TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                           TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                           85’inci Birleşim

                                                                                   12 Nisan 2018 Perşembe

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                          İÇİNDEKİLER

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Hakkâri Milletvekili Nihat Akdoğan’ın, cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerine ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer’in, eğitimde eşitsizlik ve niteliksizleştirmeye ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Mersin Milletvekili Yılmaz Tezcan’ın, Yörük kültürü ve Yörüklere ilişkin gündem dışı konuşması

 

IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, Başkanlık Divanı olarak Yörük halkına sevgi ve selamlarını sunduklarına ilişkin konuşması

 

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Adana Milletvekili Zülfikar İnönü Tümer’in, personel alımında büro yönetimi ve sekreterlik bölümü mezunlarına yer verilip verilmeyeceğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

2.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın, Cezayir halkına başsağlığı dileğinde bulunduğuna ve 21’inci yüzyılın en stratejik maddesi ve üretimin en temel girdisinin su olduğuna ilişkin açıklaması

3.- Kayseri Milletvekili Sami Dedeoğlu’nun, 7-13 Nisan Sağlık ve Sosyal Güvenlik Haftası’na ilişkin açıklaması

4.- Adana Milletvekili İbrahim Özdiş’in, TEOG sınavı yerine getirilen adrese dayalı çember sistemine ilişkin açıklaması

5.- Kütahya Milletvekili Mustafa Şükrü Nazlı’nın, Proje Bazlı Destek Sistemi’nin hayırlı olmasını dilediğine ilişkin açıklaması

6.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek’in, 5 Ocakta Mersin Tarsus’ta yaşanan sel felaketi nedeniyle çiftçilerin mağduriyetinin giderilmesini talep ettiğine ilişkin açıklaması

7.- Isparta Milletvekili İrfan Bakır’ın, Isparta’nın Şarkikaraağaç ilçesinin Çiçekpınar ve Çarıksaraylar kasabası ile 15 köye ait 13.873 hektarlık sahada yürütülen proje çalışmalarıyla ilgili bilgi almak istediğine ilişkin açıklaması

8.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, Hükûmetin bardo hayvan sakatatı, nişasta bazlı şurup, ayçiçek tohumu, aspir ve pamuk tohumu yağının Bosna-Hersek’ten ithalatında gümrük vergisini sıfırlamasına ilişkin açıklaması

9.- Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksal’ın, Lise Geçiş Sınavı’nda öğrenci alacak nitelikli okullar listesinde yer alan okullar belirlenirken hangi kriterlerin esas alındığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

10.- Kırklareli Milletvekili Vecdi Gündoğdu’nun, AKP’nin tarım ve hayvancılık politikalarıyla üreticiyi gırtlağına kadar borçlandırdığına ve kamu bankaları aracılığıyla çiftçiye, esnafa verilmeyen kredilerin yandaş şirketlere verildiğine ilişkin açıklaması

11.- İzmir Milletvekili Kerem Ali Sürekli’nin, 10 Nisan Türk polis teşkilatının kuruluşunun 173’üncü yıl dönümüne ilişkin açıklaması

12.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, Avrupa’da ve özellikle Almanya’da yükselen Türk ve İslam düşmanlığını şiddetle telin ettiğine ilişkin açıklaması

13.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet İlker Çitil’in, içinde bulunulan haftada etkinlikleri yürütülen Dünya Sağlık Günü ve Haftası, Kalp Sağlığı Haftası ve Parkinson Günü nedeniyle farkındalığın artmasını ve vatandaşların sağlıklı yaşamalarını dilediğine ilişkin açıklaması

14.- Giresun Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlu’nun, Millî Eğitim Bakanlığının yeni sistemiyle eğitimde fırsat eşitliğinin ortadan kalktığına ve laik, demokratik, bilimsel, çağdaş eğitime darbe vurulduğuna ilişkin açıklaması

15.- Adıyaman Milletvekili Behçet Yıldırım’ın, Kürt dili üzerindeki baskı ve yasakların her geçen gün arttığına ilişkin açıklaması

16.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, ülkemize yönelik kuşatma hamlelerinin ekonomi alanında da devam ettiğine, bu çerçevede acil ekonomik ve yapısal tedbirlerin alınması gerektiğine, ülkemizin bir diğer önemli gündeminin de FETÖ’yle mücadele olduğuna ve bu mücadelenin bir stratejisi olması gerektiğine ilişkin açıklaması

17.- Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın  devam eden duruşmasına, kayınpederi vefat eden Muş Milletvekili Burcu Çelik’e başsağlığı dileklerini ilettiğine, Diyarbakır’da Kürtçe tabelaların Büyükşehir Belediyesi kayyumu tarafından kaldırılmasına, Adana'da on üç gün önce gerçekleştirilen bir gözaltı operasyonuna, akaryakıta yapılan zamma ve İlknur Oruç’un aylardır kanser ilacı bulamadığı için yaşamını yitirdiğine ilişkin açıklaması

18.- Balıkesir Milletvekili Namık Havutça’nın, ABD Başkanının Suriye üzerinden Rusya’yla restleşmesinden zarar görecek olanların Suriye ile Türkiye halkı olduğuna ve Hükûmetin barışı gündeme getirmesi gerektiğine, akaryakıta yapılan zamlara ve Cumhuriyet Halk Partisi olarak emeklilikte yaşa takılanların sorunlarına uygun bir çözüm bulunmasını talep ettiklerine ilişkin açıklaması

19.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Miraç Kandili’ni kutladığına, Doğu Guta’da yaşanan kimyasal saldırının asli faillerinin bulunup cezalandırılması gerektiğine ve 12 Nisan Abdülhak Hamit Tarhan'ın ölümünün 81’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

20.- Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Kayseri Milletvekili İsmail Tamer’in HDP grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

21.- Adıyaman Milletvekili Behçet Yıldırım’ın, Kayseri Milletvekili İsmail Tamer’in HDP grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

22.- Balıkesir Milletvekili Namık Havutça’nın, Kayseri Milletvekili İsmail Tamer’in HDP grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

23.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Iğdır Milletvekili Mehmet Emin Adıyaman’ın 548 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 17’nci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

24.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, Mecliste geçiş noktalarında görev yapan polis memurlarını hava koşullarından koruyacak bir yer yapılması önerisinde bulunduğuna ilişkin açıklaması

25.- Iğdır Milletvekili Mehmet Emin Adıyaman’ın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

26.- Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş hakkındaki 9 soruşturmayla ilgili yetkisizlik kararı verilmesinin talimat dışında başka bir izahının olmadığına ilişkin açıklaması

27.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Iğdır Milletvekili Mehmet Emin Adıyaman’ın 548 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 18’inci maddesine bağlı ek madde 15’le ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

28.- Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Parlamentonun 9 üyesinin hâlâ hapiste tutulduğuna, hukuka uygun bir yargılama yapılmadığına ve HDP milletvekilleri olarak hapisteki arkadaşlarını ziyaret etmelerinin engellendiğine ilişkin açıklaması

29.- Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer’in, Eskişehir’de Kanlıpınar Göleti, Şehri Derya Piknik Alanı ve Fidanlık Tesislerinin durumuna ilişkin açıklaması

30.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın, Orman ve Su İşleri Bakanlığınca Kahramanmaraş’ta son on dört yılda yapılan yatırımlara ilişkin açıklaması

31.- Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz’ın, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun 548 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 18’inci maddesine bağlı ek madde 16’yla ilgili bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

32.- İzmir Milletvekili Kamil Okyay Sındır’ın, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun 548 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 18’inci maddesine bağlı ek madde 16’yla ilgili bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

33.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, 2002-2015 yılları arasında Türkiye'nin orman varlığının 22 milyon hektara çıktığına ilişkin açıklaması

34.- Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz’ın, orman alanlarının yeni orman alanları kazandırılarak değil orman kadastro çalışmaları yapılarak arttığına ilişkin açıklaması

35.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Batman Milletvekili Mehmet Ali Aslan’ın 548 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 20’nci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

36.- Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, iftira, yalan, manipülasyon, algı yaratma üzerinden medyacılık yapıldığına ve Doğan Medyayı Demirören grubunun değil Hükûmetin satın aldığına ilişkin açıklaması

37.- Sağlık Bakanı Ahmet Demircan’ın, Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

38.- Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Sağlık Bakanı Ahmet Demircan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

39.- Sağlık Bakanı Ahmet Demircan’ın, Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin tekraren açıklaması

40.- Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Sağlık Bakanı Ahmet Demircan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin tekraren açıklaması

 

 

 

VI.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, Batman Milletvekili Saadet Becerekli ve arkadaşları tarafından, şehir hastanelerinin yapısal sorunlarının araştırılması amacıyla 12/4/2018 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 12 Nisan 2018 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- CHP Grubunun, İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdi ve arkadaşları tarafından, sağlıkta şiddetin önlenemediği, can kayıplarının yaşandığı ve hekimler başta olmak üzere sağlık personeli arasında meydan gelen intihar vakalarının araştırılması amacıyla 12/4/2018 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 12 Nisan 2018 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/929) ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 548)

2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kamerun Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Güvenlik Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/449) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 112)

 

VIII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Çeşitli İşler

1.- Başkanlıkça, Genel Kurulu teşrif eden Moldova Parlamentosu Dış Politika ve Avrupa ile Entegrasyon Komisyonu Başkanı Violeta Ivanov ve beraberindeki heyete “Hoş geldiniz.” denilmesi

 

IX.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Ankara Milletvekili Levent Gök'ün, Rusya'ya ihraç edilen domates miktarına ve Rusya'daki ithalat kısıtının Türkiye ekonomisine etkisine ilişkin Başbakandan sorusu ve Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci’nin cevabı (7/24725)

2.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 17 Aralık 2013-21 Kasım 2017 arasında Bakanlık kadrolarıyla ilişiği kesilen memur ve sözleşmeli personele ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci’nin cevabı (7/24863)

3.- İzmir Milletvekili Murat Bakan'ın, dış yatırımlardaki artışa ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci’nin cevabı (7/24864)

4.- İzmir Milletvekili Murat Bakan'ın, altın ticaretine ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci’nin cevabı (7/25235)

5.- Denizli Milletvekili Melike Basmacı'nın, Bakanlık bünyesindeki kreş ve anaokullarına ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci’nin cevabı (7/25595)

12 Nisan 2018 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Barış KARADENİZ (Sinop)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 85’inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Görüşmelere geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleri hakkında söz isteyen Hakkâri Milletvekili Nihat Akdoğan’a aittir.

Buyurun Sayın Akdoğan.

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Hakkâri Milletvekili Nihat Akdoğan’ın, cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerine ilişkin gündem dışı konuşması

NİHAT AKDOĞAN (Hakkâri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri ve cezaevinde rehin bulunan değerli eş genel başkanlarım; sizleri saygıyla, hürmetle selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, özellikle AKP dönemiyle birlikte cezaevlerinde tecrit... Yani zaten dün Genel Başkanımızın duruşmasına katıldığımızda da gördük ki... İddianameleri hazırlayan, bizleri içeriye atan ve bunun kararını verenlerin hepsinin de FETÖ’den içeride olduğunu hepimiz biliyoruz. Hem iddianameyi hazırlayan savcıların hem tutuklama kararını veren hâkimlerin FETÖ’den içeride olduğu bir süreçte, binlerce insan, on binlerce insan, arkadaşlarımız haksız yere, bu darbecilerin zihniyeti sonucu cezaevlerinde, içeri atılmış durumda. Peki, Hükûmete gelince bu darbeciler, herkes terörist konumunda gözükürken HDP’ye gelince HDP hakkında ya da arkadaşlarımız hakkında, partimizin siyasetçileri hakkında hazırlanan iddianamelerin tümünü hiçbir sorun yaşamadan, hiçbir kaygı taşımadan kabul ediyorlar. Neden yargı muhaliflere yönelince bunların hazırladıkları iddianameler kabul ediliyor?

Bakın, birçok cezaevinden bizlere mektuplar geliyor. Özellikle Tarsus T Tipi Kapalı Cezaevindeki aynı arkadaşlarımızdan şu ana kadar iki üç tane mektup aldık. Şunu açıkça söyleyeyim: Özellikle askerî darbe döneminde Mamak Cezaevindeki uygulamalar ile Diyarbakır Cezaevindeki uygulamalar neyse bugün Tarsus T Tipi Cezaevindeki uygulamalar da onlardan aşağı değildir. Zaten haksız yere on yıl ceza vermişsiniz; insanlar içeride, sizin elinizde. Neden bu insanlara ceza içerisinde ceza, tecrit içerisinde tecrit uygulamasına gidiyorsunuz?

Bakın, mektup gönderen arkadaşlarımızın yaşadıkları: Yani kanunda da geçen, bir insana yirmi günlük bir ceza verilir. Tecrit, tek kişilik hücre ama şu anda içeride olan arkadaşlarımızın yüz yirmi güne kadar, hatta altı aya kadar tek kişilik bir hücrede tutulduklarını biz kendimiz gördük, kendimiz de yaşadık. Tek kişilik bir hücrede sizi tecrit ediyorlar; görüşmeleriniz tek kişilik, her şeyiniz “tek kişilik” üzerine inşa edilmiş. Dolayısıyla sadece size kalıyor cezaevlerinde bu tek kişilik yaşama, tek kişilik yalnızlaştırmaya, bireyleştirmeye karşı direnç göstermeniz. Bunun için de arkadaşlarımız bunu yapıyor.

Bakın, cezaevinde yapılan uygulamalar... Askerî darbe olmamış, değil mi? “OHAL’i kaldırdık.” Bununla övünen bir iktidar partisi şu anda, cezaevlerinde, tek tipten tutun diğer uygulamaların tümüne kadar, askerî düzende sayım yaptırma, tek sıra hâlinde mahkûmları, tutukluları yürütme -daha önce de burada dile getirdik- özellikle bu çıplak aramalar… “Dindar bir parti, muhafazakâr bir parti” denilen bir parti döneminde insanların çıplak aramaya tabi tutulmasını vicdanlar nasıl kabul edecek? Ahlak bunu nasıl kabul edecek?

Diğer bir şey: “Kürtçe konuşmayın.” Ya karşıdaki insanın annesi, babası, kardeşi Türkçe bilmiyorsa? Biliyor ya da bilmiyor, fark etmiyor, neden bir insana “Telefonda ana dilinizde konuşmayın.” diye yasak getiriyorsunuz?

Telefon görüşmelerine tekmil vermeden kimse çıkarılmıyor. Dolayısıyla, eğer bu bir darbe süreci değilse, buna niye izin veriyorsunuz? Niye buna karşı sessiz kalınıyor?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NİHAT AKDOĞAN (Devamla) – Sayın Başkan, bir dakika rica ediyorum.

BAŞKAN – Buyurun, bir dakika ek sürenizi veriyorum.

NİHAT AKDOĞAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Bakın, daha önceki dönemde Meclis Başkanlığı yapan, hükûmette de Başbakan yardımcılığında bulunan Sayın Arınç’ın Diyarbakır Cezaevinde kalan Gültan Kışanak için söylediği cümle aynen şu: “Ben olsaydım dağa çıkardım.” Yani bu uygulama şimdi, sizin döneminizde de yaşanıyor. Dolayısıyla cezaevlerine bu kadar sessiz kalmayın. Oradaki insanlar da, o insanlar da bu ülkenin vatandaşları.

Son bir şey söyleyip bitirmek istiyorum. Bakın, Sayın Cumhurbaşkanının geçenlerde bir yerde konuşması oldu: “Bir ülkede halk bunalmış, ellerini semaya açarak adalet çığlığı atar hâle gelmişse oradaki yargı sisteminde bir sorun var demektir. Adaleti kaybettiğimizde her şeyimizi kaybedeceğimizi de bilmek zorundayız.” diyor. Ben de aynı şeyi söylüyorum. Bugün cezaevlerinden yükselen sese biz de sessiz kalmayalım.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akdoğan.

Gündem dışı ikinci söz, eğitimde eşitsizlik ve niteliksizleştirme hakkında söz isteyen Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer’e aittir.

Buyurun Sayın Çakırözer. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer’in, eğitimde eşitsizlik ve niteliksizleştirmeye ilişkin gündem dışı konuşması

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, bizleri televizyonlarından seyreden değerli yurttaşlarımız; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime, bir gazete haberi yüzünden üç yüz üç gündür Maltepe Cezaevinde haksız, hukuksuz yere tutuklu bulunan İstanbul Milletvekilimiz Enis Berberoğlu’na derhâl özgürlük dileğimi ve diğer tutuklu milletvekillerinin de tutuksuz yargılanmaları dileğimi ifade ederek başlamak isterim.

Değerli arkadaşlarım, iki gündür yüz binlerce aile telaş içinde, kaygı içinde. Aylardır konuşulan ortaöğretime geçişte yeni sistem önceki gece açıklandı. Herkes nasıl bir sistem olacağını, evlatlarının istedikleri okullara nasıl girebileceğini anlamaya çalışıyor. Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarları döneminde on beş yılda 6’ncı kez sistem değişiyor. LGS dedik olmadı, OKS, SBS tutmadı; en son uygulanan TEOG vardı “Sınavsız sistem getiriyoruz, öğrencileri sınav stresinden kurtarıyoruz.” diye değiştirileceğini duyurdunuz, şimdi ortaya çıkıyor ki “sınavsız sistem” diye gündeme gelen yeni sistemde de sınav var. Adı açıklandı: “Sınavla Öğrenci Alacak Ortaöğretim Kurumlarına İlişkin Merkezî Sınav.” Yani halka “Sınavı ortadan kaldırıyoruz, stresi bitiriyoruz.” diyenler bir kez daha merkezî sınav yapma noktasındalar. Hani sınav yoktu, hani öğrencilerin stresi, velilerin kaygısı bitecekti? Bütün eğitimciler, yeni sistemin eskisine göre daha fazla stres, daha fazla kaos, daha fazla kaygıya neden olacağında hemfikir.

Değerli arkadaşlarım, yeni sistemin belki de en dikkat çekici özelliği, dünyada ilk defa temel eğitimden sorumlu bir eğitim bakanlığının ve bakanının kendisine bağlı okulları “nitelikli” ve “niteliksiz” diye ayırmış olması ve bu okulların yüzde 90’ını da “niteliksiz” olarak damgalaması. Bu, Türkiye’de sadece ama sadece Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarına nasip oldu. Yani övünerek getirdiğiniz yeni LGS sisteminin en temel özelliği, devlet okullarımızın yüzde 90’ının “niteliksiz” olduğunu daha baştan, peşinen kabul etmesi.

Değerli arkadaşlarım, yeni sistemde sınavla öğrenci alacak okullara baktığınızda ne görüyorsunuz? Öğrencilerimize ve velilerimize iki yönlü bir dayatma, alternatifsiz bırakma ve zorlama görüyoruz. Bakın, nasıl oluyor? Pek çok kentte en köklü, en başarılı liseler liste dışı. Eskişehir’den örnek vereyim: 15 okul “nitelikli” diye açıklandı; 4 fen lisesi, 2 sosyal bilimler lisesi, 2 Anadolu lisesi, 5 meslek lisesi, 2 imam-hatip lisesi. Bu okullara sınavla girilecek ama bakıyoruz, ilimizin en başarılı okullarından Fatih Anadolu, Kılıçoğlu Anadolu, Muzaffer Çil Anadolu, Ahmet Kanatlı Anadolu, Salih Zeki Anadolu, 19 Mayıs Anadolu ve Orhan Oğuz Anadolu Liseleri bu listede yok. Ne oldu? Bir gecede “niteliksiz” okul oldular. Ankara’da yüzde 10’luk dilimden öğrenci alacak meslek ve imam-hatip lisesi toplamı 50; fen, Anadolu ve sosyal bilimler lisesi toplamı ise 32. Bakın, 34 ilde Anadolu lisesine giriş imkânı sağlanmıyor; Amasya, Ardahan, Artvin, Bartın, Bayburt, Bilecik, Bolu, Burdur, Çanakkale, Çankırı, Çorum, Edirne, Erzincan, Giresun, Gümüşhane, Iğdır, Isparta, Karabük, Karaman Kastamonu, Kırıkkale, Kırklareli, Kırşehir, Kilis, Kütahya, Mardin, Ordu, Rize, Sinop, Tokat, Trabzon, Tunceli, Yalova ve Yozgat'ta öğrencilere Anadolu lisesi alternatifi sunulmuyor. 11 ilde sosyal bilimler lisesine giriş imkânı yok. Spor, güzel sanatlar, turizm, sağlık meslek liseleri kimsenin aklına gelmemiş ki bir tane dahi yok ama liste, imam-hatip ve meslek lisesi ağırlıklı. “Nitelikli” olarak adlandırılan 1.367 lisenin 767’si imam-hatip ve meslek lisesi. 34 ilde Anadolu, 11 ilde sosyal bilimler liselerine giriş imkânı yok. Buna karşılık, tüm illerde imam-hatip lisesi alternatifi birden fazla okulla sağlanıyor. Bakın, 61 ilde tercihe sunulan imam-hatip lisesi sayısı Anadolu lisesi sayısının önündedir.

Değerli arkadaşlarım, mesele imam-hatip lisesi karşıtlığı değildir, ülkemizde isteyen yurttaşlarımız evlatlarını imam-hatip liselerinde, okullarında okutma hakkına sahiptir. İmam-hatip lisesinde okuyan da, fen lisesinde, Anadolu lisesinde, meslek lisesinde ve açık lisede okuyan öğrenciler de hepsi bizim evlatlarımızdır. En iyi yetişmiş, donanımlı öğretmenlerden en kaliteli, en çağdaş, en bilimsel, cumhuriyet ilkelerine sahip çıkan eğitimi almalarını hepimiz isteriz ama bu listede gözlemlediğimiz husus bu değil, Hükûmetin önceliğinin başarılı öğrencileri alternatifsiz bırakarak bu okullara yönlendirmek istemesidir. Bakın, geçen yıl TEOG sınavını kazananlar arasında yüzde 10’luk dilimde sadece 9 Anadolu imam-hatip lisesi vardı, bu yıl yüzde 10’luk dilimden öğrenci alacak imam-hatip lisesi sayısı 298’e çıkarılmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

UTKU ÇAKIRÖZER (Devamla) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Buyurun, bir dakika ek süre veriyorum.

UTKU ÇAKIRÖZER (Devamla) – Yani 1.367 nitelikli okul arasına 298 imam-hatip okulu konurken buna karşılık Anadolu liseleri sayısı 222’yle sınırlanmış. İşin özü şu: AKP Hükûmeti imam-hatip liselerinde istenen başarıyı artıramayınca ve dolayısıyla bu okullara talebi artıramayınca bu okulları nitelikli lise sayarak başarılı öğrencileri bu okullara yönlendirme arayışına girmiş durumdadır. Sistemin temelinde, öğrencilere ve velilere yapılan birinci dayatma işte bu dayatmadır.

Sistemin bir de sınavsız girilecek yani Hükûmetin “niteliksiz” diye adlandırdığı okullara giriş cephesi var, orada durum daha da sıkıntılıdır. Çocuğunu Anadolu lisesine göndermek isteyen bir aile için Eskişehir’de 2 nitelikli okul tespit edilmiş, eğer sınavı kazanamazsa çember sistemine göre oturduğu yere yakın 3 Anadolu lisesine girmeyi deneyecek, bu da olmaz ise kendisi ve ailesi istemediği hâlde bir imam-hatip ya da meslek lisesine gitmek zorunda kalacak. Eğer öğrenci ve ailesi bu okullarda okumak istemiyorlarsa önlerinde kalan tek çare özel okula kayıt yaptırmaktır. İşte bahsettiğim ikinci ve en önemli dayatma budur; öğrencileri, velileri özel okullara mecbur bırakmaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

UTKU ÇAKIRÖZER (Devamla) – Sayın Başkan, bitiriyorum, son paragraf.

BAŞKAN - Uzatamayacağım ama, bir dakika ek süre veriyoruz.

UTKU ÇAKIRÖZER (Devamla) – Son, bitiriyorum, hemen bitiriyorum.

BAŞKAN - Siz söyleyin ama açmayacağız mikrofonu.

UTKU ÇAKIRÖZER (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bu sistem ne adildir ne eşitlikçidir ne hakkaniyetlidir; bu sistem, liselerinin adı gibi niteliksizdir, dayatmacıdır. Bu kadar adaletsizliğe, eşitsizliğe neden olacak bir sistemde ısrar etmekten vazgeçin. Yavrularımızın geleceğinin üzerine hep birlikte titreyelim, eğitimde fırsat ve imkân eşitliğini birlikte sağlayalım.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Gündem dışı üçüncü söz, Yörük kültürü ve Yörükler hakkında söz isteyen Mersin Milletvekili Yılmaz Tezcan’a aittir.

Buyurun Sayın Tezcan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

3.- Mersin Milletvekili Yılmaz Tezcan’ın, Yörük kültürü ve Yörüklere ilişkin gündem dışı konuşması

YILMAZ TEZCAN (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kışlaktan yaylalara göç döneminin başlaması nedeniyle Yörük kültürü ve Yörüklerle ilgili gündem dışı söz almış bulunuyorum. Sizleri, Mersinli hemşehrilerimizi, Yörük kardeşlerimizi ve ekranları başında bizleri izleyen değerli vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.

Yörük “yürümek” fiilinden türemiş olup Anadolu’ya gelip yurt tutan göçebe Oğuz boylarını, Türkmenleri ifade eden bir kelimedir. Yörük, bir yerde durmayan, konargöçer, göçebe demektir. Yörüklük bir yaşam biçimidir. Oğuzlar, Türkmenler ve Yörükler, hepsi göçer olan ve aynı topluluğun değişik zamanlarda ve yerlerde aldığı adlardır. Oğuzlar, Yörükler, Çin tarihinde milattan önce 2’nci asra kadar uzanmaktadır. 10’uncu yüzyılın ilk yarısında Oğuzlar Seyhun bozkırlarında yaşamışlardır. Kaşgarlı Mahmut’a göre 11’inci yüzyılda Oğuzların 24 boydan meydana geldiği görülmektedir. Oğuzların İslamiyeti kabulünden sonra bunlara Türkmen denildiğini biliyoruz. Türkmen adının Maveraünnehir Müslümanları arasında “Müslüman Türk” olarak kullanıldığı, ayrıca Türkmen’in “Büyük Türk” anlamına geldiği de söylenmektedir. Osmanlı İmparatorluğu Dönemi’nde “Yörük” adıyla bilinen konargöçer gruplardan Kızılırmak’ın doğusundakilere Türkmen...

BAŞKAN – Sayın Tezcan, üstünüzdeki şalı lütfen bir kenara koyabilir misiniz, maksadınız hasıl olmuştur:

YILMAZ TEZCAN (Devamla) – Tabii Başkanım, birazdan bırakıyorum.

BAŞKAN – Lütfen şimdi, konuşma esnasında rica edeyim sizden, lütfen.

YILMAZ TEZCAN (Devamla) – Daha önce başkaları başka türlü şeyler taktılar. Bu, Yörük kültürünün bir...

BAŞKAN – Aynı itirazlar, aynı uyarılar kendilerine yapıldı Sayın Tezcan. Pratiğimiz o konudadır, o yüzden bu itirazda bulundum.

YILMAZ TEZCAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum Başkanım ama süreme biraz eklerseniz memnun olacağım.

BAŞKAN – Siz buyurun, ben ekleyeceğim.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya)- Yılmaz Bey, çıkarın, çıkarın.

YILMAZ TEZCAN (Devamla) – Kızılırmak’ın doğusundakilere Türkmen, batısındakilere ise Yörük ismi veriyoruz.

Bu şalı Türkmenlerin, Yörüklerin simgesi olduğu için taktık, hiçbir şekilde başka bir manası yoktur.

BAŞKAN – Onu biliyoruz ama maksadınız hasıl olduğu için, sizi de aldığımız kararlara uymaya davet ediyorum, lütfen.

Teşekkür ederim.

YILMAZ TEZCAN (Devamla) – Eğer süremize eklerseniz Sayın Başkanım, memnun oluruz.

BAŞKAN – Onun da takdirini bana bırakın lütfen.

YILMAZ TEZCAN (Devamla) – Anadolu’da pek çok Yörük, Türkmen isimleri ve gruplar vardır, Yörüklerin bazılarının adları şunlardır: İçel Mersin Yörükleri, Aydın Yörükleri, Tekeli Yörükleri, Bursa Yörükleri, Haruniye Yörükleri, Maraş Yörükleri, Osmaniye Yörükleri, Karakeçili, Eğridir Yörükleri, Sarıkeçili Yörükleri, Avşar Yörükleri gibi daha pek çok ismini sayamadığımız Yörük, Türkmen boyları hâlâ ülkemizde konargöçer olarak hayatlarını sürdürmektedir.

Yörük kültürünü yaşamış, hatıraları ve anıları taptaze olan bir Yörük kardeşiniz olarak Yörük kültürünü çok iyi biliyorum. Yörük’e sormuşlar “Nerelisin? Poyraz esen, sazlık öten yerinden misin yoksa keklik öten, kekik kokan yerinden misin?” diye. İşte bizler de Toros Dağlarında kekik kokan, keklik öten yerindeniz diye söylemek istiyorum; önemli bir ikilikti. Yörük kültürü ham çökelektir, yayladır, katar katar develerle yolculuktur, rengârenk kilimdir, çuldur, kıl çadırdır. Toros Dağlarına ve özgürlüğe âşıktır Yörükler. Yörük kültürü barıştır, kardeşliktir, birliktir ve beraberliktir. Yörük kültürü tek millettir, tek bayraktır, tek vatandır, tek devlettir; birlikte Türkiye demektir. Yörüklerin yazın gelmesiyle birlikte sahilden yaylaya göçmeye başladıklarını, uygun yerlerde iki üç gün konaklayarak yaylalara çıktıklarını biliyoruz, sonbaharda havaların soğumasıyla birlikte tekrar sahile dönüş yapmaktadırlar.

Geçtiğimiz haftalarda, yaklaşık iki hafta önce Sarıkeçili Yörüklerinin yaylalara, Toros Dağlarına göçüne şahit olduk. Dualarla Sarıkeçili Yörüklerinin göçünü başlattık. Mersin’de Tarsus’tan Erdemli’ye, Silifke'den Anamur’a yaklaşık 200-300 civarında konargöçer Yörük kardeşlerimiz kaldı, sayıları da gün geçtikçe azalmaktadır. Tüm geçim kaynakları küçükbaş hayvanlardan elde ettikleri süt, yoğurt, peynir, çökelek ve canlı hayvan alım satımıdır. Yörükler ne yazık ki toplumun modernleşmesi ve kentleşme süreciyle geleneksel modelden modern hayata yani yerleşik hayata geçmiş ve bu kültür yavaş yavaş kaybolmaya başlamıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum size, tamamlayın lütfen.

YILMAZ TEZCAN (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Günümüzde konargöçer Yörüklerin yerleşik hayata geçmesinde barınma, elektrik, iletişim, su kaynaklarının azalması, çocuklarının sağlık ve eğitim hizmetlerine ulaşımlarındaki zorluklar, mera alanlarının yetersizliği, eskiden olduğu gibi hareket alanlarının geniş olmayışı ve giderek kısıtlanması… Gün geçtikçe meraların zirai amaçlı kullanılması nedeniyle hareket sahaları azalmıştır.

Mersin İl Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğümüz tarafından göçerlerin ekonomik ve sosyal seviyelerinin geliştirilmesiyle ilgili bir proje hayata geçirildi. Bu proje kapsamında 750 adet güneş paneli, 100 adet kırkım makinesi, 5 adet konteyner yaşam alanı olmak üzere 2 milyon 115 bin 470 Türk lirası değerinde göçerlere destek olundu.

Yörük kardeşlerimizin kültürünü, değerlerini Meclise taşıyacağımıza dair söz vermiştik; gerek grup başkan vekillerimizle gerekse Kültür Bakanlığımızla ve diğer bakanlıklarımızla görüşerek sorunlarını takip ettiğimizi söylemek istiyorum.

Bu vesileyle sizleri, Yörük kardeşlerimizi ve tüm Türk milletini saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tezcan.

IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, Başkanlık Divanı olarak Yörük halkına sevgi ve selamlarını sunduklarına ilişkin konuşması

BAŞKAN - Bir konuyu açıklamaya gerek duyuyorum sayın milletvekilleri.

Bildiğiniz gibi, Genel Kurulu İç Tüzük'e, teamüllere ve zaman zaman Meclis Başkanımızla birlikte, grup başkan vekillerinin katılımıyla ve Divan olarak ortaklaşa aldığımız kararlar ve ilkeler doğrultusunda yönetiyoruz. Bu kurallara dayanarak Sayın Tezcan'a bir hatırlatmada bulundum yoksa elbette ki hepimizin Yörük kültürüne saygısı sonsuzdur. Kürsüden Divan üyesi arkadaşlarımla birlikte Yörük halkına sevgi ve selamlarımızı sunuyoruz.

Evet, şimdi sisteme giren 15 sayın milletvekiline yerlerinden birer dakika söz vereceğim.

Söz vereceğim sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Sayın Tümer, Sayın Ünal yerine Sayın Kılıç, Sayın Dedeoğlu, Sayın Özdiş, Sayın Durmuşoğlu yerine Sayın Nazlı, Sayın Şimşek, Sayın Çamak yerine Sayın Bakır, Sayın Gürer, Sayın Akar yerine Sayın Köksal, Sayın Gündoğdu, Sayın Sürekli, Sayın Taşkın, Sayın Aydemir yerine Sayın Çitil, Sayın Bektaşoğlu ve Sayın Yıldırım.

Buyurun Sayın Tümer.

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Adana Milletvekili Zülfikar İnönü Tümer’in, personel alımında büro yönetimi ve sekreterlik bölümü mezunlarına yer verilip verilmeyeceğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

ZÜLFİKAR İNÖNÜ TÜMER (Adana) - Sayın Başkan, son bir yılda 80 bin mezunu olan büro yönetimi ve sekreterlik bölümü mezunlarının hiçbirine atama hakkı tanınmamıştır. İçişleri Bakanlığı İller İdaresi Genel Müdürlüğüne bağlı 112 Acil Çağrı Merkezi müdürlüklerine 2017 ve 2018 yılları arası merkezî atamada hiç personel alımı yapılmamıştır. Acil yardım hizmetlerini tek çatı altında toplamak amacıyla kurulan ve Türkiye genelinde 24 kentte faaliyete geçmiş durumda olanların yanı sıra sadece açılış bekleyen 20 adet 112 Acil Çağrı Merkezi müdürlüğü bulunmaktadır. İçişleri Bakanlığı İller İdaresi Genel Müdürlüğüne bağlı Acil Çağrı Hizmetleri ve Proje Daire Başkanlığına bağlı müdürlüklere personel alımı ne zaman yapılacaktır? Nüfus Hizmetleri Kanunu kapsamında 1.600 personel alımı yapılması Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından onaylanmış ve 3 Kasım 2017 tarihinde Resmî Gazete’de yayınlanmıştır fakat personel alımı gerçekleşmemiştir. Bu personellerin alımı neden gerçekleşmemektedir? Personel alımında “Ön lisans, 3179” kodlu büro yönetimi ve sekreterlik bölümü mezunlarına da yer verilecek midir?

BAŞKAN - Sayın Kılıç…

2.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın, Cezayir halkına başsağlığı dileğinde bulunduğuna ve 21’inci yüzyılın en stratejik maddesi ve üretimin en temel girdisinin su olduğuna ilişkin açıklaması

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Dost ve kardeş Cezayir halkına başsağlığı diliyorum.

“Her şeyi sudan canlandırdık.” buyurulur Kur’an’da. Su, insan hayatının ve pek çok faaliyetinin ayrılmaz bir parçasıdır. Ülkelerin gelişmişlik seviyelerinden biri olarak kabul edilen suyun temiz ve sağlıklı olması da hayati bir konudur. Suyla sadece nesiller değil medeniyetler de gelişmiştir. Suyu iyi kullanan toplumlar kalkınmış, refah seviyeleri artmıştır. Barajlar, insanlık tarihinin başlangıcından beri, suyun depolanması, su rejimlerinin düzenlenerek su ihtiyacının karşılanması, içme, kullanma ve sanayi suyu temini, sulama, taşkın kontrolü, hidroelektrik üretimi, akarsu ulaşımı, rekreasyon, balıkçılık, yaban hayatı koruma, tarımda münavebe ve diğer çevresel maksatlara yönelik olarak oldukça geniş kapsamlı kullanım alanına sahiptirler. 21’inci yüzyılın en stratejik maddesi ve üretimin en temel girdisidir su ve bunu biz böyle görüyoruz, bunun için çalışıyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Dedeoğlu…

3.- Kayseri Milletvekili Sami Dedeoğlu’nun, 7-13 Nisan Sağlık ve Sosyal Güvenlik Haftası’na ilişkin açıklaması

SAMİ DEDEOĞLU (Kayseri) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Değerli milletvekilleri, sağlıklı olmak bir insanın sahip olabileceği en büyük servetlerdendir; sağlıklı olmadığı sürece insanın sahip olduğu hiçbir zenginliğin, hiçbir güzelliğin anlamı yoktur. Sosyal güvenlik kavramının toplumumuzun tüm bireyleri tarafından bilinmesi, toplumda ortak bir sosyal güvenlik bilinci oluşmasına katkı sağlamak için Sosyal Güvenlik Haftası’nın önemi büyüktür. Hükûmetimiz, ülkemizin sağlık sisteminde teknolojik gelişmelerin de desteğiyle büyük reformlar gerçekleştirdi. Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarasıyla tüm hizmetlere ve hayatı kolaylaştıracak uygulamalara erişim sağladık. Açılan ve yapımı devam eden büyük sağlık komplekslerimiz olan şehir hastanelerimiz vatandaşlarımıza daha hızlı hizmet vermeye devam ediyor. Bu vesileyle tüm sağlık ve sosyal güvenlik çalışanlarımıza teşekkür ediyor, herkese sağlıklı bir ömür diliyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Dedeoğlu.

Sayın Özdiş…

4.- Adana Milletvekili İbrahim Özdiş’in, TEOG sınavı yerine getirilen adrese dayalı çember sistemine ilişkin açıklaması

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sorum Sayın Millî Eğitim Bakanına: TEOG’u kaldırıp adrese dayalı çember sistemi getirdiğiniz ortaöğretime geçişte sınavla öğrenci alacak 1.367 -tırnak içerisinde- nitelikli okulun 297’si imam-hatip lisesi, 449’u meslek lisesi olmuş; 34 ilde ise Anadolu lisesi hiç belirlenmemiş. Bu durum bize gösteriyor ki gelecek nesillerin imam-hatip veya meslek lisesi mezunu olmasını istiyorsunuz; istiyorsunuz ki yoksulun, garibanın çocuğu okumakla uğraşmasın, meslek edinsin, işçi olsun, biat etsin. Bizler de istiyoruz ki güzelim ülkemizi muasır medeniyet seviyesine çıkaracak, vizyonu açık, eğitim ve liyakat sahibi nesiller yetişsin, ülkemiz büyüsün, gelişsin.

1 milyon 200 bin öğrencinin ve onların ailelerinin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özdiş.

Sayın Nazlı…

5.- Kütahya Milletvekili Mustafa Şükrü Nazlı’nın, Proje Bazlı Destek Sistemi’nin hayırlı olmasını dilediğine ilişkin açıklaması

MUSTAFA ŞÜKRÜ NAZLI (Kütahya) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; bu hafta başında Sayın Cumhurbaşkanımızın ve Başbakanımızın katılımlarıyla, Ekonomi Bakanlığımızın organizatörlüğünde gerçekleşen Proje Bazlı Teşvik Sistemi tanıtıldı. Bu yapılan tanıtımla yatırım tutarı yaklaşık 135 milyar lira olan 23 projeyle ilgili 19 firmaya teşvik belgeleri verildi. Bu projelerle yaklaşık 35 bin kişiye doğrudan, 134 bin kişiye ise dolaylı istihdam oluşturulması, yatırımların tamamlanmasıyla da cari açık üzerinde yıllık 19 milyar dolar olumlu etki yapması beklenmektedir. Teşvik sistemiyle dışa bağımlılığın azalacağı, ihracat potansiyelimizin artacağı, sanayide teknolojik dönüşümün sağlanacağı, AR-GE içeriği yüksek yatırımların hayata geçirilmesinin destekleneceği, bu sayede Türkiye’nin büyümesine ve istihdamın artmasına katkı sağlanacağı, orta-uzun vadede ekonomik ve sosyal açıdan toplumsal refaha katkıda bulunulacağı öngörülmektedir.

Proje Bazlı Destek Sistemi’mizin ülkemize hayırlı olmasını diliyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Nazlı.

Sayın Şimşek…

6.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek’in, 5 Ocakta Mersin Tarsus’ta yaşanan sel felaketi nedeniyle çiftçilerin mağduriyetinin giderilmesini talep ettiğine ilişkin açıklaması

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, 5 Ocakta Mersin Tarsus’ta bir sel afeti yaşanmıştır. Afetten dolayı Tarsus Kulak, Yeşiltepe, Bahşiş, Atalar, Adanalıoğlu, Egemen olmak üzere 27 köy, 1.384 çiftçi selden zarar görmüştür. İlçe Tarım Müdürlüğü tarafından yapılan tespitte yaklaşık 101 milyon TL’lik bir zarar olduğu tespit edilmiştir. Bununla ilgili bir Bakanlar Kurulu kararı alınıp en azından bu çiftçilerin borçlarının ertelenmesi ve nakdî yardım yapılması gerekmektedir. Yalnız, bugüne kadar, 5 Ocaktan bu tarafa herhangi bir yardım yapılmamıştır. Bunu Bakanlığın bir an önce gündemine alarak, Bakanlar Kurulu kararı alarak bu çiftçilerimizin mağduriyetinin giderilmesini talep ediyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Bakır…

7.- Isparta Milletvekili İrfan Bakır’ın, Isparta’nın Şarkikaraağaç ilçesinin Çiçekpınar ve Çarıksaraylar kasabası ile 15 köye ait 13.873 hektarlık sahada yürütülen proje çalışmalarıyla ilgili bilgi almak istediğine ilişkin açıklaması

İRFAN BAKIR (Isparta) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sorum Orman ve Su İşleri Bakanına: Isparta’nın Şarkikaraağaç ilçesinin Çiçekpınar ve Çarıksaraylar kasabası ile 15 köye ait 13.873 hektarlık saha 2001 yılında Şarkikaraağaç Sulama Birliğine devredilmiş, 2015’te birlik feshedilince saha 2017 yılında belediyeye devredilmiştir. Rehabilitasyon planlama raporlarının bittiği ve proje çalışmalarının devam ettiği belirtilmektedir. Bu çalışmalar devam ederken, Şarkikaraağaç ilçesine bağlı Salur köyünden geçen dere kanalizasyon suyundan kirlenmiş, köy halkı maskeyle gezecek duruma gelmiştir. Çevre beldelerin kanalizasyon atıklarının kirlettiği köyde hayvanlar da hastalıktan telef olmaktadır. Ayrıca, bu dere tatlı su kaynağı olan ve balıkçılık yapılan Beyşehir Gölü’ne aktığı için gölümüz açısından da büyük tehdit oluşturmaktadır. Kanalizasyon sisteminde toplanan atık sular bu proje kapsamına alınacak mıdır? Bu konu hakkında şimdiye kadar herhangi bir çalışma yapılmış mıdır? Alandaki akarsuların ve Beyşehir Gölü'nün kirlilik analizleri yapılmış mıdır? Salur köyü…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Gürer…

8.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, Hükûmetin bardo hayvan sakatatı, nişasta bazlı şurup, ayçiçek tohumu, aspir ve pamuk tohumu yağının Bosna-Hersek’ten ithalatında gümrük vergisini sıfırlamasına ilişkin açıklaması

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Teşekkürler Başkanım.

Gözünüz aydın, ülkede büyük eksikliği hissedilen bardo hayvan sakatatı için Hükûmet Bosna-Hersek’ten ithalatın gümrük vergisini sıfırladı. Ülkede onca sorun varken AKP Hükûmeti 2 bin tona kadar olan sığır, domuz, at, eşek, katır veya bardoların yenilen sakatatlarının gümrük vergisini sıfırladı.

Nişasta bazlı şurup, ayçiçeği tohumu, aspir ve pamuk tohumu yağları gümrüklerde Bosna-Hersek için sıfırlandı. Bu işin altında bir bit yeniği var. Kim domuz, at, eşek, katır veya bardo sakatatı ithal edip hangi gıdada kullanacaktır? Bilmeyenler için bardo, erkek at ile dişi eşekten meydana gelen katırın diğer farklı bir türüdür.

Teşekkürler Başkanım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Köksal…

9.- Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksal’ın, Lise Geçiş Sınavı’nda öğrenci alacak nitelikli okullar listesinde yer alan okullar belirlenirken hangi kriterlerin esas alındığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) - Sayın Başkan, sorum Millî Eğitim Bakanına: Geçtiğimiz günlerde Lise Geçiş Sınavı’nda öğrenci alacak nitelikli okullar listesi yayınlandı. Okullarımızın “nitelikli” veya “niteliksiz” olarak ayrışması yanlışı bir yana, nitelikli okul belirlenirken hangi kriterlerin esas alındığını merak ediyorum. Örneğin, seçim bölgem Afyonkarahisar’da bugüne kadar binlerce öğretmen, mimar, mühendis, doktor, avukat ve benzeri mesleklere öğrenci yetiştiren, önceki adı Anadolu Öğretmen Lisesi, yeni adı Kamil Miras Anadolu Lisesi olan okul nitelikli okullar listesine alınmadı. Binlerce mezun gibi, benim de mezunu olmaktan gurur duyduğum lisemin hangi gerekçeyle nitelikli okullar listesine alınmadığının açıklamasını bekliyoruz.

BAŞKAN - Sayın Gündoğdu…

10.- Kırklareli Milletvekili Vecdi Gündoğdu’nun, AKP’nin tarım ve hayvancılık politikalarıyla üreticiyi gırtlağına kadar borçlandırdığına ve kamu bankaları aracılığıyla çiftçiye, esnafa verilmeyen kredilerin yandaş şirketlere verildiğine ilişkin açıklaması

VECDİ GÜNDOĞDU (Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sorum Sayın Başbakana: Uygulamalarıyla on beş yılda çiftçilerin bankalara borcu 5 milyar liradan, 17 kat artarak 2017 sonunda 85 milyar liraya yükselmiştir. AKP’nin tarım ve hayvancılık politikaları üreticimizi, köylümüzü gırtlağa kadar borçlandırmıştır. Çiftçimiz üretemez, ürettiğinde ise para kazanamaz hâle getirilmiştir. Kamu bankaları aracılığıyla çiftçiye, üreticiye, esnafa verilmeyen iki yıl ödemesiz, on yıl vadeli milyon dolarlık kredileri yandaş medya sahibi olmak için yandaş şirketlere neden veriyorsunuz? Neden, yandaşa yandaş medya oluşturmak için para var da üreticiye üretmek için yok? Yoksa kamu bankalarını AKP’nin Çiftlik Bankı hâline mi getirmek istiyorlar merak ediyorum.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederim ben de.

Sayın Sürekli…

11.- İzmir Milletvekili Kerem Ali Sürekli’nin, 10 Nisan Türk polis teşkilatının kuruluşunun 173’üncü yıl dönümüne ilişkin açıklaması

KEREM ALİ SÜREKLİ (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Türk polis teşkilatımızın 173’üncü kuruluş yıl dönümünü kutluyorum.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün de dediği gibi “Herkesin polisi kendi vicdanıdır fakat polis, vicdanı olmayanların karşısındadır.” Polislerimiz, kanun hâkimiyetinin teminatıdır ve toplum güvenliğinin en temel öğesidir.

Ülkemizin birlik, beraberlik, huzur ve güveni için fedakârca görev yapan tüm polislerimize şükranlarımızı sunuyor, bu kutsal vazife uğruna şehit düşen Emniyet güçlerimizi rahmetle, gazilerimizi minnetle anıyoruz.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sürekli.

Sayın Taşkın…

12.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, Avrupa’da ve özellikle Almanya’da yükselen Türk ve İslam düşmanlığını şiddetle telin ettiğine ilişkin açıklaması

ALİ CUMHUR TAŞKIN (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Almanya’da yabancı düşmanlığı gittikçe artıyor. Hepimizin takip ettiği gibi, Avrupa ülkelerinde ve özellikle Almanya’da yaşanan Türk ve İslam düşmanlığı sadece bir nefret söylemi olma eşiğini çoktan aşarak bu ülkelerde yaşayan Türklere ve Müslümanlara yönelik fiilî saldırılara dönüşmüş ve endişe verici boyutlara yükselmiştir.

Bu hastalıklı durumun temel sebepleri olarak yabancı ve İslam düşmanlığının ve özellikle onun müşahhas şekli olan Türkiye ve Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan düşmanlığının öne çıktığını görüyoruz.

Türkiye düşmanı terör örgütleri için vazgeçilmez bir üs hâline gelen Avrupa ve Almanya, Türkiye karşıtı gösterilere her türlü imkânı sağlarken gurbetçilerimizin Türkiye lehine yapmak istediği gösteri ve yürüyüşleri anında engelliyor.

Avrupa’da ve özellikle Almanya’da yükselen bu faşizmi şiddetle telin ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Çitil…

13.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet İlker Çitil’in, içinde bulunulan haftada etkinlikleri yürütülen Dünya Sağlık Günü ve Haftası, Kalp Sağlığı Haftası ve Parkinson Günü nedeniyle farkındalığın artmasını ve vatandaşların sağlıklı yaşamalarını dilediğine ilişkin açıklaması

MEHMET İLKER ÇİTİL (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sağlık sorunları hem bireyleri hem de tüm toplumu yakından ilgilendirir ve etkiler. Sağlık konusunda bilinçlenmek, bu bilinç ve farkındalıkla hareket etmek hepimiz için çok önemlidir.

Sağlık, kalp ve Parkinson haftası gibi özel günlerle bu farkındalık artmakta ve yapılan çalışmalarla hastalıkların önlenmesine yönelik tedbirler konusunda bilinç sağlanmaktadır.

Vatandaşlarımızın sağlık ve yüksek yaşam kalitesiyle hayatlarına devam etmelerini sağlamak için çalışmalar yürütmekte ve yapılan bilinçlendirme çalışmalarını desteklemekteyiz. Madde bağımlılığı, alkol, hareketsizlik gibi zararlı alışkanlıklar sağlık sorunlarını tetikleyen unsurlardır. Bunlardan da kaçınmak daha kaliteli ve sağlıklı bir yaşam sürmemizi sağlar.

İçinde bulunduğumuz haftada etkinlikleri yürütülen Dünya Sağlık Günü ve Haftası, Kalp Haftası ve Parkinson Günü’yle bu hastalıkların farkındalığının artmasını ve her vatandaşımızın bireysel önlemler alarak sağlıklı yaşamasını diliyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çitil.

Sayın Bektaşoğlu...

14.- Giresun Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlu’nun, Millî Eğitim Bakanlığının yeni sistemiyle eğitimde fırsat eşitliğinin ortadan kalktığına ve laik, demokratik, bilimsel, çağdaş eğitime darbe vurulduğuna ilişkin açıklaması

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.

Konu yine eğitim. Yeni açıklanan sistemle, 1 milyon 200 bin öğrencinin sadece yüzde 10’u Millî Eğitim Bakanlığı tarafından nitelikli olarak değerlendirilmiş 1.367 okula yerleştirilecektir. Bu okulların 298’i imam-hatip liselerinden seçilmiştir. Benzer bir durum Giresun için de geçerlidir. İlimde, kontenjanı 780 kişi olan 2’si imam-hatip olmak üzere sadece 11 okul nitelikli okul kapsamına alınmıştır. Önceki yıllarda puan sıralamasında üstlerde yer alan, birçok alanda yer bulamamış, düşük puanlı öğrenci alan okullar nitelikli ilan edilmiştir. Örneğin, il merkezinde başarılarıyla isim yapmış, sosyal, kültürel alanda başarılı olmuş Hamdi Bozbağ Anadolu Lisesi ve Mimar Sinan Anadolu Lisesi kapsam dışında bırakılmıştır. İlçeler arasındaki mesafeler de düşünülmemiş, kendi ilçesinde tercih yapacak okul bulamayan öğrenciler başka ilçelerden tercih yapmak zorunda kalacaklardır. Bu sistemle, eğitimde fırsat eşitliği ortadan kalkıyor, laik, demokratik, bilimsel, çağdaş eğitime, Anayasa’da yer alan eğitim hakkına darbe vuruluyor. Efendiler, çocuklara kıymayın!

Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim ben de.

Sayın Yıldırım...

15.- Adıyaman Milletvekili Behçet Yıldırım’ın, Kürt dili üzerindeki baskı ve yasakların her geçen gün arttığına ilişkin açıklaması

BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) – Teşekkürler Başkanım.

Kürt dili üzerindeki baskı ve yasaklar her geçen gün artmaktadır. En son İstanbul Başakşehir’deki bir inşaat şantiyesinde Kürt işçilerin kendi aralarında Kürtçe konuşması yasaklandı. Ana firmanın taşerona gönderdiği uyarı yazısında “Şantiyede çalışan personellerin farklı lisanlarda konuşmaları diğer taşeronların personelleri de dâhil olmak üzere tüm çalışanları rahatsız etmektedir.” ifadelerine yer verildi.

Yine, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesine kayyum olarak atanan Belediye Başkanının Diyarbakır caddelerindeki, bulvarlarındaki Kürtçe-Türkçe yön tabelalarını söktürüp sadece Türkçe yazılı tabelalarla değiştirmesi Kürt halkına ve diline olan yaklaşımınızı açık bir şekilde gözler önüne sermektedir. Her konuşmasında “Ey Kürt kardeşim” diyenlerin, bu kardeşlerinin ana dili olan Kürtçeye olan bu tahammülsüzlüğünü nasıl açıklıyorsunuz? Bu tür tekçi ve kutuplaştırıcı yaklaşımları kınıyor ve bir an önce bu tür uygulamalara son verilmesi çağrısında bulunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

Sayın milletvekilleri, şimdi söz talebinde bulunan sayın grup başkan vekillerine söz vereceğim.

Sayın Akçay, buyurun.

16.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, ülkemize yönelik kuşatma hamlelerinin ekonomi alanında da devam ettiğine, bu çerçevede acil ekonomik ve yapısal tedbirlerin alınması gerektiğine, ülkemizin bir diğer önemli gündeminin de FETÖ’yle mücadele olduğuna ve bu mücadelenin bir stratejisi olması gerektiğine ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ülkemize yönelik kuşatma hamleleri ekonomi alanında da devam etmektedir. 15 Temmuz sonrasında başlatılan ekonomide kriz havası oluşturma senaryolarının yeni versiyonlarıyla karşı karşıyayız. Elbette, uluslararası siyasetteki gelişmelerin de özellikle döviz kurlarında etkisi olduğu görülmektedir. Ancak Türk milletine karşı mali ve ekonomik bir savaşla da karşı karşıya olduğumuz gerçeğini göz ardı edemeyiz. Türkiye’nin büyümesinden, kendi ayakları üzerinde durmasından, millî uyanışından rahatsız olan kaos mimarları, ekonomideki fay hatları üzerinde de oynamaktadır. Türkiye, ekonomik gözdağlarıyla susturulmak ve sindirilmek istenmektedir. Millî güvenliğe yönelik tehditlerle ekonomiyi karıştırma girişimleri aynı karanlık çevrelerin senkronize girişimidir. Cephenin bir tarafında Türkiye düşmanları, diğer tarafında aziz milletimiz vardır. Hiçbir kesimin kriz fırsatçılığına soyunmasını kabul edemeyiz. Ekonomik endişeler konusunda çığırtkanlık yapmak yerine, ayağı yere basan önerilerde bulunup devlet-millet el ele bu kuşatmadan çıkmalıyız. Acil ekonomik ve yapısal tedbirlerin alınması gerekmektedir bu çerçevede. Kur-faiz-enflasyon döngüsünü kıracak somut adımlara ve ekonomi yönetimine çekidüzen vermeye ihtiyacımız vardır. Esnafımız, üreticimiz, çiftçimiz, çalışanımız küresel simsarların pençesine bırakılmamalıdır. Türk insanını Londralı bankerler, Parisli sermayedarlar, Washingtonlu borsacıların doymaz iştahına feda ve kurban edemeyiz. Türk parasının Türk milletinin direncinin ölçüsü olduğu bilinciyle millî paramızın gücünü ve itibarını artırmalıyız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Akçay, tamamlayın lütfen.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Kararlılıkla, sabırla, birlik ve beraberlik içerisinde durursak hiç kimse helal lokmamıza el uzatmaya cesaret edemeyecektir.

Sayın Başkan, ülkemizin bir diğer önemli gündemi de FETÖ’yle mücadeledir. FETÖ’yle mücadeleyi sekteye uğratmaya yönelik adımları dikkatle takip ediyoruz. Özellikle, FETÖ’yle mücadele bahanesiyle gerçek FETÖ’cüleri arkalayanlar bu mücadelenin önündeki en büyük engeldir. FETÖ’nün kripto damarı faal ve aktiftir. Bu damar devlet ile toplumu karşı karşıya getirmek için yeni tezgâhlar peşindedir. Kripto damarın ifşa ve imhası acil bir ihtiyaç hâlini almıştır. FETÖ’yle mücadelenin başarıya ulaşması için devlet aklı topyekûn devrede olmalıdır yoksa sınırlı sayıda devlet ve siyaset adamının gayret ve çabasıyla yürütülecek bir süreç değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Lütfen…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – FETÖ’yle mücadelenin bir stratejisi olmalı, bir konsept hazırlanmalıdır, siyasi ve hukuki bir eylem planı kurgulanmalıdır; fikrî temelleri, millî hedefleri, hukuki sınırları berrak bir zihin ve siyasi kavrayışla belirlenmelidir. Terör örgütüyle mücadelenin öncelikleri belirlenmeli ve FETÖ’cülüğün standart bir tanım ve tasviri yapılmalıdır. Biriken sosyal maliyetin, devlete karşı ön yargıların ve mağduriyetlerin alınacak ciddi tedbir ve politikalarla bertaraf edileceğini de dikkate almamız gerekmektedir.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Ben de teşekkür ederim size Sayın Akçay.

Buyurun Sayın Danış Beştaş.

17.- Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın devam eden duruşmasına, kayınpederi vefat eden Muş Milletvekili Burcu Çelik’e başsağlığı dileklerini ilettiğine, Diyarbakır’da Kürtçe tabelaların Büyükşehir Belediyesi kayyumu tarafından kaldırılmasına, Adana'da on üç gün önce gerçekleştirilen bir gözaltı operasyonuna, akaryakıta yapılan zamma ve İlknur Oruç’un aylardır kanser ilacı bulamadığı için yaşamını yitirdiğine ilişkin açıklaması

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Evet, bugün de Sincan’da mahkeme devam ediyor, Selahattin Demirtaş şu an itibarıyla da hâlâ Sincan Adliye Sarayında siyaset ve hukuk dersi vermeye devam ediyor. Herkesi Demirtaş’ı dinlemeye davet ediyorum, savunmaları yaygın medyada yayınlanmasa da bu konuda bizim partimizin yapacağı açıklamaları takip etmelerini öneriyorum ve kendisine buradan sevgi ve selamlarımızı göndermek istiyorum.

Yine Burcu Çelik, Muş Milletvekilimiz, kayınpederini kaybettiği için iki gündür dışarıda, izinli çıktı. Kendisine buradan başsağlığı dileklerimizi iletiyoruz ve aynı zamanda, almış olduğu cezanın da hukuktan yoksun olduğunu ve bunu kabul edilemez bulduğumuzu bir kez daha ifade etmek istiyorum.

Sayın Başkan, dün Diyarbakır’da yön tabelaları ve adres tabelaları, Kürtçe tabelalar Büyükşehir Belediyesi kayyumu tarafından kaldırıldı; “Kürtçe yasak değil. Kürtlere düşmanlığımız, karşıtlığımız yok.” diyenlere duyurulur. Kayyum, Kürtçe yön tabelalarını, adres tabelalarını neden kaldırdı? Buradan Hükûmete atadıkları kayyum marifetini sormak istiyoruz.

Diğer bir mesele, on üç gün önce, yine Adana'da bir gözaltı operasyonu gerçekleşti, 31 kişi alındı -tamamını olmasa da önemli bir bölümünü tanıyorum- ve bugün mahkemeye çıkarılacaklar. Bir anne baba, Abidin Eye ve eşi, 2013 yılında çocuğunun cenazesini defnettiği için şu anda gözaltında, on üç gündür gözaltında. Kendileriyle beraber Filiz Zeyrek ve Eye ailesinden 6 kişi -taziye sahibi yani- yine bizim Dikili Komisyon Başkanımız Ramazan Tuncer ve MKM solisti İlyas Arzu da bulunuyor. Haklarında partimize yakın olmaları, üye olmaları dışında hiçbir iddia yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Umarız bugün serbest bırakılırlar.

Filiz Zeyrek, bir gazeteci kadın. Gerçekten gazeteciliği hakkıyla yapan biri. Elinde kamerayla tarla tarla gezerek her gün kadınlarla buluştuğuna, kentin yoksul mahallelerinde, köylerde, pazarlarda insanlara ulaşmaya çalıştığına bizzat tanıklık etmiş biriyim. Havuz medyasında çalışanlar gibi talimat usulüyle haber yapmak yerine, gerçek habere ulaşmak için gecesini gündüzüne kattı. Bu sebeple ona bugün bedel ödettirilmek isteniyor. Bilinsin ki halkımız da biz de bu gerçeğin farkındayız ve bu gerçeğin peşini bırakmayacağız hakikat yerini bulana kadar.

Sayın Başkan, dünden beri çok önemli bir gündem daha var; tabii ki zamlar. Akaryakıt fiyatları baş döndürücü bir hızla zamlanmaya devam ediyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Toparlayacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Benzin fiyatları 12 kuruşluk zamla bazı illerde 6 liranın üzerine çıkarken motorin zammı ise kendi rekorunu kırdı. Dün 17 kuruş zamlanan motorinin litre fiyatına bu gece yarısından itibaren 13 kuruşluk yeni bir zam daha yansıtılacak. Zammın ardından motorinin ortalama fiyatı Ankara’da 5,63; İstanbul’da 5,58; İzmir’de 5,62 liraya yükselecek. Motorine iki günde gelen iki zam, motorin ile benzin arasındaki farkı da azaltmış görünüyor. İstanbul’da benzin hâlen ortalama 5.494 liradan satılıyor. Böylece aradaki ortalama fiyat farkı 36 kuruşa kadar inmiş oluyor. Sürekli ekonomik büyümeden söz eden Hükûmet bu zamları da açıklasın gerçekten. Madem ekonomi kötüye gitmiyor bu zamlar neyin nesidir? Ekonomi kötüye gittiği hâlde bu neden gizlenmektedir?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Son…

BAŞKAN – Peki. Beş dakika oldu.

Buyurun.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Teşekkür ederim. Pozitif ayrımcılık olsun.

BAŞKAN – O da uygun.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Yurttaş her gün biraz daha fakirleşiyor. Bu konuda Hükûmet derhâl önlem almalıdır.

Çok önemli bir mesele, bir can kaybı. Adana Çukurova Balcalı’da kanser tedavisi gören İlknur Oruç, aylardır kanser ilacı bulamadığı için yaşamını yitirdi. İlaç talebi 2 kez Bakanlık tarafından reddedilmişti. Tedavi sırasında kullanması gereken Herceptin ve Lapatinib isimli ilaçlar Sağlık Bakanlığından aylarca onaylanmadığı için durumu giderek ağırlaşmıştı…

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Amerika’da kanıtlanmamış ilaçlar. Kanser ilaçları Türkiye’de parasız, ücretsiz.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – …ve maalesef, bu konuyu özellikle yaşamını yitirdikten sonra Hükûmetin dikkatine sunmak istiyorum. Zira ülkede on binlerce kanser hastası aynı durumda. Bakanlığın harekete geçmesi için daha fazla can kaybı yaşanmadan bunun aciliyet arz ettiğini ifade etmek istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim ben de.

Sayın Havutça, siz grup başkan vekilini temsilen mi konuşacaksınız?

NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) – Evet, temsilen Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun.

18.- Balıkesir Milletvekili Namık Havutça’nın, ABD Başkanının Suriye üzerinden Rusya’yla restleşmesinden zarar görecek olanların Suriye ile Türkiye halkı olduğuna ve Hükûmetin barışı gündeme getirmesi gerektiğine, akaryakıta yapılan zamlara ve Cumhuriyet Halk Partisi olarak emeklilikte yaşa takılanların sorunlarına uygun bir çözüm bulunmasını talep ettiklerine ilişkin açıklaması

NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Dünyamız son dönemde, ABD Başkanının Suriye üzerinden Rusya’yla restleşmesine sahne oluyor ve Suriye halkının üzerinden dünya barışı ağır bir tehdit altında ve görüyoruz ki bunun faturası ne ABD’ye ne Rusya'ya. Silah tacirlerinin ağızlarının sularını akıttığı bu senaryoda cezayı çekecek olan Suriye halkıdır ve Türkiye halkıdır. O bakımdan da biz, Hükûmetin aktif bir şekilde bu akıllı füze söylemlerinin yerine, akıllı barışı gündeme getirmesini ve bölgesel barışın hem halkımız için hem bölgemiz için çok önemli olduğunu ifade ediyoruz.

Yine, son dönemde akaryakıta yapılan zamlar, akaryakıt fiyatlarının neredeyse yüzde 60’ına varan vergi yükü halkımızı inim inim iletmektedir. Gerçekten de Hükûmetin, bu noktada, çalışanların maaşlarına yaptığı küçük zamların ne kadar komik durumda kaldığını emekçi halkımız, emekliler, çalışan devlet memurları bugün yakıcı bir şekilde yaşamaktadır. O nedenle, eğer bu şekilde devam ederse emeklilerin bu şartlarda yaşamını sürdürmesi ne yazık ki çok güç hâle gelmektedir.

Bir de, Sayın Başkan, söz almışken şunu da ifade etmek istiyorum: Onlar emeklilikte yaşa takılanlar, sayıları Türkiye’de 3 milyon civarında. Bu kişiler sigorta primlerini yatırmışlar, emekli olmayı hak etmişler ama şu anda ne emekli maaşı alabiliyorlar ne sağlık haklarından yararlanabiliyorlar ne de herhangi bir işte çalışabiliyorlar çünkü işveren bunlara iş de vermiyor. Bu bir insanlık dramı, ülkemiz adına sosyal bir yara. Hükûmetten biz derhâl… Bakın, ülkemizde şu anda 3 milyon Suriyeli mülteci yaşıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Havutça.

NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) - Onlara sağlık hakları tanınıyor. Elbette biz mültecilere -insani bir dram olarak- bunların verilmesine karşı değiliz elbette ama 3 milyon “emeklilikte yaşa takılan” dediğimiz kendi ülkemizin yurttaşları, şu anda -sağlık haklarıyla ilgili- hastaneye gidip tedavi hizmetlerinden yararlanamıyor. Bu sosyal yaranın Hükûmet tarafından görülüp uygun bir çözüm bulunmasını, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak o emekli yurttaşlarımız adına acilen talep ediyoruz, artık bu ertelenemez bir durum hâline gelmiştir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim ben de.

Sayın Havutça, siz, yerinizden de bir dakikalık söz istemiştiniz.

NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) – İfade ettim efendim.

BAŞKAN – İstifade ettiniz, değil mi?

Tamam. Teşekkür ederim.

Buyurun Sayın Bostancı.

19.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Miraç Kandili’ni kutladığına, Doğu Guta’da yaşanan kimyasal saldırının asli faillerinin bulunup cezalandırılması gerektiğine ve 12 Nisan Abdülhak Hamit Tarhan'ın ölümünün 81’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, teşekkürler.

Yarın gece Miraç Kandili. Tüm halkımızın ve Müslümanların Miraç Kandili’ni kutluyoruz. Miraç, İslam tarihinde Peygamber Efendimiz’in Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya gece vakti yürüyüşü, götürülüşü; “isrâ” olarak tanımlanıyor. Mescid-i Aksa’dan da miraç yani göğe yükselmesi ve hadis kitaplarına göre orada peygamberlerle görüşmesi ve nihayet Yüce Allah’ın huzuruna çıkması şeklindeki bir hadiseyi anlatıyor.

Miraç gecelerinde Müslümanlar dünyanın her yerinde bir araya gelerek Miraç Kandili’ni kutlarlar ibadetlerle ve Miraç’ın ima ettiği iyiliği, güzel ahlakı bir kez daha hatırlarlar, yâd ederler. Esasen, bir araya gelmekten murat: İslamiyette, Peygamber Efendimiz’in ifade ettiği gibi, “Ben güzel ahlakı tamamlamak için geldim.” dediği hadiste de işaret ettiği gibi, o güzel ahlaka ilişkin bir araya gelip toplu ibadetler marifetiyle o güzel ahlakın yolunu açmak bakımından bir vesile teşkil eder Miraç’ın kendisi de.

Bir başka husus: Suriye’de 2011 yılından bu yana, yedi yıldır büyük bir dram yaşanıyor, yüz binlerce insan hayatını kaybetti. Dünya kamuoyu her gün, hedef gözetmeksizin uçaklardan atılan, şehirleri hedef alan varil bombalarla hayatların katledilişine şahit oluyor…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bostancı, lütfen tamamlayın.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – …kadınların, çocukların, küçük bebelerin nasıl hayatlarının karartıldığına şahit oluyor. Bunun acısını en yakında olanlar daha fazla çekiyorlar ki Türkiye Cumhuriyeti, en yakınında olup bu acıyı çeken, bu acıyı paylaşan ülkelerden biri. En son Doğu Guta’da kimyasal saldırı yaşandı ve bu çerçevede, dünya önemli bir gerilimin içinde. Kimyasal saldırının asli faillerinin bulunup -ki bizce, bu, meçhul değildir, kimin ne yaptığı bellidir; Doğu Guta’da taş üstünde taş bırakmayanlar aynı zamanda bunun failleridir- geçmişteki cinayetleriyle birlikte cezalandırılmaları gerekir. Dünya kamuoyunun hakkaniyet ve adalet arayışında bu işi değerlendirirken…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın siz de Sayın Bostancı.

Bir dakika ek sürenizi veriyorum.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - …bu katliamların faillerine ilişkin doğru, tutarlı bir muhakeme, yaklaşım, dünya kamuoyunu tatmin edecek bir adalet anlayışıyla davranmaları insanlık adına yerinde olacaktır.

Bir başka husus: “Şair-i Azam“ olarak bilinen Abdülhak Hamit Tarhan'ın ölüm yıl dönümüdür. 1852’de doğan Hamit Tarhan 12 Nisan 1937’de vefat etmişti. Şiirlerini belki herkes bilmeyebilir ama “Makber” şiirini herkes bilir. Abdülhak Hamit Tarhan “Şair-i Azam“ olarak bilinirdi. “Makber” şiirini de Hindistan’dan bir deniz yolculuğundan dönerken Beyrut’ta hayatını kaybeden hanımı için kaleme almıştı. “Her yer karanlık pür nur o mevki?/Mağrip mi yoksa makber mi Ya Rab!” diye başlayan mısraları…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen Sayın Bostancı.

Buyurun

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - …şarkıya da çevrildiği için, halkımız çok iyi bilmektedir.

Bu vesileyle büyük şairimizi, kolektif müktesebatımızda çok önemli yeri olan bu edebiyat insanını anmak istedim.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim ben de.

Gündeme geçiyoruz sayın milletvekilleri.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

İlk olarak Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisini görüşeceğiz. Öneriyi okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VI.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, Batman Milletvekili Saadet Becerekli ve arkadaşları tarafından, şehir hastanelerinin yapısal sorunlarının araştırılması amacıyla 12/4/2018 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 12 Nisan 2018 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

12/4/2018

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 12/4/2018 Perşembe günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                 Meral Danış Beştaş

                                                                                                                  Adana

                                                                                                 Grup Başkan Vekili

Öneri:

12 Nisan 2018 tarihinde, Batman Milletvekili Sayın Saadet Becerekli ve arkadaşları tarafından, şehir hastanelerinin yapısal sorunlarının araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan (10/7478) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 12/4/2018 Perşembe günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere, öneri sahibi Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Adıyaman Milletvekili Behçet Yıldırım konuşacak.

Buyurun Sayın Yıldırım. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) – Teşekkürler Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Genel Kurulu ve ekranları başında bizleri izleyen değerli halkımı saygıyla selamlıyorum.

Bu hafta, 7-13 Nisan Dünya Sağlık Haftası. Bu vesileyle barış, özgürlük, demokrasi uğruna, haksız, hukuksuz bir şekilde cezaevinde tutulan Grup Başkan Vekilimiz Doktor İdris Baluken ve halk sağlığı uzmanı Profesör Doktor Onur Hamzaoğlu şahsında, ihraç edilen, tutuklanan, bedel ödeyen tüm meslektaşlarımı da buradan selamlıyor; sağlıklı bir toplum için mücadele eden tüm sağlıkçıların, halkımızın Dünya Sağlık Haftalarını kutluyorum.

Sağlık Haftası nedeniyle Meclisin gündemine taşıdığımız şehir hastaneleri hem sağlık çalışanlarının hem de halkın yoğun itirazlarına rağmen, yalan yanlış bilgilendirmelerle kamuoyuna sunulmaktadır. Sanki sağlıkta devrim yapıyorlarmış gibi, herkes kolayca ulaşıyormuş gibi, halk çok memnunmuş gibi kamuoyunu yanıltıyorsunuz.

Sağlıkta dönüşüm projeniz çöktü. Kamuda hekim kalmadı. Çoğu akademisyen özele geçti, çoğunu haksız hukuksuz yere içeri attınız. Sağlık resmen ticarileşti. Altyapıyı, birinci basamak hekimliği, koruyucu hekimliği yerle bir ettiniz. “Paran kadar sağlık” dönemi başladı.

Hep geçmişten kötü örnekler vererek kendinizi aklamaya çalışıyorsunuz. “Efendim, eskiden bıçak parası vardı, şimdi yok, kaldırdık.” diyorsunuz. Bakın bu faturaya: Geçen ay, ben bir A sınıfı hastanede muayene oldum, sadece dâhiliye muayenesi; radyolojik tetkik yok, tomografi yok, cerrahi girişim yok, bir dâhiliye muayenesi –lütfen görün- 3.500 TL fatura edildi. Bu, halkımıza fatura edildi, Meclis ödeyecek ama benim vicdanım sızladı gerçekten yani bir dâhiliye muayenesi 3.500 lira olur mu? Hani bıçak parası yoktu? Bunun içinde kaç tane bıçak parası var? Bu parayı Meclis ödeyecek, halkımız ödeyecek. Sağlık piyasalaşırsa sonuç bu olur.

Yine, geçenlerde bir vekil arkadaşım bir mide operasyonu geçirdi, fatura 28 bin TL. Meclis ödeyecek bunu, yazık değil mi? “Efendim, siz de üniversite hastanelerine, eğitim ve araştırma hastanelerine gidin.” diyeceksiniz. Orada da yoğun iş gücü nedeniyle, istediğin zaman, istediğin hekime muayene olabilmek için haftalarca, aylarca beklemek gerekiyor. Onların da dünya kadar sorunu var.

Şimdi, bugün gündeme getirdiğimiz şehir hastaneleri ayrı bir isimle yani “sağlık kampüsleri” diye ifade ediliyor. Kamusal, toplumsal kaynakların çarçur edildiği bir mega proje olarak görüyoruz biz bunu. Tıpkı ülkenin her köşesini enkaza çeviren, doğal tahribata yol açan kentsel dönüşüm, termik santraller, HES’ler, alışveriş merkezleri gibi şehir hastaneleri de doğaya ve sağlığa zararlıdır. Şehir hastaneleriyle gelişen sağlıklı yaşam hakkı değil başta inşaat, finans, tıp endüstrisi ve bilişim olmak üzere sermaye çevreleridir.

Sağlık sorunlarının çözümünde önceliklerin saptanması, tıbbi bakım hizmetlerinin, devasa hastanelerin katkısının tartışılması gerekir. Karar süreçlerinde halkın, sağlık emekçilerinin, akademinin, sağlık, emek ve meslek örgütlerinin yer alması gerekirken Meclis hatta bizzat AKP’li milletvekilleri dahi karar süreçlerinin dışında bırakılmıştır. Keza, uluslararası olumsuz deneyimler görmezden gelinmiştir, kıble sermayeye çevrilmiştir.

Çoğu hastaneden, yapılacağı bölge için ÇED raporu bile istenmiyor. Bunların denetimi yok, Sayıştay, Türkiye Büyük Millet Meclisi es geçilmiş, İhale sözleşmeleri şeffaf değil, ticari sır olarak kabul ediliyor. Projenin tasarı maliyeti dahi Sağlık Bakanlığı tarafından üstleniliyor. Risk paylaşımı konusunda devletin rolünün büyük olması, şirketin aldığı finansman kredisini ödemede güçlük çektiğinde kamu tarafından ödenmesi, yine yirmi beş yıllık işletme süresi boyunca Sağlık Bakanlığının şirkete yıllık kira ödeyecek olması, bunun yanı sıra Sağlık Bakanlığı tarafından garanti edilen hizmet ödemelerinin yüzde 70 doluluk oranına dayalı olması. Biz bunu Osmangazi Köprüsü’nden hatırlıyoruz. Halkın cebinden günlük ne kadar para çıktığından kamuoyu haberdardır. Aynı sonuç bu şehir hastanelerinde de geçerlidir.

Sağlık hizmeti topluma en yakın yerde, ulaşılabilir, uygun mekânlarda verilmelidir. Sağlığı geliştirici ve koruyucu hizmetler öncelenmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın.

BEHÇET YILDIRIM (Devamla) – Sağlıkta önceliklerin belirlenmesi ve sağlık kurumu gereksinimlerinin saptanması çalışmaları toplum, akademi, sendikalar, demokratik kitle örgütleri, meslek odalarıyla birlikte yürütülmelidir. Bizleri sağlıksız kılan ekonomik, siyasal, toplumsal, ekolojik sorunları ortadan kaldırma, sömürüsüz bir dünya, sağlık için olmazsa olmaz şarttır.

Bugün Türkiye’de öngörülen kent hastaneleri sistemi 1.000 yatak ve daha fazlası şeklinde ve tamamen şirketlere devredilmiş bir oluşumdur. Oysa hastanelerin Sağlık Bakanlığına devredilmesi ve sadece sağlık hizmeti verilmesine yönelik olması gerekmektedir.

Sonuç itibarıyla diyoruz ki faaliyete geçen şehir hastanelerinde sürekli aksaklıkların yaşanması, kamuya maliyeti ve yurttaşların sağlığa erişim hakkına dair ciddi sorunların artması bu sürecin yeniden değerlendirilmesini gerekli kılmaktadır.

Bu nedenle, Türkiye Büyük Millet Meclisi bünyesinde, şehir hastanelerinin yarattığı sorunların tespiti ve alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılması elzemdir diyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Hüseyin Çamak konuşacaklar.

Buyurun Sayın Çamak. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA HÜSEYİN ÇAMAK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; halkımızın, altyapısı güçlü ve modern teknolojiyle donatılmış hastanelerde hizmet alması elbette hepimizin arzusudur. Ancak bazı itirazlarımız var.

Kalkınma Bakanlığının raporuna göre 18 şehir hastanesinin toplam yatırım tutarı 10,5 milyar dolar. Yirmi beş yılda devlet tarafından şirketlere ödenecek kira tutarı ise 30,2 milyar dolar. Birkaç yılda sabit yatırım tutarı karşılanacak hastaneler için yirmi beş yıl boyunca yüksek miktarlarda ödemeler yapılacaktır. Yapılan hesaba göre 18 şehir hastanesi için ödenecek yıllık kira miktarı 3 milyar lirayı geçmiştir. Planlanan 31 şehir hastanesi tamamlandığında ise yıllık kira bedelinin yaklaşık 5 milyar lira olması beklenmektedir.

31 şehir hastanesi üzerinden yapılan hesaplamaya göre, şehir hastanesi başına 1.311 yatak düşmektedir. Oysa araştırmalar, 200 yatağın altında ve 600 yatağın üzerinde verimliliğin önemli oranda azaldığını göstermektedir. Şehirden uzak büyük hastanelerin yapılmasının yerine kent içinde 200 ila 600 yatak kapasiteli hastaneler kapatılmadan, yerinde kalması ve ihtiyaca göre bu kapasiteye sahip hastanelerin yaygınlaştırılmasının önemine işaret ediyor.

Şehir hastanelerinin yapılmasına Başbakanın Başkanlığındaki Yüksek Planlama Kurulu karar veriyor. Bu kurul şehir hastanelerinin yapılmasına, yapılacak hastanedeki yatak sayısı kadar yatağın mevcut hastanelerden azaltılması ya da mevcut hastanelerin kapatılması kaydıyla izin vermektedir. Böylece, şehir hastanesi kurulan illerde Sağlık Bakanlığı hastanelerinde anlamlı miktarda yeni hasta yatağı oluşmamaktadır. Örneğin kapatılan Mersin Devlet Hastanesi ile Mersin Kadın Doğum ve Çocuk Hastanesinin toplam yatak kapasitesi 812’ydi. Mersin Şehir Hastanesinde belirtilen yatak kapasitesi 1.259. Mevcut hastaneler kapatıldığı için aslında Mersin’imizde önemli oranda bir yatak artışı söz konusu olmamıştır. Bütün bu yatırım ve bedellerle kentimiz sadece 447 yatak kazanmış oldu. Son edindiğim bilgilere göre Mersin Şehir Hastanesinin aylık cirosu 22 ile 24 milyon lira arasında değişmektedir. Oysa devlet yatırımcı firmaya aylık 35-40 milyon lira arasında ödeme gerçekleştiriyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HÜSEYİN ÇAMAK (Devamla) – Sayın Başkanım, bir dakika daha alabilir miyim?

BAŞKAN – Buyurun.

HÜSEYİN ÇAMAK (Devamla) – Hem de doluluk oranı yüzde 90-95 olmasına rağmen. SUT fiyatları sekiz on yıldır artmadığından böyle bir fark meydana gelmektedir. SUT sabit kaldığından sağlık çalışanlarının döner sermayeden aldıkları ücret de yıllardır artmıyor. Çok daha önemlisi, devlet hazine garantisi vermesine karşın şehir hastanelerine sağlanan krediler bütçede görülmemektedir.

Sonuç olarak, çok daha az harcama yapılarak vatandaşın kaliteli hizmet alacağı, kolay ulaşabileceği, sağlık çalışanlarının haklarının korunacağı bir sistem kurulabilirdi.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çamak.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Kayseri Milletvekili İsmail Tamer konuşacak.

Buyurun Sayın Tamer. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL TAMER (Kayseri) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

HDP Grubu tarafından şehir hastanelerinin yapısal sorunlarının araştırılması ve sağlık hakkı kapsamında bu sorunların çözümüyle ilgili Meclis araştırması istenmiş. Bu konuda grubumun görüşlerini ifade edeceğim.

Sağlıkta dönüşüm kapsamında yapılan projeler çerçevesinde şehir hastanelerini, Sayın Cumhurbaşkanımızın Başbakanlığı döneminde “Hayalim” dediği, daha sonra da “Aşkım” diye devam ettiği hastaneler olarak ifade etmek doğru bir terimdir diye düşünüyorum. Tamamı nitelikli yataklardan oluşan şehir hastaneleri Sağlık Bakanlığı tarihinde devrim olarak nitelendirdiğimiz, tüm dünyanın da gıptayla baktığı kurumlar arasında gösterilmektedir. Nitelikli yatak dediğimizde ne anlaşılıyor? 30 metrekare odalar içerisinde televizyonu, banyosu, tuvaleti, hasta başı monitörleri ve aynı zamanda da yine hasta başı üniteleriyle birlikte mükemmel odalar olarak ifade ediliyor. 2002 yılı öncesine baktığımız zaman, Türkiye'deki bu sayı 6.500 civarındaydı. Tabii, bugün bakıyoruz; yapmış olduğumuz projelerle 34 şehir hastanemizin bu yatak kapasitelerinin 43 bine yükseltilmesi öngörülüyor. Şu ana kadar 4 hastanemiz faaliyete geçti. Biraz önce hatiplerin ifade etmiş oldukları gibi -şehir hastanelerinde zaman açısından doktor açığı ifade edildi- doktor açığıyla alakalı olmadığını ifade etmek istiyorum.

“Sürekli aksamalar vardır.” deniliyor. Tabii ki yeni yapılan yerlerde ufak tefek aksamalar olacaktır. “Kamu maliyeti” deniliyor. En önemli şey budur. Bakın, AVM’lerde kapalı alanın kirası 1 metrekare 40 dolar civarındadır.

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – AVM’lerle ilgili niye konuşuyorsunuz? AVM ticari bir işletme, orası hastane.

İSMAİL TAMER (Devamla) – Sağlık çok pahalı bir sistemdir. Bu hastaneler, aynı zamanda tıbbi cihazların dâhil olmasıyla birlikte metrekaresi 6 dolardan kiralanmış olarak karşımıza çıkıyor.

Burada konuşan tüm arkadaşlarımız doktor arkadaşlarımız. Siz 2002 yılı öncesinde bu ülkede hiç çalışmadınız mı? Hastanelerin hangi durumda olduğunu hiç bilmiyor muydunuz?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Oradan buraya sataşıyorsunuz da buradan niye sataşıyorsunuz?

İSMAİL TAMER (Devamla) – Sataşmıyorum, ifade ediyorum, siz öneri verdiğiniz için size söylüyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, bakın, uzaydan gelmediniz. Türk tabipleri olarak siz buralarda hizmet ettiniz. Özellikle, siz, Adıyaman’da hizmet ettiniz değerli Behçet kardeşim. O zaman hastanelerde ne yatak ne yatırabileceğiniz oda vardı, koğuş sistemiydi. Bugün, 43 bin nitelikli yatak sayısını gerçekleştirmiş oluyoruz. Bundan sonraki dönem içerisinde de Türkiye'de...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İSMAİL TAMER (Devamla) – Değerli Başkanım, sözlerimi bitirme açısından ifade edeyim.

BAŞKAN – Buyurun, bir dakika.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Yoğun bakım yok.

İSMAİL TAMER (Devamla) – Bakın, şimdi “yoğun bakımlar” dediğiniz zaman orada da çuvallarsınız. Türkiye’de 2002 öncesindeki yoğun bakımlar ile şimdikiler arasında dağlar kadar fark var, ben size rakamlarla biraz sonra ifade edebilirim.

Değerli arkadaşlar, şunu ifade ediyoruz: 3P sistemiyle başladığımız, kamu-özel ortaklığı sistemiyle devam ettiğimiz şehir hastaneleri Türkiye’nin bir gururudur, Türkiye’nin bir geleceğidir ve bizim, tüm Türk halkının da yatması gereken, hizmet alması gereken en önemli sağlık hizmetlerinin başında geliyor. Dolayısıyla şehir hastaneleri devam edecek, 34 tanesi bittiğinde 43 bin civarında nitelikli yatağa kavuşmuş olacaktır. Amacımız, 135 bin yatağı nitelikli yatak hâline getirmektir.

Hepinize sağlıklı günler diliyorum, teşekkür ediyorum.

HDP’nin grup önerisinin, araştırma komisyonu açılmasının karşısında olduğumu ifade ediyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Doğrusu, sayın hatip kürsüye çıkarken ilk tepkim şu oldu: Biz dinleyelim çünkü genellikle sataşıyor ama bu, özellikmiş, kürsüden de bize sataştı yani demek ki bu, bir tarz hâlinde.

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Sataşma yok.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Şimdiden bakanlığını kutluyorum yani yakında…

BAŞKAN – Sayın Danış Beştaş, talebiniz nedir? Bana söylerseniz, ona göre bir karar vereyim.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Yok, ben gerçekten tebrik ediyorum şimdiden bakanlığını. Oturduğu yerden de kürsüden de direkt bize laf atıyor.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Yani laf sokmak maksadıyla konuşuyor.

BAŞKAN – Bu muydu talebiniz?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Yok.

Bir de tabii ki vekilimizi…

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Zaman olsaydı kanseri de açıklayacaktım ama zaman yok.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

Sayın Tamer…

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Bir kere makine alımıyla…

BAŞKAN – Ben mikrofonunuzu açayım sizin.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Bir açıklama yapacağım.

BAŞKAN – Sayın Danış Beştaş, bir dakika süre veriyorum.

Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

20.- Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Kayseri Milletvekili İsmail Tamer’in HDP grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sayın Başkan, şehir hastaneleri hazine garantisinde ama maalesef, şehir hastaneleriyle toplumun tüm geleceği ipotek altına alınıyor.

Makine alımıyla övündü sayın hatip. Makine alımıyla ilgilenmek, demin söylediğim kanser hastalarının ilaç yokluğundan ölmesini engellemiyor ve nitelik olarak sağlık hizmetlerinde somut olarak geriye gitmiş durumdayız. Ben Adana Şehir Hastanesini ziyarete gittiğimde, şehir hastanesinde bu kadar danışmana ve yol gösterene rağmen kayboldum. Koca koca binalar… Sağlığa hizmet dışında -sayın hatip çok iyi tarif etti- makineyle, binayla övünmek anlamına geliyor. Bunun haricinde, bizim bu eleştirilerimizi haklı kılıyor aslında konuşması, bunun kayıtlara geçmesini istedim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Ayrıca, hatibimize Adıyaman’a ilişkin doğrudan sataşmada bulunmuştur.

BAŞKAN – Ne dedi?

BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) – Adıyaman’ın 2002 öncesi ve sonrasıyla ilgili yanlış bilgi vermekle bizi suçladı.

İSMAİL TAMER (Kayseri) – “Adıyaman’da görev yaptı.” dedim, sataşmadım, bu sataşma değil ki ya.

BAŞKAN – Bu bir sataşma değil, ben yerinizden size de bir dakika söz vereyim, bir dakikada toparlayın lütfen.

Buyurun.

21.- Adıyaman Milletvekili Behçet Yıldırım’ın, Kayseri Milletvekili İsmail Tamer’in HDP grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) – Evet, keşke İsmail arkadaşım, meslektaşım Adıyaman’ı biraz bilmiş olsa. Adıyaman’da 3 tane hastane kapatıldı, 400 yataklı tek bir hastane yapıldı, buraya ulaşım çok zor.

İSMAİL TAMER (Kayseri) – 5 yıldızlı otel konforunda bir hastane.

BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) – 5 yıldız… İçerisini doldurmadıktan sonra… Siz sağlığa ticari zekâyla bakarsanız, ticaret gözüyle bakarsanız, AVM gözüyle bakarsanız böyle yanlış işler yapmış olursunuz.

Kavga eden iki aile aynı hastaneye, aynı yere gitmek zorunda, ikinci bir hastane yok Adıyaman’da. Her zaman dile getiriyoruz, ikinci, üçüncü hastanenin mutlaka en kısa zamanda açılması gerekiyor.

Siz hep 2002 öncesinden bahsediyorsunuz, sanki bütün olumsuzlukları siz düzeltmişsiniz gibi. O zaman internet de yoktu, interneti de mi siz buldunuz?

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

Sayın Havutça, buyurun, bir dakika.

22.- Balıkesir Milletvekili Namık Havutça’nın, Kayseri Milletvekili İsmail Tamer’in HDP grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) – Şimdi, sayın konuşmacı tarafından sanki sağlık alanında Türkiye’de her şey güllük gülistanlık gibi bir tablo ortaya kondu. Oysa, biz her gün doktorların öldürülme, şiddet haberlerini izliyoruz, yoğun bakım yetersizlikleri yüzünden insanların hayatını kaybettiğini biliyoruz ve bazı hastanelerimizin, işte, Balıkesir’de örneğin eski bir tarihî hastanenin mezbelelik hâle geldiğini, Sağlık Bakanlığı tarafından buna sahip çıkılmadığını, emeklilerden sağlık hizmetinde “ilaçta katkı payı” adı altında 6 kalem ek hizmet bedeli talep edildiğini biliyoruz ve bu millet artık bunlara…

Bizi dinleyen emekli öğretmenler, işçiler, emeklilikte yaşa takılanlar, hastaneye gittiğinde hizmet alamayanlar bu sorunların çözümünü bekliyor. Siz bunlarla ilgili bir çözüm ortaya koyuyor musunuz burada?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Havutça.

NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) – Tamamlıyorum.

BAŞKAN – Bir dakikada tamamlayın lütfen.

NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) – Teşekkür ederim.

Sayın konuşmacı arkadaşım, emeklilikte yaşa takılan 3 milyon, hastaneye gittiğinde sağlık muayenesi olabiliyor mu? Olamıyor.

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Oluyor.

NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) - Şu anda olamıyor emeklilikte yaşa takılan 3 milyon. Siz bu insanların sağlık sorunlarını çözüyor musunuz? Burada lüks hastaneler yapıyorsunuz -içinde adalet olmayan lüks adalet sarayları yaptığınız gibi- içinde sağlık olmayan, içinde doktor olmayan hastaneler yapıyorsunuz.

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Ne zaman o? 2002 öncesinden bahsediyorsunuz herhâlde.

NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) - Şu anda Balıkesir’de birçok sağlık alanında doktor yetersizliği olduğunu açarsanız Sağlık Müdürüne size söyler. Biz mi bilmiyoruz bunları? Lütfen doğruları konuşalım. Sorunlara çözüm bulun. Biz hep pembe tabloyla insanları kandırmayalım.

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Türkiye’de genel sağlık sigortası var, hiç kimse sağlıksız kalmaz Türkiye’de. Bilmiyor musunuz, sizin haberiniz yok mu genel sağlık sigortasından?

NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) - Dolayısıyla, çözümü biz size öneriyoruz: Emeklilikte yaşa takılan 3 milyon şu anda sağlık hizmeti alamıyor, bunların sağlık hizmeti almasını sağlayın.

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Onlar da genel sağlık sigortası kapsamındadır.

VI.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- HDP Grubunun, Batman Milletvekili Saadet Becerekli ve arkadaşları tarafından, şehir hastanelerinin yapısal sorunlarının araştırılması amacıyla 12/4/2018 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 12 Nisan 2018 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN - Halkların Demokratik Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

Şimdi Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun grup önerisini görüşeceğiz.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş olan önerisini okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

2.- CHP Grubunun, İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdi ve arkadaşları tarafından, sağlıkta şiddetin önlenemediği, can kayıplarının yaşandığı ve hekimler başta olmak üzere sağlık personeli arasında meydan gelen intihar vakalarının araştırılması amacıyla 12/4/2018 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 12 Nisan 2018 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

12/4/2018

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 12/4/2018 Perşembe günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                                    Engin Özkoç

                                                                                                                                        Sakarya

                                                                                                                          CHP Grup Başkan Vekili

Öneri:

İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdi ve arkadaşları tarafından, sağlıkta şiddetin önlenemediği, can kayıplarının yaşandığı ve hekimler başta olmak üzere sağlık personeli arasında meydan gelen intihar vakalarının araştırılması amacıyla 12/4/2018 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis Araştırması Önergesi’nin (10/1856 esas numaralı) diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 12/4/2018 Perşembe günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere öneri sahibi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdi konuşacaklar.

Buyurun Sayın Akkuş İlgezdi. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA GAMZE AKKUŞ İLGEZDİ (İstanbul) – Sayın Başkan, hekim intiharlarının araştırılması amacıyla söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Anımsayacaksınız, geçtiğimiz aylarda 2 doktor ve 1 tıp öğrencisi aynı gün içinde intihar etmişti. Umut dolu, gencecik bir doktor olan Ece “Umarım ölümüm bazı güzel değişikliklere yol açar.” diyerek hayatına son vermişti. “Sınavım var, uykusuzum ve hazır değilim.” diyen tıp fakültesi öğrencisi Yağmur da hayallerinden vazgeçerek ölümü seçmişti. Öte taraftan, KHK’lerle görevinden alınan bir başka hekim de çalıştığı hastanede kendisini boşluğa bırakmış, geçen hafta yapılan soruşturma neticesinde suçsuz olduğu ortaya çıkmıştı. Ne acı ki suçsuzluğunun ispatlandığını göremeden hayatla vedalaşmıştı.

Bu intiharlarla birlikte, doktorların güvencesiz çalışma koşulları, psikolojik baskılar ve kangren olan sorunlar yeniden gündeme geldi. Doktor ölümlerinin yüzde 35’inin kayıtlara intihar olarak geçtiği Türkiye’de, son üç yılda 431 sağlık emekçisi hayatına son verdi ancak gerçek rakamı bilemiyoruz çünkü Sağlık Bakanlığı intihar eden sağlık emekçilerine ilişkin kayıt tutmadığını söylüyor. Ne yazık ki hayat kurtaran hekimlerimizin ölümlerinin bir istatistik değeri olmaması da acı bir tablo.

Bakın, tıp fakültesi öğrencileri arasında antidepresan kullanımının arttığını görüyoruz. Performans baskısı ve iş yükü fazlalığından dolayı hekimlerde tükenmişlik sendromu yaygınlaşıyor. Bu yüzden sağlık çalışanları “Bir defa olsun bizleri dinleyin, değiştirin bu gidişi, kulak verin ölümlerin sessizliğine.” diyorlar. Dolayısıyla bu vahim tabloyu “Kişisel meseledir.” diyerek örtmeye çalışmak vicdanlara sığar mı, sizlere soruyorum.

Peki, hayat kurtaran doktorlar nasıl oluyor da kendi hayatlarından vazgeçiyorlar? Aslında sorun henüz tıp fakültesinde başlıyor. Ağır bir eğitim sonucu, geceler boyu uykusuz kalarak sınavlara hazırlanmaları bekleniyor. İnsan bedenindeki her organı öğrenirken kendi bedenlerinden feragat etmeleri isteniyor. Yoğun ve ağır eğitim temposu içerisinde sosyal yaşamdan koparılıyorlar. Acil servis nöbetlerinde insan hayatı ellerinin arasındayken şiddetin gerçek yüzüyle tanışıyorlar. İntörnler eğitim almak için kurumlara yerleştirilirken ne yazık ki kan almadan sonda takmaya kadar birçok işin muhatabı olup hizmet vermek zorunda kalıyorlar. Bu tablo, aslında sürekli kendilerinden fedakârlık yaptıkları hayatlarının kısa özetidir. Peki, mezun olduktan sonra dertler bitiyor mu? Hayır, tabii ki bitmiyor. Mecburi hizmetlerini tamamlamadıkça diplomalarını vermediğiniz pratisyen hekimlerin dertleri ne yazık ki bitmiyor. Sistemden kaynaklanan bütün sorunları bir anlamda pratisyen hekimlerin üstüne yüklüyorsunuz.

Bu arada, uzman olmak isteyenleri belki de hayatlarında en zor sınavla tanıştırıyorsunuz, tıpta uzmanlık sınavıyla. Yüzlerce hastaya bakarken uzmanlık sınavına da hazırlanmalarını istiyorsunuz. Doktorların da insan olduğunu unutuyorsunuz. Öte taraftan, TUS’u kazanarak asistan olanları üç günde bir gelen nöbetlerle neredeyse otuz altı saat uykusuz bırakıyorsunuz. Onları ailelerinden ve sevdiklerinden yani hayattan koparıyorsunuz. Böylece sonun başlangıcını hazırlıyorsunuz.

Değerli vekiller, yeri gelmişken hatırlatayım: Artık TUS’ta cerrahi bölümler tercih edilmiyor. Bilmem tehlikenin farkında mısınız ama cerrahi asistanları ağır çalışma koşulları yüzünden istifa ediyorlar. Böyle giderse yakın gelecekte en basit cerrahi operasyonları bile yapacak cerrah bulamayacaksınız.

Bunlarla yetinmiyor, doktorları “Ne kadar çok hasta.” “Ne kadar çok puan." ya da “Ne kadar çok para.” diyerek performans sistemiyle tüketiyorsunuz. Böylece hastaneleri ticarethaneye, hastaları müşteriye, hekimleri de müşteri temsilcisine çeviriyorsunuz. 1 doktor günde 30 hasta bakarsa “az”, 60 hasta bakarsa “eh”, 120 hasta bakarsa “iyi” diyorsunuz. Ancak 1 hekimin günde 100 hasta bakmasının nasıl mümkün olabileceğinin yöntemini göstermiyorsunuz.

Evet, teşhis ve tedavi için beş dakikanın yeterli olup olmadığını da artık önemsemiyorsunuz, böylece aslında hastaların da haklarını, iyi hizmet almalarını engellemiş oluyorsunuz.

Doktorları pirim sistemiyle çalıştırdığınız için sağlığa değil, döner sermayeye önem veriyorsunuz. 30 bin kişiye 1 acil tıp uzmanının düştüğünü görmüyorsunuz. Bütün bunların sonucunda hasta ile hekim karşı karşıya geliyor ve ne yazık ki şiddetin kurbanı oluyor. Hastaneleri kameralarla donatmanın altmış dakikada 1 sağlık çalışanının şiddet görmesine engel olmayacağını siz de biliyorsunuz. Adım adım ölüme yürüyen doktorları “Müşteri her zaman haklıdır.” mantığıyla SABİM’in insafına bırakıyorsunuz. Öte taraftan, bir de OHAL’le birlikte karşımıza çıkan güvenlik soruşturmaları var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Akkuş İlgezdi.

GAMZE AKKUŞ İLGEZDİ (Devamla) - Binlerce doktorun, süren soruşturmalar nedeniyle mesleğe başlamadığını biliyoruz. Suçlu muamelesi görerek atanmayan doktorlar arasında intihar eğiliminin de gittikçe yaygınlaştığını görüyoruz. Evet, tablo bu, doktorlarımız süregelen yapısal sorunlarla birlikte geri dönüşü olmayan duygusal bir kopuşun içindeler.

Değerli vekiller, “Yaşananlar karşısında suskun kalana, yüreği sızlamayana dert anlatmak mümkün değil.” diyen acılı ailelerine borcu var hekimlerin. Bu nedenle, sağlık emekçilerini olumsuz etkileyen mecburi hizmet ve geçici görevlendirmelere bir an evvel çözüm bulmamız gerekiyor. Kırk saatlik çalışma süresi, nöbetler de dâhil olmak üzere elli saati geçmesin diyoruz. Tüm sağlık personelinin nöbet ertesi izin hakkı istisnasız uygulansın istiyoruz ve her şeyden önemlisi, tıp bir bilimdir, bilimin alternatifi olamaz, hekimini korumayan bir sağlık sistemi çökmeye mahkûmdur diyoruz. İntiharlara vesile olan, saatte 1, günde 24, ayda 720 çalışanın şiddet gördüğü, hasta ile hekimi karşı karşıya getiren bu tablo karşısında suskun kalınmamalı diyor, bu vesileyle araştırma önergemize desteğinizi bekliyor…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

GAMZE AKKUŞ İLGEZDİ (Devamla) – …kendisini halk sağlığına adayan bütün hekim arkadaşlarımın ve sağlık emekçilerinin önünde saygıyla eğiliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Ahmet Selim Yurdakul konuşacaklar.

Buyurun Sayın Yurdakul. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2003 yılında uygulamaya konulan Sağlıkta Dönüşüm Programı ve sağlıkta şiddet üzerine verilen önerge üzerinde grubum Milliyetçi Hareket Partisi adına söz aldım.

Öncelikle, dün şehadete varan kahraman askerimize ve tüm şehitlerimize Allah’tan rahmet dilerim. Yaralı askerlerimizin en kısa zamanda iyileşerek aramıza ve görevlerine dönmelerini Yüce Rabb’imden niyaz ederim.

Sağlık, eğitim ve savunma gibi siyasetüstü olan ve siyasete üstünlüğü de korunması gereken bir alandır. Bizler sağlıkla ilgili her türlü mevzuyu hem bilgi hem de tecrübelerimizle değerlendirerek tüm yapıcılığımızla önerilerimizi Türk milletine ve Hükûmete sunuyoruz.

Muhterem vatandaşlar, saygıdeğer milletvekilleri; sağlıklı bir sağlık sistemi hasta memnuniyetinin yanı sıra çalışan memnuniyetinden de doğrudan etkilenmektedir. Personel mutluluğu ve huzuru kaliteli bir sağlık sisteminin en önemli ayağıdır. Çalışanların güvenlik kaygısı içinde verimli bir çalışma ortamının kurulmasının imkânsızlığı hepimizin malumu. Bu nedenle yıllardır sağlıkta şiddet yasasının Mecliste görüşülmesi gerektiğini ifade ediyoruz. Bir kez daha tekrar edeyim: Gelin, hemen şimdi sağlıkta şiddeti sona erdirmek için ortak iradeyle bir komisyon kuralım ve çözüm yollarını araştıralım. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak daha önceden de Meclisimize hem kanun teklifini hem de Meclis önergemizi sunduk. Bunu dört partiyle birlikte, hep birlikte bir komisyon oluşturarak bir an önce çıkarırsak sağlık çalışanlarımızın ve Türk milletinin yararına olacağına inancım tamdır.

Sayın milletvekilleri, sağlık memurundan hemşiresine, sağlık teknikerinden hekimine kadar tüm personelinin huzurunu sağlamadan sistemin iyileşmesi olanaklı değildir. Bu nedenle Milliyetçi Hareket Partisi olarak sağlık personelinin özlük haklarının iyileştirilmesini teklif ediyoruz, yıpranma payını bir an önce Mecliste görüşelim diyoruz, döner sermaye gelirlerinin emekliliğe yansıtılması gerekmektedir diyoruz; sağlıkçılarımız emekli maaşlarının düşüklüğü nedeniyle emekli olamıyorlar, bu nedenle emekli sağlıkçıların maaşları yükseltilmelidir diyoruz. Bunlarla birlikte kamu sağlık kuruluşlarının cazibesini yükseltmek için mevcut çalışanların maaşları da artırılmalıdır.

Şu ana kadar yardımcı sağlık personeli olarak 9 bin atama yapılmıştır, bunun için teşekkür ediyoruz ancak bu atamanın sayısı yetersizdir ve içindeki dağılım adaletli değildir. Bu nedenle mayıs ayı içerisinde 18 bin yardımcı sağlık personeli alımı derhâl yapılmalıdır; haziran ve temmuz ayı için ek bir kadro Maliyeden talep edilmelidir.

Sağlık bir temel haktır, Milliyetçi Hareket Partisi olarak sağlık alanında konulacak her bir tuğlada elimizden gelen katkıyı yapmak üzere yapıcı eleştirimizi sunmaya devam edeceğiz.

Yüce Allah Türk milletini korusun ve yüceltsin. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yurdakul.

Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Sibel Yiğitalp konuşacak.

Buyurun Sayın Yiğitalp. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; CHP Grubu önerisi hakkında söz almış bulunmaktayım.

İçinde bulunduğumuz zor günlerden geçiyoruz ve herkes kendi payına düşeni yaşıyor. Bunlardan da en çok hayatını yaşama ve yaşatmaya adamış hekimler ve sağlık emekçileri kendi payına düşen zorluğu yaşıyorlar.

Bu arada -bu hafta Sağlık Haftası- bütün sağlık emekçilerinin de haftasını kutluyorum, herkese sağlıklı günler diliyorum. Başta Onur Hocamız, Sayın Onur Hamzaoğlu, hayatını, yaşamını ve mesleğini insan haklarına ve sağlığa adamış Onur Hocaya -eğer izliyorsa- saygı ve selamlarımı iletiyorum. İdris Başkana, aslında bütün sağlık emekçilerine sevgi ve selamlarımı iletiyorum.

Şimdi, ülkemizde başta hekimler olmak üzere çok fazla sayıda sorun var ve arkadaşlar hekimler üzerinden vermiş araştırma önergesini ama aslında bir bütün olarak sağlık çalışanlarının hemen hemen hepsinin bu tip problemleri var ve intihar vakası sadece hekimler için değil, o diğer çalışan arkadaşlarımız için de gerçekleşmiş. Bütün sağlık çalışanları aslında bu sorunu yaşıyor ve sayımız da aslında oldukça yüksek. Ben size birkaç sayı verip kısaca bir değerlendirme yapmak istiyorum.

Bakın, 2015’te 10’u hekim olmak üzere 71 hemşire, 99’u diğer sağlık personelinden oluşan 180 sağlık emekçisi intihar etmiş. Yine, 2016’da 11’i hekim olmak üzere, 56 hemşire, 62’si diğer sağlık personeli olmak üzere 129 sağlık emekçisi de intihar etmiş. En son 2017’ye baktığımızda 3’ü hekim, 53’ü hemşire, 66’sı diğer personelden oluşan 122 sağlık emekçisi intihar etmiş.

Şimdi, bunlar çok büyük bir rakam. Yani burada bu rakamlara, bu sonuçlara baktığımızda aslında sağlığın ne aşamada olduğunu görmek mümkün çünkü insanlar en az sekiz saat çalışıyor. Biliyorsunuz, performans sistemi var ve bununla birlikte Sağlıkta Dönüşüm Programı uygulanıyor ve bu performans sisteminde insanlar neredeyse kazan-kazan-kazana dönüştürülmüş ve çok kısa süre içerisinde çok hızlıca muayene ve tedavi etmek zorunda. Şimdi, gelen hasta açısından da problemdir, çalışan sağlık emekçisi için de problemdir. Her iki tarafı da karşı karşıya getiren bir performans sistemi var. Bu yetmedi; şimdi, Sağlıkta Dönüşüm üzerinden şehir hastaneleri var. Problemleri kat be kat yükselten ve gittikçe daha çok zorlayan bir sistemle karşı karşıyayız ve bu sistem de bir an önce normal, herkesin ulaşabileceği, erişebileceği, ücretsiz sağlık hizmetleriyle ancak sağlanabilir. Lakin bu nedense olmuyor. Bunu yapmanızı beklemiyorum çünkü her şeyin özelleştiğini biliyoruz. “A sınıfı, B sınıfı, A-I sınıfı, A-II sınıfı” diye bir sürü hastaneler tanımlandırıldı ama şehir hastanelerinin oluşturulduğu yerlerde insanlar şehir merkezindeki hastaneye gidemeyecek. Çünkü bütün hastaneler kapatılacak, herkes şehir hastanesine gitmek zorunda kalacak. Nereye gidebilir en fazla? Özel hastaneye gidebilir. Dolayısıyla bu kendi içindeki adaletsizlik ve dezavantajlı durum da hem sağlık çalışanını hem de vatandaşı çok zorlayan bir durum.

Şimdi, bunun dışında da ben kısaca şunu söylemek istiyorum: TTB, biliyorsunuz, 14 Mart Tıp Bayramı’yla ilgili kısa bir deklarasyon yayımlamıştı, talepleri vardı. O taleplerin de altını çizerek hem talepleri seslendirmek ve hem de bu taleplere cevap vermeniz amacıyla seslendirip…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Yiğitalp.

SİBEL YİĞİTALP (Devamla) – Şimdi, TTB’nin 14 Martta açıkladığı, acil olarak karşılanmasını istediği talepler ve biz parti olarak da bu taleplere sahip çıkıyoruz.

Bakın, diyor ki: “Emekli hekim ve hekim ücretleri artırılsın. Yıpranma payı hakkımız verilsin. TTB Sağlıkta Şiddet Yasa Tasarısı yasalaşsın. Türk Ceza Kanunu’na ek madde önerisi sağlık çalışanlarına şiddetle ilgili olarak yasalaşsın.” Aynı zamanda güvenlik soruşturmaları nedeniyle bekletilen ya da ataması yapılmayan sağlık emekçilerinin bir an önce atamasının yapılmasını talep ediyorlar. Biz de bu talebi yineliyoruz. Aynı zamanda bütün sağlık çalışanlarının aynı yıpranma payı hakkı mutlaka verilmelidir. Bu, radyolojiden tutun, ta nükleer tıpa kadar bütün birimler için geçerli olmalıdır. Sadece hekimler değil, bütün sağlık çalışanlarının yıpranma hakkını ve mevcut çalışma koşullarının düzeltilmesi ve performans sistemi başta olmak üzere ticarileşen sağlık endüstrisine karşı ne tutum almışız, bunu da belirtmek istiyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Uşak Milletvekili Alim Tunç konuşacaklar.

Buyurun Sayın Tunç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ALİM TUNÇ (Uşak) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan evvel, büyük bir özveriyle çalışan ve bu uğurda hiçbir fedakârlıktan kaçınmayan, milletimizin huzur ve güvenliğini sağlayan Türk polis teşkilatının 173’üncü kuruluş yıl dönümünü kutlamak istiyorum. Şehitlerimize Allah’tan rahmet, gazilerimize de şükranlarımı sunmak istiyorum.

Sağlık personeline yönelik şiddet olaylarının kayıt altına alınması ve bununla ilgili araştırma yapılmasıyla ilgili verilen önergeyle ilgili sizlerle bazı şeyleri ben de paylaşmak istiyorum.

Özellikle 2002 öncesinde istatistiklerin olmadığı ve sağlık ocaklarının sadece RPT olarak çalışma yaptığı, hastanelerimizin muayenehanelerle desteklendiği bir dönemden bugün, doğrudur, çalışanlarımıza, hekimlerimize, tüm çalışan sağlık personelimize daha fazla yük binmiştir, daha fazla çalışmak durumundadırlar ve bununla ilgili çalışmalarda Bakanlığımız ve Hükûmetimiz tarafından gerekli önlemler alınmaktadır.

Özellikle hasta haklarıyla birlikte sağlık personeline karşı şiddet olaylarının artışı söz konusudur. Bununla ilgili de Bakanlığımızın beyaz kod uygulaması ve hukuki süreçte hukuki desteklerin verilmesiyle ilgili genelgelerin yapılmasıyla beraber bunda belirli bir oranda düşüş sağlanmıştır ancak şunu unutmamak gerekir ki bunların tamamen önlenmesi eğitimle ilgili bir hadisedir. İnsanlarımızın canı yandığında, hastaneye gittiğinde ve bununla birlikte de orada istenildiği şekilde hareket edilmediği takdirde onların sabırsızlıklarıyla, bazen de bizim sağlık çalışanlarımızın o andaki yoğunluktan dolayı gecikmeleriyle birtakım aksaklıklar yaşanmaktadır. Ama, bununla birlikte, Sağlık Bakanlığımız özellikle bu konuda çalışan cezaevi görevlilerine, öğretmenlerimize, hasta yakınlarına, sağlık personelimize, herkese eğitim çalışmaları başlatmış ve bu konuda da önemli mesafeler katetmiştir.

Ülkemizdeki intihar vakaları, özellikle sağlık çalışanlarıyla ilgili intihar vakaları göz önünde. 2016, 2017’yle ilgili bazı veriler var. Geçmişle ilgili verilerin olmaması… Biraz önce de söylediğim gibi, doktor sayısını bilmediğimiz, sağlık personeli sayısını bilmediğimiz bir dönemden beş yıldızlı hastanelerin, aile hekimliği sisteminin getirildiği ve hasta memnuniyetinin yüzde 78’lere ulaştığı bir döneme geldik.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Tunç, tamamlayın lütfen, bir dakika…

ALİM TUNÇ (Devamla) – O nedenle de son dönemlerdeki istatistiklerde ülkemizdeki sağlık çalışanları ve hekimlerdeki intihar vakaları genel orana göre, toplamda 100 binde 4,1 olan genel intihar vakalarına göre 100 binde 0,2’dir hekimlerde, sağlık personelinde bu 1,1’dir.

O nedenle bu konuda bir araştırma yapılmasından ziyade, beklenilen, diğer konuşmacılarımızın da söylediği, sağlıkta hekimlerimizin ve sağlık çalışanlarımızın beklediği yıpranma ve döner sermaye paylarının bir an önce sağlık çalışanlarımıza iletilmesiyle ilgili kanunu bir an önce çıkarmamız gerektiğini düşünüyorum. Bu araştırmanın gerekli olmadığını sizlerle paylaşmak istiyorum.

Hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

NURETTİN DEMİR (Muğla) - O zaman “evet” deyin. “Evet” deyin de yapalım şu araştırmayı.

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – “Evet” deyin, hekimleri üzmeyin.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tunç.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.37

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati:16.05

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Barış KARADENİZ (Sinop)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 85’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/929) ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 548) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

Sayın milletvekilleri, dünkü birleşimde, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen 548 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın birinci bölümünde yer alan 14’üncü maddesi kabul edilmişti.

Şimdi 15’inci madde üzerinde iki adet önerge vardır, onları görüşeceğiz.

Önergeler aynı mahiyette olduğundan birlikte işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 548 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 15’inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                Meral Danış Beştaş                                  Bedia Özgökçe Ertan                      Dirayet Dilan Taşdemir

                                          Adana                                                         Van                                                           Ağrı

                                Ayşe Acar Başaran                               Mahmut Celadet Gaydalı                               Behçet Yıldırım

                                         Batman                                                       Bitlis                                                     Adıyaman

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

                                     Burcu Köksal                                         Ömer Fethi Gürer                              Kamil Okyay Sındır

                                   Afyonkarahisar                                                Niğde                                                        İzmir

                                      Ali Akyıldız                                           Namık Havutça                                          Engin Özkoç

                                           Sivas                                                      Balıkesir                                                    Sakarya

                                                                                                     Orhan Sarıbal

                                                                                                            Bursa

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergelere Komisyon katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET BABAOĞLU (Konya) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılamıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde Adıyaman Milletvekili Sayın Behçet Yıldırım konuşacak.

Buyurun Sayın Yıldırım.

BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) – Teşekkürler Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi partim HDP adına saygıyla selamlıyorum.

Bu tasarıda “tarım” “sulama” kavramları geçince en bariz örnek olarak -içinde olduğum, yaşadığım il Adıyaman- GAP gelir aklımıza. GAP projesinin, doğal olarak bu projenin en büyük mağduru da maalesef Adıyaman olmuştur.

Adıyaman’da Bebek 1, Bebek 2 projeleri var, yıllardır bu projeler bir türlü hayata geçmedi. Sulama projeleri, Atatürk Barajı en çok toprağı Adıyaman'dan almıştır ancak en az suyu Adıyaman'a vermiştir. Kendimizi bildik bileli, bu ova köylerinin sulu tarıma geçmesi için Bebek 1, Bebek 2 projeleri var; bu bebekler bir türlü doğmadılar, bir türlü büyümediler. Her yıl “Bu sene bu sulama projeleri tamamlanacak.” deniyor ancak ortada bir şey yok. Bu Hükûmet ova köylerinin, tarım arazilerinin sulanmasına ilişkin maliyetsiz bir projeyi bile hayata geçirmemiştir.

Adıyaman’da, dört bir tarafı sularla çevrili bir kent olmasına rağmen, bugün hâlâ büyük ölçekte susuz tarım yapılmaktadır. Son zamanlarda bırakın sulu tarımı, içecek su bile bulamıyoruz. Kendi toprağında çalışacak, üretecek Adıyaman halkı ırgatlığa, işsizliğe, yoksulluğa mahkûm edilmiştir.

Bu yasa tasarısından sonra anladım ki bu sulama projeleri asla hayata geçmeyecek çünkü şu an bu projeler hayata geçerse köylü, çiftçi kendi yaşam alanlarında kendi üretimiyle kazanacak. Bunu istemiyorlar. Ancak bu ve benzeri tasarılar hayata geçtikten sonra yani tarım alanları çiftçiden, köylüden alınıp sermaye şirketlerine geçtikten sonra o araziler suya kavuşacak.

Bakın “arazi toplulaştırması” adı altında toprak yerel üreticiden alınıp “endüstriyel tarım” adı altında şirketlere devredilecek. İşte, o zaman, bugün o sulama projesini hayata geçirmeyenler, yarın şirketlere “teşvik” adı altında, köylüden, çiftçiden aldığı vergileri şirketlere “destek” adı altında aktaracaktır. İşte, o zaman, bugün yapılmayan Bebek 1, Bebek 2 projeleri “Baby 1” “Baby 2” olarak hayata geçecek, yabancı şirketlerin hizmetine “teşvik” diye sunulacaktır.

Kamunun tüm üretim alanları kamudayken hiçbir şekilde desteklenmeyecek, teşvik edilmeyecek. Ancak bu tasarıların gösterdiği yol haritaları nihayete erince, işte o zaman su bu topraklarla buluşacak, ancak o zaman, ne o su ne o toprak bu halkın olacak, o şirketlerin malı olacaktır.

Şu an, hâlihazırda Atatürk Barajı’nda buharlaşan su tarım arazilerini sulamıyor ama ilginç bir şekilde, Adıyaman’da hangi dereden iki tas su geçiyorsa oraya bir HES, bir baraj yapılıyor. Bu baraj ve HES projeleriyle pek çok yerleşim yerinin suya erişim hakkı engellenmiş, nehir, çay ve derelerin barajlarda toplanmasıyla başta balık türleri olmak üzere sudaki yaşam da kısmen yok olmuştur. Doğanın milyarlarca yılda meydana getirdiği doğal yaşam alanları, yapılacak bu projeyle bir iki yıl içinde yok olacaktır. Bu ülkenin yaylaları, bu ülkenin meraları, bu ülkenin suları, bu ülkenin ormanları hatta bu ülkenin dağı, taşı, kayalıkları talana açılmıştır. Biraz önce Adıyaman için verdiğim örnekler, tüm ülke için de geçerlidir. Bulunduğunuz hangi şehrin deresi, dağı taşı yağmalanmıyor ki.

Su havzalarında yaşam sadece o havzada var olan şirketler tarafından sürdürülebilir hâle getirilmektedir. Havzada var olan halkların, orman, mera ve su ekosistemlerinde yaşayan canlıların yaşam hakkı, geçimlik tarım ve hayvancılık ile ormancılık sona ermektedir.

Şimdi öyle zorla, silahla, şiddetle gelmiyorlar; şimdi yasayla geliyorlar hatta yasayla davet ediliyorlar. Bugün teşviklerini halkın yararına değil, sermaye şirketlerinin hizmetine sunmuştur bu Hükûmet. “Her şey, ülkenin dereleri, suları, dağları taşları satılıktır.” durumuna geldik. “Millî ve yerliyim.” iddiasındaki bir hükûmet Ahmet'in, Mehmet'in taşını toprağını, suyunu, ağacını satar mı? Kamunun üretim araçlarını, özel şirketlere “yasa” diye pazarlar mı? İstihdamı arttırmak adına “sermaye şirketlerine teşvik” diye para dağıtırken kendi çiftçisini, kendi köylüsünü niye teşvik etmez? Üretmeye çalışan yerel üreticinin elektriğini, suyunu niye keser? Kendi üreticisine, kendi köylüsüne, kendi çiftçisine bu düşmanlık niye? Bu durumun bir an önce düzeltilmesini umuyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde şimdi de Bursa Milletvekili Sayın Orhan Sarıbal konuşacaklar.

Buyurun Sayın Sarıbal. (CHP sıralarından alkışlar)

ORHAN SARIBAL (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; orman yangınlarının söndürülmesinde gönüllülük esasına dayalı bir yöntem getiriliyor. Yani daha önce mükellefiyet kavramı vardı, mükellefiyet kavramının özelliği şuydu: 18 ile 50 yaş arasındaki vatandaşların bulundukları bölgede yangın çıktığında yangını söndürme zorunlulukları, bir çalışma ve çabaları vardı. Bunun yerine şimdi, gönüllülük esasına dayalı bir yöntem getiriliyor.

Bir kere, adını doğru koymak lazım; yangının, orman yangının getirdiği sorunları paylaşmamız lazım. Birincisi: Orman dediğimiz şeyin, iklim değişikliği ve küresel ısınmaya çok büyük etkisi var. O yüzden, orman yangını bir küresel sorundur, bunu görmek gerekiyor.

İkincisi ve önemli olan, bizim su kaynaklarımızın en önemli unsuru ormanlardır. Ne kadar orman varsa, ne kadar dağ, bayır varsa o kadar çok su rezervimiz, o kadar çok su birikimimiz olacak demektir.

Diğer bir konu: Elbette orman, bitki örtüsü açısından, bitkisel olarak çok önemli bir biyolojik çeşitlilik içerir. Hayvansal varlık olarak da çok çeşitli hayvan türlerini barındırır, besler ve hayatla, insanlıkla bir bütündür.

Şöyle bir hikayeyi sizinle paylaşmak isterim: Örneğin, 1980 ile 2000 yılları arasındaki o uzunca süreçte yaklaşık olarak hemen hemen 70 bin civarında yangın olup 16 milyon dekar alanın kaybolduğunu, onun yerine kısmen ormanların yenilendiğini görüyoruz. Geçmişten ve bugünden itibaren en büyük problemimiz de yaşanan orman yangınlarından sonra yeni ormanların dikilememesi, başka amaçlarla kullanılması. 2002’den bugüne yani on altı yıllık tarihsel süreçte ise yaklaşık olarak 35 bin civarında yangın görülüyor ve yaşanmış bu yangınlarda yaklaşık olarak 146 bin hektar yani 1 milyon 460 bin dekar alanın yandığını görüyoruz. Eğer böyle, bu hızla devam ederse o altmış yıllık, altmış üç yıllık tarihsel geçmiş açısından yaklaşık olarak 100 binin üzerinde orman yangını olacak ve o geride kalan dönemden çok daha fazla bir alanın yanmış olacağını göreceğiz.

Sadece bu kadar mı? Bu kıyaslamayı çok net yapmamız gerekiyor. Sayın Bakan bu işin içinde olduğu için çok net biliyordur. 1980’lerde, 70’li yıllarda eski yöntemlerle yani klasik köylü yapımız içerisinde, kır insanımız kürekle, kazmayla, çapayla, testereyle yani var olan imkânsızlıklar üzerinden orman yangınını söndürme çabası sürdürüyordu. Bir örnek vermek isterim bunun üzerinden: Sene 1980. 1980 yılında yaklaşık 2.500 adet orman yangını oluyor. Bu 2.500 adet orman yangını nedeniyle 5 bin hektar orman yanıyor ve 2017 yılında -o 5 bin hektar yanan ormanın söndürülmesinde, biraz önce söyledim, süpürge, kürek, testere, şaplak kullanılıyor Sayın Bakan- 2.411 yangın oluyor, 11.493 hektar yani 1 milyon 149 bin dekar alan yanıyor. Soruyu şuradan soruyoruz: O gün şaplak vardı, testere vardı, kürek vardı, kazma vardı, emek vardı; şimdi jetiniz var Sayın Bakan, uçaklarınız var, arazi araçlarınız var, helikopterleriniz var, her türlü olanak var ve yangın söndürmede çok daha kötü, hemen hemen 2 kat daha kötü durumdasınız. Neden? Çünkü o gün ormanlara sahip çıkan bir köylü vardı. On altı yıldır siz, köylüyü yoksullaştırdınız, ormandan, kırdan boşalttınız, şimdi orayı sahipsiz bıraktınız. Yani sorun şu: Karnını ormandan doyuran köylü, ormanı namusu ve işi sayıp orayı koruyordu, şimdi köylü de kalmadı, ormancı da kalmadı.

BAŞKAN – Genel Kurula hitap eder misiniz lütfen.

ORHAN SARIBAL (Devamla) – Bakın, dünyada, gelişmiş toplumlar bir balık için ya da bir tek kuş için kocaman bir projeyi iptal ediyorlar, kocaman bir projeyi yani ormanlarını koruyorlar. Bizden örnek vereceğim, mesela Kumluca Adrasan yangını, İzmir Seferihisar yangını ve Güvercinlik köyü Muğla, Alanya yangını; o yangınlarda Sayın Bakanın şöyle bir açıklaması var: “Şükürler olsun otelleri kurtardık.” Şimdi, birinin bir kuş ve bir balık nedeniyle projeyi iptal edip…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ORHAN SARIBAL (Devamla) - …bu küresel sorunlar nedeniyle ormanları koruma talebi var, koruma isteği var.

BAŞKAN – Sayın Sarıbal, bir dakika...

ORHAN SARIBAL (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Biz de zenginlerin otellerini kurtarmak adına, yangını boş ver, ormanı boş ver, önemli olan kıyılarımızda, dağlarımızda, ormanlarımızda yani hayatın her alanında, bize ait olan ormanlarda, kıyılarda haksızca, hukuksuzca, rant ve kâr uğruna yaptırdığımız otelleri, iyi ki yanmadılar, iyi ki varlar, onları korumanın telaşına düşüyoruz. O yüzden bu madde ormanlarının yok edilmesine dayalı bir maddedir. O yüzden ormanları korumak gönüllülük esasına değil, Bakanlığın doğru, sürekli, sürdürülebilir, yangınların çıkmamasına dayalı bir politika sürdürmesine bağlıdır. O yüzden bu maddenin iptalini talep ediyoruz.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

16’ncı maddede iki adet önerge vardır, ikisi de aynı mahiyettedir, birlikte işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 548 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 16’ncı maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                Meral Danış Beştaş                                  Bedia Özgökçe Ertan                      Dirayet Dilan Taşdemir

                                          Adana                                                         Van                                                           Ağrı

                                Ayşe Acar Başaran                               Mahmut Celadet Gaydalı                                             

                                         Batman                                                       Bitlis                                                            

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

                                     Burcu Köksal                                         Ömer Fethi Gürer                                         Tanju Özcan

                                   Afyonkarahisar                                                Niğde                                                         Bolu

                                      Ali Akyıldız                                           Namık Havutça                                          Engin Özkoç

                                           Sivas                                                      Balıkesir                                                    Sakarya

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergelere Komisyon katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET BABAOĞLU (Konya) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılamıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ilk olarak Adana Milletvekili Sayın Meral Danış Beştaş konuşacaklar.

Buyurun Sayın Danış Beştaş. (HDP sıralarından alkışlar)

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, dün Balıkesir’de bir cinsel istismar vakası oldu. Doğrusu, çok önemli. Haftaya cinsel istismarla ilgili tasarı da KEFEK ve Adalet Komisyonuna gelecek ama maalesef istismar saldırıları ve cezasızlık politikası da devam ediyor. Bunu üzülerek paylaşmak isterim. Balıkesir’de lise öğrencisi 15 yaşındaki E. S. 53 yaşındaki K.Ç.’nin cinsel saldırısına uğradığını beyan etti. Balıkesir Atatürk Devlet Hastanesi 22 Şubatta muayene ettikten sonra “Akut stres bozukluğunun tam kriterlerini karşıladığı, dolayısıyla ruh sağlığının bozulduğu yönünde tıbbi kanaat oluşmuştur.” şeklinde bir rapor verdi. Gözaltına alınan şüpheli ise bildik bir savunma yapmış yine. “Ben saldırmadım E. S.’ye, annesiyle ilişkim var.” şeklinde bir savunma yapmış. Şimdi, çocuğun maruz kaldığı taciz nedeniyle ruh sağlığının bozulduğu raporlarla kanıtlanmasına rağmen Balıkesir 1. Sulh Ceza Hâkimliği, sarkıntılık yapmak suretiyle çocuğa cinsel istismar suçundan şüpheliyi en yakın karakola imza atmak şartıyla, adli kontrol şartıyla serbest bırakmış.

Gerçekten bu karar yeni bir karar, dün oldu ama buna benzer binlerce kararın olduğunu biliyoruz. Çocuklara yönelik cinsel istismar suçlarında yargının tutumu genellikle cezasızlık yönünde oluyor ve -bizim de gündemimizde ülke olarak- biliyorsunuz, şu anda, gerçekten cinsel istismar ülkemizin büyük utancı olmaya devam ediyor. Dünyanın en fazla cinsel istismar suçu işlenen ülkelerinin başında Türkiye geliyor. Ne kadar tepki yükselirse yükselsin, bu suça “artık yeter” desek de Hükûmet her seferinde cinsel istismar suçlarının cezalarını artıran bir tasarıyla göz boyamaya çalışıyor. Bu hafta yine Meclis gündemine böyle bir tasarı geldi. Her zaman olduğu gibi konuyu doğru dürüst tartışmadan, tartışılmasına olanak vermeden, istismar konusunda çalışan uzman ve kurumların, muhalefetin önerileri dikkate alınmadan bir oldubitti meselesiyle karşı karşıyayız. Yine, diğer tasarılarda olduğu gibi, suçun üstünü örtmekten öteye gidemeyecek bir tasarıyla karşı karşıyayız.

Değerli milletvekilleri, bu konuda Anayasa Mahkemesi Türk Ceza Kanunu’nun 103’üncü maddesine ilişkin, sonuçta 15 yaşını tamamlamamış her çocuğa karşı her türlü cinsel davranışın cinsel istismar sayılacağına ilişkin hükmünü iptal etmişti ve bu iptal kararının ardından, 2016 yılı Kasım ayında söz konusu maddeyle ilgili düzenleme kabul edildi. Bu konuda, kadın örgütlerinin, kadınların, sivil toplumun hiçbir itirazı esas alınmadı ve tüm itirazlara rağmen, 12-15 yaş arasında rıza aranamayacağını belirten bir ifadenin kanuna eklenmesi talebimiz karşılık bulmadı.

Şimdi, şu anki tasarıya yönelik eleştirilerimizi söylemek istiyorum. Daha önce bu suçların cezası yok muydu? Tabii ki vardı. Mevcut cezalar uygulanmıyor, cezalar arttırılıyor. Kastrasyon -yani hadım- cezası öngörülüyor. Şimdi, eğer kanunda “hadım” tanımlanırsa, çıkarılmak istenen yasayla cinsel suç ve suçlu aslında tıbbileştirilmiş oluyor. Fakat cinsel istismar bir suçtur, bunu işleyen de suçludur; yani, tedavi edilecek bir hastalık değil, cezalandırılması gereken ciddi bir suç var ortada. Bununla ilgili, istismarın yaşının olmadığını bir kez daha ifade etmek istiyorum. Kaç yaşındaki çocuğa karşı işlenirse işlensin ağır suçtur ve hiçbir çocuğun istismara rızası olamaz, hukuk da rıza arayamaz.

Tasarıya karşı, şüphesiz, Genel Kurulda da, Komisyonda da sözlerimizi söyleyeceğiz ancak AKP Hükûmetinin on beş yıllık iktidarında cinsel istismar ve tecavüz suçlarına karşı samimi ve etkin bir politikasının olmadığını da şimdiden ifade etmek istiyoruz. İtirazlarımızı dikkate alın. Kadınların, kadın kurumlarının, Türkiye'nin yarısını oluşturan nüfusun itirazlarını dikkate almadan yapacağınız her türlü kanunlaşma faaliyetinin sonucunda, maalesef -biraz önce ifade ettiğim gibi, Balıkesir’deki çocukta gördüğümüz gibi cezasızlıkla- failler, suçlular dışarıda olmaya devam edecek.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim ben de.

Aynı mahiyetteki diğer önerge üzerinde Balıkesir Milletvekili Namık Havutça konuşacaklar.

Buyurun Sayın Havutça. (CHP sıralarından alkışlar)

NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, konumuz çiftçilik, sulama birlikleri ve Sayın Bakan da burada. Sayın Bakan, öncelikle, benim bölgemde, Balıkesir Manyas Çakırca köyünde köylülerin bidayetten beri işledikleri arazilere Orman Bakanlığı el koymuş. Köylüler “Ya Bakanlığa defalarca müracaat ettik. Bidayetten beri, dedemizden bize, bizden çocuklarımıza kalan bu arazilere Orman el koydu; ne para veriyor, ne kira veriyor.” diyor. Manyas Çakırca köyü Sayın Bakanım. Mülkiyetine el konulmuş Sayın Bakanım. Köylü diyor ki bana, az önce aradı Manyas’tan: “Ya, Namık Bey, beş yıldan beri biz arazimizi ekemiyoruz, Orman el koydu.” Ee, nasıl el koydu? El koyduysanız -evet, devlet olarak ihtiyaç hâlinde kamu adına el konulabilir ama- vatandaşın arazisinin bedelini ödeyelim Sayın Bakanım. Manyas Çakırca köyü Sayın Bakanım.

Diğer yandan, tabii, Bakanlık sulama projeleri yapıyor. Bizim Balıkesir Bandırma Tahirova, Gönen Çayı’nın Güney Marmara’dan Erdek Körfezi’ne döküldüğü noktada çok güzel alüvyon bir ovamız var, benim de o köyde ailem çiftçilik yapıyor. Orada Gönen Sulama Projesi kapsamında ihale edildi, köylülerin arazileri toplulaştırma yapıldı; ne yol yapıldı ne altyapı yapıldı, müteahhide dünya kadar para ödendi. Bunu köylüler defalarca dile getirdiler hâlâ çözüm bulunabilmiş değil. Ya, bu devletin paraları müteahhitlere şey mi yapılıyor, iş yapmasın diye mi veriliyor? Takibi yapılıyor mu Bakanlık tarafından? Soruyorum işte. Adres veriyorum, yer veriyorum. Köylüler hâlâ orada, diyorlar ki: “Yolumuz yapılmadı, altyapımız yapılmadı, ulaşım sağlayamıyoruz.” ve iki senede mağdur edildi köylüler, topraklarını ekemedi. Bunların derhâl çözülmesi lazım.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, bakın, size Türkiye’nin tarımıyla ilgili birkaç rakam vermek istiyorum. Adalet ve Kalkınma Partisi iktidara geldiğinde, 2002 yılında Türkiye’de ekilebilir arazi miktarı 26,6 milyon hektar; 2016 yılında 23,8 milyon hektar. Ne oldu bu araziler? Verimsiz mi oldu, kayıp mı ettik? Hayır, kaybetmedik. Çiftçi toprağını terk ediyor, çiftçi ekim yapamıyor. Neden? Çünkü dünyanın en pahalı mazotu, en pahalı girdisiyle üretim yapmaya çalışıyor çiftçi. Çiftçi topraklarını terk ediyor. Neden? Dünyanın en pahalı mazotu. Bakın, dünyanın en pahalı mazotunun olduğu diğer bir yer de Norveç. Norveç’te gayrisafi millî hasıladan kişi başına düşen gelir 95 bin dolar, “Türkiye’de 10 bin dolar.” diye övünüyorsunuz. Bırakın 10 bin doları, çiftçinin gayrisafi millî hasıladan yılda aldığı 2 bin dolar bile değil; buna rağmen çiftçi 5 bin lira, 6 bin lira mazot parası veriyor. “Mazot desteği” diye getirdiğiniz, Sayın Hükûmet, sanki köylüler de zannetti ki… Denize çıkan balıkçıya yüzde 50 ucuz mazot veriyorsunuz, çok haklı olarak, balıkçılarımızı desteklemeliyiz. Yani 5 liranın 2,5 lirası destek anlaşıldı. Yatlara, katlara, Bodrum’da gezen yat sahiplerine, zenginlere destek veriyorsunuz; benim çiftçim buğday üretecek, domates üretecek, mısır üretecek, Allah'tan reva mı dönüm başına yaptığınız şey, 15 lira? Dönüm başına 15 lira ve çiftçi de sevindi, “Aa bize de gene büyük destek geliyor.” diye sevindi. Verdiğiniz destek dönüm başına 15 TL mazot desteği. Ayıptır, yazıktır, günahtır ya! Bu köylüler bizi besliyor, bizi. Bakın, şu anda, en fazla ihracat yaptığımız buğdayı dışarıdan alıyoruz, samanı dışarıdan alıyoruz. Yazık değil mi bu ülkenin insanlarına? Biz niye üretmiyoruz?

Bakın, Et Balık Kurumunu özelleştirdiniz, Türkiye’de tarım ve hayvancılık bitti. Angus’un adını bilmiyorduk biz, Angus’u bize öğrettiniz. Dışarıdan kurbanlık Angus ithal ediyoruz. Süt Endüstrisi Kurumunu özelleştirdiniz, Türkiye’de tarım bitti. Şimdi de, aynı şekilde şeker fabrikalarını satmaya çalışıyorsunuz. Biz biliyoruz ki bunun arkasından yine tarımsal dramlar yaşanacak, o köylüler perişan… Sanmayın ki şeker fabrikaları sadece orada çalışan işçilere iş sağlıyor. Susurluk Şeker Fabrikası şu anda aktif, bir yıllık total ekonomik getirisi bölgeye tam 265 trilyon liraydı.

Değerli arkadaşlarım, Bandırma Belediyesi büyük bir belediyeydi. Susurluk Şeker Fabrikası bu 265 trilyon total ekonomik getiriyi yaratırken, Bandırma Belediyesinin sadece 65 trilyonu… Mukayese edin diye söylüyorum. Oradaki şeker fabrikası sadece işçiye istihdam sağlayan değil…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Havutça.

NAMIK HAVUTÇA (Devamla) – Sayın Başkanım, bir tamamlayayım sözümü.

BAŞKAN – Peki, buyurun, bir dakika ek süre...

NAMIK HAVUTÇA (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, sevgili milletvekili arkadaşlarım, şeker fabrikaları sadece işçilere iş, istihdam sağlayan yerler değil. Bakın, Balıkesir Susurluk Şeker Fabrikası yarattığı ekonomik değerle 600’e yakın insana iş, ekmek veriyor ve o bölge çiftçisinin hepsinin yaşamı için önemli bir güvence teşkil ediyor. Oradan çıkan pancar küspesiyle Balıkesir tarım ve hayvancılığın başkenti. Tam 4 tane önemli fabrika var.

Bakın, bütün Türkiye’nin et, süt ihtiyacında çok önemli bir potansiyel yaratıyor. Bunu özelleştirdiğiniz de eminiz ki biz… Daha önce Balıkesir SEKA Fabrikası vardı, kâğıt fabrikası, özelleştirildi, özelleştirildiği andan itibaren bir tek çivi çakılmadı, bir makine çalışmadı, bir üretim yok. Bu da öyle olacak, bunu yapmayın diyoruz. Ve tarım politikalarında da millî tarım politikasını izlememiz gerekiyor. Bunları lütfen dikkate alın diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Havutça.

Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.

16’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

17’nci maddede iki adet önerge vardır, aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 548 sıra sayılı Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 17’nci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                     Burcu Köksal                                          Namık Havutça                                           Ali Akyıldız

                                   Afyonkarahisar                                              Balıkesir                                                      Sivas

                                  Ömer Fethi Gürer                                          Levent Gök                                  Kamil Okyay Sındır

                                           Niğde                                                       Ankara                                                       İzmir

                                     Tanju Özcan                                             Engin Özkoç

                                            Bolu                                                       Sakarya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET BABAOĞLU (Konya) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılamıyoruz Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde İzmir Milletvekili Kamil Okyay Sındır konuşacak.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 548 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 17’nci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlar, Komisyon görüşmelerinde, Komisyona gelen Kanun Tasarısı’nda olmadığı hâlde, Komisyon çalışmalarının en sonunda, yürürlük maddesine geldiğimiz sırada Komisyonumuza bir ara verilerek, Bakanlıktan ihdas edilmesi önerilen birkaç maddenin geleceği ifade edilerek bekledik ve gelen ihdas maddeleri içerisinde 4081 sayılı Çiftçi Mallarının Korunması Kanunu üzerine bir madde hükmü vardı ve bu, Meclisimizde birinci bölüm 1’inci maddede bizim itiraz etmemize rağmen oylanıp geçen bir konu idi. O da Çiftçi Mallarının Korunması Kanunu uyarınca çiftçi malları korumasının tamamen bir zorunluluk değil, koruma talebini, ücret ödeme tanımını keyfiyete dayalı bir duruma sokmuş idi.

Şimdi ben bu kanun hakkında bazı konuları özellikle belirtmek istiyorum çünkü o 1’inci maddeyle, Meclisimizden geçen 1’inci maddeyle aslında bundan sonraki süreçte çiftçi mallarını koruma kurullarının, çiftçi mallarını koruma başkanlıklarının hayatını sürdürebilmesi, yaşamını sürdürebilmesi, var olabilmesi artık pek mümkün olmayacak.

Bilindiği gibi, 2 Temmuz 1941 tarihinde kabul edilen ve 10 Temmuz 1941 tarih ve 4856 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 4081 sayılı Çiftçi Mallarının Korunması Hakkında Kanun birkaç değişiklikle günümüzde hâlen yürürlükte. Özünde, çiftçinin ve köylünün kendi mallarını kendi aralarından belirleyeceği, resmî nitelikli bir yapıyla koruyabilmesini hedefleyen bu kanun, günümüze kadar köy sınırları veya şehir ve kasaba dışında olup belediye sınırları içindeki her türlü ekili, dikili veya kendiliğinden yetişen bitkisel alanların -ki orman alanları bunun dışında- tarımla ilgili her türlü taşınır veya taşınmaz malların; su arkları, setler, bentler, çit, duvar ve benzeri yapılar ile tarla ve bahçe yollarının korunmasına yönelik işlerliğini sürdüren bir kanun ama uygulamada bu kanunla ilgili sorunlar var. Kanun metninin dili günümüz itibarıyla anlaşılır olmaktan çıkmış durumda.

6360 sayılı Kanun’la yeni kurulan veya yetki alanı değiştirilen büyükşehir belediyelerinin yetki sınırları içerisindeki kapatılan beldeler ve mahalleye dönüştürülen köy tüzel kişiliklerinin değişen idari koşullarına uygun olarak kanunun her bir maddesinin yeniden ele alınması gerekiyor.

Burada, çiftçi mallarını koruma başkanlıkları arasında uygulama farklılıklarının ortadan kaldırılabilmesi için ülke genelindeki tüm başkanlıklar arasında bir birlik veya federasyon benzeri bir üst organizasyon yapısına ve ortak bir dile, ortak bir uygulamaya ihtiyaç var. Çiftçi malları koruma başkanlıkları, hepsi birbirinden dağınık, farklı farklı uygulamalar gösteren yapılar. Tabii, çiftçi kayıt sisteminin veri tabanından yararlanamadıkları için sağlıklı verilerle çalışamıyorlar. Koruma başkanlarının sosyal güvenceleri yok. Kanunun 32’nci maddesinde “Koruma başkanlığında görevli bekçiler silahlıdır.” diyor, “Silah ve cephaneleri Devlet tarafından temin edilir.” denilse de uygulamada bunlar verilmiyor. Koruma başkanları bekçilik görevini yerine getiriyor olmalarına rağmen bu görevlerinin gereği olan, İş Kanunu’na aykırı uygulamalar ortada.

“Koruma bedeli” adı altında ücret alınması, devletin bu görevini bedeli karşılığında yapıyor olması anlamına gelir ki bu da Anayasa’mızın en temel hükmü olan vatandaşların can ve mal güvenliğinin korunması ilkesine de tamamen aykırı. Burada koruma bedelinin alınması yerine aslında bunu ve koruma başkanlıklarının giderlerini devlet kendi bütçesinden karşılamalı; burada söz konusu olan gine vatandaşın can ve mal güvenliğinin sağlanması.

Değerli arkadaşlar, bu konuda bir talep vardı aslında.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMİL OKYAY SINDIR (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Sındır.

KAMİL OKYAY SINDIR (Devamla) – Bu getirilen düzenlemeyle çiftçi mallarını koruma başkanlıklarının artık yaşam şansları ortadan kalkacağı için, bunun en azından feshedilmesi, daha doğrusu çiftçi mallarını koruma başkanlıkları bünyesinde çalışan personelin devletin ilgili kadrolarına alınması ve onun üzerinden istihdamına devam edilmesi, o başkanlıklarda görev yapan bütün personelin bu mağduriyetinin giderilmesi talep edilmekteydi. Bunu da Sayın Bakanın ve Hükûmetimizin dikkatine sunmak istiyorum.

Sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sındır.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 548 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 17’nci maddesiyle 6831 sayılı Kanun’da değiştirilmesi öngörülen ek madde 5’te yer alan “yararlanma karşılığı” ibaresinin “yararlanma karşılığında” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                Meral Danış Beştaş                                Dirayet Dilan Taşdemir                        Bedia Özgökçe Ertan

                                          Adana                                                         Ağrı                                                          Van

                                Ayşe Acar Başaran                               Mehmet Emin Adıyaman                Mahmut Celadet Gaydalı

                                         Batman                                                        Iğdır                                                         Bitlis

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET BABAOĞLU (Konya) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılamıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Iğdır Milletvekili Mehmet Emin Adıyaman konuşacak.

Buyurun Sayın Adıyaman. (HDP sıralarından alkışlar)

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Biz yine temel bir yasayı görüşürken, halkın iradesiyle oluşmuş olan bu Meclisin üçüncü büyük partisi Halkların Demokratik Partisi Eş Genel Başkanı Sayın Selahattin Demirtaş’ın dünden beri Sincan Cezaevinde yargılaması devam etmektedir. Dün Sincan Cezaevine gittik, süreci izledik, yargılamayı izledik. Ama buradan açıkça ifade etmek gerekir ki AKP’nin yargıyı nasıl siyasallaştırdığının, yargıyı muhalefet üzerinde bir baskı aracı, cumhuriyet savcılarını AKP’nin ilçe başkanları gibi birer tetikçi olarak nasıl kullandığının aslında deşifre olduğu bir yargılama.

Öncelikle belirtmek gerekir ki bu yargılama, tabii hâkim ilkesine aykırı. Normal, mevcut olan adliyelerde ve tabii olan mahkemede yargılama yerine cezaevlerinde şeklen bir yargılama yapılıyor. İkincisi, mahkeme salonu bir mahkeme salonu değil, âdeta cezaevinin bir parçası. Ve üçüncü, daha da önemli bir husus, kutsal olan savunma hakkının açık ve aleni bir şekilde kısıtlandığı ve engellendiği gerçeğiyle karşı karşıya kaldık.

Bakın, sadece dün dosyayla ilgili tanık olduğumuz ve yargılama süreciyle birlikte bugüne kadar deşifre olmamış hukuksuzluklardan sadece birkaç örnek vereyim. Dünkü davada Sayın Eş Genel Başkanımız Selahattin Demirtaş 31 fezlekenin bir araya getirilmesiyle yargılanıyor. Bu 31 fezlekenin her biri ayrı bir il ve ayrı bir ilçenin cumhuriyet başsavcılıklarınca hazırlanmış. Yani örneğin biri Bingöl, biri Hakkâri, biri Silopi, bir başkası Van gibi Türkiye'nin değişik illerindeki farklı cumhuriyet savcılarınca hazırlanmış fezlekeler; kimisi 2011 yılından beri hazırlanmış fezlekeler, 2012, 2013 yani çeşitli yıllarda, değişik tarihlerde hazırlanmış fezlekeler ve Sayın Demirtaş’ın ve diğer milletvekili arkadaşlarımızın tutuklanmasından sadece iki gün veya üç gün, azami dört gün önce bir anda bütün bu cumhuriyet savcılıklarının ellerinde yıllardır beklettikleri bu fezlekelere ilişkin yetkisizlik kararı verilerek bütün bu fezlekeler Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına gönderiliyor. Şimdi, hukukçu arkadaşlarımız çok iyi bilir, cumhuriyet başsavcılıklarının yürüttükleri bir soruşturmada bir anda bütün, 31 ayrı il ve ilçedeki cumhuriyet savcısının birbirinden haberdar olması ve aynı gün gerekçesiz olarak yetkisizlik kararı vermesi Ceza Muhakemeleri Usul Kanunu’nda düzenlenmemiş bir husus. Ama gariptir, Sayın Demirtaş tutuklanmadan üç veya dört gün önce birileri düğmeye basıyor ve bir anda değişik illerdeki cumhuriyet savcıları aynı kararı veriyor ve hiçbiri bir gerekçe sunmuyor.

Hatta daha somut bir örnek: Bu, örneğin 6 ve 8 Ekim olaylarına ilişkin Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen bir soruşturmada farklı illerdeki cumhuriyet savcılıkları “Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı yetkilidir.” diye soruşturma evraklarını gönderiyor. Bu husus uyuşmazlık nedeniyle ağır ceza mahkemesine gitmesine rağmen ve 2 tane ayrı ağır ceza mahkemesi, Boğazlıyan ve Ankara Batı 3. Ağır Ceza Mahkemesinin kararlarına rağmen yani kesin yargı kararına rağmen, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı yetkili olduğu hâlde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı bile kesin yargı kararına aykırı bir şekilde dosyayı Diyarbakır’a gönderiyor.

Şimdi, değerli arkadaşlar, Sayın Demirtaş hakkındaki soruşturmaları yürüten Diyarbakır cumhuriyet başsavcısı FETÖ’den içeride, tutuklu. Tutuklama kararını veren hâkim FETÖ davasından tutuklu. Dinleme, telefon dinlemeleri, tape dinlemeleri yapan polis FETÖ davasından tutuklu. Bunun çözümünü yapan polisler yine FETÖ davasından tutuklu. Ve AKP’ye dokunan her FETÖ’cü suçlu ama ne hikmetse Sayın Selahattin Demirtaş hakkında bu kumpası kuran FETÖ’cülerin hepsi haklı. İçeride ama mesele HDP olunca, mesele Selahattin Demirtaş olunca bütün bu kumpaslar doğru kabul ediliyor. İşte AKP’nin Halkların Demokratik Partisine yönelik öç alma, hukuku araçsallaştırma, hukuku ayaklar altına almasının açık bir teşhiridir bu. FETÖ’cüler eğer hâkim olduğu andan itibaren verdiği kararlar örgüt çerçevesindeyse o zaman sizin için geçersiz olan...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) – Tamamlayayım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Adıyaman.

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) - …bir hukuki durumun Selahattin Demirtaş açısından da geçersiz olması gerekir. Bu ne garabettir ki size dokununca “FETÖ’cüler” diye içeri tıktırılır ama aynı savcılar, aynı hâkimler Selahattin Demirtaş hakkında hukuka aykırı fezlekeler düzenleyince, suç delilleri oluşturunca haklı veya doğru kabul ediliyor. Bu yargılama bugün de devam ediyor, muhtemelen yarın da devam edecektir ama şunu bir kez daha buradan ifade etmek gerekir ki Selahattin Demirtaş’ın Sincan yargılamaları aslında AKP siyasal iktidarının tarihsel yargılanmasıdır ve mahkûm olacak olan emin olun AKP iktidarı olacaktır. Hukuk tarihi bunun tanıklığını yapacaktır diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Bostancı, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

23.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Iğdır Milletvekili Mehmet Emin Adıyaman’ın 548 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 17’nci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, teşekkürler.

Sayın konuşmacı hukukun işleyişine ilişkin çeşitli eleştiriler dile getirdi. Aslında demokrasi tarihimiz boyunca hukuka yönelik eleştiriler her daim dile getirilmiştir, bunlar da olabilir ama cumhuriyet savcılarının AK PARTİ’nin ilçe başkanları gibi davrandıkları ve tetikçilik yaptıkları şeklindeki ifadeleri, eleştirinin ötesinde doğrudan partimize ve onun yürüttüğü siyasete ilişkin kastını aşan, hiçbir şekilde kabul etmediğimiz, radikal bir şeklide reddettiğimiz değerlendirmeler olarak görüyorum.

Türkiye’de hukuk bağımsızdır ve kendi kuralları çerçevesinde yürür. Cumhuriyet savcıları, devletin savcılarıdır, millet adına iş görürler; yaptıkları işlere ilişkin siyasi eleştiriler dile getirilebilir ama delili, ispatı olmayan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Bostancı lütfen bir dakika içinde.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – ...muhal birtakım bağlantıları kurarak buradan siyasal eleştiriler çıkarılmasını doğru bulmayız. Bu değerlendirmeler hiçbir şekilde katılmadığımız değerlendirmeler, kastını aşan değerlendirmeler. Ayrıca, görevini yapan cumhuriyet savcılarına yönelik de kişilikleri bakımından tahkir anlamı taşıyan ifadeler olarak görüyoruz. Bunları belirtmek için söz aldım.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim, sağ olun.

Sayın Gürer, sisteme girmişsiniz, size de bir dakika süre veriyorum.

Talebiniz nedir?

24.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, Mecliste geçiş noktalarında görev yapan polis memurlarını hava koşullarından koruyacak bir yer yapılması önerisinde bulunduğuna ilişkin açıklaması

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Sayın Başkan, dün polislerle ilgili verilen Meclis araştırma önergesinin sonunda bir dakikalık söz istemiştim, vereceğinizi söylemiştiniz ama aradan kırk sekiz saat geçti.

BAŞKAN – Ben verecektim ama siz Genel Kurulda yoktunuz.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Hayır, ben bir de konuşma yaptım. Olmayan adam nasıl konuşur? Dün Genel Kurulda ben saat dokuzda konuştum.

BAŞKAN – Siz Genel Kuruldaydınız ama söz verme anında siz Genel Kurulda yoktunuz, yoksa Genel Kurulda olduğunuzu biliyorum.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Sayın Başkan, Mecliste görev yapan polis memurlarımız var. Özellikle, Basın, Yayın ve Halkla İlişkiler bölümünde geçiş noktasında duran memur arkadaşlarımız kışın soğuk koşullardan, yazın da sıcaktan etkileşim altında. Mecliste görev yapan polis memurlarına bir camekânla da olsa onları koruyacak yer yapılmasını öneri olarak sunacaktım.

Başkanlığa iletirseniz memnun olurum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim.

Siz de yerinizden bir dakika açıklama yapın Sayın Adıyaman.

Buyurun.

25.- Iğdır Milletvekili Mehmet Emin Adıyaman’ın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, cumhuriyet savcıları, hepimizin bildiği gibi Adalet Bakanlığının talimatlarına göre hareket ediyor. Az önce bir örnek verdim: 31 değişik ilin veya ilçenin cumhuriyet başsavcısının, Ceza Muhakemesi Kanunu’nda bir hüküm olmamasına rağmen, tesadüfen, kendiliğinden, hiçbir yerden bir direktif almadan aynı gün içinde yani Selahattin Demirtaş’ın ve diğer milletvekili arkadaşlarımızın tutuklanmasından bir veya iki gün önce aynı fezlekeleri Diyarbakır’a göndermesi, bir. İkincisi, kesin yargı kararına, ağır ceza mahkemesi kararına rağmen, Ankara Cumhuriyet Başsavcısının 6-8 Ekim olaylarına ilişkin hüküm olmamasına rağmen, ağır ceza mahkemesi kesin kararıyla “Ankara Cumhuriyet Savcısı yetkilidir.” demesine rağmen dosyayı Diyarbakır’a yine aynı gün içerisinde göndermesi açık bir şekilde bir talimatı ifade eder, yoksa hiçbir…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sayın Başkan, ben de kısa bir açıklama yapacağım.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, kayıtlara geçsin diye araya…

BAŞKAN – Sayın Bostancı, Sayın Danış Beştaş’a bir söz vereyim.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Yok, o söyleyebilir.

BAŞKAN – Buyurun.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Cumhuriyet savcıları Adalet Bakanlığına sadece idari yönden bağımlıdırlar…

BAŞKAN – İdari ve disiplin işlemleri açısından.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – …yoksa hiyerarşik olarak herhangi bir bağ, adalete ilişkin işlerini yaparken herhangi bir hiyerarşi, bir bağlılık söz konusu değildir. Tamamen hukuka göre bağımsız bir şekilde davranırlar ve millet adına işleri takip ederler.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Buyurun Sayın Danış Beştaş, size de bir dakika…

26.- Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş hakkındaki 9 soruşturmayla ilgili yetkisizlik kararı verilmesinin talimat dışında başka bir izahının olmadığına ilişkin açıklaması

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bostancı’nın söylediği doğrudur, imzamı atıyorum, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu bunu emreder; hiçbir siyasi kişi cumhuriyet savcısına talimat veremez. Biz tam da bunu söylüyoruz; “Siyasi parti talimat veriyor.” diyoruz, “Kanuna aykırı davranıyor.” diyoruz. Şu anda somut bilgi vereceğim size. Demirtaş hakkında 23 no.lu fezleke dâhil, 31 no.lu fezlekeye kadar olan 9 fezleke -gözaltı tarihi 4 Kasımdır, Türkiye halkına söylüyorum- var; somut, numara da verebilirim. 9 ayrı şehir, 9 ayrı bölge, kimi soruşturmalar dört yıllık, kimisi beş yıllık, kimisi -beş yıl önce suç tarihi- yeni başlatılmış. Bunların tümünün soruşturması devam ediyor ve hiçbir yetkisizlik kararı o ana kadar yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Yani 4 Kasım tarihinden bir hafta öncesine kadar yetkisizlik kararı yok. Ama bir şey oluyor -tabii, biz buna “talimat” diyoruz, başka bir izahı yok çünkü, aralarında bir koordinasyon yok- Kızıltepe, Bingöl, Batman, İstanbul, Diyarbakır savcıları vahiy gelmiş gibi, hepsi yetkisizlik kararı vererek dosyayı Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına gönderiyor. Hatta çok komik bir şey oluyor; Sayın Demirtaş esprili üslubuyla şöyle dedi: Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Diyarbakır’a gönderiyor, Diyarbakır direniyor, sonra ikinci kere gönderiyor, tekrar “Ben kabul etmiyorum.” diyor, Ankara “Anla ha. Ben sana gönderiyorsam sende yapılacak.” demiş. Bu Demirtaş’ın lafı, “Artık anla.” demiş. Bunun üzerine ikinci kere Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı bunu kabul etmiş. Tek cümle talimatla 9 fezlekeye 4 Kasımdan bir hafta önce yetkisizlik kararı verilmiş. Eğer bu gerçekten bağımsız ve tarafsız yargının işiyse biz hiçbir şey diyemeyiz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/929) ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 548) (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, birinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.

Şimdi ikinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

İkinci bölüm, 18’inci maddeye bağlı ek madde 15, ek madde 16, ek madde 17 ve 35’inci maddeye bağlı ek madde 1, ek madde 2, ek madde 3 dâhil olmak üzere 18 ile 40’ıncı maddeleri kapsamaktadır.

İkinci bölüm üzerinde, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Bitlis Milletvekili Mahmut Celadet Gaydalı konuşacaklardır.

Buyurun Sayın Gaydalı. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

HDP GRUBU ADINA MAHMUT CELADET GAYDALI (Bitlis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; partim ve grubum adına, görüşülmekte olan Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın ikinci bölümü üzerine söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, AKP, şirket devletinin en üst noktasına bu tasarıyla ulaşmayı hedeflemektedir. Daha önce devlete ait birçok kurum, kuruluş ve kaynakları özel şirketlerin emrine veren iktidar, bu tasarıyla birlikte suyu da bir meta hâline getirmeyi hedeflemektedir.

Tarım ve hayvancılığın yok olmasındaki yegâne sebep, uygulanan yanlış ve yanlı politikalardır. Yanlış politikalar, bilmeden ve istemeden yapılan politikalardır. Fakat burada bilerek, isteyerek başta tarım ve hayvancılık olmak üzere birçok alan şirketlere peşkeş çekilmeye çalışılmıştır.

Bu tasarı genel itibarıyla ele alındığında arazi toplulaştırılması, su birliklerinin feshedilmesi, ormanı sermayenin emrine verme ve ormanların depo olarak kullanılması gibi pek çok konuyu işlemektedir. Yine, her zaman yapıldığı gibi çoğulcu ve katılımcı bir yasa hazırlamak yerine bu tasarı pazarlamacı bir anlayışla hazırlanmıştır. Eski Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Sayın Faruk Çelik’in özellikle bütçe görüşmeleri sırasında sık sık dile getirdiği husus, tarım ve hayvancılığın siyasi bir mesele değil, siyasetüstü bir alan olduğu idi fakat bugün bakıldığında başta tarım olmak üzere üretimin tüm alanları iktidarın emriyle sermayenin önüne serilmektedir, maalesef siyaset doğayı sermayenin metasına dönüştürmüştür.

Değerli milletvekilleri, bu tasarıyla meralar, toprak toplulaştırmayla tarlalara, bağlara, bahçelere zorla el konularak endüstriyel tarıma açılmaktadır. İktidar GDO gerçekliğiyle etkin bir politika belirlememişken endüstriyel tarımın zorla yaygınlaştırılmasıyla doğal ürüne ulaşımın ütopya olacağı bir döneme girilmektedir.

Bakınız, tarımsal üretim alanları ve tarımsal üretim miktarı her geçen gün biraz daha azalmakta. Bu tarz tasarılarla yakında tarımın her alanında dışa bağımlı bir ülke hâline geleceğimiz aşikârdır. Tarımsal üretimde sorunun boyutunu tam olarak anlamak adına tarımsal üretimin temel ürün grubu olan kuru baklagilleri incelediğimizde, bu gruptaki ürünlerin üretim alanı ve üretim miktarlarında sürekli bir azalma görülmektedir. Bu azalma, yüzde 90’ı kuru fasulye üretimi için uygun olan bir ülkenin kuru fasulye ithal etmesi durumun vahametini göstermektedir. Son on yılı aşkın bir sürede kuru baklagillerde yüzde 10 üretim düşüşü yaşanmıştır; kırmızı mercimek yüzde 25, yeşil mercimek yüzde 25 oranında azalmıştır. Bununla doğru orantılı olarak ise son on yılda genel olarak kuru baklagillerde üretim alanı yüzde 32 azalmıştır; nohutta yüzde 30, kırmızı mercimekte yüzde 34, yeşil mercimekte yüzde 48 ve kuru fasulyede yüzde 18 azalmıştır. Sonra “Bu ülkede neden tarım alanları yok oluyor, neden hayvancılık bitiyor?” diye sorumlu arıyoruz. Sorumlu aslında sorumlu davranması gerekenlerin sorumsuz politikalarıdır.

Değerli milletvekilleri, tarım ve hayvancılık can çekişmeye davam ederken yeni uygulamalarla ormanlık alanları da şimdilik “depo” adı altında, ileride tamamen yapılaşmaya açarak yok etmenin önü açılıyor. Tarım yok edildiği gibi, ormanlar da payına düşeni alıyor. Daha önce güvenlik bahanesiyle yok edilen ormanlar şimdi de sermayeye kurban edilecek.

AKP iktidarı iş başına geldiği 2002 yılından bugüne kadar 23 kere Orman Kanunu’nda değişiklik yapmasına rağmen hâlâ istediğini elde edememiş olacak ki yeniden düzenleme ihtiyacı duymuştur. Bir yandan evlere mektuplar göndererek “Milyonlarca ağaç diktik.” propagandası yaparken diğer taraftan orman ağaçlarının toplu olarak satışının önünü açan uygulamaları getiriyor. Bir yandan herkese karaçam tohumu yollayıp “Bunu ekin, çevreyi yeşillendirin.” derken diğer yandan ormandaki dikili ağaca göz diken bir anlayış var.

Hayata geçirdiğiniz politikalarla sadece ormanları yok etmiyor, orman köylülerini de yok ediyorsunuz. Sürdürdüğünüz bu politikalarla orman köylülerinin kentlere göç ettiğinin farkında bile değilsiniz. Bakın, bugün orman köylerinde yaşlılardan başka kimse kalmıyor çünkü sizler orman kesimlerini özelleştirerek bu köylerde yaşayan gençlerin çalışma alanlarını da ortadan kaldırdınız. Bu anlayışın ne tarım ne hayvancılık ne de ormancılıkta sürdürülebilir bir politika uygulaması mümkün değildir. Sürdürülebilir politika, ülkenin üretim potansiyeli ve coğrafi şartlarını dikkate alan ve özerk bir yapıda şekillenen bir devlet politikası anlayışıyla ortaya konabilir.

Türkiye’nin gıda, tarım ve hayvancılık alanındaki sorunlarından birisi olan dışa bağımlılık her yıl artarak devam ederken çiftçinin kullanacağı sudan ücret alarak, geçim kaynağı olarak devletin kestiği ormanda çalışan orman köylüsünü taşeronlaştırarak, orman alanlarını yapılaşmaya açarak bu sorunlar üzerine yeni sorunlar eklemektesiniz.

Sizler, iktidar olarak doğa ile sermayeyi birleştirmede sorun görmüyor olabilirsiniz fakat bizler AKP iktidarının doğa ile sermayenin birleşmesinde neler olduğunu Artvin Cerattepe’de gördük, Yeşil Yol projesinde gördük, kuzey ormanları yok edilirken gördük, bir gecede yok ettiğiniz zeytin ağaçlarını gördük. Siz ne zaman sermayeyle bir araya gelirseniz mutlaka bir yerler yok oluyor. İşte bu tasarıda da sermaye-AKP iş birliği artık yasa üstü bir konuma oturtulmak istenmektedir, öyle ki özgür irade ve mülkiyet hakkını ortadan kaldırabilecek yasaları hazırlama yetkisini kendinizde bulabiliyorsunuz.

Değerli milletvekilleri, bu Meclisten halk adına, halkın yararına hiçbir şey çıkmadığı gibi bu yasadan da üretici adına hiçbir şey çıkmayacaktır. Sosyal devlet anlayışı yerini tamamen ekonomik kazanç anlayışına bırakmıştır. Su, orman, dikili ağaç, tarım alanı, kayalıklı alan, fark etmez, hepsi satılabilir, tam bir tüccar anlayışıyla ülke yönetilmeye çalışılıyor. Bugün, kendi iktidarınıza hak gördüğünüz bütün yıkım ve yağma politikaları gelecek adına bir utançtan öte bir şey olmayacaktır. Doğayı, yaşamı, tarihi, suyu, meraları ve kıyıları korumakla mükellef olan sizler üç kuruş parayla küçük bir zümreyi mutlu edebilmek adına yok ediyorsunuz. En basitinden örnek vermek gerekirse daha önce geçen ek madde 16’da “Orman olarak kıymetli görülmeyen ama tarım alanına dönüştürülmeyen alanlar orman alanı dışına çıkarılarak üçüncü şahıslara satışı yapılacaktır.” deniyor. Bu madde birçok yönden icraatla uyuşmamaktadır. Bir yandan var olan tarım arazileri imara açılıyor, diğer yandan “Tarım alanına dönüştürülmezse satışını yaparız." diyorsunuz. Bugüne kadar var olan tarım arazilerini korudunuz mu ki tarım alanına dönüştürülmesinden bahsetmektesiniz. Öncelikle var olanın korunması ve kollanması gerekir.

Değerli milletvekilleri, bu kanunun yasalaşmasıyla sular ticarileşecek, doğa alanları şirketlerin tahribatına sunulacak, DSİ Tarım Bakanlığının yetkisini alacak, tarımla alakası olmayan bir kurum Bakanlığın yetkisine sahip olacak. İktidara özellikle yeşil konusunda olan güvenimiz çok az. Tasarıyla getirilmek istenen: Ormanlık alanların depo olarak kullanılma uygulaması nükleer santral atıklarını yerleştirecek yer olarak hazırlanmaya çalışıldığının sinyalini vermektedir. Bu yüzden özellikle sivil toplum kuruluşları ile meslek grupları gibi birçok alanın fikri alınmadan hazırlanan bu tasarıya karşıyız. Bu tasarının Tarım, Orman ve Köy İşleri Komisyonunun yanında Çevre Komisyonunda da ciddi anlamda tartışılması gerekmektedir. Fakat bu Mecliste Çevre Komisyonu tamamen işlevsiz bir Komisyon olarak yer almakta, her gün doğayı, ekolojiyi tehdit eden yeni bir tasarı görüşülürken Çevre Komisyonu tali olarak bile görev yapmamaktadır.

Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gaydalı.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Kamil Okyay Sındır konuşacaklar.

Sizin de süreniz on dakika Sayın Sındır.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair 548 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın ikinci bölümü üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubumuz adına söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlar, bir torba kanun, torba yasa olarak önümüzde bulunan ve yaklaşık 30’a yakın, hatta 30’un üzerinde birbirinden çok farklı alanlarda olan kanun veya kanun hükmünde kararnamelerde değişiklikler öneren bu tasarının… Aslında baktığımızda neden bu tasarı var önümüzde? Meclisimizin gündemine hangi ihtiyaçla ve neden getirildi? Biraz akıl ve mantık süzgecinden geçirdiğimizde, hepimiz gibi, sizler gibi maddeleri şöyle bir gözden geçirdiğimizde birkaç konunun öne çıktığını görüyoruz: Bunlardan bir tanesi arazi toplulaştırması, tarla içi geliştirme hizmetleri. Bir diğeri sulamayla ilgili görev, yetki ve sorumlulukların yeniden idari anlamda düzenlenmesi ki bunun içerisinde özellikle sulama birliklerinin ve sulama kooperatiflerinin yer aldığını…

Üçüncüsü: Orman Kanunu’nun içerisindeki düzenlemelerle eminim Hükûmet üzerinde, Sayın Bakan ve Bakanlık üzerinde, aynı zamanda Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığımız üzerinde, orman alanı tanımında olan ama üzerlerine konut yapılmış olan veya değişik amaçla izinsiz kullanılan, kaçak kullanılan, ruhsatsız kullanılan birtakım yapıların, birtakım işletmelerin, konut veya herhangi bir anlamda ticari işletmelerin bakanlıklar üzerindeki baskısına dayalı olarak ormanlarımızın orman vasfı dışına çıkarılması, ormanlarımızın aynı zamanda dikili ağaç satışlarıyla ticari bir meta hâline getirilmesi. Aslında Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığımızın görev, yetki ve sorumluluk alanında olan ve “Yönetilemiyor.” “İşletilemiyor.” “Yapılamıyor.” denen arazi toplulaştırması işlemi görevinin, tarla içi geliştirme hizmetlerinin “Bunu Devlet Su İşleri daha iyi yapar.” “İki bakanlık arasında hangisi daha iyi yapar? Bu yapamadı, bu yapsın.” anlayışıyla bir bakanlıktan alınıp bir diğer bakanlığa verilmesi ki teşkilatının buna uygun olmadığı da açıkça ortada olan bir devir işleminin yanı sıra yine aynı şekilde, Devlet Su İşlerinin yirmi beş yıl önce devrettiği katılımcı, demokratik yönetim anlayışıyla idare edilen sulama birliklerinin ve yine DSİ raporlarında bu işi gayet iyi yaptığı da ortada olan ufak tefek bazı… Ki kötü yönetilen birlik sayısının ve oranının çok düşük olduğu da raporlandırılmış durumda iken bu birliklerin tekrar Devlet Su İşlerinin denetimine, kontrolüne ve yönetimi altına alınmaya çalışılması ve tabii ki, bunlara baktığımızda, aslında, bunlar, Hükûmetin kendi içinde yeniden bir reorganizasyona geçişi ama belki de, biraz da, tabiri caizse “Görevi daha etkin yaparım.” sözüyle bunların özelleştirilmesinin önünün açılması, ticarileştirilmesinin önünün açılması ve hatta bir siyasi tehdit aracı hâline ve siyasi bir araç hâline getirilmesinin amaçlandığını, bu tasarıya genel olarak baktığımızda görüyoruz.

Tabii, diğer yandan, “Devlet kasasına biraz para girsin, bu açığımız gittikçe büyüyor, bu açığı nasıl kapatırız?” anlayışıyla, çiftçinin cebinden, hele hele tarımsal destekleme ödemelerinden mahsup edilerek alınması öngörülen, devletin, milletimizin orman varlıklarından daha çok para, daha çok kazanç elde edilmesini garantilemek olduğunu da görebiliyoruz ama bir diğeri de su ve orman gibi doğal varlıklarımızın bir meta gibi, bir kaynak anlayışıyla ranta açılması ve buradan rant çevrelerinin ihtiyaçlarının karşılanması olduğunu da görebiliyoruz.

Şimdi, ben şunu merak ediyorum: Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığımızın doğrudan ve belki de en can alıcı konularını içinde barındıran ve bunlar üzerinde görev, yetki, sorumluluk devirlerini öngören bu kanun tasarısında, Sayın Orman ve Su İşleri Bakanımızın dışında, ben, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanımızı görmedim. Bakanlık bürokrasimiz burada ama Sayın Bakanı da burada, kendi Bakanlığına, kendi teşkilatına sahip çıkan ve kendi teşkilatının kurumunun sorumluluğunu üstlenmiş bir kişi olarak, bütün bu bahsettiğim arazi toplulaştırması, tarla içi geliştirme hizmetleri, sulama birlikleri, kooperatifler, meralar, tarımsal desteklemeler, hatta çiftçiyi ilgilendiren, toprağımızı ilgilendiren, ekolojiyi ilgilendiren konularda biraz sorumluluk sahibi olup, burada, bu konulara kendi Bakanlığını ilgilendiren bir bilinmezlik, bir anlaşılmazlık durumunda en azından yanıt verebilmek üzere şu sıralarda, Hükûmetimizin sıralarında oturuyor olmasını arzu ederdim.

Değerli arkadaşlar, bu ikinci bölümde 18’inci maddeden 40’ıncı maddeye kadarki bölüme baktığımızda, burada ağırlıklı olarak Orman Kanunu üzerindeki, özellikle 18’inci maddedeki değişikliği görüyoruz ki bu madde hepinizin de bildiği gibi, bu 18’inci maddenin ek madde 16’sı “Orman ve Su İşleri Bakanlığınca, bilim ve fen bakımından orman olarak muhafazasında hiçbir yarar görülmeyen ve tarım alanına dönüştürülmesi de mümkün olmayan yerler ile bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte üzerinde yerleşim yeri bulunan ya da yerleşim yeri oluşturulması uygun olan taşlık, kayalık, verimsiz ve fiilen orman vasfı taşımayan alanlardan…” vesaire vesaire “Bakanlar Kurulunca orman sınırları dışına çıkartılması ve bu alanın iki katından az olmamak üzere başka yerde ağaç dikilmesi” falan gibi sözlerle, aslında uluslararası hiçbir hukuki metinde “bilim ve fen bakımından orman olarak muhafazasında hiçbir yarar görülmeyen” şeklinde bir tanıma rastlamadığımız hâlde, bu kanunda, ilgili kanun maddesine isnat edilerek… Ki o ilgili kanun maddesi sadece 2/A ve 2/B üzerine ve bir milat koymasına rağmen, 31/12/1981 tarihinden önceki alanları kapsayan bir milat koymasına rağmen, orman vasfının dışına çıkarılma işlemini günümüze kadar ve bundan sonraki süreçte de kolaylıkla, bakanlığın önerisi ve Bakanlar Kurulunun kararıyla çıkarılmasını öngören, gerçekten fecaat bir düzenlemeyle karşı karşıyayız.

Bakın, bu tasarıyla Orman Kanunu’nda yapılan ve yapılacak bu değişikliklerle, orman vasfı taşımayan bu alanların bir aldatmaca olduğunu ve bunların, ormanlarımızın tahribatının, yok edilmesinin, konut, sanayi veya maden işletmelerine ruhsat verilebilmesinin de önü açılarak, orman ekosistemlerinin yok olma tehdidi altına gireceğini görmemiz gerekiyor. Bu ormanlık alanlar içindeki taşlık, kayalık olarak nitelendirilen yerler orman ekosisteminin bir parçası olup bu alanlar biyoçeşitliliğin en zengin olduğu, yaban hayatının yaşam alanlarının, meraların, odun dışı ürünlerin zengin olduğu ve su kaynaklarını besleyen, hukuken ve bilimsel yönden orman sayılan alanlardır. Bu düzenleme bu alanların tamamen rantiyeye açıldığına, arsa üretilmesine ve ormanların devlet eliyle tahrip edilmesine, orman alanlarına kurulan yerleşim yerlerini yasal hâle getirmeye, sahillerde ve ormanların içindeki kayalık alanlardaki lüks rezidansların yapımına ve devlete sıcak para girişi sağlamaya yöneliktir, Anayasa’ya da aykırı olarak hazırlanmıştır ve Anayasa Mahkemesine yarın bir gün itiraz yaptığımızda kapanın elinde kalacak yerler için yasal kılıf hazırlandığını da söyleyebiliriz, görebiliriz.

Değerli arkadaşlar, sonuç olarak son cümlemi söylemek istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMİL OKYAY SINDIR (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun.

Bir dakika ek sürenizi veriyorum.

KAMİL OKYAY SINDIR (Devamla) - Cumhuriyet Halk Partisi olarak topraklarımızın, sularımızın, ormanlarımızın ve ezcümle tüm doğal varlıklarımızın bu siyasetin kötü amaçları altında tehdit altına girmesini ve ticaretin bir metası hâline getirilmesini asla kabul etmiyoruz. Yine bu ikinci bölümde önerilen kanun değişikliklerini de Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak kabul edemediğimizi yüce Meclisimiz huzurunda ifade etmek istiyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Sındır.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.14

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.59

BAŞKAN: Başkan Vekili Yaşar TÜZÜN

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Barış KARADENİZ (Sinop)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 85’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

548 sıra sayılı Tasarı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Sayın milletvekilleri, gruplar adına, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Adana Milletvekilimiz Sayın Mevlüt Karakaya konuşacaktır.

Sayın Karakaya, sizin şahsı adına da konuşma talebiniz var. İkisini birleştiriyorum. Süreniz on beş dakika.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MEVLÜT KARAKAYA (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan tasarıyla ilgili olarak Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

İkinci bölümde toplam 23 madde var. Aslında bu kanun tasarısı genel itibarıyla, içerik itibarıyla bakıldığında arazi toplulaştırması, tarla içi geliştirme hizmetlerini, 2.500’ün üzerindeki sulama kooperatiflerinin denetimi ve gözetimini, 378 sulama birliğinin tamamının DSİ’ye devrini konu edinmektedir. Tasarı hem usul hem de esas yönüyle önemli ölçüde tartışmalara konu edildi. Usul yönünden, her zaman olduğu gibi yine bir torba tasarıyla karşı karşıyayız. Bu da kanun yapma tekniği ve ilkelerine aykırılığı münasebetiyle eleştirdiğimiz bir husus. İşin şekil yönünü bir tarafa bırakacak olursak tasarı esas itibarıyla önemli tartışmalara konu aynı zamanda. Bu açıdan iki ana başlık karşımıza çıkmaktadır. Birisi arazi toplulaştırması, diğeri de sulama birliklerinin yeniden yapılandırılması konusu.

Değerli milletvekilleri, aslında tarımla ilgili en temel yapısal sorunların başında tarımsal gelirlerin alt unsurları itibarıyla dengesizliği gelmektedir. Toplam tarımsal gelirlerimizin yüzde 25’i hayvancılık faaliyetlerinden, yüzde 75’i bitkisel üretim faaliyetlerinden elde edilmektedir. Bu da günümüz şartlarında yekûn olarak tarımsal katma değerin düşük olmasına neden olmaktadır. Hayvancılıktan elde edilen tarımsal gelirlerin bu terkip içerisinde payının mutlaka en az yüzde 40 seviyelerine çıkarılması gerekmektedir. Küresel rekabet şartları altında tarımsal katma değerin bir bütün olarak artırılması nispeten katma değeri daha düşük olan bitkisel üretim çıktılarının hayvanın boğazından geçirilerek ete, süte tahvil edilmesiyle mümkün olabilir. Hayvancılık konusundaki ertelenen ve ötelenen temel yapısal sorunların çözüme kavuşturulamaması ve izlenen yanlış politikaların neden olduğu olumsuzlukları günlük hayatımızda yaşayarak görüyoruz; bu, sorunun birinci katmanıdır. Entegrasyonu gerektiren bu yapısal sorun katmanını kaldırdığımızda altında her bir faaliyet alanıyla ilgili yeni yapısal sorunlarla karşılaşırız. Değerlendirmemizi üzerinde tartıştığımız tasarıya yoğunlaştırmak için sorunun hayvancılıkla ilgili kısmını bir kenara bırakmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, tarımsal kaynakları maalesef koruyamıyoruz. Tasarı esas itibarıyla arazi toplulaştırması ve sulama birliklerini konu almaktadır, bu da çoğunlukla, ağırlıklı olarak bitkisel üretimle alakalıdır. Bitkisel üretimin 2 can alıcı konusu toprak ve sudur. Toprak yaşamın kendisidir, canlıdır, yaşar. Yaşamın sürekliliği de bu hazinenin varlığına bağlıdır. Bitkisel üretimin birinci temel sorunu bu kaynağın hoyratça tüketilmesi, yok edilmesidir. Topraklarımız erozyon ve çölleşme, asitleşme, canlı çeşitliliğinin azalmasıyla ekolojik dengenin bozulması, çevre kirliliği, kalitenin düşmesi gibi nedenlerle tükenmekte, yok olmaktadır. Tarım topraklarının amaç dışı kullanımı ise bir cinayettir. Bir santimetrelik toprağın oluşumu için gerekli olan süre ortalama beş yüz yıldır. Bugün tarım yapabilmek için ortalama gerekli 35 ilâ 40 santimetrelik toprak oluşumu ancak yirmi bin yılda mümkün olabilmektedir. TÜİK verileri son on altı yılda tarım alanının 3 milyon hektar azaldığını rapor ediyor.

Suyu koruyabiliyor muyuz? NASA, ülkemizde bundan on yıl önceki raporunda son kırk yılda Van Gölü’nün tam 3 katı kadar sulak alanın yok olduğunu rapor ediyor. Erozyon verimli topraklarımızı yok ediyor. Bu topraklar baraj göllerinin dibine yığılıyor, o da barajları yok ediyor. Can damarımız olan Keban, Karakaya ve Atatürk Barajlarındaki risk ve tehlikeler artarak devam etmektedir. Aşık ile Maşuk’u, toprakla suyu buluşturduğumuzda da cinayet işlemek bize özgü olsa gerek. En son 2015 yılında Suruç Ovası’nda toprağı suya, suyu toprağa kavuşturduk. Sonuç; gelen haberler çoraklaşmanın başladığı yönünde.

Arazi toplulaştırma önemli, bitkisel üretimde yapısal sorunların başında gelmektedir ve tarım işletmelerimizin küçük olması hep şikâyet ettiğimiz bir konudur. Tarımsal işletme büyüklüklerinin ne olması gerektiği bütüncül bir yaklaşımla tartışılması gereken bir konudur. Ben o tarafını bir kenara bırakıyorum. Ancak bu sorunu önemli ölçüde tetikleyen bir başka bileşen var ki o da tarım topraklarının parçalı ve dağınık olmasıdır. Bu durum bir taraftan verimi düşürmekte diğer taraftan da birim alana yapılan maliyetleri anormal seviyelerde artırmaktadır; bu da bitkisel üretimi ekonomik anlamda sürdürülebilir olmaktan uzaklaştırmaktadır. Bu sorun önemli ve kadim bir sorundur, sebepleri de çok çeşitlidir; her ne kadar miras hukuku bu konuda günah keçisi olarak gösterilmiş olsa da işin kültürel ve eğitim boyutu da son derece önemlidir. 2014 yılında getirilen asgari tarımsal işletme ölçeği bu anlamda önemli bir gelişmedir. Bu yönüyle parçalanmaya ve bölünmeye karşı yasal tedbirler alınmıştır ancak bu düzenlemenin eğitim ve diğer işletmecilik argümanlarıyla desteklenmesi gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, genel anlamda arazi toplulaştırması, dağınık ve yeterli olmayan tarım arazilerinin herhangi bir yöntemle optimum işletme büyüklüğüne ulaştırılması olarak tanımlanmaktadır. Söz konusu bu uygulamanın amacı ise tarım arazilerindeki rasyonel çalışmayı engelleyen teknik, ekonomik ve sosyal sorunları ortadan kaldırarak tarım sektörü çalışanları ile arazi sahiplerinin refahlarını yükseltmektir. Bu amaca yönelik olarak yapılan tarım reformu uygulamalarının bir bölümünü oluşturan arazi toplulaştırması işlemleri, dar anlamda ve geniş anlamda olmak üzere iki kısımda uygulanabilmektedir. Aynı şahsa veya çiftçi ailesine ait dağınık ve küçük arazi parçalarının ve ayrıca diğer hisselerinin bir araya getirilerek muntazam arazi şekilleri hâlinde birleştirilmesi “dar anlamda arazi toplulaştırması” olarak tanımlanmaktadır. Bu şekilde yapılan bir arazi toplulaştırması işlemi kısa sürelerde tamamlanabilir olmakla birlikte, söz konusu bu uygulama tek başına tarımsal yapının ıslahında yeterli ve etkili değildir. Zira arazi kullanım planlaması -burası çok önemli- tarla içi geliştirme hizmetleri ve alternatif üretim teknikleri gibi temel altyapı hizmetleri ve planlamaları düşünülmeden uygulanacak bir toplulaştırma işlemi, arzu edilen sonuçların alınmasını engellemektedir.

Değerli milletvekilleri, özellikle arazi toplulaştırmayla ilgili, alakalı bu kadar hususu şunun için söyledim: Bugün -önümüzde- şu anda bir tasarı üzerinde konuşuyoruz, tartışıyoruz. Arazi toplulaştırma konusu sulama birlikleri kadar çok fazla konuşulmadı. Sulama birlikleri konusundaki eleştirilerimiz parti Adana Milletvekilimiz Muharrem Varlı Bey tarafından, bu kürsüden yapıldı. Bu konulardaki eleştirileri önemsiyoruz; hakikaten, düzeltilmesi noktasında Genel Kuruldan bir katkı, destek istiyoruz. Ama arazi toplulaştırması konusu belki çok fazla konuşulmadı, onun için bu tarafa fazla eğilmeye çalıştım.

Değerli milletvekilleri, dar ve geniş anlamdaki toplulaştırmayla ilgili tasvirleri, tanımlamaları biraz önce yaptım. Bugün, önümüze getirilen arazi toplulaştırma konusu tam anlamıyla dar anlamda yani birleştirme anlamında yapılacak bir arazi toplulaştırmanın altyapısını oluşturmaktadır. Çünkü geniş anlamda gördüğümüz, asıl olması gereken anlamı: Planlamasıyla, tarla içi geliştirme hizmetleriyle, alternatif üretim teknikleriyle tam anlamıyla Tarım Bakanlığının görev ve yetki alanlarına giren bir uygulamadır; Tarım Reformu Genel Müdürlüğünün de bu konuda geçmişte çok ciddi tecrübeleri oldu. Bundan bir yıl öncesinde, biliyorsunuz, Tarım Bakanlığı toprakla ilgili kısmı, arazi toplulaştırmayı bir kenara bırakın, tarımsal sulamayla ilgili yetkileri kendi bünyesinde toplamaya çalışırken, talep ederken, bu konuyla ilgili tasarı hazırlamışken bugün olay tamamen tersine dönüp -toprak, su, tarımsal sulamanın suyu, zaten Devlet Su İşleri Orman ve Çevre Bakanlığındaydı- şimdi toprağı da bu tarafa veriyoruz. Bu ne demektir biliyor musunuz? Bu, Tarım Bakanlığına “Topraksız tarım yap.” demektir. Yani toprağı, tarımsal toprağın yönetimini ve tarımsal faaliyetlerle alakalı teknik olan birçok konuyu sadece bir arazi birleştirme, dar anlamdaki birleştirme mantığıyla, gözlüğüyle bakarak bu tarafa devretmek hakikaten bizim için, Türk tarımı için ciddi bir yara olacaktır, ciddi bir kayıp olacaktır. Yani gün geçtikçe özellikle Tarım Bakanlığının işlev ve fonksiyonlarının tamamen yok edilmeye çalışıldığını eski bir Tarım Bakanlığı bürokratı olarak da buradan çok rahatlıkla ifade edebilirim. Bunu samimiyetle söylüyorum, siyasi saik ve gerekçelerle söylenmiş bir şey değil.

Yani hayvancılık öyle bir hâle geldi ki, bugün hayvancılık konusunu kurlarla, ithalatla konuşuyoruz. Bunu dış ticarete devrettik. Adından çıkaralım o zaman.

Peki, toprağı ne yapıyoruz? Toprağı da bugün alıp Orman ve Çevre Bakanlığına veriyoruz. O zaman tarımı da çıkaralım. Su Çevre Bakanlığının uhdesinde, Orman Bakanlığının, DSİ’nin uhdesinde zaten tarımsal sulama. Öyleyse onu da çıkarın, çıkaralım. Geriye gıda kalıyor. Gıda da ağırlıklı olarak hep öteden beri, eskiden beri Sağlık Bakanlığıyla tartışmalıdır denetimi, gözetimi vesairesiyle. Gıdayı da oraya devredelim. Öyleyse Tarım Bakanlığı diye bir Bakanlığa gerek kalmıyor, bir işlevi kalmıyor, bir fonksiyonu kalmıyor.

Ha, geriye bir şey kalıyor, düşündüm acaba ne kalıyor diye: Yasal olarak bütçe üzerinden ödenecek destekler kalıyor. “Acaba destekler ne olabilir?” dedik. Aslında o da en kolay. Onun da Maliye Bakanlığı bir şekilde dağıtımını, dağılımını yapar. Öyleyse Tarım Bakanlığı diye bir Bakanlığa gerek kalmaz.

Bakın, tarımın iki can damarı toprak ve sudur. Tarım Bakanlığı eğer toprak ve su üzerinde bir düzenleme yapamayacaksa, bunlar üzerinde bir yetki kullanamayacaksa öyleyse ne yapacak? Bu sorunun da cevabını hakikaten bulmamız lazım.

Sulama birlikleriyle ilgili söylenecek çok şey var ama özellikle maddelerle ilgili kısımda arkadaşlarımız ya da bize söz düştüğünde onları da gündeme getirmeye çalışacağız.

Ben bu vesileyle, bu tasarının özellikle tarım yönüyle düşünülerek tekrar revize edilip getirilmesinin daha doğru olacağı konusundaki düşüncemizi Genel Kurulla paylaşıyor ve hepinize saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Karakaya.

Sayın milletvekilleri, gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi, şahısları adına ikinci söz Erzurum Milletvekilimiz Sayın Orhan Deligöz’e aittir.

Buyurun Sayın Deligöz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’yla ilgili şahsım adına söz almış bulunmaktayım.

Öncelikle bir övgüyle başlamak istiyorum; nasıl ki yolların mimarı Başbakanımız Binali Yıldırım ise suyun mimarının da Sayın Bakanımız Veysel Eroğlu olduğunu düşünüyorum. Kendisine saygılarımı sunuyorum çalışmalarından dolayı.

Değerli milletvekilleri, yapılan bu kanun değişikliğiyle çiftçimiz ve köylümüzün çok lehine işler ortaya çıkacaktır, bunu da zamanla anlayacağız hep beraber.

Şimdi, bugüne kadar yapılan işlemlerde barajları, su göletlerini Devlet Su İşleri yapıyor fakat devam eden, tarlaya götürülen suyu Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı yapıyordu. Burada bir uyuşmazlık, zaman uyuşmazlığı olabiliyordu; ya baraj bitiyor sulama kanalı yok ya da sulama kanalı bitiyor baraj bitmemiş ve baraj bitmemişse sulama kanalları suyun, yağmurun, güneşin altında zayi oluyor, heder oluyor gibi konular vardı. Bundan sonra tek elde birleşmiş oldu; hem barajı yapacak, eş güdümlü olarak da tarlaya kadar sulama kanalını, arklarını yapacak gerek yağmurlama sistemi gerekse yer altından damıtma usulüyle çok verimli bir şekilde çiftçimize hizmet götürülecektir arkadaşlar. Arazi toplulaştırma ve tarla içi geliştirme hizmetleri bundan sonra Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünce yapılacaktır ve uyum da sağlanacaktır.

Şimdi, 6200 sayılı Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanuna göre inşa edilen sulama tesislerinin meydana getirilmesi için harcanan bedeller eskiden çiftçiden alınıyordu; bundan sonra çiftçiden herhangi bir bedel alınmayacaktır. Sulama tesislerinin işletme ve bakım hizmetlerinin yerine getirilmesini sağlamak maksadıyla mahallî idarelere görev ve yetki verilmekte. Mahallî idareler sözü edilen tesislerin işletme ve bakım hizmetlerini üstlenmesi hâlinde çiftçimize de bu yönde katkı sağlanacaktır, bir nebze yerel bir yönetim olacak. Ayrıca zirai sulama maksadıyla kurulacak olan sulama kooperatiflerinin kuruluşu, denetimi, sonlandırılmasında Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğüne yetki verilmektedir.

Tarla İçi Sulama Sistemleri Desteği adı altında yeni bir destekleme geliştirilmekte, bu da çiftçimizin lehine olacaktır değerli milletvekilleri. Sulama birlikleri tarafından işletilen sulama tesislerinde su kullanıcısı çiftçilerden intikal eden şikâyetler dikkate alınarak bu birliklerin yeniden dizayn edilmesi ve başlarına bir kamu görevlisi atanması planlanmıştır, asla ve asla kapatılma söz konusu değildir, yeni bir sistem geliştirilmektedir. Böylece 6172 sayılı Sulama Birlikleri Kanunu da yeniden düzenlenmiş olacaktır.

Yine, zirai maksatlı sulama tesislerinde elektrik ihtiyacının karşılanması için kurulacak enerji tesislerinde Devlet Su İşlerine yetki verilmekte ve böylece daha rantabl bir şekilde elektrik sağlanacaktır. Kaldı ki şimdiye kadar sulama birliklerinin çoğunun, yüzde 70’inin üzerinde, elektrik borcu vardı ve para tahsil edemiyorlar, ödeyemiyorlardı. Bundan sonra elektrik sorunu da ortadan kalkmış olacaktır.

Getirilen düzenlemeyle... Değer takdir komisyonlarınca yapılan kamulaştırma mahkemeye taşındığı zaman yıllarca, beş yıl, on yıl, belki yirmi yıl süren bir süreç içerisinde paralar ödenemiyordu hak edenlere. Bu şekilde takdir komisyonunun değer biçmiş olduğu miktar çiftçimize ödenecektir yer sahibine, kalan kısmı mahkeme sonucunda ödenecektir veyahut da karşılıklı sayışma yapılabilecektir.

Değerli arkadaşlar, şimdi bir şeyden bahsetmek istiyorum: Kıbrıs’a su götürüldü, asrın projesi olarak değerlendirildi, Türk mühendisliğinin bir harikası olarak değerlendirildi. Geçen ay Kuzey Kıbrıs’taydım, gittim, yerinde de gördüm. Sadece deniz mesafesi 80 kilometre olmak üzere, 107 kilometrelik bir isale hattıyla su gidiyor. Yıllık 75 milyon ton su veriliyor ve bunun yarısı şu anda evlere bağlanmış, musluklardan akmakta; kalan yarısı da inşallah oradaki arazilerde çiftçilerin hizmetine sunulacak. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin bundan sonraki elli yıllık bir su sorunu çözülmüş oldu. Burada da Hükûmetimizin ne denli gayretli çalıştığı ve yeryüzündeki bütün ihtiyacı olan herkese hizmet etmiş olduğu ortaya çıkmaktadır, bu da Devlet Su İşlerinin bir başarısıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ORHAN DELİGÖZ (Devamla) – Lütfen, bir dakika daha…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Deligöz.

ORHAN DELİGÖZ (Devamla) – Bu kadar başarılı işler yapan bir kurum, yani basit bir ulaştırma ve su kanallarının yapılmasında niye başarısız olsun, onu anlamak mümkün değil, çok başarılı çalışmalar yapmaktadırlar.

Bir konuya daha değineceğim, şeker fabrikalarının satışıyla ilgili günlerdir konuşuluyor burada. Değerli arkadaşlar, şeker fabrikalarında araziler satılmamakta. Daha dün Erzurum Şeker Fabrikası ihale edildi, arazisi ayrılıyor ve işçiler asla mağdur olmuyor, 4/B’li oluyorlar. Üç aylık mevsimlik işçiler bile on iki aya çıkarılıyor. İsteyen işçi şeker fabrikasında çalışabilecek, istediği zaman da kamuya dönebilecek. Böyle çok büyük avantajlar getirilmekte.

Ve son cümlemi söylüyorum: Son on beş yılda sadece Orman ve Su İşleri Bakanlığının Erzurum’a yapmış olduğu yatırımların miktarı 2 milyar TL civarıdır, hele diğer bakanlıkları saymıyorum, onlarla beraber 30 milyarı buluyor.

Sayın Bakanımıza teşekkür ediyorum, kanunun hayırlı olmasını diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Deligöz.

Sayın milletvekilleri, şahısları adına konuşmalar da tamamlanmıştır.

Şimdi on beş dakika süreyle soru-cevap işlemine başlayacağım, sisteme giren milletvekillerine söz vereceğim sırasıyla.

Sayın Türkmen, buyurun.

ELİF DOĞAN TÜRKMEN (Adana) – Teşekkür ederim Başkanım.

Sayın Bakan, Adana’mızın birçok ilçesi -Ceyhan, Yüreğir gibi- sulama birlikleri kapatıldığı için Devlet Su İşlerinden sulama hizmeti alıyor. Yanı başlarında sulama birliğinden hizmet alan çiftçilerimizin ödedikleri rakamların çok çok üzerinde para ödemek zorunda kalıyorlar ve bu nedenle de birçok çiftçimiz şu anda borçlu, tarlalarında ve diğer mallarında hacizler var. Çiftçilerimiz, üreticilerimiz bu konuda sizlerden acil çözüm bekliyor. Bu birincisi.

İkincisi: Sizi doğrudan ilgilendirmiyor ama yine Adana’da hazineden ecrimisil yoluyla taşınmaz kiralayarak üreticilik, çiftçilik yapanlar, ne yazık ki buraların kendilerine ihale yoluyla satılmasından önce belli rakamlarla verilmesi söz konusu ama çok yüksek rakamlar çıktığı için bu çiftçilerimiz buraları alamıyorlar ve dışarıdan üçüncü şahıslara ihaleyle veriliyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin, kayıtlara geçsin sorunuz.

ELİF DOĞAN TÜRKMEN (Adana) – Hükûmetinizin bir projesi var, diyor ki: Biz köylüleri yeniden köyüne döndürmek istiyoruz. Tarlayı ecrimisil yoluyla işleyen çiftçilerin tarlaları ihale yoluyla üçüncü şahıslara satıldığında tarlasız kalıyorlar ve işsiz kaldıkları için şehirlere göçmek zorunda kalıyorlar. Bu durum projenize çok ters bir uygulama. Bu konuda neler yapacaksınız?

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Türkmen.

Sayın Tümer, buyurun.

ZÜLFİKAR İNÖNÜ TÜMER (Adana) – Sayın Bakan, nesli tükenmekte olan flamingolar ve caretta caretta kaplumbağaların yaşam alanı olan, ayrıca her sezon 700 tona yakın balık üretimine karşılık kirlilik ve bakımsızlık nedeniyle balık üretiminin 60 tona kadar düştüğü Adana’nın Karataş ilçesindeki Ağyatan ve Akyatan Lagünlerine akan pis suların temizlenmesi beklenmektedir. Lagün etrafında 40 bin dönümlük arazide tarım yapılmaktadır. Karataş yolundaki Doğankent, Solaklı, Havutlu ve Yunusoğlu Mahallelerinde tüm yerleşim birimlerinin atık suları lagüne dökülmektedir. Tarım Bakanlığı, Devlet Su İşleri, çiftçi birlikleri ve üniversiteler lagünlerin atık sulardan temizlenmesi için ortak hareket etmeli, lagüne temiz su akışı sağlanmalıdır. Kuşların ve balıkların yaşam alanlarının yok edilmesine izin verilmemelidir. Göller, akarsu ve denizlerimiz belli aralıklarla denetim altında tutulmalı, lagün etrafında kuşaklama kanalı düzenlenmelidir. Pompaj nedeniyle dolan lagünü derinleştirmede azot ve fosfor oluşumu dikkatle takip edilmeli, üniversitelerin bu konudaki seslerinin daha gür çıkmasına olanak sağlanmalıdır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tümer.

Sayın Gürer, buyurun.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Sayın Bakan, Çiftçi Mallarını Koruma Başkanlık ve çalışanları aleyhinde bir düzenleme getirdiniz. İsteğe bağlı koruma uygulamasında görev yapan bekçi hangi tarlanın korumadan çıkıp çıkmadığını, korumasını yapması gerektiği tarlanın hangisi olduğunu nasıl bilecek? Ayrıca, çıkmayan için gezilen mıntıkada çıkanların arazileri varsa onların da korunması yapılmış olmayacak mı? Aynı mahalde bazıları koruma isterken bazıları istemediğinde koruma hizmeti sağlıklı verilebilir mi? Zarar gören bir tarlada “Biz bu tarlanın korumasını yapmıyoruz.” deyip bekçi müdahale etmeden geçebilir mi? Koruma istemeyen çiftçi zarar gördüğünde tekrar koruma isterse ne yapılacak? Bir iki aylık koruma isterse Çiftçi Mallarını Korumanın bütçesi nasıl ayarlanacak? Saat kavramı olmadan bölgede görev yapan bekçiler için alınan cüzi ücrete rağmen neden koruma isteği ortadan kaldırıldı? Bu düzenleme Çiftçi Mallarını Koruma Kurulu yapılarının da ortadan yok edilmesi demek değil midir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gürer.

Sayın Gaytancıoğlu, buyurun.

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Hoş geldiniz.

Geçtiğimiz hafta Uzunköprü Çakmak köyündeydim. Sayın Bakanım, biliyorsunuz, Çakmak’ta bir barajımız var. Gençlerden bir mektup geldi bana, gençler şunu soruyorlar: Barajın seti için toprak almak için istimlak edilen yerlerin gelecekteki akıbeti ne olacak?

Baraj hakkında birçok dedikodu mevcut: Sulama suyu olarak İstanbul’a mı gidecek? Elektrik santrali mi kurulacak? Etrafı imara mı açılacak? “Su ürünleri” adı altında başkalarına mı satılacak? Barajla birlikte köyün durumu ne olacak? Toplulaştırmalarda adaletsizlikler mevcut. Yabancıların köyümüz ve çevrelerinde yer satın almalarının sebepleri nelerdir? Ovadaki kumlar yıllardır temizlenmedi. Ne zaman temizlenecek? Kuma müşteri çıkıyor ama özel idare sattırmıyor.

Gençlik olarak piknik alanı yaptırdık, ancak bir çeşme yaptıramıyoruz. Artık bir çeşmeyi de siz yaptırırsınız diyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gaytancıoğlu.

Sayın Tekin, buyurun.

HAYATİ TEKİN (Samsun) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sorum Sayın Bakanımıza.

Sayın Bakanım, geçen yıl yani 2017’de Samsun Çarşamba Ovası’nda kılçık kanalların ve dere yataklarının çok dar olması nedeniyle selde Çarşamba Ovası battı, üretici mağdur oldu. Burada bir proje revizyonu yaparak kanalların genişletilmesini düşünüyor musunuz? Ayrıca Tekkeköy Deresi hâlâ Tersane Limanı’na akıyor.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Hangi dere?

HAYATİ TEKİN (Samsun) – Tekkeköy Deresi hâlâ gemi tersanesi limanının içine akıyor. Yani aynen Temel fıkrası gibi Sayın Bakanım. Burada bunu temizleyip boşaltmak için şu anda milyarlar gerekiyor. Bu dere yatağının senelerdir dışarıya alınacağı söyleniyor, hâlâ limanın içine akıyor.

Ayrıca Ladik Gölü çok tarihî bir göl, Akdağ’dan beslenen bir gölümüz. Yazın ortasında Devlet Su İşleri o gölü sulama maksatlı açıyor, açınca su çekiliyor, 500 metre civarında su çekilmesi oluşuyor, içinde yıllara sâri o turna balığıyla meşhur olan o göl büyük sıkıntı yaşıyor. Ayrıca bunun içindeki turna balıklarına, onun içindeki…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HAYATİ TEKİN (Samsun) – …İsrail sazanı da bunun düşmanı. Kısacası, bu göl, DSİ ile İsrail sazanından çektiğini kimseden çekmiyor. Lütfen çare!

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tekin.

Sayın Sarıbal, buyurun.

ORHAN SARIBAL (Bursa) – Çok teşekkür ederim.

Sayın Bakan, Gemlik’le ilgili KHK’yle alınan o kötü karar bir miktar düzenlendi, Gemlik’in yerinde dönüşümü sağlandı. Bu olumlu bir gelişme. Ama yine Gemlik’te çok önemli bir problemle karşı karşıyayız. “Dürdane köyü diken üstünde.” diye bir açıklama geldi. Gerekçe şu: 320 tapu, yaklaşık bin dekar arazi, 1986 yılında, önceki kadastrolarda çiftçinin malı olarak tapuları tescil edilmiş, verilmiş, daha sonra 1991’de yapılan yeni kadastro sürecinde bunun orman alanına ait olduğu söylenen yaklaşık bu bin dekar yer, tamamı zeytinlik olan, parça parça olan bu araziler Dürdane köyünün yaklaşık yüz yıllık geçim alanları. Elbette ormanın başka amaçla kullanılmasına hiçbir zaman razı değiliz ama şu gerçeği de görmek zorundayız: Daha önce Orman tarafından onaylanmış, Tapu Kadastro tarafından da tapuları verilmiş ve şu anda bu insanların yaşam, geçim kaynağı yüz yıllık zeytin ağaçları olan bu alanlarda bir çözüme mutlaka ve mutlaka ihtiyaç vardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ORHAN SARIBAL (Bursa) – Şu anda davalar açılıyor. 320 tapuyla ilgili 20 tapu dava açabildi ama ekonomik meseleler yüzünden dava açılamıyor. Bu yüzden, burası için yine bir çalışmaya ihtiyaç var, bu düzenlemenin yapılmasına ihtiyaç var. Bunu bu Meclisten bekliyor Dürdane halkı.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Sarıbal.

Sayın Erdem, buyurun.

EREN ERDEM (İstanbul) - Sayın Başkanım, İstanbul üçüncü havalimanı inşaatının alt taşeronu olan İlktay İnşaat Limitet Şirketinde çalışan 100 işçi, yaklaşık üç yıllık çalışmalarının sonunda, şirketin iflas ettiği, alt taşeronun iflas ettiği gerekçesiyle işinden çıkarılıyor ve bu işçi arkadaşlarımızın ifadesine göre, içeride alacakları olmasına rağmen alacaklarını talep ettiklerinde güvenlik güçleriyle karşı karşıya getirilmek suretiyle sıkıntı yaşıyorlar. Bu konuda bir çözüm bulmak, bu arkadaşlarımızın mağduriyetini gidermek, bu sorunu ortadan kaldırmak gerekiyor.

Buradan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı başta olmak üzere Hükûmet yetkililerine sesleniyorum: Üçüncü havalimanı alt taşerondaki işçilerin bu mağduriyetini giderin, bu sorunu ortadan kaldırın.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Erdem.

Son söz Sayın Bektaşoğlu, buyurun.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) - Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Ordu Giresun Havaalanı’yla ilgili sorun ve şikâyetler bir türlü bitmek bilmiyor. Şimdi de sorunumuz sis. Havaalanına bir haftadır aralıklarla, son üç gündür ise uçaklar sis gerekçesiyle iniş kalkış yapamıyor, yolcular çevredeki havaalanlarına yönlendiriliyor. Sis o havaalanlarını neden etkilemiyor? Oysa uçuş, iniş ve pist güvenliğini sağlayan bütün teknik araç ve gereçler eksiksiz olarak Ordu Giresun Havaalanı’nda da mevcut. Yetkililerden aldığım bilgiye göre, Ordu Giresun Havaalanı için uçakların pisti görüş mesafesinin sınır değerleri yüksek tutuluyor. 680 fit yükseklikten görüş mesafesi varsa iniş yapılıyor. Oysa Trabzon ve Samsun’da bu değerin yarısı ölçü olarak kabul ediliyor.

Buradan Ulaştırma Bakanına sesleniyorum: Bu yanlış uygulamayı bir an önce değiştirin ve yaşanan mağduriyete son verin diyorum.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bektaşoğlu.

VIII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Çeşitli İşler

1.- Başkanlıkça, Genel Kurulu teşrif eden Moldova Parlamentosu Dış Politika ve Avrupa ile Entegrasyon Komisyonu Başkanı Violeta Ivanov ve beraberindeki heyete “Hoş geldiniz.” denilmesi

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisini ziyaret etmekte olan Moldova Parlamentosu Dış Politika ve Avrupa ile Entegrasyon Komisyonu Başkanı Violeta Ivanov ve beraberindeki heyet Genel Kurulumuzu teşrif etmişlerdir. Kendilerine Başkanlık Divanımız ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu adına “Hoş geldiniz.” diyorum. (Alkışlar)

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/929) ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 548) (Devam)

BAŞKAN – Cevaplar için buyurun Sayın Bakan.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; evvela suallerden dolayı çok teşekkür ediyorum.

Önce Adana'dan başlayayım. Adana’da sadece Lokman Hekim Sulama Birliği Meclisin kendi kararıyla feshedildi. Bu sebeple de DSİ 6’ncı Bölge Müdürlüğümüz 2016, 2017 ve 2018 yıllarında Misis pompa sulamasını işletmiş, bakım onarımını yapmıştır. İnşallah, yeni, bugünkü görüştüğümüz kanuni düzenlemeyle sulamalarda işletme ve bakım ücretleri sulama birlikleri seviyesine çekilecek, bir adalet sağlanacak.

Bir de Karataş’taki lagünün korunması maksadıyla eylem planı hazırlandı. Haklısınız, hakikaten bu lagünü ben de çok iyi biliyorum, korumak lazım. Adana Valiliğince ve Orman Su İşleri 7’nci Bölge Müdürlüğünce eylem planını takip edeceğim, değerli milletvekilim de bunu takip ederse seviniriz.

Ayrıca, tabii ki bir de çiftçilere destek açısından orman köylülerine biz gereken desteği veriyoruz. Bakın, anlayışı değiştirdik, Orman teşkilatı orman köylerinin kalkınmasında bir lokomotif vazifesi görmeye başladı. Eskiden hiç olmayan… Mesela, 36 tane eylem planı var: Ceviz, badem, kestane, fıstık çamı, tıbbi aromatik bitkiler… Her türlü desteği veriyoruz; hatta bunları biz dikiyoruz, yerini veriyoruz, üç yıl bakımı, masrafları Orman teşkilatına ait. Kura çekerek, herkesin gözü önünde eşit bir şekilde, adil bir şekilde çiftçiye dağıtıyoruz yani özelde orman köylülerine.

Sayın Tümer, durum bu; lagünü inşallah koruyacağız ve etrafına da –arkadaşlara talimat verdim- bir kanal açmak gerekir mi yani lagünün özellikle atık sulardan kirlenmemesi gerekiyor, bu lagün çok önemli. İnşallah ben de ona dikkat edeceğim, bu dediğim hususlar dikkate alınacak.

Sayın Gürer, Çiftçi Mallarının Korunması Hakkında Kanun’la ilgili bir teklif var, bu görüşülecek, tabii ki bu çerçeve kanun; bununla ilgili yönetmelik çıkarıldığı zaman çok detaylı şekilde, kimseyi mağdur etmeden belli esaslar çerçevesinde bu, tamamen Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından kontrol ve denetim altına alınacak.

Efendim, Sayın Gaytancıoğlu, biliyorsunuz daha önce Çakmak Barajı diye bir baraj yoktu. Hakikaten, bu barajla alakalı olarak İstanbul’a su götürme veya başka maksatla kullanma gibi bir düşünce söz konusu değildir. Bu baraj, bilhassa benim özenerek yaptığım bir barajdır. Sulama sistemleri, projeleri şu anda hazırlanıyor büyük ölçüde. Ayrıca şu anda sulamaya da çok hızlı şekilde başladık; hatta şu anda, bu yıl yüzde 5’e yükseldi. Artık baraj bittiği için projeler bitti, ama imkânlar elverdikçe hızlı şekilde sulamaya açacağız. Başka maksat kati suretle söz konusu değildir.

Tabii, malzeme sahası olarak… Biliyorsunuz bazı seddeler yapmak için kil gibi bazı malzemeleri aracıdan aldık. Ancak bu başka projeler için ihtiyaç duyulmayacaksa -arkadaşlar bakacak- geri alma hakkı değerlendirildikten sonra kalan taşınmazların, özellikle 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu kapsamında satışı da mümkün hâle gelecek. Yani biz, onlar vatandaşlar tarafından değerlendirilsin istiyoruz, ihtiyaç dışındakileri kesinlikle iade edeceğiz. İmara açılması söz konusu değil. Toplulaştırmayla ilgili hususlar, biliyorsunuz, zaten toplulaştırmada DSİ de devreye girecek. İnşallah, biz bu konuda da oradaki toplulaştırma problemini...

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Çeşme... Bir çeşme istiyoruz.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Onu da kendi vekili yapsın Sayın Bakan.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Vekilimiz çeşmeyi de kendisi yaptıracak herhâlde.

Sayın Tekin, Çarşamba’daki taşkını biliyoruz, takip ettik hakikaten fakat orada, biliyorsunuz, bazı menfezler maalesef galerisi yeterli olmadığı için...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Başkanım, müsaade edersiniz değil mi?

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Burada denize çıkış ağızında modelleme çalışmaları yapıyoruz. Pompajlı tahliye ve kanal genişletmeyle ilgili ihale yapıldı, bu müjdeyi veriyorum buradan, yakında inşaata başlayacağız. Efendim, özellikle bunu da söyledik.

Ladik Gölü’nü bizzat inceleyeceğim.

Sayın Sarıbal, sizlerin de desteklerine teşekkür ediyoruz. Biliyorsunuz, Gemlik’le ilgili bir problem vardı hakikaten, kanunun yanlış anlaşılmasından kaynaklanan bir husus vardı. Neredeyse bütün Gemlik’te -köy, mahalleleri dâhil- tamamen her şey durmuştu, sigorta, alım satım işlemleri... İşte, burada sizlerin de gayretiyle bu kanunda düzeltme var, gelecek; dolayısıyla o problem çözülecek.

Sayın Erdem, tabii, konuyu bilmiyorum. Özel sektör yani üçüncü havaalanıyla ilgili müteahhit firmaya sorup taşeronlarla ilgili bir problem varsa onları ben de takip edeceğim ama tabii ki alacakları hakkında ilgililerin mutlaka dava açmaları gerekir. Eğer taşeron ücret ödemiyorsa... Mesela bizim DSİ işlerinde müteahhidin istihkakından kesilir. Dolayısıyla, özel sektörde böyle bir şey var mı, şu anda bilemiyorum, onu da araştırıp size de bilgi sunarız efendim. Tabii, alın teri hakkının verilmesi lazım, bunu burada özellikle vurgulamak istiyorum.

Teşekkür ediyorum, sağ olun efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, ikinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi ikinci bölümde yer alan maddeleri ve varsa o maddeler üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

Sayın milletvekilleri, 18’inci maddeye bağlı ek madde 15 üzerinde üç önerge vardır. Aynı mahiyetteki bu önergeleri birlikte işleme alacağım, talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim veya gerekçelerini okutacağım.

Şimdi aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 548 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 18’inci maddesiyle 6831 sayılı Kanun’a eklenmesi öngörülen ek madde 15’in tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                Meral Danış Beştaş                                Dirayet Dilan Taşdemir                        Bedia Özgökçe Ertan

                                          Adana                                                         Ağrı                                                          Van

                                Ayşe Acar Başaran                               Mahmut Celadet Gaydalı                Mehmet Emin Adıyaman

                                         Batman                                                       Bitlis                                                          Iğdır

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

                         Muhammet Rıza Yalçınkaya                                 Erkan Aydın                                     Ömer Fethi Gürer

                                           Bartın                                                        Bursa                                                        Niğde

                                    Hilmi Yarayıcı                                           Dursun Çiçek                                             Ali Akyıldız

                                           Hatay                                                      İstanbul                                                       Sivas

                                Okan Gaytancıoğlu                                      Utku Çakırözer

                                          Edirne                                                     Eskişehir

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

                                   Muharrem Varlı                                           Mustafa Mit                                       Mehmet Erdoğan

                                          Adana                                                      Ankara                                                       Muğla

                                      Baki Şimşek                                            Erkan Haberal

                                          Mersin                                                      Ankara

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET BABAOĞLU (Konya) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılamıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Mehmet Emin Adıyaman, Iğdır Milletvekilimiz.

Buyurun Sayın Adıyaman. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, az önce, Sayın Selahattin Demirtaş’ın yargılanmasının haksız ve hukuksuzluğuna ilişkin bir değerlendirme yapmıştım. Tabii, iktidar partisi yargının bağımsız olduğunu, savcıların bağımsız hareket ettiğini ifade ettiler. Ama çok iyi biliyoruz ki kuvveti elinde bulunduran, erki elinde bulunduranların Türk siyaset tarihinde dönem dönem doğrudan yargıyı etkiledikleri açıktır. Mesela, Yassıada uygulamalarında -hepinizin hafızasında vardır- dönemin Mahkeme Başkanı Selim Başol’un o dönemde yaptığı usulsüzlüklere, hukuksuzluklara Menderes’in itirazına karşılık verdiği cevap aynen şudur: “Sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor.”

80 yargılamalarını da biliyoruz, cuntanın o dönemde yargıyı nasıl bir silah olarak kullandığını biliyoruz. 90’lı yıllarda Leyla Zanaların, Hatip Diclelerin yargılanma sürecinde nasıl bir yargılama, siyasal yargılama sürecini yaşadığımızı yine hepimiz hatırlıyoruz. Bugün de aynı süreci yaşıyoruz.

Bakın, az önce Sayın Bostancı benim yaptığım konuşmaya itirazda bulundu “Yargı bağımsız, tarafsız.” dedi. Peki, bağımsız ve tarafsız, kabul edelim bir an için. Peki, cezaevleri kime bağlı? Adalet Bakanlığına bağlı, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğüne. Doğrudan doğruya sizin Hükûmetinizin talimatlarıyla hareket eden cezaevleri.

Bakın, dün Sayın Selahattin Demirtaş’ın savunmasında dile getirdiği bir hususu aynen burada ifade ediyorum. On beş aylık tutuklamadan sonra, mahkeme, kendisine iddianame eki olan bir CD veriyor ve cezaevinde kendisine verilen bir bilgisayarla haftada dört saat -bütün hafta boyunca sadece dört saat- mahkemenin iddianame ekleri olarak verdiği CD’deki dosyayı incelediğinde… Bu 11.772 sayfa ve Sayın Demirtaş mahkemede şunu söyledi: “Ben yemeden, içmeden ortalama yirmi dört saat sadece okusam, evrakları karşılaştırmadan, inceleme yapmadan, mukayese yapmadan sadece okusam bu beş yıl dört ay eder.”

Bu, mahkemeye bağlı bir kurum değil, sizin Hükûmetinize bağlı, Adalet Bakanlığına bağlı bir kurum Sayın Bostancı. Dolayısıyla, bir suç isnat edilen ki bu Parlamentonun bir üyesi olan, bu Parlamentonun 3’üncü büyük partisinin ve 6,5 milyon seçmenin oyunu almış olan Sayın Demirtaş’a sizin reva gördüğünüz savunmasının kısıtlanması işte tam da budur. Beş yıl dört ay o evrakları okuyacak. Bunun anlamı şudur: Savunma yapılmasın; tıpkı Başol’un Menderes’e “Sizi buraya tıkan kuvvet böyle emretti.” dediği gibi, tıpkı Hasan Polatkan’ın savunmasına Başol’un “Kes, az konuş. Daha fazla konuşma, on beş dakikadan fazla izin vermiyorum.” demesi gibidir.

Bakın, bunu, yargıya müdahalenizi nereden anlıyoruz? Sayın Erdoğan Almanya’da yargısız infaz yaptı; daha mahkeme başlamadan, Sayın Erdoğan Almanya’da Sayın Demirtaş için “O bir teröristtir.” dedi. Bunu söyleyen bu ülkenin tarafsız olması gereken Cumhurbaşkanıdır. Daha yargılama başlamadan bu söz kullanıldı.

Adalet Bakanlığının Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesine, Sayın Selahattin Demirtaş’ın mahkeme huzuruna çıkarılmaması gerektiğine, SEGBİS üzerinden ifadesinin alınması gerektiğine ilişkin gizli belge olarak dosyada verdiği talimatı burada, bu kürsüden bizzat ben okudum. Dolayısıyla sadece bir algı operasyonuyla, yandaş kalemlerinizle ta iki buçuk yıldır partimiz ve milletvekillerimiz üzerinden yarattığınız suçluluk algısı veya işte -tırnak içinde- terörist algısı sizin doğrudan doğruya mahkemeleri etkilediğinizin, yönlendirdiğinizin, talimat verdiğinizin açıkça ortaya konmuş hâlidir. Bu türden yüzlerce örnek veririz. Sizin kalemşorlarınız hâlâ, hâlâ, şu anda bile -yargılama devam ediyor- Sayın Demirtaş’a “terörist” diyorlar, “katil” diyorlar; toplumda bir algı yaratılıyor.

Bakın, Başollar nasıl unutulduysa, Menderesleri tarih nasıl haklı çıkardıysa, adalet nasıl…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) – Bir dakika alabilir miyim Sayın Başkan?

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlamak üzere bir dakika ek süre veriyorum Sayın Adıyaman, buyurun.

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Adalet mutlaka tecelli edecektir. Mahkemelerde olmayabilir, mahkemeler sizin güdümünüzde, etki alanınızda olabilir ama vicdanlarda, halkın vicdanında bu tecelli edecektir. Hukuksuzluk, adaletsizlik de -hep dile getirdiğimiz gibi- bumerang gibidir, dönüp dolaşıp haksızlığı, hukuksuzluğu, adaleti yok edenleri de vurur. Dolayısıyla iki gündür devam eden, yarın da devam edecek yargılamada biz bire bir tanık oluyoruz. Siz, bu Parlamentonun en az sizler kadar burada olmaya hakkı olan milletvekillerinin yargılama sürecini bir parlamenter sorumluluğuyla, bir tarafsızlık, bir adalet duygusuyla hiç yokladınız mı, sorguladınız mı, gözlemlediniz mi? Hayır; burada oturup işte, Sayın Erdoğan’ın yargısız infazı gibi hepiniz yargısız infaz yapıyorsunuz çünkü siyasi saiklerle, siyasi hesaplarla bir öç alma, bir intikam alma duygusu peşindesiniz. Adaletten ve hukuktan, bu kürsüden ne kadar bahsedersek edelim sonuç alamayacağımızı biliyoruz.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Adıyaman.

Sayın Bostancı, sisteme girmişsiniz.

Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

27.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Iğdır Milletvekili Mehmet Emin Adıyaman’ın 548 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 18’inci maddesine bağlı ek madde 15’le ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Türkiye’de hukuk sistemi siyasi eleştiriler, burada ifade edilen diller çerçevesinde işlemez. Hukuk kendi referansları, kendi kuralları ve suç, ceza ilişkisine dair illiyet bağlarının varlığı üzerinden işler.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Her zaman mı Sayın Bostancı?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Siyasi eleştiri repertuvarına bakacak olur isek bu geniş repertuvarda herkesin neler söylediğine ilişkin bir doküman çıkarsak herhâlde mütekabil bir şekilde sevimsiz bulacağımız birçok ifadeye rastlamak mümkün.

Diğer taraftan, tabii ki savunma hakkı kutsaldır. Eminim Sayın Demirtaş’ın savunmasına ilişkin, iddianamesine ilişkin belgeler, bilgiler avukatlarına intikal ettirilmiştir. Kendisinin de okuma ve takip etme hakkı vardır. Buna ilişkin eğer sınırlandırmalar varsa bunların muhakkak şikâyet edilmesi ve savunma hakkının kutsallığı çerçevesinde gerekenin yapılmasını şahsen biz de gözetiriz.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bostancı.

TEKİN BİNGÖL (Ankara) – Ya, kime şikâyet edecek kime, kime?

GARO PAYLAN (İstanbul) – Marslılara mı yapacak?

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) – İdare size bağlı, talimat verin.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Danış Beştaş.

28.- Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Parlamentonun 9 üyesinin hâlâ hapiste tutulduğuna, hukuka uygun bir yargılama yapılmadığına ve HDP milletvekilleri olarak hapisteki arkadaşlarını ziyaret etmelerinin engellendiğine ilişkin açıklaması

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Doğrusu hatibimizin, milletvekilimizin açıklamaları oldukça sarihti yani somut verilerle somut olayı net anlattı yani tartışılacak bir mesele yok. Eğer siyasi eleştirilerden söz edeceksek bir siyasi parti liderinin, liderlerinden birinin, muhalefet partisi liderlerinden birinin sadece yapmış olduğu konuşmalar sebebiyle bugün hapiste tutulmasını tartışalım. Şu anda bu Parlamentonun 9 üyesi hâlâ hapiste tutuluyor ve savunma hakkının adil bir şekilde yerine getirilmesi bir yana bir yıldan fazla bir süre mahkeme karşısına çıkarılmadı, SEGBİS sistemiyle ifade vermesi için Adalet Bakanlığının yazısı ortaya çıktı ve defalarca sormamıza rağmen bu konuda bir açıklama yapılmadı. Yani gerçekten ortada hukuka uyarlı, hukuka uygun ne bir yargılama ne bir savunma hakkı verilmesi ne de cezaevinde tutulma koşulları vardır. Bu konuda bizim itirazımız tam da hukuka uymak noktasındadır. Biz, bu yargılamaların hukukla hiçbir illiyetinin olmadığını, tümüyle siyasi bir…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Lütfen, çok önemli.

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız Sayın Danış Beştaş.

Buyurun.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sayın Başkan, yani olayın vahameti o kadar büyük ki sekiz yıl eş genel başkanlık yapmış bir şahsiyetten söz ediyoruz, şu anda hapiste -4 Kasımdan bu yana- ve biz iddianamesinin hepsini biliyoruz. Dün yaptığı savunmada dediği gibi, haftada iki saat bilgisayar kullanma hakkı veriliyor. Haftada iki saatle nasıl savunma hazırlanır? Yani dört buçuk yıl… “Okuyamıyorum.” diyor. Bunun karşı çıkılacak bir boyutu yok, Meclistir… Adalet Bakanı bizi duyuyor, buna yanıt versin.

Son olarak da şunu söyleyeyim: Biz milletvekilleri olarak hapisteki milletvekili arkadaşlarımızı ziyaret edemiyoruz, ziyaret etmemiz engelleniyor ve üstüne üstlük iktidar partisinin yetkilileri çıkıp diyor ki: “CHP’den 17 kişi gitti, HDP’den 7 kişi gitti.” Biz de bütün Türkiye’ye söylüyoruz: Bizim gidişimiz engelleniyor, gitmeyen biz değiliz, engelleniyoruz. Bu da büyük bir haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizliktir.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Danış Beştaş.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/929) ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 548) (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, aynı mahiyetteki diğer önerge üzerinde konuşmacı, Eskişehir Milletvekilimiz Sayın Utku Çakırözer.

Buyurun Sayın Çakırözer.(CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, bizleri televizyonlarından izleyen değerli yurttaşlarımız; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bir kez daha, Maltepe Cezaevinde 303 gündür özgürlüğünden mahrum olan İstanbul Milletvekilimiz Enis Berberoğlu’na özgürlük dileğimizi, diğer tutuklu milletvekili arkadaşlarımıza da tutuksuz yargılama çağrımızı yinelemek istiyorum.

Bugün tarımımızı ve vefakâr, cefakâr Anadolu çiftçimizi yakından ilgilendiren bir kanunu görüşmekteyiz. Bu kanun neler getiriyor? Bu kanunla çiftçilerimizin demokratik birlikteliği olan, bugüne kadar hiçbir zarar etmeden çalışan 378 sulama birliğimiz lağvedilecek yani 1,5 milyon çiftçimizin üyesi olduğu birlikler. Aileleriyle birlikte milyonlarca yurttaşımız bu kanundan etkilenecek. Önce Devlet Su İşlerine, belediyelere devredilecek; sonra da özel sektörün eline geçecek. Yaşam kaynağımız sularımız önce siyasete, sonra ticarete alet edilecek.

Değerli arkadaşlarım, sulama birliklerini yok etmenin ne tür olumsuz sonuçlar yaratacağını biz Seyitgazi ilçemizde, Eskişehir’imizde yaşadık, hâlâ da yaşıyoruz. Battalgazi Sulama Birliğimiz vardı, Türkiye’nin örnek sulama birliğiydi, devletten bir kuruş yardım almazdı, borcu yoktu, hatta devlete para ödemekteydi; başında, seçilmiş başkanı, Doğançayırlı çiftçi kardeşimiz Hayati Uğur ve yine çiftçilerin kendi seçtikleri meclis vardı. Onların elinden bu birlik usulsüz biçimde alındı. 3 kez aldılar, her seferinde Hayati kardeşimiz yargı kararlarıyla döndü; dördüncü seferde artık birliği feshettiler, AKP’li belediyeye devrettiler. Şimdi, gidin, sorun Seyitgazi’ye; çiftçi memnun mu hâlinden. Çiftçi su alamıyor değerli arkadaşlarım, su alamıyor. “Bu yıl mahsul ekmeyin.” diye kahvehanelere yazı asmışlar, köy hoparlörlerinden anons yapıyorlar her gün “Sakın ekim yapmayın.” diye. Sulama birliği varken 1996’dan beri her sene yeten ve artan bu Allah’ın suyu şimdi ne hikmetse artık yetmez olmuş. Kanallar bakımsız; çiftçi sulama yapamıyor, tarlasını kullanamıyor, borcunu ödeyemiyor, köyden kente göç etmek zorunda kalıyor.

Değerli arkadaşlarım, bu kanun tasarısı hayata geçerse çiftçimiz bugüne kadar kullanmakta olduğu suya çok yüksek bedeller ödemek zorunda bırakılacak, ödeyemez ise aldığı tarım desteğinden su parası otomatik tahsil edilecek. Tahsildar ise devlet olacak. Tahsil edilemezse icraya verilecek. Ayrıca, sulama tesislerinden yararlanma hakkı siyasi ayrımcılığa tabi tutulacak. Zaten çiftçi perişan. Çiftçiye kanunen vermek zorunda olduğunuz yüzde 1’lik desteği dahi vermiyorsunuz. On yılda toplam 100 milyar lira borcunuz var çiftçiye. Üstüne üstlük mazot fiyatı aldı başını, gidiyor; gübre öyle, ilaç öyle. Her şeye rağmen üreten çiftçimize son darbeyi ithalatla vuruyorsunuz; buğday ithal, saman ithal, hayvan ithal. Çiftçimizin ürettiği arpa, buğday ve beslediği hayvan ise para etmez oluyor. Şimdi hepsinin üstüne bu çiftçinin sırtına bir de özelleşen suyun bedelini yükleyeceksiniz. Çiftçiyi artık tarımdan çekilmeye zorluyorsunuz. Çiftçi tarımdan çekilecek; işin özü budur. Bu hatanın kaybedeni sadece çiftçimiz olmayacak; daha az tarım yapılacak, daha az ürün alınacak. Aslında, siz, biz, hepimiz, tüm Türkiye kaybedecek değerli arkadaşlarım.

Değerli milletvekilleri, bu kanun tasarısının ormanlarla ilgili maddeleri de son derece ürkütücüdür; orman kıyımına neden olacaktır. Bakın, şöyle bir ifade var 19’uncu maddede: “Bilim ve fen bakımından orman olarak muhafazasında hiçbir yarar görülmeyen yerler” diyor. Ne olacak? Bakanlar Kurulunca orman sınırları dışına çıkarılarak satılacak. Değerli arkadaşlarım, dünyanın hiçbir yerinde böyle bir hukuki kavram yok: “Bilim ve fen bakımından orman olarak muhafazasında hiçbir yarar görülmeyen yerler...”

Ayrıca, kanun değişikliğinde taşlık, kayalık, verimsiz ve fiilen orman vasfı taşımayan alanlardan bahsediliyor. Bunlar da yine yağmaya, konuta, sanayiye, madenciliğe açılacak olan yerler. Bilmeyenlerimiz olabilir, bu orman içi açıklıklar aslında orman ekosistemlerinin parçası; onları zenginleştiren, biyolojik çeşitliliği artıran alanlar. Şimdi bu alanların yağmalanmasının önü açıldığında sonu orman alanlarının daralması olacaktır. Sahillerdeki ve ormanların içindeki kayalık alanların yağmasının önü açılacaktır.

Yine bu tasarıyla orman alanlarında toprak üstünün yanı sıra toprak altı da kullanıma açılmakta, yer altında depolama tesisleri kurulmasına izin verilmektedir, hem de hiçbir kısıtlama olmaksızın bunun önü açılmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, ormanlar yerleriyle birlikte ormanlardır yani ormanın asli unsurlarından biri ormanı oluşturan ağaçların üzerinde bulunduğu topraktır. O toprağı ormandan, o ormanı da üzerinde bulunduğu topraktan ayıramazsınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

UTKU ÇAKIRÖZER (Devamla) – Sayın Başkanım, bitirmeme izin verir misiniz?

BAŞKAN – Buyurun Sayın Çakırözer.

UTKU ÇAKIRÖZER (Devamla) – Teşekkür ederim.

Orman altı topraklarda yapılacak her türlü depolama tesisi ekosisteme hiç şüphesiz zarar verir. Bu madde, başta nükleer santraller olmak üzere çeşitli zehirli atıkların ormanların altına depolanması riskini beraberinde getirmekte. Bunun olmayacağının hiçbir güvencesi yoktur. Ayrıca bu depolamadan su kaynaklarımız da olumsuz etkilenecektir. Hem ormanlar su üretemeyecek hem de depolamadan kaynaklı suya sızmalar olacaktır.

Değerli arkadaşlarım, bu saydıklarım dâhil bu kanun tasarısıyla getirilen düzenlemeler, değişikliklerle çiftçiye zarar veriyorsunuz; doğaya, ormana zarar veriyorsunuz, ekosistemi bozarak içindeki canlılara zarar veriyorsunuz, orman içindeki yer üstü ve yer altı sularına zarar veriyorsunuz, orman yıkımlarının önünü açıp hızlandırıyorsunuz. Çiftçinin, besicinin, ormancının yararına tek bir madde yok. Hem kendimizin hem de gelecek kuşakların yeşil, sağlıklı bir doğada yaşayabilmesi için bu acımasız kanundan vazgeçelim.

Yarın gece kutlayacağımız Miraç Kandili’mizin ülkemize ve tüm dünyaya kardeşlik ve huzur getirmesini dileyerek yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çakırözer.

Aynı mahiyetteki diğer önerge üzerinde konuşmacı Mersin Milletvekilimiz Sayın Baki Şimşek.

Buyurun Sayın Şimşek. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; orman kadastrosu yapılmayan veya orman kadastrosu yapılıp da orman sınırları dışında bırakılan ama üzerine erozyon veya ağaçlandırmayla ilgili çalışmalar sırasında vatandaşın tapulu yerlerine ağaç ekimi sonucu oluşan problemlerin çözümü maksadıyla bu alanların karşılığında o bölgede bulunan 2/B arazilerinden veya hazine arazilerinden bu vatandaşın ikna edilerek bu vatandaşa karşılığında yer verilmesiyle ilgili bir tasarı. Tasarının bu yönüne elbette olumlu bakmaktayız. Yalnız şimdi ben buradan soruyorum Orman Bakanlığının değerli bürokratlarına: Bu vatandaş orman işletme müdürlüklerine başvuru yapsa “Ben tapulu kesim yapacağım, üzerindeki ağaçları kestireceğim.” dese acaba ne cevap verebileceksiniz, buna verebileceğiniz bir cevap var mı? “Madem burası orman dışında, orman sınırları dışarısında, üzerinde de ağaçlar var ama orman değil, ben tapulu kesim yapacağım.” dese buna verebileceğiniz bir cevap var mı acaba?

Bu yasayla beraber tabii, ormanla ilgili, hazine arazileriyle ilgili çok sayıda problemle karşı karşıya gelmekteyiz. Vatandaşlar 2/B arazileriyle ilgili birçok bölgede konulan fiyatlardan şikâyetçiler. Yani biz bu sorunları her gün burada konuşuyoruz ama çözüme dönük adımlar maalesef atılmıyor. Seçim bölgem olan Erdemli’de sahilden 30-40 kilometre, 50 kilometre yukarıdaki köylerde metrekaresine 50 lira fiyat konuyor. Köyde yaşayan bir insanın metrekaresi 50 lira yazılan bir araziyi satın alma şansı yok, araya simsarlar giriyor, “Madem sen burayı alamayacaksın, hakkını devret.” diyor, büyük şirketler, büyük firmalar geliyorlar, vatandaşın elindeki arazileri alıyorlar ve küçük çiftçiyi bu arada tüketiyoruz.

Sayın Bakanım, bu yasalar çıkarken keşke masa başında çıkarmasak, bu yasaları çıkarmadan önce gidip köylüyle konuşsak; çiftçiyle konuşsak; hayvancılıkla ilgili bir yasa çıkarıyorsak gidip çobanla, Yörük’le, hayvancılıkla uğraşan insanlarla konuşsak mutlaka daha doğru sonuçlar ortaya çıkacaktır.

Şimdi, tarım arazileriyle ilgili herkes şunu söylüyor seçim dönemleri gidildiği zaman: “İllaki bu arazileri çiftçiye vereceğiz, köylüye vereceğiz.” Ama bugün köylü burayı işgal etmiş, ekiyor, dikiyor yalnız hazineye müracaat ettiği zaman “Ben burayı ihale yoluyla satacağım.” diyor. Şimdi, ihale yoluyla satılan bir yere o köyden olmayan, parası olan başka bir vatandaş gelecek, o köydeki sosyal dokuya da zarar verecek, oradaki insanlar birbirine düşecek, birinin elindeki malı başka bir vatandaş satın alacak. Bununla ilgili, şartsız ve süresiz olarak üzerinde işgal bulunan şahıslara hazine arazilerinin bedeli komisyon tarafından konularak mutlaka satışının yapılması lazım yoksa bu belirsizlik yıllar boyu sürer. Ne Millî Emlak bu konuyu çözebilir ne Orman Bakanlığı çözebilir; hiç kimsenin bu sorunu çözme şansı yok, yıllarca bu sorunları konuşmaya devam ederiz. İmar rantı olmayan… Yani şimdi, İstanbul’da boğazlarda veya Antalya’da, Mersin’de, Ege’de imar rantı olan araziler var. Elbette imar rantı olan arazilerin birilerine peşkeş çekilmesi doğru bir düşünce değil. Ama imar rantı olmayan bölgelerde tarım arazisi olarak kullanılan veya köylerdeki vatandaşın başını sokabileceği bir ev yaptığı küçük hazine arazilerini işgal edenlere veya üzerine bina yapanlara direkt satışının yapılabilmesinin önü açılmalıdır. Buna herhangi bir kısıtlama, tarih konulmamalıdır. Bu yetkiler de mutlaka iller bazında defterdarlıklara verilmelidir. Bunun Ankara bürokrasisi devre dışı bırakılmalıdır. Yoksa burada komisyon kurulacak, fiyat konacak, Ankara’ya yazılacak. Ankara'da Milli Emlak Genel Müdürlüğünde benim seçim bölgemde ilgili yıllardır bekleyen dosyalar var. Sorduğumuz zaman “Burasında şu problem var, ona müfettiş gitti, buna başka bir şey gidecek.” Bu sorunlar bu mantıkla çözülmez. Yine önümüzdeki her seçim döneminde siyasetçiler gider, seçim bölgesine söz verirler “Biz bu sorunları çözeceğiz.” derler, “Vatandaşın tapusunu vereceğiz.” derler ama bugünler gelir geçer ve hiç kimse tapusunu alamaz, biz bu sorunları konuşmaya devam ederiz.

Yine, son olarak da seçim bölgemde yaşanan başka bir problemi -Sayın Bakanım, Kalkınma Bakanımız da burada- sizlere aktarmak istiyorum. Pamukluk Barajı'yla ilgili sel felaketi yaşandı tünel kapaklarına vanaların takılmaması sebebiyle. Burada çok sayıda, yüzlerce dönüm arazi sular altında kaldı. İnsanların ürün zararı İlçe Tarım Müdürlüğü tarafından gönderilen heyetlerce -Sayın Bakanım bizi dinlemiyor ama Kalkınma Bakanımız burada, sağ olsun o dinliyor- tespit edildi. Yalnız vatandaşların zararı sadece ürünle ilgili değil. Adamın bahçesi kökünden söküldü veya tünelden çıkan su yüzlerce dönüm arazinin üzerine binlerce ton hafriyat getirdi. Yani insanlar şimdi mahkemeden tespit yaptırıyorlar, bunların tespitine göre dava açacaklar. Bu insanlar zaten fakir fukara insanlar. Benim kendi köyüm burası, burada herkesin 10 dönüm, 20 dönüm arazisi var. Bu insanları mahkemelere mecbur etmeyin, anında zarar tespitini yaparak köylünün zararı ne kadarsa bunu telafi edin. Burada Cenab-ı Allah korudu, bu afette 30’a yakın insan ölebilirdi. Tünelin 2 kilometre içerisinde sele yakalanıyorlar ve…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Şimşek.

BAKİ ŞİMŞEK (Devamla) – …10 işçi kepçenin bomuna binerek 4 metre kaldırıyorlar ve -4,80 genişliğindeki tünelin içerisi 4 metre suyla doluyor- 2 kilometre kepçenin bomunda geliyorlar. Son 200 metrede kepçe de istop ediyor, insanlar kepçenin üzerinde o şekilde mahsur kalıyorlar ama tünelden gelen suyun şiddetiyle kepçeyle beraber bunlar tünelin dışına atılıyorlar ve 10 insan burada -Cenab-ı Allah koruyor- burnu bile kanamadan kurtuluyor.

Şimdi, ben buradan soruyorum: Burada iş güvenliği nerede? Burada alınan tedbirler nerede? Allah aşkına, Almanya’da böyle bir kaza olur mu? Fransa’da böyle bir kaza olur mu? Yani bir tünel inşaatında böyle bir tedbirsizlik olabilir mi? Tünelin kapağı açık, mart-nisan ayı Mersin’de her zaman sel gelmesi beklenen aylar ve tünelin kapağından giren su 10 insanın neredeyse ölümüne sebebiyet verecek. Mucizevi şekilde saniyelerle bu insanlar kurtuluyor.

Şimdi yaralar sarılmaya çalışılıyor. Sayın genel müdür yardımcımız devreye girdi; burada su altında kalan pompaların, içme suyu şebekelerinin tamiratıyla ilgili talimatlar verildi ama insanların maddi kayıplarıyla ilgili de gerekli tedbirlerin alınmasını ve zararın en kısa zamanda telafi edilmesini bekliyor, saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Şimşek.

Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükûmetin katılmadığı aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.

18’inci maddeye bağlı ek madde 15’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Ek 15’inci madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, 18’inci maddeye bağlı ek madde 16 üzerinde üç adet önerge vardır. Aynı mahiyetteki bu önergeleri birlikte işleme alacağım, talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim veya gerekçelerini okutacağım.

Şimdi, aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 548 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 18’inci maddesiyle 6831 sayılı Kanun’a eklenmesi öngörülen ek madde 16’nın tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                Meral Danış Beştaş                                  Bedia Özgökçe Ertan                   Mahmut Celadet Gaydalı

                                          Adana                                                         Van                                                          Bitlis

                                   Behçet Yıldırım                                      Ayşe Acar Başaran                       Dirayet Dilan Taşdemir

                                       Adıyaman                                                   Batman                                                        Ağrı

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

                         Muhammet Rıza Yalçınkaya                                 Erkan Aydın                                     Ömer Fethi Gürer

                                           Bartın                                                        Bursa                                                        Niğde

                                      Ali Akyıldız                                             Dursun Çiçek                                           Orhan Sarıbal

                                           Sivas                                                       İstanbul                                                      Bursa

                                Kamil Okyay Sındır                                      Hilmi Yarayıcı                                 Okan Gaytancıoğlu

                                           İzmir                                                        Hatay                                                       Edirne

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

                                 Fahrettin Oğuz Tor                           Mehmet Necmettin Ahrazoğlu                        Mevlüt Karakaya

                                   Kahramanmaraş                                                Hatay                                                       Adana

                                   Muharrem Varlı                                           Baki Şimşek

                                          Adana                                                       Mersin

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET BABAOĞLU (Konya) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılamıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – İlk söz, Adıyaman Milletvekilimiz Sayın Behçet Yıldırım’a aittir.

Buyurun Sayın Yıldırım. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) – Teşekkürler Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 548 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 18’inci maddesi üzerine grubum HDP adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

İki gündür HDP lideri Sayın Selahattin Demirtaş’ın Sincan’da görülen davalarına katılıyoruz, duruşmalarına katılıyoruz. Öyle savunmalar yapıyor ki -keşke yaygın medya verse- herkesin çıkaracağı dersler olmalı. Kendisine yöneltilen suçlamalara o kadar net yanıtlar veriyor ki etkilenmemek elde değil. Kendisiyle HDP olarak gurur duyuyoruz; halkın gönlünde gün geçtikçe yüceldiğini görüyoruz. En kısa zamanda halkımızın arasına katılacağını umuyoruz.

Kendisinin yine bu konuyla, ormanla ilgili bir sözü vardı, hiç unutmam: “AKP ormana bakınca aklına yalnızca odun geliyor.” Bence bu görüşünüzü değiştirin. Orman gelecektir, orman sağlıktır, orman hayattır diyorum.

Mecliste şu ana kadar, insan istihdam edecek diye iş dünyasına, zengine, sermayeye teşvik üstüne teşvik getiriyorsunuz ancak kendi çiftçinizi ırgatlığa mahkûm ediyorsunuz. Çiftçi bitmiş durumda, maliyeti sattığı fiyatı geçmiş durumda; üretemez duruma gelmiştir. Tarım bitirilmiş; AKP iktidarı döneminde çiftçiler hiçbir şekilde gün yüzü görmemiştir, hiçbir zaman ciddi bir gelir elde edememiştir. Ancak masrafını çıkarsa bile çiftçi kendi toprağından üretmekten vazgeçmedi, kendi toprağına bütün bu olumsuz koşullara rağmen sahip çıktı. Ancak siz o çiftçinin, yerel üreticinin toprak sahibi olmasını çok gördünüz, yasal kılıfı hazırlayarak açıkça o toprağa göz diktiniz. O toprağı köylüden, çiftçiden alıp zengine, şirketlere vermeye çalışıyorsunuz. Bu, açıkça fakirden alıp zengine vermektir.

Çiftçinin elektriğini kesiyorsunuz, çiftçinin suyunu kesiyorsunuz, sanırım bu da yetmedi, şimdi de tasarıyla çiftçinin toprağına el koyuyorsunuz. Liberal ekonomilerde mülkiyet hakkı kutsallık derecesinde korunur ancak söz konusu çiftçi, üretici olunca o kutsal saydığınız mülkiyet hakkını bile ihlal ediyorsunuz. Açıkça çiftçinin, küçük üreticinin toprağını sermaye şirketlerine peşkeş çekmenin altyapısını hazırlıyorsunuz. Her şeyi özelleştirdiniz, her şeyi sattınız, yetmedi şimdi de ülkenin toprağını, havasını, suyunu, dağını, taşını satıyorsunuz. Kamunun yararına değil, birkaç özel şirkete yol yapıyorsunuz. İnsanlar üretebilecek bir toprak parçası bulamayacak. İnsanlar gölgesinde oturabileceği bir ağaç bulamayacak. İnsanlar bırakın sulu tarımı, içecek su bulamayacak. İnsanları bıraktım, kayalık alanları bile satarak tüm canlılara, ekosisteme zarar veriyorsunuz. Hani siz yerli ve millîydiniz?

Bugüne kadar getirdiğiniz teşvik yasalarıyla, tasarılarıyla milyarlarca dolar sermaye şirketlerine âdeta bağışlanırken, bu alanlar her yıl talana açılırken üreticinin, emekçinin mağduriyetini giderecek, bu üreticiyi destekleyecek bir uygulama içerisine girdiniz mi? Hayır, girmediniz, tam tersi uygulamalara yol verdiniz. Nerede yoksulu, çoğunluğu ilgilendiren bir üretim alanı varsa orayı ya sattınız ya da üretimini engellediniz. Bunun doğal sonucu olarak büyüme rakamlarımız geniş çoğunluğa küçülme rakamı olarak döndü. Üretemeyen, kazanamayan bir toplumun altyapısını hazırladınız. Türkiye'de en zengin yüzde 1 ile en yoksul yüzde 50 arasında gelir makası özellikle 2007 yılından sonra gittikçe açılmaktadır. Ekonomi batmış, dolar almış başını gidiyor, mazot, benzin her gün zamlanıyor. Hükûmetin savaş ekonomisinde vatanın bekası için değil kendi bekasını korumak için paraya ihtiyacı var. Bunu da şimdi köylünün toprağını, ormanını, suyunu satarak yapmaya çalışıyor. Çiftçiyi, geçimlik üretimleri devre dışı bırakacak, topraklara el koyacak, toplulaştıracak, endüstriyel tarımı öne alan bu düzenlemelerle ürünler GDO’lu, genetiği değiştirilmiş ürünler olarak önümüze gelecektir. Beş yıl, on yıl sonra küçük üreticinin, çiftçinin ürettiği ürünleri değil şirketlerin ürettiği zehri tüketeceğiz. İnsanlar bugün sadece toprağından oluyor ancak inanın bana yarın tüm ülke canından olacak. Sadece insanların üretim alanları değil, kamunun malı değil, elden gidecek olan her şeyin başı dediğimiz halkın sağlığıdır.

Siz bu yasalarınızla kamunun tüm üretim ve yaşam alanına el koyuyor, birkaç şirkete dağıtıyorsunuz. Ancak doğanın yasaları ekosisteme verdiğiniz zararın bedelini size çok ağır ödetecektir ama ne yazık ki bunun bedelini siz değil tüm toplum, tüm canlılar ödemek zorunda kalacaktır.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yıldırım.

Diğer söz sahibi, Bursa Milletvekilimiz Sayın Orhan Sarıbal.

Buyurun Sayın Sarıbal. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

ORHAN SARIBAL (Bursa) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.

Anayasa’nın 169 ve 170’inci maddelerine aykırı bir düzenleme getiriliyor. Açık bir şekilde “Ormanlar amaç dışı kullanılamaz.” diyor ilgili yasa; yine başka bir şey daha söylüyor “Ormanlar daraltılamaz.” diyor.

Bugüne kadar Bakanın hep iyi niyetli olduğunu düşünmeye çalıştım ısrarla ama artık bu tasarıdan sonra Bakanın iyi niyetli olmadığını çok net bir şekilde bu Meclisten söylemek isterim çünkü elimde çok bariz, çok net gerekçeler var.

Değerli milletvekilleri, çıkarılmak istenen tasarı aynen şöyledir: “Kum, taş, kayalık, çakıl, orman vasfını yitirmiş yerlerde yerleşim alanları varsa onları genişletmek ya da yeni yerleşim alanları oluşturmak.”

Değerli arkadaşlar, dünyada bilim, fen açısından “Orman niteliğini yitirmiştir.” diye bir kavram yoktur. Her zaman olduğu gibi, AKP yine bu gökyüzü altında kendi modelini yaratmaya çalışıyor, bilimle, akılla, mantıkla alay geçiyor. Böyle bir tanımlama dünya literatüründe yok, olması da mümkün değil. Neden? Çünkü “orman” dediğiniz şey, bir ekosistemdir, içinde 20 metrelik, 30 metrelik ağaç da vardır, elbette boş alanlar da vardır. Faunası, florası yani bitki çeşitliliği, hayvan varlığı, bunların hepsi bir bütündür, içinde bir canlı hayat vardır ama ne yazık ki siyasal iktidar, canlının olduğu her yere düşman. Ormanın en güzel yeri olan toplanma alanlarına, hayvanların, faunanın, floranın özellikle canlıların toplanacakları açık alanlara “Buralarda orman olmuyor, onun için buraları ben imara açacağım." diyor. Merak şu: “Orman” tanımı içerisinde bu alanların tümü var ve orman dışına çıkarılamaz, bu mümkün değil.

Bakın, dünyada çok yoğun ve sık orman olan bölgelerde kesim yapılır, o kesim yerleri açılır, oralarda hayvanların buluşması, birikmesi, toplanması sağlanır. Biz ne yapıyoruz? O faunanın, o ekolojinin ortak bir alanı olan o bölgeyi oradan kaldırıp rezidanslara, yandaşlara, Hükûmete sıcak para olsun diye aktarıyoruz. Hani şu fen ve bilim açısından orman vasfını yitirmiş arazilerin ormanlıktan çıkarılması var ya...

Bakın değerli arkadaşlar, burası 2004 yılında Orman Bakanlığı tarafından çam fıstığı olarak inşa edilmiş 1.100 dönüm olan bir yer, Bursa Mustafakemalpaşa Yalıntaş bölgesi. Yine aynı Bakanlıktan -orada bürokratlar oturuyor, muhtemelen orman mühendisleri de vardır- elbette buna onay verenlerden ciddi anlamda şikâyetçi olduğumu ve onların cumhuriyet tarihine ve insanlık tarihine bir kara leke olarak kalacaklarını burada ifade ederek bu 8 yaşındaki çam ormanını devlet, Orman Bakanlığı kendi mühendisleri ve bir komisyon aracılığıyla orman vasfından çıkarıp orada 404 villa yapılması için olanak sağlıyor. Defalarca Bakana tekrar ettim, bütün bilgileri ve dosyayı gönderdim, tek tek üzerinde ısrarla durdum. Tekrarın gücüne inanarak sürekli tekrar ediyorum çünkü bu “taş, kum, çakıl, kayalık” adı altında nitelendirilmiş, sözüm ona “Orman vasfını yitirdi.” dediği alanların da aşağı yukarı olacağı hâl bu değerli arkadaşlar. Ve evet, orada TOKİ, AKP belediyesi, AKP milletvekilleri ve AKP’li Orman Bakanı tarafından tamamen ranta, talana, bir grup sermayeye 404 villa olarak aktarılmış bir yer.

Sayın Bakanım, neyine inanacağız, neyine güveneceğiz? Belli ki bürokratları da belli ki mühendisleri de sonuna kadar teslim almışsınız. Elbette buna rızalık göstermiyoruz.

Bir de şunu söylemek istiyorum: Sayın Bakan, siz ağaç dikmeyle ormanı karıştırıyorsunuz. Eğer siz ormanla ağaç dikme arasındaki o farkı bilmiyorsanız, lütfen gelin bunu birlikte tartışalım. Neden?

Değerli arkadaşlar, “orman” dediğiniz şey yüzyıllarla oluşur; kardeşlik içerisinde, barış içerisinde. Elbette biliyorum; biz ormana bakınca yeşili görüyoruz, biz ormana bakınca kardeşliği görüyoruz, biz ormana bakınca Nazım’ın dostluğunu görüyoruz. Elbette siz ormana bakınca yeşil doların rengini görüyorsunuz, itiraz yok, bunu biliyoruz zaten. Ama mesele şu: O iki yüz yıl, üç yüz yıl üzerinden oluşan orman, su rezervimizdir bizim; canlıdır, canlılıktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ORHAN SARIBAL (Devamla) - Sayın Başkanım bir dakika alabilir miyim sizden.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Sarıbal.

ORHAN SARIBAL (Devamla) – Çok teşekkür ediyorum, sağ olun Sayın Başkan.

Bir canlılığı ifade eder. Ama sizin poşetlerle diktiğiniz, yol kenarlarına diktiğiniz ağaçlarla üç yüz yıllık, iki yüz yıllık, beş yüz yıllık ormanlar arasında fark vardır. Nedir fark? Söyler misiniz, hangi ormanı bugüne kadar suladınız? Hangi ormana gübre attınız mesela? Hangi ormanı budamaya gittiniz? Onlar kendini budar, kendi gübresini yapar, kendi yağışını alır, kendini besler. Ama sizin yol kenarlarına diktiğiniz, hem ağaç üzerinden rant hâline getirdiğiniz karayolları hem ağaç üzerinden kâr ve rant üzerinden baktığınız her yerde, bir de onların bakımı için bir yıl boyunca milyonlarca lira para harcıyorsunuz. Ağaçları getiriyorsunuz, sulamak zorunda kalıyorsunuz, budamak zorunda kalıyorsunuz, ilaçlamak zorunda kalıyorsunuz.

Sayın Bakanım, ağaç dikmek ile ormanı karıştırmayalım. Ormanları ellemeyelim, ormanları katletmeyelim. Ormanlar bu dünyanın en önemli fauna, flora ve ekolojik yapılardır. Orman yoksa hayat yoktur, orman yoksa insanlık yoktur, orman yoksa elbette insanlığın sonu gelecek demektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ORHAN SARIBAL (Devamla) - Buradan dün bir arkadaşımız söyledi ama tekrarda yarar var. Kızılderili’nin söylediği gibi: “Ormanda son ağaç kesildiğinde, nehirde son balık öldüğünde beyaz adam paranın yenmeyeceğini anlayacaktır.”

Bir ormanda kardeşçe yaşamayı becerebilmeliyiz.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Sarıbal.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Bakanım, şimdi mi cevap vereceksiniz, önerge işlemlerini tamamlayalım mı? Hepsine beraber mi verirsiniz?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Siz nasıl derseniz.

BAŞKAN – Önerge işlemlerini tamamlayalım, sonra cevap hakkınızı kullanırsınız.

Evet, aynı mahiyetteki diğer önerge sahibi Mersin Milletvekilimiz Sayın Baki Şimşek.

Buyurun Sayın Şimşek. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; “Orman ve Su İşleri Bakanlığınca, bilim ve fen bakımından orman olarak muhafazasında hiçbir yarar görülmeyen ve tarım alanına dönüştürülmesi de mümkün olmayan yerler ile bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte üzerinde yerleşim yeri bulunan -buraya dikkatinizi çekiyorum- ya da yerleşim yeri oluşturulması uygun olan kayalık, verimsiz ve fiilen orman vasfı taşımayan alanların Orman ve Su İşleri Bakanlığının teklifi ve Bakanlar Kurulu kararıyla orman dışına çıkarılması...”

Şimdi, değerli milletvekilleri, bu madde tasarıdan bütün milletvekillerinin desteğiyle çıkarılması gereken bir madde. Bu tasarının en önemli maddesi bu. Üzerinde yerleşim yeri bulunan alanların bir nebze olsun iyi araştırılıp yine Bakanlar Kuruluna değil, bu yetkinin yüce Meclise verilmesi lazım, burada tartışılarak. Ama üzerinde yerleşim yeri bulunmayan bir yerin yerleşime açılması kabul edilebilecek bir şey değildir, bunu hiç kimsenin makul bulması mümkün değildir. Bu Meclis bütün siyasi partilerin uzlaşmasıyla, İstanbul Şile örneğinde olduğu gibi… Şile’de üzerinde yüz elli, iki yüz yıllık binaların bulunduğu köylerimizde orman sınırları içerisinde kalan araziler Mecliste bütün partilerin vermiş olduğu destekle yeri belirtilerek, koordinatları belirtilerek orman dışına çıkarıldı ve oradaki köylülerin problemi çözüldü. Gelin, bu tasarıda yine aynı şekilde -üzerinde sadece yerleşim yeri bulunan yerlerle ilgili diyorum- bununla ilgili yetki Meclise verilsin. Bakanlar Kuruluna verilecek bir yetkiyi asla kabul etmiyoruz. Bakanlar Kurulu bunu bugün iyi niyetli düşünebilir, yarın birileri bunu art niyetli düşünebilir. Deniz sahillerindeki taşlık, kayalık, makilik alanlara “Buralar nasılsa verimsiz, orman dışına çıkaralım, burayı yerleşime açalım.” diye yaklaşabilir ve Türkiye'nin ormanları, geleceğimiz kirli emellere alet edilebilir. Onun için, bütün Meclisin bu tasarıya karşı çıkması gerekiyor.

Problem olan yerler yok mu? Var. Erdemli Arpaçbahşiş’te 1.670 dönüm arazi Erzincan’daki Başbağlar katliamından sonra Başbağlarlı köylülere tahsis ediliyor. Başbağlarlı köylüler de Erdemli Arpaçbahşiş beldesine gelip yerleşmeyi -kendileri yeri gelip görüyorlar- uygun bulmuyorlar, daha sonra gidiyorlar, Bursa’ya yerleşiyorlar. Buranın içerisinde, 1.670 dönümün içerisinde şu anda 400, 500’e yakın konut var yetmiş, seksen yıllık; üzerinde limon bahçeleri var, orman vasfı yok. Şimdi, bu tip yerler Mecliste tartışılarak, komisyonda tartışılarak ele alınabilir, bu değerlendirilebilir. Türkiye'nin birçok yerinde yine ormanla ilgili buna benzer sıkıntılar var.

Yine, Erdemli’nin Üçtepe köyünde, burada 2007 yılında vatandaşlara tapu veriliyor, vatandaşlar tapularını alıyorlar, kadastrodan sonra üzerine sera yapıyorlar, ev yapıyorlar, bahçe yapıyorlar. Daha sonra Hazine dava açıyor, dava sonraki yıllarda neticeleniyor ve vatandaş tapulu yerini kaybediyor. Şu anda da Hazine diyor ki: “Burası benim. Ben burayı ihale yoluyla satacağım.” Üzerinde vatandaşın serası var, üzerinde vatandaşın bahçesi var. Orman Bakanlığı orman içerisinde bulunan yerleri çıkartıp imara açacağına, ranta açacağına, gelsin, vatandaşın bu tip sorunlarıyla uğraşsın. Hazine arazilerinin vatandaşa… Milliyetçi Hareket Partisinin seçim beyannamesinde var; “Tarım amaçlı olan arazilerin tamamını köylü vatandaşa, orman köylüsüne bedava vereceğiz” diye Milliyetçi Hareket Partisinin seçim vaadinde var. Burada herhangi bir imar rantı yok, başka türlü bir rant yok. Köylü burayı ekecek, dikecek -zaten ekip diktiği, babasından, dedesinden kalan yerler, yıllardır kullandığı yerler- ve ekonomiye bir katkı sağlayacak. Ama maalesef, Bakanlık bunların hepsine para gözüyle bakıyor, başka bir gözle bakmıyor. Ondan sonra da diyorlar ki: “Biz tarıma bu kadar yatırım yaptık, ormanları bu kadar çoğalttık, tarım bu kadar kalkındı.” Ama köylerde yaşayan nüfus AK PARTİ iktidarı döneminde yüzde 40’lardan yüzde 20’lere düştü bugün. Önümüzdeki yıllarda bu oran daha da aşağılara çekilecek. Gelin, insanların köye geri dönüşünü hızlandıracak tedbirler alalım, köylünün kalkınabileceği tedbirler alalım; köyde yaşayan insanlara, orman köylülerine destek olalım. Yoksa bu mantıkla gittiğimiz zaman Türkiye üreten bir ülke olmaktan çıkacak. Tüketici bir toplum olduk, tüketim toplumu olduk.

Bu konularda tekrar bu tasarının gözden geçirilmesini, bu yanlışlıklara bir an önce son verilmesini ben talep ediyorum.

Yine benzer bir şekilde, İstanbul Pendik Çınardere’den gelen vatandaşlarımız gelip Mecliste bütün siyasi parti gruplarını ziyaret ettiler. Her seçim dönemi bütün siyasi partilerin belediye başkan adayları bu sorunu çözeceğine gidip söz vermiş -şu anda Mecliste milletvekili olarak bulunan o zamanın belediye başkanları ve adayları da var ama- vatandaşın sorunu çözülmemiş. Vatandaşlara tapu tahsis verilmiş…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAKİ ŞİMŞEK (Devamla) – …sonra da tahsis belgeleri iptal edilmiş.

Gelin, suni gündemlerle uğraşmayın, orman arazisine göz dikmeyin, vatandaşın sorununu çözmekle uğraşalım diyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şimşek.

Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükûmetin katılmadığı aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.

18’inci maddeye bağlı ek madde 16’yı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın Bakan, buyurun.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; bu 18’inci maddenin ek 16’ncı maddesiyle alakalı bir açıklamada bulunmak istiyorum, anlaşılması, kayıt altına alınması için.

Şimdi, efendim, buradaki “bilim ve fen bakımından orman olarak muhafazasında yarar görülmeyen” tarifini, tamamen Anayasa’nın 169’uncu maddesinden aldık; bir.

İkincisi: Anayasa’da biliyorsunuz “orman alanları dağıtılamaz” hükmü var. Buradaki arazileri şahıslara vermiyoruz, Millî Emlake devrediyoruz ama onun karşılığında en az 2 katı kadar yer alıyoruz ve bunu ağaçlandırmak suretiyle ormana dâhil ediyoruz.

Bir kere şunu ifade edeyim: Hükûmetimiz döneminde 1 metrekare dahi hiçbir şekilde peşkeş çekilmemiştir ve hatta orman alanları, Hükûmetimiz döneminde 1,5 milyon hektar –yani 15 milyon dekar- artmıştır. Eskiden ormanların tapusu dahi yoktu, şimdi artık ormanların yüzde 90’ının tapusu var. Tapusu olan bir yeri hiç kimse işgal edemez. Asla işgal ettirmiyoruz.

Buradaki husus şu: Birtakım problemler var. Esasen teklifler geldi, denildi ki: Mesela bir yerleşim yerinde sokağın bir tarafı, 31 Aralık 1981 tarihinden önce yapılaşmış, o 2/B kapsamında orası vatandaşlara satılmış hep birlikte çıkarılan 2/B Kanunu mucibince. Ama sokağın öbür tarafı belki altı ay sonra işgal olmuş, burada yerleşim yerleri var, su verilmiş, elektrik verilmiş, binalar kurulmuş fakat burasıyla alakalı bir işlem yapılamıyor; orman vasfı da yok, tamamen şehirleşmiş, hatta beldeler kurulmuş bu maksatla. Hükûmet hatta bazı kişileri –az önce vekilimizin de ifade ettiği gibi- oraya yerleştirmiş, altmış-yetmiş senedir oradalar. Bunları tabii ki çözmek gerekir. Bunun çözüm yolu budur; diyoruz ki biz: Bu alanları biz Millî Emlake devredelim, Millî Emlak bunun karşılığında bize en az 2 katı kadar alan versin. Böylece orman alanı daralmasın; bu bir.

Bunun ikinci faydası şu: Mesela Gemlik’te yaşadık.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Müsaade eder misiniz, çok önemli olduğu için…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Efendim, biliyorsunuz, şehirler, ormanlık alan taşlık kayalık da olsa ormana giremiyor, girilmesi mümkün değil, biz de çok hassasız. Ne oluyor? Şehirler mümbit tarım arazilerine kayıyor. Hâlbuki orada altyapı problemi var, deprem riski var, pek çok riskler var. Mümbit zirai araziler elden çıkıyor. Dolayısıyla biz diyoruz ki bu şekilde, hakikaten bilim ve fen bakımından orman vasfını kaybetmiş olan alanları Millî Emlake verelim. Hem depreme dayanıklı, tarım arazilerini kurtaracak, aynı zamanda büyük bir fayda sağlıyor.

Bir de şunu söylemek istiyorum: Bu bir kişinin imzasıyla değil, neticede Bakanlar Kurulu karar verecek Gemlik’te olduğu gibi. Bakanlar Kurulu karar verecek, bunun koordinatları belirlenecek. Ona göre herkese açık, şeffaf bir şekilde yapılacak. Bunun sözünü veriyoruz. Burada bir rant söz konusu değildir. Dediğim gibi, belki altmış, yetmiş senedir problem olan problemlerin çözümü ve aynı zamanda deprem açısından, altyapı açısından son derece sağlıklı alanların, şehirlere yakın alanların da bu şekilde kazanılması, orman olmayan alanların neticede daha güzel bir şekilde, uygun bir alanda orman olarak kazanılması. Böylece, hem devlet kazanıyor hem orman teşkilatı hem millet kazanıyor. Maksadımız budur. Bunu özellikle arz etmek istiyorum.

Sağ olun efendim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın Çakırözer, sisteme girmişsiniz, buyurun.

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) – Eskişehir’le ilgili bir talebi iletmek istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Çakırözer.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

29.- Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer’in, Eskişehir’de Kanlıpınar Göleti, Şehri Derya Piknik Alanı ve Fidanlık Tesislerinin durumuna ilişkin açıklaması

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, sizin bildiğiniz bir husus var. Eskişehir’den aradılar sizi de televizyonda görünce. 23 Ekim 2017 tarihinde Eskişehir’e geldiniz, Kanlıpınar Göleti ve Şehri Derya Piknik Alanı’nı 2’nci kez, evet, 2’nci kez hizmete açtınız. Aslında orası 2010 yılında, biliyorsunuz, Odunpazarı Belediyemize tahsis edilmişti. O dönem belediye Adalet ve Kalkınma Partisindeydi, ismi “Şehri Derya Piknik Alanı.” Daha sonra, hatırlarsanız, 2015 yılında sözleşme doldu. O dönem belediye başkanı olan Cumhuriyet Halk Partili Sayın Kazım Kurt -Meclisten de arkadaşınız aynı zamanda- sizden istedi ama önce bir süre izin verdiniz, daha sonra geri istediniz. Mahkeme kararı… Aslında mahkeme yürütmeyi durdurma verdi, daha sonra tekrar mahkeme ve DSİ’ye geri alındı. Siz o dönem, 23 Ekim 2017’de orada o ikinci açılışı yaparken siz ve bürokratlarınız dediniz ki: “Bu piknik alanı ve gölet Eskişehirlilere hizmet vermeye devam edecek.” Bu sözü verdiniz. Ancak bugün arayan, soran vatandaşlarımız, hemşehrilerimiz, onun kapısında kilit olduğunu, aylardır kullanılmadığını söylüyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Lütfen bu konuda talimat veriniz. Madem bu sözü verdiniz, yerine getiriniz ya da belediyeye geri veriniz Sayın Bakanım. Aynı şekilde Eskişehir’de Fidanlık Tesisleri bu şekilde kullanılamamakta. Benzer şekilde Musaözü Piknik Alanı da aynı şekilde Tepebaşı Belediyemiz tarafından sizden istenmekte ama bir türlü…

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çakırözer.

Sayın Kılıç, sisteme girmişsiniz. Buyurun, talebinizi alayım önce.

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Bir bilgilendirme yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Neyle ilgili efendim?

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Orman ve Su İşleri Bakanlığıyla ilgili.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kılıç.

30.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın, Orman ve Su İşleri Bakanlığınca Kahramanmaraş’ta son on dört yılda yapılan yatırımlara ilişkin açıklaması

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Değerli milletvekilleri, Orman ve Su İşleri Bakanlığınca Kahramanmaraş’ta son on dört yılda 3 milyar 75 milyon TL’lik yatırım yapıldı. 5 baraj, 3 gölet inşa edildi. Yıllık 26,88 milyon metreküp memba kalitesinde içme suyu temin edildi. 130 bin dekar arazi sulamaya açıldı ve çiftçilerimize yıllık 56 milyon TL zirai gelir artışı sağlandı. 80 derenin ıslahı tamamlandı. 127 milyon fidan toprakla buluşturuldu. 2 şehir ormanı, 18 mesire yeri ve 3 bal ormanı tesis edildi. Orman köylülerimiz, mahallelerimiz için yeni gelir kapıları açıldı. 15 adet otomatik meteoroloji gözlem istasyonu, 1 adet hava otomatik meteoroloji gözlem istasyonu, 1 adet yıldırım tespit ve takip sistemi kuruldu. Kahramanmaraş böyle muazzam yatırımları bu dönemde gördü.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kılıç.

ORHAN SARIBAL (Bursa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Buyurun Sayın Sarıbal.

ORHAN SARIBAL (Bursa) – Sayın Başkanım, özür dilerim.

Sayın Bakanın yaptığı açıklamalar doğrultusunda kendi iktidarları döneminde bir tek metrekare bile ormanlık alanın amaç dışı kullanılmadığını, hatta ormanlık alanlara ciddi bir miktar da ilave ettiklerini söylediler. Bir kere şunun adını doğru koymak lazım: Yoktan var edilen bir şey yok. Sadece, bu topraklarda var olan ormanlar kadastro çalışmaları sonucu orman alanına alındı yani bir şeyi yoktan var edip yeni orman alanları yaratmadılar, bu birincisi.

Sadece iki örnek vermek isterim: Biraz önce fotoğraflarla ifade ettiğim Mustafakemalpaşa Yalıntaş bölgesindeki 1.100 dekar arazi ve Alarko Holdingin yapmış olduğu bir işletme ormanlık alanın üzerine yapılmasına rağmen, önce komisyon “Burası ormanlık alan.” deyip izin vermemiştir. Sonra komisyon değişip başka bir şirket ortak olunca -çok bilinen bir şirket, halka küfretmeyi beceren bir şirket- yeni gelen komisyon orayı tekrar orman alanı dışına çıkarıp işletme yapmıştır.

Bunu, açıkça zabıtlara geçmesi açısından ifade etmek istedim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sarıbal.

Sayın Yılmaz, sisteme girmişsiniz.

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Sayın Başkan, konuyla ilgili bir açıklamam olacak Sayın Bakanın açıklamalarının karşılığında.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Yılmaz.

31.- Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz’ın, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun 548 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 18’inci maddesine bağlı ek madde 16’yla ilgili bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Tabii, biraz önce Sayın Bakanın açıklamalarını dinlediğimizde, gerçekten, bir Orman Bakanının yapmaması gereken açıklama. Şimdi gidiyor ama... Bana, bilimsel olarak bir Orman Bakanı... Orman yetiştirilemeyecek hiçbir alan yoktur, çok net ifade ediyorum.

Bakın, Anayasa’dan bahsediyor. Anayasa 31/12/1981’le kısıtlamış ve çıkan bu yasa 1 milyon hektar orman alanının tahribatına neden olmuş. Şimdi, bu getirilen maddeyle sonsuza kadar önü açılıyor yani bir orman mühendisi olarak çok açık ve net ifade ediyorum: Bu, bu ormanların idam fermanıdır, bu ormanların köküne kibrit suyu dökmektir. Bir Orman Bakanı veya bir Orman bürokratı bilimsel olarak hiçbir şekilde “Bir yerde orman yetişmez.” diyemez. Türk ormancısı Toroslarda milyonlarca sedir tohumu ekerek o taşlık, kayalık alanlarda -şu anda gidin bakın- 100 yaşında, 200 yaşında, 300 yaşında, 500 yaşında sedir ağacı ormanlarını görürsünüz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Vekilim.

Sayın Sındır, sizin talebinizi alayım.

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) – Sayın Bakanın söylediği konuda, açıklama yaptığı konuda bir düzeltme yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Sındır.

32.- İzmir Milletvekili Kamil Okyay Sındır’ın, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun 548 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 18’inci maddesine bağlı ek madde 16’yla ilgili bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) – Sayın Başkan, az önce Sayın Bakan Anayasa'nın 169’uncu maddesine atıfta bulundu ancak Anayasa'nın 169’uncu maddesi orman olarak muhafazasında bilim ve fen bakımından hiçbir yarar görülmeyen tanımlara iki istisna koymuştur: Bir, aksine tarım alanlarına dönüştürülmesinde kesin yarar olduğu tespit edilen alanlar yani tarım alanına dönüştürülmesinde yarar olan alanlar; ikinci istisna, 31/12/1981 tarihinden önceki o 2/A ve 2/B alanları. Bunun dışında, Anayasa, tarım alanına dönüştürülmesinde yarar olmayan tarım alanı dışındaki alanların bu amaçla dönüştürülmesine, daraltılmasına izin vermiyor. Anayasa’ya aykırı bir hükümdür. Bizatihi bu maddenin kendisi Anayasa’nın üzerinde bir kanun hükmü ve değişikliği de Meclisimizin takdirinedir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sındır.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.38

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.50

BAŞKAN: Başkan Vekili Yaşar TÜZÜN

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Barış KARADENİZ (Sinop)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 85’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

548 sıra sayılı Tasarı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/929) ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 548) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon, yerinde.

Hükûmet, yerinde.

Sayın milletvekilleri, 18’inci maddeye bağlı ek madde 17 üzerinde iki adet önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 548 sıra sayılı Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 18’inci maddesine bağlı ek 17’nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                         Muhammet Rıza Yalçınkaya                             Ömer Fethi Gürer                                         Erkan Aydın

                                           Bartın                                                        Niğde                                                        Bursa

                                Kamil Okyay Sındır                                  Okan Gaytancıoğlu                                      Dursun Çiçek

                                           İzmir                                                        Edirne                                                      İstanbul

                                      Ali Akyıldız                                            Hilmi Yarayıcı

                                           Sivas                                                        Hatay

“EK MADDE 17- Orman köyü veya orman köylüsüne tanınan hak, sorumluluk ve imtiyazlardan istifade eden belde iken; 12/11/2012 tarihli ve 6360 sayılı Kanun ile 20/2/2014 tarihli ve 6525 sayılı Kanun kapsamında mahalleye dönüşen yerler, büyükşehir belediyesi kapsamında olmayan yerlerdeki köy ve beldelerle aynı hak, sorumluluk ve imtiyazlardan faydalanmaya devam ederler.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET BABAOĞLU (Konya) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK BAKANI AHMET DEMİRCAN (Samsun) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Edirne Milletvekilimiz Sayın Okan Gaytancıoğlu.

Buyurun Sayın Gaytancıoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, “Ormansız vatan yurt değildir.” diyen Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü saygıyla anarak sözlerime başlıyorum.

Cumhuriyeti kuran Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları yani o bilge insanlar cumhuriyetin ilanından hemen sonra 1924 yılında orman başmüdürlüklerini oluşturmuşlar ve 8 yerde orman başmüdürlüğü oluşturulmuş ve 1937 yılında hemen Orman Kanunu’nu çıkarmışlar ve “Ormanlar devletindir.” demişler.

Şimdi, bu maddeyle orman köyüne veya orman köylüsüne tanınan hak, sorumluluk ve imtiyazlardan istifade eden kasabalar iken yine sizin döneminizde çıkan bir yasayla bunlar büyükşehir belediyelerine verilmişti. Yani büyükşehir belediyelerinde olan, onların alanlarına giren bütün köyler biliyorsunuz mahalle olmuştu, şimdi bu orman köyleri de yine aynen o şekilde mahalle olacaklar.

Türkiye’de en fakir köylüler orman köylüleridir. Peki, bu orman köylülerinin siz yaşam standartlarını düzelttiniz mi? Hayır. Bugün mazota yeniden bir zam yaptınız, 13 kuruş. El insaf, dün 17 kuruştu, bugün 13 kuruş daha geldi. Nereye gidiyoruz? Türkiye nereye gidiyor? Ne oluyor böyle? Sürekli benzin istasyonlarında rakamlar değişiyor.

Bütün umudunuzu acaba bu yasaya mı bağladınız? Her şeyi, ormanları mı satmak istiyorsunuz, ne yapmak istiyorsunuz? Bu yasa, bakın, Komisyona ne zaman geldi? Biz yaklaşık bir ay önce Komisyonu topladık, Tarım ve Orman Komisyonunu. 21 Mart gününde konuşmaya başladık, o gün Dünya Ormancılık Günü’ydü. Ormancılık Günü’nde siz ormanları talan etmeye çalışıyorsunuz, yazıktır, günahtır. Sulama birliklerini kapatmaya çalışıyorsunuz, yazıktır, günahtır. Sulama birliklerini ne zaman kapatıyorsunuz? Su Günü’nde, 22 Mart Dünya Su Günü’nde sulama birliklerini kapatmaya çalışıyorsunuz.

Yaklaşık 22 milyon hektar orman varlığımız var. Şimdi Sayın Bakan diyecek ki –Sayın Bakan da gitmiş, Sağlık Bakanımız gelmiş, kendisine “Hoş geldiniz.” diyoruz- “Ama orman varlığımız arttı.” Evet, artmış. Bakın, çok güzel bir çalışma var, 60 ilde orman varlığımız artmış. Merak ettim, baktım, orman varlıkları nerelerde artmış biliyor musunuz? Köyden kente göçün olduğu yerlerde orman varlıkları artmış, 19 ilde de orman varlıkları azalmış. Nerelerde azalmış? İstanbul’da azalmış. İstanbul’u talan ediyorsunuz, arazilerini rezidanslara açıyorsunuz, AVM’lere açıyorsunuz, her yerden yollar geçirmeye çalışıyorsunuz, 5-6 milyon nüfus olması gereken İstanbul’u 17-18 milyona taşıyorsunuz, rant sağlamaya çalışıyorsunuz. Buralarda orman varlıkları azalmış, su kaynakları azalmış.

Bu arada, aylardan beri söz verdiğiniz hâlde atanamayan bir sürü ziraat mühendisi, orman mühendisi, su ürünleri, gıda mühendisi, veteriner hekimler… Telefonlarımız kilitleniyor “Ne zaman atama yapacaksınız veya yapmayacaksınız?” diye bir açıklama bekliyorlar. Soru soruyoruz, cevap alamıyoruz. Bu ne kadar ciddiyetsizlik. Devleti siz yönetiyorsunuz, bari “Biz atama yapmayacağız.” veya “Şu kadar atama yapacağız.” diye bir açıklamada bulunun.

En zor durumda olan orman köylüsünü siz daha da zor hâle getiriyorsunuz, onların köyden kente göç etmelerine neden oluyorsunuz. Yani meraları korumuyorsunuz, meraların üzerine artık her şey yapılmaya başlandı. Buralarda söz alıyoruz, diyoruz ki: “Yapmayın.” Meralara termik santral kurmaya çalışıyorsunuz, uydu baz istasyonları kurmaya çalışıyorsunuz, kamu yararı kararı varsa “Ne olursa olsun.” diyorsunuz, ormanlar için de aynısını söylüyorsunuz. Ormanın kenarında biraz ağaç varsa, başka yerlerinde yoksa “Burası orman alanı değildir.” diyorsunuz, orayı ağaçlandırmaya çalışmıyoruz, siz orayı AVM’lere, rezidanslara açmaya çalışıyorsunuz. Bu kadar betonlaşma artık yeter. Birazcık geleceğimizi düşünelim, gelecek çok önemli. Cumhuriyet “Ormanlar devletindir.” demiş. Lütfen buna sahip çıkalım, yoksa geleceğimiz gerçekten karanlık. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gaytancıoğlu.

Sayın milletvekilleri, şimdi önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 548 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 18’inci maddesinin ek 17’nci maddesi kapsamında “Büyükşehir kapsamında olmayan” ifadesinden sonra “yerlerindeki” ifadesi yerine “iller kapsamındaki” iadesinin eklenmesini arz ve talep ederiz.

                                  Seyfettin Yılmaz                                       Muharrem Varlı                                   Mevlüt Karakaya

                                          Adana                                                       Adana                                                       Adana

                                      Baki Şimşek                                    Ahmet Kenan Tanrıkulu

                                          Mersin                                                        İzmir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET BABAOĞLU (Konya) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK BAKANI AHMET DEMİRCAN (Samsun) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Adana Milletvekilimiz Sayın Seyfettin Yılmaz.

Buyurun Sayın Yılmaz. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 548 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 18’inci maddesinin ek 17’nci maddesiyle ilgili vermiş olduğumuz önerge üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, tabii, biraz önce burada birtakım tartışmalar oldu. 18’inci maddenin ek 16’ncı maddesi burada kesinlikle ve kesinlikle çıkmaması gereken bir maddedir, çok açık ve net ifade ediyorum. Yani az önce Sayın Orman Bakanını dinledik -bir orman mühendisiyim, arkada ormancı bürokratlar da vardır- bilim ve fen bakımından orman yetiştirilemeyecek hiçbir alan mevcut değildir. Bakın, ormancılık tarihine bir bakın; Adana Akyatan, kumul ağaçlandırmaları vardır binlerce hektar; Antalya Belek, kumul, kumul; nedir? Deniz kumunun olduğu yerlerde kum fırtınasından yerleşim yerlerini ve tarım arazilerini korumak adına orman oluşturulmuştur. İzmir Menderes’te, çöl alanlarda, bataklık alanlarda, bakın, okaliptus ormanları yetiştirilmiştir. Sayın Bakan törenler düzenledi. Ben de Orman Bölge Müdürüydüm, törenler düzenledik. Ne diye düzenledik biliyor musunuz? Toroslarda taşlık, kayalık alanlara helikopterlerle sedir karpelleri ektik. Yani bugün gidin, o taşlık, kayalık alanlarda, binlerce hektar alanda gepgenç sedir ormanlarını görürsünüz. Taşlara bakın, taşın içinden ormanın, ağacın çıktığını görürsünüz.

Şimdi, değerli arkadaşlar yani bunu sıradan birisi yapsa açıklayacağım, anlayacağım. Ya, bilim ve fen bakımından orman niteliğini kaybetmiş bir yer olabilir mi? Bakın, Anayasa’dan bahsediyoruz, Anayasa’nın 170’inci maddesi 31/12/1981’i milat kabul etmiş. Bakın, o da bundan önce konulan yasa, ormanlara yapılan bir ihanetti. Ama burada 24’üncü Dönemde de olan milletvekilleri var. Hep beraber demedik mi Sayın Grup Başkan Vekili, Sayın Doğan Kubat? “2/B bir milat olacaktır. Ormanların bundan sonra önü açılmayacaktır. Gelin, şu 2/B bir cenaze, bu cenaze bizden önce oldu, bu cenazeyi hep beraber kaldıralım.” diye 24’üncü Dönemde burada hep beraber konuşmadık mı değerli milletvekilleri? Ama şimdi yeniden bir cenazeyi ortaya çıkarıyoruz.

Bakın, o çıkan yasada 31/12/1981 vardı. Burada ucu açık. 2095, 3000’lere gidecek ve o kadar açık ki… Kadastro yapmakla övünüyor Sayın Bakan, evet, ben de övünüyorum, teşekkür ediyorum, orman kadastrosu tamamlandı. Ama burada bir madde getiriyorsunuz. Orman kadastrosu geçmiş, orman ilan etmiş. Ne demiş? “Kesinleşen ormandır burası.” demiş. Buraya bu maddeyi eklemişsiniz. Bu yapılan orman kadastrolarını da yeniden açmışsınız ve “’Orman’ dediğimiz yerleri yeniden orman dışına çıkarabiliriz.” Kim verecek bu kararı? Orman Bakanı bir talimat verecek.

Bakın değerli arkadaşlar, ormanlar geleceğimizdir. Buralara rezidans yapabiliriz, buralara oteller yapabiliriz -inşaat, her taraf inşaat- ama yeniden bu ormanları getiremeyiz. Yarın sel felaketi olduğunda, heyelan felaketi olduğunda… Niğde Milletvekili bilir, Çakıt Vadisi vardır bizim, taşlık, kayalık bir alandı. Pozantı, Çamardı’ya kadar, Adana’ya kadar bütün alanlar baskı altındaydı, sel baskısı altındaydı. Ama Türk ormancısı orada 17 bin hektar alanı; taşlık, kayalık alanı, ormanları korudu ve bugün Seyhan Barajı o çalışma sayesinde ayakta duruyor. Şimdi biz bu alanları çıkararak neye hizmet ediyoruz? Bakın, bu tarih noktasında yapılan işleri doğru kabul ederiz ama bu, Türk ormancılığına ihanettir. Bakın, açık ifade ediyorum: Ormanlara ihanettir, ormanların köküne kibrit çakmaktır. Ormancı arkadaşlarımız bilir, Türkiye’de 21 milyon, 22 milyon hektar -tartışılır- orman varlığımız var. Ne diyor? “Bunun 10,5 milyon hektarı bozuk vasıflı orman.” diyor. Değerli arkadaşlar, “bozuk vasıflı orman” dediğiniz… “Taşlık, kayalık” deyip geçmeyin. Bakın, Amerika ve Avrupa’da üç kapalı ormanlar yeniden düzenlenerek yaban hayatının, floranın, su kaynaklarının sağlanması açısından gündeme getiriliyor. Sizin “taşlık, kayalık” dediğiniz alanlar yaban hayatının barınma alanlarıdır, meralardır, su kaynaklarıdır. Yani bunları siz nereye çıkaracaksınız? Bunları yeniden sağlayamazsınız. Değerli arkadaşlar, orman mühendisi kimliğimle konuşuyorum, bir ormanın oluşması için yüz yıl gerekiyor, yüz yıl. Ben üzülerek ifade ediyorum. Orman işletme şefiyken binlerce fidan dağıttık. Şimdi Sayın Bakan çıkıyor “Afyon’da 10 bin tane ağaç verdim.” diyor. Sayın Orman Bakanı veya orman yetkilileri okullara, şehir kenarlarına, yollara dağıttıkları fidanlarla oluşturulan bir tane orman göstersinler bana.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Bir dakika daha ver Başkanım, çok güzel anlatıyor.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Yılmaz.

SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) – Yani, değerli arkadaşlar, bunun siyasi bir bakış açısı yok. Değerli arkadaşlar, bu madde geçerse ormancılık tarihine ihanet edebiliriz.

Şunu yapabilirsiniz… Sayın Orman Bakanımız veya Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti çok iyiniyetlidir, biraz önce Sayın Bakanın ifade ettiği gibi, “Bu maddeyi, işte, yerleşim yerinde, şurada, burada, ufak tefek yerlerde kullanacağım.” diyebilir ama yarın birisi geldiği zaman… Nasıl bu ülkede on yıl içinde, on beş yıl içinde 1,5 milyon hektar orman alanı yok edildiyse, işte burada, 2/B’de satış tartışması yaptıysak yarın birileri gelerek -başka hükûmet gelir, o gelir, bu gelir- siyasi baskılardan dolayı Muğla’da, Adana’da, İzmir’de, sahillerde, ranta açık yerlerde baskılarla “Ben burada bilim ve fen bakımından…” Orman kadastro komisyonunu gönderip baktınız; taşlık, kayalık. Bu geçirdiğiniz madde buna elveriyor. “Ben bunları çıkardım.” dediniz. On binlerce hektar alanı çıkardığınız zaman... Birileri çıkarır, siz çıkarmazsınız ama bunun altında bizim imzamız olacak, bizim parmağımız olacak.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) – Lütfen, bir orman mühendisi olarak bu yasayı tekrar gözden geçirmenizi talep ediyorum.

Teşekkür ediyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yılmaz.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Bostancı, söz talebiniz mi var?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Evet.

BAŞKAN – Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

33.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, 2002-2015 yılları arasında Türkiye'nin orman varlığının 22 milyon hektara çıktığına ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, teşekkürler.

2002-2015 arasında Türkiye’nin orman varlığı 20,8’den 21,9’a, 22 milyon hektara çıkmış. Orman varlığı azalmamış, artmış. Bizim yaklaşımız orman varlığını azaltmak değil, artırmak istikametinde; sözle değil, ağaçla bunu göstermişiz.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bostancı.

ORHAN SARIBAL (Bursa) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Sarıbal...

ORHAN SARIBAL (Bursa) – Özür dilerim, orman alanlarıyla ilgili bir açıklama yapmam gerekiyor.

BAŞKAN – Niçin?

ORHAN SARIBAL (Bursa) – Sayın grup başkan vekilinin yaptığı açıklama...

BAŞKAN – Tamam, önergeyi işleme aldıktan sonra sisteme girersiniz, talebinizi iletirsiniz.

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Talebiniz nedir Sayın Gaytancıoğlu, önce onu alayım?

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Ben de aynı şekilde... Sayın Bostancı doğru söylüyor ama eksik söylüyor. Az önce ben söyledim, burada, kürsüde anlattım; orman varlığı arttı ama 60 tane ilde arttı, 19 tane ilde de korkunç derecede azaldı, bunu anlattım.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Gaytancıoğlu, kayıtlara geçmiştir.

Sayın Yılmaz, sizi de dinleyelim.

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Tabii, sayın grup başkan vekili benim konuşmamdan sonra bir açıklama yaptı. Burada bir yanlış anlaşılma var. Eğer uygun görürseniz 69’a göre...

BAŞKAN – Yerinizden bir dakika söz veriyorum.

Buyurun Sayın Yılmaz.

34.- Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz’ın, orman alanlarının yeni orman alanları kazandırılarak değil orman kadastro çalışmaları yapılarak arttığına ilişkin açıklaması

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Şimdi, ben bir orman mühendisiyim, 2002-2009 yılları arasında da orman bölge müdürlüğü yaptım.

Son yıllarda orman kadastro çalışmaları hızlandı kadastro komisyonlarının artmasıyla beraber. Sadece Adana Bölge Müdürlüğünde 68 bin hektar civarında bir orman alanı arttı ama bu yeni orman alanları dikimiyle değil, orman kadastrosu geçmediği için orman alanlarının tespiti yapılmadı. Bugün sayın grup başkan vekilinin yanıldığı nokta da o. Orman kadastroları yapıldıkça ormanların tespiti yapılıyor. Yani sizin 1.000 dönüm araziniz var, tapu burada çalışma yapmamış, 300 dönümün size tapusunu vermiş ama yaptıkça tapuyu alıyorsunuz yani ormanlarda da orman kadastro çalışmaları yapıldıkça orman alanı arttı, yoksa yeni orman alanları kazandırılarak rakamlar artırılmadı. Bunu ifade etmek istedim.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yılmaz.

Konuşmalar amacına ulaşmıştır.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/929) ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 548) (Devam)

BAŞKAN – Şimdi, sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükûmetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, 18’inci maddeye bağlı ek madde 17’yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, 19’uncu madde üzerinde iki adet önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 548 sıra sayılı Devlet Su işleri Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 19'uncu maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                Okan Gaytancıoğlu                                    Ömer Fethi Gürer                                        Orhan Sarıbal

                                          Edirne                                                       Niğde                                                        Bursa

                                   Namık Havutça                                                                                                Kamil Okyay Sındır

                                         Balıkesir                                                                                                                       İzmir

Değişiklik Teklif Edilen Maddenin Yeni Şekli

MADDE 19 - 6831 sayılı Kanunun 70’inci ve 73'üncü maddeleri yürürlükten kaldırılmış ve 77'nci maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 77- Orman memurları, bu Kanunda tanımlanan suçların işlenmesinin önlenmesi veya işlenen suçlarla ilgili olarak başlatılan soruşturmadaki görevleri kapsamında kolluk görevlisi sıfatını taşırlar ve kolluk kuvveti haklarından yararlanırlar."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET BABAOĞLU (Konya) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK BAKANI AHMET DEMİRCAN (Samsun) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Bursa Milletvekilimiz Sayın Orhan Sarıbal.

Buyurun Sayın Sarıbal. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

ORHAN SARIBAL (Bursa) – Çok teşekkür ediyorum.

Bu maddenin aslında bir önceki yasadan çıkarılması, onun yerine başka bir ikamenin yapılması gerektiğini düşünmekteyiz. Çünkü orman memurları bu ülkede birçok zorluklarla mücadele eden, yangınları söndürmekten tutun da ormanla ilgili her türlü muhafaza işlemlerini yapan insanlar. Yine, orman memurları ormanda çalışan işçiler. Bu insanlar aslında kolluk kuvvetleri görevini yapıyorlar. Yasaya baktığınızda, uygulamalara baktığınızda kolluk kuvvetlerinin yaptığı işleri yaparak o sorumluluğu üstlenmiş durumdalar. Ama kendilerine, yaşadıkları sorunlardan sonra, kolluk kuvvetlerine verilen haklar verilmiyor. Mesela orman söndürülme sırasında, yakın tarih açısından, bugüne kadar 800’ün üzerinde insanın öldüğü bilinir, yine onlarca yaralı var. Ne yazık ki onlarca insanımızı bu anlamda, bu yolda kaybetmiş durumdayız. Bu insanlar silahlı çatışmaya giriyorlar, orman kaçakçılarına karşı mücadele ediyorlar, yaz kış ormanı bekliyorlar, özellikle yangın dönemi olan mayıs ve eylül ayları arasında gece gündüz ormanlarda nöbette duruyorlar ama baktığınızda özlük hakları açısından bu arkadaşlarımıza hiçbir zaman gerekli kıymet, gerekli önem verilmiyor. Bunu Bakanla konuştuğumuzda ve ısrarla önerdiğimizde “Biz onların maaşını iyileştirdik.” diyerek işin içinden çıkıveriyor, aynen taşeron meselesinde olduğu gibi.

Değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; bu insanlar günlerce, aylarca evlerinden uzak yaşıyorlar. Bu insanlar her türlü çatışma ortamındalar. Sokakta gezen herkesin gidip silah alma hakkı var, bin mermi taşıma hakkı var, pompalılarla sokakta gezme hakkı var ama bu insanların, her türlü zorluğa rağmen, her türlü tehlikeye rağmen, her türlü kaçakçıyla, hırsızla mücadele etmesine rağmen silah taşıma hakları bile yok. Bu insanlar mağdur, bu insanlar perişan. Bu insanların mutlaka ve mutlaka özlük haklarının iyileştirilmesi, geçici olan, özellikle mevsimlik çalışanların ciddi anlamda iş güvencesinin sağlanması, mutlaka ve mutlaka güvenlik güçleri, güvenlik kuvvetleri, güvenlik memurlarının, güvenlik personelinin özlük haklarından yararlanmaları, onların yıpranma paylarından -yaşam avantajlarından- bunların da mutlaka ve mutlaka yararlanması gerekmektedir. Çünkü bu insanlar gerçekten bizler evlerimizde yatarken, bizler sokakta gezerken ne yazık ki onlar ormanları beklemekteler, yangınla boğuşmaktalar, yangınla; dumanla, ateşle bir şekilde mücadele etmekteler. O yüzden onların bu haklarının verilmesi için bu önergenin sizlere sunulması gerektiğine inandık ve bu Meclisin burada olumlu bir karar verebileceğine inandık çünkü böyle bir talepleri var, böyle bir rahatsızlıkları var. Bu insanlar bizim insanlarımız, dışarıdan gelmiyorlar. O yüzden bu insanlara mutlaka ve mutlaka bu haklarının verilmesi gerekmektedir.

Tam bu süreçle ilgili bir açıklama da şuradan yapmak isterim: Biraz önce grup başkan vekilimiz söyledi ormanlık alanların arttığını, bir milletvekili arkadaşımız da ifade ettiler. Doğru, gerçekten yoktan var olmadı, sadece kadastro çalışmaları üzerinden ormanlık alanlar yeniden tescil edildiği için bir artış görünüyor. Elbette kıymetli, olumlu, hiç itirazımız yok ama biliniz, 42 milyon hektar orman ve tarım arazisi şu anda 38 milyon hektara düşmüş durumda yani yaklaşık olarak 40 milyon dönüm arazi şu anda ormandan, tarımdan çıkmış durumda. Sadece AKP döneminde 10 milyon dönüme yakın arazi -orman, tarım vesaire arazi- üretimden çıkmış, şu anda üretim dışında kalmış durumda. O yüzden hep birlikte buna çözüm üretebiliriz, en azından kalanları koruma şansımızın olduğunu düşünüyoruz. Bu hepimizin meselesi, bugün biz, yarın çocuklarımız, öbür gün torunlarımız yaşayacak bu topraklarda. Bu coğrafyayı tertemiz bırakma imkânımız ve olanağımız var ama bir tek şeye itiraz etmemiz lazım. Rantı mı parayı mı ormanı mı doğayı mı toprağı mı tarımı mı ziraatı mı köylüyü mü bizim üreticimizi mi ithalatçıyı mı uluslararası lobileri mi kartelleri mi destekleyeceğiz; bütün mesele bu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ORHAN SARIBAL (Devamla) – Bütün mesele insan olmak, öz olmak, gerçekten Mustafa Kemal Atatürk’ün bize bırakıp emanet ettiği bu topraklara sahip çıkmak ve oradan bir başarı öyküsü yaratmak yoksa merak etmeyin, sizin de gidebileceğiniz bir yer yok. Bu coğrafyanın altında, bu gökyüzünün altında ama küresel ısınma, ama başka yoksulluklar, ama kuraklık er geç sizi de bulacaktır.

Hepinize teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Sarıbal.

Sayın milletvekilleri, şimdi önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 548 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 19’uncu maddesinde yer alan “70 inci ve 73 üncü” ibaresinin “70 inci ile 73 üncü” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                Meral Danış Beştaş                                  Bedia Özgökçe Ertan                   Mahmut Celadet Gaydalı

                                          Adana                                                         Van                                                          Bitlis

                             Dirayet Dilan Taşdemir                                Ayşe Acar Başaran                                       Sibel Yiğitalp

                                            Ağrı                                                        Batman                                                   Diyarbakır

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET BABAOĞLU (Konya) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK BAKANI AHMET DEMİRCAN (Samsun) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Diyarbakır Milletvekilimiz Sayın Sibel Yiğitalp.

Buyurun Sayın Yiğitalp. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; orman vasfını yitirmiş alanların yerleşim alanı olarak değiştirilmesi üzerinden bir kanun tasarısı geçiyor burada ama nasıl geçiyor? İşte, 9 milletvekilinin tutuklandığı, hatta 10 milletvekilinin tutuklandığı, 9’unun vekilliğinin düşürüldüğü, 94 belediye başkanının tutuklandığı, yerine kayyum atandığı, aslında Türkiye'nin nereden bakarsanız yüzde 30’unun temsiliyetinin olmadığı bir Meclisten bahsediyoruz. Böyle bir Meclisin alacağı kararlar ne kadar meşrudur, bence onu tartışmamız gerekiyor. Elbette ki ormanlara karşı bizim söyleyecek sözlerimiz var; elbette ki buna karşı ekosistem, ekolojik denge üzerinden hazırlıklarımız var ama bu hazırlıkları ifade edecek 9 milletvekilimiz şu anda cezaevinde. Bu, meşruiyetini tamamen yitirmiş anlamına gelir ki biz bu konuda sözümüzü söylemekten asla ve asla vazgeçmeyeceğiz.

Bakın, biz Halkların Demokratik Partisi olarak 2012’de kurulan bir partiyiz, çok genç bir partiyiz ama ardıllarımızın çok büyük bir direniş kültürünün mirasıyla gelmiş bir partiyiz. Bu kadar ağır saldırılara rağmen 1 Kasım 2015’te seçime girmiş, demokratik siyasetten vazgeçmemiş ve sözünü demokratik siyasette söyleme konusunda kararlı davranmış bir partiden bahsediyoruz ve milyonlarca insanın iradesinden bahsediyoruz. Ama bu milyonlarca insanın iradesinin -iki gündür devam eden ifadesi var- yargılanması devam ediyor, 9’unun milletvekilliği düşürüldü ve yüzde 80 oy aldığımız yerlere de kayyumlar atadınız. Şimdi, böyle bir yaklaşımın hangisini anlatabilirsiniz ki? Nerede bunun haklı olduğunu anlatabilirsiniz? Hiçbir yerde anlatamazsınız. Seçmenlere hele hiç anlatamazsınız.

Bakın, Diyarbakır patlaması olduğunda insanlar bu şekilde gidip oy verdiler. Bakın, nasıl verdiler? Tekerlekli sandalyelerle, elleri yanık bir şekilde oy verdiler. İyi bakın, bizim seçmenlerimiz bunlardır ve bu seçmenler hiçbir zaman vazgeçmeyecek insanlardır. O hâliyle, hasta hâliyle gelip oy veriyorsa sizin bu iradeye saygı duymanız gerekir. Her türlü baskıyı gördü, silahların gölgesinde, baskı gördü, zarar gördü ama vazgeçmedi çünkü haklıydı ve haklıdır. Bakın, bu insanları siz yok sayıyorsunuz ya! Bu insanların iradesini yok sayıyorsunuz ve açıklama bile yapamıyorsunuz. Bu yetmiyor; bu kadar ağır baskılar, OHAL’ler, neredeyse sıkı yönetimlerin olduğu bir dönemden geçiyoruz. Diyarbakır’da 2 kilometrede bir kimliğe tabi tutulursunuz, her türlü baskıyı yaşarsınız ama asla ve asla o insanlar vazgeçmedi. Nasıl vazgeçmedi biliyor musunuz? Ben size bunu öyle kendi bireysel duygularımla veya siyasi duygularımla söylemiyorum, ben olgularla konuşuyorum. Bakın, burası “Nevroz” alanı; yüz binlerce insanın bulunduğu, sirkülasyonu da saydığınızda 1 milyon insanın geldiği bir Diyarbakır “Nevroz” alanından bahsediyorum. İyi bakın buna! Basın göstermedi, kimse bunu görmek istemedi ama biz buradan size göstereceğiz. Buradaki insanların hepsi yine aynı yerde, aynı davranış biçiminde, aynı yaklaşım içerisinde; vazgeçmedi, her türlü baskıya rağmen vazgeçmedi. Bu 1 milyon insan da oraya gelirken mesajların zoruyla gelmedi, tam tersi, işinden olma kaygısı, işinden olabilme riskine rağmen geldi, gözaltına alınabilme riskine rağmen geldi, tutuklanma riskine rağmen geldi. 1 milyon insan bu şekilde Diyarbakır’da “Nevroz” alanına geldi. Hâlen neyi yok sayıyorsunuz ya? Hâlen neyi yok sayıyorsunuz? Bu insanlar size demokratik siyaset için ısrar ediyor, bunu görmüyor musunuz? Demokratik siyasetin… Bakın, 2018’indir bu, hem de 2018’in; bir buçuk ay, yirmi gün önce oldu sanırım, yirmi gün önceki fotoğraftır bu. Batman böyleydi, İstanbul böyleydi, Ankara böyleydi, her yer böyleydi ve buna rağmen bunu görmek istemeyen, duymak istemeyen, resmen üç maymunu oynayan karşımızda bir akıl var ve şunu soracağım ben size. Bizi ötekileştiriyorsunuz, bizi bölüyorsunuz, bizi yok sayıyorsunuz ama biz yine buralardayız ve biz biz değiliz, yani ben Sibel Yiğitalp, bir başkası değil, biz gideriz bu milyonlarca insandan biri gelir, yine burada sözünü söyler. Ne değişecek? Sadece zaman kaybı, can kaybı, ekonomik kayıp. Başka? Hiçbir şey değişmeyecek ve bunu söylerken de…

Ormanlardan bahsediyorsunuz, peki, neden Lice’de yakılan ormanlardan bahsetmiyorsunuz? Dersim’de… Bakın siz CHP’li vekillerin de söylemesini beklerdim, Dersim’deki ormanların yakıldığını da söyleyebilseydiniz keşke, Lice’nin ormanlarının yakıldığını da söyleyebilseydiniz, oranın ormanlarının da yok edildiğini söyleyebilseydiniz keşke ve her yerden bölmeye gerek yok. Siz bizi bölmeye çalışıyorsunuz biz bölünmemek için mücadele ediyoruz farkında mısınız? Siz bölüyorsunuz ama biz de bölünmek istemiyoruz. Siz ötekileştiriyorsunuz, biz yok diyoruz. Siz bizi her türlü alanda, platformda yok sayıyorsunuz ve yanımızda bulunmaktan imtina eder gibi bir hâl de taşıyorsunuz. Kusura bakmayın, haksızlığa uğrayan biziz, yok sayılan biziz ve hâlen siz bizimle bir arada görünmeme gibi bir kaygı yaşıyorsanız bence oturup insanlık değerlerinizi bir gözden geçirin yani. Her şeye rağmen bir arada yaşamaktan ve ortak yaşamaktan, eşitler hukukunda yaşamaktan bahsediyoruz. Hiç vazgeçmeyeceğiz, hiçbir zaman da vazgeçmeyeceğiz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Yiğitalp.

SİBEL YİĞİTALP (Devamla) – ...çünkü vazgeçtiğimiz an, sözün bittiği an daha büyük can kayıpları anlamına gelir, biz bunları asla göze almayacağız.

Dün Diyarbakır’da kayyum bütün Kürtçe tabelaları indiriyor ama başka yerde Arapça yazılıyor, İngilizce yazılıyor; orada Arapça, İngilizce yazılması bölmüyor ama Kürtçe yazmak bölüyor. Bu, insanın doğasına aykırı değil midir; bu, insanın ahlakına aykırı değil midir; bu, insanlığa aykırı değil midir? Siz bir insanın dilini yok sayıp, kimliğini yok sayıp zorun gücüyle her şeyi denediğiniz hâlde eğer kabul etmiyorsa bence bir oturup kendinizi değerlendirin yani. Hiç kimse bizi yok sayamaz. Burada olmayabiliriz, 9 kişi olmasın, 50 kişi de olmasın, bu milyonlarca insan ne olacak, şu milyonlarca insan ne olacak, bu insanlar ne olacak? Siz bu insanları nerede göreceksiniz? Bu insanlar var, var; “Yok” deseniz de var, görmek istemeseniz de var, basın göstermek istemese de var, kim ne derse desin var; vardık, varız ve var olacağız. Bu varlığımızı da demokratik siyaset zemininde götüreceğiz. Siz ne yaparsanız yapın, sözümüzü söylemekten de asla ve asla vazgeçmeyeceğiz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yiğitalp.

Sayın milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

19’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 19’uncu madde kabul edilmiştir.

20’nci madde üzerinde iki adet önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

Türkiye Büyük Milet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 548 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 20’nci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                Meral Danış Beştaş                                  Bedia Özgökçe Ertan                              Mehmet Ali Aslan

                                          Adana                                                         Van                                                        Batman

                            Mahmut Celadet Gaydalı                               Ayşe Acar Başaran                       Dirayet Dilan Taşdemir

                                           Bitlis                                                       Batman                                                        Ağrı

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖY İŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET BABAOĞLU (Konya) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK BAKANI AHMET DEMİRCAN (Samsun) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Batman Milletvekilimiz Sayın Mehmet Ali Aslan.

Buyurun Sayın Aslan. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

MEHMET ALİ ASLAN (Batman) – Teşekkürler.

Sayın Başkan ve Sayın Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Arkadaşlar, iki gün önce, hatırlarsanız, Adana’daki öğrenci evlerinin mühürlenmesiyle ilgili hem fotoğraf göstermiştim hem belge sunmuştum. “Bu görüntüler Türkiye’ye yakışmıyor. Öğrenciler dışarıda yiyor, içiyor, yatıyor gördüğünüz gibi. Bunlar Suriye görüntüleri değil, Türkiye görüntüleri.” demiştim. Ne oldu? Sonra, bugünkü Akşam gazetesi, maalesef, akıllara ziyan, yalan, iftira dolu bir başlık atarak, işte: “FETÖ- PKK-Furkan ihanet üçgeni” “HDP’liden Mecliste ihanet.” diyerek, benim fotoğrafımı da şu sol tarafta, gördüğünüz gibi, yayınladılar.

Şimdi bakalım kim yalancı, kim ihanetçi, kim iftiracı, kim halkı kandırıyor, şimdi göreceğiz. Ben tutanaktan okuyorum, buradaki konuşmamdan: “Bazı öğrenci evleri ve aile evleri ‘Furkan Vakfının eğitim evleri, yurt evleri’ diye mühürlendi, kapatıldı ve hem öğrenciler hem aileler maalesef dışarı atılmış durumda.” dedim konuşmamda. Ve öğrenciler bunun üzerine BİMER’e müracaat ediyor. BİMER de, Adana Valiliği de Çukurova Kaymakamlığı İlçe Millî Eğitim Müdürlüğüne yönlendiriyor. Bakın, İlçe Millî Eğitim Müdürü ne demiş? “BİMER müracaatınızın incelenmesi sonucunda, Adana Valiliği İl Millî Eğitim Müdürlüğünün işte falan sayılı yazıları doğrultusunda, kaçak eğitim öğretim, öğrenci barınma yerlerinin tespiti için Huzurevleri Mahallesi Sadakat Apartmanı’nda Valilik onayıyla inceleme yapılmış olup işte şu sayılı Valilik oluruyla tamamen mesken olarak kiraya verildiğinden mühürleme işlemi yapılmayacaktır.” diye Adana’daki Millî Eğitim Müdürlüğü öğrencilere yazı veriyor ve bu yazı bende. Ama Akşam gazetesi bunu görmekten ziyade kalkıp bize iftira atacak haberler yapıyor. Şimdi ben de onları deşifre edeceğim, ifşa edeceğim. Aslında havuz medyasının, bir kısım çirkin, iftiracı medyanın muhalif milletvekillerine nasıl davrandığının da en somut göstergesidir bu. Ne demiş? “Adana’da kapatılan Furkan Vakfına ait kaçak 6 öğrenci yurdu mühürlendi.” Oysaki burada “Kesinlikle mühürlenmeyecek, öğrenci evi” deniyor.

Şimdi, ben, esas ihanetçi, esas yalancı kimmiş işte nazarlarınıza sunuyorum. Bu haberi kim yapmış? Soner Kan. Takke düştü ve kel göründü; gördüğünüz gibi takkesi düştü, keli de göründü. Şimdi, çıkıp insanca, medenice özür dileyecek mi yoksa yarın bir iftira haberle daha bizi hedef mi gösterecekler? Siz en başta kendi medya etiğinize, ilkelerinize ihanet ediyorsunuz. Siz, yurttaşların, kamuoyunun doğru bilgi edinme hakkını gasbediyorsunuz, yalan haber yapıyorsunuz. Halka ihanet eden, kamuoyuna ihanet eden, yalan söyleyen sizlersiniz. Tıpkı Eş Başkanımız Sayın Selahattin Demirtaş, tıpkı Sayın Figen Yüksekdağ, tıpkı diğer milletvekillerimiz ve belediye eş başkanlarımıza yaptığınız işte o çirkin iftiraları, yalan haberleri herkese yapmaya çalışıyorsunuz. İktidar 28 Şubatta bundan muzdaripti. Zamanın gazeteleri yine Ahmet Kaya’ya “şerefsiz” demişti -kendileri şerefsiz, bunu da buradan söyleyeyim- ve bugün iktidarı arkalarına alarak bu haberleri yapıyorlar, iktidar sessiz kalıyor ve yiyecek bulmuş tilki gibi bize saldırıyorlar. Peygamber (AS) demiş ki…

(Hatip tarafından hadis söylenmesi)

MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) – “Bizi aldatan bizden değildir.” İşte, bu ve bunun gibi zavallı gazeteciler halkı ve kamuoyunu işte bu şekilde aldatıyor.

Yine, bir ayeti okuyacağım. Âl-i İmrân 61’de diyor ki…

(Hatip tarafından Âl-i İmrân suresinden bir ayet okunması)

MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) – “Allah’ın laneti yalancıların üzerine olsun.” Kim kendine güveniyorsa çıkar belgeyle, bilgiyle konuşur, böyle masa başında haber hazırlamaz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) – Sayın Başkan, sizden ek süre talep edeceğim çünkü zaman zaman bütün milletvekilleri bu iftiralara maruz kalıyor.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Aslan.

MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) – Yine, rahmetli Malcolm X ne demiş? “Eğer dikkat etmezseniz medya mazlumlardan nefret etmenizi, zalimleri de sevmenizi sağlar.” Bugün de olan maalesef ama maalesef budur.

Bu takkesi düşen ve keli görünen Soner Kan geçen yıl Adana'da en iyi foto muhabir ödülünü almış, en iyi muhabir ya. En iyi muhabir buysa vay Türkiye'nin basınının hâline. Ben bu anlamda Basın Konseyini, Türkiye Gazeteciler Cemiyetini de göreve davet ediyorum ve Sayın Meclis Başkanımızı, sayın Meclis başkan vekillerimizi, grup başkan vekillerini de bu konuda birkaç kelam etmeye, gerçekten, davet ediyorum. Buna hepimizin ihtiyacı var.

Merak ediyorum, İslam dini yalanı yasaklamış, iftirayı yasaklamış, Peygamber demiş ki “Müslüman yalan söylemez.” siz hangi dinin mensubu ve hangi peygamberin ümmetisiniz? Çıkıp bunu lütfen açıklayınız.

Teşekkürler. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aslan.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bostancı.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

35.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Batman Milletvekili Mehmet Ali Aslan’ın 548 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 20’nci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Gazetecilerin, televizyonların yalan yanlış kimi haberlerin olduğunu düşünüyorsak kendimizle ilgili, başka konularla ilgili, bunun yolu hukuk zemininde tekzip müessesi, tazminat kurumu marifetiyle hukuk üzerinden gitmektir. Bu hukuk yolları açıktır. Sayın Aslan da buna müracaat edebilir. Bu bir.

İkincisi, bir haberden yola çıkıp genelleştirerek, âdeta, haksız bir biçimde “bu tür haberlerin arkasında iktidar vardır” algısı doğuracak tarzda kullandığı cümleler de var. Kastı o mudur bilemiyorum ama bunu şiddetle reddediyorum. Sonuçta o gazeteler kendi haberlerini yaparlarken herhâlde gelip bize sormuyorlar. Varsa bir problem hukuk yoluna gitmesini öneririm.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bostancı.

MEHMET ALİ ASLAN (Batman) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Aslan.

MEHMET ALİ ASLAN (Batman) – Yani bizim avukat arkadaşlarımız zaten suç duyurusunda bulundu. Ama bu bir Parlamento üyesine yapılıyor. Bütün partilerin bu anlamda ortak bir tavır alması gerekiyor ve bu birinci değil, onuncu değil, yüzüncü değil. Benim iktidara söylediğim şudur: Şu anda ben bunları anlattım ve ispatladım. İktidar sorunları, haksızlıkları çözmek üzere iktidar olmuştur. Bu tür yanlışları, bu tür iftiraları gördüğü zaman gerekeni yapmalıdır. Hatta benim bir önerimdir: Bu tür yalan yanlış, iftira haberlere yönelik bir kanun düzenlemesi yapılmalı. Böyle gazeteci kimliğiyle istediği iftirayı, istediği yalanı, istediği hakareti halkımıza, milletimize, milletvekillerine yapamazlar.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aslan.

Sayın Danış Beştaş, buyurun.

36.- Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, iftira, yalan, manipülasyon, algı yaratma üzerinden medyacılık yapıldığına ve Doğan Medyayı Demirören grubunun değil Hükûmetin satın aldığına ilişkin açıklaması

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Doğrusu medyanın bu konudaki dili sadece bu haberle sınırlı değil. Yani özellikle dün Demirören Grubunun Doğan Medyayı satın almasıyla ilgili görüşlerimizi ifade ettik. Şu anda medyada ne medya etik ilkeleri ne hukuk ne de siyasete saygı… Yani genel olarak böyle bir durum ortadan kalkmış vaziyette. İftira, yalan, manipülasyon, algı yaratma üzerinden bir medyacılık yapılıyor ve zaten Doğan Medya da havuza düştükten sonra objektif habercilik ve hakikatleri açıklayan medyanın sayısı beş parmağı geçmiyor. Daha hâlâ gazeteciler içeride. Bu konuda biz parti olarak her zaman basın ve yayın özgürlüğünden yana tutumumuzu koruduk ve Hükûmetin de gerçekten bu konuda açıklama yapması, bu konuda tutum alması tabii ki önemli.

Ama bizim dün de ifade ettiğimiz gibi, Doğan Medyayı zaten Demirören almadı Hükûmet satın aldı. Yani Demirören Grubu ilişkisini biliyoruz.

Bence de diğer partilerin de bu iftiracılığa bir “son” demesi gerekiyor.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Danış Beştaş.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, “Doğan Medyayı onlar almadı, Hükûmet aldı.” iddiası yanlış bir iddiadır. Bunu reddediyorum.

Bunu ortaya koymakla mükellef olursunuz Meral Hanım. Böyle bir iddia olmaz. Bu bir siyasi eleştiri de değil. Siz doğrudan doğruya “Hükûmet satın aldı.” diyorsunuz. Olur mu böyle bir şey?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Ben dün manşetleri gösterdim Sayın Bostancı. Satıldıktan sonra sekiz sütuna manşet…

MEHMET ALİ ASLAN (Batman) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…

BAŞKAN – Teşekkür ederim sayın grup başkan vekillerimiz.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/929) ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 548) (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükûmetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 548 sıra sayılı Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 20’nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                         Muhammet Rıza Yalçınkaya                                 Erkan Aydın                       Nurhayat Altaca Kayışoğlu

                                           Bartın                                                        Bursa                                                        Bursa

                                      Ali Akyıldız                                        Okan Gaytancıoğlu                            Kamil Okyay Sındır

                                           Sivas                                                        Edirne                                                        İzmir

                                  Ömer Fethi Gürer                                        Hilmi Yarayıcı                                          Dursun Çiçek

                                           Niğde                                                        Hatay                                                      İstanbul

MADDE 20- 15/5/1959 tarihli ve 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanunun geçici 25 inci maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan "Bursa İli Gemlik İlçesinin deprem tehlikesi altında bulunması ve İlçe sakinlerinin hâlihazırdaki yerleşim yerlerinden nakledilmesinin zorunlu bulunması sebebiyle,” ibaresi "Bursa İli Gemlik İlçesinde deprem tehlikesi altında bulunan ve ruhsatsız yapıların dönüştürülebilmesi ve yeni yerleşim yerlerinin belirlenmesi için” şeklinde ve ikinci fıkrasının ikinci cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Bu madde kapsamında yapılacak iş ve işlemler Çevre ve Şehircilik Bakanlığının koordinasyonunda yürütülür.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET BABAOĞLU (Konya) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK BAKANI AHMET DEMİRCAN (Samsun) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Bursa Milletvekilimiz Nurhayat Altaca Kayışoğlu.

Buyurun Sayın Kayışoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Değerli milletvekilleri, ekranları başında bizi izleyen milletimiz ve saygıdeğer Gemlikliler; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum. 548 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 20’nci maddesi üzerinde vermiş olduğumuz önerge hakkında söz almış bulunuyorum.

Evet değerli milletvekilleri, Gemlik’in bir sorunu var, önemli bir sorun; o da, deprem riskiyle karşı karşıya. Peki, bununla ilgili uzun zamandır konuşuluyor, görüşülüyor. Hatta Gemlik’te üç ilçe başkanı, AKP, CHP ve MHP ilçe başkanı bu konuda bir araya geldiler ve sonra Meclise geldiler. Mecliste başka kanunlar görüşülürken bu sorunu ilettiler ve birlikte çözüm aradılar. Bu mesele hiçbir zaman siyasi rant konusu yapılmadı yani bunu öncelikle vurgulamak istiyorum. Sonra ne oldu? Sonra 24 Aralıkta bir gece vakti KHK’yle “Gemlik taşınacak.” diye bir düzenleme yaptınız.

Şimdi, bu sorunun FETÖ’yle mücadeleyle, OHAL’le bir ilgisi var mı? Yok. Ama sizin yönteminiz maalesef her konuda olduğu gibi bu konuda da hukuksuz. Ülkeyi yönetemediğiniz gibi bu konudaki beceriksizliğinizi maalesef Gemlik’in sorununu çözme konusunda da çok açık bir şekilde ortaya koydunuz Sayın Bakan. Nasıl yaptınız, süreci anlatayım.

O gece KHK’yle Gemlik’i taşıma kararı aldınız. Ertesi gün Gemlik Belediye Başkanı Gemliklilere bunu “Müjde.” diye duyurdu. “Müjde, Gemlik taşınıyor, kurtuluyoruz depremden.” dedi ama işin hiç de öyle olmadığı hemen bir gün sonra anlaşıldı. Gemlikliler isyan etti, çünkü Gemlik’te hayat durdu, krediler durdu, ticaret durdu, inşaat durdu -bakın, yakın zamanda Gemlik’e gittim, dolaştım, Giresunlular Derneğine gittim ki çoğunlukla oradaki bu hemşehrilerimiz inşaat sektöründe çalışıyorlar- işsizlik baş gösterdi. (CHP sıralarından alkışlar)

Giresun Milletvekilimiz de alkışlıyor, tekrar buradan selam gönderiyoruz.

Evet, vekillere, bakanlara teşekkür edildi ama Gemlik’te hayatın durduğu görülünce bir hafta sonra hemen çark edildi. 3 Ocakta bir açıklama, dendi ki: “Hayır yanlış anladınız, biz Gemlik’i taşımıyoruz, dönüştüreceğiz orayı, yerinde dönüşüm yapacağız, basın yanlış anlamış.” Hakikaten, bizimle dalga geçiyor gibi açıklamalar yapıldı. Bankalara yazılar yazıldı, yalvarıldı “Aman kredi verin, hayat durmasın.” Emlak sektörü durdu, inşaat sektörü durdu, insanlar kaygılı, ne yapacağını bilemiyorlar. Derken, bir hafta sonra ancak onların görüşlerini almak aklınıza geldi, odaları, işte mimarlar odasını, jeoloji mühendislerini, sivil toplum kuruluşlarını, esnaf odalarını, ticaret, sanayi odasını çağırdınız. Hepsi dedi ki: “Dönüşüm yapılsın.” Ondan sonra tekrar bu konu ele alındı ama bu arada Gemlik, zeytinin başkenti olmaktan çıkıp kaosun başkenti olmuştu.

Bu arada da bakanlardan ikisi, Sayın Özhaseki ve Akdağ açıklama yaptı “Gemlik taşınacak.” dedi. Gemlikliler yine diken üstünde; derken, bir hafta sonra bir açıklama daha “Gemlik’in nakledilmesi” kelimesini çıkaracağız deyip işte bu tasarıya bu madde eklenerek tekrar dönüşüme geçildi.

Gemlik’te -tekrar hatırlatayım- bir FETÖ kumpasıyla yerel yönetimi bizden almıştınız ama biz 2019’da Gemlik’e uğurlu gelecek olan Mehmet Uğur Sertaslan Başkanımızla Gemlik’i yine alacağız, Gemlik’e uğurlu gelecek. Onun da sık anlattığı bir hikâye var, onu buradan tekrar anlatmak istiyorum: Ağa ile maraba köyden şehre gidiyorlar; ağa at üstünde, maraba yanında. Yolda bir tezeğe rastlıyorlar. Ağa muziplik yapıyor, diyor ki: “Sen bunun yarısını yersen sana atı veririm, ata da sen binersin, ben de yanında yürürüm.” Daha sonra “Tamam.” diyor, kabul ediyor maraba. Yorulmuş, tezeğin yarısını yiyor. Attan iniyor ağa, veriyor atı, şehre gidiyorlar. Dönüyorlar, ağa yorulmuş yürümekten, pişman. Maraba aynı şekilde, yemiş tezeği, onun acısını çıkarmak istiyor. Dönüşte aynı noktaya geliyorlar, diyor ki: “Ağam, sen bu tezeğin yarısını yersen ben atı geri veririm.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Devamla) – Özür dilerim, tamamlamak için...

BAŞKAN – Buyurun.

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Devamla) – Ağa tabii kabul ediyor yorulduğu için. Tezeğin geri kalan yarısını yiyor. Dönüyorlar köye. Maraba diyor ki: “Ağam, giderken bu at senindi, üstünde de sen oturuyordun. Döndük geldik köye, bu at yine senin, üstünde yine sen oturuyorsun. Peki, biz bu tezeği niye yedik?”

Bu Gemlik hikâyesi de gerçekten tam da böyle oldu. Gemlik’i dönüştürelim dedik. Bir gece KHK’siyle hukuksuz bir şekilde, kimseye sormadan, danışmadan, katılımcı bir irade göstermeden bir nakil cümlesi koydunuz, sonra döndünüz dolaştınız, şimdi tekrar dönüştürüyorsunuz ama Gemliklileri de mahvettiniz çünkü Gemlikliler... Hani Orhan Veli’nin şöyle mısraları var, diyor ki: “Gemlik’e doğru denizi göreceksiniz, sakın şaşırmayın.” Şimdi Gemlikliler diyorlar ki: “Gemlik’e doğru kaosu göreceksiniz, sakın şaşırmayın.” Geç de olsa döndünüz ama Gemlikliler de bu arada kaybetti.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Altaca Kayışoğlu.

Sayın Başkan, buyurun.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Buradaki örnek çok çirkin bir örnek olmuştur, çok ayıptır ve yakışıksızdır.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Teşbihte hata olur. Rica ederim...

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Bunun üzerine aynı örnek üzerinden verilecek bir cevap var ama Meclise yakıştıramadığım için bunu söylemeyeceğim.

Teşekkürler. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bostancı.

Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükûmetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

20’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 20’nci madde kabul edilmiştir.

Sayın Bakan, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

37.- Sağlık Bakanı Ahmet Demircan’ın, Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

SAĞLIK BAKANI AHMET DEMİRCAN (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; az önce, HDP Grup Başkan Vekilinin Hükûmeti zikrederek yapmış olduğu ithamı ve iftirayı şiddetle kınıyorum, kabul etmiyorum.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – İftira yok, itham var.

SAĞLIK BAKANI AHMET DEMİRCAN (Samsun) – Böyle bir şey iftiradan öte bir şey değil ve bunun üzerinden algı oluşturmaya kalkışmanın ne derece yanlış olduğunu kendilerinin de bilmesi lazım. Bunu söylemek istedim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Başkan, buyurun.

38.- Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Sağlık Bakanı Ahmet Demircan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Teşekkürler.

Sayın Bakan, ben bir iftirada bulunmadım, belki “itham” diyebilirsiniz, hani teknik olarak en azından. Ama ortada basın-yayın organlarının gerçekten iktidarın ağır tahakkümü altında olduğu bir dönemi yaşıyoruz. İki buçuk yıldır hiçbir medya organında haberleri geçmeyen, grup toplantıları yayınlanmayan, TRT’de sıfır saniye yer verilen bir partiyi temsil ediyorum ben. Biz, 7 Hazirandan sonra HDP’nin bütün tartışma programlarında tartışıldığı, suçlandığı ve iktidarı savunan konukların ağırlıkta olduğu bir dönemden geçiyoruz. Doğan medyası bizi savunduğu için biz “Hükûmet satın aldı.” demiyoruz, “Özgürlükçü bir yayın politikası izliyor.” demiyoruz ama Demirören Grubunun iktidara yakınlığı her türlü izahtan varestedir. Bu nedenle biz bu işin arkasında iktidarın olduğunu dün de söyledik, bugün de söylüyoruz, yarın da söyleyeceğiz.

SAĞLIK BAKANI AHMET DEMİRCAN (Samsun) – Sayın Başkan…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Bakan cevap verecek Sayın Başkan.

Sayın Bakan, buyurun.

39.- Sağlık Bakanı Ahmet Demircan’ın, Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin tekraren açıklaması

SAĞLIK BAKANI AHMET DEMİRCAN (Samsun) – Kendi partilerinin medyayla olan sorunlarını…

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Ne sorunumuz olacak!

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Medyayla değil, Hükûmetle sorunumuz var Sayın Bakan.

SAĞLIK BAKANI AHMET DEMİRCAN (Samsun) – …burada Hükûmete dönük iftirayla karıştırmasınlar. Bu, tamamıyla bir iftiradır, Hükûmete karşı yöneltilmiş iftiradan öte bir şey değildir, bunu reddediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

NİHAT AKDOĞAN (Hakkâri) – Ya Sayın Bakan, TRT de mi aynı şey ya?

BAŞKAN – Sayın Bostancı, talebiniz geçerli mi?

Buyurun.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, sadece kayıtlara geçsin diye söz aldım.

BAŞKAN – Buyurun.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Demirören’in iktidara yakın olduğunu söyledi. İktidara Türkiye’deki seçmenlerin yüzde 50’si yakın ve iktidar, gücünü halktan alıyor. Bu, halktan, habercilik üzerine pay almak isteyen bir müteşebbis, hepsi bu.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Bu kadar basit mi ya Naci Bey? Rica ederim.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Bunu böyle farklı bir illiyet bağı varmış gibi takdim etmeyi yanlış buluruz.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…

BAŞKAN – Efendim, bir saniye, vereceğim, acele etmeyin.

Teşekkür ederim Sayın Bostancı.

Sayın Beştaş, buyurun.

40.- Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Sağlık Bakanı Ahmet Demircan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin tekraren açıklaması

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Doğrusu hayretle izliyorum. 675 milyon dolar bir devlet bankasından kredi alınıp iki yıl geri ödemesiz şekilde Doğan Medya gibi Türkiye’nin en büyük medya organı satın alınıyor. Devlet bankası çiftçiye kredi vermiyor…

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Niye vermesin? Ona da veriyor.

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) – Kim diyor vermiyor? Veriyor ya. Çiftçiye kim veriyor krediyi? Tarihin en yüksek kredisini almakta.

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Her isteyen çiftçi Ziraat Bankasından kredi alır.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – …fakat 675 milyon dolar Doğan Medyayı satın almak için kredi alınıyor. Ziraat Bankasının işi Doğan Medyayı satın almak değildir.

SALİH ÇETİNKAYA (Kırşehir) – Doğan Medyacı mı oldunuz?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Bir de TRT devletin televizyonudur. TRT’de bizim grup toplantılarımız bile sıfır saniyede kalmıştır, bir dakika bile yayımlanmıyor. Ben basın-yayın organları derken devletin kanallarından bahsediyorum.

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) – Bölücülük yaparsanız vermez.

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Doğan Medya mı veriyordu sizin haberlerinizi?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen.

Buyurun Sayın Başkan.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Bizim medya organlarıyla bir sorunumuz yok. Medya organları Hükûmetin emrinden çıkamadıkları için bize yer veremiyor, vermiyor, sorun oradadır.

HALİL ELDEMİR (Bilecik) – Kanalda artık saz çalamayacağız diye mi üzülüyorsunuz?

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Ne ayıp şey!

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Hee ondan!

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Yoksa biz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Beştaş.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 20.49

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 21.02

BAŞKAN: Başkan Vekili Yaşar TÜZÜN

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Barış KARADENİZ (Sinop)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 85’inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/929) ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 548) (Devam)

BAŞKAN - 548 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan 112 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine başlayacağız.

2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kamerun Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Güvenlik Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/449) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 112)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Bundan sonra da komisyonların bulunmayacağı anlaşıldığından, alınan karar gereğince kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 17 Nisan 2018 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 21.03



(x) 548 S. Sayılı Basmayazı 10/4/2018 tarihli 83’üncü Birleşim Tutanağı’na eklidir.