TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                           TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                           3’üncü Birleşim

                                                                                   3 Ekim 2018 Çarşamba

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                          İÇİNDEKİLER

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- İstanbul Milletvekili Oya Ersoy’un, Cumartesi Annelerinin eylemlerine ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Aksaray Milletvekili Ayhan Erel’in, Aksaray ilinin tarım sorununa ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın, 1-7 Ekim Camiler ve Din Görevlileri Haftası’na ilişkin gündem dışı konuşması

III.- AÇIKLAMALAR

1.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun, tarihî eserlere yapılan restorasyona ilişkin açıklaması

2.- Hatay Milletvekili Serkan Topal’ın, 2018-2019 eğitim öğretim yılında yaşanan sorunlara ilişkin açıklaması

3.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, Türkiye için öngörülen Avrupa Birliği yardımlarında yapılan kesinti kararına ilişkin açıklaması

4.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek’in, Mersin ilinin Tarsus ilçesindeki kamulaştırma nedeniyle yaşanan sorunlara ilişkin açıklaması

5.- Osmaniye Milletvekili Mücahit Durmuşoğlu’nun, 27’nci Dönem İkinci Yasama Yılının hayırlı olmasını dilediğine ve tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet ülküsünden taviz verilmeyeceğine ilişkin açıklaması

6.- Balıkesir Milletvekili Fikret Şahin’in, sağlıkta şiddetin İstanbul’daki kurbanı Doktor Fikret Hacıosman’a Allah’tan rahmet dilediğine ve sağlıkta şiddeti önlemeye yönelik kanun teklifinin bir an evvel yasalaşması gerektiğine ilişkin açıklaması

7.- Kahramanmaraş Milletvekili Ali Öztunç’un, Recep Tayyip Erdoğan ve Berat Albayrak’ın kamuda tasarruf sözlerini bürokrasinin dinlemediğine, Sayıştayın Cumhurbaşkanlığı sarayının 2017 yılı denetim raporuna ve işçi, çiftçi düşmanlığından ne zaman vazgeçileceğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

8.- Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın, üretilen ürünlerin ithalinin ne zaman yasaklanacağını, girdi maliyetlerindeki artışların ne zaman durdurulacağını, çiftçinin devlet bankaları ile tarım kredi kooperatiflerine olan borçlarının ertelenip ertelenmeyeceğini Tarım ve Orman Bakanından öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

9.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, tarihin en yüksek eylül ayı ihracat rakamına ulaşıldığına, Türkiye ekonomisinin üretime ve ihracata dayalı rekorlar kırarak büyümesine devam edeceğine ilişkin açıklaması

10.- Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer’in, KDV oranının düşürülmesi, ÖTV’nin kaldırılması ve enflasyon farkının emeklinin, yoksulun maaşına yansıtılması gerektiğine ilişkin açıklaması

11.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, kentsel dönüşüm adı altında İstanbul ili Üsküdar ilçesi Kirazlıtepe Mahallesi’nde yapılan yıkımlara ilişkin açıklaması

12.- Kahramanmaraş Milletvekili Sefer Aycan’ın, sağlık personeline yönelik şiddeti kınadıklarına, Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumunun yurt kapasitesinin yetersizliğine ilişkin açıklaması

13.- İstanbul Milletvekili Saliha Sera Kadıgil Sütlü’nün, 4 Ekim Hayvanları Koruma Günü’ne ve Hayvanları Koruma Kanunu’nun yetersizliğine ilişkin açıklaması

14.- İstanbul Milletvekili Turan Aydoğan’ın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde görev süresi dolan Ayşe Işıl Karakaş’ın yerine görev yapacak yeterlilikte hukukçu olup olmadığını ve aday seçiminde kriterlerin neler olduğunu Adalet Bakanından öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

15.- Adana Milletvekili Ayhan Barut’un, emeklilikte yaşa takılanların mağduriyetlerinin ne zaman giderileceğini Cumhurbaşkanı Yardımcısı Sayın Fuat Oktay’dan öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

16.- İstanbul Milletvekili Hayati Arkaz’ın, sağlıkta şiddetin İstanbul’daki kurbanı Doktor Fikret Hacıosman’a Allah’tan rahmet dilediğine ve sağlıkta şiddeti önlemeye yönelik yasal yaptırımların ağırlaştırılması gerektiğine ilişkin açıklaması

17.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, bir hasta tarafından saldırıya uğrayarak hayatını kaybeden Doktor Fikret Hacıosman’a Allah’tan rahmet dilediğine, Sayıştay raporlarının Mecliste görüşmesi gerektiğine ve McKinsey ısrarından vazgeçilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

18.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, eylül ayı ve yıllık enflasyon oranının beklentilerin üzerinde gerçekleştiğine, keyfî zam yapanların tespit edilmesi gerektiğine, sorunları aşmanın ilk adımının millet, devlet birliği olduğuna ve 1-7 Ekim Camiler ve Din Görevlileri Haftası’nın hayırlı olmasını temenni ettiğine ilişkin açıklaması

19.- Kars Milletvekili Ayhan Bilgen’in, 1-7 Ekim Camiler ve Din Görevlileri Haftası’na, bir hasta tarafından saldırıya uğrayarak hayatını kaybeden Doktor Fikret Hacıosman’a Allah’tan rahmet dilediğine, Selehattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, Bekir Kaya, Tuncer Bakırhan, Mukaddes Kubilay ile Gültan Kışanak’ın yargılamalarının devam ettiğine ilişkin açıklaması

20.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, 1-7 Ekim Camiler ve Din Görevlileri Haftası münasebetiyle din görevlilerine saygılarını ilettiğine, enflasyon rakamlarının son on beş yılın rekorunu kırdığına, millete verilen sözlerin tutulması gerektiğine, demokrasilerde meclislerin yürütmeye ayar verebileceğini ama yürütmenin Meclise ayar vermesini kabul etmeyeceklerine ilişkin açıklaması

21.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Meclisteki hiçbir milletvekiline saygısızlık yapmasının söz konusu olmadığına ama öyle algılandıysa Manisa Milletvekili Erkan Akçay’dan özür dilediğine ilişkin açıklaması

22.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, 27’nci Dönem İkinci Yasama Yılının hayırlı olmasını temenni ettiğine, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından Üsküdar ilçesi Kirazlıtepe Mahallesi’nde kentsel dönüşüm projesi içinde yer alan binaların tekrar inşasının söz konusu olduğuna, 1-7 Ekim Camiler ve Din Görevlileri Haftası’nı kutladığına ilişkin açıklaması

23.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, (3/37) esas numaralı Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi üzerinde Bursa Milletvekili Ahmet Kamil Erozan’ın İYİ PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

24.- Diyarbakır Milletvekili Hişyar Özsoy’un, Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

25.- Kars Milletvekili Ayhan Bilgen’in, Suriye’de silahlı grupları silah bırakmaya teşvik ederek sorunun siyasi yolla çözülmesi konusunda uzlaşılıyorken Türkiye’nin doğrudan güvenliğini ilgilendiren sorunlarda neden siyasi çözümün tercih edilmediğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

26.- Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in, (3/37) esas numaralı Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi üzerinde İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın şahsı adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

27.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mustafa Şentop’un sataşma olduğu hâlde söz hakkı vermemesinin adil olmadığına ve (3/37) esas numaralı Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi üzerinde Sivas Milletvekili İsmet Yılmaz’ın AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

28.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

29.- Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in, İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

30.- Sivas Milletvekili İsmet Yılmaz’ın, Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

31.- Kars Milletvekili Ayhan Bilgen’in, kavramların evrensel standartlarda ve tutarlı bir şekilde ele alınmasının zorunlu olduğuna aksi takdirde dış politikanın saygın olmayacağına ilişkin açıklaması

32.- Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in, İstanbul Milletvekili Engin Altay’a sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasındaki düzeltme için teşekkür ettiğine ve AK PARTİ Grubunun, Cumhurbaşkanının, Hükûmetin, bakanların terörün tamamen karşısında olduğuna ilişkin açıklaması

33.- Kars Milletvekili Ayhan Bilgen’in, Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

34.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

 

IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın yaptığı açıklaması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

2.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, (3/37) esas numaralı Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi üzerinde Diyarbakır Milletvekili Hişyar Özsoy’un HDP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ Grubuna ve Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

3.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in yaptığı açıklaması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Önergeler

1.- Başkanlıkça, İstanbul Milletvekili Numan Kurtulmuş’un Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu; İstanbul Milletvekili Canan Kalsın’ın Dilekçe Komisyonu; İstanbul Milletvekili Erkan Kandemir’in Avrupa Birliği Uyum Komisyonu; Adana Milletvekili Jülide Sarıeroğlu’nun Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu ve Ankara Milletvekili Emrullah İşler ile Konya Milletvekili Leyla Şahin Usta’nın İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu üyeliklerinden istifalarına ilişkin önergenin (4/5) 3/10/2018 tarihinde Başkanlığa ulaştığına ilişkin yazısı

 

B) Tezkereler

1.- Cumhurbaşkanlığının, Türkiye’nin Millî Güvenliğine Yönelik Ayrılıkçı Hareketler, Terör Tehdidi ve Her Türlü Güvenlik Riskine Karşı Uluslararası Hukuk Çerçevesinde Gerekli Her Türlü Tedbiri Almak, Irak ve Suriye’deki Tüm Terör Örgütlerinden Ülkemize Bundan Sonra da Yönelebilecek Saldırıları Bertaraf Etmek ve Kitlesel Göç Gibi Diğer Muhtemel Risklere Karşı Millî Güvenliğimizin İdame Ettirilmesini Sağlamak, Türkiye’nin Güney Kara Sınırlarına Mücavir Bölgelerde Yaşanan ve Hiçbir Meşruiyeti Olmayan Tek Taraflı Bölücü Girişimler ve Bunlarla İlgili Olabilecek Gelişmeler İstikametinde Türkiye’nin Menfaatlerini Etkili Bir Şekilde Korumak ve Kollamak, Gelişmelerin Seyrine Göre İleride Telafisi Güç Bir Durumla Karşılaşmamak İçin Süratli ve Dinamik Bir Politika İzlenmesine Yardımcı Olmak Üzere Hudut, Şümul, Miktar ve Zamanı Hükûmetçe Takdir ve Tayin Olunacak Şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Gerektiği Takdirde Sınır Ötesi Harekat ve Müdahalede Bulunmak Üzere Yabancı Ülkelere Gönderilmesi ve Aynı Amaçlara Matuf Olmak Üzere Yabancı Silahlı Kuvvetlerin Türkiye’de Bulunması, Bu Kuvvetlerin Hükûmetin Belirleyeceği Esaslara Göre Kullanılması ile Risk ve Tehditlerin Giderilebilmesi İçin Her Türlü Tedbirin Alınması ve Bunlara İmkân Sağlayacak Düzenlemelerin Hükûmet Tarafından Belirlenecek Esaslara Göre Yapılması İçin 2/10/2014 Tarihli ve 1071 Sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı ile Hükûmete Verilen ve Son Olarak 23/9/2017 Tarihli ve 1162 Sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı ile 30/10/2018 Tarihine Kadar Uzatılan İzin Süresinin Anayasa’nın 92’nci Maddesi Uyarınca 30/10/2018 Tarihinden İtibaren Bir Yıl Uzatılmasına İlişkin Tezkeresi (3/37)

 

VI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mustafa Şentop’un, (3/37) esas numaralı Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi üzerinde Bursa Milletvekili Ahmet Kamil Erozan’ın İYİ PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin konuşması

 

VII.- SEÇİMLER

A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim

1.- Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunda boş bulunan üyeliklere seçim

2.- Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim

3.- Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim

4.- Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim

 

VIII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, elektrik enerjisi hasılatından alınan TRT payı ile diğer paylara ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/25)

2.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, 2018 yılında ithal edilen patatesin miktarına ve fiyatına,

2018 yılı itibariyle ihracat ve ithalat yapan şirket sayısı ile bu faaliyetlerini sonlandıran şirketlere,

Ülkemizde faaliyet gösteren Suriye sermayeli firma sayısı ile yabancı sermayeli işyerlerinde çalışan yabancı uyruklulara,

İlişkin soruları ve Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan’ın cevabı (7/65), (7/303), (7/304)

3.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, Türkiye'nin basın özgürlüğü sıralamasında 2018 yılında ülkeler arasındaki yerine ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/79)

4.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, Türkiye'nin eğitimde kalite sıralamasına,

Türkiye'nin çocukların eğitimi sıralamasında OECD ülkeleri arasındaki yerine,

İlişkin Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’dan soruları ve Millî Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un cevabı (7/95), (7/96)

5.- Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal'ın, 703 sayılı KHK ile Diyanet personelinin atama esaslarına yönelik olarak yapılan bir değişikliğe ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/99)

6.- Antalya Milletvekili Aydın Özer'in, ihraç edilen, açığa alınan ve göreve iade edilen personel sayısına ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Mehmet Muharrem Kasapoğlu’nun cevabı (7/129)

7.- Adana Milletvekili Ayhan Barut'un, 2002-2018 yılları arasında Adana için yatırım programına alınan projelere ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Mehmet Muharrem Kasapoğlu’nun cevabı (7/130)

8.- Adana Milletvekili Ayhan Barut'un, 2002-2018 yılları arasında Adana için yatırım programına alınan projelere ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un cevabı (7/143)

9.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, İİBF mezunu, formasyon almış, muhasebe-finans, pazarlama-perakende öğretmenlerinin 2018 yılı içerisindeki atamalarına,

Okullarda meydana gelen şiddet olayları ve bu olayların önlenmesine yönelik çalışmalara,

Bakanlığın ihale, yatırım ve harcamalarının internet üzerinden izlenebilmesine yönelik çalışmalara,

Kız çocuklarının okullaşma oranı ile okullarda kadına şiddet, erken yaşta evlilik, cinsel istismar konularında eğitim yapılıp yapılmadığına,

Sosyal yardım alan ailelerin eğitim gören çocuklarının masraflarının karşılanması için maddi destek verilmesine,

Mevsimlik çalışan ailelerin çocukları ile zorunlu eğitimine devam etmeyen çocukların eğitim ve öğrenim hayatına yönelik çalışmalara,

Son beş yıl içerisinde kapatılan köy okullarına,

İlişkin soruları ve Millî Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un cevabı (7/145), (7/147), (7/148), (7/150), (7/151), (7/152), (7/153)

10.- Antalya Milletvekili Aydın Özer'in, 15 Temmuz 2016 tarihinden itibaren Bakanlık bünyesinde ihraç edilen, açığa alınan ve göreve iade edilen personel sayılarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un cevabı (7/146)

11.- Denizli Milletvekili Haşim Teoman Sancar'ın, TRT personeline ve maaşlarına dair bazı iddialara ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/186)

12.- Kütahya Milletvekili Ali Fazıl Kasap'ın, Kütahya ili ve ilçelerine yönelik olarak hazırlanan projelere ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Mehmet Muharrem Kasapoğlu’nun cevabı (7/209)

13.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu'nun, Kızılay Bursa Şubesi yönetiminin görevden alınmasına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun cevabı (7/215)

14.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, gümrük vergisi oranı geçici olarak düşürülen kırmızı biberin ithalatına,

Gümrük vergisi oranı geçici olarak sıfıra indirilen nohut ithalatına,

İlişkin Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’dan soruları ve Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan’ın cevabı (7/249), (7/250)

15.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, dahilde işleme izin belgesi uygulaması çerçevesinde işleme izin sürelerine ilişkin Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’dan sorusu ve Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan’ın cevabı (7/251)

16.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, gümrük vergisi düşürülen yahut sıfırlanan ürünlere ilişkin Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’dan sorusu ve Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan’ın cevabı (7/252)

17.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın'ın, Spor Genel Müdürlüğü Teftiş Kuruluna Kayak Federasyonu hakkında yapılan ihbara ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Mehmet Muharrem Kasapoğlu’nun cevabı (7/268)

18.- Samsun Milletvekili Kemal Zeybek'in, Samsun'un Kesealan köyü öğrencilerinin taşımalı olarak öğrenim gördükleri ilçe merkezine ulaşımlarındaki problemlere ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un cevabı (7/273)

19.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, özel okulların illere göre dağılımı ile bu okullarda bulunan derslik, öğretmen ve öğrenci sayılarına,

Maarif Vakfı'na bağlı okullara,

Niğde'de okula devam etmeyen kız çocuklarına,

Millî Eğitim Bakanlığı'nın şartlı eğitim yardımı uygulamasına, 

Boş geçen ders saatleri ile bu saatlerin branş dışı öğretmenler ile doldurulup doldurulmadığına,

İlişkin soruları ve Millî Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un cevabı (7/274), (7/275), (7/276), (7/278), (7/280)

20.- Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu'nun, özel eğitim öğretmeni atamalarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un cevabı (7/281)

21.- İstanbul Milletvekili Arzu Erdem'in, eğitim müfredatında millî ve manevi değerlerin korunmasına yönelik düzenlemelere ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un cevabı (7/282)

22.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, ülkemizde faaliyet gösteren yabancı ortaklı firmalar ile KİT'lerin yurtdışında kurduğu şirketlere ilişkin sorusu ve Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan’ın cevabı (7/305)

23.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, ithalat sırasında yapılan denetimler sonucu uygunsuz bulunan ürünlere ilişkin sorusu ve Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan’ın cevabı (7/306)

24.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, TRT'de çalışan personelin maaşlarına ve statülerine ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/314)

25.- İzmir Milletvekili Tacettin Bayır'ın, Ege Üniversitesi yerleşkesinde bulunan zeytinlik sahasının otopark yapılmak amacıyla asfaltlandığı iddiasına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un cevabı (7/315)

26.- Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu'nun, OHAL KHK'leri sonrasında çalıştıkları özel eğitim kurumları kapatılan öğretmenlere,

Öğretmen alımı mülakatları hakkındaki bazı iddialara, 

KHK ile ihraç edilen kişilerden hakkında soruşturma açılmayan veya beraat ya da takipsizlik kararı bulunanların göreve iadelerine,

İlişkin soruları ve Millî Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un cevabı (7/367), (7/368), (7/374)

27.- Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer'in, sözleşmeli öğretmen atamalarında yapılan mülakatlara dair bazı iddialara ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un cevabı (7/369)

28.- Ankara Milletvekili Yıldırım Kaya'nın, sözleşmeli öğretmen alımı için yapılan mülakatlara ve elenen öğretmenlere ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un cevabı (7/372)

29.- Karaman Milletvekili İsmail Atakan Ünver'in, Millî Eğitim Bakanlığının yapmış olduğu mülakatlardaki haksız bulunan uygulamalara ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un cevabı (7/373)

30.- Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan'ın, 2018 yılı liseye geçiş sınavında din dersinden muaf öğrencilere alternatif sosyal sorusu sorulmamış olmasına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un cevabı (7/375)

31.- Hatay Milletvekili Mehmet Güzelmansur'un, Yayladağı Sınır Kapısının açılması talebine ilişkin sorusu ve Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan’ın cevabı (7/398)

32.- Manisa Milletvekili Özgür Özel'in, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından TBMM'de yapılan tadilatlara ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekili Mustafa Şentop’un cevabı (7/407)

33.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın, soru önergelerinin cevaplandırılmasına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekili Mustafa Şentop’un cevabı (7/1527)

3 Ekim 2018 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 14.00

BAŞKAN : Başkan Vekili Mustafa ŞENTOP

KÂTİP ÜYELER : Rümeysa KADAK (İstanbul), Fatma KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 3’üncü Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Cumartesi Anneleri hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Oya Ersoy’a aittir.

Buyurun Sayın Ersoy. (HDP sıralarından alkışlar)

II.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- İstanbul Milletvekili Oya Ersoy’un, Cumartesi Annelerinin eylemlerine ilişkin gündem dışı konuşması

OYA ERSOY (İstanbul) - Sayın Başkan, Edirne’den Kars’a, İstanbul’dan Artvin’e, İzmir’den Diyarbakır’a, Mardin’e, Bursa’ya, Ankara’ya, ülkenin dört bir yanında yakınlarını kaybeden, yakınları kaybedilen Cumartesi İnsanları adına Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Cumartesi Annelerinin sessiz çığlığını hepimizin bu dört duvarlar arasında duyması temennisiyle konuşmama başlıyorum.

Cumartesi Anneleri yirmi üç yıldır Galatasaray Meydanı’nda kayıplarını arıyorlar. Kaybedilen eşlerinin, kardeşlerinin, babalarının, çocuklarının akıbetinin, başlarına ne geldiğinin anlaşılması, ortaya çıkarılması ve faillerinin cezalandırılması için Galatasaray Meydanı’nda oturuyorlar. Sadece Galatasaray Meydanı’nda değil, Diyarbakır’da ve Mardin’de de anneler, Cumartesi Anneleri kayıplarının akıbeti için taleplerini bizlere, herkese duyurma mücadelesi içerisindeler.

Yirmi üç yıl boyunca 16 iktidar değişti. Defalarca polis saldırısına uğradılar. “Kayıp Otobüsü” adı altında Galatasaray Meydanı’nda yanlarına gelen otobüsle kendilerine anonslar yapıldı, kaybetme politikaları reddedildi ama yirmi üç yıldır Cumartesi İnsanlarının, Cumartesi Annelerinin kayıpların akıbetinin ortaya çıkarılması için verdiği mücadelenin sonucunda 95 yılında Meclis Faili Meçhul Cinayetleri Araştırma Komisyonu raporu açıklandı. Yine, Meclis tarafından kurulan araştırma komisyonunun hazırladığı 2011 tarihli raporda Cemil Kırbayır’ın gözaltında işkenceyle öldüğü yer aldı. 2013 yılında toplumsal barış yollarının araştırılması ve çözüm sürecinin değerlendirilmesi amacıyla kurulan meclis araştırması komisyonu raporunda da yer aldığı gibi AKP, kayıplara ilişkin yaşanan suçları kabul etti ve bizzat Erdoğan’ın bu süreçte kayıp yakınlarıyla bir görüşmesi oldu.

Kayıplarla ilgili mücadeleler uluslararası hukuka taşındı ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 103 kişiye ilişkin toplam 55 başvuruda Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni ihlal ettiği kararını verdi. Ancak iç hukukta hiçbir gelişme olmadı, bu dosyalarla ilgili en küçük bir soruşturma yapılmadı ve açılan soruşturmalar da zaman aşımına maruz kaldı.

Beş haftadır, bugün itibarıyla beş haftadır kayıp yakınlarının Galatasaray Meydanı’na çıkışı yasaklanıyor. Cezasızlık hâli, yıllardır uygulanan cezasızlık hâli, 700’üncü haftada saldırıyla beraber kayıplar politikasının üstlenilmesine dönüşmüştür.

Erdoğan’ın 5 Şubat 2011 tarihinde Dolmabahçe’de Cumartesi Anneleriyle buluşmasının ardından yedi yıl sekiz ay geçti. Bu yedi yıl sekiz ay sonra ne değişti? Bugün niye Cumartesi Annelerinin vahşice polis saldırısına maruz kalmasını hepimiz izliyoruz? O gün Erdoğan “Acılarınızı dindireceğiz.” derken bugün ne değişti? 705’inci haftada Cumartesi Anneleri yine polis tarafından darbedilirken Erdoğan Berlin’de Savaş ve Diktatörlük Kurbanları Anıtı’nı ziyaret ediyordu. Evet, geçmişte farklı bugün farklı, içeride farklı dışarıda farklı. Dışarıda oğlunun cansız bedenine sarılmış bir anneyi tasvir eden bu anıtın önünde eğilip, ülke içinde çocuklarının, kardeşlerinin, eşlerinin, yakınlarının faillerinin ortaya çıkarılmasını arayan Cumartesi Annelerine saldırmak hangi hakka, hukuka ve adalete uyuyor? Bu mudur sizin yerli ve millî anlayışınız?

Biz biliyoruz ki adım adım iktidar basamaklarını tırmanırken, katederken Cumartesi Anneleriyle görüşmek ihtiyacınızdı ama bugün en küçük bir demokrasi kırıntısına tahammülünüz yok. Neden? Çünkü uyguladığınız politikalar halk nezdinde meşru değil ve iktidarınızı korumak için bugün en küçük bir demokrasi eylemine izin vermiyorsunuz. Asıl istismar, o Soylu’nun bugün dediği, Cumartesi Annelerine iftiralar atarak söylediği…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OYA ERSOY (Devamla) – İzin alabilir miyim bir dakika?

BAŞKAN – Ek süre vermiyoruz.

OYA ERSOY (Devamla) – Bu oturumda veriyoruz.

BAŞKAN – İlk oturumda, ilk açılışta verdim, evet, bir kere verdim, doğru ama yok, yani öyle bir şey yok, emsal sayılmaz onlar.

Tamamlayalım.

OYA ERSOY (Devamla) – Peki, şunu söyleyeyim: Bu konuda AİHM kararları vardır; Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası’na aykırılık söz konusu değildir; bu, hakkın özüne dokunulmasıdır. Bugün, burada, bütün Meclis çatısında Cumartesi Annelerine saldırının derhâl engellenmesini ve Birleşmiş Milletler Kayıplara İlişkin Sözleşme’nin derhâl Genel Kurula indirilmesini talep ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ersoy.

Gündem dışı ikinci söz, Aksaray’ın tarım sorunu hakkında söz isteyen Aksaray Milletvekili Ayhan Erel’e aittir.

Buyurun Sayın Erel. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

2.- Aksaray Milletvekili Ayhan Erel’in, Aksaray ilinin tarım sorununa ilişkin gündem dışı konuşması

AYHAN EREL (Aksaray) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri, çok değerli Aksaraylı hemşehrilerim, büyük Türk milleti; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Son günlerde sağlık çalışanlarımıza yönelik saldırı sayısında üzücü bir artış görülmektedir. Konuşmamın hemen başında, yaşanan olayları şiddetle kınıyor, yetkilileri göreve davet ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Aksaray’ın ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayanmaktadır. 800 hektar yüz ölçümü olan arazinin 405 hektarı tarla arazisi olup bu arazilerin ancak yüzde 34’ü sulanmakta, yüzde 66’sı ise kıraçtır.

Aksaray çiftçisinin çilesi sabah namazıyla başlar, yatsı namazına kadar devam eder. Fiziksel çile bitince yerini düşünsel çile alır; mazot parası, gübre parası, yem parası, elektrik parası, düğün parası, okul masrafı derken sabaha kadar bu çile devam eder, uyku haram olur. Velhasılıkelam, yerelde Aksaray’da, genelde Türkiye’de çiftçinin çilesi ölünce biter. Niye mi?

Geçen yıl 1.600 TL olan gübre fiyatları indirime rağmen 3 bin TL’nin altına düşmemiştir. 4.800 lira olan mazot bugün 6.400 lira olmuştur. Diğer girdilerde de yüzde 80’e varan artışlar meydana gelmiştir. Peki, girdiler bu kadar fahiş oranda artarken çiftçinin ürettiği ürünlerin fiyatları acaba aynı oranda artmış mıdır? Ne gezer, üç yıldır arpa 820-950 TL, buğday 920-1.060 TL civarındadır, mısır 95 kuruşa düşmüştür, şeker pancarında fiyat geçen yılın girdilerine göre hesaplanmış ve taban fiyat olarak 235 lira belirlenmiştir. Oysa bugün çiftçinin bırakın kâr etmesini, zarar etmemesi adına şeker pancarının fiyatının en az 280 TL olması gerekmektedir. Çiftçimizin önünü görebilmesi için bir an önce şeker pancarı kantarlarının da açılması gerekmektedir. Ülkemizin en güzel çerezlik ay çekirdeğini üreten eli nasırlı, gözü yaşlı çiftçi mahsulünü satamamanın üzüntüsü içindedir, alacaklıları kapıya dayanmış, kara kara düşüncelere dalmıştır. Çiftçi 1 liraya düşen sarımsağı sökmeden, tarlasını bu hâliyle sürmüştür zira 1 lira söküm masrafı bile değildir.

Aksaray’ın Bayıraltı çiftçileri diğer çiftçilerimiz gibi perişandır. Tarlasını süren çiftçi tarlasını sürdüğü için ekim yapacağını ancak parası olmadığı için gübre atmayacağını, tarlasını sürmeyen çiftçi ise bu sene ekim yapmayacağını söylüyor. Bu insanlara yazık değil mi, bu insanlara günah değil mi? Türk çiftçisinin arpasına, buğdayına 900 TL’yi çok görenler dışarıdan 1.400 liraya, 1.500 liraya arpa, buğday almaktadır. Çin’den alınan ay çekirdeği yüzünden Aksaray’da ay çekirdeği üreticisi perişan bir hâldedir. Elektrik borcu yüzünden Aksaray’da icralık olmayan çiftçimiz kalmamıştır. Hayvancılık ona keza, sütün litresi 130 kuruş, yemin torbası ise 80-90 TL’dir; insanlar artık hayvanlarını ya kesmeye ya da satmaya başlamışlardır, ahırlarımız boş kalmıştır.

Hükûmetimiz hâlâ neyi bekliyor, neye güveniyor? Her şeyi dışarıdan ala ala ekonominin geldiği durum ortadadır. Krizden dolayı işsiz kalan sanayi işçilerine bir de tarım işçileri eklenecektir. Bu nereye kadar böyle devam eder bilemiyorum. Bu yüksek girdiler nedeniyle ülke tarımı ve hayvancılığının, dolayısıyla ülke ekonomisinin büyük bir zarara uğrayacağı aşikârdır.

Yine, Aksaray’ı bekleyen en büyük tehlikelerden bir tanesi de Aksaray topraklarının çöl olmasıdır. Yeşiltepe, Sultanhanı, Eskil, Yeşilova; bu bölgede Tuz Gölü’nün suları yer altı sularının çekilmesinden dolayı buralara gelmiştir ve zamanla bu topraklar Tuz Gölü’nden dolayı çoraklaşacaktır. Çöl dediğimiz bu bölge, adı gibi çöl hâline gelecektir. Yeşilova beldesinde geçici hak sahibi olan 328 kişi toprak dağıtımını beklemektedir. Aksaray’ın topraklarının çöl olmaması için 100 kilometre uzaklıkta olan Hirfanlı Barajı’ndan veya Kızılırmak’tan tez zamanda bu bölgeye su getirilmesi elzemdir. Bu nedenle demir yolu ve havaalanı bu saatten sonra Aksaray’a devletin bir lütfu değil, boynunun borcudur diyorum.

Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyor, yetkilileri göreve davet ediyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Erel.

Gündem dışı üçüncü söz, Camiler ve Din Görevlileri Haftası münasebetiyle söz isteyen Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’a aittir.

Buyurun Sayın Kılıç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

3.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın, 1-7 Ekim Camiler ve Din Görevlileri Haftası’na ilişkin gündem dışı konuşması

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1-7 Ekim tarihleri arası Camiler ve Din Görevlileri Haftası olarak kutlanmaktadır.

Peygamberimiz (SAV) Mekke’den Medine’ye hicretlerinin ardından ilk iş olarak bir cami, caminin hemen bitişiğinde de kimsesiz fakir sahabelerin barınması için bir de gölgelik yaptırdı. “Suffe” adı verilen bu gölgelik aynı zamanda yatılı bir okul görevini görüyordu. Bu cami ve suffe hayatın merkezinde dinî, ilmî, sosyal, kültürel, çok amaçlı bir fonksiyon icra ediyordu. Asrısaadetten bugüne de bütün camilerimiz aynı fonksiyonlarını sürdürmekte olup dil, ırk, renk, makam, mevki farkı gözetmeden mümin gönüllerin birleştiği, birliğimizin pekiştiği, inancımızın tazelenip güçlendiği, istiklalimizin simgesi, vatanımızın ölümsüz tapularıdır. Minareleri tevhidin sembolü, ezanları şehadetin temeli, mihrap, kürsü ve minberleri hak ve hakikatin sesi, safları huzur ve güvenin teminatıdır.

Sayın milletvekilleri, ecdadımız cami görevlilerine hademeyihayrat yani hayra hizmet edenler ünvanını layık görmüştür. Hademeyihayrat, ömürlerini din hizmetine vakfetmiş insanlardır. Aynı zamanda bu kişiler “dinüdevlet, mülkümillet” söz konusu olduğunda her türlü fedakârlığı yapmışlar, Millî Mücadele’miz ve cumhuriyetimizin kuruluşunda da başta Ankara Müftüsü Rifat Börekçi Hocamız olmak üzere yurdun her yerindeki sayısız maneviyat önderleri bu değerler uğrunda milletiyle birlikte her şeylerini ortaya koymuşlardır. 15 Temmuz hain darbe teşebbüsünün püskürtülmesinde de din görevlilerimiz üzerlerine düşeni fazlasıyla yapmışlardır. Din görevlilerimiz doğumumuzdan ölümümüze hayatın her safhasında her vesileyle içimizde ve yanımızda olmuşlardır.

Değerli milletvekilleri, bu yıl “Camiler ve Din Hizmetine Adanmış Ömürler” temasıyla kutlanacak olan Camiler Haftası boyunca camilerimizin medeniyetimizdeki yeri ve önemi üzerinde durulacak, din hizmetine emek vermiş şahsiyetler hatırlanacaktır. Aziz milletimizin cami ve Kur’an kurslarımızın ihyası için gösterdiği destek ve fedakârlıklar hayırla yâd edilecektir.

Bu vesileyle, geçmişten günümüze camilerimizin maddi ve manevi imarı için gayret gösteren görevlilerimizden ve kardeşlerimizden ahirete irtihal edenlere yüce Allah’tan rahmet, hayatta olanlara sağlıklı ve huzurlu bir ömür diliyorum. Biz de tarihten bize emaneten gelen camilerimizin bütününü restore ediyoruz. Kahramanmaraş’ımızda da tarihî camilerimizden 40 kadarı restore edilmiş, restoresi icap eden birkaç camimizde de restorasyon çalışmaları yapılmaktadır. Bir taraftan da milletimiz gerek yurt içinde gerekse de yurt dışında icap eden, gereken her bir yere yeni camiler inşa etmektedir. Son olarak, Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın delaletleriyle açılan Köln Merkez Camisi de Avrupa’nın ortasında gerçekten milletimizi ve medeniyetimizi temsil eden, oradaki kardeşlerimizin bir araya gelecekleri çok önemli, çok değerli bir eser olmuştur.

Bu vesileyle Camiler ve Din Görevlileri Haftamızı kutluyor, hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kılıç.

Sayın milletvekilleri, şimdi sisteme giren ilk 15 milletvekiline yerlerinden birer dakika süreyle söz vereceğim. Bu sözlerin ardından sayın grup başkan vekillerinin söz taleplerini karşılayacağım.

Sayın Kayışoğlu…

III.- AÇIKLAMALAR

1.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun, tarihî eserlere yapılan restorasyona ilişkin açıklaması

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Teşekkür ediyorum.

Tarihî eserleri geleceğe taşımak için yapılan her çalışmayı elbette ki önemsiyoruz ancak bugüne kadar yapılan işlere bakıldığında “AKP iktidarı döneminde tarihî yapılar olduğu gibi bırakılsaymış daha iyi olurdu.” demeden edemiyor insan. Zira restore edilen tarihî yapıların yüzü gözü dökülüyor ve tel tel elde kalıyor. Üç yıl önce restorasyonu yapılan Bursa Mudanya Mütareke Evi Müzesi’nin dış cephesinde boyalar dökülmeye başlamış, tahtalar çürümeye başlamış. 1 milyon liraya restore edilen bir yapıda üç yıl içinde dökülmeler başlıyorsa birinin bunun hesabını vermesi gerekiyor.

Yine, Mudanya Hükûmet Konağı’nın girişinde Atatürk resmi varken bu resim kaldırılıp Recep Tayyip Erdoğan’ın resmi asılmış. Bu ülkenin kurucusu Büyük Atatürk’e yapılan bu haksızlığı Mudanyalılar kabul etmiyorlar. Mudanya Mütarekesi’ne ev sahipliği yapmış Mudanyalıların gönlünden Atatürk’ü bu şekilde silemezsiniz, bu yanlıştan da derhâl dönün diyorum.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Sayın Topal…

2.- Hatay Milletvekili Serkan Topal’ın, 2018-2019 eğitim öğretim yılında yaşanan sorunlara ilişkin açıklaması

SERKAN TOPAL (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Yeni eğitim öğretim yılı yine bir yığın sorunla başladı. Çocuklarımız istediği okullarda eğitim alamamaktadır. Yerleştirmeler sonucu binlerce çocuğumuz istemediği hâlde ya imam-hatip liselerine veya meslek liselerine yerleştiriliyorlar. Eğitim herkesin anayasal hakkıdır, engellenemez diyoruz, hele devlet eliyle hiç engellenemez. Bu durum, çocuklarımızın eğitim hakkının devlet tarafından ellerinden alınmasıdır. Millî Eğitim Bakanına çağrıda bulunuyoruz: Genel liselere yerleştirilemeyen çocuklarımızın mağduriyetini bir an önce giderin. Sadece seçim bölgem Hatay ilinde 3 binden fazla mağdur öğrencimiz vardır. Sorunlarının giderilmesini talep ediyoruz, Sayın Bakandan bu soruna acil bir çözüm üretmesini bekliyoruz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Özdemir…

3.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, Türkiye için öngörülen Avrupa Birliği yardımlarında yapılan kesinti kararına ilişkin açıklaması

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Avrupa Parlamentosunun dünkü Genel Kurul oturumunda yapılan oylamada Türkiye’ye yapılan Avrupa Birliği yardımlarında 70 milyon euro kesinti kararı onaylandı. Avrupa Birliğine resmî adaylık süreci devam eden Türkiye’ye yönelik IPA mali yardımlarında kesintiye gidilmesine gerekçe olarak demokrasi, insan hakları ve hukuk devleti alanlarında ilerleme kaydedilmemiş olması gösterilmiştir. Böylece, Avrupa Birliği üyelik süreci tarihinde ilk kez bir aday ülke hakkında kesinti yapılmış oldu.

AKP iktidarları döneminde demokrasi, hukuk, insan hakları gibi evrensel değerlerden uzaklaşma gerekçesiyle AB fonlarında kesintiye gidilmesi bir gerçeğin neticesi olmakla birlikte, Avrupa Birliğine üyelik yolunda ulusal, stratejik hedefimize zarar veren önemli bir karar olarak tarihsel süreçte yer alacaktır.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Şimşek…

4.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek’in, Mersin ilinin Tarsus ilçesindeki kamulaştırma nedeniyle yaşanan sorunlara ilişkin açıklaması

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, Mersin Tarsus Çukurova Havaalanı’yla ilgili yaklaşık yedi yıl önce kamulaştırma yapılmış, Çukurova’nın göbeğinde yaklaşık 4 bin dönüm tarım arazisi Devlet Hava Meydanları tarafından istimlak edilmiştir. Vatandaşlara dönüm başı yaklaşık 20 bin TL civarında para ödenmiş, daha sonradan bilirkişi raporlarına Devlet Hava Meydanları itiraz etmiştir. Aradan yedi yıl geçtikten sonra, “Sizlere fazla para ödenmiş.” diyerek çiftçilerden dönüm başına 3 bin TL para istenmektedir. Çiftçiler bu paranın bir kısmıyla çocuklarına düğün yapmışlar, ev almışlar, araba almışlar veya borçlarını ödemişlerdir. Yedi yıl sonra hiçbir çiftçinin bu parayı ödeyecek durumu yoktur. Bugün bölgede tarım arazisinin dönümü 30 bin lira civarındadır.

Çiftçiler şunu istiyor: “Madem bizim arazilerimize ödediğiniz parayı geri istiyorsunuz, siz bizim tarlamızı geri verin, toprağımızı geri verin, biz sizin paranızı geri verelim.” diyorlar. Devletin bu yanlıştan dönmesini… Çünkü gübrenin çuvalı 50 liradan 100 liraya çıkmıştır, zirai ilaç fiyatları 2 katına çıkmıştır, çiftçilerin bu parayı ödeyecek durumu yoktur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Durmuşoğlu…

5.- Osmaniye Milletvekili Mücahit Durmuşoğlu’nun, 27’nci Dönem İkinci Yasama Yılının hayırlı olmasını dilediğine ve tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet ülküsünden taviz verilmeyeceğine ilişkin açıklaması

MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Osmaniye) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Öncelikle, 1920’den bugüne kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında görev yapmış tüm milletvekillerimizi saygıyla yâd ediyor, ahirete irtihal etmiş olanları rahmetle anıyorum.

Ülke olarak yepyeni bir dönemin başlangıcındayız. Artık millî iradenin önünde engel oluşturan tüm vesayet mekanizmaları ortadan kalkmıştır. Böylece, milletimiz yetkiyi kime verdiğini ve gerektiğinde kimden hesap soracağını hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde bilmektedir. Allah’ın izniyle biz de bu bilinçle çalışacak ve görevimizi en iyi şekilde yerine getireceğiz.

Ülkemizin bir fiziki coğrafyası, bir de gönül coğrafyası olduğunu çok iyi biliyoruz ve bundan dolayı dostlarımız olduğu kadar düşmanlarımız olduğunu da görüyoruz. Her dönemde olduğu gibi bu dönemde de aziz milletimizin desteği, mazlumların duası ve Allah’ın izniyle tüm zorluklara karşı mücadelemizi sürdüreceğiz. Tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet ülküsünden asla taviz vermeyeceğiz.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin 27’nci Dönem İkinci Yasama Yılının, 2 defa gazilik unvanıyla şereflenen yüce Meclisimize ve siz değerli milletvekillerimize hayırlı olmasını diliyor, devletimiz ve milletimiz için başarılı çalışmalar temenni ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Şahin, buyurun.

6.- Balıkesir Milletvekili Fikret Şahin’in, sağlıkta şiddetin İstanbul’daki kurbanı Doktor Fikret Hacıosman’a Allah’tan rahmet dilediğine ve sağlıkta şiddeti önlemeye yönelik kanun teklifinin bir an evvel yasalaşması gerektiğine ilişkin açıklaması

FİKRET ŞAHİN (Balıkesir) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sağlıkta şiddetin son kurbanı, maalesef, dün İstanbul’daki meslektaşımız Doktor Fikret Hacıosman olmuştur. 18 yaşındaki bir hastası tarafından ateşli silahla önce yaralanmış, daha sonra da Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur. Kendisine Allah’tan rahmet, ailesine ve yakınlarına başsağlığı ve sabır diliyorum.

Ülkemizde şiddetin her alanda giderek arttığı bu ortamda, günde ortalama olarak 30 civarında sağlıkta şiddet olayıyla karşılaşmaktayız. Uygulanan yanlış sağlık politikalarının sonucu hekimlere fatura edilmekte ve hayat tehlikesi altında hizmet etmeye çalışmaktadırlar.

24’üncü Dönemde sağlıkta şiddet çok acil olarak çözüm bulunması gereken bir sorun olarak ortaya konulmuş ve tespit edilmiş fakat hâlen çözüm için bir adım atılmamıştır.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, sağlıkta şiddeti önlemeye yönelik olarak verdiğimiz kanun teklifinin bir an evvel diğer gruplar tarafından da gündeme alınarak yasalaşmasını talep ediyoruz.

Saygılar sunarım efendim.

Sağ olun.

BAŞKAN – Sayın Öztunç…

7.- Kahramanmaraş Milletvekili Ali Öztunç’un, Recep Tayyip Erdoğan ve Berat Albayrak’ın kamuda tasarruf sözlerini bürokrasinin dinlemediğine, Sayıştayın Cumhurbaşkanlığı sarayının 2017 yılı denetim raporuna ve işçi, çiftçi düşmanlığından ne zaman vazgeçileceğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Cumhurbaşkanı ve Maliye Bakanı kamuda tasarruftan, kamu araçlarında tasarruf yapılmasından söz ediyor ancak bürokrasinin Sayın Cumhurbaşkanını dinlemediği görülüyor. Son olarak Anadolu Ajansı 200 yeni araç kiraladı. Bu araçlar gayet de lüks araçlar ve bu araçlardan biri Sayın Genel Müdürün altında: A8, Audi. Audi A6’ysa Sayın Genel Müdürün eşinin altında, eşi biniyor. Genel Müdür Yardımcılarının her birinin birer arabası varken eşlerinin de birer arabası var. Böyle kamuda tasarruf olur mu?

Aynı zamanda, bugün Sayıştay, Cumhurbaşkanlığı sarayının 2017 yılı denetim raporunu açıkladı. Günde 1,8 milyon lira saraya harcanmış. 1,8 milyon lira saraya harcanırken Sayın Cumhurbaşkanının vatandaştan tasarruf talep etmesi biraz komik kaçmıyor mu?

Son olarak seçim bölgem Elbistan’da şeker fabrikası özelleştirildi. Özelleştirilen şeker fabrikasında üreticiye daha önce küspe bedava verilirken şimdi tonuna 20 lira isteniyor. Böyle özelleştirme mi olur? Bu işçi düşmanlığından ne zaman vazgeçeceksiniz, çiftçi düşmanlığından ne zaman vazgeçeceksiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Arslan…

8.- Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın, üretilen ürünlerin ithalinin ne zaman yasaklanacağını, girdi maliyetlerindeki artışların ne zaman durdurulacağını, çiftçinin devlet bankaları ile tarım kredi kooperatiflerine olan borçlarının ertelenip ertelenmeyeceğini Tarım ve Orman Bakanından öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Tarım ve Orman Bakanına soruyorum.

Bir: Ülkemizde üretilen ürünler yeterli olmasına rağmen hâlen tarım ürünü ithalinin yapıldığı bilinmektedir. Bu nedenle çiftçilerimizin bolca ürettiği ay çekirdeği, buğday, mısır, arpa gibi ürünlerin ithalini ne zaman yasaklayacaksınız?

İki: Çiftçilerimizin kullandığı, maliyetleri fazlasıyla etkileyen mazot, gübre, yem, ilaç ve tohumlardaki aşırı fiyat artışlarını ne zaman durduracaksınız?

Üç: Çiftçilerimiz gerek yüksek maliyetler ve gerekse ürünü satamaması nedeniyle büyük bir borç sıkıntısı içindedir. Çiftçinin devlet bankalarına ve tarım kredi kooperatiflerine olan borçlarını faizsiz ertelemeyi düşünüyor musunuz?

Dört: Çiftçilerimiz karşılaştığı zorluklar ve ağır maliyetler nedeniyle tekrar üretim yapmamayı düşünmektedir. Bu olumsuz yaklaşımı gidermek için ne tür tedbirler almayı düşünüyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Taşkın…

9.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, tarihin en yüksek eylül ayı ihracat rakamına ulaşıldığına, Türkiye ekonomisinin üretime ve ihracata dayalı rekorlar kırarak büyümesine devam edeceğine ilişkin açıklaması

ALİ CUMHUR TAŞKIN (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Önceki gün açıklanan eylül ayı ticaret rakamlarıyla yıllık ihracatımız 165,1 milyar dolara ulaşarak yeni bir rekor kırılmıştır. Buna göre ihracat eylülde geçen yılın aynı ayına göre yüzde 22,57 artarak 14 milyar 476 milyon dolara yükselirken ithalat ise yüzde 18,09 düşüşle 16 milyar 368 milyon dolara gerilemiştir. Böylece ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 88,4 düzeyinde gerçekleşmiştir. Bu veriler de açıkça göstermektedir ki ekonomimize yönelik faiz, kur ve enflasyon şer üçgeniyle kurulan tuzaklara ve saldırılara rağmen Türkiye ekonomisi üretime ve ihracata dayalı bir şekilde rekorlar kırarak büyümesine devam edecektir diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Çakırözer…

10.- Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer’in, KDV oranının düşürülmesi, ÖTV’nin kaldırılması ve enflasyon farkının emeklinin, yoksulun maaşına yansıtılması gerektiğine ilişkin açıklaması

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Enflasyon rakamları açıklandı, yüzde 25’lere ulaştı. İğneden ipliğe her şeye zam gelirken 1 Ekim itibarıyla elektriğe yüzde 8, doğal gaza yüzde 9 zam geldi. Çiftçiler Eskişehir’de artık üretemeyeceklerini belirterek isyan noktasına geldiler çünkü son elektrik faturalarının yaklaşık yüzde 100 zamlı geldiğini açıklıyorlar. Bir ay önceki fatura 990 lira iken şimdiki fatura 1.900 küsur lira gelmiş durumda. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı yüzde 15’lik zam yapıldığını açıklamıştı. Ancak mutlak surette, dün dediğimiz gibi, KDV oranı düşürülmeli, ÖTV kaldırılmalıdır.

Aynı zamanda, asgari ücretle çalışanların mutlak surette enflasyon zammından doğan kayıpları giderilmelidir, enflasyon farkı maaşlara yansıtılmalıdır. SSK emeklisi 1.600 lira, BAĞ-KUR emeklisi 1.100 lira almakta. Enflasyon farkı emeklinin, yoksulun maaşına mutlak surette yansıtılmalıdır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Tanal…

11.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, kentsel dönüşüm adı altında İstanbul ili Üsküdar ilçesi Kirazlıtepe Mahallesi’nde yapılan yıkımlara ilişkin açıklaması

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Değerli Başkan.

Değerli milletvekilleri, İstanbul ili Üsküdar ilçesi Kirazlıtepe Mahallesi’nde bulunan Esentepe Camisi’ni yıkmak için yıkım ekipleri sabah saatlerinde Üsküdar’a geldi. Üsküdarlı vatandaşlarımız caminin yıkımını direnişleriyle engellediler. Camiyi yıkamayan ekipler şimdiyse kentsel dönüşüm adı altında vatandaşların evlerini yıkıyor. Sahiplerini ikna edebildikleri 300 tane evi AKP iktidarı yıktı. Şimdiyse geri kalan 900 tane binanın sahibini ikna etmeye çalışıyor. Halka rağmen yıkım yapılamaz. Cumhurbaşkanının evinin olduğu Üsküdar’da yıkılan, AKP iktidarı döneminin inşaatlarıdır. Devlet yönetimi kadrosunun bulunduğu Üsküdar’da vatandaşların evlerinin yıkılması, hele hele cami yıkmaya teşebbüs edilmesi kabul edilemez. Yıkımı derhâl durdurun. Konut hakkı anayasal bir haktır. Konut hakkının ihlali insan haklarının ihlali anlamına gelir. Belediyelerin asıl amacı konutsuz olan vatandaşa konut yapmak iken maalesef vatandaşın yuvasını yıkıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Aycan…

12.- Kahramanmaraş Milletvekili Sefer Aycan’ın, sağlık personeline yönelik şiddeti kınadıklarına, Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumunun yurt kapasitesinin yetersizliğine ilişkin açıklaması

SEFER AYCAN (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak da sağlık personeline yönelik şiddeti nefretle kınıyoruz. Sağlık Bakanlığını acilen göreve çağırıyoruz. Güvenlik önlemlerinin artırılmasını istiyoruz.

İkinci konu da Kredi Yurtlar Kurumundaki yurt kapasitesi konusu. Yine binlerce öğrencimiz açıkta kaldı, yurtlara yerleştirilemedi. Özellikle yoksul gençlerimizin vakıf yurtlarına itilmemesini, bu konuda dikkatli olmamızı öneriyorum. FETÖ yurtları sorununu hep birlikte yaşadık. Acilen önlem almak lazım. Çok kısa sürede uygun binalar kiralanarak acil olarak yurt kapasitesi artırılabilir ve bu çocuklarımız yurtlara yerleştirilerek vakıfların kucağına itilmemiş olur.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Sütlü…

13.- İstanbul Milletvekili Saliha Sera Kadıgil Sütlü’nün, 4 Ekim Hayvanları Koruma Günü’ne ve Hayvanları Koruma Kanunu’nun yetersizliğine ilişkin açıklaması

SALİHA SERA KADIGİL SÜTLÜ (İstanbul) – Teşekkürler.

Yarın 4 Ekim Dünya Hayvanları Koruma Günü ancak biz bu konuda bir arpa boyu yol alamamakta ya da -daha vahimi- almamaktayız. Mevcut Hayvanları Koruma Kanunu’muz yetersizdir. Hayvanlara karşı işlenen şiddet eylemleri her geçen gün artmakta, bu vahşi eylemlerin cezasız kalması toplumda infial yaratmakta ve adalet duygusunu zedelemektedir. Bu konuda yeni bir yasal düzenleme zaruri olup bu sıralarda oturan tüm vekillerin boynunun borcudur.

Peki ne yapmalıyız? Hayvanları mal statüsünden çıkarmalı ve derhâl can olarak tanımlamalıyız. Sahipli-sahipsiz hayvan ayrımını ortadan kaldırmalıyız. Hayvana karşı yapılan her türlü şiddet ve eziyeti ertelemesiz, paraya çevrilemeyen, caydırıcı ve uygulanabilir hapis cezalarıyla cezalandırmalıyız.

Bu kapsamda iktidar partisini seçimden önce verdiği “ilk icraatımız bu olacak.” sözünü tutmaya ve bir an evvel alanda çalışan STK’ların da katılımıyla geniş ve toplumsal bir mutabakat sağlayarak gerekli adımları samimiyetle atmaya davet ediyoruz.

BAŞKAN – Sayın Aydoğan…

14.- İstanbul Milletvekili Turan Aydoğan’ın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde görev süresi dolan Ayşe Işıl Karakaş’ın yerine görev yapacak yeterlilikte hukukçu olup olmadığını ve aday seçiminde kriterlerin neler olduğunu Adalet Bakanından öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) – Teşekkürler Başkanım.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde görev süresi dolan Sayın Işıl Karakaş’ın yerine Türkiye tarafından belirlenen 3 aday, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Alt Komisyonunda yapılan mülakatta yetersiz oldukları gerekçesiyle reddedildi. Adayların isimlerini vererek burada rencide etmek istemiyorum. Türkiye daha önce de Adalet bakanlığı bürokratlarını aday olarak göstermiş ancak 2 defa daha Türkiye'nin adayları reddedilmişti. Şimdi Türkiye 4’üncü defa aday bildirmek durumunda kaldı.

Buradan Adalet bakanına soruyorum: Türkiye’de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde görev yapacak yeterlilikte hukukçu yok mu? Ben bir hukukçu olarak biliyorum ki orada ülkemizi temsil edecek yeterlilikte çok sayıda hukukçu var. Yanlış adaylar mı gösteriliyor? Aday seçiminde kriterleriniz nelerdir? Yandaşlık kültürü artık liyakatin önüne geçerek ülkemizi dünyada mahcup duruma mı düşürüyor?

Teşekkürler.

BAŞKAN – Sayın Barut…

15.- Adana Milletvekili Ayhan Barut’un, emeklilikte yaşa takılanların mağduriyetlerinin ne zaman giderileceğini Cumhurbaşkanı Yardımcısı Sayın Fuat Oktay’dan öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

AYHAN BARUT (Adana) – Sayın Başkan, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Sayın Fuat Oktay’a soruyorum: Herkesin bildiği gibi “emeklilikte yaşa takılanlar” diye adlandırılan vatandaşlarımız 8 Eylül 1999 tarihi öncesinde SSK, BAĞ-KUR ve Emekli Sandığı mensubu olarak çalışma hayatına başlamışlardır ancak bugün büyük bir sorunla karşı karşıyadırlar. Dönemin koalisyon hükûmetince çıkarılan 4447 sayılı Kanun geriye işletilmiş, erkeklerde yirmi beş yıl-beş bin gün, kadınlarda yirmi yıl-beş bin gün prim ödeme şartlarına göre emekli olabilecek yurttaşlarımız kademeli emeklilik uygulamasıyla mağdur edilmiştir. AKP Hükûmeti bu mağduriyetin giderileceği yönünde defalarca söz vermiştir fakat emeklilik şartı için gerekli olan prim ödeme ve gün sayısını fazlasıyla yerine getirmiş vatandaşlarımızın mağduriyeti hâlen sürmektedir. Bu vatandaşlarımız hakları olmayan bir şeyi istemiyorlar, ellerinden alınan haklarını geri istiyorlar. Emeklilikte yaşa takılanların mağduriyetlerinin giderilmesi için ne zaman harekete geçeceksiniz?

Sorun çözülünceye kadar bu konuyu gündeme getireceğimizi bildiriyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Arkaz…

16.- İstanbul Milletvekili Hayati Arkaz’ın, sağlıkta şiddetin İstanbul’daki kurbanı Doktor Fikret Hacıosman’a Allah’tan rahmet dilediğine ve sağlıkta şiddeti önlemeye yönelik yasal yaptırımların ağırlaştırılması gerektiğine ilişkin açıklaması

HAYATİ ARKAZ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, gün geçmiyor ki sağlık çalışanları şiddete, tacize, şantaja, cinayete maruz kalmasın. Dün yine çok üzücü ve vahim bir olay meydana geldi; İstanbul Bahçelievler’de bulunan özel bir hastanede çalışan Doktor Fikret Hacıosman hastası tarafından tabancayla vurularak öldürüldü. Sağlıkta şiddet konusunun yasal yaptırımları ivedilikle ağırlaştırılmalıdır. Şiddet suçunun faillerine en ağır cezalar verilmeli, cezalar caydırıcı hâle getirilmelidir. Bu vahim olayı en ağır şekilde kınıyor, Doktor Fikret Hacıosman’a Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın grup başkan vekillerinin söz talepleri vardır.

Sayın Türkkan...

17.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, bir hasta tarafından saldırıya uğrayarak hayatını kaybeden Doktor Fikret Hacıosman’a Allah’tan rahmet dilediğine, Sayıştay raporlarının Mecliste görüşmesi gerektiğine ve McKinsey ısrarından vazgeçilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, dün yine bir hekim, bir hasta tarafından saldırıya uğrayıp hayatını kaybetti. Sağlıkta şiddet konusunda, on altı yıldır ülkeyi yöneten Adalet ve Kalkınma Partisi somut hiçbir şey getiremedi. Bir çözüm getirilemeyen bu konuda Türkiye daha kaç yetişmiş hekimini kaybedecek merak ediyoruz. Hayatını kaybeden hekim arkadaşımıza rahmet diliyoruz, geride kalan aile efradına sabrıcemil niyaz ediyoruz.

Sayın Başkan, yüce Gazi Meclisimizin iki asli görevi bulunmaktadır: Yasama ve denetim. Türk milleti bizlere kamu kaynaklarını emanet etmiştir. Peki, bizler Mecliste bu kamu kaynaklarını ne kadar denetleyebiliyoruz? Bütçe üzerinde bizim denetim yapmamızı sağlayan kurum Sayıştay fakat Sayıştay çok ciddi denetim alanına sahipken son on altı yılda yapılan değişikliklerle etkisi azaltılmış, denetleme yetkileri giderek elinden alınmıştır. Üzülerek ifade ediyorum ki Sayıştayı denetim yapamaz hâle getirdiniz. Gece yarısı çıkarılan kanunlar, kanun hükmünde kararnamelerle birçok bütçe harcamasını Sayıştay denetimi dışına çıkardınız.

Dünyada refah düzeyi yüksek ülkelerin hemen hemen hepsinde kamu kaynakları Sayıştay benzeri kurumlarca eksiksiz olarak denetlenmekte, oluşturulan raporlar parlamentolarda görüşülmekte ve seçilmiş parlamenterler kamu kaynakları üzerinden israftan tutun yolsuzluğa kadar her durumu denetleyebilmektedir. Bazı bütçe harcamalarını Sayıştay denetiminden çıkararak Türk milletinden neyi gizlemektesiniz? Hangi kamu harcamalarının üzerini karartmaya çalışıyorsunuz? Türk milleti adına, İYİ PARTİ olarak bu konuların takipçisi olacağız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Devam etmek istiyorum Sayın Başkan, müsaade ederseniz…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Türkkan.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Dün, Mecliste, hepinizin malumu, Sayıştay Başkanlığının gönderdiği bazı denetim raporları dağıtıldı. Bu raporları Genel Kurul gündemine almıyorsunuz. Bu raporların içinde görüşülmeye değer hiçbir şey yok mu? Bu raporların Türk milletine maliyetini biliyor musunuz? Sayıştay Başkanı Seyit Ahmet Baş’ın yaptığı açıklamaya göre, 2015 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisine 75 adet rapor sunulmuş, Sayıştayın 2015 bütçesi ise yaklaşık 186 milyon lira; Sayıştay 186 milyon liralık bütçeyle 75 adet rapor teslim etmiş Meclise. Bir Sayıştay raporunun bedeli yaklaşık 2,5 milyon Türk lirası, 2017 yılındaki bu raporun maliyeti ise 1,5 milyon lira. Maliyetleri bu kadar yüksek olan Sayıştay raporlarını Mecliste görüşmemiz gerekmekte.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Hatta İYİ PARTİ olarak önerimiz Sayıştay raporlarını görüşmek üzere bir komisyon kurulmasıdır. Sayıştay bu kadar etkisizleştirilince bu boşluğu Amerika Birleşik Devletleri’nin denetim şirketi McKinsey’le doldurmanız kabul edilemez. Bu McKinsey ısrarınızdan vazgeçin. Bağımsız bir Sayıştay 100 tane McKinsey’e bedeldir.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Akçay, buyurun.

18.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, eylül ayı ve yıllık enflasyon oranının beklentilerin üzerinde gerçekleştiğine, keyfî zam yapanların tespit edilmesi gerektiğine, sorunları aşmanın ilk adımının millet, devlet birliği olduğuna ve 1-7 Ekim Camiler ve Din Görevlileri Haftası’nın hayırlı olmasını temenni ettiğine ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bugün eylül ayı enflasyonu açıklandı; eylül ayı ve yıllık enflasyon oranının beklentilerin üzerinde gerçekleştiğini görüyoruz. Yeni ekonomi programında 2018 yıl sonu için öngörülen enflasyon tahmini yüzde 20,8 idi, eylül itibarıyla yıllık oran yüzde 24,5 olmuştur. Enflasyon oranındaki gelişmeleri piyasa odaklı okurken elbette dikkatli olmalıyız. Vatandaşlarımızın günlük hayatlarındaki önemli ürünlerde ciddi fiyat artışları da maalesef gerçekleşmiştir. Vatandaşlarımız geçim derdindeyken fırsatçılar haksız kazanç sağlama peşine düşmüşlerdir. Savaş yıllarında karaborsacılık yapanlar ile fiyat etiketlerini şişirenler aynı zihniyetin ürünleridir.

Ekonomideki yangın sönme eğilimine girmişken, döviz kuru yavaş yavaş dizginlenirken keyfî zam yapanların tespit edilip deşifre edilmesi gerektiği kanaatindeyiz. Elbette ekonomi verilerini doğru okuyacağız, gereken önlemleri doğru analiz edeceğiz ancak şunu unutmayalım ki ekonomik gelişmeler sadece rakamlardan, piyasalardan ibaret değildir, ekonomiyi vatandaşlarımızdan ve milletimizden ayrı düşünemeyiz. Önümüzdeki tüm sorunları aşmanın ilk adımı bu konuda da millet ve devlet birliğidir, beraberliğidir ve yapısal düzenlemelerin de bir an evvel, peyderpey hayata geçirilmesidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Akçay.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Ekim ayının ilk haftası Camiler ve Din Görevlileri Haftası olarak kutlanıyor. Din görevlilerimiz, yüce dinimiz İslam’ın vatandaşlarımız tarafından en iyi ve doğru şekilde anlaşılabilmesi için büyük öneme sahiptir. Bu yönüyle Diyanet İşleri Başkanlığına çok büyük görevler düşmektedir. FETÖ ve benzeri yapılar hakkında yoğun bilinçlendirme faaliyetleri Diyanet İşleri teşkilatı tarafından sürekli bir şekilde yapılmalıdır. Vatanımızın dört bir yanında zor şartlarla hizmet sunan din görevlilerimize destek verilmesi bir zarurettir. Bu vesileyle, aklını ve vicdanını kimseye ve hiçbir odağa ipotek ettirmeden başarılı bir şekilde vazifelerini sürdüren din görevlilerimizi saygı ve sevgiyle selamlıyor, Camiler ve Din Görevlileri Haftası’nın hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Bilgen, buyurun.

19.- Kars Milletvekili Ayhan Bilgen’in, 1-7 Ekim Camiler ve Din Görevlileri Haftası’na, bir hasta tarafından saldırıya uğrayarak hayatını kaybeden Doktor Fikret Hacıosman’a Allah’tan rahmet dilediğine, Selehattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, Bekir Kaya, Tuncer Bakırhan, Mukaddes Kubilay ile Gültan Kışanak’ın yargılamalarının devam ettiğine ilişkin açıklaması

AYHAN BİLGEN (Kars) – Sayın Başkan, tabii, Din Görevlileri ve Camiler Haftası’yla ilgili şüphesiz, yüzleşilmesi gereken bir durumla karşı karşıyayız. 100 bine yakın cami, 100 binin üzerinde de personeli olan bir kurumdan bahsediyoruz. Camiler herhangi bir devlet kurumu, kamu kurumu değildir; din görevlileri de herhangi bir kamu görevlisi değildir. Sonuçta, bir amaç için, sadece yasalarla tarif edilen amaçlar değil aynı zamanda moral, manevi bir amaç için görevlilerdir. Camilerin ve din görevlilerinin birinci işlevi, birinci sorumluluğu, toplumda kötülüğün azalmasına dair bir işlev görmeleridir. Bugün bunu söyleyebilecek durumda mıyız? Diyanet İşleri Başkanlığı bunu göğsünü gererek söyleyebiliyor mu? Din görevlileri bunu söyleyebiliyor mu? İlahiyat fakülteleri bunu söyleyebiliyor mu? Hayır. O zaman, bu konunun sadece rakamsal, sadece sayısal bir tartışma olmaktan çıkıp niteliğiyle ilgili, işleviyle ilgili, rolüyle ilgili bir tartışmayı yapmalıyız. Dünyada bu konuda bilinen birkaç mekanizma var. Birisi, bu alanın sivil olması, özerk olması; ikincisi de bütün inançların eşit biçimde kamu kaynaklarını, imkânlarını kullanmasıdır. Türkiye’deki yapılanma ne yazık ki her iki işlevden de mahrumdur. Onun için de karşı karşıya bulunduğumuz durum, sadece muhteşem binalar ve çok sayıda kadrodur ama ne yazık ki toplumda yozlaşma, çürüme tüm hızıyla devam etmektedir. Elbette ki bunun tek sorumluluğu din görevlilerine, Diyanet İşleri Başkanlığına yıkılamaz. Eğitim sistemi, medya gibi bütün boyutlarıyla birlikte yeniden tartışılmalıdır.

Benim ifade etmek istediğim ikinci konu, Türkiye’de siyasetçilerin devam eden yargılamalarıyla ilgili. Şu anda Sayın Demirtaş’ın yargılaması Sincan Cezaevinde devam ediyor, kampüs içerisinde devam ediyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

AYHAN BİLGEN (Kars) – Geçtiğimiz hafta Sayın Yüksekdağ’ın duruşması vardı. Yine, belediye başkanları Sayın Bekir Kaya, Tuncer Bakırhan, Mukaddes Kubilay, Gültan Kışanak önümüzdeki günlerde yargılanmaya devam edecekler.

Belediyelerin bütçeleriyle ilgili bir tartışma yürüyor ve belediyelerin kaynaklarının başka yerde kullanıldığı iddiası çok net biçimde ifade ediliyor.

ZEMZEM GÜLENDER AÇANAL (Şanlıurfa) – Evet, aynen öyle.

AYHAN BİLGEN (Kars) – Şimdi, belediye başkanlarıyla ilgili bu kadar net iddia varsa, devletin elinde bu kadar somut bilgi varsa iddianameler neden belediye başkanları tutuklandıktan bir yıl sonra hazırlanıyor? Burada bir araştırma komisyonu kuralım ve tespit edelim, kayyum atandığında belediyelerin kasasında ne kadar para vardı, şimdi kayyumla ne kadar borç var? O zaman, ortaya çıksın, gayet tabii, yargılama da etkin ve adil biçimde işlesin.

Ben de son olarak, hayatını kaybeden doktorla ilgili başsağlığı dileklerimi ifade etmek istiyorum. Sağlık Bakanının isyan etmesi tüyler ürpertici bir durumdur, haklıdır, isyan edilmeye değerdir bir hekimin hayatını kaybetmesi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AYHAN BİLGEN (Kars) – Ama galiba yasama yılının ilk görevinin özellikle sağlıkta şiddet olduğunu ifade etmesinin bizim için ifade ettiği bir anlam var. Sayın Bakan böyle diyor ama bu Mecliste geçen yasama döneminde sağlıkta şiddetle ilgili bütün araştırma önergeleri reddedildi.

Saygıyla selamlıyorum Genel Kurulu. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Altay, Buyurun.

20.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, 1-7 Ekim Camiler ve Din Görevlileri Haftası münasebetiyle din görevlilerine saygılarını ilettiğine, enflasyon rakamlarının son on beş yılın rekorunu kırdığına, millete verilen sözlerin tutulması gerektiğine, demokrasilerde meclislerin yürütmeye ayar verebileceğini ama yürütmenin Meclise ayar vermesini kabul etmeyeceklerine ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Camiler ve Din Görevlileri Haftası münasebetiyle bütün din görevlilerimize saygılarımızı, şükranlarımızı, sevgilerimizi iletiyoruz ama Türkiye Büyük Millet Meclisi, din görevlilerinin de polislerin de işçilerin de çiftçilerin de esnafın da gençlerin de ev kadınlarının da sorunlarının çözüleceği yerdir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin özel günlerde onları kutlamasında tabii ki bir mahzur yok ama Türkiye Büyük Millet Meclisinin asıl yapması gereken, yaşanan ekonomik kriz altında inim inim inleyen aziz milletimizin her ferdi için çare ve tedbir üretmektir.

Sayın Başkan, on beş yıllık rekora orta yerdeki Hükûmet imza attı. Son on beş yılın zirvesinde enflasyon açıklandı, malum, yıllık yüzde 24,5, vatandaşın enflasyonu yüzde 30’un üstünde. Daha on gün önce Hazine ve Maliye Bakanı janjanlı bir yeni ekonomik program, orta vadeli program açıkladı. Üç yıllık programın boyası on günde döküldü. Bu programda, orta vadeli programda 20,8 olarak öngörülen enflasyon şu anda zaten -sadece 2018’i alırsak- 19,4. Yani önümüzdeki üç ayda 1 puan artacağı muhakkak, bence 5-6 puan artacak. Orta vadeli program onuncu gününde iflas etti. Hazine ve Maliye Bakanının tekrar janjanlı bir toplantı yaparak bu kepazelikle ilgili -ekonomik kepazeliği kastediyorum- aziz milletimize bilgi vermesi lazım.

Efendim “Kriz psikolojik.” dendi, “Kriz stokçulardan...” MHP grup başkan vekilimiz de benzer bir şey söyledi, yadırgadığımı da belirtmek isterim. Krizin stokçulardan kaynaklandığını düşünüyor ve söylüyorsak bu pişkinliktir; bu, milletin aklıyla alay etmektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Ne çabuk bitti Başkanım!

BAŞKAN – Buyurun.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Bu Meclisin ekim ayında yapması gereken iki tane önemli iş var. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Başkanlığına bir başvuruda bulunduk. Bu Meclis ekim ayında... Burada bulunan 596 sayın milletvekilimiz seçim bölgesinde, sokakta, kasabada, kentte, meydanda söz verdi, AK PARTİ’li milletvekili adaylarımız da verdi: 3600 ve emeklilikte yaşa takılanlar. Millete verdiğimiz sözü tutalım arkadaşlar. Bu kanunları çıkarmak bizim elimizde. Hükûmete deriz ki “Biz bu kanunu çıkarıyoruz kardeşim, buna göre tedbirini al.” Türkiye’nin yasalarının çıkacağı yer Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Milleti doğal gazda yüzde 32, elektrikte yüzde 45, kömürde yüzde 50, sütte yüzde 31, yumurtada yüzde 54, salçada yüzde 70, patateste yüzde 60, domateste yüzde 109 zamma mahkûm edenler Meclise istikamet veremez.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Meclis yürütmeye ayar verebilir. Bütün demokrasilerde meclisler yürütmeye ayar verir. Türkiye’de yürütmenin Meclise ayar vermesini kabul etmeyeceğiz.

Tekrar bütün sayın milletvekillerine, halka verdiğimiz sözü tutalım, 3600 ek göstergeyi ve emeklilikte yaşa takılanların sorunlarını el birliğiyle çözelim çağrısı yapıyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Akçay, buyurun.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Altay konuşması sırasında benim yaptığım konuşmayı yadırgadığını ve “pişkinlik” olarak nitelendirdiğini ifade etti.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Konuşmanıza “pişkinlik” demedim ben. Size ithaf etmedim onu, Hükûmete ithaf ettim pişkinliği. Krizi stokçulara ve psikolojiye bağlamaları pişkinliktir, evet. Siz söylüyorsanız size de söylüyorum.

BAŞKAN – Sayın Akçay’ın mikrofonunu açalım.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – O zaman, Sayın Başkan, müsaade edin artık… Yani dolaylı tekrar yer almasın. “Size söylemedim.” diyor, sonra ama “Söylediyseniz.” diyor.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Hayır, siz öyle söylüyorsanız size de söylüyorum.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Üstünüze almıyorsanız…

BAŞKAN – Sayın Altay, ne söylediyseniz söylediniz, cevap verecek, tamam, bırakın.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Mikrofonu açın efendim.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Siz bana söylediniz mi, söylemediniz mi önce onu bir bilelim.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sual geldi… Müsaadenizle.

Ben bu krizi psikolojik olarak değerlendirmenin ve bu krizi stokçuluğa bağlamanın pişkinlik olduğunu söylüyorum, evet. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Akçay.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Kürsüden söz talep ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Bak Sayın Başkan, biraz sonra tutumunuzla ilgili usul tartışması açacağım. Dün, yerinden yapılan sataşmaya yerinden cevap verdirdiniz, İstanbul Milletvekili Yunus Emre’ye.

BAŞKAN – Grup başkan vekillerine biraz daha farklı.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – İyi, ben Grup Başkan Vekili değil miyim ya?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Milletvekilleri arasında farklılık olamaz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Siz yerinizden istediniz kendi sözünüzü, kendi sözünüzü oradan istediniz Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Tamam, tamam…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkanım, Anayasa hukukçususunuz, milletvekilleri arasında astlık-üstlük yoktur, eşitlik ilkesi vardır.

BAŞKAN – Grup başkan vekilleri yok mu?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Efendim, astlık-üstlük ilişkisi Anayasa’da yoktur milletvekilleri arasında, yapmayın bana bunu. Yok öyle farklılık, siz yapıyorsunuz şu anda.

BAŞKAN – Astlık-üstlükten bahseden kim ya? “Grup başkan vekilleri” diye İç Tüzük’te düzenlenmiş ayrı bir şey var.

OYA ERONAT (Diyarbakır) – O zaman, hepiniz grup başkan vekili olun.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Akçay.

IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın yaptığı açıklaması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; grup başkan vekilleri olarak yaptığımız konuşmanın süresi iki dakikadır. Bunun yaklaşık bir buçuk dakikasında bugün açıklanan enflasyon oranına ilişkin bir değerlendirme yaptım. Eğer konuştuğum tutanağı tekrar okursanız Sayın Altay, genel bir değerlendirme yaptığımı ve bu değerlendirme içerisinde de bu fahiş zam yapan fırsatçı stokçulara ve haksız kazanç peşinde olanlara da ayrıca bir dikkat çektim. Bunda ne mahzur var?

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Hiçbir mahzur yok.

ERKAN AKÇAY (Devamla) – Bakın, sözlerimde önümüzdeki tüm sorunları aşmanın ilk adımı bu konu da dâhil olmak üzere milletin, devletin el birliği içerisinde bir tutum alması gerektiği ve yapısal düzenlemelerle ilgili adımların bir an evvel etap etap atılması gerektiğini ifade ettik. Ama ben sizi biraz anlıyorum, Milliyetçi Hareket Partisi olarak sizin üslubunuzca bu konuya yaklaşmamızı bekliyorsunuz. Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizim üslubumuz, çizgimiz, tutumumuz sizden çok farklı Sayın Altay. Ben size saygı duyarım, lütfen, sizin de Milliyetçi Hareket Partisinin bu tutumuna, üslubuna, çizgisine saygı duymanızı beklerim ve tutanağı tekrar okumanızı salık veririm.

Hepinize saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun.

III.- AÇIKLAMALAR (Devam)

21.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Meclisteki hiçbir milletvekiline saygısızlık yapmasının söz konusu olmadığına ama öyle algılandıysa Manisa Milletvekili Erkan Akçay’dan özür dilediğine ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Bu Mecliste hiçbir milletvekiline, hepsi aynı ama Sayın Erkan Akçay’a saygısızlık yapmam mümkün değil. Öyle algılanmışsa kendisinden özür dilerim. Ancak şunu belirtmemiz lazım: Ben girizgâhımı Erkan Bey’in bıraktığı yerden aldım. Erkan Bey şüphesiz enflasyondan bahsetti, bu arada ne dedi? “Stokçular da yan faktör…” mealinde bir şey söyledi. Ben de dedim ki: Kastım Erkan Bey değil, kastım Hükûmettir, Hazine ve Maliye Bakanı başta olmak üzere Hükûmettir. Orta yerde bir kriz varken, bu kadar zam varken, millet inim inim inlerken bu krizi stokçuluğa ve psikolojiye bağlamak siyaseten pişkinliktir dedim. Kastım Erkan Akçay değildir ama kastım orta yerdeki Hükûmetin bütün üyeleridir, Hükûmetin bu görüşüne katılan bütün sayın milletvekilleridir.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Özkan, buyurun.

22.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, 27’nci Dönem İkinci Yasama Yılının hayırlı olmasını temenni ettiğine, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından Üsküdar ilçesi Kirazlıtepe Mahallesi’nde kentsel dönüşüm projesi içinde yer alan binaların tekrar inşasının söz konusu olduğuna, 1-7 Ekim Camiler ve Din Görevlileri Haftası’nı kutladığına ilişkin açıklaması

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yeni yasama yılımızın ülkemize, milletimize hayırlar, güzellikler getirmesini temenni ediyorum.

Ne kadar gurur duysak azdır zira yüz kırk iki yıllık Türk siyasi tarihinin ortak aklı olan, yönetim biçimi olan Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemini anayasal rejim olarak ülkemize kazandırdık ve milletimiz için çok daha güzel hizmetler yapacak olan bu yeni yasama döneminde daha fazla hizmet üretme gayreti içerisinde olacağız. Bunu başaracak anayasal zemine kavuşturmuş olmamız sebebiyle de ne kadar gurur duysak azdır. Çünkü Türk siyasi tarihinin yaklaşık elli yıllık geçmişine baktığımız zaman, bu kutsal kubbe altında faaliyet gösteren tüm partilerin liderleri Başbakanlarımız, Cumhurbaşkanlarımız hep başkanlık sistemini ifade ederek Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemini ülkemize, milletimize hizmet üretmek için vazgeçilmez, ertelenmez zorunlu bir yönetim modeli olarak ifade etmişlerdir. Anayasal bir hukuk düzenimiz var. Sayıştaydan yargımıza, Parlamentomuzdan Hükûmetimize kadar tüm faaliyetler anayasal düzen içerisinde; sivil, milletimiz tarafından ülkemize kazandırılan, milletimizin hür, özgür ortamda kabul ettiği anayasal model olarak sistem işlemektedir. Onun için herkesin hukuk düzenine saygı duyması gerektiğini ifade ediyorum.

Diğer taraftan, özellikle Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından riskli bina raporu hazırlanmış ve biraz önce ifade edilen, Üsküdar’daki bir ay önce ibadete kapatılmış caminin statiği ve binanın projesinin imalatında ciddi sorunlar olduğu tespit edilmiştir. Bu bağlamda, Çevre ve Şehircilik Bakanlığımız tarafından mahallede kentsel dönüşümle cami, okul gibi binaların yine sağlıklı bir şekilde, modern mimarisiyle Üsküdar’a kazandırılması için bir proje başlatılmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özkan.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Başlatılan bu proje çerçevesinde de kentsel dönüşüm bağlamında cami, okul ve mahallenin yeniden inşası söz konusudur. Evet, medeniyet köklerimizden ilham alan AK PARTİ, bugüne kadar hem belediyecilikte hem de Hükûmet icraatlarında sürekli millî ve manevi değerlerimize sahip çıkmış, bunun en güzel şaheserlerini de Çamlıca Tepesi’ne inşa etmiştir. Onun için kimse medeniyet değerlerimize, kutsal değerlerimize yapıldığı iddia edilen saygısızlıkla bizi denemesin. Biz, bu binaların içini de -vatandaşlarımıza her türlü hizmeti ayaklarına götürmek suretiyle- inşallah dolduracağız.

Camiler ve Din Görevlileri Haftası vesilesiyle din görevlilerimizin haftasını kutluyor, ülkemiz ve milletimiz için hayırlı, güzel hizmetler yapmalarını Yüce Allah’tan niyaz ediyorum.

Sağ olun.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkanım, özür diliyorum sizden…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Tanal…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın AK PARTİ grup başkan vekili konuşmasında şunu söyledi…

BAŞKAN – Sayın Tanal, karşılıklı konuşmak için mi, neye göre söz istiyorsunuz?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – İşte, ben size önce meramımı anlatayım, sataşmadan dolayı söz isteyeceğim.

BAŞKAN – Neye göre? Sataşma mı?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – 69’dan efendim…

BAŞKAN – Sizden hiç bahsetmedi.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Söyleyeceğim izin verirseniz.

Şimdi, Üsküdar ilçesi Kirazlıtepe Mahallesi’ndeki Esentepe Camisi’nin yıkılmasıyla ilgili sözü söyleyen milletvekili benim. Ancak AK PARTİ grup başkan vekili söz alırken “Caminin yıkılmasını iddia edenler…” “Saygısızlıkla kimse denemesin.” anlamında… “Biz oraya kentsel dönüşüm nedeniyle yeni cami inşa edeceğiz.” dediler. Bu külliyen yalan. Projesi elimde. Projede…

BAŞKAN – Bir dakika… Siz neye göre söz istediğinizi söylemediniz, açıklama yapıyorsunuz. Sayın Tanal, yok, böyle bir usul yok.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bakın, projede caminin yapılacağına ilişkin bir beyan yok, projede cami yok, yalan söylüyor.

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, şimdi gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Önergeler

1.- Başkanlıkça, İstanbul Milletvekili Numan Kurtulmuş’un Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu; İstanbul Milletvekili Canan Kalsın’ın Dilekçe Komisyonu; İstanbul Milletvekili Erkan Kandemir’in Avrupa Birliği Uyum Komisyonu; Adana Milletvekili Jülide Sarıeroğlu’nun Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu ve Ankara Milletvekili Emrullah İşler ile Konya Milletvekili Leyla Şahin Usta’nın İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu üyeliklerinden istifalarına ilişkin önergenin (4/5) 3/10/2018 tarihinde Başkanlığa ulaştığına ilişkin yazısı

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, İstanbul Milletvekili Sayın Numan Kurtulmuş’un Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu üyeliğinden, İstanbul Milletvekili Sayın Canan Kalsın’ın Dilekçe Komisyonu üyeliğinden, İstanbul Milletvekili Sayın Erkan Kandemir’in Avrupa Birliği Uyum Komisyonu üyeliğinden, Adana Milletvekili Sayın Jülide Sarıeroğlu’nun Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu üyeliğinden, Ankara Milletvekili Sayın Emrullah İşler’in ve Konya Milletvekili Sayın Leyla Şahin Usta’nın İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu üyeliklerinden istifalarına ilişkin yazıları 3/10/2018 tarihinde Başkanlığımıza ulaşmıştır.

Bilgilerinize sunulmuştur.

Sayın milletvekilleri, Anayasa’nın 92’nci maddesine göre verilen (3/37) esas numaralı Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi’ni okutacağım ve işleme alacağım.

B) Tezkereler

1.- Cumhurbaşkanlığının, Türkiye’nin Millî Güvenliğine Yönelik Ayrılıkçı Hareketler, Terör Tehdidi ve Her Türlü Güvenlik Riskine Karşı Uluslararası Hukuk Çerçevesinde Gerekli Her Türlü Tedbiri Almak, Irak ve Suriye’deki Tüm Terör Örgütlerinden Ülkemize Bundan Sonra da Yönelebilecek Saldırıları Bertaraf Etmek ve Kitlesel Göç Gibi Diğer Muhtemel Risklere Karşı Millî Güvenliğimizin İdame Ettirilmesini Sağlamak, Türkiye’nin Güney Kara Sınırlarına Mücavir Bölgelerde Yaşanan ve Hiçbir Meşruiyeti Olmayan Tek Taraflı Bölücü Girişimler ve Bunlarla İlgili Olabilecek Gelişmeler İstikametinde Türkiye’nin Menfaatlerini Etkili Bir Şekilde Korumak ve Kollamak, Gelişmelerin Seyrine Göre İleride Telafisi Güç Bir Durumla Karşılaşmamak İçin Süratli ve Dinamik Bir Politika İzlenmesine Yardımcı Olmak Üzere Hudut, Şümul, Miktar ve Zamanı Hükûmetçe Takdir ve Tayin Olunacak Şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Gerektiği Takdirde Sınır Ötesi Harekat ve Müdahalede Bulunmak Üzere Yabancı Ülkelere Gönderilmesi ve Aynı Amaçlara Matuf Olmak Üzere Yabancı Silahlı Kuvvetlerin Türkiye’de Bulunması, Bu Kuvvetlerin Hükûmetin Belirleyeceği Esaslara Göre Kullanılması ile Risk ve Tehditlerin Giderilebilmesi İçin Her Türlü Tedbirin Alınması ve Bunlara İmkân Sağlayacak Düzenlemelerin Hükûmet Tarafından Belirlenecek Esaslara Göre Yapılması İçin 2/10/2014 Tarihli ve 1071 Sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı ile Hükûmete Verilen ve Son Olarak 23/9/2017 Tarihli ve 1162 Sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı ile 30/10/2018 Tarihine Kadar Uzatılan İzin Süresinin Anayasa’nın 92’nci Maddesi Uyarınca 30/10/2018 Tarihinden İtibaren Bir Yıl Uzatılmasına İlişkin Tezkeresi (3/37)

12 Eylül 2018

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye'nin güney kara sınırlarına mücavir bölgelerde yaşanan gelişmeler ve süregiden çatışma ortamının millî güvenliğimiz açısından taşıdığı risk ve tehditler artarak devam etmektedir.

Türkiye, komşumuz Irak'ın toprak bütünlüğünün, millî birliğinin ve istikrarının korunmasına büyük önem atfetmektedir. Diğer taraftan, Irak'ta PKK ve DEAŞ unsurlarının varlığını sürdürmesi, etnik temelli ayrılıkçılığa yönelik girişimler, bölgesel barışa, istikrara ve ülkemizin güvenliğine doğrudan tehdit oluşturmaktadır.

PKK/PYD-YPG ve DEAŞ başta olmak üzere, Suriye'de mevcudiyetini sürdüren terör örgütleri ülkemize yönelik eylemlerini sürdürmektedir. Diğer taraftan, Astana süreciyle başlayan ateşkesin kalıcı barışa ve çözüme ulaştırılması yönünde ülkemizin ilgili diğer ülkelerle yürüttüğü çalışmalarda kaydedilen önemli mesafe sonucunda ülkemiz, Suriye sınırları içerisinde ilan edilen gerginliği azaltma, bölgelerinde terör faaliyetlerinin sonlandırılması ve huzur, barış ve güvenliğin sağlanması bağlamında yükümlülükler üstlenmiştir.

Bütün bu gelişmeler çerçevesinde, terör ile Irak ve Suriye’nin toprak bütünlüğünü bozmaya ve sahada gayrimeşru oldubittiler oluşturmaya yönelik, millî güvenliğimize tehlike oluşturabilecek her türlü risk, tehdit ve eyleme karşı, uluslararası hukuktan doğan haklarımız doğrultusunda gerekli önlemlerin alınması millî güvenliğimiz açısından hayati önem arz etmektedir.

Ayrıca, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 2170 (2014), 2178 (2014) ve 2249 (2015) sayılı Kararlarıyla, Irak ve Suriye’nin toprak bütünlüğünün ve bağımsızlığının teyit edilmiş olmasının ve yine 2170 (2014) sayılı Karar’da bu ülkelerdeki terör faaliyetlerinin kınanarak DEAŞ ve benzeri terör örgütlerinin faaliyetlerine karşı Birleşmiş Milletler üyesi tüm ülkelere 1373 (2001) sayılı Karar ve uluslararası hukuk çerçevesindeki sorumluluklarına uygun şekilde gerekli tedbirleri alma çağrısında bulunulmuş olmasının ışığında, Türkiye’nin DEAŞ ve diğer terör örgütleriyle mücadele amacıyla oluşturulan uluslararası koalisyon bünyesinde iştirak ettiği faaliyetlerin sürdürülmesi de önem taşımaktadır.

Bu mülahazalar ışığında, Türkiye’nin millî güvenliğine yönelik ayrılıkçı hareketler, terör tehdidi ve her türlü güvenlik riskine karşı uluslararası hukuk çerçevesinde gerekli her türlü tedbiri almak, Irak ve Suriye’deki tüm terör örgütlerinden ülkemize bundan sonra da yönelebilecek saldırıları bertaraf etmek ve kitlesel göç gibi diğer muhtemel risklere karşı millî güvenliğimizin idame ettirilmesini sağlamak, Türkiye’nin güney kara sınırlarına mücavir bölgelerde yaşanan ve hiçbir meşruiyeti olmayan tek taraflı bölücü girişimler ve bunlarla ilgili olabilecek gelişmeler istikametinde Türkiye’nin menfaatlerini etkili bir şekilde korumak ve kollamak, gelişmelerin seyrine göre ileride telafisi güç bir durumla karşılaşmamak için süratli ve dinamik bir politika izlenmesine yardımcı olmak üzere hudut, şümul, miktar ve zamanı Hükûmetçe takdir ve tayin olunacak şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin gerektiği takdirde sınır ötesi harekât ve müdahalede bulunmak üzere yabancı ülkelere gönderilmesi ve aynı amaçlara matuf olmak üzere yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunması, bu kuvvetlerin Hükûmetin belirleyeceği esaslara göre kullanılması ile risk ve tehditlerin giderilebilmesi için her türlü tedbirin alınması ve bunlara imkân sağlayacak düzenlemelerin Hükûmet tarafından belirlenecek esaslara göre yapılması için 2/10/2014 tarihli ve 1071 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı’yla Hükûmete verilen ve son olarak 23/9/2017 tarihli ve 1162 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı’yla 30/10/2018 tarihine kadar uzatılan izin süresinin 30/10/2018 tarihinden itibaren bir yıl uzatılması hususunda gereğini Anayasa'nın 92’nci maddesi uyarınca bilgilerinize sunarım.

                                                                                                                            Recep Tayyip Erdoğan

                                                                                                                                  Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Alınan karar gereğince, Cumhurbaşkanlığı tezkeresi üzerinde İç Tüzük’ün 72’nci maddesine göre görüşme açacağım; gruplara ve şahsı adına iki üyeye söz vereceğim.

Konuşma süreleri gruplar için yirmişer dakika ve şahıslar için onar dakikadır.

Şimdi ilk söz İYİ PARTİ Grubu adına Bursa Milletvekili Ahmet Kamil Erozan’ın.

Buyurun Sayın Erozan. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA AHMET KAMİL EROZAN (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önümüze gelen tezkerenin içeriğine girmeden, öncelikle vatani görevlerini yurt içinde ve sınırlarımızın ötesinde yerine getirirken şehit düşen evlatlarımıza Allah’tan rahmet, ailelerine sabır, gazilerimize de sağlıklı ve huzurlu bir yaşam dilerim.

Uluslararası ilişkilerde silahlı kuvvetlerin öncelikli hikmeti caydırıcılığı sağlamaktır. Güç kullanma tehdidi bunu sağlayamadığı zaman silaha başvurmak da gerekebilir ancak bunun siyasi olduğu kadar can ve mal olarak da ifade edilmesi gereken maliyetleri vardır. Neticede iktidarın hatalarını temizlemek için yapılan askerî harekâtlarda kaybettiklerimizin vebali de iktidarın sırtındadır. Her yıl önümüze gelen tezkereler ise bir anlamda Türk Silahlı Kuvvetlerinin mücavir bölgelerdeki tehditler açısından artık caydırıcı olma vasfını yitirdiğini, konuya komşuya söz geçirilemediğini veya gözdağı verilemediğini; bunun için de âdeta sopayı ele almak mecburiyetinin doğduğunu göstermektedir.

Diğer bir ifadeyle “Bir gece ansızın gelebilirim.” deyip gitmenize gerek kalmadan hedefinize ulaşabiliyorsanız başarı gerçek demektir. Günümüzdeki durum ise maalesef Türkiye Cumhuriyeti’nin gücünü değil, göreceli zafiyetlerini ortaya koymaktadır.

Devletler arası ilişkiler bağlamında 14’üncü yüzyılda yaşamış olan İbni Haldun’a atıfla “Coğrafya kaderdir.” ifadeleri pek sık kullanılmaktadır. Komşuluklar açısından anlamlı olabilecek bu tanımlama 21’inci yüzyılın uluslara sağladığı askerî ve iletişimsel yetenekler dikkate alındığında artık pek anlamlı değildir. Fertlerin kaderciliğine kişisel tercihleri temelinde saygı duyulabilirse de “Coğrafya kaderdir.” ifadesine sığınarak çevremizi sardıkları ifade olunan şer cephelerini kabullenerek kabahati yabancı odaklara atfetmek günümüz Türkiyesinin milliyetinin ferasetiyle alay etmektir.

Etrafımızdaki hainlere bakmadan önce bizi içinde bulunduğumuz stratejik kara deliğe düşüren politikalarda hiç mi hata yoktur diye bir düşünelim. Dinî ve mezhepsel yaklaşımların iç politikamızda açtığı yaralar malumunuzdur. Bu yetmiyormuş gibi aynı anlayış dış politikamıza da yansımış, başka ülkelerin iç işlerine karışılmış “Sırça köşkte oturan komşusuna taş atmamalı.” gibi değerli atasözlerimiz bir kenara itilmiş, günümüzde “Kendim ettim kendim buldum.” şeklindeki diğer bir atasözü yurt içindeki ve yurt dışındaki durumumuzu en iyi şekilde tasvir eden sözcükler hâline gelmiştir. Keşke kendinize etseydiniz, oysa olan, vatana ve millete oluyor maalesef.

Konuya atasözleriyle devam edecek olursak “Binmişiz bir alamete gidiyoruz bir felakete” veya “Rehberi karga olanın…” türünden atasözlerini de sıralamak mümkündür ama bunları izninizle başka bir konuşmama bırakayım.

Sadece ülkemiz içindeki uygulamalara değil, dış politikamıza da Müslümanların İslamlaştırılması olarak tanımlanabilecek bir yaklaşım hâkim olmuş, din bir inanç olmaktan çıkarılarak bir siyasi ideolojiye dönüştürülmüş. Bu çerçevede bugün terörist olarak tanımlamak durumunda kaldığımız Tahrir el-Şam ve benzeri öfkeli çocuklarla dirsek temasının ötesine geçen ilişkiler geliştirilmiştir. Müslümanların İslamlaştırılması konusuna birazdan yeniden değineceğim.

Diplomatik müzakerelerde Türkiye etkisiz eleman durumuna düşürülmüş, umut edilen elde edilemeyince de âdeta akranlarıyla baş edemeyen bir çocuk gibi yakınarak her defasında başka bir ağabeyin himayesine sığınılmıştır. Kısacası, merhum İsmet İnönü’nün “Büyük devletlerle ilişki kurmak ayıyla yatağa girmeye benzer.” söylemiyle yola çıkılmış, bugün ayılardan ayı beğen noktasına gelinmiştir. Ayrıca, paydaş sayısını artırmanın ülkemizin çıkar payını azalttığı nasıl öngörülememiştir anlamak mümkün değil. Diğer ifadeyle, Şam yönetimiyle, Suriye’nin birliği ve bütünlüğü temelinde bir mutabakata gidilememiş olmasından ötürü baş edilmesi daha zor oyuncularla masaya oturmak durumuna gelinmiştir. Masaların, Sayın Cumhurbaşkanının tabiriyle “small” yani küçük veya “smaller” daha küçük olduğu dikkate alınırsa bu masaların etrafında dönen sandalye kapmaca oyununda ayakta kalma riskiyle karşı karşıya kalınılmıştır. Üstelik o masalarda oynanan oyun üç boyutlu satrançken çökmüş ekonomisi ve dolayısıyla çökmüş dış politikasıyla Türkiye dama taşı oynamak becerisiyle marjinalize edilmiştir.

Yeri gelmişken dünkü tartışmalara da değinmek isterim. Ülkemizce son yıllarda sergilenen politikaları ne ılımlı İslam ne de Neoottomanizm olarak tanımlamak mümkündür. Gözlemlediğimiz gelişmeler temelinde yaşadıklarımızın gerisinde coğrafyamızı da aşan ve Müslümanların İslamlaştırılması olarak tanımlanabilecek dini bir siyasi ideolojiye çevirmeyi hedefleyen, günahı da sadece AK PARTİ’ye atfedilmeyecek bir felsefe bulunmaktadır. Bu felsefenin 21’inci yüzyıldaki aracı ise Müslüman Kardeşler hareketi olmuş; bu felsefe İslam coğrafyasında bildiğimiz adaleti değil, uhrevi adaleti öne çıkaran siyasi oluşumların hayata geçirilmesine imkân vermiştir. Fas’ta bugün iktidarda olan koalisyonun liderliğini hangi parti yapmaktadır biliyor musunuz? Adalet ve Kalkınma Partisi; aynen tercüme ediyorum. Sembolü nedir bu partinin? Elektrik ampulü değil, gaz lambası. Mısır’daki siyasi oluşumun adı ise Adalet ve Hürriyet Partisi olmuştur. Yine “adalet” kelimesi var içinde. Biraz daha uzağa gittiğimizde, Endonezya’daki Adalet ve Refah Partisine rastlarız. Bu, âdeta bir saadet zinciri görüntüsü vermekle birlikte pek çok saadet zinciri gibi günümüzde bu halkalar siyasi açıdan bir hüsran zincirine dönüşmüştür.

İSMET YILMAZ (Sivas) – Adalet Partisi de var.

AHMET KAMİL EROZAN (Devamla) – Nasıl?

İSMET YILMAZ (Sivas) – Demirel’in Partisi de var, Adalet Partisi. Yani o da devamıdır.

AHMET KAMİL EROZAN (Devamla) – Ben günümüzden bahsediyorum.

Türkiye’nin bir dönem bu zincirin halkalarına hamilik yaptığı da bizzat Sayın Erdoğan tarafından balkon konuşmalarından birinde ifade edilmiştir. Nitekim, Sayın Erdoğan çok kısa sürede çok işler başarmış olmalarından esinlenen ve destek bekleyen kardeş siyasi partilerin eğitilmesine de katkıda bulunduklarını açıklamıştır.

“Neo” meselesine gelince, bu Neoottomanizm’in başındaki “neo” meselesine. Biraz evvel ifade ettiğim gibi “Neoottomanizm” diye bir sözcük yoksa da Sosyalist Enternasyonalvari bir AKP enternasyonal vardır ve asıl burası önemli, Dışişleri Bakanlığındaki kadrolaşma hareketiyle birlikte bu akımın sayıları şimdi de 14’ü bulmuş neomonşerleri vardır.

İzninizle tezkerenin özüne de değinmek isterim. Yukarıda andığım sebeplerle biz bu tezkereyi bir çaresizliğin ve çözümsüzlüğün özeti olarak görmekteyiz. Ancak yine de ulusal sorumluluklarımızın bilincinde olarak ve iktidarın da günümüz koşullarında daha iyi politikalar üretemeyecek durumda olmasından ötürü tezkereye olumlu oy vereceğimizi belirtmek isterim. Ancak, ancak diyorum, zira iktidarın ve geçmişteki Hükûmetin evvelce verilmiş bu yetkiyi aşan, suiistimal eden davranış ve uygulamaları olduğuna da üzülerek değinmek durumundayım. İzninizle bu gözlemimi somutlaştırmak isterim.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23 Eylül 2017 tarihli 121’inci Birleşiminde kabul edilen ve 24 Eylül 2017 tarihli Resmî Gazete’de yayınlanan tezkereyle, Türk Silahlı Kuvvetlerinin gerektiği takdirde sınır ötesi harekât ve müdahalede bulunmak üzere yabancı ülkelere gönderilmesi yetkisi bir yıl süreyle Hükûmetimize verilmiştir, aynen önümüzdeki tezkerede olduğu gibi. Nitekim dönemin Hükûmeti, bu yetki tahtında Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Operasyonlarını gerçekleştirmiştir. Ayrıca Afrin’e yönelik operasyon çerçevesinde İçişleri Bakanlığına bağlı Polis Harekât Ve Jandarma Özel Harekât birliklerinin de operasyona katıldığı anlaşılmıştır.

Konuyla ilgili olarak eğer İçişleri Bakanı Süleyman Soylu aramızda bulunuyor olsaydı ben kendisine şu soruları sormak isterim. Dün orada tribündeydi, bugün buralarda yok. Ama bu yeni oyunun kuralı bu.

Sorular şunlar: Yukarıda anılan operasyonlar tahtında Suriye’de şehit düşmüş olabilecek Polis Harekât ve Jandarma Özel Harekât mensuplarının sayısı nedir?

Yukarıda anılan operasyonlar tahtında yaralanmış ve gazi olmuş Polis Özel Harekât ve Jandarma Özel Harekât birliklerinin sayısı nedir?

Yukarıda anılan tezkere çerçevesinde yabancı ülkelerde görevlendirilebilecek, Türk Silahlı Kuvvetlerinin bünyesinde yer almayan -bu kısmın altını üç defa çiziyorum- ve İçişleri Bakanlığına bağlı olan Polis Özel Harekât ve Jandarma Özel Harekât birlikleri Cumhurbaşkanının mı, Başbakanın mı, Hükûmetin mi yoksa İçişleri Bakanı Sayın Süleyman Soylu’nun aldığı bir kararla mı Suriye’de görevlendirilmişlerdir? Bunun altını üç defa çiziyorum. Yetkisiz bir görevlendirme yapıldı. Bu Meclisin vermediği bir yetki kullanıldı. Bunun hiçbir yerde izine rastlayamazsınız.

Yukarıdaki soruya verilecek cevaba mümasil olarak tezkere kapsamında olmayan ve hukuki temelden yoksun olarak yapılan bu görevlendirmelerde şehit düşenlerin mirasçıları ve gazilerin lehine doğan maddi ve manevi sorumluluklar Cumhurbaşkanı mı, Başbakan mı, Hükûmet mi yoksa İçişleri Bakanı tarafından mı üstlenilecektir?

Yetkisiz yapılan bu görevlendirilmelerden ötürü sorumlular aleyhine açılmış kişisel maddi ve manevi tazminat davaları var mıdır? Yetkisiz olduğu hâlde görevlendirmeyi yapan İçişleri Bakanı ise kendisi maddi ve manevi sorumlulukları kişisel olarak karşılamaya hazır mıdır?

Sormak isterdim dedim ama maalesef yüce Mecliste artık ne bizi dinleyen ne de duyan bir iktidar veya bakanlar bulunmaktadır. Ekonomide olduğu gibi bu tür konularda da inat, inkâr ve kibir, içine düştüğümüz açmazların ana sebepleri hâline gelmiştir. Bu nedenle bu soruları bugün anıyor olmakla kalmayacağımızın da bilinmesini isterim.

Bu sorular yüce Meclisin tutanaklarında kalmayacak kadar önemli olup verilecek cevaplar da bu görevlendirmeler neticesinde bir Anayasa ihlali olup olmadığının da araştırılmasına ışık tutacaktır.

Bu anlayışla, bu soruları, 14 Eylül 2018 tarihinde İçişleri Bakanı Süleyman Soylu tarafından yazılı olarak cevaplanmaları talebiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına da iletmiş bulunmaktayım. Bakalım kaç günde cevaplandırmaları mümkün olacak.

Sayın Başkan, yeri gelmişken, mevcut koşullarda milletvekillerinin uhdesinde kalan sınırlı sayıdaki denetim mekanizmalarından biri olan yazılı soruların “adli tatil” anlayışıyla TBMM’nin tatilde olduğu dönemde işlem görmemesinin, ilgili bakanlara sevk edilmek için 1 Ekim yani TBMM’nin açılış tarihinin beklenmesinin de anlaşılacak bir durum olmadığını belirtmek isterim. Nitekim dünden itibaren binlerce, evet, binlerce yazılı soru ilgili bakanlıklara sevk edilmeye başlanmıştır.

Sizden istirhamımız, on beş gün içinde yanıtlanmamaları hâlinde yazılı sorular için ilgili bakanlara dikkat çekme yazılarının geciktirilmeksizin gönderilmesidir.

Kabullenilmesi mümkün olmayan bu duruma, TBMM İçtüzüğü üzerinde yapılacak çalışmalar çerçevesinde yeniden döneceğimizi de İYİ PARTİ olarak ayrıca belirtmek isteriz.

Son olarak iki konuya daha değinmek istiyorum. Bazen yapılan açıklamalar faydadan çok zarar getirmektedir. Savunma Bakanı Sayın Akar dün yaptığı bir açıklamada Menbic’de ortak devriye için eğitim görüldüğünü ifade etmiştir. Oysa bizlere genel seçimler öncesinde ortak devriyenin başlandığı söylenmişti.

İşin daha acı tarafı, Türk Silahlı Kuvvetlerine ABD tarafından devriye dersi verildiği itiraf edilmiştir. “Bu hâllere mi düşecekti Türk Silahlı Kuvvetleri?” diye yüksek sesle sormak istiyorum. Vah vah hâlimize demek durumundayız maalesef.

Menbic demişken Karakozak köyünü bilen var mıdır aranızda? Vardır herhâlde. En azından bir el kalktı; fena değil. Bırakın Irak sınırına kadar Fırat’ın doğusuna geçmeyi veya teröristler için açık hava cezaevi hâline gelmiş olan İdlib’de gardiyanlık yapmayı da bir zahmet bir kayıkçıyla anlaşıp geçiverin Fırat’ın karşı kıyısına. Kayıkçının parasını da ben vereyim.

Bugün imha edilmiş olsalar bile Süleyman Şah Türbesi ve karakolunun bulunduğu o 10 dönümlük alana, o vatan toprağına dikin artık Türk Bayrağı’nı da görelim.

Sözlerime son verirken bugün onaylayacağımız tezkerenin son tezkere olması en samimi temennimizdir. Bu tezkerenin uygulaması tahtında anaların ağlamaması, vatan evlatlarının şehit düşmemesi, Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının yaralanıp gazi olmamaları temel beklentimizdir. İktidara da çağrımız, tezkerenin tarif ettiği “Türk Silahlı Kuvvetleriyle sınırlı” -altını çiziyorum yeniden Türk Silahlı Kuvvetleriyle sınırlı; bunun içinde, bu tezkerenin içinde İçişleri Bakanlığı kuvvetleri yok, geçen seferkinde de yoktu- çerçevenin her hâlükârda aşılmamasıdır. Önümüzdeki yıl bu dönemde önümüze benzer bir tezkerenin gelmesi ise tarafımızdan olsa olsa iktidarın başarısızlık öyküsünün nişanesi olarak not edilecektir. Bugün demiyorum ama gelecek sene önümüze bir daha Suriye, Irak konusunda tezkere getirirseniz “Bu kaçıncı sonbahar, bu kaçıncı tezkere, Necmettin de gitsin artık askere.” diyeceğimden emin olabilirsiniz.

Teşekkür ederim, saygılarımla. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Erozan.

VI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mustafa Şentop’un, (3/37) esas numaralı Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi üzerinde Bursa Milletvekili Ahmet Kamil Erozan’ın İYİ PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin konuşması

BAŞKAN – Sayın Erozan’ın Meclis Başkanlığımıza tevcih ettiği bir husus vardı, onunla ilgili kısa bir açıklama yapacağım.

İç Tüzük’ümüzün 96’ncı maddesinin son fıkrası soruyla ilgili. Başkan, İç Tüzük şartlarına uygun gördüğü önergeleri Gelen Kâğıtlar listesinde yayımlar ve Başbakanlığa veya ait olduğu bakanlığa gönderir. Yani Gelen Kâğıtlar listesinde yayınlanması gerekiyor. Gelen Kâğıtlar listesiyle ilgili ise İç Tüzük’ümüzün 51’inci maddesinin son fıkrası “Gelen kâğıtlar, tatile rastlamadığı takdirde Cumartesi ve Pazar hariç, her gün yayımlanır.” Meclis tatil olduğu zaman Gelen Kâğıtlar listesi yayınlanmıyor, yayınlanmadığı için de bakanlıklara gönderilemiyor. Bu konuda bir İç Tüzük değişikliği olursa tatilde de sorular bakanlıklara gönderilebilir.

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) Tezkereler (Devam)

1.- Cumhurbaşkanlığının, Türkiye’nin Millî Güvenliğine Yönelik Ayrılıkçı Hareketler, Terör Tehdidi ve Her Türlü Güvenlik Riskine Karşı Uluslararası Hukuk Çerçevesinde Gerekli Her Türlü Tedbiri Almak, Irak ve Suriye’deki Tüm Terör Örgütlerinden Ülkemize Bundan Sonra da Yönelebilecek Saldırıları Bertaraf Etmek ve Kitlesel Göç Gibi Diğer Muhtemel Risklere Karşı Millî Güvenliğimizin İdame Ettirilmesini Sağlamak, Türkiye’nin Güney Kara Sınırlarına Mücavir Bölgelerde Yaşanan ve Hiçbir Meşruiyeti Olmayan Tek Taraflı Bölücü Girişimler ve Bunlarla İlgili Olabilecek Gelişmeler İstikametinde Türkiye’nin Menfaatlerini Etkili Bir Şekilde Korumak ve Kollamak, Gelişmelerin Seyrine Göre İleride Telafisi Güç Bir Durumla Karşılaşmamak İçin Süratli ve Dinamik Bir Politika İzlenmesine Yardımcı Olmak Üzere Hudut, Şümul, Miktar ve Zamanı Hükûmetçe Takdir ve Tayin Olunacak Şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Gerektiği Takdirde Sınır Ötesi Harekat ve Müdahalede Bulunmak Üzere Yabancı Ülkelere Gönderilmesi ve Aynı Amaçlara Matuf Olmak Üzere Yabancı Silahlı Kuvvetlerin Türkiye’de Bulunması, Bu Kuvvetlerin Hükûmetin Belirleyeceği Esaslara Göre Kullanılması ile Risk ve Tehditlerin Giderilebilmesi İçin Her Türlü Tedbirin Alınması ve Bunlara İmkân Sağlayacak Düzenlemelerin Hükûmet Tarafından Belirlenecek Esaslara Göre Yapılması İçin 2/10/2014 Tarihli ve 1071 Sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı ile Hükûmete Verilen ve Son Olarak 23/9/2017 Tarihli ve 1162 Sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı ile 30/10/2018 Tarihine Kadar Uzatılan İzin Süresinin Anayasa’nın 92’nci Maddesi Uyarınca 30/10/2018 Tarihinden İtibaren Bir Yıl Uzatılmasına İlişkin Tezkeresi (3/37) (Devam)

BAŞKAN – Şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mustafa Hidayet Vahapoğlu, Bursa Milletvekili.

Buyurun Sayın Vahapoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA HİDAYET VAHAPOĞLU (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhurbaşkanlığının 23 Eylül 2017 tarih ve 1162 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı’yla 30/10/2018 tarihine kadar uzatılan Irak ve Suriye’ye yönelik tezkerenin izin süresinin 30/10/2018 tarihinden itibaren bir yıl uzatılması talebi hakkında Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini Genel Kurula arz etmek üzere huzurlarınızdayım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhurbaşkanlığı bahse konu yazısında, tezkere talebini, Türkiye’nin güney kara sınırlarına mücavir bölgelerde yaşanan gelişmeler ve süregiden çatışmalar; komşumuz Irak’ın toprak bütünlüğünün, millî birliğinin ve istikrarının bozulma tehlikesi; Irak’taki PKK ve DEAŞ unsurlarının etnik temelli ayrılıkçılığa yönelik girişimleri ve bu durumun bölgesel barışa, istikrara ve ülkemizin güvenliğine oluşturduğu tehdit; PKK/PYD-YPG ve DEAŞ’ın Suriye’den ülkemize yönelik devam edegelen eylemleri; ülkemizin Astana süreci kapsamında yürüttüğü faaliyetlerden sonuç alınması için gayretleri ve Suriye topraklarında tesis edilmesi kararlaştırılan gerginliği azaltma bölgelerinde terör faaliyetlerinin sonlandırılması ve bunun doğal sonucu olarak huzur, barış ve güvenliğin sağlanması bağlamında üstlendiği yükümlülükler; terör örgütleri marifetiyle Irak ve Suriye’nin toprak bütünlüğünü bozmaya ve sahada gayrimeşru oldubittiler oluşturmaya yönelik gayretler; millî güvenliğimize tehlike oluşturabilecek her türlü risk, tehdit ve eylemlere karşı uluslararası hukuktan doğan haklarımız doğrultusunda gerekli önlemlerin alınması konularına dayandırmış ve bunları gerekçe olarak sunmuştur.

Ayrıca Cumhurbaşkanlığınca sunulan gerekçede, alınacak tedbirlere uluslararası meşruiyet kazandıran Birlemiş Milletler Güvenlik Konseyinin muhtelif kararlarına da atıflarda bulunulmuştur.

Bunların, tüm bu gerekçe ve kararların yanında bilinmesini ve kayda geçilmesini istediğimiz şu hususları önemle ve kuvvetle vurgulamak isteriz: Türkiye Cumhuriyeti’nin karşı karşıya bulunduğu tehdit basit bir terör olarak adlandırılamaz; küresel ölçeklidir, ülkemizin bulunduğu jeopolitik ve jeostratejik konumla doğrudan ilişkilidir ve bölgemiz üzerinde hesap yapanların planlarına uygun olarak gelişme göstermekte, şekil ve mahiyet değiştirmektedir. Küresel plan yapan ve bunu uygulamaya koyan ülkeler, Birinci ve İkinci Dünya Savaşları döneminde tam kontrollerinin altına alamadıkları ancak önemi her geçen gün artan İslam ve Türk coğrafyasını kontrol etmek istemektedirler çünkü küresel hâkimiyet kurabilmeleri için bu bölgeleri mutlak suretle kontrol altına almaları gerektiğine inanmaktadırlar. Türkiye ise bu coğrafya içinde özel bir önem ve anlamlı bir yer işgal etmektedir. Türkiye'nin jeopolitik ve jeostratejik konumu, Türk ve İslam dünyası üzerindeki tarihe dayalı doğal etki alanı ile Lozan Antlaşması sonucundaki gelişmeler bu ilgiyi daha da artırmaktadır. Son üç yüz yıldır ülkeler hedef aldıkları bir ülkeye becerebiliyorlarsa önce iç huzursuzluk ihraç etmekte ve bunun devamında o ülkedeki bir ya da birkaç unsuru kullanarak hesaplaşmaktadırlar. Yıkıcı, bölücü, bozguncu mahiyetteki “subversif” uygulamalar olarak isimlendirilen bu faaliyetlere ülkemiz uzun yıllardır muhataptır. Ülkemize karşı, üçgen metodu veya levye metodu denilen yöntemler kullanılarak saldırılar gerçekleştirilmektedir. Bu metotlarda, hasım olarak görülen ülkeye bir ülkenin doğrudan kendisinin saldırmayıp silahlı bir grubu saldırtması söz konusudur. Bunun tipik örnekleri, Lozan sonrası çıkartılan isyanlarla ülkemizi doğrudan hedef almayı kendi hesaplarına uygun görmeyen ülkeler adına Türkiye'ye yöneltilen ASALA ve PKK’dır.

Değerli milletvekilleri, bir ülkenin iç huzuru, toprak bütünlüğü, sahip olduğu demokratik, ekonomik, sosyal, siyasal gelişmişlik düzeyi o ülkeye komşu olan ülkeleri doğrudan etkiler. O nedenle Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu tarihten bu yana komşularının iç huzuru ve toprak bütünlüğünün devamlılığından yana olmuştur. Ancak 1990-1991 yıllarında yaşanan ve ABD öncülüğünde 28 devletin askerî koalisyonu ile Irak devleti arasında yapılan savaş sonucunda bu düzen bozulmuş ve 2001 yılındaki New York Dünya Ticaret Merkezi’ne yönelik yapılan saldırılar sonucunda Kuzey Afrika’dan Afganistan’a kadar uzanan çoğunluğu Müslüman halkların yaşadığı bölge kan gölüne dönmüştür. Bu tarihlerden itibaren bölgede huzurun yerini kargaşa, mutluluğun yerini kan ve gözyaşı almıştır. Aileler parçalanmış, en az iki nesil yok olmuştur. Aynı zamanda, bu ülkelerde telafisi belki yüz yıl alacak kinin, nifakın, düşmanlıkların ve kavganın tohumları atılmıştır.

Bilindiği üzere Irak ve Suriye, 1970’li yıllardan bu yana ülkemizin toprak bütünlüğü ya da rejimini hedef alan terör gruplarının barındırıldığı, eğitim gördüğü, diplomatik ve lojistik destek aldığı ülkeler durumundadır. Her iki ülke de Türkiye’ye yönelik bu grupları kendi menfaatleri doğrultusunda desteklemiş, bu terör gruplarını Türkiye’yle mücadelelerinin birer vasıtası olarak kullanma yolunu seçmişlerdir. Ülkemiz yıllardır terör belasıyla uğraşır hâlde tutulmuş, ekonomik kalkınması ve halkın refah seviyesinin artırılması gayretleri baltalanmak ve halkımız birbirini gırtlaklar hâle getirilmek istenmiştir. Allah’a binlerce şükürler olsun ki bin yılı aşkın süredir bir arada yaşayan halkımızın birliğini, beraberliğini ve kardeşliğini bozamamışlardır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; günümüzün şartları, soğuk savaş öncesi askerî güç odaklı bakış açısının terk edilerek bütünlükçü ve entegre bir güvenlik anlayışının hayata geçirilmesini zorunlu kılmaktadır. Askerî ve terörist faaliyetlere ilave olarak komşu ülkelerden ülkemize yönelik kontrolsüz kitlesel göçler, ülkelerin ekonomileri üzerinde oynanan oyunlar, enerji kaynaklarının ve ticaretinin art niyetli olarak kullanılması, nükleer, biyolojik ve kimyasal silahların kontrolsüz grupların ya da devletlerin eline geçmesi, hatta bu silahlara komşu ülkelerin sahipliği ve bundan dolayı kazandıkları avantajlar, organize suçlar, organize ya da sınıraşan suçların arkasında başka devletlerin olması ve bunları hasım gördükleri ülkelere karşı kullanma eğilimleri, salgın hastalıklar, yoksulluk, doğal afetler, siber terörizm, deniz haydutluğu, korsanlık gibi çok boyutlu ve asimetrik tehditler değerlendirilmesi gereken konulardır. Bu nedenle Türkiye’nin bugüne kadar uyguladığı güvenlik anlayışını terk etmesi, küresel aktörlerin seçtiği ve tehdidi kendi sınırlarının ötesine bertaraf etme yöntemini tercih etmesi gerekmektedir. Türkiye, terör ve kan deryası hâline dönen bölgemizde huzur, refah ve güvenliğini sağlamak, bekasını güven altına almak zorundadır. Bunun için, güvenlik başta olmak üzere, her alanda reaktif değil proaktif olmak, günümüzün asimetrik savaş türleriyle mücadele edebilecek imkân ve kabiliyetlere kavuşturulmak zorundadır.

Irak’la 331 kilometre, Suriye’yle 911 kilometre sınırımız bulunmaktadır. Biz, bu bölgede 1970’li yıllardan bu yana, büyük bölümü bu iki ülkede konuşlanan terör gruplarıyla mücadele yürütmekteyiz. Türkiye’ye silah doğrultan terör gruplarının tamamının bir şekilde başta bu iki ülkeyle irtibatlı olduklarını görürüz. Bugün gelinen noktada Irak’ın kuzeyinde bir oluşum, Suriye’nin kuzeyinde bir başka oluşum gerçekleştirilmek üzeredir. Bu gayretlerin arkasında müttefikimiz gözüken küresel güçlerin bulunduğu artık herkesçe bilenen gerçeklerdir. Her iki oluşum nihai hedefleri itibarıyla hem millî hak ve menfaatlerimize hem de bölgenin gelecekteki huzur ve güvenliği için tehdit oluşturmaktadır. Güney sınırlarımızın ötesinde cereyan eden vekâlet savaşları, bu bölgelerde varlığını giderek artıran özel askerî şirketler, bu şirketlerin personel temininde ülkemizi ve dolayısıyla insanlarımızı kullanıyor olmaları gibi konular da üzerinde ciddiyetle durulması gereken önemi haizdir. Müttefikimiz sandığımız ve aynı uluslararası organizasyonlarda yer aldığımız bazı ülkeler, PKK ve uzantılarını Birleşmiş Milletler ve NATO ana sözleşmelerinin ruhuna aykırı şekilde “askerî kara gücü” olarak ilan etmekte, silahlandırmakta ve eğitmektedirler. Bu çalışmalar hem Irak’ta hem de Suriye’de sürdürülmektedir.

Dile getirmeye çalıştığım bu gerçeklerin yanında ele alınması gereken diğer önemli konu ise Irak ve Suriye’nin devlet olma vasıflarını koruyup korumadıkları konusunda komşusu olan ülkelere tehdit oluşturma durumlarıdır. Günümüzde Irak fiilî olmasa bile Kürt, Sünni ve Şii olarak bölünmüş görünümdedir. Devlet otoritesi minimum düzeydedir, özellikle Kuzey Irak’taki Bölgesel Kürt Yönetimi üzerinde söz sahibi değildir. Kendi halkının güvenliğini sağlayamayan yönetimin kendi topraklarından komşularına yönelik tehditleri önleme imkân ve kabiliyetine sahip olduğu da düşünülemez.

Suriye de aynı durumdadır. İç savaşın başladığı döneme kadar PKK’ya hamilik yaparken kendi vatandaşı olan Kürt gruplara vatandaşlık belgesi dahi vermekten imtina eden Suriye, bu tarihten itibaren onları kullanabilmek için özerklik ve benzeri vaatlerde bulunarak kendisine karşı savaşmalarını engelleyecek yakınlık tesis etmiş, 3 kantonun kurulmasına sesini çıkarmamıştır.

Bunun yanında, Reyhanlı’da 11 Mayıs 2013’te 52 vatandaşımızın yaşamını yitirdiği ve 150’ye yakın vatandaşımızın ise yaralandığı, 20 Ağustos 2016 tarihinde ise Gaziantep’te 59 vatandaşımızın hayatını kaybettiği ve 90 kişinin yaralandığı olayların Suriye kaynaklı terör örgütleri tarafından yapılması bu ülkenin kimlere yaltaklık yaptığını ya da bu devletin nelere tevessül edebileceğini göstermesi bakımından önemlidir. Tüm bunlara rağmen Türkiye, Irak ve Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygılıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Suriye’de hâlen etkin olan ülkelerin bölgesel hesaplarını da bu tezkereyle ilgili karar verirken dikkate almak zorundayız. ABD’nin bölgede bulunmasının ana hedefleri, Rusya ve İran ile bunların desteğiyle bölgeye girmesi muhtemel Çin’in bölgede oluşturmaya çalıştığı nüfuz alanını engellemek, bunun sağlanamaması hâlinde onları dengeleyecek ya da etkisini zayıflatacak şekilde bölgeye yerleşmek, İsrail’in güvenliğini kalıcı olarak sağlamak, bağımsız Suriye kürdistanının kurulmasını hızlandırmak, burayı Irak Kürdistanıyla birleştirmek ve Irak petrollerinin Akdeniz’e kendi kontrolünde akışını sağlamak, milyar metreküp ve trilyon dolarlarla ifade edilen, Akdeniz’deki petrol ve doğal gaz rezervine sahip olduğu tahmin edilen bölgeyi kendi kontrolü altında tutmak vesaire vesaire.

Rusya’nın Suriye’de bulunmasının ana hedefleri ise eski ilgi alanı olan coğrafyalar üzerinde yeniden nüfuz temin etmek, Suriye’yi bölgesel planlar için bir atlama taşı, küresel rekabet için ise bir basamak olarak kullanmak, 2011 yılına kadar sahip olduğu 1 üssü bugün 3’e çıkarmış durumdadır, bunun devamını sağlamak, ABD’nin Akdeniz’in yegâne sahibi olmasını önlemek, Suriye’nin ve Irak’ın kuzeyinde oluşabilecek muhtemel Kürt yapılanmalarında söz sahibi olmak ve yeniden oluşacak bir Suriye’de baba Esad dönemindeki gibi etkin olmak istemektedir.

İran’ın da buna benzer, bölgedeki nüfuz alanını genişletmeye yönelik gayretleri bulunmaktadır, özellikle Lübnan’da Hizbullah’la sağlamış olduğu etkiyi Suriye’de de sağlamak, kazanmak istemektedir.

Türkiye’nin Akdeniz’deki sınırı 1.600 kilometre civarındayken Suriye’ye müdahale eden ABD’nin, Rusya’nın ve İran’ın Akdeniz’e sınırı yoktur. 3 ülkenin de Suriye’yle sınır komşuluğu ve tarihî bir bağı bulunmamaktadır. Dikkat edilirse bu 3 ülkenin hedefleri kısa vadeli çıkar sağlamaya yönelik değildir, bu 3 ülke de uzun vadeli hedeflerini kalıcı menfaatlerine dönüştürmek istemektedir. Bizim ise gayretimiz tamamen Türkiye’nin güvenliğidir. Irak ve Suriye bölgeye güvensizlik ihraç eden bir ülke durumuna gelmiş, en çok zararı Türkiye görmüştür. Aynı tehdidin daha güçlü şekilde sürmesi beklenmelidir. ABD’nin 2018 Ulusal Güvenlik Strateji’sine göre Rusya ve Çin hasım ülkeler olarak ifade edilmiştir. Bölgemiz Rusya ve Çin’in ilgi alanı olduğundan soğuk ve/veya sıcak çatışmalardan doğrudan etkilenecektir. ABD’nin yaklaşımının muhtemel sıcak savaşlara kadar ulaşabilecek özellikler taşıdığı malumlarınızdır. PKK/PYD’nin Suriye’nin kuzeyinde oluşturduğu hâkimiyet alanlarının etkisizleştirilmesi, daraltılması ve yeni hâkimiyet alanlarının oluşturulmasını önlemeye yönelik Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Operasyonlarının yanında münferit sınır ötesi askerî harekâtlar dışında İdlib’e yönelik olarak ateş ihlallerine ve gözetleme ve raporlaştırma görevi verilen 12 gözetleme birimimiz bulunmaktadır. Her ne kadar bu gözetleme birimleri, tank, çok namlulu roketatar, uzun menzilli obüs, yüksek tahrip gücü olan silahlar ile zırhlı personel taşıyıcı gibi araçlarla destekleniyor olsalar bile dışarıdan bunlara yönelik yapılabilecek sabotaj, tahrik maksatlı saldırılara tamamen açık durumdadır. Böyle bir durumda karşılık verilmesi kaçınılmaz olacak dolayısıyla sıcak savaşa girilecektir.

Türkiye, Suriye konusunda Astana üçlüsü olarak bilinen Türkiye-Rusya-İran üçlüsünün oluşturduğu bir diyalog zemininden istifadeyle konulara diplomatik müdahalelerde bulunma zemini elde etmiştir. İdlib’te Türkiye'nin dışlanarak başlatılacak bir askerî müdahalenin Astana platformunu ciddi şekilde zedeleyeceği Türkiye'nin elindeki tek imkânın ortadan kalkacağını söylemek mümkündür. PKK/PYD’nin ABD ve aynı zamanda Suriye’yle ilişkisi ve PKK/PYD’nin Türkiye'ye karşı kullanılma ihtimali dahi sözde müttefikimiz olan ülkelere anlatılamamış ve önlenememiştir. Bu kapsamda Esad’ın himayesindeki PKK/PYD’nin Suriye federasyonunun bir parçası olma ya da ABD himayesindeki PKK/PYD’nin Suriye'nin kuzeyinde bir kukla Suriye kürdistanı kurma ihtimali göz ardı edilmemelidir. ABD’nin Irak’ta uyguladığı şekilde hava sahasını belli enlemler, koordinatlar esas alarak uçuşa yasak bölge ilan etmesi hâlinde oluşabilecek durumu şimdiden Türkiye hesaplamak zorundadır. Suriye’deki vekâlet savaşlarından doğrudan etkilenecek 4 ülke bulunmaktadır, bunlar Türkiye, Irak, Ürdün ve Lübnan’dır. Suriye bölge için terör ve güvensizlik ihraç eden bir ülke durumuna gelmiştir. İdlib’ten Türkiye’ye sığınması muhtemel en az 800 bin, en çok 2,5 milyon nüfusla birlikte Türkiye’deki Suriyeli nüfusu 4,8 veya 6,5 milyona ulaşacaktır. Bunun doğuracağı güvenlik sorunlarını ve ekonomik sorunları düşünmek zorundayız. Bugüne kadar izlenen DEAŞ’la mücadelede uluslararası birlikteliğe etkin destek sağlanması ve bu konuda söz sahibi olunması, PKK/PYD örgütlerinin Suriye’de etkisiz kılınması, Suriye’nin toprak bütünlüğünü sağlayacak şekilde Özgür Suriye Ordusunun etkin kılınması, Türkiye’ye sığınmış olanların ülkelerine dönüşlerinin sağlanması, komşu ülkelerden ülkemize yönelik yapılan terör saldırılarının engellenmesi, sınırlarımızda terör saldırılarının ve kontrolsüz göçün önlenmesi gibi tedbirlerde tam netice alınamamıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti bekasını koruyacaksa, bulunduğu bölgede sulhun, huzurun, refahın sahibi olarak örnek alınan ülke olmaya devam edecekse, sözü dinlenecekse, dost ve kardeşlerine güven, düşmanlarına da caydırıcı olacaksa gerektiğinde diplomasi masasında, gerektiğinde savaş meydanlarında olma azim, irade ve kararlılığını göstermek zorundadır. Bugüne kadar Gazi Meclisimizden çıkarılan kararlarla Irak’a yönelik askerî operasyonlarda şer odaklarına hak ettikleri ders verilmiştir. 2016’da verilen yetkiye istinaden Fırat Kalkanı Harekâtı ve 2017’de verilen yetkiyle Zeytin Dalı Harekâtı gerçekleştirilmiştir. Bu harekâtlar sayesinde ulaşılan neticeleri hepimiz biliyoruz. Türkiye, Irak ve Suriye’den kendisine yönelik tehdidi bertaraf edecekse tehdidi kaynağında karşılayacak ve kaynağında yok edecektir. Bunun yolu gerektiğinde Türk askerinin sınır ötesinde bulunmasıdır. Yine, eğer bu bölgedeki gelişmelerde diplomatik yollarla da etkili olunmak isteniyorsa yine askerî gücünü göstermek zorundadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA HİDAYET VAHAPOĞLU (Devamla) - Bu kapsamda, Cumhurbaşkanlığı tarafından Gazi Meclisimize gönderilen tezkereye Milliyetçi Hareket Partisi olarak olumlu oy vereceğimizi belirtir, saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Vahapoğlu.

Sayın Özkan, söz talebiniz var.

Buyurun.

III.- AÇIKLAMALAR (Devam)

23.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, (3/37) esas numaralı Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi üzerinde Bursa Milletvekili Ahmet Kamil Erozan’ın İYİ PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın Başkanım, İYİ PARTİ adına konuşan sayın hatip Ahmet Kamil Erozan’ın bir ifadesi üzerine söz aldım.

Hatip konuşmasında, konunun bütünlüğü içerisinde pek de anlaşılamayan bir temenniyle konuşmasını tamamlamıştır, “Necmettin askere gitsin.” temennisinde bulunmuştur. Kimi kastettiği anlaşılamamakla birlikte eğer kastı eski başbakanlarımızdan Necmettin Erbakan’sa 1954-1955 yılları arasında İstanbul’da askerlik vazifesini ifa etmiştir. Eğer kastı Cumhurbaşkanımızın evladı Necmettin Bilal Erdoğan’sa o da 2009 yılında askerlik vazifesini ifa etmiştir. Yok eğer kastı “Ayşe tatile çıksın.” anlayışıyla Türk askerinin sınır ötesi operasyonlarına destek verdiğini ifade ediyorsa onun için de teşekkür ederiz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) Tezkereler (Devam)

1.- Cumhurbaşkanlığının, Türkiye’nin Millî Güvenliğine Yönelik Ayrılıkçı Hareketler, Terör Tehdidi ve Her Türlü Güvenlik Riskine Karşı Uluslararası Hukuk Çerçevesinde Gerekli Her Türlü Tedbiri Almak, Irak ve Suriye’deki Tüm Terör Örgütlerinden Ülkemize Bundan Sonra da Yönelebilecek Saldırıları Bertaraf Etmek ve Kitlesel Göç Gibi Diğer Muhtemel Risklere Karşı Millî Güvenliğimizin İdame Ettirilmesini Sağlamak, Türkiye’nin Güney Kara Sınırlarına Mücavir Bölgelerde Yaşanan ve Hiçbir Meşruiyeti Olmayan Tek Taraflı Bölücü Girişimler ve Bunlarla İlgili Olabilecek Gelişmeler İstikametinde Türkiye’nin Menfaatlerini Etkili Bir Şekilde Korumak ve Kollamak, Gelişmelerin Seyrine Göre İleride Telafisi Güç Bir Durumla Karşılaşmamak İçin Süratli ve Dinamik Bir Politika İzlenmesine Yardımcı Olmak Üzere Hudut, Şümul, Miktar ve Zamanı Hükûmetçe Takdir ve Tayin Olunacak Şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Gerektiği Takdirde Sınır Ötesi Harekat ve Müdahalede Bulunmak Üzere Yabancı Ülkelere Gönderilmesi ve Aynı Amaçlara Matuf Olmak Üzere Yabancı Silahlı Kuvvetlerin Türkiye’de Bulunması, Bu Kuvvetlerin Hükûmetin Belirleyeceği Esaslara Göre Kullanılması ile Risk ve Tehditlerin Giderilebilmesi İçin Her Türlü Tedbirin Alınması ve Bunlara İmkân Sağlayacak Düzenlemelerin Hükûmet Tarafından Belirlenecek Esaslara Göre Yapılması İçin 2/10/2014 Tarihli ve 1071 Sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı ile Hükûmete Verilen ve Son Olarak 23/9/2017 Tarihli ve 1162 Sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı ile 30/10/2018 Tarihine Kadar Uzatılan İzin Süresinin Anayasa’nın 92’nci Maddesi Uyarınca 30/10/2018 Tarihinden İtibaren Bir Yıl Uzatılmasına İlişkin Tezkeresi (3/37) (Devam)

BAŞKAN – Şimdi, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Hişyar Özsoy konuşacak.

Buyurun Sayın Özsoy. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA HİŞYAR ÖZSOY (Diyarbakır) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Irak ve Suriye’ye yönelik olan bu tezkerelere başlamadan, konu hakkında konuşmadan önce buradan kıymetli Eş Başkanımız sevgili Selahattin Demirtaş’a selam, sevgilerimizi yollamak istiyoruz. Şu an Sincan Cezaevi kampüsündeki duruşmada tamamen tarafgir bir durumda olan yargı sistemini yargılamaktadır. Onun şahsında yine rehin tutulan diğer milletvekili arkadaşlarımızı Leyla Güven’i, Selma Irmak’ı, Figen Yüksekdağ’ı ve diğer arkadaşlarımızı da buradan selamlıyorum.

İkinci bir durum olarak, Sayın İbrahim Ayhan’ı da burada tekrar anmak istiyoruz. Biliyorsunuz, üç dönem Urfa Milletvekilliği yapan İbrahim arkadaşımız bir öğretmendi, sendikacıydı, felsefeciydi; üç dönem milletvekilliği yaptı, üç yıl mapusta kaldı; kaçak duruma düştü ve sınır ötesinde bir kalp krizi geçirerek öldü. Kendisini öldüren kalp krizi değildi yani o bir sebep fakat bir milletvekilinin sınır ötesinde bir kalp krizi geçirerek ölmesinin müsebbibi daha önceki dönemde bu Mecliste o dokunulmazlıkları kaldırmak suretiyle işte, milletvekillerini acımasız bir yargının pençesine bırakan bütün insanlardır. Dolayısıyla, o dokunulmazlıkların kaldırılması konusunda rolü olan herkesin mahcup olması gerektiğini Meclis kayıtlarına not düşmek babında burada belirtmek istedim.

Kıymetli arkadaşlar, Meclisin ilk haftasında konuştuğumuz şeye bakın, savaş tezkereleri. Bizim şu an savaş tezkerelerini değil, şu ekonomik krizi görüşüyor olmamız lazımdı. Konkordato ilan eden şirketler… Bu arada fantastik bir kelime, “iflas”a “konkordato” deyince biraz daha yumuşak oluyor herhâlde, buna “yufimizm” diyorlar. Ama iflas eden şirketler, zamlar, intihar eden insanlar, dağılan aileler; bütün bunları konuşmamız gerekirken güvenlikçi savaş politikaları üzerine yani ekonomiyi, bütçeyi tüketen politikalar üzerine, tezkereler üzerine konuşuyoruz. Hiç iyiye işaret değil bu durum.

Bunu söyledikten sonra kıymetli arkadaşlar, konuya geçeyim. Şimdi, bu sınır ötesi operasyon tezkerelerinin uluslararası hukuk boyutunu konuşacak değilim. Birçok noktada zaten uluslararası hukukçular bunları mahkûm ederler, bu ayrı bir mesele ki Irak ve Suriye, biliyorsunuz ikisi de Birleşmiş Milletler nezdinde girişimlerde bulunuyorlar ama uluslararası hukuku konuşup komik duruma düşmem çünkü öyle bir hükûmet aklı var ki kendi Anayasa’sına ve yasasına uymuyor, uluslararası hukuka mı uyacak? O konuya hiç girmeyeceğim.

Kıymetli arkadaşlar, benim yaşım 43; 42’yi bitirdim 43 yaşımdayım. Bu sınır ötesi operasyon meselesini çocukluğumdan beri biliyorum. Hepimiz biliyoruz yani yaşı daha küçük olan arkadaşlar belki hatırlamazlar ama ben 7 yaşındayken, 1983’ün Mayısında ilk sınır ötesi operasyon yapılmış, o zaman Saddam Hüseyin’le anlaşarak bazı kamplara saldırılar olmuş.

OYA ERONAT (Diyarbakır) – PKK kamplarına!

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Evet, KDP kamplarına da yapmışlar.

OYA ERONAT (Diyarbakır) – PKK kamplarına!

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Gelir konuşursunuz, bitireyim lütfen.

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Düzeltmek lazım!

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Saygı bu kadar!

1986, 1987 yıllarında bu defa hava harekâtları yapılmış. Tabii, o zaman, biz, bu süreçleri -Güntaç Aktan’dı değil mi- “Anadolu’dan Görünüm” programlarında izliyorduk. Küçük çocuklarız, ilkokulda öğretmenlerimiz bize “Günlük olayları yazın.” derlerdi, biz en fazla sınır ötesi operasyon olduğu zaman heyecanlanırdık çünkü ertesi gün rapor edeceğimiz güçlü bir haberimiz olurdu, gider sınıflarda bunları okurduk. Böyle bir atmosfer içerisinde sosyalize olduk. 1990’larda “Çekiç”, “Çelik”, “Şafak”, “Güneş” vesaire sınır ötesi operasyon olmayan yıl yok 1999 yılına kadar, sonra 2007 yılına kadar bir ara verilmiş, 2007 yılından sonra da tekrar operasyonlar başlamış.

Kıymetli arkadaşlar, niye yani neyi tartışıyoruz? Biz sınır ötesi operasyonları tartışmıyoruz. İYİ PARTİ’nin hatibi bir şey ifade etti, bir çaresizlik ve çözümsüzlük durumunu konuşuyoruz. Yani odadaki fil Kürt meselesi, Kürt sorunu; yüz yıldır devam eden, son kırk yılda çok fazla can kaybına sebebiyet veren Kürt meselesini çözemediğimiz için biz sınır ötesi operasyonları, tezkereleri konuşuyoruz.

METİN NURULLAH SAZAK (Eskişehir) – Sorun yok!

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Bakın, kıymetli arkadaşlar, başta HDP olarak söylüyorum, grubum adına söylüyorum, partim adına söylüyorum: Bizim, şu an, bu Mecliste, bu kırk yıldır 50 binden fazla insanın hayatına mal olan bu sorunu çözememenin verdiği mahcubiyetle her birimizin, her bir grubun yüzünün kızarması gerekiyor. 20 yaşındaki gençler tabutlara sarılıp ülkenin her bir tarafına, Afyon’a, Kütahya’ya, Edirne’ye, Hakkâri’ye, Diyarbakır’a gittiği zaman, bizim, bu kadar büyük kelimelerle, böyle, ulusal güvenlikmiş, şunları bunları konuşurken -başta kendim için söylüyorum- biraz kızarmamız, biraz mahcubiyet duymamız lazım çünkü biz Türkiye’de Kürt meselesinin kansız bir şekilde, insani ölçülerle, diyalogla çözülebilmesinin siyasal zeminini oluşturabilmiş değiliz. Bunun mahcubiyetini herkesin yaşaması lazım.

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Sur çukurlarını unutmayalım.

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Kıymetli arkadaşlar, burada, tabii, herkesin doğru düzgün bir öz eleştiri vermesi gerektiğine inanıyorum. Kendimiz için de söylüyoruz, HDP için de söylüyoruz kıymetli arkadaşlar. Buradan şu konuya geçmeye çalışıyorum.

İBRAHİM HALİL ORAL (Ankara) – Dinime küfreden bari Müslüman olsa!

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Ya arkadaşlar, bir saniye ya, bir saniye…

Şimdi, bakın, otuz küsur sınır ötesi operasyon, kırk yıllık çatışma, kavga, gürültüden sonra 2010 yılında Sayın eski Başbakan -şu an Parlamento Başkanımız- Binali Yıldırım’ın ifadesiyle bu savaş, çatışma durumunun Türkiye’ye maliyeti 1 trilyon dolar. 2015 yılında eski Maliye Bakanı Sayın Mehmet Şimşek “Türkiye’de Kürt sorunu vardır.” dediği bir konuşmasında -yurt dışında yaptığı bir konuşmasında- bu savaşın Türkiye’ye 350 milyar dolar, dolaylı masraflarla birlikte 500 milyar dolara mal olduğunu söylüyor. Şu an Türkiye’nin 450 milyar dolar borcu var.

Şimdi, kıymetli arkadaşlar, bu temel meseleleri biz konuşmadan… Tabii, insani kayıpların karşılığı yok, paha biçilemez yani; onca insan ölmüş, geri getiremiyoruz. Yani o konuda sükût edip biraz susmak lazım. Onları geri getiremiyoruz ama ekonomik anlamdaki kayıplara siz baktığınız zaman Türkiye son kırk yılda tam anlamıyla bir savaş ekonomisi uygulamış ve bu savaş ekonomisi de şu an yaşadığımız sıkıntıların temelinde, merkezinde bir yerde duruyor.

Kıymetli arkadaşlar, buradan Suriye savaşına geçmek istiyorum. Suriye savaşında Türkiye’nin başından beri iki tutumu vardı, bizce ikisi de sakattı. Birinci tutum, başka bir ülkenin, komşu ülkenin rejimini değiştireceğiz. Veciz bir şekilde “Emevi camisinde namaz kılmak” olarak ifade edilmişti ve orada daha rahat çalışabileceğimiz, işte Sünni Araplarla, işte Müslüman Kardeşler’le biz başka bir rejim kuracağız, Arap Baharı’nın rüzgârına kapılınmıştı. O zaman, biliyorsunuz, Orta Doğu’daki Baasçı rejimler işte Mısır’da, işte Libya’da bir bir devriliyordu. Herhâlde biz de Suriye’de böyle bir pozisyon elde edebiliriz gibi düşünüldü.

İkinci istedikleri, Suriye’de her ne olursa olsun -bizim “Rojava” dediğimiz bölgede, sizin “Kuzey Suriye” dediğiniz bölgede- Kürtlerin bir siyasal statü elde etmesini engellemek. İki temel argüman vardı. Birinci argümandan çok uzun zaman önce vazgeçildi. 2015 yılından bu yana kademeli olarak Türkiye Esad’la dolaylı, kimi aracılar üzerinden görüşmeler yapıyor ve Suriye’de bir siyasal süreç sonucunda yeni bir statükonun oluşması için zaten Türkiye orada kararını netleştirmiş durumda. Geriye kaldı ikinci amaç. İkinci amaç, her ne pahasına olursa olsun Kürtlerin orada bir siyasal statü elde etmesi… Konuştuğumuz da 2 milyon Kürt ha topu topu, Türkiye’de 20 milyon var.

OYA ERONAT (Diyarbakır) – O Kürtleri kovdunuz, Türkiye’ye kovdu PKK, Türkiye’ye kovdu. Doğru düzgün konuşun.

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Şimdi, kıymetli arkadaşlar, mesele biraz şöyle: İlk düğmeyi, ilk iliği yanlış düğmelediğiniz zaman ondan sonrakileri düzgün bir şekilde düğmeleme imkânı olmuyor.

Ben polemiğe girmeden şöyle bir noktaya geçeyim arkadaşlar: Kobani’ye DAİŞ saldırdığı zaman 2014 Eylülünün sonlarında… 28 Eylül gününü hatırlıyorum çünkü bir konferans vardı Amerika’da, Washington’da. O zaman akademisyendim. Sayın Selahattin Demirtaş o konferansta konuşmak üzere katılımcıydı orada. E, tabii, böyle, Kobani’deki duruma dair haberler gelince apar topar Türkiye’ye gelmişti. Durum bayağı kötüydü çünkü DAİŞ saldırıyordu. Daha önce saldırdığı yerlerde uyguladıkları vahşeti herkes biliyordu. Korkuyorlardı, işin doğrusu, Şengal’den sonra Kobani’de de öyle korkunç bir vahşet olur mu diye. Kürtler, dünyanın dört bir tarafından vicdan sahibi ne kadar insan varsa herkes kaygıyla izliyordu. Ben de bir Kürt akademisyen olarak geceden sabaha kadar sürekli haberleri takip ediyordum ne oldu ne bitti diye. Yani bütün Kürtlerin gözünün Kobani’de olduğu, dünyanın gözünün Kobani’de olduğu bir dönemde, hani hep “Türkiye büyük güç, Orta Doğu’da bizsiz yaprak kımıldamaz, biz bölgesel bir gücüz.” diyorlar ya, ben şimdi soruyorum bu Meclise -o zaman burada görev alan insanlar da vardı- neden o zaman DAİŞ’e karşı bir sınır ötesi operasyon için bu Meclis tezkere görüşmedi? DAİŞ orada Kobani’ye saldırırken, insanları öldürürken, 20 yaşındaki gençler, kız çocukları, erkek çocukları hafif silahlarla DAİŞ zulmüne karşı savaşırken bu Meclis niye bunu bir gündem yapmadı? Ne oldu? Seyredildi. “Düştü-düşecek” polemiğine girmek istemiyorum. 7-8 Ekim olayları oldu, çok insan öldü. Sonra, Amerika’nın baskısıyla, Obama’nın şahsi baskısıyla Türkiye üzerinden silahlar geçirildi.

Sonra ne oldu? Sonra Kobani’de DAİŞ devrildi…

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Sokağa çağıranlar utansın 6-7 Ekimde.

TUMA ÇELİK (Mardin) – Böyle bir şey yok ki.

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Ya Başkanım, lütfen uyarır mısınız? (AK PARTİ sıralarından “Sen rahat ol!” sesleri)

BAŞKAN – Devam edin.

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Ben rahatım, ben gayet rahatım.

Sonra ne oldu? Sonra DAİŞ’in Orta Doğu’da gerileme süreci başladı, Kobani yenilgisinden sonra artık böyle devam etti.

Ben çok fazla hani… Gerçi akademisyenim ama ben çok fazla, mümkün mertebe akademik jargon kullanmamaya çalışıyorum, siyasete girdikten sonra biraz da zor oluyor. İbrahim Ayhan arkadaşımızı tekrar anarak, onun çoğu zaman yaptığı bir şeyi yapmak istiyorum. Bilirsiniz, o, hep, konuşmalarının sonlarına doğru, bir felsefeciden böyle bir kesit alırdı, onunla konuşmasını kapatırdı.

Kıymetli arkadaşlar, Walter Benjamin diye meşhur bir tarihçi var. Onun meşhur tarih tezleri vardır, bir de “Pasajlar” diye çok büyük, çok önemli, bitmemiş bir kitabı vardır. Tarih meselesine bakarken Benjamin şöyle bir şey söylüyor, kısa tutacağım, burayı bir “lecture”a, bir derse çevirmeyeceğim tabii ki: “Geçmişe bakarken, tarihe bakarken kaçırılmış fırsatlara -yani missed opportunities- yerine getirilmemiş sözlere -yani unfulfilled promises- bakmak lazım.” Bana sorarsanız Kobani çok önemli bir fırsattı, Türkiye ile Kürtler arasındaki ilişkileri toparlamak açısından Orta Doğu’da bambaşka bir siyasal iklimi ortaya çıkarma konusunda gerçekten önemli bir fırsattı ve binbir türlü hatayla -burada şunu bunu suçlayarak söylemiyorum- bu fırsat heba edildi ve Türkiye Suriye’de sadece politikalarında değil partner seçiminde de çok büyük hatalar yaptı.

Kıymetli arkadaşlar, zamanımız az kaldı, biraz Astana, İdlib sürecine girip oradan kapatmaya çalışayım. Mevlüt Bey’e, Mevlüt Çavuşoğlu’na, Sayın Çavuşoğlu’na bakarsanız Astana ve İdlib yani buradaki anlaşmalar büyük bir başarı hikâyesi. Biz o meseleye biraz şu çerçeveden bakıyoruz: Aslında ilk günden beri Astana süreci Esad karşıtı güçleri zaman içerisinde sistemli bir tasfiye operasyonuydu ve adım adım o noktaya geldik, en son İdlib kaldı.

Arkadaşlar, şimdi, burada, biliyorsunuz, Türkiye'nin Rusya’nın tezlerine bir anlamda mecbur kalmasının bir tarihi var; Rus uçağının düşürülmesi, büyükelçinin burada öldürülmesi. İşin doğrusu, Türkiye Rusya’nın sınırlarını çizdiği çerçevede hareket etmekten başka çok fazla bir şey yapamıyor; bunu daha önce bu Meclis kürsüsünde de söyledik. Ne oldu? Dera’da, Guta’da, başka yerlerdeki Esad karşıtı gruplar Türkiye'nin de yardımıyla tasfiye edildi. Şimdi “çatışmasızlık bölgeleri” deniliyor ya…

Arkadaşlar, Esad karşıtı bütün güçler tasfiye edilecek; bu, karara alınmış. Çünkü Astana sürecinde üç güç var; Türkiye bu tarafta, İran ve Rusya da Esad’ın tarafında, onlar adına müzakere yürütüyorlar ve Esad bütün bu muharebe alanlarında tek tek kazanıyor, en son nokta İdlib. Bakın, İdlib’deki grupların da tasfiyesini Rusya yapacaktı ama Lavrov dedi: “Sonsuza kadar bekleyecek değiliz. Size bir görev verdik, İdlib’de beslediğiniz bu grupları, desteklediğiniz bu grupları tasfiye edeceksiniz.” Türkiye bir anda daha önce “Nazi” dediği Avrupa’ya, Amerika’ya giderek, özellikle de mülteci kozunu kullanarak bir aylık bir zaman kazandı; on beş günü geçti, kaldı on beş gün. Yani koca bir devletin, küresel devletin Orta Doğu’da Kürt karşıtlığı üzerinden kurguladığı Suriye politikasında gelip sıkıştığı nokta İdlib, bir zaman kazanmış, bundan sonrası da çok hayra alamet değil, İdlib de tasfiye edilecek. Ondan sonra ne kalacak arkadaşlar geriye? Suriye’de, siyasasında ne kalacak size söyleyeyim: Türkiye'nin “terörist” dediği Esad ve ittifakları ve yine bu Hükûmetin “terörist” dediği Kürtler kalacak çünkü diğer bütün gruplar tasfiye oldu, yapısal olarak, DAİŞ gitti, Nusra gidecek, ÖSO gidecek, masada Kürtler ve Esad kalacak ve Kürtlerin ittifak kurduğu kimi Arap çevreler.

Biz şunu söylüyoruz arkadaşlar: Hamaset, milliyetçi nutuklarla ne Suriye meselesinden ne Türkiye’deki bu siyasal gerilimden çıkış bulmak mümkün değil. Hatalar çok yapıldı, bir tane değil on tane hata yapıldı ve biz bu tezkereyi de bu hatanın bir sonucu olarak görüyoruz, bir çaresizliğin ve çözümsüzlüğün nişanesi olarak görüyoruz. İYİ PARTİ’li hatip “Gelecek sene biz bunu çözümsüzlüğün nişanesi olarak göreceğiz.” dedi, biz bu sene de öyle bir çözümsüzlüğün nişanesi olarak görüp zaten buna karşı oy kullanacağımızı ifade ediyoruz.

Kıymetli arkadaşlar, bir de Suriye’de şöyle bir durum var: Yani tabii, bu İdlib’de ihale Rusya’da da biraz tasfiyenin taşeronluğunu yani “Siz yapın, biz karışmıyoruz.” diye Türkiye’ye verdiler, böyle bir durum. 30-35 milyar doları, şu ana kadar kimin parasını kime vermişler, bunları da çok fazla bilmiyoruz, Hükûmeti çok denetleyebilmek mümkün değil. Yalnız geçen gün trajikomik bir mesele okudum, Al-Monitor’de bir tane makale okudum. Türkiye’den maaş alan, şu an, işte Zeytin Dalı falan, bu operasyonlar çerçevesinde Suriye’de bulunan militanlar şikâyette bulunuyorlardı, belki bazılarınız okumuşsunuzdur. “Ya, bizim maaşımızı Türk lirasıyla vermeyin, Suriye dinarıyla verin çünkü iki hafta içerisinde maaşlarımız tükeniyor.” gibi böyle ciddi ciddi yazmışlar, isimle yazmışlar falan. Yani düşünebiliyor musunuz, yani bütün bu savaş, rant, bütün bu politikaların sonucunda bu ekonominin çöküşü ve Türk lirasının Suriye dinarı karşısındaki durumunu işte en iyi ve en veciz şekilde ifade eden, işte Türkiye'nin maaşını ödediği bir militanın Al-Monitor’e anlattıkları.

Kıymetli arkadaşlar, son olarak, yeni bir Orta Doğu kuruluyor. Bu yeni Orta Doğu’da yüz yıl önceki Orta Doğu’da yer bulamayan Kürtlerin belli bir statüsü olacak. Nasıl? Çok bilmiyoruz ama Irak’ta görüyorsunuz, Suriye’de… Yani mazlum bir halk olarak Orta Doğu’da görmediği zulüm ve vahşet kalmamış Kürtler, bu yeni Orta Doğu’da bir yer bulmak istiyorlar.

Bize sorarsanız, Türkiye Cumhuriyeti devletine hükûmet eden aklın mantığı, yaşadığı en büyük kriz şudur: Bu Kürtlerle ne yapacağını gerçekten bilmiyor çünkü Irak dağılıyor, Kürtler bir güç olarak orada ortaya çıkıyor; Suriye sallanıyor, Kürtler bir güç olarak orada çıkıyor. Şimdi ne yapacaksınız? Siz Orta Doğu’daki bu Kürtlerle bu ilişkilerinizi nasıl düzenleyeceksiniz? Ortada böyle kocaman bir soru var. Tabii, elinize çekiç aldığınız zaman her tarafı çakılacak çivi gibi görürsünüz de Kürt meselesi siyasal bir meseledir, Orta Doğu’nun, Türkiye'nin, Orta Doğu’da 4 devletin yapısal büyük bir sorunudur ve siyasal bir sorun olduğu için siyaseten çözülmesi gereken bir durumdur diyoruz. Aksi hâlde ne olur? Aksi hâlde, bizim görebildiğimiz, Türkiye Cumhuriyeti devletini yönetenler şu an eski güvenlikçi, askerî klişelere geri dönmüş ve resmî ideolojinin kalıplarına, klişelerine maalesef tekrar müracaat etmişlerdir. Bunun bir an önce durması lazım, bu hayra alamet bir durum değildir.

Şu ana kadar Suriye Rojava politikalarında yanlış yapan Türkiye'nin bir an önce hem politikalarını hem partnerini değiştirmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Hatip sataşmada bulunmuştur, 69’a göre kürsüden söz hakkı istiyorum.

BAŞKAN – Hangi husus?

HİŞYAR ÖZSOY (Diyarbakır) – Ne demiş, bulunmuş?

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – “Yarın savaş bitecek, bu bölgede ‘terörist’ dediğiniz Kürtler kalacak.” diyerek bize, bizim grubumuza Kürtlere “terörist” dediğimizi iddia etmiştir.

HİŞYAR ÖZSOY (Diyarbakır) – Kime demişiz? Ben kimseye, herhangi bir gruba istinaden konuşmadım.

AYHAN BİLGEN (Kars) – Sayın Başkan, tutanakta yok öyle bir ifade, tutanağa bakılsın.

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) – AKP’ye yönelik veya grubuna yönelik bir ifade nereden, nasıl anlaşılmış?

HİŞYAR ÖZSOY (Diyarbakır) – Başkanım, genel bir devlet aklı eleştirisi yaptık.

BAŞKAN – Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, (3/37) esas numaralı Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi üzerinde Diyarbakır Milletvekili Hişyar Özsoy’un HDP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ Grubuna ve Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her zaman kürsüden vurgulu bir şekilde ifade ediyoruz -çok konuşursak belki arada kaynar- Türkiye’de Kürt meselesi değil, bir terör meselesi vardır. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar) Adı PKK olan, PYD olan, YPG olan bir terör meselesi vardır ve bugün, Türk devleti bununla mücadele ediyor; bunun altını çiziyorum. Evet, yanlış iliklenen bir düğme var mıdır? Vardır. Nerede iliklendi, biliyor musunuz? 1912’de Trablus, Libya, Tunus, Mısır, Yemen, Suudi Arabistan, Lübnan, Selanik, Atina, Bulgaristan düşerken. Bu ülkede tek millet, tek bayrak, tek vatan ve tek devlet ülküsünden taviz verildiği için düştüler. Onun için biz terörle mücadeleye devam edeceğiz, bu ülkenin istiklalini ve istikbalini ilelebet muhafaza edeceğiz.

Bakınız, biraz önce, konuşmaların tümüne baktığımızda, uluslararası ilişkilerde, Suriye meselesinde, uluslararası hukukun ve ilişkilerin gerektirdiği nedir? Çıkar ve menfaat esası, “kazan kazan” anlayışı vardır. Bizim gönül coğrafyamızda bu bölgenin barışı, huzuru, refahı, adaleti ve suhuleti neyi gerektiriyor? Ülkemizin birlik ve beraberliğini. Bunun yanında da gönül coğrafyamızda ilelebet payidar olacak barış ikliminin egemen olması gerekiyor. Sadece sınırlarımıza bakalım değil, bu gönül coğrafyası eğer birlik ve beraberlik içerisinde… Hani “Birleşik Devletler” diyorlar ya -İngilizce ifadelerden o bölgeyi iyi bilirsiniz- “Avrupa Birliği” deniliyor ya, o bölgede bir ülkenin refahı üzerinden refah ve güvenlik tesis edilememiştir, özgürlük ve demokrasi egemen kılınamamıştır. Onun için biz gönül coğrafyamızda bu adaleti, barışı, refahı ve özgürlüğü inşallah ilelebet payidar kılacağız.

Sağ olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özkan.

HİŞYAR ÖZSOY (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Özsoy…

HİŞYAR ÖZSOY (Diyarbakır) – Sayın Başkanım, yani söylediklerimi bağlamından kopararak birtakım ifadelerde bulundu sayın hatip. Yerimden kısaca buna, bu polemiğe cevap vermek istiyorum

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Evet, bizce de öyle Başkanım. Kafamız karıştı, bir toparlamaya ihtiyaç var sanki.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özsoy.

III.- AÇIKLAMALAR (Devam)

24.- Diyarbakır Milletvekili Hişyar Özsoy’un, Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

HİŞYAR ÖZSOY (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Şimdi, arkadaşlar, aslında deneyimli de bir milletvekilimiz, daha önceki dönemde de buradaydı da -gayet sakin bir şekilde ifade ettik- bu kadar yüksek ses tonuyla konuşup böyle bir… Yadırgadığımı söyleyeyim yani. Ciddi bir mesele konuşuyoruz, seçim kürsüsü değil burası, burası Parlamento. Önce onu söyleyeyim, yadırgadığımı ifade edeyim.

İkincisi: Arkadaşlar, şimdi “Türkiye’de Kürt sorunu yok, terör sorunu var.” diyorsunuz da iki, iki buçuk yıl boyunca çözüm sürecinde neyi çözmeye çalıştınız ya?

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Çözdük, çözdük biz, sen daha anlamamışsın, biz çözdük.

HİŞYAR ÖZSOY (Diyarbakır) – Yani üç yıl boyunca söylediğiniz bütün argümanların hepsini nasıl bu kadar, bir anda çizebiliyorsunuz arkadaşlar ya? Bu memleketin bir hafızası var. Bakın, az önce size söyledim, Mehmet Şimşek “Kürt sorunu vardır.” diyordu, Sayın Cumhurbaşkanı “Kürt sorunu vardır, ben çözeceğim.” diyordu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HİŞYAR ÖZSOY (Diyarbakır) – Hani, tamam, siyaset yapacağız ama gerçekleri bu kadar ters yüz etmenin bir anlamı yoktur diyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) Tezkereler (Devam)

1.- Cumhurbaşkanlığının, Türkiye’nin Millî Güvenliğine Yönelik Ayrılıkçı Hareketler, Terör Tehdidi ve Her Türlü Güvenlik Riskine Karşı Uluslararası Hukuk Çerçevesinde Gerekli Her Türlü Tedbiri Almak, Irak ve Suriye’deki Tüm Terör Örgütlerinden Ülkemize Bundan Sonra da Yönelebilecek Saldırıları Bertaraf Etmek ve Kitlesel Göç Gibi Diğer Muhtemel Risklere Karşı Millî Güvenliğimizin İdame Ettirilmesini Sağlamak, Türkiye’nin Güney Kara Sınırlarına Mücavir Bölgelerde Yaşanan ve Hiçbir Meşruiyeti Olmayan Tek Taraflı Bölücü Girişimler ve Bunlarla İlgili Olabilecek Gelişmeler İstikametinde Türkiye’nin Menfaatlerini Etkili Bir Şekilde Korumak ve Kollamak, Gelişmelerin Seyrine Göre İleride Telafisi Güç Bir Durumla Karşılaşmamak İçin Süratli ve Dinamik Bir Politika İzlenmesine Yardımcı Olmak Üzere Hudut, Şümul, Miktar ve Zamanı Hükûmetçe Takdir ve Tayin Olunacak Şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Gerektiği Takdirde Sınır Ötesi Harekat ve Müdahalede Bulunmak Üzere Yabancı Ülkelere Gönderilmesi ve Aynı Amaçlara Matuf Olmak Üzere Yabancı Silahlı Kuvvetlerin Türkiye’de Bulunması, Bu Kuvvetlerin Hükûmetin Belirleyeceği Esaslara Göre Kullanılması ile Risk ve Tehditlerin Giderilebilmesi İçin Her Türlü Tedbirin Alınması ve Bunlara İmkân Sağlayacak Düzenlemelerin Hükûmet Tarafından Belirlenecek Esaslara Göre Yapılması İçin 2/10/2014 Tarihli ve 1071 Sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı ile Hükûmete Verilen ve Son Olarak 23/9/2017 Tarihli ve 1162 Sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı ile 30/10/2018 Tarihine Kadar Uzatılan İzin Süresinin Anayasa’nın 92’nci Maddesi Uyarınca 30/10/2018 Tarihinden İtibaren Bir Yıl Uzatılmasına İlişkin Tezkeresi (3/37) (Devam)

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Ahmet Ünal Çeviköz konuşacak.

Buyurun Sayın Çeviköz. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA AHMET ÜNAL ÇEVİKÖZ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetlerinin Irak ve Suriye topraklarındaki varlığını bir yıl uzatma talebiyle Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan tezkere hakkında Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, 2003 yılından beri güney sınırlarımız boyunca bir türlü dinmek bilmeyen bir istikrarsızlık hüküm sürüyor. Bu istikrarsızlık son on beş yılda Türkiye’ye yönelik tehditlerin de artmasına yol açtı. Ancak bu tehditlerin artmasını sadece dış faktörlere bağlamak yanıltıcı olur. Tespitleri ve teşhisi doğru yapalım, yapalım ki tedavinin de doğru olmasına yardımcı olalım. Türkiye'nin güney sınırlarında ulusal güvenliğimize yönelik olarak artan tehditlerin büyümesinin sebeplerinin başında son on altı yıldır izlenen yanlış dış politika uygulamaları gelmektedir.

Bugün önümüzde bulunan tezkerede “Türkiye'nin güney kara sınırlarına mücavir bölgelerde yaşanan gelişmeler ve süregiden çatışma ortamının millî güvenliğimiz açısından taşıdığı risk ve tehditler artarak devam etmektedir.” ifadelerine yer veriliyor. Bunun anlamı şudur: AKP’nin ballandıra ballandıra ortaya attığı komşularla sıfır sorun politikası çökmüştür. Bu çöküşün sonucunda tüm komşularla sorun yaşayan ülkemizin ulusal güvenlik sorununu çözmek de Mehmetçik’e düşmüştür. Ülkemizin en uzun sınır hattını oluşturan iki güney komşumuz Irak ve Suriye’yle ilgili olarak mevcut risklerin geç de olsa farkına varılmış olması önemli bir gelişme fakat bu durum, ülkemizin bu risklerle karşı karşıya gelmesinde yine aynı iktidarın rolü olduğu gerçeğini de değiştirmiyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, Fırat Kalkanı Harekâtı’nda 72, Afrin Harekâtında ise 53 vatan evladını kaybetti, 125 ocağa şehit ateşi düştü, 125 ocak karalar bağladı. Yanlış dış politika uygulamalarının bedelini bu 125 ocağın ödemesi hazindir. Türkiye'nin yetiştirdiği her evladının acısı 81 milyonun yüreğini dağlar. Bu yavrularımızın ruhları şad olsun. Yüce Rabb’im onların mekânını cennet eylemiştir, bu da yegâne tesellimizdir.

“Yanlış dış politika” derken Türkiye'nin Orta Doğu politikasının topyekûn iflasıyla karşı karşıya olduğumuzu özellikle vurgulamak isterim. Artık güvenilir, inanılır, öngörülebilir ve tarafsız bir dış politika izleyemeyen Türkiye, bölgesinde çözüm üreten bir ülke olmaktan hızla uzaklaşmış, kriz üreten bir ülke konumuna sürüklenmiştir.

Arap uyanışının baş gösterdiği bölge ülkelerinin sorunlarına fırsatçı ve yayılmacı bir biçimde yaklaşan tek adam diplomasisi takip ettiği maceracı politikalar yüzünden Türkiye'nin büyük bir Suriyeli sığınmacı göçüyle karşılaşmasına neden olmuştur. Suriyeli sığınmacı krizi sadece yarattığı insani dramlar nedeniyle değil, ülkemize yüklediği ekonomik maliyetlerden dolayı da ciddi bir sorun hâline geldi. Sayın AKP Genel Başkanı, Birleşmiş Milletler oturumunda “Sınırlarımız içinde 3,5 milyonu Suriyeli olmak üzere 4 milyondan fazla sığınmacıyı dünyada başka örneği olmayan hizmetler sunarak misafir ediyoruz. Sadece Suriyeli sığınmacılar için bugüne kadar harcadığımız tutar 32 milyar doları bulmuştur.” sözleriyle durumun vahametini ortaya koymuştur. Bu 32 milyar dolar kimin cebinden çıkmıştır, hangi bütçe kaleminden karşılanmıştır? “Dünyada başka örneği olmayan hizmetler”den kastedilen nedir? 32 milyar dolar harcandığını tüm dünyanın gözleri önünde dile getirmek bir övünç vesilesi mi yapılmaktadır?

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu tezkereyle ilgili değerlendirmemizi yaparken bazı endişelerimizi dile getirmeyi yüce Meclisimizin önünde bir görev addediyorum. Belli ki önümüzde önemli bir süreç yaşanacak. Tahran Zirvesi’nde alınan kararlar ve ardından Soçi’de Türkiye ile Rusya arasında varılan mutabakat Suriye’de önümüzdeki dönemin en önemli sınamalarından birini oluşturuyor. İki de önemli tarih sınırlaması var. Suriye’deki silahlı muhalefet unsurları ile Suriye ordusu arasında 15-20 kilometre derinliğinde silahlardan arındırılmış bir bölge 15 Ekime kadar kurulacak ve bu tarihe kadar bütün radikal terörist gruplar bu bölgeden çekilecekler. Bu, silahlardan arındırılmış bölgede çatışan unsurlar da bütün ağır silahlarını 10 Ekim tarihine kadar geri çekmiş olacaklar. Yani gelecek hafta bugün ağır silahların çekilmiş olmasını, bugünden itibaren on iki gün sonra da silahlardan arınmış bölgenin kurulmuş olmasını bekliyoruz. Bu taahhütleri de Türkiye üstlenmiş bulunuyor.

Şimdi, dikkatinizi çekmek istediğim noktaya geliyorum. 15 Ekime kadar silahlardan arındırılmış bölgeden çekilmesi beklenen radikal terörist gruplar nereye gidecekler? Bu konuda Soçi’de varılan mutabakatta herhangi bir açıklık yok. Bu örgütler İdlib’in güneyinden çekilirlerse kuzeye yani Türkiye sınırlarına doğru çekileceklerdir. Bu da radikal terörist unsurların Türkiye’ye daha çok yaklaşmaları sonucunu doğuracaktır. Peki, ya bu tarihlere kadar Türkiye üstlendiği taahhütleri yerine getiremezse ne olacak? O zaman Rusya ve Suriye’nin İdlib operasyonu başlamayacak mı? Esasen bazı El Kaide uzantısı grupların Soçi Mutabakatı’nı tanımadıklarını ve silah bırakmayacaklarını açıkladıkları göz önüne alındığında Türkiye bu grupları sözle ikna edemez ise ne olacak? Böyle bir gelişme Türkiye ile cihatçı örgütler arasındaki gerginliği yükseltmeyecek mi, hatta bir çatışmaya dahi evrilmeyecek mi?

Yeni şehit cenazeleri istemiyoruz. Mehmetçik üzerinden Türkiye’de aile ocaklarına ateş düşürerek dış politika yanlışlarının düzeltilmesi çabalarına girilmesini bu milletin evlatlarına yapılmış en büyük haksızlık olarak görüyoruz. Bunları neden mi söylüyorum? Hemen açıklayayım. Her şeyden önce Türkiye tarafından desteklenen muhaliflerin kurduğu Ulusal Kurtuluş Cephesi ittifakı Soçi Mutabakatı’nı memnuniyetle karşıladıklarını ancak henüz bölgeden ağır silahların çekilmediğini açıkladı. Bir yandan da çekildiği ileri sürülen bazı grupların bir kısmının Fırat Kalkanı Harekâtı bölgesine taşındıkları, bunların Hatay üzerinden yani Türkiye topraklarından geçerek bu bölgeye götürüldükleri, bu grupların selefi gruplar oldukları ve Fırat Kalkanı bölgesinde Özgür Suriye Ordusu’yla birlikte tutulacakları belirtiliyor. Silah bırakmaya yanaşmayan grupların ise Türkiye’ye çekildikleri ve sınır hattımızda bulunan, daha önce Özgür Suriye Ordusu’nun tutuldukları kamplara yerleştirildikleri ileri sürülüyor. Durumun vahametinin farkında mısınız sayın milletvekilleri? Türkiye’nin silahlardan arındırmakla yükümlü olduğu grupların kimi silahlarından arındırılsa bile Türkiye topraklarına giriyor ve buradan geçiriliyor kimi de Türkiye’ye sığınıyor.

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu sırasında Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov bir basın toplantısında İdlib’deki cihatçıların Afganistan gibi diğer sıcak bölgelere gönderilecekleri yönünde söylentiler olduğunu, bunun asla kabul edilemeyeceğini, bu grupların ya yok edilmeleri gerektiğini ya da haklarında bir yargı süreci başlatılmasını beklediklerini söyledi. Lavrov ayrıca Türkiye’nin siyasi sürece hazır olan muhalifleri El Nusra’dan ayıracağını, Türkiye’nin işinin hiç de kolay olmadığını söyledi. Düşünebiliyor musunuz, Soçi Mutabakatı’nı yaptığınız Rusya’nın Dışişleri Bakanı bizim böbürlene böbürlene başarı diye anlattığımız durumu kuşkuyla karşıladığını gizlemiyor.

Daha da vahimini söyleyeyim: Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim İdlib’e gelenlerin oraya Türkiye’den giriş yaptıklarını, bu yüzden orada kimlerin bulunduğunu ve oraya nasıl ve nereden geldiklerini Türklerin bildiğini, bu grupların Türkiye’ye dönmelerinin de doğal olduğunu söylüyor. Muallim son olarak başka bir hususu daha belirtti, Lübnan haber ajansına verdiği bir mülakatta Türkiye’nin tüm yükümlülüklerini yerine getirebileceğine inandıklarını çünkü İdlib’deki tüm teröristlerin isimlerinin Türkiye tarafından bilindiğini ve bunların hepsinin Türk istihbaratının talimatlarına tabi olduğunu, yabancı terörist unsurların Suriye’yi Türkiye üzerinden terk edeceklerini söyledi.

Şimdi soruyoruz: Soçi Mutabakatı’nın Türkiye kamuoyuna açıklanmayan unsurlarından biri cihatçıların Türkiye toprakları üzerinden tahliyesi ise bu güvence neye dayanarak verilmiştir? Bu taahhüt Türkiye’nin ulusal güvenliğini tehlikeye atmıyor mu?

Değerli milletvekilleri, bütün bu sözler, açıklamalar çok vahim bir duruma işaret ediyor. Bu sözler ve açıklamalar, AKP’nin dünya kamuoyunda Türkiye’nin Suriye’de “muhalefet” adı altında gruplaşan terör örgütlerini himaye ettiği şeklinde bir algının oluşmasına yol açıyor. Bu, çok kritik bir durumdur.

Tezkere metnine baktığımızda, bu tezkerenin maceraperest bir yönetimin elinde terörle mücadele etmenin çok ötesine geçerek bir silaha dönüşebileceği endişesini taşıyoruz. Bakınız tezkere ne diyor? “Türk Silahlı Kuvvetlerinin gerektiği takdirde sınır ötesi harekât ve müdahalede bulunmak üzere yabancı ülkelere gönderilmesi ve aynı amaçlara matuf olmak üzere yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunması…” Bu tezkereyle alınacak yetki Türk Silahlı Kuvvetlerini Suriye ve Irak dışında hangi yabancı ülkelere göndermek için kullanılacak? Yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulunması için Türkiye Büyük Millet Meclisinden yetki istemeyi gerektirecek hangi durumla karşı karşıyayız? Bu tezkereyi kaleme alanların gözünde Özgür Suriye Ordusu, Suriye Ulusal Kurtuluş Cephesi ve Heyetül Tahrir-uş Şam yabancı silahlı kuvvetler olarak mı görülüyor?

Bakınız değerli milletvekilleri, bu tezkereyle istenilen yetkinin ülkemizin güvenliğini korumaktan başka bir amacının olmaması gerekir. Yayılmacı bir siyaset izlemek, Mehmetçik’i bu şekilde savaş alanlarına sürmek Türkiye Büyük Millet Meclisinden istenen yetkiyle bağdaşmaz. Biz bugüne kadar hükûmetlere ülkemizi ve Mehmetçik’imizi ateşe atması için değil ulusal güvenliğimizi koruması için yetki verdik. Eğer bölgedeki askerî mevcudiyetimiz genişledikçe masada kapladığımız alanın da büyüdüğü düşünülüyorsa bu, büyük bir yanılgıdır. Böyle bir yaklaşım, Türkiye Büyük Millet Meclisinin tezkerelerle verdiği yetkinin istismarı anlamına gelir.

Tezkere metninde Irak ve Suriye’nin toprak bütünlüğünü bozmaya yönelik eylemlere karşı gerekli önlemlerin alınacağı ifade ediliyor. Peki, bugüne kadar Suriye’ye asker gönderirken Suriye’nin meşru yönetimine sorduk mu? Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinden bu yönde bir karar çıktı mı? Suriye’de yönetimi devirerek bir şeriat devleti kurmak isteyen ve bugün İdlib’e sıkışmış bulunan cihatçı grupları desteklediğimiz gibi bir görüntüye ve algıya sebep olmak Suriye’nin toprak bütünlüğüne verdiğini ileri sürdüğümüz destekle nasıl bağdaşıyor?

Irak’la ilgili de tereddütlerimiz var. Irak petrollerini Bağdat’ın bütün itirazlarına rağmen Türkiye’ye taşıyan AKP iktidarının Irak’ın egemenliğine saygı duyduğunu söylemek mümkün müdür? Bu konuda Fransa mahkemelerinde tahkime götürüldüğümüzü ve Irak’ın hakkı olduğunu ileri sürdüğü milyarlarca dolar petrol gelirinin bizden hesabını sorduğunu bilmiyor muyuz? Irak’ın siyasi birliğinin bozulmasının Türkiye için ne derece önemli olduğunun artık anlaşılması gerekiyor. Diplomasiyi sahneye koyma zamanı çoktan geldi. AKP’nin mezhepçi, çatışmacı, yanlı ve maceracı dış politikası Orta Doğu’daki pek çok radikal grupla Hükûmetin yan yana geldiği görüntüsü yaratmış ve uluslararası itibarımızı zedelemiştir. Türkiye, Orta Doğu’da geçmişte devlet politikası olarak inşa ettiği çok taraflı ve çok boyutlu ilişkilerini kaybetmiştir. Tüm bunlara karşın tek adam rejimi diplomatik yenilgilerin ve başarısızlıkların üzerini hamasi bir küresel itibar ve liderlik söylemiyle örtmeye çalışmaktadır.

Oysa yapılması gereken çok basit. Her şeyden önce Suriye’de rejim değişikliğine yönelik siyasetinizi bir an önce terk ederek komşumuzda akan kanın durması ve siyasi geçiş sürecinin sağlanması için çalışın. Bunun için Şam yönetimiyle diyalog kurun. İdlib’in, Afrin’in, Azez’in, Cerablus’un, El Bab’ın Suriye toprağı olduğunu artık kabul edin. Cihatçı örgütlere yakın olduğunuz görüntüsünden kurtulun ve Suriye’ye sürekli asker ve silah yığmayı bırakın.

Bizim Orta Doğu bölgesi için bir vizyonumuz var sayın milletvekilleri. Bölgede Türkiye, İran, Irak ve Suriye’nin Orta Doğu Barış ve İş Birliği Teşkilatını, kısaca OBİT’i kurmak, bölgenin sorunlarını çatışmacı bir zihniyetle değil, barışçı ve iş birliğine dayalı politikalarla çözmek istiyoruz. Orta Doğu’nun sorunlarına yıllarca dışarıdan müdahalelerle çözüm arandı. Artık işe yaramadığı iyice belli olan bu dış kökenli çözüm arayışlarının yol açtığı kötü gidişe dur deme zamanı gelmiştir. Biz, komşu coğrafyamızın sorunlarının, bölgenin içinden gelen, bölge ülkelerinin kendilerinin ön aldıkları çözüm girişimleriyle ve bölgesel sahiplenme anlayışıyla aşılmasını istiyoruz. OBİT bunun dayanağı olacaktır.

OBİT’le bölgede gerçekleştirilmesini hedeflediğimiz ilkeleri dikkatinize getirmek isterim. Toprak bütünlüğü, egemenliğin ve sınırların ihlal edilemez olması, kuvvet kullanımına ya da kuvvet kullanma tehdidine başvurulmaması, kitle imha silahlarının kullanımının önlenmesi, güçlü, iyi komşuluk ilişkilerinin geliştirilmesi ve bir ülkenin topraklarında diğerlerine yönelik zararlı faaliyetler yürütülmesine izin verilmemesi bu ilkeler arasında yer almaktadır. Biliyor musunuz, Türkiye ile Suriye arasında 1998 yılında imzalanan Adana Anlaşması ve 2011 yılında bu anlaşmaya dayanarak yenilenen ve bugün hâlâ geçerli olan mutabakatı da bu temel ilkeler oluşturuyordu. AKP zihniyeti, ne yazık ki mevcut hukuki belgelerin ve kazanımların lafzına ve ruhuna uygun davranmamanın bedelini Türkiye insanına yıkmaktadır. Bu anlayış değişmelidir. Biz Irak ve Suriye’ye barış, istikrar ve huzur getirilmesini istiyoruz. Böyle bir gelişmenin de geniş Orta Doğu coğrafyasında benzer bir ortamın yaygınlaşmasına katkıda bulunacağına inanıyoruz. OBİT girişimimizin bölgenin diğer ülkelerine de örnek ve ilham kaynağı olacağını düşünüyoruz. Zaten mesele de bu değil midir? Türkiye, bölge insanına, bölgedeki komşularına değer verdiği, onların beklentilerine de saygı gösterdiği takdirde bir örnek ve bir ilham kaynağı olmayacak mıdır? Ne yazık ki son on altı yıldır süren uygulamalar Türkiye’nin bölge insanı gözünde bu şekilde algılanmasının önünü kapamıştır; bunun değişmesi gerekiyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz bu tezkereye AKP’nin Orta Doğu’nun hamisi olma hayalleri için değil yurt topraklarına şehit cenazeleri gelmesin diye olumlu bakmak istiyoruz; biz bu tezkereye ülkemize cihatçı terörist akımını önlemek için olumlu bakmak istiyoruz; biz bu tezkereye zamanın Dışişleri Bakanının “öfkeli gençler” dediği IŞİD’e karşı Türk Silahlı Kuvvetlerinin eli güçlensin diye olumlu bakmak istiyoruz; biz bu tezkereye Suriye’de insani bir dram yaşanmasın diye olumlu bakmak istiyoruz.

Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çeviköz.

Şimdi Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sivas Milletvekili İsmet Yılmaz…

Buyurun Sayın Yılmaz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA İSMET YILMAZ (Sivas) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; AK PARTİ Grubumuzun Hükûmet tezkeresi hakkındaki görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum.

Sözlerimin hemen başında, bu vatan için can veren tüm şehitlerimizi rahmetle, minnetle ve şükranla yâd ediyorum. Hayatta olan gazilerimize de Allah’tan sağlıklı, uzun ömürler diliyorum. Ülkemizin huzur ve güvenliği için büyük bir inançla, cesaret ve fedakârlıkla görevlerini yapan asker, polis, jandarma ve güvenlik korucularına huzurlarınızda teşekkür ediyorum; Allah yâr ve yardımcıları olsun.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye uzun zamandan beri terör örgütleriyle mücadele etmektedir. Bugüne kadar Türkiye bu mücadelede çok büyük bedeller ödemiş ve ödemeye de devam etmektedir. Değişen ve artan çevresel zorluklara rağmen terörle mücadelenin başladığı günden bugüne kadar devam eden bu mücadelenin en başarılı dönemi bu dönemdir. Bu başarılı mücadele içinde yer alan ve terörle mücadelede ülkemizin yarınına olan umudunun artmasında emeği, katkısı olan herkese teşekkür ediyorum, Allah yüzlerini ak eylesin.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; ülkemizin terörle mücadelesi terör sona erinceye kadar büyük bir kararlılıkla artarak devam edecektir. Irak ve Suriye’deki istikrarsız siyasi ortamdan istifadeyle ülkemizin güney sınırlarında terörün barınmasına, eğitilmesine ve ülkemize terör saldırılarının yapılmasına izin verilmeyecektir. Son dönemde güney sınırlarımızda yaşanan gelişmeler bu tezkereye neden destek verilmesi gerektiğini apaçık göstermektedir. Meclisimizin grubu da öyledir, hemen hemen bütün gruplarımız destek vereceğini ifade etti.

Irak’ta 12 Mayıs 2018 tarihinde yapılan parlamento seçimleri sonrasında başlayan siyasi istikrarsızlık ve belirsizlik devam etmektedir. Seçim mayısta yapıldı, hükûmeti kurma görevi daha bugün verildi; dün Cumhurbaşkanı seçildi, akşam, bugün verildi. Bölge üzerindeki etki ve kontrolünü kaybetmesini müteakip hücre yapısına dönüşen DEAŞ terör örgütü bu istikrarsızlıktan yararlanmaya devam etmektedir. Kuzey Irak’taki kimi gelişmeler de Irak’ın genelindeki istikrarsızlıktan hem beslenmekte hem de onu artırmaktadır. Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’ne uygulanan yaptırımlar bölgenin ekonomik durumunu daha da kötüleştirmiş, Irak Parlamentosu bölgenin federal bütçeden aldığı payı düşürmeyi dile getirmiş, Irak Federal Mahkemesi referandumu iptal etmiş, tartışmalı bölgelerde Irak güçleri ve Haşdi Şabi kontrolü sağlamış, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin kontrolü, diyalog çağrısı üzerine de Irak Merkezî Hükûmetiyle ateşkes ve görüşme süreci başlamıştır. Kürdistan Irak Kürt Bölgesel Yönetimi parlamento seçimleri de bu hafta sonu yapılmış olup konu çerçevesindeki tartışmalar da devam etmektedir. Irak’taki bu istikrarsız durum PKK’nın bölgedeki varlığını sürdürmesini, Suriye üzerinden elde ettiği silahlarla Türkiye’de terör eylemlerine devam etmesini kolaylaştırmaktadır. Irak Anayasa’sının 7’nci maddesinin ikinci fıkrası açıkça Irak Hükûmetinin komşularına tehdit teşkil edebilecek terörist unsurların Irak topraklarında mevcudiyetine izin vermemesini amirdir. PKK terör örgütünün Irak’taki mevcudiyetine karşın mücadele esasen Türkiye kadar Irak Hükûmetinin ve Irak Anayasası çerçevesinde tesis edilmiş olan Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin de yükümlülüğüdür. Buna rağmen Sincar Dağı ve Mahmur kampı gibi Irak Hükûmetine bağlı güçlerin kontrolündeki bölgelerde PKK terör örgütü varlığını devam ettirmektedir.

Irak Hükûmetinden dün olduğu gibi bugün de beklentimiz, Irak Anayasası uyarınca PKK terör örgütünün Irak topraklarındaki varlığının sonlandırılmasına yönelik olarak ülkemizle iş birliği yapmasıdır. Irak Hükûmeti ve Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin PKK terör örgütüne karşı gereken adımları atmamaları, Kuzey Irak’tan ülkemize yönelen terör tehdidinin ve terör saldırılarının devamına yol açmaktadır. PKK terör örgütünün DEAŞ’la mücadele sürecini istismar ederek Kandil’deki varlığını Irak’ın Sincar bölgesine ve Suriye’nin kuzeyi ile doğusuna doğru genişletmesi ülkemize yönelik terör tehdidini artırmıştır. Güvenlik güçlerimizin Türkiye-Irak hududunun güvenliğini sağlamak amacıyla Irak topraklarındaki PKK geçiş güzergâhlarını kontrol altına alma çalışmaları Meclisimizin verdiği yetki çerçevesinde devam etmektedir.

Bu çerçevede, hududun Irak tarafındaki olumsuz arazi koşullarının PKK tarafından kullanılmasını engellemek amacıyla bazı kritik noktalarda üs bölgeleri inşa etme çalışmalarımız da sürmektedir. Operasyonların devamı, PKK terör örgütünün Kuzey Irak’taki eğitim ve lojistik altyapısının ortadan kaldırılması terörle mücadele için son derece gerekli ve önemlidir. Bunun için de Hükûmetimize yetki veren tezkerenin uzatılması gerekmektedir. Bu karar, terör tehdidinin kalıcı bir şekilde ortadan kaldırılması amacıyla yürütülen kapsamlı ve çok boyutlu faaliyetleri destekleyecek, ülkemizin tehdit nereden ve kimden gelirse gelsin kendisini savunma kararlılığından asla taviz vermeyeceğinin de en somut göstergesi olacaktır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye, Suriye’nin siyasi bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü savunmaktadır. Bölgemizde barış ve istikrarın hâkim olmasını istemektedir. Türkiye uluslararası hukuk çerçevesinde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin terörle mücadeleye yönelik kararları ve Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin 51’inci maddesi uyarınca Suriye’de bulunmaktadır. Suriye’nin bir bütün olarak istikrara kavuşması, Suriye’deki terör tehdidinin DEAŞ, PKK, PYD, YPG de dâhil olmak üzere tamamen sona ermesini müteakip nihai aşamada gerçekleştirilecek siyasi çözümle mümkündür. Türkiye, Suriye’de mevcut aktörlerle iş birliği ve koordinasyon içinde gerçekleştirdiği faaliyetlerle krizin çözümünde yapıcı rol oynayan ülkelerden biri olma konumunu da sürdürmektedir. Türkiye, güney sınırlarının ötesinde bir terör koridorunun oluşturulmasına hem kendi güvenliği hem Suriye’nin geleceği için müsaade etmeyecektir. Bu amaçla Türk Silahlı Kuvvetleri desteğinde Özgür Suriye Ordusu’yla Fırat Kalkanı Harekâtı başlatıldı. Harekât kapsamında hudut hattımız boyunca 243 meskûn mahal ve 2.015 kilometrekare alan DEAŞ’tan temizlendi. Böylece bölgede huzur ve istikrar sağlandı. Yaklaşık 260 bin Suriye vatandaşı Fırat Kalkanı Harekâtı bölgesindeki evlerine döndü.

Öte yandan 2014 yılından başlayarak PKK, PYD, YPG teröristlerin kontrolü altında olan Afrin bölgesinden ülkemize, hudut karakollarımıza ve İdlib’teki gözlem noktalarımıza 2017 yılı itibarıyla 700’e yakın saldırı taciz yapılmıştır. Bu taciz ve saldırılara son verilmesi ve sınırlarımıza bitişik bir terör oluşumuna izin verilmemesi amacıyla 20 Ocak 2018’de de Zeytin Dalı Harekâtı başlatılmıştır. Afrin şehir merkezinin 18 Mart 2018’de kontrol altına alınmasını, bölgenin terörist unsurlardan temizlenmesini müteakip güvenlikten eğitime, sağlıktan tarıma, adaletten sosyal hizmetlere kadar uzanan farklı alanlarda hizmet bir düzen içinde büyük bir hassasiyetle bölge halkına verilmektedir. Oluşan istikrar ve güven ortamında Tel Rıfat bölgesi ve diğer bölgelerden yaklaşık 100 bin kişi evlerine geri dönme imkânını bulmuştur.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Suriye ihtilafına barışçıl bir çözüm bulunabilmesi amacıyla Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi 18 Aralık 2015 tarihinde siyasi geçiş sürecini takvime bağlayan 2254 sayılı Karar’ı kabul etmiştir. Bu karar uyarınca garantör ülkeler olarak Türkiye, Rusya Federasyonu, muhalifler ve Suriye rejimi tarafından imzalanan 29 Aralık 2016 tarihli mutabakatla 30 Aralık 2016 tarihinde Suriye’de ateşkes başlatılmıştır. Astana Mutabakatı uyarınca ateşkes ihlallerinin gözlenmesi maksadıyla Suriye’de Türkiye tarafından gerginliği azaltma bölgesinde ilki 13 Ekim 2017’de, sonuncusu 16 Mayıs 2018’de olmak üzere toplam 12 gözlem noktası tesis edilmiştir.

Yine, Türkiye ile Rusya Federasyonu Savunma Bakanları arasında imzalanan Soçi Mutabakatı’yla yaklaşık 3,5 milyon sivilin yaşadığı İdlib gerginliği azaltma bölgesine yönelik saldırı önlenmiştir. Rejimin İdlib’i hedef alması insani felakete yol açarak ülkemiz ile Avrupa’ya yönelik yeni bir göç dalgası oluşturacaktır. Türkiye’nin girişimi bölgede yeniden insanlık trajedilerinin yaşanmasını önlemiştir. Uluslararası toplum da istisnasız bu görüştedir. “İdlib halkı: ‘Canımızı Erdoğan kurtardı.’” “İdlib’e silahsız çözüm dünyayı memnun etti.” “Birleşmiş Milletler İnsani Yardım Koordinatörü: ‘Soçi Anlaşması doğru yönde atılmış bir adımdır.’” “Birleşmiş Milletler Suriye Özel Temsilcisi Staffan de Mistura: ‘Putin ve Erdoğan’a teşekkür ediyorum.’” İran memnun, Almanya memnun. Birleşmiş Milletlerden teşekkür var. Suriye de memnun. Amerika da…

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Suriye rejimi mi?

İSMET YILMAZ (Devamla) – Evet, evet, o da açıkladı.

Türkiye’ye İdlib müzakereleri için Amerika’nın da teşekkürü…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Önemli o, Amerika’nın teşekkür etmesi önemli.

İSMET YILMAZ (Devamla) – Yine Rusya Uluslararası İlişkiler Konseyi de “İdlib kararı Erdoğan duruşunun zaferidir…” “Merkel’den Soçi zirvesine övgü.” “ABD: Mutabakat umut verici.” diye devam ediyor.

ÖZGÜR KARABAT (İstanbul) – Kim yazmış bunları?

İSMET YILMAZ (Devamla) – Herkes herkes, herkes memnun. Dünya memnun, uluslararası toplum memnun; kim rahatsız onu bilmiyorum, onu milletimiz görecek.

Mutabakatla Rusya rejiminin 15-20 kilometrelik bir koridora girmesini önleme, rejimin 15-20 kilometrelik bir koridora girmesini önleme… Türkiye de sahada sükûnetin sağlanması bağlamında önemli yükümlülükler üstlenmiştir. Bu çerçevede, silahlı gruplar, bize gelen bilgi, İdlib’den çıkmaya başlamıştır, Rusya Dışişleri Bakanı da Birleşmiş Milletler toplantısında bunu ifade etti ve yaklaşık 60 bin kişi de bu bölgede evlerine dönmüştür.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) - Silahlar nerede, silahlar? Silahları nerede?

İSMET YILMAZ (Devamla) – Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; Suriye’nin ülkemizin güvenliğini doğrudan ilgilendiren bir başka bölgesi Münbiç bölgesidir. Bu bölge Suriye iç savaşının başlarında Temmuz 2012’de muhalif grupların, Ocak 2014’de ise DEAŞ terör örgütünün kontrolüne geçmiştir. Amerika’nın desteklediği ve çatısını PYD-YPG terör unsurlarının oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri, 12 Ağustos 2016’da Münbiç’in kontrolünü ele geçirmiştir. Bu vesileyle açıkça belirtmeliyiz ki PYD-YPG PKK’nın Suriye uzantısıdır. Aynı terörist havuzunu birlikte kullanmaktadır, aynı yerden kumanda edilmektedir. Böyle bir yapıyla taktiksel amaçlarla bile olsa saf tutularak bir terör örgütüyle bir başka terör örgütünün yok edilmesine dayanan stratejiler son derece yanlış ve tehlikelidir. Bu husus ülkemiz tarafından uluslararası her platformda dile getirilmektedir.

Türkiye-ABD tarafından hazırlanan Münbiç yol haritası, 4 Haziran 2018 tarihinde iki ülkenin dışişleri bakanları tarafından onaylanmıştır. Bu yol haritasında YPG’nin ABD gözetiminde Münbiç’ten çekilmesi, Münbiç’te Türkiye ve ABD tarafından kabul edilebilir unsurlarla yeni yönetim ve güvenlik yapılarının kurulması, DEAŞ’tan kurtarılan diğer bölgelerde de Münbiç’teki tecrübeden faydalanılması doğrultusunda mutabakata varılmıştır. Münbiç yol haritası kapsamında ABD’yle koordineli, birlikte... Hatiplerden birisi “Bayramdan önce yaptığınızı söylediniz.” diyor. Hayır, tabirimiz bu. Münbiç yol haritası kapsamında ABD’yle koordineli bağımsız devriye faaliyetleri 18 Haziran 2018’de başlatılmıştır. 51’inci bağımsız devriye 26 Eylül 2018’de gerçekleşmiştir. Ortak devriye için eğitimlerin başladığı da ABD Savunma Bakanı tarafından hafta başında açıklanmış, dün akşam da bizim Savunma Bakanlığımız Amerika’dan bu konuda da eğiticiler, ortak insanların geldiğini açıklamıştır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, Türkiye, sınırlarında herhangi bir terör örgütünün yapılanmasına, Suriye halkının iradesi hilafına bir oldubittiyle terör örgütlerinin bölgede kalıcı hâle getirilmesine hiçbir zaman rıza göstermeyecektir. Türkiye olarak, Suriye’nin toprak bütünlüğünün ve siyasi birliğinin korunması gerektiğini savunuyoruz. Sahada yürütülen faaliyetler, Suriye ihtilafının siyasi çözümü için temel alınan ilkelerle çelişmemelidir. Söz konusu ilkelerin başında Suriye’nin üniter yapısının ve toprak bütünlüğünün korunması gelmektedir. PKK/PYD-YPG terör örgütünün Suriye’deki faaliyetleri yerleşim birimlerindeki demografik yapıyı değiştirmekte, Arap halkını daha fazla radikalleştirmekte, düzensiz göçü de artırmaktadır. Bu da ileride kapanmayan yaraların ortaya çıkmasına, bölge halklarının çok daha ağır bedeller ödemesine yol açacaktır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, mesele hayatidir, önemlidir. İçinde bulunduğumuz coğrafyada ülkelerin siyasi sınırları yeniden çizilmek istenmektedir. Devletler küçültülmek, güçsüzleştirilmek, etkisizleştirilmek, aralarındaki ihtilaf ve çelişkilerden yararlanılarak dışarıdan daha kolay yönlendirilebilir hâle getirilmek istenmektedir. Ülkelerin iç sorunları derinleştirilerek halkların sürekli birbiriyle kavgalı olmaları istenmektedir. Ola ki hakeme başvurulacaksa da kendilerine müracaat etmelerini istemektedirler. Terör de bu hedefler doğrultusunda bir araç olarak kullanılmaktadır. Esasında bu proje yeni de değildir. Birinci paylaşım savaşında hayata geçirilemeyen projeler, yedi düvelin çağdaş versiyonları eliyle, bu bölgede, yeni taşeronları vasıtasıyla hayata geçirilmek istenmektedir. Proje, terör örgütlerine proje müellifleri tarafından doğrudan ve dolaylı, açık ve gizli destekle verilmektedir.

Bilinmelidir ki bu projelerin bölgemizde hayata geçirilebilmesinin ve sürdürülebilmesinin imkânı yoktur. Er ya da geç bu projenin takipçileri kaybetmeye mahkûmdur. O ana kadar sadece ülkelerin enerjilerinin, maddi ve manevi birikimlerinin kaybına ve dikkatlerinin dağılmasına yol açacaklardır.

Bilinmelidir ki ülkemiz, millî güvenliğine yönelik her türlü tehditleri bertaraf edecek tecrübe, kararlılık, imkân ve kabiliyete de sahiptir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hatiplerden bir tanesi Adalet ve Kalkınma Partisindeki “adalet” isminden yola çıkarak bu coğrafyadaki birçok ülkede yer alan partilerde de adalet kavramı olduğundan bahsederek bir zincir oluştuğunu söyledi. “Adalet” evrensel bir kavramdır herkesin ulaşmak istediği, her coğrafyada. Dolayısıyla da aynen “demokratik”te olduğu gibi, İngiltere’de Demokratik Birlik Partisi var, Almanya’da Hristiyan Demokratik Birlik Partisi var, Fransa’da Demokratik Hareket Partisi var, İspanya’da Demokratik Liberal Hareket Partisi var. Peki, niye bu yoruma gidiyor? Vehimlerinden.

Arif Nihat Asya’nın güzel bir sözü var ya: "Sessizce düşünsek duyacaklar bir gün/ Olmazları olmuş sayacaklar bir gün/ Onlar bu vehimle ellerinden gelse/ Rüyalara sansür koyacaklar bir gün."

Artık rüyalara sansür koyma devriniz bitmiştir.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sansür sizin işiniz sayın bakan. “Sansür” Adalet ve Kalkınma Partisiyle beraber anılıyor.

İSMET YILMAZ (Devamla) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yine bir başka hatip ülkemizin mezhepçi politika izlediğini söyledi. Bu da kesinlikle doğru değildir.

Bakın, Suriye rejimiyle vatandaşlar arasında vizesiz geçiş uygulamasını biz başlattık. O zaman da o ülkenin başında Esed vardı, şimdi de var. Peki, bunu niye başlattık? Çünkü o zaman kendi halkıyla kavgalı değildi. Ancak kendi halkına karşı kimyasal silah kullanmış, balistik füze fırlatmış ve bundan dolayı da sınırlarımızın önüne gelen -ateşten kaçıyor- 3,5 milyon insan var. Ne istersiniz? Sınırları mı kapatalım? O zaman size “insan” denir mi? Türkiye’nin tek yaptığı bu, kapıları açtı. Yangından kaçan insanlara, insan olmanın değeriyle “Gelin burada kalabilirsiniz.” dedi. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Kendi insanlarınıza karşı edindiğiniz hassasiyeti Türk Milletine de gösterin.

İSMET YILMAZ (Devamla) – Yine, biliyorsunuz “mezhepçi politika” diyor. İran’da gösteriler başladığında İran’ın toprak bütünlüğünü öncelikle savunan ülke biz olduk ve hâlâ da savunuyoruz. Bu bölgedeki ülkelerin üniter bütünlüğünün, toprak bütünlüğünün değişmesini istemiyoruz ancak bunlara kendi ülkesinin halkları karar verir diyoruz.

Yine, bir başkası sıfır sorundan bahsetti. Sıfır sorun bir hedeftir. Yine de devam edeceğiz. Hedefe ulaşılamamış olması bu hedefin yanlış olduğu anlamına gelmez.

Yine “Gelenlere şu kadar para harcadınız, nereye gitti?” deniyor. Örneklerden bir tanesini vereyim. Dünyada hiçbir ülkenin yapamadığını yaptık. 600 binden fazla Suriyeli çocuğa kendi okullarımızda kendi evlatlarımıza vermiş olduğumuz eğitimi veriyoruz. Hatta ilkokul 1’de, 2’deki Suriyelilerin okullaşma oranı yüzde 90’ın üzerinde. Bu oran olaylardan önceki Suriye’de dahi yakalanamamış bir başarıdır.

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Kendi çocuklarınızı nereye gönderiyorsunuz? Özel okullara.

İSMET YILMAZ (Devamla) – Yine, ülkesindeki Velid Muallim’i kılavuz alanlar var. Velid Muallim’i kılavuz alanların bu topluma söyleyecek sözü olmaz.

Biz, bu ana kadar –Sayın Başkanım, sözlerimi tamamlıyorum- Suriye’den ülkemize yönelecek terör örgütlerinin saldırılarını bertaraf…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İSMET YILMAZ (Devamla) – …etmek üzere her türlü tedbiri aldık. Almak ülkemizin en doğal hakkıdır, bundan sonra da gereken tedbirleri almaya devam edeceğiz. Bu süreçte devletimizin tüm kurumları ile siyasi partilerimizin terörle mücadele hususunda ortak irade ve hassasiyet göstermesi önemlidir. Ülkemizin birliği ve bölünmez bütünlüğü içinde milletimizin varlığına yönelik tehditleri bertaraf edebilmek için bu tezkereyle talep edilen yetkilere ihtiyaç vardır. Türkiye’ye yönelik tehditler devam ettiği sürece, bu tehditlerin ortadan kaldırılması amacıyla Türk Silahlı Kuvvetlerinin sınır ötesine gönderilmesi imkânını da sağlayacak olan tezkereye Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu olarak destek olacağımıza, Yüce Meclis tarafından da bu tezkereye destek verileceğine inanıyorum, ki burada da açıkça ifade ettiler.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yılmaz.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Şimdi siyasi parti grupları adına görüşmeler tamamlanmıştır…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkanım, bir sataşma var, 69’uncu maddeye göre konuşmacımıza…

İSMET YILMAZ (Sivas) – Nerede sataşma? Nerede sataşma?

BAŞKAN – Sataşma nedir? Nasıl sataştı?

AHMET KAMİL EROZAN (Bursa) – Efendim, biraz evvel Sayın Bakan -veya “sayın milletvekili” diye hitap edeyim, nasıl arzu ederlerse- benim “adalet” kavramı üzerinden yürüttüğüm analize karşı bir cevap verdi. Bence hatalı bir…

BAŞKAN – Cevaba cevap yok ama burada. Hani şahsınıza bir sataşma varsa amenna, 69’a bakın.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Suçlayıcı bir ifade kullandı Sayın Başkan, suçlayıcı bir ifade kullandı konuşmacı.

BAŞKAN – Hayır, isim de vermedi. Yok, hayır, ben gayet iyi dinledim.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – İsim vermesi şart değil efendim. “Konuşmacı” olarak bahsettiği kişi, kendisine ait olan bu sözlerin farkında, dolayısıyla söz vermek durumundasınız.

BAŞKAN – Sayın Türkkan, Sayın Erozan ne olduğunu açıkladı, dedi ki: “Benim ‘adalet’ kavramı üzerinden bir zincir kurduğumu ifade etti, ona cevap verdi.” Bir sataşmadan bahsetmedi, kendisi de bahsetmedi, lütfen.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkanım, o kavramı kullanan, sayın konuşmacı. Kendisiyle ilgili sataşmadan dolayı söz vermek zorundasınız.

BAŞKAN – Hayır değilim, değilim.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – İç Tüzük 69’a göre…

BAŞKAN – E, bakın 69’a.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Eğer siz İç Tüzük’e göre yöneteceksiniz söz vermek zorundasınız.

BAŞKAN – Bakın 69’a. Nasıl söz vermek zorundayım?

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – “Hayır, ben istediğim gibi yöneteceğim.” diyorsanız Tüzük’ü alın, arkaya gönderin.

BAŞKAN – Hayır, İç Tüzük’e bir bakın siz de, 69’a göre söz vermek zorunda olduğum yazmıyor orada.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkanım, ben İç Tüzük’e bakarak konuşuyorum. 69’uncu maddeye göre söz vermek zorundasınız. Bu şekilde yönetmeye kalkarsanız bu konuşmanız…

BAŞKAN – Sayın Türkkan, ezbere konuşmayalım lütfen.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Ben ezbere konuşmuyorum.

BAŞKAN – 69’u okuyoruz, bakın…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Okuyun efendim.

BAŞKAN – 69’u okuyalım, sonra ne dediğimize bakalım. 69 ne diyor? “Şahsına sataşılan…”

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Lütfü, unutmuşsun sen ya, bunları unuttun herhâlde.

BAŞKAN – Arkadaşlar, ben konuşayım müsaade ederseniz.

“Şahsına sataşılan veya ileri sürmüş olduğu görüşten farklı bir görüş kendisine atfolunan Hükümet, komisyon, siyasî parti grubu…”

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Daha ne olacak? Peki, Başkanım, gerisini okumayın, bu kadarı yeterli Sayın Başkan.

BAŞKAN – “…veya milletvekilleri, açıklama yapabilir ve cevap verebilir.”

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, bu ilk satır bile buna yeterli.

BAŞKAN – Neresi?

AHMET KAMİL EROZAN (Bursa) – İkinci cümlesi efendim.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – “Şahsına atfedilen cümleden dolayı sataşılan kişiye söz verilir.” diyor.

BAŞKAN – “Şahsına atfedilen” demiyor, bir daha okuyayım isterseniz, “ileri sürmüş olduğu görüşten farklı bir görüş kendisine atfolunan” diyor.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Yaptığı nedir efendim?

BAŞKAN – Böyle bir şey mevzubahis değil. Gayet iyi dinledim ben, hayır.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Hayır, efendim, olur mu öyle bir şey! Olur mu Sayın Başkan!

BAŞKAN – Hayır, getiririz tutanakları, bakarız.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Ne ilk defa Genel Kurulu biz seyrediyoruz ne de siz ilk defa.

BAŞKAN – Hayır, tutanağa bakarız, 69’a giriyor mu girmiyor mu, veririz.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – 69’a bu girmiyorsa…

BAŞKAN – Girmiyor.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – …bundan sonra sizin kimseye söz vermemeniz lazım.

BAŞKAN – Söz veriyorum, ben 69’a göre çok söz verdim.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Vermiyorsunuz efendim.

BAŞKAN – Şimdi arkadaşlar, şahıslar adına Sayın Engin Altay.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Konuşmacının Adalet ve Kalkınma Partili olması, sizin, milletvekilinin bu hakkını gasbetmenize sebep olmamalı. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Hayır, hiç alakası yok, hiç alakası yok.

Sayın Altay, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sizi ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Biraz önce Sayın Yılmaz’ı dinlerken, bölgede, Orta Doğu’da yaşananlarla ilgili bunun bir büyük proje olduğunu söyledi; doğru, biz de söylüyoruz. “Bu projenin taşeronları var, müellifleri var.” dedi. Biz bu Orta Doğu’da yaşananları… Irak, Suriye, Kuzey Afrika vesair vesair vesair, bütün bu projelerin dünya kamuoyuna mal olmuş bir adı var: “Büyük Ortadoğu Projesi.” Eş Başkanı da Erdoğan. Biraz böyle de bakmak yani “Taşeronu var, müellifi var, Eş Başkanı da var, mı acaba?” diye düşünmek lazım.

Efendim, öncelikle şunu söyleyeyim: 15 Temmuz hain darbe girişiminden sonra çıktınız… Yani benim buradaki bütün ithamlarım -burada eskiden Hükûmet sıraları vardı- Hükûmetle ilgilidir, AK PARTİ’li hiçbir sayın milletvekili hedefim değildir yani sözlerimin muhatabı değildir. Çıktı bu Hükûmet dedi ki: “FETÖ bizi kandırdı.” İtiraf, samimi bir itiraf olarak alıyorum ben bunu; Allah affetsin, millet affetsin. Şimdi, korkarım -Sayın Çeviköz açıkladı- Soçi, Astana, Tahran buluşmalarından en son Soçi’de alınan karar gereği, Türkiye, 15 Ekimde İdlib’de ve Suriye’de, Suriye’nin kuzeyinde, dolayısıyla bizim güneyimizde yaşanan, yaşanacak vahim tablo karşısında da “Bu ılımlı cihatçılar bizi aldattı.” diyecek bence.

Şimdi, siz, hatalar zincirine nerede başladınız, onu söyleyeyim. Siz, hatalar zincirine 27 Ağustos 2012 günü başladınız. Neydi? Biliyorsunuz, malum, Suriye krizinin miladı 2011’dir. 27 Ağustos 2012’de Cumhuriyet Halk Partisinin o dönemki Kocaeli Milletvekili Hurşit Güneş Hatay il sınırları içinde Apaydın Kampı’na gitmek istedi. Vali dedi ki: “Bütün kamplar senin.” “Apaydın?” “Ora olmaz.” Neden? Apaydın Kampı’nda kim vardı, oradakilerin elinde ne vardı, oturdukları sandıkların içinde ne vardı? Bir ülkede bir milletvekili bir kampa giremiyorsa o ülkede Hükûmet gayrimeşru iş yapıyor demektir zaten. Şimdi, biraz sonra fırsat bulduğum kadar değineceğim.

19/10/2016’da da Sayın Erdoğan muhtarlara hitap ediyor: “Dün akşam Putin beni aradı.” Kanka ya bunlar. “Ya, bu Halep’teki El Nusracıları oradan bir çıkarın, orada bir bombalama işi var, şu var, bu var. Biz de Putin’i kırmadık, El Nusra’dan rica ettik.” Erdoğan söylüyor. Nerede? 19/10/2016’da.

Değerli milletvekilleri, ben de iki yıl öncesinde Mecliste -hem burada hem basın toplantısında- “İdbib İdlib…” diye kıyamet kopardığımı biliyorum, tutanaklarda var. İki yıl önce dedim ki: “Asıl bela İdlib.” Şimdi, İdlib… “Sizin” diyeceğim, olmuyor yani bu, sizin içinizden çıkan Hükûmetin dış politikadaki sıkışmışlığının cisimleşmiş hâlidir, tamam. Şimdi, orta yerde 3 milyon sağdan soldan gelmiş insan, bunların hepsi potansiyel mülteci ve bu 3 milyonun içinde minimum 100 bin eli kanlı terörist, radikal cihatçı unsurlar, şunlar bunlar ve bu İdlib’in yüzde 60’ını Heyet Tahrir el-Şam kontrol ediyor. Bu şu demek: Bu, Erdoğan, Recep Tayyip Erdoğan, AK PARTİ Genel Başkanı Erdoğan, Cumhurbaşkanı Erdoğan, eski Başbakan Erdoğan Türkiye’nin dibinde bir El Kaide emirliği kurdu demek, kurulmasına sebep oldu demek. (CHP sıralarından alkışlar) Bu benim düşüncem, anlatacağım.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – El insaf ya!

ENGİN ALTAY (Devamla) - Şimdi, bölgede kim var? Arap var, Türk var, Türkmen var, Kürt var. Bunlar bölgenin asli unsurları. Bir bölgede, küçük bir yerde Uygur Türkleri de var biliyorum. Peki, bölgede Kafkasyalı Çeçen’in ne işi var? Avrupalı cihatçıların ne işi var? Bölgede Uygur Türklerinin, Çin’in Uygur bölgesinden gelen militanların ne işi var? Nereden geldi bunlar? Bir “Ne işleri var?”ı sormak lazım bir de bunların nereden bölgeye intikal ettiğini sormak lazım. Allah biliyor, herkes biliyor, bu bölgenin asli unsurlarının dışında orada savaşan bu savaşçıların, cihatçı teröristlerin, savaşanların, radikal cihatçıların yüzde 50 ve üstü de yabancı, oranın asli unsurları değil; Kafkasya’dan gelen Çeçen, Çin’in Uygur bölgesinden gelen Türkmen, Türk neyse, Avrupa’dan gelen değişik uluslara mensup insanlar. Bunlar buraya nereden geldi? Bunların da yüzde 70’i Türkiye üzerinden geldi. Peki, bunlar Türkiye üzerinden gidip El Kaide uzantılı Heyet Tahrir el-Şam örgütünün ya da bölgedeki diğer ılımlı ya da radikal cihatçı gruplara dâhil olurken bu Hükûmet, bundan önceki Hükûmet ne yapıyordu? Söyleyelim, muhtelif kamplarda bunlar eğitiliyor, donatılıyor, silah veriliyor, besleniyor, orada savaşanlar getiriliyor, yaraları sarılıyor yani menşeine bakmaksızın, kimle çatıştığına bakmaksızın. Arkadaşlar, bugün bölge kan gölüne döndüyse burada Türkiye Cumhuriyeti’nin geriye dönük Hükûmetlerinin ve mevcut, orta yerdeki yönetimin büyük kusuru var.

Şimdi, 15 Ekim önemli bir tarih. Sayın Büyükelçim, Genel Başkan Yardımcımız açıkladı. Soçi’de, Tahran’da, Astana’da o kadar vaatte bulundunuz ki. “O bizim işimiz.” dediniz ya. “Ilımlı cihatçı ile radikal cihatçıyı biz ayırırız, hiç mesele değil kardeşim.” Evet evet, onu Hükûmete sorun isterseniz, şimdi söyleyeceğim. Rusya Soçi’de en son Türkiye’nin taahhütlerini zabıt altına aldı mı, almadı mı? Size soramam, Hükûmet değilsiniz ama Hükûmet herhâlde Meclisi izliyordur. Dışişleri Bakanlığından, Bakandan geçtim, bir bürokrat desin ki: “Hayır, Rusya zabıt altına almadı.” Bir taahhütte bulunduk Sayın Milletvekilim, hocam söyledi, dedik ki: “15-20 kilometre derinliğinde bir koridor, biz halledeceğiz. Silahsız, M4 ve M5 yollarını açacağız.” Halledemezsen ne olacak? “Silah bırakacağım.” diyen de yok; ılımlısı, radikali.

İSMET YILMAZ (Sivas) – Herkes “Bırakacağım.” dedi.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Ya, inşallah Sayın Bakanım, amin, amin. Biz silahtan arınmış bir bölge istiyoruz, kanın akmadığı bir bölge istiyoruz, bizim derdimiz de bu ama tablo çok öyle değil. Bu bakımdan, sizin yani onların, Hükûmetinizin yürüttüğü politika bölgedeki sorunun büyümesinin ana faktörlerinden biridir.

Sayın Yılmaz, şunu söylediniz: “Efendim, bu, dış güçlerin planları, projeleri.” Doğrudur, elbette emperyal devletlerin bölgeye yönelik hesapları kitapları falan filan… Sorun 3 kiloysa bunun 1,5 kilosunun sorumlusu Sayın Erdoğan’dır.

İSMET YILMAZ (Sivas) – Doğru değil.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Ben öyle söylüyorum.

İSMET YILMAZ (Sivas) – Doğru değil.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Eğer zamanım olsa ispatlayacağım. Bak, 10 sayfa notum var, daha 2 sayfa konuşmuşum.

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Sayın Altay, yanlış söylüyorsun.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Efendim, siz gelin aksini…

Şimdi, çok önemli olduğu için, Sayın Yılmaz “12 gözetleme noktasında askerimiz var.” dedi. Peki, 12 gözetleme noktasındaki askerimizin… Milletçe bu vatan için, bağımsızlık için hepimiz ölmeye hazırız, orada bir mesele yok. Asker de gereğinde savaşır, ülkenin ulusal güvenliği için ölebilir, Allah esirgesin. Peki, göz göre göre, körü körüne askeri sıfır güvenlikli bir bölgede “Gözetleme kulesi kurdum.” deyip -ki 12 gözetleme noktasında binin üstünde askerimiz orada- açık hedef yapmak ne savaş stratejilerinde var ne de Allah’tan reva değil.

İSMET YILMAZ (Sivas) – İran’ın da var, Rusya’nın da var.

ENGİN ALTAY (Devamla) – O askerimizin burnunun kılına zarar geldiğinde size bir şey olmuyor. Siz gidiyorsunuz şehit ailesine bir bayrak veriyorsunuz, “Vatan sağ olsun.” falan filan, “Şehitler ölmez vatan bölünmez.” Bir de askerin anasına…

Kardeşim, biz diyoruz ki: Bu gözetleme noktaları yerine daha sınır bölgelerinde daha kuvvetli tedbir alma imkânı yok mu? Var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ENGİN ALTAY (Devamla) – Ben başka bir yere…

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Türk askerini hedef mi gösteriyorsunuz orada ya, hedef mi gösteriyorsunuz?

ENGİN ALTAY (Devamla) – Bu askerlerin hava desteği, askerlerimizin güvenliğine yönelik hava koridoru senin inisiyatifinde midir, senin inisiyatifinde midir? Bunların güvenliği, hava koridoru inisiyatifi Türkiye'nin ise eyvallah, gel hep gidelim orada duralım. Yok böyle bir şey. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (Devamla) – O zaman son cümlemi söyleyeyim Başkanım. Son cümlem de şu…

BAŞKAN – Öyle bir intikal olmuyor sürelerde.

Teşekkür ederiz.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Şöyle bitirelim.

BAŞKAN – Bitti değil mi, mikrofon kapandı diye hatırlıyorum.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Mikrofon kapalı ama ben tutanaklara geçmesi için…

Şimdi, ya, Sayın Başkan, Sayın Yılmaz iki buçuk dakika konuştu hiç uyarmadınız, bu AK PARTİ aidiyetinizden orada otururken biraz arınmanız lazım. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Biraz daha Meclis Başkan Vekili olun Sayın Başkan. AK PARTİ Grubunu yönetmiyorsunuz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Altay, siz bana dönüp ilave süre istediniz, ben ona cevaben konuştum. Zaten konuşuyorsunuz.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, AK PARTİ Grubunu yönetmiyorsunuz, Meclisi yönetiyorsunuz, lütfen, bir kere daha hatırlatmak istiyorum.

BAŞKAN – Şahsi görüşünüz. 600 arkadaşımız var burada.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Şimdi, Sayın Erdoğan’ın şu hayalden vazgeçmesi… Suriye rejimini değiştirme hayaliyle kan akmasına, daha fazla kan akmasına sebep olacak iş ve işlemlerden uzak durmak lazım ki sizin tezkereniz zaten ne diyor? “Irak ve Suriye’nin toprak bütünlüğü” diyor. “Irak ve Suriye’nin toprak bütünlüğü” diyorsunuz, Şam yönetimini de devirmek istiyorsunuz. Bir ülkenin merkezî yönetimini devirerek oranın toprak bütünlüğünü sağlayamazsınız. Sağlasanız sağlasanız o ülkeyi 16 parçaya bölmeye hizmet edersiniz. Buna rağmen Sayın Çeviköz söyledi, ulusal güvenliğimiz söz konusu olduğunda, askerimizin, polisimizin, Mehmetçik’in kanı, canı söz konusu olduğunda sizin bütün yanlışlarınıza rağmen yani onların bütün yanlışlarına rağmen Cumhuriyet Halk Partisinin tavrı bellidir. Ulusal güvenlik söz konusu olduğunda tavrımız bellidir. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Altay.

Sayın Bilgen’in bir talebi var.

Buyurun.

III.- AÇIKLAMALAR (Devam)

25.- Kars Milletvekili Ayhan Bilgen’in, Suriye’de silahlı grupları silah bırakmaya teşvik ederek sorunun siyasi yolla çözülmesi konusunda uzlaşılıyorken Türkiye’nin doğrudan güvenliğini ilgilendiren sorunlarda neden siyasi çözümün tercih edilmediğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

AYHAN BİLGEN (Kars) – Sayın Başkan, çok önemli bir oylamaya gideceğiz. Bir kez daha çok kısa bir noktanın altını çizmek istiyorum. Burada görünen o ki bütün gruplar, Suriye’de silahlı grupların silah bırakmaya teşvik edilip sorunun siyasi yolla çözülmesi konusunda uzlaşıyorlar. Kimse şu söylemi kullanmıyor, son teröristi öldürmek, imha etmek üzerine bir mantık işlemiyor, biz de bunu doğru buluyoruz. Sorun Suriye’yle ilgili olduğunda bunda uzlaşırken eğer Türkiye’ye yönelik benzer bir tehdit varsa Türkiye kendisini doğrudan güvenlik açısından ilgilendiren sorunlarda neden siyasi çözümü tercih etmiyor? Neden aynı aklı, neden aynı vicdanı işletemiyoruz ve sorunların silah bırakma gibi en düşük maliyetle, en az insan maliyetiyle çözümünde uzlaşamıyoruz? Bunu galiba oylamadan önce herkesin, hepimizin vicdanına sorması gerekiyor.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

ZAFER IŞIK (Bursa) – O mikrofonlardan PKK’yı lanetleyin.

BAŞKAN – Sayın Zengin, buyurun.

26.- Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in, (3/37) esas numaralı Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi üzerinde İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın şahsı adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; doğrusu “sataşma” ifadesinin bile ağır olacağı bir ithamla karşı karşıyayız. Sayın Cumhurbaşkanımızın, sayın eski Başbakanın… Atladınız “eski belediye başkanı” da diyebilirdiniz. Yani tekrar tekrar şeddeleyerek ne yapmaya çalıştığınızı da anlayamıyorum, sadece “Erdoğan” demeniz kâfidir herhâlde, “Cumhurbaşkanı” demeniz kâfidir, “Başkanımız” diyemiyorsunuz, biliyorum.

Şimdi, El Kaide emirliğini kurduğunu ifade etti.

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Kendisi de “Başkanım.” demiyor ki, “Cumhurbaşkanıyım.” diyor ya.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Bu sebeple…

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Almanya’daki konuşmada “Türkiye Cumhurbaşkanıyım.” dedi ya.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Müsaade eder misiniz, ekip arkadaşlarınız yeteri kadar konuştu.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Arkadaşlar, dinleyelim, grup başkan vekili konuşuyor.

BAŞKAN – Dinleyelim arkadaşlar, lütfen.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Bu sebeple, El Kaide emirliğini kurduğunu ifade etti, bu çok ağır bir ithamdır. Çünkü El Kaide dâhil olmak üzere 2013’te El Nusra’yı ve DAEŞ’i Bakanlar Kurulu kararıyla, her ikisini Bakanlar Kurulu kararıyla ama El Kaide’yi daha evvel terör örgütü olarak kabul etmiştir, Türkiye Cumhuriyeti kabul etmiştir Hükûmet kararıyla. Hâl böyle olunca, yapılan her toplantıda, ister Türkiye içerisinde isterse uluslararası kamuoyunda yapılan bütün toplantılarda Türkiye Hükûmeti ve Sayın Cumhurbaşkanımız teröre olan mesafesini çok net bir şekilde ifade etmiştir. Bizler de AK PARTİ Grubu olarak El Nusra’yı, DAEŞ’i, El Kaide’yi toptan reddeden, terörü reddeden, İslam’la terörü yan yana getiren bütün kavramları reddeden insanlarız.

Elbette silahsız çözüm hepimizin tercihidir ve dünyada bu konuda barışla alakalı çalışan en öncü kişi Sayın Erdoğan’dır. En son yapılan Birleşmiş Milletlerdeki toplantı da bunun bir şehadetidir, orada görüldü zaten bu konu, ne kadar büyük bir gayret gösterildiği ve bu manada Sayın Cumhurbaşkanımız yaptığı konuşmada da 14 ülke başkanının kendisine bu konudaki teşekkürlerini ifade etti. Fakat tüm bunlara rağmen dünyada olan, siyasette, dış politikada Türkiye'nin hep aynı yerde durduğu, diğer ülkelerin aynı yerde durduğu farz ediliyor. Hemen yanı başımızda baktığınızda ülkelerin artık günbegün değil, anbean değişen politikalarıyla karşı karşıyayız. Hâl böyle olunca Türkiye de her seferinde kendi konumunu yeniden tanımlama ihtiyacı duyuyor ve bu sebeple bizim birinci önceliğimiz elbette barıştır, bunu yaparken Suriye'deki insanların, oradaki insanların hayatta kalmaları bizim için çok önemlidir, bu manada insani bir vazifedir ama bundan da ötesi bizim kendi sınırlarımızı korumak adına siyaset dışında, uluslararası politika dışında başka argümanlara ihtiyacımız var. İşte bu tezkere -ki siz de ona ikna oluyorsunuz, o sebeple oy verme ihtiyacını duyuyorsunuz- bu sebeple şartlar gereği zarurete binaen bizim getirmiş olduğumuz bir tezkeredir.

Devamında şunu da ifade ederek kapatmak istiyorum.

BAŞKAN – Tamamlayalım efendim.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Evet, toparlıyorum.

Ve devamında da bizim ve Sayın Erdoğan’ın, Hükûmetimizin aynı zamanda hiçbir şekilde bir ülkenin hükûmetini devirmek, bir liderini göndermek gibi bir gayreti yoktur. Ama dünyada kendi ulusuna terör uygulayan, kendi ulusunu katleden insanlarla ilgili bir ses olmak da herhâlde hepimizin insani vazifesidir. Tarih bunlarla dolu, sesini çıkarmamış insanların ızdıraplarıyla dolu. Eğer yanı başımızda, içinde Türkmenlerin olduğu, inanan insanların, Müslümanların olduğu -ya da gayrimüslim hiç fark etmez- bir ortamda bize düşen…

BAŞKAN – Tamamlayalım Sayın Zengin.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) - …yanı başımızdaki bu savaşta ve bizim de içimize terör ihraç eden bir ortamda, hem siyaseti kullanarak hem de askerî unsurları kullanarak yasal çerçevede elimizden geleni yapmaktır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bir saniye…

Buyurun Sayın Türkkan…

27.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mustafa Şentop’un sataşma olduğu hâlde söz hakkı vermemesinin adil olmadığına ve (3/37) esas numaralı Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi üzerinde Sivas Milletvekili İsmet Yılmaz’ın AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, az evvel, bu Mecliste daha önceki uygulamalarda hiç görülmeyen bir uygulamaya imza attınız. Açıkça sayın konuşmacımıza karşı sataşma varken söz vermeme hakkını kullandınız, bu hak sizde var gibi gözükse de adil bir hak olmadığını söylemek istiyorum öncelikle.

Sayın Bakan konuşmasında “İnsanlıktan mı vazgeçeceğiz? İnsan değil onları kabul etmeyenler.” şeklinde bir ifade kullandı.

Ben, Sayın Bakana şunu hatırlatmak istiyorum. İnsan olmak bir erdem değil bir zorunluluk, burada bulunan herkes için geçerli bir hadise. Yalnız, bütün devletle ilgili meselelerde kendi milletinizin de menfaatlerini korumak zorundasınız. 3,5 milyon Suriyeliyi kabul etmek ne kadar insani bir davranışsa, 3,5 milyon Suriyeliye harcanan, 40 milyar dolara vardığı tahmin edilen o harcama kalemlerini kendi milletiniz ihtiyaç hâlindeyken harcamak bir o kadar da günahtır. “3,5 milyar dolar Çin’den kredi sağladık.” diye gelip Türkiye'de bunun bir başarı olarak anlatılması öyküsünü dinledikten sonra, bu 40 milyar doların hesabını mutlaka ve mutlaka bir gün tarih önünde vermek zorundasınız. Zira, bunu, aynı Suriyelilerin şu anda Suriye’ye nasıl döneceğine dair herkes gibi siz de şaşkınlıkla izlemektesiniz. Türkiye'nin demografik yapısını da değiştirecek ölçüde olan bu kabulün, önümüzdeki süreçte tarih boyunca tek sorunumuz olacağı kanaatindeyim. Şu anda her 20 çocuktan 1 tanesi Suriyeli, 2040 yılında her 13 çocuktan 1 tanesi Suriyeli. Bunu kaldırabilecek ne ekonomik kapasitemiz var ne de Türkiye popülasyonu bu işe müsait bir demografik yapıya sahip. Bunların hepsinin doğru anlamda değerlendirilerek hamaset yapmadan, insanlığı kendi uhdenizde tutmadan değerlendirilmesi daha uygun olur diye düşünüyorum Sayın Bakan.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Altay…

28.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın mevkidaşım benim yaptığım konuşmaya atfen “İdlib’de bir El Kaide emirliği kurulmadı.” demek suretiyle benim yalan söylediğimi iddia etmiş oldu aslında. Kürsüye çıkmayacağım.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – “Erdoğan kurdu.” diyorsunuz.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sizin bugün AK PARTİ aidiyetinizle orayı yönetmenizi anlayışla karşılayacağım ve bu son olsun inşallah.

BAŞKAN – İthamınızı reddediyorum.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Ama öyle.

BAŞKAN – Değil.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Neyse, Genel Kurula şu kadar bilgi vermek istiyorum müsaadenizle: Dış politikayla yakından ilgilenen herkes bilir ki İdlib’in yönetiminin yüzde 60 ve üstü, 65 civarındaki kısmı Heyet Tahrir el-Şam’dır. Şimdi, Heyet Tahrir el-Şam organizasyonunun ana omurgasını, ana gövdesini El Kaide uzantılı El Nusra oluşturur.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Biz “terör örgütü” diyoruz zaten yani. Siz bir de bizim kurduğumuzu söylüyorsunuz.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Yani bu Meclisin çoğunluğu nasıl AK PARTİ’li ise Heyet Tahrir el-Şam’ın çoğunluğunu da El Nusra oluşturur. El Nusra da El Kaide’nin Suriye kolu demektir, Suriye’deki El Kaide demektir. İdlib’i de Heyet Tahrir el-Şam yönettiğine göre…

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) – O size göre öyle.

ENGİN ALTAY (İstanbul) - …bu İdlib’de kurulan devletçiğin ya da oradaki bölgenin, şu anda kimsenin bulaşmadığı, bulaşmak istemediği bölgenin adına “El Kaide emirliği” demekte bir sakınca yoktur bizce efendim.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun.

29.- Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in, İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Teşekkür ederim.

Şimdi, Sayın Başkan, doğrusu, anlamakta zorlanıyorum. Sayın Altay kürsüde yaptığı konuşmayı herhâlde hararetten hatırlayamıyor galiba. Asıl meseleye itirazımız, evet Suriye’de bizim sonuna kadar itiraz ettiğimiz pek çok terör örgütü var ama siz bunu bizim kurduğumuzu ve Sayın Erdoğan’ın o bölgede bir örgüt kurduğunu iddia ediyorsunuz, “Sebebi odur.” diyorsunuz.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – “Kurdu.” demedim, “Teması var.” dedim.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) - “El Kaide emirliği kurmuştur.” diyorsunuz. Lütfen kayıtlarınıza tekrar bakın, bunu söylüyorsunuz. Böyle bir ithamı nasıl yaparsınız? Bütün dünya biliyor ki, evet, dış politikayla ilgilenen herkes biliyor ki…

Ayağa kalkmayınız, daha sözümü bitirmedim.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Öyle mi? Siz bir başlayınca on dakika konuşuyorsunuz.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Hayır yani bitince kalkarsınız.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Buyurun, buyurun, tabii.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – İstiyorsanız ben de kalkarak konuşayım.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Biz otururken bir dakikada bitiriyoruz, onun için efendim.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Hayır, lütfen yani biraz tuhaf oluyor.

BAŞKAN – Lütfen devam edin.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Çünkü ayağa kalktığınızda “Ben söz istiyorum.” diyorsunuz. Ben lafımı bitireyim, istediğiniz kadar konuşun.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Buyurun efendim, buyurun, buyurun. Özür dilerim Sayın Mevkidaşım, buyurun efendim.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Burada mesele şudur: Şu anda Suriye terör örgütleriyle kaynıyor. Bizim çığlığımız zaten bu. Hepsine karşıyız, El Nusra’ya, DAEŞ’e, buradaki El Kaide’nin bütün unsurlarına, oraya akan teröre, Batı’dan gelen terör örgütlerine, Fransa’dan gelenlere -niye onları söylemiyorsunuz- Avrupa’dan gelenlere, bunların hepsine biz karşıyız ve üstelik Türkiye, bu terör örgütlerinden gelenleri en çok gönderen, dışarıya ihraç eden, ülkeye girmesini engelleyen ülkelerin başındadır. Hâl böyle olunca bizim söylediğimiz şey şu: Siz asla ve kata Sayın Cumhurbaşkanımızın El Kaide emirliği kurduğunu söyleyemezsiniz. Söylediğimiz şey budur. Lütfen kelimelerinizi hatırlayınız.

Sağ olun, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bir dakika, bir dakika…

Sayın Yılmaz…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Yılmaz’dan önce ben kalkmıştım, siz Lütfü Bey’e vermiştiniz. Lütfü Bey daha sonra…

BAŞKAN – Hayır efendim, burada ben söz taleplerini görüyorum.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Peki, tamam.

BAŞKAN – Sayın Yılmaz, çok kısa lütfen…

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, milletvekilleri de mi devreye giriyor artık? O zaman bizler de hepimiz isteyelim.

BAŞKAN – Buyurun.

30.- Sivas Milletvekili İsmet Yılmaz’ın, Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

İSMET YILMAZ (Sivas) – Sayın Başkanım, efendim, 60’a göre pek kısa bir açıklama yapacağım, bir dakikayı geçmez.

Şimdi, sayın hatip “Suriyeli mülteciler veya sığınmacılar, evinde ateş yanan insanlar kapınıza geldiğinde kabul etmek insani ama bu kadar da insan olmaya gerek var mıydı?” diyerek sanki böyle bir algı oluşturmaya çalışıyor.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – “Sanki” demeyin, söylediğimi söyleyin.

İSMET YILMAZ (Sivas) – Yok aynen söylediğiniz “Bu kadarını alma.” hesabı, “Çünkü bunlara para harcıyorsunuz, bize harcayın.” düşüncesi…

Eğer bu kafayla gitseydik bir gecede Kobani’den gelen 200 bin insana kapımızı kapatmamız lazımdı. Eğer biz kapatsaydık bugün Kobani terör örgütü DEAŞ’ın elinde olurdu. Kobani’deki masum insanları, kadınları, çocukları o teröristlerin ateşinden korumak için açtık, doğru da yaptık. Dolayısıyla yarın Hakk’ın divanına ne yüzle çıkacaksın ha? “Cebimdeki para biraz bölünüyor, bir insana daha harcamak istemiyorum.” dersen ne hesabın olacak? Ya insanız, kimlikleri bırak, Türk’tür, Kürt’tür, Arap’tır, Dürzi’dir veya Nusayri’dir, Ezidi’dir, ne olursa olsun insan gelmiş. Bakın, biz bir imparatorluk bakiyesinden geliyoruz. 72 milletin burada kalanları var, Boşnak var, Arnavut var, Arap var, Süryani var, Hristiyan var, Ermeni var. Dolayısıyla da bu coğrafyayı bütün insanlığın ortak merkezi gibi görsek herhâlde çok daha doğru bir şey yapmış oluruz diyorum.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yılmaz.

Sayın Bilgen…

31.- Kars Milletvekili Ayhan Bilgen’in, kavramların evrensel standartlarda ve tutarlı bir şekilde ele alınmasının zorunlu olduğuna aksi takdirde dış politikanın saygın olmayacağına ilişkin açıklaması

AYHAN BİLGEN (Kars) – Sayın Başkan, biz bu konunun ve benzer konuların partiler arası polemikten çok, ülkenin ortak çıkarları ve ilkeli, tutarlı politika bağlamında tartışılması gerektiğini düşünüyoruz.

Sayın Cumhurbaşkanı 21 Haziran 2016’da, Beştepe’de STK temsilcilerine iftar yemeği veriyor ve orada Avrupa’nın terör konusunda ikiyüzlü davrandığını söylüyor. Nusra’yla ilgili de cümlesi aynen şöyle, kendi cümlesini aktarıyorum: “PYD/DAEŞ’e karşı savaşıyorsa El Nusra da canla başla savaşıyor, ona neden ‘terör örgütü’ diyorsunuz?”

Şimdi, Sayın Başkan, daha birkaç hafta önce terör örgütü listesine alındı ama biz, bu konunun hep devletler tarafından araçsallaştırıldığını söyledik. Çin Doğu Türkistan’daki herkesi kamplarda topluyor ve peşinen yargılıyor, İsrail Filistin’de milletvekiline terörist muamelesi yapıyor. Bu kavramları artık daha evrensel standartlarda ve tutarlı ele almak zorundayız. Yoksa, ne dış politikamız saygın olur ne de içeride tutarlı, saygın bir iş yapmış oluruz.

Teşekkür ediyorum.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Bana geldi mi sıra?

BAŞKAN – Tabii.

Sayın Altay, sisteme girseydiniz.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Yok, ben sataşmadan söz talep edeceğim çünkü sayın mevkidaşım, biraz önce kürsüde yaptığım konuşmayla ilgili olarak, benim Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanını terör örgütü kurmakla itham ettiğimi söylemek suretiyle bana çok da ağır bir sataşmada bulunmuştur. (CHP sıralarından alkışlar)

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Öyle söylediniz zaten.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan 69’u uygulamamaya karar vermiş bugün.

BAŞKAN – Yok, ben söz vereceğim de şunu söyleyeyim: Tutanaklara baktınız mı?

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Siz dinlemediniz mi?

BAŞKAN – Ben sizi dinledim, not aldım.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Ben öyle bir şey dedim mi?

BAŞKAN – “El Kaide emirliği kurdu.” dediniz.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – “Kurdu.” mu dedim?

BAŞKAN – Evet.

Buyurun, belki düzeltirsiniz.

Yalnız, ben not aldım onu özellikle ama tutanağa da…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Söyleyeceğim onu.

Bir kere, ben Recep Tayyip Erdoğan El Kaide’yi… Ama Özlem Hanım “Recep Tayyip Erdoğan’ın terör örgütü kurduğunu söyledi.” dedi.

BAŞKAN – “El Kaide emirliği kurdu…”

IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

3.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in yaptığı açıklaması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – El Kaide’yi Recep Tayyip Erdoğan kurmadı, kurmadı, düzeltiyorum.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – “Emirliği kurdu.” dediniz.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Emirlik meselesini de şöyle söyledim: Bölgede yaşanan bu sorunlarda -Sayın Yılmaz’ın konuşmasına da atfen- her ne kadar dış faktörler olsa da bu Hükûmetin, Erdoğan hükûmetlerinin yanlış politikaları da bir o kadar faktördür dedim. Peşine dedim ki: Suriye politikaları “İdlip” diye anılan bir bölgede El Kaide emirliğinin oluşmasına hizmet etti.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Öyle demediniz de şimdi öyle söylüyorsunuz.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Aynen de sözümün arkasındayım. Kaldı ki Sayın Erdoğan muhtarlara yaptığı konuşmayla da beni doğruluyor zaten. “Putin’in ricası üzerine El Nusra’ya rica ettim, söyledim -‘o çocuklar’ demiyor tabii de- oradan çekildiler.” diyor. Yani ben diyorum ki Sayın Erdoğan Suriye’de elinde silah olan cihatçıları, teröristleri “iyi teröristler”, “bize yakın teröristler”, “bize az yakın teröristler”, “bize çok uzak teröristler” diye ayırıyor.

İSMET YILMAZ (Sivas) – Öyle bir şey yok. Terörist teröristtir.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Ne var bunda? Böyle yapıyor çünkü. Böyle yapmasa El Kaide uzantılı El Nusra’ya Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı haber gönderir mi? Böyle olmasa dünyanın bütün ülkeleri Türkiye’yi kimi cihatçı örgütleri destekleyen ve besleyen ülke diye bir algı içine girer mi? Böyle olduğu için böyle oluyor. Böyle olunca da önümüze daha vahim sonuçlar gelecek. Bizim görevimiz uyarmak. Biz bir tek şey istiyoruz, siz ne istiyorsunuz bilmiyorum; biz kan akmasın istiyoruz, nokta.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Zengin.

III.- AÇIKLAMALAR (Devam)

32.- Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in, İstanbul Milletvekili Engin Altay’a sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasındaki düzeltme için teşekkür ettiğine ve AK PARTİ Grubunun, Cumhurbaşkanının, Hükûmetin, bakanların terörün tamamen karşısında olduğuna ilişkin açıklaması

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.

Sayın Altay ifade ettiler, aynen benim ifade ettiğim gibi söylemişlerdi, mikrofonda düzelttiler, bu manada teşekkür ederiz düzeltmesi için.

Ayhan Bilgen kendisi konuşurken Cumhurbaşkanımızın yaptığı bir konuşmayı alenen okudular, hem onu hem de diğerini bağlayarak bir şey ifade etmek istiyorum. Sayın Cumhurbaşkanımızın söylediği şey: “Özellikle Amerika ‘PYD ve YPG’yi terör örgütlerine karşı savaştığı için -böyle ifade ediyor- terör örgütü olarak görmüyorum ama El Nusra’yı terör örgütü olarak görüyorum.’ diyor.” Sayın Cumhurbaşkanımız da diyor ki: “Aslında hepsi terör örgütü; El Nusra da PYD de YPG de. Eğer o da savaşıyorsa onu da görme o zaman, bir kriterle bakacaksan, bu kriterlerin hepsi için aynı olsun, YPG’ye ayrı, PYD’ye ayrı olmasın, hepsine aynı gözlerle bak, aynı erekle bak.” Bunu ifade ediyor.

Biraz evvel ifade ettim, tekrar edeyim. Bizim açımızdan bu terör örgütlerinin hepsi aynıdır, kaldı ki bunlar da böyle sabit örgütler değildir; El Nusra da kaç defa kılıf değiştirmiştir, PYD, YPG kırk defa isim değiştirdi. Bunlarla alakalı stabil tanımlar yapmayı da konuya karşı yaklaşım konusunda bir zafiyet olarak addediyorum. Bizler AK PARTİ Grubu olarak ve aynı zamanda Hükûmetimiz ki ayrı da görmüyoruz, siz, biz, ayrı gayrı falan yok, AK PARTİ Hükûmeti bizden ayrı gayrı bir şey değildir bakıldığı zaman ve Sayın Cumhurbaşkanımız Hükûmet... Bu sistemin nasıl işlediğini gayet iyi biliyorsunuz ama bizden ayrı bir şey değildir, bir bütünün parçasıdır. Nihayetinde bütün grubumuz ve çalışmayı yapan tüm arkadaşlarımız, Cumhurbaşkanımız, Hükûmetimiz, bakanlarımız, her birimiz terörün tamamen karşısındayız ve bunun için mücadele veren ekibin öncüleriyiz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Başkanım, tutanaklara geçsin diye yarım dakika söz talebim var.

BAŞKAN – Bir dakika, yine Sayın Bilgen’in talebi var.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Buyurun, tabii.

BAŞKAN - Bitirelim, kapatalım artık.

Tekrar cevap hakkı doğurmayacak şekilde konuşalım.

Buyurun.

33.- Kars Milletvekili Ayhan Bilgen’in, Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

AYHAN BİLGEN (Kars) – Sayın Başkan, biz olması gereken konusunda galiba uzlaşabiliriz ama olan konusunda en azından net bir tutum ortaya koymalıyız. Bu Mecliste bütçe görüşmelerinde yani ilgili komisyon üyesi ve bakan, sınır DAİŞ’in kontrolündeyken yapılan ticaret rakamlarını paylaştı. Sınır DAİŞ’in kontrolündeyken ticaret yapılıyor ama sonrasında o ticaret bıçakla kesilir gibi bitiyorsa bir çiftçe standart var demektir. Olması gereken konusunda netiz ve Avrupa’nın, Amerika’nın bu konudaki çifte standardı da asla emsal olmamalıdır, başka devletler için de olmamalıdır. Yani bu konuda biz bu kürsüden defaten Nusra ve El Kaide’yle ilgili uyarılar yaptık ama çok yakın bir tarihte ne yazık ki o kategoriye dâhil edildi ama galiba önemli olan önümüze bakmak, geleceğe bakmak, burada uzlaşmayı aramak.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Altay, buyurun.

34.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Ben mi yanlış anladım bilemedim, Özlem Hanım “Esad’ı devirmek gibi bir amacımız yok.” dedi biraz önce.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Sizin söylediğiniz manada hükûmeti ayrıca devirmek gibi bir amacımız yok.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Yani öyle söyledi.

İSMET YILMAZ (Sivas) – “Bizim işimiz değil, Suriye halkının işidir.” dedi.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Hayır, bir karar vermeleri lazım da onun için söylüyorum.

BAŞKAN – Söylenen her söze cevap verilecekse, lüften...

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Ama yani tutanağa geçirmem lazım Başkanım, tezkere konuşuyoruz yani bölgenin barışını, güvenliğini konuşuyoruz.

BAŞKAN – Tabii.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Gitmesi gerektiğini düşünüyoruz ama bizim işimiz değil.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Şimdi, karar vermeleri lazım dediğim şu: Kasım 2016’da Sayın Cumhurbaşkanının şöyle bir beyanatı var da onun için diyorum: “Zalim Esed’in hükümdarlığına son vermek için oraya girdik biz, başka bir işimiz, amacımız yok.”

Şimdi, Özlem Hanım’a mı inanacağız, Cumhurbaşkanına mı inanacağız? Böyle bir durum var, evet. (CHP sıralarından alkışlar)

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) Tezkereler (Devam)

1.- Cumhurbaşkanlığının, Türkiye’nin Millî Güvenliğine Yönelik Ayrılıkçı Hareketler, Terör Tehdidi ve Her Türlü Güvenlik Riskine Karşı Uluslararası Hukuk Çerçevesinde Gerekli Her Türlü Tedbiri Almak, Irak ve Suriye’deki Tüm Terör Örgütlerinden Ülkemize Bundan Sonra da Yönelebilecek Saldırıları Bertaraf Etmek ve Kitlesel Göç Gibi Diğer Muhtemel Risklere Karşı Millî Güvenliğimizin İdame Ettirilmesini Sağlamak, Türkiye’nin Güney Kara Sınırlarına Mücavir Bölgelerde Yaşanan ve Hiçbir Meşruiyeti Olmayan Tek Taraflı Bölücü Girişimler ve Bunlarla İlgili Olabilecek Gelişmeler İstikametinde Türkiye’nin Menfaatlerini Etkili Bir Şekilde Korumak ve Kollamak, Gelişmelerin Seyrine Göre İleride Telafisi Güç Bir Durumla Karşılaşmamak İçin Süratli ve Dinamik Bir Politika İzlenmesine Yardımcı Olmak Üzere Hudut, Şümul, Miktar ve Zamanı Hükûmetçe Takdir ve Tayin Olunacak Şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Gerektiği Takdirde Sınır Ötesi Harekat ve Müdahalede Bulunmak Üzere Yabancı Ülkelere Gönderilmesi ve Aynı Amaçlara Matuf Olmak Üzere Yabancı Silahlı Kuvvetlerin Türkiye’de Bulunması, Bu Kuvvetlerin Hükûmetin Belirleyeceği Esaslara Göre Kullanılması ile Risk ve Tehditlerin Giderilebilmesi İçin Her Türlü Tedbirin Alınması ve Bunlara İmkân Sağlayacak Düzenlemelerin Hükûmet Tarafından Belirlenecek Esaslara Göre Yapılması İçin 2/10/2014 Tarihli ve 1071 Sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı ile Hükûmete Verilen ve Son Olarak 23/9/2017 Tarihli ve 1162 Sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı ile 30/10/2018 Tarihine Kadar Uzatılan İzin Süresinin Anayasa’nın 92’nci Maddesi Uyarınca 30/10/2018 Tarihinden İtibaren Bir Yıl Uzatılmasına İlişkin Tezkeresi (3/37) (Devam)

BAŞKAN – Şimdi, şahsı adına Hatay Milletvekili Hüseyin Yayman.

Buyurun Sayın Yayman. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN YAYMAN (Hatay) – Sayın Başkan, yüce Meclisimizin çok değerli üyeleri; hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum. 27’nci Yasama Dönemimizin hayırlı uğurlu olmasını istiyorum. Allah, Meclisimizi korusun; Allah, milletimizin birliğini, kardeşliğini daim eylesin.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, Irak ve Suriye’den güvenliğimize yönelik terör saldırılarının ortadan kaldırılması amacıyla gerektiğinde Türk Silahlı Kuvvetlerinin sınır ötesi harekât yapabilmesi için 2 Ekim 2014 tarihli ve 1071 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı’yla Hükûmete verilen tezkere süresinin uzatılmasıyla ilgili şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

Konuşmama başlarken bu vatan ve bayrak için canlarını feda eden başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere tüm şehitlerimizi rahmet ve şükranla anıyorum. Şehitlerimizin emaneti ve hatırası kutsal bir görev olarak omuzlarımızda ebediyete kadar devam edecektir. Ülkemizin huzur ve bekası için büyük bir fedakârlık ve vatan sevgisiyle ve imanla görevlerini sürdüren asker, polis, jandarma, köy korucusu ve tüm güvenlik kuvvetlerimize minnet ve şükranlarımızı sunuyoruz. Rabb’im yâr ve yardımcıları olsun, kılıçları keskin olsun.

Evvela Türkiye'nin savaş isteyen bir ülke olmadığının altını çizmek isterim. Biz Hükûmet olarak daima ülkemizde ve bölgemizde huzur ve istikrarın sürmesini, barış ve kardeşliğin olmasını isteyen bir partiyiz ve Hükûmetiz. Türk Silahlı Kuvvetlerinin terör örgütlerine karşı sınır ötesi operasyon yapma yetkisi de uluslararası hukuktan kaynaklanan bir yetkisidir ve bu, uluslararası hukuka uygundur.

Değerli Başkanım, çok değerli milletvekillerimiz; büyük mütefekkir İbni Haldun’un çok güzel bir sözü var, “Coğrafya kaderdir.” der. Evet, biz de ülke olarak dünyanın en önemli jeostratejik konumuna sahip bir bölgesinde yaşıyoruz, dün olduğu gibi bugün de hesaplar bölgemizde bitmiyor. Dün, Haçlı Savaşları’yla bizi buradan atmak isteyenler, bugün, postmodern Haçlı Savaşları’yla ve algı mühendislikleriyle aynı hedefi gerçekleştirmek istiyorlar. Dün, bu saldırıların akıbeti ne olduysa bugün de aynısı olacaktır.

Burada, çok değerli konuşmalar oldu, ben bu konuşmalara girmek istemiyorum ama Çinli filozof Sun Tzu’nun çok güzel bir sözü var, der ki Sun Tzu: “Stratejisi olmayan taktikler boşa atılmış adımlardır.” Biz bugün gündelik hadiseleri konuşurken büyük resme, büyük stratejiye bakmamız lazım.

Türkçe’nin yaşayan en büyük şairlerinden İsmet Özel’in çok güzel bir dizesi var, der ki İsmet Özel: “Ben İsmet Özel, şair, 40 yaşında/ Her şey ben yaşarken oldu, bunu bilsin insanlar/ Ben yaşarken koptu tufan/ Ben yaşarken yeni baştan yaratıldı kâinat.” Şairin de çok güzel söylediği gibi aslında her şey biz yaşarken oldu, bizlerin gözünün önünde oldu. 1979 yılında Sovyetler Birliği’nin tankları Afganistan’a girdiğinde Afganistan’da kırk yıldır devam eden bir iç savaş ve kırk yıldır devam eden kan ve gözyaşı başlamış oldu. Ve bugün geçmiş tarihlerde Avrupa’da görüldüğü gibi, Yüz Yıl Savaşları gibi, Otuz Yıl Savaşları gibi Afganistan’da kırk yıldır iç savaş devam etmekte.

Irak’a müdahale olduğu zaman Birinci Körfez Savaşı’nda ben üniversitede Siyasal Bilgiler Fakültesinde öğrenciydim ve Saddam’ın orduları Kuveyt’e girdiği zaman Amerika önce göz yumdu, daha sonra Irak’a karşı müdahale kararı aldı ve biz hepimiz Amerika Birleşik Devletleri’nin Bağdat’ı yerle bir etmesini CNN International’da canlı yayında izledik. Amerikan ordusu Basra’dan Irak topraklarına girdiğinde dünyanın beklentisi, Amerikan tanklarının Bağdat’a kadar yürüyüp Bağdat’ı kurtarmasıydı. Fakat Amerika Birleşik Devletleri şartların olgunlaşmadığını düşünmüş olmalı ki 2003 yılına kadar Irak’a müdahale etmedi.

Bütün bunları şunun için söylüyorum: Afganistan’da kırk yıldır devam eden bir müdahale ve iç savaş var, istikrarsızlık var. Irak’ta yirmi sekiz yıldır devam eden bir iç savaş ve istikrarsızlık var ve Arap Baharı’yla bölgeye getirilen kan ve gözyaşı var. Aynı şekilde, Suriye’de yedi yıldır devam eden bir iç karışıklık ve bir kan var, gözyaşı var.

Hatay milletvekili olarak, bu meselede en çok mağdur olan bir ilin milletvekili olarak şunu söylemek istiyorum: Amerika Birleşik Devletleri’nin ve emperyalistlerin bölgedeki planı açıktır. Böl-parçala-yönet taktiği içerisinde vekâlet savaşlarıyla, terör örgütleriyle beraber bölgeyi yeniden istikrarsızlaştırmak ve bölgede küçük devletçikler kurmak istemektedirler. Bizim tavrımız çok nettir, asla bunlara izin vermeyeceğiz ve asla Türkiye Cumhuriyeti devletinin kararlı tutumundan vazgeçmeyeceğiz. 2050 kitabının yazarı David Passig kitabında şunu anlatıyor: Amerika Birleşik Devletleri’nin Orta Doğu stratejisini ve bölge stratejisini. Amerika Birleşik Devletleri bölgesel güçler arasında düşük yoğunluklu çatışmaların devam etmesini ve hiçbirinin kazanmamasını istiyor. Amerika Birleşik Devletleri rakip güçlerin birbirlerini dengelemesini ve hiçbirinin egemen güç olmasını istemiyor. Bu stratejiyi hayata geçirmek için muazzam bir servet harcayacak. Ancak buna değer çünkü Amerika Birleşik Devletleri bölgenin ve dünyanın süper gücü olarak devam etmek istiyor. Plan bellidir, bölgede yapılmak istenen bellidir. Kimi zaman doğrudan, kimi zaman dolaylı olarak terör örgütleri üzerinden bölgede haritalar değiştirilmek isteniyor. Bu yüce Meclisin çatısı altından bir kez daha söylemek isteriz ki nasıl ki dünya tarihi yazılırken Türkler olmadan bir dünya tarihi yazılamazsa bölgede haritaları değiştirmek isteyenlere şunu ifade etmek isteriz: Türkiye’yi muhatap almadan, Türkler masada yer almadan asla ve asla bu haritaların değişmesine müsaade etmeyiz.

Çok Değerli Başkanım, çok değerli milletvekilleri; bu perspektiften bakıldığında bölgedeki tüm terör örgütleri, son tahlilde, vekâlet savaşının taşeronluğunu yapmaktadır. Bunun içinde DAEŞ de vardır, El Nusra da vardır, YPG de PYD de PKK da hepsi terör örgütüdür ve Türkiye nezdinde yerleri bellidir. Biz bu oyuna asla müsaade etmeyeceğiz. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın dediği gibi, biz burada var olma mücadelesinin bedelini Malazgirt’te, Çanakkale’de, Kıbrıs’ta, 15 Temmuzda millet olarak ödedik. Biz Anadolu’yu vatan edinirken, biz Malazgirt’te, Çanakkale’de mücadele ederken ne Amerika Birleşik Devletleri’nin ne Almanya’nın ne Çin’in ne Avusturya’nın desteğini aldık. Aziz milletimiz burayı kanıyla, canıyla, ruhuyla vatan belledi, vatan eyledi ve bu devam edecektir.

Çok Değerli Başkan, çok değerli milletvekilleri; ülkemiz güneyindeki hiçbir siyasi oluşuma asla müsaade etmeyecektir. Biz, İran, Irak ve Suriye’nin toprak bütünlüğünden yanayız ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin varoluşsal varlığını, güvenliğini tehdit eden her türlü oluşuma karşı duruşumuz nettir. Erzurum’un güvenliği Bağdat’tan başlar, Hatay’ın güvenliği Şam’dan başlar, Diyarbakır’ın güvenliği Deyr el Zor’dan başlar.

Çok Değerli Başkan, çok değerli milletvekilleri; sözlerimi tamamlarken şu hususu belirtmek isterim: Bir hatip adalet kavramı üstünden bir değerlendirme yaptı ve dünyada bir zincir tahlil yaptı. Ben şu ironiyi söylemek istiyorum. Fransız Devrimi’nin de temel kavramı adaletti. Acaba, Robespierre de AK PARTİ’li miydi, bunu ben sizlerin takdirine sunmak istiyorum.

Çok Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Altay belki sehven söyledi “Türk askeri ölecek.” dedi. Türk askeri ölmez, Türk askeri şehit olur. Türkiye Cumhuriyeti devleti terörle mücadelede küresel ittifakın yanındadır ve her zaman dünyayla beraber hareket edecektir. Bizim için PKK da YPG de DAEŞ de IŞİD de FETÖ de terör örgütüdür. Ancak Batı’nın terör örgütleri karşısındaki çifte standardı kendi aydınlanma değerlerine karşıdır.

Sözlerime son verirken, söz konusu tezkerenin bir yıl süreyle uzatılmasının doğru olduğu düşüncesiyle, ülkemiz ve milletimiz adına doğru olacağını, tezkereye olumlu baktığımı ifade eder, yüce heyetinizi saygıyla sevgiyle selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yayman.

Sayın milletvekilleri, Cumhurbaşkanlığı tezkeresi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi tezkereyi oylarınıza sunacağım.

Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Cumhurbaşkanlığı tezkeresi kabul edilmiştir.

Hayırlı olsun.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.31

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 17.49

BAŞKAN : Başkan Vekili Mustafa ŞENTOP

KÂTİP ÜYELER : Rümeysa KADAK (İstanbul), Fatma KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 3’üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Gündemin “Seçim” kısmına geçiyoruz.

VII.- SEÇİMLER

A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim

1.- Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunda boş bulunan üyeliklere seçim

BAŞKAN – Komisyonlarda boş bulunan üyelikler için seçim yapacağız.

Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunda boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için Ankara Milletvekili Emrullah İşler, İYİ PARTİ Grubuna düşen 1 üyelik için Ankara Milletvekili Şenol Bal aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2.- Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN – Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunda boş bulunan ve İYİ PARTİ Grubuna düşen 1 üyelik için Antalya Milletvekili Tuba Vural Çokal aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3.- Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN - Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonunda boş bulunan ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için Antalya Milletvekili Çetin Osman Budak aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

4.- Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN - Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunda boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için İstanbul Milletvekili Canan Kalsın aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, gündemdeki işleri sırasıyla görüşmek için 4 Ekim 2018 Perşembe günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 17.51