TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

94’üncü Birleşim

2 Mayıs 2018 Çarşamba

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

 

İÇİNDEKİLER

 

 

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMALAR

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Kocaeli Milletvekili Saffet Sancaklı’nın, Türk sporu ve sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

2.- İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbay’ın, İzmir’in belediye oluşunun 150’nci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Kırklareli Milletvekili Selahattin Minsolmaz’ın, Kırklareli iline ilişkin gündem dışı konuşması

 

V.- AÇIKLAMALAR

1.- İzmir Milletvekili Mahmut Atilla Kaya’nın, İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbay’ın yaptığı gündem dışı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

2.- İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbay’ın, İzmir Milletvekili Mahmut Atilla Kaya’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

3.- İstanbul Milletvekili Selina Doğan’ın, 6 kişinin katıldığı “işimizi geri istiyoruz” eylemine polisin müdahale etmesine ilişkin açıklaması

4.- Mersin Milletvekili Hüseyin Çamak’ın, Türkiye’deki köklü üniversitelerin bölünüp başka bir üniversite adı altında açılmasının hata olduğuna ve yetkililerin bu hatadan bir an önce dönmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

5.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nü kutladığına ve tüm çalışanların ülkenin baş tacı olduğuna ilişkin açıklaması

6.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın, 28 Nisan-4 Mayıs Kardeşlik Haftası’na ilişkin açıklaması

7.- İzmir Milletvekili Kerem Ali Sürekli’nin, 29 Nisan Kutülamare Zaferi’nin 102’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

8.- Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın, Pamukkale ören yeri giriş ücretinde Denizlililere özel bir uygulama yapılıp yapılamayacağını ve işletilmesinin özel sektörden alınıp alınmayacağını, kültür varlıklarının korunmasına ilişkin neden farklı uygulamalar olduğunu öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

9.- Trabzon Milletvekili Salih Cora’nın, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nü kutladığına ilişkin açıklaması

10.- İstanbul Milletvekili Ali Şeker’in, KHK’yle işten atılanlar için yapılan 6 kişilik eyleme katılan Perihan Pulat’ın polisler tarafından darbedilmesinin utanç verici olduğuna ilişkin açıklaması

11.- Adana Milletvekili İbrahim Özdiş’in, FETÖ soruşturması nedeniyle mağdur edilen astsubay meslek yüksekokulu öğrencilerinin haklarının geri verilmesini Başbakandan talep ettiğine ilişkin açıklaması

12.- Çorum Milletvekili Lütfiye İlksen Ceritoğlu Kurt’un, Cumhuriyet Halk Partisinin 15 milletvekilinin İYİ PARTİ’ye geçmesine ve milletin kendi geleceği için 24 Haziranda gerekli cevabı vereceğine ilişkin açıklaması

13.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Cumhurbaşkanlığı adaylığı için noter onaylı diploma şartının kim için ve neden kaldırıldığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

14.- İstanbul Milletvekili Serap Yaşar’ın, Cumhuriyet Halk Partisinin 15 milletvekilinin İYİ PARTİ’ye geçmesini millî iradeye ve sivil siyasete saygısızlık olarak kabul ettiğine ilişkin açıklaması

15.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, AKP Hükûmetinin köklü ve başarısını kanıtlamış üniversiteleri bölmek istediğine ve Yükseköğretim Kanunu Tasarısı’nın geri çekilmesi çağrısında bulunduğuna ilişkin açıklaması

16.- Kayseri Milletvekili Sami Dedeoğlu’nun, Cumhurbaşkanına hitaben Mecliste okumuş olduğu şiirin devamını sunmak istediğine ilişkin açıklaması

17.- Balıkesir Milletvekili Mehmet Tüm’ün, Yüksek Seçim Kurulunun noter onaylı diploma koşulunu kaldırmasının gerekçesini ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın diplomasını kamuoyuyla paylaşıp paylaşmayacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

 

18.- Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy’un, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Milliyetçi Hareket Partisinin de Cumhurbaşkanı adayı olduğuna ve Cumhur İttifakı ile Cumhurbaşkanı adayının hayırlı uğurlu olmasını dilediğine ilişkin açıklaması

19.- Balıkesir Milletvekili İsmail Ok’un, Yüksek Seçim Kurulu Başkanlığının yetkisi olmadığı hâlde İYİ PARTİ’nin seçime girip giremeyeceği konusunu oylatmasına, Cumhuriyet Halk Partisinin 15 milletvekilinin demokrasiye karşı yapılan girişimi engellemek için İYİ PARTİ’ye katıldıklarına ve Türkiye’nin köklü üniversitelerinin bölünüp parçalanmak istendiğine ilişkin açıklaması

20.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, 1 Mayıs Emek ve Özgürlük Bayramı’nı kutladığına, 1 Mayıs günü KHK’lerle hukuksuz biçimde işten çıkarılanların sürdürdükleri eylemde Veli Saçılık ile 75 yaşındaki Perihan Pulat’a şiddet uygulayan polislerle ilgili derhâl işlem başlatılması gerektiğine, Gülen Cemaati soruşturması kapsamında tutuklu olan ve ailesinin tüm çabalarına rağmen ilaçları verilmeyen Halime Gülsu’nun yaşamını yitirdiğine ilişkin açıklaması

21.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nü kutladığına, Cumhuriyet Halk Partisinin 15 milletvekilinin İYİ PARTİ’ye geçmesinin demokrasinin ve millet iradesinin önünü açmak olduğuna, millet iradesini her şeyin üstünde tutmak için kararlılıklarını sürdüreceklerine, Selahattin Demirtaş’ın HDP’nin gösterdiği Cumhurbaşkanı adayı olarak cezaevinde tutulmasının bir demokrasi ayıbı olarak tarihe geçeceğine ve iktidarın Kemal Kılıçdaroğlu’nun emeklilere dinî bayramlardan önce ikramiye verilmesi vaadini eleştirmesine rağmen şimdi bunu gerçekleştirmek istediğine ilişkin açıklaması

22.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nü kutladığına, CHP’den 15 vekilin transferi ile AK PARTİ’ye başka partilerden vekillerin katılmasının kıyaslanamayacağına ve şeffaf, demokratik olan her türlü ittifakın saygın olduğuna, AK PARTİ’nin ittifakla ilgili yasal mevzuatı MHP’yle beraber hayata geçirdiğine ilişkin açıklaması

23.- Balıkesir Milletvekili İsmail Ok’un, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

24.- İstanbul Milletvekili Yakup Akkaya’nın, işçilerin 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nde alanlarda protestolarını ve isteklerini dile getirdiklerine, CHP’nin seçim vaadi olarak verdiği emeklilere bayramda ikramiye sözünün AK PARTİ tarafından çalındığına ve kamuda çalışanlara da bayram ikramiyesi verilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

25.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Milliyetçi Hareket Partisinin Cumhurbaşkanı adayının Recep Tayyip Erdoğan olduğuna, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nü kutladığına ve görevi başında hayatını kaybeden işçilere Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

 

 

26.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, kendisiyle ilgili fezlekelerin kamuoyuna sunulmak suretiyle topluma suçlu gösterilmek istendiğine, fezlekeleri basına servis eden Meclis personeli hakkında suç duyurusunda bulunduğuna ve Meclis Başkan Vekillerinin milletvekilinin hukukunu savunmakla yükümlü olduğuna ilişkin açıklaması

27.- Giresun Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlu’nun, Türkiye’nin köklü üniversitelerini bölmenin keyfîyet olduğuna ve Yükseköğretim Kanunu Tasarısı’nın geri çekilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

28.- İstanbul Milletvekili Yakup Akkaya’nın, yapmış olduğu açıklamasındaki bazı ifadelerini düzelttiğine ilişkin açıklaması

29.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

30.- Bursa Milletvekili Lale Karabıyık’ın, Karabük Milletvekili Burhanettin Uysal’ın 556 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde şahsı adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

31.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Millî Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz’ın 556 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın birinci bölümü üzerinde yapılan soru-cevap işlemi sırasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

32.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, grup başkan vekillerinin milletvekillerine örnek teşkil edecek şekilde konuşmaları gerektiğine ve aynı hassasiyetin karşılıklı gösterilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

33.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, genel başkanlara daha hassas bir dille eleştiri yapılması gerektiğine ilişkin açıklaması

34.- Balıkesir Milletvekili İsmail Ok’un, Genel Kurulda herkesin ifadelerine dikkat etmesi gerektiğine, bir kişinin hem Cumhurbaşkanı hem de siyasi parti genel başkanı olamayacağına ve iktidarın ülkeyi getirdiği noktaya ilişkin açıklaması

 

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbay’ın, İzmir Milletvekili Mahmut Atilla Kaya’nın yaptığı açıklaması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

2.- İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbay’ın, Konya Milletvekili Hacı Ahmet Özdemir’in 556 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın birinci bölümü üzerinde şahsı adına yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

3.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın yerinden sarf ettiği bazı ifadeleri sırasında Cumhuriyet Halk Partisine ve CHP Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

 

 

4.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ Genel Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

5.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında CHP Grubuna ve Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

6.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ Genel Başkanına tekraren sataşması nedeniyle konuşması

 

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Terörizmle Mücadele Küresel Forumu (TMKF) çerçevesinde 2-3 Mayıs 2018 tarihinde Belçika’nın başkenti Brüksel’de “Terörle Mücadele Çerçevesinde Parlamenterler ile Yargı Aktörleri İlişkisi” konulu çalıştaya Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir heyetin katılması hususuna ilişkin tezkeresi (3/1578)

B) Çeşitli İşler

1.- Başkanlıkça, Genel Kurulu ziyaret eden Cezayir Ulusal Halk Meclisi Dışişleri İşbirliği ve Göç Komisyonu heyetine “Hoş geldiniz.” denilmesi

 

VIII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, 2/5/2018 tarihinde Diyarbakır Milletvekili Sibel Yiğitalp ve arkadaşları tarafından, iş güvenliği işçi sağlığı sorunlarının tespiti, iş kazaları sonucu meydana gelen yaralanma ve ölümlerin engellenmesi için yapılacakların belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 2 Mayıs 2018 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- CHP Grubunun, 2/5/2018 tarihinde Bolu Milletvekili Tanju Özcan ve arkadaşları tarafından, Türkiye ormanlarının geliştirilmesi, genişletilmesi ve ulusal çıkarlar doğrultusunda işletilmesi için gerekli çalışmaların belirlenmesi ve orman köylüsünün millî gelirden hakça pay alabilmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 2 Mayıs 2018 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

 

 

3.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine; bastırılarak dağıtılan 556 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın kırk sekiz saat geçmeden gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 1’inci sırasına alınmasına ve bu kısımda bulunan diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; 8 ve 15 Mayıs 2018 Salı günkü birleşimlerinde sözlü soruların görüşülmemesine; 556 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi

 

IX.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, yasama dokunulmazlığıyla ilgili tezkerelerin TBMM’nin resmî internet sayfasında yayınlandığına ve kamuya açık olduğuna ilişkin konuşması

 

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/943), Erzincan Milletvekilleri Sebahattin Karakelle ve Serkan Bayram’ın Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2311), Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve 5 Milletvekilinin Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2313), Malatya Milletvekili Öznur Çalık ve 3 Milletvekilinin Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2314) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 556)

XI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Doğal Afet Sigortaları Kurumu Başkanlığının 2014-2017 arası temsil, tanıtma ve ağırlama giderlerine,

Darphane ve Damga Matbaası Genel Müdürlüğünün 2014-2017 arası temsil, tanıtma ve ağırlama giderlerine,

Darphane ve Damga Matbaası Genel Müdürlüğünün 2014-2017 arası düzenlenen tören, fuar ve organizasyonlarına,

İlişkin Başbakandan soruları ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/25369), (7/25381), (7/25455)

2.- İzmir Milletvekili Murat Bakan’ın, ekonomi politikalarına ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci’nin cevabı (7/25580)

3.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, son beş yılda RTÜK’e yapılan bazı şikâyetlere ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Fikri Işık’ın cevabı (7/25704)

4.- Adana Milletvekili Mevlüt Karakaya’nın, patent başvurularının ve tescil işlemlerinin sayısının artırılmasına yönelik çalışmalara,

-İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, 2015-2018 yılları arasında Bakanlıkta görevden alınan üst düzey bürokratlara,

-Denizli Milletvekili Melike Basmacı’nın, Bakanlık bünyesinde kullanılan resmi araçlara ve yapılan akaryakıt harcamalarına,

-Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, yüksek teknoloji ürünü üreten firmalara ve ürettikleri ürünlere,

İlişkin soruları ve Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Faruk Özlü’nün cevabı (7/25759), (7/25761), (7/25762), (7/25763)

5.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, kendisini sosyal medyada eleştirenler hakkında yapılan işlemlere ilişkin sorusu ve Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Faruk Özlü’nün cevabı (7/25760)

6.- İzmir Milletvekili Murat Bakan’ın, dış ticaret açığındaki artışa ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci’nin cevabı (7/25860)

7.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, sahte gıda ürünlerinin satışının engellenmesine ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci’nin cevabı (7/26459)

8.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, son beş yıldaki ambalajlı su ihracatına ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci’nin cevabı (7/26463)

9.- Ağrı Milletvekili Berdan Öztürk’ün, ihtiyacın üzerinde borçlanma yapıldığı iddiasına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Naci Ağbal’ın cevabı (7/26552)

10.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, toplu açılış yapılan Bakanlık tesisleriyle ilgili iddialara ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Naci Ağbal’ın cevabı (7/26557)

2 Mayıs 2018 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Mehmet Necmettin AHRAZOĞLU (Hatay)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 94’üncü Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır.

Görüşmelere başlayacağız.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Türk sporu hakkında söz isteyen Kocaeli Milletvekili Saffet Sancaklı'ya aittir.

Buyurun Sayın Sancaklı.(MHP sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Kocaeli Milletvekili Saffet Sancaklı’nın, Türk sporu ve sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

SAFFET SANCAKLI (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bizi televizyonları başında izleyen büyük Türk milletini de ayrıca bir kez daha selamlıyorum.

21 Aralık 2017 tarihinde burada yapmış olduğum bir konuşmamda, futbol terörünün geldiğini ve önlem almazsak çok kötü olaylarla karşılaşacağımızı söylemiştim; Türk futbolunun ve sporunun ciddi problemleri olduğunu, ciddi sorunları olduğunu anlatmıştım.

Tabii, Milliyetçi Hareket Partisinin bir özelliği var; önceden görüyoruz, öngörüyoruz ve uyarılarımızı yapıyoruz ama bazen de herhâlde çok ciddiye mi alınmıyoruz veya şu andaki konjonktür mü böyle, bilmiyorum olaylara bir türlü müdahale edilemiyor.

Şimdi, en son Fenerbahçe-Beşiktaş maçı oynandı, hepimiz de izledik. iki güzide kulübümüzün oynamış olduğu bu kupa maçının yarı finalinde yaşanan olaylar Türk futbolunun ne hâlde olduğunu bir kez daha gözümüzün önüne sermiştir.

Öncelikle şunu söylemek isterim: Tabii, hiçbirimizin kabul etmediği gibi benim de bu yaşanan olayları kabul etmem mümkün değildir. Bunun ne makul bir tarafı vardır ne de hoş karşılanacak bir tarafı vardır.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Hangisi haklı kaptan, hangi kulüp?

SAFFET SANCAKLI (Devamla) - Ülkemizin güzide iki takımının arasında bile böyle olaylar olurken Futbol Federasyonu her zamanki gibi açıklamalar yapacak. Ne diyecek? “Futbolun marka değerini çok artırdık, çok iyi durumdayız. Rekor yayın ihalesi yaptık.” Bunun gibi saçma sapan birçok laf. Şimdi, bugün yarın duyarsınız, “Holiganlarla mücadele edip Sporda Şiddeti Önleme Yasası’nın işletilmesinde kararlı olacağız.” diyecekler. Gene aynı laflar, gene aynı laflar ve olay örtbas edilecek.

Gerçek manada önlem alınması için illa olayların mı olması lazım, Allah korusun? O gün, Fenerbahçe-Beşiktaş maçında bir 50-100 kişi sahaya atlasaydı belki de 5-10 bin kişi sahaya atlayacaktı ve o gün orada çok kötü olaylar olacaktı. Geçmişte yaşadığımız Heysel faciamız var, biliyorsunuz, Belçika’da. Bu, Hillsborough trajedisi var, 95 ölü var Liverpool seyircisinden. Kayseri-Sivas olayları var, 43 ölü. İlla böyle olayların mı olması gerekiyor bizim önlem almamız için?

Tabii, aslında…

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Şenol Güneş’in başı yarıldı Kaptan.

SAFFET SANCAKLI (Devamla) – Tanju Bey, ne dediniz?

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Şenol Güneş’in başı yarıldı.

SAFFET SANCAKLI (Devamla) – İşte bütün olayları zaten kınıyoruz yani bunların kabul edilir tarafı olmadığını söylüyorum.

Aslında bunları önlemek için bizim 2011 senesinde çıkardığımız, Mecliste, burada 14 Nisan 2011’de çıkarılan Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun var. Aslında altyapımızda var fakat mesele iyi kanun yapmak değil ki, mesele kanunu doğru uygulamak. Peki, doğruyu kim uygulayacak?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Biz.

SAFFET SANCAKLI (Devamla) – Ehil insanlar uygulayacak. O makamlarda… Buradan kanun çıkmış, kim uygulayacak? Futbol Federasyonu, öyle mi Mahmut Bey?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Orada ehil insan yok ki, liyakate göre insan atanmamış ki.

SAFFET SANCAKLI (Devamla) – Ehil insan olmadığı için de bunlar uygulanmıyor. Peki, bu ne kadar daha devam edecek böyle?

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Devam edemez.

SAFFET SANCAKLI (Devamla) – Bir de futbol seyircisi anarşist değildir, terörist değildir.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Kesinlikle.

SAFFET SANCAKLI (Devamla) – Allah korusun, olaylar başlasa ne yapacağız, ateş mi edeceğiz o seyirciye biz? Edemeyiz de. O gün o statta eğer sahaya birkaç bin kişi atlasaydı, olaylar olsaydı, Türkiye genelinde kahvehanelerde, birahanelerde, kalabalık maç seyredilen yerlerde olaylar başlasaydı kim durduracaktı bunu? Peki, bu, kolay provoke edilecek bir olay mı? Çok kolay provoke edilebilecek bir olay. O zaman, buradan bir kez daha uyarıyorum, bir daha uyarmayacağım Futbol Federasyonunu, diyorum ki: Önleminizi alın.

Bu arada, tabii, Sayın Bakanımız -Spor Bakanımız burada yok ama- daha önce bizim bu BESYO’cularla ilgili, beden eğitimi yüksekokulundaki öğrencilerimizle ilgili 3 bin atama yapılacağını söyledi bize. Daha sonra açıklama yaptı, daha sonra ben de kendisiyle konuştuğumda şöyle söyledi: “Düzenlemeleri yapıyoruz, çok kısa sürede uygulamayı yapacağız.” Benim ricam şu: Seçim geliyor diye bu işi durdurmayalım ve acilen bu 3 bin atamayı yapalım.

Bunun dışında, 3. Lig oyuncularının askerlik problemi var. Sayın Spor Bakanımız bunu Savunma Bakanımıza gönderdiğini söyledi. Sayın Savunma Bakanı, bunu da seçimden önce çıkaralım çünkü bu çocuklar lig bitince sokağa çıkamıyorlar, kaçak kimliklerle, geziyorlar. Bunlara bunu reva görmeyelim.

Bunun dışında, son olarak da Avrupa Güreş Şampiyonası’nda finalde Rus rakibini yenen, bizim kardeşimiz Rıza Kayaalp’i -8’inci kez dünya şampiyonu oluyor- kutluyorum. Ayrıca, Brezilya’nın Sao Paulo kentinde Açık Su Yüzme Dünya Şampiyonası’nda sırtüstü yüzmede dünya şampiyonu olan Sümeyye Boyacı kardeşimizi de tebrik ediyorum.

Tanju Bey, o olayların hiçbirini tasvip etmiyoruz. Zaten bu yaptığım konuşmada bir kez daha böyle bir hatırlatayım dedim çünkü bu olaylar başladığı zaman bütün diğer olayları gölgede bırakabilir, bunun da önünü kesemeyiz. Onun için şu Futbol Federasyonunu bir kez daha uyarıyorum ben, herkesi uyarıyorum.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Ama kaptan, verilen kararı vicdanınızda sorguladınız mı? Bu maç tekrar edilir mi?

BAŞKAN – Karşılıklı konuşmayalım lütfen.

SAFFET SANCAKLI (Devamla) – Deveye sormuşlar “Boynun neden eğri?” diye “Nerem düz ki?” demiş.

BAŞKAN – Sayın Sancaklı, süreniz bitti.

SAFFET SANCAKLI (Devamla) – Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Gündem dışı ikinci söz, İzmir’in belediye oluşunun 150’nci yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbay’a aittir.

Buyurun Sayın Balbay. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbay’ın, İzmir’in belediye oluşunun 150’nci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İzmir’in, 1867 yılında çıkan bir yasayla 1868 yılında belediye oluşunun 150’nci yılı nedeniyle ve bugün İzmir’in karşı karşıya bulunduğu, merkezî Hükûmet karşısındaki durumu için söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, bu sabah İzmir ve Manisa’da meydana gelen hafif şiddetli depremler için geçmiş olsun dileğinde bulunuyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İzmir gerçekten güzel bir şehir, yaşanası bir şehir, gelenlerin başını döndüren bir şehir. Nitekim AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan da İzmir’e geldiğinde gerçekten başı döndü, rakamları karıştırdı, yatırım tarihlerini karıştırdı ve seçimden seçime de olsa İzmir’i anımsadı.

Bu kürsüden daha önce de defalarca İzmir’e yapılan haksızlığın özellikle altını çizmiştim. Bu yıl açıklanan 2018 yılı Yatırım Programı’nda da İzmir’in merkezî Hükûmet karşısındaki durumunun değişmediğini bir kez daha gördük.

Sayın milletvekilleri, İzmir Türkiye hazinesine vergi olarak yüzde 10,8 katkıda bulunuyor yani Maliye Bakanlığının topladığı her 100 verginin 10,8’i İzmir’den toplanıyor. Buna karşın, bu gösterdiğim yatırım programında merkezî Hükûmetten İzmir’e düşen pay sadece yüzde 2. Biz İzmir’in bu payını istiyoruz, İzmir’in hakkını istiyoruz.

İzmir’le ilgili olarak, İzmir Büyükşehir Belediyesinden bağımsız Profesör Oğuz Esen’in yaptığı araştırmaya göre, sayın milletvekilleri, İzmir Büyükşehir Belediyesi kişi başına 600 liralık yatırım yapıyor, merkezî Hükûmet ise 400 liralık yatırım yapıyor. Normalde İzmir’in Ankara’ya gönderdiği verginin karşılığı olarak bunun belediyelerin en az 2 katı olması gerekir. Zaten İzmir’le ilgili yatırımlarda da özellikle İstanbul ve Ankara’yla karşılaştırınca tablo çok açık ortaya çıkıyor.

Sayın milletvekilleri, 2018 yılında İstanbul’a 1,8 milyar liralık raylı sistem yatırımı planlanıyor, Ankara’ya 300 milyon liralık yatırım programı var, İzmir’e ise sadece ve sadece 21 milyon liralık. Son on iki yıllık tabloya baktığımızda, son on iki yılda İzmir’e yapılan yatırımların toplamı 9,9 milyar; Ankara’ya yapılan yatırımların toplamı ise 46 milyar, İstanbul’a 95 milyar. Bu tablo da gösteriyor ki gerçekten İzmir, merkezî Hükûmetten hak ettiği payı alamıyor ancak İzmir’in gerek vergileri öderken gösterdiği dürüstlük, gerekse büyükşehir belediyesinin dünyada finans çevrelerinin de kabul ettiği gerçek çerçevesinde yatırımlarını sürdürüyor.

Dünyanın hiçbir ülkesinde örneğin fuar yatırımı yerel yönetimin işi değildir, genellikle merkezî yönetimlerin işidir ancak ne yazık ki İzmir bundan payını alabilmiş değil, İzmir Büyükşehir Belediyesi bu yatırımı kendisi yaptı. İzmir’e merkezî Hükûmetten öteki alanlarda da ne ölçüde yatırım var diye baktığımızda İzmir’e Adalet Bakanlığının bir müjdesi var, 5 milyon lira harcayarak yeni bir cezaevi kazandıracak. Yani İzmir’e düşen pay 5 milyon liralık bir yatırımla yeni bir cezaevi.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; konuşmamın başında da söyledim, Erdoğan’ın İzmir’e gelişte 1987 yılında Turgut Özal tarafından açılmış Adnan Menderes Havaalanını kendisine mal etmesinden tutun da İzmir’den aday olmak isteyen İbrahim Tatlıses’in Erdoğan’ın Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu tarihi iki yıl geri çekmesine kadar, ortada gerçekten trajikomik bir durum var. Sayın Tatlıses’e de Sayın Erdoğan’a da çağrımız, sözümüz şudur ki İzmir’in Tatlıses’lere karnı tok.

İzmir hakkını istiyor, İzmir cumhuriyetin en büyük, en güzel kenti olarak da yaşamaya devam etmek istiyor diyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Balbay.

MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun.

MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) – Sayın Başkanım, konuşmacının değerlendirmeleri gerçek dışı beyanlardan oluştu. Bu noktada yerimden bir dakikalık açıklama için İzmir’e yatırımlara ilişkin…

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Efendim, böyle bir usul var mı? Hep sorarsınız “Böyle bir usul var mı?” diye. Yok.

BAŞKAN – Siz çok kullandınız bu usulü Sayın Özcan, o yüzden biliyorsunuz böyle bir usulün olduğunu.

Sayın Kaya, bir dakika yerinizden açıklama yapacaksınız.

Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR

1.- İzmir Milletvekili Mahmut Atilla Kaya’nın, İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbay’ın yaptığı gündem dışı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) – Sayın Başkanım, tabii ki konuşmacının özellikle ortaya koymuş olduğu gerçek dışı beyanlarına girmeden önce şundan bahsetmek isterim: Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan değerli milletvekilinden daha fazla İzmir’e geliyor ve özellikle Sayın Başbakanımız Binali Yıldırım’ın da herhâlde İzmir Milletvekili olduğunu, bu ülkenin Başbakanının bir İzmir Milletvekili olduğunu, bunun çok partili demokrasi hayatında ilk defa gerçekleştiğini de sanırım bilmiyor. Şu ana kadar AK PARTİ iktidarı eliyle İzmir’e 50 milyar TL, eski parayla 50 katrilyon yatırım yaptık. Bahsettiği Adnan Menderes Havalimanı da iç hatlar terminali olarak şu an Türkiye'nin en büyük iç hatlar terminali olup 20 milyon yolcuya ulaşmıştır. Tabii, pek İzmir’le alakası olmadığı için, pek İzmir’e gelip gitmediği için -burada Büyükşehir Belediyesinden de bahsetti- geçmişte de şunu yapmıştı sayın konuşmacı: Baktığınızda Büyükşehir Belediyesi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Özkoç…

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Efendim…

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Grup Başkan Vekilinizi dinliyorum Sayın Balbay, görmediniz, evet.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın konuşmacı “Gerçekleri ifade etmemiştir, ben gerçekleri ifade edeceğim.” diye aldığı sözde hatibimize direkt sataşmada bulunarak “Kendisi İzmir Milletvekili olduğu hâlde pek gelmemiştir, onları bilmez.” gibi sataşmalarda bulunmuştur. Hatibimize sataşmadan söz talep ediyoruz efendim.

BAŞKAN – Peki, yerinden bir dakika söz versem, daha yeni başladık, bir gerginlik yaratmayalım Sayın Özkoç.

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Ama efendim, çok ağır bir söz bu yani olağanüstü hakaret bu bana yani. Ben Ege Üniversitesi mezunuyum.

BAŞKAN – Yerinizden söz vereceğim size.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Müsaade ederseniz bu seferlik böyle olsun efendim.

BAŞKAN – Peki, buyurun iki dakika…

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Rica ederim Sayın Özkoç.

Buyurun Sayın Balbay.

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbay’ın, İzmir Milletvekili Mahmut Atilla Kaya’nın yaptığı açıklaması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tabii, ben kendimden bahsetmeyi çok sevmiyorum ama ben 1981 Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunuyum ve bu üniversiteden mezun olduğum için de büyük bir gurur duyuyorum. Buradan pek çok arkadaşım var hâlâ ve iddiayla söylüyorum, İzmir’de ve çevre ilçelerinde ayak basmadığım yer yoktur. (CHP sıralarından alkışlar)

Gazete İzmir’de gazeteciliğe başladım, on yıl burada gazeteciliği sürdürdüm ve bugün kiminle görüşsem İzmir’de “Biz sizinle 85’te şunu yapmıştık, 78’de bunu yapmıştık.” der. 12 Eylülün öncesinde, Ege Üniversitesindeki bütün toplumsal hareketlerde -hukukun içinde kalarak- her türlü mücadelenin içinde bulundum. Sonrasında da yine bahsettiğim gibi on yıl İzmir’de gazetecilik yaparak İzmir’in bütün sorunlarına parmak bastım. Ve ben bugün İzmir’de yapılan yatırımların hepsinin geçmişini biliyorum.

Sayın konuşmacının kendisiyle ilgili bir değerlendirme yapmak istemiyorum, gereksiz. Ancak ben beş dakikalık süreyi de aşmamaya özen gösterdim. Belki bir dakika istesem Sayın Başkan verecekti ama devamında söyleyebileceğim çok şey var. Bugün iktidarın İzmir’de yapmaya çalıştığı bütün projelerin 80’li yıllardaki öyküsünü biliyorum, 60’lardaki öyküsünü biliyorum. Çandarlı Barajını, sadece birkaçını… Kuzey Ege, 2011 yılında denmiş ki: “52 ayda bitecek.” Bakın, 2011 yılında “52 ayda bitecek.” denmiş, kaç ay oldu 2011’den bu yana? Devam edelim, Sabuncubeli, diyor ki 2011 yılında: “36 ayda bitecek.” “Sabuncubeli’nde ışık göründü.” dediler ama bu otobüs ışığı değil, araç ışığı değil, onlarla hiç ilgisi yok. İzmir’deki bu 35 projeden sadece ikisini yaptılar, ötesini yapmadılar. Zaten İzmir’deki yatırımlar için İzmirli gençlerin bir sözü var, diyorlar ki Hükûmetin bu yatırımlarının olmamasını dikkate alarak: “Aşkımız Çandarlı Limanı gibi, hiç bitmeyecek.”

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Balbay.

MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) – Sayın Başkanım, bizatihi benim konuşmamı “Çok gereksiz.” diye değerlendirerek ağır bir eleştiride bulunmuş oldu, bundan dolayı sataşmadan söz istiyorum.

BAŞKAN – Bir sataşmada bulunmadı yalnız.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Hiçbir sataşmada bulunmamıştır.

BAŞKAN - Sayın Özkoç, ben bir değerlendireyim lütfen, rica ediyorum.

Bir sataşmada bulunmadı, ben dinledim konuşmasını.

MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) – O zaman efendim buradan zapta geçirteyim söylediklerimi.

BAŞKAN – Söyleyeceğinizi lütfen söyleyin, zapta geçsin.

MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) – Söyleyeyim. Şimdi, bahsettiği… Söylüyorum ama kendisi de aslında açığa düşüyor. Birincisi, Çandarlı Limanı’na bugüne kadar altyapı olarak Hükûmetimizce 300 milyon TL yatırım yapılmış…

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Bitti mi bitmedi mi yani ben onu soruyorum?

MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) – …ve altyapı kısmı bitmiş, üstyapı ihalesi için de -Sayın Başbakanımız duyurdu- çok kısa zaman içerisinde zaten gün verilecektir.

İkinci olarak da özellikle sayın konuşmacı -demin sözüm de kesildi- İzmir Büyükşehir Belediyesinden bahsetti. Kendisi, İzmir’in meşhur Basmane Çukuru’nun ve Yeni Kent Merkezi Planı’nın Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yapılmış olduğunu gidip oralarda iddia etti fakat nitekim çok net şekilde ortaya çıktı ki bu planlar İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından yapılmıştır.

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) – Ve bunu bir ihanet olarak İzmir’e söylemiştir. Ben konuşmacıya bu sözlerini hatırlatıyor, İzmir’e de daha fazla gelmesini temenni ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Sayın Başkan, şimdi asıl bu konuşma...

BAŞKAN – Ama sayın milletvekilleri...

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – “İhanet” olarak niteledi.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sonu yok bu işin Sayın Başkan.

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Ben kürsüden yanıt vermek istiyorum. Bu sataşma Sayın Başkan.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Açık sataşma efendim.

BAŞKAN – Böyle bir şeyi söylediğinizi iddia etti.

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Tamamen yalan.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – “İhanet.” dedi efendim.

BAŞKAN – O zaman yerinizden size de bir dakika söz vereceğim.

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Ama Sayın Başkan...

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Zapta geçsin Başkan.

BAŞKAN – Lütfen... Bakın, ilkinde hakaret olmamasına rağmen size söz verdim.

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Kesinlikle ben...

BAŞKAN – Lütfen, yerinize geçip bir dakikalık söz için sisteme girer misiniz Sayın Balbay.

Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

2.- İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbay’ın, İzmir Milletvekili Mahmut Atilla Kaya’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Sayın Başkan, şimdi, sayın konuşmacı bir defa konuyu tamamen dağıtarak işi Basmane Çukuru’na getirdi, tabii onu da ayrıca konuşabiliriz. Basmane Çukuru gibi kimi özel yatırım yerlerinde Şehircilik Bakanlığının dahli var yoksa...

MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) – Bu planlar İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından yapılmıştır Sayın Balbay.

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Büyükşehir Belediyesine de başvurmuşlar, demişler ki: “Büyükşehir Belediyesi kendine alacağı payın yüksek olduğunu düşünerek “Olabilir.” demiş ama sorumluluk Şehircilik Bakanlığında. Yüksel Çakmur da dava açmış, davayı kazanmış. Ben o davanın arkasındayım. İzmir’e kıyılmaması gerektiğini düşünüyorum.

BAŞKAN – Tamam.

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Kendisi “Kıyılsın.” diyorsa, “Oraya bir hançer dikilsin.” diyorsa diyeceğim başka bir şey yok. İzmir’e çok akın var ama İzmir’in sağlıklı büyümesini istiyorum. İzmir’de bu büyük yapılaşmanın kontrollü olmasını istiyorum.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, gündemimiz İzmir’in sorunları değil.

Teşekkür ederim Sayın Balbay.

Ben gündeme devam etmek istiyorum.

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Şehircilik Bakanlığının hangi işlere baktığını da bir öğrensin.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

3.- Kırklareli Milletvekili Selahattin Minsolmaz’ın, Kırklareli iline ilişkin gündem dışı konuşması

BAŞKAN – Gündem dışı üçüncü söz, Kırklareli hakkında söz isteyen Kırklareli Milletvekili Selahattin Minsolmaz’a aittir.

Buyurun Sayın Minsolmaz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Efendim, seçim yaklaşmış, iktidar partisi milletvekilleri illerini hatırlamışlar.

SELAHATTİN MİNSOLMAZ (Kırklareli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, aziz milletimiz; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum, herkese muhabbetlerimi sunuyorum.

İlim Kırklareli hakkında gündem dışı söz almış bulunuyorum.

Evet, burada yapılanların anlatılması gerektiği inancındayım, eksikler de söylenebilir ama ilimiz Kırklareli, İstanbul ile Avrupa arasında, Trakya kesiminde 3 tane güzel ilden ve “saklı cennet” olarak anılan illerden bir tanesi. Sadece geçen yıl içerisinde nüfusunun 7 katı kadar turist ağırlama şerefine erişmiş ilimizde, Hükûmetimizin 2002’den bugüne kadarlık, on altı yıllık sürecinde her alanda, tüm sektörlerde ciddi yatırımlar yapıldı. Bunları kısaca yüce heyetinize arz etmek istiyorum.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Yerel yönetimlerin başarısı olmasın.

SELAHATTİN MİNSOLMAZ (Devamla) – Yerel yönetimlerle ilgili başarıya değineceğim. Tüm arıtma tesislerini Devlet Su İşleri olarak yaptık, onlardan sadece işletmelerini bekliyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – Yanlış boru kullanıldığı için su sorunu çıkıyor, biliyorsunuz değil mi?

SELAHATTİN MİNSOLMAZ (Devamla) – Ama yerel yönetimler veya Hükûmet olarak önemli olan millete hizmet etmek olduğundan, burada hem yerel yönetimlerden hem de genel politikadan bahsetmekte fayda var.

Ben geçen hafta -belki sayın milletvekilimiz burada yoktu- yerel yönetimlerin özellikle çevreye ilişkin yapamadıklarını, eksikleri belediyeler adına tamamlamak için Hükûmetin Devlet Su İşleriyle yaptıklarını anlatmaya çalıştım. Bugün sadece sağlıktan eğitime, ulaşımdan turizme kadar yapılanlara birkaç kelimeyle değinmek istiyorum.

Türkiye’nin eğitim oranı en yüksek illerden birisi olmasına rağmen, 2007 yılında açılan Kırklareli Üniversitesiyle ve şu anda 27 bin öğrenciden oluşan kapasitesiyle, geçen yıl da kazandırdığımız Hukuk Fakültesi ve Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesiyle Kırklareli Üniversitesi en hızlı büyüyen üniversitelerden bir tanesi oldu. İnşallah, şu an Cumhurbaşkanımızın önünde olan Tıp Fakültesinin de kabulüyle yine parlayan üniversitelerden bir tanesi olacak.

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – Üniversiteleri niye bölüyorsunuz Sayın Vekilim? Üniversitelerden ne istiyorsunuz? Bölmeyin üniversiteleri, gençleri. Dokunmayın üniversitelere.

SELAHATTİN MİNSOLMAZ (Devamla) – Evet, Kırklareli doğal gazın Türkiye’ye girdiği illerden bir tanesiydi ama hamdolsun, Hükûmetimiz döneminde Kırklareli’yi, tüm ilçelerini ve merkezi doğal gaza kavuşturduk; bununla da kalmadık, şimdi beldeler seviyesinde doğal gaz çalışmalarına son sürat devam ediyoruz.

Bununla beraber, ulaşımda D100 kara yolu Türkiye’yi Avrupa’ya bağlayan önemli yollardan bir tanesi sayın vekilim. D100 kara yolunu duble yapmak suretiyle bütün soydaşlarımızın Avrupa’ya güvenle gitmelerini sağladık. Şimdi, Dereköy Sınır Kapımızın da inşallah tır trafiğine açıldıktan sonra bölgede ticarete de çok artı değer getireceği inancındayız.

Bölgemizde sanayiyi ihmal etmedik. Trakya Bölgesi, özellikle Kırklareli hem tarımın hem ormancılığın hem hayvancılığın hem turizmin hem ticaretin hem de sanayinin geliştiği illerden birisi. Bölgemizde 3 tane organize sanayi bölgesi ihdas ettik; Büyükkarıştıran, Evrensekiz ve Kırklareli OSB’yle beraber ciddi anlamda katma değeri yüksek sanayi kuruluşları da ilimizde faaliyet gösteriyor.

İstihdam alanında sağlanan bu başarıyla değerli milletvekilleri, Kırklareli ilimizde işsizlik oranı Türkiye geneline göre çok az, yüzde 7,4 oranında ve istihdama çok ciddi katkılarda bulundu.

Köylerimizde, 179 tane köyümüzde içme suyunun hepsini kapalı sistem hâline getirerek, son çeyrekte de özellikle güneş enerjisini, yenilenebilir enerjiyi kullanarak köy pompalarında elektrik sarfiyatını yok denecek kadar azaltacak yöntemi 6 köyümüzde hayata geçirdik. İnşallah önümüzdeki dönemde 179 köyümüze de genelleştirerek yenilenebilir enerjiyle köy pompalarının, su pompalarının elektrik sarfiyatını kaldırmayı düşünüyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önümüzdeki döneme ilişkin Trakya bölgemizi, özellikle Kırklareli’mizi en etkileyecek projelerden birisi yine ulaştırma alanında olacak. Kapıkule-Halkalı hızlı tren hattının -Bakü’den Londra’ya malum- Hükûmetimizce İstanbul-Ankara aksı tamamlandı. Şimdi, inşallah 2018’de başlayacak olan Kapıkule-Halkalı hızlı tren hattıyla beraber de İstanbul, Trakya’ya bağlanmış ve Avrupa ayağı tesis edilmiş olacak.

2,2 milyar, eski parayla 2,2 katrilyon liralık bu dev bütçe -sadece 2 tane istasyonu benim ilimde; Lüleburgaz ve Babaeski’de yolcu olarak, Büyükkarıştıran’da da yük istasyonu olarak- bölgenin ulaşım aksını güçlendirecek, inşallah Çanakkale köprüsü de bittikten sonra -Bursa’ya da uğrayacak- Marmara Denizi’ni iç bir deniz hâline getirecek. Bu anlamda, on altı yıllık dönemde ilimize yapılan yatırımların toplamı 8 milyar, eski parayla 8 katrilyon lira olmuştur.

Kırklareli küçük bir ildir ama Hükûmetimiz döneminde inanılmaz önemli yatırımlar yapılmıştır. Güzel Kırklareli’mize yapılan yatırımları burada beş dakikada anlatmaya fırsat yok, bunun için bir saate ihtiyaç var. Ben güzel Kırklare’miz anlatılmaz, yaşanır diyorum. Önümüzdeki pazar günü Hıdırellez, tüm milletvekillerini, başta Sayın Başkanımızı ilimize davet ediyorum.

Hemşehrilerimi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Minsolmaz.

Şimdi, sisteme giren 15 milletvekiline yerlerinden birer dakikalık söz vereceğim.

Söz vereceğim sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Sayın Doğan, Sayın Engin’in yerine Sayın Çamak, Sayın Taşkın, Sayın Kılıç, Sayın Tunç’un yerine Sayın Sürekli, Sayın Arslan, Sayın Kurt’un yerine Sayın Cora, Sayın Şeker, Sayın Özdiş, Sayın Kurt, Sayın Atıcı, Sayın Yaşar, Sayın Özdemir, Sayın Dedeoğlu, Sayın Tüm.

Şimdi Sayın Doğan’la başlıyoruz.

Buyurun Sayın Doğan.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

3.- İstanbul Milletvekili Selina Doğan’ın, 6 kişinin katıldığı “işimizi geri istiyoruz” eylemine polisin müdahale etmesine ilişkin açıklaması

SELİNA DOĞAN (İstanbul) – Sayın Başkan, KHK’yle işlerinden ettiğiniz insanlar başkent Ankara’nın ortasında yüzlerce gündür direniyorlar ve işlerini geri istiyorlar. Dün “İşimizi geri istiyoruz.” eyleminin 539’uncu günüydü. Sadece 6 kişinin katıldığı eyleme polis tazyikli su ve biber gazıyla müdahale etti. Protestoculardan 75 yaşındaki Perihan Pulat’ın yüzünde polisin müdahalesi sonucu morluklar oluştu; şöyle fotoğrafını da göstermek istiyorum, bugünkü hâli. Başka bir protestocunun ise saçları koparıldı. Bunun adı, sokak ortasında, herkesin gözü önünde işkence yapmaktır. 6 kişinin katıldığı ve hiçbir şiddet içermeyen bir protesto gösterisine karşı gösterilen bu tahammülsüzlük neyin nesidir? Bu vicdansızlık hangi gerekçeyle açıklanabilir?

Sayın Cumhurbaşkanı bundan birkaç gün önce daha çok demokrasi, daha çok özgürlük ve daha geniş haklar çağrısı yapmıştı. İktidarın daha çok demokrasi, daha çok özgürlük ve daha geniş haklar açıklamasının ne anlama geldiğini dünkü müdahale çok iyi gösterdi. Yaptıklarınız, yapacaklarınızın göstergesidir. Bunun için diyoruz ki 24 Hazirandan sonra hiç kimse hiçbir yerde işkence görmeyecek.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Çamak…

4.- Mersin Milletvekili Hüseyin Çamak’ın, Türkiye’deki köklü üniversitelerin bölünüp başka bir üniversite adı altında açılmasının hata olduğuna ve yetkililerin bu hatadan bir an önce dönmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

HÜSEYİN ÇAMAK (Mersin) – Sayın Başkan, Türkiye’deki köklü üniversitelerin bölünüp başka bir üniversite adı altında açılmasıyla bu üniversitelerin yılların birikimiyle akredite olduğu bütün uluslararası anlaşmalar sona erecek ve bu anlaşmaların tekrar yapılıp uluslararası alanda tekrar tanınması yıllar alacaktır. Kolaylıkla yeni bir üniversite kurmak varken yeni açılan başka bir üniversite adı altında anılması ülkemiz için büyük bir emek ve kaynak israfına yol açacak; kaybeden, Türkiye’nin akademik birikimi olacaktır.

Ayrıca Erzincan’da olduğu gibi, köklü üniversitelerin isimlerini yaşayan siyasi isimlerin adı altında değiştirmek ciddi bir haksızlıktır. Bu üniversiteleri önceki isimleri ve kurumsal kimlikleriyle tercih eden öğrencilerin iradeleri hiçe sayılmaktadır. Yetkililer bu hatalarından bir an önce dönmelidir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çamak.

Sayın Taşkın…

5.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nü kutladığına ve tüm çalışanların ülkenin baş tacı olduğuna ilişkin açıklaması

ALİ CUMHUR TAŞKIN (Mersin) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Dün 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’ydü. Bütün çalışanlarımızın 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nü kutluyorum.

Emeklerinden ve alın terlerinden başka sermayeleri olmayan, ülkemizin büyümesinde ve kalkınmasında önemli rol oynayan tüm çalışanlarımız bu ülkenin baş tacıdır. “İşçinin ücretini alın teri kurumadan verin.” diyen bir medeniyetin temsilcileri olarak on beş yılda çalışanların hak ve hukukunu gözetmeye, sorunlarını devlet imkânları ve ülke kaynakları elverdiğince çözmeye gayret ettik, etmeye de devam edeceğiz. Çalışırken olduğu gibi, emekliliklerinde de her zaman yanlarında olduk, olacağız da. Bu amaçla Ramazan ve Kurban Bayramı öncesi emeklilerimize verilecek ikramiyenin şimdiden hayırlı olmasını diliyorum.

Onların hakkının, hukukunun korunması doğrultusunda Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve Hükûmetimizin yapmış olduğu çalışmalara müteşekkiriz diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Kılıç…

6.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın, 28 Nisan-4 Mayıs Kardeşlik Haftası’na ilişkin açıklaması

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

28 Nisan–4 Mayıs Kardeşlik Haftası’dır. Kardeşlik kavramı aynı anne babadan dünyaya gelenlere hasredilemeyecek kadar geniştir. Kardeşlik aynı özden var edildiğimizi bilmek, insanlara muhabbet beslemek, birbirimize şefkat ve merhametle yaklaşıp yaşama sevincini taşımak, birbirimiz için sığınılacak bir liman olabilmektir; zor zamanlarda gönül alıcı bir söz, mütebessim bir yüz sunabilmek, huzur ve mutluluğu paylaşmak, hüzün ve kedere, acı ve ıstıraba ortak olmak, kendimize istediğimiz bir iyilik ve güzelliği kardeşimize de isteyebilmektir; diğerkâmlıktır; mesafeleri, sınırları, engelleri ortadan kaldıran gönüller arası ülfet köprüsüdür. Kardeşlik ayrı bedenlerin aynı kalbî hassasiyetleri paylaşabilmesidir. “Kuşlar gibi uçmasını, balıklar gibi yüzmesini öğrendik ancak bu arada çok basit bir sanatı unuttuk: Kardeş olarak yaşamayı.” der Martin Luther King. Kardeşlik zor zamanda bilinir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Sürekli…

7.- İzmir Milletvekili Kerem Ali Sürekli’nin, 29 Nisan Kutülamare Zaferi’nin 102’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

KEREM ALİ SÜREKLİ (İzmir) – Osmanlı ordusunun Kut bölgesinde verdiği destansı mücadelenin, Kut’ül Amare zaferinin 102’nci yılını kutluyorum. Dönemin Genelkurmay Başkanı Halil Paşa zaferle ilgili şöyle konuşmuştur: “Aslanlar, Osmanlı’ya şeref ve şan, İngilizlere ise kara meydan olan şu kızgın toprağın güneşli semasında şehitlerimizin ruhları sevinçle uçuşurken hepinizin pak alnından öpüyor ve cümlenizi tebrik ediyorum. Tarih bu olayı yazmak için kelime bulmakta zorlanacaktır.” İşte Osmanlı sebatının İngiliz inadını kırdığı Çanakkale’den sonraki ikinci zafer buradadır. Halil Paşa ve cephemizin verdiği 10 bin kahraman şehit nezdinde şehadet şerbetini içen tüm askerlerimizi tekrar saygı ve rahmetle anıyorum. Vatan size minnettardır.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim ben de.

Sayın Arslan…

8.- Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın, Pamukkale ören yeri giriş ücretinde Denizlililere özel bir uygulama yapılıp yapılamayacağını ve işletilmesinin özel sektörden alınıp alınmayacağını, kültür varlıklarının korunmasına ilişkin neden farklı uygulamalar olduğunu öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Turizm Bakanına soruyorum: Bir, dünyada eşi benzeri olmayan Denizli Pamukkale’mizin işletilmesini ve gelirini ilimizden alarak özel sektöre verdiniz. Bunu özel sektöre alarak tekrar gerçek sahibi olan Denizli’mize iade etmeyi düşünüyor musunuz?

İki, bugün giriş ücretleri çok yüksek olduğu için Pamukkale ören yerini göremeyen binlerce vatandaşımız var. Kendi ilini ve Pamukkale gibi dünyaca ünlü bir ören yerini Denizlili hemşehrilerimin gezip görebilmeleri için Denizlili hemşehrilerimizin girişini ücretsiz yapmayı düşünüyor musunuz veya giriş ücretini en azami 5 Türk lirası yapar mısınız?

Üç, ülkemizdeki kültür varlıklarının korunmasına ilişkin çok farklı uygulamalarınız var. Devlet yaptığı iş ve işlemlerde sit alanlarını yok sayarken vatandaşın ev ve iş yeri yapacağı yerlere de “Sit alanıdır.” diyerek izin verilmiyor. Hukuk devleti olan ülkemizde neden farklı bir uygulama yapılıyor? Bu konuda vatandaşlarımıza da kolaylık sağlayacak bir düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim ben de.

Sayın Cora…

9.- Trabzon Milletvekili Salih Cora’nın, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nü kutladığına ilişkin açıklaması

SALİH CORA (Trabzon) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Dün 1 Mayıstı, ülkemizin kalkınması, milletimizin refahı ve helal kazanç uğruna alın teri döken tüm işçilerimizin 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nü kutluyorum. “İşçinin ücretini alın teri kurumadan ödeyiniz." diyen bir medeniyetin mirasçılarıyız. Mesleki alanlarda işçilerimizin haklarını gözeten bir yol haritası izlemekteyiz. Hükûmetimiz evine ekmek götürmek için uğraşan tüm işçilerimizin çalışma şartlarını iyileştirmeye yönelik önemli adımlar atmıştır. İşçilerimizin emeklilik maaşlarında görünen oranda en büyük artışlardan bir tanesi de yine Hükûmetimiz döneminde gerçekleşmiştir. En önemlisi, 1 Mayıs gününü resmî tatil olarak ilan etmek yine AK PARTİ Hükûmetine nasip olmuştur. Dolayısıyla AK PARTİ, kısaca, işçinin ve emekçinin yanındadır. Tekrar, 1 Mayısı kutluyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Şeker…

10.- İstanbul Milletvekili Ali Şeker’in, KHK’yle işten atılanlar için yapılan 6 kişilik eyleme katılan Perihan Pulat’ın polisler tarafından darbedilmesinin utanç verici olduğuna ilişkin açıklaması

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Sayın Başkan, dün Yüksel Caddesi’nde işini isteyen Nuriye, Semih ve diğer haksız yere KHK’yle işten atılanlar için eylem yapıldı. 6 kişinin yaptığı bu eyleme katılan Perihan Pulat maalesef polisler tarafından darbedilip bu şekle sokuldu. Bu işçi bayramında bu yaşananlar utançtır, bu utancı yaşatmaya kimsenin hakkı yoktur Türkiye’ye.

Bugün “Grev mrev yok.” diyenler sokaklardaki bu işkenceye de göz yumuyorlar maalesef. “Reklam arası” diye gösterdikleri 16 Nisandan bugüne kadar başkanlık sisteminin bize yaşattıkları bu. “Barış” diyen akademisyenleri atıyorlar, üniversiteleri bölüyorlar, ülkeyi de mi böleceksiniz nüfusu arttı diye? Üniversiteleri nüfusu arttı diye bölüyorsunuz, yarın öbür gün “Türkiye’nin nüfusu 80 milyonu geçti.” deyip ülkeyi de mi bu mantıkla böleceksiniz? Yönetemiyorsanız bırakın, gidin.

BAŞKAN – Sayın Özdiş…

11.- Adana Milletvekili İbrahim Özdiş’in, FETÖ soruşturması nedeniyle mağdur edilen astsubay meslek yüksekokulu öğrencilerinin haklarının geri verilmesini Başbakandan talep ettiğine ilişkin açıklaması

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sorum Sayın Başbakana: “FETÖ’cüleri temizleyeceğiz.” diyerek askerî okulları toptan kapattınız. Dürüst, namuslu, tarikat bağlantısı olmayan binlerce gencimiz mağdur oldu. Nurettin Canikli ve şahsınız bu konunun komisyonca veya mahkemelerce çözüleceğini söyledi ancak geçen bir buçuk yılda hiçbir gelişme yaşanmadı. Ayrıca söz konusu astsubay meslek yüksekokulları geçen yıl tekrar açıldı, yeni öğrenciler aldı. 2014-2015 döneminde astsubay meslek yüksekokulu öğrencisiyken mağdur edilen gençlerimizin haklarının geri verilmesini talep ediyoruz Sayın Başbakan.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederim ben de.

Sayın Kurt…

12.- Çorum Milletvekili Lütfiye İlksen Ceritoğlu Kurt’un, Cumhuriyet Halk Partisinin 15 milletvekilinin İYİ PARTİ’ye geçmesine ve milletin kendi geleceği için 24 Haziranda gerekli cevabı vereceğine ilişkin açıklaması

LÜTFİYE İLKSEN CERİTOĞLU KURT (Çorum) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

AK PARTİ ve Milliyetçi Hareket Partisi tüm kamuoyu önünde şeffaf bir ittifak süreci yürütürken, kapalı kapılar ardında yürüttüğü ve adını bile koyamadığı ittifakın ana muhalefet partisine hayırlı olmasını diliyorum. Ayrıca sormak istiyorum: Sözde ilkeli siyasetten dem vuran, AK PARTİ hükûmetlerini diktatörlükle itham eden gücün, en devamlı milletvekillerinin kendilerini seçen vatandaşlara karşı ne diyeceklerini düşünmeden bir gece ansızın vekillerin kendi düşüncelerine taban tabana zıt bir mecraya sürüklenmelerinin sebebi nedir? Aslında biliyorum. İnşallah 24 Haziranda feraset ve basiret sahibi milletimiz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

LÜTFİYE İLKSEN CERİTOĞLU KURT (Çorum) – …kendi geleceği, huzuru, kalkınması için gerekli cevabı verecektir, Recep Tayyip Erdoğan’la 2023, 2071’in Türkiye’sinin inşasına onay verecektir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kurt.

Sayın Atıcı…

13.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Cumhurbaşkanlığı adaylığı için noter onaylı diploma şartının kim için ve neden kaldırıldığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Cumhurbaşkanlığı adaylığı için noter onaylı diploma şartı kim için ve neden kaldırıldı? Cumhurbaşkanlığı adaylığı için noter onaylı diploma şartı kim için ve neden kaldırıldı? Cumhurbaşkanlığı adaylığı için noter onaylı diploma şartı kim için ve neden kaldırıldı? Cumhurbaşkanlığı adaylığı için noter onaylı diploma şartı kim için ve neden kaldırıldı? Cumhurbaşkanlığı adaylığı için noter onaylı diploma şartı kim için ve neden kaldırıldı? Cumhurbaşkanlığı adaylığı için noter onaylı diploma şartı kim için ve neden kaldırıldı? Cumhurbaşkanlığı adaylığı için noter onaylı diploma şartı kim için ve neden kaldırıldı? (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Yaşar…

14.- İstanbul Milletvekili Serap Yaşar’ın, Cumhuriyet Halk Partisinin 15 milletvekilinin İYİ PARTİ’ye geçmesini millî iradeye ve sivil siyasete saygısızlık olarak kabul ettiğine ilişkin açıklaması

SERAP YAŞAR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Geçen hafta, hepimizin gözleri önünde demokrasi tarihinde bugün bile hatırladığımız kara bir leke olan Güneş Motel vakası tekerrür etti; bizler de yaşananları üzülerek izledik. Bu nasıl despot bir parti yönetimidir ki kadın-erkek 15 milletvekili iradeleri hiçe sayılarak başka bir partiye gönderildi. Milletin özgür iradesiyle seçmiş olduğu ve Meclise getirdiği milletvekilleri kendi özgür iradeleriyle bir seçim yapamadılar. Daha açık bir ifadeyle, burada sadece milletvekillerinin kendi iradeleri değil, onları seçen milletin iradesi de hiçe sayıldı. Soruyorum size: Kendi iradesine sahip çıkamayanlar vatandaşın iradesine nasıl sahip çıkabilirler?

Demokrasi tarihine bir utanç olarak geçecek olan bu olayı yaşatan CHP yönetimini ayıplıyorum, bunu yaşattıkları milletvekillerine üzüntülerimi iletiyorum. Yaşanan bu olayı millî irade ve sivil siyasete saygısızlık olarak kabul ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Özdemir…

15.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, AKP Hükûmetinin köklü ve başarısını kanıtlamış üniversiteleri bölmek istediğine ve Yükseköğretim Kanunu Tasarısı’nın geri çekilmesi çağrısında bulunduğuna ilişkin açıklaması

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

AKP Hükûmeti, yönetim ve denetim güçlükleri yaşanıyor ve ülkemizin yükseköğrenim alanındaki donanımının geliştirilmesi gerekçelerini öne sürerek üniversite yönetimlerinin, akademisyenlerin ve öğrencilerin görüşlerini, endişelerini dahi dinlemeden, demokratik ve şeffaf bir süreç yönetimine başvurmadan köklü, kurumsal ve başarısını kanıtlamış üniversiteleri bölmektedir. Anayasa’nın üniversitelerin özerkliğiyle ilgili 130’uncu maddesinin de yok sayıldığı tasarı bugün Genel Kurula getiriliyor. Tasarının gerekçesinde, bilimselliğin geliştirilmesi, niteliğin artırılması konusunda hiçbir somut gerekçe ortaya konulmamaktadır. Sadece “Biz geldiğimizde şu kadar üniversite vardı, bakın bugün şu kadar oldu.” popülizmiyle nitelik ve bilimsel kaygıdan uzak, siyasi ve ideolojik gerekçelerle hazırlanan, paydaşların görüşünü almayan, bilimsellikten uzak olan bu tasarının geri çekilmesi çağrısında bulunuyoruz.

BAŞKAN – Sayın Dedeoğlu…

16.- Kayseri Milletvekili Sami Dedeoğlu’nun, Cumhurbaşkanına hitaben Mecliste okumuş olduğu şiirin devamını sunmak istediğine ilişkin açıklaması

SAMİ DEDEOĞLU (Kayseri) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Geçen hafta Cumhurbaşkanımıza hitaben Mecliste okumuş olduğum şiirin devamını sunuyorum:

“Doğruyu söyleyince kızmayın efendiler,

Nezaketli duruşu bozmayın efendiler,

Ülkesini üzenle gezmeyin efendiler.

Siyasetiniz ile söylemleriniz tezat,

Gazi Mecliste yaptığınız kirli mezat.

Hep mi sizden çıkacak Güneş Motel işleri?

Liderinden aldılar emir kipli sözleri,

Emirlere uymazsa çekilecek dişleri.”

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Listedeki yerini garantiledin!

SAMİ DEDEOĞLU (Kayseri) –

“Kendi iradeni kullan; yapılanı boz, at,

Gazi Mecliste yaptığınız kirli mezat.

Demokrasi değil bu, milleti kandırmayın,

Yalanlarla insanın nevrini döndürmeyin.

Siyaset buysa, partinize “Dur” deyin.

Kurtulun birden prangalardan azat,

Gazi Mecliste yaptığınız kirli mezat.

Dedeoğlu derki: Bu kirli oyunla sarsılmaz yüce devlet…”

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Ha gayret, 1’inci sıraya az kaldı!

SAMİ DEDEOĞLU (Kayseri) –

“Millet cevabı sandıkta verir elbet.

Çünkü bizim yolumuz kutlu yola davet,

Sandığa mührümüz damga vuracak,

Mezadın, hüllenin hesabı sorulacak.” [AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından alkışlar(!)]

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Bravo, bir dahaki dönem vekilsin! Bravo!

AYTUĞ ATICI (Mersin) – 1’inci sıraya az kaldı! Bir şiir daha okudun mu tamam, 1’inci sıradasın!

BAŞKAN – Sayın Tüm.

17.- Balıkesir Milletvekili Mehmet Tüm’ün, Yüksek Seçim Kurulunun noter onaylı diploma koşulunu kaldırmasının gerekçesini ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın diplomasını kamuoyuyla paylaşıp paylaşmayacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

MEHMET TÜM (Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

30 Nisan Pazartesi günü Resmî Gazete’de yayınlanan kararla, Yüksek Seçim Kurulu, Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği genel seçimlerinde adaylık başvurusu yapanların onaylı diplomayı ibraz etmelerine dair koşulu kaldırmıştır.

Hükûmete soruyorum: Yüksek Seçim Kurulunun noter onaylı diploma koşulunu kaldırmasının gerekçesi nedir? Yüksek Seçim Kurulu bu kararla, 16 Nisanda mühürsüz oyları kabul ettiği gibi şimdi de mühürsüz diplomaları mı kabul edecektir? Yüksek Seçim Kurulunun bu kararının Cumhurbaşkanı Erdoğan için alındığı iddiaları doğru mudur? AKP Genel Başkanı Erdoğan, Yüksek Seçim Kuruluna başvurusunda ibraz edeceği diplomayı kamuoyuyla paylaşacak mıdır? Ülkemizin geleceği diplomasız yöneticilere mi emanet edilecektir? (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim sayın milletvekilleri.

Şimdi söz talebinde bulunan sayın grup başkan vekillerine söz vereceğim.

YAKUP AKKAYA (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Ersoy, Grup Başkan Vekili adına siz mi konuşacaksınız?

RUHİ ERSOY (Osmaniye) – Grup Başkan Vekili adına ben konuşacağım.

BAŞKAN – Vekâletnameniz var.

RUHİ ERSOY (Osmaniye) – Evet efendim.

BAŞKAN – Buyurun.

18.- Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy’un, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Milliyetçi Hareket Partisinin de Cumhurbaşkanı adayı olduğuna ve Cumhur İttifakı ile Cumhurbaşkanı adayının hayırlı uğurlu olmasını dilediğine ilişkin açıklaması

RUHİ ERSOY (Osmaniye) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Ülkemizin içerisinde bulunmuş olduğu yoğun gündem dolayısıyla, Meclisimizin eş zamanlı olarak bu çalışmaya katkı vermesi elbette çok önemlidir.

Bugün Yükseköğretim Kanunu’ndaki ilgili maddelerin değiştirilmesi, geliştirilmesi, yeni kurulacak üniversitelerle ilgili tartışmaların bir an önce gündeme gelip Meclisin sorumluluğunu yerine getirmesi temel gayemizdir.

Bu kapsamda, biz de Genel Kurul gündemi dışında, bugün Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak, Cumhurbaşkanlığı hükûmet etme sisteminin temel sözcüsü olan partimiz ve cumhur ittifakı hususundaki temel prensipleri ortaya koyan partimiz temel politikaları olarak, prensip kararımızın gereğini yapmış olduğumuz grup toplantısında değerlendirdik ve Cumhurbaşkanı adayımızı ifade eden değerlendirmelerle bugün kamuoyuna ifade ettik. Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Bey’in Genel Başkanımız ve parti grubumuz adına Cumhurbaşkanı adayı olduğunu ifade ettik.

Cumhur İttifakı’nın ve Cumhurbaşkanı adayının hayırlı uğurlu olmasını diliyoruz. Bu kapsamda, bir an önce, önümüzdeki seçimlerin sağlıklı bir zemin dilimi içerisinde, milletin iradesine gidilmesiyle milletin aklı, vicdanı olarak gördüğümüz Cumhur İttifakı’nın başarısıyla sonuçlanacağına olan inancımızla Genel Kurul çalışmalarında bugün için sağlıklı, huzurlu bir çalışma diliyoruz.

Sağ olun efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

İYİ PARTİ Grubunu temsilen Balıkesir Milletvekili Sayın İsmail Ok konuşacaklar.

Buyurun.

Süreniz iki dakika.

19.- Balıkesir Milletvekili İsmail Ok’un, Yüksek Seçim Kurulu Başkanlığının yetkisi olmadığı hâlde İYİ PARTİ’nin seçime girip giremeyeceği konusunu oylatmasına, Cumhuriyet Halk Partisinin 15 milletvekilinin demokrasiye karşı yapılan girişimi engellemek için İYİ PARTİ’ye katıldıklarına ve Türkiye’nin köklü üniversitelerinin bölünüp parçalanmak istendiğine ilişkin açıklaması

İSMAİL OK (Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Biraz önce maalesef özellikle 2 kadın -hanım- milletvekilimiz ve bir beyefendi… Geçen hafta kaçak saray tarafından İYİ PARTİ’nin seçimlere girmesini engellemek için yapılan oyunların boşa çıkarılmasıyla ilgili rahatsızlıkları hâlâ devam ediyor. Maalesef, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı kuruluş işlemlerini tamamlayan siyasi partilerin seçimlere katılacakları listeye İYİ PARTİ’yi de eklemesine rağmen, Yüksek Seçim Kurulu Başkanlığı yetkisi olmadığı hâlde kanuna ve yasalara aykırı bir şekilde diğer siyasi partilerin hiçbirinin seçime girip giremeyeceği konusunu oylatmadığı hâlde sadece İYİ PARTİ’yi oylatmıştır ve İYİ PARTİ’yi seçimlere sokmamak için her türlü entrika içerisine girdikleri kamuoyu tarafından da malumdur.

İşte Cumhuriyet Halk Partisinden 15 milletvekili demokrasi adına, demokrasiye yapılan bu girişimi engellemek için İYİ PARTİ’ye katılmışlardır. Bunu Güneş Motel gibi, böyle, küçümsemeye çalışsalar da Güneş Motel’in ne olduğunu herkes bilmektedir. Güneş Motel, birilerine kırmızı plakalar tahsis edilen kirli bir pazarlıktır.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Siz de aldınız ya kırmızı plaka.

İSMAİL OK (Balıkesir) – Burada bu arkadaşlarımızın hiçbiri ne kırmızı plaka almıştır ne makam almıştır ne de bir mevki almıştır. Dolayısıyla…

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Şu anda makamda konuşuyorsun, buranın makamında konuşuyorsun.

İSMAİL OK (Balıkesir) – Atalarımız çok güzel söylemiş: “Karşındakini nasıl bilirsin? Kendim gibi bilirim.” AK PARTİ Grubu adına konuşan değerli milletvekilleri kendileri ile bizleri ve bu değerli arkadaşlarımızı karıştırıyorlar. Çünkü AK PARTİ’nin sicili…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Ek bir dakikalık sürenizi veriyorum, tamamlayın lütfen.

İSMAİL OK (Balıkesir) – Bu milletvekili transferi konusunda AK PARTİ’nin sicili çok karanlıktır. Herkesin yakinen bildiği gibi, Millî Görüş’ün lideri Sayın Necmettin Erbakan’ı arkasından hançerleyerek 50’nin üzerinde milletvekilinin AK PARTİ’ye transferiyle kurulmuş bir siyasi partidir AK PARTİ, bunu herkes bilmektedir. Yine, Sayın Süleyman Soylu, Sayın Numan Kurtulmuş, Sayın Yıldırım Tuğrul Türkeş kırmızı plakalı makamlara talip olmak adına transfer olmuşlardır.

Kısacası, bu konuda bizlere ders vermeye kalkanların aynada kendilerine bir kez daha bakmalarını hatırlatıyoruz. Allah’a şükür ne bizler…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İSMAİL OK (Balıkesir) – …ne de bu 15 arkadaşımız hiçbir makam ve mevkiye gelmemiştir.

Sayın Başkan, üç kişi konuştu, üçü de aynı anlamda ama gerçekten ağır ithamlar vardı.

BAŞKAN – Size bir dakika daha süre veriyorum, tamamlayın lütfen Sayın Ok.

İSMAİL OK (Balıkesir) – Dolayısıyla bu çirkin sözleri ben bu hatiplere iade ediyorum, kendilerine iade ediyorum. Oysa bizim burada başka şeyleri konuşmamız gerekiyor ama her gün bunları ısıtıp ısıtıp gündeme getiriyorlar.

Bakın, AK PARTİ Genel Başkanı, Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan faizlerin indirilmesiyle ilgili her gün bas bas bağırıyor. Faizler yukarı çıkıyor, döviz durdurulamıyor, borsa tepetaklak aşağı gidiyor, yatırımcılar ülkeyi terk ediyor. Şimdi işsizlik ve yoksulluğun konuşulması gerekirken AK PARTİ sözcülerinin gündemi değiştirme adına bu tür söylemlere girmesini milletimiz en iyi şekilde değerlendiriyor.

Yine, seçimlere sayılı günlerin kaldığı şu günlerde Türkiye'nin ilk ve en eski, köklü kurumlarından, kuruluşlarından üniversiteler bölünüp parçalanmak üzeredir. Bizler, Türkiye'nin gerçek gündeminin bunlar olduğuna inanıyoruz. Bunların takipçisi olacağız.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Kerestecioğlu…

20.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, 1 Mayıs Emek ve Özgürlük Bayramı’nı kutladığına, 1 Mayıs günü KHK’lerle hukuksuz biçimde işten çıkarılanların sürdürdükleri eylemde Veli Saçılık ile 75 yaşındaki Perihan Pulat’a şiddet uygulayan polislerle ilgili derhâl işlem başlatılması gerektiğine, Gülen Cemaati soruşturması kapsamında tutuklu olan ve ailesinin tüm çabalarına rağmen ilaçları verilmeyen Halime Gülsu’nun yaşamını yitirdiğine ilişkin açıklaması

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Tüm çalışanların, Meclis çalışanları da dâhil olmak üzere, 1 Mayıs Emek ve Özgürlük Bayramı’nı bir kez daha kutlamak isterim.

KHK’lerle hukuksuz biçimde işten çıkarılanlar, bu ülkenin yetiştirdiği ve darbeyle hiçbir ilişkisi olmayan öğretmenler, kamu personelleri beş yüz kırk gündür Ankara Yüksel Caddesi’nde eylem yapıyorlar. Demokratik haklarını kullanarak eylem yapan kişilere polisin şiddet uyguladığını defalarca burada gündeme getirdik. İşini kaybeden kamu emekçileri ve işini kaybetmiş insanlarla dayanışmak için orada eyleme katılan kişiler ters kelepçeyle, şiddetle gözaltına alındılar. Veli Saçılık yerlerde sürüklendi, kadınlar, yaşlı insanlar polisin şiddetine maruz kaldı ve bunlar 1 Mayıs günü yapıldı.

Sayıştay emeklisi, yıllarca kamuda hizmet vermiş 75 yaşındaki Perihan Pulat yüzüne çok ağır bir darbe aldı. Size göstermek isterim, 75 yaşındaki Perihan Pulat’ı polisler bu hâle getirdi. Dün bu şekildeydi başı, bugün de o günün sıcaklığı geçtikten sonra yüzü bu hâle geldi. 75 yaşında, Sayıştay emeklisi ve emekliliğin keyfini sürmesi mümkünken vicdanı olduğu için gece gündüz demeden, kar kış demeden Yüksel Caddesi’nde oturanlara destek olan, bu ülkenin değerli bir insanı. Onun elinden tutmak ve bu mücadeleci insana saygı göstermek yerine, ona ve diğer eylemcilere saldıran ve onu bu hâle getiren polislerle ilgili derhâl işlem başlatılması gerekiyor. Bu konuda, Meclis Başkanı olarak sizin de İçişleri Bakanından bilgi almanızı rica ediyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayınız lütfen Sayın Kerestecioğlu.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Gencecik bir İngilizce öğretmeni, Halime Gülsu, Gülen cemaati soruşturması kapsamında gözaltına alınıp tutuklanmıştı. Sistemik bir hastalığı olan Gülsu’nun ilaçları ısrarlarına ve ailesinin çabalarına rağmen verilmedi ve Halime Gülsu cezaevinde yaşamını yitirdi. Hükûmet, başörtülü dostlarımızı, başörtülü kadınları düşündüklerini söyleyip başörtülü gencecik bir kadının, aslında gencecik bir İngilizce öğretmeninin cezaevinde ölümüne seyirci kaldı. İnsanların tutukluluk durumu sağlık haklarının ellerinden alınmasına neden olamaz ama cezaevlerinde yüzlerce hasta tutsak var ve üstelik de çok sayıda kadın ve bebek de cezaevlerinde bulunuyor.

“Kabataş’ta, üzeri çıplak 70 erkek başörtülü kadına saldırdı.” diye bir yalan ortaya çıkmıştı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Tamamlıyorum.

BAŞKAN – Lütfen.

Buyurun.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Ardından “15 Temmuz kahramanı” denilen, kamyonla fotoğraf çektiren Şerife Boz’un fotoğrafının o gün çekilmediği ortaya çıktı, yine kimse bir özür dilemedi. Diğer yandan, bu “başörtülü bacılarım” yalanları söylenirken, başörtülü genç bir kadın Halime Gülsu cezaevinde yaşamını yitirdi. İşte gerçek olan ne yazık ki budur.

Saygılar sunarım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Özkoç, buyurun.

21.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nü kutladığına, Cumhuriyet Halk Partisinin 15 milletvekilinin İYİ PARTİ’ye geçmesinin demokrasinin ve millet iradesinin önünü açmak olduğuna, millet iradesini her şeyin üstünde tutmak için kararlılıklarını sürdüreceklerine, Selahattin Demirtaş’ın HDP’nin gösterdiği Cumhurbaşkanı adayı olarak cezaevinde tutulmasının bir demokrasi ayıbı olarak tarihe geçeceğine ve iktidarın Kemal Kılıçdaroğlu’nun emeklilere dinî bayramlardan önce ikramiye verilmesi vaadini eleştirmesine rağmen şimdi bunu gerçekleştirmek istediğine ilişkin açıklaması

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinize saygılar sunuyorum.

Türkiye’de 1 Mayısı yürekten kutluyorum. Sendikaların susturulduğu, emekçilerin emeğinin karşılığını alamadığı, 1 Mayısı coşkudan uzak ama kararlılıkla kutlayan bütün işçi, emekçi arkadaşlarımızın yanında olduğumuzu bir kere daha ifade ediyorum.

Sayın Başkan, az önce, bir dakika olarak verdiğiniz sözlerde, 15 milletvekilinin demokrasinin ve millet iradesinin önünü açmak için kendi iradeleriyle aldıkları, Genel Başkanımızın da takdirle karşıladığı davranışları eleştiriye uğramıştır. Sen “Koalisyon olmayacak.” diyeceksin, MHP’yle birlikte bir koalisyon ittifakına gireceksin; sen “millet iradesi” diyeceksin, İYİ PARTİ seçimlere girmesin diye 24 Haziranda baskın seçim yapacaksın; sen “millet iradesi” diyeceksin, Başbakanı iki dudağın arasından söylenen bir sözle görevden alacaksın; “milletin iradesi” diyeceksin, belediye başkanlarını görevden alacaksın; Cumhuriyet Halk Partisi demokrasinin ve millet iradesinin önünü açınca da küplere bineceksin, hazmedemeyeceksin ve Cumhuriyet Halk Partisine saldıracaksın. Takdir milletindir. Yaptığımız şey doğrudur. Bundan sonra da demokrasinin önünü açmak, millet iradesini her şeyin üstünde tutmak için yolumuza aynı kararlılıkla devam edeceğiz.

Değerli Başkan, değerli milletvekilli arkadaşlarım; Sayın AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, ittifakla ilgili yaptığı açıklamalarda koalisyona karşı olduğunu defalarca ifade etmesine rağmen sadece Cumhurbaşkanlığı koltuğunu bir daha ele geçirebilmek için MHP’yle bir ittifak, bir koalisyon içerisine girmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Özkoç.

Ek bir dakika sürenizi veriyorum.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Teşekkür ederim efendim.

Kendisini bir millî ittifakın içerisinde gören anlayış, maalesef seçimlerde kendisiyle yarışmak isteyen siyasi partilerin önünü kesmek için elinden gelen her şeyi yapmıştır. Buna rağmen, Cumhuriyet Halk Partisi, İYİ PARTİ, Saadet Partisi, Demokrat Parti ittifakı kendisini şöyle ifade ederek yola çıkmıştır: Bu ittifak önce “vatan” diyor, önce “millet” diyor, “tam bağımsız Türkiye” diyor, “güçlü ekonomi” diyor, “üreten Türkiye” diyor, “hakça paylaşan Türkiye” diyor. Milletimizi -bu iradenin peşinde birlikte bir güç birliğiyle tekrar- hem kendi ülkesinde barış içerisinde olan hem dünyada barış içerisinde olan hem de tekrar itibarlı bir Türkiye için yola çıkan tüm siyasi partileri kucaklayarak sözlerime bir kere daha devam ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, hiçbir yarış eşit koşullarda olmazsa adaletli değildir. Cumhurbaşkanlığına aday olanlar eşit koşullarda demokrasi için ittifakın da ötesinde kararlılıkla özgürce yarışmalıdır. Cezaevinde zorla tutulan ve yarışta eli kolu bağlı olarak oradan yarışa sokulmak istenen Sayın Selahattin Demirtaş, HDP’nin gösterdiği bir cumhurbaşkanı adayıdır ve demokrasi ayıbı olarak Türkiye'nin ve dünyanın tarihine geçecek böyle bir anlayış da Türkiye için kara bir leke olacaktır. Cumhuriyeti savunan, demokrasiyi savunan, insan haklarını savunan bir siyasi parti olarak bunu da doğru görmüyoruz. Milletçe hakkın, hukukun, adaletin, özgürlüğün peşindeyiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Bitiriyorum.

BAŞKAN – Buyurun.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Anlayışınıza teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Son olarak, Sayın Başkan, biz milletin gerçekten hakça paylaşımından yanayız. Sayın Kılıçdaroğlu “Emeklilere dinî bayramlarda önce birer maaş ikramiye vereceğiz.” deyince; Sayın Davutoğlu “Karşılığı olmayan vaatler. Kimin cebinden veriyorsunuz o parayı?” demiştir; Sayın Şimşek “Bekâra -özür dileyerek söylüyorum- karı boşamak kolay, bunu yapsınlar oyumu CHP’ye veririm.” demiştir; Sayın Çelik “Gayriciddi bir şeydir, bunun karşılığı nerede? Mümkün olmayan bir vaattir.” demiştir. Sayın Başkan, şimdi, bu vaatlerle yola çıkanlar, Cumhuriyet Halk Partisinin millet için söyledikleri doğruya yaklaşmak için ama gerçekleştirmeyeceklerini de bugüne kadar yaptıklarıyla göstermişlerdir. Bu utancı onların omuzlarında bırakarak ülkemizin huzur ve refah içerisinde, eşit koşullarda yarışarak tekrar demokrasiye dönmesini umut ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Turan, buyurun.

22.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nü kutladığına, CHP’den 15 vekilin transferi ile AK PARTİ’ye başka partilerden vekillerin katılmasının kıyaslanamayacağına ve şeffaf, demokratik olan her türlü ittifakın saygın olduğuna, AK PARTİ’nin ittifakla ilgili yasal mevzuatı MHP’yle beraber hayata geçirdiğine ilişkin açıklaması

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Dün, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’ydü, 1 Mayıs, emeğiyle yaşamını kazanan, üreten, ülkemize katkıda bulunan işçilerimizin, emekçilerimizin günüydü. 1 Mayıs, 2008 yılında Emek ve Dayanışma Günü ilan edilip bir sonraki yıl da yine AK PARTİ Hükûmeti tarafından resmî tatil ilan edilmişti. AK PARTİ döneminde işçilerimize sağlanan haklarda, işçilerimizin özlük haklarında büyük iyileştirmeler oldu. Çalışma hayatının hemen her alanında büyük reformlara imza attık. Bunun son örneği, kuşkusuz, taşerona kadro, mevsimlik işçi ve 4/C’lilere tanınan imkânlar oldu. Bu güzel günün barış ve kardeşlik iklimine katkıda bulunmasını dileyerek bir kez daha kutlamak istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yasama faaliyetlerine başlarken polemik olmasın istemiştim ancak ısrarla tüm partilerimizin malum konuyu gündeme taşımasından dolayı cevap verme zorunluluğu hasıl oldu.

Bakınız, 15 vekilin transferi, kiralanması, buna ne derseniz deyin, bu usulle, süreçle AK PARTİ’nin başka vekillerle, başka partilerin vekilleriyle yola devam etmesinin kıyası mümkün değil. AK PARTİ yeni bir siyasal hareket olarak 2002’de yoluna çıktı. Bu parti prensiplerine katılan kim varsa onurla, gururla burada yer aldı. Hiçbir kirli pazarlığın, hiçbir kiralık anlayışın içerisinde olmadık. Bir siyasetçi zaman içerisinde prensipleriyle beraber partimize katılmışsa onu baş tacı yaptık ama asla kapılı kapılar arkasında “Siz, 10 vekil buraya gidin, 3’ünüz geri gelin, 10’unuz orada kalın.” demedik. 15 vekil transferi ile AK PARTİ’ye başka partilerden katılan insanların, bakanlarımızın, vekillerimizin kıyası bir komedidir. Biz o vekillerimizle beraber bu salonda oturmaktan gurur duyuyoruz, biz o vekillerimizle beraber AK PARTİ Grubunda oturmaktan gurur duyuyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Ek sürenizi veriyorum bir dakika, tamamlayın lütfen.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Eğer malum 15 vekil katılmış oldukları partiden gurur duysalardı, fikrî, ideolojik beraberlik içerisinde olsalardı orada otururlardı, şu an orada tek kişi oturuyor. Kendi katıldığı partinin sırasında oturmaktan utanan bir insanın demokrasi kahramanı olarak lanse edilmesi toplum vicdanında hak ettiği yeri zaten buldu. “Ben Genel Başkanım, talimat verdim, 15 vekil gitti, haftaya geri gelecek.” demesi siyaset tarihimize kara bir leke olarak geçmiştir. Az önce sayın grup başkan vekili “Güneş Motel’e benzetilmez, Güneş Motel kirli bir pazarlıktı.” dedi. Evet, aynı şeyi söylüyoruz, kirli pazarlıktı ama gözden kaçırdıkları şu: O kirli pazarlığı yapan partinin adı CHP’ydi. Siz de kabul etmiyorsunuz, “Güneş Motel kirli.” diyorsunuz; evet, kirli ama ortak olduğunuz parti bunu yaptı. Biz diyoruz ki: Türkiye demokrasisi, artık bu tarz kirli pazarlıklara referans verecek zamanı geride bıraktı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Ek bir dakika daha veriyorum.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Şeffaf, demokratik, toplum önünde olan her türlü ittifak bizim için saygındır. İttifakla ilgili yasal mevzuatı AK PARTİ, MHP’yle beraber hayata geçirdi.

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Siz bakanlık verdiniz ama…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – İttifaktan korkmak bir tarafa, ittifak kurulmasından mutlu oluruz, memnun oluruz. Şerhimiz şu: İttifak yaptığı partinin sırasına oturmaktan, katıldığı partinin koltuğuna oturmaktan mahcup olan, basın toplantısında ağlayan anlayışın diktatöryal bir talimatla yerine getirilmesinden dolayı rahatsızız. 15 vekilin de, diğer muhtemel pazarlıkların da yeni dönemde son bulacağını...

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Neyse, oyun bozuldu ya!

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Efendim?

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Oyun bozuldu ya...

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Hangi oyun?

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Yaptığınız oyun.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Yaptığınız oyun.

BAŞKAN – Sayın Arslan, lütfen…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Arkadaşlar, bir de şu var: Tüm partiler konuşuyor, her şeyi söylüyorlar. Cevap hakkımızı bile kullanırken “mıy mıy mıy mıy mıy” yanlış bir yaklaşıma neden oluyorlar. Bu, doğru değil arkadaşlar.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Açık açık söylüyor, gayet net söylüyor.

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Doğru şeyi söylüyoruz.

BAŞKAN – Sayın Arslan, müdahale etmeyin lütfen.

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Müdahale etmiyorum efendim, sadece düşüncemi söyledim.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Diyoruz ki: Bu dinlememe tarzı, kendi fikrinden başka hiç kimseye saygı duymama tarzı, millete rağmen, senaryoyla beraber iş yapma tarzı 24 Haziran akşamı son bulacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Onun için, seçime sokmamak için uğraşıyorsunuz.

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Zabıtlar burada, mıy mıy yapanlar ile iş yapanları o akşam millet burada görecektir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, çok kısa bir şey…

BAŞKAN – Sayın Özkoç’u dinliyorum.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Bir durmadınız ya!

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Gerçeği söylüyorum…

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Kayıtlara geçsin diye söylüyorum.

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Tuğrul Türkeş’i alıp Bakan yapmadınız mı ya, Bakan yapmadınız mı? Niye konuşuyorsunuz?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, sayın milletvekilleri…

Sayın Özkoç, sizi dinliyorum, buyurun.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Grup başkan vekilleri olarak milletvekillerimize ilk önce biz örnek olmalıyız. Bir milletvekilimizin sataşmayla olan bir sözüne “mıy mıy” gibi çirkin bir telaffuzun bir grup başkan vekili tarafından ifade edilmesi ne örnek teşkil eder ne de edep kurallarına uygundur. Kendisini kınadığımı buradan ifade etmek isterim.

İSMAİL OK (Balıkesir) – Söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Ok…

İSMAİL OK (Balıkesir) – Sayın Grup Başkan Vekili özellikle bana doğru dönerek “kirli pazarlık” gibi daha birçok ağır hakarette bulunmuştur. Dolayısıyla kısa bir açıklama yapmak istiyorum sataşmadan…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Hiç sataşmadım Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sizin söylediklerinize cevap olarak söyledi yalnız Sayın Ok.

İSMAİL OK (Balıkesir) – Kesinlikle…

BAŞKAN – Lütfen, müsaade eder misiniz…

Sizin kullandığınız tabirlere ve kelimelere karşılık olarak aynı kelimeleri ve tabirleri kullandı.

İSMAİL OK (Balıkesir) – Sayın Başkan, lütfen… Ben hiç kimseyi hedef almadım, bize yapılan saldırılara cevap verdim. Lütfen, bunun başlangıcının nasıl olduğunu bir hatırlayalım.

BAŞKAN – Hatırlıyorum.

İSMAİL OK (Balıkesir) – Dolayısıyla, ben birilerini itham etmedim, bize yapılan saldırılara, hakaretlere cevap verdim.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Ben de cevap verdim.

İSMAİL OK (Balıkesir) – Sayın Grup Başkan Vekili de bize aynı sözleriyle yine hakaret ediyor. Dolayısıyla, biz söz alıp da onlara böyle bir saldırıda bulunmadık.

BAŞKAN – Karşılıklı söylenmeler, karşılıklı cevaplar oldu ama siz bunu hakaret olarak algılıyorsanız size de ilk defa sataşmadan dolayı söz vereceğim grup sözcüsü olarak.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Hayır, neresine Sayın Başkan?

BAŞKAN – Buyurun, yerinizden bir dakika…

23.- Balıkesir Milletvekili İsmail Ok’un, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

İSMAİL OK (Balıkesir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bir defa, “Bir kişi oturuyor orada.” dedi, gözlük de vardı ama bir daha bir göz doktoruna gitmenizi tavsiye ediyorum Sayın Grup Başkan Vekili.

TAMER DAĞLI (Adana) – Ya, sürekli hakaret ediyorsun ondan sonra da…

MEHMET METİNER (İstanbul) – Saygısızlık yapmadan konuş.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

İSMAİL OK (Balıkesir) – Tahammül edin, alışın, alışkanlık hâline getirin. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Konuşayım mı ben, bırakayım mı?

BAŞKAN – Sayın Ok, siz cevap verin efendim, ben dinliyorum sizi.

TAMER DAĞLI (Adana) – Her seferinde hakaret ediyorsun, ondan sonra da “Konuşayım mı?” diyorsun.

BAŞKAN – Sayın Ok, ben sizi dinliyorum.

Sayın milletvekilleri, müdahale etmeyelim lütfen.

İSMAİL OK (Balıkesir) – Şunu iyi bilesiniz ki bize bir söylerseniz iki duyarsınız.

BAŞKAN – Birbirinizi tehdit etmeyin Sayın Ok.

TAMER DAĞLI (Adana) – El sallama.

MEHMET METİNER (İstanbul) – Elini indir, o parmağını indir.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

İSMAİL OK (Balıkesir) – Burası Türkiye Büyük Millet Meclisi, biz de Türk milletini temsil ediyoruz, herkes haddini bilecek. Tamam mı?

MEHMET METİNER (İstanbul) – Bize doğru parmak sallama.

BAŞKAN – Sayın Ok, bakın, birbirimizi tehdit etmeyelim, tehditvari konuşmayalım.

İSMAİL OK (Balıkesir) –Biz burada Türk milletinden aldığımız yetkiyi kullanıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Ok, bir dakika…

Tehditvari konuşmayalım birbirimize karşı.

MEHMET METİNER (İstanbul) – Bir daha grubumuza yönelik parmak sallamasın lütfen.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, siz de müdahale etmeyin.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Rahatsız olmayın, rahat olun.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ok.

Şimdi, gündeme geçiyoruz.

İSMAİL OK (Balıkesir) – Ben cevap vermedim ki Sayın Başkan.

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Sayın Başkan…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Tanal, size söz vereceğim.

Sayın Arslan…

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Şahsıma yönelik “mıy mıy” diyerek bana hakaret etmiştir, sataşmıştır.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, sürekli konuşan birisi, kim olduğunu bilmiyorum, hep konuştu.

BAŞKAN – Sayın Grup Başkan Vekiliniz bunun yerine cevapta bulundu Sayın Arslan, tekrar etmeye gerek yok.

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Efendim, kınadı ama ben şahsen…

BAŞKAN – Grup Başkan Vekiliniz sizin adınıza bu konuda yeterli cevabı verdi, kayıtlara da geçti. Tekrar olarak size söz verebilmem mümkün değil.

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Yerimden bir söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Akkaya, size bir dakika söz vereceğim yerinizden.

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Sayın Başkan, bakın, şahsıma yapılan bir hakarettir.

BAŞKAN - Sayın Arslan, Grup Başkan Vekiliniz cevapladı sizin adınıza, sizin yerinize, sizin Grup Başkan Vekiliniz.

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Ama hakaret bana geldi Sayın Başkanım, hakaret bana geldi.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – “Mıy mıy yapan kim, bilmiyorum. Hep konuşan birisi var.” dedim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Arslan, o zaman siz kalkıp Grup Başkan Vekilinden önce söz talebinde bulunsaydınız. Sizi temsilen Grup Başkan Vekilinize söz verdim, süresini de kısıtlamadım, dinledik, kayıtlara da geçti. Lütfen, rica ediyorum…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sürekli laf atmaya ne denir ki?

BAŞKAN - Sayın Akkaya, Buyurun.

Bir dakika…

24.- İstanbul Milletvekili Yakup Akkaya’nın, işçilerin 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nde alanlarda protestolarını ve isteklerini dile getirdiklerine, CHP’nin seçim vaadi olarak verdiği emeklilere bayramda ikramiye sözünün AK PARTİ tarafından çalındığına ve kamuda çalışanlara da bayram ikramiyesi verilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

YAKUP AKKAYA (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, dün işçiler 1 Mayısta Emek ve Dayanışma Günü’nde alanlardaydı. Baskıya, sömürüye ve tek adam rejimine karşı protestolarını dile getirdiler. Ayrıca, işçiler, alanlarda temel hak ve özgürlüklerin ortadan kaldırıldığı 2016 Temmuz ayından günümüze kadar süren olağanüstü hâlin kaldırılmasını da talep ettiler. 24 Haziranda yapılacak seçimler öncesinde Türkiye'nin normalleşmesi ve olağanüstü hâl koşullarında seçimin yapılmamasını istediler. Ben de bunu bir kez daha Meclisten dile getiriyorum.

Ayrıca, Sayın Başbakan seçim vaatlerini açıklarken emeklilere iki bayramda biner lira ikramiye verilmesi önerisini getirdiler. Bu da yarın bir gün Meclise gelecek, görüşeceğiz. Cumhuriyet Halk Partisinin 2015 yılında seçim vaadi olarak aldığı ve…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Akkaya, bir dakika daha ek süre veriyorum ama lütfen tamamlayın.

YAKUP AKKAYA (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

…AK PARTİ tarafından Cumhuriyet Halk Partisinin projesinden çalındığını iddia ettiğimiz, eksik olarak çalındığını iddia ettiğimiz bir ikramiyeydi. Emeklilerimiz her şeyi hak ediyor. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında bunu tamamlayacağız ve 24 Hazirandan sonra da bunu yerine getireceğiz.

Ama burada, Sayın Başkan, bir eksiklik daha var. Bugün, kamuda yaklaşık 3 milyon çalışanımız var, emekli değil, bunlar çalışıyorlar; polisimiz, öğretmenimiz, subayımız, sözleşmelimiz, 657 sayılı Yasa’ya göre çalışan, kamuda çalışan memurlar bu ikramiyeden yoksun. Bayramlar toplumlarda insanları birbirleriyle kaynaştıran çok önemli günlerdir. Burada, kamuda çalışan bu memurları, bu emekçileri de bu bayram ikramiyelerinden mahrum etmeyelim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akkaya.

Sayın Akçay, grubunuz adına Sayın Ersoy konuşmuştu, size de bir dakika yerinizden söz veriyorum.

Buyurun.

25.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Milliyetçi Hareket Partisinin Cumhurbaşkanı adayının Recep Tayyip Erdoğan olduğuna, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nü kutladığına ve görevi başında hayatını kaybeden işçilere Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, tabii, birleşim başında mazeretim nedeniyle yer alamadığım için söz aldım. Çok teşekkür ediyorum.

24 Haziranda yasama ve yürütme organlarının tespiti için sandığa gideceğiz. Bu seçimle aynı zamanda cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine de geçmiş olacağız. Söz, iradenin sahibi büyük Türk milletinindir. Bu çerçevede, biz Milliyetçi Hareket Partisi Türkiye Büyük Millet Meclisi Grubu olarak bugün gerçekleştirdiğimiz grup toplantımızda cumhurbaşkanı adayımızı belirleyen grup kararımızı almış bulunuyoruz. Adayımız mevcut Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’dır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Vatanımıza, milletimize hayırlı ve uğurlu olsun.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1 Mayıs tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de emekçilerin birlik, dayanışma günü olarak kutlanan, işçinin, emekçinin alın terinin kutsal olduğunu bize hatırlatan çok önemli bir gündür. 1 Mayısı amacından saptırmadan, vatan millet düşmanlarının kışkırtmalarına gelmeden, çatışmaya fırsat vermeden, çalışma hayatının ağır ve derin sorunlarını, iş güvenliğini, ücretleri, sosyal hakları, emeklilik şartlarını gündeme getirerek helal kazancıyla kutlayan vatandaşlarımıza teşekkürlerimizi sunuyorum. Biz de Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak, maden ocağında, tarlada, fabrikada, tersanede ve diğer tüm iş alanlarında...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – ...alın teriyle, emekleriyle, gayretleriyle ülkemizin kalkınmasında ve ekonomimizin gelişmesinde en büyük güç olan emekçi kardeşlerimizin 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nü kutluyor, görevi başında hayatını kaybeden tüm işçi kardeşlerimize de yüce Allah'tan rahmet diliyoruz.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Akçay.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın Tanal, size de bir dakika söz vereyim.

Sayın Bektaşoğlu’na da söz vereceğim.

26’ncı Dönemin son günlerini yaşıyoruz ama bir an evvel de yasaya geçmemiz gerekiyor. O yüzden bu yaklaşımda bulundum.

Sayın Tanal, Sayın Bektaşoğlu, sonra gündeme geçeceğiz.

Buyurun Sayın Tanal.

26.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, kendisiyle ilgili fezlekelerin kamuoyuna sunulmak suretiyle topluma suçlu gösterilmek istendiğine, fezlekeleri basına servis eden Meclis personeli hakkında suç duyurusunda bulunduğuna ve Meclis Başkan Vekillerinin milletvekilinin hukukunu savunmakla yükümlü olduğuna ilişkin açıklaması

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Değerli Başkanım.

Sayın Başkanım, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 157’nci maddesine göre, takdir edersiniz, tüm soruşturmalar gizlidir. Gizli olmasının nedeni şu: Masumiyet ve suçsuzluk karinesi uyarınca insanların lekelenmeme hakkını korumaya yöneliktir. Ancak dün gece, daha önceden benim cumhuriyet savcılığından Türkiye Büyük Millet Meclisine gelen iki tane fezlekemden dolayı gece saat onda, son dakika haberiyle, âdeta beni toplumda suçlu göstermek kasıt ve amacıyla fezlekelerimin geldiği basına yansımış durumdadır. Basınla öğreniyorum ben bunu. Bu, aynı zamanda Türk Ceza Kanunu’nun 285’inci maddesi uyarınca gizliliğin ihlali suçudur.

Benim bu fezlekelerimi basına servis eden Meclis personeli hakkında suç duyurusunda bulunuyorum, sizin vasıtanızla bunlarla ilgili işlem yapılmasını talep ediyorum çünkü benim masumiyet ilkem burada ihlal edilmektedir. Benim hakkımda eğer varsa bir fezleke beni kanun korumuş durumdadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Meclis personelinin beni suçlu takdim etme gibi bir gayret içerisine girmesini kınıyorum ben.

BAŞKAN – Sayın Tanal, Meclis çalışanlarımız görevlerini hakkaniyet doğrultusunda ve son derece saygılı bir şekilde yerine getirmektedir.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Adalet Bakanlığı da aynı şeyi yapıyor.

BAŞKAN - Bu konuda bir araştırma yaptıktan sonra Meclis çalışanlarımızı suçlamanız daha yerinde olur diye düşünüyorum. Haksızlık yapmayalım çalışanlarımıza.

Dün 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü'ydü; dünü unutmadık. Bugün Meclis çalışanlarımız da aynı değerlendirmede, emeklerini boşa harcamayalım, onları koruyalım.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Görevlerini doğru yapmayanlarla ilgili…

BAŞKAN - Araştıralım, sonra yapılacak bir şey varsa yerine getirelim.

Teşekkür ederim.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, tek cümle izninizle, tek cümle.

BAŞKAN - Buyurun.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bakın, emeğe saygı duyan birisiyim. Emekçiler için dün 1 Mayıs meydanlarındaydık, birlikteydik emekçilerle ama gecenin saat 22.00’sinde son dakika haberle, suçlu gösterme amacı ve gayesiyle…

BAŞKAN - Ama bunda Meclis çalışanlarını suçlayamazsınız.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Peki, Meclis bunu verdi. Kim verdi bunu?

BAŞKAN – Araştırın, bulun.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Ben mi bulacağım? Siz Meclis Başkan Vekilisiniz.

BAŞKAN – Yani bir ihtimal üzerine, kusura bakmayın, Meclis çalışanlarımızı zan altında bırakmaya asla izin vermem.

Teşekkür ederim.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bakın Sayın Başkanım, Meclis Başkan Vekili olarak milletvekilinin hakkını hukukunu savunmakla sizler yükümlüsünüz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tanal.

Sayın Bektaşoğlu, buyurun.

Bir dakikanız var.

27.- Giresun Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlu’nun, Türkiye’nin köklü üniversitelerini bölmenin keyfîyet olduğuna ve Yükseköğretim Kanunu Tasarısı’nın geri çekilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Sayın Başkan, bugün görüşülecek Yükseköğretim Yasası’yla ilgili bir uyarım var: Türkiye’nin en köklü ve başarılı, eğitim kalitesi yüksek, alt yapısını oluşturmuş, yapılanmasını tamamlamış üniversitelerini bölmek, bölerek çoğaltmak bir keyfiyettir. Bir ihtiyaçtan doğmamıştır, haklı bir gerekçesi yoktur, bunun kimseye yararı da olmayacaktır; tersine, ileride telafisi olmayan sonuçlar doğuracaktır. On altı yıl boyunca eğitim sistemi allak bullak oldu ama giderayak alınan bu bölme kararı âdeta final gibi. Görev dönemi sona ermiş bir Başbakan ve seçime giden bir Hükûmetin böylesine bir karar almaması lazım. Bu tasarının 24 Hazirandan sonrasına bırakılması gerekir. Tasarının Komisyona çekilmesi en akılcı iş olacaktır. Üniversitelerin huzurunu bozmaya kimsenin hakkı yoktur, üniversitelerden elinizi çekin.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Terörizmle Mücadele Küresel Forumu (TMKF) çerçevesinde 2-3 Mayıs 2018 tarihinde Belçika’nın başkenti Brüksel’de “Terörle Mücadele Çerçevesinde Parlamenterler ile Yargı Aktörleri İlişkisi” konulu çalıştaya Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir heyetin katılması hususuna ilişkin tezkeresi (3/1578)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Terörizmle Mücadele Küresel Forumu (TMKF) çerçevesinde 2-3 Mayıs 2018 tarihinde Belçika’nın başkenti Brüksel’de “Terörle Mücadele Çerçevesinde Parlamenterler ile Yargı Aktörleri İlişkisi” konulu çalıştaya Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir heyetin katılması öngörülmektedir.

Söz konusu çalıştaya katılım sağlanması hususu, 28/03/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun’un 9’uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

                                                                          İsmail Kahraman

                                                        Türkiye Millet Meclisi Başkanı

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Şimdi grup önerilerinin görüşmelerine başlayacağız.

Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VIII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, 2/5/2018 tarihinde Diyarbakır Milletvekili Sibel Yiğitalp ve arkadaşları tarafından, iş güvenliği işçi sağlığı sorunlarının tespiti, iş kazaları sonucu meydana gelen yaralanma ve ölümlerin engellenmesi için yapılacakların belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 2 Mayıs 2018 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

Türkiye Büyük Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 2/5/2018 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                       Filiz Kerestecioğlu

                                                                                (İstanbul)

                                                                       Grup Başkan Vekili

Öneri: 2 Mayıs 2018 tarihinde, Diyarbakır Milletvekili Sayın Sibel Yiğitalp ve arkadaşları tarafından verilen 7603 sıra numaralı “İş güvenliği işçi sağlığı sorunlarının tespiti, iş kazaları sonucu meydana gelen yaralanma ve ölümlerin engellenmesi için yapılacakların belirlenmesi amacıyla” Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak, görüşmelerinin 2/5/2018 Çarşamba günkü Birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere, öneri sahibi Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Iğdır Milletvekili Mehmet Emin Adıyaman konuşacaklar.

Buyurun Sayın Adıyaman. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

HDP GRUBU ADINA MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dün 1 Mayıs dünya emekçilerinin direniş, dayanışma, mücadele ve özgürlük günüydü. Dün emekçilerle beraber bu günü kutladık. Bir kez daha, emekçileri burada saygıyla selamlıyorum ve yaşasın 1 Mayıs, “…”(x) diyorum.

Şimdi, değerli milletvekilleri, tam da 1 Mayısın akabinde bugün verdiğimiz öneri iş güvenliği ve işçi sağlığına ilişkin bir grup önerisi.

Bildiğiniz üzere, 2002 yılından bu tarafa AKP iktidarı iktidarda. İSİG verilerine göre, hazırladığı iş cinayetleri raporuna göre 2002 ve 2017 yılları arasında 20.450 işçi önlenebilir sebeplerden dolayı hayatını kaybetmiştir, yani iş cinayetinde hayatını kaybetmiş. OHAL düzeninde, işçi sayısının 3 milyon 290 bini aştığı, işsizlik oranının yüzde 11’i geçtiği OHAL’in halka ve özellikle emekçilere karşı ilan edildiği tüm sonuçlarıyla artık ortaya çıkmıştır.

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisinin 2018 verilerine göre de ocak ayında en az 144, şubat ayında en az 128, mart ayında en az 122 işçi olmak üzere yılın ilk üç ayında 394 işçi iş cinayetlerinde hayatlarını kaybetmiş. Ölenlerin 19’u kadın işçi, 367’si erkek, 9’u çocuk. Daha da önemlisi, bu iş cinayetlerinde ölen işçilerin sadece 17’si sendikalı, diğerleri sendikasız çalışan işçiler.

Yine, asgari ücretin üstüne çıkan, 1.662 lira 70 kuruş olan açlık sınırını da dikkate aldığımızda, işçi ve emekçiler sadece iş sağlığı ve iş cinayetleri açısından değil ama aynı zamanda ekonomik açıdan da cinayetle karşı karşıyadır.

Tekstil sektöründe çalışan milyonlarca özellikle küçük yaşta, 14 ile 30 yaş arası genç işçinin meslekten kaynaklı ciddi sağlık sorunları devam ediyor. On altı yıllık AKP iktidarının yaptığı tek şey var, nedir? İşçi ve emekçilerin sömürüsü üzerinden sermayeyi daha da güçlü kılmak. Bu on altı yıl boyunca bu Meclise gelen tüm düzenlemeler işçi ve emekçilerin aleyhine ama öte taraftan sermayenin lehinedir.

İş kazaları ve meslek hastalıkları esasen sermayenin azami kâr hırsı ve çalışma yaşamına yönelik politikaların emek aleyhine oluşturulması üzerinden güçlü bir şekilde devam ediyor. 4857 sayılı İş Yasası, 5763, 5920, 5921 ve 6111 sayılı torba yasalardaki tüm düzenlemeler işçilerin ve emekçilerin aleyhine düzenlenmiş düzenlemeler. Sadece bu da değil, aynı zamanda AKP iktidarının övünerek bahsettiği “Her vilayette bir üniversite açtık.” propagandasını da dikkate aldığımızda bugün üniversite mezunu milyonlarca genç işsiz durumda ve bu gençlerin çoğu kendi eğitim alanlarıyla ilgili iş bulamadıklarından dolayı asgari ücret üzerinden sanayinin ve sektörlerin çeşitli alanlarında çalışmak zorunda kalıyor. Dolayısıyla bu iş sağlığı ve iş güvencesi noktasında, özellikle iş cinayetleri noktasında üniversite mezunları bile büyük bedeller ödemektedir.

Sadece iki örnek vereyim: Mesela Adnan Menderes Üniversitesi sosyal bilgiler öğretmenliğinden mezun olan Hasan Sungur atanamadığından dolayı bir plastik enjeksiyon fabrikasında kardeşiyle beraber çalışıyor ve çalıştığı 25’inci günde 400 tonluk plastik enjeksiyon makinesine bedenini kaptırıyor.

Yine, mesela, Artvin’de Çoruh Üniversitesi mezunu 25 yaşındaki -mesleği öğretmenlik olması gereken- Süleyman Avcı atanamadığından dolayı köyün ormanında çalışmaya başlıyor ve ormanda odun kesim işi esnasında üzerine düşen bir tomrukla hayatını kaybediyor. AKP iktidarının on altı yıllık iktidarı boyunca halkımıza, emekçilere ve işçi sınıfına reva gördüğü budur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) - Sadece bu değil, üniversitelerden mezun ettiği…

Tamamlayayım efendim.

BAŞKAN – Tamamlayın, bir dakika ek süre…

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) - Aynı zamanda üniversite mezunu milyonlarca meslek erbabı, eğitim görmüş gence de istihdam alanı yaratmadığı gibi, tıpkı izah ettiğimiz hem iş sağlığı hem de iş kazaları konusunda tam bir güvencesizlik ortamında çalışılmaya mahkûm edip bunlarla beraber tüm emekçilerin sömürüsü üzerinden, onların emeği üzerinden sadece sermaye kesimine, yandaş sermayeyi daha da güçlendirmeye, onların ucuz emek üzerinden ve en az maliyetle, en ucuz maliyetle kârını nasıl daha çok katlayabileceğine dayanan bir politika izlemiştir ve inanıyorum ki -tıpkı dün 1 Mayısta işçi ve emekçilerin direnişi, görkemli yürüyüşü- 24 Haziranda da AKP’nin iktidardan alaşağı edilme günü olacaktır diyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Adıyaman.

İYİ PARTİ Grubu adına Bursa Milletvekili Sayın Kadir Koçdemir konuşacak.

Buyurun Sayın Koçdemir. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakika.

İYİ PARTİ GRUBU ADINA KADİR KOÇDEMİR (Bursa) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; HDP grup önerisi üzerine İYİ PARTİ adına söz almış bulunuyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerimin başında, dün kutladığımız Emek ve Dayanışma Günü'nün çalışanların şartlarının iyileştirilmesinde, iş yeri huzurunda ve verimliliklerinin artırılmasında iyi bir başlangıç olmasını, vesile olmasını diliyorum.

Demokrasinin farklı tanımları var, bunlardan biri de kararlardan ve düzenlemelerden etkilenenlerin bu karar ve düzenlemelerde etkisinin olması durumudur. Son yıllarda tek adam yönetimine indirgenen Türkiye kötü yönetildiği için karar mekanizmaları, başta Türkiye Büyük Millet Meclisi olmak üzere, realiteden, toplumdan, muhtelif toplum kesimlerinden kopmuş vaziyettedir. İş güvenliği, iş yeri güvenliği ve işçi sağlığıyla ilgili de bu işin normali, fabrikalarda işçilerin oradaki ortamla ilgili tekliflerini, düşüncelerini dile getirebilmeleri, sendikal hayatın olması gerektiği gibi olmasıdır. Ancak, son zamanlarda Türkiye, öksürmesi yasaklanmış, ağrıması yasaklanmış bir vücut gibi sadece tek bir adamın dediklerini teyide görevli karar mekanizması üyeleriyle dolmuş durumdadır. Bu da toplumdaki gerçek sıkıntıların zamanında tedbir alınabilecek kadar erken bir zamanda, vakitte tespit edilmesini, bununla ilgili müzakerelerin, tartışmaların yapılmasını engellemekte ve bütün kararlar hiç umulmadık zamanlarda alınmaktadır.

Hiç kimse, Türkiye'de, hesap ve planlama yapamamaktadır. Şimdi, bölünmesi gündeme gelen üniversitelerin son sınıfında okuyan çocuklar bu zamana kadar “Ben filanca üniversitede okuyorum.” dedikleri hâlde başka isimle diploma almak durumundadırlar. Bu üniversitelerin bölünmesinin gereklilikleri hangi zaruretlerden kaynaklanıyor, hangi faydalar elde edilecek, bunu üniversitedeki insanlar dahi; oradaki öğretim üyeleri, YÖK camiası, hiç kimse tartışmadı ve bundan haberdar olmadı. Ama bunun yanında bakıyoruz, işsizlikle ilgili, dünyada işsizlik 2 haneli olan birkaç ülkeden birisi olduğumuz hâlde afişlerde “artı 2 istihdam” diye yazabiliyoruz. Bütün bunlar inşallah 24 Haziranda sona erecektir.

Saygılar sunuyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kahramanmaraş Milletvekili Fahrettin Oğuz Tor konuşacaklar.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Turan, konuşmadan sonra size söz vereceğim.

Buyurun Sayın Tor.

MHP GRUBU ADINA FAHRETTİN OĞUZ TOR (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iş güvenliği ve işçi sağlığı konusunda HDP’nin grup önerisi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, sizleri ve bizleri izleyen değerli vatandaşlarımızı saygılarımla selamlıyorum.

İş kazası, uğrayan açısından sigortalının bedenen veya ruhen özre uğraması, ölüm veya sürekli iş göremezlik durumuna göre geride kalan aile fertleri bakımından bağlanan kısmi ve tam aylık bakımından maddi ve manevi ciddi sonuçlar doğurmaktadır. Özellikle ölüm veya sakatlık hâlinde eş ve çocuklar çok ciddi sıkıntılar yaşamaktadırlar.

Ülkemizde her yıl ortalama olarak 1.500’den fazla kişi iş kazası sonucu vefat etmektedir. Bunun sonucunda da binlerce kişi işsiz, eşsiz, çocuksuz, anasız ve babasız kalmaktadır. Yaşanan iş kazalarının en önemli nedenleri, bir veya birden fazla cismin sıkıştırması, ezmesi, batması, kesmesi, düşen cisimlerin çarpıp devrilmesi, kişilerin düşmesi, makinelerin sebep olduğu kazalar şeklinde sıralanmıştır. İş kazaları ve meslek hastalıkları sonucu kaybedilen iş gücü sayısı yılda 2 milyon güne yakındır. İş kazası, yaş gruplarına göre dağılımında en çok 25-29 yaş gruplarındakilerde görülmektedir. 25-29 yaş grubu en verimli, en genç yaş grubudur.

Değerli milletvekilleri, sürekli iş göremezlik oranı yüzde 10’un üzerinde ise kısmi aylık bağlanmaktadır. Her ay hazineden milyarlarca lira yardım alan Sosyal Güvenlik Kurumu için bu tür giderler önemli miktarlara ulaşmıştır. Önlenecek her bir iş kazası tabii ki en başta kendisi ve ailesi açısından fevkalade önemlidir, yıllar sürecek mağduriyetlere yol açmayacaktır.

Eğitim durumuna göre 2013 yılında iş kazası geçirenlerin oranlarını incelediğimizde lise altı eğitimler yüzde 2,8 iş kazası geçirirken, genel lise mezunlarında bu oran 1,7’dir, lise dengi meslek okulları mezunlarında 2,4’tür, yükseköğretim mezunlarında ise yüzde 1 olarak tahmin edilmiştir. Burada lise dengi meslek okulu mezunlarında yüzde 2,4 olmasının sebebi mesleki ve teknik eğitimdir. Eğitim seviyesi arttıkça kaza, iş kazası azalmaktadır. Bu göstermektedir ki yapılması gereken tek şey eğitimdir.

Değerli milletvekilleri, iş kazalarında Avrupa’da 1’inci, dünyada 3’üncü olan ülkemizde iş kazalarının önlenmesinde ciddi bir başarı sağlanamamıştır. İş kazaları ülkemiz için bir kader, bir kısmet olmamalıdır. İş kazalarının işin fıtratından olduğu olgusu sadece bir savunmadır ve yanlıştır.

Alınacak tedbirlerin bir an önce uygulamaya geçirilmesi gerekirken ötelenmesi doğru olmamıştır. Bu, iş kazalarının önlenmesinin ötelenmesi demektir. Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tor.

Sayın Turan…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, polemik uzamasın istiyorum ama az önce sayın konuşmacı ısrarla “tek adamın dediklerini yapmak üzere görevli grup” gibi çok ağır ithamda bulundu.

Bakınız, 2002 yılından beri Cumhurbaşkanımız tüm kararlarını ilgili kurumlarla istişare ederek alır, biz ona sahip çıkarız, bundan gurur duyarız. Ancak şunu sorma hakkımız var diye düşünüyorum: Bizim Genel Başkanımız adaylık sürecinde, tüm aday gösteren partilerle beraber, usulüne uygun bu süreçleri işleterek aday olmuştur. Ancak kendi genel başkanları daha ortada toplantı yokken, kurul kararları yokken “İlla adayım” dememiş midir? O yüzden bu tarz polemikleri geride bırakalım. Önümüzde bir seçim var, buna bakalım. “Sen kötüsün, sen kötüsün” yaklaşımının doğru bir sonuç vermeyeceği kanaatindeyim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

İSMAİL OK (Balıkesir) – Sayın Başkan, kayda geçmesi açısından ben de yerimden cevap vermek istiyorum.

Bir defa, bizim Genel Başkanımız Sayın Meral Akşener Hanımefendi “Ben aday olacağım.” demedi, biz aday gösterdik. O, milletin adayı. Bunun kayıtlara geçmesi için…

Teşekkür ediyorum.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Hangi kararda?

İSMAİL OK (Balıkesir) – Biz aday gösterdik.

BAŞKAN – Her aday için aynı şey geçerli yalnız.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Yakup Akkaya konuşacak.

Buyurun Sayın Akkaya. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA YAKUP AKKAYA (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

İş sağlığı, iş güvenliğiyle ilgili HDP grup önerisi üzerine söz almış bulunuyorum. Ne yazık ki en önemli sorunumuz bir türlü çözülemiyor. 2002’den günümüze kadar iş cinayetleri sonucu ölen yaklaşık 20 bin yurttaşımız, emekçimiz var; akıllara zarar. Peki bunu niye önleyemiyoruz değerli milletvekilleri? Yasa çıkarttık diyoruz, çok güzel. 6331 sayılı Yasa’yı çıkarttık. Ne zaman? 2012 yılında ve yasa da gerçekten en son yıllarda Türkiye’de çıkartılan en iyi yasalardan bir tanesi. 2012’ye kadar İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası yoktu, yönetmeliklerle yapılıyordu, 2012’de yasa çıktı. Peki, güzel, her yerde “Yasa çıktı.” diye övünüyoruz ama bu yasayı uygulayabiliyor muyuz? Hayır, uygulayamıyoruz. Neden uygulayamıyoruz? Çünkü 30 Haziran 2012’de çıktı yasa, yürürlüğü 2014’e ertelendi, daha sonra 1 Temmuz 2016’ya ertelendi, daha sonra 1 Temmuz 2017’den 1 Temmuz 2020’ye ertelendi. Yani bugün yürürlükte olan bir yasamız var ama uygulamasıyla ilgili herhangi bir yaptırım, bir işlem yok çünkü çıkan yasaları -uygulama konusunda- Hükûmet, işverenlerin işine gelmediği için ne yazık ki uygulamıyor. Yani kanun çıkarttım diye övünmek çok kolay ama uygulama olmadıktan sonra kanun çıkartmanın ne anlamı var?

Bakın, 24 Hazirana az kaldı. Ne zaman seçim kararı verildi? 18 Nisanda. Bakın, İş Teftiş Kurulunun daha yeni, 26 Haziranda çıkarttığı bir genelgesi var. Akıllara zarar bir genelge, 26 Haziranda… Ne diyor? Teftiş programlarının revize edilmesi. Yani daha önceden karar verilmiş iş yeri denetlemeleriyle ilgili çalışmaları erteleyin diyor. Neye kadar erteleyin? Siz bunu mayıs ve haziran aylarında yapmayın diyor. Yani “24 Haziranda seçim var, siz şimdi gider iş yerlerine bir denetim yaparsanız işverenleri küstürürüz, onlar da bize eksi olarak gelir.” diyorlar. Ayıptır, günahtır. Yani bir işçinin sağlığı, bir işçinin canı bu kadar mı önemsiz? Yani siz “İşverenleri küstürmeyeceğiz.” diye daha önceden alınmış böyle, iş yerlerini denetleme kararlarını ertelemek… İşte, 24 Haziranda neyle karşılaşacağınızın da bir sonucudur.

Başka bir şey söyleyeyim ben size: Bakın, Yüksek Seçim Kurulunun seçim yasaklarıyla ilgili aldığı bir karar var. Ne diyor seçim yasaklarında? “Devlet memurları ya da siyasi bakanlar, Başbakan bu kampanyalara katılamaz.” diyor ama Cumhurbaşkanıyla ilgili öyle bir şey yok. Bu, adil olmayan bir şey.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YAKUP AKKAYA (Devamla) – Devletin uçağıyla, arabasıyla gidecek kampanya yapacak, karşısındaki cumhurbaşkanı adayları bunlardan yararlanamayacak ve siz de buna “Adil bir seçim.” diyorsunuz, dünyayı bize güldürüyorsunuz. Yapmayın, etmeyin.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Akkaya.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Şanlıurfa Milletvekili Mahmut Kaçar konuşacak.

Buyurun Sayın Kaçar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MAHMUT KAÇAR (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP Grubu önerisi hakkında söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

İş sağlığı ve güvenliği konusu gerek ülkemizde gerek dünyada çalışma hayatının en önemli gündem konularından biri. Dünyada her yıl yaklaşık 2,3 milyon çalışan iş kazaları ve meslek hastalıkları nedeniyle hayatını kaybetmekte. Ayrıca, bunun ülke ekonomilerine olan maliyeti de ayrı bir başlık konusu. Türkiye iş sağlığı ve güvenliğiyle ilgili gerek kendi ulusal mevzuatı gerekse de uluslararası mevzuata uyum noktasında özellikle son yıllarda son derece önemli ve reform niteliğinde önemli düzenlemelere imza atan bir ülke.

Hepinizin bildiği gibi, iş sağlığı ve güvenliğiyle ilgili daha önce müstakil bir yasa yok iken, İş Kanunu içerisinde bir maddeyle iş sağlığı ve güvenliği tanımlanmışken 2012’de yayımlanan 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası’yla birlikte Türkiye dünyada müstakil iş sağlığı ve güvenliği yasasına sahip olan birkaç ülkeden biri olmuştur.

Elbette ki bunun yanında uluslararası normlara uyum, iş sağlığı ve güvenliği açısından son derece önemlidir. Bu konuda da hiç şüphesiz, ILO normları çalışma hayatında bizleri bağlayan önemli normlardır. Türkiye, Uluslararası Çalışma Örgütünün 155 No.lu İş Sağlığı ve Güvenliği ve Çalışma Ortamına İlişkin Sözleşmesi’ni, yine 161 No.lu Sağlık Hizmetlerine İlişkin Sözleşme’yi 2004 yılında; 187 No.lu İş Sağlığı ve Güvenliğini Geliştirme Çerçeve Sözleşmesi’ni de 2013 yılında imzalayan bir ülkedir. Yine, 176 no.lu madenlerde güvenlikle ilgili sözleşme ve en fazla iş kazalarının olduğu inşaat sektörüyle ilgili son derece hayati öneme sahip olan 167 no.lu inşaat işleriyle ilgili iş güvenliği sözleşmesi 2014 yılında Türkiye tarafından onaylanmıştır. Bütün bu yapılan çalışmalar neticesinde inşaatlardaki iş kazalarında yüzde 40 oranında bir azalma söz konusu olmuştur. Yine, bu çalışmaların neticesi olarak Türkiye’de 2002 ile 2017 yılları arasında çalışan sayısında yüzde 177 artış olmasına rağmen -yüz binde- ölümlü iş kazasında Türkiye’de yüzde 38’lik bir düşüş yaşanmıştır. Bu da Türkiye’nin iş sağlığı ve güvenliğiyle ilgili doğru yolda olduğunu gösteriyor.

İnşallah, önümüzdeki süreçte bu yasal düzenlemelerin denetimi ve takibiyle birlikte bu anlamda önemli mesafeler alacağımıza inanıyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MÜSLÜM DOĞAN (İzmir) – Dünyada 2’nci sıradayız, nasıl bir iyileşme var?

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaçar.

Sayın Akkaya…

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

28.- İstanbul Milletvekili Yakup Akkaya’nın, yapmış olduğu açıklamasındaki bazı ifadelerini düzelttiğine ilişkin açıklaması

YAKUP AKKAYA (İstanbul) – Efendim, tutanakta bir şeyin düzeltilmesi için söz aldım. İş Teftiş Kurulu Genelgesi’ni 26/4 yani 26 Nisan olarak söylemem gerekirdi, 26 Haziran olarak söylemişim. İş Teftiş Kurulu Genelgesi 26 Nisanda yayımlanmış iş yerlerinin teftişlerinin durdurulmasıyla ilgili, yeniden revize edilmesiyle ilgili. Tutanaklarda düzeltilmesini talep ediyorum.

BAŞKAN – Kayda, tutanaklara geçti.

Sayın Kerestecioğlu…

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Karar yeter sayısı istiyoruz.

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

IX.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, yasama dokunulmazlığıyla ilgili tezkerelerin TBMM’nin resmî internet sayfasında yayınlandığına ve kamuya açık olduğuna ilişkin konuşması

BAŞKAN – Oylama yapacağım, yalnız oylama yapmadan önce bir açıklama yapmak zorundayım.

Sayın milletvekilleri, az önce Sayın Tanal bazı iddialarda bulunmuştu.

Yaptığımız araştırmada ortaya çıkan sonuç şudur: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulan 8 adet yasama dokunulmazlığı dosyası, Meclis Başkanlığı tarafından, 27 Nisan 2018 tarihinde, Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyona havale yapılarak gönderilmiştir. Bu 8 adet dokunulmazlık dosyası kapsamında İstanbul Milletvekili Sayın Mahmut Tanal’ın da 2 adet dosyası bulunmaktadır. Bu havale işlemi, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 51’inci maddesi gereğince -resmî tezkereler- daha önceki bütün uygulamalarda olduğu gibi aynı günün Gelen Kâğıtlarına alınarak Türkiye Büyük Millet Meclisinin “web” sayfasında yayınlanmıştır. Gelen Kâğıtların tümü kamuya açıktır ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin resmî internet sayfasında yayınlanmaktadır. Arzu eden herkes, gazeteciler de dâhil olmak üzere buradaki bilgilere ulaşabilmektedir.

Sayın Tanal, size, araştırmadan, Meclis çalışanları hakkında böyle itham edici bir üslup takınmamanızı söylemiştim. Gerçek budur, yapılan işlem İç Tüzük’ün 51’inci maddesi gereğince “web” sitesinde yayınlanmıştır. Sanıyorum çalışanlarımıza bir özür borçlusunuz.

Çok önemsediğim bir konu olduğu için, bunu, oylamadan önce açıklamak zorunda kaldım çünkü çalışanlarımızın hukukunu korumak zorundayız.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun, bir dakika süre veriyorum.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

29.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bilgi verdiğiniz için teşekkür ediyorum ben.

Benim suçlu olarak topluma takdim edilmem ve hem Anayasa’mızın hem Ceza Muhakemesi Kanunu…

BAŞKAN – Sayın Tanal, sözünüzü kesiyorum, kusura bakmayın ama size yönelik bir tavır değil bu.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – İzin verirseniz…

BAŞKAN – Şimdiye kadarki bütün dokunulmazlık fezlekeleriyle ilgili aynı uygulama yapılmış.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkanım, bir izin verirseniz, meramımı anlatabilsem…

BAŞKAN – Yani anlıyorum, söyleyeceğinizin ne olduğunu biliyorum. Lütfen…

Buyurun.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bakın, Sayın Başkanım, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 157’nci maddesi masumiyet ve suçsuzluk ilkesini düzenler, “Soruşturmalar gizlidir.” der. Türk Ceza Kanunu’nun 285’inci maddesi “Gizli olan soruşturmayı ihlal etmek suçtur.” der. Türkiye Büyük Millet Meclisinde bizim, suç işlemediğimiz hâlde topluma suçlu olarak takdim edilmemiz ve orada ilan edilmemizin hukuksal bir dayanağı yoktur.

BAŞKAN – 51’inci madde diyorum ya, İç Tüzük’ün 51’inci maddesi.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bakın, bana şunu söyleyemezsiniz, Anayasa…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim, bir dakikanız doldu.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Kapattınız Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Bakın, Sayın Tanal, hakkınızda fezleke var, duyarlı davranmanız anlaşılabilir. Ama aynı duyarlılığı diğer fezlekeler Meclise geldiği ve yayınlandığı zaman da gösterseydiniz benim için anlamlı olurdu.

Bu konuyu kapatıyorum.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bana şimdi sataştınız Sayın Başkanım.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- HDP Grubunun, 2/5/2018 tarihinde Diyarbakır Milletvekili Sibel Yiğitalp ve arkadaşları tarafından, iş güvenliği işçi sağlığı sorunlarının tespiti, iş kazaları sonucu meydana gelen yaralanma ve ölümlerin engellenmesi için yapılacakların belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 2 Mayıs 2018 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum…

Karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.41

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.54

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Mehmet Necmettin AHRAZOĞLU (Hatay)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 94’üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Öneriyi Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Elektronik cihazla yapacağız oylamayı.

Oylama için iki dakika süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.57

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.19

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Mehmet Necmettin AHRAZOĞLU (Hatay)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 94’üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin ikinci oylamasında da karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, öneri kabul edilmemiştir.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

2.- CHP Grubunun, 2/5/2018 tarihinde Bolu Milletvekili Tanju Özcan ve arkadaşları tarafından, Türkiye ormanlarının geliştirilmesi, genişletilmesi ve ulusal çıkarlar doğrultusunda işletilmesi için gerekli çalışmaların belirlenmesi ve orman köylüsünün millî gelirden hakça pay alabilmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 2 Mayıs 2018 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2/5/2018

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 2/5/2018 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                              Engin Özkoç

                                                                                 Sakarya

                                                                       Grup Başkan Vekili

Öneri:

Bolu Milletvekili Tanju Özcan ve arkadaşları tarafından, Türkiye ormanlarının geliştirilmesi, genişletilmesi ve ulusal çıkarlar doğrultusunda işletilmesi için gerekli çalışmaların belirlenmesi ve orman köylüsünün millî gelirden hakça pay alabilmesi amacıyla 2/5/2018 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin (1889 sıra no.lu) diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 2/5/2018 Çarşamba günlü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Konuşmacıyı kürsüye çağıracağım, yalnız sayın milletvekillerinden sohbetlerine kuliste devam etmelerini rica ediyorum. Lütfen...

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Bu şekilde konuşma yapmak mümkün değil efendim. Uyarırsanız...

BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere öneri sahibi Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bolu Milletvekili Tanju Özcan konuşacak.

Buyurun Sayın Özcan. (CHP sıralarından alkışlar)

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Efendim, bir daha sükûnete davet ederseniz, çok gürültü var.

BAŞKAN – Biraz önce ettim Sayın Özcan.

Buyurun.

CHP GRUBU ADINA TANJU ÖZCAN (Bolu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Bu, 26’ncı Dönemde yapacağım son konuşmayı sükûnet içinde dinlemeniz konusunda bir istirhamda bulunuyorum.

Sayın Başkan, bu şartlarda nasıl konuşabilirim ben? Konu önemli.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Dinliyoruz.

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Konu milyonlarca insanı ilgilendiriyor sayın milletvekilleri.

Bakın yirmi kez söz aldım ben bu konuda, yirmi kez, orman köylüleriyle ilgili. Dilimde tüy bitti. Bu sorunları net olarak ortaya koymamıza rağmen bir türlü size bunu anlatamadık. Daha da vahimi, biz bu sorunlara sahip çıkmamıza rağmen maalesef orman köylüsüne de galiba derdimizi yeterince anlatamadık. Ben buraya geldiğimden bu yana genel seçim, genel seçim, genel seçim, toplam 4 tane seçim geçti ama orman köylülerimizin sandıklarına baktığımızda bizim bu konuda bir eksiğimiz olduğunu üzülerek görüyorum.

Defalarca, yirmi konuşmanın yirmisinde şunu söyledik: “Ey benim garip gureba, fakir fukara orman köylüm, AKP sizin iktidarınız değil; AKP zenginin iktidarı, AKP lüks yat sahibi olan ve ucuz mazot alan zenginin iktidarı. Bu AKP yemi sizden yiyip yani oyu sizden alıp yumurtayı zengine yumurtlayan bir iktidar. Bu iktidardan size hayır gelmez.” Bunu defalarca söyledik.

Bakınız, AKP iktidara geldiğinde Türkiye'de orman köylüsü oranı yüzde 17’ymiş. Bugün ne kadara düştü biliyor musunuz? Devriiktidarınızda orman köylüsü oranı nüfusun yüzde 8’ine kadar düştü yani orman köylüsünün yarısı köyünü terk etmek zorunda kalmış. Peki, hiç mi vicdanınız sızlamıyor? Bu ülkede 7,5 milyona yakın orman köylüsü var. Hiç tartışmasız Türkiye’nin en fakir kesimi orman köylüsü, millî gelirden yüzde 1 bile pay almıyor, yüzde 1 bile sayın milletvekilleri ve bu orman köylüsünün yüzde 80’i size oy verdiği hâlde bunları yine görmemezlikten geliyorsunuz.

Ben işte o yüzden orman köylümüze sesleniyorum: “Ey orman köylüm, sen bu AK PARTİ Hükûmetine oy verdiğin sürece senin sorunun çözülmeyecek; sen dünyanın en pahalı mazotunu kullanmaya devam edeceksin, on yıl önce aldığın vahidi fiyatın yarısını bile alamaz hâle geleceksin.” İşte o yüzden diyoruz ki: 24 Haziranda çok büyük bir fırsat var, sandık geliyor köylünün önüne. Artık başlarına bu kadar sorun açan, daha da yoksullaşmalarına sebep olan bu iktidardan kurtulmanın tam da zamanı. Bugüne kadar oy verdiniz, sizin sırtınızdan, sizin verdiğiniz oylarla birileri Türkiye’de ihya oldu ama siz fakirleşmeye devam ettiniz.

Sayın milletvekilleri, defalarca söyledim, burada yeniden söylemek istiyorum; bakın, şu vahidi fiyat meselesi. İlk milletvekili olduğumda verdiğim kanun teklifi bununla ilgiliydi. Önerim şu: Orman köylüsünün vahidi fiyatını bir bölge şefinin iki dudağı arasına bırakmayalım. Ne yapalım biliyor musunuz? Ormanda üretim nasıl yapılır, bunu bilen AKP’li milletvekili var mı? Eskiden vardı. Sizin de bazılarınız gariban Anadolu çocuklarıydı geldiğinde ama şimdi bakıyorum “Ormanda üretim yapmayı bilen var mı?” sorusuna “Ben biliyorum.” cevabını alabileceğim bir tek AKP’li milletvekili göremiyorum.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Var, var, sen devam et, var.

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Bakın, ormanda kesimi yaparsınız, ağacı soyarsınız, ondan sonra bunu traktöre, kamyona -eskiden at arabasına- yüklersiniz, depoya getirirsiniz teslim edersiniz, bunun karşılığında da bir para alırsınız ama siz vahidi fiyat olarak diyelim 60 lira, 70 lira, 80 lira alıyorsunuz o emvalle ilgili ama ihaleyle bunun satışı yapılıyor ve ortalama size ödenen paranın 8 katı nispetinde paraya satılıyor. O yüzden biz diyoruz ki: “Ya, orman köylümüze bir avans verelim başta, üretimini yapsın, depoya teslim ettiği emval satılsın, o emval kaça satılmışsa yarısını vahidi fiyat olarak orman köylüsüne verelim.” Var mı bu konuda bir iradeniz?

Bakın, Türkiye’nin en kârlı kurumlarından bir tanesi Orman Genel Müdürlüğü, devlet sağ cebinden alıyor, sol cebine koyuyor. En çok vergi ödeyen kurumlardan bir tanesi Orman Genel Müdürlüğü, her sene de artmaya devam ediyor. Bunun karşılığında Başbakandan, Cumhurbaşkanından plaket alıyor Orman Genel Müdürü, defalarca anlattık bunu size ama orman köylüsü sadece bakıyor.

On yıl önceki mazot fiyatlarına bakın, vahidi fiyata bakın; bugünkü mazot fiyatlarına bakın, vahidi fiyata bakın; AKP’ye oy vermemek için ne kadar geçerli sebepleriniz olduğunu göreceksiniz.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özcan.

İYİ PARTİ Grubu adına Balıkesir Milletvekili İsmail Ok konuşacak.

Buyurun Sayın Ok.

İYİ PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL OK (Balıkesir) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Maalesef, AK PARTİ hükûmetlerinin on beş yıllık yanlış politikaları sonucunda Türk köylüsü tarihinin en sıkıntılı sürecini yaşamaktadır. Başta tarım arazilerimiz olmak üzere ormanlarımız ranta kurban gitmiştir ve hâlâ de gitmektedir. Maalesef birçok yerde imar için ve özellikle maden arama ve HES’ler bahanesiyle ciğerlerimiz ve gerçekten çevre için, sağlıklı bir ortam için son derece önemli olan ormanlar katledilmektedir. Oysa şehirleşmeyle birlikte toplumun en büyük sorunlarından bir tanesi, sağlıklı bir çevredir.

Ormanlarımızı bu şekilde katletmeye devam ettiğimiz sürece, Dünya Sağlık Örgütünün yaptığı uyarılar doğrultusunda, en geç önümüzdeki on beş yirmi yıl içerisinde milyonlarca insan solunum yolu hastalıklarından ölecektir. İşte, durum bu kadar gerçek iken, yalın iken ülkemizin başta Karadeniz ormanları olmak üzere batısında bulunan ormanlarının da -biraz önce de ifade ettiğim gibi- “maden” adı altında, “HES’ler” adı altında ya da “imar rantları” adı altında katledilmesi geleceğimiz adına, ülkemiz adına çok vahimdir, çok tehlikelidir. AK PARTİ hükûmetleri bu uygulamalardan derhâl vazgeçmelidir. Türkiye’nin cenneti olan Kaz Dağları’nda da aynı gerekçelerle maden arama bahanesiyle ormanlarımız katledilmektedir, oysa buralar dünyada başka ülkelerde olsa gözü kulağı gibi koruma altına alırlar.

Yine, Türk köylüsünün, çiftçisinin ve özellikle orman köylülerimizin durumu içler acısıdır. Köylümüz artık sahipsizdir, çaresizdir. Özellikle, yatlara, lüks yatlara, trilyonluk yatlara hiçbir vergi alınmadan 1,5 lira civarında mazot verilirken, şu son yapılan, ardı ardına bir büyük felaket hâlinde gelen zamlarla orman köylüsünün, Türk çiftçisinin, köylüsünün mazotunun litresi maalesef 6 liraya dayanmıştır.

Kısacası, Türk köylüsünün ve çiftçisinin, özellikle orman köylülerinin dayanacak bir hâli kalmamıştır. Bizler buradan uyarıyoruz: Yarın geç olmadan ülkemizin en büyük tabii zenginlik kaynaklarından olan ormanlarımızı, doğal klimamız olan, çevremiz için son derece faydalı olan ormanlarımızı koruyalım, bunları ranta kurban etmeyelim.

Bu duygularla yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ok.

Halkların Demokratik Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Müslüm Doğan konuşacak.

Buyurun Sayın Doğan. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA MÜSLÜM DOĞAN (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun önerisi hakkında partim adına söz almış bulunmaktayım. Cümlenizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye, orman anlamında, orman değerleri anlamında yaklaşık 21 milyon hektarlık bir alana sahip, bir orman rezervine sahip. Ülke nüfusunun yaklaşık yüzde 9’u orman köylüsü olarak yaşamakta ama çok ciddi sorunlarla da karşı karşıya olduğunu söylemek istiyorum. Eğer ormanları koruyacaksak orman demografisini, orman alanlarındaki demografik yapıyı da bizim korumamız gerekiyor. Bu da nereden geçecek? Orman köylüsünün korunmasından geçecektir. Gerçekten, orman köylüsünün çok ciddi sorunları var, orman ürünlerinden yararlanamıyor, kısıtlamalar var. Orman alanlarının geliştirilmesi konusunda, alanların iyileştirilmesi, ıslahı konusunda ise hiçbir ciddi proje bulunmamaktadır.

Bakın, değerli milletvekilleri, orman alanları çok büyük bir talanla karşı karşıyadır. Açık işletme şeklindeki maden ocaklarının açılması, taş ocaklarının açılması, güzergâhlar, büyük projeler nedeniyle çok ciddi tahribatla karşı karşıyadır. Eğer orman alanlarını koruyamazsak bu ülkenin zenginliğini de koruyamayız.

Değerli milletvekilleri, orman ekosistemi iktidarın topluma algılattığı biçimiyle sadece ağaç ve ağaçlık toplulukları değildir. İktidarın “Biz bin ağaç keseriz, 1 milyon dikeriz.” anlayışı telafisi zor ekolojik yıkımlara neden olmaktadır. “Ağaç eşittir ekosistem.” değildir. Ekosistem, on binlerce mikroorganizma için yaşam yeri, insan dâhil bütün hayvanlar âlemi için besin, oksijen ve su kaynağı olan canlı bir varlıktır. AK PARTİ’nin ekosistem alanındaki yıkıcı politikaları toplumsal, kültürel, siyasal ve ekonomik olarak maliyeti yükselten gelişmelere ve değişimlere neden olmaktadır. Üstelik bu değişme ve gelişmelere yol açabilen etkinlikler için göz ardı edilemeyecek boyutlarda kamusal kaynaklar kullanılmaktadır.

Değerli milletvekilleri, “Biz bin ağaç kesiyoruz, 1 milyon ağaç dikiyoruz.” sözüne tekrar gelmek istiyorum. Özellikle Ankara Büyükşehir Belediyesinde Melih Gökçek döneminde yapılan bir uygulamayı size arz etmek istiyorum. Dışarıdan getirilen ithal ağaçların hiçbirisi Ankara’da tutmadı. “1 milyon ağaç diktik.” dedi, bunun 10 bin düzeyinde tutup tutmadığı konusuyla ilgili aslında biz burada araştırma önergesi verdik ama araştırma önergemiz bile burada dikkate alınmadı. Yani, ormanın dokusunu, yetişecek ağacın dokusunu, coğrafyasını, tabiat koşullarını araştırmadan getirip orman diye diktiğimiz alanları maalesef yeniden orman alanı olarak kazanamamış durumdayız. Bunun da boş bir söz olduğunu da buradan ifade etmek isterim.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Doğan.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Gümüşhane Milletvekili Cihan Pektaş konuşacak.

Buyurun Sayın Pektaş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA CİHAN PEKTAŞ (Gümüşhane) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi üzerine grubum adına söz almış bulunuyorum, sizleri saygıyla selamlıyorum.

Sürdürülebilir kalkınma ilkeleri istikametinde sahip olduğumuz çevre, kültür ve tarihî değerlerimiz en temel ve en kalıcı zenginliklerimizdendir. Hedefimiz, ekonomik kalkınma ile çevre arasında en uygun dengeyi kurarak halkımızın hayat standardını en üst seviyeye taşıyacak bir yapı oluşturmaktır.

Türkiye, iktidarımız döneminde dünyada orman varlığını artıran nadir ülkelerden birisi olmuştur. 2002 yılında 208 milyon dekar olan orman varlığımız bugün 223 milyon dekara çıkarılmıştır. Böylece orman alanlarımız 15 milyon dekar artırılmıştır. 2003 yılından bugüne kadar ağaçlandırma ve orman ıslahı çalışmaları 5 misli artırılmıştır. Yaklaşık 50 milyon dekar alanda çalışma yapılarak 4 milyar 50 milyon fidan toprakla buluşturulmuştur. Ağaçlandırmada dünyanın en başarılı üç ülkesinden birisi olduk.

Ormancılık faaliyetlerini geliştirmek maksadıyla ceviz, badem, kestane, dut, salep, trüf mantarı, yol kenarı ağaçlandırması gibi 38 alanda eylem planları hazırlayarak uygulamaya koyduk. Sektörde dışa bağımlılığı azaltmak için 2002 yılında 13 milyon 700 bin metreküp olan endüstriyel odun üretimi 2017 yılında 17 milyon 101 bin metreküpe çıkartılmıştır. Hedefimiz, 2019 yılı sonuna kadar 18,5 milyon metreküpe çıkartmaktır. Her daim yanında olduğumuz orman köylümüze son on beş yılda yaptığımız doğrudan destekler ve ormancılık faaliyetleri için 14,5 milyar lira gelir sağladık. 2018 ve 2019 yıllarında toplam 3,6 milyar lira daha gelir sağlanacaktır.

Ormanlarımızda vahidi fiyat esasına göre üretim işlemlerinde birim fiyat tespiti, iş gruplarına göre yapılan iş zaman analizleri ve zorluk şartları göz önüne alınarak oluşturulan kriterlere göre yapılmaktadır.

Orman köylülerimizin yerinde kalkındırılması maksadıyla Sayın Cumhurbaşkanımızın başlattığı seferberlik kapsamında 2015-2019 yıllarında uygulamaya konulan 5 Bin Köye 5 Bin Gelir Getirici Orman Projesi çerçevesinde ceviz, badem, fıstık çamı gibi meyveli orman ağaçları dikilmeye başlanmıştır. Şu ana kadar 3.454 köyde ağaçlandırma çalışmaları tamamlanmıştır. Yapılmakta olan ormancılık faaliyetleriyle orman köylülerimize 8 milyar lira daha gelir sağlanacaktır. Ormanlardan elde ettiğimiz kekik, ada çayı, defne, keçiboynuzu gibi orman dışı orman ürünleri ihracat gelirini 500 milyon dolara çıkardık, inşallah hedefimiz 2023’e kadar bunu 5 milyar dolara çıkarmaktır. 396 bal ormanı kurulmuştur.

Değerli milletvekilleri, ülkemizin en güzide ve en köklü kurumlarından biri olan orman teşkilatımız yetişmiş personel kadrosuyla ormancılık faaliyetlerini sürdürmeye devam ediyor.

Bu duygu ve düşüncelerle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Pektaş.

Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Grup önerisi kabul edilmemiştir.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

3.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine; bastırılarak dağıtılan 556 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın kırk sekiz saat geçmeden gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 1’inci sırasına alınmasına ve bu kısımda bulunan diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; 8 ve 15 Mayıs 2018 Salı günkü birleşimlerinde sözlü soruların görüşülmemesine; 556 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 2/5/2018 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

                                                                              Bülent Turan

                                                                               Çanakkale

                                                       AK PARTİ Grubu Başkan Vekili

Öneri:

Bastırılarak dağıtılan 556 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın kırk sekiz saat geçmeden gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 1’inci sırasına alınması ve bu kısımda bulunan diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi,

Genel Kurulun;

2 Mayıs 2018 Çarşamba günkü (bugün) birleşiminde 556 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesi, 556 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanamaması hâlinde 3 Mayıs 2018 Perşembe günkü birleşiminde 556 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesi,

8 ve 15 Mayıs 2018 Salı günkü birleşimlerinde sözlü soruların görüşülmemesi;

8 Mayıs 2018 Salı günkü birleşiminde 112 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,

9 Mayıs 2018 Çarşamba günkü birleşiminde 115 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,

10 Mayıs 2018 Perşembe günkü birleşiminde 125 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,

Çalışmalarını sürdürmesi,

556 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerinin ekteki cetveldeki şekliyle olması,

Önerilmiştir.

 

556 sıra sayılı Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/943)

Bölümler

Bölüm Maddeleri

Bölümdeki Madde Sayısı

 

1 ila 8 inci maddeler arası

 

1. Bölüm

(5 inci maddeye bağlı geçici madde 76; geçici madde 77 ile 7 nci maddeye bağlı Ek Madde 177; Ek Madde 178; Ek Madde 179; Ek Madde 180; Ek Madde 181; Ek Madde 182; Ek Madde 183; Ek Madde 184; Ek Madde 185; Ek Madde 186; Ek Madde 187; Ek Madde 188; Ek Madde 189; Ek Madde 190; Ek Madde 191; Ek Madde 192; Ek Madde 193; Ek Madde 194; Ek Madde 195; Ek Madde 196; Ek Madde 197; Ek Madde 198 dahil)

30

2. Bölüm

9 ila 17 nci maddeler arası

9

Toplam Madde Sayısı

39

BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere, öneri sahibi Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Çanakkale Milletvekili Bülent Turan konuşacak.

Buyurun Sayın Turan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

AK PARTİ Grubumuzun Meclisin çalışma saatlerini revize eden önerisi hakkında grubumuz adına söz aldım.

Biliyorsunuz, bugün bizim grup önerimiz 556 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nı görüşmeyi öngören bir teklif. 556 sıra sayılı Tasarı’mız kamuoyunun yakından takip ettiği, Yükseköğretim Kanunu’nda bazı değişiklikleri içeren 39 maddelik, iki ana bölümde görüşeceğimiz bir tasarı. Bugün görüşmelerine başlayacağımız bu tasarının, bugün geç saatlere kadar ve yarın aynı şekilde çalışarak, bu hafta yasalaşmasını öngörüyoruz. Kaldı ki, Meclisimizin seçim takvimine girmekle beraber, 17 Mayısa kadar çalışacağı kamuoyunca bilinmekte. Dolayısıyla zamanın hakkını vermek, usul ekonomisini gözetmek adına biz de toplumun öncelikli meselelerini çözmek, vaatlerimizi yerine getirmek için bu önerimizi vermiş bulunuyoruz.

Değerli arkadaşlar, bugünkü konuşmalarda da zaman zaman muhalefet vekillerinin dile getirdiği bu kanunla ilgili temel birkaç eleştiriye cevap vermek isterim izin verirseniz.

Bakınız, değerli arkadaşlar, bir defa, bu kanunla ilgili çalışmamızı Komisyonumuz, Bakanlığımız, ilgililer, tüm taraflarla görüşerek bu somut hâle getirmiş olduk. Bu görüşmelerin nihayetinde bir tek niyetimiz var, istiyoruz ki üniversitelerimiz daha özgür, daha demokratik ve daha hızlı iş yapan kurumlar olarak hayatına devam etsin. Yok, “Bölünmesine karşıyız.”, yok, “Öyle yapalım, böyle yapalım.” derken her adımımızın bir gerekçesi var; bunları niçin yaptığımızı uluslararası örnekleriyle beraber inceleyerek karara bağlamış bulunuyoruz.

Tarafların bilgisi olmadan yapmadık, tarafları dinledik. Tabii ki, tarafların tatmin olmadığı tarafları vardır, eksik olan taraflarımız vardır ama bildiğimiz bir şey var, derdimiz, niyetimiz üniversitelerimizin çok daha pratik iş yapacak bir zemine kavuşması. 100 binleri aşan öğrenci sayısıyla çabuk karar vermek, idari yapılanmanın başarılı olması çok mümkün değil. İlk bölünen de şu anki üniversiteler değil, şimdiye kadar Türkiye’de onlarca üniversite bölünerek yeni ve başarılı üniversitelere imkân sağlanmış. Bülent Ecevit Üniversitesi Hacattepeden çıkarak, bölünerek kurulmuş, Gaziantep Üniversitesi ODTÜ’den doğmuş, Sakarya Üniversitesi İstanbul Teknik Üniversitesinden doğmuş gibi onlarca örneğimiz var. Kaldı ki biz “Üniversitelerin sayısı büyük olduğu için bölelim ve daha pratik bir idari yapılanma olsun.” derken yine dünya örneklerine baktığımızda, örneğin Oxford’un 23 bin, Cambridge’nin 18 bin, Chicago’nun 13 bin, Harvard’ın 22 bin civarında öğrencisi olduğunu, ortalama bu rakamlarda olduğunu ifade etmek isterim ama Türkiye’de 50 binleri aşan, 100 binleri aşan üniversitelerde çok başarılı akademik sonuç almanın, idari yapılanmanın mümkün olmayacağı kanaatindeyiz. Kaldı ki -yine bir uluslararası örnek- meşhur Sorbonne Üniversitesinin sekiz ayrı üniversiteye bölündüğü bir gerçek.

Bakınız değerli arkadaşlar, ideolojik yaklaşımları bir yana bırakırsak, daha soğuk akılla, daha sağlıklı yaklaşarak meseleyi değerlendirirsek farklı sonuçlar elde edebiliyoruz. Örneğin, bir metni okumak isterim sizlere izin verirseniz: “Üniversitelerin bölünmesini destekliyorum, 100 bin öğrenciyle üniversite yönetilemez. Dünyadaki örnekleri incelediğimizde üniversite yönetilmesinde ideal sayının 20-25 bin olduğunu görüyoruz. Üniversitelerimiz dinamik olmak, dünyayla yarışa girmek zorundadır.” diye devam ediyor ilgili hocamız. Kim bu rektör? Cumhuriyet Halk Partisi Grubunda konuşma yapmaktan çekinmeyecek kadar ideolojik yaklaşımı olan Profesör Ural Akbulut. Dolayısıyla, meseleye ideolojik yaklaşımlardan uzak baktığımızda, buna destek olmanın da imkân dâhilinde olduğunu görüyoruz.

Kamuoyunda zaman zaman tartışılan bir diğer eleştirinin de şu olduğunu düşünüyorum: Sanki bu kanun değişince bugün üniversitenin öğrencisinin mezun olurken yeni üniversiteden mezun olacağı ön yargısı var. Hayır arkadaşlar, ilgili üniversitelerde olan öğrencilerimizin tümü şu anki okullarından mezun olma hakkına sahip. O yüzden “Ben şu okula girdim, kanun değişti, diplomam başka olacak.” değil. Arzu ederse arkadaşlarımız, öğrencilerimiz kendi girdiği, şu anki okuduğu üniversite adıyla mezun olabilecekler. Kaldı ki gelenek oluşturulurken toplum vicdanından, Parlamentodan, genel motivasyondan uzak yapılmaz. Biz istiyoruz ki bu gelenek ayağa kaldırılırken, akademik gelenek büyütülürken bu konudaki uluslararası örneklere bakalım, yeni yeni vizyonlara, motivasyonlara kapı aralayalım. Derdimiz bu. Kaldı ki bu tasarıyı sadece “üniversiteleri bölmek” adıyla ifade etmek doğru değil. Kanuna baktığımızda, çok sayıda vakıf ve devlet üniversitesi kurulduğu, vakıf ve devlet üniversitesi kurulurken yeni birtakım öğrenci alımlarına imkân sağlandığı, YÖK başta olmak üzere ilgili kurumların talep ettiği bazı idari imkânların verildiği, YÖK Denetleme Kuruluna görevlendirme sorununun aşıldığı gibi daha birçok konuda değişik düzenlemeler var. Bir derdimiz var, bir daha söylüyorum: “Bölünmek” diye özetlemek doğru değil, üniversite kuruyoruz -vakıf, devlet- YÖK başta olmak üzere ilgili kurumların taleplerini gözden geçiriyoruz ve uluslararası standartlarda adım atmaya gayret ediyoruz. Bizler gençlerimizi seviyoruz, üniversitemizin büyümesini istiyoruz. Her ilde üniversite açarken iddiamız da buydu. Bu ülkenin, bu coğrafyanın tüm gençleri arzu ederse üniversite okuyabilsinler dedik, bu adımımızla bir daha yaklaşmış oluyoruz.

Hepinizi saygıyla selamlıyor, teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Turan.

İYİ PARTİ Grubu adına Bursa Milletvekili Sayın Kadir Koçdemir konuşacak.

Buyurun Sayın Koçdemir. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA KADİR KOÇDEMİR (Bursa) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; sözlerimin başında yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Mecellede bir hüküm vardır, “Usul esasa mukaddemdir.” der. Bu yasama döneminde bu Mecliste sıkça karşılaştığımız bir durum şu: İşler aceleye getiriliyor. “Usul ekonomisi” diye bir kavram adına; tartışmadan, müzakere etmeden, gece sabahlara kadar burada kalıp ILO’nun işçiler için belirlediği esaslar bile ihlal edilerek kanunlar çıkarıyoruz. Ama o çıkardığımız kanunlarda, mesela Anayasa’da uyum yasalarıyla ilgili “Altı ay içinde çıkarılır.” diye hüküm koyup aynı insanlar, aynı aritmetik dengeler, aynı Meclis ekonomisi durduğu hâlde bir yıl içinde bir tek maddeyi bile getirmiyoruz. Anayasa Mahkemesinde iptal edilen kararlar için tanınan sürede, küçük çocuklara cinsel istismar hususunda olduğu gibi ayları, yılları geçirip o konuda hiçbir adım atmıyoruz ancak daha önce hiç tartışılmamış hususlarda bir gece bir beyanın arkasından Meclis burada toplantıya çağırılıyor ve “Bu iş bitene kadar burada duralım.” deniyor.

Şunu unutmamak gerekir: Demokraside meşruiyetin kaynağı usuldür. Eğer usul ihlal edilir ise buradan çıkan kararların meşruluğu her zaman tartışılır. Çünkü demokratik usuller, kamuoyu oluşması ve irade oluşmasında ilgili bütün kesimlerin söz hakkının gündeme gelmesini garanti etmeyi hedefler. Eğer bu sağlanamazsa o zaman isabetli bir karar alınmaz. Nitekim bunu görüyoruz. Çok acele ede ede, koştura koştura çıkardığımız kanunlar, değiştirdiğimiz anayasaların gereğini bile aylarca, yıllarca bekleyip yapmıyoruz. Bugün birden bire Türkiye gündemine gelen bir konuyla ilgili böyle bir teklifle karşı karşıyayız. İngilizlerin “pahalı-ucuz”la ilgili söyledikleri bir sözü bu usul işine uyarlamak istiyorum arkadaşlar, diyorlar ki: “Acele edecek kadar çok vaktimiz yok.” Böyle anlamadan, dinlemeden, birbirimize meramımızı anlatamadan aldığımız kararlar sebebiyle dikkat edin, Resmî Gazete’yi inceleyin, en çok değişiklikler bir iki ay önce karara bağladığımız hususlar hakkındadır. Bugün yine böyle bir şeyle karşı karşıyayız. İnşallah bütün bunlar 24 Haziranda bitecek ve Türkiye, siyasetin olması gerektiği gibi olduğu bir döneme girecektir.

Saygılar sunuyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Koçdemir.

Halkların Demokratik Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu konuşacak.

Buyurun Sayın Kerestecioğlu. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üniversite özerkliği, 12 Eylülün ürünü olan YÖK’ün kaldırılması; bu noktalardan şimdi geldiğimiz nokta, üniversitelere seçileni değil, istediğini atama; üniversitelerde bilimsel çalışmayı öldürme; ticarethaneye döndürme; “barış” diyenleri hapsetme ve üniversiteleri böl ve yönet politikasıdır. Bu düzenleme, kısaca, üniversite özerkliğine yönelik darbe niteliğindedir.

Şimdi, üniversitelerle ilgili esasa girdiğimiz zaman zaten bu konuyu detaylıca anlatacağız ama ben size Selahattin Demirtaş’tan bir sözü, bir serzenişi ifade etmek istiyorum. “Geçtiğimiz pazartesi Silivri’de görülen ve 8 Hazirana ertelenen davada savcının ‘örgüt propagandası’ dediği şey, çözüm süreci döneminde 2013 ‘Nevroz’ konuşmamızın polis raporunun sonuç kısmı. İşte bu konuşmaya ‘Beş yıl ceza verelim.’ diyorlar. Adaletin geldiği nokta bu.” diyor Selahattin Demirtaş.

Ne konuşmuşlar biliyor musunuz yani dosyaya giren polis raporunda ne yazıyor? Propagandadan cezalandırma istenen konuşma nedir? “‘Barış süreci, barışın dili ve insanların ölmeyeceği, gençlerin birbirini öldürmeyeceği bir müzakere masasını da desteklemeye devam edeceğiz.’ şeklinde söylemleri kullandığı, yaşanan sürecin devam etmesi gerektiği, Türk ve Kürt halkının barış içerisinde birlikte yaşayabileceğini, siyasetçilerin konuşarak çözüm üretebileceğini aktardığı tespit edilmiştir.” Evet, raporda aynen böyle diyor; “Türk ve Kürt halkının barış içerisinde birlikte yaşayabileceğini, siyasetçilerin konuşarak çözüm üretebileceğini aktardığı tespit edilmiştir.” Şimdi, böyle bir polis raporuna dahi, bu konuşmaya dahi eğer propagandadan ceza isteniyorsa, hakikaten, Sayın Selahattin Demirtaş’ın dediği gibi, adaletin geldiği nokta budur. Evet, sizin adaletiniz böyle tecelli ediyor.

Ama ben Sayın Selahattin Demirtaş’a buradan seslenmek istiyorum: Gerçekten bugün, her türlü sağ ittifakın yapıldığı bu Mecliste, her türlü pazarlığın yapıldığı bu Mecliste, sizler orada bizler burada, birer inci tanesi gibi, ilkelerimizle, prensiplerimizle dimdik ayakta duruyoruz.

Selamlar, saygılar. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Mahmut Tanal konuşacak.

Buyurun Sayın Tanal. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MAHMUT TANAL (İstanbul) – Değerli Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlar; hepinizi saygıyla, hürmetle selamlıyorum.

Tabii, görüşülecek olan 556 sıra sayılı Tasarı’nın… Anayasa’mızın 88’inci maddesi der ki: “Kanun tasarı ve tekliflerinin Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülme usul ve esasları İçtüzükle düzenlenir.” Ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 52’nci maddesine baktığımız zaman da “Görüşülecek olan bir kanun teklifinin üzerinden kırk sekiz saatlik bir süre geçmeden görüşülmez.” der. Bunu söyleyen Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 52’nci maddesi.

Geçmişte buna benzer örnek olmuş mu? Olmuş. Buna benzer örnek geçmişte ANAP iktidardayken… Onlar da gayet açık ve net böyle kırk sekiz saat geçmeden bir kanunu getiriyorlar, Mecliste bu görüşülüyor ve o dönemin ana muhalefet partisi de bunu Anayasa Mahkemesine götürüyor, 1991/27 esas sayısı ve 1991/50 karar sayısıyla iptal ediliyor. Yani burada teknik olarak şunu söylemeye çalışıyorum: Burada kırk sekiz saat geçmeden görüşülebilir mi, görüşülemez mi? Görüşülebilir. Teknik koşulları nedir? Bir, Komisyonun erken görüşmesinin gerekçesini yazacak veyahut da Hükûmetin bu konuda bir gerekçe yazması gerekir ki bu Anayasa’ya uygun bir hâle gelebilsin. Sayın Hükûmet tarafında oturan yetkili arkadaşlarımızın bir gerekçesi yok, Komisyonun da bir gerekçesi yok ve bu gerekçeler olmadan burada görüşülmesi Anayasa’ya aykırı.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Var, var.

MAHMUT TANAL (Devamla) – Şimdi, AK PARTİ’nin Grup Başkan Vekili Sayın Bülent Turan Bey örnekler verdi; Sorbonne’dan örnek verdi. Orada “1, 2, 3, 4…” diye numaralandırılır.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – 8’e kadar.

MAHMUT TANAL (Devamla) – Ne güzel, 8’e kadar numaralandırılır veyahut da coğrafik anlamda isim verilir.

Siz bu üniversitelerden ne istiyorsunuz? Yani İstanbul Üniversitesinden ne istiyorsunuz? İnönü Üniversitesinden ne istiyorsunuz? Değerli arkadaşlar, Gazi Üniversitesinden ne istiyorsunuz? Bunların marka değerini bitiriyorsunuz aslında. Yani burada kalitesini artırmıyorsunuz, verimini artırmıyorsunuz, eğitimini artırmıyorsunuz, burada hafızayı siliyorsunuz, marka değerini düşürüyorsunuz. Bu o kadar çok mu önemliydi? Bakın, sizin tarafınızdan verilen dünya kadar elimizde iş var. Kaç tane iş var? 50 tane iş var, 50 tane iş. Bu 50 tane işi bırakmış durumdasınız, bunu yapmıyorsunuz, üniversitelerle ilgili yasayı getiriyorsunuz. Önümüzde görüşülecek olan iş açısından en büyük ve önemli iş nedir aslında?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT TANAL (Devamla) – Özür dilerim, bitireceğim, bir dakika ek süre verebilir misiniz Başkanım?

BAŞKAN – Tabii, buyurun.

MAHMUT TANAL (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Şimdi, önümüzde en büyük ve önemli iş nedir? Üniversitelerin kalitesini düşürmek mi, kalitesini artırmak mı? Siyasetin kalitesini artırmak istiyor muyuz? 5 siyasi parti istiyor değil mi? Peki, 5 siyasi parti siyasetin kalitesini artırmak istiyorsa, daha verimli olmasını istiyorsa, Sayın Bülent Turan Bey, bakın, 307 sıra sayısıyla 2016 yılında getirmiş olduğunuz siyasi etik yasa teklifi var. Siyasi etik yasa teklifinin gerekçe kısmında ne diyorsunuz? Türkiye’de siyasi etik ilkelerinin daha sağlıklı bir biçimde hayata geçmesine, dolayısıyla demokrasiye ve genel olarak siyaset kurumuna yönelik güvenin artmasına katkı vereceği için bu teklifi getirmişsiniz. Niye bunu görüşmüyorsunuz da üniversitelerin kalitesini düşürmek için, üniversiteleri bölmek için bunu getiriyorsunuz? Siyasetin kalitesini artırmak mı daha acil ve önemli, yoksa üniversiteleri bölüp parçalamak mı daha önemli? Üniversitelerin markalarını düşürmek mi önemli, üniversitelerin kalitesini, markasını artırmak mı önemli? Gelin şunu yapalım: Yeni kuracağımız veya yeni kurulmuş olan tüm üniversiteleri birer marka değeri hâline getirelim. Bu yeni kurulmuş olan üniversiteleri marka değeri hâline getirmiyoruz, mevcut olan markaları itibarsızlaştırıyoruz; bu, kabul edilir bir durum değildir.

Hepinize teşekkür ediyorum, saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tanal.

Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) Çeşitli İşler

1.- Başkanlıkça, Genel Kurulu ziyaret eden Cezayir Ulusal Halk Meclisi Dışişleri İşbirliği ve Göç Komisyonu heyetine “Hoş geldiniz.” denilmesi

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisini ziyaret etmekte olan Cezayir Ulusal Halk Meclisi Dışişleri, İşbirliği ve Göç Komisyonu heyeti Genel Kurulumuzu teşrif etmişlerdir. Kendilerine Başkanlık Divanımız adına “Hoş geldiniz.” diyoruz. (Alkışlar)

Alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

1’inci sıraya alınan, Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/943), Erzincan Milletvekilleri Sebahattin Karakelle ve Serkan Bayram'ın Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2311), Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve 5 Milletvekilinin Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2313), Malatya Milletvekili Öznur Çalık ve 3 Milletvekilinin Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2314) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/943), Erzincan Milletvekilleri Sebahattin Karakelle ve Serkan Bayram’ın Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2311), Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve 5 Milletvekilinin Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2313), Malatya Milletvekili Öznur Çalık ve 3 Milletvekilinin Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2314) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 556) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Komisyon Raporu 556 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, bu tasarı İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında temel kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle, tasarı tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.

Tasarının tümünün görüşmelerine geçmeden önce birleşime on beş dakika ara veriyorum, grup başkan vekillerini toplantıya davet ediyorum.

İYİ PARTİ grup temsilcisi de toplantımıza gelebilir.

Kapanma Saati: 16.59

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.21

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Mehmet Necmettin AHRAZOĞLU (Hatay)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 94’üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

556 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Tasarının tümü üzerinde İYİ PARTİ Grubu adına Balıkesir Milletvekili İsmail Ok konuşacak.

Buyurun Sayın Ok. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakika.

İYİ PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL OK (Balıkesir) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; öncelikle hepinizi muhabbetle selamlıyorum.

Türkiye'nin gündemi çok yoğun, çok ağır sorunlarla karşı karşıyayız ama biz böylesine ağır sorunlar dururken şimdi üniversitelerimizin bölünmesini konuşuyoruz. Gerçekten, bunun izahı söz konusu değildir. Peki, üniversiteleri bölersek neyi halledeceğiz, üniversitelerin şu anda içinde bulunduğu durumun nedeni nedir; öncelikle bu sorulara bir cevap bulmaya çalışalım.

Ne diyor AK PARTİ Genel Başkanı, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan “Üniversiteler çok kalaba dolayısıyla iyi yönetilemiyor, bunları bölmemiz lazım.” Peki, on beş yıldır, hatta on altı yıl da neredeyse dolmak üzere, bu ülkeyi kim yönetiyor? Üniversiteler niye bu kadar kalabalıklaştı, yoğunluk arttı? Sadece ve sadece üniversite kapılarındaki yığılmayı azaltma adına -hiç abartı yok- 25-30 kişilik sınıflara, dersliklere, amfilere 100 kişiyi yerleştirirseniz, işte, üniversiteleri eğitim yuvası olmaktan çıkarıp maalesef, bilim ve teknoloji adına araştırma merkezi olmaktan çıkarıp sadece, üniversitenin bir kapısından girmiş, diğer kapısından çıkmış, bilgi ve donanım yönünden yeterince iyi yetişmemiş, yılları çalınmış, emekleri çalınmış yeni işsizler ordusuna gençlerimizi ilave edersiniz. Bugün durum bu.

Maalesef, birçok üniversitemizde öğretim görevlisi yok, gerekli araç gereç yok; biz bunları çözmek yerine üniversiteleri bölüp parçalamakla günü geçiştirmeye çalışıyoruz. Bizim, İYİ PARTİ olarak bunu kabul etmemiz asla söz konusu değildir. Şimdi, kendimizi gençlerimizin yerine koyalım, öğrencilerimizin yerine koyalım, onların annelerinin, babalarının yerine koyalım ve oralarda çalışan akademik personel ve diğer idari personel yerine bir an için kendimizi koyalım: Taşradan gelmiş Ankara’ya ya da İstanbul’a ya da Malatya’ya, bir başka yere; evini, yurdunu ona göre, barınacağı yeri ona göre belirlemiş, şimdi hiç kimseye sorulmadan “Evet, ben bu üniversiteleri bölüyorum çünkü bu üniversiteleri yönetemiyorum.” diye de acı bir itirafla bu sorunun çözüleceği zannediliyor. Buradan özellikle Hükûmetten ve AK PARTİ Grubundan ve onların saygıdeğer milletvekillerinden, ellerini vicdanlarına koyarak bunu bir kez daha düşünmelerini istiyoruz. Lütfen, gençlerimize, çocuklarımıza, oralarda çalışan akademik personele bunları yapmayalım.

Türkiye'nin en köklü üniversitelerinden olan İstanbul Üniversitesi, Gazi Üniversitesi, İnönü Üniversitesi, hepsini saymaya kalkarsak gerçekten içler acısı bir durumla karşı karşıyayız. Bunları böldüğümüzde ne elde edeceğiz, elimize ne geçecek? Hiçbir şey. İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi veya Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi veya başka okulların fakülteleri büyük sorunlarla karşı karşıya. Niye? Biraz önce dediğimiz, Hükûmetin yanlış politikaları sonucunda, bir insanın obez olması gibi, suni şişmanlamaları yüzündendir. Örneğin, bir tıp fakültesi hizmet veriyor, yüzlerce, binlerce hastaya şifa dağıtıyor, tabii, hâliyle SGK’ye bunun faturasını gönderiyor. Hükûmetiniz ne yapıyor? Aylarca, evet, aylarca, en az altı ay bu üniversitelerin ödeneklerini, ödenek de değil, emeklerinin karşılıklarını yatırmıyor ama aynı kamu kurum ve kuruluşları, SGK başta olmak üzere, vergi daireleri kendi alacaklarına geldikleri zaman şahin kesiliyorlar.

Kısacası, üniversitelerimizin içerisinde bulunduğu bu durumun temel nedeni, AK PARTİ hükûmetlerinin yanlış politikalarıdır. Bizler buradan, bu uygulamalardan derhâl vazgeçilmesini istiyoruz ve gerçekten, zerre kadar aklı olan insanlarımızın sorduğu şu soruları milletimiz adına sormak istiyoruz: Madem kalabalık üniversiteleri bölüyoruz, niçin 20 tanesini bölüyoruz, diğerlerini niye bölmüyoruz? Bu üniversiteleri bölünce sorunlar hallolacak mı? Madem ideolojik tepki veriyoruz, İstanbul Üniversitesi ile Gazi Üniversitesi nasıl aynı şeyle karşı karşıya kalıyor?

Şimdi, Sayın Cumhurbaşkanı, AK PARTİ Genel Başkanı Sayın Erdoğan diyor ki: “Bu eylemlerin hepsi ideolojik.” Evet, bu eylemlerin ideolojik olmadığı kesin. Halk görüyor, gerçekleri saptıramazsınız. Eylem yapan öğrencilerimizin içerisinde, çalışanlarımızın içerisinde, akademisyenlerin içerisinde her türlü dünya görüşüne sahip vatandaşlarımızın olduğunu Türk milleti televizyonlarda canlı yayınlarla izliyor. Başörtülü kızımız da, başörtüsü olmayan bir diğer kız evladımız da “Benim üniversiteme dokunma.” diyor, “Ben buraya Gazi Üniversitesine girdim, İstanbul Üniversitesine girdim. Ben bu üniversitelere girmek için bir yıl bekledim, tekrar sınavlara girdim, niye? İşte Gazi Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi, İnönü Üniversitesi, Sakarya Üniversitesi, Erciyes Üniversitesi, Karadeniz Teknik Üniversitesi diplomalarını almak için.” Şimdi ne yapıyoruz? Birileri çıkmış “Hayır, bu olamaz, biz bu üniversiteleri bölüyoruz.” diyor. Biz de “Böldürtmeyeceğiz.” diyoruz çünkü bu yapılan “Ben yaptım oldu.” zihniyetidir. Özellikle AK PARTİ Grubu bizim bu eleştirilerimizden ciddi şekilde rahatsızlık duyuyor. O zaman size soruyoruz: Hangi bileşenlerle, üniversitelerin öğretim üyeleriyle mi, çalışanlarıyla mı, öğrencileriyle mi bir araya geldiniz de bu kararı aldınız? Ya da hangi bilimsel çalışmalar neticesinde, üniversiteler bölündüğünde, tıpkı 16 Nisan referandumunda olduğu gibi, Türkiye uçacak noktasına geldiniz? Bunlar yanlış şeyler, bunlar ideolojik yaklaşımlar. Evet, ortada ideolojik bir durum var ama bu, üniversitelerinin bölünmesine karşı çıkan öğrencilerimiz ya da akademisyenlerin tepkisi değil, AK PARTİ Genel Başkanı, Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ve AK PARTİ Grubunun yaklaşımıdır.

Bizler, üniversitelerin bölünmesiyle sorunlarının çözüleceğine asla inanmıyoruz. Üniversitelerin özellikle araştırma geliştirme yönünden, öğretim üyelerinin ödeneklerinin ve onlara hizmet veren çalışanlarının paylarının artırılmasını istiyoruz ve öğrencilerimizin gerçekten üniversite eğitim öğretim hayatının tadını çıkaracak sağlıklı ortamlarının sağlanmasını istiyoruz. Üniversitelerde, biraz önce dediğim gibi, öğrenci kontenjanlarının 100-150’ye çıkarılması dolayısıyla öğrencilerimiz de çalışanlar da maalesef 25-30 kişilik sınıflarda, kibrit kutusu gibi yerlerde üst üste, sağlıksız ortamlarda okumak ve çalışmak durumunda kalmışlardır.

Buradan Hükûmeti uyarıyoruz: Üniversiteleri bölmek yerine, üniversitelerde suni olarak şişirilmiş bu öğrenci sayıları eski değerlerine düşürülsün. Üniversite kapılarındaki öğrenci sayılarını böyle günübirlik azaltacağız diye kalkıp da üniversitelerdeki dersliklere öğrencileri üst üste tıkmayalım, onların iyi şartlarda eğitim almasının önünü açalım ve öğrencilerimizin ruhen, bedenen sağlıklı olması için her türlü sosyal, kültürel ve sportif faaliyetleri yapması için alanlar açalım. Ama sizler bunları yapmak yerine, öğrenci sayısını artırıyorsunuz, bina üstüne bina yapıyorsunuz ve üniversitelerdeki öğrenci kardeşlerimiz, evlatlarımız, çalışanlarımız ve akademisyenlerimiz maalesef sağlıklı ortamlarda çalışma imkânı bulamıyorlar.

Yine diyoruz ki özellikle akademisyenlere ve üniversitede çalışan diğer idari personele gerekli değeri verelim. Bu değeri vermek öncelikle onların özgürce fikirlerini, düşüncelerini ifade etmeleridir, onların görüşlerini almaktır, onların insanca yaşayacak ücretlere sahip olması için bütçeden gerekli payın ayrılmasıdır. Buradan özellikle AK PARTİ Grubuna yeniden yeniden sesleniyoruz: Gelin, yarın pişman olmadan “Biz bunları niye yaptık?” demeden bundan vazgeçelim çünkü yapılan uygulamaların hiçbir ilmî, insani, ahlaki yönü yok.

Size Gazi Üniversitesinden, burnumuzun dibinden bir örnek vermek istiyorum. İletişim Fakültesi, yeni kurulacak Hacı Bayram Veli Camisi… Evet, böyle cami isimlerini, böyle kutsal isimleri insanlar karşı çıkmasın diye üniversitelere vermeye başlayınca… Evet, İletişim Fakültesini Hacı Bayram Veli Üniversitesine; aynı okulun bulunduğu yerde, aynı ortak alanı kullandıkları, hatta kaloriferlerinin dahi ortak merkezî sistemle ısındığı bir diğer fakülteyi Gazi Üniversitesine bağlayacaksınız. Bunlar yanlış şeyler. Aynı bahçe içerisinde İletişim Fakültesi Hacı Bayram Veli Üniversitesine bağlanacak -yapılan pazarlıklar sonucunda kuvvetle muhtemel- Hukuk Fakültesi de Gazi Üniversitesinde kalacak. Bunun neresini savunuyorsunuz? Bunu hangi bilimsel kriterlere dayandırıyorsunuz? Dolayısıyla bu uygulamalardan vazgeçelim. Ben iyi niyetimi muhafaza ediyorum. Dolayısıyla bu bölümde gerçekten aklıselimin hâkim geleceğine inanarak eleştirilerimizi sınırlı tutuyoruz. Ama bu uygulamalara devam ederseniz gerçekten bu, tamamen ideolojik bir uygulama olacaktır, siyasi bir uygulama olacaktır; bunları en sert şekilde eleştireceğimizi ifade etmek istiyorum.

“Üniversiteler kalabalık, üniversiteler büyük, dolayısıyla yönetilemiyor” mantığıyla üniversitelerin bölünmesi savunulamaz. İşte, o zaman diyor ki Avrupa Birliği ülkeleri, emperyalist güçler: “Türkiye çok büyük, Suriye çok büyük, Irak çok büyük, ufalanması lazım.” Bu mantıkla…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Örnek yanlış oldu.

İSMAİL OK (Devamla) – Örnek hiç yanlış değil.

Bu mantıkla üniversiteler bölünmez. İşte, biz “Üniversiteler kalabalık, yönetilemiyor.” diyoruz, emperyalist güçler de “Türkiye çok büyük.” diyor. Bunun bilimsel temellere dayanması lazım. Bu uygulamayı burada geri çekeceğinizi ümit ediyoruz, aksi takdirde bunu savunmaya kalkarsanız sonuna kadar İYİ PARTİ olarak direneceğiz. Ve buradan da ifade ediyoruz: Eğer sizler bunu bölerseniz, parçalarsanız, bizler milletten alacağımız 24 Hazirandaki yetkiyle tekrar birleştireceğiz. Üniversitelerin bölünmesine de birleşmesine de ayrıştırılmasına da o üniversitenin bileşenleri karar verecek, onların görüşleri alınmadan “ben yaptım” zihniyetiyle hareket edilmeyecek.

Şimdi bunları söylediğimiz zaman AK PARTİ'nin çok değerli grup başkan vekilleri ve vekilleri rahatsız oluyor. Niye rahatsız oluyorsunuz? Bu çağda bir kişi her şeyi bilemez; yürütme, yasama, yargı bir kişinin elinde olamaz. Eğer yürütmenin, yasamanın, yargının bir kişinin elinde olmasını savunmaya kalkarsanız, çağdaş ülkelerde buna “demokrasi” denmiyor, buna ne dendiğini hepimiz çok iyi biliyoruz, “tek adam rejimi” deniyor, “tek adam rejimi.” Lütfen bu uygulamalardan vazgeçelim. Üniversitelerin, biraz önce de ifade ettiğim gibi, gerçek sorunlarına eğilelim, onları çözelim, çalışanlarımızın sorunlarını halledelim.

Şimdi ramazan geliyor, bayram geliyor, çalışanlar kara kara düşünüyor bayramı nasıl geçireceğini. Çalışanlarımıza en az birer maaş tutarında bayram ikramiyesi verelim hem Ramazan hem Kurban Bayramı’nda, bayramlar bayram olsun. Ve yine, bizim en büyük millî bayramlarımızdan olan 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda da -millî bayramlarımızın en az bir tanesinde daha- üniversite çalışanlarımıza ve bütün kamu çalışanlarına birer maaş ikramiye verelim. Yoksulluk, ekonomik sıkıntı had safhaya çıkmış; biz bunları çözmek yerine kalkmışız üniversiteleri bölmekle, parçalamakla meşgul oluyoruz.

Evet, ben, biraz önce de ifade ettiğim gibi, Hükûmeti ve özellikle AK PARTİ Grubunu, onların eli vicdanlı milletvekillerini bir kez daha düşünmeye davet ediyorum. Üniversiteleri bölerek sorunlarını çözemeyiz. Başta İstanbul Üniversitesi ve Gazi Üniversitesi olmak üzere bölünecek olan üniversitelerde bu kararı uygulamadan, bu son adımı atmadan bir kez daha düşünelim ve özellikle üniversite öğrencilerinin, çalışanlarının bu haklı tepkilerine, isteklerine kulak verelim; onların bayram öncesinde, ramazan öncesinde bu sıkıntıları yaşamasına izin vermeyelim. Onlarca, yüzlerce öğrenciden, öğrenci velilerimizden, çalışanlardan -sanalda başta olmak üzere, bizzat telefonla arayarak- “Bunu durdurun.” diye feryatlar, figanlar alıyoruz. İşte, İYİ PARTİ olarak biz bunun, bu üniversitelerin bölünmesinin doğru bir uygulama olmadığına, hiçbir soruna çare bulmayacağına inanıyoruz ve bu uygulamadan derhâl vazgeçilmesini talep ediyoruz milletimiz adına. Bu şekilde uygulamalarla asla üniversitelerimize bir derman olmayacağımızın altını çiziyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ok.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Zühal Topcu konuşacak.

Buyurun Sayın Topcu. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ZÜHAL TOPCU (Ankara) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üniversitelerle ilgili yasa tasarısı üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama, Mümtaz Turhan’ın “Üniversite Problemi” isimli kitabının ön sözünde yazdığı “Giriş” yazısından alıntı yaparak başlamak istiyorum. Rahmetli, gerçekten, bu konuda da Türkiye’de gelmiş geçmiş, üst sıralarda yer alan bilim adamı hüviyetine sahip biri olarak diyor ki: “Temelinde ilim bulunmayan içtimai ve iktisadi kalkınma düşünülemez. Gerçekte de ilim müesseselerini ve ilmî zihniyetini tesis etmeden kalkınmış, endüstrileşerek bugünkü manada modern cemiyet hâline gelmiş bir memleket bilinmemektedir ve bulunmamaktadır; işte bunun için, ilim ve ilim müesseseleri denince akla üniversite gelir. İstikbale emniyetle bakabilen ve bakabilecek olan memleketler üniversite problemini layıkıyla halleden, yeteri kadar hakiki ve yüksek seviyede üniversitelere kavuşan memleketlerdir.” Evet, rahmetli Mümtaz Turhan’ın ifadelerinde bile -orada- bahsettiği ve günümüzde de hâlâ sıcaklığını ve canlılığını koruyan ifadeler bunlar. İşte, şu anda da gerçekten burada konuşmamızın ana odak noktasını üniversitelerdeki yeni yapılanmalar oluşturmaktadır.

Evet, bir ülkenin geleceğe taşınmasında en önemli kurumlar üniversiteler. Üniversitelerin sahip olduğu özellikler bizim aslında ülke olarak nerede durduğumuzun da aynası olarak karşımızda bulunmaktadır. Şu anda yükseköğretimdeki istatistiklere baktığımızda, verilere baktığımızda Türkiye'nin var olan üniversitelerinin dışında gerçekten daha birçok üniversiteye ihtiyacının olduğu da gözler önüne serilmektedir. Bunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Türkiye'nin 81 milyon nüfusuyla daha birçok yeni ihtisas üniversitesine -özellikle burada vurgu yapmak istiyorum- alelade, açılmış olmak için açılmış değil de toplumun içinde bulunduğu yapının, toplumun, ülkenin ihtiyaçlarına yönelik olarak problemleri çözmeye hazır ihtisas üniversitesine ihtiyacı var.

Şu anda baktığımızda 112 tane devlet üniversitesi, 69 tane vakıf üniversitesi ve 5 tane de özel üniversite bulunmaktadır; toplam 186 üniversite var. Bugün burada tartıştığımız ve bu kanun tasarısının geçmesiyle yürürlüğe girecek olan üniversiteler daha bu kapsam içerisinde değil. Öğrenci sayısına baktığımız zaman ise 81 milyon nüfus içerisinde ön lisans öğrenimi gören 2 milyon 555 bin öğrencimiz var. Lisans öğrencilerimiz 4 milyonu geçmektedir. Yüksek lisans öğrencilerimiz 480 binden fazladır ve doktora öğrencilerimiz de 91 binden fazladır. Şimdi, burada özellikle vurgulamak istiyoruz ki yine Türkiye'yi ayağa kaldıracak olan, Türkiye'yi dünya sıralamasında, dünya liginde belirli bir yere getirecek olan üniversitelerin, aslında doktora veya yüksek lisans öğrenimine ağırlık vermeleri gerekmektedir sıradan bir yapılanmanın ötesine geçebilmesi için. Biraz sonra bunlardan da bahsedeceğim. Özellikle profesörler ve araştırma görevlileri de dâhil olmak üzere toplam 158.805 öğretim elemanı üniversitelerde görev yapıyor.

Şimdi, rakamlara baktığımızda gerçekten tatminkâr gibi gözükebilir ama bu rakamları uluslararası boyutta kıyas yaptığımızda, dünyadaki diğer ülkelerin üniversite sayılarıyla ve hoca sayılarıyla mukayese ettiğimizde bizim üniversitelerimizin sayısının gerçekten çok düşük kaldığından burada bahsetmek istiyorum. Mısır’ın 173, Vietnam’ın 209, Güney Kore’nin 322, Hindistan’a baktığımızda 8 bin küsur… Amerika, Filipinler, Arjantin, İspanya, Meksika, bunları sıralamak mümkün; o kadar çok üniversiteleri var ki ve bunların bir çoğunun da tematik olduğuna da şahitlik edebiliyoruz. Bu açıdan bakıldığında diyoruz ki bu sayılar gerçekten yetersiz ama bu sayıların artırılması acaba ülkemizdeki problemleri çözmeye yetecek mi? Hayır. Üniversiteler açısından önemli alanlardan bir tanesi de nitelik problemi. Yani kalite problemine geldiğimizde o zaman tekrar bu rakamların gözden geçirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Evet, nitelik meselesine geldiğimizde, üniversite sayısını artırmak herkes için, her isteyen için, her eğitimi almak için üniversiteyi ulaşılabilir kılmak önemli diyoruz ama bunun yanında, dediğimiz gibi üniversite kaliteleri, üniversitelerin kalitelerinin durumu da çok önem arz etmektedir.

Küresel rekabetin iliklerimize kadar hissedildiği, her adım başında, her gittiğimiz yerde karşılaştığımız kıyas yöntemi kullanılarak bize ülkemizin konumunun sürekli olarak hatırlatıldığı bir gerçekle de karşı karşıyayız. Bu açıdan bakıldığında da demek ki içinde bulunduğumuz durumu yalnızca kendi kendimizle mukayese etmek yetmiyor; artık sınırlar açık, her an her şeyden haberdar olabiliyoruz ve diğer ülkelerin attığı her adımın yansımaları da ülkemizden de anında hissedilebiliyor. Hâl böyle olunca o zaman diyoruz ki küresel rekabetin yoğun olduğu böyle bir dönemde üniversitelerin hassas konumları daha da önemli rol arz ediyor.

Evet, üniversiteyi liseden veya diğer eğitimlerden ayıran en önemli özelliği araştırmadır. Acaba araştırma durumundaki, araştırma pozisyonundaki üniversitelerimizin konumları nedir? Onlara da bakacağız. Artık, demin dediğimiz gibi, kapalı bir toplumda yaşamıyoruz; her şey herkesin gözleri önünde cereyan ediyor ve kıyasıya bir yarış var ve rekabet var. İşte, bütün ülkeler artık birbirlerini yakinen gözlemliyorlar, kıyas ediyorlar ve kıyas metodunu kullanıyorlar “Acaba bir adım daha nasıl öne geçebiliriz, -tırnak içinde- diğerinden daha iyiyi nasıl elde edebiliriz?” şeklinde.

Evet, bütün dünya ülkelerinin sıralandığı Küresel Rekabet Endeksi var. 12 tane de kıstas var burada, Küresel Rekabet Endeksi’nde. Şimdi, bu kıstaslara baktığımızda 138 ülke içerisinde Türkiye 55’inci sırada. Bakıyoruz, bu, bize yetiyor mu? Hayır. O kadar hızlı değişiyor ki. İşte burada, Küresel Rekabet Endeksi’nde önemli rol oynayan faktör, eğitim kurumları. Eğitim kurumlarına köklü yatırım yapıldığında, yaratıcı, yeniliğe açık bir nesil yetiştirildiğinde bu endekslerde, küresel gelişmişlik endekslerinde, Küresel Rekabet Endeksi’nde ileriye gitmemek mümkün değil. Her zaman önümüzün açık olduğunu da söylemek istiyoruz.

Küresel Rekabet Endeksi’nde -demin dediğimiz gibi- 12 başlık var, bu başlıklara göre değerlendirmeler yapılıyor ve bu değerlendirmeler de bizim bu sıralamadaki, rekabet endeksindeki yerimizi belirliyor. Bu 12 maddenin içerisinde özellikle önemli maddelerden bir tanesi de “Yükseköğretim ve iş başında eğitim” maddesi. Buna baktığımızda 2014, 2015, 2016, 2017’ye kıyasla en son endekste bu maddenin yani “Yükseköğretim ve iş başında eğitim” maddesinin Türkiye’yi 5 puan daha yukarıya taşıdığını söyleyebilirim. Demek ki yatırım yapıldığı zaman köklü değişiklikler -ama gelişme yönünde- sağlandığında, gelişmelerin uluslararası bazda gözler önüne serildiğini de görebiliyoruz ve bu da doğru yolda olduğumuzu ama bunun çok daha dikkatli ve hassas bir şekilde yapılması gerektiğini bizlere söylüyor.

Üniversitede üretilen her bilginin insan refahına ve toplumsal refaha yansıması gerekmektedir. Eğer yansımıyorsa toplumsal açıdan ve bireysel açıdan çok fazla bir anlam ifade ettiğini de söyleyemiyoruz.

Evet, üniversiteler yüksek itibarlı uluslararası çekim merkezleri hâline getirilmelidir. Bunların gerçekleşmesi için de birçok maddeler var yani bunlar uzayın keşfi değil artık. Üniversitelerin arzulanan gelişmişlik düzeyine ulaşabilmeleri için özellikle şu başlıklar var: Birincisi hocaların başarılı kılınmaları lazım, hocaların başarılı kılınması ve motivasyonlarının yükseltilmesi lazım, onlara çalışabilecekleri uygun ortamların sağlanması gerekmektedir.

Performans değerlendirmesinde de gerçekten liyakat bazlı değerlendirmelerin yapılması ve yola devam edilirken herhangi bir ideolojik ve siyasi değerlendirmenin ötesinde, liyakat bazlı değerlendirmelerle istihdamların, hoca istihdamının ve başarı kriterlerinin yapılması gerekmektedir.

Öğretim üyelerine araştırma yapabilmeleri için yeterli zamanın verilmesi gerekiyor. Bu zamanın verilebilmesi için de ders yüklerinin ayarlanması lazım, fazla ders yüklerinin alınması gerekmektedir. Şu andaki üniversitelere baktığımızda, hocaların yirmi saatlik, otuz saatlik ders yüküyle bunları yapabilmelerinin de çok zor olduğunu buradan belirtmek istiyoruz.

Bir diğeri: Bir hocanın yüksek lisans ve doktora çalışmalarına daha fazla ağırlık verilmesi gerekmektedir. Özellikle uluslararası kriterlere, üniversite sıralama kriterlerine baktığımızda, yüksek lisans ve doktora çalışmalarına verilen ağırlığın çok daha fazla olduğunu, kriterlerde önemli adımlardan bir tanesinin bu olduğunu da söyleyebiliriz.

Bir diğeri de yeterli mali destek. Evet, buraya çıkan bütün arkadaşlarımız da bundan bahsediyor. Evet, şu anda üniversitelerdeki hocalara verilen mali desteklere -bu, araştırma fonları olur; bu, maaşları olur; bu, ek ders ücretleri olur- bakıldığında hocaların, üniversite hocalarının aldıkları maaşların veya ücretlerin, desteklerin gerçekten kaliteli bir araştırma yapabilmeleri için yeterli olmadığını buradan söylemek istiyoruz, mutlaka ve mutlaka artırılması lazım. Biz, öğretim elemanlarımızdan hem araştırma yapmalarını hem dışarıda uluslararası sempozyumlarda sunu yapmalarını hem makale yazmalarını hem de bir sürü faaliyetlere, bilimsel faaliyetlere katılmalarını istiyoruz. Ama bunun arkasında, verdiğimiz desteklerin, mali desteklerin çok küçük olduğunu da söylemek istiyorum. Bir uluslararası sempozyuma katılma maliyetinin en azından, bakın, en azından 1.000 veya 1.500 dolar olduğunu buradan ifade etmek istiyorum, neredeyse 5 bin lira. Bunun başvuru parası var, bunun yol parası var, bunun orada kalış parası var, bunun günlük ihtiyaçlarını giderme parası var; hepsini topladığınızda gerçekten büyük bir maliyet. Bir katılım maliyetinin neredeyse bir öğretim elemanının, bir hocanın bir aylık maaşından çok daha fazla olduğunu buradan belirtmek istiyoruz. Onu için, üniversitelere bu kadar çok önem verilirken, bu kadar çok üniversite açma çabası içerisine girilirken üniversitelerimizde bu konunun biraz göz ardı edilmesi bence adımların baştan yanlış atıldığının göstergesidir ve bunu da buradan belirtmek istiyoruz. Hocaların mali desteğinin mutlaka ve mutlaka uygun hâle getirilmesi ve gerektiğini ve “Hocaya alan açın.” derken, “Hocaya imkânlar sağlayın.” derken bu imkânları tetikleyecek ve yaratacak en önemli gücün de mali destek olduğunu biz buradan söylemek istiyoruz.

Bir diğeri: Hocanın çalışması için, öğretim elemanının çalışması için altyapı çalışmalarının, fiziksel ve kurumsal ortamların sağlanması lazım. Üniversitelerde hocalar arasında ayrım yapılmadan, özellikle yenileşme ortamlarının ve yenileşme kültürüne, dayanışma kültürüne verilen desteğin ortaya çıkartacağı bir olumlu motivasyon havasının da yaratılması gerekmektedir.

Bir diğeri: “Kariyer yönetimi” derken öğretim üyeleri için geliştirilecek değerlerdir diyoruz. Burada, demin dediğimiz gibi, liyakate önem vermek lazım ve özellikle araştırma çıktılarının, yaptığı bilimsel çalışmaların, sunularının değerlendirilmesi gerektiğini söylüyoruz ve diğer şeylerin, ideolojik ve siyasi yapılanmaların dikkate alınmaması gerektiğini de buradan belirtmek istiyoruz.

Önemli başlıklardan bir tanesi de kütüphaneye erişim ve kütüphane sahipliği. Bu da üniversitelerin önemli göstergelerinden bir tanesi. Biz Avrupa’daki, Batı’daki bazı üniversitelerin sahip olduğu kütüphane imkânlarının bizim bütün üniversitelerin toplamına eşit olduğunu söyleyebiliyoruz. Gerçekten, kütüphaneler kısmı önemli bir adımını oluşturmaktadır üniversitelerin. Bir üniversite açılırken, yeni üniversiteler açılırken kütüphane ayağının ve birtakım teknik desteklerin, altyapı desteklerinin baştan düşünülmesi ve bunlarla beraber komple olarak, bütünsel perspektifte bir üniversite oluşumuna destek sağlanması gerekmektedir.

Evet, dünyada 200’den fazla araştırma üniversitesi var ve bunların bibliyometrik özelliklerine bakıldığında başarı ölçütlerinin de birbirine yakın olduğunu görebiliyoruz. İşte bu kriterlere baktığımızda, bizim üniversitelerimizin de değerlendirmeye tabi tutulduğu ve özellikle Times Higher Education (THE) olarak ifade edilen dünya üniversiteler sıralamasında 2014, 2015 yıllarında bizim de ilk 200 arasında bazı üniversitelerimizin bulunduğu ama şu anda ilk 300’de bile üniversitelerimizin olmadığı bir sıralamadan bahsetmek istiyoruz. Oradaki kriterlere baktığımızda, bunlardan bir tanesi “Eğitim” başlığı. Burada bilinirlik anketi, öğrenci-hoca oranı; doktora, lisans diploma oranı; verilen doktora sayısının öğretim görevlisine oranı, kurumsal gelir var. Bir diğeri “Araştırma” başlığı; hoca başına makale sayısı, hoca başına araştırma sayısı geliri olarak ifade ediliyor. Bir diğer başlık “Atıflar”, bir diğeri “Uluslararasılık” ve en sonuncusu da ihmal ettiğimiz önemli maddelerden bir tanesi de “Endüstri gelirleri ve inovasyon” dediğimiz hoca başına endüstriden sağlanan gelir yani üniversitelerin endüstriye, özellikle yenileşmeye yaptığı katkılar. Üniversitelerin katma değerleri olarak ifade edebileceğimiz kısma geldiğimizde yine bizim üniversitelerin kuluçka merkezleri, “startup” merkezleri hâline gelmesi için özellikle ihtisas üniversitelerine yönelerek bunların daha kolay hâle getirilebileceğini de belirtmek istiyoruz buradan.

Şimdi, dünya sıralamasında başarılara imza atan üniversitelere sahip olmak için, demin dediğimiz gibi, sihirli bir formül yok ve bu yolu da kendimizin bulması gerekiyor ve bunlar da çok zor şeyler değil, aslında biliyoruz bunları. Onun için, toplumun kültürel ve sosyal ahlaki değerleri çerçevesinde şekillenen, aynı zamanda da bu değerleri şekillendiren ve geliştiren kurumlar olarak üniversitelere artık sahip çıkmamız lazım ve bu üniversitelerin yeterli gelişmeleri sağlayabilmesi için de katma değer üretebilmeleri için de bu üniversiteleri desteklememiz gerekmektedir. Evet, küresel dünyanın ihtiyaçlarına cevap verebilmesi lazım; artık, ülke ve dünya gerçekleri doğrultusunda ve toplumun ve insanlığın gerçek ihtiyaçlarına yönelik cevap verebilecek şekilde düzenlenmesi gerekmektedir üniversitelerin de.

Son olarak da bir şeyden bahsetmek istiyorum: Bu son yapılan bölünmelerde -üniversitelerin yeni yapılandırılmasında diyelim daha doğrusu- bazı duplikasyonlar var. Gazi Üniversitesinin bölünmesinde mesela 2 tane edebiyat fakültesi Hacı Bayram’a verildi; 2 tane mühendislik ki biri teknoloji olarak geçiyor, bunlar Gazi Üniversitesinde kaldı veya İstanbul Üniversitesinin, Erciyes Üniversitesinin yeni yapılanmasında da dikkat edilmesi gereken hususlar var.

Bir problemi giderelim derken yeni problemlerin ortaya çıkartılmaması dileğiyle teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Topcu.

Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekili Mahmut Toğrul konuşacak.

Buyurun Sayın Toğrul. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, evet, Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair -556 sıra sayılı- Kanun Tasarısı üzerine grubum adına söz aldım. Bu vesileyle Meclis çalışanlarımız dâhil herkesi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, şimdi bu tasarı incelendiğinde aslında iki başlık söz konusu. Birincisi, bazı üniversitelerin bölünmesi; ikincisi, bazı yeni üniversitelerin kurulması meselesi. Bunları ayrı ayrı ele alalım. Bakın bazı üniversitelerin bölünmesine: Öncelikle gerekçe olarak öğrenci sayısının arttığı ve yönetilemez olduğu fikrinden hareket edilerek bölünmesi gerektiği düşünülüyor. Değerli arkadaşlar, üniversitenin yönetilmesi meselesinin sadece bir rektörlük meselesi olmadığını kavramış olsaydık bu iddiayı, bu gerekçeyi buraya koymazdık. Üniversitelerde yönetsel mekanizma sadece rektörlerden oluşmaz; fakültelerin dekanlıkları var, bölümlerin bölüm başkanlıkları var, ana bilim dallarının ana bilim dalı başkanlıkları var. Fakat AKP ve daha önce de aslında YÖK’te yaşanan sorunlar hep merkezci, piyasacı ve kadrolaşma esasına dayalı olduğu için, maalesef, tüm yetkiyi bir kişiye ya da bir kuruma vermeye dayalı bir sistem oturtmuşuz.

AKP Hükûmeti “Vesayet kurumlarıyla hesaplaşacağım.” diye geldi, YÖK'ü ele geçirdikten sonra, buranın gerçekten aslında kadrolaşmak için ya da topluma hükmetmek için, kendi ideolojisini üretmek için çok güzel bir arkabahçe olduğunun farkına vardı ve daha da merkezîleşerek, biz YÖK’ten rahatsızken, YÖK'ün kaldırılması gerektiğini söylerken AKP, her üniversite rektörlüğünü de birer YÖK’e dönüştürdü ve üniversitedeki tüm akademik mekanizmaları, katılımcılığı felç etti.

Bakın, bir bölüme ya da bir ana bilim dalına bir akademisyen alınıp alınmayacağı meselesi, rektörlüğün meselesi değil değerli arkadaşlar; 2547 sayılı Yasa’da bile bu böyle. Kim alır, kim buna ihtiyaç duyar? Ana bilim dalı ihtiyaç duyar. Ana bilim dalı der ki: “Benim şöyle bir ihtiyacım var.” Ve bunu bölüm başkanı da onayladıktan sonra rektöre veya dekana bunu yerine getirmek kalır. Ama ne oldu? Ana bilim dalı başkanlarının, şu anda formaliteden ana bilim dalı olmasının dışında hiçbir etkisi, yetkisi kalmadı, doğrudan artık kadroları tamamen rektörler kullanıyor. Hatta o kadar kullanıyor ki ana bilim dalına kimin, nasıl bir kişinin alınacağını, neye ihtiyaç olduğunu sormadan alıyor değerli arkadaşlar. Yani rektör, ana bilim dalına danışmadan, ana bilim dalının ihtiyacını belirliyor. Eğer böyle olursa değerli arkadaşlar, rektörün bu kadar hâkim olması durumunda her fakülteyi bir üniversiteye dönüştürmemiz lazım. Böyle bir şey söz konusu değil.

Bakın, öğrenci sayısının çok olmasından bahsediliyor. Amerika New York State Üniversitesinin 300 bin öğrencisi var değerli arkadaşlar, 300 bin. Buna benze -tek bir sayıda üniversite değil- onlarca üniversite var. Öğrenci sayısı 100 bine, 200 bine, 300 bine yaklaşan üniversiteler var. Ama nedir? Akademik kurullar, akademik özgürlük olduğu için, akademik kurullar çalıştığı için rektöre zaten fazla iş düşmez.

Bakın, ben yurt dışında doktora yaptığımda, yurt dışında doktora yaptığım üniversitenin rektörünü hiç tanımadım, görmedim. Bir yıl oradaydım, bir yıl boyunca rektörü kimdir görmedim. Böyle bir şey söz konusu değil. Ama şu anda biz ne yapmışız? Her bir rektörü neredeyse –özür dileyerek söylüyorum- bir derebeyine dönüştürmüşüz, bir derebeyi üniversiteyi yönetir hâle gelmiş. Böyle olmaz. Ve kaldı ki rektörler daha önce en azından iyi kötü kendi mekanizmaları içerisinden seçiliyordu ama AKP döneminde ne yapıldı KHK’yle? Rektörlükler tamamen AKP’nin oradaki birer siyasal temsilcisi olarak konumlandırıldı. Şimdi, dolayısıyla üniversitesine karşı bir sorumluluğu yok, kime sorumluluğu var? Onu siyasi atayana karşı sorumluluğu var. Bakın, somut en son örneği, Ege Üniversitesine AKP Genel Başkanı gittiğinde rektör 380 küsur akademisyeni sıraya diziyor, “Üniversitemize hoş geldiniz.” diyebiliyor. Eğer böyle olursa değerli arkadaşlar, üniversiteler asla yönetilemez.

Şimdi, gelelim üniversitelerin bölünme meselesine. Bakın, biraz önce AKP grup başkan vekili şunu sordu… Biz tüm taraflarla konuşmuşuz; ben bugüne kadar AKP’nin herhangi bir konuda kimseye danıştığını duymadım. YÖK’ün dışında, YÖK bürokratlarıyla ne çevirdilerse bilemiyorum ama hiçbir üniversiteyle görüşmediklerini biliyorum, hiçbir sendikayla görüşmediklerini biliyorum, akademisyenlerle görüşülmediğini biliyorum, e kiminle bu işleri kotarıyorsunuz? Sendikaların görüşleri yansıyor mu? Hayır. Öğretim üyelerinin görüşleri yansıyor mu? Hayır. Ama itiraz eden kim olursa olsun eğer AKP’nin getirdiklerini doğru bulmuyorsa hemen bu yaklaşıma bir yafta yapıştırılıyor. O da nedir? “Efendim, bunlar ideolojik davranıyor.” Bakın, tam tersi, ideolojik davranan AKP iktidarının bizatihi kendisidir. Eğer böyle olmuş olsaydı üniversitelerin farklı farklı bileşenlerinden, öğretim üyelerinden, rektörlerinden, dekanlarından, öğrencilerinden, hatta farklı kimliklerle bilinen üniversitelerinden aynı itiraz yükselmezdi değerli arkadaşlar. Bakın, sağ kimliğiyle bilinen Gazi Üniversitesinde de tepki yükseliyor, sol kimliğiyle bilinen İstanbul Üniversitesinde de tepki yükseliyor.

Şimdi, baktığımızda, bölünen üniversiteler peki hangi üniversiteler? Ülkenin en güzide üniversiteleri. Ne yapılmak isteniyor? Sanırım AKP şunu hesaplıyor, diyor ki: “Bizde iyi üniversite olmaz, iyi üniversite tepki çeker, herkes oraya gitmek istiyor, o zaman hepsini aynı düzeye indirelim ki öğrenciler gelişigüzel tüm bölümlere gidebilsinler.” Herhâlde bu mantıkla düşünüyorlar. Bunun dışında asla hiçbir gerekçelerinin olmadığını düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, üniversitelerin tonlarca sorunu var. Akademisyenlik artık neredeyse bir öğretmenlik mesleği gibi, hatta öğretmenlik mesleği de bir teknik meslekmiş gibi düşünülmeye başlandı. Üniversite öğretim üyesinin görevi sadece ders vermek değil ki, aynı zamanda araştırma yapmak, aynı zamanda bilgi üretmek ve bu ürettiği bilgiyi toplumla paylaşmak gibi bir sorumluluğu var ve gelişmiş üniversiteler bu gelişmişlikleri sayesinde yurt dışı uluslararası kurumlarda akredite oluyorlar.

Bakın, tüm bu bölünmeye tek bir örnek veriyorlar, Sorbonne Üniversitesi. Kaldı ki Sorbonne Üniversitesi bölünmedi, Sorbonne 1, 2, 3, 4 diye ayrıldı ama “Sorbonne” ismi değiştirilmedi. Buna rağmen Sorbonne Üniversitesinin geçmiş kimliği ile şimdiki kimliği arasında dağlar kadar fark var. Bu bölünmenin üniversiteleri ileriye götürmediği, tam tersi geriye götürdüğüne dair onlarca örnek var.

Şimdi hâl bu iken bizim kalkıp gelişmiş üniversiteleri bölmemiz ve öğrencisine sormadan, ailesine sormadan, hocasına sormadan, iline sormadan “Ben yaptım, karşı çıkanlar da ideolojiktir, düşmandır.” deyip yaftalıyoruz. Bu, asla kabul edilebilir bir şey değil değerli arkadaşlar.

Akademik özgürlüğün olmadığı bir yerde siz başarıyı sağlayamazsınız. Akademik özgürlük de -dediğim gibi- üniversite bileşenlerini yönetime katmanızla olur. Ana bilim dalı başkanlıklarından tutun ta dekanlıklara, rektörlüğe kadar görevin paylaşılmasıyla ancak üniversite özerkliğine kavuşabilir.

Şimdi, rektörlüklerin nasıl atama yaptığını hiçbir şekilde sorgulamıyoruz. Bakın, daha önceki birçok konuşmamızda örnekler verdik, aynı rektör eşini dostunu, ailesini üniversitede istihdam edebiliyor ve bu konuda, maalesef, hiçbir tepkiyle de karşılaşmıyor. En son Bilecik Üniversitesinde Bilecik Belediye Başkanının kızı sıralamada en sonda, adayların girişi engelleniyor, en sondaki aday akademik kadroya alınıyor. Daha önce Ankara Üniversitesi Rektörü Erkan İbiş’in bir marifeti vardı.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – FETÖ’den öğrenmiştir.

MAHMUT TOĞRUL (Devamla) – Yatay geçişte öğrenci sayısını 4’ten 8’e çıkarıyor, oğlu 8’inci sırada, 8’inci sıradaki oğlunu yatay geçiş kontenjanıyla Ankara Üniversitesine taşıyor. Şimdi, bu kadar keyfîlik, bu kadar rahatlık ancak AKP’nin iktidarında mevcuttur, mümkündür; aksi takdirde böyle bir şey olmaz.

Değerli arkadaşlar, üniversitelerin kurulması, üniversitelerin açılması… Biz yeni üniversitelerin açılmasına karşı değiliz ama yeni üniversitelerin açılmasının koşulları vardır. “Yeni üniversite açtım…” Değerli arkadaşlar, üniversite, lise değildir; bunun altyapısının -öğretim üyesi yetiştirmesi, öğretim üyesinin hazırlanması- temel yapının, binasının, kütüphanesinin, uluslararası yayınlara erişim olanaklarının yaratılması gerekir. İyi, güzel de şu ana kadar AKP en çok neyle övünüyor? “Biz birçok yeni üniversite açtık.” Hepsi tabela üniversitesinden ibaret değerli arkadaşlar. Şu anda, yeni açılan üniversitelerde 300 bin kadro boş, 300 bin kadroya öğrenci tercih yapmıyor. Bu üniversitelerden mezun olanların bir o kadarı işsiz, iş bulamıyor. E şimdi, biz, YÖK’ün koordinasyon kurulu olması gerektiğini, bu işleri planlaması gerektiğini düşünüyoruz, söylüyoruz ama ne oluyor? Her üniversitede, bakıyorsunuz, gelişigüzel, benzer sayıda fakülteler açılıyor.

Bakın, üniversite rektörlerinin arasında geçmişte bir yarış vardı -bunu yaparken eğer o zaman, gerçekten samimi olsaydınız bunu yapmazdınız- “Öğrenci sayısını çoğaltmamız lazım.” diyorlardı üniversite rektörleri. Efendim, hatta rektörlükleri şöyle suçluyorlardı: “Sen falanca tarihte kuruldun, hâlâ öğrenci sayın şu, falanca üniversitenin öğrenci sayısı şu kadar arttı.” diyorlardı. Başarı, öğrenci sayısını artırmakla ölçülür hâle gelmişti ama şimdi döndük, bir kimlik kazananları tekrar o sayıya indirmeye kalkıyoruz. Değerli arkadaşlar, gerçekten bunlar akademisyenlikte, akademi camiasında ve ülkenin geleceğini şekillendirecek olan bilimin üretilmesinde en büyük sorunlardır.

Şimdi gelelim, “Akademisyenler yetiştiriyoruz.” diyoruz, yetiştirdiklerimizi ne hâle getirdiğimizin farkında mıyız? Türkiye'nin en önemli sorunlarından biri, akademik camianın en önemli sorunlarından biri akademisyen yetiştirme meselesi. Ne yapıldı? Güvencesiz çalıştırılmaya zorlandı. Önce 2 araştırma görevlisi kadrosu vardı: 33/a ve 50/d. 50/d, yüksek lisans, doktora yaptıktan sonra üniversiteyle ilişiği tamamen rektörün iki dudağı arasına bağlı yani güvencesiz; 33/a ise kısmen daha güvenceliydi. Üniversitelerde çok ciddi karşı çıkışlar oldu “50/d kadrosunu 33/a’ya geçirin.” diye. AKP ne yaptı değerli arkadaşlar? 33/a’daki tüm araştırma görevlilerini bir KHK’yle 50/d’ye geçirdi. Yani güç bende olsun, istediğimi yapmazsa, işte o Ege Üniversitesinde sıraya dizilmezse kaderi benim elimde olsun istendi.

Şimdi, bunun yanında, YÖK belki ilk kez doğru bir şey yaptı “Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı” diye bir program başlattı; öğretim üyelerini gönderdi gelişmiş üniversitelere, eleman aldı “Yetişsinler bunlar, üniversitelerine dönsünler; taşradaki üniversitelerimiz akademik anlamda biraz daha bu sorunlarını azaltsınlar.” dedi. Peki, ne oldu? Değerli arkadaşlar, çok yüksek ücretler karşılığında sözleşmeler imzalattırılmıştı. Şu anda ÖYP’de doktorasını bitirmiş olanlar, 13.500 civarında akademisyen, çok ciddi sorunludur, sorun yaşıyor. Niye? Çünkü tamamen rektöre yakınlık ve rektör “evet” derse kadro veriliyor, “evet” demezse, bu kadar büyük paralar harcanarak Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı’na gitmiş insan bir anda sudan çıkmış balığa dönüyor.

Değerli arkadaşlar, gerçekten samimiyseniz, gelin, bu insanların sorunlarına derman olalım, o araştırma görevlilerinin sorunlarına derman olalım. Bu insanlar gelecek kaygısı, “İşten çıkarılabilir miyim?” kaygısı yaşamasın.

Bir diğer önemli sorunumuz, değerli arkadaşlar, 15 Temmuzdan sonra başlatılan OHAL ve KHK rejimiyle istediğimiz öğretim üyesini atabiliyoruz. Nasıl atıyoruz? Çok basit bir yafta yapıştırarak. Bakın, bugüne kadar 5 binin üzerinde öğretim üyesi ihraç edilmiş; haklarında idari bir soruşturma yok, adli bir soruşturma yok, 400’ün üzerinde akademisyen sadece bir bildiriye imza attılar diye... Şimdi, böyle olabilir mi? Ki bu hocalar aslında bulundukları üniversiteye kimlik kazandıran hocalardı. Bir anda kapının önüne kondu. Araştırma görevlisi böyle sorun yaşıyor, öğretim üyesi böyle sorun yaşıyor ama üniversite sayısını artırmakla övüneceğiz.

Değerli arkadaşlar, üniversite kurmanın şartları dünyada benzerdir. Biz yeni bir dağ keşfetmeyeceğiz. Şimdi, dolayısıyla, dediğim gibi, yeniden söylüyorum, biz üniversite kurulmasına karşı değiliz ama üniversite kurmanın koşullarının yaratılması lazım. Ki kurulan üniversitelerden bir tanesi de benim vekili olduğum Gaziantep’e kuruluyor, kurulmalıdır da. Ama dediğim gibi, bir binanın üzerine bir etiket yapıştırarak orası üniversite olmuyor. Bakın, bugün tabela üniversitesi mezarlığına dönüşmüş ülkedeki üniversiteler, tabela üniversitesi; öğrenci gitmiyor, mezun olanı iş bulmuyor ve emin olun, orada araştırma vesaire falan da yapılmıyor; eğitim öğretim adı altında, öğrenciyi orada sadece bir süre oyalayan bir sistemden bahsediyoruz.

Şimdi, durum buyken bu getirilen tasarı, gerçekten, üniversitenin son kalıntısına kibrit suyu dökmektir değerli arkadaşlar. Bir defa, üniversitelerin bölünmesi kesinlikle doğru değildir. Üniversiteler zaman içerisinde bir kimlik kazanırlar, hatta, bir insan konuştuğunda konuşma biçiminden, davranış biçiminden onun nereden mezun olduğunu o kimliğinden tahmin bile edebilirsiniz. Ama ne yapıyorsunuz şimdi? Oluşmuş o kimlikleri tamamen yok ediyorsunuz.

Şimdi, öğretim üyelerinin en önemli sorunları keyfiyetçiliktir ve piyasacılıktır. Şimdi, tematik üniversite kurulamaz mı? Kurulabilir ama değerli arkadaşlar, tematik üniversitenin kurulma amacı sadece piyasa ihtiyaçlarını karşılamak üzere olmaz, bunun birçok etkeni vardır, bu etkenlerin göz önünde bulundurulması gerekir. Onun için, amaç piyasanın ihtiyaçlarını karşıla, amaç merkezleştir, amaç kadrolaş.

Şimdi AKP’nin bu dar zamanda seçim kararı alınmışken böyle bir tasarıyı getirmesinin tek bir reklamatik tarafı var, “Senin iline de bir üniversite açtım ve -büyük ailelere, belki o yerellerdeki büyük ailelere- senin çocuğunu asistan alacağım, senin çocuğunu şöyle yapacağım.” gibi vaatler için yapılan bir şey. Şimdi, bu, bu kadar alelacele buraya getirilmesi gereken bir tasarı değil ki. Çok mu acelemiz var? Değil. Bunun, bakın, uzun uzun tartışılması lazım, yaratacağı psikolojik, sosyal etkilerinin de incelenmesi lazım. Bilimsel akreditasyona etkisinin de göz önünde bulundurulması lazım.

İstanbul Üniversitesi bir kimliktir ama böldüğünüz zaman o uluslararası akademi kuruluşlarında o kimliğini artık aşındırmış olacaksınız, o kimliğini yok etmiş olacaksınız.

Üniversite öğretim üyelerinin özlük hakları, değerli arkadaşlar, üniversite öğretim üyesine bakış açımızla ilgilidir. Dediğim gibi, nasıl ki öğretmenlere, hatırlayın, dönemin Millî Eğitim Bakanı “Yem bekleyen kuşlar.” gibi bir değerlendirme yapmıştı, akademisyene de böyle bir değerlendirme yaparsanız… “Efendim, haftada on saat ders veriyor ya da yirmi saat ders veriyor.” Öğretim üyesinin tek çalışma biçimi gidip derse girdiği saatler değil ki; kütüphanede geçirdiği zaman, makale yazdığı zaman, araştırma yaptığı zaman; bunların hepsinin göz önüne alınması lazım ve üniversitelerdeki özlük haklarının iyileştirilmesi lazım.

Kadro bekleyenler var değerli arkadaşlar, on yıldır araştırma görevlisi kadrosunda doktorasını bitirmiş, yardımcı doçentliğe atanamayan insanlar var bu ülkede. Aynı şekilde yardımcı doçentlikten doçentliğe geçiş için tüm koşullarını yerine getirmiş, doçentliğe atanmayan insanlar var. Bunu bire bir ben yaşadım değerli arkadaşlar, on yıl doçent olarak kaldım. Niye? Yönetimdeki rektörün aynı paralelinde düşünmüyorum diye. Herkes aynı paralelde düşünmek zorunda mıdır, böyle bir şeye olanak var mıdır? Her insan bir görüştür, böyle bakılmalıdır. Dolayısıyla bunların hepsinin, bu tasarının şimdiden gerçekten üniversitelerimize katacağı bir şey yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT TOĞRUL (Devamla) – Sayın Başkan, son bir dakikada bitiriyorum.

BAŞKAN – Buyurun.

Bir dakika ek süre veriyorum.

MAHMUT TOĞRUL (Devamla) – Bu tasarının üniversitemize getireceği bir şey yok, bu tasarının çok ayrıntılı bir şekilde yeniden üniversitelerden görüş alınarak tartışılması gerekiyor ve neticesinde tavır almak gerekiyor. Asla ve asla İstanbul Üniversitesi, Gazi Üniversitesi, Erciyes Üniversitesi, İnönü Üniversitesi gibi köklü üniversitelerimizin yaratmış oldukları kısmi kimlikleri de yok edecek bu tasarıya evet denmemesi gerektiğini düşünüyorum. Üniversitelerimizin çok ciddi sorunları var, eğer getirecekseniz bunları burada tartışabiliriz. Bu ülkenin onlarca sorunu var, bunları tartışmıyoruz ama ne acelesi varsa bilmiyorum, biri gelsin, bunu anlatsın, “Bunu bu hafta geçirmezsek, bugün geçirmezsek şöyle bir eksikliğimiz olacak.” desin, biz de inanalım.

Teşekkür ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Toğrul.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Eskişehir Milletvekili Gaye Usluer konuşacak.

Buyurun Sayın Usluer. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA GAYE USLUER (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, 556 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın geneli hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, dün 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’ydü. Meydanlar dopdoluydu, meydanlarda kaygı değil umut vardı, yeniden eşitlik, özgürlük, dayanışma çağrısı vardı ve 24 Hazirana kadar 1 Mayıs dayanışmasının, demokrasi mücadelesinin sürdürüleceği inancı vardı, kararlılığı vardı. Ben de buradan, eşitlik için, özgürlük için, dayanışma için bir araya gelen, baskıya “hayır” diyen, savaşa değil barışa “evet” diyen, ölüme değil yaşamı isteyerek ona “evet” diyen, demokrasi mücadelesi verenleri bir kez daha saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Bugün Meclis sıraları boş, çok önemli bir yasa görüşülüyor, Millî Eğitim Bakanımız burada değil. Herkes televizyonlarına kilitlenmiş durumda, “Acaba geri dönüş olacak mı?” diye. Ben buradan bizleri televizyonlarından dikkatle izleyen öncelikle Eskişehir Anadolu Üniversitesi öğretim üyelerine, öğrencilerine, pürdikkat burayı izleyen, kulakları bizde olan İstanbul Üniversitesi öğrencilerine, öğretim üyelerine ve bölünen, bölünmeyen tüm akademi camiasına bin selam olsun diyorum.

Bu kürsüde elbette ki milletvekili kimliğimle ama aynı zamanda akademi kültüründen gelen, üniversiteyi bilen öğretim üyesi kimliğimle konuşacağım. Öncelikle, değerli milletvekilleri sormak istiyorum: Türkiye baskın bir seçime kilitlenmişken, tam da Meclis çalışmalarına seçim nedeniyle ara verilecekken bu acele neden?

Sözlerime başlarken sizlerle -keşke Millî Eğitim Bakanımız da burada olsaydı- Millî Eğitim Komisyonundaki ciddiyetsizliği de paylaşmadan edemeyeceğim. Bakınız, tasarının Komisyona geleceği bizlere duyuruldu, tasarı bize ulaştı, aynı gün Eskişehir’de Adalet ve Kalkınma Partisinin Eskişehir Milletvekili Eskişehirlilere bir müjde verdi “Müjde, Eskişehir’e yüksek teknoloji üniversitesi, üçüncü üniversite kuruluyor.” diye. Büyük bir sevinçle tasarı metnini açtım, dikkatle çize çize okudum. İçinde, Eskişehir’de yeni bir üniversite açılacağına dair en ufak bir sıra bulamadım. Telefon açan basın mensuplarına doğru bilgiyi aktardım. Hemen ardından, bir önceki Millî Eğitim Bakanı olan Eskişehir Milletvekili araya girdi, dedi ki: “Tasarıya yeni bir madde eklenecek, komisyona öyle gelecek.”

Arkadaşlar, bu ne ciddiyetsizliktir. Komisyon üyesi ben miyim? Yoksa Komisyon üyesi olmayan kişiler Komisyona gelecek kararlar üzerinde nasıl etkin oluyorlar?

Gerçekten, Eskişehir’e 24’üncü Dönemde bir söz vermişti eski Millî Eğitim Bakanı “Yüksek teknoloji üniversitesi kuracağız, Eskişehir üçüncü üniversitesine kavuşacak.” diye. 26’ncı Dönemi bitirmek üzereyiz, böyle bir üniversite kurulmadı ancak Komisyon salonuna girdiğimizde öğrendik ki ek bir madde eklenmiş. “Müjde, Anadolu Üniversitesi bölünüyor. Anadolu Üniversitesinin içinden de bir yavru üniversite doğuyor.” dediler.

Değerli dostlar, Eskişehir üçüncü bir üniversiteyi elbette ki hak ediyor, Eskişehir elbette ki üçüncü üniversiteyi bekliyor ama Eskişehir’in isteği köklü bir üniversite olan Anadolu Üniversitesinin bölünmesi değildi.

Yine, tasarının ciddiyetsizliğiyle ilgili sizlerle bir başlık daha paylaşmak istiyorum: İstanbul Üniversitesi içerisinde yer alan bazı üniversitelerin yeni açılacak üniversiteye devrine dair, tasarının 9’uncu sayfasında şöyle yazıyordu: “Yürürlüğe girme tarihi 2016-2017 eğitim yılı sonudur.”

Arkadaşlar, pes doğrusu, 2018 yılının ilk yarısındayken bir tasarı hazırlanıyor. Demek ki ne kadar ciddiyetsiz hazırlandı ki “kopyala yapıştır” mantığıyla “2016-2017 yılı sonunda yürürlüğe girecek.” diye yazmışlar.

Değerli milletvekilleri, bilim aceleye gelmez, eğitim aceleye gelmez. Eğitim planlaması demek, ülkenin geleceğini planlamak demektir. Şimdi, Komisyonda karşıt yönde bilgi verdik, karşıt yönde ama ikna edici konuşmalar yaptık, “Ortak aklı oluşturalım.” dedik, “Yapmayın, etmeyin.” dedik ama uyarılarımızı dikkate almadınız. Ne dedi Komisyon üyeleri biliyor musunuz bizleri televizyonlarından da dikkatle izleyen sevgili akademisyenler? Komisyon üyeleri dedi ki: “Kervan yolda düzülür.” Bu mantıkla eğitim planlaması yapılamaz. Bu mantıkla yapılan düzenlemeler, “Ben istedim, o istiyor.” mantığıyla yapılan düzenlemeler işte ülkemizi bugünkü eğitim çıkmazına düşürdü. “Eğitim sistemimiz yamalı bohça.” diyorduk, artık eğitim sistemimiz yama dahi tutamaz oldu.

“81 ilde üniversite açtık.” diye övünüyorsunuz. Öğretim üyelerinin taşeron sistemine bağlandığı, yardımcı doçenti, doçenti, profesörü taşımalı sistemle çalışan yani öğretim üyesi olmayan ama kapısında “üniversite” tabelası olan binalar üniversite değildir. Bunu aslında benim buradan söylememe gerek yok, bunun böyle olduğunu hepimiz biliyoruz. “Şimdiye kadar, 81 ilde kurulan, bazı illerde sayıları 10’ları aşan üniversitelerin hangisinde başarı öyküsü yarattınız?” diye sizlere sormak istiyorum. Yüksek sesle bu sorunun cevabını vermenize gerek yok ama ellerinizi vicdanlarınıza koyun, yeni kurulan üniversiteler hangi başarı öyküsünü yarattılar, kendi kendinize fısıldayarak da olsa söyleyin.

Kafayı Boğaziçi Üniversitesine taktınız, kafayı Orta Doğu Teknik Üniversitesine taktınız; hocalarına zulmettiniz, yetmedi, öğrencilerine zulmettiniz. Türkiye’nin ilk 500 öğrencisini, bilemediniz ilk bine giren öğrencisini alan Boğaziçi Üniversitesinde okuyan 13 öğrenciyi 22 Martta gözaltına aldırdınız. Bu çocuklar 3 Nisandan beri tutuklular; 9’u erkek, 4’ü kız öğrenci. Bunun adı zulümdür. OHAL altında bu çocuklar sınavlarına giremiyorlar. Bunun adı zulümdür, bunun adı baskı demektir; bunları siz yaptınız.

Şimdi de kalabalık olduklarını öne sürüp bu ülkenin köklü üniversitelerini bölmeye yelteniyorsunuz; parçala ve yönet, ne güzel bir fikir değil mi? Parçalayalım, parça parça edelim, daha kolay yönetelim. Sizin bölüp, parçalayıp yönetmeye çalıştığınız o üniversiteler sadece üniversite değildir, o parçalamak istediğiniz, küçültmek istediğiniz, canınızın istediği gibi yönetmek istediğiniz üniversiteler Türkiye’nin aynı zamanda tarihidir, Türkiye’nin aynı zamanda geleneğidir, Türkiye’nin aynı zamanda geleceği olan üniversitelerdir.

Yine “81 ilde üniversitemiz var.” diyorsunuz ama siz de biliyorsunuz ki bugün Türkiye’de üniversite mezunu işsizlik oranı yüzde 30. Bir yandan da -televizyonda da söylediniz- “Her üniversite mezunu iş bulacak diye bir koşul yok.” diyorsunuz. Peki, bu ülkenin yurttaşları, anneleri, babaları dişlerinden tırnaklarından artırarak evlatlarını üniversiteye gönderiyorlarsa hedef daha iyi bir gelecek kurmaları değil midir, hedef iş bulmaları değil midir? İş bulma kaygısını önemsemeyerek aslında bu ülkenin geleceğinden vazgeçmiş olmuyor musunuz?

Ne var bu yasa tasarısında değerli milletvekilleri? Neden günlerden beri kampüslerde öğrenciler, öğretim üyeleri seslerini duyurmaya çalışıyorlar, kulak veriyor musunuz? İzliyor musunuz akşam eve gittiğinizde? Belki canınızı sıkıyor, belki esneyerek dinliyorsunuz benim söylediklerimi de ama neden rahatsızlar? Dinleyin istiyorlar. Günlerdir Beyazıt Meydanı’nda öğrenciler ne diyor değerli milletvekilleri? Diyorlar ki: “Üniversiteler amip değildir, bölünerek çoğalmazlar.” “Tarihimizi silemezsiniz.” diye bağırıyorlar. Ve en büyük tepkileri de sizden önce o üniversiteleri yöneten, yönetiyor gibi görünen rektörlerine, ne diyorlar biliyor musunuz? “Neden bizi korumuyor rektörlerimiz, neden okulumuzu savunmuyor?” diyorlar. Ve ben de gerçekten bu kürsüden sormak istiyorum: Nerede bu üniversitelerin rektörleri? Bu üniversitelerin rektörleri akıllarını, bilimi, bilgilerini kime kiraya verdiler?

Peki, tüm bu karmaşa içinde YÖK ne diyor değerli milletvekilleri? YÖK şöyle diyor Komisyonda: “Yasamanın takdiriyle ortak bir çalışma sonrası yapıldı.” Aslında bu olay, bu değişiklik, bu köklü değişim yasamadan ziyade YÖK’ü ilgilendirmiyor mu? Aslında YÖK’ün takdiriyle, yasamanın da paydaşlığıyla olması gerekmiyor muydu? Ama taslakta köklü üniversitelerin parçalanmasına ilişkin herhangi bir gerekçelendirme bulunmuyor. Bakın, tasarının gerekçesinde kabaca ne diyor? “Yeni kurulan üniversitelere ilişkin geçiş hükümleri düzenlenmektedir.” Bu kadar; bunun üzerinden bir paydaşlıktan bahsediyoruz. YÖK yetkilileri yine, bölünme gerekçelerini sıralarken üniversitelerin kontenjanlarının fazlalığını ve meslek yüksekokullarının üniversiteyi kendi misyonundan uzaklaştıracak şekilde çoğalmasını bir gerekçe olarak gösteriyorlar.

Değerli milletvekilleri, öncelikle şunu ifade edeyim ki gerçekten bir akıl yürütmeye çalıştım, acaba ben bölünen üniversiteleri bir incelersem bunları ortak tema altında toparlayabilir miyim dedim. Öğrenci sayılarına baktım bölünen üniversitelerin, bir ortaklaşma yok. Daha fazla öğrencisi olan falanca üniversite bölünmezken daha düşük öğrenci sayısındaki filanca üniversiteyi bölmüşler. Kampüs sayılarına baktım, ortaklaşma yok. Başarı kıstaslarına baktım, beş benzemez bir arada, başarıyla ilgili de bir ortaklaşma yok. Coğrafi dağılımlarına baktım, o şehirdeki üniversite sayısına baktım, bir ortaklaşma yaratmaya çalıştım, çok çabaladım ama değerli milletvekilleri, gerçekten, herhangi bir ortaklaşma bulamadım. “Yönetilebilir olma zafiyeti var.” diyebilirsiniz ki Komisyonda da bunu dediniz, yönetim sorunundan bahsettiniz. Değerli milletvekilleri -YÖK de burada- bu zafiyet tüm üniversitelerimizde almış başını gidiyor. Yani çözüm bölmekte değil, çözüm bölünmekte değil. Bugün üniversitelerimizde asıl sorun çalışan kişi sayısının, öğretim üye sayısının, öğrenci sayısının fazla olması ya da büyük olması değil, sorun ne biliyor musunuz değerli milletvekilleri? Keşke bu Mecliste öğretim üyesi olan tüm milletvekilleri burada olsalardı ve ellerini yüreklerine koysalardı. Sorun liyakatli yönetici yoksunluğu, özerklik eksikliği; katılımcı, modern ve demokratik yönetim anlayışının oluşturulmaması ve on altı yılda tüm bu eksiklikleri oluşturan Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarıdır, başka hiç kimseye ne suç yüklenebilir ne de suç paylaşımı yapılabilir.

Şimdi, tasarı Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilir ve kanun yürürlüğe girerse bölünen üniversitelerin ilgili fakülte, yüksekokul, meslek okulları, bunların kadroları, pozisyonları, tüm personeli, bütçe ödenekleri, her türlü araç gereçleri, demirbaşları, taşıtları, taşınmazları devredilmiş olacak. Bakın, bölerek nicelik artışını sağlayabilirsiniz. Bu yasa eğer bu Mecliste kabul edilirse alın size 20 üniversite, alın, 20 üniversitemiz daha olacak; 14’ü bölünerek yani yavrulama yoluyla oluşturulan üniversiteler. Ama bu mantıktan nitelik çıkmaz. Bu mantıktan ne çıkar biliyor musunuz? Sayın Cumhurbaşkanının geçen hafta söylediği gibi, bu mantıktan ideolojik amaç çıkar. Köklü geleneği ve marka değerleri isimleriyle özdeşleşmiş üniversitelerin bölünmesi hem mevcut birikimleri zedeler hem de yeni üniversiteler için ulusal ve uluslararası düzeyde tanınma, kurumsallaşma sorunlarını da birlikte getirir.

Öte yandan bir şeyi daha hatırlatmak istiyorum: Daha önce İstanbul Üniversitesi ve Gazi Üniversitesi YÖK tarafından araştırma üniversitesi olarak ilan edilmişti, şimdi bu üniversiteleri bölüyorsunuz. Peki, bu üniversitelerin araştırmacı yönü tescil edilmiş olan fakülteleri birbirinden ayrılacak. O zaman bu fakültelerin araştırma üniversitesi bünyesinde elde ettiği kazanımları ne olacak? Bunu da sormak istiyorum. Cevabını alalım bu kürsüden.

Hiç tartışılmadan, hele ki konunun muhatabı olan üniversitelerin akademik, idari çalışanlarının görüşü alınmadan “Ben yaptım oldu.” anlayışıyla kurumların kaderini tayin eden böylesi radikal bir karar alınıyor olması sadece ve sadece bu üniversiteleri ortadan kaldırmaya yönelik bir harekettir.

Vatandaş ne diyor biliyor musunuz, onu da paylaşmak istiyorum. “Arazilerinden tutun da yeni kadro tahsisi, kemikleşmiş gördükleri yapıyı bozmak, bölmek, tarihi silmek, tarihi yeniden yazmak, altında bunların hepsi var.” diyor vatandaş. Kontenjan fazlalığı gerekçesi doğru değil, aksine bu yasayla, bu üniversitelere sağlanacak yeni kadrolarla kontenjan artırımı, kadro artırımı da gerçekleşecek.

Değerli milletvekilleri, bir kez daha vicdanlarınıza sesleniyorum, diyorum ki gelin, bu tasarıyı birlikte yeniden değerlendirelim, üniversite çevreleriyle müzakere edelim, revize edelim. Amacımız iyiyse ortak iyide uzlaşmaktan başka daha iyi bir çare olur mu diye sizlere sormak istiyorum.

Gereksiz tartışmalar için zamanımız yok. İhtiyaç duyulan yeni üniversiteler hem bilimsel hem de toplumsal gereklilikler doğrultusunda kurulmalı ve diyorum ki değerli milletvekilleri, bölmeye değil, gelin, kurmaya namzet olalım. Üniversiteler bulundukları şehirlerin rant kapıları değildir. Öğrenciler, üniversiteler şehirlerin rant kapısı olarak düşünülmemelidir. Öğrenci gelsin, şehri ihya etsin mantığıyla üniversite açılmaz, böyle bir hedef kabul edilemez. İlk hedefimiz kaliteli eğitim olmalıdır. İlk hedefimiz dünyayla rekabet edebilecek insan kaynağını yetiştirmek olmalıdır.

Arkadaşlar, biliyorsunuz, üniversitelerde bir de “akreditasyon” diye bir şey var, çok zor olur üniversitelerin akreditasyon süreci. Siz İstanbul Üniversitesi gibi tüm bölümleriyle üniversite olarak akredite olmuş olan bir üniversiteyi böldüğünüzde buradan ayrılan fakülteler hak etmiş oldukları akreditasyonu da kaybedecekler. Ama net olan bir şeyler var, bunları da bu kürsüden sizlerle paylaşmak istiyorum: Çocuğu niteliksiz sınıflarda okuyanlar, 4+4+4 yüzünden mağdur olanlar, bir gecede değişebilen lise giriş sınavı yüzünden psikolojisi bozulanlar, torpille, şifreyle kirletilen üniversite sınavının mağdurları, çember sistemi yüzünden çocukları taşımalı sisteme mahkûm edilen, servis parasını düşünen, okul bulmaya çalışan aileler, fakülteleri taşınan üniversiteliler, okullarında nitelikli akademisyen bulamayan öğrenciler 24 Haziranda sizlere eğitim enkazının hesabını soracaklar. (CHP sıralarından alkışlar) Ve değerli milletvekilleri, yıkılan sistemi yeniden inşa etmek için bir tuğla da kendisi koyacak bu halk ve biz o tuğlanın, o tuğlaların harcı olacağız. Bugüne kadar 50 kere değişen eğitim sistemini öğretmeniyle, öğrencisiyle, velisiyle, bu ülkenin 80 milyonuyla hep birlikte yeniden kuracağız.

Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Usluer.

Şahsı adına Bursa Milletvekili Lale Karabıyık konuşacak.

Buyurun Sayın Karabıyık. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

LALE KARABIYIK (Bursa) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, yine eğitim sistemiyle oynanıyor ve her zamanki gibi, klasik olarak Adalet ve Kalkınma Partisi diyor ki: “Bir şeyler getiririz, bir değişiklikler getiririz, muhalefet partileri söyler söyler geçer, biz yine bildiğimizi okuruz, oy çokluğundan oylarız geçer, nasıl olsa bu iş de biter.”

Sayın Bakan burada değil ama yani birtakım şeyleri artık sizin bizden daha iyi görmeniz lazım ve görüyorsunuz diye düşünüyorum. Herkes mutsuz, veli mutsuz, öğrenci mutsuz, öğretmen mutsuz, ilkokuldaki de mutsuz, üniversitedeki de mutsuz.

KADİM DURMAZ (Tokat) – Sokaktaki de mutsuz.

LALE KARABIYIK (Devamla) - Bu çocukları neden tedirgin ediyorsunuz, neden oynuyorsunuz, neden mutsuz ediyorsunuz?

Bakın, hiçbir şeyin açıklaması yok. Çok örnek verilebilir ama birkaç şey söyleyeyim: Proje okulların üstüne oyunlar yaptınız, neden olduğunu açıklayamadınız, hiçbir faydası olmayıp, zararı olduğunu gördünüz. Sınav sistemiyle oynadınız, rekabeti ortadan kaldıracaktınız, hepsini daha çok üzdünüz, daha çok kaos ortamına soktunuz, bir de “nitelikli” “niteliksiz” diye bir gaf yaptınız. Yetmedi, nitelikli okulların kapsamından o köklü liseleri çıkarttınız. Çok şey daha sayılabilir ama artık şöyle bakılıyor, ne kadar, hangisinde… Artık, “Şunda iyi niyetliyiz.” filan diyemezsiniz. Çünkü dediğiniz zaman veli, toplum bunun altında bir şey arıyor, “Vasıfsızlaştırıyor, niteliksizleştiriyor, içini boşaltıyor, kadrolaşma sağlıyor, siyasi çıkarları için kullanıyor.” diyor. Siz bunu yıkmanız gerekirken bunun üstüne üstüne inşa ediyorsunuz ve şimdi de üniversitelerin bölünmesi. Burada sebebin ne olduğunu anlamış değil kimse. Burada bir nicelik sorunu olmaması lazım, nitelik sorunu var üniversitelerde. Böyle bir bölünme bu çocukları tedirgin ediyor, velileri tedirgin ediyor. Ne sağlayacak? Ortada bir şey yok, bunun bir açıklaması yok. Peki, üniversiteleri bölmekle içindeki eksik olan kadroyu doldurabiliyor muyuz, üniversiteleri dünya standartlarında iyi seviyelere taşıyabiliyor muyuz? Bakın, işsizlik aldı başını gidiyor. OECD ortalamasına baktığınızda, eğitim seviyesi yükseldikçe -normal olarak- işsizlik azalıyor; bizde tam tersi, eğitim seviyesi yükseldikçe işsizlik artıyor. O zaman bugünün, iki yılın, üç yılın hesabı değil, yıllar öncesinden gelen bir planlama eksiği var ama on altı yıldır da iktidarda bir parti var ve her gün daha kötüye, her gün daha kötüye… Sizin çocuklarınız da bu eğitim sisteminin içerisinde eğitim görüyor. Bunları düşünmek lazım değerli vekiller. Bakın, seçim geliyor, seçim yatırımları yapıyorsunuz; öğretmenler ya da emekliler “Şimdi mi aklınıza geldik?” diyor. Yani bu sorun dünkü sorun değil ki on altı yıldır iktidar var burada. Neyse hadi bunları seçim yatırımı yapıyorsunuz -seçim yatırımı da olsa- ama bakıyorsunuz, millî eğitimi her gün daha beter yapıyorsunuz. Şimdi, üniversiteleri böleceksiniz, bir sürü öğrenci mutsuz; sebebinin tam ortaya konulması lazımdı, bu da yapılmadı.

Başka bir şey ifade edeyim size: Komisyona belli bir sayıda üniversiteyi bölme kararıyla bir tasarı getiriyorsunuz, “YÖK’ten geldi.” diyorsunuz ama Komisyon sırasında bir yenisini daha, bir yenisini daha… Ya, YÖK’ten gelse bunlar herhâlde toplu gelirdi, böyle bir şey olur mu? Siyasi olarak gelmiş olduğu, siyasi çıkarlar olduğu o kadar belli ki artık biz vekiller olarak, böyle, gözümüz açık, kulağımız açık beklemek zorunda kalıyoruz “Ne zaman ne gelecek, gecenin hangi saatinde gelecek?” diye. Ya, bu çekilir mi? Gerçekten böyle bir şey yok. “Neyin içinden neyi geçirecekler, neyi kaçıracaklar…” Yani baştan gelmiyor, ondan sonra iki üniversite daha, bir üniversite daha, bir önerge daha.

Kime soruldu bölünmesi? Kimseye sorulmadı. Dekanı isyan ediyor, öğrencisi isyan ediyor, akademisyeni isyan ediyor. Böyle bir bölünme hangi sorunu çözecek? Mesela üniversiteler içerisinde şu anda çalışma barışı yok, bu sorunu çözecek mi? Hayır.

Değerli vekiller, bakın, geleceği inşa ediyoruz. O kadar kötü ki şu anda millî eğitimdeki sorunlar, o kadar had safhadaki, üstüne üniversitelerde de mutsuzluk başlıyor. Yani aslında siyasetin elini çekmesi lazım. Yani siyaset, YÖK’ü idare et, Millî Eğitimi idare et, orada karar ver, bu taraftan karara uygun bir şey çıkarsınlar; böyle yürümez ki bu iş. Gerçekten böyle yürümez, bunu sizler de biliyorsunuz ama sanki artık böyle içinden çıkamadığınız bir ortam söz konusu. Gülebilirsiniz, dinlemeyebilirsiniz, zaman geçsin diye durabilirsiniz burada ama böyle bir şey yok, gerçekten bunun faturası gelecekte hepimizin, bu ülkenin çocuklarından çıkacak ve her geçen gün onarılması daha zor yaralar açılıyor bu eğitim sisteminde.

Komisyonda, geçen gün, arada bir madde daha geldi, bir öneri daha geldi, ilahiyat ön lisans programlarının dikey geçişi. Tamam, ihtiyaç varsa peki, ama nasıl olacağı belli değil mesela, o yazmıyor, çalakalem hazırlanmış bir şey. Bir de şunu sordum: Başka ön lisans programlarının böyle bir dikey geçişe ihtiyacı yok mu? Öyle bir şey yok, cevap da gelmedi.

Şimdi, bunları hep düşünmek lazım. Yani siyasi kararlarla değil, çocukların ve gençlerin maksimum menfaatini öncelemek durumundayız; hangi kesimin ihtiyacı varsa, hangi meslek yüksekokulunun, hangi birimin, hangi ön lisans programının… Lütfen, bunları düşünmek zorundayız, bunlar bizim sorumluluğumuz altında.

Eğer “Hiçbir sorun yok eğitim sisteminde.” diyorsanız, “Üniversitelerde hiçbir sorun yok.” diyorsanız, “Artık kadro sorunumuz da yok, akademisyen eksiğimiz de yok.” diyorsanız biz böyle görmüyoruz; bir dekan, bir mekân anlayışıyla içi boş üniversiteler, fakülteler var.

Yenilerinin eklenmesini hep isteriz. Bize derler ki: “Cumhuriyet Halk Partisi her şeye karşı. İşte, siz köprülere, yollara da karşıydınız.” Hep söyledik: “Köprü, yol yapılmasına karşı değiliz, finans modeline karşıyız.” Şimdi de üniversitelerin, fakültelerin kurulmasına değil, içi boş olarak kurulmasına karşıyız, niteliğinin artırılmasını istiyoruz, bu şekilde kurulmasına razı oluyoruz ve ben de Bursa Milletvekiliyim. Eğer yeni üniversiteler kurulacaksa ve akademisyen sıkıntımız da yoksa ben de ilimde iki ilçeme üniversite istiyorum.

Daha önce İnegöl, mobilyanın başkenti diye bilinir, marka bir ilçe, çok ilimizden nüfusça da büyük, ihracat potansiyeli olarak da büyük, rakamları olarak da büyük, hatta yarattığı katma değer olarak büyük, ihracatı da ithalatından fazla. Az var böyle il, ilçe. İstiyoruz ki il yapalım ama siyasi kaygılar sebebiyle yapılmıyor, yapılmıyor; matematik hesabı yapılıyor ve yapılmıyor. İnegöllü istiyor. Şimdi de diyoruz ki: O zaman, eğer kadro problemi yoksa, akademisyen eksiği yoksa biz de İnegöl’e üniversite isteyelim. Gemlik aynı durumda, Gemlik de üniversite istiyor. Eğer bu ihtiyaçları karşılıyorsanız biz de bunları tabii ki istiyoruz.

Değerli milletvekilleri, son olarak değinmek istediğim şöyle bir konu var: Diyorsunuz ki biz üniversiteleri hantallaştığı için, yönetilemediği için bölmek istiyoruz. Bunu da tam anlatmıyorsunuz ama hani biraz bu ortaya çıkıyor. Bunun yöntemleri var. Bunun cezasını öğrenci, veli çekemez. Bu tekniği sizler oluşturacaksınız ve böyle bir sorun olduğuna da asla inanmıyoruz. Dışarıda yığınlarca öğrenci var, veli var. Üniversiteler hakikaten çok tedirgin ve her gün “Bizimkini de bölecekler mi?” diye bir korku, bir kaygı başladı değerli vekiller. Neden bunu yapıyorsunuz? Siyasi kaygılarla olduğu artık düşünülüyor. Ne kadar iyi bir şey bile yapmak isteseniz artık inandırıcılığını kaybetti maalesef. Siz bundan neden rahatsız olmuyorsunuz? İyi bir şeyler bile yapmak isteseniz artık inandırıcı değil çünkü o kadar kötü şey ve bir emirle yapıldı ki… “Yardımcı doçentlik kaldırılıyor.” deyip, sadece isminin değiştirilip ne anlam ifade ettiğinin anlaşılmadığı örneği gibi, tepeden.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

LALE KARABIYIK (Devamla) – Lütfen…

Saraydan bu şekilde talimatlarla bir millî eğitim sistemi yönetilmez.

Teşekkürler. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Karabıyık.

Şahsı adına son olarak Karabük Milletvekili Burhanettin Uysal konuşacak.

Buyurun Sayın Uysal. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sizin de süreniz on dakika.

BURHANETTİN UYSAL (Karabük) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; 556 sıra sayılı Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarımızın tümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Son yıllarda yükseköğretim alanında reform niteliğinde önemli yapısal gelişmeler kaydedilmiştir. AK PARTİ iktidara geldiğinde sadece 40 ilde bulunan üniversiteler, 2006-2008 yılları arasında açılan özellikle devlet üniversiteleriyle birlikte her şehirde en az bir tane olacak şekilde tüm ülkeye yayılmıştır ve ülkemizde 2008 yılı itibarıyla üniversitesiz il kalmamıştır. Bugün itibarıyla 112’si devlet, 68’i vakıf üniversitesi ve 5’i de vakıf meslek yüksekokulu olmak üzere 185 olan üniversite sayımız Millî Savunma Üniversitesi, Türk-Japon Bilim ve Teknoloji Üniversitemizle birlikte 187’ye ulaşmıştır. Bir yandan devlet ve vakıf üniversitelerinin sayıları ve kapasiteleri artırılmış, diğer yandan üniversitelerin misyonları farklılaştırılarak bölgesel kalkınmada önemli roller üstlenmesi sağlanmıştır. Yükseköğretim kurumlarımızda eğitim öğretim gören toplam öğrenci sayımız 2002 yılında 1 milyon 656 bin iken bugün 7 milyon 712 bine ulaşmıştır.

Kanun tasarımızla ülkemizdeki yükseköğretim hayatına yeni bir dinamizm ve etkinlik kazandırmak amacıyla yeni 16 devlet üniversitesi ve 4 vakıf üniversitesi kurulmakta ve bu üniversitelere akademik ve idari kadrolar ihdas edilmektedir. Bazı büyük üniversiteler bölünmekte ve bu üniversitelere ait fakültelerin, yüksekokulların ve benzeri yükseköğretim birimlerinin bir kısmı yeni kurulan üniversitelere bağlanmaktadır.

Üniversitelerin büyüklüğüyle ihtisaslaşması engellenmektedir. Dünyadaki örneklerde öğrenci ve öğretim üyesi sayıları fazla olan üniversitelerin bölündüğü görülmektedir. İstatistiklere göre üniversitelerin yapısı küçüldükçe üniversitelerin üretkenliğinin, bilime, ülke stratejisine ve ekonomisine katkısının arttığı bilinmektedir.

Az önce konuşma yapan değerli arkadaşlarımı da dikkatlice dinledim. Sanki ilk kez üniversitelerin bölündüğünü anlatıyorlar. Aslında kendi mezun oldukları üniversitelerin de bir bölünme üniversitesi olduğunu, daha doğrusu yavru üniversitelerin birinden mezun olduklarını da görebilirsiniz.

Bunu kendi üniversitemle yani 2007 yılında kurulan ve kurucu rektörlüğünü yaptığım, 2 dönem rektörlüğünü başarıyla sürdürdüğümü düşündüğüm Karabük Üniversitesiyle anlatmak istiyorum. Anadolu’nun bir köşesinde kurulan üniversite bugün 50 bini aşan bir öğrenci potansiyeline kavuşmuştur ve belirli bölümlerinde de İngilizce eğitim yapılmakta ve 4 bini aşan yabancı uyruklu öğrenci bulunmaktadır. İnternetten de kontrol edecek olursanız Calibre Yükseköğretim İstihdam Endeksi araştırmasına göre, Sabancı, ODTÜ, Boğaziçi, İTÜ, Yıldız Teknik, İstanbul Üniversitesi gibi köklü geçmişe sahip üniversitelerin birçoğuyla beraber anılır konuma gelmiştir.

Hocam, gülmenize gerek yok, internetten bakıp kontrol edebilirsiniz. Her bölünmenin, her yavru üniversitenin kötü olacağını anlatmak bence yanlışlıktır, internetten açıp bakabilirsiniz.

LALE KARABIYIK (Bursa) – Bakmadan geldiğimizi kim söylüyor?

BURHANETTİN UYSAL (Devamla) – Hayır yani az önce siz dediniz ya “Gülebilirsiniz.” diye; bu saygıyı buraya da göstermeniz lazım. Biz bilim…

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Hakikaten. ODTÜ gibi oldu mu?

BURHANETTİN UYSAL (Devamla) – ODTÜ’yü de geçecek yakın bir zamanda.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Bravo bravo!

BURHANETTİN UYSAL (Devamla) – Bütün yavruların analarını geçtiği gibi, bugün bölünen bütün üniversitelerimiz de bugün mevcut, dünyada tanınan üniversiteleri geçecek…

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sen böyle mi rektörlük yaptın?

BURHANETTİN UYSAL (Devamla) – …ve ülkemizi daha ileriye götürecektir. Bundan hiç şüpheniz olmasın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) – İlk yüzde kaç üniversite var, ilk yüzde?

BURHANETTİN UYSAL (Devamla) – Hocam, siz de bu bölünen üniversitelerden mezun oldunuz, oralarda hocalık yaptınız. Bu üniversitelerin bölünmesi bu ülkeye rekabet gücü kazandıracaktır. Büyük üniversiteler rekabeti ancak kendi içerisinde oluşturacaktır. Her bölünen üniversite bölündüğü üniversiteyle rekabet edecektir. Her üniversitemiz dünyadaki üniversitelerle rekabet ederek ülkemizin bilimde, sanayide, teknolojide ileri gitmesine katkı sağlayacaktır.

Yine, az önce konuşan arkadaşlarımız şöyle ifadeler kullandı: Bu bölünmenin çok kötü olduğunu, ülkenin geleceğini karartacağını belirtirlerken diyorlar ki “Ben de ilçeme bir üniversite kurulmasını arzu ederim.” Bu üniversiteler madem bu kadar kötüyse sen kendi iline, ilçene bu üniversitelerden neden istiyorsun?

Şimdiye kadar, AK PARTİ iktidarı olarak, eğitime en fazla bütçe yatırımını gerçekleştirdik. AK PARTİ iktidarı olarak, 2023, 2053, 2071 vizyonunu koymuş bir parti olarak… Bizim doğal madenlerimiz, petrollerimiz, diğer kaynaklarımız yok. Türkiye Cumhuriyeti’nin tek bir kaynağı vardır, bu da beşerî sermayesidir. Biz bu beşerî sermayemizi en iyi şekilde bugüne kadar kullandık, güçlü bir ülkeyi oluşturduk, bundan sonra evlatlarımızı da en iyi şekilde eğiterek güçlü bir Türkiye’yi yeniden inşa edeceğiz.

Mesela, bölünmekle ilgili bir tane örnek vereyim; Karabük Üniversitesi. Türkiye'nin tek raylı sistemler mühendisliğini, Türkiye'nin tek tıp mühendisliğini bu üniversite açmıştır. Burada tıpçı arkadaşlarımız var, hepsiyle de gurur duyuyoruz. Doktorlarımızın teşhis ve tedavide ne kadar başarılı olduğunu biliyoruz ama bu ülke teşhis ve tedavide kullanılan bütün alet ve edevatı ithal etmek zorundadır. Bunu şimdiye kadar niye bir başka üniversite düşünmemiş? Bir tane daha örnek veriyorum.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Boğaziçi var, Boğaziçi de mahvoldu yani.

BURHANETTİN UYSAL (Devamla) - Bir tane daha örnek veriyorum Ali Bey. Karabük Demir Çelik fabrikası bu ülkenin yüz akıdır ve bugün 72 metre boyunda hızlı tren rayları üretmektedir. Kendi ürettiğimiz bu rayları Devlet Demiryollarına dahi satabilmemiz için bu rayları yurt dışına gönderip, akredite laboratuvarlarda test ettirip, ülkemize getirip Devlet Demiryollarına satabiliyorduk. Ama sizin bir bölünme üniversitesi, bir yavru üniversite olarak nitelendirdiğiniz Karabük Üniversitesi, Türkiye'nin tek demir çelik enstitüsünü kurdu, bunu akredite etti, Karabük’ün üretmiş olduğu 72 metre boyundaki hızlı tren raylarını kendi ülkesinde test ederek bu ülkenin rekabetine güç katmıştır. Onun için bölünmenin ben kötü olduğuna inanmıyorum. Bölünme demek rekabet demektir. Bölünme demek güçlenme demektir. Bölünme bir büyümenin doğal neticesidir, bunu da ifade etmek istiyorum.

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) - AKP’yi 2’ye bölelim, rekabet olsun.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – AKP’yi bölelim 4’e, daha büyük olsun.

BURHANETTİN UYSAL (Devamla) - Arkadaşlar, AKP eğer bölünme vakti geldiyse elbette ki bölünecektir, bunu engelleyemezsiniz. (CHP sıralarından alkışlar) Ama AK PARTİ bugün sizin düşündüğünüzden daha güçlüdür ve yarınlara daha güçlü olarak devam etmektedir.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Bölünsün güçlensin. Bölünerek güçlensin.

BURHANETTİN UYSAL (Devamla) - Ama bizi bölmeye çalışırken kendinizin de en yakın zamanda bölünebileceğini de asla unutmayın.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Biz de güçleniriz o zaman sizin mantığınıza göre!

BURHANETTİN UYSAL (Devamla) – Eğer cam evinde oturuyorsanız başka yere taş atarken lütfen dikkatli olun diyorum.

Ben kanun tasarısının ülkemize hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyorum. Türkiye Cumhuriyeti’nin Türk yükseköğretiminin geleceğinin aydınlık ve parlak olduğunu belirtiyor, yüce Meclisi saygıyla sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.03

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 19.24

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye), Mehmet Necmettin AHRAZOĞLU (Hatay)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 94’üncü Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

556 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon yerinde.

Hükûmet yerinde.

LALE KARABIYIK (Bursa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Karabıyık, açıklama mı yapacaksınız? Sisteme girdiniz mi?

LALE KARABIYIK (Bursa) – Girdim. 60’a göre söz istiyorum.

BAŞKAN – Bir dakika süre veriyorum.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

30.- Bursa Milletvekili Lale Karabıyık’ın, Karabük Milletvekili Burhanettin Uysal’ın 556 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde şahsı adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

LALE KARABIYIK (Bursa) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın hatip herhâlde benim konuşmamdan fazlaca rahatsız oldular. Ben kendi konuşmamla çelişen bir cümle kurmadım. Kurmadım, neden? Çünkü siz “Nitelik sorunu yok, akademisyen sorunu yok.” diye sadece nicelik sorunundan bahsediyorsunuz bölmekle, ben de dedim ki: Akademisyen sorunu yoksa benim de ilçelerime, bizim de ilçelerimize üniversite kurulsun. Bu çok tabii bir taleptir.

İkincisi: Bölünmeyle dünyanın sonu gelecek üniversitelerde demedim ama görüş almadınız dedim, ne amaçla olduğunu, faydasının ne olduğunu anlatamadınız dedim, tedirgin ettiniz öğrencileri dedim, bunların hepsini söyledim ve bunda da rahatsız edecek hiçbir durum yok ve bunlar gerçekten doğru. “Siyasi bir karar değilse neden bunlar tek tek tek Komisyona geldi?” dedim.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Ben de teşekkür ederim.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/943), Erzincan Milletvekilleri Sebahattin Karakelle ve Serkan Bayram’ın Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2311), Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve 5 Milletvekilinin Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2313), Malatya Milletvekili Öznur Çalık ve 3 Milletvekilinin Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2314) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 556) (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi, yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemini yapacağız. Bu sürenin on dakikası sorulara aittir, geri kalan diğer on dakikasında ise Sayın Bakan sorulara cevap verecektir.

Sayın Atıcı…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, üniversiteler konuşulurken uzunca bir süre Hükûmeti, Millî Eğitim Bakanının yerine Gençlik ve Spor Bakanının temsil etmesi gerçekten hazin olmuştur. Bu da AKP’nin millî eğitime verdiği önemin ne kadar az olduğunun açık bir göstergesidir.

Ben de bu tabloya layık olarak bir iki soru soracağım: Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu 2015 yılında “Emeklilere Ramazan ve Kurban Bayramı öncesinde birer maaş ikramiye vereceğiz.” dediğinde ortalığı birbirine kattınız. Genel Başkanımız bununla da yetinmedi, bu taahhüdünü noter onayıyla halkın huzuruna çıkardı. Bu sefer dönemin Maliye Bakanı Mehmet Şimşek “Bütün bunları yapsınlar, kaynak göstersinler, sadece şapka çıkarmam, samimi olarak söylüyorum, derim ki: Ben de CHP’ye oy vereceğim. Bir kalemde bütçe açığı yüzde 70 artacak, bu gerçekçi değil.” demişti. Şimdi açıkça soruyorum, samimi bir şekilde. Sayın Şimşek bize oy verecek mi? Bu söylediklerinden utanıyor mu?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Atıcı, Sayın Bakan bu kanunla ilgili olarak bir görüşmedeydi. Soru-cevap bölümünde bulunabilmesi için biz bekledik kendisini hatta sizin grup başkan vekiliniz ve diğer grup başkan vekillerinin de haberi var, soru-cevap bölümlerinde kendisi burada olmasını talep ettiği için biraz beklemek zorunda kaldık. Burada olmadığı süre içinde…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Cevap veresiniz diye söylemiyorum, bildiğim bilgiyi paylaşmak istiyorum, bu kanunla ilgili olarak bir görüşmedeydi.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Bakan yerinde. Sizin yerinize, o, bir açıklama yapabilirdi ama madem siz söylediniz…

BAŞKAN – Bunun takdir edilmesini bana bırakın çünkü bana bilgi vererek Sayın Bakan bu görüşmeyi yaptığı için ben cevap veriyorum, benim vekâletimin altında yapılan bir ayrı kalmaydı.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Peki, Sayın Başkanım.

Teşekkür ederim ancak…

BAŞKAN – O yüzden ben paylaşmak zorunda kaldım. Elbette ki Sayın Bakan da cevap verme yetisine sahiptir.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Siz de takdir edersiniz ki bir kanunun en önemli kısmı yirmişer dakikalık olan tümü üstündeki görüşmelerdir. Bu görüşmelerin hiçbirisini Sayın Bakan dinlememiştir, bu da uygun olmamıştır.

GENÇLİK VE SPOR BAKANI OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Siz de yoktunuz zaten.

BAŞKAN – Sayın Atıcı, sizinle bu polemiğe girmek istemiyorum.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Polemiği siz başlattınız.

BAŞKAN – Ben polemik başlatmadım, sadece size bilgi verdim, Sayın Grup Başkan Vekilinizle de bu bilgiyi paylaştım.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Bir Sayın Başkan polemik yapmamalıdır.

BAŞKAN – Sayın Bakan bana bilgi vererek bu kanunla ilgili olarak bir görüşmeye gittiği için buradan ayrıldı. Lütfen…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Bir Sayın Başkan polemik yapmamalıdır. Ben yerime oturuyorum.

GENÇLİK VE SPOR BAKANI OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun.

GENÇLİK VE SPOR BAKANI OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Hükûmeti temsilen ben Komisyon sıralarında oturdum ve görüşmeleri dinledik. Fakat sayın hatip buraya konuşmaların bitimine çok az bir süre kala geldi. Madem bu kadar önemliydi, kendisi bu konuşmaların hepsini dinlemeliydi. Dolayısıyla, ben Hükûmeti temsilen orada oturuyorum, dinliyoruz. Sayın Bakanımız da önemli bir görüşme için gitti, bu gayet normal bir harekettir Meclis içerisinde, olay budur.

Teşekkür ederim.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Yanlış bilgi veriyorsunuz.

BAŞKAN – Tamam, bir yanlış anlaşılma olmuştur. Sayın Atıcı, Sayın Bakanın buradan niçin ayrıldığı konusunda sizin bir bilginiz olmayabilir, bunu doğal da karşılarız ama durum budur.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Peki.

Sayın Bakan, benim konuşmaları dinlemediğimi ve Meclise…

GENÇLİK VE SPOR BAKANI OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Hayır, sonunda geldiğinizi söyledim.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – …son dakikada geldiğimi ifade ederek sataşmıştır, ben de söz istiyorum.

BAŞKAN – Hayır, böyle bir sataşma söz konusu olamaz, sataşma değil bu.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Direkt sataştı.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Size söz vermeyeceğim Sayın Atıcı, gerçekten size söz vermeyeceğim.

Buraya bir iki dakika geç çıktım, dediğim gibi, sayın grup başkan vekillerine de geç çıkma nedenimi anlattım. Sayın Bakan sorulara kendisinin cevap vermek istediğini bana beyan etti, nezaketinden dolayı da ben de nezdinizde grup başkan vekilleriniz anlayış gösterdiği için teşekkür ediyorum. Sayın Bakan bir incelik gösterdi hem kanunu da görüşmek istiyor -bilgim dâhilinde, bana bilgi vererek ayrıldı Genel Kuruldan- hem de soru-cevap kısmında burada olması için biz beklemek zorunda kaldık.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Söz vermeyeceğim.

Sayın Özdemir…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Ben sizi saygıyla dinledim.

BAŞKAN – Tamam ama sataşmadan dolayı size söz vermeyeceğim. Siz bir eleştiride bulundunuz, ben işin gerçeğini anlattım, bu kadar.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Başkan, söz verirsiniz, vermezsiniz, takdir sizindir ama beni dinlemek zorundasınız.

BAŞKAN – Hayır, öyle bir zorunluluğum yok.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Evet efendim…

BAŞKAN – Hayır, öyle bir zorunluluğum yok. Söz vermiyorum, nasıl dinleyeceğim sizi?

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Ben bir milletvekili olarak buraya gelmiş isem benim meramımı dinlemek zorundasınız.

BAŞKAN – Sayın Özdemir, sizi dinliyorum.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Bakın, Sayın Başkan…

BAŞKAN – Size söz vermedim Sayın Atıcı.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Söz vermeyebilirsiniz, buna saygı duyarım.

AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) – Bağırma!

SALİH CORA (Trabzon) – Bağırma!

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Onun mikrofonu var, benim mikrofonum yok.

BAŞKAN – Size söz vermedim. Eğer çok ısrarlıysanız oturumun herhangi bir yerinde size söz verebilirim.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Başkan, söz vermeyebilirsiniz, benim meramımı…

BAŞKAN - İstediğiniz anda size söz verme zorunluluğum yok.

Sayın Özdemir, sizi dinliyorum ya sorunuzu sorun veya da atlayacağım, başka bir arkadaşa geçeceğim.

Buyurun.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Başkan, bana söz vermeyebilirsiniz, bunu anlarım ancak siz, benim meramımı dinlemek zorundasınız bir Başkan olarak.

BAŞKAN – Sayın Özdemir, buyurun.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Siz, üç kere aynı şeyi tekrar edemezsiniz, bir.

BAŞKAN – Sayın Özdemir, buyurun.

Sayın Özdemir cevap vermiyor.

Sayın Balbay, sorunuzu dinliyorum.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – İkincisi: Sayın Bakan yalan söylüyor. Ben başından beri buradaydım, Mecliste de sisteme girdim, ispatı budur. Bir bakana da yalan söylemek yakışmaz.

BAŞKAN – Sayın Balbay…

GENÇLİK VE SPOR BAKANI OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Biraz önce de dışarı çıkıp geldiniz, gördüm ben sizi.

BAŞKAN – Sayın Bektaşoğlu…

GENÇLİK VE SPOR BAKANI OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Oradan yürürken gördüm, içeri girerken sizi gördüm ben. Ben buradaydım, gördüm sizi.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Yalan söylemek yakışmaz.

BAŞKAN – Sayın Balbay, sizi dinliyorum.

GENÇLİK VE SPOR BAKANI OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Soru sormaya geldin, gördüm.

BAŞKAN – Evet, Sayın Balbay…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Benim sisteme girdiğim saat bellidir.

GENÇLİK VE SPOR BAKANI OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – O arada burada değildin.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Ben sizinle muhatap olmuyorum Sayın Bakan, benim muhatabım siz değilsiniz. Ben, Başkanla konuşuyorum.

BAŞKAN - Sayın Atıcı, lütfen çalışma düzenini bozmayın.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Önce Bakana söyleyin, bana değil.

BAŞKAN – Sayın Atıcı, çalışma düzenini bozmayın lütfen.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Çalışma düzenini siz ve Sayın Bakan bozuyorsunuz, ben değil.

BAŞKAN – Buna siz karar veremezsiniz, ben karar veriyorum buna.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Ben fikrimi söylerim. Sıkışınca böyle yapıyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın Balbay, buyurun.

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – “Sayın Bakan bu yasayla ilgili olarak bir görüşmede olduğu için geç geldi.” dediniz, doğru mu anladım.

BAŞKAN – Evet.

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Bu tablo göstermekte ki bu yasayı hâlâ pişiremediler, bu yasa hâlâ sakat, bu yasanın eksikleri var, bu yasada ne yaptıklarını daha tam kestiremiyorlar. Bu yorumumu Sayın Bakanın yanıtlaması dileğiyle iletiyorum çünkü Sayın Başkan, bu yasanın Komisyona geliş şekli de… Komisyona, İbni Sina Üniversitesi girdi, Cerrahpaşa Üniversitesi çıktı. Şimdi, Genel Kurulda ne girecek, ne çıkacak, kestiremiyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Bu da gerçekten bu yasanın ne kadar sakat hazırlandığının bir göstergesidir.

BAŞKAN – Yasalar Genel Kurulun oyuna sunulmadan önce, sunulana kadar devamlı görüşmelere açıktır Sayın Balbay.

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Diğer sorum şu Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sordunuz sorunuzu. Süre artarsa size tekrar söz vereceğim.

Sayın Özdemir, buyurun.

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Evet, az evvel bir polemik içerisinde olduğumuz için ben konuşma yapmak istemedim. Tekrar söz hakkı verdiniz, teşekkür ediyorum.

Yalnız hatibimiz Sayın Atıcı, bugün saat 14.00’ten itibaren ve üniversitelerle ilgili çok önemli görüşmelerin yapıldığı bütün saatlerde Genel Kuruldaydı. Sayın Gençlik ve Spor Bakanı, Sayın Millî Eğitim Bakanına vekâleten görev yapmak üzere Genel Kurulda bulundu. Asıl kendisi daha geç katıldı Genel Kurula. Bu açıklamayı da yapmak istedim.

Benim sorum Sayın Bakanımıza. Başbakan Sayın Binali Yıldırım’ın “Kamuda çalışanların sözleşmeli olmasından yanayım. Sözleşme güvence açısından olumsuzluk getirmiyor.” sözleri kadrolu çalışan milyonlarca memuru endişelendirdi. Sayın Bakan, bu konuda sizin görüşünüz nedir? Kadrolu öğretmenlerin tamamı ya da bir bölümü artık sözleşmeli durumuna mı getirilecek?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bektaşoğlu…

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Geçtiğimiz hafta yaptığım konuşmada af bekleyen öğrencilerimiz için Hükûmete çağrıda bulunmuştum. Olumlu tepkiler aldık. Bununla ilgili Sayın Başbakanın da açıklaması oldu.

Şimdi, Sayın Bakanım, seçim paketi içinde henüz kapsamı belli olmayan bir af gündemde, öyle zannediyorum. Komisyonlarda bu konu elbette görüşülecek ama çeşitli gerekçelerle görevlerinden atılan, suçsuzlukları kanıtlandığı hâlde göreve iade edilmeyen akademisyenler için de bir düzenleme olmasını bekliyoruz. Bu, diğer memurlar ve öğretmenler için de geçerlidir. Lütfen, bu mağduriyetleri gidermek için çaba göstermenizi rica ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Kılıç…

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

KSÜ’den sonra Kahramanmaraş'ımızda ikinci olarak İstiklal Üniversitesinin kuruluyor olmasından halkımız büyük bir mutluluk duymaktadır. Emeği geçenlere teşekkür ediyorum.

Üniversiteler bilgi ve bilimin yuvalarıdır. Bu kurumların nicelikleriyle beraber nitelikli olması ve eğitim planlaması yapılması daha da önemlidir. “Birçok şeyi yarım bileceğine bir tek şeyi iyi bil.” der Nietzsche. “Bilgiyi tanımayan onun değerini bilmez.” demiştir hukemâ. “Bilgi olsa söz saptırılmaz." diyor Kaşgarlı Mahmut. “Bilgiyi elinde tutan gücü elinde tutar.” diyor Emerson. “Bilginin iki türü vardır. Bir konuyu ya biliriz ya da onu nereden bulabileceğimizi biliriz.” Johnson böyle diyor. “Bir şeyi ezbere bilmek, o şeyi bilmek demek değildir.” Montaigne söylüyor bu sözü. “Yalnız işittiğimi unuturum, gördüklerimi hatırlayabilirim fakat iyice bildiğim bir şey, yapabildiğim bir şeydir.” Bu, bir Çin özdeyişidir. “Bilmediğini bilenin arkasından gidin, bilmediğini bilmeyeni uyandırın, bilmediğini bilene öğretin, bilmediğini bilmeyenden kaçın.” diyor Konfüçyüs. “Soru da bilgiden doğar, cevap da…” diyor Mevlâna.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Türkmen…

ELİF DOĞAN TÜRKMEN (Adana) - Teşekkür ederim Başkanım.

Türkiye’de 828 bin üniversite mezunu işsiz var. Hükûmetiniz tarafından yeni üniversiteler kurulması politikasının yanı sıra bu işsiz gençlerin iş edinmesi anlamında politikalarınız var mıdır, varsa nelerdir, açıklar mısınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim ben de.

Sayın Kuyucuoğlu…

SERDAL KUYUCUOĞLU (Mersin) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

2015 seçimleri öncesi Mehmet Şimşek, CHP’nin emekli ikramiyesi vaadi için “Bütün bunları yapsınlar, kaynak göstersinler, sadece şapka çıkarmam ben de CHP oy veririm.” dedi. CHP’nin asgari ücret vaadine önce AKP “olmaz” dedi, sonra asgari ücreti yükseltti. “Taşerona kadro” dedik, yarım yamalak taşeronlara kadro verildi. “Emeklilere iki maaş dinî bayramlarda ikramiye.” dedik, dinî bayramlarda biner TL verme kararı aldılar.

Şimdi, 24 Haziranda genel seçimler var. AKP’nin seçim programına ihtiyacı yok; beklesin, Cumhuriyet Halk Partisi programını açıklasın, Cumhuriyet Halk Partisinin programını kopya ederler, hiç uğraşmalarına gerek yok. (CHP sıralarından alkışlar)

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim ben de.

Sayın Toğrul…

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, biliyorsunuz, özellikle ortaöğretim ve liselerde TEOG sınavı kaldırıldı, şimdi bir çember sisteminden bahsediliyordu, fakat hâlâ öğrenciler, veliler kaygılı, liselere nasıl yerleştirilecekleri belli değil.

Siz geçmişte nitelikli-niteliksiz okullar ayrımı yaptınız. Şimdi, baktığımızda, gerçekten öğrencilerimiz için iyi bir şey yaptığınızı düşünüyor musunuz? Bu TEOG sınavıyla ilgili ya da sınavlarla ilgili… Bakın, seçim kararı aldınız, sınav gününe denk getirdiğiniz, bu kadar hazırlıksız bir bakanlık… Millî Eğitim şu anda AKP’nin en sorunlu bakanlığı durumunda. Bunlara ne diyeceksiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim ben de.

Sayın Balbay…

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Sayın Başkan, anlayışınız için çok teşekkür ediyorum.

Sayın Bakana iki sorum var, birincisi: Bu Aladağ faciasıyla ilgili dava devam ediyor ama maalesef orada yangın da devam ediyor bu davayla. Son habere göre, Millî Eğitim Bakanlığı, bu yurtta hiçbir eksik olmadığına dair üç raporu dayanak göstererek bir savunma yaptı ancak son iki raporun sahte olduğu ortaya çıktı. Sayın Bakan acaba bu konuda bir işlem yapılacağını söyleyebilir mi?

İkinci sorum da, emekliye birer maaş ikramiye… Bu bayramlarda -birincisinin diğer adı “Şeker Bayramı”- acaba Sayın Millî Eğitim Bakanı öğretmenlere bir maaş ikramiye veya bin lira ya da öğrencilere 100’er lira harçlık vermeyi düşünmez mi?

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun.

Süreniz on dakika.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Teşekkür ediyorum Muhterem Başkanım.

Öncelikle temel eğitimden ortaöğretime geçiş sınavının kaldırıldığı, dolayısıyla da yerine gelen sistem için velilerin ve öğrencilerin kaygı duyduğu, bununla ilgili ilave bir bilgi; bir de millî eğitimin de sorunlu olduğunu söylüyor. Biz, tabii, bunlara katılmıyoruz, öncelikle çok net söyleyelim. Çok net şekilde, Onuncu Kalkınma Planı 2014 ila 2018 yıllarını kapsıyor. 2013 yılında Mecliste kabul edildi ve orada Millî Eğitim ihtisas komisyonu var. Millî Eğitim ihtisas komisyonunda 2018 yılı sonuna kadar eğitimle ilgili hedefler konulmuş. Bu hedeflerden bir tanesinde de “Herkesin muhitinde eğitim almasının sağlanması.” diye bir madde var. Ne zamana kadar? 2018 yılı sonuna kadar. Lütfen, bakın. Ben rapordan söylüyorum, Meclisin de kabul ettiği Kalkınma Planında. Peki, öğrenciye muhitinde eğitimi nasıl sağlayacaksınız sınav sistemini tutarken? Pencereden bakıyorsun, okulu görüyorsun ama evladını gönderemiyorsun. Niçin?

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Nasıl gündeme geldi Sayın Bakan?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – İşte, bak Onuncu Kalkınma Planı’nda var, o ayrı bir şey. Sayın Cumhurbaşkanımızın dile getirmiş olması Onuncu Kalkınma Planı’nda bunun yer aldığı gerçeğini ortadan kaldırmıyor ki.

Sınavla öğrenci alan okullarımızın toplam sayısı yaklaşık 1.366 tane. Bunlardan Anadolu liselerini seçerken yüzde 10 kontenjanını alıyoruz. İstiyoruz ki öğrencilerimizin yüzde 10’unun sınavla girebileceği okullar olsun, geri kalan yüzde 90… Çünkü kendi muhitindeki kendi evine en yakın okula gidebilmesi için bu oranı tutmamız lazım. Aksi hâlde diğerinin tam tersi olur, eski sisteme dönmüş oluruz. Biz eski sistemi getirmek istemiyoruz. Bunun için Anadolu liselerini seçerken yüzde 10 kontenjan öncelikle dikkate alındı. Yüzde 10 kontenjan fen liseleri ve sosyal bilimler liselerine ayrılan kontenjanla doldurulduysa Anadolu liselerini almadık, eğer dolmadıysa o zaman köklü liseler geçen yılın taban puanlarını dikkate alarak Anadolu liselerini buna ekledik.

Meslek liselerinde ise tematik meslek liseleri, sektörle iş birliği içinde yürütülen proje okulları dikkate alındı. Mesleki ve teknik Anadolu liseleri… Bu liselerde iki program uygulanıyor: Birisi Anadolu meslek programları, adrese dayalı olarak öğrenci alacak; diğeri Anadolu teknik programlarına ise sınavla öğrenci alınacak çünkü bu meslek liselerinde fen lisesi programı uygulanmaktadır ve yüksek puanla girilen, çok tercih edilen programlardır. Dolayısıyla da bizim bu yaptığımız işi tek tek açıklıyoruz. İnşallah haziran ayının 2’sinde sınav yapıldıktan sonra –bakın, gördünüz bizim sınavımızda herhangi bir değişiklik yok, sınavı aynı anda yapıyoruz- tercih ve yerleştirmeyle ilgili kılavuzu da yayınlayacağız. Her şey zamanında, gerektiği kadar açıklanacaktır. Bunda hiçbir sıkıntı yoktur.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Sayın Bakan, açıkladığınız listede 41 ilde normal lise yok, sadece imam-hatip liseleri var.

BAŞKAN – Sayın Toğrul, lütfen…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Bakın, dinlerseniz buradaki söylediğimi anlayacaksınız. Amaç şu: Eğer fen lisesi ile sosyal bilimlerdeki öğrenci sayısı yüzde 10 kontenjanını doldurduysa doğrudur. 30’a yakın ilde bir Anadolu lisesi eklemedik. Niçin? Fen liselerine ve Anadolu liselerine verilen kontenjan yüzde 10’u doldurdu. Eğer bunların yanına Anadolu liselerini de ekleseydik o zaman yüzde 10 kontenjanı belki yüzde 15’e, belki yüzde 20’ye, belki yüzde 25’e çıkacaktı. Sizin istediğiniz budur ama biz bunu istemiyoruz, birinci husus o.

İkinci husus da eğitimle ilgili. Bunu çok inanarak söylüyorum, bazıları eğitimi aynı filin tasviri gibi tanımlıyor eğitimi. Eğitimi tanımlayabilmek için ve tamamını görebilmek için resmin bütününe bakmak lazım. AK PARTİ iktidarları döneminde her alanda büyük hizmetler yapıldı ama inanın ki yapılan hizmetlerin en büyüğü ve en fazlası eğitim alanında yapıldı, bunu çok net olarak söyleyeyim. Seksen yılda yapılanın, çok net, çok net…

Bakın, 2013 yılında kabul edilen Onuncu Kalkınma Planı’nda hedef koymuş, diyor ki: “İller ve okullar arasındaki farklılıkları azaltalım.” Buradaki amaç neydi? Ağrı’da ilkokulda 90 kişilik sınıflar vardı. Anne götürüyor evladını sınıfa kaydettirmek için -zorunlu eğitim ya, kaydettirmezse hakkında takibata geçilecek, rica ediyoruz, lütfen götür- “Yer yok.” denilen bir durumdaydı, şimdi Ağrı’da da 22, Bitlis’te de 22, Hakkâri’de de 22. Onuncu Kalkınma Planı’nda “İller ve okullar arasındaki farklılıkları azaltın.” deniyordu, biz azalttık.

Yine bir başka azaltma, beşerî… Bakın, doğuda, güneydoğuda öğretmen tutabilmek mümkün değildi. Bugün doğuda öğretmen doluluk oranı yüzde 92, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yüzde 90. Eğer gerçekten bir öğretmen ihtiyacı varsa Marmara Bölgesi’nde, yüzde 85 gibi bir öğretmen doluluk oranı var. Dolayısıyla da Doğu Anadolu’da ve Güneydoğu Anadolu’da eğitimin kalitesinin artırılması için ne yapılması gerekiyorsa yapıldı.

“Erişim imkânlarını artıralım, ortaöğretimde okullaşma oranını yüzde 100’ün üzerine çıkaralım.” diyor. Ortaöğretimde okullaşma oranı brüt yüzde 106,94; koyduğumuz hedefe ulaşmışız. Taşımalı eğitim, 1 milyon 200 binin üzerinde öğrenciyle taşımalı eğitim yapıyoruz. Geçen gün ING Bankın Genel Müdürü geldi, Ağrı’daki köyleri ziyaret etmiş, “Dünyanın hiçbir ülkesinde yapılmayan hizmeti veriyorsunuz. Yüz binlerce öğrenciyi evinden alıyorsunuz, okula getiriyorsunuz, öğle yemeğini veriyorsunuz, okul bittikten sonra geri tekrar evine götürüyorsunuz; bu, dünyanın hangi yerinde var?” diyor.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Yok, doğru söylüyorsunuz, taşımalı eğitim hiçbir yerde yok.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – 1 milyon 200 bin öğrenciyi taşımalı eğitim…

Yine, diyoruz ki: Kaliteli eğitim için evlatlarımızın mutlaka düzenli olarak okula gitmelerinin sağlanması lazım. Ne gerekiyor bunun için de? Annelere diyoruz ki: “Evlatlarının düzenli olarak okula gitmelerini anneler sağlar, anneler temin eder.” İhtiyacı da varsa “Lütfen, siz evlatlarınızı düzenli olarak okula gönderin. Okul öncesi eğitim dâhil, ilkokul ve ortaokula gönderdiğiniz her erkek çocuk için 35 lira, kız çocuk için 40 lira; liseye gönderdiğiniz her erkek çocuk için 50 lira, kız çocuk için 60 lira sizin hesabınıza yatırırız.” diyoruz. Bu ana kadar 25 milyonun üzerindeki evladımızın, öğrencimizin ailesinin hesabına 6 milyar lira para yatırdık.

Yine, Onuncu Kalkınma Planı’nda, müfredatın güncellenmesi talep ediliyordu. Müfredatta bu yıl 51 dersin programını güncelledik. 1’inci, 5’inci ve 9’uncu sınıflarda yeni eğitim öğretim programıyla eğitime başladık. Amaç ne burada? Hem sadeleştirelim hem 21’inci yüzyılın gerektirdiği bilgi, beceri, tutum, davranış ve değerleri evlatlarımıza kazandıralım, öğrendiği şeylerin hayatta kullanılabilir tarafı olsun ve bir de analitik düşünme becerisini hızlandıralım diye. Bu yıl da geri kalan, 1-5-9’un dışındaki müfredatları güncelliyoruz. İnşallah önümüzdeki eğitim öğretim yılından sonra, bütün evlatlarımıza değişen bilgi ile değişen teknolojinin zorunlu kıldığı müfredatın güncellenmesini sağlayarak çağdaş bir eğitim vereceğiz.

Yine, Onuncu Kalkınma Planı’nda hedef olarak deniyor ki: “OECD ülkelerinin millî gelirden eğitime ayırdığı paya yakınlaştıralım.” Niçin? 80’lerde 1,2 ayrılıyor, 90’larda 2,2 ayrılıyor, biz geldiğimizde 2,9’du; TÜİK istatistik rakamını açıkladı, şimdi millî gelirden eğitime ayırdığımız pay 6,2’nin üzerinde. Bakın, hedefin üzerine çıkmışız.

“Okul öncesi eğitim yaygınlaştırılmalıdır.” diyor. 2002’de okul öncesi eğitime giden öğrenci sayısı 320 bin, şimdi 1 milyon 479 bin; okul öncesi eğitime gidenlerin oranı yüzde 10’du, şimdi brütü yüzde 80’e çıkmış, 84’e çıkmış bir oran. Yani seksen yılda yakaladığınız oranın 8 katından fazlasını yakaladık.

Yine “Öğrencilerin tespit edilen eksiklikleri için telafi eğitimleri düzenlensin.” deniyordu Onuncu Kalkınma Planı’nın eğitim ihtisas raporunda. Bu yıl başlattık 12 tane proje ilde, ilkokula giden evlatlarımızdan ola ki herhangi bir sebeple… Neden olabilir? Tarım işçilerinin çocukları olabilir. Neden olabilir? Birleştirilmiş sınıflarda okuyan öğrenciler olabilir. Matematik ve Türkçeden haftada iki saat ile on saat arasında yeniden derse alıyoruz ve öğrencilerimizin kendine güveni arttı.

Yine, bir başka Onuncu Kalkınma Planı’nda istenen konu, üstün yeteneklilerin tanılanması ve özel bir eğitim. Bilim sanat merkezlerinde, 30 binin üzerindeki evladımıza eğitim veriyoruz. Ama ilk defa bu yıl İstanbul’da araştırma ve uygulama okulu başlattık, ortaokul ve liseye bu kapsamda özel yetenekli öğrencileri aldık, eğitime başlattık. İnşallah yaygınlaştıracağız. Dolayısıyla da eğitim, eğitim…

Kızların okullaşma oranını da çok net söylerim. 5 yaş oranı yüzde 10’un altındayken şimdi yüzde 81’in üstünde. İlköğretimde 2002’de yüzde 88 netken şimdi yüzde 96, ortaöğretimde yüzde 42’yken şimdi yüzde 83,39; yüzde 100 artış yakalamışız. Yükseköğretimde kızlarımızın okullaşma oranı yüzde 12’yken şimdi yüzde 44. Dolayısıyla da eğitimle ilgili kim ne söylüyorsa doğru bir bilgiye dayanmadan söylediğini söylüyorum.

Yine, sayın vekillerimiz “Emeklilere dinî bayramlardan önce birer maaş verilmesi bütçe açığına yol açmaz mı diyorsunuz?” diyorlar. Biz biliyoruz, şu ana kadar hiçbir seçimde popülist politika izlemedik. Zaten böyle izleseydik millet bizi tercih etmezdi. Vergi gelirlerimiz artıyor, somut; turizm, turist sayısı artıyor, somut; turizm gelirleri artıyor, somut; ihracatımız artıyor, somut. Dolayısıyla da çok net şekilde söylüyorum, kendi bütçe hesaplarını da dikkate alarak ancak milletin de taleplerini… Siyasetçisiniz, milletin taleplerine kulaklarınızı tıkayabilmek mümkün mü? Dolayısıyla biz yaptığımızı biliyoruz.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Mehmet Şimşek bize oy verecek mi Sayın Bakan?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Yine, bu kanunla ilgili bir başka husus… Komisyonlara bir kanun tasarısı niçin gelir? İhtisas komisyonu, milletvekillerinin görüşlerine açık olmak için. Dolayısıyla görüşler alınır. Buradan çıkana kadar hiçbir şey milletvekillerinin görüşlerinden daha değerli değildir. Milletvekillerinin görüşünü alır, olgunlaştırır, gideriz. Aksi hâlde eğer biz olgunlaştırdığımızı söyleseydik ne Komisyonda ne de Genel Kurulda herhangi bir değişikliğe izin vermeseydik o zaman da denilecek husus şuydu: “Bu milletvekilleri sizin parmak işaretiyle kaldırıp indirdiğiniz kimseler mi olur?” O da doğru değildir.

Yine, bizim kadrolu öğretmenlerimiz var, 900 bine yakın; sözleşmeli öğretmenimiz var, 50 bine yakın. Biz bundan sonraki öğretmen istihdamımızı sözleşmeli olarak yapacağımızı söylüyoruz, dört yıllık çalışma süresi sonunda bunları kadroya alacağımızı söylüyoruz. Biz Türkiye'deki, bu, Millî Eğitimdeki personel sistemini uygulamaya devam edecek.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakan, teşekkür ederim.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Tamamlıyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Peki, bir dakika ek süre veriyorum size, buyurun.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Öğrenciler için af konusu yine, daha önce sayın vekillerimizin de talepleriydi, milletin de talebi vardı. Milletten talep olduğundan bunu da dikkate aldık, getirdik.

“Üniversite mezunu işsizlerimiz var, bunlar için de iş bulma politikalarınız var mı?” diye soruldu. İstihdama katılım oranı da artıyor, iş bulan oranı da artıyor. Dolayısıyla da Hükûmetimiz döneminde istihdamda en fazla artış sağlanmıştır.

Yine, Aladağ’la ilgili de, mahkemelerin görevi ne doğru ne yanlış, ne suçlu ne suçlu değil. Kim ne kadar sorumlu onu bulmaktır. Dolayısıyla konu mahkemede. Mahkeme ne karar verirse başımız gözümüz üzerinedir diyorum.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Toplam öğretmen sayımız 904 bin, sözleşmeli öğretmen sayımız yaklaşık 40 bin.

Teşekkür ediyorum Muhterem Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Yoklama istiyoruz.

BAŞKAN – Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunacağım, yoklama talebi var.

Sayın Özkoç, Sayın Karabıyık, Sayın Şeker, Sayın Karadeniz, Sayın Pekşen, Sayın Yiğit, Sayın Akar, Sayın Usluer, Sayın Engin, Sayın Ekici, Sayın Doğan Türkmen, Sayın Sındır, Sayın Atıcı, Sayın Özdemir, Sayın Gündoğdu, Sayın Purçu, Sayın Balbay, Sayın Tekin, Sayın Kuyucuoğlu, Sayın Hakverdi, Sayın Yarayıcı.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklamaya başlandı)

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, pusula verenleri bir uyarın da çıkmasınlar salondan, sonra itiraz ediyorlar.

BAŞKAN – Peki, Sayın Akar’ın ricasını dile getiriyorum: Pusula veren sayın milletvekilleri lütfen Genel Kurulu terk etmesinler.

(Elektronik cihazla yoklamaya devam edildi)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı yoktur.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.56

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 20.16

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Mehmet Necmettin AHRAZOĞLU (Hatay)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 94’üncü Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – 556 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın maddelerine geçilmesinin oylamasında toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi yoklama işlemini tekrarlayacağım.

Yoklama için beş dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklamaya başlandı)

BAŞKAN – Pusula veren sayın milletvekilleri lütfen Genel Kuruldan ayrılmasınlar.

(Elektronik cihazla yoklamaya devam edildi)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/943), Erzincan Milletvekilleri Sebahattin Karakelle ve Serkan Bayram’ın Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2311), Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve 5 Milletvekilinin Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2313), Malatya Milletvekili Öznur Çalık ve 3 Milletvekilinin Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2314) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 556) (Devam)

BAŞKAN – Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

556 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon yerinde.

Hükûmet yerinde.

Sayın milletvekilleri, şimdi birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

Birinci bölüm, 5’inci maddeye bağlı geçici 76, geçici 77 ile 7’nci maddeye bağlı ek 177, 178, 179, 180, 181, 182, 183, 184, 185, 186, 187, 188, 189, 190, 191, 192, 193, 194, 195, 196, 197 ve 198’inci maddeler dâhil 1 ila 8’inci maddeleri kapsamaktadır.

Birinci bölüm üzerinde İYİ PARTİ Grubu adına Balıkesir Milletvekili İsmail Ok konuşacak.

Buyurun Sayın Ok. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

İYİ PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL OK (Balıkesir) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; öncelikle, sözlerime başlarken hepinizi selamlıyorum.

Sayın Millî Eğitim Bakanımızı biraz önce izledik, çok da memnun olduk, çok da faydalı açıklamalar yaptı ama tabii, bazı soru işaretleri de oluştu kafamızda. Sayın Bakanım özellikle ifade etti ki “AK PARTİ hükûmetlerinin en başarılı olduğu alan özellikle millî eğitimdir.” dedi.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Çok doğru.

İSMAİL OK (Devamla) - Ama Sayın Cumhurbaşkanı, AK PARTİ Genel Başkanı da kameraların önünde “Başarısız olduğumuz alan eğitim ve kültür.” dedi.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Hedefi yüksek de ondan.

İSMAİL OK (Devamla) – Dolayısıyla bu çelişkiyi anlamakta güçlük çekiyoruz. Cumhurbaşkanı ile Sayın Bakanın hedefleri çok farklı ya da beklentileri çok farklı herhâlde.

Yine, bir diğer konu, eğitim öğretim yılı başladığında Sayın Cumhurbaşkanı, AK PARTİ Genel Başkanı kamuoyunun önüne çıktı “Bu TEOG sınavı nedir, bunu kaldıralım.” dedi. Ama TEOG sınavı kalktı mı kalkmadı mı, hâlâ bu sorunun cevabı anlaşılmadı; bir.

İki: Sayın Bakan ve Sayın Cumhurbaşkanı şunu ifade ettiler, “Bir daha sınav yapılmayacak. Bu çocuklara bu zulüm nedir?” diye kamuoyunun önünde yüksek sesle defalarca söylediler. Ama yanlış hatırlamıyorsam yine Sayın Bakan biraz önce değerli açıklamalarını ifade ederken 2 Haziranda sınav olduğunu ifade etti. Bu 2 Haziranda olan sınav ne sınavıdır? Eğer 2 Haziranda sınav yapılacaksa adına “TEOG” demekle ya da bir başka sınav demekle sınavlar kalkmış mı oluyor? Gerçekten bunları anlamakta güçlük çekiyoruz. Bu sistem Türkiye’ye maalesef dayatıldığında hiçbir ön çalışması yapılmadı; hiçbir ilmî araştırma, özellikle eğitim camiasındaki, eğitim ordusunun değerli çalışanları öğretmenlerin, öğrencilerin, velilerin görüşleri alınmadı, bir dayatmayla “Bu sınavı kaldırıyoruz.” denildi ama sınavın kalkmadığını görüyoruz. Ve o günlerde şunu ifade etmiştik: “‘Sınavı kaldırdım.’ demekle bu iş olmaz. Bu öğrencileri okullara nasıl yerleştireceksiniz?” İşte, gün geldi çattı, 2017-2018 eğitim öğretim yılının sonuna geldik. Önümüzdeki eğitim öğretim yılı için veliler, öğrenciler okullara nasıl yerleşecek, bunun telaşı içerisine girdiler. Eskiden ev bakarken satın almak ya da kiralamak için “park manzaralı” “göl manzaralı” “deniz manzaralı” diye ev aranırdı, şimdi nitelikli okul gören ev aranmaya başlandı. Maalesef, üzülerek ifade ediyorum, cumhuriyet tarihinde ilk defa böyle bir “Nitelikli okul gören kiralık ev vardır.” diye emlakçılarda, ev sahiplerinde ilanlar verilmeye başlandı. Eğitimin içerisinde bulunduğu durum bu. Bu sadece ortaöğretimle ilgili bir kısım.

Gerçekten velilerimiz, çocuklarımız büyük emekler harcıyorlar madden manen; hayatlarının en güzel çağlarında, en iyi okullara yerleşmek, eğitim öğretim hakkını kullanmak için gece gündüz demeden çalışıyorlar ama işte, eğitim öğretim yılının sonuna geldiğimiz hâlde… Sayın Bakanın ifadesiyle “Herkes evinin yakınındaki okula gidebilecek.” Evet, benim evimin yanında fen lisesi var, benim evimin yanında Anadolu lisesi var. Hadi bakalım, nasıl gidecek bu çocuklar o okullara? Demek ki gerçekler ile söylemler birbirinden tamamen uzak ve farklı.

Yine, çok acıdır ki -biraz önce kayıtlara da geçti- eğitim camiası sözleşmeli ve kadrolu öğretmen diye ikiye ayrıldı. Aynı okulda aynı derse giren öğretmenlerden birisi kadrolu olanlar, onlar da yeterli ücret almıyor maalesef, onlar da açlık ve yoksulluk sınırının altında ücretlerle çalışıyorlar ama aynı okulda yeni mezun olmuş genç öğretmen arkadaşlarımız, meslektaşlarımız sözleşmeli olarak çalışıyor ve sadece ayda ellerine girdikleri ders ücreti karşılığında 700, 800 lira, ders sayısı artarsa en fazla bin lira gibi bir kölelik sistemiyle, bir uygulamayla karşı karşıyalar. Evet, yanlış duymadınız, bu çağda eğitim fakültesi mezunu, üniversite mezunu nitelikli gençlerimiz, geleceğimiz, göz bebeğimiz çocuklarımızı yetiştirecek genç öğretmenlerimiz asgari ücretin dahi altında bir ücretle çalışmaktalar. Bunları kabul etmek mümkün değil.

Kısacası, eğitimin neresinden tutsak her tarafı tel tel dökülüyor, tabiri caizse tam bir yazboz tahtası hâline gelmiş. Eğitim bu kadar büyük sorunlarla ilköğretimden ortaöğretime, üniversiteye kadar bu kadar büyük sorunlarla ve ülkemizin büyük kitlelerini, ailelerini, gençlerini ilgilendiren bu sorunu çözmek üzere üzerinde yoğunlaşmamız gerekirken biz Orta Çağ'da papazların “Meleklerin kanadı var mıdır, yok mudur? Cinsiyetleri nedir?” tartıştıkları gibi üniversitelerin bölünmesini tartışıyoruz. Gerçekten ülkenin içerisinde bulunduğu durum içler acısı.

Üniversitelerin bölünmesi, parçalanması hiçbir sorunu halletmeyecektir; tam tersine, üniversitelerdeki sorunları katlayarak şimdiden, kendi ellerimizle içinden çıkılmaz hâle getiriyoruz. Biraz önce ifade ettim, Gazi Üniversitesinde, aynı bahçede olan iki fakültenin biri Hacı Bayram Veliye, diğeri Gazi Üniversitesine bağlı, aynı ortak alanları kullanıyorlar. Bunları neye göre ayırıyorsunuz? Bunları ayırdığınızda hangi sorunu halletmiş olacaksınız? Bundan yol yakınken derhâl vazgeçelim; aksi takdirde, yarın, emin olun, yine başa dönüp bugünkü kendi ellerinizle oluşturduğunuz sorunları çözmeye çalışacağız. Neredeyse her yıl “eğitimde devrim” adı altında yeni uygulamalar çıkarıyorsunuz. Bir yıl önce kendinizin “devrim” diye nitelediğiniz eğitimdeki bu yazboz tahtası işleri bir sonraki yıl yine yeni bir devrim olarak millete yutturmaya çalışıyorsunuz. Kısacası, bu gidilen yol yol değildir. Özellikle eğitim camiasında yönetmeliklerde yapılan değişikliklerle bir gecede -askerî darbe dönemlerinde dahi yapılmayan- binlerce idareci görevlerinden alındı. İşte, yetişmiş, tecrübeli, nitelikli yöneticileri “Benim partimden değil, benim sendikamdan değil, benim yandaşım değil.” diye bir günde harcarsanız işte üniversiteleri de, eğitimi de içinden çıkılmaz hâle getirirsiniz. Bunun yolu belli: Bir, liyakat. Liyakatli yöneticileri getireceğiz. Liyakati yok ederseniz, işte içinde bulunduğumuz durum, bugün ve her geçen gün bir gün öncesini aratır hâle gelir.

Yine “Üniversite sayısını artırdık.” diye övünüyorsunuz. Üniversitelerin sayısı artsın diyoruz, çoğalsın diyoruz. Üniversite sayısının artması demek nitelikli, gerçekten dünya çapında ilk 100’e, ilk 50’ye giren üniversite sayısını artırmak demek değildir. Buradan soruyorum: İlk 100’e giren üniversitemiz var mı? Üniversiteleri böldüğümüzde akademik anlamda, başarı anlamında ilk 50’ye giren üniversitemiz mi olacak? Bu uygulamalar, kesinlikle, içerisinde bulunduğumuz durumu daha da aratır hâle getirecek.

Ben özellikle İYİ PARTİ olarak memleket adına, millet adına faydalı olan her işin yanında olduğumuzu ama üniversitelerimizin -bilimden, efendim, hiçbir araştırma yapmadan- böyle gelişigüzel bölünmesine karşı olduğumuzun da altını çizerek ifade etmek istiyorum.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ok.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Erzurum Milletvekili Kamil Aydın konuşacak.

Buyurun Sayın Aydın. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA KAMİL AYDIN (Erzurum) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlar; 556 sıra sayılı Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerle Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’yla ilgili Milliyetçi Hareket Partisi adına söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, ben konuşmama başlamadan önce bir değerli hocamızın, dünya bilimine büyük katkılarda bulunan, Türk bilim dünyasının gurur kaynağı Aziz Sancar Hocanın son günlerde bir reklamda söylediği o veciz söze dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Ne diyor gücü tanımlarken? Diyor ki: “Güç, bugünden geleceği şekillendirmektir.”

Şimdi, bugünden geleceği şekillendirme sürecinde gerçekten unutmamamız gereken en önemli unsur insan kaynağı. Nasıl insan kaynağı? Nitelikli insan kaynağı. Peki, nitelikli insan kaynağını nasıl oluşturacağız? Tabii ki, eğitim, eğitim, eğitim. Dolayısıyla “beşikten mezara” diyerek dilimizde atasözüleşen bu eğitim çok önemli bir vasıftır, nitelikli insan kaynağına da giden yolun ta kendisidir.

Şimdi, dolayısıyla, ne deriz üniversiteler için? Üniversiteler toplumun ortak malı ve değeri olan bilginin üretildiği, rafine edilip paylaşıldığı evrensel kurumlardır; dolayısıyla siyasi polemiklerin, popülist yaklaşımların ve günübirlik hamlelerin yapılacağı alanlar değildir. Diğer bir ifadeyle, üniversitelerle ilgili meseleleri ele alırken bireysel çıkar ve mülahazalardan arınmış toplumsal ve evrensel perspektiflerden bakmak gerekir.

Bu ilke ve düşünceler ışığında gündemimize gelen Yükseköğretim Kanunu’yla ilgili 556 sıra sayılı kanun tasarısı’nı ele aldığımızda, dört ana başlıktan oluştuğunu görmekteyiz. Şu ana kadar dinlediğimiz konuşmalarda gerçekten tamamen bu dört ana maddeden bir tanesine odaklanıldığına dikkat ediyoruz. Hâlbuki bunun içerisinde gerçekten toplumun ya da eğitim camiasının büyük bir kısmını ilgilendiren başka şeyler de var. Ben sırasıyla hatırlatmakta yarar görüyorum, doğru bilgilendirmekte fayda var.

Bunların başında, özel okullar ile özel öğrenci yurtları ve benzeri kurumların taşınır ve taşınmaz mallarının haczi yapılırken öğrencilerin olumsuz etkilenmesinin önüne geçilmesi amacıyla bu kurumların borçlarına ilişkin haciz işlemlerinin eğitim ve öğretim yılının sonuna bırakılması amaçlanmaktır. Gerçekten bu tür haciz işlemleri yapıldığında, anında yapıldığında -geçmişte örneklerini de gördüğümüz gibi- buradan en fazla bedel ödeyen, en fazla acı çeken kesim o yavrularımızdı.

İkinci olarak, Yükseköğretim Denetleme Kurulunun aksayan denetim görevini etkili kılmak amacıyla, kamu kurum ve kuruluşlarında görevli müfettiş, denetçi ve alanında uzman personelin iki yıla kadar kurumda görevlendirilmesi öngörülmektedir. Yine, biz bu konuda da birtakım eksiklikleri gördük, bu taleplerde bulunduk ve bu talepler dikkate alınarak böyle bir… En büyük mazeret, istihdam edilecek konunun uzmanı denetçi ve müfettiş sayısının eksikliğiydi, bu da bunun içerisine konulmuş.

Üçüncü olarak, vakıf yükseköğretim kurumlarının satım, kiralama, mal ve hizmet alımları ile yapım işlerinde uyulacak usullerin ve esasların YÖK tarafından çıkarılan yönetmelikle belirlenmesi hedeflenmektedir. Evet, gerçekten buna da ihtiyaç vardı çünkü her vakıf üniversitesi başına buyruk birtakım şeyleri yapmamalıydı.

Dördüncü olarak, yine vakıf yükseköğretim kurumlarının mali ve finansal ilişkilerinin denetiminin etkinleştirilmesi ifade edilmektedir. Gerçekten mali ve finansal denetimlerinin sıkı bir şekilde yapılması, özellikle 15 Temmuz sonrası yaşadıklarımız bunun en büyük mazereti olsa gerek diye düşünüyoruz.

Evet, bütün bunlar yapılırken YÖK’ün ortaya koyduğu misyon farklılaşması, bölgesel kalkınma ve araştırma üniversitesi ilkeleri dikkate alınmaktadır. Böyle bir çoğalmaya gidilirken, özellikle doluluk oranlarının düşük olduğu dağınık meslek yüksekokullarının tek çatı altında toplanması dikkate alınan amaçlardan birini oluşturmaktadır. Niye? Çünkü YÖK’ün beyanını esas alarak baktığımızda, gerçekten kontenjan dolulukları oranı lisans kontenjanlarında yüzde 86 civarındayken, bu ön lisansta biraz düşük ya da diğer bir ifadeyle, tercih edilmeyen bölümlere baktığımızda, en fazla tercih edilmeyen bölümlerin ya da boş kontenjanların özellikle meslek yüksekokullarında odaklandığına, oraya yığıldığına dikkatlerinizi çekmek istiyoruz, bu da yüzde 60’a tekabül eden bir oranı ifade etmektedir.

Saygıdeğer milletvekilleri, öte yandan, gerçekten bazı üniversitelerde aşırı büyümeden dolayı yapının gittikçe yavaşlaması, hızlı iletişim ve erişimin sağlanamaması, özellikle akademik ve idari kadro sıkıntılarının çözüme ulaştırılamaması, etkin bir yönetim sağlanamaması çok net bir şekilde ifade edilmektedir.

Bunu söylerken, evet, nedir? Dünya standartlarına baktığımızda sayı ne kadar düşük olursa hareketliliğin, etkinliğin, üretkenliğin daha fazla olduğuna tanıklık etmekteyiz. Tabii ki her iki bağlamda da örnekleme yapılabilir ama bir genel trendden bahsedecek olursak, öğrenci sayısı ne kadar az olursa o üniversitenin üretim kapasitesinin daha yüksek, araştırma kapasitesinin daha yüksek olduğuna kanaat getiriyoruz.

Şimdi, bunları söylerken ama branşlaşmaya ve tematik üniversite düşüncesine uymayan, oluşabilecek birtakım eksiklikleri de göz ardı edemeyiz; bunlardan da bahsetmek zorundayız. Örneğin, çok net bir şekilde, eğer “tematik”ten kastımız, “misyon farklılaşmaları”ndan kastımız şu ise, evet, bir üniversite başka bir üniversitenin doğumuna, gelişimine, büyümesine vesile olacaksa tabii ki hüsnükabul görecektir ama geçmişte yaptığımız gibi, işte, teknik üniversitelileşme sürecinde normal bir üniversitede olan bütün bölümleri oraya taşıdığımızda bu tematikleşme ve misyon farklılaşma ruhuna da aykırı bir durum ifade etmektedir. Daha da somutlaştırayım. Endişelerimiz ya da şu anda bizi dinleyen gerek öğrencilerimizin gerek “academia”nın çok seçkin üyelerinin merak ettiği şey şu: Aynı şeyleri, bir üniversiteden başka bir üniversite… Bu doğaldır, Türkiye’deki üniversite gelişim sürecine baktığımız zaman da bu böyle olmuştur. Yani Anadolu Üniversitesi olmasaydı Osmangazi olmazdı, Konya Selçuk Üniversitesi olmasaydı Necmettin Erbakan Üniversitesi olmazdı, Ankara Üniversitesi olmasaydı Hacettepe olmazdı. Bu bir doğal süreçtir. Eğer bir sebep-sonuç ilişkisi bağlamında “Hayır, tutucu davranıp bir üniversite daha kurmayalım.” deseydik o zaman Türkiye’de bir, en fazla iki üniversite olmuş olması gerekirdi. Hâlbuki gerçekten bu üniversitelerin aynı zamanda köklü, büyük, gerçekten akademik kapasitesi yüksek üniversiteler olmasının bir nedeni de üniversite kuran üniversiteler olmaları. Bu süreç devam edecek ama “misyon farklılaşması” adı altında eğer bu büyük, köklü üniversitelerden yeni doğan üniversitelerde de aynı bölümlerin, aynı fakültelerin tekrarı olacaksa burada soru işaretleri oluşuyor. Buna dikkat edeceğiz Sayın Bakanım, istirham ediyoruz özellikle. Yani İstanbul Üniversitesinde Orman ve Veteriner Fakültesi var; bundan ayrılan, efendim, Cerrahpaşa’da da orman ve veteriner fakültesi açılacaksa o zaman hakikaten, bu, tematikleşme ya da misyon farklılaşması ruhuna biraz aykırılık arz etmektedir. Ya da Gazi Üniversitesinde hem Polatlı’da bir edebiyat -fenle birlikte- ve bir de Gazi Üniversitesinin bünyesinde -daha yakınlarda ayrıldılar, fen-edebiyattı sonra fen ve edebiyat diye ayrıldı- ikisi bir üniversite olacaksa bunu gerçekten izah etmekte belki zorlanabiliriz. Dolayısıyla ne yapalım? Eğer gerçekten her üniversite tematik bağlamda kendi misyonu, kendi duruşunu geliştirip dünya üniversiteleri arasına taşınacak ise bunu destekler, bunu kabul ederiz ama tekrarın tekrarı gibi olursa, duplikasyonlara kaçarsak burada da gerçekten “academia”da bir hata, bir eksik daha olmuş olur ki benim beklentilerim bu yönde değil diyorum.

Ben bu dilek ve temennilerle Türkiye’deki üniversitelerin sayısının daha da artmasını ama bundan sonra da kaliteye yoğunlaşarak özellikle kemiyetin yanı sıra keyfiyetin de artırılması noktasında alınan önlemlerin bir an önce uygulamaya konulmasını rica ediyorum, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aydın.

Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Van Milletvekili Lezgin Botan konuşacak.

Buyurun Sayın Botan. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA LEZGİN BOTAN (Van) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce şu an ekranları başında bizleri izleyen ve rehin alınan sevgili eş başkanlarımıza, Sevgili Selahattin Demirtaş’a, Sevgili Figen Yüksekdağ’a ve onların şahsındaki bütün milletvekili arkadaşlarıma, belediye eş başkanlarımıza ve rehin alınmış bütün siyasetçilere hürmetlerimi ve sevgilerimi gönderiyorum. Mutlaka özgürlük, adalet kazanacak diyorum ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, burada ben hatipleri dinlerken, Komisyonda da dinledik “Kervan yolda düzülür…” “Kervan yolda düzülür.” sözü aslında bize çok şey anlatıyor. Hangi hâllerde bu söz söylenir? Acelesi olanlar için söylenir. Zaman bakımından, ortaklaşma bakımından, planlama bakımından hiçbir plana sahip olmayanların aniden, ansızın karşılaşmış oldukları herhangi bir vakada, bir durumda el yordamıyla hareket etmelerine bu söylenir. Evet, aceleniz var, biliyoruz çünkü 24 Haziranda Allah’ın izniyle bu halkın yakasından düşeceksiniz.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – İnşallah!

LEZGİN BOTAN (Devamla) – On altı yıldır yaptıklarınızın sonucunu demokratik yollarla, yöntemlerle artık sandıkta göreceksiniz.

Şimdi, üniversiteleri niye parçalıyorsunuz? Mesela, biz birtakım sosyal, toplumsal, siyasal konularda çözüm önerirken AKP’nin hatipleri buraya çıkar, işi bölücülüğe indirger ve bölücülük üzerine saatlerce akıllara ziyan çözümlemeler yaparlar.

Üniversiteleri parçalamayın. Yeni üniversitelerin kurulmasına karşı değiliz. Var olan üniversiteler yüzyıllık, altmış yıllık; aslında bir üniversite için çok da uzun bir zaman dilimi değil. Var olan birikimleri, var olan tecrübeleri ortadan kaldırıyorsunuz. Bu üniversiteleri tasfiye ederek aslında bu üniversitelerin muhalif kimliğini tasfiye ediyorsunuz.

Şimdi, AKP’nin bu üniversiteleri aslında niçin tasfiye ettiğinin, niçin parçalamaya çalıştığının çeşitli sebepleri var. Birincisi, bu üniversitelerin çok değerli arsaları var; trilyonluk, katrilyonluk arsaları var. Parçalayarak, bu üniversitelerin bünyesindeki birtakım fakülteleri ayırarak çok rahatlıkla orada kadrolaşacaksınız, yeni pozisyonlar edineceksiniz -sekreterler, rektörler, akademisyenler, idari kadrolar vesaire- orayı bir kadrolaşma, bir iktidarlaşma aracına dönüştüreceksiniz; diğer taraftan, o üniversitelere ait arsaları TOKİ marifetiyle birilerine, yandaşlara peşkeş çekeceksiniz. Üçüncüsü ise aslında bu üniversitelerin, özellikle İstanbul Üniversitesi gibi devrimci, demokratik bir geleneğe sahip bir üniversitenin birikimlerini, demokratik değerlerini hedefliyorsunuz, onları örselemeye çalışıyorsunuz. Bunu yaparak aslında ülkeye iyilik yapmıyorsunuz, zarar veriyorsunuz.

Yeni üniversitelerin kurulma şartları vardır. Hangi şartlarda yeni üniversiteler kurulur? Coğrafik ihtiyaçlardan mı, sosyolojik ihtiyaçlardan mı, kültürel aidiyetler, farklılıklardan mı, bölgesel kalkınma mı, akademik, bilimsel, siyasal, sosyolojik, etnografik, antropolojik gerekçelerden mi? Eğer böyle gerekçeleriniz varsa o zaman biz size önerelim; Diyarbakır’da Mezopotamya halkları, medeniyetleri üniversitesini kuralım, Van’da Anadolu ve Mezopotamya uygarlıkları üniversitesini kuralım. Veya kuracaksanız, eğer sosyolojik, kültürel, toplumsal ihtiyaçlara veya kamu ihtiyaçlarına veya akademik ihtiyaçlara binaen ihtisas veya tematik üniversiteler kuracaksanız bunun paydaşları vardır. Bu iş sadece ve sadece iktidarı ilgilendirmiyor, 85 milyon insanı ilgilendiriyor, hepimizi ilgilendiriyor. Bu, hepimizin ortak meselesidir. Kendi başınıza, burada salt çoğunluğa dayanarak “Biz bildiğimizi okuruz, biz ortak iradeye, ortak akla ihtiyaç duymayız. Kendi aklımıza göre hareket edeceğiz.” diyorsanız ciddi bir şekilde yanılıyorsunuz.

Bakınız, yaptınız da ne oldu? FETÖ’yle yaptınız, ne istediyse verdiniz, 15 tane vakıf üniversitesini kurdunuz, sonra da döndünüz, bu vakıf üniversiteleri FETÖ’yle iltisaklı diye kapattınız ve oralardaki 5 bin akademisyeni de bir şekilde iltisaklı görerek veya herhangi bir gerekçeyle tasfiye ettiniz. Ülkenin önemli bir birikimi, yapmış olduğunuz yanlış ilişkiler, hatalı ilişkiler, yandaş ilişkiler sonucu… On iki yılın, on üç yılın sonucunda geldiğiniz noktada, 5 bin akademisyenin, binlerce öğrencinin ve dolayısıyla binlerce, belki milyonlarca insanın etkilendiği 15 tane üniversiteyi kapattınız.

Şimdi uyarıyoruz, bazı üniversitelerin bünyesindeki fakülteleri ayırarak “Yeni üniversiteler kuruyoruz.” diye toplumu kandırmayın. Yeni üniversiteler kurulabilir, biz de destekliyoruz. Sözünü ettiğim ihtiyaçlara binaen konuşuruz, tartışırız, ortaklaşırız. Ortak iradeyle, ortak akılla ve ihtiyaç ise hangi bölgede, hangi şehirde, hangi ihtiyaca cevap verecekse bunları konuşalım, kuralım, bu ihtiyacı karşılayalım. Ama var olan üniversitelerin bünyesindeki bazı fakülteleri ayırıp “Ey toplum, biz yeni üniversiteler kurduk…” Yangından mal kaçırırcasına aceleniz ne?

Değerli arkadaşlar, vakıf üniversiteleriyle ilgili… Bakın, vakıf üniversiteleri resmen şu an ticarileşti. Bir vakıf üniversitesi kendi kaynaklarıyla, kendi imkânlarıyla öğrenci okutur, burada kâr amacı gütmez. Fakat şu an geldiğiniz noktada -bakın, istatistikler var Sayın Bakan elinizde, bakabilirsiniz- vakıf üniversiteleri kendi kaynaklarıyla değil öğrencilerden aldığı yüzde 95 oranındaki harçlarla artık dönüyor yani ticarileşti. Bir vakıf üniversitesi bir özel üniversitenin öğrencilerden aldığı astronomik rakamlarla eğer öğrenci alıyorsa artık bu vakıf üniversitesi olmaktan çıkmış, ticarileşmiş. Bakın, burada “rekabet, rekabet” diye… Bu, çok kanser edici bir laftır, neoliberalizmin en iğrenç ürettiği fabrikasyon bir kelime. Her şeyi, bütün değerleri piyasalaştıramazsınız. Bütün değerlere, bütün değer yargılarına, akademik, bilimsel, kültürel, sosyolojik, sanatsal edindiğimiz her birikime piyasa mantığıyla, pazar mantığıyla yaklaşılamaz. Kapitalizmin en çirkin yüzü oluşturduğu kuralsız, kaidesiz ve insafsızca ürettiği rekabet anlayışıdır. Rekabetin de, bizim anladığımız, rekabetin bir dengesi olmalı, bir ölçüsü olmalı. Ölçüsüz bir rekabet anlayışı var, “Büyük balık küçük balığı yutar.” mantığıyla sosyal Darwinizm. Buradan kurtulmanız lazım. Bazı değerler var ki onun maddi değeri yoktur, maddi karşılığı yoktur. Bakın, demin, burada AKP’li hatip “insan sermayemiz” dedi. İnsana tipik piyasa mantığıyla yaklaşıyor, mantık belli. Siz insan kaynaklarımıza, yetişmiş insan gücümüze sermaye tarzıyla yaklaşamazsınız, sermaye değildir arkadaşlar. Manevi değerler, ahlaki değerler, kültürel değerler, sosyolojik değerler, sanatsal değerler, bilimsel değerler ticari değildir, ticarileştiremezsiniz, metalaştıramazsınız. Kendi insan kaynaklarınıza pazar mantığıyla, bir meta anlayışıyla yaklaşamazsınız, bu ciddi, ahlaki bir problemdir. Bakın, burada samimiyetle uyarıyoruz, yoksa... Evet, dinamik bir ülkeyiz, dinamik bir nüfusumuz var, hızla artıyoruz, toplumsal ihtiyaçlar dinamik, statik değil dinamiktir, artıyor, çoğalıyor, talep ediyor; bu talebe denk düşen, ortak bir aklın planlamasıyla mümkündür.

Birçok üniversite var, şu an Bartın’da üniversite var, Rize’de var, Artvin’de var, Hakkâri’de var. Bakın üniversitelere, hangi akademik, hangi bilimsel çalışmayı ortaya koyuyorlar? Bilimsel olarak, kültürel olarak, sosyal olarak üretim düzeyleri nedir? Tamamıyla şu an mevcut olan AKP iktidarının muhtemelen 1 yöneticisinin yine bir taksi durağına uğrarken aklına gelmiştir “Hadi 15 tane üniversite kuralım...” E, el yordamıyla da şimdi nasıl kuracaksınız? Akademik altyapı yok, fizibilite yok. Oradaki toplumsal dinamiklerle, toplumsal, sosyal, akademik paydaşlarla konuşulmamış, tartışılmamış, adam yerine dahi konulmamışlar. Siyasetçiler oturmuş “Hadi 15 tane üniversite kuralım...” Ya, kurabilirsiniz ama bunu kurmak için sizin fizibilite, AR-GE çalışması yapmanız lazım, akademik kadroyu hazırlamanız lazım, yerleşkelerini hazırlamanız lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Botan, teşekkür ederim.

LEZGİN BOTAN (Devamla) – Bir dakika ek süre...

BAŞKAN - Bir dakika ek süre veriyorum.

Buyurun.

LEZGİN BOTAN (Devamla) – Şimdi, siz bu çalışmaları yapmadan, bu araştırmaları yapmadan, akademisyenlerle tartışmadan, bu işin uzmanlarıyla konuşmadan, klasik, sadece kendi siyasi ihtiyaçlarınız ve siyasi öngörünüzle, siyasi bakış açınızla bu tür evrensel, toplumsal, hepimizi ilgilendiren temel konularda, kendinizden menkul, sadece bir seçim reklamı için üniversiteleri, “academia”yı feda edemezsiniz; bu, doğru değil. Dolayısıyla HDP olarak, biz yeni kurulacak üniversitelere karşı değiliz ama bu şekliyle kurulan üniversitelere, parçalamaya çalıştığınız yöntemle bu parçalama biçimine karşıyız. Üniversiteleri parçalamayın, onların kimliklerini, onların markasını bozmayın. Gelin, yeni üniversiteler kuracaksanız “academia”yla tartışın, bizler tartışalım, bu ihtiyaca binaen ne yapacaksak ortak yapalım ve bu yasanın kesinlikle geri çekilmesi lazım, ileride bunun zararlarını hepimiz hep birlikte yaşayarak göreceğiz. Derhâl geri çekilmesini istiyoruz.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Botan.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbay konuşacak.

Buyurun Sayın Balbay. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; seçime giderken apar topar getirilen bu yasanın iki unsuru var: Bir, Anadolu’da yeni açılacak üniversiteler. Bunları destekliyoruz ve bunlar için öğretim üyesinden binasına kadar ne gerekirse verilsin diyoruz ve eğitimden tasarruf israftır diyoruz. Asıl önemli olan, ikinci unsur ise üç büyük üniversitenin bölünmesidir. Burada Adalet ve Kalkınma Partisi adına gelen konuşmacının tek sığındığı şey “Üniversiteler fazla büyüktü, küçülteceğiz, ikiye böleceğiz, rekabet olacak.” dedi. Bunun hiçbir mantığı yok sayın milletvekilleri. Allah aşkına, çocuk mu kandırıyorsunuz? Karşınızda üniversiteler var, öğretim üyeleri var. Bakın, eğer bu mantık doğruysa buradan iktidar partisine soruyorum: İktidara geldiğinizde 37 bakanlık vardı. Kaça indirdiniz? 25’e. Şimdi hedefiniz ne? Dört gün önce Binali Yıldırım ne dedi? “15’e indireceğiz.” dedi. Hani bölünce, ayırınca rekabet oluyordu? Kültür Bakanlığı ile Turizm Bakanlığını birleştirdiniz, şimdi o bakanlıkları daha da artıracaksınız. Demek ki hiçbir mantığı yok bunun.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Hiç uymadı ki.

MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) - Yine bir başka… Eğer bu mantığınız doğruysa sayın milletvekilleri, üniversitelerin içini boşalttığınızın, bu kurumları yerle bir ettiğinizin bir göstergesi de Sağlık Bilimleri Üniversitesi. Buradan iktidar milletvekillerine soruyorum, Hükûmet dâhil: Kaç tane fakültesi var Sağlık Bilimleri Üniversitesinin, kaç tane hastanesi var? Soruyorum, soruyorum… 68. Sağlık Bilimleri Üniversitesinin 68 tıp fakültesi hastanesi var. Ayda 2 tane bağladınız. Kuruluş tarihi ne zaman? 2015. Peki, logosunda ne yazıyor? 1903. Ne yapmışsınız? “GATA’yı -katakulli- ona bağlayalım, Anadolu’daki üniversitelerden ikisini buna katalım.” Ortaya ucube bir şey çıkarmışsınız. Şimdi, bu 68 üniversitenin hangisinde, neresinde, kim nereye bağlı belli değil. Başvuranlar nereye başvuracağını bilemiyorlar. Hiç değilse sosyal medyaya bakın, oradan göreceksiniz.

Şimdi, güzelim İstanbul Üniversitesini, güzelim Gazi Üniversitesini, İnönü Üniversitesini parçalayarak güya “Rekabet yaratacağız.” diyorsunuz. Sayın milletvekilleri, bu, bu üniversitelerin büyük ölçüde marka değerini düşürmek, hatta “Biz bu üniversitelerden organ alıp organ nakli yaptık. Bunu başka bir yerde yaşatacağız.” demeye benziyor.

Bakın, İstanbul Üniversitesi öğretim üyeleri size ulaşamayınca ilan verdiler çünkü siz -iktidar- yasa yapmanın ruhunu bozdunuz. Bir yasayı yaparken muhatabına sorulurdu. Sayın Bakan, Sayın YÖK; size ulaşamadılar, dediler ki: “O zaman biz derdimizi ilanla anlatalım. Biz bölünmek istemiyoruz. Bu üniversiteye kıymayın, bu üniversite dünyadaki ilk 500 üniversiteden biri.” Şimdi, bunu ayırdınız.

Aziz Sancar’dan söz edildi. Pek çok öğretim üyesi bu okullardan mezun. Kayda girince ne yazacak? İstanbul Üniversitesiydi, şimdi “Cerrahpaşa” yazacak. Her şey yeniden başlayacak. Bütün kayıtlar dünya literatüründeki sıralamaya yeniden girmeye çalışacaklar. Yazık değil mi? Yazık değil mi bu okullara?

Gazi Üniversitesi 1926’da kurulmuş. Şu anda Gazi Üniversitesi hukukta ve idari bilimlerde Türkiye 1’incisi, tıpta Türkiye 4’üncüsü. Şimdi, siz buradan bir bölüm alacaksınız, başka bir üniversite yaratacaksınız. Oradaki Gazililer de yeni üniversitede dertlerini anlatıncaya kadar, daha doğrusu bu yeni üniversitenin dünyaya, Türkiye’ye tanıtımı için en az bir kuşak gerekecek sayın milletvekilleri. Katlediyorsunuz, kıymayın. Her şeyi böldünüz. Zaten bu öğrenciler, şu anda Gazi Üniversitesine giren, İstanbul Üniversitesine giren öğrenciler lisedeyken liseye giriş şekli değişti, üniversitedeyken şimdi üniversitesinin adı değişiyor. Bunun hiçbir mantığı yok, hiçbir şekilde anlatamazsınız bunu. AKP üyelerini dikkatle dinledim, bu üç üniversiteyle ilgili söyleyebildikleri tek şey bu oldu “Çok büyüktüler, küçülttük.” Sonra, Erzurum Üniversitesi…

SALİH CORA (Trabzon) – KTÜ’den beş üniversite çıktı, büyüdü.

MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) – Kamil Bey yeri geldikçe söyledi, 210 bin öğrencisi var, orayı niye bölmüyorsunuz? Bölün demiyorum ama sadece rakam değil, sadece sayı değil demek ki. Aklımıza kötü şeyler geliyor. Bu üniversitelerin ruhunu mu boşaltmak istiyorsunuz? Bu üniversiteleri ikiye bölerek aslında bir TOKİ mi yaratmak istiyorsunuz? Arazilerine göz diktiniz de diyemiyor musunuz? Yakın geçmişte zaten veteriner fakültesinin o güzelim araştırma birimlerini aldınız, oradan TOKİ’ye verdiniz.

TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) – Hepsini küçültecekler, Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesini en büyük yapacaklar, bütün hesap o.

MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) – Gerçekten, bu kadar insanın yararlandığı, on yıllar boyunca bilime, araştırmaya hizmet etmiş bir yeri TOKİ’ye vermek hangi mantığa yakışır? Nabi Hocam -bilmiyorum, geçmiş dönemlerde Bakanlık yaptı- nasıl değerlendiriyor? Sayın Bakan eğitimi anlata anlata bitiremiyor ama bu bir gerçek. Verdiğiniz rakamlar… Eğitime katkı büyüdü evet ama nerelerde büyüdü? Bina yapımı, kadro alımı. İşte, bu da eğitime katkı görünecek güya. Yeni rektörler, yeni binalar, yeni kadrolar; bu mu eğitime katkı? Yapmayın bunu, yapmayın bunu.

Bu üç üniversitenin üyelerinin pek çoğu buradaydı, bilmiyorum Sayın Bakan onlarla muhatap oldu mu? İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde öğretim üyeliği yapan bir kişi istese, normal bir vakıf kurumuna, vakıf üniversitesine gitse maddi olarak en az iki üç kat daha fazla para kazanır. Ama istemiyorlar çünkü bir kurumsal aidiyet var. Kurumsal aidiyet ruhunuzu yitirdiniz mi? Bunun hiçbir anlamı yok mu sizin için? Eğer İstanbul Üniversitesi bugün dünya çapında bir değer kazandıysa gerçekten orada pek çok bilimin araştırma bölümlerinin de ortak hareket etmesiyle, birlikte kurdukları o laboratuvarlarla birlikte bir ruh edindi. Şimdi bunu ayıracaksınız. Kimin nereye ayrılacağı belli değil. Diyorlar ki: “İletişim fakültesi geri dönüyormuş ama veteriner kalıyormuş.” Hangi mantıkla belli değil. Pek çok fakülte… Diyelim ki orman fakültesi, tamamen tıp bilimlerinin olduğu bir yerde. Deniyor ki: “Oraya da ayrıca açarız.” Zaten, bu yasa Komisyona gelirken o kadar çok değişti ki biz bu değişikliklerin son şekline ancak dün ulaşabildik.

Sayın milletvekilleri, bir konu daha var yine bununla ilgili. Yine bu yasanın içinde bir başka haksızlık, imam-hatipler üzerinden yapılan, gerçekten toplum vicdanını kanatan bir başka bir durum, ilahiyat fakültesine gidenler iki yıllık ön lisanstan sonra lisansı tamamlayabilecekler. Güzel mi? Güzel. İlahiyata olsun. Peki, tarım teknisyenlerinin suçu ne? 7 bin tarım teknisyeni de aynı durumda, onlar için de bir önerge verildi ama bağır bağır Hükûmet sağır, sadece kendi duymak istediğini duyuyor. Burada bu yasanın bütününe baktığınızda, bu bölünen üniversitelerin yanı sıra ilahiyat fakülteleriyle ilgili getirdiğiniz bu ayrıcalık da ne kadar vicdandan uzak, ne kadar halkın gerçeklerinden uzak olduğunuzu gösteriyor çünkü biraz dinleseniz “Bu da var.” diyecekler. İçinizden vicdanı olanlar belki çıkacak “Ya, bu 7 bin tarım teknisyeni, bunları da katalım bu işin içine.” diyecekler. Ama yok, kendi kafanızda neyi planladıysanız sadece onu yapıyorsunuz sayın milletvekilleri.

Şimdi, burada, özellikle İnönü Üniversitesine de ayrıca değinmek istiyorum. İnönü Üniversitesi, Fatih Hilmioğlu’nun orada karaciğer nakli yaptığı dönemde dünya ölçeğinde başarı sağlamış, zaten Tıp fakültesinin adı da Turgut Özal Tıp Fakültesi. Ama şimdi siz İnönü’yü bölmek ve oradan iki ayrı üniversite çıkarmak istiyorsunuz. Niye? Oradaki farklı fakültelerden öğrenciler de geçen hafta buradaydılar. sordum, oy birliğiyle “Bölünmeye hayır.” dediler. İçlerinde “Adalet ve Kalkınma Partisine oy verdim.” diyenler de vardı. Bunu yayınlayabilir miyim diye sordum. “Hayır, başımıza bir şey gelir.” dediler. Yani bölünmekten korkuyorlar ama bunu ifade ederlerse başlarına kötü bir şey geleceği endişesiyle de açıklayamıyorlar. İşte eğitimde geldiğiniz nokta bu. İşte bütün bunların üzerine şimdi giderayak tüy dikiyorsunuz. Türkiye'nin markası olan bu üç üniversiteye kıymayın.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) – Sayın Başkan, son bir dakika...

BAŞKAN – Buyurun Sayın Balbay.

MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) – Şimdi burada Sayın Bakanın eğitimle ilgili olarak verdiği rakamların hepsi tamam da o paraların çoğu değişikliklere gitti. Sizlere uzun uzun hangi sınav nasıl değişti anlatmayacağım; sadece 24 Haziranda sınava girecek bir lise öğrencisinin 2017 öğretim yılı başından itibaren yaşadıklarını özetleyeceğim. Sınava dokuz ay kala sınavın adı değişti, sınava sekiz ay kala sınavda tarih sorularının da sorulacağı söylendi -önce yoktu- sınava yedi ay kala sınav sorularının arttığı söylendi, sınava dört ay kala puanlama sisteminin değiştiği söylendi, sınava iki ay kala sınav tarihi değişti. 24 Haziranda da siz değişeceksiniz diyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Balbay.

Şahsı adına Gaziantep Milletvekili Sayın Mahmut Toğrul konuşacak.

Buyurun Sayın Toğrul. (HDP sıralarından alkışlar)

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, şimdi biraz önce Sayın Bakana bir soru sormuştum, soru üzerine Sayın Bakan çok sinirlendi ve öyle bir tablo anlattı ki bir an ben yerimde dedim ki: Sanırım biz ya Finlandiya’dayız ya Norveç’teyiz.

Sayın Bakanım, on altı yıllık AKP iktidarında siz 6’ncı bakansınız. Her bakan şu açıklamayı yaptı mı? “Bu sistemle iş yürümez, sistemin değişmesi lazım. Öğrencilere eziyet ediyoruz. Öğrencilerimizi bu eziyetten kurtaracağız.” Dediniz mi, demediniz mi? 6 bakanın 6’sı da bunu tekrar etti.

Sayın Bakanım, yine, konuşurken öyle bir tablo çizdiniz ama laf arasında gerçekten önemli ipuçları da verdiniz. Mesela birleştirilmiş sınıflardan bahsettiniz. Eğer hâlâ bugün geldiğimiz 2018 dünyasında birleştirilmiş sınıf varsa aslında bir Orta Doğu ülkesi bile değiliz, bir Afrika ülkesi kıvamındayız.

Ne demektir birleştirilmiş sınıflar değerli arkadaşlar? 4 sınıf, 1,2,3,4 aynı sınıf ortamında eğitim görüyor demektir Sayın Bakanım.

Taşımalı eğitimle övünüyorsunuz. Oysa biz herkesin kendi yerinde, kendi bölgesinde… Bir taraftan liseler için diyorsunuz ki “Bulunduğu yerde okusun.” bir taraftan da “Bilmem ne kadar taşımalı öğrenci var.” diyorsunuz.

Sayın Bakan ve değerli milletvekilleri, AKP’nin on altı yıllık iktidarı döneminde en büyük darbeyi eğitim almıştır. Eğitim bir yazboz tahtasına dönüşmüştür. Her gün bir sistem, her gün bir sınav değişikliği yaşanmıştır. Biraz önce Sayın Balbay sadece bu yıl üniversiteye girecek olan öğrencilerle ilgili sınav takvimini açıkladı. Sayın Bakanım, buyurun, buna ne diyeceksiniz? Sekiz ay boyunca 7-8 kez siz “sınav şöyle olacak, şu sorular eklenecek” dediniz. Peki, gerçekten eğitim böyle mi yürür, böyle mi olmalıdır? Hayır, ama bir taraftan bunlar yaşanırken bir taraftan -dediğim gibi- tozpembe tablolar çiziliyor.

Değerli arkadaşlar, biz “üniversiteler bölünmesin” dedik, şimdi, önümüzde birkaç tane AKP milletvekilinin yeni ek madde tahsisleri var, yarışa girilmiş. Örneğin ben de ilimde üniversite istiyorum. Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi de bölünecek, Trabzon da bölünecek. Niye? Çünkü bunun bir güç gösterisi olduğunu düşünüyorlar değerli arkadaşlar.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Seçime yatırım amacıyla sayıyı artırmak için.

MAHMUT TOĞRUL (Devamla) - Şöyle düşünüyorlar: Örneğin Antep şöyle gelişmiş, dolayısıyla şöyle bir ihtiyaçtan biz üniversiteye ihtiyaç duyuyoruz değil. Çünkü Antep’e gittiğinde “Ben üniversite kurdum.” diyecek. O zaman Samsunlu milletvekili halkın şunu söyleyeceğini düşünecek: “Antepli bastırdı, orada üniversite kurdu, niye siz Samsun’a ikinci üniversiteyi kurmadınız?”

Değerli arkadaşlar, üniversiteler siyasi saikle yönetilemez, siyasi saikle üniversite kurulamaz. Bakın, aynı şeyi daha önce kurduğunuz üniversitelerdeki bölümler için yaptınız. Sayın Bakanım, soruyorum size: Mardin Artuklu’daki Kürdoloji Enstitüsü ne oldu? Yani bu ülkenin ihtiyacıysa, eğer kurduysanız… Ki ben doğru olduğunu, bu ülkenin çoğulcu yapısına uygun bir gelişme olduğunu düşünüyorum. Ama ne yaptınız? Şu anda Mardin Artuklu Üniversitesinin Kürdoloji Bölümü yani Yaşayan Diller Bölümü fiilen çalışmaz duruma getirildi, 9 çalışanı, öğretim üyesi ihraç edildi, hiçbir gerekçeyle değil. Bakın, diğerleri için imza dediniz, diğerleri için şununla iltisaklı dediniz ama Kürdolojideki öğretim üyeleriyle ilgili hiçbir şey söylemediniz. Siz istihdam ettiniz, şimdi siz çıkarıp kapı önüne koydunuz. Şimdi böyle bir yaklaşım, siyasi saiklerle üniversiteye müdahale asla doğru değil, ülkenin imkânları ve ülkenin ihtiyaçları dikkate alınmalıdır ama bunların hiçbirinin dikkate alınmadığını şu anda görüyoruz.

Dediğim gibi, şu anda bir üniversite açma yarışı başlamış. Niye? 24 Haziranda seçim var. Her şey mübahtır seçimi kazanmak için. Sayın Bakan, muhtemelen sizden sonraki bakan inşallah AKP’li olmayacak, 24 Haziranda göndereceğiz. Ola ki AKP’li olursa siz de emin olun o da diyecek ki: Bu sistemle iş yürümüyor, sistemi değiştiriyoruz.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Toğrul.

Şahsı adına son olarak Konya Milletvekili Hacı Ahmet Özdemir konuşacaklar.

Buyurun Sayın Özdemir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HACI AHMET ÖZDEMİR (Konya) – Değerli Başkan, kıymetli Meclis üyeleri ve bizleri ekranları başında izleyen kıymetli halkımız.

Başkanım, bir dakika ek süreyi şimdi peşinen isteyeyim.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bence on dakika verin Sayın Hocama.

BAŞKAN – Siz buyurun, devam edin.

HACI AHMET ÖZDEMİR (Devamla) – Çünkü, kendi alanımla ilgili konuşacaktım ama, yani buradaki konuşmacıların o kadar absürt ifadeleri var ki bunların birkaç tanesine değinmem lazım.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Mesela?

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Bir sen doğru söylüyorsun.

HACI AHMET ÖZDEMİR (Devamla) - Mesela çok sevdiğim ve saydığım bir arkadaşımız şöyle bir ifade kullandı.

TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) – Küfür ediyor ya, “Absürt” ne demek ya?

HACI AHMET ÖZDEMİR (Devamla) - Dinleyin ama bakın, lütfen, istirham ediyorum.

TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) – Ya absürt şey dinlenmez sayın konuşmacı.

HACI AHMET ÖZDEMİR (Devamla) - “Bakanlar Kurulu sayısını düşürüyorsunuz, üniversite sayısını artırıyorsunuz.”

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Komedi gibi bir iddiaydı.

HACI AHMET ÖZDEMİR (Devamla) - Nasıl mantık, nasıl önerme, bunun sonucu nereye gidiyor çıkartamadım. Yani “Biz üniversite sayılarını düşürelim, düşürelim, sonunda bir veya iki üniversitemiz kalsın.” mı demek istiyorsunuz sayın konuşmacı? (CHP sıralarından “Öyle bir şey yok.” sesleri)

TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) – Kim istiyor onu?

HACI AHMET ÖZDEMİR (Devamla) - Anlamadım. Yani bu önermenin vardığı yer orası.

Bir başka husus…

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Siz nasıl bu absürt sonucu çıkardınız?

TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) – İşte absürt bu.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – İşte absürt bu kelimeniz.

HACI AHMET ÖZDEMİR (Devamla) - Harikasınız, tebrik ediyorum.

TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) – Evet, evet, gerçekten absürt bu.

HACI AHMET ÖZDEMİR (Devamla) - Şimdi, hepimiz biliyoruz, komisyonda önergeler verilir, komisyonda birtakım görüşler öne sürülür ve komisyonda yasa tasarı hâlindedir, olgunlaştırılır. Ben hukukçu değilim ama hukuk felsefesi okumuş, İslam hukuku okumuş, Roma hukukuyla bunu kıyaslamış bir insanım. Hukuka da merakım var. Tasarı ne demektir? Henüz yasalaşmamış, tasarı hâlindeki şey demektir. Komisyonda olgunlaştırılması, Mecliste olgunlaştırılması eğer bir hata ise Meclisteki varlığınızı da, Meclisin varlığını da, komisyonun varlığını da, komisyon üyelerinin varlığını da tartışmaya açarsınız. Bu kadar değişik, bu kadar garip, bu kadar tuhaf bir eleştiri olabilir mi?

İstihdam, istihdam… İşte, Başbakanımız seçimlere girmeden önce istihdam rakamlarını açıkladı. Son on yılda 10 milyon istihdam sağlayan bir Hükûmetle karşı karşıyasınız beyler. Yani bu gerçekleri biz nasıl örtbas edelim?

Ben size bugün bir hikâye anlatmak istiyordum, başarılı bir hikâye, bir bölünme hikâyesi. Selçuk Üniversitesinin 1975 yılında Hazım Oktay Başer rahmetli Valinin atölyeleri, endüstri meslek lisesi atölyelerini çalıştırarak, yağmur yağdığında hocaların ders anlatamadığı barakalarda başlayan bir üniversitenin ikinci bir üniversiteye bölünmesiyle beraber, bugün bir tarafta 90 bin öğrencisi olan, öbür tarafta 40 bin öğrencisi olan, nasıl muhteşem iki büyük devlet üniversitesinin Konya’da hayatını sürdürdüğünü anlatmak istiyordum, bunun hikâyesinden bahsetmek istiyordum ama yani gerçekleri görmemekte inat etmek, herhâlde, insanoğlunun doğasında olan bir şey ki bunlardan bahsetmeye fırsatımız olmadı.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Üniversitelerin gerçekleri… Üniversiteler isyanda kaç gündür, görmeyen sizsiniz.

HACI AHMET ÖZDEMİR (Devamla) – Tıp fakültesi açılırken zamanın Konya Milletvekili, benim de yakın akrabam olan -kulağı çınlasın, hâlen hayatta, Allah uzun ömür versin- Vefa Tanır’a Ankara Tıbbın hocalarının, İstanbul Tıbbın hocalarının “Bırak ya Vefa Bey, Ankara Tıp dururken, İstanbul Tıp dururken taşrada bir tıp fakültesi mi açılırmış!” diye nasıl direndiklerini de anlatmak isterdim size.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Hayır, Cerrahpaşa kurmuştur orayı.

HACI AHMET ÖZDEMİR (Devamla) – Ama bugün, şu anda YÖK’teki başarı listesinde biri 9’uncu sırada duruyor -2 tane tıp fakültesi oldu- öbürü 14’üncü sırada duruyor.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Yeni bir üniversitedir, Cerrahpaşa kurmuştur.

HACI AHMET ÖZDEMİR (Devamla) – Ve daha başka şeyleri söyleyeyim: Bu ayrılan üniversitenin ziraat fakültesinin Türkiye 3’üncüsü olduğunu söyleyeyim size, tıp fakültesinin 9’uncu olduğunu söyleyeyim, diş hekimliğinin 11’inci olduğunu söyleyeyim.

Cumhurbaşkanıyla, YÖK Başkanıyla, Konya milletvekilleriyle oturup biz Konya Teknik Üniversitesinin açılması için bir yıl müzakere yaptık ve şu anda Selçuk Üniversitesi, yeni kurulan Konya Teknik Üniversitesinin ölü doğum yapmaması için kendi fakültelerini bu üniversiteye seve seve veriyor ve Konya sanayisi de 730 bin metrekarelik bir yeri -Konya sanayisi içerisinde- buraya ayırmış durumda. 350 bin metrekare de biz buraya inşaat alanı düşünmüş durumdayız.

Sayın Başkanım, hakkımı kullanmak istiyorum, lütfen, rica ediyorum.

BAŞKAN – Bir dakika ek sürenizi veriyorum.

HACI AHMET ÖZDEMİR (Devamla) – Bunu da yapıyoruz. 730 bin metrekareye bu inşaat yapılana kadar da Selçuk Üniversitesi Rektörü -az önce telefonla konuştum- “Ben mevcut binalarımı Teknik Üniversiteye kullandırmaya hazırım.” diyor. Ayrıca, tarihî bir bina var Konya’nın ortasında, Selçuk Üniversitesinin gözbebeği bir bina; Selçuk Üniversitesi Rektörümüzün ifadesi şu: “Gerekirse ben Konya Teknik Üniversitesine burayı Rektörlük binası olarak devretmeye de hazırım.” diyor. Eğer beğenmediğiniz, bölünüp de almayı kabul etmediğiniz üniversiteler varsa Konya bunların hepsini almaya hazır; biz de hazırız, alabiliriz.

TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) – Hep destek oldunuz yani. ODTÜ gibi dalaştınız mı onlarla hiç?

HACI AHMET ÖZDEMİR (Devamla) – Hatta bizim küçük ilçelerimiz var, büyük ilçelerimiz var, bunlar da ayrıca diğer üniversitelere taliptirler.

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) – ODTÜ’yle dalaştığınız gibi dalaştınız mı oradakilerle de?

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özdemir.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özkoç.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Hatip konuşması esnasında, konuşmasına başlarken bizim hatibi de içine alan “absürt” kelimesiyle sataşmada bulunmuştur.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Bu bir tanımlama Sayın Başkanım.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Mustafa Balbay’ın bu konuda cevap verme hakkını kullanmasını rica ediyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Özkoç, tamam size söz vereyim ama artık burada olumsuz anlam içeren bir kelime bile hiçbir şekilde kullanılamaz vaziyete geldik bu 26’ncı Dönemde.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Olumsuz değil, hakaret ediyor ya. Hem de ”Absürt konuştu.” diye hakaret ediyor.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, vallahi baktık, 23 tane farklı, hakaret de içeren anlamı var “absürt”ün.

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – “Delilik, saçmalık, gereksizlik…”

BAŞKAN – Peki, peki, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz iki dakika.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Önce “absürt”ün manasını izah etsin Sayın Balbay, izleyelim, dinleyelim Sayın Başkanım. Ne demek?

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – 23 tane.

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Yok, hayır, sözlüğe baksın.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Baktım, ondan söylüyorum.

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Bakma yeteneğiniz vardır sanıyorum.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Baktım, baktım “saçma” diyor. Evet, saçma bir konuşma yaptı, o yüzden söylüyor; bunu söylemeyelim mi?

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR ((Devam)

2.- İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbay’ın, Konya Milletvekili Hacı Ahmet Özdemir’in 556 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın birinci bölümü üzerinde şahsı adına yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Şimdi, sayın milletvekilleri, tabii, Konya Milletvekilinin -komisyondaşım, Komisyonda gayet güzel tartışıyoruz, düşüncelerimizi paylaşıyoruz ama- burada, gerçekten, söylediği sözcük kendisine yakışan bir sözcük oldu, anlamına da baksın çünkü bölünmenin nimetleri, bölünmenin neler getirdiği götürdüğü… Geçmişte bu tür şeyler oldu ama bunu o kurumlara danışarak yaptılar, fark burada. Siz kimseye danışmadınız. Bir düşünün, geçmiş dönemlerde -Doğan Bey burada- yapılan bir yasa muhatabıyla konuşulurdu. Muhatabı ziraatla ilgiliyse ziraat odaları dâhil konuşurdu. Ben İzmir’de gazeteciydim, İzmir Ziraat Mühendisleri Odası benim haber kaynağımdı. Niye? Çünkü ziraatla ilgili bir değişiklik olduğunda oraya giderdi, görüş sorarlardı. Soruyorum, nereden görüş aldınız? Bir yerden görüş aldığınızı deyin, bütün söylediklerimi geri alacağım. Hiçbir yerden almadınız.

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Saraydan aldılar, saraydan.

TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) – Beştepe’den aldılar.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Saraydan direktif aldılar, direktif.

MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) – “Bir üniversiteden görüş aldık.” deyin.

Bakın, Gazi Üniversitesi öğrencileri “Üniversitemiz bölünmesin.” demiş. Bunu kabul ederse Bakana armağan etmek istiyorum, 36 bin kişi imza atmış, “Üniversitemiz bölünmesin.” demiş.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Neye cevap verdi şimdi Sayın Başkan?

MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) – Ya, bir gidip sordunuz mu? Sormadınız.

Sayın milletvekilleri, bakın, biraz önce örneğini verdim, İstanbul Üniversitesi öğretim üyeleri… “İstanbul Üniversitesinin bölünmesinde kesinlikle kamu yararı yoktur. Bilimsel planlama yaklaşımına ve akademik eğilimlere açıkça aykırıdır.” diyor. Bizim söylediğimiz bu.

Ben konuşmamın başında söyledim, yeni üniversiteleri destekliyoruz. Eğitimden tasarruf israftır diyorum ama bu bölmek de bu ülkeye ihanettir diyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/943), Erzincan Milletvekilleri Sebahattin Karakelle ve Serkan Bayram’ın Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2311), Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve 5 Milletvekilinin Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2313), Malatya Milletvekili Öznur Çalık ve 3 Milletvekilinin Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2314) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 556) (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi bölümle ilgili olarak soru-cevap işlemini yapacağız. Süremiz on beş dakika, yedi buçuk dakikada soruları alacağım, diğer yedi buçuk dakikadaysa Sayın Bakana bu sorulara cevap vermesi için süre vereceğim.

Sayın Özdemir, buyurun.

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, 1 Mayıs resmî tatil günlerinde sınıf öğretmeni ve okul öncesi öğretmenlerden yedi saatlik ek ders ücret kesintisi yapılırken idarecilerden aynı günün ek dersi ve branş öğretmenlerinden de 1 Mayısa denk gelen ders saatinin genel hesaplamadan düşülmesiyle bir kesinti yapılmaktadır. Öğretmenlerimizin, 1 Mayıs tarihlerinde ek ders ücreti başta olmak üzere kesintilerin yapılmaması yönünde çağrısını nasıl değerlendiriyorsunuz, bu konuda bir düzenleme gündeminizde midir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Atıcı…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Bakan, size “Afrin Harekâtı’nı iç siyasete malzeme yapıyorsunuz.” dediğimizde kabul etmiyordunuz, her gün televizyonlarda Afrin’i gündem yapıp oy kazanmaya çalışıyordunuz. Bu yaptığınız AKP’ye oy veren muhafazakâr Kürt seçmen tarafından eleştirilmeye başlayınca Afrin haberleri bıçak keser gibi kesildi. Yani “Oy kaybederim.” kaygısıyla susuverdiniz. Muhafazakâr Kürt seçmen, yaptığınız ittifaktan da rahatsız olduğunu dile getiriyor, bu rahatsızlığını da sandıkta göstereceğini söylüyor. Sormak istiyorum: Ne oluyor şu anda Afrin’de? Türk Silahlı Kuvvetleri ne kadar daha orada kalacak? Genelkurmay Başkanı siyasi işlerden vakit ayırıp asıl görevi olan askerî meselelere ilgi göstermeye devam edecek mi?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bektaşoğlu…

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, üniversiteleri bölmek size ve bu topluma bir şey kazandırmaz, bundan vazgeçiniz. Ben size bunun yerine, mesela çalışan ve emekli olan eğitimcilerin 3000 olan ek göstergelerinin 3600’e yükseltilmesini öneriyorum.

Bir de 2000 yılından önce emekli olanların intibakları yükseltildi ama ondan sonra olanlara bu hak verilmedi. Sayıları milyonları bulan millî eğitim emeklileri sizden bu müjdeli haberi bekliyor.

Bir diğer önerim de büyük illerde merkezî yerleşim yerlerinde orta dereceli okulları kapsayacak şekilde 5 bin-10 bin öğrenci kapasiteli öğrenci kampüsleri açmayı düşünür müsünüz? Yararlı olacağı kanısındayım.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim ben de.

Sayın Durmaz…

KADİM DURMAZ (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Seçim yaklaştığı zaman ülkemizde İŞKUR iktidara eleman temini gibi çalışmakta. Köy muhtarları işlerine yardımcı olması anlamında İŞKUR’dan eleman istemektedirler. Bu konuda Türkiye’deki tüm muhtarların sesine kulak vermeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim ben de.

Sayın Kuyucuoğlu…

SERDAL KUYUCUOĞLU (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

24 Haziran seçimleri yaklaşıyor, birçok konuda kolaylıklar sağlanıyor. Gençlerimizin bir beklentisi var, bedelli askerlik konusu ne olacak? Bu konuda yoğun sorular var. Bu konuda cevap bekliyoruz.

İkincisi: KHK’yla açığa alınan, mahkemede beraat eden veya savcılıkça takipsizlik alanlar ne zaman işlerine kavuşacaklar? Bu mağduriyetler ne zaman giderilecek?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Kılıç…

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

1990’lı yıllarda kurulan Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi şehrimizin övünç kaynağıdır. Kurulacak olan yeni istiklal üniversitemiz de halkımız tarafından sevinçle karşılanmıştır.

Üniversitelerimizin fiziksel ve kurumsal ortamlarının iyileştirilmesine önem veriyoruz. Üniversitelerimiz millî ve toplumsal değerlerimizin kucaklandığı yerler olmalıdır. Temelinde bilim ve bilim kurumları olmayan hiçbir yerde gelişme ve kalkınma olamaz. Bir ülkenin geleceğe taşınmasında en önemli kurumlar üniversitelerdir. Bu anlamda üniversitelerimizin hem niceliğini hem de niteliklerini daha da artırmalıyız. Bunca çabaya rağmen ülkemizi diğer bazı dünya ülkeleriyle karşılaştırdığımızda 186 üniversitemize rağmen daha alacağımız çok yol olduğunu görürüz. Küresel rekabetin yoğun yaşandığı günümüzde üniversitelerimiz konusunda daha da hassas olmalıyız çünkü bu rekabette eğitim kurumlarının rolü çok önemlidir. Eskiden belli merkezlerde olan bilim ve bilim kurumlarının ülke sathına yayılmasıyla toplumsal gelişme daha da artmış ve birçok kişinin eskiden ulaşamadığı bilgi şimdi yanlarına ve yörelerine gelmiştir. Eğitim kurumlarının planlı bir şekilde yaygınlaştırılması daha da faydalı olacaktır.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Purçu…

ÖZCAN PURÇU (İzmir) – Teşekkürler Sayın Başkanım.

Türkiye’deki eğitim sisteminin en önemli sorunlarından birisi de tarikat ve cemaatleri eğitim sisteminden bir türlü ayıramamak. Bu bağlamda, özellikle yurt konusunda Millî Eğitim Bakanlığı hangi tarikat ve cemaatlerle anlaşma imzalamıştır?

BAŞKAN – Sayın Botan…

LEZGİN BOTAN (Van) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Kürtçenin Zazaki lehçesinden ve Kırmancki lehçesinden mezun olan öğretmenlerin atanmasıyla ilgili sıklıkla bize mesaj yazıyorlar, atamayı düşünüyor musunuz? Özellikle Eruh’tan Selahattin Özer Zazaki öğretmenliğinden mezun, aynı zamanda engelli ve sizden bir müjde bekliyor. Daha önce de dile getirdik, bu konuda da Kürtçe seçmeli derslerle ilgili öğretmen yetersizliğinden kaynaklı ciddi mağduriyet söz konusu. Bu konuda bir tedbir almayı düşünüyor musunuz?

İkinci sorum: 1990’lı yıllarda kurulan İstanbul Kürt Enstitüsü bir KHK’yle haksız yere kapatıldı. Bu enstitünün bir an önce açılması ve hatta gerekirse -İstanbul’da 100’ün üzerinde üniversite var- bunun Kürtçe ve Kürt uygarlığı medeniyeti üzerine bir üniversite olarak açılması konusunda düşünceniz nedir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Balbay…

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sözüm Sayın Bakana ama Sayın Başkan, sizin de değerlendirmeniz içinde olmasını dilediğim bir durum var. 21.00’de bu televizyon yayınları kesiliyor, daha sonra internet üzerinden yayın yapılıyor. TBMM TV’nin internetinin kesildiği şu anda… Yani bunu pek çok üniversite izlemekte, pek çok telefon geldi. Bunu hem Bakanın hem de sizin dikkatinize sunuyorum. Buradaki gelişmeleri pek çok üniversiteden izlemek istiyorlar ancak sürekli kesiliyormuş ve izleyemiyorlarmış.

Dikkatinize sunuyorum.

BAŞKAN – İlgileneyim.

Sayın Tekin…

HAYATİ TEKİN (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, OECD ülkeleri arasında yapılan PISA değerlendirmesinde Türkiye’nin notu 2,1’den 2,2’ye çıktı. İsrail’in notunun 8,8 olduğunu biliyoruz. İsrail yerinde saymak kaydıyla bu hızla biz tam atmış altı yılda yetişiyoruz. Bu gerici zihniyetle de yüz yıla razıyım. İsrail’e ne zaman yetişeceğimizi düşünüyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Kayan…

TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, iktidara geldiğiniz günden bu yana ülkemizin her tarafını böldünüz. Eğitimi böldünüz, orduyu böldünüz, ibadethaneleri böldünüz, halkı böldünüz, üreticiyi böldünüz, çalışanları böldünüz, camileri böldünüz, kahveleri böldünüz, alışveriş yerlerini böldünüz, şimdi de üniversiteleri bölmeye geldi sıra. Size soruyorum: Bu halktan ne istiyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

Öncelikle sayın vekil, işte “OECD ülkeleri arasında Türkiye’nin notu 2,1’den 2,2’ye çıktı, İsrail farklı bir şey.” dedi. Bakın, şuna bakın, yeni çalışmasıdır OECD’nin, girin internet sitesinde görürsünüz -bir yıllık, iki yıllık değil- OECD ülkeleri arasında son on yıllık millî gelir artışını. Gidin bakın. Biraz insaf olacak. Millet de bunu izliyor, sizin söylediğinizi de bizim söylediğimizi de millet görüyor. Dolayısıyla, kim doğru kim yanlış ona da millet karar veriyor.

HAYATİ TEKİN (Samsun) – Sayın Başkan, millî eğitim ile millî geliri karıştırma.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Bakın, burada OECD verilerinde 2007’nin son çeyreğinden 2017’nin son çeyreğine kadar millî gelir artışında Türkiye birinci, açık ara birinci. Ondan sonra hangi ülke geliyor? İrlanda ve İsrail geliyor.

HAYATİ TEKİN (Samsun) – Sevgili Bakanım, onlardan aldığınız borçla millî gelir yaratıyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Bir başka husus, yine burada diyor ki, not koymuş: “Son on yılda küçülenler var.” Kimler? Portekiz, Finlandiya, İtalya ve Yunanistan. Buyurun, diyagram benim değil, OECD’den bahsettiniz ya. Ve buraya bir not daha koymuşlar, ne diyor o notta: “İtalya, kriz öncesi -ne zaman kriz? 2008- 2008’den önceki millî gelirine hâlâ yetişemedi, erişemedi.” Allah için tablo bu, bunu millet de görüyor yani.

HAYATİ TEKİN (Samsun) – Sayın Bakan, soruya cevap alamadım. Sorum başka, cevap başka.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Bunun dışında başka ne görürseniz farklı bir şey.

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) – AR-GE payını da kıyaslayın Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Bir başka husus: Kürtçe, Zazaca bölümü için 30 kişi atandı. Mevzuatımızda zorunlu dersler için norm hesabı yapılıyor, seçimlik dersler için yapılmıyor. Buna rağmen şu ana kadar 30 öğretmen atadık, yeni dönemde de ihtiyaç olunca bu planlamayı yapacağız.

Sayın Özdemir’in sorusu: 1 Mayıs, 1 Ocak resmî tatil olduğu için herhangi bir ödeme yapılmıyor; cumartesi, pazar gibi değerlendiriliyor. Dinî ve millî bayramlarda da ek ders ücreti ödeniyor. Ödenmesi yönünde de bir çalışmamız olmadığını belirtmek isterim.

Bir başka soru: Sayın vekilimiz birleştirilmiş sınıflarla ilgili söyledi oradan. Birleştirilmiş sınıflar sadece bizde yok, Fransa’da da var hatta birleştirilmiş sınıflarla ilgili eğitimcilere de bir film tavsiye ediyoruz. Sadece Türkiye'de olan bir durum değil ama lütfen şunu da dikkate alın: Biz iktidara geldiğimizde birleştirilmiş sınıflarda okuyan öğrenci sayısı 688 bindi, şimdi 154 bin. İyi de insaf, hangi Türkiye'yi aldık, hangi Türkiye'ye getirdik? Bunu görmek lazım yani.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Yerinde saymasını mı bekliyordunuz Sayın Bakan?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Yerinde sayma değil.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Sayın Bakanı dinliyoruz. Lütfen...

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Bakın, 66 milyonluk nüfus 81 milyona çıkıyor. Nüfus artışının karşılığına gelen okul sayısını yapıyoruz. Bir de geçmiş dönemin ihmallerini veya yapılmadık olanları yapıyoruz da buraya geldi.

İkili eğitimde de ortaöğretimdeki oran yüzde 7,8’ken bugün yüzde 2,5 civarlarına düştü. Geçmişteki açığı kapatıyoruz. Nüfusumuz da sabit kalmıyor, 66’dan 81’e çıkıyor.

Yine bir başka husus: “Afrin’de ne kadar kalınacak?” diye... Allah için bir bakın, Afrin’de bu bölgenin, insanımızın istikrarı için ne gerekiyorsa o kadar kalınacak, kesin bir süre verilmiyor ama artık Kilis’e bir roket düşüyor mu, Hatay’a bir roket düşüyor mu? Gidin, bir de Hatay’daki insanlara sorun, bir de Kilis’deki insanlara sorun. Dolayısıyla da bu milletin, bu halkın huzur ve güvenliği için ne gerekiyorsa o yapılacak.

Yine, üniversiteyi bölmekle ilgili bir başka husus: Bakın, herkes bir fikir söylüyor burada ama bilin ki biz bu konuya ideolojik yaklaşılmaması gerektiğini söylüyoruz. Profesör Doktor Ural Akbulut, şu anda üniversitelerin derecelendirilmesiyle ilgili -University Rankings- URAP Araştırma Laboratuvarında koordinatör olarak görev yapıyor. University Ranking by Academic Performance’la ilgili de Ural Akbulut… Cümle şu, okuyorum… Yani bu ideolojik değil, her hoca aynı fikirde değil, farklı olan da var. Biz sizin gibi düşünmüyoruz. Niye sizin gibi düşünmeye bizi zorluyorsunuz ki? Sizin gibi düşünmeyen bilim adamları da var, ODTÜ’nün rektörlüğünü yapmış insanlar da var. Ne diyor? Üniversite sıralaması yapan merkezlerden biri olan ODTÜ Enformatik Enstitüsü URAP Başkanı Profesör Doktor Ural Akbulut üniversitelerin bölünmesini destekliyor. Demek ki sizin gibi düşünmeyenler de var. “100 bin öğrenciyle üniversite yönetilemez.” Akbulut, Amerika’daki MIT’de 11 bin öğrenci olduğunu…

ALİ ŞEKER (İstanbul) – New York’ta da 300 bin var.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – …bunların 7 bininin lisansüstü, 4 bininin ise lisans öğrencisi olduğunu anlattı. Yine, Amerika’daki Harvard Üniversitesinin öğrenci sayısının 22 bin dolayında olduğunu, bunun 17 bininin lisansüstü, 5 bininin ise lisans öğrencisi olduğunun altını çizen Akbulut: “Harvard ve MIT’nin öğrenci sayısına ve dünya sıralamalarında üst sıralarda yer almasına bakılırsa bunun bir anlamı var. Dünya genelindeki trend de üniversitelerin çok büyümesine izin verilmemesi yönünde. Fransa’da da büyük üniversiteler bölündü.” Akbulut “Üniversitelerin bölünmesini destekliyorum.” diyor, “Dünyadaki örneklerini incelediğimizde, üniversitelerin yönetilmesinde ideal öğrenci sayısının 20-25 bin olduğunu düşünüyorum. Bir üniversite öğrencisi 50 bin, 100 bin gibi rakamlara ulaşmışsa bu üniversitenin yönetiminin oldukça zor olduğu ortadadır. Bu yönetmek değil, kendi hâline bırakmaktır. Üniversitelerimiz, dinamik olmak, dünyayla yarışa girip iyi yerlere ulaşmak ve iyi öğrenci yetiştirmek istiyorlarsa tabii ki makul oranda küçülmeleri lazım, daha doğrusu bu kadar da büyütülmemeleri gerekir.” diye de not koyuyor.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Tek adam gibi düşünüyorsunuz.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Bakın, önümde Oxford Üniversitesi var, 1096’da kurulmuş, öğrenci sayısı 23.195. Cambridge Üniversitesi 1209’da kurulmuş, öğrenci sayısı 18.389. Kaliforniya Teknoloji Enstitüsü 1921’de kurulmuş, 2.209 öğrencisi var.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Küçülmeyle kalite artmıyor Değerli Bakan.

TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) – New Yok Üniversitesi kaç Sayın Bakan?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Stanford Üniversitesi 1891’de kurulmuş, 15.845 öğrencisi var. MIT 1861’de kurulmuş, 11.177 öğrencisi var.

ATİLA SERTEL (İzmir) – Onlar bölünmüş mü Sayın Bakan?

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Onlarda bölünme var mı? Hiçbirisi bölünmüş mü?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Harvard Üniversitesi…

ATİLA SERTEL (İzmir) – Hangi üniversite bölünmüş?

BAŞKAN – Sayın Sertel, lütfen…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Problem şu: Ben sizi dinliyorum ama siz beni dinlemiyorsunuz, böyle olmaz ki.

BAŞKAN – Sayın Bakan, bir dakika müsaade eder misiniz. (Gürültüler)

Sayın milletvekilleri…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Harvard Üniversitesinde 22 bin var.

BAŞKAN – Sayın Bakanım…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Princeton Üniversitesinin…

BAŞKAN – Sayın Bakanım, bir dakika.

Sayın milletvekilleri, sorularınızı sordunuz, şimdi Sayın Bakan cevaplıyor.

ADNAN BOYNUKARA (Adıyaman) – Tahammülsüz!

BAŞKAN – Lütfen sessizlikle izleyelim.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Seçim gerginliği, seçim.

BAŞKAN – Oturduğunuz yerden müdahale ettiğiniz zaman Sayın Bakanın verdiği cevapları nasıl anlayabileceğiz?

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) – Sayın Başkan, sorulara cevap versin istiyoruz.

BAŞKAN – Lütfen…

Buyurun Sayın Bakanım, devam edin.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Evet işte, bölünmeye, bu sorulara cevap ya.

Princeton Üniversitesi 1746’da kurulmuş, 7.955 öğrencisi var; Imperial College of London, Birleşik Krallık’ta, 1822’de kurulmuş, 15.857 öğrenci; Chicago Üniversitesi, 1890’da kurulmuş, 13.525 öğrenci; Zürih Federal Teknoloji Üniversitesi, 1855’te, 19.800 öğrenci...

ALİ ŞEKER (İstanbul) – New York Üniversitesi 300 bin kişi…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Dediğinizin mutlak doğru olduğu nerede belli? Biz bölünmesinin bu ülkeye faydalı olduğunu düşünüyoruz, siz bölünmemesinin faydalı olduğunu söylüyorsunuz ama buna millet karar verecek.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Millet isyanda Bakanım, millet isyanda.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Bakın, Hacettepe Üniversitesi Ankara Üniversitesinin içinden çıktı. Ankara Üniversitesinin içinden çıkarken de aynı bu eleştiriler yapıldı ama şu anda görüyoruz ki… Yani, bu söylediklerinizin doğru olmadığına bugün Ankaranın içinden çıkan Hacettepeyi gördüğümüzde karar… Hacettepe Üniversitesinin Ankara Üniversitesinden daha geri olduğunu söyleyebilen var mı? O zaman “Bu Ankaranın birikmiş bir kültürü var, bu kültürden bu üniversiteyi niye alıyorsunuz?” deselerdi bugün Türkiye, Hacettepe Üniversitesini kazanamazdı.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Yeni üniversite kurulması ayrı.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – İşte, Osmangazi Üniversitesi, Anadolu Üniversitesinden ayrıldı.

TURABİ KAYAN (Kırklareli) – Hiç alakası yok.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Yeni üniversite kurun, yeni üniversiteye kimse bir şey demiyor.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – “Kötü mü oldu?” diye Komisyonda sorulduğunda “Kötü oldu.” denildiğinde… Kötü olsa buradaki bir hocamız adaylık göstermezdi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, bir dakika daha ek süre veriyorum size

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Dolayısıyla, Muhterem Başkanım, biz bu yapılanların her birisinin Türkiye’nin lehine olduğunu düşünüyoruz.

Bakın, yani burada çok örnekleri var ama çok net, Hacettepeyi söyledik, 1967’de 892 sayılı Kanun’la kuruldu; Gaziantep Üniversitesi, ODTÜ’den ayrıldı; Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Hacettepeden ayrıldı; Kırşehir Üniversitesi, Gaziden ayrıldı; Konya Necmettin Erbakan -biraz önce söyledi- Selçuktan ayrıldı; Hacettepe Üniversitesi, onu söyledik ama…

Lütfen, size son cümle olarak şunu söylemek isterim: Kanun numarasını da söyleyeyim, 3389, lütfen bu üniversitelerin kurulması veya bölünmesiyle ilgili 1987 tarihli 3389 sayılı Kanun’u bir okusunlar.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – O da olağanüstü hâlde olmuştu, bu da olağanüstü hâlde...

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Gaziantep Üniversitesiyle ilgili cümle şu: “Gaziantep’te Gaziantep Üniversitesi adıyla yeni bir üniversite kurulmuştur. Bu Üniversite;

Rektörlüğe bağlı olarak yeni kurulan Tıp Fakültesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, İktisadî ve İdarî Bilimler Fakültesi ile Kahramanmaraş’ta Ziraat Fakültesi, Şanlıurfa’da İlahiyat Fakültesi ve Adıyaman’da yeni kurulan Eğitim Fakültesinden,

Orta Doğu Teknik Üniversitesine bağlı iken Rektörlüğe bağlanan Gaziantep Mühendislik Fakültesinden,

Rektörlüğe bağlı olarak yeni kurulan Türk Musikîsi Devlet Konservatuvarından,

Rektörlüğe bağlanan Gaziantep Meslek Yüksekokulu, Kilis Meslek Yüksekokulu, Kahramanmaraş Meslek Yüksekokulu ile Şanlıurfa Meslek Yüksekokulundan oluşur.”

Allah için burada başkalarına bakın da görün, Türkiye böyle geldi. Eğer sizin yaptığınız gibi “Hiçbir tanesi bölünmesin.” deseydik Türkiye yeni üniversiteleri kazanamazdı. Eksiğimiz yok mu? Vardır ama düne göre çok daha iyiyiz, her alanda iyiyiz. İnşallah yarını da bugünden daha iyi yapmak için böyle bir karar almak gerekir diyorum.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Özkoç, açıklama mı yapmak istiyorsunuz?

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Özür dilerim Sayın Başkan.

Sayın Başkanım, 60’a göre söz istiyorum, konuyla ilgili açıklama…

BAŞKAN – Süreyi tayin etmek için söyledim.

Buyurun, bir dakika süre veriyorum.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

31.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Millî Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz’ın 556 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın birinci bölümü üzerinde yapılan soru-cevap işlemi sırasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Bakan, o kadar hızlı rakamlar verdiniz ki alt alta sıralayınca sanki halkımızda “Herhâlde Sayın Bakan doğru söylüyor.” diye bir algı doğuruyor. Ben daha sakin…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Rakamlarda yanlış yok, çok net söylüyorum iddia olarak.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Siz de müsaade ederseniz…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Eğer birisi doğru söylerse, siz bu adama “Doğru söylemez.” derseniz…

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Bakanı da uyarır mısınız efendim.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, bir dinleyelim lütfen.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Tamam, özür diliyorum.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Tamam, çok teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, 4+4+4’te on iki saat konuştum, siz beni dinlemediniz; biz, sizi dinliyoruz. Bugün zorunlu eğitim çağında 1 milyon 897 bin evladımız eğitimden yoksun. 2017’de 249.216 çocuk ilkokula gidemedi Sayın Bakan, 481.968 çocuğumuz ortaokul, 1 milyon 166 bin 340 çocuğumuz da lise eğitimine devam edemedi Sayın Bakan. Herhâlde bunları bildiğiniz için başınızı sallıyorsunuz.

Sayın Bakan, konuyu burada fazla uzatmayacağım rakamlarla ilgili ama az önce referans verdiniz Sayın Profesör Doktor Ural Akbulut’tan. Sayın Profesör Doktor Ural Akbulut 2007-2008’de 9 ilde daha üniversite açma kararını eleştirirken…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Özkoç lütfen.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.

…şöyle demiş: “Araştırma ve eğitim iki kaynakla yapılır; birisi parasal kaynak, diğeri de insan kaynağıdır. Üniversitelere ayrılan parasal kaynak böyle komik durumlardayken sizin yeni üniversiteler açmanız son derece yanlıştır. İnsan kaynağı olarak da üniversitelere yeterli kadro verilemiyor.” şeklinde konuşmuştur Sayın Ural.

Ayrıca bu beyefendinin dediğine eğer değer veriyorsanız GENÇ-SEN diye Orta Doğu Teknik Üniversitesinde öğrencilerin sendika kurmasıyla ilgili bu konuda da bir uyarısı vardır, lütfen o uyarısına da dikkat çekin ve ona da destek verin.

Ayrıca Sayın Ural’ın “Türban çok hassas bir konudur. Anayasa maddeleri açıktır. Üniversitelerde siyasal simge yasaktır. Türban dinsel bir simgedir.” uyarısına da herhâlde yeteri kadar siz katılıyorsunuzdur diye düşünüyorum.

Birisini desteklerken Sayın Bakan, bir tek sözcüğünü alıp ya da bir paragrafını alıp “Ya bak, bu sizden, doğru söylüyordur.” diyerek…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Özkoç, iki dakika oldu.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Çok teşekkürler, hemen toparlıyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Lütfen.

Bir dakika daha süre vereyim.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – …göstermenizin ne kadar yanlış olduğunu ifade etmek için size söyledim.

Söylediğiniz rakamların hiçbirisi doğru değildir Sayın Bakanım. Bugün öğrenciler kan ağlıyor, anne babalar ümitsizlik içerisinde gerçekten 24 Haziranı bekliyor.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özkoç.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Başkanım, 24 Haziranı biz de bekliyoruz.

BAŞKAN – Peki.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – 12 sefer daha önce bu seçim tarihlerini hep beraber bekledik, milletimiz karar verdi, bundan sonra da en doğru kararı verecektir.

TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) – Verecek verecek merak etmeyin Sayın Bakanım.

BAŞKAN – Hayırlısı olsun.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/943), Erzincan Milletvekilleri Sebahattin Karakelle ve Serkan Bayram’ın Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2311), Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve 5 Milletvekilinin Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2313), Malatya Milletvekili Öznur Çalık ve 3 Milletvekilinin Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2314) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 556) (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

1’inci madde üzerinde iki adet önerge vardır, aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 556 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve talep ederiz.

"MADDE 1- 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununa 362 nci maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki 362/a maddesi eklenmiştir.

"Özel okullar ile özel öğrenci yurt ve benzeri kurumların taşınır ve taşınmaz mallarının haczi:

MADDE 362/a- 8/2/2007 tarihli ve 5580 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu kapsamında faaliyet gösteren okullar ile 24/3/1950 tarihli ve 5661 sayılı Yüksek Öğrenim Öğrenci Yurtları ve Aşevleri Hakkındaki Kanuna Ek Kanun kapsamında faaliyet gösteren özel öğrenci barınma hizmetleri veren yurt ve benzeri kurumların taşınır ve taşınmaz malları, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanuna göre yapılan takipler hariç olmak üzere haczedilemez."

                Kazım Arslan                       Mahmut Tanal                   Ali Şeker

                    Denizli                               İstanbul                         İstanbul

                 Aytuğ Atıcı                           Ali Yiğit                  Didem Engin

                     Mersin                                 İzmir                           İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ BURHANETTİN UYSAL (Karabük) – Katılamıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Balbay, size bir bilgi vermek istedim.

Serverlarda bir yoğunluk olduğu için internet akışında bir aksaklık olmuş. Şimdi yayın düzgün bir şekilde normale dönmüş vaziyette. Onu bildirmek istedim size.

Önerge üzerinde Mersin Milletvekili Sayın Aytuğ Atıcı konuşacak.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın milletvekilleri, 556 sıra sayılı bazı üniversiteleri bölerek zayıflatan ve bazı üniversiteleri yeni kuran Yasa Tasarısı'nın 1’inci maddesiyle ilgili olarak verdiğimiz önerge üzerine söz almış bulunuyorum. Gelişmiş ve demokratik üniversitelerden korkmayan, üniversiteleri zayıflatmaya çalışmayan ve cehaletin arkasına sığınmayan milletvekillerini saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, önergemizde özetle “Özel yurtların mallarını kamu alacağı dışında haczetmeyin.” diyoruz. Çünkü yurt yapmayarak çocuklarımızı FETÖ'nün kucağına bizzat siz ittiniz. Şimdi, yine yurt yapmıyorsunuz, hiç olmazsa mevcut yurtları haczetmeyin, çocuklar tarikatların kucağına itilmesin diyoruz.

Değerli arkadaşlar, bu yasa teklifiyle İstanbul, Gazi, İnönü gibi büyük ve köklü üniversiteleri bölüyorsunuz, sonra “Yeni üniversiteler kurduk.” diyorsunuz. Biz size “Yeni üniversiteler kurmayın.” demiyoruz, sadece başarılı üniversiteleri bölmeyin diyoruz. Öğrenciler de diyor ki: “Bölünerek çoğalma tek hücreli yaratıklara mahsustur.” Yani âdeta orantısız bir zekâ örneğini göstererek size bölünerek bir üniversitenin çoğalamayacağını ifade ediyor.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Bu üslubu iade ediyoruz kendisine Sayın Başkan, temiz bir dile davet edin lütfen kendisini.

AYTUĞ ATICI (Devamla) – On altı yıl boyunca toplumun tüm kesimlerini bölen…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Ayıp ya, ayıp, ayıp! Niye CHP başaramıyor? Bundan işte.

AYTUĞ ATICI (Devamla) - …ve âdeta birbirine düşman hâline getiren anlayışınız ve yönetim sisteminiz şimdi de yangından mal kaçırır gibi üniversiteleri bölerek yok etmeye çalışıyor.

Siz aslında üniversiteleri ne zaman bitirdiniz, biliyor musunuz? 20 Temmuz sonrası OHAL’in arkasına sığınarak çıkartılan KHK’lerle muhalif, demokrat, aydın ne kadar üniversite öğretim üyesi varsa hepsini haksız bir şekilde, hukuksuz bir şekilde uzaklaştırarak yaptınız. Hatta, KHK’yle bu uzaklaştırmalardan sonra birçok bölüm ders yapamaz hâle geldi. Siz kalkmışsınız yeni üniversite kuruyorsunuz, üniversite öğretim üyelerini alıp içeriye atıyorsunuz, mevcut üniversiteler ders yapamıyor. Yine de, üniversiteler kurulabilir, bir itirazımız yok ancak bölünerek çoğalamayacağını mutlaka bilmeniz lazım.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Mersin Üniversitesi nasıl kuruldu, Mersin?

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Hele hele kalkıp da gerekçeye baktığınızda, “Efendim, üniversiteler rekabet edecek, birbirini geçecek.” dediğinizde biz üniversite öğretim üyeleri buna ancak güleriz. Üniversitelerin arasındaki rekabet üniversal rekabettir yani dünya üniversiteleriyle rekabet edebiliyor musunuz, edemiyor musunuz, ona bakarız. Oxford gibi, Harvard gibi üniversiteler bölündüler mi de bu kadar güçlü oldular, rekabet ediyorlar? Böyle bir şey yok arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar) Eğer sizin dediğiniz doğru olsaydı -bakın, yani birbirinizle ne kadar çelişkili işler yapıyorsunuz- eğer siz bölünerek rekabetin olacağını ve üniversitelerin büyüyeceğini düşünüyorsanız neden bütün küçük hastaneleri birleştirip şehir hastanesi yaptınız Allah aşkına?

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Tarsus Üniversitesinden vazgeçiyor musunuz, Tarsus’tan?

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Yani 200-300 yataklı hastaneleri birleştirip 3 bin-4 bin yataklı şehir hastanesi yapınca rekabeti mi artırmış oldunuz? Hesabınıza geldiği zaman böyle, hesabınıza gelmediği zaman öbür türlü. Üniversiteleri bölmenizin amaçları belli, kendinize yeni kadrolar açmaya çalışacaksınız, yeni rektörler, yeni yandaş öğretim üyeleri. Liyakat bir tarafa ama en tehlikeli işi yapacaksınız, siyaseti, tarikatı ve ticareti üniversitelere de bulaştırmaya çalışacaksınız. Ama bunların hiçbirisini yapamayacaksınız. Şunun şurasında sadece ve de sadece elli üç gününüz kaldı. Bu elli güç günün sonunda hem yaptıklarınızdan hem de sizden demokratik bir şekilde bu ülkeyi kurtaracağız ve bu yaptıklarınızın da hesabını adil yargı önünde vereceksiniz. Ama gelin burada bir anlaşma yapalım, 24 Haziran akşamında sonuçlar istediğiniz gibi çıkmazsa kaçmak yok, istediğiniz gibi çıkmazsa seçimi tekrarlamak yok, hile yapmak yok.

SALİH CORA (Trabzon) – Siz de mazeret bulmayın.

ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Bu kaçıncı yenilginiz olacak acaba?

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Niye mi böyle söylüyorum? Çünkü bunları yaptınız. Seçimler istediğiniz gibi çıkmadı 7 Haziranda, tekrarlattınız. Sonuçlar isteğiniz gibi çıkmadı referandumda, hop, bir hukuksuzlukla hemen geldiniz, mühürsüz oyları geçerli saydınız.

SALİH CORA (Trabzon) – Hikâye o iş.

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Bir daha bu şekilde yasa dışı bir iş yaparsanız, bir daha bu şekilde kanunları çiğnerseniz, hukuksuz işler yaparsanız Allah korusun büyük bir kaosa neden olursunuz. Üniversiteler size başkaldırmaya devam edecek.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Bu üslubu reddediyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 556 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesinde yer alan “eğitim ve öğretim yılı sonunda” ibaresinin “yılın ağustos ayının başında” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

        Filiz Kerestecioğlu Demir            Mehmet Ali Aslan               Hüda Kaya

                    İstanbul                               Batman                         İstanbul

         Mehmet Emin Adıyaman                Sibel Yiğitalp                   Erol Dora

                      Iğdır                               Diyarbakır                        Mardin

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ BURHANETTİN UYSAL (Karabük) – Katılamıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN - Önerge üzerinde Mardin Milletvekili Sayın Erol Dora konuşacaklar.

Buyurun Sayın Dora. (HDP sıralarından alkışlar)

EROL DORA (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 556 sıra sayılı Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde vermiş olduğumuz önerge üzerinde söz aldım, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu madde kapsamında yapılan düzenlemeyle, özel öğrenci barınma hizmetleri veren yurt ve benzeri kurumların taşınır ve taşınmaz mallarının haczine ilişkin değişiklikler öngörülmektedir. Geldiğimiz son noktada, bireylerin temel haklarını birer birer piyasa ilişkilerine açan neoliberal anlayış, barınmayı hak olmaktan çıkarıp fiyatı farklılaşan bir meta hâline dönüştürmüştür. Bakınız, kişilerin en temel hakları olan eğitim, barınma, beslenme, ulaşım gibi hakları birbirinden ayrılmaz bir bütünlük arz etmektedir. Bir kişinin eğitimini tam ve eksiksiz bir biçimde sürdürebilmesi için ruhsal ve bedensel açıdan kendini sağlıklı ve güvende hissettiği fiziksel yapılarda barınıyor olması elzemdir. Türkiye’de üniversite öğrencilerinin barınma sorununu çözmeye yönelik yapılar olarak devlet yurtları, üniversite yurtları ve özel yurtlar öne çıkmaktadır. Gerek devlet yurtlarının kontenjan yetersizliği ve gerekse üniversite ve özel yurt fiyatlarının yüksekliği arasında sıkışan üniversite öğrencileri başka bir çözüm yolu olarak kiralık evleri tercih edebilmekte ancak kiralık evler de mevcut sorunu çözmenin oldukça uzağındadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; devlet yurtlarında barınmak için 2016-2017 öğretim yılında Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumuna başvuran 414.664 öğrenciden 337.570 öğrenci yurtlara yerleştirilmiştir. Kredi ve Yurtlar Kurumunun 2016 yılı faaliyet raporu verilerine göre ise 686 devlet yurdundaki toplam yatak kapasitesi 556.611’dir. Ancak Yükseköğretim Kurulunun aynı zaman dilimi için ortaya koyduğu veriler, Türkiye’de toplam 7 milyon 198 bin 987 yükseköğretim öğrencisi olduğunu göstermektedir. Başka bir şekilde ifade etmek gerekirse, ülkemizde sadece 4 milyonu lisans öğrencisi olmak üzere 7 milyondan fazla yükseköğrenim öğrencisi için 556.611 kişilik yurt kapasitesi bulunmakta ve ne yazık ki her 13 öğrenciye sadece 1 yatak düşmektedir.

Değerli milletvekilleri, sınırlı kapasiteye rağmen devlet yurtlarına yerleşebilen öğrenciler zaman zaman 6 ve 8 kişiyi bulan odalar, rutubetli ve temizliğine özen gösterilmeyen yaşam alanları, yetersiz etüt salonları, yeterince hijyenik olmayan lavabo ve tuvalet sorunlarıyla karşı karşıya kalmaktadırlar. Farklı ücrete tabi devlet yurtlarında ise hem ücret hem de hizmet farklılaşmaktadır ancak burada bahsedilen hizmet, bireylerin en doğal hakkı olan barınmayı bir hak olmaktan çıkarıp, olanaklarına göre fiyatı farklılaşan bir metaya çevirmektedir. Dikkatinizi çekerim, bu, aynı zamanda “Paran kadar iyi yaşa.” mantığıdır. Bu olgu, yükseköğretimin içindeki eşitsizlikleri yeniden ve yeniden üretmektedir.

Değerli milletvekilleri, üniversite öğrencileri devlet yurtlarının yetersizliği sebebiyle ikinci bir tercih olarak özel yurtlara yönelmektedir. Özel yurtlar ise piyasalaşmanın -deyim yerindeyse- kalbinde bulunmaktadır. Sayıları her geçen gün çoğalmakla birlikte fiyatları da bir o kadar yükselen özel yurtlar, öğrencinin müşteri olarak görüldüğü ve bunun oldukça rahat dile getirildiği yerlerdir. Özel yurtların yıllık ücretleri 3.500 TL’den başlayarak 20.000 TL’ye kadar yükselebilmektedir.

Değerli milletvekilleri, bazı basın ve yayın organlarına yansıyan haberlere göre, kimi özel yurtlarda kayıt olurken yurt yönetimi tarafından vaat edilenler sözleşme yapıldıktan sonra unutulmakta, öğrenciler sağlıksız yurt koşullarına mecbur bırakılmaktadır. Yurttan ayrılmak isteyen öğrenci, imzaladığı senetler sebebiyle henüz kalmadığı ayların da ücretini ödemeye zorlanmakta, icraya verilmekle tehdit edilmekte ve maalesef, öğrenciyi intihara götürecek kadar vahim sonuçlara sebebiyet verebilmektedir.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde üniversite öğrencilerinin giderek büyüyen barınma sorunu kabul edilemez boyutlara ulaşmıştır. Türkiye'de giderek artan üniversite sayısına karşılık, umudumuz, yarınımız olan gençlerin barınma sorununu görmezden gelen bir anlayışın artık kabul edilemez olduğunu belirtiyor, tekrar Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Dora.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Geç kaldınız.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Ama kalmadık efendim.

BAŞKAN – Bir dahaki sefere, “kabul” lafı çıktı ağzımdan.

Kabul etmeyenler… 1’inci madde kabul edilmiştir.

2’nci maddede iki adet önerge vardır, aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 556 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve talep ederiz.

MADDE 2- 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 8 inci maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

"Kamu kurum ve kuruluşları, Yükseköğretim Kurulu Başkanlığının talebi üzerine, merkez teşkilatlarına ait kadrolarında bulunan müfettiş, denetçi ve alanında uzman personeli, yürütülen işlere yardımcı olmak üzere Yükseköğretim Denetleme Kurulunda 3 yıla kadar görevlendirebilir. Bu şekilde görevlendirilen personel, kurumlarından aylıklı izinli sayılır ve görevlendirmede geçen süreler fiilen kendi mesleklerinde geçirilmiş olarak kabul edilir.”

                Kazım Arslan                       Mahmut Tanal                   Ali Şeker

                    Denizli                               İstanbul                         İstanbul

                 Didem Engin                           Ali Yiğit                 Sibel Özdemir

                    İstanbul                                İzmir                           İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ BURHANETTİN UYSAL (Karabük) – Katılamıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir konuşacaklar.

Buyurun Sayın Özdemir. (CHP sıralarından alkışlar)

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yükseköğretim Kanunu’nda değişiklik yapılmasına dair kanun tasarısının ben de 2’nci maddesi üzerine söz aldım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, üzerine söz aldığım 2’nci madde kamu kurum ve kuruluşlarında görevli müfettiş, denetçi ve uzmanların Yükseköğretim Denetleme Kurulunda iki yıl süreyle aylıklı, izinli olarak görevlendirilmelerini ve görev süresi dolan personelin aynı usulle yeniden görevlendirilmesini öngörmektedir. Getirilen bu düzenlemeye ilişkin bizim önerimiz, görevlendirmenin sadece 1 kez veya üç yıl süreyle yapılmasının daha yerinde olacağı yönündedir. Önergemizde, görevlendirilen personelin daha etkin ve verimli çalışmasının sağlanacağını öngörmekteyiz.

Değerli milletvekilleri, bugün on altı yıllık Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarlarının ülkemizi getirdiği aşamada beş temel sorunumuz bulunmaktadır. Bunlar demokrasi, ekonomi, eğitim, dış politika ve toplumsal barıştır. Bu temel sorunlar içinde siyasi parti, ideoloji veya sosyal statü farkı gözetmeksizin hemen herkesin şikâyetçi olduğu temel sorun alanı eğitimdir ve bugün hiç kimse bu eğitim sistemimizden memnun değildir. Okul öncesinden başlamak üzere, ilköğretim, ortaöğretim ve yükseköğretim dâhil olmak üzere eğitim sistemimiz tam bir belirsizlik ve kaos içindedir. Öngörüsüz, plansız, kısa vadeli ve tamamen ideolojik kaygılarla yapılan düzenlemeler nedeniyle çocuklarımızın, gençlerimizin ve ülkemizin geleceği karartılmakta, kayıp nesiller ortaya çıkmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz bu Yükseköğretim Kanunu Tasarısı da bilimsel yaklaşımdan ve yükseköğretim sistemimizdeki temel sorun alanlarını çözmekten öte, tamamen siyasi, ideolojik bakış açısıyla hazırlanarak yeni yönetimsel kadrolaşma alanı yaratılma amacı taşımaktadır ve bu hâliyle üniversiteler yok sayılmış, bilimsel özerklik ihlal edilmiştir. “Yönetim ve denetim güçlükleri yaşanıyor.” gerekçesi öne sürülerek üniversite yönetiminin, idari personelin, akademisyenlerin ve öğrencilerin görüşlerini, endişelerini dahi dikkate almadan, demokratik ve şeffaf bir süreç yönetimine başvurmadan köklü, kurumsal ve başarısını kanıtlamış üniversiteler ikiye bölünüyor. Tasarıya iktidarın göz ardı ettiği bilim dünyasının, üniversitelerin yani paydaşların gözüyle bakılması gerektiğini düşünüyoruz.

Örneğin, değerli milletvekilleri, bugün Bilim Akademisinin yayımladığı çok önemli bir rapor var ve çok önemli tespitleri var. Bunlar… Tasarıda bölünmesi planlanan üniversitelerin kurumsal bir değerlendirmesi maalesef yok. Üniversite birimlerinin başka bir adla veya başka üniversite çatısı altında toplanmasının ülkemizin yükseköğretim alanındaki donanımını geliştirecek olması iddiasının dışında tasarıda hiçbir açıklama ve hiçbir gerekçe maalesef yok. Bilimsel gelişmelerin, sosyal değişimin, toplumsal taleplerin bir gereği olarak üniversiteler elbette zamanla kurumsal değişim ve dönüşüme gidebilirler. Ancak isimleri başta olmak üzere değerlere, kültürlere, geleneklere zarar vererek, yok ederek değil, kurumsal yapılarını koruyarak bunları geliştirmek yönünde değişiklikler yapılabilir. Üniversitelerin kendi düzenlemelerini kendi kurumsal yapılarını işleterek yapmaları gerekirken burada siyasi otorite tarafından bilimsel özerklikleri ihlal edilmektedir. Ayrıca paydaşların tümünü dışlayarak alınmış bir kararla üniversiteleri bölmek, onulmaz yaralar açacaktır.

Yine, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim üyelerinin de çok önemli görüşleri var. İstanbul Üniversitesinin bölünmesiyle sonuçlanacak olan bu tasarının kesinlikle kamu yararına olmadığı, bilimsel planlama yaklaşımına ve akademik eğilimlere açıkça aykırı olduğu görüşlerini bizlerin, Parlamentonun dikkatine sunuyorlar.

Yine Gazi Üniversitesinin de bu şekilde bölünmesinin doğru olmadığını söyleyen birçok profesörümüz de bize yani Parlamentoya şöyle sesleniyorlar: “Gazi Üniversitesi otuz altı yılda böyle koca bir çınar oldu. Bu markanın zarar göreceği bir yasanın Meclisten geçmesini istemiyoruz.”

Değerli milletvekilleri, evet, üniversitelerin neredeyse ayağa kalkarak ortaya koyduğu bu tepkilerin ardından gerek Komisyon aşamasında gerekse daha sonra yapılan açıklamalarla birtakım değişiklikler yapıldığını öğrendik. Mesela, Sayın Cumhurbaşkanı bir yurt dışı gezisi öncesi tasarıya yönelik bazı değişiklikleri açıkladı. İşte, sayın grup başkan vekili yine bir açıklamasında bazı değişiklikleri dikkatimize sundu. Bugün yine Sayın Bakan arada görüşerek bazı değişiklikler getirdi. Bunlar da tasarının gerekli demokratik ve şeffaf yönetişim ilkelerinden ne kadar uzak, özensiz, aceleyle hazırlandığını ortaya koymaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika süre veriyorum, tamamlayın Sayın Özdemir.

SİBEL ÖZDEMİR (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, üniversitelerin demokratik, özgür, çağdaş, bilimsel ve mali özerklik ölçülerine göre kendi kendini yönetebilecek kurumlar olduğuna inanan, üniversiteler üzerindeki tek adam yönetimi uygulamalarını kabul etmeyen, üniversitelerimizin sadece niceliksel değil, dünyada nitelikleri ve başarı sıralamalarıyla anılması için çalışan, milyonlarca üniversite öğrencisinin, geleceğini, hayallerini ve kaderlerini öncelleyen Cumhuriyet Halk Partisi olarak üniversite birimlerinin tasarıdaki bu hâliyle bölünmesine karşı olduğumuzu; 24 Haziranda iktidara geldiğimizde, üniversiteler de dâhil olmak üzere, eğitim sistemimizde bütüncül, bilimsel, çağdaş, şeffaf, katılımcı ve niteliği, kaliteyi öncelleyen bir eğitim reformunu hayata geçireceğimizi buradan tekrar dile getirmek istiyorum.

Bu vesileyle yüce heyeti tekrar saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özdemir.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 556 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesinin ikinci fıkrasının ilk cümlesinin “Milli Eğitim Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı, Yükseköğretim Kurulu Başkanlığının talebi üzerine merkez teşkilatlarına ait kadrolarında bulunan müfettiş ve denetici personeli, yürütülen işlere yardımcı olmak üzere Yükseköğretim Denetleme Kurulunda iki yıla kadar görevlendirilebilir.” şeklinde değiştirilmesini arz ve talep ederiz.

          Filiz Kerestecioğlu Demir                Mehmet Ali Aslan          Hüda Kaya

                     İstanbul                                  Batman                    İstanbul

           Mehmet Emin Adıyaman                   Sibel Yiğitalp

                       Iğdır                                  Diyarbakır

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ BURHANETTİN UYSAL (Karabük) – Katılamıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Iğdır Milletvekili Mehmet Emin Adıyaman konuşacak.

Buyurun Sayın Adıyaman. (HDP sıralarından alkışlar)

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 556 sıra sayılı, Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, değerli arkadaşlar, siyasal iktidarların en çok uğraştığı, en çok yazboz tahtasına çevirdiği alanların başında hiç şüphesiz eğitim alanı geliyor. Siyasal iktidarlar ilkokuldan üniversiteye kadar sürekli bir biçimde eğitim alanıyla uğraşır. Peki, siyasal iktidarlar neden eğitim alanıyla uğraşır? Çünkü, eğitim alanını kontrol eden siyasal iktidarlar, kendi ideolojileri, kendi perspektifleri ya da paradigmaları doğrultusunda bir nesil yetiştirmeye çalışır.

Peki, AKP iktidarı on altı yıldır iktidarda ve yanılmıyorsam 16 Millî Eğitim bakanı değiştirdi. Bütün bakanlar AKP’nin bakanları, aynı partiden geliyor, aynı paradigmayı, aynı felsefeyi taşıyor ama her gelen bakan kendisinden önceki bakan arkadaşının yaptığı eğitim sistemine ilişkin tüm düzenlemeleri yırtıp atıyor bir kenara, yeni bir sistem dayatıyor. Beğenmiyor kendi arkadaşının getirdiği düzenlemeleri. Sonra bir başka Millî Eğitim bakanı geliyor, o da bir öncekini… Bu silsile bugüne kadar böyle devam etti. Peki, niye ihtiyaç duyuyor? Çünkü AKP’nin hedeflediği eğitim sistemini parti eğitimine, üniversiteleri âdeta partinin akademisi durumuna dönüştürme çabası muhtemelen istedikleri düzeye ulaşmadı.

Peki, bugün ne yapılmak isteniyor? Yaptığı üç şey var.

Bir: Eğitimi merkezileştirme, tek elden, tek mantıkla, tek zihniyetle yönetebilme, merkezî bir sistem oluşturma.

İkincisi, üniversiteleri ama genel anlamda eğitimi bilim ve teorinin geliştiği bir alan değil, araştırmanın geliştiği bir alan değil bir ticaret şirketine, bir ticari müesseseye dönüştürme çabası.

Bir hedefi daha var, üçüncü bir hedefi, o da eğitim alanında yani özellikle üniversitelerde, hatta ortaöğretime kadar tüm eğitim alanında siyasal kadrolaşmayı sağlamak.

Peki, bunun sonucu olarak ne oluyor? Bunun sonucu olarak da belli sonuçlar doğuyor. Biri nedir? En başta akademik özgürlük diye bir özgürlük kalmıyor.

İkincisi, üniversitelerin özerkliği diye bir şey kalmıyor. Çünkü bilim, gerçek bilim ancak özerk koşullarda üretilebilir, ideolojik, siyasal mülahazalarla hiçbir zaman gerçek anlamda bilim üretilemez.

Peki, üçüncüsü nedir? Bunun sonucu olarak üçüncü bir durum da bilimsel gelişim ve bilimsel birikim âdeta yok ediliyor.

Bakın, bu anlamda ilk müdahale 12 Eylül 1980 askerî darbesi sonrası cuntanın YÖK diye bir kurumu kurmasıyla başladı, işte cuntanın hedefi tam da buydu. Bugün AKP iktidarda, iktidara geldiği zaman bunları vesayet kurumu olarak düşünmüştü, kaldıracağını söylemişti ama tersine ne oldu, dört elle bu kurumlara sarıldı, hatta YÖK’ü cunta rejiminin uygulamalarından daha berbat, daha acımasız bir hâle getirdi. Neyi hedefliyor bununla? Çok basit, üniversiteyi terbiye etmek, hocaları, öğrencileri, personeli tıpkı cunta rejiminin mantığıyla içtimaya geçirmek. Başka ne yapmak istiyor bununla? Kendi ideolojisini üniversiteye hâkim kılmak, ayrıca muhalif tüm akademisyenleri, tüm öğrencileri, hatta personeli üniversiteden uzaklaştırmak. E, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası tam büyük bir fırsattır, hâlâ devam ediyor bu.

Dolayısıyla bu tasarıyla da üniversiteler niye bölünüyor? E, bunu da görmek lazım. Bir, kendi yandaşları olan akademisyenlere ya da akademisyenliğe aday kişilere alan açmak.

Başka ne yapmak istiyor? Bazı illerde var olan üniversiteyi ikiye bölerek âdeta seçim arifesinde “İlinize 2’nci üniversiteyi yapıyorum, 3’üncü üniversiteyi kuruyoruz...” Rüşvet dağıtmak, bilim üzerinden rüşvet dağıtmak.

Üçüncüsü nedir? Mesela Çapa gibi, mesela Cerrahpaşa gibi İstanbul’un göbeğinde olan hastaneleri, işte bu adlar altında başka yerlere taşıyıp müthiş bir rant alanını yine yandaşlara yaratmaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) – Tamamlayabilir miyim?

BAŞKAN – Buyurun.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Kanunun ruhunu hiç anlamamışlar Sayın Başkan.

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) – Dolayısıyla tıpkı kendi geçmişinde az önce verdiğim örnekteki gibi, her gelen millî eğitim bakanının bir önceki bakan arkadaşının uygulamalarını rafa kaldırması gibi, emin olun, eğer AKP’nin zamanı olsaydı, seçimi erkene almasaydı, 2019’a kadar devam etseydi hiç şüphesiz yeni bir millî eğitim bakanı da Sayın Millî Eğitim Bakanımızın bu eğitim sistemini rafa kaldıracaktı ama o fırsat artık yok. 24 Haziranda inşallah bu eğitim sistemi de eğitim camiası da halkımız da sizden kurtulacaktır diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Adıyaman.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 2’nci madde kabul edilmiştir.

3’üncü maddede iki adet önerge vardır, aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 556 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesinin tasarı metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

             Filiz Kerestecioğlu Demir            Mehmet Ali Aslan          Hüda Kaya

                         İstanbul                              Batman                    İstanbul

               Mehmet Emin Adıyaman                Sibel Yiğitalp

                           Iğdır                              Diyarbakır

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ BURHANETTİN UYSAL (Karabük) – Katılamıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Diyarbakır Milletvekili Sibel Yiğitalp konuşacak.

Buyurun Sayın Yiğitalp. (HDP sıralarından alkışlar)

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisi adına söz almış bulunmaktayım.

Üniversitelerin bölünmesi üzerinden bir tartışma yürütülüyor. Bakan öyle bir açıklama yaptı ki işte üniversitelerin bölünmesinin tarihçesini anlattı. Orada dinlerken dedim ki Harran Üniversitesine kadar gidecek; dünyanın ilk üniversitesi, biliyorsunuz. Öyle her şeyi sahiplenme, her şeyi en iyi yönden anlatma durumu var ya… Olanı olmayanı sırf uydurma, bazen -yani tırnak içinde uydurma- zorla bir kalıba sokma gibi bir hâli var. Oysa bu üniversiteler bu ülkenin üniversiteleri ve orada çalışan akademisyenlerin bir sözü var, orada okuyan öğrencilerin bir sözü var, orada okuyan velilerin bir sözü var ve hepsi de buna itiraz ediyor. Bu itirazların bir karşılığı olmalı, bu itirazların bir tartışma mekanizması olmalı ama her şeye tekten bakmak, her şeye tekçi karar vermek bu hâle getirdi. Öyle bir hâle geldik ki “Her şeye biz karar veririz…” Üniversitede çalışan akademisyenlerin hiçbir önemi yok, orada çalışanların da hiçbir önemi yok, öğrencilerin hele hiç önemi yok, velilerin hiç önemi yok. Bugün bu karar mekanizması böyle bir bakış açısıyla, çoğunluğun gücüyle bir karara dönüşecek. Buradan kim kazanacak? Muhtemelen TOKİ kazanacak. Daha kim kazanacak? TOKİ’den ihale alan firmalar kazanacak. O firmalar kim olacak? Hepimizin malumudur.

Şimdi bu gerçekliği görmezden gelmemiz için ve bu gerçekliği tartışmamızı engellemek adına öyle enteresan, olduk olmadık bir sürü şeye dönüştüren bir senaryo yazıyorsunuz. Olacak iş mi? 1950’lere kadar gittiniz Sayın Bakan, Hacettepe Üniversitesinin 1950’lere kadar olan dönemine geldiniz, az daha -ilk başta dediğim gibi- “Harran Üniversitesini, dünyanın ilk üniversitesini biz kurduk.” diyeceksiniz. Böyle gerçeklik dışı bir yaklaşımınız var. Lütfen bu ülkenin gerçekliğine biraz artık dokunalım, bu ülkenin gençlerine biraz dokunalım, bu ailelere bir dokunalım. Bu ülke bizim, bu gençler bizim. Bu gençlerin geleceği hepimizin geleceğidir.

Oturduğunuz yerde OHAL üzerinden bir sürü kararlar veriyorsunuz. Atanmamış 500 bin öğretmen var, atanan ve görevi başında olan için OHAL’ler var. Birini OHAL’le terbiye ediyorsunuz, diğerini atanmayan öğretmenlerle terbiye ediyorsunuz. Böyle bir gerçeklikten konuşmak zorundayız yani. Bu, ülkenin gerçekliğidir. 500 bin atanmamış öğretmen bu ülkenin yurttaşıdır. Milyonlarca öğretmenin OHAL ve KHK, Demokles’in kılıcı gibi başında duruyor ve o da bu ülkenin gerçeğidir. Onu OHAL’le terbiye etmeye çalışıyorsunuz, atanmayanlar da geçicilerle, böyle statüsüz, kısmi, böyle küçücük ücretlerle çalıştırılıyorlar. Böyle bir çalışma sisteminin içerisinde biz neyi tartışıyoruz arkadaşlar? Böyle bir eğitim sisteminde neyi tartışıyoruz? Bakın, bir yıl içerisinde 6 defa sınav tarihi değişiyor ve bu çocuklar üniversiteye hazırlanıyor, bunu tartışamıyorsunuz. Bu çocuklar üniversiteyi kazandıktan sonra nerede kalacak, yurtları var mı? O da bir sorun, onu tartışmıyoruz. Neyi tartışıyoruz? Kendinize göre oluşturmuş olduğunuz mekanizmaları meşrulaştırma, nicel rakamlar üzerinden, nicel sayısal üzerinden zorla geçirmeyi tartışıyoruz. Bu ülkenin, artık aklı başında tartışılmaya ihtiyacı var. Bu ülkenin ciddi sorunları var ve bu ülkenin gençlerinin sorunlarının tartışılmaya ihtiyacı var.

Buradan şu anlaşıldı ki: On altı yıl boyunca iktidardınız, kendi kendinizi beğenmediniz, kendi istediklerinizi, kendi yönetiminizi beğenmediniz, şimdi kendi içinizde bir seçim yapıyorsunuz. Bu da ayrı bir tartışma konusu. Yani bellidir ve gülüyorum, millî eğitimden halk memnun değil, sağlıktan memnun değil; yöneten sizsiniz, memnun olmayan kesime karşı “Biz memnun olmadık ve biz seçim yapacağız.” diyorsunuz. Şimdi, siz yönetiyorsunuz, seçimi kendinize ilan ediyorsunuz. Kiminle tartışıyorsunuz? Bizimle tartışmak istemiyorsunuz; neredeyse kendinize göre bir muhalefet icat edeceksiniz, onu da kendi içinizde götüreceksiniz. Biraz gerçekçi olalım ya, artık herkes bir kendine gelsin yani.

500 bin atanmamış öğretmenden bahsediyoruz, 500 bin öğretmenden bahsediyoruz ya. Bu 500 bin öğretmeni tartışmayacak mıyız? Geleceği nasıl konuşacaksınız? Nasıl bir gelecek inşa etmeyi düşünüyorsunuz?

Millî Eğitim Bakanı olarak, biliyorum, siz, barış ve çözüm süreci döneminde o döneme dair çok güzel cümleler sarf etmiştiniz. Nerede kaldı sizin o duygularınız?

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Yok ettiniz, yok ettiniz.

SİBEL YİĞİTALP (Devamla) – Neden milyonlarca gence karşı sözünüzü söylemiyorsunuz?

Ben daha farklı bir şey söylemek istemiyorum, Kürt sorunu üzerine tartışma yürütmeyeceğim çünkü başka platformlarda ve başka şekilde konuşacağız ama gerçekten, her şeyden azade şunu söyleyeceğim: Milyonlarca gencin geleceği konuşuluyor ise ailelerinin de, o geleceğe eğitim veren akademisyenlerin de, o geleceğin sahipleri olan gençlerin de sözünü, itirazını dinlemek zorundasınız. Demokratik olma, demokratik bakış açısına sahip olma bunu gerektirir; ötekisi tahakkümdür, tahakküm sadece kaybettirir. 24 Haziranda bunu, tahakkümünüzü, kaybedişinizi hep birlikte izleyeceğiz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Elektronik cihazla yapalım.

İki dakika süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 22.18

YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 22.33

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Mehmet Necmettin AHRAZOĞLU (Hatay)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 94’üncü Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

3’üncü madde üzerinde Diyarbakır Milletvekili Sibel Yiğitalp ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi önergeyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

556 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon yerinde.

Hükûmet yerinde.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 556 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesinin aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve talep ederiz.

MADDE 3- 2547 sayılı Kanunun ek 10 uncu maddesine aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.

"Yükseköğretim Kurulu gözetim ve denetim görevi kapsamında, vakıf yükseköğretim kurumlarının ilişkili kişiler ile yaptıkları mal veya hizmet alım ya da satımlarına veya parasal hareketlere ilişkin olarak bu kişilerden bilgi ve belge isteyebilir ya da bu kişiler nezdinde söz konusu işlemlere ilişkin olarak inceleme yapılmasını talep edebilir. Bu hükmün uygulanmasında ilişkili kişi, kurucu vakıf ve vakıf yükseköğretim kurumlarının mütevelli heyet üyeleri ve yöneticilerinin ilgili bulunduğu gerçek kişi veya kurum ile idaresi, denetimi veya sermayesi bakımından doğrudan veya dolaylı olarak bağlı bulunduğu ya da nüfuzu altında bulundurduğu gerçek kişi veya kurumları ifade eder. Mütevelli heyet üyeleri ve yöneticilerin eşleri, mütevelli heyet üyeleri ve yöneticilerin veya eşlerinin üstsoy ve altsoyu ile üçüncü derece dahil yansoy hısımları ve kayın hısımları da ilişkili kişi sayılır.

Yükseköğretim Kurulu tarafından vakıf yükseköğretim kurumlarının yurt dışı mali ve finansal ilişkilerinin denetimi Maliye Bakanlığından talep edilebilir.”

                 Didem Engin                       Mahmut Tanal                   Ali Şeker

                    İstanbul                              İstanbul                         İstanbul

                 Zeynel Emre                        Kazım Arslan                    Ali Yiğit

                    İstanbul                               Denizli                           İzmir

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLİ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ BURHANETTİN UYSAL (Karabük) - Katılamıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

GENÇLİK VE SPOR BAKANI OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önerge üzerinde İstanbul Milletvekili Zeynel Emre konuşacak.

Buyurun Sayın Emre. (CHP sıralarından alkışlar)

ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Üniversitelerin bölünmesini konuşuyoruz. Açıkçası gerekçeye baktığımızda gerekçe hiç tatmin edici değil çünkü üniversitedeki öğrenci sayısının fazlalığı gerekçe olarak gösteriliyor ancak sadece 20 üniversitenin bölünmesi konuşuluyor. Hâlbuki belirtilen sayıdan çok daha fazla öğrenci sayısı olan üniversiteler de var. Açıkçası mantığı anlaşılabilmiş değil. Niye bölüyoruz biz bu üniversiteleri?

Üniversitelerden tepki geliyor, bölünmesini istemeyen genel ağırlık var. Böyle bir tepki gelince de “Efendim, bu tepki, ideolojik tepki.” deniyor. Hâlbuki İstanbul Üniversitesi, Gazi Üniversitesi gibi belki aynı ideolojiyle anılamayacak, eğilimler olarak aynı eğilimlerde anılamayacak üniversitelerden de tepki geliyor yani toplumun her kesiminden. Sosyal medyaya baktığımızda, özellikle AKP seçmeninden de bu konuda ciddi tepkilerin geldiğini görüyoruz.

Şimdi, şu gerçeği ifade etmek lazım: Üniversitelerin yönetiminde yaşanan sıkıntıların temel nedeninin öğrenci sayısının fazlalığından ziyade liyakatli yönetici eksikliği, özerklik eksikliği, katılımcı, modern ve demokratik yönetim anlayışının tesis edilememesi gibi daha temel nedenler olduğunu söyleyebiliriz. Üstelik hiç bir üniversiteden de “Gelin, bizi bölün.” şeklinde bir eğilimin olmadığını da biliyoruz, böyle bir eğilim de hiçbir üniversitede yok.

Peki, eğitim meselesinde Türkiye'nin onca problemi varken neden böylesine bir meselede yani böl-parçala-yönet anlayışıyla hareket ediliyor? Gerçi bu böl-parçala-yönet anlayışı, emperyalistlerin bu coğrafyada yüz yıllar boyunca uyguladığı yönetim anlayışının bir tezahürü olarak da bunu görmekte bir beis görmüyoruz açıkçası.

Şimdi, üniversiteleri yönetemediğiniz açık, üniversiteleri yönetemediniz diye bölüyorsunuz. Gerçi ülkeyi de yönetemiyorsunuz yani bunu ilan da ettiniz, değil mi? Elinizde sınırsız yetki var, para var, güç var, her şey var ama hâl böyleyken yine de ülkeyi yönetemediniz ve ülkeyi bir erken seçim sürecine sokmak durumunda kaldınız. Aslında sınırsız olduğu varsayılan gücün de bir anlamı olmadığı anlaşılıyor çünkü o sınırsız paralarınızla aldığınız medya aygıtlarına bakıyorsunuz ratingleri bir anda düşmüş durumda, tek bir güçlü görüntü bile çıkmıyor. Âdeta panik butonuna basmış gibi erken seçim çağrısı yaptınız iktidarınızı kaybetmemek için, belli ki önümüzdeki seçim döneminde her yolu deneyeceksiniz iktidarınızı kaybetmemek açısından. Hatta, öyle ki bu, özellikle 7 Hazirandan sonra ortaya çıkardığınız anlayış nedeniyle toplumda “Ya, bunlar iktidarı teslim etmez, etmek istemiyor.” gibi bir yaygın kanaat de oluşmaya başladı.

Ancak, değerli milletvekilleri, emin olun yenileceksiniz. Neden yenileceksiniz biliyor musunuz? Çünkü tek adam rejimi 1940’lar Avrupasına ait olduğu için 21’inci yüzyıl Türkiyesinde tamamen iflas edecek. Neden gideceksiniz biliyor musunuz? Türkiye ekonomik bir felaketle maalesef karşı karşıya bırakıldı, o nedenle gideceksiniz. Bakın, kurlar ve enflasyon almış başını gidiyor, bir yandan kendi teşkilatlarınıza görüntülü mesaj yolluyorsunuz, diyorsunuz ki: “Her türlü şatafattan, lüksten uzak durun.” öte yandan, sıfırı tüketmiş ekonomiye Okluk Koyu’nda yazlık ak saray yaptırmak türünden ekonomiye kambur üstüne kambur yüklüyorsunuz. Bir yandan vesayeti dilinizden düşürmüyorsunuz “Her türlü vesayeti yıktık.” diyorsunuz, öte yandan eski liderinizin evine helikopter indiriyorsunuz. Üstelik bunu haber yapanı da gönderiyorsunuz. Bir yandan Cumhuriyet Halk Partisinin vaatlerine “uçuk” diyeceksiniz, öte yandan bizim vaatlerimizin ucuz birer kopyasıyla seçmenin karşısına çıkacaksınız ve bunu ekonomik paket diye yutturmaya çalışacaksınız. İşte bütün bunlar sizin iktidarınızın artık tükendiğinin göstergesi. Şu bir gerçek ki AKP 24 Hazirana meşruiyetini kaybetmiş ve gücünü uygulayamaz hâle gelmiş bir siyasal iktidar olarak gidiyor. Açıkçası Gezi’yle başlayan bu süreç 7 Haziranda sonlanmıştı fakat burada iktidarı paylaşmak yerine başka bir yol seçtiniz. Ancak denediğiniz her yolun ardından da meşruiyetinizi gitgide kaybediyorsunuz.

25 Haziran sabahı da Türkiye yeni bir geleceğe merhaba diyecek diyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Emre.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, izin verirseniz zapta geçsin diye bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Turan.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, konuşmacı -dil sürçmesi diye ümit ediyorum- “24 Haziranda meşruiyetini yitiren bir Hükûmet seçime gidiyor.” dedi. Bizler tüm meşruiyetimizi sandıktan alan, millete hesap vermekten onur duyan bir ekip olarak onurla, gururla, dört partinin kararıyla beraber seçime gidiyoruz. Bu “Meşruiyetini yitirmiş Hükûmet” ifadelerini reddediyoruz Sayın Başkan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

ZEYNEL EMRE (İstanbul) – Sayın Başkan, kısa bir söz istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Emre…

ZEYNEL EMRE (İstanbul) – Sayın Başkan, benim dilim sürçmedi, ne söylediğimi de biliyorum. Meşruiyetini yitirmekten kastım da şu: AKP seçime girdi, halktan oy aldı, iktidara geldi; önce seçilmiş Başbakanını devirdi, atanan bir Başbakan getirdi, sonra da Türkiye Büyük Millet Meclisinin OHAL ilanıyla birlikte tüm yetkisini gasbetti. Bütün bunlar bir siyasal partinin meşruiyetinin zayıfladığının ve yitirdiğinin göstergesidir. Benim kastettiğim bu. (CHP sıralarından alkışlar)

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın Turan…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, gecenin bu saatinde polemik yapıp da usul ekonomisi gereği kanunun görüşmelerini engellemek doğru değil. Ancak seçimlere kalmış şurada iki ay, hâlâ “Atanmış Başbakan” falan demelerini çok garipseyerek karşılıyorum. Neden? Bizim partimizde kimin başkan olacağına, kimin olmayacağına biz karar veririz. Bizim partimiz yetkili organlarınca toplantılarını yapmıştır, o değişikliği, bahsi geçen konuyu nihayete erdirmiştir. Eğer bu tartışma açılacaksa hangi genel başkanın hangi operasyonla geldiğini, hangi meşruiyetle iş başına geldiğini, hangi kaset adımlarıyla sonuç aldığını açmak zorunda kalacağız.

Teşekkür ederim Sayın Başkan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Özkoç…

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, gene bir grup başkan vekiline yakışmayacak ifadelerle cevap veriliyor. Ne söyleyecekse, kimden bahsediyorsa açık ve net söylesin.

Kimin başbakan olacağına kendileri değil, millet karar veriyor, Türkiye Cumhuriyeti’nden bahsediyoruz.

SALİH CORA (Trabzon) – Önce adayınızı bulun, önce adayınızı bulun.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – “Millet iradesi” diye söze başlayarak “Milletin iradesine saygı duyacağım.” diyen insanların, başbakan seçildikten sonra bir kişinin iki dudağı arasında onu görevden alması, bu Hükûmetin meşruiyetini yitirmesi demektir. Ama söylemek istediği başka bir şey varsa… Cumhuriyet Halk Partisinin, Fetullahçı terör örgütünün kumpaslarına alışık olan bir siyasi partinin göndermesine ihtiyacı yoktur.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Turan…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, aylardan beri bu konuyu tartışıyoruz. Bakınız, bizim Genel Başkanımız, partimizin en yetkili kurulu olan MKYK’de alınan kararla gidilen büyük kongrede görev değişikliği olmuştur. Herkesin gözü önünde, şeffaf, demokratik bir seçimle bu karar alınmıştır. Bir daha diyorum: Gizli saklı falan değil, Sayın CHP Genel Başkanının hangi operasyonla bir gecede Genel Başkan olduğunu dünya âlem biliyor. Israrla gelip de “Bu, FETÖ’nün kumpası.” demek çok garip bir yaklaşım. Eğer FETÖ kumpasıysa, kongre ortada, gereğini yapsalardı. Zaten şu an gelinen yerde bütün partilerin Cumhurbaşkanı adayı belliyken hâlâ kapı kapı dolaşarak aday arıyor olmaları, seçime az zaman kalmasına rağmen hâlâ sonuç alamamış olmaları bu kumpasın bugünkü yaklaşımını gösteriyor.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Bizim adaya oy mu vereceksiniz?

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Dün kasetle gelenler, bugün farklı entrikalarla başkan aramaya çalışıyorlar. Ama ne kasede prim verildi ne bu senaryolara prim verilecek. Çok değil, iki ay sonra -el mi yaman, bey mi yaman- hep beraber buradayız Sayın Başkan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Özkoç…

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Efendim, direkt olarak hem partimizin Genel Başkanına hem de bize sataşmada bulunmuştur. Sataşmadan söz istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Özkoç, şimdi karşılıklı, oturduğunuz yerden…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – “Tek adam” demelerine cevap verdim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Oturduğunuz yerden, bulunduğunuz yerden cevap veriyorsunuz, konuşuyorsunuz.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Efendim, çok ağır ithamlarda bulunmuştur.

BAŞKAN – Siz “Net konuşun.” dediniz, o da net konuştu.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Üstelik de partimizin Genel Başkanının bir kaset kumpasıyla geldiğini iddia etmiştir. O ciddi bir sataşmadır.

BAŞKAN – Peki, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz iki dakika.

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR ((Devam)

3.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın yerinden sarf ettiği bazı ifadeleri sırasında Cumhuriyet Halk Partisine ve CHP Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ya bir insanın yüzünün kızarması lazım bunları söylerken. Eğer Türkiye'de gerçekten namusuyla, dürüstlüğüyle, insanlığıyla, söylediği sözlerin arkasında durmasıyla ve Türkiye Cumhuriyeti’nin demokrasisine, laikliğine güvencesiyle bir siyasi lider aranıyorsa, onun adı Kemal Kılıçdaroğlu’dur. (CHP sıralarından alkışlar)

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) – Bravo(!) Bravo(!)

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Ama söylediği her sözün yalan olmasıyla ilgili, Fetullahçı terör örgütüne, “Siz daha ne istediniz de ben vermedim ki?” diyerek bir terör örgütüne, yardım ve yataklık yaptığını ifade eden, Türkiye Cumhuriyeti’nin Genelkurmay Başkanını, bir teröristin iki dudağının arasında, altı yıl cezaevinde tutan ve daha sonra, kendi atadığı Genelkurmay Başkanlarını yok ederek, subayları hapsederek, atadığı subaylara kalkışma yaptırtarak 15 Temmuz gecesi 250 kişinin şehit düşmesine neden olan bir genel başkan arıyorsanız, onun da adı Recep Tayyip Erdoğan’dır. (CHP sıralarından alkışlar)

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Hadi oradan!

SUAT ÖNAL (Osmaniye) – Sen tırnağı olamazsın!

BAŞKAN – Sayın Özkoç, Recep Tayyip Erdoğan bu ülkenin Cumhurbaşkanıdır.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Aynı zamanda AKP Genel Başkanıdır.

SUAT ÖNAL (Osmaniye) – Tırnağı olamazsın sen!

BAŞKAN – Bu söylediğinizi hiçbir zaman hak etmemektedir.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Bizim bahsettiğimiz, Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı değildir Sayın Başkan, AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’dır.

BAŞKAN – 15 Temmuz gecesinde Recep Tayyip Erdoğan’ın ne yaptığını, nasıl bir tavır aldığını dünya âlem biliyor; örnektir, örnek olarak da kalacaktır, dünya tarihine hem de. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Fetullahçı terör örgütüyle iş birliği yapan AKP Genel Başkanından bahsediyoruz biz, tamam mı?

AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) – Ne demek ya? “Darbe yaptırtmak” ne demekmiş ya?

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Darbe kalkışmacılarının arkasındaki genel başkandan bahsediyoruz.

BAŞKAN – Sayın Özkoç, eleştiri yapabilirsiniz ama onun bir sınırı var, hakaret. Dediğim gibi, 15 Temmuz gecesinde bu ülke Recep Tayyip Erdoğan’a ve Türkiye halkına çok şey borçludur. Bunu zamanla öğreneceğiz hep beraber herhâlde.

AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) – Yazıklar olsun ya! “Darbe yaptırtmak” ne demek?

BAŞKAN – Buyurun Sayın Turan.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, Grup Başkan Vekilinin Genel Başkanımızı itham etmesinden dolayı sataşmadan söz istiyorum ben de izin verirseniz.

BAŞKAN – Buyurun, iki dakika. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

4.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ Genel Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çok klasik bir ana muhalefet yaklaşımıyla yine baş başayız. Ne zaman ki işler yoluna girer, bu Meclis verimli çalışmaya başlar, toplantı yeter sayısı, karar yeter sayısı sorunları aşılmış olur, hemen bir polemikle bu çalışmalar kilitlenmeye çalışılır. Bir an gelip de iki tane ezber cümlesi kullanıp gitmek klasik bir yaklaşım. O yüzden, on altı yıldan beri kim konuşuyor, kim iş yapıyor, millet vicdanı, millet iradesi hep sandığa yansıyarak bunu gösterdi.

Normal şartlarda bir parti ne kadar başarılı olursa olsun on altı yıl iktidar olmaması lazım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ama sağ olsunlar ki böyle bir muhalefet var, böyle bir anlayış var, o yüzden bırakın bu on altı yılı, şimdiden ilan ediyorum, 24 Haziran akşamı burada onurla, gururla geleceğiz, sizin başınız yine aşağıda olacak, mahcup olacaksınız. Niçin? (AK PARTİ sıralarından alkışlar) On altı yıldan beri yüzde 25’i 26 yapmadınız, yapamazsınız da. Milletin liderine hakaret ederek, Cumhurbaşkanına hakaret ederek, FETÖ kumpasını, darbe girişimini sulandıran yaklaşımlar yaparak asla başarılı olamazsınız. Bu milletin irfanı, izanı, sağduyusu sizin ne demek istediğinizi biliyor. 15 vekili kiralayan insanların, 15 vekili kiralık adamlar olarak oraya buraya gönderen insanların gelip burada bizim partimize yan bakması, laf atması kabul edilemez.

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – MHP’ye kul köle oldunuz, onu anlat, onu.

BÜLENT TURAN (Devamla) – 15 vekili kiralayanların, “İsterse geri gönderirim isterse ileri gönderirim.” diktatöryel anlayışıyla bu ifadeyi kullananların gelip de AK PARTİ’nin iktidarından, AK PARTİ’nin meşruiyetinden dem vurma hakkı olamaz. Kaldı ki 250 şehidimizin yani bu milletin beraberliği için, bayrağı için, egemenliği için hayatını ortaya koyan insanların şehadetine gölge düşüren ifadelerle genel başkanımıza suizanda bulunmanın cevabını size inşallah 24 Haziran akşamı hep beraber vereceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Kamyoncu teyze de var mı, kamyoncu teyze?

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Özkoç…

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – “15 vekilinizi kiralayarak” sözleriyle hem vekillerimize hem grubumuza…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Ya “satılık” ya “kiralık” Sayın Başkan, ne diyeceğim ona?

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – …hem partimize sataşmada bulunmuştur. Söz istiyorum.

BAŞKAN – Size de iki dakika söz vereceğim ama bunu kim sonlandıracak, bilmiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

5.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında CHP Grubuna ve Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, değerli arkadaşlarım; siz Türkiye Cumhuriyeti’nde sadece, başkanlığınızı ve tek adam diktatörlüğünü sürdürebilmek için kirli bir ittifak içerisindeydiniz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Hadi oradan, yeter ya!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Sadece ve sadece demokratik yöntemlerle partisini kurmuş ve partisiyle siyasi seçime gitmek isteyen bir siyasi partinin önünü kesmek için kumpas kurdunuz. 24 Haziran baskın seçimine karşı 15 arkadaşımız demokrasi mücadelesi vermiştir. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler) O 15 arkadaşımıza yürekten teşekkür ediyorum.

ŞAHİN TİN (Denizli) – Boş boş konuşuyorsunuz, boş.

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Ama siz Türkiye Cumhuriyeti’nin on altı yılda tarihine kara sayfalarla geçtiniz. AKP Genel Başkanı Türkiye Cumhuriyeti’nin Fetullahçı terör örgütünün savcısının arkasında durup Genelkurmay Başkanını hapsettirerek vatana ihanet etmiştir, millete ihanet etmiştir, demokrasiye ihanet etmiştir. Fetullahçı terör örgütüne yardım ve yataklık yapan eğer bir genel başkan varsa adı Recep Tayyip Erdoğan’dır. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Özkoç, müdahale etmek durumundayım.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Siz bundan asla kaçamazsınız. O şehitleri o kadar çok önemsiyor ve o şehitlerin üzerinden siyaset yapıyorsanız genel başkanınız çocuklarını askere gönderseydi, onlar o şehitlerle mücadele etselerdi. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) – Ne diyorsun sen ya! Ne konuştuğunu biliyor musun!

ŞAHİN TİN (Denizli) – Sen ne dediğini bilmiyorsun.

BAŞKAN – Sayın Özkoç, bu ülkenin Cumhurbaşkanını bir terör örgütüne yardım ve yataklık yapmak şeklinde nitelendirmenizi esefle karşılıyorum gerçekten, gerçekten esefle karşılıyorum.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Öyle bir şey yok Sayın Başkan, ne söylerlerse karşılığını alacak, ne söylerse karşılığını alacak.

BAŞKAN – Var öyle bir şey, öyle söylediniz.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Bir genel başkana bu şekilde dil uzatırsa biz bunun gereğini söyleriz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Rica ediyorum, başka kelimeler bulabilirsiniz, başka kelimeler bulunabilir. Rica ediyorum, lütfen.

İSMAİL OK (Balıkesir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Turan, sonra Sayın Ok.

İSMAİL OK (Balıkesir) – Hayır ama önce size… Sayın Turan sadece Cumhuriyet Halk Partisine değil bize de sataşmıştır.

BAŞKAN – Size de söz vereceğim, bir dakika size söz vereceğim, lütfen.

İSMAİL OK (Balıkesir) – Dolayısıyla biz de önce bir söz hakkımızı kullanalım.

BAŞKAN – Vereceğim söz size ama müsaade edin, takdir edeyim sırasını.

İSMAİL OK (Balıkesir) – Ama ikinci kez söz veriyorsunuz. Böyle adalet olur mu?

BAŞKAN – Sayın Turan, buyurun.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sataşmadan söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Nedir gerekçeniz?

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Israrla “tek adam” ifadesinde bulundu Genel Başkanımıza karşı.

BAŞKAN – Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İki dakika…

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Ne alakası var? Tek adamlığın sataşmayla ne alakası var Allah aşkına?

BAŞKAN – “Yardım yataklık ediyor.” dediniz, daha ne olacak Sayın Özkoç?

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – O “‘Tek adam’dan dolayı istiyorum.” dedi, onun için söylüyorum.

BAŞKAN – Yani hiç hoş değil bunlar.

6.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ Genel Başkanına tekraren sataşması nedeniyle konuşması

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Arkadaşlar, rahat olun, biz rahatız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözünün kıymeti olmayan sesini yükseltir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bağırırlar, çağırırlar. Sözleri topluma karşı olsaydı, sözleri bağırarak, yüzü kızararak, âdeta zıplayarak, hoplayarak konuşmuşluklarının karşılığı olmuş olsaydı şimdiye kadar bu grup buranın 5 katı olmazdı. Değerli arkadaşlar, istediğinizi söyleyin, kim tek adam, kim değil, bu millet gördü.

MEHMET GÖKDAĞ (Gaziantep) – Tek adam değil mi?

BÜLENT TURAN (Devamla) - 15 vekile -ağlayarak, utanarak, sıralara oturmayarak- talimatla “Git, başka partiye.” diyen mi tek adam, her siyasi krizde milletimizin önüne gidip “sandık” diyen, “seçim” diyen, ömrü milletle geçmiş adam mı tek adam?

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Hadi canım sende! Bunu yemezler, yemezler!

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Kumpasınız boşa gitti, kumpasınız.

ZEYNEL EMRE (İstanbul) – Başbakana “Çekil.” diyen tek adam, “İstifa et.” diyen tek adam.

BÜLENT TURAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bugün erken seçim kararı alan Genel Başkanımızla beraber yol yürüyen bu grup diyor ki: “Millet iradesi, seçim bu meseleyi çözsün.” Tek adam seçim mi der, tek adam sandık mı der? Ama tek adam 15 vekile “Yürü.” der, “Geri gel.” der, “Dur.” der.

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Hulusi Akar’ın arkasına sığındınız, vesayete sığındınız.

BÜLENT TURAN (Devamla) – Şimdi, soruyorum: AK PARTİ’nin Cumhurbaşkanı adayı belli, Milliyetçi Hareket Partisinin adayı belli.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Abdullah Gül’e gönderdiniz, Abdullah Gül’e.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Helikopter yolladınız.

BÜLENT TURAN (Devamla) – Doksan yıllık partinin Cumhurbaşkanı adayının kim olduğunu tek adamdan başka bilen var mı? Cumhurbaşkanı adayını bilen kurul var mı, bilen yetkili var mı?

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Var, var, biz biliyoruz, rahat ol.

BÜLENT TURAN (Devamla) – Bekliyorsunuz kim olacak diye.

Değerli arkadaşlar, biz Cumhurbaşkanımızın hangi yollardan geçerek bugüne geldiğini biliyoruz, 24 Haziran akşamında milletin hakemliğiyle beraber tekrar bismillah diyeceğiz, sizi mahcup edeceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Sayın Ok, sizin söz hakkınız bakidir, tutanakları inceleyeceğim.

Kapanma Saati: 22.54

SEKİZİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 23.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Mehmet Necmettin AHRAZOĞLU (Hatay)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 94’üncü Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.

On beş dakika ara veriyorum, tutanakları inceleyeceğim.

Kapanma Saati: 23.04

DOKUZUNCU OTURUM

Açılma Saati: 23.40

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Mehmet Necmettin AHRAZOĞLU (Hatay)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 94’üncü Birleşiminin Dokuzuncu Oturumunu açıyorum.

556 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon yerinde.

Hükûmet yerinde.

Sayın Özkoç, size yerinizden bir dakika söz veriyorum.

Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

32.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, grup başkan vekillerinin milletvekillerine örnek teşkil edecek şekilde konuşmaları gerektiğine ve aynı hassasiyetin karşılıklı gösterilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, daha önce de grup başkan vekilleriyle ilgili konuşmalarımızda, grup başkan vekillerimizin Türkiye Büyük Millet Meclisindeki milletvekillerine örnek teşkil edecek şekilde bir konuşma sergilemeleri gerektiğini vurgulamıştım. AK PARTİ Grubunun Grup Başkan Vekilinin bu konuda Sayın Genel Başkanımıza hitaben, onunla ilgili söylediği sözlerden sonra, ben de AK PARTİ Grubunun Genel Başkanı hakkında sözler sarf etmek durumunda kalıyorum.

Genel başkanlarımızla ilgili sözler, hatiplerin arkasından genel başkanlarımızı töhmet altında bırakacak şekilde ifadeler kullanıldığı zaman, grup başkan vekilleri genel başkanlarını temsil ettikleri için elbette onlar da kendi genel başkanlarını ve grubunu savunmak durumunda kalıyorlar. Elbette hiçbir kimseye biz “Vatan hainidir.” demek istemeyiz, bununla ilgili bir kasıt içerisinde olmak istemeyiz ama aynı hassasiyeti karşılıklı birbirimize göstermek zorundayız. Ben böyle bir kastın içerisinde olmak da istemem.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Turan...

33.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, genel başkanlara daha hassas bir dille eleştiri yapılması gerektiğine ilişkin açıklaması

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Ben de Grup Başkan Vekilinin ifade ettiği gibi başta genel başkana olan ithamlarımızın, ifadelerimizin çok daha dengeli, çok daha hassas ifade edilmesi gerektiği kanaatindeyim. Hiçbir genel başkana “vatan haini” tarzı ifadeler kullanmanın doğru olmadığı kanaatindeyim. Bu kasta daha dikkat edeceğimizi, genel başkanlarımıza daha hassas bir dille eleştiri haklarımızı kullanacağımızı ifade etmek istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Ok, siz bir şey söyleyecek misiniz?

İSMAİL OK (Balıkesir) – Evet, tabii, ben de ortamı…

BAŞKAN – Size de yerinizden bir dakika söz vereyim.

İSMAİL OK (Balıkesir) – Oradan… Çünkü oradan sataşma yapıldı bize de.

BAŞKAN – Şimdi, nedir sataşmadan dolayı söz istemenizin gerekçesi?

İSMAİL OK (Balıkesir) – Yani “kiralık milletvekilleri”, işte bir sürü ağza alınmayacak hakaretler.

BAŞKAN – Sayın Ok, size de söz vereyim çünkü biraz gerildi ortalık, yerinizden söz vereyim.

İSMAİL OK (Balıkesir) – Ben germeyeceğim.

BAŞKAN – Yerinizden söz vereyim size de.

İSMAİL OK (Balıkesir) – Ama oradan cevaplandırmak istiyorum çünkü… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Ok, bakın, sizin söz hakkınız baki dedim ama normalde İç Tüzük’e göre, oturum değiştiği için sataşmadan size söz vermemem gerekiyor ama oturum değişikliği olduğu için söz hakkınızı elinizden almamak anlamında size yerinizden söz veriyorum. İç Tüzük’ü uygulamaya çalışıyorum, siz de yardımcı olun lütfen.

Buyurun, yerinizden.

Teşekkür ederim.

34.- Balıkesir Milletvekili İsmail Ok’un, Genel Kurulda herkesin ifadelerine dikkat etmesi gerektiğine, bir kişinin hem Cumhurbaşkanı hem de siyasi parti genel başkanı olamayacağına ve iktidarın ülkeyi getirdiği noktaya ilişkin açıklaması

İSMAİL OK (Balıkesir) – Gecenin bu saatinde böyle bir ortam olması son derece üzücü. Hakikaten herkesin ağzından çıkan sözlere son derece dikkat etmesi gerekiyor.

Ben öncelikle şunu ifade etmek istiyorum: Türkiye Cumhuriyeti devleti eğer hukuk devletiyse, herkes kanunlara uymak zorundaysa bir partinin seçimlere girip giremeyeceği yasalarımızda çok açık ve net bir şekilde yazılı. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, siyasi partilerle ilgili evrakları tutar, partilerin eksikleri varsa seçimlere girip giremeyeceğini YSK’ya bildirir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, YSK tarafından hangi partilerin seçimlere girebileceğini istemesi sonucunda YSK’ya bildiriyor, “Bu partilerin içerisinde İYİ PARTİ de seçime girme yeterliliğine sahip.” diye yazıyor ama YSK kendisine kanunlarda, yasada olmayan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen Sayın Ok.

İSMAİL OK (Balıkesir) – YSK, maalesef, hiçbir yetkisi olmamasına rağmen İYİ PARTİ’nin seçimlere girip girmemesi yönünde bir oylama yapıyor ve yalnızca İYİ PARTİ üzerine yapıyor. Şimdi, burada özellikle AK PARTİ Grubu adına çıkan arkadaşlarımızın ya da vekillerin YSK’yı kınaması gerekirken, demokrasiden yana, milletin iradesinin temsil edilmesinden yana tavır göstermeleri gerekirken tam tersine bir tutum içerisinde bulunuyorlar. Yani, kendilerinin ülkeyi getirdikleri ortam bu.

Bu engellemeyi ortadan kaldırmak için demokrasi adına, adalet adına Cumhuriyet Halk Partisinden İYİ PARTİ’ye geçen 15 milletvekiline ağza alınmayacak hakaretlerle sataşmaları gerçekten kabul edilebilir değil. Yani, şu yumuşayan havayı bozmak istemiyorum yoksa çok daha ağır sözleri biz de söyleriz.

Bir diğer konu, Sayın Cumhurbaşkanı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İSMAİL OK (Balıkesir) - …aynı zamanda bir siyasi partinin genel başkanı. Biz niye karşı çıktık bir siyasi parti genel başkanının Cumhurbaşkanı olmasına? Siyasi parti genel başkanı kimliğiyle bütün siyasiler eleştiriliyor…

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen Sayın Ok.

İSMAİL OK (Balıkesir) - …kendisine bir eleştiri yapıldığı zaman “Cumhurbaşkanına nasıl bu eleştiriyi yaparsınız?” E, siz getirdiniz bu hâle bu memleketi.

MEHMET METİNER (İstanbul) – Sanki daha önce yok muydu?

İSMAİL OK (Balıkesir) – Hoş oluyor mu? Biz de istemiyoruz, biz de savunmuyoruz ama hem Cumhurbaşkanı -yerine geldiği zaman- hem siyasi parti genel başkanı, istediği zaman istediği ceketi giyecek, istediğine sallayacak ama oraya eleştiri yapıldığı zaman “Vay, siz Cumhurbaşkanına nasıl dersiniz!”

Bir kişide iki ceket olmaz; işte, ülkeyi getirdiğiniz nokta bu. Yoksa çok daha ağır konuşurdum…

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Ne demek o ya? Ne demek o?

İSMAİL OK (Balıkesir) -…ama gecenin bu saatinde ortamın yumuşaması dolayısıyla…

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Haddini bil be!

ÖMER ÜNAL (Konya) – Ateş olsan cirmin kadar yer yakarsın be!

İSMAİL OK (Balıkesir) – Evet, yani, ne demek, 15 milletvekiline “kiralık” demek yakışıyor mu size?

BAŞKAN – Sayın Ok…

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Haddini bil be! Ağır konuşacakmış, konuş bakalım!

İSMAİL OK (Balıkesir) – Esas özür dilemesi gerekenler sizlersiniz.

BAŞKAN – Sayın Ok…

İSMAİL OK (Balıkesir) – Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Ok, çok daha ağır konuşabilirsiniz. (Gürültüler)

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Haddini bil, terbiyesiz!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

Çok daha ağır konuşabilirsiniz, bu sizin…

İSMAİL OK (Balıkesir) – Aynen iade ediyorum, misliyle iade ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Ok…

İSMAİL OK (Balıkesir) – Misliyle iade ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Ok…

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Haddini bil be!

İSMAİL OK (Balıkesir) – Sizden korkmuyoruz!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

MEHMET METİNER (İstanbul) – Boş boş konuşuyorsun.

İSMAİL OK (Balıkesir) – Çok komiksiniz!

BAŞKAN – Sayın Ok, çok daha ağır konuşabilirsiniz, bu sizin tercihinizdir ama biliniz ki İç Tüzük’te de bunun karşılığı vardır.

İSMAİL OK (Balıkesir) – Hayhay.

BAŞKAN – Genel Kurulu yöneten Meclis başkan vekilleri de gereğini yerine getirir.

İSMAİL OK (Balıkesir) – Hayhay.

BAŞKAN – Evet, bunu da bilelim.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/943), Erzincan Milletvekilleri Sebahattin Karakelle ve Serkan Bayram’ın Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2311), Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve 5 Milletvekilinin Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2313), Malatya Milletvekili Öznur Çalık ve 3 Milletvekilinin Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2314) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 556) (Devam)

BAŞKAN – 4’üncü madde üzerinde iki adet önerge vardır, aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 556 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

            Filiz Kerestecioğlu Demir              Mehmet Ali Aslan          Hüda Kaya

                       İstanbul                                Batman                    İstanbul

 

                   Sibel Yiğitalp                  Mehmet Emin Adıyaman

                     Diyarbakır                                Iğdır

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ LEYLA ŞAHİN USTA (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde İstanbul Milletvekili Hüda Kaya konuşacaklar.

Buyurun Sayın Kaya. (HDP sıralarından alkışlar)

HÜDA KAYA (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinize iyi geceler. Yükseköğretim Kanunu’yla ilgili bazı düzenlemeler hakkında ben de söz almış bulunuyorum.

Fakat değerli arkadaşlar, hemen, vaktim dar, son günlerde gündemimizi çokça meşgul eden, cezaevinde kadın ölümü, hasta mahkûm ölümü; efendim, Türkiye’de iktidarın zulüm politikalarından kaçmak zorunda kalan ve yollarda yaşamlarını kaybeden kadınlar, çocuklar… Her gün bir kadın dramıyla karşı karşıyayız.

Bu iktidar yıllarca başörtülü bacı istismarı yaptı. Geçtiğimiz yıllarda, hepinizin malumu olduğu üzere, Kabataş yalanı gibi tarihin en tescilli yalanları ifşa edildi; 15 Temmuzun, efendim, hikâyelerinden birisi daha ortaya çıktı; çarşaflı bacının, kamyonet süren bir bacının nasıl yalancı bir kahraman hâline getirildiği ortaya çıktı.

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) – Bilmediğin konuyu konuşma, niye yalancı olsun, nereden çıkarıyorsun? Sosyal medyadaki iftiralara niye inanıyorsun?

HÜDA KAYA (Devamla) – Değerli arkadaşlar, 28 Şubat döneminde, sizin de tanıdığınız Medine Bircan isimli yaşlı bir kadının başörtüsü yüzünden hastane kapısında öldüğünü hepimiz biliyoruz. O gün bir tane Medine Bircan vardı, bugüne geldiğimizde binlerce kadın Medine Bircan’dan daha ağır dramlarla, gerçeklerle, politikalarla, zulümlerle karşı karşıya. Şimdi AKP’nin zulüm politikalarından kaçmak zorunda kalan başörtülü bacılarımız çocuklarıyla denizlerde boğuluyorlar.

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – Ne dediğinizin farkında değilsiniz gecenin bu saatinde.

HÜDA KAYA (Devamla) – Şimdi başörtülü kadınlar nehirlerde boğuluyorlar, ailece yok oluyorlar ve hapislerde… İşte, Halime Gülsu. Arkadaşlar, iddiası, suçu, düşüncesi, inancı ne olursa olsun, insanın düşmanı olsa bir insana, bir kadına, bir anneye, bir çocuğa böylesine zulümler yapılamaz. Bunları, bakın, sıradan bir siyasetçi olarak, inanın arkadaşlar, muhalif bir siyasetçi olarak sadece iktidarı eleştirmek için söylemiyorum değerli arkadaşlar. Bunlara vicdanımız sızlıyor. Halkın içinde büyük bir yangın var, insanların ahı artık arşı kaplamış durumda. Bir zerre içindeki vicdanını kaybetmemiş insanlarımız, arkadaşlarımız bu sese kulak versinler, bu çığlıkları durdurmak için sizler de elinizi taşın altına koyasınız diye söylüyorum, sıradan bir eleştiri olsun diye söylemiyorum değerli arkadaşlar. Bakın, Halime Gülsu’nun otopsi raporları ortada arkadaşlar, bunlar resmî makamlardan çıkan şeyler. Hastaya zamanında müdahale edilmediği için -sizler de bunu biliyorsunuz- iki defa cezaevinde komaya girdiği hâlde, dili boğazına kaçtığı hâlde, konuşamadığı hâlde ve cezaevi yöneticilerine durumlar anlatıldığı hâlde… Ki cezaevine girenler cezaevi idaresinin içeride hastalanan insanlara davranışlarına, insanların orada nasıl ölümle karşı karşıya kaldığına ben de dâhil yaşayan herkes buna şahit olmuştur. Otopsi raporu burada, bakın. Bunları araştırabilirsiniz, merak edenlere bunları verebiliriz. Bunlar acılar arkadaşlar. Gencecik bir kadın cezaevinde, hasta, ilaçlarına mahkûm olduğu için, kişisel ihtiyaçlarını göremediği için öldü.

Bir de Sise ana var 78 yaşında, o da Tarsus Cezaevinde, kişisel bakımını göremiyor, yanındaki insanların yardımıyla ayakta duruyor, 80 yaşına gelmiş bir kadın şu anda. Bunun da mı tabutu çıksın cezaevinden arkadaşlar?

Yine, akil insanlardan Celalettin Can, parti meclisi üyesi bir arkadaşımız, 78’liler Girişiminin sözcülerinden, yirmi yıl bu sistemin cezaevlerinde 12 Eylül dönemlerinde hapiste kalmış bir insan, o dönemlerde sağlığını son derece kaybetmiş bir insan, 2010 yılında ağır kalp ameliyatı geçiren bir insan ve şu anda, devletin izniyle, tayiniyle akil insanlık görevini yapan -vakit kalmadı, maddeleri okumuyorum yasal gereklilikleri- devletin izniyle, onun açtığı yolla barış olsun, bu savaş bitsin diye.…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaya.

HÜDA KAYA (Devamla) – Çok rica etsem, bir dakikada hemen bitirsem Başkanım.

BAŞKAN – Peki, buyurun.

HÜDA KAYA (Devamla) – Çok teşekkür ediyorum.

…ve kavga için, savaş için, kan için mücadele etmeyip bu ülkede yaşanan darbeler döneminin en ağır bedellerinden birini yaşamış olan bir arkadaşımız akil insan olarak “Bu toplum huzur görsün, barış olsun.” diye mücadelesini verdi ama şimdi o dönemde yaptığı, devletin izniyle yaptığı vazifesinden dolayı “Terör örgütüne yardım etmek.” diye hapse atıldı ve ağır hasta, rahatsız. Acilen bu hastaların bir an önce cezaevinden tahliye edilmeleri, özgür bırakılmaları, tedavi yollarının açılması gerekiyor değerli arkadaşlar.

ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum) – Ya, Hüda Hanım, PKK’nın kaçırdığı kız çocuklarını, ırzına geçtiği kız çocuklarını niye söylemiyorsunuz?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen.

HÜDA KAYA (Devamla) – Ve yine Ayşe öğretmen, bakın, altı aylık bebeğiyle cezaevine girdi, sadece “Çocuklar ölmesin.” dediği için fakat 43 kişilik -20 kişilik koğuşta- kalabalıkta, 9 çocuk, 33 yetişkin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaya.

HÜDA KAYA (Devamla) – …42 insanın yaşadığı bir koğuş ortamında altı aylık bebeği hastalandı…

BAŞKAN – Sayın Kaya, süreniz bitti.

Teşekkür ederim.

HÜDA KAYA (Devamla) – …büyükannesine teslim edildi ve günlük emzirmeye cezaevine götürülüyor her gün ve o da bu şekilde hastalanmış durumda. Bir an önce… “Cennet annelerin ayağı altında." diye -bakın, önümüzdeki günlerde Anneler Günü- bunu yine çok konuşacaksınız fakat…

BAŞKAN – Sayın Kaya, süreniz bitti.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Yeter ama Sayın Başkan.

HÜDA KAYA (Devamla) – …anneler cehennemi yaşıyor.

BAŞKAN – Sayın Kaya…

ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum) – PKK da kadınlara cehennemi yaşattı yıllarca.

HÜDA KAYA (Devamla) – İktidar annelere cehennemi yaşatıyor. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

“Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına…”

BAŞKAN – Önerge çekilmiştir, işlemden kaldırılmıştır.

4’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 4’üncü madde kabul edilmiştir.

5’inci maddeye bağlı geçici madde 76’ya dair iki adet önerge geri çekilmiştir.

5’inci maddeye bağlı geçici madde 76’yı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

5’inci maddeye bağlı geçici madde 77 üzerinde ikisi aynı mahiyette olmak üzere üç adet önerge vardır, ilk okutacağım iki önerge aynı mahiyettedir, birlikte işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 556 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 5’inci maddesine bağlı geçici madde 77’nin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                 Didem Engin                       Mahmut Tanal                   Ali Şeker

                    İstanbul                              İstanbul                         İstanbul

                   Ali Yiğit                       Serdal Kuyucuoğlu           Kazım Arslan

                     İzmir                                 Mersin                          Denizli

Aynı mahiyetteki önergenin diğer imza sahipleri:

            Filiz Kerestecioğlu Demir              Mehmet Ali Aslan          Hüda Kaya

                       İstanbul                                Batman                    İstanbul

             Mehmet Emin Adıyaman                                            Sibel Yiğitalp

                         Iğdır                                                             Diyarbakır

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergelere Komisyon katılıyor mu?

MİLLİ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ LEYLA ŞAHİN USTA (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ilk olarak Mersin Milletvekili Serdal Kuyucuoğlu konuşacak.

Buyurun Sayın Kuyucuoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

SERDAL KUYUCUOĞLU (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 556 sıra sayılı Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerine söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Söz konusu tasarıda, bazı üniversitelerimizin bölünerek farklı isimlerde üniversiteler kurulması teklif edilmektedir. Cumhuriyet Halk Partisi öteden beri eğitim ve öğretim alanındaki açmazların üzerine titizlikle eğilmektedir. Parti olarak, üniversitelerin yurt çapında yaygınlaştırılmasından ve sayılarının artırılmasından yanayız. Ancak yeterli altyapı, bina, mekân ve donanıma, yeterli sayıda öğretim kadrosuna sahip olması gerekliliği göz ardı edilmemelidir.

Değerli milletvekilleri, gerek üniversite açmakta gerekse yüksekokuldan diplomalı gençler yetiştirmekte akılcı ve tutarlı yol sayı kadar kalitenin de esas alınmasıdır. Bugün eğitim ve öğretimdeki en önemli problemlerden biri gençlerimizin yeterli birikim ve donanıma sahip olmadan okullarını bitirmeleridir. Bu eksiklik gençlerimizin iş hayatına atılırken zorluklarla karşılaşmalarına ve işsiz kalmalarına yol açmaktadır.

Üniversitelerimizde öğrencilerin mesleki açıdan yeterli bireyler olarak yetişmelerini sağlayan etkenlerin başında öğretim kadrosu gelmektedir. Kaliteli akademisyenlerin varlığı çocuklarımızın iyi yetişmesi açısından elzemdir. Yeterli ve aranılan düzeyde öğretim kadrosuna sahip olmayan fakülte ve yüksekokullarda okuyan öğrenciler kendilerini geleceğe hazırlayacak bilgileri edinememektedirler. Binbir zorluğa göğüs gererek üniversitelerden mezun olan gençlerimiz istihdam sorunuyla karşılaşmakta, iş bulmakta zorlanmaktadır.

Yeterince düşünülüp planlanmadan açılan üniversitelerden mezun olanlar boşta gezmektedir. Şu anda yüz binlerce yüksekokul ve üniversite mezunu genç iş bulmak için devlet kurumlarının ve özel şirketlerin kapısında beklemektedir. Bu tablonun sorumlusu da gençlerimiz değil, kuşkusuz Hükûmettir. Türkiye İstatistik Kurumu Mayıs 2017 dönemi işgücü istatistiklerinde 1 milyon 134 bin üniversiteli resmen işsiz görünmektedir.

Düzenleme yapılması gereken bir diğer önemli husus da akademisyenlerin mali durumlarının iyileştirilmesidir. Bir öğretim üyesinin yetişmesi çok zordur. Lisans, yüksek lisans ve doktora çalışmalarının tamamlanması en az on yıl sürmektedir. Geleceğin Türkiyesinin inşa edilmesinde önemli rol oynayan bilim yuvalarında çalışanlarımızın geçim derdi de olmamalıdır.

Değerli milletvekilleri, bu kanun tasarısıyla 13 yeni üniversite açılıyor, iktidarın üç yıl önce söz verdiği Tarsus Üniversitesi de bunlardan biridir. Baskın seçim öncesi seçim rüşveti gibi görünse de buna rağmen Mersin Milletvekili olarak bu gelişmeden mutluluk duydum çünkü geçen yıl Komisyona gelen teklif geri çekilmişti. Daha önce yapılan üniversitelerin bölündüğü doğrudur ancak o köklü üniversiteler çeşitli illerde fakülte ve yüksekokul açarak gelecekte Anadolu’da yeni üniversitelerin açılmasının altyapısını hazırlamıştı. Demokratik ve özgür bir yapısı olması gereken üniversitelerin kendi talep ve istekleri dışında, karşı çıkmalarına rağmen cebren bölünmeleri demokratik de değildir, hakkaniyetli de de değildir. Üniversitelere daha fazla müdahale etmeyin, bunun zararını ülkemiz görüyor.

İlahiyat ön lisans okuyanlara dikey geçiş hakkının sağlanması ama diğer bölümlere bu hakkın verilmemesi de eşitlik ilkesine aykırıdır, haksızlıktır.

Yetişmiş insanlar ülkemizden kaçıyor. Son bir buçuk yıl içerisinde 5 binin üzerinde akademisyen OHAL’in arkasına sığınılarak üniversitelerden atıldı, ihraç edildi. Bunların büyük bir kısmı FETÖ’yle alakası olmayan yurtsever ve demokrat akademisyenlerdi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

SERDAL KUYUCUOĞLU (Devamla) – Yeni üniversitelerin kurulması kararını alan Hükûmetin üniversitelerde yetişmiş akademisyenlerden kendileri gibi düşünmeyenleri tasfiye etmeye çalışması Türkiye’ye yapılan en büyük ihanetlerden biridir.

Değerli milletvekilleri, AKP, MHP partileri 24 Haziran seçimlerine ittifakla gidiyorlar, Cumhuriyet Halk Partisi de dört partili bir ittifakla seçime gidiyor görünüyor. Bu kurulan dörtlü ittifak Türkiye koalisyonu olacaktır. “Önce Türkiye” düşüncesinde olanların ittifak kurabilmeleri, sürekli Erdoğan tarafından gerilen, kutuplaştırılan ülkemizde diyalog yolunun açılmasına neden olacaktır. Bunu, bu ülkenin her vatandaşı sevinçle karşılamaktadır.

Farklı siyasi düşüncedeki partilerin bir araya gelerek ittifak kurmaları, birlikte seçime girmeleri, bu yapıların “Önce vatan” düşüncesinin bir kanıtıdır diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde şimdi de Batman Milletvekili Mehmet Ali Aslan konuşacak.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Gerekçe.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Maddeyle, ilahiyat ön lisans programından mezun olanlara ilahiyat fakültesi ve aynı programı uygulayan fakültelerde, eş değer alanlarda lisans tamamlama eğitimi verilmesi öngörülmektedir. AKP iktidar olduğu günden bugüne ilahiyat fakültelerine sürekli olarak ayrıcalıklı imkân ve olanaklar tanımaktadır. Benzer şekilde, ilahiyat fakültesi öğrencilerine de ayrıcalıklar tanımaktadır. Bugün birçok kamu kurumunda yönetici konumda olanlar arasında ilahiyat fakültesi mezunlarının sayısı azımsanamayacak kadar fazladır. Hâlihazırda ilahiyat ön lisans programında okuyan ya da mezun olan öğrencilerin örgün öğretim ya da açıköğretim lisans programlarının 5. yarıyılından lisans öğrenimine devam edebilmeleri için Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM) tarafından yapılan Dikey Geçiş Sınavına (DGS) girmeleri gerekmektedir. Bu düzenleme varken ayrıca ilahiyat ön lisans programındaki öğrencilere yönelik özel bir düzenleme yapılmasının gerekçesi anlaşılır değildir. Eşitlik ilkesine aykırıdır.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önergeler kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 556 sıra sayılı Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 5'inci maddesi ile 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’na eklenen Geçici 77'nci maddenin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                 Kamil Aydın                     İsmail Faruk Aksu             Zühal Topcu

                    Erzurum                              İstanbul                          Ankara

                 Baki Şimşek                         Arzu Erdem

                     Mersin                               İstanbul

"GEÇİCİ MADDE 77- Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla ilahiyat ile gıda, tarım ve hayvancılık alanlarında önlisans programından mezun durumda olanlara, aynı programları uygulayan fakültelerde, eşdeğer alanlarda lisans tamamlama eğitimi yaptırılır. Bu eğitimin usul ve esasları ile her yıl tahsis edilecek kontenjanlar Yükseköğretim Kurulu tarafından belirlenir.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ LEYLA ŞAHİN USTA (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Kanun tasarısıyla 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’na eklenen geçici 77’nci madde, ilahiyat ön lisans programlarından mezun olanlara ilahiyat fakültesi ve aynı programı uygulayan fakültelerde eş değer alanlarda lisans tamamlama imkânı getirmekte, değişiklik önergesi ise getirilen bu lisans tamamlama imkânının gıda, tarım ve hayvancılık alanlarında ön lisans programlarından mezun olanlara da tanınmasını amaçlamaktadır. Bu değişiklikle, söz konusu alanlarda ön lisans eğitimi görmüş ve çoğu kamuda görev yapanların üst öğrenim yapamamış olmalarından kaynaklı mağduriyetleri giderilmiş olacaktır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

5’inci maddeye bağlı geçici madde 77’yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

6’ncı maddede üç adet önerge vardır. Önergelerin ikisi aynı mahiyettedir, birlikte işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 556 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 6’ncı maddesinin tasarı metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

        Filiz Kerestecioğlu Demir                Mehmet Ali Aslan            Hüda Kaya

                    İstanbul                                  Batman                      İstanbul

         Mehmet Emin Adıyaman                   Sibel Yiğitalp

                      Iğdır                                  Diyarbakır

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ LEYLA ŞAHİN USTA (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Maddeyle Uludağ, Cumhuriyet, Adnan Menderes, Abant İzzet Baysal, Mustafa Kemal, Dumlupınar, Gaziosmanpaşa, Okan, Ahi Evran, Mehmet Akif Ersoy, Namık Kemal, Bozok Üniversitelerinin adlarının başına bulundukları illerin isimlerinin eklenmesiyle isim değişikliği öngörülmektedir. Bu düzenlemenin hiçbir izahı yoktur. Madem her üniversitenin adının önüne bulunduğu il eklenecekse neden sadece bu üniversiteler seçilmiştir? Türkiye'de toplam 185 üniversite bulunmaktadır. Neden sadece 12 üniversitenin önüne bulunduğu il eklenmiştir? Akdeniz, Abdullah Gül, Anadolu, Çukurova, Çankaya, Dokuz Eylül, Dicle Üniversiteleri gibi çok sayıda üniversitenin isimlerinin önüne neden bulundukları iller eklenmemiştir? Üniversitelerin isimleri üzerinden il ya da üniversite için bir marka değeri oluşturma kaygısı doğru değildir. Üniversitelerin isimleri yıllar içerisinde, kurumsallaşmasıyla birlikte bir değer ve anlam kazanmaktadır. Üniversitelerin oluşturdukları kültür, yürüttükleri çalışmalar isimleriyle birlikte anılmaktadır. Bu isimler bir oldubittiye getirilerek, tamamen ilgili bölge milletvekillerinin siyasi hedefleri gözetilerek değiştirilmez, değiştirilmemelidir. Üniversitelerin isimlerinin değişikliği sadece ve sadece üniversite bileşenlerinin ortak talebi doğrultusunda yapılmalıdır. Maddede ayrıca Erzincan Üniversitesinin adı Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi olarak değiştirilmektedir. Binali Yıldırım'ın adı bu ülkeye sağladığı demokratik, bilimsel ilerlemelerle değil, OHAL rejimi Başbakanı, parlamenter sistemi ortadan kaldırarak tek adam rejimine geçişi sağlayan başbakan olarak anılacaktır. Ülke tarihinde yolsuzluğun, hukuksuzluğun, anti demokratik uygulamaların had safhaya çıktığı bir dönemin başbakanının adının bir üniversiteye verilmesi doğru değildir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, şimdi işleme alacağım iki önerge aynı mahiyettedir, birlikte işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 556 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 6’ncı maddesinde yer alan “Aydın Adnan Menderes Üniversitesi şeklinde,” ibaresinden sonra gelmek üzere “ek 9 uncu maddesinin başlığında ve birinci fıkrasında yer alan ‘Bülent Ecevit Üniversitesi’ ibareleri ‘Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi’ şeklinde,” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

         Türabi Kayan                          Ali Şeker                    Kamil Okyay Sındır

           Kırklareli                             İstanbul                                       İzmir

        Mahmut Tanal                      Lale Karabıyık

            İstanbul                                Bursa

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

         Bülent Turan                        Mehmet Doğan Kubat               Ramazan Can

           Çanakkale                                   İstanbul                             Kırıkkale

      Adnan Boynukara                        Hasan Basri Kurt              Faruk Çaturoğlu

           Adıyaman                                    Samsun                            Zonguldak

           Salih Cora                             Hüseyin Özbakır               Özcan Ulupınar

            Trabzon                                   Zonguldak                          Zonguldak

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergelere Komisyon katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ LEYLA ŞAHİN USTA (Konya) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önergelerin gerekçesini okutuyorum:

Mahmut Tanal (İstanbul) ve arkadaşlarının vermiş olduğu önergenin gerekçesi:

Bülent Ecevit Üniversitesinin adının “Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi” olarak değiştirilmesi amaçlanmıştır.

Bülent Turan (Çanakkale) ve arkadaşlarının vermiş olduğu önergenin gerekçesi:

Bülent Ecevit Üniversitesinin isminin başına üniversitenin kurulu bulunduğu şehrin isminin eklenmesi amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Gerekçelerini okuttuğum aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmiştir.

Kabul edilen önergeler doğrultusunda madde 6’yı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde 6 kabul edilmiştir.

Birleşime iki dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 00.09

ONUNCU OTURUM

Açılma Saati: 00.12

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Mehmet Necmettin AHRAZOĞLU (Hatay)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 94’üncü Birleşiminin Onuncu Oturumunu açıyorum.

556 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Gündemimizde başka bir iş bulunmadığından, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 3 Mayıs 2018 Perşembe günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

İyi geceler diliyorum.

Kapanma Saati: 00.13



(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

(x) 556 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.