TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                           TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                          99’uncu Birleşim

                                                                                       15 Mayıs 2018 Salı

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                          İÇİNDEKİLER

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkanı İsmail Kahraman’ın, İsrail’in Filistin’deki katliamlarına bir yenisini daha eklediğine, ABD’nin barışı ve güveni bozucu girişimlerden kaçınmasını tavsiye ettiğine ve devletimizin üç günlük yas ilan ederek Filistinlilerin yanında olduğunu gösterdiğine ilişkin konuşması

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkanı İsmail Kahraman’ın, 26’ncı Dönemin siyasi tarihimize altın harflerle yazılacağına, 24 Haziran seçimlerinin hayırlı neticelere vesile olmasını ve ramazanın hayırlı olmasını dilediğine ilişkin konuşması

3.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Yaşar Tüzün’ün, tüm İslam âleminin ramazanını tebrik ettiğine ilişkin konuşması

 

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Hükûmetin Gündem Dışı Açıklamaları

1.- Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, Müslümanların ve mazlum insanların infialine yol açan Filistin’de yaşanan hadiselere ilişkin gündem dışı bir açıklamada bulundu; MHP Grubu adına İstanbul Milletvekili Ekmeleddin Mehmet İhsanoğlu, HDP Grubu adına Kars Milletvekili Ayhan Bilgen, CHP Grubu adına Ardahan Milletvekili Öztürk Yılmaz, AK PARTİ Grubu adına İstanbul Milletvekili Hasan Turan ve şahsı adına Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun aynı konuda konuşmaları

 

V.- BİLDİRİLER-DEKLARASYONLAR

1.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, İsrail’in Filistin halkına yönelik katliamına ilişkin AK PARTİ, CHP ve MHP Grubunun ortak imzalamış oldukları bildiriyi Genel Kurulun bilgisine sunması

2.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, İsrail’in Filistin halkına yönelik katliamına ilişkin AK PARTİ, CHP ve MHP Grubunun ortak imzalamış oldukları bildiriyi Genel Kurulun bilgisine sunması

3.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, İsrail’in Filistin halkına yönelik katliamına ilişkin AK PARTİ, CHP ve MHP Grubunun ortak imzalamış oldukları bildiriyi Genel Kurulun bilgisine sunması

4.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, Filistin halkının kendi topraklarından göçe zorlandığına, İsrail’e ekonomik, ticari yaptırımlarda bulunulması, askerî, iktisadi, siyasi anlaşmaların da iptal edilmesi gerektiğine ve bu konuda genel görüşme talebinde bulunduklarına ilişkin açıklaması

 

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Selina Doğan’ın, Cumhuriyet gazetesinin internet sitesinde yer alan bir habere erişim engeli getirilmesinin Türkiye'nin nasıl yönetildiğini gözler önüne serdiğine ilişkin açıklaması

2.- Adana Milletvekili Zülfikar İnönü Tümer’in, Adana Hafif Raylı Sistem Projesi’nin sağlıklı çalışmadığına ve Bakanlığa devredilmesine yönelik bir çalışma yapılıp yapılmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

3.- Mersin Milletvekili Hüseyin Çamak’ın, ABD’nin Büyükelçiliğini Kudüs’e taşıması sonrası Gazze’de direnen onlarca Filistinlinin katledildilmesine ve iktidarın İsrail’i gerçek anlamda zora sokacak somut yaptırımlar uygulamaktan neden kaçındığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

4.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, işgalci ve terörist devlet İsrail tarafından Filistinlilere yönelik katliamı şiddetle kınadığına ilişkin açıklaması

5.- Hatay Milletvekili Hilmi Yarayıcı’nın, İsrail’in Filistin’de gerçekleştirdiği katliam kadar katliam karşısındaki sessizliğin de ürkütücü olduğuna ilişkin açıklaması

6.- Adana Milletvekili İbrahim Özdiş’in, Filistin halkının şanlı direnişine, 2008 yılı öncesi vergi mükellefi olup BAĞ-KUR’a kaydı bulunmayanlara ilişkin af düşünülüp düşünülmediğini ve Çukurova Elektrik ve Kepez hissesi sahiplerinin TMSF’nin el koymasıyla yaşadığı mağduriyetlerin çözümü için bir girişim olup olmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

7.- Uşak Milletvekili Özkan Yalım’ın, İsrail’in Gazze’de yapmış olduğu katliamı nefretle kınadığına, iktidara geldiklerinde askerlik problemi olanlar ile emeklilikte yaşa takılanların problemlerini çözeceklerine ilişkin açıklaması

8.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Amerika Birleşik Devletleri ve İsrail yönetimlerinin iki gündür Filistin halkına zulüm ve şiddet uyguladığına ve dünyadan yeterli tepkiyi görmedikleri için bu politikalarına rahatlıkla devam ettiklerine ilişkin açıklaması

9.- İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbay’ın, İzmir Atatürk Lisesinin mezuniyet töreninde öğrencilerin İzmir Marşı söylemelerinin engellendiğine ve bu tutumu nedeniyle okul müdürünü kınadığına ilişkin açıklaması

10.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun, Filistinlilerin yetmiş yıldır sürdürdüğü bağımsızlık mücadelesini desteklediklerine ve bu onurlu mücadeleye karşı uygulanan şiddet ve katliamın insanlık tarihine bir utanç olarak geçeceğine ilişkin açıklaması

11.- Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker’in, Filistin’de yaşanan katliamı şiddetle kınadığına ve şehit olan  Filistinlilere Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

12.- Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı’nın, Filistin’de yaşanan katliam karşısında Cumhurbaşkanı, Hükûmet ve Meclisin Türkiye'nin yerini tam olarak ortaya koyduğuna, sözde barışı, demokrasiyi, insan haklarını savunanların Filistin’deki çığlığa sessiz kaldıklarına ve Süper Lig yolunda Ümraniyespor’la maç yapacak olan Erzurumspor’a  başarılar dilediğine ilişkin açıklaması

13.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek’in, Gazze’de alenen insanlık suçu işlendiğine, bütün insanlığı, Avrupa Birliğini ve İslam dünyasını bu olayı lanetlemeye davet ettiğine ilişkin açıklaması

14.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, Filistin’de yaşanan katliamı kınadığına ve bu yaşananlara somut bir tepki olarak İsrail ile Türkiye arasında yapılan anlaşmanın tek taraflı olarak ortadan kaldırılmasını içeren bir kanun teklifi vereceklerine ilişkin açıklaması

15.- Kayseri Milletvekili Sami Dedeoğlu’nun, Filistin halkının davasında tüm Müslümanların omuz omuza olacağına, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın önderliğinde insanlığın ortak mirasına sonuna kadar sahip çıkacaklarına ve ramazan ayının hayırlar getirmesini niyaz ettiğine ilişkin açıklaması

16.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın, Amerika ve İsrail’in elinin Müslümanların kanına bulandığına ilişkin açıklaması

17.- Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu’nun, Hükûmetin açıkladığı düşük buğday fiyatlarıyla buğday üreticisini mahkûm etmeye çalıştığına ilişkin açıklaması

18.- Mersin Milletvekili Serdal Kuyucuoğlu’nun, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının farklı birimlerinde görev alan personelin kendi istekleri dışında ve gerekçe gösterilmeksizin uzmanlık alanları dışında faaliyet gösteren kurumlara gönderilmesine ilişkin açıklaması

19.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, borcu olmadığı hâlde desteklemeleri bloke edilen Harran Ovası'ndaki çiftçilerin mağdur olduğuna ve bu blokenin bir an önce kaldırılmasını talep ettiğine ilişkin açıklaması

20.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, 12 Mayısta Irak’ta yapılan parlamento seçimlerindeki usulsüzlüklere ve 15 Mayıs 1919’da İzmir’de Yunan işgali karşısında ilk kurşunu atan gazeteci Hasan Tahsin başta olmak üzere Kurtuluş mücadelesinin aziz şehitlerini rahmet ve minnetle andıklarına ilişkin açıklaması

21.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, 15 Mayıs Kürt Dili Bayramı’na, 13 Mayıs Soma faciasının 4’üncü yıl dönümüne, TMSF’nin tazminatların ödenmesi için el koyduğu Soma AŞ’ye ait mal varlıklarının satılarak derhâl işçilere alacaklarının ödenmesi gerektiğine, 15 Mayıs Dünya Vicdani Retçiler Günü’nde vicdani reddin bir hak olarak tanınması ve bu konuda gereken düzenlemelerin yapılmasını talep ettiklerine ilişkin açıklaması

22.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bugün Filistin Büyükelçiliğini ziyaret ederek acılarını paylaştıklarına, bu konuda Hükümete destek çıktıklarına ancak Hükümetten de beklentileri olduğuna ilişkin açıklaması

23.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, AK PARTİ Grubu olarak Filistin halkının haklı direnişini desteklediklerine, Birleşmiş Milletler tarafından Kudüs’ün üç semavi dinin ortak kutsal mekânı olduğunun defalarca altının çizildiğine, Türkiye Cumhuriyeti’nin de bu çizgi doğrultusunda önemli roller oynadığına, tüm İslam âleminin ramazanını tebrik ettiğine ilişkin açıklaması

24.- İstanbul Milletvekili Fatma Benli’nin, Kudüs’ün her zaman Filistin’in başkenti olarak kalacağına ve Filistin’de yaşanan haksızlığa karşı çıkmayan herkesin elinde katledilen masumların kanının olduğuna ilişkin açıklaması

25.- Bursa Milletvekili Ceyhun İrgil’in, İzmir Atatürk Lisesinin 130’uncu yıl mezuniyet töreninde öğrencilerin İzmir Marşı söylemelerinin engellendiğine ve okul müdürünün derhâl görevden alınıp hakkında gereken soruşturmanın yapılmasını talep ettiğine ilişkin açıklaması

26.- Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı’nın, Erzurumspor’un Ümraniyespor’u yenerek Süper Lig yolunda finale kaldığına ve final maçı için herkesi Bursa’ya davet ettiğine ilişkin açıklaması

27.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın,  Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın 554 sıra sayılı Meclis Araştırması Komisyonu Raporu üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

28.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Cumhuriyet Halk Partisi olarak Filistin konusunda diplomasinin nasıl işlemesi gerektiğini söylediklerine ve İsrail Konsolosumuzun durumunu onların inisiyatifine teslim etmenin yanlış olduğuna ilişkin açıklaması

29.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, ramazan ayının tüm Türkiye, Orta Doğu ve dünya halkları için barış ve kardeşlik dualarıyla örülmesi ve savaşsız bir dünyaya vesile olmasını dilediğine ilişkin açıklaması

30.- Sakarya Milletvekili Mustafa İsen’in, Hasankeyf’te gerçekleştirilenlerin dünya arkeoloji tarihine geçebilecek başarıda bir uygulama olduğuna ilişkin açıklaması

31.- Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu’nun, Manisa Milletvekili İsmail Bilen’in 559 sıra sayılı Meclis Araştırması Komisyonu Raporu üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

 

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Mardin Milletvekili Mithat Sancar’ın Asya Parlamenter Asamblesi Türkiye Delegasyonu üyeliğinden istifa etmesiyle boşalan üyelik için  Halkların Demokratik Partisi Grubu Başkanlığınca bildirilen Van Milletvekili Bedia Özgökçe Ertan’ın üyeliğinin Başkanlık Divanında yapılan incelemede uygun bulunduğuna ilişkin tezkeresi (3/1615)

2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Avrupa Birliği Konseyi Bulgaristan Dönem Başkanlığı dolayısıyla  13-14 Mayıs 2018 tarihlerinde Bulgaristan'ın başkenti Sofya'da düzenlenecek Enerji Komisyonu Başkanları Toplantısı’na katılım sağlanması hususuna ilişkin tezkeresi (3/1616)

 

B) Önergeler

1.- Van Milletvekili Bedia Özgökçe Ertan’ın (2/1869) esas numaralı Van Gölü ve Yöresinin Korunması Hakkında Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/150)

 

VIII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir tarafından, İsrail Hükûmetinin Kudüs'ü tek taraflı başkent ilan etmesi girişimi sonrasında 59 kişinin hayatını kaybetmesine dair gerçekleşen olaylardaki kayıplar ve yaralanmalara ilişkin 15/5/2018 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 15 Mayıs 2018 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

B) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Danışma Kurulunun, Genel Kurulun 15 Mayıs 2018 Salı günkü birleşiminde, bastırılarak dağıtılan 554, 555, 558 ve 559 sıra sayılı Meclis Araştırması Komisyonu raporlarının gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmının sırasıyla 1, 2, 3 ve 4’üncü sıralarına alınmasına ve raporlar üzerindeki genel görüşmelerin aynı birleşimde yapılmasına; yapılacak görüşmelerde Hükûmet ve gruplar adına yapılacak konuşmaların onar dakika olmasına ve özel gündeme alınan Meclis araştırması komisyonu raporlarının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesine ilişkin önerisi

 

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Komisyonlardan Gelen Diğer İşler

1.- Çölyak Hastalığının Teşhis Aşamasının, Sebeplerinin, Sonuçlarının ve Bu Hastalığa Maruz Kalanlara Sağlanabilecek Yardımların Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesine İlişkin Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 554)

2.- Yurtdışına Kaçırılan Kültür Varlıklarımızın Belirlenerek İadelerinin Sağlanması ve Mevcut Kültür Varlıklarımızın Korunması İçin Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Maksadıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 555)

3.- Uyuşturucu Madde Bağımlılığı ve Yeni Bağımlılık Türlerinin Araştırılarak Bağımlılığın Nedenlerinin ve Alınacak Tedbirlerin Tespit Edilmesi Maksadıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 558)

4.- Bağcılık Sektörü ve Üzüm Üreticilerinin Sorunlarının Araştırılarak Alınacak Tedbirlerin Tespit Edilmesi Maksadıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 559)

 

X.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Hakkâri Milletvekili Nihat Akdoğan’ın, Sakarya Milletvekili Mustafa İsen’in 555 sıra sayılı Meclis Araştırması Komisyonu Raporu üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

XI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Denizli Milletvekili Kazım Arslan'ın, ABD'nin bazı ürünlere getireceği ek gümrük vergilerine karşı alınacak önlemlere ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci’nin cevabı (7/26931)

2.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, RTÜK'ün toplam personel sayısına, kadın personeline ve personel giderlerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Fikri Işık’ın cevabı (7/27126)

3.- İzmir Milletvekili Murat Bakan'ın, kanun teklifleri, Meclis araştırması önergeleri ve yazılı soru önergelerinin internette yayımına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın cevabı (7/27568)

4.- Denizli Milletvekili Melike Basmacı'nın, Bakanlık kadrolarında bulunan kadın personel ve yönetici sayılarına ilişkin sorusu ve Avrupa Birliği Bakanı Ömer Çelik’in cevabı (7/27244)

5.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan'ın, 2015-2017 yılları arasında kurum içi eğitim verilen Bakanlık personeline ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci’nin cevabı (7/27308)

15 Mayıs 2018 Salı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

BAŞKAN: İsmail KAHRAMAN

KÂTİP ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye), Sema KIRCI (Balıkesir)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 99’uncu Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

III.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkanı İsmail Kahraman’ın, İsrail’in Filistin’deki katliamlarına bir yenisini daha eklediğine, ABD’nin barışı ve güveni bozucu girişimlerden kaçınmasını tavsiye ettiğine ve devletimizin üç günlük yas ilan ederek Filistinlilerin yanında olduğunu gösterdiğine ilişkin konuşması

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, insanlık adına utanç verici bir durumla karşı karşıyayız. Dün, gözleri kör, kulakları sağır, kalpleri mühürlü, vicdanları kara insanların günüydü. Bir insanı öldürmenin bütün insanlığı öldürmek gibi telakki edildiği bir inancın mensuplarıyız. Dün, bütün insanlığın öldürüldüğü bir güne daha şahit olduk. Filistin topraklarında vücut bulduğu tarihten itibaren kan döküp katliam yapmayı alışkanlık hâline getiren İsrail Devleti bu katliamlarına bir yenisini ekledi. Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Donald Trump’ın, yangına benzin döktüğünü bile bile, Tel Aviv’de bulunan büyükelçilik binalarının Kudüs’e taşınmasına karar vermesiyle başlayan gerilim şu an için 61 Filistinli kardeşimizin şehadetine, 3 bine yakın kişinin yaralanmasına sebep olmuştur.

1967 yılından beri Filistin topraklarını işgal altında tutan İsrail, bu haksız eylemini giderek genişletmektedir. İsrail’in Orta Doğu'da barış ve huzuru bozmaya dönük bu eylemleri Amerika Birleşik Devletleri’nden himaye görmektedir.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Ama Amerika’yı siz destekliyordunuz 68’de.

BAŞKAN – Amerika’nın desteğiyle Kudüs’ün tamamını ilhak etmeye dönük girişim başlatan İsrail’e dün en geniş şekilde tepki gösterilmiştir. Filistinli kardeşlerimiz, bir avuç topraklarını korumak gayesiyle Beytüllahim, Ramallah, El Halil, Nablus, Eriha ve Gazze’de demokratik bir tepki göstermişlerdir. Silahsız bir şekilde yaptıkları gösteriler İsrail tarafından en şedit, en vahşi yöntemlerle bastırılmak istenmiştir. Keskin nişancılar tarafından öldürmek kastıyla açılan son ateş sonucu 61 Filistinli kardeşimiz şehit olmuştur, 3 bine yakın yaralı kardeşimiz de vardır. Sayının kaça, kaç şehide yükseleceği şu anda belli değil. Amerika Birleşik Devletleri’nden ve Devlet Başkanları Donald Trump’tan daha sorumlu siyaset takip etmelerini beklemekteyiz. 3 semavi din için kutsal kabul edilen bir şehirdir Kudüs. Bunu İsrail’in başkenti olarak tanıyıp oraya elçilik taşınması Filistin meselesinin çözümüne katkıda bulunmayacak, tam tersine kördüğüm hâline getirecektir. Bu noktada, sorumlu bir devlet gibi hareket etmelerini beklerdik fakat Amerika Birleşik Devletleri yönetiminde bir akıl tutulması yaşandığını görüyoruz. Dünyanın ve bölgemizin huzura ihtiyacı var, Amerika Birleşik Devletleri’nin barış, huzur ve güven bozucu girişimlerden kaçınmasını burada tekraren tavsiye ediyoruz. İzlerken içimizi yakan İsrail katliamını en sert şekilde lanetliyoruz. Böylesine insanlık dışı katliamların yapılmasına sebep olan Amerika Birleşik Devletleri’ni daha aklıselim davranmaya tekrar davet ediyoruz.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Pek kibarsınız bakıyorum da!

BAŞKAN - Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın 4 Şubat 2009 tarihinde İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’e gösterdiği “…”(x) tepkisine sebep olan hadiselerin tekrar edilmemesini bizler beklerken İsrail’in birkaç yıl arayla Filistinlilere karşı katliam yapmayı itiyat hâline getirdiklerini görüyoruz. İkinci Dünya Savaşı’nda Nazi kamplarını görmüş bir milletin mensuplarının tarihten ibret almadıkları görülüyor. İsrail devletini yönetenlerden daha sorumlu siyaset etmelerini ve Filistinlilerin üzerine ateş edilmesi emri verirken Nazi Almanyası’nda atalarının katledildikleri gaz odalarını, sabunlukları düşünmelerini tavsiye ederiz.

Değerli milletvekilleri, bu yıl kuruluşunun 70’inci yılına giren İsrail devletinin tarihi, katliam ve soykırım tarihi olmaktadır. Filistin haritasına bakıldığında, gelişmeler gösteriyor ki bu, apaçık ortadadır. 11 Mayıs 1948 tarihinde bağımsızlığını ilan eden bu terör devleti Filistinli kardeşlerimizi kendi topraklarında parya durumuna düşürmüş ve dün de katliamlarına bir yenisini eklemiştir.

Katliam karşısında sessiz kalmayan devletimiz, dün üç günlük yas ilan etmiştir, Filistinli kardeşlerimizin yanında olduğumuzu ve acılarını paylaştığımızı ilan etmiştir ve önümüzdeki cuma günü de İstanbul Yenikapı’da mitingde buluşacağız.

İsrail devletinin katliamları karşısında sözde medeni ülkelerin sessizliği son derece manidardır. İsrail’in işlediği vahşet karşısında sessiz kalanlar da bu vahşetin ortakları durumuna düşmektedir. Zulüm ile abat olacaklarını zannedenlerin sonlarının berbat olacak olduğu ve masumların, mazlumların gözyaşlarının bir gün zalimleri mutlaka boğacakları unutulmamalıdır.

Sayın milletvekilleri…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – …Hükûmet adına Başbakan Yardımcısı Sayın Bekir Bozdağ’ın, İç Tüzük’ün 59’uncu maddesinin ikinci fıkrasına göre Kudüs konusuyla ilgili gündem dışı söz talebi vardır.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Gündeme geçmeden önce bu talebi yerine getireceğim.

Sayın Bakanın açıklamasından sonra, istemleri hâlinde siyasi parti gruplarına onar dakika ve grubu bulunmayan milletvekillerinden birine de beş dakika söz hakkı tanınacaktır.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Şimdi Hükûmetin gündem dışı konuşma talebini yerine getireceğim.

Konuşma süreleri Hükûmet için yirmi, siyasi parti grupları için on, grubu bulunmayan milletvekilleri için beşer dakikadır.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Mahmut Bey, buyurun.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hayır, sizin beyanınız grup adına mıdır?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bir beyanım var, ben size iletmiş olayım…

BAŞKAN – Müsaade ediniz de biz gündemi devam ettirelim.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Gündeme devam edeceksiniz zaten, ben talebimi ileteyim de ondan sonra Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Bilahare dinleyeceğim efendim.

Şimdi Hükûmet adına…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Efendim, talebim şu…

BAŞKAN – …Sayın Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ konuşacaklardır.

Bekir Bey, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, 6. Filo’ya karşı “Kahrolsun Amerika!” denildiği zaman, Amerika’ya karşı alkış tutan kişisiniz…

BAŞKAN – Olmaz efendim, olmaz… Öyle her isteyen her istediğini…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Ya özür dileyeceksiniz…

BAŞKAN – Mahmut Bey, bunu bir âdet hâline getirdiniz, her oturumda konuşmak zorunda değilsiniz.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – …ya da orada oturamazsınız!

BAŞKAN – Lütfen, İç Tüzük’ü biliniz, yerinize oturunuz, söz vermiyorum.

Buyurun Sayın Bakan.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bakın, ya özür dileyeceksiniz… Amerika’ya alkış tutan insansınız!

BAŞKAN – Buyurun, duymuyorum sözlerinizi, buyurun.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – “Kahrolsun 6. Filo!” denildiği zaman, Filistin Kurtuluş Ordusu’nun yanında duran Deniz Gezmiş ve arkadaşlarına karşı, siz onlara saldıran insansınız. Amerika’ya karşı “Yaşasın Amerika!” diyen insansınız. Ya orada oturmayacaksınız veyahut da özür dileyeceksiniz siz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

ERTUĞRUL SOYSAL (Yozgat) – Otur aşağıya be! Terbiyesiz!

BAŞKAN – Bir dakika Sayın Bakan.

Sayın Tanal, sizin yaşınız o günleri bilmez.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Siz Amerika’yı destekleyen insansınız.

BAŞKAN – Siz, siz… Bir dakika… Oturun. Anladım, oturun. Söylediniz. Oturun ve dinleyin.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Siz Amerikan filosuna alkış tutansınız.

BAŞKAN – Konuştunuz ve dinleyin. O günleri siz bilmezsiniz. O günlerde benim, bu dediğiniz 6. Filo hadisesiyle hiçbir ilgim yoktur.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Tamamı sizin Başkanlığınız döneminde olmuştur.

BAŞKAN – Söyleyenler tamamen cahildir, tamamen karalayıcıdır, tamamen ruhsuzdur, vicdansızdır.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Tüm tarih kitapları onu yazıyor.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Hepsi kayıtlı.

BAŞKAN – Sizi ikaz ediyorum. Lütfen yerinize oturun, bir.

İkincisi, ben Millî Türk Talebe Birliği Genel Başkanlığı yaptım ve binamın önüne iki tane bayrak koydum, biri orak çekiç, çarpı çektim; biri Amerikan Bayrağı, çarpı çektim. “Ne Amerika ne Rusya!” dedim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Gerçek dışı söylüyorsunuz, gerçek dışı söylüyorsunuz.

BAŞKAN – Ben “millî yol” dedim, ben böyle bir insanım. Benim enselerinde sesimi…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Amerika’yı desteklediniz o dönem.

BAŞKAN – Dinle! Enselerinde nefesimi hisseden komünistlerin uydurduğu yalanlara kanmayın. Lütfen mehabeti de bozmayın.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Siz o dönemde Amerika’yı destekleyensiniz.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – O döneme gerek yok, daha geçen ay destekliyordunuz Amerika’yı. Beraber çok iyi anlaşıyoruz diyordunuz. O kadar geriye gitmeye gerek yok.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Hükûmetin Gündem Dışı Açıklamaları

1.- Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, Müslümanların ve mazlum insanların infialine yol açan Filistin’de yaşanan hadiselere ilişkin gündem dışı bir açıklamada bulundu; MHP Grubu adına İstanbul Milletvekili Ekmeleddin Mehmet İhsanoğlu, HDP Grubu adına Kars Milletvekili Ayhan Bilgen, CHP Grubu adına Ardahan Milletvekili Öztürk Yılmaz, AK PARTİ Grubu adına İstanbul Milletvekili Hasan Turan ve şahsı adına Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun aynı konuda konuşmaları

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; milletimizin siyasi iradesinin tecelli ettiği Türkiye Büyük Millet Meclisi bugün Filistin’de yaşanan ve bütün Müslümanların ve mazlum insanların infialine yol açan hadiseleri görüşmek üzere özel gündemle toplanmış bulunuyor. Ben bu vesileyle yüce Meclisin saygıdeğer üyelerini ayrı ayrı saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, ABD dün, 14 Mayıs itibarıyla tüm uluslararası hukuk kurallarını, yerleşik bütün parametreleri, Birleşmiş Milletlerin ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin kararlarını ve kendisinin altında imzası bulunan bütün kararları ve uluslararası toplumun İstanbul’da ve Birleşmiş Milletler Genel Kurulu çatısı altında ortaya koyduğu bütün iradeyi de hiçe sayarak Tel Aviv’deki büyükelçiliğini Kudüs’e taşıdı ve bu haksız, hukuksuz, keyfî taşıma sırasında, maalesef, pek çok Filistinli hayatını kaybetti. Bu yıkıcı tasarruf için Filistinlilerin “büyük felaket” olarak nitelendirdikleri bir günün seçilmesi, gerilimin yüksek olduğu bölgede pek çok olumsuzluğun da fitilini ateşlemiş durumdadır. ABD’nin büyükelçiliğini Tel Aviv’den Kudüs’e taşıması, Filistin halkının, tarihî, hukuki, doğal ve millî haklarına açık bir saldırıdır. ABD’nin elçiliğini Kudüs’e taşıması, sadece Filistinlilere, sadece Kudüs’e değil, bütün Müslümanlara yapılmış ortak bir saldırıdır. ABD’nin elçiliğini Kudüs’e taşıması, sadece İslam’a, Müslümanlara değil, aynı zamanda Hristiyanlara ve buranın kutsiyetine inanan samimi herkese ve her kesime yapılmış ortak bir saldırıdır.

Dün orada bir yandan açılış yaparken öte yandan barışçıl bir gösteri yapan, yapılan haksızlığa, hukuksuzluğa karşı hakkını, hukukunu savunan ve dünyanın dikkatini bu haksızlığa ve zulme çekmek isteyen Filistinli masum kadınlara, çocuklara, yaşlılara, silahsız insanlara terörist İsrail devletinin askerleri, maalesef, kurşun attılar, ölüm yağdırdılar. 60 civarında Filistinli kardeşimiz şehit olurken 3 bin civarında Filistinli kardeşimiz de yaralanmıştır. Şehit olanlara öncelikle Allah’tan rahmet diliyoruz, yaralılara acil şifalar diliyoruz.

Bir insanlık dramını yoktan var eden bir zulümle insanlık olarak ortak mücadele etmek mecburiyetindeyiz. Filistin meselesi adil şekilde çözülmeden Orta Doğu’ya barış ve huzur asla gelmeyecektir. Orta Doğu’daki sorunlar çözülmeden ise küresel ölçekte sürdürülebilir istikrara, refaha ve barışa asla kavuşulamayacaktır. Oysa bugün, bazı çevrelerin, Filistin meselesini çözmek için çaba harcamak yerine bölgemizdeki huzursuzluğu, istikrarsızlığı, krizleri daha da derinleştiren, çatışmalara, buhranlara kapı aralayan adımlar atmış olması bölgedeki bütün olumlu ortamı maalesef yok etmiştir. Amerika Birleşik Devletleri aldığı bu kararla ve attığı adımla, bölgede bugüne kadar zar zor da olsa işletilen, devam eden barış sürecini tamamen imha etmiştir, barış umutlarını yok etmiştir. Amerika Birleşik Devletleri aldığı bu karar ve attığı adımla, İsrail askerlerinin dün gerçekleştirdiği katliamın İsrail’le beraber birinci derecede failidir. İsrail askerleri ve İsrail Hükûmeti bu katliamdan elbette birinci derecede sorumludur ama bu katliama sebep olan, ABD yönetiminin attığı adımdır, aldığı tavırdır, yaptıklarıdır. Dolayısıyla İsrail askerleri kadar, İsrail Hükûmeti kadar ABD yönetimi de buradaki katliamdan, yaralanmalardan birinci derecede sorumludur. Filistinlilerin kanında İsraillilerin eli vardı, ellerinden Filistinlilerin kanı damlıyordu ama artık ABD’nin elinde de masum Filistinlilerin kanı vardır.

Bu vesileyle, ABD yönetimini ve ABD’yi, terörist İsrail devletini yaptıkları bu haksızlıktan, zulümden, katliamdan dolayı şiddetle ve nefretle Türkiye olarak bir kez daha kınıyor, bir kez daha lanetliyoruz. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, ancak biz burada, Türkiye olarak, sadece İslam âlemine değil tüm insanlığa bir çağrı yapmak durumundayız. Sayın Cumhurbaşkanımızın da altını çizdiği gibi, vicdan sahibi tüm Hristiyanlar ve diğer din mensupları, Müslüman olmayan insanlar da ABD’nin ve İsrail’in hukuk dışı, vicdanları sızlatan bu tutumuna karşı ortak ve etkin tutum almak, tepkilerini ortaya koymak zorundadırlar. Eğer biz ölümler, zulümler, haksızlıklar karşısında susarsak bu ölümleri, zulümleri, haksızlıkları yapanlar daha büyük haksızlıklara, daha büyük zulümlere, daha büyük katliamlara imza atacaklardır. Susanlar da bunları gerçekleştirenlerin yaptıkları suçlardan, manevi olarak mesuliyetten kurtulamazlar.

Konu, sadece bir dinin kutsal saydığı şehre ve kutsal kabul ettiği yerlere saldırı, bir dine saldırı değil, aynı zamanda, dün itibarıyla uluslararası hukuk tamamen ayaklar altına alınmıştır. Gelinen noktada, kurallara dayalı uluslararası düzenin temellerinden sarsıldığı ortaya çıkmıştır. Uluslararası toplumun tarih boyunca edindiği tecrübelerle ilmek ilmek dokuduğu uluslararası anlaşmazlıkların, ülkeler arası sorunların görüşülerek diplomasi yollarıyla, barışçıl yollarla çözülmesi ve bunu sağlayacak şekilde ihdas edilen uluslararası hukuk kuralları ve uluslararası sistem, maalesef dün itibarıyla iflas etmiştir. İsteyenin istediği gibi hareket ettiği, kafasına estiği gibi davrandığı bir düzenin, bir dünya sisteminin hayata geçmesi dünyamızı bugünden daha güvenli hâle getirmeyecektir, aksine daha kötü bir noktaya götürecektir. ABD, bu adımıyla uluslararası hukukun en temel ilkelerini ve tarihî gerçekleri yok saymıştır. Bu, aynı zamanda 21 Aralık 2017’deki Birleşmiş Milletler Genel Kurul kararı ve 13 Aralıktaki Olağanüstü İslam Zirvesi’nde ifadesini bulan uluslararası toplumun iradesini de yok saymak anlamına gelmektedir. ABD, bu adımıyla uluslararası hukuku, ikili anlaşmaları, Birleşmiş Milletlerin ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin kararlarının tamamını ayaklar altına almış, çiğnemiş, “Ben bunları tanımıyorum.” diyerek âdeta bütün dünyaya meydan okumuştur.

Sayın Cumhurbaşkanımızın uzunca bir zaman dillendirdiği “Dünya beşten büyüktür.” anlayışının ne anlama geldiğini bu pervasız tutum bir kez daha gözler önüne sermektedir. Onun için, biz Türkiye olarak, dünyanın dört bir yanında adaletin ayakta tutulması ve yaşatılması için mazlumların ve adalet arayan herkesin vicdanı ve sesi olmaya devam edeceğiz.

Ayrıca ABD, barış istediğini defalarca kanıtlayan Filistin tarafını attığı bu adımlarla haksız bir şekilde cezalandırırken barış umutlarını her defasında yok eden, Birleşmiş Milletler kararlarını bugüne kadar hiç tanımayan ve yaptıkları zulümle, katliamla tarihe geçen terörist İsrail devletini maalesef ödüllendirmiştir. Adaletin olmadığı yerde kalıcı barışın sağlanması mümkün değildir.

ABD, barışın en temel koşulu olan iki devletli çözüm zeminini de maalesef yaptığı bu tasarrufla yok etmiştir. ABD, artık gelinen noktada, çözümün değil sorunun parçasıdır. Böyle bir ülkenin ortaya koyacağı çözüm planının da inandırıcı ve gerçekçi olması mümkün değildir. ABD bu tutumuyla bölgemizdeki bütün sorunlarda objektif, adil, tarafsız bir tutum yerine subjektif, taraflı bir tutum takınacağını da bütün dünyaya göstermiştir. O nedenle -Türkiye olarak- ABD’nin Filistin meselesinin ve Filistin davasının çözülmesi ve barışçıl çözümün ortaya çıkarılması konusundaki adımlarında ara bulucu rolünü Türkiye asla kabul etmeyecektir. Zaten Filistin Devlet Başkanı da bu konuda gerekli açıklamayı yapmıştır. ABD’nin yasa dışı bu adımına karşı meşru tepkisini gösteren Filistinli kardeşlerimize yönelik İsrail saldırıları -demin de ifade ettim- açıkça bir katliamdır. Kudüs’ün kutsiyetine saygı duymayan ve büyükelçiliğini taşıma inadından vazgeçmeyen ABD yönetimi ve sivilleri katleden İsrail bu katliamların baş sorumlusudur. Onlarca Filistinli kardeşimizin hayatını kaybettiği, binlerce Filistinlinin yaralandığı 14 Mayıs Pazartesi günü kanlı ve kara bir gün olarak tarihe geçecek, insanlık tarihinin utanç verici sayfalarından biri olarak tarihteki yerine alacaktır.

Biz sadece, Filistinlilerin haksızlığa karşı meşru tepki hakkını savunmalarından da bahsetmiyoruz; Filistinlilerin en temel insan hakkı olan yaşam hakkından bahsediyoruz, üstelik uluslararası hukuk parametreleri çerçevesinde, kendi vatanlarında, Filistin Devleti altında özgür ve insanlık haysiyetine yaraşır şekilde yaşama haklarından bahsediyoruz. Maalesef başkaları için bunları yüksek sesle dile getirenler mesele Filistin, mesele Kudüs olduğu zaman bütün bunları yok sayan bir yaklaşımı ortaya koymuşlardır. ABD’nin Kudüs’e büyükelçiliğini taşıması ve bu konuda aldığı kararlar, yaptıkları, İsrail’in tutumu, Türkiye bakımından, uluslararası hukuk bakımından ve uluslararası örgütlerin kararı bakımından geçersizdir, yok hükmündedir, bizim için hiçbir anlam ifade etmemektedir. İstediklerini yapsınlar, istedikleri adımları atsınlar, hangi oldubittileri yaparlarsa yapsınlar, bu, Kudüs’ün tarihî statüsünü, manevi vasfını, siyasi durumunu, uluslararası hukuktan kaynaklanan yerini ve Kudüs’ün Filistin Devleti’nin başkenti olma hâlini asla değiştirmeyecektir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Hangi adım atılırsa atılsın, bu gerçek, mutlaka günün birinde, bütün dünyanın kabul ettiği bir gerçek olarak karşımıza çıkacaktır. Kudüs eninde sonunda özgürlüğüne kavuşacaktır. ABD ve İsrail eninde sonunda Kudüs’ü gerçek sahiplerine bırakmak mecburiyetinde kalacaktır. Dün Haçlılar nasıl Kudüs’ü gerçek sahiplerine bırakmak zorunda kaldılarsa bugün geçici süre orada keyif yapanlar günün birinde bu keyiflerinin de hesabını verecek ve Kudüs’ü gerçek sahiplerine terk etmek mecburiyetinde kalacaklardır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Hiçbir oldubitti Kudüs’ün tarihî statüsünü, manevi vasfını, siyasi durumunu ve Filistin devletinin başkenti olmasının akdî ve hukuki durumunu bugüne kadar değiştirmedi, bundan sonra da değiştirmeyecektir, değiştirmesi de mümkün değildir. Bütün dünya Kudüs hakkındaki oldubittiye karşı sussa da Türkiye susmayacaktır. Bütün dünya ABD’nin hukuk, hak tanımaz bu pervasız tutumu karşısında çekingenlik gösterse de Türkiye çekingenlik göstermeyecektir. Kim ne derse desin, kim nerede durursa dursun Türkiye Cumhuriyeti devleti ve Türk halkına göre Kudüs, Filistin devletinin başkentidir, başkenti olmaya da devam edecektir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Türkiye her daim ve her yerde Filistin davasının ve Kudüs’ün müdafisi olmaya devam edecektir. İsrail’in Filistin topraklarındaki işgali sona erene, Kudüs özgürleşene kadar Türkiye bu tutumunu kararlı bir şekilde sürdürmeye devam edecektir.

Dün yaşanan gelişmelerden sonra Hükûmetimiz, Sayın Cumhurbaşkanımız ve devletimizin bütün kurumları gerekli değerlendirmeleri yaptılar ve Türkiye olarak bu konuda hangi adımları atabiliriz, neleri yapabiliriz, bunun üzerinde enine boyuna değerlendirmeler yapıldı. Bildiğiniz gibi, daha önce, büyükelçiliği taşıma kararını açıkladığı zaman da İslam İşbirliği Teşkilatı Zirve Dönem Başkanı olarak Sayın Cumhurbaşkanımız İslam İşbirliği Teşkilatını İstanbul’da olağanüstü toplantıya çağırdı. Olağanüstü toplantıda bu konu değerlendirildi ve Kudüs’ün Filistin devletinin başkenti olarak kabulü ve ilanı yapıldı ve bütün dünya bu kabulü, bu ilanı tanımaya davet edildi. ABD’nin tutumuna ayak uydurarak ülkelerin elçiliklerini Kudüs’e taşımaktan kaçınmaları çağrısı yapıldı ve arkasından da bildiğiniz gibi, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde konu ele alındı, orada 5 daimî üyenin 4’ü, 15 üyenin 1’i hariç tamamı ABD’yi haksız gördü. Bildiğiniz gibi, 21 Aralıkta da Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda konu gündeme geldi, 193 üyeden 128’i ABD’yi ve İsrail’i haksız görürken 9 ülke ABD’nin lehine oy kullandı -onlar da küçük adacıklar- 35 ülke çekimser kaldı. Burada bir kez daha altı çizildi ki kutsal Kudüs kentinin statüsünü, karakterini veya demografik yapısını değiştirme niyetindeki kararların yasal bir etkisi olmadığını, geçersiz olduğunu ve Güvenlik Konseyinin kararları doğrultusunda iptal edilmesi gerektiğini tekrar tasdik eden bir karar aldı. Bu son derece önemli kararlar, tamamının başlangıcını ve öncülüğünü yapan Türkiye Cumhuriyeti devleti ve Türkiye'nin lideri Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliği sayesinde elde edilmiştir.

Dünkü zulüm ve katliamdan sonra, yeni adımların atılması gerektiği hususu değerlendirildi. Sayın Cumhurbaşkanımız Londra’da yanında bulunan bakanlarımızla, burada Başbakanımızın Başkanlığında Bakanlar Kurulunda konu ele alındı ve karşılıklı telefon görüşmelerinden sonra şu adımların atılması kararlaştırıldı: Öncelikle, bu Filistinli kardeşlerimizin, Gazze’deki kardeşlerimizin terörist İsrail devletinin saldırıları sonucunda hayatını kaybetmeleri ve şehit olmaları nedeniyle Filistin davasının yanında olduğumuzu ve şehitlerimizi saygıyla andığımızı göstermek için üç gün süreyle millî yas ilan edildi ve bu yürürlüğe başladı.

İkincisi: Bugün Parlamentoda siz bu konuya el attınız ve Türk milletinin temsilcileri olarak Türk halkının da Filistin davasının yanında olduğunu, atılan bu haksız, hukuksuz, keyfî adımları asla tanımadığını, Türk halkının da Filistin halkıyla birlikte olduğunu ve dayanışmasını göstermek için Meclisimiz bugün özel bir bilgilendirmeyle, bu konuda birlik ve dirlik içerisinde, Türk halkının hissiyatını dünyaya bir de buradan haykıracaktır.

Ben bu vesileyle siyasi partilerimizin temsilcilerine, grup başkan vekillerine, liderlerine -hepsine- böylesi bir birlik ve dirlik gösterisi ve dünyaya milletimizin temsil ettiği yüce Meclis altından mesaj verilme iradesini ortaya koydukları için ayrı ayrı teşekkür ediyorum. İşte Türkiye budur, işte Türk milleti budur, işte Türkiye Büyük Millet Meclisi budur. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)

Yaşanan vahşete tepkimizi ortaya koymak, yaşanan vahşeti ve İsrail’in zulmünü lanetlemek ve Kudüs ile Filistin’e olan desteğimizi, dayanışmamızı göstermek maksadıyla 18 Mayıs günü İstanbul Yenikapı’da saat 16.00’da, toplumun bütün renklerinin, bütün STK’lerin, bütün siyasi parti mensubu vatandaşlarımızın, herhangi bir ayrım gözetmeksizin, Parlamentoda olduğu gibi...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Başkanım bitiriyorum.

BAŞKAN – Devam ediniz lütfen efendim.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – ...bir ve beraber olmaları için bir dayanışma toplantısıyla bütün dünyaya Türk halkının haksızlık karşısında susmadığını, zulüm karşısında susmadığını, zalimlerin yüzüne karşı mazlumu savunduğunu bir kez daha gösterecektir. Bu da son derece önemlidir.

Ayrıca cuma günü Türkiye, İslam İşbirliği Teşkilatını İstanbul’da olağanüstü toplantıya çağırmıştır. Sayın Başbakanımız, Sayın Dışişleri Bakanımız ve ilgili yetkililer muhataplarıyla görüşmelerini devam ettiriyor. Cuma günü sabah bu zirve toplanacak ve İslam ülkelerinin de bir ortak tutumu buradan bütün dünyaya gösterilecektir. Bu da son derece önemli bir başka adım.

Türkiye, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin toplantı çağrısına da destek vermektedir. Ayrıca Dışişleri Bakanlığımız Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun toplantıya çağrılması ve bu konuda yeni bir tavır ortaya konması bakımından da girişimlerde bulunmuştur. Bunun yanında bölgede yaralanan Filistinli kardeşlerimizin tedavisi, bölgeden tahliyesi, gerekirse Türkiye’ye getirilmesi için de Kızılayımız, AFAD’ımız, Genelkurmayımız, TİKA’mız, Türkiye devleti bütün imkân ve kabiliyetleriyle seferber durumdadır. Ama maalesef buradan ifade etmek isterim ki bu zulmü yapan terörist İsrail devleti oradaki yaralılara ilaçların ulaştırılmasına izin vermemektedir, yaralıların tahliyesine izin vermemektedir. O ilaçları da orada gene İsrailli iş adamlarından 1 liralık ilacı 100 liraya temin ederek oraya ulaştırma gayreti içerisindeyiz ama maalesef buna dahi tahammülleri yok. Bu ne biçim vicdansızlık, bu ne biçim insanlık. Yapılan vahşet, yapılan zulüm. Biz bu vahşeti ve zulmü bir kez daha kınıyoruz ve diyoruz ki son olarak: Ne yaparlarsa yapsınlar boş, eninde sonunda, dediğimiz gibi, Kudüs özgürleşecek, Filistin bağımsız devletinin başkenti olarak tarihteki şerefli yerini onurlu bir şekilde korumaya ve yaşamaya devam edecektir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bugün gelenler, bu katliamı yapanlar geldikleri gibi arkalarına baka baka gideceklerdir, bunun çaresi yoktur; bu atılan adımlar bu gidişi hızlandırmaya hizmet etmekten başka bir sonucu doğurmayacaktır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Ben, bugün bu konuda milletimizin hissiyatına tercüman olan Meclisimizin saygıdeğer üyelerine ve siyasi parti gruplarına ayrı ayrı teşekkür ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Başbakan Yardımcımız.

Şimdi, söz sırası parti grupları adına konuşmalar yapanlara verilecektir.

İlk söz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Profesör Ekmeleddin İhsanoğlu Bey’e aittir.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA EKMELEDDİN MEHMET İHSANOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün sırf 80 milyon Türk milletinin değil, 1,6 milyar Müslüman dünyasının ve vicdan sahibi milyarlarca insanın kınadığı, tek taraflı, haksız, hukuku ve uluslararası normları ve uluslararası meşruiyetin esaslarını çiğneyen bir durumla karşı karşıyayız. Amerika, Tel Aviv’de bulunan büyükelçiliğini uluslararası hukuku ve ilgili bütün Birleşmiş Milletler Genel Kurulu ve Güvenlik Konseyinin kararlarını ihlal edercesine Kudüs’e taşımıştır.

Bu gün, toprakta hakkı olmayanların tarihî gün saydığı gündür. Bu gün, toprak sahiplerinin ise gasbedilen topraklarda hayatlarının sona erdiği gündür. İşgalin yolunu açan Balfour Deklarasyonu, tam yüz yıl önce, kendilerine ait olmayan toprakları o topraklardan çok uzaklarda olanlara vadetti. Yetmiş yıl önce verilen taksim kararı ve İsrail devletinin kurulması arka planında ise Avrupalı antisemitiklerin kendi günahları olan “holokost”un faturasını Filistin halkına ödetmesi ve bu toprakların yarısından fazlasını Filistin halkının elinden alıp İsrail devletine vermesi yatıyor. Elli bir sene önce yani 1967’de Doğu Kudüs zorla, zorbalıkla Filistinlilerin elinden alındı, işgal edildi. Bugüne kadar süregelen trajedi ve acılar azalmak şöyle dursun, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Trump'ın son hamlesiyle katlanılmaz bir hâle gelmiştir. Başkan Trump’ın, kendi iç politika mülahazalarıyla, ondan önceki bütün başkanların atmaktan çekindiği bu adımı tarihe kara bir leke olarak geçecektir. Bu haksız tasarruf, Amerika’nın Filistin davasında adil ve tarafsız bir ara bulucu sıfatını ortadan kaldırmıştır. Amerika Birleşik Devletleri yönetiminin büyükelçiliğini Tel Aviv’den Kudüs’e taşıma konusunda ısrar etmesi Orta Doğu'da en temel sorunun çözüm imkânlarını tahrip etmiştir.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz Filistin davasında ve onun en önemli unsuru olarak gördüğümüz Kudüs-ü Şerif statüsünün muhafaza edilmesi ve İsrail’in işgali ve tasallutu karşısında 80 milyon Türk milletinin müşterek hissi ve tavrını paylaşıyoruz, bu konuda Dışişleri Bakanlığının dün yaptığı açıklamayı isabetli buluyoruz.

Ayrıca, Sayın Cumhurbaşkanının, İslam İşbirliği Teşkilatının Dönem Başkanı olarak, gelecek cuma günü İslam Zirvesi’ni İstanbul’a yeniden davet etmesi önemli bir gelişmedir.

Bu bağlamda, ilgililerin dikkatini şu iki hususa çekmek istiyorum: Birincisi, bu zirvenin yapılmasını engelleyecek şartların oluşmaması için prosedürel seçenekleri iyi tespit etmek gerekir. Bu kadar kısa sürede devlet ve hükûmet başkanları seviyesinde zirve akdetmek bazı engellere takılabilir. Ancak, genel sekreter olduğum dönemde hazırladığımız teşkilat yeni şartı yürürlüğe girmiştir ve bu engelleri aşmak mümkündür. Şüphesiz bu prosedürel ayrıntıları burada anlatmak uzun sürecektir. Bu konuda düşüncelerimi Dışişleri Bakanlığı mensuplarına aktarmış bulunuyorum ve aktarmaya her zaman hazırım.

İkinci husus ise, Amerika Başkanı Trump'ın geçen yıl aralık ayında aldığı karardan sonra İstanbul’da 13 Aralık 2017’de toplanan zirvede bu konularla ilgili birtakım hususları paylaşmıştım. Toplantıya katılan bütün kişiler Kudüs-ü Şerif’in statüsünün korunması konusunda gerekli tüm önlemleri almayı taahhüt etmişti. Yani geçen aralık ayından -altı ay önce- bugüne kadar bütün önlemler alınmak durumundaydı. Şimdi o günden bugüne altı ay geçmiştir. Bu önlemler nedir, alınan önlemler nedir; bunun açıklanması lazım gelir. Şimdi, gelecek cuma yapılması arzu edilen zirvede İslam âlemi ve uluslararası kamuoyu aradan geçen altı aylık süre zarfında hangi önlemlerin alındığını soracaktır.

Ve aralık ayında kabul edilen 23 maddelik zirve bildirisinde 8 no.lu madde şudur: “Doğu Kudüs’ü Filistin devletinin başkenti olarak ilan ediyor ve bütün devletleri Filistin devletini ve Doğu Kudüs’ün onun işgal altındaki başkenti olduğunu tanımaya davet ediyoruz.” Toplantıdan sonra bütün gözler, özellikle İslam dünyasındaki gözler Türkiye’nin üzerindedir. Yani zirveden çıkan kararın ve sonuç bildirgesinin 8 no.lu kararının nasıl uygulanacağını bütün dünya merak ediyordu. Şöyle demiştim aralık ayında: “Ben korkuyorum ki bu bildirideki 23 maddenin bazıları takip edilmediği için bir neticeye bağlanmayacak.” İnşallah bu sene içerisinde bu 23 kararın ve özellikle 8 no.lu kararın uygulanmasını temenni ediyoruz.

Şimdi bize uluslararası kamuoyu soracak; ilk soru… 13 Aralık 2017’de alınan kararların çoğu o gün de ifade ettiğim gibi eski kararların tekrarı ve teyidi mahiyetindeydi. Diyecekler ki: “Neler yaptınız?” Şimdi, önümüzdeki zirve için ben şunu söylemek istiyorum: Farklı bir şey yapmak lazım. Onun için üç hususu teklif ediyorum; birincisi, çekişen Filistinli güçlerin çatışmasını önlemek yani Fetih ile Hamas arasındaki problemleri gidermek lazım. Burada daha önce başarılan bir netice var ve bunu tekrar yapmak lazım. Uluslararası hak aranması forumlarda; birincisi, Filistin devleti Birleşmiş Milletler UNESCO ve Ceza Mahkemesi üyesi olmuştu. Şimdi, bu savaş suçlarını Roma’daki Uluslararası Ceza Mahkemesine götürmek lazım; ancak oradan çıkacak kararlarla İsrail’in önü kesilebilir.

Üçüncü husus ise, Kudüslülere kendi topraklarında yaşama imkânı temin edilmesidir; Kudüslülerin eğitim, sağlık, barınma gibi temel ihtiyaçlarının medeni bir şekilde karşılanması imkânının da yaratılmasıdır. Bu konuda daha önce hazırlanan stratejinin bir an evvel uygulanması gerekmektedir.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Filistin’le ilgili İslam İşbirliği Teşkilatı içerisinde, kurulduğu günden yani 1969’dan bu yana pek çok karar alındı, pek çok zirve yapıldı; bu kararların, maalesef, çok azı uygulanmıştır. Temennimiz, önümüzdeki zirvenin farklı olması ve ülkemizin bu husustaki öncülüğünde somut bir şekilde tecelli etmesidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi adına bu hukuksuz, gaddar ve hunhar saldırıyı bir daha kınıyorum. Mübarek ramazan ayının yaklaşmasıyla Cenab-ı Allah’tan ülkemize, İslam âlemine ve özellikle Filistinli kardeşlerimize huzurlu ve güvenli yarınlar bahşetmesini niyaz ediyorum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bu konuşmamla herhâlde bu Genel Kuruldaki son görevlerimden bir tanesini yerine getirmiş oluyorum. Bu Genel Kurulun sona ermesiyle beraber benim görev sürem de bitmiş olacak. Bu çatı altında sizlerle beraber üç yıla yakın zaman geçirmiş bulunuyorum. Millî iradenin tecelligâhı olan Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve Türk devletinin ilelebet payidar olması temennisiyle hepinize sevgi, saygı ve en halisane temennilerimi, kalbî şükranlarımı sunarım. Burada olan ve olmayan milletvekili kardeşlerimizin varsa haklarını helal etmesini isterim. Bu üç sene içerisinde sürçülisan ettiysek affola.

Hepinize saygılar, sevgiler. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Çok teşekkür ediyorum Sayın İhsanoğlu.

Siyasette veda yok. Belki burada bulunmayacaksınız ama fikirlerinizden her zaman Türkiye olarak istifade edeceğiz.

Teşekkür ederiz.

Şimdi söz sırası Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Kars milletvekili Ayhan Bilgen Bey’e aittir.

Buyurun Sayın Bilgen. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA AYHAN BİLGEN (Kars) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; galiba Filistin konusunda en kolay şey, kulağa hoş gelen sözler söylemek. Ben dün bakabildiğim kadarıyla İslam ülkelerinin televizyon kanallarını taradım, yarım yamalak parlamentosu olan ya da konuşulacak bir resmî platformu olan her yerde son derece fasih, son derece heyecanlı, belagat dolu konuşmalar yapılıyordu. Ama netice nedir? Yani benim bildiğim yirmi yıldır Filistin sorununda tartışılan şeylerin aynısını dönüp dönüp tartışmak, kınamak ve lanetlemekten bir adım ileriye gidilmiş değil. Tam tersine sorunları tek tek sayın. İşgal edilmiş topraklar daraldı mı bu süre zarfında? Hayır, tam tersine gittikçe işgal büyüyor. Yerinden edilen Filistinli sayısı azaldı mı bu süre zarfında? Hayır, yerinden edilenlerin sayısı gittikçe artıyor. Ya, bir dönüp düşünmek gerekmez mi; ne oluyor da 1,5 milyar Müslüman bir konuda duyarlılık sahibi oluyor ama Filistin sorununda bir gıdım ilerleme katedilemiyor? Bunun galiba somut muhasebesini yapacağımız bir dönemde olmamız lazım, yoksa gayet heyecanlı konuşmalar yaparak falan alabileceğimiz hiçbir mesafe yok. Bu, çok açık biçimde görülüyor.

Bir basit karşılaştırma, demin iki konuşmada da yapıldığı için söylüyorum. Haçlı Seferleri yapıldığı zaman dünyada Müslüman sayısı ne kadardı, Yahudi ve Hristiyan sayısı ne kadardı? Ve bir başarı var ortada, bugün Müslüman sayısı ne kadar, Orta Doğu’da dinlerin mensuplarının oranları ne kadar ve fiilî durum nedir, 1948’den beri fiilî durum nedir? Belli ki burada Müslümanların söyledikleri sözün hiçbir ağırlığı, caydırıcılığı, etkinliği, inandırıcılığı, hiçbir şeyi yoktur. Sadece Müslüman toplumların gazı alınmaktadır, sadece öfkesi sönümlendirilmektedir, sadece duygu dünyalarıyla oynanmaktadır ama somut olarak sorunun çözümünde bir tek somut, net adım atılmamaktadır.

Değerli arkadaşlar, siyaset neticesiyle ölçülür. Eğer caydırıcı, güçlü bir aracınız, aparatınız yoksa sadece konuşursunuz. Muhalefet konuşabilir, sivil toplum konuşabilir. Sizin Türkiye toplumuyla ilgili bir şüpheniz mi var? Türkiye’de “İsrail iyi yapıyor, doğru yapıyor, Filistinliler bunu hak ediyor.” diyen bir Allah’ın kulu var mı? Duydunuz mu böyle bir şey? Yok.

Peki, kime ne propagandası yapıyoruz biz? Yüzde 99 -hadi yüzde 1’lik pay bırakalım- yüzde 100 İslam dünyasının neredeyse tamamına yakını Filistin konusunda kararlıysa, samimiyse niye bu sorun çözülmüyor? Odaklanılması gereken şey bu değil midir? Ama fotoğraf böyle değil arkadaşlar. Açık konuşalım, İsrail’in politikalarının sorumlusu, müsebbibi İsrail Hükûmeti değildir sadece, Körfez ülkeleridir. Bizim de müttefiki olduğumuz, askerî iş birliği yaptığımız, ticaret yaptığımız, dinî, kültürel ortaklık taşıdığımızı sandığımız Körfez ülkeleridir. Körfez ülkelerinin cesaretlendirmesi olmasa, gizli desteği olmasa İsrail bunu bütün İslam dünyasına rağmen, bütün Orta Doğu halklarına rağmen yapıyor olabilir mi? Bunun reel politikada bir karşılığı mümkün mü? Dolayısıyla da burada galiba hamasetten çok, heyecanlı nutuklar atmaktan çok ciddi bir muhasebe yapmaya ihtiyaç var. Eğer bir Filistinlinin daha burnu kanamasın istiyorsak, bir kişi daha yerinden edilmesin, bir karış toprak daha işgal edilmesin istiyorsak samimi, açık, dürüst bir muhasebe yapmak zorundayız.

Değerli arkadaşlar, iğneyi kendimize batıracağız, halka anlatılacak bir şey yok. Mavi Marmara metninde “Kudüs ve Ankara” ibarelerinin altına imza atan ve bunu onaylayan bu Parlamentodur değerli arkadaşlar. “Hayır, değil.” diyorsanız çıkın söyleyin bunu. (HDP sıralarından alkışlar) Bundan iki yıl önce Kudüs ve Ankara’yı mütekabil görüp bir metinde Dışişleri Müsteşarının imzası bulunarak Parlamentoya nasıl getirdiniz? Niye getirdiniz? Bunu anlayamadınız mı? Orada Ankara’nın karşısına Kudüs yazıldığında bunun hangi niyeti taşıdığını, hangi amaçla yazıldığını kestiremediniz mi? Biz burada bunu uyardığımızda, hatırlattığımızda “Hayır, öyle bir şey yok. Öyle bir metin bulunmuyor.” dediniz. Şimdi metin ortada, İngilizce metin her tarafta dolaşıyor. Bari şuraya getirin bu anlaşmayı yeniden tartışalım, bu anlaşmayı geri çekelim. “Parlamento kandırıldı, halk kandırıldı, İslam dünyası yanıltıldı ve biz Mavi Marmara’da bilmeden bir şey yaptık. Şimdi, şu hayatını kaybeden 60 kişinin hatırı için bu anlaşmayı geri çekiyoruz.” deyin. Ticari anlaşmalarda bir sorgulama var mı? Yok. Uluslararası platformlarda İsrail’i destekleyen ülkelerin başında… Biraz önce Balfour’u hatırlattınız. Değerli arkadaşlar, Balfour ile 1948 İsrail’in kuruluşu arasında otuz yıl var. Peki, Balfour Deklarasyonu’nun arkasında hangi ülke var? İsrail bugüne kadar bu kadar şımarıklık yapmasını hangi ülkeye borçlu? Peki, Sayın Cumhurbaşkanı İngiltere’den yeni geldi, bu konuda İngiltere’ye ne dedi? Çıkın açıklayın, biz de alkışlayalım, arkasında duralım. Ama arkadaşlar, Kudüs konusu, çok net biçimde uğrunda bedel ödemeyi göze alamayan Orta Doğu’daki İslam ülkelerini yöneten siyasetçilerin diyetidir, vebalidir. Kudüs konusunda bir tek adım atılamıyor olmasının biricik sebebi, Orta Doğu ülke yöneticilerinin aslında bu sorunu bir dinler gerilimi olarak görmek yerine Orta Doğu halklarının barışı olarak görmek istemeyip sadece kendi duygu dünyalarını, sadece kendi vicdanlarını rahatlatma çabası içerisinde olmalarıdır. Birleşmiş Milletlere hâlâ çağrı yapıyoruz, İslam İşbirliği Teşkilatından hâlâ bir şey bekliyoruz ama Orta Doğu'da İslam ülkeleri kendilerinin ne yapacaklarına dair somut hiçbir şey konuşmuyorlar, somut hiçbir şey önermiyorlar. Bugün buradan da muhtemelen bir güçlü kınama çıkacak, lanetleme çıkacak, iki üç gün sokaklarda heyecanlı nutuklar atılacak ama İsrail işgal etmeye devam edecek, Filistinliler yurtlarından kovulmaya devam edecekler, İsrail’i şımartan devletlerle bizim ikili ilişkilerimiz gayet iyi seyretmeye devam edecek. Yani aslında bir tek şeye ihtiyacımız var: Sadece samimiyete. Gerçekten gücümüzün yettiği bir şey varsa, somut ortaya koyabileceğimiz bir şey varsa onu konuşmaya ihtiyaç var. Eğer yoksa yapacak bir şey, çaresizsek, naçarsak ve sadece konuşarak dağılacaksak, kınayıp, lanetleyip rahatlayacaksak bilin ki biz burada Filistin’i daha çok konuşuruz, daha çok ağlarız, daha çok ağlatırız ama Filistin sorununun derdine çare olacak bir gıdım iş yapamayız. Burada galiba artık yüzleşmenin son noktasına geldik. Orta Doğu, Orta Doğu halkları, inananlar eğer kandil gecesinde Suriye topraklarının vurulmasını kendilerine dert etmemişlerse galiba ramazan başlarken 60 Müslüman'ın öldürülmesiyle, binlercesinin yaralanmasıyla ilgili söyleyecekleri sözün de çok inandırıcılığı, çok ciddiyeti olmayacaktır.

Bu coğrafya neden bu hâlde? Bu topraklar insan gücüne rağmen, ekonomik kaynaklarına, potansiyeline rağmen neden İsrail karşısında ciddi caydırıcı etkin bir siyaset üretemiyor? Bunun masaya yatırılması gerekiyor. Artık Filistin sorununun bir günlük siyaset sorunu olmaktan çıkıp hangi dünya görüşünden olunursa olunsun, hangi ideolojiden, hangi inançtan olunursa olunsun hiçbir antisemitik refleks içerisine girmeden, hiçbir Yahudi düşmanlığı gibi bir sapma ve savrulmaya düşmeden insanlığın ortak sorunu olarak ele alınması gerekiyor. Çünkü çok net gördük ki dün Amerika’da İsrail’in yaptığına karşı en sert tepkiyi verenler Yahudiler, İsrail’de Hükûmetin politikasına rağmen sokağa dökülüp İsrail’in yaptıklarını kınayanlar Yahudiler. Şimdi Yahudilerin içerisinde bile bu kadar net tavır varken eğer İsrail Hükûmetini bu politikasından vazgeçirecek, geri adım attıracak bir irade ortaya çıkmıyorsa, bir somut ortam doğmuyorsa bu, galiba bu ülkeleri yöneten aklın ve yöneten iradenin gücüyle, anlama kapasitesiyle ve çözüm üretebilme potansiyeliyle doğrudan ilgidir. Elbette kınama yapılabilir, elbette toplumsal duyarlılık sergilenebilir ama sorunu çözmek için biz ne yapacağız, ne öneriyoruz? Topluma, İslam dünyasına, Filistinlilere somut olarak neyi vadediyoruz? Bunu konuşmak zorundayız.

Herkesi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Efendim, söz sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ardahan Milletvekili Öztürk Yılmaz Bey’e aittir.

Buyurun Beyefendi. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ÖZTÜRK YILMAZ (Ardahan) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

ABD Başkanı Trump içeride her sıkıştığında dış politikayla ilgili bir gerekçe yaratıp içerideki sıkışmışlığından bir şekilde kurtulmak istiyor. Diğer taraftan, cingöz olan Netanyahu ise ABD’nin içerideki sıkışmışlığından yararlanıp kendi çıkarına olabilecek gücü, ABD’nin gücünü devşirip yeni stratejiler ve yeni açılımlar içerisine giriyor.

Bildiğiniz gibi, son dönemde en önemli konulardan bir tanesi İran’ın sıkıştırılmasıydı ve İsrail’in Suriye’yi bombalamasıydı, ABD’nin de keza. Burada bir şeyi anlatırken, İsrail ve Filistin olayını anlatırken olayın daha geniş bir boyutuna temas etmeden geçersek aslında değerlendirme eksik kalmış olur.

Şunu belirtelim: Orta Doğu’da hiçbir strateji İsrail’in çıkarına olmadan yürümüyor ve hiçbir şey ABD’nin onayı olmadan da ilerlemiyor. Yani Orta Doğu’daki olan stratejide İsrail’in öncelikleri ve ABD’nin çıkarları örtüşüyor ve bu iki kuvvet bir araya gelince de Orta Doğu’nun haritası, öncelikleri şekilleniyor.

Şimdi, Trump’ın Küdüs’e ilişkin kararı yani büyükelçiliğin Tel Aviv’den Kudüs’e taşınması konusundaki kararı baştan aşağı yanlıştı, biz bunu burada söyledik ve bu kararın provokatif olduğunu, yürürlüğe konması hâlinde Orta Doğu’da yeni bir İntifada’yı başlatabileceğini belirtmiştik, keza yaşananlar da benzer şeyler oluyor.

Biz, her şeyden önce, parti olarak şunu söyleyelim: Bugün Gazze’de olan katliamı açıkça kınıyoruz. Hiçbir gerekçesi yok. Uluslararası hukuk ayaklar altında. Dünyanın bu konudaki duyarlılığı sıfır, ölen Müslüman olunca duyarlılık maalesef gösterilmiyor.

Şimdi, şunu söyleyelim: Kudüs’e ABD’nin büyükelçilik taşıması eğer bununla kalacaksa hani belki bir şey olmayabilirdi diyebiliriz. Yalnız bu karar alındıktan hemen birkaç saat sonra gördük ki AB içerisinde ülkeler de büyükelçiliklerini Kudüs’e taşıma konusunda kararlılar ve Latin Amerika’daki ABD’nin uşağı olan küçük ülkeler de keza benzer yola gidiyorlar, büyükelçiliklerini tek tek taşıyorlar. Orta Doğu barış sürecinde kapsamlı bir çözüm olmadan büyükelçiliğin Kudüs’e taşınması şu anlama geliyor: İsrail’in ezelden beridir sahiplendiği Kudüs’ü işgal etme stratejisine meşruiyet kazandırma anlamına geliyor.

Şimdi, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin biliyorsunuz 5 daimî üyesi var, ABD de bunlardan bir tanesi, en önemli ülkelerden birisi ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin iki kritik kararının altında da ABD’nin imzası var, 476 ve 478 sayılı Kararlar. O kararlarda açık açık kutsal şehir Kudüs’ün fiziki karakteri, demografik yapısı, kurumsal yapısı ve statüsü değiştirilemez deniliyor yani ABD açık açık bu kararın altına imza atmış. Şimdi bu karar çöpe atılıyor. Keza diğer kararda da yine Kudüs’ün statüsüyle ilgili değişiklik yapılmayacağı kayda geçiriliyor ama gelin görün ki bu kararları alanlar bu kararlara uymadıkları zaman uluslararası toplumda kaos oluyor. Şu anda uluslararası toplum bir kaos içerisinde çünkü kendi aldıkları kararlara uymuyorlar.

Şimdi, şunu söyleyelim: Bir kere, ABD ara bulucu değil, ara bozucu bir devlet artık, taraf oluyor ve dünyanın, maalesef, vicdanı yok, ahlakı yok, mazlumun yanında durma diye bir iradesi yok. (CHP sıralarından alkışlar) Şam Kapısı’nda insanlar direniyorlar, Kudüs’ün kapısında direniyorlar. İslam’ın en kutsal mekânlarından bir tanesi bugün işgal altında, fiziki olarak işgal altında, siyasi olarak işgal altında ve hiç kimse bir şey yapamıyor. İsrail’in üzerinde en fazla gücü olan ABD, İsrail’in yanında yer almış. Dolayısıyla kim sağlayacak bu barışı? Orta Doğu’ya barışı kim getirecek? Belli değil ve böyle giderse istikrarsızlık devam edecek.

Şimdi, bakıyorsunuz, Gazze’de bombalar patlıyor, Kudüs’te ABD Büyükelçiliğinin kokteylinde ise şampanyalar patlıyor; adaletsizlik, vicdansızlık, hiçbir kural tanımamazlık. Maalesef, bu düzen, hakikaten, çok kötü bir düzen ve kahrolsun. (CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi, şunu söyleyelim: Arap ülkeleri sınıfta kalmıştır. Arap ülkeleri Forbes dergisinde zenginliklerini, şatafatlarını, görgüsüzlüklerini hep sergilemişlerdir ama şurada gördüğünüz insan ise tekerlekli sandalyede ülkesi için, onuru için, gururu için elindeki son imkânla mücadele vermiştir, vatan mücadelesidir bu. Onun için, Filistin mücadelesi bütün insanlığın mücadelesidir; işgal altında olan, horlanan, ezilen, bir şekilde küçültülen insanların mücadelesidir ve bizim de onun yanında olmamız gerekiyor.

Şimdi, şunu söyleyelim: Sayın Bakan söyledi -biz bu dönemde bu konuda elbette Hükûmeti destekliyoruz- Sayın Cumhurbaşkanı da söylüyor: “İsrail terör devletidir.” diyor.

Bir samimiyetsizliği de kayda geçirmek istiyorum. Madem İsrail terör devleti siz neden İsrail’e, bir terör devletine büyükelçi gönderiyorsunuz? Neden bir terör devletine başkonsolos gönderiyorsunuz? Neden bir terör devletinin büyükelçisine Ankara’da ikametgâh sağlıyorsunuz, görev veriyorsunuz? Neden bir terör devletinin başkonsolosunu İstanbul’da barındırıyorsunuz? Neden bir terör devletiyle ticari ilişkiler yapıyorsunuz ve neden şakır şakır, çatır çatır ticaret yapıyorsunuz? Neden? Bir terör devletinden turist kabul edilir mi? Neden yapıyorsunuz?

Bizim şunu söylememiz lazım: İki kırılma noktası var tutarlılık ve samimiyet açısından. Darbe girişimi sonrasıydı ve bir ay sonra bu Meclis gece bir buçukta çalıştırıldı. Neden? İsrail’le normalleşme anlaşmasının geçirilmesi için. Gece bir buçukta biz kürsüye çıktık ve gece bir buçukta söyledik: “Bakın, bu anlaşma, Mavi Marmara’da şehit olanların hatırasını çiğnemektir. Yapmayın bunu, 20 milyon dolara bu işi yapmayın, reddedin bunu.” Çünkü bu anlaşma gerçekten sizin imzalarınızla geçti, sizin oylarınızla geçti ve o gün, o gece “…”(x) efsanesi çöpe atılmış oldu. O günden sonra söylediğinizin hiçbir kıymeti yok.

İkinci konu, Suriye’nin bombalanmasıydı. Miraç gecesi bombaladılar ve çıktınız ABD'ye alkış tuttunuz. İyi mi yaptınız? Orta Doğu’yu bunlar taşeronlaştırmış, bunlar günümüzün Lawrence’ları; bunlar bölüyor, bunlar parçalıyor; buranın petrolünü, gazını, bütün demografik yapısını bunlar halletmeye çalışıyor. İyi mi yaptınız?

Şimdi, elbette toplanacak, elbette Filistin konusunda biz üzerimize düşeni yapacağız, elbette destek vermek zorundayız. Ama sizin durduğunuz nokta inandırıcılığı kaybettiğiniz noktadır, hiçbir inandırıcılık kalmamıştır.

Her seçim öncesi Filistin konusu gündeme gelir, her seçim öncesi. 2004, 2014 yıllarında da keza Filistin’de olaylar oldu ve bu konu kullanıldı. Müslüman ülkelerin söz dışında yaptıkları hiçbir şey yoktur. Vatan duygusu olan, memleket duygusu olan, Müslüman dayanışması olan, zerre kadar inançlı olan insanın böyle bir dönemde Filistinlilerin yanında tereddütsüz, kayıtsız, şartsız yer alması gerekir. (CHP sıralarından alkışlar) Ama yok, cuma günü göreceksiniz, toplanacaklar, içerinin gazını alacaklar ve herkes yoluna devam edecek. Bu Müslüman ülkeler, ellerindeki zenginliklerin sadece yüzde 1’ini Filistin için harcasalardı, Ramallah için harcasalardı, Eriha için harcasalardı, Nablus için harcasalardı ve Gazze için harcasalardı bugün Filistinliler o caddelerde sefil bir şekilde dolaşmazlardı, elleri zayıf olmazdı, taşla bir işgalci kuvvete karşı direnmek zorunda kalmazlardı. İnsanlığın vicdanı test ediliyor ve hepimiz sorgulanıyoruz.

Ramazan başlıyor, bizim söyleyeceğimiz şudur: Birlikte olmak zorundayız; en azından millî konularda, ulusal hassasiyetin yüksek olduğu konularda birlikte olmak zorundayız. Ve şunu bilmemiz gerekir: Müslüman dünyasının içerisine girdiği bu cehalet, bu aymazlık devam ettiği sürece hiçbir zaman bir düzen tutturulamayacaktır. Çünkü IŞİD’i, El Nusra’sı, bütün bu örgütler kimlere karşı silah kullanıyor, kimi öldürüyor bunlar? Müslümanları öldürüyor; bunların hiçbir tanesi bir Hristiyan’ı, bir Yahudi’yi öldürmez, hiçbir tanesi bir başkasına silah tutmaz. Kendi coğrafyamızdaki insanlar kendimizi öldürüyor.

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) – Olsam senin gibi de ben de konuşsam.

ÖZTÜRK YILMAZ (Devamla) – Gelir konuşursun, sıranız geldiği zaman konuşursunuz.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – İmzayı attıktan sonra konuşur.

ÖZTÜRK YILMAZ (Devamla) – İmzayı attıktan sonra…

Herhâlde konuşamıyorsun, orada kenarda kaldın. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Lütfen Genel Kurula hitap edin Beyefendi.

ÖZTÜRK YILMAZ (Devamla) – Şunu söyleyelim: Biz, insanlığın bittiği saniyelere şahit oluyoruz. Pazartesi günü izlediğimiz, bir vahşettir. Açık hava hapishanesine hapsedilmiş milyonlar. Gökten ölüm yağıyor. Çocuklar, kadınlar, insanlar kendi yaşadıkları yeri özgürleştirmek için ellerinden gelen ne varsa devreye sokmuş durumda ama çaresizlik var. Kuşatılmış, toprakları işgal edilmiş, her gün, her ay -binlerce insan- yeni yerleşimler kuruluyor orada, hiçbir şey yapılmıyor.

Şimdi, İslam ülkelerinin bu zamana kadar yapmış olduğu bütün kararlar çöpe gitmiştir, hiçbir tanesi uymuyor; ikiyüzlülük, riyakârlık devam ediyor. Bakınız, burada en son alınan kararlar var, İslam Zirvesi kararları; Filistin’e yardım edilecekti, Filistinliler şu olacaktı, bu olacaktı. Petrol sonrası dönem için Arap ülkelerinin harcadığı yüzde 15’lik gelirin sadece binde 1’ini harcasalardı bugün bir tane fakir kalmazdı. İnsanlar bugün çaresiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yılmaz, lütfen toparlar mısınız.

ÖZTÜRK YILMAZ (Devamla) – Şunu bilmemiz lazım: Filistinlilerin ellerinden silahlar alındı, silahları alındı ve taşlara mahkûm edildiler. Taşlarla mücadele vermeleri, bağımsızlık mücadelesi vermeleri isteniyor ve insanlık gerçekten çok büyük bir sınavdan geçiyor. İnsanlığın onurunun batmayacağına inanıyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Efendim, söz sırası, gruplar adına son söz, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili ve Türkiye-Filistin Dostluk Grubu Başkanı Sayın Hasan Turan Bey’e aittir.

Buyurun Sayın Turan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA HASAN TURAN (İstanbul) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; dün Gazze’de siyonist İsrail güçlerinin masum, sivil Filistin halkına yönelik uygulamış olduğu katliam üzerine grubumuz adına söz almış bulunmaktayım. Bu münasebetle kıymetli milletvekillerimizi, ekranları başında bizleri izleyen aziz milletimizi selamlıyorum.

Buradan Kudüs’ü selamlıyorum; Hazreti İbrahim’i, Hazreti Musa’yı, Hazreti Davut’u, Hazreti Süleyman’ı, Hazreti İsa’yı, isranın ve miracın Peygamberi Hazreti Muhammed Mustafa’yı selamlıyorum. Salihlerin izlerini taşıyan Kudüs-ü Şerif ve Kenan illerini selamlıyorum. Kudüs-ü Şerif’i namusu, izzeti, şerefi bilerek yalın ayakları ve çıplak elleriyle savunmak için candan ve yârdan vazgeçen Filistin halkını selamlıyorum. Yeter ki Kudüs özgür olsun diye özgürlüğünden fedakârlıkta bulunan, İsrail zindanlarında hayatlarını geçiren Filistinli kardeşlerimi selamlıyorum. Çocukları yetim kalan anaları ve “Çocuklarımız yeter ki Filistin davası ve Kudüs sevdası doğrultusunda ölsün, izzetlice hayatını feda etsin.” diye çocuksuz kalan anaları selamlıyorum. Ben, buradan, dünyanın bütün zalimliğine, bütün vicdansızlığına, bütün haydutluğuna rağmen elinde hiçbir silah olmadan, göğsündeki imanla silahların ve kurşunların üzerine “cesaret” ve “kahramanlık” kavramlarını yeniden yazarcasına giden Filistin halkını, Türkiye Büyük Millet Meclisinden, dört yüz bir yıl o topraklara adaletle ve merhametle hizmet etmiş bir milletin Meclisinden saygıyla selamlıyorum.

Şehitlerimizi rahmetle ve minnetle anıyorum, gazilerimize acil şifalar diliyorum.

Bu münasebetle, özel oturumla toplandığı için Türkiye Büyük Millet Meclisine, Kıymetli Başkanımıza, bütün siyasi partilerimize ve milletvekillerimize şükranlarımı sunuyorum. Yine, İslam dünyasının, sessiz yığınların ve Müslüman halkların vicdanı olduğu için Cumhurbaşkanımız, liderimiz Recep Tayyip Erdoğan’a şükranlarımı arz ediyorum. Yine, Hükûmetimiz, Sayın Başbakanımız başta olmak üzere bütün yetkililerimize takdirlerimi arz ediyorum.

İsrail devleti bu bölgede yeni kurulmadı. Kıymetli milletvekilleri, Osmanlı Devleti 1917’de Filistin topraklarından çekilmeye başladıktan sonra yani İngilizlerin işgaliyle, dünyadaki bütün Yahudileri o topraklara yerleştirmeye başladılar. Bu, emperyalist bir projeydi ve bu projenin sonucu olarak bölgede sürekli kurulan terör örgütleri eliyle Filistin halkı katledildi. İsrailli Yahudilerin, dışarıdan gelen Yahudilerin oluşturduğu terör örgütlerinin eliyle Filistinliler her gün yeni katliamlara uğruyor, yeni gasplara uğruyor ve toprakları işgal ediliyordu. Bu işgaller otuz yıldan fazla devam etti ve 14 Mayıs 1948’de -ki o zaman hangi dönem olduğunu burada herkes bilir- İsrail’in ilanı yapıldı ve o gün bugündür de İsrail işgalci politikalarına emperyalist projenin sonucu olarak devam ediyor ve bütün küresel güçler, küresel haydutlar, emperyalist ülkeler, dünya istikbârı bunların yanında, arkasında duruyor.

Trump’ın ABD’nin büyükelçiliğini, aslında yeni bir Yahudi yerleşim birimini Kudüs’te açma kararını verdiği güne dikkat edin; bugün İsrail’in bağımsızlığını ilan ettiği gün ve o günden bir gün sonra Filistin halkı zorunlu göçe tabi tutularak, katledilerek topraklarından sürgüne gönderildi. Bugün Filistin halkı âdeta kendi topraklarında toplama kampında yaşıyor, yarı açık cezaevinde yaşıyor, tutsak olarak yaşıyor. 15 milyona yakın bir halkın yarısı kendi topraklarında, öz yurdunda garip, öz yurdunda parya muamelesiyle yaşamaya çalışırken diğer bir yarısı dünyanın en büyük mülteci milletini teşkil ediyor. Bütün küresel aktörler, özellikle Orta Doğu coğrafyasının yer altı ve yer üstü zenginliklerine göz dikmiş emperyalist güçler İsrail’in arkasında duruyor. İsrail bu cinayetlerini sadece İslam dünyasının suskunluğundan güç alarak yapmıyor. Tabii ki bizim dünyamızdaki suskunluk da buna destek sunmuş oluyor. Firavunu firavun yapan kendi gücü değil, son tahlilde kölelerinin sessizliğidir, biz bunu biliyoruz ancak bugün küresel güçlerin, özellikle ABD’nin suç ortaklığında İsrail cinayet işlemeye devam ediyor. Biz bu cinayetlerinden dolayı, başta siyonist İsrail güçlerini ve baş destekçisi ABD’yi şiddetle lanetliyoruz.

Allah mutlaka onların bu dünyada layık oldukları karşılığı onlara gösterecektir, biz buna bütün kalbimizle inanıyoruz; belki bizim elimizle, belki başka bir toplumun eliyle ancak ilahi yasaların tecelli edeceğini ve geçmişte olduğu gibi… Tarihte bütün zorbaların, bütün despotların, bütün emperyalist güçlerin, zalimlerin, gasıpların hangi akıbete uğradığını merak edenler tarihin sayfalarına bakıp görebilirler. Ben Amerika’nın da israil’in de bugün bu döktüğü kanlarda bir gün mutlaka boğulacağına bütün kalbimle inanıyorum ve o günün askeri olmak için de sabırsızlıkla bekliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, bugün ülkemiz Filistin halkının dünyadaki en onurlu, en izzetli, en güçlü savunuculuğunu yürütmektedir. Biz, geçmişte Filistin davasıyla ilgili tertip ettiğimiz gösterilerde yediğimiz dayaklar neticesinde “Burası Türkiye, İsrail değil.” sloganı attığımız günleri unutmadık. Ancak, bugün bu ülkenin Kudüs sevdalısı bir lideri çıkıp dünyanın bütün egemenlerine rağmen, Kudüs’e sahip çıkmanın bu ülkenin tarihinde her zaman bir bedel ödemek anlamına geldiğini bilmesine rağmen ve en kısa zaman önce de ödediğimiz bedele rağmen Kudüs sevdasının, Kudüs davasının, masum ve mazlum Filistin halkının sözcülüğünü bütün uluslararası platformlarda dünyaya haykırmaktadır. Cumhurbaşkanımızın “Dünya beşten büyüktür.” veciz sözü, işte bugün dünyanın içinde bulunduğu durumu en güzel şekilde anlatmaktadır. Dünyadaki bu küresel zulüm düzeninin bir an önce değişmesi gerekmektedir. Bunun için, farklı siyasi partilerden de olsak, farklı siyasi ve ideolojik görüşlerimiz de olsa, bugün nasıl ki Kudüs meselesinde, Filistin meselesinde ortak bir duyguya sahipsek bu ülke içerisindeki politikalarda da bir arada durmalı ve güçlü olmalıyız. Eğer güçlü olursak bugün bize giydirilmeye çalışılan deli gömleğini hep birlikte parçalarız. Ancak, biz birbirimizle, hem ülkemizin içinde hem de bölgemizde uğraşırsak işte o zaman düşmanlar bizim bu ayrılığımızdan, bizim bu parçalanmışlığımızdan güç almaktadırlar.

Biraz önce diğer konuşmacılar, Körfez ülkelerindeki, maalesef bazı zavallı beyaz Amerikalıların içerisinde bulunduğu zafiyet durumuna vurgu yaparak, teslimiyet durumuna vurgu yaparak esasında suçun bu olduğunu ifade ettiler. Evet, biz de bunu biliyoruz; ancak 1,5 milyarın üzerindeki Müslüman halkların Kudüs’le şu anda canının yandığını, Kudüs’le birlikte kalbinin attığını da biliyoruz. Hiçbir şey yapamasak, bir insanın en güçlü silahının hakikati ifade eden söz olduğunu, sözümüzü kullanarak toplumları harekete geçirmemiz gerektiğine inanıyoruz, düşünüyoruz. Biz bunu yapmaya çalışıyoruz, suskun dünyayı sessizliğinden çıkarmaya çalışıyoruz. Batı toplumlarını, ister inançlı olsun ister inançsız olsun, bütün milletleri harekete geçmeye davet ediyoruz. Özellikle, cuma günkü Yenikapı’daki büyük buluşmada bütün siyasi partilerimizi, milletimizin bütün fertlerini, hangi inançtan, hangi anlayıştan, hangi ideolojiden olursa olsun, ay yıldızlı bayrağımızın, Filistin cephesinde şehit olmuş dedelerimizin taşıdığı bu bayrağın altında toplanmaya davet ediyoruz. Görüşlerimiz şu taraf dursun ama kutsallarımız ortak. Şairin ifadesiyle: “Kalbimin yarısı Mekke’dir, yarısı Medine. Üzerine tül gibi serpilmiştir Kudüs.” Kudüs bizim kıblemiz.

Yarın ramazanışerife giriyoruz. Ramazanın peygamberi Resul-i Ekrem’e (SAV) Kitab-ı Kerim ramazan ayında inzal edilmişti. İşte miraca yükseldiği topraklar bugün siyonist katillerin işgali altında. Kudüs’ün çocukları, Filistin’in çocukları hepimizin adına bedel ödüyor. Suskun kalmak suçtur. Bu konuda tarafsızlık namussuzluktur. Hangi konuda olursa olsun...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen toparlar mısınız efendim.

HASAN TURAN (Devamla) – Ben bütün milletimizi Kudüs konusunda, Filistin konusunda, kendi vatan ve gönül coğrafyamızın merkezinde olan bu konuda tek yumruk olmaya davet ediyorum.

Grubumuza da göstermiş oldukları duyarlılıktan, Hükûmetimizin almış olduğu bir dizi kararlardan dolayı buradan şükranlarımı arz ediyorum. Bütün siyasi partilere, ayrım göstermeden Filistin bayraklarıyla buraya gelen kardeşlerime şükranlarımı arz ediyorum.

Ben inanıyorum ki girmeden tefrika bir millete düşman giremez, toplu vurdukça yürekler onu top değil Amerika bile sindiremez. Ben bütün kalbimle buna inanıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İnşallah, bir gün gelecek o döktükleri masumların kanlarında hem İsrail hem de onların efendileri olan ABD başta olmak üzere yancıları boğulacaktır.

Hepinizi bu duygularla saygıyla selamlıyorum. Allah’a emanet ediyorum, sağ olasınız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Turan, sağ olasınız.

Grubu bulunmayan bir milletvekili olarak Kayseri Milletvekili Sayın Profesör Doktor Yusuf Halaçoğlu Bey’i konuşmaya davet ediyorum.

Buyurun Sayın Halaçoğlu.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Uluslararası hukukta, kişi gözetilmeksizin yapılan katliamlar “insanlık suçu” olarak adlandırılmaktadır. İsrail’in Filistin’de uyguladığı, doğrudan kişi hedeflenmeden topluma yapılan bu katliam hareketi de doğrudan doğruya insanlık suçu teşkil etmektedir.

Özellikle, İsrail’in Filistin’de yapmış olduğu bu katliam hareketinin ve pervasızca hareketlerin temel sebebinin ne olduğuna bakmamız lazım. Buradan kınamamız, lanetlememiz yeterli değil çünkü sadece sözde kalan bir lanetlemenin İsrail’i herhangi bir şekilde etkileyeceğini düşünmemiz bile bizim için gaflet olur.

İslam dünyasına bakalım. İslam dünyası, aslında şu an için Batı emperyalizminin sömürgesi konumunda, pazarı konumunda. En zengin İslam devletleri bile aslında hem birikimlerini o ülkelerde muhafaza etmekte hem de onların sözünün dışına çıkmamaktadır. İşte dün Suriye konusunda bizim de iş birliği yaptığımız Suudi Arabistan’a bakınız, kiminle iş birliği yapıyor ve şu an kimin hükmündedir.

Aslında gerçekten siyaseti şöyle bir kenara bırakalım ve bugüne kadar gelmiş olaylardaki hatalarımızı da göz önüne alarak meydana gelen olayları bir değerlendirelim. Bunu değerlendirdiğimizde, aslında İsrail’in bunu yapmasının gayet tabii sonucunu ve herhangi bir şekilde bir başka tehdide maruz kalmayacağını görmemizi ortaya çıkaracaktır.

Nitekim, bakın arkadaşlar, Amerika Birleşik Devletleri Türkiye’nin başına bela olan başta PKK ve onun taraflısı olan PYD’yi destekliyor mu açıktan açığa? Destekliyor. FETÖ’yü destekliyor mu? Destekliyor ve muhafaza ediyor hatta.

Peki arkadaşlar, şunu söyleyeyim: ABD, Orta Doğu’da ne iş yapıyor, ne yapıyor? Önce Irak’ı karıştırıyor, ne diyor? “Kitle imha silahları var.” diyor, ardından 1 milyondan fazla Müslüman orada katlediliyor. Kim tarafından? ABD tarafından. Sessiz kaldık mı? Kaldık. Hâlâ iç savaş var mı, iç çatışma var mı? Var. Peki, aynı şey Suriye için geçerli değil mi? Suriye’nin varlığı aslında İsrail’in bu pervasızlığının önünde çok büyük bir engeldi ama biz ne yaptık? Amerika Birleşik Devletleri’yle Ortadoğu Projesi’nde beraber olduk.

Peki, buna karşılık, Kürecik ne için kurulmuştu? İsrail’in güvenliği için kurulmuştu. Hâlâ duruyor. Kim için kuruldu? Efendim, İran’dan atılacak füzelerin İsrail’e gitmesini önlemek için. Niye Kürecik’i hâlâ tutuyorsunuz? Kapatın. İncirlik’i niye tutuyorsunuz? Bakın, PYD’ye, FETÖ’ye hepsine destek oluyor, İslam dünyasını karıştırıyor, Suriye’yi bombaladı geçen gün. Ne için bombaladı aslında? Zannetmeyin ki sadece, işte, kitle imha silahı veyahut da gaz atıldı, bilmem ne için, aslında ona sebep olan mesele çok önemliydi. Aslında Amerika Birleşik Devletleri, bütün Orta Doğu politikasında İsrail’in güvenliği için çalışıyor ve bununla ilgili bir projeyi getirmiş, bizim önümüze sunmuş. Bu doğru mu? Doğru. Peki, o zaman bizim tavrımız ne olmalı?

İkincisi: Arap dünyasına bakın, hepsi ayrı kafada, hiçbirisi bir araya gelip de kendi içinde bile Filistin’i desteklemiyor, hepsi Gazze’de olan olayları göz ardı ediyor. Kim ediyor? Hemen dibindeki Ürdün, Mısır. Filistin’e gelen bütün yolları kapatıyor mu? Kapatıyor. Şimdi bana söyleyin, bunun hangisi doğrudur?

O zaman ne yapacağız? 20 milyon doları iade edelim İsrail’e. Ayrıca, İncirlik ve Kürecik, bunları ortadan kaldıralım, kapatalım. Yine, ABD’nin FETÖ’yü organize edip desteklemesine karşılık kendisine gereken ültimatomu verelim. Yine, Sayın Cumhurbaşkanı Yahudi Cesaret Ödülü’nü teslim etsin, iade etsin.

Yine, bakın, biz şunu söylüyoruz İYİ PARTİ olarak, Sayın Genel Başkanımız Meral Akşener de şunu söylüyor: Türkiye var oldukça Filistin yalnız değildir. Bugün Filistin’de yaşananlar ve olup bitenler Türkiye Cumhuriyeti’nin o bölgedeki maalesef ve maalesef başarısız dış politikalarından kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla, bu çerçeve içerisinde sadece hamasi duygularla biz Filistinlilerin yanındayız, şehitlerin acısını paylaşıyoruz, bayrağımızın yarıya inmesini, bunları kabul ediyoruz ama bir şeyi ihmal ediyoruz: Ne çözüm getireceğiz veya ne yapacağız Filistin’deki bu katliama? Sadece lanetlemek yetmiyor, bunu göz önüne almamız lazım ve bu konuda politikalar geliştirmemiz lazım. Bölgemizde istikrarı sağladığımız an ABD’yi de buradan kovarız, başka emperyalist güçleri de buradan kovarız.

Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak birlik beraberlik içinde eğer Filistin’in yanında yer alacaksak hamasi sözler yerine Arap Birliğini de birleştirmek suretiyle İslam dünyasında bilimin, fennin ön plana çıkmasını sağlayacak tedbirler alalım ve bu konuyu kökünden halledelim.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Halaçoğlu.

Efendim, Kudüs konusundaki konuşmalar tamamlanmıştır.

Cenab-ı Hak rahmete kavuşanlara gani gani rahmetler ihsan eylesin. Yaralılara acil şifalar diliyoruz.

Siyasi partilerimizin konuyla ilgili bildirileri var. 3 partinin, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili Mustafa Elitaş, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili Özgür Özel ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili Erkan Akçay Beylerin ortak imzaladıkları bir metin var; bir de Halkların Demokratik Partisinin hazırladığı bir metin var.

Grup başkan vekillerine ben sırayla söz vereceğim.

Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Akçay, kürsüye buyurunuz lütfen, bildirinizi okuyunuz efendim. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

V.- BİLDİRİLER-DEKLARASYONLAR

1.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, İsrail’in Filistin halkına yönelik katliamına ilişkin AK PARTİ, CHP ve MHP Grubunun ortak imzalamış oldukları bildiriyi Genel Kurulun bilgisine sunması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – “İsrail’in Filistin halkına yönelik katliamına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi bildirisi:

“Biz Türkiye Büyük Millet Meclisinin üç parti grubu olarak Kudüs’te yaşanan gelişmeler üzerine bu ortak bildiriyle tüm dünyaya irademizi haykırıyoruz.

Amerika Birleşik Devletleri yönetiminin İsrail Büyükelçiliğini Tel Aviv’den Kudüs’e taşıma kararını Birleşmiş Milletler üyesi 128 ülkenin ve İslam İşbirliği Teşkilatı üyesi tüm ülkelerin İstanbul zirvesindeki şiddetli tepkilerine rağmen uygulaması, başta Kudüs olmak üzere tüm bölgede büyük infial meydana getirmiştir.

14 Mayıs 2018 günü Gazze Şeridi’nde barışçıl gösteriler düzenleyen Filistinlilere vahşice saldırıp an itibarıyla 60 kişiyi katleden, 2.770’in üzerindeki kişiyi yaralayan İsrail yönetimini tüm insanlık adına şiddetle kınıyor ve lanetliyoruz.

ABD’nin ve İsrail’in Birleşmiş Milletler kararlarını yok saymasına, uluslararası toplumun iradesine ve evrensel değerlere meydan okumasına karşın, Filistinlilerin barışçıl tepkileri en temel hakları olduğu gibi, insanlık vicdanına da tercüman olmaktadır. Bu uğurda, insanlığın ortak vicdanı olarak görevini yerine getirirken şehit düşen kardeşlerimize Allah’tan rahmet, yaralananlara acil şifalar diliyoruz.

ABD’nin büyükelçiliğini Kudüs’e taşıması İsrail’in zulümlerine, katliam ve haksızlıklarına teşvik, vebale ve suça ortak olmaktır.

Bu barbarca saldırı ve katliamların dünyanın gözü önünde fütursuzca yapılabilmesi, insanlık, ahlak, vicdan ve adalet gibi en temel değerlerin utanmazca ayaklar altına alınması ayrıca bu acı olayların vahim bir yönüdür.

Gün boyu savunmasız masumlar öldürülürken dünyadan etkili, sonuç doğurucu seslerin çıkmayışı, Arap Birliği ve Birleşmiş Milletler başta olmak üzere uluslararası kurumların açık tavır almayışı, Filistin sorunuyla tarihî, toplumsal ve kültürel olarak ilgili ülkelerin klişe ifadelerin ötesine geçmeyişleri muhakkak ki tarihin unutmayan hafızasına kan ve ateşle kazınacaktır.

Türkiye Filistin halkının haklı davasına her zaman ve her şartta sahip çıkmıştır, bundan sonra da en güçlü şekilde sahip çıkmaya devam edecektir.

Türkiye Büyük Millet Meclisindeki üç parti grubu olarak mazlum Filistinli kardeşlerimizin her zaman yanında olacağımızı, zulme karşı adalete, haksızlığa karşı hakka, hukuka destek vereceğimizi ilan ediyoruz.

Yaşasın Filistin, yaşasın Kudüs.

                                    Mustafa Elitaş                                             Özgür Özel                                             Erkan Akçay

                           Adalet ve Kalkınma Partisi                         Cumhuriyet Halk Partisi                  Milliyetçi Hareket Partisi

                                Grup Başkan Vekili                                  Grup Başkan Vekili                           Grup Başkan Vekili”

Saygılarımla. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akçay.

Ortak bildiride imzası olan bir diğer siyasi partimizin, Cumhuriyet Halk Partisinin Grup Başkan Vekili olarak Engin Özkoç, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, İsrail’in Filistin halkına yönelik katliamına ilişkin AK PARTİ, CHP ve MHP Grubunun ortak imzalamış oldukları bildiriyi Genel Kurulun bilgisine sunması

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; İsrail’in Filistin halkına yönelik katliamına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi bildirisini arz ediyorum:

“Biz Türkiye Büyük Millet Meclisinin üç parti grubu olarak Kudüs’te yaşanan gelişmeler üzerine bu ortak bildiriyle tüm dünyaya irademizi haykırıyoruz.

ABD yönetiminin İsrail Büyükelçiliğini Tel Aviv’den Kudüs’e taşıma kararını Birleşmiş Milletler üyesi 128 ülkenin ve İslam İşbirliği Teşkilatı üyesi tüm ülkelerin İstanbul zirvesindeki şiddetli tepkilerine rağmen uygulaması, başta Kudüs olmak üzere tüm bölgede büyük infial meydana getirmiştir.

14 Mayıs 2018 günü Gazze Şeridi’nde barışçıl gösteriler düzenleyen Filistinlilere vahşice saldırıp an itibarıyla 60 kişiyi katleden, 2.770’in üzerindeki kişiyi yaralayan İsrail yönetimini tüm insanlık adına şiddetle kınıyor ve lanetliyoruz.

ABD’nin ve İsrail’in Birleşmiş Milletler kararlarını yok saymasına, uluslararası toplumun iradesine ve evrensel değerlere meydan okumasına karşın, Filistinlilerin barışçıl tepkileri en temel hakları olduğu gibi, insanlık vicdanına da tercüman olmaktadır. Bu uğurda, insanlığın ortak vicdanı olarak görevini yerine getirirken şehit düşen kardeşlerimize Allah’tan rahmet, yaralananlara acil şifalar diliyoruz.

ABD’nin büyükelçiliğini Kudüs’e taşıması İsrail’in zulümlerine, katliam ve haksızlıklarına teşvik, vebale ve suça ortak olmaktır.

Bu barbarca saldırı ve katliamların dünyanın gözü önünde fütursuzca yapılabilmesi, insanlık, ahlak, vicdan ve adalet gibi en temel değerlerin utanmazca ayaklar altına alınması ayrıca bu acı olayların vahim bir yönüdür.

Gün boyu savunmasız masumlar öldürülürken dünyadan etkili, sonuç doğurucu seslerin çıkmayışı, Arap Birliği ve Birleşmiş Milletler başta olmak üzere uluslararası kurumların açık tavır almayışı, Filistin sorunuyla tarihî, toplumsal ve kültürel olarak ilgili ülkelerin klişe ifadelerin ötesine geçmeyişleri muhakkak ki tarihin unutmayan hafızasına kan ve ateşle kazınacaktır.

Türkiye Filistin halkının haklı davasına her zaman ve her şartta sahip çıkmıştır, bundan sonra da en güçlü şekilde sahip çıkmaya devam edecektir.

Türkiye Büyük Millet Meclisindeki üç parti grubu olarak mazlum Filistinli kardeşlerimizin her zaman yanında olacağımızı, zulme karşı adalete, haksızlığa karşı hakka, hukuka destek vereceğimizi ilan ediyoruz.

Yaşasın Filistin, yaşasın Kudüs.” (CHP, AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özkoç.

Üçlü ortak bildirideki son söz, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili Kayseri Milletvekili Sayın Mustafa Elitaş Bey’e aittir.

Buyurun Beyefendi. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

3.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, İsrail’in Filistin halkına yönelik katliamına ilişkin AK PARTİ, CHP ve MHP Grubunun ortak imzalamış oldukları bildiriyi Genel Kurulun bilgisine sunması

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – “İsrail’in Filistin halkına yönelik katliamına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Bildirisi:

Biz, Türkiye Büyük Millet Meclisinin üç parti grubu olarak Kudüs’te yaşanan gelişmeler üzerine bu ortak bildiriyle tüm dünyaya irademizi haykırıyoruz.

Amerika Birleşik Devletleri yönetiminin İsrail Büyükelçiliğini Tel Aviv’den Kudüs’e taşıma kararını Birleşmiş Milletler üyesi 128 ülkenin ve İslam İşbirliği Teşkilatı üyesi tüm ülkelerin İstanbul zirvesindeki şiddetli tepkilerine rağmen uygulaması, başta Kudüs olmak üzere tüm bölgede büyük bir infial meydana getirmiştir.

14 Mayıs 2018 günü, Gazze Şeridi’nde barışçıl gösteriler düzenleyen Filistinlilere vahşice saldırıp an itibarıyla 60 kişiyi katleden, 2.770’in üzerinde kişiyi yaralayan İsrail yönetimini tüm insanlık adına şiddetle kınıyor ve lanetliyoruz.

Amerika Birleşik Devletleri’nin ve İsrail’in Birleşmiş Milletler kararlarını yok saymasına, uluslararası toplumun iradesine ve evrensel değerlere meydan okumasına karşın, Filistinlilerin barışçıl tepkileri en temel hakları olduğu gibi, insanlık vicdanına da tercüman olmaktadır. Bu uğurda, insanlığın ortak vicdanı olarak görevini yerine getirirken şehit düşen kardeşlerimize Allah’tan rahmet, yaralananlara acil şifalar diliyoruz.

Amerika Birleşik Devletleri’nin büyükelçiliğini Kudüs’e taşıması İsrail’in zulümlerine, katliam ve haksızlıklarına teşvik, vebale ve suça ortak olmaktır. Bu barbarca saldırı ve katliamların dünyanın gözü önünde fütursuzca yapılabilmesi, insanlık, ahlak, vicdan ve adalet gibi en temel değerlerin utanmazca ayaklar altına alınması ayrıca bu acı olayların vahim bir yönüdür.

Gün boyu savunmasız insanlar öldürülürken, dünyadan etkili, sonuç doğurucu seslerin çıkmayışı, Arap Birliği ve Birleşmiş Milletler başta olmak üzere uluslararası kurumların açık tavır almayışı Filistin sorunuyla tarihî, toplumsal ve kültürel olarak ilgili ülkelerin klişe ifadelerinin ötesine geçmeyişleri muhakkak ki tarihin unutmayan hafızasına kan ve ateşle kazınacaktır.

Türkiye Filistin halkının haklı davasına her zaman ve her şartta sahip çıkmıştır, bundan sonra da en güçlü şekilde sahip çıkmaya devam edecektir.

Türkiye Büyük Millet Meclisindeki üç parti grubu olarak mazlum Filistinli kardeşlerimizin her zaman yanında olacağımızı, zulme karşı adalete, haksızlığa karşı hakka, hukuka destek vereceğimizi ilan ediyoruz.

Yaşasın Filistin, yaşasın Kudüs,

                     Mustafa Elitaş                                  Özgür Özel

             Adalet ve Kalkınma Partisi                 Cumhuriyet Halk Partisi

                  Grup Başkan Vekili                        Grup Başkan Vekili”

                      Erkan Akçay

              Milliyetçi Hareket Partisi

                 Grup Başkan Vekili”

Saygı ve hürmetle selamlıyorum. (AK PARTİ, CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Elitaş.

Efendim, söz sırası, Halkların Demokratik Partisi adına Grup Başkan Vekili Sayın Filiz Kerestecioğlu Hanımefendi’de.

Buyurun efendim. (HDP sıralarından alkışlar)

4.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, Filistin halkının kendi topraklarından göçe zorlandığına, İsrail’e ekonomik, ticari yaptırımlarda bulunulması, askerî, iktisadi, siyasi anlaşmaların da iptal edilmesi gerektiğine ve bu konuda genel görüşme talebinde bulunduklarına ilişkin açıklaması

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Filistin halkının “büyük felaket” olarak tanımladığı “Nakba”nın 70’inci yıl dönümünde İsrail Hükûmetinin, başkentini tek taraflı bir kararla Tel Aviv’den üç semavi din için de kutsal kabul edilen Kudüs’e taşıma girişimi Filistin halkı ile İsrail Hükûmeti arasındaki çözümsüzlüğün giderek daha fazla derinleşmesine yol açmıştır. ABD’nin söz konusu girişimi korkunç bir katliamla sonuçlanmıştır; protestolarda, İsrail kolluk güçleri tarafından şimdiye kadar 60 Filistinli yurttaş öldürülmüş, 2.700 kişi de yaralanmıştır. Filistin halkının 1948’den bu yana kendi topraklarında mülteci konumuna sokulmasına ve İsrail Hükûmetinin yeni yerleşim alanlarını uluslararası hukuka aykırı bir şekilde inşaya açmaya devam etmesine Birleşmiş Milletler ve bölge hükûmetleri seyirci kalmaktadır. Başta Gazze olmak üzere Filistin kentleri yoğun abluka altında tutulmakta, Filistin halkı kendi topraklarından göçe zorlanmaktadır ve bu durum halklar arası barış zeminini zorlaştırmaktadır; ayrıca, İsrail Hükûmetinin de işine yarayacak şekilde Filistin’de radikalizmi yaygınlaştırmakta, her iki kesimden de sivil kayıplara neden olmaktadır. İsrail Hükûmeti başta bölge hükûmetleri olmak üzere ABD, Birleşik Krallık ve Almanya gibi hükûmetler tarafından desteklenerek, İsrail hükûmetlerinin siyonist yayılmacı politikalarına destek sunulmuştur. Ancak bu politikalara destek sadece bu hükûmetlerden gelmemektedir. Türkiye 2000 yılında 1 milyar dolar olan İsrail’le ticaret hacmini 2017’de 5 milyar dolara çıkarmıştır. Filistin ablukasının ve infazların en fazla olduğu 2014’te ise 6 milyar dolara yakın bir ticaret hacmi gerçekleşmiştir. 2014 Gazze ablukasının en ağır olduğu ve Mavi Marmara katliamının yaşandığı dönemlerde dahi Türkiye, dünya çapında silah ihracatında yüzde 11 gibi büyük bir paya sahip olan İsrail’le silah ve modernizasyon anlaşmalarında 2014 itibarıyla 12’nci büyük ortak durumundaydı.

Şimdi, arkadaşlar, bir bildiri imzalayıp “Yaşasın Filistin, yaşasın Kudüs.” demekle ya da rozetler dağıtarak “Kudüs onurumuzdur.” demekle işler çözülmüyor. Biz somut bir öneri getiriyoruz ve bir genel görüşme açılmasını talep ediyoruz çünkü diyoruz ki: Burada yapılması gereken, İsrail’e ekonomik, ticari yaptırımlarda bulunulması, askerî, iktisadi, siyasi anlaşmaların da iptalidir. Kınamayla bir şey elde edemezsiniz. Somut bir şey yapmak istiyorsanız, işte size somut çözüm; genel görüşme yapalım ve bunun sonunda, yaptığınız bu anlaşmaları, Mavi Marmara başta olmak üzere iptal edelim. İşte o zaman gerçekten bir şey yapmış olursunuz, diğeri hamaset olur diyoruz. Çünkü bizler, emperyalizmin Orta Doğu’daki politikalarını bilen ve sadece bir katliam olduğunda değil, her zaman, İsrail ve Filistin halkları da dâhil olmak üzere tüm dünyada bütün halkların kardeşliğini ve eşitliğini savunan insanlar olarak, evet, diyoruz ki gelin, somut işler yapalım, bugün imza atıp yarın evlerimize döndüğümüzde unutarak Filistinlileri yaşatamayız, Filistinlilerin yaşam hakkını savunamayız. Bu nedenle bu bildiriye imza atmadık ve genel görüşme talebimizin kabul edilmesini bütün Genel Kuruldan rica ediyorum.

Saygılarımla. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Böylece, bu husustaki konuşmalar, görüşmeler tamamlanmış oluyor.

III.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkanı İsmail Kahraman’ın, 26’ncı Dönemin siyasi tarihimize altın harflerle yazılacağına, 24 Haziran seçimlerinin hayırlı neticelere vesile olmasını ve ramazanın hayırlı olmasını dilediğine ilişkin konuşması

BAŞKAN – Efendim, bir ara vereceğim fakat bundan sonraki oturumda Sayın Başkan Vekili arkadaşım Yaşar Bey bulunacaklar.

Seçime gidiyoruz, 24 Haziran, inşallah, hayırlı neticelere vesile olacak, 27’nci Dönem gelecek, hayat devam edecek ve hepimiz elimizden gelen gayretle, ana hedefe yönelik Türkiye’mizin gelişmesine, ilerlemesine, mesut, bahtiyar insanların, tok ve hür insanların olduğu bir ülke olarak devamına gayret edeceğiz, eklenti yapacağız, ilave edeceğiz.

Ahmet Paşa’nın gazelinin son kıtası şöyle: “Kul hata etse nola.” Evet, kuluz, hata ederiz. Kötü niyetimiz yok. Ola ki hata etmişiz, birbirimizi hoş görmek durumundayız. Helalleşelim, birbirimizi bağışlayalım.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Ben helal etmiyorum.

BAŞKAN – Güzel bir dönemi kapatacağız.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Vekilleri geri getirin.

BAŞKAN – Siyasi tarihimize altın harflerle yazılacak bir dönem olacağına inanıyorum. Öyle bir dönem geçirdik. İkinci defa gazi olduk. Birlik ve bütünlüğü sergiledik, genlerimizdeki o beraberlik ruhunu aktardık. O devam etmeli, inşallah devam edecektir. Elbette ki değişik görüşler olabilir. Mühim olan, bunların hukuka, ahlaka, adaba uygun şekilde aktarılmasıdır. Yeni döneme başarılar diliyoruz.

Yarın ramazan bir; mağfiret, rahmet, gufran ayı. Hayırlı uğurlu olsun ve Cenab-ı Hak nice güzel günler ve hizmetler nasip eylesin.

Sizlere en derin hürmetlerimi, saygılarımı ve muhabbetlerimi sunuyorum.

Birleşime on dakika ara veriyorum, tekrar teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Kapanma Saati: 16.49

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.06

BAŞKAN: Başkan Vekili Yaşar TÜZÜN

KÂTİP ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye), Sema KIRCI (Balıkesir)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 99’uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Şimdi, söz talebinde bulunan sayın milletvekillerimize yerlerinden birer dakika söz vereceğim.

Sayın milletvekillerinin soy isimlerini okuyorum: Sayın Doğan, Sayın Akın, Sayın Şimşek, Sayın Tümer, Sayın Uysal, Sayın Çamak, Sayın Gaytancıoğlu, Sayın Taşkın, Sayın Yarayıcı, Sayın Akyıldız, Sayın Özdiş, Sayın Yalım, Sayın Atıcı, Sayın Balbay, Sayın Kayışoğlu, Sayın Şeker, Sayın Ünal, Sayın Dilipak, Sayın Özdemir ve Sayın Boyraz.

Sayın Doğan, buyurun.

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Selina Doğan’ın, Cumhuriyet gazetesinin internet sitesinde yer alan bir habere erişim engeli getirilmesinin Türkiye'nin nasıl yönetildiğini gözler önüne serdiğine ilişkin açıklaması

SELİNA DOĞAN (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Cumhuriyet gazetesinin internet sitesinde yer alan bir habere erişim engelinin getirilmesi Türkiye'nin nasıl yönetildiğini gözler önüne serdi. Bildiğiniz gibi, Cumhurbaşkanlığının Marmaris Okluk Koyu’nda bulunan mevcut konukevinin yıkılarak yerine 300 odalı bir saray yapıldığı basına yansımıştı. Dubai’deki ünlü sahte cennet Palmiye Adası’nın bir benzeri olacağı ifade edilen yazlık saray için 40 bin çam ve sığla ağacı kesildi. Bu duruma tepki gösteren Marmarisliler ağaç katliamının yapıldığı bölgeye giderek basın açıklaması yapmak istedi ancak bölgeye gitmek isteyenlere yol üzerinde defalarca GBT uygulaması yapıldı ve protestocuları taşıyan otobüs firmalarına da para cezası kesildi. Otobüs içinde dahi basın açıklaması yapılmasına izin verilmedi. Şimdi de Cumhuriyet gazetesinin internet sitesinde konuyla ilgili çıkan haberine erişim engeli getirildi. Medyanın tamamına yakınının her türlü yöntemle kontrol altına alındığı, geriye kalanlarının yasaklandığı bir yönetim şekline demokrasi denilmez.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SELİNA DOĞAN (İstanbul) – Sahte cennetleri, kaçak sarayları için hakiki cennetleri katledenlerden de bunu haberleştirmeyen medya düzeninden de haberleri yasaklayarak halkı aptal yerine koyan zihniyetten de çok sıkıldık.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Doğan.

Sayın Akın? Yok.

Sayın Şimşek? Yok.

Sayın Tümer…

2.- Adana Milletvekili Zülfikar İnönü Tümer’in, Adana Hafif Raylı Sistem Projesi’nin sağlıklı çalışmadığına ve Bakanlığa devredilmesine yönelik bir çalışma yapılıp yapılmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

ZÜLFİKAR İNÖNÜ TÜMER (Adana) – Sayın Başkan, yapımına 1996 yılında başlanan ve 2010 yılı Mayıs ayında resmî açılışı gerçekleştirilen 535 milyon dolar maliyetli Adana Hafif Raylı Sistem Projesi sağlıklı çalışmamaktadır. Kentte doğmamış çocukları dahi borçlandıran raylı sistem nedeniyle, Adana Büyükşehir Belediyesi gelirlerinin büyük bir bölümü borç olarak kesilmektedir ve belediye, işçi maaşlarını ödeyemez hâle gelmiştir. Sayın Cumhurbaşkanı ve Başbakanın daha önceki konuşmalarında, defalarca, Adanalıya büyük külfet oluşturan sistemin bakanlığa devredileceğine yönelik beyanları olmasına rağmen devir işlemi bir türlü gerçekleşmemiş, raylı sistemin ikinci etap çalışmaları da söz verilmesine rağmen bir türlü başlamamıştır. Türkiye'nin birçok yerinde tramvay hatları proje yapım ve çalışmalarını Bakanlar Kurulu kararıyla Ulaştırma Bakanlığı üstlenmiştir. Daha önce de bu konu defalarca gündeme gelmesine rağmen, Cumhurbaşkanlığından, Başbakanlıktan, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığından sağlıklı bir geri dönüş ve net bir cevap alınamamıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ZÜLFİKAR İNÖNÜ TÜMER (Adana) – Yüce Meclis huzurunda bir kez daha soruyorum: Adanalıların raylı sistem kaosundan, kamburundan ve borcundan kurtulması için sistemin acilen bakanlığa devredilmesine yönelik yapılan bir çalışma var mıdır?

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tümer.

Sayın Uysal? Yok.

Sayın Çamak…

3.- Mersin Milletvekili Hüseyin Çamak’ın, ABD’nin Büyükelçiliğini Kudüs’e taşıması sonrası Gazze’de direnen onlarca Filistinlinin katledildilmesine ve iktidarın İsrail’i gerçek anlamda zora sokacak somut yaptırımlar uygulamaktan neden kaçındığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

HÜSEYİN ÇAMAK (Mersin) – Sayın Başkan, Trump’ın Birleşmiş Milletler kararlarını hiçe sayarak büyükelçiliğini Kudüs’e taşıması sonrası Gazze’de direnen onlarca Filistinli katledildi. Filistin halkına bunu yapan siyonistler kadar, Filistin sorunundan beslenip bütün Filistin düşmanı oluşumlarla iş tutan iş birlikçiler de bundan sorumludur.

Buradan iktidara sormak istiyorum: Sizin elinizde devleti yönetme yetkisi var. Bununla ilgili büyük mitingler düzenlemeden önce, neden İsrail’i gerçek anlamda zora sokacak somut yaptırımlar uygulamaktan kaçınıyorsunuz? Neden rekor düzeydeki askerî ve ticari ilişkileri kesmek hiç aklınıza gelmiyor? Çünkü biliyoruz ki sizin normalde Filistin gibi bir derdiniz yok, Filistin sadece oy getirdiği müddetçe bir anlam ifade ediyor.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çamak.

Sayın Gaytancıoğlu? Yok.

Sayın Taşkın…

4.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, işgalci ve terörist devlet İsrail tarafından Filistinlilere yönelik katliamı şiddetle kınadığına ilişkin açıklaması

ALİ CUMHUR TAŞKIN (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Kudüs kırmızı çizgimizdir. Dün Gazze’de işgalci ve terörist devlet İsrail tarafından bütün dünyanın gözleri önünde Filistinli kardeşlerimize yönelik gerçekleştirilen katliamı şiddetle kınıyorum. ABD’nin tamamen provokatif bir şekilde uluslararası hukuku ve tüm Birleşmiş Milletler kararlarını ihlal ederek Tel Aviv Büyükelçiliğini Kudüs’e taşıması kararını tamamen barışçıl yöntemlerle protesto etmek isteyen, dünyaya seslerini duyurmak isteyen Filistinli kardeşlerimizi katleden terörist ve işgalci devlet İsrail’i en şiddetli şekilde lanetliyorum. İsrail, bu katliamların hesabını bir gün mutlaka verecek ve masum insanların akıttığı kanında bir gün mutlaka boğulacaktır.

Bu vesileyle, Filistinli şehit kardeşlerimize Allah’tan rahmet diliyorum, yaralanan kardeşlerimize acil şifalar diliyorum. Türk milleti olarak dün olduğu gibi, bugün de Filistinli kardeşlerimizin yanında olduğumuzu bildirir, Genel Kurulu saygıyla selamlarım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Taşkın.

Sayın Yarayıcı…

5.- Hatay Milletvekili Hilmi Yarayıcı’nın, İsrail’in Filistin’de gerçekleştirdiği katliam kadar katliam karşısındaki sessizliğin de ürkütücü olduğuna ilişkin açıklaması

HİLMİ YARAYICI (Hatay) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Dünyanın gözü önünde bir halk sessizce katlediliyor. Katliam kadar, katliam karşısındaki sessizlik ürkütücü. İç siyasette Filistin davasını kullanan siyasal İslamcı iktidarlar sessiz, sesini çıkaranlar da ikiyüzlü. İktidarlar, siyasal İslamcı hareketlerin tamamına yakını yola emperyalizmle çıkmışlardır, hiçbir zaman gerçek bir antiemperyalist olamamışlardır. Şimdi de hedeflerine İran’ı, Suriye’yi koyup emperyalist ABD ve iş birlikçileri, katliamcı İsrail etrafında kenetlenmişlerdir. ABD’nin bu pervasızlığının temelinde de bu hesaplaşma vardır. Hiç kimse kendini de bizi de kandırmasın; hamasi nutuklarla, yüksek perdeden kınama mesajlarıyla Filistin halkının yanında olduğunu iddia edenler, Trump’tan çok daha önce Kudüs’ün İsrail’in başkenti olmasını kabullenmişlerdir. Türkiye sol hareketlerinin Filistin davasında her zaman alnı açıktır. Denizlerden bugüne Filistin halkının tek gerçek dostu solculardır, sosyalistlerdir, devrimcilerdir. Kahrolsun İsrail, kahrolsun emperyalizm, yaşasın Filistin halkının onurlu direnişi! (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yarayıcı.

Sayın Akyıldız? Yok.

Sayın Özdiş...

6.- Adana Milletvekili İbrahim Özdiş’in, Filistin halkının şanlı direnişine, 2008 yılı öncesi vergi mükellefi olup BAĞ-KUR’a kaydı bulunmayanlara ilişkin af düşünülüp düşünülmediğini ve Çukurova Elektrik ve Kepez hissesi sahiplerinin TMSF’nin el koymasıyla yaşadığı mağduriyetlerin çözümü için bir girişim olup olmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sorumu sormadan önce “Kahrolsun Amerikan emperyalizmi, yaşasın Filistin halkının şanlı direnişi!” diye başlamak istiyorum.

Soruma geçiyorum, sorum Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanına: 2008 yılı öncesi vergi mükellefi olup BAĞ-KUR’da kaydı bulunmayan vatandaşlarımıza ilişkin bir af düşünüyor musunuz? Bu durumda olan binlerce vatandaşımız mağdur. Bu konuda BAĞ-KUR kayıt affı bekliyorlar.

Diğer bir sorum da Sayın Başbakana: Çukurova Elektrik ve Kepez hissesi sahibi olup TMSF’nin el koyması sonucu mağdur olan binlerce vatandaşımız yıllardır bir çözüm bekliyor. Bu konuda herhangi bir girişiminiz olacak mı?

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Biz teşekkür ederiz Sayın Özdiş.

Sayın Yalım...

7.- Uşak Milletvekili Özkan Yalım’ın, İsrail’in Gazze’de yapmış olduğu katliamı nefretle kınadığına, iktidara geldiklerinde askerlik problemi olanlar ile emeklilikte yaşa takılanların problemlerini çözeceklerine ilişkin açıklaması

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Dün İsrail’in Gazze’de yapmış olduğu katliamı nefretle kınıyoruz. Bunun hesabı da elbette ki sorulacaktır diyorum. Kesinlikle tekrar tekrar altını çizip İsrail’i buradan kınıyoruz.

Sayın Başkan, bugün askerlik problemi olan milyonlarca kişi adına, Ferhat Doğan ve Halil İbrahim Kalkan vatandaşlarımız bizi ziyaret etti. Ben buradan askerlik problemi olan vatandaşlarıma sesleniyorum: 24 Haziranda iktidar olduğumuzda hepinizin problemini çözeceğiz.

Diğer bir taraftan, EYT’lilerin yani emeklilikte yaşa takılanların, aynı şekilde, 24 Haziranda iktidara geldiğimizde tüm problemlerini çözeceğiz. 1.600 TL’nin altında maaş alan tüm emeklilerin de maaşlarını 1.600 seviyesine bir şekilde, destekle de olsa getireceğiz diyorum.

Saygı ve sevgilerimi sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yalım.

Sayın Atıcı…

8.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Amerika Birleşik Devletleri ve İsrail yönetimlerinin iki gündür Filistin halkına zulüm ve şiddet uyguladığına ve dünyadan yeterli tepkiyi görmedikleri için bu politikalarına rahatlıkla devam ettiklerine ilişkin açıklaması

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Amerika Birleşik Devletleri ve İsrail yönetimleri iki gündür Filistin halkına zulüm ve şiddet uyguluyor. Ölenlerin sayısı 60’ı bulurken yaralananların sayısı 2.700’ü geçti. ABD ve İsrail dünyadan yeterli tepkiyi görmediği için bu politikalarına rahatlıkla devam ediyor. Şimdi herkes “Ey Amerika!” veya “…” (x) demenin sadece bir iç politika malzemesi olduğunu anladı mı acaba? Şimdi soruyorum: Mavi Marmara nedeniyle İsrail’den 20 milyon dolar alanlar utanıyor mu? İsrail’le çatır çutur ticaret yapanlar ve ticareti 5 kat artıranlar utanıyor mu? İsrail’den büyükelçiyi, başkonsolosu çekmeyenler utanıyor mu? İsrail’in büyükelçisini ve başkonsolosunu hâlâ burada tutanlar utanıyor mu? Sadece lanetlemek yetmez, bu işi sadece Allah’a havale etmek riyakârlıktır. Devletimize yakışır bir şekilde davranın ve ikiyüzlü politikalardan vazgeçin.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Atıcı.

Sayın Balbay…

9.- İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbay’ın, İzmir Atatürk Lisesinin mezuniyet töreninde öğrencilerin İzmir Marşı söylemelerinin engellendiğine ve bu tutumu nedeniyle okul müdürünü kınadığına ilişkin açıklaması

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İzmir Atatürk Lisesi yüz otuz yıllık bir lise ve bugüne kadar pek çok yazarı ve 4 bakanı yetiştirmiş bir lise. Önceki gün İzmir Atatürk Lisesinde öğrenciler bir mezuniyet töreni düzenlediler ve tören sonrası İzmir Marşı’nı söylediler. Okul müdürü dedi ki: “Bu politiktir, slogan atmayın.” Öğrenciler marşı söylemeye devam edince müdür kestirdi ve pop müzik çaldırmaya başladı. Bunun üzerine lise öğrencileri de “Mustafa Kemal’in askerleriyiz.” diye bağırmaya başladı.

Bir defa, müdürü kınıyorum. Millî Eğitim Bakanına soruyorum: Bu müdürü görevden alacak mısınız? Öğrencilerin gözlerinden öpüyorum. 19 Mayıs haftasında gerçekten Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’ni özümsemiş, cumhuriyeti koruyacak bir yürek olarak geliyorlar. Ancak Millî Eğitim Bakanlığının atamalarda gösterdiği bu, liyakat yerine “riyakat”ı da bir kez daha kınıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Balbay.

Sayın Kayışoğlu…

10.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun, Filistinlilerin yetmiş yıldır sürdürdüğü bağımsızlık mücadelesini desteklediklerine ve bu onurlu mücadeleye karşı uygulanan şiddet ve katliamın insanlık tarihine bir utanç olarak geçeceğine ilişkin açıklaması

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Tarihe “kanlı pazartesi” olarak geçen 14 Mayıs 2018’i hiçbir zaman unutmayacağız. Filistinlilerin yetmiş yıldır sürdürdüğü bağımsızlık mücadelesini destekliyoruz. Bu onurlu mücadeleye karşı uygulanan şiddet ve katliam, insanlık tarihine bir utanç olarak geçecektir. Uluslararası kamuoyunun kabul ettiği iki devletli çözümü kabul etmek yerine, semavi dinlerin kutsalı olan Kudüs üzerinden kaos yaratan ve Orta Doğu’daki kana doymadıklarını gösteren Amerikan emperyalizmi ve katliamcı İsrail bilsin ki kazanan Filistin halkının onurlu mücadelesi olacaktır. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kayışoğlu.

Sayın Şeker…

11.- Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker’in, Filistin’de yaşanan katliamı şiddetle kınadığına ve şehit olan Filistinlilere Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

Kudüs, Müslümanların kırmızı çizgisidir. Doğu Kudüs Filistin’in başkentidir. Kudüs, sadece Filistinlilerin değil bütün Müslümanların ortak davasıdır. Birleşmiş Milletlerin kararına rağmen ABD’nin büyükelçiliğini Kudüs’e taşıması ve İsrail’in başkenti olarak tanıması açıkça bir tahriktir, Filistin’i ve Filistin devletini yok saymaktır. ABD bu kararıyla, sivilleri katleden, katil İsrail yönetiminin yanında fütursuzca yer almış ve insanlık suçuna ortak olmuştur. ABD’nin bu kararını bir kez daha şiddetle kınıyorum. Filistinli kardeşlerimizin yanında olduğumu ifade ediyorum. İşgal edilmiş topraklarını kurtarmak, seslerini duyurmak için ABD’nin kararını ve düzenlediği eğlenceyi protesto eden masum, savunmasız Filistinlileri katil İsrail askeri gözünü kırpmadan şehit ediyor, yaralıyor. Bu alçak bir katliamdır, insanlık suçudur; şiddetle kınıyorum. Filistinli şehit kardeşlerimize Allah’tan rahmet diliyorum, yaralılara acil şifalar diliyorum.

Kahrolsun İsrail! Kahrolsun Amerika!

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şeker.

Sayın Ilıcalı…

12.- Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı’nın, Filistin’de yaşanan katliam karşısında Cumhurbaşkanı, Hükûmet ve Meclisin Türkiye'nin yerini tam olarak ortaya koyduğuna, sözde barışı, demokrasiyi, insan haklarını savunanların Filistin’deki çığlığa sessiz kaldıklarına ve Süper Lig yolunda Ümraniyespor’la maç yapacak olan Erzurumspor’a başarılar dilediğine ilişkin açıklaması

MUSTAFA ILICALI (Erzurum) – Teşekkürler Başkanım.

ABD’nin Kudüs’te İsrail Büyükelçiliği açması kararı sonrası Filistinli kardeşlerimiz sokağa döküldü. Yapılan haklı mücadelelerini bizler de destekliyoruz. Protestolara karşılık katil İsrail askerleri gerçek mermiler kullanarak katliam yaptılar. 60 Filistinli Müslüman kardeşimiz yaşamını yitirdi, 2 binden fazla kardeşimiz yaralandı. Başta Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere, Hükûmetimiz ve partimiz, Meclisimiz İsrail’in bu tutumu karşısındaki yerimizi tam olarak ortaya koydu.

Ben de buradan ifade etmek isterim ki sözde barışı, demokrasiyi, insan haklarını savunanlar Filistin’deki çığlığa sessiz kalıyorlar. Yapılan bu çifte standart ve yapılan katliam tarihin sayfalarında yerini mutlaka alacaktır. Demokrasi savunucusu, medeniyet timsali Batı’nın gelecek nesillere bu durumu nasıl izah edeceğini çok merak ediyorum. Cumhurbaşkanımızın her platformda dile getirdiği üzere dünya 5’ten büyüktür ve er geç adalet yerini bulacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA ILICALI (Erzurum) – Her devrin bir firavunu var ise elbette bir Musa’sı da vardır. ABD’nin tutumunu ve katil siyonist rejimin Müslüman kardeşlerimize karşı uyguladığı katliamı nefretle kınıyorum. Yaşasın Filistin halkının direnişi diyorum.

Bugün, Süper Lig yolunda Ümraniye Spor’la önemli bir maç yapacak olan Erzurumspor’a da başarılar diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Biz de her iki takıma başarılar diliyoruz Sayın Ilıcalı.

Teşekkür ederim.

Sayın Dilipak? Yok.

Sayın Şimşek…

13.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek’in, Gazze’de alenen insanlık suçu işlendiğine, bütün insanlığı, Avrupa Birliğini ve İslam dünyasını bu olayı lanetlemeye davet ettiğine ilişkin açıklaması

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, İsrail Gazze’de alenen ve canice insanlık suçu işlemiştir. İsrail, ABD’nin açtığı karanlık ve kanlı güzergâhta gözü dönmüşçesine ilerleyerek Gazze’de son yılların en ağır katliamına imza atmıştır, sayıları 60’ı bulan Filistinliyi öldürmüş, 3 bine yakın Filistinliyi yaralamıştır, 8 aylık bebekleri bile katletmiştir. İsrail katil, haydut ve terörist bir devlet olduğunu tüm delilleriyle ispatlamıştır.

Bütün dünya insanlığını, Avrupa Birliğini ve İslam dünyasını bu olayı lanetlemeye davet ediyorum. İnsanlık -bu olaydan- İsrail’e ve ABD’ye gerekli dersi vermelidir. Bütün dünyada herkes İsrail ve ABD mallarını boykot etmelidir diyor, saygılarımı sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şimşek.

Sayın Özdemir…

14.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, Filistin’de yaşanan katliamı kınadığına ve bu yaşananlara somut bir tepki olarak İsrail ile Türkiye arasında yapılan anlaşmanın tek taraflı olarak ortadan kaldırılmasını içeren bir kanun teklifi vereceklerine ilişkin açıklaması

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bugün Grup Başkan Vekilimiz Sayın Özgür Özel başkanlığında bir heyetle Filistin Ankara Büyükelçiliğini ziyaret ettik. Ziyaretimizde Sayın Genel Başkanımız başta olmak üzere tüm Cumhuriyet Halk Partisi ailesinin Filistin halkına, Filistin devletine dayanışma duygularını ilettik. Dün yaşanan katliamı bir kez daha kınıyor ve Filistin halkının büyük acısını yüreğimizde hissediyoruz.

Tüm bu yaşananlara somut bir tepki olarak, İsrail ile Türkiye arasında Mavi Marmara olayından sonra yapılan ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilen anlaşmanın Türkiye tarafından tek taraflı olarak ortadan kaldırılmasını içerecek bir kanun teklifimizi Genel Kurula ileteceğiz. Karşı çıktığımız ve iktidarın desteklediği bu anlaşmayla ilgili teklifimiz Genel Kurula geldiği zaman iktidar tarafından olumlu yaklaşılması çağrısında tekrar bulunuyor, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özdemir.

Sayın Boyraz? Yok.

Sayın Dedeoğlu...

15.- Kayseri Milletvekili Sami Dedeoğlu’nun, Filistin halkının davasında tüm Müslümanların omuz omuza olacağına, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın önderliğinde insanlığın ortak mirasına sonuna kadar sahip çıkacaklarına ve ramazan ayının hayırlar getirmesini niyaz ettiğine ilişkin açıklaması

SAMİ DEDEOĞLU (Kayseri) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Değerli milletvekilleri, Kudüs Müslümanların ilk kıblesi, Mescid-i Aksa’yı içinde barındıran, İslamiyet ve iki büyük dinin daha kutsal mekânıdır. 60’ı aşkın şehidimiz, 3 bine yakın yaralımız vardır. Yetmiş yıllık bir işgal karşısındaki yetmiş yıllık bir direniş, bugün tüm dünyanın ana konusudur. Akıl tutulması içinde yaşayanlar, bugün dinler arasında yeni bir kaos çıkartmak istemektedirler, Müslümanların kalbinin Kudüs’te attığını bilmezler. Kaderi uyanış ve diriliş olan bu ümmet, kanının son damlasına kadar Kudüs’ü asla yalnız bırakmayacaktır. Filistin halkının davasında tüm Müslümanlar omuz omuza olacaktır. Sayın Cumhurbaşkanımız ve liderimiz Recep Tayyip Erdoğan’ın önderliğinde insanlığın ortak mirasına sonuna kadar sahip çıkacağız.

Ayrıca, bugün ilk teravih namazıyla başlayacak olan rahmet ayımızın ülkemiz ve tüm İslam âlemine hayırlar getirmesini Cenab-ı Allah’tan niyaz ediyor, Gazi Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Dedeoğlu.

Sayın Kılıç...

16.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın, Amerika ve İsrail’in elinin Müslümanların kanına bulandığına ilişkin açıklaması

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Miraç güzergâhı mukaddes Kudüs ve Kabe’den sonra yeryüzünde Allah’a ibadet için yapılan ikinci mabet Mescid-i Aksa kan ağlıyor. Müslümanlar olarak yastayız. Kudüs, Mescid-i Aksa ve Filistin’le beraber ümmet ağlıyor. ABD meydan okumasını sürdürüyor. Dün Nekbe’nin (Büyük Felaket) yıl dönümüydü. ABD, ramazana girerken yine yapacağını yaptı, onun provokesiyle kan aktı. Amerika ve İsrail’in eli Müslümanların kanına yeniden bulandı. 200’ü aşkın ülkeden 150 ülke ABD ve İsrail’in yaptığını desteklemiyor. Bu bir referandumdur, ABD ve İsrail bu referandumu kaybetmiştir. Ama bunda Müslümanların dağınıklığının payı da yok değildir. “Müslümanım diyen bu kadar millet / İslam nazarından kendine baksa / Esir mi olurdu Mescid-i Aksa?”

Eninde sonunda hak batıla galip gelecek ve Kudüs hürriyetine kavuşacaktır.

Burada Amerika’nın ne katil meret olduğunu anlatan hemşehrim merhum Mahzuni Şerif’i de saygıyla anıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kılıç.

Sayın Gaytancıoğlu, buyurun.

17.- Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu’nun, Hükûmetin açıkladığı düşük buğday fiyatlarıyla buğday üreticisini mahkûm etmeye çalıştığına ilişkin açıklaması

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bundan iki gün önce Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmetinin Tarım Bakanı sözde buğday fiyatlarını açıkladı. Buğday fiyatlarında yüzde 12’lik bir artış söz konusu; bu artışın da enflasyon oranı üzerinde olduğu, enflasyon oranına paralel olduğu söylendi.

Şimdi, bakın, geçtiğimiz yıl Türkiye tam 5 milyon ton buğday ithal etmiş, bunun karşılığında 1,5 milyar dolar ödemiş. Hâlâ buğday üreticisini düşünmüyorsunuz, buğday üreticisini düşük fiyatlara mahkûm etmeye çalışıyorsunuz. Geçtiğimiz yıl yaptığınızı hiçbir zaman unutmadık, Kurban Bayramı’nın üçüncü günü gümrük vergilerini sıfırlayarak Türkiye’yi âdeta ithal buğday cenneti hâline getirdiniz. Şimdi yine üreticiyi düşünmüyorsunuz; düşük fiyatlarla, yüksek mazot fiyatlarıyla, yüksek gübre fiyatlarıyla siz çiftçinin tarımı terk etmesini, köyleri terk etmesini, tarlalarının başkalarının eline geçmesini istiyorsunuz. Bunun açıkçası budur.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gaytancıoğlu.

Sayın Kuyucuoğlu, buyurun.

18.- Mersin Milletvekili Serdal Kuyucuoğlu’nun, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının farklı birimlerinde görev alan personelin kendi istekleri dışında ve gerekçe gösterilmeksizin uzmanlık alanları dışında faaliyet gösteren kurumlara gönderilmesine ilişkin açıklaması

SERDAL KUYUCUOĞLU (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Madencilik sektöründe düzenleyici ve denetleyici bir kurum olan ve Soma, Ermenek, Elbistan gibi maden iş kazaları, cinayetlerinde sorumluluk payı olan MİGEM, yetişmiş personeli kurumdan göndererek kurumun içini boşaltmakta, bunların yerine sözleşmeli personel ve diğer kurumlardan geçici personel nakli yaparak denetleme görevini yürütmeye çalışmaktadır. Bu uygulamayla Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının farklı birimlerinde görev alan personelin kendi istekleri dışında hiçbir gerekçe gösterilmeksizin uzmanlık alanları dışında faaliyet gösteren kurumlara gönderilmeleriyle ne tür bir kamusal yarar beklenmektedir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kuyucuoğlu.

Son söz Sayın Tanal’ın.

Buyurun.

19.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, borcu olmadığı hâlde desteklemeleri bloke edilen Harran Ovası'ndaki çiftçilerin mağdur olduğuna ve bu blokenin bir an önce kaldırılmasını talep ettiğine ilişkin açıklaması

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Teşekkür ederim.

Değerli Başkanım, değerli milletvekilleri; sizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli Başkanım, sizin aracılığınızla Tarım Bakanına sormak istiyorum: Şanlıurfa ilimizin Harran ilçesi ve Harran Ovası’na Atatürk Barajı’ndan sulama yapılmakta ve buradaki çiftçilerimizin sulama birliklerine herhangi bir borcu da yok, tüm borçlarını ödemiş durumdalar. Hatta şu anda Sayın Faruk Çelik Bey de burada, salonda, en azından bölgenin milletvekili. Bu Harran Ovası'ndaki sulama birliklerine borcu olmayan, su kuyusu olmayan, elektrik trafosu olmayan, elektriği olmayan köylerle ilgili tarım destekleme primi niçin bloke edilmiş? Bu Harran Ovası'ndaki çiftçinin günahı nedir Sayın Başkanım? Tarım borçları olmadığı hâlde desteklemeleri bloke edilmiş, desteklemeleri ödenmemekte, bazı yerlerde de geç ödenmekte. Harran Ovası'nda bulunan çiftçi vatandaşlarımız mağdurdur. Bir an önce bu blokenin kaldırılmasını talep ediyorum.

Saygılarımı sunarım.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tanal.

Şimdi, sayın grup başkan vekillerimizin söz taleplerini karşılayacağım.

Sayın Akçay, buyurun.

20.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, 12 Mayısta Irak’ta yapılan parlamento seçimlerindeki usulsüzlüklere ve 15 Mayıs 1919’da İzmir’de Yunan işgali karşısında ilk kurşunu atan gazeteci Hasan Tahsin başta olmak üzere Kurtuluş mücadelesinin aziz şehitlerini rahmet ve minnetle andıklarına ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

12 Mayıs Cumartesi günü Irak’ta 5’inci kez parlamento seçimleri yapıldı. Seçimlere Türkmenler demokratik olgunluk içerisinde yüksek bir katılım göstermiştir ancak Türkmen nüfusunun yoğun olduğu başta Kerkük olmak üzere, Erbil, Süleymaniye ve Musul’da seçimlerde ciddi usulsüzlük ve oyların çalındığı haberleri kamuoyuna yansımıştır. Türkmenler oylarının ve haklarının peşinde dört gündür protestolarını sürdürmektedir. Kerkük’teki protestolarda on binlerce kişi iradesinin peşindedir. Yaşanan gelişmelerin özeti olarak Irak Türkmen Cephesi üyesi Aydın Maruf’un şu sözlerini dikkatinize sunmak isterim: “Kerkük'te 120 bin seçmenimiz var. Altınköprü’de 5 bin seçmenimiz sandığa gitti ancak orada bize 100 oy bile çıkmadı.” Bu çok vahim bir durumdur. Kerkük'te neredeyse tamamı Türkmen olan mahallelerde Barzani partililerin 1’inci çıkması gibi imkânsız gelişmeler yaşanmaktadır. Aylar önce gayrimeşru bir referandum girişimiyle Kerkük işgal edilmek istenmişti. Bugünkü seçim hileleriyle referandum girişimi aynı düşüncenin ürünüdür. Bölgedeki gelişmeleri yakinen takip ediyoruz.

15 Mayıs tarihi Türk milletinin bağımsızlık ve kurtuluş yolunda atılan önemli adımlarından birini anmamıza da vesiledir. 15 Mayıs 1919’da İzmir'de gazeteci Hasan Tahsin, Yunan işgali karşısında ilk kurşunu sıkmış ve şehit olmuştur. Türk milletinin öz vatanında boğulmak istendiği o günlerde sadece İzmir'de değil, yurdun dört bir yanında ilk kurşunlar Kurtuluş Savaşı’nın, hem de millî iradenin işaret fişekleri olmuştur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Akçay.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – 19 Aralık 1918’de Hatay Dörtyol'da Çavuş Kara Mehmet, 15 Mayıs 1919’da İzmir'de Hasan Tahsin, 29 Mayıs 1919’da Ayvalık’ta Ali Çetinkaya ve askerleri, 1 Haziran 1919’da Ödemiş'te Kuvayımilliyeci Ödemişliler ateşin üzerine yiğitçe yürümüşler, işgale karşı direnişin, bağımsızlık yolunda kutlu yolculuğun yolbaşçısı olmuşlardır. Şehadetinin yıl dönümünde ilk kurşunla andığımız başta Hasan Tahsin olmak üzere, kurtuluş mücadelemizin aziz şehitlerini rahmet ve minnetle anıyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akçay.

Sayın Kerestecioğlu…

21.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, 15 Mayıs Kürt Dili Bayramı’na, 13 Mayıs Soma faciasının 4’üncü yıl dönümüne, TMSF’nin tazminatların ödenmesi için el koyduğu Soma AŞ’ye ait mal varlıklarının satılarak derhâl işçilere alacaklarının ödenmesi gerektiğine, 15 Mayıs Dünya Vicdani Retçiler Günü’nde vicdani reddin bir hak olarak tanınması ve bu konuda gereken düzenlemelerin yapılmasını talep ettiklerine ilişkin açıklaması

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Bugün Kürt Dili Bayramı. 15 Mayıs 1932 yılında yayın hayatına başlayan Hawar dergisinin Kürt dilinin gelişimine katkıları dolayısıyla bugün Kürt Dili Bayramı olarak kutlanagelmekte. İktidarın belediyelere atadığı kayyumlar eliyle Kürt dilinde eğitim veren kreşleri kapattığı, KHK’lerle Kürtçe çalışma ve yayın yapan gazeteler, dergiler, TV kanalları, internet siteleri, kadın kurumları ve Kürt Enstitüsünü kapattığı ve yasakladığı bir dönemde Kürt Dili Bayramı’na sahip çıkmak ve gereklerini yapmak olağanüstü önemdedir. Kürtçenin kamusal kullanımının bütünüyle ortadan kaldırıldığı, Kürt dili ve edebiyatına emek veren önemli şahsiyetlerin heykellerinin yıkıldığı, isimlerinin parklardan kaldırıldığı bu iktidar döneminde Kürtçeye dönük baskı ve yok saymaları kabul etmediğimizi bir kez daha vurguluyor, mücadelemizi daha güçlü bir şekilde sürdüreceğimizin sözünü veriyoruz. Kürt dilinin kamusal kullanımının önünü açmak, Kürt edebiyatının ve kültürünün korunup geliştirilmesi sadece Kürt halkı için değil, Türkiye’de çok dillilik ve çok kültürlülüğün korunması ve geliştirilmesi açısından da büyük bir zenginliktir. Bu vesileyle ben de “…”(X) Kürt Dili Bayramı kutlu olsun diyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

13 Mayıs günü, Sayın Başkan, Soma maden faciasının yıl dönümüydü ve ben de Soma’daydım. Soma, gerçekten işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin yok sayıldığı Soma AŞ'nin ocaklarını denetlemeyen, üretim fazlasına göz yuman o dönemin yine Enerji Bakanlığı, Çalışma Bakanlığı, taşeron redevans sistemiyle kamu varlıklarını kendisine biat eden şirketlere hediye eden iktidarın bu facianın sorumlularından olduğunu unutmamıştı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Başkanım.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Tabii ki tekmeci müsteşar Yusuf Yerkel’i de ve onun adaylığını da unutmadı Soma halkı.

Bugün Adalet Arayana Destek Grubu tarafından her yıl yayınlanan İş Cinayetleri Almanağı da çıktı ve bu almanağa göre 2017’de, basına yansıyan haberlerden derlendiği kadarıyla, en az 1.947 işçi çalışırken hayatını kaybetti ve bu işçilerden 51’i de çocuktu.

Soma’da bir gerçeklik daha var, buna dikkat çekmek isterim: Soma katliamından sonra ortaya çıkan infiali bastırmak amacıyla önce, üretimi durdurulan madenlerde çalışanların maaşları altı ay çift maaş olarak ödendi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Tamamlayacağım.

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayınız lütfen Sayın Kerestecioğlu.

Buyurun.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Katledilen madenci ailelerine toplanan yardımlar AFAD üzerinden ailelere iletildi; ölüm aylıkları ve emekli maaşları bağlandı. Fakat bu infialin önü alınınca, katliamın 6’ncı ayında 2.831 maden işçisi kapının önüne konularak açlıkla terbiye edilmeye başlandı. İşte, bu maden işçilerinden bazıları buldu bizi ve onlar bu baskıları anlattılar. Yeniden işe girmek için AKP’ye üye olmaları yönünde baskıların başladığını; tazminatlarının, kıdemlerinin ödeneceği, başka yerde istihdam edilecekleri vaatlerinde bulunulduğunu fakat tazminatlarının da -daha önce sendika kendilerine sormadan, Soma AŞ’yle anlaşarak taksitlendirmesine rağmen- ödenmediğini, o tarihten bu yana işçilere sadece iki bayram öncesi ve son olarak da referandumdan bir hafta kadar önce cüzi miktarda ödeme yapıldığını beyan ettiler. Bunu bilgilerinize…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Tamamlıyorum, kusura bakmayın.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Başkanım.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Yani, çok önemli bir yakınma olduğu için ve bir gerçeklik olduğu için… Sanki, hani, herkes, bu insanlar tazminatlarını aldı zannediyor Soma’da; böyle olmadığını gerçekten belirtmek için söz aldım. Başka maden ocaklarında iş bulanlar var ve onlar, maalesef, yaşamlarını yeniden madenci olarak devam ettirmeye başladılar.

TMSF’nin tazminatların ödenmesi için el koyduğu Soma AŞ’ye ait mal varlıklarının satılarak derhâl işçilere alacaklarının ödenmesi gerekiyor; bunu da kamuoyunun bilgisine sunmak isteriz.

Son olarak, bugün Dünya Vicdani Retçiler Günü. Vicdani ret hakkı din ve vicdan özgürlüğü hakkından türeyen bir haktır ve uluslararası sözleşmeler gereği tüm taraf devletleri bağlar. Vicdani reddin de bir hak olarak tanınması ve gereken düzenlemelerin yapılmasını aynı zamanda talep ediyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kerestecioğlu.

Sayın Özkoç, buyurun Sayın Başkanım.

22.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bugün Filistin Büyükelçiliğini ziyaret ederek acılarını paylaştıklarına, bu konuda Hükümete destek çıktıklarına ancak Hükümetten de beklentileri olduğuna ilişkin açıklaması

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisi olarak bugün Filistin Büyükelçiliğini arkadaşlarımızla beraber ziyaret ederek ortak acılarımızı paylaştık, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak mazlum Filistin halkının yanında olduğumuzu bir kere daha ifade ettik.

Filistin bizim için siyasi partilerin, sağın, solun, milliyetin, mezhebin ötesinde bir vicdan davasıdır. Kudüs’te bugün, vatan toprağına sahip çıktığı için, onurlu bir hayat istediği için, evlatlarının yarınları için mücadele veren Filistinli kardeşlerimiz katlediliyor. Hatta şu dakikalarda bile tekrar harekât başlamış ve yaralanan Filistinli kardeşlerimiz vardır. Bedenlerinden başka hiçbir dayanağı olmayan insanlarımız İsrail’in tankına, tüfeğine hedef oluyor, seslerini duyurmalarına izin verilmiyor. O ses biz olmalıyız. Meclise, hepimize tarihî bir sorumluluk düşüyor. Her türlü ayrımı bir kenara koyup kardeşlerimize, mazlum Filistin halkına sahip çıkmalıyız.

Biz Hükûmete destek vermeye hazırız ancak Hükûmetten de beklentilerimiz var:

1) İslam İşbirliği Teşkilatı toplantıya çağrıldı. Buradan Filistin davasıyla ilgili ortak bir karar çıkmalı, karar kâğıt üzerinde kalmamalı, mutlaka uygulamaya geçilmesi sağlanmalıdır.

2) İsrail Büyükelçimiz derhâl geri çekilmelidir.

3) Konsolosumuz derhâl Filistin Büyükelçisi düzeyine çıkarılmalı ve bu atama tüm dünyaya duyurulmalıdır.

4) İsrail’in Mavi Marmara’da hayatını kaybeden yurttaşlarımız için tazminat bile değil, lütuf parası olarak ödediği 20 milyon dolara ilişkin anlaşmayı Türkiye olarak tek taraflı feshetmeliyiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Başkanım.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) - Bununla ilgili yasa teklifini Meclisimize sunduk.

Güç birliği gösterelim, katledilen kardeşlerimizin arkasında onurlu bir duruş sergileyelim. Oy birliğiyle feshedelim bu anlaşmayı. İsrail’e sözle karşılık değil, millî bir tavır gösterelim.

Yaşasın verdikleri haklı mücadele, yaşasın Türkiye Filistin halklarının kardeşliği.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özkoç.

Sayın Bostancı, buyurun Sayın Başkanım.

23.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, AK PARTİ Grubu olarak Filistin halkının haklı direnişini desteklediklerine, Birleşmiş Milletler tarafından Kudüs’ün üç semavi dinin ortak kutsal mekânı olduğunun defalarca altının çizildiğine, Türkiye Cumhuriyeti’nin de bu çizgi doğrultusunda önemli roller oynadığına, tüm İslam âleminin ramazanını tebrik ettiğine ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

AK PARTİ Grubu olarak Filistin halkının haklı direnişini, eylemlerini destekliyoruz, Filistin davasını destekliyoruz. Dün ve geçmişten itibaren bugüne kadar Filistinlilere yönelik vahşi ve zulüm politikalarının sahibi olan İsrail yönetimini şiddetle kınıyoruz. Dün çok dramatik olaylar yaşandı; 60 insan hayatını kaybetti, 2.770 kişi yaralandı ve hâlen bu protestolar devam ediyor.

Bölgede yaşanan birçok hadisenin, Orta Doğu’daki huzursuzluğun kaynağında Filistin davası ve şüphesiz Kudüs’ün statüsü meselesi var. 19’uncu yüzyılın sonunda Theodor Herzl’le birlikte başlayan o radikal çizgi bugün Orta Doğu coğrafyasının kan ve ateşe sürüklenmesinde asli rol oynuyor. Biz biliyoruz ki o tarihsel sürekliliği takip ettiğimizde, o radikal çizgiyi destekleyen insanlar olduğu gibi buna itiraz eden Yahudiler de var, buna itiraz eden çok güçlü bir dünya kamuoyu var. Bugünkü İsrail yönetiminin şımarıklığının arkasında Amerikan yönetimi olduğu gibi bu Amerikan yönetiminin iç siyasi dengeler çerçevesinde oynadığı rolü bilen ve bu kararlara itiraz eden çok güçlü bir Amerika kamuoyu da var. Dün Amerikan Büyükelçiliği açılırken orada sergilenen gülücükler ile çocukların İsrail güvenlik güçlerince katledilmiş kanlı bedenlerini yan yana getiren fotoğraf dünya kamuoyunun hafızasından silinmeyecektir, eminim ki Amerikalıların da hafızasından silinmeyecektir ve bunun müsebbibi olarak kimleri göreceklerini biliyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Başkanım.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Kim Orta Doğu coğrafyasında barış istiyorsa, Yahudilerin, Arapların, Müslümanların, Hristiyanların barışını istiyorsa İsrail devletinin bu saldırgan, bu radikal, bu Herzl’den beri gelen çizgisini reddeden ve şüphesiz karşılıklı iradeleri teyit eden bir noktada yer alması gerekir. Kudüs’ün üç semavi dinin ortak kutsal mekânı olduğunun altını Birleşmiş Milletler defalarca çizdi. Bir kez daha onun çizilmesi ve bunun gerçekleştirilmesi gerekir. Türkiye Cumhuriyeti, bu çizgi doğrultusunda şimdiye kadar çok önemli roller oynadı, bundan sonra da Filistin halkının hiç şüphesiz insanlık temelindeki bu haklı davasını desteklemeye devam edecektir.

Sayın Başkanım, ramazan ayı başlıyor. Tüm halkımızın ve İslam âleminin ramazanını tebrik ediyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Başkanım.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – İnşallah, bu ramazan insanların sadece ibadetlerine ilişkin bir ortaklık duygusunu değil, aynı zamanda İslam dünyasında yaşanan acılar ve vahşetlere ilişkin de bir ortaklık duygusunun vesilesi olur diyorum, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bostancı.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup bilgilerinize sunacağım:

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Mardin Milletvekili Mithat Sancar’ın Asya Parlamenter Asamblesi Türkiye Delegasyonu üyeliğinden istifa etmesiyle boşalan üyelik için Halkların Demokratik Partisi Grubu Başkanlığınca bildirilen Van Milletvekili Bedia Özgökçe Ertan’ın üyeliğinin Başkanlık Divanında yapılan incelemede uygun bulunduğuna ilişkin tezkeresi (3/1615)

11/5/2018

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Mardin Milletvekili Mithat Sancar’ın Asya Parlamenter Asamblesi Türkiye Delegasyonu üyeliğinden istifa etmesiyle boşalan üyelik için; 28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un 2'nci maddesine göre Halkların Demokratik Partisi Grubu Başkanlığınca bildirilen ve mezkûr Kanun'un 12'nci maddesi uyarınca Başkanlık Divanında yapılan incelemede uygun görülen Van Milletvekili Bedia Özgökçe Ertan’ın üyeliği Genel Kurulun bilgilerine sunulur.

                                                                      İsmail Kahraman

                                                           Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                            Başkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi daha vardır, okutup oylarınıza sunacağım:

2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Avrupa Birliği Konseyi Bulgaristan Dönem Başkanlığı dolayısıyla 13-14 Mayıs 2018 tarihlerinde Bulgaristan'ın başkenti Sofya'da düzenlenecek Enerji Komisyonu Başkanları Toplantısı’na katılım sağlanması hususuna ilişkin tezkeresi (3/1616)

11/5/2018

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Avrupa Birliği Konseyi Bulgaristan Dönem Başkanlığı dolayısıyla 13-14 Mayıs 2018 tarihlerinde Bulgaristan'ın başkenti Sofya'da Enerji Komisyonu Başkanları Toplantısı düzenlenecektir.

Söz konusu toplantıya katılım sağlanması hususu, 28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un 9'uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

                                                                      İsmail Kahraman

                                                           Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                            Başkanı

BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VIII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir tarafından, İsrail Hükûmetinin Kudüs'ü tek taraflı başkent ilan etmesi girişimi sonrasında 59 kişinin hayatını kaybetmesine dair gerçekleşen olaylardaki kayıplar ve yaralanmalara ilişkin 15/5/2018 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 15 Mayıs 2018 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

15/5/2018

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 15/5/2018 Salı günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                               Filiz Kerestecioğlu Demir

                                                                            İstanbul

                                                               HDP Grubu Başkan Vekili

Öneri:

15 Mayıs 2018 tarihinde İstanbul Milletvekili Grup Başkan Vekili Filiz Kerestecioğlu tarafından (7632 grup numaralı) İsrail Hükûmetinin Kudüs'ü tek taraflı başkent ilan etmesi girişimi sonrasında 59 kişinin hayatını kaybetmesine dair gerçekleşen olaylardaki kayıplar ve yaralanmalara ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan genel görüşme önergesinin, diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 15/5/2018 Salı günkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere ilk söz, öneri sahibi Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Kars Milletvekilimiz Sayın Ayhan Bilgen’e aittir.

Buyurun Sayın Bilgen. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

HDP GRUBU ADINA AYHAN BİLGEN (Kars) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, bu sorun daha çok konuşulacak, çok polemik yapılacak, çok tartışma doğuracak çünkü sorunu çözecek bir irade gelişmedikçe hiçbir sorun kendiliğinden çözülmez.

Dün Gazze’de saldırdılar, 60 ölü, binlerce yaralı; biraz önce Türk basınına da düştü, Batı Şeria’da bugün de aynı müdahale var. Yine 1 kişi hayatını kaybetmiş, 17 yaralı diye basına yansıyan rakamlar var.

Yani eğer sorunu Trump’ın damadına bir hediyesi gibi görmüyorsanız, arkasındaki ittifak ilişkilerine, onun uluslararası karşılığına, Amerikan iç siyasetindeki yansımalarına odaklanıyorsanız, bir tane somut şey görürsünüz, o da Amerika Birleşik Devletleri siyasetinde İsrail politikalarını bu şekilde belirleyen, şekillendiren lobilerdir. Peki, Türkiye’den siyasetçiler Amerika’ya gidince önce kimi ziyaret ederler? Bu lobileri ziyaret ederler. Türkiye bütçesinden bu lobilere hangi sorunlarda yardımcı olması karşılığında para aktarılır? Bunu kamuoyu bilmiyor.

Başka bilinmeyenler var. Mesela, Türkiye darbelerle yüzleşirken, darbeleri tartışırken şüphesiz 15 Temmuzdan 27 Mayısa kadar tümüyle yüzleşmeli ama bir sembol isim var: Mesela, sekiz ay Filistin’de, Filistinlilerle birlikte, doğrudan doğruya Filistin direnişine destek veren Deniz Gezmiş Türkiye’de neden idam edilmiştir? 1971 muhtırası ile Deniz Gezmiş’in idamı arasındaki bağlantıyla yüzleşmeye Türkiye siyasetinin cesareti, niyeti var mıdır? Filistin’de yürüttüğü mücadelenin bedeli midir Türkiye’de idam edilmesi? Bütün bu yüzleşmeler ancak bizim Filistin sorununda tutarlı, güçlü, kararlı bir yerde durmamızı sağlar.

Değerli arkadaşlar, siyasette ne söylediğiniz, ne yaptığınız eğer sorunları çözmeye yetmiyorsa; dönüp neyi söylemediğinize, neyi yapmanız gerektiği hâlde yapmadığınıza odaklanmayı gerektirir. Çünkü mevcut sözleriniz, mevcut eylemleriniz sorunu çözmeye yetmiyor. Eğer, İsrail’in Türkiye iç siyasetine müdahale araçlarıyla ilgili bir kaygı taşıdığımız için sadece kınama yapıyorsak, biz çok açık biçimde söylüyoruz, buna fırsat vermeyecek her türlü dayanışmanın içinde olacağız. Ve emin olun ki Türkiye toplumu, bütün kesimleri, dindarları, sosyalistleri, Alevileri, milliyetçileri, hepsi bu konudaki duyarlılıkta ülkeyi yönetenlerin yanında dururlar ama bir iradeyi, güçlü, kararlı bir tutumu görmek şartıyla. Türkiye’de toplum ne yazık ki İsrail konusunda manipüle ediliyor. Ya Hitler hayranlığı, antisemitik söylemlerle aşırı bir uç ortaya çıkartılıyor ya da kapalı kapılar ardında gizli petrol anlaşmaları, ticareti üzerinden başka ilişkiler kotarılıyor. Burada çok net, çok açık bir tabloyla karşı karşıyayız. Eğer yeniden Filistin sorununun diplomatik zeminlerde bir pazarlık unsuru olarak görülmesi değil de sahiden sorunu yönetmek değil, sorunu çözme konusunda güçlü bir irade geliştirmek istiyorsak, Türkiye Parlamentosu bunu istiyorsa, siyasi partiler bu yönde net bir tercihe, net bir kararlılığa sahipse bu konuyu her türlü siyasi polemiğin üzerinde, partiler arası çekişmenin üzerinde gerçekten bir ulusal çıkar, hatta ulusal üstü, Orta Doğu’nun geleceği konusu olarak ele almak ve ortak, güçlü, caydırıcı, etkin bir siyaseti inşa etmek gerekir. Türkiye toplumu eğer böyle bir yaklaşımın takipçisiyse, arkasında duracaksa, bunun bedelini ödeme cesaretine sahipse o zaman bütün sorumluluk, bütün yük siyasetin üzerindedir. Siyasetçinin sadece şikâyetlenme hakkı olamaz, sadece sitem etme, sadece tepki gösterme hakkı olamaz, siyasetçi çözüm üretmek zorundadır. Biz sorunun bütün hassasiyetinin ve zorluğunun farkında olarak söylüyoruz. Eğer siz bu sorunun çözümünde bir adım atarsanız biz üç adım atmaya varız ve eminiz ki Türkiye'deki bütün kesimler sizin atacağınız her adımın arkasında duracaklar. Ama Körfez ülkelerinin yaptığı gibi bir taraftan gizli ilişkileri devam ettirir bir taraftan da güya İsrail karşıtı gibi söylemler geliştiren yapılara zekât vererek, bağış yaparak onları ayakta tutan denge siyasetini Türkiye'ye de taşırsanız bunun vebali, bunun tarihî sorumluluğu da hiçbir parti tarafından taşınamaz.

Herkesi saygıyla selamlıyorum. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bilgen.

Şimdi söz sırası Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ardahan Milletvekilimiz Sayın Öztürk Yılmaz’a aittir.

Buyurun Sayın Yılmaz. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakika.

CHP GRUBU ADINA ÖZTÜRK YILMAZ (Ardahan) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Bir iki konuya değinmek istiyorum.

Bir: Filistin, böyle giderse tamamen İsrailli yerleşimcilerin işgaline uğrayacak. Şu anda her iki üç ayda bir yerleşim planları yapılıyor. Zaten Filistin’e gittiğiniz zaman görüyorsunuz, Filistinliler çimento alamıyorlar, demir alamıyorlar, konut inşa edemiyorlar ama İsrail bin tane, 2 bin tane, 3 bin tane konut inşa ediyor ve bu, hızla devam ediyor.

İkinci konu şudur: Filistin’in altyapısı tamamen yeniden yapılandırılmak zorunda çünkü böyle giderse Filistin'de artık ekonomik bir çöküş başlayacak, zaten ekonomi yerlerde sürünüyor, iyice batacak.

Üçüncüsü: Güvenlik. Maalesef, güvenlik de hiçbir zaman olmadığı kadar kötü durumda. Filistin’in İsrail ablukası nedeniyle kendi güvenlik kuvvetlerini tam manada teşekkül edemediğini de belirtmek isteriz. İsrail her şeye müdahale ediyor, her konuya müdahale ediyor, her yeri işgal ediyor, her yerleşim yeri bir noktada Filistin’in bağrına saplanmış hançer gibi devam ediyor.

Şimdi, bu kararlar boşuna değil, uluslararası toplum sessiz. Bakmayın siz Avrupa Birliğinin göstermelik kararlar verdiğine, 3 ülke bloke etti, karar alamadılar, toplu bir kınama kararını aldıramadılar. Diğer taraftan, Birleşmiş Milletlerde konuyu gündeme getirmek isteyen bazı çevreler şunu unuttu: Orada, köşebaşında Amerika var ve veto edecek. Hiçbir zaman uluslararası toplum Amerika’yı ve onun ortağı İsrail’i karşısına alıp Orta Doğu’ya ilişkin özgün bir plan devreye sokamadı. Peki, yapılması gereken nedir? Bir kere, her şeyden önce, İslam dünyasının içinde bulunduğu durumu analiz etmesi lazım; bu aymazlığı, bu cehaleti yenecek bir strateji lazım; bölünen, parçalanan ve birbirine düşürülen bu coğrafyanın bir çıkış yolu bulması lazım ama görüyoruz ki bireysel hırslar, entrikalar, ABD’ye yakın durmalar, Sünni-Şii ayrımları, etnik çatışmalar maalesef bizim arzu etmediğimiz bir şekilde bu coğrafyayı bölmüş durumda ve coğrafyadan bizim çıkarabileceğimiz bütünlükçü bir strateji kalmamış durumda.

Şunu söyleyelim: Amerika Birleşik Devletleri’nin bu kararı geri dönülmezdir. Bakınız, şunu bilmemiz lazım: Biz ne yapmalıyız? ABD bu kararı aldı, dönmüyor da ve dönmeyecektir ve Filistin’in eli zayıf. Orta Doğu’daki İran’a karşı ve yakın olan devletlerin tutumları maalesef burada bu kilitlenmeyi açmak için kolaylaştırıcı bir unsur olmayacak.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZTÜRK YILMAZ (Devamla) – Bir dakikanızı alabiliyor muyum yoksa bitireyim mi isterseniz?

BAŞKAN – Vakit tamam mı diyeceğiz, vakit devam mı diyeceğiz Başkanım?

ELİF DOĞAN TÜRKMEN (Adana) – Tamam, tamam.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Verin Başkanım, konu Filistin, verin bence.

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Bir dakika Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Yılmaz.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – “Devam.” dediniz Sayın Başkanım.

HALİS DALKILIÇ (İstanbul) – Devam, devam.

ÖZTÜRK YILMAZ (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Şunu bilmemiz lazım: Bugün itibarıyla iki üç konu var. Bir tanesi İran’ın nükleer programından ABD'nin çekilmesi; iki, büyükelçiliğini taşıması. Aslında saldırı harekâtıdır; karşı tarafı hazırlıksız yakalamak, onun kurabileceği oyun planını bozmak ve Orta Doğu’da dikkatleri başka yöne çekme işaretidir. Bizim bu konuda maalesef Hükûmetin de bir stratejisinin olmadığını görüyoruz.

Bakınız, bu konuda bir önerimiz var: Gelin, birlikte kafa yoralım, ne yapılacakları birlikte hesaplayalım. Siz bizi davet edin, elimizden ne geliyorsa sunalım. Yeter ki Orta Doğu'ya ilişkin bu emperyal, bu işgalci, bu hakir ve bölücü emeller vücut bulmasın ve bu coğrafya bunlara teslim olmasın.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yılmaz.

Şimdi söz sırası Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Amasya Milletvekilimiz Sayın Naci Bostancı'ya aittir.

Buyurun Sayın Bostancı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) –Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; bu grup önerisinin mahiyetine ilişkin, Meclis açıldığında bir görüşme gerçekleştirildi 59/2 çerçevesinde. Uygun usul buydu kanaatimizce. O yüzden tekrar bu konuya dönülmesini ve HDP grup önerisinin lehinde bir onay vermeyi düşünmüyoruz, aleyhindeyiz ama mahiyetin çok önemli olduğunu biliyoruz, bunlar tartışılmaya da devam edecek.

Şu, herkes tarafından görülüyor: Orta Doğu coğrafyasında kirli politikalar devreye sokuluyor. Müttefiklerini de biliyoruz. Ancak bunları homojen, yatay bir yoldaşlıkla eşitlemek niyetinde değiliz; Obama döneminin politikaları farklıydı, şimdi Trump daha farklı bir yerde, İsrail’de de farklı yaklaşımların olduğu zamanlar ve kamuoylarının olduğunu biliyoruz, Körfez ülkelerinin vaziyetleri belli ama şunu unutmayalım: Bu kirli politikalar ilelebet orada devam etmeyecek, edemeyecek. Dünkü yaşanan vahşet bir utanç tablosudur ve yeryüzünde insanlık, ahlak, vicdan diye birtakım değerler var ve insanlık bütün bu tarihsel müktesebatı, bu değerleri bir yerlere koyuyorsa buna rıza göstermeyecektir. Bunu organize etmek ve politikaya dönüştürmek şüphesiz İslam dünyasıyla ve burada ortaklaşa bir şekilde, aklın politikaları çerçevesinde gerçekleştirilmelidir.

Şunu söyleyeceğim: Dünkü olaylar yaşanırken, İsrail’in bu vahşet politikaları sürerken… Almanya’da bir Nazi dönemi var biliyorsunuz. Naziler, çok zalimce yöntemlerle oradaki Yahudilere ilişkin bir kıyım politikası uyguladılar ve yaklaşık 6 milyon civarındaki masumu katlettiler. “Bütün bu katliamlar olurken Almanlar niye sessiz kaldı?” sorusu da soruldu ve 1949 yılında Karl Jaspers verdiği bir konferansta Almanların sessizliğinin esasen dört temel suça atıf yaptığını söyledi. Birincisi siyasi bir suç, Naziler. Hukuki bir suç, suçu işleyenler. Ahlaki bir suç, o masumlar götürülürken sesini çıkartmayanlar. Metafizik bir suç, şüphesiz kurbanlarla özdeşleşenler. Şimdi aynı durum Nazileşen İsrail devleti için, onun politikaları için söz konusudur. Buna seslerini çıkartmayanlar dün Nazilere seslerini çıkartmayan Almanlar gibi her türlü suçluluğa müstahak olacaklardır. Ben inanıyorum ki İsrail’in içinde de bütün Orta Doğu coğrafyasında da hatta o kirli politikaların elit kadrolarının dışındaki bütün insanlarda ve şüphesiz Amerika’da aynı şekilde meseleye bakanlar vardır. Esasen, insanlığa ilişkin ümidimizin de arkasında var olan budur.

Teşekkür ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bostancı.

Halkların Demokratik Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Bunu kabul edin ya, Filistin…

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Evet, kabul edildi gibi.

BAŞKAN – Kabul etmeyenler…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Kabul edenler daha fazla.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Hayır, zaten AK PARTİ Filistin’e karşı bir önergeyi reddetmez Başkanım.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Biz gerekçemizi açıkladık.

BAŞKAN – Öneri kabul edilmemiştir.

Sayın Benli, sisteme girmişsiniz efendim, talebinizi alabilir miyim?

FATMA BENLİ (İstanbul) – Sayın Başkanım, eğer müsaade ederseniz bir dakikalık konuşma yapmak istiyorum. Biraz geç oldu ama. Daha önce girmiştim sisteme, sanırım kayıttan silinmiş, tekrar girdim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Benli.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

24.- İstanbul Milletvekili Fatma Benli’nin, Kudüs’ün her zaman Filistin’in başkenti olarak kalacağına ve Filistin’de yaşanan haksızlığa karşı çıkmayan herkesin elinde katledilen masumların kanının olduğuna ilişkin açıklaması

FATMA BENLİ (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Kudüs hepimizin kalbi ve dün tüm insanlığın kalbine tekrar hançer saplandı. Amerika hain, hukuksuz planını fütursuzca gerçekleştirip sabaha kadar süren kutlamaların ardından büyükelçiliğini açtığında İsrail de aynı şekilde göstericilere karşı gerçek mermiler kullanmaktan çekinmedi ve onlarca Filistinliyi katletti. Aslında, sadece İsrail, sadece Trump ya da Amerika yönetiminin değil, sadece büyükelçiliğin açılışına katılan El Salvador, Kongo gibi ülkelerin değil, bu haksızlığa karşı çıkmayan herkesin elinde bugün bu masumların kanı var. Ama unutulmamalı ki Kudüs her zaman Filistin’in başkenti olarak kalmaya devam edecek çünkü biliyoruz ki karanlığın en kesif olduğu andan itibaren şafak doğacaktır.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Benli.

Sayın İrgil, sizin söz talebiniz de var.

Buyurun, talebinizi alayım önce, nedir?

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Başkanım, 60’a göre söz istemiştim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın İrgil.

25.- Bursa Milletvekili Ceyhun İrgil’in, İzmir Atatürk Lisesinin 130’uncu yıl mezuniyet töreninde öğrencilerin İzmir Marşı söylemelerinin engellendiğine ve okul müdürünün derhâl görevden alınıp hakkında gereken soruşturmanın yapılmasını talep ettiğine ilişkin açıklaması

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Baktım, görmüyorsunuz, o yüzden artık sabırla bekliyordum.

Sayın Başkanım, aslında söz almayacaktım ama bugün özel bir durum var. 13 Mayıs Pazar akşamı, mezunu olmaktan gurur duyduğum, onur duyduğum İzmir Atatürk Lisesinde gerçekleştirilen 130’uncu yıl mezuniyet töreninin bitiminde genç mezunların İzmir Marşı’nı söylemelerinin engellenmeye çalışılması gençlerin ve velilerin duruma tepki göstermesine neden olmuştur.

Mezunlarımızın ve velilerimizin bu mutlu gününde böyle bir olayın yaşanmasından dolayı son derece üzgün olduğumuzu belirtir ve bilinmesini isteriz ki İzmir Atatürk Lisesi fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür bir eğitim yuvasıdır ve cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk’ün adını taşıyan okulumuzdan mezun olan herkes Atatürk’ün devrimlerinin doğal bir neferidir ve bu ülkeyi muasır medeniyet seviyesine çıkarmak için savaşacaklardır.

Bunu münferit bir olay olarak algılamak isterdik ancak son dönemlerde okulumuzda ardı ardına yaşanan olayları hatırladıkça bu konuda çok zorlanıyoruz ve İzmir Atatürk Lisesi Mezunlar Derneği adına “Artık yeter.” diyoruz ve bu okul müdürünün derhâl görevden alınmasını ve hakkında gereken soruşturmanın ve cezalandırmanın yapılmasını talep ediyoruz.

Teşekkür ederim Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İrgil.

Sayın Ünal, sizin de talebiniz var. Sayın Ünal…

Sayın Ilıcalı, sizin talebiniz?

MUSTAFA ILICALI (Erzurum) – Benim de bir talebim var. Meclis sporla çok ilgili, bir sevinci paylaşacağım.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Ilıcalı.

26.- Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı’nın, Erzurumspor’un Ümraniyespor’u yenerek Süper Lig yolunda finale kaldığına ve final maçı için herkesi Bursa’ya davet ettiğine ilişkin açıklaması

MUSTAFA ILICALI (Erzurum) – Çok teşekkür ederim Değerli Başkanım.

Bugün Meclis gündeminden dolayı gidememiştik, Erzurumspor büyük bir başarıya imza attı; birinci maçta 4-3 yendiği Ümraniye’yi -biraz önce maç bitti, kuliste izledik- 2-1 yenerek Süper Lig yolunda finale kaldı. Kulübümüze, hocasına, taraftarına, bu fırsatı veren Başkanımıza, Meclisimize; herkese çok teşekkür ediyor, cumartesi günü final maçı için hepinizi Bursa’ya davet ediyorum.

Sağ olun, var olun.

BAŞKAN – Peki, biz de tebrik ediyoruz Sayın Ilıcalı Erzurumspor’u.

Sayın milletvekilleri, Danışma Kurulunun bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

B) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Danışma Kurulunun, Genel Kurulun 15 Mayıs 2018 Salı günkü birleşiminde, bastırılarak dağıtılan 554, 555, 558 ve 559 sıra sayılı Meclis Araştırması Komisyonu raporlarının gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmının sırasıyla 1, 2, 3 ve 4’üncü sıralarına alınmasına ve raporlar üzerindeki genel görüşmelerin aynı birleşimde yapılmasına; yapılacak görüşmelerde Hükûmet ve gruplar adına yapılacak konuşmaların onar dakika olmasına ve özel gündeme alınan Meclis araştırması komisyonu raporlarının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesine ilişkin önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

Danışma Kurulunun 15/5/2018 Salı günü (bugün) yaptığı toplantıda aşağıdaki önerilerin Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.

                                                                                               İsmail Kahraman

                                                                                    Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                     Başkanı

                                  

                         Mustafa Elitaş                                                      Özgür Özel

                 Adalet ve Kalkınma Partisi                                    Cumhuriyet Halk Partisi

                     Grubu Başkan Vekili                                           Grubu Başkan Vekili

                                  

                  Filiz Kerestecioğlu Demir                                             Erkan Akçay

               Halkların Demokratik Partisi                                  Milliyetçi Hareket Partisi

                     Grubu Başkan Vekili                                           Grubu Başkan Vekili

 

Öneriler:

Genel Kurulun 15 Mayıs 2018 Salı günkü (bugün) birleşiminde bastırılarak dağıtılan 554, 555, 558 ve 559 sıra sayılı Meclis Araştırması Komisyonu Raporlarının gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmının sırasıyla 1, 2, 3, ve 4’üncü sıralarına alınması ve raporlar üzerindeki genel görüşmelerin aynı birleşimde yapılması, yapılacak görüşmelerde Hükûmet ve gruplar adına yapılacak konuşmaların onar dakika olması ve özel gündeme alınan Meclis araştırması komisyonu raporlarının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesi önerilmiştir.

BAŞKAN – Danışma Kurulu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) Önergeler

1.- Van Milletvekili Bedia Özgökçe Ertan’ın (2/1869) esas numaralı Van Gölü ve Yöresinin Korunması Hakkında Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/150)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(2/1869) esas numaralı Kanun Teklifi’min İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan Genel Kurul gündemine alınmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                   Bedia Özgökçe Ertan

                                                                               Van

BAŞKAN – Önerge üzerinde teklif sahibi Van Milletvekilimiz Sayın Bedia Özgökçe Ertan konuşacaktır.

Buyurun Sayın Özgökçe Ertan. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Van Gölü ve coğrafyasının bir an önce korunmaya alınması için geçen yıl verdiğimiz kanun teklifi üzerine söz almış bulunuyorum.

Evet, bir Vanlı olarak ve bir milletvekili olarak Van Gölü için bir çağrı yapmak istiyorum ben ve bütün milletvekillerinin oy kullanırken bu konunun sadece Van’ın değil, bütün Türkiye'nin ekosistemini aynı zamanda ilgilendirdiğini hatırda tutmalarını umut etmek istiyorum.

Sayın milletvekilleri, 26’ncı Yasama Döneminde Van’ın en önemli sorunlarını bu kürsüden defalarca kez dile getirmeye gayret ettik ve Van Gölü’ndeki önlenemeyen ve önlem alınmayan kirlilik olduğunu birçok kere dile getirdik. Yüzde 40’a ulaşan kirlilik oranı, bölge nüfusunun dengesiz ve orantısız şekilde artışı, düzensiz yapılaşma, yetersiz kanalizasyon hizmeti ve erozyon, 600 bin yıllık geçmişe sahip Van Gölü’nün ömrünü hızla tüketmektedir. İşte göz göre göre tükenmekte olan bu ömür, tüm Van halkının gündeminde, bizlerin gündeminde ve halkın iradesi ve oylarıyla seçilmiş olan belediyelerimizin gündeminde. Sevgili Bekir Kaya’nın, Van Büyükşehir Belediyesi Başkanımızın gündemindeydi. Eğer şu an, haksız ve hukuksuz bir şekilde tutuklanmamış olsaydı bu konuya dair çabalarını sürdürüyor olacaktı.

Sayın milletvekilleri, yeri gelmişken tabii bir konudan bahsetmeden geçemeyeceğiz. Geçtiğimiz günlerde, şu an Van Belediyesine kayyum olarak atanmış olan kayyum vali -yani hakkını yememek lazım, hakikaten AKP il başkanından çok daha büyük bir özveriyle çalışıyor, geçen gün yanına emniyet müdürünü ve komutanları alıp halktan oy istemeye çıkmıştı yine- verdiği demeçte de şunu söyledi yani AKP’ye oy isterken şunu söyledi, diyor ki: “Bizden önceki belediye –sanki kendisi halkın oylarıyla seçilmiş de oraya gelmiş gibi, hani kendilerini çok çevreci ilan etmişlerdi, işte ‘Biz çevreye çok duyarlıyız; ağaca, çiçeğe, böceğe hayranız.’ şeklinde. Yani bu ağaç, çiçek, böcek diye tarif ettiği de aslında ekosistem, bu cümlelerle kendisi ifade ediyor- ne oldu, ne yaptı?” diye soruyor. İşte bunu gerçekten bir kentin valisinin yapması gerçekten çok trajik bir durum. Ya bir an önce vali olduklarını hatırlasınlar ya da istifa etsinler, gerçekten bir sandık kurulsun ve yarışsınlar. Siz de onu tabii bu çabalarından dolayı aday göstermelisiniz öncelikle.

Sayın milletvekilleri, Bekir Başkanımız tutsak olduğu için ben AKP’nin valisine bu kürsüden şu soruları sormak isterim: Van Büyükşehir Belediyesi makamını işgal eden Sayın Murat Zorluoğlu, “Biz yaptık.” dediğiniz projelerin hangisi size ait? Bunu açıklayabiliyor musunuz? Arıtma tesisi, DBP’li belediyenin projesi değil miydi? Kirlilikten kurtarmak için hazırlanan projelerin hepsinin altında da Bekir Kaya’nın imzası yok muydu? Bu projelere onay ve bütçe vermeyenleri bu Hükûmet onaylamadı mı? Evet, biz çevreciyiz ama sizin gibi çiçek, böcek diyerek ekosisteme, canlı yaşamına saygısızlık yapmıyoruz. İçinde bulunduğumuz doğal yaşama saygı duyuyoruz ve birlikte yaşamanın koşullarını oluşturmaya gayret ediyoruz. Bu bakımdan, Van Gölü Vanlılar için yaşamsal önemdedir, biz bunun da farkındayız.

Sayın milletvekilleri, şu an kaybettiğimiz her dakika, inanın, Van Gölü’nü doğal bir felaketin eşiğine daha fazla yaklaştırıyor. Sağlık açısından 100 milimetrede 700 olması gereken koli basili oranı göl kıyılarında 2.300’lere ulaşmış durumdadır. Kirliliğin önlenememesi ve tedbir alınmaması durumunda, uzmanlara göre ekolojik dengenin hızla bozulduğu, Van Gölü’nün yirmi beş yıllık bir ömrünün kaldığı belirtiliyor. Bu husus, alınması gereken acil önlemler noktasında bahane üreterek kaybedilecek bir vaktin olmadığını açıkça ortaya koyuyor.

Atılacak adımlar hususunda elbette en büyük sorumluluk kamu kurumlarına düşüyor çünkü başta Karayolları Şube Müdürlüğü olmak üzere tüm kamu kurumları halkın denize ulaşımını engelliyorlar, âdeta Van Gölü kıyısını işgal ediyorlar hatta katlediyorlar. Oysa Kıyı Kanunu’nda da belirtildiği gibi kıyı herkesin eşitlik ve serbestlikle yararlanmasına açık olup buralarda hiçbir yapı yapılamaz. Duvar, çit, parmaklık, tel örgü, hendek, kazık gibi ve benzeri engeller oluşturulamaz ama bunların tamamı Van Gölü’nün çevresinde mevcut ve öncelikli olarak kamu kurumları zaten bu zararı veriyor.

Kanun teklifimizde, bütün ekosistemi, Van Gölü’nü, coğrafyasını ve havzasını koruyucu önlemleri ve çok aktif bir eylem planı hazırladık, sunduk. Bu teklifimize destek vereceğinizi tekrar umduğumu belirtmek istiyorum.

Hepinize saygılarımı sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özgökçe Ertan.

Sayın milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.12

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.39

BAŞKAN: Başkan Vekili Yaşar TÜZÜN

KÂTİP ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye), Sema KIRCI (Balıkesir)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 99’uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Alınan karar gereğince gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmına geçiyoruz.

Bu kısmın 1’inci sırasında yer alan, çölyak hastalığının teşhis aşamasının, sebeplerinin, sonuçlarının ve bu hastalığa maruz kalanlara sağlanabilecek yardımların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesine ilişkin Anayasa’nın 98’inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca kurulmuş bulunan Meclis araştırması komisyonu raporu üzerindeki görüşmelere başlıyoruz.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Komisyonlardan Gelen Diğer İşler

1.- Çölyak Hastalığının Teşhis Aşamasının, Sebeplerinin, Sonuçlarının ve Bu Hastalığa Maruz Kalanlara Sağlanabilecek Yardımların Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesine İlişkin Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 554) (x)(xx)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

Komisyon Raporu 554 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Şimdi Çölyak Araştırma Komisyonu raporu üzerinde söz taleplerini okuyacağım.

Gruplar adına, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Antalya Milletvekilimiz Sayın Ahmet Selim Yurdakul, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına İzmir Milletvekilimiz Sayın Ertuğrul Kürkcü, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekilimiz Sayın Aytuğ Atıcı, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Kayseri Milletvekilimiz Sayın İsmail Tamer.

Şimdi ilk söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Antalya Milletvekilimiz Sayın Ahmet Selim Yurdakul’a aittir.

Buyurun Sayın Yurdakul. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

MHP GRUBU ADINA AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, muhterem vatandaşlar; Çölyak Hastalığı Meclis Araştırması Komisyonu Raporu üzerine yapılan genel görüşmelerde Milliyetçi Hareket Partisi adına söz aldım.

Konuşmama başlamadan önce ifade etmek isterim ki liderimiz ve Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli’nin de ifade ettiği gibi, Türk milleti din kardeşlerinin yanındadır. Kudüs, İstanbul’un ikiz kardeşi, ilk kıblemizin namus timsalidir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak İsrail caniliğini nefretle lanetliyoruz. Ayrıca belirtmek isterim ki hem Kerkük’te hem de Kıbrıs’ta Türk halklarının sonuna kadar takipçisi olacağız.

Öncelikle, bu Komisyonun kurulması fikrini ortaya atması ve böyle hayırlı bir işi başlatması sebebiyle liderimiz ve Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli’ye ve grubum Milliyetçi Hareket Partisine en derin hürmetlerimi ve teşekkürlerimi sunmak isterim. 2015 Haziran ayında adımımı attığım bu yüce Meclisin çatısı altında bulunmaktan dolayı en çok gurur duyduğum anlardan birini yaşıyorum.

Çölyak hastalarının dertleriyle dertlenen ve hasta ve yakınlarına hayatı kolaylaştırmak amacıyla çalışmalar yürüten ve benim de üyesi olmaktan büyük bir mutluluk duyduğum Çölyak Meclis Araştırması Komisyonunun tüm üyelerine tek tek teşekkürlerimi sunuyorum.

Geriye dönüp baktığımızda, manevi anlamda büyük bir tatmin duygusuyla anımsayacağımız bir komisyon çalışmasını tamamladığımıza inanıyorum. Gerçekten de meşakkatli bir süreci tamamladık. Milliyetçi Hareket Partisi olarak verdiğimiz önergenin bu sıralarda oturan tüm gruplardan milletvekillerinin oylarıyla kabul edildiği andan itibaren inanın yüzlerce tebrik ve teşekkür aldık.

Esasen Türk milletinin birlik ve beraberlik anlamında neleri başarabileceğini göstermesi açısından da yaptığımız çalışmalar tarihe bir not olarak geçmiştir diye düşünüyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, muhterem vatandaşlar; Çölyak Hastalığı Meclis Araştırması Komisyonu olarak öncelikle amacımız, çölyak hastalığıyla ilgili farkındalık yaratmak, hastalığın sebep ve sonuçlarını detaylı bir şekilde araştırmak, teşhis aşamasından tedavi aşamasına kadar ilgili tüm önlemlerin alınmasını sağlamak ve nihayetinde, bu hususlarda çözüm üretilmesi ve bu hastalığa maruz kalan hastalara kalıcı yardımlar sağlanması üzerine bir mutabakat meydana getirmek istedik. Velhasıl, Komisyon iyi niyetle ve güzel ümitlerle çalışmalara başladı. Konunun uzmanları, danışmanlar, sendikalar, özel sektör ilgilileri, meslek örgütleri, araştırmacılar ve üniversite yetkilileri ile görüşmelerimizin tümünde bizlere katılan çölyak derneklerini ve çölyak hastalarını dinleyerek “Yaralarına nasıl merhem oluruz?” sorusuna yanıt aradık. Bunların dışında Şanlıurfa, Bursa, Kayseri illerine giderek çölyak derneklerini, üyelerini, hastalarını ve ailelerini bizzat ziyaret ettik. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, Sosyal Güvenlik Kurumu gibi devlet organları çalışma süresince neredeyse seferber oldular, teşekkürü hak ettiler; zaten büyük devlet olmak da bunu gerektirir.

Sayın milletvekilleri, muhterem vatandaşlar; çölyak hastalığı nedir, kısaca bir hatırlayalım. Genetik bir hastalık olan çölyak, geleneksel Türk tipi beslenme alışkanlıklarından çok olumsuz etkilenen bir hastalıktır. Bu hastalığa sahip olmayan vatandaşlarımızın tüketebildiği, glüten içeren ekmek, gofret, makarna, hatta çikolata bile çölyak hastalarında çok ciddi rahatsızlıklara neden olmaktadır. Yaptığımız istişarelerde birkaç değişiklikle bu hastalıkla mücadele eden vatandaşlarımızın hayatlarını kolaylaştırabileceğimize kanaat getirdik.

Çölyak hastalığıyla ancak özel bir diyetle mücadele edilebilmektedir. Bilinen tek tedavi biçimi glüten içermeyen gıdaların tüketilmesidir. Bunun için “Devlet, düzenleyici rolüyle çölyak hastalarına pozitif ayrım uygulamalıdır.” dedik. Örneğin “Glütensiz gıda üretimini teşvik etmek için vergilerde bir düzenleme yapılmalıdır.” görüşü neredeyse tüm toplantılarda gündeme geldi.

Saygıdeğer milletvekilleri, tam sayısı bilinmemekle birlikte, ülkemizde 750 bin kişinin çölyak hastası ya da glütene alerjisi olduğunu hatırlatmak isterim. “Yalnızca Ankara, İstanbul ve İzmir gibi büyük kentlerimizde bulunan glütensiz yiyeceklerin Anadolu’nun her bir tarafına yayılması şart.” derken önerilerimizi de her seferinde sunduk. Biz büyük bir aileyiz. Antalya İbradı’da veya Nevşehir’de çölyak hastası bir çocuğumuza istediği bir çikolatayı sağlayamıyorsak veya makarnayı o kardeşimize ulaştıramıyorsak bu meseleyi çözüme kavuşturmalıyız.

Bakın, çölyak hastalarının tüketmek zorunda olduğu birkaç glütensiz gıdanın fiyatını sizlerle paylaşmak istiyorum. Bizim 2 liraya aldığımız makarnanın glütensiz olanı tam 6 lira. 75 kuruşa satılan sıradan bir bisküvinin glütensiz olanı 9 lira. Ayrıca bunları bulmak da hiç kolay değil.

Saygıdeğer milletvekilleri, gördüğünüz gibi, çölyak hastaları beslenme tarzı itibarıyla önemli bir maliyetle karşı karşıyalar. Sosyal Güvenlik Kurumu rapor sahibi bu hastalarımız için yaş grubuna göre 78 lira ile 120 lira arasında bir ödeme yapılıyordu. Allah devletimizden razı olsun ancak bu ödemenin günün şartlarına çok da uygun olmadığını yaptığımız çalışmalarda tespit ettik ve bu miktarı uygun oranda yükselttik, hayırlı uğurlu olsun.

Çölyak hastalarının tükettiği çoğu gıda yurt dışından ithal ediliyor. Sıradan gıdalar gibi vergilendirilen glütensiz gıdalar çölyak hastalarının yaşam şartlarını zorlaştırıyor. Sağlık Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Tarım ve Sanayi Bakanlıklarıyla ortak bir çalışmayla glütensiz gıdaların ülkemizde üretimini teşvik edecek programlar öngördük. Nihayetinde, yaptığımız çalışmanın sonuçlarını sizlerle paylaşmak isterim: Öncelikle, tanı sorunlarının aşılmasında hekim farkındalığının geliştirilmesi için tıp kongrelerinde çölyakla ilgili bir oturum olması sağlanmalı, çeşitli eğitimlerle yalnız aile hekimleri değil, tüm disiplinlerde çalışan doktorlarda çölyak bilinci oluşturulmalıdır. Gastroenteroloji uzmanlarının sayısının artırılmasına ve gastroenteroloji bölümü bulunan hastanelerin çölyak tanı ve tedavisine imkân verecek altyapıyla donatılmasına yönelik çalışmalar yapılmalı. Çölyak hastalığında glütensiz diyet tek tedavi yöntemidir. Glütensiz diyet mutlaka bu konuda uzman bir diyetisyen tarafından ayrıntılı bir biçimde anlatılmalı; hasta, glüten içeren besin, ilaç, katkı ve koruyucular konusunda bilgilendirilmelidir. Tüm eğitim kurumlarında sağlık eğitimine yönelik müfredatta çölyak hastalığına yer verilmelidir. Yeni tanı almış çölyak hastaları için psikolojik destek sağlanmalıdır. Aile hekimleri tarafından yılda bir defa kontrolleri yapılmak üzere çölyak hastalarının çölyak sağlık raporu sürelerinin beş yıl olarak belirlenmesi uygun görülmüştür.

Çölyak hastaları glütensiz gıdaya kolay ve uygun fiyata erişebilmeyi istemektedir. Çölyak hastalarına göre sayıları daha az olan fenilketonüri hastaları da benzer problemlerle karşı karşıyadır. Her iki hastalıkta da belirli bir diyetle mücadele edilebilmektedir. Hastaların uygun gıdaya erişebilme taleplerine karşılık yerli üreticiler ve ithalatçılar ise maliyetlerin düşürülebilmesi, rekabet koşullarının iyileştirilebilmesi hâlinde daha uygun fiyata bir ürün yelpazesini daha çok çölyaklıya ulaştırabileceklerini belirtmektedirler.

Dolayısıyla Komisyon olarak şu önerilerde bulunduk: Her ürün grubu için üretim havzalarının seçilmesi suretiyle üretici bazında hangi bölgelere ve hangi ürünlere hangi desteklerin sağlanacağının Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığınca belirlenmesi ve maliyet verimliliğini sağlamak maksadıyla ölçek ekonomisine geçilmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET SELİM YURDAKUL (Devamla) – Bitirmek üzereyim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Yurdakul.

AHMET SELİM YURDAKUL (Devamla) – Teşekkürler.

Türkiye’de pek yetiştirilmeyen kinoa, karabuğday ve amarant gibi tahıl benzerlerinin üretimine destek verilmesiyle ürün çeşitliliği artırılmalıdır. Glütensiz ürün yatırımcılarına makine, ekipman ve AR-GE desteklerinin sağlanması gerekir. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının zincir marketlerde glütensiz ürünlere belli bir raf hacminin tahsis edilmesi konusunda tedbirler geliştirmesi şarttır. Ayrıca glütensiz üretim yapan firmalar desteklenmeli ve glütensiz ürünlerin satışında KDV oranı yüzde 8’den yüzde 1’e düşürülmelidir.

Halk Ekmek gibi yerel yönetim tarafından işletilen işletmelerde ürün çeşitliliğinin artırılması, bu yönde yerel yönetimlerde farkındalık oluşturulması uygun olacaktır. Hayırlı bir mesele hakkında elimizden gelenin en iyisini yaptığımıza inanıyorum.

Konuşmama son verirken ramazan ayının Türk-İslam âlemine bereket, barış ve huzur getirmesini Yüce Allah’tan niyaz eder, hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yurdakul.

Şimdi söz sırası, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına İzmir Milletvekilimiz Sayın Ertuğrul Kürkcü’ye aittir.

Buyurun Sayın Kürkcü, süreniz on dakika. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; bu raporu benimsiyoruz. Önemli olan, bu raporu Hükûmetin benimseyip burada öngörülmüş olan yapılacak işler listesini yerine getirip getirmeyeceğinden ibarettir.

Ben kendim çölyak hastası olduğunu bilmeyen bir annenin oğlu olarak bunun ne manaya geldiğini hem bu hastalığı bilmezken hem de bildikten sonra gayet iyi öğrendim. Dolayısıyla buradan, çölyaktan ötürü rahatsız olan, bu hastalığı çeken herkesin hem tıbben hem toplumsal ve kültürel olarak bu hastalıkla baş etmesi için kamu kaynaklarından devlet tarafından kendilerine yardım sağlanması taleplerine cevap verilmesi için bu raporun bir fırsat olmasını diliyorum, bu rahatsızlığa maruz kalan herkesin de bir an önce iyileşmelerini diliyorum.

Raporu tıbbi ve diğer yönlerden ele alıp irdeleyecek ne bir müktesebat ne de başka bir hazırlık olmadığı için onun üzerinde daha fazla konuşmayı gereksiz görüyorum. Evet, biz bunu olumlu buluyoruz, gereği yapılsın. Ama bu fırsatı, şu an gündemde olan meseleleri değerlendirebilmek için bir imkân olarak da ele almama izin verin.

Gündemimizdeki en önemli, en yakıcı mesele, Filistin’de İsrail işgalciliğinin yol açmış olduğu büyük katliamlar, büyük insani trajediler ve bununla karşı karşıya gelme yolları ve fırsatları. Türkiye bir devlet olarak, Türkiye’nin halkları toplumsal olarak bu saldırganlıkla başa çıkmada Filistin halkına yardımcı olabilir mi? Görünüşe göre lafta yardımcı oluyoruz fakat sabah oturumunda yani bu toplantıdan önceki oturumda grubumuz adına konuşan Ayhan Bilgen’in ifade ettiği gibi, aslında elde hamasetten başka bir şey yok ve de üstelik bu hamasetin büründüğü boyutlar itibarıyla da verilen zararlar var. En önemli mesele, İsrail-Filistin meselesini bir din meselesi olarak kavramak ve zalim Museviler ile mazlum Müslümanlar arasındaki bir çatışma olarak bunu okumak; bundan daha yanlış bir şey olamaz. İki sebeple olamaz: Birincisi, hakikaten böyle değildir. İkincisi, Filistin halkı Müslümanlardan ibaret değildir, çok etnili bir toplumdur bütün Orta Doğu toplumları gibi. Batı Şeria ve Doğu Kudüs’te yaşayan 3 milyon insanın yüzde 83’ünü Filistinli Araplar, yüzde 17’sini Yahudiler oluşturuyor yani Yahudiler ile Arapların bir arada yaşadığı bir toplumdan söz ediyoruz ve bu toplumun sadece yüzde 75’i Müslüman, yüzde 17’si Yahudi, yüzde 18’i de Hristiyan. Dolayısıyla bir kere Filistinlilerin tamamı İsrail'in bu saldırısına maruz kalıyorlar. Gazze’de de durum farklı değil, orada Müslüman yapı daha geniş, yüzde 99,5’u Araplardan, bunun da yüzde 98’i Müslümanlardan oluşuyor ama bir bütün olarak baktığımızda Filistin’in çok etnili, çok kimlikli, çok kültürlü, çok dinli bir toplum olduğu ortada. Zaten Kudüs’ü göklere çıkarırken 3 dinin buluştuğu bir kentten, bir ülkeden söz ediyorsak…

RUHİ ERSOY (Osmaniye) – Ölenler neden hep Müslümanlar oluyor o zaman? Ölen niye hep Müslüman oluyor Sayın Hatip?

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) – Ya, sen işine bak.

RUHİ ERSOY (Osmaniye) – İşim bu benim.

BAŞKAN – Sayın Kürkcü, Genel Kurula hitap edin lütfen.

Buyurun.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) – Şimdi, bu mücadele, bir dinler mücadelesi değil, sömürgecilikle esaret altındaki milletlerin mücadelesi. Sömürgeciliğin bir tarafında hem dini Müslüman olanlar hem de Amerika Birleşik Devletleri’nin yanında saf tutan devletler var. Filistin’in sömürge hâline gelmesinde hâkim Arap devletlerinin ve İslam dinine bağlılık iddia eden yönetimlerin son derece büyük günahları olduğu gibi, aslında İslamiyet’e bağlı olmayan, başka bir dine, başka bir itikada mensup fakat Filistin'in bağımsızlığı için mücadele eden Araplar da vardı. Bunların arasında Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi lideri Nayif Havatme’yi, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi lideri George Habaş’ı sayabiliriz. Bu ikisi de Hristiyan Araplardı ve İsrail saldırganlığına karşı mücadele ediyorlardı. İsrail’in içinde de siyonizme karşı ve siyonist işgalciliğe karşı mücadele eden demokratik güçler var. Bir bütün olarak Amerikan hâkimiyetinin ya da emperyalist hâkimiyetin Orta Doğu’daki koçbaşı İsrail dolayısıyla ortaya çıkmış olan bir dizi gerilimin içinde Türkiye bir ileri, bir geri rol oynadı ama esasen hep Amerikan ekseninde durduğunu söylemek hiç de zor değil.

O nedenle, eğer anlamlı bir şey yapılacaksa belki de hapiste yirmi yıl yattıktan sonra serbest bırakılan Filistinli militan Samir El Kantar’la Rakka’da yaptığım, o zaman gazeteciyken yaptığım bir söyleşide El Kantar’ın bana aktardıklarını anlatmak isterim. Belki de o zaman Türkiye'den Filistin’e bakıldığında, gerçekten özgürlük için mücadele edenlerin ve esasen mücadelenin İslami kanadında yer alanların bile özlemlerine ne kadar yakın ya da uzak olduğunu herkes görebilir. Öldürülmeden önce Kantar bana şunu -serbest bırakıldıktan birkaç yıl sonra bir İsrail hava saldırısında öldürüldü- demişti: “Birlik için siyonizme karşı güçlü bir ulusal program gerek. Bir program olmadan yapılacak bütün girişimler boşuna. Direniş bizim geleneğimizde var. Bu kültür ve geleneği canlandırmamız ve Amerika Birleşik Devletleri’ne başkaldıran bir kurtuluş siyaseti izlememiz gerekir. Temel mesele direniş-teslimiyet geriliminde. Halkın iradesine saygı göstermek ve Amerikan emperyalizmine ve siyonizme karşı bir program savunmak asıl can alıcı konu.”

İşte, bütün mesele burada. Bu teslimiyet-direniş geriliminin neresinde duruyoruz? Mesela, Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetlerinin, özellikle Filistin kurtuluş hareketini Gazze ve Batı Şeria olarak iki ayrı yönetime doğru itekleyen yarılmada bu direnişi ikiye bölen bir hat izlediği ve burada, özellikle Gazze’de Hamas yanlısı bir tutum izleyerek direnişin yarılmasına çok net bir biçimde hizmet ettiği apaçık ortadadır. Nihayet Filistinliler, bu yarılmayı kendileri aşmayı başardılar. Hamas ile Filistin Kurtuluş Örgütü, yeniden bir ortak direniş hattı kurmayı başardı ama kendilerine bunca yıl verilen zarardan sonra. O nedenle hakikaten Filistin halkının özgürlük ve kurtuluş mücadelesi yanında yer alacaksak, bizim o zaman, birincisi, kurtuluşu için mücadele ettiğimiz Filistin halkının çok etnili bir halk olduğunu bilmemiz, burada kurtuluşçu bir demokratik perspektifi destekliyor olmamız ve nihayet bunun içerisinde aktif olarak yer almamız gerekir.

Demin bana oradan laf atan arkadaşımıza şunu söyleyelim: Filistin’de ne olup bittiğini Türkiye’nin devrimcileri, sosyalistleri çok iyi biliyorlar, orada şehitler verdiler. 1980’ler başında, 1970’ler sonunda orada Türkiyeli devrimciler öldürüldüler. Onların arasında hayatını kurtarabilen, öldürülmeden yakalanan Faik Bulut arkadaşımız, çok uzun yıllar İsrail hapishanelerinde hapis kaldı. Beyrut işgalinde Kürt devrimciler, Beyrut’un savunulması için Filistin Kurtuluş Örgütüyle birlikte mücadele ettiler, yüzlercesi hayatını verdi. Dolayısıyla Filistin davasının ne olduğunu biz biliyoruz. Türkiye’nin tamamına bunu benimsetebilmek için din kardeşliği esası, herhangi bir şeyi çözmeye yetmez. Önemli olan, emperyalizmden bağımsızlık ve… Amerika Birleşik Devletleri-İsrail eksenindeki bütün süreçlere Orta Doğu’da meydan okuyacak bir cesur siyasete ihtiyaç vardır ama biz bu cesur siyaseti göremedik. Trump’ın iktidara yükselmesinden medet umulmuştu. “Trump döneminden ümitliyiz.” diyordu Türkiye’yi yönetenler. Şimdi bu ümidin Filistin halkı için bir kâbus hâline dönüşmüş olmasının mesuliyetini de üzerlerinde taşımıyorlar mı? O nedenle, yapacağımız şey, her şeyden önce serinkanlı bir stratejiye sahip olmak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) – Başkanım, bitirmem için birkaç dakika istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kürkcü.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) – Bunu dinsel ve etnik bağnazlıktan uzak, bir milletin kendisini yeniden kurma, mevcut hâkimiyet rejiminin dışına çıkarak burada bir yeni özgürlükçü paradigma içerisinde kendini inşa etme çabasına herhangi bir karşılık beklemeden destek verecek miyiz vermeyecek miyiz? Bunun Osmanlı’yı ihya etme, Osmanlı’nın Filistin siyasetini ihya etme beklentileriyle bir ilgisi yoktur. Aklımızda tutalım, sevgili arkadaşlar, Osmanlı’nın gölgesi, Arap dünyasında hiç de sevilen ve istenilen, beklenilen bir gölge değildir. Araplar, Osmanlı hâkimiyetinden kurtulmak için verdikleri mücadeleyi, kendi millî kimliklerinin bir parçası sayarlar. Türkiye Cumhuriyeti, onlara özgür, demokratik, laik bir cumhuriyetin dayanışması içerisinde yaklaştığı takdirde Filistin davasına en büyük hizmeti yapmış olacaktır.

Hepinizi sevgiyle ve saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kürkcü.

Şimdi söz sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekilimiz Sayın Aytuğ Atıcı'ya aittir.

Buyurun Sayın Atıcı. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

CHP GRUBU ADINA AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 554 sıra sayılı ve çölyak hastalığıyla ilgili Meclis Araştırması Komisyonu Raporu üzerine söz almış bulunuyorum. Halk sağlığını para kazanma hırsına kurban etmeyenleri de saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, çölyaklıların derdine derman olabilmek üzere bir komisyon kuruldu; milletvekillerinden öğretim üyelerine, hastalardan doktorlara, sanayicilerden sivil toplum örgütlerine kadar herkes çalıştı. Emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. Yardımcı olabildiysek de ne mutlu bize.

Değerli arkadaşlar, çölyakla ilgili hemen hemen her şey konuşuldu. Ben de kalan süremde milletvekilliği yaptığım süre içerisinde ülkemizin yaşadığı acı olayları, unutulmayacak olayları sizlerle paylaşmak istiyorum. 12 Haziran 2011 tarihinde yapılan seçimler için milletvekilliği adaylığımı açıklarken hedefimi, duygularımı Cahit Sıtkı Tarancı'nın şu dizeleriyle anlatmıştım:

“Memleket İsterim

Memleket isterim

Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun;

Kuşların çiçeklerin diyarı olsun.

Memleket isterim

Ne başta dert, ne gönülde hasret olsun;

Kardeş kavgasına bir nihayet olsun.

Memleket isterim

Ne zengin fakir, ne sen ben farkı olsun;

Kış günü herkesin evi barkı olsun.

Memleket isterim

Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun;

Olursa bir şikâyet, ölümden olsun.” (CHP sıralarından alkışlar)

Keşke bu dizelerdeki temenniler gerçekleşmiş olabilseydi ve ben de bugün daha farklı bir konuşma yapabilseydim.

Bugün, Mersin halkının bana verdiği vekâleti yedi yıldır şerefle, onurla taşıyarak; yine, maalesef, aynı dizeleri tekrar ederek ve bu hasretle milletvekilliğimi noktalıyorum. Keşke daha güzel şiirler okuyabilseydim sizlere.

Evet, neler oldu bu süre içerisinde? Çok acı çektiğimiz, bize çok acı çektirdiğiniz, milletimizin unutamadığı olaylar. Örneğin, Adana Aladağ yurt yangınını unutamadık; çok acı çektik o zaman, çok. Sizler bilerek, isteyerek yurt yapmadığınız için evlatlarımızı götürdünüz, tarikatlara, cemaatlere teslim ettiniz ve oradaki ihmaller yüzünden yavrularımız yandı; 12 ölü, unutabilir miyiz?

Unutamadığımız başka bir olay: Karaman’da Ensar Vakfına ait yurtlarda cinsel istismara uğrayan çocuklarımız. Çok acı çektik, hele hele “Bir kereden bir şey olmaz.” dendiği zaman ciğerimiz yandı; unutamıyoruz. Üstelik de bunu söyleyen, bir AKP bakanıydı. Ne hâle getirdiniz bizi, unutabilir miyiz?

Soma, 301 ölüm.

Ermenek; 18 işçi yaşamını yitirdi. Orada Ayşe teyzenin, Recep amcanın çığlıklarını; madendeki su baskınında yaşamını yitiren oğlunu “Oğlum yüzme bilmezdi, suyun içinde ne yaptı?” diye arayan ve çığlıklarını söyleyen Ayşe teyzeyi unutmak mümkün mü? Ne acılar yaşattınız Türkiye’ye.

Zonguldak’ta Karadon Maden Ocağında 30 işçinin cesedine yirmi sekiz gün sonra ulaşıldı. Recep Tayyip Erdoğan “Bu, mesleğin kaderinde var.” dedi. Ne kadar acı çektik. Yine, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı “Güzel öldüler.” diyerek ciğerimizi yaktı. Çok acı çektik sizin yüzünüzden.

Bir başka olay: Dilek Özpınar olayı. Bakanın, eline para tutuşturmaya çalıştığı, kanser hastası, üniversite öğrencisi çocuk. “Ben dilenci değilim. İnsanlık ölmüş.” diye çığlık attığında âdeta bize küfrediyordu.

Özgecan’ın katledilişiyle noktalanan, bir türlü bitmek bilmeyen kadın cinayetlerini yine sizin döneminizde çok ama çok acı bir şekilde yaşadık.

Âdeta barış elçisiydi Tahir Elçi, yine sizin döneminizde ve politikalarınızın yanlışlığı nedeniyle katledildi. Çok acı çektik.

Şırnak Silopi’de sokağa çıkma yasağı ilan ettiniz ve cesedi yedi gün yerde bekletilen Taybet ananın görüntüleri hâlâ gözümüzün önünde. Bu millete çok acı çektirdiniz.

17-25 Aralık yolsuzluk olaylarında Rıza Zarrab-bakanlar ilişkileri, sıfırlanan paralar nedeniyle, Yüce Divana gönderilmeyen bakanlarınız nedeniyle bu millet çok acı çekti. Unutamıyoruz o günleri, çok acı çektik.

Meclisin önünde kendini yakan vatandaşın görüntüleri hâlâ gözlerimin önünde, hâlâ. Çok acı çektirdiniz.

Tayyip Erdoğan’ın “iki ayyaş” söylemi, AKP’liler dâhil bütün Türkiye'ye büyük acı çektirdi.

Başbakan Davutoğlu’nun “öfkeli bir avuç Sünni genç” diyerek IŞİD’e sahip çıktığı günler ciğerimiz yanmıştı, yüreğimiz yanmıştı, çok yaktınız.

Aysel Tuğluk’un annesinin cenazesine yapılan faşist saldırılar yine sizin döneminizde oldu. Çok acı çektik, çok.

Öldürülen, şiddete uğrayan sağlıkçılar, hekimler sizin döneminizde oldu, daha önce hiç olmamıştı. Yine, Türkiye'ye çok ama çok acı verdiniz.

Şehit cenazelerine gitmek bizi mahvediyordu. Sık sık şehit cenazelerine giderek o çığlıkları duymak hepimizi mahvediyordu, acılara gark ediyordu; siz yaptınız, sizin döneminizde oldu.

“Akkuyu’ya, Sinop’a nükleer santral yapacağız.” diye inat ederek bütün Türkiye’ye acı çektirdiniz.

Suriye’den ve savaştan kaçarak ülkemize sığınan 4 milyonu aşkın insan nedeniyle Türkiye çok büyük acılar çekti, çok büyük acılar çekti.

Ataması yapılamayan öğretmenler, sağlıkçılar sizin döneminizde çok acı çekti; bunları unutamıyor Türkiye, unutamayacak.

Artvin Hopa’da polisin sıktığı biber gazı nedeniyle yaşamını yitiren Metin Lokumcu’yu unutmak mümkün mü?

Hele o IŞİD canavarlarının askerlerimizi yakması, hâlâ sizin yüreğinizi sızlatmıyor mu?

Bakın, neler yaptınız -daha sayacağım çok şey vardı- sadece yedi yıl içerisinde, on altı yılınızı saymıyorum; ben milletvekili olduktan sonra neler yaptınız bu ülkeye!

Tarsus’taki esrarengiz kazıyla milletin gözü önünde her şeyi gizleyerek, millet “Acaba, buradan ne götürüldü?” diye, devleti küçük düşürecek işler yaptığınızı hâlâ unutmadı.

Peki, bedeni kıyıya vuran Aylan bebeği unutmak mümkün müydü acaba? Camları kırık evde yaşayan ve kırk günlükken zatürreden yaşamını yitiren Ayaz bebek, Van’da cenazesi çuval içinde taşınan Muharrem bebek; Adana’da çocuğunu ısıtmak için saç kurutma makinesini kardeşine verdikten sonra intihar eden anneyi unutmak mümkün mü? Ne kadar acı bıraktınız geride ya! Ne kadar acı çektirdiniz bu ülkeye farkında mısınız? Konuşurken bile, anlatırken bile bu acıları tekrar yaşıyorum.

Çocuk cezaevlerinde yaptıklarınız, o cezaevlerinde yaşamını yitiren, tecavüze uğrayan çocuklar… Hepsi sizin döneminizde oldu. Bütün bunlar bu kürsüden haykırıldı “yapmayın” denildi, dinlemediniz.

Terörün katlettiği Aybüke ve Necmettin öğretmeni, Ergenekon davasında, Balyoz davasında ölenleri, içeri atılanları, hayatı kararanları unutmak mümkün mü? Ne kadar çok acı çektirdiniz bize.

Evlatlarımızın sorularını çaldırdınız; onlara göz yumdunuz, onlarla iş birliği yaptınız. İlkokuldan üniversiteye kadar herkesin sorusu çalındı. Ne kadar acı çekti çocuklarımız, ne kadar acı çektiler.

Her seçim dönemi İŞ-KUR’u AKP ofisi gibi kullandınız ve pek çok insanı işe aldınız, alınamayanlara acı çektirdiniz; seçim bitti insanları kapının önüne koydunuz, yine acı çektirdiniz.

Mavi Marmara olayı sizin döneminizde yaşandı ve sus payı olarak 20 milyon doları aldınız, o cesetlerin üstüne örttünüz. Hiç utanmadınız mı? Hiç acı çekmediniz mi? Bugün Kudüs’te yaşananlar, acaba buradan alınan güçle, acaba alınan Yahudi cesaret madalyası nedeniyle olmadı mı? Bunları unutacak mı bu ülke? Bunları bize yaşattınız, çok acı çektirdiniz.

Yunanistan geldi, adalarımızı işgal etti, Yunan bayrağını dikti. Gözümüzün önünde bize acı çektirdiniz. Bütün Türkiye'ye acı çektirdiniz. Bakın, hiç ırk, din ayrımı da gözetmediniz bu durumda.

Gezi olayları sizin döneminizde oldu. Ali İsmail Korkmaz'ı, Ahmet Atakan’ı unutmak mümkün mü? Berkin Elvan’ı, Ethem Sarısülük’ü, Mehmet Ayvalıtaş’ı, Medeni Yıldırım'ı, Hasan Ferit Gedik’i unutmayacak bu ülke, Denizleri unutmadığı gibi. Bakın, neler bıraktınız geride? Gidiyorsunuz ama geride bıraktıklarınızı onarmamız çok çok zor olacak, gerçekten çok zor olacak.

Bütün bunların üzerine FETÖ'yle -size göre o dönemde Fetullahçı hareketle- yaptığınız anlaşmalar neticesinde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Atıcı.

AYTUĞ ATICI (Devamla) - …bu iş birlikleri bize 15 Temmuzu doğurdu. Bu 15 Temmuzda hiç parmağınız yok mu, suçunuz yok mu? Ülkeyi bu duruma getirmekte hiç kendinizi suçlu hissetmiyor musunuz? Ne kadar acı çekti insanlar, hâlâ acı çekiyorlar. Bunu unutmak mümkün mü? Yetmedi, 20 Temmuz darbesi yaptınız, olağanüstü hâl ilan ettiniz. Hâlâ insanlar acı çekiyorlar, hâlâ. O kadar çok acı bıraktınız ki geriye.

Nuriye ve Semih’in açlık grevleri, ölüm oruçları hâlâ gözümüzün önünde.

Ankara Garındaki patlama sizin döneminizde oldu. Kim yaptı arkadaşlar? Yurt dışından mı gelip yaptılar? Sizin döneminizde oldu. Ne oldu, Roboski’de istihbaratınız neredeydi? Benim devletimin istihbaratı o insanlar ölürken neredeydi? Suruç'ta, Reyhanlı’da ölenlerin acılarını hâlâ yüreğinizde hissetmiyor musunuz, hâlâ hissetmiyor musunuz? 7 Haziran seçimlerinden sonra ülkemiz kan gölüne döndüğünde hiç vicdanınız sızlamadı mı? Hiç gözünüzün yaşı akmadı mı? Hiç acı çekmediniz mi? Çok acı bıraktınız. Milliyetçiliği ayaklar altına aldınız, acı çektirdiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Son bir dakika Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Atıcı.

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Masum Kürt halkına açılım sürecini yaşattınız ve onları kahrettiniz.

“Sağlıkta Dönüşüm Programı” dediniz, Türkiye’ye bıçak parasını getirdiniz. Yani o kadar acı bıraktınız ki, o kadar çok unutulmayacak kötü şey bıraktınız ki bu ülkeye, saymakla bitiremiyorum; şehir hastanelerini, özelleştirmeleri saymakla bitiremiyorum.

FETÖ bahanesiyle dağıttığınız yuvalar, milletin iradesini yok sayarak içeri attığınız milletvekilleri, kayyum atadığınız belediyeler... Ya ne kadar acı bıraktınız! Ekonomik olarak da öyle. Ben milletvekili olduğumda yedi yıl önce dolar 1 lira 57 kuruş iken bugün 4 lira 40 kuruş, avro 2,25 iken bugün 5,22.

Tüm bu karamsar tablonun üzerine bir “adalet yürüyüşü” gerçekleştirdik ve umut oldu Türkiye’ye. 24 Haziranda sadece İzmir’in değil, tüm Türkiye’nin dağlarında çiçekler açacak, tüm Türkiye’nin.

Beni üç dönem milletvekili seçen Mersin halkına da şükranlarımı sunuyorum.

Allah’a ısmarladık. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Atıcı.

Sayın Atıcı, biz de Parlamento çalışmalarına verdiğiniz katkı ve destekten dolayı çok teşekkür ediyoruz, bundan sonraki yaşamınızda başarılar diliyoruz.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – 60’a göre bir...

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bostancı.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

27.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın 554 sıra sayılı Meclis Araştırması Komisyonu Raporu üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, Sayın Atıcı bir karar vermiş, anladığım kadarıyla milletvekilliğini bırakıyor. Bundan sonraki hayatında kendisine başarılar diliyoruz.

Burada yapmış olduğu konuşma, görev yaptığı yedi yıl içerisinde her bir başlığa ilişkin, siyasetin üzerine son derece zengin tartışmalar yaptığı, birçok söz söylediği, karşılıklı tezlerin dile getirildiği konular. Bunları alıp böyle birer cümlelik suçlayıcı bir senaryonun akış mantığı içerisinde takdim etmek ve bol miktarda “acı çektirdiniz” söylemiyle bir imaj oluşturmaya çalışmak, bence doğru ve tutarlı bir siyasal dil değil. Sanırım acı verici ve üzücü olan, yedi yıllık tecrübeden sonra, bir sayın milletvekilinin çıkıp nihai konuşmasını böyle yapmasıdır.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bostancı.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Komisyonlardan Gelen Diğer İşler (Devam)

1.- Çölyak Hastalığının Teşhis Aşamasının, Sebeplerinin, Sonuçlarının ve Bu Hastalığa Maruz Kalanlara Sağlanabilecek Yardımların Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesine İlişkin Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 554) (Devam)

BAŞKAN - Şimdi, söz sırası, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Kayseri Milletvekilimiz Sayın İsmail Tamer’e aittir.

Buyurun Sayın Tamer. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL TAMER (Kayseri) – Teşekkür ediyorum Değerli Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; çölyak hastalığının teşhisini, teşhis aşamasını, sebeplerini, sonuçlarını ve bu hastalığa maruz kalanlara sağlanabilecek yardımları araştırarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesiyle ilgili Çölyak Komisyonu olarak görüşlerimizi, raporumuzu sunmak istiyorum.

Hepinizi saygı ve sevgilerimle selamlıyorum.

Ancak, konuşmama başlamadan önce, dün İsrail’in terörüne kurban verdiğimiz Gazzeli, Filistinli şehitlerimizi rahmetle anıyorum. Yaralanan Filistinli kardeşlerimize acil şifalar diliyorum. Hep bir ağızdan bu insanlık dramını, bu soykırımı lanetliyoruz.

Kudüs aslında bugün bir Ankara’dır, İstanbul’dur, Türkiye’nin her yeridir. Yine Kudüs, bugün artık tüm İslam ülkelerinin bir başkentidir. 3 semavi din için kutsal olan Kudüs, biz Müslümanların ilk kıblesidir. Mescid-i Aksa’nın bulunduğu, Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed Mustafa (SAV)’ın miraca yükseldiği yerdir. Filistin, yıllardır güçlüklerin içerisinde boğuşan gerçek bir vatandır.

Amerika Birleşik Devletleri, büyükelçiliğini Tel Aviv’den Kudüs’e taşıyarak, uluslararası hukukun en temel ilkelerini, uluslararası toplum iradesini, tarihî ve sosyal gerçekleri hiçe sayan tutumunu sürdürmeyi tercih etmiştir. Amerika Birleşik Devletleri, bu adımı atarak çözümün değil, problemin bir parçası olmuştur. Orta Doğu’ya barış değil, kanı getirmiştir. İnsanlığın hak, adalet ve hakkaniyet şuuruyla bağdaşmayan bu adımıyla tüm ilgili Birleşmiş Miletler kararlarını dahi hiçe sayarak bu adımı atmıştır. Bu uygulamasıyla gerçekten, barışı istediğini defalarca kanıtlayan Filistin’i cezalandırmıştır; Filistin halkının yüzlerce yıllık vatan topraklarını işgal eden, abluka ve yasa dışı yerleşimlerle iki devletli çözüme yönelik taahhütlerini çiğneyen, bizzat imkânsız hâle getirmeye çalışan İsrail Hükûmetini de ayrıca ödüllendirmiştir. Ne tarih ne de insanlık vicdanı, Filistinli kardeşlerimize yapılan haksızlıkları asla affetmeyecektir. Çözüm, Filistin Devleti’nin 1967 yılı sınırları dâhilinde başkentinin Doğu Kudüs olarak şekillenmesiyle mümkün olacaktır diyorum.

Ayrıca ramazanışerifinizi kutlamak istiyorum. Memleketimize ve İslam alemine hayırlar getirmesini temenni ediyorum.

10 ila 16 Mayıs, Engelliler Haftası’ydı. Engelli kardeşlerimizi de buradan kutluyorum.

Yine, 12 Mayıs Hemşireler Günü’nü de bir doktor olarak, bir sağlıkçı olarak ayrıca kutlamak istiyorum, tebrik ediyorum.

Değerli arkadaşlar, çölyak hastalığını değerli arkadaşlarım benden önce ifade ettiler. Aslında geniş olarak bahsetmeyeceğim ama başta Ahmet Bey kardeşimin –kendisine teşekkür ediyorum- ilk önergesi, daha sonra da, 4 partinin vermiş olduğu partilerüstü önergeyle Komisyonumuz, 16 Haziranda kurulmuş oldu ve 19 Aralığa kadar da çalışmış oldu. Tabii, biliyorsunuz bu zaman zarfında özellikle temmuz ayında Meclisin tatile girmesiyle çalışmalarımız bir kesintiye uğramıştı, 1 Ekim tarihiyle tekrar çalışmalarımıza başlamış olduk.

Yine, bu Komisyon çalışmalarında 9 toplantı yaptık, Komisyonda 33 kişiyi dinlemiş olduk. Ayrıca 3 tane ilimize giderek oradaki hastalarımızı ve çölyaklı hasta aileleriyle beraber onların problemlerini dinleyip notlarımızı aldık. Komisyona 1 tane sunulan önerge var. 6 uzman görevlendirildi, 7 tane de bilgi talebi oldu. Şanlıurfa, Bursa ve Kayseri’de de çalışmalarımızı devam ettirdik.

Sonuçta, tabii, Komisyonumuzun hazırlamış olduğu çölyaklı hastaların problemleriyle ilgili bu raporu üç bölüm hâlinde hazırladık. Birinci bölümde taslak raporun hazırlanması vardı. Birinci bölüm, çölyak hastalığı hakkında genel tıbbi bilgileri ihtiva etmektedir. Tanım, teşhis ve tedavi amaç ve şekillerini burada belirledik. İkinci bölüm de çölyak hastalarının ve hasta yakınlarının sorunlarına sağlanabilecek yardımları ihtiva etmektedir. Bölüm içeriğinde ayrıca sağlık hizmetlerine erişim, uygun gıdaya erişim, mevcut ve öngörülen sosyal yardım ve destekler, hastalarla ilgili yapılan çalışmalarımızın başlangıcı idi. Üçüncü bölüm ise sorunlar ve çözüm önerilerini ihtiva etmektedir.

Değerli arkadaşlar, çölyakı ben kısaca -değerli doktor arkadaşım ifade etti ama- şöyle ifade edeceğim: Çölyak, daha çok, buğday, yulaf ve çavdar gibi gıdalardaki “glüten” denilen bir proteinin vücuda alerji yapmasıyla ortaya çıkan bir hastalık şekli yani ince bağırsaklarda ve sindirim sistemlerinde hastalık yapıyor. Biliyorsunuz, gıdalar, insan vücudunda ince bağırsakta sindirilir. Hastalık, bu glütenin ince bağırsaklardaki emilimini sağlayan “villus” denilen o organları yok etmesiyle ortaya çıkıyor. Yok edince ince bağırsak boru şekline geliyor, gıdalar alındığı zaman da direkt gitmesiyle ishaller meydana geliyor. Zaten emilim az olduğu için, pek çok emilim eksikliği olan… Burada, demir de buradan emiliyor. Biliyorsunuz, özellikle aneminin temel maddesi olan demir, emilemediği zaman anemiye neden oluyor, zayıflıklar ortaya çıkıyor, halsizlikler ortaya çıkıyor, pek çok şey bu şekilde gidiyor; kesinlikle bir tedavisi, ilaç tedavisi yok. Nedir tedavisi? Glütenli gıdaların vücuttan uzaklaştırılmasıyla bunun tedavisi yapılmış oluyor. İşte, burada “immünoglobulin A” dediğimiz bir serolojik testte önce şüpheleniyoruz, gastroenteroloji uzmanı vasıtasıyla ince bağırsaktan alınan biyopsiyle, şüphelendiğimiz vakaların kesin teşhisi konulmuş oluyor. İşte, burada en önemli şey: Glüteni bu hastaların vücudundan uzaklaştırmakla hastaları tedavi etmiş oluyoruz.

Şimdi, Türkiye'ye baktığımız zaman, glütenli gıdaların Türkiye’de üretilmesiyle ilgili yapmış olduğumuz çalışmalarda büyük problemler vardı. İşte bunları ortadan kaldırmak için hem Tarım Bakanlığı hem diğer ilgili bakanlıklarla pek çok çalışmalar yaptık.

Ben, özellikle yapmış olduğumuz rapor ve eksiklikleri şu şekilde ifade edebilirim: Özellikle çölyaklı hastalara her yıl hastanelerden sağlık raporu istiyorduk, işte bunu ortadan kaldırdık, üç yıla çıkarttık. Sonra bir şey daha yaptık. Önceden tam heyet raporu geçerliyken sadece gastrointestinal uzmanının, gastroenteroloğun vereceği tek hekim raporunu da burada kabul ettik ki hastalar tarafından da son derece olumlu karşılandığını ifade etmek istiyorum.

Daha sonra Sağlık Bakanlığıyla görüşmelerimiz oldu. Hekimlerin eğitiminde ve özellikle çölyaka dikkat çekilmesinde farkındalığın artırılmasıyla ilgili çalışmaların yapılması gerektiğini, aile hekimlerinin eğitilmesi gerektiğini ifade ettik. Gastroenterolog sayısının Türkiye’de genel anlamda azlığını hep biliyoruz. Bunların sayısının artırılmasıyla ilgili çalışmalarımız oldu. Otoimmün ve diğer metabolik hastalıklara da bunun yanında önem verilmesini ifade ettik. Yine diyetisyenler, eczacılar, doktorların bilinçli bir şekilde yapmasını sağladık. Ayrıca yeni teşhis konulan hastalara psikolojik desteğin önemli olduğunu ifade ettik ve psikolojik destek verilmesini sağladık. Veri tabanının oluşturulmasını sağladık.

Millî Eğitim Bakanlığıyla da önemli görüşmelerimiz oldu. Okullarda eğitimlerde çölyak hastalarının daha etkili bir şekilde öğretilmesini sağlayacak biçimde müfredata konulmasını sağlamış olduk. Yine okul kantinlerinde çölyaklı hastaların, yemeklerini yiyebileceği özel yerlerin hazırlanmasının oluşmasını sağladık. Ayrıca çölyak hastalığında çölyakın bir hastalık değil, yaşam biçimi olduğunu, daha çocuklarda ilkokuldan başlayıp tüm eğitim kurumlarında bunun verilmesi gerektiğini ifade ettik. Yine çölyaklı çocuğun tüm eğitim kurumlarında rahat bir şekilde eğitilmesini sağlayacak tedbirlerin alınması için gerekli önlemlerin alınmasını sağladık.

Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığıyla çok geniş çalışmalarımız söz konusu oldu. Glütensiz ürünlerin zenginleştirilmesini, üretim alanının oluşturulmasını, ölçek ekonomisinin geliştirilmesini sağladık. Kinoa, karabuğday ve amarant gibi bu glütensiz gıdaların, özelikle buğdayların üretilmesi için AR-GE çalışmalarını, hatta onların desteklenmesi için gerekli işlemlerin yapılmasını sağladık. Biliyorsunuz, glütensiz gıdaların Türkiye’de üretimi azdı ama son yıllarda çok aşırı bir şekilde bu sanayinin gelişmesini müşahede etmiş olduk, o da çok mutluluk verdi.

Değerli arkadaşlar, aslında sayabileceğimiz çok şey var ama zaten raporumuzu hazırladık.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İSMAİL TAMER (Devamla) – Bir dakikalık daha zaman istiyorum Değerli Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Tamer.

İSMAİL TAMER (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bu çalışmalarımız esnasında bize yardımcı olan değerli milletvekili arkadaşlarıma -aynı zamanda tüm Komisyon üyelerimiz ve Komisyona yardım eden uzmanlarımız dâhil olmak üzere konuşuyorum- Değerli Meclis Başkanımız İsmail Kahraman Bey dâhil tüm emeği geçenlere teşekkür ediyorum.

Bir teşekkürüm de esas burada, Komisyonumuzu, her çalışmamızı takip eden çölyak dernek başkanlarına teşekkür etmek istiyorum. Çölyaklı hastaların dernek başkanları büyük bir özveriyle gelerek her toplantımıza girdi ve onlar burada bizzat, bire bir yaşadıkları problemleri ifade ederek bize çok yardımcı oldular.

Yapmış olduğumuz çalışmanın çölyak hastalarına faydalar getirmesini temenni ediyorum, hepinize saygılar sunuyorum, kalın sağlıcakla diyorum, hayırlı günler diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tamer.

Sayın milletvekilleri, çölyak hastalığının teşhis aşamasının, sebeplerinin, sonuçlarının ve bu hastalığa maruz kalanlara sağlanabilecek yardımların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesine ilişkin Anayasa’nın 98’inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca kurulmuş bulunan Meclis araştırması komisyonu raporu üzerindeki genel görüşmeler tamamlanmıştır.

Sayın milletvekilleri, şimdi, 2’nci sırada yer alan Yurtdışına Kaçırılan Kültür Varlıklarımızın Belirlenerek İadelerinin Sağlanması ve Mevcut Kültür Varlıklarımızın Korunması İçin Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Maksadıyla Anayasa’nın 98’inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu üzerindeki genel görüşmelere başlıyoruz.

2.- Yurtdışına Kaçırılan Kültür Varlıklarımızın Belirlenerek İadelerinin Sağlanması ve Mevcut Kültür Varlıklarımızın Korunması İçin Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Maksadıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 555) (x)(xx)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

Komisyon Raporu 555 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Kültür varlıklarını araştırma komisyonu raporu üzerindeki söz talepleri: Gruplar adına, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Osmaniye Milletvekilimiz Sayın Ruhi Ersoy, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Hakkâri Milletvekilimiz Sayın Nihat Akdoğan, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekilimiz Sayın Serdal Kuyucuoğlu, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sakarya Milletvekilimiz Sayın Mustafa İsen.

Şimdi, ilk söz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Osmaniye Milletvekilimiz Sayın Ruhi Ersoy’a aittir.

Buyurun Sayın Ersoy. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

MHP GRUBU ADINA RUHİ ERSOY (Osmaniye) – Çok Değerli Başkanım, saygıdeğer milletvekilleri; adı geçen raporla ilgili Komisyonda parti grubumuz adına Komisyon üyesi olarak görev yaptım. Yurt dışına kaçırılan kültürel varlıkların tespiti, ülkemize kazandırılması, bunların korunmasına dair neler yapabiliriz diye, toplumsal bir farkındalık, yasalardaki eksiklik ve özellikle dış politikada siyasal ilişkilerin dışında kültürel diplomasinin de yerinin ne olabileceğine dair tüm siyasi partilerin ortak kabulüyle kurulan bir Komisyon, çok verimli bir çalışma yaptı. Bu yapılan çalışmalarda katkı veren tüm siyasi partilerin değerli üyelerine ve Komisyon Başkanı Profesör Mustafa İsen Bey’e öncelikle teşekkür ederek sözlerime başlamak istiyorum.

İnsan türü, yeryüzü serüveni içerisinde tabiatla yüzleşip çeşitli etkileşim içerisine girer ve kendisini var etme ve tabiat ile insan arasındaki ilişkinin neticesinde sığınabilme, var olabilme için birtakım değerler üretir. Somut anlamda ürettiği değerler, temel ihtiyaçlar hiyerarşisine göre, insanlığın gelişim evresine göre kültürel varlıkları temel ihtiyaçlara göre şekillendirir ama eş zamanlı olarak da kültürel pratikler somut olmayan kültürel varlıklar olarak devam eder. Kadim medeniyetlerin içerisindeki ilk evrelerinde, özellikle mitoloji döneminde, destan döneminde maddi ve manevi kültürler bir arada var olurlar. Aslında bunlar aynı zamanda insanlığın hayatı anlama ve kavrama süreciyle beraber Yaradan ile kendi arasındaki ilişkiler içerisinde dini tanıma ve yaratıcıyla olan münasebeti kavrama noktasında da o sözel bellek insanı var eder. Bütün bunların gelişim evresi insanlığın yeryüzü serüveninde hepimizin malumu olduğu aşamalardan geçtikten sonra modern zamana doğru gelir ve kentleşmeyle beraber modern zaman bu kez tekrar postmodern bir evreyle geçmişe dönüp ne olup bittiğini anlamaya ve kendi kültürel mirasıyla kendine yeni bir gelecek kurmaya çalışır. Yani bağını kopartarak, zincirin halkasını çıkartarak var olamayacağını idrak eder. Her ne kadar modern hayat yalnızlığı, bireyselleşmeyi, tekdüze hayatı dayatsa da bir adım sonra yalnızlığın ve bireyselleşmenin hayatı anlamsızlaştırdığı gerçeği ortaya çıkar ve insanın kendi medeniyetine ya da insanlığın diğer medeniyetlerine dair ilgisi artar ve burada farkındalık düzeyine göre, insanlığın ortak aklının ve birikiminin neticesinde neler yapıp ettiğine dair sorgularını artırarak anlama süreci başlar. İşte bu anlama süreci başladıktan sonra bu öğrenme ve anlamayı hayatın değişik alanlarına eğitimin bir parçası olarak koyan toplumlar gelişmiş düzeydeki toplumlar olarak değerlendirilir.

Bizde de tarihî eserlere bakış açısı hususunda, tarihî eserlere birinci derecede nasıl kıymet bilinmez diye bakılıyor. Savaş hâllerinde, o ülkede bir olağanüstülük varsa, savaş durumu varsa ve devlet onu koruyamıyorsa o tarihî eserler kaçırılır, götürülür, farkında olanlar tarafından ticareti yapılır veya bu manada yeteri kadar ekonomik varlığı yok ve iflas etmişse bir ülke, müflis durumdaysa tarihî eserlerini satar ve var olmaya çalışır. Yani kendi çeyiz sandığını satan ya da satmak zorunda kalan bir gelin kızımızın durumu gibi bir durumdur bu aynı zamanda. Diğer tarafta, üçüncü bir unsur olarak da yeteri kadar eğitim düzeyi olmayan, şuurlu olmayan toplumlar bu noktada eserlerine sahip çıkmazlar.

Şimdi, bunların üçünü, üç soruyu bir arada değerlendirdiğimizde “Biz Türkiye olarak neredeyiz?” sorusunu biz Komisyonda sorarak işe başladık ve çok şükür, Türkiye Cumhuriyeti devletinin kendi medeniyetinin, birikiminin farkında olan eğitimli bir kitlesinin olduğu ve bu eğitimli kitlesinin de toplumda farkındalık oluşturmak gibi bir mecburiyetinin ortaya çıktığı ya da mecburiyetinin var olduğu prensibinden hareketle, bu Komisyon kuruluş gerekçeleriyle tüm siyasi partiler tarafından da kabul gördü. İnanıyorum, Komisyon raporumuzun raportörü ve Komisyon Başkanı yapılan iş ve eylemlerin kronolojisini birazdan takdim edeceği için onları sunmak istemiyorum. Bizim yurt içinde ve yurt dışındaki temaslarımız hem Komisyon üyeleri olarak bizlere çok önemli farkındalıklar kazandırdı hem de birtakım yasaların, yönetmeliklerin, kamu bürokrasisindeki ihmal edilen konuların yerinde fark edilerek çözümüne dair, anlık problem çözmeye dair işler oluşturdu.

Bir de bizim Mecliste yaptığımız Komisyon çalışmalarının -bilumum komisyonlar için geçerli- sadece akademik anlamda yapılan tezler gibi ortaya çıkartılarak “İşte, bu, raporumuz bizim.” diyerek burada bırakılmaması gerekiyor. Bundan hareketle biz de Komisyon üyesi olarak, Komisyon Başkanımızın da takdirleriyle bunun toplumsal farkındalığı konusunda gerek basın toplantısıyla gerekse Komisyona gelip bilgi veren ve iş birliği içerisinde olduğumuz kamu görevlileri ya da sivil alandan gelen katkı verenlere de Komisyon raporumuzun tekrar iadesi ve işe koşulması, üretilenlerin rafta kalmayıp hizmete ve eyleme konulması konusunda da birtakım planlamalar yaptık. Bu çalışmanın sadece raflarda kalacak bir çalışma olmayacağını bugünden ifade etmiş olabilirim.

Değerli milletvekilleri, aziz arkadaşlar; bu değerlendirmeler, temel tespitler ve öneriler ötesinde, bugün yoğun bir şekilde gündemde olan, insanlığın ortak bir gündemi olmasını arzu ettiğimiz ama İslam dünyasının yoğun bir gündemi olan Kudüs meselesi, Filistin meselesi ve özellikle elçiliğin başkent olarak Kudüs’e taşınıyor olmasına dair -Amerika Birleşik Devletleri’nin CEO’su diyoruz- Amerika Birleşik Devletleri’nin başkan aklından çok uzak bir CEO’sunun Twitter kuşuyla gündem oluşturmaya çalıştığı ve dünyanın aklıyla dalga geçtiği politikalarının sonrasında bazı tartışmaların, artık bir ölüm mekanizmasına dönüşen İsrail askerlerinin karşısında o Filistinli Müslümanların tutumlarının tartışma konusu yapılması. Biz bu konuda, insanlığın karşısında işlenen bu cinayetleri, insanlığın karşısında işlenen bu zulmü lanetliyoruz, kınıyoruz. Kınamanın ötesinde de bu meseleye bakarken bu anlamda İsrail devletinin, kuruluşundan bu tarafa, terörü referans alan ve uluslararası hukuku tanımayan bir terörist devlet işlemi yaptığının ve yaparken de bu işi dinî saiklerle, arzımevut anlayışıyla yaptığının, yeryüzünde Yahudi anlayışını hâkim kılma anlayışıyla ve dini ideolojileştirerek yapmaya çalıştığının farkındayız ama bu arada şunu da fark ediyoruz: Yahudi devletinin, İsrailiyat’ın içerisinde çok daha sağduyulu vatandaş özelindeki Yahudilerin de bu politikalardan rahatsız oldukları kanaatindeyiz.

Burada yapılan konuşmalarda “Filistin halkları” ifadesinin içerisindeki dinî ve etnik kültürel çeşitliliklere elbette ki saygı duyuyoruz. Bu manada, Filistin’e bakarken de Filistin halkının var olma mücadelesini insanlığın mücadelesi ya da kendi özgürlüklerinin mücadelesi gibi gören insanlar olabilir. Ama benim burada ısrarla üzerinde durduğum “Filistin’de var olan halklardan ve farklı etnisitelerden, kimliklerden ve dinlerden olanlar neden ölmüyorlar da hep Müslümanlar ölüyor?” sorusunu sormayı da doğal bir hak kabul ediyorum. “Bu meseleye siz bir Müslüman-Yahudi meselesi olarak bakmayın, bu mesele başka bir meseledir.” demenin içini doldurmak için “Oralarda ölenlerin içinde başkalarının da olması gerekir.” ifadesinin de altını çizmek istiyorum.

Tarih, insan ve mekân bir bütündür, parçalanamaz. Âdeta bir edebî eserin, şiirin bir poetikası varsa mekânın da bir poetikası vardır, bir tarihî eserin de bir poetikası vardır. Bu anlayışı biz tarihten süzülerek bugüne getirilen objelerde ve müzelerde görebiliriz. Bir toplumun gelişmişlik göstergesi müze kapasitesinin varlığıyla, sermaye sahiplerinin müzeye, kültüre, sanata yaptığı yatırımla doğru orantılıdır. Şunu unutmamamız gerekir ki İtalyan Rönesansı’nın temelinde bir Medici ailesi vardır, bu ailenin ortaya koyduğu millî burjuvaziyle bu gerçekleşmiştir. İşte bu manada, iktidar çevrelerinin, sermaye çevrelerinin başını iki elinin arasına alıp düşünmesi gereken konu “Bu sosyal değişme içerisinde kültür sanata dair yapılan işlerin neresindeyiz?” sorusunu sormak lazım.

Biz Kanuni’nin kudretini görüyoruz. Paris’te büyükelçiliğimizin rezidansında, Kanuni’nin Fransuva’ya gönderdiği mektubu okumaktan büyük bir keyif duyuyoruz, haz duyuyoruz ama Kanuni’nin kılıcı karşı tarafta Louvre Müzesi’nde sergileniyor, bu da kendi içerisinde bir ironi. Biz bunları alıp getirmenin taraftarıyız ama alıp getirdiklerimizi de oradaki gibi, o standartlarla sergileyebilecek ve milyonlarca insanın gelip bizdeki kültürü, medeniyeti, tarihi, sanatı, estetiği görebilecekleri bir sunumla gerçekleştirmenin ancak mümkün olacağını düşünüyoruz. Bazı konularda da, Türk-İslam medeniyetinin evrensel anlamda yurt dışında temsilinde de birtakım şer gördüklerimizin hayırlı işler gördüğüne de tanık olduk, bunu da ifade etmek lazım. Oradan da bizim önemli mesajlar almamız gerekiyor. Bu konuda da Komisyon olarak aldığımız mesajları raporumuzda kapsamlı olarak ifade ettik.

Bu duygu ve düşüncelerle ben de ramazanışerifinizi tebrik ediyor, hayırlı akşamlar diliyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ersoy.

Sayın Özkoç, buyurun.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Gelişen son olaylar nedeniyle 60’a göre söz istiyorum efendim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özkoç.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

28.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Cumhuriyet Halk Partisi olarak Filistin konusunda diplomasinin nasıl işlemesi gerektiğini söylediklerine ve İsrail Konsolosumuzun durumunu onların inisiyatifine teslim etmenin yanlış olduğuna ilişkin açıklaması

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; İsrail, Türkiye'nin Kudüs’te bulunan başkonsolosunun ülkeyi terk etmesini istedi. Öğle saatlerinde benzer bir hamle de Türkiye'den İsrail’e yönelik olarak gelmişti. Türkiye Büyük Millet Meclisinde, biz, diplomasinin nasıl işlemesi gerektiğini, nasıl bir duruş sergilememiz gerektiğini ve alacağımız tavrın bir dik duruş olması gerektiğini söylemiştik. Kendi konsoloslarını, başkonsoloslarını buradan çekmelerini istiyorsak bizim kendi konsolosumuzu onlar bize bunu söylemeden oradan geri çekmeliydik. Hâlâ ölümlerin devam ettiği, insanların üzerine kurşunların sıkıldığı bir dönemde “Siz konsolosunuzu çekin.” derken kendi konsolosumuzu onların kendi görüşlerine teslim etmek tamamen yanlıştı. Bu tür davranışlar ve yerinde ve zamanında olmayan davranışlar maalesef Türkiye’nin dış itibarını sarsmaktadır. Bundan dolayı ülkemizin moral motivasyonu bozulmaktadır, bundan dolayı Filistin’e verdiğimiz destekteki birlik gücü zarar görmektedir.

Hükûmetten tekrar rica ediyoruz; uyarıda bulunduğumuz konularda acilen, hemen, ivedilikle adım atmasını ve gereğini yapmasını istiyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özkoç.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bostancı.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Kayıtlara geçsin diye söz aldım. Süreç, diplomasinin karşılıklı mütekabiliyet ilkesi çerçevesinde işlemektedir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bostancı.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Sayın Özkoç, buyurun.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Kayıtlara geçsin diye söylüyorum. Elbette ki öyledir ama biz öncelik almalıyız. “Siz başkonsolosunuzu buradan çekin, biz de sizden karşılığını bekliyoruz.” demek doğru bir diplomasi anlayışı değildir, bizim yüz yıldan beri süren diplomasi anlayışımızla da bağdaşmamaktadır. Türkiye Cumhuriyeti bunu hak etmiyor. Onun için Türkiye Cumhuriyeti’nin hak ettiği bir dış politikanın uygulanmasını rica ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özkoç.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Komisyonlardan Gelen Diğer İşler (Devam)

2.- Yurtdışına Kaçırılan Kültür Varlıklarımızın Belirlenerek İadelerinin Sağlanması ve Mevcut Kültür Varlıklarımızın Korunması İçin Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Maksadıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 555) (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi söz sırası Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Hakkâri Milletvekilimiz Sayın Nihat Akdoğan’a aittir.

Buyurun Sayın Akdoğan. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

HDP GRUBU ADINA NİHAT AKDOĞAN (Hakkâri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri ve cezaevinde Cumhurbaşkanlığı seçim sürecini yürüten Cumhurbaşkanı adayımız Sayın Selahattin Demirtaş ve değerli arkadaşlarım; 555 sıra sayılı Yurtdışına Kaçırılan Kültür Varlıklarımızın Belirlenerek İadelerinin Sağlanması ve Mevcut Kültür Varlıklarımızın Korunması İçin Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Maksadıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu üzerine söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle sizleri saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, dünyanın sosyopat kişilikler, bilgisizler ve sorumsuz kişilerce yönetilmesi beraberinde katliamları da getirmektedir.

Dün Filistin tarihinde Nakba (Felaket Günü) olarak bilinen bir tarih olmasına rağmen, Trump tarafından verilen ABD Büyükelçiliğinin Kudüs’e taşınması kararı doğrultusunda elçilik Kudüs’e taşındı. Bu taşınmayla birlikte Filistin halkına bunu katliamlarla kabul ettirmeye çalıştılar. 60 insan hayatını kaybetti, 2 bine yakın çoluk çocuk, kadın yaralandı. Orta Doğu gerçeğinden uzak olan bu karar beraberinde yeni çatışmaların doğmasına davetiye çıkarmaktadır.

İsrail Hükûmetinin Filistin halkına karşı yaptığı katliamı lanetliyorum, kınıyorum. Bu, Filistin halkına karşı yapılmış bir soykırımdır. Hayatını kaybeden Filistinlilerin acılarını paylaşıyor, kendilerine Allah’tan rahmet ve yaralılara acil şifalar diliyorum.

Değerli arkadaşlar, Komisyon 16/10/2017 tarihinde kuruldu, birçok toplantı gerçekleştirdi, yurt dışında ve Türkiye içerisinde birçok yere ziyaretler gerçekleştirdi. Birçok defa Başkanlığa söylediğimiz hâlde, Türkiye’de, özellikle tarihî eserlerin bu kadar tahrip edildiği bir yerde, yakın yerler olmasına rağmen Urfa Göbeklitepe’ye, Hasankeyf’e, Ani Harabeleri’ne, Boğazköy’e gidilmedi.

Yurt dışına kaçırılan tarihî eserlerin peşine düşmek elbette önemlidir ama en önemli olanın ülke içindeki tarihe, kültüre olan bilincin olması gerekirken ülkede yeterli değeri göremeyen tarihî eserler maalesef yurt dışında gördüğü değer nedeniyle tarihî eser kaçakçılarının iştahını kabartmaktadır.

Tarihî dokular yeteri kadar korunmuş olsaydı birçoğu yurt dışına kaçırılmayacaktı. Tarihî yerleri ve eserleri korumadığınız gibi, onların yok oluşlarına da bizzat rıza gösteriyorsunuz. Bunların başında gelen yerlerden biri de Hasankeyf’tir.

Daha önceleri “İnsanlar bu mağaralarda nasıl yaşar?” diye Hasankeyf evleri zorla boşaltıldı ve top atışlarıyla tahrip edildi. Aradan geçen bunca zamana rağmen, AKP Hükûmeti Hasankeyf’i sular altında bırakmaya çalışıyor. Zeynel Bey Türbesi’nin taşınmasıyla Hasankeyf gerçeğini ortadan kaldırmıyorsunuz. Sadece bir HES barajına yapılan harcamaları Hasankeyf’e iki üç yılda gelecek turist sayısı karşılayabilirdi, binlerce insana aş imkânı da sağlanacaktı fakat tarihî doku yerine betonlaşmayı seçen iktidar illa da Hasankeyf’i sular altında bırakmak istiyor. Sadece bizim hakkımız yok burada, bütün insanlığın değerleri burada var.

Şimdi Komisyonumuz yurt dışına kaçırılanların peşine düşmüş lakin ülkedeki tarihî dokuların hâli perişan. İlk önce ülke içerisindeki tarihî dokulara gereken önemi verin ki dışarıya çıkmayı, dışarıdakileri daha samimiyetle isteyelim. Hasankeyf HES barajına kurban ediliyor, Hakkâri Kalesi şimdi karakol görevini görmektedir, Ani Harabeleri viraneye dönüşmüş durumda. Türkiye coğrafyasında milattan önce 7000’li yıllardan günümüze kadar kültürel miras olarak kalan sayısız eser bulunmaktadır. Günümüzde bu eserlerin çoğu bilinçli olarak, çoğu da bilinmeden kendi kaderine terk edilmiş durumdadır.

Bizler ülke olarak yüksek tarih bilincine sahip olamadığımız için zamanında başkaları kültürel varlıklarımızı sahiplendi ve bunları ülkemizin sınırları dışına taşıdılar. Bugün aynı hataya devam etmekteyiz, var olan eserlerimizin çoğunu kendi ellerimizle yıkmaktayız. Meclis çatısı altında bir komisyon kurularak yurt dışına kaçırılan tarihî eserlerin ve kültürel varlıkların belirlenip iadelerinin sağlanması ve kültürel varlıkların korunması için gerekli tedbirlerin alınmaya çalışılması elbette önemlidir. Fakat Mezopotamya ve Anadolu coğrafyasında insanlık tarihinin en değerli eserlerinin korunmasına ve yaşatılmasına dair Hükûmetin takındığı ikircikli tavır elbette tarihe geçebilecek niteliktedir. Komisyonun asli görevi, yurt dışına kaçırılan eserlerin tespiti ve iadesinin yanında, bizzat bu iktidar döneminde neoliberal politikalar yüzünden rant alanına dönüştürülüp yok edilen kültür ve tarih varlıklarını korumak için alınması gereken tedbirlere dair somut öneriler sunmak olmalıdır. Tarihî ve kültürel eserleri koruma noktasında siyasi iktidarın sınırlı, kesintili ve tepeden inmeci girişimleri ne devletin bürokratik aygıtlarında ne de toplumda hiçbir zaman bu eserlere karşı bir koruma bilincini yaratamamıştır. Hükûmet, dışarıya kaçırılan eserlerin peşine düşmeden önce, Sur ve Hasankeyf’te yok edilen binlerce yıllık büyük tarihsel mirasa sırtını dönmemeli ve bu yıkımı acilen durdurmalı, hatta kamuoyundan özür dilemelidir.

Hasankeyf’in binlerce yıllık mağaralarını dinamitleyen, geriye kalan derin tarihsel hafızayı HES’lere kurban ederek suyun altında bırakacak olan siyasi iktidar bununla yetinmemiştir, Sur’da onlarca tarihî yapının yok edilmesine sesini bile çıkarmamış, bizzat bu yıkımın müsebbibi olmuştur. Hasankeyf için uluslararası birçok kampanya düzenlenmiş olmasına rağmen, Dicle Nehri üzerinde yapılacak HES nedeniyle binlerce yıllık bir yaşam alanı ve hafıza mekânı sular altında kalacaktır. Ocak 2016’da torba yasayla birlikte, bir gece geç saatlerde kabul edilen düzenlemeyle, UNESCO’nun Dünya Mirası Listesi’ne girmek için gerekli olan 10 kriterden 9’unu karşılayan tarihî kent Hasankeyf’in sular altında kalmasına vize verilmiştir.

Bunun yanında, Hasankeyf’in yıkımına neden olan projenin, adı birçok iş cinayetine karışmış olan ve AKP döneminde çok hızlı yükselen Cengiz Holding ve Nurol ortaklığıyla yapılacak olması da manidardır. Hasankeyf’te Zeynel Bey Türbesi’nin ve birkaç tane caminin taşınması da buradaki binlerce yıllık tarihî yok oluşu örtmeyecektir. Özel olarak bu konuda da bir ayrımcılık yapıldığını düşünüyoruz. Bir başka deyişle, Hükûmetin kültür varlıklarına yaklaşımının temelini, iktidar partisinin yürekten benimsediği ve Türk siyasetinde koşulsuz, kayıtsız temsilciliğine soyunduğu neoliberal yönelimler oluşturmaktadır. Tam da bu sebepten olmalıdır ki Kültür ve Turizm Bakanlıkları bu partinin iktidarı sırasında usta bir hamleyle birleştirilip bilinçaltında kültürün turistik bir şey, bir girdi olduğu yolunda bir müdahalede bulunulmuştur. Bu nedenle değil midir ki AKM ve Muhsin Ertuğrul Sahnesi Taksim-Harbiye arasına konuşlanacak bir kongre ve kültür vadisine kurban edilmek istenmektedir? Bu nedenle değil midir ki İstanbul’un Avrupa Kültür Başkenti ilan edildiği 2010 takvimi balonlu, ateşli, havai fişekli, Tarkan’lı, Mercan Dede’li görsel şölenlerle açılmıştı? Bu nedenle değil midir ki akçalı sanat projeleriyle ilgili yolsuzluk haberlerinin medyaya yansımadığı gün yaşanmamaktadır? Bu nedenle değil midir ki Kültür ve Turizm Bakanlığı İstanbul Ayasofya Müzesi, Topkapı Sarayı Müzesi Harem Dairesi, Efes Antik Kenti başta olmak üzere 48 müze ve ören yerini özelleştirme kararı almıştır?

2015 yılında başlayan çatışmalı süreçten sonra “Diyarbakır’ın kalbi, beyni ve hafızası” denilen Sur bölgesi neredeyse tümden yok edilmiştir. Sur’da devreye sokulan yıkım planı, bugün sadece bu ülkeyi değil, bütün bir insanlık ailesini tarihin en nadide kültür ve hafıza mekânlarının birinden mahrum bırakmıştır. Binlerce yıl iç içe yaşamış halkların bıraktığı o muazzam tarihsel birikim ve eserler siyasi iktidarı rahatsız etmiş, Sur’u dümdüz ederek orada bir hafıza silimi gerçekleştirmişlerdir. Yapılan yeni evlerin Türk-İslam mimarisine uygun yapılıyor olması, çarpık ve gerçekle alakası olmayan yeni bir hafıza ve tarih bilinci oluşturmayı amaçlamaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NİHAT AKDOĞAN (Devamla) – Sayın Başkan, bir dakika rica ediyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Akdoğan.

NİHAT AKDOĞAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Daha dün Suriye’de Afrin topraklarına TSK’nin düzenlediği hava saldırılarında, insansız ve çatışmasız bir bölge olmasına rağmen binlerce yıllık Ain Dara Tapınağı yerle bir edilmiştir. AKP iktidarı döneminde yapılan kültür kırımına dair sayısız örneklerden biri de Antalya’da Kemer’in 16 kilometre batısındaki, milattan önce 6’ncı yüzyılda Rodoslular tarafından kurulmuş Phaselis Antik Kenti’nin olduğu bölgede bir arazinin yeşil sermayeden bir otel zincirine tahsis edilmesidir. Bütün yükselen itirazlara ve açılan davalara rağmen “ÇED gerekli değildir.” raporu verilmiştir.

Yaşadığımız coğrafyada bugüne kadar ayakta kalabilen tarihî ve kültürel varlıklarımızı ayırt etmeksizin ortak mirasımız olarak koruma altına alabilmek, aynı zamanda mevcut çoğulcu toplumsal yapımızı da barış içerisinde sürdürebilmemizin önemli bir teminatı olacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NİHAT AKDOĞAN (Devamla) – Sayın Başkan, bir dakika…

BAŞKAN – Bu hafta Hakkâri’ye geldik, çay ısmarlamadın bize ama...

NİHAT AKDOĞAN (Devamla) – Bir dahaki sefere Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Akdoğan.

NİHAT AKDOĞAN (Devamla) – Aksi takdirde, tarihî, kültürel eserlerimizin ve değerlerimizin korunması konusunda milliyetçi, mezhepçi ve tekçi yaklaşımlar, sadece bu toprakların değil, insanlık mirasının çok değerli eserlerinin yok olmasına hizmet etmeye devam edecektir.

Değerli arkadaşlar, Voltaire şöyle der: “Tarih kralların, generallerin çiftliği değil, milletlerin tarlasıdır. Her millet geçmişte bu tarlaya ne ekmişse gelecekte onu biçecektir.” “Tarih, sayısız yaşam öyküsünün özüdür.” Bugün yok etmeye çalıştığınız tarih de bundan ibarettir.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akdoğan.

Şimdi söz sırası Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekilimiz Sayın Serdal Kuyucuoğlu’na aittir.

Buyurun Sayın Kuyucuoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

CHP GRUBU ADINA SERDAL KUYUCUOĞLU (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Çok değerli milletvekili arkadaşlarım, sözlerime başlarken, Filistin’de dün katliama uğrayanlara Allah’tan rahmet diliyorum. Bu katliamı kınıyoruz. Diliyoruz ki Amerikan emperyalizmi ve onun uzantısı İsrail, mazlum halklar üzerindeki baskısını ve bu katliamları durdurur; bu konuda da dünyadaki demokratik ülkeler bu işe müdahil olurlar, buna İslam ülkeleri de dâhil. İslamlık, sadece “İslam’ız.” demekle olmuyor, mazlumlara da sahip çıkmak gerekiyor.

Sıra sayısı 555 olan Yurt Dışına Kaçırılan Kültür Varlıklarımızın Belirlenerek İadelerinin Sağlanması ve Mevcut Kültür Varlıklarımızın Korunması İçin Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Maksadıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu’yla ilgili söz almış bulunuyorum.

Bu Komisyona dair önerge benim verdiğim bir teklifle, diğer grupların da katılmasıyla ortak verilen bir önerge hâline geldi çünkü siyasetten çok Türkiye’nin çıkarlarını öngören bir araştırmaydı.

Türkiye, bildiğimiz gibi, bir açık hava müzesi, çok sayıda medeniyete yurtluk yapmış bir toprağın üzerinde yaşıyoruz ve bu konuda, kültürel varlıklar konusunda Türkiye’yi süper güç olarak görebiliriz. Türkiye bir açık hava müzesi.

Şimdi, bu konuda dünyada iki tarz ülke var; bir kısmı kaynak ülkeler, bir kısmı pazar ülkeler. İşte, kaynak ülkeler, Türkiye gibi, Yunanistan gibi, Suriye, Irak gibi, Mısır gibi, İran gibi, Çin gibi ülkeler; bunların pazarlandığı ülkeler de Batı ülkeleri, genellikle işte Almanya, Fransa, İngiltere, Amerika, Danimarka gibi ülkeler yani gelişmiş ve maddi imkânları yüksek ülkeler. Tabii, bu konuda bizim bir kısım tedbirler almamız lazım. Neden? Kaynak ülke olduğumuz için bu ülkelere bizden kaçırılan eserler yıllardır, yüzyılları aşan süredir kaçırılıyor ve oralarda pazarlanıyor. Tabii, bizim de bu konularda bir kısım tedbirler almamız gerekiyor. Bunların bir kısmı, yasal düzenlemeler yapmamız gerekiyor. Burada Hükûmetin yapacağı işler var, Bakanlığın takip edeceği konular var, bunun dışında takip edilmesi gereken yabancı müzeler var çünkü netice itibarıyla yabancı müzeler ve koleksiyonerler tarafından bunlar alınıyor. Başka? Ayrıca müzayedecilerin, müzayede salonlarının takip edilmesi gerekiyor, katalogların ve sergilerin takip edilmesi gerekiyor, tabii, ilgili basının takip edilmesi gerekiyor. Bunlar da Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığının ortaklaşa yapacağı işler.

Tabii, burada bunu hazırlarken bir amacımız da şu: Türkiye’nin böyle yurt dışına kaçırılmış zengin varlıkları var, bunlar yüz binlerin üzerinde sayısal olarak baktığımızda ve büyük değer ifade ediyor. Dış ilişkilerimizde, yurt dışına çıktığımızda ilgili bakanın, Başbakanın, Cumhurbaşkanının yanında böyle bir dosya olsun ve bunları bu ülkelerden biz talep edelim yani “Bizim bunlarla ilgili sizden alacağımız var, bunları istiyoruz.” diye siyasi taleplerin, ekonomik taleplerin yanına bunları da koyarsak Türkiye açısından iyi olur diyoruz.

Tabii, Türkiye’den, Anadolu'dan ve İslam coğrafyasından özellikle bu tarihî değerlere karşı ilgi Napolyon’un Mısır’ı işgaliyle başlıyor yani 1800’lü yıllarda başlayan bir ilgi ve bu 1910’lu yıllarda patlıyor. Özellikle de 1906, 1912, 1914 yıllarında çok miktarda eser Anadolu'dan, Orta Doğu’dan Batı’ya kaçırılıyor. Bu da hatırlarsanız, Osmanlı’nın işte, Balkan Savaşı, savaş dönemi, kargaşa dönemi ve devlet otoritesinin biraz zayıfladığı dönemler.

Şimdi, özellikle 1918’de Yunanlılar Anadolu'yu terk ederken birçok tarihî eseri gemilere bindiriyorlar, Yunanistan’a götürüyorlar ve onlar şu anda Yunanistan’da. Yine, şu anda Orta Doğu'da ciddi bir karışıklık var, biliyorsunuz savaşlar var, işte Irak’ta var, Suriye’de var. Bu bölgeden de çok miktarda tarihî eser şu anda kaçırılıyor ve bir kısmı da Türkiye’de yakalanıyor, Türkiye’de yakalananlar Gaziantep’te depolarda duruyor. Temenni ederiz, bu savaş bittiğinde biz bunları alacağız, tabii sahiplerine tekrar iade edeceğiz.

Yine, Bergama, hepimiz biliyoruz ki Türkiye’de Ege kıyısında bir kentimiz, tarihî kentimiz ama Bergama Müzesi nerede? Almanya'da, Berlin’de. Efes gene Ege kıyılarımıza yakın yerde bir tarihî kentimiz ama yine Efes Müzesi nerede? Avusturya’da, Viyana’da bulunuyor. Yani böyle bir tezatla karşı karşıyayız. Yine birçok eserimiz birçok müzede, Avrupa’ya gittiğimizde müzelerde İslam bölümünde, Orta Doğu bölümünde veya Anadolu medeniyetleri bölümünde görebiliyoruz. Mesela, 1976’da Mardin Cizre’de Ulu Cami’nin kapısı çalınıyor ve bugün Danimarka'da özel müzede sergileniyor. Yine New York’taki Metropolitan Müzesi girişinde bir lahit var; bu da benim kentim Tarsus’tan çalınmış. Abdo Debbas diye o zamanki oradaki Amerikalı konsolos tarafından alınıp götürülmüş bir lahit orada sergileniyor. Yine, Karun hazineleri 1964-1966 yıllarında, Elmalı hazineleri 1983-1984 yıllarında çalınıyor yalnız bunlar geri getirildi.

Şimdi, yine Troya hazinelerinin enteresan bir hikâyesi var. 1873 yılında Anadolu'dan yine bu çalınıyor, Almanya’ya götürülüyor. İkinci Dünya Savaşı’nda Ruslar Berlin’i işgal ettiklerinde hayvanat bahçesinin kulesinin altında bu eserleri buluyorlar ve “Rusya’ya savaş tazminatı olarak aldık, götürdük.” diyorlar ve götürüyorlar, Puşkin Müzesine koyuyorlar. Bugün, Almanya bunları geri istiyor. Halbuki diyoruz ki bu eserlerin kökü bizim yani Anadolu'dan çalınmış eserler. Bizim bunlara sahip çıkmamız lazım, bizim talep etmemiz gerekiyor.

Yine “Yıldız Avcısı” diye bir çift heykelcik var. Bunların enteresan bir hikâyesi var. Akhisar’da 80’li yıllarda bunu bir çiftçi kadın tarlayı sürerken -sabana takılıyor- buluyor ve köye gelen bir çerçiye bu bir çift heykelciği bir çift terlik karşılığı veriyor. İki sene önce, bu “Yıldız Avcısı” dediğimiz eser New York’ta müzayedede 14,5 milyon dolara satılıyor yani bu kadar değerli eserler.

Şimdi, tabii, bu çerçevede, biz Komisyon olarak bir kısım geziler yaptık; işte Almanya’ya gittik, Danimarka’ya gittik, Paris’e gittik, Londra’ya gittik ve bu müzeleri gezdik. Siyasi ilişkiler tabii bu temasları da etkilediği için Almanya'dan yeterli verimi alamadık ama özellikle, işte Paris’teki Louvre Müzesine gittiğinizde Anadolu'dan çalınan eserleri görüyorsunuz. Yine Londra’da Victoria and Albert’te, British’te ve Christies’te -orası müzayede salonu- yapılan çalışmaları görüyorsunuz. Özellikle Louvre’da, çalınan çinileri yani Türkiye’de II’nci Selim Türbesi’nden ve Piyale Paşa Camisi’nden çalınan çinilerin hepsini sergilenmiş olarak görüyorsunuz.

Şimdi, tabii, bu taleplerde şöyle bir şey var, bu önemli: Birçok eser mabetlerden çalınmış. Mabetlerle ilgili mürüruzaman yok. Batılıların bir iddiası var, diyorlar ki: “Biz bunları sizden izin alarak aldık. Kimden aldık? Abdülhamit Han’dan aldık o zaman, Abdülhamit Padişah’tan aldık.” Ama öyle bir izin belgesi de ortada yok, ancak belki nakliye belgesi var; kaldı ki o zaman da Asar-ı Atika Yasası var. O yasaya göre alıp taşımaları da mümkün değil yani padişahın tek başına izin vermesi de mümkün değil. Tabii, bu konuda birçok anlaşmalar da var. 137 ülkenin 1970 yılında yaptığı bir anlaşma var. Bu çerçevede bizim bu girişimleri yapmamız lazım.

Tabii, burada birçok da önlem alınması gerekiyor. Bir defa, bir, bizde dedektör satışı serbest. Yani interneti açın, dedektörleri hem de özelliklerini sayarak satıyorlar ve bu hazine arayıcılarının nerede, ne kazdıklarıyla ilgili araştırdığınız zaman internet üzerinden yüzlerce çalışmayı görebilirsiniz. Yani bu kadar serbestçe, ellerini kollarını sallayarak hazine arayıcıları çalışabiliyorlar. Bunların kontrol altına alınması lazım.

Yine bu kaçakçılığın en büyük menbalarından birisi....

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kuyucuoğlu…

SERDAL KUYUCUOĞLU (Devamla) – Teşekkür ederim.

…koleksiyonerler çünkü birçok şeyi onlar alıyorlar, birçoğunu kayda geçirmeden satma şansı oluyor yani 10 tane elinde şey varsa bunun 2’sini bildiriyor müzeye, gerisini bildirmiyor. Tabii, bu herkes için geçerli değil ama bunların ciddi olarak takibinin yapılması gerekiyor.

Yine, tarihî ve sit bölgelerimizi doğru ve iyi şekilde korumamız gerekiyor.

Başka bir şey: Farkındalık yaratmamız lazım özellikle çocuklarımızdan başlayarak. Yani bunun eğitimi, bunların ne kadar değerli ve korunması gereken varlıklar olduğunun farkında olmamız lazım. Bunun için de eğitim önemli.

Yine devletin bu konuda ödemelerinin hızlı ve değerine uygun olması lazım. Aksi hâlde ne oluyor? Kaçakçılığı otomatik olarak teşvik etmiş oluyorsunuz. Bazı ülkelerde emniyette bu tarihî eser kaçakçılığıyla ilgili bölümler var, mesela İtalya’da; bizde yok, tarihî eserin membası burası ama burada böyle bir şey yok. Emniyette bu konuda uzman personelle çalışmamız lazım, o işi bilen kişilerin bulunduğu bir seksiyon olması lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SERDAL KUYUCUOĞLU (Devamla) – Bitiriyorum Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun, tamamlayınız lütfen sözlerinizi.

SERDAL KUYUCUOĞLU (Devamla) – Yine burada önemli bir konu: Demin, başta söylemiştim, biz kaynak ülkelerden biriyiz dedik. Bizim gibi kaynak ülkeler var, demin saydım, işte Orta Doğu’dan Mısır, Irak, Suriye, Türkiye, İran, Çin ve Yunanistan da bunların içerisinde. Şimdi, birçok ülke var. O zaman, bizim bu kaynak ülkelere önder olarak, onların da öncülüğünü yaparak bir birliktelik oluşturmamız lazım. Bu birliği sağlayabilirsek, bu işten çok mağdur çok miktarda ülke var, bunlarla bir araya gelebilirsek ve bunun öncülüğünü de biz yaparsak bunlarla birlikte Birleşmiş Milletlerde önemli kararlar alabiliriz. Bu da uluslararası tarihî eser kaçakçılığının önüne geçecek en büyük etkenlerden birisi olur diyorum.

Teşekkür ediyorum. İyi günler diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kuyucuoğlu.

Sayın Kerestecioğlu, bir talebiniz var herhâlde, buyurun.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

29.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, ramazan ayının tüm Türkiye, Orta Doğu ve dünya halkları için barış ve kardeşlik dualarıyla örülmesi ve savaşsız bir dünyaya vesile olmasını dilediğine ilişkin açıklaması

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Çok kısa bir ifade için söz aldım.

Ramazanın başlangıcındayız. Ramazan ayının tüm Türkiye, Orta Doğu ve dünya halkları için barış ve kardeşlik dualarıyla örülmesi, savaşsız bir dünyaya, iyiliklere ve adalete vesile olmasını diliyorum. Bunun için söz almıştım.

BAŞKAN – Çok teşekkür ediyorum Sayın Kerestecioğlu.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Komisyonlardan Gelen Diğer İşler (Devam)

2.- Yurtdışına Kaçırılan Kültür Varlıklarımızın Belirlenerek İadelerinin Sağlanması ve Mevcut Kültür Varlıklarımızın Korunması İçin Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Maksadıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 555) (Devam)

BAŞKAN – Şimdi söz sırası, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına. Sakarya Milletvekilimiz Sayın Mustafa İsen'e aittir.

Buyurun Sayın İsen. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA İSEN (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; arkadaşlarım çeşitli boyutlarıyla ele aldılar, anlattılar bu yurt dışına kaçırılan eserler ve yurt içinde kültür varlıklarının korunmasıyla ilgili çalışmalar noktasında. Gerçekten, yaklaşık dört ay boyunca keyifli bir çalışma gerçekleştirdik ve bu çalışmanın sonucunda da eskilerin tabiriyle müfit ve muhtasar bir rapor hazırladık yani lafı çok dolandırmadan, yararlı bilgiler içeren ve daha çok somut, güncel bilgiler içeren bir tablo ortaya çıkardık. Ben, bu çerçevede, Komisyon üyesi arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum; gerçekten bütün partilerle uyumlu bir çalışma gerçekleştirdiğimizi düşünüyorum. Ama bu vesileyle Nihat Bey’in söylediklerini de biraz esefle karşıladığımı ifade etmek istiyorum; kusura bakmasın, bunu belirteceğim: Hem bu çalışmalara çok az düzeyde katıldı hem de bu kadar subjektif bir eleştiri anlayışıyla meseleye yaklaşmış olmasından rahatsız olduğumu ifade etmek istiyorum. Tarih elbette kralların çöplüğü değil, çiftliği değil ama tarih milletvekillerinin de çiftliği değil; tarihin kendine göre bir realitesi var. Bunu özellikle ifade etmek istiyorum.

Önce, Komisyon olarak neler yaptık, oradan başlamak istiyorum. Değerli Komisyon üyesi arkadaşlarımızla Mecliste toplantılar gerçekleştirdik; daha sonra yurt dışında ve yurt içinde incelemeler yaptık; ayrıca kamu kurumlarından sağlanan bilgi ve belgelerin de değerlendirilmesiyle, uzmanların da katkılarıyla bu rapor ortaya çıktı. İnanıyoruz ki Komisyonumuzun önerileri hayata geçirilirse kültürel varlıklarımızın daha etkin korunması ve yurt dışına kaçırılmasının önlenmesi sağlanabilecektir. Bu çerçevede, Komisyon öncelikle Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Vakıflar Genel Müdürlüğü temsilcilerini, Dışişleri Bakanlığı üst düzey elemanlarını, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığının ilgili birimlerini, müze ve kazı heyeti yöneticilerini, müzayedecileri, kısaca yurt içinde konuyla ilgili bütün muhatapları dinledi; daha sonra İstanbul’a gidilerek müze mekânları ziyaret edildi ve buradaki önemli muhataplarla görüşüldü; ardından da özellikle önemli kaynak ülkeler konumunda olan Almanya, Danimarka, Fransa ve İngiltere’deki hem müze yöneticileri hem de kamu görevlileriyle, bu çerçevede UNESCO temsilcileriyle de faydalı görüşmeler gerçekleştirildi.

Ben burada raporun daha çok sonuç bölümündeki önerileri sizinle paylaşmak istiyorum ama öncelikle Türkiye'nin bu alanda ne kadar büyük bir potansiyele sahip olduğunu belirtmek istiyorum. Serdal Bey de ifade etti. Bu bir UNESCO üst düzey temsilcisinin ifadesidir; “Türkiye kültürel potansiyel bakımından bir süper güçtür.” tabiri. Buna samimiyetle inanıyorum.

Değerli arkadaşlar, bir örnek vermek istiyorum: Kaman’da Japonların yürüttüğü bir kazı var. Bu kazı, Anadolu’da 12 bin civarında olan, bakın üzerine basarak söylüyorum, 12 bin civarında olan höyüklerden sadece bir tanesidir. Bu höyükle bir müze meydana getirilmiştir, bir arkeoloji enstitüsü meydana getirilmiştir ve uluslararası düzeyde bir mekân oluşturulmuştur burada. Yani mevcut örnekler de değerlendirilmeye çalışıldığı takdirde bu kadar çok sayıda potansiyel, imkân mevcuttur bu coğrafyada. Çok farklı uygarlıklara ait çok önemli eserler var. Bu farklı uygarlıkların eserlerini aynı şekilde korumak, kollamak ve yarınlara bırakmak gibi bir yaklaşım içindeyiz. Bu raporun da bu sonuçları doğurmasına katkıda bulunmasını istiyoruz.

Bu çerçevede de öncelikle Komisyonun en önemli işlevlerinden bir tanesi: Zaman zaman toplantılar yaptık ve bu toplantılarda ne kadar önemli bir hazine üzerinde bulunduğumuzu iç kamuoyuna da anlatmaya çalıştık ki böylece kapısının önünden çıkan ve üzerine basarak geçtiği birtakım nesnelerin ne kadar değerli olduğunu öncelikle kendi vatandaşlarımız fark etsin istiyoruz. Aynı şekilde, dış kamuoyuna da benzer bir mesaj vermek istiyoruz. Eğer bu eserleri satın almak, Türkiye'den kaçırmak gibi bir niyetiniz varsa Türkiye bunları en üst düzeyde, Türkiye Büyük Millet Meclisi aracılığıyla takip etmektedir ve yarın, para verip bu eserleri satın alırsanız bunları elinizden geri almak mümkün olacaktır. Dolayısıyla bir caydırıcılık etkisi olsun istiyoruz.

Bu çerçevede, elde ettiğimiz raporu -ben geçtiğimiz hafta içinde Türkiye'deki UNESCO Millî Komisyonuyla görüştüm, özellikle TÜRKSOY’la görüştüm- benzer kaynak ülkelerle de paylaşmak istiyoruz ve böylece elde edilen bu birikimin o ülkelere de ışık tutmasını ve onların da benzer bir bilinçlenme içinde olmalarını sağlamaya çalışacağız.

Çözüm önerilerine gelince; bu çerçevede görüldü ki hem mevzuat açısından yapılması gereken birtakım eksiklikler var hem de uygulama açısından birtakım eksiklikler var.

Somut önerilerimizi şöyle sıralayabilirim:

Sit alanları ve korunması gerekli taşınmaz kültür varlıklarının etrafında bulunan vatandaşlara aralıklı eğitim çalışmaları yapılmalı; çevresini tanıma, kültür varlıklarını koruma ve kültür bilincini hissetmeli diyoruz.

Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığının bölgesel birimleri eski eser kaçakçılığını önlemeye yönelik istihbarı çalışmalara ağırlık vermelidir düşüncesindeyiz.

Mevzuata “Kaçak kazılarda kullanılan iş makinelerine el konulur.” hükmünün eklenmesi önerilerimiz arasında.

Mücavir alanlarda bulunan taşınmaz kültür varlıklarının tel örgülerle çevrilmesi, bekçi veya kamera sistemleriyle korunması sağlanmalıdır teklifini getiriyoruz.

Höyük, tümülüs ve nekropol alanlarının Jandarma Genel Komutanlığına bağlı karakollarca denetimlere tabi tutulmasını tavsiye ediyoruz ve mümkünse “kültür polisi” adıyla yeni bir birimin teşekkül ettirilmesini teklif ediyoruz.

Eski eser kaçakçıları müze, kütüphane, cami, kilise ve sinagog gibi kültür varlıklarının korunduğu mekânlara yönelmektedir. Buralardaki eski eserlerin fotoğraflı, ayrıntılı envanterleri ve periyodik denetimleri yapılmalıdır kanaatindeyiz.

Kaçak kazıları teşvik eden dedektörlerin mutlaka yasaklanması veya kullanılmasının kısıtlanmasını öneriyoruz.

Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 2863 sayılı Kanun’un 67’nci maddesindeki suçları da kapsaması için ilgili kanunda değişiklik yapılmasının gerekli olduğunu ifade ediyoruz.

İç piyasa denetiminin mutlaka sağlanması gerektiğini düşünüyoruz.

Müzelerde uzmanlaşmaya yönelik altyapı oluşturulması gerekir kanaatindeyiz. Tüm müzelerimizde belli oranda, yeterli sayıda eleman olmakla birlikte, bir müze asistanının uzman konumuna ulaşması için yaklaşık on yıllık bir süreye ihtiyaç var. Bunun için daha nitelikli elemanlarla, geniş bir etkileşim ve gelişmişlik düzeyi sağlanmalıdır kanaatindeyiz.

Değerli milletvekilleri, bu çerçevede, dış talebin kırılması da son derece önemlidir. Kültür varlığı kaçakçılığının en önemli nedenlerinden biri dış taleptir. Bu talebi kırmak için yurt dışına kaçırılan kültür varlıklarının tespit çalışmalarına ağırlık verilmeli ve iadesi için tüm imkânlar kullanılmalıdır. İadesi ikili görüşmelerle sağlanamayan kültür varlıklarının iadesine yönelik mahkeme yolu da denenmelidir. Bu çabaların belli oranda netice verdiğinin bugün güzel bir örneği var. Bugün Amerika’daki çok önemli bir üniversitenin koleksiyonunda bulunan Zeugma Müzesine ait çalışmalar, bakanlıkla bir iş birliği çerçevesi içinde, Türkiye’ye iade edilme aşamasına girdi.

Eski eser kaçakçılığından mağdur olan ülkelerle ilişkiler sıklaştırılmalı ve uluslararası sözleşmelere mağdur ülkeleri koruyucu düzenlemelerin getirilmesi için mücadele edilmelidir. Burada da şu hususa dikkat çekmek istiyorum: Genellikle UNESCO ve benzeri kurumlarda pazar ülkeleri hâkim olduğu için bunlar kendi işlerine geldiği şekilde mevzuat düzenlemesi yapmaktadırlar ve dolayısıyla bu eserlerin, yerinden edilmiş eserlerin geriye döndürülmesi mümkün olmamaktadır. Ayrıca, dış temsilciliklerimiz aracılığıyla bu işin takibi noktasında da gerekli hassasiyetlerin sağlanması gerekir. Bu çerçevede, özellikle şuna dikkat çekmek istiyorum, benden önce konuşan arkadaşlarımın da bir kısmı ifade etti: Avrupa müzelerinde legal yollardan Türkiye’den götürülmüş örnekler vardır. Bunlar bizim o ülkelerde temsilcilerimizdir ve son derece iyi müzecilik anlayışıyla da sergilenmektedir. Biz bütün eserlerin talep edilmesi gibi bir yaklaşım içinde değiliz ama işte -arkadaşlarım da yine ifade etti- Beyhekim Cami’si Konya’da yerinde duruyor ama mihrabı Berlin’de. Öyle eserler var ki bu eserlerin gövdesi bizde, başı başka ülkelerde yahut başı bizde, gövdesi başka ülkelerde. Bu farklılığın giderilmesi ve bu eserlerin ait oldukları topraklara döndürülmesi gerektiği kanaatindeyim.

Çok teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İsen.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun Sayın Başkanım, dinliyorum şimdi.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Sayın hatip konuşmasında az önce konuşan vekilimize sataşmada bulunarak ve kendisinin Komisyona katkı sunmadığı ve onun dışında da “Burası milletvekillerinin çöplüğü değildir.” gibi çirkin bir ifade kullandı. Bu nedenle sataşmadan...

BAŞKAN – Sataşmadan buyurun Sayın Akdoğan.

Yeni bir sataşmaya mahal vermeyelim.

X.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Hakkâri Milletvekili Nihat Akdoğan’ın, Sakarya Milletvekili Mustafa İsen’in 555 sıra sayılı Meclis Araştırması Komisyonu Raporu üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

NİHAT AKDOĞAN (Hakkâri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu tekrar saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkanın kendisi yurt dışı yasağımın olduğunu ve bununla ilgili ne kadar uğraştığımı iyi bilir ve en son süreçte yurt dışı yasağımın kaldırıldığını da iyi bilir.

Gene, Hasankeyf’e ilişkin, bütün dünyanın gözyaşı döktüğü Hasankeyf’le dayanışma platformlarının oluştuğu doğru mu, değil mi? Ya da Hasankeyf’e ilişkin yapılanları doğru buluyor musunuz, onaylanıyor musunuz? Oranın yerle bir edilmesini mi onaylıyorsunuz?

Sur’a ilişkin; bölgede tek tip oluşturmaya çalışıyorsunuz. Bunu bizlerin kabul etmesi... Buradan eleştirilerimize eleştiriler yapılmasını ya da eleştirilerimizin kabul edilmemesini biz anlayışla karşılayamayız. Bölgede yaptığınız -TOKİ’nin konumu neyse- bölgedeki anlayış, tarihî eserlere ilişkin de aynıdır: Her şey bir formatın içerisine konulmaya çalışılıyor. Orada Diyarbakır’a ilişkin özgün bir mimari yapı yok mu? Vardır. Sur’u şimdi nasıl yapıyorsunuz? Kendi anlayışınıza göre inşa ediyorsunuz. Ben aynı şeyi söylüyorum. Şimdi, kalkıp burada “Gelip katkı sunmadınız...” Başkan, bir ilde vekilim -şikâyet etme adına söylemiyorum- ama şuanda iki arkadaşımdan birisinin vekilliği düşürüldü, birisi de ceza aldı. Bununla uğraştığımızı, onlarca sorunla uğraştığımızı da bilmenizi isteriz. Biz her komisyona da hatta buraya muhalefet şerhini koymaya bile çalışırken onlarca defa telefon açıyorsunuz. Şu cümleye dokunabilir miyiz? Şunu şöyle yapabilir miyiz? Değiliz, muhalefet sizin gibi düşünmek zorunda değildir.

Teşekkür ediyorum Başkanım. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akdoğan.

MUSTAFA İSEN (Sakarya) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Buyurun Sayın İsen.

MUSTAFA İSEN (Sakarya) – Müsaade ederseniz…

BAŞKAN – Ama ne dedi? Yani sizin talebiniz ne?

MUSTAFA İSEN (Sakarya) – Efendim, Hasankeyf’le ilgili bir cümlelik cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN – Tamam, kayıtlara geçsin.

Buyurun, oturduğunuz yerden söyleyiniz.

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Hasankeyf’in son hâlini görseniz.

BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) – Son hâlini görseniz…

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Bence beraber gidip görelim.

BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) – Sadece elinizi çekseniz yeter.

NİHAT AKDOĞAN (Hakkâri) – Bence Komisyon oraya gitmeli.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bir saniye efendim…

Buyurun Sayın İsen.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

30.- Sakarya Milletvekili Mustafa İsen’in, Hasankeyf’te gerçekleştirilenlerin dünya arkeoloji tarihine geçebilecek başarıda bir uygulama olduğuna ilişkin açıklaması

MUSTAFA İSEN (Sakarya) – Değerli Başkanım, bir milletvekili olmaktan çok, bir uzman olarak söylüyorum bunu: Hasankeyf’te gerçekleştirilen hadise, dünya arkeoloji tarihine geçebilecek başarıda bir uygulamadır.

MÜSLÜM DOĞAN (İzmir) – En kötü uygulama, olmaz öyle şey.

BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) – Yok ediyorsunuz, yok.

MUSTAFA İSEN (Sakarya) – Neredeyse Türkiye’deki kültürel eserlere yapılan harcamanın yarısı kadar büyük bir harcama yapılmıştır.

Biz, bu ülkede doğrudan doğruya bizim uygarlığımıza ait olmayan eserlere bile kültürel mirasımız olarak bakıyoruz. Hasankeyf ne kadar o bölgede yaşayan insanlarınsa o kadar da benimdir ve tamamen böyle değerlendiriyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İsen.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Komisyonlardan Gelen Diğer İşler (Devam)

2.- Yurtdışına Kaçırılan Kültür Varlıklarımızın Belirlenerek İadelerinin Sağlanması ve Mevcut Kültür Varlıklarımızın Korunması İçin Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Maksadıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 555) (Devam)

BAŞKAN - Sayın Milletvekilleri, Yurtdışına Kaçırılan Kültür Varlıklarımızın Belirlenerek İadelerinin Sağlanması ve Mevcut Kültür Varlıklarımızın Korunması İçin Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Maksadıyla Anayasa’nın 98’inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca kurulmuş bulunan Meclis Araştırması Komisyonunun Raporu üzerindeki genel görüşme tamamlanmıştır.

Sayın milletvekilleri, 3’üncü sırada yer alan Uyuşturucu Madde Bağımlılığı ve Yeni Bağımlılık Türlerinin Araştırılarak Bağımlılığın Nedenlerinin ve Alınacak Tedbirlerin Tespit Edilmesi Maksadıyla Anayasa’nın 98’inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca kurulmuş bulunan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu üzerindeki genel görüşmeye başlıyoruz.

3.- Uyuşturucu Madde Bağımlılığı ve Yeni Bağımlılık Türlerinin Araştırılarak Bağımlılığın Nedenlerinin ve Alınacak Tedbirlerin Tespit Edilmesi Maksadıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 558) (x)(xx)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

Komisyon Raporu 558 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Uyuşturucu Madde Bağımlılığı ve Yeni Bağımlılık Türlerinin Araştırılarak Bağımlılığın Nedenlerinin ve Alınacak Tedbirlerin Tespit Edilmesi Maksadıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu üzerindeki söz taleplerini okuyorum: Gruplar adına; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Adına Denizli…

Hâlâ Denizli yazıyorlar Sayın Cihaner.

İLHAN CİHANER (İstanbul) – Belki ilahî bir işarettir.

BAŞKAN – …İstanbul Milletvekilimiz İlhan Cihaner, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Antalya Milletvekilimiz Sayın Ahmet Selim Yurdakul, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Batman Milletvekilimiz Sayın Ayşe Acar Başaran, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Mersin Milletvekilimiz Sayın Yılmaz Tezcan’a aittir.

İlk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekilimiz Sayın İlhan Cihaner’e aittir.

Buyurunuz Sayın Cihaner. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA İLHAN CİHANER (İstanbul) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; herkesi saygıyla selamlıyorum.

Ben de sözlerime dün Filistin’de gerçekleşen “kanlı pazartesi” olarak tarihe geçecek katliamı lanetleyerek başlıyorum. Bu vesileyle bu katliam üzerine de bir şeyler söylemek istiyorum.

Her şeyden önce, Filistin’deki meselenin sadece anlık, Kudüs’le ilgili, Amerika’nın büyükelçiliğini Tel Aviv’den Kudüs’e taşımasıyla ilgili bir olay olmadığının, olayın bir emperyalizm meselesi olduğunun farkında olmamız lazım. Ancak bu emperyalizmle mücadelenin, antiemperyalizm ve halkların kardeşliği ve barışı üzerine tutarlı bir tutumla hayat bulabileceği ve başarıya ulaşabileceğini görmemiz lazım. Yani Amerikan füzelerini alkışlayarak, Suriye’nin İsrail tarafından defalarca bombalanmasına ses çıkarmayarak, ABD Suriye’yi vurunca Suudi Arabistan’ın verdiği desteği görmezden gelerek, İsrail’in NATO karargâhında temsilcilik açmasına konulan vetonun kaldırılmasını sağlayarak, İsrail-Türkiye boru hattıyla ilgili ticari anlaşmanın hâlâ devamına çalışarak, lobilerine ücret vererek, lobilerine inanılmaz kaynak aktararak bu işin olmayacağı çok açık. Bir kere her şeyden önce ahlaki ve vicdani bir sorun var. Hangi göz, haritalara baktığında 1947 sınırlarıyla, 1967 sınırlarıyla ve bugünkü sınırlarla farkı değerlendirirse değerlendirsin, ortada büyük bir adaletsizliğin ve vicdansızlığın olduğunu görecektir, görülecektir. Ancak burada başka bir adaletsizlik ve vicdansızlık da Filistin meselesinin özellikle feodal Arap şeyhleri ile baskıcı rejimlerinin kendi bekalarını korumak için kendi halkları üzerinde bir istismar hâlinde değerlendirilmesi olayıdır. Dolayısıyla İsrail’deki katliamı gerçekleştiren İsrail Hükûmeti kadar, bu sorunu timsah gözyaşlarıyla, göstermelik jestlerle kendi halklarını baskılamak ve onların rızalarını elde etmek için kullanan rejimleri de kınıyorum ve inanıyorum ki bir gün tüm Arap halkları da antiemperyalist ve barışçıl bir tutum etrafında uyanacaklardır.

Asıl Araştırma Komisyonunun raporuyla ilgili, süre kısaldığı için çok fazla söyleyecek şey yok aslında bu kadar dar sürede. Her şeyden önce, baskın seçim kararı nedeniyle, onun yarattığı çalışma zorluğu ve yoğunluğu nedeniyle de Komisyon aslında hedeflediği çalışma ortamını sağlayamadı. Aslında çok daha detaylı bir çalışma yapılabilirdi çünkü dünyadaki birçok ülkede görüldüğü gibi, bizde de yavaş yavaş artan bir trend izliyor uyuşturucu kullanımı. Onun için, raporun ekindeki ek görüşümüzün dışında, yalnızca önerileri sunmaya çalışacağım.

Her şeyden önce, Komisyonun çalışmaları sırasında “sivil toplum kuruluşu” adı altında ne idiği belirsiz birtakım yapılanmaların “tedavi” ya da “terapi” adıyla süreci kötüye kullandığı gibi, ölçülemediği, bunların başarıya ulaşıp ulaşmadığının tespit edilemediği, kamudan inanılmaz bir kaynak aldıkları tespit edildi. Bunun mutlaka önüne geçilmesi gerekir.

Bunun dışında, uyuşturucu ve uyuşturucu kullanımıyla ilgili olarak kamunun ölçme ve değerlendirmeyi hiçbir şekilde yapamadığını görüyoruz yani her gelen ilgili kurum başarısından bahsediyor, ne kadar uyuşturucunun ele geçtiğinden bahsediyor, ne kadar projeyi hayata geçirdiğinden bahsediyor ama bunların başarıyla sonuçlanıp sonuçlanmadığına dair hiçbir veri yok elde. Bildiğimiz bir şey var: Ölçemediğiniz, değerlendiremediğiniz şeylerle ilgili olarak başarıyı da elde etmeniz mümkün değil. Her şeyden önce bağımlılıkla mücadele için müstakil bir müsteşarlığın kurulması çok önemli bir adım olacaktır. Bunun yanında bağımlılıkla mücadelede uzman gönüllüler ile Adsız Narkotikler gibi oldukça başarılı sonuçlar elde eden birtakım sivil toplum kuruluşlarının ve yöntemlerinin uygulanması çok uygun olacaktır. Türk Tabipleri Birliği ve Türk Eczacıları Birliği gibi kurumların bu mücadele programlarının aktif unsuru hâline getirilmesi gerekir. Maalesef Komisyona bile getirip dinletemedik bu kurumları biz Komisyon süresince. Mahalle meclisleri kurulabilir. Türkiye’de birçok yerde mahalle meclislerinin kendiliğinden hayata geçirdikleri uyuşturucuyla mücadelelerin başarıya ulaştığını gördük. Zarar azaltımı yaklaşımıyla diğer mücadele yöntemlerinin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İLHAN CİHANER (Devamla) – Pardon Başkanım, tamamlamak istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Cihaner.

İLHAN CİHANER (Devamla) – …birbirini dışlayan ya da birbirinin alternatifi olan yöntemler olmadığını tespit edip mücadele sürecinin bir aşaması olarak görmemiz gerekir.

Bunun yanında, Türkiye’nin izlediği sosyoekonomik ve birtakım kentleşme politikaları, göç politikaları gibi politikaların da uyuşturucuyla bağımlılığı artırdığını görüyoruz.

Daha önceden yapılmış, birkaç yıl önce ortaya konulmuş bir rapor var. Bu raporda öngörülen ya da önerilen tedbirlerin hiçbirinin aslında hayata geçirilmediğini görüyoruz. Umuyorum ki bu rapor da tozlu raflarda kalmamış olur, bu raporun önerileri -detayları raporda var, süre kısa olduğu için detaylarına göremiyorum- tozlu raflarda kalmaz. Burada önerilen çok yerinde tedbirler var, bunlar hayata geçirilir. Esasen Parlamentonun icracı bir niteliği kalmadığı için belki de Cumhurbaşkanlığına gönderilmesi gerekir bu raporun önümüzdeki dönemde. Umuyorum ki orada bu tedbirler yerine getirilir ve Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı bu büyük beladan gençlerimiz kurtulmuş olur.

Herkesi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Cihaner.

Şimdi söz sırası Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Antalya Milletvekilimiz Sayın Ahmet Selim Yurdakul’a aittir.

Buyurun Sayın Yurdakul. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, muhterem vatandaşlar; madde bağımlılığı Meclis araştırması komisyonu raporu üzerine yapılan genel görüşmelerde Milliyetçi Hareket Partisi adına söz aldım.

Böyle hayırlı bir işin başlatılması ve bu Komisyonun kurulmasına vesile olan liderimiz ve Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli’ye ve grubum Milliyetçi Hareket Partisine en derin hürmetlerimi ve teşekkürlerimi sunmak isterim.

Her türlü madde ve günümüze has bağımlılıklarla mücadele etmek amacıyla çalışmalar yürüten ve benim de üyesi olmaktan büyük bir onur duyduğumu Uyuşturucu Madde Bağımlılığıyla Mücadele Meclis Araştırması Komisyonunun tüm üyelerine tek tek teşekkürlerimi sunuyorum. Geriye dönüp baktığımda, 10 Ocak 2018 tarihinden itibaren çalışmalarına başlayan Komisyonumuz, konunun hassasiyetine binaen, geleneksel Meclis araştırma komisyonlarından farklı olarak daha sık ve daha uzun çalışma saatlerinde bir araya gelmiştir. Kurulduğu andan itibaren çalışmalarına başlayan Komisyonumuz 15 toplantı, 6 il ziyareti, 2 ülke ziyaretini tamamlamıştır. Komisyon Başkanına ve üyelerine teşekkür etmek isterim çünkü bu önemli probleme hak ettiği önemin gösterildiğini düşünüyorum. Komisyon olarak icra ettiğimiz toplantılarda bakanlar, üst düzey bürokratlar, akademisyenler, sağlık, rehabilitasyon, güvenlik ve kolluk güçleri olmak üzere 100’e yakın kişiyi dinleyerek çalışmayı olgunlaştırdık. Komisyona gelerek bizleri bilgilendiren ve çalışmalarımıza ışık tutan herkese şükranlarımı sunarım.

Saygıdeğer milletvekilleri, muhterem vatandaşlar; biliyorsunuz bizler, milliyetçi, ülkücü camia olarak damarlarımızdaki asil kanın uyuşturucuyla kirletilmesine en büyük tepkiyi koyan insanlarız. Dünyanın en büyük gençlik kuruluşu olan Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı, il, ilçe ve hatta beldelere kadar uyuşturucunun zararları ve bağımlılıkla mücadele hususlarında büyük bir gayret göstermiştir, kendilerine huzurunuzda içtenlikle teşekkür ederiz.

Uyuşturucu illetiyle mücadelenin Meclis iradesiyle ve böyle ortak bir çabayla tüm partilerin iş birliğiyle gündeme gelmesini millî birlik ve beraberliğimizin bir göstergesi olarak değerlendiriyorum. Burada, Türk milletinin geleceği ve sağlığı için, Türk gençlerinin uyuşturucudan korunması için ortak bir beyanatı meydana getirmek üzereyiz. Bu, tarihî bir andır. 26’ncı Yasama Döneminin böyle hayırlı bir çalışmayla bitecek olması, Türk milletinin gerektiği anda ve her koşulda muhteşem bir ahenkle çalışabildiğini göstermesi açısından da tarihe geçmiştir. Bu çatı altında tüm gayemiz, tüm vatandaşlarımızın uyuşturucudan zarar görmemesidir.

Komisyon çalışmalarımızda şu tedbirleri ve önlemleri ifade ettik: Uyuşturucu ve uyuşturucu ham maddesi üretiminin çok daha sıkı tedbirlerle izlenmesi ve kayıt altına alınması sağlanmalıdır. Mevcut sistemdeki tüm açıklar ve suistimale açık boşluklar ivedilikle tespit edilerek bertaraf edilmelidir. Danışma merkezleri daha etkin ve sıcak bir yapıya kavuşturulmalıdır. AMATEM’lerin etkinliği artırılmalı ve kapasitesi yükseltilmelidir. Rehabilitasyon sürecin en önemli parçasıdır. Bu nedenle, rehabilitasyon merkezlerinin yeterli sayıda açılması sağlanmalıdır. Tedavi sonrası ise sosyal uyum merkezleri de devreye girmelidir. Madde bağımlısı gençlerimizin bu merkezlerimizde meslek edinmesi, iş bulması ve sosyal hayata uyum sağlayabileceği imkân ve kabiliyetlere ulaştırılması sağlanmalıdır. Uyuşturucu madde ticareti ve kaçakçılık suçları kapsamında, şüphelilerin ve yakınlarının mal varlıkları dondurulmalı, cezası kesinleşen hükümlülerin ve yakınlarının ise açıklanamayan tüm mal varlıkları müsadere edilerek uyuşturucu bağımlılarının tedavi ve rehabilitasyonunda kullanılmalıdır ve en önemlisi, Türk toplumu yediden yetmişe uyuşturucu konusunda bilgilendirilmelidir. Uyuşturucuyla mücadele sürecinde rol alan kamu kurumları arasında koordinasyonun güçlendirilmesi için gerekli önlemler ivedilikle alınmalıdır. Madde bağımlılığı tedavi ve rehabilitasyon süreçlerinde yer alan tüm sivil toplum kuruluşlarında akreditasyon şartı aranmalı ve bu hususta uluslararası ve ulusal standartlar oluşturulmalıdır. Yeşilay bu konuda iyi bir örnek olarak hizmetlerini sürdürmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET SELİM YURDAKUL (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Yurdakul.

AHMET SELİM YURDAKUL (Devamla) – Son olarak Millî Eğitim Bakanlığı müfredatı içerisinde çocuklarımıza etkili iletişim dersleri verilmelidir. Bu yolla çocuklarımızın kendine olan güvenini, “Hayır.” diyebilme ve sorunlarla başa çıkma yetkisini geliştirmek mümkün olacaktır. Bu rapor madde bağımlılığının önüne geçmek için büyük bir hazine değerindedir. Bu raporu tüm kamu kurum ve kuruluşları bir anahtar olarak göreceklerini açık yüreklilikle ifade ettiler.

Tüm kalbimle Genel Kurulu böyle hayırlı bir işe vesile olduğu için saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum.

Ramazan ayının Türk-İslam âlemine bereket, barış ve huzur getirmesini Yüce Allah’tan niyaz ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yurdakul.

Söz sırası Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Batman Milletvekilimiz Sayın Ayşe Acar Başaran’a aittir.

Buyurun Sayın Başaran. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben bu komisyon raporu üzerinde konuşmadan önce…

Filistin’le ilgili çok şey söylendi ama bugün Filistin’le ilgili söylenenler aslında bir Orta Doğu gerçekliğini ortaya çıkardı. Orta Doğu’ya, sorunlara yaklaşımımız, aldığımız dürüst ve gerçekçi tavırların ne derece etkili olabileceğini tartıştık. Zaten parti sözcümüz Ayhan Bilgen aslında bunu çok çerçevesi geniş bir şekilde anlattı. Burada kınamakla, hamasetle çözüm olmayacağını çokça ifade etmiştik, bu sefer de çözmeyecek. Bir dahaki, 27’nci Dönemde biz tekrar burada Filistin’i konuşacağız maalesef.

Bir de bugün Kürt Dili Bayramı. Kürt Dili Bayramı 1932’ye kadar dayanan, Hawar gazetesinin, ilk defa bir Kürt gazetesinin açılmasına kadar dayanan bir bayramdır. Bugün bu bayramı kutlarken, Kürtler bugün bu bayramı kutlarken, Türkiye'nin bir şehrindeki bir üniversitede Kürt diline ait bir bölüm açılmışken Kürt diline ait birçok dernek 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında ilan edilen OHAL bahane edilerek kapatıldı. Kürt dilini anımsatacak, Kürt diliyle ilgili hiçbir şeyin şehrin neredeyse hiçbir noktasında bırakılmayacağı şekilde kayyumlar tarafından tabelalar indirildi ve Türkiye’de şu anda Kürt dili tamamen -bir dönem gibi- neredeyse yasaklı bir dil hâline getirildi. Mecliste de zaten birazdan Kürtçe olarak kutlayacağım ve umarım tutanağa geçecek olan Kürtçenin tekrar özgür olacağı, bütün dillerin özgür olacağı bir Türkiye diliyorum. “...”(x) “Kürt Dil Bayramı kutlu olsun. Dilimiz onurumuzdur.”

Değerli arkadaşlar, şimdi, uyuşturucu raporu elimizde; çok kapsamlı, 2 bin sayfalık bir rapor. Bu raporda aslında çok dikkat çekici bilgiler var. Mesela 2002 yılından başlayıp 2016 yılına kadar uyuşturucudan ölenlerin sayısını vermiş. 2002’de 9, 2003’de 6, neyse, artmış; 2016’da 920 kişi uyuşturucudan Türkiye’de hayatını kaybetmiş. Bunun birçok nedeni sayılmış bu raporda; işsizlik, eğitimsizlik, sosyolojik nedenler, psikolojik nedenler diye uzamış. Şimdi, özellikle uyuşturucu kullanımının en fazla gençlerde olduğu, hatta bu yaş sınırının neredeyse ilkokul öğrencilerine kadar indiği ifade ediliyor. Bununla ilgili gerekli nasıl tedbirler alınacağı da söyleniyor. Burada kolluğa da bir görev atfediliyor ancak biz bölgede de görüyoruz, Türkiye'nin birçok yerinde de muhtemelen böyledir, kolluk genelde uyuşturucuyla mücadele etmek yerine bizim yaptığımız basın açıklamalarına saldırıyor. Örneğini isterseniz bizim hakkımızda uyuşturucuyla ilgili yaptığımız yürüyüş nedeniyle açılan davalar ve kolluğun bize müdahalesini sayabiliriz.

Şimdi, bir nedeni de aslında sosyolojik ve psikolojik nedenler yani Türkiye'nin içerisinde olduğu çatışma ve politik çıkmaz aslında gençleri günbegün daha fazla uyuşturucu kullanmaya yönlendiriyor. Çünkü Türkiye’de şöyle bir gençlik modeli çiziliyor: Apolitik bir gençlik, slogan atan bir gençlik modeli çizilip “Gençler hangi bağımlılığa, hangi her neyse, neye bağımlı olurlarsa olsunlar yeter ki politikleşmesinler.” Bakın, ben slogan atan gençlerden söz etmiyorum, o politik gençlik değildir. Politik gençlik, gerçekten ülkenin her konusuyla ilgili her yerde söz söyleyebilen, bunun üzerinde yoğunlaşabilen özgür gençlerden söz ediyorum. Bu özgür gençliği yaratmanın bir yolu da aslında başaramadığımız özgür üniversiteleri, özgür özerk üniversiteleri kurmaktan geçer. Eğer biz eğitimi özgür ve özerk kılmazsak, gençlere daha kaliteli, bilimsel bir eğitim vermezsek ve bu eğitimin sonunda gençlere iş olanakları sağlamazsak ve gençlere sadece “Gelin alanlarda, meydanlarda slogan atın.” gibi bir görev atfedersek, “Girin sosyal medyadan, trollerin arasına katılın; ona, buna, şuna, muhaliflere hakaret edin, saldırın.” gibi bir görev atfedersek gençliğin geleceği durum bu olacaktır. Gençler, Türkiye’de gerçekten sistem içerisinde var olmak istiyor. Politik bir gençlik olarak var olmak istiyor. Sadece 18 yaşına gelip Mecliste milletvekili olmak istemiyor, bu yeterli değil. Şu Meclise getireceğiniz 5 tane 18 yaşındaki milletvekili olur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Başaran.

AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) – Bu Meclise 5 tane 18 yaşında milletvekilinin gelmesi yeterli değil. Gençlerin her alanda, toplumun her alanında söz sahibi olması gerekiyor ve kendiyle ilgili karar alıcı mekanizmaların içerisinde yer alması gerekiyor. Bakın, üniversiteleri böldünüz, öğrencilere sormadınız. Siz bu gençlikten ne bekleyeceksiniz? Kendileriyle ilgili bile karar almalarına izin vermediğiniz bir gençlik yaratmaya çalışıyorsunuz.

Yine, bununla beraber dediğim gibi, gençler işsizlikle boğuşuyor sürekli. Ekonomik krizlerin, sizin aldığınız yanlış politik kararların sonucunu gençler yaşıyor. Binlerce genç bu süreçte sırf sizin yaptığınız güvenlik soruşturmaları nedeniyle atanamadı. Bunun nedenini biz kendilerine açıklayamıyoruz, buyurun siz açıklayın. Peki, bu gençler ne yapacak? Ben bunu özendirmek amacıyla söylemiyorum. Eğer gerçekten bir çözüm istiyorsanız bu yazdığınız yazılı kâğıtlardan daha fazlasına ihtiyaç olduğu için söylüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Başaran.

AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) – Bu gençler üniversiteye gittiklerinde okulu bitirip bitiremeyeceklerini, borçlarını ödeyip ödeyemeyeceklerini düşünüyorlar. Bu kadar psikolojik baskı altındaki gençlerden ne bekliyorsunuz?

Velhasılıkelam, değerli arkadaşlar, 26’ncı Dönemi bitiriyoruz, 27’nci Dönem başlayacak. Umuyorum ve diliyorum ki 27’nci Dönem Meclis açısından gerçekten daha genç bir Meclis olur. Gençlerin sözünü söyleyebileceği, kendileriyle ilgili karar alabilecekleri bir mekanizma hâline gelir ve yine umuyor ve diliyorum ki -kadınların da destek vereceğine inanıyorum- kadın-erkek eşit temsiliyetin olacağı bir Meclis olacağını umuyorum. Biz ancak bu şekilde çözebiliriz; her yerde söz söyleyerek, her yerde karara ortak olarak, sorunlarımızı konuşarak, tartışarak, çözerek bu süreci atlatabileceğimizi düşünüyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Başaran.

Şimdi söz sırası Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Mersin Milletvekilimiz Sayın Yılmaz Tezcan’a aittir.

Buyurun Sayın Tezcan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA YILMAZ TEZCAN (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, ekranları başında bizleri izleyen kıymetli Mersinli hemşehrilerim ve saygıdeğer vatandaşlarımız; 558 sıra sayısıyla bastırılan Uyuşturucu Madde Bağımlılığı ve Yeni Bağımlılık Türlerinin Araştırılarak Bağımlılığın Nedenlerinin ve Alınacak Tedbirlerin Tespit Edilmesi Maksadıyla Kurulan Araştırma Komisyonu Raporu’muzu sizlerle ve kamuoyuyla paylaşmak için AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Sizleri saygıyla, sevgiyle, muhabbetle selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, sözlerime başlamadan önce, bugün akşam itibarıyla ramazan ayına girmiş bulunuyoruz. Özellikle sizlerin, ailelerinizin, Mersinli hemşehrilerimin, ülkemizin, tüm İslam âleminin ramazanışerif ayını tebrik ediyorum.

Ayrıca, dün ne yazık ki Mescid-i Aksa’da, Kudüs’te, Filistin’de ve Gazze’de İsrail’in insanlık dışı, barbarca ve insan haklarını hiçe sayan katliamını ve Müslüman Filistin halkına karşı işlediği bu soykırımı kınıyor ve lanetliyorum. Şehit olan Filistinli Müslüman kardeşlerimize Allah’tan rahmet diliyorum, yaralılara da acil şifalar diliyorum. Amerika Birleşik Devletleri’nin Kudüs hakkında aldığı kararı tanımıyor, Avrupa’ya, Birleşmiş Milletlere ve tüm dünyaya bu katliama ve soykırıma sessiz kaldıkları için de yazıklar olsun diyorum.

Sayın milletvekilleri, uyuşturucu madde bağımlılığı bir kronik hastalıktır; insanın hem bedenini hem ruhunu hem de sağlığını çok yakından ilgilendiren, çok ciddi sorunlara sebep olan bir hastalık olarak görüyoruz. Bu sorunun, bu problemin çözümünde özellikle multidisipliner yaklaşımın ve bütüncül bir yaklaşımın benimsenmesi gerektiğini de raporlarımıza dercetmiş bulunuyoruz.

Türkiye, doğu ile batı arasında hem kavşak hem de bir köprü ülke olarak, doğudan doğal uyuşturucu maddelerin Balkanlar üzerinden Avrupa’ya geçtiğini ve sentetik uyuşturucu maddelerin de batıdan, özellikle Hollanda ve Belçika gibi Avrupa Birliği ülkelerinden ülkemize, oradan da Orta Doğu’ya yayıldığını ve nihayetinde de Türkiye’nin bu konuda çok ciddi bir uyuşturucu terörüne maruz kaldığını sizlerle paylaşmak istiyorum.

Araştırma Komisyonumuz 10 Ocak 2018 tarihinde kuruldu, üç aylık bir çalışma süresi ve 10 Nisan 2018 tarihinde de çalışmalarımızı çok başarılı bir şekilde tamamlamış olduk. Araştırma Komisyonumuzun hem uyuşturucu madde bağımlılığının hem de internet ve teknoloji bağımlılığının nedenlerini, sonuçlarını, alınacak tedbirlerin ve önlemlerin ayrıntılı bir şekilde incelendiği bir komisyon raporu oldu. Hazırlamış olduğumuz komisyon raporu bu alanda çok kapsamlı bilgileri içerirken, aynı zamanda sonuç ve önerileriyle de alınması gereken tedbirlere dikkat çekiyor.

Değerli milletvekilleri, bağımlılıkla mücadelede ülkemizde çok önemli değişimlere imza atan ve bu konuda farkındalık oluşturulmasına en büyük desteği veren Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanımız Sayın İsmail Kahraman’a, Başbakanımız Sayın Binali Yıldırım’a, Komisyonda önergeleri olan değerli milletvekili arkadaşlarımıza, beraber çalıştığım Komisyon üyesi çok değerli milletvekillerine ve uzman arkadaşlarımıza huzurlarınızda ayrı ayrı teşekkür etmek istiyorum. Raporumuzun Türkiye’de bağımlılıkla mücadele konusunda önemli bir çözüm ve katkı sağlamasını da temenni ediyorum.

Değerli milletvekilleri, uyuşturucu, terörden daha tehlikeli bir boyuttadır. Dolayısıyla, alınması gereken tedbirleri çok geniş bir şekilde raporlarımıza dercettik. Şu konuyu da ifade etmek istiyorum: Özellikle PKK, KCK, PYD, YPG, FETÖ, PDY, DHKP-C gibi birtakım terör örgütlerinin de uyuşturucu kaçakçılığına karıştıkları ve finanslarında kullandıkları çok aşikâr bir şekilde ortada ve raporlarda yer alıyor.

Raporumuz 558 sıra sayısıyla bastırıldı ve toplam 2 bin sayfa değil, 422 sayfa. Odalarınıza dağıtıldı raporlarımız.

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Espri yaptım zaten, espri.

YILMAZ TEZCAN (Devamla) – Raporlarımızda -tabii konuşacak o kadar çok şey var ki- biz birtakım sonuçlar ve önerilerde bulunduk. Bu önerilerin içerisinde genel öneriler, araştırma, veri toplama çalışmalarına ilişkin öneriler, uyuşturucuyla mücadelenin yapılanmasına ilişkin öneriler, arzla mücadele, uyuşturucuyla mücadelenin finansal boyutu, Millî Eğitim Bakanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı faaliyetleri, Diyanet İşleri Başkanlığı faaliyetleri, danışma hizmetlerine ilişkin öneriler, tedavi hizmetleri, yerel yönetimlerin rolü, sivil toplum katılımına…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YILMAZ TEZCAN (Devamla) – Bir dakika rica edeyim Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Tezcan.

YILMAZ TEZCAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum, toparlıyorum.

…denetimli serbestlik tedbirine ilişkin öneriler, ceza infaz kurumlarında bulunan hükümlü ve tutuklulara ilişkin öneriler, medyanın rolü ve iletişim stratejilerine ilişkin öneriler, yazılı ve görsel medya, yeni medya ve sosyal medyayla ilgili öneriler, iletişim kampanyalarıyla ilgili öneriler, internet ve teknoloji bağımlılığına ilişkin toplam 21 başlıkta çok önemli önerileri sunduk. Bu konuda tabii ki çözüm önerilerini sizlerle uzun uzun paylaşmak istemiyorum çünkü 21 başlıkta sunduğumuz bu çözüm önerilerini, biz özellikle sayın bakanlarımızı, üst düzey bürokratlarımızı ağırladığımızda, onları dinlediğimizde bu konuları da çok ayrıntılı bir şekilde konuşmuş olduk.

Raporlarımız da tabii, kadük kalmadı, nihayete erdirdik.

Bu noktada, emeği geçen bütün üye arkadaşlarımıza, milletvekili arkadaşlarımıza ayrı ayrı teşekkür ediyorum.

Hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tezcan.

Sayın milletvekilleri, uyuşturucu madde bağımlılığı ve yeni bağımlılık türlerinin araştırılarak bağımlılığın nedenlerinin ve alınacak tedbirlerin tespit edilmesi maksadıyla Anayasa’nın 98’inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca kurulmuş bulunan Meclis araştırması komisyonu raporu üzerindeki genel görüşme tamamlanmıştır.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 20.54

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 21.11

BAŞKAN: Başkan Vekili Yaşar TÜZÜN

KÂTİP ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye), Sema KIRCI (Balıkesir)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 99’uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

4’üncü sırada yer alan, Bağcılık Sektörü Ve Üzüm Üreticilerinin Sorunlarının Araştırılarak Alınacak Tedbirlerin Tespit Edilmesi Maksadıyla Anayasa’nın 98’inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca kurulmuş bulunan Meclis Araştırması Komisyonu raporu üzerindeki genel görüşmeye başlıyoruz.

4.- Bağcılık Sektörü ve Üzüm Üreticilerinin Sorunlarının Araştırılarak Alınacak Tedbirlerin Tespit Edilmesi Maksadıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 559) (x)(xx)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

Komisyon Raporu 559 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Bağcılık Araştırma Komisyonu Raporu üzerinde söz isteyenlerin söz taleplerini karşılayacağım.

Gruplar adına, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekilimiz Sayın Ahmet Kenan Tanrıkulu, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına İzmir Milletvekilimiz Sayın Müslüm Doğan, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Edirne Milletvekilimiz Sayın Okan Gaytancıoğlu, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Manisa Milletvekilimiz Sayın İsmail Bilen.

İlk söz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekilimiz Sayın Ahmet Kenan Tanrıkulu’na aittir.

Buyurun Sayın Tanrıkulu. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA AHMET KENAN TANRIKULU (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüştüğümüz Bağcılık Sektörü ve Üzüm Üreticilerinin Sorunlarının Araştırılarak Alınacak Tedbirlerin Tespit Edilmesi Maksadıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum.

Ülkemiz, yaklaşık altı bin yıllık bir bağcılık kültürüne sahip ve aynı zamanda da 1.400’ü aşkın bir genotip asma zenginliğimiz var yani dünyadaki asmanın ana vatanı olarak sayılabilecek ülkelerden de bir tanesiyiz. Birleşmiş Milletlerin Gıda ve Tarım Örgütü olarak ortaya koyduğu birtakım istatistikler var, gerek bağ alanı varlığı anlamında gerekse üretim bakımından da gene dünyada 5’inci veya 6’ncı ülke sırasındayız. Sorunları bulunan bir sektör bağcılık ve üzüm alanında fakat aynı zamanda da devasa bir yapıya sahip. Eğer çözüm noktasında bir katkı sunabilirsek -tıpkı burada olduğu gibi, bu görüşmeler sırasında raporun sunulmasında olduğu gibi- ekonomik yönden de gelecekte bu sektörde çok ciddi sıçramalar olabilecek durumda.

Komisyonumuz yaklaşık dört ay önce kuruldu, çalışmalarını kapsamlı bir şekilde de devam ettirdi sayın milletvekilleri. Bu çalışmalar sırasında önemli tespitler yapıldı ve bu tespitlerin üzerinden bir kez daha geçilmesinde de şu kısa süre içerisinde belki yarar var ama ben her şeyden önce 2002’den önce de bazı şeylerin yapıldığını sizlerin hafızasına şöyle kısaca getirmek istiyorum.

Örneğin 2000 yılına kadar tarım satış kooperatifleri ve birliklerinde gerçekten hem mali hem ticari hem idari anlamda birtakım sorunlar vardı, zayıf bir kooperatifçilik anlayışıyla bunlar yönetiliyordu ama daha sonra, 16 Haziran 2000 tarihinde birliklere yönelik 4572 sayılı Yasa çıkarılarak bu alanda etkin bir düzenlemeyle karşı karşıya kaldılar. Daha sonra da bir yeniden yapılandırma süreci oldu. Bu yeniden yapılandırma süreci, o zaman 16 birlik ve ona bağlı 330 kooperatifle yürütülmüştü. Bu birliklerin yaklaşık 1,2 milyar liralık Destekleme ve Fiyat İstikrar Fonu’na olan borçları da terkin edildi. Bu, önemli bir yapıydı. TARİŞ Üzüm Birliğinin stoklarını, 2000-2001 yıllarında yaklaşık 20 bin ton kadar çekirdeksiz kuru üzümünü TEKEL’in alması sağlandı. Bunlar daha sonra TARİŞ Üzüm Birliğine birtakım kolaylıklar sağlayan imkânlardı.

Gene 2001-2002 yılında yaş üzüm ihracatı teşvik kapsamına alındı, ton başına 50 dolar verildi. Bütün bunları şunun için anlatıyorum: Bugün de gene Komisyon tarafından hazırlanan yaklaşık 200 sayfalık bir rapordur bu ve gerçekten hazırlayan arkadaşlarımızın çok ciddi katkıları ve emekleri olmuştur. Öncelikle onlara da teşekkür etmek istiyorum. Bu raporda da tarım ürünleri lisanslı depoculuk konusu dile getirilmiştir ki bu konuyla ilgili daha önce de dönemin Sanayi ve Ticaret Bakanlığının 2002 yılında hazırladığı bir tasarı var ama seçimlere gidildiği için maalesef o tasarı Mecliste yasalaşamamıştı. Sonrasında 2005 yılında Meclisimiz 5300 sayılı Kanun’u çıkararak bunu mevzuatlaştırdı.

Yine, Odalar Birliğiyle ürün geliştirme projeleri, ürün borsalarının geliştirilmesine yönelik birtakım çalışmalar yapıldı. Bunlar gerçekten çok önemli çalışmalar. Komisyonumuzun çalışmalarında dile getirilen bazı çalışmalara da baktığımız zaman, İzmir Ticaret Borsasının koordinasyonunda birtakım rekolte çalışmaları yapılmıştı ama daha sonraki dönemde bu, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığına devredildi. Orada da şöyle bir sıkıntıyla karşı karşıyayız: 2017-2018 ürün sezonunda rekolte tahmini yaklaşık 310 bin ton civarında. Bu bir önceki sezonla hemen hemen aynı seviyede. Yalnız, gene 2018 yılı için, geçtiğimiz ay Manisa’nın Alaşehir ve Sarıgöl ilçelerinde birtakım sıkıntılarla karşı karşıya kaldık. Asma başına 20-25 salkım sayısı olması gerekirken bunun 10-15 civarına düştüğünü de görüyoruz sayın milletvekilleri. Müdahale kurumu olarak bir kuruma ve bir müdahale fiyatına gerçekten ihtiyaç var çünkü 2017 yılında Toprak Mahsulleri Ofisi piyasaya girmişti. 4 lira/kilogram olarak piyasaya girdi ve daha sonra bunun üzerinden yaklaşık 5 bin tonluk bir alım gerçekleşti. Bu, elimizde güzel bir örnek. Bu raporda da aynı şekilde bazı önerilerde bulunuyoruz, müdahale kurumunun olması noktasında.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET KENAN TANRIKULU (Devamla) – Sayın Başkanım, bitireceğim izninizle.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Tanrıkulu.

AHMET KENAN TANRIKULU (Devamla) – Bu bakımdan bağcılık sektörü ve üzüm üreticilerine yönelik Komisyonun çözüm önerileri gerçekten büyük bir önem arz ediyor değerli milletvekilleri. Bu çözüm önerileriyle birlikte bizim Milliyetçi Hareket Partisi olarak Grup Başkan Vekilimiz, Manisa Milletvekili Sayın Erkan Akçay’ın da verdiği, bu araştırma önergesinde belirttiği çözüm önerilerinin bir ek görüş olarak raporumuza da dercedilmesini istemiştik. Bu ek görüşlerden bazılarını, çok kısa olarak, sizlere hatırlatmam gerekirse gene, biraz önce söyledim, bir lisanslı depoculuğun geliştirilmesi ve bir stok kurumunun oluşturulmasını istiyoruz, çekirdeksiz kuru üzüm arzının azaltılması maksadıyla yaş üzüm ihracatının teşvik edilmesini istiyoruz ve değerli milletvekilleri, tabii ki üzümlerde ürüne katılan hormonların ve kalıntı sorununun da çözülmesini tekrar talep ediyoruz.

Bu vesileyle hepinize tekrar saygılarımı sunuyorum, hayırlı akşamlar diliyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tanrıkulu.

Şimdi söz sırası Halkların Demokratik Partisi Grubu adına İzmir Milletvekilimiz Sayın Müslüm Doğan’a aittir.

Buyurun Sayın Doğan. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA MÜSLÜM DOĞAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bağcılık Sektörü ve Üzüm Üreticilerinin Sorunlarının Araştırılarak Alınacak Tedbirlerin Tespit Edilmesi Maksadıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu hakkında partim Halkların Demokratik Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, konuşmama başlamadan önce İsrail devletinin Filistin halkına karşı işlediği insanlık suçunu buradan şiddetle kınıyorum. Bu katliamın ve soykırımın hesabı sorulmalıdır. Hükûmetin bu devletle yapmış olduğu tüm sözleşmeleri askıya almasının ve diplomatik ilişkileri kesmesinin doğru olacağını düşünüyorum.

Değerli milletvekilleri, tarıma bakışımıza, aslında, hazırlanan bu raporla ilgili de bir iki hususa değinmek istiyorum. Aslında, bu rapor son derece değerli bir rapor, çıktı olarak son derece değerli bir rapordur. Özellikle bağcılık sektörünün sorunlarının tüm süreçleriyle incelenip verilerin toplanması, daha sonra bunun yazım aşamasına gelmesindeki her süreçte emeği geçen başta milletvekili arkadaşlarım olmak üzere tüm katılımcılara buradan teşekkür etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, aslında bugün, özellikle bu raporda belirtilen hususlar, Türkiye’de AKP Hükûmetinin de tarıma bakışıyla ilgili bir sorundur. Burada belirtilen sorunların hemen hemen hepsi ve çözüm önerileri aslında geçmişte dikkate alınsaydı belki de bugünkü tarım politikalarının ağır olumsuz yönleriyle karşılaşmamış olacaktık. Nasıl bakıyoruz biz tarıma, bu konuda da kısaca size birkaç bilgi sunmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, ülke tarım politikasında da maalesef, köyler canlı birer yaşam ve üretim merkezi görülmediğinden, özellikle buradaki yaşam canlandırılmadığından, eskiden olduğu gibi üretim merkezleri olarak görülüp tarımsal politikalar buna göre geliştirilmediğinden bugünkü ağır tarım tablosuyla karşı karşıya kaldık. Köylüleri göçe zorlayan politikaların karşısında, köylüyü üretim alanında tutacak politikaları egemen kılmamız gerekirken tam tersini yaptık, köylüyü tarımdan düşürdük, üretemez hâle getirdik. Çiftçiler, köylü sendikaları kurabilseydi, bu çalışmaları engellenmeseydi köylünün sorunları çok daha iyi bir şekilde gündemde yerini alacaktı. Köylülerin kurdukları kooperatiflerin bağımsız ve demokratik yapılarına zarar verildi, iktidarlarca bu kurumlar zayıflatıldı, iktidarlara bağımlı hâle getirildi. Kooperatifler Yasası geçimli bir tarımdan yana olacak biçimde çıkartılmıştır. Kooperatifler bilindiği üzere birer şirket hâline dönüştürülmüş, bu yapıların acil olarak eski konumuna dönmesi gerekmektedir yani demokratik yapılar hâline getirilmeli ve küçük çiftçilerden yana yeniden yasa tanzim edilmelidir. Küçük çiftçiler için üretim girdilerinde kullandıkları mazottan ve gübreden vergi alınmaması gerekirken tam tersi yönündeki politikalar tarımsal girdilerin büyüklüğü nedeniyle de çöküş süreçlerini hızlandırmıştır. Hayvan yetiştiricilerinin ücretsiz yem alanı olan mera, otlak ve yaylakların koruma altına alınması gerekirken kiraya verme, üzerinde sınırlayıcı haklar kurma köylüyü olumsuz şekilde etkilemiştir. Bu alanların derhâl yeniden ortak varlık olarak köylüye verilmesi gerekmektedir. Kapalı alan hayvancılığı yerine özgür mera hayvancılığı tekrar hayat bulmalıdır. Sağlıklı gıda haktır. Gıda üretimi, işlemesi ve ithalinde genetik olarak değiştirilmiş unsurlar tamamen yasaklanmalıdır.

Tarım toprakları korunmalı, amaç dışı kullanılması engellenmelidir. Sanayi ve madenciliğin tarım arazileri üzerindeki olumsuz etkisi sonlandırılmalıdır. Doğanın, suyun kirletilemeyecek şekilde politikaların hayat bulması artık kaçınılmaz bir ihtiyaçtır. Toprağın korunmasıyla üretim devam edebilir aslında, ekoloji korunabilir. Ancak bu da bir politik bakışın ve politikanın ürünü olmalıdır. Su ve elektrik küçük çiftçilere ücretsiz verilmelidir. Küçük üretici köylülerin elektrik borçları aslında silinmelidir. Mayınlı araziler temizlenmeli, geçimlik tarıma açılmalı, uygun hazine arazileri de topraksız köylere geçimlik tarım amacıyla dağıtılmalıdır. Günümüzde bugün ucuz emek, iş gücüne dönüşmüş olan topraksız köylülerin ya da yerlerinden edilmiş yurttaşlarımızın kendi topraklarında yaşamlarını idame ettirebilmeleri için hazine arazilerinin tahsisi sağlanmalıdır. Tarım ve orman arazilerinin korunması, geliştirilmesi, kentli nüfusun da hem üretici hem de tüketici olabileceği şekilde bu alanların yurttaşlar yararına sunulması yönünde politikalar yeniden üretilmelidir. AK PARTİ hükûmetleri tam da bunun tersini yapmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Doğan.

MÜSLÜM DOĞAN (Devamla) - Et ve süt ürünlerinin ithalatı yerine hayvancılık desteklenmeli ve halkımızın doğal et ve süt ürünlerini tüketmeleri için imkân sağlanmalıdır. Bizim tespit ettiğimiz hayvancılık potansiyelini harekete geçirme amaçlı destek vaadi, aslında programımızda da yer alan bu konu sorunu çözmeye odaklıdır. Yıllarca ifade ettiğimiz gibi, çözüm önerileri maalesef AK PARTİ Hükûmeti tarafından görünmez hâle getirildi ve görülmedi. Her türlü tarımsal sulama ağlarının eşit ve adil bir şekilde kırsal alanlarda yaşayan tüm yurttaşlarımızın hizmetine sunulması gerekirken maalesef bunun tam tersi yapılmıştır. Her yurttaşın doğduğu yerde doyması perspektifinden hareketle mevsimlik tarım işçiliğini doğuran nedenler ortadan kaldırılmalıdır. Bu belirttiğim hususların hiçbirine kulak verilmediği, tam tersine bu politikayla Türkiye tarımının çökertildiği ortadadır, veriler bunu göstermektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MÜSLÜM DOĞAN (Devamla) – Bir cümle daha ifade edeceğim efendim müsaadenizle.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Doğan.

MÜSLÜM DOĞAN (Devamla) - Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) küresel gıda fiyatlarının 2017’de yüzde 8 arttığını açıklamıştı. Yine de bu örgütün verilerine göre, süt ürünleri 2016 yılında yüzde 15 zamlanmış ve et fiyatları ise önceki yıla göre yüzde 16 artmıştır. Ülkemizde ise geride kalan yılda gıda fiyatlarına müdahale için ithalat başta olmak üzere çeşitli yöntemlere başvurulduğu tarafımca bilinmektedir. AK PARTİ Hükûmeti, gıda fiyatlarını düşürmek için kırmızı et, hububat, bakliyat gibi birçok üründe gümrük vergilerini düşürmek ya da sıfırlamak yoluna gitmiştir. İthalatla fiyat dengesi sağlamaya çalışırken buradaki rekor seviyeler yeni bir çıkmazı da karşımıza çıkarmıştır. Gıda ürünlerinin ithal edilmesi çiftçi ve üreticiyi olumsuz etkilemiştir. Bildiğiniz üzere, birçok alanda üretim azaltılmış ya da üretici olumsuz şekilde etkilenmiştir.

Değerli milletvekilleri, Komisyonumuz tarafından hazırlanan bu raporun çok değerli olduğunu, bir birikim olduğunu, özellikle Millet Meclisinin birlikte karar alarak böyle bir raporu hazırlamasını son derece önemli ve değerli olarak görüyorum ama biraz önce yine bir milletvekili arkadaşımızın belirttiği gibi tozlu raflarda kalması yerine, Türkiye’deki tarım politikasını etkileyecek bir öneri olarak değerlendirilmesi gerektiğini burada belirtmek istiyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Doğan.

Söz sırası Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Edirne Milletvekilimiz Sayın Okan Gaytancıoğlu’na aittir.

Sayın Gaytancıoğlu, sizi özlemiştik.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) - Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; güzel bir rapor, emeğinize sağlık, bizler de katkıda bulunduk. Ben de biraz bilgi vermek istiyorum

Üzümün yüzde 90’ı Manisa’da üretiliyor. Manisa ekonomisine 4 milyar lira, Türkiye ekonomisine 450-500 milyon dolar gelir sağlayan bir üründen bahsediyoruz yani sorunsuz olması gereken ama sorunlu bir ürün. Neden? AKP sayesinde çok ciddi sorunları var. Yüzde 80-85’inin Manisa’da olduğu bağ alanlarından bahsediyoruz. Manisa tarıma çok elverişli bir yer. Pamuk vardı, sağ olsunlar, bitirdiler, artık, pamuğu Yunanistan’dan alıyoruz, Kırgızistan’dan alıyoruz, Mısır’dan alıyoruz. Tütün vardı, tütünü de bitirdiler, tütünü de ithal ediyoruz. TEKEL’i, sigara fabrikalarını stoklarındaki tütünle sattınız, sıra üzümde. Fındığın başına gelenler korkarım üzümün de başına gelir. Nasıl fındıkları artık bir yabancı tekel topluyor, yarın İngiltere’den bir firma gelir, bütün Manisa’daki üzümleri toplar ve kendi markasını koyar, onun için de bizim görüşlerimizi lütfen dinleyin. Biz buraya biraz muhalefet şerhi yazdık ama çözüm eğer siz iktidarda devam ederseniz yok, artık yeni bir anlayış olması lazım.

Peki, üzümde avantajlıyız ama neden sonu Ferrero gibi olacak? Çünkü bazı şeyleri görüyoruz. Tavukçuluk nasıl olduysa, bitkisel yağ sektörü nasıl kartellerin eline geçtiyse, emperyalist firmaların eline geçtiyse, fındık nasıl başka firmaların, yabancı firmaların tekeline geçtiyse, üzümde de bunun olacağını şimdiden söylüyoruz. Peki, sorunsuzsa bu ürün neden araştırma komisyonu kuruldu? Gayet güzel. Üzüm fiyatı 2016 yılında 6 liraydı ve geçtiğimiz yıl 4 lira, hatta bunun altına düştü. Cumhuriyet Halk Partisi boş durur mu? Hemen Manisa'ya gitti, üreticiyi de topladı, bir üzüm mitingi yaptı Alaşehir'de. On binlerce çiftçimiz geldi. Demek ki bir sorun varmış. Sorun neydi? 4 lira civarında olan bir maliyet. Araştırma komisyonunu topladık, kurumları topladık. Hep 4 liranın altında. “Sayın Başkan değil mi, maliyet 4 liranın altında, değil mi? Yani çiftçi para kazanıyor, değil mi, değil mi?” diye sordular biz de “Hayır, hayır.” dedik çünkü Manisa’daki tarlaların yüzde 80’i, 90’ı ipotekli. Eğer sorun yoksa çiftçi tarlasını niye ipotek etsin, niye tarlasını satmaya çalışsın, neden sıkıntılı bir süreç yaşasın, bunları anlattık. Bugünlerde üzüm 6 lira ama üreticide üzüm kaldı mı? Kalmadı çünkü piyasayı düzenleyebilecek kurumları da siz maalesef göçerttiniz. Toprak Mahsulleri Ofisi, görevi ne? Tahıl satın almak. Yani tahıl nedir? Buğdaydır, arpadır, yulaftır, çavdardır, mısırdır, çeltiktir. Siz, Toprak Mahsulleri Ofisine fındık aldırıyorsunuz, Toprak Mahsulleri Ofisine üzüm aldırıyorsunuz. Niye? Kurumların hepsini kapattınız, kurumların hepsini işlevsizleştirdiniz. Yani bırakın… Et ve Balık Kurumunu biraz daha güçlendirseydiniz, Türkiye şu anda hayvan ithalatını konuşmayacaktı. Çok az bir mağazayla piyasaları dengelemeye çalışıyorsunuz, bunu da beceremiyorsunuz. Niye? Çünkü ciddi bir tarım politikanız yok, tarım politikanız günübirlik. Neyin fiyatı arttıysa onu ithal etmeye çalışıyorsunuz. Üretici hiç aklınıza gelmiyor; üreticiyi destekleyelim, üreticiyi biraz daha güldürelim, cebine biraz daha para koyalım, böyle bir mantığınız yok.

Dolayısıyla, sorunsuz olması gereken bir üründe de çok ciddi sorunlar yaşıyoruz. 500 milyon dolar para az mı? Hele dolar da durmuyor ki 4,5 lira oldu. Yani çok ciddi bir döviz kazanacağımız bir üründe siz yabancı tekellere bu işi terk edeceksiniz. Bu mantıkla giderseniz seneye ne olacak? Yine, Toprak Mahsulleri Ofisine görev mi vereceksiniz? Bulabilecek misiniz, piyasayı düzenleyebilecek Toprak Mahsulleri Ofisinin deposu var mı, elemanı var mı? Bırakın, TARİŞ’i güçlendirelim. TARİŞ kim? Üreticiler tarafından kurulmuş bir tarım satış kooperatifi birliği. TRAKYA BİRLİK, TARİŞ, ÇUKOBİRLİK, FİSKOBİRLİK gibi kurumları güçlendirmemiz gerekirken siz tam tersine bunları işlevsizleştiriyorsunuz. Toprak Mahsulleri Ofisi, bırakın görevini yapsın, piyasadan ürün satın alsın, biraz piyasayı dengelesin ama siz bunun tam tersini yapıyorsunuz. Bakın, çözümü anlatacağım size.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OKAN GAYTANCIOĞLU (Devamla) – Sayın Başkan, çözümü anlatacağım.

Çözüm, Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında gelecek. Bu, çok açık ve net. Niye? Çünkü stratejik bir ürün. Para kazandığınız bir üründe bu parayı daha fazla artırmak istersiniz, bunu çiftçinizle paylaşmak istersiniz. Fiyatı bir yıl önceden belirleyeceğiz. Niye? Çünkü fiyat belli olsun ki üretici ne kazanacağını, ihracatçı nasıl bağlantı kuracağını bilmeli. Diyeceksiniz ki: “Bu işten ihracatçı da kazanacak.” Biz, sermayeye karşı değiliz ama üretici para kazanmazsa, ihracatçı para kazanmazsa, o zaman bizim ürünümüz heba olmuş olacak.

Bakın, biz tonunu 170-180 dolardan satıyoruz, Amerikalılar 340 dolardan satıyor; demek ki bu işi biliyorlar. Nasıl biliyorlar? Markalaşmışlar. Biz yapmıyoruz. Fiyatları bir yıl önceden açıklayacağız. Üzümde de, aynı şekilde diğer ürünlerde de mazotu ÖTV ve KDV olmadan çiftçiye vereceğiz; göreceksiniz, bunu iktidar olduğumuzda yapacağız. Çiftçinin borcunu, faizlerini sileceğiz. Çiftçiye “Sen üret kardeşim, sen bizim efendimizsin…”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OKAN GAYTANCIOĞLU (Devamla) – Son cümlelerim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Gaytancıoğlu.

OKAN GAYTANCIOĞLU (Devamla) – Atatürk size “milletin efendisi” demişti. Siz ne yapıyorsunuz? Efendi çok zor durumda; o kadar efendi ki sesini çıkaramıyor, korkuyor, “Aman, bir ses çıkarırsam, bir slogan atarsam beni içeri atabilirler.” diyor. Hayır, çiftçi üretecek, efendi gibi dolaşacak, borcu olmayacak, gübreyi sormayacak, gübreyi ne zaman atacağını bilecek. Tarımı teknik yöntemlerle çiftçiyle buluşturmak zorundayız, bunu yapmazsak başarılı olamayız. Her şeyi ithalatla çözemeyiz.

Bakın, dünyada nüfus artıyor; şu an 7 milyar nüfus var, 9 milyar olacak. Toprak kaynakları aynı, su kaynakları aynı. Bizim de toprağımız var, suyumuz var, çiftçimiz var, güneşimiz var ama yönetemiyorsunuz. Bırakın, yönetenler gelsinler, bu işi yapsınlar, çiftçiye değerini versinler; köylü yeniden milletin efendisi olsun, cebi para görsün, banka banka dolaşmasın, kartların birini kapatıp diğerini açmasın, bizim derdimiz budur. Üreten bir Türkiye, hakça bölüşen bir Türkiye istiyorsak üreticiyi desteklemek zorundayız.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gaytancıoğlu.

Söz sırası, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Manisa Milletvekilimiz Sayın İsmail Bilen’e aittir.

Buyurun Sayın Bilen. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL BİLEN (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Bağcılık Sektörü ve Üzüm Üreticilerinin Sorunlarının Araştırılarak Alınacak Tedbirlerin Tespit Edilmesi Maksadıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu üzerine AK PARTİ Grubumuz adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, girmiş bulunduğumuz ramazan ayını tebrik ediyor, ramazanın bütün insanlık âlemine ve ülkemize, vatandaşlarımıza hayırlara vesile olmasını Cenab-ı Hak’tan niyaz ediyorum.

Evet, Kudüs’te yaşanan vahşeti ben de lanetliyor, orada şehit olan Müslüman kardeşlerimize, dindaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyor, yaralılara da acil şifalar temenni ediyorum.

Okan Bey’e ve diğer hatiplere çok teşekkür ediyorum. Komisyonumuzda görev alan uzmanlarımıza, akademisyenlerimize ve çalışanlarımıza, teknik elemanlarımıza çok çok teşekkür ediyorum.

Odalarınıza gönderilmiş bulunan 559 sıra sayısıyla…

MUSTAFA ILICALI (Erzurum) – Bize gelmedi.

ZEKİ AYGÜN (Kocaeli) – Bize gelmedi.

İSMAİL BİLEN (Devamla) – Gelmediyse gelecektir.

…bastırılıp dağıtılan bu kitapçıkta hakikaten bağcılık sektörünün içinde bulunduğu durumu, pozisyonu, müstahsilin, üreticinin bizden beklentilerini yani kısacası tüm paydaşların ortak görüşünü memnuniyetle müşahede ettik, raporumuza dercettik ve bunları da inşallah hem sizinle hem de ilgili kurumlarla paylaşacağız.

Evet, rapor üzerinde birkaç kelam etmek isterdim ama Okan Bey’in söylediklerinin bir kısmına cevap vermek durumunda kalacağım.

Kıymetli dostlar, bizde, 1980’li yıllardan bugüne bağ alanları -Manisa’da özellikle- yüzde 70’ler nispetinde genişlemiş durumda. Sektörün içerisinde bulunduğu en büyük sorun, zaman zaman hasat sezonunda yaşanan arz fazlası durumdan kaynaklanıyor. Burada da geçen yıl bahsettiler. Toprak Mahsulleri Ofisiyle, Sayın Başbakanımızın talimatı ve Hükûmetimizin de -Maliye Bakanımıza da özellikle teşekkür ediyoruz- destekleriyle piyasaya bir müdahalede bulunuldu. 3.200 liralara kadar gerileyen üzüm fiyatları kısa sürede, hemen toparlanma sürecine girdi, 5.200 liralara kadar çıktı, bugün de 6 bin lira civarında. Biz, hiçbir kurum temsilcisine maliyetler noktasında asla baskı yapmadık. Maliyetler belli, maliyetlerin durumu da ortada ve raporumuzda da bunları teker teker yazdık. Bu işin paydaşlarının tamamını çağırdığımızda -dokuza yakın- burada Komisyonumuzda, yaklaşık da 8 vilayette yaptığımız toplantılarda tamamının, paydaşların tamamının istediği, arzuladığı şey şuydu: Arz fazlası dönemlerde piyasaya müdahale edecek bir kurumun bulunması. Burada da devlet desteği olduğu için özellikle Toprak Mahsulleri Ofisimizin devlet güvencesi adı altında bulunması yeterliydi ve dolayısıyla da Sayın Cumhurbaşkanımızın ve Başbakanımızın talimatlarıyla Toprak Mahsulleri Ofisi devreye girdiğinde piyasa regüle edilmiş oldu ve bu işin paydaşlarından hiçbir tanesi zarar da etmedi.

Kıymetli dostlar, üzümün bugüne kadar, AK PARTİ iktidara gelinceye kadar aşağı yukarı kilogram fiyatı, ihraç kalemi olarak söylüyorum 85 sent idi, bugün ise 1 dolar 70 sente tekabül ediyor. Daha fazlasına satmak mümkün müdür? Elbette mümkündür; bunu da raporlarımızda belirttik, ilgili kurumlara da tavsiye ettik. Zamanında piyasaya müdahale edecek, piyasayı regüle edecek bir müessesenin, bir kurumun kurulması veya desteklenmesi için Toprak Mahsulleri Ofisi gibi, tarım kredi kooperatifleri gibi bizim bölgemizde üretici birliği olan TARİŞ Üzüm Birliğine de bu görev verilebilir, bu görev onun tarafından da ifa ettirilebilir ve dolayısıyla 2 dolar 50 sente kadar çıkmış bulunan üzüm fiyatını tekrar o rakamlara çekmek mümkün olabilir, yeter ki zamanında bir müdahale mekanizmasını devreye sokabilelim; bunu raporumuza dercettik. Toprak Mahsulleri Ofisinin devreye girmesiyle piyasaya bir güven, müstahsile de bir teminat vermiş olduk. Üzümünüz elinizde kalmayacak, bu maliyetin, bu fiyatın altında eğer piyasaya üzüm arz etmek durumunda kalırsanız biz üzümünüzü almaya hazırız dediğimizde, müstahsil bu üzümü piyasaya -açığa dökme dediğimiz-açığa dökmekten de imtina etmiş oldu.

Tarım sektörüne verdiğimiz desteklemelere gelince; kıymetli dostlar, ben geçmişte de avukatlık yaptım, Ziraat Bankasının, tarım kredi kooperatiflerinin de avukatlığını yaptım. O dönemlerde tarım kredi ve Ziraat Bankasından çiftçimizin, müstahsilin kullandığı kredinin….

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İSMAİL BİLEN (Devamla) – Sayın Başkanım, toparlıyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bilen.

İSMAİL BİLEN (Devamla) – Tarım kredi ve Ziraat Bankasından alınan kredilerin -borçların- geri dönüş oranı yüzde 35’ler nispetindeydi, maksimum yüzde 40’lar nispetindeydi; bugünkü tahsilat oranı yüzde 97’ler, 98’ler nispetinde. Yani geçmiş dönemlerle mukayese edildiğinde çiftçi borcunu ödeyebilir hâle gelmiştir. Bugüne kadar AK PARTİ iktidarları döneminde tarım sektörüne 150 milyar lira civarında destekleme verilmiştir.

Tarım, bütün dünyanın sancılı sektörlerinden bir tanesidir, sadece Türkiye’nin değil ama AK PARTİ iktidara geldiğinde tarım yeniden yapılandırıldı, planlandı, makineleşmesi ve sanayileşmesi sağlandı. Toplam tarım ihracatımız 3,5 milyar dolar iken 16,5 milyar dolara kadar çıktı. Ülke yeniden bir toprak kazanmadı, mevcut bulunan tarım arazilerinden AK PARTİ iktidarları ve Tarım Bakanlığı takip ettiği politikalar neticesinde hem üretimi artırdı hem kaliteyi artırdı hem de maliyeti düşürdü. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İSMAİL BİLEN (Devamla) – Okan Bey’e gösterdiğiniz müsamahayı bana da göstereceğinizi umuyorum.

BAŞKAN – Vakit tamam mı, devam mı?

İSMAİL BİLEN (Devamla) – Devam.

BAŞKAN – Buyurunuz, toparlayınız lütfen.

İSMAİL BİLEN (Devamla) - Kıymetli arkadaşlar, dolayısıyla da AK PARTİ iktidarları döneminde tarıma ciddi bir destekleme yapılmış. Bu yıl itibarıyla yapacağımız destekleme 15 katrilyon lira civarında. Yani hayal edilemeyecek şeyler başarıldı. Peki, sorunlar bitti mi? Hayır, bitmedi ama sorunlar giderek azaldı, minimize edildi ve son olarak da -dediğim gibi tarım politikalarımızı destekleyici- özellikle Sayın Cumhurbaşkanımızın ve Başbakanımızın talimatlarıyla Toprak Mahsulleri Ofisinin devreye girmesiyle piyasada bir denge sağlanmış oldu.

Evet, bu sözlerle sizlere veda edeyim. Önümüzdeki sezon inşallah gelip görmek, belki gidip gelmemek de var. Kırdığımız arkadaşlar varsa onlardan da helallik diliyorum. Seçimlerin ülkemize, insanlık âlemine ve bize umut bağlayan mazlum milletlere hayırlar getirmesini Cenab-ı Hak’tan niyaz ediyorum.

Sizleri saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bilen.

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Gaytancıoğlu, buyurun.

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Efendim, tutanaklara geçmesi için sadece bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Tabii, buyurun.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

31.- Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu’nun, Manisa Milletvekili İsmail Bilen’in 559 sıra sayılı Meclis Araştırması Komisyonu Raporu üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Şimdi, Sayın Bilen tahsilat oranlarından bahsetti. Bakın, Türkiye Cumhuriyeti’nin dış borcu sürekli artıyor. Niye? Çünkü faiz ödüyor, yeni borçlanıyor, faizi sürekli ödüyor. Tahsilat oranı yüksek -Maliye Bakanımız orada gülüyor- evet, doğru, borcumuzu ödüyoruz, çiftçi de borcunu ödüyor ama ne yapıyor? Bir bankadan alıyor, diğer bankaya geçiyor. Bu şimdi iyi bir şey mi? Çiftçinin borcu artıyor. İktidara geldiğinizde 1 milyar liraydı çiftçinin toplam borcu, 100 milyar liraya yaklaştı; özel bankalar var bunun içerisinde, kamu bankaları var, yabancı bankalar var. Peki, 9 kere yapılandırma yaptık, aynı yapılandırmayı niye çiftçi borcunda yapmıyoruz, niye faizini silmiyoruz, anaparayı taksitlendirmiyoruz?

İSMAİL BİLEN (Manisa) – Yaptık.

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Yapmıyoruz.

İSMAİL BİLEN (Manisa) – Yaptık, yaptık.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Yapıyoruz.

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Elektrik parasından...

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Eskiden çiftçi borç alamazdı.

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Olur mu?

BAŞKAN – Maksat hasıl oldu Sayın Gaytancıoğlu.

Çok teşekkür ederim.

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Bir şey daha var: “AKP döneminde tarıma çok destek verildi.” Yasa var, yasaya uyun o zaman, verin desteği, alnınızdan öpelim.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Yasanın üzerinde veriyoruz.

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Verilmedi, yarısını veriyorsunuz.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim sayın milletvekilleri.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Komisyonlardan Gelen Diğer İşler (Devam)

4.- Bağcılık Sektörü ve Üzüm Üreticilerinin Sorunlarının Araştırılarak Alınacak Tedbirlerin Tespit Edilmesi Maksadıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 559) (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bağcılık sektörü ve üzüm üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınacak tedbirlerin tespit edilmesi maksadıyla Anayasa’nın 98’inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca kurulmuş bulunan Meclis araştırması komisyonunun raporu üzerindeki genel görüşmeler tamamlanmıştır.

Sayın milletvekilleri, gündemimizdeki konular tamamlanmıştır.

III.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)

3.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Yaşar Tüzün’ün, tüm İslam âleminin ramazanını tebrik ettiğine ilişkin konuşması

BAŞKAN – Bu gece itibarıyla idrak edeceğimiz mübarek ramazan ayının milletimizin birlik ve beraberliğinin kuvvetlenmesine, mazlumların kurtuluşuna ve tüm insanlığın barışına ve huzuruna vesile olmasını, bereket getirmesini temenni eder, tüm İslam âleminin ramazanını tebrik ederim.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 16 Mayıs 2018 Çarşamba günü, yarın saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 21.46



(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

(X) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

(x) 554 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(xx) (10/518) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmeleri 4/5/2017 tarihli 88’inci Birleşimde yapılmıştır.

(x) 555 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(xx) (10/601) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmeleri 27/07/2017 tarihli 120’nci Birleşimde yapılmıştır.

(x) 558 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(xx) (10/114, 365, 378, 494, 702, 884, 1423, 1431, 1442, 1449, 1597, 1787, 1808, 1949, 1955, 1970, 2056, 2092, 2094, 2095, 2096, 2097, 2098, 2099) esas numaralı Meclis Araştırması Önergelerinin ön görüşmeleri 02/11/2017 tarihli 17’nci Birleşimde yapılmıştır.

(x)  Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

(x) 559 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(xx) (10/135, 298, 1150, 2002, 2101, 2103, 2104, 2112, 2113) esas numaralı Meclis Araştırması Önergelerinin ön görüşmeleri 7/11/2017 tarihli 18’inci Birleşimde yapılmıştır.