TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                           TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                           96’ncı Birleşim

                                                                                        8 Mayıs 2018 Salı

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                          İÇİNDEKİLER

 

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Muğla Milletvekili Mehmet Erdoğan’ın, Trafik Haftası’na ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Bursa Milletvekili Ceyhun İrgil’in, eğitim sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

3.- İstanbul Milletvekili Hasan Turan’ın, Filistin Millî Meclisinin açılışı münasebetiyle 27-30 Nisan tarihleri arasında Filistin’e yapmış oldukları ziyarete ilişkin gündem dışı konuşması

 

IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın, Filistin Millî Meclisinin açılışı münasebetiyle Filistin’e yaptıkları ziyarete ve Filistin’in haklı davasının yanında olduklarına ilişkin konuşması

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın, Fransa’da 300 kişinin ırkçı, İslamofobik bir yaklaşımla İslam’a hakaret eden yaklaşımını şiddetle kınadığına ilişkin konuşması

3.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın, Başkanlık Divanı olarak eski Bayındırlık ve İskân Bakanı Cevat Ayhan’a Allah’tan rahmet dilediklerine ilişkin konuşması

 

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Osmaniye Milletvekili Mücahit Durmuşoğlu’nun, Fransa’daki sözde bir grup aydının Kur'an-ı Kerim’den bazı ifadelerin çıkarılmasını istemelerinin saygısızlık olduğuna, dünya kamuoyunu bu konuda insaflı ve hakkaniyetli olmaya çağırdığına ilişkin açıklaması

2.- İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbay’ın, FETÖ davasında itirafçı iş adamı Ahmet Küçükbay’ın ismini verdiği 84 kişiyle ve iş merkezinin AKP İzmir İl Başkanlığı olarak kullanılmasıyla ilgili bilgi almak istediğine ilişkin açıklaması

3.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, Türkiye’nin sadece hudutları içinde değil hudutları dışında da güvenliği sağlamak için her türlü kararı alan ve yol haritasını belirleyen güçlü bir ülke olduğuna ilişkin açıklaması

4.- Kahramanmaraş İmran Kılıç’ın, 7-12 Mayıs Vakıflar Haftası’nı kutladığına, Fransa’daki sözde aydınları Kur'an-ı Kerim’e karşı yaptıkları hadsizlikten dolayı kınadığına ve İbn-i Haldun’un Mukaddime’de belirttiği siyaset anlayışına ilişkin açıklaması

5.- Uşak Milletvekili Özkan Yalım’ın, KİT’lerde çalışan tüm taşeron işçilerin yasadan yararlanmasını Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından talep ettiğine ilişkin açıklaması

6.- İstanbul Milletvekili Fatma Benli’nin, 24 Haziran seçimlerinin Türkiye için yeni bir başlangıç olacağına ilişkin açıklaması

7.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Sağlık Bakanlığının mahkemelerce suçsuz bulunmalarına rağmen Türk Tabipleri Birliği üyelerini memuriyetten atmaya çalıştığına ilişkin açıklaması

8.- Kayseri Milletvekili Sami Dedeoğlu’nun, 7-12 Mayıs Vakıflar Haftası’nı kutladığına, yardımlaşma ve dayanışmanın bir medeniyetin en belirgin özelliği olduğuna ilişkin açıklaması

9.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Fransa’da bir kesimin Kur'an-ı Kerim’i değiştirmek ve imha etmek istediklerine ve insanlığın kurtuluşunun sadece İslam’da olduğuna ilişkin açıklaması

10.- İzmir Milletvekili Kerem Ali Sürekli’nin, 300 sözde Fransız yazar ve siyasetçiyi Kur’an-ı Kerim’le ilgili yaptıkları şuursuz ve alçakça açıklama dolayısıyla şiddetle kınadığına ilişkin açıklaması

11.- Giresun Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlu’nun, eğitimcilere iradeleri dışında rotasyon uygulamasından vazgeçilmesi gerektiğine ve bir yılda ne kadar rotasyon uygulaması yapıldığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

12.- Mersin Milletvekili Hacı Özkan’ın, 24 Haziran seçimlerinin Türkiye için bir milat olacağına ilişkin açıklaması

13.- İstanbul Milletvekili Arzu Erdem’in, 13 Mayıs Türk Dil Bayramı’na ve tüm annelerin Anneler Günü’nü kutladığına ilişkin açıklaması

14.- İstanbul Milletvekili Ali Şeker’in, Türk Tabipleri Birliği üyeleri Dursun Yaşar Ulutaş ile Selma Güngör’ün devlet memurluğundan atılmasının teklif edilmesine ve üniversitelerin bölünmemesi gerektiğine ilişkin açıklaması

15.- Mersin Milletvekili Hüseyin Çamak’ın, Mersin’in Gülnar ilçesinin sorunlarına, çiftçi borçlarının yapılandırılmamasının ciddi bir haksızlık olduğuna ve devletin istihdam sağlayamadığı gençlerden öğrenci kredi borçlarını talep etmemesi gerektiğine ilişkin açıklaması

16.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek’in, 300 sözde Fransız aydının Kur'an-ı Kerim’le ilgili olan sözlerini şiddetle kınadığına ve Kur'an-ı Kerim’in hem yazılarak hem de dilden dile hafızlar tarafından aktarılarak kıyamete kadar korunacağına ilişkin açıklaması

17.- Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Diyarbakır’da bir gencin polisler tarafından vurulması olayını şiddetle kınadığına, Boğaziçi Üniversitesindeki olaylardan sonra tutuklanan 2 öğrencinin durumuna, BİRLEŞİK METAL-İŞ Sendikası Sınıf Araştırmaları Merkezinin nisan ayı açlık ve yoksulluk sınırı raporuna ve Hükûmetin çözmek zorunda olduğu en temel meselenin yoksulluk olduğuna ilişkin açıklaması

18.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Fransa’da yayınlanan 300 imzalı bazı ayetlerin Kur'an’dan çıkarılmasına yönelik bildirinin aymazlık olduğuna, 6 Mayıs Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ile Hüseyin İnan’ın idam edilmelerinin 46’ncı yıl dönümüne ve onların ideallerinin bugün de yolumuzu aydınlatmaya devam ettiğine ilişkin açıklaması

19.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, 54’üncü Hükûmette Bayındırlık ve İskân Bakanlığı yapan Cevat Ayhan’a Allah’tan rahmet dilediğine, 300 Fransız siyasetçi ve yazarın Kur’an-ı Kerim’den bazı ayetlerin çıkarılmasına ilişkin bildiriyi en sert şekilde kınadıklarına, Avrupa’da son yıllarda “ifade hürriyeti” adı altında İslam’a ve Müslümanlara yönelik nefret ve şiddet dilinin arttığına ve herkesi dinî inançlara saygılı olmaya davet ettiğine ilişkin açıklaması

20.- Bursa Milletvekili Kadir Koçdemir’in, 7-12 Mayıs Vakıflar Haftası’na ve 13 Mayıs Dil Bayramı’na ilişkin açıklaması

21.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in AK PARTİ grup önerisi üzerinde CHP Grubu adına yapmış olduğu konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

22.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

23.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyinin 2 üyesinin OHAL’in verdiği yetkilerle devlet memurluğundan men edilmeye çalışılmasının kabul edilebilir bir yaklaşım olmadığına ve bu konunun Hükûmetin gündemine getirilmesini talep ettiğine ilişkin açıklaması

24.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Foto Muhabirleri Derneğinin 2018 yılı basın fotoğrafı ödül törenine katılamayacaklarına ve yılın basın fotoğrafı olarak CHP Genel Başkanının adalet yürüyüşünden bir karenin seçilmiş olmasından büyük memnuniyet duyduklarına ilişkin açıklaması

25.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Adana Meral Danış Beştaş’ın görüşülmekte olan 556 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 7’nci maddesine bağlı ek madde 182’yle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

26.- Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

27.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

28.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Cağaloğlu Anadolu Lisesi Müdürünün devlete, Hükûmete, akla, vicdana meydan okumasına ne kadar sessiz kalınacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

29.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Bursa Milletvekili Kadir Koçdemir’in görüşülmekte olan 556 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın ikinci bölümü üzerinde İYİ PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

30.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Eskişehir Milletvekili Nabi Avcı’nın görüşülmekte olan 556 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın ikinci bölümü üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

31.- Eskişehir Milletvekili Nabi Avcı’nın, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

32.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Eskişehir Milletvekili Nabi Avcı’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

33.- Antalya Milletvekili Mustafa Akaydın’ın, Sakarya Milletvekili Mustafa İsen’in görüşülmekte olan 556 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın ikinci bölümü üzerinde şahsı adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

34.- Millî Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz’ın, Kırklareli Milletvekili Türabi Kayan’ın görüşülmekte olan 556 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 9’uncu maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

35.- Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Millî Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

36.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Millî Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

37.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

38.- Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

39.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın görüşülmekte olan 556 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 11’inci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

40.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

41.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

42.- Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

43.- Millî Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz’ın, Atatürk Üniversitesinin girişindeki tabelaya ilişkin açıklaması

44.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Millî Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz’ın Atatürk Üniversitesinin ana girişindeki tabelaya dair verdiği bilginin doğru olmadığına ilişkin açıklaması

45.- Millî Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz’ın, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

46.- Erzurum Milletvekili İbrahim Aydemir’in, Atatürk üzerinden asla ve kata siyaset yapılmaması gerektiğine ve Erzurum’un, Atatürk Üniversitesi gibi bir ismi taşıdığı için iftihar ettiğine ilişkin açıklaması

47.- Bursa Milletvekili Ceyhun İrgil’in, Millî Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

 

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, İsviçre, İran, Ukrayna ve Finlandiya'ya ziyaretler gerçekleştiren Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri Komisyonu üyelerinden oluşan heyetlerin ve Belarus Parlamentosu Dışişleri Komisyonu ile Finlandiya Parlamentosu Dışişleri Komisyonu heyetlerinin ülkemizi ziyaret etmesinin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 14/3/2016 tarih ve 56 sayılı Kararı’yla uygun bulunduğuna ilişkin tezkeresi (3/1579)

2.- Başkanlıkça, esas komisyon olarak Dışişleri Komisyonuna, tali komisyon olarak da Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonuna havale edilen (1/840) esas numaralı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Moldova Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının Hükûmetçe geri alındığına ilişkin tezteresi (3/1580)

3.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Malatya Milletvekili Taha Özhan'ın, ABD'nin başkenti Washington'da 15-20 Mayıs 2018 tarihlerinde düzenlenecek olan Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu'nun Parlamenterler Ağı yıllık toplantısına katılmasına ilişkin tezkeresi (3/1581)

4.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Dilekçe Komisyonunun Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde ve ara vermede bulunduğu dönemde çalışabilmesine dair talebininin uygun görüldüğüne ilişkin tezkeresi (3/1582)

5.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde ve ara vermede bulunduğu dönemde çalışabilmesine dair dair talebininin uygun görüldüğüne ilişkin tezkeresi (3/1583)

6.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunun Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde ve ara vermede bulunduğu dönemde çalışabilmesine dair talebininin uygun görüldüğüne ilişkin tezkeresi (3/1584)

 

B) Önergeler

1.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek'in, (2/361) esas numaralı 6360 Sayılı On Dört İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Yedi İlçe Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/149)

 

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş tarafından, son yıllarda artan işsizliğin bir diğer boyutunun liyakate dayalı işe alımlar yahut atamalar yerine tanıdık vasıtasıyla iş olanaklarının yaygınlaşması olduğuna ve bunun nedenlerinin araştırılması amacıyla 13/3/2018 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 8 Mayıs 2018 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- CHP Grubunun, Ankara Milletvekili Levent Gök ve arkadaşları tarafından, Ankara’da sel baskını yaşanmaması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 7/5/2018 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 8 Mayıs 2018 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

3.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine; 557 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın kırk sekiz saat geçmeden gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 2'nci sırasına alınmasına; görüşülmekte olan 556 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın kabul edilen 7'nci maddesi ile 2809 sayılı Kanun’a eklenen ek 182'nci maddesinin İç Tüzük’ün 89'uncu maddesine göre yeniden görüşülmesine; 557 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi

 

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/943), Erzincan Milletvekilleri Sebahattin Karakelle ve Serkan Bayram'ın Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2311), Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve 5 Milletvekilinin Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2313), Malatya Milletvekili Öznur Çalık ve 3 Milletvekilinin Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2314) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 556)

 

B) Yeniden Görüşmeleri Yapılan Tasarılar/Teklifleri (Tekriri Müzakere)

1.- Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/943), Erzincan Milletvekilleri Sebahattin Karakelle ve Serkan Bayram'ın Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2311), Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve 5 Milletvekilinin Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2313), Malatya Milletvekili Öznur Çalık ve 3 Milletvekilinin Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2314) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 556) (7’nci Maddeye bağlı Ek Madde 182)

 

IX.- OYLAMALAR

1.- (S. Sayısı: 556) Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

 

X.- KOMİSYONLAR BÜLTENİ

1.- 01/07/2017-31/12/2017 tarihleri arasında komisyonlara gelen, komisyonlardan çıkan ve 30/06/2012 tarihinde komisyonlarda bulunan kanun hükmünde kararnameler, tasarılar, teklifler ve tezkereler

 

XI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya'nın, kredi borçları nedeniyle mağdur olan esnaf ve sanatkârların durumuna ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci’nin cevabı (7/25912)

2.- Denizli Milletvekili Melike Basmacı'nın, Bakanlık bünyesinde kullanılan resmi araçlara ve yapılan akaryakıt harcamalarına ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci’nin cevabı (7/25918)

3.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, Varlık Fonu'nun kuruluş amacına yönelik iddialara ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/26073)

4.- İstanbul Milletvekili Garo Paylan'ın, Çiftlik Bank oyununa ilişkin Başbakandan sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci’nin cevabı (7/26098)

5.- Denizli Milletvekili Melike Basmacı'nın, 2017 yılında yapılan personel eğitimlerine ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci’nin cevabı (7/26366)

6.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, 2017 yılında Rekabet Kurumu tarafından soruşturma açılan şirketlere ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci’nin cevabı (7/26464)

7.- Denizli Milletvekili Melike Basmacı'nın, 2017 yılında yapılan personel eğitimlerine ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci’nin cevabı (7/26467)

8.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, Ağrı ilinde 2017 yılında açılan ve kapanan işyerleri ile kredi kullanan esnaf sayılarına,

Aksaray ilinde 2017 yılında açılan ve kapanan işyerleri ile kredi kullanan esnaf sayılarına,

Batman ilinde 2017 yılında açılan ve kapanan işyerleri ile kredi kullanan esnaf sayılarına,

Bayburt ilinde 2017 yılında açılan ve kapanan işyerleri ile kredi kullanan esnaf sayılarına,

Bingöl ilinde 2017 yılında açılan ve kapanan işyerleri ile kredi kullanan esnaf sayılarına,

Bitlis ilinde 2017 yılında açılan ve kapanan işyerleri ile kredi kullanan esnaf sayılarına,

Çankırı ilinde 2017 yılında açılan ve kapanan işyerleri ile kredi kullanan esnaf sayılarına,

Düzce ilinde 2017 yılında açılan ve kapanan işyerleri ile kredi kullanan esnaf sayılarına,

Elâzığ ilinde 2017 yılında açılan ve kapanan işyerleri ile kredi kullanan esnaf sayılarına,

Erzincan ilinde 2017 yılında açılan ve kapanan işyerleri ile kredi kullanan esnaf sayılarına,

Erzurum ilinde 2017 yılında açılan ve kapanan işyerleri ile kredi kullanan esnaf sayılarına,

Gümüşhane ilinde 2017 yılında açılan ve kapanan işyerleri ile kredi kullanan esnaf sayılarına,

Hakkâri ilinde 2017 yılında açılan ve kapanan işyerleri ile kredi kullanan esnaf sayılarına,

Iğdır ilinde 2017 yılında açılan ve kapanan işyerleri ile kredi kullanan esnaf sayılarına,

Kahramanmaraş ilinde 2017 yılında açılan ve kapanan işyerleri ile kredi kullanan esnaf sayılarına,

Karabük ilinde 2017 yılında açılan ve kapanan işyerleri ile kredi kullanan esnaf sayılarına,

Karaman ilinde 2017 yılında açılan ve kapanan işyerleri ile kredi kullanan esnaf sayılarına,

Kars ilinde 2017 yılında açılan ve kapanan işyerleri ile kredi kullanan esnaf sayılarına,

Kastamonu ilinde 2017 yılında açılan ve kapanan işyerleri ile kredi kullanan esnaf sayılarına,

Kırıkkale ilinde 2017 yılında açılan ve kapanan işyerleri ile kredi kullanan esnaf sayılarına,

Kırşehir ilinde 2017 yılında açılan ve kapanan işyerleri ile kredi kullanan esnaf sayılarına,

Kilis ilinde 2017 yılında açılan ve kapanan işyerleri ile kredi kullanan esnaf sayılarına,

Kütahya ilinde 2017 yılında açılan ve kapanan işyerleri ile kredi kullanan esnaf sayılarına,

Mardin ilinde 2017 yılında açılan ve kapanan işyerleri ile kredi kullanan esnaf sayılarına,

Muş ilinde 2017 yılında açılan ve kapanan işyerleri ile kredi kullanan esnaf sayılarına,

Nevşehir ilinde 2017 yılında açılan ve kapanan işyerleri ile kredi kullanan esnaf sayılarına,

Osmaniye ilinde 2017 yılında açılan ve kapanan işyerleri ile kredi kullanan esnaf sayılarına,

Rize ilinde 2017 yılında açılan ve kapanan işyerleri ile kredi kullanan esnaf sayılarına,

Siirt ilinde 2017 yılında açılan ve kapanan işyerleri ile kredi kullanan esnaf sayılarına,

Şanlıurfa ilinde 2017 yılında açılan ve kapanan işyerleri ile kredi kullanan esnaf sayılarına,

Şırnak ilinde 2017 yılında açılan ve kapanan işyerleri ile kredi kullanan esnaf sayılarına,

Van ilinde 2017 yılında açılan ve kapanan işyerleri ile kredi kullanan esnaf sayılarına,

Yozgat ilinde 2017 yılında açılan ve kapanan işyerleri ile kredi kullanan esnaf sayılarına,

Diyarbakır ilinde 2017 yılında açılan ve kapanan işyerleri ile kredi kullanan esnaf sayılarına,

Niğde ilinde 2017 yılında açılan ve kapanan işyerleri ile kredi kullanan esnaf sayılarına,

Adıyaman ilinde 2017 yılında açılan ve kapanan işyerleri ile kredi kullanan esnaf sayılarına,

İlişkin Başbakandan soruları ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci’nin cevabı (7/26689), (7/26690), (7/26691), (7/26692), (7/26693), (7/26694), (7/26695), (7/26696), (7/26697), (7/26698), (7/26699), (7/26700), (7/26701), (7/26702), (7/26703), (7/26704), (7/26705), (7/26706), (7/26707), (7/26708), (7/26709), (7/26710), (7/26711), (7/26712),(7/26713), (7/26714), (7/26715), (7/26716), (7/26717), (7/26718), (7/26719), (7/26720), (7/26721), (7/26722), (7/26723), (7/26724)

9.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın, Bakanlıkta kullanılan halılara ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci’nin cevabı (7/26930)

10.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, 15 Mart Dünya Tüketiciler Gününde gönderilen SMS'lere ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci’nin cevabı (7/26947)

11.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın, Bakanlıkta kullanılan halılara ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci’nin cevabı (7/26948)

8 Mayıs 2018 Salı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya), Mehmet Necmettin AHRAZOĞLU (Hatay)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 96’ncı Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır.

Görüşmelere başlıyoruz.

Hayırlı ve başarılı bir çalışma haftası diliyorum tüm siyasi partilere, tüm milletvekili arkadaşlarımıza.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Trafik Haftası münasebetiyle söz isteyen Muğla Milletvekili Mehmet Erdoğan’a aittir.

Buyurun Sayın Erdoğan. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Muğla Milletvekili Mehmet Erdoğan’ın, Trafik Haftası’na ilişkin gündem dışı konuşması

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Trafik Haftası sebebiyle gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi ve ekranları başında bizleri izleyen aziz Türk milletini saygı ve muhabbetle selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde trafik kazalarına bağlı can ve mal kayıpları geçmiş yıllara nazaran düşmüş olsa da hâlâ önemli bir yer tutmaktadır. Maalesef çok basit hatalar sebebiyle birçok kaza sonucu ocaklara ateş düşmekte, can kayıpları yaşanmaktadır. Öte yandan, kaza sayısı ve trafikteki araç sayısı da sürekli olarak artmaktadır.

Emniyet Genel Müdürlüğümüz bünyesinde faaliyet gösteren sorumlu birimlerimiz trafik güvenliğiyle ilgili birçok başarılı çalışmaya imza atsa da yaşanan kazalar hâlâ bir yerlerde eksiklik olduğunun en büyük göstergesidir. Esasında trafik güvenliği sadece can ve mal güvenliğiyle ilgili de değildir, trafiğe aslında bir kültür olarak bakmak ve düşünmek gerekmekte.

Bu çerçevede, alkollü hâlde direksiyon başına geçilmemesi muhakkak sağlanmalıdır, bunu artık kültürümüze yerleştirmek zorundayız. Yorgun ve uykusuz bir şekildeyken araç kullanmak hem kendimize hem başkalarına zarar vermektedir; bunun artık kültürümüzün bir parçası hâline gelmesi lazım, kimsenin yorgun ve uykusuz araç kullanmaması lazım. Araçla yolculuklarda kesinlikle emniyet kemeri kullanmayı artık bir kural olarak değil, kültürümüzün bir parçası olarak görmemiz lazım. Araçlarımızın bakımına özen göstermemiz lazım. Denetimlerde görev yapan trafik polisi kardeşlerimizin yönlendirmelerine de uymak lazım.

Ancak, her şeyden önce, bilinçlendirme faaliyetlerine daha fazla önem verilmelidir. Örneğin, trafik akışını kolaylaştırmak adına, kazaları azaltmak adına geçilen “akıllı kavşak” uygulaması, bu hususta önemli bir örnek olarak karşımıza çıkmaktadır. Karayollarımız, belediyelerimiz akıllı kavşakları yapmakta ancak vatandaşlarımız bu kavşakları nasıl kullanacağına dair bilgilendirilmemekte; yeni ehliyet alanlara bu akıllı kavşaklar anlatılmakta ancak yıllardır araç kullananlar bu kavşakları nasıl kullanacaklarını bilmemektedir.

Diğer yandan, aşırı hız yaparak “Şu kadar saatte bu şehirden şu şehre gittim.” demek artık bir övünç kaynağı olmaktan çıkmalı. Bu hızla gitmenin, aslında bir şehre kavuşmak, sevdiklerimize kavuşmak değil, ölüme kavuşmayı hızlandırdığını görmek lazım.

Trafikte araç kullanmak ve yolculuk bir kültürdür dedik ancak üzülerek görüyoruz ki daha Türkiye Büyük Millet Meclisinin Çankaya Kapısı’nın yanındaki yaya geçidinde bile yaya geçiş üstünlüğüne kimse riayet etmemektedir. Hâlbuki şehir trafiğinin yayalara göre dizayn edilmesi gerekliyken ülkemizde bu bilinç maalesef hâlâ yerleştirilememiştir. Bütün çağdaş ülkelerde yaya adımını atınca trafik durmakta ama bizde yaya adımını atınca araç sürücüleri biraz daha hızlanmaktadır. Trafikte karşılaştığımız sabırsız, aceleci, tehlikeli ve saygısız tavırlar sadece denetimle ortadan kaldırılabilecek şeyler değildir. Bunları yapmak için bir bilinç oluşturmak, daha iyi bir trafik eğitimi vermek, daha fazla kamu spotu çalışması yapmak gerekmektedir. Hatta ilkokuldan itibaren başlayan trafik eğitimlerini eğitim yapıyormuş gibi değil, gerçekten yapmamız lazım.

Kurallara uygun bir şekilde trafikte araç kullanmak can ve mal kaybını önemli ölçüde azaltan bir faktördür. Bugün havacılık sektörüne baktığımızda, uçuş sayısıyla mukayese edince hemen hemen kaza olmadığını ya da çok az olduğunu görmekteyiz. Bunun sebebi, sadece kurallara uymaktır. Aynı şekilde kara yolunda da kurallara uyulduğunda aynı sonuca ulaşacağımız bir gerçektir.

Değerli milletvekilleri, şehirler arası yollarda karşılaştığımız ve büyük bir eksiklik olarak gördüğümüz bir hususu da sizlerle paylaşmak istiyorum. Elektronik Denetleme Sistemlerinin emniyet şeridinden giden araçları tespit etmemesi önemli bir eksikliktir. Elektronik Denetleme Sistemi hem ortalama hız tespitlerini yapmakta hem şehirlere giriş ve çıkışlarda güvenlik açısından çok önemli kayıtları tutmaktadır. Bu hususta güvenlik şeridinden giden araçların kaydının oluşmaması önemli bir eksikliktir.

Trafik Haftası’nda Emniyet teşkilatının en zor görevlerinden birini icra eden trafik polislerimize de saygılarımı sunmadan geçmek istemiyorum. Trafik polislerimiz yaptıkları görev icabı vatandaşlarımızla direkt temas sağlamakta, denetim faaliyetleri kapsamında, bazen ne İsa’ya ne de Musa’ya yaranamasalar da vatandaşlarımızın güvenliğini sağlamak için büyük çaba sarf etmektedir. En kısa sürede, tüm polislerimizin olduğu gibi trafik polislerimizin de özlük haklarının hak ettikleri seviyeye ulaştırılması sağlanmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 24 Haziran 2018 tarihinde gerçekleştirilecek olan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Cümlemi tamamlayabilir miyim?

BAŞKAN – Sayın Erdoğan, tamamlayalım lütfen.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – …Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimlerinin aziz Türk milletine, devletimize ve demokrasimize hayırlara vesile olmasını diliyor, bu vesileyle yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. Kazasız belasız nice yıllarda buluşmak dileğiyle hepinize saygılar. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Gündem dışı ikinci söz, eğitim sorunları hakkında söz isteyen Bursa Milletvekili Ceyhun İrgil’e aittir.

Buyurun Sayın İrgil. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- Bursa Milletvekili Ceyhun İrgil’in, eğitim sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, değerli arkadaşlar; 1960 yılında Arjantin’de Eichmann yakalandığında İsrail’e getirildi ve onun sorgulanması sırasında bir baktılar ki sıradan, normal, ortalama bir insan 2 milyon kişinin ölümünden sorumlu ve o bunları açıklarken ve bunları ifade ederken dedi ki: “Ben otoriteden emir aldım, ben emir kuluyum, kanunun gereğini yaptım, memurdum, itaat ettim.” Daha sonra, bu süreci izleyen bir felsefeci “kötülüğün sıradanlığı” hakkında bir çalışma ve araştırma yayınladı. Arkasından “Milgram Deneyi” denen çok meşhur bir deney organize edildi Yale Üniversitesinde. “Sıradan insanlar ne kadar kötü olabilir, sıradan insanlar bu kötülüğe ne kadar eşlik edebilir?” diye test ettiler. İlk başta beklentileri yüzde 2-3 gibiydi. Bir baktılar ki toplumun yüzde 60’ının -bu sıradan kötülüğe, kötülüğün sıradanlığına- sadece “Yukarıdan emir aldım, kanunlar böyle, ben ne yapayım, yetki bende değil, yetkili emretti.” diye insanlara kötülük yapabildiğini gördüler. İşte İkinci Dünya Savaşı’nda Nazilerin kurduğu sistemin altyapısında bu psikoloji vardı. Nitekim, daha sonra Stanley Milgram meşhur “Otoriteye İtaat” kitabını yayınladı ve o kitapta şunu söyledi: “İnsanların davranışlarını karakterleri değil, içinde bulundukları statüko ve tutumlar belirler, duruşlar belirler.”

Şimdi bunu niye anlattım? Arkadaşlar, bu ülkede son iki yıldır çok ciddi mağduriyetler ve sıkıntılar yaşanıyor, özellikle eğitim alanında. Size birkaç karşılaştırma söylemek isterim. OHAL döneminde, sizin OHAL döneminizdeki gözaltı sayısı 154 bin, 12 Eylülde 600 bindi; tutuklama sayısı 50 binin üzerine çıktı, 12 Eylülde 52 bindi; ihraç edilenlerin sayısı 123 bin, 12 Eylülde 35 bindi; hakkında işlem yapılan insan sayısı 12 Eylülde 230 bindi, bu dönemde, bu kısa dönemde 169 bin. Yurda dön çağrısı yapılan; siz 99 kişiye yurda dön çağrısı yaptınız, 12 Eylül 29 bin kişiye yaptı. Kapatılan medya kuruluşu sizin döneminizde, OHAL’de 160, 12 Eylülde 927. Kapattığınız dernek sayısı 1.711. Görevden alınan subay, astsubay sayısı 7.267; 12 Eylülde 2 bin kişi. Görevden alınan ve işlem yapılan öğretmen sayısı 60.500, 12 Eylülde bu sayı sadece ve sadece 3.800. Görevden alınan ve işsiz kalan akademisyen sayısı sizin döneminizde, bu iki yılda 8 bin, 12 Eylül döneminde 120 kişi. Görevden alınan hâkim, savcı sayısı 4.200, 12 Eylül askerî darbesinde, faşist cuntada 47 kişi. Tutuklanan gazeteci sayısı 184 sizin döneminizde, faşistlikle suçladığınız 12 Eylül döneminde 43. İntihar edenler, bu dönemde, şu anda, bu hafta 60’ı geçti; 12 Eylül döneminin tamamında 43 kişi. Arkadaşlar, iptal edilen pasaportların ve verilmeyen pasaportların sayısı da bu dönemde 140 bin oldu. Şu an tutuklu öğrenci sayısı için 30 binlerden, 40 binlerden bahsediliyor.

Arkadaşlar, çok ciddi bir kötülüğün sıradanlığının meşrulaşmasında ve bu kötülüğün sıradanlığının yerleşmesinde ve bunun vücut bulmasında çok büyük payınız var. Hepiniz bunları bildiğiniz hâlde bu kanunlara, bu önergelere hepiniz el kaldırdınız. Gün gelecek, hepiniz bunlardan utanacaksınız. On yıl sonra bir çoğunuz “Ben AK PARTİ’li değildim.” diyeceksiniz, “Ben aslında o günlerde dışlanmıştım.” diyeceksiniz. Çünkü bu insanlar bir gün gelecekler, sizlerden bunların hesabını soracaklar.

Size, bir genç doktorun bu sabah gelen mektubundan kısa bir şey okumak istiyorum. Mantığınızla ve vicdanınızla bunu değerlendirin. Bu çocuk 2017 yılında mezun olmuş yani 15 Temmuzdan sonra ve siz, bu çocuğu atamışsınız, bir devlet hastanesinde -adını, yerini söylemiyorum çünkü ona bir şey yaparsınız diye korkuyorum- pratisyen hekim olarak şu anda devlet memuru görevi yapıyor ve bu çocuk Tıpta Uzmanlık Sınavı’na giriyor “Babam geceleri çalıştı, beni okuttu.” diyor ve kardiyolojiyi kazanıyor. Bu çocuğa geçen hafta yazı gönderdiniz “Senin güvenlik soruşturman uygun değil, kardiyolojide çalışamazsın.” diye.

Arkadaşlar, böyle tutarsızlık olur mu? Adam zaten devlet memuru, çalışıyor. Niye kardiyoloji de ihtisas yapmasına engel oluyorsunuz? Böyle bin tane atanmamış doktor arkadaşımız var. Lütfen, gelin, bu vicdan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CEYHUN İRGİL (Devamla) – Bunu tamamlayabilir miyim Başkan?

BAŞKAN - Tamamlayın lütfen Sayın İrgil.

CEYHUN İRGİL (Devamla) – Başkanım, zaten tekrar aday olmadığım için hani mümkün olduğunca söz verin bana.

BAŞKAN – Buyurun, buyurun… Lütfen…

CEYHUN İRGİL (Devamla) – O yüzden, tekrar aday olmadığım için de hakkınızı helal edin arkadaşlar.

BAŞKAN – Belli olmaz, bu nasip işi.

CEYHUN İRGİL (Devamla) – Ya, nesi nasip? Süre doldu.

Arkadaşlar, sizden son ricam şudur: Çok ciddi bir kötülük ve hukuksuzluk, vicdansızlık ortamı var. Eminim hepiniz birer birer iyi insanlarsınız ama bunları görmemiz lazım, bu insanların sesini duymamız lazım. Sizleri biraz vicdanlı olmaya, biraz hukuka, bu doktor arkadaşlara, bu öğrencilere, tutuklu öğrencilere, eğitim hakkı elinden alınan çocuklara, bakın, mahkeme kararıyla aklandığı hâlde görevine iade edilmeyen insanlara kulak vermeye çağırıyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum, bir kusur ettiysek de affola diyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın İrgil.

Hayırlısı diyelim inşallah.

Gündem dışı üçüncü söz, Filistin hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Hasan Turan’a aittir.

Buyurun Sayın Turan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

3.- İstanbul Milletvekili Hasan Turan’ın, Filistin Millî Meclisinin açılışı münasebetiyle 27-30 Nisan tarihleri arasında Filistin’e yapmış oldukları ziyarete ilişkin gündem dışı konuşması

HASAN TURAN (İstanbul) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; 27-30 Nisan tarihleri arasında, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Sayın Ahmet Aydın’la birlikte Filistin’e yapmış olduğumuz ziyaret hakkında gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle bütün Genel Kurulu ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Filistin Millî Meclisinin açılışı münasebetiyle Meclisimizi temsilen Meclis Başkan Vekilimiz Sayın Ahmet Aydın ve Filistin Dostluk Grubu Başkanı olmam hasebiyle ben, birlikte Filistin’e ziyarette bulunduk. Meclisimizin ve milletimizin en kalbî selamlarını, Filistin halkı başta olmak üzere Filistin halkının temsilcilerine ilettik. Millî Meclisin üyelerinin yanı sıra ulusal ve uluslararası düzeyde birçok simanın katıldığı toplantıda, ülkemizin Filistin davasına vermiş olduğu en güçlü desteği orada da tekrar ifade etmiş olduk, selamlarınızı götürdük. Kalbimiz, kalbimizin yarısı olan Kudüs’ten de sizlere, Filistin topraklarından sizlere, Meclisimize ve ülkemize selamlar getirdik. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Kıymetli milletvekilleri, bu münasebetle, dün Fransa’da yayınlanan bu bildiriyi de şiddetle kınadığımı buradan ifade etmek istiyorum. Hidayet kaynağı olan, insanları karanlıklardan aydınlığa çıkarmak üzere gönderilen Kitab-ı Mübîn’e yönelik bu taarruzu, bu hakareti kabul etmemiz mümkün değil, şiddetle kınıyoruz.

Bugün, radikal Yahudiler başta olmak üzere, fundamentalist Hristiyanların, özellikle İslam coğrafyasında işlemiş oldukları cinayetlerden yola çıkarak onların kutsallarına taarruzda bulunsak ve onların kutsallarından birtakım hükümleri çıkartmaya kalksak herhâlde bunu hiçbir inanç sahibi, hiçbir vicdan sahibi kabul etmez. Bizim de böyle saldırıları kabul etmemiz mümkün değildir ve bu saldırılarda bulunan müptezel grubu buradan şiddetle kınadığımı ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, Filistin’de gördüğümüz manzara, maalesef, her zaman ekranlara yansıyan ve haberlerden izlediğiniz şekliyle çok dramatik şekilde devam ediyor. Bugünlerde özellikle Kudüs’te, Trump’ın ve ABD yönetiminin almış olduğu haksız karar uygulanmaya çalışılıyor ve ABD Büyükelçiliğini gösteren yön levhaları ve tabelalar asılmış durumda. Buradan, Türkiye Büyük Millet Meclisinden özellikle çağrıda bulunuyoruz, ABD’nin aklını başına almasını tavsiye ediyoruz. İslam dünyasında ateşle oynamamasını; Filistin topraklarına yönelik bu kabul edilemez, haksız tecavüzden vazgeçmesini; zalimlerin yanında değil mazlumların yanında durmasını; yanlışın, haksızlığın, hukuksuzluğun yanında değil, haklının ve adil olanın yanında durmasını tavsiye ediyoruz. Bugün dünya barışının özellikle Orta Doğu’dan, Orta Doğu barışının da Filistin coğrafyasından geçtiğini biliyoruz ve inanıyoruz. Aksi takdirde, Orta Doğu’nun barışını torpillemek anlamına gelen bu ısrarcı, haksız uygulamanın bir gün ABD’yi de bu ateşin içine çekeceğine bütün kalbimizle inanıyoruz.

Burada bulunan bütün milletvekili kardeşlerimizin bugünden itibaren, özellikle İsrail’in kuruluşunu ilan etmiş olduğu 14 Mayısa kadar ve ABD’nin elçiliğini Kudüs’e taşıma gününe kadar sesini yükseltmesini, milletimizin bütün temsilcilerinin sesini yükseltmesini ve her vesileyle ABD ve uyguladığı kararı protesto etmesini beklediğimizi ilan etmek istiyoruz. En güçlü silahın hakikati ifade eden söz olduğuna inanıyoruz. Bu silahımızı en güçlü şekilde kullanmaya bütün milletvekillerimizi… Siyasi duruşu, pozisyonu, düşüncesi ne olursa olsun mazlumun yanında olmanın; bugün insanlığın vicdanının test edildiği nokta olan Filistin coğrafyasındaki, her gün onlarca insanın katledildiği bu mazlum coğrafyadaki kardeşlerimizin yanında durmanın tarihe, insanlığa, inancımıza karşı bir sorumluluk olduğu düşüncesindeyiz, kanaatindeyiz ve bunun bir gereklilik olduğunu düşünüyoruz.

İnsanlık ve vicdanın test edildiği bir turnusol kâğıdı gerçekten Filistin coğrafyası. Filistinliler kendi coğrafyalarında tutsak hâlinde yaşıyorlar, açık cezaevinde yaşıyorlar, İsrail’in onlara sunduğu yaşam hakkı kadar yaşamaya çalışıyorlar. İsrail zulmün her türlüsünü uyguluyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

HASAN TURAN (Devamla) – Bizim gözlerimizin önünde cereyan eden bu zulme karşı durmanın hepimizin insanlık onurunun gereği olduğunu düşünüyoruz. Filistin coğrafyasında Türkiye’nin çok güçlü bir şekilde destek vermesinin…

MÜSLÜM DOĞAN (İzmir) – İsrail’le bütün ekonomik ilişkilerinizi kesin o zaman.

HASAN TURAN (Devamla) – …Filistin halkı başta olmak üzere, bütün bir İslam dünyası tarafından çok iyi görüldüğünü müşahede etmekten de çok büyük bir memnuniyet duyuyoruz.

MÜSLÜM DOĞAN (İzmir) – Samimiyseniz İsrail’le bütün ilişkileri kesin.

HASAN TURAN (Devamla) – Başta Cumhurbaşkanımız olmak üzere, ülkemizin, Meclisimizin ve milletimizin verdiği güçlü destekten Filistin halkı çok memnun ve bundan dolayı da bizlere dua ediyorlar, bol bol selam gönderiyorlar. Filistin sokaklarında gördükleri herhangi bir Türk vatandaşına, Türkiyeliye sarılarak duygularını ifade ediyorlar.

Türkiye’nin oralarda yaptığı birbirinden değerli hizmetler var, bunların hepsini burada saymakla bitiremeyiz ancak şunu söyleyeyim: Tenzile Erdoğan İmam Hatip Lisesi ile Ramallah’ta bulunan Türk okulunun bir protokolüne şahit olduk Başkanımızla birlikte. Başkanımız Türkiye’nin duruşunu ve duygularını da orada ifade etti. Orada öğrencilerimize tablet dağıttık.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ ŞEKER (İstanbul) – FATİH Projesi ne oldu?

HASAN TURAN (Devamla) – Öğrenci kardeşlerimizin her türlü olumsuzluğa, her türlü imkânsızlığa rağmen gözlerindeki umut ışığını görmek bizleri, doğrusu, sevindirdi.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Türkiye’de FATİH Projesi vardı, ne oldu o FATİH Projesi?

MÜSLÜM DOĞAN (İzmir) – FATİH Projesi ne oldu hocam?

HASAN TURAN (Devamla) – Biz, inşallah, zulümle abat olanın ahirinin berbat olacağına inanıyoruz. Bir gün İsrail’in işlemiş olduğu bu zulümlerin içerisinde boğulacağına ve inşallah, o yön levhalarının gittiği istikamete doğru kendilerinin kaçmak zorunda olacağına bütün kalbimizle inanıyoruz.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Ülkedeki çocukların tabletleri ne oldu, FATİH Projesi?

HASAN TURAN (Devamla) – Bu vesileyle, 15 Mayısa kadar bütün milletvekillerimizi ABD’nin bu haksız uygulamasına karşı direnişe ve sesini yükseltmeye davet ediyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Turan.

IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın, Filistin Millî Meclisinin açılışı münasebetiyle Filistin’e yaptıkları ziyarete ve Filistin’in haklı davasının yanında olduklarına ilişkin konuşması

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Filistin Dostluk Grubu Başkanımız Sayın Hasan Turan’la birlikte Filistin Millî Meclisinin açılışı münasebetiyle Filistin’deydik. Gerçekten ifadelerin kifayetsiz kaldığı bir durumla bir kez daha karşı karşıyaydık, kendi topraklarında âdeta tutsak, kendi topraklarında mazlum ve mağdur edilmiş bir halkla karşı karşıyaydık. Nereden başlıyor, nerede bitiyor belli değil. 1948’den başlayıp da günümüze kadar işgallerin nasıl devam ettiğini bir kez daha gördük ve burada Filistinlilerin nasıl mağdur edildiğine bir kez daha şehadet ettik.

Tabii şunu özellikle ifade edeyim: Biz, Millî Meclisin açılışı münasebetiyle, Türkiye'de Parlamentomuzun Filistin davasına vermiş olduğu güçlü desteği, Amerika’nın Büyükelçiliğini Kudüs’e taşıması kararına karşı buradaki dört siyasi partinin ortak bildirisini ve Sayın Cumhurbaşkanımız başta olmak üzere Meclis Başkanımızın, Parlamentomuzun ve Parlamentoda bulunan tüm siyasi partilerin tüm milletvekillerinin, Türkiye'nin güçlü desteğini orada bir kez daha ifade ettik.

Bu vesileyle de orada insanlığın bir sınavdan geçtiğini, vicdanın bir sınavdan geçtiğini, test edildiğini ifade etmek istiyorum. Bu bağlamda, bütün uluslararası toplumun da dikkatlerini bir kez daha oraya çekmek istiyoruz. Filistin’in haklı davasının yanındayız ve bu anlamda da Amerika’nın Büyükelçiliğini Kudüs’e taşıma kararını, haksız ve hukuka aykırı alınan, kabul edilemez bu kararını bir kez daha gözden geçirmesini de bu vesileyle bir kez daha tavsiye ediyorum.

Hasan Bey’e -zaman zaman görüşüyoruz, sık sık gidip geliyor, Türkiye'nin güçlü desteğini orada Hasan Bey üzerinden de hissediyorlar- ve heyetimize de gerçekten bir kez daha teşekkür ediyoruz. Tüm Parlamentomuza, tüm milletvekillerimize, tüm siyasi partilerimize de Filistin davasına vermiş oldukları destek için bir kez daha teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Şimdi, sisteme giren 15 sayın milletvekiline sırasıyla, İç Tüzük 60’a göre söz vereceğim.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Başkanım, 16 kişiye verin.

BAŞKAN – Sayın İrgil, siz konuşmuştunuz, bir dakika da fazla süre vermiştik.

Sayın Durmuşoğlu, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Osmaniye Milletvekili Mücahit Durmuşoğlu’nun, Fransa’daki sözde bir grup aydının Kur'an-ı Kerim’den bazı ifadelerin çıkarılmasını istemelerinin saygısızlık olduğuna, dünya kamuoyunu bu konuda insaflı ve hakkaniyetli olmaya çağırdığına ilişkin açıklaması

MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Osmaniye) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Fransa’daki sözde bir grup aydının Kur'an-ı Kerim’den bazı ifadelerin çıkarılmasını istemeleri hadsizlik ve saygısızlıktır. Sayın Cumhurbaşkanımızın da ifade ettiği gibi çeşitli bahanelerle kutsal kitabımıza karşı bir iftira kampanyası başlatılmış ve haddi aşan provokatif tekliflerle dile getirilmeye başlanmıştır. Kur'an-ı Kerim ayetlerinin bağlamından koparılarak onlara yanlış anlamlar yüklenmesi ilmî ve ahlaki bakımdan asla tasvip edilemez. Bütün Müslümanların ortak inancına göre Kur'an-ı Kerim Allah’ın indirdiği bir kitaptır. Bu ilahî kelam, hiçbir harfi değişmeden zamanımıza kadar gelmiştir, kıyamete kadar da değişmeyecek ve değiştirilemeyecektir, bu konuda Allah’ın vaadi vardır. Bu gerçeklere rağmen münferit ve faili meçhul birtakım olaylar üzerinden algı oluşturularak mukaddesatımıza saldırılması akla, ilme, tarihe, hakka, hukuka, vicdana aykırıdır ve bütün Müslümanları incitmektedir. Dünya barışını bozacak bu tür provokatif olayları şiddetle kınıyor, dünya kamuoyunu insaflı ve hakkaniyetli olmaya çağırıyorum.

BAŞKAN – Sayın Balbay…

2.- İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbay’ın, FETÖ davasında itirafçı iş adamı Ahmet Küçükbay’ın ismini verdiği 84 kişiyle ve iş merkezinin AKP İzmir İl Başkanlığı olarak kullanılmasıyla ilgili bilgi almak istediğine ilişkin açıklaması

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İzmir’de sürmekte olan FETÖ davasında Ahmet Küçükbay isimli kamuoyunun da yakından tanıdığı iş adamı itirafçı oldu, 84 kişinin adını verdi. Bunlardan 3’ünün -AKP milletvekili olduğu için- haklarında hiç işlem yapılmadığını savcı açıkladı. Buradan soruyorum: AKP’li diye hiç işlem yapmıyorsunuz, sonra da siyasi ayağını, Nasrettin Hoca’nın samanlıkta kaybettiği iğneyi aydınlık diye sokakta araması gibi öteki partilerde arıyorsunuz. Ne yapacaksınız? Bu bir.

İkincisi, öteki 81 kişi kim? O davada Ahmet Küçükbay’ın adını verdiği 81 kişinin arasında AKP’li var mı?

Üçüncüsü, Ahmet Küçükbay’ın iş merkezi AKP’nin İzmir İl Başkanlığıydı. O dönem sordum, yineliyorum: AKP o dönem ne kadar kira verdi? Kira kontratı var mı? Kaç yıl orada bedavaya kaldı? (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Kurt’un yerine Sayın Taşkın…

3.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, Türkiye’nin sadece hudutları içinde değil hudutları dışında da güvenliği sağlamak için her türlü kararı alan ve yol haritasını belirleyen güçlü bir ülke olduğuna ilişkin açıklaması

ALİ CUMHUR TAŞKIN (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı Operasyonu büyük ülkelerin yapacağı bir operasyondur. Türkiye büyük bir ülkedir. Bugün Türkiye sadece hudutları içinde değil hudutları dışında da ülkesinin, milletinin güvenliğini sağlamak için her türlü kararı alabiliyor. Çünkü ülkede istikrar var, güven var ve iradesiyle, cesaretiyle karar veren Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan var.

Bizim kimsenin bir karış toprağında gözümüz yok ama bizim ülke bütünlüğümüzü, milletin birliğini, beraberliğini, Misakımillî sınırlarımızı gözümüz gibi koruma görevimiz var, bunun için olaylara ilgisiz kalamayız. Bölgede olup bitenleri sadece izleyen değil, aynı zamanda burada olacak işlerin yol haritasını da belirleyen güçlü bir ülke, Türkiye var diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Kılıç…

4.- Kahramanmaraş İmran Kılıç’ın, 7-12 Mayıs Vakıflar Haftası’nı kutladığına, Fransa’daki sözde aydınları Kur'an-ı Kerim’e karşı yaptıkları hadsizlikten dolayı kınadığına ve İbn-i Haldun’un Mukaddime’de belirttiği siyaset anlayışına ilişkin açıklaması

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Vakıflar Haftası’nı kutluyorum.

Fransa’daki bir kısım sözde aydın, özde bağnaz ve çağdaş yobazları, mukaddes kitabımıza dil uzatıp hadsizlik yaptıklarından dolayı kınıyorum.

İbni Haldun’un ünlü eseri Mukaddime’de “dairetüs siyase” yani “siyaset dairesi” olarak isimlendirdiği siyaset anlayışını özetleyen bir bölüm vardır. Adaletle başlayıp adaletle biten ve sekiz başlıktan oluşan bu bölüm şu şekilde ifade edilmektedir: “Dünya barışının temelini adalet oluşturur. Dünya bir bahçe gibidir ve bu bahçenin duvarı devlettir. Devletin nizamını kuracak olan hukuktur. Hukuku ancak siyasi güç korur. Siyasi gücü ordu muhafaza eder. Orduyu ancak iktisat ayakta tutar. İktisadi güç halktan temin edilir. Halkın birliği ve huzuru ancak adaletle sağlanır.” Bu değerleri kuşanmalı, eğitim sistemimizin bütününde ve üniversitelerimizde bu ve benzeri temel değerler öğretilip özümsetilmelidir.

BAŞKAN – Sayın Engin’in yerine Sayın Yalım…

5.- Uşak Milletvekili Özkan Yalım’ın, KİT’lerde çalışan tüm taşeron işçilerin yasadan yararlanmasını Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından talep ettiğine ilişkin açıklaması

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Hükûmetten ve özellikle Çalışma Bakanından talebimiz… Biliyorsunuz taşeron yasası çıktı ancak maalesef taşeron yasası yarım yamalak çıktı; KİT’lerdeki, özellikle ofislerdeki, tarım kredideki, postanelerdeki ve Karayollarındaki taşeron işçiler maalesef kadroya giremedi. Buradan halkımızın, taşeron işçilerimizin isteği şudur: KİT’lerdeki tüm taşeron çalışan işçilerimiz de aynı haklardan yararlanmak istiyorlar.

Hükûmete sesleniyoruz: “Gelin, bu işçilerimizin de haklarını verelim, kadroya girsinler.” diyoruz. Buradan özellikle Çalışma Bakanını tekrar tekrar uyarıyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Benli…

6.- İstanbul Milletvekili Fatma Benli’nin, 24 Haziran seçimlerinin Türkiye için yeni bir başlangıç olacağına ilişkin açıklaması

FATMA BENLİ (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

24 Haziran seçimleri, Türkiye için yeni bir başlangıç, yeni bir şahlanma dönemi olacak. Türkiye, tarihimizde pek çok dönüm noktasına şahitlik etti; milletimiz, Çanakkale ve Kurtuluş Savaşlarını verdi, ardından ekonomik savaşlar, siyasi çalkantılar yaşadı, akabinde 60 ve 82 darbeleriyle sarsıldı. 28 Şubat postmodern darbesiyle uyanmaya başlayan milletimiz, AK PARTİ hükûmetleri döneminde iradesine sahip çıkmaya başladı. 15 Temmuzda hep birlikte karşı çıktık. Birlikte olmanın gücünü önce “one minute”, sonra “Dünya 5’ten büyüktür.” sözleriyle Genel Başkanımız, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan vasıtasıyla tüm dünyaya gösterdik. 24 Haziran seçimleriyle de ülkemizin gücü daha da artacak, ülkemiz çok daha güzel bir geleceğe sahip olmak için artık şahlanacak. Rabb’im davamızı, birliğimizi, ahdimizi aziz, yolumuzu açık eylesin.

BAŞKAN – Sayın Atıcı…

7.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Sağlık Bakanlığının mahkemelerce suçsuz bulunmalarına rağmen Türk Tabipleri Birliği üyelerini memuriyetten atmaya çalıştığına ilişkin açıklaması

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın milletvekilleri, AKP Hükûmeti intikam peşinde koşmaktan vazgeçmiyor. “Savaş, bir halk sağlığı sorunudur.” diyen Türk Tabipleri Birliği üyelerini AKP Hükûmeti, önce gözaltına aldırdı, hukuken bir şey yapamayınca şimdi de Sağlık Bakanlığı eliyle idari soruşturma açtırarak memuriyetten menetmeye çalışıyor. AKP Hükûmetini sosyal medyada eleştiren hekimleri mahkemeler suçsuz bulduğu hâlde Sağlık Bakanlığı bu hekimleri de memuriyetten atmaya çalışıyor.

Sağlık Bakanına sesleniyorum: Sayın Bakan, başta Mersin ve Adana’da görev yapan meslektaşlarımızla uğraşmayı bırakın. Hekimler sadece insanların değil, toplumların da tedavisinden sorumludurlar. Onlardan, eleştirilerinden ve birikimlerinden yararlanalım.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Ünal yerine Sayın Dedeoğlu…

8.- Kayseri Milletvekili Sami Dedeoğlu’nun, 7-12 Mayıs Vakıflar Haftası’nı kutladığına, yardımlaşma ve dayanışmanın bir medeniyetin en belirgin özelliği olduğuna ilişkin açıklaması

SAMİ DEDEOĞLU (Kayseri) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, yardımlaşma ve dayanışma bir medeniyetin en belirgin özelliğidir. Vakıflarımız Türk-İslam medeniyetinin en önemli tarihsel mirasıdır. Geçmişten bugüne, insanlık medeniyetine bıraktığı eserlerin yanında, vakfetme duygusunu, paylaşma ahlakını nesiller boyu taşıyarak sosyal ve toplumsal rolünü hiç bırakmamıştır.

İnsanın insanca bakmak, sahip olduğu mal ve servetten başkalarını da faydalandırmak gibi yüce duygularından tezahür eden sosyal yardım ve dayanışmanın tümüyle, en geniş şekliyle uygulandığı yer, vakıf alanıdır. Vakıflar, Türk-İslam kültür ve medeniyetinin temel taşı olmuştur. İnsanların gönüllerinde yaratılıştan var olan hayır ve yardım duygusunun kurumsallaşması olan vakıflarımız, tarihinde büyük kentlerin kurulmasında nasıl etkin olduysa bugün de sosyal hayatın inşasında önemli görev üstlenmiştir.

Bu duygu ve düşüncelerle Vakıflar Haftası’nı kutluyorum, vakıflarımıza emeği geçenlere saygılar sunuyorum, Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Erdoğan yerine Sayın Akbaşoğlu…

9.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Fransa’da bir kesimin Kur'an-ı Kerim’i değiştirmek ve imha etmek istediklerine ve insanlığın kurtuluşunun sadece İslam’da olduğuna ilişkin açıklaması

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Teşekkürler Başkanım.

Kur’an ve sünnete dayalı sahih İslam anlayışına “ılımlı İslam” ve “radikal İslam” adı altında format atmak ve İslam’ı kendi denetimlerine almak isteyen zihinleri kirli, elleri kanlı, vahşi emperyalist ve Siyonistler, sünnetiseniyyeden sonra Allah’ın yegâne hak kitabı olan Kur’an’ı değiştirmek ve imha etmek istediklerini ortaya koydular. Oysa, insanlığın kurtuluşu, sadece ve yalnızca İslam’da yani Kur’an’da ve Efendimiz’in sünnetindedir.

İnsanlığa karşı suç işleyen, hak ve hakikate Fransız kalanlara tekrar hatırlatalım ki İslam Peygamberleri Hazreti İbrahim, Hazreti Musa ve Hazreti İsa (AS)’nin müjdelediği, âlemlere rahmet olarak gönderilen ve bütün insanlık için kendisinde en güzel örnekler bulunan Efendimiz (AS)’a ve Kur’an’a tabi olmakla dünya ve ahiret mutluluğuna erişilebileceğini ifade ediyor, hepinize saygılarımı sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Sürekli…

10.- İzmir Milletvekili Kerem Ali Sürekli’nin, 300 sözde Fransız yazar ve siyasetçiyi Kur’an-ı Kerim’le ilgili yaptıkları şuursuz ve alçakça açıklama dolayısıyla şiddetle kınadığına ilişkin açıklaması

KEREM ALİ SÜREKLİ(İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

300 sözde Fransız yazar ve siyasetçiyi yaptıkları şuursuz ve alçakça açıklama dolayısıyla şiddetle kınıyorum. Belli ki kutsal kitabımız üzerinden siyaset yapanlar, İslam coğrafyasından yiyeceği sert tokadı hesap edememekteler.

Bütün kültürlere kucak açmış ve her inanca saygı duymuş bir medeniyetin temsilcileriyiz. Bu yüzden, herkesten de aynı hassasiyeti bekliyoruz.

Kur’an-ı Kerim, Yüce Allah’ın sonsuz merhametini vurgular, paylaşımı, sevgiyi, adaleti ve barışı emreder. Bizler bu emirlere iman ve itaat ediyoruz fakat haddini böylesine aşan herkese her platformda en sert cevabı vermeye de devam edeceğiz.

Saygılar.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bektaşoğlu…

11.- Giresun Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlu’nun, eğitimcilere iradeleri dışında rotasyon uygulamasından vazgeçilmesi gerektiğine ve bir yılda ne kadar rotasyon uygulaması yapıldığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Rotasyon, aileleri ikiye bölen, eğitim yöneticilerinin, müfettişlerin ve öğretmenlerin mağduriyetine yol açan, eğitimde kesintiye yol açtığı için öğrencileri olumsuz etkileyen bir uygulama şeklidir. Eğitimin yerleşik yapısını bozuyor, art niyetli olarak kullanılıyor; özellikle, iktidara yakın olmayan, muhalif görüşleri taşıyan, sendikal mücadele içinde yer alan eğitimcilere yönelik bir cezalandırma yöntemi olarak da kullanılıyor. Eğitimcilerin iradeleri dışında bu uygulamadan vazgeçilmeli, onların istekleri ve özel durumları dışında rotasyon uygulanmamalı. Sizden, tabii, giderayak böyle bir şey asla beklemiyoruz ama biz Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği’ni tamamen değiştireceğiz.

Öğrenmek istediğim, bir yılda ne kadar rotasyon uygulaması yapıldı? Bunların hakkaniyet içinde yapıldığına inanıyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Özkan…

12.- Mersin Milletvekili Hacı Özkan’ın, 24 Haziran seçimlerinin Türkiye için bir milat olacağına ilişkin açıklaması

HACI ÖZKAN (Mersin) – Teşekkürler Sayın Başkanım.

AK PARTİ’nin bugüne kadar kazandığı 12 seçimin her biri, hayati derecede önemliydi ama 24 Haziran seçimleri, Türkiye için bir milat olacak. Seçimlerin ardından Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle güçlü lider, güçlü Meclis, büyük ve güçlü Türkiye için şahlanış ve yeniden yükseliş dönemi olacaktır. Ülkemizi muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkarmak için yerli ve millî sanayimizi geliştirerek, büyük projelerimizi hayata geçirerek, Türkiye ekonomisini el birliğiyle büyüterek dünyaya markalar sunacak küresel bir güç hâline getireceğiz. Basiret sahibi milletimiz, yüz yıllar boyunca en kritik zamanlarda hep doğru kararı vermiştir. Türkiye’yi durdurma hesapları yapanlara en iyi cevabı 24 Haziranda yine doğru karar vererek gösterecektir. Aziz milletimizin ülkemizi tam bağımsız ve güçlü devlet olma yolundaki kutlu yürüyüşünde yarı yolda bırakmayacağına inanıyorum.

Genel Kurulu Saygıyla Selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Erdem…

13.- İstanbul Milletvekili Arzu Erdem’in, 13 Mayıs Türk Dil Bayramı’na ve tüm annelerin Anneler Günü’nü kutladığına ilişkin açıklaması

ARZU ERDEM (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bu Pazar, 13 Mayıs Türk Dil Bayramı. Karamanoğulları Beyliği’nin hükümdarı Karamanoğlu Mehmet Bey, 13 Mayıs 1277’de yayımladığı bir fermanla “Türk’üz, o hâlde Türkçe konuşmalıyız.” diyerek Türkçe konuşulmasını ve yazılmasını buyurmuştur. Böylece Anadolu’da Türkçe, resmî dil ve devlet dili olarak kullanılmaya başlanmıştır. Bu vesileyle Türk Dili Bayramı’nı kutluyorum ve liderimiz Sayın Devlet Bahçeli Beyefendi’nin sözünü tekrar etmek istiyorum: “Türkçeden taviz, istiklalimizi riske atacaktır ki buna asla müsaade edilmeyecektir.”

Ayrıca 13 Mayıs, Anneler Günü. Anneler Günü’nü, başımızın tacı olan tüm annelerimizin Anneler Günü’nü kutluyorum. Rabb’im tüm annelere vatana, millete hayırlı evlatlar versin, yüzleri evlatlarından yana gülsün.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Şeker…

14.- İstanbul Milletvekili Ali Şeker’in, Türk Tabipleri Birliği üyeleri Dursun Yaşar Ulutaş ile Selma Güngör’ün devlet memurluğundan atılmasının teklif edilmesine ve üniversitelerin bölünmemesi gerektiğine ilişkin açıklaması

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Sayın Başkan, “Savaş, bir halk sağlığı sorunudur.” dediği için TTB Merkez Konseyi Üyesi Dursun Yaşar Ulutaş ve Selma Güngör’ün bir daha devlet memurluğuna iade edilmemek üzere devlet memurluğundan atılması teklif edilmiştir. Daha öncesinde TTB Başkanıyla birlikte TTB Merkez Konseyi üyelerini maalesef yedi gün gözaltında tuttunuz ve daha sonrasında da onları işlerinden atıyorsunuz. Siz bu eğitimli meslek gruplarıyla niye bu kadar uğraşıyorsunuz ve eğitimli meslek gruplarına karşı yaptığınız bu davranışların, ülkenin halk sağlığı sorunu olmaya devam ettiğini de anlamıyor musunuz? Biz diyoruz ki: Üniversitelere dokunmayın. Üniversiteler, bu ülkenin kültürüdür, geçmişidir, birikimidir, geleceğidir, gençlerin sözünü dinleyin ve üniversiteleri bölmeyin.

BAŞKAN – Son olarak Sayın Çamak, buyurun.

15.- Mersin Milletvekili Hüseyin Çamak’ın, Mersin’in Gülnar ilçesinin sorunlarına, çiftçi borçlarının yapılandırılmamasının ciddi bir haksızlık olduğuna ve devletin istihdam sağlayamadığı gençlerden öğrenci kredi borçlarını talep etmemesi gerektiğine ilişkin açıklaması

HÜSEYİN ÇAMAK (Mersin) – Sayın Başkan, hafta sonu Mersin’in Gülnar ilçesini ve köylerini ziyaret ettim. Gülnar, memuriyette bir mahrumiyet bölgesi kabul edilmesine rağmen bu ilçemize yatırım teşviki yapılmamaktadır. Buradaki hemşehrilerimiz, oldukça mağdur durumdalar, birçok sorunla boğuşmak zorunda bırakılmışlar. Ayrıca, son zamanlarda birçok borç yapılandırılırken çiftçi borçlarının yapılandırılmaması ciddi bir haksızlıktır. Acilen bu perişan durumdaki çiftçilerimizin borçları yapılandırılmalıdır. Tarım arazisi yollarının yasada olmaması büyük bir eksiklik. Örneğin, burada sorumlu olan idare, Karayolları mı, büyükşehir belediyesi mi, henüz o bile net bir şekilde bilinmemekte.

Üniversite mezunu işsizler ordusundaki gençlerimiz, öğrenciyken aldıkları kredi borçlarının altından kalkamıyorlar. Devletimiz, istihdam sağlayamadığı gençlerden bu ödemeleri talep etmemelidir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın, Fransa’da 300 kişinin ırkçı, İslamofobik bir yaklaşımla İslam’a hakaret eden yaklaşımını şiddetle kınadığına ilişkin konuşması

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Fransa’da 300 civarında çağdaş olduğunu iddia eden bağnaz bir güruhun ırkçı, İslamofobik bir yaklaşımla, barış dini olan İslam’a âdeta hakaret eden yaklaşımını şiddetle kınadığımızı buradan bir kez daha ifade etmek istiyorum.

Yine, yüce kitabımız Kur'an’daki sözüm ona birtakım antisemitik unsurlardan ötürü bazı ayetlerin çıkarılmasını bir kez daha şiddetle reddettiğimizi ifade etmek istiyorum. Fransa, her şeyden önce kendi geçmişine bakmalı, kendine Fransız kalmamalıdır. Engizisyonları bizler unutmadık. Kaldı ki Batılı oryantalist Bernard Lewis, antisemitizmin Batı’nın kendi eseri olduğunu zaten ifade ediyor, kendileri de, Batılı yazarlar da bunları ifade ediyor. Kendi krizlerini ihraç etmeyi bırakıp asıl bununla, kendileriyle yüzleşmelidirler diye ben de ifade etmek istiyorum ve bu durumu şiddetle kınadığımızı bir kez daha söylemek istiyorum.

Şimdi, sisteme giren sayın grup başkan vekillerine iki dakika süreyle söz vereceğim.

Sayın Şimşek, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

16.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek’in, 300 sözde Fransız aydının Kur'an-ı Kerim’le ilgili olan sözlerini şiddetle kınadığına ve Kur'an-ı Kerim’in hem yazılarak hem de dilden dile hafızlar tarafından aktarılarak kıyamete kadar korunacağına ilişkin açıklaması

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak bizler de 300 sözde Fransız aydının Kur'an-ı Kerim’le ilgili olan sözlerini şiddetle kınıyoruz. Yüz yıl önce bu toprakları işgal etmek isteyenler, Orta Doğu’yu ve Afrika’yı kan gölüne çevirip yıllarca emperyalist duygularla oradaki insanlara hükmedenler, orada insanları köle gibi çalıştıranlar, bugün, maalesef Kur'an-ı Kerim’e dil uzatmışlardır.

Ben, o sözde aydınlara Kur'an-ı Kerim’i okumalarını tavsiye ediyorum. Kur'an-ı Kerim’i okudukları zaman zaten, Cenabı Allah’ın kıyamete kadar Kur'an-ı Kerim’i koruyacağını anlayacaklardır. Kur'an-ı Kerim, hem yazılarak hem de dilden dile hafızlar tarafından aktarılarak kıyamete kadar korunacaktır diyorum ve Fransız aydınları kınıyorum.

BAŞKAN – Sayın Danış Beştaş, buyurun.

17.- Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Diyarbakır’da bir gencin polisler tarafından vurulması olayını şiddetle kınadığına, Boğaziçi Üniversitesindeki olaylardan sonra tutuklanan 2 öğrencinin durumuna, BİRLEŞİK METAL-İŞ Sendikası Sınıf Araştırmaları Merkezinin nisan ayı açlık ve yoksulluk sınırı raporuna ve Hükûmetin çözmek zorunda olduğu en temel meselenin yoksulluk olduğuna ilişkin açıklaması

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Biraz önce yaşanan bir gelişmeyi aktarmak istiyorum. Diyarbakır’da konukevinin önünde polisler bir genci ayağından vurdu -görüştük ayrıca- gencin yerde yaralı bekletilmesi üzerine Ofis’te, olay yerinde bulunan halkın tepki göstermesi üzerine polis, biber gazlı müdahalede bulundu ve hâlâ bu müdahale devam ediyor. Biz, bu olayı şiddetle kınıyoruz. Polislerin artık ölüm saçmasını değil, yaşamdan yana olmasını ve bu polislerin cezasız kalmamasını buradan ifade etmek istiyorum. Başkan Vekili olarak da sizin olayı takip etmenizi, bu yaralı gencin durumunun akıbetini öğrenmenizi talep ediyoruz.

Sayın Başkan, diğer bir mesele, daha önce de kürsüden defalarca ifade ettim, Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin durumu. Yeni, çok vahim bir gelişme daha var. Bilindiği üzere, Boğaziçi Üniversitesinde okuyan öğrenciler, Afrin lokumu dağıtan grup ile “İşgalin, katliamın lokumu olmaz.” diyen öğrenciler arasında yaşanan tartışma, Cumhurbaşkanının da temel gündemi olmuş ve hedef gösterilen öğrenciler, evlerinden, yurtlarından ve hatta okuldan tek tek gözaltına alınmış, ardından bir kısmı tutuklanmışlardı. Şimdi de öğrencilerin avukatlarının yaptığı aktarıma göre, 12/4/2018 tarihinde kampüsten gözaltına alınıp 14/4/2018 günü tutuklanan, biri ekonomi, diğeri sosyoloji bölümünde okuyan 2 öğrenci cezaevinde… Hem Boğaziçi Üniversitesinin Kuzey Kampüsü’nün otoparkında hem de işkencehaneye dönüştürülen diğer yerlerde -başka mağdurlar da aynı bilgiyi teyit ettiler- ve hem de Vatan Emniyetinde ağır dayağa ve küfürlü aşağılamaya maruz kaldıklarını beyan etmektedirler. Çıplak hâlde dayak atıldığını, sürekli sinkaflı, cinsiyetçi küfür ve aşağılamalara…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – …maruz kaldıklarını ifade etmek istiyorum. Ayrıca doktor raporu verilmediğini, hatta hekim muayenelerine polislerin de eşlik ettiğini öğrenmiş durumdayız. Bu durumu asla kabul edilebilir bulmuyoruz. Öğrenciler derhâl öğrenim hayatlarına devam etmelidirler ve serbest bırakılmalıdırlar. Bu, diğer öğrenciler için de gerçekten çok kötü bir uygulamaya ve tehdide dönüşmüş durumdadır.

Sayın Başkan, diğer bir mesele, yoksullukla ilgili bugün kamuoyuna yansıyan veriler var. Birleşik Metal-İş Sendikası Sınıf Araştırmaları Merkezi, Nisan ayı açlık ve yoksulluk sınırı raporunu açıkladı. Rapora göre, Nisan ayında açlık sınırı 1.698 TL, yoksulluk sınırı ise 5.872 TL oldu. Buna göre 4 kişilik bir ailenin sağlıklı bir biçimde beslenebilmesi için günlük 56,59 TL, aylık 1.698 TL’lik harcama yapması gerekiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Kaydedilen raporda, günlük harcamalarda Nisan 2018’de en yüksek maliyet grubunu 15,78 TL’yle peynir, çökelek ve benzeri ürünler oluştururken, bu ürünleri et, tavuk ve balık takip ediyor. Süt, yoğurt ve diğer malzemeler için yapılması gereken harcama tutarları ile ekmek için, zorunlu ihtiyaçlar için yapılan tutarları topladığımızda bu sınırın gerçekten çok gerilerde olduğunu görüyoruz. Bu konuda Hükûmetten bir açıklama değil, “manifesto” gibi bir vaat değil, şu anda hâlâ hükûmet ederken yoksulluğun sınırına, yoksunluğun sınırına çözüm bulmaları gerekiyor fakat Hükûmet, ana muhalefet partisi gibi çıkmış “manifesto”larla vaatlerde bulunuyor. Bu nedenle, bu meselenin Hükûmetin çözmek zorunda olduğu en temel mesele olduğunu bir kez daha ifade etmek istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Gök, buyurun.

18.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Fransa’da yayınlanan 300 imzalı bazı ayetlerin Kur'an’dan çıkarılmasına yönelik bildirinin aymazlık olduğuna, 6 Mayıs Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ile Hüseyin İnan’ın idam edilmelerinin 46’ncı yıl dönümüne ve onların ideallerinin bugün de yolumuzu aydınlatmaya devam ettiğine ilişkin açıklaması

LEVENT GÖK (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, Fransa’da yayımlanan ve 300 imzayla dünyaya duyurulan Kur'an-ı Kerim’deki ayetlerin Kur'an’dan çıkarılmasına yönelik talep, tam bir haddini aşma ve aymazlık örneğidir. Dinler arasında bir hoşgörünün sergilenmesine her zamandan daha fazla ihtiyaç duyulduğu bu ortamda Fransa’da yayımlanan bu bildiri, dünyadaki barışa da hizmet etmeyecektir. Biz de Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Fransa’da yayımlanan bu bildiriyi şiddetle reddettiğimizi ve kınadığımızı ifade ediyoruz.

Sayın Başkan, bundan tam kırk altı yıl önce 6 Mayıs 1972 tarihinde “üç fidan”ın darağacında hayatlarını kaybederken tarih sayfalarına yazıldığına tanık olduk. Deniz Geçmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan tam bağımsız Türkiye iddiasıyla yola çıktılar ancak 1972’de bir askerî muhtıra sonrası acımasızca idam edildiler. Bu idamların üzerinden kırk altı yıl geçti. İdam cezalarını verenler nefretle anılırken Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idealleri, heyecanları ve ilkeleri bugün de bir kez daha yolumuzu aydınlatmaya devam ediyor. Kendilerini bir kez daha saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

Sayın Muş, buyurun.

19.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, 54’üncü Hükûmette Bayındırlık ve İskân Bakanlığı yapan Cevat Ayhan’a Allah’tan rahmet dilediğine, 300 Fransız siyasetçi ve yazarın Kur’an-ı Kerim’den bazı ayetlerin çıkarılmasına ilişkin bildiriyi en sert şekilde kınadıklarına, Avrupa’da son yıllarda “ifade hürriyeti” adı altında İslam’a ve Müslümanlara yönelik nefret ve şiddet dilinin arttığına ve herkesi dinî inançlara saygılı olmaya davet ettiğine ilişkin açıklaması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Refahyol Hükûmeti olarak bilinen 54’üncü Hükûmette Bayındırlık ve İskân Bakanlığı yapan Refah Partisi eski milletvekillerinden, eski bakanlardan Cevat Ayhan’a Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyoruz.

Geçtiğimiz günlerde aralarında eski Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy’nin de bulunduğu 300 Fransız siyasetçi ve yazarın Kur’an-ı Kerim’den bazı ayetlerin çıkarılmasına ilişkin yayımladıkları bildiriyi en sert şekilde kınadığımızı ifade etmek isterim. Kur’an-ı Kerim’in yani Allah’ın kelamının değiştirilmesine ilişkin söylemler, yüce dinimiz İslam’a açık bir saldırıdır. Kur’an-ı Kerim’i şiddetle yan yana göstermek ve şiddetin kaynağıymış gibi sunmaya çalışmak sinsice ama nafile bir girişimdir. İslam, şiddeti değil, barışı ve kardeşliği vurgulayan bir dindir. İslam’ı tahrif etmeye yönelik böyle bir girişimin din ve vicdan hürriyetinin savunucusu olduğunu ifade eden Fransa gibi bir ülkede meydana gelmesi, aslında Fransa’daki hoşgörüsüzlük ve tahammülsüzlük ortamının ne aşamaya geldiğinin açık bir göstergesidir.

Üzülerek ifade etmek isterim ki Avrupa’da son yıllarda “ifade hürriyeti” adı altında yüce dinimiz İslam’a ve Müslümanlara yönelik nefret ve şiddet dili artmaktadır. Avrupa ülkelerinde ırkçı ve faşist eğilimler yükselmekte, İslamofobi yaygınlaşmaktadır. Unutulmasın ki bir başkasının kutsalına saldırmak ifade hürriyeti değildir. Bizler Türk milleti olarak her dine, her inanışa saygılı olan bir milletiz fakat milletimizin dinine ve kutsal kitabımız Kur’an’a yapılan bu saldırıları kesinlikle hoş göremeyiz ve kabul etmeyiz.

Bu anlamda, bir kez daha, Fransa’da yayımlanan bu bildiriyi en sert şekilde kınadığımızı ifade ediyor, herkesi dinî inançlara saygılı olmaya davet ediyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Buyurun Sayın Koçdemir.

20.- Bursa Milletvekili Kadir Koçdemir’in, 7-12 Mayıs Vakıflar Haftası’na ve 13 Mayıs Dil Bayramı’na ilişkin açıklaması

KADİR KOÇDEMİR (Bursa) – Sayın Başkan, içinde bulunduğumuz haftada Vakıflar Haftası’nı idrak edeceğiz. Belli bir mal topluluğunun hayır işine vakfedilmesi demek olan vakıf müessesesini bu topraklarda insanlarımız en üst düzeye, en üst seviyeye taşımışlardır. Ancak bu hafta vesilesiyle televizyonlarda dönen reklamlarda şunu görüyoruz: Bu vakıf, hayır işine ayrılan paralarla, seçim takviminin başladığı bir dönemde bu seçim sürecinde aday olan birisinin lehine onun boy boy fotoğraflarıyla reklamlar dönmektedir. Bunun bir seçim malzemesi olarak kullanılması, “vakıf” kelimesinin kavram olarak anlamına, vakfedenlerin buradaki iradesine muhakkak ki oldukça taban tabana zıt bir durumdur.

Yine, 13 Mayıs, Dil Bayramı’dır. Bu topraklarda yaşayan insanları bir arada tutacak en büyük harç, dilimizdir, Türkçedir. Buna sahip çıkmak gerekir. Ancak bir gece kafasına esti diye “arena” kelimelerini kaldıranlar, “Tabelalara Türkçeyi getiriyoruz.” diye fırsat buldukça bununla böbürlenenler, seçimle ilgili “manifesto” vermişlerdir. Bu, ne kadar Türkçedir, bunu da aziz milletimizin takdirine sunuyorum. Ve yine bu “manifesto”da kendisine insan ötesi özellikler atfedilen birinin, yine halk arasında çokça söylenen bir deyimi hatırlatırcasına -Allah garip kulunu sevindirmek için önce eşeğini kaybettirip sonra buldururmuş- bütün şeyleri bozup bozulan şeyleri tekrar düzeltecek ahdiyle bu “manifesto”nun yayımlanmasını da oldukça manidar bulduğumuzu ifade etmek istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Koçdemir.

IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)

3.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın, Başkanlık Divanı olarak eski Bayındırlık ve İskân Bakanı Cevat Ayhan’a Allah’tan rahmet dilediklerine ilişkin konuşması

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, biz de Meclis Başkanlık Divanı olarak, eski bakanlarımızdan, değerli siyaset ve devlet adamı, Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan’a Allah’tan rahmet diliyoruz; mekânı cennet olsun. Kederli ailesine de buradan başsağlığı diliyoruz.

Şimdi, Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup bilgilerinize sunacağım.

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, İsviçre, İran, Ukrayna ve Finlandiya'ya ziyaretler gerçekleştiren Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri Komisyonu üyelerinden oluşan heyetlerin ve Belarus Parlamentosu Dışişleri Komisyonu ile Finlandiya Parlamentosu Dışişleri Komisyonu heyetlerinin ülkemizi ziyaret etmesinin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 14/3/2016 tarih ve 56 sayılı Kararı’yla uygun bulunduğuna ilişkin tezkeresi (3/1579)

3/5/2018

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri Komisyonu üyelerinden oluşan heyetler, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun’un 6’ncı ve 9’uncu maddesi gereğince İsviçre, İran, Ukrayna ve Finlandiya'ya ziyaretler gerçekleştirmiştir. Ayrıca, Belarus Parlamentosu Dışişleri Komisyonu ve Finlandiya Parlamentosu Dışişleri Komisyonu heyetlerinin ülkemizi ziyaret etmesi, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 14/3/2016 tarih ve 56 sayılı Kararı’yla uygun bulunmuştur.

Söz konusu İsviçre ziyaretine TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı ve İstanbul Milletvekili Volkan Bozkır, Adana Milletvekili Fatma Güldemet Sarı, Hatay Milletvekili Serkan Topal, Antalya Milletvekili Mehmet Günal; İran ziyaretine TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı ve İstanbul Milletvekili Volkan Bozkır, Samsun Milletvekili Hasan Basri Kurt, İstanbul Milletvekili Azmi Ekinci, Ankara Milletvekili Murat Emir ve İstanbul Milletvekili Mehmet Ekmeleddin İhsanoğlu; Ukrayna ziyaretine TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı ve İstanbul Milletvekili Volkan Bozkır, Tokat Milletvekili Coşkun Çakır, Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın ve Antalya Milletvekili Mehmet Günal ile Finlandiya'nın başkenti Helsinki'de düzenlenen Helsinki Siyasi Forumu’na TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı ve İstanbul Milletvekili Volkan Bozkır'ın katıldığı ve Belarus ve Finlandiya Parlamentosu heyetlerinin ülkemizi ziyaretleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun’un 7’nci maddesi gereğince Genel Kurulun bilgilerine sunulur.

                                                                                    İsmail Kahraman

                                                         Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

2.- Başkanlıkça, esas komisyon olarak Dışişleri Komisyonuna, tali komisyon olarak da Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonuna havale edilen (1/840) esas numaralı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Moldova Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının Hükûmetçe geri alındığına ilişkin tezteresi (3/1580)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, esas komisyon olarak Dışişleri Komisyonuna, tali komisyon olarak da Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonuna havale edilen (1/840) esas numaralı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Moldova Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı Hükûmetçe geri alınmıştır.

Bilgilerinize sunulmuştur.

Şimdi, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının dört tezkeresi daha vardır, ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım:

3.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Malatya Milletvekili Taha Özhan'ın, ABD'nin başkenti Washington'da 15-20 Mayıs 2018 tarihlerinde düzenlenecek olan Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu'nun Parlamenterler Ağı yıllık toplantısına katılmasına ilişkin tezkeresi (3/1581)

3/5/2018

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Malatya Milletvekili Taha Özhan'ın, ABD'nin başkenti Washington'da 15-20 Mayıs 2018 tarihlerinde düzenlenecek olan Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu'nun Parlamenterler Ağı yıllık toplantısına 28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un 9'uncu maddesi uyarınca katıldığı hususu Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

                                                                                    İsmail Kahraman

                                                                    Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                           Başkanı

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

4.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Dilekçe Komisyonunun Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde ve ara vermede bulunduğu dönemde çalışabilmesine dair talebininin uygun görüldüğüne ilişkin tezkeresi (3/1582)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Dilekçe Komisyonunun Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde ve ara vermede bulunduğu dönemde çalışabilmesine dair bir talebi olmuştur. Başkanlığımızca uygun görülen bu talep İç Tüzük'ün 25'inci maddesi gereğince Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

                                                                                    İsmail Kahraman

                                                                    Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                           Başkanı

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

5.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde ve ara vermede bulunduğu dönemde çalışabilmesine dair dair talebininin uygun görüldüğüne ilişkin tezkeresi (3/1583)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde ve ara vermede bulunduğu dönemde çalışabilmesine dair bir talebi olmuştur. Başkanlığımızca uygun görülen bu talep İç Tüzük'ün 25'inci maddesi gereğince Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

                                                                                    İsmail Kahraman

                                                                    Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                           Başkanı

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

6.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunun Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde ve ara vermede bulunduğu dönemde çalışabilmesine dair talebininin uygun görüldüğüne ilişkin tezkeresi (3/1584)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunun Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde ve ara vermede bulunduğu dönemde çalışabilmesine dair bir talebi olmuştur. Başkanlığımızca uygun görülen bu talep İç Tüzük'ün 25'inci maddesi gereğince Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

                                                                                    İsmail Kahraman

                                                                    Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                           Başkanı

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Şimdi, Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş tarafından, son yıllarda artan işsizliğin bir diğer boyutunun liyakate dayalı işe alımlar yahut atamalar yerine tanıdık vasıtasıyla iş olanaklarının yaygınlaşması olduğuna ve bunun nedenlerinin araştırılması amacıyla 13/3/2018 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 8 Mayıs 2018 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 8/5/2018 Salı günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                Meral Danış Beştaş

                                                                                            Adana

                                                                        HDP Grubu Başkan Vekili

Öneri:

13 Mart 2018 tarihinde Adana Milletvekili Grup Başkan Vekili Meral Danış Beştaş tarafından son yıllarda artan işsizliğin bir diğer boyutu da liyakate dayalı işe alımlar yahut atamalar yerine tanıdık vasıtasıyla iş olanaklarının yaygınlaşması olup bu konunun nedenlerinin araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan 7105 grup numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 8/5/2018 Salı günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Öneri üzerinde Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Aycan İrmez konuşacaktır.

Buyurun Sayın İrmez. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA AYCAN İRMEZ (Şırnak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; grubum adına söz almış bulunmaktayım. İlk önce, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bugün ülke olarak geldiğimiz nokta, adaletsizliklerin her alanda yoğun bir şekilde arttığı, AKP’nin ekonomi politikalarının öncelikle emekçilerin, sonra da toplumun tüm kesimlerinin işini ve aşını eksilttiği bir tablodur. Türkiye İstatistik Kurumunun açıkladığı son veriler ışığında vardığımız sonuç, tüm Hükûmet yetkilileri tarafından sürekli bir şekilde iddia edilen ekonomik büyümenin, esasında emekçilere yansımadığıdır. Bu istatistikte genel işsizlik oranının yüzde 10,8, genç işsizlik oranının yüzde 19,9, kadın işsizlik oranının yüzde 13,4’lere kadar çıktığını görmekteyiz. Çift hanelere ulaşan işsizlik rakamları ile artan nüfus ve iş gücü de dikkate alındığında, insan onuruna yakışır iş imkânlarının AKP’nin istihdam politikalarıyla gelmeyeceği net bir şekilde görülmektedir.

Değerli arkadaşlar, Türkiye, genç nüfus açısından dünyanın birçok ülkesine göre avantajlı konumda olan bir ülkedir. Fakat AKP’nin politikaları neticesinde bu potansiyel, ya bir köleliğe ya da bir yedek işsizler ordusuna dönüşmüştür. Genç işsizlik oranı yüzde 19,9’dur yani her gün evimizde, sokağımızda gördüğümüz her 5 gençten 1’i işsiz durumdadır. Bu, korkunç bir tablodur, ülkede karanlık bir gelecek korkumuzun en temel habercisi konumundadır. Hâlbuki AKP döneminde genç işsizliğini bitirmek için çok fazla şans vardı; dış yatırımlar gelişiyordu, küresel ekonomide büyüme vardı fakat teknolojide ilerleme olmayınca, demokrasi-ekonomi denklemi padişahın tahtındaki şizofreniye takılınca gençlerimiz işsiz kaldı. Hâlâ gençlerimiz yedek işsizler ordusu olarak yerli yerinde dururken AKP iktidarı ne yapıyor?

Diğer yandan hem kamuda hem de özel sektörde gençlerin istihdam edilmeleri liyakate değil kayırmacı yaklaşımlara göre şekillenmekte olup bunun yarattığı tablo oldukça vahimdir. Bu kadar genç nüfusa çözüm bulamaması bir tarafa, bu gençlerin iş imkânlarını da kendine yakın çevrelere aktarması başka sorunları da beraberinde getirecektir.

Değerli arkadaşlar, Türkiye’de sadece gençler değil 3,5 milyona ulaşan yurttaş işsiz durumdadır. Bu rakamlar kabul edilebilir değildir. Bugün hâlen 837 bin üniversite mezunu işsizdir. Ülkede yaklaşık 12-13 milyon kişi insani bir yaşam kalitesini sağlayacak gelire sahip olmadan yaşamaktadır. Verilerin gösterdiği gerçek işsizliğin yanı sıra, çalışan yoksulluğu da Türkiye'nin önemli sorunlarındandır.

Tüm bunların yanında AKP, kayyum, OHAL ve savaş politikalarının sonucunda ihraç ettiği, işinden aşından ettiği yurttaşların yerine, yapılacak olan yeni atamalarda “sözlü sınavlar” adı altında Hükûmete yakın çevreleri işe alarak yalnızca kendi yandaşlarına iş imkânı sağlayan bir noktaya gelmiştir. Örneğin, KHK’yle ihraç edilen hâkim ve savcı açığını kapatmak üzere açılan avukatlıktan hâkim ve savcılığa geçiş sınavında çok sayıda AKP il yöneticisinin listelerde yer alması, üniversitelere yapılan atamaların Hükûmete yakın isimlerden oluşması. Devletin diğer tüm kurum ve kuruluşlarına kendi yandaşları olan kesimlerden yerleştirildiğini gördük ne yazık ki. Binlerce yurttaşın haksız ve hukuksuz bir şekilde ihraç edilmesi, AKP’nin kendi ideolojisine uygun kadrolaşma hareketine dönüştürülmüştür. Bu durum, yoksulluğu ve ekonomik krizi daha da derinleştirmiştir.

Hükûmetin başlattığı kendi ideolojisine uygun kadrolaşma hareketinin işsizliğin yarattığı mevcut krizi daha da derinleştirici bir etkiye yol açacağı şüphesizdir. Nitekim, bu nedenle kayırmacı yaklaşımla yönetilen istihdam politikaları gençler açısından aynı zamanda umut kırıcıdır. Bu nedenle istihdam politikalarının, mevcut durumun neden ve sonuçlarının araştırılması ve bu konuya derhâl çözüm bulunması elzemdir.

Bu nedenle burada acilen bir araştırma komisyonu kurularak bunlara neden olan bu şekildeki yaklaşımların, işsiz olan gençlere yapılan bu tür yaklaşımların araştırılması için bir talepte bulunuyoruz.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Şimdi gruplar adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir konuşacaktır.

Buyurun Sayın Özdemir. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakikadır.

CHP GRUBU ADINA SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisi Grubunun liyakate dayalı işe alım ve atamaların yapılmamasının ve işe alımların tanıdık vasıtasıyla yapılmasının nedenlerinin araştırılması ve gerekli önlemlerin alınmasına yönelik Meclis araştırması açılmasına ilişkin grup önerisi üzerine söz aldım. Genel Kurulu ve yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, grup önerisine baktığımız zaman, liyakate dayalı olmadan, işe alımların ve atamaların tanıdıklar ve iktidar partisi vasıtasıyla yapılmasına, iktidara yakın bir tanıdığı olmayanların işe alımlarının mülakatlar yoluyla engellendiğine dikkat çekilmektedir. Bu tespitlere katılmakla birlikte, bugün devlet yönetiminde ve devlete personel alma ve yükselmelerde maalesef keyfîlik egemen olmuştur. Devletin liyakat sistemi çökertilmiştir. Liyakatin yerine, maalesef, saraya, parti devletine sadakat sistemi egemen olmuştur. Sarayın, iktidar partisinin onayı alınmadan bir memurun dahi ataması yapılmayacak duruma getirilmiştir ülkemiz. Devlet yıllardır keyfîlikle yönetilmektedir. İşte, üniversiteler, çok önemli, en temel bürokratik kurumlarımız da liyakate dayalı istihdam politikasından maalesef uzaklaşmıştır ve bir plansızlık hâkim olmuştur devlet mekanizmasına. İşte, devlette liyakatin çökertilmesiyle işsizlik, enflasyon, cari açık başta olmak üzere, adalet, hukuk, temel hak ve özgürlükler, şeffaflık, yolsuzluk alanında ve dış politikada maalesef bugün ülkemiz ve milletimiz bu temel sorun alanlarıyla baş başa kalmıştır.

Seçimlere yaklaşık bir buçuk ay kaldı fakat emeklinin, işçinin, işsizin ve özellikle, üniversite mezunu işsizlerin, ticaret erbabının, esnafın, çiftçinin ve toplumun tüm alanlarının maalesef sabrı artık taşmıştır. İşte, benden önceki hatip, öneri sahibi hatip az evvel işsizlikle ilgili verileri açıkladı. TÜİK’in en son açıkladığı işsizlik oranı yüzde 10,8 iken gerçek işsizlik oranı neredeyse yüzde 20’lere ulaşmıştır. Son bir yılda yaratılan 984 bin istihdamın yarıdan fazlası kayıt dışı istihdamdan, çırak, stajyer lise öğrencilerinden kaynaklanmıştır. İş arayan, iş aramadığı hâlde bir iş bulduğunda çalışmaya hazır olduğunu beyan eden 5 milyon 900 bin yurttaşımız vardır. En son, işte, Kilis ve Trabzon’daki uzun işsizler kuyruğuna hepimiz şahit olduk. Genç işsizlerin sayısı 1 milyonu aştı. Her 100 işsiz vatandaşın 27’si üniversite mezunu. Devlet akılla, bilimle yönetilmezse bu sorunları maalesef çözemeyeceğiz değerli milletvekilleri.

Evet, sorunlar “Ahdim olsun.” demekle, yemin etmekle çözülemez. On altı yıldır tek başına iktidar olan iktidar partisi bundan sonra da bu ülkenin temel sorunlarını çözemeyecektir. İşte liyakati çökertenlere, kul hakkı yiyenlere en güzel yanıtı halkımız 24 Haziranda verecek ve devleti liyakat ve akılla yönetecek kadroları göreve getirecek diyorum.

Grup önerisinin lehinde olduğumuzu paylaşıyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Gruplar adına son söz, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Aksaray Milletvekili Cengiz Aydoğdu’ya aittir.

Buyurun Sayın Aydoğdu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA CENGİZ AYDOĞDU (Aksaray) – Sayın Başkan, kıymetli arkadaşlar; devletin bir işveren olarak toplumsal hayata katılması sanayileşmeyle yaşıttır esasen. İstihdam dediğimiz şeyin devletle ilişkilendirilmesi sanayileşmeyle beraber olmuştur. Devlet memuriyeti ayrı bir bahis, bir istihdam kapısı olarak kitlelerin devletten rızıklanması ayrı bir bahistir. “Memuriyet” dediğimiz şey, devletin kendi işlerini gördürmek için uyguladığı, liyakate ve ehliyete dayalı ve esasen bizim tarihimizde de bunun çok esaslı uygulamasını gördüğümüz bir sistemdir ancak kitlelerin rızıklanması, aşını, işini, ekmeğini kazanması ve sosyal hayattan sebeplenmesi açısından istihdam ayrı bir bahistir.

Türkiye'de nüfus artışının başladığı yıllarda istihdam konusu, özel sektörümüz gelişmediği için, her hâlükârda bir memnuniyetsizlik mevzusu olagelmiştir çünkü eski meslekler kaybolmuş, yeni geçim kapıları ihdas edilmesi gerekmiş ve bir şekilde devletin bunları idare etmesi demokrasili yıllarda siyasetin korkusu hâline gelmiştir. Ancak 2000’li yıllar başka bir konudur çünkü işveren olarak devletin 2000’li yıllarda gelişen teknolojiyle beraber bir hacet kapısı olmasının önünde ciddi engeller belirmiştir.

Önergede bahsedilen likayat konusunu bir şekilde memurun devletle olan ilişkisi açısından düşünmek ancak kayırma vesaire konusuna devletin çalıştırdığı insanlara güvenmesi, onlarla arasındaki bir akit çerçevesinde bakmak ve uzmanlık ihtiyacının, bir bilgi ihtiyacının, bir beceri ihtiyacının karşılanması şeklinde düşünmek ve bunun bir şekilde devlete karşı bir propaganda mevzusu da olabileceğini nazarıitibara almak gerekmektedir. Bu itibarla, devlet ve istihdam konusu her zaman hassas bir konudur ve bir şekilde işsizliğin önlenmesi, devletin özel sektörü de destekleyerek yeni iş kapıları açması bizim temel politikamız olmuştur, olagelmiştir. İstihdam seferberlikleri de esasen, bu konuda Türkiye’de özel sektörün de bu işe koşulması sadedinde ciddi bir politika olarak devam ettirilmiştir.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Halkların Demokratik Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

2.- CHP Grubunun, Ankara Milletvekili Levent Gök ve arkadaşları tarafından, Ankara’da sel baskını yaşanmaması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 7/5/2018 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 8 Mayıs 2018 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

8/5/2018

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 8/5/2018 Salı günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                        Engin Altay

                                                                                          İstanbul

                                                                                Grup Başkan Vekili

Öneri:

Ankara Milletvekili Levent Gök ve arkadaşları tarafından “Ankara’da sel baskını yaşanmaması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi” amacıyla 7/5/2018 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan 1891 sıra no.lu Meclis Araştırması Önergesi’nin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 8/5/2018 Salı günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Öneri üzerinde ilk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Levent Gök’e aittir.

Buyurun Sayın Gök. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Ankara 5 ve 6 Mayıs tarihlerinde ardı ardına iki büyük sel felaketine maruz kaldı değerli milletvekilleri. Bir anda bastıran yağmur, gerek Mamak’ta gerekse Keçiören’de yüzlerce arabayı önüne kattı, yüzlerce ev ve iş yerinde su baskını nedeniyle telef olmalara, mağduriyetlere neden oldu.

Değerli arkadaşlarım, elbette dünyanın her yerinde olduğu gibi ülkemizde de doğal afetler olabilir, biz bunların büyüklüğünü göz önüne aldığımız zaman anlayışla karşılayabiliriz, adı üzerinde “doğal afet” ama ya göz göre gelirse ne diyeceksiniz buna değerli milletvekilleri?

Bakın, Ankara’da özellikle bu Mamak bölgesinde yaşanan sel felaketinden sonra Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı aynen şu açıklamayı yaptı, dedi ki: “Ankara’nın tarihinde bu bölgede böyle bir şey görülmemiş, bunun önlemi olamaz, böyle bir afet karşısında ne yapabilirsiniz?”

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; afetin boyutlarını sizlere gösteriyorum. Bakın, Hürriyet Ankara ekinde arabaların üzerinde insanlar sürükleniyorlar, can pazarındalar. Yine, bir başka gazetemiz: “Savaş alanı gibi bir manzara.” Yine çok kötü bir manzara, sel herkesi önüne katmış, araçları önüne katmış, tam 150 araç kullanılmaz hâle geldi. Peki, acaba Büyükşehir Belediye Başkanı doğru mu söylüyor? Büyükşehir Belediye Başkanı doğru söylemiyor değerli arkadaşlarım çünkü Büyükşehir Belediye Başkanı o bölgeye yağmurun olduğu gün gitti, o bölgeyi bilmez tanımaz. Ama biz her yıl o bölgedeyiz çünkü her yıl bu bölgede seller oluyor ve felaketler yaşanıyor.

Bakın, tam üç yıl önce aynı bölgede bir sel felaketi yaşanmış ve gazeteler neler yazmış değerli arkadaşlarım? Üç yıl önceki gazete kupürlerini okuyorum -selin meydana geldiği yer Ankara Mamak Boğaziçi Mahallesi Neşet Ertaş Caddesi- üç yıl önceki gazete haberlerine bakıyorsunuz: “Ankara’da, başkentte Boğaziçi Neşet Ertaş Caddesi’nde sel meydana geldi, sel sularına kapılan 2 kişi yaralandı, 100’e yakın araç hasar gördü.” Yine, bir başka haber: “Mamak ilçesindeki Neşet Ertaş Caddesi’ni sel dereye çevirdi.” Yani bu sel göz göre göre geliyor, bizim Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı diyor ki: “Ankara böyle bir felaketi yaşamadı.” Yahu, Sayın Başkan, her yıl yaşanıyor, daha üç yıl önce yaşanmış bir sel felaketi var yani tablo o kadar sıkıntılı ki.

Şimdi, peki, bölgenin belediye başkanı ne diyor? Sayın Mesut Akgül diyor ki: “Ben bu selin meydana getirdiği felaketin altyapıdan kaynaklanmadığını düşünüyorum." İşte, değerli arkadaşlarım, bu araştırmanın konusu da zaten bu. Hem Ankara Büyükşehir Belediye Başkanını hem de Mamak Belediye Başkanını kim yalanlıyor? Ankara Büyükşehir Belediyesinin ASKİ Genel Müdürü. ASKİ Genel Müdürü Gökçek dönemini elinin tersiyle iterek aynen şu açıklamayı yapıyor: “Sık sık taşkın yaşamamak için dere üzerinin kapatılmaması, arazi yüzeyinin geçirimsiz olmaması, yağmur suyu ızgara ve kanallarına tıkayıcı madde dökülmemesi, dere yataklarını daraltacak şekilde inşaat yapılmaması, imar planlarında taşkının dikkate alınması büyük önem taşımaktadır.” diye bir açıklama yaptı.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu sorun bugünün sorunu değil, yarın da bu sorunla karşılaşacağız. Niçin Ankara’nın maddi kaybı, insanlarımızın bu olayda karşılaştığı manevi travmalar bir daha gerçekleşsin? Her yıl tekrarlanan sel var ortada ama önlem almayan bir Ankara Büyükşehir Belediyesi yönetimi. Büyükşehir Belediye Başkanı durumdan haberdar değil, Mamak Belediye Başkanı olaydan bihaber ama gerçekçi bir şekilde bu sorunu ortaya koyan Mimarlar Odası var, Şehir Plancıları var. ASKİ Genel Müdürü neler yapılacağını söylüyor, “Gökçek döneminde her şey yanlış yapılmıştır.” diyerek de bir açıklamada bulunuyor. Bence Meclisimiz bu konuya bir el atmalı. Başkentin; 5,5 milyon insanın yaşadığı bir kentin selle mağdur olması ne demek değerli arkadaşlarım? Başkentin sele kapılması demek Türkiye’de birçok ilin güvencesiz olması demektir. O yüzden Meclisimizin bu öneriye sahip çıkmasını, Ankara’da bir daha böyle olayların yaşanmaması açısından gerekli tedbirlerin neler olacağı konusunda bir görüş birliğine varılarak bir komisyon kurulmasını öneriyoruz. Bunu yapalım, buna ihtiyaç var; buna Ankara’yı yönetenlerin de ihtiyacı var, herkesin ihtiyacı var. Amacımız, bir daha insanlar mağdur olmasın, Ankara zarar görmesin. Burada sel nedeniyle zarar geldiği zaman harcanan servet hepimizin serveti. O bakımdan bu önergemize desteğinizi bekliyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

LEVENT GÖK (Devamla) – Sayın Başkanım, tamamlayayım.

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen Sayın Gök.

LEVENT GÖK (Devamla) – O yüzden bu önergemiz siyaset dışı da bir önerge. Yani bundan sonra yaşanacak sellerde neler yapılması gerektiği konusunda Ankara ölçeğinde bütün illere de örnek olacak bir çalışma sergileyebiliriz.

Bakın, doğa kendisinden alınanları tekrar tahrip ediyor değerli arkadaşlarım. Doğa diyor ki: “Bana dokunmayın, yeşile dokunmayın, betonlaşma yapmayın. Eğer bina yapıyorsanız yeşile yer açın. Dere yataklarını ıslah edin. Ağaçlar büyüsün, yeşiller büyüsün ki yağmur yağdığı zaman suyu çeksin.” Doğa bunu çok açık bir şekilde söylüyor. Bundan sonra gerçekleşecek her türlü olayda elimizde Meclisimizin çok güçlü bir araştırma önergesi olsun diyorum ve tüm Ankaralı hemşehrilerime geçmiş olsun dileklerimle bu önergenin kabul edilmesini sizlerden talep ediyorum.

Saygılarımla, sevgilerimle. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Gök.

Gruplar adına, İYİ PARTİ Grubu adına Bursa Milletvekili Kadir Koçdemir konuşacaktır.

Buyurun Sayın Koçdemir.

Süreniz üç dakikadır.

İYİ PARTİ GRUBU ADINA KADİR KOÇDEMİR (Bursa) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; sözlerimin başında hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ankaralılara ve son yağışlarda afetlerden zarar gören diğer yerlerde yaşayan insanlarımıza geçmiş olsun diyorum.

Bir afet, bir olumsuzluk olduğunda iktidarın tepkisi bana iki şeyi hatırlatıyor: Biri “Elinizde çekiç varsa her şeyi çivi olarak görürsünüz.” sözü, biri de Goethe’nin “Her göz görür ama göz sadece bildiğini görür.” sözü.

Son beş altı yıldır devlet kadrolarına, yürütmeyle ilgili yetkili yerlere emin olmayan insanlar geldi, ehil olmayan insanlar geldi, halka ve realiteye uzak olan insanlar geldi, halka ve realiteye yakın olmayan insanlar geldi. Bu insanlar sadece bildiklerini görüyorlar; bir afet olduğunda beş yüz yılda bir olduğunu birdenbire görebiliyorlar, fıtratı görüyorlar, kaderi görüyorlar ama âdetullahı, sünnetullahı, insanlığın bu zamana kadar tabiatla ilişkisinde bulduğu kanunları, bulduğu tedbirleri görmüyorlar.

Bugün dolar 4,30’a doğru gidiyor ama bizim başımızdaki insan, enflasyon-faiz ilişkisinde dünyanın her tarafında ve Mülkiye İktisat, Maliye Bölümünde bana öğretilenin tam tersi olduğunu sürekli görüyor. Bu afetten sonra da muhtemelen iktidar kadroları tarafından burası da Devlet İhale Kanunu’nun istisna hükümlerine sokulacak, yeniden yapılandırma ve afetten zarar gören iş yerlerinin yeniden yapılması sırasında bu işlerin açıklık ve rekabet ilkesinden nasıl kaçırılacağı görülecektir.

Gelin, bundan vazgeçelim; gelin, afet gibi konularda insanlığın bu zamana kadarki tecrübesini, birikimini bizim insanlarımıza, bizim halkımıza da aksettirecek bir yönetim anlayışını bu ülkeye getirelim. Onun için, bu önergenin kabul edilmesi, her türlü siyasi mülahazadan uzak olarak bu yönde atılmış olumlu bir adım olacaktır.

Ben 24 Haziranın ehil kadroların, emin kadroların, halka ve realiteye, gerçeklere yakın olan kadroların iş başına gelmesi ve Türkiye'nin girdiği bu sorunlar yumağından kurtulması için iyi bir vesile olacağını bir kere daha ifade ediyor, önergenin lehinde olduğumu ifade ederek hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Erkan Haberal konuşacaktır.

Buyurun Sayın Haberal. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ERKAN HABERAL (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu grup önerisi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Türk milletini ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Ankara’nın Mamak ilçesi ve akabinde Keçiören ilçemizde olan sel felaketi sonucu vatandaşlarımız çok ciddi bir mağduriyet yaşamıştır. Evet, doğrudur, bu bir felakettir ama sebebi, sorumlusu sadece, yetkililerin söylediği gibi tabiat değildir. Sayın Mamak Belediye Başkanıyla görüşme fırsatım oldu, kendilerine geçmiş olsun dileklerimi ilettim, kendilerine de katılıyorum. Sorun sadece altyapının yetersiz olması ya da ilçe belediyesinin bakım yapmaması da değildir. Aslında, temel sorun, Ankara Büyükşehir Belediyesinin yıllarca çarpık kentleşmeye müsaade etmesi, altyapı hizmetlerini ötelemesi ya da makyajlama faaliyetlerine daha fazla göz yumarak göz boyamalara sebep olmasıdır. Ankara’da şehrin içinden akan onlarca dere ve su yataklarının üzerinin kapatılması, drenajlarının doğru dürüst yapılmaması ve etraflarına yerleşim birimlerinin oturtulması bu felaketlere davetiye çıkartmıştır.

Ankara’nın yeni Belediye Başkanı Sayın Mustafa Tuna, çok değerli Başkanım “Beş yüz yılda bir olacak felaket.” derken, kendisinden önceki sayın belediye başkanlarını ve ekibini koruma telaşına düşmüştür maalesef. Kendileri çok nazik bir arkadaşımızdır, kendisini de şahsen tanırım, severim ama lütfen, rica ediyorum, danışmanlarını değiştirsin. 11 Eylül 1957 tarihinde Ankara’da olan sel felaketinde bine yakın vatandaşımızın öldüğünü lütfen unutmasın, 3 bine yakın konutun sel felaketiyle yıkıldığını lütfen unutmasın.

Sayın CHP temsilcisi konuşurken son üç yılda Ankara’daki sel felaketlerinden bahsetti. Ankara altmış yıldır sel felaketleriyle uğraşmaktadır. Ankara’da, bakın, bu 11 Eylül 1957’deki sel felaketinin geçen hafta Mamak’ta yaşanan sel felaketinden bir farkı yoktur. Altmış yıldır, maalesef, Ankara sel felaketleriyle uğraşmaktadır. Sayın Başkan nedense “Beş yüz yılda bir böyle bir felaket oluyor.” derken biraz kasıtlı davranmıştır, biraz iyi niyetle… Kendisini de suçlamak istemiyorum, daha yeni Başkan kendileri ama, şunu özellikle söylemek istiyorum: Korkarım ki bu zihniyet devam ederse Ankara’da yaşayan vatandaşlarımız için boğulma riskine karşı sigortalatma mecburi hâle gelecektir.

Bu önergenin, araştırma önergesinin lehindeyiz.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önerge üzerinde Halkların Demokratik Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Müslüm Doğan.

Buyurun Sayın Doğan. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA MÜSLÜM DOĞAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; CHP grup önerisi hakkında partim adına söz almış bulunmaktayım.

Hemen başta, bu grup önerisinin doğru olduğunu ve büyük bir ihtiyaç olduğunu belirtmek isterim.

Değerli milletvekilleri, üç gün önce Mamak ve Keçiören’deki doğa felaketinden çok, maalesef altyapı eksikliğinden ve doğaya verdiğimiz zararla ilgili olan, bir tür kendimizin ortaya koyduğu felaketin sonucuna bakarak ülkemizde hâlâ kente nasıl baktığımızı, kentçilikten ne anladığımızı ortaya koymuş durumdayız.

Değerli milletvekilleri, şimdi, gelişmiş ülkelerde -özellikle gelişmiş ulusları kastediyorum- elli ve yüz yıllık periyotlarla afetler dikkate alınır ve bu anlamda planlar yapılır, programlar yapılır, projeksiyonlar geliştirilir. Ama bizim elimizde ne yazık ki afet verileri bile yok; yirmi beş, elli ve yüz yıllık afet verileri yok, o yüzden de hiçbir zaman için planlama yapmadık.

Şimdi, Mamak özeline geldiğimizde, gerçekten, eskiden, 1964 yılında Hatip Çayı’nı ben çok iyi hatırlıyorum, 1966, 1967’lerde biz o Hatip Çayı’nda yüzüyorduk. O sel felaketinin olduğu yerde çocuklar o söğüt diplerinde… Hatip Çayı derin bir çaydı, tertemizdi, balık vardı ve bizim o çayda yüzdüğümüzü ben, özellikle kendim çok iyi hatırlıyorum. Ama kentçilik anlayışı, sözüm ona kentçilik anlayışı… Özellikle alt gelir gruplarının yaşam alanları olan Mamak’ta olsun, Keçiören’de olsun, doğru bir planlama yapılamadı. Planlama yapılamadı derken, aslında İmar Islah Planı diye sözüm ona bir plan getirdiler, sözüm ona gecekonduları koruyacaklardı, sözüm ona oradaki o hayat düzeyini yükselteceklerdi ama gecekondulara karşı -yine sözüm ona diyeceğim- kentsel dönüşüm projeleriyle o kentin tüm su ayırma ve birleştirme çizgileri yok edildi ve doğaya, gelin bu felaketi yaşatın dediniz.

Şimdi, hiçbir derenin ıslahı Mamak ve Keçiören’de söz konusu değil arkadaşlar. Bir Hatip Çayı Projesi… Ta Lalahan’dan, Lalabel’den, Elmadağ’dan gelen bir çay var ve ıslah çalışması bir türlü yapılamadı. Bugün afete maruz kalan Boğaziçi de öyle. Boğaziçi altmış yıllık bir yer aslında; bir şehirdir aslında, Ankara için son derece önemli bir yerdi. Orada, arkadaşlar, bugün hâlâ yağmur suyu projesi yok. Bugün, düşünebiliyor musunuz, Ankara’nın neresinde galeri usulü bir altyapı çalışması var? Yapılmıyor. Bugün yağmur suları akıp gidiyor. Kamu kurumlarında bile yağmur sularını tutan ve peyzajda kullanan depolar söz konusu değil. O yüzden, şimdi, şairimiz Kemal Burkay’ın Mamak’la ilgili bir şiirini okumak istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MÜSLÜM DOĞAN (Devamla) – Başkanım, rica ediyorum.

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

MÜSLÜM DOĞAN (Devamla) – “Geldiğimizde otlar yemyeşildi

Ve kuzeydeydi güneş

Kömür deposu boşaldı işte

Mamak’a sonbahar geldi

Güneş altında tutsaklar

Geçen sonbahara bakıyorlar

Şirin mi şirin gecekondu evleri

Samsun asfaltında otomobiller

Ne güzeldir yollarda olmak şimdi.”

Mamak böyle bir semtti ama yaşanmaz hâle getirildi.

Ben size bir öneride de bulunmak istiyorum: Bu zamana kadar belediye başkanlığı yapmış tüm insanlar aslında bundan müteselsilen sorumludur ve aslında bu zararları da rücu etmek gerekir. Böyle bir şey yaptığımızda yöneticilere karşı da bir tedbir almış olacağız.

Bu önergenin doğru olduğunu ifade ediyor, bu önergenin genişletilerek geniş bir araştırmaya konu olmasını da talep ediyoruz.

Saygılar sunuyoruz. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi önerisi üzerinde son söz, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Nevzat Ceylan’a aittir.

Buyurun Sayın Ceylan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA NEVZAT CEYLAN (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin cumartesi ve pazar günü yaşanan sel felaketiyle ilgili verdiği grup önerisi hakkında söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Malumunuz, 5 Nisan Cumartesi günü öğlen saatlerinde çok şiddetli bir yağmur neticesinde Mamak’taki Boğaziçi Mahallesi Neşet Ertaş Caddesi’nde yaşanan felaketi hep beraber gördük, televizyonlarda izledik, gerçekten felaketin boyutları çok yüksek derecedeydi. Yapılan tespitlere göre, tam dokuz dakikada metrekareye 44 metreküp yağmur suyu düşmüş. Bunun yüzyıllardan bu yana yaşanmamış bir felaket olduğunu çok rahatlıkla söyleyebiliriz. Tabii, bu felaketin karşısında, vatandaşın bu büyük felaketler karşısında, afetler karşısındaki acizliğini de hep beraber yaşayarak gördük. Ve bunun neticesinde hemen ilgili kuruluşlarımız, başta valilik olmak üzere belediye teşkilatlarımız, AFAD ve yetkili kuruluşlarımız çok hızlı bir şekilde mahalleye gitmişler ve hasar tespitleri de çok kısa sürede yapılmış. Bunun neticesinde 10 konut, 61 iş yerinin hasar gördüğü tespit edilmiş. Yine 81 araç, kaskosuz aracın orada hasar gördüğü tespit edilmiş. Aslında yaklaşık 200 civarında aracın hasar gördüğü biliniyor ama bunlardan 81 aracın kaskosuz olduğunu biliyoruz. Bu doğrultuda, hemen, o gece yarısı araç, konut ve iş yerlerinin tespiti yapılarak toplam zarar tespit edilmiş. Toplam 10 konut ve 61 iş yeri için 605.250 lira hasar tespiti yapılmış, 81 kaskosuz araç için de 584.600 lira hasar tespiti yapılmış. Toplam 1 milyon 189 bin 850 lira hasar tespiti hemen pazar günü ödenmeye başlamış ve ödemeleri tamamlanmıştır. Tek tük itirazlar vardır. O itirazlar doğrultusunda da gerekli çalışmalar yapılacaktır ve yirmi dört saat içinde de o alan eski hâline getirilmiştir.

Değerli arkadaşlar, aslında buradaki felaket -grup önerisinde de söylendi- seneler önce de defalarca yaşanmış. Ama buradaki bu afetlerden sonra altyapı çalışmaları tamamlanmış, özellikle 2/1.60 çapındaki bir yağmur suyu oluğuyla beraber bu alanın altyapısının tamamlandığını söyleyebiliriz.

Yine, aynı şekilde, Keçiören'de 127 evde hasar tespiti yapılmış pazar günü yaşanan felakette de. Burada da yapılan tespitlerde 1 milyon 200 bin lira civarında hasar tespit edilmiş ve hızlı bir şekilde ödemelere başlanmıştır. Dolayısıyla, vatandaşlarımızdan hiçbiri mağdur olmamıştır.

Ama şunu kabul etmemiz lazım: Bu afetlerle bir daha inşallah karşılaşmayız. Çünkü Ankara coğrafi yapısı itibarıyla dereler şehridir. Derelerin üstlerinin yıllar önce kapatılması ve çarpık yapılaşma bunların en büyük sebeplerinin başında gelmektedir. İnşallah bir daha bu tür afetler yaşanmaz diyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Destek veriyor musunuz önergeye?

NEVZAT CEYLAN (Ankara) – Destek ayrı, söylemek ayrı.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Gök.

LEVENT GÖK (Ankara) – Efendim, olaydan sonra Sayın Ceylan’ın da ifade ettiği gibi hasar tespit çalışmaları yapıldı. Tabii, bizim araştırma önergemizin konusu farklı, araştırma önergemizin konusu, bir daha bu işlerin yaşanmaması için neler olması gerektiği konusu. Sayın Ceylan Millî Parklar Genel Müdürlüğü de yapmış çok değerli bir milletvekilimiz, ben kendisini çok yakından tanıyorum ama, işte, sorun yeşili yok etmekten geçiyor. Çarpık betonlaşma, imarın çok farklı bir şekilde kullanılması ve derelerin kapatılması nedeniyle Ankara bu tehlikeyi bundan sonra da yaşayabilir, yaşayacaktır da. İnşallah yaşamaz.

BAŞKAN – İnşallah yaşamaz.

LEVENT GÖK (Ankara) – Ama tüm çabamız bu felaketlerin bir daha yaşanmaması içindir.

Saygılar sunuyorum, karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Gök, teşekkür ediyorum.

Tabii, bizlerin de temennisi, Rabb’im bütün afetlerden korusun ve bu anlamda da Mamaklılar başta olmak üzere tüm Ankaralılara biz de bir kez daha geçmiş olsun diyoruz.

Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisini oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.34

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.52

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya), Mehmet Necmettin AHRAZOĞLU (Hatay)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 96’ncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, öneri kabul edilmemiştir.

Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

3.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine; 557 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın kırk sekiz saat geçmeden gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 2'nci sırasına alınmasına; görüşülmekte olan 556 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın kabul edilen 7'nci maddesi ile 2809 sayılı Kanun’a eklenen ek 182'nci maddesinin İç Tüzük’ün 89'uncu maddesine göre yeniden görüşülmesine; 557 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 8/5/2018 Salı günü (bugün) toplanamadığından, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

                                                                                       Mehmet Muş

                                                                                          İstanbul

                                                                  AK PARTİ Grup Başkan Vekili

Öneri:

Bastırılarak dağıtılan 557 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın kırk sekiz saat geçmeden gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 2'nci sırasına alınması ve bu kısımda bulunan işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi,

Görüşülmekte olan 556 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın kabul edilen 7'nci maddesi ile 2809 sayılı Kanun’a eklenen ek 182'nci maddesinin, İç Tüzük’ün 89'uncu maddesine göre yeniden görüşülmesine ilişkin Hükûmetin isteminin Genel Kurulun onayına sunulması,

Genel Kurulun;

8 Mayıs 2018 Salı günkü (bugün) birleşiminde 556 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,

9 Mayıs 2018 Çarşamba günkü birleşiminde 557 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,

10 Mayıs 2018 Perşembe günkü birleşiminde 551 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,

10 Mayıs 2018 Perşembe günkü birleşiminde 551 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanamaması hâlinde Genel Kurulun 11 Mayıs 2018 Cuma günü saat 14.00'te toplanması ve Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan işlerin görüşülmesi ve 551 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar

çalışmalarını sürdürmesi;

557 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerinin ekteki cetveldeki şekliyle olması,

önerilmiştir.

 

557 Sıra sayılı

Vergi ve Diğer Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı

(1/944)

Bölümler

Bölüm Maddeleri

Bölümdeki

Madde Sayısı

1. Bölüm

1 ila 12’nci maddeler arası

12

2. Bölüm

13 ila 28’inci maddeler arası

(geçici madde 1 dâhil)

17

Toplam Madde Sayısı

29

 

BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisi üzerinde öneri sahibi adına Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can konuşacaktır.

Buyurun Sayın Can. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Grup önerimizle 556 sıra sayılı Yükseköğretim Kanunu Tasarısı’nın 7’nci maddesine ek 182’nin İç Tüzük 89’a göre tekririmüzakereyle yeniden değerlendirilmesini öneriyoruz, ayrıca 557 sıra sayılı Vergi ve Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın gündemin ikinci sırasına alınmasını öneriyoruz. Bu iki kanunun perşembe günü akşamına kadar tamamlanmasını, tamamlanmaması hâlinde ise çalışma saatleri olarak cuma günü Genel Kurulun 14.00’te açılarak bu kanunların görüşülmesinin tamamlanmasını Genel Kurulun onayına sunuyoruz.

Grup önerimizi Genel Kurulun takdirine sunar, tekrar hepinizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

İYİ PARTİ Grubu adına Bursa Milletvekili Kadir Koçdemir konuşacaktır.

Buyurun Sayın Koçdemir.

İYİ PARTİ GRUBU ADINA KADİR KOÇDEMİR (Bursa) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Padişah İncili Çavuş’u kaybettiğinde bulmak için bilirsiniz bir altın saban ve altın boyunduruk yapar ve buna bir paha biçilmesini, değer biçilmesini ister. İncili Çavuş’un oradaki cevabı boyunduruk ve sabanın hangi maddeden yapıldığına göre değil, “Nisanda yağar, mayısta övünürse değerini kimse biçemez ama nisanda yağmaz, mayısta ağlarsa padişah bunu kendi kafasında kırsın.” şeklindedir.

Arkadaşlar, takvimine göre işlemediği vakit erik bile olmuyor. Eğer çiçek açma zamanında hava nisan ayında olması gerektiği gibi olmazsa kayısı da olmuyor, erik de olmuyor. Şimdi, geçen haftadan bu zamana şöyle biraz geriye çekilip kendimize bir bakalım. Geçen hafta Türkiye'nin en büyük meselesi üniversitelerin ölçeğiymiş gibi üniversiteleri Meclis gündemine getirdik. Sabahlara kadar çalışıp bunu buradan çıkaralım diye önerge verdiniz, kendiniz kabul ettiniz. Perşembe günü, kendinizin çok acil gördüğünüzü söylediğiniz ve Meclisi normal usulünden dışarı çıkardığınız bir konuda çoğunluğunuzu burada sağlamayıp Meclisi kapattınız. Geçen hafta yine, 7’nci madde için pek çok itiraza rağmen buradaki bazı değişikliklerle 7’nci maddeyi kabul ettiniz, Mecliste görüşme günü olarak bir gün geçmeden üzerinden şimdi “Tekririmüzakere” diyorsunuz. Arkadaşlar, böyle bir yere varmamız mümkün değil. Bugün, Türkiye’nin üniversitelerinin çok meselesi var ama bu kadar sıkıştırılarak çözülecek meseleler değil bunlar.

Dünya üzerinde toplumlara baktığımızda birbirlerinden farklarının temel sebebinin şu olduğunu görüyoruz: Hangi toplum öngörülebilir, hesaplanabilir bir ortam tesis etmişse orada kalkınma, gelişme oluyor, insanlar kendilerini gerçekleştirebiliyorlar. Çünkü ömürlerini planlayabiliyorlar. Ama keyfîliğin, belirsizliğin hâkim olduğu yerde tabiattaki erik gibi insan da kendi planını yapamıyor. Bugün iş adamımız on beş gün sonrasına fiyat veremiyor. Bugün öğrencimiz bu sene imtihan olup olmayacağını bilmiyor. Bugün bir ay sonra ne olacağını bilmiyoruz. Seçime karar verdik, seçimin yapılıp yapılmayacağını da bilmiyoruz. Böyle bir ortam toplum için iyi değildir, gelin bundan vazgeçelim. Usul, meşruiyetin en büyük kaynağıdır. Acele edecek kadar çok vaktimiz yok, her şeyi usulünce yapalım, bir kere yapalım, en hızlı sürede yapalım.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Koçdemir.

Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Bitlis Milletvekili Mahmut Celadet Gaydalı konuşacaktır.

Buyurun Sayın Gaydalı. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA MAHMUT CELADET GAYDALI (Bitlis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun önerisi üzerine söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu ve bizi izleyen milletimizi saygıyla selamlarım.

Parmak çoğunluğuna güvenerek keyfî düzenlemelerle Meclisin çalışma saatini değiştirdiniz, insanların biyolojik saatini değiştirdiniz, insanların yaşam saatlerini altüst ettiniz. Bugüne kadar yaptığınız keyfî değişiklikler, 7 Haziran 2015’ten sonra AKP’nin kimyasının bozulduğunun göstergesidir. Bu dengesiz çalışmalara tevessül ettiniz. Çalışıyor gibi yapıp zaman harcıyorsunuz. Gerçek ve verimli çalışma bu değildir. Üretken olmayan çalışmalar nafile çalışmalardır, suni gündem oluşturma çabasıdır, halkı ve milletvekillerini uyutmaktır, kandırmaktır; zamanı beyhude yere harcamaktır.

Bakın, sadece muhalefeti susturmak için yirmi dakikalık konuşmaları on dakikaya, on dakikalık konuşmaları beş dakikaya, beş dakikalık konuşmaları da üçe indirdiniz ama neticede zaman kaybı çok daha fazla oldu. Hani, halk arasında bir deyim var: “Ne işimiz iştir ne elimiz boştur.” İşte, bizim de yaptığımız budur.

Bir de size son olarak şunu hatırlamak istiyorum: Yolun başına çıkarken “3Y” diye bir formül koymuştunuz; yasaklar, yoksulluk, yolsuzluk diye. Bu zavallı halk da bunları kaldıracağınızı zannetti. Hâlbuki, matematikte bir harfin önüne bir rakam koyduğunuz zaman 3 misli artırırsınız ve doğru yaptınız; yolsuzluklar da 3 misli arttı, yasaklar da 3 misli arttı, yoksulluk da 3 misli arttı ama şuna eminim ki 24 Haziranda bu halk da sizin saatinizi tersine çevirecektir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Gruplar adına son söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Özgür Özel’e aittir.

Sayın Özel, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine bir grup önerisiyle karşı karşıyayız, Meclisin çalışma şekli, saatleri yeniden değiştirilecek. Ama bir hayal kırıklığıyla karşı karşıyayız. Geçen hafta çok sayıda milletvekili buradan üniversitelerin bölünmesiyle ilgili endişelerini, itirazlarını dile getirmişti ve belli bir maddede kalınmıştı. O üniversitelerin öğrencileri, öğretim görevlileri, mezunları üniversitelerinin kimliksizleştirilmesine sebebiyet verecek olan bu bölünmeye karşı olumlu bir adımın atılmasını bekliyorlardı ama maalesef, bugün anlaşılıyor ki o inat, o ısrar, o yanlış devam edecek. Tribünleri böldünüz, hekimleri böldünüz, meydanları böldünüz, kentleri böldünüz, komşuları böldünüz, duyguları böldünüz, inançları böldünüz, şimdi sıra üniversiteleri bölmeye geldi.

Yaptığınız iş sadece teknik bir düzenlemeden ibaret değil. İstanbul Üniversitesi, kuruluş 1453 yazıyor, bu kadar sembolik bir önemi var, kökünde Fatih Sultan Mehmet var, Fatih Sultan Mehmet’in koyduğu harç var, şimdi bu üniversiteyi “Cerrahpaşa ve İstanbul Üniversitesi” diye ikiye ayıracaksınız. Türkiye’nin en meşhur tıp fakültelerinden birinin adı Cerrahpaşa Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi olacak. Yapılan iş yalan yanlış, neresinden tutsanız olmayacak bir iş. Gaziyi bölüyorsunuz, 1926, onun da temelini, harcını Atatürk koydu. Gazi Üniversitesini, dönüyorsunuz, “Hacı Bayram Veli Üniversitesi” diye bölüyorsunuz. Hacı Bayram Veli hepimiz açısından çok önemli; Atatürk’ün ilk Meclisin açılışını yapmadan önce, ilk Meclise Başkan seçilmeden önce gidip de cuma namazını kıldığı caminin ismini taşıyor, o cami Hacı Bayram Veli’nin ismini taşıyor. Şimdi, Gazi ile içinden ayrılan bir bölüm olarak Hacı Bayram Veli… Bu, duyguda ortaklığı, birlikte olmayı ortadan kaldıran yalan yanlış bir tavır.

Aslında her şeyi bölmeyi, önce ayrı düşürmeyi, uzaklaştırmayı, kutuplaştırmayı, öbür kutbu şeytanlaştırmayı, kendi arkanızı toplulaştırmayı hesap eden bu yönetim anlayışı çöktü. 80 milyonun Cumhurbaşkanı adayları var şimdi ama 50+1’i sağlayamayan, kendi çaresizliği içinde tükenen, birleştikçe zayıflayan, çoğaldıkça güç kaybeden bir anlayışla karşı karşıya.

Hatayı gördünüz, kutuplaşma sizi nereye sıkıştırdı, ortada. Karşınızda herkesi kucaklayan Cumhurbaşkanı adayımız ve bunun karşısında hâlen daha bölmeyle, ayrıştırmayla, ortaya çıkardığınız bu ayrılık hattı üzerinden kendi tarafınızı kalabalık, kendi tarafınızı bir arada tutmayla ilgili beyhude bir gayret. Bunu, bugün deşifre etmeye devam edeceğiz, üniversitelerimize sahip çıkmaya devam edeceğiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Onları böldürmemeye çalışacağız; bölersiniz böleceksiniz, 25 Haziranda geleceğiz, birleştireceğiz.

Hepinize teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Muş, yerinizden 60’a göre söz veriyorum.

Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

21.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in AK PARTİ grup önerisi üzerinde CHP Grubu adına yapmış olduğu konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, burada hatibin hararetli bir şekilde ortaya attığı iddiaları kabul etmediğimizi, reddettiğimizi bir kere ifade etmek isterim.

AK PARTİ, Türkiye’nin birleştirici gücüdür, Türkiye’nin hemen hemen tamamındaki illerinden milletvekili çıkaran bir partidir, 78 ilden milletvekili çıkarabilen tek partidir. Bu, aslında partimizin Türkiye partisi olduğunun, milletin tamamının gönlünde taht kurduğunun belki de en önemli göstergesidir. Soyut kavramlar üzerinden değil, somut veriler üzerinden konuşmayı her zaman yeğlediğimizi ifade etmek isterim.

İkincisi: “Efendim, bizim cumhurbaşkanı adayları var, 80 milyonu kucaklıyor, sizinkisi kucaklamıyor.” Recep Tayyip Erdoğan, AK PARTİ kurulduğu günden itibaren milletimizin tamamının hizmetinde hem Başbakan olarak görev yapmış, hizmet etmiş hem de Cumhurbaşkanı olarak aynı görevi yerine getirmektedir.

Burada çeşitli tartışmalar yapıldı, birileri konuştu, görüştü, bir araya geldi, gitti “Ortak şık arıyoruz.” dendi, tanımlamalar yapıldı, tanımlar tutmadı, yapılan tanımlamaya uygun aday çıkmadı, çıkacaktı olmadı gibi pek çok tartışma yapıldı kamuoyunda. Kimin birleştirici olduğunu, kimin kutuplaştırıcı olduğunu, kimin çaresizlik içerisinde olduğunu, Cumhurbaşkanı adayı açıklandığı zaman kimin yüzünün hangi şekilden şekle girdiğini kamuoyu çok iyi bilmektedir, bunlarla ilgili bir polemik içerisine girecek değiliz, takdiri milletimize bırakıyoruz.

Teşekkür ederim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Özel, size de 60’a göre bir dakika süreyle söz veriyorum.

Buyurun.

22.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Kendisi söylüyor, anlatıyor da biz ne duyduğumuzu biliyoruz. On altı yıldır ülkeyi doğrudan yöneten birileri çıkıyor diyor ki: “Ahdim var, bu faiz düşecek.” E, on altı yıldır çıkaran ben değilim. “Ahdim var, bu dolar, bu euro düşecek.” diyor. Bu doları, bu euroyu buralara getiren… Bugün tam yetkiyle iktidardasınız, ne faizi düşürebiliyorsunuz ne euroyu düşürebiliyorsunuz ne doları düşürebiliyorsunuz. Çiftçi dünyanın en pahalı mazotunu kullanıyor “Ahdim var, bunları halledeceğim, bunları düzelteceğim.” diyorsunuz.

Memleketin, milletin, seçmenin ahdi var, sizden kurtulacak, sizi gönderecek; huzura, rahata kavuşacak. “Evde oturan yüzde 50, sokakta oturan yüzde 50” “İmam nikâhı kıydıran yüzde 50, belediye nikâhı kıydıran yüzde 50” “O, bu” diye ayrıştırmaya karşı biz biriz, beraberiz, 80 milyonuz.

Panik boşadır, siz gidiyorsunuz, size “Güle güle.” diyoruz, hoşça kalın. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Hep birlikte Türkiye’yiz.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine; 557 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın kırk sekiz saat geçmeden gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 2'nci sırasına alınmasına; görüşülmekte olan 556 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın kabul edilen 7'nci maddesi ile 2809 sayılı Kanun’a eklenen ek 182'nci maddesinin İç Tüzük’ün 89'uncu maddesine göre yeniden görüşülmesine; 557 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Şimdi Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun önerisini oylarınıza…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.09

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.25

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya), Mehmet Necmettin AHRAZOĞLU (Hatay)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 96’ncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.

Şimdi kabul edilen grup önerisi doğrultusunda Hükûmetin İç Tüzük’ün 89’uncu maddesine göre yeniden görüşme istemini okutup oylarınıza sunacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 556 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın kabul edilen 7’nci maddesiyle 2809 sayılı Kanun’a eklenen ek 182’nci maddesinin İç Tüzük’ün 89’uncu maddesine göre yeniden görüşülmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                       İsmet Yılmaz

                                                                                            Sivas

                                                                                 Millî Eğitim Bakanı

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Hükûmetin bu istemi sırası geldiğinde yerine getirilecektir.

İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) Önergeler

1.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek'in, (2/361) esas numaralı 6360 Sayılı On Dört İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Yedi İlçe Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/149)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İçişleri Komisyonunda bekleyen 2/361 esas numaralı Kanun Teklifi’m kırk beş günlük bekleme süresini doldurduğundan İç Tüzük 37’ye göre doğrudan TBMM gündemine alınması hususunda gereğini arz ederim.

                                                                                        Baki Şimşek

                                                                                           Mersin

BAŞKAN – İç Tüzük 37’ye göre teklif üzerinde teklif sahibi adına Mersin Milletvekili Baki Şimşek konuşacaktır.

Süreniz beş dakikadır.

Buyurun Sayın Şimşek. (MHP sıralarından alkışlar)

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 6360 Sayılı On Dört İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Yedi İlçe Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnameler hakkında İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasıyla ilgili söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sosyal, ekonomik ve siyasal açıdan birçok risk taşıyan büyükşehir yasası yürürlüğe girmesiyle birlikte yeni kurulan ve sınırları genişleyen büyükşehirlerde köy ve belediyelerin tüzel kişiliği kaldırılmıştır. Bu yerlerdeki köyler mahalle olarak, belediyelerse belde isimleriyle tek mahalle olarak ilçenin belediyesine katılmıştır. Hayata geçirilen bu kanunla beraber mahalleye dönüştürülen köylerde ve beldelerde yaşayan vatandaşlarımız birçok sorunla karşı karşıya kalmaktadır. Maalesef yetkilerin bir kısmı büyükşehir belediyesine, bir kısmı ilçe belediyelerine bağlanmıştır. Köylerin yollarının yapımı büyükşehir belediyesine, köy içi yollarının yapımı ilçe belediyesine devredilmiştir. İçme suyuyla ilgili olan yetki büyükşehir belediyesine, çöp toplama yetkisi ilçe belediyesine verilmiştir. Düşünebiliyor musunuz Mersin, Tarsus’tan Anamur’a 350 kilometre. 350 kilometrelik mesafedeki cenaze hizmetleri büyükşehir belediyesi tarafından verilmektedir. Bunu komisyonda veya sayın bakanlarla bir araya geldiğimizde konuştuğumuz zaman herkesin hemfikir olduğu tek bir yasa var, Büyükşehir Yasası’nın mutlaka yeniden ele alınarak değiştirilmesi. Hatta Sayın Bakanımız bu yasayla ilgili tasarının da hazırlandığını ve yılbaşından sonra Meclise sunulacağını söylemişti ama maalesef bu konuda bir adım atılmadı. Mutlaka 2019 seçimlerinden önce bu yasanın ele alınmasını, yeniden gözden geçirilmesini ve buradaki aksaklıkların kaldırılmasını temenni ediyoruz.

İlçe belediyeleri şu anda yetki olarak büyükşehir belediyelerinin bir daire başkanlığı veya fen işleri müdürlüğü boyutundadır; bütçesi daralmış, gelirleri daralmıştır. İlçe belediyelerinin çöp toplama ve inşaat ruhsatı verme dışında doğru düzgün bir yetkisi kalmamıştır, zabıta hizmetlerine kadar birçok hizmet büyükşehir belediyesine geçmiştir.

Ayrıca, bu yasayla beraber vatandaşlarımız planlamayla ilgili, ruhsat işlemleriyle ilgili de birçok sorunla karşı karşıya kalmaktadır. Maalesef 2018 yılında hâlâ birçok büyükşehrin 100.000’lik imar planları, 5.000’lik nâzım imar planları ve 1/1.000’lik uygulama imar planları tamamlanamamıştır. Bırakın köylerdeki planlamanın yapılmasını kent merkezlerindeki planlarda bile birçok aksaklıkla karşı karşıya kalınmıştır. Sadece köylerin adını değiştirmişiz “Mahalle oldunuz.” demişiz ama köyün adını değiştirip “Mahalle oldunuz.” demekle maalesef köy köylükten çıkmıyor. Köydeki insanlar hâlâ aynı yaşantılarına devam ediyorlar, köyde hayvancılık yapıyorlar, tavuk çiftliklerine ve diğer işlerine, tarım işlerine devam ediyorlar ama adları mahalle oldu. Hâlâ çözülemeyen imar problemlerinden dolayı insanların birçoğu mecburen kaçak inşaat yapmak, ruhsatsız inşaat yapmak zorunda kalıyorlar; elektrik, su aboneliklerinde birçok sorunla karşı karşıya kalıyorlar.

Şimdi ele alınacak olan imar barışıyla alakalı, bunların detaylı olarak alt yönetmeliklerle belirlenmesi, imar barışından sonra yeni skandalların ortaya çıkmaması, özellikle imar rantı olan bölgelerde mutlaka tedbir alınması… Köylerde, kırsalda yaşayan insanlarla ilgili, elbette başlarını sokacakları bir ev yapılmışsa bununla ilgili mutlaka kolaylık gösterilmelidir, hazine arazisine veya başka mülkiyetlere konut yapanlara, ruhsatsız inşaat yapanlara mutlaka yol verilmelidir ama şehir merkezinde yapılan apartmanlarla ilgili, çok katlı binalarla ilgili veya Boğaz’a nazır villalarla ilgili konular mutlaka bu yasa içerisinde gözden geçirilmelidir.

Ayrıca, belediyeler, yine Büyükşehir Yasası’yla gayrimenkul devirleriyle ilgili birçok sorunla karşı karşıya kalmışlardır. Büyükşehir belediye sınırı içerisindeki hazineye ait birçok gayrimenkul -bazı belediyelerde- iktidar partisi belediyelerine devredilirken bazılarında maalesef devredilmemiştir. Mersin Büyükşehir Belediyesi sahilleri düzenlemek istiyor, sahillerin devriyle ilgili, maalesef, beşinci yıla girmesine rağmen hâlâ prosedür tamamlanamıyor, basit bir kiralama işlemi maalesef neticelendirilemiyor. Buradaki yetkilerin tamamının belediyelere devredilmesi, özellikle sahil kentlerindeki plajların, sahillerin tamamının yönetiminin büyükşehir belediyelerine devredilmesi gerekmektedir.

Ayrıca, yine taşeron yasasıyla beraber belediyelerde çalışan insanların birçoğu kadroya alındı ama özellikle KİT’lerde çalışanlar bu kapsam dışında bırakıldı. Belediyede çalışanların da bir kısmı, müteahhit ile belediye arasında yapılan sözleşmedeki yüzde 30 ve yüzde 70 fiyat belirleme ihale yönteminden kaynaklanan belirsizlikten ve adli soruşturmalardan dolayı taşeron yasasından sonra normalde iş güç sahibi olan insanların birçoğu mevcut işlerinden oldular.

Ayrıca, Sayın Genel Başkanımızın ortaya koyduğu gibi, Büyükşehir Yasası’yla beraber 2023 yılına girerken…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

BAKİ ŞİMŞEK (Devamla) - …Türkiye, 100 il ve bin ilçeden kurulan yeni bir yönetim sistemine kavuşturulmalıdır.

Ayrıca, yine çiftçilerin ve başka meslek gruplarının da borçları vergi barışıyla beraber bu kapsama alınmalıdır. Çiftçiler gerçekten çok büyük sıkıntılar çekmektedir, bu, göz önünde mutlaka bulundurulmalıdır, aksi takdirde tarım sektöründe ciddi sıkıntılar yaşanacaktır.

Bu duygu ve düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Şimşek.

İç Tüzük 37 önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir.

Böylece, alınan karar gereğince, sözlü soru önergeleriyle diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı Ve Teklifleri İle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/943), Erzincan Milletvekilleri Sebahattin Karakelle ve Serkan Bayram'ın Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2311), Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve 5 Milletvekilinin Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2313), Malatya Milletvekili Öznur Çalık ve 3 Milletvekilinin Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2314) ve Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/943), Erzincan Milletvekilleri Sebahattin Karakelle ve Serkan Bayram'ın Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2311), Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve 5 Milletvekilinin Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2313), Malatya Milletvekili Öznur Çalık ve 3 Milletvekilinin Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2314) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 556) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

3/5/2018 tarihli 95’inci Birleşimde İç Tüzük'ün 91’inci maddesi kapsamında temel kanun olarak görüşülen 556 sıra sayılı Tasarı’nın 1’inci bölümünde yer alan 8’inci maddenin önerge işleminde kalınmıştı.

Madde üzerinde verilen son önerge olan Çanakkale Milletvekili Bülent Turan ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunmadan önce önergenin imza sahibi Sayın Mehmet Doğan Kubat’ın bir düzeltme talebi vardır.

Buyurun Sayın Kubat.

MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) – Sayın Başkanım, görüşülmekte olan 556 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 8’inci maddesinde bir önergemiz vardı, şu anda işlemde olan önerge. Orada sehven “’hemşirelik’ ibaresinden sonra gelmek üzere ‘orman’ ibaresinin eklenmesini” diye bir isteğimiz olmuştu önergemizde, 26’ncı fıkrada. Onun “mühendislik” ibaresinden sonra gelmek üzere “ve orman” ibaresinin eklenmesi şeklinde düzeltilerek onaya sunulmasını arz ve talep ederiz.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özel.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bu konu, bu şimdi sözlü önergeye döndü, bu doğru bir usul değil, böyle bir usul yok. Ne yapıyoruz?

MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) – Redaksiyon…

BAŞKAN – Bir redaksiyon talebi olarak.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Hayır, redaksiyon değil ki, bu redaksiyon kapsamına girer mi Sayın Başkan? Bu olmaz, bu doğru bir usul değil. Gruplarla konuşursunuz, akla yatan bir şey vardır, dersiniz ki “Buna bir çare bulalım.” Mesela bir başka şeyde çözmeye uğraşıyoruz ama böyle sözlü önergeyle redaksiyon yetkisi genişletilerek… İsim değiştiriyoruz.

BAŞKAN – Şimdi, sehven yazılan bir konu ve bu anlamda da önerge sahibi imza sahibi olarak kendi önergesini bu şekilde…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, böyle bir usul yok.

Bakın, şimdi önerge verilme yolları belli; önerge çoğaltılıyor, dağıtılıyor, hepimiz görüyoruz. Daha sonra ya üzerinde konuşursunuz ya gerekçe okutursunuz iş biter. Şimdi, “Sehven yaptım.” diye mesela şimdi bu yolu açarsanız… İbarede sehven yazılış falan yok, bir başka yere başka kelime ilavesi. Bu düpedüz önerge, önergenin tadili, bunun yolu belli. Bununla ilgili gruplarla bir uzlaşma aramadan, buradan mikrofonu açalım, “Sehven yaptım, ben bunu böyle değiştiriyorum.” “Peki, oylarınıza öyle sunuyorum.” Buna yetkiniz yok, yapamazsınız bunu, doğru değil. Bunu, ara verirsiniz, grup başkan vekillerini çağırırsınız, arkadaşlar ne talep ettiklerini söylerler, oturur, bakarız; oluyorsa olur, iç hukuk üzerinden İç Tüzük üzerinden yapılabilecek varsa olur, yoksa düzeltme yolu bellidir, tekriri müzakeredir, ona da ne yapılacaksa oturur konuşulur. Bu şekilde bir yasama yöntemi yok. Bunu yapmanız doğru değil.

BAŞKAN – Sayın Özel, önergeyi tümden değiştiren bir konu söz konusu değil.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, olur mu?

BAŞKAN – Kesinlikle.

Yazımında bir hata yapılmış, onu ifade etti ve bunu yapan da önerge sahibi. Bu şekliyle oylamaya sunuyor, sonuçta Genel Kurulun takdiri.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, gruplara neden gelinip izah edilmiyor? Genel Kurulun takdiri değil, bak, şöyle bir şey olmaz: “Minareden at beni, in aşağı tut beni.” Bunun yolunu açarsanız… Ya, son dakika önergesi diye bir şey var, neden önergeler basılıp dağıtılıyor? Görüyorum ben. Şimdi mikrofona giriliyor, “ve” den önce “tarım” ibaresi değil, “buradan sonra bu iki kelime.” Böyle bir şey yok. Bunun adı sözlü önerge. Böyle bir yasama usulümüz yok. Bunu yaparsanız bu son derece suistimale açıktır. Bir virgülün milyarlara tekabül ettiği bir yerde, bir kelimenin kişilerin hürriyetini sağladığı ya da başka bir sonuç doğurduğu yerde, yargılandıkları mahkemelerin değiştiği bir yerde “’Ve’den sonrasına iki kelime ekliyorum…” Benim görmem lazım; ara verin, görelim, usulüne uygun yapsınlar. Böyle bir usul yok. Bunu açarsanız bu çok kötü, bu Meclisi iyice işlevsizleştirirsiniz.

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Orman ayrı bir şey, mühendis ayrı bir şey ya!

BAŞKAN – Şimdi, ben tekraren bakıyorum. Burada bir “ve” işlenmiş. Bu, Türkçe uyumu açısından…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – …bir de sehven, eklenmemesi gereken bir konunun düzeltilmesi noktasında yapılan bir şey. Burada önergenin içeriğini değiştiren başka bir konu…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım…

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Bize önergeleri geri gönderdiğiniz zaman nasıl düzeltiliyor?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bakın Sayın Başkanım, bu bir yol, bu bir yöntem. Yarın öbür gün başka bir şeye yol açar. Arayı verin, verelim, üstüne konuşalım.

BAŞKAN – Peki Sayın Özel, ısrarınız üzerine beş dakika ara veriyorum.

Buyurun, sayın grup başkan vekillerini davet ediyorum.

Kapanma Saati: 17.38

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.56

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya), Vecdi GÜNDOĞDU (Kırklareli)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 96’ncı Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

556 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

8’inci madde üzerinde verilen İstanbul Milletvekili Mehmet Doğan Kubat ve arkadaşlarının önergesi üzerinde bir düzeltme talebi olmuştu. Redaksiyon yetkisini aştığını değerlendirdiğim bu talep üzerine önergede yapılan paraflı değişiklikler gruplara dağıtılmıştır.

Grupların bilgisine sunulan bu önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 8’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.57

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 18.05

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya), Barış KARADENİZ (Sinop)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 96’ncı Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

556 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

B) Yeniden Görüşmeleri Yapılan Tasarılar/Teklifleri (Tekriri Müzakere)

1.- Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/943), Erzincan Milletvekilleri Sebahattin Karakelle ve Serkan Bayram'ın Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2311), Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve 5 Milletvekilinin Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2313), Malatya Milletvekili Öznur Çalık ve 3 Milletvekilinin Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2314) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 556) (7’nci Maddeye bağlı Ek Madde 182)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bir önceki oturumda kabul edilen Hükûmetin istemi doğrultusunda tasarının 7’nci maddesine bağlı ek madde 182 üzerinde yeniden görüşme açıyorum.

Madde üzerinde söz isteyen gruplar adına ilk söz, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’a aittir.

Buyurun Sayın Danış Beştaş. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

HDP GRUBU ADINA MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Doğrusu söz konusu tasarıya ilişkin, kamuoyunda, hâlihazırda çok ciddi bir tepki ve bu yasa önerisinin geri çekilmesine yönelik talepler var fakat her zaman olduğu gibi iktidar kulaklarını tıkamış durumda; bu meseleyi, yüz binlerce öğrencinin, öğretim üyesinin hayatını ilgilendiren bu meseleyi de geçiştirmek çabası içinde.

Evet, AKP iktidarlarının yükseköğretime yönelik merkezîleştirme, piyasalaştırma ve kadrolaştırma esaslı müdahaleleri bu tasarıyla yeni bir boyuta taşındı. Hükûmet bu tasarıyla birçok üniversiteyi bölmeyi amaçlıyor. Tasarıda üniversitelerin bölünmesinin gerekçesi aslında açıklanmamış, “yükseköğretim alanındaki donanımın geliştirilmesi çerçevesinde” denilerek bu husus da geçiştirilmiştir. Üniversitelerin bölünmeleri hakkında bir kararı, planlaması, kurumsal değerlendirmesi olduğu yönünde hiçbir bilgi yoktur. AKP yine altyapısı hazırlanmadan, gerekliliğini tam olarak ortaya koymadan, toplumsal mutabakat sağlamadan eğitime, yükseköğretime dair bir düzenlemeyi emrivaki yol ve yöntemlerle bir oldubittiye getirerek yasallaştırmak istiyor. Üniversitelerin -Erdoğan’ın açıkladığı üzere- öğrenci sayılarının fazla olması gibi hiçbir karşılığı olmayan bir gerekçeyle bölünmesi asla kabul edilebilir değildir. Dünyada öğrenci sayısı yüz binleri bulan çok sayıda üniversite bulunmaktadır. Ayrıca öğrenci sayısı fazla diye bölünen üniversite örneği de yoktur.

Diğer taraftan, eğer tek neden iddia edildiği üzere öğrenci sayısı ise öğrenci sayısı çok fazla olan birçok üniversite neden bölünmemektedir? Bologna, Padova, Paris, Oxford, Cambridge, Heidelberg üniversiteleri ve onlara esin kaynağı olan El Ezher gibi yükseköğretim kurumları olmak üzere, üniversiteler aynı ad ve aynı kurumsal kimlikle varlıklarını ve yüksek eğitim ve öğretim işlevlerini yüzyıllarca kesintisiz olarak sürdürmektedirler. Bu ve benzeri üniversiteler büyük iktisadi, sosyal ve siyasal devrim, çalkantı, felaket olarak adlandırabileceğimiz değişimleri yaşamış, kurumsal yapılarını ve saygınlıklarını koruyarak ayakta kalmışlardır.

Bu düzenleme üniversite özerkliğine yönelik bir darbedir. Üniversite özerkliğinin en önemli unsurlarından biri yönetsel özerkliktir. Üniversite bileşenlerinin tamamı günlerdir üniversitelerin bölünmemesi için eylem ve etkinlik yapmaktadırlar. İktidar kendisine karşı olan, biat etmeyen bu demokratik taleplere kulaklarını tıkadığı gibi bu eylemleri de bastırmak için TOMA’ları, çevik kuvvetleri, gözaltı araçlarını üniversitelerin önüne yığmış durumdadır. Üniversite öğrencileri ve akademisyenler her yerde “Üniversiteme dokunma.” derken tasarının geri çekilmesi için imza kampanyaları düzenlemektedir. AKP eğitimin her kademesine jakobence yapılan siyasi müdahalelerde doğrudan etkilenen gençleri hiçbir şekilde dikkate almamaktadır. HDP, partimiz yeni üniversiteler kurulmasına karşı değildir. Fakat Türkiye’deki birçok üniversitenin tabela üniversitesi olmanın ötesine geçemediği, yükseköğretimin hızla özelleştirilip piyasanın kaderine terk edildiği, kamusal, bilimsel, özerk, demokratik hak karakterinin hızla aşındırıldığı, akademisyen kıyımının yaşandığı Boğaziçi Üniversitesinde olduğu gibi öğrenciler üzerindeki baskıların her geçen gün artırıldığı, birçok üniversitenin belli sermaye gruplarına, cemaat ve tarikatlara peşkeş çekildiği bir ortamda yeni üniversiteler kurulması, üniversitelerin bir oldubittiyle bölünmesi doğru değildir ve hâlâ geç değildir, bu tasarı derhâl geri çekilmelidir. Buna karşı çıkan öğrencilerin, öğretim üyelerinin yanındayız. Genel Kurulla bu fikirlerimizi, düşüncelerimizi ve önerilerimizi paylaşmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, biliyorsunuz, 24 Haziranda seçim var ve Cumhurbaşkanı adaylarından biri Sayın Selahattin Demirtaş hâlâ Edirne Cezaevinde dört duvar arasında ve rehinelik durumu devam ediyor. Biz onun sesi olarak, soluğu olarak, ilk açıkladığımız gün, onun yazdığı mesajı buradan Türkiye yurttaşlarına ifade etmek istiyoruz, paylaşmak istiyoruz.

Evet, bu, Selahattin Demirtaş’ın mesajı: “Çok değerli dostlarım, sevgili arkadaşlarım; hepinizi yürekten selamlıyorum. Sanırım bu mesajım sizlere okunduğunda yeni yaşamın, yeni umudun ve yepyeni bir geleceğin sözcülüğünü yapmak üzere beni Cumhurbaşkanı adayı olarak ilan etmiş olacaksınız. Her şeyden önce, bu şerefli göreve beni layık görmüş olmanızdan büyük onur duyduğumu belirtmek isterim. Siyasi rehine olarak F tipi bir hücrede tutuluyor olmama rağmen bu zorlu misyonu yerine getirebileceğime inanmış olmanız omuzlarımdaki yükü daha da artırmıştır. Bu süreçte bana güvenen, inanan, dostluğunu, dayanışmasını, desteğini bir an olsun esirgemeyen bütün halkımıza ve partim HDP'ye en derin şükranlarımı sunuyorum. Bütün baskılara, tehditlere ve saldırılara rağmen yüreği benimle birlikte atan milyonların bu erdemli duruşu göstermiştir ki 6 milyon kişinin sığabileceği bir hücre henüz icat edilmedi. Bir buçuk yıldır bu hücrede sizlerle birlikte nefes aldım ve sizlerle birlikte yaşadım. Özgürlük, demokrasi, eşitlik, adalet ve barış değerlerini sizler adına burada da temsil etmeye çalıştım. Neredeyse her gün aralıksız bir şekilde aleyhime yürütülen karalama, iftira, hakaret kampanyalarına rağmen sevginizin ve güveninizin artarak devam etmesi sorumluluğumu artırmıştır. Bana düşen şey de bedeli ne olursa olsun sizlerin bu duruşuna layık olmaktır. Bunun için elimden gelenin fazlasını yapacağımdan kuşkunuz olmasın. Ancak takdir edersiniz ki burada elim kolum önemli ölçüde bağlıdır. Şimdi benim elim de, kolum da, sesim de, nefesim de sizsiniz, gençlerdir, kadınlardır.

Zorlu ve adaletsiz bir seçim kampanyası olacağına kuşku yok. Zorbaların yaptıkları yapacaklarının da teminatıdır. Ama yılmak yok, geri adım atmak yok. Gece gündüz demeden ev ev, sokak sokak, köy köy dolaşmalısınız. Beni değil, yeni yaşamın güzelliğini herkese anlatmalısınız. Bir arada, barış içerisinde, kardeşçe ve eşitçe yaşamanın ne kadar güzel olacağını anlatmalısınız. Emeği sömürülen işçinin, toprağa küsmüş perişan çiftçinin, siftah yapmadan dükkânını kapatan esnafın derdinin çözümünün HDP’de olduğunu sakin, sakin sabırla anlatacaksınız. Şiddet gören kadınların, talan edilmiş doğanın, işten atılan mağdurların, cezaevine tıkılan masumların yaralarını ancak bizim sarabileceğimizi herkese göstermelisiniz. Yok sayılan, her gün hakaret edilen, yurttaş yerine konulmayan Kürtlerin, Alevilerin, Ermenilerin, Sünnilerin, Çerkezlerin, Arapların, Pomakların, Romanların ve daha nicelerinin kırılan onurlarını, gasbedilen haklarını ancak bizimle birlikte telafi edebileceklerine onları ikna etmelisiniz. Bu hırsızlık, talan, yolsuzluk, rant ve rüşvet çarkına ancak bizim çomak sokup bu çarkı durdurabileceğimizi herkes sizden bir kez daha duymalı.

Bu kısa seçim kampanyasında herkes ama herkes aktif bir seçim çalışması içinde olmalıdır. Ben de buradan, küçük imkânlarla size destek olmaya çalışacağım. Göreceksiniz, 24 Haziran seçimlerinin en güzel sürprizi biz olacağız. ‘İkinci turda kimi destekleyeceksiniz?’ diye soranlara büyük bir özgüvenle şunu söyleyin: ‘Biz ikinci turda da Demirtaş’ı destekleyeceğiz. Peki, siz kimi destekleyeceksiniz?’ Buna inanın ve yapalım.

Kampanya boyunca bütün partilerden yurttaşlarımızla kucaklaşmayı ihmal etmeyin. CHP, AKP, MHP, İYİ PARTİ’den Saadet Partisine, HÜDA PAR’a kadar bütün partilerin seçmenleri kardeşlerimizdir. Toplumsal yaşamı cehenneme çeviren kutuplaşmayı bitirmek için elinizden geleni yapın lütfen; bu, bizim için seçim kazanmaktan daha kıymetlidir, bunu asla unutmayın. Provokasyonlara asla müsaade etmeyin. En neşeli, en coşkulu hâlinizle 24 Haziran zaferine hazırlanın.

Biz, Türkiye’yi çok daha ileriye taşımak, güven, huzur, barış, refah içerisinde bir yaşam kurmak için kararlı ve inançlı bir şekilde iktidara yürüyoruz, 80 milyonun tamamına hizmet etmek için 55 milyon seçmenden görev talep ediyoruz; kendimize, kadrolarımıza güveniyoruz, halkla birlikte el ele büyük bir demokrasi inşa edeceğimizden herkesin emin olmasını istiyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Sonuna geldim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Bizimle yan yana durmaktan imtina eden, biz yokmuşuz gibi davranan, bizi baraj altında bırakıp ezmeye çalışan bütün siyasi parti yönetimleri bu tutumlarından dolayı utanacak, mahcup olacaklardır çünkü dışlayıp yok etmeye çalıştığınız HDP, en büyük ittifakını ezilen halklarla yapmıştır zaten. İki tuhaf ittifaka karşı artık tek bir hakiki alternatif vardır; o da HDP’dir. Yolun açık olsun HDP. Sen halka emanetsin, halkımız da Allah’a emanet olsun.

Son olarak, beni bu onurlu göreve layık gören bütün halkımıza, çalışma arkadaşlarımıza, destek açıklaması yapan herkese sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. Şimdi herkesi canla başla seçim çalışmasına, sandığı örgütlemeye ve sandıktan en büyük umudu, zaferi çıkarmaya davet ediyorum. Biz kazanacağız, mutlaka kazanacağız; buna inanın ve yapalım.

Cezaevlerindeki bütün siyasi arkadaşlarım adına sizlere en derin sevgi ve saygılarımı sunuyorum. …(X)

Selahattin Demirtaş, Edirne Cezaevi.” (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Gruplar adına ikinci söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Sayın Ceyhun İrgil’e aittir.

Buyurun Sayın İrgil. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA CEYHUN İRGİL (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son zamanlarda AKP iktidarının klasik yasa yöntemlerinden biri olan tepeden inme yasa tasarılarından bir tanesiyle yine karşı karşıyayız. Maalesef, çoğumuzun haberinin olmadığı, Komisyon üyelerinin bile sonradan duyduğu ve çoğunun Komisyon sırasında öğrenebildiği maddeler zaten Komisyona geliş anına kadar ciddi değişikliklere uğradı; nitekim, Komisyondan sonra da ciddi değişiklikler oldu; şimdi de üstünde ciddi değişiklikler yapılıyor. Bu, bu yasanın yeterince nitelikli hazırlanmadığının, yeterince üstünde düşünülmediğinin, tarafların fikrinin alınmadığının en güzel kanıtıdır.

Arkadaşlar, giderayak bu kötülüğü… Üniversitelere bu zararı vermeyin. Biliyorsunuz, bütün üniversiteler, özellikle İstanbul ve Gazi Üniversitesi gibi kadim üniversiteler, öğrencileri, öğretim üyeleri, çalışanları günlerdir ayakta, sizlere sesini duyurmaya çalışıyor, nitekim biz de buradan onların sesini duyurmaya çalışıyoruz ama görüyorum ki hiçbirinizin ne duyduğu var ne de bu çığlıklardan etkilendiği var.

Arkadaşlar, bunu burada oy sayısıyla, parmak sayısıyla geçirebilirsiniz ama bu yasa tasarınız üniversitelerden geçmeyecek. 24 Hazirandan sonra, iktidar değiştiğinde bu yasa tasarısını alaşağı edip tekrar üniversitelerimizi eski hüviyetine kavuşturacağız.

Biz yeni üniversitelerin kurulmasına karşı değiliz ancak bu kanunu çıkarırken hiç olmazsa bu üniversitelerin yöneticileriyle, öğrencileriyle, taraflarla, ailelerle, bu üniversitelerin mezunlarıyla bir konuşsaydınız. Çünkü ciddi kayıplara ve birikimlerin kaybolmasına ama en önemlisi, bu üniversitelerin dünyada edindiği birtakım kazanımlarda ciddi kayıplar getirerek bu kayıpların da kalıcı olarak yerleşmesine ve bu isim değişiklikleriyle veya üniversitelerin bölünmesiyle fakültelerin kimliklerini kaybetmesine ve bu birikimlerin kaybolmasına yol açacak. O yüzden, biz tekrar sizlerden bu üniversite yasa tasarısını tekrar düşünmenizi, geri çekmenizi, seçimler sonrasında bütün taraflarla bir kez daha oturup, düşünüp insanca, hukuka, vicdana uygun, bilimsel bir çalışma yapmanızı bekliyoruz. Burada sadece sayısal nedenle böldüğünüzü söylüyorsunuz, oysa sayısı çok düşük olan yerler de var. Aynı nedenle şehirleri birleştirirken beldeleri kapatıp büyükşehirde topluyorsunuz yani orada nüfusa bakmıyorsunuz, bir araya getirmeye çalışıyorsunuz ama şu anda bu tutarsızlığı üniversitenin sayısı için gösteriyorsunuz. Kaldı ki üniversiteleri dinamik olarak bölmeyi düşünebilirsiniz veya bu konuda birtakım çalışmalar yapılabilir ama bunun yolu üniversitenin adını değiştirerek, kimliğini, tarihini yok ederek olmaz. Hatırlayın, Roma İmparatorluğu’nda insanların isimlerini tarihten silme cezası vardı. Bu, resmen tarihten silme cezası.

Şu anda İstanbul Orman Fakültesi, Hasan Ali Yücel Fakültesi tematik bir üniversite gibi kurulan İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşanın içinde kalıyor. Bunu defalarca söyledik, Komisyonda söyledik, Komisyonda bütün Komisyon üyeleri hak verdi, “Doğru, değiştirelim, düzeltelim.” dediler. “Ne zaman düzeltelim?” “Genel Kurula gelince.” Şimdi Genel Kurula geldi, gene itiraz ediyorlar. İşte, buradalar, desinler ki: “Hayır, yalan söylüyorsun.” Şimdi de diyorlar ki: “Biz bunu sonra düzelteceğiz, Bakanlar Kurulu kararıyla.” Arkadaşlar, biz size nasıl güvenelim? Kaldı ki sizin geleceğiniz nereden belli? Sizin Bakanlar Kurulunuzun olacağı nereden belli? O yüzden, bu yasa tasarısının geri çekilmesini, İstanbul Hasan Ali Yücel ve İstanbul Orman Fakültesinin, İstanbul Mühendislik Fakültesinin, eğer burada sayısal çoklukla bile bu üniversiteyi böleceksiniz Cerrahpaşa içinde bırakılması tarihî bir hata olacaktır çünkü bir tarafta tamamen sağlık fakülteleri ve sağlık üniversitesi şeklinde kurulmuş tematik bir üniversite var, içine yüz altmış yıllık Orman Fakültesini koyuyorsunuz.

Aynı şekilde, Gazide sorunlar yaşanıyor, aynı şekilde Anadolu Üniversitesinde. Nitekim, şimdi ben size buradan Anadolu Üniversitesi öğrencilerinin bize gönderdiği mektubu, kısa bir notu okumak istiyorum. Diyorlar ki: “Hiç bize sordunuz mu? Mecliste şu an hâlâ tartışılmakta olan ve içinde üniversitemizin de bulunduğu, 20 üniversitenin kurulması yönünde hazırlanan ve 16 üniversitenin bölünmesini içeren yasa bir gece yarısı önerge olarak sunulup Komisyonda kabul edildi. Akademik anlamda ve biz öğrenciler için herhangi bir faydası bulunmayan, sözde üniversite sayısını artırıp aslında eğitimin içini boşaltan, öğrencilere, akademisyenlere dayatılan bu kararın karşısındayız. Büyük emeklerle kazandığımız üniversitelerimizin siyasi çıkarlar ve imara açılacak alanlarla peşkeş çekilmesine izin vermeyeceğiz.

Bize sorulmadan alınmakta olan bu karar kazanmış olduğumuz birçok hakkı elimizden alacaktır. Akademisyenlerin araştırmaları ve çalıştıkları projeleri maddi ve manevi desteği bulamayacağından bilimsel araştırmalar kısıtlanacaktır. İş bulamayan mezunların çalıştığı ya da çalışacağı projeler yeterli destek göremeyecektir. Sınıflar, laboratuvarlar ve gerekli donanım olmayacaktır. Alınan akreditasyonların hepsi boşa gidecektir. Öğrencilerin okuldaki öğrenim ve yaşam ortamlarında güvenlikleri, laboratuvarlar da yeterli altyapıya sahip olmayacağı için risk altında olacaktır. Yemekhane, kütüphane, havuz, engelli birimi, spor salonu gibi sosyal alanlar en azından ilk başlangıçta yıllarca sağlanamayacaktır. Sadece 1 liraya günde üç öğün yemek, kütüphanede çorba hizmeti gibi faydalandığımız hizmet ve ayrıcalıklar hatıralarımızda kalacaktır.

Bu saydığımız hakların elimizden alınmasını ve bu kararı onaylamıyoruz. Bu karar Meclisten geçse de üniversitelerden, öğrencilerden geçmez. Kazanmış olduğumuz haklarımızı elimizden almaya çalışanlara karşı direnmeye, bilimsel ve özgür akademiyi savunmaya devam edeceğiz.

Anadolu Üniversitesi öğrencileri”

Arkadaşlar, bütün üniversitelerin öğrencilerinin talepleri bu yönde. Gelin, seçim öncesi bunu yapmayın. Bu üniversitelerin yüz binlerce mezunu var. Durduk yere bu insanların kalbini kırıyorsunuz, incitiyorsunuz. Bu kötülüğün zamanı değil, yeri değil. Bunu gelin, bir daha tartışalım.

Nasıl oluyor da hepiniz bizimle kulislerde aynı fikirde olmanıza rağmen burada gelip tam tersine parmak kaldırabiliyorsunuz bunu da anlamakta güçlük çekiyorum. Komisyonda hep beraber belli bir konuda karar verdiğimiz hâlde sadece YÖK’ün dayatmasıyla kararı Komisyon değiştirebiliyor veya o kararını geçiremiyor. Yani seçilmişler mi yoksa atanmışlar mı… O yüzden yüce Meclisin, Komisyonun, Bakanlığın ve YÖK’ün bu kararı bir daha gözden geçirmesini ve özellikle sadece rant, cumhuriyetle hesaplaşma, kadrolaşma ve rektör pazarlıkları üzerinden yürüyen bu tasarının ısrarla geri çekilmesini istiyoruz.

Arkadaşlar, bunun dışında, Hasan Ali Yücel Eğitim Fakültesi ve Orman Fakültesi için tekrar, duyarlılığınızı bir kez daha sizden istiyorum çünkü Orman Fakültesi, İstanbul Üniversitesinin ilk ve en köklü fakültesi, yüz altmış yıllık. Ayrıca, İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesinin, Mühendislik Fakültesinin ve (HAYEF)’in yani Hasan Ali Yücel Eğitim Fakültesinin İstanbul Üniversitesinden çekilmesi, İstanbul Üniversitesinin dünyadaki ilk 500 sıralamasından düşmesine neden olacak. Yani şu anda ilk 500’e giren birkaç üniversitemizden sadece 1’i İstanbul Üniversitesi. Gelin, bu kötülüğü yapmayalım, durduk yerde üniversitelerimizin itibarını azaltmayalım. Hiç olmazsa, madem buradan geçireceksiniz, İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesini, Mühendislik Fakültesini ve (HAYEF)’i, Hasan Ali Yücel Eğitim Fakültesini tekrar İstanbul Üniversitesinin içinde bırakalım; “İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa” diye kurduğunuz ikinci üniversite de zaten sadece tıp fakültesi, sağlık bilimleri, hemşirelik, diş ve eczacılık var. Ne işi var orman fakültesinin bunların içinde? Yani bunu mantıken hepiniz kabul ettiğiniz hâlde neden burada yapamıyoruz? Burası milletin Meclisi değil mi? Kararlar burada alınmıyor mu? Yoksa kararlar başka yerde alınıp burada dikte mi ediliyor? Ben, sadece bu açıdan bütün yüce Meclisin tekrar dikkatini çekiyorum. İstanbul Üniversitesinin, Gazi Üniversitesinin, Anadolu Üniversitesinin sesine kulak verin diyorum. Aksi takdirde, bu üniversitelerin mezunlarını, öğretim üyelerini, öğrencilerini 24 Haziranda size gerekli cevabı vermek üzere ve 24 Hazirandan sonra da bu konunun takipçisi olmaları için davet ediyorum, çağırıyorum. Eğer bu yanlış kanun, bu haksız, hukuksuz kanun geçerse, ısrar edilirse, bu Meclisten geçse bile, Cumhurbaşkanı imzalasa da bu kanun üniversitelerden, öğrencilerden geçmeyecektir. O yüzden, tekrar, hepinize teşekkür ediyorum ve bu konuda duyarlılığınızı bekliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özel.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

23.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyinin 2 üyesinin OHAL’in verdiği yetkilerle devlet memurluğundan men edilmeye çalışılmasının kabul edilebilir bir yaklaşım olmadığına ve bu konunun Hükûmetin gündemine getirilmesini talep ettiğine ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Bakan, bir gelişmeden size bilgi vermek ve bu konuda hem tavrımızı netleştirmek hem sizin dikkatinizi çekmek istiyoruz.

Biliyorsunuz Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi bir bildirge yayınlamışlar, yedi gün gözaltında kalmışlar, daha sonra serbest bırakılmışlardı. Sağlık Bakanlığı başmüfettişi, aile hekimi olan 2 TTB Merkez Konseyi üyesi için, bir daha devlet memurluğuna dönmemek üzere aile hekimliği sözleşmelerinin feshini teklif eden bir rapor tutmuş ve bu konu da Sayın Bakanın önündeymiş. Biliyorsunuz, meslek örgütlerindeki çabalar, evrensel bir yaklaşımla, sendikacıların sendikal görevlerinden dolayı, yaptıkları işlerden dolayı ihraç edilmemelerini, zarara uğramamalarını, görev yerlerinin değiştirilmemesini dahi içerir. TTB’nin merkez konseyinde görev yapan, mahkemesi zaten sürmekte olan -eğer bir kusur varsa o konuya mahkemenin karar vereceği bir hususta- bu iki kişinin idari bir kararla devlet memurluğundan OHAL’in verdiği tuhaf yetkilerle men edilmeye çalışılması kabul edilebilir bir yaklaşım değildir. Bunu hem sizin hem Hükûmetinizin hem kamuoyunun dikkatine sunuyoruz. Bu konuda alınabilecek bir karar, zaten çok sıkıntılı olan Türkiye’deki OHAL sürecindeki demokratik ve ilkesel yaklaşımları iyice tartışmalı hâle getirecektir. Bu konuda sizin bilginizi, dikkatinizi ve konunun Hükûmetin gündemine getirilmesini talep ediyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

B) Yeniden Görüşmeleri Yapılan Tasarılar/Teklifleri (Tekriri Müzakere) (Devam)

1.- Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/943), Erzincan Milletvekilleri Sebahattin Karakelle ve Serkan Bayram'ın Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2311), Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve 5 Milletvekilinin Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2313), Malatya Milletvekili Öznur Çalık ve 3 Milletvekilinin Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2314) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 556) (7’nci Maddeye bağlı Ek Madde 182) (Devam)

BAŞKAN – Şimdi madde üzerinde İYİ PARTİ Grubu adına Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu konuşacaktır.

Buyurun Sayın Halaçoğlu.

İYİ PARTİ GRUBU ADINA YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, geçen haftadan sonra ben üniversite parçalanmasının erteleneceğini düşünmüştüm ancak gündeme tekrar getirilmiş olması gerçekten ilginç.

Şimdi, ben 1967’de İstanbul Üniversitesine girdim ve İstanbul Üniversitesini bitirdim, 1970-1971 dönemi mezunuyum. Böyle köklü üniversiteler, maalesef, YÖK’le bir defa bir tırpanlamaya tabi tutuldu, şimdi de parçalanmak suretiyle bir şekil verilmeye çalışılıyor.

Değerli milletvekilleri, aslında Türkiye’de bugün, zannediyorum, sayısı 180’leri geçmiş üniversite yapısı var, bazıları vakıf üniversitesi, özel üniversite. Her yerde pıtrak gibi üniversiteler çıktı ancak bunları gerçekten hiç gidip tahlil ettiniz mi? Yeterli öğretim üyesi var mı? Hangi kalitede eğitim yapılıyor? Bakın, inanın ki şu an üniversiteden mezun olan, birçok üniversiteden mezun olan kişilerin Japonya’da liseyi terk edenlerle eğitim düzeyi neredeyse aynı, bu dereceye düşmüş durumda.

Şimdi üniversite dediğiniz yer çok farklı bir yapıya sahip olmak zorunda. Orası lise mezunu gibi mezun veren ama ülkede kaldırım mühendislerini çoğaltan bir yapı içerisinde olmamalı. Üniversiteler ülkenin geleceğine, gelişmesine ışık tutan eğitim birimleri olmalı. Ancak, sadece İstanbul Üniversitesini bunun üzerinde konuşacak olursak Cerrahpaşayı, birkaç tanesini ayrı bir yere almakla neyi amaçlıyorsunuz? Neyi değiştireceğinizi düşünüyorsunuz, daha mı kaliteli eğitim vereceğinizi düşünüyorsunuz? Aslında kalite, üniversitenin sayısından çok, öğretim üyesinin kalitesine bağlıdır. Siz neden sizin zaman zaman ortaya koyduğunuz, Fatih döneminden beri süregelen bir üniversite olarak nitelendirilen -düşünün ki İngiltere’de Oxford, Cambridge, Harvard gibi birtakım üniversitelerde bunlar yapılmaz- İstanbul Üniversitesi gibi bir üniversiteyi, köklü ama klasik bir üniversiteyi sistem içerisine sokacağız diye değişik bir biçime getiriyorsunuz? Hâlbuki bunun yerine, illa ki kuracaksanız, İstanbul Üniversitesini parçalamak yerine yeni üniversite kurun ama bunu yaparken şunu yapmanız lazım: Bir üniversite sadece binadan ibaret değildir, binayı yapmanın ötesinde içine koyacağınız öğretim üyelerinin kalitesiyle ölçülür o üniversitenin değeri. Öncelikle bu gibi klasik üniversitelerde, köklü üniversitelerde doktoralar yaptırırsınız, kadrosu yeni kuracağınız üniversitelere ait olur ve orada doktoralarını yaptırdıktan sonra yeni kurulan üniversitelere aktarırsınız, böylece kaliteli bir eğitim sistemi koyarsınız ortaya. Ama siz şimdi İstanbul Üniversitesine “İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa” veya “İstanbul Cerrahpaşa Üniversitesi” demekle neyi değiştirdiğinizi düşünüyorsunuz, neyi getireceğinizi düşünüyorsunuz yani bunun faydası nedir? Önce bunu bir izah edin lütfen çıkıp şurada. Bunun herhangi bir faydası yok. Sadece başına bir rektör getireceksiniz, birtakım yöneticiler getireceksiniz, yandaşınız insanlar bunların içerisinde yer alabilir ama Türkiye'ye en büyük zararı da vermiş olursunuz. Zira, demin söylediğim gibi, bir üniversiteyi üniversite yapmanız için yeni birtakım elemanlar yerleştirmeniz gerekir. Yeterli gelmeyen, birçok dalda öğretim üyesi eksiği vardır. Bakın, bugün birçok üniversitemizde, Gazi Üniversitesi -Ankara’dakileri söylüyorum- Ankara Üniversitesi gibi köklü üniversitelerimizde bile birçok öğretim üyesi eksiği vardır çünkü kadro vermiyorsunuz, asistanlık kadrolarını vermiyorsunuz. Sonra, bakın, başka bir şey daha söylemek istiyorum: Biz doçent olmak için tez hazırlardık. Ben doçentlik tezi hazırlayarak doçent olmuş bir kişiyim. Yani doktora tezinin dışında bir de doçentlik tezi hazırlardık çünkü aradaki fark şuydu doktorayla: Doktora tezi bir danışmanla yapılan bir tezdir yani aslında danışmanın yüz akı veyahut da yüz karasıdır ama doçentlik öyle değil, doçentlik teziniz danışman olmadan sadece ve sadece sizin hazırladığınız bir konu hakkındaki tezdir. Böylece kişi kendi rüştünü ispat ederek doçent olur. Böylece köklü bir öğretim üyesi, bilim adamı yetiştirmiş olursunuz, ülkeye kazandırmış olursunuz. Çünkü doçentlik teziyle ortaya konulacak yeni bilgiler tamamen özgün bilgilerdir, böylece daha kaliteli hâle getirirsiniz üniversiteleri. Ama siz şimdi üniversiteyi parçalamakla üniversiteleri kaliteli hâle getirmiyorsunuz, tam aksine, üniversiteleri bölük pörçük hâle getirmek suretiyle klasik, yerleşmiş düzenini de bozuyorsunuz. Şimdi, şöyle düşünün: Geçmişte üniversitelerde bir doktora jürisi tespit edilirken, üniversitenin senatosunda görüşmeler yapılır, 3’ü üniversiteden olmak kaydıyla 2 üniversiteden de eleman alınarak doktora jürisi tespit edilirdi. Şimdi kişi kendi istediklerini YÖK’e bildiriyor ve ondan sonra jüri belirleniyor.

Arkadaşlar, siz bunları düzeltin düzeltecekseniz, kaliteli üniversite kurmak istiyorsanız bunları yapın, üniversite öğretim üyelerini de önceden yetiştirin, sonra üniversiteyi kurun, o üniversitelere yerleştirin. Ama gördüğümüz gibi, planlama da yapmıyorsunuz, hangi üniversite branşında ne kadar mezuna ihtiyacınız var bunu da belirlemiyorsunuz, ha bire üniversite kurmak suretiyle üniversite mezunu olmuş bir sürü işsizler grubu çıkarıyorsunuz. Bunu normal karşılıyorum çünkü “diploma” dediğiniz şey kaliteli olduğu takdirde işe yarar ama diplomasız olsanız da diplomalı olsanız da eğer o kaliteyi yakalayamıyorsanız ülkeye de hizmet etmezsiniz.

Hepinize saygılar sunuyorum.

Ancak şurasını tekrar ediyorum: Lütfen, bu sevdadan vazgeçin, hiç olmazsa 24 Hazirandan sonra tekrar ele alalım. Bakın, bununla oy da kaybediyorsunuz, onu da söyleyeyim size. Gelin, hem üniversitelerimize hem ülkemize hizmet etmek adına bu tasarıyı lütfen 24 Haziran sonrasında yeni kurulacak hükûmetlere bırakın.

Hepinize saygılar sunuyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Buyurun Sayın Özel.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

24.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Foto Muhabirleri Derneğinin 2018 yılı basın fotoğrafı ödül törenine katılamayacaklarına ve yılın basın fotoğrafı olarak CHP Genel Başkanının adalet yürüyüşünden bir karenin seçilmiş olmasından büyük memnuniyet duyduklarına ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, bugün Foto Muhabirleri Derneğinin Yılın Basın Fotoğrafları 2018 ödül töreni var. Bu ödül törenine hepimiz davetliyiz ancak Genel Kurul çalışmalarından dolayı birazdan başlayacak olan bu ödül töreninde bulunamayacağız. Ancak siyaset açısından son derece önemli olan ve bizim üzerimize çok emek veren bir meslek grubunun böyle bir çalışmasında ve böyle önemli bir gününde yanlarında bulunamadığımız için üzgünüz. Ayrıca, ödül alan yılın basın fotoğrafında da Sayın Genel Başkanımızın tarihe geçen adalet yürüyüşünden bir karenin seçilmiş olmasından da Cumhuriyet Halk Partisi olarak büyük bir memnuniyet duyduğumuzu ifade etmek istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

B) Yeniden Görüşmeleri Yapılan Tasarılar/Teklifleri (Tekriri Müzakere) (Devam)

1.- Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/943), Erzincan Milletvekilleri Sebahattin Karakelle ve Serkan Bayram'ın Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2311), Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve 5 Milletvekilinin Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2313), Malatya Milletvekili Öznur Çalık ve 3 Milletvekilinin Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2314) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 556) (7’nci Maddeye bağlı Ek Madde 182) (Devam)

BAŞKAN – Şahıslar adına ilk söz İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbay’a aittir.

Buyurun Sayın Balbay. (CHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, geçen perşembe günü gerçekten bu bölünmenin hiç kimseye yaramayacağını örnekleriyle, bire bir yaşanmış olaylarla aktarmaya çalıştık.

Bugün ben Sayın Bakana da Genel Kuruldaki bütün arkadaşlarımıza da bir kitaptan söz etmek istiyorum: Macit Üzel. Macit hoca ortopedi profesörü ve İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa’dan mezun; bütün üniversitede yaşadıklarını bir kitap hâline getirmiş, kendisinden sonraki kuşaklara aktarmış. Diyor ki: “Ben, İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi öğretim üyesi olarak yıllarca hizmet ettim ancak bu aşamadan sonra, eğer bu yasa geçerse artık İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi olarak değil, Cerrahpaşa Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi olarak başka bir isim altında devam edecek ve arşivlerde, uluslararası arşivlerde böyle bir şey yer almayacak.” Buna benzer en az on örnek var. Sadece birini sizlerle paylaşmak üzere getirdim. İstanbul Üniversitesinin Cerrahpaşa Tıp Fakültesinin binlerce öğrencisi bir araya geldiler ve Türkiye Büyük Millet Meclisine, aralarında bu hocanın ve o üniversitede öğretim üyesi olan oğlunun da olduğu imzayla başvurdular. Ben merak ediyorum, acaba Sayın Bakan Dilekçe Komisyonuna gelen bu başvuruyu okudular mı? Çünkü yasa yapmanın ruhunda zaten onun muhataplarıyla bir görüşme, onların düşüncelerini almak vardır. Ne yazık ki AKP iktidarı döneminde bu aşıldı, bundan vazgeçildi. Oysa yasa çıkacağı zaman muhataplarıyla konuştuğunuzda yasaya bir ekleme yaparsınız, çıkarma yaparsınız, en son şeklini tamamen biçimlenmiş olarak çıkartırsınız. Ne yazık ki bunun olmadığını bu değişiklikle birlikte bir kez daha gördük sayın milletvekilleri.

Ve şu anda, Dilekçe Komisyonundaki o metinde de yer aldığı gibi İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesinin hastasından öğretim üyesine, öğrencisinden öteki çalışanlarına kadar hiçbiri bu kimlikten vazgeçmek istemiyor. Bunda neden ısrar ediyorsunuz? Eğer “Bölünmeyle biz rekabet sağlayacağız ve bölünmeyle daha iyi gelişecekler.” diyorsanız -geçmişte örneklerini verdik- siz neden o zaman Kültür ve Turizm Bakanlığını ayrıyken birleştirdiniz de tek hâle getirdiniz? İktidara geldiğinizde 37 bakanlık vardı 25’e indirdiniz. Şimdi “Devam edersek 15’e indireceğiz.” diyorsunuz. Hem bir yandan kendi uygulamalarınızı birleştiriyorsunuz ama konu İstanbul Üniversitesine, üniversitelere gelince “Ayrılırlarsa daha da büyürler.” diyorsunuz. O zaman, bölerek büyümek mümkünse, Adalet ve Kalkınma Partisinin yüzde 40 civarında oyu var, bölün 2’ye, 20-20 girin, sonra 30-30 yükselin, yüzde 60’ı da bulmuş olursunuz. Bunun mantığı var mı? Yok. Ama o zaman bunu niye üniversitelere uyguluyorsunuz?

Şu anda başta Cerrahpaşa olmak üzere Gazi Üniversitesinde, İnönü Üniversitesinde bütün öğretim üyeleri, bütün öğrenciler bu bölünmenin üniversite kimliğini zedeleyeceğini ortaya koyuyor. Dikkatle dinledik, zaten iktidar kanadından hiçbir milletvekili doğru dürüst bu yasayı savunmak üzere ortaya çıkmadı. Sadece bir milletvekili çıktı, o da “Rekabet getirir.” deyip işin içinden çıktı. Eğer gerçekten bunun yarar sağlayacağına inanıyorsanız kendinizde deneyin ama öğrencileri dinliyorsanız, öğretim üyelerini dinliyorsanız, hatta bizi bırakın özellikle İstanbul Üniversitesinde sizin iktidarınız döneminde rektörlüğe atanmış kişilerin bile “Bunu yapmayın.” dediğini göreceksiniz. En son, yine AKP iktidarı döneminde rektör olarak atanmış Yunus Söylet de “Bunu yapmayın.” diyor, “Üniversiteye yararı olmaz.” diyor. Ki bu üniversitelerde görev yapan öğretim üyelerinin büyük çoğunluğu öteki üniversitelerde ya da vakıf üniversitelerinde çok daha iyi olanaklarla görevlerini, vazifelerini sürdürebilecek durumdalar ancak bu üniversite kimliğinde, o kurumsal kimlikte kendilerini buldukları için, orayı -burada örneğini de gösterdiğim gibi- bir kök, bir miras olarak gördükleri için bunu devam ettiren pek çok kişi var.

Gelin, henüz yol bitmedi, bu yasayı geri çekin. Anadolu’nun neresinde üniversite kuracaksınız kurun -biz de destekleriz- öğretim üyelerini artırın ama bu dört okulu, İstanbul Üniversitesini, Gazi Üniversitesini, İnönü ve Anadolu Üniversitesini kendi kimliğiyle koruyun diyorum. Lütfen, bu yasayı geri çekin. Üniversitelerdeki bölünme fiilî olarak oralardaki erozyonu beraberinde getirecek diyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Şahıslar adına ikinci söz İstanbul Milletvekili Ali Şeker’e aittir.

Buyurun Sayın Şeker. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Arkadaşlar bu maketi bölmeyi önerdiler ama ben makete kıyamıyorum, siz koskoca tarihî bir üniversiteye kıyıyorsunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

Bugün öğrenciler seslerini duyurmak için Meclise geldiler ve hepsi birlikte haykırdılar “Üniversitelerimize dokunmayın, tasarıyı geri çekin.” diye ama maalesef siz onları duymamaya devam ediyorsunuz. Bugün o öğrenciler geldiler, kapının önünde basın açıklaması yapmaya kalktılar, kapının önünde polis müdahale etmeye kalktı. Pırıl pırıl, gencecik öğrenciler, en yüksek puanları alarak o üniversitelere girmiş öğrenciler Karadeniz Teknik Üniversitesinden, İnönü Üniversitesinden, Anadolu Üniversitesinden, İstanbul Üniversitesinden seslerini duyurmaya geldiler ama duymamakta ısrar ediyorsunuz.

Daha önceden de söylemiştim, on altı yılda böldünüz, böldünüz ama bu üniversite bölme tasarınızla bütün Türkiye’yi birleştirdiniz karşınızda ve bundan ne medet umuyorsunuz onu da bilmiyorum ama Cumhurbaşkanının ağzından ne çıkarsa, ne isim çıkarsa o ismi tekrarlıyorsunuz. Geçen, Cumhurbaşkanının ağzından “İstanbul Cerrahpaşa Üniversitesi” çıktı, o şekilde bir öneri buradan geçmeye çalıştı. Hafta sonu İstanbul kongresinde “İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa” dedi, bu sefer bugün de önergeyi böyle değiştirdiniz. Bu arada size tavsiyem, açın Cumhurbaşkanına sorun, en son ne diyor ona göre bu tasarıyı getirin, ikide bir değiştirip durmayın bunu. (CHP sıralarından alkışlar)

Siz “Göç yolda düzülür. Biz Türkmen kervanları gibi böyle yapıyoruz.” diyorsunuz Göç yolda düzüldüğünde Arap bedevileri gibi yolda kalırsınız, üniversiteleri de yolda bırakırsınız. Üniversitelere kıymayın; üniversiteler bilim yuvaları, üniversiteler gençlerimizin de, ülkemizin de geleceği ve oradaki mühendisler, oradaki doktorlar sizin de ihtiyacınız olacak olan doktorlar.

Bu YÖK Başkanımız “Yeni bir model deneyeceğiz.” demeye devam ediyor. Başka yer bulamadınız da mı altı yüz yıllık bir üniversiteyi bu model deneme hastalığınız için kullanıyorsunuz. Gidin yeni üniversiteler açın, yeni tabelalar takın ufacık binalara, tabela üniversiteleri açın ama bu köklü üniversitelerin kökleriyle oynamayın.

Üniversitelerin niteliği önemli ve bu niteliği de oluştururken ilk 500 üniversite arasına girerken de ne kadar yayın yaptığı, ne kadar öğretim üyesinin referans alındığı önemli ve bu referansları siz ortadan ikiye bölerek ilk 5 bine atacaksınız bu iki üniversiteyi de ve bu çocuklarımızın da bu kazandıkları üniversitede adam gibi okuyup adam gibi okullarını bitirmelerine de imkân vermiyorsunuz.

Bu üniversiteler Türkiye’nin hafızasıdır ama siz üniversiteler yaşamasın, üniversiteler eleştirmesin, üniversiteler sorgulatmasın gençleri istiyorsunuz ama emin olun ki öğrenciler sorguluyor, gençler sorguluyor. “Bu üniversitemizden bunlar ne istiyor?” diye sorguluyor ve birçoğu sizin partinize oy veren o üniversite öğrencileri bugün geldiler burada isyan ettiler. Bu isyanlarını siz duymamakta ısrar ediyorsunuz.

Bu üniversiteleri bölerek, şehirlerin dışına atarak çocukların sesini keseceğinizi mi düşünüyorsunuz? Artık çağ değişti ve insanlar artık dağın başında da olsa üniversite, itirazlarını ve yanlışlarınızı yüzünüze vurmaya devam ediyorlar, edecekler; bundan emin olun.

Sadece üniversiteleri mi atıyorsunuz şehrin dışına, hastaneleri de atıyorsunuz. Oldu olacak insanları da atın. O insanlar sağlık hizmeti almak için şehrin bir ucundan ta öbür ucuna mı gidecek? Şişli Etfal Hastanesini Çayırbaşı’na taşıyorsunuz, ta Sarıyer’e gönderiyorsunuz. Taksim İlk Yardımı gönderdiniz Gaziosmanpaşa’ya ve burada insanları, şehrin merkezinde bir avuç yandaş üniversite hastanesine ve bir avuç yandaş hastaneye mahkûm etmeye hakkınız yok. Ve Mehmet Akif Ersoy’un okuduğu okulu, ilk tarım okulunu kendi yandaş bir vakıf üniversitesine peşkeş çektiniz. Onun arkasından, 1.000 dönüm alanı da Marmara Üniversitesinden aldınız TOKİ’ye AVM ve rezidans yapmak üzere verdiniz ve o öğrencilerin okuyacağı okulları da elinden alıp yine şehir dışına atmaya çalışıyorsunuz; yine Hasdal’a, yine Silivri’ye atmaya çalışıyorsunuz. Silivri’ye yeni bir üniversite yapacaksanız, gelin biz beraber olalım, yepyeni bir üniversite yapalım ama bu kadar köklü, bu kadar uluslararası alanda bizim yüz akımız olan, akreditasyonu olan üniversiteleri bölmeyin, bölmeyin, bölmeyin!

Saygıyla selamlıyorum Genel Kurulu. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Madde üzerinde konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi, soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz on dakika süreyle. Sisteme giren sayın milletvekillerine beş dakika süreyle soru sormaları için zaman vereceğim, kalan beş dakikayı cevaplandırmak için Bakana ayırıyorum.

Sayın Yıldırım, buyurun.

BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) – Teşekkürler Başkanım.

Sayın Bakanım, üniversitelerde öğretim görevlisi açığı olduğu bir gerçek, okullarda da böyle. En azından bu açığı gidermek için, ihraç edilen, açığa alınan öğretim görevlilerinin göreve iade edilmesi için bir çalışmanız var mı? Aynı şekilde, haksız hukuksuz şekilde üniversiteyle ilişkileri kesilen binlerce öğrenci için bir çalışmanız var mı? Sağlıkta da -her gün onlarca telefon, mesaj alıyoruz- ataması yapılıp güvenlik soruşturmaları nedeniyle bekleyen bine yakın sağlık çalışanı için de Hükûmetin bir çalışması var mı?

BAŞKAN – Sayın Tümer…

ZÜLFİKAR İNÖNÜ TÜMER (Adana) – Sayın Bakan, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk çağdaş dünyayı örnek göstererek öğretmenlerden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür yeni nesiller yetiştirilmesini istemiştir. Türkiye’deki öğretmenlerimiz de tüm zorluklara rağmen bu yolda ilerlemektedir ancak öğretmenlerimiz hepimizin bildiği gibi maddi ve manevi olarak büyük baskı altındadır. Öncelikle atama sorunu yaşayan öğretmenler öğretmen olduktan sonra da maddi imkânsızlıklarla karşı karşıyadır. Her 24 Kasım Öğretmenler Günü’nde çocuklarımızı yetiştiren öğretmenlerimizin birer maaş ikramiyenin yanı sıra ek ders ücretleri artırılmalı, hazırlık ödeneği tüm eğitim çalışanlarını kapsamalı ve ödenek en az bir maaş tutarında olmalıdır. 3600 ek gösterge hakkı kesinlikle öğretmenlere de tanınmalıdır. Bunun yanı sıra, gözümüzün önünde eriyen öğretmen adaylarının atama sorunu artık son bulmalıdır. Türkiye’deki öğretmen açığı taşeron sistemle geçiştirilmemelidir. Gençlerimiz artık derin bir buhrana sürüklenmemelidir. Atama bekleyen tüm öğretmenlerin vebali, günahı hepimizin boynundadır.

BAŞKAN – Sayın Şeker…

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Ayşe öğretmen tekrar hapse gönderiliyor ve maalesef, öğretmenlerimizin barış olsun diye “Çocuklar ölmesin.” dedikleri için hapse gönderildiği bir ülkedeyiz.

Tabipler Birliği Başkanı Raşit Tükel maalesef bugün İstanbul Üniversitesinin başında değil. Eğer İstanbul Üniversitesinin başında olsaydı siz bu bölünmeyi yaratamazdınız, bölemezdiniz. Ama ne yapıyorsunuz? Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi üyelerini de işlerinden atıp “Bir daha ömürleri boyunca devlet memuru olamayacak.” demeyi onlara reva görüyorsunuz.

Savaş bir halk sağlığı sorunudur. Dünyanın her yerinde ve tarihin her zamanında savaş bir suç olmaya devam edecektir ve bir halk sağlığı sorunu olmaya devam edecektir. Hekimler olarak bunun aksi bir kelimeyi kurmamızı bizden beklemeyin; bunu kabul etmemiz, bunu söylememiz mümkün değil. Savaş bir halk sağlığı sorunudur.

BAŞKAN – Sayın Özdemir…

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Evet, bugün, üniversitelerin bölünmesi ya da yeni üniversitelerin kurulmasıyla ilgili kanun tasarısı tekrar gündeme geldi ve geçmiş olduğumuz 7’nci madde tekrar görüşmeye açıldı ve önergeye baktığımız zaman da Sayın Bakan, “İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa” olarak ismi değişti. İşte geçen hafta bu bir parantezdi, bu hafta bir tire oldu. Burada evet, köklü üniversitelerde bir değişim olacak, günün ihtiyacı talebi ama bunun bir katılımcı süreçten geçmesi ve gerçekten aceleyle yapılmaması gerektiği konusunda ne kadar haklı olduğumuzu bugün tekrar görüyoruz. İşte üniversite içerisinde bir iktisat, işletme fakültesi gibi yeni bir fakülte kuruluyor Sayın Bakan.

Baktığımız zaman, bu üniversitelerin sayısal anlamda, öğrenci sayısı anlamında çok büyük olduğu temel gerekçesi var ama tekrar yeni bir fakülte kurulumu burada ekleniyor. Bunun ne kadar mantıklı olduğunu tekrar ben sizin bilginize sunmak istiyorum Sayın Bakanım.

BAŞKAN – Sayın Zeybek...

KEMAL ZEYBEK (Samsun) – 557 sıra sayılı alacakların yapılandırılmasıyla ilgili yasa tasarısı hazırlanmış. Bir de verecekleriniz için yasa teklifi hazırlasanız olmaz mıydı? Emeklilikte Sosyal Sigortalar Kurumuna gün ve yılına göre prim ödemeleri kalmamış, yemesinden içmesinden tasarruf ederek açlık sınırı altında ücretle yaşamını sürdüren, emekliliği dört gözle bekleyip prim ödemeleri bittiği hâlde yaşı dolmadığı için emekli olamayan insanlarımızın sorunlarını bir yasayla çözmek iktidar partisinin elinde olmasına rağmen, emeklilerin yaşa takılmalarının sorunları olarak durmasına duyarsız olmanızı yurttaşlarımıza izah etmek zorundasınız. Sigorta prim günü dolduğu hâlde yaşın dolmasını beklemenin akılla, mantıkla ilgisi var mı? Çıkın anlatın. “Bizim alacaklarla ilgimiz var, vereceklerle ilgimiz yok.” diye çıkın halka yine anlatın. Diğer taraftan, çiftçilerimizin borçlarının yapılandırılmasının da bu torba yasada yeri yoktur. Çiftçilerimiz büyük bir ölçekte borçlanmıştır, borçlarının da yapılandırılmasını bu torba yasayla getirmenizi temenni ediyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Son olarak, soruları cevaplandırmak üzere sözü Millî Eğitim Bakanımız Sayın İsmet Yılmaz’a bırakıyorum.

Buyurun Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Teşekkür ediyorum Muhterem Başkanım.

Öncelikle, Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı kapsamında 33’üncü maddenin (a) fıkrası uyarınca araştırma görevlisi kadrosuna atanmış olup statüleri 50’nci maddenin (1)’inci fıkrasının (d) bendinde belirtilen statüye dönüştürülmüş sayılanlar, ek 30’uncu madde uyarınca, 30’uncu maddenin (a) fıkrasına göre yeniden ataması yapılmayanlar için yeni bir yasa teklifi görüşülecek bu yasadan sonra. O yasaya bir ekleme yapacağız. Birinci husus bu.

İkincisi: Öğrenci affı düşünüyor muyuz? Evet düşünüyoruz. Öğrenci affı komisyondan geçti, Genel Kurula gelecek, yine yüce Genel Kurulun takdirine sunulacak. 500 bin öğrenci, 170 bin civarında da Açık Öğretimde, toplam 680 bine yakın öğrencinin bu aftan faydalanacağını düşünüyoruz.

Öğretim elemanı sayımız 2002’de 50 bin civarındaydı, şimdi 158 binin üstünde. Dolayısıyla, bayağı bir ilerleme var geçmişle kıyaslayınca. Üniversite sayımız 76’ydı, şimdi 187 tane üniversitemiz var. Bütün amacımız, istiyoruz ki tam bağımsızlık için nitelikli bilgiye ve nitelikli bilim adamına mutlaka sahip olmak lazım. Nitelikli bilgiyi üretecek ve nitelikli bilim adamlarını yetiştirecek olanlar da üniversitelerimizdir. Dolayısıyla da üniversitelerimizin uluslararasında rekabet edebilecek bir yapı sistemine sahip olmasını istiyoruz. Bundan dolayı da öncelikle bütçeye ayırdık. 2002’yle kıyaslarsanız, yükseköğretime 27 milyar 761 milyon lira bütçe ayırdık, toplam eğitim bütçemizin yüzde 20,61’ine. Öğrenci sayısı 7 milyon 500 binin üzerinde, oysa daha önceden 1 milyon 600 bindi. Gerçekten sayısal olarak büyümeyi sağladık, şimdi nitelik ve kalite bakımından da yükseköğretimi yapılandırmak için çalışmalar yapıyoruz.

Araştırma üniversitelerini belirledik, bölgesel kalkınma odaklı misyon farklılaşmasını getirdik ve bununla ilgili üniversiteleri oluşturduk. Eğitim Programları Danışma Kurulu ve Meslek Yüksekokulları Koordinasyon Kurulunu kurduk. Doktora sonrası araştırmacı istihdamını getirdik. Yükseköğretim kurumlarında öğretim üyesi olarak altı yıl çalışıp da AR-GE yapmak isteyenlere -ister yurt içinde ister yurt dışında- bir yıl ücretli izin verilmesinin yolunu açtık. Sermaye şirketi statüsünde teknoloji transfer ofisi kurulabilmesini mümkün kıldık. Bilimsel araştırma projelerinde görevlendirilecek tezli yüksek lisans ve doktora öğrencilerine burs ödenmesinin yolunu açtık. Organize sanayi bölgelerinde açılan liselerdeki öğrencileri destekliyorduk, şimdi organize sanayi bölgelerinde açılacak meslek yüksekokullarına giden öğrencileri de destekleme kararı aldık, bununla ilgili yasayı beraber çıkardık. Türkiye’nin yaş ortalaması büyüdü, 78’e çıktı, 65’te emekli olanlar genç emekli oluyordu, şimdi 75 yaşına kadar öğretim görevlilerinin üniversitede çalışmalarına da imkân sağlandı. Bundan sonra da yükseköğretim sisteminde kaliteyi artırmak için gereken çalışmalarımızı yapacağız.

Güvenlik soruşturması nedeniyle sağlık elemanlarından bininin henüz daha atamasının yapılmadığı ifade edildi. Gerçekten son dönemlerde her kurumun… Biz bile 20 bin öğretmen, 25 bin öğretmen alıyoruz, bin, 2 bin, 3 bin, 20, 30, 40 değil. Dolayısıyla, güvenlik soruşturması nedeniyle bütün kamu kuruluşlarında beklemeler var, bundan dolayıdır ancak hızlandırırız.

Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür, hem kendi yerel değerlerini benimsemiş hem de evrensel değerlere açık, çağıyla yarışan bir nesil yetiştirmek için çalışıyoruz. Düne kıyasla iyi bir noktadayız, 584 bin öğretmen atamasını gerçekleştirdik.

Dün Şırnak’taydım, Cizre’de. Öğretmenler odasında sorduğum hemen hemen her öğretmen yeni atanmış öğretmendi. 2002’de bu öğretmenler haftada on beş saat ek dersle birlikte 635 lira alıyorlardı. Şimdi yeni gelen öğretmenime sordum “Aylığın ne kadar?” diye, “3 bin lira, 500 de ek dersten alıyorum, 3 bin 500 lira.” dedi. Bakın, Allah için, 600’den 3 bin 500 liraya; 5 kat, 6 kat. O 635 liranın dolar karşılığı 400 dolar bile değil, 378 dolar. Şimdi? Şimdi 3.500 lira deyince herhâlde 900 doların üzerinde. Dolar bazında yüzde 100’den daha fazla artırdık. Öğretim hazırlık ödeneği de 175 liraydı, bin liraya çıkardık.

Yine, “İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa” ismi… Hep beraber önerge verdik, İstanbul Cerrahpaşa Üniversitesi… Biz bunu beraber verdik fakat katılımcı süreçte “Biz bunu istiyoruz ama…”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Son cümlem Muhterem Başkanım, son cümlem.

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

Sayın Danış Beştaş da önerge yetiştiriyor.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşadaki öğretim üyeleri, öğretim görevlileri İstanbul Üniversitesi isminin kendileri için bir değer olduğunu, dolayısıyla da bunun korunması gerektiğini, illa bir isim konulacaksa “İstanbul Üniversitesi”nden sonra “Cerrahpaşa” verilmesini teklif ettiklerinden biz onların teklifini dikkate alarak bu değişikliği yüce Meclisin huzurlarına getirdik.

Dolayısıyla, istişare bizim ilkemizdir, istişareyle giderseniz mutlaka doğruyu bulursunuz denir; inancımız da budur, bizim de yaptığımız budur. Bu değişiklik de o istişarenin sonucudur. “Biz yaptık oldu, sizin adınız bu.” diye hiçbir zaman demedik. Öyle deseydik beraber verdiğimiz önergenin arkasında dururduk.

Tekrar yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Şimdi 7’nci maddeye bağlı ek madde 182 üzerinde ikisi aynı mahiyette olmak üzere üç adet önerge vardır, okutuyorum önergeleri:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 556 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 7’nci maddesine bağlı ek madde 182’nin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

              Özgür Özel                            Ceyhun İrgil                    Ali Şeker

                 Manisa                                    Bursa                          İstanbul

        Zülfikar İnönü Tümer                      Ali Akyıldız                          

                  Adana                                    Sivas

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

         Meral Danış Beştaş               Filiz Kerestecioğlu Demir   Behçet Yıldırım

                  Adana                                   İstanbul                       Adıyaman

            Kadri Yıldırım                        Ertuğrul Kürkcü

                   Siirt                                      İzmir

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Muhterem Başkanım.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki ilk önerge üzerinde İzmir Milletvekili Sayın Mustafa Ali Balbay konuşacaktır.

Buyurun Sayın Balbay. (CHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Sayın milletvekilleri, Sayın Bakan “İstişare ederek belli bir noktaya geldi.” dedi. Aslında bir hafta daha etsek vazgeçecekti çünkü İstanbul Üniversitesi İbni Sina Üniversitesi diye önce ayrıldı, bir.

İki, İstanbul Üniversitesinin İbni Sina olarak ayrılmasında, tıp fakültesi olarak oraya geçmesi planlanan fakülte Çapaydı. Çapa olağanüstü bir çabalama sonucu kendisini çekince “Çapa olmadı, Cerrahpaşa verelim.” dediler. Şimdi “Cerrahpaşa ayrıldı, İbni Sina Cerrahpaşa olmaz. O zaman en azından İstanbul Üniversitesinden bu başvuranları bir ölçüde tatmin edecek bir isim bulalım.” deyip “İstanbul Cerrahpaşa Üniversitesi, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi olsun.” deyip bu noktaya geldiler.

Sayın Bakanın kendisi, gerçekten, diyaloğa da açık, o yönden bizim de herhangi bir yakınmamız yok ama eğer bu değişikliklerle ilgili biraz daha müzakere etse, örneğin bugün Sevgili Ali Şeker’in bahsettiği öğrencilerle bir konuşsaydı, bütün öğretim üyelerinin hep birlikte oluşturduğu neden buna karşı çıktıklarına ilişkin altı maddelik gerekçeye dikkatle baksaydı eminim bence vazgeçecekti, “Tamam, bu üniversitelere dokunmayalım, yeni üniversitelerle ilgili adımlar atalım.” diyecekti.

Sayın milletvekilleri, Sayın Bakan bu iktidar döneminin 6’ncı Millî Eğitim Bakanı olarak “İstişarelere açığız.” dedi ama bugüne kadar yapılan değişikliklere baktığımızda, pek çoğunda değişikliğin üzerinden yeniden değişiklik yapıldığını, önceki uygulamalardan pek çok kez vazgeçildiğini görüyoruz. Bugün internet ortamında yapılan bir açıklamanın ne kadar gerçekçi olduğuna ilişkin kamuoyu yoklamaları da yapılarak bir sonuç çıkıyor. Sayın Bakana önerim… Son yaptığı açıklamada “Avrupa ölçeğinde Millî Eğitim Bakanlığına en büyük katkıyı, en büyük bütçe artırımını biz yapıyoruz.” dedi ve “Doğruluk Payı” diye kamuoyunca da bilinen, eminim pek çoğunuzun zaman zaman baktığı o sitede Sayın Bakanın doğru söylemediği, verdiği bilgilerin de gerçeği yansıtmadığı açıklandı. Bu konuda da Sayın Bakandan bir açıklama bekliyoruz.

Sayın milletvekilleri, örneğin, bu çocukları yetiştiriyorsunuz. Yeri geldikçe ben de vurgulamayı seviyorum: “Bir yıl sonrayı düşünüyorsan tohum ek, on yıl sonrayı düşünüyorsan ağaç dik, yüz yıl sonrayı düşünüyorsan toplumu eğit.” Bu kadar önemli bir konuyla ilgili, örneğin, 2005 yılında tutturdunuz “Bitişik, eğik el yazısı yazılacak.” “Ya, yapmayın...” Örneğin psikologlar dediler ki: “Ya, bu çocuklar bu şekilde el yazısını öğrenemezler.” O dönem çok zorlandı, inat ettiniz. Sonra ne oldu? On iki yıl sonra “Ya, bu olmamış, değiştirelim, eskiye dönelim.” dediniz. Bu mu istişare?

Şimdi, en son, öğrenciler 24 Haziranda üniversite sınavına gireceklerdi, bir hafta ertelediniz ama sadece bu yıl üniversite sınavlarına girecek öğrenciler… Sayın milletvekilleri, Sayın Bakanım, lütfen bir kere daha bir muhakeme edin, bir çocuğun sınava gireceğini düşünün. Bir üniversite öğrencisi adayı bu yıl sınava dokuz ay kala sınavın adının değiştiğini öğrendi, sekiz ay kala sınava tarih sorularının da girdiğini öğrendi, yedi ay kala sınavın sorularının artırıldığını öğrendi, dört ay kala sınav puanlarının hesaplama şeklinin değiştiğini öğrendi, iki ay kala sınav tarihinin değiştiğini öğrendi. Bu mu istişare, bu mu karşılıklı görüşerek bir karar verme?

Yine bu çocuklar… Şu anda İstanbul Üniversitesinde ya da Gazi Üniversitesinde okuyan bir öğrenci, üniversitedeki bir öğrenci liseye girdiğinde liseye giriş sınavlarının şeklinin değiştiğini öğrenerek, o yeni sisteme alışarak liseye girmişti, lisede 2’nci sınıfta sınav sisteminin bir kere daha değiştiğini öğrendi, lise son sınıfta üniversiteye giriş sınavlarının değiştiğini öğrendi ve şimdi de üniversitenin adının değiştiğini öğrenecek. Sayın milletvekilleri, yani bunun neresi muhakeme? En çok oynadığınız, en çok yazboz tahtasına çevirdiğiniz alan eğitim oldu. Yine, kamuoyunda “Büyük bir proje başlattık.” diye başlattığınız FATİH Projesi’nden bugün bir eser var mı? Sayın Bakandan ben bu konuda da bir açıklama bekliyorum. FATİH Projesi sekiz yıldır uygulanacaktı şimdi vazgeçildi. Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u iki ayda fethetti, şimdiye 40 defa fethetmesi gerekirdi. Vallahi Fatih Sultan Mehmet 24 Haziranı görse size oy vermezdi, sizi kovalardı diyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki diğer önerge üzerinde Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş konuşacaktır.

Buyurun Sayın Danış Beştaş. (HDP sıralarından alkışlar)

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Parlamentoyu bir konuda aydınlatmak istiyorum. Şu anda dünya Twitter’da açılan bir “hashtag”i konuşuyor: “Tamam.” Bilmiyorum duydunuz mu? Duymadıysanız ben paylaşayım. Bugün Cumhurbaşkanı bir konuşmasında şöyle dedi: “Şayet bir gün milletimiz ‘Tamam.’ derse ancak o zaman biz kenara çekiliriz.” İşte bu söz üzerine şu anda dünyada -sanırım son rakam 600 bin oldu- dünya TT listesinde. Uluslararası alanda bütün dünya, Erdoğan’ın gitmesine ne kadar büyük bir arzuyla hem de saatler içinde -böyle uzun bir zaman değil, üç saatlik bir zaman dilimi içinde- milletin gidişe nasıl “Tamam.” dediğini konuşuyor.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Bu bilinmedik bir şey değil ki, dünya âlem karşımızda zaten, siz de dâhil olmak üzere. 81 milyonun ne dediği önemli, dünyanın değil, 81 milyonun.

ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – 35 milyon oy aldık, 35 milyon.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Evet, Erdoğan’a şunu söylüyoruz: Gerçekten siz “Milletimiz ‘Tamam.’ derse çekiliriz.” dediniz, biz milletin vekilleri olarak “Tamam.” diyoruz; “Tamam.” “Tamam.” “Tamam.” artık çekilin. Gerçekten halk “Bitsin bu çilemiz, yeter artık.” diyor, “…”(x) diyor, “Tamam.” diyoruz biz de onlar adına.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Onu PKK’lılara diyor.

ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – 24 Haziranda görüşeceğiz.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Biz diyoruz ki artık kenara çekilme zamanı, yoruldunuz gerçekten. Her gün bütün kanallarda kendinizi izlemekten siz yorulmadıysanız, bıkmadıysanız bu halk yoruldu. Hangi kanalı açarsak açalım karşımızda sizi görmekten biz de yorulduk, usandık, halk da yoruldu. Gerçekten halk diyor ki: “Artık bize televizyonlarda her gün afra tafra yaparak parmak sallamayın, tamam, kenara çekilin, emeklilik vaktiniz geldi.”

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – O parmak hainlere, o parmak PKK’lılara sallanıyor biliyor musunuz, bilmiyorsanız öğrenin.

TÜLAY KAYNARCA (İstanbul) – Ona millet karar verir, millet.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Biz de halk adına “Tamam.” diyoruz. 24 Haziranda doğru, bir seçim var, baskın seçim var ama biz de halkın vekilleri olarak diyoruz ki 24 Hazirana daha çok var, yeter, il il gezmenize gerek yok, ilçe kongrelerine gitmenize gerek yok, gece iki üç saat uykuyla yorulmanıza gerek yok. Bu hayat bir defa olur, bir defa insan doğar, yaşar ve ölür; yeter, yazık size, yazık, “Tamam.” diyoruz “Tamam.”

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Biz her an sahadayız, zaten yapmamıza da gerek, her an sahadayız.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Gerçekten şu anda Twitter’da inanılmaz yaratıcı mesajlar var ve o kadar yaratıcı mesajlar var ki keşke buradan hepsini okuma ve paylaşma şansı olsa. Ama bunu biz söylemedik…

TÜLAY KAYNARCA (İstanbul) – Twitter söyledi.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - …bunu Erdoğan’ın kendisi söyledi, “Şayet milletim ‘Tamam.’ derse ben kenara çekilirim.” dedi. İsterseniz yarın seçim yapalım, elli güne ne gerek var. Gelin, nasıl olsa her şey sizin elinizde, sandıkları kuralım, bugün “Tamam.” diyenler yarın da size “Tamam.” desin.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Millet size kaç kere “Tamam.” dedi, siz hâlâ oradasınız.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Evet değerli milletvekilleri, halk “Hukuksuzlukların son bulması için ‘Tamam.’, işkencenin son bulması için ‘Tamam.’, tutuklu siyasetçilerin tahliyesi için ‘Tamam.’” diyor, “Çocuklarımızın istismara uğramaması için ‘Tamam.’” diyor, “Yoksulluk çekmek istemiyorum, bu nedenle ‘Tamam.’” diyor. “İşsizlikten, artık her gün iş aramaktan bıktım, buna da ‘Tamam.’” diyor. Kadınlar “Her gün şiddete uğramaktan, taciz ve tecavüze maruz bırakılmaktan bıktım, bu artık son bulsun, bu nedenle ‘Tamam.’” diyor. İş dünyası “Yandaşlarınıza daha fazla kâr dağıtmanıza, para dağıtmanıza gerek yok, tamam, siz çekilin, herkes eşit oranlarda faydalansın.” diyor. Cizre’de yaşayanlar “Bodrumlarda yaktığınız çocuklarımızın cenazelerini henüz defnedemedik, çekilin, cenazelerimize kavuşalım.” diyor, “Tamam.” diyor, “Gidin.” diyor, “İstemiyoruz sizi.” diyor.

TÜLAY KAYNARCA (İstanbul) – Millet ne diyor, millet?

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Millet ne diyecek, millet?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Gitmeniz için o kadar çok sebep var ki burada değil beş dakika, saatler yetmez. Şu anda…

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Siz “Tamam.” demeyeceksiniz, millet diyecek o “Tamam.”ı.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Şu anda hapishanelerde, dünyanın dört bir yanında Türkiye'de olan biteni izleyenlere biz gür sesle şunu söylüyoruz: 24 Haziranı beklemeyin, bugün çekilin.

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Dünya “Tamam.” der ama Türk milleti “Evet.” diyor; bunu bilin.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Biz hep bir ağızdan kesinlikle “Tamam.” diyoruz.

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Türk milleti “Evet.” diyor, Türk milleti!

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Eminiz, son kararımız!

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Türk halkı “Evet.” diyor.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Eminiz, son kararımız!

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Tüm seçimlerde size “Hayır.” dedi…

BAŞKAN – Müdahale etmeyin sayın milletvekilleri.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Tamam, tamam…

İSMAİL TAMER (Kayseri) – …“Tamam.” demedi.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Tamam, tamam…

BAŞKAN – Sayın Tamer…

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Türk milleti “Evet.” diyor.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Tamam, tamam…

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Türk milleti “Evet.” diyor.

BAŞKAN – Sayın Tamer…

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Tamam, tamam…

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Türk milleti “Evet.” diyor.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Tamam, tamam…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Türk milleti “Evet.” diyor.

BAŞKAN – Sayın Tamer…

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Tamam, tamam…

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Türk milleti “Evet.” diyor.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Tamam, tamam…

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Türk milleti “Evet.” diyor.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Tamam…

TÜLAY KAYNARCA (İstanbul) – Devam…

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Türk halkı “Evet.” diyor, “Devam.” diyor.

TÜLAY KAYNARCA (İstanbul) – Devam…

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Tamam…

İSMAİL TAMER (Kayseri) – 24 Haziranda göreceğiz, “Tamam.”ı göreceğiz.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Tamam…

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Devam mı, tamam mı? Türk milleti “Evet.” diyor.

BAŞKAN – Evet, “Tamam.” ile “Devam.”ı 24 Haziran yaklaşacak, herkes görecek inşallah.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Sayın Başkan…

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bostancı.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – “Teröre tamam, HDP’ye tamam.” diyor, “Hainliğe tamam, PKK’ya tamam.” diyor.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen müdahale etmeyelim. Sözü olan talepte bulunur, eğer uygunsa, İç Tüzük elveriyorsa söz veririz ama değilse de kusura bakmayın.

Buyurun Sayın Bostancı.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

25.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Adana Meral Danış Beştaş’ın görüşülmekte olan 556 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 7’nci maddesine bağlı ek madde 182’yle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, teşekkürler.

Eminim, Sayın Beştaş 24 Haziranda “Tamam.” diyecektir, farklı bir oy vermeyecektir.

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Dünya zaten istemiyor.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Dünya değil, Türkiye’den, hepsi Türkiye’den!

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Sayın Beştaş 2014’te de herhâlde “Tamam.” demişti, 2011’de de “Tamam.” demişti, 2007’de de “Tamam.” demişti.

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Artık tamam, artık!

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Sayın Beştaş’ın “Tamam.” demesinin bir önemi yok.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Halk diyor!

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Önemli olan, burada, bu milletin, bu milletin, bu ülkede yaşayanların iradeleri, reyleri, onların ne dediği. Sayın Beştaş istikrarlı bir çizgiyle hep “Tamam.” dedi, millet de her zaman Sayın Erdoğan’a “Devam.” dedi. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

İSMAİL TAMER (Kayseri) - Size “Tamam.” Sayın Erdoğan’a “Devam.”

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Şimdi, 24 Haziranda göreceğiz. Hiç kimsenin bu milletle telepatik güçler marifetiyle, her biriyle bağ kurarak onun üzerinden sanki milleti temsil ediyormuş gibi konuşmasına gerek yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bak “Tamam.” dediniz. (CHP sıralarından alkışlar)

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – “Tamam.” dediniz.

İSMAİL TAMER (Kayseri) – “Tamamlayın” dedi, “Tamam.” demedi.

BAŞKAN – “Tamamlayın.” derken devam ettirdim, onu da görmediniz değil mi? Devam ettiriyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurun.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Bir gerçeklik var, bütün bu spekülasyonların, lafların ötesinde on altı yıldır Türkiye siyasetinin karizmatik lideri, Türkiye siyasetinin üzerine en fazla söz söylenen kişisi Sayın Erdoğan’dır. Sayın Erdoğan’ın karşısında Twitter’a birtakım mesajlar atılıyormuş. Sayın Beştaş Twitter’a baksaydı lehinde de birçok mesaj atıldığını görürdü.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – 10 bin, 10 bin. 500 bin, 600 bin-10 bin.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – 600 bin-10 bin.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Lehinde -toplamı söylüyorum- oy atanlar bir çizgiyi, bir siyaseti, bir programı işaret ediyor. Aleyhinde konuşanların ortak bir programı yok; her birinin ayrı türküsü, ayrı hikâyesi var. 24 Haziranda bu milletin yine kahir ekseriyeti Sayın Beştaş’ın bu “Tamam.” demesinin aksine Sayın Erdoğan’a bir kez daha “Devam.” diyecektir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bir saniye, size de söz vereceğim.

Ben önce bu aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Karar yeter sayısı isteriz.

BAŞKAN - Karar yeter sayısı mı istediniz?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - İsterseniz isteriz. Ondan, bence söz verin, söz hakkını…

BAŞKAN – Karar yeter sayısı istemeyin, söz vereyim işte.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Hayır olmaz, pazarlık yok.

ALİ ŞEKER (İstanbul) - O ayrı, o ayrı.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Demokrasinin pazarlığı, indirimi, iskontosu olmaz.

BAŞKAN – Buyurun.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sayın Bostancı konuşmasında bana atfen “milleti temsil ediyormuş gibi” diyerek açıkça sataşmıştır. Sataşmadan dolayı söz istiyorum.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Buyurun.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – “Milletle, sanki herkesle telepatik bir ilişki kuruyormuş ve onların kanaatlerini temsil ediyormuş gibi.” dedim yoksa herkes…

BAŞKAN – Evet, farklı şeyler. Ben size de 60’a göre yerinizden söz veririm aynı şekilde, size de devam ettiririm, rahat olun, buyurun.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Hayır, açıkça sataşmadır.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Danış Beştaş.

26.- Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Ben, millet adına konuşma yetkisine sahibim, milletten bu yetkiyi aldım, o yüzden şu anda burada kendisi gibi Parlamentodayım. Bu nedenle millet adına tabii ki konuşma hakkım var.

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Tüm herkesi temsil edemezsiniz, temsil etmiyorsunuz tüm milleti.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Kendisinin sözlerinden gerçekten aslında trollerin daha haberi olmadığını anladık çünkü yani buradan troller şimdi harekete geçecekler ama ne kadar geçerlerse geçsinler 600 bine 10 bin farkı kapatamayacaklar.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Gündeme dön, gündeme.

SAİD YÜCE (Isparta) – Sen sandıktaki sonuca bak, sandığa bak, sandığa, Twitter’la olmuyor bu iş.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Bu 600 bin ilerleyen saatlerde milyonları bulacak. Bunu da gerçekten biz temsilen burada söylüyoruz; 24 Haziranda bu “Tamam.”lar sel olacak, büyüyecek ve bu iktidar gidecek, biz de güle güle diyeceğiz, güle güle, güle.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Özel, buyurun.

27.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, tabii, bu tip tartışmalar yaklaşan seçimlerin de heyecanıyla bütün halkımız tarafından dikkatle takip ediliyor. Siyaset bir iddia işi. Bugün Sayın Erdoğan “‘Tamam.’ derlerse giderim.” dedi.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Bu da diktatör olmadığının en büyük kanıtıdır işte, biliyorsunuz değil mi?

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Ama sizin “Tamam.”ınız değil o, siz hep “Tamam.” diyorsunuz zaten.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ve tamamı Türkiye’den atılmış 600 bin “Tamam.” “tweet”iyle bugün dünyada en çok konuşulan konu bu oldu.

ŞAHİN TİN (Denizli) – Tek adam olmadığını gösteriyor.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Diktatör olmadığının en büyük kanıtıdır, kendinize gelin. Söyledikleriniz ile şu kürsüde senin söylediklerin tezat oluşturuyor, tezat.

BAŞKAN – Sakin, arkadaşlar, lütfen…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Arkadaşların paniği iki sebebe dayanmaktadır; bir tanesi, bu meselenin bir anda patlamasından duydukları rahatsızlık ve bir an için düşündüler; şunu biliyoruz: Pek az bir kısmınız şu köşede oturacak ama 24 Hazirandan sonra orada milletin temsilcisi Cumhuriyet Halk Partisi ve millet ittifakının ve size karşı duran bütün partilerin temsilcileri oturacak, tamam mı arkadaşlar? (CHP sıralarından “Tamam.” sesleri)

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – 1 Kasımdan önce de bu sözleri çok duyduk.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Tamam mı arkadaşlar? (CHP sıralarından “Tamam.” sesleri) Tamam mı arkadaşlar? (CHP sıralarından “Tamam.” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Arkadaşlar, sayın milletvekilleri, boşuna “Twitter cıvıtır.” demiyorlar.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Siz cıvıttınız, siz.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – AKP’nin lehine olunca Twitter iyi oluyor ama değil mi?

BAŞKAN – Kalkıp da Twitter üzerinden burada karar vermek hiçbirimize düşmez. Söz de karar da millettedir. Millet kime “Tamam.” derse tamam olacak, kime “Devam.” derse devam edecektir. Lütfen, milletin iradesine ipotek koymayalım.

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Ne alakası var?

BAŞKAN - Bunu da 24 Haziranda hepimiz göreceğiz inşallah.

İSMAİL TAMER (Kayseri) - Her zaman olduğu gibi.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bostancı.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Türkiye siyasetinde karar veren millettir, bunu sandıkta yapar.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Davutoğlu nerede, Davutoğlu?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – O zaman neden 10 bin tane trol besliyorsunuz?

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Davutoğlu nerede?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Sandık gerçekliğini geçmişte görmeyenler gelecekte de bununla yüzleşmek yerine başka mecralarda teselli arıyorlar, arayamaya devam etsinler.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – “Tamam mı?” diye sormuş, cevap vermiş millet de Cumhurbaşkanına.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) - Onlara bu teselli yeter zaten, bu kadar teselli yeter.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Bu millet bir kez daha 24 Haziranda kendi gerçek iradesini ortaya koyacak ve Sayın Erdoğan’a yüksek bir oyla “Devam.” diyecektir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Ya, arkadaşlar, biz neyi tartışıyoruz hakikaten? Twitter cıvıttı yani ha, kusura bakmayın.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Yazık ya, yazık!

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sayın Başkan…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sandık! Sandık!

BAŞKAN - Yani, biz kalkıp da, şimdi, o zaman sandığı, seçimi, 24 Haziranı, hepsini bir tarafa bırakalım, bir “hashtag” üzerinden, milletin kararıymış gibi, karar verelim.

İSMAİL TAMER (Kayseri) - Nelerden medet umuyorsunuz ya? Acıyorum size.

ALİ ŞEKER (İstanbul) - Troller çalışmıyor, troller.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Danış Beştaş.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Şu anda “Twitter cıvıttı.” lafınızı milyonlarca insana hakaret olarak algıladım.

ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Ne alakası var?

İSMAİL TAMER (Kayseri) - Ya bırakın! Saptırıyorsunuz her şeyi, saptırıyorsunuz ya!

TÜLAY KAYNARCA (İstanbul) – İşiniz sosyal medyaya kaldıysa yandınız.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Ben de bir Twitter kullanıcısı olarak… Gayet ciddi bir mecra ve orada insanlar düşüncelerini ifade ediyorlar. Siz, AKP iktidarı, siz değil de; siz bağımsızsınız ya!

BAŞKAN – Bağımsızım.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Bütün basın-yayın organlarını ele geçirdiği için insanların nefes aldığı, duygularını ve düşüncelerini söylediği maalesef alanlar olarak sosyal medya kaldı. Bu nedenle, beğenseniz de beğenmesiniz de halkın oradaki düşüncelerine saygı duymak zorundasınız.

BAŞKAN – Tamam, tamam, problem yok.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Tamam, tamam Başkan. (CHP sıralarından alkışlar)

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Tamam, evet.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Tamam, tamam, kesinlikle. Meclis Başkan…

BAŞKAN – Sosyal medyayı bizler de kullanıyoruz Sayın Danış Beştaş.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Bitiriyorum.

BAŞKAN - Asıl sosyal medya üzerinden burada karar kesmek bu milletin iradesine ipotek koymaktır, millete haksızlıktır. (AK PARTİ sıralarından “Bravo Başkan!” sesleri, alkışlar) Millet kararını verecek.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Bu tartışmayı bitiriyoruz burada.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Eminim sizin içinizden de -zaten dışa da yansıdı- “Tamam.” demek geliyor.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Dedi, dedi, defalarca dedi.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Yani, dediniz bunu defalarca.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Sizi de kurtaracağız.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Biz bunu halka destek olarak algılıyoruz ve diyoruz ki: Hodri meydan! Gelin, OHAL’i kaldırın, siyasetçileri bırakın, hepimiz özgürce alanlarda yarışalım, bakalım kim kazanacak?

BAŞKAN – Evet, hodri meydan! 24 Haziranda görüşelim diyorum ve…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Hodri meydan!

Karar yeter sayısı istiyoruz.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

B) Yeniden Görüşmeleri Yapılan Tasarılar/Teklifleri (Tekriri Müzakere) (Devam)

1.- Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/943), Erzincan Milletvekilleri Sebahattin Karakelle ve Serkan Bayram'ın Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2311), Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve 5 Milletvekilinin Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2313), Malatya Milletvekili Öznur Çalık ve 3 Milletvekilinin Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2314) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 556) (7’nci Maddeye bağlı Ek Madde 182) (Devam)

BAŞKAN - Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunmadan önce karar yeter sayısı arayacağım.

Sizlerin önergesi, kabul edin lütfen.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.21

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 19.39

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya), Barış KARADENİZ (Sinop)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 96’ncı Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

556 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 7’nci maddesine bağlı ek madde 182 üzerinde verilen aynı mahiyetteki önergelerin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi önergeleri tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – 105 kişi var Sayın Başkan.

BAŞKAN – Evet, elektronik oylama cihazıyla yapacağız.

Üç dakika süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır, önergeler kabul edilmemiştir. Böylece, evet, devam ediyormuşuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

556 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

7’nci maddeye bağlı ek madde 182 üzerindeki önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 556 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 7’nci maddesi ile 2809 sayılı Kanuna eklenen ek 182’nci maddesinin birinci fıkrasının başlığında ve madde metninde yer alan "İstanbul Cerrahpaşa Üniversitesi” ibarelerinin "İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa” şeklinde, (a) bendinde yer alan "Diş Hekimliği Fakültesi,” ibaresinden sonra gelmek üzere “İktisat Fakültesi, İşletme Fakültesi” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

            Mustafa Elitaş                     Mehmet Doğan Kubat         Halis Dalkılıç

                 Kayseri                                  İstanbul                         İstanbul

            Osman Boyraz                           Hasan Turan            Mehmet Metiner

                İstanbul                                 İstanbul                         İstanbul

              İsmet Uçma                            Aziz Babuşcu          Nureddin Nebati

                İstanbul                                 İstanbul                         İstanbul

         Feyzullah Kıyıklık                     Leyla Şahin Usta                Şirin Ünal

                İstanbul                                   Konya                          İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ BURHANETTİN UYSAL (Karabük) – Takdire bırakıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa’ya bağlı olarak yeni İktisat Fakültesi ile İşletme Fakültesinin kurulması amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Gerekçesini okuttuğum önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 7’nci maddeye bağlı ek madde 182’yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Böylece birinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/943), Erzincan Milletvekilleri Sebahattin Karakelle ve Serkan Bayram'ın Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2311), Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve 5 Milletvekilinin Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2313), Malatya Milletvekili Öznur Çalık ve 3 Milletvekilinin Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2314) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 556) (Devam)

BAŞKAN - Şimdi, ikinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

İkinci bölüm 9 ila 17’nci maddeleri kapsamaktadır.

İkinci bölüm üzerinde söz isteyen, grupları adına ilk söz İYİ PARTİ Grubu adına Bursa Milletvekili Kadir Koçdemir’e aittir.

Buyurun Sayın Koçdemir.

İYİ PARTİ GRUBU ADINA KADİR KOÇDEMİR (Bursa) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; ikinci bölüm üzerine İYİ PARTİ adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Cep telefonlarının renkli ekrana yeni geçtiği dönemlerde, cep telefonlarına kameraların yeni takıldığı dönemlerde, Cem Yılmaz bir markanın cep telefonu reklamına çıkıyordu. O reklamlardan birisi şöyleydi: Cem Yılmaz bir kral, yanında yelpazelerini sallayan adamlar var ve Cem Yılmaz’a, krala bir telefon getiriyorlar. Kral telefona şöyle bir bakıyor, yere çarpıyor telefonu, diyor ki: “Böyle cihaz mı olur?” İşte, reklamı yapılacak telefonun özelliklerini sayıyor: “Renkli ekran olması lazım, fotoğraf çekmesi lazım.” vesaire diye. Cihazı getirenler ters yüz olup geri gidiyorlar. Bu arada kral ekranlara doğru dönüyor ve şu lafı ediyordu: “Kralım ya, arada sırada abuk sabuk emirler vermek zorundayım.”

Bugün üniversitelerle ilgili tartıştığımız bu kanun bana bu reklamı hatırlattı. Seçim kararı alınmış, memleket seçim havasına girmiş, pek çok konuda ve önümüzdeki yıllarda Türkiye’nin kaderiyle ilgili önemli bir seçim yapılacak ve aciliyeti olmayan bir konuyla yüce Meclis meşgul ediliyor. Ve bunu yapanlar ölçeği gerekçe gösteriyorlar, bu zamana kadar bunun tersi pek çok uygulamanın sahibi olanlar bunu söylüyor. Büyükşehir uygulamasından tutun da bakanlıkların küçültülmesine ve en son yürütme adı altında yargının, yasamanın tek bir adama bağlanmasını gerçekleştirenler ölçeğin büyüklüğünden dem vurarak üniversiteleri bölmeye kalkıyorlar.

Arkadaşlar, 2 ülkeyi sizin dikkatlerinize sunmak istiyorum. Birisi Güney ve Kuzey Kore. Biliyorsunuz, bunların ayrılmaları 1953 yılında gerçekleşti. Ayrıldıkları ana kadar Güney ve Kuzey Kore tek bir halk idi; dünya görüşleri, zihniyetleri, iklim, bitki örtüsü, o zamana kadar ki kültürel mirasları, itiyatları aynı olan bir halk. Sonra, oradaki bir paralel üzerinden bu halk ikiye bölündü ve iki devlet hâline geldi. Hatta, bölünme anında Kuzey Kore yeraltı zenginlikleri bakımından Güneye göre nispeten biraz daha avantajlı durumdaydı. Bu ne zaman oldu? 1953 yılında oldu. 2005 yılında Dünya Sağlık Örgütünün hesaplamalarına göre Kuzey Kore’de ortalama ömür Güney Kore’den on üç yıl daha kısa arkadaşlar. Elli iki yılda ortalama ömürde bile on üç yıllık bir fark var. 1970’lere kadar Türkiye'den daha zayıf bir durumda olan Güney Kore, bugün, Türkiye'nin yedi buçukta 1’i, 100 bin kilometrekare kadar bir arazisi var, 50 milyon insanı var ve Türkiye'nin kişi başına düşen millî gelir hesabına baktığımızda en az 3,5 katı, kişi başına 35 bin dolar millî gelire sahip. Peki, 1953’e kadar her şeyleri aynı olan bu iki halktaki bu iki farklı gelişmenin sebebi nedir?

Benzer bir şey Doğu Almanya, Batı Almanya için de geçerli. Onlar da 1948, 1949’da ayrıldıklarında o zaman kadar aynı Goethe’yi, Schiller’i okuyan, Beethoven’ı dinleyen aynı kültürde aynı halk idi, ayrıldılar, 1991’de tekrar birleştiklerinde birbirlerini tanıyamadılar. Bunun sebebi nedir? Bunun tek bir sebebi var: Batı Almanya’da ve Güney Kore’de kurallar ideal olmayabilir ama uygulanan kuralların olduğu bir sistem vardı, orada öngörülebilir, hesaplanabilir bir ortam vardı; çocuklar, gençler kendi ömürlerini planlayabiliyorlardı ve yaptıkları plan yüzde 80-90 oranında tutuyordu ama diğer bölümlerinde doğru zamanda doğru adamın yanında doğru tavrı almanız, hakkınızda hiç bilmediğiniz birisi tarafından ispiyonlama yapılıp yapılmaması sizin kaderinizi belirliyordu. Türkiye böyle bir yer hâline geldi. Türkiye'de bırakın on yıl, yirmi yıl sonrasını, on gün sonrasını planlamak mümkün değil.

Şimdi üniversitelerle ilgili bu düzenlemeyi getiriyorsunuz ama bu üniversitelere kayıt yapan öğrenci “Üç yıldır ben İstanbul Üniversitesinde okuyorum.” “Ben Gazi Üniversitesinde okuyorum.” diyen öğrenci ayrı bir diploma alacak, yarın işe müracaat ettiğinde o isim belki oranın personel departmanı tarafından bilinmediği için ücra yerdeki bir üniversite gibi algılanacak.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Kadir Bey, istediği yerden diploma alacak talebine bağlı, ikisi de farklı değil.

KADİR KOÇDEMİR (Devamla) – Bu düzenlemenin gerekliliğiyle ilgili Türkiye kamuoyunda en küçük bir tartışmaya biz şahit olmadık. Ben bunun bir tesadüf olmadığını düşünüyorum arkadaşlar. Şimdi, Türkiye'de oy sandıkları ve semtler ile AK PARTİ’nin aldığı oylar arasında bir ilişki kurmaya çalışalım, bir regresyon analizi yapalım şeyde, şunu görüyoruz: Eğitim seviyesi Türkiye ortalama eğitim seviyesinden pozitif olarak farklılaştıkça, gelir seviyesi Türkiye ortalama gelir seviyesinden pozitif olarak farklılaştıkça AK PARTİ'nin oyu düşüyor. Eğitimde hiçbir şey yapmasaydık, eğitimi hiç yönetmeseydik bugün uluslararası sıralamalarda dipte sürünmezdi bu ülke. Hiçbir şey yapmasaydık, yönetmeseydik eğitimde daha başarılı bir yerde olurduk.

Yine aynı şekilde bu ülke asla “orta gelir tuzağı” dediğimiz 10 bin dolarlık gelir seviyesinden kurtulamaz çünkü AK PARTİ biliyor ki ortalama gelir 17-18 bin dolara geldiğinde, ortalama eğitim yükseldiğinde hem yıl olarak hem kalite olarak asla bugünkü aldıkları oyları alamayacaklar. Türkiye’nin semtlerine bakın, bunu görün. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – 10 bin dolara kim getirmiş onu ya? 10 bin dolara sen mi getirdin? Kim getirdi 10 bin dolara onu? 3 bin dolardan 10 bin dolara kim getirdi o geliri?

KADİR KOÇDEMİR (Devamla) – Burada bir kasıt var, burada bilerek yapılan bir şey var. Bu kadar kötü sonucu tesadüfle almak asla mümkün değildir. Onun için, arkadaşlar, Türkiye’nin normalleşmeye, tekrar siyaset yapılabilir bir ülke hâline gelmeye ihtiyacı var. Farklı partilerde de olsa insanların birbiriyle konuştuğu, karşısındakinin en az kendisi kadar memleketin ve çocuklarının, torunlarının iyiliğini istediğini baştan kabul eden ama onun yanlış düşündüğünü ona anlatmayı siyaset olarak gören yeni bir anlayışa ihtiyaç var. Bunun sağlanması için köprüden önceki son çıkış 24 Hazirandır. 24 Haziranda inşallah aziz milletimiz bu gidişe “dur” diyecektir ve şunu, iki ülke, Güney-Kuzey Kore, Doğu-Batı Almanya’nın arasındaki farkın sadece hukuk devleti olduğunu görecektir.

Yine başka bir farkı, bizim ülkemizle ilgili verip sözlerimi bitirmek istiyorum. Arkadaşlar, geçen Millî Takım’da baktım, Avrupa’da bizim 2-2,5 milyon insanımız var. 2,5 milyon insanımız -çocuğunun ki dışlanmak, başarısız olmak, yarışta dezavantajlı duruma düşmek için pek çok sebepleri var dil bariyeri başta olmak üzere- Millî Takım’ımıza 7-8 tane futbolcu veriyor, biz 80 milyonluk bir ülkede kendi çocuklarımıza spor yaptırarak 3-4 tane futbolcu yetiştirebiliyoruz. İşte bu da öngörülebilir bir ortam, adaletli, ehil, emin, halka yakın, realiteye, gerçeğe, toprağa yakın kadroların önemini gösteriyor. Bu kadroların gününe çok kalmadı. İnşallah 24 Haziran bu yönde milletimiz için tarihî bir fırsat olacaktır. O günde buluşmak umuduyla hepinize saygılar sunuyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın Özel, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

28.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Cağaloğlu Anadolu Lisesi Müdürünün devlete, Hükûmete, akla, vicdana meydan okumasına ne kadar sessiz kalınacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Sayın Bakan, aslında bunu mikrofondan yapmadan önce defalarca bire bir size söyledim ama bugüne kadar hiçbir sorun çözülmedi. Cağaloğlu Anadolu Lisesinde bir müdür var. Olayı biliyorsunuz; bu müdür, okul aile birliği üyelerine cinsiyetçi bir küfür etti ve büyük bir tartışma başladı. Sonra öğrencilere “şerefsiz” dedi; bununla ilgili tutanak var. Sizin yolladığınız müfettişlere “bilmem neresi kırık -o, bilmem neresi demedi de ben öyle demek durumundayım- müfettişler mi beni görevden alacakmış?” diye söyledi. Giden her müfettişin hakkında yazdıkları ortada. Birkaç günlüğüne görevden aldınız, “Beni görevden almaya öyle kimsenin gücü yetmez.” dedi. Ankara’ya geldi, geri döndü, görevden alındığı okula oturdu, ertesi günü iade yazısı geldi.

Cağaloğlu Anadolu Lisesinde her dünya görüşünden veli ve hepimizin evlatları, bu müdürün devlete, size, Hükûmete, akla, vicdana meydan okumasını izliyor. Siz buna daha ne kadar sessiz kalacaksınız? Bir bakanın sözünü, bir müsteşarın sözünü, müfettiş raporlarını boşa çıkartıp alay eden bu adam gücünü nereden almaktadır? Bu konuda ne yapmayı düşünüyorsunuz? Bunu sizden duymak isteriz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Muş…

29.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Bursa Milletvekili Kadir Koçdemir’in görüşülmekte olan 556 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın ikinci bölümü üzerinde İYİ PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET MUŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; az önce konuşan hatip, ben de buradayım, bizi de dikkate alın… Bunun harici bir amaç gütmeksiniz partimize sataşmalarda bulunmuştur.

Hatiple herhangi bir polemiğe girecek değiliz, dikkate de almadığımızı ifade etmek isterim. Fakat burada bir konuya açıklık getirmeyi de elzem görmekteyim. Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde üniversitelerin sayısı 2 kat artmıştır, 3 katına yani geldiğimizde 70 küsur üniversite varken bugün 180’e çıkmıştır üniversite sayısı ve bugün de yine yeni üniversitelerin açılmasıyla alakalı bir tasarıyı görüşüyoruz.

İkincisi, iktidara geldiğimizde eğitimle alakalı önemli çalışmalar yaptık; 600 bine yakın öğretmen bu dönemde atandı, derslik anlamında yüzlerce yeni derslikler açıldı ve eğitime her zaman aslan payını ayıran bütçeler yaptık. Zorunlu eğitimi de on iki yıla yine Adalet ve Kalkınma Partisi çıkarmıştır.

Aynı şekilde, millî geliri, geldiğimiz zaman, aldığımız noktadan 3 katına çıkarttık ve Türkiye’yle alakalı önemli hedefler ortaya koyduk, Türkiye’yi zenginleştirmek adına, Türkiye’yi daha ileriye taşımak adına önemli hedefler koyduk ve satın alma paritesine göre de Türkiye’nin millî geliri 20 bin doların üzerine çıkmıştır. Bunlar yeterli mi? Değil, biz bunu çok daha yukarıya çıkartmaya çalışacağız. Dolayısıyla, realiteler bunlardır, somut veriler bunlardır; ötesi bizi bağlamaz.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Halaçoğlu, Meclis Televizyonu kamerasında bir sorun yaşanmış, şimdi Meclis TV’de bir problem var. O yüzden ben, düzeltmeler için on dakika ara vermek durumundayım.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.58

YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 20.14

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya), Barış KARADENİZ (Sinop)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 96’ncı Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

556 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/943), Erzincan Milletvekilleri Sebahattin Karakelle ve Serkan Bayram'ın Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2311), Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve 5 Milletvekilinin Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2313), Malatya Milletvekili Öznur Çalık ve 3 Milletvekilinin Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2314) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 556) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Söz sırası, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu’na aittir.

Buyurun Sayın Kerestecioğlu. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; günlerdir binlerce öğrenci sokaklarda, Türkiye'nin en saygın akademisyenleri eylemler yapıyorlar. Biliyoruz Hükûmet kendinden önce gelen her geleneği, her birikimi ortadan kaldırmak istiyor ama kökü Osmanlı’ya dayanan üniversitelerin, onların dahi altını oyacağınızı bu ülkede aklıselim hiç kimse beklemezdi. Bugün koskoca akademisyenler “İnandığımız her şey, yarattığımız her birikim elimizden alınıyor.” diyorlar. Bu tasarı yasalaşırsa İstanbul Üniversitesi, Gazi Üniversitesi, Selçuk Üniversitesi, Karadeniz Teknik Üniversitesi gibi Türkiye'nin en eski üniversitelerinin bazı fakülteleri üniversite bünyesinden koparılarak ayrı üniversiteler kurulacak. Artık bir ekol olmuş, hangi siyasetten olduğu fark etmeksizin her siyasetin üzerine titremesi gereken kurumların kimliği elinden alınacak.

Bir üniversitenin büyüklüğü onun zafiyeti değildir arkadaşlar, artısıdır aksine. Bir üniversitede ne kadar çok bölüm olursa disiplinler arası çalışmalar çoğalır. Bugün dünyada kente ilişkin bir akıllı tasarım yapılacaksa projeler hazırlanırken fizikçiler, bilgisayar mühendisleri, sosyologlar, şehir planlamacıları bir araya geliyorlar. Günümüzde tüm dünyada yaklaşım fakülteleri ayırmak değil, aksine farklı disiplinleri bir araya getirmektir. Harvard’ı, Oxford’u, Cambridge’i bölmek, adını değiştirmek kimsenin aklına gelir mi? Buna yeltenen hükûmet olur mu sizce? Aksine “Bu üniversiteleri nasıl destekleriz, nasıl prestijlerini yükseltiriz?” diye düşünür yöneticiler. Örneğin İstanbul Üniversitesi geçtiğimiz yıl YÖK’ün seçtiği 10 araştırma üniversitesi arasında, bünyesinde 70’in üzerinde araştırma merkezi var. Bir üniversiteyi böldüğünüzde bu merkezler ve bölümler arasındaki bütünlük tamamen bozulacak. Dünya sıralamasında dereceler elde eden üniversiteler bu bölünme neticesinde arka sıralara düşecekler. Gerçi uzun zamandır derece elde edebilen çok üniversitemiz de yok maalesef, birer tabela üniversitesine dönüşmüş durumda birçok üniversite ama şu anda üzerine gidilenler yine de bunların içerisinde en değerli, en köklü olanları. Evet, tüm dünya üniversitelerini dünya sıralamasında ilk 500’e sokmaya çalışırken biz basamak geriletmeye çalışıyoruz. Bugün 12 Eylül darbecilerinin dahi aklına gelmeyecek bir yıkım yaşanıyor. Onlar solcu, sosyal bilimler bölümlerinin fakültelerini ve isimlerini değiştirmeye soyunmuşlardı ama bu kadarı, aralarında geçmişi Osmanlı’ya dayanan üniversitelerin de olduğu üniversiteleri bölmek akıllarına gelmemişti.

Bugün üniversitelerin kalabalıklığından dem vuruluyor. Peki, bu noktaya nasıl geldik arkadaşlar? Siz artırmadınız mı bütün o kontenjanları? YÖK herkesi üniversiteli yapmak için üniversitelerin altyapılarını dikkate almadan sürekli kontenjan artırdı. O dönem akademisyenler ısrarla, “Önce eğitimin kalitesini artırmak, yeterli altyapıyı hazırlamak, mezun gençler için iş yaratmak, sonra kontenjan artırmak gerekir.” diyorlardı. Fakat, ülkede yapılan her değişiklik gibi YÖK de kontenjanları artırırken üniversitelerin bileşenlerine, akademisyenlere, çalışanlara, öğrencilere sormadı. Şimdi “Çok öğrenci var, üniversiteyi bölelim.” diyorlar. Gerçekten akıl alır gibi değil.

AKP’nin son yıllarda üniversitelerde kadrolaşma için attığı adımları bildiğimiz için, üniversitelerin bölünmesinin kadrolaşma dışında bir maksadı olmadığından adımız gibi eminiz. Örneğin, vesayet kurumlarıyla mücadele edeceğini ifade ederek iktidar olan AKP, neden 12 Eylül askerî darbesini gerçekleştiren paşaların inşa ettiği YÖK gibi bir vesayet kurumunu kaldırmaz? Çünkü böyle her yetkiyi bünyesinde toplayan bir kurum, kadrolaşmada işlerine yarar. Hükûmet, YÖK’ü on altı yıllık iktidarı boyunca her geçen gün bu nedenle güçlendirmiştir.

15 Temmuzdan sonraysa OHAL rejiminden de yararlanarak üniversitelerde kim yetenekli, kim liyakat sahibi, kim başarılı, kimin çalışmaları var unutuldu. Türkiye’nin en başarılı akademisyenleri işlerinden olurken üniversiteler hızla AKP’li akademisyen ve yöneticilerle doldu. Bakın, size nasıl kadrolaşıldığının rakamlarını vereyim: Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı Türkiye’deki üniversitelerde görev yapan 1.577 fakülte dekanının yani tüm dekanların istifasını istedi. Darbe girişiminin hemen ardından üniversitelerden 4.225’i akademisyen, 1.117’si ise idari personel olan toplam 5.342 kişi hızla görevden uzaklaştırıldı. İhraç edilen akademisyenlerin pasaportları iptal edildi. Yabancı uyruklu imzacı akademisyenlerin çalışma izinleri hukuksuzca iptal edildi. İhraç edilen akademisyenlerin özel alanda çalışmaları bile engellendi. 15 vakıf üniversitesi kapatılarak bu kurumlarda çalışan 2.808’i öğretim elemanı olmak üzere yaklaşık 6 bin kişi arkadaşlar, yaklaşık 6 bin kişi bir gecede işsiz kaldı.

18 Ekim 2016 tarihinde, 2016-2017 Akademik Yılı açılışı sarayda yapılarak rektörler cübbelerine iktidar iliği açtılar. Üniversitelerin kurumsal özerkliği ayaklar altına alındı. Disiplin Yönetmeliği, yeni suçlar da ihdas edilerek 12 Eylüldekinden de daha fazla ağırlaştırıldı. Bakanlara, YÖK’e, rektörlere istediği kişiyi herhangi bir soruşturma olmaksızın işten atma yetkisi verildi. Rektörlük seçimleri kaldırılarak rektörler doğrudan Cumhurbaşkanı tarafından atanmaya başlandı. Yetmedi, üniversitelerde rektör pozisyonundaki kişiler üniversitelerin gerçek kadro ihtiyaçlarını göz ardı ederek eş dost, akraba gibi yakın çevrelerine ve siyasal iktidarın önerdiği kişilere üniversite kadrolarını tahsis ettiler.

Aslında Hükûmetin planı belli; hızla birilerine doktora yaptırıp bu yeni üniversitelerdeki yeni kadrolara atayacaklar, tıpkı 12 Eylül öncesindeki aynı yapılaşma ve kadrolaşma gibi.

Bugün, üniversitelerin bölünmesine ülkenin her tarafından tepkiler yükseliyor. Üniversite öğrencileri ve akademisyenler her yerde “Üniversiteme dokunma.” diyerek tasarının geri çekilmesi için imza kampanyaları düzenliyorlar. Bir üniversite öğrencisinin, akademisyenin üniversitesine sahip çıkması kadar güzel bir şey olabilir mi aslına bakarsanız ama böyle bir şeyi hayal etmek maalesef iktidar için mümkün değil. Ayrıca, sadece bu tepkiler muhalif olanlardan gelmiyor, AKP seçmeni olan ama göz göre göre biat etmeyen gerçek bilim insanları ve öğrenciler de bu tasarıya karşı çıkıyorlar.

Bakın, ben Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinde okudum. 12 Eylülden sonra YÖK geldiğinde, biz “İdam cezası devletin taammüden adam öldürmesidir.” diyen akademisyenlerle okuduk. Yeni Anayasa kendilerine dayatıldığında “Ben bugüne kadar dersimi biat etmeden verdim, bundan sonrasında buna uymam.” diyen ve istifa eden akademisyenlerle okuduk. Ben buradan Münci Kapani’yi ve maalesef bombalı saldırıda hayatını kaybeden Bahriye Üçok’u ve -kendisi neyse ki onu görmemiş- ondan önce hayatını kaybeden Hocam Coşkun Üçok’u ve Selâhattin Keyman’ı saygıyla anmak istiyorum. Evet, böyle hocalara, böyle üniversitelere, böyle akademisyenlere ihtiyacımız var ve yok edilmek istenen maalesef bu.

Fransız 68 kuşağının bir sözü vardır, “30 yaş üstü kimsenin dediklerine güvenme.” derler. Öğrenciler gerçekten bu sözün hakkını vererek gençliğin yaratıcılığıyla bir yanıt vermişler düştükleri bu trajikomik durum karşısında. Diyorlar ki: “Üniversiteler bakteri değildir, bölünerek çoğalmazlar.” Evet, gerçekten üniversiteler bakteri değildir, bölünerek çoğalmazlar ama sevgili gençler, bizler çoğalabiliriz özellikle 24 Hazirandan sonra. 24 Haziranda hep birlikte “Tamam.” diyeceğiz ve hep birlikte de el sallayacağız, “Güle güle.” diyeceğiz. Buna yürekten sizin de karşılık verdiğinizi, her ne kadar bugün sokaklarda susturulmak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – Bitiriyorum.

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – Her ne kadar bugün “Tamam.” demek de yasak hâle gelmişse, bunun için de hatta bir KHK çıkarılması ihtimali söz konusu olabilirse de -sokaklarda çünkü gençler “Tamam.” dedikleri için şimdi polis tarafından engelleniyorlarmış, bunu da Meclisin bilgisine sunalım- yürekten buna karşılık verdiğinizi ve 24 Haziranda da “Tamam.” diyeceğinizi biliyorum.

Ben buradan çok değerli bir dostumuzu, Onur Hamzaoğlu’nu da selamlayarak sözlerime son vermek isterim. Onur Hamzaoğlu, annesinin hastalığında annesini ziyaret etmek istedi ama zulüm gerçekten o kadar aşmış, o kadar aşmış ki annesini ziyaret etmesine izin verilmedi ve Onur Hamzaoğlu, Dilovası’nı Türkiye’ye tanıtan, orada kanserin yayılmasını Türkiye’ye anlatan hocamız geçen gün annesinin cenazesine gitti polislerin kuşatması altında. Seni selamlıyoruz Onur Hamzaoğlu.

Sevgiler, saygılar sunarım. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Şimdi söz sırası Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy’da.

Buyurun Sayın Ersoy. (MHP sıralarından alkışlar)

Sizin bir de beş dakika şahıslar adına da söz talebiniz var, onu da ilave edeyim.

RUHİ ERSOY (Osmaniye) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; öncelikle Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Üzerinde duracağımız üniversitelerle ilgili görüşlerimizi ifade etmeden önce, üniversite anlayışıyla doğrudan alakalı olduğunu düşündüğümüz, Fransa’da içerisinde önceki Devlet Başkanı Sarkozy’nin de bulunduğu sözüm ona 300 aydının genelgeye, bildiriye imza meselesi çok üzerinde durulması ve ibretle tartışılması gereken bir konudur.

Zira bu iddia, bu mesnetsiz, istinatsız, gerçeklikle örtüşmeyen, Müslümanlığa karşı büyük bir saygısızlık içeren bu anlayış, Kur’an-ı Kerim’de geçen şiddet içerikli ve Yahudileri kendisine düşman gösteren ayetlerin buralardan çıkarılarak Kur’an-ı Kerim’in tahrip edilmesinin gerekliliğine dair bir teklif. Böyle bir teklifin yapılmasının sıradan bir olay olmadığını biz dikkatlere sunmak istiyoruz. Bu, sadece sözüm ona 300 aydının, Batılı entelektüelin ortaya koyduğu tavır değil, içerisinde Sarkozy’nin de imza koyduğu bu yaklaşımla bugünlerde tartışılan, kutsal mekânlara, özellikle hac farizasının yapılmış olduğu Mekke’ye kilise yapılması iddiası beraberinde, yeniden İslam dünyası üzerinde yeni bir operasyon hazırlıklarının olduğunun emaresi olduğunu düşünüyoruz. Oysa birazcık nasiplenseler ve literatür tarasalar, Müslümanlığın insanlığa katmış olduğu değerlere baksalar bugün kendi medeniyetlerinin varlıklarını dahi İslam’ın köklerinde ve İslam âleminin üretmiş olduğu, Türk kültürünün üretmiş olduğu bilim dünyasında göreceklerdir. Endülüs’ten bilim tarihinin kendilerine nasıl neşet ettiğini, pozitif bilimler başta olmak üzere, üniversite kavramıyla tanışmanın Doğu üzerinden Batı’ya nasıl gittiğini görürlerdi. Oysa bugün gözleri kör, kulakları sağır bu anlayış oryantalist bakış açısının, özellikle postmodern yaklaşımlarla yeniden ortaya çıktığının bir tezahürüdür. Bu anlayışı biz “entelektüel şiddet” olarak tanımlıyoruz ve bu entelektüel şiddetin IŞİD’in, El Kaide’nin, DEAŞ’ın, bu manadaki bilumum dinî radikal örgütlerin silahla yaptıklarını fikirle yapma hamlesinde iş ve eylemler oldukları görüşündeyiz. Bunlar radikalleşmeyi tetikleyen, marjinalleşmeyi tetikleyen, kendi toplumuna Doğu’yu ve Müslüman’ı öteki olarak gösteren anlayışlardır. Oysa başta Fransa olmak üzere, Avrupa’da yaşayan Müslüman toplumları hesaba kattıklarında, kendi ülkelerinin içerisinde dahi birtakım kaos ve kriz emareleri görülmektedir ve bunun çağrısını ortaya koymaktadırlar. Bu konuda, Fransa’daki bu sözüm ona bağımsız aydınların bu hamlesinin bir sivil inisiyatif üzerinden daha farklı bir küresel politikaya doğru evrileceğini öngörüyor ve bunun altını çizerek dikkatleri buraya çekmek istiyoruz. Bunun altına imza koyanları biz de kınıyoruz. Onları bilimden nasiplenmeye, İslam’dan nasiplenmeye, İslam dünyası ve Kur’an-ı Kerim’in anlamını idrak etmeye davet ediyoruz. İslam’ın anlamının kökü ve anlamının selam kelimesinden, selamın barış olduğundan, Müslüman’ın barışı temsil eden iman ehli olduğundan hatırlatma yaparak dünyamıza binbir icadı İslam dünyasının pozitif bilim olarak nasıl kattığına dair, sözüm ona o çevrelerin, birazcık aydın ve entelektüel ise, birazcık insaf sahibiyse biraz kaynak taramasını tavsiye ediyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üzerinde tartıştığımız üniversitelerin ayrışması, çoğalması, yeniden kurulmasına dair yaklaşımlar elbette ki iyiyi, güzeli, doğruyu, hakikati arama noktasında olumlu karşılamak istediğimiz hususlardır. Zira bu konuda “üniversite” kavramını tanımlarken evrensel anlamda üniversitenin farklılıkların birlikteliğinin, ortak etik değerler etrafında bir arada yaşama kültürüyle hakikati arama yeri olduğu hususunda ortak bir kanaat vardır. Üniversite sadece bilginin nakledilmiş olduğu, öğretildiği yerler değil, ilmin peşine düşen, ilim arayışında olan, hakikat peşinde olan insanların iş alanı değil, yaşam alanlarıdır. Üniversite hocasını tanımlarken üniversite hocası yaptığı iş karşılığında maaş alan insan değil, yapacağı işi daha iyi yapabilmek için ona maaş verilen insan olabilmeli ve üniversiteler bizim şu an tartıştığımız biçimde bürokratik anlamdaki tasniflerden çok, bilimsel anlamda yapılacak iş ve eylemlerle gündeme gelebilmeli. Bunu arzu ediyoruz.

İnanıyoruz ki bu konuda İslam dünyasına Doğu’nun, özellikle Maveraünnehir Vadisi’nde başlayan Türk-İslam medeniyetinin katmış olduğu bu anlayışın, bu hakikati arama anlayışının neticesinde doğduğunu, kurulacak yeni üniversiteler de kendi gerçeklikleri üzerinde görebilirler.

Bu kapsamda üniversitelerimizin temel meselelerine evrensel standartta baktığımızda bir üçüncü jenerasyon üniversite kitabında Hans Viessmann isimli bir araştırmacının şu ifadesi var, diyor ki: “Dünyada birinci kuşak üniversiteler sadece profesyoneller yetiştirdiler ve var olan bilgiyi yaymaya çalıştılar. İkinci kuşak üniversiteler ise araştırmayı ön plana koyarak yeni bilgi oluşturma ve araştırmacı yetiştirmeyi misyon edindiler. Üçüncü kuşak üniversiteler ise disiplinlerarası ve esnek yapıları ile profesyonel ve araştırmacının yanında girişimci de yetiştirmeye başladılar.” İşte biz üçüncü kuşak üniversitenin neresindeyiz? Ümidimiz ve bu manada beklentimiz, üniversitelerin bürokratik oligarşiyle gündeme gelmesinden çok, bu tasnif edilme sürecinin üniversitelerde üçüncü jenerasyona doğru evrilen, ihtiyaçları karşılayan ve orada bilgiyi nakleden değil, hakikati arayarak müteşebbis ve bu manada girişimcilerin yetiştiği çok boyutlu, disiplinlerarası üniversitelerin olmasıdır.

Oluş ve işleyiş şekline baktığımızda, YÖK Başkanı Profesör Yekta Saraç’ın yaptığı basın açıklamasında yaklaşık on yıldır üniversitelerin tasnif edilmesiyle ilgili konunun gündemde olduğu, başta İstanbul Üniversitesi olmak üzere diğer üniversitelerde de benzeri durumların devam ettiği ve Selçuk Üniversitesi örneğinden ayrılan diğer üniversiteyle de bir örnek teşkil ettiklerinin ifadeleri var. Yani zihinsel anlamda bunun hazırlıklarının on yıllık bir geçmişi, tasnifle ilgili çalışmalarında da yaklaşık dört beş yıllık bir hazırlıklarının olduğu ifadeleri var Sayın YÖK Başkanının. Yani bu konu akşamdan sabaha getirilmiş bir işe benzemiyor.

Bu tartışmaların yapılması doğaldır çünkü aidiyetler çok önemlidir. İstanbul Üniversitesi gibi, Gazi Üniversitesi gibi köklü okulları aidiyetleri üzerinden tanımlar insanlar. Çünkü aidiyetler, kimlikler modern insanın kent içerisinde yeniden varoluş sebeplerinden bir tanesidir. Kendisini üniversitesine ait hisseden öğrenci, kendisini üniversitesine ait hisseden öğretim üyesi “Ben bu kimliğe mensubiyet duyuyorum. Bu tasnif edilen ve ayrılan üniversitenin olacağı yeni şartlar benim aidiyetim konusunda bir tartışma olabilir.” şerhini koyuyor. Bu bir sosyal psikolojik tahlildir, gerekçedir aynı zamanda.

İkincisi de ve kendilerince haklı oldukları konu -ama inanıyorum ki YÖK bu konuda daha detaylı bilgi verirse bu konu anlaşılır diye düşünüyorum- ayrılan üniversitelerin, yeni kurulan üniversitelerin marka değerlerinin veyahut da birtakım haklarının da orada yeniden var olabilmesi. Yani uluslararası anlamda İstanbul Üniversitesiyle, Gazi Üniversitesiyle değişik projeler yürüten hocalar, Erasmus Programı kapsamında öğrenci mübadelesi yapan arkadaşlar “Biz ayrıldıktan sonra statümüz ne olacak, bu marka adı altında ortak yürüttüğümüz programlar ne olacak?” gibi kaygılı sorular soruyor. YÖK bu konuda tatmin edici cevaplar veriyor ama bu konuda verilen cevaplar yeteri kadar kitleye verilemiyor, eylem yapan arkadaşlara verilemiyor diye düşünüyorum.

Diğer yandan, üniversitelerdeki araştırma uygulama merkezleri problemi var. Gazi Üniversitesinde -benim de öğretim üyesi olduğum- Türk Halk Bilimi Bölümünün Halk Bilimi Araştırma ve Uygulama Kürsüsü şimdi bu şartlar altında nerede kalacak? Yani edebiyat fakültesi yeni kurulacak olan üniversiteye gittiğinde bu uygulama merkezinin nerede kalacağına dair kaygılı soruların cevabını arayışımda YÖK Başkan Vekilimiz Sefa Bey, bu konu için teklif ve yasa değişikliğine gerek olmadığı, yönetmelikle YÖK’ün bu konularda, ait olan fakültelerin ait olan ana bilim dallarıyla ilgili araştırma merkezlerinin ilgili üniversiteye nakledileceği hususunda bilgiler verdi. Bu vesileyle ben arkadaşlarıma ifade etmek istiyorum ama öte yandan, Gazi Üniversitesi özelinde, arkadaşların dile getirdiği son süreçte, üniversiteler tasnif edilirken “Edebiyat fakültesi, Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı ve İletişim Fakültesi hariç” diye bir ifade var. Bu ifadeyi arkadaşlar biraz rencide olarak algılamışlar ve “Bizim diğer, üniversiteye geçişte fiziki mekânlarımız ve imkânlarımızın mübadele ve değişimi konusunda bu yaklaşım tarzı hoşumuza gitmedi.” diye dile getirdiler. Bunlar düzelebilecek, tolere edilebilecek konulardır. Bunları hem buradan ifade etmek hem de bu konuda yapılacak uygulamaları, saha esnasında öğretim üyelerini incitmeden, öğrencileri incitmeden bu süreci, süreç yönetimini hesaba katarak iyi yapmak gerekiyor. Bu konunun zamanlaması, detayı, önü arkası nedir, ne değildir; bunun üzerinde çok fazla durmak istemiyoruz ama üniversitelerin kuruluşundaki temel gayeye uygun, yeni kurulan üniversitelerin bu manada bilim ve bilim felsefesiyle gündeme gelmesini, bürokratik oligarşi ve sadece yönetim organizasyon şeması içerisinde kendilerine pozisyon alan akademisyen görünümlü bürokrat adaylarının değil, üniversitenin temel meselesi olarak üniversitelerin hakikati arayan yerlere doğru tekamül etmesi hususunda biz de kaygımızı, görüşümüzü, tavsiyemizi dile getiriyoruz.

Diğer bir husus, bizim üniversitelerle ilgili konuşacağımızı ifade ettiğimizde öğrencilerimizden gelen taleplerin başında, temel hususlardan bir tanesi, “Bizim ikinci öğretimde okuyan öğrenciler bu harç paralarını ödemekte zorlanıyorlar, buna bir kolaylık getirebilir mi?” veya “Öğrenci harçları ve geçmişe dönük borçlarıyla ilgili yapılan aflara benzer uygulamalar öğrenci lehine tekrar gündeme getirilebilir mi?” Ki bunu zaten genel anlamda tüm hükûmetler geçmişte hep öğrenci lehine yapmıştır, bundan sonrası için de olası kaynaklar yeniden gündeme getirilecektir ve tartışılacaktır diye düşünüyorum. Bu aidiyetimizi kimliklere ve üniversitelere veya insanın kendisini tanımlarken hissettiği aidiyetlere, büyük aidiyet olan Türk milletine, Türk kültürüne, memlekete, yerli olan, millî olan ve bu topraklara ait olanlara daha çok aidiyet duygusunun hepsinin üstünde kuşatıcı, toparlayıcı üst kimlik olduğunu ve olması gerektiğini ifade ediyorum. Yapılacak iş ve eylemlerin memleketimize huzur, barış ve kardeşlik getirmesini temenni ediyorum.

Tekrar tekrar altını çizdiğimiz bir husus, on yıllık bir arka planla, yaklaşık dört beş yıllık komisyon çalışmalarıyla üniversitelerde örnek bir model olarak da Selçuk Üniversitesinin tasnifiyle ilgili yapılan bu işlerin son süreçte bu kadar tartışılıyor olmasının seçim iklimiyle doğrudan ilgisi olduğunu düşünmekle beraber süreç yönetiminin, kamuoyu yönetiminin bu manada sağlıklı bir şekilde yürütülememesiyle de ilgili olduğunu düşünüyorum. Kararları verecek olan komisyonlar çalışmalarını YÖK nezdinde, Millî Eğitim Bakanlığı nezdinde yaparken son süreçte üniversite rektörlerinin ve diğer bürokratların bu sürece dâhil olmasıyla birlikte verilen kararlarda benim fakültem, senin fakülten ayrımının da tartışmalara sebep olduğunun farkında olduğumuzu ifade ediyoruz. Ama bütün bunlara rağmen şu gerçeğin altını çizmek istiyorum: Türkiye Cumhuriyeti devletini yöneten ve Türk milletinin iradesiyle seçilmiş olan hiçbir yönetici ve şu an atanmış, bu manada eğitimi yöneten kamu bürokratı bilerek ve isteyerek sadece ve sadece yandaşlara fırsat sunmak için bu işleri yapmaz, yapmaz yani buna ben inanmıyorum. Burada bir kaygı var. “Daha iyiyi, daha güzeli, daha ideale yakın olanı nasıl yapabiliriz?” noktasındaki bu niyet uygulamada birtakım eleştirilecek konulara sebebiyet verebilir ama bu konuda niyetin samimiyetine…

Üniversitelerin hakikatin ışığı ve erdemini yakalama ve millî anlamda Türk toplumuna ziyalar saçması, aydınlıklar saçması dileğiyle biz de Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak düşüncelerimizi ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyoruz. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Söz sırası Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Mustafa Akaydın’a aittir.

Buyurun Sayın Akaydın. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

CHP GRUBU ADINA MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime öncelikle kırk altı yıl önce aramızdan antiemperyalist bir savaş verdikleri için cezalandırılarak, idam edilerek öldürülen 3 fidanı anarak başlamak istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, tabii ki gündemimiz üniversiteler. Ben burada Sayın Millî Eğitim Bakanımıza ve iktidar sahibi milletvekillerine sormak istiyorum: Değerli arkadaşlar, aceleniz ne? Gerçi, YÖK Başkanımız geçen hafta bir basın söyleşisinde “Biz bu işi on yıldır tartışıyorduk.” diyordu. Ben üniversite camiasından gelme bir milletvekiliyim, gerçi on yıldır üniversite çatısı altında değildim ama üç yıldır Millî Eğitim Komisyonundayım, inanın, benim böyle bir çaba olduğundan yani üniversitelerin bölünmesi çabası olduğundan bugüne kadar hiç haberim olmadı yani apar topar Milli Eğitim Komisyonunda karşımızda bulduk arkadaşlar. Üniversite açmak, bırakın bölmeyi, üniversite açmak bile son derece ciddi bir iştir. Dolayısıyla üniversite camiasında tartışmadan, Millî Eğitim Komisyonlarına YÖK tarafından brifingler verilmeden böyle bir konunun alelacele Milli Eğitim Komisyonundan çıkıp Meclise gelmesini akılla, mantıkla izah etmek mümkün değil. 2016-2017 eğitim öğretim yılı açılışında Sayın Cumhurbaşkanının özellikle bu konuya değinen lafları da var; “Biz bugüne kadar biraz hızlı gittik, kalitesiz üniversiteler açtık, eğitim modelimizi bir gözden geçirmeliyiz.” diyor. Yani bundan şu çıkıyor: Herhâlde bunun arkasında Sayın Cumhurbaşkanı da yok TEOG sınavında olduğu gibi.

Değerli arkadaşlar, sene 2002, Kasım ayı; AKP iktidara geldi, on maddelik bir Acil Eylem Planı sundu, bunların içinde üniversiteler birinci hedefti. Üniversiteleri bölmek mi dersiniz, rektörleri değiştirmek mi dersiniz... Ama YÖK Kanunu'nu değiştirmekten bahsediliyordu, bakın, on altı yıl geçti YÖK Kanunu falan değişmedi. Peki, üniversite adına yapılan olumlu bir tek iş var mı? Bence yok. Yani “şu vardır” derseniz gerçekten katılacağım, bence yok. 6 Millî Eğitim Bakanı değişti, ilkini Üniversitelerarası Kuruldan çok iyi hatırlıyorum, kurul toplantılarına katılırdı, Erkan Mumcu. Hiç olumlu bir şey olmadı değerli arkadaşlar. Bir kere, kural olarak yapılması gereken şudur: Eğer bir yerde üniversite açmak istiyorsanız o üniversitenin programlarının gerektirdiği insan gücü ihtiyacınız var mı? Bunu kim tespit eder? İşçi sendikaları, işveren sendikaları, YÖK, TOBB, sendikalar, konfederasyonlar bunlar bu ihtiyacı tespit eder, buna göre bir program yapılır. İkincisi; üniversite açılması gereken ilin sosyoekonomik koşulları üniversite açmaya müsait midir, bu araştırılır. Üçüncüsü; açmak istediğiniz ülkenin ihtiyacı olan programları eğitimini verecek akademik potansiyeliniz, akademik gücünüz var mı, bunlara bakılır. Sonuncusu da Maliye Bakanının denetiminden geçer, bunun finansmanı var mıdır bütçede?

Şimdi, gördüğümüz kadarıyla yirmi tane yeni üniversite kuruyoruz, bunun on dördü bölünmek suretiyle. Bugün basına yansıyan bilgilere göre de yirmi beş olduğu da söyleniyor. Ben bilmiyorum şu anda kaç üniversite kurulduğunu veya bölündüğünü, sadece on dört tanesi bölünüyor gibi bir durum var.

Değerli arkadaşlar, dünyada üniversite bölünmesi diye bir kavram yok, ben duymadım, bilen varsa söylesin. “Üniversite bölünmesi” diye bir kavram Türkiye'de var. Bakın, 70’li yıllarda tıp fakültesi ihtiyaçları vardı, tıp fakültesi ihtiyacı olan illere bazı sponsor üniversiteler, özellikle Hacettepe Tıp Fakültesi, daha sonra Ankara Üniversitesi talip oluyordu, önce o ilde bir tıp fakültesi açılıyordu ama aynı ilde değildi bu. Birçok üniversite o tıp fakültelerinin açıldığı illerde sonradan üniversite hâline gelmiştir yani bölünerek olmamıştır bu iş. Bölünme modası ne zaman gelmiştir Türkiye’ye? 1990’lı yıllardan itibaren gelmiştir, yanlış bir modeldir arkadaşlar. Bakın, ben kendi bulunduğum üniversitenin 4’üncü rektörüydüm, şu anda 6’ncı rektörü görev yapıyor ve Akdeniz Üniversitesi bugüne kadar Süleyman Demirel’i doğurdu, Mehmet Akif Ersoy’u doğurdu, Alaaddin Keykubat’ı doğurdu, 4’üncü doğumun sancılarını çekiyor arkadaşlar; böyle gayriciddi bir iş olabilir mi? Bu olursa Türkiye’de olur. Benim bildiğim dünyada bölünmüş olan bir tek üniversite var, Sorbonne Üniversitesi ama adı değişmemiş; Sorbonne-1, Sorbonne-2, Sorbonne-3, Sorbonne-4 olmuş. Gelin, ısrarla bölmek istiyorsanız bari bunu İstanbul-1, İstanbul-2, Gazi-1, Gazi-2 yapın.

Arkadaşlar, üniversitelerin marka değeri vardır, aynen Mercedes gibi marka değeri vardır. Bakın, 1088 yılında dünyanın ilk üniversitesi kabul edilen Bologna Üniversitesi, Avrupa’nın 10 tane önemli üniversitesi 11’inci, 12’nci yüzyılda kurulmuş olanlar hâlâ aynı isimleriyle kendilerini yaşatıyorlar ve öğrencileri atalarıyla bile birlikte bundan gurur duyuyorlar. Bir Mercedes marka arabayı bölüp de bir Serçe ile bir Peugeot yapabilir misiniz? Yapamazsanız İstanbul Üniversitesini bölüp de İstanbul ili sınırları içinde 2 tane üniversite yapamazsınız. Bu, üniversite özerkliğine aykırıdır değerli arkadaşlar çünkü eğer bir üniversite bölünecekse o üniversitenin çalışanları, öncelikle akademisyenleri ve öğrencilerin görüşlerine de müracaat edilir. Bu müracaatlara bakarsanız, biraz önce İstanbul Cerrahpaşa’dan Pelin kızım telefon etti, ağlamaklı… Yüzlerce telefon geliyor günlerdir, ağlamaklı telefonlar geliyor akademisyenlerden ve öğrencilerden. Lütfen, bu haksızlığı yapmayın değerli arkadaşlar.

Arkadaşlar, 7,5 milyon öğrencisiyle övünüyoruz üniversitelerimizin. Şimdi diyeceksiniz ki bu olumlu bir iş değil mi? Yani üniversitelerde okullaşma oranımız arttı, olumlu gibi gözükebilir. Üniversite sayısı iktidara geldiğinizde 70 civarındaydı, bugün 3 katı arttı, sayın grup başkan vekilinizin söylediği gibi 2 katı da değil, ben artırıyorum rakamı, 3 katı arttı.

Peki, gelin, bu üniversitelerin kalitelerine bakalım, ne durumda? Yani, siz iktidara geldiğinizde bu üniversitelerin akademik yayın sayıları neydi, şimdi nereye değişti? Akademik yayın sayılarında büyük bir değişiklik olmadığını söyleyeyim ama akademik yayının kalitesinde kocaman bir sıfır aldınız değerli arkadaşlar çünkü o zamanlar -yani 2006 yılı rakamlarıyla vereyim- Türkiye’nin üniversitelerinin atıf sayısı, indeks değerleri, makalelerinin etki değerleri çok yüksekti, 150 küsur bin atıf vardı Türk üniversitelerinin yaptığı yayınlara, dış dergilerde yayınlara; 2012’ye gelindiğinde bu, 15-16 binlere düştü. Arkadaşlar, bakın istatistiklere, İslam kökenli nüfusu olan, bizi geçebilen bir tek ülke yoktu dünya üniversiteler sıralamasında; bugün İran bizden katbekat önde. Yani, siz üniversiteleri bölebilirsiniz, 70’ten 200’e de çıkarabilirsiniz, hatta yarın 400’e de çıkarabilirsiniz, hatta Hindistan gibi 8 bine de çıkarabilirsiniz üniversitelerinizi; bunu yapmakla “Üniversite sayısını artırdık.” diye övünmenizin hiçbir manası yok. Başka neyiyle övünür bir üniversite? Mezunlarının iş durumuyla övünür arkadaşlar, dünyadaki bütün üniversiteler çünkü dünyada üniversite öğrencisi mezun olduğu zaman iyi iş bulur ve para kazanır. E, bizde üniversite öğrencileri mezun olduğunda iş durumu nasıl? Yüzde 27 civarında işsiz değerli arkadaşlar.

Bakın, Millî Eğitim Komisyonunda -Millî Eğitim Bakanımız da yoktu, YÖK Başkanımız da yoktu- YÖK Başkan Vekiline sorduk: “Üniversite kadrolarının -şu anda övünüyorsunuz da- ne kadarı boş?” “Yüzde 25’i boş.” dedi. Sayın Bakanım, siz de oradaydınız. Yüzde 25’i boş; yani, öğrenci artık umudunu kesti üniversite kadrolarından, gitmiyor bile üniversitelere arkadaşlar. Bunun övünülecek hiçbir yanı yok değerli arkadaşlar. Yani, öğrencinize, mezun olan öğrencinize iş bulamıyorsanız diplomasının hiçbir değeri yoktur.

Arkadaşlar, verdiğiniz diplomalarda da ülke çıkarları gözetilir. Bakın, mühendislik diploması bütün dünyada en pahalı diplomalardandır; dolayısıyla, mühendislik diploması veriyorsanız mühendisin işsiz kalması kabul edilir bir durum değildir. Bizde mühendislerin hemen hemen büyük çoğunluğu işsiz. Mühendislerimiz mi kalitesiz, eğitimlerinde mi bir arıza var, oturup Millî Eğitim Bakanımızın bu konuda ciddi olarak düşünmesi lazım. Bir tek bilgisayar mühendisleri -benim bildiğim- iş bulabiliyorlardı kolaylıkla, onların da artık iş bulsalar bile tatmin edici bir maaşla geçinme ihtimali kalmadı arkadaşlar. Ziraat mühendisleri işsiz, kimya mühendisleri işsiz, bütün mühendisler işsiz. Mühendis işsizliği demek ciddi bir kaynak israfı demektir.

Sözlerimin sonuna doğru, beni çok üzen, Millî Eğitim Komisyonunda yaşanan bir olayı -bir arkadaş dile getirdi- sizlerle paylaşmak istiyorum. Arkadaşlar, “Ya, biz üniversiteleri kurarız, göç yolda düzülür.” dedi bir arkadaş. Ya, bu kabul edilebilir bir şey mi arkadaşlar? Yani 21’inci yüzyılın ilk çeyreğinde olacak iş mi? Evet, biz Yörük kökenli bir milletiz ama bundan bin beş yüz yıl önce Yörüklerimizin Orta Asya’dan Türkiye'ye göç ederken izledikleri politikayı bugün üniversite açarken savunmamız mümkün mü değerli arkadaşlar, böyle bir şey olur mu? Göç yolda düzülür, aynen göçer kafasıyla olacak bir iştir. Çağdaş, modern, üniversite adamı kafasıyla göçün yolda düzülmesini kabullenmek mümkün değildir değerli arkadaşlar.

Biraz daha zaman rica edeceğim başkanım, sözlerimi bitiriyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

MUSTAFA AKAYDIN (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, öyle komik günler yaşadık ki üniversiteler açılırken, bölünürken... Bakıyorsunuz bir ek önerge veriliyor gece yarısı, bu saatlerde -belki birazdan gene olacak- bir milletvekili çıkıyor, diyor ki: “Benim ilimde 2 üniversite var ama ilimin şu ilçesinde üniversite yok.” Hadi, bir önerge verdim, gruplar dolaşılıyor, başka partiler birbirlerine destek veriyor, falan filan, ilçeye üniversite açılıyor. Böyle bir komedi olur mu? Yarın bir gün köylere de üniversite açacağız arkadaşlar. Bu üniversiteleri açmakla Hindistan’dan ne farkımız kalacak, kaliteli diploma vermiş mi olacağız, öğrencilerimizi mutlu mu edeceğiz? “7,5 milyon öğrencimiz var, okullaşma oranımızla, öğrenci sayımızla Avrupa’da Rusya’dan sonra en kalabalık yükseköğretim öğrencisi bizdedir.” demek marifet mi olacak değerli arkadaşlar?

Bakın, size bir şey söyleyeyim: Bugün medeni ülkelerde 30 yaşını doldurmamış bir üniversitenin doktora vermesi kabul edilir bir şey değildir, kabul edilebilir bir şey değildir. Bizim hangi üniversitemiz 30 yaşını geçiyor bugün, ben size söyleyeyim: Bu 200 üniversiteden en az 160-170’i daha 30 yaşını doldurmadı. Biz bunların hepsinden doktora veriyoruz. Bugün övünüyoruz “100 bin doktora öğrencimiz var.” diye. Acaba bu doktora öğrencilerinin kalitesi ne? Bu doktora öğrencileri iş bulabiliyorlar mı?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA AKAYDIN (Devamla) - Bakın, üniversite mezunundan geçtim, doktora öğrencileri iş bulabiliyorlar mı? Bizim oturup bunları tartışmamız lazım değerli arkadaşlarım.

Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Söz sırası Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Eskişehir Milletvekili Nabi Avcı’ya aittir.

Buyurun Sayın Avcı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Şimdi bölmeyi mi savunacak?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – 4 artı 4 artı 4’te döve döve geçirdiniz; öğrencilerin anası ağlıyor hâlâ Hocam, vallahi. Bizi dövdürdü ama öğrenciler ağlıyor. Biz ağlamadık, öğrenciler ağlıyor!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, sayın hatibi kürsüye davet ettim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Hocamıza saygımız sonsuz ama bir “flashback” yaptım.

BAŞKAN - Buyurun lütfen Hocam.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın hatibe söyleyecek çok şey var ama…

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – Sayın Başkan, çok şey var, çok…

BAŞKAN – Söyleyecek çok sözümüz var, yürüyecek çok yolumuz var.

Buyurun Hocam.

AK PARTİ GRUBU ADINA NABİ AVCI (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; önce hepinizi hürmetle selamlıyorum.

Sondan başlayalım: “Tabelayla üniversite olur mu?” Neticede Sayın eski Rektörümüzün, Değerli Antalya Milletvekillimizin ifadelerinden yola çıkarak… Eğer bundan altmış bir sene önce burada oturanlar böyle düşünüyor olsalardı ben şimdi sizin karşınızda Orta Doğu Teknik Üniversitesi mezunu olarak bulunamayacaktım.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Keşke!

NABİ AVCI (Devamla) – Çünkü altmış bir sene önce Orta Doğu Teknik Üniversitesi şurada Kızılay’da, Müdafaa Caddesi’nde üç katlı bir binada kuruldu; yönetim, rektörlük Müdafaa Caddesi’ndeki üç katlı binaydı, derslikler de bu Meclisin bahçesinde kurulan barakalardı. Barakalarda eğitimine başladı ancak altı yedi sene sonra kendi kampüsüne kavuşabildi.

Dolayısıyla göç yolda dizilir mi? Bu bir süreç yönetimidir. Süreç yönetimi diye bir kavram da var.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Yönetememektir, yönetememek.

NABİ AVCI (Devamla) – Dolayısıyla göç, evet, yolda da dizilir veya düzülür, yolda da toparlanır, kendi kendini revize eder, reforme eder, elden geçirir, yanlışlarını düzeltir. Burada da yanlışlar olur, mutlaka olur, bu kadar kapsamlı düzenlemelerde mutlaka yanlışlar, farklı bağlantılar olabilir. Bunlar da zaman içerisinde düzeltilir.

Şimdi, çok atıfta bulunulan Anadolu Üniversitesiyle -benim de on sekiz sene hocalık yaptığım- ilgili size kısa bir bilgi arz etmek istiyorum. Anadolu Üniversitesi bir tabela olarak 1973 yılında kuruldu. Kâğıt üzerinde bir fen fakültesi -ama hiç organizasyonu olmayan- bir de Hacettepe’de eğitim gören tıp fakültesi. Yani bir tıp fakültesi var ama öğrencileri Hacettepe’de eğitim görüyorlar. Daha sonra 1982 yılındaki YÖK düzenlemeleri çerçevesinde Eskişehir’deki Eskişehir İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi, Devlet Mühendislik Mimarlık Akademisi, Eğitim Enstitüsü gibi farklı birimlere bağlı, farklı kurumlar bir araya getirilerek, ayrıca Hacettepe’de eğitim gören öğrenciler de buraya alınarak Eskişehir’de Anadolu Üniversitesi kuruldu. Kötü mü oldu? Hayır, çok iyi oldu, güzel bir üniversite oldu. O güzel üniversiteden daha sonra Afyon’da Kocatepe Üniversitesi doğdu, Anadolu Üniversitesinden Kocatepe Üniversitesi doğdu. Yetmedi, daha sonra Anadolu Üniversitesinden Kütahya’da Dumlupınar Üniversitesi doğdu. Yani sizin deyiminizle bölündü, Afyon’da bir üniversite oldu; bölündü, Kütahya’da bir üniversite oldu; bölündü, Bilecik’te Şeyh Edebali Üniversitesi oldu, onu da birlikte yaptık. Diyeceksiniz ki: Bunlar farklı illerde, oralarda mayalanmış olan, daha önce kurulmuş olan yüksekokullar üzerinden mayalandırılmış üniversitelerdi, proto üniversitelerdi sonra üniversite oldu. Eskişehir’de, Eskişehir’in merkezinde yine Anadolu Üniversitesi bölünerek -sizin deyiminizle- Osmangazi Üniversitesi diye bir üniversite kuruldu. İki tane üniversitesi var Eskişehir’in, ikisi de Anadolu Üniversitesinden türedi ve ikisi de gayet güzel.

Şimdi, Eskişehir’i çok yakından bilen arkadaşlarım var. Şehrin iki ucunda iki ayrı kampüsümüz var: Bir tanesi Yunus Emre kampüsü, bir tanesi İki Eylül kampüsü; bunlar şehrin iki ucunda ve senelerden beri Eskişehir’de hem Eskişehirliler yani normal vatandaşlardan hem de akademik çevrelerden üniversitede bu İki Eylül kampüsünün ayrı bir üniversite olması konusunda ciddi bir talep vardı ve hatta adı bile “İki Eylül üniversitesi olsun.” deniyordu. Biz bu talebi de göz önüne alarak dedik ki: Eskişehir’in altyapısı, gelişmişlik düzeyi bir teknik üniversiteyi gerektiriyor. Bakın, şimdi size gerekçeyi okuyayım, çok kısaca bir gerekçe okuyacağım: “Türkiye’nin 500 büyük sanayi kuruluşu arasına girmeyi başaran ve önemli istihdam yaratan firmalarıyla Eskişehir uçak motoru, lokomotif imalatı gibi ürünlerde de bütün ülke pazarının tamamını elinde bulundurmaktadır. Teknoloji ve yeni üretim olanaklarıyla Türkiye’nin ihracatı en parlak illeri arasına girmeyi başaran Eskişehir, AR-GE konusunda da ülkemizin önde gelen sanayi illerinden biri olma özelliğine sahiptir. Eskişehir konumu, sahip olduğu endüstriyel uygulama potansiyeli, araştırmacılara ve akademisyenlere sunduğu olanaklarla önümüzdeki yıllarda nitelikli ve donanımlı bilim insanları ve araştırmacılar için bir cazibe merkezi olmaya aday kentlerimizin başında gelmektedir. Şehirde kurulacak yeni üniversite -üçüncü üniversite- bölgenin olduğu kadar ülkemizin de sosyal, ekonomik, kültürel hayatına katkılar yapacaktır. Eskişehir yeni kurulacak üniversite öğrencilerinin tüm ihtiyaçlarını karşılayabilecek fiziki altyapı ve birikime sahiptir.” Buna itiraz edilebilir mi? Etmiyorsunuz.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Çünkü altyapıyı CHP’li Yılmaz Büyükerşen yapıyor, o yüzden her türlü altyapımız tamam, sıkıntı yok.

NABİ AVCI (Devamla) – Her kimin ne katkısı olduysa Allah razı olsun ama böyle bir altyapı var.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Âmin.

NABİ AVCI (Devamla) – Şimdi size bu okuduğum gerekçe de 3 Haziran 2016 tarihinde sizin gruptan verilen Eskişehir’de bir üçüncü üniversite kurulması teklifinin genel gerekçesi: “Eskişehir Ekonomi ve Yüksek Teknoloji…”

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Yeni bir üniversite, yeni bir…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Teklifimizin arkasındayız.

NABİ AVCI (Devamla) – Yeni üniversite mi? Hayır. “Eskişehir Ekonomi ve Yüksek Teknoloji Üniversitesi. Rektörlüğe bağlı olarak kurulan Mühendislik Fakültesi, Havacılık ve Uzay Bilimleri…” Nereden alacaksınız havacılığı? Orada var zaten bir tane, o kampüste, Havacılık ve Uzay Bilimleri Fakültesi. Ne yaptınız şimdi? Böldünüz. Biz bu teklife karşı olduğumuz için değil, yetersiz bulduğumuz için… Bu, iki fakülteyle, üç fakülteyle kurmaya çalışıyordu, şimdi daha kapsamlı, daha iyi düşünülmüş, Eskişehir’in taleplerine uygun bir düzenleme yapılıyor.

Bakın, önümde 8 Temmuz 1967 tarihli Hacettepe Üniversitesinin Kuruluş Kanunu’nun da yer aldığı Resmî Gazete var. Bu Hacettepenin kuruluş tartışmalarını hem başka kaynaklardan ama özellikle rahmetli Doğramacı’dan okuduğunuz zaman görüyorsunuz ki şu tartışmalar hiç yeni değil, hiçbir yeni argüman yok. O kadar ki o dönemde Ankara Üniversitesi bölünüyor, 2 tane tıp fakültesi var, bir tanesi Hacettepe Tıp Fakültesi olarak ayrı bir üniversite olmak istiyor Doğramacı’nın önderliğinde. Ankara Üniversitesi hocaları Anayasa Mahkemesine müracaat ediyorlar, bu üniversitenin kurulmasını engellemek için, başarılı olamıyorlar; İstanbul Üniversitesi hocaları, ne alakaysa, onlar mahkemeye gidiyorlar, o da olmuyor; Üniversitelerarası Kurul mahkemeye gidiyor ve bütün bu kavga gürültü arasında Türkiye, Hacettepe Üniversitesi gibi güzel bir üniversiteye kavuşuyor.

Dolayısıyla ben, tamam, birtakım bağlantılar konusunda… Bundan dört yıl önce, İstanbul Teknik Üniversitesinin yeni ders yılı açılışında, açılış dersi için beni davet ettiler Millî Eğitim Bakanı olarak, orada da söyledim. Açılış dersinden önce küçük bir orkestra, küçük bir dinleti, küçük bir konser verdi. Hikâye şu: Bu 1982’de Doğramacı’nın yönetimindeki YÖK üniversiteleri yeniden düzenlerken biz de genç bir asistan olarak Anadolu Üniversitesinde, işte bölünecek, Osmangazi Üniversitesi olacak diye de biraz muhalif duruyoruz. O günlerde “Gırgır” dergisinde bir karikatür -Muhlis Bey ve Yavlum Mithat’ı hatırlayacaksınız- Doğramacı bir kürsünün başında konuşuyor, telefon ediyor, karşı tarafa diyor ki: “Türk Musikisi Konservatuvarını alın, İstanbul Teknik Üniversitesine bağlayın.” Muhlis de masanın altında yukarıya laf yetiştiriyor “Aman ne akıllar, ne akıllar!” diye. Şimdi, roller zaman zaman değişebiliyor, evet böyle akıllar oluyor ama, ben orada da söyledim, İstanbul Teknik Üniversitesinde de söyledim, vallahi fena olmamış, biz o zaman Muhlis’ten yanaydık, Muhlis’i haklı buluyorduk ama o konseri veren gençleri görünce İstanbul Teknik Üniversitesinin Türk Musikisi Konservatuvarına ne büyük katkılar yaptığını…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Başkanım beş dakika daha uzatın.

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

NABİ AVCI (Devamla) - …görünce dedim ki Muhlis Bey tamam ama Doğramacı haklıymış, Allah gani gani rahmet eylesin.

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) - Üniversiteleri niye bölüyorsunuz?

NABİ AVCI (Devamla) - Ortadoğu Teknik Üniversitesinin kurulmasında kuruluş raporunu hazırlayan rahmetli Tevfik İleri’ye Allah gani gani rahmet eylesin, Celal Yardımcı’ya, Millî Eğitim Bakanına rahmet eylesin, Adnan Menderes’e rahmet eylesin, İhsan Doğramacıya da Allah rahmet eylesin.

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – Üniversiteleri neden böldüğünüzün dışında bir sürü şey söylediniz.

NABİ AVCI (Devamla) – Eskişehir’e birinci üniversiteyi, ikinci üniversiteyi, üçüncü üniversiteyi kazandıranlardan da Allah razı olsun.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Allah sizden de razı olsun. Teşekkür ediyoruz Sayın Hocam.

Buyurun Sayın Özel.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

30.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Eskişehir Milletvekili Nabi Avcı’nın görüşülmekte olan 556 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın ikinci bölümü üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Nabi Avcı’nın görevi bıraktığı gün kendisine nazik tutumundan dolayı teşekkür etmiştik ama yaptığı görevde bugünkü gibi inanarak ve savunarak yaptığı 4+4+4’ün ülkeyi felakete sürükleyeceğini söylemiştik. O zaman “Göreceksiniz, PISA sonuçları şöyle iyi olacak, böyle iyi olacak.”

NABİ AVCI (Eskişehir) – İyi oluyor, iyi oluyor.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Şu anda kendilerine oy veren seçmen üzerinde yapılan çalışmada seçmenin yüzde 85’i eğitim sisteminden şikâyet ediyor, Adalet ve Kalkınma Partisinin bu işi beceremediğini düşünüyor, bunu hepiniz biliyorsunuz.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Tayyip Bey de öyle söyledi.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Cumhurbaşkanı da söyledi, eğitim çok kötü. Cumhurbaşkanı söyledi.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Elbette roller değişiyor, roller değişecek. 25’inden sonra muhalefet sıralarında yer aldığınızda, yürütmede Muharrem İnce olduğunda Cumhuriyet Halk Partili bir sayın bakan eğer üniversitelerin bölünmesini savunursa siz pozisyonunuzu değiştireceksiniz ama biz pozisyonumuzu değiştirmeyiz. Biz üniversitelerin bölünmesine karşıyız, marka değerlerin ortadan kaldırılmasına karşıyız. Bundan sonra da eğitimi, üniversiteleri ve üniversitelerin çağdaş biçimde yönetilmesini savunmaya devam edeceğiz. Partizanlık yaptığınızın, kadro yaratmaya çalıştığınızın, parçalayarak ele geçirmeye çalıştığınızın farkındayız. 12 Eylül YÖK’ünü savunmanızı da kınıyoruz.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Hocam.

31.- Eskişehir Milletvekili Nabi Avcı’nın, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

NABİ AVCI (Eskişehir) – Şimdi, bakın, fazla polemik olmasın diye bazı şeyleri söylemedim. Bakın, bu, Gaye Usluer’in Millî Eğitim Komisyonu toplantısından önce Eskişehir’de verdiği demeç. Diyor ki Gaye Hanım bu demecinde: “Ben Komisyona giden Hükûmet tasarısını satır satır okudum -okumuş, neler yapılmak istendiğini görmüş- ama benim bu okuduğumda gördüğüm… Eskişehir’e söz verilen yüksek teknoloji üniversitesi nerede? Hesabını sözü verenler verecek elbette. Komisyonda üçüncü üniversitenin kurulması için baskı oluşturacağız.”

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Doğru.

NABİ AVCI (Eskişehir) – Hani nerede baskı?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ne yapacak daha, kanun teklifini vermiş?

ALİ ŞEKER (İstanbul) – “Parçalamayın, yeni üniversite kurun.” diyor.

NABİ AVCI (Eskişehir) – Tam tersine, üçüncü üniversitenin kurulmasını engellemek için ne gerekiyorsa yapıyorsunuz, yaptı.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Hayır, olur mu canım, Allah Allah!

ALİ ŞEKER (İstanbul) – “Parçalama.” diyor.

NABİ AVCI (Eskişehir) – Hem “Hesabını soracağız.” diyorsunuz…

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – 1’i 2’ye bölünce 3 etmiyor Sayın Bakan, siz hesabı da unutmuşsunuz, 1’i 2’ye bölersen 2 yarım eder.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, bu kadar da…

BAŞKAN – Bir saniye, bir saniye…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Tamam, pardon.

BAŞKAN – Bitti mi Sayın Avcı?

NABİ AVCI (Eskişehir) – Bitti.

BAŞKAN – Sayın Özel, buyurun lütfen, bitirelim sizde.

32.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Eskişehir Milletvekili Nabi Avcı’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, şimdi, bir gerçek var. Sadece Nabi Hocamızı, Sayın Bakanı dinlese bir vatandaş, onun söylediklerini doğru sanacak ama gerçek olmayan bir şeyi doğruymuş gibi anlatınca ben şaşırıyorum buna. Biz üçüncü üniversite istiyoruz, siz bunu ikinci bir üniversiteyi bölmek suretiyle yapıyorsunuz. Biz yeni bir üniversite kurulsun diye istiyoruz.

NABİ AVCI (Eskişehir) – Nasıl kuruyoruz?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Kanun teklifini vermişiz. Üçüncü üniversitenin kurulması yerine mevcut üniversiteyi bölme yoluna gidiyorsunuz. Ona da karşı çıkıyoruz.

Ayrıca, partinizin Sayın Genel Başkanının, Adnan Menderes Havaalanı’nı kendi partisinin yaptığını sanması kadar da büyük bir çelişki içindesiniz.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

NABİ AVCI (Eskişehir) – Şimdi, bakın, siz…

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/943), Erzincan Milletvekilleri Sebahattin Karakelle ve Serkan Bayram'ın Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2311), Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve 5 Milletvekilinin Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2313), Malatya Milletvekili Öznur Çalık ve 3 Milletvekilinin Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2314) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 556) (Devam)

BAŞKAN – Şimdi şahıslar adına son söz Sakarya Milletvekili Mustafa İsen’e aittir.

NABİ AVCI (Eskişehir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Hocam, bitirelim artık. Hatibi çağırdım.

Buyurun Sayın İsen.

MUSTAFA İSEN (Sakarya) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; aslında Nabi Bey’in neler söyleyeceğini biz kendisiyle konuşmadık ama yani benim söyleyeceklerim de bir anlamda onun söylediklerini tamamlayacak mahiyette. Aslında toplumda üniversitelerin değişimi demek, toplumsal değişimi de bir anlamda izlemek demek. Bu hâliyle gözden geçirdiğimiz zaman üniversite misyonundaki kazanımlar ile toplumsal değişim arasında bire bir paralellik olduğu görülecektir. Orta Çağ üniversitelerinin karakteristik özelliği eğitim ağırlıklıdır. Buna karşılık 16’ncı yüzyıl sonrası Avrupa ve Latin Amerika ülkelerinin ilk modern üniversitelerinde ulusallaşma, ulus devlet yönetimine hizmet ön plana çıkar.

19’uncu yüzyıl Amerikan üniversitelerinde ise demokratikleşme önemli bir misyon olarak dikkat çekmektedir. Yine aynı dönemlerde Alman üniversiteleri araştırma misyonuna öncülük etmişlerdir. Amerika’nın dünya gücü olmaya başladığı son yüzyılın ikinci çeyreğinde Amerikan üniversiteleri kamu hizmeti misyonunu benimsemiştir.

20’nci yüzyıl üniversitelerinin geçmişten miras kalan kazanımlarını üst üste koydukları ve belirli düzeyde bir homojenliğe ulaştıkları söylenebilir. Aralarında örgütlenme, nitelik, vesaire farklılıklar olsa da 20’nci yüzyıl üniversiteleri temelde beş temel misyonu taşır hâle gelmişlerdir. Bunlar eğitim, araştırma, ulusallaşma, demokratikleşme ve kamu hizmetidir. Ulusal devletler birlikteliğine veya tüm dünyaya hizmet gibi bir misyonsa yakın zamanda üniversitelerin paylaşılan hedefleri arasında yerini alacak gibi görünmektedir. Önemli toplumsal rolleri nedeniyle üniversiteler, akademiler ve yüksekokullar ülkemizde de kamuoyunun sürekli ilgi ve duyarlılığını çekmiş, yükseköğretimin sorunları kamuoyunda sık sık tartışılmıştır. Bu tartışmalar zaman zaman üniversite düzeninde değişiklik ve reform girişimlerine de yol açmıştır.

18 ve 19’uncu yüzyılda kurulan yükseköğretim kurumları çağdaş anlamda üniversitelerimizin temelini oluşturmuşlardır. Özellikle cumhuriyetin kuruluşundan bu yana eğitim sisteminin bir parçası olarak yükseköğretim, işlevlerini yerine getirebilmek üzere önemli yapısal ve yönetsel değişimler geçirmiştir. Türk yükseköğretim sisteminde yapılan ilk köklü değişiklik 1933 reformuyla gerçekleştirilmiştir, daha sonra 1946 ve 1973 yıllarında çıkarılan yasalarla reform çabaları sürdürülmüştür. Bu alandaki son köklü değişiklik ise 1981’de ortaya çıkar.

Ama bu geçişler genelde hep sıkıntılı olmuştur. Doğramacı’nın hatıralarına bakıldığında… Hacettepe’nin nasıl kurulduğunu Nabi Bey anlattı, ben de ona değinecektim, geçiyorum. Ama, Özal'la birlikte başlayan, bilimin Anadolu’ya yayılması Türkiye için son derece olumlu sonuçlar vermiştir. Bugün geriye dönüp baktığımızda, Türk üniversite sisteminin başarıyla yoluna devam ettiğini ve özellikle Anadolu’ya açılan üniversitelerin çok iyi performanslar sergilediğini söyleyebilirim.

Ben Erzurum Atatürk Üniversitesi mezunuyum. Bu üniversitenin kuruluş aşamasını ve sonrasında Türk üniversitelerine sağladığı kazanımları anlatmaya kalkışsam burada uzun bir konuşma yapmam gerekir. Özellikle Mustafa Bey'in konuşmasını hayretle izlediğimi söylemek istiyorum. Antalya gibi bugün tıp fakültesi noktasında organ naklinde bir marka hâline gelmiş bir üniversitenin kuruluşuna katkıda bulunduktan sonra bu “yeni üniversiteler ve taşra üniversiteleri” meselesinde bu şekilde olumsuz bir bakış açısı gerçekleştirmek doğrusu anlaşılabilir değildir.

Yükseköğretim Kurumu yakın zamanda Türkiye’deki üniversitelerle ilgili olumlu değişiklikler gerçekleştirdi. YÖK, tek tip üniversiteden ihtisas üniversitelerine geçişi sağladı. Araştırma üniversitelerine ve bölge üniversitelerine yönelik yeni adımlar atıyoruz. Bunların iyi sonuçlar vereceğini ifade etmek istiyorum.

Burada vurgu yapmak istiyorum, “Bu iş çok aceleye getirildi, niye böyle yapıldı?” gibi… Sakarya Üniversitesinde de üniversiteyi yeni bir yapılandırmaya büründürdük ve bu çerçevede arkadaşlarımla, başta üniversite hocaları ve mevcut rektör olmak üzere oturdum altı ay çalıştım ve toplumun bütün katmanlarıyla bunu bir değerlendirmeye tabi tuttuk, şehrin de gayet heyecanla beklediği bir yapılanmayı şimdi Türkiye’nin gündemine taşıyoruz. İstanbul Üniversitesinin ve Gazi Üniversitesinin bölünme hikâyeleri en az on yıldan beri kamuoyunda tartışılmaktadır.

Bu çerçevede, şehrim Sakarya içinde yeni bir üniversite kurulmaktadır. Sakarya Uygulamalı Bilimler Üniversitesinin şehrimize ve ülkemize hayırlı olmasını diliyorum, tabii kurulan diğer yeni üniversiteler için de aynı temennilerde bulunmak istiyorum.

Zaman zaman ülkenin içinde bulunduğu olumsuz siyasi ve ekonomik şartlara rağmen büyük uğraş ve büyük fedakârlıklarla sağlanan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayınız siz de cümlenizi.

MUSTAFA İSEN (Devamla) - …bu gelişme, Türkiye Cumhuriyeti’nin gurur tabloları ve çağdaş uygarlığı yakalama azim ve iradesinin önemli göstergelerinden birisidir.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 21.14

SEKİZİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 21.41

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya), Barış KARADENİZ (Sinop)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 96’ncı Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.

556 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi, tasarının ikinci bölümü üzerinde soru-cevap işlemi yapmadan önce Sayın Akaydın’a 60’a göre yerinden söz veriyorum.

Buyurun Sayın Akaydın.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

33.- Antalya Milletvekili Mustafa Akaydın’ın, Sakarya Milletvekili Mustafa İsen’in görüşülmekte olan 556 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın ikinci bölümü üzerinde şahsı adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben Sayın Mustafa İsen’i severim ve sayarım ama Komisyonda yapmış olduğu konuşmada bu “Göç yolda düzülür.” ifadesi beni çok üzdüğü için tepkimi belirttim, herhâlde ona karşı bir alınganlık koydu ortaya.

Ben Akdeniz Üniversitesinin kampüsünde keçiler otlarken göreve atanmış bir öğretim üyesiyim değerli arkadaşlar. On yedi sene tıp fakültesi olmak için uğraştı Akdeniz Üniversitesi. Şu anda otuz yaşını geçti, daha ziraat fakültesi oluşumunu bence tamamlayamadı, mühendislik fakültesinin laboratuvarları tamamen yetersiz, teknik bilimler de aynı şekilde ve rektör olduğumda mezun veren koskoca hukuk fakültesinin bir dekanı, bir öğretim üyesi vardı. Yani üniversite olmaya oldu ve 2008’de dünyada bir yılda en çok böbrek nakli yapılan üniversite unvanını Sao Paulo’dan da aldı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) - Ama bu arada birçok nesil öğretim üyesi ve öğrencisinin ne sıkıntılar çektiğini ifade etmeye artık dilim varmıyor. Onun için Sayın İsen’in eleştirileri bana biraz kolaycı eleştiriler gibi geliyor.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akaydın.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/943), Erzincan Milletvekilleri Sebahattin Karakelle ve Serkan Bayram'ın Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2311), Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve 5 Milletvekilinin Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2313), Malatya Milletvekili Öznur Çalık ve 3 Milletvekilinin Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2314) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 556) (Devam)

BAŞKAN - On beş dakika soru-cevap işlemi yapıyoruz; yarısını soru için ayıracağım, kalan yarısında da cevaplandırmak üzere Sayın Bakana söz vereceğim.

İlk soru Sayın Atıcı’ya aittir.

Buyurun Sayın Atıcı.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Mersin’de esnaf kan ağlıyor. 2018 yılının ilk dört ayında 1.786 esnaf dükkânını kapatmak zorunda kaldı. Esnafın en çok iflas ettiği 4’üncü il oldu Mersin. 1 Ocak’ta dolar 3 lira 77 kuruşken dört ay sonra bugün 4 lira 31 kuruş, 1 Ocakta mazot 5 lira 10 kuruşken bugün 5 lira 66 kuruş. Ekonominin iyi olduğunu hâlâ nasıl iddia edebiliyorsunuz? Nasıl bir ruh hâlidir bu? Erken seçim kararı aldınız çünkü artık ülkeyi yönetemiyorsunuz, millet de bunun farkında. Recep Tayyip Erdoğan “Milletim ‘Tamam.’ derse kenara çekiliriz.” diyor. Az önce baktım, birkaç saat içerisinde 787 bin kişi size Twitter’dan “Tamam… Tamam… Tamam… Tamam… Tamam…” diye haykırıyor. Kenara çekilmeniz Türkiye'nin gündeminde birinci sırada.

Tebrik ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Tanal yok.

Sayın Kılıç…

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Üniversiteler bilgi ve bilim merkezleridir, ülkenin hafızalarıdır. “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” buyrulur ayette. Bilgiye dayanmayan söz ve davranış da bağnazlığa kapı aralar. Bilgili olan güçlü olur. Bilgi, hakikatin kapısını açan anahtardır. “Bir mum diğer bir mumu tutuşturmakla ışığından bir şey kaybetmez.” diyor Mevlâna. Üniversiteler içinden yeni üniversitelerin çıkarak kurulması da böyle bir şeydir. Bilginin yaygınlaşması bilim müesseselerinin yaygınlaştırılmasıyla mümkündür, oturduğumuz yerden ümit edip konuşmakla değil. İlgilenmeden bilgilenmek olmaz, ekilmeden biçilen bir tarla bulunmaz. Bilimin hayata yansıtılamaması bir tarlayı sürüp de ekmemeye benzer. Üniversitelerdeki bilgiyi de hayata yansıtmalıyız.

BAŞKAN – Sayın Kayan…

TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

AKP, iktidara geldiği gün olan 2 Kasım 2002’den bu yana ülkemizin her bir köşesini böldü, ayrıştırdı. Laik-laik olmayan diye inançları böldü. Alevi-Sünni diye inananları böldü. Kürt, Türk, Ermeni, Roman diyerek halkı böldü. Yandaş-yandaş olmayan diyerek medyayı böldü. Yandaş-yandaş olmayan diyerek iş adamlarını böldü. Yandaş-yandaş olmayan diyerek hukukçuları böldü. Benden yana ve benden yana olmayan diyerek spor kulüplerini böldü. Benden yana ve benden yana olmayan diyerek esnafımızı böldü. Benden yana ve benden yana değil diyerek köylüyü böldü. Yandaşım-yandaşım değil diyerek hayvan üreticisini böldü, çiftçiyi böldü. Benim istediğim gibi karar veren-benim istediğim gibi karar vermeyen diyerek mahkemeleri böldü. Kısaca Türkiye’yi böldü. Şimdi soruyorum: Bu ülkeden ne istiyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Yalım…

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, biliyorsunuz yeni dönemde çok sayıda atanma bekleyen öğretmen var. Buradan, bu kadar merakla bekleyen öğretmenlerimize bir cevap verebilir misiniz: Yeni dönemde hangi bölümlerde ne kadar öğretmen ataması yapacaksınız? Bu birinci sorum.

İkinci sorum: Yine, yeni dönemde birçok Türk evladına verilen burs ile ülke dışından gelen yabancı öğrencilere verilen burs arasında ciddi bir fark var biliyorsunuz. Acaba kendi evlatlarımızı ne zaman üvey evlat statüsünden çıkarıp en azından eşit bir burs rakamı oluşturabileceksiniz? Bununla ilgili cevap bekliyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Özdemir...

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Bakanlığınız bünyesinde bulunan yardımcı hizmetler sınıfına dâhil personelin büyük çoğunluğu lise ve üstü mezuniyete sahip ve idari hizmetlerde özellikle de memuriyet işlemlerinde görev yapıyorlar. Yardımcı hizmet sınıfı personel Devlet Memurları Kanunu’na göre devlet memuru statüsünde ancak diğer devlet memurlarından özellikle de maaş konusunda oldukça düşük seviyedeler. Aynı şekilde, ek göstergelerinin de bulunmadığı bilgisini bize ilettiler. Evet, artık seçim dönemindeyiz ve maalesef iktidarınız ve sizin de Bakanlığınız döneminde özellikle mağdur olan yardımcı hizmet sınıfı konusunda bir düzenleme yapılmadı. Ne düşünüyorsunuz bu konuda Sayın Bakan?

BAŞKAN – Sayın Bektaşoğlu...

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Sayın Bakan, belki bu soru sizinle pek ilgili değil ama yine de sormak mecburiyetindeyim. Giresun, çevre yolu olmayan tek Doğu Karadeniz ilidir. Güneyden geçeceği söylenen bir yol olduğu söylenmesine rağmen, üzülerek söylüyorum, bırakın ihale sürecini, bu yolun daha kesinleşmiş, onaylanmış projesi bile ortada yoktur. Kaç şerit olacağı, hangi güzergâhtan geçeceği belli değildir. Hani ihale sürecine girilmişti? Bu da maalesef boş bir vaat çıktı. Bir de “Yol yaptık, yolları birbirine bağladık.” diye övünüyorsunuz.

Bir diğer sorum: Yurt sorununu niye çözemiyorsunuz, size bir engel mi var? Bir de kanun hükmünde kararnameyle geri döndürülmüş öğretmenler hâlâ cezaevinde. Bu konuyla ilgili ne düşünüyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Durmaz, buyurun.

KADİM DURMAZ (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, paydaşınız bakanlarla paylaşabilirsiniz. 6 Mayısta Tokat havalimanı ihalesinin kimde kaldığı açıklanacaktı ama bugün üç gün geçmesine rağmen böyle bir açıklama olmadı. Bu konuda Hükûmetinizin seçim ortamında bütçe ve parasızlıktan bu tür yatırımları askıya alıp almadığını öğrenmek istiyoruz.

BAŞKAN – Sayın Balbay…

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Van’dan bir belge yayınlandı, belgenin orijinal metni de kamuoyuyla paylaşıldı. Oradaki okul müdürlerine yazı yazılmış, “Seçimlerde görev yapacak öğretmenlerin bütün listelerini OHAL Komisyonuna vereceğiz, onlar güvenlik kontrolünden geçirilecek, ondan sonra görev verilecek.” denilmiş. Şimdi, onlar suçluysa niye görev yapıyorlar, değilse neden güvenlik kontrolü? İnsanın aklına “Acaba o sandıklarda iktidarın istediği kişiler mi olacak?” diye bir soru geliyor. Bu konuda bir açıklık bekliyoruz.

BAŞKAN – Son olarak Sayın Zeybek, buyurun.

KEMAL ZEYBEK (Samsun) – Sayın Bakanım, dünyada üniversiteler birleştirilerek güçlenirken, üniversiteleri bölerek eğitimi ne hâle getirmek istiyorsunuz?

Bir diğer yandan da bugün çiftçilerimizin alacaklarının yapılandırılmasını görüşeceğiz. Çiftçilerimizin de bankalara veya birliklere borçlarının olduğunu biliyoruz. Çiftçilerimizin, besicilerimizin bankalara olan, birliklere olan borçlarının yapılandırılması ve şu anda para etmeyen ürünü nedeniyle zor durumda olan çiftçimizi güçlü hâle getirebilmek, onlara bir şekilde soluk aldırabilmek için onların borçlarının ertelenmesi ve destek verilmesi, bu destekle beraber yeni yıldaki yeni üretimde daha güçlü bir üretimin sağlanması için onların ekonomisinin iyi hâle getirilmesi, ülkenin üretiminin güçlü hâle getirilmesiyle mümkün olacaktır. Onun içindir ki sizlerin, Hükûmetin bu konuda katkıda bulunmasını, üretime destek vermesini, çiftçiyi, besiciyi desteklemesi gerektiğini sizlere arz etmek istiyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Şimdi soruları cevaplandırmak üzere sözü Millî Eğitim Bakanımıza bırakıyorum.

Buyurun Sayın Bakanım.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Başkanım, teşekkür ediyorum.

Öncelikle, sayın vekilimiz Mersin’de dükkânı kapanan esnafların olduğunu söylüyor ve dolayısıyla “Bunlar bu kadar gerçekken nasıl ‘Ekonomi iyiye gidiyor.’ dediniz?” diyor geçen sefer söylediğim şeylere. Ben “Ekonomi iyiye gidiyor.” derken şu rakamlara bakıyorum: Geçen yıl 229.367 yeni iş yeri açıldı ve toplam iş yeri sayımız 1 milyon 673 bin 225’e çıktı. 229 bin açılırken 96 bin de kapandı. Açılana bakıyorum, kapanana bakıyorum. Muhakkak ki dediğiniz rakamlar doğrudur, onlara hiçbir şey demiyorum ama Mersin’den bir de açılan miktarını alın, kapananın karşısında muhtemelen 1’e 2 kat da -bakın, buradaki rakam 2 kat- yeni açılan vardır.

Ekonomi iyiye gidiyor dedim. Niçin dedim?

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Bu bir gerekçe değil ki Sayın Bakan, kapananlara bakacağız biz.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Yok, açılan da olur kapanan da olur.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Doğanlar ile ölenlere baktığımızda…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Ticaretin kâr ve…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Doğanlar var, ölenler var.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Doğrudur Sayın Atıcı.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Ölenler de az ölüyor mu diyeceğiz?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Kâr, zararın ikiz kardeşidir. Açan kâr da edebilir zarar da edebilir ama genelde esnaf 229 bin yeni dükkân açmışsa yarına ilişkin umudu var. 96 bin de kapanmış. E, bunlar da bir şekilde o alanda değil ama bir başka alana geçecek.

İhracat artıyor mu? Artıyor. Bakın rakamlarına, geçen ayınkine bakın, geçen yılınkine bakın.

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Enflasyon ile döviz artıyor ama Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Turist sayısı artıyor mu?

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Hayır.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Artıyor.

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Hayır canım, ne artması?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Ya, efendim, öyle değil, yapmayın, artıyor yani çok net.

ÖZKAN YALIM (Uşak) – İki yıla göre ne kadar…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Antalya milletvekillerinize sorun işte, lütfen.

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Ya, öyle şey mi olur Sayın Bakan? Düştü bunlar ya.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Turizm geliri artıyor mu? Artıyor. Maliye Bakanımız “Vergi gelirlerim artıyor.” diyor. Dolayısıyla, ben bunlara baktığım zaman…

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Ya yapmayın ya, buna çocuklar güler, yapmayın ya.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Sizin de negatifleri gördüğünüz olabilir, bak, ona da bir şey demiyorum ama bu ülkede ekonomide pozitif gidenler var, negatif gidenler var. Amacımız pozitifleri daha iyi yapmak, daha olumlu yapmak, negatifleri de azaltmak ama nihai kararı kim verecek? Millet verecek. Ne zaman verecek? Çok az bir süre, 24 Haziranda.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – İnşallah, inşallah.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Bizim ilkemiz şu, güzel bir atasözü var Azerbaycanlı kardeşlerimizin “Halkın gözü terazidir.” diye. Bu terazinin bugüne kadar yanıldığı hiç görülmemiştir, her zaman kendisine başvurulduğunda herkese hak ettiğini vermiştir.

TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) – Sayın Bakan, niye peki korkuyorsunuz da devletin imkânlarını kullanıyorsunuz?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Bu 24 Haziranda da bunu yapacaktır diye düşünüyorum.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – İnşallah.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Biz de öyle düşünüyoruz.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Yeni dönemde ne kadar öğretmen atanacağına ilişkin bir arkadaşımız bir soru sordu.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Hepsini atayacağız biz, biz hepsini atayacağız.

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Ben sordum Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Evet. Şimdi, 20 bin öğretmenimizin mülakatı devam ediyor, 5 bin öğretmenimizin de duyurusunu çıktık. Okulların bittiği… Çünkü beş yıllık prim ödeme şartı aradığımızdan, 8 Haziranda da okullar bittiğinden, o gün itibarıyla prim ödeneceğinden bir hak kaybı da olmasın diye 5-8 Haziran itibarıyla müracaat edenler arasından da 5 bin… Arkadaşlara soruyorum “Ne kadar vardı?” diye, muhtemelen 2-3 bin olabilir diye… 2-3 bin öğretmenin -sayı dedik biz, tahminimiz bu- 2017 yılı KPSS sınavına göre… Eğer 5 bini tamamlayamazsak geri kalanları da 2018 yılı KPSS’sine girecekler, o KPSS esas alınarak bu 5 bin rakamını tamamlayacağız, 20 bin artı 5 binle 25 bin öğretmen ataması yapacağız. Bu ana kadar atadığımız 584 bindi, 24 bin öğretmen ataması daha koyarsak 600 binin üzerinde bir öğretmen… Biz geldiğimizde öğretmen sayısıysa 500-512 bin civarlarındaydı. Dolayısıyla da gidin bakın -doğulu milletvekillerimiz daha iyi görür- bugün gördüğünüz her 3 öğretmenden 2’si bizim dönemimizde atanmıştır. Şimdi gördüm, bir tane köşe yazarı arkadaşımız yazıyor “Öğretmen her şey değildir. Sayın Bakan bunu söyledi.” diyor. Öğretmen çok şeydir. Akıllı tahta öğrenciye bir şey öğretmez; dört duvar, bir çatı öğrenciye bir şey öğretmez. Eğer öğrenciye bir şey öğretilecekse öğretmenlerimiz öğretecektir.

Ve şunu inanarak söylüyorum: Avrupa’dan eğitim açısından hiçbir alanda geri değiliz ama bir alanda geriliğimiz var, o alandaki geriliğimiz de ilkokula, ortaokula, liseye ve devamına da etki ediyor. Nedir o? Okul öncesi eğitim. Okul öncesi eğitimdeki bilimsel araştırmalar şunu göstermiştir ki okul öncesi eğitimi bir yıl alan hiç almayana göre daha başarılı, iki yıl alan bir yıla göre başarılı, üç yıl alan da iki yıl alana göre başarılı. Geçen ay Fransa Cumhurbaşkanı bir açıklama yaptı “Zorunlu okula başlama yaşını 3 yaşına düşürdük.” dedi. Biz bunu şöyle yorumluyoruz: Okul öncesi üç yılı zorunlu eğitim kapsamına aldı.

Dün Şırnak’taydım, milletvekilleriniz de bilir, Cizre’deydim. Şırnak’ta okul öncesi eğitime giden kardeşlerimizin, evlatlarımızın sayısı yüzde 85 okullaşma oranını sağladı. Geçmişe kıyasla 8 kat, 6 kat, 5 kat büyük mesafe aldık. Hâlâ eksiğimiz var mı? Var. İnşallah onu da önümüzdeki dönemde tamamlayacağız.

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Sayın Bakanım, burs konusu…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Şimdi, biz kredi isteyenlerin hepsine veriyoruz; burs isteyenlere de, ihtiyacı olanlara da geçmişle kıyaslanamayacak kadar da daha veriyoruz.

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Yabancı öğrenci ile kendi evlatlarımız arasındaki farkı ne yapacağız Sayın Bakanım?

BAŞKAN – Sayın Yalım, lütfen müdahale etmeyin. Sordunuz, Sayın Bakan da cevap veriyor.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Genel uygulama neyse o yapılıyor.

Bir de, Sayın Bektaşoğlu, Giresun çevre yoluyla ilgili henüz daha projeleri yapılmamış olabilir. Bunu Ulaştırma Bakanımıza ileteceğim ama şunu inanarak ve… Gerçek rakamı söylüyorum. Ben bazen gerçek rakamları söylediğimde çıkıyor bir arkadaşım, “Bu rakam doğru değil.” diyor. “Bu rakam doğru değil.” diyebilirsiniz, bunu engelleyemeyiz ama millet şahit. Ne diyoruz? Biz geldiğimizde bölünmüş yol 6 bin kilometreydi, bizim dönemde 20 bin kilometre yapıldı. Seksen yılda yapılanın 3 katı kadar yaptık. “Ya, bu kadar bölünmüş yol yapmadınız.” dediğinizde yani millet de görüyor nereden nereye gittiğinizi. İnşallah bu Giresun çevre yolu da bölünmüş yol olacaktır, buna dâhil olur.

Bakın, ilkokul kitaplarında -bizim yaşımızda olanlar anlarlar, Türkiye’de tünel yoktur- ilk tünel vardır: Zigana Tüneli. Herkes bilir çünkü tünel olarak gösteremiyorsun. Ne kadar var? Seksen yılda yapılan tünel 50 kilometre. Bizim dönemimizde, şimdi 350 kilometre hizmete açıldı ve inanıyorum ki 150 kilometreye yakın tünel de açılacaktır. Dolayısıyla da daha iyi…

Bir başka… Kanun hükmünde kararnameyle geri döndürülenler… Gerek Komisyon başlatsın gerek kanun hükmünde kararname, biz hemen başlatıyoruz. Hukuk devletinin üstünlüğü budur, hukukun üstünlüğü de budur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen Sayın Bakanım.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Son cümlem…

Gereği neyse… Hukukun gereğini yapmak devleti güçlendirir, idareyi güçlendirir. İdarenin gücü hukuka bağlılığından geçer. Dolayısıyla da biz bundan zerre kadar ayrılmayız.

Yine, Sayın Durmaz’ın Tokat Havaalanı’yla ilgili sorusu: “İhalesi yapıldı ama neticesi açıklanmadı. Projeleri askıya mı aldınız?” Hayır, kesinlikle askıya almadık. Her yatırım programımıza aynen eskisi gibi devam ediyoruz. Ulaştırma Bakanımıza da bunu söyleyeceğim, zatıalinize mutlaka bilgi verilmesini sağlayacağım Sayın Durmaz.

Tekrar sonsuz teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

Böylece ikinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Şimdi bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

9’uncu madde üzerinde aynı mahiyette olmak üzere iki adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 556 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 9’uncu maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “addedilir” ibaresinin “sayılır” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

          Filiz Kerestecioğlu Demir            Mahmut Toğrul             Sibel Yiğitalp

                     İstanbul                           Gaziantep                    Diyarbakır

                 Müslüm Doğan                      Hüda Kaya               Kadri Yıldırım

                       İzmir                              İstanbul                           Siirt

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

             Kazım Arslan                          Mahmut Tanal                   Ali Şeker

                 Denizli                                  İstanbul                         İstanbul

                Ali Yiğit                              Didem Engin

                  İzmir                                   İstanbul

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılamıyoruz Muhterem Başkanım.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki ilk önerge üzerinde Siirt Milletvekili Kadri Yıldırım konuşacaktır.

Sayın Yıldırım, buyursunlar efendim. (HDP sıralarından alkışlar)

KADRİ YILDIRIM (Siirt) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Tabii “üniversite” kelimesinin türemiş olduğu “üniversal” terimi anlam olarak birleştirici ve evrensel demektir. Araplar üniversiteye bir isim vermek isterlerken “camia” ismini uygun görmüşlerdir çünkü “camia”nın anlamı da birleştirici ve bütünleştirici demektir. Cami ve cemevi de aynı anlamları ifade ediyor yani hem cami hem cemevi birleştirici, bir araya getirici demektir. Yani üniversitede esas olan, birleştiriciliktir, bir araya getiriciliktir ve bütünleştiriciliktir. Dolayısıyla bölmek ve ayrıştırmak, üniversitenin kendi terimsel anlamında da yoktur, bu esasa da aykırıdır.

Şimdi, diyelim ki iddia ettiğiniz gibi böyle bir bölünmeye gitmenin bir zarureti vardı. İyi ama nasıl oluyor da o üniversitelerin hocalarına ve öğrencilerine danışmadan, onlarla istişare etmeden böyle bir sonuca varıyorsunuz ve böyle bir karar alıyorsunuz? Üstelik, eğer yanılmıyorsam kendinizi muhafazakâr bir iktidar olarak da tanıtıyorsunuz. Oysa muhafazakârlığın gereği olarak sizin “istişare” ilkesine son derece önem vermeniz gerekiyordu. Bakın, ayet Hazreti Peygamber (AS) gibi birine bile (x) diyor yani “Bir konuda karar almak istediğiniz zaman o konunun muhatapları kimlerse o muhataplara danışın, fikirlerini alın, istişare edin.” deniliyor, ayetin hükmü bu. Eğer muhafazakârlık söz konusuysa bu istişare ilkesini niye uygulamıyorsunuz diye sormak gerekiyor. Hazreti Peygamber’e böyle söylendiği gibi Hazreti Ali İmam Efendimiz’in de çok güzel bir sözü vardır, diyor ki: “7 yaşına kadar çocuklarınızla oynayın, 15 yaşına kadar onlara arkadaşlık edin, 15 yaşını doldurduktan sonra da onlarla istişare ediniz.” Demek ki bir genç, bir çocuk 15 yaşını doldurduğu an o çocukla, o gençle istişare etmek gerekir, onun fikrine müracaat etmek gerekir; ona öz güven kazandırmak için fikirlerine önem vermek gerekiyor ama maalesef, bu sözün sahibi olan Hazreti Ali İmam Efendimiz’den sonra halifelik yani devlet başkanlığı, o zamanki devlet başkanlığı Emevilerden itibaren saltanata dönüştükten sonra istişare de bir tarafa atıldı. Sanırım istişareye önem veren son Halife ve son zat, son şahsiyet bu bağlamda Hazreti Ali’dir ve Emevilerden günümüze kadar istişarenin neredeyse cenazesine Fatiha okunmak üzeredir ve bugün maalesef Orta Doğu’da ve kendilerine “Müslüman yönetimleriz, iktidarlarız.” diyenler totaliter bir rejimi temsil ediyorlar. Bırakın, İmam Ali’nin bahsettiği 15 yaşındaki bir öğrenciye, bir çocuğa, yetişkinlere, aklı başında olanlara ve toplumun öbür kesimlerine maalesef müracaat etme gereğini, ihtiyacını hissetmiyorlar ve kendi sultanlık, padişahlık, totaliterlik hatta bunun da ötesinde diktatörlük argümanlarını topluma, halka zorla dayatmaya kalkışıyorlar. İslam âleminde, Orta Doğu’da, Müslüman ülkelerde böyle yönetimlerin iş başında olması, böyle yönetimlerin halkı, toplumu, modern kesimleri yönetmeye kalkışması bana göre son derece talihsizliktir.

Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yıldırım.

Aynı mahiyetteki diğer önerge üzerinde Kırklareli Milletvekili Türabi Kayan konuşacaktır.

Sayın Kayan, buyurun lütfen. (CHP sıralarından alkışlar)

TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, AKP, geldiği günden beri Türkiye’de kaliteli olan ne varsa hepsini bozma konusunda büyük bir çaba içerisindedir. İktidara geldiği ilk günlerde demokrasinin temel taşı laikliğe kafayı taktı, “Hem Müslüman hem laik olunmaz.” gibi ipe sapa gelmez laflarla toplumumuzun kafasını karıştırmaya çalıştı, başaramayınca da okullara, eğitim kurumlarına el attı. Liselerde, askerî liselerde, üniversitelerde sınav sorularını çalarak kendi militanlarını yetiştirdi. Amaç, kaliteli insan yetiştirmek değil, kendisine ve dünya egemenlerine hizmet edecek uşaklar yetiştirmekti. Bozdukları eğitim kurumlarında yetişen kapı kulları AKP’yi yok etme sürecine girince ne yapacaklarını şaşırdılar çünkü yarattıkları Frankenstein kendilerini yok edecekti. 15 Temmuz darbe girişimi bahane edilerek 20 Temmuzda asıl darbeyi OHAL’le gerçekleştirdiler. OHAL bahanesiyle basın-yayın susturuldu, yargı susturuldu veya yandaş hâle getirildi, Meclis susturuldu, Millî Eğitim Bakanlığı eğitim kurumlarında 4+4 gibi ipe sapa gelmez yöntemlerle ne yaptığını şaşırdı. Tarımda dışarıya bağımlı bir ülke olduk. Tarımda dünyanın sayılı ülkelerinden biri olan Türkiye, buğday, mısır, arpa, mercimek, nohudu dışarıdan alır hâle geldi. Dünyanın en sağlıklı şekerinin üretildiği şeker pancarını üreten şeker üreticisinin üretimlerini ve fabrikalarını kapatıp yabancı ülkelerin nişasta bazlı şekerleriyle Türk halkını zehirlemeye başladınız. Yandaş iş adamlarının vergi cezalarını af ediyor, ödemedikleri kredi borçlarında düzenleme yapıyorsunuz. Çiftçinin üretmek için kullandığı su borçlarını ödemedi diye icra yöntemiyle malına haciz koyup elinden alıyorsunuz. Yabancılara şirin görünmek için, onların desteğini almak için ithalata dayalı politikalar izleyerek yerli üretimi baltalıyorsunuz. Dolayısıyla mevcut fabrikalarımız kapanıyor, işsizlik artıyor, halkımızı bir yudum ekmeğe muhtaç ediyorsunuz. İş sahası açacak yetenekli girişimcilerimizi canından bezdiriyorsunuz. İşsiz kalan insanlarımızı sadakayla besleyip kendinize oy deposu hâline getirmeye çalışıyorsunuz. Dünyanın en yetenekli, cevval toplumunu sadaka kültürüne alıştırdınız.

Şimdi de sıra geldi üniversitelere. Özellikle 3 tane üniversitemiz için ben dikkatinizi çekmek istiyorum. Birisi Gazi Üniversitesi, Atatürk'ün unvanını taşıyan bir üniversite. Diğeri İnönü Üniversitesi, İnönü Savaşları, İnönü kahramanlığının ismini taşıyan üniversite. Bir diğeri de İstanbul Üniversitesi. Atatürk'ten nefret ettiğinizi biliyoruz, İsmet İnönü’den nefret ettiğinizi biliyoruz, hatta İstanbul Üniversitesinden nefret ettiğinizi biliyoruz. Niye mi? Çünkü İkinci Dünya Savaşı başlamadan önce Atatürk’ün kapılarını açıp dünyanın en kaliteli eğitmenlerini, üniversite hocalarını getirip de dünyanın sayılı üniversitesi hâline getirdiği İstanbul Üniversitesini uygarlık yolunda, çağdaşlık yolunda dev adım atıyor diye defterini dürmeye çalışıyorsunuz.

Peki, ne istiyorsunuz? Çağdaş insan yetişmesin mi, uygar bir toplum olmayalım mı, bilime inanan, çalışan, üreten bir toplum istemiyor muyuz? Peki, üretmeyen bir toplumla, çalışmayan bir toplumla dünyanın kölesi olacağımızı bilmiyor musunuz? Elbette biliyorsunuz. İstediğiniz sizin zaten bu. Efendileriniz öyle istiyor çünkü.

Değerli arkadaşlar, böyle giderek bu toplumu mahvedeceksiniz. Yol yakınken, henüz daha sonuna varmadan, çıkması daha zor bir hâle gelmeden, gelin, bundan vazgeçin. Ülkenin ilerlemesinde, ülkenin aydınlanmasında en büyük eğitim gücü olan bu üniversiteleri parçalayarak, bölerek, kapatarak, yok ederek bu ülkeye bir katliam yaşatmayın.

Sevgili arkadaşlar, sevgili AKP'liler ve Sayın Bakan -özellikle deminki konuşmamda da söyledim- böle böle ülkeyi buraya getirdiniz. Şimdi siz diyorsunuz ki: “Yarın seçim olacak, seçimde halk karar verecek, göreceksiniz.” Seçimde halk karar versin ama eşit bir şekilde çıkalım, kimimizin elini kolunu bağlayarak, diğerini üzerimize salarak değil. Devlet imkânlarının hepsini kullanıyorsunuz. Bugün hiçbir sıkıntı yaşamayan Cumhurbaşkanı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – Ek süre verin Sayın Başkan.

TÜRABİ KAYAN (Devamla) – Sayın Bakanım, bir dakika rica ediyorum. Sayın Başkanım…

BAŞKAN - İlk söylediğin daha hoşuma gitti ama. Lütfen tamamlayın, buyurun.

TÜRABİ KAYAN (Devamla) - Cumhurbaşkanına her türlü fırsatı veriyorsunuz, her türlü imkânı veriyorsunuz ama diğer adayların hiçbirisine bu imkânı vermiyorsunuz. Devletin televizyonu ve bütün yandaş medya hepsi Cumhurbaşkanının yanında, hepsi sizin yanınızda. Niye bunları özgür bir hâle, özerk bir hâle getirip de ondan sonra yarışa girmiyorsunuz? O zaman görelim bakalım halk nasıl karar verecek, halk kimden yana oy kullanacak, halk o zaman kimi seçecek? Merak ediyor musunuz? Hemen şimdi söyleyeyim: Bizi seçecek çünkü. Niye bizi seçecek? Çünkü ona bugüne kadar hiçbir zaman yalan söylemedik çünkü onu bugüne kadar hiçbir zaman aldatmadık ve hiçbir zaman da başkaları tarafından aldatılmadık, hep doğruyu söyledik. Ama sizler geldiğiniz günden beri hep yalan söylediniz, hep aldattınız, hep başkaları tarafından aldatıldınız; aldatıla aldatıla neredeyse bu toplumu aldatmanızı da unutturacak hâle geldiniz diyorum, sizlere yazıklar olsun diyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanın söz talebi var, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

34.- Millî Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz’ın, Kırklareli Milletvekili Türabi Kayan’ın görüşülmekte olan 556 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 9’uncu maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sayın Başkanım, bu ülkenin değerlerinin hiçbirini diğerinden ayırt etmedik ve değerlerimizin hiçbirini de diğeriyle çatıştırmadık. Biz bütün değerlerimize sahip çıkıyoruz çünkü biz sevginin asaletini dünyaya yeniden hâkim kılmak için yola çıkan bir medeniyetin temsilcileriyiz. Sevgi, davamızın esasıdır, yüreğimiz muhabbete ayarlıdır, biz “Yaratılanı severiz Yaradan’dan ötürü.” Allah için bu milleti, 81 milyonu kardeş olarak bildik bizimle aynı şeyi düşünmeseler bile. Bakın, evladınız var, 2 evladı olan bilir; 2 evladınız bile aynı şeyi düşünmüyor, annesi bir, babası bir ama farklı düşünüyor. Dolayısıyla bu 81 milyonda biz farklı düşünebiliriz ama bu farklı düşünme diğerinden nefret etme, çatışma dilini kullanma, bölme, parçalama anlamında değildir. Bakın, bir Kudüs olayı oldu, 81 milyon aynı düşündük, 15 Temmuzda bu milletin iradesine saldırıldı, hiçbir parti ayrımı yapılmaksızın hepimiz aynı tarafta yer aldık. Dolayısıyla bu millet farklı görüşlere sahiptir ama bir çatışma veya nefret dili yoktur, bunu açıkça belirtmek istedim. Eğer buna cevap vermeseydim, orada bir kelime söyledi “Siz bu değerlere karşısınız.” diye, onun doğru olduğunu sanki zımnen kabul etmiş gibi olurduk. Biz sayın hatibin söylediğinden uzağız, onu söylemek istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Danış Beştaş, buyurun size de 60’a göre söz veriyorum.

35.- Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Millî Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Doğrusu Sayın Bakanımız çok güzel sözler sarf etti; soyutlarsak yani mevcut konuyla, konuşmayla, iddialarla ve hakikatle ayrışık düşünürsek bu sözlerin altına imza atmamak mümkün değil ama sorun bu değil. Tipik bir iktidar klasiğiyle karşı karşıyayız: Esastan gitmek, ayrıntılarda genelgeçer sözlerle, muhabbetle, “Herkesi seviyoruz.” diyerek işi karartma çabası. Yani, bu ülkede halkın birbiriyle sorunu yok normalde ama iktidarın adım adım kutuplaştırmasıyla gerçekten bugün Türkiye, tarihinin en büyük kutuplaşmış hâlini yaşıyor. Şu anda üniversitelerin bölünmesi toplumun bölünmesinin ayrı bir versiyonudur aynı zamanda.

Her fırsatta başkalarına “Bölücü.” diyen iktidar yetkililerine şunu söylüyoruz: Biz birleştirmeye çalışıyoruz ama siz bölüyorsunuz. Başaramayacaksınız.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Sayın Özel, buyurun, size de söz veriyorum.

36.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Millî Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Bakanı dinlerken sanki bu ülkenin Cumhurbaşkanı başkasıymış, Başbakanı başkasıymış, 2’si birer koldan Türkiye’yi gezip de ellerine aldıkları partilerinin kongrelerinde bu ülkenin yarısına “terörist”, yarısına “münafık”, yarısına başka bir şey demiyorlarmış gibi hissettim.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Hayır efendim, öyle bir şey yok, öyle bir şey yok.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ben, Sayın Bakanın Bakan olduğu, siyaset dilinin bambaşka olduğu bir ülkede yaşamak isterdim ama Sayın Bakan gerçeklikle ilgisi olmayan ve kendi Genel Başkanından, kendi Başbakanından tamamen, 180 derece ters düşünen bir çizgide. Keşke öyle olsa. Emin olun, gelecekteki iktidarımızda Türkiye’de insanlar böyle hissedecek, böyle düşünecek. Ama adil olmak için kendinize “Ben adilim.” demeniz yetmez, ahalinin sizin adil olduğunuzu söylemesi lazım. Siz “Kimseyi ötekileştirmiyoruz.” diyorsunuz ya…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - …biz sizin hep tanımladığınız öbür yüzde 50 kendimizi ötekileşmiş, itilmiş kakılmış hissediyoruz. Bunu biz söylersek kıymeti var, siz söyleyince olmaz.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Kardeşiz hepimiz. Kardeşimizsiniz, kardeşimizsiniz, sizleri seviyoruz, kardeşimizsiniz.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – “Adil” demekle adil olunmaz, ahali adil olduğunuza inanacak.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Ahali inanıyor, ahali.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Muş, buyurun.

37.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, Türkiye’nin yarısına “terörist”, yarısına “münafık” diyormuşuz gibi bir ifade burada kullanılıyor.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Dediniz, dediniz.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Dediniz, hatta ortağınıza dediniz.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Demiyor mu ya?

MEHMET MUŞ (İstanbul) - Bakın, değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti’nin 81 milyon vatandaşı vardır ve bu yurttaşların hepsi eşit vatandaşlık hakkına sahiptir. Burada bizim “terörist” dediğimiz Türkiye'yi terör örgütleri marifetiyle tehdit eden ve Türkiye'yi bölmeye çalışan, insanımızın canını yakan, insanımızın canını acıtan… Bunlar kimdir? PKK terör örgütüdür. Bunlar kimdir? DHKP-C terör örgütüdür.

MEHMET METİNER (İstanbul) – FETÖ terör örgütü.

İSMAİL TAMER (Kayseri) – FETÖ terör örgütü.

MEHMET MUŞ (İstanbul) - Bunlar kimdir? FETÖ terör örgütüdür. Bunlar kimdir? DEAŞ terör örgütüdür. Bunlardır bizim söylediklerimiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen cümlenizi.

MEHMET MUŞ (İstanbul) - Bizim vatandaşlarımıza dair ağzımızdan en ufak bir söz çıkmamıştır.

“Münafıklık” ifadesi burada çarpıtılıyor. Oradaki konu çok açıktır. Ne vatandaşlarımızın tercihleriyle alakalı bir tanımlamadır ne de onların iradeleriyle alakalı bir tanımlamadır. Buradaki konu “Efendim, burada buraya verelim, şurada buraya verelim.” gibi birilerinin belli enstrümanlarla oluşturmaya çalıştığı algıya yönelik, bu işi organize edenlere yönelik bir şey. Yoksa ne vatandaşlarımıza yönelik ne seçmenlerimize yönelik ne de Türkiye'de oy kullanacak olan 55 milyonun üzerindeki seçmene dair en ufak bir ifade burada yoktur.

Şimdi “Türkiye'yi kutuplaştırıyorsunuz, Türkiye'yi bölüyorsunuz.” ifadesini kullananlar aslında, kendileri bunu yapıyorlar. Nasıl kendileri yapıyorlar biliyor musunuz: İlla “Türkiye'deki yüzde 50’ye siz “terörist” diyorsunuz. Yok böyle bir şey. Biz böyle bir şey söylemiyoruz, biz böyle bir şey söylemiyoruz.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Kaç kere, kaç, kaç, kaç…

TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) – Kaç defa söyleyeceksiniz? “Yüzde 50’yi zor tutuyorum.” diyen kimdi?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET MUŞ (İstanbul) - Bunu siz kendinize bir taban oluşturmak için, insanları ötekileştirmek suretiyle tabanınızı güçlendirmek, tabanınızı genişletmek için sanki bizim böyle bir söylem içerisinde olduğumuzu ifade etmek istiyorsunuz. Kusura bakmayın, avucunuzu yalarsınız. Bizim hiçbir vatandaşımıza karşı böyle bir söylemimiz yoktur, olamaz.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – “Münafık” dediğiniz de yok.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan…

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bir dakika, ne oluyoruz?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Söz istiyoruz.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Söz istiyorum.

BAŞKAN – Yani “Devam.” diyorsunuz değil mi, biz bu polemiği devam ettirelim istiyorsunuz.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – “Tamam.” diyoruz, tamam demiyoruz.

BAŞKAN – “Devam.” diyorsunuz şu anda.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Devam diyoruz şu anda.

BAŞKAN – “Devam.” diyorsunuz. Bak, siz söylediniz, ben söylemiyorum.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Hiç sorun yok. “Tamam.”, “Tamam.” “Tamam.”

BAŞKAN - Peki, buyurun size de tekrar son bir kez…

38.- Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Gerçekten bu tartışmanın bitirilmesini bekliyorum ama bitmeyecek.

BAŞKAN – Ama işte, siz bitirirseniz biter yani! Hem tartışmayı artıyorsunuz…

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Biz bitirelim de bitirmemize izin verilmiyor. Gerçekten yani bazen kendimi Papua Yeni Gine’de falan hissediyorum ya da uzayda hissediyorum.

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Neden?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Okuduğum gazetelere, kulağımla duyduğum sözlere burada farklı bir anlam yükleniyor. Benim ana dilim Kürtçe ama Türkçeyi iyi bildiğimi sanırım. Sayın Erdoğan aynen şunu söyledi: “Cumhurbaşkanlığında bana oy verip partiye oy vermeyen münafıktır.” dedi. Şimdi bunun neresini tartışalım?

BAŞKAN – Öyle demedi.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Neresini tartışalım?

BAŞKAN – Öyle demedi.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Ya da terörizm konusunda daha dün Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerini doğrudan hedef gösteren aynı kişi değil mi?

SALİH CORA (Trabzon) – Bu ifade münafıklıktır. Senin bu dilin münafıklıktır.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Toplumu kutuplaştıran biz değiliz. Ben biraz önce de söyledim ve lütfen daha fazla halkın aklıyla alay edilmesin.

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Başkanım, öyle söyleyenler fitneciler, fitneci!

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Biz ne söylendiğini gayet iyi biliyoruz.

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Fitneciler öyle söylüyor.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Amacını da biliyoruz ve…

BAŞKAN – Kapatıyoruz bu tartışmayı.

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Fitneciler öyle söylüyor.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/943), Erzincan Milletvekilleri Sebahattin Karakelle ve Serkan Bayram'ın Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2311), Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve 5 Milletvekilinin Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2313), Malatya Milletvekili Öznur Çalık ve 3 Milletvekilinin Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2314) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 556) (Devam)

BAŞKAN – Şimdi, aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Karar yeter sayısı istiyoruz.

BAŞKAN – Oylarınıza sunmadan önce karar yeter sayısı arayacağım.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sözlerimi de bitirmedim.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeleri kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 22.22

DOKUZUNCU OTURUM

Açılma Saati: 22.35

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya), Barış KARADENİZ (Sinop)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 96’ncı Birleşiminin Dokuzuncu Oturumunu açıyorum.

556 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 9’uncu maddesi üzerinde verilen aynı mahiyetteki önergelerin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi önergeleri tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Yok, elektronik cihazla yapalım.

BAŞKAN – Elektronik oylama cihazıyla yapacağız.

Üç dakika süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylamaya başlandı)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – O kadar güveniyorsanız bir dakika verin, niye üç dakika veriyorsunuz? Hem “var, var, var” diyorsunuz.

BAŞKAN – Neyse bir dahakine beş dakika veririz Özgür Bey.

(Elektronik cihazla oylamaya devam edildi)

BAŞKAN – Karar yeter sayısı vardır, önergeler kabul edilmemiştir.

556 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi 9’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

10’uncu madde üzerinde ikisi aynı mahiyette olmak üzere 3 adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 556 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 10’uncu maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

     Filiz Kerestecioğlu Demir                 Mahmut Toğrul                 Hüda Kaya

                İstanbul                                Gaziantep                        İstanbul

             Sibel Yiğitalp                         Müslüm Doğan           Behçet Yıldırım

               Diyarbakır                                 İzmir                        Adıyaman

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLİ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Adıyaman Milletvekili Behçet Yıldırım konuşacaktır.

Buyurun Sayın Yıldırım. (HDP sıralarından alkışlar)

BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 556 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 10’uncu maddesi üzerine grubum HDP adına söz almış bulunmaktayım.

Öncelikle 24 Haziran seçiminde tüm Türkiye halklarının ve inançlarının adayı; en genç, en yakışıklı Cumhurbaşkanı adayı Sayın Selahattin Demirtaş’ı buradan saygıyla selamlıyorum.

Sayın Demirtaş’ın bu 24 Hazirandaki seçime ilişkin şöyle bir öngörüsü var: “24 Haziran seçimleri Türkiye siyasetinde önümüzdeki on yılları etkileyecek bir kırılma yaratacaktır. Ya, AKP zihniyetinde somutlaşan tek adam otoriter rejimi nihai zaferini ilan edip bugüne kadar yapılan zulümleri katlayarak tam bir diktatörlüğe dönüşecek ya da cumhuriyet tarihi boyunca devam eden demokrasi anlayışı ve mücadelesi güçlenerek yoluna devam edecek. AKP bloku, kötü bir ürünü reklam kampanyasıyla pazarlamaya çalışırken bizler radikal demokratik bir tutumla emeği, adaleti, barışı, laikliği, özgürlüğü ve eşitliği her adımda halkla birlikte ilmek ilmek örerek seçime doğru gitmeliyiz.”

Bunları belirttikten sonra, şimdi, AKP’nin kamplaştırıcı, kutuplaştırıcı ve güzelim ülkeyi bölen AKP, bugün de üniversiteleri bölmek için bir yasa tasarısı getirmiş, buna ilişkin görüşlerim şöyledir: Eğer bu kabul edilerek kanunlaştığı takdirde üniversitelerin bölünmesiyle sonuçlanacak bu tasarı, kesinlikle kamu yararına değildir, bilimsel planlama yaklaşımına ve akademik eğilimlere açıkça aykırıdır.

Bir üniversitenin saygınlığını, bir ekol oluşturmasını onun köklü gelenekleri ve korunmuş yapıları belirler. Türkiye’nin derin köklere sahip gözbebeği kurumlarından olan İstanbul Üniversitesinin bölünmesi, artık bir ekol olmuş ve üzerine titrenmesi gereken bu kurumun kimliğinin elinden alınması demektir.

İstanbul Üniversitesi lisans ve lisansüstü eğitim, araştırma ve geliştirmeden sağladığı başarıyla dünyadaki üniversite sıralamasında daima Türkiye’nin gurur kaynağı olmuştur. Tüm fakülteleri uluslararası düzeyde akredite olmuş olan İstanbul Üniversitesi, bu doğal gelişim süreciyle uluslararası bilimsel endekslere göre son on yılda Türkiye'nin en fazla bilimsel yayın yapan üniversitesidir. Geçtiğimiz yıl YÖK tarafından 10 araştırma üniversitesi arasında seçilen İstanbul Üniversitesinin kapsamlı bilimsel değerlendirmeler sonucunda hazırlanmış olan stratejik planında da bu büyüklüğün üniversitenin zafiyetine değil, tam tersine, disiplinler arası araştırmalara olanak sağlayan en güçlü yanını oluşturduğu belirtilmiştir.

Herhangi bir üniversitenin bölünmesi gündelik, değişken kararlara değil, nesnel ve akademik ölçülere dayanmak zorundadır. Dünyada, İstanbul Üniversitesinden daha fazla öğrenci sayısına sahip çok sayıda üniversite varıdır. Günümüzde tüm dünyada ağır basan eğilim üniversiteleri bölmek değil, disiplinler arası araştırmaları kolaylaştıracak şekilde birleştirerek güçlendirmek yönündedir. Avrupa Birliğinde 2000-2015 yılları arasında 92 adet üniversitenin birleşmesi gerçekleşmiştir. Kapsadığı bölümlerin zenginliğiyle bu çerçevede büyük bir avantaja sahip olan üniversiteleri küçük ölçekli üniversitelere bölmek ülkenin ve bilimin yararına olmayacaktır. Kısacası, İstanbul Üniversitesinin bölünmesi, oluşacak 2 yeni üniversiteyi asla daha güçlü birer üniversite yapmayacağı gibi telafisi imkânsız kayıplar doğuracaktır. Önemli olan üniversitelerin niteliğidir. YÖK belgelerinde ülkemizde yükseköğrenim alanındaki temel ihtiyacın artık üniversite ve üniversiteli sayısını artırmak değil, var olan üniversitelerin niteliğini artırmak olduğu vurgulanmaktadır. Bu mevcut kontenjanlara dokunmadan aynı kalabalık fakülteleri 2 ayrı üniversiteye bağlamakla değil, ancak ve ancak fakültelerin abartılı öğrenci kontenjanlarını düşürmekle mümkündür.

İstanbul’da 11 devlet, 46 vakıf üniversitesi bulunmaktadır. YÖK, öğretim üyelerinin yoğun çabasıyla kalabalık sınıflara rağmen hâlâ Türkiye'nin en kaliteli mezunlarını veren İstanbul Üniversitesinin kontenjan yükünü azalmak yerine İstanbul’a yeni bir üniversite kurmak gerekliliğini saptamış ise yeni kurulacak bir üniversitenin öğretim kadroları geçmişteki pek çok örnekte olduğu gibi İstanbul Üniversitesinin yetiştirdiği ve yetiştirmekte olduğu değerli genç öğretim üyeleri tarafından oluşturulabilir. Açık ve normal öğretim işlevi de pekâlâ bu üniversitelere aktarılabilir. Bu amaçla yüksek ve kaliteli, lisansüstü eğitim ve araştırmaları geliştirme kapasitesine sahip köklü bir çınarı parçalara ayırmak doğru değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BEHÇET YILDIRIM (Devamla) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen Sayın Yıldırım.

BEHÇET YILDIRIM (Devamla) – Bu konudaki bizim görüşümüz, üniversiteler kendi kaderlerine kendileri karar vermelidir.

İlk taslakları en az üç yıl öncesine dayandığı anlaşılan bu kanun tasarısı, bugüne kadar İstanbul Üniversitesi Senatosu ve akademik kollarıyla hiçbir şekilde paylaşılmamış, bilimsel bir değerlendirme sürecinden geçmemiş, bu nedenle de tasarı Türkiye Büyük Millet Meclisinde komisyonda görüşülürken geçerli bir gerekçe sunulamamıştır. Yükseköğrenim stratejileri akademinin tüm bileşenlerinin katılımı sağlanarak hazırlanacak kapsamlı ve nesnel raporlara dayanmalı ve uzun erimli bir planlamayla oluşturulmalıdır. İstanbul Üniversitesinin kapsamlı değerlendirmeler sonucunda hazırlanmış kapsamlı bir stratejik planı vardır ve bu stratejik planda üniversitenin bölünmesini haklı çıkaracak tek bir nokta bulunmamaktadır. Biz kararı üniversiteye, öğrencilere bırakalım, öğretim görevlilerine bırakalım diyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer iki önerge aynı mahiyettedir, okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 556 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 10’uncu maddesinin çerçevesinde yer alan “48 inci,” ibaresinden sonra gelmek üzere “53 üncü,” ibaresinin ve değiştirilmesi öngörülen sıralara “48) Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi” ibaresinden sonra gelmek üzere “53) Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

             Bülent Turan                      Mehmet Doğan Kubat         Halil Eldemir

               Çanakkale                                İstanbul                          Bilecik

           Hüseyin Özbakır                          İlyas Şeker

               Zonguldak                                Kocaeli

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

             Kazım Arslan                          Mahmut Tanal                   Ali Şeker

                 Denizli                                  İstanbul                         İstanbul

            Kadim Durmaz                             Ali Yiğit                  Didem Engin

                  Tokat                                     İzmir                           İstanbul

      Bülent Yener Bektaşoğlu

                 Giresun

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılıyoruz Muhterem Başkanım.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki ilk önerge üzerinde Giresun Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlu konuşacaktır.

Buyurun Sayın Bektaşoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

Komisyon takdire bıraktı, Hükûmet katıldı sizin önergenize, ona göre…

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’yla ilgili söz aldım. Kısa sürede bir şeyleri de paylaşmak istiyorum sizinle. Bu vesileyle sizleri saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Evet yine, her şeyi bölme, yok etme fıtratında olan bir zihniyetin yeni bir plan ve projesiyle karşı karşıyayız. AKP Genel Başkanı şimdi de Türkiye’nin en köklü ve başarılı…

SALİH CORA (Trabzon) – Sen bari yapma bunu! Giresun Üniversitesi nereden bölündü? Giresun Üniversitesi nasıl kuruldu Sayın Bülent Bey?

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Devamla) – …eğitim kalitesi yüksek altyapısını oluşturmuş, yapılanmasını tamamlamış, adlarıyla akademik birikim ve üretimleriyle evrenselleşmiş üniversitelerimizi bölmeye karar verdi.

SALİH CORA (Trabzon) – Giresun Üniversitesi nasıl kuruldu Bülent Bey? Lütfen ya, bari sen söyleme bunu! Bari sen söyleme ya!

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Devamla) – Salih, dinle!

Bu tasarının asıl amacı özetle maalesef bu. Güya bölerek çoğalacaklarmış! Ama bu mümkün değil.

SALİH CORA (Trabzon) – Giresun Üniversitesi nasıl kuruldu? Lütfen buna cevap ver.

BAŞKAN – Sayın Cora, lütfen… Sayın Bektaşoğlu’nun dikkatini dağıtma lütfen, istirham ediyorum.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Devamla) – Ana merkezinden bölünen bir şey bölünmekle asla çoğalmaz, küçülür, yok olur gider değerli arkadaşlar. Hükûmet bu konuda iyi niyetli değil. Üniversite sayısını artırmak istese o zaman yeni üniversiteleri ihdas eder ve onların kurulmasını isterdi. Nitekim Komisyonda bu yönde getirdikleri tasarıları tartışıp hep kabul ettik, onlara oy verdik.

Ama tabii üniversite diploması dahi tartışılan bir Cumhurbaşkanı elbette ki üniversitenin bölünmesiyle ilgili çaba harcar; laik, bilimsel, çağdaş millî eğitimi yok etmek ister. Bunda sanırım hemfikiriz. O nedenle liyakat aranmaz, yandaş rektörler atanır bu üniversitelere. Üniversiteleri kadrolaşma yeri olarak görür. Akademisyenlerle ilgili yönetmelik değişikliği bunun için yapıldı. Şimdi de bölünen üniversitelerde kadrolaşma yapılacak. Niyetleri bu gibi geliyor.

Değerli arkadaşlar, üniversitenin sorunu, bölmekle değil, özgürleşmek ve özerkleşmekle çözülür. Siyasi iktidarın arka bahçesine dönüşmüş, onun her dediğini yapan, 12 Eylül diktatörlerinin kurduğu YÖK’ün bir türlü yok edilmemesi, yerine demokratik, akademik bir üstyapı kurulmamasındandır, yönetimlerinde hâlâ varlıklarını sürdüren kripto yapıların temizlenmemesindendir, bu yöndeki soruşturmaların sümen altı edilmesi, tescilli FETÖ’cülerin korunup kollanması, bunun yerine çeşitli gerekçelerle suçlar uydurularak atılan akademisyenlerdir, eğitim ve öğretimdir aynı zamanda.

Bakın, bugün, üniversitelerimizde bilimsel, çağdaş, evrensel değerlerle kalite ve standartları güçlendirilmiş, uluslararası denkleriyle yarışan bir üniversite eğitimi yerine tamamen medrese zihniyetine dayalı bir sistem uygulanarak çocuklarımızın geleceği maalesef karartılmaktadır. Devlet üniversitelerindeki bu eğitim sistemi çocuklarımızı kullaştırıyor. Dolayısıyla öğrenciler, özel veya yurt dışı üniversitelerine yönlendiriliyor, parası olanın-olmayanın eğitimi birbirinden ayrılıyor. Oysa devlet bütün yurttaşlarına eşit koşullarda eğitim ve öğretim vermek zorundadır. Eğitim en temel anayasal, insani bir haktır.

Gelin, üniversiteler için bir eğitim seferberliği başlatalım. Bir yıl içinde bütün sorunlarımızı çözme iradesini ortaya koyalım. Öğrencilerimizin başta barınma olmak üzere pek çok sorunları var.

Hatırlarsanız “Emekliye her bayram bir maaş ikramiye.” dedik, noter belgesiyle taahhüt ettik, “Kaynak yok.” dediniz. Kanun tekliflerimizi reddettiniz, ortalığı ayağa kaldırıp meydanlarda bizi yuhalattınız, sonra bunu aldınız, 2 tane bin lirayı ayırıp bayram ikramiyesi hâline getirerek seçim rüşveti gibi sundunuz. Bunun gibi her vaadimizi sahiplenip alıp çalıp çırpıp budayıp toplumun önüne kendi projenizmiş gibi koyuyorsunuz.

Bakın, bizim projelerimizden birisi de her öğrenciye barınacağı çağdaş, kalitesi yüksek yurtlar yapmak idi, seçim vaadimiz bu. Hadi buyurun, bunu da yapın. İzin veriyoruz, öğrencilerimizin barınma sorunlarını çözme taahhüdünü de çalın. Buna göz yumarız, size izin de veririz.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; sonuç olarak bu tasarı bir keyfiyetin ürünüdür, bir ihtiyaçtan doğmamıştır, haklı hiçbir gerekçesi yoktur. Bunun kimseye yararı da olmayacaktır, tersine ileride telafisi olmayan sonuçlar doğuracaktır. Böylesine önemli bir karar Türkiye Büyük Millet Meclisine, bizlere dikte ettirilmek istenmektedir. Tartışılmadan, doğruları yanlışları değerlendirilmeden, eğitimin paydaşlarıyla, akademisyenlerle, sendikalarla fikir alışverişinde bulunulmadan oldubittiye getirilmektedir. On altı yıl boyunca eğitim sistemimiz zaten allak bullak oldu ama giderayak alınan bu bölme kararı âdeta final gibi, görev dönemi sona ermiş bir Başbakan ve seçime giden bir Hükûmetin böyle bir karar almasıyla mümkün olmaması lazım. Buradan gençlerimiz ve akademisyenlerin tepkilerine kulak tıkayan iktidar ve vekilleri uyarıyorum, bu uygulamadan yol yakınken vazgeçiniz, bu tasarının 24 Haziran sonrasına bırakılması gerekmektedir. Tasarının Komisyona çekilmesi en akıllıca iş olacaktır ama fark etmez, siz bilirsiniz, zaten üniversiteler önünde günlerdir “Üniversitelerimizi bölmeyin.” eylemi yapan gençlerin ve akademisyenlerin tepkisi sandıkta çok büyük olacaktır. 24 Haziranda onlar okullara sahip çıkacaklar ve gereken dersi size vereceklerdir.

SALİH CORA (Trabzon) – Sayın Bektaşoğlu, Giresun Üniversitesi nasıl kuruldu?

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Devamla) – Böldüğünüz ne varsa 24 Hazirandan sonra birleştireceğiz. Tahrip ettiğiniz ne varsa demokratik parlamenter sistem içinde cumhuriyetimizin temel değerlerini onarıp güçlendireceğiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Devamla) – Bir saniye…

BAŞKAN – Bir saniye yetmez, bir dakika verelim.

Buyurun.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Devamla) – Arkadaşlar, son cümlemi şöyle paylaşmak istiyorum: Öyle zannediyorum ki vakit tamam gibi. (CHP sıralarından alkışlar)

AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) – Durmak yok, yola devam.

SABRİ ÖZTÜRK (Giresun) – Devam inşallah, devam inşallah.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Devamla) – İnşallah, eğitimin sorunlarını 24 Hazirandan sonra eğitimci cumhurbaşkanımız Muharrem İnce’yle birlikte çözeceğiz.

Hayırlı uğurlu olsun.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bektaşoğlu.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Bülent Bey, tamam olan bir tek şey var, o da Muharrem İnce.

BAŞKAN - Aynı mahiyetteki diğer önergenin gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe:

Madde 6’da yapılan değişiklik doğrultusunda düzenleme yapılması önerilmiştir.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Karar yeter sayısı istiyoruz. Madem aynı mahiyetteyiz, aynı mahiyette…

BAŞKAN – Bektaşoğlu için mi karar yeter sayısı istediniz?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Her ikisi için de, birlikte oylanacak.

BAŞKAN – Komisyonun takdire bırakıp Hükûmetin katıldığı aynı mahiyetteki bu önergeleri oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Elektronik cihazla oylama yapacağım.

Üç dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Karar yeter sayısı vardır, aynı mahiyetteki önergeler kabul edilmiştir.

Şimdi, kabul edilen önergeler doğrultusunda 10’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 10’uncu madde kabul edilmiştir.

11’inci madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 556 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 11’inci maddesinde yer alan "üyeliği, mensubiyeti ya da iltisakı yahut bunlarla irtibatı olmaması” ifadesinin "üyeliği ve mensubiyeti suçlarından ceza almamış olması” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

     Filiz Kerestecioğlu Demir                 Mahmut Toğrul             Sibel Yiğitalp

                İstanbul                                Gaziantep                    Diyarbakır

                            Hüda Kaya                                             Müslüm Doğan

                              İstanbul                                                         İzmir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Batman Milletvekili Mehmet Ali Aslan konuşacaktır.

Buyurun Sayın Aslan.

MEHMET ALİ ASLAN (Batman) – Sayın Başkan ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Evet, ilgili madde üzerine konuşacağım. “Üyeliği, mensubiyeti ya da iltisakı yahut bunlarla irtibatı olmaması” ifadesinin “Üyeliği ve mensubiyeti suçlarından ceza almamış olması” şeklinde değiştirilmesini istiyoruz çünkü gördük biz bunun ne kadar istismar edildiğini. Ne kadar insafsızca, vicdansızca kullanıldığını nereden biliyoruz? Örneğin hekimler, Türk Tabipleri Birliği “Savaş bir halk sağlığı sorunudur.” dedi, terörist ilan edildiler; Ayşe Öğretmen “Çocuklar ölmesin.” dedi, terörist ilan edildi. Yani şimdi hâl, vaziyet böyleyken bu kanun maddesine bizler nasıl güvenelim? Yine, Napolyon’un bir sözü var “Bana tevili kabil olmayan bir cümle getiriniz, sizi onunla idam edeyim.” demiş. Yani “Yoruma açık olmayan bir cümle getiriniz, buna rağmen sizi onunla idam edebilirim.” demiş. Niye? Yani mevcut iktidar veya gelecek olan iktidar –neyse- bunu rahatlıkla istismara açabilir ve muhalifini bu şekilde susturabilir. Ama inanın, günün birinde bu kanun maddesini çıkaranları bu madde vurur. Uyarmadı demeyiniz, örneklerini çok gördük maalesef.

Arkadaşlar, geçen hafta da söz ettik biz bu maddelerden. Bakınız, Türkiye’de şu anda 36 dil konuşuluyor yani çok büyük bir zenginlik. Ama bu 36 dille ilgili maalesef sadece ikisini, üçünü kapsayan bölümler, üniversiteler vardır. Oysa ki örneğin Türkiye’de, Mezopotamya’da konuşulan Arapça milattan öncesine dayanmaktadır, Süryanice hakeza, Ermenice, Çerkezce, Lazca, Gürcüce, Romanca, Kumukça, Ladino, Osetçe, Adigece, Arnavutça, Tatarca, Rumca, Gagavuzca, Abazaca toplamda 36 dili buluyor. Maalesef, üniversitelerde bunlarla ilgili bölümler açılmış değil ve insanlar gidiyor bu dilleri dünyanın farklı ülkelerinden öğrenmek zorunda kalıyor. Çoğunun ana yurdu burada ama bunlarla ilgili bir bölüm yok. Biz bunu sağlamadıktan sonra üniversiteleri bölseniz ne olur, isimlerini değiştirseniz ne olur?

Akadlar, arkadaşlar Mezopotamya’da kurulmuş dünyanın ilk imparatorluğu ve en büyük devletiydi. Yani Akadça, Mezopotamya’da doğmuş ama maalesef şu anda Akadça Amerika’da öğretiliyor ve 100 cildi aşan sözlük Amerika’da şu anda üniversitelerde yazılmış. Türkiye'de Akadçayla ilgili bir bölüm yok. Bu kadim diller ve inançlarla ilgili üniversiteler açılmalıdır.

Bakın, Midyat’ta, Nusaybin’de, Kızıltepe’de, Mardin’de hâlâ Hristiyanlık inancı, Ezidilik inancı, İslam inancı yaşamaktadır, mensupları vardır. Hâlâ Süryanice, Arapça, Kürtçe konuşulmaktadır, lehçeler konuşulmaktadır ama sadece Arapça, Süryanice ve Kürtçe neredeyse içi boşaltılmış bir şekilde Mardin Üniversitesinde okutulmaktadır; derinlemesine bölümler ve araştırma yapılmamaktadır.

Bakın, Malule Şam’ın bir köyü, Aramicenin yani Hazreti İsa’nın diyalektiğini konuşan tek köy. Suriye Şam yönetimi orada Şam Üniversitesine bağlı enstitü açmış. Hani, Suriye diyoruz ya, “Esad diktatör.” deniyor ya o bile bu kadim dillerin önemini bilerek orada enstitü açıyor ama bizde mesela Habsunnes’de -ben de bu köydenim- Aramice konuşuluyor, Kürtçe konuşuluyor, Arapçanın Mahallemi lehçesi konuşuluyor ve Türkçe konuşuluyor, 4 dil konuşuluyor yani Malule’de olduğu gibi 2 dil, Aramice ve Arapça değil, burada 4 dil konuşuluyor. Burada herhangi bir enstitü açılmış değil; bu diller kayıt altına, muhafaza altına alınmış değil. Oysaki Türkiye...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen Sayın Aslan.

MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) – Ve gördüğünüz gibi bu köy minyatür bir Mardin, tamamıyla taş işlemeciliğiyle inşa edilmiş bir yer. Buraların can fanusa, vitrine alınması gerekirken ve buradaki yazılı sözlü kültürün, edebiyatın, tarihin kayıtlara geçirilmesi gerekirken maalesef kaderine terk edilmiş, yıkıma terk edilmiş bir şekilde günbegün biz bu zenginliği kaybetmekteyiz.

Bakın, arkadaşlar, dünyada işte otomotivde tanınan üniversiteler var Almanya gibi, teknolojide Amerika Birleşik Devletleri, sosyolojide Fransa. Yani insanlar bu bölümleri okumak için niye oraya gitsin ya da dışarıdan insanlar Türkiye’de bir bölüm okumak için yani hangi bölüm için Türkiye’ye gelsin? Türkiye’nin neyi meşhur, dünyada neyi meşhur olmuş; bizim bunun üzerine kafa yormamız gerekiyor. Yine geçen konuşmalarımda dillendirdim; beyin göçünü durdurmamız lazım, KHK’lerle işten atılan insanlarımızı tekrar kazanmamız gerekiyor.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 556 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 11’inci maddesindeki “bir yıl” ibaresinin “altı ay” şeklinde değiştirilmesini arz ve talep ederiz.

             Kazım Arslan                          Mahmut Tanal                   Ali Şeker

                 Denizli                                  İstanbul                         İstanbul

             Didem Engin                              Ali Yiğit                Kadim Durmaz

                İstanbul                                   İzmir                             Tokat

                                                          Aytuğ Atıcı

                                                             Mersin

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılamıyoruz Muhterem Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı konuşacaktır.

Buyurun Sayın Atıcı. (CHP sıralarından alkışlar)

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, 556 sıra sayılı üniversiteleri bölerek çoğaltmaya çalışan Kanun Tasarısı’nın 11’inci maddesiyle ilgili olarak verdiğimiz önerge üzerine söz almış bulunuyorum. Üniversitelerin değil, sadece tek hücrelilerin bölünerek çoğaldığının bilincinde olan milletvekillerini de saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, 11’inci madde ne diyor? Diyor ki: “Özel öğretim kurumlarının kurucuları, yöneticileri ve personeli bazı suçları işlemiş olamaz, olmamalı veya bu suçlarla herhangi bir irtibat, iltisak olmamalı.” Tamam, peki, bir eğitim kurumunu yönetenlerin suça bulaşmış olmaması en büyük temennimiz. Ben diyorum ki: Bir öğretim kurumuna sokmadığınız bu insanları gelin Meclise de sokmayalım. Aynı suçlara, benzer suçlara bulaşmış, bu suçlarla irtibatlı, bu suçlarla iltisaklı olan insanları gelin bu Meclise sokmayalım, var mısınız?

Bakın, birkaç örnek vereyim hangi suçları sıralıyorsunuz kanun tasarısında. Diyorsunuz ki, örneğin “Devletin egemenlik alametlerine ve organlarının saygınlığına karşı suçlar.” Peki, devletin egemenlik alametlerine karşı suç işleyenler özel okul yöneticisi olamaz, milletvekili olabilir mi? Olmamalı. Peki, Yunanistan’ın gelip de 18 adaya bayrak dikmesine ne diyorsunuz? 18 adaya gelip bayrak diktiler, devletin egemenlik alametine karşı sizler suç işlediniz, gıkınız çıkmadı. Meclise girmemeniz lazım; öğretmeni sokmuyorsunuz, siz giriyorsunuz.

“Organların saygınlığına karşı suçlar.” Bu devletin en önemli organlarından birisi yasama organı. Yasama organı diyor ki: “Mühürsüz oylar geçersizdir.” Ama bu organın saygınlığına karşı suç işliyor bir insan ve siz bu insanı alkışlıyorsunuz. Öğretmeni okula sokmuyorsunuz ama siz bu suçu işlediğiniz hâlde Meclise giriyorsunuz.

Bir başka suç “Anayasal düzene ve düzenin işleyişine karşı suçlar.” Bu suçu işleyen birisi okula girmesin, tamam, Meclise girsin mi? Meclise de girmesin. O zaman “Anayasa Mahkemesinin kararını tanımıyorum, saygı da duymuyorum.” diyen insanı nereye koyacaksınız, nereye koyacaksınız? Devletin başına, değil mi? Sizin anlayışınız bu.

Üç, diyorsunuz ki: “Güveni kötüye kullanma suçu işleyenler okullara yönetici olmasın.” Güzel, olmasın. En büyük güveni kötüye kullanma suçunu Adalet ve Kalkınma Partisi işlemiştir ve milletvekillerinin oylarıyla işlemiştir, sizlerin oylarıyla. İnsanlar size güvendiler, fabrikalarını emanet ettiler, bu güvene layık olmadınız, başta şeker fabrikaları olmak üzere fabrikaları sattınız. Okula yönetici sokmuyorsunuz, siz Meclise giriyorsunuz. TELEKOM’u sattınız, TEKEL’i sattınız, SEKA’yı sattınız, bunlar size güvenilerek emanet edilen kurumlardı. Hastaneleri emanet ettiler, hastanelerde ev sahibiyken kiracı oldunuz. Etibankı, limanları, ya, memleketi emanet ettiler, Başbakan Yardımcınızın söylemiyle parsel parsel sattınız yani güveni kötüye kullandınız. “Olağanüstü hâli sadece üç ay ilan edeceğiz.” dediniz, millet size güvendi, güveni kötüye kullandınız. Bugün 658 gün, yanlış duymadınız, 658 gündür olağanüstü hâl uygulamasıyla ülkeyi yönetmeye çalışıyorsunuz yani insanların güvenini kötüye kullandınız. Benim de güvenimi kötüye kullandınız, 658 gündür sizin yüzünüzden sakal uzatıyorum ve sizi protesto ediyorum.

Bir başka konu, “İhaleye fesat karıştıran okullara girmesin.” diyorsunuz. Çok güzel, girmesin. Kim ihaleye fesat karıştırdıysa Allah belasını versin. Peki, bu ülkede kaç tane ihaleye acaba fesat karıştırılmamıştır? Hangi biriniz elinizi kaldırdınız da bunları burada lanetlediniz ya da bunlara karşı bir iş yaptınız? E, siz niye buraya giriyorsunuz?

Peki, bir diğer madde, sizin öneriniz, diyorsunuz ki: “Suçtan kaynaklanan mal varlığı değerini aklamışsa bunlar yönetici olmasın okulda.” Peki, Rıza Zarrab’ı nereye koyacaksınız?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen Sayın Atıcı.

AYTUĞ ATICI (Devamla) – 4 bakanla ilgili olan dosyaları buradan Yüce Divana göndermezken, onları dolaylı olarak aklarken insanlar size nasıl güvenecekler? Siz Meclise giriyorsunuz, okullara öğretmen sokmuyorsunuz, öyle mi, bu mu sizin adalet anlayışınız?

Bakın, daha da önemlisi, diyorsunuz ki: “Devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapılarla, oluşumlarla, gruplarla üyeliği, mensubiyeti, iltisakı, irtibatı olanlar özel öğretim kurumlarında yönetici olmasın.” Çok güzel, olmasınlar. Bir dönün bakalım, kendinize bir bakın, hangi birinizin geçmişte FETÖ’yle ilişkisi yoktu? Bırakın iltisakı, irtibatınız yok muydu? O yapıyla hangi birinizin irtibatı yoktu? Siz Mecliste burada güzel güzel oturun, onları oraya sokmayın! PKK’yla oturup konuşan kimdi? IŞİD için “Bunlar Sünni öfkeli gençler.” diyen kimdi? Ben miydim? Siz onlarla irtibatta olacaksınız ama başkalarını irtibatlandırmayacaksınız.

Size, hepinize iyi akşamlar diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

11’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Sayın Muş, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

39.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın görüşülmekte olan 556 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 11’inci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; az önceki hatibin grubumuza yönelik asılsız ve mesnetsiz iddialarını reddettiğimizi ifade etmek isterim. Bunlardan çok daha fazlasını, çok daha şiddetlisini, partimize yönelik, her seçim döneminde meydanlarda, ilgili platformlarda dile getirdiler ve milletimizin huzurunda biz güven tazeleyerek tekrar iş başına getirildik. Milletimiz ülkeyi yönetme görevini bize verdi, ülkeyi yönetme ehliyetinin bizde olduğunu gördü ve bunu bize verdi. Dolayısıyla bunların hiçbirine katılmadığımızın ve bunların bizim açımızdan asılsız olduğunun en önemli neticesi milletimizin yaptığı tercihte saklıdır. Bunu ifade etmemiz gerekir.

Bir diğer konu, terör örgütleriyle alakalı bizim tavrımız çok nettir. DHKP-C’sinden PKK’sına kadar, DEAŞ’ına kadar, FETÖ’süne kadar hepsine, terör örgütlerine yönelik kararlılığımız aynı şekilde devam edecektir, bunlarla alakalı mücadelemiz aynı şekilde devam edecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Terör örgütlerinin ülkemizi bölmeye yönelik girişim ve faaliyetlerine asla müsaade edilmeyecektir çünkü AK PARTİ Türkiye’nin teminatıdır, Türkiye’nin birliğinin, beraberliğinin teminatıdır. AK PARTİ Türkiye’de milletimizin tamamının -oy versin, oy vermesin- güvenini kazanmış bir partidir. Bunu da Genel Kurulun bilgilerine sunmak isterim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Atıcı…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Grup Başkan Vekilinden anladığım şu: “Evet, biz bu suçları işliyoruz ama her defasında halk bizi affediyor.”

Ben şunu merak ediyorum: Bu seçimde eğer AK PARTİ seçimi kaybederse suçlu oldukları için mi kaybedecekler? Halkımızı bu şekilde, sadece adaletin bir tecelli makamı olarak görmek doğru değil. Adalet, mahkemede tecelli eder; halkın gönlünde tecelli eden ise başka bir şeydir. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Özel, buyurun, size de 60’a göre söz veriyorum.

40.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, bir önceki oturumda da Sayın Muş belli bir noktaya gelip daha sonra işi başka bir tarafa çevirmişti. “Yüzde 50’ye terörist diyorsunuz.” dediğimde de “Biz böyle bir şey dememiştik.” demişti.

Erdoğan’ın 12 Şubat 2017 Bahreyn’e hareketi öncesi, aynen okuyorum, tırnak içinde: “Çünkü 16 Nisan aynı zamanda 15 Temmuzun bir cevabı olacaktır, 15 Temmuza önemli bir çıkış olacaktır. ‘Hayır’ diyenlerin konumu aslında 15 Temmuzun yanında yer almaktır. Bunu kimse sağa sola çekmesin.”

Yine Sayın Erdoğan’ın 11 Mart 2017’de İstanbul Çekmeköy’deki konuşması: “Bilesiniz ki ‘hayır’ diyenlerin şu anda attığı adım budur. Bunlar şu anda bölücü terör örgütlerine destek verenlerdir, bunların ta kendisidir. Niye ‘evet’ diyemiyorlar? Çünkü ‘evet’ bunların bu ülkedeki geleceğini karartacaktır.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Bak “Sağa sola da çekmeyin.” demiş.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – “Sağa sola da çekmeyin.” diyerek Sayın Erdoğan diyor ki: “Bunlar teröristlerdir, teröristle birlikte olanlardır, açıkça 15 Temmuza destek verenlerdir.” Ne kadarının dediğini halka sorduk. Halkın yüzde 50’si “hayır” dedi ve bu cümlelerin üzerine hâlen daha dün, bu sefer de seçimlerde kendisine oy vermeyenleri terör örgütleriyle irtibatlandırmaya çalışan ve toplumun yarısına “münafık” demeye çalışan biriyle karşı karşıyayız.

Eğmeyeceğiz, bükmeyeceğiz; bir lafı ya etmeyeceğiz ya arkasında duracağız; oradan söyleyip, asıldan söyleyip grup başkan vekilinden tekzip etmeyeceğiz. Olay budur.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkanım, 60’a göre bir söz talebim var.

BAŞKAN – Buyurun.

41.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir kere, az önce “Milletten oy aldınız. Bu suçları işlediniz. Ben mi yanlış anladım?” Evet, yanlış anlamışsınız. Milletimiz bu anlamda suçlu gördüğünün cezasını sandıkta zaten şimdiye kadar vermiştir. (CHP sıralarından gürültüler)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Verecek, verecek; sandıkta da verecek, mahkemede de vereceksiniz.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Mahkemeler de karar verecek Allah’ın izniyle.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sakin olun, sakin olun!

Zaten mahkemeler de Türk milleti adına karar verirler. Karar verici burada milletimizdir, milletimizin verdiği karar en doğrudur.

Bir diğer konu şudur: Değerli milletvekilleri, Sayın Cumhurbaşkanımızın söylediği milletimizle alakalı değildir, bu kampanyayı yürütenlere yönelik söylemiş olduğu sözlerdir.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Çok açık söylüyor, çok açık.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Yoksa milletimize, rey verene karşı söylemiş olduğu bir ifade ortada yoktur. Bunu buradan çıkartıp kampanyayı yürütenlere, organize edenlere yönelik söylenen sözleri milletimize bir atıfmış gibi göstermek büyük bir saygısızlıktır.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Allah kimseyi AK PARTİ grup başkan vekili yapmasın.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Valla sizi yapmasın, her an kiralık verilebilirsiniz.

BAŞKAN – Sayın Muş, lütfen tamamlayın.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Her gün bir düzeltme yapıyorsunuz.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Şimdi, diğer bir konu: Az önce münafıklıkla alakalı ifadede bulunuyor, az önce başka bir grup başkan vekili de söyledi; anlamıyorlar, anlamıyorlar. Şimdi ifade şu: “Birileri bir fitne fesat kaynatıyor.” Ben okuyorum aynen, siz nereden okudunuz bilmiyorum.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Kayseri halkına anlatıyor...

MEHMET MUŞ (İstanbul) – “Bu ne biliyor musunuz? ‘Oyumu Cumhurbaşkanına vereceğim ama Parlamentoda AK PARTİ’ye vermeyeceğim.’”

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Tamam, MHP’liler öyle yapacak mesela.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – MHP’lilere değil.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Öyle yapacaklar.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Fitne mi kaynatıyorlar?

MEHMET MUŞ (İstanbul) – “Böyle bir şeye siz ne diyorsunuz? Böyle bir şey olabilir mi? Bu oyunu da bozmaya var mıyız? Bu oyun, bu tezgâh; kimlerin olduğunu anlıyorsunuz. İnşallah bu münafıklar çetesini 24 Haziranda hep birlikte yere gömeceğiz.” (CHP sıralarından gürültüler) Benim az önce söylediğim de budur. Yani burada birileri bir algı oluşturmaya çalışıyor, bir organizasyon yapmaya çalışıyor, bu organizasyonu yapmaya çalışanlara yönelik ifadelerdir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Bahçeli yapıyor bu organizasyonu “Tayyip’e oy verin.” diyor.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Bunları bağlamından koparıp, bağlamından çıkarıp başka bir yere çekmek doğru değildir. “Efendim, bunu MHP’lilere söylüyor.” Kimseye söylediğimiz yok. Biz Milliyetçi Hareket Partisiyle ittifak kurduk, “Cumhur ittifakı”nı oluşturduk; buradaki sözün nereye gittiğini az önce bunu dile getirenler çok iyi bilmektedirler, rahatsızlıkları da ondandır.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Danış Beştaş, buyurun, size de yerinizden söz veriyorum 60’a göre.

42.- Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Biz “Tamam.” demeye devam ediyoruz ama “Devam” demiyoruz, sadece söz istiyoruz.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Millet “Tamam.” diyor millet. 1 milyonu geçti Başkan, 1 milyon 200 bin “Tamam.” demiş.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Şu anda 1,5 milyona yaklaşıyor, hayırlısıyla 24 Hazirana az kaldı.

Sayın Başkan, öncelikle Sayın Grup Başkan Vekili beni de söyledi. Gerçekten her fırsatta sandığı kutsayan, her fırsatta “Seçimlerden biz çıktık.” diye övünen bir iktidar partisinin siyasetçileri hapse göndermesini milletimizin takdirine sunuyorum. Sandık doğrudur, siyasette sandıkla siyasetçi cezalandırılır -tırnak içinde söylüyorum- ya seçilir ya seçilmez. Ama iktidar partisi 6,5 milyon oy alan bir partinin, partimizin milletvekillerini talimatlarla cezaevine gönderdikten sonra burada sandık güzellemesi yapması ne kadar ikiyüzlü ve çifte standartlı bir politika olduğunu da açıkça ortaya koymaktadır. Ayrıca, sandık yargılanma yeri değildir, bu konuda ciddi bir ayrım vardır. Biz iktidarın mahkemelerde hesap vereceğini söylüyoruz çünkü şu anki pratik suç pratiğidir, her söylediklerinin aksini gelip burada ifade etmeye çalışıyorlar ve bugün bu ülkede Cumhurbaşkanı adayı Edirne Cezaevinde hâlâ rehin olarak tutulmaya devam ediyor, millet derken lütfen bunu da göz önünde bulundursunlar.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/943), Erzincan Milletvekilleri Sebahattin Karakelle ve Serkan Bayram'ın Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2311), Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve 5 Milletvekilinin Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2313), Malatya Milletvekili Öznur Çalık ve 3 Milletvekilinin Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2314) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 556) (Devam)

BAŞKAN – 12’nci madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 556 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 12’nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve talep ederiz.

             Kazım Arslan                          Mahmut Tanal                   Ali Şeker

                 Denizli                                  İstanbul                         İstanbul

             Didem Engin                              Ali Yiğit                   Ceyhun İrgil

                İstanbul                                   İzmir                             Bursa

MADDE 12 - 5580 sayılı Kanun’un 6’ncı maddesine aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.

"Bu Kanun kapsamında faaliyet gösteren kurumlarda, Bakanlıkça belirlenen programları başarıyla tamamlayanlar aldıkları kurs bitirme belgeleriyle tamamladıkları programlara ilişkin işyerlerinde çalışabilir ve işyeri açabilirler. Bu durumda olan kişiler için başkaca bir meslek belgesi aranmaz.

Uygulanan program doğrultusunda yapılacak kurs bitirme, seviye tespit ve seviye tamamlama sınavları ile programın gerektirdiği diğer sınavlar için bu sınavlarda görevlendirilenlere ödenecek ücretler ve sınav giderleri ile sınavların usul ve esasları Bakanlıkça belirlenir.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Muhterem Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Bursa Milletvekili Ceyhun İrgil konuşacaktır.

Buyurun Sayın İrgil. (CHP sıralarından alkışlar)

CEYHUN İRGİL (Bursa) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; burada bu üç yıl boyunca, bu 25 ve 26’ncı Dönemde bu eğitime dair, bu üniversitelere dair çok şey söylendi ama hiçbir şey sizi maalesef etkilemedi, hiçbir şey sizin duvarlarınızdan delip geçemedi, arkaya küçük bir ışık bile sızdıramadık, maalesef çoğunu gösteremedik. Belki bu bizim de hatamız, belki yeterince iyi anlatamadık, elimizde yeterince medya kaynakları da olmadığı için derdimizi iyi de ifade edemedik, onu da topluma yansıtamadık. Fakat ortada bir gerçek var, siz kabul edin ya da etmeyin, bir gün bununla yüzleşeceksiniz. Bu ülkede üniversite rektörleri yanlı, taraflı ve çok ciddi haksızlıklarını, liyakatsızlıklarını örtmek için, âdeta başka yerlere yaranmak için inanılmaz işler yapıyorlar ve bu hâlleriyle, bu tutumlarıyla değil dünyadaki ilk 100’e, 500’e, 1.000’e, hiçbir yere girme şansları yok.

Bakınız, Artuklu Üniversitesi... Şimdi, ben burada Millî Eğitim Bakanına soruyorum: Her zaman Atatürk’ü önemsediğini, cumhuriyet değerlerini yücelttiğini, hatta ismini oradan aldığını hep bize ifade eder. Atatürk Üniversitesinde, bizzat ilk kez Atatürk’ün adının verildiği bir üniversitede, elli altmış yıllık bir üniversitede Atatürk Üniversitesinin girişindeki kocaman Atatürk Üniversitesinin adı oradan niye indirildi yani -indirildi ise- bu iddia doğru mudur? Altı ay önce indirildi Tayyip Bey oraya gelirken, bir ziyareti sırasında, şimdi hâlâ niye asılmıyor? Bunu oraya sorduğumuzda bize şöyle bir şey ifade ettiler, “Estetiğini bozuyor.” dediler. İsmi estetiği bozuyor. Mustafa Kemal adı, Atatürk adı ne zamandan beri bir üniversitenin üstünde durduğunda estetiği bozuyor? Eğer bu doğruysa bu üniversite rektörüne haddi bildirilmelidir ve bu asla kabul edilmemelidir.

Bunun dışında, bu rektörlerin bu yanlı, insafsız ve vicdansız tutumlarına siz de şahit oldunuz, kendi şehirlerinizde çok gördünüz bunları ama birçok insanın canını yaktılar. Bu ihbarcıların, muhbirlerin hepsine meydan verdiniz, bunlara prim verdiniz.

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) – Erzurum’da öyle bir şey yok.

CEYHUN İRGİL (Devamla) – Tamam, bakarsınız hocam.

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Yok öyle bir şey.

CEYHUN İRGİL (Devamla) – Tamam, bakarsınız hocam, benim konuşmamı kesmeyin, siz sonra cevap verin bana. Tamam, ben zaten iddia diyorum “düzelt” diyorum, gel düzelt.

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) -Öyle bir iddia olur mu ya! Ben Erzurumluyum, öyle bir şey yok ya!

CEYHUN İRGİL (Devamla) – Tamam, gel düzelt hocam burada.

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Bütünüyle yalan bu ya.

BAŞKAN – Müdahale etmeyin.

Siz, Genel Kurula hitap edin Sayın İrgil.

CEYHUN İRGİL (Devamla) – Aynen, ama burada şeyi bozuyor.

TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) – TC’yi kaldırırsınız, ondan sonra “yok” dersiniz.

CEYHUN İRGİL (Devamla) – Ya TC’yi kaldırdın “yok” dedin, itiraz ettin.

TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) – TC’yi kim kaldırdı ya? Ziraat Bankasından TC’yi kaldırdınız.

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Yok kardeşim, öyle bir şey yok, doğru değil bu ya. Atatürk isminden kimse rahatsız değil, tam tersi. Şerefle asıyoruz o Atatürk ismini.

BAŞKAN – Sayın Aydemir… Sayın İrgil, lütfen Genel Kurula hitap edin. Sayın Aydemir, siz de sonra gerekirse cevap verirsiniz.

CEYHUN İRGİL (Devamla) – Bu süreye ekleyecek misiniz?

BAŞKAN – Siz buyurun, konuşun, tamamlayın.

CEYHUN İRGİL (Devamla) – Kartallı heykelin arkasındaki duvar girişindeki “Atatürk Üniversitesi” adı kaldırıldı, bu kadar, bakarsın.

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Yok böyle bir şey kardeşim. Ben her gün Erzurum’dayım, Atatürk’le biz iftihar ediyoruz, o isimle.

CEYHUN İRGİL (Devamla) – Aynen. Bak o zaman.

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Öyle bir şey yok ya.

CEYHUN İRGİL (Devamla) – Tamam, bakarsın ya.

BAŞKAN – Tamam, müdahale etmeyin.

Sayın İrgil, Genel Kurula hitap edin.

CEYHUN İRGİL (Devamla) – Şimdi arkadaşlar, sonuçta buna benzer birçok olay yaşandı, binlerce üniversite öğretim üyesi üniversitelerden atıldı, ÖYP'lilerin hakkı yendi; bunların da mı hepsi yalan? Binlerce öğretim üyesi şu anda işsiz. Bunları defalarca buradan anlattık, artık anlatmaktan dilimizde tüy bitti ve bu devrin sonuna gelindi yani bu süreç bitiyor. Bir yıl, üç yıl boyunca söylediğimiz öğrenci affı hiç olmazsa seçim bahanesiyle veya seçimin sayesinde, seçim fırsatıyla nihayet yarın bu Meclise gelecek. Öğrenci affını başarabildiğimiz ve bir şekilde hep beraber bu kanunu çıkaracağımız için memnunum, o yüzden hepinize teşekkür ederim. Ayrıca 12 Eylül diktasının Bursa Uludağ Üniversitesinin önünden “Bursa Üniversitesi” adının çıkarılması büyük bir hataydı, büyük bir eksiklikti, Bursa bu konuda sıkıntı yaşıyordu, sağ olsun Lale Hocamızla birlikte Komisyonda bir öneride bulunmuştuk, onu da kabul ettiniz, o yüzden ona da teşekkür ederiz. Biz iyiye iyi diyoruz, doğruya doğru da diyoruz. Ama şu var: Eğitimde gelinen noktadan sadece biz değil -biraz önce grup konuşmacılarımızın da söylediği gibi- toplumun tamamının memnun olmadığını siz de biliyorsunuz, herkesi geçelim bizzat Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan bundan memnun değil, bizzat Tayyip Erdoğan bundan memnun değil. O yüzden millî eğitim konusunda dilerim gelecek dönemde, 27’nci Dönemde çok daha iyi şeyler yapılır, toplumun tamamını kucaklayabilirsiniz ve umarım öğrencileri affettiğiniz gibi haksız yere üniversitelerden atılan, işsiz bırakılan öğretim üyelerinin, doçent ve profesörlerin de hakkını teslim edersiniz, umarım ÖYP'lilerin haklarını bu Meclis kapanmadan teslim edersiniz. Umarım rektörlerinize bir çekidüzen verirsiniz. Umarım bu yanlı gidişatı durdurursunuz çünkü aslında dibine dinamit koyduğunuz şey sadece eğitim değil, bu ülkenin geleceği.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Sayın Bakanın söz talebi vardır.

Buyurun Sayın Bakanım.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

43.- Millî Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz’ın, Atatürk Üniversitesinin girişindeki tabelaya ilişkin açıklaması

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Sayın Başkanım, sayın hatip konuşurken Atatürk Üniversitesinin Rektörüyle görüştüm. “Atatürk” isminin üniversitenin herhangi bir yerinden indirilmesinin söz konusu olmadığını belirtti, dolayısıyla bunu da milletvekillerimizin bilgisine sunmak istedim.

Teşekkür ediyorum.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Büyüteç yok mu? Gösterelim.

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Montajdır o, gözünüzle görmediyseniz itibar etmeyin.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/943), Erzincan Milletvekilleri Sebahattin Karakelle ve Serkan Bayram'ın Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2311), Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve 5 Milletvekilinin Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2313), Malatya Milletvekili Öznur Çalık ve 3 Milletvekilinin Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2314) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 556) (Devam)

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 556 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 12’nci maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

     Filiz Kerestecioğlu Demir                 Mahmut Toğrul             Sibel Yiğitalp

                İstanbul                                Gaziantep                    Diyarbakır

            Müslüm Doğan                           Hüda Kaya                     Erol Dora

                  İzmir                                   İstanbul                          Mardin

“Uygulanan program doğrultusunda yapılacak kurs bitirme, seviye tespit ve seviye tamamlama sınavları ile programın gerektirdiği diğer sınavlar için sınava girenlerden sınav ücreti alınmaz.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Mardin Milletvekili Erol Dora konuşacaktır.

Buyurun Sayın Dora. (HDP sıralarından alkışlar)

EROL DORA (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 556 sıra sayılı Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 12’nci maddesinde vermiş olduğumuz önerge üzerine söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu madde kapsamında yapılan düzenlemeyle 5580 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu’nun 6’ncı maddesine yeni fıkralar eklenmektedir. Türkiye’de eğitime ilişkin politikaların geldiği son noktada eğitimin toplumsal hareketlilik, toplumsal adalet, barış ve eşitlik gibi temel özelliklerinin görmezden gelinmesi ve eğitimin giderek piyasanın taleplerine uygun bireyler yetiştiren bir yapıya dönüştürülmesi süreci hız kesmeden devam etmektedir. Bu madde kapsamında yapılan değişikliği de bu bağlamın dışında değerlendirmek anlamsız olacaktır.

Değerli milletvekilleri, şimdi dikkatinizi başka bir konuya çekmek istiyorum. Bakınız, bir hak olarak akademik özgürlükler meselesinin ülkemizde geldiği nokta oldukça kaygı vericidir. Anayasa’mızın 27’nci maddesinde “Herkes, bilim ve sanatı serbestçe öğrenme ve öğretme, açıklama, yayma ve bu alanlarda her türlü araştırma hakkına sahiptir.” ifadesine yer verilirken bilimsel özerklik ise Anayasa’nın 130’uncu maddesinde güvence altına alınmıştır. Akademik özgürlük ve özerklik Anayasa’nın 27’nci maddesinde güvence altına alınan bilim ve sanat özgürlüğü nedeniyle en üst düzeyde hukuksal korumaya alınmıştır.

Değerli milletvekilleri, bilim ve sanat özgürlüğünün toplumsal ve hukuksal değeri olağanüstü hâlde dahi akademik özgürlükler üzerinde yıldırıcı etkilerinin önlenmesini gerektirir. Akademik özgürlüklere yönelik müdahalelerde olağanüstü hâlin konusuyla bağdaşmayan, konuyla bağdaştığı hâlde yeterli kanıt içermeyen ve bu nedenle “ölçülülük” ilkesinin sınanamadığı uygulamalar bilim ve sanat özgürlüğünün anayasal konumuyla bağdaşmamaktadır.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde akademisyenler için var olması zaruri olan bu özgürlük ortamına ciddi müdahalelerin olduğu olağanüstü hâlin konusuyla bağdaşmayan uygulamaların varlığı herkesin malumudur. Herkesin malumudur diyorum çünkü sırf Barış Bildirisi’ni imzaladı diye imzacı akademisyenlere karşı yürütülen linç politikaları -sözüm ona- görülen lüzum üzerine sözleşmelerinin iptal edilmeleri sonrasında OHAL ilanıyla, KHK’lerle görevlerinden atılmaları, açlık ve yoksullukla terbiye edilmeye ve nihayet yalnızlaştırılarak adım adım çaresizliğe itilmeleri zihinlerde canlılığını korumaya devam etmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ifade özgürlüğü olmadan demokrasi olamaz. Üniversite ve akademisyenin görevi, akıl yürütme ve vicdan muhakemesi sonunda vardığı fikirleri toplumla paylaşmaktır. Fikrin eleştirilmesi demokrasinin, fikri ifade edenin cezalandırılması ise otoriterliğin göstergesidir. Akademisyenlerin ülke sorunlarıyla ilgili dile getirdikleri görüşlerinin siyasi irade tarafından cezalandırılmaya çalışılması akademik özgürlüklere ve dahası, toplumsal gelişmeye zarar vermektedir.

Değerli milletvekilleri, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 40’ıncı yıl dönümünde Lima’da yükseköğretim kurumlarının özerkliği ve akademik özgürlük üzerine Lima Bildirgesi kamuoyuna açıklanmıştır. Bu bildirgede “Akademik özgürlük akademik bir çevre üyelerinin tek tek ya da toplu hâlde bilgiyi araştırma, inceleme, tartışma, belgeleme, üretme, yaratma, öğretme, anlatma veya yazma yoluyla edinmelerinde, geliştirmelerinde ve iletmelerindeki özgürlükleri anlamına gelir.” ifadesi yer almaktadır.

Unutmayalım, bir fikri söylemek ülke demokrasisine zarar vermez, bilakis ne kadar kışkırtıcı, rahatsız edici veya azınlık olsa da görüşlerini ifade özgürlüğü, özellikle bilim insanları için en temel özgürlük olmalıdır. Çünkü Lima Bildirgesi’nde de ifade edildiği üzere üniversiteler insanların haklarının yaşama geçirilmesini takip etmekle yükümlüdürler. Bunun yanı sıra, Avrupa Konseyinin akademi alanına özgülenmiş çok sayıda tavsiye kararı, araştırma ve eğitimde akademik özgürlük, ifade etme, bilgi yayma, araştırma yapma ve gerçekleri kısıtlama olmaksızın aktarma özgürlüğüne işaret etmektedir.

Değerli milletvekilleri, tarih, akademik özgürlük ve üniversite özerkliğinin ihlal edilmesinin her zaman entelektüel gerileme, dolayısıyla sosyal ve ekonomik bir duraklamayla sonuçlandığını göstermiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

EROL DORA (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Ülkemizdeki bu kaygı verici gidişin tersine çevrilmesi ve evrensel standartlarda bilim özgürlüğünün üniversitelerimizde tesisi için gerekli adımların bir an önce atılması gerektiğini bir kez daha belirtiyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

12’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

13’üncü madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 556 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 13’üncü maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

          Filiz Kerestecioğlu Demir            Mahmut Toğrul             Sibel Yiğitalp

                     İstanbul                           Gaziantep                    Diyarbakır

                    Hüda Kaya                      Müslüm Doğan               Aycan İrmez

                     İstanbul                              İzmir                            Şırnak

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılamıyoruz Muhterem Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Şırnak Milletvekili Aycan İrmez konuşacaktır.

Buyurun Sayın İrmez. (HDP sıralarından alkışlar)

AYCAN İRMEZ (Şırnak) – Teşekkürler.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 556 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 13’üncü maddesine yönelik grubum adına söz almış bulunmaktayım. İlk önce hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ne yazık ki AKP Hükûmetinin iktidara geldiği günden beri her şeye müdahale ettiği gibi eğitim sistemine de açık bir şekilde ve özellikle son dönemlerde müdahaleleri artarak devam etmiştir.

Öncelikle şunu belirtmekte fayda var: Tüm ülkeyi totaliter bir zihniyetle denetime almaya çalışan AKP Hükûmetinin fethedilecek son kale olarak üniversiteleri hedeflemiş olması faşizmin tipik uygulamasıdır. Bu tasarı amacı ve görevi insanlığın yararını gözetmek suretiyle bilgiyi halka arz etmek olan bilim insanlarını iktidarın birer siyasi memuru, maaşlı çalışanı hâline getirme tasarısıdır. Bu tasarıyla ilgili olarak YÖK tarafından belirtilmiş bir yol haritası olmadığı gibi üniversite paydaşlarına sağlıklı bilgilendirme yapılmadığı açıktır.

Değerli arkadaşlar, üniversitelerin gelişimi uzun bir zaman içerisinde büyük emeklerin verildiği belli bir bilgi ve deneyim birikimiyle birlikte gerçekleşmektedir. Üniversiteler bütün yapıları ve bileşenleriyle bir bütündür. Tarihsel süreçte büyük zorluklarla elde edilen bu bütünün siyasi saiklerle ve bir seçim yaptırımı olarak siyasi iktidar tarafından bölünmesi, parçalanması ve üniversitelerin dönüştürülmesi kabul edilir bir durum değildir. AKP Hükûmetinin üniversiteleri bölmesinin ve parçalamasının hiçbir bilimsel açıklaması yoktur. Bu düzenleme tamamen ideolojik saiklerle gerçekleştirilmektedir. Eğitim kademesinden binbir emekle buralarda eğitim hakkı kazanan öğrencilerine kadar üniversite bileşenlerinin hiçbirinin görüşü alınmadan bir oldubittiyle yasalaştırılmak istenmesi de tasarının asıl niyetini ortaya koymaktadır. Bu tasarının temel amaçlarından biri siyasal kadrolaşmaya yeni zeminler hazırlamaktır.

Değerli arkadaşlar, sömürgeciliğin ve emperyalizmin klasik mantığı olan böl-yönet politikasının AKP tarafından üniversitelere uygulanmakta olduğuna hep birlikte şahitlik etmekteyiz. Evrensel anlamda üniversitelerin ve bünyesi altında bulunan disiplinlerarası bölünmenin artık geçerliliğini yitirerek pozitif ve sosyal bilimlerin bir araya getirilmek suretiyle entegre bir bilim anlayışının gerekli olduğu kabul görürken AKP'nin bırakalım disiplinleri bir araya getirmeyi üniversiteleri bölüyor olmasının bilimsel açıdan hiçbir karşılığı yoktur. Bilimsel olarak zamanın ruhuna karşılık gelmeyen bu uygulamaları ancak siyasal pragmatizmle açıklayabiliriz. Oysaki bilimsel, özerk, ana dilde eğitimin ülkenin geleceği açısından siyasetlerüstü bir düzeyde ele alınması gerekmekte, bu durum seçim ve siyasi menfaat hesaplarına kurban edilmemelidir.

Değerli arkadaşlar, AKP iktidarı yükseköğretimde istihdamı bir siyasi kadrolaşma anlayışıyla ele almaktadır. OHAL sürecinde 5 binin üzerinde akademisyenin ihraç edilmesinin, 400’ü aşkın barış imzacısı öğretim üyesinin görevine son verilmesinin gerekçesi de budur. Rektörlük seçimlerinin kaldırılması ve üniversite yönetimine dair tüm kararların üniversite rektöründe toplanmasının bir amacı da budur. Üniversitelerde rektör pozisyonundaki kişiler üniversitelerin gerçek kadro ihtiyaçlarını göz ardı ederek eş dost, akraba gibi yakın çevrelerine ve siyasal iktidarın önerdiği kişilere üniversite kadrolarını tahsis etmektedirler. Üniversitelerin bilimsel liyakatten uzaklaştırılarak siyasal iktidarın nüfuz alanına dönüştürülmesi kabul edilemez bir durumdur.

AKP iktidarları döneminde Türkiye'deki birçok üniversitenin tabela üniversitesi olmanın ötesine geçemediği, yükseköğretimin hızla özelleştirilip piyasanın kaderine terk edildiği; kamusal, bilimsel, özerk ve demokratik karakterinin neredeyse tümüyle aşındırıldığı aşikârdır. Ayrıca, birçok üniversitenin belli sermaye gruplarına, cemaat ve tarikatlara peşkeş çekildiği bir ortamda yeni tabela üniversiteleri kurulması, yeni tabelalar üretmek için köklü üniversitelerin parçalanması kabul edilebilir değildir. Bu müdahalelerle üniversitelerin uzun yıllar içinde kazandıkları itibar ve marka değerlerinin kaybolacağı, her bir üniversite için eğitim kalitesinin düşeceği aşikârdır. Tüm bu nedenlerden ötürü bu tasarı derhâl geri çekilmeli ve AKP üniversiteler üzerinden elini çekmelidir. Üniversiteler bir bütündür, bölünemez.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum. Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 556 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 13’üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve talep ederiz.

MADDE 13- 5580 sayılı Kanun’un 12’nci maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

"Bu Kanun kapsamında faaliyet gösteren çeşitli kurslar, kurumlarında öğretim faaliyetlerinin yanında, programlarının içeriğine uygun, eğitim personeli ve kursiyerlerin katılımıyla bedeli karşılığı mal ve hizmet üretiminde bulunabilir. Mal ve hizmet üretiminin yapılacağı programlar, üretim faaliyetine katılanlara ödenecek ücretlerin belirlenmesi ile bu fıkranın uygulanmasına ilişkin diğer usul ve esaslar Maliye Bakanlığının görüşü alınarak Bakanlıkça belirlenir.”

             Kazım Arslan                          Mahmut Tanal                   Ali Şeker

                 Denizli                                  İstanbul                         İstanbul

             Didem Engin                              Ali Yiğit                Kadim Durmaz

                İstanbul                                   İzmir                             Tokat

                                                         Selina Doğan

                                                            İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılamıyoruz Muhterem Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde İstanbul Milletvekili Selina Doğan konuşacaktır.

Buyurun Sayın Doğan. (CHP sıralarından alkışlar)

SELİNA DOĞAN (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 13’üncü maddesine ilişkin söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

En kaba tanımıyla üniversiteler, yüksek düzeyde eğitim veren, bilimsel araştırma ve yayın yapan, bünyesinde fakülte, enstitü, yüksekokul gibi kuruluş ve birimleri barındıran öğretim kurumlarıdır. Üniversiteler bu kaba tanımlamanın ötesinde karakteri, bilimsel gelenekleri olan dinamik birer organizmalardır aynı zamanda. Dünyada tarihi bin yılı bulan üniversiteler var. Bakmayın siz Türkiye’de son yıllarda seslerinin kısıldığına, susturulduklarına; üniversiteler önemli toplumsal olaylar karşısında tavır alırlar, önerileri vardır, iktidarları eleştirmeleri üniversitelerin doğaları gereğidir. Her şeye itaat etmek, boyun eğmek bilimin ve üniversitelerin doğasına terstir. Hâl böyleyken üniversiteleri ilköğretim okulu ya da lise açar gibi açamazsınız, kapatamazsınız ve bölemezsiniz. Doğrudur, bazen üniversiteleri küçültmek gerekebilir, bazen büyütmek de gerekebilir. Bulunduğu bölge itibarıyla misyonunu doldurmuş ve artık verimli olmayan üniversiteler kapatılabilir, başka bölgelerde yenileri açılabilir. Ancak, bir yere ilkokul ve lise açarken bile altyapı çalışmaları yapmak gerekirken üniversite açmak, kapatmak ve parçalamak için defalarca düşünmek ve konunun tüm taraflarıyla bunun muhasebesini yapmak gerekir.

Bakınız, Türkiye, üniversitelerin bölüneceğini Sayın Cumhurbaşkanının AK PARTİ grup toplantısında söylediği şu sözlerle öğrendi: “Rahmetli Özal’ın adını memleketinde yaşatmak için Malatya Turgut Özal Üniversitesinin kurulmasına karar verdik. İsmini anmayacağım, oradaki mevcut üniversitenin öğrenci sayısı fazla, onu ikiye böleceğiz ve böylece kuracağımız Turgut Özal Üniversitesiyle Malatya iki ayrı üniversiteye sahip olacak.”

“İsmini anmayacağım.” dediği kişi, bu ülkenin 2’nci Cumhurbaşkanı Sayın İsmet İnönü. Evet, bu karar, nefret ve hesaplaşma kokan bir cümleyle kamuoyuna duyuruldu. O hâlde bu tasarıya nasıl güveneceğiz? Personeliyle, akademik kadrosuyla ve öğrencisiyle bir bütün olan üniversitelerin bölünmesi hangi ihtiyaçtan kaynaklandı, kime soruldu? Biz söyleyelim: Bu karar, rektörlerin Cumhurbaşkanları tarafından atanması sürecinin bir devamıdır. Akademileri teslim alma operasyonunun bir parçasıdır. Bu karar, üniversite örgütlülüğüne vurulan büyük bir darbedir.

Sayın Cumhurbaşkanı diyor ki: “Halktan üniversitelerin bölünmesiyle ilgili talep var.” Bugüne kadar bu konuyla ilgili protestodan başka bir taleple karşılaşmadık değerli milletvekilleri. Üniversitelerine sahip çıkan öğrenciler, akademisyenler, halk değil mi? Daha bugün onlarca üniversite öğrencisi okullarının bölünmemesini istemek için buraya, Meclise geldiler. İktidar bunları neden dinlemek istemiyor?

Şundan eminiz ki başta okulları bölünen öğrenciler olmak üzere tüm öğrenciler ve öğretmenler sizlere 24 Haziranda güzel bir ders verecek. Ondan sonra “Biz nerede yanlış yaptık?” diye düşüneceksiniz.

Ortalık tabela üniversite dolu. Muhtemelen üniversitelerin tek görevinin diploma dağıtmak olduğunu zannediyorsunuz. Üniversitelerin ve üniversite mezunlarının sayısını artırarak bu ülkenin eğitim seviyesini yükseltmiş olmuyorsunuz. Mesele, mantar gibi üniversite açmak ya da mevcut üniversitelere yeni bölümler açmak değil, mesele nitelikli eğitim vermek. Bakın, 18 milyonluk Hollanda’nın 8’i ilk 100’de, toplam 13 üniversitesi dünyanın en iyi 200 üniversitesi arasında. Türkiye'de ilk 200’de tek bir üniversite bile yok. Bu tabloyu üniversiteleri bölerek düzelteceğimize inanıyor musunuz gerçekten? Oysa bugün burada tartışmamız gereken bu olmamalıydı. 70 bine yakın üniversite öğrencisi bugün tutuklu. Bu, başlı başına büyük bir sorun. Son olarak, Sayın Cumhurbaşkanı Boğaziçi Üniversitesinde yaşanan küçük tartışmadan hareketle öğrencileri terörist ilan etmiş ve 9 öğrenciyi tutuklatmıştı. İnsanların hayatlarını, gençlerin geleceklerini karartıyorsunuz.

Sayın milletvekilleri, gelin, bu tasarının görüşülmesini erteleyelim. Bugüne kadar bölmek ve ayrıştırmak dışında bir icraatınız olmadı; yargıyı böldünüz, sanatçıları böldünüz, tribünleri böldünüz, duyguları ve inançları böldünüz, sendikaları böldünüz, medyayı böldünüz. Sonunda bölme ve parçalama sırası üniversitelere geldi ancak siz ne kadar bölmeye çalışsanız da bu ülkenin vicdanlı insanları tek ses, tek yürek olarak yeni bir düzeni inşa edeceğiz, üniversiteleri de duygularımızı da böldürmeyeceğiz, geleceğimizi sizden geri alacağız.

Teşekkürler. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

13’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özel.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

44.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Millî Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz’ın Atatürk Üniversitesinin ana girişindeki tabelaya dair verdiği bilginin doğru olmadığına ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, Milletvekilimiz Sayın Ceyhun İrgil Atatürk Üniversitesinin ana girişindeki “Atatürk” isminin kaldırıldığını söylemişti. Sayın Bakan “Siz daha kürsüdeyken rektör beyle konuştum, öyle bir şey yok.” diyerek Meclise bilgi vermişti. Ardından, Ceyhun Bey kendisine o bilgiyi vereni oraya yolladı, fotoğraf yolladı. Değerli Milletvekilimiz, Erzurum Milletvekilimiz -AK PARTİ’den- Sayın İbrahim Bey önce öyle bir şey olabilir mi diye bana gösterdi ama daha sonra o kendi arkadaşlarından da böyle bir şeyin olduğunu doğrulamış oldu. Sayın Bakan, biraz önce verdiğiniz bilgiyi Meclise yönelik olarak düzeltip belki yarına ilişkin bir taahhütte bulunmanız gerekiyor herhâlde.

Teşekkür ederim.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – En azından, bana “yalancı” denmişti, onu düzeltebilirseniz çok iyi olur.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Bakan bir açıklama yapsın.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakanım.

45.- Millî Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz’ın, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Başkanım, biz kimseye “yalancı” demedik.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Yok, oradan dediler.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Yani o ayrı bir şey.

Bakın, Rektörün bana gönderdiği şey nedir? Adı Atatürk Üniversitesi. “Efendim, biz de Atatürk’ün ismini kaldırmadık.” dedi, ben de onu Genel Kurula izah ettim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Şimdi ne öğrendiniz? Doğrusunu söyleyin şimdi.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – İşte, şimdi ne oldu? O taş kapının üzerindeki kısmın…

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Evet, biz de onu dedik zaten.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – …bakımı yapılmak için…

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Altı aydır mı bakım yapılıyor?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Yarın tekrar o yerine konacak, onun resmini de size aynen…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Dört ay önce kalkmış.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Bakın “kaldırma” sözü bir kasıt belirtir, bir irade belirtir ama onarım yapılmayacak mı, bakım yapılmayacak mı, daha iyi olmayacak mı diye bilgilerinize…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Bakanım, dört ay önce kaldırmışlar, dört ay.

TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) – Tayyip Erdoğan Üniversitesinden de kaldırıyor musunuz o şeyleri bakım yaparken?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Aydemir, buyurun.

46.- Erzurum Milletvekili İbrahim Aydemir’in, Atatürk üzerinden asla ve kata siyaset yapılmaması gerektiğine ve Erzurum’un, Atatürk Üniversitesi gibi bir ismi taşıdığı için iftihar ettiğine ilişkin açıklaması

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) – Değerli Başkanım, Sayın Bakanımızın da ifade ettiği gibi, ben de Rektör Bey’le görüştüm. Değerli Başkanım, Ceyhun Bey’le görüştükten sonra Rektör Beyle de görüştük, orayla ilgili olan arkadaşla da görüştüm, led ışıklar söz konusu orada ve birkaç tanesinde arıza söz konusu olmuş. Başkanım, yarın bütünüyle yerlerine yerleştirilecek.

Şunun altını özellikle çizmek istiyorum: Atatürk hepimizin ortak değeri, onun üzerinden asla ve kata siyaset yapmamak lazım. Ben Atatürk Üniversitesi mezunuyum. Erzurum, Atatürk Üniversitesi gibi bir yüksek ismi taşıdığı için her vesile iftihar etmiştir bu isimle. Dolayısıyla Atatürk Üniversitesini burada bu şekilde kullanmak doğru değildir, bunun altını özellikle çiziyorum. Rektörümüz de bu konuda çok duyarlı bir isimdir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) – O da o üniversitenin çok uzun yıllardır hocalığını yapan, nitelikli, kaliteli bir isimdir. Öyle ise oraya atfen sanki Atatürk’ün ismini yok etmeye çalışıyorlarmış gibi bir imaj oluşturmak doğru olmamıştır. Yarın orada o isim çok daha görkemli bir biçimde yer alacaktır.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Aynen, yapılsın.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın İrgil, meram anlaşılmıştır.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Bir dakikalık söz hakkı kullanacağım. Herkes bana söyledi.

BAŞKAN – Tamam, konu anlaşıldı.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Hayır, olur mu canım!

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Tamam, ben teşekkür edeceğim belki.

BAŞKAN – Tamam, buyurun.

47.- Bursa Milletvekili Ceyhun İrgil’in, Millî Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim. Sayın Bakana da teşekkür ederim bilgi verdiği için. İbrahim Bey’e de duyarlılığı için teşekkür ederim. Oradaki görüşmemden, samimiyetinden ve sahiciliğinden eminim. Onda sorun yok. Ben sadece şunu söylemeye çalışıyorum: Siz böyle çok kolay yanıltılıyorsunuz bürokratlarınız tarafından. Ben bunu söylemeye çalışıyorum. Ben demiyorum ki oradan… “Atatürk” ismini nasıl değiştireceksin? Görmüyor musun, üniversite isimlerini burada kanunla koyuyoruz, ancak kanunla kaldırabiliriz. Benim zaten öyle bir iddiam olmadı. Kaldı ki ben gene de temkinli davranıp “Böyle bir iddia var, bu doğru mudur?” diye sordum. Siz oradan hep beraber atladınız, dediniz ki: “Böyle şey olmaz. Sen iftira atıyorsun, iftira.” Demediniz mi? Tutanaklar orada.

Ben sadece insani ve vicdani olarak sizi uyardım, bu kadar. Sizin bürokratlarınız, rektörleriniz her zaman sizi böyle yanıltıyorlar. Ben sadece bu konuda rektörlerinize dikkat edin dedim zaten, sizi zora sokuyorlar dedim zaten. Nitekim biraz önce de bu ispat edilmiş oldu. Takır takır, şakır şakır… Ledle falan alakası yok. Yukarıdaki amblemli bölüm led değil, başka bir şey, biliyorum ana kapı. Üstelik başka bir şey var, sizin bilmediğiniz şeyler var, benim bildiklerim var çünkü ben görüştüm. Söylenen şu: “Efendim, bu tarihî kapı bir sit yapısı olduğu için…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CEYHUN İRGİL (Bursa) – …tarihî kapıya zarar verdiği için kaldırdık.” dediler. Bu kadar. Özür bekliyorum, özür.

İbrahim, sağ ol.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/943), Erzincan Milletvekilleri Sebahattin Karakelle ve Serkan Bayram'ın Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2311), Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve 5 Milletvekilinin Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2313), Malatya Milletvekili Öznur Çalık ve 3 Milletvekilinin Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2314) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 556) (Devam)

BAŞKAN – 14’üncü madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 556 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 14’üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve talep ederiz.

MADDE 14- 2/9/1983 tarihli ve 78 sayılı Yükseköğretim Kurumları Öğretim Elemanlarının Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye aşağıdaki ek madde eklenmiştir.

“EK MADDE 25- Ekli (I) sayılı listede yer alan öğretim elemanlarına ait kadrolar ihdas edilerek bu Kanun Hükmünde Kararnameye bağlı cetvellere Gaziantep Bilim ve Teknoloji Üniversitesi, Sivas Bilim ve Teknoloji Üniversitesi, bölümleri olarak eklenmiştir.”

             Kazım Arslan                          Mahmut Tanal                   Ali Şeker

                 Denizli                                  İstanbul                         İstanbul

             Didem Engin                              Ali Yiğit                Kadim Durmaz

                İstanbul                                   İzmir                             Tokat

            Nurettin Demir

                  Muğla

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA İSEN (Sakarya) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Muğla Milletvekili Nurettin Demir konuşacaktır.

Buyurun Sayın Demir. (CHP sıralarından alkışlar)

NURETTİN DEMİR (Muğla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, artık yasanın sonuna doğru geliyoruz. Tabii ki birkaç madde kaldı. Özellikle, tabii ki bu üniversite yasasıyla ilgili gelen, seçim öncesi apar topar hazırlanan ama eksiklikleri çok olan ve genellikle de bölen, bölerek çoğaltan bir yasa durumunda. AKP iktidarı hakikaten yaşamın birçok alanında böle böle, böle böle buraya kadar getirdi.

Bölmek, arkadaşlar… Özellikle kanser hücreleri, biliyorsunuz, çok hızlı bir şekilde bölünür ve dolayısıyla o canlı yapıyı, o yapıyı, o ülkeyi perişan eder ve sonuçta ölüme götürür. Dolayısıyla burada yapılan da maalesef bu; durum, bu şekilde ortaya çıkmıştır.

Sayın Bakan, biz, siz geldiğinizde biraz ümitlenmiştik, eğitimde kötü gidişin belki bir miktar düzelebileceği umudu vardı bir akademisyen olarak ama maalesef gerek millî eğitimde gerek yükseköğretimde geldiğimiz nokta hüsrandır. Ben bunu bir milletvekili olarak değil, bir akademisyen olarak söylüyorum. Gerçekten bugün akademisyenler, üniversitede çalışanlar ve öğrenciler kan ağlıyorlar. Yani getirdiğiniz nokta bu. İnşallah, umut ederim 25 Haziranda ülkemiz özellikle sizin bakanlığınızdan kurtulur, bu ülke AKP iktidarından kurtulur. Eğitimde geldiğimiz nokta maalesef çok üzücü. Bunu bir milletvekili olarak söylemiyorum, bir akademisyen olarak söylüyorum.

Benim eşim de akademisyen. Onların içindeyiz, gece gündüz görüyoruz. Gerek personel konusunda gerek kalite konusunda gerek bilimsel çalışmalar konusunda üniversiteler içler acısı. Geçenlerde birkaç üniversiteye gittim. İnanır mısınız, değerli milletvekilleri, dökülüyor, yerler dökülüyor, sıvalar dökülüyor, üniversiteler borç içinde inim inim inliyor. Üç senedir, dört senedir söylüyoruz AKP iktidarına gerek Plan ve Bütçe Komisyonunda gerek Genel Kurulda, bunu kaç kere getirdik ama maalesef “Can çekişsinler, bölelim, yok edelim.” düşüncesiyle bir noktaya getiremedik. Bunda belki bizlerin de payı vardır diye düşünüyorum.

Değerli Bakanım, şimdi, siz bir babasınız. Baba kendi çocuğuna “hain” der mi? Yani insan şaşırıyor, bir Cumhurbaşkanı Boğaziçi öğrencileri için “vatan haini” diyor. Ya, siz kimin Cumhurbaşkanısınız? Eğer o çocuklar bir hata yapmışsa onu ya affedersiniz ya kulağını çekersiniz ya da doğru yolu gösterirsiniz ama bir Cumhurbaşkanı çıkıp kendi çocuklarına, başarılı çocuklara, ülkenin yetiştirdiği bu değerlere “vatan haini” diyor. O çocukların bu ülkede yaşama, bu ülkede eğitim yapma, gelecekte bu ülkeyi yönetme heyecanı kalır mı? Ama bir ses çıkmadı, maalesef AKP milletvekillerinden ve grubundan bu konuda herhangi bir şey gelmedi.

Değerli Bakanım, gerçekten son zamanlarda atadığınız rektörler ve dekanlar, tamamen bir iktidarın, AKP il başkanlarından çok daha fazla siyasi tercih yapıyorlar ve yönlendirme yapıyorlar. Doğru değil; orada bilim olmaz, orada başarı olmaz, orada eğitim olmaz. Sayın Bakanım, bunları biraz denetleyin, görün. Üzülüyoruz, gerçekten üzülüyoruz hangi ülkede yaşıyoruz diye. Dolayısıyla, bu konuda gerçekten biraz önceki konuşan arkadaşlarımızın söylemlerini dikkate alın. 50-60 tane stadyumun ismini değiştirdiniz; “Atatürk”ü kaldırdınız, “Mustafa Kemal”leri kaldırdınız, “Arena” koydunuz, bilmem ne, uyduruk kaydırık isimlerle değiştirdiniz. Maalesef ben kendim de gördüm.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın lütfen.

Buyurun Sayın Demir.

NURETTİN DEMİR (Devamla) - Erzurum'daki sadece üniversitede değil arkadaşlar; bir turistik geziye gitmiştim, orada bir kahramanlık meydanı yapmışlar ve bir duvarın alnında Atatürk'le ilgili sözler var, dökülmüş. Erzurumlu milletvekillerinden rica ediyorum: Ya kaldırın tamamen ya da düzeltin arkadaşlar ya.

MUSTAFA ILICALI (Erzurum) – Ne zaman gitmiştiniz?

NURETTİN DEMİR (Devamla) - İki ay önce gittim.

MUSTAFA ILICALI (Erzurum) – Şimdi bir daha gittiğinizde görürsünüz.

NURETTİN DEMİR (Devamla) - İki ayda düzelttiyseniz teşekkür ederiz ama en azından üç senedir öyle olduğu söyleniyordu.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Altı aydır asansörü yapamadınız, merdivenden yürüdük. Altı aydır asansör arızalı.

NURETTİN DEMİR (Devamla) - Yani bak, dostça söylüyorum arkadaş. Benim görmem değil, dışarıdan gelen turistler de onu ayıplıyorlar.

Özellikle bu eğitimdeki çürümüşlük umarım 25 Hazirandan sonra eğitim kökenli Cumhurbaşkanımızın başkanlığında ülkenin önünü açarız diyorum. Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

14’üncü maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

15’inci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 556 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 15’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve talep ederiz.

MADDE 15- 13/12/1983 tarihli ve 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye aşağıdaki ek madde eklenmiştir.

"EK MADDE 24- Ekli (II) sayılı listede yer alan kadrolar ihdas edilerek bu Kanun Hükmünde Kararnameye bağlı cetvellere; Gaziantep Bilim ve Teknoloji Üniversitesi, Sivas Bilim ve Teknoloji Üniversitesi, bölümleri olarak eklenmiştir.”

             Kazım Arslan                          Mahmut Tanal                   Ali Şeker

                 Denizli                                  İstanbul                         İstanbul

                Ali Yiğit                              Didem Engin             Utku Çakırözer

                  İzmir                                   İstanbul                       Eskişehir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA İSEN (Sakarya) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılamıyoruz Muhterem Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Eskişehir Milletvekilimiz Utku Çakırözer konuşacaktır.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün sadece bir haber yüzünden üç yüz otuz gündür Maltepe Cezaevinde rehin bulunan İstanbul Milletvekilimiz Enis Berberoğlu’nu ve diğer tutuklu milletvekillerini özgürlük dileğimle saygıyla selamlayarak sözlerime başlamak isterim.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin en önemli sorunu eğitim ve iyiye gitmiyor, bunu hepimiz görüyoruz, biliyoruz. İlk ve ortaöğretimde öğrencilerimiz OECD ortalamasının bilim, matematik ve okuma alanında çok çok altında, üniversitelerde durum aynı. Bizzat YÖK’ün yaptırdığı bir araştırmada dünyanın ilk 1.000 iyi üniversitesi arasına sadece 10 üniversitemiz girebildi, bu 10 arasında bugün bölmeye çalıştığımız köklü üniversitelerimizin olduğunu söylemeye gerek yok. Araştırmanın daha vahim yanı ise 186 üniversitemizden sadece 47’sinin değerlendirmeye alınmış olması ve 139 tanesinin değerlendirmeye alınmaya değer görülmemiş, layık görülmemiş olmasıdır. YÖK’ün araştırmasından söylüyorum bunları. AKP Hükûmetinin beğenmediği, sürekli uğraştığı ODTÜ, Boğaziçi, İstanbul Üniversitesi, Gazi Üniversitesi gibi üniversitelerimiz diğer listelerde olduğu gibi bunda da yine ülkemizin yüz akı üniversitelerimizdir.

Değerli arkadaşlarım, bu tasarıyla yapılmak istenen üniversitelerimizi bölerek çoğaltmak. Örneğin bizim Eskişehir’de yıllardır üçüncü üniversite ihtiyacımız var. Bugüne kadar, en azından benim Parlamentoda görev yaptığım üç yılda onlarca yeni üniversite kuruldu ama Eskişehir’e bu olanak bir türlü tanınmadı. Şimdi, bu üçüncü üniversite talebini nasıl karşılamaya çalışıyorsunuz? Altmış yıllık köklü bilim yuvası Anadolu Üniversitemizi bölerek, plansız, programsız keyfî bir kararla. Peki, buna Anadolu Üniversitesi hocaları, öğrencileri ne diyor? Soran yok. Ne olmalıydı? Biz ne diyoruz? Tabii ki Eskişehir’e üçüncü üniversite açılsın, açılmalı ama bu, Anadolu Üniversitemizi bölerek, onun yayın sayılarını ikiye bölerek, onun prestijini ikiye bölerek, onun dünya sıralamasını ikiye bölerek yapılmamalı. Anadolu Üniversitemiz ülkemizin açık öğretim ve uzaktan eğitim programlarını başlatan, ürettiği katma değerle birçok projenin hayata geçirilmesinde önemli rol oynayan seçkin bir üniversite. Anadolu Üniversitesi, birikimiyle, tecrübesiyle yeni üniversiteye katkı sağlayabilir, sağlamalıdır ama bu yeni bir üniversite olmalıdır. Böyle yapmazsanız, siz, Anadolu Üniversitemizi başarılarından dolayı ödüllendireceğinize aslında cezalandırmaktasınız.

Anadolu Üniversitesinde bugün 14 fakültede örgün okuyan öğrenci sayısı 24 bin. Yani bölünmeyi gerektiren bir büyüklük asla yok. Bu bölünmenin ne kadar keyfî ne kadar plansız olduğunu birkaç örnekle anlatayım: Anadolu Üniversitemizin iki kampüsü var, Yunus Emre ve İki Eylül yerleşkeleri. Şimdi, İki Eylül yerleşkesine Eskişehir Teknik Üniversitesi kuruluyor. Gerekçesinde de diyor zaten: “Mevcut birimlerin yerleşkeleri dikkate alınarak kurulacaktır.” diye. Teknoloji üniversitesi İki Eylül kampüsünde, ona bağlanan fen fakültesiyse binasıyla, laboratuvarlarıyla Yunus Emre kampüsünde yani Anadolu Üniversitesi olarak kalacak yerleşkenin tam göbeğinde. Fen fakültesi binası özel bir bina, çok özel laboratuvarları, eşi benzeri olmayan temiz odaları var. Şimdi, bu laboratuvarlar taşınamayacağı için yeniden yapılacak. 20 milyon lirayı aşan bir bütçeden bahsediliyor, keza yeni fen fakültesinin inşası için belki de daha fazla bir bütçe gerekecek. Ayrıca, fen fakültesi, Anadolu Üniversitesinin en çok yayın yapan birimlerinin başında. Ne kadar keyfî yapıldığını gösteren bir başka örnek: Anadolu Üniversitesinin Ulaştırma Meslek Yüksekokulu ve Ulaştırma Enstitüsü Eskişehir Teknik Üniversitesi bünyesine alınırken Ulaştırma Fakültesi Anadolu Üniversitesinde kalıyor. Aynı şekilde, ulaştırma alanında son derece önemli bir proje olan Ulusal Raylı Sistemler Araştırma ve Test Merkezi (URAYSİM) de yine Anadolu Üniversitesi bünyesinde kalacak. O zaman, ulaştırmayla ilgili birimlerin ayrılması yerine hepsinin aslında Anadolu Üniversitesinde kalması gerekmektedir.

Değerli arkadaşlarım, Anadolu Üniversitemizin hocaları ve öğrencileri, bu gece, burada, bizlerden bu yanlıştan dönülmesini beklemekte. Kanunun geri çekilmesini ve detaylı bir planlamayla Eskişehir’imize yeni bir üçüncü üniversitenin kazandırılması gerekmektedir. Anadolu Üniversitesinin ve Osmangazi Üniversitemizin kadrolarının birikimi ve tecrübesi yeni açılacak üniversitemize tabii ki katkı sunabilir ama çözüm asla ve asla bölünmeyle sağlanmamalıdır.

Değerli arkadaşlarım, üniversiteler bilim üreten, özgür düşüncenin merkezi olmalıdır. Maalesef, sayılarını artırmakta olduğunuz üniversitelerimizde durum böyle değil. Üniversitelerde özgür düşünce ortamı yasaklanmakta; öğrenciler, hocalar baskı altında sindirilmek, susturulmak istenmekte. OHAL döneminde akademisyenler düşünceleri nedeniyle akademiden ihraç edilmekle kalmıyor, aynı zamanda yargılanıyor, tutuklanıyor. İşte, Türkiye'nin saygın halk sağlığı bilimcilerinden Onur Hamzaoğlu, üç aydır tutuklu, iddianamesi dahi ortada yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

UTKU ÇAKIRÖZER (Devamla) – Sayın Başkan, bitiriyorum.

BAŞKAN – Bitirin lütfen.

Buyurun.

UTKU ÇAKIRÖZER (Devamla) – Teşekkür ederim.

OHAL altında sadece hocalar değil, yüzlerce, binlerce üniversite öğrencisi de yine düşünceleri, ifadeleri nedeniyle tutuklu ya da soruşturma geçiriyor. En son, Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri tutuklandı. Hem özgürlüklerinden mahrum bırakılıyorlar hem de eğitim hakları ellerinden alınıyor, vizelerine girmelerine izin verilmiyor, ders kitaplarına, notlarına ulaşımları sınırlandırılıyor. Bu öğrencilerin yeri cezaevleri değil, üniversitelerdir; bu hocaların yeri hapishane koğuşları değil, üniversite amfileridir. Türkiye'de üniversiteler ancak ve ancak özgür düşünceyle gerçek anlamda bilim üreten merkezler hâlini alabilir.

Bu düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

15’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

16’ncı madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan (1/943) esas numaralı Kanun Tasarısı’nın 16’ncı maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve talep ederiz.

MADDE 16- Bu Kanun 1/1/2020 tarihinde yürürlüğe girer.

             Kazım Arslan                          Mahmut Tanal                   Ali Şeker

                 Denizli                                  İstanbul                         İstanbul

                Ali Yiğit                             Sibel Özdemir               Didem Engin

                  İzmir                                   İstanbul                         İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA İSEN (Sakarya) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılamıyoruz Muhterem Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir konuşacaktır.

Buyurun Sayın Özdemir. (CHP sıralarından alkışlar)

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yükseköğretim Kanun Tasarısı’yla ilgili 16’ncı madde üzerine ben de söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

16’ncı madde yürürlük maddesi. Oldukça yoğun görüşmeler oldu. Biliyorum, sabrınız da taştı ancak Millî Eğitim Komisyonunun da bu dönem görüşeceğimiz son tasarısı.

Evet, eğitim alanı temel sorun alanlarımızdan bir tanesi. Maalesef, bu yasa tasarısı da ideolojik ve siyasi bir tartışmaya zemin hazırladı ve biz buna karşıyız. Biz, eğitimle ilgili bütün yasa tasarılarının ideolojik ve siyasi bir bakış açısıyla değil, akılla ve bilimle değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bu temel ilkeyi bir kez daha vurgulama ihtiyacını ben de bir akademisyen olarak duyuyorum çünkü üniversiteler ve akademisyenler tepeden inme kararları sevmezler ve bütün bu kararlara itiraz ederler.

Üniversitelerin demokratik, özgür, çağdaş, bilimsel ve mali özerklik ölçülerine göre kendi kendilerini yönetebilmeleri gereken kurumlar olduğunu düşünüyoruz. Öngörüsüz, plansız, kısa vadeli ve tamamen ideolojik kaygılarla yapılan düzenlemeler nedeniyle yaklaşık iki haftadır üniversiteler üzerinde gereksiz bir tartışma sürecini yaşıyoruz. Geçen haftaki konuşmamda da bilim akademisinin bu yasa tasarısına ilişkin çok önemli tespitlerini sizlerle paylaşmıştım, konuşmaların birçoğu da bu tespitler üzerinde oldu açıkçası.

İşte bugün üniversiteler bu tasarıya karşı çıkıyorlar. Bir “Ben yaptım.” anlayışı var maalesef ve üniversitelerin temel karşı duruşu da bu anlayış üzerine çünkü kendilerine danışılmadı, görüşleri alınmadı; tasarının yapılış şekliyle ilgili, bilimsel özerkliklerinin de ihlal edildiği ortadadır. Eğer bu konu üniversitelere bırakılsaydı ve kendi sorunlarını çözme kapasitesine sahip olduklarına güvenilseydi, inanın, ne kamuoyunda bu kadar bir tartışma olurdu ne de biz bu kadar çok mesai harcardık.

Bizler üniversitelerin kendi yapısal sorunlarına en iyi çözümü yine üniversitelerin kendilerinin üreteceğine inanıyoruz. Bu nedenle bu tasarının yapılış şekline baktığımızda, maalesef, iyi bir yönetişim süreci olmadığını, tüm paydaşların görüşlerinin ve endişelerinin dinlenmediğini görüyoruz. Böldüğünüz üniversiteler arasında yer alan, ülkemizin en eski, asırlık İstanbul Üniversitesinin bir kökü, bir geleneği ve bir kültürü var. Tasarının talimatını verenler işte bu asırlık geleneği maalesef yok saydılar. Geleneğine, köklerine, kültürüne, kurumuna sahip çıkmak isteyen üniversite yönetimleri, akademisyenler, öğrenciler tasarının geri çekilmesi için gece gündüz nöbet tutuyorlar ve barışçıl ve demokratik eylemlerle bu karşı duruşlarını ortaya koyuyorlar. Yapılan bu eylemlere hem çevre halkı hem de Türkiye’nin dört bir yanında -özellikle tıp fakültelerine baktığımız zaman- tedavi gören birçok hasta destek veriyorlar.

Değerli milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi kendisini muhafazakâr bir siyasi parti olarak tanımlıyordu. Ancak, baktığımız zaman, Adalet ve Kalkınma Partisini muhafazakâr bir parti olarak tanımlamak gerçekten mümkün değil çünkü kendisini her ne kadar muhafazakâr bir parti olarak sunsa da, işte, üniversiteleri bölen bu tasarıyla ülkenin en eski eğitim kurumunu bir oldubittiyle bölmesi, geleneklerini yok etmesi ve köklerinden koparması ortada.

Aynı zamanda, Adalet ve Kalkınma Partisinin politikalarına baktığımız zaman, başta İstanbul, Bursa gibi birçok şehrimiz olmak üzere, bunların tarihî kimliğini, mirasını yok ettiği gibi, işte, bugün üniversitelerin de bu köklü geleneklerini yok ettiğini görüyoruz.

İşte, devlet yönetiminde liyakatin çökertilmesi, şeffaflığın yerine kapalı kapılar arkasında kişisel, siyasi çıkar ve pazarlıkların olması, bağımsız, özerk kurumların tek elden kontrol edilmesi arzusunun neticesi olarak bu tasarıyla da biz karşı karşıya kaldık.

İşte, devlet yönetimindeki bu krizden çıkmanın yakın tarihindeki en önemli fırsatını 24 Haziran olarak görüyoruz. Öğrenciler, akademisyenler, vatandaşlarımız, işte, bu otoriterliğe karşı en güzel yanıtı 24 Haziranda sandığa giderek vereceklerdir ve nihayetinde millet, öğrenciler başta olmak üzere gençler, akademisyenler ve tüm halkımız demokratik olmayan, kurumları yok eden, milleti yok sayan bu zihniyete artık “Tamam.” diyeceklerdir.

Ben de bu görüş ve duygularla yüce heyeti tekrar saygıyla selamlıyorum, sabrınız için de teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Tamam, tamam.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

16’ncı maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

17’nci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 556 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 17’nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve talep ederiz.

MADDE 17- Bu kanun hükümlerini Millî Eğitim Bakanı yürütür.

             Kazım Arslan                          Mahmut Tanal                   Ali Şeker

                 Denizli                                  İstanbul                         İstanbul

             Didem Engin                              Ali Yiğit

                İstanbul                                   İzmir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA İSEN (Sakarya) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılamıyoruz Muhterem Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbay konuşacaktır.

Tasarının ve günün son konuşması zannediyorum.

Buyurun Sayın Balbay. (CHP sıralarından alkışlar, “Tamam” sesleri)

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu yılın, bu dönemin sanıyorum millî eğitim alanındaki son yasası ve Sayın Bakanla da son kez bu ortamda beraberiz. Önümüzdeki dönemde Sayın Bakanla yine beraber olmayı ama Sayın Bakanı muhalefet sıralarında görmeyi yürekten arzu ediyoruz.

BAŞKAN – Buraya gelirse yalnız bakan olamayacak demektir.

MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) – 2016 yılı Mayıs ayında Efes tatbikatına gitmek üzere Millî Savunma Bakanı olarak hazırlanırken kendinizi Millî Eğitim Bakanı olarak buldunuz. Gerçekten, yerinizde olmayı arzu etmezdim. Öyle bir tabloyla karşı karşıyasınız ki atılan her adımın bence vicdanınızda doğru olmadığını bile bile savunmak, onu akla uygun hâle getirmek için çok çaba harcadınız, biz bunu komisyonlarda da gördük.

Sayın milletvekilleri, AKP iktidarları döneminde 6 Millî Eğitim Bakanı değişti. Sayın Bakandan önceki, Nabi Avcı dışındaki, 4 bakanın bugün Adalet ve Kalkınma Partisi sıralarında olmaması bile eğitimin ne hâlde olduğunun göstergesidir. Hiçbiri şu anda sizin saflarınızda değiller. (CHP sıralarından alkışlar)

HASAN TURAN (İstanbul) – Nabi Avcı…

MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) – “Nabi Avcı dışında.” dedim.

Şu anda, Sayın Bakanım, belleğinizde şöyle bir film şeridi gibi gitmesi bakımından, AKP iktidarının 2013 yılından bu yana yaptığı değişiklikleri şöyle sıraladım. Bu, “Kervan yolda düzülür.” değil, bu, “Kervan yolun başında bozulur.” olmuş. Hiçbir değişiklik üç yıldan fazla kalmamış. Bakın, 2003 yılına geldiğinizde üniversite katsayı farklarını artırmışsınız. Hemen ertesi yıl müfredatı değiştirmişsiniz. Ertesi yıl liseleri üç yıldan dört yıla çıkarmışsınız. Ertesi yıl bu liselere giriş sisteminin yerine OKS’yi getirmişsiniz. Ertesi yıl, 2007’de -OKS bir yıl kalmış, bir yıl- demişsiniz ki: “SBS olsun, üç sınav birden olsun.” İki yıl kalmış bu, 2009’da demişsiniz ki: “Ya, bu tek sınav olsun da YGS ve LYS olsun.” Üniversite sınavlarını iki sınava çıkarmışsınız. 2009’da üniversiteye girişteki katsayıyı kaldırmışsınız. 2010’da lisedeki üç aşamalı sınav yerine tek aşamaya geçmişsiniz, üç yıl kalmış. Kervan daha yola çıkmamış, yolun başında kervan dağılmış, başka bir kervan gelmiş. 2012’de 4+4+4 sistemine geçmişsiniz. Aynı yıl, bu sefer “Ya, bu tek sistem olmadı, çok sınavlı sisteme tekrar geçelim.” demişsiniz, aynı yıl. 2013’te dershaneleri kaldırmışsınız. Peki ne olmuş? Bu kez okulları dershaneleştirmişsiniz. Bugün pek çok okul, “Dershane öğretmenleri bizim okulumuzdadır.” diye kendi reklamını yapıyor. Yani dershaneleri kaldırırken fiilen okulları da kaldırmışsınız. 2014’te TEOG gitmiş, TEOG gelmiş… Gelen, giden tabii karışıyor. 2014’te TEOG gelmiş, 2017’de TEOG gitmiş.

İşte, sayın milletvekilleri, tablonun özeti bu. Allah aşkına, yani bu kadar değişiklik, daha bir sistemin ne kadar oturacağı belli olmadan, anında, ertesi yıl, iki yıl geçmeden tekrar değişiklik… Bunun adı yönetememektir. Bunun adı artık ”Tamam.” demektir.

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Kaç bakan değişti, kaç bakan?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Tamam.

TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) – “Tamam.” demektir.

MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) – 6 bakan değişmiş.

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Aynen.

MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) – Her bakan ortalama iki buçuk yıl görev yapmış ve her bakan geldiğinde bir önceki bakanın yaptığını bozmuş “Benim yaptığım reform.” demiş. Ve şu anda sayın milletvekilleri, üniversite sınavlarına girecek öğrenciler hâlâ soruyorlar “Acaba sınavlar yaklaşırken yeni bir değişiklik olur mu?” diye. Allah aşkına, millî eğitim bu kadar delik deşik edilir mi? Ve şimdi üniversiteleri delik deşik hâle getiriyorsunuz.

Biraz önce Utku Çakırözer çok güzel anlattı. Gaye Usluer arkadaşımız da -Nabi Hoca, tabii, kendince kendine yonttu ama- çok güzel ifade etmişti, “Biz üçüncü üniversiteyi istiyoruz ama mevcut üniversite bozulmadan istiyoruz.” demişti. Siz mevcudu ikiye bölüp… Tıpkı annenin evladını ikiye bölüp “İki çocuğun oldu.” denir mi? Ancak Gaye Hoca çok güzel anlatmıştı bunu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) – Başkan, en son…

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

Buyurun.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Tamamlıyoruz Başkan, tamamlıyoruz.

MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) – Sayın milletvekilleri, ben sözlerimi tamamlıyorum.

BAŞKAN – Devam edin, buyurun.

MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) – Tamam, peki, Başkanla birlikte tamamladık.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ahmet Aydın da “Tamam.” dedi ya, bu iş tamam.

MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) – Sayın milletvekilleri, en son, hepinizin dikkatine… Bir Japon diplomat Türkiye’de işleri olan firmalarla birlikte Türklerle çok diyalog kurduklarını söyledi ve özelliklerini şöyle anlattı, dedi ki: “Bizim heyet 5 kişi görüşür. Birimiz, karşı taraf ne cevap veriyor, onu dinler; birimiz, biz ne cevap veriyoruz, onu dinler; birimiz, karşılıklı olarak bundan sonraki atılacak adıma bakar. Böyle görev bölümü yaparız.” dedi. “Türkler ne yapar?” diye sordum. Dedi ki: “Hep birlikte konuşurlar, hep birlikte susarlar.” “Peki, daha sonra ne yaparlar?” dedim. “Bir sonraki toplantıda heyetin başkanı değişmiştir. Öncekileri iptal eder, ‘Yeni bir reform yaptık.’ der.” dedi. Japonların da gözlemi bu.

Hakikaten 24 Haziranda bu gidişe “Tamam,.” diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Tamam Mustafa Bey, tamam.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

17’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Böylece ikinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.

Şimdi, tümünün oylamasından önce Komisyonun bir redaksiyon talebi vardır.

Buyurun.

MİLLİ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Sayın Başkanım, görüşülmekte olan 556 sıra sayısının 7'nci maddesine bağlı ek madde 182'de Genel Kurulda verilen önergenin kabulüyle yapılan değişikliğin diğer maddelerde intibakının sağlanması için tasarının 8'inci, 10'uncu, 14'üncü ve 15'inci maddeleri ile Ekli (I) sayılı ve Ekli (II) sayılı listede yer alan "İstanbul Üniversitesi (Cerrahpaşa)” ibarelerinin "İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa” şeklinde değişmesini;

Ekli (II) sayılı listesinde, Kütahya Sağlık Bilimleri Üniversitesi merkez kadro cetvelinin 19'uncu satırında yer alan derecesi 4 olan şef kadrosunun toplamı sütununda sehven “7” olarak yazılan ibarenin “6” şeklinde; Sivas Bilim ve Teknoloji Üniversitesi ile Tarsus Üniversitesinin merkez kadro cetvellerinin toplamında sehven “340” olarak yer alan ibarelerin “341” şeklinde düzeltilmesini arz ederiz.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Komisyonun redaksiyon talebiyle birlikte tasarının tümünü oylayacağız.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Önce redaksiyonu oyla ki yetkiyi versinler, sonra tasarının tümü...

BAŞKAN – Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, redaksiyon talep etti ya, onu oya sunun, redaksiyon yetkisi alsınlar.

BAŞKAN – Yani redaksiyon talebiyle birlikte zaten tümünü oylayacağız, o şekilde oylayacağız.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, redaksiyon yetkisi...

BAŞKAN – Tamam, ayrı oylayalım.

Komisyonun bu redaksiyon talebini kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Ama zaten oylaması redaksiyon talebiyle birlikte olur, bu ayrı bir madde değil ki.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Oldu, şimdi oldu. Öbür türlü belki ben redaksiyona “evet” diyeceğim, tasarıya “hayır” diyeceğim.

BAŞKAN – Yok, hayır, hayır.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir. Komisyonun bu redaksiyon talebiyle birlikte açık oylamanın şekli için Genel Kurulun kararını arayacağım.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için beş dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:

“Kullanılan oy sayısı : 202

Kabul                           : 188

Ret                              : 14 (x)

            Kâtip Üye                                            Kâtip Üye

           Barış Karadeniz                                 İshak Gazel

              Sinop                                                  Kütahya”

Böylece tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Gündemimizdeki konular tamamlanmış olduğundan, alınan karar gereğince kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 9 Mayıs 2018 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyor, hayırlı geceler diliyorum.

Kapanma Saati: 00.29

X.- KOMİSYONLAR BÜLTENİ

1.- 01/07/2017-31/12/2017 tarihleri arasında komisyonlara gelen, komisyonlardan çıkan ve 30/06/2012 tarihinde komisyonlarda bulunan kanun hükmünde kararnameler, tasarılar, teklifler ve tezkereler

 



(x) 556 S. Sayılı Basmayazı 3/5/2018 tarihli 95’inci Birleşim Tutanağı’na eklidir.

(X) Bu bölümde Hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi

(x) Bu bölümde hatip tarafından Kur’an-ı Kerim’den ayet okundu.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.