TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                           TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                           98’inci Birleşim

                                                                                  10 Mayıs 2018 Perşembe

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                          İÇİNDEKİLER

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Sinop Milletvekili Barış Karadeniz’in, Sinop iline, bu çatı altında beraber görev yaptığı Divan üyeleri ve milletvekillerine teşekkür ettiğine, adalet ve demokrasi anlayışının 24 Haziran seçimlerinde de sürdürüleceğine ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Kayseri Milletvekili Sami Dedeoğlu’nun, Hıdırellez gününe, Kayseri’nin Develi ilçesinde yapılan Engelsiz Yaşam Merkezinin temel atma törenine ve Kayseri Şehir Hastanesinin açılışına ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Siirt Milletvekili Kadri Yıldırım’ın, Fransa’da yayımlanan Kur’an-ı Kerim karşıtı bildiriye ilişkin gündem dışı konuşması

 

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan personelin özlük haklarıyla ilgili eşitsizliklerin ortadan kaldırılması ve refah düzeylerinin yükseltilmesi için 24 Haziranda iktidara “tamam” denilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

2.- Kastamonu Milletvekili Murat Demir’in, sosyal ağda başlatılan algı hareketindeki mesajların büyük bölümünün hileli hesaplarla ABD’den gönderildiğinin belirlendiğine ilişkin açıklaması

3.- İstanbul Milletvekili Fatma Benli’nin, 10-16 Mayıs Engelliler Haftası’na ilişkin açıklaması

4.- Kayseri Milletvekili Sami Dedeoğlu’nun, Trafik Haftası’na ilişkin açıklaması

5.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın, 10-17 Mayıs Veysel Karani’yi Anma Haftası ile 10-16 Mayıs Dünya Engelliler Haftası’na ilişkin açıklaması

6.- Isparta Milletvekili İrfan Bakır’ın, Isparta’nın bazı ilçelerinde şiddetli don ve dolu nedeniyle meydana gelen maddi zararın karşılanıp karşılanmayacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

7.- Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı’nın, Uluslararası Karayolu Trafik Güvenliği Haftası’na ilişkin açıklaması

8.- Adıyaman Milletvekili Behçet Yıldırım’ın, iktidara kutuplaştırıcı, ötekileştirici ve tekçi zihniyeti bırakması için seslendiğine ilişkin açıklaması

9.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek’in, 15 Temmuz darbe girişiminde tutuklanan erlerin serbest bırakılmasını ve mahkemelerce suçsuz olduğu kanaati getirilen devlet memurlarının göreve iade edilmesini talep ettiğine ilişkin açıklaması

10.- Mersin Milletvekili Hüseyin Çamak’ın, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının 300 Koyun Projesi’ne ilişkin açıklaması

11.- İzmir Milletvekili Kerem Ali Sürekli’nin, 10-16 Mayıs Dünya Engelliler Haftası’na ilişkin açıklaması

12.- Uşak Milletvekili Özkan Yalım’ın, Uluslararası Karayolu Trafik Güvenliği Haftası ile 10-16 Mayıs Dünya Engelliler Haftası’na ilişkin açıklaması

13.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, Fransa’daki sözde bir grup aydın, siyasetçi ve yazarı Kur’an-ı Kerim’den bazı ifadelerin çıkartılmasını istemelerinden dolayı kınadığına ilişkin açıklaması

14.- Antalya Milletvekili İbrahim Aydın’ın, Plan ve Bütçe Komisyonunun 26’ncı Yasama Döneminde yaptığı çalışmalara ilişkin açıklaması

15.- Bursa Milletvekili Ceyhun İrgil’in, engelli öğretmenlerin, sözleşmeli öğretmenlerin, sağlık çalışanlarının ve güvenlik soruşturması nedeniyle ataması yapılamayanların atamaları ile mahkeme kararıyla aklananların göreve döndürülmesi konularının çözümünün 24 Haziran öncesi toplumsal barış açısından çok önemli olacağına ilişkin açıklaması

16.- İzmir Milletvekili Müslüm Doğan’ın, HDP Cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş’ın özgür olmadığı bir seçimin demokratik olmayacağına ve derhâl serbest bırakılması gerektiğine ilişkin açıklaması

17.- İstanbul Milletvekili Selina Doğan’ın, İstanbul’un en köklü eğitim ve araştırma hastanelerinden olan Şişli Eğitim ve Araştırma Hastanesinin taşınmasına itiraz ettiğine ilişkin açıklaması

18.- Giresun Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlu’nun, TBMM’nin 25 ve 26’ncı Dönemlerinde yaptığı çalışmalara ve verdiği 104 soru önergesine bakanlardan neden cevap alamadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

19.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, Anneler Günü’ne, 10-16 Mayıs Dünya Engelliler Haftası’na, 13 Mayıs Soma faciasının 4’üncü yıl dönümüne, 10 Mayıs Psikologlar Günü’ne ve Samsun Genç İşadamları Derneğinin gerçekleştirdiği toplantıda dile getirilen bazı konulara ilişkin açıklaması

20.- Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, 10-16 Mayıs Dünya Engelliler Haftası’na, Cumartesi Anneleri ve Barış Anneleri şahsında, Muş Milletvekili Burcu Çelik’in kızı Asmin’in, Ayşe öğretmenin ve Taybet ananın şahsında bütün annelerin Anneler Günü’nü kutladığına, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının 300 koyun teşvikinin neden sadece iktidar yanlılarına verildiğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

 

21.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, TRT’nin AK PARTİ iktidarının seçim propagandası aracı hâline geldiğine, 10 Mayıs Danıştayın kuruluşunun 150’nci yıl dönümüne, Anneler Günü’ne, 10-16 Mayıs Dünya Engelliler Haftası ile Uluslararası Karayolu Trafik Güvenliği Haftası’na ve mevcut kanunlarda yapılan değişikliklerin Türkiye Cumhuriyeti devletini tahrip edeceğine ilişkin açıklaması

22.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, 10-16 Mayıs Engelliler Haftası’na ilişkin açıklaması

23.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, engelliler için yaşamın her tarafının ulaşılabilir olması, engellilere tıbbi malzeme ile ihtiyaçlarının ücretsiz verilmesi ve kamu kurum ve kuruluşlarındaki engelli kotasının artırılması gerektiğine ilişkin açıklaması

24.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Ankara Milletvekili Tekin Bingöl’ün HDP grup önerisi üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

25.- Ankara Milletvekili Tekin Bingöl’ün, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

26.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Ankara Milletvekili Tekin Bingöl’ün yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

27.- Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Çorum Milletvekili Salim Uslu’nun HDP grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

28.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, YÖK tarafından özel yetenek sınavıyla öğrenci alan öğretmenlik programlarına getirilen ilk 240 bin sıralamasında olma şartının kültür ve sanat alanlarındaki okulların kapanmasına sebep olacağına ilişkin açıklaması

29.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın görüşülmekte olan 560 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

30.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, İzmir Milletvekili Ertuğrul Kürkcü’nün 560 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

31.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, 560 sıra sayılı Kanun Tasarısı’yla yapılan düzenlemenin Anayasa’nın 7’nci maddesine aykırı bir yetki devri olup olmadığının açıklanmasını istediğine ilişkin açıklaması

32.- Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, görüşülen 560 sıra sayılı Kanun Tasarısı’yla verilen yetki çerçevesinin esnek ve muğlak olduğuna ilişkin açıklaması

33.- Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın, Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

34.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

35.- İstanbul Milletvekili Mustafa Şentop’un, 560 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın Plan ve Bütçe Komisyonuna havale edilmiş olmasının Meclis teamüllerine uygun olduğuna ilişkin açıklaması

36.- Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın, Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

37.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Diyarbakır Milletvekili Sibel Yiğitalp’ın 560 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesi üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

38.- Diyarbakır Milletvekili Sibel Yiğitalp’in, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

39.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Adıyaman Milletvekili Behçet Yıldırım’ın 557 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 13’üncü maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

40.- İstanbul Milletvekili Mehmet Metiner’in, Adıyaman Milletvekili Behçet Yıldırım’ın 557 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 13’üncü maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

41.- Adıyaman Milletvekili Behçet Yıldırım’ın, Genel Kurulda yaşanan tatsız olaydan dolayı özür dilediğine ve İstanbul Milletvekili Mehmet Metiner’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

42.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, insanların konuştuğu dilden, geldiği bölgeden ya da inancından dolayı herhangi bir ayrıma tabi tutulmasının söz konusu olamayacağına ilişkin açıklaması

43.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek’in, ÖYP’lilerle ilgili çok büyük mağduriyet olduğuna ve bu mağduriyetin çözülmesine ortak önergeyle destek veren 3 siyasi partiye teşekkür ettiğine ilişkin açıklaması

44.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, bir ülkenin eğitiminin daha yüksek seviyelere çekilmesi için öğrenci affının getirilmesinin çok önemli olduğuna ilişkin açıklaması

45.- İstanbul Milletvekili Garo Paylan’ın, getirilen öğrenci affının eksik olduğunu düşündükleri için muhalefet ettiklerine ama faydalanacak öğrencilere başarılar dilediklerine ilişkin açıklaması

46.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, öğrenci affı ve ÖYP’yle ilgili düzenlemelerin tüm öğrenci ve akademisyen adaylarına hayırlı olmasını dilediğine ilişkin açıklaması

47.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek’in, imar affıyla ilgili düzenlemelerde daha hassas olunması ve imar planları üzerinde çalışma yapılması gerektiğine ilişkin açıklaması

48.- Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki’nin, 557 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın kabul edilmesiyle 13 milyon hane veya iş yeri sahibinin sıkıntılarına son verileceğine ilişkin açıklaması

49.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, 557 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın olumsuz yönlerine ilişkin çekincelerini ortaya koyduklarına ama olumlu yanlarından dolayı kabul yönünde oy kullanacaklarına ilişkin açıklaması

50.- İzmir Milletvekili Ertuğrul Kürkcü’nün, 557 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nı kabul etmemelerinin nedenlerine ve eşit, adil bir seçim dönemi ile hayırlı bir gelecek temenni ettiğine ilişkin açıklaması

51.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Hükûmete Cumhuriyet Halk Partisinin gündeme getirdiği programları yasalaştırdığı için teşekkür ettiğine, 557 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nda karşı oldukları maddelerde görüşlerini ifade ettiklerine ama tümüne “evet” oyu vereceklerine ilişkin açıklaması

52.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, 557 sıra sayılı Kanun Tasarısı’yla getirilen ve toplumun önemli bir kısmını ilgilendiren düzenlemelerin hayırlı olmasını dilediğine ilişkin açıklaması

 

V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın, Başkanlık Divanı olarak Engelliler Haftası’nda tüm engellileri sevgiyle selamladıklarına ilişkin konuşması

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın, her dilin değerli olduğuna ve yaşatılması gerektiğine ilişkin konuşması

 

3.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın, 26’ncı Yasama Döneminde yapılan çalışmalara, Ramazan Bayramı’nı tebrik ettiğine, 24 Haziranda yapılacak Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği genel seçimlerinin hayırlar getirmesini temenni ettiğine ve birlikte yoğun mesai yaptığı tüm milletvekilleri ile Meclis çalışanlarına teşekkür ettiğine ilişkin konuşması

4.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın, temsil etmekten onur duyduğu halka, İstanbul Milletvekili Mehmet Doğan Kubat ile Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can’a özellikle teşekkür etmek istediğine ilişkin konuşması

 

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Muğla Milletvekili Hasan Özyer ile Ardahan Milletvekili Orhan Atalay’a, belirtilen neden ve sürelerle izin verilmesine ilişkin tezkeresi (3/1586)

 

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, Şırnak Milletvekili Aycan İrmez ve arkadaşları tarafından, OHAL döneminde artan BES üyesi kamu emekçilerine yönelik hukuksuz tüm uygulamaların açığa çıkarılması ve yaşanan mağduriyetlerin giderilmesine yönelik adımların araştırılması amacıyla 4/4/2018 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 10 Mayıs 2018 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

B) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Danışma Kurulunun, Başkanlık Divanında boşalan 1 üyeliğin CHP Grubuna bir Kâtip Üye şeklinde oluşmasına; bastırılarak dağıtılan 560 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın kırk sekiz saat geçmeden gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 1’inci sırasına alınmasına ve bu kısımda bulunan diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun 10 Mayıs 2018 Perşembe günkü birleşimde 557 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesine; bu birleşiminde 557 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanması hâlinde 11 ve 12 Mayıs 2018 Cuma ve Cumartesi günleri toplanmamasına ilişkin önerisi

 

VIII.- SEÇİMLER

A) TBMM Başkanlık Divanında Açık Bulunan Üyeliklere Seçim

1.- Başkanlık divanında boş bulunan kâtip üyeliğe seçim

 

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- 6771 Sayılı Kanunla Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Yapılan Değişikliklere Uyum Sağlanması Amacıyla Çeşitli Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Konusunda Yetki Kanunu Tasarısı (1/949) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 560)

2.- Vergi ve Diğer Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı (1/944) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 557)

 

X.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un yaptğı açıklaması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

2.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

3.- Adıyaman Milletvekili Behçet Yıldırım’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Metiner’in yaptığı açıklaması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

4.- İstanbul Milletvekili Mehmet Metiner’in, Adıyaman Milletvekili Behçet Yıldırım’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

XI.- OYLAMALAR

1.- (S. Sayısı: 560) 6771 Sayılı Kanunla Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Yapılan Değişikliklere Uyum Sağlanması Amacıyla Çeşitli Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Konusunda Yetki Kanunu Tasarısı’nın oylaması

2.- (S. Sayısı: 557) Vergi ve Diğer Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı’nın oylaması

 

XII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, Çiftlik Bank’ın denetim sürecinde ihmal bulunup bulunmadığına ilişkin Başbakandan sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci’nin cevabı (7/27129)

10 Mayıs 2018 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya), Mehmet Necmettin AHRAZOĞLU (Hatay)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 98’inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Sinop ve üniversitelerin sorunları hakkında söz isteyen Sinop Milletvekili Barış Karadeniz’e aittir.

Buyurun Sayın Karadeniz. (CHP sıralarından alkışlar)

(Uğultular)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, hatibi kürsüye davet ettim. Lütfen uğultuyu keselim.

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Sinop Milletvekili Barış Karadeniz’in, Sinop iline, bu çatı altında beraber görev yaptığı Divan üyeleri ve milletvekillerine teşekkür ettiğine, adalet ve demokrasi anlayışının 24 Haziran seçimlerinde de sürdürüleceğine ilişkin gündem dışı konuşması

BARIŞ KARADENİZ (Sinop) – Sayın Başkanım, öncelikle teşekkür ederim. Başkanlık Divanı üyesi olarak uzun zamandır beraber görev yapıyoruz ve belki bu son görevimiz olacak. Onun için, bu Divanda birlik ve beraberlik içinde çok güzel şeylere imza attığımız için sizlere de teşekkür ederim. (Alkışlar)

Evet, sayın milletvekili arkadaşlarım, aşağı yukarı üç yıldan beri bu çatı altında beraber mücadele ediyoruz. 7 Haziranda seçildik; Ankara’ya, Gazi Meclise geldik ve 1 Kasımda tekrar bir seçime girdik; 15 Temmuz darbe girişimini yaşadık, 16 Nisanda referandum yaşadık, 7 seferdir OHAL’i uzatıyoruz. Ülkenin en zor dönemlerinde bu çatı altında beraber görev yaptık ve bu görev süresince gerçekten burada bulunan bütün milletvekilleri ülkemiz için güzel şeyler yapmaya gayret etti. Ben burada bulunan bütün milletvekili arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum, iyi ki varsınız diyorum. Belki zaman zaman kavga ettik, belki zaman zaman birbirimizi üzdük ama ne olursa olsun, burada, üç yıldır ülkemiz için mücadele eden, emek veren milletvekillerimiz var. Herkese tekrar tekrar teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

24 Haziranda seçime gidiyoruz. Ülkemizin ihtiyacı olan birlik ve beraberliği 24 Haziran seçimlerine giderken de sağlayacağımızı düşünüyorum; bu süreçte, ülkemizin ihtiyacı olan, vatandaşlarımızın ihtiyacı olan huzur, adalet ve demokrasi anlayışını bu seçimlerde de sürdüreceğimize canıgönülden inanıyorum.

Benim ilim Sinop Türkiye'nin en mutlu şehri seçildi. En mutlu şehri seçilirken bunun kriteri var, bu kriterler de… İnanın, biz siyasi ayrım gütmüyoruz; ülke menfaatleri, ilimizin menfaatleri neyse onun için mücadele ediyoruz. Onun için, ben kendi ilimde, kendi seçim bölgemde mücadele ederken hiç fark etmiyor, ülkücü, sağcı solcu, ocu bucu yok, ülke menfaatleri var; bütün siyasi partilerle kol kola girip ülke menfaatleri için gerçekten mücadelemizi yapıyoruz. Bu da Sinop da inşallah bütün ülkeye örnek olur diye düşünüyorum.

Daha önce bu kürsüden bütün milletvekillerimizi Sinop’a davet etmiştim, hiç ayrım yapmadım; gelin görün güzel ilimizi, bu sevgi, hoşgörü, birlik, dayanışma, kardeşlik şehrini bir de siz tanıyın dedim. İnşallah, şimdi olmazsa –herkes seçim bölgesine gidip çalışacak- 24 Hazirandan sonra -seçilen arkadaşlar olur, seçilemeyen arkadaşlar olur- hepinizin başımız üstünde yeri var.

Ülke çok güzel bir ülke. Misakımillî sınırları içinde “millet” kavramını gerçekten hissetmiş bir ülkeyiz. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün bir sözü var “Misakımillî sınırları içinde ne bir karış başka ülkenin topraklarında gözümüz vardır ne de bir karış toprağımızı başka ülkeye veririz.” diye, çok güzel bir söz. Kürt’ü, Türk’ü, Laz’ı, Çerkez’i, Gürcü’sü hiç fark etmiyor; bu “millet” kavramıyla Türkiye Cumhuriyeti çatısı altında yaşayan herkesin birlik ve beraberlik içinde mücadele ettiği ortamda, şu saatten sonra bizim ülkeye örnek olup, 24 Haziran seçimlerine giderken kavga iklimini bırakıp ülkeyi normalleştirme sürecine gitmemiz lazım. Gerçekten, ülkenin buna ihtiyacı var.

Jeopolitik olsun, şu anda bulunduğu konum olsun, dünyanın en güzel ülkesinde yaşıyoruz. Allah bu lütfu bize vermiş. Yüce dinimiz de sevgi, kardeşlik ve hoşgörü üzerine kurulu. Yüce dinimizin söylediği sevgi ve kardeşliği burada yaşattığımıza inanıyorum.

Başkanımıza, Divandaki diğer arkadaşlarımıza gerçekten bu güzel ortamı yaşattıkları için hepsine ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Hiçbir siyasi partiyi ayırt etmeden bu ülke için mücadele eden, kendi menfaatini değil ülkenin menfaatlerini düşünen, ülkemizi en yüce, en ulu seviyeye çıkarmak isteyen bütün milletvekili arkadaşlarıma saygı ve sevgilerimi sunuyorum. İyi ki varsınız.

Teşekkür ederim. (Alkışlar)

BAŞKAN – Çok teşekkür ediyorum Sayın Karadeniz.

İyi ki siz de varsınız. Bu güzel konuşmanızı bütün milletvekilleri yürekten alkışladı. Ben de tebrik ediyorum Divan adına, arkadaşlarımız adına. Çok teşekkür ediyoruz. (Alkışlar)

Gündem dışı ikinci söz, Hıdırellez günü münasebetiyle söz isteyen Kayseri Milletvekili Sami Dedeoğlu’na aittir.

Buyurun Sayın Dedeoğlu.

2.- Kayseri Milletvekili Sami Dedeoğlu’nun, Hıdırellez gününe, Kayseri’nin Develi ilçesinde yapılan Engelsiz Yaşam Merkezinin temel atma törenine ve Kayseri Şehir Hastanesinin açılışına ilişkin gündem dışı konuşması

SAMİ DEDEOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hıdırellez şenlikleri, engelsiz yaşam merkezinin temel atma töreni, ayrıca, Kayseri’mize 1.607 yataklı şehir hastanesinin açılışıyla ilgili gündem dışı söz aldım. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Büyük ve köklü milletlerin kültürel zenginlikleri tarihin derinliklerine kadar uzanır. Dünya tarihinde, örf ve âdetlerinin zenginliği yönünden Türk milleti önde gelen, kadim bir millettir. Bugün, milletimizin birlik ve beraberliğini destekleyen önemli bir geleneğimiz olan Hıdırellez’den söz etmek istiyorum. Hıdırellez, Hızır ve İlyas Peygamberlerin yeryüzünde buluşup darda kalan insanlara, çeşitli istekleri olanlara ve zorluk çekenlere yardım ettikleri rivayet edilen bir gündür. Ayrıca, 6 Mayıs, bereketin ve bolluğun sembolüdür. 6 Mayıs, her yıl yeniden doğuş, tazelenme, ölümsüzlük, bereket anlamıyla kutlanır. Bahar bayramı olan Hıdırellez evrensel bir nitelik kazanmış, Hızır Acil Servisin adı da buradan gelmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bizler AK PARTİ Hükûmeti olarak sağlık ve eğitim hizmetlerini en önemli ve öncelikli konular arasında telakki ettik, programlarımızı hep bu doğrultuda yaptık. Hazırlamış olduğumuz bütçe programlarında yıllara göre artan oranda en büyük payı eğitime ve sağlığa ayırdık. Bu minvalde, Kayseri’mizin Develi ilçesinde engelsiz yaşam merkezinin temel atma törenini gerçekleştirdik. 63 yatak kapasiteli Develi Engelsiz Yaşam Merkezi 2019 yılında inşallah hizmete girmiş olacaktır. Bu merkezin Kayseri’mize, ilçelerimize ve hemşehrilerimize hayırlı olmasını diliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın 5 Mayısta Kayseri’yi teşrif etmeleriyle şehrimizde büyük ve coşkulu, tarihî bir gün yaşanmıştır, havaalanından Cumhuriyet Meydanı’na kadar yol güzergâhında Kayseri halkımız sevgi gösterilerinde bulunmuştur. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Cumhuriyet Meydanı’nda yaptığı konuşmada 24 Haziranda yapılacak Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği genel seçiminin ülkemiz için çok önemli olduğunu, içeride ve dışarıda şer odaklarının ülkemizin millî birlik ve beraberliğini hedef aldığını ifade etmiştir. Huzur ve istikrar ortamının devam ettirilebilmesi için 24 Haziranda hem Cumhurbaşkanlığı hem de milletvekilliği seçimlerinin başarıyla sonuçlandırılması gerektiğini belirtti. Cumhurbaşkanı ile Meclisin uyum içinde olması çok önemlidir. Daha sonra, ülkemizin en büyük şehir hastanesi olan 1.607 yataklı Kayseri Şehir Hastanemiz hizmete açıldı. Vefakâr Kayseri halkımızın katıldığı mahşerî bir törenle Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Erdoğan tarafından açılışı yapılmıştır. Burada yaptığı konuşmada “Böyle modern bir şehir hastanesinin halkın hizmetine sunulabilmesi ancak istikrarlı bir hükûmetin iş başında olmasıyla mümkündür.” demiştir.

Bilindiği gibi, Ankara-Sivas hızlı tren hattı Yozgat Yerköy’den ayrılmak suretiyle 102 kilometrelik bağlantısı yapılmıştır. Böylece, Ankara-Kayseri arası bir buçuk saate düşecektir. Ayrıca, Kayseri-Nevşehir-Aksaray-Niğde-Konya-Antalya hızlı tren hattının –turizm amaçlı- ihalesi yapılacaktır. Ayrıca, şu anda 2 milyon 196 bin yolcu sayısı olan havaalanımız, Ağustos 2018’de yapılacak ihaleyle on dört ay gibi kısa sürede bitirilip 5 milyon yolcu kapasiteli modern bir havaalanı hâline getirilecektir.

Ülkemize çok ciddi katkıları olan Kayseri’mizin güzel, çalışkan insanları hizmetlerin en iyisine layıktır. Bütün bu yapılan hizmetlerin ülkemizin geneline yaygınlaştırılarak devam ettirilmesi için 24 Haziran seçimleri çok önemlidir. Halkımızın, bugüne kadar olduğu gibi bu seçimlerde de AK PARTİ’mize olan teveccühünü giderek artan oranda devam ettireceğine inancım tamdır.

ÖZKAN YALIM (Uşak) – “Tamam.” diyecekler.

SAMİ DEDEOĞLU (Devamla) – Değerli milletvekilleri, geçmiş haftalarda Sayın Cumhurbaşkanımıza yapılan hakarete karşı tepkimi yine bir şiirle dile getirmek istiyorum:

“Neden diye sorarsan tek tek anlatacağım,

Bu millet iyi, kötü, kim kiminle bilecek,

En güzel cevap sandık bunca olup bitene,

24 Haziranda cumhur galip gelecek,

Tayyip Bey’le yüzümüz bir kez daha gülecek. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Vatan için can feda diyen milyonlarız biz,

Umutta, hizmette, adalette varız biz,

Halkın teveccühüyle her daim iktidarız biz,

24 Haziranda cumhur galip gelecek,

Tayyip Bey’le yüzümüz bir kez daha gülecek.

Hiçbir şey yapmadan ‘Biz halkçıyız.’ dersiniz,

Sahi sizler kimlerin gayretini güdersiniz?

Bu millet tarafından verilecek dersiniz,

24 Haziranda cumhur galip gelecek,

Tayyip Bey’le yüzümüz bir kez daha gülecek.

Dedeoğlum sen haykır, yüksek sesle söyle,

Kimse ahkâm kesmesin, boş konuşmasın öyle...”

MÜSLÜM DOĞAN (İzmir) – Çok edebî, gerçekten çok edebîymiş!

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Bravo(!)

SAMİ DEDEOĞLU (Devamla) – “…Ümmet gurur duyarken liderim Tayyip Bey’le,

Millî ittifakımız o gün galip gelecek,

24 Haziranda Başkanla yine yüzler gülecek.”

Bu duygularla hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Başkanım...

BAŞKAN – Sayın Dedeoğlu, teşekkür ediyorum.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Sayın Başkanım...

BAŞKAN – Sayın İrgil, hayırdır?

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Başkanım, grubumuza sataşmada bulundu.

BAŞKAN – Hayır Sayın İrgil, grubunuza bir sataşma yok, kusura bakmayın.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Dinlemediniz mi şiiri?

BAŞKAN – Hayır, hayır.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Ahmet Başkan, o zaman biraz önceki Barış’ın konuşması ile bu konuşma bir mi canım?

Giderayak biraz birlik beraberlik deyin.

BAŞKAN – Gündem dışı üçüncü söz, Fransa’da yayımlanan Kur’an-ı Kerim karşıtı bildiri hakkında söz isteyen Siirt Milletvekili Kadri Yıldırım’a aittir.

Buyurun Sayın Yıldırım. (HDP sıralarından alkışlar)

3.- Siirt Milletvekili Kadri Yıldırım’ın, Fransa’da yayımlanan Kur’an-ı Kerim karşıtı bildiriye ilişkin gündem dışı konuşması

KADRİ YILDIRIM (Siirt) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği gibi, Kur’an-ı Kerim’i Müslüman olmayan kesimlere karşı savaş ve şiddeti teşvik eden bir kitap olmakla itham eden ve 300 kişi tarafından Fransa’da imzalanan bildiri tabii ki gerçeğe aykırıdır ve kınıyoruz, zaten Meclisteki bütün partilerimiz de bunu kınadılar. Fakat Kur’an’ın böyle anlaşılmasına neden olan IŞİD ve paydaşları ile bunlara destek veren İslam ülkelerindeki despot yönetimler de bu konuda maalesef suçludurlar. Örneğin, Kur’an “Barış daha hayırlıdır.” “Ey iman edenler! Hepiniz barış dairesine giriniz.” diyerek İslam’da asıl olan ilkenin barış olduğuna ve imanla barış arasında güçlü bir bağ bulunduğuna dikkat çekmesine rağmen, yanlış bir cihat ve fetih anlayışımız Kur’an’ın bir kan kitabı gibi algılanmasına neden olmuştur.

Yine Hazreti Peygamber buyuruyor ki: “Cihadın en üstünü zalim bir sultana karşı hakkı haykırıp ‘Sen zalimsin.’ demektir.” Yani asıl cihat İslam ülkelerinin başına musallat olan diktatör ve despotlara karşı verilen iç mücadeledir, onları ya yola getirmek ya da demokratik yollarla devirmektir; asıl ilke budur. Fakat biz ne yapıyoruz? Biz cihattan kafa kesmeyi ve suçsuz insanların üzerine saldırı düzenlemeyi anlamışız.

Hazreti Peygamber verdiği talimatta “Savaşlarda din adamlarını öldürmeyin.” diyor. Hazreti Ebubekir bir rahibin başını kesen bir askeri şiddetle azarlayıp cezalandırıyor ve “İslam’da baş kesmek yasaktır, bir daha böyle bir şey olmasın.” diyor. Ama İslam ülkelerinde rahipler, keşişler, papazlar, hahamlar İslam ve Kur’an adına maalesef hunharca katlediliyor ve başları kesiliyor. Başta Ebu Davut olmak üzere sahih hadis kaynaklarına göre, Hazreti Peygamber Müslüman olmayan savaşçıların yakılmasını yasaklamıştır. Oysa IŞİD ve paydaşları aslında Müslüman olan Ürdün’lü pilotu canlı canlı yakıyor ve bunu Kur’an adına, İslam adına yaptığını söylüyor ve sözüm ona bazı İslam ülkelerindeki yönetimler, maalesef buna rağmen IŞİD’i desteklemiştir ve destekliyorlar.

Yine Hazreti Peygamber buyuruyor ki: “Camisi olan, ezan okunan bir memlekete ‘fetih’ adı altında giremezsiniz.” Ama biz ne yapıyoruz? Camileri olan, ezan okunan, halkı Müslüman olan bir şehre girmeyi cihat ve fetih olarak görüyoruz ve tavuklarını çalmayı, dükkânlarını yağmalamayı bir ganimet olarak kabul ediyoruz. Ve yine Kur'an “Dinde zorlama yoktur.” diyor, “Sizin dininiz size, benim dinim bana.” diyor, “İsteyen inansın, isteyen inanmasın.” diyor. 47 maddelik Medine Sözleşmesi’nin 25’inci maddesinde “…”(x) yani “Yahudiler kendi dinlerinde, Müslümanlar kendi dinlerinde serbesttir.” demesine rağmen, biz din ve inanç farklılığını bir savaş ve cihat nedeni olarak kabul ediyoruz gibi bir intiba uyandırıyoruz.

Yine, Hazreti Peygamber ile Necran Hristiyanları arasında antlaşma yapılmış ve bu statü antlaşmasının en önemli bazı maddeleri olarak şunlar tescil edilmiştir: “Hristiyanların mallarına, canlarına, ırz ve namuslarına, ibadet ve mabetlerine hiçbir şekilde dokunulmayacak. Hiçbir rahip, papaz ve piskopos görevinden alınmayacak, görev yerleri değiştirilmeyecek ve sürgün edilmeyecek. Bu Necran Hristiyanlarının topraklarına askerî harekât yapılmayacak, tatbikat düzenlenemeyecek. Onlara zulmedilmeyecek ve onlar da Müslümanlara zulmetmeyecekler. Vergilerini vererek meşru yönetimi tanıyacaklar, bunun karşılığında hesap sorma hakkını da elde edeceklerdir.” Ama biz ne yapıyoruz? Bin yıldır beraber yaşadığımız Müslüman Kürt kardeşlerimize bile en küçük bir özgürlüğü çok görüyoruz, fazla görüyoruz.

Yine Hazreti Peygamber “Beytü'l-Midras” adı verilen dershanelerde Yahudilere kendi ana dilleri olan İbranicede, ana dilde eğitim ve ana dilde savunma hakkı tanımasına rağmen bin yıldır beraber yaşadığımız Kürt kardeşlerimize ne ana dille eğitim ne de ana dille savunma hakkını doğru dürüst vermiş değiliz. Dolayısıyla bizim bu yöndeki eksiklerimiz, bizim bu yöndeki kusurlarımız, bizim bu yöndeki uyandırmış olduğumuz yanlış algılamalar…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KADRİ YILDIRIM (Devamla) – Başkanım, bir dakika ek süre verir misiniz?

BAŞKAN - Buyurun lütfen, tamamlayın.

KADRİ YILDIRIM (Devamla) – …bizim bu yönde oluşturmuş olduğumuz yanlış intibalar nedeniyle, başta Fransa olmak üzere -ki kendilerinin de İslam aleyhinde sabıkaları kabarıktır, bunu biliyoruz ama şimdi zamanı değil, şimdi fazla zaman da yoktur- bunların eline maalesef koz veriyoruz. Onlar şöyle diyorlar: “İslam ülkelerindeki yönetimler İslam memleketlerine yaptıkları harekâtlara bile ‘fetih’ adını veriyorlarsa, ‘cihat’ adını veriyorlarsa yarın öbür gün bu yönetimler fırsat bulduklarında bizim Avrupa ve batı memleketlerimize nasıl bu isimler altında harekât düzenlemeyecekler ve buna ‘fetih’ ve ‘cihat’ demeyecekler ve mallarımızın, mülklerimizi ganimet diye toplamayacaklar, almayacaklar, çalmayacaklar, çırpmayacaklar?”

Dolayısıyla Kur’an bir barış kitabıdır, İslam bir barış dinidir, herkese kendi dinî inancında özgür olma hakkını tanımıştır. Bunun böyle bilinmesi gerekir ve böyledir ama maalesef biz ne yapıyoruz? Dediğim gibi kötü bir algılamaya neden oluyoruz. Bundan itibaren bundan vazgeçme dileğiyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Şimdi, sisteme giren 15 sayın milletvekiline İç Tüzük 60 gereği birer dakika süreyle söz vereceğim.

Sayın Özdemir, sizinle başlıyoruz, buyurun lütfen.

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan personelin özlük haklarıyla ilgili eşitsizliklerin ortadan kaldırılması ve refah düzeylerinin yükseltilmesi için 24 Haziranda iktidara “tamam” denilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Adalet Bakanlığı bünyesinde adliyelerde mübaşir olarak çalışanlar genel idari hizmetinin yaptığı işleri yapmalarına rağmen genel idare hizmetleri sınıfına dâhil edilmemişlerdir. Yıllardır genel idare hizmetleri sınıfına dâhil edilmeyi bekleyen mübaşirlerin sesine kulak verilmesi çağrımızı bir kez daha Meclis Genel Kurulunda gündeme getiriyoruz.

Ancak buradan şunu da belirtmek istiyorum: Emniyet teşkilatında büro işlerinde emniyet hizmetleri sınıfında çalışan memurların, Millî Eğitim Bakanlığı bünyesinde yardımcı hizmetler sınıfında çalışan personelin maaş ve ek göstergelerinde; diğer tüm kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan polis, güvenlik güçleri ve öğretmenlerimizin, tüm personelimizin sahip oldukları özlük haklarıyla ilgili yaşadıkları eşitsizliklerin, adaletsizliklerin ortadan kaldırılması ve haklarının verilmesi, refahlarının yükseltilmesi için 24 Haziranda hep birlikte sandığa gidip artık bu iktidara “Tamam.” diyeceğiz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Demir…

2.- Kastamonu Milletvekili Murat Demir’in, sosyal ağda başlatılan algı hareketindeki mesajların büyük bölümünün hileli hesaplarla ABD’den gönderildiğinin belirlendiğine ilişkin açıklaması

MURAT DEMİR (Kastamonu) – Sayın Başkan, birkaç gündür Cumhurbaşkanımızın bir sözünden yola çıkılarak kirli bir algı hareketi başlatılmıştır fakat bu sosyal ağdaki mesajların büyük bir bölümünün hileli, bot hesaplar üzerinden ABD’den gönderildiği de belirlenmiştir. Hiç heveslenmeyin, sandıkta başaramadıklarını Twitter’da başarmaya çalışanlara, bu ülkenin gelişimine engel olmak isteyenlere “mavi kuş” yardım edemeyecektir. “Beden ölür, çürür; cana bakın siz/Kim kiminle yürür; ona bakın siz/Bırakın, dönsün dönme dolaplar/Haktan, hakikatten yana bakın siz.” Biz Batı desteğiyle değil millet desteğiyle şahlanmış bir Türkiye için Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’la yürümeye devam edeceğiz, devam edeceğiz ve devam edeceğiz; halk da Cumhurbaşkanımızla yürümeye devam edecek.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Özkan yerine Sayın Benli…

3.- İstanbul Milletvekili Fatma Benli’nin, 10-16 Mayıs Engelliler Haftası’na ilişkin açıklaması

FATMA BENLİ (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

10-16 Mayıs Engelliler Haftası ülkemizdeki ve dünyadaki bütün engellilerin hayatlarının daha da kolaylaşmasına vesile olsun.

Hepimiz farklıyız, hayatta hepimizin farklı engelleri var ancak bu engelleri birbirimize kenetlenerek aşmak mümkün. Biz AK PARTİ hükûmetleri olarak engellilerimizin, engelli ailelerimizin hayatlarını daha da kolaylaştırmak için pek çok düzenlemeye yer açmış durumdayız. Bunun en somut örneğini yakın seçimlerde gerçekleştirilecek olan seyyar sandık uygulamasında görmek mümkün. Seyyar sandık uygulamasıyla, 24 Haziran seçimlerinde başvuru yapan engellilerimiz en yakın bulundukları yerde seçme haklarını kullanma hakkına sahip olabilecekler.

498 engellimizin milletvekili adayı olmak için AK PARTİ’ye müracaat etmeleri engellilerimizin de AK PARTİ'ye olan teveccühünü göstermektedir çünkü AK PARTİ, engellilere olan bakış açısını sadece “yardım” değil “hak” olarak değiştirmiştir. Biz engelsiz bir Türkiye için mücadele etmeye devam ediyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Dedeoğlu…

4.- Kayseri Milletvekili Sami Dedeoğlu’nun, Trafik Haftası’na ilişkin açıklaması

SAMİ DEDEOĞLU (Kayseri) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, ulaşım, hayatımızın en önemli parçalarından biridir. Taşıtlar hayatımızı kolaylaştıran birer nimettir. İnsan hayatının güvencesi trafik kurallarıdır; bu kurallar sadece insanların değil diğer canlıların da mal güvenliği için uyulması gereken hayati kurallardır.

Ülkemizin ve şehirlerimizin kalkınmasıyla birlikte büyük şehirlerdeki araç sayısı artmış, dolayısıyla şehir trafiklerinde büyük yoğunlaşma meydana gelmiştir. Hız, dikkatsizlik ve kural tanımazlık her gün birçok insanın trafikte can vermesine neden olmaktadır.

Trafik Haftası içinde bulunduğumuz şu günlerde tüm arkadaşlarıma ve araç şoförlerine çağrım: Canımızı, malımızı ve ailemizi seviyorsak lütfen trafik kurallarına uyalım; trafikte seyir hâlindeyken sadece kendimizin değil dışarıdaki insanların da canlarını önemseyelim diyorum.

Gazi Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Kılıç…

5.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın, 10-17 Mayıs Veysel Karani’yi Anma Haftası ile 10-16 Mayıs Dünya Engelliler Haftası’na ilişkin açıklaması

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

10-17 Mayıs anne sevgisinin sembol ismi olan Veysel Karani’yi Anma Haftası’dır; aynı zamanda, 10-16 Mayıs da Dünya Engelliler Haftası’dır.

Engellilik, kişinin doğumundan itibaren taşıdığı hastalık veya sonradan, kaza gibi olaylardan sonra kazandığı fonksiyon aksaklığı ya da doğumdan itibaren veya sonradan kişinin beyin fonksiyonlarında görülen bozukluklar nihayetinde duymama, görmeme, algılayamama, dikkat eksikliği, psikolojik bozukluklar gibi sonuçlardır.

Kur’an-ı Kerim’de fiziksel veya zihinsel yeteneklerden mahrum kimselerin kınandığına dair herhangi bir ayet yer almazken Allah’ın kendilerine verdiği akıl, görme, konuşma, işitme gibi fiziki ve zihnî yetenekleri olumlu ve gereği gibi kullanmayanların kınandığı ayetler mevcuttur. “Onların kalpleri vardır ama anlamazlar, gözleri vardır ama görmezler, kulakları vardır ama işitmezler.” ayeti “engelli” kavramının kapsamına farklı bir açılım getirmektedir.

Medeniyet ve kültürümüzde işitmediği…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) - …kulağı duymadığı, lisanı söylemediği hâlde bu özelliklerini kullananlar övülmektedir.

BAŞKAN – Sayın Özdiş yerine Sayın Bakır…

6.- Isparta Milletvekili İrfan Bakır’ın, Isparta’nın bazı ilçelerinde şiddetli don ve dolu nedeniyle meydana gelen maddi zararın karşılanıp karşılanmayacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

İRFAN BAKIR (Isparta) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

23 Nisan günü Isparta’mızın Merkez ilçesine bağlı köylerinde meydana gelen donda, başta Gelincik, Yakaören köylerimizde gül, kiraz, vişne, elma ve ceviz bahçelerinde; 6 Mayıs 2018 günü de Isparta’mızın Eğirdir ilçesi Serpil, Tepeli, Eyüpler ve Balkırı köylerinde meydana gelen şiddetli dolu elma bahçelerinde ciddi zararlar meydana getirmiştir. Yaklaşık 10 bin dekar meyve bahçesinde don ve dolu nedeniyle milyonlarca liralık maddi zarar meydana geldiği görülmektedir.

Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Sayın Ahmet Eşref Fakıbaba’ya sorum şu şekilde: Don ve doludan zarar gören köylerimizle ilgili olarak bu zararın tespiti için herhangi bir çalışma yapılmış mıdır? Köylerimizde meydana gelen zararın karşılanması düşünülmekte midir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Ünal yerine, Sayın Ilıcalı…

7.- Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı’nın, Uluslararası Karayolu Trafik Güvenliği Haftası’na ilişkin açıklaması

MUSTAFA ILICALI (Erzurum) – Teşekkür ederim Değerli Başkanım.

Hep söz aldığımda Mecliste, milletvekillerimiz: “Acaba trafikten mi bahsedecek yoksa Erzurum’dan mı?” Evet, bugün de trafikten bahsedeceğim çünkü içinde bulunduğumuz hafta Uluslararası Karayolu Trafik Güvenliği Haftası ve 2017’nin de istatistikleri açıklandı. Bir günde yaklaşık 20 kişi hayatını kaybediyor yani yılda toplam 7.400’ün üzerinde, 450 bine yakın da kaza oluyor. Buna ben bir “terör” diyorum. Yaklaşan seçimleri, 24 Haziranı çok önemsiyorum. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminden de bu manada çok istifade edeceğimizi düşünüyorum çünkü güçlü koordinasyon ve hızlı hareketle trafik terörünün çözülmesi çok sayıda bakanlığı ilgilendiren bir durum.

Burada değerli partilerimizin yöneticilerine diyorum ki: Bu konunun çözümü için seçim beyannamelerinizde mutlak surette bu konuya yer vereceğinizi düşünüyorum çünkü bu kanayan yarayı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA ILICALI (Erzurum) - Bu kadar büyük projeler yapıyoruz. Baktığımızda -hatta yüzde 99 insan- yüzde 90 sürücü hatası ve bunun da yüzde 50’si aşırı hız. Yani kazalarda günde 20 kişi hayatını kaybederken 10 kişi aşırı hızdan hayatını kaybediyor. Saatte 110 kilometre bir sabit cisme çarpmak 15’inci kattan atlama… Bunu kim yapar?

Bu trafik güvenliği konusuna tekrar Meclisin dikkatini çekiyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ilıcalı.

Evet, trafik kurallarına uyalım, uymayanları da uyaralım. Bu, dikkat çeken önemli bir bilgilendirmeydi.

Sayın Yıldırım, buyurun.

8.- Adıyaman Milletvekili Behçet Yıldırım’ın, iktidara kutuplaştırıcı, ötekileştirici ve tekçi zihniyeti bırakması için seslendiğine ilişkin açıklaması

BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) – Teşekkürler Başkanım.

Hem seçimler yaklaşıyor hem mübarek ramazan ayı. İktidara sesleniyorum: Bugüne kadar yaptığınız kutuplaştırıcı, ötekileştirici, tekçi zihniyetleri bırakın. Bari bu saatten sonra sevgi ve saygıyı ön plana çıkaralım. Her ilde seçim güvenliği için toplantılar oluyor. Kazasız, belasız, hiç kimsenin burnunun bile kanamadığı, gönlünün kırılmadığı, hırsızlıkların ve hukuksuzlukların olmadığı bir seçim yapabiliriz. Devlet hepimizin, bunu bir tek iktidar için kullanmayın. Devlet tarafsız olmalı fakat bunun böyle olmadığını sahada sıkça görüyoruz. İktidar lehine sahada seçim çalışmalarına başlamış mülki amirler ve güvenlik güçleri görüyoruz. Aynı şekilde, mübarek ramazan ayında da camilerde siyasi propaganda yapmalarına izin vermeyin, dini siyasete alet etmeyin. Herkesi ırkçı, faşist, tekçi zihniyetlerden uzak durmaya, onurlu bir barış ve özgürlükçü bir Türkiye için hepinizi sağduyuya davet ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Şimşek…

9.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek’in, 15 Temmuz darbe girişiminde tutuklanan erlerin serbest bırakılmasını ve mahkemelerce suçsuz olduğu kanaati getirilen devlet memurlarının göreve iade edilmesini talep ettiğine ilişkin açıklaması

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, bu kürsüden defalarca dile getirmemize rağmen darbeden dolayı yargılanan erler ve henüz on beş yirmi günlük askerî okul öğrencileri mahkemelerde çok ağır cezalarla karşı karşıya kalmaktadır. Yani darbeci bir komutan on beş yıl ceza alırken darbeye kalkışmayan, komutanının talimatıyla katılan, rütbesi er olan birisi müebbet hapis cezası almaktadır. Bu, toplumda gerçekten büyük bir infiale yol açmaktadır. Sayın bakanlarımızın ve Hükûmetin bunu mutlaka gündeme almasını ve silahından mermi çıkmayan tutuklu erlerin serbest bırakılmasını, mahkemelerin bu kararlarını tekrar gözden geçirmesini… Özellikle Acıbadem Davası’nda silahından mermi çıkmayan erler 6 defa, 7 defa müebbetle cezalandırılmışlardır. Yani bu konuda Hükûmetin seçimden önce mutlaka bu ailelere bir müjde vermesini…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Ayrıca, yine takipsizlik kararı alan mahkemelerden suçsuz olduğu kanaati getirilen devlet memurlarının da göreve iade edilmesini talep ediyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Çamak…

10.- Mersin Milletvekili Hüseyin Çamak’ın, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının 300 Koyun Projesi’ne ilişkin açıklaması

HÜSEYİN ÇAMAK (Mersin) – Sayın Başkan, Tarım ve Hayvancılık Bakanı üreticilerimize 300 koyun verileceğini söyledi ve bazılarına da verildi. Köylülerimizle sohbetlerimizde “300 koyun istemiyoruz, ahır ister, yem ister, çoban ister; nasıl bunları temin edeceğiz? Bize 20 koyun verilsin, ailecek bakarız, beş yıl sonra 20’yi 300 yapalım.” diyorlar. Böylece daha çok vatandaşımız kalkındırılmış olurdu.

Şanlıurfa Halfeti’de koyun projesine başvuran 200’ü aşkın köylüden sadece 15’i teşvik almıştır. Bu 15 kişinin 14’ünün de AK PARTİ’den milletvekili aday adayı olan Mehmet Selim Bağlı’nın yakın akrabaları ve ahbapları olduğu basına yansıdı. Bütün bunlar gösteriyor ki mesele toplumsal kalkınma değil, yandaşını kalkındırmadır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Sürekli...

11.- İzmir Milletvekili Kerem Ali Sürekli’nin, 10-16 Mayıs Dünya Engelliler Haftası’na ilişkin açıklaması

KEREM ALİ SÜREKLİ (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

10 Mayıs itibarıyla girmiş bulunduğumuz Engelliler Haftası kutlu olsun. Hükûmet olarak engelli vatandaşlarımız için reform niteliğinde yeniliklere imza attık ve atmaya da devam ediyoruz. Engellilik oranı yüzde 40-yüzde 69 arası olanlar üç ayda bir 1.197 TL, yüzde 70 ve üzeri olanlar üç ayda bir 1.796 TL maaş almaktadır. Kamuda iş imkânı sağlanan memur engelli sayısı 2002 yılında 5.777 iken 2018’de 60 bini geçmiştir. Kamu ve özel sektörde istihdam edilen işçi sayısı 2002 yılında 45.621 iken 2018’de 100 bini aşmıştır.

Engel bedende değil, düşüncededir diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Yalım...

12.- Uşak Milletvekili Özkan Yalım’ın, Uluslararası Karayolu Trafik Güvenliği Haftası ile 10-16 Mayıs Dünya Engelliler Haftası’na ilişkin açıklaması

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, bu hafta Kara Yolları Trafik Haftası. Buradan en azından bu hafta -az da olsa daha az olsun- trafik kazalarının daha az olduğu bir hafta olsun diyorum ve trafikte dolaşan tüm vatandaşlarımızın haftalarını tebrik ediyorum, özellikle de şoför kardeşlerimin.

Diğer bir taraftan, yine bu hafta Engelliler Haftası. Tüm engellilerimizin de haftasını kutluyorum.

Değerli Başkan, şu anda ülkemizde askerlik problemi olan 3 milyon gencimiz var. Askerlik problemi olan tüm gençlerimizin problemini kökünden çözmek üzere gerekli önergeyi verdim. İnşallah 24 Haziranda iktidar olduğumuzda askerlik problemi olan tüm arkadaşlarımızın problemini çözeceğiz.

Diğer bir taraftan, Türkiye’de milyonların üzerinde EYT’ler var yani emeklilikte yaşa takılanlar. Aynı şekilde, 24 Haziranda iktidar olduğumuzda bir defaya mahsus tüm emeklilerimizin problemlerini çözeceğiz.

BAŞKAN – Sayın Taşkın...

13.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, Fransa’daki sözde bir grup aydın, siyasetçi ve yazarı Kur’an-ı Kerim’den bazı ifadelerin çıkartılmasını istemelerinden dolayı kınadığına ilişkin açıklaması

ALİ CUMHUR TAŞKIN (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Fransa’daki bir kısım sözde aydın, siyasetçi, yazar ve çağdaş yobazları mukaddes kitabımıza dil uzatıp hadsizlik yaptıklarından dolayı kınıyorum. Bunlar 21’inci yüzyılın beyinsizleri, barbarları ve Ebu Cehilleridir, DEAŞ’ın Batı versiyonudur. Nice Ebu Cehiller, nice azılı İslam düşmanları Kur’an’ı yok etmek, bu da mümkün değilse tahrip etmek, bu da mümkün değilse bazı ayetleri Kur’an-ı Kerim’den çıkartmak istemişlerdir ancak başaramamışlardır. Bunların hepsi yok olmuş gitmişlerdir, bu çağdaş yobazlar da yok olup gideceklerdir. Ama Kur’an-ı Kerim var ve kıyamete kadar da var olacaktır.

Kur’an-ı Kerim’i kıyamete kadar koruyacak Yüce Allah’tır diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Aydın…

14.- Antalya Milletvekili İbrahim Aydın’ın, Plan ve Bütçe Komisyonunun 26’ncı Yasama Döneminde yaptığı çalışmalara ilişkin açıklaması

İBRAHİM AYDIN (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Plan ve Bütçe Komisyonunda 26’ncı Yasama Döneminde 115 birleşim gerçekleştirmişiz. Tatil günleri dâhil, çoğunluğu geceleri olmak üzere, toplam 1.022 saat 42 dakika çalışmışız.

1’i geçici, 3’ü yıllık olmak üzere 4 bütçe yaptık. 22 kanun tasarısı, 18 kanun teklifi, 18 Sayıştay Başkanlığı tezkeresini görüşüp karara bağlamışız.

2 defa Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, 1 defa Sayıştay ve 1 defa da İstatistik Kurumu tarafından Komisyonumuza bilgilendirme toplantısı yapılmıştır.

Çalışmalarımıza katkıda bulunan başta Komisyon Başkanımız Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç Bey olmak üzere, Plan ve Bütçe Komisyonu üyeleri milletvekillerimize, bakanlarımıza, bürokratlarımıza, basın mensuplarına, Komisyon çalışanlarına teşekkür ediyorum.

Yaptığımız çalışmaların ülkemize, milletimize ve tüm insanlığa hayırlar getirmesini temenni ediyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın İrgil…

15.- Bursa Milletvekili Ceyhun İrgil’in, engelli öğretmenlerin, sözleşmeli öğretmenlerin, sağlık çalışanlarının ve güvenlik soruşturması nedeniyle ataması yapılamayanların atamaları ile mahkeme kararıyla aklananların göreve döndürülmesi konularının çözümünün 24 Haziran öncesi toplumsal barış açısından çok önemli olacağına ilişkin açıklaması

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Değerli arkadaşlar, 24 Haziran seçimlerine çok az bir süre kaldı, belki de Meclis önümüzdeki hafta kapanacak. O yüzden, Meclis kapanmadan önce, hem Hükûmetin veya Meclisin veya iktidarın bu 24 Hazirana kadar özellikle engelli öğretmenlerin -bu Engelli Haftası nedeniyle bir kez daha onlara dikkat çekmek istiyorum- atamasının tamamlanması ve onun duyurulması çok önemli. Engelli öğretmenlerin ataması sadece bir atama değil, aynı zamanda bir sosyal sorumluluk gereği, o yüzden bu arkadaşlarımızın sesine kulak verelim.

Ayrıca, bu sürede, seçime kadar sözleşmeli öğretmenlerin eş durumu atamalarıyla ilgili aile birliğinin sağlanmasını sağlarsak çok iyi olacak.

Bu arada, sağlık atamalarının 24 Haziran öncesinde ilan edilmesinde büyük bir fayda var, Hükûmet açısından da.

Ayrıca, hukuki ve somut kanıt olmaksızın, güvenlik soruşturması nedeniyle ataması yapılmayanların atanması, mahkeme kararıyla da aklananların acilen göreve döndürülmesi, 24 Haziran öncesi toplumsal barış açısından çok önemli olacaktır.

Bir de tıpta…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Peki, teşekkür ederim.

BAŞKAN – Son olarak Sayın Doğan.

Buyurun.

16.- İzmir Milletvekili Müslüm Doğan’ın, HDP Cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş’ın özgür olmadığı bir seçimin demokratik olmayacağına ve derhâl serbest bırakılması gerektiğine ilişkin açıklaması

MÜSLÜM DOĞAN (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Partimiz Cumhurbaşkanı adayı Sayın Selahattin Demirtaş çalışmalarını cezaevinde sürdürmek zorunda bırakılmıştır. Torba fezlekelerle hiçbir hukuk dayanağı olmayan, tamamen siyasi bir karar olarak ortada duran bu sürece son vermek artık zorunludur. Sayın Selahattin Demirtaş’ın özgür olmadığı bir seçim demokratik olmayacaktır.

Tüm parti liderlerine buradan bir çağrıda bulunmak istiyorum: Eşit koşullarda olmayan bu seçim sürecine son verilmesi, Cumhurbaşkanı adayı Sayın Selahattin Demirtaş’ın derhâl serbest bırakılması gerekmektedir. Bu, ülke barışına ve demokrasisine çok büyük bir katkı olacak. Bu hususu, bu hassasiyeti tekrar Genel Başkanlara sunuyorum.

Saygılarımla.

SELİNA DOĞAN (İstanbul) – Sayın Başkan, seçim bölgemle ilgili acil bir konu var. İç Tüzük’ün 60’ıncı maddesine göre söz istiyorum.

BAŞKAN – Peki, son olarak size de söz verelim ama Sayın Bektaşoğlu da el kaldırıyor, onu ne yapalım?

Buyurun.

17.- İstanbul Milletvekili Selina Doğan’ın, İstanbul’un en köklü eğitim ve araştırma hastanelerinden olan Şişli Eğitim ve Araştırma Hastanesinin taşınmasına itiraz ettiğine ilişkin açıklaması

SELİNA DOĞAN (İstanbul) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, İstanbul’un en köklü eğitim ve araştırma hastanelerinden olan, organ nakli yapabilen, 700 bin kişiye hizmet veren, Türkiye'nin ilk çocuk hastanesi olan ve kapsamlı bir şekilde çalışma yürüten bir onkoloji bölümüne sahip olan Şişli Eğitim ve Araştırma Hastanesinin taşınmasına itiraz ediyoruz. Şu anda da binlerce kişi hastanenin önünde “Şişli Etfal Dayanışması” adı altında bir protesto gösterisi gerçekleştiriyor. Mevcut konumuyla ulaşım anlamında merkezî bir yere sahip olan hastanenin bölümleri de ayrılarak Seyrantepe’ye ve Sarıyer’e taşınması planlanıyor. Bu, çalışan doktorlar açısından da hastalar açısından da çok büyük sıkıntı çünkü sürekli iki ayrı yere giderek mesai yapmak zorunda kalacaklar. Oysa hastanenin altyapısının yenilenme ihtiyacı taşınma için bir gerekçe olmamalı, yerinde dönüşüm talep ediyorlar, “Yüz on dokuz yıllık geleneği bozmayın.” diyorlar. Biz de onların sesini bir kez daha dile getirmek istedik.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Efendim, Sayın Bektaşoğlu 16’ncı sıradaydı, en son olarak ona söz veriyoruz. Bu durumu kesmek durumundayız, kusura bakmayın.

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Sayın Başkan, engellilerle ilgili bir şey, engellilerle ilgili bir şey.

BAŞKAN – Sayın Bektaşoğlu, sizden sonra kesiyoruz.

Buyurun.

18.- Giresun Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlu’nun, TBMM’nin 25 ve 26’ncı Dönemlerinde yaptığı çalışmalara ve verdiği 104 soru önergesine bakanlardan neden cevap alamadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Milletvekillerinin yasama faaliyetleri çerçevesinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin yaptığı çalışmalar karnesidir. Çok şükür karnemizde kırık olmadığını zannediyorum. 25 ve 26’ncı Dönemde üç yasama yılı boyunca burada ilimin, ülkemin sorunlarını dile getirdim. Bu süreçte soru önergesi, araştırma komisyonu kurulması için önergeler, kanun teklifleri verdik, bir aylık konuşmayla Genel Kurula hitap ettik ancak üzerinde belirtmek isterim ki 104 önergemle ilgili, bakanlardan maalesef cevap alamadım. Sayın Başkan, bunun nedenini bilmek istiyorum. Ama bana göre, bu tavır AKP’nin ciddiyetsizliğini, millet iradesine saygısızlığını gösterir, demokrasiye önem verilmediğinin bir kanıtıdır. Yurttaşlarımız ve Giresunlu hemşehrilerimiz bu duyarsızlığın bedelini 24 Haziranda oylarıyla hesap sorarak ödetecek ve Allah size muhalefeti de nasip edecektir. İnşallah 25 Hazirandan sonra parlamenter demokrasiyle yönetilen, Sayın Muharrem İnce’nin Cumhurbaşkanlığında, Kemal Kılıçdaroğlu’nun Başbakanlığında hak, hukuk ve adaletin egemen olduğu…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Başkanım, engellilerle ilgili sadece birkaç cümle söyleyeceğim.

BAŞKAN – Sayın Balbay, yalnız, sisteme giren çok sayıda milletvekili var, haksızlık olmaması için burada kesmek durumundayım.

Sisteme giren sayın grup başkan vekillerine söz vereceğim iki dakika süreyle.

Buyurun Sayın Usta.

19.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, Anneler Günü’ne, 10-16 Mayıs Dünya Engelliler Haftası’na, 13 Mayıs Soma faciasının 4’üncü yıl dönümüne, 10 Mayıs Psikologlar Günü’ne ve Samsun Genç İşadamları Derneğinin gerçekleştirdiği toplantıda dile getirilen bazı konulara ilişkin açıklaması

ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Mayıs ayının ikinci pazar günü Anneler Günü. Anneleri kelimelerle ifade etmek, annelerin önemini anlatmak çok zor. Nitekim, İslam dininde “Cennet annelerin ayakları altındadır.” şeklinde bir düstur vardır. Ben, başta şehit anneleri olmak üzere, bütün annelerimizin, anne adaylarının Anneler Günü’nü kutluyorum; Allah onlara hayırlı, sağlıklı uzun ömür versin.

10-16 Mayıs da Engelliler Haftası. Onlar için hayatı daha fazla kolaylaştıracak tedbirlerin alınması lazım. Bu Hükûmet döneminde, kabul etmek gerekir ki engellilere ilişkin önemli işler yapılmıştır ancak daha yapılacak çok iş vardır. Özellikle sokak ve caddelerde engellilerin hayatını kolaylaştırıcı altyapıların kurulması lazım.

Hepimiz birer engelli adayıyız. Engellilerimize daha fazla iş imkânları tanımalıyız. Özellikle engelli öğretmen atamalarının da bugünlerde yapılması büyük önem taşımaktadır.

Bir de bu engelli yardımında hane geliri esas alınıyor. Belki de o engelliye hiçbir katkısı olmayan kardeşinin geliri dahi orada esas alınarak engellilerin aylıkları kesilebiliyor. Bu konu da üzerinde tekrar durulması gereken bir konu.

Bu vesileyle, Mamak’ta engelli çocuklara yönelik eğitim veren bir kurumda ücretli öğretmenlik yapan 3 öğretmenin engelli çocuklara şiddet uyguladığına ilişkin 10 Mayıs 2018’de medyada bir haber yer aldı. Bu konunun da araştırılarak bu tür şeylerin mutlaka önlenmesi lazım, bu okullara emanet edilen çocukların en sağlıklı bir şekilde hayata dönmelerini sağlamamız lazım.

Sayın Başkan, 13 Mayıs 2014 tarihinde Soma’da, biliyorsunuz, büyük bir facia yaşandı. Onun yıl dönümü. 301 madenci hayatını kaybetti. Ben tekrar onlara Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum.

10 Mayıs Psikologlar Günü. Bütün psikologlarımızın, psikolog adaylarının da gününü kutluyorum.

Sayın Başkan, geçen haftalarda Samsun’da SAMGİAD’la, Samsun Genç İşadamları Derneğiyle bir toplantımız oldu. Burada dile getirilen bazı konuları…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayalım.

Buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) – SAMGİAD toplantısında dile getirilen bazı konuları burada ifade etmek istiyorum. Bunlar Samsun’a özel konular değil, iş adamlarımızın temel sorunları olduğu için burada ifade etmeyi bir görev biliyorum. Bir defa tabii, ekonominin geneline ilişkin birtakım sorunlardan şikâyetler oldu, özellikle belirsizlik ortamının azaltılmasıyla ilgili. Biz de kendilerine bu seçimin belirsizlik ortamını azaltacağını söyledik.

Ama daha spesifik konular olarak, örneğin şimdi -hakikaten böyle bir şey başladı- belediyeler her işi yapıyor, yani lokanta açıyor, kafe açıyor, her türlü hizmet sektörüne özellikle belediyeler girmiş durumda. Belediye ile özel bir kuruluşun rekabet etmesi imkânı yok çünkü bir sürü maliyet belediye bütçesinden karşılanıyor. Dolayısıyla artık insanlara iş fırsatı bırakmayan belediyelerin bu tutumdan vazgeçmesi lazım, bu konuda da İçişleri Bakanlığının mutlaka tedbir alması lazım.

Geri dönüşüm konusunda ülkemizde çok ciddi sıkıntı var. 15 milyar dolar geri dönüşümde bir israf olduğunu, değerlenemeyen bir rakam olduğunu biliyoruz. Bu konunun bir girişim…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bitirelim lütfen.

Buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) – Belediyelerin kafe açmak yerine geri dönüşüm konusuna ağırlık vermeleri lazım.

KOBİ’lerin ihracat yapabilmelerinin önündeki engellerin aşılması gerekiyor. Bununla ilgili altyapı sorunları var. Bu konu önemli. Şirketlerimizin, özellikle KOBİ’lerin profesyonel yönetime geçmesi çok önem taşıyor çünkü işte, bir baba şirketi belli bir noktaya getiriyor, ondan sonra şirket çocuklar arasında paylaştırılıyor, bu sefer tekrar bir ölçek sorunu oluyor. Dolayısıyla profesyonel yönetim burada son derece önemli.

Organik tarım konusuna ilişkin öneriler oldu. Diğer bir konu da zincir marketler. Bu ciddi bir şekilde artık küçük işletmeleri, bakkalları veya artık bakkal da değil sadece… Çünkü bunlar gıdanın dışındaki alanlara da çıktılar. Yani bir bakıyorsunuz bir zincir market -onların isimlerini söylemeye gerek yok, hepimiz biliyoruz- altın satıyor, cep telefonu satıyor…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERHAN USTA (Samsun) – Peki, bitireceğim.

BAŞKAN – Bitirelim lütfen.

ERHAN USTA (Samsun) – …okulların açılması vaktinde kırtasiye malzemeleri satıyor, bütün kırtasiyecileri tehdit ediyor; bu olmaz. Bu konunun mutlaka düzenlenmesi lazım. Yani her şeyi satan bir market zinciri olmamalı. Bunun baştan tanımlanması, iyi düzenlenmesi lazım. Her şeyi satacaksa onları şehrin dışına taşımamız lazım. Bu artık içinden çıkılmaz bir boyuta geldi. Bunların bir kısmı da yabancı şirketlerin elinde zaten. Türkiye'nin kaynakları, 80 milyon tüketiyor, kâr transferi olarak bu paralar yurt dışına çıkıyor.

Diğer bir konu: Buralarda eğer bu kadar çok imkân tanıyorsak bu firmalara, bunlara üretim yapma zorunluluğunun getirilmesi buradaki genç iş adamları tarafından bize önerildi. Bunlar, hakikaten, bence de çok önemli hususlar.

Ambalaj sorunu var. Normal, diyelim ki, bilinen markalarda 100 gram olan bir şey, bu marketlerde 90 gram olarak yapılıyor. İnsanlar onu 100 gram olarak alıyor ve tüketiciler bu anlamda kandırılmış oluyor. Tabii, orada fiyat açısından bir rekabet gücü elde ediyor. Bunlara bakmamız lazım.

Son olarak da: Halk sağlığı denetimleri konusunda bu büyük şirketler ile…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERHAN USTA (Samsun) – …büyük zincirler ile küçük firmalar arasında bir rekabet sorunu var. Bu konunun da üzerinde durulması lazım.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Usta.

Sayın Danış Beştaş, buyurun.

20.- Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, 10-16 Mayıs Dünya Engelliler Haftası’na, Cumartesi Anneleri ve Barış Anneleri şahsında, Muş Milletvekili Burcu Çelik’in kızı Asmin’in, Ayşe öğretmenin ve Taybet ananın şahsında bütün annelerin Anneler Günü’nü kutladığına, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının 300 koyun teşvikinin neden sadece iktidar yanlılarına verildiğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Evet, 10-16 Mayıs Engelliler Haftası olarak kutlanacak ve engellilerin yaşamlarındaki zorluklar açısından durum hiç de iç açıcı değil maalesef. Türkiye nüfusunun yaklaşık yüzde 12 ya da 15’ini -o aralıkta- oluşturan engelli bireylerin yüzde 80’inden fazlası hâlihazırda, maalesef, iş gücüne katılamıyor. Bakanlık bütçesinden engellilere ayrılan bütçe ve yapılan yardımlar, engelli sayısı artmasına rağmen -bu bütçe- engellilerin haklarını karşılamaktan oldukça uzak. Sosyal yardımlarla, yine, pragmatik bir yöntemle çözülmeye çalışılıyor. Bunun çözüm olmadığını önemle ifade etmek istiyoruz.

Diğer yandan, şu anda, gerçekten, hepimizin bir engelli adayı olduğunu asla aklımızdan çıkarmamalıyız. Önemli olan, engelsiz yaşamı hep birlikte inşa etmek ve bu konuda toplumsal duyarlılığı artırmaktır. Toplumsal duyarlılığın sadece bir hafta ve bir günle değil, her gün olması gerekmektedir. Bununla birlikte gerçekten yardımlarla değil, yardıma ihtiyaç duymadan yaşayabilecekleri toplumsal ve yasal zorlukların aşılması gerekiyor.

Son olarak, en büyük engelin sevgisizlik olduğunu ifade etmek istiyorum. İnsanın kalbi engelli olmasın, diğer bütün engeller aşılır, bütün engellilerin Engelliler Haftası'nı da kutluyorum.

Yine, bu hafta 13 Mayısta Anneler Günü. Anneleri ayrıştıran, anneler arasında hiyerarşi koyan, gözyaşlarının rengine göre, kimliklerine göre, inançlarına göre anneleri ayrıştırarak yapılan tespitlere ve temennilere kesinlikle katılmadığımızı ifade etmek istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayın lütfen.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Anneler arasında hiçbir ayrım olmamalıdır. Annelik herkes için aynıdır ve annelerin gözyaşı arasında kesinlikle bir farklılık yoktur. Duyguları da kendi evlatlarına yönelik aynı temeldedir. Bu yönüyle anneleri ayrıştıran Hükûmetin politikalarının bu konuda çok vahim neticeler doğurduğunu da ifade etmek istiyorum. Daha düne kadar “Anneler ağlamasın.” diyen Hükûmet bugün anneleri her gün, her saat ağlatmaya ve çocuklarını kaybetmelerine vesile olmaya devam etmektedir. Bu politikalarla anneler ağlıyor ama bizim Halkların Demokratik Partisi politikası olarak hiçbir annenin gözyaşı dökmemesi için, toplumsal bir barış için gerçekten mücadelemiz ve siyasetimiz devam edecek.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, lütfen tamamlayalım.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Birkaç anneyi zikretmek isterim. Cumartesi Anneleri şahsında, Barış Anneleri şahsında Muş Milletvekilimiz Burcu Çelik’in kızı Asmin Anneler Günü’nü kutlayamayacak çünkü ayrı. Ayşe öğretmenin ve Taybet ananın şahsında bütün annelerin Anneler Günü'nü kutlamak istiyorum.

Sayın Başkan, son olarak şunu ifade etmek istiyorum: Seçime giderken iktidar partisinin panik hamleleri devam ediyor. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının çiftçinin yüzünü güldürmek için başlattığı 300 koyun teşviki üzerine Şanlıurfa’nın Halfeti ilçesinde çok sayıda başvuru yapıldı. Ancak, on beş gün önce açıklanan ön kabul başvurusu sonucuna göre teşvikten yararlanacak olan 15 kişiden 14’ünün, geçen haftalarda AKP milletvekili olmak için görevinden istifa eden SGK Başkanı Mehmet Selim Bağlı’nın yakın akrabası ya da ahbabı olduğu haberleri kamuoyuna yoğun yansıdı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bitiriyoruz efendim.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Bitiriyorum.

BAŞKAN – Buyurun.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Haberlerde Bağlı’nın annesi Hanım Bağlı’ya, kız kardeşi Selime Nil Bağlı’ya ve baldızına 280 koyun teşviki çıkarken, Bağlı’nın yanında çalışanlar da teşvikten paylarını aldı. Bakanlık verilerine göre, teşvikin bir aileye yıllık getirisi ise 300 bin TL olarak öngörülüyor.

Soruyoruz Sayın Başbakan Yardımcısı da buradayken: Teşvikler neden sadece iktidar yanlılarına veriliyor? İktidarınızın yurttaşlara eşit davranmak gibi bir sorumluluğu yok mudur? Teşviklerin herkese değil, sadece AKP’lilere çıkmasını nasıl açıklıyorlar, bunu da duymak istiyoruz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Tanal, buyurun.

21.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, TRT’nin AK PARTİ iktidarının seçim propagandası aracı hâline geldiğine, 10 Mayıs Danıştayın kuruluşunun 150’nci yıl dönümüne, Anneler Günü’ne, 10-16 Mayıs Dünya Engelliler Haftası ile Uluslararası Karayolu Trafik Güvenliği Haftası’na ve mevcut kanunlarda yapılan değişikliklerin Türkiye Cumhuriyeti devletini tahrip edeceğine ilişkin açıklaması

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla hürmetle selamlıyorum.

Değerli Başkanım, biliyorsunuz, TRT için vatandaşların elektrik faturalarında TRT payı kesilmekte. Ancak, TRT, AK PARTİ iktidarının seçim propagandası aracı hâline gelmiş durumda. TRT’nin şunu bilmesi lazım: TRT, AK PARTİ’nin seçim propagandasının aracı değildir. TRT payının alınması her vatandaşımız için eşit, tarafsız ve genel yayın yapılmasının ilkelerini içermektedir. Seçimin demokratik ve adil olmasının kriterlerinin başında da TRT’de her siyasi partinin genel başkanına, her siyasi partiye ve Cumhurbaşkanı adaylarının hepsine eşit bir vaziyette yayın yapılması gelmektedir.

İkinci konu: Bugün Danıştayın kuruluşunun 150’nci yılını kutluyoruz. Danıştayın 150’nci kuruluş yıl dönümünün Danıştayın tarafsız, bağımsız olmasının; siyasi iktidarların istediği kararları değil, hukuk devletinin, adaletin, Anayasa’nın ve uluslararası sözleşmelerin gerektirdiği şekilde kararlar vermesinin başlangıcı olmasını diliyorum.

Önümüzdeki pazar günü 13 Mayıs Anneler Günü. Tüm annelerimizin Anneler Günü’nü kutluyorum. Cennet annelerin ayaklarının altındadır. Annelerin ellerinden öpüyorum ben.

Değerli Başkanım, bu hafta aynı zamanda hem Engelliler Haftası hem de Kara Yolu Güvenliği ve Trafik Haftası. Takdir edersiniz, trafikte küçük ihmal en büyük felaketi getirir. Trafik canavarı olmayalım. Kaza en pahalı cezadır. Kazaları otolar değil şoförler yapar. Hastanelerin de mağazalar gibi vitrinleri olmuş olsaydı kazalar bu kadar olmazdı. Siyasi iktidarın gerçekten bu anlamda…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bitiriyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Siyasi iktidarın belirli yerlerde… Hani nasıl mağazaların vitrinleri varsa, eğer hastanelerde bu kazaları görüntüleyecek vitrinler de konulursa bu kadar kazalar da olmamış olur.

Son söz olarak Sayın Başkanım, bugün önümüze gelecek olan, Hükûmetin getirmiş olduğu bir tasarı var. Bu tasarı Anayasa’ya aykırıdır. Yangından mal kaçırırcasına… Şu anda, önümüzde seçimler var yani burada kırk yedi gün var. Siyasi iktidar başkanlık sistemini istiyor, muhalefet partileri yani Millet İttifakı ise parlamenter sistemi istiyor. Mevcut olan bu kanunlarda bu kadar değişiklik yapılması Türkiye Cumhuriyeti devletini tahrip eder. Gelin bu tahripten vazgeçin, ülkeyi tahrip etmeyin.

Teşekkür ediyorum.

Saygılarımı sunarım.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Muş…

22.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, 10-16 Mayıs Engelliler Haftası’na ilişkin açıklaması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, tüm engelli bireylerin 10-16 Mayıs Engelliler Haftası’nı tebrik ediyorum. Bu özel haftanın, engelli bireylerimizin sorunlarına daha fazla dikkat çekilmesine ve engelli vatandaşlarımızla ilgili duyarlılıkların artırılmasına vesile olmasını temenni ettiğimizi ifade etmek isterim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Çok teşekkür ediyorum.

V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın, Başkanlık Divanı olarak Engelliler Haftası’nda tüm engellileri sevgiyle selamladıklarına ilişkin konuşması

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bizler de Meclis Başkanlık Divanı olarak her insanın bir engelli adayı olduğunu bir kez daha hatırlatıyor ve bu anlamda da tüm engelli kardeşlerimizi sevgiyle selamlamak istiyoruz. Bu haftanın özelde de engelli kardeşlerimizin sorunlarına, o sorunların çözümü konusundaki önerilere ayrılması gerektiği kanaatimizi paylaşıyoruz.

Ve en büyük engel olan sevgisizliği ortadan kaldıralım. Aslında, toplum için, her insan için, her birey için en büyük engel olan sevgisizliği eğer ortadan kaldırırsak, sevgiyle bakabilirsek, bütün dünyayı o zaman kucaklarız diye düşünüyorum. Bu anlamda da tüm engelli kardeşlerimizin bu haftasını bir kez daha kutluyorum ben de. (AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkanım, özür dilerim…

BAŞKAN – Sayın Tanal, bir ilaveniz olacaktı galiba.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

23.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, engelliler için yaşamın her tarafının ulaşılabilir olması, engellilere tıbbi malzeme ile ihtiyaçlarının ücretsiz verilmesi ve kamu kurum ve kuruluşlarındaki engelli kotasının artırılması gerektiğine ilişkin açıklaması

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Değerli Başkanım.

Evet, bu hafta aynı zamanda Engelliler Haftası. Takdir edersiniz, Türkiye'nin her tarafında, şehir içerisinde dolaşıldığı zaman, engelli kardeşlerimiz eczaneye girememekte, herhangi bir mağazaya girememekte, herhangi bir alışveriş yapamamakta, hatta engelli kardeşlerimiz çarşıya çıktığı zaman tuvaletlere dahi ulaşamamakta; ibadethaneler dahi ibadetlerini yapmak için engellilere göre yapılmamış durumda. Bir an önce yaşamın, hayatın her tarafının ulaşılabilir olması lazım.

Engellilerle ilgili en büyük sıkıntılarımız… Ne diyor? Muhtaç aylığı değil, yaşam aylığını vermek lazım. Engellilerin tüm tıbbi malzeme ve ihtiyaçlarının ücretsiz olarak verilmesi lazım. Engellilerin şu anda kamu kurum ve kuruluşlarında kotaları çok düşük, bunların artırılması lazım, yükseltilmesi lazım. Kamuda ve özel sektörde ayrılan boş kadrolar, Sayın Başkanım, hâlen boş. Bunların bir an önce doldurulması lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

Böylece gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının milletvekillerinin izin taleplerine ilişkin bir tezkeresi vardır, okutuyorum:

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Muğla Milletvekili Hasan Özyer ile Ardahan Milletvekili Orhan Atalay’a, belirtilen neden ve sürelerle izin verilmesine ilişkin tezkeresi (3/1586)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 24 Nisan 2018 tarihli toplantısında milletvekili izin taleplerine ilişkin olarak ekli hususlar kararlaştırılmıştır.

Genel Kurulun onayına ayrı ayrı sunulur.

Saygılarımla.

                                                                                                                                 İsmail Kahraman

                                                                                                              Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi, Başkanlığın okunan tezkeresine konu Başkanlık Divanı kararlarını ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım:

1- Muğla Milletvekili Hasan Özyer'in ailevi sağlık durumları (ameliyat) nedeniyle 5/3/2018 tarihinden itibaren on dokuz gün izinli sayılmalarının İç Tüzük’ün 151’inci maddesi uyarınca Genel Kurulun onayına sunulmasına karar verilmiştir.

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2 – Ardahan Milletvekili Orhan Atalay’ın amcasının oğlunun vefatı nedeniyle 27/2/2018 tarihinden itibaren on bir gün izinli sayılmalarının İç Tüzük’ün 151’inci maddesi uyarınca Genel Kurulun onayına sunulmasına karar verilmiştir.

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, Şırnak Milletvekili Aycan İrmez ve arkadaşları tarafından, OHAL döneminde artan BES üyesi kamu emekçilerine yönelik hukuksuz tüm uygulamaların açığa çıkarılması ve yaşanan mağduriyetlerin giderilmesine yönelik adımların araştırılması amacıyla 4/4/2018 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 10 Mayıs 2018 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 10/5/2018 Perşembe günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                               Meral Danış Beştaş

                                                                                                                                         Adana

                                                                                                                         HDP Grubu Başkan Vekili

Öneri:

4 Nisan 2018 tarihinde Şırnak Milletvekili Sayın Aycan İrmez ve arkadaşları tarafından (7312 sıra numaralı) OHAL döneminde artan BES üyesi kamu emekçilerine yönelik hukuksuz tüm uygulamaların açığa çıkarılması ve yaşanan mağduriyetlerin giderilmesine yönelik adımların araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 10/5/2018 Perşembe günkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi grup önerisi üzerinde öneri sahibi adına söz isteyen Şırnak Milletvekili Aycan İrmez.

Buyurun Sayın İrmez. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA AYCAN İRMEZ (Şırnak) – Teşekkürler.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Grubum adına söz almış bulunmaktayım.

20 Temmuz 2016 tarihinde AKP Hükûmeti OHAL ilan etmiş, ardından çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerle on binlerce kamu görevlisi ihraç edilmiş ve bu kimselerin özlük hakları ve kazanılmış haklarına dair bir çalışma da ne yazık ki yürütülmemiştir. Yine, bu kişilerin mağduriyetlerini yahut haklılıklarını savunmalarına dair tüm hukuki kanallar kapatılırken tek işlevi ihraç edilenlerin maruz kaldıkları mağduriyeti yönetebilecekleri tüm hukuki mekanizmaların önünü kapatmak olan OHAL İşlemlerini İnceleme Komisyonu teşkil edilmiştir. Ancak ne var ki bu Komisyonun, üyelerinden kuruluş şekline ve mağduriyet başvurularını yeterli denetim ve incelemeye tabi tutma sistemine kadar yurttaşların mağduriyetine çözüm olamadığı kuşku götürmez bir gerçektir.

Değerli arkadaşlar, ülkenin içinde bulunduğu bu kaos iklimi, kamu emekçilerine yönelik baskı ve sindirme politikaları sendikal mücadele üzerinde olumsuz etki yaratmakta, sendikal örgütlenme özgürlüğü başta olmak üzere temel hak ve özgürlükler ortadan kaldırılmaktadır. OHAL’le birlikte tüm alanlarda baskılar artarken emekçiler de bu baskılardan ihraç edilerek, işlerinden, aşlarından edilerek nasibini almıştır. Bu ihraçların yanı sıra kamu emekçilerine yönelik açığa alma, baskı, sindirme, tutuklama gibi politikalar da devreye konulmuştur.

Bu antidemokratik ve kabul edilemez uygulamaların yoğun olarak yaşandığı sendikalardan biri de KESK’e bağlı Büro Emekçileri Sendikası yani BES’tir. Yayınlanan KHK’lerle birlikte hukukun en temel prensipleri yok sayılarak ihraçlar yaşanmış, fişlemeler, ihbarlar ve keyfî uygulamalarla güvencesiz, yandaş istihdam yaygınlaştırılarak BES’in tüm sendikal faaliyetleri hedef hâline getirilmiştir. BES üyelerinin sosyal medya hesapları, basın açıklamaları, grev ve eylemleri gerekçe gösterilerek onlarca yönetici, temsilci ve üyesi işten atılmış, açığa alınmış, gözaltına alınmış, tutuklanmıştır ve sendikal örgütlenme özgürlükleri kısıtlanmıştır. 20 Temmuz sonrası yayınlanan KHK’lerle BES eski genel başkanı dâhil olmak üzere yönetim kadrosundan 46 kişi ihraç edilmiştir. Bugün itibarıyla BES’ten 436 yönetici, temsilci ve üye ihraç edilmiş, 19 üyesi açığa alınmış ve 8’i de tutuklanmıştır. İhraç edilen BES üyeleri sosyal güvenlik hakları konusunda ağır mağduriyetler yaşarken başka yerlere iş başvuruları da ihraç olmaları bahane edilerek reddedilmektedir.

Değerli arkadaşlar, BES üyelerine yönelik gerçekleştirilen haksız ve hukuksuz uygulamalar bu Meclis çatısı altında da devam etmiştir. Yargılandıkları davadan beraat ettikleri hâlde BES üyesi olan milletvekili personelleri ihraç edilmiştir. Âdeta kamu emekçilerinin tasfiyesi olarak değerlendirebileceğimiz bu uygulamalar Anayasa, yasalar, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve ILO sözleşmelerine aykırı bir biçimde gerçekleştirilmektedir. Anayasa’nın 49’uncu maddesi çalışma hakkını güvence altına alır ve devletin çalışanların hayat seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek için çalışanları ve işsizleri korumak, çalışmayı desteklemek, işsizliği önlemeye elverişli ekonomik bir ortam yaratmak ve çalışma barışını sağlamak için gerekli tedbirleri almak biçimindeki görevlerini tanımlar. Yine, Türkiye’nin de taraf olduğu İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde çalışma hakkı “Herkesin çalışma, işini serbestçe seçme, adaletli ve elverişli koşullarda çalışma ve işsizliğe karşı korunma hakkı vardır. Herkesin, herhangi bir ayrım gözetmeksizin, eşit iş için eşit ücrete hakkı vardır. Herkesin kendisi ve ailesi için insan onuruna yaraşır ve gerekirse her türlü sosyal koruma önlemleriyle desteklenmiş bir yaşam sağlayacak adil ve elverişli bir ücrete hakkı vardır. Herkesin çıkarını korumak için sendika kurma veya sendikaya üye olma hakkı vardır.” şeklindedir. Ancak ne var ki uygulamada bu hükümler yok sayılırken ihraç edilenlerin yaşamsal tüm hakları da beraberinde ellerinden alınmıştır.

Darbe girişimiyle hiçbir şekilde ilişkisi olmayan BES üyelerinin, kimliğinden, siyasal düşüncesinden, yaşam tarzından ve sendikal faaliyetlerinden kaynaklı olarak kamudan ihraç edilmeleri kabul edilemez. Kamu emekçilerinin hak ve özgürlük mücadelesini yürüten Büro Emekçileri Sendikasına ve bağlı konfederasyonuna saldırının nedeni her şeye rağmen direnç noktası olmayı başarabilmiş olmasıdır.

Kamusal hizmetlerin ve kamu emekçilerinin tasfiyesine karşı mücadeleleri bu saldırıların asıl nedenidir. Bu nedenle, OHAL döneminde artan BES üyesi kamu emekçilerine yönelik hukuksuz uygulamaların neden ve sonuçlarının araştırılması gerekmektedir.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın İrmez.

Öneri üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Tekin Bingöl konuşacaktır.

Buyurun Sayın Bingöl. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA TEKİN BİNGÖL (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bir dönemin sonuna geliyoruz. Umut ediyorum ki yeni süreçte çok daha nitelikli, çok daha üretken ve parlamenter demokratik sistemin çok daha güçlü işlediği bir dönemle karşılaşırız.

15 Temmuz darbe girişimi hepimizce ciddi bir şekilde şiddetle kınandı ve ortak tavır geliştirildi. Her fırsatta dile getiriyoruz; bu darbeye teşebbüs edenler, darbecilerin tamamı ve darbenin arkasında her kim var ise mutlaka yargılanmalı ve en ağır cezalara muhatap kılınmalı. Bunu her fırsatta dile getirdik ancak 15 Temmuz süreci 20 Temmuz sürecine evrildi. Bir sivil darbeyle karşı karşıya kaldık. Size bir şey hatırlatayım: 12 Eylül cunta döneminde, o karanlık, o meşum dönemde birçok vatandaş büyük acılara gark edildi, hakları ellerinden alındı. Bir basit örnek: O dönemde akademisyenlerin 120’si ihraç edildi ama 20 Temmuz darbesinden sonra 5.822 akademisyen ihraç edildi. Hele bunların bir kısmı var ki sadece ve sadece barışla ilgili bir bildiriye imza attılar. Barış sizi niye bu kadar öfkelendirir, sizi niye bu kadar korkutur anlamış değilim. (CHP sıralarından alkışlar) Barış ne demek? Barış, düşmanlıkların sonlandırılması demek; barış, dostluk demek, huzur demek, birlik demek, bir arada yaşamak demek. Peki, siz bunlardan hangisine karşısınız ki barış kelimesi sizi bu kadar öfkelendiriyor?

İşte, o akademisyenler barış bildirisine imza attıkları için başlarına gelmedik kalmadı. Gözaltılar, tutuklamalar, ihraçlar birbiri ardını izledi. Sadece onunla sınırlı değil, öyle büyük mağduriyetler yaşandı ki binlerce KESK üyesi öğretmen ihraç edildi ve sadece ve sadece, AKP yanlısı olmayan, belli konularda kendi alanlarıyla ilgili muhalefet edenlerin tamamına düşmanca bir yaklaşımla büyük mağduriyetler, büyük acılar yaşattınız. Bütün bunlar elbette son bulacak ama derin izler bırakacak. Siz bir sonun başlangıcındasınız, önümüzde bir seçim var. Bu seçim…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bir dakika daha Sayın Başkan.

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

TEKİN BİNGÖL (Devamla) – Ne çabuk bitti ya!

BAŞKAN – İşte seçime geldik artık, vakit çabuk geçiyor.

Buyurun.

TEKİN BİNGÖL (Devamla) – Sayın Başkan, dönem sonu, bu konuda biraz müsamaha gösterseniz de iyi duygularla ayrılsak. Üç dakikayı beş dakikaya çıkarsanız.

BAŞKAN – İyi duygularla ayrılacağız inşallah. Siz tamamlayın, buyurun.

TEKİN BİNGÖL (Devamla) – Peki, teşekkür ediyorum.

Her dönemin bir sonu vardır. Bazı ülkelerde o dönemleri sonlandıran bir işaret, bir slogan, bir cümle belirleyici olmuştur. Sizin sonunuzu hazırlayacak bir kelime var: “Tamam, tamam, tamam.”

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Süreniz vardı, devam edebilirdiniz yani.

TEKİN BİNGÖL (Ankara) – Tamamlayabilirim Başkan.

BAŞKAN – Devam edersiniz diye süreyi açtım.

Teşekkür ediyoruz Sayın Bingöl.

Buyurun Sayın Muş.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

24.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Ankara Milletvekili Tekin Bingöl’ün HDP grup önerisi üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, az önce hatip ifadelerinde “Barış sizi neden bu kadar rahatsız ediyor?” gibi bir tabir kullanmıştır.

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – E, ediyor işte.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – “Barış” ifadesinin bizi rahatsız falan ettiği yok.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Niye “‘Barış’ diyen teröristtir.” diyorsunuz?

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Bu ülkede huzurun ve esenliğin koruyucusu, kollayıcısı AK PARTİ hükûmetleri olmuştur hep; bu, tüm vatandaşlarımız için olmuştur. Burada o sözde bildiriye imza atan akademisyenlerin…

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Sana göre sözde.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – …attığı metin terör örgütüne yönelik en küçük bir ifade kullanmazken, Türkiye’nin egemenlik sınırları içerisinde olan bölgelerde kendine hükümranlık alanı kurmaya çalışan terör örgütüne tek bir atıf yapmazken, ona tek bir eleştiri getirmezken devletini katliamcı gibi gösteren bir bildiridir. Bununla alakalı yapılan idari, hukuki soruşturmalar devam edecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayalım lütfen.

TEKİN BİNGÖL (Ankara) – Sayın Başkan…

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Dolayısıyla, olayı “Efendim, bunlar barış istiyordu, başka bir şey istemiyorlardı, sırf barış istedikleri için böyle oldu.” gibi…

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Aynen öyle oldu.

MEHMET MUŞ (İstanbul) - …konuyu mecrasından çıkarıp…

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Aynen öyle oldu ya!

MEHMET MUŞ (İstanbul) - …başka bir alana taşımayı doğru bulmuyoruz.

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Ne yaptılar bunlar? Hangi suçu işlediler?

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Burada kendi devletine “katliamcı” diyen, terör örgütüne de tek laf dahi edemeyen bir açıklamadır o. Bu, milletin gözü önünde olmuştur.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Senin istediğin gibi mi yapılacak bütün açıklamalar ya? Onay mı alacağız?

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Bu, milletin gözü önünde olmuştur ve millet, bunlara, her kim bu noktada hangi pozisyonu aldıysa onlara zaten gereken silleyi, tokadı merak etmesinler 24 Haziranda vuracaktır.

Teşekkür ederim.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Elini cebine sok.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkanım, Sayın Muş biraz önce bizim hatibimizin konuşmasında söylemediği bir sözü kendisine atfederek bir sataşmada bulundu.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Hangi sözmüş efendim, söylesin. Hangi söz?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – “Devleti katliamcı gösteren…” Bu anlamda hatibe sataşmada bulunmuştur.

BAŞKAN – Sayın Tanal, ben burada bir sataşma görmüyorum ama Sayın Bingöl’e de 60’a göre yerinden söz vereceğim.

Buyurun oturun yerinize.

TEKİN BİNGÖL (Ankara) – Buradan, bir dakika…

BAŞKAN – Ya, Sayın Bingöl, veremeyeceğim, lütfen…

TEKİN BİNGÖL (Ankara) – Sayın Başkan, bir dakika…

BAŞKAN – Yerinizde… Yerinizde…

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, böyle bir şey yok ya! Neye göre Sayın Başkan?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Ya, Başkanım…

TEKİN BİNGÖL (Ankara) – Gidiyoruz zaten ya, bir dakika…

BAŞKAN – Sayın Bingöl, ben yerinizden vereceğim.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan…

TEKİN BİNGÖL (Ankara) – Ya Başkanım, bir dakika…

BAŞKAN – Ama hayır…

TEKİN BİNGÖL (Ankara) – Ne olur ya?

BAŞKAN – Şimdi İç Tüzük’ü tartışmayalım ya.

SALİH CORA (Trabzon) – Böyle bir usul yok Başkanım ya.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Böyle bir usul yok.

TEKİN BİNGÖL (Ankara) – Ben sık sık konuşma yapan biri değilim.

BAŞKAN – Ya, Sayın Bingöl, biliyorum. İç Tüzük’ü ihlal etmeyelim. Lütfen, yerinizden söz vereceğim ben size.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, böyle bir usul yok.

SALİH CORA (Trabzon) – Otursun yerine.

TEKİN BİNGÖL (Ankara) – Sayın Başkan…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – 69’a göre Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Yerinizden söz vereceğim, lütfen, İç Tüzük’ü ihlal etmek istemiyorum…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Ama zaten ihlali yapıyorsunuz, yerinden vermekle ihlal ediyorsunuz siz.

BAŞKAN - …ama Sayın Bingöl’e de meramını anlatması için ben söz vereceğim yerinden.

Buyurun, oturun.

SALİH CORA (Trabzon) – Gerginlik yaratmaya gerek yok.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bingöl.

25.- Ankara Milletvekili Tekin Bingöl’ün, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

TEKİN BİNGÖL (Ankara) – Sayın Başkan, aslında orada kullandığım cümle ne kadar yerinde, bir kez daha teyit edildi. Sayın grup başkan vekili öfkelendi, “barış” kelimesini duyduğunda öfkelendi.

Bakın, bizim yüce bir dinimiz var. O dinin çok önemli bir özdeyişi vardır: “Bana bir kelime öğretenin kölesi olurum.” O akademisyenler bize bir kelime değil -burada birçoğumuzun hocalığını yapmış öğretim üyeleridir- bir cümle değil, yüzlerce, binlerce sayfalık bilgi aktarmışlardır. (CHP sıralarından alkışlar) Ama buna rağmen…

Eğer demokrasiden yanaysak eğer eşitlikten yanaysak eğer bu “barış” anlamı bizi rahatsız etmiyorsa bir Cumhurbaşkanı adayının eşit koşullarda yarışmasını sağlamak için gelin, bu olanakları yaratın. (CHP sıralarından alkışlar) Bir “barış” kelimesine tahammül edemeyenler bunları da hayata geçirmeyecektir.

Saygılar sunuyorum.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Muş.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Ben görüşlerimizi ifade ediyorum, hâlâ “‘barış’ kelimesinden rahatsız oldu.” diyor.

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Evet…

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın İğdiş, rahat ol.

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Rahatım kardeşim, siz rahat olun.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Rahat değilsin sen, bak seni de gönderirler ha, rahat ol.

Dolayısıyla İç Tüzük 60’a göre söz talep ediyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Muş, söz verdim 60’a göre.

26.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Ankara Milletvekili Tekin Bingöl’ün yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, burada herkes kendi görüşünü ifade eder. Bize atfen “‘Barış’ kelimesinden rahatsız oluyor.” gibi bir ifadeyi kabul etmemiz mümkün değildir. Bakın, ben burada o bildiride geçen ifadeleri söylüyorum. Devletini kendi halkına karşı katliam yapmış gibi lanse eden, bunu ifade eden bir grup var karşımızda. Bakın, orada olan hadise nedir? Bir terör örgütü kendisine bir hükümranlık alanı kurmaya çalışmıştır. Nereden esinlenmiştir? PKK’nın kardeşi, kuzeni PYD’nin Suriye’nin kuzeyinde oluşturduğu alanın aynısını…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET MUŞ (İstanbul) – …Türkiye’nin Suriye sınırındaki ilçelerinde yapmak istemiştir ve devlet buna müdahale etmiştir.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Dersim’deki katliamı yapan senin devletin değil miydi; konuştun o kadar?

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Buna tek bir kelime söylemeden devleti katliamcılıkla suçlayan bu akademisyenlerle alakalı hukuki ve idari işlemler ortadadır. Bunlar yürüyecek, göreceğiz.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Bizim “barış” kelimesinden rahatsız olduğumuz yok, rahatsız olduğumuz kelime bu.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum, kayıtlara geçmiştir.

TEKİN BİNGÖL (Ankara) – Sayın Başkan, sayın grup başkan vekili konuları çarpıtmakta çok mahir, çok mahir.

BAŞKAN – Sayın Bingöl, siz kendi kanaatlerinizi, sayın grup başkan vekili kendi kanaatlerini ifade etti, takdir kamuoyunun.

TEKİN BİNGÖL (Ankara) – Konuları çarpıtıyor.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- HDP Grubunun, Şırnak Milletvekili Aycan İrmez ve arkadaşları tarafından, OHAL döneminde artan BES üyesi kamu emekçilerine yönelik hukuksuz tüm uygulamaların açığa çıkarılması ve yaşanan mağduriyetlerin giderilmesine yönelik adımların araştırılması amacıyla 4/4/2018 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 10 Mayıs 2018 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Şimdi, grup önerisi üzerinde son söz Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Çorum Milletvekili Salim Uslu’ya aittir.

Sayın Uslu, buyurun.

Süreniz üç dakikadır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA SALİM USLU (Çorum) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Çok değerli milletvekilleri, HDP Grubu önerisi üzerine AK PARTİ Grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Gazi Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

Az önce yapılan bir konuşmayla gerekçeler açıklandı. HDP Grubunun açıklamasında -daha çok bir sendikadan bahisle- olağanüstü hâl kararında o sendikacılara yönelik, aleyhinde, bazı işlevler yapıldığına dair beyanlar vardı. Şunu belirtmek istiyorum. Bir defa bu söz konusu olan arkadaşımız OHAL kararından önce görevden alınmıştır ve daha önce görevden alınan bir arkadaşımızın tekrar kongrede seçilmiş olması doğru değildir bize göre çünkü bu, aynı zamanda devlete meydan okumaktan başka bir şey değildir; bunu doğru bulmadığımı belirtmek istiyorum. Kaldı ki olağanüstü hâl uygulamalarını geçmişte hatırladığımız zaman şöyle bir şey görüyorum: Sendikal faaliyetlerin tamamı olağanüstü hâl döneminde geçmişte yasaklanmıştır. Mesela sendika üyesi olanlar, sendikaya üye yapanlar cezalandırılmıştır. Örnek: Gebze’de olmuştur, geçmişte, geçmişten bahsediyorum. Şu andaki olağanüstü hâl uygulamalarıyla ilgili fevkalade, sendikal hareketlere yönelik herhangi bir sorun yoktur. Kaldı ki sorun varsa bile terörle, şiddetle arasına mesafe koymayanlarla ilgilidir bunlar. Elbette bir devletin egemenlik hakkını korumak görevidir ve bu konuda ciddi adımlar atılmaktadır.

Bakınız, sendikalar ve siyasi partiler olağanüstü hâl dönemlerinde de olağan dönemlerde de şiddet ve terörle arasına mesafe koymalıdır çünkü sendikalar ve siyasi partiler varlıklarını demokrasiye borçludur. Kim ki demokrasiye silahla, şiddetle karşı çıkmışsa ister üniformalı olsun ister üniformasız olsun onun karşısında olmak elbette öncelikle sendikaların ve siyasi partilerin görevidir, görevi olmalıdır diye düşünüyorum.

Bunun yanında, az önce ifade edildi, Meclise uzandığı söylendi, olağanüstü hâl uygulamasıyla ilgili ihraçlar olduğu söylendi. Bize göre GBT soruşturması yapılmaktadır ve güvenlik soruşturmasında kim, her kim terör örgütüne bulaşmışsa, sempati duymuşsa ya da terör örgütünün silahlı mücadelesine katılmışsa bunların elbette milletvekili danışmanı olarak, Meclis personeli olarak görev yapması engellenmektedir, bu da çok doğaldır diye düşünüyorum.

Göreve uygun görülmemek hâli vardır. Göreve uygun görülmemek hâlini elbette arkadaşlarımız kabul etmeyebilir ve bunu ilgili kurumlara götürebilirler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SALİM USLU (Devamla) - Olağanüstü Hâl Komisyonu bunun için kurulmuştur ve Olağanüstü Hal Komisyonuna yapılan başvurular da elbette zaman içerisinde cevaplandırılmaktadır.

Bu nedenle HDP önerisinin aleyhinde olduğumu belirtmek istiyorum.

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Çok teşekkür ediyorum Sayın Uslu.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sayın Başkan, ben bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Danış Beştaş, 60’a göre size de söz veriyorum.

Buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

27.- Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Çorum Milletvekili Salim Uslu’nun HDP grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Doğrusu, sayın hatibin söylediklerini kabul etmemiz mümkün değildir. OHAL ve OHAL kararnameleriyle ihraçların yüz binlerle ifade edildiğini burada defalarca ifade ettik. Biz -OHAL kararnameleriyle ihraç edilen gerek sendikacı olsun gerek memur olsun gerek başka görevde olsun- Hükûmetle aynı bakış açısına sahip olmak zorunda değiliz. Sendikaların da Hükûmetin kararnameyle ihraç ettiği üyelerini ya da genel başkanlarını kararnameye uygun olarak başkanlıktan düşürmek gibi bir zorunlulukları yoktur. Kaldı ki OHAL kararnameleriyle ihraç edilen yüz binlerce masum insandan belki çok az bir kısmı ilişkili olabilir, onu iddia edemem, sonra ortaya çıkacak. Ama şuna eminim ki “iltisak” diye bir kavram çıkarıldı, herkes ihraç edilebilecek bir aşamaya getirildi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Bitireceğim.

BAŞKAN – Bitirin.

Buyurun.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Ben size bugüne kadar hiç söylemek istemediğim somut bir örnek vereyim, somut bir örnek. Bunu söylemek istemezdim ama söylemek zorundayım, bu dönem bitiyor. Benim kardeşim, öz kardeşim profesör ve doktor, nefrolog, ihraç edildi üçüncü kararnamede ve dosyasına bizzat AKP’lilerin eliyle ulaştım, yanında tek bir not var “HDP Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın kardeşi.” diye. Birçok başvuru yaptık ve benim kardeşim idealist bir doktor olarak, bugüne kadar yaşamını sadece tıbba adamış biri olarak “iltisaklı” diye kabul edildi. Hakkında ne bir soruşturma var ne bir kovuşturma var ne bir disiplin cezası var ne bir disiplin araştırması var ve yaptığımız bütün başvurulara rağmen hâlâ işe iade edilmedi. Buna kendimden örnek vermek istemezdim ama bunun gibi binlerce insan şu anda gerçekten ihraç edildi. Bunun adı zorbalıktır. Bunun adı faşizmdir. Ben milletvekiliyim, ben bir suçlu değilim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Anlaşıldı.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Lütfen… Çok önemli bir mesele. Lütfen, bitireyim.

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sayın Başkan, ben bir milletvekiliyim ve halk oyuyla seçildim. “HDP milletvekilinin kardeşidir” diye bir milletvekilinin kardeşi bir profesör bile ihraç ediliyorsa diğer vatandaşlara yapılanların sınırını zaten tartışmaya gerek yoktur. OHAL Komisyonu da sadece işe iade etmemek için, zaman kazanmak için kurulan bir mekanizmadır, başvuru yollarını kapatmıştır.

Hükûmet, seçime giderken bu zulmü, bu zorbalığı durdurmak yerine hâlâ arkasında duruyor. Gerçekten, bu konuda kendilerini binlerce kere daha düşünmeye davet ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Muş, buyurun.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Az önce, konuşmamda, Cumhuriyet Halk Partisi Adana Milletvekili İbrahim Özdiş Bey’in soyadını ifade ederken sehven yanlış ifade ettim, onu düzeltmek istedim. Kendisi beni uyardı. Kusura bakmasın. Bundan sonra daha dikkatli olacağımı ifade etmek isterim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- HDP Grubunun, Şırnak Milletvekili Aycan İrmez ve arkadaşları tarafından, OHAL döneminde artan BES üyesi kamu emekçilerine yönelik hukuksuz tüm uygulamaların açığa çıkarılması ve yaşanan mağduriyetlerin giderilmesine yönelik adımların araştırılması amacıyla 4/4/2018 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 10 Mayıs 2018 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN - Halkların Demokratik Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Tanal, bir ara verelim, aradan sonra isterseniz…

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.22

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.48

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya), Barış KARADENİZ (Sinop)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 98’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Danışma Kurulunun bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:

B) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Danışma Kurulunun, Başkanlık Divanında boşalan 1 üyeliğin CHP Grubuna bir Kâtip Üye şeklinde oluşmasına; bastırılarak dağıtılan 560 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın kırk sekiz saat geçmeden gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 1’inci sırasına alınmasına ve bu kısımda bulunan diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun 10 Mayıs 2018 Perşembe günkü birleşimde 557 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesine; bu birleşiminde 557 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanması hâlinde 11 ve 12 Mayıs 2018 Cuma ve Cumartesi günleri toplanmamasına ilişkin önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

10/5/2018

Danışma Kurulunun 10/5/2018 Perşembe günü (bugün) yaptığı toplantıda aşağıdaki önerilerin Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.

                                                                                                                                 İsmail Kahraman

                                                                                                              Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

                           Adalet ve Kalkınma Partisi                                           Cumhuriyet Halk Partisi

                               Grubu Başkan Vekili                                                  Grubu Başkan Vekili

                                     Mehmet Muş                                                               Engin Özkoç

                         Halkların Demokratik Partisi                                         Milliyetçi Hareket Partisi

                               Grubu Başkan Vekili                                                  Grubu Başkan Vekili

                                Meral Danış Beştaş                                                           Erhan Usta

Öneriler:

Başkanlık Divanında boşalan bir üyeliğin Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna bir kâtip üye şeklinde oluşması;

Bastırılarak dağıtılan 560 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın kırk sekiz saat geçmeden gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 1’inci sırasına alınması ve bu kısımda bulunan diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi;

Genel Kurulun 10 Mayıs 2018 Perşembe günkü (bugün) birleşimde 557 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesi, bu birleşiminde 557 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanması hâlinde 11 ve 12 Mayıs 2018 Cuma ve Cumartesi günleri toplanmaması önerilmiştir.

BAŞKAN – Danışma Kurulu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gündemin “Seçim” kısmına geçiyoruz.

VIII.- SEÇİMLER

A) TBMM Başkanlık Divanında Açık Bulunan Üyeliklere Seçim

1.- Başkanlık divanında boş bulunan kâtip üyeliğe seçim

BAŞKAN - Başkanlık Divanının boş bulunan ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna düşen Türkiye Büyük Millet Meclisi Kâtip Üyeliği için Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Tamam, söz vereceğim.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sıraya alınan, 560 sıra sayılı 6771 Sayılı Kanunla Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Yapılan Değişikliklere Uyum Sağlanması Amacıyla Çeşitli Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Konusunda Yetki Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- 6771 Sayılı Kanunla Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Yapılan Değişikliklere Uyum Sağlanması Amacıyla Çeşitli Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Konusunda Yetki Kanunu Tasarısı (1/949) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 560) (X)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet? Yerinde.

Komisyon Raporu 560 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Buyurun Sayın Tanal.

İç Tüzük 60’a göre söz veriyorum.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

28.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, YÖK tarafından özel yetenek sınavıyla öğrenci alan öğretmenlik programlarına getirilen ilk 240 bin sıralamasında olma şartının kültür ve sanat alanlarındaki okulların kapanmasına sebep olacağına ilişkin açıklaması

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkanım, şimdi Türkiye'de, ülkemizin kültür, sanat ve spor alanındaki açıklarını kapatmak üzere 71 ilimizde 79 tane okulumuz var ve bu liselerde okuyan da aşağı yukarı 13 bin lise öğrencisi var.

Daha önce bu liselerden -öğretmen olmak için- YÖK tarafından yapılan düzenlemeyle özel yeteneklerine göre eğitim fakültelerine girilirken, YÖK almış olduğu son kararla 240 bin arasına girme barajı getirdi. Yani güzel sanatlar lisesinde okuyan öğrenciler bugüne kadar fen derslerini görmediler, matematik derslerini görmediler; diğer öğrencilerle aynı statüde sınava alınmaları eşitsizlik yaratır ve bu, aynı zamanda ülkemizde kültür, spor ve sanat alanındaki okulların kapanmasına sebebiyet verir.

Gelin, bu okulları kapatmayalım, bu barajı kaldıralım. Yani eski sisteme geri dönülmesini talep ediyorum.

Saygılarımı sunarım.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 6771 Sayılı Kanunla Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Yapılan Değişikliklere Uyum Sağlanması Amacıyla Çeşitli Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Konusunda Yetki Kanunu Tasarısı (1/949) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 560) (Devam)

BAŞKAN – Şimdi, tasarının tümü üzerinde gruplar adına ilk söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı’ya aittir.

Buyurun Sayın Kalaycı. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 560 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın geneli üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına görüşlerimizi açıklamak üzere huzurlarınızdayım. Bu vesileyle yüksek heyetinizi hürmetle selamlıyorum.

Bilindiği üzere 10-16 Mayıs tarihleri Engelliler Haftası olarak kutlanmaktadır. Engelli vatandaşlarımızın önündeki engeller kaldırılmalı, kendilerinin ve ailelerinin yaşam kalitesi yükseltilmelidir. Engelli kardeşlerimizin öncelikle işe yerleştirilmeleri, üretime katılmaları ve topluma kazandırılmaları temin edilmelidir. Bu düşüncelerle engelli kardeşlerimizin Engelliler Haftası’nı kutlar, Cenab-ı Allah’tan huzurlu ve mutlu bir hayat sürmelerini niyaz ederim.

Konuşmama Fransa’da gündeme gelen konuyla devam etmek istiyorum. Fransa’nın tartışmalı ve tavsamış eski Cumhurbaşkanı Sarkozy’nin de aralarında bulunduğu 300 sözde Fransız yazarçizerin kuru ve küf bağlamış akıllarınca Kur’an-ı Kerim’den bazı ayetlerin çıkarılmalarını istemeleri şuursuzluktur, hadsizlik ve densizliktir. Değil 300 sözde aydın müsveddesi, Fransa’nın alayı böyle bir şuursuzluğa düşse, Avrupa’nın her ülkesinden Haçlı müfrezeleri düzülüp sefere çıksa ne olacak? Nereye varabilecek? Dinin sahibi Allah’tır, Kur’an Allah kelamıdır. Kelam Allah’ınsa, manen koruma ve kefalet de Allah’ın olacaktır. Kimin ne haddinedir Allah’ın ayetlerini değiştirmek? Asırlarca İncil üzerinde tahrifat ve tahribat yapanlar işi gücü bıraktı da yüce kitabımıza mı göz diktiler? İnanca saygı insan hakkıdır. Bu hakka riayet edecek ülke nerede? Fransızlar buna da Fransız demek ki. Allah’ın hikmetinden sual olunmaz, kelamından kuşku duyulmaz. Hak din Allah indinde İslam’dır. Yüce Yaradan’ımız öyle buyurmuyor mu? “Kim Allah’ın ayetlerini inkâr ederse şüphesiz ki Allah, hesabı pek çabuk görendir.” Fransızların teşebbüs ettiği çirkinliğe laf yetiştirmek bir bakıma zaman kaybı, misliyle cevap vermek bir yönüyle emek israfıdır. Onlar gitsin, kilise çanlarını dinlesinler, işleyip işleyip çıkardıkları günahlarını dert edinsinler. Kur’an-ı Kerim ilahi hükümdür, hüküm ise Allah’ındır.

Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz tasarı, 21 Ocak 2017 tarihli ve 6771 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile Anayasa’mızda yapılan değişikliklere uyum sağlamak üzere çeşitli kanun ve kanun hükmünde kararnamelerde değişiklik yapılması hususunda düzenlemelerde bulunmak üzere Bakanlar Kuruluna kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi vermektedir. Bilindiği üzere, 16 Nisan halk oylamasıyla aziz milletimiz tarafından onaylanan 6771 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un birkaç maddesi hemen yürürlüğe girmiş, bazı maddelerinin birlikte yapılacak Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerine ilişkin takvimin başladığı tarihte yürürlüğe girmesi, diğer maddelerinin de seçilecek Cumhurbaşkanının göreve başladığı tarihte yürürlüğe girmesi öngörülmüştür.

Yüz kırk iki yıllık Parlamento geleneğimizin, doksan beş yıllık cumhuriyet tarihimizin, yetmiş iki yıllık çok partili siyaset hayatımızın en önemli seçimlerinden biri 24 Haziran 2018 Pazar günü yapılacaktır. Türk milleti, önümüzdeki beş yıllık süre zarfında demokratik ve millî görevini üstün bir fedakârlık ruhuyla ifa edecek vekillerini ve Cumhurbaşkanını seçecektir. Normal zamanı 3 Kasım 2019 olan Cumhurbaşkanı ve milletvekili genel seçimleri, beliren zaruretlerden, yeşeren haklı gerekçelerden dolayı erkene çekilmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu 20 Nisan 2018 tarihinde gerçekleştirdiği 89’uncu Birleşiminde seçimlerin yenilenmesine oy birliğiyle karar vermiş ve 24 Haziran 2018 tarihini seçim günü olarak tescillemiştir. Arkasından, Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair 10 maddelik Kanun Teklifi yasalaşarak yürürlüğe girmiştir. Böylelikle, seçim takviminin başladığı tarihte yürürlüğe giren Anayasa değişikliklerine dair uyum düzenlemeleri yapılmıştır.

Bu tasarı da seçilecek Cumhurbaşkanının göreve başladığı tarihte yürürlüğe girmesi öngörülen ve özellikle Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçişe dair Anayasa’mızda yapılan değişikliklere uyum sağlamak üzere çeşitli kanun ve kanun hükmünde kararnamelerde değişiklik yapılması hususunda düzenlemelerde bulunmak üzere Bakanlar Kuruluna kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi vermektedir. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin tüm kurum ve kurallarıyla yerleşmesi önümüzdeki en mühim hedeftir. Türk milleti, ülkemize yönelik risk ve tehditleri, bekamız üzerinde oynanan oyunları ve yönetim sistemimizde karşılaşılabilecek sorunları görerek 16 Nisan halk oylamasıyla Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine onay vermiş, geleceğini bu sistemin ruhuna göre planlamıştır.

Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi, cumhurun bizzat kendi eseridir. Yeni sistem, husumet ve hıyanete karşı güvencedir, güvenlik kilididir, millî bekanın sigortası, güvenli siperidir.

Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi, şüphesiz ki cumhuriyet tarihimizdeki en önemli yönetim reformu, şartlara ve gelişmelere cevap veren en dinamik demokratik tercihtir.

Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi, siyasi ve toplumsal uzlaşmanın ön plana çıktığı, millî iradenin doğrudan tecelli ve temerküz ettiği bir yönetim yapısıdır.

Bu çerçevede, 24 Haziranda yapılacak seçimlerde cumhuriyet tarihimizde artık üçüncü bir dönemin başlayacağı kesinleşmiştir. 1923 yılında kurulan Türkiye Cumhuriyeti, 1946 yılında çok partili siyasi hayata geçişiyle birlikte kuruluş sürecini tamamlamıştır. 1946 yılından sonraki dönemde ise demokrasisini darbelere rağmen olgunlaştırmış, gelişim sürecini perçinlemiş, gücünü pekiştirmiştir. Çok partili siyaset hayatımızda bu hâliyle 16 Nisan halk oylaması bir milat, hatta demokratik bir misak olmuştur.

İnancımız odur ki Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle Türkiye'nin önü açılacak, bölgesel ve küresel bir güç merkezi hâline gelmesi ve lider ülke olması sağlanacaktır. Türkiye yükselecektir, yükseklerde hak ettiği doruklara ulaşacaktır; buna hiç kimse engel olamayacaktır.

Değerli milletvekilleri, ülkemiz zorlu bir dönemden geçmektedir. İç ve dış sorun alanları yaygınlaşırken risk ve tehditlerin cesamet ve cüreti de giderek yoğunlaşmaktadır. Millî bekamıza yönelik mütecaviz ve müteyakkız bir saldırganlık faal hâldedir. Küresel güç odakları, karanlık tertip ve tacizlerle vatan ve milletimize kastetmenin çaba ve sinsi çalışması içindedir. 15 Temmuz hain FETÖ darbe teşebbüsü, karşı karşıya olduğumuz tehlikeyi gözler önüne sermiştir. Terör örgütlerinin peş peşe gerçekleştirdikleri menfur eylem ve iğrenç suikastlar, bekamızın nasıl bir kuşatma altında olduğunu da çok açık göstermiştir. Türkiye'nin aleyhine kurgulanmış, bölünme ve parçalanma dinamiklerinin harekete geçirilmesine ayarlanmış alçak plan ve senaryolar şiddet ve hiddetle tedavüle sokulmuştur. Yaşanan kanlı ve kindar hadiseler bu durumun billurlaşmış kanıtıdır. Bu şartlar altında, ahlaklı ve sorumlu siyaset anlayışının, ortaya çıkan millî ihtiyaçlara, milletimizin hissiyat ve özlemlerine duyarsız kalması, yüzünü dönmesi, sırt çevirmesi beklenemez, istenemezdi.

15 Temmuzda işgal edilmek istenen, Türk vatanıydı. 15 Temmuzda iç kargaşa ve iç savaş çıkarılmak istenen, Türk devletiydi. 15 Temmuzda dağıtılmak ve birbirine düşürülmek istenen, Türk milletiydi. 7 Ağustos 2016 tarihinde Yenikapı’da tecelli ve tahkim edilen millî ruh, Türk ve Türkiye düşmanlarına, en ağır, en kesif, en kategorik cevap, hatta üstesinden gelemeyecekleri tarihî nitelikte tepkiydi. Yenikapı ruhuyla, Türkiye'nin muhatap olduğu tüm sorunlar, karşılık beklemeksizin, çıkar gözetmeksizin “Önce ülkem ve milletim, sonra partim ve ben.” ilkesiyle göğüslenmiş, tıkanan yönetim sisteminin açılması konusunda fikir ve anlayış birliği sağlanmıştır.

Muhtemel krizleri engellemek, düğümü açılmamış dehşet verici kaos ve karışıklıkların önüne geçmek maksadıyla, hükûmet etme sistemi üzerinde, bekamızı merkezine alan yeni bir düzenleme, çığır açıcı yeni bir ahlaki değişim mecburi olmuştur.

Milliyetçi Hareket Partisi ile Adalet ve Kalkınma Partisi, bu mecburiyeti özümseyerek, bunun gereklerini yerine getirerek, cumhuriyet tarihinde yeni bir sistemsel döneme geçilmesi hususunda mutabakata varmışlardır. Bunun adı da “Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi” olmuştur. Egemenliğinden asla kuşku duymadığımız büyük Türk milleti, 16 Nisan 2017’de Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemini halk oylaması vasıtasıyla kabul etmiş, istikbalinin rotasını bizzat çizmek suretiyle husumet dalgasını iradesiyle kırmıştır.

Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi, cumhuriyet tarihimizin 3’üncü ve ilelebet var olmasını temenni ettiğimiz millî birlik ve dayanışma evresidir. Güçlü devlet, güçlü yönetim, demokratik istikrar gayeleri yeni sistemin ana omurgasıdır. Yasama, yürütme ve yargı organlarının kendi içinde daha güçlü, daha bağımsız, denge ve denetleme mekanizmalarının daha etkin şekilde çalıştığı bir yapıya kavuşması, bu sistemin taşıyıcı kolonlarıdır.

Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi, kuvvetler ayrımını net olarak sağlamıştır. Kaldı ki yeni sistem, kuvvetler ayrımını iyice belirgin hâle getirirken ay yıldızlı al bayrağımızda ruh, anlam ve tanımını da bulmuştur. Nitekim şanlı bayrağımızın kırmızı rengi, bağımsız yargıyı; hilali, denge ve denetleme görevi olması gereken düzeye çıkaracak yasamayı; yıldızı ise Cumhurbaşkanlığını yani yürütmeyi ifade ve temsil edecektir. Yürütme erkinin yasama organı üzerindeki fiilî vesayet ve ambargosu, milletimiz tarafından sonlandırılmıştır. Yargı, yeni sistemle daha güçlü, adalet ve tarafsızlık ölçülerine daha müzahir hâle getirilmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisi, asıl fonksiyon ve vasfına kavuşmuş, net olarak gücüne güç katmıştır.

Değerli milletvekilleri, 24 Haziran seçimlerinde Adalet ve Kalkınma Partisi ile Milliyetçi Hareket Partisi, seçim ittifakı yaparak “Cumhur İttifakı” unvanı altında seçime girecektir. Cumhur İttifakı’nın temel dayanağı, Yenikapı ruhunu oluşturan millî birlik ve kutlu yükseliş hedefidir. Kaygımız ülkemiz, derdimiz milletin huzuru, refahı, esenliği ve güvenliğidir; arzumuz, milletimizin beklentilerine cevap verebilmektir, Türkiye’ye bir daha 15 Temmuz ve benzeri hain girişimleri yaşatmayacak siyasi ve yönetim ortamını tesis ve temin etmektir.

Türkiye artık yeni bir siyasi sürece girmiştir. Bundan geri dönüş yoktur. Temel amacımız, Türkiye'nin birlik ve dirliğini korumak, beka ve istiklalini yaşatmaktır. Toplum hayatında birlik ve bütünlüğü, devlet hayatında güven ve istikrarı tesis edecek, millet ve devleti barışık kılacak bir sistemin tam anlamıyla inşası, ülkemize ihtiyaç olan nefesi aldıracaktır.

Cumhur İttifakı, Türk milletinin ruh kökünden, tarihî hedeflerinden, millî kimliğinden, bin yıllık kardeşlik ve kader ortaklığından yüce bir umutla, yüksek bir ufukla ortaya çıkmıştır.

Cumhur İttifakı milletin ta kendisidir; sahte ve sanal ittifaklar, millete yabancıdır.

Türkiye'nin önünde tarihî bir seçim, bu kapsamda sandıktan doğacak talihli bir gelecek, millet iradesiyle tahkim ve tescil yapılacak güçlü bir yönetim gerçeği vardır. 24 Haziran demokrasi randevusuna artık sayılı günler kalmıştır. Cumhur, ittifakla tarih yazacaktır.

Cumhur İttifakı, Türkiye’yi ve Türk milletini istiklal içinde istikbalin zirvelerine taşıyacak huzur, demokrasi, refah, özgürlük, millî birlik ve kardeşliği en üst düzeyde temin edecektir.

Cumhur İttifakı, muasır medeniyet hedefini yakalama iradesi, Türkiye Cumhuriyeti devletini ve Türk milletini ilelebet yaşatma ülküsüdür.

Cumhur İttifakı, millî bekayı esas alan ahlaki ve siyasi uzlaşmanın bir mahsulüdür.

Cumhur İttifakı, millî ve üniter devlet anlayışını hâkim kılma ve yaşatma iradesi, ahlak, mukaddesat ve Türkiye merkezli yeni bir medeniyet hareketidir.

Demokratik olgunluk ve uzlaşı kültürünün egemen olduğu, dışlayıcı ve ötekileştirici söylem ve üslubun törpülendiği, Türkiye'nin millî ve manevi değerlerinin ortak payda olarak kabul edildiği bir siyaset anlayışının hâkim kılınmasını önemli bulmaktayız.

Büyük Türkiye’ye giden yol, bizzat Cumhur İttifakı’ndan geçmektedir.

Cumhur İttifakı, ülkemizin kalkınması, milletimizin refah ve huzurunun teminidir.

Cumhur İttifakı, demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğüne, millî birlik ve kardeşlikte uzlaşmaya açılan siyaset penceresidir.

Cumhur İttifakı, Türk milletinin tarihî uzlaşması, istiklal ve istikbalimizin teminatı, kutlu bir diriliş ve yükseliş hamlesidir.

Cumhur İttifakı, cumhuriyetin iradesi, millî bekanın nefesi, istikbalin sesi, milletin ta kendisidir.

Cumhur İttifakı, millet aklıdır.

Milliyetçi Hareket Partisi, tam bir uyum ve inanmışlıkla siyasi vaat ve sözlerine sadakat gösterecek, Türkiye'nin bekasına katkı verip uğrunda mücadelesini kararlılıkla ifade edecektir.

Milliyetçi Hareket Partisi, 24 Haziran 2018 seçimlerine üzerinde çalışıp belirlediği iki ana stratejiyle katılacaktır. Birinci olarak, Cumhurbaşkanı seçiminde adayımız, Sayın Recep Tayyip Erdoğan’dır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın tekraren Cumhurbaşkanı seçilmesi hususunda üstlendiğimiz sorumlulukların, aldığımız kararların gereği samimiyetle, gönül huzuruyla uygulanacaktır. İkincisi stratejimiz ise Milliyetçi Hareket Partisinin 27’nci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisinde sayısal ve siyasal ağırlık olarak çok güçlü bir şekilde temsil edilmesini mutlak anlamda tesis ve temin etmektir.

Milliyetçi Hareket Partisi, ilkeli, millî, ahlaklı ve tutarlı siyasi çizgisiyle millet vicdanında kök tutmuş, “Önce ülkem ve milletim, sonra partim ve ben.” anlayışıyla takdir ve teveccüh kazanmıştır. Partimiz, siyaseti çıkarların müsabakası, çıkarcıların münazara ve münakaşası şeklinde görmeyen, tam tersine, millete hadim, sorunlara hâkim bir fedakârlık ahlakı kabul eden, Türk ve Türkiye sevdasının somutlaşmış anıtıdır. Bu nedenle, millî ve manevi sorumluluğumuzun ağırlığı doğal olarak fazladır, faaldir, fikrî temelleri de oldukça derindir. Aldığımız ve alacağımız her karar, milletimizin ve ülkemizin hayrına ve huzuruna dayanmakta, buna hizmet etmektedir.

Cumhur İttifakı, Türkiye'nin kader seçimlerine mührünü vurup desteğini aldığı millet iradesiyle, Türkiye Cumhuriyeti’nin istikbalini pırıl pırıl aydınlatacaktır. Amacımızın özü, arayışımızın esası budur. Cumhur İttifakı, ortak ilke ve hedefler doğrultusunda 24 Haziran 2018 seçimleri sonrasında da sürdürülecektir. Zira bu birlikte hareket etme kararı, sadece kısa vadeli bir seçim stratejisi değil, uzun bir döneme hâkim olacak millî bir tavrın, asil bir duruşun adıdır.

Değerli milletvekilleri, 24 Haziran 2018 seçimleri, cumhuriyetin 100’üncü yılına giden süreçte tarihî kavşaktır, talihli olmasını dilediğimiz dönüm noktasıdır. Siyaseti karaborsaya çeviren karmaşık ve kaotik zihniyetleriyle sistem bunalımı hatta rejim krizi çıkarmak için ellerini ovuşturan müflis siyaset erbabına Türk milleti hak ettiği cevabı verecek, demokratik bedeli ödetecektir.

Tekraren parlamenter sisteme dönüş sinyalleri veren, bu kapsamda karanlık söylemlerle avunan tükenmiş siyasetçiler, elbette millet iradesiyle terslenip tel tel dağılacaklar, neticede bozguna uğrayacaklardır. Cumhur İttifakı, millî istiklalin namusudur; Cumhur İttifakı, millî istikbalin müdafaa ruhudur. Milliyetçi Hareket Partisi, bu namusu savunacak, bu ruha bağlı kalacak, üstelik ittifakın zaferi için gecesini gündüzüne katacaktır.

Türkiye Cumhuriyeti, cumhurun mükâfat ve muzaffer mihveridir. Emperyalizmin sınırlarımıza demirlediği, ülkemizle ilgili kirli senaryo ve karanlık planlamalar yaptığı bir dönemde, 24 Haziranda milletimiz, bekasına, beraberliğine, bereket ve kaderine sahip çıkacaktır; tuzaklar nafiledir, oyunlar boşunadır. Cumhur İttifakı, Türkiye Cumhuriyeti’nin beka ve birliğini yüksek bir sadakat ve yürekli bir mücadele ruhuyla savunacak, ülkemizin geleceğini millet iradesinden aldığı güçle güvenceye kavuşturacaktır. İhanete ve Türkiye düşmanlarına karşı dirilen millî ruh, Cumhur İttifakı’yla Türkiye’yi ileriye taşıyacaktır. Cumhur İttifakı, millî iradeyle birleşip mukaddes ve muazzez bir mücadele şuuruyla iç ve dış mihrakların melun hesaplarını altüst edecek, muhassım ve müstevli odakları bir kez daha yenilgiye uğratacaktır.

24 Haziran 2018 cumhurbaşkanı ve milletvekili genel seçimlerinin ülkemiz, milletimiz, siyasi partilerimiz, demokrasimiz ve Türk-İslam âlemi için hayırlı olmasını Cenab-ı Allah’tan niyaz ediyorum, tasarının hayırlı olmasını diliyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Halkların Demokratik Partisi Grubu adına, Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş konuşacaktır.

Buyurun Sayın Danış Beştaş. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, evet, yetki kanunuyla ilgili konuşacağız, son dakika işlerinden bir tanesi yine. Şöyle, kısaca düşünelim: Ne kadar sürede önümüze geldi, ne kadar çalışabildik? Önce bütün Parlamentoyu bilgilendirmek isterim. 8 Mayısta gece yarısı verildi söz konusu tasarı, 10 Mayıs 2018 yani bugün saat onda Plan ve Bütçe Komisyonuna geldi. Hatta, dün saat yedide Plan ve Bütçe Komisyonuna gitmesi önerildi, Plan ve Bütçe Komisyonu üyelerimiz ya da diğer partilerin üyeleri kopyalanamayacağına göre, ikiye bölünemeyeceğine göre bu sabah saat ona bırakıldı, o kadar aceleydi ki. Buna karşın burada itirazlarda bulunduk, bunun İç Tüzük’e açıkça aykırı olduğunu defaatle ifade etmemize rağmen bu sözlerimiz, aslında her zaman olduğu gibi, dikkate alınmış gibi yapıldı ama her zaman olduğu gibi, o “mış gibi”yle kaldı, aslında karşılık bulmadı.

Bu sabah gittik Plan ve Bütçe Komisyonuna, çok sınırlı bir sürede partiler görüşlerini ifade ettiler ve sıkı durun, ne kadar verildi muhalefet şerhi için? On dakika. Danışmanımız panik atak geçiriyordu “On dakikada ben nasıl hazırlayayım muhalefet şerhini?” diye. Gerçekten on dakikada hazırladı.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Yirmi dakika.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – “On dakika” dedi bize, ben onun söylediğini söyleyeyim ya da yirmi dakika olsun, on dakika da bizden olsun.

Şimdi, niye bu kadar acele ediyoruz? Bunun içeriği ne? Ne getiriyor, ne götürecek? Türkiye’den, yurttaşlardan, halktan, dünyadan saklanan nedir ve neden bugün? Seçime kırk beş gün kala bu kadar önemli bir düzenleme, “Cumhurbaşkanlığı sistemine uyum” adı altında yapılması gereken, Parlamentonun çıkarması gereken kanunlar neden yetki devri olarak Bakanlar Kuruluna veriliyor? Bir kere, bu, her şeyden önce, iktidarın içinde bulunduğu panik atak hâlinin ne kadar üst düzeylerde olduğunu gösteriyor. Bir “korku seçimi” dedik, “panik seçimi” dedik, “telaş seçimi” dedik –aynı anlamlarda- fakat bu kadar olduğunu, bu kadar alelacele bu düzenlemelerin yapılacağını doğrusu biz bile öngörmemiştik, bunu itiraf edelim yani bu kadar, binlerce kanunun bu şekilde, yetki devriyle yapılmasını görmemiştik.

Şimdi, neydi, bunun öncesine geleyim, burada her şeyden önce -en sonda söyleyeceğimi ilk başta söyleyeyim- bu, aslında bir suç, sabah da ifade ettik. Ne suçu? Eski tabirle, Anayasa’yı tağyir, tebdil ve ilga suçu çünkü Anayasa’da açık hüküm var -Anayasa’yı şimdi açıklayacağım- yeni ifadeyle Anayasa’yı ihlal suçu. Ha, diyeceksiniz ki, nedir? 309’uncu madde. 309’uncu maddede “cebir ve şiddet” geçiyor, doğru, yani itiraz gelecektir iktidar partisinden. “Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs edenler, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla cezalandırılır.”

Yasama organına karşı bir suç var çünkü biz, yasama organının üyeleriyiz; bizim yapmamız gereken kanunlar, çoğunluğun oyuna dayanarak Hükûmete veriliyor, Hükûmete “Sen çıkarabilirsin.” diyor. Peki bizim ne işimiz var burada? Bütün Parlamentonun değerlendirmesi, tartışması gereken uyum yasalarını neden biz yetki devriyle verelim, buna niye “evet” diyelim, bu suça neden ortak olalım? Tabii ki bu suça ortak olmayacağım.

Şimdi, tabii ki burada “cebir ve şiddet”e de takılmayın, hukukta çok geniş yorumlanır bu mesele. “Cebir ve şiddet” dediğinizde, illa silahla, zorla böyle fiilî, fizikî şiddet yapmanıza gerek yoktur. Menderes dönemini hatırlatmak isterim size, onu da açacağım. Şu anda cebir yok mu sizce? Parlamentonun 10 milletvekili, üyesi hapishanede değil mi? Hükûmet gücünü, devlet gücünü, yargı erkini kullanarak, halkın iradesini temsil eden parlamenterleri cezaevinde tutarak, Anayasa değiştirip, Anayasa değiştirdikten sonra erken seçim yapıp, erken seçim döneminde Cumhurbaşkanı adayını, hâlâ Demirtaş’ı cezaevinde tutup eşit yarış koşullarını ortadan kaldırmak, sizce bir cebir değil midir, zor değil midir bu?

Dün Ankara Cumhuriyet Başsavcısının bir değerlendirmesini okudum, gerçekten çok dikkat çekiciydi, istifa etmiş, sanırım milletvekili aday adayı olmuş, o da ancak istifa ettikten sonra konuşmuş. Konuşmasını aynen hatırlayamayacağım, affınıza sığınıyorum ama özetle şunu söylüyor, diyor ki: “Hitler döneminde Führer, hâkimlere şu talimatı vermişti, demişti ki: ‘Benim size bire bir talimat vermeme gerek yok, siz benim o konu hakkında ne düşündüğümü tahmin edin, yorumlayın, ona göre karar verin.’” Şu anda da Türkiye'de yargı, dikkatinizi çekerim, Ankara Cumhuriyet Başsavcısından söz ediyorum, diyor ki: “Şu anda yargı, aynen bunu yapıyor, illa birilerinin bir şey demesine gerek yok, zaten durumdan vazife çıkarıyor, iktidarın ve Cumhurbaşkanının rahatsız olmayacağı kararlar veriyor.”

Şimdi değerli arkadaşlar, tablo, bu kadar vahimdir, bu kadar korkunçtur. Peki nedir, teknik ayrıntıları ne? Teknik ayrıntıları…

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Kim o, kim? İsmini verin.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Dünkü basına bakarsanız, ismini hatırlamıyorum. Başsavcının adını mı soruyorsunuz? İstifa etmiş, ihraç edemeyeceksiniz ama sakın cezaevine atmayın, aman, günah almak istemem yani basına açıklama yapmıştı.

SALİH CORA (Trabzon) – Dayanaksız konuşmamak lazım.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Anayasa 91, değerli milletvekilleri, şimdi 24 Haziran seçimlerinden önce hâlâ yürüklükte olan KHK sistemi son kez kullanılabiliyor, 24 Hazirana kadar.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Bülent Yücetürk.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - İsim geldi Sayın Muş, oradan isim geldi.

Şimdi, 6771 sayılı Anayasa değişikliğine dair kanunun 18/1-a hükmü gereği referandumla yürürlükten kaldırılması onaylanan Anayasa’nın 91’inci maddesi, teknik olarak 24 Hazirana kadar geçerli, doğru fakat bu düzenleme, 24 Hazirana kadar değil, Cumhurbaşkanının seçilip yemin ettiği tarihe kadar yürürlükte kalacak. Hukukta bu böyledir, bunun başka bir zıddı yoktur.

Şimdi, tasarıyla, yürürlükteki kanun tüzük, Bakanlar Kurulu, Başbakanlık ve benzeri teknik meselelerde, bu konuda bunların çözümü için -öyle gösteriyor- Bakanlar Kuruluna KHK çıkarma yetkisi veriliyor. Şimdi, peki, bu nasıl olacak, niye şimdi yapıyoruz ve niye Bakanlar Kuruluna veriyoruz? Bu konuda yasa koyucu, böyle öngörmemiş, bu yetkiyi Meclise vermiş, hem de nasıl vermiş? Size söyleyeyim, geçici 21’inci maddeyle “Anayasa değişikliğinin yayımı tarihinden itibaren en geç altı ay içinde -yani üç tane altı ay geçtik- Türkiye Büyük Millet Meclisi bu kanunla yapılan değişikliklerin gerektirdiği Meclis İçtüzüğü değişikliği ile diğer kanuni düzenlemeleri yapar.” denilmiş. Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenleneceği belirtilen değişiklikler için ise “Cumhurbaşkanının göreve başlama tarihinden itibaren en geç altı ay içinde Cumhurbaşkanı tarafından düzenlenir.” denilmiş. Yani burada şu var: Anayasa değişikliğinde “Sen yeni Cumhurbaşkanlığı ya da başkanlık sistemine göre altı ay içinde Mecliste uyum yasalarını çıkarmak zorundasın. Sana süre veriyorum.” diyor. Bu Anayasa meselesi, öyle laga luga bir mesele değil; Anayasa, bizim şu anda devletin, Hükûmetin, hepimizin görevinin kaynağını aldığı, meşruiyetini aldığı dayanaktır. Eğer biz ya da Hükûmet, meşruiyetimizi, dayanağımızı Anayasa’dan almazsa bir çeteden, bir terör örgütünden, başka bir mafyadan farkımız olmaz ki. Biz neyiz? Hepimiz Anayasa'ya uymak zorundayız, anayasal düzeni, getirdiği şartları kesinlikle kabul ederek şu anda milletvekilliği yapıyoruz.

Peki, milletvekilleri olarak şu anda önümüze getirilen Yetki Kanunu Tasarısı’yla bize -milletvekillerine- deniliyor ki: “Sizin altı ay içinde yapmanız gereken süreyi ben kaçırdım, Meclise getiremem. Mealen söylüyorum tabii ki, aslında aynen bunu söylüyor. Erken seçim kararı da aldım, şu anda Mecliste çıkaramayacağıma göre gelin, siz oy verin, Bakanlar Kuruluna yetkinizi devredin.” Niye? Biz yürütmeye niye yetki devredelim? Nerede kaldı kuvvetler ayrılığı? Kuvvetler ayrılığı ilkesi, demokrasilerde o kadar hayati bir meseledir ki denge, denetleme ve fren mekanizması olmazsa demokrasi yoktur zaten. Eğer yürütme, yargı ve yasamanın ayrılığı olmazsa o ülkede demokrasi var diyemeyiz. İşte bu nedenle zaten şu anda demokrasi diye bir kavramı kullanma lüksüne kesinlikle sahip değiliz.

İşte şimdi bu düzenlemeyle Cumhurbaşkanının yetkisi neden seçimlerin gerçekleştiği 24 Hazirana kadar değil de Cumhurbaşkanının yemin ettiği güne kadar geçerli olacak, o boşluğu ne yapacağız? Gerçekten bunu bir soralım kendimize. Seçim zamanı ve seçimden sonra dahi Cumhurbaşkanına sınırsız yetki veren bu düzenlemeyle ne yapılması planlanıyor? Bu konuda bir açıklama istiyoruz. O zaman diyelim ki -olur ya olmayacak bir şey yok bu ülkede- 23 Haziran gecesi “Seçimleri iptal ettim.” der. Niye demesin? “Ben yeterli oy çoğunluğu alamadım, seçimleri iptal ettim.” der, diyebilir. Ya da “Ben seçimleri yaptım, AKP ve ben kazandık.” diye seçim yapmadan seçimleri ilan etsin zaten ne gerek var, şu anda bunun için her türlü yolu açıyor. Ya da “Seçim sonuçlarını beğenmedim.” diyebilir. Seçimden sonra seçimleri iptal edebilir. 7 Haziranda bunu yaptı, hatırlıyorsunuz, beş ay, altı ay Parlamento çalıştırılmadı. Cumhurbaşkanı, Türkiye tarihinde çok istisnaen kullanılan bir yetkiyi kullanarak Türkiye'yi tekrar seçime götürdü.

Şimdi, burada başka teknik bir mesele var, teknik ama aslında esasa dair. Bunu Plan ve Bütçe Komisyonu değerlendirdi. Şimdi Yetki Kanunu’nun Plan ve Bütçe Komisyonuyla ne ilgisi var? Hadi diyelim ki bir ilgi kurduk; olabilir, değiştirilmesi gereken uyum yasalarının içinde -binlerce uyum yasası var- bir bölüm Plan ve Bütçe Komisyonunun alanıyla ilgili ama hepsinin üstünde Anayasa Komisyonu var. Anayasa Komisyonu bu yetki devrine dair tasarının Anayasa’ya aykırılığını değerlendirmeyecek mi?

Sayın Şentop'a seslenmek istiyorum: Bence isyan edin. Siz Anayasa Komisyonu Başkanısınız. Sizin ruhunuz duymadan Anayasa Komisyonunun görevi gasbedildi, yetkisi elinden alındı. Plan ve Bütçe Komisyonuna birkaç saat içinde geldi, on dakikada şerh yazıldı ve bütün her şey yerle bir edildi. Anayasa Komisyonu nerede, Meclis İçtüzüğü? Yani bu kadar mı, kör gözüm parmağına diye bir deyim var ya. Yani yapıyorsanız bari biraz usturuplu yapın, Anayasa Komisyonuna götürün önce, önce bir aykırılığı değerlendirsin. Direkt Plan ve Bütçe Komisyonuna geldi ve işte, bize deniyor ki: “Vallahi, ne yapalım; üzgünüz, maalesef böyle yapmak zorunda kaldık.” Böyle bir şey olmaz, bu, o kadar hafif bir şey değil; 80 milyon yurttaşın geleceği söz konusu, 80 milyon yurttaşın diktatörlükle mi demokrasiyle mi, yaşam hakkı güvencesiyle mi yaşam hakkı güvencesinden yoksun mu yaşayacağı, nasıl bir sistemde yaşayacağı tartışılan bir meselede…

Bir de bizim güvenmemiz için lütfen iktidar yetkilileri tek bir gerekçe versin bize. Biz neden güvenelim? İktidara güvenmek için kara kara düşünelim. Arkadaşlarımızın cezaevinde olmasına mı güvenelim; 93 belediyeye kayyum atanmasına mı güvenelim; Cumhurbaşkanı adayını hâlâ cezaevinde tutan iradeye mi güvenelim ya da OHAL KHK’leriyle yüz binlerce insanı işinden eden, işkence uygulamaları getiren, sistematik işkencenin Türkiye'nin tekrar temel gündemi olduğu, cezaevlerinden her gün yüzlerce başvuru ve imdat sesleri aldığımız bir ortamda biz neden güvenelim iktidara? Güvenmemiz için hiçbir sebep yok. Bu nedenle güvenmiyoruz; bu yetkiyi Bakanlar Kurulu, sadece uyum yasaları için kullanmayacak, aldığı yetkiyi kesinlikle, tıpkı… Lütfen bir kıyas yapın arkadaşlar -sadece muhalefet partisi milletvekillerine söylemiyorum, iktidar partisi milletvekillerine de söylüyorum- elinizi vicdanınıza koyun. Burada OHAL ilan edilirken dediniz ki: “OHAL’i devlet kendine ilan etti, devlet kendi mekanizmasına ilan etti.” Ama OHAL, vatandaşın hayatını cehenneme çevirdi.

Şu anda, seçimlere giriyoruz; seçimlerde adil yarış yok. Dün de ifade ettim: Şırnak’ta, Hakkâri’de, Siirt’te komutanlar, jandarma tugay komutanları, valiler, kaymakamlar gidip köylülerden oy istiyor, “Oy vermezseniz başınıza ne geleceğini biliyorsunuz.” diyorlar. Böyle bir ortamda sözünü hiç tutmayan bir Hükûmet, bu konuda da bir garanti veremez çünkü Hükûmet kötü bir Hükûmet. Gerçekten kötülüğü, kolektif olarak cezalandırmak amacıyla kullanıyor; her gün yeniden yeniden kötülük üretiyor. Hani, Arendt’in o çok kullanılan “kötülüğün sıradanlaştığı” kavramı bile burada anlamını yitiriyor. Sadece sıradanlaşmamış, kötülük üzerine bir iktidar etme biçimi var. Bir parti devletiyle karşı karşıyayız.

Şunu da unutmayalım: Cumhurbaşkanı, seçimden sonra yemini üç ay etmezse… Olur ya, uzatır yani bahane çok. Şu anda gözümüzün içine baka baka “Anayasa’yı ihlal ettim.” diyen iktidar “Ben yemini iki ay sonra kullanırım, o arada istediğim düzenlemeleri yaparım. Zaten Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle bu ülkeyi yöneteceğim, bunu da hazırladınız.” diyebilir, bunu engelleyecek hiçbir şey yok.

Bu tasarı, tek adam rejiminin demosudur, şu anda bir demo yaşıyoruz; bunu kabul etmeyelim, özellikle iktidar partisi milletvekillerine de seslenmek istiyorum. Bu, faşist bir rejim inşa etmenin pilot çalışmasıdır aynı zamanda, bütün kırıntıları bir anda yok etmek için.

Son olarak -Hitler dönemini çok konuşuyoruz ama somut örnek vermiyoruz- size Hitler döneminden, tarihî kaynaklardan somut örnek vereyim. Bakınız, Hitler’in ruhu gerçekten geldi; ruhu değil, pratiği de geldi. Almanya tarihinde Parlamentonun yetkilerinin hükûmete verilmesini içeren Yetkili Kılma Kanunu özel bir öneme sahip ve bir dönemeçtir tarihte. 23 Mart 1933’te Reichstag’da üzerine tartışma yürütülen ve 24 Mart 1933’te onaylanarak yürürlüğe giren yasa 5 maddeden oluşuyordu -bu 3 maddeden oluşuyor, 2 tanesi eksik- ve pek çok alanda yetkiler meclisten alınıyor, hükûmete veriliyordu. Meclis her bakımdan devre dışı bırakılıyordu. Aynen onlardan alıntı. Tesadüfe bakın ki o zaman da değişiklikte üçte 2 çoğunluk aranıyormuş. 647 milletvekilinin seçildiği mecliste oylama sırasında 432 milletvekili hazır bulunmuş: Yasaya karşı çıkan Sosyal Demokrat Partisi ve Almanya Komünist Partisinin 201 milletvekili bulunuyordu ancak buna rağmen üçte 2 çoğunluk sınırı olan 431’in tutturulabilmesi için 15 milletvekilinin daha oylama dışında tutulması gerekiyordu. Oylamanın olduğu gün önerge veren hükûmet partileri, milletvekili olup da gerekçe göstermeden mecliste olmayanların da aralarında olduğunun kabul edilmesini önerdi. Ve bu kabul edilmiş. Hani devamsızlıktan düşürülüyor ya bizim milletvekillerimiz. Yapılan oylamada 120 milletvekili olan SPD’den 94 vekil karşı oy kullanmış. Yine tesadüfe bakın ki KPD’li 81 parlamenterin bir kısmının vekilliği düşürüldü, bir kısmı da hakkında tutuklama kararı çıkarıldığı için oylamaya katılmadı. Artık siz kıyası yaparsınız. Sonuçta oylamada olduğundan hareket edilen 538 milletvekilinden 94’ü “hayır”, 444’ü “evet” oyu kullandı ve yasa kabul edilerek yürürlüğe konuldu. İşte, o dönem Hitler Hükûmeti çok önemli yetkilerle donatılmış oldu.

Peki, şu anda ne oluyor? Almanya, bu tarihî utançla kendi tarihini anıyor. Faşizm tarihe gömüldü. Siz bu felaketler zincirinin neyini örnek alıyorsunuz gerçekten? Hem Anayasa suçu işliyor hem de halkınıza karşı suç işlemede hiçbir sakınca görmüyorsunuz. Elinizdeki yetkilerle yaşadığınız güç zehirlenmesi, öz güven zehirlenmesi -adı artık her neyse- halka nefes aldırmıyor. Evet, faşizm tarihe gömüldü. Sizin bu anlayışınızın da tarihin en karanlık sayfalarında yer alması kaçınılmaz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Bir dakika söz istiyorum.

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Elinizdeki on altı yıllık iktidar fırsatından bir karabasan yarattınız. Oysa halk, barış, eşitlik, kardeşlik, özgürlük ve demokrasi konusunda çok ciddi bir destek sunmuştu size ve şu anda da bu taleplerinden dolayı, sizin yönetim anlayışınıza karşı çok güçlü bir sesle “…”(x) “Yeter artık!” diyor. AKP Hükûmeti açıkça Hitler faşizmini örnek alıyor belli ki. O kadar benzerlik olur; vekil tutuklamaları, vekil düşürmeleri, devamsızlıktan düşürmeler… Halk bütün bunlara artık gerçekten “Yeter!” diyor. Ama biz faşizme geçit vermeyeceğiz. Halk adına, milyonlar adına şunu söylemek istiyorum: “…”(x) “Tamam.” “Tamam.” “Tamam.” (HDP sıralarından alkışlar)

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) – “Devam.” “Devam.”

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Siz edin, ayrı bir yerden devam edin yani.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Muş, buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

29.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın görüşülmekte olan 560 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, az önce hatip konuşmasında bazı örneklemelerde bulundu. Bülent Yücetürk isminde bir yargıçtan bahsetti, kendisinin bazı açıklamalarını bir genelleme olarak sunmak suretiyle “Yargı bu durumdadır.” dedi. Bu yargıca sormak lazım: Madem böyle bir durum vardı şimdiye kadar neden konuşmamış? Cübbesini çıkardıktan sonra siyasete hızlı dalmak gibi bir derdi var sanırım. Madem böyle bir algıya veya böyle bir düşünceye kapılmış, kendisi neye göre karar vermiş, nasıl kararlar vermiş? Eğer böyle bir şey varsa zamanında konuşsaydı. Kararlarını kanunlara göre ve millet adına verseydi.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Yani sayılmıyor mu şimdi?

MEHMET MUŞ (İstanbul) - Cübbesini çıkardıktan sonra bir partiden de aday adayı olmuş. “Efendim, yargı böyleydi, yargı şöyleydi.” demek suretiyle bir genelleme yapmak doğru değildir. Zaten bu arkadaşa da biraz baktığınız zaman -araştırdım- ideolojik olarak da ne tarafta olduğu belli bir arkadaş.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Ayıp bir şey ya!

MEHMET MUŞ (İstanbul) - Bir diğer konu: Çok istisna kullanılan bir yetki var, Cumhurbaşkanı nasıl bu yetkiyi kullanır? Değerli arkadaşlar, yetki varsa kullanılır, bunun istisnası ya da çok fazla kullanılanı diye bir ayrım söz konusu olamaz. Anayasa’da ve kanunlarda bir yetki varsa bu kullanılır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayalım lütfen.

Buyurun.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Bir diğer konu: Efendim, askerler, polisler köylerde zorla oy topluyorlarmış da, köylülere gidiyorlarmış da... Böyle söylemler...

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Toplamıyorlar mı?

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Bakın, köylerde insanlardan zorla oy toplamaya çalışan kim bilir misiniz?

DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) – Kim?

MEHMET MUŞ (İstanbul) – PKK terör örgütü.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – On beş senedir başa çıkamadın mı ya?

DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) – Siz neredeydiniz? Siz neredeydiniz?

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Köyleri tehdit eden, size “Biz olmazsak yüzde 5 alamazlardı." diyen o terör örgütü var ya, onun aracılığıyla siz geldiniz buraya.

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Orada mıydınız acaba?

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Köylüleri tehdit eden, insanları tehdit eden onlar.

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Kaç defa köye geldiniz?

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Şimdi niye bağırıyorlar biliyor musunuz? O insanlarımızı tehdit eden o teröristler artık öyle bir imkânda değiller.

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Ahkâm kesmeyin!

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Kafalarını kaldıramıyorlar, seslerini buradan duyurmaya çalışıyorlar; mesele budur.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – 16 Nisanda kafanıza vurdular “Hayır, hayır!” diye.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Bir diğeri: Elma ile armudu birbirine karıştırmamak lazım, ikisi arasında bir mukayese yapmamak lazım. Almanya’da şöyle bir kanun çıkmış da.

DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) – Çıkmamış mı?

MEHMET MUŞ (İstanbul) – İşte şu an görüştüğümüz yetki kararnamesinin sınırları tanımlanmış.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Ne tanımlanması ya!

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Türkiye bir sistem değişikliğine gidiyor. Pek çok kanunda yapılacak olan bazı teknik düzenlemeler ile Almanya’da Hitler döneminde çıkan bir kanunu mukayese ederek “İşte, bakın, Türkiye de aynı uygulamaları yapıyor.” demek, elma ile armudu birbirine karıştırmaya, birbiriyle mukayese etmeye benzer.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Şunu da ifade edeyim: AK PARTİ, hukukun üstünlüğünü savunan bir partidir. Bugünlere de hukuk devletiyle ve hukukun üstünlüğünü savunarak gelmiştir.

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Nerede hukuk? Yüzde 50’si terörist yani!

DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) – Olmayan hukuk!

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Halka karşı hiçbir zaman suç işlemez, halka karşı suç işleyeni kolluk kuvvetleri yargının önüne çıkarır, hesabını yargı orada görür. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Yani “Beraat etme ihtimali sıfır.” diyorsun ha?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Yani konuşma baştan sona sataşmaydı. Sadece şunu söyleyeyim: “Onların aracılığıyla buraya geldiniz, örgütün aracılığıyla...”

DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) – Bunlar da FETÖ’nün aracılığıyla geldi.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Çıksın desin “Onların aracılığıyla gelmedim.” Hadi, varsa yüreği söylesin.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Sen kimin ne söyleyeceğini bırak da kendisi söylesin Mehmet Bey.

BAŞKAN – Buyurun.

Yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.

X.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un yaptğı açıklaması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sayın Grup Başkan Vekili, ben başsavcının adını bile bilmiyorum, bir haberde okudum ve burada örnek olarak söyledim, onu teşhir etmek değildi amacım. Eğer o başsavcının başına en ufak bir şey gelirse bunun sorumlusu siz ve iktidarınızdır.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Yok, yok, sizsiniz.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Tutuklanırsa, görevden atılırsa, işine dönemezse…

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Zaten istifa etmiş, merak etme.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – İşte sizin yönteminiz bu.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Merak etme, aday adam, istifa etmiş.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – “İltisak” dediğiniz, “iltisak” dediğiniz tam da böyle bir şey.

SALİH CORA (Trabzon) – Zaten görevine dönemiyor, istifa ettiği için görevine dönemiyor.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Siz herkes hakkında böyle yargılarda bulunarak insanların hayatını karartıyorsunuz.

SALİH CORA (Trabzon) – İstifa ettiği için görevine dönemiyor.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Siz söylediniz: “Araştırdık, ideolojik duruşu...”

SALİH CORA (Trabzon) – Zaten görevine dönemeyecek. Siyaset kantarına çıkmıştır.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Siz bir susun!

SALİH CORA (Trabzon) – Siyaset kantarında bakacağız ne olacak?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Sayın Grup Başkan Vekili, üyenize bir şey söyler misiniz!

BAŞKAN – Müdahale etmeyelim lütfen sayın milletvekilleri.

SALİH CORA (Trabzon) – Geri dönemiyor zaten.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Biz konuşmadık.

SALİH CORA (Trabzon) – İstifa ettiği için geri dönemiyor zaten.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Ben bekliyorum susana kadar.

SALİH CORA (Trabzon) – Geri dönemiyor zaten, istifa ettiği için geri dönemiyor.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Lütfen Sayın Başkan.

BAŞKAN – Süre eklemeyeceğim yalnız, siz konuşun.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Ha, ben de inmem o zaman.

BAŞKAN – Ne demek inmem, yani ne demek?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Gerçekten, bu kadar olmaz yani.

BAŞKAN – Süreniz dolarsa inersiniz.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Ama müdahalenizi erken yapın yani.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Bu kadar olmaz yani!

SALİH CORA (Trabzon) – Hayır, istifa ettiği için geri dönemiyor.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Ya, yettin ya!

BAŞKAN – Sayın Cora, lütfen!

SALİH CORA (Trabzon) – Bilgi veriyorum.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Ne bilgisi, böyle bilgi mi verilir, cır cır cır cır!

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – “İdeolojik olarak nerede duruyor belli.” demek… Onun başına ne geleceğini biliyorsunuz demek istiyor.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Parmak sallamayın, parmak!

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Onun gibi binlerce hâkim, savcı görevden alındı.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Parmak sallamayın!

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – İşte o yüzden yargı size bağlı, işte o yüzden yargı sizin sopanız olarak kullanılıyor. Yazık değil mi bu hukukçulara? Yazık gerçekten.

Diğeri de biz halk aracılığıyla geldik, halkın desteğiyle geldik ama sizin Fetullahçılarla nasıl kol kola, el ele, diz dize geldiğinizi bütün dünya âlem biliyor.

Sizin göreviniz devlet olarak, Hükûmet olarak, sandıklarda bir baskı varsa, bir baskı tehdidi varsa onun önlemini almaktır.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Alıyoruz, merak etmeyin.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Ama, gidip tersten “Siz AKP’ye oy verin; vermezseniz sizin köyünüze su gelmez, elektrik gelmez, tutuklanırsınız, işkence görürsünüz.” demek değildir. Kendi söylediklerinize kendiniz de inanmıyorsunuz, daha fazla gülünç olmayın.

SALİH CORA (Trabzon) – Böyle bir şey hayal ürünü, hayal ürünü, hayal ürünüdür.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Sizin bu dönem herhâlde adaylığınız riskte. Herhâlde aday adayısınız ama adaylığınız riskte.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Siz Kandil’e bir selam gönderin.

SALİH CORA (Trabzon) – Bizim adayımız Erdoğan’dır. Hiç önemli değil.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – O yüzden çok heyecanlısınız gerçekten, çok heyecanlısınız!

SALİH CORA (Trabzon) – Bizim adayımız Erdoğan’dır. Hiç önemli değil, hiç önemli değil, bizim için vekillik önemli değil. Bizim adayımız Erdoğan’dır.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Burada, itiraz edenlerin bakan olduğu bir Mecliste, siz daha fazla itiraz edin, herhâlde milletvekili olursunuz. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

SALİH CORA (Trabzon) – Bizim adaylarımız Kandil’den belirlenmiyor, bizim adaylarımızı millet belirliyor.

BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) – Saraydan belirleniyor.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Grupları adına…

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Başkan, hakaretleri kabul etmiyoruz, “Bizim adayımız Kandil’den gelmiyor.” ne demek? Ne demek, öyle konuşuyor o!

BAŞKAN – Siz nasıl sisteme girmeden böyle konuşuyorsunuz Sayın Yiğitalp? Nasıl böyle bir tavır… Allah Allah!

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Siz neden bize sürekli hakaret edilmesine izin veriyorsunuz?

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Şimdi onlar konuşurken biz de aynısını yapacağız, bak nasıl oluyor!

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Özkoç, buyurun.

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Neden hakarete izin veriyorsunuz, söyler misiniz yani!

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özkoç, sizi dinliyorum.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, sayın grup başkan vekili konuşması esnasında savcıdan bahsederken “Zaten bir siyasi partiden aday olmuş ve aynı zamanda da ideolojisi bellidir.” dedi. Kayıtlara geçsin diye söylüyorum, bir sataşma olarak da kabul etmiyorum ama iktidar partisine mensup bir kişinin eleştiriye karşı “İdeolojisi bellidir.” demesi ve eleştiriyi ideolojiden dolayı kabul etmemesi aslında biz kendi dediğimizin, kendi ideolojimizin dışında, kendi görüşümüzün dışında herhangi bir şeyi kabul etmiyoruz demektir. Farklı kişiler, farklı görüşlere sahip kişiler gerçekleri söyleyebilirler. Muhalefet gerçekleri söylüyor, iktidarsa gerçekleri dinleyerek bunlar konusunda üzerine düşen vazifeyi yapmak zorundadır. Farklı düşünüyorsunuz, öyleyse yanlıştır anlayışı doğru değildir. Kayıtlara geçsin diye söylüyorum.

BAŞKAN – Kayıtlara geçmiştir.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Beştaş eleştiri sınırlarını da aşmak suretiyle Fetullahçı terör örgütüyle bizi yan yana getirme gibi bir iddianın içerisine girmiştir. Bu, İç Tüzük 69’a göre bize bir sataşmadır. Söz talep ediyorum.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Canım, o zaman siz bilmiyordunuz öyle olduğunu yani(!)

DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) – Mezardan ölü kaldırmayı da bilmiyordunuz o zaman(!)

BAŞKAN – Buyurun.

Yeni bir sataşmaya meydan vermeyin.

2.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben siyasetçiyim, burada yapılan değerlendirmelere siyasi kanaatlerimi belirtirim, ifade ederim. Bahsettiğiniz kişi zaten istifa etmiş, siyaset sahnesine çıkmıştır ve buraya geldiği zaman görüşlerini ifade eder, karşılığını bizden alır.

Değerli milletvekilleri, şimdi, burada sizin en zayıf noktanız, yumuşak karnınız PKK terör örgütüdür.

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Parmaklarınla gösterme! O parmağını indir!

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Hadi ya!

DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) – Bunlara karnımız tok, tok!

MEHMET MUŞ (Devamla) – PKK terör örgütünün elebaşları “Biz olmasak yüzde 5 alamazdınız.” diyor; size diyor, size. Sizin gıkınız çıkıyor mu? Gıkınız çıkıyor mu?

DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) – Geç! Geç!

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Anlatacak hikâyeniz kalmadı değil mi? Anlatacak hikâyeniz kalmadı.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – O parmağı yerine koy!

MEHMET MUŞ (Devamla) – Buraya sallarsanız, bu parmağı görürsünüz böyle! Buraya salladığın zaman aynı parmağı buradan görürsün! Buraya sallarsanız, aynı parmağı buradan görürsünüz! (HDP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bakın, az önce kendiniz aynı eleştiriyi yapıyordunuz.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Sayın Başkan, Genel Kurula hitap edecek mi?

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Genel Kurula hitap etsin.

MEHMET MUŞ (Devamla) – Siz terör örgütüne bir şey diyebiliyor musunuz? Bir şey diyebiliyor musunuz? Var mı gıkınız? Gıkınız çıkıyor mu? En küçük bir şey diyebiliyor musunuz?

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – En ufak bir şeyde “Genel Kurula hitap et.” diyorsunuz. Taraflı davranıyorsunuz.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Ee söylüyor işte, dinlemiyor musun? Yürü! Senin terimlerinle konuşmuyoruz biz, bizim kendi görüşümüz var.

MEHMET MUŞ (Devamla) – Diyemezsiniz çünkü sizin bir tek göreviniz var, onların, terör örgütünün propagandasını yapmak.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Bravo size! Bravo size! Gerçekten de çok iyi yönetiyorsunuz!

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Bize bakarak niye konuşuyor?

MEHMET MUŞ (Devamla) – Sizin göreviniz, size verilen görev…

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Ya, bize bakarak niye konuşuyorsun?

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Ya, bırak görevi mörevi, sen kendine bak!

MEHMET MUŞ (Devamla) – …PKK terör örgütünün propagandasını yapmak; başka bir göreviniz yok. Size ne kadar alan çiziyorlarsa o alanın içinde hareket edersiniz, onun dışına çıkamazsınız.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Bize seçmen vermiş görevi, o da seni iktidardan indirmek, ineceksin!

MEHMET MUŞ (Devamla) – Sizi onlar belirler. Siz onları eleştiremezsiniz, onlara bir eleştiri yöneltemezsiniz.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Bırak!

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Yok ya! Yok canım!

MEHMET MUŞ (Devamla) – Burada kaç kere söyledim size, çıkın, deyin PKK’nın terör örgütü olduğunu.

DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) – Sen dedin diye mi yapacağız? Sen dedin diye biz hiçbir şey yapmayız.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Senden talimat mı alacağız?

MEHMET MUŞ (Devamla) – Uluslararası alanda da PKK'nın bir terör örgütü olduğu kabul edilmiştir ama siz söyleyemezsiniz, söyleyemezsiniz çünkü…

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Biz o dilden konuşmuyoruz.

DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) – Neyi söyleyip neyi söylemeyeceğimizi sana mı soracağız?

MEHMET MUŞ (Devamla) – …talimatları dağdan, Kandil’den alırsınız, uygulamasını burada yaparsınız.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Sen kontra lisanıyla konuşuyorsun.

MEHMET MUŞ (Devamla) – Sizin özünüz de budur, gerçeğiniz de budur, siyasi alanınız da budur; bunu millet gayet iyi bilmektedir.

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Kendi kendine ne anlatacağını bilmiyorsun değil mi?

MEHMET MUŞ (Devamla) – FETÖ de bir terör örgütüdür, PKK da bir terör örgütüdür.

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Ne anlatıyorsunuz, siz ne anlatıyorsunuz, söyle bakalım!

MEHMET MUŞ (Devamla) – Hepsiyle nasıl mücadele ettiysek bundan sonra da aynı mücadeleyi sürdüreceğiz.

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Halka ne vadediyorsunuz?

MEHMET MUŞ (Devamla) – Fazla bağırmayın.

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Siz ne vadediyorsunuz, onu söyleyin, ne vadediyorsunuz?

MEHMET MUŞ (Devamla) – Siz Kandil’e buradan mesaj gönderip adaylığınızı garantilemeye çalışın.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Bırak, bırak, bırak! Sen kontra lisanıyla konuş!

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Çaresizlik bu, çaresizlik.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Danış Beştaş.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Açıklamana gerek yok yani.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Yok, ben çok ciddiye almadım açıklamayı.

DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) – Yanıt veremeyince böyle söylüyor.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – O yüzden sataşmadan söz istemiyorum çünkü gerçekten yüz kelimeden oluşan cümleler sarf etti yine. Ciddiye almıyorum, önemli de bulmuyorum ama kendisine uyarım, lütfen, bize parmak sallamasın, tamam mı?

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sallarsanız, o parmağı görürsünüz.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Bu büyük bir hadsizliktir ve Sayın Meclis Başkan Vekili olarak da sizin bize ısrarla iki dakika boyunca parmak sallamasına izin vermemeniz gerektiğini önemle ifade etmek istiyorum.

YUSUF BEYAZIT (Tokat) – Ne yaparsınız, Kandil’e mi söylersiniz?

DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) – Yok, saraya söyleyeceğiz, saraya! Saraya söyleyeceğiz!

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Çok saygısızsınız! Ne demek o?

YUSUF BEYAZIT (Tokat) – Niye saygısız? Deminden beri itiraz ediyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bakın, Sayın Danış Beştaş’ı dinliyorum, lütfen… Bakın, grup başkan vekiliniz konuşuyor.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Biz burada tehditlerden, parmak sallamalardan geri çekilecek, ürkecek insanlar değiliz, tamam mı? Biz bugünleri çok iyi biliyoruz, bugünler geçecek.

Sayın Muş da kesin adaydır, gönlü rahat olsun, bu kadar çabaladığına göre zaten başka bir yolu yoktur. Hayırlı olsun.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Hatta, bakan olması ihtimali bile var yani.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkanım, kayıtlara geçsin. Bizim kimseyi tehdit ettiğimiz yok. Ben kendisine “O parmağı sallama.” dedim. Şimdiye kadar nasıl yaptılarsa aynı muameleyi bizden görürler. Kendisi salladığı için, aynı şekilde kendilerine muamelede bulundum.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Sen ne muamelesi yapıyorsun ya!

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Sayın Başkan…

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 6771 Sayılı Kanunla Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Yapılan Değişikliklere Uyum Sağlanması Amacıyla Çeşitli Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Konusunda Yetki Kanunu Tasarısı (1/949) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 560) (Devam)

BAŞKAN – Şimdi söz sırası Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Zekeriya Temizel’e aittir.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Sayın Başkan, bir söz istiyorum.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sayın Temizel, bir dakika…

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Yani yüzüme bakıyorsunuz, konuşmuyorsunuz, başka bir şey olduğunda, iktidar partisinden en ufak bir söz geldiğinde hemen müdahale ediyorsunuz.

BAŞKAN – Estağfurullah! Ben hepinizi görüyorum, gördüğüm zaman herkese söz…

Sayın Temizel, buyurun lütfen.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Hayır, estağfurullah değil. Estağfurullah “aynen öyle” demek zaten. Siz de aynen öylesiniz!

BAŞKAN – Kusura bakmayın. Ben burada adil bir şekilde yönetmeye çalışıyorum.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Bu fütursuz bir tavır. Gerçekten fütursuz bir tavır, edepli davranmamak.

BAŞKAN – Aynısını oraya da size de diğer gruplara da… Aynı şekilde devam ediyorum.

BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) – Senin tarafsızlığını alkışlıyorum Ahmet Bey! Tarafsızlığını alkışlıyorum!

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yıldırım.

Buyurun Sayın Temizel.

CHP GRUBU ADINA ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, dün bu kürsüye son çıktığımı varsayarak çıkmıştım. Galiba bugün de son çıktığımı varsayarak çıkmıyorum artık. Bilmiyorum daha kaç tane kanunla karşılaşırız, neler yaparız.

SALİH CORA (Trabzon) – “Devam.”

ZEKERİYA TEMİZEL (Devamla) – Aslında, burada, özellikle bu yasada dile getirmeye çalışacağım dört tane husus var. Bunları siz sayın milletvekillerinin özellikle dikkatine sunmak istiyorum. Bir kere, en birinci husus, bu tasarıyı görüşüp de yasalaştırdığınız zaman bir rekora imza atacaksınız. Sadece Türkiye Cumhuriyeti Parlamentosunda gerçekleştirilen yasalar açısından değil, galiba dünya parlamentolarında da bu kadar hızlı bir şekilde gelip yasalaşan bir yasa görülmemiş olacak çünkü yasanın Komisyonda görüşülmeye başlamasından bu zamana kadar sadece yedi saat geçti, birkaç saat içerisinde de gerçekleşirse on saat içerisinde bu olayı tamamlamış olacağız. Bu, aslında, bu Parlamentoya “Çalışmıyor, yavaş çalışıyor.” diyen insanlara bir yanıt olarak alınırsa çok iyi bir olaydır. Gerçekten iyi çalışıyoruz, iyi gidiyor. Ancak, değerli arkadaşlar, keşke bu hızla çalışıp da birazcık da doğru yasa yapabilsek. Eğer burada yaptığımız yasa her şeyiyle beraber işleyen bir yasa olsa bunu gerçek bir ödül olarak da alnımızda, göğsümüzde her zaman taşırız.

Şimdi, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde çok önemli bir dönüm noktası geçirdik. 2017 yılının Ocak ayında Anayasa’mızı değiştirdik, Anayasa değişikliğiyle beraber hükûmet sistemimiz de değişti, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçtik parlamenter sistemden.

Sonuç olarak, yasalarımıza uygun bir şekilde, Anayasa'ya uygun bir şekilde gerçekleştirildiğini düşündüğümüz bu değişiklikten ötürü hiç kimsenin ilave bir şey söylemesine gerek yok. Bundan sonraki olay, bu değişikliğin yaşama geçirilmesiyle ilgili olarak Parlamentoya verilmiş olan görevlerin layıkıyla ve gereğince -layıkıyla ve gereğince- yapılıp yapılmamasıyla ilgili bir konudur.

Anayasa'yı Ocak 2017’de değiştirdik. Bu Anayasa değişikliğini düzenleyen yasanın yani 6771 sayılı Yasa’nın geçici 17’nci maddesinde de “Bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren en geç altı ay içinde Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu Kanunla yapılan değişikliklerin gerektirdiği kanun düzenlemelerini yapar.” hükmünü koyduk. Yani siz yeni bir hükûmet sistemine geçtiniz, Anayasa’nızda değişiklikler yaptınız, bundan sonra size altı aylık süre veriyorum ey Türkiye Büyük Millet Meclisinin üyeleri, bu süre içerisinde siz, Anayasa'ya uygun hâle getirin diğer bütün yasalarınızın hepsini. Sayın Bakanın ifadesiyle, 940 küsur tane yasada, 40 tane kanun hükmündeki kararnamede, belki onlarla ilintisi kurulacak olan binlerce yasada bunlarla ilgili değişiklikler yapılacaktı. Verilen süre, altı ay. Ancak bu altı aylık süre öyle inisiyatife bırakılmış bir olay değil, çok net bir şekilde “kanuni düzenlemeleri yapar” “yapar” “yapabilir” değil. “Yapabilir” değil, “yapılmalıdır”, o da değil. “Yapar” dediğine göre bir emredici hukuk kuralıdır, emredici Anayasa kuralıdır, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bunu yapması gerek. Yapmadı, Türkiye Büyük Millet Meclisi bunu yapmadı. Türkiye Büyük Millet Meclisi ilk altı ayda bunu yapmadı, bırakın ilk altı ayı yani Anayasa’nın öngördüğü emredici hükümdeki altı ayı, onu izleyen yedi ayda da yapmadı yani on üç aydır yapmadı. On üç saatte çıkardığımız bir yasa, buna karşılık on üç ayda yapılmayan çalışmalar. Sorun burada.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin Anayasa’nın emredici hükmüne rağmen bir görevini yerine getirmemesinin anlamı nedir değerli arkadaşlar, anlamı nedir? Bu, çok açık bir şekilde Anayasa ihlalidir. Peki, nasıl Anayasa ihlalidir? İhmal suretiyle Anayasa ihlalidir. “İhmal suretiyle Anayasa…” Belki bu kavramı ilk defa duyuyorsunuz, biz de zaten ilk defa Plan ve Bütçe Komisyonunda kullandık. Bir Meclis görevini ihmal ediyor ve Anayasa ihlal edilmiş oluyor. Peki, bunun karşılığı ne, müeyyidesi ne? Bunu sıradan bir olaymış gibi geçiştirecek miyiz? Yani ihmal suretiyle Anayasa’nın ihlal edildiği çok net olarak ortalıktayken, delilleriyle beraber ortalıktayken, hatta şu anda yaptığımız kanun da bu ihmalin en büyük deliliyken bunu sessiz olarak geçiremezsiniz, bunun mutlaka bir karşılığı olmalı. Normal çalışan bir Parlamentoda, apar topar erken seçime gitmemiş olan bu Parlamentoda belki de yapılması gereken olay bu konuda Hükûmete bir gensoru verilmesiydi çünkü bu tür denetimler Parlamento içinden yapılır. Yoksa oturup da otomatik olarak dışarıdan bu ihmalin cezasının kesilmesi gibi bir tavır demokrasilerde olmaz. Elbette ki bunu Türkiye Büyük Millet Meclisi kendiliğinden yapamayacaktı; gerekirse yapar, ayrı bir olay. Bu durumda buna destek olacak, bu kanunların yapılmasıyla ilgili olarak devletin birikimini kullanarak tasarıları hazırlayacak olan Bakanlar Kuruludur, Hükûmettir yani. Devlet birikimini kullanmadan Bakanlar Kurulunun desteklemediği hiçbir düzenleme gerçek anlamıyla bu toplumun gereksinmelerine yanıt verecek bir düzenleme olmaz, eksiklikleri olur.

Dolayısıyla bu olayı “Yaptık, oldu; geçti, oldu.” gibi bir olguyla kesinlikle tanımlamamak gerek. Bu çalışmalarla ilgili olarak, bu çalışmaların yürütülmesiyle ilgili olarak da tarihte bıraktığımız iz, maalesef, bu Parlamentonun kırdığı rekora rağmen, kırdığı rekora karşın pek iyi anılmasına neden olmayacak; maalesef.

Değerli arkadaşlar, yetki tasarısıdır, dolayısıyla bu yetki tasarısıyla ilgili olarak Bakanlar Kuruluna verilecek yetkilerin her birinin ne şekilde düzenleneceği de Anayasa’mızın 91’inci maddesinde çok açık bir şekilde sayılmıştır. Anayasa’nın 91’inci maddesi “Bu şekilde çıkarılacak olan kanun hükmündeki kararnamelerin -yani 1’inci maddede saydıklarımızın- amacını, kapsamını, ilkelerini, kullanma süresini ve süresi içerisinde kaç defa kullanılacağını çok net olarak belirtmek zorundadır.” diyor, 91’inci madde bu. Dolayısıyla, bu kararnamenin içerisinde muğlak, içeriği belli olmayan, neyi kapsadığı belli olmayan, hangi düzenlemelere kadar uzanacağı konusunda herhangi bir sınırlama taşımayan düzenlemeler yapıldığı takdirde, bu, Anayasa’nın 91’inci maddesine aykırı oluyor. Nitekim Anayasa Mahkemesinin -zaten bu, 1982 Anayasası’nın hükmüdür, değişmemiştir- 1982 Anayasası’ndan beri verdiği kararlarda 91’inci maddedeki ilkelere uymayan yetki kanunlarıyla ilgili sürekli iptal kararları verilmiş.

Şimdi, bu yaptığımız düzenlemenin içerisindeki 1’inci madde yani kapsam maddesinin son fıkrası, bu açıdan -bütün kuruluşlarla yani burada sayılanların dışındaki bütün kuruluşlarla ilgili olarak- sadece Anayasa’daki değişiklikler nedeniyle Başbakanlığın veya hükûmetin ortadan kalkması veya kalkan hükümleri içeren ibarelerin ortadan kaldırılması şeklinde algılanmamalı. Eğer bu sadece bu şekilde açık olarak yazsa, “‘Başbakan’ yazanların hepsi çıkarılacak. ‘Bakanlar Kurulu’ yazan yerlere ‘Cumhurbaşkanlığı kararnameleri’ konulacak.” diye net olarak tanımlansa burada hiçbir sorun olmaz. Birazcık uzun bir kararname olur ama hepsini yazarlar, burada görüşülür, çıkar; orada bir sorun yok. Ancak, burada “bunların dışında kalan” demek suretiyle bütün ülkeyi kapsayan, geçmiş bütün kararnameleri kapsayan, dolayısıyla onların içerisinde sadece bunlarla ilgili değil, bunların niteliklerini ve içeriklerini de değiştirecek düzenlemeler yapma gerekliliği ortaya çıkıyor.

Şimdi, geç kalınmış, yapılmamış, dolayısıyla kanun hükmündeki kararnameye dönüştürülmüş olan bu düzenlemelerde Meclisin yasama yetkisini, Meclis olarak ihmalimiz sonucunda ortaya çıkan bu durum nedeniyle Bakanlar Kuruluna devrediyoruz ama Bakanlar Kuruluna devrettiğimiz yetkinin de sınırları yok yani Bakanlar Kuruluna da Anayasa’ya aykırı bir şekilde devrediyoruz. Dolayısıyla buradaki düzenleme… Doğru, bu kadar geniş bir şeyin konması gerekiyor çünkü on üç ay bekledikten sonra birdenbire, apar topar bir kararname yazılıp da getirildiyse bundan bu sonuçlar çıkar. Sayın Bakan Plan ve Bütçe Komisyonunda verdiği bilgiler sırasında aylardan beri bu konularda çalışmalar yapıldığını söyledi. İyi de değerli arkadaşlar, aylardan beri yapılan bu çalışmaların sadece Komisyona gelmesi, komisyonlarda görüşülmesi, sonra da Genel Kurula inmesi kalmış zaten, pek fazla bir şey kalmamış ki. O nedenle, yaptığımız tasarı, yetki tasarısı Anayasa’nın 91’inci maddesine kapsam itibarıyla kesin olarak aykırıdır.

İkinci önemli konu var burada dile getireceğimiz: Verdiğimiz yetkinin geçerlilik süresi. Anayasa çok açık bir şekilde söylüyor kullanma süresini. Hangi tarihe kadar kullanılacak? Bakanlar Kuruluna devrettiğimiz bu yetkiyi biz hangi tarihe kadar kullanacağız? Kararnamede diyor ki: “Cumhurbaşkanı yemin edene kadar.” Bu bir tarih değildir değerli arkadaşlar. “Tarih” dediğiniz olay kesindir, belirlidir; “şu yılın şu ayının şu günü” denir veya “şu yılın sonuna kadar” denir “şu yılın başından itibaren” denir. Cumhurbaşkanının hangi gün yemin edeceğini burada bilen bir Allah’ın kulu var mı? Bilemezsiniz. Kanun yapıyoruz burada, ciddi bir şey yapıyoruz. Dolayısıyla, Bakanlar Kuruluna verdiğimiz yetkiyi tartışıyoruz. Bu yetkiyi verdiğimiz zaman Anayasa’mızda seçimlerin 2019 yılının 3 Kasımında yapılacağı yazıyor idi. Ama buna rağmen 17’nci maddede bu düzenlemelerin altı ay içerisinde yapılması konulmuş idi. Dolayısıyla, bu düzenlemelerin hepsi altı ay içerisinde yapılacak ancak yürürlüğü Cumhurbaşkanının yemin ederek göreve başlamasından sonra olacak. Bu mantıklıdır; bu, kararnamelerin yürürlük tarihini gösterir, o tarihten itibaren işleme girer bunların hepsi. Ama burada verdiğimiz yetki, burada konuştuğumuz yetki farklı bir yetki. Biz burada Bakanlar Kuruluna yetki veriyoruz yani bundan sonra Cumhurbaşkanının çıkartacağı kararnameler için Cumhurbaşkanına verdiğimiz bir yetki değil bu. Cumhurbaşkanı burada tamamen tartışma dışı. Bu yetki, Hükûmete verdiğimiz yetki. Bu Hükûmet yani yeni sistem yürürlüğe girdiği zaman artık adı anılmayacak olan Bakanlar Kurulu bu yetkiyi ne zamana kadar kullanacak? Olay bu. 91’inci maddede diyor ki: “Bu yetkinin kullanılma süresini çok net olarak belirleyeceksiniz.” Biz belirleyemiyoruz bu süreyi, “Cumhurbaşkanının yemin etmesine kadar.” diyoruz.

Şimdi, değerli arkadaşlar, geçici madde Bakanlar Kuruluna verilen bu yetkinin süresini belirliyor ise buna biz çok net bir şekilde, örneğin “24 Nisan 2017 tarihine kadar bu yetkiyi veriyoruz, o zamana kadar Bakanlar Kurulu istediği bütün düzenlemelerin hepsini yapsın.” deriz. Burada bir sorun olmaz. Ya da 24 Nisan demeyiz de seçimlerin sonuçları, şunları, bunları ortalama olarak kaç günde çıkıyor? Altı günde çıkıyor. Biz iki gün öne çekeriz, 29 Nisan deriz, 30 Nisan deriz ya da bir hafta önce deriz, bir hafta sonra deriz.

Yani Anayasa’yı sürekli olarak, bir taraftan yasayı yaparken ihlal ediyoruz, bir taraftan verilen görevi ihmal ederek yapıyoruz, bir taraftan yapılmış olan tanımlamada verilen yetkinin kullanılmasıyla ilgili yaptığımız düzenlemede ihlal ediyoruz. İyi de o zaman bu Anayasa’ya göre kurduğumuz, bu Anayasa’ya göre getirdiğimiz yeni yönetim sistemine saygıyı nasıl sağlayacağız, neyle sağlayacağız daha doğrusu? Bunların en azından birazcık sağlıklı yapılmasında… Tamamen diğer tartışmaların hepsinin dışında teknik bir düzenleme yapıyoruz. Şu teknik düzenlemeyi dayanağı olan yasalara uygun, Anayasa’ya uygun bir şekilde yapalım demenin ne sakıncası var burada?

Kaldı ki bu kadar sıkıştırılması da anlam veremediğimiz bir durum nitekim Meclis çalışmaya devam ediyor. Çalışılabilirdi de üstünde, daha olumlu sonuçlar çıkabilirdi, gerçekten iyi şeyler çıkardı. Bu koşullar altında yaptığımız düzenlemeyi toplum da benimserdi, toplum vicdanına da uygun olurdu. Toplumun benimsemediği olaylarla ilgili olarak yapılan düzenlemeleri topluma benimsetmek o kadar kolay bir olay değil.

Yasalarımızın kalitesiyle ilgili olarak bu Mecliste çok fazla tartışma yaptık. Bu kadar önemli bir konunun, bu yetki yasasıyla ilgili tartışmaların bu Mecliste bir avuç insan tarafından yapılmış olması, gerçekten, o da ayrı bir üzüntü kaynağıdır, yazık günahtır. Bu Meclise girmek için ciddi anlamda mücadele eden yüzlerce, binlerce insan şu anda Parlamento yarışının sırasına girmiş ancak bu Parlamentoda çalışma hakkını elde etmiş, görev yapma onuruna ulaşmış insanlarla siz şu anda rejim değişikliğine, sistem değişikliğine neden olan bir tasarıyı tartışamıyorsunuz, bu sistem dışında kalmış.

Olay, belirli polemikler söz konusu olduğu zaman, tamam, iyi tartışılıyor ama teknik bir konu düzenlendiği zaman lütfen bunu yapalım, bir kere olsun yapalım. Şu kırdığımız rekorun üzerine, çok doğru, Anayasa Mahkemesine götürmediğimiz bir tartışma yapılabilir. Eğer normal zamanında, doğru bir şekilde yapılmış olsaydı bu tartışmaların hepsi yani bir erken seçim vesaire söz konusu olmasıydı, bundan önce yapılacak olay gerçekten, bu hükûmet sistemi, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi benimseniyor ise geçici 17’nci maddenin gereğini yerine getirmeyen Hükûmetle ilgili olarak bu Parlamentoda mutlaka bir gensoru verilirdi. “Yapın kardeşim bunun gereğini, bunun gereğini yapın.” denirdi, bu mutlaka denirdi, bu denmedi. O zaman bunun gereğini yerine getirmek Parlamentonun görevi.

Her şeyi düzeltme imkânımız yok. Kararname bir zorunluluk hâline gelmiş. Anayasa Mahkemesi net bir şekilde bu tür düzenlemelerle ilgili olarak vermiş olduğu kararında “Çok ivedi olması nedeniyle, acele çıkartılması gereken işleri bitirmek için kanun hükmünde kararname yetkisi isteyemezsiniz. Bu, bu amaçla verilmiş bir yetki değil. Çok karmaşık olaylarda, burada tartışılması mümkün olmayan olaylarda idareye kolaylık sağlamak amacıyla böyle bir düzenleme yapılabilir ancak.” diyor. Bu gerçeği de göz önünde bulundurmamız gerekiyor. Dolayısıyla, hem yetki açısından hem yürürlük tarihi açısından hem de kapsam açısından ciddi sorunlarla karşı karşıya kaldığımız bir yasa görüşüyoruz burada. Büyük bir olasılıkla birazdan oylanacak, geçecek. Maddelerinde yine o maddelerin tekniğiyle ilgili değil de çok farklı şeyler tartışılarak geçilecek ve Türkiye’de değişen rejimin altyapısı kurulmuş olacak. Buna kimse inanmaz. Ben buna inanmak istiyorum, ben buna, değişen rejimin, kurulan yeni Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin hukuk altyapısının sağlıklı bir şekilde kurulmasına veya kurulabileceğine inanan bir insanım. Kurulabilir, yapılabilirdi ama zerre kadar bir gayret de görmüyoruz, bu konuda herhangi bir çaba da görmüyoruz değerli arkadaşlar. Bu tartışmalar çerçevesinde uzun süre konuşulacak bir tasarı bu.

Buradaki iki konuya daha dikkat çekip konuşmamı bitirmek istiyorum. Burada yapılan düzenlemelerin daha sonra değiştirilmeyeceği asla söylenemez. Sonuç olarak burada yapılan da bir yasadır, zaten bu kararnamelerle ilgili yapılan düzenlemeler daha sonra da ortaya çıkarılıp düzeltilebilir ancak söz konusu olan olayın başlangıcının hatalı kurulmasıdır. İlk düğmeyi yanlış iliklerseniz ondan sonrakileri düzgün ilikleme şansınız yoktur, yapamazsınız da zaten. O nedenle bu tür düzenlemelerle ilgili olarak gereken çalışmaların hiç değilse devletin bütün birikimini kullanarak bundan sonra yapılacağını ama kararnamedeki iki tane temel eksikliğin de giderileceğini burada ummak istiyoruz.

Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.05

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.24

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye), Mehmet Necmettin AHRAZOĞLU (Hatay)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 98’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

560 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi, tasarının tümü üzerinde Hükûmet adına söz isteyen Başbakan Yardımcısı Sayın Bekir Bozdağ.

Buyurun Sayın Bozdağ. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakikadır.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimin başında hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bildiğiniz gibi Türkiye Büyük Millet Meclisi, Anayasa'mızda köklü reformlar içeren önemli değişiklikleri ocak ayında kabul etti. 2017 yılının Nisan ayında da bu değişiklikler halkımızın onayına sunuldu ve yapılan halk oylaması sonucunda Türk halkı parlamenter hükûmet sisteminden Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçişi onayladı. Esasında, bu Anayasa değişiklikleri, cumhuriyetin ilanından bugüne Anayasa’mızda yapılan en önemli ve en köklü değişikliklerin başında gelmektedir. Türkiye, bundan sonra artık yeni Anayasa’nın öngördüğü esaslar çerçevesinde yönetilmeye devam edecektir.

Bugüne kadar parlamenter sistem çerçevesinde yönetildik. Yasama-yürütme ilişkileri, parlamenter sistemin nitelikleriyle uyumlu olacak kısımları olmayacak kısımlarıyla beraber ama özünde parlamenter sisteme göre yerine getirildi. Yeni sistem, esasında yasama ve yürütmenin tam ayrılığını, birbirine karşı tam bağımsızlığını ortaya koymaktadır. Yeni sistem, yürütme yetkisinin doğrudan halk tarafından verilmesini, aradan Parlamentonun çıkarılmasını, iktidarın Parlamentonun güvenoyuna değil de halkın güvenoyuna dayanmasını emretmektedir. Yeni sistem, yasamayı güçlendirmekte, milletvekillerini parlamenter sisteme göre daha etkin hâle getirmekte, yasama faaliyetlerini münhasıran Türkiye Büyük Millet Meclisine ve yasa teklifi verme yetkisini de bütçe kanunu hariç tamamen milletvekillerine devretmek suretiyle milletvekillerini de bugünkü sisteme göre oldukça güçlendirmektedir. Yasama da tam anlamıyla etkin, bağımsız, güçlü bir aktör olarak yegâne aktör hâline getirilmektedir. Yasama denetimi de aynı şekilde, etkin bir şekilde Parlamento tarafından yerine getirilecektir.

Aynı şekilde, yeni sistem toplumdaki kutuplaşmayı da ortadan kaldıracak özelliklere sahiptir. Nitekim, yeni sistem vesilesiyle yapılacak ilk seçimde siyasi partilerin seçim öncesi ittifaklar kurması, birlikte “ittifak” ismi altında, kendilerinin belirlediği isimler altında seçimlere girme iradeleri bu sistemin partileri birbirlerine yaklaştırdığını, birlikte seçim faaliyetine, birlikte milletin önüne çıkma iradesine teşvik ettiğini de göstermektedir ki bu da son derece önemlidir. Ben eminim ki bu sistemin yürürlüğe girmesinden sonraki süreçte de hem bizim siyasal kültürümüzde hem demokrasi kültürümüzde çok ama çok önemli değişiklikler olacaktır.

Anayasa’mızın halk tarafından kabul edilmesi üzerine bazı maddeleri hemen yürürlüğe girdi. Örneğin “Cumhurbaşkanının partisiyle ilişiği kesilir.” ifadesi metinden çıkarıldı ve Cumhurbaşkanımız partisine döndü, hem Genel Başkan hem Cumhurbaşkanı olarak görevini yürütmeye başladı.

Bir diğer kısmında ise seçim takviminin başlamasıyla beraber yürürlüğe girmesi emredilen hükümler var ki takvim başladı ve bunlar da yürürlüğe girdi ve bu çerçevede de bazı uyum yasalarını Türkiye Büyük Millet Meclisine getirdik ve buranın onayıyla onlar da yürürlüğe girdi. Siyasi Partiler Kanunu ve seçim kanunlarında uyum maksadıyla önemli değişiklikler hayata geçmiş oldu, ikinci kısım da Anayasa değişiklikleriyle ilgili olarak yürürlüğe girdi.

Şimdi, en önemli kısım: Esasında Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin yürürlüğe girme tarihine artık gün sayıyoruz. Anayasa’mızın ilgili maddeleri birlikte tetkik edildiği takdirde, yeni hükûmet sistemi bütün gerekleriyle, kurallarıyla ve kurumlarıyla beraber seçimden sonra Cumhurbaşkanının Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda yemin ettiği gün yürürlüğe girecektir. Dolayısıyla, buna oldukça az bir süre kalmıştır. Seçim tarihinin belli olması nedeniyle, 24 Hazirandan sonraki on gün içinde muhtemelen yeni sistem Parlamentoda Cumhurbaşkanımızın yeminiyle bütün yönleriyle yürürlüğe girmiş olacaktır.

Tabii, yeni sistem yürürlüğe girerken mevcut mevzuatımızda Anayasa’nın kabul ettiği bu düzene göre düzenlemeler yapma zarureti de ortadadır. Hükûmetimiz ve Parlamentomuz, Anayasa değişikliğinin kabulünden bu yana geçen süre içerisinde bu konuda bazı çalışmaları yaptı. Özellikle Hükûmet olarak biz mevcut mevzuatımızın tamamını taradık. Baktığımızda, şu anda, uluslararası antlaşmalar hariç, yürürlükte 879 kanunumuz bulunmaktadır. Esasında, bu kanunlar daha çok ama değişik kanunlarla kod kanunlarda değişiklik yapanlar buralara işlendiği için bunlar temel kanunlar, kod kanunlar. Bu nedenle 879 kanun yürürlükte, 80 tane de kanun hükmünde kararname yürürlükte bulunmaktadır. Bunların hepsinin incelemesi sonucunda, 521 kanunda değişiklik yapılması zarureti ortaya çıkmıştır. Ayrıca, 40 kanun hükmünde kararnamede değişiklik yapılma zarureti vardır ve yürürlükten 2.483 maddenin kaldırılma zarureti var, 2.470 maddede de değişiklik öngörülmektedir. Bazı ibarelerin yasalarımızdan çıkarılması, bazı maddelerin yürürlükten kaldırılması yapılırken bazılarında uyum maksadıyla değişiklikler yapılma zarureti ortadadır. Bunların kısa sürede tamamlanması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin huzuruna getirilmesi takdir edersiniz ki kolay bir iş değildir. Hükûmetimiz 16 Nisan daha gelmeden önce, halk oylamasının sonucunu öngördüğümüz için bakanlıklar faaliyetine başlamış, bu çalışmalar büyük bir titizlikle yürütülmüştür ancak seçimlerin öne alınması nedeniyle Parlamentoda geniş anlamda tartışma fırsatı maalesef ortadan kalkmıştır. O nedenle bugün huzurlarınıza bu yetki kanun tasarısını getirmek zorunda kaldık. Bu tasarının Meclise gelmesi Hükûmetimizin tercih ettiği bir yöntem değil, yapmak zorunda kaldığı bir husustur, bir zorunluluktur, bunun altını özellikle çizmekte fayda görüyorum.

Tabii, Anayasa’nın ilgili maddesi bu kanunun yayımı tarihinden itibaren en geç altı ay içerisinde İç Tüzük dâhil uyum yasalarının, Cumhurbaşkanının göreve başlamasından altı ay içerisinde de Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin çıkarılmasını emrediyor, bu Anayasa’mızın bir hükmü ama hepimiz biliyoruz ki bu süre bir düzen süresidir, bir düzenleme süresidir, hazırlama süresidir, hazırlanma süresidir, hak düşürücü bir süre değildir. Bu süre içerisinde bu uyumları yaptık ne âlâ, yapamadığımız zaman yeni sistem yürürlüğe girmeyecek mi? Elbette yürürlüğe girecek ve biz bu süre dolsa dahi bu düzenlemeleri yapabiliriz, geçmişte de bunun pek çok örnekleri var ve bu düzenlemeler yapıldı ve Meclisimizden geçti ve hepsi şu anda yürürlüktedir. O nedenle altı aylık sürenin aşılmış olması bu düzenlemelerin yapılmasına engel değildir, bu bir suç da değildir çünkü çok net bir şekilde düzen süresi, hazırlanma süresidir. Hükûmetimiz de bu süre içerisinde ilgili düzenlemeler üzerinde çalışmış ama demin ortaya koyduğum rakamlar çerçevesinde çok büyük değişiklikler yapma zarureti ortaya çıktığı için Parlamentonun da görev süresine az bir zaman kaldığı için yeni sistemin Cumhurbaşkanının yeminiyle yürürlüğe gireceği de dikkate alınarak bu konuda bir yetki kanunu Meclise sevk edilmiştir. Sevk ettiğimiz Yetki Kanunu Tasarısı Anayasa’ya tamamen uygundur, içindeki düzenlemelerin her biri de Anayasa’ya uygundur, Anayasa’ya burada bir aykırılığın olması söz konusu değildir.

Bildiğiniz gibi, Anayasa’nın 7’nci maddesi yasama yetkisini Meclise veriyor “Bu devredilemez." diyor. Yürütme yetkisi 8’inci maddede düzenleniyor “Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından kullanılır." diyor ve 87’nci maddesi Meclisin görevleri arasına Bakanlar Kuruluna belli konularda kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi vermeyi de koyuyor. Dolayısıyla, bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi Anayasa’nın 87’nci ve 91’inci maddeleri çerçevesinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Bakanlar Kuruluna kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi vermektedir. Bunun Anayasa’ya aykırı bir yönü var mı? Yok. Anayasa, yetki kanunu çıkarılacak kanun hükmünde kararnamenin amacını, kapsamını, ilkelerini, kullanma süresini ve süresi içerisinde birden fazla kararname çıkarılıp çıkarılmayacağını da gösteriyor. Bunların hepsi burada var mı? “Amaç ve kapsam” 1’inci madde, diğer maddelere baktığınızda ilkeler orada süre içerisinde birden fazla çıkarılıp çıkarılmayacağı hususu da çok net bir şekilde bu tasarının içerisinde ifade edilmiştir. Yapılacak düzenlemelerin tamamı Anayasa’ya uyum maksadıyla yapılacak düzenlemelerdir ve burada kanunların tamamının sayılmamış olması bir Anayasa’ya aykırılık sorunu değildir, bunun altını da özellikle çizmek isterim.

Tabii, Komisyon görüşmeleri, yetki kanununun nerede görüşüleceği hususu Anayasa ve İç Tüzük’te düzenleniyor. Anayasa’nın 91’inci maddesi “Komisyonlarda görüşülür.” diyor, İç Tüzük’ün 90’ıncı maddesi “Komisyonlarda görüşülür.” diyor ama hiçbir yerde “Anayasa Komisyonunda görüşülmezse Anayasa’ya aykırıdır.” diye bir kural söz konusu değildir. Nitekim, bugüne kadar da 30 tane kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi veren yetki kanunu tasarısı görüşülmüş. Bunların nerede görüşüldüğüne baktığınızda; 24’ü Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmüş, 2’si Anayasa Komisyonunda, 1’i Adalet Komisyonunda, 1’i Dışişleri Komisyonunda, 1’i Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunda, 1’i de geçici karma komisyonunda görüşülmüş. Anayasa Komisyonunda görüşülenin sayısı 2 tane. Bizim Anayasa’mız yine aynı Anayasa, değişmedi. O zaman Anayasa’ya uygun olan şey Anayasa değişmediği hâlde bugün Anayasa’ya aykırı hâle nasıl gelir? Anayasa’yla gelmez ancak siyasal, taraflı yorumlarla gelebilir. Bugün yapılan da bu yorumlar nedeniyledir, yoksa Komisyonun görüşmesi doğru ve yerinde bir durumdur. Bugüne kadar da 30 tane yetki kanunu çıkarılmış, 30 kanuna da dayanarak 515 tane kanun hükmünde kararname çıkarılmış. AK PARTİ Hükûmetleri döneminde, 2011’de 1 tane yetki kanunu çıkardık ve buna dayanarak da 35 tane kanun hükmünde kararname çıkarmış durumdayız. Hükûmet olarak biz mecbur kalmadıkça bu yetki kanunu yoluna bugüne kadar başvurmadık, bundan sonra da… Bugünkü başvurumuz da esasında mecbur kalmamızın bir sonucudur.

KADİM DURMAZ (Tokat) – Neyi yapamadınız Sayın Bakan, neyi?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Mecburuz çünkü sistem yürürlüğe giriyor. 24 Haziranda Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçiyoruz ve bu sistemin aksamadan yürümesi için uyum yasalarının çıkması ve Parlamento çalışamayacağı için bunun Meclis yerine Meclisin verdiği yetkiye istinaden Bakanlar Kurulu tarafından yapılma zarureti var. Biz, artık şunu yapamayız: Sistem değişti, sistem değiştiği hâlde değişmemiş gibi devam etmek hiçbirimize fayda vermez. Bu sistemi sağlıklı yürütmek için ne yapmamız lazımsa onun üzerinde hep beraber durmamız lazım.

Burada, kanun hükmünde kararnamelerin adedi veyahut da kaç tane kanunda değişiklik yapılacaksa bu kanunların adının sayılması bir anayasal zorunluluk değildir. 1961 Anayasası diyordu ki: “Bunları siz yetki kanununda tek tek sayacaksınız.” O zaman sayılıyordu ama 1982 Anayasası tek tek saymayı öngörmemiş. Konu Anayasa Mahkemesine gitmiş. En son 2011/147 sayılı Karar’ında, mahkeme diyor ki: “Bu nedenle, dava konusu yasa kurallarında bir kısım kanunların isimlerini sıraladıktan sonra belirlenen bu iki konuyla ilgili diğer kanun ve kanun hükmünde kararnamelerde de değişiklik yapılabileceğinin ifade edilmiş olması, konunun belirli olmadığı iddiasına dayanak teşkil edebilecek bir husus değildir. Zira, konu ve kapsamın belirtilmiş olması kaydıyla belirlenen bu konu ve kapsamın sınırları içinde hangi yasa ya da KHK’lerin girdiğinin yetki yasasında sayma yoluyla gösterilmesi şart değildir.” Çok açık. Biz de bunu tercih ettik ve sayma yoluna gitmedik. Saysaydık ne olacaktı? Bir çıkardık, tam 14 sayfa kanun numarası ve adını buraya yazmış olacaktık. Bunun ne faydası var bize? Sonuçta, ilgili tasarının 1’inci maddesinin içerisinde çok net bir şekilde amaç ve kapsamda “Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında yapılan değişikliklere uyum sağlamak üzere…” diyor. Bizim bu saydığımız kanunlarda değişiklik yapılması, yürürlükten kaldırılması ya da yeni düzenleme yapılması hususu da sadece uyumla ilgili ve uyumla sınırlıdır. Bunun dışında bir düzenlemeyi bizim bununla yapabilme imkânımız yok. İbareleri değiştirdik, “Başbakanlık” ibaresini “Cumhurbaşkanlığı” yaptık, kolay iş. Bazı gereksiz maddeleri yürürlükten kaldırdık, bu da kolay iş, yapabiliriz çünkü üzerinde çalışarak yapacağız. Bazı maddeleri değiştirdik, bu da kolay iş. Ama onun dışında, ayrıca kanunda olmayan ama yeni sistemin gerekleri icabı yeni düzenleme yapmamız gereken konular olabilir, bizim “düzenleme” diyerek kastettiğimiz bu yeni sistemin ruhuna uygun, Anayasa'ya uygun bir düzenleme yapmaktır. Bizim yapacağımız düzenlemelerin tamamı Anayasa değişikliğiyle kabul edilen Anayasa maddelerine uygun uyarlama düzenlemeleridir. Bunların denetimi de Anayasa Mahkemesi tarafından yapılacaktır, Anayasa'nın dışına çıkan bir şey olduğu zaman elbette Anayasa Mahkemesi bunu iptal edecektir.

Bunun süresine gelince, süre konusunda da bir sorun burada yoktur. Zira, demin de söyledim, Anayasa'da -kullanma süresi- 91’inci madde ne diyor? Kanun hükmünde kararnamelerin kullanılma süresinin belirtilmesini ifade ediyor.

Şimdi, biz de burada kullanılma süresini belirtiyoruz. Nedir kullanılma süresi? İki şekilde olabilir: Ya, somut bir tarih dersiniz, “1/1/2018” dersiniz, bu, somut bir süredir, o tarihi siz net olarak biliyorsanız onu o şekilde, somut bir şekilde bağlarsınız, bu, bir somut süredir ve buraya uygundur. Eğer tarih olarak ifade etme imkânınız yoksa o zaman bu süreyi, kati süreyi kati bir hadiseye bağlarsınız ve o da bir kati süredir, kullanılması gereken süredir.

Şu anda bizim Anayasa'mıza göre seçimimiz ne zaman yapılıyor? 24 Haziranda yapılıyor. Ve –geçici madde- Anayasa değişikliğinin madde 18’ine göre -kabul ettiğimiz- orada da diyor ki: “91’inci madde.” Yani kanun hükmünde kararname yetkisi veren madde, Bakanlar Kurulunu düzenleyen madde, bunlar 109’uncu madde. Ne zaman yürürlükten kalkar? Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonucunda Cumhurbaşkanının göreve başladığı tarihte yürürlükten kalkıyor. Yani Cumhurbaşkanı Genel Kurulda yemin edene kadar, hem 91’inci madde hem de diğer maddelerin tamamı yürürlüğünü korumaktadır, yürürlüktedir. Ne zaman yürürlükten kalkıyor? Cumhurbaşkanı yemin ettiği zaman yürürlükten kalkıyor. Bakanlar Kurulunun yetkisi, yine, hakeza, Cumhurbaşkanımız yemin edene kadar devam edecektir. Dolayısıyla, burada belirli ve kati bir süre vardır, “belirsizlik” diye bunu değerlendirmek, bana göre doğru değildir. Çok açık, biz kati bir hadiseye bağlıyoruz. Kati hadise nedir? Cumhurbaşkanı seçimidir, 24’ünde yapılıyor. Bizim tahminlerimize göre ilk turda biteceği için, kesin sonuçların ilanından itibaren, Meclis, İç Tüzük’e göre üç gün içinde toplanacak ve beş gün içinde Meclis Başkanı seçecektir. Belki Cumhurbaşkanı, ilk gün milletvekilleri yemin ederken, geçici Başkanlık Divanı huzurunda da yemin edip göreve başlayabilir ya da yeni Meclis Başkanı seçildikten sonra da göreve başlayabilir. Eğer bu arada bir fasıla olsaydı, boşluk olsaydı, o zaman biz boşluğa düşerdik. Onun için, sistem değişikliğinin herhangi bir boşluğa düşmeden yürürlüğünün sağlanması için bu ortaya konuldu.

Efendim, o gün seçim bitmezse. Ya görünen köy kılavuz istemiyor; seçim 24 Haziranda bitecek, bunun başkası yok. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Görünen köy kılavuz istemediği için de biz bunu görüyoruz. Çok net bir şekilde izaha da hacet yok. 24 Haziranda muhtemelen bitecek, muhtemelen de 5’i, 6’sı gibi Parlamento yemin etmek üzere toplanacaktır. Hadise net olduğu için, o hadiseye bağlanan süre belirlidir ve nettir, kati süredir, belirsiz bir süre biz bu yetkiyi almıyoruz. Çok açık, çok net, bu yönüyle de Anayasa’ya aykırılık söz konusu değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Başkanım, bitiriyorum.

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen, buyurun.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bu Yetki Kanunu Tasarısı’yla, Türkiye’mizin, Anayasa’mızda yapılan değişiklikten sonra, bu değişikliğe uygun yeni hükûmet sistemine göre bütün uyum yasalarının çıkarılması ve Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin inşası için, sizin adınıza, sizin verdiğiniz yetkiye istinaden Hükûmetimiz çalışmalarını yürütecektir ve beraber biz yeni sistemi inşa edeceğiz. Benim bütün arkadaşlarımdan, herkesten… Bu kanunların neler olduğu da belli, herkes bu kanunlarla ilgili, uyum süreçleriyle alakalı görüşlerini Türkiye kamuoyuyla paylaşırsa biz de ondan istifade ederiz.

Tekrar hayırlı olmasını temenni ediyorum, 24 Haziran seçimlerimizin hayırlı olmasını temenni ediyorum. Milletvekili arkadaşlarımızın hepsine yaptıkları hizmetlerden dolayı teşekkür ediyorum ve hepinizi saygıyla Allah’a emanet ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bozdağ.

Şimdi şahısları adına son söz Bursa Milletvekili Lale Karabıyık’a aittir.

Buyurun Sayın Karabıyık. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

LALE KARABIYIK (Bursa) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, biz geçen hafta Plan ve Bütçe Komisyonunda vedalaştık, “Artık dönemin son komisyonu bu.” dedik. Çok da duygusal bir an yaşadık. Daha sonra hemen önümüze bir toplantı süreci daha başladı. Bu da bitmiyor, sabah yaptık ama pazartesi tekrar toplanacağız.

Bugün, bildiğiniz gibi -aslında bir torba yasa vardı seçim vaatleriyle ilgili- ikinci bölümüne geçecektik, hemen onu da öteleyiverdik, hemen araya bunu sıkıştırdık ve böyle devam ediyoruz. Aslında biz bunlara alıştık yani çok da yadırgıyoruz diyemem.

Şimdi, bazı şeyler hizmet için yapılır, bazı şeyler seçim yatırımı için yapılır ama bazı şeyler de yangından mal kaçırır gibi yapılıyor, can havliyle yapılıyor. Bu aradaki farkı çok iyi bilmek lazım değerli vekiller. Öncelikle Anayasa’nın emredici hükmünün ihlali anlamına geliyor şu anda yapılmaya çalışılan şey. Aslında bu tasfiye Anayasa’ya aykırı ve Anayasa’ya aykırı yol ve yöntemle yapılıyor. Aslında bu bize yeni dönemde işlerin nasıl gideceği hakkında da fikir veriyor yani “Biz istedik ve böyle oldu, böyle olacak.” şeklinde bir sürecin başlayacağını bize anlatıyor aslında.

Değerli vekiller, kanunun mantığa dayanması gerekir, mantığa dayanır ve konusu imkânsız olamaz, uygulanması imkânsız olamaz. Şimdi, siz bunu düzenlediğinizde daha erken seçimi filan bilmiyordunuz, “Seçim 2019’da olacak.” diye düşünmüştünüz ve bunları altı ay içerisinde de değiştireceğinizi yazdınız, yasanın maddesi işte önümde. Sonra ne oldu? Bir şeyleri atladınız mı, bir şeyleri unuttunuz mu, bilmeden mi yaptınız ya da işinize mi öyle geldi? Bakın, altı aylık sürede düzenleme yükümlülüğünü yapamamış olan Meclis on iki ayda bile yerine getiremedi bu işi ve seçimleri bu süreçte bile on altı ay öne çekmekte sakınca görmedi. Hâlbuki on iki ay süreçte bile bu düzenlemeleri yapamamıştı. Yani siz kendi yazdıklarınıza bile uymuyorsunuz, o kadar ilginç bir durum ki bu.

Şimdi, değerli milletvekilleri, bu yasa tasarısıyla yasama yetkisini yani Meclis İçtüzüğü’nü ve kanuni düzenlemeleri yapma yetkisini Hükûmete devrediyoruz, bu isteniyor ama Anayasa’nın 7’nci maddesine aykırı bu. Ben hukukçu değilim ama bunu bilmek için de hukukçu olmak gerekmiyor. Bunun gerçeğini siz de biliyorsunuz. Peki, böyle olunca ne olacak? Bir kere, Meclis on iki aydır kullanmadığı yetkisini Bakanlar Kuruluna sıkıştırılmış bir süre için… Ki Sayın Temizel de ifade ettiler, o sürenin vadesi filan da belli değil yani yemin tarihi belirsiz bir tarih, bu da doğru değil. İşte böyle bir zaman diliminde devrediyor bu tasarı, aynen OHAL KHK’lerinde olduğu gibi. Siz zaten 20 Temmuzdan bu yana OHAL’i bahane göstererek KHK’ler çıkarıyorsunuz ve olağanüstü hâlle ilgisi olsun olmasın, çoğunluğu ilgisi olmayan her şeyi de KHK’lerle geçirme yolunu bir kolaylık olarak, bir üstünlük olarak görüyorsunuz, bunun da artık sonuna gelinmesi gerektiğini düşünmüyorsunuz yani işinize nasıl gelirse öyle götürüyorsunuz; siyasi kaygılarla, siyasi amaçlarla.

Peki, başka bir durum şu: Meclis yetki kanununa dayanılarak çıkartılacak kararnameleri maalesef denetleyemeyecek ve yasalaştıramayacak ama bu sizin için önemli değil, zaten istediğiniz bu. Bu şekilde de hedefi yakalamış oluyorsunuz.

Bir üçüncü olarak da Anayasa Mahkemesi, yetki kanunu ve bu çerçevede çıkarılacak kararnameler üzerinde anayasal denetimini yapamayacak, Anayasa’ya uygun olup olmadığı gibi bir süreç içerisinde denetimini yapamayacak. Bunu da çok yadırgayacaksınız diyemem çünkü bu da aslında istediğiniz, hedeflediğiniz bir şey. Zaten bu tasarıyı buradan geçirmek de bu amaçlara hizmet edecek.

Şöyle düşünelim değerli milletvekilleri: Aslında bu metin kurumların eş güdümü için değil, bütün kurumları bir kişinin güdümüne aktarıyor. Kurumların eş güdümü aslında olması gerekirken asla kurumların eş güdümü öncelenmiyor. Bütün kurumları bir kişinin güdümüne aktaran bir düzenleme içerisindeyiz şu anda. Bunu da çok yadırgamayacaksınız çünkü bu da hedeflerinizden, olmasını istediğiniz noktalardan bir tanesi.

Şöyle düşünüyorum: Demek ki hani 24 Haziran seçimlerinde Cumhur İttifakı filan kazanacak olsa ülkemizi nelerin beklediği açıkça ortada. “Biz istedik, böyle oldu.” “Tek adam rejiminde böyle oldu.” Meclis yok, kanun yok, Anayasa yok. Yani bu o kadar gösteriyor ki gelecek süreçte yaşayacağımız bütün olayları; çok net gösteriyor. Sonuçta, bu yaptığınız meşru olmayan bir yöntem. Meşru olmayan bir yöntemi ilk defa mı uyguluyoruz burada, uyguluyorsunuz ya da getiriyorsunuz ve oyluyorsunuz? Hayır, geleneksel hâle gelmiş olması aslında yüreğimizi sızlatıyor. Geleneksel olarak “Biz istedik, oldu.” “Biz çoğunluğuz, olur.” ya da biz biraz itiraz ediyor olsak “Siz aldığınız oy kadar konuşun.” şeklinde bir yaklaşımla sizin tarafınızdan karşılanıyoruz. Şimdi, karşılaştığımız bu durum aslında hiç hoş değil çünkü size oy verenler yasal olmayan bir işlem yapmanız, kafanızın istediği gibi yapmanız için sizi buraya göndermediler. Elinizi vicdanınıza koymanız lazım. Şu anda buradan nelerin geçtiğini, nasıl bir yetki almak istediğinizi, neleri yok saymak istediğinizi vatandaş bilse, aslında bu oyları verdiği için üzülür. Bu gerçekleri de aslında doğru olarak anlatmanız lazım. Yine, sonuçta, yaptığınız meşru olmayan bir yöntem.

Yine, elinizi vicdanınıza koyun diyeceğim ama aslında bu şunu da gösteriyor: Sanki giderek can havliyle bir çırpınış içerisindesiniz, giderek can havliyle çırpınıyorsunuz. “Daha neleri yapıp neleri kurtarabiliriz, nasıl tutunabiliriz, nasıl riski üstümüzden atıp yeniden iktidar olabiliriz ve bütün ipler elimizde olabilir?”in çırpınışları bunlar.

Az sonra buradan bana sesler yükselecektir diye düşünüyorum “Devam.” diyeceksiniz, “Devam, devam, devam.” Değerli vekiller, devam böyle olmaz, devam bu korkuyla olmaz, devam bu panikle olmaz. Devam nasıl olur? Kalıcı çözümlerle olur, sonuç getiren hamlelerle olur ama devam panikle olmaz. Can havliyle, yangından mal kaçırır gibi yapılan uygulamalarla hiç olmaz.

Değerli milletvekilleri, buradan, bu görüntüden “Devam.” değil ama olsa olsa “Tamam, yeter artık.” diye bir sonuç çıkar. Yarattığınız izlenim aslında bu. Yani bunu ben söylemiyorum, bütün vatandaşlar bu çırpınışı görüyor. Daha kötü olan ekonomiyi, daha daha kötü giden eğitim sistemini, bir şeyler yapmaya çalışıp aslında seçim yatırımı ve yangından mal kaçırır gibi can havliyle bir şeyler yaptığınızı kesinlikle görüyor. Aslında, yaptığınız… Tabii, birtakım seçim yatırımları, seçim ekonomisi her seçim öncesinde yapılabilir. Ama şu çok ilginç: İktidar olmayan bir parti bunları vadeder de on altı yıldır iktidar olan bir parti bunları sanki eli bağlanmış da yapamamış gibi vadettiği zaman, o vatandaş diyor ki: “Şimdi mi aklına geldi, sorunlarımla ben boğuşuyorum şimdi mi beni düşünüyorsun?” Bir de yetmiyormuş gibi, siz üstüne, tam yetkiyi alan ve aslında ne yapacağınızı bilmediğimiz ve güvenmediğimiz bir tasarıyı getiriyorsunuz.

Değerli milletvekilleri, tekrar söylüyorum ki devam böyle olmaz, devam mal kaçırır gibi, yangından mal kaçırır gibi olmaz, devam sizin bu korkunuzla olmaz. Bu tablodan görünen şudur ki: Tamam, yeter artık!

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

6771 SAYILI KANUNLA TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASINDA YAPILAN DEĞİŞİKLİKLERE UYUM SAĞLANMASI AMACIYLA ÇEŞİTLİ KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASI KONUSUNDA YETKİ KANUNU TASARISI

Amaç ve kapsam

MADDE 1- (1) Bu Kanunun amacı, 21/1/2017 tarihli ve 6771 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile 18/10/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında yapılan değişikliklere uyum sağlamak üzere;

a) Kamu kurum ve kuruluşlarının kuruluş, teşkilat, görev ve yetkilerinin düzenlenmesi,

b) Kanunlar ve kanun hükmünde kararnamelerde yer alan tüzük, Bakanlar Kurulu, İcra Vekilleri Heyeti, İcra Vekilleri Heyeti Kararı, Bakanlar Kurulu Kararı, Bakanlar Kurulu Yönetmeliği, Hükümet, Başbakan, Başvekil, Başbakanlık, Başvekalet, sıkıyönetim, nizamname, kanun tasarısı gibi bazı ibarelerin değiştirilmesi, yürürlükten kaldırılması veya bu çerçevede kanunlar ve kanun hükmünde kararnamelerde yer alan ilgili hükümlerin yeniden düzenlenmesi,

c) Mevcut bağlı, ilgili ve ilişkili kuruluşların bağlılık ve ilgilerinin yeniden belirlenmesi,

ç) Uygulama imkânı kalmayan kanun ve kanun hükmünde kararnamelerin yürürlükten kaldırılması,

d)Kanun ve kanun hükmünde kararnamelerde yer alan bakanlıkların, kamu kurum ve kuruluşlarının kurulması, kaldırılması, görevleri, yetkileri, personeli ve teşkilat yapısı ile merkez ve taşra teşkilatlarının kurulması ve üst kademe kamu yöneticilerinin atanmaları ile görevlerine son verilmesine ilişkin usul ve esasların düzenlenmesinin sağlanması; Cumhurbaşkanının yürütme yetkisine ilişkin hususlara dair hükümlerin düzenlenmesi ile bu bent kapsamındaki ilgili hükümlerin değiştirilmesi veya yürürlükten kaldırılması için çeşitli kanun ve kanun hükmünde kararnamelerde değişiklik yapılması hususunda düzenlemelerde bulunmak üzere Bakanlar Kuruluna kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi vermektir.

(2) Bu Kanuna göre çıkarılacak kanun hükmünde kararnameler;

a) 23/5/1928 tarihli ve 1322 sayılı Kanunların ve Nizamnamelerin Sureti Neşir ve İlanı ve Meriyet Tarihi Hakkında Kanun,

b) 14/6/1935 tarihli ve 2804 sayılı Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü Kanunu,

c) 18/12/1953 tarihli ve 6200 sayılı Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun,

ç) 10/4/1967 tarihli ve 852 sayılı Başbakanlık Basımevi Döner Sermaye İşletmesi Kuruluşu Hakkında Kanun,

d) 23/4/1981 tarihli ve 2451 sayılı Bakanlıklar ve Bağlı Kuruluşlarda Atama Usulüne İlişkin Kanun,

e) 13/12/1983 tarihli ve 189 sayılı Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararname,

f) 13/12/1983 tarihli ve 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararname,

g) 24/5/1984 tarihli ve 3011 sayılı Resmi Gazete’de Yayımlanacak Olan Yönetmelikler Hakkında Kanun,

ğ) 27/9/1984 tarihli ve 3046 sayılı Bakanlıkların Kuruluş ve Görev Esasları Hakkında 174 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile 13/12/1983 Gün ve 174 Sayılı Bakanlıkların Kuruluş ve Görev Esasları Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Bazı Maddelerinin Kaldırılması ve Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında 202 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun,

h) 10/10/1984 tarihli ve 3056 sayılı Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun,

ı) 9/1/1985 tarihli ve 3146 sayılı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun,

i) 14/2/1985 tarihli ve 3152 sayılı İçişleri Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun,

j) 19/2/1985 tarihli ve 3154 sayılı Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun,

k) 31/10/1985 tarihli ve 3234 sayılı Orman Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun,

l) 21/5/1986 tarihli ve 3289 sayılı Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun,

m) 9/12/1994 tarihli ve 4059 sayılı Hazine Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun,

n) 16/4/2003 tarihli ve 4848 sayılı Kültür ve Turizm Bakanlığı Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun,

o) 16/7/2003 tarihli ve 4947 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtı Kanunu,

ö) 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu,

ile diğer kanun ve kanun hükmünde kararnamelerin bu maddenin birinci fıkrasında belirtilen hususlara ilişkin hükümlerinde yapılacak değişiklik, yürürlükten kaldırma ve yeni düzenlemeleri kapsar.

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına ilk söz, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Ertuğrul Kürkcü’ye aittir.

Buyurun Sayın Kürkcü. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; bu yetki kanunu üzerine grubumuz adına söz aldım.

Bu kanunun bütünüyle hem Anayasa’ya hem Türkiye'nin demokratik ihtiyaçlarına aykırı bir diktatöryal yasa çıkartma teşebbüsü olduğunu düşünüyoruz, o yüzden buna karşı oy kullanacağız. Ancak gerekçelerimizi açıklamamız lazım. Aslında Sayın Zekeriya Temizel bu gerekçelerin neler olması gerektiğini son derece net bir açıklıkla, mevcut mevzuata izafeten açıkladı. Fakat vardığı sonuçtan, ben, daha farklı bir sonuca varıyorum; giderilebilir sonuçlar, telafi edilebilir sonuçlar değil, telafi edilemez sonuçlar yaratacağı düşüncesindeyim.

Gerçekte, yeni bir anayasal rejime –sözüm ona- geçerken mevcut Anayasa’yı -Meral Danış Beştaş arkadaşımızın da öğleden önce ifade ettiği gibi- tebdil, tağyir ve ilga ederek gerçekleştirilmesi başlı başına bir paradoks. Siz yeni bir anayasal düzene geçmek için, bu anayasal düzene uyum göstermek zorundasınız fakat bu anayasal düzeni ihlal ederek gerçekleştirdiğiniz yeni anayasal düzen, geriye dönerek bunların düzeltilmesine imkân vermiyor; oradaki kurumlar burada artık yok, oradaki süreçler burada artık yok. Kendi yanlışını kendisi düzeltebilen bir sistemden söz etmiyoruz. İki ay sonra, eğer her şey Adalet ve Kalkınma Partisinin öngördüğü gibi gerçekleşecek olur ise sonuçta “Ben yaptım, oldu.” düzenine uygun olarak gerçekleşmiş bir değişiklikle yüz yüze kalacağız. Bu Parlamento, ne anayasal denetim yollarını kullanmaya fırsat bulacak ne de bu anayasal denetim yolları gelecek Parlamentoda geçerli olacak. Böylelikle, aslında, bir darbeyle karşı karşıya kalmış olacağız. Buna diktatörlük dediğimiz zaman bize kızıyorsunuz ama bu “diktatörlük” lafının hem bir olumlu anlamı var hem de bir olumsuz anlamı var. Tarihte ilk defa bizim başımıza gelmiyor bu. Aslında, eski Roma hukukunda kriz, bir düşman istilası, olağanüstü afetler durumunda, bir yetkili yargıca meclis yetkilerini devreder, belli bir süre sonra bu yetkileri geri alır ve bu yargıçtan hesap sorardı. “Dictatura” dediğimiz şey bu örnekten geldi. Fakat Roma hukukunda, Roma tarihinde işler böyle düzgün gitmedi. Sezar gelip diktatörün hesap verme statüsünü ortadan kaldırdı, ebedî diktatör olarak kendisini ilan etti ve o günden beri de diktatörlüğün anlamı, bizim olağanüstü hâl ya da sıkıyönetimle ifade edebildiğimizden, benzetebildiğimizden çok daha farklı, herhangi bir yasayla bağlanmamış, herhangi bir yasa tarafından denetlenemeyen bir mutlak otorite, bir mutlak güç demektir. Bu yasa aslında Bakanlar Kuruluna ve dolayısıyla Cumhurbaşkanına bu yetkileri veriyor. Türkiye’de bir diktatörlüğü tesis ederek demokratik bir düzene geçme iddiasının kendisi, “kuru su” gibi bir oksimorondur, bu ikisi bir arada yürüyemez. Halkın iradesi, Meclis denetimi, Meclisin iradesi olmaksızın böyle bir düzenlemenin yapılamayacağı apaçık ortada.

Sayın Bakanı dinledik. Kendisi bütün bu sorulara ve eleştirilere yanıt vermek için çaba gösterdi ama bu yanıtların hiçbirisi bizi tatmin etmedi. İki nedenle, birincisi: Yasanın metnini ve ruhunu çelmiyor. Yasa, kanunlarda -spesifik bir şey söylemeksizin- her türlü değişikliği yapmaya yetki vermek üzere bitiyor. Diyelim ki bir spesifik gönderme vardı, olağanüstü hâl kararnameleri konusundaki yetkisini Hükûmetin nasıl kullandığına bakacak olursak şimdi neler yapacakları bakımından bu bize çok net bir yol gösterici olur. Olağanüstü hâl kararnamelerinin olağanüstü hâlin ilanına gerekçe gösterilen sebeplerle doğrudan doğruya ilişkili olması gerektiği açık bir Anayasa hükmü ve Olağanüstü Hâl Kanunu hükmü değil mi? Ama olağanüstü hâl kararnameleri kapsamında aslında olağanüstü hâlin ilanıyla herhangi bir ilgisi olmayan, arsa tahsislerinden kış lastiği kullanımına kadar pek çok alanda, ilgili ilgisiz pek çok alanda kararnameler çıkarıldı ya da kararnameler kapsamına alındı. Bu, iktidar yanlısı gazetelerin köşe yazarları tarafından da ciddi eleştirilere konu oldu. Yani aslında yetki aşımı, yetki fazlası, yetki doyumu dolayısıyla bir kokuşmayla karşı karşıya kaldık. Bugün aynısının olmayacağını, üstelik çok kısa sürede, üstelik büyük bir telaş içerisinde, üstelik bir seçim atmosferi içerisinde aynısının olmayacağını bize kim garanti edebilir? Seçimlerin nasıl yapılacağına dair, yerel yöneticilerin davranışlarına ilişkin tıpkı OHAL kararnamelerinde olduğu gibi kararnameler çıkartılmayacağının güvencesini bize kim verebilir? Denecek ki “Bize güvenin.” Sevgili arkadaşlar, yasa çıkartmanın biricik anlamı insanların birbirine duyduğu güven değil, güvensizliktir. İnsanlar birbirine güvenseydi zaten yasa çıkartmaya gerek kalmazdı, her şey kendi yolunda olur biterdi. İnsanlar birbirine güvenmediği için, çünkü yasalar ve anayasalar çatışan menfaatlerin barışçı bir biçimde sürdürülmesini güvence altına almak için çıkartıldığından, yasalar esasen hükûmetlere güvenmeyenleri tatmin etmek için çıkarılır ama Hükûmet bize “Bana güvenin, ben yanlış yapmayacağım.” diyor. İspatını soruyoruz, olağanüstü hâl kararnamelerine döndüğümüzde bunun tersine, sonsuz sayıda örnekle karşı karşıya kalıyoruz. O nedenle biz, herhangi bir yasa tarafından sınırlanmamış bir diktatörlük dönemine girdiğimizi tespit etmemiz gerektiğini söylüyoruz. Yurttaşlarımız uyanık olsunlar. Meclisiniz artık elindeki bütün gücü Hükûmete devretmiştir. Meclisteki muhalefet milletvekillerinin ya da iktidar milletvekillerinin kim olup olmadığının Türkiye’nin bundan sonraki yönetimiyle hiçbir ilgisi olmayacaktır. Meclisin bütün yetkileri Hükûmete devredilecektir bu akşamdan itibaren, biz buna ne kadar itiraz da etsek. Bu, Anayasa’yı tebdil, tağyir ve ilgaya cebren teşebbüs kapsamına girer çünkü Hükûmet arkasına devletin bütün silahlı gücünü, bütün yargı gücünü, bütün yaptırım gücünü alarak şimdi artık Türkiye’ye hükmedecektir Parlamentodan bir yetki yasası çıkarttığı gerekçesiyle. Anayasa’nın ruhuyla bu tamamen ilgisizdir ve Türkiye son derece zor bir dönemece girmektedir. Yurttaşlarımızdan özellikle 24 Haziran seçimlerinde uyanıklık içerisinde tutumlarını saptamalarını istiyoruz. Bir kere daha dikkati çekmek istiyoruz: Şimdi artık bu, faşizmden önceki son çıkıştır sevgili yurttaşlar; ya şimdi 24 Haziranda bu çıkışa Türkiye’yi taşıdınız ya da bundan sonra artık bir diktatöryal rejim altında bütün bunlardan nasıl kurtulacağınızı planlamak zorundasınız. Ben derim ki işinizi bugünden görün, hem Cumhurbaşkanlığında hem Parlamentoda yetkiyi bu diktatörlük teşebbüsünde bulunanların elinden alın.

Sevgili arkadaşlar, bu referandumda Sayın Muş'un bütün iddialarına rağmen Halkların Demokratik Partisinin Türkiye’de en çok oy aldığı, 1’inci parti olduğu yerlerde de halkımız Adalet ve Kalkınma Partisinin bu teşebbüsüne karşı oy kullanacaktır. Eğer sıkıyönetimin, olağanüstü hâlin, İç Güvenlik Yasası’nın bunlar için yeterli olduğunu düşünüyorsa 16 Nisan referandum sonuçlarına bakmasını dilerim. Ağrı’da, Ardahan’da, Batman'da, Diyarbakır'da, Hakkâri'de, Iğdır’da; Kars, Mardin, Muş, Siirt, Şırnak, Tunceli, Van’da, HDP’nin 1’inci olduğu bütün illerde “hayır” yüzde 50’den fazla çıkmıştır. Hani hileyle, hani zorla, hani insanları tehdit ederek bu sonuçlar elde ediliyordu? Bir tane HDP yöneticisi ya da üyesi var mı mahkemeler önünde halka zorla oy kullandırttığı için? Bir sandık hilesinden söz edebilir misiniz? Bir belediye yöneticisinin böyle bir rol oynadığından söz edebilir misiniz? Halkı yanıltmaya boşuna çalışmayın. Halklarımız bu konuda son derece açık ve net bir kararlılıkla hareket edeceklerdir, bütün bu suçlamaları da geri çevirmeyi başaracaklardır.

Sayın Başkan, cümlemi bitirmek için bir dakika daha rica ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) – Bu koşullar altında gittiğimiz seçimde asıl büyük soru şudur: Adalet ve Kalkınma Partisi ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan seçim sonuçlarına rıza gösterecek midir, 7 Haziranda yaptığını tekrar edecek midir? 7 Haziranda halk bu dayatma karşısında gösterdiği tutukluğu 24 Hazirandan itibaren de gösterecek midir yoksa her türlü dayatmaya, iktidarı devir mecburiyetine karşı ayak sürüyen bir iktidarla demokratik haklar, özgürlük talepleri, özgürlük iddiası uğruna bir toplu mücadeleyi sürdürecek midir? Her seçim bir mücadeledir, her seçim halkın kendi egemenliğini kendisini yönetenlerden devralma sınavıdır. Bu sınavı Türkiye halklarının başarıyla geçeceğini ve Türkiye’yi artık zamanı gelmiş olan özgürlüğe kavuşturacağını, “Diktatörlüğe tamam.” diyeceğini düşünüyoruz.

Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan…

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Muş.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – İç Tüzük 60’a göre bir söz talebim var.

BAŞKAN - Buyurun lütfen.

Sayın Özkoç, size de söz vereceğim.

Buyurun Sayın Muş.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

30.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, İzmir Milletvekili Ertuğrul Kürkcü’nün 560 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’de seçimler 1946’dan beri, oradaki uygulamayı saymazsak 1950’den beri aslında mutlak anlamda çok ciddi şekilde yapılmaktadır ve Türkiye’de seçimler iktidarları belirleyen araçlar hâlinde şimdiye kadar olagelmiştir, bundan sonra da bu böyle olacaktır. Bizim dönemlerimizde de seçimler hep böyle olmuştur. Bazen yerelde kazandığımız belediyeler olmuştur, kaybettiğimiz belediyeler olmuştur ama milletimiz her ne yönde kanaat göstermişse, her ne yönde karar vermişse bu her zaman bizim kabulümüz ve başımızın üzerinde olmuştur.

Burada 7 Haziran sonrasıyla alakalı daha önce de ifade ettim, bir kez daha şunu ifade etmekte fayda var: Sanki 7 Haziran sonrasındaki süreçte hukuksuz, kanunsuz, bizim ne yasamızda ne Anayasa’mızda olmayan bir şekilde 1 Kasım seçimleri yapılmış gibi bir tablo, bir algı ortaya çıkıyor. Bu doğru değildir, bu gerçeği yansıtmamaktadır. 7 Haziran sonrasındaki seçimlerde hükûmet kurulamadığından dolayı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – …hükûmet kurma görüşmeleri başarısızlıkla sonuçlandığı için ve hükûmet kurulacağıyla alakalı artık bir öngörü olmadığı için seçimler yenilenmiştir, olay bundan ibarettir. Sanki bu, hukuksuz ve kanunsuz bir şekilde yapılmıştır gibi; işte, sonuçlar beğenilmediği için tekrar seçimler yapılmıştır gibi bir algının oluşturulmasını doğru bulmuyoruz, buna fırsat vermeyiz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Özkoç, buyurun.

31.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, 560 sıra sayılı Kanun Tasarısı’yla yapılan düzenlemenin Anayasa’nın 7’nci maddesine aykırı bir yetki devri olup olmadığının açıklanmasını istediğine ilişkin açıklaması

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, sizden rica ediyorum, az önce bir konuşma yaptınız ve bunun, bu düzenlemelerin gerçekten Anayasa'ya uygun olduğunu söylediniz. Şimdi çok açık ve net soruyorum: Anayasa’nın 7’nci maddesi “Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez.” diyor mu, demiyor mu? Bizim burada yaptığımız bir yetki devri değil midir? Bunu açıklarsanız çok sevineceğim.

İkincisi: “Yetki devrinin sınırları belli değil.” diyoruz. “Sınırsız bir yetki seçim öncesi adaletsiz bir yarışın kılıfını hazırlar.” diye de söylüyoruz. Sayın Bakanım -komik bir şey mi söylüyorum, onu bilmiyorum ama ben ciddi bir şey soruyorum size, siz de aynı ciddiyette cevap verirsiniz diye umuyorum- ilkeler ve yetki süresinin madde 2’ye 1’deki en son fıkrasında sayıyor kanun ve kanun hükmündeki kararnamelerin bu maddenin 1’inci fıkrasında…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın efendim.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) - …belirtilen hususlarla ilişkili hükümlerde yapılacak değişiklik. Buraya kadar sorun yok çünkü burada gerçekten uyum yasalarıyla ilgili değişikliklerden bahsediliyor. Ama ondan sonra deniyor ki: “Yürürlükten kaldırma ve yeni düzenlemeleri kapsar.” Bu, bu yasayı tamamen genişletiyor ve her türlü kararı alabilme yetkisini Türkiye Büyük Millet Meclisinden alıp size veriyor. 2011 yılında da yetki devri yapıldı Sayın Bakanım. Fetullahçı terör örgütüne o zaman devletin bütün kadroları teslim edildi. Böyle bir geçmişi olan anlayışa göre Türkiye Büyük Millet Meclisi bu yetki devrini size neden yapsın, bunu da açıklarsanız çok sevinirim.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Beştaş, buyurun.

32.- Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, görüşülen 560 sıra sayılı Kanun Tasarısı’yla verilen yetki çerçevesinin esnek ve muğlak olduğuna ilişkin açıklaması

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Doğrusu ben konuşmamda söyledim, o yüzden ek bir şey sormaktan ziyade Sayın Bakanın sadece şu konuda… Bu yetki kanununun verdiği çerçeve esnek ve muğlak, ben konuşmanızdan bunu kabul ettiğinizi çıkardım yani en azından benim kanım o. “Hepsini tek tek yazamazdık.” şeklinde bir açıklamanız oldu. Peki, diyelim ki Bakanlar Kurulu bu muğlak çerçevede herhangi bir konuda kanun çıkardı. Anayasa Mahkemesine gitmek bile -biliyorsunuz- nasıl bir durumda. Muğlaklığı çözmeyi nasıl düşünüyorsunuz? Sanırım, 5 bine yakın -sabahki rakamlar da şu anda yanımda var- kanun değişikliği olacak. Bu konuda bir açıklama rica edeceğim.

Bir de iki not var Sayın Başkan, ayrılacağım için söylemek isterim: Şimdi, çok ilginç bir gelişme oldu ekonomiyle ilgili; Petrol İşverenleri Sendikası benzin ve motorine yapılan zamları resmî internet sitesinde yayınlamama kararı aldı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım, buyurun.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Yani vatandaşlar artık zamları veya indirimleri öğrenemeyecek ya da akaryakıt almaya gittiğinde öğrenecek. Bu PETROL-İŞ sendikasının açıklaması aynen şöyle: “Biz insanları bilgilendirelim derken büyük tepki alıyoruz, onlarca insan küfür ediyor.” diyor ve gerçekten bu durumda hakarete maruz kalmamak adına vatandaşların bilgi alma hakkı yani kendi cebinden ne kadar para çıkacağını bilmemesi bile göze alınmış durumda; bunu da kamuoyunun takdirine sunuyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, buyurun.

33.- Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın, Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Özkoç’un dediği, Anayasa’nın 7’nci maddesi: “Yasama yetkisi Türk milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez.” Doğru, bizim itirazımız yok. Aynı Anayasa’nın 87’nci maddesi Türkiye Büyük Millet Meclisinin görev ve yetkilerini düzenliyor ve orada da diyor ki: “…Bakanlar Kuruluna belli konularda kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi vermek…”

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Belli konularda.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Belli konularda.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Yani evet, tabii tabii, belli konularda. Yani Türkçe biliyorum, “…belli konularda kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi vermek…” Şimdi, Anayasa’nın 91’inci maddesi: “Türkiye Büyük Millet Meclisi, Bakanlar Kuruluna kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi verebilir.” Dolayısıyla kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi vermek 7’nci maddenin ihlali değildir çünkü Anayasa hükümleri arasında bir hiyerarşi yoktur. Anayasa, 7’nci maddede yasama yetkisini tahsis etmiş ama bu yetkinin kullanılması konusunda 91’inci maddeye ve 87’nci maddeye getirdiği kuralla bu yetkiyi, belli şartlar altında -o şartları da tek tek saymış 91’inci maddede, bu şartlar altında- Bakanlar Kuruluna kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisini verebileceğini ifade ediyor.

Şimdi buraya, şartlara baktığımız zaman, 91’inci maddede öngörülen şartlara baktığımızda “Yetki kanunu, çıkarılacak kanun hükmünde kararnamenin, amacını, kapsamını, ilkelerini, kullanma süresini ve süresi içinde birden fazla kararname çıkarılıp çıkarılamayacağını gösterir.” diyor.

Şimdi, elimizdeki yetki tasarısı burada. Bu tasarıya baktığımızda, 1’inci maddesinde çok net bir şekilde bu tasarının yani kanunun amaç ve kapsamı düzenleniyor. (1)’inci fıkrada “Bu Kanunun amacı, 21/1/2017 tarihli ve 6771 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile 18/10/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında yapılan değişikliklere -buraya dikkatinizi çekiyorum- uyum sağlamak üzere…”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, bitiriyorum, müsaadenizle.

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen, bitirin.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Yani, 16 Nisanda kabul edilen değişikliklere uyum sağlamak üzere bu yetki alınmaktadır.

(2)’nci fıkrada kanunların, bazı kanunların tek tek sayılması söz konusu; diğer kanunlara da atıf yapılıyor. 1961 Anayasası’nda sayma usulü vardı ama 1982 Anayasası’nda yok; örnekleme kabilindendir bu. Ve dikkat ederseniz, 1’inci maddenin (2)’nci fıkrasının son bentlerinin sonunda gelen cümlede ne diyor? “…ile diğer kanun ve kanun hükmünde kararnamelerin bu maddenin birinci fıkrasında belirtilen hususlara ilişkin hükümlerinde yapılacak değişiklik, yürürlükten kaldırma ve yeni düzenlemeleri...” Bu da gene 1’inci maddede belirtilen amaç ve kapsamla sınırlı bu kanunlarda bunlar yapılabilir diyor. Bu nedir? İbare değişikliği olabilir, bazı ibarelerin yürürlükten kaldırılması olabilir, bazı maddelerin yürürlükten kaldırılması olabilir ki bunlara baktığımızda, taradığımızda 2.483 madde var böyle yürürlükten kaldırılacak, 2.470 tane madde var değiştirilecek, 40 tane kanun hükmünde kararnamede ve 521 kanunda değişiklik yapma zarureti var ortada ve bunları tek tek burada sayma imkânı yok. Ama biz ne yapıyoruz? Amacı ve kapsamı sınırlıyoruz. Amaç ve kapsam muğlak değil, esnek hiç değil; çok net, çok açık.

Yani bir de daha önceki şeylere baktığınızda 2000 yılında merhum Ecevit’in Başbakanlığı döneminde çıkarılan, 2001’de çıkarılan yetki kanunları var. Mesela bunlara baktığınızda bazısında işte sayıyor, 5 tane kanun saymış bir tanesinde, arkasından da diyor ki: “Diğer kanun ve kanun hükmünde kararnamelerde…” Aynısı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Yine, merhum Ecevit’in döneminde çıkarılan başka yetki kanunu var.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, bitiriyoruz, bitirelim lütfen.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım, bitirdim.

Orada da 5 tane yine sayılmış, yine aynısı yapılıyor. Mesela bir tanesi 1999 tarihli. 23/8/1999 hiç kanun şeyi de saymamış. Anayasa Mahkemesi 2011/147 sayılı -zannedersem- Kararı’nda -demin kürsüde de okudum- orada da “Amaç ve kapsamın konunun belirli olması kaydıyla bunu sayması şart değildir.” diyor. Biz burada amacı koymuşuz, kapsamı koymuşuz, konuyu koymuşuz; Anayasa değişikliğine uyum maksadıyla sınırlıdır, nettir, açıktır, muğlaklık falan yoktur ve Anayasa’ya, İç Tüzük’e tamamen uygun bir yetki talebidir bu. Meclis onayladığında da Anayasa’ya uygun bir şekilde Hükûmetimiz bu yetkiyi kullanacaktır.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Özkoç…

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Önemli bir konu, Sayın Bakana teşekkür ediyorum.

O zaman, Sayın Bakanım, “İlkeler ve yetki süresi”nin, madde 2’nin son fıkrasında “Yürürlükten kaldırma ve yeni düzenlemeleri de kapsar.” maddesini kaldırmakta yani çekmekte ne zarar var? Yani “Yürürlükten kaldırma ve yeni düzenlemeleri de kapsar.” istediğiniz şeyi yürürlükten kaldırma yetkisini size veriyor ve yeni düzenlemeleri yapma yetkisini de size veriyor. Madem bu, uyum yasasının sınırlarını belirlemiştir ve koymuştur ve siz bu sınırlar içerisinde davranacaksınız; o zaman bunu kaldıralım ve biz de bu konuda gönül rahatlığıyla “evet” diyelim Sayın Bakanım.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özkoç.

Sayın milletvekilleri, gündemimize kaldığımız yerden devam ediyoruz.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Bir cümleyle söyleyeyim.

BAŞKAN – Tamam, bir cümleyle cevap verelim Sayın Özkoç’a.

Buyurun.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Tabii, burada yeni hükûmet sistemi, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi bazı ibarelerin uyum maksadıyla çıkarılmasını, bazılarının yeni sistemle uyumlu hâle getirilmesini, bazı maddelerin değiştirilmesini, bazılarının yürürlükten kaldırılmasını gerektirdiği gibi bazı konularda da ilk defa yeni düzenleme yapma zarureti de ortaya koymaktadır. Burada bir ihtiyaç var, yeni sisteme göre yeni düzenleme ihtiyacı olduğunda bu ihtiyacı karşılamak üzere bu konulmuştur. Yaptığımız yeni düzenlemelerin hepsi de uyum maksadıyla yapılacak düzenlemeler olacaktır. Bunların tamamı da Anayasa Mahkemesinin denetimine tabidir.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 6771 Sayılı Kanunla Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Yapılan Değişikliklere Uyum Sağlanması Amacıyla Çeşitli Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Konusunda Yetki Kanunu Tasarısı (1/949) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 560) (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, söz sırası Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Eskişehir Milletvekili Cemal Okan Yüksel’e aittir.

Buyurun Sayın Yüksel. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA CEMAL OKAN YÜKSEL (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yirmi dakikada ne yapılır?

Sayın Başkan, hani, oturduğunuz koltuk itibarıyla en tarafsız olması gereken parlamenter sizsiniz, size sorayım: Yirmi dakikada ne yapılır? Yani örneğin, odanıza gidip yirmi dakikada sizinle bir çay içebiliriz ya da Doğan Kubat’la bahçeye çıkarız, yirmi dakikada bir sigara içeriz. Ben bu sabah aynanın karşısında yirmi dakikada tıraş oldum.

Peki, yirmi dakikada ne yapılmaz? Yirmi dakikada ne yapılmaz? Ben size, yirmi dakikada ne yapılmaz, onu söyleyeyim: Bu sabah Plan ve Bütçe Komisyonu sabah -tutanak elimde- 10.03’te toplantıya başlamış, bu tasarıyı görüşmüş, 12.41’de de toplantıyı bitirmiş. Aynen okuyorum, bugün saat 13.00’e kadar muhalefet şerhi yazmak için süre vermiş. Yani Plan ve Bütçe Komisyonu, muhalefet partilerine yirmi dakika muhalefet şerhi yazmak için süre vermiş. Böyle bir yasama yapılabilir mi? Böyle bir yasama faaliyeti olabilir mi? Belki grup başkanları ile Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı önceden konuşmuştur, önceden bunlar hazırlanmıştır ama bundan yirmi sene sonra bu tutanakları okuyacak olan parlamenterler güler yahu, çok komik. Bu acele nedir? 10.03’te toplantı başlıyor, 12.40’ta toplantı bitiyor, 14.00’te elimdeki tasarı basılıyor, buraya… Arkamızdan atlı kovalıyor çünkü. Hâlbuki bu kabul edilen Anayasa değişiklinde diyor ki 17’nci madde: “Bu kanunun yayımı tarihinden itibaren en geç altı ay içinde Türkiye Büyük Millet Meclisi bu kanunla yapılan değişikliklerin gerektirdiği Meclis İçtüzüğü değişikliğiyle ilgili diğer kanuni düzenlemeleri yapar.” Emredici, “Yapar.” Yapacaksın. Niye yapmıyorsun? Çünkü cezası yok, çünkü başımıza bir iş gelmez. Altı ay, neredeyse bir sene yatacağız, ondan sonra yarım günde Sayın Bakanın Komisyondaki sunumuna göre 521 tane yasada toplam 2.483 tane maddeyi kaldıracak, 2.470 tane maddeyi değiştirecek yani yaklaşık 5 bin madde üzerinde değişiklik yapacak, bunu da Bakanlar Kuruluna yetki vererek yapacak. Böyle yasama olmaz. Bir seneden beri aklınız neredeydi? Sayın Bakan diyor ki: “Biz bunu yapacaktık da ancak seçimin erkene alınmış olması ve aynı zamanda bu konudaki kanunların taranması, diğer mevzuatın taranması çok büyük zaman almış, bu süre içinde Türkiye Büyük Millet Meclisine uyum yasalarını sunma imkânı maalesef olamamış.” Efendim, işiniz neydi? Bir seneden beri, işte, onlarca bakanlıkta çalışan bürokratın, bakanların işi neydi? Bunun için mi millet size oy verdi? Siz sorumluluklarınızı yerine getirmeyeceksiniz, ondan sonra getireceksiniz, yirmi dakika muhalefete muhalefet şerhi yazmak için süre vereceksiniz, yarım günde arkada yazan “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” lafındaki egemenlik yetkisini Bakanlar Kuruluna devredeceksiniz. Vallahi, işinize geldiği zaman “milletin iradesi, milletin idaresi” diyorsunuz, sayın grup başkan vekili biraz önce 7 Haziran, 1 Kasım seçimlerinden bahsederken oradaki millet iradesinin yok sayılmasını hiç dikkate almıyor, darbe anayasasında darbecilerin koyduğu maddeye dayanarak ülkeyi 1 Kasımda seçime götürüyorsunuz. “E, Hükûmet kurulamadı…” Hükûmet kurulamadı, ana muhalefet partisinin liderine Cumhurbaşkanı bununla ilgili bir yetki mi verdi? Vermedi.

Şimdi, bu yasanın Plan ve Bütçe Komisyonunda tartışılması da yanlış çünkü yetki kanunlarının hangi komisyonda görüşüleceğiyle ilgili konu şudur: Yetki kanunu hangi kanunları değiştirecekse, hangi konularda düzenleme yapılacaksa, onunla ilgili komisyona gider. Bu kanunun da Anayasa Komisyonuna gitmesi gerekir. Sayın Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı diyor ki: “Efendim, ben ne yapayım, Meclis Başkanlığı öyle uygun görmüş.” Eğer biz, bize verilen oyların hakkını vermek isteyen parlamenterlersek, Başkanlığa itiraz etmesi gerekir, bu görevi kabul etmemesi gerekir. Anayasa’nın 2’nci maddesine, 7’nci maddesine, 87’nci maddesine, 91’inci maddesine aykırı böyle bir düzenlemenin buraya getirilmiş olması gayet yanlıştır. “Efendim, bize güvenin.” Yani Bakanlar Kuruluna biz bu yetkiyi verelim de güvenelim. Neyinize güvenelim? 20 Temmuz 2016’da “Yahu, biz kırk beş günlüğüne, bir buçuk aylığına OHAL ilan ediyoruz.” dediniz, altı yüz elli sekiz gün oldu. Bu zihniyete mi güvenelim? Biz nereden bilelim şimdi size verdiğimiz bu yetki kanunuyla size verilen görevleri taşarak, dışına çıkarak bir kanun çıkartmayacağınızı? Diyor ki Sayın Bakan: “Biz on altı senede 1 defa yetki kanunu çıkarttık.” Evet, 1 defa çıkardınız, onunla da bu devletin, bu milletin başına Fetullah cemaatini bela ettiniz. Küçük bir çocuk sobaya elini basıp da -3 yaşında çocuk, 5 yaşında çocuk- eli yansa, o sobaya gidip ikinci defa elini basmaz. Siz hatalardan ders almıyorsunuz. Âdeta, bir iş yaparken önünü sonunu düşünmeyen bir esnaf gibisiniz, iflas edecek bir esnaf gibisiniz, devleti yönetemiyorsunuz, devleti yönetemeyince hayali düşmanlar uyduruyorsunuz, onlarla savaşıyorsunuz. Böyle devlet mi yönetilir? İlhan Özay “İdare Hukuku” kitabının başında Kutsal Roma İmparatoru lakaplı III. Ferdinand’ın bir lafını -III. Ferdinand, dünyanın yarısında hüküm süren bir imparator o sırada- der: Kral olmasına kralım, onda hiç şüphe yok ama her aklıma eseni de yapamam ki.” Siz her aklınıza geleni, her aklınıza eseni yapmaya çalışıyorsunuz. Böyle devlet mi yönetilir?

Başbakanlık kurumu… Bırakın Osmanlı’yı, ondan önce, hakanlık varken sadrazamlık vardı. Bu yasayla sadrazamlığı, Başbakanlığı kaldırıyorsunuz, yerine ne koyacağınız belli değil. Devletin teşkilatını tamamen değiştiriyorsunuz. Hani, nerede millet iradesi? Yani sizin millet iradesinden anladığınız, şu anda Bakanlar Kurulunu oluşturan heyete, partiye oy veren yüzde 50 mi? Kalan yüzde 50’nin hiçbir hakkı yok mu, bir söz hakkı yok mu? Şimdi, diyor ki: 5950 tane maddede değişiklik öngörüyoruz ya da kaldırmayı öngörüyoruz. Yani 5950 defa muhalefet milletvekillerinin gelip burada konuşması gerekiyor. Ee, şimdi on dakika biz konuşacağız, ondan sonra yetkiyi burada siz oy çokluğuyla vereceksiniz, Bakanlar Kurulu da canının istediğini yapacak. Böyle devlet yönetilmez. Sayın Bakan biraz önce bunu ispat etti. Geldi, bu kanunun yürürlüğüyle ilgili itirazlarımıza dedi ki: “Bizim tahminimize göre ilk turda bu iş bitecek, buna gerek yok.” Ya, tahmine göre kanun mu yapılır? Onu tahmin ediyorsan o zaman 15 Temmuz darbe girişimini de tahmin etseydiniz. Ya da tahmin ettiniz de bize mi söylemediniz?

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Evet, ikincisi.

CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla) – Böyle yasama çalışması mı olur? Gerçekten bir parlamenter olarak çok üzgünüm. Bu Parlamentonun düşürüldüğü durumu gördüğüm zaman içim sızlıyor. Burada yaptıklarınızın hesabını yarın kime vereceksiniz? Evet, Sayın Zekeriya Temizel konuşmasında diyor ki: “Gece boyunca araştırdım. Ya, bu kadar büyük bir tutarsızlık hangi kanuna göre, neye göre suç oluşturur? Burada bir suç var, bunun da bir cezası var, bulamadım.” Siz de bulamamışsınız yani burada bir cezalandırılma korkusu yaşamadığınız için, işte, emrediyor Anayasa “Altı ayda çıkar.” “Çıkarmam.” “E, Anayasa Komisyonunda…” “Yok, görüştürmem, Plan ve Bütçe Komisyonunda görüştürürüm.” “Parmak çoğunluğu bende.” Bunları görüp de mi bu millet size 24 Haziranda oy verecek?

Sayın Bakanım, çok yanlış bir iş yapılıyor. Biz burada kanunun maddesini yani neyi söylersek söyleyelim, kendimizi ne kadar parçalarsak parçalayalım, siz nasıl olsa dediğinizden dönmeyeceksiniz. Ama biz HSYK değişikliğiyle ilgili “Yahu, yapmayın, bu iş yanlış.” dediğimizde siz yaptınız, sonra geri değiştirdiniz. Arada ne oldu? Fetullah yargıya hâkim oldu. Yaptığınız her işte bu devlete bir zarar verdiniz, yaptığınız her işte bu millete bir zarar verdiniz. “Millet iradesi” diyorsunuz ama millet “Yok, ben seni istemiyorum.” dediği zaman millet iradesi hikâyeye çıkıyor.

Sayın Muş, biraz önce söylediniz “7 Hazirandan 1 Kasıma giderken işte, Anayasa'nın şu maddesi…” Anayasa'nın o maddesini Kenan Evren koydu. Darbecilerin koyduğu maddeye dayanarak ülkeyi bir daha seçime götürdünüz.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Ne yapalım, yok mu sayalım? Mevcutta o var.

CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla) – İşte, işinize geleni yok sayıyorsunuz, işinize gelmeyeni yok saymıyorsunuz.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Hukuk dersi veriyorsunuz, söylediğiniz şey tutarsız.

CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla) – Şimdi, bu şekilde şu yaptığınız işten ne bu devlete ne bu millete bir hayır gelir ama şundan emin olun, bu yaptıklarınızın hesabını ama bugün ama yarın birisi her birinizden ayrı ayrı sorar.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Özkoç, buyurun.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Efendim, müsaade ederseniz yine bu konuyla ilgili olarak Bakana sorduğum sorulara…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özkoç, mikrofonu açıyorum.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

34.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, devam etmek istiyorum. “1982 Anayasası’nda yapılan değişikliklere dayandırılarak 12/10/1982’de çıkarılan yasalarla ilgili yetki yasa tasarısının 1’inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan ‘Diğer kanun ve kanun hükmünde kararnamelerin bu maddenin birinci fıkrasında belirtilen hususlara ilişkin hükümlerinde yapılacak değişiklik, yürürlükten kaldırma ve yeni düzenlemeleri kapsar.’ hükmü Anayasa Mahkemesinin bugüne kadarki yerleşik içtihatları ile Anayasa’nın -az önce sizin de saydığınız- 7’nci, 87’nci ve 91’inci maddelerine aykırı düşmektedir.” demiş ve 2 tane karar almıştır. Aldığı kararda “Uzun ve yoğun çalışmaları gerektiren bir alanda yürütme organına kolaylık sağlamak olduğu belirtilmektedir… Verilen yetkinin amaç, kapsam ve ilkeler açısından sınırları kesin çizgilerle gösterilmemiştir…”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Çok teşekkür ederim.

“…Amaç ve kapsam çok geniş ve genel anlatımlarla belirtildiğinden -aynı burada olduğu gibi- verilen yetki, amaç ve kapsam bakımından sınırsız gözükmektedir.” gerekçesiyle yetki yasasının ilgili maddelerinin iptaline karar verilmiştir.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Ne zaman?

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Bakanım, az önce de söylediğiniz gibi, Anayasa Mahkemesinin bununla ilgili almış olduğu kararlar var. Bunun Anayasa’ya aykırı olduğu Anayasa Mahkemesinin kararlarıyla sabittir.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Şimdi Sayın Şentop sisteme girmiş, size de 60’a göre söz vereyim.

Buyurun.

35.- İstanbul Milletvekili Mustafa Şentop’un, 560 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın Plan ve Bütçe Komisyonuna havale edilmiş olmasının Meclis teamüllerine uygun olduğuna ilişkin açıklaması

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; burada komisyona havaleyle ilgili birtakım tartışmalar yaşandı, bu konuda çok kısa bir açıklama yapmak istiyorum.

KHK çıkarmadaki yetki kanunlarıyla ilgili havalelerin hemen tamamına yakını Plan ve Bütçe Komisyonuna yapılmış. Şimdi, 1980’lerin sonundan itibaren 12 tane yetki kanunu var -bunların bir kısmı bakanlıkların teşkilatı, bir kısmı resmî kurumlarla ilgili teşkilatlar- bunlardan 11 tanesi Plan ve Bütçe Komisyonuna havale edilmiş -bir kısmı sadece oraya havale edilmiş, bir kısmı esas komisyon olarak oraya havale edilmiş- içlerinde 1 tanesi Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonuna havale edilmiş, Özürlüler İdaresi Başkanlığı kurulmasına dair bir yetki kanunu. Dolayısıyla bu havalenin Meclis teamüllerine uygun olduğuyla ilgili görüşümü ifade etmek istedim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 6771 Sayılı Kanunla Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Yapılan Değişikliklere Uyum Sağlanması Amacıyla Çeşitli Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Konusunda Yetki Kanunu Tasarısı (1/949) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 560) (Devam)

BAŞKAN – Söz sırası, şahıslar adına Tokat Milletvekili Kadim Durmaz’a aittir.

Buyurun Sayın Durmaz. (CHP sıralarından alkışlar)

KADİM DURMAZ (Tokat) – Sayın Başkanım, çok değerli milletvekilleri ve aziz milletimiz; hepinizi yüce Meclisin çatısı altından saygıyla selamlıyorum.

Tabii, az önce Cemal kardeşim, Roma İmparatoru Kral II. Ferdinand’ın “Kral olmasına Kralım ama her aklıma geleni de yapamam ya.” deyişini hatırlattı ama tam bu noktada, siz hukuku unuttuğunuz için, yeterince yetkiye, güce ve güç sarhoşluğuna da kapıldığınız için her geçen gün bu yüce Meclisi hukuk ve Anayasa ihlallerine doğru götürüyorsunuz. Sevgili grup başkan vekilimiz Anayasa’ya aykırılıktan bahsetti ama baktık, bunun iktidar partisi grubunda çok böyle karşılığının olmadığını, bu noktada hiçbirinin düşünmediğini de gördük. On altı yıldır kesintisiz iktidarsınız ama hukuk devleti gibi bir hedef, bu ülkede hukuku güvenilir kılma, Anayasa Mahkemesini saygın bir yüce mahkeme gibi görme, aklınızın kenarından, köşesinden geçmiyor. Belki AK PARTİ Genel Başkanının bir sözü de size bir şiar ve yol mu açıyor nedir “Anayasa Mahkemesi kararlarını tanımıyorum.” diyen bir anlayışla?

Arkadaşlar, artık dünyada saygın devletler bu anlayışlarla yolunu kesinlikle yol yapmıyor. Onların o parlamentolarda çıkardıkları, evrensel hukukta karşılığı olan, “İşte bizim çıkardığımız yasa.” deyip gelecek nesillerin de saygıyla yâd edeceği bir yasayı çıkarmakla mükellefiz ama bu yüce Parlamentoda on altı yıldır Anayasa’ya ve evrensel hukuka aykırı çıkardığınız birçok yasayla, yarın çocuklarınız ve torunlarınız inanın sizin bu yaptıklarınızdan utanç duyacaklardır. Bir yetkiye doymama… Arkadaşlar, bu yasalar, bu uyum yasaları bu ülke için hayati önem arz ediyorsa seçime kırk altı gün kala bu, piyasaya sürülmez. Bu, aynen, çıkmak üzere olan yumurtanın şey aradığı gibi olur ve sağlıklı olmaz. Biz Plan ve Bütçe Komisyonunda bugün konuştuk ve orada Grup Başkan Vekilimiz Sayın Zekeriya Temizel o nazik üslubuyla uyardı. Arkadaşlar, biz yine yardımcı olalım ama gelin, bunu Anayasa Komisyonunda, lütfen, arkadaşların görüşlerini alarak bir olgunlaştıralım. Bu ülkeye saygın, hepimizin de uygulayacağı, uygulanacağı, verilen kararlara saygı duyacağı bir yasa yapalım. Ama bu teknik sizde alışkanlık hâline geldi ve bunun örneği geriye doğru çok. Bu torba yasalarla bir gelenek hâline getirip bu Parlamentoya kalitesiz yasaları çıkarma alışkanlığını siz ne yazık ki ihdas ettiniz.

Peki, ben tekrar soruyorum: Sayın Bakanım, Allah aşkına, isteyip de bu Parlamentoda çıkaramadığınız bir yasa var mı? Yok. Ne olur? Muhalefet yol göstericiliğini yapar, uyarır, ikaz eder, dünyadaki gelişmiş ülkelerden örneklerini verir ama bir atasözü var: “Oğlum Reşit, sen söyle sen işit.” Ama bu yüce Meclisin kayıtlarına bilesiniz bunlar giriyor. Bu ülkede bu ayıplar, 21’inci asırda hukuk ihlallerini monte etme ayıbı sizlerde kalacaktır. Ama bu ülke bizim, biz yine de katkı sunmak istiyoruz. Bunun yolu o Anayasa’mızı tanımak, onu saygın kılmak ve onun 2, 7, 87 ve 91’inci maddelerine aykırı, kanun ve kanun hükmünde kararnamelerde değişiklik yapılması konusundaki bu yetki tasarısına karşıyız ve diyoruz ki: Aziz millet bu Parlamentoda yaptıklarınızı ve bu ülkeye yaşattıklarınızı unutmayacak, inşallah, 24 Haziranda da “Tamam." diyecek diyoruz. Bu tasarıya da ret oyu vereceğimizi belirtiyoruz.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Durmaz.

Madde üzerinde konuşmalar tamamlanmıştır.

İki tane önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 560 sıra sayılı 6771 Sayılı Kanunla Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Yapılan Değişikliklere Uyum Sağlanması Amacıyla Çeşitli Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Konusunda Yetki Kanunu Tasarısı’nın 1’inci maddesinin tasarı metninden çıkartılmasını arz ve talep ederiz.

                            Filiz Kerestecioğlu Demir                                 Ertuğrul Kürkcü                                       Kadri Yıldırım

                                         İstanbul                                                       İzmir                                                          Siirt

                                     Sibel Yiğitalp                                                                                          Mahmut Celadet Gaydalı

                                       Diyarbakır                                                                                                                      Bitlis

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu önergeye?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Bitlis Milletvekili Mahmut Celadet Gaydalı konuşacaktır.

Buyurun Sayın Gaydalı. (HDP sıralarından alkışlar)

MAHMUT CELADET GAYDALI (Bitlis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 560 sıra sayılı Kanun Tasarısı’yla ilgili partim ve grubum adına söz almış bulunmaktayım. Sizleri ve kamuoyunu saygıyla selamlarım.

Ayrıca, başta Cumhurbaşkanı adayımız Sayın Selahattin Demirtaş olmak üzere bütün tutuklu bulunan arkadaşlarımı da saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan önce bir konuya değinmeden geçemeyeceğim. İkide bir bazı bakanlar çıkıp “Bakın, rakamlar yalan söylemez.” deyip durur ve rakamlar sıralarlar. Ben de her zaman “Rakamların bir günahı yok, rakamlar yalan söylemez, doğru da. İnsanlar yanlış rakam vererek bu yalanı insanlar atar.” savını her zaman savunmuşumdur. İki gün önce, Mamak’taki bu sel felaketiyle ilgili Sayın AKP sözcüsünün konuşmasını ben hayretle izledim. Daha doğrusu, acaba yanlış mı duydum diye tutanakları araştırdım, tutanaktan aynen size okuyayım: “Yapılan tespitlere göre, tam dokuz dakikada metrekareye 44 metreküp yağmur suyu düşmüş.” El insaf! Nuh Tufanı’nda bile böyle bir afet olmamıştır. Böyle bir yağış olsa bırakın Mamak’ı Ankara haritadan silinir. Ben rica ediyorum: Kullandığınız rakamlara lütfen dikkat edin. Yani rakamda bir hata yok, 44 yalan söylemiyor, bunu söyleyen biraz yanlış bir şeyler söylüyor. Bu da sizlerin bilimden, akıldan, mantıktan ne kadar uzak olduğunuzun bir göstergesi.

Değerli milletvekilleri, on beş yıllık AKP iktidarı bugüne kadar ekonomiden sosyal politikalara, ekolojiden sağlığa, hukuktan eğitime varıncaya kadar bütün sahaların içini boşalttı ve her birini niteliksiz bir saha hâline getirdi. Bu niteliksiz politikalar, günübirlik ve yüzeysel çözebilmek adına, derinlemesine hiçbir tartışma yapılmadan Meclise getirildi ve çoğunluğun gücüyle buradan geçirildi. Yine, buna benzer bir kanun tasarısı Meclise getirilmiş durumdadır. Sorunu bugüne kadar iyi analiz edemeyen iktidar “Seçime gidiyoruz, haydi bir parmak bal çalalım.” mantığıyla daha da derinleştirmektedir. Zengini zenginleştirme hırsınız fakiri her gün biraz daha ezmekte, fakirlik ve yokluk toplumun her kademesine biraz daha işlemektedir.

Bakın, ekonomik göstergeler Türkiye’yi zorlu bir sürecin beklediğinin sinyallerini veriyor. Sizler ise gemi batmadan kurtarabildiğiniz kadar malı kurtarmaya çalışıyorsunuz. İşin kötü yanı, dolar 4,30 olmuş, benzin 6 lirayı geçmiş, hâlâ kendi yandaş medyanızda ekonomik hiçbir sorun olmadığını ve bunların bir algı olduğunu söylüyorsunuz. Artık başarısızlığınızı kabul etmenin ve “Tamam.” demenin sizler için vakti geldi. Sizler, bu gemiyi yürütemediniz, bu gemiden yürüttünüz.

Değerli milletvekilleri, seçime iki aydan daha kısa zaman kaldı ve AKP iktidarının bizatihi kendi açıklamalarıyla seçimden sonra ekonomik bir deprem ihtimalinin açık olduğu bir dönemde bu tasarının çıkarılması açık bir seçim rüşvetidir. Demokratik rejimler sistemli ve sürekli politikalarla yürütülmelidir fakat görünen o ki artık iktidar, kazanmak için her şeyi yapmayı göze almış, Meclisi bir seçim propaganda alanına dönüştürmüştür fakat artık valizlerinizi toplamanın, duvarlara astığınız resimleri kutuya koymanın vakti geldi. Demokrasi, her sürecin asıl kazananı olacaktır.

Türkiye'de özellikle Kürt illerinde adil ve şaibenin karışmadığı bir seçimde kesinlikle AKP’nin mutsuz olacağını, övündükleri kayyum politikalarının onlara bir tokat gibi geri geleceğini göreceklerdir. Masum ve suçsuz, işten çıkardığınız tüm insanların, 6 aylık bebeğiyle cezaevine koyduğunuz tüm kadınların, üniversitede okuyan, Cumhurbaşkanının bir sözüyle eğitim yaşamlarına son verilen tüm gençlerin ahı ensenizdedir. Parmak çoğunluğuna güvenerek yetki yasalarıyla kamufle edilmiş, keyfî yönetime geçiş hazırlıkları yapılmaktadır. Bu yetki, Meclisin kapısına kilit vurup anahtarı da Bakanlar Kuruluna teslim anlamına gelir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın.

MAHMUT CELADET GAYDALI (Devamla) – 24 Haziranda AKP’nin OHAL ve baskı Türkiye’si değil, geleceğin ve demokrasinin Türkiye'si zaferle çıkacaktır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Sayın Bakan, sizin bir söz talebiniz var 60’a göre.

Buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

36.- Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın, Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Demin Sayın Özkoç’un bir sorusu olmuştu, onun üzerine ben konuyu bir tetkik ettim yanlış bir bilgilendirme yapmayalım diye.

Anayasa Mahkemesi, 2011/147 sayılı Karar’da… Ki 2011’de Mecliste kabul edilen Yetki Kanunu Tasarısı’nı Cumhuriyet Halk Partisi Anayasa Mahkemesine götürmüştü. Anayasa Mahkemesi orada… Şimdi sizin dile getirdiğiniz “Diğer kanun ve kanun hükmünde kararnamenin” ifadesine benzer orada da ifadeler var. Bunların iptalini Anayasa Mahkemesinden talep ediyor. Anayasa Mahkemesi inceleme sonucunda… İlgili kısmı sadece okuyacağım: “1’inci maddenin 2 numaralı fıkrasının (a) bendinin (20) numaralı alt bendi, (b) bendinin (7) numaralı alt bendine ilişkin Anayasa'ya aykırılık iddialarının reddine karar vermiştir.” Yani benzer nitelikte iddiaları, 2011’de 147 sayılı Karar’la reddetmiş ve bunların Anayasa’ya uygun olduğuna karar vermiştir. Zannedersem sizin bahsettiğiniz kararlar eski tarihli kararlar.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Değil efendim, ben size vereyim.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Evet, bana getirin, bakayım.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 6771 Sayılı Kanunla Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Yapılan Değişikliklere Uyum Sağlanması Amacıyla Çeşitli Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Konusunda Yetki Kanunu Tasarısı (1/949) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 560) (Devam)

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 560 sıra sayılı 6771 Sayılı Kanunla Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Yapılan Değişikliklere Uyum Sağlanması Amacıyla Çeşitli Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Konusunda Yetki Kanunu Tasarısı’nın 1’inci maddesinin son fıkrasının madde metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

                                  Zekeriya Temizel                                           Musa Çam                                         Hüseyin Çamak

                                           İzmir                                                         İzmir                                                        Mersin

                                    İbrahim Özdiş                                           Mahmut Tanal                                         Sibel Özdemir

                                          Adana                                                      İstanbul                                                     İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen İstanbul Milletvekili Sayın Sibel Özdemir.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 6771 Sayılı Kanunla Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Yapılan Değişikliklere Uyum Sağlanması Amacıyla Çeşitli Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Konusunda Yetki Kanunu Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerine grubumuzun vermiş olduğu önerge üzerine söz aldım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, sıra sayısındaki ön yazı bir Plan ve Bütçe Komisyonu raporu olarak karşımıza geldi. Baktığımız zaman, Anayasa değişikliğinin -ki biliyorsunuz geçen yıl- tarihî, çok önemli, hayati düzenlemelerin gerektirdiği yasal değişiklikleri… Parlamento teamülleri ve geleneklerini ortadan kaldırarak, iktidarınızın geçen yıl Anayasa değişikliğiyle millî iradenin tecelli ettiği bu yüce Meclisi, Parlamentoyu lağvetme çabalarının bir yansıması olarak karşımıza çıkıyor.

Dün alınan bir karar gereği, bu sabah Plan ve Bütçe Komisyonunun toplanmasıyla -ki eminim birçok milletvekilinin dahi bu yetki kanunu tasarısının görüşülmesinden haberi dahi yokken- Plan ve Bütçe Komisyonundan aceleyle geçirilmek istenen, ülkenin rejim değişikliğine sebep olan bu Anayasa’mızdaki çok köklü, yapısal değişikliklerin, devlet, bürokrasi, teşkilat yapısında değişiklikler yapan, kuvvetler ayrılığı ilkesini ortadan kaldıran, yasama, yürütme, yargı sacayağını ortadan kaldıran düzenlemelerin Anayasa Komisyonunda görüşülmeden yirmi dört saat içerisinde bir yetkiyle Bakanlar Kuruluna devredilmesiyle hukuksal bir ihmal yaşanmaktadır. Sayın Temizel’in bugünkü çok önemli, belki siyasi tarihimize, literatüre geçecek konuşmasının içerisinde de Meclisin görevini ihmal eden bir anayasal aykırılıkla karşı karşıya kaldığımızı...

Değerli milletvekilleri, Plan ve Bütçe Komisyonunda bu sabah verdiğimiz ve iktidar partisinin oylarıyla reddedilen değişiklik önergemizde tasarının 1’inci maddesinin son fıkrasının madde metninden çıkarılmasını teklif ettik. Tasarının özellikle 1’inci maddesinde yapılan değişiklikler bir teknik düzenlemenin, bir kelime düzenlemesinin çok ötesinde çünkü burada ucu açık bırakılan bir yetki devriyle karşı karşıyayız. Devletin tüm kurumsal yapı ve teşkilat yapısı Bakanlar Kuruluna bir yetkiyle devredilmektedir. İşte, bizim 1’inci maddede de söylediğimiz, dile getirdiğimiz, 1’inci maddenin son fıkrasındaki yeni düzenlemeler… Çünkü maddede birçok kurumun teşkilat yapısındaki, görevlerindeki değişiklikler Bakanlar Kuruluna devredilecek ama son fıkrasıyla yeni düzenlemeler yapma yetkisini de kullanması durumuyla karşı karşıya kalıyoruz. Bu gerçekten çok ciddi ve kaygı verici bir durum ortaya çıkarmaktadır.

Baktığımız zaman, neredeyse iki yıldır OHAL’le yönettiğiniz ülkede, Parlamentonun yasama yetkisinin askıya alındığı bu dönemde OHAL’le çıkardığınız gece yarısı KHK’lerinin amacını nasıl aştığına biz hepimiz şahit olduk. İşte, amacını aşan KHK’ler siciline sahip bu iktidara ve bir kişinin iradesiyle belirlenen Bakanlar Kuruluna bu yetkiyi devretmek çok kaygı vericidir.

Geçen yıl sadece 2 siyasal partinin, katılımcılıktan uzak, belki bir kaptıkaçtı anayasası gibi, bizim kullanmadığımız ama literatüre böyle geçen, Anayasa değişikliğiyle tüm yetkiler bir kişide toplandı ve denge denetleme mekanizmasının teminatı olan kuvvetler ayrılığı, yasama, yürütme yetkisi ortadan kaldırıldı ve bir kişiye verildi. Biz burada çok ciddi uyarılarda bulunduk ve aday ülkesi olduğumuz Avrupa Birliği evrensel değerlerinden de hızla uzaklaştığımız bir süreçle karşı karşıya kaldık. Demokratik, bağımsız kurumsal mekanizmalarımızın lağvedilmesi uluslararası raporlara da yansıdı. İşte, Venedik Komisyonunun raporu ortada değerli milletvekilleri.

Ortak akıldan uzak olan bu iktidar yapısıyla maalesef ülkemiz hemen her alanda bir yönetim kriziyle karşı karşıya kalmaktadır. İşte, yine bir yirmi dört saat içinde bir yetki kararnamesiyle, Parlamentomuzun itibarını, saygınlığını zedeleyen bir sürece hep birlikte şahitlik ediyoruz. İktidarınızın öngörüsüz, plansız, ortak akıldan uzak yönetim zafiyetinize ve geçici çözümlerle, halkın temel sorunlarını çözmek değil iktidarınızı kalıcı kılmak çabasında olduğunuza -son- giderayak bütün halkımız tekrar şahit oldu.

İşte, bugün Plan ve Bütçe Komisyonunda, burada Genel Kurulda şahit olduğumuz üzere, zamanında gerekli uyum yasalarını yapmayan iktidarın, Meclisin yetkisini elinden alarak kararnamelerle yasama yetkisine sahip olmasına, bir kaptıkaçtı sürecindeki bir yasama faaliyetine yine, tekrar şahit olduk. Biz, bütün halkımızın 24 Haziranda bu sürece “Tamam.” diyeceğine inanıyoruz, umuyoruz.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

İlkeler ve yetki süresi

MADDE 2- (1) Bakanlar Kurulu bu Kanuna göre verilen yetkiyi kullanırken; yürürlükteki kanun ve kanun hükmünde kararnamelerin ilgili hükümlerinin 6771 sayılı Kanun ile Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında yapılan değişikliklerle uyumlu hale getirilmesini, kamu hizmetlerinin verimli, süratli ve etkin bir şekilde yürütülmesi ile hizmetin özelliği ve gereklerine uygun düzenlemeler yapılmasını, atama ve görevde yükselmede kariyer ve liyakat esasları ile nitelikli personel istihdamının esas alınmasını, kamu hizmetlerinde iş bölümü ve koordinasyonun sağlanmasını, benzer hizmetlerin tek kuruluş veya birim tarafından yürütülmesini ve kaynak kullanımında israfın önlenmesini gözönünde bulundurur.

(2) Bakanlar Kuruluna verilen yetki, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonucunda Cumhurbaşkanının andiçerek göreve başladığı tarihe kadar geçerlidir. Bu süre içinde Bakanlar Kurulu birden fazla kanun hükmünde kararname çıkarabilir.

BAŞKAN – Gruplar adına ilk söz, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Siirt Milletvekili Kadri Yıldırım’a aittir.

Sayın Yıldırım, buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA KADRİ YILDIRIM (Siirt) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Tabii, KHK’ler bağlamında yapılacak değişikliklerin bir kez daha muhalefeti susturmada, yeni yandaş kesimler edinmede ve seçimlerin demokratik bir şekilde işlemeyişinde kullanılacağından ciddi endişelerimiz vardır. Bu noktada, bu değişikliklerin aslında OHAL yasalarının bir yan ürünü olarak değerlendirileceğinden de kaygılıyız. Her şeyden evvel, sosyal adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı bir şekilde ele alınacağından da kaygı duyuyoruz, Emevi zihniyetinin tekçi olgusunun bir versiyonu ve yansıması olarak ele alınacağından kaygı duyuyoruz. Oysa bizim tekçi Emevi zihniyetinden ziyade Hazreti Ali’nin sosyal adalet anlayışına daha çok ihtiyacımız vardır. Zaten İslam tarihi boyunca, bin dört yüz yıl öncesinden günümüze kadar Hazreti Ali’nin sosyal adalet anlayışı ile Emevilerin kapital anlayışı çatışa gelmiş ve çatışmaya devam etmektedir.

Hazreti Ali halife olduktan sonra halka yaptığı hitabetin can alıcı bazı cümlelerinde aynen şöyle diyor: “Hiçbiriniz, Ebu Talib’in oğlu Ali bana hakkımı vermedi diyemeyecektir, bunu ona dedirtmeyeceğim. Hepiniz Allah’ın kullarısınız ve mal da Allah’ın malıdır. Allah bu malları aranızda eşit olarak dağıtmamı emretmiştir. Bu konuda muhacir, Ensar, halife, Hazreti Peygamber’in ailesi hiç fark etmiyor, herkes eşittir. Ey hazine görevlisi kalk, hazinede ihtiyaç fazlası olan birikmiş mallardan herkese 3 dinar ver ve bana da sadece 3 dinar ver.” Oysa Muaviye’yle başlamak üzere Emevi sultanları başa geldikten sonra neler oldu ve çıkarılacak olan kanun hükmünde kararnamelerin ve yapılacak değişikliklerin bunun bir devamının olması endişesiyle bir iki hususu arz etmek istiyorum. Hazineyi kendi yandaşlarının çoğunlukla yerleşmiş oldukları Şam’a nakleden Muaviye, bu bağlamda Şamlılara beytülmalin kapısını da ağzını da ardına kadar açmış. Oysa kendilerine, Emeviler’e muhalif gördükleri Irak ve özellikle de Kûfeliler olmak üzere, kendilerine muhalif olan her yerdeki kesimleri ise hazineden, beytülmalden daima mahrum etmişlerdir.

Günümüz gazetecileri konumunda olan o günkü yani Emeviler dönemindeki saray şairlerine halkın beytülmalinden binlerce dirhem ve dinar aktarılarak kendilerine maaş bağlanmış, siyasi rüşvet ve siyasi bahşişler aktarılmıştır. Muhalif gazeteciler konumunda olan şairler ise her türlü mahrumiyete layık görülmüştür. Örneğin “Ahvas” adlı şaire bir defasında 100 bin dirhem, bir defasında 10 bin dinar verilmiş ve beytülmalden çıkarılarak verilmiş yani halkın hazinesinden çıkarılarak verilmiş.

Saray şairlerinden başka birisi olan Akhtal ise bir insan kasabı olan ve bundan dolayı “zalim” lakabına layık görülen Emevi Valisi Haccac’ı, bu insanı, bu kasabı şiirlerinde iman ve insanların en efdalı yani en iyisi olarak lanse etmekten çekinmemiştir. Evet, maalesef bugün de İslam ülkelerinin hemen hemen çoğunda ve Türkiye’de de iktidara yakın olan medya, gazeteciler, şairler ve sanatçılar her türlü siyasi bahşiş ve rüşvetlere boğdurulurken muhalif olanlar da aynı oranda susturulmakta, sesleri kısılmaktadır.

Orta direğin nasıl bir açlık ve sefalet içinde yaşadıklarına bakmayan sözde Halife Velid bin Yezid, sanatçı Mabed’e -ki saray sanatçısıdır- 12 bin dinar vererek, Yezid bin Abdülmelik de bu sanatçıya 1.000 dinar vererek, diğer sözde halifeler de yüzlerce sanatçıyı siyasi bahşiş ve rüşvetlere boğarak Emevi sarayına bağlamışlardır ve yine ses ve saz sanatçıları Emevi sultanları tarafından aynı şekilde büyük meblağlara varan siyasi bahşiş ve rüşvetlerle yine Yeşil Saray’a, “El Kasr-ül Ahdar" denilen Muaviye’nin Yeşil Saray’ına bağlanmış ve muhalif olan sanatçılar sürgünlere ve zulümlere maruz bırakılmıştır.

Şimdi, bütün bunlardan sonra halkın hazinesi olan beytülmal açık verince bu açıkları kapatmanın çareleri, yolları aranmaya başlanmış. Bu yollardan bir tanesi, o sıralarda Emevi camiasında kitlesel olarak kutlanmakta olan “Nevroz Bayramı”na getirilen ve meblağı da 10 milyon dirhem olan vergi konulmuş. Yani “Nevroz Bayramı”nı kutlamak isteyen kitle -nereden getirirse getirsin- 10 milyon dirhem getirecek ve sefahate, zulme, yandaşlığa, saraya harcanarak açık verilen o bütçenin açığı bu kitlesel bayram etkinliğinden toplanan vergilerle kapatılmaya çalışılmıştır ve maalesef, Emevi zihniyeti kendileri için tehlikeli gördükleri önemli muhalif şahsiyetlerin ya sürgünlerle veya suikastlarla bir şekilde ortadan kaldırılmasını ve tasfiye edilmesini başarmıştı, tırnak içerisinde. Bunlardan bir tanesi hepimizin bildiği Ebu Zer’dir. Ebu Zer, Muaviye’nin Yeşil Saray’ına “El Kasr-ül Ahdar”ına itiraz etti diye Rebeze Çölü’ne sürgün ediliyor ve orada şehit ediliyor.

Bugün de Orta Doğu’nun hemen hemen bütün despot yönetimlerinde uygulanan yöntem budur. Yani muhalif görülen şahsiyetler bir şekilde tasfiye edilmekte, bir şekilde ortadan kaldırmanın yolları aranmaktadır. Eğer bugün Selahattin Demirtaş hapiste ise, Selahattin Demirtaş siyasi bir muhalif şahsiyet olarak görüldüğünden dolayıdır ve bundan dolayı da o ve onun gibi yüzlercesinin sesleri kıstırılma yoluna gidilmiş, susturulmuş, meydanların muhaliflerden boş kalmasına çalışılmıştır. Ama ne yapılırsa yapılsın halk her şeyi görüyor, halk her şeyi bir kenara yazıyor ve 24 Haziran geldiğinde bir kenara yazdığını sandıkta gösterecek ve “…”(x) diyecektir, bundan şüphemiz yok.

Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Birleşime yirmi dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.11

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.49

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya), Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 98’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

560 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Tasarının 2’nci maddesi üzerinde gruplar adına söz sırası Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekili Mehmet Gökdağ’a aittir.

Buyurun Sayın Gökdağ. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MEHMET GÖKDAĞ (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine, AKP’nin iktidara geldiğinden bu yana yönetim anlayışı olarak ortaya koyduğu ve artırarak uyguladığı bir oldubitti yasasıyla karşı karşıyayız. Tartıştırmadan, gerekli komisyonlarda görüşülmeden, kamuoyunun gözünden kaçırılmaya çalışılarak yine bir yasa çıkarılmaya çalışılıyor ama değerli milletvekilleri, bizleri ekranları başında izleyen sevgili yurttaşlarım; bu defa farklı, bu defa biraz daha abartılıyor çünkü “6771 sayılı Kanunla Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Yapılan Değişikliklere Uyum Sağlanması Amacıyla Çeşitli Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Konusunda Yetki Kanunu Tasarısı”nı konuşuyoruz. Bu tasarının içeriğine baktığımızda değerli arkadaşlar, devletin bütün kurumlarını yeniden düzenleme yetkisinin verilmek istendiğini açıkça görürüz. İşte böyle bir yasa tasarısının oldubittiyle, apar topar yasalaştırılmaya çalışıldığına tanık oluyoruz.

Benden önceki konuşmacı arkadaşlar içeriğini anlattılar ve bu içeriğinin Anayasa’ya aykırı olduğunu belirttiler. Ben bu tasarının 2’nci maddesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım, onunla ilgili görüşlerimizi sizinle paylaşmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, bu madde ilkeler ve yetki süresini düzenlemektedir. Ne acı ki bir garabetle karşı karşıya olduğumuzu söylemek zorundayım. Tasarının 2’nci maddesi aynen şöyle arkadaşlar, bu maddeye göre ilkeler ve yetki süresi şöyle: “...yürürlükteki kanun ve kanun hükmünde kararnamelerin ilgili hükümlerinin 6771 sayılı Kanuna uyumlu hale getirilmesini, kamu hizmetlerinin verimli, süratli kullanılması ve etkin bir şekilde yürütülmesi ile hizmetin özelliği ve gereklerine uygun düzenlemeler yapılmasını, atama ve görevde yükselmede kariyer ve liyakat esasları ile nitelikli personel istihdamının esas alınmasını, kamu hizmetlerinde iş bölümü ve koordinasyon sağlanmasını, benzer hizmetlerin tek kuruluş veya bir birim tarafından yürütülmesini ve kaynak kullanımında israfın önlenmesini…” ilke olarak almışlar. Peki, başüstüne. Yetki süresi bakımından gerçekten acı bir tabloyla karşı karşıyayız.

Bu maddede yer alan hükme göre değerli arkadaşlar, Bakanlar Kuruluna verilen yetki bu kanun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonucunda Cumhurbaşkanının yemin ederek göreve başladığı tarihe kadar geçerli olacaktır. Bu süre içinde Bakanlar Kurulu birden fazla kanun hükmünde kararname çıkarabilecektir.

Değerli arkadaşlar, söz konusu madde metninde yer alan kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisinin Cumhurbaşkanının yemin ederek göreve başladığı tarih gibi belirsiz bir tarihe sürdürülmesi hukukun temel kavramları açısından gerekli ve önemli olan kesinlik ve belirlilik kavramları açısından ciddi sorun taşımaktadır. Anayasa’nın 2’nci maddesinde yer alan hukuk devletinin temel ilkelerinden biri belirliliktir, bu ilkeye göre, yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır olması gerekir. Ayrıca Anayasa’nın “Kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi verme” başlıklı 91’inci maddesinde kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisinin süre bakımından sınırının, kullanılma süresinin yetki kanununda açıkça belirtilmesi gerekmektedir.

Şimdi, değerli arkadaşlar, Değerli Başbakan Yardımcısı Sayın Bekir Bozdağ biraz önce buraya çıktı ve sürenin belirli olduğunu söyledi. Böyle bir şey olabilir mi değerli arkadaşlar? 24 Haziranda seçim var. 24 Haziranda yapılacak seçimde mevcut Cumhurbaşkanı da aday ve seçimi kaybetti, bu düzenlemeye göre, seçimi kaybeden, yetkisini kaybeden Cumhurbaşkanının kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi devam edecek seçilen Cumhurbaşkanı yemin edene kadar. Bu, hiçbir hukuk devletinde, hiçbir parlamenter rejimde, hatta, daha da ileri gideyim, hiçbir tek adam rejiminde olmayan ve kimseye verilmeyen bir yetki.

Diğer yanı: Birinci tur seçim oldu, birinci turda Cumhurbaşkanı seçiminde yeterli oy alınmadı. İkinci turda, olmasın olmasın, olur ya, herhangi bir nedenle seçimler ertelendi. Ne olacak? İlanihaye bu yetki kullanılacak mı? Olmadı.

Peki, şimdi, Sayın Bakanım, Sayın Başbakan Yardımcım, Sayın Bekir Bozdağ, sizinle Adalet Komisyonunda uzun süre çalıştık, neresi belirli bunun?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Çok net.

MEHMET GÖKDAĞ (Devamla) - Hiç de belli değil.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Çok belli ve net.

MEHMET GÖKDAĞ (Devamla) – Şimdi, komisyonda bunları konuşurken, tartışırken Sayın Başbakan Yardımcısı dedi ki: “Tarih, süre iki türlü olabilir. Ya, belirli bir tarih verilir ‘24 Haziran 2018’e kadar.’ denir ya da bir olay tarih olarak alınabilir, ikisi de olabilir.” dedi.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Süre, süre.

MEHMET GÖKDAĞ (Devamla) - Evet, süre bakımından.

“İkisi de olabilir.” dedi. Şimdi, biz, bu şekilde düzenlemenin sakıncalarını söylüyoruz, bu sakıncalar olabilir. Peki, tarih belirlemenin ne sakıncası var? Yani bu yasa tasarısında “Bu yetkiyi kullanma süresi 24 Haziran 2018.” demenin ne sakıncası var? “İkisi de olabilir.” diyorsunuz. Çıksın, gerçekten çıksın biri “Böyle bir tarih koymanın da şu sakıncası var.” desin. Bunu diyemiyorsunuz ama sakıncasını işaret ettiğimiz konuda ısrar ediyorsunuz. Bu ısrar karşısında biz bu düzenlemenin iyi niyetli olmadığı konusunda ciddi şüpheler taşıyoruz, ciddi şüpheler taşıyoruz.

Değerli arkadaşlar, esas olarak, AK PARTİ anlayışı, 2002’den bu yana, iktidara geldiğinden bu yana sürekli bir yetki alma derdinde, sürekli kurumları, kurumsallıkları, Parlamentonun geleneklerini, demokrasinin kurumlarını ortadan kaldırıp bir kişiye, bir yapıya yetki taşıma derdinde ve sürekli de aldı, sürekli de yetki alındı. Ama memleketin geldiği hâle bakın. Demek ki bu şekilde bir yönetim anlayışı memleketi düzeltmeye, sorunlarını çözmeye yetmiyor.

Bakın, bu yasa tanımazlığın, bu keyfîliğin, bu kadar yetkinin bir kişide olmasının ülkeyi getirdiği noktayı söyleyeyim size: 15 Temmuz darbe girişimine bu anlayış getirdi. Hiç kimseyi dinlemeyen, “Her şeyi ben bilirim.” diyen anlayış ülkeyi 15 Temmuz darbe girişimiyle karşı karşıya bıraktı. Bunun için millet “Tamam.” diyor.

Eğitim arapsaçına döndü, öğrenci memnun değil, veli mutlu değil, öğretmen mutlu değil; bunun için millet “Tamam.” diyor.

Dış politika, herkes dostumuzken herkes düşmanımız oldu; bunun için millet “Tamam.” diyor.

Toplumsal barış bozuldu, kutuplaşma had safhada; bunun için millet “Tamam.” diyor.

Demokrasi çok büyük yara aldı arkadaşlar. Hiçbir muhalif sese tahammülü olmayan bir anlayış gelişti bu yetkinin bir adamda toplanması anlayışıyla; bunun için millet “Tamam.” diyor.

Şimdi biz bu “tamam”ı dedikçe aslında kızıyorsunuz, oradan sinirleniyorsunuz ama bir şey söyleyeyim mi? Milletten önce siz “Tamam.” dediniz ya, siz “Tamam.” dediniz. Elinizde bu kadar yetki, bu kadar güç varken, tek başına iktidarken erken seçim kararı aldınız. Niye? Çünkü “Artık ben bu yükün altından kalkamıyorum ‘Tamam.’” dediniz. (CHP sıralarından “Tamam.” sesleri, alkışlar) Siz dediniz bunu. Muhalefet partisi olarak muhalefet partileri erken seçim ister. Neden? Çünkü iktidarı alırım -kaybedeceği bir şey yok- diye erken seçim ister. Sevgili yurttaşlarım, ama bir ülkede bütün güce sahip olan, her istediği yasayı çıkarabilen, önünde hiçbir engel olmayan bir iktidar neden erken seçim ister? “Artık ben bu yükün altından kalkamıyorum, bu ülkeyi yönetemiyorum, ‘Tamam.’” diyor; bu, bu anlama gelir. Peki, siz “Tamam.” diyorsunuz, millet de sizin bu “Tamam.” deyişinize 24 Haziranda gerekeni yapacak, sizi kırmayacak, “Tamam.” diyecek ve gerçekten “Tamam.” olacak. (CHP sıralarından alkışlar) Bu ülkede 24 Hazirandan sonra bu karanlık bulutlar dağılacak, herkesin huzur içinde olduğu, herkesin barış içinde olduğu, herkesin işinin, aşının olduğu, özgür, mutlu bir Türkiye'yi hep birlikte yaratacağız.

Ben Genel Kurulu saygılarla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Madde üzerinde iki adet önerge vardır.

Şimdi önergeleri okutuyorum ve işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 560 sıra sayılı 6771 Sayılı Kanunla Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Yapılan Değişikliklere Uyum Sağlanması Amacıyla Çeşitli Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Konusunda Yetki Kanunu Tasarısı’nın 2’nci maddesinin tasarı metninden çıkartılmasını arz ve talep ederiz.

                            Filiz Kerestecioğlu Demir                                 Ertuğrul Kürkcü                                       Kadri Yıldırım

                                         İstanbul                                                       İzmir                                                          Siirt

                                     Sibel Yiğitalp                                   Mahmut Celadet Gaydalı                                   Aycan İrmez

                                       Diyarbakır                                                     Bitlis                                                        Şırnak

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Şırnak Milletvekili Aycan İrmez konuşacaktır.

Buyurun Sayın İrmez. (HDP sıralarından alkışlar)

AYCAN İRMEZ (Şırnak) – Teşekkürler.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi ilk önce saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. Ben de grubum adına 6771 Sayılı Kanunla Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Yapılan Değişikliklere Uyum Sağlanması Amacıyla Çeşitli Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Konusunda Yetki Kanunu Tasarısı üzerine söz almış bulunmaktayım.

Gerçekten büyük ve önemli süreçlerden geçiyoruz. Ne yazık ki şunu bir kez daha gördük: AKP iktidarının yeniden apar topar, ilk on altı yıl her zaman yaptığı gibi, yangından mal kaçırırcasına getirdiği yeni bir tasarıyla karşı karşıyayız. Bir kez daha şahitlik ettik ki bu Hükûmet hakikaten yasaların katili olarak ismini tarih sayfalarına bir kez daha yazdı. Yasa bile yapmanın bir sanatı varken ne yazık ki on altı yıldır AKP iktidarının her zaman hakikaten o yasa yapma sanatını dahi öldürdüğünü gördük.

Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz, baskın bir seçimle karşı karşıyayız. Kırk beş gün kalmış; ne yazık ki şu an tamamen görmüş olduğumuz, bu tip rejim, Hükûmetin hâlâ hukuku, Anayasa’yı nasıl yok ettiğinin, nasıl ortadan kaldırmaya çalıştığının, nasıl böyle bir zihniyetle karşı karşıya kaldığımızın ve tek adam rejiminin Meclisi ne hâle getirdiğinin apaçık göstergesidir. Gecenin bir yarısı tasarı geliyor ve gecenin bir yarısı bu tasarının nereden de geldiği, sarayın talimatlarıyla oluşturulduğu ve sarayın talimatlarıyla nasıl bir yetki gasbı dahi kullanılarak… Evet, bugüne kadar hakikaten her yeri gasbettiniz, milletin iradesini dahi gasbettiniz; bari bırakın, Meclis çatısı altında komisyonlarımız kendi işlerini görsünler ama ne yazık ki…

Anayasa değişikliğine dair bir düzenleme neden Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülüyor? Burada, görüşüldüğü komisyondan bile belli. Anayasal çerçevesi, maalesef, nasıl hiçe sayılarak Anayasa’ya aykırı olduğu açıktır.

Meclisin işi, evet, yasa çıkarmaktır; Meclisin işi milletin yetkisini kullanarak burada yasa yapmaktır ama ne yazık ki herhangi bir… Yani, şunu söylememiz gerekiyor: Burada bir kuruluşun ya da kurulların yasa yapma yetkisi olmamalıdır ama ne yazık ki bugün bile tanınan, hakikaten, kendi yandaşlarına, kendi iktidarına… Meclisin elindeki o yetkiyi alıp tamamen kendi yetkileri yani yürütmenin yetkisi dahline katmaktır. Yani, burada da amaçlanan -biliyoruz- bu Meclisi tamamen feshetmek. Aslında 16 Nisan itibarıyla hakikaten bu Meclisin kapısına bir kilit vuruldu ne yazık ki AKP iktidarı tarafından. Evet, sırası geldiğinde kendileri için millî irade çok önemli ama ne yazık ki diğer partilere geldiği zaman ya da Meclisin çalışmaları söz konusu olduğunda hakikaten millî iradenin çok da önemsenmediğinin, onlar için çok da önemli olmadığının göstergesidir.

Burada amaçlanan: Evet, parlamenter sistem seçim öncesi devre dışı bırakılmaya çalışılıyor. Ne yazık ki gördük; 20 Temmuz itibarıyla ilan edilen OHAL’le, KHK’yle şu an nasıl bir ülke yönetildiği apaçık ortadadır.

Uyum yasalarının TBMM tarafından çıkarılması amir hükümdür. Bu, Anayasa’da açıktır ve Anayasa’nın 7’nci maddesinde bu açıktır; millet adına yasaları Meclis, Genel Kurul çıkarır ama ne yazık şu an öyle bir sistemle, KHK sistemiyle bir yönetim şekli hâlini almıştır.

İlk başta şunu sormak istiyoruz gerçekten: Yeni hükûmet sistemine göre Bakanlar Kurulu milletvekillerinden oluşmayacak yani bu açık ve yetki kanununa göre çeşitli düzenlemelerde değişiklik yapma yetkisi Bakanlar Kuruluna veriliyor maalesef. Yeni sistemde Cumhurbaşkanının sınırsız yetkileri ise ne yazık ki tartışmasız yani muhalefetin sesini kısma, Parlamentonun işlevsiz kılınması değil midir? Bu, halk iradesine saygısızlık değil midir? Ama şuna da inanıyoruz ki: 24 Haziranda yapılacak olan bu seçimde, baskın seçimde halk size “Tamam.” diyecek ve halkımıza inanıyoruz, bu durum 24 Haziranda değişecek. Biz bu Meclisi tekrar halkların Meclisi hâline getireceğiz.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 560 sıra sayılı 6771 Sayılı Kanunla Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Yapılan Değişikliklere Uyum Sağlanması Amacıyla Çeşitli Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Konusunda Yetki Kanunu Tasarısı’nın 2’nci maddesinin (2)’nci fıkrasında yer alan “Cumhurbaşkanının andiçerek göreve başladığı tarihe kadar” ibaresinin “24.06.2018 tarihine kadar” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

                                  Zekeriya Temizel                                           Musa Çam                                         Hüseyin Çamak

                                           İzmir                                                         İzmir                                                        Mersin

                                    İbrahim Özdiş                                           Mahmut Tanal                                          Şenal Sarıhan

                                          Adana                                                      İstanbul                                                     Ankara

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Ankara Milletvekili Şenal Sarıhan.

Buyurun Sayın Sarıhan. (CHP sıralarından alkışlar)

ŞENAL SARIHAN (Ankara) – Değerli Başkan, salonda bulunan bütün değerli arkadaşlarımız, öncelikle bir saflığımdan söz etmek istiyorum. Bu yetki tasarısını gördüğüm zaman şöyle düşündüm, dedim ki: “Galiba olağanüstü hâl kalkacak. Olağanüstü hâl kalkacak ki yeni bir yetki istemine ihtiyaç var yeni kararnameler çıkarmak için, yeni değişiklikler yapmak için, seçimi de sözde tırnak içinde meşru koşullarda, özgür koşullarda yapmak için bir değişiklik amaçlanıyor.” Böyle düşündüm; safım, biraz safım bu konuda. Tasarıyı bu sabah gördüğümde ve izlediğimde başka bir gerçekle karşılaştım. Aslında iktidara bir yetki yetmiyor yetkiyi katlamak istiyor, yetkiyi çiftleştirmek istiyor, daha da güçlü hâle gelmek istiyor. Ben niye böyle kuşkuyla düşündüm? Çünkü bu iktidarın bugüne kadar yaptığı hiçbir yasal düzenleme bana da kamuoyuna da umut vermiyor ve güven vermiyor. Öyle zannediyorum ki yapılmak istenen şu, hiç üstünü örtmeyelim, yapılmak istenen şu… Önergemiz de bu amaçla bir tarih belirtilmesini hedef alıyor. Ne yapılmak isteniyor? Ola ki rüzgâr ters yönden eserse…

MUSA ÇAM (İzmir) – Esecek, esecek!

ŞENAL SARIHAN (Devamla) - …ve ters yönden esen bu rüzgâr istediğimiz seçim sonucunu vermezse o takdirde ne yapmak gerekiyor, nasıl bir önlem almak gerekiyor? Sayın Cumhurbaşkanı yemin etmemiş olsun, yetkili olsun, yetkili olduğu için de o sözde hukuki ya da kanuni diyebileceğimiz yetkilerini kullansın ve istediğini yapsın, istediği gibi hareket etsin; seçim sonuçları konusunda haziran seçimlerinde gördüğümüz tablo yeni baştan yaşanabilsin.

Değerli arkadaşlar, bakınız, ben bir kriterden söz edeceğim size, Kopenhag Kriterleri’nden söz edeceğim, Kopenhag siyasi kriterlerinden söz edeceğim. Ne der siyasi kriterler? Der ki: “Bir ülke, bir devlet demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını, azınlık haklarını güvence altına alır ve istikrarlı -bir de ekonomi var ama siyasi kriterler içinde olmadığı için söylüyorum- bir şekilde bu temellere riayet ederse o bütün bu dünyanın ve bütün bir kamuoyunun kabul ettiği demokratik bir ülke sayılır.”

Şimdi, hem biraz önce hem sabahleyin Sayın Bakanın konuşmalarını dinledim, konumuzla ilgili bir bölüme değineceğim çünkü arkadaşlarım diğer konularla ilgili çok sayıda açıklama yaptılar, onlara katılıyorum, Sayın Bakanın farklı, benim farklı anladığım –bilmiyorum, üniversitelerimizde, mezuniyetlerimizde bir fark var mı- 91’inci madde şöyle diyor: “Yetki kanunu, çıkarılacak kanun hükmünde kararnamenin, amacını, kapsamını, ilkelerini, kullanma süresini -bunun altını çiziyorum- ve süresi içinde birden fazla kararname çıkarılıp çıkarılamayacağını gösterir.” Sayın Bakan Anayasa Mahkemesinin bir kararından yineleyerek söz etti, (2011/147) sayılı Karar’dan söz etti. Ben ona şunu hatırlatmak istiyorum: (98/69), (99/2) esas sayılı bu kararlara niye bakmıyorsunuz? Bu kararlar ne diyor? “Yuvarlak ve genel ifadeler kullanamazsınız yetki yasalarında.” Şimdi, siz öylesine yuvarlak bir ifade kullanıyorsunuz ki kullandığınız ifade meşru olmayan bir sistemin, bir dönemin açılmasına yol açabilir.

Değerli arkadaşlar, ben de burada sözlerimi bitirirken “hukuksuzluğa artık tamam.” deme ihtiyacını hissediyorum. Bizim Parlamentomuzun sağlıklı, meşru demokrasiyi ve özgürlüğü getirecek işler ve yasalar yapması gerektiğine inancımı ifade etmek istiyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

Yürürlük

MADDE 3- (l) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde grupları adına ilk söz, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Garo Paylan’a aittir.

Buyurun Sayın Paylan. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA GARO PAYLAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Arkadaşlar, bir dönemin sonuna geliyoruz ve bu dönemin sonunda bu Meclis intihar ediyor arkadaşlar. Karanlık bir dönem yaşadık ve bu karanlık dönemin sonunda da son yasalardan birinde bu Meclis intihar etti.

Ben halisane duygularla milletvekili oldum. Ülkemi demokratik bir ülke yapma iddiasıyla milletvekili oldum. Ancak maalesef, bu dönemin sonunda şunu söyleyeyim: Dimyat’a pirince gidelim derken evdeki bulgurdan da olduk arkadaşlar, maalesef.

Değerli arkadaşlar, evet, demokratik bir ülke olma iddiasındaydık, hepimiz bu iddialarla belki buraya geldik, ancak bu ülkede, şu dönemde, yalnızca bu dönemde defalarca darbeler yaşadık.

Bakın, şu Meclis koridorunda bir F-16’nın attığı bombanın izleri var. Ama, en az o F-16 bombası kadar başka bombalar da atıldı bu ülkeye. Ve emin olun, şu yasa maddesi de o F-16’nın attığı bomba kadar bu Meclise zarar verecek arkadaşlar, emin olun.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Neyi neyle kıyaslıyorsun?

GARO PAYLAN (Devamla) – Neden? Çünkü Anayasa 7’nci madde şunu söylüyor, bakın, 7’nci madde, hepimizin güvencesi: “Yasama yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisinindir, bu yetki devredilemez.”

Ben bu bilgiyle milletvekili oldum arkadaşlar, hepiniz bu bilgiyle milletvekili oldunuz. Bu yetkiyi devretmemek üzere burada ant içtik.

KASIM BOSTAN (Balıkesir) – Anayasal bir yetki bu. Garo, anayasal bir yetki bu, anayasal.

GARO PAYLAN (Devamla) – Ama bu yetki maddesiyle bu yetkimizi devrediyoruz arkadaşlar ve kime devrediyoruz? Saraya devrediyoruz, sarayın insafına devrediyoruz.

KASIM BOSTAN (Balıkesir) – Bakanlar Kuruluna, Bakanlar Kuruluna…

GARO PAYLAN (Devamla) – Bakın, arkadaşlar, peki ne zamana kadar geçerli bu yetki? Hani diyor ki seçime kadar. Hayır, seçime kadar değil bu yetki. Ne zamana kadar? Bakın, açık, diyor ki: Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonucunda Cumhurbaşkanının ant içerek göreve başladığı tarihe kadar geçerlidir. Yani Recep Tayyip Erdoğan velev ki seçilmezse hâlâ Cumhurbaşkanı mıdır? Cumhurbaşkanıdır değil mi? Yeni Cumhurbaşkanı ant içinceye kadar, görevi devredinceye kadar Cumhurbaşkanıdır. Diyelim ki seçilmedi ki öyle bekliyoruz seçimlerde…

EMİNE YAVUZ GÖZGEÇ (Bursa) – Öyle bir ihtimal yok.

GARO PAYLAN (Devamla) – …seçim gecesi bir kanun hükmünde kararname çıkarıp “Bu seçimler geçersizdir.” derse bu Meclis ne yapacak?

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Hadi oradan! Hadi oradan! Hadi oradan!

EMİNE YAVUZ GÖZGEÇ (Bursa) – Hayal dünyası.

KASIM BOSTAN (Balıkesir) – Gözünü seveyim yapma.

GARO PAYLAN (Devamla) – Der mi, diyemez mi? Diyebilir, veriyorsunuz bu yetkiyi arkadaşlar, vereceksiniz bu yetkiyi, vereceksiniz bu yetkiyi.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Böyle mi kandırıyorsunuz kendinizi?

KASIM BOSTAN (Balıkesir) – Topluma yalan söylüyorsunuz Garo.

GARO PAYLAN (Devamla) – Bakın, biz olağanüstü hâl yasasında yetkiyi verdik değil mi, olağanüstü hâl yetkisi verdik değil mi? Arkadaşlar, kar lastiği çıkarmak olağanüstü hâl yasasıyla ilgili midir? Değildir değil mi? Kim bunu diyebilir? Bu ekstrem bir örnek ama onlarca bunun gibi örnek var. Sayın Cumhurbaşkanı seçim gecesi sonuçları beğenmeyip de bir kararname yazarsa bunu kim durdurabilecek? Meclis kapalı. Biz ant içsek bile seçimden sonra gelip…

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – O F-16’ları durduranlar durdurur, sen merak etme.

GARO PAYLAN (Devamla) – Bakın, Cumhurbaşkanı ant içmeden yetki bitmiyor, Cumhurbaşkanı ant içmeden yetki bitmiyor. Diyelim ki burada bir muhalefet çoğunluğu oluştu, bir kişi de başkanlığı aldı ama bir kararname çıkarıp her şeyi berhava edebilir. Neden? Çünkü bizim yetkimiz yok arkadaşlar, yetkiyi devrediyoruz.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Demek ki gelseniz öyle yapacaksınız. Allah bu milleti sizden muhafaza etsin ya!

GARO PAYLAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakın, demokrasilerde padişahları denetlemek için meclisler oluşturulmuş. Padişahtan yetkiyi almak için ilk Meclis oluşturulmuş Osmanlı’da ama sonra o Parlamento kapatılmış ve bütün yetki Abdülhamit’e geçmiş. Benzer bir şeyi yaşıyoruz arkadaşlar, benzer bir şeyi yaşıyoruz. Bu anlamda, eğer ki demokrasi iddiası olacaksa bir ülkenin, yetki Mecliste olmalı.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Abdülhamit’le barışın artık, barışın. Bu millet Abdülhamit’le kavgalı olanları sevmez. Herkesi kucaklayacaksanız, Abdülhamit’le barışacaksınız.

GARO PAYLAN (Devamla) – Bakın, Meclis yetkisini berhava ediyor. Peki, diğer güçler ne âlemde? Basın denetleyemiyor. Bakın, bir Cumhurbaşkanı adayı bugün hapiste, Selahattin Demirtaş.

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) – Niye? Niye hapiste?

GARO PAYLAN (Devamla) – Bugün hapiste ve arkadaşlar, kampanyasını yapamıyor.

KASIM BOSTAN (Balıkesir) – Niye, niye?

GARO PAYLAN (Devamla) – Diğer Cumhurbaşkanı adayı, CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı televizyona çıkıyor, ağzından bir cümle çıkıyor, televizyonlar kesiyor yayını ama bir Cumhurbaşkanı adayı var ki ağzını açsa bütün kanallar canlı yayında arkadaşlar. Çok eşitlikçi şartlarda seçime gidiyoruz, çok!

Peki, diğer güç ne arkadaşlar dengeleyebilecek? Akademi. Akademi özgür mü? Değil. Meclis, yargı, basın, akademi özgür değilse orada arkadaşlar, bir diktatörlük oluşur. Kim olursa olsun, bakın, gücü, yetkiyi bu seçimlerde eline kim alırsa alsın orada bir diktatörlük olur. Gelin, bu yetkiyi vermeyelim derim arkadaşlar.

Bakın, arkadaşlar, bir önemli konu daha var bu yetki maddesinde, bu atama yetkilerini filan falan hepsini alıyor bu yetki kanununda, aynen şöyle diyor: “Kaynak kullanımında israfın önlenmesini göz önünde bulundurur.” bakın “Göz önünde bulundurur.” Yani bakın, biz bütçe kanunu çıkardık değil mi? Bütçe kanunu çıkardık, bütün kurumlara bütçeyi dağıttık. Biz öyle bir yetki veriyoruz ki saraya, kaynak israfının önlenmesini göz önünde bulunduracak bir yetki veriyoruz, sınırsız yani bütçe dışı istediği gibi kadro ihdas edebilecek, istediği maaşı ortaya koyabilecek bir yetki veriyoruz arkadaşlar.

KASIM BOSTAN (Balıkesir) – Tasarruf yapmak kötü bir şey mi?

GARO PAYLAN (Devamla) – Göz önünde bulunduracak yalnızca Tayyip Erdoğan. Göz önünde bulundurmazsa ne olacak? Hiçbir şey yapamayacağız arkadaşlar.

Değerli arkadaşlar, peki, bu yetkiyle seçim güvenliğini tarumar edebilir mi? Edebilir.

KASIM BOSTAN (Balıkesir) – Edemez, edemez.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Etmez.

GARO PAYLAN (Devamla) – Çünkü istediği kanunda istediği düzenlemeyi yapma yetkisi veriyoruz. Der ki: “Arkadaş, bu da Cumhurbaşkanlığıyla ilgilidir.” “Nasıl olsa Cumhurbaşkanlığı seçimine gidiyoruz, ben seçim güvenliği oyununu öyle değil de böyle düzenliyorum. Her sandığın başına bir jandarma koyuyorum, şeffaf zarf getiriyorum; açık oy, açık sayım uygulamasını getiriyorum.” derse ne yapacaksınız arkadaşlar? Der mi? Diyebilir.

KASIM BOSTAN (Balıkesir) – Millet müsaade etmez, merak etme.

GARO PAYLAN (Devamla) – Kim engelleyecek, Anayasa Mahkemesi mi engelleyecek? Kim engelleyecek bunu arkadaşlar, hangi güç engelleyecek? Sınırsız, muğlak bir yetki var ortada.

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Korkma o kadar, korkma.

GARO PAYLAN (Devamla) – Anketler kötüye giderse, emin olun, bu yola da tevessül edebilir. Bu kadar geniş bir yetkiyi veriyoruz.

Değerli arkadaşlar, bu madde, bu tasarı bir darbedir, Meclise büyük bir darbedir, buraya bir kez daha bir bomba düşecektir. Demokrasimizi tarumar ettikçe sonra siz soracaksınız. Hani, galiba yalnızca keseye dokunulduğu zaman biraz insanlar hopluyor. Her türlü haberi boş geçiyorsunuz ama dolar 4,30 olduğunda “Ya, bu dolar niye 4,30 oldu arkadaş?” diyorsunuz, “Niye faizler 17 oldu arkadaş?” diyorsunuz, “Kredi aldığımda niye yüzde 22’yle kredi aldım?” diyorsunuz; sebebi buralarda arkadaşlar, sebebi bunlarda bunlarda. Bu Meclise darbe yaptıkça dolar 4,30’a çıkar, 5’e çıkar. Yargıyı bağımsız kılmadığınız sürece dolar 4,30’a çıkar, 5’e çıkar. Basını tarumar ettiğiniz sürece dolar 5’e çıkar arkadaşlar. Akademiyi özgür kılmazsanız genç beyinlerimiz yurt dışına kaçar, hocalar yurt dışına kaçar, dolar 5’e çıkar arkadaşlar. Ülkemize ne büyük bir zarar verdiğinizin farkında mısınız?

Bakın, yabancı sermaye… Türkiye’yi on beş yıldır 500 milyar dolar borçlandırdınız. Şimdi deniz bitti, ne yapacaksın? Yabancı sermaye “Daha fazla faiz vereceksin bana.” diyor ya da “Ben yatırım yapacaksam kapitülasyon isterim.” diyor. “Senden 135 milyar liralık teşvik isterim.” diyor bakın yatırım yapan, daha fazla taviz istiyor. Tıpkı Osmanlı’nın son dönemlerinde olduğu gibi daha fazla taviz istiyor. Sonu iflastır arkadaşlar, felakettir. Eğer ki demokrasimizi tekrar inşa edemezsek, normalleşemezsek, emin olun, bu kapitülasyonlar hepimizin özgürlüğünü elinden alır. Bir an evvel bu tip darbe yasalarını bir kenara bırakıp demokrasimizi tekrar restore etmeliyiz arkadaşlar. Camı, çerçevesi kırıldı bu Meclisin, bombalar atıldı. En büyük bombalardan birisi de budur. Gelin el birliğiyle tekrar tamir edelim. Tamir edelim ki insanlarımız huzur ve refah içinde yaşasın, namerde muhtaç olmasın. Bir kişiye yetki vererek kurtulamayız buradan, tek kişi hata yapar. Denetlenemeyen her güç hata yapar; bu Meclis o gücü denetleyemiyorsa, basın denetleyemiyorsa, yargı denetleyemiyorsa, akademi denetleyemiyorsa o güç hata yapar. Gelin el birliğiyle bu adımlardan vazgeçelim arkadaşlar.

Hepinize saygılar sunarım. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Madde üzerinde ikinci konuşmacı, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer.

Buyurun Sayın Çakırözer. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime, on bir aydır haksız hukuksuz yere tutuklu bulunan İstanbul Milletvekilimiz Enis Berberoğlu’na özgürlük, diğer tutuklu milletvekillerine de Anayasa Mahkemesi kararları doğrultusunda tutuksuz yargılama dileğimle başlamak isterim.

Değerli arkadaşlarım, bugün bu yetki tasarısını tartıştığımız Türkiye'de neler oluyor, neler yaşanıyor? Hükûmetin “Sadece bir buçuk ay sürecek.” dediği OHAL’in üzerinden neredeyse iki yıl geçti. Bakın, bu OHAL sürecinde neler yaşandı, yaşanmakta.

Ülkemizde milletvekilleri hapiste, gazeteciler hapiste; Ali Bulaç, Mehmet Altan Anayasa Mahkemesinin “Özgürlükleri ihlal ediliyor.” kararlarına rağmen aylardır hapiste. Öğretmenler, akademisyenler ya hapiste ya da akademiden ihraç edilmiş durumda. Nuriye ve Semih’i önce öğrencilerinden sonra özgürlüklerinden mahrum bıraktınız. Öğrenciler hapiste; Boğaziçili öğrencilerin bir aydır sadece özgürlükleri değil eğitim hakları ellerinden çalınıyor. Cezaevleri ağzına kadar dolu, insanlar koğuşlarda 30 40 kişi yerlerde nöbetleşe yatıyor. Gazeteler, televizyonlar, radyolar kapatıldı, internet yasaklı. Hukukçular hapiste, sivil toplum savunucuları hapiste. Suçlu suçsuz ayrımı yapılmaksızın 10 binlerce yurttaş ihraç edildi, açığa alındı. Hâlâ haklarını arayacak, suçsuzluklarını ispat edecek etkin ve bağımsız çalışan bir merci bulabilmiş değiller. OHAL gerekçe gösterilerek yurttaşlarımızın en temel hak ve özgürlükleri yasaklanmış, askıya alınmış durumda. Bakın, övüne övüne söylüyorsunuz “İşçinin elindeki tek gücü, en temel hakkı olan grev hakkını OHAL sayesinde ertelettik." diye patronlara böbürleniyorsunuz. Ne alakası var alın terinin karşılığını isteyen emekçinin talebinin OHAL’le, FETÖ’yle ne alakası var?

Bu iki yıl içinde Türkiye'nin dört bir yanında vatandaşların tüm demokratik haklarını yasakladınız. Genco Erkal’ın tiyatrosuna, Zeytinli Rock Festivali’ne, Cogi Baba Festivali’ne, gezi teknelerine bile OHAL yasağı getirdiniz. Cerattepe’ye, Roboski anmasına, 10 Ekim katliamında ölen yavrularını anmak isteyen ailelere OHAL yasağı getirdiniz. Aşure etkinliklerine, lise pilav gününe OHAL yasağı; belediye işçilerinin direniş çadırına, OHAL paneline OHAL yasağı; avukat görüşüne, DİSK eylemine, iflas ertelemeye OHAL yasağı; Eskişehir’de termik santral protestosuna, müftü nikâhını protestoya OHAL yasağı… Dünyada insan hakları heykelini abluka altına alan tek yönetim olma ayıbı da sizlere ait.

Değerli arkadaşlarım, insanların seyahat özgürlüklerine kısıtlama getirdiniz. Seçilmiş belediye başkanlarımız izinsiz yurt dışına gidemiyor. Suçun kişiselliği ilkesi bir kenara bırakılarak 100 binlerce yurttaşımızın pasaportları iptal edilmiş durumda.

Değerli arkadaşlarım, OHAL yönetimi ve KHK’ler düzeni sadece “yasaklı Türkiye” anlamını taşımıyor, OHAL döneminde Türkiye'nin en önemli meselelerini bu yüce Meclisi baypas ederek KHK’lerle çıkardınız. 400’e yakın yasada, binin üzerinde maddede OHAL’le alakasız yüzlerce konu Mecliste tek bir dakika dahi tartışılmaksızın KHK’lerle hayata geçirildi.

Taşeron düzenlemesini bizden kaçırıp KHK’yle düzenlediniz. Eksik ve hatalarla binlerce işçiyi mağdur ederek geçirdiniz. Danıştay ve Yargıtaya yeni kadroları KHK’yle ihdas ettiniz. Şeker Kurumunu KHK’yle kapattınız. Modern Düyun-ı Umumiye’nin yolunu açacak Varlık Fonu’na devredilen millî varlıklarımızı, bankalarımızı, fabrikalarımızı hep KHK’lerle öğrendik. Kış lastiği uygulamasını, trafik düzenlemelerini KHK’yle yaptınız. Üniversite rektörlerinin seçimine KHK’yle son verildi. Tüm televizyonları iktidarın borazanı hâline getiren, muhalefetin televizyonlarda eşit temsilini ortadan kaldıran düzenlemeler KHK’yle getirildi. Televizyonlardaki eş bulma programları KHK’yle kaldırıldı. Gemlik ilçesinin taşınmasına ilişkin karar, yeni ilçelerin kurulma kararları hep KHK’lerle alındı.

Değerli arkadaşlarım, işte böyle bir baskıcı, yasakçı OHAL rejiminin sorumlusu olan bu Hükûmet bugün bizden Parlamento yetkimizin tümünü sınırsız biçimde kendisine devretmemizi istiyor. Biz buna şiddetle karşı çıkıyoruz. Önümüzdeki bu yetki kanunu tasarısı birçok sakıncaları beraberinde getiren bir tasarıdır.

Öncelikle, neden önümüze geldi? Geçen yıl aslında halkımızın “hayır” dediği ancak YSK marifetiyle kazandığınız referandum sonrasında Anayasa’ya uyum yasalarının çıkması gerekiyordu. Nitekim, tasarının gerekçesinde de aynen bu yazıyor. Erken seçim kararı alınması nedeniyle ivedi değişikliklerin KHK çıkarılması yoluyla yapılmasının zorunluluk olduğu ifade ediliyor. Ancak gerekçede yazılmayan hususlar da var, nedir o? Bu uyum yasalarının yapılan Anayasa değişikliğinde açık açık söylendiği gibi altı ay içinde, tam altı ay içinde çıkarılması gerekirdi yani 27 Ekim 2017’ye kadar Meclisten geçmesi gerekirdi. Peki, Nisan 2017 ile Ekim 2017 arasında bu yasaları çıkarmamızı engelleyecek bir durum var mıydı? Hayır, yoktu. Hepimiz buradaydık, birçok torba kanunu birlikte geçirdik ama siz ne yaptınız? Hem o altı ay hem de arkasından gelen yedi ay yani toplam on üç ay boyunca bu yasalara el bile sürmediniz, Meclise getirmediniz. Bugün bu tasarıyı Meclise taşıyan AKP Hükûmeti ortaya çıkan bu vahim tablodan sorumludur, iktidar partisi sorumludur. Madem bu kadar ivediydi, zorunluydu, öncelikliydi o zaman neden bu yasama döneminde olağan çalışma sürecini devam ettirdiniz? Neden uyum yasalarını Meclis gündemine getirmekten kaçındınız? Bu kürsüden değerli arkadaşlarım defalarca söylediler, kaç defa hatırlattık “Getirin, çıkarın.” diye. Aslında Hükûmet Anayasa’daki görevini ihmal etmektedir. Bir Anayasa hükmünü yerine getirmeyerek Anayasa ihlali yaptınız, yapmaktasınız.

Ortadaki durum şudur: Hem sorumluluğunuzu, görevinizi yerine getirmeyin hem de şimdi gelin “Yetkiyi bize devredin.” deyin, hem de kapsamı, sınırı belli olmadan isteyin.

Bakın, tasarının 1’inci maddesinin kapsamı öyle geniş ki kamu kurum ve kuruluşlarının tümünü ve hemen hemen tüm kamu personelini kapsayan biçimde devletin tüm işlev ve örgütlenmesini değiştirme yetkisi istemektesiniz.

Değerli arkadaşlarım, bunun adı Anayasa’yı ihlaldir. Bunun adı, demokratik hukuk devleti ilkelerini çiğnemektir, yasama yetkisini bilerek devretmek demektir, Meclis yetkisini gasbetmek demektir. Bunun adı, Parlamentoyu baypas demektir. Bu tasarının geçmesi Parlamentonun saygınlığına gölge düşürecektir.

Değerli arkadaşlarım, bunların hepsi, bu vahim tasarı kabul edilirse bundan sonra neler olacak ona da bakalım yani bunların hepsi geçtiğinde: Meclis, on üç aydır ihmal ettiği ve kullanmadığı yetkisini Bakanlar Kuruluna devredecek, bu yetkiyi fiilen bürokratlar kullanacak. Meclis, bu yetki kanununa dayanılarak çıkarılacak kararnameleri denetleyemeyecek, yasalaştıramayacak. Anayasa Mahkemesi yetki kanunu çerçevesinde çıkarılacak kararnameler üzerinde kısa süre içinde yani iş işten geçmeden anayasallık denetimi yapamayacak. Bir hükûmet görevini ihmal ediyor, onun yüzünden Meclis de ihmal etmek durumunda kalıyor ve Anayasa ihlal ediliyor. Değerli arkadaşlarım, bu olmaz, biz bu vebale ortak olmayız.

İkinci bir husus daha var. Bakanlar Kuruluna devrettiğimiz yetkiyi Hükûmet hangi tarihe kadar kullanacak, bu belli değil. Cumhurbaşkanının yemin edeceği günden bahsediliyor. Bizler hangi gün yemin edeceğini daha bilmiyoruz ki. Komisyonda “24 Haziran tarihini koyalım.” diye önerge verdik, Sayın Bakan kabul etmedi. Neden? Nedir sizin tarih vermenizi engelleyen gerekçe? Bu hâliyle, seçimlerin ertelenmesi veya benzeri bir kriz hâlinde bu yetkiyi sürekli olarak elde tutma isteğiniz olabilir mi? Böyle bir belirsizlik kabul edilemez. Bunu adı demokrasi olmaz.

Değerli arkadaşlarım, işin bir de seçim boyutu var, ülkemiz seçime gidiyor. Cumhurbaşkanlığına aday olan isimlerin biri dışında hepsi uyum yasalarını çıkarmaya çalıştığınız bu sistemden geri dönüşü yani tek adam yönetiminden parlamenter demokrasiye dönüşü, hukuk devletine, güçler ayrılığına dönüşü savunuyor. Seçimlere giren partilerin büyük bir bölümü de aynı şekilde yeniden parlamenter düzene, bağımsız yargıya, güçler ayrılığı sistemine dönülmesi gerektiğini savunuyor.

Hâl böyleyken, biz nasıl Türkiye'de devleti tepeden tırnağa yeniden değiştirecek bu büyük ve sınırsız yetkiyi Meclisten verebiliriz, elimizden verebiliriz, Meclisin baypas edilmesine izin verebiliriz? Sayın Muharrem İnce, Sayın Meral Akşener, Sayın Selahattin Demirtaş, Sayın Temel Karamollaoğlu ve Sayın Doğu Perinçek’ten biri seçimi kazandığında -ki biz bu kişinin Muharrem İnce olacağına yürekten inanıyoruz- seçilen yeni Cumhurbaşkanı Türkiye'yi bu tek adam rejiminde, OHAL düzeninde, KHK’ler rejiminde bırakmayacaktır. Böylesine güçlü bir olasılık ortadayken, biz Gazi Meclis olarak yetkimizin tümünü 25 Haziran sabahı burada çoğunluğu olup olmayacağı dahi bilinmeyen bir Hükûmete nasıl ve neye güvenerek bırakabiliriz?

Değerli arkadaşlarım, biz, Anayasa'yı ihlal eden, Parlamento yetkimizi gasbeden bu yetki tasarısını asla kabul etmiyoruz, bu tasarıya ret vereceğiz ve inanıyoruz ki 24 Haziranda milletimizle birlikte bugün tartıştığımız uyum sorununu kökünden çözeceğiz. Artık bu tek adam yönetimine de, OHAL ve KHK’ler rejimine de, baskılar, yasaklar rejimine de “Yeter.” diyecek, “Tamam.” diyeceğiz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

3’üncü madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 560 sıra sayılı 6771 Sayılı Kanun’la Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda Yapılan Değişikliklere Uyum Sağlanması Amacıyla Çeşitli Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Konusunda Yetki Kanunu Tasarısı’nın 3’üncü maddesinin “Bu kanun yayımlandığı tarihte yürürlüğe girer” şeklinde değiştirilmesini arz ve talep ederiz.

                            Filiz Kerestecioğlu Demir                                  Kadri Yıldırım                                          Sibel Yiğitalp

                                         İstanbul                                                        Siirt                                                      Diyarbakır

                            Mahmut Celadet Gaydalı                                                                                               Ertuğrul Kürkcü

                                           Bitlis                                                                                                                          İzmir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BAŞBAKAN YARDIMCISI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Madde metninin daha anlaşılır olması amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Gerekçesini okutmuş olduğum Filiz Kerestecioğlu ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

4’üncü maddeyi okutuyorum:

Yürütme

MADDE 4- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına ilk söz, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Sibel Yiğitalp.

Buyurun Sayın Yiğitalp. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; seçime kırk beş gün kaldı ve seçime kırk beş gün kala uyum yasalarında Bakanlar Kuruluna yetki verilmek üzere, bugün, burada bir yasa tasarısı konuşuluyor.

Peki, yasa tasarısında ne var? Meclisteki bütün yetkiler alınacak Bakanlar Kuruluna verilecek ve bundan sonra her şeye Bakanlar Kurulu karar verecek. Bu, tamamen onların inisiyatifi, tamamen onların kararı ve tamamen onların istediği bir şey olacak.

Peki, ben sormak istiyorum: Burada ne var? Ne zamana kadar verilmiş? Yetki sınırı nedir? Bunlara dair hiçbir cümle yok, ucu açık cümleler ve her şekilde opsiyonlu; belki de şimdiye kadar yaptıklarının katbekat üstünde yapacaklarının aslında açıkça bir yasal teminatı var karşımızda. Bu yasal teminat varken de şu anki mevcut tabloya baktığımızda, ne kadar istikrarlı bir Hükûmet var ve ne kadar istikrarlı bir Genel Başkan var, bence biraz oradan bakmak lazım ve bu pratikte neler yapabilir, bir de onu görmek lazım.

Çok değil, üç hafta önce, seçimden bahsedenleri bu ülkenin Cumhurbaşkanı ihanetle suçluyordu, şimdi bugün seçime kendi karar verdi. Çok değil, 15 Temmuz öncesinde “FETÖ’cü” dedikleriyle kol kolalardı; bugün onları ihanetle suçluyorlar, “vatan haini” deniliyor ve onlarla ilgili her gün bir dünya, bir kamyon hakaret ediliyor. Yani çok değil, üç yıl önce birlikte olduğunuz insanlara hakaret ettiniz.

Ha, onu da geçeyim, “15 Temmuz darbe girişimi” dediniz, 20 Temmuzda dediniz ki “Biz bu OHAL’i cemaatçilere karşı savaşmak için yapıyoruz, cemaatçiliğe karşı mücadele için çıkarıyoruz.” Kime karşı mücadele ettiğinize baktığınızda, o yelpazenin bir büyük kısmı muhalif kesime yapıldı. Bunların cemaatçi kısmı belki yüzde 1’lik dilime geliyor ki bu yol ve yöntemi doğru da bulmayız çünkü hukuksuzdur.

Peki, bu üç yıl boyunca neler yapıldı? Bu üç yıl boyunca, bu ülkede, son on sekiz ayda 35 tane KHK çıkarıldı. KHK’lerle yapabileceğinizin en üstünü yaptınız, hiçbir şey engel olamadı size. Öyle bir sınırsız yetkiye sahipsiniz ki bu bile sizi mutlu etmiş değil.

Ne yapabiliyorsunuz KHK yetkileriyle? İstediğinizi yapıyorsunuz; ihraç ediyorsunuz, açığa alıyorsunuz, kayyum atıyorsunuz; aynı zamanda dernek, vakıf gibi bütün sivil toplum örgütlerini kapatabiliyorsunuz; insanların mal varlığına el koyabiliyorsunuz, insanların birikimini tamamen gasbedebiliyorsunuz -nitekim yaptınız- cezaevlerindeki görüşme sürelerini azalttınız, cezaevine gitme sıklığı, insanların görüşme süresi azaltıldı; o yetmedi, öyle bir hâle getirdiniz ki sağlıkta bile Kamu Hastaneleri Birliğini değiştirdiniz, genel müdürlüğe bağladınız; vatandaşlıktan çıkarma yetkisine bile sahip oldunuz; kişilerin her türlü yasal, hukuki her şeyini siz ele geçirdiniz; avukat görüşmelerine bile kısıtlama getirdiniz; grevleri yasakladınız; mahalle bekçilerini bile KHK’lerle alıyorsunuz; uzun gözaltılar var, uzun tutukluluk süresi var, iddianamesi henüz çıkmamış yüz binlerce insan var. Yasama yetkisini de bu kadar hor kullanan bir iktidar aklı bize diyor ki: “Biz bu kadar şeye rağmen Bakanlar Kuruluna bu yetkiyi vereceğiz çünkü zamanımız yok.” Ya zaten siz iki buçuk yıl boyunca neler yapmadınız ki? Siz bu kadar kötülük yapacağınıza bu ülkenin iyiliği için çalışsaydınız belki biz bugün bunları konuşmuyor olacaktık. Bakın, bugün bu kadar kötü ve zehirli bir dönemden geçiyoruz, siz her şeyi ama her şeyi sandıkta kazanmak üzerine planladınız ama bu bile size yetmedi.

Burada amaçlanan şudur, olasılıkları söylüyorum: Velev ki ikinci turda Cumhurbaşkanı çıkmadı, bu mevcut Cumhurbaşkanı her türlü yetkiyi kullanacak. Diyelim ki çıktı ve hastalandı -insanlık hâli, hepimiz hastalanabiliriz- yemin edene kadar bu süreç devam edecek. Peki, o süreç içerisinde o Bakanlar Kurulundan biri FETÖ’cü çıktı. Hani olmayacak bir şey değil, oluyor; daha önce FETÖ’cü çıkmıştı biliyorsunuz. Yani kim FETÖ’cü onu da bilmiyorum çünkü güçlünün zayıfı “FETÖ’cü” diye ezdiği bir dönemden geçiyoruz. Hep bir şekilde insanların organik bağı var ama kim güçlüyse zayıf olanı “FETÖ’cü” diye her an tutuklatabilir, her an başına bir iş getirebilir çünkü böyle kendi içinde antidemokratik, tamamen hukuksuz bir sistemle iç içeyiz. Bunları yaşıyoruz, hepimiz görüyoruz ve bunun da her gün ve her gün bir şekilde pratiğini görüyoruz.

Şimdi, diyelim ki bu Cumhurbaşkanı veya bir başkası hastalandı ve gerçekten artık görevinin başında değil. Bakanlar Kurulu bu durumda ne yapacak, bu görev ve yetkisini nereye kadar kullanacak ve bu sınırını kim koruyacak? İçinde tarih var mı? Yok. Şey var mı? Yok. Hiçbir şey yok. Buna dair süresi belli değil, hiçbir şeyi belli değil, kavramı, gerekçesi ve kullanma süresi açık değil. Bu kadar opsiyonlu, bu kadar ucu açık bir tasarıyı getirmişsiniz. Bu kadar kötü bir pratiğe sahip olan Hükûmet diyor ki: “Biz bununla Bakanlar Kuruluna yetki vereceğiz ve bu Bakanlar Kurulu bizim adımıza karar verecek.” Zaten siz oy çokluğuyla her şeyi yapıyorsunuz, her şeyi yapıyorsunuz. Sizi etkileyen, sizi rahatsız eden nedir ki? Bu neyin hazırlığıdır? Sormak istiyorum, bu neyin hazırlığıdır, neyin hazırlığıdır? Kırk beş gün sonra seçime ilişkin bu neyin hazırlığıdır? Bunun bir açıklaması var mıdır? Yani kırk beş gün sonra ne olabilir ki siz böyle bir yasayı çıkarma gereği duyuyorsunuz? Kırk beş gün sonra ne gibi bir kaygınız var? Ya da kırk beş gün sonra ne gibi bir problem olur da ona karşı bir tedbir almak istiyorsunuz? Çünkü bunun içinde herhâlde 5.950 tane madde var. Ne olduğu belli değil, büyük bir kısmını da bilmiyoruz. Ne var içinde, bir açıklamasını lütfen yapın. Siz kırk beş gün sonra bu ülkeye ne getireceksiniz? Kaybettiğiniz an neler yapacaksınız? Neyin tedbirini almakla meşgulsünüz? Neyin tedbiridir bu? Neyin kaygısıdır? Neyin korkusudur?

Bir korku şudur: Kaybetme korkusudur. Bunu ne zaman yaşadınız? 16 Nisanda yaşadınız. 16 Nisanda olan kaybetme korkusu mühürsüz oylarla birlikte tamamen açığa çıktı ve o duyguyla siz ortak oldunuz. Asla ve asla… İlelebet ve ebedî düşmanlar, birbirine her türlü hakaret ve sinkaflı küfür edenler bir araya geldi ve bugün bu noktaya bizi getirdi.

Bunları söyledikten sonra, bu kadar kötü bir pratiğe sahip olan bir Hükûmetin aynı anda karşımıza getirdiği yasaları söyledikten sonra, şimdi, kırk beş gün sonraki seçime gelelim. En eşitsiz, en adaletsiz bir dönemden geçiyoruz. Bizim Cumhurbaşkanı adayımız cezaevinde, sizin Cumhurbaşkanı adayınız, bakanlarınız ve valileriniz, maşallah hepiniz her gün televizyon kanallarındasınız. Biriniz çıkıyorsunuz ötekiniz geliyor, öteki çıkıyor biri geliyor. İnsanlar “tweet” atıyor, “Tamam.” diyor, buradan hakaret ediyorsunuz. Siz gece gündüz milyonlarca insana hakaret ediyorsunuz. Etmediğiniz insan kalmış mı? Biri size yan baksın yeter ki anında tutuklayabilirsiniz, anında hakaret edebilirsiniz. Hayatınızın her alanına sirayet etmiş öyle bir kibir var ki kısacık, küçücük bir “tweet” bile insanların tutuklanma sebebi olabiliyor. “Tamam.” dendiği için insanlar gözaltına alınıyor, “Tamam.” dendiği için. Siz buradan hakaret ettiğinizde insanlar hiçbir şey yapamıyor ama siz zorun gücüyle her şeyi yapıyorsunuz. Bu bile sizi ikna etmedi. Bu bile demek ki sizin kaygınızı gidermedi.

Bu kadar yoğun şeye rağmen bu eşitsiz koşullarda seçime gidiyoruz. Bizim Cumhurbaşkanı adayımız cezaevinde. Çok çok kısıtlı koşullarda yani belki çok minik, en küçük şartlarda sesini duyurabiliyor, o da avukatları aracılığıyla ya da bir şekilde görüşme üzerinden olabiliyor. Dediğim gibi, sizinkiler ve bir bütün olarak bütün basın-yayın araçları elinizde zaten onu kullanıyorsunuz. Miting yapabilecek misiniz? Yapacaksınız. Toplantı yapabiliyor musunuz? Yapıyorsunuz. Her şeyi yapıyorsunuz. Siz bu kadar adaletsiz ve vicdansız seçim şartlarını içinize sindiriyor musunuz? Yarın öbür gün sandıktan çıktığınız zaman “Biz gerçekten bu milletin iradesiyle çıktık.” diyebilecek misiniz? Asla diyemezsiniz. Çünkü bir Cumhurbaşkanı adayı şu anda cezaevinde. O cezaevinden çıkmadıkça, cezaevi dışında çıkıp kampanya yürütmedikçe asla sizin yapacağınız seçim meşru değildir. Bunu söyleyelim, altını çizerek söyleyelim. Evet, sizin için hiçbir şeyin meşruluğu önemli değil, biliyorum, problem değil. Sizlerin döneminde insanlar mezarlardan çıkarıldı. Sizlerin döneminde insanların cenazeleri sokaklarda bekletildi. Sizlerin döneminde insanlar her türlü ahlaksızlığa maruz kaldı. Sokağa çıkma yasaklarında insanların yatak odalarına gidilip en ağır cinsiyetçi küfürler yazıldı. Siz bunlara tahammül ettiniz, bunun farkındayız ama biz bunlara tahammül etmeyiz. Biz insanlığımızı kaybetmiş değiliz. Hafıza bizi yanıltmaz, hafıza bize ihanet etmiyor, sizin hafızanız size ihanet edebilir, aynı FETÖ’cülerle olan ilişkileriniz gibi ama bizim hafızamız hiçbir zaman bize ihanet etmez. Biz neler yaşadık, neler gördük ve buna rağmen dimdik durmayı becerdik ve “Gelin, bu iş kötülükle, öldürmeyle, vurmayla, kırmayla, hakaretle, küfürle olmuyor.” dedik. Ama siz öyle bir noktaya getirdiniz ki bu yaptıklarınız size yetmedi, o kadar suç biriktirdiniz ki bu biriktirdiğiniz suçları OHAL KHK’leri bile kapatmıyor. Şimdi, mevcut durumda, Bakanlar Kuruluna verilecek yetkiyle bunu kapatmaya çalışıyorsunuz. Ama şunu unutmayın: Kaybettiniz. Tamam mı? Hoşça kalın. (HDP sıralarından alkışlar)

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, 60’a göre bir söz talebim var.

BAŞKAN – 60’a göre sistemi açıyorum.

Buyurun Sayın Muş.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

37.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Diyarbakır Milletvekili Sibel Yiğitalp’ın 560 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesi üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; az önce hatip, insanlara bizim hakaret ettiğimizden dem vurdu, böyle bir şey söz konusu olamaz. Biz, bize oy versin ya da vermesin 81 milyon vatandaşımızın hem fikrine hem kanaatlerine hem de siyasal düşüncelerine her zaman saygı duyarız ve milletimizin tamamına hizmet etmekle mükellefiz, görevliyiz.

Bir diğer konu, bu yetki kanunuyla ilgili çeşitli senaryolar dile getiriliyor. Neden çıkartılıyor bu, neden çıkartılıyor? Aslında, hemen 5’inci sayfada genel gerekçede bu yetki kanununa neden ihtiyaç duyulduğu açık bir şekilde yazmaktadır. Biliyorsunuz, ülkemizde 16 Nisanda bir Anayasa değişikliği yapıldı ve Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçiş yapıldı. Bu geçişle beraber teknik bazı düzenlemelere ihtiyaç duyuluyor, bu yetki kararnamesi onun için kullanılacaktır. Bu da genel gerekçede açık bir şekilde ifade edilmiştir; ihtiyaç duyan, ilgi duyan arkadaşların bunu okumak suretiyle buradan istifade etmeleri sağlanabilir diye düşünüyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Benim bir açıklama yapmam gerekiyor.

BAŞKAN – Buyurun, siz de açıklama yapın ama herhangi bir sataşmada falan da bulunmadı yalnız.

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – 60’a göre...

BAŞKAN - Siz de 60’a göre, buyurun.

38.- Diyarbakır Milletvekili Sibel Yiğitalp’in, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Şimdi, bu ülkenin Cumhurbaşkanı bizim Eş Genel Başkanımız Sayın Selahattin Demirtaş’a “terörist” dedi mi? Dedi. Başkalarına “tezek” dedi mi? Dedi. “Münafık” dedi mi? Dedi ve bunun gibi insanın aklına gelmeyecek, söylemekten imtina ettiğim envaiçeşit küfürler etti mi? Etti. Vicdanlı, dürüst, adil, yürekli bir savcı çıktı mı ortaya? Çıkmadı. Neden çıkmadı? Sizin baskınızdan korktuğu için çıkmadı. Siz gece gündüz burada herkese hakaret edeceksiniz, sonra oturduğunuz yerde “Biz milletin iradesiyiz.” diyeceksiniz. Vallahi kusura bakmayın, biz sizden daha çok milletin iradesiyiz ve asla ve asla sizin bu tarzınızı da kabul etmiyoruz.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkanım, kayıtlara geçsin: Bu az önce ifade edilen iddialarla ilgili cevaplarımız kayıtlarda mevcuttur, istenildiği takdirde bakılabilir.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 6771 Sayılı Kanunla Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Yapılan Değişikliklere Uyum Sağlanması Amacıyla Çeşitli Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Konusunda Yetki Kanunu Tasarısı (1/949) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 560) (Devam)

BAŞKAN - Şimdi, gruplar adına ikinci söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Muğla Milletvekili Ömer Süha Aldan’a aittir.

Buyurun Sayın Aldan. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ÖMER SÜHA ALDAN (Muğla) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şu anda olağanüstü hâlle bir genel seçime doğru gidiyoruz, OHAL kapsamında kanun hükmünde kararnameler çıkarılabiliyor. Peki, buna neden gerek duyuldu? Biraz önce Şenal Hanım açıkladı. Öncelikle şunu bir iyi düşünmek lazım: Bu yetki kanunu yetkiye ilişkin düzenlemeleri kapsaması amacıyla çıkarılıyor.

Değerli milletvekilleri, aslında bu tip yetki kanunlarının çıkışının bir temel amacı vardır, o da eğer seçim süreci uzayacaksa o takdirde Parlamentonun çalışma süresi olmayacağından böyle bir düzenleme yapılır. Yaklaşık bir seneden fazla bir süre bekletilmiş uyum yasalarının düzenlenmesi için apar topar getirilen genel seçim kapsamında bu düzenleme bugün önümüzdedir. “Madem olağanüstü hâl var, madem olağanüstü hâl kapsamında kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi Bakanlar Kurulundadır, istendiği gibi Cumhurbaşkanının başkanlığında kanun hükmünde kararnameler çıkarılabilir; peki, bu düzenlemeye neden gerek duyuldu?” derseniz… Aslında bu, Parlamentonun bu bölümündeki kesimler için değildir; aslında bu, Adalet ve Kalkınma Partisinin milletvekilleri içindir. Bu tip kanun hükmünde kararnamelerin ana çıkış nedeni önümüzdeki günleri güvenceye alma niyetindendir. O da şu: Şimdi bir seçime doğru gidiyoruz. Şu anda Parlamentonun büyük bir çoğunluğu yok. Belki pek çok kişi genel merkezlerinde yeniden seçilmek için kulis faaliyeti içindedir ve dolayısıyla da şimdi önümüzde bir tasfiye süreci olacaktır yani Parlamentonun olağan koşullarda yüzde 70’i bir dahaki dönem gelemiyor.

KADİM DURMAZ (Tokat) – Maç başlamış, kural değiştiriyorlar.

ÖMER SÜHA ALDAN (Devamla) – Böyle bir gerçeklik var ama anlaşılan odur ki iktidar partisinde gelemeyecek insan sayısı daha da fazla olacaktır. Şimdi, yeniden aday seçilme şansı olmayan kişilerin Parlamentoyu toplayıp yasal düzenlemeler yapma konusundaki girişimleri ortaya çıkarsa, ani bir refleks için bir çaba ortaya çıkarsa işte, bunu önleme adına bu tip kanun hükmünde kararname yöntemlerine başvurulur. Bu noktada, aslında yapılan bu operasyon bence muhalefete değildir, muhalefete yapılan operasyon KHK’lerle yapılıyor, OHAL’le; asıl bu, iktidar partisinin kendi mensuplarına yönelik bir operasyonudur.

Değerli milletvekilleri, aslında şunu da söylemekte yarar görüyorum: Yetki kanunlarının bir süresi olmalıdır. Bu yetki kanunu niye çıkıyor? Uyum kanunlarındaki bir senelik gecikmeyi bertaraf etmek için çıkıyor. Aslında, Parlamentoyu çalıştırmamanın sonucu olarak ortaya çıkıyor, bir kusurun itirafıdır aslında ama en sakıncalı yan, en sakıncalı yan, burada, bir tarih verilmemiş olmasıdır ve öyle ki buna doğrudan bir yetki tecavüzü bile demek mümkündür. 24 Haziran tarihinde Cumhurbaşkanı seçildiği anda, diyelim ki yemin etmedi, onun görev alanına giren konularda dahi kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi vermek, o anlamda Cumhurbaşkanının yetkisine de tecavüz mahiyetindedir.

Keza, bugünün bir anlamı da var aslında. 16 Nisanda ne yazık ki referandumda bizim arzuladığımız sonuç gerçekleşmemiştir. Bugün yapılan bu işlem tarihî bir işlemdir aslında. Bu, Parlamentonun bütün yetkisini devretmesinin ön protokolüdür; bu bir devir anlaşmasıdır, bir yasal düzenleme değildir. Parlamento iradesini artık tek bir anlayışa doğru devretmektedir, anlamlı bir gündür.

Ve bunu buradan ifade etmek istiyorum, bir daha buralara geliriz gelmeyiz, bilemeyiz. Ne yazık ki bazı toplumlar ya da siyasiler adım adım sorunlara kendilerini götürürler. Birbirlerinin peşi sıra, birbirlerinin rekabet anlayışı içerisinde maddi gerçeklikten uzaklaşırlar, akılcı düşünceyi bir yana bırakırlar ve adım adım o macera sonunda hüsranla sonuçlanır.

Biraz önce dinledim, bu yeni Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemini çok öven konuşmalar oldu. Hayır, bu, bu memleket için büyük bir felaket olacaktır. Hiç temenni etmem, inşallah olmaz diyeceğim ama tarih bunun örnekleriyle doludur. Bu tip, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi… Adını ne koyarsanız koyun bu bir başkanlık sistemidir, başkanlık sisteminin olduğu ülkelerde seçilen başkanlarda iktidarda kalma çaresizliği vardır, hiçbir zaman iktidarları bırakamazlar ve iktidarları bırakmadıklarının en büyük örneklerini şöyle bir bakın görürsünüz. Rusya’da görürsünüz, Putin hiçbir zaman seçim kaybetmemiştir seçildiği andan bu yana. Azerbaycan’da Aliyev hiçbir zaman seçim kaybetmemiştir. Ha, “Bunlar daha demokratik insanlar.” diyebilirsiniz. Saddam’ın ülkesinde de cumhurbaşkanlığı seçimi yapılmıştır, Esad’ın ülkesinde de cumhurbaşkanlığı seçimi savaş haricinde yapılmaktadır; birinde yedi yılda, birinde altı yılda. Bu ülkelerin hepsinde cumhurbaşkanları genellikle yüzde 90’ın üzerinde oyla seçilirler ve bu ülkelerin çoğunluğunda muhalefet partileri seçimleri boykot ederler. Çoğunlukla, seçime giren partiler de egemen partinin kurdurduğu uydu partilerdir. Bir örnek vereyim: Suriye’de 13 tane partiyi Esad kurdurmuştur ve bunlara işte, kendi azınlık durumlarına göre “5 Kürt milletvekili seçtim, 5 Türkmen milletvekili seçtim.” diyerek dağıtmıştır.

Değerli milletvekilleri, bu aşamada geldiğimiz nokta Türkiye’yi gerçekten vahim bir noktaya getirecektir, göreceğiz bunu. Zaman var mı? Elbette ki zaman var. Ben buradan, bu kürsüden ne kadar seslenirsem sesleneyim artık göç yola çıkmıştır, eninde sonunda bir noktaya ulaşacaktır. En büyük temennim, ülkemin insanlarının çok büyük bir zarar görmemesidir. Umarım, süreç içerisinde bu denemeden kısa sürede vazgeçilir. Şöyle bir şey düşünelim: Cumhuriyet Halk Partili Cumhurbaşkanı 24 Haziranda seçimi kazandı, Yargıtayı, Danıştayı, Anayasa Mahkemesini kapattı. Var mı yetkisi? Var. Niye? OHAL var. Eğer OHAL varsa siyasi haklara, ödevlere ilişkin her türlü konuda kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi mevcut Cumhurbaşkanına tanınmıştır. Bütün yargıyı yeniden şekillendirebilirsiniz, bütün mahkemeleri kapatabilirsiniz. Bunu düşünün, her şeyden önce Cumhuriyet Halk Partili bir Cumhurbaşkanının iş başına geldiği gün bunu yapabileceğini düşünün. Bütün kurumları lağvedebilir, böyle bir hakkı var. Mevcut Cumhuriyet Halk Partili Cumhurbaşkanını Yüce Divanda yargılamak için öyle 300 milletvekili çoğunluğuna gerek yok, Mecliste 241 milletvekili Cumhuriyet Halk Partili olsun, onu feriştahı da gelse yargılayamaz. Mevzuatta böyle bir Anayasa’yı biz kabul ettik ne yazık ki. Bu kürsüde pek çok laflar edildi ama burada açık açık oy kullanılarak bu referandum halkın önüne sunuldu, ne yazık ki vatandaşımızın iradesi pek çok noktada da fesada uğratıldı, çok eşitsiz koşullarda bir referandum yapıldı, hileler hurdalar ortada uçuştu ve sonuçta zor da olsa milletimizin kararıyla “evet” oyu çıktı.

Şimdi, asıl gelinen nokta şudur: Dediğim gibi, bazı toplumlar bazen belayı bir anlamda göremezler. O körlük noktasında öyle şeyler cereyan eder ki ve süreç devam eder, eder, eder sonuçta “Biz bunu niye yaptık?” derler. Burada halkın kabahati var mıdır? Hayır, halkın kabahati yoktur. Muhalefetiyle, iktidarıyla hepimiz kabahatliyiz, bu Meclis kabahatlidir. Bu Parlamentodan öyle ya da böyle o referandum kararı çıkmıştır. Hepimiz suçluyuz, hepimiz bunun öz eleştirisini yapmalıyız. Az suçluyuz, çok suçluyuz ama hepimiz suçluyuz. Bu Parlamento böyle bir karara imza atmıştır ne yazık ki. Oysa ki böyle bir düzenleme bu millet tarafından yüzde 80-90’la reddedilmeliydi ama bütün şeyler havada uçuştu “18 yaşında gençlere milletvekili hakkı vereceğiz.” Göreceğiz, bakalım 18 yaşında milletvekili gelebilecek mi önümüzdeki süreçte. Ne yazık ki gelemeyecek.

Değerli milletvekilleri, sözlerimi şöyle tamamlıyorum...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖMER SÜHA ALDAN (Devamla) – Bir cümle Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun lütfen, tamamlayın.

ÖMER SÜHA ALDAN (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Her ülkede bir yöneten vardır lakin her yönetenin hukukun üstünlüğüne inancı yoktur. Her yönetenin bir hukuku vardır ama her hukukun adaleti yoktur. “Adaletsiz günlere tamam.” deme düşüncesiyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aldan.

4’üncü madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 560 sıra sayılı 6771 sayılı Kanunla Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Yapılan Değişikliklere Uyum Sağlanması Amacıyla Çeşitli Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Konusunda Yetki Kanunu Tasarısı’nın 4’üncü maddesinin “Bu Kanun hükümleri Bakanlar Kurulu tarafından yürütülür.” şeklinde değiştirilmesini arz ve talep ederiz.

                            Filiz Kerestecioğlu Demir                                 Ertuğrul Kürkcü                                       Kadri Yıldırım

                                         İstanbul                                                       İzmir                                                          Siirt

                            Mahmut Celadet Gaydalı                                                                                                   Sibel Yiğitalp

                                           Bitlis                                                                                                                      Diyarbakır

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BAŞBAKAN YARDIMCISI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Madde metninin daha anlaşılır olması amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Gerekçesini okuttuğum Filiz Kerestecioğlu Demir ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

4’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Böylece tasarının üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

İç Tüzük 86’ya göre, Sayın Çam, son konuşmayı aleyhte yapmak üzere sizlere ayırmışız efendim.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

MUSA ÇAM (İzmir) – Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, bu sabah saat 10.00’da geldi Plan ve Bütçe Komisyonuna -Sayın Şentop olsaydı burada söylerdik- Anayasa Komisyonunda görüşülmesi gereken bir kanun tasarısı Plan ve Bütçe Komisyonuna geldi, uzun müzakerelerden sonra, kırk sekiz saat beklemeden tekrar karşımıza geldi ve görüşüyoruz.

Sayın Bakan burada ama Sayın Bozdağ -burada yok- buradaki konuşmasında dedi ki: “16 Nisanda yapılan referandumda 2 madde hemen yürürlüğe girdi. Bunlardan bir tanesi, parti genel başkanlığına geri dönmesi, 2’ncisi de Hâkimler ve Savcılar Kurulu maddesinin yürürlüğe girmesi, diğer 16 madde de 3 Kasımda yürürlüğe girecek.” Ama bu süre içerisinde, altı aylık süre içerisinde bütün yasal düzenlemelerin yapılması gerekiyordu, yaklaşık olarak on üç ay geçti 16 Nisan referandumunun üzerinden ama bununla ilgili uyum yasaları gerçekleştirilmedi. Bu düzenlemenin içerisinde Bakanlar Kurulu, yetki yasa tasarısında sayılan 19 ayrı yasa, KHK ve “diğer” sözcüğü kullanılmak suretiyle sayısız, belirsiz yasa ve KHK’yle kamu kurum ve kuruluşlarının çoğunluğunu yeniden örgütleyebilecek, bunların görev ve yetkilerini yeniden düzenleyebilecek, kaldırabilecek, yenilerini kurabilecektir arkadaşlar. Bunların görevleri, yetkileri, personeli ve teşkilat yapısıyla merkez ve taşra teşkilatlarının kurulması ve üst kademe kamu yöneticilerinin atanmalarıyla ilgili görevlerine son verilmesine ilişkin usul ve esaslar da yeni baştan düzenlenebilecektir. Bu konularda mevcut kanun ve KHK’lerde değişiklik yapılabilecek, bunlara ilişkin yeni kurallar getirilebilecektir. Sınırları bu kadar geniş ve belirsiz konularda düzenleme yapmak üzere Bakanlar Kuruluna KHK çıkarma yetkisinin verilmesi Anayasa’nın 87’nci maddesinde belirtilen “belli konularda verilen yetki” olarak değerlendirilemez ve asla böyle bir yetkinin verilmemesi gerekmektedir.

Yasa tasarısı Anayasa’nın 91’inci maddesinde belirtilen ögeleri de içermemektedir. Yasa tasarısının 1’inci maddesinde çıkarılacak KHK’lerin kapsam ve konusu iç içe girmiş, kapsamının çok geniş ve sınırsız olması nedeniyle, verilen yetkinin 91’inci maddede öngörülen yasak alana girip girmediğinin denetimi de olanaksız hâle gelmiştir. Konu ve kapsamdaki bu sınırsızlık ve belirsizlik Türkiye Büyük Millet Meclisine ait olan yasama yetkisinin yürütme organına devri anlamına gelmektedir

Sayın milletvekilleri, biraz sonra kaldıracağınız parmaklarınızla Türkiye Büyük Millet Meclisine ait olan yetkiyi bir kişiye devredeceksiniz. Bu doğru değil, bu kim olursa olsun, arkadaşlar; Recep Tayyip Erdoğan da olsa yanlıştır, Kemal Kılıçdaroğlu da olsa yanlıştır, Devlet Bahçeli de olsa yanlıştır, Selahattin Demirtaş da olsa yanlıştır, yanlıştır, yanlıştır arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar) Böyle bir yanlışa izin vermemeniz gerekir arkadaşlar.

Değerli arkadaşlar, Yetki Yasa Tasarısı’nı Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine taşıyan iktidar partisi, bu yasama döneminde olağan çalışma sürecini sürdürmüş ancak hiçbir gerekçe yokken Anayasa değişikliğinin gerektirdiği uyum yasalarını Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine anayasal zorunluluk olmasına karşın bilinçli olarak getirmemiştir. Sayın Zekeriya Temizel bugün öğleden önce burada yaptığı konuşmada “imtina etmiştir” kelimesini özel olarak son derece nazik ve kibar bir dille dile getirmiştir ama imtina değil, bilinçli ve sistemli bir şekilde on üç ay içerisinde bunu Türkiye Büyük Millet Meclisine getirmemiştir ve şimdi bu KHK'yle birlikte Parlamentonun bütün yetkisini üzerine almıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu tasarının 1’inci maddesiyle, kamu kurum ve kuruluşlarının tüm bölümünü ve hemen hemen tüm kamu personelini kapsayan yetki düzenlemeleri ile yasama organının çalışmadığı bu seçim döneminde yürütme organına devletin tüm işlev ve örgütlenmesini değiştirme yetkisi verilmektedir arkadaşlar. (Uğultular)

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, hatibi duyamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen Sayın Çam’ı dinleyelim, insicamını bozmayalım.

MUSA ÇAM (Devamla) – Bir kez daha söylüyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi, tüm kamu kurum ve kuruluşlarında çalışanların, en üstten en altta kadar bütün çalışanların yetkilerini, her şeyini, arkadaşlar, bir kişiye devrediyor. Bu, doğru değil. Yasallık ilkesinin en temel ilkesi, takdire dayalı, keyfî ve sınırsız uygulamaları önleyecek sınırlamaların ve çerçevenin yasada yer almasıdır. Anayasa’nın 91’inci maddesi kapsamındaki yetki yasaları da bu kapsamdadır. Yetki vermek doğru değildir. KHK çıkarma yetkisinin hukuksal yapısının belli konuda temel ilke ve koşullarının, sınırlarının ve çerçevesinin açık, net ve anlaşılır olarak yasada belirlenmesi, keyfî ve sınırsız uygulamalara meydan verebilecek çok geniş bir takdir yetkisinin tanınmaması gerekmektedir. Devlet yönetiminde devamlılık, düzen ve istikrar asıldır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın lütfen.

MUSA ÇAM (Devamla) – Bu nedenle devlet organlarının ve özellikle idarenin kuruluşu ile kamu personeline ilişkin düzenlemeler yasallık ilkesinin güvencesi altına alınmıştır. Yasallık ilkesi sadece keyfî, takdirî ve sınırsız ölçülere dayalı uygulamaları önlemek için değil, aynı zamanda sistem ve yönetimde adalet, istikrar, düzen ve kararlılığın sağlanması amacına yöneliktir. Yetki yasaları da önemli, zorunlu ve ivedi durumlara bağlılıkla birlikte yasallık ilke ve amacına uygun olmak zorundadır. KHK müessesesi ilkesiz ve amaç dışı kullanılarak toplum yönünden güvencesiz bir sisteme dönüşmemelidir. Yetki Yasa Tasarısı’nın 1’inci maddesinin 2’nci fıkrasında yer alan “…diğer kanun ve kanun hükmünde kararnamelerin bu maddenin birinci fıkrasında belirtilen hususlara ilişkin hükümlerinde yapılacak değişiklik, yürürlükten kaldırma ve yeni düzenlemeleri kapsar.” hükmü Anayasa Mahkemesinin bugüne kadarki yerleşik içtihatlarıyla Anayasa’nın 7, 87 ve 91’inci maddelerine aykırı düşmektedir. Bu aykırılıktan dolayı da biz bu yasa tasarısına kırmızı oy vereceğiz, ret vereceğiz. Size de diyoruz ki: Sayın milletvekilleri, yetkilerinizi asla bir kişiye teslim etmeyin.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çam.

Böylece tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Açık oylama için üç dakika süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – 6771 Sayılı Kanunla Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Yapılan Değişikliklere Uyum Sağlanması Amacıyla Çeşitli Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Konusunda Yetki Kanunu Tasarısı açık oylama sonucu:

“Kullanılan oy sayısı                  :           235

Kabul                                         :           210

Ret                                             :             25   (x)

                Kâtip Üye                                     Kâtip Üye

              İshak Gazel                                Barış Karadeniz

                 Kütahya                                         Sinop”

Böylece tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır, hayırlı ve uğurlu olsun.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 21.11

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 21.31

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: Barış KARADENİZ (Sinop), İshak GAZEL (Kütahya)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 98’inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

2’nci sıraya alınan, Vergi ve Diğer Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

2.- Vergi ve Diğer Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı (1/944) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 557) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Sayın milletvekilleri, dünkü birleşimde İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen 557 sıra sayılı Tasarı’nın birinci bölümünde yer alan maddelerinin oylamaları tamamlanmıştı.

Şimdi ikinci bölümün görüşmelerine başlayacağız. İkinci bölüm geçici madde 1 dâhil, 13 ila 28’inci maddeleri kapsamaktadır.

İkinci bölüm üzerinde gruplar adına ilk söz, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Garo Paylan’a aittir.

Buyurun Sayın Paylan. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA GARO PAYLAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, ikinci bölüm pek çok kritik maddeyle dolu ancak bütünü üzerine yaptığım konuşmada da uyardığım gibi, üniversite affı çok önemli, çok kritik bir madde. Bu bir af torbası ama üniversitelerle ilgili de bir af getiriliyor, bu da olumlu bir adım ancak eksiği var arkadaşlar. Bu dönemi biliyorsunuz pek çok insanı mağdur ederek geçirdik, pek çok öğrenciyi öğrenci olma vasfından çıkardık, öğretim görevlilerini üniversitelerden uzaklaştırdık. Eğer bir af yapacaksak öğrencilere karşı, bunu tam yapalım arkadaşlar. Biliyorsunuz bu dönemde pek çok vatandaşımız ötekileştirildi, maalesef ayrıştırıldı ve burada geçen ibareye göre arkadaşlar, bakın ne diyor…

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) – Teröristler ayrıştırıldı, teröristler.

GARO PAYLAN (Devamla) – Diyor ki bakın: “Devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olanlar hariç affedeceğiz.”

Şimdi, arkadaşlar, bakın, hepinizin akrabaları var, hepinizin arkadaşları var, eskiden mesaj attığınız, konuştuğunuz, “Hoca Efendi” dediğiniz insanlar var; sizin mahallenin insanları.

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) – Papaz çıktı ne yapalım? Ya, hoca değil, papaz!

GARO PAYLAN (Devamla) - Bunlar bir terör örgütü üyesine mesaj attı diye… Bakın, sizin o örgüte üye dediğiniz insana mesaj attı veya karşıdan bir mesaj geldi diye arkadaşlar, öğrenciliğinden oldular.

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) – Papaz çıktı adam!

GARO PAYLAN (Devamla) - Çünkü bakın, ne diyor: “İrtibatı veya ilişiği olanlar.” İrtibat nedir biliyor musunuz? Bakın, mahkemeler neyi irtibat sayıyor biliyor musunuz? Ya, bir mesaj atmayı değil, bir mesaj almayı irtibat sayıyor. Ya, Kadri Gürsel bu yüzden hapis yattı. Adam mesaj almış, mesaj da atmamış. “İyi bayramlar” diye FETÖ’cü dediğiniz bir insandan mesaj almış.

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) – Yok canım!

GARO PAYLAN (Devamla) – Evet, aynen böyle; gidin gerekçesine bakın. Sırf bu yüzden adam bir sene hapis yattı. Sizin de pek çok arkadaşınız, eşiniz dostunuz vardır mağdur olan. Üniversiteden atılmış insan. Neymiş? İrtibatı var. Birisi ona selam verdi, birisi ona mesaj attı. Bunlar irtibat sayıldı arkadaşlar, bunlar iltisak sayıldı. Gelin, bu maddeleri, bu ibareleri çıkaralım, yalnızca mahkeme kararını esas alalım. Niye mahkeme kararını esas almıyoruz? Niye böyle “irtibat, iltisak” diye geçiriyoruz? Bir af yapacaksak tam yapalım, sonra mahkeme karar verirse zaten düşer öğrenciliği. Gelin, bu yönde adım atalım arkadaşlar. Aflar böyle olur arkadaşlar. Böyle zor dönemlerden sonra, tahribatı zor olan dönemlerden sonra eğer ki normalleşme dönemine geçeceksek afları böyle yapmamız lazım. Yarım afları yapmayalım arkadaşlar.

Diğer bir konu -Sayın Maliye Bakanı da gelmiş- af, af, af... Bu Maliye Bakanı tarihe af Maliye Bakanı olarak geçecek, afların Maliye Bakanı.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Bu nasıl bir tabir ya? Genel Kurula hitap etsin.

GARO PAYLAN (Devamla) – Üç yılda 4 vergi affı getiren Maliye Bakanı olarak geçecek. Daha geçen yıl mart ayında vergi affı getirdi, dedi ki: “Bir daha gelmeyecek.” Kasım ayında bir daha getirdi vergi affını -kayıtlarda var- dedi ki: “Bu son, bir daha yok. Bir de ben bir düzen getirdim artık, bundan sonra affa gerek yok. Sıkışık olan varsa bana gelecek, ben ona yapılandırma yapacağım. Tamam mı?” “Tamam. El mi yaman bey mi yaman göreceğiz.” dedik. Meğer bey yamanmış. Değerli arkadaşlar, beş ay sonra Maliye Bakanı bir daha vergi affı getirdi ve bu sefer katmerlisini getirdi, faizlerin yüzde 90’ını siliyor bu Maliye Bakanı.

Bu Maliye Bakanı sıfır faizli kredi verdi bütün yandaşlara, rantiyecilere, zenginlere, sıfır faizli kredi verdi. Bankaya git, yüzde 20 kredi faizi, bu Maliye Bakanında sıfır faizli kredi. “Ödeme vergini, gel vatandaş, benden sıfır faizli kredi sana.”

BAŞKAN – Şahsiyatla uğraşmayalım Sayın Paylan. Lütfen Genel Kurula hitap edin.

GARO PAYLAN (Devam) – Ne güzel güvence ya, ne kadar güzel güvence, çok güzel güvence. Arkadaşlar, sıfır faizli kredi var bu Maliyede, dünyanın hiçbir yerinde yok, bir tek Türkiye’de var, bu Maliye Bakanında var.

Değerli arkadaşlar, bakın, ülkede vergi ahlakını bozan bir maliye düzenlemesiyle, bir Hükûmet düzenlemesiyle karşı karşıyayız. Maliye Bakanına çok yüklenmeyelim, Hükûmet diyelim. Bu Hükûmet dört yılda 5 vergi affı getirerek vergi ahlakını yok etmiştir arkadaşlar.

Bir de dün akşam ben erken ayrıldım, sürpriz bir yasa daha geçti, Sayın Maliye Bakanı sabah söylemişti, demişti ki arkadaşlar: “Ben varlık barışı getiriyorum.” Allah Allah! Ya, bu “varlık barışı” lafını daha biz geçen sene duyduk, yasasını daha geçen sene Meclisten geçirdik, daha mürekkebi kurumadı. Maliye Bakanı diyor ki: “Ben varlık barışı getiriyorum.” Ya arkadaş, sen bu varlık barışını geçen sene getirmiştin, daha geçen sene getirdin. Dedik ki: “Arkadaş, Sayın Maliye Bakanı, ülkede güven olmadan bu ülkeye kimse para getirmez.” Hep sorduk: “Kaç para geldi?” Hiç açıklamıyor. Bankalara soruyoruz “Para getiren yok.” diyorlar. Biz de diyoruz ki: O yurt dışına kaçırılan paraların geri gelmesini istiyorsanız, Türkiye’yi hukuk devleti yapacaksınız. İnsanlar varlıklarının, paralarının, canlarının, mallarının güvende olduğunu hissedecek ki, o yurt dışına paralarını kaçıranlar, ülkeye geri getirecek.

Bakın, Sayın Maliye Bakanı diyor ki: “Temmuza kadar getirirsen sıfır faiz.” Hani şey kampanyaları gibi: “Bir ayda sıfır, yüzde sıfır faiz; üç aylık alırsan sıfır faiz.” diyen buzdolabı satıcısı gibi. Ondan sonra, temmuzdan sonra olursa yüzde 2’ymiş. Ya, kim buna inanır arkadaşlar ya? Temmuza kadar sıfır vergi, temmuzdan sonra yüzde 2 vergi. Böyle varlık barışı düzenlemesi mi olur? Kim buna inanır?

Sonra arkadaşlar, hukuk devleti olmayan bir yere… İnsanlar o paralarını niye kaçırdı diye bir düşünün bakalım. Bakın, kimisi sizin çok iyi tanıdıklarınız, o yandaşlar. Kimisi: “Ben kara para kazandım; rüşvetle, yolsuzlukla para kazandım, bu parayı yurt dışına götürüyorum.” dedi, bunu yapanlar oldu. Bir bölüm de insanımız var ki “Bu ülkeye güven olmaz, yarın öbür gün bankadaki parama da el koyabilir bu iktidar. Çünkü bütün kaynaklar, denizler bitiyor.” deyip yurt dışına parasını kaçırdı. Şimdi, şartları değiştirmeden, hukuk devletini tekrar tahkim etmeden, Parlamentonun esas olduğu bir düzeni esas almadan, basını, üniversiteleri özgür kılmadan, demokratik adımları atmadan, normalleşmeyi sağlamadan varlık barışı çıkarmışsınız neye yarar arkadaşlar? Her gün daha kötüye gidiyoruz. Az önce bir yetki kanunu çıkardık, tam bir padişahlık yetkilerini verdik saraya; Meclisi lağvettik az önce, bütün yetkiler sarayda. Ee, böyle bir ülkeye siz kimin parasını getirtebilirsiniz ki? Yarın öbür gün saraydaki Sayın Recep Tayyip Erdoğan “Arkadaş, ben bankalardaki bütün paralara el koyuyorum, ödemeleri durduruyorum.” dese, bir kararname çıkartsa ne olacak? Parlamento denetimi yok, hukuk denetimi yok, basın bunu yazamaz. Kim denetleyecek? Arkadaşlar, bu şartları yaratmadan “Üste para vereceğim.” deseniz, bakın “10 lira getirene 10 lira benden.” deseniz para getiren olmaz. Önce şartları düzeltmemiz lazım.

Değerli arkadaşlar, son olarak imar affıyla ilgili de bir hatırlatma daha yapayım çünkü vebali boynunuza olacak, onu söyleyeyim, biz muhalefet edeceğiz. Biz elbette vatandaşımızın mülkünün bir barınma hakkı çerçevesinde kayıt altına alınmasını sonuna kadar destekliyoruz ama barınma hakkı ile rantiyeciyi ayırmazsanız böyle varlık barışı olmaz arkadaşlar. Tüyü bitmemiş yetimin hakkı var burada, vebal altındasınız. O binalar denetimden geçmeden o binaları kayıt altına alırsanız arkadaşlar, yarın öbür gün olabilecek her şeyde vebal altında olacaksınız. O binalar bir depremde yıkıldığında binlerce, on binlerce, yüz binlerce insanımız hayatını kaybedebilecek. O binaları kayıt altına aldığımızda arkadaşlar, onlara iskân belgesini verdiğimizde o binalar yıkılmayacak, kentsel dönüşüm yavaşlayacak, bunu böyle bilin çünkü 10 kat kaçak binası olan bir insana siz derseniz ki “Arkadaş, ben senin binana kayıt veriyorum, temize çıkarıyorum.” o insan o binayı yıkmaz, 10 daireden kirayı alır, sittin sene o kirayı almaya devam eder. Ama kentsel dönüşümde ne oluyordu? Resmîde 2 kat hakkı varsa vatandaş 2 daireye razı oluyordu. Şimdi siz 10 katı birden temize çıkardığınızda “Ya bana 10 daire verirsin ya da ben binamı yıktırmam, kiralarımı almaya devam ederim.” der.

Arkadaşlar, bu yasa eksiktir. Barınma hakkı ile rantiyeciyi ayıran bir düzenleme yapmamız lazım. Barınma hakkını sonuna kadar savunalım ama rantiyeyi de aklamayalım, temize çıkarmayalım, yüzde 3’le her ikisini de vergilendirmeyelim diyoruz. Gelin, doğru düzgün yasalar yapalım finalde.

Saygılar sunarım. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

İkinci söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Lale Karabıyık’a aittir.

Buyurun Sayın Karabıyık. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA LALE KARABIYIK (Bursa) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, hepinizin de bildiği gibi on bir yılda 11 seçim oldu, doğal olarak seçimlerde tabii ki oy potansiyelini sağlamak için de birtakım vaatler oldu yani seçim ekonomisi oldu ama şu anda, daha çok ön planda olan, daha bariz ve yüksek maliyetli olan bir seçim ekonomisinin içerisindeyiz. Arka arkaya ekonomik tedbirler geliyor, vaatler geliyor, doğaldır, 24 Haziranda seçimi kazanma telaşı var, normaldir ama iktidarda on altı yıldır bulunan bir parti için bu telaş biraz ilginç yani “Daha önce becerememiştik.” ya da “Sizi düşünmemiştik ama şimdi aklımıza geldiniz, şimdi bir şeyler yapacağız, yeter ki bize oy verin…”

Son bir buçuk yıldır zaten teşvik politikaları uygulanıyor. 2017’de başladı. O tarihte ekonomik büyüme gerçekten zayıftı, işsizlik yüksekti, o zaman ekonomik aktiviteyi canlandırmak için birtakım adımlar attınız, doğrudur, o dönemde atmak gerekirdi ama -bu çok önemli, şu anda söyleyeceğim- bunları yaparken bir yandan da eş zamanlı olarak makroreformlar konusunda adım atmalıydınız, kararlı olmalıydınız ve niyetinizi göstermeliydiniz. İşte, bu olmadığı için -zaten dış finansman ihtiyacı içinde olan bir ülkedeyiz- bunun faturasını ödemeye başladık. Yani teşvik tamam, ekonomik aktiviteyi canlandırmak tamam ama kalıcı makroreformlar eksik olduğu için, eş zamanlı olarak yapılmadığı için birtakım faturalar geldi bu ülkeyi buldu. Nasıl ödendi bu faturalar? Faizle, döviz kurunun artmasıyla. İşte aynen de bunlar gündemimize yansıdı.

Şimdi, seçim öncesi af getirdiniz. Ekonomi, piyasa o kadar kötü ki sık sık bu aflara ihtiyaç duyuyorsunuz, kusura bakmayın. Yani ortalama iki yılda bir af getiriyorsunuz. Bakın, on altı yılda 8 vergi affı var, iki yılda bire tekabül ediyor. Hatta 2016’da bir kere var, 2017’de bir daha var, hatta hatta 2017’nin hem Ocağında var hem Mayısında var yani hızınızı alamamışsınız, o kadar kötü ki ekonomik durum. Tabii, bu gelen af aslında yargının da birikmiş yükünü hafifletiyor.

Şimdi, şu anda gelen afla -yani bir af torbası getirdiniz- bakın neler olacak, neler bekliyorsunuz, bunun farkındayız. Şimdi, ciddi bir bütçe açığı ve nakit açığı var, bu afla kısmen gelir toplamayı hedefliyorsunuz ama birkaç yıl sonrasını düşünmüyorsunuz. Yine, vergi ve sosyal güvenlik primlerinde çok yüksek kayıt dışılık var, geçici düzenlemelerle çözüm aramaya çalışıyorsunuz ama eksik bu uygulama. Yine, idari kapasite yetersiz, yargının önünde dosyalar birikmiş durumda, bu nedenle dosyaları azaltma telaşı da yaşıyorsunuz.

Şimdi, tüm bunların yanında, değerli milletvekilleri, aslında seçimlerde, seçimler için suni büyümeyi hızlandırma bir politikadır ama bunun fazlası ekonomik kırılganlıkları da beraberinde getirir. Mesela seçim paketiyle 2018 bütçesinde öngörülen açık 65,92 milyardan 90 milyara çıkmıştır; bu bir gerçektir. Açıklanan pakete vatandaş sevinsin mi tedirgin mi olsun gerçekten şaşırdı, çok ilginç bir durum var. Tam pakete sevinecek, bir baktı ki kur 4,30 olmuş.

Değerli milletvekilleri, unutmayalım ki kurdaki her 10 puanlık artış, enflasyona yaklaşık 1,5 puan olarak yansıyor; böyle bir gerçeğimiz var. Geçen yılın ortalama kuru 3,65; bu yıl için “Beklenti 3,74.” denmişti ama maalesef Merkez Bankası enflasyon raporunda hedeflenen enflasyon oranını tutturamadı, ipler elinden çıktı. Dış borç riskimiz yüksek, bankaların riski arttı, öyle bir dönemdeyiz ki.

Şimdi, geçen gün bir vatandaşla karşılaştım, bana bir şey sordu, gerçekten üzüldüm. Diyor ki: “Vekilim, biz dünyaya borçluyuz ama artık holding ülke olmuşuz, kimse bizden borcunu gelip isteyemezmiş.” Bana bunu bir taksi şoförü söyledi. Yazıktır, günahtır, vatandaşı kandırmayın hayalî birtakım kelimelerle, cümlelerle; böyle bir şey yok.

Bakın, sizlerin içinde çok sayıda ekonomist var, finansçı var, çok iyi bilirsiniz ki “CDS” diye bir veri var yani bu veri aslında dış borç riskinin sigortası. Eğer bu CDS yüksekse bir ülkede, o ülkenin dış borç ödeme riski var. Bizim de var. Bakın, Brezilya riskli mi? Riskli, CDS’i 184. Rusya’nın 140. On gün önce Türkiye'nin 195’ti, iki gün önce 195’ten 225’e çıktı sayın bürokratlar, değerli milletvekilleri; 225’e çıktı. Bu rakama, lütfen, dikkatinizi çekerim. Artan kurlar bankalara da çok yüksek risk getiriyor. Sorunlu kredileri artarsa bankalar da sıkıntı yaşayabilirler. Takipteki kredilerin oranı yükseldi. Türk bankalarının dış borcu 172 milyar dolar ve sadece 96 milyar doları bir yıl ve kısa vadeli borçlardan oluşuyor.

Şimdi değerli milletvekilleri, bütün bu gerçeklerimiz var, bu rakamları sizler de bizlerden çok daha iyi biliyorsunuz. Ekonomiyi çok iyi gösterme telaşınız var, sizi anlıyorum “Yönetemediniz.” denmesini istemiyorsunuz. Seçim de geliyor. Vatandaşı aldatmaca, verileri iyi göstermece, veriler üstünde oynamak… Ama bu nereye kadar? Bu nereye kadar? Zaten yaptığınız aflar ekonominin gidişatının iyi olmadığını gösteriyor, iyi olsa zaten bu mali aflara ihtiyaç yok. Aflar gelmesin de demiyoruz ama bunlar geçici çözümler, bunlar seçim öncesinde göz boyamalar, ortalığı düzeltmeler “Şöyle bir toplayıverelim.” Ama o divanın altındaki tozlar henüz süpürülmemiş, temizlenmemiş, sadece ortalık şöyle bir güzel gösterilivermiş.

Değerli milletvekilleri, artık vergi sistemi yalama oldu, gerçekten yalama oldu. Yılda 2 kereye çıktı vergi affı ve vatandaş sürekli “Artık nasıl olsa çıkar." diye bekliyor. Vatandaş da bir yerde haklı çünkü ekonomi rayında gitmiyor ve sorumluluklarını yerine getiremeyen çok vatandaş kitlesi var. O zaman şapkamızı önümüze koymak zorundayız, özellikle şu anda bu ülkeyi yönetenler, ekonomi yönetiminin başında olanlar şapkasını önüne koymak ve gerçekleri kabul etmek zorunda. Geçici para dağıtmak değil, vatandaşa iş dağıtmak gerekli değerli vekiller, artık vatandaş geçici para dağıtmaya doydu, bu konudaki çözüm tedbirlerinin ortaya konması gerekli. Yine, yardımlar ya da aflar değil, bunları yapın ama gelirleri düzelten, istihdamı artıran, işsizliği önleyen, geleceğe ait kalkınmayı sağlayan, dış borçları azaltan, cari açığı düzelten bir uzun vadeli politika üretilmesi gerekli ve bu politika üzerine kafa yoran yok maalesef, sadece iyi gösterme telaşı, yaraya biraz pansuman, birilerini susturalım, sus payı verelim, oyları toplayalım. Sus payı olarak şunları verelim, ondan sonra oyları toplayalım politikasını belki daha önce denediniz, verimli oluyordur ama bir yere kadar. İşte artık bu araba gitmiyor. Yılda 4 kere, 5 kere mi af olacak artık? Bu araba gitmiyor, tıkandı, yol tıkandı. Çünkü kalıcı hiçbir şey üretmediniz, olumsuz olan hiçbir veriyi kabul etmediniz, iyi gösterdiniz ve ona göre de çözüm, tedbir üretmediniz. Ama artık durun bakalım, artık buraya kadar ve “Tamam.” diyoruz. “Tamam.”, bu aldatmacaya son. Yönetemiyorsanız, bu duruma geldiyse bırakın başkası yönetsin, artık “Tamam.”

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Gruplar adına son söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı’ya aittir.

Sayın Kalaycı, sizin şahıslar adına da söz talebiniz var, ilave ediyorum, süreniz on beş dakikadır.

Buyurun lütfen. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 557 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın ikinci bölümü üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle, yüksek heyetinizi hürmetle selamlıyorum.

Tasarının ikinci bölümü ülkemizdeki bağımsız binaların yarısını oluşturan imarsız veya imara aykırı yapıların durumuna hukuki çözüm getirilmesi, İstanbul Sultanbeyli ilçesinde tapu malikleri ile fiilî kullanıcılarının farklı kişiler olması nedeniyle ortaya çıkan mülkiyet sorununun giderilmesi, tarım arazilerinin kullanıcılarına doğrudan on yıla kadar ecrimisil bedelinin yarısı üzerinden kiraya verilmesi, tekrar kiralama ve satın alma hakkı tanınması konularında düzenlemeleri içermektedir. Ayrıca, 65 yaş aylığının 500 liraya çıkarılması, emeklilere Ramazan ve Kurban Bayramları öncesi biner lira ikramiye ödenmesi, genç girişimcilere BAĞ-KUR prim desteği, üniversitelerden kaydı silinenlere af gibi düzenlemeler de tasarıda yer almaktadır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu düzenlemeleri olumlu buluyor ve destekliyoruz.

Geçmiş yaşantılarında önemli görevleri yerine getiren, tecrübe ve düşünceleriyle bizlere yol gösteren emeklilerimiz ve yaşlılarımız her zaman baş tacımızdır. Yaşlılarımız evlerimizde huzurun mimarları olup onların duaları evlerimizin bereketidir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk “Bir milletin yaşlı vatandaşlarına ve emeklilerine karşı tutumu o milletin yaşama kudretinin en önemli kıstasıdır. Geçmişte çok güçlüyken tüm gücüyle çalışmış olanlara karşı minnet hissi duymayan bir milletin geleceğe güvenle bakmaya hakkı yoktur.” demiştir.

Milliyetçi Hareket Partisi, devleti yaşatmanın yolunun insanı yaşatmaktan geçtiğine, ülkelerin değerinin insanlarına verdiği değerle artacağına ve istikbale güvenle bakabilmek için emekli ve yaşlıların onurlu bir hayat sürmesinin sağlanması gerektiğine inanmaktadır. Bu kapsamda, 65 yaşını doldurmuş muhtaç durumdaki kişilere ödenen aylığın artırılması ve emeklilerimize yılda 2 defa emekli destek ödeneği adı altında ödeme yapılması Milliyetçi Hareket Partisinin vaatleri arasında yer almaktadır. Bu konularda Milliyetçi Hareket Partisi olarak verdiğimiz kanun teklifleri Meclis gündeminde beklemektedir.

Emeklilerin ve yaşlıların ortak derdi geçim sıkıntısıdır, aldıkları aylıklar yetmemektedir. Aldığı aylıkla ay sonunu getiremeyen emekliler geçimlerini sağlamak için ek iş aramakta, ek gelir sağlamak için olumsuz şartlarda bile çalışmak zorunda kalmaktadır. Bu itibarla, 65 yaş aylığının yaklaşık 2 katına çıkarılması ve emeklilerimize Ramazan ve Kurban Bayramlarında biner lira ikramiye verilmesiyle ilgili düzenlemeleri Milliyetçi Hareket Partisi olarak destekliyoruz. İnanıyoruz ki bu düzenlemelerle yaşlılarımızın ve emeklilerimizin hayır duası alınacaktır.

Emekliler, emekli aylıkları arasındaki eşitsizlikten de dert yanmaktadır. Emekliler arasındaki maaş adaletsizliği maalesef giderilememiştir. İntibak düzenlemesi olarak takdim edilen kanunla sadece 2000 öncesi SSK emeklileri için kısmi iyileştirme yapılmış, diğer emekliler görmezden gelinmiştir. BAĞ-KUR emeklilerinin mağduriyeti hiç dikkate alınmamıştır. Esnaf ve çiftçi BAĞ-KUR emeklileri ülkemizde en düşük emekli aylığı bağlanan kesimlerdir. Üstelik BAĞ-KUR’luda emekli olması için dokuz bin gün hizmet süresi aranmakta ancak aynı kurum çatısı altındaki diğer sigortalılar yedi bin iki yüz günle emekli olabilmektedir. Yine, altmış gün prim borcu bulunan esnaf sağlık hizmetinden yararlanamamakta ama aynı durumdaki diğer sigortalılar faydalanabilmektedir. Emeklilik hizmet süreleri ve emekli aylıkları konusunda BAĞ-KUR’lulara yapılan eşitsizlik ve haksızlık giderilmelidir.

Bir başka sorun da, geçmiş çalışmaların emeklilik hizmetine saydırılamamasıdır. Bu konuda mağdur olan pek çok esnaf ve çiftçi bulunmaktadır. Geçmişte esnaf olarak çalışmış ya da çiftçilik yapmış birçok kişinin bu çalışmalarına dair vergi mükellefiyeti, oda kaydı gibi resmî belgeleri olmasına rağmen sigortalılık kayıt ve tescili olmadığı gerekçesiyle bu çalışma sürelerini hizmetlerine saydıramamış olup bu nedenle emekli olamamaktadır. Daha önce birkaç kez geriye dönük borçlanma hakkı verilmiş ancak esnaf ve çiftçimizin çoğunluğu ekonomik imkânsızlıklar nedeniyle öngörülen süre zarfında borcunu yapılandıramamış ve düzenlemeden faydalanamamıştır. Bu durumdaki esnaf ve çiftçilerin gözü kulağı vergi ve oda kaydı dikkate alınarak geriye dönük borçlanma hakkı sağlayacak yeni bir yasal düzenlemededir. Geçmişte BAĞ-KUR’a kayıt yaptırmamış olanların vergi mükellefleri açısından vergi kayıt tarihi, diğerleri açısından ise sicile kayıt tarihleri esas alınarak geçmiş hizmetlerine borçlanma imkânı verilmelidir. Bu soruna çözüm getirilmesi sosyal güvenliğin ve Anayasa'nın ruhuna da uygun olacaktır.

Yine çıraklık ve staj sürelerinin emeklilik hizmetine sayılmasını bekleyen birçok sigortalı bulunmaktadır. Türkiye, çıraklık ve mesleki eğitime daha fazla önem vermelidir. Bugün işsizlik yüksek oranlarda seyrederken reel sektör kalifiye eleman sıkıntısı çekmektedir. Bu, mesleksizlik sorunudur ve mesleki eğitimin kalitesinin artırılması ve yaygınlaştırılmasıyla çözülebilecektir. Bu kapsamda, çıraklık ve staj süreleri emeklilik hizmetine sayılmalıdır. Uygulamada bir çalışma ya da sigortalılık olmaksızın geçen süreler dahi borçlanılabilmekte iken fiilî bir çalışmaya dayanan çıraklık ve staj sürelerinin, sadece kısa vadeli sigorta kollarıyla sınırlı tutulması haksızlığa, eşitsizliğe ve dolayısıyla mağduriyete neden olmaktadır. Yaşanan mağduriyetin giderilmesinin yanında, mesleki eğitimin özendirilmesi amacıyla çıraklık ve staj süreleri hizmetten sayılmalı, geçmiş hizmetlere borçlanma hakkı verilmeli ve çıraklık ve staj süreleri sigortalılık başlangıç tarihinde esas alınmalıdır.

Bu tasarı, BAĞ-KUR sigortalılarının muhtelif kanunlarla durdurulan sigortalılık süreleri nedeniyle ödemedikleri prim borçlarını uygun şartlarda ödeme imkânı sağlamaktadır ancak BAĞ-KUR prim borcu bulunup bu borçları dondurulanlar, hizmet sürelerinden emekliliklerine yetecek kadar kısmını borçlanıp emekli olabilmeyi beklemektedir, esnaf ve çiftçimize bu imkân verilmelidir.

Değerli milletvekilleri, tasarının 26’ncı maddesiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı İdari Teşkilatı Kanunu’nda değişiklik yapılarak 4/C statüsünde geçici personel uygulaması kaldırılmaktadır.

Bilindiği üzere, 696 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle taşeron işçi, geçici işçi ve 4/C’li çalışanlara yönelik düzenlemeler yapılmıştır ancak 4/C’liler kâğıt üzerinde 4/B’li yapılmış olup, mağduriyetleri aynen devam etmektedir, 4/C’lilerin bu mağduriyeti mutlaka giderilmelidir.

Yine, kamudaki taşeron işçilere kadro verilmesini öngören düzenleme taşeron işçilerin tamamını kapsamamıştır. KİT’lerde çalışanlar tüm şartları taşıdığı hâlde, ihalelerin yaklaşık maliyeti içinde personel giderleri yüzde 70’in altında olduğu gerekçesiyle birçok bakanlık ve kurumda çalışan taşeron işçiler, araç kiralama yoluyla çalıştırılan taşeron işçiler kadro alamamıştır. Taşeron işçiler, kurum ve ihale ayrımı yapılmadan kadroya geçirilmelidir. Hükûmetin kadro alamayan taşeron işçilerin feryadını duyacağını ve bu çalışanları kadro kapsamına alacağını umuyor ve bekliyoruz.

Yine, sayıları 3 bin civarında olan vekil imam ve müezzinler ile çok düşük ücretle çalıştırılan fahri Kur'an kursu öğreticileri de umutla beklemektedir. Bugün Başbakan Yardımcısı Sayın Bekir Bozdağ’la görüştüm. Bir çalışmalarının olduğunu, yakında açıklayacaklarını ifade ettiler. Esasen köklü bir düzenleme yapılmalı, kamuda taşeron, sözleşmeli, 4/C’li, geçici, fahri, ücretli ve vekil statüsünde çalışanların tamamı kapsama alınmalıdır.

Maliye ve gelir idaresi çalışanlarının yıllardır umutla beklediği kurum içi uzmanlık sınavı açılması için gerekli düzenleme artık yapılmalıdır. Yetişmiş kadrolar olmasının yanında sağlayacağı moral, motivasyon da dikkate alınarak gelir uzmanlarının devlet gelir uzmanı kadrolarına geçebilmesine kolaylık getirilmelidir.

Adliye teşkilatlarının iş yoğunluğu ve yaptıkları hizmetler göz önüne alınarak mübaşirlerin görev tanımları yeniden yapılmalıdır. Yardımcı hizmetler sınıfında çalışanlar genel idari hizmetler sınıfına alınmalıdır.

Sağlık çalışanlarına yıpranma payı verilmesine yönelik sözler artık hayata geçirilmeli ve ek ödemelerin emekliliğe yansıtılması sağlanmalıdır.

Polislerimize her daim, haklı olarak, övgüler düzülmektedir ancak polislerimizin yıllardır yaşadıkları mağduriyet bir türlü giderilmemektedir. Emniyet çalışanlarının özlük haklarını ve çalışma şartlarını iyileştirecek, üniversite mezunu polislerimize 3600 ek gösterge verilmesini de içerecek düzenleme mutlaka yapılmalıdır.

Değerli milletvekilleri, tasarının 15’inci maddesi üniversitelere kayıt yaptırıp da çeşitli sebeplerle ilişiği kesilenlere ve kayıt yaptıramayanlara bir imkân vermektedir. Bu durumdaki öğrenciler dört ay içinde üniversiteye başvurmaları hâlinde 2018-2019 eğitim öğretim yılında öğrenimlerine başlayabileceklerdir ancak üniversiteden mezun olan gençlerimizi yeni sorunlar beklemektedir. Gençler iş bulamamanın sıkıntısını yaşarken bir de genel sağlık sigortası prim borcuyla karşı karşıya kalmaktadır. Milyonlarca gencimize yüklü miktarda prim borçları çıkmaktadır. Prim yükü hafifletilmiş olsa da bir işi ve geliri olmayan gençlerimiz bu primi babalarından aldıkları harçlıklarla mı ödeyecektir? O nedenle, bulunduğu yaş itibarıyla bir sağlık hizmeti alması nadir olan işsiz gençlere “Genel Sağlık Sigortası Primi ödeyeceksin.” demek doğru değildir. Milliyetçi Hareket Partisi, gençlerimizin bir iş buluncaya kadar ailelerinin sağlık sigortasından yararlandırılması ve işsiz gençlere çıkarılmış borçların silinmesi görüşündedir. Zira, Anayasa’mıza göre, devlet, işsizliği önlemeye elverişli ekonomik bir ortamı sağlamak için gerekli tedbirleri almakla yükümlüdür. Öncelikle gençlerimize iş imkânı sağlanmalı, işsizlik sorununun çözümü için yapısal reformlar gerçekleştirilmelidir.

Bu kapsamda, tasarının 22’nci maddesiyle, genç girişimcilere getirilen prim desteğini önemli görüyoruz. Bu düzenlemeye göre, iş yeri açan 18 yaşından büyük 29 yaşından küçük girişimcilerin bir yıllık sigorta primleri hazine tarafından karşılanacaktır.

Tasarının hayırlı sonuçlar getirmesini diliyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – İkinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, ikinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o maddeler üzerindeki önerge işlemlerini gerçekleştireceğiz.

13’üncü madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 557 sıra sayılı Vergi ve Diğer Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı’nın 13'üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

                                  Zekeriya Temizel                                       Kadim Durmaz                                             Musa Çam

                                           İzmir                                                        Tokat                                                         İzmir

                                   Utku Çakırözer                                                                                                        Bülent Kuşoğlu

                                        Eskişehir                                                                                                                     Ankara

MADDE 13- 1/7/1976 tarihli ve 2022 sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanunun 1 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "(2.332)” ibaresi "(8.774)” şeklinde değiştirilmiştir.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde İzmir Milletvekili Musa Çam konuşacaktır.

Buyurun Sayın Çam. (CHP sıralarından alkışlar)

MUSA ÇAM (İzmir) – Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

557 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 13’üncü maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu madde, 65 yaş üstü vatandaşlarımızın almış oldukları ücretlerin, aylıkların yeniden düzenlenmesiyle ilgili.

Bildiğiniz gibi ülkemizde yaklaşık olarak 580 bin civarında 65 yaş üstü vatandaşımız bulunmaktadır. Bunların hiçbir geliri yok. Bunlar devletin kendilerine aylık olarak vermiş olduğu 226 lira ücretle yaşamlarını sürdürmektedirler. Baktığımızda, bir yurttaşın, bir vatandaşın aylık 226 TL alarak hayatını sürdürmesi mümkün değil. Ve bunlar üç aydan üç aya maaş alıyorlar, toplam 750 lira civarında bir ücret bu. Bu, gerçekten insanca yaşamaya müsait bir ücret değildir. Şimdi, bu düzenlemeyle birlikte bu 226 TL 500 TL’ye çıkarılmaktadır. Yeterli midir? Değildir ama bir miktar iyileştirme yapıldığı muhakkaktır.

Şimdi, şöyle bir hesap yaptım ben: Biraz önce buraya gelirken hemen köşede bulunan, milletvekilleri ve görevliler için meyve ve simit satan yerden 1 simit ve 1 de peynir aldım. 1 gevrek 1 lira, 1 peynir 75 kuruş. Bir vatandaşın, 65 yaşındaki bir yurttaşın sabah, öğle, akşam 3 gevrek yediğini veyahut da 3 simit yediğini düşündüğümüzde 3 lira yapıyor. Birer liradan 3 bardak çay içtiğini hesapladığımızda o da 3 lira yapıyor. Gravyer peynir 75 kuruş, 3 defa bunu aldığında da bu da 75 kuruştan 2 lira 25 kuruş yapıyor. Yani ortalama günlük 3 öğün gevrek ve peynir yediğinde 8 lira 25 kuruş yapıyor. Bunu otuz günle çarptığımızda arkadaşlar, aylık 247 lira 50 kuruş yapmaktadır. Şimdi bu düzenlemeyle 500 liraya çıkartılıyor. Diyebilirsiniz ki: İyi, işte 250 lirasını harcıyor, 250 lirası da kendisine kalıyor. Peki, bu 65 yaşındaki vatandaş sabah, öğlen, akşam sadece simit ve peynir mi yiyecek arkadaşlar? Başka hiçbir şey yemesin mi? Bu doğru bir davranış biçimi değil. Sabah, öğlen, akşam ikişer tane yediğinde, 2 simit, 2 peynir yediğinde, toplam olarak aylık 495 lira yapıyor. Biz bu düzenlemeyle 500 lira yapıyoruz arkadaşlar, geriye 5 lira para kalıyor. Evet, 226 liradan 500 liraya çıkartılması insanidir, iyidir, doğrudur ama 3 öğün gevrek yese, simit yese, peynir yese bile bu insanca bir ücret değildir.

Dolayısıyla biz burada vermiş olduğumuz önergeyle verilecek 500 liranın bin liraya çıkartılmasını istedik. Yaş 65 artık, gelmiş, dayanmış belli bir yere. Sağlık sorunları var, şu sorunları var, daha iyi beslenmesi gerekiyor, daha insanca yaşaması gerekiyor. O zaman bizim, özellikle yaşlılarımıza, hiçbir geliri olmayan vatandaşlarımıza, yurttaşlarımıza insanca yaşayabileceği bir ücreti reva görmemiz gerekiyor ve uygun görmemiz gerekiyor.

Bizler toplum olarak, millet olarak yaşlılarımıza son derece saygılı, onları her zaman başımızın üstünde taşımış olan insanlarız. Ama 581 bin vatandaşımız sadece bu ücrete bakıyor ve bu ücretin düzeltilmesi için de beklemektedir arkadaşlar. O nedenle biz -ramazan ayına giriyoruz- ramazandan önce bu 581 bin vatandaşımızı, bu yaşlılarımızı sevindirecek, mutlu edecek, onları güldürecek, onların daha insanca bir yaşam sürdürmelerine imkân tanıyacak olan 500 lirayı değil, bin lirayı uygun gördük. Bin lira da yeterli midir? O da değildir ama biz de imkânları, olanakları biliyoruz ve görüyoruz. Bütçe imkânlarını da göz önünde tuttuğumuzda bin TL’nin Türkiye Büyük Millet Meclisine ve Maliye Bakanlığı bütçesine büyük bir külfet getirmeyeceğini, onları çok mutlu edeceğini düşünüyoruz.

O nedenle sizlerden bu konuda ve 65 yaş üstü vatandaşlarımızın, yurttaşlarımızın yüzünü güldürecek bu önergeye destek vermenizi istiyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 557 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 13’üncü maddesindeki “birinci fıkrasında yer alan” ibaresinin, “birinci fıkrasındaki” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                Meral Danış Beştaş                                      Behçet Yıldırım                                    Saadet Becerekli

                                          Adana                                                    Adıyaman                                                   Batman

                                     Aycan İrmez                                                                                                     Mehmet Ali Aslan

                                          Şırnak                                                                                                                       Batman

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Adıyaman Milletvekili Behçet Yıldırım konuşacaktır.

Buyurun.

BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) – Teşekkürler Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 557 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 13’üncü maddesi üzerinde grubum HDP adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Şimdi tasarıya geçmeden önce bir saptamada bulunmak istiyorum ki sizlerin de vicdanını kanatan bir durumdur bu. AKP iktidarının iflası sonucu girilen bu korsan seçimlerde ötekileştirici zihniyetlere karşı Türkiye’de tüm halkların, inançların, kadınların ve gençliğin tercihi olan Sayın Demirtaş, dört duvar arasında, bir plastik masa ve bir plastik sandalye başında seçim çalışması ve propagandası yürütmektedir. Gecikmeli de olsa Türkiye gündemine ilişkin görüş ve önerileri avukatları vasıtasıyla kamuoyuyla paylaşılmaktadır. Öte yandan, iktidarın borazanı hâline gelmiş havuz medyası tüm insanlık değerlerini altına alarak insafsızca ve ahlaksızca Sayın Selahattin Demirtaş’a saldırmaktadır. Bu kanallarda sözüm ona tartışma programları yapılıyor. Bu programa katılan, insanlıktan nasibini almamış, kendilerini toplumdan üstün gören sözüm ona gazeteci, akademisyen, araştırmacı, avukat, hep bir ağızdan, karşılarında tek bir muhalif olmaksızın Selahattin Başkana saldırmakta, yargısız infaz etmekte. Televizyona ne kendisini ne de ona sahip çıkacak tek kişi çıkarmıyorsunuz, bari arkasından konuşmayın. İnanıyorum ki arkadaşlar, bu durum sizi de incitiyor; iktidar vekilleri de, vicdan ve izan sahibi Türkiye insanı da bu durumdan rahatsızdır.

Selahattin Başkan ikinci tura kalacak kadar oy alacak bir adaydır, en az 10 milyon seçmenin oyunu alacaktır. Kendisi zaten haksız hukuksuz bir şekilde cezaevinde tutuluyor, bir siyasi tutsaktır. Hakkında kesinleşmiş herhangi bir hüküm yokken bu çamur medyasının saldırısına iktidar kanadı nasıl tahammül ediyor? Yazıktır, günahtır.

MEHMET METİNER (İstanbul) – Çamur sensin ya!

BEHÇET YILDIRIM (Devamla) – Türkiye coğrafyasının insanı merttir, merhametlidir, insaflıdır.

MEHMET METİNER (İstanbul) – Burada olmayanlar hakkında konuşma ileri geri.

BEHÇET YILDIRIM (Devamla) – Bu güruhun toplumu bu kadar ötekileştiren, bölen nefret diline nasıl tahammül ediyorsunuz?

MEHMET METİNER (İstanbul) – İşiniz gücünüz çamur sizin. Bu nasıl bir ahlaksız dil, nasıl bir zihniyet?

BEHÇET YILDIRIM (Devamla) – Tamam, “Yargıya müdahale edemeyiz.” diyorsunuz da –ki çok da inandırıcı değil- bari bu emrinizdeki çamur medyasını bağlayın, susturun.

MEHMET METİNER (İstanbul) – Çamur sensin, sen!

BEHÇET YILDIRIM (Devamla) – Bu kadar ahlaksızca, bu kadar insafsızca, vicdansızca savunmasız bir cumhurbaşkanı adayına saldırmasını engelleyin. Onu savunacak tek bir kişi bile programda yokken ona saldırmak, sallamak ne millîliğe sığar ne de yerliliğe.

MEHMET METİNER (İstanbul) – Burada olmayanlara saldırmak da…

BEHÇET YILDIRIM (Devamla) – Bu ülke hepimizin, lütfen sağduyu, lütfen sağduyu…

MEHMET METİNER (İstanbul) – “Çamur medyası” diyor terbiyesiz herif.

BEHÇET YILDIRIM (Devamla) – Kanun tasarısına gelince. Bu tasarının birinci önceliği ekonomik kalkınma değil, birinci önceliği, ne pahasına olursa olsun seçimi kazanmaya yönelik, kamu kaynaklarının çarçur edilmesidir. Hükûmetin Maliye Bakanı ekonominin kötüye gittiğini söylüyor, Hükûmetin Başbakanı 300 milyarlık bir vergi affından bahsediyor. Hükûmet içinden gelen uyarılara aykırı bu uygulamaların seçim rüşveti olduğu aşikârdır. Seçimden sonra yandaşlara getirilen bu aflarla oluşan bütçe açığının bedeli fakire, garibana zam ve enflasyon olarak dönecektir. Bütçenin açık vermesi, faizlerin daha da artması, yatırım yapılmaması ve elbette ki soframızdaki peynirden, zeytinden içtiğimiz suya kadar her şeye zam yapılması anlamına gelmektedir. AKP bu vergi ve ekonomi politikasıyla, bu vergi aflarıyla, bu teşvik yasalarıyla bu ülkenin ekonomisini düzeltemeyecek, tam tersine, batıracaktır. Yaptığı şey, sermayeyi ve günü kurtarmaya yönelik çabalardır. Yürüttüğünüz sosyal, siyasal, ekonomik politikalar neticesinde OHAL’le, içeride dışarıda savaş politikalarıyla, hudut güvencesizliğiyle, üretimi değil tüketimi teşvik ederek ekonomiyi bozuyorsunuz. Sonra, bozduğunuz bu ekonomik yapıyı sadece teşvik yasalarıyla, vergi aflarıyla düzeltebileceğinizi düşünüyorsunuz. Bu şekilde düzelmeyeceğini, akıl yürütmeyi geçtim, deneme yanılma yoluyla bile öğrenmiş olmanız gerekirdi. Ancak ısrarla aynı şeyi yapıp farklı sonuçlar beklemeniz hayra alamet değil. Ancak bizim bu ısrardan anladığımız, demokrasi, özgürlük ve hukuk güvencesinin esas olduğu bir zeminde AKP’nin yarışacak bir fikri ve ideali kalmamıştır. Alınan seçim kararı da fikirlerine güvendikleri için değil, ne yaparlarsa yapsınlar bu ekonomik yıkıntıdan kurtulamayacaklarını bildikleri içindir.

Bu tasarıda eksik de olsa olumlu tek gelişme, seçimlerin yüzü suyu hürmetine yaşlı ve emeklilere getirilen bayram ikramiyeleridir. Emeklilere, yaşlılara yılın on bir ayı zorunlu oruç tutturacaksınız, aç bırakacaksınız, emekli aydan aya kıl payı, ölmeden yaşayabilecek; sonra, seçim arifesinde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BEHÇET YILDIRIM (Devamla) – Tamamlıyorum, az kaldı.

BAŞKAN – Tamamlayın.

BEHÇET YILDIRIM (Devamla) – …yaşlılara verilecek ikramiyeleri AKP’nin bir lütfu olarak göstereceksiniz. Yaşlılık ve emeklilik insanların en zor, kendi emeğiyle geçinemeyecek duruma geldiği biyolojik bir zaman dilimidir. Sosyal devlet ilkesinin geçerli olduğu bir ülkede yapılacak şey emeklilere bayramdan bayrama ikramiye vermek değil, her zaman, her ay yaşamını insan onuruna uygun idame ettirebileceği bir ücret vermektir. Bu nedenle, verilecek bu ikramiyeler yılda iki kez değil, yılda on iki ay, her ay aldığı maaşa ücret zammı olarak eklenmelidir diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Muş.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, 60’a göre bir söz talebimiz var.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Muş.

60’a göre söz veriyorum.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

39.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Adıyaman Milletvekili Behçet Yıldırım’ın 557 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 13’üncü maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, az önce hatip konuşmasında “Elinizdeki çamur medyasıyla ona saldırıyorsunuz, buna saldırıyorsunuz.” mealinde ve “O çamur medyasında konuşanlar ve yazanlar…” gibi talihsiz ve kabul edemeyeceğiz ifadeler kullanmıştır.

Şimdi, bir taraftan basın özgürlüğünden, ifade özgürlüğünden dem vuracaksınız, öbür taraftan işinize gelmeyen yayınlar ve yorumlar olunca da bundan rahatsız olacaksınız ve bunları “çamur” diye lekeleyeceksiniz. Kusura bakmayın, sizin “çamur” demenizle bunlar çamur olmazlar.

Bir diğer konu, PKK’nın propaganda araçları ve yayın organlarına müdahale edilince bunlar “basın özgürlüğü” oluyor, bunlar “ifade özgürlüğü” oluyor ama diğer taraftan, sizin kabul etmeyeceğiniz, işinize gelmeyen yayınlar olunca bunlar “çamur medyası” oluyor. Kusura bakmayın, çamur olan, terörün ve PKK’nın borazanlığını ve onların sözcülüğünü yapan yayın kuruluşları ve onlara sahip çıkanlardır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Metiner.

40.- İstanbul Milletvekili Mehmet Metiner’in, Adıyaman Milletvekili Behçet Yıldırım’ın 557 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 13’üncü maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET METİNER (İstanbul) – Teşekkür ediyorum.

O medyada yazan ve konuşan biri olarak çok kısa bir cevap vermek istiyorum.

Her tarafından çamur akan, cifos akan bir insanın o şerefli medya için söylemiş olduğu, ahlaksızca ve hayâsızca söylemiş olduğu her bir sıfatı ziyadesiyle kendisine iade ediyorum.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Bu nasıl bir konuşma ya!

BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Yıldırım.

BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) – Resmen sataşma var Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun, iki dakikada…

Lütfen, yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.

Sayın milletvekilleri, eleştirilerimizi yaparken lütfen yaralayıcı, kaba sözlerden imtina edelim.

X.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

3.- Adıyaman Milletvekili Behçet Yıldırım’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Metiner’in yaptığı açıklaması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) – Ben eleştiriyi yaparken buradaki insanların vicdanına seslendim. Vicdanı olmayanlar hiç umurumda değil.

MEHMET METİNER (İstanbul) – Sende vicdan ne arar ya! Ne vicdanı be! Sen ne vicdanından bahsediyorsun?

BAŞKAN – Müdahale etmeyelim Sayın Metiner, müdahale etmeyelim.

MEHMET METİNER (İstanbul) – Burada olmayanlar için…

BEHÇET YILDIRIM (Devamla) – Başkanım, bir işlem yap buna, muhatabım değil bu.

MEHMET METİNER (İstanbul) – Ne işlem yapılacak?

BEHÇET YILDIRIM (Devamla) – Sen muhatabım değilsin, sen benim sayfamda değilsin.

BAŞKAN – Sayın Yıldırım, Genel Kurula hitap edin siz.

MEHMET METİNER (İstanbul) – Ya, git sen. Çamur adama bak ya! Müptezel herife bak ya!

BAŞKAN – Müdahale etmeyelim.

BEHÇET YILDIRIM (Devamla) – Yüz karasısın. Memleketin yüz karasısın sen!

BAŞKAN – Sayın Yıldırım, lütfen, istirham ediyorum...

BEHÇET YILDIRIM (Devamla) – Evet, ben burada vicdanlara sesleniyorum.

MEHMET METİNER (İstanbul) – Sana o “yüz karası” ifadesini göstereceğim.

BEHÇET YILDIRIM (Devamla) - Asla kişiselleştirmedim. Ben bu durumdan sizlerin de rahatsız olması gerektiğini söyledim.

Bir program düşünün, 4 kişi var, 4 kişi aynı bir... Birisi yargısız infaz yapıyor, birisi çukurlardan bahsediyor, birisi başka şeyden bahsediyor, birisi başka şeyden bahsediyor. Onu savunacak bir Allah’ın kulu yok, lütfen siz savunun onu. O savunmasız insanı, o dört duvar arasındaki insanı savunmak sizlerin görevidir, iktidarın görevidir. Bu konuda biraz hassasiyet gösterin istedim, yoksa o şöyle demiş, bu söylemiş, kimin ne söylediğini çok iyi biliyoruz. Biz her zaman mazlumdan yana, fakirden yana, güçsüzden yana tavrımızı göstermişiz ve tarihte hep bunu böyle okuduk ama maalesef bakıyoruz, tarihte okuduklarımız ile bugün meydana gelenler arasında dağlar kadar fark var.

Teşekkür ederim.

MEHMET METİNER (İstanbul) – Başkan... Sayın Başkan...

BAŞKAN – Bir saniye Sayın Metiner.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

2.- Vergi ve Diğer Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı (1/944) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 557) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

13’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Buyurun Sayın Metiner.

MEHMET METİNER (İstanbul) – “Yüz karası” ifadesini, o ahlaksız ifadeyi kendisine iade ediyorum ve sataşmadan söz istiyorum.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Ya sen kendin sanki çok temiz konuşuyorsun.

BAŞKAN – Buyurun iki dakika süreyle, lütfen yeni bir sataşmaya meydan vermeyin.

X.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

4.- İstanbul Milletvekili Mehmet Metiner’in, Adıyaman Milletvekili Behçet Yıldırım’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET METİNER (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli Meclis üyeleri; kimin yüz karası olup olmadığını Türkiye toplumu biliyor. Eli kanlı bir terör örgütünün burada propagandasını yapan bir insanın yüzünün karasından başka özellikleri var ama onu söylemeye ahlakımız el vermiyor.

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Ne diyorsun sen, bir haddinizi bilin yani. Ayıp ya!

MEHMET METİNER (Devamla) – Biz o demokrasi medyasında aslanlar gibi yazıyoruz, konuşuyoruz.

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Neyin aslanısın sen, gece gündüz yerlere yapışıyorsun biat etmek için.

MEHMET METİNER (Devamla) – Terör suçlarından dolayı içeride yatanların hesabını adalet görür.

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Sen içeridekiler kadar dürüst müsün, dürüst müsün onlar kadar? Kendine saygın yok, geçmişine saygın yok, hiçbir şeye saygın yok, bir de utanmadan oradan konuşuyorsun!

MEHMET METİNER (Devamla) – Eğer yüz karasından bahsedilecek olursa Kürt halkına zulmeden o terör örgütünün siyasi propagandasını yapanlar “yüz karası” ifadesinin ötesinde başkaca sıfatları hak ediyorlar.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Sen oradan gelmiyor musun ya?

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Kendi geçmişine bu kadar saygısızlık yapma, yapma; ayıp ya!

MEHMET METİNER (Devamla) – Eliniz ve diliniz kanlıyken hâlâ burada demokrasiden söz ediyorsanız yazıklar olsun diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Sen kim oluyorsun da böyle konuşuyorsun? Asıl size yazıklar olsun, size bin defa yazıklar olsun.

BAŞKAN – Lütfen sayın milletvekilleri, lütfen...

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Saygısızsın; kendine saygısızsın, geçmişine saygısızsın, milliyetine saygısızsın, her şeyiyle saygısız bir adamsın sen ya!

MEHMET METİNER (İstanbul) – Senin milliyetin var mı ya? Hangi milliyete mensupsun sen, hangi milliyete?

BAŞKAN – Sayın Yıldırım...

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 22.26

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 22.49

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: Barış KARADENİZ (Sinop), İshak GAZEL (Kütahya)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 98’inci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

557 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

14’üncü madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum…

BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) – Sayın Başkan, söz talebim var.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Yıldırım, sisteme girmişsiniz.

Açalım 60’a göre…

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

41.- Adıyaman Milletvekili Behçet Yıldırım’ın, Genel Kurulda yaşanan tatsız olaydan dolayı özür dilediğine ve İstanbul Milletvekili Mehmet Metiner’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; az önce Genel Kurulda yaşanan tatsız olaydan dolayı Genel Kuruldan özür diliyorum, bir.

İkincisi: Haddini bilmeyen, kendisini bilmeyen bir insanın bana yaptığı, şahsıma ve partime yaptığı bütün sözleri fazlasıyla kendisine iade ediyorum. Ben, yöreme, atalarıma bağlı bir insanım. Benim atalarım “Bu olayların fazla üstüne gitme…” “…” (x) Ben de atalarıma uyarak fazla olayın üstüne gitmiyorum ama tutanaklarda yanlış bir şey varsa da hukuki yollardan hakkımı arayacağımı söylüyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Her birimizin tabii ki söylemlerine, eylemlerine dikkat etmesi gerekiyor, yaralayıcı, kaba sözlerden çekinmesi gerekiyor. Bunları söylemekten imtina ediyorum ama her birimiz tabii ki bunların farkındayız.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

2.- Vergi ve Diğer Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı (1/944) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 557) (Devam)

 BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 14’üncü madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 557 sıra sayılı "Vergi ve Diğer Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı”nın 14'üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

                                  Zekeriya Temizel                                       Kadim Durmaz                                             Musa Çam

                                           İzmir                                                        Tokat                                                         İzmir

                                   Utku Çakırözer                                         Bülent Kuşoğlu                                           Ceyhun İrgil

                                        Eskişehir                                                    Ankara                                                       Bursa

MADDE 14- 4/11/1981 tarih ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun Geçici 75’inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "bir ay” ibaresi "iki ay” olarak değiştirilmiştir.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI MEHMET ÖZHASEKİ (Kayseri) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Bursa Milletvekili Ceyhun İrgil konuşacaktır.

Buyurun Sayın İrgil. (CHP sıralarından alkışlar)

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Başkanım, hep “Gidiyorum.” diyorum ama geri geliyorum.

BAŞKAN – Yani bu hafta salı günü başladığımızdan beri “Gidiyorum, gidiyorum.” dediniz ama her gidişin bir gelişi var.

Buyurun.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; çok teşekkür ederim. Evet, hep “Son konuşmam.” diye çıkıyorum ama çok şükür ki…

BAŞKAN – Seviyoruz sizleri, konuşmalarınızı devam ettirin.

Buyurun.

CEYHUN İRGİL (Devamla) – Evet, bu sefer çok hayırlı bir vesileyle ve çok güzel bir konu için kürsüye geldim. O yüzden hepinizin dikkatle dinlemesini… Bence bu Meclisin bu dönemde yaptığı en güzel, en kıymetli çalışma birazdan 15’inci maddede konuşulacak olan öğrenci affı ve ÖYP’li yani Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı’ndaki genç akademisyenlerin sorunlarının çözümüne dönük olan bu problemin çözülmesiydi. Biraz sonra 15’inci maddede bütün grupların ortak önerisiyle bu sorunu çözeceğiz. Aylardır gece gündüz çaba harcadığımız bu sorunlar tüm grupların önerisiyle 15’inci maddedeki öğrenci affının içine… Aynı zamanda ÖYP önergesiyle birlikte sorunun çözümü için net bir hedefe ulaşılmış olacak. Peki bu nedir birazcık bilgi vereyim çünkü 15’inci maddede konuşma yapılmayacak önerge üzerinde.

Arkadaşlar, bu 15’inci madde ve ek önergeyle birlikte cumhuriyet tarihinin en büyük öğrenci affı geliyor. Yani 1923 yılından itibaren mezun olamamış, okulu bitirememiş, yarım kalmış, kaydını yaptıramamış, annesi ölmüş, bırakmak zorunda kalmış, babası iflas etmiş, ekonomik nedenle bırakmak zorunda kalmış; bir şekilde terör ve ilgili suçlarla hüküm giymiş olanlar dışında herkes üniversiteye dört ay içinde başvurduğunda dönebilecek. Burada en önemli vurgu, tutanaklara geçmesi için söylüyorum, özellikle tıpta uzmanlık ve dişte uzmanlık yapan yani tıp fakültesi ve diş hekimliği bitirdikten sonra kardiyoloji, dâhiliye, cerrahide ihtisas yaparken bir şekilde mobbing nedeniyle, ailevi nedenlerle, ekonomik nedenlerle ihtisasını yarıda bırakan tüm arkadaşlarımız da doktor arkadaşlarımız, hekim arkadaşlarımız da uzmanlıklarına geri dönüyorlar; şimdiden hepsine hayırlı olsun.

Arkadaşlar, ikinci güzellik, iyi bir şey, aylardır ÖYP'liler çok mücadele ettiler. Bu genç akademisyenler, birazdan verilecek önergeyle doktora ve sanatta yeterlilik eğitimini tamamlayanlar ve ÖYP programında olanlar, isteyenler bir ay içinde başvurduğu takdirde bu yasayla hem istihdam edilecek hem de işlerine ve kadrolarına dönebilecekler.

Bu tarihî kararda ve yasa maddesinde grubumuz adına konuşmaktan onur duyuyorum. Bu vesileyle bu iki sorunla karşılaştığımız günden beri, yaklaşık bir buçuk iki yıldan beri bu konuda bize destek veren tüm grup başkan vekillerimize, aynı zamanda bu konuda çok mücadele eden, uğraşan Cumhuriyet Halk Partisi Eğitim Komisyonu üyelerine ve aynı zamanda Barış Karadeniz, Sinop Milletvekili arkadaşımıza ve bu süreci yetkili makamlara taşıyan ve sonuçta bu süreçte ortaklaşarak burada ortak bir önergeyle bu sorunun çözümüne katkı koyan Sayın Mustafa Elitaş'a, Mehmet Doğan Kubat’a, Mehmet Muş'a, Bülent Turan’a ve Meclis Başkan Vekilimiz Ahmet Aydın'a çok teşekkür ediyorum. Ama en önemlisi başından beri yılmadan mücadele eden, gece gündüz bizlere mail atan, mektup yazan, telefon eden ÖYP'li akademisyenlere; STK’lere ve bunların başında da bu konuda kamuoyunun farkındalığını artıran ÖGESEN’e; Öğrenci Affı Platformuna ve öğrenci affı isteyen mağdurlara; sayıları 600 bine yaklaşan, öğrenci affı bekleyen tüm öğrencilere ve ailelerine; bu konuda bizleri duyarlılaştıran ve farkındalığı artıran herkese; bunu basına yansıtan ve basında kamuoyuna mal olmasını sağlayan bütün gazeteci arkadaşlarıma ve herkese teşekkür ediyorum.

Bir miktar, gazete teşekkür ilanı gibi oldu konuşma ama bu çok önemli bir süreçti. Öğrenci affından ve ÖYP’li akademisyenlerin tekrar kadrolarına ve görevlerine dönmesinden dolayı çok mutluyum. Meclisteki belki de son konuşmamın, son haftanın bu arkadaşların sorununun çözümü için gerçekleşmesinden de ayrıca onurluyum, mutluyum.

Hepinize katkılarınız için çok teşekkür ederim, sağ olun, var olun. (CHP sıralarından alkışlar)

Bari bunu alkışlasaydınız ya. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Evet, teşekkür ediyoruz -gerçekten hayırlı, güzel bir iş- Sayın Cumhurbaşkanımıza, Başbakanımıza, iktidarıyla muhalefetiyle emek veren herkese. Barış Karadeniz kardeşimiz hakikaten takipte bulundu, grup başkan vekillerimiz ciddi takip etti. Ben bütün siyasi parti gruplarımıza da bu hayırlı iş için özellikle teşekkür ediyorum. Bütün gruplardan da alkış alan bir konuşma oldu. Hayırlı olsun diyorum bütün ÖYP’lilere.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Bu arada, tabii ki kabul edilmeyen bu önerge 14’üncü maddedeki önergeydi; yanlış anlaşılmasın.

14’üncü maddedeki diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 557 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 14’üncü maddesindeki “ikinci fıkrasında yer alan” ibaresinin, “ikinci fıkrasındaki” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                Meral Danış Beştaş                                      Behçet Yıldırım                                    Saadet Becerekli

                                          Adana                                                    Adıyaman                                                   Batman

                                 Mehmet Ali Aslan                                                                                                         Aycan İrmez

                                         Batman                                                                                                                       Şırnak

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI MEHMET ÖZHASEKİ (Kayseri) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Batman Milletvekili Mehmet Ali Aslan konuşacaktır.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

MEHMET ALİ ASLAN (Batman) – Sayın Başkan ve Sayın Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Arkadaşlar, maalesef, bugün size fıkra gibi gelecek, vahim ve utanç verici bir olayı anlatacağım. Cizre İlçe Müftülüğü Cizre ilçesinin Dirsekli köyüne bağlı İsa Ağa mezrasında bir imam Kürtçe hutbe verdi diye -fahri imam- kendisini aldılar ve camiye girişini dahi yasakladılar, ertesi gün de resmî bir imam gönderdiler, cuma gününe denk geldi. Köylüler protesto etmek için valiliğin, müftülüğün gönderdiği yeni imamın arkasında namaz kılmadı, eski imamlarını istiyorlar ve çoğu Türkçe bilmediği için doğal olarak Kürtçe hutbe, vaaz verecek yani. Bu, olacak bir şey midir? Cahiliye devri, ırkçılık devri bin dört yıl önce kapatılmış; maalesef hâlâ yaşatan bir zihniyet var; hâlâ dillerle, ırklarla, mezheplerle uğraşan işte böylesi zihniyetler de var, kınıyorum bu zihniyeti.

Eğer bu Yunanistan’da bir Türk köyüne yapılsaydı, düşünün ki bir Türk imam Türkçe hutbe verdiği için Yunanistan’da görevinden alınsın, Yunanca konuşan, Yunanca hutbe ve vaaz veren bir imam Türk köyüne gönderilsin, bizim tepkimiz aynı mı olurdu, bunu da sizin vicdanlarınıza havale ediyorum.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Yıllardır nasıl yapılmış?

MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) – Buradan cevap verirseniz çünkü benim konuşma sürem bitecek.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Hayır, yıllardır nasıl yapılmış?

MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) – Doğru mu buluyorsunuz, yanlış mı buluyorsunuz? Bana ya “evet” ya “hayır” deyin ya.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Hayır, “Yıllardır nasıl yapılmış?” diye size bir soru sordum.

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Bir dinle bak, ne diyor? Allah Allah!

MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) – Şimdi Kürt’ü de Allah yaratmış, Türk’ü de Arap’ı da ya. Hayret bir şey ya!

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Hayır, yıllardır nasıl yapılmış?

BAŞKAN – Efendim, müdahale etmeyelim, lütfen.

MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) – Deyin ki: “Kınıyoruz.” Deyin ki: “Bu cahiliyedir, ırkçılıktır, gereğini yapacağız. İktidar olarak bunun arkasında durmuyoruz. Kim yapıyorsa cezasını alacak.” Siz savunuyorsunuz. Ahmet Kaya’nın ta ismini söktünüz, Yılmaz Güney’in sinemasının ismini değiştirdiniz, Ahmedi Hani’ninkini değiştirdiniz. Ya, nedir bu istediğiniz, gerçekten nedir bu istediğiniz ya?

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Yıllardır nasıl vaaz yapılıyormuş, onu sizden duymak istiyorum.

MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) – Ya, ben bir Arap olarak, bir Müslüman olarak, bir insan olarak bu yapılanlardan gerçekten utanç duyuyorum.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Yıllardır nasıl yapılıyormuş, onu bu kürsüden söylerseniz.

MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) – Ayıptır ya! Allah aşkına ya! Ya, Caban El Kürdi diye bir sahabe var ya, Kürtçe konuşmuştur ya! Bediüzzaman Saidi Kürdi vardır, Kürtçe konuşmuştur. Birçok şeyh, âlim, müderris, molla hep Kürt’tür. Ya, bizim bunları aşmamız lazım Allah aşkına, 2018’de yaşıyoruz ya. Kurûnı vustâda, kurûnı ûlâda, ilkel çağlarda yaşamıyoruz ya! Allahuteala demiş ki: “Ben sizi farklı diller ve renkler üzerine yarattım. Bu benim ayetlerimdendir. Bilenler için bu benim ayetlerimdendir.” demiş. Demek ki bilmiyoruz arkadaş, demek ki bilmiyoruz. Bilsek bu dil ırkçılığını yapmayız ve benim konuşmamın tamamı maalesef…

ŞAHİN TİN (Denizli) – Sen şimdi ırkçılık yapıyorsun o zaman ya! Kürtçülük, Türkçülük diye bir şey mi var yani burada? Niye şey yapıyorsun?

MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) – İşte ben size soruyorum: Kürtçe konuşmak, Kürtçe dilinde vaaz vermek haram mıdır, günah mıdır, caiz değil midir?

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Nasıl yapılmış?

MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) – Allah aşkına ya!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen müdahale etmeyin.

MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) – Neyse…

BAŞKAN – Siz de Genel Kurula hitap edin Sayın Aslan.

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Kürtçe bir dildir.

MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) – Vallahi Genel Kurula hitap ediyorum ama Genel Kurul da işte beni dinlese sorun yoktu ama…

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Ayıp ya! Ayıptır ya!

MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) – Neyse… Başka bir şeye geçelim, başka bir şeye geçelim.

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – İnsaf ya! Yani Kürtçe konuşanlar insan değil mi? Niye gülüyorsun öyle?

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Biz de aynı, soru soruyoruz.

MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) – Başka bir zaman inşallah bu konuyu…

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Ayıp ya!

BAŞKAN – Sayın Aslan, dilerseniz siz susun, milletvekilleri karşılıklı konuşsun! İstersen yeni bir şey deneyelim…

Lütfen sayın milletvekilleri…

Buyurun, devam edin.

MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) – Sayın Başkan, aslında ben başka bir şeyden söz edecektim, son dakika haberi düştü diye, zoruma gitti açıkçası. Ee, biz duyduktan sonra muhalefet olarak bunu dillendirmek bizim görevimizdir, bizim üzerimize farzdır. Biz iktidara söyleriz, iktidar bir bahaneyle “yok” der, “bilmem ne” der, o onun sorunudur ama söylemek… Biz dilimizle değiştirmeye çalışıyoruz, eliyle değiştirme makamında olan iktidardır. Bunu yapmazsa o onun sorumluluğundadır.

İşsizlikle ilgili bir şey söyleyecektim. TÜİK verilerine göre Türkiye’de en çok işsizlik Batman, Mardin, Siirt’te var ve Şırnak’ta.

Batman, Türkiye’nin petrol üretiminde birinci olan ildir. 1940’tan bu yana Batman’da petrol üretilmekte ve Türkiye’de üretilen petrolün yüzde 50’sinden fazlası Batman’da üretiliyor ama Batman işsizlikte 1’inci, istihdamda da sonuncudur. Yani düşünün ki Katar ya da Kuveyt işsizlikte 1’inci olacak, istihdamda sonuncu olacak.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun, devam.

MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) – Yine, Mardin petrol üretiminde Türkiye’de 4’üncü sıradadır. Mardin, Batman ve Siirt, dediğim gibi, maalesef bu anlamda sonuncu sıradadır.

Yani Kuveyt ile Katar’ı niye örnek verdim? Sadece petrol üretimi var, sadece petrol, dünyanın en zengin ülkelerindendirler. Ya, Batman’da, Mardin’de petrol üretiliyor, hayvancılık var, tarım var, tarih var, turizm var, var da var yani yok yok; buna rağmen, Allah aşkına niye işsizlikte 1’inci, istihdamda sonuncu?

Biz Afrika için şunu söylemiyor muyduk, Batı’nın Afrika’yı sömürdüğünü söylemiyor muyduk? Dünyanın en zengin altın kaynakları Afrika’da ama işsizlik ve fakirlik Afrika’da. Bunun sorumlusu kim? İşte, o büyük akıl, oraları sömürenler. Peki, bizim illerimizde bu varsa biz aynı eleştiriyi niye kendimize yapmıyoruz? Türkiye’de 81 il var, 81 ilin tamamında zenginlik kaynakları vardır. Batman, Mardin ve diğer illerimiz gibi 81 il...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) – Sayın Başkan yani az önce tartışmalarla geçti.

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) – Batman, Mardin gibi illerimizin ve Türkiye’deki 81 ilin dışarıdan işçi alması gerekirken ve istihdam fazlası olması gerekirken Hükûmetin yanlış iç politikası, yanlış ekonomi politikaları sonucunda işsizlik maalesef tavan yapmış ve istihdamda büyük sorunlar yaşanmaktadır. Bunu bizler halkımız adına buradan bir daha dillendiriyoruz.

Bir şey daha söyleyeceğim: Mazıdağı’nda dünyanın 2’nci büyük rezervlerine sahip fosfat yatakları vardır. Maalesef 1994’te kapatılmıştır ve şu anda nereden alınıyor biliyor musunuz? Hep “Ey İsrail!” diyorsunuz ya, şu anda fosfatı da İsrail’den alıyorsunuz. Mazıdağı dünyanın ikinci zengin yatağıdır, Türkiye’nin de birinci en zengin madenine sahiptir ama İsrail’den, Tunus’tan, Cezayir’den maalesef fosfat alınmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) - Fabrika kapatılmıştır 1994’te. 3 bin işçi çalışıyordu. İşte, eğer o fabrika açılırsa ve bu işçiler istihdam edilirse işsizlik sorunu bölgede de kalmayacaktır, Türkiye’de de kalmayacaktır.

Teşekkürler. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

14’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Sayın Muş, buyurun.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, 60’a göre bir söz talebimiz var.

BAŞKAN – Buyurun, 60’a göre sistemi açıyorum.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

42.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, insanların konuştuğu dilden, geldiği bölgeden ya da inancından dolayı herhangi bir ayrıma tabi tutulmasının söz konusu olamayacağına ilişkin açıklaması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada insanların konuştuğu dilden, insanların geldiği bölgeden ya da insanların inancından dolayı herhangi bir ayrıma tabi tutulması söz konusu olamaz; bizim partimiz politikaları tarafından da iktidarımız tarafından da böyle bir şeyin söz konusu olması mümkün değildir.

İnsanların nerede doğacağı, hangi anne babanın çocuğu olarak dünyaya geleceği; hangi bölgede, hangi şehirde dünyaya geleceği kendi ellerinde olan bir şey değildir. İnsanların kendi ellerinde olmayan bir şeyden dolayı insanlara farklı gözle bakmak hiçbir zaman bizim ne anlayışımızda ne politikalarımızda ne de uygulamalarımızda olmuştur. İnsanlar Kürtçeyi de konuşabilirler, diğer dilleri de konuşmakta özgürdürler. Bu anlamda da iktidara geldiğimizden itibaren, özellikle demokratikleşme noktasında attığımız adımlar bunun somut göstergeleridir diye düşünüyorum.

Burada bir ifadeyi yadırgadığımızı ve kesinlikle kabul etmediğimizi ifade etmek isterim: Afrika’daki sömürgeyi gösterip “Orada zenginlikler var fakat insanlar fakirlik içerisinde. İşsizlik çok yüksek.” deyip “İşte, Batman’da veya diğer illerde de kaynaklar var; petrol var, diğer yer altı kaynakları var. Buralarda işsizlik var. Buranın diğer bölgelerden ne farkı var?” Yani sanki, Afrika’da Batılıların ya da sömürgecilerin orayı sömürmesiyle şu an bizim belli illerimizde ortaya çıkan sorunları, ülkemizin aynı uygulamaları yapmak suretiyle bunların ortaya çıktığını ifade etmek değerli arkadaşlar, değerli dostlar hakikaten kabul edilebilir bir şey değildir, bu asla tasvip edeceğimiz bir şey değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Lütfen... Herkes konuşurken “Efendim, ayrımcılığa karşıyız, biz bölgecilik yapmayız, biz etnik milliyetçilik yapmayız, biz etnik milliyetçilik yapmayız.” deyip kürsüye çıktığı zaman bu sözleri unutup bunları yapıyorsa eğer, değerli arkadaşlar, ülkeye ve Türkiye'ye yaptığı en büyük yanlış ve verdiği en büyük zarar olur. Dolayısıyla eleştirebilirsiniz; ekonomi politikamızı eleştirebilirsiniz, ekonomideki uyguladığımız yöntemleri eleştirebilirsiniz ama çıkıp da kendi ülkenizi sömürgecilerle mukayese ederseniz buna asla müsaade etmeyiz ve bu noktada da gereken neyse onu yaparız, bunu bilesiniz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

MEHMET ALİ ASLAN (Batman) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Aslan, şimdiki önergede tekrar siz konuşacaksınız, dilerseniz o şekilde konuşun.

V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın, her dilin değerli olduğuna ve yaşatılması gerektiğine ilişkin konuşması

BAŞKAN – Şunu ifade edeyim ben de: Her dil değerlidir, her dilin yaşanması, yaşatılması ve konuşulması gereklidir ve ana sütü gibi de helaldir. Yani bu noktada herkesin yaklaşımı da bu şekildedir, bunun dışındaki hiçbir yaklaşımı da kabul etmediğimizi ifade etmek isteriz.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Süt içerken devamlı kafaya yumruk yiyorlar ama.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

2.- Vergi ve Diğer Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı (1/944) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 557) (Devam)

BAŞKAN – 15’inci madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 557 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 15’inci maddesinin tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                Meral Danış Beştaş                                      Behçet Yıldırım                                        Kadri Yıldırım

                                          Adana                                                    Adıyaman                                                      Siirt

                            Mahmut Celadet Gaydalı                                  Müslüm Doğan                                  Mehmet Ali Aslan

                                           Bitlis                                                         İzmir                                                       Batman

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI MEHMET ÖZHASEKİ (Kayseri) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Batman Milletvekili Mehmet Ali Aslan konuşacaktır.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

MEHMET ALİ ASLAN (Batman) – Sayın Başkan ve Sayın Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Tabii, az önce iki konuşmama Sayın Muş itiraz etti. Dün iki soru sormuştum kendisine ama cevap vermedi, her ne hikmetse buna cevap verdi, cevap verme ihtiyacı hissetti.

Birincisi: Ben az önce Kürtçeyi örnek vermiştim, pek bir tepki görmedim, sonra Yunancayı örnek verince, tabii, herkes tepki verdi. Yani benim maksadım orada Yunancayı küçümsemek ya da model almak değildir. Eğitimde şöyle bir kural vardır: Yakını anlatmak için uzağı örnek verirsin ya da yakından uzağa doğru gidersin ya da uzaktan yakına; tümdengelim, tümevarım diye bir eğitim modeli vardır. Bazı şeylerin anlaşılması için de uç örnekler verebilirim, hemen üzerinize alınmayın. Ama bir yurttaş olarak şunu sormak isterim -birkaç tane de üniversite okuduk Allah’a şükür- yani Batman, Türkiye'nin yüzde 50’sinin üzerinde petrol üretimine sahip iken niye işsizlikte 1’incidir ve niye istihdamda sonuncudur ve niye Batman’a bundan geriye kalan sadece hava kirliliğidir? Bunu benim öğrenmeye, iktidara sormaya hakkım vardır. İktidar buna mantıklı bir cevap vermek zorundadır. Yok şuna benzetiyorsunuz, buna benzetiyorsun, kınıyorum demekle işin içinden çıkamazsınız.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sadece kınamıyorum Sayın Aslan.

MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) – Şimdi, ikincisi… Neyse ben bu öğrencilerle ilgili bir konuşayım, öğrenci durumu daha vahim olabilir.

Arkadaşlar, özellikle “Oluşum veya gruplara üyeliği mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olanlar hariç.” demiş. Öğrenci affı çıkıyor, güzel, takdir ediyoruz ama bir kısmı da dışında bırakılmış. Bir kere, bu eşitlik ilkesine aykırıdır, Anayasa'nın 42’nci maddesine de aykırıdır “Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz.” deniyor. Yani hem yasa çıkarıyorsunuz hem Anayasa'ya aykırı bir şekilde çıkarıyorsunuz. Dolayısıyla siz öğrencilerin ilim tahsilinin önüne geçemezsiniz, engelleyemezsiniz ya! Bu hak, temel bir haktır, ulusal ve uluslararası yasalarda da yerini almıştır. Siz bütün bunları bir tarafa bırakarak öğrenciler arasında ayrım yapamazsınız. Size göre… Ki gördük Ayşe öğretmen de “Çocuklar ölmesin.” dedi, bırak irtibatı, iltisakı, terör örgütü propagandasından bebeğiyle içeriye alındı. Şimdi, ucu o kadar açıkken, istismara o kadar açıkken bu maddenin geçmesine bizim gönlümüz razı olmaz çünkü isteyen istediği yere çeker. Eğer ben bunları kürsüde değil, dışarıda söylesem, muhtemelen, örgüt üyeliğinden, propagandadan bilmem neden yargılanacağım, belki de içeri gireceğim.

Bu arada Hazreti Ali’nin meşhur sözünü yine hatırlatayım, “Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum.” demiş. Yine, Peygamber (AS) Bedir Harbi’nde edindiği tutsakları, esirleri Medinelilere okuma yazma öğretmesi karşılığı serbest bırakmış yani ilme, bilime büyük bir değer vermiş, “İlim Çin’de de olsa arayınız, bulunuz, getiriniz.” demiş.

E, şimdi Türkiye’de neler yapıyor iktidar? İlmin önünü kesiyor ya. Size göre onlar terörist olabilir; tamam, onları soyutladınız, öğrenme haklarını ellerinden aldınız, işe almadınız, dışladınız; bunlar ne olacak? Bunlar için bir politikanız var mı Sayın Muş? Bu okumayacak olan öğrencileri ne yapacaksınız? İşe almadığınız öğrencileri, KHK’yle attığınız öğrencileri, memurları ne yapacaksınız? Bir politika üretin. Bunları ne yapacaksınız?

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Siz onların yakasından düşün, biz ne yapacağımızı biliriz.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Aman Allah’ım ya!

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Zekâ örneği, o kadar parlak ki!

MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) – Tam tersi, onların yakasına yapışan sizlersiniz, biz onları sizden kurtarmaya çalışıyoruz.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Teröristler, terör örgütleri yakasından düşsün…

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Ya, çok mu aradınız buraya getirmek için bu arkadaşları ya!

MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) – Yine kaynattınız, neyse, ben öğretmendim, alışığım böyle sınıfta ders kaynatan öğrencilerim vardı ama bir şekilde biz anlaşıyorduk, sizinle pek anlaşamıyoruz.

Arkadaşlar, bu, güzelim Hasankeyf, görüyorsunuz. Sayın Başkan, siz de görüyorsunuz, görmediniz tabii. Hasankeyf’in son hâlini size göstereyim, dolgu malzemeleri ve betonlarla bakın güzelim Hasankeyf ne hâle gelmiş. Hani dedim ya, Batman ayrıca bir turizm, tarih şehridir; bakın ne hâle geldi, dinamitlerle, yok dolgu malzemeleriyle ne hâle geldi. Bu Hasankeyf Türkiye sınırları içinde arkadaşlar, bin kilometre uzaklıkta. Bu da Sevakin Adası, çok yakından tanıdığınız Sevakin Adası.

Sayın Başkan, sürem bitiyor. Yine beni konuşturdular, bir dakika daha ek süre isteyeceğim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) – Sataşmaya da cevap verdim. İki dakika aslında sataşmadan hakkım var.

BAŞKAN – Buyurun, bir dakikada tamamlayın lütfen.

MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) – Şimdi, Allah için diyorum yahu, bırakın, siyaseti, partileri, ideolojileri bir tarafa bırakın.

ŞAHİN TİN (Denizli) – Ne alakası var Sevakin’le Hasankeyf’in?

MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) – Sevakin Adası’nı, bizimkiler yani yöneticiler “tarihe, turizme kazandırmak için” diyorlar, Sudan’dan istiyorlar. 3 bin kilometre uzaklıktaki Sudan’dan Sevakin Adası’nı istiyorlar “İmar edeceğiz.” diyorlar ama bir taraftan da Hasankeyf imha ediliyor. Yurt dışında, sınır dışında olan yerlerin imarı için onlara talip oluyorsunuz ama yurt içindeki yerler, her neyse, dinamitlerle imha ediliyor, vesaire.

ŞAHİN TİN (Denizli) – Orası Osmanlı’nın mirası, burası da Osmanlı’nın mirası.

MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) – Bir de şunu söyleyeyim: Sevakin Adası 133 kilometrekareye sahip, Hasankeyf 530 kilometrekareye sahip. Yahu, akıllı olan, vicdanlı olan ilk önce hangisine sahip çıkar? Hasankeyf’i hep beraber kurtaralım, baraj altında kalmasına engel olalım. Ha, gücümüz yetiyorsa yurt dışındaki tarihî, kültürel yerleri de tabii ki restore edelim, tabii ki sahip çıkalım; bunun da bir sakıncası yoktur.

Teşekkür ediyorum. Sağ olun. (HDP sıralarından alkışlar)

ŞAHİN TİN (Denizli) – Biz hepsine sahip çıkacağız, Sevakin’e de Hasankeyf’e de.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 557 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 15’inci maddesiyle 2547 sayılı Kanun’a eklenen geçici 76’ncı maddenin birinci fıkrasında yer alan " olanlar hariç” ibaresinin “ nedeniyle ilişiği kesilenler hariç” olarak değiştirilmesini ve maddeye aşağıdaki fıkraların eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                     Mehmet Muş                                      Mehmet Doğan Kubat                             Adnan Boynukara

                                         İstanbul                                                     İstanbul                                                   Adıyaman

                                 Feyzullah Kıyıklık                                      Mehmet Metiner                                         Halil Eldemir

                                         İstanbul                                                     İstanbul                                                     Bilecik

                                   Mürteza Zengin                                            İsmet Uçma                                         Vural Kavuncu

                                         İstanbul                                                     İstanbul                                                    Kütahya

                                     İsmail Tamer                                            Ramazan Can                                    Burhanettin Uysal

                                         Kayseri                                                    Kırıkkale                                                   Karabük

                                       Erhan Usta                                            Barış Karadeniz                                           Ceyhun İrgil

                                         Samsun                                                      Sinop                                                        Bursa

                                                                                                    Mustafa Şentop

                                                                                                          İstanbul

"Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı kapsamında 33 üncü maddenin (a) fıkrası uyarınca araştırma görevlisi kadrosuna atanmış olup statüleri 50 nci maddenin birinci fıkrasının (d) bendinde belirtilen statüye dönüştürülmüş sayılan ve ek 30 uncu madde uyarınca 33 üncü maddenin (a) fıkrasına göre yeniden ataması yapılmayanlardan bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte;

a) Başarısızlık ile Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı kapsamında süresi içinde lisansüstü eğitimlerini tamamlayamama veya terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olmaları nedeniyle araştırma görevlisi kadrosuyla ilişiği kesilenler hariç olmak üzere, devlet yükseköğretim kurumlarının öğretim elemanı kadrolarında bulunmayan ancak doktora veya sanatta yeterlik eğitimini tamamlayanlar bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir ay içerisinde,

b) Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı kapsamında lisansüstü eğitimine devam eden araştırma görevlilerinin maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir ay içerisinde kadrosunun bulunduğu yükseköğretim kurumuna müracaat etmeleri hâlinde 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 48 inci maddesinde belirtilen genel şartları taşımaları kaydıyla ilgili üniversite tarafından 33 üncü maddenin (a) fıkrası kapsamında yeniden atamaları yapılır. Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı kapsamında eğitimlerini tamamlayan araştırma görevlileri ihtiyaç halinde başka üniversitelerde de görevlendirilir. Görevlendirmeden itibaren üç ay içerisinde görevine başlamayanlar müstafi sayılır.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) – Takdire bırakıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI MEHMET ÖZHASEKİ (Kayseri) – Katılıyoruz.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı kapsamında 33’üncü maddenin (a) fıkrası uyarınca araştırma görevlisi kadrosuna atanmış olup statüleri 50’nci maddenin (1)’inci fıkrasının (d) bendinde belirtilen statüye dönüştürülmüş sayılan ve ek 30’uncu madde uyarınca 33’üncü maddenin (a) fıkrasına göre yeniden ataması yapılmayanlarla ilgili koşulları taşımaları hâlinde istihdam edilme hakkı verilmektedir.

BAŞKAN – Gerekçesini okuttuğum, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükûmetin katıldığı ortak önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Hayırlı uğurlu olsun.

Bu kabul edilen önerge doğrultusunda 15’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

GARO PAYLAN (İstanbul) – Sayın Başkan “ortak önerge” dediniz, biz ortak değiliz “iltisaklı ve irtibatlı” ifadesi geçtiği için.

MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) – 3 grubun ortak önergesi.

BAŞKAN – 3 grubun ortak…

GARO PAYLAN (İstanbul) – “3 grubun” diye düzeltin lütfen.

BAŞKAN – Tabii, düzeltiyorum, 3 grubun ortak önergesi.

Evet, birer dakikayla söz vereceğim.

Sayın Şimşek, buyurun, 60’a göre söz veriyorum.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

43.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek’in, ÖYP’lilerle ilgili çok büyük mağduriyet olduğuna ve bu mağduriyetin çözülmesine ortak önergeyle destek veren 3 siyasi partiye teşekkür ettiğine ilişkin açıklaması

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, gerçekten, ÖYP’lilerle ilgili çok büyük mağduriyet vardı, her gün milletvekillerinin birçoğuna ÖYP’liler tarafından mesajlar atılıyordu. 3 siyasi partinin ortak önergesiyle bu mağduriyetin çözülmesinden dolayı ben buna destek veren bütün siyasi partililere teşekkür ediyorum, ÖYP’lilere de hayırlı uğurlu olsun diyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Buyurun Sayın Özkoç.

44.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, bir ülkenin eğitiminin daha yüksek seviyelere çekilmesi için öğrenci affının getirilmesinin çok önemli olduğuna ilişkin açıklaması

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; TÜİK rakamlarına göre aslında Türkiye’de ilkokula gitmeyip hiç okuma yazma bilmeyen insan sayısı 2,5 milyon; okuma yazma bilip de ilkokulda okumayan 3,5 milyon insan var. 15 milyon insanımız ilkokul mezunu, 9 milyon insanımız ortaokul mezunu, 11 milyon insanımız ilköğretim mezunu. Yani ülkemizde yaşayan insanlarımızın 15 yaş üstü yüzde 70’i ya hiç okuma yazma bilmiyor ya ilkokul mezunu ya da ortaokul mezunu. Böyle bir ülkenin eğitiminin daha yüksek seviyelere çekilmesi için bu önergede öğrenci affının getirilmesi ve bunlara bir daha öğrenim yolunun açılması çok önemli bir olaydır. Buna katkı gösteren bütün arkadaşlarımıza yürekten teşekkür ediyor, öğrencilerimizin de önünün açık olmasını diliyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Paylan, buyurun.

45.- İstanbul Milletvekili Garo Paylan’ın, getirilen öğrenci affının eksik olduğunu düşündükleri için muhalefet ettiklerine ama faydalanacak öğrencilere başarılar dilediklerine ilişkin açıklaması

GARO PAYLAN (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, öncelikle, bu maddeyi desteklediğimizi bilmenizi istiyorum. Yalnız, eksik bir maddedir, eksik olduğu için muhalefet gösterdik çünkü içinde “belli örgütlerle irtibatlı veya iltisaklı olanlar hariç” diye bir ibare geçiyor. Bunun çıkarılmasını talep ettik. Bu af, bu öğrenci affı eksik bir aftır ve hâlâ bazı mağdurlar bırakacaktır. Ortada bir mahkeme kararı yokken bir kişiden bir mesaj almış diye bir örgütle irtibatlı veya iltisaklı sayılan binlerce, on binlerce öğrenci vardır ve onlar mağdur olmaya devam edecektir. Meclisin yapması gereken, bu affı herkese teşmil etmek ve yalnızca bir mahkeme kararı varsa bunun dışında kalmasını sağlamaktır. Eksik olan bir aftır, o anlamda muhalefet ettik ama sonuçta, bu aftan faydalanacak öğrencilere öğrenim hayatlarında başarılar diliyoruz. Gelecek dönem, bizim geride kalanları da affedeceğimizi bilmelerini istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Muş...

46.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, öğrenci affı ve ÖYP’yle ilgili düzenlemelerin tüm öğrenci ve akademisyen adaylarına hayırlı olmasını dilediğine ilişkin açıklaması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, az önce kabul ettiğimiz önerge ve maddeyle birlikte, halk arasında “af” olarak bilinen, çeşitli sebeplerden dolayı üniversiteyle ilişiği kesilen on binlerce öğrencinin tekrar okullarına, üniversitelerine dönmesinin önünü açan ve aynı şekilde “ÖYP” dediğimiz Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı’yla beraber akademisyen olarak görev yapacak olanları ve 15 Temmuz darbe girişiminden sonra ortaya çıkan gelişmelerden kaynaklı bir sorunun giderilmesini içeren bu önerge, burada, 3 partinin de desteğiyle kabul edilmiştir.

Tüm öğrencilerimize ve akademisyen adaylarımıza hayırlı uğurlu olsun.

Ben, bu anlamda, bize hazırlık aşamasında gerekli desteği ve talimatları veren başta Sayın Başbakanımız ve Cumhurbaşkanımız olmak üzere tüm emeği geçen Hükûmet üyelerimize de ayrıca teşekkür ediyorum.

Genel Kurula saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Biz de çok teşekkür ediyoruz.

Tüm öğrencilerimiz için tekrar hayırlı olsun diyorum. Emek verenlere, katkı sunanlara da teşekkür ediyorum.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 23.24

YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 00.04

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya), Barış KARADENİZ (Sinop)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 98’inci Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

557 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

2.- Vergi ve Diğer Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı (1/944) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 557) (Devam)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

16’ncı madde üzerinde üç önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 557 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın çerçeve 16’ncı maddesiyle 3194 sayılı Kanun’a eklenen geçici 16’ncı maddesiyle kanun eki, kroki ve koordinat listesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                    Mustafa Elitaş                                            Ayhan Gider                                            Bülent Turan

                                         Kayseri                                                   Çanakkale                                                 Çanakkale

                                     Mehmet Muş                                      Mehmet Doğan Kubat                             Adnan Boynukara

                                         İstanbul                                                     İstanbul                                                   Adıyaman

“GEÇİCİ MADDE16- Afet risklerine hazırlık kapsamında ruhsatsız veya ruhsat ve eklerine aykırı yapıların kayıt altına alınması ve imar barışının sağlanması amacıyla, 31/12/2017 tarihinden önce yapılmış yapılar için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve yetkilendireceği kurum ve kuruluşlara 31/10/2018 tarihine kadar başvurulması, bu maddedeki şartların yerine getirilmesi ve 31/12/2018 tarihine kadar kayıt bedelinin ödenmesi halinde Yapı Kayıt Belgesi verilebilir. Başvuruya konu yapının ve arsasının mülkiyet durumu, yapı sınıf ve grubu ve diğer hususlar Bakanlık tarafından hazırlanan Yapı Kayıt Sistemine yapı sahibinin beyanına göre kaydedilir.

Yapının bulunduğu arsanın 29/7/1970 tarihli ve 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanununa göre belirlenen emlak vergi değeri ile yapının Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca belirlenen yaklaşık maliyet bedelinin toplamı üzerinden konutlarda yüzde üç, ticari kullanımlarda yüzde beş oranında alınacak kayıt bedeli başvuru sahibi tarafından genel bütçenin (B) işaretli cetveline gelir kaydedilmek üzere merkez muhasebe birimi hesabına yatırılır. 6306 sayılı Kanun kapsamında kullanılmak üzere kaydedilen gelirler karşılığı Bakanlık bütçesine ödenek eklemeye Maliye Bakanı yetkilidir. Bu ödenek, dönüşüm projeleri özel hesabına aktarılarak kullanılır. Kayıt bedeline ilişkin oranı iki katına kadar artırmaya, yarısına kadar azaltmaya, yapının niteliğine ve bölgelere göre kademelendirmeye, ayrıca başvuru ve ödeme süresini bir yıla kadar uzatmaya Bakanlar Kurulu yetkilidir.

Yapı Kayıt Belgesi yapının kullanım amacına yöneliktir. Yapı Kayıt Belgesi alan yapılara, talep halinde ilgili mevzuatta tanımlanan ait olduğu abone grubu dikkate alınarak geçici olarak su, elektrik ve doğalgaz bağlanabilir.

Yapı Kayıt Belgesi verilen yapılarla ilgili bu Kanun uyarınca alınmış yıkım kararları ile tahsil edilemeyen idari para cezaları iptal edilir.

Yapı ruhsatı alıp da yapı kullanma izin belgesi almamış veya yapı ruhsatı bulunmayan yapılarda, Yapı Kayıt Belgesi ile maliklerin tamamının muvafakatinin bulunması ve imar planlarında umumi hizmet alanlarına denk gelen alanların terk edilmesi halinde yapı kullanma izin belgesi aranmaksızın cins değişikliği ve kat mülkiyeti tesis edilebilir. Bu durumda, ikinci fıkrada belirtilen bedelin iki katı ödenir.

Beşinci fıkra uyarınca kat mülkiyetine geçilmiş olması 6306 sayılı Kanunun ek 1 inci maddesinin uygulanmasına engel teşkil etmez.

Yapı Kayıt Belgesi alınan yapıların, Hazineye ait taşınmazlar üzerine inşa edilmiş olması halinde, bu taşınmazlar Bakanlığa tahsis edilir. Yapı Kayıt Belgesi sahipleri ile bunların kanuni veya akdi haleflerinin talepleri üzerine taşınmazlar Bakanlıkça rayiç bedel üzerinden doğrudan satılır. Bu durumda elde edilen gelirler bu maddenin ikinci fıkrasına göre genel bütçeye gelir kaydedilir. Ayrıca bu gelirler hakkında 29/6/2001 tarihli ve 4706 sayılı Hazineye Ait Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi ve Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 5 inci maddesinin beşinci fıkrası hükmü uygulanmaz.

Yapı kayıt belgesi alınan yapıların belediyelere ait taşınmazlar üzerine inşa edilmiş olması halinde, yapı kayıt belgesi sahipleri ile bunların kanuni veya akdi haleflerinin talepleri üzerine bedeli ilgili belediyesine ödenmek kaydıyla taşınmazlar rayiç bedel üzerinden belediyelerce doğrudan satılır.

Üçüncü kişilere ait özel mülkiyete konu taşınmazlarda bulunan yapılar ile hazineye ait sosyal donatı için tahsisli araziler üzerinde bulunan yapılar bu madde hükümlerinden yararlandırılmaz.

Yapı Kayıt Belgesi, yapının yeniden yapılmasına veya kentsel dönüşüm uygulamasına kadar geçerlidir. Yapı Kayıt Belgesi düzenlenen yapıların yenilenmesi durumunda yürürlükte olan imar mevzuatı hükümleri uygulanır. Yapının depreme dayanıklılığı hususu malikin sorumluluğundadır.

Bu madde hükümleri, 18/11/1983 tarihli ve 2960 sayılı Boğaziçi Kanununda tanımlanan Boğaziçi sahil şeridi ve öngörünüm bölgesi içinde ekli kroki ile listede sınır ve koordinatları gösterilen alan ile İstanbul tarihi yarımada içinde ekli kroki ile listede sınır ve koordinatları gösterilen alanlarda ve ayrıca 19/6/2014 tarihli ve 6546 sayılı Çanakkale Savaşları Gelibolu Tarihi Alan Başkanlığı Kurulması Hakkında Kanunun 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinde belirlenmiş Tarihi Alanda uygulanmaz.

Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Bakanlık ve Maliye Bakanlığı tarafından müştereken belirlenir.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI MEHMET ÖZHASEKİ (Kayseri) – Katılıyoruz.

MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Maddenin 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’yla uyumlu olmasını sağlamak, Gelibolu tarihî yarımadasının kültürel ve tarihî değerlerini ve doğal güzelliklerini kamu yararı gözetilerek korumak, geliştirmek ve bu alandaki yapılandırmayı sınırlandırmak, üçüncü kişilere ait taşınmazlar ile sosyal donatı için tahsisli hazine arazileri üzerindeki yapıların bu madde hükümlerinden yararlandırılmaması amacıyla düzenleme yapılması öngörülmektedir.

BAŞKAN – Gerekçesini okuttuğum Mustafa Elitaş ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum …

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Sayın Başkan, bu önergeyle ilgiliydi.

BAŞKAN – Sayın Şimşek, sisteme girmişsiniz.

Buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

47.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek’in, imar affıyla ilgili düzenlemelerde daha hassas olunması ve imar planları üzerinde çalışma yapılması gerektiğine ilişkin açıklaması

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Sayın Başkan, tabii, bu önergenin gecenin bu saatinde -Meclisin de gerekli bilgi ve belgelere sahip olmadan- bu şekilde geçmesine biz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak karşıyız. Burada imar planları üzerinde bir çalışma yapılmadan, belediyelerin bir çalışması olmadan, sadece neyin ne olduğunun belli olmadığı bir krokiyle getirilip bu işin oldubittiyle buradan geçirilmesi, bunda böyle bir değişiklik yapılması kabul edilebilir bir durum değildir. Sayın Bakanımız yıllarca büyükşehir belediye başkanlığı yapmıştır, bu işin doğru olmadığını kendisi de biliyor. Yani böyle bir yanlışın altına Meclisin imza atmaması lazım. Bu tasarıda gerekirse Boğazlar kapsam dışı tutularak daha sonra yeniden ele alınabilir. İstanbul Boğazı zaten yıllardır tahrip edilmiş, bu hâle gelmiş. Şimdi yeni tahribatlara burada izin verilmemesi lazım. Bu konuda herkesin hassas davranması lazım. Onun için, bu önergenin bu şekilde geçmesi son derece yanlıştır.

Yani imar affının kapsamı içerisinde biz birtakım şeyleri destekliyoruz ama bu şekilde gelmesini de doğru bulmuyoruz. İmar planı olmadan sadece bir krokiyle bir önerge gelip geçebilir mi? Bir de İstanbul Boğazı yani en hassas yer.

Biz bu şekilde karşı olduğumuzu belirtiyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

Sayın Özkoç, buyurun.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, olumlu maddelerde muhalefet olarak biz de elimizden geldiği kadar yardımcı olmaya çalışıyoruz ama böyle hassas bir konuda bunu oldubittiye getirmek… Üstelik de gerçekten Türkiye’yi çok ilgilendiren coğrafi konumu söz konusu olan bir alanda böyle bir oldubittiyle bir maddenin geçirilmesini kesinlikle uygun görmüyoruz. Bunun doğru olmadığını belirtiyoruz.

Bunun da kayıtlara geçmesini istiyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

2.- Vergi ve Diğer Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı (1/944) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 557) (Devam)

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 557 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 16’ncı maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "toplamı üzerinden yüzde üç oranında” ibaresinin, "üç yüz bin TL'ye kadar toplamı üzerinden yüzde bir oranında, üç yüz bin TL'den fazla olması durumunda artan oranlı şekilde” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                Meral Danış Beştaş                                      Behçet Yıldırım                                        Kadri Yıldırım

                                          Adana                                                    Adıyaman                                                      Siirt

                            Mahmut Celadet Gaydalı                                  Müslüm Doğan                                      Ertuğrul Kürkcü

                                           Bitlis                                                         İzmir                                                         İzmir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI MEHMET ÖZHASEKİ (Kayseri) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde İzmir Milletvekili Ertuğrul Kürkcü konuşacaktır.

Buyurun Sayın Kürkcü. (HDP sıralarından alkışlar)

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; biz bu yasa, onun geneli ile birinci ve ikinci bölümleri üzerindeki konuşmalarımızda yasanın mantığına dair düşüncelerimizi açıkça ifade ettik. Özellikle imar affıyla ilgili bu bahis son derece büyük bir problemi iyice içinden çıkılmaz ve kontrol edilemez hâle getirdiği için bu maddeye karşıyız. Evet, bir değişiklik önergesi verdik ama hiç değilse bu yasa uygulanacaksa barınma hakkını gerçekleştirmek için zor bela bir toprak parçası üzerine bir dam inşa etmiş, bir çatı inşa etmiş bu yoksul insanlar ile kamu arazilerine yok pahasına el koyarak buraları büyük rant alanlarına dönüştürenleri aynı kefeye koymaktan çıkartmak için “toplamı üzerinden yüzde üç oranında” ibaresinin “üç yüz bin TL'ye kadar toplamı üzerinden yüzde bir oranında, üç yüz bin TL'den fazla olması durumunda artan oranlı” diye düzeltilmesini istedik. Kısmi bir değişiklik bu. Fakat göz önünde tutmak gerekir ki yoksul, barınma hakkını gerçekleştirememiş… Aslında hükûmetlerin neredeyse Adnan Menderes döneminden beri -Süleyman Demirel, Turgut Özal bütün piyasacı hükûmetler döneminde de kamu arazisinin halk tarafından kendi bildiği gibi değerlendirilmesinin önünü açan, ona sağlıklı ve yaşanabilir konutlar sağlamadan başlarının üzerine birer dam çekmelerini serbest bırakan, ondan sonra da cezalandırma tehditleriyle bunu bir emme basma tulumba gibi bir oy makinası olarak kullanan hükûmet politikalarının devamından başka bir şey değil bu. Fakat öte yandan, bu muazzam deprem riski karşısında son derece büyük bir tehlikenin kapısı açıldı. Çünkü binanın vasfı ve bunun yapı nizamnamelerine uygunluğu meselesi sadece ve sadece mal sahibinin beyanına bırakıldı.

Sevgili arkadaşlar, şimdi gözünüzün önüne getirin, ilk sarsıntıda, ilk sallantıda içinde yaşayanların başına çökecek binaları siz böylece temize çekiyorsunuz ve bununla ilgili başka hiçbir önleminiz yok. 13 milyon binayı temize çekiyorsunuz ve bununla ilgili hiçbir standart getirmiyorsunuz. Bütün mesele, şimdi kanunla ihtilaflı olan milyonlarca insanın bu ihtilaftan kurtulmuş gözükmesi ve bunun karşısındaki medyunuşükranlığını yani Hükûmete minnet borcu dolayısıyla acaba Adalet ve Kalkınma Partisine oy verir mi... İnsanlar birden çok sebeple oy veriyorlar fakat bu kadar çim çiğ çıkarların, sadece bunun insanların oy davranışlarını etkilemediğini, mutlaka ve mutlaka şöyle ya da böyle aftan istifade etseler de başka türlü davranacaklarını öngörebiliriz. Hayat hep böyle ikilikler önümüze koydu ve yurttaşlar her zaman böyle davranmadılar; umarım bu sefer de böyle davranmayacaklardır.

Ben önerimizin kabul edilmeyeceğinden eminim. Zaten bütün bu tartışma aslında kamuoyuyla bu endişeleri paylaşmak için. Gözünüzün önüne getirin sevgili arkadaşlar, İstanbul’un nüfusu neresinden baksanız bugün yaklaşık 15 milyonun ötesine geçmiş ve durmaksızın çoğalan bu nüfusu, Türkiye'nin bir kentine nüfusun beşte 1’ini, bir bölgesine nüfusun yarısını yerleştirdiniz. En ağır, en sert deprem riski içerisinde yaşayan bir bölgeyi, esas nüfus yoğunlaşmasının merkezi hâline getirdiğinizde nasıl bir felakete kapı açtığınızı düşünemiyor olabilir misiniz? Bence düşünüyorsunuz fakat aldırmıyorsunuz. Nasıl olsa bir çaresi bulunur diyorsunuz fakat bunun bir çaresi yok sevgili arkadaşlar. Tik taklar bize İstanbul depreminin, büyük İstanbul depreminin her dakika yaklaştığını söylüyor ve Hükûmetin yurttaşlarımıza sunduğu şey, “Boş ver ağabey, bir şey olmaz”dan başka bir teklif değil. Bu teklifi halkımızın mutlaka aklıyla ve idrakiyle değerlendireceğini ve Hükûmete bundan ötürü herhangi bir prim vermeyeceğini umarak bu yasanın geri çekilmesini diliyoruz.

Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Madde üzerindeki son önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 557 sıra sayılı Vergi ve Diğer Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı’nın 16’ncı maddesiyle eklenen geçici madde 16’nın yedinci fıkrasında yer alan “genel bütçeye gelir kaydedilir” ibaresinin, “ilgili belediye bütçesine aktarılır” şeklinde değiştirilmesini, söz konusu maddeye son fıkrasından önce gelmek üzere aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

                                Serdal Kuyucuoğlu                                       Lale Karabıyık                                    Zekeriya Temizel

                                          Mersin                                                       Bursa                                                         İzmir

                                     Selina Doğan                                           Bülent Kuşoğlu                                       Utku Çakırözer

                                         İstanbul                                                     Ankara                                                    Eskişehir

                                   Kadim Durmaz                                                                                                              Musa Çam

                                           Tokat                                                                                                                          İzmir

“Hazine aleyhine açılmış ve hâlen derdest olan davalara konu taşınmazlar üzerinde bulunan ruhsatsız veya ruhsat ve eklerine aykırı yapılar yargılanma sonuçlanıncaya kadar bu maddenin hükümleri dışındadır.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI MEHMET ÖZHASEKİ (Kayseri) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Mersin Milletvekili Serdal Kuyucuoğlu konuşacaktır.

Buyurun Sayın Kuyucuoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

SERDAL KUYUCUOĞLU (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 557 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 16’ncı maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum.

Bu yasanın aslında öncelikle -Bakanımızın da bildiği gibi- Bayındırlık Komisyonuna gelmesi gerekiyordu ama bu son üç yıllık dönemde, hangi konuyla ilgili olursa olsun, her yasa, sürekli Plan Bütçeye geliyor ve oradan geçiyor. Hâlbuki teknik bir konu, ilgili komisyona gelmesi lazım.

Liberal politikaların ülkemize yansımasıyla oluşan ekonomik darboğazı kent topraklarını, doğal kaynakları ve cumhuriyet kazanımlarını pazarlayarak aşmaya çalışan AKP hükûmetleri, planlama ve imar mevzuatıyla getirilmiş olan düzenleyici kural ve sınırlandırmaları ekonomik gelişimin önünde engel görmektedir. Bugüne kadar çıkarılan onlarca imar affıyla kaçak yapılaşmanın yarattığı kendiliğinden büyüme kentlerimizi biçimlendirmiştir. Çıkarılan imar afları toplum yararı amacından uzaklaşmış, kaçak yapıların yasal hâle getirilip ödüllendirilmesi toplumsal hukuk düzenine ve devlete karşı güvensizlik yaratmıştır. İmar affı düzenlemeleri kentlerin sürekli olarak plansız büyümesini körüklemiştir. Ülkemizde şimdiye kadar çıkarılan tüm imar afları, mevcut iktidarların seçim dönemlerinde ekonomik gelir ve oy elde etme amacıyla gündeme getirilmiştir. Bugün de bunlardan birini yaşıyoruz. Bugün yapılmak istenen imar affı, bir seçim rüşvetinden başka bir şey değildir. “İmar barışı” adı altında hukuka saygılı yurttaşların cezalandırıldığı ve buna karşın, imar suçu işleyenlerin ödüllendirildiği imar affı bir kez daha gündeme getirilmektedir.

1984 yılında çıkarılan 2981 sayılı İmar Affı Yasası sonrası, kaçak yapılaşma daha da artmış ve çevre sorunları büyümüştür. Ardından yaşanan 1999 Marmara depremleriyle büyük ölçüde imar aflarının yarattığı sağlam olmayan yapı stokunun yıkılmasının ağır bedeli topluma ödetilmiştir. Yapıların hatta mahallelerin yerle bir olması ve yaşanan can kayıpları nedeniyle imar afları bugüne kadar gündemden kaldırılmıştı. AKP tarafından seçim sürecinde yasalaştırılmak üzere Meclis gündemine getirilen bu tasarı tepkileri azaltmak amacıyla da “imar barışı” olarak tanıtılmak istenmektedir. Bugün görüştüğümüz imar affıyla, denetimsiz yapıların, toplumun sağlığını ve can güvenliğini tehlikeye atan bütün kaçak yapıların yasal hâle getirilmesi söz konusudur. Bu yasa seçim öncesi verilen bir rüşvettir.

Türkiye’de 2000’li yıllara kadar kentlerin büyümesi planlamanın önünde gitmiştir. Ancak 2000’li yıllarda biz planlı gelişmeyi, planlı büyümeyi yakalayabildik ama bu yasaya şöyle bir baktığımızda maalesef nasıl bir şeyle karşı karşıya olduğumuzu net olarak göreceğiz. Yasada şunu söylüyor, diyor ki: “Ruhsatsız veya ruhsat ve eklerine aykırı yapıların kayıt altına alınması” yani imara aykırı ne kadar yapı varsa ruhsatsız olarak yapılmış, ilaveler yapılmış, ekler yapılmış yani sadece binanın yerini değil 50 santim büyütmüş insan ile 3 kat ilave yapmış insan veya gidip kısıtlı arsasına yani yeşil alan ise arsası, tapusu kendine aitse, gidip oraya yapı yaptıysa veya bir okul alanı ise oraya gidip bina yaptıysa bunların hepsi af kapsamı içerisine giriyor.

Şimdi, bunlar bir taraftan af kapsamına girerken devlet, özellikle de belediyeler bir sürü gelirinden vazgeçiyor. Hangi gelirlerden vazgeçiyorlar? Yüzde 1 ile 3 arasında veya yüzde 3, iş yerlerinden de yüzde 5 harç alınarak bunlar affa giriyor. Hâlbuki, bunlardan belediyelerin aldığı değişik harçlar var. Neler alıyorlardı? İmar harcı alıyorlardı, belediye katılım payı alıyor, bina inşaat harcı alıyor, otopark harcı alıyor, proje denetim harcı alıyor, hafriyat harcı alıyor, suret harcı alıyor, iskan harcı alıyor, kullanma izni harcı alıyor, yapı denetim ücreti alıyor ve proje ücreti alıyor. Yani vatandaştan, doğru dürüst işini yapan, ruhsatlı yapanlardan bunların hepsi alınıyor. Ama bunların hepsi bugün affediliyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

SERDAL KUYUCUOĞLU (Devamla) – Şimdi, bu aflara baktığımızda, sosyal medyada “Çocuklar ölmesin.” deyip altı ay ceza alan ile idamdan ağırlaştırılmış müebbede çarptırılan aynı affın uygulaması içine giriyor. Yani bu kadar ekstrem bir durumla karşı karşıyayız.

İmar barışı konusunda samimiyetsizliklerin bir göstergesi de gelirlerin genel bütçeye aktarılması. Bakın, bizim buradaki teklifimiz bu gelirlerin belediyelere aktarılması Sayın Bakan çünkü bunların yükünü belediyeler çekiyor. Siz de belediyecilikten geliyorsunuz, altyapısını hazırlayan, her türlü hizmeti veren belediyeler, bunların geliri neden genel bütçeye aktarılıyor bunu da anlamakta güçlük çekiyoruz.

Yine, hazine tarafından birilerinin elinden alınmış -vakıfların veya şahısların- ve davalı hâle gelmiş ve bir kısım insanların da buralara gidip yapılaşma suretiyle sahip çıkmaya çalıştığı yerler de muvazaalı. Bunların da tabii ki bunun dışında bırakılması gerekiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SERDAL KUYUCUOĞLU (Devamla) – Başka bir konu, Boğaziçi ve Tarihî Yarımada’nın da -İstanbul’da burası koruma alanı, sit alanı- bu yasanın dışında bırakılması gerekiyor.

Teşekkür ederim.(CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Kabul edilen ilk önerge doğrultusunda 16’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

17’nci maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

18’inci maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

19’uncu madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 557 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın çerçeve 19’uncu maddesi ile 4708 sayılı Kanun’un 5’inci maddesinin değiştirilen birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                    Mustafa Elitaş                                     Mehmet Doğan Kubat                                    Emrullah İşler

                                         Kayseri                                                     İstanbul                                                     Ankara

                                     Halil Eldemir                                            Ramazan Can                                           İsmail Tamer

                                          Bilecik                                                    Kırıkkale                                                    Kayseri

“Yapı denetim hizmet sözleşmeleri, yapı sahipleri ile Bakanlıkça yayımlanacak usul ve esaslara göre elektronik ortamda belirlenen yapı denetim kuruluşları arasında akdedilir. Bu sözleşmenin bir sureti taahhütname ekinde ilgili idareye verilir. Yapı denetim hizmet sözleşmeleri Bakanlıkça belirlenen haller dışında feshedilemez.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI MEHMET ÖZHASEKİ (Kayseri) – Katılıyoruz.

MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Yapı denetim hizmet sözleşmelerinin bir suretinin ilgili idareye verilecek olması yeterli görülmekte olup ihtiyaç hâlinde idarelerden temin edilebilecektir.

BAŞKAN – Gerekçesini okuttuğum önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 19’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

20’nci maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

21’inci maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

22’nci maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

23’üncü madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 557 sıra sayılı “Vergi ve Diğer Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı”nın 23’üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

                                       Musa Çam                                             Kadim Durmaz                                        Lale Karabıyık

                                           İzmir                                                        Tokat                                                        Bursa

                                   Utku Çakırözer                                         Bülent Kuşoğlu                                       Barış Yarkadaş

                                        Eskişehir                                                    Ankara                                                     İstanbul

MADDE 23 - 5510 sayılı Kanun’a aşağıdaki ek madde eklenmiştir.

"EK MADDE 18- Kurumca bu Kanun ve ilgili mevzuat uyarınca gelir ve aylık ödemesi yapılanlara, ödemenin yapılacağı tarihte gelir ve aylık alma şartıyla, Ramazan Bayramı ve Kurban Bayramında yürürlükte olan brüt asgari ücret tutarında bayram ikramiyesi ödenir.

Birinci fıkrada belirtilen ödemenin yapılmasında;

a) İş kazaları ve meslek hastalıkları sigortasından sürekli iş göremezlik geliri almakta olanlara, gelir bağlanmasına esas olan sürekli iş göremezlik derecesi oranı,

b) Hak sahiplerinin hisseleri oranı,

c) İş kazası veya meslek hastalığı sonucu meslekte kazanma gücünü %50 oranının altında kaybetmesi nedeniyle sürekli iş göremezlik geliri bağlanmış iken ölenlerden, ölümü iş kazası veya meslek hastalığına bağlı olmayanların hak sahiplerine, sigortalıya gelir bağlanmasına esas olan sürekli iş göremezlik derecesi üzerinden hak sahiplerinin hisseleri oranı,

d) Yabancı ülkelerle akdedilen sosyal güvenlik sözleşmeleri uyarınca kısmi gelir veya aylık alanlara, ülkemiz mevzuatına tabi olarak geçen prim ödeme gün sayılarının, sosyal güvenlik sözleşmesine göre nazara alınan toplam prim ödeme gün sayısına olan oranı, esas alınır.

Birden fazla dosyadan gelir ve aylık alanlara en fazla ödemeye imkân veren bir dosya üzerinden ödeme yapılır.

Bu madde kapsamında yapılan ödemeler evlenme ödeneği hesabında dikkate alınmaz.

Bu madde kapsamında yapılan ödemelerden kesinti yapılamaz ve bu ödemeler haczedilemez.

Yersiz yapıldığı anlaşılan ödemeler, ilgilinin varsa almakta olduğu gelir veya aylıklarından %25 oranında kesilmek suretiyle, yoksa genel hükümlere göre geri alınır.

Bu madde kapsamında yapılacak ödemeleri karşılamak amacıyla gerekli olan tutar, yazılı talebe istinaden ayrıca fatura aranmaksızın Hazinece Kuruma ödenir.

Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar ile ödeme tarihlerini belirlemeye Kurum yetkilidir.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI MEHMET ÖZHASEKİ (Kayseri) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde İstanbul Milletvekili Barış Yarkadaş konuşacaktır.

Buyurun Sayın Yarkadaş. (CHP sıralarından alkışlar)

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Genel Kurulun değerli üyeleri, partimiz 2015 yılı seçimlerinde her dinî bayramda emeklilere birer maaş vermeyi, birer maaş ikramiye vermeyi vaat ve taahhüt etmişti. O günlerde partimizin bu vaatlerine gülen, “Efendim, kaynağı nereden bulacaksınız? Kaynağı bulursanız biz de size oy veririz.” diyenler tam üç yıl sonra dediklerimize geldiler. Peki, nasıl geldiler? Allah’tan baskın seçim geldi de düne kadar emeklileri görmeyen AKP iktidarı birdenbire emeklileri hatırlamış oldu ve o vaadimizi yalan yanlış da olsa, eksik de olsa şimdi hayata geçirmeye ve emeklilere her dinî bayramda bin TL vermeyi taahhüt ediyorlar.

Gelin, bu eksiği bu gece düzeltelim, doğru bir adım atalım. Emeklilerimize sadece bin TL değil, onlara her dinî bayramda ve dinî bayramlarda vermekle de yetinmeyip aynı zamanda Cumhuriyet Bayramı’nda da asgari ücret tutarında birer ikramiye verelim. (CHP sıralarından alkışlar) Emeklilerimiz gerçekten çok kötü koşullarda yaşıyor ve Türkiye’de bulunan 12 milyon emekli işi bıraktıktan sonra iş aramaya da devam ediyor çünkü verilen ücretler onların insanca yaşam koşullarında hayatlarını devam ettirmesine izin vermiyor. O yüzden, bizim önerimiz, bugünkü asgari ücret tutarında her dinî bayramda ve Cumhuriyet Bayramı’nda emeklilere birer ikramiye vermektir.

Gelin bu akşam bu önergeyi birlikte geçirelim ve emekçilerimize çifte bayram yaşatalım. Emeklilerimiz ramazanda, kurbanda ve Cumhuriyet Bayramı’nda alacakları birer tutar asgari ücretle çocuklarına, torunlarına, akrabalarına hiç değilse birer gömlek, birer mendil, birer çorap hediye edebilsinler, bu ananelerimizi yaşatabilsinler. Emekçilerimiz bayramda evlerine gittiklerinde ellerini ceplerini attıklarında cepleri boş olmasın.

Evet, biliyoruz, siz, ne anlatırsak anlatalım bu önergeye hiçbir koşulda destek vermeyecek ve “Dediğim dedik, çaldığım düdük.” anlayışıyla devam edeceksiniz. Bunun hiçbir önemi yok. Neden yok? Çünkü şurada seçimlere zaten kırk dört gün kaldı. Siz bugün emeklilere bizim vermek istediğimiz 1.604 TL’yi vermeseniz bile 24 Haziran gecesi Türkiye’de iktidar demokratik yollarla değişeceği için Cumhuriyet Halk Partisi halkın iktidarında emeklilere vadettiğimiz bu 1.604 TL’yi ilk dinî bayramda ve hemen ardından da Cumhuriyet Bayramı’nda verecek. (CHP sıralarından alkışlar) Buradan da bunu emeklilerimize partimizin bir sözü olarak ifade edelim.

Emeklilerimizin sadece ücretle ilgili sorunları yok, emeklilerimiz özgürce sendikalaşamıyor, emeklilerimiz çok az ücret aldıkları için diğer ülkelerin yurttaşları gibi, diğer ülkelerdeki emekliler gibi tatile çıkamıyor, emeklilerimiz bir simide, bir ekmeğe muhtaç ediliyor. Emeklilerin tek güvencesi Cumhuriyet Halk Partisidir ve bu gece de zaten ortaya koyduğumuz önerge de bunun en açık göstergesidir.

Sevgili dostlar, sadece emeklilerden tabii bahsetmeyeceğim -gecenin bu saatinde Necip ağabeyin uykusunun geldiğini görüyorum ama- Türkiye’nin demokrasiye ilişkin sorunları da var. İstanbul Milletvekilimiz Gazeteci Enis Berberoğlu tam 331 gündür haksız, hukuksuz ve adaletsiz bir biçimde Maltepe L Tipi Cezaevinde yatırılıyor. Hakkındaki casusluk suçlaması düşmüş olmasına rağmen Anayasa Mahkemesinin üyeleri siyasi iktidarın baskısından çekindikleri için Enis Berberoğlu'nun dosyasının kapağını açmaya dahi korkuyor. Yargı öyle bir hâle getirildi ki artık mahkemeler karar vermekte zorlanıyor, verdikleri kararın arkasında bile duramıyor. O yüzden buradan Anayasa Mahkemesi üyelerine bir kez daha çağrı yapıyor ve bu haksız tutukluluğa derhâl son vermelerini istiyoruz. Sadece Enis Berberoğlu’nun değil, cezaevinde tutulan 150 gazetecinin de seçimler öncesi serbest bırakılması gerektiğini söylüyoruz.

İyi akşamlar diliyorum. Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 557 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 23’üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan “1.000’er TL” ibaresinin “2.000’er TL” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                Meral Danış Beştaş                                      Behçet Yıldırım                                        Kadri Yıldırım

                                          Adana                                                    Adıyaman                                                      Siirt

                                      Garo Paylan                                    Mahmut Celadet Gaydalı                               Müslüm Doğan

                                         İstanbul                                                       Bitlis                                                         İzmir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI MEHMET ÖZHASEKİ (Kayseri) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde İstanbul Milletvekili Garo Paylan konuşacaktır.

Buyurun Sayın Paylan. (HDP sıralarından alkışlar)

GARO PAYLAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, 12 milyon emeklinin büyük çoğunluğu büyük sıkıntılar çekiyor. Bakın, ülkemizde son açıklanan rakamlara göre açlık sınırı 1.700 lira. Açlık sınırının altında maaş alan pek çok emeklimiz var, bunu biliyorsunuz. Yoksulluk sınırı ise 6 bin lira. Milletvekili emeklisi, üst düzey bürokrat emeklisi dışında neredeyse emeklilerin tamamı yoksulluk sınırının altında maaş alıyor arkadaşlar. Ne oluyor açlık ve yoksulluk sınırının altında maaş alan emekliler? İkinci bir işte çalışmak zorunda kalıyorlar arkadaşlar. Evet, bazısı çalışmamayı tercih ediyor ama büyük çoğunluğu, 12 milyon emeklinin 8 milyonu çalışmak zorunda kalıyor arkadaşlar, ek bir işte çalışmak zorunda ve bu yüzden de arkadaşlar, istihdamda yeni iş alanları da açılmıyor ve gençlerimiz, genç işsizliği yüksek kalıyor.

Değerli arkadaşlar, emeklileri hak ettiği gelire ulaştırmalıyız, en az 3 bin lira bir gelire ulaştırmalıyız ki rahatlıkla yaşayabileceklerini hissetsinler ve ek bir iş yapmak zorunda kalmasınlar, gençlerimize de iş alanları açılsın; bu bizim boynumuzun borcu. Gelin, bu adımları atalım. Bakın, emeklilere bu adımları atmıyorsunuz ve sonuçta iş alanları da açılamıyor, emeklilerimiz dar gelirli olarak yoksulluk sınırının, açlık sınırının altında yaşıyorlar ve arkadaşlar, bunları yapmamamızın sebebi de şu: Çünkü Ankara’da israf kesilmiyor. Ya, ben üç yıldır bir milletvekili olarak pek çok bakanlığa gittim -Sayın Bakanın Bakanlığına da gittim- bütün kamu binalarına gidiyorum, Mercedes’lere bakıyorum, lüks arabalara, şatafatlara bakıyorum; arkadaşlar, bu israfı kessek emekli maaşını 3 bin lira yapabiliriz, yeterli. Güvenlikçi politikalara bu kadar para harcamazsak emeklilerin maaşını 3 bin liraya taşıyabiliriz Sayın Bakan, gelin bunları yapalım ama yok.

Sayın Çevre Bakanımız burada, ona bir şey hatırlatacağım. İmar affını açıklarken, Sayın Bakan, dediniz ki: “İmar affından gelecek kaynağı biz kentsel dönüşümde kullanacağız.” Buradan da soruyorum, bakın, bütün vekil arkadaşların önünde. Sayın Bakan dedi ki televizyonlarda: “İmar affından gelecek kaynağı kentsel dönüşümde kullanacağım.” Ama Maliye Bakanı da televizyona çıktı, dedi ki: “Ben imar affından gelecek parayla emeklilere vereceğimiz bu ikramiyeleri ödeyeceğim.” Buyursun, Hükûmet adına Sayın Bakan açıklasın: İmar affından gelecek parayla kentsel dönüşüm mü yapılacak yoksa emeklilere verilecek bu ikramiyeler mi ödenecek Sayın Bakan, size soruyorum. 2 bakan, aynı Hükûmetin 2 bakanı; 2 ayrı açıklama. Doğru olan, Çevre Bakanının söylediği. İmar affından gelecek kaynak bir fona yatırılmalı, o fon da kentsel dönüşüm için kullanılmalı arkadaşlar; o çürük, yıkılmak üzere olan, depremde yıkılacak binaların ihyası için kullanılmalı. Ama, evet, böyle mali disiplinden kopunca, böyle ikramiyeler verince, dolar fırlayınca, tabii, ne oluyor? Maliye Bakanı diyor ki: “Ben imar affından gelecek parayla bunu finanse edeceğim.” Belki dolar 2 kuruş düşer diye ama inandırıcı değil, dolar yükselmeye devam ediyor arkadaşlar. Kaynak var ama kaynaklar israf ediliyor, mali disiplin tutturulamıyor, çıpa tutmuyor, dolar sürekli yükseliyor.

Değerli arkadaşlar, Cumhuriyet Halk Partisinin önerisidir: “Dinî bayramlarda ikramiye verilsin.” Çok güzel. Bu maddeye de geçmiş, Ramazan ve Kurban Bayramı’nda bu ikramiye verilsin. Şimdi, bu ülkede yaşayan bir Hristiyan olarak size soruyorum: Benim büyüklerim de -Hristiyanlar, Museviler- Ramazan ve Kurban Bayramı’nda ikramiye alacaklar. “E, güzel.” diyeceksiniz. Bizim de dinî bayramlarımız var; paskalyamız var, Noel’imiz var, Musevilerin bayramı var. Düşünün ki bakın, Almanya’da bir Türk olsanız, size Noel’de ikramiye verilse, paskalyada ikramiye verilse ama Ramazan Bayramı’nda verilmese ne hissedersiniz? Biz bir de buraya işçi olarak gelmedik, binlerce yıldır buranın kadim halklarıyız.

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI MEHMET ÖZHASEKİ (Kayseri) – Garo, ona say.

GARO PAYLAN (Devamla) - Eğer ki eşitlikçi bir ülkedeysek bize de bayramlarımızda ikramiye verin Sayın Bakan. Paskalyada da verin, Noel’de de verin, Musevilerin bayramında da verin, ne olacak?

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Biz Türkiye'nin bayramlarını kastediyoruz ama.

GARO PAYLAN (Devamla) - Laik, eşitlikçi bir ülkede yaşıyorsak bizim bayramlarda da herkese verin, herkes faydalansın. Deyin ki: “Paskalyada herkese birer ikramiye, Noel’de de herkese birer ikramiye.” Ne olacak? Birbirimize faydamız olsun arkadaşlar.

Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

23’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

24’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

25’inci maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

26’ncı maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Geçici madde 1’i kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

27’nci maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

28’inci maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Evet, geldik yolun sonuna. Böylece tasarının görüşmeleri tamamlanmıştır.

İki dakikanızı da ben alacağım.

V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)

3.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın, 26’ncı Yasama Döneminde yapılan çalışmalara, Ramazan Bayramı’nı tebrik ettiğine, 24 Haziranda yapılacak Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği genel seçimlerinin hayırlar getirmesini temenni ettiğine ve birlikte yoğun mesai yaptığı tüm milletvekilleri ile Meclis çalışanlarına teşekkür ettiğine ilişkin konuşması

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 26’ncı Yasama Döneminin son birleşimlerini yaşıyoruz ve muhtemelen de bu benim bu dönemin son nöbeti olacak. Gelecek hafta Meclis seçim nedeniyle büyük bir ihtimalle ara vermek durumunda ve 26’ncı Dönemi böylece sonlandırmış oluyoruz. Gidip de dönmemek, gelip de görmemek var. Bu anlamda bir kusurumuz olduysa da helallik istiyoruz. Ben de varsa bir hakkım sizlere helal ediyorum. (AK PARTİ, CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, 15 Temmuzda millî iradeye ve Meclisimize yönelen alçak saldırı esnasında dahi Meclisimiz kenetlenme ve dayanışma ruhuyla çalışmalarını sürdürmüştür.

Bu yasama yılında Meclisimiz bütün milletvekillerinin katkı ve desteğiyle yoğun bir yasama ve denetim faaliyeti gerçekleştirmiştir; başta Anayasa ve İç Tüzük değişikliği olmak üzere çok sayıda kanun değişikliği yapılmıştır.

Bu dönemde Başkanlığımıza sunulan 645 kanun tasarısından 445’i, 2.327 kanun teklifinden ise 46’sı olmak üzere toplam 491 kanun kabul edilmiştir; kabul edilen 491 kanunun 396’sı uluslararası anlaşmalara ilişkindir. 2.264 kanun teklifi ve tasarısı komisyon ve Genel Kurul gündeminde bulunmaktadır. 83 Türkiye Büyük Millet Meclisi kararı alınmıştır. 31 OHAL KHK’lerinin tamamı kanunlaşmıştır. Komisyonlara gelen 25.428 dilekçeden 23.406’sı yani yüzde 92’si sonuçlandırılmıştır, 2.022 dilekçenin işlemleri devam etmektedir. Başkanlığa gelen toplam 1.251 yasama dokunulmazlığı tezkeresinden 682’si için dokunulmazlığın kaldırılması işlemi sebebiyle olmak üzere toplam 743’ü çeşitli nedenlerle Başbakanlığa iade edilmiştir, işleme alınan 508 tezkere ise komisyonda bulunmaktadır.

Bu dönemde Türkiye Büyük Millet Meclisi komisyonları ve Genel Kurulda yaklaşık 5.910 saat çalışılmıştır. Genel Kurulda 341 birleşimde 2.860 saat, komisyonlarda da 663 toplantıda 3.060 saat çalışılmıştır.

Bu dönemde Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu ve komisyonları çalışmalarında 212.863 sayfa tutanak tutulmuştur; herhâlde bu hazırlandığında tutanak sayfası daha da artmıştır diye düşünüyorum.

Milletvekillerince 30.500 yazılı soru, 1.700 sözlü soru yöneltilmiştir; 12.396’sı yazılı, 568’i sözlü olmak üzere toplam 12.964 soru önergesi ilgili bakanlıklarca cevaplandırılmıştır. Ayrıca, Başkanlığımıza yöneltilen 198 yazılı soru önergesine de cevap verilmiştir. Başkanlığımıza sunulan 3 bin Meclis araştırması önergesinin 66’sı görüşülmüş, 22 gensoru önergesinin 16’sı görüşülmüştür, ayrıca 34 genel görüşme önergesi ile 2 Meclis soruşturması önergesi de verilmiştir.

Sayın milletvekilleri, önümüzdeki hafta sonuna doğru mübarek ramazanışerifi ve akabinde idrak edeceğimiz Ramazan Bayramı’nızı şimdiden tebrik ediyorum. Yine, diğer dinlere ait bütün bayramları da tebrik ediyorum; ülkemize, milletimize ve insanlığa barış ve huzur getirmesini temenni ediyorum.

Aynı şekilde, 24 Haziranda yapılacak Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği genel seçimlerinin milletimize, demokrasimize, Meclisimize hayırlar getirmesini temenni ederek tüm siyasi partilerimize ve adaylarımıza başarılar diliyorum. Bu vesileyle, bugüne kadar birlikte yoğun mesai harcadığımız başta Türkiye Büyük Millet Meclisinin Değerli Başkanı Sayın İsmail Kahraman Bey’e, birleşimleri yöneten Başkanlık Divanı üyelerimize, parti gruplarımızın başkan vekillerine, tüm milletvekillerine ve Hükûmet üyelerine katkıları, katılımları ve gayretleri için teşekkür ediyorum.

Ayrıca, çalışmalarımıza yasama, idari ve teknik hizmetleriyle destek veren idari teşkilatlarımızın Genel Sekreteri ve yöneticilerine, Divanda ve komisyonlarda müşavirliğimizi yapan Kanunlar ve Kararlar Başkanlığı yasama uzmanlarına -ki görüyorsunuz, arkamızda çok emek sarf ediyorlar- sözlerimizi kayda geçiren değerli stenograflara, sıra sayılarını basan basımevine, Genel Kurulda ve çalışma ortamlarımızda teknik destek sunan teknisyen ve mühendislere, sürekli hareket hâlinde görmüş olduğumuz ve taleplerimize yetişmek için koşturan değerli kavaslarımıza (Alkışlar) araştırma ve bilgi taleplerimizi karşılayan araştırma birimi uzmanlarına, zengin kitaplığından istifade ettiğimiz kütüphane personeline, bire bir çalıştığımız danışman ve sekreterimize, uluslararası temsil faaliyetlerimize mihmandarlık eden değerli protokol birimi çalışanlarına, tüm partilerin grup çalışanlarına, görüşmelerimizi yayınlayan Türkiye Büyük Millet Meclisi televizyonu çalışanlarına, sağlık çalışanlarına, güvenlik hizmetlerini özveriyle yerine getiren koruma personeline, hazırladıkları güzel yemekleriyle lokanta çalışanlarımıza, yorgunluğumuzu alan çay ve kahveleriyle çay ocakçı ve garsonlara, ulaşımımızı sağlayan şoförlere, temizlik hizmetlerini veren personele, çalışma ortamımızı güzelleştiren bahçıvanlarımıza, çalışmalarımızı kamuoyuyla paylaşan tüm Parlamento muhabirlerine, bizimle sabahlayan Parlamento muhabirlerine, (Alkışlar) velhasıl çalışmamız için bizimle beraber hareket eden Meclisimizin tüm çalışanlarına ve özellikle de desteklerini esirgemeyen değerli ailelerimize teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

Hepinize hayırlı günler diliyorum. Başarılı bir dönem diliyorum ve teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, eksik bıraktım herhâlde, kalan teşekkürleri size bırakıyorum.

Buyurun, bir dakika…

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

48.- Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki’nin, 557 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın kabul edilmesiyle 13 milyon hane veya iş yeri sahibinin sıkıntılarına son verileceğine ilişkin açıklaması

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI MEHMET ÖZHASEKİ (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; doğrusu üzerinde çalıştığımız, yaklaşık bir senedir emek verdiğimiz, Bakanlığımız için çok önem atfettiğimiz ve tüm Türkiye’de yaşayan insanlarımızın, yapı sahiplerinin yüzde 60’ını ilgilendiren bir konuda, Meclisimizin büyük bir anlayış göstererek gerek Plan ve Bütçe Komisyonundaki çalışmaları sırasında veya daha sonra içeride yaptığımız gayretlerde, kendi aramızdaki istişarelerde, birçok milletvekili arkadaşımızın, özellikle muhalefetten arkadaşlarımızın olumlu, yapıcı tavırlarıyla karşılaştık, huzurlarınızda ben de onlara teşekkür etmek istiyorum.

Bugün burada inşallah biraz sonra oylayacağımız maddelerle birlikte en az 13 milyon hane sahibi veya iş yeri sahibinin sıkıntılarına son vermiş olacağız. Bir taraftan mülkiyet problemlerini, bir taraftan ruhsat ve eklentilere aykırılıkları, bir taraftan da sanayi tesislerindeki sıkıntıların hepsine son verecek bir düzenleme getirmiş bulunuyoruz.

İkinci olarak da yapı denetimlerde yıllardır kanayan bir yara vardı, bunu da giderecek madde buradaki bütün arkadaşlarımızın büyük bir anlayışıyla üzerinde tartışılmadan geçti. Huzurlarınızda onlara da teşekkür etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, özellikle sizlerden bir istirhamım daha var benim, oda şu: 13 milyon yapıdan bahsediyoruz; bunların, emin olun, her birinin sorunu birbirinden farklı. Biz genel olarak bunları tasnifleyerek huzurunuza getirmeye çalıştık. Ancak detaylarını, usul ve esaslarını daha sonra yönetmeliklerle belirleyeceğiz. Eğer arkadaşlarımızın çözüm dışında gördükleri birtakım yerler varsa, sıkıntılar varsa, mevzi mevzi çözmek istedikleri konular varsa lütfen onları iletsinler, yönetmelikler içerisine bunları dercederek, usul ve esaslarını belirleyerek o sorunları da aşalım. Yani bu işlerin hepsi artık bitmiş olsun, bu defteri bir kere kapatalım. Bundan sonrasıyla ilgili de zaten Yargıtay Ceza Genel Kurlunun almış olduğu bir karar var, orada diyor ki: “İmara aykırılıklar yapanların verilmiş olan cezalarının hükümleri artık ertelenmez. Bir seneden beş seneye kadar yapan, yaptıran, bunlara kamu hizmeti veren hapse girer.” diyor. Bunları da bu çıkan yasanın altına ekleyerek bütün belediyelere ve valiliklere ben doğrusu göndereceğim ve takipçisi olamaya da devam edeceğiz. Şimdi, bir kere tespit altına almış oluyoruz ama bundan sonra yapanların da artık içeriyi görmesi lazım, bunun da caydırıcı bir şekilde mutlaka uygulanması lazım.

İnşallah bu çıkacak yasa ülkemize faydalı olur diye düşünüyorum. Arkadaşlarımıza anlayışlarından dolayı bir kez daha teşekkür ediyorum.

Hayırlı akşamlar diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Bu arada, bakanlıklarımızda çalışan, size de yanınızda, arkanızda destek olan tüm uzmanlarımıza da ayrıca teşekkür ediyoruz.

Sayın Usta, buyurun.

49.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, 557 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın olumsuz yönlerine ilişkin çekincelerini ortaya koyduklarına ama olumlu yanlarından dolayı kabul yönünde oy kullanacaklarına ilişkin açıklaması

ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Tasarının tümü oylanmadan önce şunu ifade etmek isterim: Bu tasarıda özellikle emekli ikramiyeleri getiriliyor, yaşlı aylığında artışlar var. Bunlar başta olmak üzere toplumu rahatlatan bütün maddelere katıldığımızı ifade etmek isterim, zaten bunlara ilişkin herhangi bir muhalefetimiz olmadı. İmar affıyla ilgili kısımda da büyük ölçüde destek verdik ancak Boğazlarla ilgili husus mutlaka çok daha iyi çalışılmalıydı, imar planı üzerinde çalışma yapılmalıydı. Buna ilişkin çekincemizi, olumsuz bakışımızı ortaya koyduk, bunu ifade etmek istiyorum. Ancak diğer olumlu yanlarından dolayı tasarının tamamına kabul yönünde oy kullanacağımızı ifade etmek isterim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Kürkcü, buyurun.

50.- İzmir Milletvekili Ertuğrul Kürkcü’nün, 557 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nı kabul etmemelerinin nedenlerine ve eşit, adil bir seçim dönemi ile hayırlı bir gelecek temenni ettiğine ilişkin açıklaması

ERTUĞRUL KÜRCÜ (İzmir) – Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; ne yazık ki bu yasaya “Evet.” demiyoruz. Sebeplerimizi ikna edici biçimde anlattığımızı düşünüyorum fakat ikna olunmadı. Bu bir şeyi değiştirmez; önemli olan, toplumun gözünün önünde bütün düşüncelerin açıkça sergilenebilmesiydi. Fakat ne yazık ki Meclis televizyonu dışında hiçbir mecradan bu düşüncelerimizi kamuya ulaştırma imkânı ve fırsatı bulamadık Hükûmet partisinin medya üzerinde kurduğu olağanüstü ağır baskı dolayısıyla.

Yasaya karşı oy kullanmak durumunda oluşumuzun en önemli nedeni, yasanın hem birçok maddede hak sahipleri arasında ayrımcılık yapması, özellikle üniversite öğrencilerinin içinde mahkeme kararıyla haklarında herhangi bir hüküm tesis edilmemiş olanları suçlu addederek eğitim haklarından ebediyen mahrum edecek bir tutum izlemiş olması hakikaten yürek dağlayan bir mesele. Öte yandan, vergi afları çerçevesinde de zengin ile yoksulu -esasen zengini kollayarak- bir tutan, böylelikle aslında sadece zengini kayıran mahiyeti dolayısıyla…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Başkanım, bitireyim.

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

Buyurun.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – …vergi aflarında da büyük adaletsizlikler, eşitsizlikler olduğunu ve topluca aslında bu yasanın bedelini bütün Türkiye halkları, çalışanları, dar gelirlileri, dolaylı vergilerden en ağır etkilenenleri ödeyecekler. O nedenle bizim için mutlu bir çaba olmadı ama gayretimizi herhâlde arkadaşlarımız düşünecektir, belki de daha sonra bütün bu eleştirilerin anlamı üzerinde herkes düşünecektir. Bundan elli yıl önce bizi birer dışlanması gereken düşman olarak gören pek çok insan, elli yıl sonra “Meğerse siz haklıymışsınız.” demişti ama elli yıl geçti ve o hak hâlâ yerine gelmedi, umarım bir elli yıl daha beklemeyeceğiz.

Hepinize gene de eşit ve adil bir seçim dönemi ve hayırlı bir gelecek temenni ediyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Özkoç, buyurun.

51.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Hükûmete Cumhuriyet Halk Partisinin gündeme getirdiği programları yasalaştırdığı için teşekkür ettiğine, 557 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nda karşı oldukları maddelerde görüşlerini ifade ettiklerine ama tümüne “evet” oyu vereceklerine ilişkin açıklaması

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; AKP Hükûmetine, Cumhuriyet Halk Partisinin gündeme getirdiği programları tek tek kabul ederek yasallaştırdığı için teşekkür ediyoruz. Emeklilerle ilgili Cumhuriyet Halk Partisi söylemişti, bugün gerçekleşti. Asgari ücretle ilgili söylemiştik, kısmen de olsa gerçekleşti. Taşeronla ilgili söylemiştik, gerçekleşiyor. Bütün bunların hepsinin tek tek Hükûmet tarafından, iktidar tarafından fark edilmesi bizler tarafından da memnuniyetle karşılanıyor.

Bundan sonra, bugün oylayacağımız tasarıyla ilgili sıkıntılı olduğumuz ve karşı olduğumuz maddelerde kendi görüşlerimizi ifade ettik ama tasarının tümüyle ilgili “evet” oyu vereceğiz çünkü toplumumuzun büyük bir kısmını ilgilendiren değerli maddeler de geçiyor.

Bu vesileyle de “Genel Kurulu son defa yönetiyorum.” dediniz, inşallah, önümüzdeki dönemde de milletimize hayırlı olacak şekilde vazifelerde bulunmak bütün milletvekillerine nasip olsun.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özkoç.

Buyurun Sayın Muş.

52.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, 557 sıra sayılı Kanun Tasarısı’yla getirilen ve toplumun önemli bir kısmını ilgilendiren düzenlemelerin hayırlı olmasını dilediğine ilişkin açıklaması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün uzun bir mesaide bulunduk ve toplumumuzun önemli bir kısmını ilgilendiren ve çözüm üreten bu yasa tasarısı Meclisimizde kanunlaşmıştır; tüm vatandaşlarımıza ve ülkemize hayırlı uğurlu olsun.

Emeklilerimizden tutun da toplumun çok geniş kesimlerine kadar, üreticiye kadar, tüccara kadar… Konut noktasında -içinde yaşayıp fakat bir türlü ne tapusunu alabiliyor ne bir şey yapabiliyor ne adım atabiliyor gibi- 12 milyon bağımsız bölüm bulunan büyük bir sorunun da çözüme kavuşacağı bu tasarı tekrar ülkemize hayırlı olsun.

Şunu ifade etmeden geçemeyeceğim: Onlar konuşur, AK PARTİ yapar. Durmak yok, yola devam diyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)

4.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın, temsil etmekten onur duyduğu halka, İstanbul Milletvekili Mehmet Doğan Kubat ile Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can’a özellikle teşekkür etmek istediğine ilişkin konuşması

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, tüm gruplara bir kez daha teşekkür ediyorum.

Bu arada, tabii, bizlere hizmet eden, beraber çalıştığımız, unuttuğumuz, imam ve müezzinlerimize, berberlere, boyacılarımıza, lostra salonu çalışanlarına ve her şeyden önemlisi, temsil etmekten büyük bir onur duyduğumuz halkımıza özellikle teşekkür ediyorum.

Ve bu arada da bu Meclis çalışmalarında her zaman, bütün gruplar için önemli bir aktör olan Doğan Kubat’a da ben özellikle teşekkür etmek istiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Sayın Ramazan Can’ı da buradan anmadan geçemeyeceğim. Bütün arkadaşlara emekleri ve katkıları için bir kez daha teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

2.- Vergi ve Diğer Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı (1/944) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 557) (Devam)

BAŞKAN – Tasarının tümünün oylamasına geçiyoruz.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın şekli için Genel Kurulun kararını alacağım.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için dört dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Vergi ve Diğer Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:

“Kullanılan oy sayısı                  :           222

Kabul                                         :           217

Ret                                             :               5   (x)

                Kâtip Üye                                     Kâtip Üye

              İshak Gazel                                Barış Karadeniz

                 Kütahya                                         Sinop”

Böylece, tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı uğurlu olsun.

Gündemimizde başka bir iş bulunmadığından, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleriyle komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 15 Mayıs 2018 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyor, hayırlı geceler diliyorum.

Kapanma Saati: 01.04



(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

(X) 560 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

 

(x) Bu bölümlerde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

 

(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(x) 557 S. Sayılı Basmayazı 9/5/2018 tarihli 97’nci Birleşim Tutanağı’na eklidir.

(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.