TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                                TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                                   2’nci Birleşim

                                                                                               2 Ekim 2018 Salı

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                               İÇİNDEKİLER

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Ankara Milletvekili Mustafa Destici’nin, son zamanlarda artan çocuk istismarına ve belli suçlar için idam cezasının geri getirilmesine ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Uşak Milletvekili Özkan Yalım’ın, emeklilikte yaşa takılanların durumuna ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Mersin Milletvekili Hacı Özkan’ın, 8-12 Ekim Ahilik Kültür Haftası’na ilişkin gündem dışı konuşması

 

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Arzu Erdem’in, emeklilikte yaşa takılanlarla ilgili çalışmalar yaptıklarına ve TBMM çatısı altında bu konunun çözüme kavuşturulacağına inandıklarına ilişkin açıklaması

2.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, 27’nci Dönem İkinci Yasama Yılının hayırlı olmasını dilediğine ve iktidarın muhalefetle uzlaşı sağlayarak toplumsal yarar sağlayacak yasaların çıkarılması gerektiğine ilişkin açıklaması

3.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, 27’nci Dönem İkinci Yasama Yılının ekonomik sorunların çözüldüğü, temel hak ve özgürlük taleplerinin karşılandığı bir yıl olmasını dilediğine ilişkin açıklaması

4.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, kamuda ve KİT’lerde mağdur olan çalışanların çözüm beklediklerine ilişkin açıklaması

5.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun, Kemal Kılıçdaroğlu’nun Recep Tayyip Erdoğan’a McKinsey şirketiyle ilgili sorduğu soruların cevabını beklediklerine ilişkin açıklaması

6.- Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker’in, 27’nci Dönem İkinci Yasama Yılının hayırlı hizmetlere vesile olmasını dilediğine ilişkin açıklaması

7.- Kayseri Milletvekili Çetin Arık’ın, 27’nci Dönem İkinci Yasama Yılının hayırlı olmasını dilediğine, Türkiye ekonomisinin Amerikalı bir şirkete teslim edilmesine anlam veremediğine ve bu şirketin Türkiye’deki yetkilisinin kim olduğunu öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

8.- Kahramanmaraş Milletvekili Ali Öztunç’un, ekonomiyi düzeltmek için neden bir Amerikan şirketinden medet umulduğunu, McKinsey şirketiyle hangi para biriminden anlaşma yapıldığını ve Kahramanmaraş ilinin Andırın, Çağlayancerit ilçelerinin yollarının neden hâlâ yapılmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

9.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın, 27’nci Dönem İkinci Yasama Yılının hayırlı olmasını dilediğine ve Dünya Çocuk Günü’nü kutladığına ilişkin açıklaması

10.- Samsun Milletvekili Kemal Zeybek’in, Kemal Kılıçdaroğlu’nun McKinsey şirketiyle ilgili sorduğu soruların cevaplarını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

11.- İstanbul Milletvekili Arzu Erdem’in, ekonomik dalgalanma sebebiyle fiyatları 2-3 katına çıkaranların bugün kur düşerken fiyatları düşürüp düşürmediklerinin takibinin yapılması gerektiğine ilişkin açıklaması

12.- Mersin Milletvekili Hacı Özkan’ın, 27’nci Dönem İkinci Yasama Yılının hayırlı olmasını dilediğine ilişkin açıklaması

13.- Adana Milletvekili Ayhan Barut’un, ziraat mühendisleri ile diğer meslek gruplarının beklediği atamaların ne zaman yapılacağını Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’den öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

14.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Şanlıurfa ilindeki muhtarların elektrik ve su ödemelerine ilişkin mağduriyetlerinin giderilmesini talep ettiğine ilişkin açıklaması

15.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, 27’nci Dönem İkinci Yasama Yılının hayırlı olmasını temenni ettiğine ilişkin açıklaması

16.- Ankara Milletvekili Ali Haydar Hakverdi’nin, 27’nci Dönem İkinci Yasama Yılının hayırlı olmasını dilediğine ve ekonominin neden bir Amerikan şirketine teslim edildiğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

17.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, 27’nci Dönem İkinci Yasama Yılının hayırlı olmasını dilediğine, yeni TBMM İçtüzüğü çalışmalarını önemli bulduğuna ilişkin açıklaması

18.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, 27'nci Dönem İkinci Yasama Yılının hayırlı olmasını dilediğine ve bu dönemde erkler ayrılığı ilkesi çerçevesinde milletin taleplerine yönelik çalışmalar yapacaklarına çünkü esas olanın milletin ve devletin bekası olduğuna ilişkin açıklaması

19.- Kars Milletvekili Ayhan Bilgen’in, 27'nci Dönem İkinci Yasama Yılının hayırlı olmasını dilediğine, Endonezya’daki deprem ve tsunamiden kaynaklanan acının paylaşılması gerektiğine, Mahatma Gandi’nin 150’nci doğum yıl dönümüne ilişkin açıklaması

20.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, 27'nci Dönem İkinci Yasama Yılının hayırlı olmasını dilediğine, Düzce Cezaevindeki siyasi tutuklulara işkence yapıldığı beyanlarına karşılık Başkanlığın Genel Kurulu bilgilendirmesini talep ettiğine, yeni TBMM İçtüzüğü çalışmalarında samimiyet ve iyi niyet beklediğine ilişkin açıklaması

21.- Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in, 27'nci Dönem İkinci Yasama Yılının hayırlı olmasını dilediğine, TBMM’nin hukuk inşa eden bir mecra olduğuna ilişkin açıklaması

22.- Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in, Düzce Cezaevindeki siyasi tutuklulara işkence yapıldığı beyanlarına karşılık Adalet Bakanlığının verdiği cevaba ilişkin açıklaması

23.- Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in, (3/36) esas numaralı Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi üzerinde İstanbul Milletvekili Yunus Emre’nin şahsı adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

24.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

25.- İstanbul Milletvekili Yunus Emre’nin, “ılımlı İslam” ifadesinin özel bir konjonktürün ürünü olduğuna ilişkin açıklaması

26.- Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in, AK PARTİ hareketine hiç kimsenin asla ve kata "ılımlı İslam" diyemeyeceğine ilişkin açıklaması

 

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Önergeler

1.- Başkanlıkça, Ankara Milletvekili Şenol Bal’ın Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonu üyeliğinden istifasına ilişkin yazısının 1/10/2018 tarihinde Başkanlığa ulaştığına ilişkin önerge yazısı (4/4)

B) Tezkereler

1.- Cumhurbaşkanlığının, Birleşmiş Milletlerin Mali ve Orta Afrika Cumhuriyeti’nde icra ettiği harekat ve misyonlar kapsamında hudut, şümul, miktar ve zamanı Hükûmetçe takdir ve tespit edilmek üzere, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yurt dışına gönderilmesi ve Hükûmet tarafından verilecek izin ve belirlenecek esaslar çerçevesinde bu kuvvetlerin kullanılması için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 2/8/2016 tarihli ve 1119 sayılı Kararı’yla Hükûmete verilen ve 17/7/2017 tarihli ve 1156 sayılı Kararı’yla uzatılan izin süresinin Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca 31/10/2018 tarihinden itibaren bir yıl uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/36)

 

VI.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- İYİ PARTİ Grubunun, Eskişehir Milletvekili Dr. Arslan Kabukcuoğlu ve arkadaşları tarafından, TÜRK TELEKOM'un yirmi bir yıllığına kamu kullanım hakkının devredilmesi ve sonrasında yaşanan, sözleşmeye aykırı olarak gayrimenkullerin rehin bırakılması ve satılması, devir alan OTAŞ firmasının borç krizi, kamuyu uğrattığı zarar, denetim ve gözlem hususlarında yaşanan ihmalin araştırılması amacıyla 14/9/2018 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 2 Ekim 2018 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan ve Grup Başkan Vekili Kars Milletvekili Ayhan Bilgen tarafından, Türkiye ekonomisinin kötüye gidişinin araştırılması, bu gidişatın Türkiye toplumuna olumsuz etkilerinin önüne geçilmesi amacıyla 2/10/2018 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 2 Ekim 2018 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

3.- CHP Grubunun, Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın ve arkadaşları tarafından doğal gazda dışa bağımlı ülke konumundan çıkmak için yeni politikaların belirlenmesi ve doğal gaz fiyatının artışındaki nedenlerin tespit edilmesi amacıyla 2/10/2018 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 2 Ekim 2018 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

4.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun, 2 Ekim 2018 Salı günkü birleşimde 13 Eylül 2018 tarih ve (3/36) sayılı Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi'nin okunarak görüşmelerinin aynı birleşimde yapılması ve bu birleşimde gündemin "Başkanlığın Genel Kurula Sunuşları"nda yer alan işlerin tamamlanmasına; 3 Ekim 2018 Çarşamba günkü birleşimde 13 Eylül 2018 tarih ve (3/37) sayılı Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi'nin okunarak görüşmelerinin aynı birleşimde yapılmasına ve bu birleşimde gündemin "Seçim" kısmındaki işlerin tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesine ilişkin önerisi

2 Ekim 2018 Salı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.03

BAŞKAN : Başkan Vekili Mustafa ŞENTOP

KÂTİP ÜYELER : Fatma KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli), Rümeysa KADAK (İstanbul)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 2’nci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, son zamanlarda artan çocuk istismarı ve buna bağlı ölümler hakkında söz isteyen Ankara Milletvekili Mustafa Destici’ye aittir.

Buyurun Sayın Destici, süreniz beş dakika.

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Ankara Milletvekili Mustafa Destici’nin, son zamanlarda artan çocuk istismarına ve belli suçlar için idam cezasının geri getirilmesine ilişkin gündem dışı konuşması

MUSTAFA DESTİCİ (Ankara) – Sayın Başkan, Sayın Divan, kıymetli milletvekilleri; öncelikle sizleri sevgiyle, saygıyla, hürmetle ve muhabbetle selamlıyor, yeni yasama döneminin hepimiz için, ülkemiz için ve milletimiz için hayırlara vesile olmasını Yüce Rabb’imden niyaz ediyorum.

Tabii, sözlerimin başında kurucu şehit liderimiz Muhsin Başkanımızı bir kere daha rahmetle, minnetle ve şükranla anıyorum. Allah rahmet eylesin, mekânı cennet olsun.

Tabii, ülkemizde son yıllarda özellikle küçük yaştaki çocuklarımıza karşı artan cinsel saldırılar, tecavüzler ve ölümle neticelenen, katle neticelenen suçlar artmış seviyede ve bu, toplumumuzda özellikle bu hadiseyle karşı karşıya kalan ailelerimizde ve yakınlarında büyük bir infial oluşturmaktadır. Dolayısıyla biz, Büyük Birlik Partisi olarak bu hususta adaletin tam olarak tecelli etmediğini düşünüyoruz. Hem caydırıcı olması bakımından hem de adaletin tam tecelli etmesi noktasında bu suç ve bunun yanında terör, ölümle sonuçlanan terör suçları için idam cezasının geri getirilmesini istiyoruz.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, çok büyük bir uğultu var. Lütfen, hatibi dinleyelim.

MUSTAFA DESTİCİ (Devamla) – Büyük Birlik Partisi olarak 1 Ekim tarihinde yani dün, yeni yasama döneminin başladığı gün idam teklifimizi milletimize, yüce Meclisimize ve siz değerli milletvekillerimize sunmuş bulunuyoruz. Bütün milletvekillerimizin odalarında bu teklifimiz mevcut olacaktır.

Bu kısa konuşma sürem içerisinde bu teklifi niçin sunduğumuzla ilgili niyet ve gerekçelerimizi ihtiva eden düşünce ve gerekçelerimizi Gazi Meclisimizle ve siz değerli milletvekillerimizle paylaşıyoruz. Çünkü Büyük Birlik Partisi olarak olaya, vicdanları sızlatıp öfke nöbetlerine sokan hunharca işlenmiş suçlar veya ideolojik kaygıların etkisi altında biçimlendirilmiş suç tanımları penceresinden bakmıyoruz. Kıymetli milletvekillerimiz, idam cezasına, salt bir caydırıcılık olarak değil de cezalandırma olarak da bakmak gerektiğini düşünüyoruz. Bu, son derece önemlidir. Hukuk ve adaletin asıl gayesi caydırma değil, cezadır. İdam cezası belirli ağır suçlara verilir ve özel bir cezadır. Bu sebepledir ki idam cezası sadece sosyal hayatta ve vicdanlarda infial yaratan suçları işlemeye niyetleri olanları en etkili şekilde caydırmaktan öte, insanların vicdanındaki adaleti ve adalete olan güveni sağlamak amacıyla geri getirilmelidir. Kişi canavarca his saikiyle cinayet işlemekten ömür boyu hapis cezası almış; bir bakıyorsunuz, katil, cani ömür boyu içeride cezasını çekeceği yerde cezaların infazı hakkındaki kanunlardaki esnekliklerden ötürü belli bir süre hapiste yattıktan sonra şartlı tahliye, af vesaire gibi esnek hükümlerden yararlanıp salıveriliyor. Yani ölüm cezası yerine konulan ömür boyu hapis cezasına mahkûm olanlar hiçbir zaman ömür boyu hapiste kalmamakta, ömürlerini cezaevlerinde tamamlamamaktadırlar. İşte, en son, Adıyaman ve Kayseri örneğindeki hadiseler bize bunun böyle olduğunu göstermiştir. Esasen, mevcutta olan ömür boyu hapis cezası, işlenilen suçun tam karşılığı da değildir.

Değerli milletvekilleri, insanların adalete olan güveni güçlendirici bir rol ifa etmezse, insanlarda adaleti kendi elleriyle sağlama güdüsü sürekli aktif hâle gelir.

Şu anda, bizim, sadece belirli suçlara getirilmesi için teklif verdiğimiz idam cezasına karşı olanların en önde tek bir argümanı var, o da şudur: Yaşam hakkının kutsal olması ve güya ölüm cezasının insan haklarına aykırı ve geri dönüşsüz bir ceza yöntemi olması. Buna da itirazımız var çünkü her nedense insan hakları kavramı burada hep suçlular için kullanılıyor ve isteniyor, suçluluğu ispat edilmiş kişiler için sırf yaşıyor diye hak hâline dönüştürülüyor fakat ne hazindir ki geri dönüşsüz biçimde öldürülen maktule ait olan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA DESTİCİ (Devamla) – …hak ve merhametler ise askıya alınıyor. İşte bu hümanizm riyakârlıklarına hiç ama hiç itibar etmiyoruz ve bunu hazmedemediğimiz gibi değerli de bulmuyoruz.

Sayın Başkanım, bir dakika içinde bitiriyorum.

Değerli arkadaşlar, gönül ve barış adamı Mevlâna Celâlettin Rûmi “Fihi Ma Fih” adlı eserinde “İdam suçluyu cezalandırmak için değil, suçsuzu korumak için yapılır.” der. Her işlenen suçun, hem ateşin düştüğü yerde hem toplum vicdanında hem de hukukta aynı oranda karşılığı olmalı diye düşünüyoruz.

Bu sebeple, biz, belli suçlar için idam cezasının geri getirilmesini yüce Meclisimize teklif ediyoruz ve bu konu hakkında desteklerinizi istiyoruz. Bu da şudur ki biliyorsunuz, Anayasa’mızın 38’inci maddesiyle idam cezası kaldırılmıştır. Biz, Büyük Birlik Partisi olarak bu maddede bir değişiklik yapılarak, bir, küçük yaştaki çocuklarımızı, kızlarımızı, kadınlarımızı kaçırıp tecavüz ettikten sonra öldüren sapık katiller için ve bir de bizzat kurşunu sıkarak, bombayı patlatarak askerimizi, polisimizi, güvenlik korucularımızı ve sivil vatandaşlarımızı şehit eden teröristler ve bunları azmettirenler için idam cezasının geri getirilmesini arzu ediyoruz ve istiyoruz. Bizim, çocukları istismar edip öldürenler ve terör eylemlerini direkt gerçekleştirenler için idamı istememiz asla siyasi değil, hukuki ve vicdani bir durumdur. Aslına bakarsanız bu aşağılık suçları işleyenlere karşı yaptırımın nasıl olması gerektiğine tek başına ne siyaset ne de hukuk cevap verebilir çünkü vicdan söz konusu olduğunda siyaset de hukuk da cevapsız kalabilmektedir. Biz konunun çözümünün aziz Türk milletinin vicdanında ve reyinde olduğuna inanıyoruz. Bu sebeple de arzu ettiğimiz idam cezasına ilişkin değişikliğin her şart ve sonuçta aziz milletimize götürülmesini teklif ediyoruz. Biz mazlumların, halkın, sokağın, milletin vicdanının temsilcisi Büyük Birlik Partisi olarak milletin gündemini milletin Meclisine taşıyoruz ve inanıyoruz ki…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA DESTİCİ (Devamla) - …vicdan sahibi siz değerli milletvekillerimiz buna destek olacaktır. Takdir elbette ki yüce Meclisimizin ve siz değerli milletvekillerimizindir.

Saygıyla arz ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Destici.

Gündem dışı ikinci söz, emeklilikte yaşa takılan vatandaşlar hakkında söz isteyen Uşak Milletvekili Özkan Yalım’a aittir.

Buyurun Sayın Yalım. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- Uşak Milletvekili Özkan Yalım’ın, emeklilikte yaşa takılanların durumuna ilişkin gündem dışı konuşması

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Sayın Divan, çok değerli çalışma arkadaşlarım ve de bizi izleyen tüm vatandaşlarıma selam ve saygılarımı sunuyorum.

Değerli arkadaşlar, özellikle sosyal medyada “EYT” diye bir terim görüyorsunuz. İlk önce, “EYT” terimini belki içimizde herkes biliyor ama muhakkak vatandaşlarımızdan bilmeyenler vardır, yani emeklilikte yaşa takılanlar.

Değerli arkadaşlar, 8 Eylül 1999 tarihinde 4447 sayılı Kanun çıkıyor ancak çıkan kanun Türkiye’de ve dünyada bir ilki oluşturuyor. Nedir bu çıkan kanun? Geriye dönük işliyor. Emekliliği, prim günlerini, yaşını doldurmaya yani yılını, gününü doldurmaya ramak kala milyonu aşkın birçok kişi bu tarihte, 8 Eylül 1999 tarihinde 4447 no.lu Kanun’la maalesef emekli olamıyorlar ve de aynen şu terimi kullanmak zorundayız: Maç oynanırken kural değişiyor. Bu sebepten dolayı da milyonun üzerinde vatandaşımız mağdur oluyor.

Değerli arkadaşlar, bu grup, bu kitlenin maalesef kendileri aynen şu şekilde de söylüyorlar… Biliyorsunuz, bunların İstanbul’da bir platformu oluşmuş. Emeklilikte Yaşa Takılanlar Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Başkanı Sayın Gönül Boran Özüpak, Değerli Başkanım da bana özellikle çok sayıda bilgiler verdi. Dediğim gibi, onların talebi erken emeklilik değil, hak ettiklerini geri almak istiyorlar. Bakın, onlara aynen şunu söylüyorlar: “Çok gençsiniz, emekli olamazsınız.” Ama işverene gidiyorlar: “Yaşlısınız, iş vermeyiz.” Onun için bu hatayı bir an önce düzeltmemiz gerekiyor, Türkiye Büyük Millet Meclisinde hakkı hak ettiği yere vermemiz gerekiyor.

Değerli vatandaşlarımız, biliyorsunuz, Anayasa’mızın 5’inci maddesine göre “Devletin temel amaç ve görevleri, Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.” Bu sebepten dolayı biz 4 muhalefet partisi yani Cumhuriyet Halk Partisi, Halkların Demokratik Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi ve de İYİ PARTİ -toplam milletvekili sayımız 306 biliyorsunuz- gelin, hodri meydan. AK PARTİ yani iktidar partisi ister destek versin ister vermesin. Sizler bize destek verin -hepimizin de ortak önerisi var- bu öneriyle, gelin, biz bu mağduriyeti giderelim, emeklilikte yaşa takılanları hep birlikte emekli edelim diyorum. (CHP sıralarından alkışlar) Özellikle de Milliyetçi Hareket Partisine sesleniyorum. Sosyal medyada Arzu Hanım özellikle çok fazla destek veriyor. Ben de kendisine teşekkür ediyorum. Gelin, destek verin; 4 parti, AK PARTİ destek verse de vermese de biz bu kanunu çıkarırız diyorum. Tekrar sizlere bu uyarımı özellikle belirtmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, bunun yanında başka sıkıntılarımız var. ABO yani aylık bağlama oranlarının düzeltilmesi de gerekmektedir. 2008 öncesinde çalışan bir vatandaş çalıştığı andaki maaşının yüzde 60’ıyla emekli olabiliyordu ancak 2008’de çıkarılan bir kanunla, o tarihten sonra, bu oranlar maalesef şu anda yüzde 28’lere düştü. Günümüzde 700 lira, 800 lira, 900 lira, bin lira, 1.100 lira emekli maaşı alanlar var. Yani gün geçtikçe, özellikle günümüz şartlarında yeni emekliler haklarını kaybetmekte; bin lira, 1.100 lira emekli maaşı bağlanmaktadır. Kesinlikle bu haksızlığı da gidermemiz gerekiyor.

Değerli vatandaşlarımız, bu, tüm emeklilerimizi kapsamaktadır. Bir an önce intibak yasası… Yani asgari ücretten, 1.600 TL’den daha aşağı maaş alan tüm emeklilerimizin maaşlarını 1.600 TL seviyesine getirmemiz gerekiyor. Bunu 1.600’e de kilitlemememiz gerekiyor, bunun adına “asgari ücret” dememiz gerekiyor. Çünkü asgari ücret her yıl yenilendiğinde otomatikman emekli vatandaşlarımızın da maaşları yenilenmiş olacaktır. Bunu da özellikle belirtiyorum.

Biz hem partimiz hem de şahsım adına emeklilikte yaşa takılanlarla ilgili önergemizi verdik; partimiz de verdi, grup başkan vekillerimiz de verdi. Tüm muhalefet partilerine sesleniyorum: Gelin, destek verin, bu mağduriyeti giderelim.

Buradan iktidar partisine de bir çift söz etmek gerekiyor. AK PARTİ’li vekil arkadaşlarımız, son zamanlarda, bundan üç dört yıl önce veya beş yıl önce, daha önceleri bu emekli dedemiz torununa…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZKAN YALIM (Devamla) – Sayın Başkanım, sizden bir dakika daha rica ediyorum.

BAŞKAN – Buyurun.

ÖZKAN YALIM (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Evet, değerli iktidar partisi vekili arkadaşlarım, bakın, daha önceleri Türkiye’de yaşayan bir dedemiz böyle mutluydu ama özellikle günümüzdeki son zamlardan, son üç ayda elektriğe ve doğal gaza gelen yüzde 30’a yakın, yüzde 29,5’luk zamdan sonra dedemiz artık torununa hediye alamaz hâle geldi çünkü cebinde parası yok, hatta elektrik ve doğal gaz parasını da ödeyemez hâle geldi. Şu anda dede artık bu hâle geldi arkadaşlar, dedemiz artık mutsuz pozisyona geldi. Ben de diyorum ki: Vatandaşlarımızın mağduriyetini gidermek adına gelin, burada emeklilerimizin intibak yasasını çıkaralım, hiçbir emekli asgari ücretten daha aşağı maaş almasın. Bununla ilgili de gerekli önergeyi vermiştim.

Değerli vatandaşlarımız, bir konuyu daha özellikle altını çizmeden geçemeyeceğim. Biliyorsunuz, başta eğitim, sağlık ve de güvenlik elemanlarının -yani polis ve askerlerimizin- ek göstergelerini bir an önce 3600’e çıkarmamız gerekiyor. Gelin destek verin, onu da yapalım çünkü Mecliste 306 muhalefet milletvekili var, gerekli desteği verdiğinizde bunu da yapacağız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZKAN YALIM (Devamla) – Birileri sefillik içinde yaşarken birileri de maalesef, uçan saraylar alıyor, bunun da altını çizmek zorundayım. Gelin bu işi halledelim diyorum. Çünkü bu memlekette 3,5 milyon Suriyeliye bakabiliyorsak, emeklilikte yaşa takılan 1,5 milyon vatandaşımızın da haklarını verebiliriz diyorum.

Hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yalım.

Sayın Akçay…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, sayın konuşmacı konuşması esnasında partimizin ve partimizin milletvekili Sayın Arzu Erdem’in de ismini zikretmek suretiyle bir değerlendirmede bulunmuştur. Bunu sataşma saymakla birlikte, Sayın Arzu Erdem yerinden bir dakikalık söz talep ediyor.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Erdem.

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Arzu Erdem’in, emeklilikte yaşa takılanlarla ilgili çalışmalar yaptıklarına ve TBMM çatısı altında bu konunun çözüme kavuşturulacağına inandıklarına ilişkin açıklaması

ARZU ERDEM (İstanbul) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, Milliyetçi Hareket Partisinin şiarı “Önce ülkem ve milletim, sonra partim.”dir.

Öncelikle şunu belirtmek isterim ki bizler emeklilikte yaşa takılanlarla ilgili çalışmaları bugün itibarıyla yapmadık, bundan öncesinde de yaptık. Kanun tekliflerimizi verdik. Kadük olanlarla ilgili de yinelenmiş olan kanun tekliflerini verdik. Eminiz ki Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında, uzlaşma dili içerisinde, Türk milletinin nerede sorunu varsa bununla ilgili çözümlerin mutlaka bulunacağına inanıyoruz ve burada değerlendirmelerin komisyonda yapılacağına da inanıyoruz. Emeklilikte yaşa takılanlarla ilgili de aynı değerlendirmenin özellikle yapılacağına inanıyoruz.

Sayının da yaklaşık 700 bin kişi olduğunu buradan belirtmek istiyorum.

Teşekkür ediyorum, sağ olun.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

3.- Mersin Milletvekili Hacı Özkan’ın, 8-12 Ekim Ahilik Kültür Haftası’na ilişkin gündem dışı konuşması

BAŞKAN – Gündem dışı üçüncü söz, Ahilik Haftası münasebetiyle söz isteyen Mersin Milletvekili Hacı Özkan’a aittir.

Buyurun Sayın Özkan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HACI ÖZKAN (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şahsım adına gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Sizleri ve ekranları başında bizleri izleyen tüm vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.

Ahilik Haftamızın ülkemiz, milletimiz, tüm esnaf ve sanatkâr camiamız için hayırlara vesile olmasını Rabb’imden niyaz ediyorum.

Şehrimizdeki esnaf ve sanatkâr kardeşlerim başta olmak üzere, Türkiye genelindeki tüm esnaf ve sanatkâr kardeşlerimize bugüne kadar Türkiye'nin kalkınmasına yaptıkları eşsiz katkılardan dolayı şükranlarımı ifade ediyorum.

Selçuklu Dönemi’nden başlayarak Ahilik kültürü altında esnaf ve sanatkâr bu ülkenin her zaman mayası olmuş, çimentosu olmuş, ülkeyi ayakta tutan, bir arada tutan, ülkemize istikamet çizen bir vazifeyi asırlar boyunca hakkıyla yerine getirmiştir. Bizim kültürümüzde, bizim medeniyetimizde esnaf sadece alan, satan, ticaret yapan kişi değildir. Esnaf, aynı zamanda, semtimizin, mahallemizin, sokağımızın ağabeyidir, ablasıdır, amcasıdır. Esnaf, manevi değerlerimizin, geleneklerin, kültürün, dilin muhafızıdır. Esnaf, toplumsal dokunun, sosyal dayanışma ve adaletin âdeta teminatıdır. En önemlisi de esnaf, güvenin timsali, emin olma sıfatının, dürüstlüğün simgesidir. Bütün bu vasıflar yaklaşık bin yıldır üzerinde yaşadığımız toprakları ve milleti şekillendirerek bugünlere ulaşmıştır. Esnaf, elinde terazi tuttuğu kadar gerektiğinde gitmiş, silah tutmuş, vatanını savunmuştur, gerektiğinde gitmiş, kalem tutmuş, ilmin ışığını yaymıştır, gerektiğinde gitmiş, polise, hâkime, savcıya intikal ettirmeden adaleti tecelli ettirmiş, meseleleri çözmüş, küslükleri, anlaşmazlıkları gidermiştir.

Ne diyor Ahi Evran? Ahinin eli açık olacak, kapısı açık olacak, sofrası açık olacak, bunun yanında gözü, dili, beli kapalı olacak. Ahi, işine, eşine yani ailesine ve aşına özen gösterecek, kuvvetliyken affetmesini bilecek, hiddetliyken yumuşak davranmasını bilecek, muhtaç iken bile başkalarıyla paylaşacak kadar cömert olacak. Evet, bu vasıflar, bizim esnafımızın vasıflarıdır ama aynı zamanda esnafımızın toplumun tüm kesimleri için muhafaza ettiği vasıflardır. Eğer bugün bağımsız ve güçlü bir ülkeysek, bugün geleceğe umutla bakan bir milletsek bunu en çok da esnafımıza, sanatkârımıza, onların yaşattığı Ahilik kültürüne borçluyuz.

Son dönemde ülkemize dış mihraklar üzerinden yapılan tüm saldırılara aldırış etmeden, hedeflerimizden sapmadan, ekonomik ve siyasi bağımsızlığımızdan zerre kadar taviz vermeden ilerleyeceğiz. Gemimizin kaptanı sağlam ve ona güveniyoruz, bu fırtınaların da geçeceğine inanıyoruz. Aziz milletimiz tarihinde birçok sıkıntıyı aşmış, evelallah bu ekonomik saldırıların da üstesinden gelerek istikametinden sapmadan yürüyecektir.

AK PARTİ hükûmetlerimiz, toplumumuzun omurgası olan esnafımızın daima yanında olmuş, olmaya da devam edecek. Her zaman esnaf ve sanatkârın sesine kulak veren ve şimdiye kadar esnaf ve sanatkârın yaşadığı sorunların, çözümü için iletilmiş tüm taleplere sahip çıkan, esnaf ve sanatkâr camiasıyla birlikte olan Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a esnafımız adına çok teşekkür ediyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle esnaf teşkilatlarından gelmiş bir arkadaşınız olarak Ahilik Haftamızı kutluyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özkan.

Gündem dışı konuşmalar tamamlanmıştır.

Sayın milletvekilleri, şimdi, sisteme giren ilk 15 milletvekiline yerlerinden birer dakika süreyle söz vereceğim, bu sözlerin ardından sayın grup başkan vekillerinin söz taleplerini karşılayacağım.

Sıraya göre birer dakikalık konuşmaları başlatıyorum.

Sayın Aydın, buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

2.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, 27’nci Dönem İkinci Yasama Yılının hayırlı olmasını dilediğine ve iktidarın muhalefetle uzlaşı sağlayarak toplumsal yarar sağlayacak yasaların çıkarılması gerektiğine ilişkin açıklaması

ERKAN AYDIN (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Yeni yasama döneminin Meclisimize ve ülkemize hayırlı olmasını diliyorum. Umarız bu dönem, iktidar sahipleri, oldubittiye getirdiği torba yasalarla değil, muhalefetle uzlaşı arayarak Meclisi çalıştırır çünkü ülkenin sorunları giderek ağırlaşıyor. Tek adam yönetiminin bu ülkeyi yönetemediği aşikâr. Yönetemediği için de ekonomiyi yabancı bir şirkete devretti yani bundan sonra ülkemizin geliri de gideri de yabancı bir şirketin elinde. Bu şirkete ne kadar ödenecek, hazinenin hangi kaleminden karşılanacak ve daha önemlisi de hangi para cinsinden ödenecek; belli değil.

Doğal gaza ve elektriğe sessiz sedasız zamlar geldi, ülke de bunu maalesef yabancı basından öğrendi.

Umarız, Meclis toplumsal yarar getirecek yasaları bu dönem çalışmayı başarabilir diyerek iyimser bir dilekle sözlerimi noktalıyor, tekrar hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.

BAŞKAN – Sayın Özdemir…

3.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, 27’nci Dönem İkinci Yasama Yılının ekonomik sorunların çözüldüğü, temel hak ve özgürlük taleplerinin karşılandığı bir yıl olmasını dilediğine ilişkin açıklaması

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Meclisimizin yeni yasama yılının 81 milyon vatandaşımızın içinde bulunduğu ekonomik, sosyal sorunların, işsizlik, geçim sıkıntısının ve temel hak ve özgürlük taleplerinin karşılanacağı bir çalışma yılı olmasını diliyorum. Ancak adına “Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi” denilen ve gücü tek kişide toplayan tek adam rejiminin siyasal ve ekonomik krizinin ağır bedeli vatandaşlarımıza ödetilmekte, iğneden ipliğe her şeye yapılan zamlarla yaşam ve geçim koşulları her geçen gün zorlaşmaktadır. Meclisimizin ve bağımsız denetim kurumlarımızın yok sayılması ile Amerikalı şirket McKinsey talimatlarının yerine getirildiği gayrimillî bir yapıda, AKP Genel Başkanı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dün Genel Kurulda yaptığı konuşmasında uluslararası sermayeye kişisel güvence vermesinin hiçbir karşılığı yoktur. Çözüm, hukuk devleti, yargı bağımsızlığı ve kuvvetler ayrılığı ilkesinin güçlü bir şekilde inşa edilmesindedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Gürer, buyurun.

4.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, kamuda ve KİT’lerde mağdur olan çalışanların çözüm beklediklerine ilişkin açıklaması

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Emeklilikte yaşa takılanlar, kamuda kadrosuz şoförler, Sağlık Bakanlığında kadrosuz bilgi işlemciler, 4 Aralık mağduru jokerler, Karayollarında ve diğer kurumlarda kadroya alınmayı bekleyenler, mevsimlik ve geçici işçiler, Sağlık Bakanlığında, Millî Eğitim Bakanlığında, Tarım Bakanlığında, Ulaştırma Bakanlığında atama ve kadro bekleyenler, taşeronda kalan KİT çalışanları ve tüm mağdurlar Türkiye Büyük Millet Meclisinden sorunlarına çözüm beklemektedir. Türkiye Büyük Millet Meclisi bu sorunları çözecek kapasite ve varlığa sahiptir.

Bu anlamda, ekonomik anlamda artan sorunlar ile mağdur olan bu kesimlerin sorunlarının çözümü için bir an önce kanun tekliflerinin yasalaşarak sorunların aşılmasını temenni ediyorum.

Yeni döneme başarılar diliyorum.

BAŞKAN – Sayın Kayışoğlu…

5.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun, Kemal Kılıçdaroğlu’nun Recep Tayyip Erdoğan’a McKinsey şirketiyle ilgili sorduğu soruların cevabını beklediklerine ilişkin açıklaması

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Teşekkür ediyorum.

Bugün Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu grup toplantımızda Erdoğan’a 10 adet McKinsey soruları sordu. Milletimiz bu soruların cevabını bekliyor, bizler de bu soruları buradan tekrarlıyoruz:

Soru 1) Erdoğan’a göre yaşadığımız ekonomik krizin sorumlusu dış güçlerdi. Dış güçlerin başında da Amerika ve Trump geliyordu. Peki, krizi aşmak için kimden liderlik istiyorsunuz? Bir Amerikan danışmanlık şirketinden. “Bizi batırıyorlar.” dediğiniz bir ülkenin şirketinden sizi kurtarmasını hangi akılla istiyorsunuz?

Soru 2) Erdoğan’a göre bunlar ezanımıza, bayrağımıza saldıranlardı. Peki, ezanımıza, bayrağımıza saldıranlardan para karşılığı yardım istemeyi bu millete nasıl anlatacaksınız? Hangi yüzle bu anlaşmayı yaptınız? Daha acı olanı ise bu tutumunuz “Biz bu ekonomiyi yönetemiyoruz, gelin siz yönetin.” anlamına gelmiyor mu?

BAŞKAN – Sayın Şeker, buyurun.

6.- Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker’in, 27’nci Dönem İkinci Yasama Yılının hayırlı hizmetlere vesile olmasını dilediğine ilişkin açıklaması

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Dün 27’nci Yasama Döneminin İkinci Yasama Yılının açılışını yaptık. Yapacağımız çalışmaların ülkemize, milletimize ve gönül coğrafyamıza hayırlı olmasını Yüce Allah’tan diliyorum.

Gücünü milletten alan Meclisimiz her türlü saldırıda demokrasimize sahip çıkmıştır ve sahip çıkmaya devam edecektir. İstiklal Savaşı’nda gazilik unvanını alan ve yüz kırk iki yıllık geleneğe sahip olan Meclisimiz, vatanımızı işgal etmek isteyen FETÖ terör örgütünün 15 Temmuz akşamı, Meclise ağır silahlarla yaptığı saldırı karşısında da dimdik ayakta durarak 2’nci kez gazilik unvanını almıştır. Bu vesileyle, Gazi Meclisimizde bugüne kadar görev yapmış tüm milletvekillerimizi saygıyla selamlıyorum.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinden vefat edenlere Allah’tan rahmet diliyorum. 27’nci Yasama Döneminin hayırlı hizmetlere vesile olmasını Yüce Allah’tan diliyorum.

BAŞKAN – Sayın Arık, buyurun.

7.- Kayseri Milletvekili Çetin Arık’ın, 27’nci Dönem İkinci Yasama Yılının hayırlı olmasını dilediğine, Türkiye ekonomisinin Amerikalı bir şirkete teslim edilmesine anlam veremediğine ve bu şirketin Türkiye’deki yetkilisinin kim olduğunu öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

ÇETİN ARIK (Kayseri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Öncelikle yeni yasama döneminin Gazi Meclisimize, aziz milletimize hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.

Sayın Başkan, bu ülkenin bir yurttaşı olarak “Yerliyiz, millîyiz, güçlüyüz.” haykırışından sonra “Saldırı altındayız, ekonomik savaştayız.” diyerek ekonomik cihat çağrısında bulunanların Türkiye ekonomisini Amerikalı bir şirkete teslim etmesine bir türlü bir anlam veremiyorum. Bu millete “Yastık altındaki –olmayan- dolarlarınızı bozdurun.” diye çağrı yaparken bu şirketle dolar cinsinden anlaşma yapılmasına bir anlam veremiyorum. Bu şirketin Türkiye’deki yetkilisi kim? Yoksa yine bir damat mı var? Damat Ferit vakası ortadayken Türkiye'nin hazinesinin damatlara emanet edilmesine bir anlam veremiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Öztunç…

8.- Kahramanmaraş Milletvekili Ali Öztunç’un, ekonomiyi düzeltmek için neden bir Amerikan şirketinden medet umulduğunu, McKinsey şirketiyle hangi para biriminden anlaşma yapıldığını ve Kahramanmaraş ilinin Andırın, Çağlayancerit ilçelerinin yollarının neden hâlâ yapılmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Cumhurbaşkanı dünkü konuşmasında, açılış konuşmasında başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere dış güçlerin ekonomiyi çökerttiğini belirtti. Eğer ekonomimizi Amerika Birleşik Devletleri çökertiyorsa ekonomiyi düzeltmek için neden bir Amerikan şirketinden medet umuyorsunuz? Eğer ülkeyi bir Amerikan şirketi kurtaracaksa siz ne işe yarıyorsunuz? McKinsey şirketiyle yapılan anlaşma hangi para biriminden yapılmıştır? Alışveriş merkezlerinde dövizle, dolarla kiralamayı yasakladınız, TL’ye çevirdiniz, doğru yaptınız; peki, buna rağmen siz Amerikalı şirkete ne kadar dolar veriyorsunuz? 10 milyon dolara anlaşıldığı doğru mudur?

Yine Sayın Cumhurbaşkanı dünkü konuşmasında ekonomide zor günlerin geride kaldığını belirtti. Hemen konuşması biter bitmez de elektriğe konutta yüzde 9, sanayide yüzde 15 zam geldi. Allah’tan zor günler geride kalmış, ya geride kalmasaydı ne yapardık?

Seçim bölgem Kahramanmaraş’ın Andırın ve Çağlayancerit ilçelerinin yolları neden yapılmıyor? Seçim dönemi verilen duble yol sözleri unutuldu mu?

Nurhak ve Çağlayancerit ilçelerimizdeki devlet hastanelerinde ise uzman açığı sürmektedir. Bu ilçelerde yaşayan vatandaşlarımıza karşı Adalet ve Kalkınma Partisinin özel…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kılıç, buyurun.

9.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın, 27’nci Dönem İkinci Yasama Yılının hayırlı olmasını dilediğine ve Dünya Çocuk Günü’nü kutladığına ilişkin açıklaması

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

27’nci Yasama Döneminin hayırlı olmasını diliyorum.

1-7 Ekim Dünya Çocuk Günü ve Haftası’dır, çocuklarımızın haftasını kutluyorum. Çocuklarımız en değerli varlıklarımız ve ciğerparelerimizdir. “Çocuklu ev pazar, çocuksuz ev mezar.” denilmiştir bir Türkmen atasözünde. Geleceğimizi kazanmak çocuklarımıza sahip çıkmakla mümkündür. “Çocuğunun sevgisini kaybetmeyen adam büyüktür.” der Mensiyüs. Çocuklarımıza çocuk oldukları için sevgi, yarın büyüyecekleri için saygı göstermeliyiz. “Kim demiş çocuk küçük bir şeydir? Bir çocuk belki en büyük bir şeydir.” Hiçbir kimse çocuğuna güzel terbiyeden daha iyi bir miras bırakamaz. Çocukların nasihatten çok iyi örneğe ihtiyaçları vardır. Onları yarınlar için yetiştirelim çünkü onlar geleceklerimizdir.

BAŞKAN – Sayın Zeybek…

10.- Samsun Milletvekili Kemal Zeybek’in, Kemal Kılıçdaroğlu’nun McKinsey şirketiyle ilgili sorduğu soruların cevaplarını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

KEMAL ZEYBEK (Samsun) – Teşekkür ederim Değerli Başkanım.

Sayın Genel Başkanımız Kılıçdaroğlu’nun Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dünkü konuşmasından sonraki soruları: Hazine ve Maliye Bakanlığı bünyesinde Kamu Maliyesi Değişim ve Dönüşüm Ofisi olacak ve bu ofiste de on altı bakanlıktan temsilci olacak. Bunların aldıkları her karar, yaptıkları her uygulama, düzenledikleri her rapor üç ayda bir McKinsey tarafından kontrol edilecek. Türkiye’de bunu yapacak kurum ve kuruluş ya da şirket yok mu? Bunu içinize nasıl sindiriyorsunuz? Size Türkiye’de liderlik yapacak olan McKinsey’e bu işi ihaleyle mi yoksa birilerinin tavsiyesi üzerine mi verdiniz? Tavsiye üzerine verdiyseniz size bu şirketi kim ya da kimler önerdi? McKinsey’nin üç ayda bir düzenleyeceği raporları kamuoyuna açıklayacak mısınız? Açıklayacaksanız, ezanımıza, bayrağımıza saldıranlar raporları bilecek mi? Ama bizler 600 milletvekili…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Erdem…

11.- İstanbul Milletvekili Arzu Erdem’in, ekonomik dalgalanma sebebiyle fiyatları 2-3 katına çıkaranların bugün kur düşerken fiyatları düşürüp düşürmediklerinin takibinin yapılması gerektiğine ilişkin açıklaması

ARZU ERDEM (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Liderimiz Sayın Devlet Bahçeli Beyefendi’nin bugün vurgulamış olduğu gibi ekonomik dalgalanma ve kur artışı sebebiyle karaborsacılık, stokçuluk yapıp fiyatları 2-3 katına çıkaranların Türk milletini mağdur ettiği bir gerçektir. İşte bu kişiler, bugün kurlar düşerken, ekonomik yangın sönerken fiyatları tekrar düşürecekler mi? Bunların takibi mutlaka yapılmalıdır, Hükûmet bu fırsatçıları bir bir tespit etmelidir.

Ayrıca, önümüzdeki günlerde kadrolar açıklanacak ve kadrolar açıklanırken dezavantajlı grupta olan engellilerimize, öğretmenlerimizden tutun mühendislerimize, her alanda mutlaka bu kişilere öncelikli kadro tanınması gerektiği üzerinde de durmak istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Özkan…

12.- Mersin Milletvekili Hacı Özkan’ın, 27’nci Dönem İkinci Yasama Yılının hayırlı olmasını dilediğine ilişkin açıklaması

HACI ÖZKAN (Mersin) – Teşekkürler Sayın Başkanım.

Evrensel hukuk normlarına uygun, demokrasiyi özümsemiş, millî birlik ve bütünlük içinde muasır medeniyetler hedefini aşmış bir Türkiye’ye ulaşmak için çalışmalarımızı ortak akılla yürüteceğimiz bir yasama dönemine girmiş bulunuyoruz. Önümüzde bizi bekleyen büyük işler ve hedefler var. Bizi bekleyen büyük işleri ve hedefleri sağduyu içerisinde, aziz milletimizin yararına olacak şekilde kararlar vererek inşallah birlikte başaracağız.

Bu noktada, ülkemizin geleceğini şekillendirecek, faydalı kanunlara tüm milletvekillerimizin gereken desteği vereceğine inanıyor, hayırlı çalışmalara imza atacağımız bir dönem olmasını Rabb’imden niyaz ediyorum.

Yeni yasama yılımızın hayırlı olmasını diliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Barut…

13.- Adana Milletvekili Ayhan Barut’un, ziraat mühendisleri ile diğer meslek gruplarının beklediği atamaların ne zaman yapılacağını Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’den öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

AYHAN BARUT (Adana) – Sayın Başkan, Tarım Bakanı Sayın Pakdemirli’ye sormak istiyorum: Tarım, insanlarımızı doyuran, barındıran, yaşamsal öneme sahip bir sektördür. Sektörün temel taşları olan on binlerce ziraat mühendisi, gıda, su ürünleri mühendisi, veteriner, tekniker ve teknisyen mesleğinden uzak, alanları dışında iş aramak zorunda bırakılmıştır. Tarladan sofraya gıda zincirini oluşturan bu meslek gruplarımız hükûmetleriniz döneminde gerekli ilgi ve desteği görmemiştir. Parlamenter sistemin son Tarım Bakanı Sayın Fakıbaba bundan bir süre önce 10.551 kişilik atama yapılacağını duyurmuş, Maliye Bakanlığından kadro talebinde bulunmuştu. Bu kadrolar hâlen neden bekletilmektedir? Devlet yönetiminde verilen sözler ve taahhütler devamlılık esasına göre -Sayın Fakıbaba’nın vermiş olduğu bu söz- sizi bağlamıyor mu ya da verilen sözleri Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde geçersiz mi sayıyorsunuz? Ziraat mühendisleri ile diğer meslek gruplarımızın beklediği atamayı ne zaman yapmayı düşünüyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Tanal...

14.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Şanlıurfa ilindeki muhtarların elektrik ve su ödemelerine ilişkin mağduriyetlerinin giderilmesini talep ettiğine ilişkin açıklaması

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Değerli Başkan.

Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla ve hürmetle selamlıyorum.

Değerli Başkanım, takdir edersiniz ki belediye başkanları seçimle gelirler, milletvekilleri seçimle gelirler. Bizlerin görevimizi ifa ettiğimiz makam odalarımızdaki ve Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altındaki bu elektrik parasını devlet ödüyor, lavabonun, tuvaletin su parasını devlet ödüyor. Bugün Şanlıurfa ilimizde 50’ye yakın muhtarın elektriği kesildi. Muhtarlar da seçimle geliyor. Belediye başkanı seçimle geliyor, elektrik parası, su parası devlet tarafından, hazine tarafından karşılandığı hâlde muhtarların elektrik ve su parası kendi cebinden ödeniyor. Ancak Şanlıurfa Belediye Başkanı geçen sene Muhtarlar Günü’nde elektrik ve su parasının belediye tarafından ödeneceği taahhüdünü verdiği hâlde bugün ödemediği için muhtarlarımızın elektrikleri kesilmektedir. Şanlıurfa’daki muhtarlarımız mağdurdur. Bir an önce Bakanlığın Şanlıurfa’daki muhtarlarımızın bu mağduriyetini gidermesini talep ediyorum.

Saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Taşkın...

15.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, 27’nci Dönem İkinci Yasama Yılının hayırlı olmasını temenni ettiğine ilişkin açıklaması

ALİ CUMHUR TAŞKIN (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

27’nci Dönem İkinci Yasama Yılının öncelikle Gazi Meclisimize, milletvekillerimize, ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyorum.

İlk açıldığı günden bu yana Meclis çatısı altında görev yapmış olup ahirete irtihal etmiş tüm milletvekillerimizi rahmetle anıyorum.

27’nci Dönem Parlamentosu 8 siyasi partinin yer aldığı, temsil gücü yüksek bir Parlamento olarak teşekkül etmiştir. Temennim odur ki bu yeni dönemde, karşılıklı saygı ve hoşgörü çerçevesinde başarılı çalışmalara hep birlikte imza atarız.

Ben bu vesileyle, 27’nci Dönemde aziz milletimizin birliği ve vatanımızın bölünmez bütünlüğü için hizmet etmek gayesiyle seçilen tüm milletvekillerimize başarılar diliyor, yeni dönemin hayırlı ve uğurlu olması temennisiyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Hakverdi…

16.- Ankara Milletvekili Ali Haydar Hakverdi’nin, 27’nci Dönem İkinci Yasama Yılının hayırlı olmasını dilediğine ve ekonominin neden bir Amerikan şirketine teslim edildiğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Öncelikle, yeni yasama yılımız ülkemize hayırlı olsun.

AK PARTİ Hükûmeti her seferinde yerli ve millî olduğunu iddia ediyor, ekonomik krizin sebebinin ise dış güçler olduğunu her seferinde söylüyor. Madem ekonomik krizin sebebi dış güçler yani düşmanımız Amerika, neden bir Amerikan şirketine ekonomiyi teslim ediyorsunuz? Kozmik odayı teslim ettiğiniz adamlara bu sefer de ülkenin ekonomisini teslim ediyorsunuz. Buradan ben soruyorum: Siz yerli ve millî misiniz yoksa dış güçlerin adamı mısınız?

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, şimdi de sayın grup başkan vekillerimize söz vereceğim.

Sayın Türkkan, buyurun.

17.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, 27’nci Dönem İkinci Yasama Yılının hayırlı olmasını dilediğine, yeni TBMM İçtüzüğü çalışmalarını önemli bulduğuna ilişkin açıklaması

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 27’nci Dönemin İkinci Yasama Yılı bütün Meclisimize, milletvekillerimize, milletimize hayırlı uğurlu olsun; Cenab-ı Allah burada başlayan herkese sağlık ve selametle bu dönemi de kapatmayı nasip etsin.

Meclisin gittikçe etkisinin ve etkinliğinin azaldığı bu dönemde, yeni tüzük çalışmalarını, etkisini ve yetkisini, Meclisin gerçek sesini, milletin iradesinin gerçek tecellisini bulması için çok önemli buluyorum. Dolayısıyla Sayın Meclis Başkanının burada sunduğu tüzük tadilatının sadece geçici birtakım teknik meselelerin çözümü yolunda bir öneri olduğunu ama daha sonra yeni bir tüzük çalışması yapılacağı konusunda bilgi sahibi olduk. Bu tüzük tadilatı sırasında şu anda Meclisin içinde bulunduğu garabetin bir an önce sona erdirilmesini istiyorum. Burada bütün milletvekilleri milletin sıkıntılarını dile getirmek için buradalar ama karşımızda bir muhatap yok. Herhangi bir konuda muhatap bulamadığımız bu Meclisin muhataplarına da bir an önce kavuşmasını temenni ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Akçay, buyurun.

18.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, 27'nci Dönem İkinci Yasama Yılının hayırlı olmasını dilediğine ve bu dönemde erkler ayrılığı ilkesi çerçevesinde milletin taleplerine yönelik çalışmalar yapacaklarına çünkü esas olanın milletin ve devletin bekası olduğuna ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin 27’nci Dönem İkinci Yasama Yılını dün itibarıyla açtık ve başlattık. Yeni yasama yılının ülkemize ve milletimize hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyorum.

27’nci Yasama Dönemi, cumhuriyet tarihimizin en önemli, ülkemizin geleceğinin biçimleneceği dönemlerden birisi olacaktır. 16 Nisan Anayasa referandumuyla yürürlüğe giren Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi, bu dönem içerisinde tüm kurum ve kurallarıyla işler hâle gelecektir. Yeni hükûmet sistemini sadece yürütme erkinin teşkili ve kullanımı çerçevesinde görmek noksan olacaktır; yasama, yürütme ve yargı ekseninde, Türk devlet felsefesi, demokrasi ve kamu yönetimi bakımından tarihî ve kültürel birikimimizle 21’nci yüzyılın gereklerine uyum sağlanacaktır. Bu sürecin en önemli sorumluluğu Gazi Meclisimizdedir. Meclisimiz için bu süreç sadece bir yetki değil, bir görevdir ve aziz milletimize karşı sorumluluğumuzdur.

Yeni yasama döneminde erkler ayrılığı ilkesi çerçevesinde milletimizin talep ve sorunlarına yönelik çalışmalarımızı yerine getireceğiz, bununla birlikte yeni sistemi kurum ve kurallarıyla inşa edeceğiz. Meclisimizin güçlenen denetim yetkisiyle Hükûmetin faaliyetlerini denetleyeceğiz, diğer bir ifadeyle, yine millî iradeyi yine millî irade denetleyecektir. Elbette her siyasi parti ayrı bir tüzel kişiliği temsil eder ancak içerisinden geçtiğimiz süreç gerek yeni hükûmet sisteminin inşası…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Akçay.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – …gerekse etrafımızda yaşanan önemli hadiseler, ülkemize yönelik ekonomik saldırılar ve terörle kesintisiz mücadele çerçevesinde el birliği, gönül birliği, iş birliği yapmalıyız. Siyasi rekabet ve mücadele elbette bakidir ve demokrasinin bir gereğidir ancak esas olan milletimizin ve devletimizin varlığı ve bekasıdır, birliğidir, dirliğidir.

Bu düşüncelerle yeni yasama yılında tüm milletvekillerimize hayırlı vazifeler ve başarılar diliyorum. Aynı şekilde, tüm Meclis personelimize de fedakârca çalışmaları için şimdiden başarılar diliyorum.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Bilgen, buyurun.

19.- Kars Milletvekili Ayhan Bilgen’in, 27'nci Dönem İkinci Yasama Yılının hayırlı olmasını dilediğine, Endonezya’daki deprem ve tsunamiden kaynaklanan acının paylaşılması gerektiğine, Mahatma Gandi’nin 150’nci doğum yıl dönümüne ilişkin açıklaması

AYHAN BİLGEN (Kars) – Sayın Başkan, ben de yeni yasama yılının hayırlı olmasını dileyerek sözlerime başlamak istiyorum.

Tabii, Endonezya’da büyük bir facia yaşanıyor, bir insanlık dramı yaşanıyor, deprem ve tsunami. Elbette ki kayıplar acıyı paylaşmayı gerektiriyor. Coğrafya uzak da olsa hem tarihî hafıza hem de gönül bağı bu hatırlamayı galiba zorunlu kılıyor hepimiz için.

Bugün başka bir tarihî yıl dönümü, o da bizce çok önemli, Gandhi’nin 150’nci doğum yıl dönümü. Hindistan’da elbette ki anmalar yapılıyor ama Gandhi sadece Hinduların değil, sadece Hintlilerin değil bütün insanlığın aslında önemsemesi, anlaması, hatırlaması gereken bir isim. Özellikle bugünün dünyasında da, bugünün Türkiyesinde de özgürlük ile bağımsızlığın birbirinden ayrılmazlığı konusunda galiba sembol isimlerden birisi. Haksızlığa karşı nasıl mücadele edilmesi gerektiği ve nasıl “sivil itaatsizlik” diye tarif ettiği, tanımladığı mücadele yönteminin anlaşılması gerektiği konusunda bu 150’nci yılın hepimiz için önemli olduğu düşüncesindeyim.

Değerli milletvekilleri, elbette ki yeni bir yasama yılının en azından bir güven duygusu içerisinde, yeni bir sayfa açma psikoloji içerisinde görülmesi, kabul edilmesi gerekiyor. Ama biz -biraz sonra gündeme gelecek- araştırma önergemizle ilgili uzmanlardan aldığımız cevabı doğrusu çok yadırgadığımızı bu ilk günden ifade etme ihtiyacı hissediyoruz. Yani, bir araştırma önergesinde muhalefet partisinin “Hükûmetin ranta dayalı iktisadi ilişkileri” ifadesindeki “ranta dayalı” ifadesinin kabul edilemez bulunması, “bu değiştirilmezse araştırma önergesinin Genel Kurula inmeyeceği” ifadesi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – İlave edelim.

AYHAN BİLGEN (Kars) – Burada değiştirilmesi istenen diğer bütün ifadeleri tek tek okumayacağım, belki biraz sonra yine yeniden ifade etme imkânı olacak ama bize seçmen muhalefet görevi vermişse, biz, elbette ki hakaret ya da başka kabul edilemeyecek bir çerçeve olmadığı müddetçe -araştırma zaten bir iddia üzerine dayalı- bu konuda kendimizi sansürlemeden rahat çalışma imkânını buluyor olmamız lazım. Yani, çok basit bir örnek belki ama özellikle içinden geçtiğimiz günlerde çok önemli: Bugün İşsizlik Fonu’ndaki hazine tahvillerinin kamu bankalarına devredildiği yönünde, kamu bankalarına sermaye yapıldığı yönünde bir iddia dolaşıyor, ekonomi köşe yazarları bunu yazıyor. Şimdi, eğer sözlü soru imkânı olsaydı muhtemelen bakanlardan bunun cevabını öğrenecektik, eğer bu doğru bir bilgi değilse kamuoyu yanıltılmamış olacaktı; yok, doğru bilgiyse bu vahim durumun bir izahını duymuş olacaktık. Yeni sistemin denetim mekanizmasına getirdiği sınırlamalar zaten belli. Ama hiç olmazsa elimizdeki mekanizmaları iyi kullanalım diye düşünüyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Altay, buyurun.

20.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, 27'nci Dönem İkinci Yasama Yılının hayırlı olmasını dilediğine, Düzce Cezaevindeki siyasi tutuklulara işkence yapıldığı beyanlarına karşılık Başkanlığın Genel Kurulu bilgilendirmesini talep ettiğine, yeni TBMM İçtüzüğü çalışmalarında samimiyet ve iyi niyet beklediğine ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, öncelikle 27’nci Dönem İkinci Yasama Yılı Meclisimize, sayın milletvekillerine ve ulusumuza hayırlı olsun. Umarız ve dileriz ki, bu dönemde, siyasetin bir münakaşa ve müzakere olduğunu, her ikisinin de makul ölçülerde, karşılıklı empati ve iş birliğiyle ve buranın kuruluşunun tek amacı aziz milletimize hizmet, milletin huzur, refah ve mutluluğuna katkı sunmak bilinciyle, Parlamentoyu oluşturan beş grup ve diğer siyasi partilere mensup milletvekillerimizle birlikte, ülke için iyi şeylerin altına imza atabilelim derken ülkede iyi şeyler olmuyor. Biraz önce bir telefon aldım. Bir vatandaş -tabii, ismini vermeyeceğim- Düzce Cezaevinde siyasi tutuklulara on gündür işkence yapıldığına dair, cezaevine giden avukatların da beyanlarıyla sabit olmak üzere, bir şikâyetle yeni döneme başlıyoruz.

Sayın Başkan, bu çağda sokaktaki -küçümsediğim için söylemiyorum, çok kıymetli buluyorum- bir kedinin bacağını kıran insanların neredeyse linç edildiği ortamda, anlayışta, iklimde cezaevinde insana işkence kabul edilemez. Türkiye Büyük Millet Meclisinin sayın üyelerinin tamamının da -hangi partiye mensup olursa olsun- bu tabloya yüksek refleks göstereceklerinden eminim. Bu konuda Başkanlığınızın, Adalet Bakanlığından bilgi talep ederek bugün birleşim içinde -bir sonraki oturum olabilir- Genel Kurulu bilgilendirmesini öncelikle talep ediyorum Sayın Başkanım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan, öte yandan, 27 Eylül tarihinde sizin de bulunduğunuz, bizlerin de bulunduğu, Meclisimizin Sayın Başkanının riyasetinde bir toplantı yaptık. Bu toplantıda Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün öncelikle yeni sisteme, yeni Anayasa’ya dayalı olarak bir uyarlama tadilatına acil ihtiyacı olduğuna dair bütün gruplar mutabakat sağladık. Bu mutabakat çerçevesinde de bir uyarlama İç Tüzük’ünün çok kısa bir sürede, belki de bir günde Anayasa Komisyonunda, bir günde de Genel Kurulda çalışmak suretiyle tamamlanmasını ve Meclisimizin yasama faaliyetlerinde hukuka uygunluğunun sağlanmasını murat ettik, bu mutabakatla oradan çıktık. Daha sonra Sayın Başkanın imzasıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine -28 maddelik miydi- bir teklif geldi. Bu teklifte, evet, genel olarak uyarlama İç Tüzük…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Bu mühim bir konu Başkanım, uygun görürseniz bir ek süre talep ediyorum.

BAŞKAN – İki artı bir veriyoruz sayın grup başkan vekillerimize.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Evet, şimdi bu artı bir.

BAŞKAN – Artı oldu, bitti.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Ekstra vermiyorsunuz yani? Şimdi, orta yerde yeni sisteme göre bir İç Tüzük olmadığına göre ben de fiilî durum yaratayım, konuşmaya devam edeyim, başka çare…

BAŞKAN - Yok, devam ediyoruz, sonraki konuşmacıya geçiyoruz. Siz tamamlayın.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Başkanım, tamamlayım, açın, ne olacak ki, bu İç Tüzük’ü konuşuyoruz.

BAŞKAN – İlave süre veriyorum.

Komisyonda konuşulacak.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Şimdi, burada Sayın Başkanın iyi niyetinden zerre kadar kuşku duymuyorum ama yaptığımız mutabakatın içerisine birtakım maddeler serpiştirilmek suretiyle bu uyarlama İç Tüzük’ünün dışına çıkılan hususlar var. Yani her zaman yapılanı yapmış muhtemelen çoğunluk partisi, birinci parti, 900 gram dana etinin içine 100 gram domuz eti karıştırmış. Bu sebeple perşembe günü komisyon toplantısından önce siyasi parti grup başkan vekillerinin bir araya gelerek 27 Eylülde yapılan toplantının ruhuna ve özüne sadık kalıp kalmadığımız konusunda bir durumun ortaya çıkarılmasına da ihtiyaç var. Biz bu konuda samimiyiz, iyi niyetliyiz, yapıcıyız. Bütün siyasi partilerden, öncelikle de birinci partiden aynı samimiyeti, iyi niyeti bekliyoruz.

Teşekkür ederim.

ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – Bunların dana eti şarbonludur da…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Bir de o var.

BAŞKAN – Sayın Zengin, buyurun.

21.- Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in, 27'nci Dönem İkinci Yasama Yılının hayırlı olmasını dilediğine, TBMM’nin hukuk inşa eden bir mecra olduğuna ilişkin açıklaması

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; ben de tüm diğer arkadaşlarım gibi 27’nci Dönemin hayırlı olmasını diliyorum hem Meclisteki arkadaşlarıma hem de milletimize.

Doğrusu, tabii, çok şey söylenebilir ama bir girizgâh olması adına ben hukukçu olmam hasebiyle de birkaç cümleyle ilk konuşmamızı yapmak istiyorum. Hukuk, bence yeryüzünün en eski problem çözme yöntemlerinden bir tanesi; kendi içinde bir matematiği olan, hayatın temel değerlerini kale alarak problem çözmenin en kolay, en kalıcı ve en adil yöntemlerinden bir tanesi ve dünyada olduğu gibi Türkiye Büyük Millet Meclisi de bence bu manada çok şanslı çünkü hukuk yaratan bir mecra, hukuk inşa eden bir mecra. Özellikle yaptığımız en son Anayasa değişikliğinden sonra Meclis bu manada asli görevini daha da rahat yapma imkânına sahip oldu, milletvekilleri bu anlamda tek olarak öncelik kazanmış oldu. Böyle bakıldığı zaman ben aslında bu sürecin, bundan sonraki sürecin milletvekillerimiz açısından da kanun yapma konusunda çok daha öncelikli olacakları, daha özgür bir ortamda olacakları bir yasama süreci olacağı inancındayım.

Biraz evvel Sayın Altay da belirtti, işte işkencede olduğu gibi pek çok farklı konuda ortak bir akıl üreterek Meclisin, Türkiye'nin temel sorunları konusunda beraber hareket edebileceğini düşünüyorum.

Dün Sayın Cumhurbaşkanımızın konuşmasında da çok net ifade ettiği güzel bir bölüm vardı; hem demokrasinin gelişmesi hem Türkiye ekonomisinin büyümesi, birlikte Türkiye olmak konusunda önemli bir şansa sahibiz bu dönem Mecliste. Bunu çok anlamlı buluyorum ve Meclis ortamının da sadece olumsuzlukların konuşulduğu değil, olumlu yaptığımız işlerin, ister iktidar ister muhalefet birlikte olumlu yaptığımız işlerin konuşulabildiği, birbirimizi takdir edebildiğimiz, eleştirdiğimiz kadar takdir edebildiğimiz bir mecra olması gerektiğine inanıyorum; duam bu yönde.

İç Tüzük konusunda da biliyorsunuz dün Meclis Başkanımızın bir önerisi oldu, teklifi oldu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) - Tüm siyasi partiler bu konuda samimiyetlerini dile getirdiler; bunun da hayata geçeceği kanaatindeyim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Tamamladınız…

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Evet, tamamlamış olayım Sayın Başkanım.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Değerli arkadaşlar, şimdi gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Önergeler

1.- Başkanlıkça, Ankara Milletvekili Şenol Bal’ın Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonu üyeliğinden istifasına ilişkin yazısının 1/10/2018 tarihinde Başkanlığa ulaştığına ilişkin önerge yazısı (4/4)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Ankara Milletvekili Sayın Şenol Bal’ın Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonu üyeliğinden istifasına ilişkin yazısı 1/10/2018 tarihinde Başkanlığımıza ulaşmıştır; okutuyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Üyesi bulunduğum Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonundan istifa ediyorum. 1/10/2018

                                                                                                     Şenol Bal

                                                                                                       Ankara

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

İYİ PARTİ Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VI.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- İYİ PARTİ Grubunun, Eskişehir Milletvekili Dr. Arslan Kabukcuoğlu ve arkadaşları tarafından, TÜRK TELEKOM'un yirmi bir yıllığına kamu kullanım hakkının devredilmesi ve sonrasında yaşanan, sözleşmeye aykırı olarak gayrimenkullerin rehin bırakılması ve satılması, devir alan OTAŞ firmasının borç krizi, kamuyu uğrattığı zarar, denetim ve gözlem hususlarında yaşanan ihmalin araştırılması amacıyla 14/9/2018 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 2 Ekim 2018 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu, 2/10/2018 Salı günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                  Lütfü Türkkan

                                                                                                      Kocaeli

                                                                                      İYİ PARTİ Grubu Başkan Vekili

Öneri:

Eskişehir Milletvekili Dr. Arslan Kabukcuoğlu ve arkadaşları tarafından, "Türk TELEKOM'un yirmi bir yıllığına kamu kullanım hakkının devredilmesi ve sonrasında yaşanan sözleşmeye aykırı olarak gayrimenkullerin rehin bırakılması ve satılması, devir alan OTAŞ firmasının borç krizi, kamuyu uğrattığı zarar, denetim ve gözlem hususlarında yaşanan ihmalin araştırılması amacıyla 14/9/2018 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 2/10/2018 Salı günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şimdi önerinin gerekçesini açıklamak üzere, öneri sahibi İYİ PARTİ Grubu adına Arslan Kabukcuoğlu.

Buyurun Sayın Kabukcuoğlu. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

İYİ PARTİ GRUBU ADINA ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli üyeler; 27’nci Dönem İkinci Yasama Yılının hayırlı olmasını, yüce Meclise iyi hizmetler vermesini dilerim.

Türk Telekomünikasyon AŞ, kısaca TÜRK TELEKOM Türkiye'nin en önemli stratejik ve ekonomik değeri yüksek kurumu olduğu hâlde 2005 yılında yüzde 55 hissesi 6 milyar 550 milyon dolar bedelle Saudi Oger Telekomünikasyon AŞ’ye -kısa adı OTAŞ- devredilmiş ve zamanın en kıymetli özelleştirmesi olarak haberlerde yer almıştır. OTAŞ, devirden hemen sonra yaptığı zamla 800 milyon dolar ilave parayı kasasına koymuştur. Aynı zamanda çalışan sayısını 18 bin kişi azaltarak hem istihdam kaybına neden olmuş hem de kazancına kazanç katmıştır.

OTAŞ, TÜRK TELEKOM özelleştirme ihalesine girerken ihale bedelinin kasasında olduğunu beyan etmiştir. Giden zaman içerisinde, devam eden süre içerisinde bu parayı önce bulamamış, sonra bankalar konsorsiyumuna gitmiş ve borç alarak Türkiye Cumhuriyeti’ne borcunu ödemiştir.

TÜRK TELEKOM yönetimini devralan şirketin icraatlarından birisi de Osmanlı İmparatorluğu’ndan beri binbir güçlükle yapılmış olan 35 milyon kilometrelik bakır iletişim altyapısını ve gayrimenkullerini satmak olmuştur. Bu satışların yasal olup olmadığı konusunda kuşkular vardır ve bu kuşkular henüz ortadan kalkmamıştır. Şirket bu satışla elde ettiği parayı fiber optik altyapı yatırımlarına harcadığını beyan etmiştir. Uzmanlarca şirketin bu satışlardan 10 milyar dolara yakın gelir elde ettiği dile getirilmektedir. Devir sözleşmesinin bitimine sekiz yıl kalmasına rağmen OTAŞ en son TÜRK TELEKOM hisselerini rehin göstererek bankalar konsorsiyumundan kredi çekmiştir. OTAŞ TÜRK TELEKOM’u çektiği kredilere karşılık olarak bankalar konsorsiyumuna devretmek için görüşmeleri başlatmıştır ve görüşmeler şu anda da devam etmektedir. Tüm bu işlemler göz önüne alındığında OTAŞ’ın sadece 2005 yılından 2014 yılına kadar yaklaşık 14 milyar dolar parayı kendi kasasına koyup yurt dışına transfer ettiği belirtilmektedir. Sözleşme gereği yirmi yıl sonra yani 2026 yılında TELEKOM’u faal ve yenilenmiş bir şekilde devretmesi gerekirken altyapı yenilenmelerini gerçekleştirmeleri bir yana, mevcut menkul ve gayrimenkullerini de satarak şirketi Türk milletinin sırtına yüklemeye çalışmaktadırlar.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözü edilen rakamları gözünüzde canlandırmak istiyorum. Bu para 23 milyon asgari ücretlinin altı aylık maaşıdır. Türk köylüsü yılda 7 milyon ton fennî gübreye 1,5 milyar dolar bedel ödemektedir. Eğer bu para Türk köylüsüne harcansa idi on yıl süreyle devlet bedava fennî gübre dağıtırdı. Bu parayla üçüncü köprü, üçüncü havaalanı ve Osman Gazi Köprüsü yapılabilir ve Türk milleti hâlen dolara endeksli olarak geçiş ücreti ödediği bu yapıların, bu köprülerin ve bu havaalanlarının sahibi olurdu.

TELEKOM’un özelleştirme süreci baştan sona araştırılmak zorundadır. Bu nedenle ben ve milletvekili arkadaşlarım gündemdeki TÜRK TELEKOM Meclis araştırması önergesini vermiş bulunmaktayız. 81 milyon insanımızın hakkı olan, 20 milyar dolara vardığı belirtilen bu zararın araştırılması, toplumda oluşan şüphelerin ortadan kaldırılması, devlete olan güvenin yeniden tesisi, bu tür olayların bir daha tekerrür etmemesi ve sorumluların ortaya çıkartılması için şarttır. Hesap verilebilirlik modern dünyanın olmazsa olmazıdır, lütfen olaya bu gözle bakınız. Meseleyi vicdanlarınıza havale ediyorum.

Teşekkür ederim. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Garo Paylan.

Buyurun Sayın Paylan. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA GARO PAYLAN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yeni dönemin hayırlı olmasını diliyorum.

Değerli arkadaşlar, TÜRK TELEKOM’la ilgili verilmiş önemli bir önerge, sonuna kadar destekliyoruz. Çünkü bakın, 2005 yılında ben buna karşı çıktım, burada pek çok arkadaşım da partimdeki pek çok arkadaşım da karşı çıktı.

Ben TÜRK TELEKOM’un özelleştirilmesine karşı olan eylemlere katıldım. Neydi gerekçem? TÜRK TELEKOM’da 65 bin vatandaşımız çalışıyordu. Ne öneriyordu özelleştirme? Vatandaşlarımızı tırpanlamayı öneriyordu. 65 bin çalışan 30 bin çalışana düştü arkadaşlar. Ne öneriyordu özelleştirme? TÜRK TELEKOM’un çok kıymetli gayrimenkulleri vardı, bunları satmayı öneriyordu. Ne yaptı özelleştiren şirket? Bütün gayrimenkulleri sattı arkadaşlar. Başka ne öneriyordu? Demişti ki dönemin iktidarı, sizin iktidarınız: “Türkiye’ye sermaye gelecek, 7 milyar dolar para gelecek.” Oysa TELEKOM, Hariri ailesi Türkiye’ye para getirmedi arkadaşlar. Türkiye’deki bankalardan kredi aldı, borçlandı. Borcu şirkete bıraktı, kâr payı olarak 14 milyar dolar dağıtıldı, 7 milyar dolarını aldı, uçurdu arkadaşlar, götürdü memleketten. Götürenlere özelleştirildi TÜRK TELEKOM.

Değerli arkadaşlar, TÜRK TELEKOM Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük nitelikli dolandırıcılıklarından biridir, en büyük nitelikli dolandırıcılığıdır ve maalesef AK PARTİ iktidarı tarafından buna göz yumulmuştur.

Bakın, Cumhurbaşkanlığında çalışan, şu anda sarayda çalışan Sayın Fahri Kasırga, daha on beş gün öncesine kadar TÜRK TELEKOM’un yönetim kurulu başkan yardımcısıydı. Yani bir şirketin bankalara milyarlarca dolar borcu var, o şirket kâr paylarını dağıtıyor, o şirket de alıyor paralarını yurt dışına götürüyor, Sayın Fahri Kasırga buna onay veriyor. Yönetim kurulunda bir kişi daha var, hani bilirsiniz jöleli, jöleli namıdiğer. Yiğit Bulut yönetim kurulunda yıllardır. Bütün bu kâr dağıtımlarına onay verdi, hâlâ yönetim kurulunda ve hâlâ da sarayda başdanışman arkadaşlar. Abdullah Tivnikli, tanırsınız, Albaraka Türkün yönetim kurulundaydı; alındı, TÜRK TELEKOM’a konuldu.

Değerli arkadaşlar, bütün bunlar nitelikli dolandırıcılığı gösteriyor ve sizlerden istirhamım, Meclis eğer dengeleyecekse, eğer denetleyecekse bu araştırma önergesine destek vermeliyiz. Bakın, hâlâ, Hariri ailesinin başındaki Muhammed Hariri TÜRK TELEKOM’un yönetim kurulu başkanıdır arkadaşlar, büyük skandal!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

GARO PAYLAN (Devamla) – 7 milyar dolar götürmüş ailenin başkanı, TÜRK TELEKOM’un hâlâ yönetim kurulu başkanıdır.

Bir dakika alabilir Sayın Başkanım?

BAŞKAN – İlave vermiyorum.

GARO PAYLAN (Devamla) – Verdiniz Sayın Başkan.

BAŞKAN – O ayrıydı ama onlar gündem dışı konuşmalardı.

GARO PAYLAN (Devamla) – Yani onu belirtin önceden, vermeyeceğinizi, biz de ona göre konuşmamızı toparlayalım.

BAŞKAN – Kural olan verilmemesidir zaten, belirtmeye gerek yok ki bunu.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Dolandırıcılığı anlatıyor Sayın Başkan, dolandırıcılığı.

GARO PAYLAN (Devamla) – Rica ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hayır, lütfen… Lütfen, oraya girersek çok uzayacak işimiz.

Üç dakika süreniz.

GARO PAYLAN (Devamla) – Sayın Başkan, verdiniz diye ona göre ayarladık konuşmalarımızı. Yani vermeyeceğinizi beyan etseydiniz başta, ona göre ayarlardık konuşmamızı.

BAŞKAN – Hayır, yok ilave süre.

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Ayarlasaydınız. Daha konuşmanızı ayarlamıyorsunuz.

GARO PAYLAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük nitelikli dolandırıcılığına ilişkin bu önergeye hepimizin destek vermesi lazım. Eğer iddiamız dengelemekse, eğer iddiamız denetlemekse gelin, iyi bir başlangıç yapalım derim.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şimdi Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Haydar Akar.

Buyurun Sayın Akar. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakika.

CHP GRUBU ADINA HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, sevgili milletvekilleri; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Çok önemli bir konuyu konuşuyoruz, defalarca dile getirdiğimiz bir konuyu konuşuyoruz. Aslında TÜRK TELEKOM’a baktığımızda Osmangazi Köprüsü’nü görüyoruz, TÜRK TELEKOM’a baktığımızda Yavuz Sultan Selim’i görüyoruz, TÜRK TELEKOM’a baktığımızda Avrasya Tüneli’ni görüyoruz, TÜRK TELEKOM’a baktığımızda elektrik dağıtım şirketlerini görüyoruz, TÜRK TELEKOM’a baktığımızda termik santralleri görüyoruz, madenleri görüyoruz. AKP’nin ülkeyi getirdiği durum bu.

En güzel özeti, yap-işlet-devret modellerinde ve kiralama yöntemlerinde en güzel örnek TÜRK TELEKOM. 2005’te büyük yaygara yaparak 6,5 milyar dolara özelleştirdiğiniz veya kiraladığınız, yirmi bir yıllığına kiraladığınız TÜRK TELEKOM’un içi boşaltıldı, defalarca araştırma önergesi verdik. En son araştırma önergem, Mart ayı 2018’de idi ama AKP oylarıyla reddedildi.

Şimdi yine bir araştırma önergesi geliyor; gerçekten araştırılması gerekiyor. Türkiye'nin sürüklendiği felaketi görmek için, gelecek yılda çocuklarımızın, vatandaşımızın cebinden çıkacak rakamları görmek için ve Türkiye'nin bugün geldiği bu döviz darboğazının durumunu görmek için TÜRK TELEKOM’u iyi incelemek gerekiyor.

Evet, yirmi bir yıllığına kiraladık, 6,5 milyar dolardı, yüzde 20’sini peşin verdiler. Ama 2007 yılında ne yaptı yüzde 5’lik peşin ödeme indirimi alabilmek için? 4,3 milyar doları da Türk bankalarından tahsil ettiler. Ödediler mi? Ödemediler. Biraz evvel arkadaşlarım söyledi. Peki, kâr payı dağıttılar mı? Dağıttılar. Ne kadar dağıttılar? Yaklaşık 14 milyar doları iç ettiler TÜRK TELEKOM’da.

Bunun yanında TÜRK TELEKOM’un gayrimenkullerini sattılar. Evet, en pahalı değeri olan bakır tellerini sattılar. Ama Hükûmet boş durmadı bu arada arkadaşlar. Kendi yandaşlarını yönetim kuruluna yerleştirirken ne yaptılar? Kurumlar vergisinde bir yüzde 10’luk indirime gittiler, 400 milyon TL kazandırdılar. “Sabit abone”yi Danıştay iptal etmesine rağmen devam ettiler, yıllık 5 milyar koydular kasalarına. Ama bu paranın tümünü yurt dışına transfer ettiler.

Peki, biz ne yaptık denetim anlamında? 60 bin, 65 bin çalışan varken 30 bine düşürdüler, birçok insanı işsiz bıraktılar.

Niye kiralamıştınız? TÜRK TELEKOM’u teknolojik olarak yenilemek ve geliştirmek için, daha çok istihdam sahası açmak için, Türk ekonomisine faydası olsun diye siz bunu, kiralama yöntemini seçtiniz. Aslında o, günü kurtarmaktı–bugün nasıl para dileniyorsunuz- o günkü cari açığı da bu yöntemlerle kapatmak istediniz ama beceremediniz. Daha büyük bir külfet olarak ne oldu? Karşımıza geldi.

Şimdi, ben İYİ PARTİ’nin vermiş olduğu bu araştırma önergesini destekliyorum, sizin de desteklemenizi bekliyorum. Eğer bu TÜRK TELEKOM işini çözerseniz, TÜRK TELEKOM işini denetler, araştırırsanız diğer modellerin de yarın başımıza ne büyük işler açacağını hep birlikte öğrenmiş olur ve bunları yapanlara dur demiş olursunuz diyorum.

Sevgiler saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Süleyman Karaman…

Buyurun Sayın Karaman. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA SÜLEYMAN KARAMAN (Erzincan) – Sayın Başkan, Gazi Meclisin değerli üyeleri; sözlerime başlamadan önce hepinizi AK PARTİ Grubu adına saygıyla selamlıyorum.

İYİ PARTİ Grubunun 14/9/2018 tarihli ve 6 sayılı TÜRK TELEKOM’la ilgili Meclis araştırması açılması talebi üzerine söz almış bulunmaktayım.

Değerli milletvekilleri, hepinizin bildiği gibi TÜRK TELEKOM özelleştirmesi ilk kez AK PARTİ hükûmetleri döneminde gündeme gelmemiştir. Bu konu 90’lı yılların başından bu yana hemen her hükûmetin gündemine getirdiği bir konuydu. TÜRK TELEKOM özelleştirmesi ülkemizde bugüne kadarki en başarılı özelleştirmelerden biri olmuştur.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Allah Allah! Ülkeyi dolandırdılar ya!

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Genel Müdür…

BAŞKAN – Sayın Akar, lütfen, konuştunuz, dinleyin.

SÜLEYMAN KARAMAN (Devamla) – Bunu, ülke ekonomisine sağlanan katkı, oluşan özelleştirme -biraz sonra rakamları açıklayacağım- özelleştirme fiyatı, ihalenin şeffaflığı ve titizlikle hazırlanan şartnameye dayanarak vicdanım son derece rahat bir şekilde söyleyebilirim.

Sizlerle bazı rakamları paylaşarak da sözlerimin doğruluğunu ortaya koymak isterim. İşte rakamlarla TÜRK TELEKOM gerçekleri:

2005 yılında 12 milyar dolar değer biçilerek yüzde 55’i OTAŞ’a satılan TÜRK TELEKOM, Cumhuriyet Dönemi’nin en başarılı özelleştirmesidir, aslında işletme hakkı satışı da diyebiliriz.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Yalnız biz değil ekran başındakiler de gülüyor Sayın Karaman, güldürmeyin kendinizi.

SÜLEYMAN KARAMAN (Devamla) - Yerli ve yabancı şirketlerin katılımıyla son derece şeffaf bir şekilde açık artırmayla gerçekleşen ihale sonunda en yüksek fiyat veren OTAŞ, TÜRK TELEKOM’un yüzde 55’ini 6,55 milyar dolara satın aldı.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Adam paraları aldı gitti Sayın Karaman; gitti paralar, bir şey yapmadınız.

SÜLEYMAN KARAMAN (Devamla) - O dönem bu özelleştirmeyi takip edenler hatırlayacaktır, ilk etapta bir mülkiyet satışı olarak yapılan TÜRK TELEKOM özelleştirmesinin tamamlanması için Danıştay onayı gerekiyordu. Danıştay bu özelleştirmeye, şirketin tüm altyapısının imtiyaz sözleşmesi sonunda eğer yenilenmezse 2026’da çalışır vaziyette devlete devredilmesi şartıyla onay verdi. OTAŞ istese almaktan vazgeçebilirdi ama vazgeçmedi ve borcunun tamamını devlete 2007’de ödedi.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Nereden aldı parayı?

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Ama kimi dolandıracaktı o zaman? Başka kimi dolandıracaktı bizden başka? Vazgeçse dolandıramazdı.

BAŞKAN – Arkadaşlar…

SÜLEYMAN KARAMAN (Devamla) – Kasım 2005’te tamamlanan ihale sürecinin ardından TÜRK TELEKOM’un kasasındaki 3,8 milyar TL’nin tamamına yakını hazineye aktarıldı. Sadece işletme giderleri için TÜRK TELEKOM’un içinde 350 milyon TL bırakıldı. Ayrıca, 2005 yılının on buçuk aylık kârı da devlete aktarıldı. Elbette ticaret kuralları doğrultusunda, 2005 yılının kalan kırk beş günlük kârı da yüzde 55’i OTAŞ’a, yüzde 45’i de yine hazineye aktarılmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Yanlış bilgi vermişler.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Bankalara taktığı borcu ne yapacaksınız?

SÜLEYMAN KARAMAN (Devamla) – Resmî internet sitesinde düzenli olarak yayınlanan finansal raporlarda ve kamunun halka açık kaynaklarında mevcut ama nedense bazı çevreler bu rakamların doğruluğunu…

BAŞKAN – Sayın Karaman, teşekkür ederim, bitti.

SÜLEYMAN KARAMAN (Devamla) – …nerede ve nasıl hesaplandığını…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Türkiye’yi dolandırttınız Sayın Karaman; kabul edin, özür dileyin, çaresine bakalım.

BAŞKAN – Arkadaşlar lütfen…

AYHAN ALTINTAŞ (Ankara) – Anlaşılmıyor.

BAŞKAN - Hayır, kürsüden konuşuluyor.

Süre bitti.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Araştıralım, bakalım, dediğiniz ne kadar doğru.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Doğruysa müsaade edin araştıralım.

SÜLEYMAN KARAMAN (Devamla) – Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Altay, buyurun.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Efendim, İYİ PARTİ grup önerisinin oylanmasında karar yeter sayısı aranmasını talep ediyoruz.

BAŞKAN – Şimdi bir bakalım önce.

Görüşmeler tamamlanmıştır.

Arkadaşlar, grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Kabul ediyoruz.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) – Biz daha çokuz.

BAŞKAN – Kabul etmeyenler…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Efendim, daha fazla bu taraf, bu taraf daha fazla şu an.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) – Daha fazla burası.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) –Sayın Başkan, kabul edenlerin sayısı daha fazla.

BAŞKAN – Oraya biz karar veriyoruz da… Bakıyorum.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) – Kabul edilmiştir.

ERKAN AYDIN (Bursa) – Uyuşmazlık var, kâtip üyeler arasında uyuşmazlık var.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, saydırın o zaman.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) – Kabul edilmiştir.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, kabul edilmiştir bu şekliyle.

BAŞKAN – Arkadaşlarımız arasında görüş farklılığı yok, öneri kabul edilmemiştir.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, saymadan olmaz.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) – Saymadan olmaz.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Yani bu görüntü de böyle değil.

BAŞKAN – Arkadaşlar, buradan sayıyoruz. Az önce oylamaya geçmeden de saydırdım, şimdi de bakıyoruz.

AYHAN ALTINTAŞ (Ankara) – İnsaf Sayın Başkan, insaf!

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, sayın milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

2.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan ve Grup Başkan Vekili Kars Milletvekili Ayhan Bilgen tarafından, Türkiye ekonomisinin kötüye gidişinin araştırılması, bu gidişatın Türkiye toplumuna olumsuz etkilerinin önüne geçilmesi amacıyla 2/10/2018 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 2 Ekim 2018 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2/10/2018

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 2/10/2018 Salı günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                 Fatma Kurtulan

                                                                                                       Mersin

                                                                                              Grup Başkan Vekili

Öneri:

2 Ekim 2018 tarihinde Mersin Milletvekili Grup Başkan Vekili Fatma Kurtulan ve Kars Milletvekili Grup Başkan Vekili Ayhan Bilgen tarafından, Türkiye ekonomisinin kötüye gidişinin araştırılması, bu gidişatın Türkiye toplumuna olumsuz etkilerinin önüne geçilmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan 509 grup numaralı Meclis Araştırma Önergesi’nin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 2/10/2018 Salı günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere, öneri sahibi Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Erol Katırcıoğlu.

Buyurun Sayın Katırcıoğlu. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum ve 27’nci Dönemin İkinci Yasama Yılı hepimize, memleketimize ve demokrasimize katkıda bulunur umuduyla hepinize saygılarımı sunuyorum.

Şimdi, konuşmam esasında ekonomiyle ilgili olacak çünkü Türkiye'nin en önemli sorunlarından bir tanesi şu anda. Fakat tuhaf bir durumla da karşı karşıyayız. Şimdi, ekonomiyle ilgili olarak konuşma doğal olarak yürütmeyle ilgili bir konuşmadır ama yürütme burada yok. Cumhurbaşkanımız geldi dün, burada bize bir ekonomi anlattı. Mesela Cumhurbaşkanının yaptığı konuşmadaki yanlışları veya eksikleri söylemek istiyorum ama Cumhurbaşkanı da burada yok. E peki, yürütme nerede? Yürütme burada yok, hepimiz yasama organıyız. Dolayısıyla da arkadaşlar, bunu şu cümleyi söylemek için söyledim: Bu İç Tüzük meselesi gerçekten çok önemli bir mesele ve önümüzdeki dönemde sanırım ilk yapılması gereken işlerden bir tanesi bu.

Şimdi, arkadaşlar, dün Sayın Cumhurbaşkanı bize bir ekonomi çerçevesi sundu ve bu ekonomi çerçevesi esasında şöyle bir anlam taşıyordu… “Evet, birtakım sorunlarımız var amma işler yoluna giriyor. Özellikle kurlar üzerinde belirsizlikler kalkıyor, dolayısıyla da işler yoluna giriyor.” anlamında bir açıklama yaptı. Sanıyorum, muhtemelen Sayın Cumhurbaşkanı, kurlarla ilgili, son dönemde 5-10 kuruşluk indirimleri dikkate alarak bu yorumu yaptı fakat benim Sayın Cumhurbaşkanına tavsiyem şu: Kurlara bakarak ekonomiyi anlayamazsınız.

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Ne biliyorsun?

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) – Anlayamazsınız, mutfağa bakmanız lazım, halkın gerçekten şu anda ne yaşadığına bakmanız lazım. Dolayısıyla da halkın ne yaşadığından haberiniz yok ise eğer kurlar size Türkiye'nin gerçeğini söylemez.

Dolayısıyla da arkadaşlar, benim burada, Sayın Cumhurbaşkanının konuşması ve sunduğu çerçeveyle ilgili olarak söyleyecek birçok eleştiri noktası var fakat sizlere, ekonominin birtakım rakamlarını konuşarak da bunu yapmak istemiyorum. Ama sizlere şunu söyleyeyim: Adalet ve Kalkınma Partisi 2002’den itibaren -hakkını teslim edelim- 2007, 2008’e kadar ekonomiyi iyi yönetmiştir. Gerçekten de o sırada Avrupa reformlarının da etkisiyle reformlar yaparak Türkiye ekonomisini yıllık ortalama yüzde 5’in üzerinde bir büyümeyi sağlayıcı bir biçimde yönetmiştir. Fakat arkadaşlar, şunu görmek zorundasınız: 2009’dan sonra çok hata yapıldı ve bugün eğer kur krizi ve yarın bir resesyon yaşayacaksak bu, o dönemde yapılmış hatalardan kaynaklanmaktadır.

Ben sadece birkaç tanesini size hatırlatayım: Bunlardan bir tanesi, biliyorsunuz, 2009’da, dövizle ilgisi olmadığı hâlde şirketlerin ve bireylerin dövizle borçlanabileceğine dair bir kararname çıkardılar. Bugün ödenmesinde zorluk çekilen döviz borçlarının esasında bu kadar yığılmasının ana sebebi de o dönemde alınmış olan hatalı karardan kaynaklanıyor.

Bir başka nokta, dış politika. Şimdi, arkadaşlar, şunu söyleyebilir miyiz: “Bugünkü bütçe açığıyla Suriye’deki askerî operasyonların hiçbir ilgisi yoktur.” diyebilir miyiz? Diyemeyiz. Gerekçeleri tartışılabilir ama sonuç olarak bugünkü bütçe açığının önemli sebeplerinden bir tanesi de askerî harcamalardır, güvenlik harcamalarıdır.

Bundan da vazgeçtim, bu da sanırım sizlere çok bir şey söylemiyor ama ben size şunu söyleyeyim: Bugünkü krizin ana sebebi, yeni sistem olarak şu anda yürürlükte olan sistemin yanlışlığıdır. Yani Cumhurbaşkanımız o zamanlar, hatırlayacaksınız, demişti ki: “Cumhurbaşkanlığı sistemine geçersek krizler kalmayacak.” Ama ne görüyoruz şu anda? Gerçekten çok ciddi bir krizin ortasındayız.

Arkadaşlar, bakın, dün İstanbul Ticaret Odası perakende fiyatlarının yüzde 19 civarında arttığını söyledi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) – Şu anda kredi faizleri yüzde 40. Arkadaşlar, bu ciddi bir resesyondur, ciddi bir ekonomik problemdir, daralmadır ve bir krizdir. “Kriz mriz yok.” lafı gerçekten lafügüzaftır.

Lütfen bizim bu araştırma önergemize destek olun ve dolayısıyla da bu meseleleri sayın Meclisimiz tartışabilir hâle gelsin.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Katırcıoğlu.

Şimdi, İYİ PARTİ Grubu adına Durmuş Yılmaz…

Sayın Yılmaz, buyurun. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA DURMUŞ YILMAZ (Ankara) – Ben de yeni yasama yılının ülkemize hayırlı olması dileğiyle konuşmama başlıyorum.

Ekonomimizin nerede olduğu konusunda çok fazla söz söylemeye gerek yok. Zamanımız olsa enflasyondan cari açığa, büyümeden dış ticarete, kamu maliyesinden işsizliğe kadar çok şey söylenebilir ve söylenmesi de gerekir ama konuşma çok kısıtlı olduğu için belki Meclisin çatısı altında ileriki dönemlerde bu fırsatı buluruz.

Şu anda ekonomi yönetimiyle, ekonomimizin içinde bulunduğu koşullarla ilgili olarak en önemli sorun ekonomi yönetimindeki koordinasyonsuzluk.

İki şey var: Bir, inkâr; iki, kibir. İnkâr size hakikati kabul ettirmiyor ve dolayısıyla başınızın doğrusuna gidiyorsunuz. Gittiğiniz noktada da bir cisme mutlaka çarpacaksınız ama siz çarpmasanız bile o cisim size doğru geliyor. Bunu bir kere aklınızın bir kenarına yazın. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Çarşıya pazara gittiğiniz zaman ekonominin ne olduğunu biliyoruz. Ben bu konuda, inkâr ve kibirle ilgili olarak şu anda yapılmakta olan ve Türkiye’de ekonomi politikasının nasıl yönetildiği konusunda bir hususu sizinle paylaşmak istiyorum.

Orta vadeli programda denildi ki: “Biz bankalarımızla ilgili olarak, reel sektörümüzle, şirketlerimizle ilgili olarak bir çalışma yapacağız, bir stres testi yapacağız. Bunun sonucunda da ortaya çıkan duruma göre bankalarımızın sermaye ihtiyacı olup olmadığı konusunda karar vereceğiz.” Aslında bu stres testine ihtiyaç yok. Mevcut durum devam ederken önümüzdeki üç ayda, beş ayda, bir yılda her ne olursa, faiz nereden nereye gelirse, kur nereden nereye gelirse acaba biz ne tür risklerle karşılaşırız diye bir test yapılması lazım ve buna göre tedbir alınması lazım. Hâlbuki şu anda karşı karşıya olduğumuz şey şu: Risk gerçekleşti, enflasyon yüksek, kur değer kaybetti, faiz çok yüksek. Dolayısıyla şu anda yapılması gereken şey stres testi değil; bankalarımız, sistem zaten stres altında. Hasar tespiti yapılması lazım, siz hasar tespiti yapmıyorsunuz. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Mesele buradan kaynaklanıyor, onun için de inkâr ediyorsunuz olanı biteni. Nasıl inkâr ediyorsunuz? Geçen hafta cuma gün kapanışta 3 kamu bankası Eximbank, Halkbank ve Vakıflar Bankasının -bunlar isimleri, borsada kayıt altına alındığı için söylüyorum çünkü bankalar hakkında isim vermek çok doğru bir şey değil- sermayelerinin olmadığı demek ki ortaya çıktı bu test yapılmadan bile, bu hasar tespiti yapılmadan bile ve dolayısıyla oraya müracaat ederek “nitelikli yatırımcı” denilen bir gruba 10,9 milyar TL’lik uzun vadeli bir tahvil satıldı. Bu tahvilin kime satıldığı konusunda bilgi sahibi değiliz ve sistem nasıl çalıştı, bu konuda da size çok şey söyleyebilirim. Sürem bitti, sadece şunu söyleyeyim…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

DURMUŞ YILMAZ (Devamla) – Bugün itibarıyla, bu dakika itibarıyla şunu gördük: Bugün borsada kotasyonları gördük. Bunlar Türkiye İşsizlik Fonu’na satılmış ve satılırken de kullanılan faiz oranı yüzde 10. Bugünkü cari faiz yüzde 20’nin üzerinde. Niye yüzde 10? Çünkü İşsizlik Fonu’nda toplanan bu paralar ROT satışları üzerinden yani rekabetçi olmayan satışlar üzerinden hazinenin borçlanması gereği Merkez Bankası aracılığıyla yaptığı borçlanmada oraya yatırılan paralar. Aslında ortada böyle bir para yok, bu zaten devlete verilmiş bir borç. Likidite yaratabilmek ve bu bankalara aktarılabilmek için yapılmıştır.

BAŞKAN – Sayın Yılmaz…

DURMUŞ YILMAZ (Devamla) – Oyun içinde oyun oynuyorsunuz, Yunanistan’ın başına dert bunun için geldi. Avrupa Birliği, rakamların yanlış olduğunu söyledi.

BAŞKAN – Sayın Yılmaz, teşekkür ediyorum.

DURMUŞ YILMAZ (Devamla) – Efendim, bir dakikanızı rica edeyim.

Eğer, siz bugün bu şekilde rakamlarla oynarsanız bir gün karşınıza mutlaka çıkacaktır. Şunu unutmayın: Lütfen, akşam evinize gittiğinizde, yorganınızı başınıza çektiğinizde şu inkâr ve kibir işini bir düşünün. Çünkü trajedi o ki yükselirken düşmektir. Siz şu anda yükseldiğinizi zannediyorsunuz ama düşüyorsunuz.

Teşekkür ederim. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Emine Gülizar Emecan…

Buyurun Sayın Emecan. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle ikinci yasama yılımızın, ülkemize güzel ve başarılı çalışmalar yapabileceğimiz bir dönem olmasını diliyorum ve sizleri saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, her ne kadar iktidar yetkilileri bir krizin varlığını kabul etmeseler de vatandaşlarımız, yaşadıkları hayat pahalılığı ve gelen zamlarla bu krizi çok yakından yaşamaktadırlar. Bir sorunun varlığını kabul etmezsek onun çözümünü de bulamayız. Yani Sayın Cumhurbaşkanımızın “Ülkemizde kriz mriz yok.” demesiyle, yaşanan bu ekonomik sıkıntıların çözülmesi mümkün değildir. Dün, Sayın Cumhurbaşkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılışında yaptığı konuşmada, iktidarları döneminde Türkiye’yi 3,5 kat büyüttüklerini ve bu paydan da bu büyümeden elde edilen gelirin de her kesime dağıtıldığını söylemiştir. O “her kesim” dediği, bugün 60 milyona yakın yoksulluk sınırı altında yaşayan vatandaşımızdır.

Değerli milletvekilleri, madem kriz yok, doğal gaz ve elektriğe yapılan zamlar neyin nesidir? Son üç ayda doğal gaza, konutta yüzde 30, sanayide yüzde 48 zam yapılmış. Elektriğe yapılan zamsa konutlarda son bir yılda yüzde 45. Dört kişilik bir ailenin aylık ortalama elektrik ve doğal gaz gideri 327,36 TL’dir yani asgari ücretin dörtte 1’i.

Madem kriz yok, iğneden ipliğe bütün ürünlere neden zam gelmektedir? Sizi, Meclis Genel Kurulu bittikten sonra şöyle bir çarşıya, pazara uğramaya davet ediyorum. Tavuk etinin dokuz ayda yüzde 200 zamlandığını, domatese yüzde 33 zam geldiğini, salçaya yüzde 95 oranında zam geldiğini oralarda görebileceksiniz. Bir öğün geçirilen simit olmuş 1,75 TL. Bir de buna kur artışının vatandaşın cebindeki parayı eritmesini lütfen ekleyelim. Bunlar bizim çok canımızı yakıyor, siz iktidar partisi milletvekillerinin canını yakmıyor mu? Umarız, bu kışı çocuklarımız donarak geçirmezler; sanayide bu kış bu rakamlardan, bu zamlardan dolayı üretim durmaz; 3 bine yakın şirket iflas erteleme vermiştir, bu iflas erteleme veren şirketlerin sayısı artmaz.

Bugüne kadar ekonomiyi uçurduğunuzu söylediniz ama o uçuş maalesef tepetaklak ve aşağıya doğru olmuştur, halkımız da bunu bugün görmektedir. Artık bu ülkeyi yönetemediğinizi lütfen gelin, itiraf edin ve halkımızı bu kötü gidişten hep birlikte kurtaralım çünkü bu kriz beyin damarlarına giden pıhtı gibi hem ülkemiz hem vatandaşlarımız üzerinde kalıcı hasarlar yaratacaktır. (CHP sıralarından alkışlar) Hepimiz aynı gemideysek o zaman lütfen bugüne kadar yapmadığınız bir şeyi yapın ve muhalefetin önerilerine, muhalefetin sözüne de lütfen kulak verin, bu krizi hep birlikte aşalım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

EMİNE GÜLİZAR EMECAN (Devamla) – Artık bu dış güçler ve benzeri kılıfları da bırakalım. Bir an önce yapısal önlemler alarak, demokrasiye dönerek, liyakati önemseyerek ve üretim ekonomisine geçerek bu krizin altından hep birlikte kalkalım.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Üç dakikaları beş dakika yapalım İç Tüzük’te, yetmiyor.

BAŞKAN – Şimdi Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Abdullah Nejat Koçer…

Buyurun Sayın Koçer. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yeni dönemin hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyorum.

HDP grup önerisi üzerine söz aldım.

Tabii, grup önerisini incelediğimizde, okuduğumuzda çok fazla kapsamı olan konular var. Bunların hepsini bu kadar kısa bir sürede cevaplamak veya analiz etmek mümkün değil. Tabii, ekonomiyle ilgili bir konu. Ağustos ayı başından itibaren Türkiye’de meydana gelen, özellikle sadece döviz piyasalarından kaynaklanan -öncelikle- bir dış müdahalenin varlığını hepimiz görüyoruz. Özellikle piyasalarımızın kapalı olduğu anlarda sanki “Ben yapıyorum bunu, sen gör, sen bil.” gibi yaparcasına bu tarzda günlerce süren bu manipülasyonlar Türkiye ekonomisi üzerinde çok ciddi sıkıntılar yaratmıştır, bunlar bildiğimiz konular.

Ancak hemen ekonomi yönetimimiz harekete geçerek -gerek maliye yönetimimiz gerek ekonomi yönetimimiz- Sanayi Bakanlığımız, Ticaret Bakanlığımız her alanda önleyici tedbirler, destekler ve teşvikler açıklamıştır. Açıkça söylemek isterim ki bunların hızı ve sürati eskiye nazaran çok daha hızlı olmuştur. Bunların önemli bir kısmında, sahadan gördüğümüz sıkıntıları belirterek çok hızlı bir şekilde tedbir alınmasını sağlamak adına bizler de o konuda gerekli çalışmaları yapmış bulunuyoruz.

BDDK’nin, SPK’nin ve Merkez Bankasının almış olduğu birçok teknik kararla birlikte, gerek bankalar gerek para piyasaları gerekse ekonomiyle ilgili çok önemli çalışmalara imza atıldı bu dönemde. Yine, bu sıkıntılı döneme denk gelen süreçte 100 günlük ekonomik program açıklandı. Yine, böyle bir sürece denk gelen süreçte de yeni ekonomi programı ortaya kondu ve bu da dengenin, tasarrufun, yeniliğin, değişimin, reformun içerisinde yer aldığı yeni bir ekonomi programı.

Tabii ki fiyat artışları, tabii ki piyasalarda fırsatçıların, stokçuların yarattığı sorunlar elbette var. Bugün Sayın Cumhurbaşkanımız da buna grup toplantısında dikkat çekti. Bunlarla hep birlikte mücadele edeceğiz, fırsatçılara izin vermeyeceğiz, ekonomimizi çok daha iyi bir noktaya getirme noktasında yapılan ve başlayan bu çalışmaları da hep birlikte destekleyerek sürdüreceğiz. İnşallah yakın zamanda da ekonomi kontrol altına alınacak ve Türkiye çok daha iyi bir noktaya gelecek diyor, hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, Adalet ve Kalkınma Partisinin sayın konuşmacısı bizim ısrarla üzerinde durduğumuz “Kriz var.” uyarısına, aynı Sayın Durmuş Yılmaz’ın söylediği gibi, inkâr politikasını güderek bir taraftan “Kriz yok.” derken diğer taraftan da alınan tedbirlerden bahsetmektedir. Kriz yoksa tedbir niye alınmıştır? Kriz varsa bunu kabullenmek erdemdir, hatırlatmak isterim.

Teşekkür ederim efendim. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Grup Başkan Vekili, tamam, anladım da siz bir şeyler söylediniz, onlar da cevap verdiler.

Arkadaşlar, şimdi öneriyi oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısı arayacağım.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – İstemedik efendim. Talep mi var, karar yeter sayısı talebi mi oldu?

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, öneri kabul edilmemiştir.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan, sadece merak ettim, karar yeter sayısını kim istedi? Karar yeter sayısı isteyen olmadı diye biliyorum.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım, oylarınıza sunacağım.

3.- CHP Grubunun, Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın ve arkadaşları tarafından doğal gazda dışa bağımlı ülke konumundan çıkmak için yeni politikaların belirlenmesi ve doğal gaz fiyatının artışındaki nedenlerin tespit edilmesi amacıyla 2/10/2018 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 2 Ekim 2018 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 2/10/2018 Salı günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                   Engin Altay

                                                                                                      İstanbul

                                                                                              Grup Başkan Vekili

Öneri:

Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın ve arkadaşları tarafından doğal gazda dışa bağımlı ülke konumundan çıkmak için yeni politikaların belirlenmesi ve doğal gaz fiyatının artışındaki nedenlerin tespit edilmesi amacıyla 2/10/2018 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin (370 sıra no.lu) diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 2/10/2018 Salı günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere öneri sahibi Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ahmet Akın konuşacaktır.

Buyurun Sayın Akın. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA AHMET AKIN (Balıkesir) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; öncelikle yeni yasama yılında bütün arkadaşlarıma başarılar diliyorum. İnşallah hedefimiz de hizmetimiz de Türk milleti için olur. Hepinize tekrar başarılar diliyorum.

Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidarıyla, biliyorsunuz, ocaklar söndü. Nasıl söndü ve bu kış nasıl zor geçecek? Zaten bunu buradan anlatmak kolay ama asıl bunu yaşamak önemli. Bunu yaşayanlar kimler? Evde asgari ücretle geçinmeye çalışan vatandaşlarımız. Son bir yılda, konutta elektriğe yüzde 45, doğal gaza ise yüzde 35 zam geldi. Sanayicinin elektrik fiyatına son beş ayda tam yüzde 100 zam geldi. Şimdi arkadaşlar, bir taraftan “üretim” deyip diğer taraftan sanayicinin elektriğine yüzde 100 zam yaparsanız bu milletin aklıyla dalga geçmiş olursunuz.

Şimdi, soru şu: Hangi işçi, hangi emekli yüzde 45 zam aldı? Onu düşünelim, ona göre hesabımızı kitabımızı yapalım. “Kriz yok, teğet geçti.” onu bunu söyleyenler Allah aşkına lütfen kendisini asgari ücretli vatandaşımın yerine koysun.

Bir kasırga tehdidi vardı, kasırga tehdidini atlattık, teğet geçti ama şu anda yaşadığımız zam kasırgası, zam tayfunu çok büyük derecede halkımıza işlemiş durumda. (CHP sıralarından alkışlar) Bakın, sizler AK PARTİ hükûmetleri olarak her zaman hemen döviz yükseldiğinde zammı yapıştırıyorsunuz, öyle değil mi? E be arkadaşım, şimdi dolar düşüyor, indirin o zaman, zam yapmaya ne gerek var? Sabah kalktık, yine zam, yine zam, yine zam.

BOTAŞ’ı kâr şampiyonu yaptınız, BOTAŞ’ı Varlık Fonu’na aldınız. Şimdi amacınız BOTAŞ’ı kefil göstererek, BOTAŞ’ın üzerinden teminatlandırarak para almak mı? Nasılsa Varlık Fonu’nda kontrol yok. Başında Sayın Cumhurbaşkanı var, yanında damadı var, e buyurun size nimet kapısı. İstediğiniz gibi BOTAŞ’ı büyütün, ondan sonra teminat olarak kullanın. Bir de üstüne Türkiye Cumhuriyeti’nin makamlarının itibarını yerle bir ettiğiniz için gittiniz Amerikalı bir şirketin yanına koydunuz, dediniz ki: “Bize inanmıyorsunuz, kendinize inanın.” Bu ayıptır, günahtır, yazıktır değerli arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)

Bakın, enerjiyi, doğal gazı, yakıtı devlet için vergi dairesine çevirdiniz ve milletimizi vergilerle terbiye etmeye çalışıyorsunuz. Bu çok ayıp bir şey arkadaşlar. Sizin göreviniz iktidar olarak bu vergileri indirmek, tam tersine milletin asgari ücretle yaşamasını sağlamak. Hem asgari ücreti koyuyorsunuz hem de adama dörtte 1’ine enerji faturası ödetiyorsunuz. Şimdi ben buradan sizin, bütün milletvekillerimizin samimiyetinizi test etmek istiyorum: Bir kanun teklifi verdik, bu kanun teklifi şöyle: Doğal gazda KDV’yi yüzde 18’den yüzde 1’e indiriyoruz ve ÖTV’yi kaldırıyoruz. Hodri meydan. Eğer milleti düşünüyorsanız buna onay verin hiç kimseyi ayırmadan. (CHP sıralarından alkışlar)

Ayrıca, AK PARTİ her fırsatta çiftçinin yanında olduğunu söylüyor. Şimdi, ben Balıkesir Milletvekiliyim, Balıkesir’i dolaşıyorum, çiftçinin yanında değilsiniz, köyler boş, çiftçi batmış, hatta icradan satılık koyun var. Ayıp, ayıptır bu! İcradan satılık koyun olacak hâle getirmek bu AK PARTİ Hükûmetinin çok büyük ayıbıdır. Onun için, ben Balıkesir’in köylerini dolaştığımda görüyorum değerli vekillerim, köyler boş, yaşlılar torunlarına hasret gidiyor ama siz bir taraftan “Biz çiftçiye destek oluyoruz." diyorsunuz. Siz çiftçiye destek olmuyorsunuz, hakkını bile vermiyorsunuz, onu da söyleyeyim.

Şimdi, bir de dalga geçer gibi 6 Eylülde bir karar çıkardınız, bu kararda tarımsal desteklemeden su ve elektrik borcunu keseceksiniz. Yuh! Ayıp. Hakikaten ayıp, gerçekten ayıp. Gidin bir köyleri dolaşın, adamlar ne kazanıyor, ne yiyor ne içiyor bakın, ondan sonra kesmeye bakın. Şimdi, enerji ihalelerini veriyorsunuz dolar bazından, ondan sonra da diyorsunuz ki “Efendim, biz dolarla yapmayalım, Türk parasıyla gidelim.” Ya, bu milletin vicdanıyla oynamayın. Bu ülkede insanlar 100 dolar bozduranı bedava tıraş ediyor. Neden tıraş ediyor? Çünkü Türk milletine, Türkiye Cumhuriyeti’ne âşık. Lütfen bu güzel insanların duygularını kullanmayın, ya destek olun ya da hiç köstek olmayın, bırakın gidin, biz daha iyisini yaparız, onun sözünü veriyoruz.

Bir sorum var: Bin odalı sarayın doğal gaz ve elektrik faturası ne kadar? Öğrenmek istiyorum, bu kadar basit.

Bir de, ayrıca, Sayın Cumhurbaşkanı ve yanındakiler tasarruf için Çankaya Köşkü’ne taşınmayı düşünüyor mu?

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – İYİ PARTİ Grubu adına Hayrettin Nuhoğlu.

Buyurun Sayın Nuhoğlu.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Nuhoğlu dışarıda, Sayın Durmuş Yılmaz konuşacak.

BAŞKAN – Tamam.

Sayın Durmuş Yılmaz, buyurun.

İYİ PARTİ GRUBU ADINA DURMUŞ YILMAZ (Ankara) – Efendim, verilen önerge üzerindeki görüşlerimizi İYİ PARTİ adına tespit etmek ve paylaşmak için tekrar kürsüye geldim.

Şu anda dünyada bir parasal daralma söz konusu. Bu parasal daralmanın sonunda kredi maliyetleri giderek artıyor ve likidite ve kredi verilebilir fonlar azalıyor. Bunun sonucunda dünyada kredinin maliyetleri artıyor. Buradan hareketle, dünyadaki emtia fiyatları üzerinde de eğer… Ülkemizde emtianın fiyatı, doğal gazın fiyatı dolar bazında sabit kalsa bile kur hareketlerinden dolayı içerideki Türk lirası fiyatı artıyor. Dolayısıyla, bunun ithal eden firma üzerinde kâr açısından bir yükü var. Bu yükü görelim ve kabul edelim. Ancak bunun böyle olduğunu bilerek enflasyonu kontrol altına almadığınız için de kurun değer kaybetmesine göz yumarak bu şirketlerin zarar etmesine göz yumabilecek misiniz? Yumamayacaksınız. O nedenle, sizin yapmanız gereken, tartışılması gereken şey kul hakkı olan enflasyonu önlemek. Eğer kul hakkı olan enflasyonu önlemezseniz altının fiyatı da yükselir, efendim, çimentonun fiyatı da yükselir, patatesin fiyatı da yükselir, domatesin fiyatı da yükselir, doğal gazın fiyatı da yükselir velev ki dolar fiyatında hiçbir değişiklik olmasa bile. Dolayısıyla siz AK PARTİ olarak tercihinizi büyümeden yana kullandınız ve dolayısıyla vatandaşın enflasyonu tolere edeceğine inandınız ve ülkenin ekonomisini bu noktaya getirdiniz. Dolayısıyla bunun sonucuna katlanmak zorundasınız. Buna katlanmak için de bir yerlerden tasarruf edeceksiniz, kendi refahınızdan kısacaksınız ve toplumun, dar gelirlinin, düşük gelirlinin hayat standardını için kışın üşümemesi için bir çözüm yolu bulmak zorundasınız. Türkiye'nin bütçe büyüklükleri böyle bir tasarrufa imkân veriyor, yeter ki nerede neyi nasıl kesebileceğiniz, hangi tasarrufu yapabileceğiniz konusunda bir düşünün. Bu sizin boynunuzun borcu.

İş gayet kolay, enflasyonu kontrol altına aldığınız zaman vatandaşın cebine koyduğunuz 100 liranın sene başındaki değerini sene sonunda 80 liraya düşürmezsiniz.

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) – Durmuş Bey, buraya bakın, buraya.

DURMUŞ YILMAZ (Devamla) - Bu bir kul hakkıdır ve bu bir hırsızlıktır ve…

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) – Durmuş Bey, buraya bakın.

DURMUŞ YILMAZ (Devamla) – AK PARTİ’lilere söylüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) – Biz de, biz de…

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) – O da AK PARTİ’li, o da AK PARTİ’li, yabancı değil o da ya, sizden.

BAŞKAN – Hatibin sözünü kesmeyin lütfen.

RECEP ÖZEL (Isparta) – O kadar dar bir grup değil, geniş bir grup.

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) – Büyüğüz, biz çok büyüğüz.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Valla millet dışarıda gülmüyor haberiniz olsun, ekonomik krize hiç gülen yok, ağlıyor millet. Gülen sizsiniz ama millet ağlıyor.

DURMUŞ YILMAZ (Devamla) – Evet, o zaman size diyorum ki şimdi tercihinizi iyi kullanın, şu andaki tercihiniz yanlış, sizi bu noktaya getirdi, şu anda elinizi kolunuzu bağladı ve dolayısıyla kışın vatandaşımızın üşümeden aşını ekmeğini nasıl istediğini ve de nasıl ısınacağını düşünün.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) - Millet ne yapacağını gayet iyi biliyor.

BAŞKAN – Sayın Yılmaz, teşekkür ederim.

DURMUŞ YILMAZ (Devamla) – Mesele budur, mesele enflasyonu kontrol etmektir, gerisi lafügüzaftır. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yılmaz.

Öneri üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Erhan Usta konuşacak.

Buyurun Sayın Usta. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken öncelikle ben de yeni yasama yılının hem Meclisimiz için hem de milletimiz için hayırlı ve uğurlu olmasını Cenab-ı Allah’tan niyaz ediyorum.

Tabii, Türkiye ekonomisi hepimiz biliyoruz ki sıkıntılı bir süreçten geçiyor, bir kısım makroekonomik göstergelerimizde hızlı bir bozulma oldu; malum, özellikle enflasyon ve kur göstergeleri önemli bir istikrarsızlık kaynağı olmaktadır. İşsizliğin arttığını, borçluluğun, hem firma hem hane halkı hem de ekonominin genelindeki borçluluğun ekonomi üzerinde yarattığı tahribatı da hepimiz biliyoruz. Bu çerçevede, cari açık ve kamu açığını azaltıcı tedbirlerin alınması gerektiği de ortada. Orta vadeli program, Yeni Ekonomi Programı olarak, o isim altında yayınlandı ve aslında baktığımızda Yeni Ekonomi Programı bu sorunları da tespit ediyor. Bu anlamda, ben kredibil olduğunu düşünüyorum, kredibilitesinin, itibarının olduğunu düşünüyorum, en azından sorunlar tespit edilmiş durumda.

Şimdi, tabii, bu kadar kısa süre içerisinde burada bir ekonomi analizi yapacak durumda değiliz ancak şunu ifade etmek lazım ki sorunların çözümü için işin üç ayağı var.

Bir: Kurumların yapacağı, özellikle işte, Merkez Bankası, düzenleyici kurumlar veya bakanlıkların yapacağı işler var. Orada bir kısım işler yapılıyor, gecikmeli de olsa kararlar alınıyor şu andaki ekonomik sıkıntıların aşılmasına yönelik olarak.

İkincisi: Hükûmetin özellikle maliye politikası alanında yapacağı işler var. Orada hükûmetin yavaş gittiğini ifade etmek isterim. Yani bir kısım rakamlar konuşuluyor ancak şu ana kadar henüz somut bir tedbirle karşılaşmış değiliz. Bu somut tedbirlerin bir an evvel alınması lazım, piyasalar bunu bekliyor. Bu, programın itibarı açısından son derece önemli olacaktır.

İşin üçüncü ayağı da Meclis tarafından yapılacak işlerdir. İşte, burada bizim Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak özellikle yeni sistem içerisinde artık hükûmet tarafından tasarı gelmeyeceğine göre Türkiye’nin önünü açacak reformlara da hep birlikte imza atmamız lazım. Bunların neler olduğunu geçmişte çok konuştuk, “yapısal reformlar” olarak adlandırdık bunları; şimdi, Yeni Ekonomi Programı’nda “dönüşüm programları” veya “dönüşüme yönelik işler” olarak adlandırılıyor. Hükümetiyle Meclisiyle birlikte bunların yapılması lazım. Tabii, bu esnada istikrarı bozacak davranışlardan mutlak surette kaçınmamız lazım; şeffaflığı azaltacak hususlardan, işlerden, kararlardan mutlak surette kaçınmamız lazım, Türkiye’ye acil olarak fon girişini sağlamamız lazım. Bu da güven ve istikrarın teminiyle olur yani fon akışını piyasada sağlamadığımız zaman Türkiye ekonomisi daha büyük sıkıntılarla karşılaşabilir. Firmaları rahatlatacak tedbirlerin de bu çerçevede mutlak surette alınması gerekiyor.

Kamu maliyesinde 2020 için tek bir rakam vereceğim, cari açık 2,7; kamunun tasarruf yatırım farkı -biraz teknik bir konu ama- 2,6. Bunun anlamı şudur: “2020 yılında biz cari açığı 2,7’ye düşüreceğiz, bunun 2,6’lık kısmı yani hemen hemen tamamı kamudan kaynaklanacak.” diyoruz. Bu kamu maliyesi açısından çok olası bir denge değil, bunun çok daha sıkı yapılması lazım. Yani kontrol edemediğimiz özel sektör üzerinden ben cari açığı düşüreceğim derseniz bu inandırıcı olmaz, buna piyasalar inanmaz. Burası atlanmış gibi duruyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERHAN USTA (Devamla) – Herhâlde süre vermiyorsunuz.

Son konu olarak da kurumların itibarı olduğunu, itibarın önemli olduğunu düşünüyorum. Yeni kurumlar kuruluyor burada ancak şu anda mevcut kurumları daha iyi çalıştırmanın çok daha önemli olduğunu düşünüyorum. Hatırlayın, 2000 yılında BDDK’nin kurulması esnasında bankaların denetimindeki bir kısım zayıflıklar bizi 2001 kriziyle karşılaştırdı yani ona mecbur kaldık. Dolayısıyla, bu tür sıkıntıları yaşamamak için mevcut kurumları en iyi şekilde koordine etmemiz gerekir.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Usta.

Öneri üzerinde Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Serpil Kemalbay Pekgözegü.

Buyurun Sayın Kemalbay Pekgözegü. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Yeni yasama döneminde sözlerime değerli milletvekilimiz İbrahim Ayhan’ı anarak ve zindandaki yoldaşlarımı ve bu Genel Kurulun üyesi olan Leyla Güven’i selamlayarak başlamak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'de bir ekonomik krizin olmadığı söyleniyor, “Kriz mriz yok.” deniyor ama biz burada krizin yarattığı sonuçları konuşuyoruz. Daha geçenlerde AKP Genel Başkanı “Kriz mriz yok.” demişti. İnsan şöyle düşünüyor doğal olarak, her şeyin yolunda olduğu bir ülkede neden bu kadar çok zam oluyor, bu kadar yoksulluk, işsizlik neden yaşanıyor diye soruyor. Demek ki aslında kriz var ve biz krizi konuşuyoruz.

Krizin bedeli işçilere ödetilmek isteniyor ve işverenler şu anda işçilere şunu söylüyorlar: “Kat kat giyinerek gelin ve iş yerinde daha az tuvalet kâğıdı kullanın.” İnsanlar önümüzdeki kış evlerinde kat kat giyinerek mi oturacaklar diye merak ediyoruz. Bu, aslında Türkiye’de yaşanan tek adam rejiminin yarattığı bir sonuçtur. Özellikle 24 Haziran seçimlerinin faturası bugün bizlere ekonomik olarak çıkmaktadır, ekonomik kriz olarak önümüze gelmektedir. Doğal gaz zammı da aslında böyledir.

Diyorlar ki: “Doğal gaz krizi veya doğal gaz artışı ya da diğer fiyatlardaki artışlar stokçuların bir marifeti.” Stokçuların bir marifetiyse o zaman biz de şunu söyleyebiliriz: Yaz döneminde göreceli olarak doğal gaz daha az kullanıldı, dolayısıyla Tuz Gölü altında biriken doğal gazı BOTAŞ stokladı ve şimdi de kış gelirken halkımıza zamlı bir şekilde doğal gaz mı satmak istiyor? Yani demek istiyorum ki buradaki fırsatçılık, buradaki stokçuluk aslında iktidarın fırsatçılığıdır ve iktidarın stokçuluğudur. İnsanlar evine süt alamazken, çocuğunun cebine harçlık koyamazken, evini ısıtamazken, ocağını yakamazken, pazarda alışveriş yapamazken görülüyor ki burada herkesin keyfi yerinde, herkes gülüyor, AKP sıraları gülüyor fakat halkımız ağlıyor. İşçiler, emekçiler, yoksullar zam ve zulüm altında eziliyorlar. Dolayısıyla bu tek adam rejimiyle bu sistemin, bu zamların bitmesi mümkün değildir. Aslında bütünlüklü olarak tek adam rejiminin gitmesi, ortadan kaldırılması, Türkiye’nin demokrasiye, özgürlüklere kavuşması ve Türkiye’nin üreten bir ekonomiye kavuşması, halk için bir ekonomiye kavuşması…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (Devamla) - …doğal gazın, elektriğin, suyun, halkın kullandığı temel ihtiyaçların halka ücretsiz olarak temin edilmesi, esas alınması gerekendir diye düşünüyoruz ve dolayısıyla bu önergeyi burada destekliyoruz. Halkın yararına bir ekonomi için, halkın yararına kullanılacak enerji politikaları için, yenilenebilir, ekonomik ve halkçı enerji politikaları için mutlaka ve mutlaka bir araştırma önergesi gereklidir diyoruz. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şimdi öneri üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Ziya Altunyaldız.

Buyurun Sayın Altunyaldız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yasama yılımızın hayırlı olmasını Cenab-ı Hak’tan niyaz ediyorum.

CHP Grubu önergesinin bir bölümünü sizlere okumak istiyorum. Diyor ki. “Yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarından daha çok yararlanılabilmesi için gereken ulusal politikaların oluşturulması…” Değerli milletvekilleri, işte tam bu sebeple AK PARTİ iktidarlarımız döneminde Millî Enerji ve Maden Politikası’nı yürürlüğe koyduk ve 3 parametresi vardı, 3 tane ayağı vardı bu politikanın.

Arz güvenliği… Yani arzınızı hiçbir zaman eksik etmeyeceksiniz. Üretimler devam edecek, hane halkları enerjiye ulaşabilecek, kışın ısınabilecek ve gecesinde gündüzünde aydınlık bir havada ve atmosferde yaşamasını becerebilecek.

Öngörülebilir piyasalar… Eğer piyasalar dalgalı ve farklı gelişiyorsa ya da stabil ve durağansa buna göre öngörülebilir piyasa şartlarını oluşturmak ve bunu sürdürülebilir kılmaktır ikinci parametre.

Üçüncü de değerli milletvekilleri, yerliliktir. İşte yerlilikte AK PARTİ iktidarlarımız döneminde elektrik üretiminde yüzde 38 olan pay yüzde 50’nin üzerine çıkmış ve özel sektör payı da yüzde 80’in üzerine çıkmıştır. Burada bir taraftan nükleer santral, diğer taraftan YEKA modeliyle rüzgâr ve elektrikteki bin megavatlık başarılı ihaleler ve yerli kömür ihalesi bunun en bariz örnekleridir.

Fiyat artışlarına gelince, fiyat artışları, değerli milletvekilleri, maliyet esaslı artışlardır. Biliyorsunuz, bunları ithal ediyoruz. Buna rağmen, petrol fiyatlarındaki artışla tüm AB ülkelerinde -bakarsanız görürsünüz- yüzde 50’nin üzerinde fiyat artışları gerçekleşmiştir; kur artışları ve petrol fiyatlarındaki artışlar nedeniyle fiyat artışları gerçekleşmiştir. Ancak buna rağmen tüm AB ülkelerinde sanayinin kullandığı doğal gaz fiyatlarında Türkiye en ucuz ülkedir, yine AB ülkelerindeki hane halklarının kullandığı doğal gazı en ucuz veren, sağlayan ülkedir. Elektrikte de OECD içerisinde en ucuz 6’ncı ülkedir hane halklarında…

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Biraz daha zam yapın o zaman!

ATİLA SERTEL (İzmir) – Biraz daha zam yapın!

ZİYA ALTUNYILDIZ (Devamla) – …ve diğer kullanıcılarda da en ucuz 5’inci ülkedir.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Yüzde 40 zam yaptınız, yetmedi mi ya?

ATİLA SERTEL (İzmir) – Biraz daha zam yapın, biraz daha!

ZİYA ALTUNYALDIZ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, dolayısıyla millî enerji ve maden politikasında üretim, ihracat, istihdam…

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Enerjide yüzde 70 dışa bağımlısınız, dışa bağımlısınız.

ZİYA ALTUNYALDIZ (Devamla) – …ve hane halklarının ihtiyaçları dengeli bir şekilde götürülmeye ve Türkiye inşallah hedeflerine yürümeye devam edecektir.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Arz güvenliği de hikâye!

ZİYA ALTUNYALDIZ (Devamla) – Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Söylediklerine sen de inanmıyorsun ama mecbursun, ne yapacaksın işte!

ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Onu bana bırak!

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Yüzde 70 dışa bağımlısınız.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan, sesimi Genel Kurul da duysa olmaz mı?

BAŞKAN – Buyurun.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Aslında sayın hatip önergemizden bir satır, bir cümle okumak suretiyle verdiğimiz önergedeki iddialarımızı çarpıtmıştır, sataşma vardır ama ben sataşmadan söz istemeyeceğim ilk günden çok şey yapmayalım diye ama tutanaklara geçmesi bakımından AK PARTİ’nin sayın grup başkan vekiline ve sayın hatibe bir soru sormak istiyorum.

Türkiye enerjide dışa bağımlılık noktasında 2002’de yüzde 61 dışa bağımlıyken bugün yüzde 77 dışa bağımlı hâle gelmiştir. Bu iddiaya söyleyecek bir lafınız varsa buyurun.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Altunyaldız.

ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Sayın Başkan, ben CHP grup önergesindeki ifadeyi kullandım ve bu ifadeden nereye geldiğimizi, Türkiye'nin millî enerji ve maden politikasında nereye geldiğini söyledim.

Şimdi, bu rakamlar izafidir.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Kriz de izafi Sayın Başkan, kriz de izafi.

BAŞKAN – Fakat Sayın Altay, soru sordunuz cevabı dinleyin lütfen.

ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Sayın grup başkan vekili de bilir ki büyüme rakamlarıyla birlikte hem hacimler büyümüştür hem oranlar büyümüştür hem de üretim miktarları büyümüştür.

Türkiye, hepinizin bildiği gibi, son on beş yılda enerjiyle birlikte -enerjideki talep artışı da tüm dünyada ilk 3’tedir büyümesi itibarıyla- yüzde 5’in üzerinde büyümüş ve bunu sağlamıştır.

Ayrıca, demin ifade ettiğim gibi, Türkiye hem YEKA’da hem de kömürde ve nükleerde tamamıyla yerli kaynaklara dönmek suretiyle, enerji bağımlılığını azaltma yolunda emin adımlarla ve ne yaptığını bilerek yoluna devam etmektedir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

SERKAN TOPAL (Hatay) – Say, say.

BAŞKAN – Arkadaşlar, buradan sayıyoruz, oradan belki sayamıyor olabilirsiniz, buradan görünüyor.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Başkan.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

22.- Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in, Düzce Cezaevindeki siyasi tutuklulara işkence yapıldığı beyanlarına karşılık Adalet Bakanlığının verdiği cevaba ilişkin açıklaması

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.

Şimdi, biraz evvel Sayın Altay soru yöneltti. Böyle birbirimize karşılıklı soru-cevap usulümüz yok. Yani bunun usulünün nasıl olacağını biliyoruz. O sebeple… Konuşmacı arkadaşımız zaten konuya dair cevap verdi ama cevabın da bir anlamı olmadığını düşünüyorum. Aslolan şey sadece soruyu sormak, öyle addediyorum, itham etmek yani. Fakat ben sorduğunuz soruları kale alıyorum cevabı önemsemeseniz bile. Adalet Bakanlığımızın Düzce’deki işkenceyle alakalı konuya verdiği cevabı iletmek istiyorum. Aynı zamanda Düzce Milletvekilimiz Sayın Fahri Çakır da konuya dair bilgileri ayrıca getirdi ve bunları örtüştürerek tekrar yeni bir harman hâlinde size aktarmak istiyorum.

28/9/2018 tarihinde sayım vermek istemeyen, iki ayrı koğuşta kalan 21 PKK hükümlüsü, sayım almak istendiğinde mevzuata uygun davranmayacaklarını belirtmişler, direnmişler ve “Bakanlığın genelgesine uymak zorunda değiliz.” diyerek direnç göstermişlerdir. Devamında da kendilerinin sakinleşmesi amacıyla bazı hapishanelerimizde mevcut olan, etrafı, tabanı ve üstü yumuşak bir maddeyle kaplı olan odada sadece tutulmuşlardır. Şu anda kendileri yine hükümlü olarak bulundukları koğuşlarına gönderilmişlerdir ve onlar hakkında da idari soruşturma başlatılmıştır. Ayrıca da 3 hapishane personeli ciddi şekilde yaralanmıştır, zarar görmüştür ve bu manada da hiçbir şekilde işkenceye dair en ufak bir tablo yoktur, bir rapor yoktur, durum aslında tamamen bir direnç gösterme neticesinde ortaya çıkmıştır; belirtmek isterim Sayın Altay.

Sağ olun.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

VI.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

4.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun, 2 Ekim 2018 Salı günkü birleşimde 13 Eylül 2018 tarih ve (3/36) sayılı Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi'nin okunarak görüşmelerinin aynı birleşimde yapılması ve bu birleşimde gündemin "Başkanlığın Genel Kurula Sunuşları"nda yer alan işlerin tamamlanmasına; 3 Ekim 2018 Çarşamba günkü birleşimde 13 Eylül 2018 tarih ve (3/37) sayılı Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi'nin okunarak görüşmelerinin aynı birleşimde yapılmasına ve bu birleşimde gündemin "Seçim" kısmındaki işlerin tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesine ilişkin önerisi

Şimdi Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım, oylarınıza sunacağım.

2/10/2018

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 2/10/2018 Salı günü (bugün) toplanamadığından İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi gereğince grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

                                                                                                  Özlem Zengin

                                                                                                        Tokat

                                                                                       AK PARTİ Grup Başkan Vekili

Öneri:

Genel Kurulun 2 Ekim 2018 Salı günkü (bugün) birleşimde 13 Eylül 2018 tarih ve (3/36) sayılı Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi’nin okunarak görüşmelerinin aynı birleşimde yapılması ve bu birleşimde gündemin “Başkanlığın Genel Kurula Sunuşları”nda yer alan işlerin tamamlanmasına kadar, 3 Ekim 2018 Çarşamba günkü birleşimde 13 Eylül 2018 tarih ve (3/37) sayılı Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi’nin okunarak görüşmelerinin aynı birleşimde yapılması ve bu birleşimde gündemin “Seçim” kısmındaki işlerin tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesi önerilmiştir.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önerinin gerekçesini açıklamak üzere öneri sahibi Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Ramazan Can konuşacaktır.

Buyurun Sayın Can. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Yeni yasama yılı hayırlı uğurlu olsun. Bütün milletvekillerine, bütün siyasi parti gruplarına da başarılar diliyorum.

Grup önerimizde bugün 13 Eylül 2018 tarih ve (3/36) sayılı Mali ülkesine asker göndermeyle ilgili Cumhurbaşkanlığı tezkeresini gündeme alıyor ve “Seçim” kısmındaki gündemin de tamamlanması hâlinde, bu işlemin tamamlanması hâlinde Genel Kurulu kapatmayı öneriyoruz.

Aynı şekilde yarın, 3 Ekim 2018 Çarşamba günü, 13 Eylül 2018 tarih, (3/37) sayılı Irak ve Suriye ülkesine asker göndermeyle ilgili Cumhurbaşkanlığı tezkeresi görüşmelerinin tamamlanması neticesinde Genel Kurulun kapanmasını öneriyoruz. Bu önerimize Genel Kuruldan destek bekliyor, hepinizi saygı ve muhabbetle tekrar selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN — Teşekkür ediyorum

Öneri üzerinde İYİ PARTİ Grubu adına İsmail Koncuk.

Buyurun Sayın Koncuk. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL KONCUK (Adana) – Saygıdeğer milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, Meclisimizin aslında çok çalışması lazım çünkü milletimizin içinde bulunduğu ekonomik ve sosyal problemleri değerlendirdiğimizde belki de Meclisimizin geçen yıllardan çok daha fazla çalışması için her türlü fedakârlığı göstermesi lazım, ki sayın milletvekillerimizin de bu anlayışla, bu yasama döneminde çalışacağına inanıyoruz. Ancak tabii çalışmak için de burada verilen tekliflerin kabul edilmesi lazım. İşte, İYİ PARTİ'nin teklif olarak verdiği TÜRK TELEKOM'la ilgili problemlerin bir dolandırıcılık olduğunu, çağımızın en büyük dolandırıcılığı olduğunu bir sayın milletvekili burada ifade etti ama AK PARTİ Grubunun oylarıyla bu teklifimizin, İYİ PARTİ'nin verdiği bu teklifin kabul edilmediğini görüyoruz.

Şimdi, millet vicdanını, kamu vicdanını rahatlatmak AK PARTİ Grubunu hiç ilgilendirmiyor mu? Vatandaşlarımız TÜRK TELEKOM'la ilgili ciddi bir yolsuzluk olduğuna ve milletin malının orada dolandırıldığına milletin aldatıldığına, Türkiye Cumhuriyeti devletinin aldatıldığına inanıyor. Şimdi bunu burada araştırarak, eğer bu inanış yanlışsa, bunun tespitinin yapılmasından neden rahatsızlık duyduğumuzu, neden imtina ettiğimizi anlamakta zorlanıyoruz.

Bir siyasi parti ekonomiyle ilgili teklif veriyor. Ekonomide kötü günler yaşıyoruz, insanlar yaşama acziyeti içerisinde. Ben geçen Adana’da köyleri gezdim. Köylülerimiz tarlasını nasıl ekebileceğini kara kara düşünür hâle gelmiş, “Ekebilsem bile sattığım ürünle yaptığım masrafı karşılayabilir miyim?” kaygısı içerisinde. Memurlarımız perişan, 4+3,5 zam verildi memura yani 2018 yılı itibarıyla yüzde 7,5 zam verildi ama yeni ekonomi programında, OVP’de hedeflenen enflasyon 20,8 olarak ilan edildi. Şimdi, bu rakam karşısında emekliye verilen, memura verilen yüzde 7,5 zamla insanlarımızın nasıl yaşadığını hiç düşünüyor musunuz, çözümü nedir kaygısına düşüyor musunuz?

Ben teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Öneri üzerinde Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Ayhan Bilgen.

Buyurun Sayın Bilgen. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA AYHAN BİLGEN (Kars) – Sayın Başkan -tabii, oturum açılırken de ifade edildi- Danışma Kurulunda hem İç Tüzük’le ilgili ortaklaşma konusunda hem de çalışma yöntemi konusunda bir genel eğilim vardı. Fakat burada galiba şurada netleşmemiz gerekiyor: Daha ilk günlerden birbirimizin çalışmasını zorlaştıracak yöntemi rutinleştirirsek, sıradanlaştırırsak tümden siyaset kurumuna kötülük yapmış oluruz. “A parti yıpranır, B parti kötü duruma düşer, sıkıştırılır”ın ötesinde bir durumdan bahsediyoruz, toplumun siyasete dair umudu, beklentisiyle ilgili ciddi bir sorun yaşarız.

Değerli arkadaşlar, bakın, biraz önce bir bilgilendirme yapıldı cezaeviyle ilgili. Elbette ki bu kadar vahim ve ciddi bir iddiayla ilgili bu görevi yapması gereken esas itibarıyla İnsan Hakları Komisyonu ve onun alt komisyonu olarak kurulacak olan cezaevi alt komisyonudur. Acilen ziyarete gidilmesi gerekir. Tabii ki şu anda bilgilendirmenin kendisi son derece değerli ama bize gelen bilgiler, avukatların aktardığı bilgiler bambaşka; yüzü mor olanlar var avukatların görüştüğü, kaburga kemiği kırık olanlar var.

Değerli arkadaşlar, sizin “arama” diye aktardığınız, “cezaevinde rutin arama” diye aktardığınıza dair kendi yaşadığımı aktarayım isterseniz. Siyaset kurumundaki konuşmalar, tartışmalar -geçen dönemde- işte, terör örgütünden dolayı yargılananların kravatla duruşmaya gelmemesi yönündeki meydanlarda, referandum döneminde söylenen sözler Silivri Cezaevine nasıl yansıdı? Geldiler odalara, değerli arkadaşlar, bir belediye başkanımız, Van Belediye Başkanımız, bir milletvekili arkadaşımız ve ben kalıyorum o odada, odalardan kravatları toplama kararıyla geldiler. Cezaevi yönetimi, kendiliğinden, daha kürsüde siyasetçilerin konuşmasını duyar duymaz kravat toplamaya geliyor. Diyoruz ki: “Bizde kravat yok.” Diyor ki: “Milletvekilisiniz, mutlaka kravat vardır.” Bütün eşyaları 2 kez yere dökerek arıyorlar.

Şimdi, arkadaşlar, bu, insan onurunu kırıcı bir davranıştır. Dolayısıyla, denetim işlevini yaparken tabii ki iyi niyetle bilgi aktarmak, paylaşmak başka bir şey ama buranın mekanizmalarının başka türlü çalışmasını, daha etkin, daha ciddi çalışmasını sağlamak zorundayız ki insan hakları ihlali gibi, işkence gibi iddialarda da ciddi bir sonuç elde edebilelim.

Yine, çok somut bir durum olduğu için özellikle ifade etme ihtiyacı hissediyorum. Mesela, ekonomiyle ilgili bir öneri… 3 parti de ekonomiyle ilgili öneri getirdi. Şimdi, ekonomi millî bir meseleyse ekonomiyle ilgili muhalefetin katkı yapmasını nasıl sağlayacaksınız? “Bu krizi birlikte yönetelim.” diye dün buradan çağrı yapıldı. Birlikte yönetmenin yolu, sorunun tespiti için komisyon kurulmasıdır.

Bugün, değerli arkadaşlar, Başkent Doğalgaz kartlı satış yapmıyor, diyor ki: “Doğalgaza zam gelecek. Sizin kartla aldığınız fiyattan biz alamayız.” Şimdi, stokçuluğu Başkent Doğalgaz yapıyor o zaman. Küçük esnafa “Stokçuluk yapmayın.” diyorsunuz, “Bu araştırılsın.” dediğimizde de burada araştırılmasına destek vermiyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AYHAN BİLGEN (Devamla) – Önce burada partilerin birbirine güven duyması ve birlikte çalışma konusunda en azından eski ezber ve alışkanlıkları ortadan kaldırması gerekiyor.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Öneri üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Abdurrahman Tutdere konuşacak.

Buyurun Sayın Tutdere. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ABDURRAHMAN TUTDERE (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, tezkerelerle ilgili grup sözcülerimiz ayrıntılı ve gerekçeli beyanda bulunacaklardır. Şu an ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik krizin temel nedenlerinden bir tanesi ülkemizin dış politikada yapmış olduğu yanlış uygulamalardır. Şu an ülkemiz ciddi bir krizle karşı karşıyadır, şu anda halk krizle pençeleşmektedir.

Ben Adıyaman’da, özellikle, krizle boğuşan çadır kent işçilerinin yaşamış olduğu bir mağduriyeti burada dile getirmek istiyorum. Adıyaman’daki çadır kent İçişleri Bakanlığı tarafından geçtiğimiz günlerde kapatıldı. Burada yaşayan Suriyelilerin bir kısmı Adıyaman’ın içlerine yerleştirilirken burada çalışan güvenlik görevlileri, temizlik işlerinde çalışan Adıyamanlılar Türkiye'nin değişik illerine, Iğdır’a, Van’a, Antalya’ya kendi rızaları dışında gönderildiler. Asgari ücretle çalışan işçilerimiz şu anda gittikleri yerlerde parklarda ve camilerde yatmak zorunda bırakılmış durumdadırlar. Aileleri Adıyaman’da mağdur bir şekilde beklemektedirler. Aile bütünlüğü hesaba katılmadan, çocuklarının okul durumları hesaba katılmadan İçişleri Bakanlığı tarafından uygulanan bu sürgün anlayışını burada kınıyoruz. İçişleri Bakanlığını ve Hükûmeti bir an evvel bu yanlış uygulamadan vazgeçmeye davet ediyoruz. Zaten asgari ücretle, yaşanan zamlardan dolayı mağdur olan, geçim sıkıntısı çeken bu işçilerimizin kendi rızaları dışında âdeta sürgüne gönderilmiş olması Adıyaman’da, Urfa’da bu alanda çalışan bütün işçileri büyük bir mağduriyetin içerisine koymuştur. Bu mağduriyetin bir an evvel giderilmesini talep ediyoruz. Sayın İçişleri Bakanlığı her ne kadar “geçici görevlendirme” dese de iki yılı aşkın bir geçici görevlendirme işçileri mağdur etmiştir. Zaten, Hükûmetin, işçilere yönelik, özellikle havalimanı çalışanlarına, işçilerine ve Türkiye'nin diğer, değişik sektörlerinde çalışan işçilerine yönelik yapmış olduğu düşmanca tavırların üzerine bir de çadır kentte, çalışan işçilere yapmış olduğu bu uygulama doğru değildir. Hükûmeti bu yanlış uygulamadan vazgeçmeye davet ediyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum arkadaşlar: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince Anayasa’nın 92’nci maddesine göre verilen (3/36) esas numaralı Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi’ni okutacağım ve işleme alacağım.

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) Tezkereler

1.- Cumhurbaşkanlığının, Birleşmiş Milletlerin Mali ve Orta Afrika Cumhuriyeti’nde icra ettiği harekat ve misyonlar kapsamında hudut, şümul, miktar ve zamanı Hükûmetçe takdir ve tespit edilmek üzere, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yurt dışına gönderilmesi ve Hükûmet tarafından verilecek izin ve belirlenecek esaslar çerçevesinde bu kuvvetlerin kullanılması için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 2/8/2016 tarihli ve 1119 sayılı Kararı’yla Hükûmete verilen ve 17/7/2017 tarihli ve 1156 sayılı Kararı’yla uzatılan izin süresinin Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca 31/10/2018 tarihinden itibaren bir yıl uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/36)

13 Eylül 2018

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyinin 25 Nisan 2013 tarihinde aldığı 2100 (2013) sayılı Karar’la Mali'de BM Çok Boyutlu Entegre İstikrar Misyonu’nun (MINUSMA) kurulması oy birliğiyle kabul edilmiştir. MINUSMA’nın son olarak BM Güvenlik Konseyinin 29 Haziran 2015 tarihli ve 2227 sayılı Kararı’yla tadil edilen görev yönergesinde, ülkede istikrarın sağlanması, ateşkes sürecinin desteklenmesi, izlenmesi ve denetlenmesi, barış süreci yol haritasının uygulanması, ulusal siyasi diyalog sürecine destek sağlanması, BM personeli ve sivillerin korunması, insan haklarının güvence altına alınması ve teşviki, insani yardım faaliyetleri ile kültürel varlıkların korunmasına destek vermesi ana görevleri olarak tanımlanmış ve MINUSMA’nın acil ve ciddi düzeyde tehdit altında olması durumunda, Genel Sekreterin talebine binaen Fransız birliklerinin bu Misyon’a destek vermek üzere müdahale etmesine imkân verilmiştir.

Diğer taraftan, BM Güvenlik Konseyinin 10 Nisan 2014 tarihli ve 2149 sayılı Kararı’yla Orta Afrika Cumhuriyeti'nde BM Çok Boyutlu Entegre İstikrar Misyonu (MINUSCA) kurulmuştur. MINUSCA'nın görev yönergesinde, Misyon’un imkânları ölçüsünde ve konuşlandığı bölgelerde sivilleri korumak, sivil halka yönelik tehditleri tespit ve kaydetmek, ülkedeki geçiş sürecinde siyasal hayatın işleyişine ve devlet otoritesinin ülkede tesis edilmesine katkı sağlamak, ülkenin toprak bütünlüğünün korunması, insani yardımların ulaştırılmasının kolaylaştırılması, BM personelinin korunması, insan haklarının korunması ve teşviki, silahsızlandırma ve ülkeye geri dönüşlere destek verilmesi ile Orta Afrika Cumhuriyeti'nde güvenliğin yeniden tesisi için reform çalışmalarının desteklenmesi gibi hususlar yer almaktadır.

BM tarafından ülkemize söz konusu misyonlara katılım davetinde bulunulmuştur. Ayrıca BM 70’inci Genel Kurulu görüşmeleri sırasında düzenlenen Barışı Koruma Zirvesi'nde söz konusu BM misyonları için ülkemizden katkı sağlanması talebinde bulunulmuştur.

Afrika'da bölgesel istikrar ve barış için tehdit oluşturan insanî ve siyasi krizlerin çözümüne ülkemizce askerî katkıda bulunulmasının bölgede ve genel olarak Afrika Kıtası’nda izlemekte olduğumuz faal dış politikamızın doğal bir uzantısını oluşturacağı değerlendirilmiş ve 2/8/2016 tarihinden itibaren bu katkımızın sağlanması için TBMM kararlarıyla Hükûmete izin verilmiştir.

Bu yaklaşımdan hareketle; hudut, şümul, miktar ve zamanı Hükûmetçe takdir ve tespit edilmek üzere, Türk Silahlı Kuvvetlerinin BM'nin Mali ve Orta Afrika Cumhuriyeti'nde icra ettiği harekât ve misyonlar kapsamında yurt dışına gönderilmesi ve Hükûmetçe verilecek izin ve belirlenecek esaslar çerçevesinde bu kuvvetlerin kullanılması için Türkiye Büyük Millet Meclisinin son olarak 17/7/2017 tarihli ve 1156 sayılı Kararı’yla verilen izin süresinin 31/10/2018 tarihinden itibaren bir yıl uzatılması hususunda gereğini Anayasa'nın 92’nci maddesi uyarınca bilgilerinize sunarım.

                                                                                            Recep Tayyip Erdoğan

                                                                                                 Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Cumhurbaşkanlığı tezkeresi üzerinde İç Tüzük’ün 72’nci maddesine göre görüşme açacağım.

Gruplara ve şahsı adına iki üyeye söz vereceğim.

Konuşma süreleri gruplar için yirmişer dakika, şahıslar için onar dakikadır.

İlk olarak, İYİ PARTİ Grubu adına Aydın Adnan Sezgin.

Buyurun Sayın Sezgin. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA AYDIN ADNAN SEZGİN (Aydın) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Yeni dönemin ülkemize hayırlı olmasını diliyorum.

Silahlı Kuvvetlerimizin Birleşmiş Milletlerin Mali ve Orta Afrika Cumhuriyeti’nde icra ettiği harekât ve misyonlar kapsamında yurt dışına gönderilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17 Temmuz 2017 tarihli ve 1156 sayılı Kararı’yla verdiği iznin süresinin 31 Ekim 2018 tarihinden itibaren bir yıl süreyle uzatılmasına dair Cumhurbaşkanlığı tezkeresi hakkında İYİ PARTİ’nin görüşlerini açıklamak üzere huzurunuzda bulunuyorum.

Perişan durumda olan, yanıp tutuşan, aslında yakılıp tutuşturulan, derin insani facialar yaşayan, El Kaide’nin ve isminde cihat kavramını istismar eden birçok etnik ve dinî örgütün, cinayet ve çıkar şebekelerinin en kötü örneklerinin tasallutu altında bulunan bu iki ülkede düzenin sağlanmasına katkıda bulunmak amacıyla Birleşmiş Milletler örgütü çatısı altında inisiyatif alınmış olması, Birleşmiş Milletlerin bu konuyu sahiplenmesi elbette olumludur ve görev ve yetkilerine de uygundur. Ne var ki Birleşmiş Milletlerin harekât ve misyonları Mali ve Orta Afrika Cumhuriyeti’yle ilgili ilk kararların alındığı yıllardan bu yana nihai hedefe ulaşamamışlardır. Mali’de de, Orta Afrika Cumhuriyeti’nde de felaket, acı, gözyaşı, uluslararası barış ve güvenliğe karşı risk ve tehditler biraz önce sözünü ettiğim grup ve şebekelerin mevcudiyetiyle birlikte sürmektedir. Türkiye’nin de uluslararası iş birliğine, Birleşmiş Milletlerden meşruiyet alan insani yardım ve kolektif güvenlik teminine yönelik düzenlemelere katılması hem büyüklüğünün icabıdır hem de uluslararası barış ve istikrara katkı iradesinin ifadesi bakımından çok önemlidir. Elbette bunun uluslararası itibarımız bağlamında da bir boyutu vardır. İtibarımızın ve güvenilirliğimizin bugün yansıttığı hazin görüntü itibarıyla bunu özellikle belirtmek istiyorum.

Çok değerli milletvekilleri, dünya Afrika’ya borçludur, Afrika dünyadan alacaklıdır. Bu borcun tarih içinde ve günümüz itibarıyla muhasebesine girmiyorum. Bu kıta dünyanın en az gelişmiş ülkelerinin çoğunu barındırmaktadır; sefalet ve ızdırap günlük hayatın parçasıdır, yöneticilerin birçoğunun yozlaşması ve yolsuzluğu had safhadadır, demokrasi ve hukuk eksikliği pek derindir. Dünyada en yüksek sayıda silahlı çatışmanın yaşandığı kıta Afrika’dır. Evet, Afrika, mutlaka uluslararası dayanışmadan en geniş şekilde istifade etmelidir. Maalesef uluslararası camianın hem ekonomi hem güvenlik hem de hukuk alanındaki katkıları yetersizdir. Ülkemizin de bu büyük kıtanın kadersiz insanlarına olumlu anlamda bir sorumluluğu vardır. Bunun sahici bir siyasete dönüşmesi gereklidir.

Afrika aynı zamanda iyi bir geleceğe adaydır, geniş potansiyelleri ve dinamikleri vardır. Tabii, bu potansiyel ve dinamiklerin Türkiye ekonomisine kayyum olarak tayin edilen ve özel bir IMF gibi görev üstleneceği anlaşılan McKinsey şirketinin 2010 yılında yayınladığı ve yanıltıcı bir iyimserlik içeren raporunda belirttiği ölçeklerde olmadığı tespit edilmiştir. McKinsey şirketi 2010’dan itibaren altı yıl sonra hesaplarını aşağıya doğru revize etmek ve farklı bölgelerde, Afrika’nın farklı bölgelerinde farklı kalkınma hızlarını ayırt etmek zorunda kalmıştır, aynı zamanda sınıfta da kalmıştır. Öne sürdüğü verilerin güvenilirliği derin tartışma konusu olmuştur. Ama 2010 yılındaki raporundan sonra altı yıl boyunca Afrika’yı sömürü sahası olarak gören ülke ve çevreler Afrikalılara her açıdan zarar getiren şedit rekabetlerini misliyle katlamışlardır. Bu tespiti Afrika’yla ilgili birçok yayında ve yorumda bulabilirsiniz. Ben Ebola salgınlarında dahi payı olduğu söylenen McKinsey konusunda sadece bu sözlerle yetineceğim, şirket hakkında Afrika ve diğer kıtalarla ilgili olarak öne sürülen vahim iddialara değinmeyeceğim.

Evet, Türkiye de Afrika’ya açılmalıdır. Afrika’ya açılım niyeti doğru bir niyettir. Bu, tarihimize istinat eden olumlu sorumluluğumuzun bir gereği olduğu kadar geleceğe ait ekonomik, siyasal, stratejik mülahazaların da bir icabıdır. Fakat Afrika’ya dönük yeni atılım sürecinin başlangıcında kılavuzluk maalesef ve maalesef FETÖ terör örgütüne bırakılmış, politikamızın yönü ve esası nerede, hangi büyükelçiliğimizin açılacağından Türk Hava Yollarının Afrika destinasyonlarına varıncaya kadar bu hain örgütün etkisiyle belirlenmiştir. Ne hazindir ki, bugün de Afrika ülkelerinin çoğuyla birinci gündem maddemiz terör şebekesinin okul ve hastanelerinin kapatılması talebine odaklanmıştır. Bu yaygın, aslında yaygınlaştırılmış ağı küçük adımlarla daraltmayı bazı ülkeler kabullenmekte, bazıları ise talebi karşılıksız bırakmaktadır. Biz de buradan o ülkelere çağrıda bulunuyoruz, “FETÖ örgütünün ülkelerinizdeki her türlü varlığına son verin.” diyoruz; ama, iktidarın da, sıkça karşılaştığımız üzere, enerjisini ve ülkenin itibarını hata onarımına harcamasına üzülüyoruz.

Sayın Cumhurbaşkanı dün Türkiye Büyük Millet Meclisini açış konuşmasında küresel bir güç olma yolunda ilerlediğimizi söyledi. Buna kendisi gerçekten inanıyor mu, bilemem, ancak şunu biliyorum: Küresel güç olma yolunda hata üzerine hata yapıp bunları ve ülkeye yarattığı zararları düzeltmek için çaba harcama girdabı içinde ilerlenemez. Küresel güç veya bölgesel güç olma yolunda ilerleyen ülkelerin dış politikası yalpalamalara, savrulmalara uğramaz, mübeddel hiç olmaz. Bu bağlamda, iktidarın sözcülerinin son dönemde dış politikada “millî menfaat, ulusal çıkar” kavramlarına sıkça vurgu yapmaya başlamalarını, uluslararası ilişkilerde aklın yolu olan ortak çıkarlar mefhumu, ortak çıkarlara ulaşma mefhumu üzerinde durmalarını memnuniyetle karşılıyoruz; ama, tabii ki, “millî menfaat, ulusal çıkar” kavramını nasıl tarif ettiklerini, nasıl gördüklerini de yakından izleyeceğiz. Tanım ve tespit konusunda ön yargılı değiliz ama geçmişe baktığımızda kuvvetli tereddüt ve şüphelerimiz de olağan karşılanmalıdır.

Sonuç olarak, MINUSMA ve MINUSCA’ya uluslararası camiayla dayanışma, uluslararası barış çabalarına Birleşmiş Milletler zemininde destek olma adına katkıda bulunulmasına “evet” diyoruz. Türkiye’nin, Afrika Kıtası’nın geleceğinin inşasına cömert, dürüst ve makul bir anlayışla, ulusal çıkarlarını denge içinde gözeterek yardımcı olmasını temenni ediyoruz.

Teşekkür ediyor, Genel Kurula saygılarımı sunuyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sezgin.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kayseri Milletvekili İsmail Özdemir…

Buyurun Sayın Özdemir. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA İSMAİL ÖZDEMİR (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimin başında Gazi Meclisimizi en derin sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. Yeni dönemin ülkemiz ve milletimiz için hayırlara vesile olmasını Cenab-ı Allah’tan niyaz ediyorum.

Afrika Kıtası millî tarihimizde en önemli ve stratejik alanlardan biri olarak kabul edilmiştir. Bu kıtayla olan ilişkimiz sadece Osmanlı zamanında değil, ondan önce bölgede kurulan Tolunoğulları, İhşidîler, Eyyubîler ve Memlûklar gibi Türk devletleriyle de 950’li yıllardan bu yana süregelmiştir. Üstelik Türk milleti bu kıtada kurduğu çok sayıda devletle, Asya ve Avrupa’da olduğu gibi, tarihin yok sayamayacağı büyük ve önemli işler başarmıştır.

Yine, Afrika’da derin izler bıraktığımızı ve bu izleri bugün dahi Afrika’nın pek çok bölgesinde görmemizin mümkün olduğunu ifade etmemiz gerekir. Dolayısıyla Türk cihan hâkimiyeti mefkûresinde Afrika görmezden gelinmemiş, yok sayılmamış, tam tersine adalet, barış, huzur, istikrar ve refahın tesis edildiği, kader birlikteliği yaptığımız bir coğrafya olmuştur. Yavuz Sultan Selim Han’ın Mısır seferiyle birlikte Türk hâkimiyetine girmeye başlayan Afrika, ilerleyen yıllarda bölgede görevlendirilen Özdemir Paşa’nın başarılı faaliyetleri sayesinde önemi giderek artan bir hâle gelmiştir. Afrika Kıtası’nda Türk hâkimiyetinin tesis edilmesiyle Akdeniz ve Hint Okyanusu’nun güvenliği sağlanmış, aynı şekilde kutsal topraklarımız emniyet altına alınmıştır. Küresel ticaret Osmanlı döneminde Afrika Kıtası’ndaki etkinliğimizin sağlanmasıyla büyük ölçüde bizim kontrolümüze geçmiştir. Aynı dönemde bölgenin imar sürecinin hızlı şekilde işlemesi Afrika’nın potansiyelini daha da artırmıştır. Türk milletinin himayesinde Afrika Kıtası da kurulan dünya nizamı ve sulhu içerisinde yaşamış, devletin tebaası olan diğerleri gibi burada yaşayanlar da herhangi bir endişeye sahip olmamıştır. Afrika’daki dört yüz yıla yaklaşan hâkimiyetimiz ve hâlâ buralarda ecdadımızın hayırla anılıyor oluşu bunun en bariz göstergesidir. Bütün bu gelişmeler 19’uncu yüzyıla kadar süregelmiş, ne yazık ki Orta Doğu gibi Afrika’nın da elimizden çıkması bölgedeki sömürgeye dayalı eylemlerin artmasına sebep olmuştur. Başkaları bu güzide kıtaya gelirken ellerinde İncil’i getirmiş ancak insanlarını köleleştirip kaynaklarını sömürerek geri dönmüştür. Bugünün demokrasi ve insan hakları havarileri kesilen, dünyanın en demokratik ülkeleri olarak gösterilen kimi çevreler yine en büyük günahlarını Afrika’da işlemiştir. İnsanlık suçunun her çeşidinden türevi burada Batılı emperyalistler tarafından uygulanmış, Afrika’nın dört bir yanına yayılmıştır. Zenginlikleri sömürülen ve köleleştirilen Afrikalılar olmuş, kaynakları kullanarak zenginleşenler ise sömürü düzeninin vahşi temsilcileri olarak tarihe geçmiştir. Bugün ise gelinen noktada Afrika Kıtası’nın ne derece önemli olduğu bir kez daha anlaşılmaya başlanmıştır.

Dünya genelindeki nüfus artışına bakıldığında Afrika’nın hâlihazırda yaklaşık 1 milyar 260 milyonluk nüfusunun 2030 yılında 1 milyar 700 milyonu aşacağı, 2050 yılında ise bu rakamın 2 milyar 530 milyon civarında olacağı tahmin edilmektedir. Aynı dönemde diğer kıtalardaki nüfus artış oranı Afrika ile kıyaslandığında daha düşük seyredecektir.

Diğer yandan Afrika, hâlâ bakir kaynakları, yer altı zenginlikleri, dünyanın diğer bölgelerine göre yüksek seyredeceği değerlendirilen nüfus artışı ve potansiyeli, önemli küresel ulaşım alanlarına olan yakınlığı sebebiyle de öne çıkmaktadır. Bununla birlikte, güvenlik ve istikrar noktasında hiç şüphe yok ki ciddi sorunlar baş göstermiştir. Afrika’nın genelinde var olan zenginlik terör örgütleri ve iç savaşlar vasıtasıyla yönlendirilmeye çalışılmaktadır. El Kaide, Boko Haram ve IŞİD gibi terör örgütlerinin bu çerçevede sahaya birinci aktör olarak sunulmaları malumdur. Kıtanın pek çok bölgesinde bu terör örgütlerinin eylemleri zaten kırılgan olan devletlerde büyük otorite boşluklarına sebebiyet vermekte, iç savaşları beslemektedir. Aynı terör örgütleriyle yüce dinimiz İslam’ı bir araya getirme haksızlığı ve hadsizliği yapanlar ne hikmetse bir defa da olsa, Afrika’da Hristiyan olduğunu açıkça söyleyen gruplarca düzenlenen terör eylemlerini gündeme getirmemektedir; demek ki terörizmin dininin olmadığı kabulünün her çevre nazarınca yapılmasının gerekliliği burada karşımıza çıkmaktadır. Terörizm konusu gündeme geldiğinde kabul edilen bir başka gerçeklik ise terör faaliyetlerinin artık sadece doğduğu coğrafyayla sınırlı kalmadığıdır; zira terörizm gelişen şartlar sebebiyle bir çırpıda başka bölgelere ve hatta küresel seviyeye yayılabilmektedir. Bu anlamda Afrika’nın istikrar ve güvenliğinin tesis edilmesi yalnızca bu bölgenin bir sorunu değil dünyanın geri kalanının da sorumluluğudur.

Benzer şekilde ekonomik refahın da sadece belirli merkezlerde toplanmasının ne derecede büyük ve olumsuz etki yarattığı son yıllarda gözlemlenen sığınmacı krizleriyle müşahede edilmektedir. Bu iki konu Afrika’nın önemini ortaya koyan diğer büyük meselelerdendir. Şayet önlem alınmaz, tedbir geliştirilmezse Afrika’da var olan insani ve siyasi krizlerden başta yakın coğrafya olmak üzere dünyanın geri kalanı etkilenebilecektir. Günümüzde dahi aklında hâlâ Afrika Kıtası’nı sömürme zihniyeti taşıyan ülkelerin var olduğu bir ortamda Türkiye insani yaklaşımını muhafaza ederek küresel üstünlük mücadelesinde kendi ilke ve değerleri çerçevesinde Afrika’daki etkinliğini artırmalıdır. Bu, bir tercih değil bizim için zorunluluktur. Potansiyelimizi geliştirmek, gücümüzü daha ileri noktaya taşımak ve millî hedeflerimize ulaşmak istiyorsak böylesi bir muhakemede şimdiden bulunmak, irademizi oraya koymak, harekete geçmek gerekir.

Afrika’da giderek büyüyen yatırım olanakları pek çok fırsatı beraberinde bulundururken karşılıklı saygı temelinde yürütülecek iş birlikleri ülkemizin ekonomisine katkı sağlayacaktır. Hâlihazırda Afrika’da yatırım yapan çok sayıdaki Türk şirketin varlığı kıtadaki istikrar ortamının artmasına paralel olarak diğer ülkelerle geliştirilecek iş birlikleri sayesinde yükselecektir. Bugün çok sayıdaki Afrika ülkesi kalkınma hamlesini hayata geçirebilmek isterken Türkiye'nin kıtada bulunan ülkelerle yapacağı iş birliği önümüzdeki yüzyılda erişmeyi arzuladığımız değerlere büyük ivme kazandıracaktır. Somali’de olduğu gibi önemli alanlarda askerî üslerimizin aktif bir şekilde bulunuyor oluşu küresel stratejimiz açısından hiç şüphe yok ki anlamlıdır. Afrika genelinde diplomatik misyon sayımızın giderek artması bu coğrafyayla ilişkilerimizin gelişmesine katkı sağlamaktadır. Türkiye Afrika’ya sırtını dönemez dönmemelidir, uzak görüp eylemsiz kalmamalıdır çünkü 21’inci yüzyıldaki küresel rekabetin yaşanacağı ve hangi coğrafyada bulunursa bulunsun ülkelerin kaderinin şekilleneceği ana alanlardan bir tanesi de Afrika Kıtası’dır. Giderek çok kutuplu hâle geldiği tescil ve tespit edilen dünyada artık gelişen teknoloji ve erişim şartlarının evrimiyle birlikte rekabet alanları da fazlalaşmaktadır. Güvenlik, istikrar ve millî menfaat konuları sadece her ülkenin kendi sınırlarından yahut yakın çevresinden başlayan bir kalıpta değil, çok daha geniş kapsamlı ele alınmaktadır. Sonuç olarak ayağı yere sağlam basan stratejik bir bakış açısıyla Afrika konusunu bütüncül olarak değerlendirmek elzemdir. Başta tarihî ve kültürel bağlarımız olan Kuzey Afrika ülkeleriyle olmak üzere, tüm Afrika ülkeleriyle diplomatik, siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel ilişkiler geliştirilmeli ve derinleştirilmelidir. Bu ilişkiler uzun vadede Türkiye’yi küresel bir güç hâline getirme hedefimizin, tüm kıtalarda güvenilir dostluklar kurma vizyonunun ve çok boyutlu dış politika izleme anlayışının somut göstergesi olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; günümüzde başta Amerika Birleşik Devletleri, Fransa ve Çin olmak üzere çok sayıdaki ülkenin Afrika’da varlık gösterme girişimleri ve sebepleri akıllardan çıkarılmamalıdır. Hatta Japonya, İspanya ve Almanya dahi benzer arayışlar içindedir. Bu ülkeler başta altyapı yatırımları olmak üzere, Afrika ülkeleriyle siyasi iş birliklerini geliştirirken şimdiden kendilerine yeni pazarlar oluşturmanın arayışındadır. Aynı ülkelerin Afrika’da yine sayıları giderek artan seviyede askerî üs kurma girişimlerinin ne anlama geldiği iyi idrak edilmelidir. Hatta geride bıraktığımız aylarda yapılan ve BRICS adıyla anılan ülkelerin bu yılki toplantısı için Afrika Kıtası’nı seçmeleri, Güney Afrika’da bu toplantıyı gerçekleştirmeleri ve Afrika’yla iş birliğine büyük önem verdiklerini belirtmeleri dikkat çekmiştir. Dünyanın gözü çoktandır Afrika’dadır, ayağı da Afrika’ya basmaya başlamıştır. Özellikle Afrika Kıtası’nın kuzey, doğu ve güney bölgesinde yer alan kıyı şeridinin stratejik değeri Türkiye tarafından doğru değerlendirilmelidir. Bununla birlikte FETÖ terör örgütünün özellikle 15 Temmuz 2016’dan itibaren etki alanını artırmaya çalıştığı yerlerden birisinin de Afrika olduğu malumdur. FETÖ’yle mücadele çerçevesinde sergilenecek uluslararası çabalarda Afrika’nın yok sayılamayacağı gerçeği karşımızda durmaktadır. Türkiye’nin güvenliğinin mevcut şartlar itibarıyla neden Afrika’yı da içerisine aldığının bir başka göstergesi de budur. Dolayısıyla, Ankara merkezli küresel bakış açımız ve hedefimizde Afrika’nın sahip olduğu yerin anlam ve öneminin büyük olduğunun bilinmesi gerekir. Bu çerçevede Afrika’nın barış ve istikrarına katkı sağlayacak çabalarda ülkemizin yer alması küresel hedeflerimiz açısından oldukça değerlidir. İkincisi, bu durum, saygın bir iş birliği tesisiyle birlikte insani dış politika anlayışımızın uygulama noktasında diğer ülkelere vereceği hayata geçirilmiş açık bir cevap anlamını da taşıyacaktır.

Türkiye’nin yine küresel çaptaki etki ve tesir alanının genişlemesi anlamında da aynı çabalarda yer almak fırsat olarak görülmelidir. Birleşmiş Milletlerin Mali ve Orta Afrika Cumhuriyeti’ndeki misyonlarına katılım konusu, Türkiye’nin büyüklüğünü ortaya koyan, bunun diğer taraflarca kabul ve tasdik edildiği bir gerçek olarak değerlendirilmelidir.

Dünya üzerinde ana vatandan uzak bölgelerde bu tarzda misyonlara katılan ülke sayısının azlığına baktığımızda, zannederim Türkiye’nin ne derecede ciddi bir seviyeye taşınacağını, buna katkı sağlayacağını anlamak zor olmamalıdır. Bu durum sadece imaj olarak algılanmamalı; diplomatik kapsamın ve gücün genişlemesi, askerî imkân ve kabiliyetin artması, küresel siyasetteki konum ve potansiyelin daha ileri bir seviyeye taşınması olarak okunmalıdır.

Biz, tarihi şan ve şereflerle dolu Türk milletiyiz; zalimin hasmı, mazlumun ümidiyiz; istikrar arayışının adresi, barışın tesis edilmesinin güçlü bir aktörü ve adaletin temsilcileriyiz. Gittiğimiz her yerde izimiz, adımızın anıldığı her bölgede sözümüz vardır. Tarih bizimle var oldu, gelecek de elbette bizsiz olmayacaktır. Bu değerlere bağlı kalarak, Afrika Kıtası’na geçmişimizden gelen bağ ve anlayışımızı muhafaza etmek suretiyle yaklaşım sergilemek sorumluluklarımız arasındadır.

Yeri gelmişken, bugün Birleşmiş Milletler misyonlarıyla alakalı gündemde olan iki ülkenin durumuna bakmakta da fayda vardır. Bunlardan ilki olan Mali’nin siyasi kırılgan hâli, hâlâ devam etmektedir. Yaklaşık 18 milyon nüfusa sahip olan ve Kuzey Afrika ile Batı Afrika arasında kalan bu ülkede 22 Mart 2012 tarihinde yaşanan askerî darbe sonrasında siyasi kargaşa vuku bulmuştur. Ülkede El Kaide uzantılı kimi terör örgütlerinin varlığı da siyasi istikrarı etkileyen bir başka faktördür. Dahası, bu sorun, bölgedeki diğer ülkelere yayılma ihtimali de taşımaktadır. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, 25 Haziran 2013 tarihinde aldığı 2100 sayılı Karar’la Birleşmiş Milletler Çok Boyutlu Entegre İstikrar Misyonu’nu, kısa adıyla MINUSMA’yı başlatmıştır. 29 Haziran 2015 tarihli 2227 sayılı Karar’la da görevin kapsamı genişletilmiştir. Gelinen noktada, ülkede yapılan son cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimleri sonrasında Mali’nin kurumsal ve anayasa krizini aştığı, olumlu bir siyasi iklime girdiği ifade edilmektedir. Ancak ülkenin kuzeyinde bulunan sorunlar hâlâ devam etmektedir.

Ülkemizin Mali’yle olan ilişkilerininse giderek artan bir ivmeyle ileri düzeyde seyrettiği anlaşılmaktadır. Temennimiz elbette bunun artarak devam etmesidir. TİKA’nın Afrika’nın diğer bölgelerinde olduğu gibi burada da yaptığı faaliyetlerle beraber diğer kuruluşlarımızın da gayretleri ülkemizin diplomasi alanında yumuşak gücünü artıran ve çapını genişleten bir etki doğurmuştur. Dolayısıyla Mali’nin istikrarına katkı sağlayacak BM misyonu olan MINUSMA sürecine destek vermeye devam edilmesi olumludur.

Diğer yandan bahse konu olan Orta Afrika Cumhuriyeti’nde ise Müslümanlara yönelik sergilenen mezalimlerin olduğu ifade edilmektedir. Ülkede bulunan Hristiyan silahlı gruplarca Müslüman nüfusa yönelik eylemler yaşanagelmiş, dinî kutuplaşma artmıştır. 5 milyon 600 binden fazla nüfusa sahip olan Orta Afrika Cumhuriyeti’nde devlet otoritesi ise oldukça kırılgan hâldedir. Bu hâlin devam etmesi Afrika’da var olan diğer terör gruplarının da yine bu ülkeye yoğunlaşmasına sebebiyet verebilir. Sudan’la komşu olması ve Türkiye’nin yine Sudan’da var olan yatırımları dikkate alındığında bir başka önemi daha Orta Afrika Cumhuriyeti’nin ortaya çıkmaktadır. Bu kapsamda, Birleşmiş Milletler misyonunun var olması gerek ismi anılan ülke gerekse bölge açısından önem arz etmektedir. Mali konusunda olduğu gibi Orta Afrika Cumhuriyeti’ndeki Birleşmiş Milletler kapsamındaki Türkiye'nin çabalarına da olumlu baktığımızı ve Milliyetçi Hareket Partisi olarak tezkereye olumlu yönde oy vereceğimizi belirtmek isterim.

Türkiye tamamıyla millî menfaatlerini gözeterek her seviyede saygıyı esas edinen, istikrarı hedefleyen, barışı esas alan ve dünyaya örnek olacak bir anlayışla Afrika konusundaki uluslararası çabalara yaklaşmaya devam etmelidir.

Bu vesileyle, sözlerime son verirken Gazi Meclisimizi bir kez daha selamlıyor, hepinize saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özdemir.

Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Batman Milletvekili Mehmet Ruştu Tiryaki…

Buyurun Sayın Tiryaki. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyor, yeni yasama yılının hayırlı olmasını diliyorum.

Birleşmiş Milletler Mali ve Orta Afrika Cumhuriyeti Misyonlarına Katılım Tezkeresi, daha doğru bir anlatımla Mali ve Orta Afrika Cumhuriyeti’ne Birleşmiş Milletler şemsiyesi altında asker gönderilmesi istemiyle Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan tezkere hakkında grubumuz adına söz almış bulunuyorum.

Öncelikle şunu ifade edelim: Türkiye'nin Mali’yle de Orta Afrika Cumhuriyeti’yle de ekonomik, sosyal, kültürel ve insani her türlü iş birliğini sonuna kadar destekliyoruz ancak Birleşmiş Milletler şemsiyesi altında da olsa asker gönderilmesine açık biçimde karşıyız. Çoğumuzun bildiği gibi, Afrika Kıtası’nda Afrika politikalarını doğrudan belirleyen ülkeler ne yazık ki kıta devletleri değil, kırk elli yıl öncesine kadar bu kıtayı sömüren sömürgeci devletler. Bugün yürütülen politikaların amacı geçmişte açılan yaraların çözülmesi değil, bizzat bu yaraları açanların, bir de dolaylı olarak ekonomik sömürüyü sürdürme amacı taşıdığı çok açık. Çünkü geçmişin sömürgeci devlet ve imparatorlukları bugün hâlâ askerî olarak Afrika’da varlıklarını sürdürüyorlar. Güvenlik Konseyinden de askerî müdahale yetkisini alıyorlar.

Bakınız, bugün görüştüğümüz tezkerede aynen şöyle yazıyor: “MINUSMA’nın (Mali’de Birleşmiş Milletler Çok Boyutlu Entegre İstikrar Misyonu) acil ve ciddi düzeyde tehdit altında olması durumunda Genel Sekreterin talebine binaen Fransız birliklerinin bu misyona destek vermek üzere müdahale etmesine imkân verilmiştir.” Birleşmiş Milletler kararı, Fransız birliklerine doğrudan müdahale yetkisi vermektedir. Gördüğünüz gibi Birleşmiş Milletler eski bir sömürgeciyi Afrika’ya jandarma olarak atıyor. Biz de her nedense jandarmaya jandarma olmak için can atıyoruz. Böyle bir politikanın evrensel barışa hizmet etmeyeceği çok açık. Bakınız, Irak ve Suriye’ye değil, tam 4 bin kilometre öteye, Orta Afrika’ya ve Mali’ye asker göndereceğiz.

Biliyorsunuz 2003’te “Afrika Ülkeleriyle Ekonomik İlişkilerin Geliştirilmesi Stratejisi” adı altında bir strateji belgesi hazırlandı. 2005’te dönemin Başbakanı Sayın Erdoğan kalabalık bir heyetle bir Afrika gezisi gerçekleştirdi. 2005 yılı Afrika yılı ilan edildi. Bu gezilerle beraber Türkiye’yi Afrika’da kimler temsil etti? Bu süre içerisinde kimler büyüdü? Kimler güçlendi? Kimler palazlandı? Elbette Fetullahçılar, FETÖ. Bugün Türkiye dış politikası bu hastalıklı zihniyetle mücadele etmeye çalışıyor. Zamanında büyük alkışlarla büyüttüğünüz ortaklarınızın şimdi de verdiği zararları temizliyoruz diyorsunuz. Neden inanalım, neden destek verelim? Yarın öbür gün “Bu Fransızlar bizi kandırdı, gidip zavallı Orta Afrikalıları, Malilileri öldürdük, nedamet getiriyoruz, pişmanız.” demeyeceğinizi nereden bilelim.

Tarih kitaplarında, Irak’a giden İngiliz Ordu Komutanı Maude’nin 19 Mart 1917’de Irak halkına hitaben şöyle bir mesaj yayınladığı söylenir: “Biz buraya işgalci değil kurtarıcı olarak geldik. Yönetimi Iraklılara teslim edip Irak’ı hemen terk edeceğiz.” 1917’de Iraklı ordu komutanının sözleri. 4 Nisan 2003’te ABD Başkanı Bush’un Irak halkına hitaben televizyonda yaptığı konuşmada da benzer sözler söylediğini hep birlikte gördük.

Dolayısıyla “Biz barış getirmek için asker gönderdik.” deyince o ülkedeki halklar “Hoş geldiniz.” demeyebilir, tarih sizi “barış gücü” olarak değil “işgalci” bir güç olarak anabilir.

Bakınız, sadece asker göndermenin ötesinde ekonomik yatırımlar yapan ülkelere de benzer biçimde bakmaktadır Afrika halkları. Örneğin, son on yılda Çin Afrika’da çok büyük yatırımlar yapmış, ticaret hacmi büyük oranda gelişmiştir. Ancak çok kısa sürede görülmüştür ki Çin’in yatırımları Afrika halkına değil Çin ekonomisine yaramıştır. Afrika halkları bugün buna “yeni sömürgecilik” demektedir.

Peki, Orta Afrika Cumhuriyeti ve Mali’deki durum nedir, buraya Birleşmiş Milletler neden asker göndermek istemektedir?

Orta Afrika Cumhuriyeti’ndeki durum: Orta Afrika’da İslamcılardan oluşan ve Çad ile Sudan’dan getirilen paralı askerlerin ağırlıkta olduğu Seleka İttifak Grubu’nun gerçekleştirdiği darbe Orta Afrika Cumhuriyeti’ndeki siyasal ve toplumsal krizin asıl sebebini oluşturmaktadır. İnsan hakları izleme örgütü raporlarına göre grubun üyeleri yağma, tecavüz, cinayet ve ev yakma gibi sayısız insanlık suçu işlemiştir. Seleka’nın saldırılarına misilleme olarak çoğunluğu Hristiyanlardan oluşan “Antiseleka” adlı örgüt ise Müslüman yerleşimlerine saldırmış, çatışmaların Hristiyan-Müslüman savaşına dönmesine yol açmıştır. Çok uluslu Orta Afrika Barış Gücü ülkedeki çatışmalara müdahalede yetersiz kalınca Birleşmiş Milletlerin onayıyla 2014 başında Barış Gücüne 3.600 asker takviyesi yapılarak Orta Afrika Uluslararası Destek Görevi (MISCA) hâline gelmiştir.

1960 yılında Fransa’dan bağımsızlığını kazanan Orta Afrika Cumhuriyeti ilk beş yılını tek parti yönetimiyle geçirdikten sonra ülkede art arda 8 askerî darbe olmuştur.

Orta Afrika Cumhuriyeti’nin en önemli gelir ve ihracat kaynağı elmas ve altın madenciliğidir. Ne büyük bir talihsizlik. İzlediniz mi bilmiyorum ama Leonardo DiCaprio’nun “Kanlı Elmas” filmini izlemenizi öneririm, altının ve elmasın Afrika’nın kara talihinde nasıl bir acımasızlık getirdiğini hep birlikte görmüş olursunuz. Elmas ve altın bu ülkelere yalnız kan ve gözyaşı getirmiştir. Elmas zengini ülkede kişi başına düşen millî gelir bin doların altındadır.

Mali Cumhuriyeti’ndeki duruma gelince, tıpkı Orta Afrika Cumhuriyeti gibi 1960’ta Senegal’le birlikte Fransa’dan bağımsızlığını kazanmış; önce Mali Federasyonu’nu kuran iki ülke, aynı yıl, 1960’ta ortak bir kararla Senegal’le yollarını ayırmış, ayrı bir devlet olarak varlığını sürdürmüştür.

Yaşadığı kuraklıklar, isyanlar ve askerî darbeler Mali’ye büyük ekonomik ve sosyal zararlar vermiştir. İsyan ve darbelerin nedenlerinden biri de ülkenin kuzeyindeki Tuareg azınlık grubuyla uzlaşılamamasıdır, çoğumuzun bir otomobil markası olarak bildiği Tuareg azınlık grubuyla anlaşılamamasıdır.

Selefiler olarak bilinen İslami Mağrip’teki El Kaide, İMEK adlı örgüt de bölgedeki istikrarsızlıktan yararlanarak son zamanlarda pek çok yerleşim yerinin kontrolünü ele geçirmiştir. Mart 2012’deki askerî darbeden doğan güç boşluğu İMEK’e başkente kadar yürüme fırsatı vermiştir. Bölgedeki Afrika Birliği yetersiz kalınca Mali Hükûmeti eski sömürgeci güçten yani Fransa’dan yardım istemiştir. Fransa Mali’ye Ocak 2013’te 2.500 kişilik bir kara birliği göndermiş, buna karşı, amacıyla uyumsuz, tartışmalı büyük bir operasyon başlatmıştır. Müdahalede ağır darbe alan gruplar ülkenin kuzeyine çekilmiştir ve varlığını bugüne kadar sürdürmektedir.

Mayıs 2013’te görüşmeler başlamış ve bu görüşmeler ateşkesle sonuçlanmıştır ancak Selefi grupların faaliyeti bugüne kadar sürmüştür. İşte Cumhurbaşkanlığı bugün bizden, bu Selefi gruplarla uygulanmadığı açık olan ateşkesi denetlemek için asker göndermemizi istiyor, biz de buna HDP Grubu olarak “hayır” diyeceğiz.

Hem Mali’de hem de Orta Afrika Cumhuriyeti’nde radikal İslamcı örgütlerin ve elbette ki Hristiyan örgütün büyük suçları ve bölgede ciddi etkileri söz konusudur. Kendisinden başka hiçbir dinî ve mezhepsel gruba yaşam hakkı tanımayan gruplar ile darbeci yönetimler arasında kalan Afrika halklarının barış ve huzur içinde yaşayabilmesi için bu tür radikal grupların ve darbe eğilimli siyasi aktörlerin bir şekilde elimine edilmesi gerektiği açıktır, buna hiç kuşku yok. Ancak Birleşmiş Milletlerin bu yönde güçlü bir tutumu tıpkı Suriye’de olduğu gibi yoktur. Yalnızca Birleşmiş Milletler krizi zamana yaymakla meşguldür. Suriye’de olduğu gibi radikal İslamcı gruplar Alevi, Kürt veya seküler demeden birçok sivili katlederek insanlığa karşı nasıl büyük suçlar işlediyseler, aynı durum Mali ve Orta Afrika’da Müslüman olmayan toplumlara yönelik olarak da işlenmektedir. Ne yazık ki Birleşmiş Milletlerin bu sorunlara müdahalesi ya yetersiz kalmış ya da bu Selefi grupların meşru aktör olarak görülmesi ve legalize edilmesi sonucunu doğurmuştur. Birleşmiş Milletlerin krize yaklaşımını ve pasif rolünü, Filistin’de, Kıbrıs’ta olduğu gibi diğer coğrafyadaki pratiklerin üzerinden eleştiriyoruz. Birleşmiş Milletler Barış Gücü’nün ne Orta Afrika Cumhuriyeti’nde ne de Mali’de çözüm getireceğine inanmıyoruz ve Halkların Demokratik Partisi Grubu olarak bu tezkereye “hayır” diyeceğiz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ahmet Ünal Çeviköz, İstanbul Milletvekili…

Buyurun Sayın Çeviköz. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA AHMET ÜNAL ÇEVİKÖZ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetlerinin Birleşmiş Milletlerin Mali ve Orta Afrika Cumhuriyeti’nde icra ettiği harekât ve misyonlar kapsamında yurt dışında görevlendirilmesini bir yıl uzatan tezkere hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyor, 27’nci Dönem İkinci Yasama Yılı’nın ülkemize, milletimize ve demokrasimizin yegâne güvencesi olan Gazi Meclisimize hayırlı olmasını diliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 25 Nisan 2013 tarihinde aldığı 2100 sayılı Karar’la Mali’de Birleşmiş Milletler Çok Boyutlu Entegre İstikrar Misyonu yani MINUSMA kurulmuştur. Diğer taraftan, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 10 Nisan 2014 tarihli ve 2149 sayılı Kararı’yla da bu defa Orta Afrika Cumhuriyeti’nde Birleşmiş Milletler Çok Boyutlu Entegre İstikrar Misyonu yani MINUSCA kurulmuştur.

MINUSMA’nın amaçları, Mali’de istikrarın sağlanması, ateşkes sürecinin desteklenmesi, izlenmesi ve denetlenmesi, barış süreci yol haritasının uygulanması, ulusal siyasi diyalog sürecine destek sağlanması, Birleşmiş Milletler personeli ve sivillerin korunması, insan haklarının güvence altına alınması ve teşviki, kültürel varlıkların korunmasına destek verilmesi, MINUSMA’nın acil ve ciddi düzeyde tehdit altında olması durumunda Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin talebine binaen Fransız birliklerinin bu misyona destek olmak üzere müdahale etmesi olarak tanımlanmıştır.

MINUSMA’nın görev yönergesi ise, bölgedeki sivilleri korumak, sivil halka yönelik tehditleri tespit etmek ve kaydetmek, ülkede geçiş sürecinde siyasal hayatın işleyişine ve devlet otoritesinin ülkede tesis edilmesine katkı sağlamak, ülkenin toprak bütünlüğünün korunması, insani yardımların ulaştırılmasının kolaylaştırılması, Birleşmiş Milletler personelinin korunması, insan haklarının korunması ve teşviki, silahsızlandırma ve ülkeye geri dönüşlere destek verilmesiyle Orta Afrika Cumhuriyeti’nde güvenliğin yeniden tesisi için reform çalışmalarının desteklenmesini öngörmektedir.

Birleşmiş Milletler tarafından Afrika’da bölgesel istikrar ve barış için tehdit oluşturan insani ve siyasi krizlerin çözümüne ülkemizce askerî katkıda bulunulmasına 2 Ağustos 2016 tarihinden itibaren Türkiye Büyük Millet Meclisi kararıyla izin verilmiştir. Bugünkü tezkere; hudut, şümul, miktar ve zamanı Hükûmetçe takdir ve tespit edilmek üzere Türk Silahlı Kuvvetlerinin Birleşmiş Milletlerin Mali ve Orta Afrika Cumhuriyeti’nde icra ettiği harekât ve misyonlar kapsamında yurt dışına gönderilmesi için izin istemektedir.

Bildiğiniz üzere Türkiye’nin Orta Afrika ve Mali’deki Birleşmiş Milletler misyonlarına katkı sağlaması için 2014 yılından beri Hükûmet her sene Türkiye Büyük Millet Meclisinden yetki istiyor. Cumhuriyet Halk Partisi olarak bugüne kadar MINUSMA ve MINUSCA misyonlarına Türkiye’nin katkı vermesi yönünde bir tutum izledik.

Bu tutumumuzun gerekçelerini yüce Meclisle paylaşmak isterim. Mali 2012 yılından bu yana derin siyasi ve sosyoekonomik etkileri olan bir krizin içindedir. Bu krizin temel nedenleri arasında zayıf devlet kurumları, etkisiz yönetim, bölgesel dışlanmışlık, zayıf ve bağımlı sivil toplum, ekonomik darlık, iklim değişikliği ve doğanın bozulması ile yolsuzluk ve iç anlaşmazlıklar sayılmaktadır.

Mali Tuareg’lerin başını çektiği kuzeydeki yoksullar ile Sahraaltı etnik grupların yerleşik olduğu güneydeki zengin gruplar arasında fiilen bölünmüş bir ülkedir. Dünyanın en yoksul ülkeleri arasında yer alan Orta Afrika Cumhuriyeti’ndeki durum ise daha da vahimdir. Aralık 2012’de tırmanan şiddeti yatıştırmak için Ocak 2013’te imzalanan Libreville Anlaşması yeterli olmamış, isyancılar başkent Bangui’yi kuşatarak Cumhurbaşkanını ülkeyi terk etmeye zorlamışlardır. Sonrasında kurulan geçiş hükûmeti de ülkedeki şiddeti durduramamış, çatışmalar giderek dinsel, mezhepsel bir karaktere bürünmüştür. Aylar süren çatışmalarda binlerce insan öldürülmüş, nüfusun yarısından fazlası -ki bu yaklaşık 3 milyon kişi ediyor- insani yardıma muhtaç hâle gelmiş, 650 bin kişi ülke içinde yerlerinden edilirken yaklaşık 300 bin kişi de çevre ülkelere kaçmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tüm dünyanın artık inkâr edemediği bir gerçek var. Ocak 2012’den itibaren El Kaide bağlantılı örgütlerin etki alanı genişledi. Bu örgütler sadece Suriye, Libya, Sina Yarımadası, Yemen gibi Orta Doğu bölgesinde kan dökmekle kalmamakta, yoksulluğun kol gezdiği Afrika Kıtası’nda da yayılmaya devam etmektedir. Orta Afrika ve Mali’deki savaşların yayılarak bölgesel bir krize dönüşme ihtimali tüm bölgeyi etkilemektedir. Orta Afrika ve Mali’deki çatışmaların dinler arası bir savaşa dönüşerek küresel ölçekte bir gerilime evrilme olasılığı ihtimal dâhilindedir. Afrika Kıtası’nın istikrarına, küresel barışın parçası olmasına ve terörle mücadele bağlamında gösterilen çabalara katkıda bulunmak önemlidir. Cumhuriyet Halk Partisi olarak politikamızın bu doğrultuda olduğunun altını çizmek isterim.

Türkiye, MINUSMA kapsamında görevli polis güçlerine katkı veren 29 ülke arasında yer almaktadır. Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin 6 Haziran 2018 tarihli Mali’deki Durum raporuna göre Mali’deki misyonda bir elin beş parmağını bile geçmeyecek sayıda polisimiz görevlendirilmiştir. İncelediğim kayıtlar bugün orada 2 polisimizin görev yapmakta olduğunu gösteriyor. MINUSCA misyonunda Ağustos 2018 itibarıyla 14.588 personel, 1.162 sivil, 136 misyon uzmanı, 10.759 asker, 2.053 polis ve 202 Birleşmiş Milletler gönüllüsü çalışmaktadır. Yine, Birleşmiş Milletler verilerine göre bugün Türkiye MINUSCA’ya asker ve polis sağlayan ülkeler arasında değildir. O zaman neden bölge için sınırı belirlenmeyen bir tezkere konusunda ısrarlıyız? Bu soru üzerinde düşünülmesi ve doyurucu bir şekilde yanıtlanması gereken bir sorudur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin uluslararası terörizmle mücadele konusundaki kararlılığını biraz önce vurguladım. Hazır uluslararası terörizmle mücadeleye destek konusunu gündeme getirmişken belirtmek isterim ki İdlib konusu ne kadar önemliyse yakın gelecekte Afrika da aynı derecede önem kazanacaktır. Biz, El Kaide, IŞİD ve ona biat eden radikal örgütlerin Afrika’da küllerinden yeniden doğacak bir alan keşfetmiş olmalarından endişe duyuyoruz.

Afrika, 2018 yılında radikal İslamcıların âdeta rekabet ettiği bir sahaya dönüşmüş durumda. Birleşmiş Milletler raporlarında “Arap Baharı” adı verilen toplumsal hareketler sonrasında, Kuzey Afrika’daki silahlı terör örgütlerinin kuruldukları günden bu yana en güçlü konumlarına ulaştığı belirtiliyor.

IŞİD’in, uluslararası koalisyonun Irak ve Suriye’de terörizme karşı yürüttüğü baskılardan dolayı radikal hareketlerini sürdürebilmek için yeni bölgeler aramaya başladığını duymayan kalmadı. Afrika’nın kırılgan siyasi ve ekonomik yapısı, güvenlik zafiyetleri, IŞİD ve benzeri radikal İslamcı örgütlere bölgede hedeflerine ulaşmak için manevra alanı sağlıyor. IŞİD’in Kuzey Afrika’daki varlığı, örgütün Avrupa Kıtası’nın güney sınırlarına yaklaşması anlamına gelmektedir. Bugün Avrupa Birliği tarafından da IŞİD ve El Kaide’nin Kuzey Afrika’daki faaliyetleri konusunda kaygılar artıyor. Bu tablo, Avrupa Birliğinin mültecilik politikalarını kökünden değiştirecek kadar önemlidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Suriye ve Irak’ta IŞİD’in art arda alınan darbelerle hezimete uğraması, örgütün, başta Kuzey Afrika olmak üzere başka bölgelerde yeniden yapılanmak için fırsat aramasına ve o bölgelerde neredeyse yeni şubeler açmasına neden oldu. Bu yeni şubelerin tesisinde eli kanlı Boko Haram gibi örgütler ya da El Kaide gibi bölgedeki mevcut terörist yapılanmalar kullanılıyor. IŞİD’in Suriye ve Irak’tan sonra genişleyebileceği alanlar, Afganistan ve Pakistan’ın yanı sıra Libya’dır, Mali’dir, kısacası Afrika’dır.

Yoksulluk, siyasi hayal kırıklığı, genç ve işsiz Müslüman kitleler… Bunlar, IŞİD’in aradığı desteği bulması için gerekli koşullar ve ne yazık ki Afrika’da bu koşullar ziyadesiyle mevcut. IŞİD’in Selefi bir ortamda yeniden palazlanma ihtimali çok yüksek. Mali de böyle bir ortamın hazırlanmasına en müsait zeminlerden birini oluşturuyor.

Son on altı yıldır kullanılan bir söylem var Sayın Başkan ve sayın milletvekilleri. Sanki Türkiye’nin daha önce dış politikası yokmuş gibi, atılan her adım yeni bir başarıymış gibi takdim edilmeye çalışılıyor. Sanki Türkiye 2002 yılından önce Orta Doğu’yu bilmiyormuş, Afrika’nın sorunları hakkında bilgi sahibi değilmiş gibi bir hava yaratılıyor. Oysa AKP’nin kendi imzasıymış gibi gösterdiği bu politikalar, AKP keşfetmeden çok önce hayata geçirilen ve uygulanan politikalardı. Türkiye’nin Afrika’ya açılımıyla ilgili ilk adımlar 1978 yılında Cumhuriyet Halk Partisinin iktidarı döneminde atılmıştır. Afrika’ya açılım planı da 1998 yılında uygulanmaya başlanmıştır. Yani AKP iktidarından çok öncedir. Özetle, Türkiye’nin Afrika politikasının payandasını 1998’de Dışişleri Bakanı olan merhum İsmail Cem başlatmıştır.

Bununla beraber, AKP Hükûmetinin dış politikanın her alanında olduğu gibi bu kapsamda -Orta Doğu’da da olduğu gibi- Afrika’yla olan ilişkilerinde de boyut değiştirdiğini söylemek gerekir. Zira AKP hükûmetleri döneminde Afrika’ya karşı emperyal bir politika izlenmektedir. 1960 yılından itibaren safha safha bağımsızlığını kazanan tüm Afrika ülkeleri, kendilerine Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ü örnek aldıklarını, Türkiye’nin emperyalizm ve sömürgeciliğe karşı başkaldıran kutsal kurtuluş mücadelesinden ilham aldıklarını her fırsatta dile getirmektedirler.

Dinci, mezhepçi politika paralel devlet yapılanmasıyla yol arkadaşlığı ederken, kurulan ve Afrika’da Türkiye hakkındaki algıları olumsuz etkileyen bu yanlış uygulamalar şimdi aynı coğrafyada verilen tavizlerle giderilmeye çalışılmaktadır. Afrika’da 2008 yılında 12 büyükelçiliğimiz mevcut iken bugün bu sayının 40’a yaklaşmış olması Türkiye’nin sağlıklı bir Afrika politikası üretmesine ve bunu uygulamasına yardımcı olamamakta, aksine Türkiye enerjisini Afrika’da eski ortaklıkların izlerini silmek için yapılan diplomasi girişimleriyle harcamaktadır.

Türkiye’nin Afrika’ya bakışının dinî ve mezhepçi değerler üzerinden değil, evrensel değerler üzerinden değerlendirilmesi gerekirdi. Afrika’nın çıkarları açısından da laik, demokratik bir ülke olması açısından da Türkiye’nin Afrika Kıtası’nda izlemesi gereken yol buydu. Zaten Atatürk’ü ve Türkiye’nin Kurtuluş Savaşı’nı örnek alarak emperyalizm, kapitalizm ve sömürgeciliğe karşı mücadele veren Afrikalıların da beklentileri bundan ibaretti.

Hatırlayalım, Somali ziyareti sırasında “Batı sizi unuttu ama biz Müslümanız ve sizleri daha iyi anlıyoruz.” söylemleri Afrika’ya dinî bir refleksle yaklaşıldığını göstermeye yetmez mi? Afrika Kıtası üzerinde en büyük rekabeti Çin’le yapmamız, ekonomik kalkınmaya katkıda bulunmayı hedeflememiz gerekirken, hele bunu gerçek ihtiyaçları olan ekonomi, işsizlik, yoksulluğun giderilmesi ve üretimin artırılması gibi kavramlar üzerinden yapmak gerekirken Afrika’nın sözde yeni ağabeyi olma rolüne girişmek hayalcilikten öteye geçemezdi. Nitekim benzer politikalar Türkiye’nin 1991 ile 2002 arasında Orta Asya Türk Cumhuriyetleri’nde kaydettiği ilerlemeleri de geri döndürmüştür.

Bugün konumuz olan Mali ve Orta Afrika Cumhuriyeti bağlamında bir özelliğe önemle dikkat çekmek isterim. Her iki ülke de Sahra Çölü’nün güneyinde yer alırlar ve “Sahraltı Afrika ülkeleri” olarak bilinirler. Afrika Kıtası’nın çoğunluğunu bu ülkeler oluşturur.

Dün yeni yasama yılının açılısı sırasında yapılan konuşmada ne genel bir Afrika politikası ne Sahraltı Afrika’ya ilişkin bir vurgu ne de Mali ya da Orta Afrika Cumhuriyeti’nden bahsedildiğini duyduk, sadece Kuzey Afrika’dan söz edildi. O bölge de Afrika Kıtası’nın kuzeyinde, sadece Arap ülkelerinin bulunduğu coğrafyadır. Bu önemli bir ayrıntıdır değerli milletvekilleri zira Sahraltı Afrika ülkeleri arasında Sudan dışında Arap nüfusu olan ülke yoktur. Sahraltı ülkeleri de büyük bir duyarlılık içinde Kuzey Afrika’yla özdeşleştirilmek istemediklerini belirtmekte, farklılıklarının dikkate alınmasını özenle vurgulamaktadırlar. Bu ayrıntıya dikkat çekmeyi gerekli gördüm zira AKP, Afrika’ya bir bütün olarak bakamadıkça sağlıklı bir Afrika politikası da geliştiremeyecektir. Bu vesileyle bunu da dikkatinize getirmiş olalım.

Türkiye’nin çok boyutlu bir dış politika izlemesi gerektiğine her zaman inandık, bunu her zaman savunduk, geçmişte bu açıdan örnek alınacak adımlar da attık ancak bunu yaparken demokratik değerlerimize zarar veren bir anlayış içinde asla olmadık, içinde bulunduğumuz demokrasi blokundan kopmadık ve Afrika’nın tanıdığı, güvendiği, örnek aldığı Atatürk Türkiyesi anlayışından da hiç ayrılmadık.

Demokrasiyi Afrika topraklarında aramaya kalkanlar, kendine Afrika’dan rol model çıkarmaya çalışanlar dünyanın ve evrensel değerlerin gerisinde kalır. Oysa Afrika’dan bakıldığında Türkiye’yi ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu değerlerini örnek alanlar demokrasiye yaklaşma yolunda hızla ilerlerler. Afrika Kıtası’nın istikrarına küresel barış ve terörle mücadele bağlamında katkıda bulunmak ülkemizin öncelikleri arasında olmalıdır.

Cumhuriyet Halk Partisi olarak Birleşmiş Milletler üyesi olmanın gereği ve sorumluluğu anlayışıyla tezkereye bu defa da olumlu baktığımızı belirterek sözlerime son veriyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çeviköz.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Hakan Çavuşoğlu konuşacaktır.

Buyurun Sayın Çavuşoğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Sayın Başkanım, Gazi Meclisimizin değerli üyeleri; Birleşmiş Milletlerin Mali ve Orta Afrika Cumhuriyeti’nde icra ettiği harekât ve misyonlar kapsamında yurt dışına asker gönderilmesine ilişkin tezkerenin bir yıl daha uzatılması hakkında AK PARTİ Grubumuzun görüşlerini arz etmek üzere huzurlarınızdayım. Bu vesileyle siz saygıdeğer Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sözlerimin hemen başında 27’nci Dönem İkinci Yasama Yılının ülkemize, milletimize hayırlar getirmesini Yüce Allah’tan niyaz ediyorum.

Sayın milletvekilleri, Afrika Kıtası bizim için müşterek tarihî geçmişimiz ile kültürel bağlarımızın olduğu bir kıtadır. Türkler Anadolu’dan önce Afrika’da varlık göstermişlerdir. Bugün dev ekonomilere sahip devletlerin kıtada etkinlik kazanma arayışları bu kıtanın önümüzdeki yüzyılın parlayan yıldızı olacağına, hatta şimdiden göz kamaştırdığına işaret etmektedir. Kıtanın büyüklüğü 30 milyon kilometrekareden daha fazladır ve bu büyüklük yaklaşık 38 Türkiye büyüklüğü demektir ve bu büyüklük Amerika Birleşik Devletleri’nin 3 katı demektir.

Afrika Kıtası, Cebelitarık Boğazı, Süveyş Kanalı ve Babülmendep adı verilen Afrika Boynuzu’ndaki geçiş kapılarının bulunduğu coğrafyada yer almaktadır. Yani Batı’nın Uzak Doğu’ya bağlanmasında en kestirme yollar üzerinde bulunan kapılara ev sahipliği yapmaktadır bu kıta.

Afrika Kıtası’nda toplam 55 bağımsız devlet bulunmaktadır. Bu devletler Afrika Birliği çatısı altında teşkilatlanmış ve Birleşmiş Milletler tarafından da kabul edilen devletlerdir. Kıtanın toplam nüfusu ise yaklaşık 1 milyar 200 milyon kişi civarındadır. Kıtanın gayrisafi hasılasının 1,5 trilyon dolara ulaştığı ifade edilmektedir. 2020 yılındaki ekonomik büyüklüğünün ise 2,6 trilyon dolara ulaşması beklenmektedir. Türkiye'nin Afrika’ya olan uzaklığına bakacak olursak şu örneği verebiliriz: İstanbul’dan kalkan iki uçak Van’a ve Kahire’ye aynı anda iniş yapmaktadır, bu kadar yakındır Türkiye ile Afrika birbirine. Öte yandan, Afrika’nın Cebelitarık Boğazı üzerinden Avrupa’ya uzaklığı sadece 44 kilometredir.

Kıtayla ilgili tüm bu verilerden sonra “Ne işimiz var Afrika’da?” veya “Türkiye neden dış politikasını Afrika’yla meşgul ediyor?” diye soru sorma hakkımız da yoktur, lüksümüz de yoktur.

Değerli milletvekilleri, bugün burada görüşmekte olduğumuz Sahraaltı Afrikasının iki ülkesi olan Mali ve Orta Afrika Cumhuriyeti’ne ilişkin tezkere vasıtasıyla aslında iki hususu Meclisimizin ve milletimizin gündemine getirme imkânı buluyoruz. Bunlardan birincisi, 19’uncu yüzyılın sonlarından itibaren Afrika’da yaşanan insanlık dramıdır. Son iki asırdır Afrika Batı’nın mezalim coğrafyasıdır, Afrika bir çekim alanı, Afrika bir mücadele alanı, Afrika bir paylaşım alanıdır; Afrika garip, Afrikalı mazlum, Afrikalı mağdurdur. Asırlardır Afrika’ya uygulanan sömürgecilik faaliyetleri Afrika’yı küresel güçlerin ve emperyalistlerin ileri karakolları hâline getirmiştir. Batılıların insanlık adına, medeniyet adına, teknoloji adına Afrika’ya ne götürdüklerine bir bakın; Afrika’da bir insanlık dramı yaşanıyorsa, Afrika’da katliamlar yaşanıyorsa, Afrika’da sadece ve sadece renkleri siyah olduğu için kobay konumuna konulan insanlık toprağa düşürülüyorsa bunun en önemli nedeni ecdadımız gibi yeryüzünde adalet ve vicdan sahiplerinin de kendi dertlerine düşmüş olmalarıdır maalesef. Daha Sultan Abdülmecit döneminde, 1845-1850 yıllarında İrlanda’daki patates kıtlığına, açlığa ve sefalete çare olmak için gemilerini ve imkânlarını İrlanda Adası’na seferber eden Osmanlı’nın Afrika’ya bigâne kalması mümkün müydü? Bugün “Sahraaltı Afrika” denen bölgelerde, Sudan’a, Somali’ye, hatta Tanzanya’ya, Zanzibar’a, oradan Güney Afrika’ya kadar uzanan coğrafyada ecdadımızın güçlü dönemlerindeki şefkat ellerinin izlerini görüyoruz. Ancak ne zaman ki yeryüzünde adaletin ve şefkatin sesini zayıflattılar, işte o zaman Afrika’da da gezenler çoğalmaya başladı.

Afrika’nın zulme uğramasının gündeme getirilmesinin ardından bu tezkereyle bugün ikinci olarak gündeme getirmeye fırsat bulacağımız konu ise son on beş yılda ülkemizin değişen dış politika paradigmasıyla başta Afrika olmak üzere yeryüzündeki tüm mazlum milletlere ve coğrafyalara nasıl umut olduğu gerçeğidir. Dış politikada 21’inci yüzyıl Türkiyesinin yeni paradigması statükodan ve geleneksel güvenlikçi politikalardan sıyrılarak daha proaktif ve meful değil, fail bir dış politika anlayışıdır. Küresel anlamda söz sahibi olan; edilgen değil, kendisine empoze edilen politikalarla hareket eden Türkiye değil; artık tam bağımsız, yerli ve millî eksende kendi dış politikasını belirleyen, stratejik sektörlerde de “O ne der, bu ne der” kaygısı taşımadan tamamen kendi menfaat ve çıkarlarına odaklı hizmet anlayışını geliştiren bir dış politikayı ülke olarak artık özümsemiş bulunuyoruz. Artık dünyanın neresinde bir hadise varsa, bir zulüm, bir haksızlık, bir sorun varsa, orada Türkiye akla gelmelidir ve gelecektir. İnsan onurunu, barışı ve adaleti esas alan bir dış politika anlayışımızın bir sonucu olarak, yaratılanı Yaradan’dan ötürü sevmenin bir gereği olarak şekillenen dış politikamız sonuç vermeye başlamıştır.

Bugün görüştüğümüz tezkerede de olduğu gibi artık Afrika’da halklar ve hükûmetler arasında bir sorun varsa bu sorun Türkiye’siz çözülemez. Zira Türkiye’nin şefkat eli, dost eli o halklara yıllardır öylesine ulaşmıştır ki o ülkelerin halkları Türkiye’siz bir çözümü kabul etmez hâle gelmişlerdir. Bugün Somali’de Türkiye’siz bir çözüm mümkün müdür? Daha yedi sekiz yıl öncesine kadar her yıl on binlerce insanın, çocuğun, kadının açlıktan hayatını kaybettiği Somali’de artık, hamdolsun, yüzler gülmeye başlamıştır.

Sayın milletvekilleri, bugün Türkiye’nin yumuşak gücü olarak gördüğümüz insani diplomasi kurumları olarak görev yapan TİKA, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı, AFAD ve Kızılay gibi kurum ve kuruluşlarımızın kıtada gerçekleştirdiği projeler sayesinde Afrika milletlerinin yüreğinde “İşte beklenen döndü.” hissinin uyanmasına vesile olunmuştur. Özellikle 1991 yılından itibaren iç çatışmalar nedeniyle devlet otoritesinin ortadan kalktığı; açlığın, kıtlığın ve sefaletin kol gezdiği; Somali’yi bütün dünyanın unuttuğu, sırtını döndüğü, ölüme terk ettiği bir süreçte Sayın Cumhurbaşkanımızın 2011 yılı Ağustos ayında bütün güvenlik risklerini göze alarak başkent Mogadişu’ya beraberindeki heyetle birlikte iki uçakla inmesi, sadece Somali için değil, tüm kıta devletleri için bir çığır açmıştır.

Sayın milletvekilleri, bugün Türkiye’nin Somali’de yaptıkları, sadece Somalililerin değil, tüm kıta ülkelerinin saygınlığını kazanmış ve kıta genelinde farkındalık meydana getirmiştir. Somalili yöneticilerin yapılanlar için Türkiye’ye ve milletimize olan teşekkür duygularını ifade ederken söyledikleri cümleler var ki bu cümleler milletimizin gurur kaynağıdır. Somalili yöneticiler Türkiye’yle resmî temaslarında iki olaya atıfla ülkeleri için bu olayları dönüm noktası olarak göstermektedirler. Bunlardan birincisi, Sayın Cumhurbaşkanımızın 2011 yılındaki seyahatinde verdiği talimat üzerine 2015 yılında tamamlanarak hizmete açılan hastanenin yapılmış olması. Bir diğeri ise 2017 Ekim ayında başkent Mogadişu’da 500’den fazla kişinin hayatını kaybettiği patlama neticesinde yaralananların uçaklarla alınıp, getirilip Türkiye’deki hastanelere yerleştirilmeleri ve şifa bulmalarıdır. İşte Türkiye’nin bu iki faaliyeti nedeniyle bugün Somalililer aynen şunu söylüyorlar, Somali Cumhurbaşkanının ifadesiyle: “Eskiden Somalililer hasta olduğunda Azrail’i bekliyorlardı. Şimdi Somalililer hasta olduğunda Türkleri bekliyorlar.” (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, Hükûmetimizin bir zamanlar Osmanlı İmparatorluğu’nun, genişleyen topraklarında doğrudan temas kurulan bu Afrika Boynuzu ülkesine gösterdiği önem, onlarca yıldır açlık ve çatışmalara sahne olan Somali’de gözle görülür birtakım değişimleri de beraberinde getirmiş durumdadır. Aynı izlenimleri Sudan’da da, Nijer’de de, pek çok Orta ve Batı Afrika ülkesinden de almaya devam ediyoruz. Kaldı ki Türkiye’nin kıta devletlerine ilişkin faaliyetleri sadece kalkınma iş birliğine matuf değildir. Biraz evvel ifade ettiğim gibi, ecdadımızın Afrika’daki varlığı Anadolu’daki varlığından öncedir. Biz bu ülkelerle ortak bir kültüre ve müşterek bir geçmişe sahibiz. Bu nedenle, geçmişe dönerek ortak tarihimizi yeniden ayağa kaldırmak da Türkiye’nin hedefleri arasında yer almaktadır.

Sayın milletvekilleri, Sudan’a yaptığımız bir ziyarette karşılaştığımız manzarayı sizlere nakletmek isterim. Sudan’ın Kuzey Darfur Bölgesi’nde, El Faşir’de halkın arasına karışıp Türkiye’den geldiğimizi söyleyince orada bulunan herkesin bize kendilerinin Ali Dinar’ın torunları olduklarına dair söylemlerine şahitlik ettik. Peki, kimdi Ali Dinar? Neden bize Sudanlı kardeşlerimiz ısrarla Ali Dinar’ın torunları olduklarını söylüyorlardı? Sayın milletvekilleri, buradaki birçok arkadaşımız belki de “Ali Dinar” ismini ilk defa duyuyordur. Ali Dinar, etrafı İngilizler tarafından çevrelenmiş Darfur Sultanlığı’nın 1915 yılındaki Hükümdarıdır. Osmanlı’nın son döneminde, Birinci Dünya Savaşı’nda Sultan Reşat eski imparatorluk topraklarında bulunan her yönetime İngilizlerle savaşma çağrısı yapmıştır. Nitekim Başkomutan Vekili olan Enver Paşa’nın Yaveri Nuri Bey vasıtasıyla Hükümdarın bu çağrısı bir mektupla Darfur Sultanı Ali Dinar’a ulaşır. Bunun üzerine Ali Dinar, gücüne ve durumuna bakmaksızın, Sultan Reşat’ın bu çağrısı üzerine İngilizlerle savaşmaya başlar; bu savaşa fiilen katılarak bir yıl süreyle mücadelesini sürdürür ancak Kasım 1916 yılında Mara Dağı’nda şehit düşer. İşte, Sudanlı kardeşlerimizin Türkiye’ye ve milletimize olan bakışı Ali Dinar’ın bu davranışı üzerinden şekillenmiştir ve bu ruh hâli hâlen devam etmektedir.

Şimdi, Türkiye olarak TİKA tarafından Ali Dinar’ın El Faşir’deki külliyesi ayağa kaldırılıyor ve iki ülke arasındaki ilişkiler tarihten aldığı bu güçle yeniden tesis ediliyor.

Sayın milletvekilleri, Türkiye’nin güçlenmesini, büyümesini istiyorsak öncelikle kendimize ait kadim tarihin içerisinden geçmeliyiz, aksi takdirde devletler arasındaki ilişkilerimiz geçici ve konjonktürel olmaktan kurtulamayacaktır. Türkiye’nin Afrika Kıtası’nda Amerika Birleşik Devletleri, Çin ve Avrupalı devletlerle rekabetinde sömürgeciliği eleştiren ve hakça iş birliği öneren yaklaşımı sadece dışa yönelik bir taktik değildir, bilakis üstün bir medeniyet anlayışımızın da sonucudur. Bizim dış politika hedefimiz bir barış ve huzur medeniyetinin uluslararası örnekliği olarak tarif edilmektedir. Şairin ifadesiyle bizi öldürmeye gelenin bizde dirileceği bir uluslararası örneklik inşası hedefleyen dış politika anlayışı bir gün mutlaka galip gelecektir.

Bugün Batılıların altın için, petrol için, uranyum için, elmas için gittiği kıtaya ülkemiz can vermek için, huzur vermek için, omuz vermek için insani hassasiyetlerle gitmektedir. Geçtiğimiz yıllarda kıta geneline yayılan 500 doktorumuzun binlerce Afrikalıyı sağlık taramasından geçirmesi merhamet medeniyetimizin bir tezahürü değil midir? TİKA’nın susuzluktan kırılan bölgelerde açtığı yüzlerce su kuyusu marifetiyle insanlara can suyu sağlaması ne güzel bir hassasiyet değil midir? Maruz kaldığı katarakt nedeniyle hayatının son baharında görme yetisini kaybetmiş ve geri kalan ömrünü zifirî karanlıkta tüketmek zorunda kalan Afrikalıların, Türkiye’den uzanmış müşfik elle yapılan katarakt ameliyatları neticesinde bu kimselerin yeniden aydınlığa kavuşmasının mutluluğunu sözlere dökmek mümkün müdür arkadaşlar?

Bakınız, bu insan merkezli merhamet politikasının sonuçlarını sadece öte dünyaya bırakmıyoruz. AK PARTİ hükûmetlerinin Afrika açılımı 2005 yılının “Afrika Yılı” ilan edilmesi ve aynı yıl Afrika Birliği zirvelerine gözlemci sıfatıyla katılmaya başlaması ve sonunda da Afrika Birliği tarafından ülkemizin “stratejik ortak” olarak kabul edilmesiyle başladı. 2009 yılında sadece 12 Afrika ülkesinde büyükelçiliğimiz bulunurken bugün toplam 41 Afrika ülkesinde Türkiye büyükelçiliği bulunmaktadır. Krizlerle daralan Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri piyasalarından kaynaklanan ekonomik sorunlarımızı biz büyük ölçüde hükûmetlerimizin bu Afrika açılımlarıyla aşmayı başarmıştık. Hatta Sayın Cumhurbaşkanımız “Bu kriz bizi teğet geçecek.” dediğinde Afrika’daki kardeşlik açılımlarımız akıllarda kalmıştı.

Türkiye, Afrika’da gerçekleştirdiği kalkınma ve insani yardımlar vasıtasıyla kıtadaki etkinliğini giderek artırıyor. Türkiye, geçtiğimiz on yıl içinde Afrika’ya yönelik insani yardım miktarını artırdı ve bu alanda yeni metotlar geliştirdi. Türkiye’nin insani yardım diplomasisi, gelişmekte olan uluslararası bağışçı bir devlet olarak çok sayıda kalbi ve zihni kazanması için yumuşak bir güç aracı olarak dünyanın Afrika politikalarında ülkemizi başköşeye oturtmuş bulunmaktadır.

Allah bu dünyada da bereketini veriyor şükürler olsun. Bakınız rakamlar neler söylüyor: Afrika Kıtası’yla ticaret hacmimiz 2003 yılında 5,47 milyar dolar iken tüm bu açılımlar ve çabaların neticesinde bu rakam 2017 yılında yaklaşık 5 katlık bir artışla 23,4 milyar doları aşmıştır. Ülkemizin kıtadaki toplam yatırımlarının değerinin 6,5 milyar doları aştığını bilmekteyiz. Türkiye, insani ve kalkınma yardımlarını bütüncül bir yaklaşımla ele almaktadır. Ülkemizin Sahraaltı Afrika’ya olan toplam kalkınma yardımları 2000 yılında 330 bin dolar seviyesinde iken 2008 yılında 105,3 milyon dolara, 2015 yılında ise 395,77 milyon dolara yükselmiştir. Bu rakamın bu yılın sonunda 600 milyon doları aşması beklenmektedir. Biz inanıyoruz ki, Afrika'ya verdiğimiz her destek insanlığın ortak kaderine olan bir yatırımdır. Meyvesi de hepimize ve tüm insanlığa huzurlu ve barışçıl bir dünya olarak geri dönecektir.

Değerli milletvekilleri, uluslararası ölçekte giderek artan aktif ve etkin dış politikalarımızın bir sonucu olarak ülkemiz iş birliği ve ortaklık politikası kapsamında hâlen Birleşmiş Milletler şemsiyesi altında Lübnan'da, Afganistan'da, Mali'de, Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nde, Liberya'da, Güney Sudan'da, Fildişi Sahili'nde ve Darfur'da; NATO kapsamında Kosova'da, Afganistan'da ve Akdeniz'de, Avrupa Birliği şemsiyesi altında ise Bosna-Hersek'te ve Kosova'da yürütülen barışı destekleme harekât ve misyonlarına katılmaktadır. “Türkiye Türkiye'den büyüktür.” deyişini bir kez daha hatırlamamız gereken bir tezkereyi görüşüyoruz. Osmanlı’dan günümüze kadar bir Afro Avrasya yani Avrupa-Asya-Afrika ülkesi olan ülkemizin 21'inci yüzyılın gerçekleriyle uyum içerisinde yeni bir döneme giren Afrika politikasının da bir gereği olarak bölgede yer alması stratejik bir önceliktir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'nin yaşatmaya, ihya etmeye, imar etmeye yönelik medeniyet anlayışı ve dünyanın neresinde olursa olsun yaşanan haksızlıklara, adaletsizliklere ve zulme karşı sesini yükselterek itiraz etmesi esasen birçok ülkenin maruz kaldığı adaletsizlik ve haksızlıklar karşısında dile getiremediklerinin sesi olmaktadır. Türkiye'nin Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın liderliğindeki bu vizyonu âdeta küresel sistemin vicdanı olmuştur. Son birkaç yıldır Sayın Cumhurbaşkanımızın “Dünya beşten büyüktür.” mottosuyla Birleşmiş Milletlerdeki hâkim ve adaletsiz düzene yaptığı itirazı artık açıktan destek görmeye başlamıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla) - Nitekim bunun yansımalarını Birleşmiş Milletler nezdindeki oylamalarda da görmekteyiz. Artık birçok ülke bu oylamalarda Türkiye'nin savunduklarının adaletin, hakkaniyetin ve insanlığın tarafı olacağı kabulünden hareketle bu yönde oy vermektedir. Biz bunu Filistin oylamasında da, Türkiye’nin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin geçici daimi üyeliği oylamasında da, hatta geçen yıl, 2017 yılında UNESCO Yürütme Kurulu üyeliğinde Almanya’yla yaptığımız yarışta da bu ülkelerin blok hâlinde Türkiye’yi desteklediklerini görmekle müşahede etmiş bulunuyoruz.

Değerli milletvekilleri, söz hakkı doğurunca…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Başkanım, hayırdır?

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – …dış politikamız olunca söylenecek sözler gerçekten bir hayli fazla oluyor. Emin olduğumuz yolda…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bir beş dakika daha ver Başkanım, zararı yok.

BAŞKAN – Tamam arkadaşlar, bir dakika, müsaade edin, bitiriyor.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Duymak istiyoruz yani Sayın Bakanı.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla) - …ayağımızı yere sağlam basarak, Sayın Cumhurbaşkanımızın güttüğü, belirttiği küresel vizyonda…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, beş dakika daha verin.

BAŞKAN – Tamam arkadaşlar, bir dakika, bitiriyor.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla) - …adaleti ve hakkaniyeti ortaya koymaya devam edeceğiz.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sesi ver yani, cebinizden parayla gitmiyor, öğrenelim bari hiç olmazsa.

BAŞKAN – Toplam konuşman ondan fazla senin.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Bu bakımdan, bu tezkerenin bir yıl daha uzatılması her bakımdan yararlıdır.

Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygı ve muhabbetle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çavuşoğlu.

Böylece, gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi şahısları adına iki arkadaşımıza söz vereceğim.

İstanbul Milletvekili Yunus Emre.

Buyurun Sayın Emre. (CHP sıralarından alkışlar)

YUNUS EMRE (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetlerinin Birleşmiş Milletlerin Mali ve Orta Afrika Cumhuriyeti’nde icra ettiği harekât ve misyonlar kapsamında yurt dışına gönderilmesi hakkında söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği üzere, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde ilgili kararın oy birliğiyle alınmış olması, Türkiye’nin Birleşmiş Milletler tarafından davet edilmiş olması gibi gerekçelerle biz de bu tezkere için olumlu oy kullanacağız. Ancak bu tezkere metninde sunulan kimi bilgiler AK PARTİ dönemindeki dış politika uygulamaları hakkında bir değerlendirme yapmamız gerekliliğini ortaya koyuyor.

Değerli arkadaşlar, şimdi, az önce buradaki sayın milletvekili konuşmasında bir ifade kullandı, dediler ki: “Afrika’daki yaklaşım tarzı, bu meselenin algılanışı: ‘İşte, beklenen döndü.’” Şimdi, şunu hatırlatmam gerekiyor: Bu yaklaşımı biz Sayın Davutoğlu’ndan -bundan birkaç yıl önce- birçok farklı mecrada duymuştuk, dinlemiştik. Biz bu yaklaşım tarzı AK PARTİ Grubu tarafından terk edildi diye düşünüyorduk ancak bugün yine üzülerek görmüş oldum ki o hayalet buralarda geziyor, o fikir hayaleti buralarda geziyor. Türkiye’nin tarihsel birikimini, cumhuriyet tarihi içerisinde oluşturduğu dış politika birikimini reddeden, bunu küçümseyen, Türkiye’nin İslami toplumlara, Müslüman toplumlara önderlik yapacak bir yeni Osmanlı çıkışını oluşturması gerektiği düşüncesinin tekrar AK PARTİ Grubu tarafından burada açıklandığını izledim ve bu yanıyla da bu “İşte, beklenen döndü.” ifadesiyle ilgili söyleyebileceğim yegâne söz şu olabilir: Vallahi, bana sorarsanız çok kısa bir fıkradan ibarettir çünkü şunu hatırlatmam gerekiyor: Dünyaya, mazlum milletlere model olmuş Türkiye Mustafa Kemal Atatürk’ün Türkiyesi’ydi. Sizin temsil etmiş olduğunuz ılımlı İslam anlayışı, ılımlı İslamcılık politikası emperyalizmin, Amerikan emperyalizminin Orta Doğu halklarına ilişkin oluşturduğu modelin adıdır, bunu hatırlatmak istedim. (CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi, birkaç konu, tabii, burada çok büyük önem taşıyor. AK PARTİ’nin uygulamış olduğu dış politikaya -özellikle Sayın Davutoğlu dönemi için- bizim tarafımızdan çok önemli eleştiriler olduğunu belirttim ancak şunu da teslim etmem gerekli: Bütün eleştirilmesi gereken taraflarını bir kenara koymakla birlikte, günün sonunda kendi içinde bir fikir taşıyan ve bu fikri kamuoyunun gündemine getiren bir şey olarak biz bunu değerlendirdik, değerlendiriyoruz ve karşı çıkıyoruz. Ancak bugün şunu da gözlemliyoruz üzülerek: İçinde bulunduğumuz 2018 Türkiyesi’nde AK PARTİ bünyesinde öyle fikirlerle karşı karşıya kalıyoruz ki yani Sayın Davutoğlu’na rahmet okutacak içerikte. Şöyle ki: Sayın Cumhurbaşkanının danışmanlarından Sayın İlnur Çevik’in bir açıklaması olmuştu, hatırlatmak istiyorum. Bir TV programında Sayın Çevik demişti ki Türkiye'nin Suriye’de “50 küsur şehit” verdiğini hatırlatmıştı. Buradaki şehitlerin küsurat olarak ifade edilmesine dikkatinizi çekmek istiyorum, bunu hatırlatmıştı ve demişti ki: “Ancak bu şehitler sayesinde Suriye’nin yeniden imarında masada olacağız.” Tekrar hatırlatmak istiyorum: “Türkiye Suriye’nin yeniden imarında bu şehitlerimizin sayesinde masada olacak.” demişti. Yani Orta Doğu’nun, bölgenin patlamaya hazır barut fıçısı olduğu bir dönemde… Sevgili arkadaşlar, değerli milletvekilleri; şu bakış açısına bakar mısınız? İşte, alın size şirket gibi yönetilen devlet ve onun dış politikası. Karşılaştığımız manzara ne yazık ki budur. (CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi, karşılaştığımız tezkerede önemli ifadeler var dikkatinizi çekmek istediğim. Şimdi, deniyor ki: “Mali ve Orta Afrika Cumhuriyeti’ne gidecek kuvvetlerin ana görevleri…” Şimdi, burada iki önemli ifade var, hatırlatmak istiyorum: “Ulusal siyasal diyalog sürecine destek sağlanması” ve “insan haklarının güvence altına alınması ve teşviki.” Şimdi, bu metni okuduğum zaman ve metnin altında Sayın Cumhurbaşkanının imzasını gördüğüm an bir an durakladım.

Değerli arkadaşlar, Mali’ye ve Orta Afrika’ya siyasal diyalog götürmek için, insan hakları götürmek için Mehmetçik göndermekten bahsediyoruz Sayın Cumhurbaşkanının imzası bulunan metinde. Peki, kendi ülkemizde Allah aşkına siyasal diyalog ortamı ne durumda? Kendi ülkemizde insan hakları, demokrasi ne durumda; bunların farkında mıyız, bunları konuşmayacak mıyız? Günün sonunda, siyasal diyalog götürmek üzere Afrika’ya gidiyoruz ancak “Siyasal diyalog götürmemiz gerekir.” diyen Sayın Cumhurbaşkanımız ana muhalefet partisine çok affedersiniz “tezek” demiş bir Cumhurbaşkanı; biz bunları gördük, yaşadık.

İnsan hakları; Türkiye’de insan hakları sorunları, yaşam hakkı ihlalleri ortada, tutuklu gazeteciler ortada. Daha dün bizim bir milletvekilimiz, uydurma gerekçelerle hapiste tutulmuş bir milletvekilimiz dün burada yemin edebildi.

Değerli arkadaşlar, Basın Hürriyeti Endeksi’ne göre 180 ülke arasında Türkiye, 2018 yılında 157’nci sırada. Hatırlatmak istiyorum, 180 ülke arasında Basın Hürriyeti Endeksi’ne göre 157’nci sırada olan bir ülke olarak insan haklarını götürmeye gidiyoruz; buna dikkatinizi çekmek istiyorum. Hukukun Üstünlüğü Endeksi’ne göre 113’üncü sırada olan bir ülke olarak insan haklarını götürmek üzere gittiğimizi hatırlatmak istiyorum.

Bu önemli noktalar, Türkiye’deki kapsamlı demokrasi sorunları herkesin malumu. Süremin de sonuna geliyorum, farkındayım; son bir notu hatırlatmak istiyorum: Bildiğiniz gibi önemli bir düzenlememiz var, Dışişleri Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun… Bizim Dışişleri personelimizden, Osmanlı devrinde de cumhuriyet devrinde de üstün gayretleriyle, fedakârlıklarıyla Türkiye’nin menfaatini savunmak için büyük bir gayretle çalışmış bir kuruluşumuzun mensuplarından bahsediyoruz.

Değerli arkadaşlar, AK PARTİ’li dostlarımız, devri iktidarınızda bu Bakanlığın örgütlenmesi ve personel rejiminde çok kapsamlı değişiklikler yapıldı biliyorsunuz. Peki, bunların sonucu ne oldu? Bir örnekle açıklayacağım, Sedat Ergin’in Hürriyet gazetesindeki bir yazısından başlık olarak vereceğim: “Dışişlerinin yüzde 25’i nasıl FETÖ’cü oldu?”

Değerli arkadaşlar, 2002 yılında Türkiye’deki kariyer diplomat sayısı 542 iken 2006’da 1.202’ye yükseldi ve bunların 400’den fazlası FETÖ’yle irtibatlı, iltisaklı olduğu için Bakanlıktan ihraç edildi. Türkiye’nin dış politikasının uygulanması bakımından en kritik, en önemli kuruluşunun döneminizde içine sokulduğu durum budur. Bir koca Bakanlığın bir örgüte teslim edilmesi durumudur. Bunu ben söylemiyorum, sizin Dışişleri Bakanınız Sayın Çavuşoğlu Plan ve Bütçe Komisyonunda açıkladı bu sayıları. Bununla ilgili kapsamlı bir öz eleştiriyi daha duyamadık. Bu işin sorumluları kimlerdir, haklarında ne işlemler yapılmıştır daha duyamadık. Tekrar hatırlatmak istiyorum; Osmanlı modernleşmesinin, cumhuriyet modernleşmesinin çok kritik, çok önemli bir kurumu Dışişleri Bakanlığının iktidarınız tarafından sokulduğu vaziyet budur. Bunun bulunduğu bir ortamda bu vesileyle, bu tezkere vesilesiyle de bunu hatırlatmak istedim.

Ben tekrar Sayın Başkana da çok teşekkür ediyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şimdi şahsı adına Denizli Milletvekili…

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Sayın Başkanım, bir söz almak istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Zengin.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

23.- Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in, (3/36) esas numaralı Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi üzerinde İstanbul Milletvekili Yunus Emre’nin şahsı adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Sayın Başkan, çok teşekkür ederim.

Doğrusu günün sonuna gelirken bir an evvel bütün arkadaşlarımın da tamamlamak istediğini biliyorum fakat Sayın Yunus Emre çok ağır ithamlarda bulundu partimize, birkaç kelam etmeden geçmek mümkün değil. Pek çok şey var ama ben sadece iki tanesini ifade etmek istiyorum. Ilımlı İslam’dan bahsetti ve partimizin ve Hükûmetimizin yaklaşımlarını ılımlı İslam olarak değerlendirdi. Doğrusu ben meseleye dair bilgisinin çok zayıf olduğunu düşünüyorum. Ne şahsımızın ne de AK PARTİ’nin ılımlı, sıcak, soğuk bir İslam algısı yok, tek bir İslam algısı var hepimizin inandığı ve bu İslam algısı içerisinde de bir bütünlük içerisinde değerlendiriyoruz. Biz hem Türkiye Cumhuriyeti’ne sahip çıkıyoruz hem de Osmanlı’nın bütün kurumlarına geleneklerine sahip çıkıyoruz, bir bütünlük içerisinde bunu değerlendiriyoruz, bir tercih içerisinde değiliz.

Bahsettiği Dışişleri Bakanlığının bugün Paris’te, Roma’da kullandığı bütün büyükelçiliğe ait kurumların, konsolosluğa ait kurumların tamamı Osmanlı bütçesiyle…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Bir saniye…

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) - Hâlihazırda Dışişleri Bakanlığımızın Avrupa’nın özellikle en önemli şehirlerinde kullanmış olduğu pek çok bina, kurum vesaire tamamına yakını Osmanlı bütçesiyle alınmıştır. O sebeple bu devamlılığı, geleneği reddetmenin artık bir âlemi yok. CHP’nin Osmanlı’ya da sahip çıkması gerektiğine inanıyorum. Nihayetinde biz Osmanlı’nın devamında kurulmuş bir Türkiye Cumhuriyetiyiz, hepsine sahip çıkıyoruz ve İslam algısını da değerlendirirken FETÖ’nün Türkiye’ye yaymış olduğu ılımlı İslam algısı üzerinden anlatmasını da son derece sakil bulduğumu ifade etmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – FETÖ’yü Türkiye’ye kim yaydı?

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun Sayın Altay.

24.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın mevkidaşım hatibimizin, milletvekilimizin konuşmasına atfen yaptığı değerlendirmede Cumhuriyet Halk Partisinin Osmanlı’yı reddettiği imasını Genel Kurulla ve kamuoyuyla paylaşmış oldu. Osmanlı’yı reddetmek ithamı önemli ve büyük bir ithamdır, bu bir sataşmadır. Takdir ederseniz konuşan hatibimizin buna cevap vermesi lazım. İlaveten ben de Sayın mevkidaşımın kullandığı hakkı kullanarak şunu söyleyeyim: Siz ılımlısınız, radikalsiniz, ben onu bilmem.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Bilmiyorsanız niçin konuşuyorsunuz? Madem bilmiyorsunuz...

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Hayır, hayır, bir dakika efendim, nereden bileceğiz?

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Onlar söylüyor, sizin vekiliniz söylüyor.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – İnsanın içini bilme yeteneğimiz yok.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Cevap vermeyecek o zaman.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Ama bir realite var: Sayın Erdoğan ve kabinesi Soçi’de, Astana’da, Tahran’da Rusya-Suriye-Türkiye görüşmelerinde bazı taahhütlerde bulundu...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Mesela dedi ki: “Biz İdlib’de, Suriye’de 15-20 kilometre derinliğinde silahtan arındırılmış bölge tesisini kısmen üstleneceğiz. Bunu yaparken de orada ılımlı cihatçılar ile radikal cihatçıları birbirinden ayıracağız.” diyen Hükûmetimiz.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – İkisinin de aynı şey olduğunu iddia eden...

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Efendim, sizin için söylemiyorum ya, sizin için söylemiyorum ama böyle bir tablo var.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Söylediğinizin ne anlama geldiğini bilmiyorsunuz.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Demek ki Sayın Erdoğan “Ilımlı cihatçılara söz geçiririz.” mealinde bir değerlendirmeyi Tahran’da, Astana’da, Soçi’de yaptı. Hükûmet gelsin “Yapmadık.” desin. Bunu burada bitiriyorum.

Sayın Yunus Emre’nin Cumhuriyet Halk Partisinin Osmanlı’yı reddettiği ithamından dolayı cevap hakkını da talep ediyoruz efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Yerinizden açalım Sayın Emre.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sataşma ya, sataşma orada olur Başkan.

HÜSEYİN YILDIZ (Aydın) – Kürsüden Sayın Başkan, kürsüden!

BAŞKAN – Açar mısınız? Kürsüden cevap verilmedi arkadaşlar, lütfen.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Başkan, sataşma kürsüden olacak.

BAŞKAN - Açar mısınız mikrofonu?

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan, sataşmalara kürsüden cevap veriyoruz, nereden olursa olsun.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Yerinden konuştu vekilimiz.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Öyle bir uygulama yok.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Başkan, sataşmaların hepsi bugüne kadar kürsüde oldu, siz yeni bir uygulama geliştiriyorsunuz ki bu emsal kötü bir emsaldır, bu emsal olmaz.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Ben kimseye sataşmadım Sayın Başkan, kendileri bize sataştılar. Sataşma yok.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Kürsüden talep ediyoruz efendim, uygulama böyle.

BAŞKAN – Sayın Altay, siz sataşmaya cevap verdiniz.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Hayır, vermedim ben.

BAŞKAN – Niye konuştunuz o zaman?

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Değerlendirmesine bir değerlendirmeyle cevap verdim.

BAŞKAN – Hayır, niye konuştunuz siz? Ne maksatla konuştunuz?

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Ya, sayın grup başkan vekili ne maksatla konuştu? Sataşmanın ötesinde bir değerlendirmede bulundu. Ben sataşmaya cevap vermedim.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sataşma yok zaten, bir sataşma yok.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Ben bir değerlendirmeye değerlendirmeyle mukabele ettim.

BAŞKAN – Grup başkan vekili sataşma üzerine konuştu. Siz de sataşmaya cevaben sataşma üzerine konuştunuz.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın mevkidaşım, İstanbul Milletvekili Yunus Emre’nin yaptığı konuşmayı, Cumhuriyet Halk Partisinin Osmanlı’yı reddetme konuşması gibi değerlendirmek suretiyle bence bir sataşmada bulundu.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Hiç alakası yok Sayın Başkan. Çünkü siz…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Nasıl yok?

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Hayır.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Bizi Osmanlı’yı reddetmekle itham etti efendim.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Siz bizi ılımlı İslamla…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Etmedik.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – E, söylüyor.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Böyle bir şey varsa…

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Arkadaşınız söylüyor.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Hayır, hayır, onu o düzeltir, Yunus Emre de onu düzeltir.

BAŞKAN – Sayın Altay, lütfen, bir dakika.

Yani siz bir sataşmaya iki kere mi cevap vereceksiniz? Siz konuştunuz, grup başkan vekiline cevaben grup başkan vekili olarak konuştunuz.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Hayır, efendim, ben Osmanlı’yı ret meselesine cevap vermedim.

BAŞKAN – Sayın Emre konuşmak istiyorsa ona mikrofonu açalım, yerinden söz verelim dedim, lütfen.

Arkadaşlar, açalım mikrofonu.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Demek ki sataşmanın varlığını kabul ettiniz, yerinden veriyorsunuz.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sataşma da yok efendim.

25.- İstanbul Milletvekili Yunus Emre’nin, “ılımlı İslam” ifadesinin özel bir konjonktürün ürünü olduğuna ilişkin açıklaması

YUNUS EMRE (İstanbul) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Tabii bir kavramı açıklamak gerekliliği hasıl oldu. Şöyle ki bu “ılımlı İslam” ifadesi malumunuz bana ait değil, özel bir konjonktürün ürünü olan bir kavram. Müsaade eder misiniz açıklayayım? Dünyada 2001 yılındaki 11 Eylül saldırıları, sonra Afganistan’ın işgali sonrası dönemde Türkiye’de gerçekleşmekte olan Adalet ve Kalkınma Partisinin kuruluş sürecinde bu kavram uluslararası platformda çok kullanılan bir kavram ve partinizi tanımlamak üzere kullanılan bir kavram ve hatırlatmak istiyorum, o yıllarda Orta Doğu ülkelerine dönük bir model olarak…

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Tamamen iftiraya dayalı bir yaklaşım içerisindesiniz.

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen dinleyin.

YUNUS EMRE (İstanbul) – O yıllarda Orta Doğu ülkelerine dönük bir model olarak sunulan bir kavram. Şunu hatırlatmak istiyorum yine: Sayın Erdoğan daha başbakan değilken çok özel bir muameleyle Amerika’da ağırlandığını ve başbakan olmadığı durumda Beyaz Saray’da ağırlandığını…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Ne alakası var? Ne kadar bağlamından kopuk konuşuyorsunuz ya! Yazık ya hakikaten.

BAŞKAN – Arkadaşlar, sakin olun, konuşacağız. Bir dakika… Koro hâlinde konuşmayalım arkadaşlar, solo… Söz veriyorum herkese. Lütfen…

YUNUS EMRE (İstanbul) – Evet, Sayın Başkanım, çok uzatmak istemiyorum. O yıllarda yani siz bunu böyle kabul etmeyebilirsiniz ama dünyanın saygın, uluslararası politika yazınına baktığınız zaman bu tanımlamayla karşılaşırsınız ve partinizin, hareketinizin böyle tanımlandığıyla karşılaşırsınız. Partinizin, hareketinizin, Batılılar tarafından Orta Doğu’ya bir model olarak sunulduğuyla da karşılaşırsınız o evrede. Onu söyledim ben.

BAŞKAN – Peki.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Zengin.

26.- Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in, AK PARTİ hareketine hiç kimsenin asla ve kata "ılımlı İslam" diyemeyeceğine ilişkin açıklaması

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Ben de uzatmak istemiyorum fakat zaten çok fazla izaha gerek yok. Sayın Yunus Emre ifade ederken aynen benim itiraz ettiğim konuları tekrar etti, aynen tekrar etti. Bizimle ilgili tanımlamayı Batılılar, CHP’liler falan değil… Biz kendimizi kendimiz tanımlarız. Bizim AK PARTİ hareketimize kimse, hiç kimse asla ve kata “ılımlı İslam” diyemez. Dünyada “ılımlı İslam” diye anlatılan şey günümüzde FETÖ üzerinden ihraç edilen bir terör hareketinin başka bir tanımıdır. Biz hiçbir yere hiçbir şekilde kendimizin ılımlı İslam olarak tanımlanmasına asla müsaade edemeyiz. Sayın Yunus Emre bunu böyle anlamalı. Dünya literatüründe evet bu tarz tanımlar var ama bu tanımlanan şey AK PARTİ değil. Biz hiçbir zaman böyle bir şeyin içerisinde de olmadık. Bunun bir kez daha altını ben çizmek istiyorum. Ilımlı İslam aslında sizin hep yapmak istediğiniz bir şey, İslam’a şekil vermek, İslam’ın etrafını çerçevelemek. Biz başından itibaren nerede duruyorsak aynı yerde duruyoruz. Sizin galiba bu kavramları yeniden tartışma ve yeniden tanımlamaya ihtiyacınız var. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu tanımlama da yerli olur. Amerika üzerinden…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Açalım mikrofonu arkadaşlar...

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Bütün tanımlamaların da Amerika üzerinden, “dünya literatürü” de dediğiniz şeyin oradan, Batı üzerinden gelmesi gerekmiyor. Bu ülkenin değerleri üzerinden biz neyi İslam olarak anlıyoruz, hiç olmazsa bunları anlamak, kavramak zorundasınız diye düşünüyorum.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) Tezkereler (Devam)

1.- Cumhurbaşkanlığının, Birleşmiş Milletlerin Mali ve Orta Afrika Cumhuriyeti’nde icra ettiği harekat ve misyonlar kapsamında hudut, şümul, miktar ve zamanı Hükûmetçe takdir ve tespit edilmek üzere, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yurt dışına gönderilmesi ve Hükûmet tarafından verilecek izin ve belirlenecek esaslar çerçevesinde bu kuvvetlerin kullanılması için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 2/8/2016 tarihli ve 1119 sayılı Kararı’yla Hükûmete verilen ve 17/7/2017 tarihli ve 1156 sayılı Kararı’yla uzatılan izin süresinin Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca 31/10/2018 tarihinden itibaren bir yıl uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/36) (Devam)

BAŞKAN – Arkadaşlar, şahsı adına Denizli Milletvekili Ahmet Yıldız.

Buyurun Sayın Yıldız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AHMET YILDIZ (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Birleşmiş Milletlerin Mali ve Orta Afrika Cumhuriyeti’nde icra etmekte olduğu çok boyutlu entegre istikrar misyonları yani MINUSMA ve MINUSCA’ya katkımızın bir yıl daha uzatılmasına ilişkin Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi üzerinde şahsım adına söz aldım. 24 Haziran seçimleriyle ilk kez seçilmiş milletvekili olarak bu ilk konuşmamda Genel Kurulu saygı ve heyecanla selamlıyorum.

Afrika ülkeleriyle ilişkilerimizi güçlendirmek öncelikli dış politika hedeflerimiz arasındadır ve öyle olmalıdır. Bu ilişkilerimiz derinliğini tarihî bağlarımız, coğrafi yakınlığımız, siyasi, diplomatik ve ekonomik alanlardaki ortak çıkarlarımızdan almaktadır, emperyal nitelik taşımamaktadır.

Bunun ötesinde, dünyamızın içinde bulunduğu sarsıntılı süreçte Afrika’nın önemi giderek artmaktadır. Afrika kıtası ihtiyaç duyduğu yardımlar kadar sunduğu fırsatlar ve arz ettiği riskler nedeniyle de giderek daha fazla herkesin dikkatini çekmektedir.

Afrika’nın son yüz yılda uğradığı büyük haksızlık giderilmeden uluslararası ilişkilerin dengeli ve meşru hâle getirilmesi zordur. Nitekim artık bütün belli başlı ülkelerin Afrika’ya dönük özel politikaları, programları ve hatta ilan edilmiş fonları bulunmaktadır. Dünya kamuoyunu yönlendiren -izliyorsunuz- önemli televizyon kanallarında Afrika’yla ilgili yayınlar süreklilik arz etmektedir. Bu anlayışımızın ve gidişatın bir sonucu olarak Afrika’yla birlikte hareket etmek ve kazan-kazan temelinde iş birliği geliştirmek dış politikamızın önde gelen, öncelikli bir hedefi hâline getirilmiştir ve doğru yapılmıştır.

Bu doğrultuda, 2005 yılında başlatılan Afrika açılım politikamızın devamı olarak 2008 yılında ilan edilen Afrika’yla stratejik ortaklığımız bu yıl onuncu yılını doldurmuştur. Bu süreçte, benden önceki konuşmacıların zikrettiği gibi, ticaret hacminden siyasi diyalog mekanizmalarına, eğitim faaliyetlerinden yatırımlara kadar birçok alanda hızlı ilerleme sağlanmıştır. Kıtadaki büyükelçilik sayımız 41’e yükselmiştir. Hepsi de layıkıyla ve verimli bir şekilde görevlerini yürütmektedirler. Bakanlıklarımızın yanı sıra Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı, Maarif Vakfı, Diyanet İşleri Başkanlığı, Yurtdışı Türkler Başkanlığı, AFAD, Kızılay ve özellikle Türk Hava Yolları gibi kuruluşlarımızın marifetiyle kıtanın hemen her noktasında varlık göstermekteyiz. Sayın Cumhurbaşkanımızın, en zor ve tehlikeli şartlarda, ebola tehdidi altında, güvenlik tehdidi altında dahi yaptığı Afrika turları hem ciddi sonuçlar doğurmakta hem de bütün dünyada her düzeyde Afrika hakkında ve de Türkiye hakkında farkındalık yaratmaktadır.

Güçlenen ilişkilerimizin en somut göstergelerinden birisi tabiatıyla katlanan ticaret rakamlarıdır. 2003 yılında 4 milyar dolar civarında olan ticaret hacmimiz 2017 yılında 20 milyar doları aşmıştır. Doğrudan yatırımlarımızın değerinin ise kıtada 6,5 milyar doları bulduğu tahmin edilmektedir.

Değerli milletvekilleri, Afrika büyük bir potansiyel barındırmakla birlikte büyük sınamalarla da karşı karşıyadır. Terörizm, göç hareketleri, iklim değişikliği gibi tehditler, Afrika Kıtası’nın fakirlik ve geri kalmışlıkla mücadelesini engellemektedir. Örnek vermem gerekirse, bu iki ülkenin de bulunduğu Sahraaltı Afrika’da 6 milyona yakın mültecinin yanı sıra 13 milyon kişi kendi ülkeleri içinde yerlerinden edilmiştir. 700 bini aşkın kişi vatansızdır. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliğinin 4 milyar dolarlık bütçesinin yaklaşık yüzde 30’u Afrika için harcanmak zorunda kalmaktadır.

Afrika ülkeleriyle geliştirdiğimiz güçlü ilişkiler, bu ülkelerin maruz kaldığı ve tehditlerle mücadelelerinde de dayanışma göstermemizi -özellikle teröre karşı- manevi bir sorumluluk hâline getirmiştir.

Terörizm tehdidi nedeniyle güvenlik, öncelikli iş birliği alanlarımız arasına girmiştir. Afrika ülkeleriyle ikili düzeyde askerî ve savunma alanlarında da iş birliğimiz mevcuttur. İhtiyaçlar doğrultusunda malzeme ve eğitim desteklerimiz devam etmektedir. Bunun yanı sıra bölgesel oluşumlara ve Birleşmiş Milletler kapsamındaki yapılanmalarına da güçlenen iş birliğimiz çerçevesinde katkı yapmaya çalışıyoruz.

Dışişleri Bakan Yardımcısı olarak görev yaptığım dönemde Afrika’yla ilgili şahit olduğum -birçok irili ufaklı girişim var bölgesel ve uluslararası- bir örnek vereceğim. Bu tezkerenin konusu olan ülkelerden Mali’nin de içinde bulunduğu 5 Sahel ülkesinin kurduğu ortak güvenlik gücüne mali taahhüt konferansına katılmıştım Brüksel’de. Bütün Avrupa Birliği devlet ya da hükûmet başkanları istisnasız oradaydı. Zaten izliyorsunuz, Avrupa Birliği ve diğer Batı ülkeleri de son dönemde Afrika’dan kaynaklanan sınamaların uzaktan çözülemeyeceğini gördüler ve Afrika’da yaptıkları zirvelerle -bizzat devlet başkanları katılıyor- bazı yatırımlarını oraya çekme gayreti içindeler, Afrika için değil, kendileri için. Ama bu da önemli bir adım.

Şimdi, biz orada taahhüt ettiğimiz, bu bahsettiğim Brüksel’deki taahhüt konferansında, 5 milyon doları savunma sanayisi ürünlerimizin taahhüdünde kullandıracağız. Bu, çok doğru bir tercih. Zira bu ülkeler, terör örgütleriyle mücadelelerinde bu ürünlere ihtiyaç duyuyorlar. Çaresiz ve seçeneksiz kaldıklarında ise, maalesef, kısa süre önce kurtuldukları sömürgeci ülkelerin askerî güçlerini davet etmek zorunda kalıyorlar. Dolayısıyla, Türkiye'nin yardımları her alanda aslında emperyal nitelik taşımadığı gibi, emperyalist emelleri dengeleme vazifesi de görüyor.

Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın 2012 tarihli -en son bu tarihli raporlar- raporlarına göre, 188 ülkenin bulunduğu insani gelişme listesinde Mali 175’inci, Orta Afrika Cumhuriyeti ise son sıradadır. Bu ülkelerde yaşayan halkın bir kısmı çatışmalar nedeniyle yerlerinden edilmiş, bir kısmı da komşu ülkelere sığınmak zorunda kalmıştır. Bu nedenle, Birleşmiş Milletlerin Mali ve Orta Afrika Cumhuriyeti’ndeki istikrar misyonları MINUSMA ve MINUSCA’ya katkı çağrısı ülkemizce olumlu karşılanmıştır.

2015 Birleşmiş Milletler Barışı Koruma Zirvesi’nde, ihtiyaç duyulduğunda Mali’de konuşlandırılan MINUSMA’ya 5 karargâh subayı ve 1 nakliye uçağı, Orta Afrika Cumhuriyeti’nde konuşlandırılan MINUSCA’ya da 1 nakliye uçağı sağlanmasını içeren taahhütlerimiz açıklanmıştır. Hâlen MINUSMA’da 2 polisimiz görev yapmaktadır. Talep gelmediği için henüz subay ve uçak görevlendirilmesi yapılmamıştır. Bunun Türkiye'nin ihmaliyle bir alakası yoktur. Orta Afrika Cumhuriyeti’nde görevlendireceğimiz nakliye uçağı için de henüz talep gelmemiştir. Bu taahhüdümüzün de oradaki Selefî gruplarla irtibatlandırılması tabii ki kabul edilemez bir zorlamadır.

Yüce Meclisimizce Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının Mali ve Orta Afrika Cumhuriyeti’nde görevlendirilmesine ilişkin tezkeresi, 2016 yılında uygun bulunmuş, bildiğiniz gibi 2017’de uzatılmıştır. Az önce açıkladığım gerekçelerle ve Afrika’ya yönelik politikamız çerçevesinde, bu kez tezkerenin 2019 Ekim ayı sonuna kadar uzatılmasının hem bizim için hem bu ülkeler için yerinde bir karar olacağını düşünüyorum.

Sayın Başkan, diplomasiden gelmiş bir milletvekili olarak önümüzdeki dönemde yüce Meclisimizde içerikli, zamanlı, bugüne kadar olduğu gibi, tartışmalarla ve inisiyatiflerle dış politikada yürütmeye güç vereceğimize inanıyorum.

Özetle, bu tezkerenin uzatılması yerindedir. Türkiye’nin Afrika politikası da aslında…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET YILDIZ (Denizli) - …çok az eleştirilen, dünyada örnek bir politikadır. Burada, hakikaten, ben bir diplomat olarak söylüyorum, bütün dünyada takdir toplamaktadır.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Dikkatle dinlediğiniz için çok teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldız.

Sayın milletvekilleri, Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi tezkereyi oylarınıza sunacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… (3/36) esas numaralı Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi kabul edilmiştir.

Alınan karar gereğince, (3/37) esas numaralı Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi’nin görüşmelerini yapmak üzere 3 Ekim 2018 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 19.07