TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

76’ncı Birleşim

22 Mart 2018 Perşembe

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

 

İÇİNDEKİLER

 

 

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Çeşitli İşler

1.- Başkanlıkça, Genel Kurulu ziyaret eden Etiyopya Büyükelçisi Ayalew Gobezie ile Türkiye-Etiyopya Parlamentolar Arası Dostluk Grubu Başkanı Hasan Sert’e “Hoş geldiniz.” denilmesi

2.- Başkanlıkça, Genel Kurulu ziyaret eden Azerbaycan Cumhuriyeti Millî Meclisi üyesi Sona Aliyeva ve Kocaeli Milletvekilleri Cemil Yaman ile Sami Çakır’a “Hoş geldiniz.” denilmesi

 

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Artvin’in Yusufeli ilçesinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Erzurum Milletvekili İbrahim Aydemir’in, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da terörle mücadeleye verilen halk desteğine ilişkin gündem dışı konuşması

3.- İzmir Milletvekili Müslüm Doğan’ın, Alevi toplumu ve Diyanet İşleri Başkanlığına ilişkin gündem dışı konuşması

V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın, Regaip Gecesi’nin tüm İslam âlemine hayırlar getirmesini temenni ettiğine ve 22 Mart Dünya Su Günü’ne ilişkin konuşması

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın, Afrin’de el yapımı patlayıcının infilak etmesi neticesinde şehit olan 3 askere Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin konuşması

 

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, Regaip Kandili’ni kutladığına ve 26 Mart 2018 tarihinde saat 11.30’da Niğde’nin Bor ilçesindeki şeker fabrikasının önünde özelleştirmeye karşı toplantı yapacaklarına ilişkin açıklaması

2.- İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbay’ın, yargıyla ilgili gelişmelerin kaygı verici olduğuna ilişkin açıklaması

3.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği üyelerinin AKP’ye boyun eğmedikleri için gözaltına alındıklarına ilişkin açıklaması

4.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Üsküdar’ın Kirazlıtepe ve Yavuztürk Mahallelerinin sorunlarına, İstanbul Büyükşehir Belediye otobüslerinin Şile ile İstanbul arasında çalışmadığına, Şile Devlet Hastanesinde uzman doktor bulunmadığına ve Şile içerisindeki otopark sorununa ilişkin açıklaması

5.- İzmir Milletvekili Müslüm Doğan’ın, Pir Sultan Abdal Kültür Derneğine yapılan hukuk dışı uygulamaya son verilmesi gerektiğine ve konu hakkında İçişleri Bakanını açıklama yapmaya davet ettiğine ilişkin açıklaması

6.- Balıkesir Milletvekili Mehmet Tüm’ün, gazetecilerin cezaevlerine atıldığı, havuz medyasının ülkede tek ses durumuna getirildiği ve sosyal medyanın yasaklandığı bir ülkede basın özgürlüğünün tümüyle ortadan kaldırılmış olduğuna ilişkin açıklaması

7.- Kayseri Milletvekili Sami Dedeoğlu’nun, Regaip Kandili’ni kutladığına ve 21 Mart Dünya Ormancılık, 22 Mart Dünya Su, 23 Mart Dünya Meteoroloji Günlerine ilişkin açıklaması

8.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın, Regaip Gecesi’ni tebrik ettiğine, 21 Mart Dünya Ormancılık, 22 Mart Dünya Su Günlerine, 23 Mart Bediüzzaman Saidi Nursi’nin vefatının 58’inci ve Uhud Savaşı’nın 1393’üncü yıl dönümlerine ilişkin açıklaması

9.- Sivas Milletvekili Ali Akyıldız’ın, Sivas KYK’de taşeronların kadro sınavında sorulan bir soruya ilişkin açıklaması

10.- Kocaeli Milletvekili Haydar Akar’ın, Regaip Kandili’ni kutladığına ve Meclis Türk Halk Müziği Korosu’nun tekrar çalışmalarına başlaması için gerekli izinlerin verilmesini rica ettiğine ilişkin açıklaması

11.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, 21 Mart Dünya Ormancılık Günü’ne ve Regaip Gecesi’ni tebrik ettiğine ilişkin açıklaması

12.- Mersin Milletvekili Hüseyin Çamak’ın, Avrupa Konseyi ile Lozan Üniversitesi tarafından hazırlanan 2016 yılı Avrupa cezaevleri istatistiklerinde Türkiye’nin durumuna ilişkin açıklaması

13.- Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu’nun, ulusal bağımsızlığımızı simgeleyen İstiklal Marşı’nın hepimizin ortak marşı olduğuna ve AKP’nin kendine göre bir Türkiye dizayn etmek istediğine ilişkin açıklaması

14.- İstanbul Milletvekili Osman Boyraz’ın, 25 Mart Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nun vefatının 9’uncu yıl dönümüne ilişkin açıklaması

15.- Afyonkarahisar Milletvekili Hatice Dudu Özkal’ın, Regaip Kandili’ni kutladığına ilişkin açıklaması

16.- Ankara Milletvekili Ali Haydar Hakverdi’nin, Regaip Kandili’ni kutladığına ve Mardin’de yaşanan elektrik kesintilerine ilişkin açıklaması

17.- İzmir Milletvekili Necip Kalkan’ın, Türk Silahlı Kuvvetleri ve Özgür Suriye Ordusu’nun Afrin’de kontrolü ele aldığına ve vatan, millet ve mukaddesat için hayatını feda eden şehitlere Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

18.- Batman Milletvekili Mehmet Ali Aslan’ın, Hasankeyf’in sular altında bırakılmak istendiğine ve Hasankeyf halkının haklı eylemlerine destek sunduklarına ilişkin açıklaması

19.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, Afrin’de bir binaya tuzaklanmış el yapımı bombanın patlamasına, Ordu Devlet Hastanesinin çatı katında bir yangın çıktığına, Regaip Kandili’ni kutladığına, 25 Mart Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nun vefatının 9’uncu yıl dönümüne ve 23 Mart Ziya Gökalp’in 143’üncü doğum yıl dönümüne ilişkin açıklaması

20.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, 24 Mart 1978’de silahlı bir saldırı sonucu hayatını kaybeden Savcı Doğan Öz’ü andığına, siyasetin yargıya cesaret verdiği bazı olaylara ve Birleşmiş Milletlerin OHAL’in 2017’de Türkiye’ye etkisinin incelendiği raporuna ilişkin açıklaması

21.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Regaip Kandili’ni kutladığına, 24 Mart 1978’de öldürülen Savcı Doğan Öz’e Allah’tan rahmet dilediğine, insanların nişasta bazlı şekere mahkûm edilmesine ve kanser vakalarının artmasına, millete hizmet veren Cumhuriyet Halk Partili belediyelere hazine yardımlarının yapılmamasına ilişkin açıklaması

22.- Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’ün, Regaip Kandili’ni kutladığına, Afrin’de teröristlerin temizlenmesinin arkasından pek çok el yapımı patlayıcı tuzakların kurulduğuna ve savunma sanayisinin güçlendirilmesinin ne kadar doğru bir karar olduğuna ilişkin açıklaması

23.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, hasılat esaslı vergilendirmenin sisteme dâhil edilmesinin doğru olmayacağına ilişkin açıklaması

 

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, 22/3/2018 tarihinde Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Vekili Filiz Kerestecioğlu Demir tarafından, tutuklu milletvekillerinin ve gazetecilerin yargılamaları bakımından yargılama usulleri ve adil bir yargılama yapılıp yapılmadığı hususlarının tüm boyutlarıyla araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 22 Mart 2018 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan, basın özgürlüğünün sağlanması için yapılacak çalışmaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan (10/160) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 22 Mart 2018 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

B) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Danışma Kurulunun, Genel Kurulun 27/3/2018 Salı günkü birleşiminde Down sendromunun ülkemizde yaygınlığı, Down sendromlu bireylerin ve ailelerinin yaşadıkları sorunların ve ihtiyaçlarının tespit edilerek alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilen (10/684), (10/2594), (10/2645), (10/2646) ve (10/2691) esas numaralı Meclis Araştırması Önergelerinin görüşmelerinin birleştirilerek; tıbbi ve aromatik bitkilerin ekolojik denge gözetilerek üretiminin artırılması, satılması, sağlığa uygun olarak kullanılması ve ihracatının geliştirilmesine yönelik sorunların ve çözüm önerilerinin belirlenmesi amacıyla verilen (10/5), (10/2602), (10/2612) ve (10/2644) esas numaralı Meclis Araştırması Önergelerinin görüşmelerinin birleştirilerek yapılmasına; Genel Kurulun 22/3/2018 Perşembe günkü birleşiminde 535 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın birinci bölümüne kadar çalışmalarını sürdürmesine; 27/3/2018 Salı günkü birleşiminde Meclis araştırması önergelerinin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesine ve 23/3/2018 Cuma günü toplanmamasına ilişkin önerisi

 

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’ün, İstanbul Milletvekili Barış Yarkadaş’ın CHP grup önerisi üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

2.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’ün, Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’ün sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

3.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’ün yerinden sarf ettiği bazı ifadeleri sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

4.- Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’ün, İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

5.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’ün sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

6.- İstanbul Milletvekili Barış Yarkadaş’ın, İstanbul Milletvekili Hasan Turan’ın CHP grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması sırasında şahsına ve Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

7.- İstanbul Milletvekili Hasan Turan’ın, İstanbul Milletvekili Barış Yarkadaş’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Katma Değer Vergisi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/926) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 535)

22 Mart 2018 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.04

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 76’ncı Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

III.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Çeşitli İşler

1.- Başkanlıkça, Genel Kurulu ziyaret eden Etiyopya Büyükelçisi Ayalew Gobezie ile Türkiye-Etiyopya Parlamentolar Arası Dostluk Grubu Başkanı Hasan Sert’e “Hoş geldiniz.” denilmesi

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Etiyopya Büyükelçisi Sayın Ayalew’le birlikte Türkiye-Etiyopya Parlamentolar Arası Dostluk Grubu Başkanımız Sayın Hasan Sert Meclisimizi ziyaret etmişlerdir, Meclisimiz adına “Hoş geldiniz.” diyoruz kendilerine. (Alkışlar)

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Artvin’in Yusufeli ilçesinin sorunları hakkında söz isteyen Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’a aittir.

Sayın Bayraktutan, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Artvin’in Yusufeli ilçesinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; öncelikle sizleri, daha sonra da televizyonları başında bizleri izleyen, özellikle Yusufeli’de kahvelerde, iş yerlerinde bizleri izleyen hemşehrilerimi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Artvin’in Yusufeli ilçesine yapılan HES nedeniyle, büyük bir baraj inşaatı nedeniyle Yusufeli komple sular altında kalıyor. Üç yıl evvel burada yapmış olduğum konuşmaya bir tabutla çıkmıştım, bir ilçeyi canlı canlı toprağa gömüyorsunuz diye ifade etmiştim ve gelinen noktada üzücü bir tabloyla karşı karşıyayız. Neden? Değerli milletvekilleri, olay şu: Bakın, Yusufeli’ni yeni yerleşim yerine bağlayacak olan bir viyadük çalışması var. Bu viyadük çalışmasında bir problem var, halk bu konuda büyük bir mağduriyet içerisinde. Neden? Çünkü yeni yerleşim yeriyle alakalı çalışma tamamlanmamış değerli milletvekilleri ama Yusufeli’yi buraya bağlayacak, yeni yerleşim yerine bağlayacak, 200 metreden geçecek olan viyadükle alakalı olarak Karayolları Genel Müdürlüğü tarafından bir çalışma başlatılıyor, 200 metreden geçecek ve Yusufeli’nin kalbinden geçecek bir çalışma. Eğer bu çalışma başlarsa… Çünkü yeni yerleşim yeriyle alakalı işlem tamamlanmadığı için hemen altında, Yusufeli’nin göbeğinde, can kalbi olan yerde bir çalışma olacak ve orada insanlar, esnaf, halk derin bir mağduriyetle karşılaşacak değerli arkadaşlarım. O da neden? Bakın, bunun yapılacağı yer, bu viyadüğün yapılacağı yer Yusufeli’nin ilçe merkezinin göbeği. Burada Halitpaşa Ortaokulu var, 700 öğrencisi var değerli arkadaşlarım; 20’nin üzerinde esnaf var, iş yerlerini kapatacaklar; 100’e yakın konut var, 58 civarında olduğundan bahsediliyor ama sadece bunlarla, bu lokal rakamlarla ifade edilemeyecek, bütün ilçeyi etkileyebilecek bir tabloyla karşı karşıyayız.

Değerli milletvekilleri, yeni yerleşim yeri tamamlanmadan eğer bu viyadük çalışmasına başlanırsa bir ilçeyi canlı canlı toprağa gömeceğiz. Şimdi, Yusufelili, Yusufeli’nin esnafı, Yusufeli halkı bütün Türkiye’ye, yüce Parlamentoya seslenmeye, sesini duyurmaya çalışıyor, diyor ki: “Eğer bu çalışmaya başlarsanız…” Çünkü, bakın, değerli milletvekilleri, burada bir esnaf bile mağdur olursa, konutları boşaltırsak… O konutları boşaltacak olan kişilerin Yusufeli’de bir tane bile ev bulması mümkün değil değerli arkadaşlarım. Burada tarihî bir yanlış yapıyoruz. Yeni yerleşim yeriyle alakalı olan inşaatın üç dört yıldan evvel tamamlanması mümkün değil ama biz ne yapıyoruz? Dört sene sonra tamamlanacak olan bir inşaatla, yeni yerleşim yeriyle alakalı olarak biz bugünden Yusufeli’nin ilçe merkezinde tozla, toprakla 200 metrelik yeni bir viyadük yapmaya çalışıyoruz. Bu ne demektir biliyor musunuz? Bir ilçeyi baştan, hiçbir şey olmadan, inşaat tamamlanmadan canlı canlı toprağa gömmektir. Böyle bir düzenleme yaparsak değerli milletvekilleri, toz toprak altında kalan bir ilçe, toz toprak altında kalan bir esnaf gerçeğiyle karşı karşıyayız.

O nedenle, Yusufeli halkı şunu diyor: “Devletimizin vermiş olduğu karar başımızın üzerinedir.” Bakın, kolay bir olay değil, mezarlarını çıkartıyorlar başka yere götürüyorlar; doğdukları yerler, doydukları yerler; anıları var, hayalleri var, çocuklukları orada geçmiş; babalarının, dedelerinin, nenelerinin cenazeleri, mezarları orada. Hiçbir şey demiyorlar ama şimdi kalkıp Karayolları Genel Müdürlüğü hiçbir şey olmamış gibi bugünden başlıyor -bugün yarın kamulaştırma evraklarını gönderecekler- Yusufeliliye diyor ki: “Burayı terk et.” 700 öğrencisi olan, o ilçenin en büyük okulunu prefabrik bir şekilde başka bir yere taşımaya çalışıyorlar. Sayılamayacak kadar, 20, belki daha fazla rakamda esnafı caydırmaya çalışıyorlar. Daha doğrusu en önemli olan, en metropolitan durumda olan, kent merkezi sayılabilecek bir yere biz ne yazık ki bir hançer saplıyoruz değerli arkadaşlar.

O nedenle, buradan Hükûmet yetkililerine sesleniyorum: Değerli arkadaşlarım, Yusufeli, Artvin’in güzel ilçelerinden bir tanesi. İnsanı güzel insanlar, hiçbir şey demediler, serzenişte bulunmadılar, “Türkiye için Yusufeli’ni feda etmek istiyorsanız sadece başımızın üzerine.” dediler. Ama Hükûmetten de şunu bekliyorlar: Bakın, böyle bir çalışma, bir ilçeyi anılarıyla beraber yok eder. Şimdi, baraj olmadan, baraj tamamlanmadan -baraj duvarı tamamlanmış- siz yeni yerleşim yerini tamamlamadan, yeni yerleşim yerinde bir tane konut, bir tane iş yeri açmadan “Ben buraya dört sene önceden 200 metre yüksekliğinde bir viyadük koyacağım ve Yusufeli halkına bir şey olmaz.” diyorsanız bunu ancak iyimserlikle ifade edebilirsiniz değerli arkadaşlarım. Hani bir söz var ya “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” Siz Yusufeli’de insanı canlı canlı toprağa gömüyorsunuz ve öldürüyorsunuz. O nedenle diyoruz ki Yusufeli’nin... (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, değerli parlamenterler, milletvekillerimiz, saygıdeğer Hükûmet; Yusufeli’nin ve Yusufelilinin sesini duyun. Bakın, orada bir haykırış var; Esnaf ve Sanatkârlar Odası, siyasi partiler, bütün sivil toplum örgütleri diyorlar ki: “Burada bir kanayan yara var.” Gelin, bu kanayan yaraya merhem olun, Yusufeli halkının mağduriyetini giderin diyoruz.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Gündem dışı ikinci söz, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da terörle mücadeleye verilen halk desteği hakkında söz isteyen Erzurum Milletvekili İbrahim Aydemir’e aittir.

Sayın Aydemir, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

2.- Erzurum Milletvekili İbrahim Aydemir’in, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da terörle mücadeleye verilen halk desteğine ilişkin gündem dışı konuşması

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; ülkemizin birliği, devletin bekası, milletin huzur ve barışı davasına can adayan; “Bayrak inmesin, ezan dinmesin.” imanını taşıyan, millî bütünlük ve kardeşlik hukukuna baş koyan; Aziziye, Çanakkale ruhuyla Afrin’de yeni bir tarih ve yeni bir destan yazan şehitlerimizi rahmetle anıyor, hepinize saygı sunuyorum.

Regaip Kandili’niz mübarek olsun, bereketi bütün kâinatı kuşatsın inşallah.

Millet olarak bir destan dönemini hep birlikte aynı şuur ve aynı ruhla yeniden yaşadık. Milletin birliği, devletin dirliği, vatanın bölünmez bütünlüğü ahdiyle niyazlar yükseldi hanelerden köy köy, ilçe ilçe, şehir şehir. Konuşmama vesile olan da bu hâletiruhiyedir. Erzurum Karayazı’dan arayıp Cumhurbaşkanımıza saygı sunan, ordumuzun zaferi için otuz gün oruç tutup gece yarıları niyazda bulunan Hatice abla, Şırnak İl Başkanımız İbrahim Halil Erkan’a uğrayıp “Biz de şanlı ordumuzun yanında teröristlerle savaşmak istiyoruz. Bizi de Afrin’e gönderin.” diyen 70 yaşındaki Hayrettin ağabey ve yüzlerce kıymetli insan, yiğit insan... Erzurum Hınıs’tan Edirne Lalapaşa’ya, Hakkâri Şemdinli’den Sinop Boyabat’a dualar tek, niyazlar tekti: “Birliğimiz, dirliğimiz daim olsun.” Gönüllerden “Rabb’im ordumuzu daim muzaffer kılsın.” yakarışları süzülüyordu semaya. Dualar ve âminler buluştu yüce milletimizin ufkunda, Fatiha’lar ile Fetih suresinin feyzi yağdı üstümüze fevç fevç ve bir tarih yazdı bu millet Afrin önünde yeniden. Çanakkale şühedasının ervahıyla birlikte bunu yaptı. “Biz de millet, hem nasıl milletmişiz.” diyordu ya Akif, işte Afrin’de onu yeniden gösterdik cihana. Peygamber’in kucağını açarak beklediği şühedamızla bunu yaptık; atları, kanları, mübarek gazilerimizle bunu yaptık. Rabb’im fethimizi mübarek, milletimizi her daim aziz kılsın.

Bir de cephe gerisi var bu destanın, tasvir ve tarifine kelimelerin kifayet edemeyeceği bir hâl: Malazgirt Ovası’ndan Pasinler Ovası’na, Ağrı’dan Konya’ya, Tekman’dan Cizre’ye, Karakoçan’a bu yüce millet, varlık ve dirlik mücadelesine niyaz niyaz, dua dua destek verdi. Yesevi ahvadı Anadolu bacıları, Nene Hatun torunları keteler, çörekler, börekler, kadayıf dolmaları gönderdi cepheye; ak elleri boğum boğum kınalı bacılarımız bereler ördü, eldivenler dikti Mehmet’e. Diyarbakır Hani’deki kardeşim yevmiyesini, Gaziantep Araban’daki adaşım nevalesini bağışladı bu ulvi yolda yürüyenlere. Pervari’den Gercüş’e, Karaçoban’dan Çat’a, Bandırma’dan Edremit’e, Söğüt’ten Akşehir’e kan bağışında yarıştı bu aziz millet. Erzurum’da bir mana insanı, bir yüksek ruh, hayatını tenvire tebdil etmiş, yaşı 90 olsa da gönlü genç, bilge insan Fakirullah Bilgin Hocamın “…”(x) niyazları Erzurum semalarından Diyarbakır Ulu Cami mihrabına, Edirne Selimiye’nin minberine ulaştı ve “Âmin.”ler vahdet ve tevhit duasıyla buluştu vatanın birliği, devletin dirliği üstüne.

Ve cephe: Bir yanda huzurun, barışın, adaletin ve asayişin temsilcisi aziz ordumuz; karşısında şekavet odakları, menhus, berbat, pis nefislerini bölmek, parçalamak ve yok etmeye hasretmiş bir güruh, dirliği, birliği ve varlığı yok etmeye kendini vazife kılmış iblis sürüsü, tıpkı FETÖ gibi. Ve muzafferiyet. Hâli yaşatana sayısız kere şükürler olsun.

Bu fethin ışığında “sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak” kararlılığını bir kez daha gösteren aziz milletimizi ve kahraman ordumuzu şükran, şehitlerimizi rahmet, gazilerimizi minnetle anıyor; hak ve hukukla özdeşleşmiş, ecdat felsefesini millî fazilet ve haysiyet çizgisinde bir vatan ve din aşkı, bir yüksek gurur ve şuurla ifa eden başta Başkomutanımız Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere tüm kahramanlarımızı selamlıyor, Gazi Meclisimize tekraren saygılarımı sunuyorum.

Sağ olun, var olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aydemir.

Gündem dışı üçüncü söz, Alevi toplumu ve Diyanet İşleri Başkanlığı hakkında söz isteyen İzmir Milletvekili Müslüm Doğan’a aittir.

Buyurun Sayın Doğan. (HDP sıralarından alkışlar)

3.- İzmir Milletvekili Müslüm Doğan’ın, Alevi toplumu ve Diyanet İşleri Başkanlığına ilişkin gündem dışı konuşması

MÜSLÜM DOĞAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Diyanet İşleri Başkanlığı, cumhuriyet tarihi boyunca varlığı, statüsü, yetkileri, sorumlulukları ve faaliyetleri açısından en çok tartışılan kurumların başındadır.

Padişahlar, sadrazamlar, siyasetçiler hatta cuntacılar kendi iktidarları için dini kullanmaktan asla vazgeçmemişlerdir. Bu yüzden, dini kontrol etmek için bir kuruma ihtiyaç duymuşlardır, bu kurumun adı da Diyanet İşleri Başkanlığıdır. Bu yüzden Diyanet İşleri Başkanlığı da bu ihtiyaçtan doğmuştur.

Başkanlığın geçmişi, Fatih Sultan Mehmet’in kurduğu Müftil Enamlara kadar uzamaktadır. Daha sonra şeyhülislamlık makamı kurulur; din işleri, yargı ve eğitim bu makama bağlanır. 127 şeyhülislam görev alır Osmanlı Devleti’nde, bunlardan 2’si maalesef idam edilir.

Cumhuriyetin ilanıyla 3 Mart 1924’te Diyanet İşleri Reisliği kurulur. Kurumun ilk Başkanı Rifat Börekçi’dir. Rifat Börekçi, İstanbul Hükûmetinin fetvasına karşı Ankara fetvasını vererek Mustafa Kemal ve arkadaşlarını destekler ve cumhuriyetin meşruluk kazanmasında önemli bir rol üstlenir.

Osmanlı’da olduğu gibi Türkiye Cumhuriyeti’nde de devlet dinin kontrolünü elinde tutmak ister. Demokrat Parti ve Menderes döneminde kurum yeniden siyasal iktidarın güçlü bir aygıtına dönüşür. 1950 yılında yürürlüğe giren kanunla Diyanet İşleri Reisliği değiştirilerek Başkanlık statüsüne yükseltilir. Yine vakıflara devredilen cami ve mescitlerin idaresi, imamların kadroları tekrar Diyanete devredilir.

27 Mayıs darbesi gerçekleşir, dört yılda 5 başkan değişir. Bu dönemde yurt dışına çıkan ilk Diyanet İşleri Başkanının görevine Bakanlar Kurulu kararıyla son verilir.

12 Mart 1971 darbesi sonrası cunta yönetimi halkın dinî inançlarını merkezden kontrol etmek için bir albayı Diyanet İşleri Başkanı olarak atar.

28 Şubat süreciyle birlikte kurum tam anlamıyla siyasetin merkezine oturur. Mehmet Nuri Yılmaz dönemiyle birlikte başörtüsü yasakları, imam-hatiplerin ve Kur’an kurslarının kapatılması bu dönemde gerçekleşir. Emekli Albay Kalelioğlu Mehmet Nuri Yılmaz’ın danışmanı olarak atanır, merkezî hutbeler ve merkezî vaaz uygulamaları da bu dönemde başlar yani sipariş üzerine hutbeler okutulur.

2018 yılına geldiğimizde ise Diyanet İşleri Başkanlığı 7 milyar 774 milyonluk bütçesiyle devletin en önemli kurumlarından biri hâline gelmiştir. 7 bakanlığın bütçesinden fazla bütçesi olan bu kurumun özellikle Alevilere karşı tutumu hiçbir şekilde kabul edilemez durumdadır.

Değerli milletvekilleri, Diyanet İşleri Başkanlığının vakıfları vardır, tek bir vakıf değil, vakıfları da var aslında, Diyanet Vakfı dışında vakıfları var. Arkadaşlar, yine Diyanet İşleri Başkanlığının kurduğu bu vakfın inşaat şirketleri var. Bu inşaat şirketlerinin nereden iş aldıklarını, hangi boyuta ulaştıklarını bence bu Meclis araştırmalıdır. Aynı zamanda, Diyanet İşleri Başkanlığının ve vakfının ulaştığı ekonomik düzeyi, kendi inancı dışında hiçbir sözü olmayan insanlara karşı asimilasyonu ortaya koymasını bence bu Meclis araştırmalıdır çünkü laik hukuk devletinde, ileri Batılı ülkelerde olduğu gibi laiklik eğer esas alınacaksa devletin dini olmaz; devlet, sadece bir koordinatörlük görevi yapar, inançların özgürleşmesini, öğretilerin özgürleşmesini sağlamak için kurumlar kurar. Ama bugün Diyanet İşleri Başkanlığı tam bir asimilasyon kurumuna dönüşmüştür.

Değerli milletvekilleri, bir örnek vermek istiyorum: Şimdi, Diyanet İşleri Başkanlığı üniversite kurmuş, “29 Mayıs Üniversitesi” diye bir üniversite kurmuş. Bu üniversiteye öğrenciler alıyor, eğitim öğretim hayatına devam ediyor. Yine, arkadaşlar, Diyanet İşleri Başkanlığı toplam 240 bin öğrenciye burs veriyor, toplam 56 milyon 645 bin lira. 2015 ve 2016 yılında 23.982 öğrenciye burs vermiş. Bir Alevi çocuğuna bile burs verdiğini sanmıyorum, iddia ediyorum, bir Alevi çocuğu bile Diyanet İşleri Vakfının bursundan yararlanamamıştır; sadece Aleviler değil, diğer inancın çocukları da yararlanamamıştır.

ALİ ÖZCAN (İstanbul) – Tenezzül bile etmezler.

MÜSLÜM DOĞAN (Devamla) - Peki, bu kurum kim? Devlet bütçesinden beslenmiyor mu? Arkadaşlar, biz Diyanet İşleri Başkanlığının dine müdahalesine, inanca müdahalesine karşıyız. İnançları, öğretileri özgün hâlinde yaşayan insanlara saygımız var. Bakın, bugün kutsal bir gün ama siz gelip de bir kurumu, devletin kurumunu asimilasyon kurumuna dönüştürürseniz elbette ki biz buna karşı çıkacağız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

MÜSLÜM DOĞAN (Devamla) – Emevi Devleti’nin o dönemdeki temsilcileri, yöneticileri gibi fetva veriyorsunuz. O dönemin Mervan’ı gibi, o dönemin Yezid’i gibi o dönemin Batınilerine nasıl davrandıysanız bugün o şekilde davranmaya hakkınız yok çünkü bu devlet hukuk devletiyle özdeşleşmiş. Cumhuriyetin önemli kazanımları vardır. Cumhuriyetin en önemli sigortası -laiklik anlamında, özgürlükçü laiklik anlamında ifade ediyorum- Alevilerdir bu işin sigortası konumunda olmuşlardır ama Aleviler de artık öyle bir noktaya geldi ki sigortası atmış durumda. Çünkü asimilasyon kurumları, asimilasyon öyle ileri bir noktaya geldi ki evinden çıkan 7 yaşındaki çocuğunu bile artık kontrol edemez hâle gelmiştir.

Değerli milletvekilleri, bakın, Bornova’da da böyle, Diyanet İşleri Vakfının ilkokulu, ortaokulu, lisesi var, fen lisesi var; bir Alevi çocuğu orada okuyamaz. Diğer inançtan, diğer öğretiden insanlar orada okuyamıyor, çok özel koşullarda yetiştiriliyor. Bu doğru mudur? Laik, demokratik cumhuriyetin eğitim kurumlarından herkesin yararlanması gerekiyor.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bu kurumun gözden geçirilmesi gerektiğini de yüce heyetinize arz ediyorum. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın, Regaip Gecesi’nin tüm İslam âlemine hayırlar getirmesini temenni ettiğine ve 22 Mart Dünya Su Günü’ne ilişkin konuşması

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, mübarek üç ayların başlangıcı ve manevi huzurun gönülleri kapladığı mübarek Regaip Gecesi’nin tüm İslam âlemine ve aziz milletimize hayırlar getirmesini temenni ediyorum. İnsanlığı tehdit eden her türlü musibetin yerini bu mübarek günler vesilesiyle barış, sevgi ve kardeşliğin almasını temenni ediyorum.

Yine, 1993 yılından bu yana küresel manada farkındalık oluşturmak, büyüyen su sorununa dikkat çekmek, içilebilir su kaynaklarının korunmasını sağlamak ve teşvik etmek amacıyla 22 Mart Dünya Su Günü çerçevesinde çeşitli etkinlikler yapılmaktadır.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Su birliklerini kaldırıyoruz, değil mi? Etkinlik yapıyoruz!

BAŞKAN – Özellikle tatlı su kaynaklarının önemine dikkat çekmek ve tatlı su kaynaklarının sürdürülebilir yönetimi için gerçekleştirilen etkinliklerle tüm insanlığın geleceği için önemli mesajlar verilmektedir.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Tatlı su kurnazlığı.

BAŞKAN – Bu çerçevede yarınlarımız ve geleceğimiz için ülkemizde her bir ferdin bu konuda duyarlı olması büyük önem arz etmektedir. Zira su kaynakları konusundaki durumumuzu biliyoruz…

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Kanal İstanbul, Sazlıbosna Barajı; biliyoruz.

BAŞKAN – …ve suyun tasarrufu çok çok önemli ve bu manada da tüm vekillerimize, tüm vatandaşlarımıza “Su gibi aziz olun.” diyorum.

Teşekkür ediyorum.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Kanal İstanbul, İstanbul’un sularını tüketecek.

BAŞKAN – Şimdi sisteme giren 15 sayın milletvekiline İç Tüzük 60 gereği birer dakika süreyle söz vereceğim.

Sayın Gürer, yine liste başısınız, buyurun.

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, Regaip Kandili’ni kutladığına ve 26 Mart 2018 tarihinde saat 11.30’da Niğde’nin Bor ilçesindeki şeker fabrikasının önünde özelleştirmeye karşı toplantı yapacaklarına ilişkin açıklaması

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Tüm halkımızın Regaip Kandili’ni kutlarım. Kandil vesilesiyle barış ve kardeşliğin dünyayı sarmasını temenni ederim.

Cumhuriyet Halk Partisi 14 tane özelleştirilen şeker fabrikasını tek tek ziyaret ediyor ve “Şeker vatandır, satılmasın.” kampanyasını sürdürüyor. Bu kapsamda 26 Mart 2018 tarihinde saat 11.30’da Niğde’nin Bor ilçesindeki şeker fabrikasının önünde de şeker fabrikasının satılmaması için Cumhuriyet Halk Partisi heyeti halkla beraber orada olacak. Çünkü ülkemizde şeker fabrikaları satılırsa çiftçisi, esnafı, besicisi, işçisi, kısacası buradan büyük anlamda fayda sağlayan kesimler mağdur edilecek; Türkiye’de, Amerika’daki şirketlerin insan sağlığına zararlı olan nişasta bazlı şuruplarının ya da yüksek yoğunluklu tatlandırıcının tüketimine yol açılacak. Onun için halkımızla birlikte pazartesi günü Bor ilçesindeki şeker fabrikasının önünde saat on bir buçukta özelleştirmeye karşı toplantı yapacağız.

BAŞKAN – Sayın Balbay…

2.- İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbay’ın, yargıyla ilgili gelişmelerin kaygı verici olduğuna ilişkin açıklaması

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, özellikle son üç dört gündür yargıyla ilgili gelişmeler hepimizi kaygılandıracak ölçüde. Şunu tarih bize göstermektedir ki iktidarlar yargıyı kendilerine benzettikçe yargı bitmekte ve yargı işlevini kaybetmektedir.

Sizlere acı bir gerçeği anımsatmak isterim: Adnan Menderes yargı sistemini kendine benzetmek için belli bir yaşın üzerindeki bütün yargıçları emekliye ayırdı, “Bu yaştan sonrakiler emekli olacak.” deyip yeni bir yargı sistemi getirdi ve ne yazık ki Adnan Menderes’i yargılayan hâkimlerin ve savcıların tümü kendi atadığı yargıçlar ve savcılardı. Tarih göstermektedir ki yargıya hükmetmeye kalktıkça hem kendinizi tüketmektesiniz hem toplumu tüketmektesiniz. Yargıya müdahale etmekten vazgeçin diyorum.

Nizamülmülk’ün meşhur sözü bütün mahkemelerimizde var, diyor ki: “Adalet mülkün temelidir.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Bir sözü daha var: “Devleti koruyan en büyük güç, en büyük kale adalettir.” Hiçbir kale, adaletten daha yüksek, daha güçlü olamaz. diyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Atıcı….

3.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği üyelerinin AKP’ye boyun eğmedikleri için gözaltına alındıklarına ilişkin açıklaması

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Değerli arkadaşlar, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği üyeleri AKP’ye boyun eğmedikleri için gözaltına alınmışlardır. AKP, Pir Sultan’ın yolunda yürüyenleri sindireceğini zannediyorsa biz buna ancak güleriz. AKP, Pir Sultan yöneticilerini iç savaş provokasyonu yaptıkları yalanıyla yıldırmaya çalışmaktadır. Bunu iddia edenler kendi yaptıklarına bakıp utanmalıdır. Milletimizi kutuplaştıran ve farklı grupları birbirine karşı kışkırtan, AKP’nin bizzat kendisidir. Pir Sultan sevdalıları, dernek binalarında adalet nöbeti başlatarak ışıkları söndürmeme eylemi yapmaktadırlar.

AKP’ye rağmen bu ülkede ışıklar sönmeyecektir, AKP’ye rağmen bu ülkede ışıklar sönmeyecektir. Bu ülkede “Ben önce insanım.” diyenler yaşam hakkını savunmaya devam edecek ve kandan beslenmeye çalışanlara geçit vermeyecektir.

BAŞKAN – Sayın Tanal…

4.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Üsküdar’ın Kirazlıtepe ve Yavuztürk Mahallelerinin sorunlarına, İstanbul Büyükşehir Belediye otobüslerinin Şile ile İstanbul arasında çalışmadığına, Şile Devlet Hastanesinde uzman doktor bulunmadığına ve Şile içerisindeki otopark sorununa ilişkin açıklaması

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sizin vasıtanızla Çevre ve Şehircilik Bakanına soruyorum: Üsküdar ilçemizin Kirazlıtepe ve Yavuztürk Mahallesi’nin mülkiyet sorunu var, imar sorunu var, tapu sorunu var, otopark sorunu var, geceleri sokakların ışıkları yanmıyor. Bu mağduriyetlerin bir an önce giderilmesini talep ediyorum.

İkinci husus: Şile ilçemizde İstanbul Büyükşehir Belediyesinin otobüs duraklarının tabelası var ancak İstanbul Büyükşehir Belediye otobüsleri Şile ile İstanbul arasında çalışmıyor, halk otobüsleri çalışıyor. Halk otobüsleri de yetersiz olduğu için vatandaşlarımız Şile ile İstanbul arasında istifleme şeklinde yolculuk yapıyor.

Şile Devlet Hastanesinde uzman doktor yok. Oradaki hastalarımızın çoğu İstanbul’a direkt sevk ediliyor. Şile’de oturan vatandaşlarımız bu konuda mağdur.

Yine, Şile içerisinde otopark sorunu var, otoparkların ücretsiz olması gerekir. İmar…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Doğan…

5.- İzmir Milletvekili Müslüm Doğan’ın, Pir Sultan Abdal Kültür Derneğine yapılan hukuk dışı uygulamaya son verilmesi gerektiğine ve konu hakkında İçişleri Bakanını açıklama yapmaya davet ettiğine ilişkin açıklaması

MÜSLÜM DOĞAN (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Genel Başkan Yardımcısı Erol Yeter, üyeleri Murat Demiray, Doğan Şimşir ve Akın Demir sekiz gündür gözaltındalar. Türkiye’nin en büyük ve Alevi toplumunun en önemli örgütü durumunda olan ve 100 bin üyeye sahip olan Pir Sultan Abdal Kültür Derneğine yapılan bu hukuk dışı uygulamaya son verilmesini ve konu hakkında İçişleri Bakanını acil olarak açıklamaya davet ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Kayışoğlu yerine Sayın Tüm…

6.- Balıkesir Milletvekili Mehmet Tüm’ün, gazetecilerin cezaevlerine atıldığı, havuz medyasının ülkede tek ses durumuna getirildiği ve sosyal medyanın yasaklandığı bir ülkede basın özgürlüğünün tümüyle ortadan kaldırılmış olduğuna ilişkin açıklaması

MEHMET TÜM (Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

İnternete Radyo ve Televizyon Üst Kurulu denetimi getiren tasarı, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda AKP ve MHP’li vekillerin oylarıyla dün kabul edildi. Bu tasarı görüşüldüğü sırada Doğan medya grubunun Demirören grubuna satışının da gerçekleştiğini öğrendik. AKP iktidarı Doğan medyasının satışıyla havuz medyasına yeni bir medya grubu daha katmıştır.

Gazetecilerin cezaevlerine atıldığı, havuz medyasının ülkede tek ses durumuna getirildiği, sosyal medyanın yasaklandığı bir ülkede artık basın özgürlüğü tümüyle ortadan kaldırılmıştır. Dün Başbakan Binali Yıldırım’ın da dediği gibi, 15 Temmuz darbe girişimi bir kez daha başarıya ulaşmıştır. Hiçbir dikta yönetimi uzun yıllar boyunca iktidarda kalmamıştır. Bu darbe düzeninin de böyle gitmeyeceğini ve çok yakın bir zamanda yıkılacağını asla unutmayınız.

Ahmet Şık’ın dediği gibi “Kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet!” diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Aydemir’in yerine Sayın Dedeoğlu…

7.- Kayseri Milletvekili Sami Dedeoğlu’nun, Regaip Kandili’ni kutladığına ve 21 Mart Dünya Ormancılık, 22 Mart Dünya Su, 23 Mart Dünya Meteoroloji Günlerine ilişkin açıklaması

SAMİ DEDEOĞLU (Kayseri) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Tüm aziz milletimin Regaip Kandili’ni kutluyorum.

21 Mart Dünya Ormancılık, 22 Mart Dünya Su, 23 Mart Dünya Meteoroloji Günlerinin baharın başlangıcıyla ülkemize önemli katkılarda bulunmasını temenni ederim. Orman varlığını artıran az sayıdaki ülkelerden biriyiz, ormancılık alanında tüm dünyanın dikkatini çekmiş bir Hükûmetiz. Hedefimiz, 100’üncü kuruluş yılında, 2023’te orman alanımızı ülkemizin yüzölçümünün yüzde 30’una ulaştırmaktır. Bakanlığımızın kararlılıkla yürüttüğü, “Dünyadaki 7 milyar insanın her birine 7 milyar fidan”ın toprakla buluşmasını 2023’te tamamlamış olacağız.

Meteoroloji altyapısı sayesinde, bugün, birçok ülke doğru bilgiyi bizden alıyor. Denizcilik için önemli olan, hava tahminlerini sektörün hizmetine sunduk. Gece gündüz, her türlü zor şartlarda fedakârca çalışan, emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Ünal yerine, Sayın Kılıç.

8.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın, Regaip Gecesi’ni tebrik ettiğine, 21 Mart Dünya Ormancılık, 22 Mart Dünya Su Günlerine, 23 Mart Bediüzzaman Saidi Nursi’nin vefatının 58’inci ve Uhud Savaşı’nın 1393’üncü yıl dönümlerine ilişkin açıklaması

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Regaip Gecesi’ni tebrik ediyorum. Orman Haftası ve Dünya Su Günü’dür; aynı zamanda, Bediüzzaman Saidi Nursi’nin vefatının ve Uhud Savaşı’nın da yıl dönümüdür.

Regaip, üç ayların müjdecisi ve gelecek kandillerin habercisi, rağbet edilen, çok önemli bir gecedir. Ormanlarla bezenmiş vatan cennetten bir köşedir. “Ağaç onu dikenin sadakasıdır.” ve “Ağaçların da zikri vardır.” “Orman yağmurun yularıdır.” “Kainatta ne varsa suda yaşadı önce, üstümüzden su geçer doğunca ve ölünce.” “Suyun değeri kuyu kuruyunca anlaşılır.” “Tatlı suyun başı kalabalık olur.” Suyun kıymetini bilelim ve onu koruyalım.

Bediüzzaman “İsraf sefahatin, sefahat sefaletin kapısıdır.” “İnsan arzuyu fikir zanneder.” “Akıl gözü kapansa da vicdanın gözü açıktır, vicdan kalp penceresinden bakar.” der.

Uhud Savaşı emre itaatsizliğin ve ganimetten pay alma hevesinin acı sonuçlarıyla doludur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Engin’in yerine Sayın Akyıldız.

9.- Sivas Milletvekili Ali Akyıldız’ın, Sivas KYK’de taşeronların kadro sınavında sorulan bir soruya ilişkin açıklaması

ALİ AKYILDIZ (Sivas) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sivas’ta KYK’de taşeronların kadro sınavında sorulan bir soruyu burada siz kıymetli milletvekillerimizin bilgisine ve takdirine sunuyorum. Soru şu: “Lamba kaç günde temizlenir?” Yani âdeta milletin aklıyla alay eder gibi bir soru. Şimdi, eğer burada, sorudaki kasıt, lambadaki kasıt AKP’nin ampulüyse vallahi, emin olun, buna zemzem suyu getirsek bile temizlenmez.

Şimdi, olmaz ama hani olur da yine sayın bakanlardan biri merak ederse “Ya, böyle bir şey var mı, doğru mudur?” diye, ben, sayın bakanlara bu konuyla ilgili detaylı bilgi vermeye hazırım.

Takdirlerinize sunuyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Akar…

10.- Kocaeli Milletvekili Haydar Akar’ın, Regaip Kandili’ni kutladığına ve Meclis Türk Halk Müziği Korosu’nun tekrar çalışmalarına başlaması için gerekli izinlerin verilmesini rica ettiğine ilişkin açıklaması

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, öncelikle, tüm vatandaşlarımızın Regaip Kandili’ni kutluyorum.

Dinî değerlerimiz gibi kültürel değerlerimiz, örf ve âdetlerimiz de bizi birbirimize bağlayan, millet olmamızı sağlayan en önemli unsurlardandır. Yedi yıl önce eski Meclis Başkanı Sayın Cemil Çiçek’in talimatlarıyla kurulan ve Meclis çatısı altında faaliyet gösterip kurumu temsilen önemli günlerimizde konserler veren Meclis Türk Halk Müziği Korosu yaklaşık iki yıldır gerekli izinler verilmediği için çalışma yapamamaktadır. Kültür Bakanlığı da yapmış bulunan Sayın Meclis Başkanı, millî iradeyi temsil eden milletin Meclisinde bizi biz yapan, acılarımızı, sevinçlerimizi dile getiren türkülerimizin söylenmesinden rahatsızlık mı duymaktadır yoksa kendisinin böyle bir faaliyetten haberi mi olmamıştır?

Sayın Başkan, Meclis Türk Halk Müziği Korosu’nun tekrar çalışmalarına başlaması için gerekli izinlerin verilerek çalışmalarının tekrar başlatılmasını sizin aracılığınızla, aynı zamanda Meclis Başkan Vekili olarak sizlerden rica ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Taşkın…

11.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, 21 Mart Dünya Ormancılık Günü’ne ve Regaip Gecesi’ni tebrik ettiğine ilişkin açıklaması

ALİ CUMHUR TAŞKIN (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Dün, 21 Mart Dünya Ormancılık Günü tüm yurtta çeşitli etkinliklerle kutlandı. Yenilenebilir en önemli tabii kaynaklarımızdan, ülkemizin akciğerleri ormanlarımızı korumak, geliştirmek ve genişletmek maksadıyla AK PARTİ iktidarı olarak son on beş yılda muazzam çalışmalar gerçekleştirdik. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın başlattığı ağaçlandırma seferberliğiyle rekorlara imza atıldı. Son on beş yılda 49 milyon 968 bin dekar alanda çalışma yapılarak 4 milyar 39 milyon fidan toprakla buluşturuldu. Son on beş yılda ormanlık alanlarımız 15 milyon dekar arttı, toplam orman alanımız 20,8 milyon hektardan 22,3 milyon hektara çıktı; inşallah, hedefimiz, 2023 yılında ülke topraklarının yüzde 30’u olan 23 milyon hektar orman varlığına ulaştırmaktır.

Bu vesileyle bu akşam idrak edeceğimiz Regaip Gecesi’ni tebrik ediyor, aziz milletimize, tüm İslam âlemine ve insanlığa huzur, mutluluk ve barış getirmesini temenni ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Çamak…

12.- Mersin Milletvekili Hüseyin Çamak’ın, Avrupa Konseyi ile Lozan Üniversitesi tarafından hazırlanan 2016 yılı Avrupa cezaevleri istatistiklerinde Türkiye’nin durumuna ilişkin açıklaması

HÜSEYİN ÇAMAK (Mersin) – Sayın Başkan, ülkemiz demokrasi, hukuk ve özgürlükler alanında gerilerken bizleri kaygılandıran konular ise rekorlar kırıyor. Geçtiğimiz günlerde Avrupa Konseyi ile Lozan Üniversitesi tarafından hazırlanan 2016 yılı Avrupa cezaevleri istatistikleri açıklandı. Üye 47 ülkenin durumunu gösteren rapora göre, her 100 bin kişiden 244’ünün tutuklu olduğu Türkiye üye ülkeler arasında 2’nci sırada yer alıyor. 2006-2016 yılları arasında tutukluluk oranını yüzde 162 artıran Türkiye bu alanda ilk sırada yer alıyor. Zuhal Olcay’a hapis sanatı cezalandırmaktadır. Bu tablo ülkemiz adına kaygı ve utanç vericidir. İktidar bu tabloyu değiştirmek, ülkede huzur ve güveni tesis etmek için acilen önlemler almalı, çatışmacı ve ayrıştırıcı söylem ve uygulamalardan kaçınmalıdır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Gaytancıoğlu…

13.- Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu’nun, ulusal bağımsızlığımızı simgeleyen İstiklal Marşı’nın hepimizin ortak marşı olduğuna ve AKP’nin kendine göre bir Türkiye dizayn etmek istediğine ilişkin açıklaması

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Kurtuluş Savaşı yaparak ülkemizden düşmanları kovup bağımsız bir devlet kurduysak bunu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e borçluyuz. “Ne kadar ömrüm kaldıysa Allah onu da Atatürk’e versin.” diyen Mehmet Akif Ersoy’un yazdığı, ulusal bağımsızlığımızı simgeleyen İstiklal Marşı’mız hepimizin ortak marşıdır. İstiklal Marşı çalındığında onu mırıldanmayan, duygulanmayan, hatta gözleri yaşarmayan kimse yoktur.

AKP kendine göre bir Türkiye dizayn etmek istiyor. Önce Türkiye Cumhuriyeti’ni simgeleyen “T.C.” kısaltmasını bazı bakanlıkların, kurumların önünden kaldırdılar. “Türk’üm, doğruyum, çalışkanım.” sözlerinden korkarak Andımız’ı yasakladılar. Yandaş yazarları, problemli kişileri yurdun birçok köşesine göndererek kendi düşüncelerini… Atatürk ve cumhuriyet sevdalısı halkımızı dönüştürmeye çalıştılar. Ama ne yaparsanız yapın artık gidiyorsunuz, yakın bir gelecekte siz gideceksiniz, İstiklal Marşı’mız sonsuza kadar kalacak.

BAŞKAN – Sayın Boyraz…

14.- İstanbul Milletvekili Osman Boyraz’ın, 25 Mart Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nun vefatının 9’uncu yıl dönümüne ilişkin açıklaması

OSMAN BOYRAZ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

“Ey sonsuzluğun sahibi, sana ulaşmak istiyorum.

Durun, kapanmayın pencerelerim,

Beton çok soğuk, üşüyorum.”

Böyle anlatıyordu hislerini, “Üşüyorum.” diyordu, ne o bilebilirdi ne de bir başkası hayata veda edeceği yerin yirmi beş yıl önce yazdığı şiirdeki kadar soğuk olacağını. Mamak Cezaevinin kırık taşları üstünde yazılan mısralar bir anlamda Yazıcıoğlu’nun da yazgısının satırlarıydı. Kapkara bir dehlizde beyaz bir sayfaya değil de sanki Berit’in bembeyaz karlarının üstüne yazılmıştı. Hayatı bitmek bilmeyen mücadelelerle dolu bir duygu, bir düşünce, bir dava adamıydı. Onunla aynı görüşü paylaşsın ya da paylaşmasın herkesin, her kesimin insanlığını, beyefendiliğini, saygınlığını takdir ettiği, Anadolu’nun teni kavruk bir insanıydı. Anadolu’nun bağrında yetişen binlerce vatandaşından biri olarak yaşadı ve bir akşamüstü canı kadar sevdiği memleketinin bilinmezliğinde kayboldu; gidişi de varlığı da sessizdi, efendice, kendinceydi. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Özkal…

15.- Afyonkarahisar Milletvekili Hatice Dudu Özkal’ın, Regaip Kandili’ni kutladığına ilişkin açıklaması

HATİCE DUDU ÖZKAL (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her yıl manevi bir yenilenme mevsimi ve rahmet iklimi olarak bilinen mübarek üç aylara bir kez daha kavuşmanın sevinç, huzur ve mutluluğunu yaşıyoruz. Regaip; istemek, arzu etmek, meyletmek ve onu elde etmek için çaba sarf etmek anlamlarına gelir. Regaip, Allah’ın mağfiretinin üzerimize sağanak sağanak yağdığı, kendisine rağbet edilen önemli bir gecedir. Regaip Kandili, her türlü arzularımızı, isteklerimizi iyiye, doğruya, güzele, faydalı olana, Hakk’a ve hakikate yöneltme, bütün işlerimizi onun rızasına uygun hâle getirme çabasıdır. Rağbetimiz başkaca hiçbir şeye değil, sadece ve sadece ona olmalıdır. İnsanlığın günahlardan arınmasına ve İslam âleminin yeniden dirilişine, yükselişine vesile olsun inşallah.

Regaip Gecemiz mübarek olsun.

BAŞKAN – Sayın Hakverdi…

16.- Ankara Milletvekili Ali Haydar Hakverdi’nin, Regaip Kandili’ni kutladığına ve Mardin’de yaşanan elektrik kesintilerine ilişkin açıklaması

ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Öncelikle, dini siyasete ve ticarete alet etmeyen herkesin kandilini kutlarım.

Geçen yıl Mardin’e yaptığımız ziyaretlerde elektrik kesintisi sebebiyle tarlalara su pompalanamamış, ürünler dahi tarlalarda yanmıştı. Aradan geçen süre içerisinde Mardin’in bu sorunu maalesef çözülmedi. Dün Mardin Kızıltepe Arıklı köyünden aradılar ve beş gündür elektriklerinin verilmediğini söylediler. Elektrik yokluğu nedeniyle okullarda eğitim dahi yapılamaz durumda. Buradan tam bir yıl önce ilgili Bakana bir sorunu iletmiştim ama bir yıldır maalesef hiç oralı olmadı.

Şimdi buradan Mardinlilere seslenmek istiyorum: Mardin iktidara 2 vekil vermiş. Bir dahaki seçimlerde, Mardin’i Orta Çağ karanlığına gömen AKP iktidarına siz de Mardinliler olarak oy vermeyin.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kalkan….

17.- İzmir Milletvekili Necip Kalkan’ın, Türk Silahlı Kuvvetleri ve Özgür Suriye Ordusu’nun Afrin’de kontrolü ele aldığına ve vatan, millet ve mukaddesat için hayatını feda eden şehitlere Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

NECİP KALKAN (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

20 Ocakta başlatılan Zeytin Dalı Harekâtının 58’inci gününde Silahlı Kuvvetlerimiz ve Özgür Suriye Ordusu Allah’ın izniyle Afrin’de kontrolü ele almıştır. Operasyon kapsamında 3.700 terörist etkisiz hâle getirilmiştir. Afrin’i yeni bir Kandil yapmak isteyenlerin hain planları bu harekâtla bertaraf edilmiştir. Terörle mücadelemiz ülkemizi tehdit eden terör koridoru tümüyle ortadan kaldırılana kadar devam edecektir. Bütün şer odakları şunu iyi bilsinler ki, Türk Milleti olarak Çanakkale’de hangi inançla mücadele etmişsek bugün de aynı inanç ve kararlılıkla mücadele ediyoruz. Bu mübarek günde bu vesileyle vatan, millet ve mukaddesat için gözünü kırpmadan hayatını feda eden aziz şehitlerimize Allah’tan rahmet, kahraman gazilerimize acil şifalar temenni ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Son olarak Sayın Aslan, buyurun.

18.- Batman Milletvekili Mehmet Ali Aslan’ın, Hasankeyf’in sular altında bırakılmak istendiğine ve Hasankeyf halkının haklı eylemlerine destek sunduklarına ilişkin açıklaması

MEHMET ALİ ASLAN (Batman) – Teşekkürler.

Malumunuz, Hasankeyf sular altında bırakılmak isteniyor. Yeni Hasankeyf sözde inşa edildi. Yeni Hasankeyf’teki evler ve dükkânlar teslim edilmeden şu anda yurttaşın eski evlerini terk etmesi isteniyor. Bundan dolayı da Hasankeyf halkı sabah evlerinin yıkılmaması için yürüyüş yapmak istedi, basın açıklaması yapmak istedi, yurttaşlara polis biber gazıyla müdahale etti; bu müdahaleyi buradan kınadığımızı söylemek istiyorum.

Bugün Regaip Kandili yani rahmet ve mağfiret gecesi ama öyle bir günde, öyle mübarek üç aylarda Hasankeyf’teki halkımız evinden, barkından edilmek isteniyor. Hasankeyf halkına buradan selam ve sevgilerimizin yanında demokratik, meşru, ihkakul hukuk eylemlerine destek sunduğumuzu belirtmek isterim.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Şimdi, sisteme giren sayın grup başkan vekillerine iki dakika süreyle söz vereceğim.

Sayın Usta, buyurun.

19.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, Afrin’de bir binaya tuzaklanmış el yapımı bombanın patlamasına, Ordu Devlet Hastanesinin çatı katında bir yangın çıktığına, Regaip Kandili’ni kutladığına, 25 Mart Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nun vefatının 9’uncu yıl dönümüne ve 23 Mart Ziya Gökalp’in 143’üncü doğum yıl dönümüne ilişkin açıklaması

ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Az önce ajanslara düşen bir haberden öğreniyoruz ki “Afrin’de bir binaya tuzaklanmış el yapımı bombanın patlaması sonucunda şehit ve yaralılar var.” deniliyor, daha henüz detaylar yok. İnşallah, Cenab-ı Allah askerimizi, polisimizi muhafaza etsin. Tabii, terör böyle bir şey; orada siviller yaşıyor, bundan sonra gelen siviller de olacak, onların yaşadığı veya yaşayacağı yerlere bomba tuzaklanıyor ve ondan sonra da “Afrin bir barış adasıydı.” diye edebiyat yapılıyor, bunu anlamak mümkün değil. Zaten, gün geçtikçe terörün geride bıraktığı acı ve gözyaşını anlıyoruz. Dün de Afrinli bir baba, gözyaşları içinde “Ne namus ne çocuk bıraktılar; 8 çocuğum vardı, hepsi gitti. Kardeşlerimiz Türklerin gözüne kurban olayım.” diyerek hepimizi duygulandıran bir konuşma yapmış ve Türk askerini bağrına basmıştır. Dolayısıyla Afrin’e barış adası yalanını âdeta PKK’nın suratına çarpmıştır bu baba.

Bugün Ordu Devlet Hastanesinin çatı katında bir yangın çıktı. Hastalarımıza, yakınlarına ve tüm sağlık çalışanlarına geçmiş olsun diliyorum.

Aziz milletimizin ve Türk İslam âleminin Regaip Kandili’ni de bu vesileyle kutlamak istiyorum. Bu kandilin inşallah birliğimize, beraberliğimize ve coğrafyamızda esenliğe, huzura vesile olmasını da Allah’tan niyaz ediyorum.

Milletimizin varlığı ve birliği için çalışmış, geleceği için çaba gösteren dava insanı Muhsin Yazıcıoğlu’nun vefatının 9’uncu yıl dönümüne yaklaşıyoruz, Pazar günü 25 Martta 9’uncu yıl dönümü olacak. Kendisini de rahmetle anıyoruz ve sevenlerine, milletimize tekrar başsağlığı diliyorum. İçinde doğup büyüdüğü topluma ihanet etmeden, varlığının anlamına milletine hizmeti ekleyip alın teriyle kazandığı ekmeğe şükredenlere ne mutlu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

ERHAN USTA (Samsun) – Ne mutlu yaşadığı ana sığmayıp ebedî âleme göçtükten sonra bile o toplumun seni hayırla yâd etmesi. İşte, o isimlerinden biri de Ziya Gökalp. 1875 yılının 23 Martında Diyarbakır’da dünyaya geldi. Toplumun içinde bulunduğu sıkıntılara duyarsız kalmak yerine ortaya öyle bir fikriyat koydu ki Türk tarihinin iliğini ilmek ilmek işledi. Onu tanımak Osmanlı’nın yıkılışına tanık olmak, onu tanımak cumhuriyetin kuruluşuna şahit olmak, kuruluş temellerini anlamaktır. İlk Türk sosyologlarından olan Gökalp, sosyolojiyle ilgili önemli makaleler yazmış, Türkçülük düşüncesini sistemleştirmiş ve eserlerinde işlemiştir.

“Türkçülüğün Esasları” adlı yapıtında Türkçülük ve milliyetçilik hareketinin ilkelerini sistemli bir şekilde açıklamıştır. “Türkleşmek, İslamlaşmak, muasırlaşmak” diyerek özetlediği yaklaşımla soruna çıkış yolu aramış ve “Vatan ne Türkiye’dir Türklere, ne Türkistan / Vatan, büyük ve müebbet bir ülkedir: Turan" diyerek, bizlere hedefi göstermiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayalım lütfen.

ERHAN USTA (Samsun) – Zalimin başını ezmeyi, zulmün ateşini söndürmeyi kendine şiar edinen Türk askeri “İstikamet neresi?” sorusuna “Kızıl Elma” yanıtını vererek, işte bu hedefe yürüyeceğini göstermiştir.

Zor zamanlarda bu toplum içinden çıkardığı cevherlerle ayakta kalabildi. Bugün de bu cevherler doğmakta, yetişmekte ve vatana aşkla hizmet edip ebedi âleme göçmekte; Allah hepsine rahmet eylesin, hepsinden razı olsun.

Gökalp’in “Asker Duası”yla sözlerime son vermek istiyorum:

“Cenk meydanında nice koçyiğit,

Din ve yurt için oldular şehit,

Ocağı tütsün, sönmesin ümit,

Şehidi mahzun etme ya Rabbi.

Soyunu zebun etme ya Rabbi.”

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Kerestecioğlu, buyurun.

20.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, 24 Mart 1978’de silahlı bir saldırı sonucu hayatını kaybeden Savcı Doğan Öz’ü andığına, siyasetin yargıya cesaret verdiği bazı olaylara ve Birleşmiş Milletlerin OHAL’in 2017’de Türkiye’ye etkisinin incelendiği raporuna ilişkin açıklaması

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Öğrenci olduğum yıllarda Ankara Hukuk Fakültesindeyken hayatımı çok etkileyen ve maalesef, 24 Mart 1978 tarihinde evinden işe gitmek üzere çıktığı sabah saatlerinde bir silahlı saldırı sonucu hayatını kaybeden Savcı Doğan Öz’ü anmak istedim.

Savcı Doğan Öz öldürüldüğü günün sabahında Emniyet Müdürlüğü aranmış ve Doğan Öz’ün evinin bulunduğu Ankara Kızılırmak Caddesi’nde şüpheli 2 kişinin dolaştığı ihbar edilmiş ancak Emniyet, telefon eden kişiye “Gocunduğunuz bir şey mi var?” diyerek, ihbarı ciddiye almamıştı. O günlerde siyasiler de Meclis kürsüsünden Doğan Öz’ü suçlayan konuşmalar yaptılar ki işte, otuz yıl sonra sevgili Hrant Dink’in ölümünde de gördüğümüz gibi bütün siyasi cinayetler maalesef böyle işleniyor.

Askerî Yargıtay, davasında aslında esasını bozarak, mahkemenin verdiği karara rağmen sanık İbrahim Çiftçi’yi beraat ettirmiş ve mahkeme “Sanık İbrahim Çiftçi’nin maktul Doğan Öz’ü taammüden öldürdüğü mahkememizce sabit görülmüş ancak Askerî Yargıtay Daireler Kurulu kararı mahkememizi bağlayıcı nitelikte olduğundan, oy çokluğuna dayanan bozma ilamına uyulmuştur.” denmiştir. Doğan Öz kimdir? Neden başına bunlar geldi? Türk Hukuk Kurumu tarafından yılın hukukçusu seçilmiştir 1970 yılında. Aynı yıl idam cezalarının kaldırılması yönünde bir dilekçeye imza attığı için idari soruşturmaya uğramış bir savcıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edelim.

Buyurun, tamamlayalım.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) - Yine savcılık yaptığı dönemde Necmettin Erbakan’ın kardeşi Akgün Erbakan’la ilgili bir yolsuzluk soruşturmasını yapıp bunun üzerine tehditler alan bir savcıdır. İnebolu’da görevli olduğu 1973 yılında DGM Kuruluş Kanunu’na karşı adli teşkilatta imza kampanyası açan bir savcıdır ve hepsinden önemlisi Doğan Öz o dönemde pek çok kişinin adını anmaya korktuğu kontrgerillayı soruşturmaya başlayan savcıdır. Kendisini saygıyla anıyoruz.

Maalesef adalet başka çığlıkları da duymuyor, hâlâ o dava sonuçlanmadığı, hakkaniyetle sonuçlanmadığı gibi dün de defalarca cinsel saldırıya uğradığı için yaşamını savunan Nevin Yıldırım’a bir kez daha müebbet cezası verildi ve bu yargı aslında siyasetten de cesaret alıyor. Çünkü bugün yine gazetelerde görüyoruz, sevgilisini ormana kaldırtıp dövdürten bir…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayalım lütfen.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) - …kaymakamdan söz ediliyor ve bu Mudanya Kaymakamı daha sonra ödüllendiriliyor ve Kırklareli’ne Vali yapılıyor. Gerçekten bu tür şeyler siyasetin aslında yargıya verdiği cesaretler ya da şu Kırşehir Valisi gibi eline alıp Zülfikâr kılıcını “Musul’a da gireceğiz, Kudüs’e de gireceğiz.” diyenleri barındırıyor içinde. Neyse ki kendisi emekli olmuş, rüyasında girecek ama gerçek savaşlarda da yoksullar ölüyor, bunu bir kez daha hatırlatmak isterim.

Son olarak müsaade ederseniz bir önemli rapor var, evvelsi gün yayınlanan Birleşmiş Milletlerin raporu, İnsan Hakları Yüksek Komiserliği tarafından. Ve OHAL’in 2017’de Türkiye’ye etkisinin incelendiği bu raporda...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Bitiriyorum.

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen, bitirin.

Buyurun.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – ...OHAL dönemindeki KHK’lerin temel insan haklarını ve Türkiye’nin uluslararası hukuktaki yükümlülüklerini ihlal ettiği belirtiliyor. “152 bin kamu görevlisi işten atıldı, bazıları gözaltına alındı, 4.200’den fazla yargıç ve savcı görevden alındı, 570 yargıç tutuklandı, 1.480 yargıç soruşturma geçirdi. İçişleri Bakanlığı verilerine göre, 159.506 kişi OHAL kapsamında gözaltına alındı, 300 gazeteci gözaltına alındı, 166 basın kuruluşuna el koyuldu. Sadece Temmuz 2016’da iptal edilen pasaport sayısı 50 bini aştı. Güneydoğuda 263 gözaltında işkence yaşandı.” deniyor. Bu da ülkemize dair Birleşmiş Milletlerin raporu maalesef.

Daha aydınlık günlerde iyi raporlar sunmak üzere.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Özkoç, buyurun.

21.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Regaip Kandili’ni kutladığına, 24 Mart 1978’de öldürülen Savcı Doğan Öz’e Allah’tan rahmet dilediğine, insanların nişasta bazlı şekere mahkûm edilmesine ve kanser vakalarının artmasına, millete hizmet veren Cumhuriyet Halk Partili belediyelere hazine yardımlarının yapılmamasına ilişkin açıklaması

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tüm İslam âleminin Regaip Kandili’ni kutluyorum.

Sayın Doğan Öz'e bir kere daha Allah’tan rahmet diliyorum.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, milletimiz kanserden ölüyor. Bugün hangi cenazeye gitsek “Ne oldu?” diye sorsak “Kanser oldu, daha bir ay önce hiçbir şeyi yoktu.” deniliyor. Gencecik insanlar ölüyor, pırıl pırıl kadınlarımızı mezara veriyoruz. Bunun temel nedenlerinden bir tanesi, beslenmemiz. Neyle beslendiğimiz, nasıl beslendiğimiz çok önemli. Bunun için bugünlerde bir mücadele verilirken Hande Fırat bu arada Külliyenin yani sarayın mutfağının nasıl olduğunu, neler pişirildiğini, neyle pişirildiğini anlatmış. O mutfakta -fazla uzatmayacağım ama- tatlılarda şeker ve un yerine bal kullanılıyormuş, bildiğimiz un da kullanılmıyormuş, badem unu kullanılıyormuş. Elbette devletimizin itibarıdır, milletimizin itibarıdır; Cumhurbaşkanı sarayda yaşayacak, elbette ki şeker kullanmayacak, bal kullanacak. Bizim kullandığımız undan da kullanmayacak, badem unu kullanacak. Ama, “Halkı NBŞ’ye mahkum etmeyin.” diyoruz ya; şeker fabrikaları kapatılıyor, yazıktır bu millete; TEKEL’de yaşadık, yaşattık; üç gün işletilir, kapatırlar; insanlarımızı nişasta bazlı şekere mahkûm ediyorlar ya; ucuz NBŞ insanlarımızı kanser ediyor ya, çocuklarımızı öldürüyor ya, kimse duymuyor ya, mezarlıklar sessiz oluyor ya… Biz sesimizi saray duvarlarına geçmiyor sanıyoruz, meğer zatıalileri şekeri bilmiyorlarmış çünkü saray mutfağında şeker yokmuş, bal kullanılıyormuş.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım, buyurun.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Nişasta bazlı şeker nedir, ne bilecekler. Haşmetliler şeker bile kullanmıyorlarsa unda da bizim kullandığımız unu değil, badem unu kullanırlar elbette, üstelik de kilosu 100 liradan. Halkın evlatları bunu kullanamıyor olabilir ama siz şeker fabrikalarını kapatarak onları tekelci sermayeye teslim ederek, onları egemen güçlerin kurduğu fabrikalara teslim ederek insanlarımızı öldürmeye devam etmeyin.

Biz bunları söylerken sizler kızıyorsunuz, yukarısı kızarıyor, ateş püskürüyor ya, ondan sonra da gerçekten millete hizmet veren Cumhuriyet Halk Partili belediyelere hazine yardımları yapılmıyor. İller Bankası payları kesiliyor. Onların millete verdikleri hizmetlerin önü kesiliyor.

Biz çocuklarımıza sağlıklı süt gönderelim istiyoruz kanser olmasınlar, mutlu olsunlar diye, siz belediyelerimizin hizmetlerinin önünü yok ediyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bitirelim, buyurun.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Biz, sağlıklı yaşasınlar, altyapı yapalım, mutlu olsunlar, evlerinde huzur içinde yaşasınlar diyoruz, siz Cumhuriyet Halk Partili belediyelerin önünü keserek belediyecilik yapmalarını engelliyorsunuz. Engellediğiniz Cumhuriyet Halk Partili belediyeler değil, milletimizin huzurlu ve rahat bir yaşam şansını yok ediyorsunuz.

Milletimizi kanser yapmayın, milletimize hizmet edenleri cezalandırmayın.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın İnceöz, buyurun.

22.- Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’ün, Regaip Kandili’ni kutladığına, Afrin’de teröristlerin temizlenmesinin arkasından pek çok el yapımı patlayıcı tuzakların kurulduğuna ve savunma sanayisinin güçlendirilmesinin ne kadar doğru bir karar olduğuna ilişkin açıklaması

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de sözlerimin başında Regaip Kandili’nin mübarek olmasını diliyorum. Tüm İslam âleminin ve vatandaşlarımızın Regaip Kandili’ni kutluyorum. Rahmet ve mağfiret ayı, bereket kapılarının ardına kadar açıldığı, birlik ve beraberliğin, kardeşliğin daha da güçlendiği kutsal üç ayların habercisi olan mübarek Regaip Kandili’nin ülkemize, İslam âlemine ve insanlığa hayırlar getirmesini temenni ediyorum.

Bunun yanında, az evvel ajansa bir haber düştü. Afrin’de Zeytin Dalı Operasyonu’nun arkasından, terör örgütünün, teröristlerin o bölgeden arındırılmasının, temizlenmesinin arkasından ne yazık ki pek çok el yapımı patlayıcı bombaların, tuzakların kurulduğunu görmekteyiz. Bunu daha evvel de söylemiştik: Bir askerimiz, daha evvel yine Kur’an-ı Kerim’e tuzaklanması sonucunda şehit olmuştu. Bu fotoğraflarda da görüldüğü üzere, oyuncaklara, kutsal Kur’an-ı Kerimlere aldatıcı bir şekilde, çocukların elinin ulaşacağı şekilde kamufle edilmek suretiyle pek çok el yapımı bomba tuzaklarının Afrin’de olduğunu bilmekteyiz. Böyle bir tuzağın patlaması neticesinde… Orada yaklaşık elli sekiz gün boyunca operasyonun gerçekleştirilmesinde gerek Türk Silahlı Kuvvetleri, askerlerimiz, Mehmetçiklerimiz gerekse Özgür Suriye Ordusu mensupları çok hassas davrandı ki sivillerin burnu bile kanamasın diye azami gayret gösterdi. Ama ne yazık ki el yapımı bomba tuzaklar geride bırakıldı ve bu konuda da bir hassasiyet vardı. Böyle bir bombanın patlaması sonucunda orada şehitlerimiz var, Allah'tan rahmet diliyorum. Bugüne kadarki tüm şehitlerimize Allah'tan rahmet diliyoruz. Askerlerimize, Mehmetçiklerimize dualarımızı gönderiyoruz. Yaralılarımız var, onlara da şifa diliyoruz.

Bu, şunu göstermektedir ki: Burada yapılan operasyonun ne kadar haklı olduğunu, ne kadar yerinde olduğunu, ne kadar meşru olduğunu; operasyonun amacının o bölgenin terör ve terörist unsurlardan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

Buyurun.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – …temizlenmesi olduğunu; burada özellikle terör örgütlerinin o bölgede bölge insanına kendinden olmayan Kürt’ü, Türkmen’i, Arap’ı asla tanımadığını, yaşam hakkı bulunmadığını; burada, Suriye'deki oluşturulan o insani raporlarda da çocukların nasıl işkence gördüğünü -15 yaş üzerindeki çocuklarını- annelerin çocuklarını sokağa gönderemediğini, çocukların bu tuzaklar nedeniyle de sokakta oyun oynayamadığını ve Türk askerinin, Özgür Suriye Ordusunun oraya girmesiyle beraber nasıl bir huzur ortamının oluştuğunu, kriz masalarının kurulduğunu; PKK'nın ve YPG’nin oradaki insanlardan gasbettiği mallarını, hayvanlarını, mülklerini belgeleriyle beraber tekrar kendi, o bölge insanına ulaştırmak için azami gayret gösterdiklerini ve gerçekten huzur ikliminin askerlerimizin, Mehmetçiklerimizin oraya girmesiyle beraber hâkim olduğunu ama ne yazık ki geriye bırakılan böyle tuzaklarla da…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayalım.

Buyurun.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – İnşallah böyle bir haberi bir daha almama temennisi içerisinde olduğumuzu da belirtmek istiyorum.

Tabii bir söylemim de şu olacak ki zaman zaman burada şöyle söylemler olmakta, işte burada savunma sanayimize yapılan yatırımlar eleştirilmekte. İyi ki Türkiye, iyi ki ülkemiz on beş yıllık değişim ve dönüşüm içerisinde de savunma sanayisine, kendi yerli ve millî üretimine çok önem vermiş; iyi ki insansız hava araçlarımız, kendi tanklarımız, toplarımızla beraber… Çünkü kırk yıldır terörle, PKK’yla mücadele eden bir ülke olarak sınır içindeki mücadelemiz, bugün sınır dışında, güneyimizde oluşturulmaya çalışılan terör, terör gruplarına karşı -ve orada nasıl uluslararası bir destekle 5 bin tır, 2 bin aşağı yukarı kargo mühimmatlarını, nasıl tüneller kazıldığını bugün bir kez daha dünyaya deklare ediyoruz- uluslararası hukuktan kaynaklanan meşru hakkımızın da kullanılmasının ne kadar yerinde olduğunu bir kez daha gözler önüne sermiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Elbette ki savunma sanayimizin çok daha güçlenmesi için, terör unsurlarını arındırması için bu haklı mücadelede gereken paylar ayrılmıştır, ayrılmaya devam edecektir. Son terörist temizlenene kadar hem ülkemizin birlik ve beraberliği, bekası hem de bu coğrafyanın huzuru hem de dünya barışı ve huzuru için de son derece elzem olduğunu ve bütün terör örgütleriyle mücadele ederken birbirinden ayırmaksızın, birini diğerine taşeron olarak kullanmaksızın da bu mücadele sonuna kadar devam edecektir diyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Böylece gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, 22/3/2018 tarihinde Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Vekili Filiz Kerestecioğlu Demir tarafından, tutuklu milletvekillerinin ve gazetecilerin yargılamaları bakımından yargılama usulleri ve adil bir yargılama yapılıp yapılmadığı hususlarının tüm boyutlarıyla araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 22 Mart 2018 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

22/3/2018

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 22/3/2018 Perşembe günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                         Filiz Kerestecioğlu Demir

                                                                                          İstanbul

                                                                                 Grup Başkan Vekili

Öneri:

22 Mart 2018 tarihinde İstanbul Milletvekili Grup Başkan Vekili Filiz Kerestecioğlu tarafından verilen, 7189 grup numaralı, tutuklu milletvekillerinin ve gazetecilerin yargılamaları bakımından yargılama usulleri ve adil bir yargılama yapılıp yapılmadığı hususlarının tüm boyutlarıyla araştırması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, diğer önergelerinin önüne alınarak, görüşmelerinin 22/3/2018 Perşembe günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Öneri sahibi Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Iğdır Milletvekili Mehmet Emin Adıyaman konuşacaktır.

Sayın Adıyaman, buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce Müslüman âleminin Regaip Kandili’ni kutluyor, barış, özgürlük, demokrasi ve kardeşliğe vesile olmasını temenni ediyorum.

Değerli milletvekilleri, grup önerimiz üzerine söz almış bulunmaktayım. Bildiğiniz gibi, Türkiye siyaset tarihinde, özellikle hukuk alanında, geçmişten beri, her dönemde siyasallaşan bir yargı söz konusu ve her dönemin olağanüstü koşullarında olağanüstü mahkemeler eliyle mevcut iktidarların her zaman muhalifleri susturma, ezme, onlara düşman hukuku uygulama süreçlerini yaşadık. İşte geçmişte istiklal mahkemeleri, sıkıyönetim mahkemeleri, özel yetkili mahkemeler gibi her dönem siyasal iktidarların etkilediği mahkemeler oldu. Ama günümüzde de AKP iktidarı özel yetkili mahkemelere değil bir bütün olarak tüm yargı üzerinde bir tahakküm oluşturmuş durumda ve geçmişin aksine, geçmişte özel yetkili mahkemeler ama şimdi tüm mahkemeler adeta rehin alınmış durumdadır. Bunun iki tane somut örneğini vermem bile yargının ne kadar siyasallaştığı, AKP iktidarının tahakkümü altına girdiğini açıkça ortaya koyacaktır.

Birincisi: Bildiğiniz üzere, Şahin Alpay ve Mehmet Altan’la ilgili Anayasa Mahkemesi hak ihlaline ilişkin bir karar verdi, tahliye kararı verdi ama bu karar yerel mahkeme tarafından kabul edilmedi ve bu Anayasa Mahkemesinin kararına saygı duyulmadı. E, niye duyulmadı? Çünkü geçmişte Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu kararlara AKP Genel Başkanı “Ben saygı duymuyorum.” demişti. İşte oradan cesaret alan yerel mahkeme de bir üst mahkeme olan Anayasa Mahkemesinin kararını uygulamadı, saygı duymadı. Ha, ne oldu? Bakın, Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Jagland bir açıklama yaptı, ne dedi? “Eğer Anayasa Mahkemesine iç hukukta etkili bir başvuru yolu olarak saygı duyulmuyorsa Avrupa İnsan Hakları Mahkemesindeki tüm davalar kabul görecek.” dedi. Akabinde hemen Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu toplandı, karar verdi.

İkinci örnek şu: Birkaç gün önce sarayda hâkimlerin kuraları çekildi ve yirmi dört saat içinde Danıştay Başkanının kızı 2 defa terfi ettirildi; bir, Elâzığ hâkimliğine atandı, yirmi dört saat içinde bu kez Yargıtay tetkik hâkimliğine atandı. Hâkimler ve Savcılar Kurulu Başkanı güya durumu düzeltmek adına bir açıklama yaptı ama özrü kabahatinden büyük. Ne dedi? “E, sadece bu değil, 27 tane.” Yani 27 tane torpilli var. Biz bir tek torpilli biliyormuşuz, 27 tane var.

Şimdi değerli arkadaşlar, bu iki örnek Eş Genel Başkanlarımız Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ başta olmak üzere tüm vekillerimiz, tüm gazeteciler ve partimizin tüm yöneticilerine yönelik partimiz üzerindeki uygulamaların da açık bir örneğidir. 2016’nın 4 Kasımında gerçekleştirilen yargı darbesiyle birlikte yargıda bir kere aleniyet ilkesi yok edildi. Mekânlar… Anayasa’nın 37’nci maddesine göre “tabii hâkimlik” ilkesi ve “tabii mahkeme” ilkesi ihlal edilip cezaevleri içerisinde, kampüsler içerisinde adliyeler oluşturuldu. Delillere ulaşma imkânları ellerinden alındı. Bütün tevsii tahkikat talepleri mahkemelerce reddediliyor. Öyle bir aşamaya gelindi ki günümüzde hiçbir mahkeme siyasal iktidarın âdeta zımni onayını almadan bir karar veremiyor. Diğer bir deyişle, siyasal iktidarın düşman hukuku, siyasi öç alma yöntemi yargı eliyle gerçekleştiriliyor. Halk arasında bir deyim vardır: Minareyi çalan kılıfını uydurur. Şimdi, adaleti ve hukuku çalan AKP bu adalet ve hukuk hırsızlığını yargı eliyle kılıfına uydurmaya çalışıyor. Onun için de, bugün yaşanan hukuksuzluk, adaletsizlik, en başta da dönüp AKP'nin başına bela olacaktır.

AKP'nin çok sevdiği Fatih Sultan Mehmet'in meşhur bir sözü vardır. Ne diyor Fatih Sultan Mehmet? Diyor ki: “Kadıyı satın aldığın gün adaleti satın alıyorsun.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen tamamlayın.

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) – Evet, “Kadıyı satın aldığın gün adalet ölür, adaletin öldüğü gün de devlet ölür.” Şimdi, AKP'nin yaptığı şey tam da budur. Hem kadıyı satın alıyor, adaleti öldürüyor hem de aslında adaleti öldüren AKP, “Adalet mülkün temelidir.” bütün mahkemelerde yazan cümlenin tam tersine, devleti öldürüyor. Dolayısıyla AKP’nin bugün sadece partimize değil, tüm muhaliflere yönelik hukuksuzluğu, hem usule ilişkin hem esasa ilişkin tüm hukuksuzlukları aslında düşman hukukudur ve muhalifleri susturma, onları yargı eliyle rehin alma yöntemidir.

Bu nedenle, verdiğimiz önerge kapsamında bir araştırma komisyonu kurulmasını Meclisten talep ediyoruz.

Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz.

Gruplar adına ilk söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Parsak’a aittir.

Sayın Parsak, buyurun.

MHP GRUBU ADINA MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; HDP grup önerisi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Gazi Meclisi ve siz saygıdeğer milletvekillerini saygılarımla selamlıyorum.

Grup önerisiyle ilgili sözlerimize, düşüncelerimize geçmeden önce, biraz önce Hakk’ın rahmetine uğurladığımız eski Genel Başkan Yardımcılarımızdan 23’üncü Dönem Ankara Milletvekilimiz emekli, gazi Büyükelçi Ahmet Deniz Bölükbaşı Bey’e bu vesileyle bir kere daha yüce Allah’tan rahmet, camiamız başta olmak üzere aziz milletimize, kutlu Türk devletine de başsağlığı diliyorum.

Aynı şekilde, bugün idrak etmekte olduğumuz Regaip Kandili’mizin de hepimiz için hayırlara vesile olmasını Cenab-ı Allah’tan niyaz ediyorum.

Sayın milletvekilleri, HDP’nin grup önerisine baktığımızda esasen şimdiye kadar pek çok örneğinin verildiği ve tutuklu milletvekilleri üzerinden bu sefer de yargının siyasallaştığı iddiası üzerinden bunun sonuçlarının, etkilerinin araştırılması yönünde bir talep söz konusu. Şimdiye kadar buna benzer pek çok grup önerisiyle HDP araştırma komisyonu kurulmasını defalarca talep etti ve biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bunların tamamında, istikrarlı bir şekilde, söz konusu grup önerisinin aleyhinde bir tutum sergiledik ve bu yönde oy kullandık. Peşinen ifade etmek isteriz ki bu grup önerisi bakımından da grup önerisinde yer alan isnatların gerçeği de yansıtmaması itibarıyla aleyhinde oy kullanacağımızı ifade etmek isterim.

Gerçekten, gerçeği yansıtmayan gerekçelerle diyorum çünkü grup önerisine baktığımızda Adalet ve Kalkınma Partisi ile Milliyetçi Hareket Partisinin koltuk ittifakı yaptığı ve dokunulmazlıkların kaldırılmasından sonra bu kapsamda Milliyetçi Hareket Partisinden hiçbir milletvekiline davet dahi gitmediği hâlde HDP’li pek çok milletvekilinin tutuklu yargılandığı iddia ediliyor. Gerçek böyle midir? Kesinlikle böyle değildir. Hatırlanacağı üzere dokunulmazlıkların kaldırılması bir Anayasa değişikliğiyle söz konusu oldu ve Anayasa değişikliğinde referanduma dahi gerek kalmaksızın Gazi Meclisimizin kararıyla dokunulmazlıklar kaldırıldı, arkasından da yargı süreçleri başladı ve o sürecin en başında -bakın, bunun altını çizmek isterim- daha davet bile gelmeden ilk defa Ankara Adliyesine gidip ifadesini veren Sayın Genel Başkanımız oldu yargıya olan saygısından dolayı. Dolayısıyla, bu ve bunun gibi pek çok iddia, isnat, gerekçe asla gerçeği yansıtmamaktadır.

Biz, işbu grup önerisinin de yargıyı etkilemeye matuf birtakım sonuçlar doğurabileceğini de düşünüyoruz ve tekraren, söz konusu grup önerisinin reddine karar verilmesi gerektiğini yeniden arz ediyor, Gazi Meclisi saygılarımızla selamlıyoruz. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Zeynel Emre.

Buyurun Sayın Emre. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ZEYNEL EMRE (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

HDP’nin grup önerisine baktığımızda, teması itibarıyla yargının siyasallaştığı özelinde ve verilen yanlı kararlar üzerinde verilen bir araştırma önergesi olduğunu görüyoruz. Esasında, mesele biraz daha bunun ötesinde bugün geldiğimiz noktada. Yani yargının siyasallaşmasından kasıt, siyasetin yargıya bir şekilde etki etmesi ve yargının, kararlarında siyasetin etkisi doğrultusunda karar vermesi dediğimiz zaman bu, işte keşke bu kadar basit olsa. Yani bir reform paketiyle yargının bağımsız hâle gelebilmesi için yapılacak bazı düzenlemelerle belki bunun önüne geçilebilir. Ancak, burada, içinde bulunduğumuz durumda artık siyaset yargısallaşmış durumda. Yani siyaset, nasıl ki içinde bulunduğumuz durum itibarıyla Türkiye’deki tüm kurumları tahakkümü altına aldıysa yargıyı da tahakkümü altına almış durumda. Artık tamamen yargısallaşan bir siyasetle karşı karşıya olduğumuzu söyleyebiliriz. Bunun çok çarpıcı örnekleri var, mesela tutuklu gazetecilerin serbest bırakılmalarının perde arkasında dönen pazarlıkları bunun önemli göstergesi olarak söyleyebiliriz. Kimse Deniz Yücel’in tahliyesinin bağımsız yargı tarafından verilmiş bir tahliye kararı olduğunu söyleyemez. Çünkü, ortaya çıkıyor ki Alman makamları daha iki gün öncesinden özel uçaklar tutup tahliye edilen kendi vatandaşlarını buradan almayı planlamışlar. Başbakanın açıklamasının hemen arkasından da tahliye kararı çıkıyor. Şimdi, böyle bir durumda bir bağımsız yargıdan falan bahsedemeyiz. Keza Avrupa Birliği’nin Ahmet Şık’ın tutukluluğuna ilişkin yapmış olduğu açıklamaların Ahmet Şık’ın tahliye olması konusunda verilen kararlara etkisi olmadığını söyleyemeyiz. Hem müstakbel yargı mensuplarının hem de hâlihazırdaki yargı mensuplarının ilişki ağları da yine bunun önemli göstergelerinden biri. Mesela, Danıştay Başkanının kızı, AKP üyesi hâkimler... Şimdi bu fotoğrafa baktığımız zaman, yargının içerisinden gelen tüm milletvekilleri bilir ki bir hâkim hâkim olarak atama yapıldıktan yirmi dört saat geçmeden Yargıtay tetkik hâkimi falan olamaz arkadaşlar, böyle bir örnek yok. Yani orada Danıştay Başkanı neyin ödülünü aldı? Danıştay Başkanı çay toplamaya gitti, onun ödülünü aldı. Danıştay Başkanı sanki iktidar partisi milletvekiliymiş gibi ana muhalefet liderini eleştirdi, suçladı, onun ödülünü aldı. Ortaya çıkan durum biraz daha bunun ötesinde yani bizim, siyasallaşan yargının daha ötesinde başlıkları tartışmamız gerek burada.

Değerli arkadaşlar, diğer bir nokta tutuklu milletvekillerine ilişkin yapılan uygulamalar. Şimdi, milletvekilinin milletvekili olduğu için ayrı bir uygulamayla karşılaşmasını yani pozitif anlamda bir ayrımcılık yapılmasını bir kenara bırakın...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ZEYNEL EMRE (Devamla) – Sayın Başkan, tamamlayacağım.

BAŞKAN – Lütfen tamamlayın.

ZEYNEL EMRE (Devamla) – ...yine azıcık ceza hukukundan anlayan, içinden gelenler bilir ki bir vatandaş, sabıkası yoksa ve direkt şahsa karşı işlenen bir suç söz konusu değilse, böyle hakaret suçu gibi daha basit anlamda tabir edeceğimiz suçlar karşısında bir yıl üç ay gibi bir hapis cezasıyla karşılaşmaz, böyle bir hapis cezasıyla karşılaşsa dahi muhakkak o ceza ertelenir yani ertelenmeden bir yıl üç ay hapis cezası uygulanmaz. Hangi partiden olursa olsun, bir milletvekili şayet “Saraydaki padişah bozuntusu.” gibi bir ifade kullandığı için, bu ifadeyi kullandığı için milletvekilliği son buluyorsa bu apaçık millet iradesine hakarettir değerli arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi son olarak size şunu söyleyeceğim: Burada sizin yerleşmiş uygulamalarınıza baktığımızda, yüzde 70-80 milletvekillerinin değiştiğini görüyoruz. Elinizde fırsat varken yargıyı bağımsız kılmak için bizimle birlikte çabalayın. Sonra, emin olun sizlerin de ihtiyacı olacak.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Gruplar adına son söz Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Aydın Milletvekili Abdurrahman Öz’e aittir.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ABDURRAHMAN ÖZ (Aydın) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; HDP Grubu tarafından verilmiş olan grup önerisi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz alıyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlarım.

Bugün akşam idrak edeceğimiz Regaip Kandili’ni de tebrik ediyorum.

HDP grup önerisinde, tutuklu milletvekilleri ve gazetecilerin yargılanmasıyla ilgili süreçlerin Anayasa’nın 98 ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasının talep edildiğini gözlemledim.

Anayasa’nın 2’nci maddesinde devletin nitelikleri sayılırken hukuk devleti ilkesi açıkça belirtilmiştir. Hukuk devleti ilkesinin temelinin kuvvetler ayrılığı olduğu da tartışmasızdır. Yasama yetkisini Türkiye Büyük Millet Meclisi, yürütme yetkisini Cumhurbaşkanı ve Başbakan, yargı yetkisini de bağımsız mahkemeler kullanmaktadır.

Meclis araştırması açılması istenilen konu, yargı yetkisinin kullanılmasına ilişkin olup bağımsız mahkemelerin görev alanıdır. Yasama organı olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinin yetki ve görev alanına girmemektedir. Anayasa’nın 138’inci maddesi “Hâkimler görevinde bağımsızdır.” der. Hâkimler, Anayasa’ya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler. Hiçbir organ, makam, merci veya kişi yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez, genelge gönderemez, tavsiye ve telkinde bulunamaz. Görülmekte olan bir dava hakkında yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılmasıyla ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz.

Yargısal faaliyetler, bağımsız mahkeme ve hâkimlerce yürütülür; ceza ve ceza yargılamasına ilişkin özel ve genel kanunlardaki düzenlemelere tabidirler. Yargısal faaliyetler sonucunda verilen kararlardan davanın taraflarından birinin memnun olmaması hayatın olağan sonucudur. Karardan memnun olmayanların, kararın Anayasa’ya, kanunlara aykırı olduğu iddiasında olanların mahkeme kararını istinaf veya temyiz mercisine temyiz ve itiraz yoluyla götürmesi, başvurması anayasal bir hakkıdır. Yargılama sırasında bir kısım hak ihlalleri olduğuna ilişkin iddialar varsa buna karşı da Anayasa Mahkemesine ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurma hakkı vardır. Bu haklar yasal mevzuat çerçevesinde belirlenmiş, usullere uygun olarak kullanılmaktadır. En nihayetinde, bağımsız mahkemelerce verilen kararlar yasal incelemeden geçtikten sonra kesinleşmekte ve kesinleşen kararlar da bağlayıcı olmaktadır.

Grup önerisi Anayasa’nın 138’inci maddesine açıkça aykırı olduğundan grup önerisi aleyhinde olduğumuzu belirtiyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Halkların Demokratik Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

2.- CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan, basın özgürlüğünün sağlanması için yapılacak çalışmaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan (10/160) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 22 Mart 2018 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 22/3/2018 Perşembe günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                        Engin Özkoç

                                                                                           Sakarya

                                                                          CHP Grup Başkan Vekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan, basın özgürlüğünün sağlanması için yapılacak çalışmaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilen (10/160) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin görüşmesinin Genel Kurulun 22/3/2018 Perşembe günkü (bugün) birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Öneri üzerinde ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi sahibi olarak İstanbul Milletvekili Barış Yarkadaş’a aittir.

Buyurun Sayın Yarkadaş. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Sevgili arkadaşlar ve değerli milletvekilleri; AKP iktidarı 2019 seçimleri öncesi muhalefetin nefes alabileceği ve kendisini ifade edebileceği tüm alanları bloke ediyor ve kapatmaya çalışıyor. Aykırı ve muhalif tek ses bile duyulmasın diye Türkiye’de ağır bir sansür uygulanıyor.

Bu sansürün örneklerinden biri de dün gece yaşandı ve şu anda da gördüğünüz üzere Netflix, bluTV, puhutv, Twitter, YouTube gibi yayın organları Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun denetimine sokuldu. Artık Radyo ve Televizyon Üst Kurulu ahlaka aykırı yayın yapıldığı gerekçesiyle bu mecralara da cezalar uygulayabilecek.

Şu anda sansür kafesini görüyorsunuz, Twitter’ın özgürlükle özdeşleşmiş olan kuşu artık RTÜK’ün kafesinin içine girmiştir. Dün gece internete ağır bir sansür getirmekle yetinmediniz, sosyal medyayı da istediğiniz gibi sansüre uğratacak düzenlemelerin adımlarını attınız, bu kanunla özgürlükleri kafese kapattınız. Ama size bu da yetmiyor, interneti kafese kapattığınız gün Aydın Doğan’ın gazete ve televizyonlarını da kendinize yakın olan Demirören Grubuna satın aldırdınız…

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Satmasaydı.

BARIŞ YARKADAŞ (Devamla) - …ve böylece medyanın yüzde 70’i tek bir kişinin eline, AKP iktidarına yakınlığıyla bilinen Demirören’in eline geçti…

SALİH CORA (Trabzon) – Siz Kanaltürk’ü kime sattınız?

BARIŞ YARKADAŞ (Devamla) - …ve böylece AKP’yi destekleyen yayın organlarının oranı yüzde 90’a ulaştı. Burada özgürlükten bahsedemezsiniz, bu düzenin adı “tek adamın tek sesli düzeni”dir.

Basında yarattığınız tekelleşme halkın haber alma hakkını ve kamuoyunun özgürce oluşma hakkını ortadan kaldıracaktır. Gazetelerin dağıtım ağı tek bir partinin eline geçmiştir, bu da muhalif yayınların halka ulaşmasını engelleyecektir. Yarattığınız bu medya ortamı yüzünden binlerce gazeteci daha işsiz kalacaktır. Tekelleşme haberin ve gerçeğin ölümü demektir. Bir cinayet işlediniz beyler, size bu cinayeti iktidarı kaybetme korkunuz yaşatıyor ve iktidarı kaybetme korkunuz yüzünden işlediğiniz bu cinayetle tarih önünde anılacaksınız ve suçlu olarak yaftalanacaksınız.

Bu suçları neden işlediğinizi biliyoruz. Hâkim ve savcıları parti kadrolarından atıyorsunuz. Danıştay Başkanının kızına jet torpil yapıyorsunuz. Hâkimlerin ve savcıların AKP’lilerden oluştuğunu kamuoyu bilmesin diye medya organlarını sansüre uğratıyor ve bu organları boğuyorsunuz.

Buradan Rekabet Kurumuna bir çağrıda bulunalım: Rekabet Kurumu Aydın Doğan’ın elinden zorla alınan ve Demirören Grubuna verdirtilen bu yayın organlarının satışını derhâl durdurmalıdır çünkü bu, halkın haber alma hakkının ve rekabet ortamının ortadan kaldırılmasıdır. AKP sadece rekabet ortamını değil adaleti de ortadan kaldırmıştır. Onlara bu yüzden bugün Fatih Sultan Mehmet’in bir sözüyle seslenmek istiyorum. “Adalet mülkün temelidir.” diyoruz, anlamıyorsunuz, belki Fatih’in sözleri kulağınıza bir küpe olur. Bakın, ne demiş Fatih Sultan Mehmet, sizlere demiş bunu: “Aklı öldürürsen, ahlak da ölür; akıl ve ahlak öldüğünde millet bölünür. Kadıyı satın aldığın gün adalet ölür; adaleti öldürdüğün gün devlet de ölür.” Arkadaşlar, hem adaleti hem devleti öldürüyorsunuz. Yargılanamayacağınız bir düzen kurabilmek adına hâkim ve savcıları il ve ilçe başkanlarından, gençlik kollarınızdan, kadın kollarınızdan seçiyorsunuz ama emin olun ki ne yaparsanız yapın kurduğunuz bu baskı ve dikta düzeni hiçbir şekilde sizin açınızdan zafere ulaşmayacak ve ayakta kalamayacak. Er ya da geç bizlerin mücadelesiyle Türkiye’de adalet yeniden tesis edilecek ve adalet yeniden tesis edildiğinde sizler de adil bir şekilde yargılanma şansına kavuşacaksınız. Çünkü tarih önündeki suçlarınız artık yargılanmayı hak ettiğinizi gösteriyor. Sadece Aydın Doğan’ın elinden medyasını alıp başka bir şirkete devrettirmeniz bile yargılanmanız için yeterli bir sebeptir.

Teşekkür ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun Sayın İnceöz.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Hatip konuşması içerisinde kendilerine bir baskı alanı oluşturduğumuzu belirterek iktidarımızı ve bizleri, grubumuzu itham ve ilzam edici beyanlarda bulunmuştur. 69’a göre cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun, iki dakika sataşmadan söz veriyorum. Lütfen, yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’ün, İstanbul Milletvekili Barış Yarkadaş’ın CHP grup önerisi üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında, özgürlükleri savunan bir konuşma gibi görünüyor ama kendisinin çok önemli, dikta, dayatma ve otoriter bir şekilde talimat veren bir konuşmasını hep beraber dinledik. Esefle dinlediğimi özellikle belirtmek istiyorum çünkü buradaki talimatlarınız… Yani sanki zorla bir satın alma… Malın sahibi belli, isteseydi satmazdı, bu bir gerçek.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – İnanıyorsunuz değil mi, inanıyorsunuz değil bu söylediğinize!

İLKNUR İNCEÖZ (Devamla) – Ve arkasından, böyle, ültimatomlar, talimatlar vermek suretiyle “Derhâl engellensin, derhâl…” Tam bir otorite görmek istiyorsanız az evvelki konuşma cümlelerinin içeriğine bakmak gerekiyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Kendi vermek istediği mesajla tam bir tenakuz içerisindeydi, tıpkı geçmiş dönemde…

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Rekabet Kurumunu göreve davet ediyorum, göreve.

İLKNUR İNCEÖZ (Devamla) – “Yargı siyasallaştı.” deniliyor ya; bakın, bu Parlamentoda 2007’den beri, yaklaşık on bir yıldır görev yapıyorum ve Adalet Komisyonunda da çalıştım, ne zaman yargıya ilişkin önemli adımlar atsak, yargının özellikle bağımsızlaşması için…

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Tarafsız ve bağımsız mı oldu şimdi? Bağımsız tarafsız mı, tarafsız bağımsız mı? Yani hangisi, ters yüz ediyorsunuz da?

İLKNUR İNCEÖZ (Devamla) – …yargı kimsenin arka bahçesi olmasın diye düzenlemeler yapsak Cumhuriyet Halk Partisinin geçmiş dönemde… Tutanaklarda, mevcuttur, burada pek çok konuşma gerçekleştirdik ama geriye dönecek olursak yargının bağımsızlığını, özellikle bunu her platformda söyledik; bu, hepimiz için lazım, bunun aksini asla savunmuyoruz ama eğer yargıyla ilgili bir siyasallaşma arıyorsanız geçmişe bakacaksınız. Dönemin Adalet Bakanı Moğultay’ın çok net itirafları var. Ne diyor o dönemde? “Nereden alacaktım? Elbette ki bu kadroları tahsis ettirecektim.” diyor. Ehliyet ve liyakat…

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Aynı şeyi mi yapmak istiyorsunuz?

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Daha beterini yapmak istiyorsunuz.

İLKNUR İNCEÖZ (Devamla) – Hiç, geçeceksin bunları! Bugün Türkiye çok yönlü bir mücadele vermekte, ne yazık ki pek çok kurum ve kuruluşlara, yargının içerisine de sızmış bir örgütle mücadele etmekte. Ondan sonra da buraya çıkacaksınız, yargının, basının vesairenin nefes almadığından…

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – AKP il başkanlarını hâkim yaparak mı adaleti sağlayacaksınız? AKP il başkanlarını hâkim, savcı yaptınız.

İLKNUR İNCEÖZ (Devamla) – Bir gerçeği niye görmezden geliyorsunuz? Türkiye bulunduğu coğrafyada kırk yıldır terörle mücadelede, bugün de pek çoğuyla mücadele ediyor. Bakın, eğer bir örnek arıyorsanız sosyal medyayla ilgili, İngiltere’nin -İngiltere terörle mücadele eden bir ülke olmadığı hâlde- terörle mücadele kanunlarını nasıl hayata geçirdiğine, nasıl sosyal medyaya kısıtlamalar getirdiğine…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Yasağı savunuyorsunuz Sayın Başkan, yasağı savunmayın, özgürlükleri savunun.

YUSUF BAŞER (Yozgat) – Sen hakareti savunuyorsun.

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Özgürlükleri savunun

ALİ ŞEKER (İstanbul) – IRA nerede? İngiltere’de IRA yok değil mi?

İLKNUR İNCEÖZ (Devamla) – …terörü övücü; Başbakanı, Cumhurbaşkanını yerici herhangi ifade…

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın İnceöz.

İLKNUR İNCEÖZ (Devamla) – Avrupa’ya bakıyorsunuz; Fransa’da, İngiltere’de, Hollanda’da, Avusturya’da, Almanya’da, İspanya’da, İsveç’te sosyal medyada terör seviciliği, terör övücülüğü herhangi bir kılıf altında asla yapılamaz, kata yapılamaz, yasaları da buna izin vermez. Bugün yapılan düzenlemeler de bu yöndedir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özkoç.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Direkt, Cumhuriyet Halk Partisinde daha önce görev yapmış bir Bakanın adını vererek sataşmada bulunmuştur. Bu konuda söz istiyorum.

BAŞKAN – Pardon, kimin ismini verdi ben kaçırdım?

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Moğultay’dan bahsetmiştir efendim.

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Mehmet Moğultay.

İLKNUR İNCEÖZ (Sakarya) – Geçmiş dönem Adalet Bakanları Mehmet Moğultay’dan bahsettim.

BAŞKAN – Buyurun lütfen, yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.

2.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’ün, Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’ün sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; gerçekten herkesin duymasını istiyorum, bugün basın toplantısında da söyledim.

Şimdi “Herkesin adil şekilde yargılanmasıyla ilgili düzenlemeler yapıyoruz.” diyorlar. 2011 yılında, AKP Hükûmeti, Fetullahçı terör örgütüyle birlikte, hâkim ve savcıların yerlerinin değiştirilebilmesi için konulan sürelerde yani “Mezun olduktan sonra en az beş yıl gibi bir süre görev yapması gerekir.” ilkesini on yıla çıkartarak Fetullahçı terör örgütünün hâkim ve savcılarının atanmasının önünü açmıştı. O hâkim ve savcılar, daha sonra Balyoz ve Ergenekon davalarında, Türkiye Cumhuriyeti’nin Genelkurmay Başkanını, PKK’lı bir militanın, Şemdin Sakık’ın gizli tanıklığıyla tam altı yıl içerde tutmuştu. Şimdi de aynı maddeyi kullanarak Danıştay Başkanınızın kızının beş yıl süreyi tamamlamadan atamasını yapıyorsunuz. Ya yüzünüz kızarmıyor yalan söylerken ya da bu milleti saf sanıyorsunuz.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

III.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

A) Çeşitli İşler (Devam)

2.- Başkanlıkça, Genel Kurulu ziyaret eden Azerbaycan Cumhuriyeti Millî Meclisi üyesi Sona Aliyeva ve Kocaeli Milletvekilleri Cemil Yaman ile Sami Çakır’a “Hoş geldiniz.” denilmesi

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Azerbaycan Cumhuriyeti Millî Meclisi üyesi Sayın Sona Aliyeva, beraberinde Kocaeli Milletvekillerimiz Cemil Yaman ve Sami Çakır’la birlikte ziyaret etmişlerdir Meclisimizi, kendilerine “Hoş geldiniz.” diyoruz. (Alkışlar)

Teşekkür ediyoruz.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Evet, Sayın İnceöz, buyurun.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkan, sadece kayıtlara girmesi açısından söylüyorum.

Grup Başkan Vekili konuşmasında, “O dönemde FETÖ vesaire atamalarını yaptınız ettiniz.” dedi. Öyle bir örgüt vardı da bunlar bilerek, isteyerek yapılmış şeyler mi? Bu örgüt açığa çıktıktan sonra, önemli olan, ondan sonraki süreçte kararlı, azimli bir şekilde mücadele etmek ve…

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Mal bölüşüm kavgasına tutuşunca, açığa çıkınca değil!

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – …bu mücadeleye ket vuracak, engelleyecek hiçbir açıklama yapmamak bizim sorumluluğumuz olduğu kadar bu Parlamentodaki herkesin de aynı şekilde sorumluluğudur.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Siz saldırdınız Kamer Genç’e o günlerde!

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, kayıtlara geçsin diye söylüyorum. AKP Genel Başkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın Fetullahçı terör örgütü terör örgütü ilan edilmeden “Eğer böyle davranırsanız sizi terör örgütü ilan ederim.” diye bir beyanatı vardır, Sayın Grup Başkan Vekilinin onu alarak kendi önüne koyup bir kere daha düşünmesini rica ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan, basın özgürlüğünün sağlanması için yapılacak çalışmaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan (10/160) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 22 Mart 2018 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, öneri üzerinde Halkların Demokratik Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu konuşacaktır.

Sayın Kerestecioğlu, buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özgür basın için mücadele eden tüm tutuklu gazetecileri, başta sevgili dostum Akın Atalay olmak üzere selamlayarak sözlerime başlamak istiyorum.

Öncelikle, AK PARTİ Başkanı Erdoğan’ın dün söylediği bir sözü hatırlatmak isterim. Türkiye’nin içinde bulunduğu durumun, yaşadığımız tüm sıkıntıların sebebini itiraf etmiş kendisi. Demiş ki 2019 seçimleri için: “Allah göstermesin, herhangi bir aksilik durumunda kaybedenin biz değil, Türkiye olacağını görmek zorundayız. Mesele siyasi olmaktan çıkmış, devletimizin ve milletimizin bekası meselesine dönüşmüştür.” Böyle demiş Erdoğan, o kaybederse Türkiye kaybedecekmiş. Bu sözlere tehdit mi dersiniz, “Ben olmazsam oldurmam.” mı dersiniz, artık ne derseniz deyin ama işin şirazesi iyice kaydı.

Bu sözler daha çok su kaldırır ama bunun ışığında zaten Türkiye’ye yaşatılmayan acı, zulüm kalmamışken, ülke savaşa bile girmişken dün bir yeni adım daha atıldı. Doğan Medya Grubu, telefonda Erdoğan’dan gözyaşlarıyla af dilemesiyle hatırladığımız Demirören’e satıldı, tam da seçime giderken. Tesadüf olabilir mi? Hayır. Erdoğan büyük bir seçim yatırımı yaptı; seçim yolunda gerçekleri tamamen gizleyecek, muhalefetin sesini tamamen kısacak kocaman bir adım daha attı. “Tek devlet” “tek millet” “tek yargı”dan sonra şimdi de “tek medya” diyorsunuz.

Zaten uzunca bir süredir Aydın Doğan ve ailesi aslında baskı altındaydı. Şimdi onlar satışla belki kendilerini kurtarmış olabilirler ama Doğan Grubunda çalışan basın emekçileri ne olacak, işten çıkarmalar yaşanacak mı, bunun da takipçisi olacağız.

Doğan Grubu kusursuz yayıncılık mı yapıyordu? Hayır. Tarafsız mıydı? Hayır. Eleştirilecek çok fazla yönü vardı. Hele HDP hakkında onlarca konuşma yapılırken HDP’li hiç kimsenin çıkmadığı bir yayın grubundan söz ediyoruz. Ama küçücük bir muhalif sese bile iktidarın tahammülü olmadığını görüyoruz, aslında olan bu. O nedenle işte Demirören’e verdiler Doğan Grubunu. Çünkü Demirören, Erdoğan’ın kendisidir. Doğan Grubunu aslında Demirören değil Erdoğan almıştır, Demirören’i de CEO yapmıştır. Amaç, seçime tek sesli bir medyayla gitmektir çünkü acziyet vardır. Öz güveni olan hiçbir siyasi iktidar aslında bu yollara tenezzül etmez.

Biz bunu ilk kez yaşamıyoruz. Faşizmin öncelikli refleksidir basını susturmak. Dünyada da Türkiye’de de çok örneği vardır. Daha uzağa gitmeye gerek yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – Başkan, biraz süre isteyeceğim.

BAŞKAN – Lütfen tamamlayın.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – 15 Temmuzdan sonra kapatılan basın yayın organlarına baktığımız zaman İMC TV, Artı TV, Hayatın Sesi Televizyonu, bunlar… Ama ne oldu biliyor musunuz? Hep bir yol bulundu, gazeteciler de bir yol buldular, gerçekler de bir yol buldular yani bunu susturmak o kadar kolay değil. Yine yeni kanallar açacağız, yeni dergiler basacağız, gerekirse kapı kapı dolaşacağız. Türkiye’nin tüm muhalifleri, demokrasiden, barıştan yana olan herkes yan yana gelecek, kimsenin gücü sesimizi kısmaya da ülkeyi karıştırmaya da yetmeyecek.

Son olarak bir şey daha söylemek isterim. AİHM eski yargıcı Rıza Türmen diyor ki: “AİHM’in iki kararı -Mehmet Altan, Şahin Alpay- tutukluluk rejimi ve ifade özgürlüğü bakımından önemli ve Anayasa 90 gereğince uyulması gereken kararlardır. Bu kararlardaki ilkelerin yargıçlar tarafından resen dikkate alınması gerekir.”

Ey yargıçlar, duyuyor musunuz? Serbest bırakın arkadaşlarımızı diyoruz.

Teşekkürler. (HDP sıralarından alkışlar)

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkanım, kayıtlara girmesi açısından bir şey söylemek istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Eğer faşizmin bir örneğini arıyorsa 7-8 Haziran seçimlerine giderken bu musluktan kan akan görüntülerle “Oy vermezseniz kan akacak.” şeklindeki billboardlar vesaire ve nasıl bir baskı uygulandığını, doğu ve güneydoğuda nasıl bir tehdit… Eğer faşizm arıyorsak buna bakmak lazım. Eğer faşizm arıyorsak terör örgütüne destek vermeyen Kürtlere o bölgede ve bugün Afrin’de neler uygulandığına bakmak lazım. Faşizmi buralardan, demokrasinin yeri Meclisten, Parlamentodan çok daha uzak yerlerde araması lazım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Sayın Başkan, sataşmadan söz istiyorum çünkü partimize, açıkça, zorla oy alarak ve faşizmle, bu uygulamalarla Meclise gelmiş bir parti suçlamasında bulundu.

BAŞKAN – Sayın Kerestecioğlu, yerinizden söz vereyim, açayım mikrofonu.

GARO PAYLAN (İstanbul) – Açık sataşma.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Yerimden değil, hayır, sataşmadan söz istiyorum Sayın Başkan. Basbayağı sataşmadır. Demin İlknur Hanım’a verdiniz, nasıl, sataşma değil miydi o?

BAŞKAN – İlknur Hanım’a sataşmadan söz…

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Ben kayıtlara girsin diye söz aldım.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Hayır bundan değil, daha önce verdiğinizde.

Sayın Başkan, bakın, algılarınız…

BAŞKAN – Bir açıklama yapın.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Hayır, neden açıklama yapayım? Bir grup başkan vekili olarak, sataşma varsa partime söz almak durumundayım.

BAŞKAN – Peki, buyurun.

Yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim lütfen.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

3.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’ün yerinden sarf ettiği bazı ifadeleri sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Yani “Yeni bir sataşmaya mahal vermemek…” Yeni bir sataşmaya mahal vermemek, aynı sözlerin temcit pilavı gibi tekrarlanmamasıyla olur.

YUSUF BAŞER (Yozgat) – Senin yaptığın gibi.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – Şimdi “Baskı yapılmış, şöyle yapılmış, böyle yapılmış…” Ya baksanıza Allah aşkına, hâlâ şu an diyoruz ki biz size: Hadi gelin hemen mesela seçime gidelim. Göreceksiniz, kayyumlar dışında yönetmeyi bilmiyorsunuz, halkın iradesini tanımıyorsunuz. Yani bizler buraya yüzde 80, yüzde 90 oylar alarak geldik, öyle baskıyla maskıyla gelmedik. Bunu yapmaya çalıştınız. Kasım seçimlerinde yapmaya çalıştınız ama olmadı, gene olmadı, gene halkın iradesi tecelli etti, onca baskıya rağmen geldik. Referandumda onca baskı yaptınız. Gerçekten aslında, şimdi yaptıklarınız yapacaklarınızın kanıtı. Zaten az önceki konuşmamı bundan yaptım. Yani medyayı da tekleştirdiniz, tek medya hâline getirmeye çalışıyorsunuz. Neden? Çünkü hiçbir muhalif ses çıkmasın ve sonrasında yeni bir seçimde olacak şaibeler de ortaya çıkmasın diye. Ama buna izin vermeyeceğiz diyoruz.

Ya Allah aşkına, gerçekten “Terör, terör, terör” demekten başka bir laf biliyor musunuz, başka bir projeniz var mı sunmak istediğiniz?

SALİH CORA (Trabzon) – Siz terörü savunmaktan başka bir kelime kurabiliyor musunuz? Siz sadece terörü savunuyorsunuz, hiçbir şey yapmıyorsunuz.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – On beş yılda tükendiniz. Aynı iddianamelerle, sizin, o beraber yol yürüdüğünüz, FETÖ’cülerin iddianameleriyle yargılanıyor bu basın.

SALİH CORA (Trabzon) – “Barış, barış” demekle barış olmaz.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – Selahattin Demirtaş da, tutuklu vekillerimiz de, aynı şekilde, Akın Atalay da, Cumhuriyet gazetecileri de aynı iddianamelerle yargılanıyor. FETÖ’cü yargıçlar, savcılar içeride. Onların iddianamelerini mütalaa olarak alıyor savcılar. Kararları da aynı şekilde; o gencecik yargıçlar telefon açarak, “Acaba ne yapmalıyız?” diye sorarak ondan sonra karar veriyorlar.

Yani sizin artık gerçekten terörden başka bir lafınız olsun. Boşaldı o kese, gerçekten boşaldı.

Saygılar sunarım. (HDP sıralarından alkışlar)

SALİH CORA (Trabzon) – Siz de hangi kararı alıyorsanız Kandil’e soruyorsunuz. Kandil’i arıyorsunuz, Kandil’den talimat alıyorsunuz.

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Sayın Başkan, Bitlis’te 1 askerimiz daha şehit oldu. Bu ülkede terörün sebebi belli. 1 asker daha şehit oldu, konuşuyor!

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Terör her zaman gündemimizde.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkan, ister kürsüden ister buradan. “On beş yılda tükendiniz.” dedi.

BAŞKAN – Buyurun. Böyle gidelim karşılıklı!

4.- Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’ün, İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Yani tabii bu kürsüye geldiğinizde bir gün de teröre lanet okumanızı, terörü görmenizi isterdik. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Siz benzer konuşmaları yapmaya devam ettikçe, temcit pilavı gibi aynı şeyleri tekrar ettikçe, aynı şekilde kaseti başa sarıp burada milletin aklıyla alay etmeye çalıştıkça biz de emin olun ki milletimizden aldığımız vekâletin gereğini yerine getirmeye devam edeceğiz. Evet, siz görmezden gelebilirsiniz ama Türkiye kırk yıldır PKK’yla mücadele ediyor.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Başbakanınız yok ya, Başbakan kayyum atandı!

İLKNUR İNCEÖZ (Devamla) - Ben oraya laf ediyorum ama ne yazık ki zaman zaman ses de Atatürk’ün partisinden geliyor.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Başbakan kayyum atandı Başbakan. Başbakandan kayyum atadınız kayyum.

İLKNUR İNCEÖZ (Devamla) - Yani Ali Şeker, artık bir sus, dinle şurada. Meclisin mehabetine uygun bir şekilde dinlemeyi öğren.

Burada, bakıyoruz ki PKK’yla mücadele ediyoruz. Bugün hem ülkemizin içerisinde hem de sınır ötesinde mücadele ediyoruz. Burada çıkıp -daha dünkü konuşmalarınız, tutanaklarınız bu kadar sıcak ve bu kadar tazeyken- âdeta “Afrin’de huzur vardı, Türk askeri girdi, Özgür Suriye Ordusu girdi.” vesaire gibi ithamlarla… Yazık günah, geride bıraktıkları el yapımı bombalar… Oradaki askerlerimiz, Özgür Suriye mensupları canlarını siper ederek, sivil halkın burnu kanamasın diye, oradaki vatandaşlara, Suriyeli kardeşlerimize zarar gelmesin diye… Orada yaşayanları kim yerlerinden yurtlarından etti? 7 Haziran seçimi sonrası bölge insanımız, biraz evvel gösterdiğim fotoğraftaki gibi, nasıl “Kan akacak.” tehdidiyle, nasıl çukurlar kazmak suretiyle… 15 yaş altı ve üzerindeki çocukların okula gitmesi gerekirken kendi yurdumuzda, kendi bölgemizde kendi insanımızın gittiği, kullandığı okulu, hastanesi bombalanırken niye terör örgütüne bir tane laf etmiyorsunuz? Sonra da çıkıyorsunuz buradan, 80 milyonun âdeta gözünün içine baka baka “Terörden başka bir laf edin.” diyorsunuz. Evet, terörden başka bir laf edeceğiz; terör, terör unsurları ve son terörist yok edilince, Türkiye bu coğrafyada terör belasından kurtulunca terörden başka lafları da aynı şekilde etmeye devam edeceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İLKNUR İNCEÖZ (Devamla) – Bir gerçek de gözünüzden kaçmasın. Hiçbir zaman ülkemiz insanına bunları mazeret olarak sunmadık, on beş yıldır da Türkiye’yi her konuda, adalette, emniyette, sağlıkta, ulaşımda değiştirmeye, dönüştürmeye, özgürlük alanlarında, hak ve özgürlük, demokrasi mücadelesinde… İşte, terörle mücadele bu demokrasi mücadelesinin bir parçasıdır ve sonuna kadar da devam edecek. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Sataşmadan tekrar söz istiyorum. “Bir kere de teröre laf etmediniz.” Sanki biz terörü destekliyoruz, terör destekçisiyiz gibi partimize… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – “Değilim.” desin, biz de alkışlayalım.

5.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’ün sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Katılmadığımız bir dolu görüş saymasına rağmen…

HİKMET AYAR (Rize) – Terörü lanetle.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – …buradan tek bir laf atılmadı İlknur Hanım’a ama sizin buraya gelme durumunuz yoksa, sadece oradan konuşabiliyorsanız bilemeyeceğim.

Ben size bazı sözleri hatırlatmak istiyorum seçimlerden sonraki, Burhan Kuzu’nun 7 Haziran seçimlerinden sonra dediği “Olmazsa kaos olur.” ya da Davutoğlu’nun dediği “Patlamalar oldukça oylarımız artıyor aslında.” sözlerini. Şimdi, bu sözler hangi sözlerdi? Kim acaba gerçekten seçimlere müdahale ediyordu, bunu bir kere hatırlatmak isterim.

Onun dışında, daha dün söylenen sözler, az önceki konuşmamda söyledim. Ne diyor Erdoğan? “Allah göstermesin, herhangi bir aksilik durumunda kaybedenin biz değil Türkiye olacağını görmek zorundayız. Mesele siyasi olmaktan çıkmış, devletimizin ve milletimizin bekası meselesine dönmüştür.” diyor. Ya, nasıl bir parti başkanı kalkıp da başka partilerin iktidara gelmesi ihtimaline karşı kendisi bunun hakikaten “Allah göstermesin” değil, Türkiye’nin kaybedeceği bir şey olduğunu söyleyebilir. Bu demokrasi midir? Siz artık böyle bir noktaya geldiniz yani hakikaten basın özgürlüğü derken bunu kastediyoruz. İşte hiçbir şey olmasın istiyorsunuz, hiçbir özgürlük olmasın istiyorsunuz.

Adalet Bakanına biz onlarca şey sıralıyoruz ama ne yapıyor Adalet Bakanlığı? Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü mesela daha yayına girmemiş bir diziyle ilgili RTÜK’e talimat vermeye kalkıyor, RTÜK’e bildirimde bulunuyor. Ne o? İşte o Avlu denilen dizi cezaevlerini anlatıyormuş, cezaevlerindeki işkenceyi anlatıyormuş, bu teröristlerin işine yararmış. İşte sizin her şeyle ilgili anlayışınız bu, her şey terör sizin için. Terör, terör, terör diyerek sorun çözülmez dediğimiz şey şu: Kırk yıldır dediğiniz sorun Kürt sorunudur, Kürt sorunu da müzakereyle çözülür ancak barış masasıyla çözülür, karşılıklı diyalogla çözülür.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkan, kayıtlara girsin diye söylüyorum. Türkiye’nin bir Kürt meselesi yoktur.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Buna mı geldik!

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Geçmiş dönemde yaptığımız açılımlarla, silahların bırakılması gerektiği dönemlerde bunu hep beraber yaşadık. Türkiye’nin bir terör belası vardır ve teröre ve terör seviciliği yapanlarla bir mücadelesi vardır, kayıtlara girsin. Sonuna kadar da bu mücadele devam edecek. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Sayın Başkan, ben de kayıtlara geçsin diye söylüyorum.

İlknur Hanım takip etmiyor herhâlde çünkü az önce ÖSO’cularla ilgili de söyledi birtakım şeyleri. Onların mesela yağmacılığı falan, bugün hatta Cumhurbaşkanı da açıklama yapmış bununla ilgili, İbrahim Kalın’ın açıklamaları vardı, ÖSO’cuların kendilerinin de açıklamaları vardı “Böyle şeyler olmuş, bunları soruşturuyoruz.” diye ama olsun, biz bunu gene kayda sokalım.

Onun dışında da başka ne vardı söylediği… Gerçekten aynı şeyler tekrar edildiği için… Ha, evet, “Kürt sorunu yoktur.” Ya bu noktaya geldiysek tebrik ederiz diyorum, gerçekten söyleyecek söz bulamıyorum.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sen Kürtlerin bu anlamda temsilcisi olamazsın zaten.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Yani Türkiye’de hâlâ biz kırk yıl öncesinde kullanılan laflara geldiysek o zaman tebrik etmekten başka bir şey kalmıyor.

BAŞKAN – Evet, değerli arkadaşlar, teröre karşı hep birlikte ortak ve samimi bir duruş göstermek zorundayız. Bu, milletin hakikaten kırk-kırk beş yılı aşkın süredir kanını emen bir sorun. Nereden gelirse gelsin, hangi terör örgütünden gelirse gelsin bütün terör örgütlerine karşı bu samimi duruşu hep birlikte göstermek zorundayız diye düşünüyorum ben de.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan, basın özgürlüğünün sağlanması için yapılacak çalışmaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan (10/160) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 22 Mart 2018 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Grup önerisi üzerinde son söz Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Hasan Turan’a aittir.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA HASAN TURAN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; CHP Grubunun basın yayın özgürlüğü hakkında vermiş olduğu grup önerisi dolayısıyla grubum adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle Genel Kurulu ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Şu anda içerisinde bulunduğumuz üç ayların müjdecisi Regaip Kandili’ni tebrik ediyor, başta İslam âlemi olmak üzere dünyanın bütün mazlum milletleri için hayırlara vesile olmasını diliyorum.

Hem grup önerisini hem de grup önerisiyle ilgili konuşan arkadaşları dikkatlice dinledim. Özellikle şunun altını çizmek lazım: Sanki burada düşüncenin önünde engel koymaya hevesli, özgürlüklere karşı bir iktidar varmış, bir düşünce varmış gibi bir tarifte bulunuluyor. Bunu ben teessüfle karşıladığımı ifade etmek istiyorum.

Efendim, bu ülkede düşünme hürriyeti, inanma hürriyeti, yaşama hürriyeti, inandığını ifade etme hürriyeti olduğu gibi, bütün bu insanların bunları kullanma hakkı ve hukuku olduğu gibi hepimizin aynı zamanda yasalara, yasaların çizmiş olduğu çerçeveye uyma görevi de var. Hangi meslek sahibi olursanız olun yasalar önünde eşitsiniz ve yasalara karşı sorumlusunuz. Hepimiz yasalara uymak durumundayız. Özgürlüklerin sınırının bir başkasının özgürlüğünün başladığı nokta olduğunu bilmek noktasındayız. “Sınırsız özgürlük” diye bir kavram dünyanın başka coğrafyalarında var mı, bilmiyorum ancak şunu iyi biliyorum: Rusya’da veya Amerika'da ülkelerinin güvenliğini tehdit eden gazetecilerin Londra sokaklarında baygın hâlde bulunduğunu veya Amerika’dan, kendi ülkelerinden kaçıp başka ülkelere sığınmak zorunda olduklarını yakinen biliyorum. Ama ne hikmetse bizim ülkemize gelince, terör örgütlerinin aparatı hâline dönüşmüş, ülke güvenliğini tehlikeye düşüren her türlü düşünceyi -tırnak içerisinde, düşünceyi- savunduğu iddia edilen mevkuteler, yayın organları özgürlük kalıbı içerisinde savunulmaya kalkılıyor.

Değerli arkadaşlar, bu ülke hepimizin, ülkemizin güvenliği de hepimizi ilgilendiriyor. Herhâlde burada hiçbir milletvekilimiz ülkemizin güvenliği tehlikeye düşsün ve tehdit altında olsun istemez.

Bir de uluslararası birtakım gazetecilik değerlendirme örgütleri var ki evlere şenlik. Bu örgütler ne hikmetse diğer değerlendirme örgütleri gibi sürekli ülkemize notlar veriyor. Ama notlar verirken kendi ülkelerindeki duruma hiç bakmıyor. Hep ne hikmetse bizim gibi ülkelere notlar veriyor, puanlar veriyor. Ekonomiyle ilgili bakıyorsunuz filan örgüt puanımızı düşürmüş. Yani emperyal politikaların bir aparatı olarak, diğer ülkeleri etkisizleştirme aracı olarak kullanılan bu örgütler… Dünya Gazetecilik Örgütü, geldi, ülkemizde gazetecilik ihlalleri var... Peki, bak bakalım Avrupa’da, Amerika’da ve dünyanın başka coğrafyalarında bu tür ihlaller var mı?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen…

HASAN TURAN (Devamla) – Ben bu önergenin reddedilmesi noktasında duygularımı ifade ediyor ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Teşekkür ediyorum Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

HASAN TURAN (Devamla) – Tabii, konuşmacı, önerge sahibi arkadaşımızın da kullandığı, AK PARTİ il ve ilçe teşkilatlarından hâkim ve savcıların atandığıyla ilgili ifadeler… Sırça köşklerde oturanların başkalarının camına taş atmaması gerektiğini ifade ediyorum. Geçmiş dönemlerde il başkanlarından valiler atayanların…

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Tek parti döneminde, tek parti…

HASAN TURAN (Devamla) - … ve kendi dönemlerinde sadece 108 tane gazetenin kapatıldığını… Cumhuriyet gazetesi -bugün sözde kendilerini savunuyor olarak gözüken gazete- Vatan, Tan, Tasvir-i Efkâr başta olmak üzere kendilerinin yanında olduğuyla bilinen gazeteler de başta olmak üzere, hiçbir düşünceye hiçbir yaşam biçimine hak tanımayanların, bizi sürekli düşünce özgürlüğü ve yaşam özgürlüğüyle ilgili kısıtlamalar getiriyor olarak takdim etmelerini da teessüfle karşılıyorum, ki AK PARTİ iktidarları on beş yıl boyunca düşünce ve inanç hürriyetinin önündeki birçok engeli kaldırmış, Türkiye’de büyük reformlar yapmış bir iktidardır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Efendim, sataşma gerekçelerini sıralamama gerek var mı bilmiyorum ama…

BAŞKAN – Bir tanesi…

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sataşma gerekçelerini sıralamama gerek var mı bilmiyorum ama açık ve aleni bir şekilde Cumhuriyet Halk Partisine ve önerge sahibine sataşmada bulunmuştur, bundan dolayı söz istiyoruz efendim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Yarkadaş.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

6.- İstanbul Milletvekili Barış Yarkadaş’ın, İstanbul Milletvekili Hasan Turan’ın CHP grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması sırasında şahsına ve Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Sayın konuşmacı önergemiz hakkında konuşurken tozpembe bir tablo çizdi, belli ki sarayın çıkardığı majestelerinin pembe gazetesini her gün okuyarak güne başlıyor. Tabii, majestelerinin gazetelerini okuyup anlatırken diğer yandan gazetecileri tehdit etmeyi de elden bırakmıyor, diyor ki: “Bakın, Amerika’da, İngiltere’de gazeteciler sokak ortalarında baygın bulunuyor, başınıza bunlar mı gelsin istiyorsunuz?” Sayın Konuşmacı, bunları zaten Türkiye’deki gazeteciler yaşıyor. Şu anda 165 gazeteci yazdığı “tweet”, yaptığı yorum, attığı başlık yüzünden hâlâ cezaevinde. AKP iktidarı gazetecilerin üzerinde tam anlamıyla bir Demokles’in kılıcı oldu. Efendim, geçmişte gazeteler kapatılmış. Peki, geçmişte gazeteler kapatıldı diye sizin şimdi gazete kapatma hakkınız mı doğdu? Bunu bir söyleyin.

AKP’li yöneticiler hâkim yapılmıyormuş. Sadece benim tespit edebildiğim 116 hâkim ve savcı daha geçen gün atandı. Milletvekili adaylarınız, belediye başkanı adaylarınız şu anda koltuklarına oturdular. Neyle? Kırk saniyelik bir mülakatla. Kim yaptı bu kırk saniyelik mülakatı? Basri Bağcı, Adalet Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı. Beyefendiyi ödüllendirmek için AİHM’e göndermek istediniz, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi “Basri Bağcı’nın hukuki birikimi yetersizdir.” dedi ve mülakata bile çağırmadı. Ne yaptınız onun için? Hemen bir ödüllendirme mekanizmasını devreye soktunuz, dediniz ki: “Kırk saniyede yüzlerce AKP’liyi hâkim yaptınız, o hâlde ödülün Yargıtay üyeliğidir.” İşte sizin anlayışınız budur.

Tek parti döneminde olup bitenleri anlatıp sanki Türkiye’de şu an her şey güllük gülistanlıkmış gibi bir tablo çizmeyin, aslında konuştukça batıyorsunuz.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

HASAN TURAN (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Turan.

HASAN TURAN (İstanbul) – Başkanım, majestelerinin pembe gazetelerini okumakla suçlayıp beni tahfif etti.

BAŞKAN – BAŞKAN - Buyurun, buyurun, siz de buyurun.

Arkadaşlar, lütfen, bunun bir sınırının olması gerekiyor. Şimdi herkes kendi fikrini açıklayacak, bu sataşma anlamına gelmez.

Buyurun.

7.- İstanbul Milletvekili Hasan Turan’ın, İstanbul Milletvekili Barış Yarkadaş’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

HASAN TURAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; arkadaşımız kendi tezini savunurken benim söylediğim şeyleri tekrar saptırarak bir konuşma yaptı. Benim, Londra’da ve diğer yerlerde gazetecilerin uğradığı cezalara örnek verirken Batılı değerlendirme örgütlerinin, bu meslekle ilgili oluşturulmuş örgütlerin nasıl çifte standartlı olduklarını anlatmak için verdiğim bir örneği alıp getirip “Burada gazetecileri tehdit ediyorlar.” diye örneklemesi akla ziyan bir şeydir. Buradan bu sonucun çıkartılmasını doğrusu garipsedim. İnsan zorlasa, bunun sınavına girse herhâlde bu sonucu çıkartamaz.

Değerli arkadaşlar, inanma ve düşünme hakkı kadar mülkiyet de Anayasal bir haktır. Bir gazete grubunun, yayın grubunun bir başkası tarafından satın alınmasını gelip burada siyasal bir ambalaj içerisinde sunmanın ve buradan iktidarı suçlamanın; yine, sosyal medya ve internet yayıncılığının anayasal bir kurum olan denetim organının gözetiminde bulunmasını sağlamanın özgürlüklere yasak ne tarafı var? Bugün, ülkemizde her çeşit, her düşüncede, her kanaatte yayın organı çıkıyor.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – İçeride, hepsi içeride.

HASAN TURAN (Devamla) – Ben de gazetecilikle uğraştım, gidersiniz ilgili birimlere başvurunuzu yaparsanız, gazeteyle ilgili müsaadenizi alırsınız çok kısa bir sürede, yayına başlarsınız. Kanaatlerinizi de alabildiğince sergilersiniz, düşüncelerinizi orada ortaya koyarsınız. Ancak, bugün görüyoruz ki ülkemiz çok yönlü bir emperyalist kuşatmayla karşı karşıya ve burada gazetecilik adı altında, gazetecilik kılıfında ülkemizin güvenliğini zaafa uğratacak müdahaleler ve kampanyalarla karşılaşmış olmasını görmüyor muyuz? Özellikle, 15 Temmuzdan sonra bu kampanyalarının arttığı da hiçbir şekilde gözümüzden kaçmıyor. Ben bunu ifade ediyorum. Terör örgütlerinden tutuklananların gazetecilik sıfatıyla takdim edilmesi doğru değil. Acaba gazetecilik yaptığı için mi gözaltına alındı yoksa başka bir suçtan dolayı mı gözaltına alındı?

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Zekeriya Öz’ün söylemi, Zekeriya Öz de böyle konuşuyordu.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – FETÖ’cü iddianamelerle gözaltına aldınız, FETÖ’cü.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan, basın özgürlüğünün sağlanması için yapılacak çalışmaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan (10/160) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 22 Mart 2018 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir.

Danışma Kurulunun bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım, oylarınıza sunacağım:

B) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Danışma Kurulunun, Genel Kurulun 27/3/2018 Salı günkü birleşiminde Down sendromunun ülkemizde yaygınlığı, Down sendromlu bireylerin ve ailelerinin yaşadıkları sorunların ve ihtiyaçlarının tespit edilerek alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilen (10/684), (10/2594), (10/2645), (10/2646) ve (10/2691) esas numaralı Meclis Araştırması Önergelerinin görüşmelerinin birleştirilerek; tıbbi ve aromatik bitkilerin ekolojik denge gözetilerek üretiminin artırılması, satılması, sağlığa uygun olarak kullanılması ve ihracatının geliştirilmesine yönelik sorunların ve çözüm önerilerinin belirlenmesi amacıyla verilen (10/5), (10/2602), (10/2612) ve (10/2644) esas numaralı Meclis Araştırması Önergelerinin görüşmelerinin birleştirilerek yapılmasına; Genel Kurulun 22/3/2018 Perşembe günkü birleşiminde 535 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın birinci bölümüne kadar çalışmalarını sürdürmesine; 27/3/2018 Salı günkü birleşiminde Meclis araştırması önergelerinin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesine ve 23/3/2018 Cuma günü toplanmamasına ilişkin önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

Danışma Kurulunun 22/3/2018 Perşembe günü yaptığı toplantıda aşağıdaki önerinin Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.

                                                                                       Ahmet Aydın

                                                                    Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                      Başkanı Vekili

 

                  İlknur İnceöz                                                      Engin Özkoç

         Adalet ve Kalkınma Partisi                               Cumhuriyet Halk Partisi

             Grubu Başkan Vekili                                       Grubu Başkan Vekili

                   

            Filiz Kerestecioğlu Demir                                               Erhan Usta

          Halkların Demokratik Partisi                          Milliyetçi Hareket Partisi

               Grubu Başkan Vekili                                     Grubu Başkan Vekili

Öneri:

Genel Kurulun 27/3/2018 Salı günkü birleşiminde Down sendromunun ülkemizde yaygınlığı, Down sendromlu bireylerin ve ailelerinin yaşadıkları sorunların ve ihtiyaçlarının tespit edilerek alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilen 10/684, 10/2594, 10/2645, 10/2646 ve 10/2691 esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin görüşmelerinin birleştirilerek; tıbbi ve aromatik bitkilerin ekolojik denge gözetilerek üretiminin artırılması, satılması, sağlığa uygun olarak kullanılması ve ihracatının geliştirilmesine yönelik sorunların ve çözüm önerilerinin belirlenmesi amacıyla verilen 10/5, 10/2602, 10/2612 ve 10/2644 esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin görüşmelerinin birleştirilerek yapılması, Genel Kurulun 22/3/2018 Perşembe günkü (bugün) birleşiminde 535 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın birinci bölümüne kadar çalışmalarını sürdürmesi, 27/3/2018 Salı günkü birleşiminde Meclis araştırması önergelerinin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesi, 23/3/2018 Cuma günü toplanmaması önerilmiştir.

BAŞKAN – Danışma Kurulu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan Katma Değer Vergisi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Katma Değer Vergisi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/926) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 535) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon Raporu 535 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince bu tasarı İç Tüzük'ün 91’inci maddesi kapsamında temel kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle, tasarı tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.

Tasarının tümü üzerinde gruplar adına ilk söz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan’a aittir.

Buyurun Sayın Ayhan. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 535 sıra sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın geneli üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini arz etmek üzere söz aldım. Yüce heyeti bu vesileyle saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tasarı üzerindeki görüşlerime geçmeden önce, her zamanki gibi, bugün hangi koşullarda bu tasarıyı görüştüğümüze bakmakta fayda olduğunu ifade ederek sözlerime başlamak istiyorum.

Ocak ayı cari işlemler açığı 51 milyar dolara ulaştı. Enflasyonun gerileyeceği yönündeki beklentiler son verilerle maalesef zayıfladı. Dışarıda Türkiye ekonomisiyle ilgili olumsuz beklentiler -bize göre maksatlı bir şekilde de olsa- yeniden köpürtülmeye başlandı. Türkiye’nin kredi notunu kırdılar, piyasa dalgalanmaya başladı, dolar 3,95’i test etti, Türkiye’nin CDS’leri on gün içinde yüzde 20 arttı, 167 seviyesinden 200 seviyesine yükseldi. Tahvil piyasalarında bir miktar çıkış yaşandı, FED faizleri artırdı, fonlama maliyetlerinin önümüzdeki dönemde yükselmesi bekleniyor. Önümüzdeki günlerde karara bağlanması gereken birtakım dosyalar ortada. Bu şartlar altında bir yandan hazine nakit operasyonlarıyla bir tarafa yedek akçe koymaya çabalıyor, bir yandan teşvikleri, cari harcamaları artırmaya, böyle tasarıları getirmeye devam ediyor.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; cari açığın artmaya devam etmesi, enflasyonun aşağıya istenilen şekilde çekilememesi ve bütçe dengesinin kötüleştirilecek önlemlerle devam edilmesi hâlinde, ekonomi, büyüme gerçek sahiplerince üstlenilmediği sürece ekonomide kırılganlık ve tehditler devam edecek. Maalesef, konut projeleri ve altyapı yatırım projeleriyle ekonomiyi harekete geçirmek yeterli değil, nitekim ekonomiye ne yapmak lazım, bereketi de getirmek lazım.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; son derece önemli bulduğumuz ve reforma ihtiyaç duyulan bir alan olan KDV sistemiyle ilgili hazırlanan bu tasarının işletmelerin belli ihtiyaçlarına karşılık vereceğini düşünüyoruz ancak bizim anladığımız ve beklediğimiz anlamda bir KDV reform tasarısı değildir ne yazık ki. Nitekim Sayın Bakan da bu tasarıya “Reformdur.” demedi, “Reform niteliğindedir.” dedi yani kipi olmayan bir cümle kurmaya gayret edildi.

Esasen KDV bugün dünyada yaklaşık 150’den fazla ülkenin kullandığı bir sistem ancak KDV sadece harcama vergisi olmaktan ziyade ekonomide otomatik stabilizatör görevi üstlenen, ekonominin bütün kılcal damarlarına nüfuz eden, hem üretim hem tüketim hem gelir yönü bulunan önemli bir enstrüman. KDV’nin mali amacı olduğu kadar talebin kontrolü, kaynak dağılımının düzenlenmesi ve yönlendirilmesi, otokontrol mekanizmalarına işlerlik kazandırılması, ihracat ve yatırımların teşvik edilmesi, vergi yükünün adil dağılmasının sağlanması, gelir dağılımının düzeltilmesi, tasarruf ve yatırımları da artırması gibi amaçları bulunmaktadır ama bunların tamamının aynı anda hedef olarak dikkate alınması mümkün değildir.

Biz 83 yılında Planlamada, bu kanun uygulanmadan, uygulamaya geçmeden, Beşinci Plan döneminde finansman etkisinin ne olabileceğine dair araştırma yapan bir uzmanlık tezini yaptık. O zaman, Beşinci Plan Dönemi’nde millî gelirin yaklaşık yüzde 4,6’sı kadar bir vergi toplanılabileceğini, bu verginin gelmesiyle kaldırılması gereken vergilerle millî gelirin yüzde 2,6’sı kadar kayba uğrayacağımızı, nitekim, yüzde 2 civarında da bir pozitif farkın ortaya çıktığını ama yıllık ortalama yüzde 6,1’lik de bir artış sağlayacağını ifade ettik. Bunun millî gelire esnekliğinin de 1 olacağını söyledik ki bu önemli bir şeydi ve yaklaşık böyle bir gerçekleşme oldu.

Şimdi, bütün bunlara baktığımız zaman, uygulamaya konulduğu 1985 yılından bu yana sistemde esasen hukuki anlamda reform sayılabilecek köklü bir değişiklik yapılmadı. KDV oranları bakımından baktığımızda Türkiye, 28 AB ülkesinde uygulanan KDV oranlarına bakıldığında en düşük oranlı ülkeler arasında bulunuyor. Ülkemizde KDV sistemindeki sorun oranlar değil özellikle belirli faaliyet ve sektörler için getirilen ve kapsamı sürekli genişletilen istisna ve indirimlerdir. Yatlar, kotralar, tekne ve gezinti gemileri, net alanı 150 metrekareye kadar konut teslimleri, ikinci el araçlar, gazete ve dergiler, bu yayınların elektronik ortamda satışı gibi kalemlerin KDV’de yüzde 1 oranı yer alıyor. Buna mukabil, halkın tükettiği ve satın aldığı pek çok üründe KDV yüzde 18. Çiftçinin mazotunda KDV ve ÖTV var. ÖTV kapsamına giren pek çok üründe, otomotivde, akaryakıtta, sigarada KDV matraha dâhil olduğundan verginin de vergisi alınıyor. Bu ürünlerde dünyadaki vergi yükü Türkiye’de. Kanun tasarısı maalesef KDV sistemindeki bu çarpıklıkları düzeltecek, adil bir yapıya kavuşturacak düzenlemelerden yoksun. Kanun yapma sürecini, sorunlu alanlarını kalıcı çözüme kavuşturma sorumluluğu altında yürütmek esas olmalı. İdarenin çeşitli kesimlerini, ihtiyaçlarını göz önünde bulundurması doğal ancak bu ihtiyaçlar hiyerarşisinin çok doğru bir şekilde belirlenmesi gerekir.

Tasarının esas itibarıyla, kamuoyunda aksettiği gibi, KDV sisteminin aksayan yönlerini düzeltecek daha adil ve etkin yapıya kavuşturacak bir düzenleme olması beklenirken belirli kesimlerin istifade edeceği iadeler, istisnalar ve ilave kolaylıklardan ibaret kaldığı görülüyor. Ayrıca, mevcut sistemin işleyiş ve adaletini bozan istisnalar kapsamının bazı faaliyet alanları da dâhil edilmek suretiyle genişletilmesi söz konusu. Tasarının gerekçesinde yatırım, üretim ve ihracatın teşvik edilmesine yönelik gerçekleştirilen reformların devamı mahiyetinde olduğu söyleniyor. KDV’nin işletmeler üzerindeki finansman yükü oluşturmayan bir yapıya dönüştürülmesi hedefleniyor. Küçük işletmelerin uyum yükümlülüklerinin kolaylaştırılması, işlem maliyetlerinin azaltılması, uygulama kolaylığı sağlaması, ekonomik kalkınmaya katkı sağlamasının amaçlandığı da ifade ediliyor. Bu yönüyle tasarıya daha çok işletmeler penceresinden bir bakış açısı edinildiği görülüyor. İş âleminin KDV yükümlülüklerinden kaynaklı nakit ve finansman ihtiyacının azaltılması, iade ve istisna sisteminde yapılan değişikliklerle bazı rahatlamaların sağlanmaya çalışıldığı da görülüyor.

Tasarının bütçeye maliyetinin, Komisyona sunulan bilgilerden, 2020 yılına kadar 9,9 milyar TL’yi bulması bekleniyor. Bildiğiniz üzere, 2018 yılı bütçesinde hedeflenen 65,9 milyar TL açık vardı ancak son iki hafta içinde görüştüğümüz torba tasarıların bütçeye maliyetinin 17 milyar TL’yi bulduğunu ifade edebiliriz. Bu tasarı da eklendiğinde sene sonu bütçe açığının 90 milyar TL’yi aşması, yurt içi hasıla oranının ise yüzde 1,9 yerine yüzde 2,5’e yükselmesi söz konusu olabilecektir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tasarı özetle aşağıdaki düzenlemeleri getiriyor.

Devreden KDV’nin iadesine imkân sağlar hâle getiriliyor. 2019 yılı başından itibaren on iki aylık sürede indirim konusu yapılmayan katma değer vergisinin izleyen altı ay içinde talep edilmesi hâlinde iade edilmesi söz konusu olacak. 2018 sonu itibarıyla devreden KDV’nin Maliye Bakanlığınca belirlenecek takvim ve esaslar çerçevesinde iadesi veya gider yazılması da öngörülüyor. KDV’nin grup konsolidasyonuna izin veriliyor.

Şimdi, burası önemli, bu çerçevede tercihe bağlı olarak en az yüzde 50 ortağı bulunan kurumlar vergisi mükellefleriyle birlikte grup KDV mükellefiyetleri tesis ettirilebilmesi konusunda Maliye Bakanlığına yetki veriliyor.

Sayın Bakanım, burası önemli, bu yetkiyi alıyorsunuz ama Merkez Bankasına verdiğimiz yetkiyle şirketlerin, grup şirketleri de olsa, döviz borçluluğunu takip amacıyla baktığımızda orada olayı şirket bazında, burada grup bazında takip etmenizin manasını çok anlayabilmiş değiliz, bunun özellikle üstünde durulması gerektiğini düşünüyorum.

Adi ortaklıkların sermaye şirketlerine dönüşmesi işlemleri KDV’den istisna tutuluyor. KDV indiriminde takvim yılı sınırı uzatılıyor. İkinci el taşıt ve taşınmaz teslimi için özel matrah belirleniyor. Değersiz alacaklara ilişkin hesaplanan verginin indirimine izin veriliyor. Gümrüksüz satış mağazalarına yapılan teslimler KDV ve ÖTV’den istisna ediliyor. Bağışlanan bazı tesislerle ilgili teslimler KDV’den istisna ediliyor. Yabancılara verilen sağlık hizmetleri KDV’den istisna tutuluyor. Küçük mükellefler için ödeme süresi uzatılıyor, beyannamenin verildiği ayı izleyen ikinci ayın sonuna kadar uzatma imkânı getiriliyor. Teknoparklarda üretilen oyun, yazılımların teslimi KDV’den istisna tutuluyor ancak zararlı yazılım ve oyunlarla ilgili bir ayrıma gidilmediğini ifade etmek istiyorum.

Ayrıca, tasarıya eklenen maddelerle devlete ait üniversite hastanelerinin borçlarını hafifletecek düzenlemeler getiriyorsunuz. Olumlu, yapılan bu düzenlemeyi isabetli buluyoruz ancak üniversite hastanelerinin içinde bulunduğu sorunları çözmeye yeterli bir gelişme ve düzenleme değil. 2002 yılından sonra “sağlıkta dönüşüm” adıyla yapılan radikal değişikliklerle yeni bir devre başladı; SSK; BAĞ-KUR ve Emekli Sandığının tek bir şemsiye altında toplanması ve herkesin hem devlet hem de üniversite hastanelerinden hizmet alması kesin olarak doğru bir yaklaşım ancak sonraki süreçte sağlıkta Dünya Bankası kaynaklı bir özel sektör deneyimi başladı; birçok özel sağlık kuruluşu mantar gibi çoğalmaya başladı ve sektörde kontrolsüz bir büyüme dönemi yaşandı. Üniversite hastanelerindeki katkı payları kaldırılırken vakıf üniversiteleri teşvik edildi. Sağlık sisteminde hatalar yapıldığını, üniversite hastanelerinin batma noktasına geldiğini daha önce biz dışarıdaki çeşitli yazılarımızda da Meclisteki görüşmelerde de dile getirdik. “Üniversite hastaneleri için acil önlem paketi de uygulamak zorundasınız, bunun yetmeyeceğini önümüzdeki dönem göreceğiz.” demiştik.

İlk olarak üniversiteden ayrılmış olan öğretim elemanlarının geriye döndürülmesi esas olmalıdır, onlara bu imkânların sağlanması gerekir. Bu bağlamda, eskiden uygulanan makul bir fark sisteminin yeniden oluşturulmasını düşünmek gerekir.

Bir diğer taraftan, devlet, hem araştırmaya hem de asistan eğitimine ilave teşvikler vermek zorundadır.

Burada özellikle ifade etmek istediğim başka bir husus, Sayın Bakanım, biz, konut sektörüne daha fazla kaynak ayırmaya doğru gidiyoruz. Yapı kullanım izni ile inşaat ruhsatı arasındaki farkın, 2002 sonundan bu yana, 2017 yılı sonuna kadar yaklaşık 3 milyon olduğunu düşünürseniz, zaten bunun da yüzde 40’ının yaklaşık 3 büyük ilde olduğunu düşünürseniz, burada bir problem birikme alanı olduğunu görüyoruz. Nitekim, bu sektöre daha önceleri iki yılda bir, üç yılda bir düzenleme yaparken, altı aya, sonra üç aya, sonra iki aya, sonra ayda bire düşmeye başladı. Burada da bu sektörü dikkatle incelemek gerekirken, düzenleme gerekirken, bu sektörde belki daha hızlı maliyetleri düşürmeye çalışıyorsunuz ama hızla ileriye doğru koştuğunu, sıkıntıya doğru koşacak önlemler olduğunu burada ifade etmek istiyorum.

Şimdi, götürü usulde bir vergileme olayı bu kanun tasarısında ortaya çıkıyor. Siz, her ne kadar “Bunu İngiltere’de inceledik, bunu gördük.” deseniz de bu, uygulanmadan önce, bize göre, bu konuda tez yazan bir arkadaşınız olarak şunu ifade etmek istiyorum: Bu Türkiye'yi otuz beş sene önceye doğru götürmenin bir neyidir? İşareti olarak söylemek lazım. İstisnalar azalmıyor.

Şimdi, yabancılardan KDV almama konusunda, şahsen özellikle sağlık sektörüyle de yakından ilgili biri olarak ifade etmek istiyorum. Burada, arkadaşlar, ısrarla buranın da vergilendirilmesi gerektiğini, sektörün zaten ucuz olduğunu, yabancıların tercih nedeni olduğunu ifade ediyor ama geçici de olsa bunu yapsanız ileride bunu düzenlemek gerekir diye düşünüyorum. Şu anda belki talebi Türkiye’ye yönlendirme açısından bu tür şeyler olabileceğini ifade etmek istiyorum ama bu konutla ilgili son zamanlardaki gelişmelerin tekrar üzerinde durmak istiyorum.

Bir diğer husus, siz bize bu KDV alacaklarının hangi gelir grupları itibarıyla -firmalar olarak veya şahıslar olarak- sayısal olarak nelerini verdiniz? Meblağları da verdiniz, firma sayılarını da verdiniz.

Tabii, burada bu olayı çok iyi değerlendirmekte yarar var diye düşünüyorum çünkü olaya buradan baktığımızda nereye, kimlere, nasıl birikmiş, bunun yorumlanmasının ileriye doğru tedbirlerin belirlenmesinde çok faydalı ve önemli olacağını ne yapmak istiyorum? Tekrar ifade etmek istiyorum.

Şimdi, Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; kabaca ifade etmek gerekirse tekrar, kanun tasarısı KDV sisteminin işleyişinde bazı aksaklıklara, ihtiyaç duyulan bazı yeni düzenlemeler getirmekle birlikte, KDV oranlarında bir değişiklik yapmamakta, mevcut sistemdeki bazı haksız istisna ve indirimlere çekidüzen getirmemekte -ayrıca, vergi adaletinin sağlanmaması, yerli girdi kullanımı, ekonomide katma değer üretimi, geniş yığınların vergi yükü altında ezdirilmemesi, vergiden vergi alınmaması yani KDV matrahının içinde ÖTV’nin bulunmaması, az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi alınması hususunda, vasıtalı vergilerin ağırlığının azaltılması hususunda bir düzenleme olmaması- KDV oranlarının adaletli ve satın alma gücüne, tüketim davranışlarına ve gelir gruplarının harcama davranışları gözetilerek adil bir şekilde belirlenmesi gibi hedeflere yaklaşılmasına maalesef imkân vermemekte.

Tasarının yukarıda ifade ettiğimiz, açıkladığımız hususların dikkate alınması hâlinde, ülke ihtiyaçlarının karşılanması noktasında daha etkin bir düzenleme olacağını tekrar ifade etmek istiyorum.

Hayırlı olması dileğiyle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim Sayın Başkan. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın, Afrin’de el yapımı patlayıcının infilak etmesi neticesinde şehit olan 3 askere Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin konuşması

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, bugün Afrin’de el yapımı patlayıcının infilak etmesi neticesinde 3 askerimizin şehit olduğunu öğrenmiş bulunuyoruz. Şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyoruz. Milletimizin başı sağ olsun. Tüm yakınlarına sabrıcemiller niyaz ediyorum ve bu vesileyle de bir kez daha, terörle mücadelemizi sonuna kadar kararlı bir şekilde sürdüreceğimizi de buradan belirtmek istiyorum.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Katma Değer Vergisi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/926) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 535) (Devam)

BAŞKAN – Şimdi, gruplar adına ikinci söz, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Garo Paylan’a aittir.

Buyurun Sayın Paylan. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA GARO PAYLAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada bulunan herkesi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, AKP Hükûmeti, Türkiye’yi demokrasi yolunda yürütmekten vazgeçtiğinden beri yatırım ortamını iyileştirmeye çalışıyor. Bakın, tırnak içinde söylüyorum, demokrasi yolundan çıktığımızdan beri arkadaşlar, iki buçuk üç yıldır hep yatırım ortamını iyileştirmeye çalışıyoruz. Plan ve Bütçe Komisyonuna yaklaşık 20 torba geldi. Her bir torba da ağır, çuval ağırlığında; 90 madde, 100 madde, 150 madde, 80 madde torbalar. Yasama kalitesi yok. Ama bakın, 20 torba geçiyor, bin madde geçiyor, yatırım ortamı iyileşmiyor. Neden? Çünkü yatırımcı, Türkiye’ye güvenmiyor, hukuk devleti olmadığını görüyor ve bu yüzden de daha fazlasını istiyor.

Bakın, üç yıl önce niye bu teşvikleri vermek zorunda değildik? Barış süreci varken bunları vermek zorunda değildik. Yatırımcı geliyordu “Evet, burası demokrasi yolunda yürüyen bir ülke.” diyebiliyordu ve “Hukuk devleti burası, bir sıkıştığımda mahkemeye giderim, hakkımı ararım.” diyordu ve bu teşvikler olmadan da yatırımını yapıyordu. Demokrasi yolundan çıktığımızdan beri, arkadaşlar, yatırımcı namzetleri -onların da sayıları çok az- Hükûmetin kapısına gidiyorlar “Biz sıkıştık arkadaş.” diyorlar. Mevcutlar da öyle, diyorlar ki: “Biz çok sıkıştık.” Ne yapacağız? O güne kadar aklına gelmeyen -bakın, düşünün, otuz beş yıllık bir mesele KDV meselesi- KDV iadeleri aklına geliyor grupların. “KDV iadelerini bize verin ki çarkı döndürelim çünkü değirmende su bitti.” diyor yatırımcılar. İşverenler değirmeninde su bitti, değirmene su koyman lazım.

Bakın, 2017 yılında da değirmende su bitmişti. Bünye hasta, arkadaşlar, ekonomimiz hastalanmış, bir an önce demokrasi yoluna dönelim, çözüm orada dedik. “Hayır, ben istibdat rejimine, baskı rejimine devam edeceğim; piyasaya da para vereceğim, para saçacağım piyasaya.” dedi iktidar. Kredi Garanti Fonu’nu şapkadan çıkardı, 250 milyar lira piyasaya para saçtı, piyasada bir kortizon etkisi yarattı. Hastaya da kortizon versen hasta biraz kendisini iyi hisseder. Geçici bir süre ekonomimizin çarkları döndü, değirmene su girdi çünkü geçen sene. Ne oldu? Bir yıl geçti, evet, piyasaya, değirmene su verince çarklar döndü, bir miktar ekonomi büyüdü ama kim büyüdü arkadaşlar, kimler büyüdü? Bir kısım yandaş büyüdü. Asgari ücretlinin cebine giren bir şey yok, esnafımız “İşlerimiz iyi gitmiyor.” diyor, çiftçi mağdur ama bir kısım yandaş işini büyüttü, kârını büyüttü. Bir kısım finansçı, bir kısım yandaş inşaatçı kârlarını büyüttü arkadaşlar, bunun dışında bir büyüme yok.

Şimdi, bir yıl sonra kortizon etkisi bitti, tekrar çarkları döndürmek için değirmene su lazım. Ne oldu? Maliye Bakanına gitti “Ya, Sayın Maliye Bakanım, sen geçen sene Kredi Garanti Fonu’nu verdin ama artık o bitti, daha fazlasını da veremiyorsun çünkü bankalardaki limitler doldu. Ne yapacağız? Bizim KDV alacaklarımız var, bunları bize geri ver…” Şimdi, bu düzenlemeyi yapıyoruz arkadaşlar. Yatırımcıların devletten 160 milyar liralık KDV alacağı var, şimdi bunları iade edecekmiş. Ama bakın, bu nasıl anlatılıyor Türkiye halkına, Türkiye halklarına nasıl anlatılıyor? “Büyük müjde, KDV’de reform yapıyoruz.” Ya, 81 milyon vatandaş da düşünüyor ki: “Arkadaş ya, ben her gün KDV ödüyorum, arabama benzin koyuyorum KDV ödüyorum. Markete gidiyorum, yaptığım her alışverişin yüzde 8’i, yüzde 18’i KDV. Her şey KDV’yle, bu KDV’yi de ben ödüyorum çünkü KDV bir tüketim vergisidir.” Vatandaş diyor ki: “Herhâlde bu KDV’de Hükûmet bir indirim yapacak.” 81 milyon vatandaşımız bunu düşünüyor çünkü Başbakan “Müjde, KDV’de reform yapıyoruz.” deyince ne düşünür vatandaş? Maliye Bakanı da çıkıyor “Müjde, KDV’de reform yapıyoruz.” diyor. Vatandaş da “Herhâlde bana bir şey gelecek.” diyor.

Bakın arkadaşlar, Plan ve Bütçe Komisyonu tutanaklarına bakın, Maliye Bakanımız listeyi verdi. Ben demiştim ki bu torba yüzde 1’i ilgilendiriyor. Bakın, 81 milyonu değil yüzde 1’i ilgilendiriyor, zenginleri. Maliye Bakanının verdiği listeye göre yüzde 1’i de değil -ben iyimser bir rakam söylemişim- binde 1’i ilgilendiriyor arkadaşlar. Topu topu 70-80 bin KDV alacaklısı devletten bu alacaklarını alacak. Yani vatandaşa bir müjde yok. Maliye Bakanı vergilerinin yüzde 70’ini dolaylı vergilerden topluyor yani KDV’den, ÖTV’den topluyor ve bu arada alacağı olan inşaatçılar, yatırımcılar… Şimdi, toplanan o vergilerden KDV iadesi olarak toplumun binde 1’ine iade yapılacak arkadaşlar.

Ya, bir devlet elbette ki alacağı olan işverenlere ödemelerini yapabilir, bununla ilgili böyle bir tedbir alabilir ama bütçe dengelerimiz sarsılmışken, bu ödemeleri yaparken bunu nasıl finanse edeceğini de halklarımıza, vatandaşlarımıza, milletin temsilcilerine anlatması lazım.

Şimdi, Maliye Bakanı 160 milyar lirayı ödeyecek, bütçe dengelerini sarsacak ama bu ödemeyi yaparken bunu nasıl finanse edeceği konusunda Komisyonumuza hiçbir şey söylemedi. Dedi ki: “Allah kerim, bereketi gelir.” Arkadaşlar, bereketi nereden geliyor? Bakın, siz bir avuç yatırımcıya, birkaç bin kişiye bu KDV’leri öderken 81 milyondan vergi topluyorsunuz. Yani dolaylı vergiler yüzde 70’deyken siz bu vergileri KDV’den toplayıp, tüketim üzerinden toplayıp yatırımcıya verirseniz geniş kesimlerden vergi alıp binde 1’e vermiş olursunuz. Böylece geniş kesimler daha fakirleşir, binde 1 daha zengin olur, değirmenin suyu hep bir bölüm yandaşa ve finansçıya akmış olur.

Arkadaşlar, bu değirmenin suyunu geniş kesimlere akıtmamız lazım. Evet, işveren sıkıntıda ama onların sıkıntısı ne ki esas sıkıntı geniş kesimlerde. Şimdi biz bu değirmenin suyunu geniş kesimlere akıtırsak -işçilerimize, esnaflarımıza, çiftçilerimize- o zaman değirmenin çarkı kendi kendine döner. Arkadaşlar, bu gelir ve servet adaletsizliğinin çarkını kırarsak o zaman değirmenin çarkları döner. Eğer ülkemizi bir barış ve huzur ülkesi yaparsak, demokratik kuralları işletirsek, hukuk devleti yaparsak o zaman değirmenin çarkları kendi kendine döner. Ama bunları yapmadığınız sürece bütün totaliter rejimlerde olduğu gibi bir kısım yandaş oligarkı beslersiniz, onları semirtirsiniz ve geniş kesimler yoksullukla hemhâl olurlar ve onlara da vereceğiniz şey şudur: “Vatan tehlike altında, büyük bir tehdit var, savaşmamız lazım, silah almamız lazım, istibdat rejimi kurmamız lazım, medyayı susturmamız lazım.” dersiniz ve medya tek sesli de olduğu zaman -dünkü Doğan Medya Grubunun satışıyla beraber zaten teslim olmuştu Doğan Medya Grubu- tam bir şekilde ele geçirip milletimize de bunu anlatırsınız. “Vatan tehdit altında.” deyip silahlara, F-400’lere, F-35’lere…

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – S-400.

GARO PAYLAN (Devamla) - …S-400’lere, bütün bu silahlara kaynakları akıtırsınız, sonucunda ne olur arkadaşlar? Ekmek eksilir, garibanın ekmeği eksilir, garibanın ekmeğinden alırsınız yandaşlara verirsiniz, bir de silah lobilerine verirsiniz arkadaşlar.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Terör örgütüne bedava veriyorlar, biz almak zorundayız tabii ki.

GARO PAYLAN (Devamla) - Bu çarkı kırmamız lazım. Ülkemizi tekrar demokrasi yolunda yürütmemiz lazım ki hepimizin aşı olsun, işi olsun, huzuru olsun arkadaşlar.

Değerli arkadaşlar, bakın, Maliye Bakanı bu parayı binde 1’e verecek, biliyorsunuz, binde 1’e. Peki, nasıl finanse edeceksiniz Sayın Maliye Bakanı diyorum, “Bakarız.” diyor. Ben diyorum ki: Arkadaş, yıllardır gelir vergisi reformunu getireceğiz diyordunuz. Gelir vergisi reformunu niye istiyoruz? Doğrudan vergileri artırmak için yani gelire ve servete duyarlı vergileme almak için, zenginden daha fazla vergi alıp geniş kesimlere yansıtmak için. Böyle bir reform getirdi mi Maliye Bakanı? Hayır. Gelir vergisi reformu ortada yok. Ne yapacak? Geniş kesimlerden vergiyi, dolaylı vergiyi toplayacak ve küçük bir azınlığa kanalize edecek arkadaşlar. Maalesef totaliter rejimlerin kuralı budur, rol modelleri Putin de böyle yapıyor, bir avuç oligarkı zenginleştiriyor -kendi yandaşı- geri kalan kesimleri de susturulmuş medyayla “Büyük Rusya” “Güçlü Rusya” söylemleriyle -tırnak içinde söylüyorum- uyutmaya çalışıyor. AKP iktidarı da rol modeli Putin’in yoluna girmiş durumda, maalesef bu şekilde halkımıza doğruları söylemiyor arkadaşlar ve onun ekmeğinden çalıp bir bölüm yandaşa transfer ediyor.

Değerli arkadaşlar, geniş kesimleri rahatlatacak politikalar yapmamız lazım. Bakın, bazı maddelerle örnekler vereyim ki daha iyi anlaşılsın bu torba neler getiriyor. Mesela arkadaşlar, bu torbayla, şimdi, diyor ki Sayın Maliye Bakanı: “Ben 2020’den önce ödeme yapmayacağım.” Doğruyu söylemiyor. Neden? Bakın, holdingler var biliyorsunuz, büyük karteller var. Bu büyük karteller hem ithalatçı hem toptancı hem perakendeci. Biliyorsunuz, ithalat yaptığınızda KDV’yi gidip ödersiniz ve ithalatçı, toptancıya verdiğinde KDV’yi ondan alır, alamadığının, deposunda tuttuğunun KDV’si de alacak olarak kalır. Yani ithalatçı ve toptancıda biriken KDV’lerse perakendeciye geçer, perakendeci tahsis ettiği vergiyi öder ama bunların hepsi bir gruptaysa Maliye Bakanı diyor ki: “Ben bu holdinglerin kendi alacak vereceklerini birbirlerine mahsup etme hakkını vereceğim.” Ve yürürlük tarihini bugüne koyuyor arkadaşlar. Eğer bu madde geçerse büyük karteller, ithalatçı, toptancı, perakendeci olarak kendi aralarında mahsuplaşacaklar ve bir anda milyarlarca lira bütçeden bu büyük holdinglere transfer edilmiş olacak.

Bakın, biz diyoruz ki kartellere can vermeyin, oligarklarınıza can vermeyin çünkü bu, haksız rekabet yaratır. Yalnızca ithalatçı olan, yalnızca toptancı olan, yalnızca perakendeci olan milyonlarca insanımız var, onlar bu haktan yararlanamayacak ama birkaç yüz oligark, holding bu mahsuplaşmadan yararlanacak ve bugün yararlanacak arkadaşlar, bu da -bütçemizi yaptık- 2018 yılı bütçemize büyük bir zarar verebilir.

Diğer bir maddeye örnek vereyim arkadaşlar: “Hasılat esaslı vergilemeye geçeceğiz.” diyor Sayın Maliye Bakanı. Yaklaşık 1,5 milyon mükellefi ilgilendiriyor. Şimdi, örneğini de verdi, dedi ki: “Bir berber arkadaş diyecek ki: ‘Ben hasılat esaslı olarak KDV bildireceğim ve bu çerçevede vergimi vereceğim.’” Ya, Sayın Değerli Bakan, 5 liraya saç kesen var -bilirsiniz arkadaşlar, benimki öyle değil de- 100 liraya saç kesen de var, değil mi? 100 lira isteyen de var zengin semtlerde. Şimdi, siz “5 liraya saç kesen ile 100 liraya saç keseni aynı şekilde vergilendireceğim hasılat esaslı olarak.” derseniz, burada bir adalet olmaz çünkü “100 liranın KDV’si 18 lira, 5 liranın KDV’si kuruşlar. Ben oradan bir oran belirleyeceğim, KDV’yi ona göre alacağım.” diyor. Burada bir adalet yok arkadaşlar ve kayıt dışılığı artıracak bir uygulamadır bu.

Bakın, yıllar önce bu böyleydi, hasılat esaslı; hatta asgari geçim standardına göre vergilendirme yapılırdı. O yıllarda kayıt oranı son derece düşüktü arkadaşlar. Kayıt dışılığı artıracak bir düzenlemeyle karşı karşıyayız. Bir şey daha var: Mali müşavirler geldiler Sayın Bakan. Bu, mali müşavirlerin mükelleflerini de azaltacak bir düzenlemeymiş, bunu da öyle bildirdiler. Evet, siz bir imkân vermişsiniz, “Nasıl olsa hasılat bazlı bir düzenleme, ben de defterimi Maliyenin yaptığı siteden… Sokarım oraya birkaç evrak, böyle bir bilgilendirme yaparım…” Bu da mali müşavirlerin mükellefiyet ilişkilerini düşürecek bir düzenleme.

Mali müşavirler geldiler, oda temsilcileri geldiler ama Sayın Bakan, şikâyet telefonları da geldi üstüne. Bu nispi vergilendirmeye itiraz ediyor mali müşavirler. Öyle… Odadan geldiler…

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Yatacak yerin yok.

GARO PAYLAN (Devamla) – Ben itiraz ettim, tutanaklarda belli.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Yatacak yerin yok.

GARO PAYLAN (Devamla) – Ama telefonlar geldi.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Bunu en çok sen destekledin, nispi vergiyi sen destekledin.

GARO PAYLAN (Devamla) – Hayır, tutanaklarda belli. Hayır, efendim…

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – “İlla da nispi vergi getirin.” dedin.

GARO PAYLAN (Devamla) – Hayır… Nispi vergi… Ama oranlar… Sayın Bakan, bakın…

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – “Nispi vergiyi mutlaka getirmeliyiz.” dedin. Herkes gördü.

GARO PAYLAN (Devamla) – Sayın Bakan, tutanaklarda var, yapmayın.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, Hükûmet adına konuştuğunuzda cevap verirsiniz.

Siz de Genel Kurula hitap edin Sayın Paylan.

GARO PAYLAN (Devamla) – “Maktu aidatlarla ilgili, on kat yetki verilmesinin çok fazla olması ve KDV iade raporlarının düzenlenmesinde müteselsil sorumlu kılınması mali müşavirler açısından ciddi bir handikap yaratacaktır.” diye kaygılarını belirttiler Sayın Bakan. Çünkü düşünün ki 10 milyar dolarlık bir KDV iade raporu düzenledi bir mali müşavir. Ya, o mali müşavirin belki 10 bin lira gücü yok, aylıkla geçinen bir mali müşavir. Siz diyorsunuz ki: “Müteselsil sorumlusunuz. Yani sen 10 milyon dolarlık raporun altına imza attıysan, yarın öbür gün o belgede bir sıkıntı çıktığında, ben seni, o kocaman patronlarla aynı değerde müteselsil sorumlu kılarım, aynı düzeyde sorumlu kılarım.” Bu, kabul edilemez arkadaşlar. Mali müşavirler odamız, evet, bu anlamda “Biz bunun altından kalkarız.” dedi ama mali müşavirlerden, serbest muhasebeciden gelen telefonlar o yönde değil.

Değerli arkadaşlar, bakın, çok önemli bir madde var. Sayın Maliye Bakanı, biliyorsunuz, geçen yıl dedi ki: “Konutta George’a, Hans’a sıfır KDV. Yurt dışından gelenler ev alıyorsa sıfır KDV; Ahmet, Mehmet, yüzde 18, size yok.” Ahmet’e, Mehmet’e yok; George’a, Hans’a var.

Şimdi, sağlıkta da benzer bir madde getirildi. Şimdi, düşünün ki Ahmet, Mehmet, Ayşe, Garo, Ohannes gittiler bir sağlık kurumuna, tedavi oldular, “5 bin lira, artı, yüzde 8 KDV, 400 lira da KDV vereceksin.” George geldi, gitti bir hastaneye, o da aynı şekilde 5 bin liralık hizmet aldı. “E, Bay George, sana sıfır KDV, sen KDV vermeyeceksin.” Bu adalet midir arkadaşlar? Ya, kendi vatandaşına uygulamadığın bir vergi sistemini Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmayanlara neden uyguluyorsun? Yapacaksan, herkese aynı uygulamayı yap; yapmayacaksan, niye yalnızca yabancılara yapıyorsun?

Ve suistimal edilme olasılığı da var. Düşünün ki arkadaşlar, bir kliniğe gittiniz, gene, 5 bin lira fatura. Ya, sana 5.400 lira mı? “Ama ‘George’ olsaydın 5 bin lira.” “Adımı ‘George’ yaz.” derse ne olacak. Adını “George” yaz faturaya. Nasıl ispat edeceksin “George” olmadığını? Bundan sonra bütün vatandaşlara öneriyorum yani. Hani, bu suistimaldir belki ama arkadaşlar, adınıza “George” derseniz KDV yok.

MEHMET ALİ ASLAN (Batman) – Garo’dan alıyor mu?

GARO PAYLAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, çok sakıncalı bir madde daha var. “Okul, cami, yurt, çocuk yuvası yaparsanız sıfır KDV.” diyor, Maliye Bakanı bunu söylüyor, “Okul, cami, yurt yaparsan sıfır KDV.” Bakın, bu olumlu bir şey, evet, desteklenmesi gereken bir şey ama suistimal edilebilir bu da. Neden? Çünkü bakın, bir belediye veya Çevre Bakanlığı belli bir yere imar verdiğinde -diyelim ki bin konutluk bir imar veriyor- diyor ki: “Ama o bölgeye bir cami, bir okul, bir yurt, bir çocuk yuvası yapacaksın.” Şimdi, düşünün ki siz 1 milyarlık bir yatırım yapıyorsunuz, bunun içinde 100 milyon lirası da bunlar tutacak. Düşünebiliyor musunuz, “Kardeşim, ben okul, cami, yurda 500 milyon liralık harcama yaptım.” dese bu yatırımcı ve bunlardan sıfır KDV ödese nasıl ispat edeceksiniz? “Ben bu kadar metreküp beton camiye döktüm, şu kadar demir kullandım.” derse, inşaata harcadığı betonları oradan çıkarırsa nasıl bunun önüne geçeceksiniz arkadaşlar? Bu kabul edilemez. Eğer bir insan hayır yapıyorsa bu KDV’yi de ödesin, siz eğer iade edecekseniz onu başka bir yöntemle iade edin. Burada suistimale açık bir uygulama var arkadaşlar.

Devlete ait üniversite hastanelerinin borçları kanayan bir yara arkadaşlar ve milyarlarca liralık borç altındalar. Olumlu bir düzenleme bunun sıfırlanması ama yapısal bir tedbir getirmiyor. Bugün bu borçları Maliye Bakanlığı ödeyecek yani ödeyecek dediğim, yapılandıracak ama yarın bu borçlar tekrar birikecek. Üniversite hastanelerine dönük yapısal bir reforma ihtiyaç var arkadaşlar. Orada bilim üretiliyor, orada doktorlar yetiştiriliyor. Oraya yalnızca bir ticarethane olarak bakamazsınız, oraların desteklenmesine ihtiyaç var. Oraya performansı sokamazsınız. Oraya performansı soktuğunuz için o hastaneler bu hâlde. Bir Çapa Hastanesi, bir Hacettepe, bir Cerrahpaşa; bunlar şu anda bitmiş durumdalar, hocaları çekilmiş durumda, imkânları sıfırlanmış durumda. O açıdan, yalnızca borcu sıfırlamakla kurtaramazsınız. Bu hastanelerin tekrar bilim üretecek, kaliteli doktorlar üretecek şekilde yapısal bir reforma ihtiyacı var arkadaşlar. Bu açıdan da bir düzenleme yapmamız gerekiyor ve Maliye Bakanının bu borçları öderken oraya vadeli satanları da dikkate alması gerekiyor arkadaşlar çünkü 10 liralık malı 20 liraya fatura ettiler “İki yıl sonra parasını alacağım.” diye. Bugün öderseniz o borçları ıskonto etmeye ihtiyacınız var, buna da dikkat etmenizi hassaten rica ediyorum.

Değerli arkadaşlar, gördüğünüz gibi torba, binde birin torbası. Yüzde yüzü ilgilendiren bir şey yok sevgili vatandaşlarım, size düşen bir şey yok bu torbada. Hükûmet bir bölüm yandaşını tekrar bu KDV iadeleriyle ihya edecek, abat edecek arkadaşlar. Size bir şey yok. Size düşen, o ödediği KDV’leri finanse etmek. Benzin alırken… Bakın, benzine yine zam var. Benzine zam, 15 kuruş zam, siz ödeyeceksiniz. Her şeye zam. Sizin tükettiğiniz gıdada enflasyon yükselmiş durumda. Her şeye zam var. Sizin bu zamlı tarifeyle aldığınız her şeyde ödediğiniz KDV’yi alacak Maliye Bakanı ve bir bölüm yandaşına iade olarak verecek ve herhangi bir gelir vergisi reformu da getirmediği için bunun finansmanında başka bir yol da yok.

Değerli arkadaşlar, otoriter rejimler böyle yaparlar, medyayı sustururlar, halkını sustururlar, onları inim inim inletirler borçlar altında ve bir bölüm yandaşını ihya ederler. Maalesef, bu torbada da size düşen bir şey yok. Bunlar, zenginlerin ve yandaşların torbaları.

Saygılar sunarım. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Gruplar adına üçüncü ve son söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Bülent Kuşoğlu’na aittir.

Buyurun Sayın Kuşoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) – Şimdiye kadar kürsüye -bütçe hariç- birkaç gün önceden durumu öğrenip çalışarak gelemedik hiçbir gün. Bu kadar önemli konularla ilgili konuşma yapacağımızı aynı gün öğreniyoruz, onun için de böyle bir yığın evrakla geliyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri ve televizyonların başında bizi izleyen değerli milletimiz; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

3 şehidimiz var Afrin’de, biraz önce öğrendik, Allah rahmet etsin, yakınlarına başsağlığı diliyorum, bütün milletimize sabırlar diliyorum ve İslam âleminin Regaip Kandili’ni kutluyorum, Allah mübarek etsin.

Değerli arkadaşlar, şöyle başlayayım. Sayın Başbakan Binali Yıldırım mart başında KOSGEB’in 5’inci KOBİ ve Girişimcilik Ödül Töreni’nde şöyle bir konuşma yaptı, konuşmasından bir bölümünü okuyorum: “Şu anda Meclise gönderdiğimiz bir yasa var, otuz üç yıllık Katma Değer Vergisi Yasası’nı kökünden değiştiriyoruz; aslında bu bir değişiklik değil bu bir reform. Bunun içinde ne var? Bugüne kadar birçok kolaylıklar var, say say bitmez, detayına girmeyeceğim ama vatandaşın devletten alacağı biriken KDV’si bir takvime göre ödenecek, vatandaş devletten alacaklı hâle gelmeyecek. Eğer bundan sonra KDV’ler üç ay içinde ödenmezse, ödenmeyen zaman için devlet faiz verecek. Nasıl faiz alıyorsa gecikmiş alacaklarına, vereceklerine de aynı şeyi yapacak.” Ve bu konuşmasını daha sonra Konya’da da tekrarlıyor, bazı yerlerde de tekrar ediyor. Şimdi, bunu dinleyen vatandaş, katma değer vergisi alacaklısı ne diyor ki: 2017 sonu itibarıyla 167 milyar katma değer vergisi alacağı var vatandaşın, şirketlerin devletten Maliye Bakanlığından, 167 milyar 2017 sonu itibarıyla. Herkes mutlu oluyor, diyor ki: “Ya, bu sene bu alacaklarımız kısa zaman içerisinde ödenecek.” Sayın Maliye Bakanına bunu söylediğim zaman, dedi ki: “Orada dikkat edin, ‘Belli bir takvime göre ödenecek.’ diyor Sayın Başbakan.” Şimdi, vatandaş bunu görür mü, “Belli bir takvime göre ödenecek.” parantez içi lafını nereden duyacak, önemseyecek? Bütün herkes, bu ödemelerin bu Katma Değer Vergisi Kanun Tasarısı’yla yapılacağını, geçen sene KGF ödemeleriyle piyasada sağlanan hareketliliğin, canlılığın bu sene KDV iadeleriyle sağlanacağını düşündü. Sonra Komisyon görüşmeleri sırasında detayına girince öğrendik ki öyle bir şey söz konusu değil. Bu geçmişten gelen, 2017 sonu itibarıyla 167 milyar olan, 2018 sonu itibarıyla da yaklaşık 200 milyara çıkacak, katma değer vergisi alacakları, vatandaşın ve şirketlerin alacağı ayrı bir hesapta izlenecek ve zaman içerisinde Maliye Bakanlığının çıkaracağı usul ve esaslara göre ödenecek veya mahsubu temin edilecek. Yani çok ileriki yıllara bırakılıyor bu, ayrılıyor, bugüne kadar olan yani 2018 sonuna kadar olan, 2019 başından itibaren hesaplanacak olan KDV’ler ayrı, 2018 sonuna kadar olanlar ayrı değerlendirilecek yani bir anlamla ödenmeyecek ya da çok uzun yıllara yayılacak. Yani devlet alacağına şahin, vereceğine karga misali alacağının üzerine bir anlamda yatmış olacak bu 200 milyar liralık alacağın. Ki bunun bir kısmı kamunun, KİT’lerin, belediyelerin alacağıdır ama çok önemli bir kısmı, 2018 sonu itibarıyla olursa 200 milyarın yaklaşık 120, 130 milyarı özel sektörün ve şahısların, vatandaşların alacağıdır; bir anlamda devlet üzerine yatmış olacak, maalesef böyle bir durum var, bununla ortaya çıkan budur.

Değerli arkadaşlarım, şu söylendi: “Bu bir reformdur.” Biraz önce okudum, Sayın Başbakan da bunu ifade ediyor, Sayın Maliye Bakanı da Komisyonda bu konuda görüş belirtti ama daha sonra tartışmalarımız sırasında “Yani reform değilse de reform mahiyetindedir.” dedi.

CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) – Reform, reform…

BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) - Reformla hiçbir ilgisi yok maalesef, keşke bir reform yapılabilse.

Şimdi, reform olmasını diliyorum, diliyorum reform olmasını çünkü katma değer vergisinde gerçekten reforma ihtiyaç var arkadaşlar. Bizim vergi sistemimizde daha doğrusu reforma ihtiyaç var. Vergide muhakkak reform yapılması lazım. Bir ekonomi politikası vardır, onun altında maliye politikası vardır, maliye politikasının altında da vergi politikası vardır; bunların uyumlu olması lazım. Bizim vergi politikamız maalesef yanlış, sıkıntılı, vergi almasını bilmiyoruz -biraz önce değerli konuşmacılar da anlattılar- harcamalar üzerinden özellikle vergi alıyoruz. Dolaylı vergilerin yükü çok fazla vatandaş üzerinde, eziliyor. Eşitsiz, adaletsiz bir vergi yapımız var. Vergide reform şart bir kere ama katma değer vergisi için reform ayrıca şart. Maliye Bakanımız sık sık ifade ediyor, gelir ve kurumlar vergisinin birleştirileceğini, vergide reform yapılacağını söylüyor ama bir türlü bunu maalesef Meclisimize getiremedi, bu hazırlığı yapamadılar yani birkaç kere bundan önce geldi ama geri çekilmesi gerekti, geri çekilmek zorunda kalındı.

Katma değer vergisi için de reform yapılması lazım ama katma değer vergisinde sorun burada yapılanlar değil, onun için reform değil diyorum. Katma değer vergisinde sorun şu: O kadar çok istisna ve muaflık var ki katma değer vergisi uygulanmıyor. Hâlbuki katma değer vergisi otuz üç yıldır uygulanan, 1984’te çıkmış, 1/1/1985’ten itibaren yürürlüğe girmiş çağdaş bir vergi. Ama katma değer vergisi mantığında şu var: Her aşamada belgelendirilmesi ve bir önceki dönemden ödenen verginin mahsup edilerek, belgelendirilerek tüketiciye en son yansıtılması; bu öngörülüyor. Burada bir otomatik stabilizatörlük görevi var, denetim görevi var. Dolayısıyla istisna ve muaflıkların çok fazla olmaması lazım katma değer vergisinde ama o kadar çok katma değer vergisinde istisna ve muaflık var ki anlatılmaz ve bununla da bu “reform” diye nitelendirilen düzenlemeyle de maalesef tekrar istisna ve muaflıklar artırılıyor.

Maliye Bakanlığının bizim Komisyon çalışmaları sırasında Vergi Harcamaları Raporu diye 2017’yle ilgili bir çalışması oldu. Kendilerine teşekkür ediyoruz. Özellikle bizim talebimiz üzerine de yapıldı bu detaylı çalışma. Sonraki yılları da aynı şekilde bekliyoruz. Oradan bir bölüm okuyacağım bu istisna ve muaflıklarla ilgili. Bakın değerli arkadaşlar, 2016’da 17 milyar 435 milyon lira sadece katma değer vergisinde istisna ve muafiyet var, 17 milyar 435 milyon. 2016’da tahsil edilen katma değer vergisi ne kadar biliyor musunuz? 53 milyar. 53 milyar, 17 milyar… Yani tahsil edilen katma değerin üçte 1’i kadar istisna ve muafiyet var. Böyle bir katma değer vergisi sistemi olur mu? Böyle bir katma değer vergisi otomatik stabilizatör olabilir mi? Denetim, kontrol sağlayabilir mi her aşamasında? Bakın, 2017 içinde 55 milyar liralık bir tahsilat var. 2017’de de hedeflenen katma değer vergisinin altında kalınmış yani gerektiği kadar tahsilat yapılamamış 2017’de de. Hedeflendiği kadar tahsilat yapılamıyor -biraz önce de anlattığım gibi- yani devlet yapması gereken katma değer vergisi iadelerini veremiyor. Hem katma değer vergisine iadesini yapamayan bir Maliye Bakanlığı var hem de katma değer vergisi tahsilatını yapamayan Maliye Bakanlığı yani ikili bir açık söz konusu, ikili bir zafiyet söz konusu. Biraz önce okuduğum gibi, tahsil ettiği katma değer vergisinin üçte 1’i kadar -ki böyle bir şey söz konusu olmaz- istisna ve muaflık var. 2017 için söylüyorum, katma değer vergisi, millî hasılamız, gayrisafi yurt içi hasıla 2017 için tahmin edilen 3 trilyonun üzerinde orta vadeli programa bakarsanız, 55 milyar. 3 trilyonun üzerindeki bir gayrisafi yurt içi hasılada yüzde 18’dir katma değer vergisi, temel rakam. 55 milyar nasıl tahsilat yaparsınız, bu çok düşük bir rakam. Demek ki bazı sıkıntılar var; bu da rakam olarak bunu gösteriyor. Yapılması gereken bunların düzeltilmesi. “Katma değer vergisini daha rasyonel, gerçekçi tahsil edebileceğiz, katma değer vergisinde artış sağlayacağız.” diyor muyuz bununla? Yok. İadeleri hemen yapabilecek miyiz? Yok. Peki, katma değer vergisini bu gayrisafi yurt içi hasıla içerisinde makul bir orana getirebilecek miyiz? O da yok. Bunun neresi reform o zaman? Reform bir tarafı var mı bunun? Sayın Maliye Bakanımızın dediği gibi, en fazla söyleyebileceğimiz “Reform mahiyetindedir.” O da çok iyi niyetli bir betimleme olur.

Biraz önce söylediğim gibi, bu getirilen düzenlemeyle, tasarıyla eski ve yeni katma değer vergileri ayrılıyor. Eski, biriken katma değer vergisi uzun bir vadede ödenecek, yeniler de yine Maliye Bakanlığına bırakılan yetkiler çerçevesinde ödenecek. Daha doğrusu, eski katma değer vergileri de yeni katma değer vergileri de birikenler de Maliye Bakanlığına verilen yetkiler çerçevesinde ödenecek.

Değerli arkadaşlarım, Maliye Bakanlığına süreyle ilgili olarak; indirim ve iade için belirlenen süre, sektör ve işletme büyüklüklerine göre yetki veriyoruz. Bakın, süreyle ilgili, ödeme süresiyle ilgili, sektörle ilgili ve işletme büyüklüğüyle ilgili yetki veriyoruz. Bunları belirlemeye Maliye Bakanlığı yetkili olacak, aslında bu çok yanlış. Aslında bir anlamda Maliye Bakanlığı vergi konusunda Anayasa’ya aykırı bir şekilde yetkilendirilmiş oluyor; bu yanlış. Ancak iade ve indirime ilişkin usul ve esasları belirlemeye Maliye Bakanlığı yetkili olunca Maliye Bakanlığının bu konuda sıkıntıları olacak demektir ya da Maliye Bakanlığı eğer bu konuda iyi niyetli değilse “Şu vakfa şu parayı yatırın. Şu bağışta bulunun şu derneğe…” Bunlar söz konusu olacak. Maliye Bakanlığının yetkisinde olan bir iade ve indirim sistemi maalesef sıkıntılar getirecektir. Maliye Bakanlığının aslında bu yetkiyi almaması lazımdı. Sayın Maliye Bakanı Bakanlıktan yetişmiş, dürüst, düzgün bir değerli arkadaşımız ama Maliye Bakanlığına bu yetkinin verilmesi maalesef sıkıntılar çıkaracaktır Maliye Bakanlığı için, çok sıkıntı çıkaracaktır. Böyle bir yetki yanlış bir yetkidir değerli arkadaşlarım, istismar edilecektir; şirketler, insanlar bu iadeleri alabilmek için maalesef birçok yola başvuracaklardır.

Peki, bunları söylüyorum ama nasıl olması lazımdı katma değer vergisinde reformun? Yapılması gereken ne olmalıydı?

Değerli arkadaşlar, yapılması gereken, istisnaların ve muafiyetlerin büyük ölçüde ortadan kaldırılması ve vergi oranlarının düşürülmesiydi. Yani yüzde 18’lik temel oranı aslında başlangıçta düşürecektik, muafiyet ve istisnaları da mümkün olduğunca azaltacaktık.

Bakın, katma değer vergisi ilk çıktığında, ilk çıktığı yıllarda 2 milyon 900 bine kadar mükellef sayısı vardı katma değer vergisinde. Görüşmeler sırasında duyduk, öğrendik ki mesela, İstanbul’da Sayın Bakan Temizel o zaman İstanbul Defterdarı, 1 milyon 347 bin katma değer vergisi mükellefi var; İstanbul’da bugün, bugün için katma değer vergisi mükellef sayısı 765 bin. O zaman, bakın ilk çıktığı zaman 1985’te, otuz üç yıl önce 1 milyon 347 bin, bugün 765 bin mükellef sayısı. Ee, burada bir anormallik var. Siz bunları düzeltemiyorsanız katma değer vergisinde nasıl reform yapıyorsunuz? Mümkün müdür? Ve Türkiye genelinde bir ara, ilk çıktığı yıllarda 2 milyon 990 bin olan, 3 milyona yaklaşan sayı, bugün 2 milyon 590 bin şubat itibarıyla.

Değerli arkadaşlar, reform yapıyorsa bir Bakanlık, Maliye Bakanlığı bu konuları düzeltir; katma değer vergisi tahsilatını artırır, iadelerini yapar bu kadar biriktirmez ve mükellef sayısını da artırır ve bu konularda da, Maliye Bakanlığı iade ve mahsup konularında da işletme büyüklüklerine göre indirim ve iadeyle ilgili süreler konusunda, sektörler konusunda yetki almaz. Bunlar büyük sıkıntılar çıkaracak, maalesef sistemi bozacak işlemlerdir. Önümüzdeki yıllarda da göreceğiz, maalesef göreceğiz bütün bunları.

Değerli arkadaşlarım, bu tasarıda birçok konu var katma değer vergisiyle ilgili; özetlemeye çalıştım. Biraz sonra herhâlde Sayın Bakan da neler getirdiklerini anlatacaklardır, bu istisna ve muafiyetleri genişletiyor. Bunlarla ilgili olarak çok fazla eleştiri yapmayacağım ama genel olarak bunlar yanlış işler.

Yalnız son anda getirilen önemli bir madde var, 24’üncü madde. Bununla YÖK Kanunu’nda geçici bir maddeyle düzenleme yapılıyor. Diyor ki: “Devlete ait üniversitelerin tıp fakültelerine bağlı sağlık uygulama ve araştırma merkezi döner sermaye işletmelerinin 31/12/2017 tarihi itibarıyla -2018 yok, 2017 sonu itibarıyla- muhasebe kayıtlarında yer alan ilaç ve tıbbi malzeme alımlarına ilişkin borçları, ikinci fıkrada belirtilen şartların birlikte gerçekleşmesi halinde, Maliye Bakanlığı bütçesinden işletmeye verilen borç karşılığında ilgili döner sermaye muhasebe birimi tarafından defaten ödenir.” Komisyonda öğrendiğimize göre 3,5 milyara yakın devlet hastaneleriyle ilgili olarak bir borç söz konusu piyasaya. Medikal malzeme, ilaç ya da para medikal satanlar, bu işlerin ticaretiyle uğraşan işletmeler büyük sıkıntı içerisinde. 3,5 milyar çok büyük bir para, şimdiye kadar biriktirilmemesi gereken bir paraydı. İyi çalışan bir devlette, bir sistemde bu para birikmez ve öğrendiğimize göre 2013 yılından beri birikenler var. Bakın, beş yıldan beri ödenmeyip de bugüne gelenler var. Şimdi, bu geçici maddeyle Maliye Bakanlığı bunu ödeyeceğim diyor. Peki, nasıl ödeyecek? Maliye Bakanlığı diyor ki: Bakanlar Kurulunca belirlenecek olan iskonto oranlarının uygulanması sonucu -yani alacaklara belli iskonto oranları uygulanacak Bakanlar Kurulunca belirlenecek- bunu alacaklı işletmeler kabul ettiğini beyan edecek, bildirecek, bütün mahkemelerden vazgeçecek, daha sonra da mahkemeye gitmeyeceğini taahhüt edecek -çok ağır şartlar- bütün bunlardan sonra, bunları da beyan ettikten sonra Maliye Bakanlığı istediği şekilde -yine bu konuda yetki almış Maliye Bakanlığı- keyfîne göre bu işletmelere ödemeleri yapacak. Değerli arkadaşlarım, Maliye Bakanlığı devlettir bir anlamda. Maliye Bakanlığı bu konularda yetki alıyorsa sıkıntı olacak demektir. Biraz önce katma değer vergisi iadeleri için söylediğim sözü burada söylemek zorundayım. Maliye Bakanlığı alacaklılara bu parayı ödeme sırasında yine “Şuraya buraya bir ödeme yap.” dendiğinde... Yani bunları da düşünmek zorundayız, söylemek zorundayız. Buna göre o vakıflara, derneklere bağışta bulunanlara öncelik kaydıyla yapılmasa bile bunlar söylenecektir, sıkıntı çıkaracaktır, Maliye Bakanlığı kendi başına büyük bir dert alıyor demektir. Bu iadelerin yapılması lazım ve bundan sonra da devlet hastaneleriyle ilgili ödemelerin, diğer ödemelerin zamanında yapılması lazım çünkü değerli arkadaşlarım, devlet zamanında ödemelerini yapmadığı için medikal malzeme fiyatları, ilaç fiyatları ya da paramedikal malzeme fiyatları çok yüksek rakamlardan maalesef devlet hastanelerine veriliyor. “Sen bana alacağımı zaten bir sene içerisinde ödemezsin ki. Ben sana gelecek senenin rakamlarıyla vermek zorundayım.” deniyor ve bütün bunlar büyük sıkıntılar getiriyor devlete, yük oluyor. Ondan sonra da böyle kanunlarla bunlar çözülmeye çalışılıyor. Bunlar doğru işler değil. Bir de çalışan sistem içerisinde devletin bunları zamanında ödemesi lazım, bu tür sıkıntıların çıkarılmaması lazım.

Değerli arkadaşlarım çok teşekkür ediyorum sabrınız için. Saygılar sunuyorum. Hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.

Tekrar Regaip Kandili’nizi kutluyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kuşoğlu.

Şahıslar adına ilk söz Çorum Milletvekili Tufan Köse’ye aittir.

Sayın Köse, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

TUFAN KÖSE (Çorum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle insanlığa, barışa, birlik ve beraberliğimize edeceğimiz duaların kabulü dileğiyle ülkemizin, tüm Müslüman dünyasının Regaip Kandili’ni kutluyorum.

Afrin’de, Bitlis’te şehit olan askerlerimize Allah’tan rahmet diliyorum, yaralılarımıza acil şifa diliyorum.

Değerli arkadaşlarım, tabii, ülkemizde hepimizin de bildiği gibi, az evvel Bülent Bey “eşitsiz ve adaletsiz” dedi, ben “adaletsiz ve zalim” diyeceğim, adaletsiz ve zalim bir vergi düzeni var. Nasıl adaletsiz ve zalim bir vergi düzeni? Yoksuldan da zenginden de aynı oranda vergi alan, vergi düzeni kuran dolaylı vergiler maalesef ülkemizin bütçesinin yüzde 70’ler seviyesini oluşturuyor. Yani örnek olsun, biraz ironide olacak ama 700 bin dolarlık rüşvet kol saatini takan bir eski bakan ile asgari ücretle çalışan bir işçi dertlendiklerinde, efkârlandıklarında bir sigarayı aynı vergi oranıyla alıp aynı vergi oranıyla içiyorlar. “Zalim ve adaletsiz vergi düzeni” diye kastettiğimiz bu.

Yine değerli arkadaşlarım, bir kısım düzenlemeler yapılmış ama örnek olsun, yıllardır taahhüt ettiğimiz, partimizin de seçim beyannamesinde olan çiftçinin kullandığı mazottan alınması gereken KDV’nin ve ÖTV’nin kaldırılması yönündeki taleplerimiz yine dikkate alınmamış, çiftçinin kullandığı mazot yüzde 60’lar oranında özel tüketim vergisi ve katma değer vergisini hâlâ içeriyor. Bunda da bir iyileştirme yapılmamış, bu anlamda da doğru bir şey değil.

Yine yıllardır söylüyoruz, yattan, kotradan, deniz taşıtlarından filan alınan KDV oranları yüzde 1, bunda da bir düzenleme olmamış. Pirinci pakette alırsan yüzde 8, efendim, açık alırsan yüzde 1, bunda da bir düzenleme yapılmamış. Yani sonuçta yoksul halkımızın gelir düzeyine dokunan esaslı bir değişiklik olmamış. Bu anlamda doğru bir tasarı olmadığını düşünüyoruz.

Ben tabii, mesleğim gereği hukukçuyum. Ülkemizde son günlerde yaşanan hukuk katliamlarından da biraz bahsetmek istiyorum, kanunun bu yönüne değindikten sonra.

Bu hafta içerisinde Cumhurbaşkanının himayesinde, bakın, bu söz de çok önemli, Cumhurbaşkanının himayesinde bir hâkim, savcı kurası demokratik hiçbir ülkede yapılamaz. Cumhurbaşkanının himayesinde, FETÖ sızıntısı nedeniyle ertelenen hâkim ve savcıların kurası sarayda çekildi, hepimiz izledik. Bakın arkadaşlar, herkes ayaktaydı ve huşu içerisinde bir partinin genel başkanını alkışlıyordu. “Herkes” dediğimiz insanlar adalet dağıtacak, Türk milleti adına hüküm verecek hâkimler, yeni hâkimler. Bu hâkimler büyük bir huşu içerisinde Cumhurbaşkanını alkışladılar ve dünyaya bir fotoğraf verdiler; önler düğmeli, hepsi ayakta. Şimdi, bu fotoğraf, yargıyı üçüncü kuvvet olmaktan çıkarıyor değerli arkadaşlarım. Saraya, bir partinin Genel Başkanı olan Cumhurbaşkanına kul eden bir düzen kuran fotoğraftır bu fotoğraf. Yine bu fotoğraf yargıyı, üçüncü kuvveti yani yasama, yürütme, yargı olmaktan çıkaran düzenin yansımasıdır. Bu fotoğraf, bir partinin yani Adalet ve Kalkınma Partisinin üniformasını yargının üzerine giydiren bir tablonun fotoğrafıdır. Değerli arkadaşlarım, bu tablo -bir genel başkan yardımcımız çok güzel söylemiş- tosuncuk düzeninin fotoğrafıdır. Tosuncuk düzeni ne demek? Tosuncuk düzeninde bu milletin evlatlarının yeri yok, bu milletin evlatlarının dayanabileceği bir dal yok. Bu fotoğraf, kuvvetler ayrılığını, bağımsız yargıyı, ayaklara vurulmuş bir pranga olarak gören zihniyetin yansıdığı bir fotoğraftır. Bu fotoğrafta yine bu milletin öz evlatlarının, yoksul halkımızın yeri yok.

Bakın, bu fotoğrafın yansımaları 2018 yılında ülkemizde nasıl oluyor değerli arkadaşlarım, bu fotoğraf sıradan, basit bir fotoğraf değil. Örnek olsun, geçtiğimiz günlerde bu kuranın çekiminde, 1.236 hâkim ve savcının atandığı kura çekiminde 100 küsur hâkim iktidar partisinin, AKP’nin il başkanı, ilçe başkanı, kadın kolları başkanı, ilçe yöneticisi olabiliyor. Aslında alkışlayanların niye alkışladığına şaşırmıştık biz, hâkimler alkışlar mı diye de baktığımızda tabloya, hâkim falan değilmiş bunlar, bir partinin üyeleriymiş, yöneticileriymiş, onun için ayağa kalkıp huşu içerisinde alkışlıyorlarmış. (CHP sıralarından alkışlar)

Bakın değerli arkadaşlarım, bu fotoğrafın yansımasında milletin çocuklarının yeri yok demiştim, tosuncuk düzeninde. Kimin yeri var? Danıştay Başkanının kızının yeri var. Danıştay Başkanının kızı hiçbir teamülde olmayacak biçimde atanıyor, ertesi gün Ankara’ya geliyor. Neymiş? Eş durumu imiş. Efendim, bu öğretmenlerin altı yıldır eş durumu tayinleri yapılmıyor, onların başları kel mi? Yani Danıştay Başkanı bir partinin “adalet yürüyüşü”ne “sözde adalet” demenin ödülünü burada kızının tayinini yaptırarak alıyor.

Bakın, arkadaşlar, bu fotoğrafın, bu tablonun Türkiye'deki yansıması ne oluyor biliyor musunuz? Cumhurbaşkanının başdanışmanı, bir eski milletvekiline “Yargıdaki Alevi düzenine, yüksek yargıdaki Alevi hâkimiyetine son verdim.” diyebilecek cesareti buldurabiliyor bu fotoğrafın yansıması. Bakın, bir başdanışman bunu söyleyebiliyor. Şunu söyleyeyim ben size: Eğer, herhangi bir dönemde yüksek yargıda Alevi hâkimiyeti olmuş olsaydı siz bugünkü adaletsiz ve zalim düzeninizi bu kadar kolaylıkla kuramazdınız, buna izin vermezdi o insanlar.

Değerli arkadaşlarım, yine, bu düzen, bu tablo, FETÖ şüphelilerinin rüşvet karşılığında ve “itirafçı” kılıfı adı altında el altından tahliye edildiği bir düzenin fotoğrafıdır. Maalesef, milyon dolarlar dönüyormuş arkadaşlar. Bunu sizin partinizin bir milletvekili itiraf etti burada.

Bu tablo, bu fotoğraf, hukuk fakültesi birincisinin, ailesinin sadece Cumhuriyet Halk Partili olduğu için, hukuk fakültesi birincisi olmasına rağmen, mülakatta elendiği bir düzenin adıdır.

Değerli arkadaşlarım, Fetullah Gülen terör örgütünün Danıştay ve Yargıtayda atama yaptığı dönemde o dönemin Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç “Allah verdikçe veriyor.” diye bir söz etmişti, hepiniz hatırlıyorsunuz bunu. Bu uygulamalarınız devam ettiği sürece, bu tür yanlı atamalarınız devam ettiği sürece bugün şikâyet ettiklerinizin çok daha beteriyle hem siz karşılaşacaksınız hem de bu ülkeyi karşı karşıya getireceksiniz.

Bakın arkadaşlarım, Amerika Birleşik Devletleri, başkanlık rejiminin en iyi uygulandığı bir ülke. Amerika Birleşik Devletleri'nde “Birliğin Durumu” adı altında bir toplantı yapılıyor Kongrede ve geleneksel olarak orada Amerikan başkanları konuşma yapıyor. Geçtiğimiz yılda da bu yılda da yapılan konuşmalarda ön sırada bir grup kalkmıyor ayağa, diğerleri, bütün salon ayağa kalkıyor Kongrede ve ayağa kalkanların hepsi başkanın konuşmasını alkışlıyor. Ayağa kalkmayanlar kimler biliyor musunuz? Federal mahkemenin üyeleri, yüksek yargıçlar, tarafsızlıklarımıza gölge düşer diye ayağa kalkmıyorlar ve alkışlamıyorlar. Bakın, bununla da yetinmiyorlar, 9 üyenin 3’ü de o toplantıya bile gitmiyor. Düşünün, bizdeki o toplantıya, saraya bir Danıştay Başkanının, Yargıtay Başkanının gitmediğini. Allah saklasın, ya FETÖ’cülükten ya rüşvetten ya başka bir şeyden gözaltına alınıp tutuklanması ve uzun yıllar cezaevinde kalması işten bile değil.

Yine o toplantıda bir grup daha ayağa kalkmıyor arkadaşlar, o grup da askerler. Yani siyasetüstü kurumlar, yargı ve asker ABD başkanının Kongrede yaptığı toplantıda tarafsızlıklarına gölge düşer diye ayağa kalkmıyor.

Tabii, şimdi Danıştay Başkanı Hanımefendi, cübbe giymekle kimse tarafsız olmuyormuş. Meslek ahlak ve duyarlılığına sahip olmakla insan yargıç oluyor ve tarafsız oluyor. Buradan kendisine sesleniyorum: Ona biz bu memleketin Danıştay Başkanı demiyoruz; sarayın kulu, kölesi, bağımsızlığını, tarafsızlığını kaybetmiş sıradan bir insan gözüyle bakıyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi, arkadaşlar, bu konuda söylenecek çok söz var. Et kokarsa tuz var, tuz kokarsa ne var diye biz Anayasa oylamaları sırasında çok konuşmuştuk 2010’da da, 2017’de de. Fakat gelgelelim, geldiğimiz noktada tuz koktuğunda yargının hâli bu noktada.

Şimdi, ben şeker fabrikası da bulunan bir ilin milletvekili olarak, Sayın Bakan da buradayken şeker konusunda birkaç şey söylemek istiyorum. Önce Çorum ilinin Adalet ve Kalkınma Partili Milletvekili Salim Uslu’yu şeker fabrikaları konusundaki düşüncesini özgürce açıkladığı için kutluyorum ki ben biliyorum, iktidar partisi milletvekilleri içerisinde de birçok milletvekili arkadaşımız şeker fabrikasının özelleştirmesine karşılar.

Şimdi, Sayın Cumhurbaşkanının çok güzel bir sözü var, diyor ki: “Dünya 5’ten büyüktür.” Vallahi ben bu sözü seviyorum, Allah için. Eğer içtenlikle söylüyorsa çok yerli yerinde bir sözdür, antiemperyalist bir duruştur. Türkiye de Cargill’den büyüktür efendiler. Yani bir şeker tröstünün, nişasta bazlı şeker tröstünün emrine biz şeker fabrikalarını özelleştirerek binlerce çiftçiyi, binlerce nakliyeciyi, işçiyi işsiz bırakmayız, o şeker fabrikalarını kapattıramayız. Biz bunun önünde Cumhuriyet Halk Partisi olarak dağ gibi, kale gibi duracağız. Şeker vatandır, şeker satılamaz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TUFAN KÖSE (Devamla) – Bir dakika veriyor musunuz…

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

Buyurun.

TUFAN KÖSE (Devamla) – Biz bunun karşısında Cumhuriyet Halk Partililer olarak dağ gibi, kaya gibi duracağız, milyonlarca çiftçimizin de, çalışan işçilerimizin de, nakliyecilerimizin de, hayvancılarımızın da yani tamamını ülkemizin, Anadolu’muzun yoksul insanı olan o insanlara sahip çıkmayı sürdüreceğiz. Şeker vatandır, şeker satılamaz diyoruz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın Usta, sisteme girmişsiniz.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

23.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, hasılat esaslı vergilendirmenin sisteme dâhil edilmesinin doğru olmayacağına ilişkin açıklaması

ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Katma değer vergisine ilişkin bir kanun tasarısını görüşüyoruz. Tabii, konunun tümüne ilişkin olarak Denizli Milletvekilimiz Emin Haluk Ayhan Bey görüşlerimizi paylaştı ancak ben de yıllarca vergiyle uğraşmış, vergi politikasıyla uğraşmış birisi olarak, biraz da vicdani bir sorumluk olarak buradaki bir konuya ilişkin görüşlerimi paylaşmak istiyorum.

Şimdi, burada, sisteme “hasılat esaslı vergilendirme” şeklinde 12’nci maddeyle bir şey getiriliyor. Aslında, baktığımız zaman, bu, bir götürü vergilendirme ve otuz üç yıl önce yani Türkiye’nin ve dünyanın şartlarının çok daha ilkel olduğu dönemlerde bile, vergi ilk gelirken bile konulmamış bir şeyi otuz üç yıl uygulanmadan otuz dördüncü yıl uygulamasında sisteme böyle bir şey entegre etmenin ben doğru bir yaklaşım olacağını düşünmüyorum.

Burada, tabii, sorun şu: Bir kısım küçük mükellefler var veya işte vergi alacakları çok fazla doğabiliyor, onlar belki çözülmeye çalışılıyor. Ancak bunun çözümü, istisna ve muafiyetlerin azaltılması ve indirimli KDV oranları listesinin azaltılmasıdır. Yani dünya uygulamaları da hep bu şekildedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

ERHAN USTA (Samsun) – Burada, tabii, asıl Adalet ve Kalkınma Partisinin politika dokümanlarına, hem partinin hem de devletin politika dokümanlarına bakıldığında da hep istisna ve muafiyetler azaltılacaktır diye politikalar görürsünüz. Diğer bir taraftan da bu kanunda, tabii, istisna ve muafiyetlerin arttığını da görüyoruz. Dolayısıyla sistem çalışamaz hâle geliyor.

Sayın Bakanım, mevcut sistemde KDV’de değil, gelir vergisinde örneğin veya diğer vergiler de götürü usulde veya işte küçük esnaftır yani çiftçi, bu tür muafiyetleri veya götürü uygulamaları kaldırmamız gerekirken hatta ve hatta sistemde stopaj, hiçbir şekilde artık, bundan sonra, bu çağda nihai vergilendirme olmaması gerekirken yani beyan usulüne tamamen geçilmesi gerekirken şimdi sistemi geriye götürecek bu tür bir ekleme yapılmasının ben doğru olmayacağını düşünüyorum.

Lütfen, bu anlamda tekrar konunun değerlendirilmesinin -elbette değerlendirilmiş, bir karar da verilmiş gerçi ama- yararlı olacağını düşünüyorum. Bu, idarenin çok yetersiz olduğu dönemlerde düşünülebilecek bir şeydir. Çok şükür vergi idaresiyle ilgili ciddi reformlar yapıldı, kapasitesi geliştirildi. Ben, Türkiye’nin böyle bir şeye ihtiyacı olmadığını düşünüyorum, bundan dönülmesi gerekir diye düşünüyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Katma Değer Vergisi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/926) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 535) (Devam)

BAŞKAN - Şimdi söz sırası, Hükûmet adına Maliye Bakanımız Sayın Naci Ağbal’a aittir.

Sayın Ağbal, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Sayın Başkanım, çok değerli milletvekilleri; sözlerimin başında İslam âleminin Regaip Kandili’ni tebrik ediyorum, bu gecenin hepimizin birliğine, beraberliğine vesile olmasını yüce Allah’tan niyaz ediyorum.

Bugün huzurlarınıza Katma Değer Vergisi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında Hükûmet adına görüşlerimizi ifade etmek üzere çıkmış bulunuyorum. Öncelikle, yapılacak bu yasal düzenlemenin ülkemiz ekonomisine hayırlar getirmesini niyaz ediyorum. Önemli bir yasal değişiklik yapıyoruz. Katma değer vergisi, hepinizin bildiği üzere otuz üç yıldır uygulanan bir sistem. Zaman içerisinde birçok değişiklik yapıldı ama hiçbir zaman için bazı temel müesseselerle ilgili bir değişiklik olmadı. O açıdan bu değişikliği son derece önemli buluyorum. Buna “Reform.” demiş olmanızın da “Reform değildir.” demiş olmanızın da bir kıymeti yok. Esas olan burada, vatandaşın, ekonominin beklentisi olan ihtiyaçları karşılıyor muyuz, karşılamıyor muyuz? Bu kanun tasarısını hazırlarken bütün meslek örgütleriyle, sivil toplum örgütleriyle, iş âlemiyle, küçük esnafla, esnaf odalarıyla bir araya geldik; konuşulmadık, görüş alınmadık herhangi bir kurum kalmadı. Başka ülke uygulamalarını teker teker inceledik. Avrupa Birliği ülkelerinde katma değer vergisi kanunu uygulamalarını gözden geçirdik, analiz ettik. Yine, burada, sahada karşılaşılan sorunlarla ilgili analizler yaptık. Özellikle yapacağımız düzenlemelerin ekonomik etkileri konusunda, vergi sistemi üzerinde doğuracağı etkiler konusunda senaryo analizleri yaptık. Bir yıla yakın bir ön hazırlık dönemi olan bir kanun tasarısı çalışması ve ortaya çıkan neticeleri ve önerileri de paydaşlarla tekrar konuştuk ve bugün memnuniyetle görüyoruz ki önce Plan ve Bütçe Komisyonun görüşülen şimdi Genel Kurula gelen kanun tasarısı gerçekten Katma Değer Vergisi Kanunu uygulaması bakımından beklentileri karşılayan, herkesin “Bir an önce yasalaşsın.” dediği bir kanun tasarısı. Neden? Mükellefe kolaylıklar getiriyor, işletmelere kolaylıklar getiriyor, onların üzerindeki yükleri alıyor.

Şimdi, deniyor ki “Bir kanunun reform olup olmadığını belirleyen şey, vergi oranlarında indirim olup olmadığı, istisnalarla ilgili getirdiği yaklaşım.” Komisyonda da ifade ettim, bu tasarının en büyük iddiası şudur: İşletmeler üzerindeki vergi yükünü aşağı çekiyor. Bu önemli mi? Önemli tabii çünkü otuz üç yıldır uyguladığımız Katma Değer Vergisi Kanunu'nda otuz üç yıldır diyoruz ki işletmelere: Alışlarınız sırasında ödediğiniz KDV'yi satışlarınız sırasında tahsil ettiğiniz KDV’den düşüp bir şekilde bunu gideremezseniz bu katma değer vergisi yükü sizin üzerinize kalacak. Yani işletme olarak adı konulmamış, kanunla belirlenmemiş bir vergi yüküne efektif olarak katlanıyorsunuz. Bu vergi yükü kartopu gibi yıllar itibarıyla büyüyor, büyüyor, büyüyor; işletmeler üzerinde âdeta bir kambur hâline gelmiş. İşletmelerin bilançolarında KDV alacağı olarak gözüken bir rakam var ama bu rakamları yıllardır alamıyorsunuz. Hatta mevcut sistemde yatırımcı âdeta cezalandırılıyor. Bir yatırım yapıyorsunuz, istihdam sağlamak için, ihracat yapmak için önemli bir konuda ciddi bir yatırıma girişiyorsunuz ama mevcut sistem size diyor ki: Yatırım sırasındaki yüklendiğiniz KDV’leri yıllar itibarıyla satışlar üzerinden tahsil ettiğiniz KDV’den düşerek almaya çalışın. Ne kadar? Ne kadar olursa. Bir vaat yok, taahhüt yok, süre yok, hiçbir yükümlülük yok. Devlet rahat, devlet orada diyor ki: Kardeşim, yaz. Herhangi bir şekilde bu talep edilemez. Şimdi, bu doğru mu arkadaşlar? Burada diyoruz ki: Katma değer vergisi bir tüketim vergisidir. Verginin yükümlüsü, üzerinde vergi yükü oluşacak kişi tüketicidir. Üreticiler, işletmeler Katma Değer Vergisi Kanunu bakımından sadece aracıdırlar; sistem ve zincir içerisinde alırlar, verirler ama esas vergi yükü tüketici üzerinde kalır. Ama efektif olarak bakıldığında bu sistem böyle olmamış.

Dolayısıyla, biz burada yaptığımız çalışmalarda bütün bu konuları analiz ettik. Vergi yükünü net bir şekilde azaltması bakımından, vergiye uyum maliyetlerini düşürmesi bakımından, işletmelere sağladığı kolaylıklar bakımından, adaletli olmayan vergi uygulamalarını kaldırması bakımından, evet, bu bir reformdur. Bir reformdan ne bekleriz? Vatandaşa kolaylık bekleriz; işinde, yapılan işlerde bir noktada vatandaş rahatlasın isteriz. Reform bir amaç değil ki, bir araç. Bu kanun bu anlamda kanunlardan beklenen amaçları sağlayan önemli bir yasal düzenleme.

Bugün katma değer vergisi veya dolaylı vergiler bakımından baktığımızda, Türkiye uygulaması OECD uygulamalarıyla, Avrupa Birliği uygulamalarıyla hemen hemen aynı. Devreden KDV’nin iade edilemezliği kuralı sadece ve sadece bizde var. Otuz üç yıl önce konulmuş, e, değişmesi lazım. Gelinen noktada bir mesele, bir kanun kuralı eğer ekonomi üzerinde yük oluşturuyorsa, ekonomi üzerinde yükümlülükleri büyütüyorsa onu çözmeniz lazım. Bu açıdan doğru bir yaklaşım olduğunu söylemem lazım. Burada birçok başka kolaylıklar da getiriliyor ve ben inanıyorum ki bu yasal düzenlemeden sonra katma değer vergisinde yepyeni bir dönem başlıyor. Kayıtlılığın artacağı bir dönem bekliyoruz çünkü neden? İşletmeler üzerinde kanunlarla yük getirmeniz o kadar bir vergiyi alacağınız anlamına gelmiyor; bazen bu, kayıt dışılığı destekliyor, kayıt dışılığa zemin hazırlıyor. Biz burada hakkaniyetli, adaletli, yapılan işlemin doğasına uygun kolaylıklar getirmek suretiyle aslında kayıtlılığı bir noktada da teşvik etmiş olacağız.

Katma değer vergisi iadesi sadece, şu anda, mevcut sistemde ihracat teslimlerinde veya indirimli orana tabi ürünlerin teslimlerinde kullanılan bir yöntem. Biz şimdi diyoruz ki: “İhracat olmasa da indirimli orana tabi bir işlem olmasa da on iki ay içerisinde giderilemeyen bir vergi yükü varsa devlet bunu iade eder.” Çalışmaları yaparken gördük, İngiltere’de bu bir ayda iade ediliyor. Yani ocak ayında yüklendiniz KDV’yi, bir ay sonra gittiniz, o KDV yükü üzerinizde kalmış, devlet size KDV’nizi iade ediyor. Biz de şaşırdık “Bir ayda acaba bu şekilde iade edilebilir mi?” diye ama sistem orada çalışıyor. Yani burada “İade etmeyeceğim.” demekle sistem çalışmıyor. Bugün “sahte belge, muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belge” dediğimiz birçok meselenin arkasında aslında bu yaklaşımlar da var. Biz burada ne yapıyoruz? On iki ay içerisinde iade edilmezse iadenin önünü açıyoruz. Ekonomideki imkânlarımızı ve mali imkânlarımızı değerlendirerek bu süreyi üç aya kadar indirme konusunda Maliye Bakanlığına yetki alıyoruz yani mükellefin lehine olmak üzere süreyi daha da erkene çekmenin önünü açıyoruz.

Şimdi, biraz önce burada ifade edildi, katma değer vergisi iadesiyle ilgili bu tasarı ne yapıyor? Değerli arkadaşlar, Hükûmet olarak, katma değer vergisi iadelerinin hızlandırılması, iade süreçlerinin kolaylaştırılması için birçok adım attık, atmaya da devam ediyoruz. Özellikle son iki yılda KDV iadelerinde işlemleri azaltan, bürokrasiyi azaltan, iadeleri daha hızlı yapan düzenlemeler yaptık. Sadece KDV iadelerini yapmak için özel ihtisas vergi daireleri kurduk. Bugün KDV iadelerinin yüzde 65’i son iki yılda kurduğumuz KDV iade ihtisas dairelerinde yapılıyor. Ne demek? İhtisas sahibi uzmanlar tarafından çok daha hızlı bir şekilde yapılıyor ve 2016 yılında yıllık 37 milyar lira olan KDV iadesi tutarını 2017 yılında 51 milyar liraya çıkardık. Yani burada iadelerin hızlı bir şekilde yapılması yapılan iadeleri de artırdı. Bu, ne oldu? Ekonomiye can damarı oldu. Aslında biz vatandaştan aldığımız parayı, borcumuzu daha hızlı bir şekilde ödedik. Onun için, burada, Hükûmet olarak KDV’yle ilgili meselelerdeki duruşumuz veya yaptıklarımız bu kanundan ibaret değil ki, bu kanundan önce de birçok Bakanlar Kurulu kararı çıkarttık, Bakanlık tebliğleri çıkarttık.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Şimdi yine zam yapıldı Sayın Bakan, son dakika yine zam gelmiş motorine.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Devamla) – Bakın, bugün artık ihracatçı beş iş günü içinde ihracat iadesini alabilir hâle geldi. Biz vatandaşımıza güveniyoruz, dolayısıyla bunları daha da kolaylaştıracağız. Bizim temel yaklaşımımız vergi kanunlarında vatandaşın işlerini kolaylaştırmak, vatandaşa güveni esas almak, kayıtlı ekonomiyi vergiye gönüllü uyum programlarıyla desteklemek ve bir noktada vatandaşı merkeze alan bir vergi politikasını uygulamak, bunu da inşallah yapmaya devam edeceğiz.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bunun Düzce’ye katkısı ne, Urfa’ya katkısı ne?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Devamla) – Değerli Vekilim, niye sabır göstermiyorsunuz? Niye anlayış göstermiyorsunuz? Sayın grup başkan vekilinden rica ediyorum yani burada konuşuyoruz, Meclisi bilgilendirmeye çalışıyoruz.

BAŞKAN – Siz Genel Kurula hitap edin Sayın Bakan.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Bakanım, tabii, doğru ama anlamadık yani.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Bakan, siz konuşmanıza devam edin.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Devamla) – Bu çok yakışıksız bir tutum, bu tutumu kınıyorum, bu tutum doğru bir tutum değil.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Her zamanki tutumu.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Ben de sizi kınıyorum, yirmi dakika geçti, konuya gelmediniz.

BAŞKAN – Sayın Tanal, lütfen, istirham ediyorum.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Devamla) – Her zamanki gibi kendinize yakışan şekilde davranıyorsunuz, bana göre şu anda herkes de sizin bu tavrınızı kınıyor, onu bilin yani.

BAŞKAN – Konuşmanın içeriğini siz belirlemeyeceksiniz Sayın Tanal.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Bakanım, kişi kendisine yakışanı yapar, siz konuşmanıza devam edin lütfen.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Zaten millet sizi ciddiye almadığı gibi, sizin kendi grubunuz da…

BAŞKAN – Sayın Tanal, istirham ediyorum, bakın, lütfen…

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Devamla) – Değerli arkadaşlar, ikinci olarak…Çok ayıp ya, çok ayıp yani.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Gerçeği söylüyorum.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Devamla) – Burada bir polemik yapmıyorum, Meclisi bilgilendirmeye çalışıyorum.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Polemiği siz yapıyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın Bakan, siz Genel Kurula hitap edin.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Devamla) – Gerçekten ayıp yani. Şurada bir iş yapıyoruz, burada gösterilen tavrı gerçekten yadırgıyorum. Gerçekten polemik yapmıyorum, teknik olarak açıklıyorum.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Konuşacak konu olmayınca bana sataşıyorsunuz. Şimdi ben söz alacağım, ben de size sataşacağım.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Devamla) – Allah size akıl fikir versin.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Amin!

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Allah sana akıl fikir versin. Bakın gelip dinleyen yok, grubunuz ciddiye almıyor, ciddiye.

BAŞKAN – Sayın Tanal…

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Devamla) – Katma değer vergisi…

BAŞKAN – Sayın Tanal, bakın, çalışma düzenini bozuyorsunuz, lütfen. Bakın, ikaz ediyorum sizi.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Grubunuz ciddiye almıyor sizi.

BAŞKAN – Sayın Tanal, istirham ediyorum, lütfen.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Devamla) – Katma değer vergisi stokuyla ilgili de burada önemli bir düzenleme yapıyoruz. Geçmişten gelen, vatandaşımızın yıllar itibarıyla bekleyen, alınmayan katma değer vergilerinin de iade edilmesinin önünü açıyoruz. Tabii ki burada bütçe imkânlarını dikkate alacağız. Burada, biraz önce hatip ifade ediyor, bütçe imkânları konusunda Maliye Bakanlığına bir yetki verildi ama -bunu Komisyonda da ifade ettim- buradaki uygulama, 2019-2020-2021 yıllarını kapsayan orta vadeli program çalışmaları sırasında bu madde kapsamında, geçmişten gelen KDV’den yapacağımız iade tutarını belirleyeceğiz, bunu orta vadeli programla paylaşacağız, bütçede bunun yerini, miktarını koyacağız ve Maliye Bakanlığı bu yetkisini hiçbir zaman için kişi veya şirket bazında kullanmayacak; sektörler bazında kullanacak, soyut, norma uygun, özellikle de yatırımı, üretimi teşvik eden alanlarda kullanılacak. Onun için, herhangi bir şekilde, iadede Bakanlığın yetki almış olması kişiye özel bir uygulama yapılmasını sağlamaz, asla da böyle bir şey aklımızdan geçmez, onu da yapacağız.

Bakın, bu kanun tasarısında önemli bir düzenleme de katma değer vergisi iadelerinin üç ay içerisinde yapılması konusunda yürütme organını bağlayan bir kural getiriyoruz. Diyoruz ki: Bir vatandaş, bir mükellef iadesini, eğer belgelerini vermişse devlet üç ay içinde bütün incelemelerini yapacak, üç ay içinde ödeyecek. Ödemezse devlet bu defa mükellefe, işletmeye bunun faizini ödeyecek. Dolayısıyla, bakın, devleti de sorumlu tutan, devleti de bağlayan, burada açık kurallar getiriyoruz ki bu da hesap veren devlet anlayışı bakımından son derece önemli.

Yine, ihracat teslimlerinde, biliyorsunuz mevcut sistemde sadece ihraç edilen malın bünyesine giren KDV kadar iade yapılabilirken burada ihracatı teşvik etmek amacıyla sadece yüklenilen KDV değil stoktaki mallara ilişkin de katma değer vergisinin iadesinin önünü açıyoruz. Bu da ihracatçılarımız bakımından son derece önemli bir düzenleme.

Burada, katma değer vergisi iade sürecini daha etkin hâle getirmek için Vergi Denetim Kurulu bünyesinde bir grup başkanlığı kuruyoruz, sadece bu KDV iade incelemeleriyle uğraşacak. 2 bin yeni eleman alıyoruz. Burada bir risk analiz merkezi kuracağız. Bazı haklı, riskle ilgili endişeler var, ben de aynı konuyu bildiğim için burada, ileride yeni getirdiğimiz kolaylıkların suistimal edilmemesi noktasında da idarenin kapasitesinin artırılması gerekiyor. O konuda da hem yasal düzenlemeleri burada yapacağız hem de uygulamada gerçekten iade süreçleriyle ilgili çok daha risk analizine dayalı çalışmaları yürüteceğiz.

Küçük işletmelerimiz için bir uygulama getiriyoruz, hasılat esaslı KDV iade sistemi. Sistemi basitleştiriyoruz. Bugün basit usulde de var benzeri bir sistem. Bu, otuz üç yıla ait bir uygulama değil. Bugün İngiltere’de bu sistem var yani modern vergi sistemlerinde küçük işletmeler lehine her zaman için basitleştirici, kolaylaştırıcı uygulamalar var. Bu getirdiğimiz sistemde küçük işletmeler satarken de alırken de belgesini almak zorunda. Satarken de alırken de KDV’sini ödemek ve KDV’sini beyan etmek zorunda, tahsil etmek zorunda. Bu bakımdan, sistemde bir götürü vergileme yapmıyoruz, sadece tahsil edilen KDV ile indirilen KDV arasındaki denge üzerinde vatandaşın lehine bir belirleme yapıyoruz. Dolayısıyla, burada hiçbir şekilde indirim KDV’yle ilgili bir belgeden vazgeçtiğimiz yok, indirim KDV’yle ilgili olarak belge düzenini ortadan kaldıracak bir sistem yok. Birçok sektörde -bunlar özellikle hizmet sektörleri- gerçekten bu tür bir yükümlülük mükellefleri tam tersine başka yanlışlara gitmekten kurtaracak. Bunu da sahadaki çalışmalarımız sırasında gördük.

Bakın, küçük işletmeler için KDV beyannamelerine bağlı ödeme sürelerini iki ay erteliyoruz yani bir vatandaş bundan sonra beyannamesini verdikten sonra bugün hemen öderken yeni getirdiğimiz sistemde ödeme süresini iki ay erteliyoruz. Hangi işletmeler için? Küçük işletmeler için. Bu da son derece önemli.

Tek istisnalarla ilgili, doğru, tasarıda genişleten düzenlemelerimiz var ama neyle ilgili? AR-GE, tasarım faaliyetleriyle ilgili. Bugün AR-GE ve tasarımın ne kadar önemli olduğunu hepimiz biliyoruz. Aslında bir önceki torba yasada bunu geçici madde olarak getirdik. Burada da AR-GE merkezlerinde ve tasarım merkezlerinde, teknokentlerde yapılan teslim ve hizmetlerde işletmelerimizin lehine KDV istisnaları getiriyoruz.

Sağlık turizmini desteklemek amacıyla sağlıkta katma değer vergisine ilişkin bir düzenleme yapıyoruz. Arkadaşlar, sağlık turizmi çok önemli. Dünya nüfusu yaşlanıyor. Ülkeler bu alanda kendilerini ön plana çıkarmak için birçok teşvikler veriyorlar, birçok düzenlemeler yapıyorlar. Hükûmet olarak sağlık turizmini geleceğin turizminde en önemli bileşenlerden bir tanesi olarak görüyoruz. Türkiye’nin sahip olduğu genç nüfusu, sahip olduğu iklim özellikleri, sahip olduğu potansiyel sağlık turizmi bakımından Türkiye’yi bir cazibe merkezi hâline getiriyor. Arka arkaya düzenlemeler yapıyoruz, bu düzenleme de buna teşvik olacak.

Adi ortaklıkların kurumsallaşmasını teşvik etmek üzere KDV istisnası getiriyoruz. Bakın, bunların hepsi ekonomiye destek olacak önemli teşviklerdir. Bugün -biraz önce ifade edildi- Türkiye’de son iki yıldır ilk defa Vergi Harcamaları Raporu’nu yayınlıyoruz. Şeffaf, hesap verebilir bir anlayışla, sayın vekillerimizin de katkılarıyla, hep beraber, uluslararası standartlara uygun bir şekilde hazırlanmış bir rapordur. Yapılan uygulamaları sizlerle paylaşıyoruz, bu raporun sorgulanmasının önünü açıyoruz, hesaplamalarla ilgili bütün teknik açıklamaları yapıyoruz. Dolayısıyla Hükûmet olarak son on beş yıldır, on altı yıldır maliye politikası alanında hem kamu harcamaları hem kamu gelirleri hem kamu yükümlülükleri hem kamu varlıkları bakımından raporlamanın şeffaflığını artırdık, hesap verebilirliği artırdık ve en son da uluslararası standartlara uygun Vergi Harcamaları Raporu’nu yayınlıyoruz. Bu rapor şunu söylüyor: Bizim vazgeçtiğimiz yıllık KDV 28 milyar civarında, millî gelirin yaklaşık yüzde 1’i civarında. Diğer ülkelerle mukayese ettiğiniz zaman, Türkiye’de vazgeçilen vergi diğer ülkelerden çok farklı değil. O açıdan belki bent bent, alt alta baktığımız zaman uzun bir liste görsek de aslında birçok ülke bu tür indirim uygulamalarını, istisna uygulamalarını ikincil düzenlemelerle yapıyor bakanlar kurulu kararıyla. Çalışmaları yaparken gördük, Türkiye’nin bugün getirdiği indirim ve istisnaların birçoğu, birçok ülkede aynı şekilde olan indirim ve istisnalar. Nitekim, bizim tahsil ettiğimiz mal ve hizmet üzerinden alınan vergilerin millî gelire oranı yüzde 11, OECD ortalaması da yüzde 11. O anlamda, Türkiye’de dolaylı vergilerin, mal ve hizmet vergilerinin tahsilat oranları uluslararası oranlarla uyumlu.

Ayrıca, hayırseverler tarafından Millî Eğitim Bakanlığına, Sağlık Bakanlığına, diğer kamu kurumlarına yapılan okul, sağlık tesisi, öğrenci yurdu, çocuk yuvası, yetiştirme yurdu, huzurevi, buralarda ne yapıyoruz? KDV istisnası getiriyoruz, çok önemli bir düzenleme. Bugün birçok vatandaşımız diyor ki: “Benim kıyıda kenarda bir param var, bir okul yaptırmak istiyorum, bir cami yaptırmak istiyorum, bir yurt yaptırmak istiyorum ama inşaatı yaparken siz benden KDV alıyorsunuz, halbuki ben devlete bir iş yapıyorum.” Burada uzun zamandır vatandaşımızın ifade ettiği bir hususu hayata geçiriyoruz. Burada bütün grupların zaten olumlu baktığını söylemek lazım, herkes buna olumlu baktı.

Katma Değer Vergisi Kanunu…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Devamla) – Bir dakika alabilir miyim?

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Devamla) – Bakın, mevcut kanunda “kısmi istisna” diye ifade ettiğimiz bazı istisnalar var. Siz mesela Millî Eğitim Bakanlığına okul bağışlıyorsunuz, KDV yok; burslu, ücretsiz öğrenci okutuyorsunuz, KDV yok ama mevcut kanun diyor ki: “Bu malları veya hizmetleri sunarken KDV tahsil etme ama bu mal ve hizmetleri üretmek için yüklendiğin KDV’yi gider yaz.” Yani devlet hem bir istisna getirip sizi KDV tahsil etmekten alıkoyuyor hem de öbür taraftan diyor ki: “Bunu KDV indiriminde de kullanamazsın.” Bu yasada yaptığımız düzenlemelerle birçok böyle sosyal, ekonomik amaçlı istisnada gider indirimi yerine KDV indirimini getirdik. Bu birçok alanda işletmelerimiz için aslında haksız bir uygulamayı da ortadan kaldırmış oldu.

Daha çok konu var. Ben çok teşekkür ediyorum. Bu kanunun memleketimize, ülkemize, ekonomimize önemli yararlar getireceğini temenni ediyorum.

Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

Şahıslar adına ikinci ve son konuşmacı Kars Milletvekili Yusuf Selahattin Beyribey.

Buyurun Sayın Beyribey. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) – Değerli Başkanım, Değerli Bakanım, değerli milletvekilleri; hepinizi saygılarımla selamlıyorum. Katma Değer Vergisi Kanunu üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum.

Hepinizi ayrıca tekrar tekrar saygılarımla selamlarken bu kanunun hem tüketici için hem üretici için, herkes için faydalı olduğu kanaatini taşıyorum. Aslında katma değer vergisi nihai tüketiciyi ilgilendiren bir kanun ama bu nihai tüketiciye gelinceye kadar üreticinin, aradaki ticari boyutu yapanın bir mesuliyeti oluyor. Yani biz katma değeri alıyoruz ama aracının, satan kişinin, tüccar kişinin katma değerini hak etmesine rağmen süresiyle ilgili, zamanı, stoklarıyla ilgili veya üretim süresiyle ilgili, satışıyla ilgili katma değerden dolayı alacağı oluyor. O alacağını veremeyince bir haksız kazançsızlığa sebebiyet veriyor yani kazancından zarar etmiş oluyor. Bu da kendi ekonomisinin, kendi payının yükselmesine… Aynı zamanda büyüyünce istihdamı etkileyecek şey, aynı zamanda belki stokuyla birlikte gelecek süreç içerisinde fiyatların artmasına sebebiyet vereceği şey… Kendisinin de KDV yükünün birikmesiyle sanki çok parası olup da parasının olmaması gibi bir pozisyon oluşuyor, bunu ortadan kaldırmak lazım. Yani verilen görev ne? Ticaretçi KDV’sini düştükten sonra diğer vatandaştan alınan KDV’sini verecek ama burada ticaretçi bir yıl içerisinde malını satamıyor, bir yıl KDV’ler şişiyor. Bir yıl sonra da geçen kanuna göre -ki 1985 yılında çıkan kanun KDV iadesi, KDV’yi geriye bir yıldan sonra alması mümkün değil- iş yapan kişi buradan büyük bir zarara uğruyordu. Ben devreden KDV’lerin zamanında alınmasından yanayım, doğru çünkü sistem onun üzerine kurulmuştur. O sistemin çalışmasında aksaklıklar vardı, biz bu kanunlarda o aksaklıkları acaba nasıl ortadan kaldırırız diye kanun yapıyoruz. Bununla beraber de bir kısım ek şeyler de getiriyoruz ki bu ek şeylerden en önemlisi yine küçük esnafın hem iki ay KDV’lerini ötelemiş oluyoruz ve aynı zamanda da beyan sistemi getirerek esnafımıza kolaylık getirmiş oluyoruz.

Yine, AR-GE çalışmalarıyla ilgili, tasarımlarla ilgili, bunlardaki işlemlerle ilgili de KDV’yi ortadan kaldırıyoruz. Mesela ben sağlıkçıyım. Sağlıkla ilgili, dışarıdan gelen sağlık hizmetleri, sağlık turizmiyle ilgili alanda hizmetleri verirken KDV indirimi getiriliyor. Ben gelecekte –şu anda da öyledir- Türkiye'nin, bütün Avrupa’nın sağlık merkezi olacağı kanaatini taşıyorum. Bizim hekimlerimiz, yatırımlarımız, bu alandaki gelişmemiz çok iyidir. Bununla ilgili fiyatlarımız da dışarıya göre daha uygunsa, daha ucuzsa adam Almanya’da ameliyat olacağına –şimdi zaten öyle oluyor- geliyor Türkiye'de ameliyatını oluyor, daha iyi şartlarda oluyor. Bununla ilgili de zaten gerçekten dünle bugün arasında akıl almaz bir mesafe var, otelcilik hizmetlerimiz, sağlık hizmetlerimiz, teknolojimiz Avrupa’nın gerisinde olmayan bir seviyeye ulaştı. Bununla ilgili, özellikle sağlık turizmini destekleme anlamında da bu KDV’nin kalkmış olmasını önemsediğimi ifade etmek istiyorum.

Yine, bu kanunla özellikle hayır işleri yapanların KDV borçluluğu oluyordu oysaki kamuya devredilen mallardı. Bunlarla ilgili KDV’nin kaldırılmış olmasını da desteklediğimi ifade etmek istiyorum.

AK PARTİ 2002 yılından bu yıla kadar, bugüne kadar hep pozitif şeyler yaptı. Yaptığı işlerde… Ki bu KDV süreci içerisinde de her ne kadar birileri “Vatandaşı ilgilendirmiyor.” dese de Türkiye bütün sınırlarıyla evimiz. Evimizin içerisinde çocuklarımızı ayırırsak, çocuklarımızın haklarını vermezsek o zaman anarşi doğar. Bu evimizde anarşi doğurtmamamız lazım. Tarif ettiğimiz şekilde hem üreticinin hem ticaret yapanın hem de KDV’yi veren tüketicinin haklarını ayrı ayrı korumamız gerektiği kanaatini taşıyorum. 2002’den bugüne kadar gerçekten ciddi şeyler yapıldı. Özellikle, geçmiş dönemde de yaptığımız desteklerle birçok köyümüzde, şehirlerimizde, beldelerimizde, belediyelerimizde, millî eğitime, diğer alanlara birçok okul kazandırıldı ve belki de hizmet gitmeyecek, taşrada hizmet gitmeyecek yerlere de bu yolla büyük yatırımlar geldi. Ben, özellikle, KDV alınmamasıyla, devlet kurumlarına yapılacak hizmetlerde -camidir, okuldur, yurttur, bu tür şeylerde- o bölgelerdeki bu ihtiyaçların iş adamlarımız veya hayırseverler tarafından çok kolaylıkla yapılacağına ve bölgemize, Türkiye’ye büyük faydalar sağlayacağına inanıyorum. Bununla ilgili örnekleri geçmişten biliyorum. Benim Sarıkamış’ımda yurtlar yapıldı; yine, Kars merkezde hayırseverler yurtlar yaptı. KDV muafiyeti olursa belki bir yurt yerine adam iki tane yurt yapacak veya bir yurt yapacak, yanına bir okul yapacak. Bunların örneklerini de sıklıkla görüyoruz, bunu da önemsiyorum.

Ben sözlerimi daha fazla uzatmadan bu işlemin -ki büyük çalışmalar, emekler sonunda ortaya konulduğunu düşünüyorum- dünyadaki bütün KDV uygulamalarında olduğunu düşünüyorum. Otuz üç yıllık bir süreçten sonra tabii ki bir revizyon gerekiyordu, Hükûmetimiz de bu revizyonu ortaya koyarak, bir haksızlığı da ortadan kaldırarak bunu ortaya koydu. Ben bu güzel kanun tasarısından dolayı Hükûmetimizi tebrik ediyorum. İnşallah, memleketimize, milletimize hayırlar getireceğine inanıyorum.

Durmak yok, yola devam diyor, hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Şimdi soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sisteme giren sayın milletvekillerine soru sormaları için söz vereceğim.

Sayın Arslan…

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Maliye Bakanına soruyorum: Aile içinde sigortalı veya emekli bir vatandaş varsa veya 1.200 Türk lirasının üzerinde maaş alan bulunuyorsa engelli vatandaşlarımıza sosyal yardımlaşma vakıflarından verilen maaşlar, engelli yurttaşlarımızın şahsına verilen bu yardımlar maalesef kesiliyor. Bunun kesilme sebebi nedir? Ailenin sigortalı ve emekli olması engelliye verilen maaşın kesilmesine neden gerekçe yapılmaktadır? Engelliye verilen maaşlar aileye değil engellinin şahsına verilen sosyal bir yardımdır, devletin desteğidir. Ailenin geliri ile bu maaşın ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekirken bunun birlikte değerlendirilmesi gerçekten yerinde değildir, bunun yeniden değerlendirilmesi gerekir. Anayasa’mıza göre sosyal devlet ilkesini zedeleyen bu uygulama bir an öce uygulamadan kaldırılmalı, bu yanlışları düzeltilmeli ve her bir engelliye maaşlarının yeniden ödenmesi sağlanmalıdır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Çamak…

HÜSEYİN ÇAMAK (Mersin) – Sayın Bakan, bazı kronik hastalıkların tedavisinde kullanılan ithal ilaçların piyasada bulunamadığı hem vatandaş şikâyetleri hem de basına yansıyan haberlerden anlaşılmaktadır. Tansiyon, diyabet ve astım hastalığının tedavisinde kullanılan kimi ithal ilaçları temin etmek mümkün olmamaktadır. Bulunamayan ilaçlar nedeniyle tedaviler aksamakta, doktorlar tedavi şeklini değiştirmek zorunda kalmakta ve dolayısıyla, vatandaşlar hayati risklerle karşı karşıya kalmaktadır. İthal ağırlıklı ilaç politikası ve ciddi oranda artan döviz kuru nedeniyle ortaya çıkan bu sorunun çözümü için Sağlık Bakanlığının ve Maliye Bakanlığının bir girişimi var mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Tanal…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, 2002’den bugüne kadar gerek Başbakanlığı döneminde gerek Cumhurbaşkanlığı döneminde Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a yurt dışındaki ülkeler tarafından, devletler tarafından hediye edilen kaç tane araç var? Bu araçların yasa uyarınca defter kaydının tutulup hazine kaydına, hazineye devredilmesi gerekir, böyle bir işlem yapıldı mı? Yapılmadıysa bu araçlar şimdi nerede, hangi amaçla kullanılıyor, kimin uhdesinde?

İkinci bir soru şu: Aynı şekilde, gerek Başbakanlığı gerek Cumhurbaşkanlığı döneminde diğer dış ülkelerden Cumhurbaşkanına hediye edilen dolar, döviz, euro ne var? Bunlar hazineye kaydedildi mi edilmedi mi, bu konuda bilgi verir misiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Tümer…

ZÜLFİKAR İNÖNÜ TÜMER (Adana) – Sayın Başkan, işgal kuvvetlerine karşı kahramanca mücadelenin ardından 1920 yılında özgürlüğe imza adan Adana’mızın şirin Feke ilçesinin kurtuluşunun 98’inci yılını kutlar, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını saygı ve minnetle anar, Fekeli hemşehrilerime selam ve saygılarımı sunarım.

Sayın Bakan, 22 Mart tüm dünyada Su Günü olarak kutlanmaktadır. Bugüne özel her platformda, sulama ve içme suyunun hızla yok olmaya yüz tuttuğu, ülkemizin su zengini değil aksine su fakiri bir ülke olduğuna yönelik açıklamalar yapılmaktadır. Bu gerçekten hareketle, tarımı, toprağı, akarsuları, sulama ve içme suyunu sahiplenen, koruyan, Bütünşehir Yasası’nın yanlışlığına rağmen köyünü, kırsalını terk etmeyen az sayıda köylümüz, çiftçimiz gerçekçi ve sürdürülebilir tarım politikalarıyla desteklenmek durumundadır. Ülke tarımının geleceği ve sürdürülebilirliği açısından çiftçilerimize enerji desteği sağlanmalı, enerji faturalarındaki Enerji Fonu, belediye elektrik tüketimi, katma değer vergisi ve TRT payı kaldırılmalıdır. Konu üzerinde hassas davranacağınızı düşünerek hepinize saygılar sunarım.

BAŞKAN – Sayın Özdemir…

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, KDV’yle ilgili bu düzenleme, evet, önemli, KDV iadesi, istisnalarla ilgili önemli düzenlemeler var. Küçük işletmecileri özellikle destekleme noktasında da önemli. Dün gece tamamladığımız torba kanunda da buna yönelik, işte, AR-GE’ye yönelik önemli düzenlemeler vardı. Ama biz ısrarla bunların yeterli düzeyde olmayacağını -tek unsur KDV indirimi, istisnası değil- ekonomiyi, küçük işletmeciyi destekleme noktasında daha bütüncül; istihdam, işsizlik ve destek politikaları noktasında daha bütüncül politikalar uygulanmasını düşünüyoruz.

İşte, Sayın Bakan, geçen gün basın özgürlüğü noktasında gerçekten itibarımız açısından, işte, bir medya grubunun Hükûmete yakın ya da iktidara yakın bir medya grubu tarafından satın alınması; işte, basında tekelleşme gibi bir intiba ya da bir algımızın oluşması; siz ne düşünüyorsunuz bu konuda?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Yani tamam, destek vermek güzel, teknik düzenlemeler önemli ama diğer taraftan da farklı bir geriye gidiş var.

BAŞKAN – Sayın Bektaşoğlu…

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben de İslam âleminin kandilini kutluyorum, tebrik ediyorum.

Anadolu’da sadece abone ve resmî ilan, matbu işlerle yayınlarını sürdüren yerel günlük ve haftalık gazetelerimiz ciddi boyutta ekonomik sorunlar yaşamaktadır. Vasıflı olmayanlar ise güçlükle yayınlarını sürdürmektedir. Bu gazetelerimizin çoğu kâğıt, boya ve kullanılan diğer baskı araç ve gereç fiyatlarının dolara paralel olarak artması nedeniyle ve vasıflı gazete yükümlülüklerini yerine getiremedikleri için kapanma tehlikesiyle karşı karşıyadır.

Bununla birlikte yerel gazetelerimizin Basın İlan Kurumundan aldığı resmî ilanların ödemeleri hâlâ 2016 yılına göre yapılmaktadır Sayın Bakanım. 2017 yılı yüzde 8, 2018 yılı için de yüzde 20 artış oranları sütun/santim birim fiyatlarına maalesef hâlâ yansıtılmamıştır. Kurum ayrıca bu ilanları resmî sitesinden yayınlamak gibi bir düşünce içindedir. Amaç, ele geçirilemeyen, kontrol edilemeyen Anadolu’nun özgür ve bağımsız sesi, kamu adına görev yapan yerel medyayı ortadan kaldırmak mıdır acaba? Buradan ilgili bakanı gerekli düzenlemeleri yapmaya çağırıyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Dedeoğlu…

SAMİ DEDEOĞLU (Kayseri) – Teşekkür ediyorum.

Bütün İslam âleminin Regaip Kandili’ni kutluyorum.

Özellikle KDV düzenlemesinde, hayır yapanların yaptıkları hizmetlerde KDV’nin kalkmasını çok önemsiyoruz; biz özellikle Kayserililer de hayır sahiplerine daha çok hizmet edeceğine inanıyoruz. Bundan dolayı Sayın Bakanıma ve emeği geçenlere çok çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Arslan…

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Maliye Bakanına soruyorum: Dün geceden itibaren benzinin litresi bazı bölgelerde 6 lirayı görmüştür. Bu duruma göre, benzinin ürün fiyatı olan 2,72 Türk lirasına vergisiyle birlikte 3,28 Türk lirası eklenmek suretiyle tüketiciye yüksek bir vergi ödetildiği görülmektedir. Bu kadar yüksek vergi ödetilmesinin sebebi nedir?

2018 bütçesinde 696 milyar Türk liralık bütçe gelirine karşın 762 milyar Türk liralık bütçe gideri öngörülürken faiz dışı denge iyice bozulmuştur. Bunu düzeltmeniz için bir çalışmanız var mıdır?

Türkiye'nin on iki ayda çevrilmesi gereken dış borç tutarı 170,5 milyar dolara yaklaşırken bunun yüzde 83’ünün özel kesime ait olduğu görülmektedir. 147,5 milyar dolarlık dış yükümlülüğün yüzde 43’ü özel kesim firmalarına yani reel sektöre aittir. Bu ödemelerin yapılması konusunda bir planınız var mıdır? 2017’nin tamamında…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Şimdi, soruları cevaplandırmak üzere sözü Maliye Bakanımız Sayın Naci Ağbal’a bırakıyorum.

Buyurun Sayın Bakan.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Daha süre bitmedi.

BAŞKAN – Eğer süre kalırsa cevaptan sonra, tekrar dönerim.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sayın Arslan, sosyal yardımlarla ilgili hak sahipliği belirlenirken belirli gelirlerin buna dâhil edilmesi konusunda bir soru yönelttiler. Tam olarak orada bağlanan aylığın ne olduğunu bilmemekle beraber, genel bilgim olarak şunu söyleyebilirim: Bütün sosyal yardım ödemelerinde, ekonomik durumun tespitinde hane halkı yaklaşımı esas alınıyor. Bir haneye giren toplam gelir farklı farklı olabilir; ücret olabilir, emekli aylığı olabilir, kira geliri olabilir veya bir ticari kazanç olabilir; bir haneye giren toplam gelir üzerinden de o hanede bulunan kişi sayısı bölünerek ekonomik yoksulluk içinde olunup olunmadığı belirlenmektedir çünkü birçok sosyal yardım ödemesi, başka şartların yanında ekonomik yoksulluk şartına bağlanmış. O açıdan genel bilgim itibarıyla konuyu bu şekilde cevaplayabilirim ama detayında da eğer aylıkların… Engelli aylığı olabilir mi?

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Engelliye ait aylık ama bu aylık engelliye verildiği hâlde başkasının geliri var denilerek kesiliyor bu engelli aylığı. Böyle bir şey olmaz.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Burada, tamamen hane halkı gelirinin hanedeki sayıya göre bölündüğünü söyleyebilirim.

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Ama olmaz ki kişiye veriyoruz Sayın Bakan bunun düzeltilmesi gerekir, burada bir yanlışlık var.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Hayır, hayır, bilgiyi söylüyorum, Aile Bakanlığıyla da ayrıca konuşacağım.

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Bir yanlışlık var, düzeltin diye söylüyorum Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Sayın Çamak ilaçlarla ilgili bir konuya değindiler. Yani benim böyle bir bilgim yok. Bir kere, Hükûmet olarak vatandaşımızın ilaca erişimi, ihtiyaç duyduğu ilaçların bütün kanallar üzerinden getirilmesi konusunda çok önemli, yapısal reform niteliğinde düzenlemelerimiz var.

Bakın, bugün vatandaşımız gidip eczaneden, doğrudan ilaca erişebiliyor. Yurt dışından getirilmesi gereken bir ilaç varsa Türk Eczacıları Birliğini de araya koymak suretiyle yurt dışından ilaç getiriyoruz. Zaman zaman bazı ilaçlarla ilgili olarak özel iskonto oranlarını düşürmek suretiyle tedarik noktasında ortaya çıkabilecek riskleri yönetiyoruz ama ben buna rağmen sizin söylediğiniz hususlarla ilgili Sağlık Bakanımıza -böyle bir bilgi var mı, yok mu- ayrıca soracağım ama Hükûmet olarak her zaman için ilacın -ihtiyaç nerede olursa olsun- vatandaşımıza -ihtiyacı ne olursa olsun- sağlanması konusunda her türlü çabayı da gösterdiğimizi söyleyebilirim.

Sayın Tanal, biliyorsunuz, kamu görevlilerine veya devlet görevlilerine -buna bütün makamlar dâhil- verilen hediyeler ve protokol çerçevesinde verilen eşyalarla ilgili uygulanacak mevzuat belli ve bu kural herkes için geçerli bir kural. Bu açıdan bir soru sormak suretiyle ima yoluyla sanki bunlar yapılmıyormuş gibi belki bir anlam oluşturmaya çalışıyorsunuz ama bunları kabul etmek mümkün değil. Türkiye hukuk devleti. Bütün makamlara, kurumlara protokol çerçevesinde ne veriliyorsa onlar kayda alınır.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Araç var mı, yok mu? Neyi ima ediyorum? Size net soruyorum. Neyi ima ediyorum? Araç var mı, yok mu, soruyorum.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Şu anda söylediğiniz hususta açık bir bilgim… Yani araç sayılarına ilişkin bir bilgi sahibi değilim ama bazen soru sorarak da bir değer yargısı oluşturulduğunu görüyoruz.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Hiç iması yok. Araç var mı, yok mu? Varsa kaydedildi mi, edilmedi mi?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Sayın Tümer…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Yani bu kadar sağa sola yalpalamanıza gerek yok.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Sayın Tanal, sözlerinize dikkat edin.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sözlerimde dikkatliyim. Siz sözlerinize dikkat edin.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Sağa sola yalpaladığım falan yok. Edebinizi takının. Bakın, bugün mübarek bir gün.

BAŞKAN – Sayın Tanal…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Siz edebinizi takının, siz edebinizi takının! Neyi ima ediyorum?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Bak, birbirimize saygıda lütfen kusur etmeyelim.

BAŞKAN – Sayın Tanal, bakın, sorunuzu sordunuz, cevap sizi tatmin eder, etmez; Sayın Bakan cevabını verdi.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Ben net bir mantıkla soruyu soruyorum.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Bakın, söylediğiniz sözleri ciddiye alıyorum ve cevap veriyorum.

YUSUF BAŞER (Yozgat) – Almayın Bakanım, muhatap kabul etmeyin.

BAŞKAN – Sayın Bakan, siz diğer sorulara geçin.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Cevabımı beğenmeyebilirsiniz, yeterli görmeyebilirsiniz ama söylediğiniz o sözü geri alın, ben bunu kabul etmem. Kimsenin böyle lafları kullanmasını kabul etmiyorum.

BAŞKAN – Sayın Tanal, diğer arkadaşların hakkını yiyorsunuz, süre gidiyor. Ayıp be!

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Neyi ima ediyorum ben, neyi? Allah’ım ya!

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Bakanım, muhatap almayın lütfen.

BAŞKAN – Bakın, diğer arkadaşların da hakkına hukukuna riayet edin Sayın Tanal.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan “İma ediyor.” diyor. Soru sormak medeni bir şey.

BAŞKAN – Süre gidiyor. Soru için sisteme giren arkadaşlar var. Sayın Bakan cevaplasın hepsini. Tatmin etmeyebilir sizi ama Sayın Bakan cevabını veriyor.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Sayın Tümer: “Özellikle tarım politikalarıyla ilgili bazı konularda öncelik verilmeli, destek verilmeli.” dedi. Aynen iştirak ediyorum. Hükûmet olarak da zaten tarımın büyütülmesi, tarım sektörünün geliştirilmesi konusunda birçok adım atıyoruz. Çok isabetle söylendi. Bütüncül bir destekleme politikası, bütüncül bir politika stili üretilmelidir. Biz de bu anlayışla hareket ettiğimizi düşünüyoruz. Özellikle son on beş yıldır tarım sektörünün hem millî gelir içerisindeki payı hem ihracat değeri hem de oluşturulan katma değere bakıldığında burada da önemli iyileşmeler var ama buna rağmen hâlâ yapılması gerekenler var. Onları da hep beraber inşallah yapacağız.

Sayın Özdemir, doğru, gerek torba yasada gerekse bu yasada ekonomiyi desteklemek amacıyla birçok düzenleme var. Hepimiz aynı şeyi düşünüyoruz. Hukuk devleti çok önemli, bütün özgürlükler çok önemli; bugün değil, geçmişte de önemliydi, gelecekte de önemli olacak. Burada hepimizin ortak hassasiyetleridir bu konular, Hükûmetimizin de en başta öncelikleridir. Bugün basında şirketler arasındaki görüşmelere bağlı olarak tamamen ticarete uygun bir işlem varsa bunu tamamen serbest piyasa ekonomisi içerisinde değerlendirmek gerekir diye düşünüyorum. Bir yorum yapmam yanlış olur ama hukuk devletinin geliştirilmesi, özgürlüklerin artırılması, vatandaşımızın refahının artırılması, bütün partilerin ortak amacı, ortak gayreti. Hepimiz burada birbirimizle yarış yapıyoruz. Hükûmet olarak biz de bu konuda on beş yıldır canla başla, büyük bir gayretle bu alanlarda ilerlemeler sağlıyoruz.

Yani bunu nereden görüyoruz? Türkiye’de son on altı yıldır doğrudan yabancı sermaye yatırımlarındaki artışta görüyoruz, Türkiye’ye olan ilgide görüyoruz, Türkiye’de insanların yaşamlarında görüyoruz, yaşam tarzlarının bu dönemde çok daha rahat bir şekilde ifade edilmesinde görüyoruz vesaire. Farklı bakış açılarımız olabilir ama netice itibarıyla ortak amaçlar, ortak söylemler etrafında da vatandaşımıza hizmet etmeye çalışıyoruz.

Sayın Bektaşoğlu, ilan fiyatlarıyla ilgili gerçekten ben de… Birkaç defa bana da geldi bu konu. Yani, özel olarak, Bakanımızı ilk gördüğümde söyleyeceğim. Bu hafta içerisinde birkaç yerden bu konu geldi.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Can çekişiyorlar.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Dolayısıyla yani Bakanımıza da söyleyeceğim, burada da gerekli açıklamaları yapmasında fayda var.

Sayın Dedeoğlu, biz de teşekkür ediyoruz. Gerçekten hayırseverlerimizin beklediği bir düzenlemeydi. İnanıyorum ki bu, vatandaşlarımızın bu konudaki duyarlılıklarını daha da artıracaktır.

Sayın Arslan, benzin üzerindeki vergi yükü… Her türlü şey söylenebilir yani siz bir şey söylersiniz, ben de derim ki: “Vergi yükü bu dönemde düştü.”

KAZIM ARSLAN (Denizli) – İnsaf yani fiyatı 2 mislini geçiyor Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Ama, bakın, şöyle: Yani genel olarak, yıllar itibarıyla bakıldığında, AK PARTİ hükûmetleri döneminde toplam vergi yükü belli bir eşikte devam etmiştir. Meseleye öyle bakmak lazım.

Özel sektör borçlarına gelince de… Hükûmet olarak, biliyorsunuz, bu konuda özel sektörün borçlarıyla ilgili oluşabilecek risklerin yönetilmesi, risklerin önlenmesi konusunda iki önceki torba yasada da bazı düzenlemeler yapıldı. Dolayısıyla bu konuyla ilgili gerekli düzenlemeler sistem olarak oluşturuldu ama şu an itibarıyla özel sektör borçlarının, yurt dışına olan borçların ödenmesiyle ilgili bir sıkıntı olduğunu düşünmüyorum.

Ekonomimiz büyüyor, üretimde çarklar dönüyor. 2017 yılında -önümüzdeki günlerde açıklanacak- ekonomide yüksek bir büyümeyi göreceğiz. 2018 yılında da ilk üç aya ilişkin açıklanan göstergelere yatırım, üretim, istihdam, ihracat olarak baktığınızda son derece pozitif göstergeler var. Tabii, enflasyon konusu, cari açık konusu bazı riskleri içeriyor ve bu konularda tedbir alıyoruz, almaya da devam edeceğiz ama ekonominin geneli itibarıyla Türkiye ekonomisi, 15 Temmuz alçak darbe girişiminden başarıyla çıktığı gibi, ortaya koyduğu performansla da temellerinin sağlam olduğunu göstermiş oldu. O açıdan, meseleye böyle bakıyorum.

Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Özdemir, süremiz var, buyurun.

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Çok kısa bir tane daha soru soracağım.

Teşekkür ederim Sayın Başkan tekrar.

Sunumunuzda Sayın Bakan “KDV iadesi vergi denetimi altında bir grup başkanlığı kurulacak ve 2 bine yakın da yeni personel alınacak.” dediniz. Bu konuyla ilgili daha ayrıntılı bilgi verebilir misiniz personel alımıyla ilgili, 2 bin yeni personel alımıyla ilgili daha ayrıntılı bilgi verebilir misiniz?

BAŞKAN – Buyurun.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Çok teşekkür ediyorum.

Burada yaptığımız düzenlemede bin adet vergi müfettiş yardımcısı alacağız, bin adet de devlet gelir uzmanı alacağız. Buradaki amacımız, Vergi Denetim Kurulu bünyesinde yeni kurduğumuz katma değer vergisi iade grup başkanlıkları bünyesinde bu arkadaşları istihdam etmek ve bunları ileriye dönük hazırlamak.

Diğer taraftan, konuşmamda da ifade ettim, yeni bir risk analiz merkezi kuruyoruz. Özellikle yeni sistemde iktisadi faaliyetlerin daha yakından, düzenli bir şekilde ve risk analizine dayalı olarak takibi gerekiyor. Burada yaklaşık bin devlet gelir uzman yardımcısı almak suretiyle bu arkadaşlara önümüzdeki dönemde ekonometriden tutun da istatistik, iktisadi analizler, sektörel faaliyetlerin analizi gibi birçok konuda eğitim verip ileriye dönük bunları yetiştireceğiz. Gerçekten, KDV Kanunu’nda vatandaş lehine önemli bir kolaylık getiriyoruz. Ama bunun taşıdığı bazı riskler de var. Bu risklerin yönetilmesinin tek yolu iktisadi faaliyetlerin risk analizine dayalı olarak takibi. İnşallah, bu konuda idari kapasiteyi geliştirmek anlamında bu arkadaşlarımız bize büyük bir güç ve enerji verecekler.

BAŞKAN – Sayın Bektaşoğlu, çok kısa sizden de alayım.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Efendim, dün Dünya Ormancılık Günü’ydü. Bu anlamlı gün, Giresun’un Bulancak ilçesinde, cami avlusunda AKP Genel Başkanı, Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kubbeden aşağı doğru asılmış dev bir posteri önünde kutlandı. Erdoğan cemaate, orada bulunanlara canlı yayında seslendi. Bu töreni camiye siyasetin girdiğinin kanıtı olarak değerlendiriyor, camide namaz kılan hemşehrilerim, dini bütün Müslüman kardeşlerim gibi yadırgadığımı ifade etmek istiyorum. Pankartı asarak yüce İslam dininin kutsal mekânı camimize saygısızlık yapanlar hakkında işlem yapılmasını da talep ediyorum.

Bu vesileyle orman varlığımızı korumak için canla başla çalışan görevlilerin, orman köylülerimizin gününü kutluyor, onlara buradan sevgi ve selamlarımı yolluyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Var mı bir şey?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Aynı dileklerimle ben de kutluyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Böylece tasarının…

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özkoç.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Kayıtlara geçmesi için söylüyorum: Hiçbir partinin milletvekiline, hele hele Sayın Bakana hakaret etmek Cumhuriyet Halk Partisinin düşünebileceği bir şey değildir. Ancak Sayın Tanal’ın kendisi bir soru sormuştur, cevabını alırken Sayın Bakan “Siz soruyla insanları töhmet altında bırakıyorsunuz...” Yani soruyu cevaplamadan Sayın Tanal’ı suçlamaya kalkmıştır. Sayın Tanal’ın kullandığı kelime de “yalpalama” kelimesidir ve hakaret içermemektedir. Sayın Tanal bu sözüyle konunun içeriğinin Mecliste açıklanmasını talep etmiştir. Bundan dolayı Sayın Tanal’ın bir saygısızlık yapıyor iması yaratılarak AKP sıralarından burada suçlanıyor olmasını doğru bulmuyoruz. Bunun da kayıtlara geçmesini istiyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınızı sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Böylece gündemimiz tamamlanmıştır.

Gündemimizde başka bir konu bulunmadığından, alınan karar gereğince, genel görüşme ve Meclis araştırması yapılmasına dair ön görüşmeleri yapmak için 27 Mart 2018 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyor, hepinize hayırlı geceler, hayırlı hafta sonları -ve Regaip Geceniz de mübarek olsun diyorum- kolaylıklar diliyorum ve bugün tek oturumda bitirdik.

Kapanma Saati: 18.04



(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

(x) 535 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.