TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                           TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                           57’nci Birleşim

                                                                                    8 Şubat 2018 Perşembe

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                          İÇİNDEKİLER

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Sinop Milletvekili Barış Karadeniz’in, Sinop Nükleer Santral Projesi ÇED toplantısı ve yaşanan olaylara ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Uğur Dilipak’ın, 12 Şubat Kahramanmaraş’ın düşman işgalinden kurtuluşunun 98’inci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Mersin Milletvekili Hüseyin Çamak’ın, Mersin’deki yaşam alanlarının imara açılmasına ilişkin gündem dışı konuşması

 

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Sinop Milletvekili Nazım Maviş’in, Sinop Milletvekili Barış Karadeniz’in yaptığı gündem dışı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

2.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Yaşar Tüzün’ün 56’ncı Birleşimde sarf ettiği bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

3.- Kayseri Milletvekili İsmail Tamer’in, Türk Tabipleri Birliğinin gerçek anlamda vatansever tabipleri temsil etmediğine ilişkin açıklaması

4.- Gaziantep Milletvekili Abdullah Nejat Koçer’in, 8 Şubat Gaziantep’e “gazi” unvanı verilişinin 97’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

5.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Suriye’deki sorunların çözümü için meşru Suriye Hükûmetiyle doğrudan görüşülmesi gerektiği önerilerinin dikkate alınmasını istediğine ilişkin açıklaması

6.- Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın, Akkuyu Nükleer Enerji Santrali’nin yüzde 49’unun satışıyla ilgili iddiaların doğru olup olmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

7.- Kocaeli Milletvekili Fatma Kaplan Hürriyet’in, taşeron işçilerin kadroya alınmalarındaki eşitsizlik ve haksızlığın nedenini ve taşeron işçilerin sömürülmesine ne zaman son verileceğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

8.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, Cumhurbaşkanının Papa’yla yaptığı görüşme için Vatikan’a ne kadar ve hangi ödenekten bağış yapıldığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

9.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetleri döneminde tarım ve hayvancılıkla uğraşanların büyük mağduriyetler yaşadıklarına ilişkin açıklaması

10.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, 4 Şubat Dünya Kanser Günü’ne ilişkin açıklaması

11.- Sivas Milletvekili Ali Akyıldız’ın, esnaf ve sanatkârların neden meslek odalarına kayıt olmak ve aidat ödemek zorunda bırakıldıklarını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

12.- Adana Milletvekili İbrahim Özdiş’in, Cumhurbaşkanının sulama birliklerinin kaldırılacağına yönelik bazı ifadelerine ve buna ilişkin nasıl bir yol haritası belirlendiğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

13.- İzmir Milletvekili Kerem Ali Sürekli’nin, 14 yaşında Süryani bir kız çocuğu olan Çavkari Simon’un Türk Silahlı Kuvvetleri nezdinde ülkemiz için yazdığı mektuptan bazı bölümleri paylaşmak istediğine ilişkin açıklaması

14.- Giresun Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlu’nun, Toprak Mahsulleri Ofisinin depolarındaki fındıkların bir an önce satılmasının doğru olacağına ilişkin açıklaması

15.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın, 12 Şubat Kahramanmaraş’ın düşman işgalinden kurtuluşunun 98’inci yıl dönümüne, hayatın mücadele olduğuna ve engelleri aşmak için güçlüklere göğüs germek gerektiğine ilişkin açıklaması

16.- Bursa Milletvekili Ceyhun İrgil’in, ülkenin tepesindeki yöneticilerden en alt düzeydeki yöneticilere kadar terör eylemlerini ve terörle mücadeleyi bahane ederek çok ciddi bir düşmanlaştırma ve algı üretme çabası olduğuna ilişkin açıklaması

17.- Mersin Milletvekili Hüseyin Çamak’ın, limanı, demir yolu, otobanı, lojistik avantajı ve konumu itibarıyla yerli hibrit otomotiv üretimi için en uygun yerin Mersin olduğuna ilişkin açıklaması

18.- İstanbul Milletvekili Yakup Akkaya’nın, kadını aşağılayan, toplumu ayrıştıran açıklamalarda bulunan ÇAYKUR Genel Müdürü İmdat Sütlüoğlu’nu kınadığına ve bu konuda gereğinin yapılmasını talep ettiğine ilişkin açıklaması

19.- Kayseri Milletvekili Sami Dedeoğlu’nun, sigara bağımlılığına ve sigarayı bırakabilme sürecinin bir hekim kontrolünde yapılması gerektiğine ilişkin açıklaması

20.- Balıkesir Milletvekili Akın Üstündağ’ın, sarayda yapılan toplantılara katılma zorunluluğunun muhtarlar üzerinde bir baskıya dönüştüğüne ilişkin açıklaması

21.- Kayseri Milletvekili Çetin Arık’ın, FETÖ kapsamında kayyum atanan Boydak Holdingin durumuyla ilgili bazı bilgiler almak istediğine ilişkin açıklaması

22.- Ankara Milletvekili Şenal Sarıhan’ın, Ankara’da metronun dün gece 01.00’den 04.00’e kadar yolcu almayarak bir taşıma aracı gibi kullanılması konusunun araştırılmasını istediğine ilişkin açıklaması

23.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, 8 Şubat Gaziantep’e “gazi” unvanı verilmesinin 97’nci yıl dönümüne, Arif Nihat Asya’nın doğumunun 114’üncü yıl dönümüne ve 9 Şubat Milliyetçi Hareket Partisinin kuruluşunun 49’uncu yıl dönümüne ilişkin açıklaması

24.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, sosyal medyada Afrin’le ilgili paylaşımlardan ötürü tutuklananların durumuna, meslek birliklerinin başından “Türk” ve “Türkiye” ibaresinin çıkarılması konusuna ve ÇAYKUR Genel Müdürü İmdat Sütlüoğlu’nun kadınlara yönelik bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

25.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın’ın, 8 Şubat Gaziantep’e “gazi” unvanı verilmesinin 97’nci yıl dönümüne, yenilenebilir kaynakların Türkiye'nin her yerinde daha çok kullanılabilir hâle getirilmesi gerektiğine, “Türk” ve “Türkiye” adını siyasallaştırmanın ülkeye çok büyük zarar vereceğine ilişkin açıklaması

26.- Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’ün, Türk Tabipleri Birliğinin yaptığı açıklamaya, Afrin’de şehit olanları rahmetle andığına, 8 Şubat Gaziantep’e “gazi” unvanı verilmesinin 97’nci yıl dönümüne ve Cumhurbaşkanının Vatikan’da Papa’yla yaptığı görüşmeye ilişkin açıklaması

27.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

28.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın yaptığı açıklaması ile Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

29.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Trabzon Milletvekili Haluk Pekşen’in görüşülmekte olan 697 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin tümü üzerinde şahsı adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

30.- İstanbul Milletvekili Mehmet Metiner’in, İstanbul Milletvekili Arzu Erdem’in görüşülmekte olan 510 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde MHP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

31.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbay’ın görüşülmekte olan 510 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde şahsı adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

32.- İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbay’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

33.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, İstanbul Milletvekili Garo Paylan’ın görüşülmekte olan 510 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

 

V.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- MHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan, Hatay Milletvekili Mehmet Necmettin Ahrazoğlu ve arkadaşları tarafından, demir çelik sektörünün yaşadığı sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan (10/234) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 8 Şubat 2018 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir tarafından, internet sansürünün araştırılması amacıyla 8/2/2018 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 8 Şubat 2018 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

3.- CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan, kanser tedavisinin tüm ülke genelinde aynı standart ve nitelikte yapılması, tedavi süreçlerinin sağlıklı planlanabilmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan (10/957) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 8 Şubat 2018 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- 670 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (1/755) ve İçtüzük’ün 128’inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi (S. Sayısı: 420)

2.- 695 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (1/906) ile İçtüzük’ün 128’inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi (S. Sayısı: 511)

3.- 697 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (1/908) ve İçişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 513)

4.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Çin Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Karşılıklı Kültür Merkezlerinin Kurulması Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/865) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 510)

5.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği Arasında Ev Sahibi Ülke Anlaşması ile Anlaşmada Değişiklik Yapılmasına İlişkin Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/787) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 461)

6.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler Arasında Afet ve Acil Durum Halinde Yardım Sevkiyatının ve Yardım Personeline Ait Eşyanın İthalat, İhracat ve Transitini Hızlandırmaya Yönelik Önlemlerin Alınmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/764) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 460)

7.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Karadağ Hükümeti Arasında Gümrük Konularında Karşılıklı Yardım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/763) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 465)

8.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Çin Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşma ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/691) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 361)

9.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Katar Devleti Hükümeti Arasında Deniz Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/729) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 477)

10.- Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Tunus Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Güvenlik Alanında Eğitim İşbirliğine İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/445) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 108)

11.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Tunus Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Polis Eğitimi İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/441) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 105)

12.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Lübnan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Tarımsal İşbirliği Konulu Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/404) ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu ile Dışişleri Komisyonu Raporları (S. Sayısı: 150)

13.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Gabon Cumhuriyeti Hükümeti Arasında İkili Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/685) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 379)

14.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Bosna-Hersek Bakanlar Kurulu Arasında Yolcu ve Eşyanın Karayoluyla Uluslararası Taşınmasına İlişkin Anlaşma ve Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/705) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 382)

 

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Çorum Milletvekili Tufan Köse’nin görüşülmekte olan 695 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin tümü üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ Genel Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

2.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Antalya Milletvekili Ahmet Selim Yurdakul’un görüşülmekte olan 697 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin tümü üzerinde MHP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında CHP Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

3.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında MHP Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

4.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Mardin Milletvekili Mithat Sancar’ın görüşülmekte olan 697 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin tümü üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

5.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

6.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Antalya Milletvekili Ahmet Selim Yurdakul’un yerinden sarf ettiği bazı ifadeleri sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

VIII.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Yaşar Tüzün’ün, İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin konuşması

 

IX.- OYLAMALAR

1.- (S. Sayısı: 420) 670 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin oylaması

2.- (S. Sayısı: 510) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti İle Çin Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Karşılıklı Kültür Merkezlerinin Kurulması Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

3.- (S. Sayısı: 461) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti İle Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği Arasında Ev Sahibi Ülke Anlaşması İle Anlaşmada Değişiklik Yapılmasına İlişkin Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

4.- (S. Sayısı: 460) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti İle Birleşmiş Milletler Arasında Afet Ve Acil Durum Halinde Yardım Sevkiyatının Ve Yardım Personeline Ait Eşyanın İthalat, İhracat Ve Transitini Hızlandırmaya Yönelik Önlemlerin Alınmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

5.- (S. Sayısı: 465) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti İle Karadağ Hükümeti Arasında Gümrük Konularında Karşılıklı Yardım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

6.- (S. Sayısı: 379) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti Ve Gabon Cumhuriyeti Hükümeti Arasında İkili Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

 

X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Gaziantep Milletvekili Mahmut Toğrul'un, OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonunun işleyiş sürecine ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/21479)

2.- İzmir Milletvekili Murat Bakan'ın, proje bazlı teşvik sisteminin ayrıntılarına ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci’nin cevabı (7/21643)

3.- Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer'in, Cumhurbaşkanının muhtarlarla yaptığı toplantılara ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/21799)

4.- Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş'ın, OHAL İşlemlerini İnceleme Komisyonunun çalışmalarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/21802)

8 Şubat 2018 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Yaşar TÜZÜN

KÂTİP ÜYELER: Vecdi GÜNDOĞDU (Kırklareli), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 57’nci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Sinop Nükleer Santral Projesi ÇED toplantısı ve yaşanan olaylar hakkında söz isteyen Sinop Milletvekilimiz Barış Karadeniz’e aittir.

Buyurun Sayın Karadeniz. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Sinop Milletvekili Barış Karadeniz’in, Sinop Nükleer Santral Projesi ÇED toplantısı ve yaşanan olaylara ilişkin gündem dışı konuşması

BARIŞ KARADENİZ (Sinop) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Sinop halkının nükleer santral istemediğini hem size hem de bütün dünyaya bir kez daha duyurmak için gündem dışı söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, iki gün önce ülkemizin muhteşem doğasına sahip ilimizde hiç istemediğimiz tatsız olaylar yaşadık. Mutlu şehrimizin sahipleri Sinoplular biber gazı ve şiddete maruz kaldılar. Polis barikatıyla, en doğal hakları olan halkın bilgilendirilme toplantısına alınmadılar, engellendiler, gözaltına alındılar. Önceden hazırlanmış bir senaryo, üç gün öncesinden hazırlanmış bir senaryo o gün uygulamaya geçti, Sinop halkının iradesi gasbedildi. Ne için? Sinoplular nükleer santral istemediği için.

Sayın milletvekilleri, ÇED Yönetmeliği’nin 9’uncu maddesine göre, halkın katılımı toplantısı Çevre Bakanlığınca halkı bilgilendirmek için düzenlenir. Adı üzerinde “halkın katılımı toplantısı” fakat halkı bilgilendirme toplantısı, halkı bilgilendirmeme toplantısına dönüştürüldü. Sinoplular toplantıya katılmasın diye 12 kilometre uzaklıkta 180 kişilik bir salon buldular. Değil 12 kilometre, 100 kilometre de olsa Sinop halkı o toplantı salonuna girip nükleer santral istemediğini anlatacaktı. Sinop halkını Sinoplular temsil eder. Sizler de bu şekilde Sinop halkının hakkını yediniz. Sinop halkı, engelleri aşıp kendi hakkı olan bilgilendirme toplantısına, tekrar söylüyorum, giremedi. Üç gün önceden toplantıya kimlerin gireceği tespit edilmiş. Salona giren ve nükleer santrale karşı olduğunu söyleyen vatandaşlar salondan yaka paça atılıp gözaltına alındı. Halkın içeri giremediği toplantıya gazeteciler de alınmadı.

Milletvekili arkadaşlarım, belediye başkanlarımız ve ilin milletvekili olarak halkın girmediği toplantıya biz de girmedik çünkü halkı bilgilendirme toplantısıydı. (CHP sıralarından alkışlar) Toplantının halktan kaçırıldığı bir gerçektir. Bakmayın 180 kişilik salonun dolu olduğuna, o salonda koltuklar da boştu. O vatandaşlar özellikle getirilmiş, üniversite rektörü tarafından ve bir siyasi partinin bir temsilcisi tarafından özellikle doldurulmuş o salona. Orada kimseyi dinlemeyen, uyuyan bir kesim vardı. Sinop halkından bunu kaçırdılar.

250 sayfalık ÇED raporu elimde. Bu 250 sayfalık ÇED raporu otuz dakika içinde orada anlatıldı. 6 kişiye söz hakkı verildi, hepsi iyimser. Buyurun ÇED raporu, otuz dakikada anlatılacak 250 sayfa. Vereyim size isterseniz, kaç günde okuyacaksınız bunu? Bırakın bu halkı kandırmayı.

207 bin kişilik Sinop’un hakkını 6 kişiyle temsil edemezsiniz. (CHP sıralarından alkışlar) 8 milyona yaklaşan Karadeniz’in hakkını 6 kişi temsil edemez. 80 milyon vatandaşımızı etkileyecek nükleer tehdit, aylarca, yıllarca tartışılması gereken bir durumdur, otuz dakikaya sığdıramazsınız. Her seferinde millî iradeye saygı deyip… Sinop'ta yaşayan halka saygı göstermek zorundasınız.

Sinop Valisinin Sinop’u kucaklaması gereken yerde, Sinop halkının karşısına, otelin uygulama salonunun 1,5 kilometre ötesine barikatlar kuruldu. Barikatlarla Sinop halkı oraya alınmadı. Neymiş efendim, zaman geçmiş ve oradaki toplantı salonu dolmuş. Gördük kayıtlardan toplantı salonunun dolup dolmadığını.

Bir de Sinop halkını polislerle karşı karşıya getirmeyin, onlar da bizim kardeşimiz.

Üniversite öğrencilerini bilinçsiz bir şekilde toplantının dışında bir yöntemle oraya almışlar. Bu toplantı yok hükmündedir, tanımıyoruz. (CHP sıralarından alkışlar) Bu toplantı yapılmamıştır. ÇED süreci sakatlanmıştır. Sinop sahipsiz değildir. Biz Sinop’un sakinleri değil, sahipleriyiz milletvekili arkadaşlarım. Biz geçmişte de Sinop’ta yaşadık, yarın da Sinop’tayız.

AHMET AKIN (Balıkesir) – Nazım ağabey de duysun da…

BARIŞ KARADENİZ (Devamla) – Nazım Bey yoktu ama arkadaşlarını yollamış, sağ olsun.

ERKAN AYDIN (Bursa) – Nazım Bey istiyor mu nükleeri?

AHMET AKIN (Balıkesir) – Nazım Bey de istemiyormuş, öyle bir dedikodu var.

BARIŞ KARADENİZ (Devamla) – Halkın görüş ve önerilerinin alınması gerekir. Nükleer santral projesini halktan kaçırmayın. Halktan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BARIŞ KARADENİZ (Devamla) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Ne kadar istiyorsunuz efendim? Başkanlık Divanı üyesisiniz siz.

Sözlerinizi tamamlamak üzere ek bir dakika süre veriyorum Sayın Vekilim, buyurun.

BARIŞ KARADENİZ (Devamla) – Sayın iktidar milletvekilleri, ben de biliyorum sizin içinizde nükleer santrale karşı olanları.

MEHMET UĞUR DİLİPAK (Kahramanmaraş) – Yok, karşı değiliz. Nereden çıkarıyorsunuz?

BARIŞ KARADENİZ (Devamla) – Karşısınız. Var, biliyorum.

MEHMET UĞUR DİLİPAK (Kahramanmaraş) – Değiliz.

BARIŞ KARADENİZ (Devamla) – Dik durun! Dik durun! (CHP sıralarından alkışlar) Nükleer santrale karşı olduğunuzu, ülkeyi bir karanlığa götürmek istemediğinizi söyleyin. Rica ediyorum, gelin Sinop’a, bir görün. Çevre Komisyonu gelin bir bakın, 350 bin tane ağaç kesildi orada. Yenilenebilir enerji kaynaklarımız var. Gelin, rüzgâr enerjisi yapalım, güneş enerjisi yapalım, el birliğiyle yapalım bunu ama nükleer teknoloji çöplüğünü…

MEHMET UĞUR DİLİPAK (Kahramanmaraş) – Güneşe de karşısınız, HES’e de karşısınız.

BARIŞ KARADENİZ (Devamla) – Millî olan şeyleri yapalım, millî deyip millî olan şeyleri yapın.

Uranyumu olmayan bir ülkede nükleer santral yapamazsınız. Teknolojiniz de buna müsait değil, sizin kapasiteniz de buna müsait değil. (CHP sıralarından alkışlar) Allah’tan korkmanız lazım. Allah’tan korkmak lazım. Yeryüzü cennetini mahvetmeye hiç kimsenin hakkı yok. Nazım ağabey, senin de hakkın yok. (CHP sıralarından alkışlar)

ERKAN AYDIN (Bursa) – Hah! Bravo!

BARIŞ KARADENİZ (devamla) – Nükleer santrale karşı bir duruş sergileyelim arkadaşlar. Türkiye’yi, ülkemizi, Sinop’u mahvetmeyelim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BARIŞ KARADENİZ (Devamla) – Bitti mi Başkanım?

BAŞKAN – Sayın Karadeniz, siz Başkanlık Divanı Kâtip Üyesisiniz, İç Tüzük’ü biliyorsunuz ama bir dakika daha ek süre veriyorum size.

Buyurun.

BARIŞ KARADENİZ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Çok önemli bir konu. Ülkemizin geleceği için çok önemli bir konu. 20 milyar dolarlardan bahsediyorlar. Japonya’yla yapılan anlaşmada “16 milyar dolar” diye geçiyor, “20 milyar dolar” diye açıkladılar. Bu 4 milyar doların nereye gideceği de belirsiz.

AHMET AKIN (Balıkesir) – 25.

BARIŞ KARADENİZ (Devamla) – Ondan sonra ÇED düzenleme raporunu bir offshore ülkesinin şirketine verdiniz. İlk defa Türkiye’de yaşadık bunu da. İlk defa da Türkiye’nin en mutlu şehri Sinop mutsuz bir gün yaşadı. Sinop halkını Sinop’a sokmadınız. İki gün sonra nükleer santral yapmaya kalkıp Sinop’un girişine de barikat koyup Sinop’a da o halkı sokmazsınız zannederim.

Bir de Çevre Bakanlığının ÇED raporlarının yayınlandığı internet sitesinde diyor ki: “Nüfusu az olan yerlere yapın bunu.” Bu demek oluyor ki Sinop’u da gözden çıkardınız, Sinop halkını da gözden çıkardınız; çıkaramazsınız. Sinop halkı dik durur, bunu gene size yaptırmaz, yaptırmaz, yaptırmaz…

Nükleere inat yaşasın hayat. (CHP sıralarından alkışlar)

İsteyenlere de verebilirim bunu.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Karadeniz.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN - Buyurun Sayın Başkan.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Kamu otoriteleri memlekete hizmet götürürken bırakın bunu halktan saklamayı, halkın refahı, daha iyi yaşaması için yapılan bu yatırımları halka anlatmak için çaba gösterir. Sinop da bunun bir örneğidir. Gereken yapılmış, halka ilan edilmiştir bu çalışma. Ayrıca o toplantının dışında da hane hane halkın bilgilendirilmesi yapılacaktır.

Bu konuya ilişkin, izniniz olursa, yerinden bir dakika bizim Sinop Milletvekilimiz Sayın Nazım Maviş bir açıklamada bulunacak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bostancı.

Buyurun Sayın Maviş.

AHMET AKIN (Balıkesir) – Maviş bir Sinop için nükleere hayır.

MEHMET UĞUR DİLİPAK (Kahramanmaraş) – Bir dur be… Bir dur be… Adam anlatsın bir şeyi.

BAŞKAN – Buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Sinop Milletvekili Nazım Maviş’in, Sinop Milletvekili Barış Karadeniz’in yaptığı gündem dışı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

NAZIM MAVİŞ (Sinop) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

Öncelikle Barış Bey bizim kardeşimiz. İsmimi anarak yaptığı konuşmada ismimle ilgili nezaket ölçüleri içerisinde konuştuğu için teşekkür ediyorum. Ancak bir hususu tashih etme ihtiyacı söz konusu oldu.

Sayın Barış Bey’in yaptığı konuşmada ve o gün orada bulunan diğer milletvekili arkadaşlarımızın yaptığı konuşmalarda “Gerçek halk burada, Sinop halkı burada. İçeride kimlerin olduğunu bilmiyoruz. Belediye Başkanlarımız burada, milletvekilleri burada fakat içeride insan mı var, onu da bilmiyoruz.” gibi ifadeler kullanıldı. Bunlar doğru değil. 300 kişilik bir salon Sinop halkı tarafından doldurulmuştur. Belediye Başkanı vardır, 25’inci Dönem milletvekilimiz vardır, CHP’den seçilmiş şu anda bağımsız olan il genel meclisi üyesi vardır ve Sinoplular salondadır. Dolayısıyla salon dolu olduğu için diğer katılımcılar alınamamıştır. Bahsedildiği gibi, nükleerle ilgili olumsuz görüşlerini beyan etmek isteyenler salon dışına atılmamış, sadece salonu provoke etmek isteyen 2 kişi emniyet güçleri tarafından gözaltına alınmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin, kayıtlara geçsin.

NAZIM MAVİŞ (Sinop) – Ayrıca milletvekillerimizin ve belediye başkanlarımızın salona girme talebine olumlu cevap verilmesine rağmen onlar salona girmeyi tercih etmemişlerdir. “Sinop halkı burada, salonda kimler var?” denilerek kurulmaya çalışılan söylem ayrımcı, üstenci bir söylemdir. “Gerçek halk burada, içeridekiler kim?” söylemi, gerçek halk, sahte halk ayrımı gibi, tepeden bakan, üstenci ve elitist bir yaklaşımın göstergesidir. Bunları kabul etmek mümkün değildir. Sinop halkı sadece Cumhuriyet Halk Partisine oy vermiş olanlardan ibaret değildir, Sinop halkı sadece nükleer karşıtı eylemde bulunan 300 kişiden ibaret değildir. Dolayısıyla bu ifadeleri doğru bulmadığımı beyan etmek istiyorum.

Sağ olun.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Maviş.

BARIŞ KARADENİZ (Sinop) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Sayın Karadeniz, buyurun, talebinizi alayım önce.

BARIŞ KARADENİZ (Sinop) – Kayıtlara geçmesi için söylüyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun.

BARIŞ KARADENİZ (Sinop) – Sinop halkı o gün içeri alınmamıştır, barikatlar kurulmuştur, barikatlardan bir kişi dahi geçirilmemiştir. Sinop halkını değerli milletvekillerimizin sadece 3-5 arkadaşı temsil etmiyor, bir kadın kolları temsil etmiyor. Sabahın köründe, üç gün öncesinden otelin etrafı barikatlarla çevrilmiş. O gün geleceklerin sayısı bellidir. Otel 300 kişilik değil 180 kişiliktir. Sinop halkı 180 kişilik otele gelsin Sayın Vekilimiz Nazım Maviş halkı bilgilendirsin. Bir toplantı yeri düzenleyelim, anlatsın kendisi. Sinop halkı yüzde 50’den de ibaret değildir, onu da görürüz orada. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim Sayın Karadeniz.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, sadece kayıtlara geçsin diye izin verirseniz söylüyorum.

Bizim, Cumhuriyet Halk Partisinin duruşu şudur efendim: Biz Türkiye’de çevreyi yok eden, insanı yok eden Türkiye’nin ve dünyanın geleceğini yok eden nükleer santralleri istemiyoruz, kesinlikle istemiyoruz. Biz buna karşıyız efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özkoç.

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

2.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Uğur Dilipak’ın, 12 Şubat Kahramanmaraş’ın düşman işgalinden kurtuluşunun 98’inci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, şimdi gündem dışı ikinci söz, Kahramanmaraş’ın düşman işgalinden kurtuluşunun 98’inci yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mehmet Uğur Dilipak’a aittir.

Buyurun Sayın Dilipak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET UĞUR DİLİPAK (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kahramanmaraş’ımızın düşman işgalinden kurtuluşunun 98’inci yılı hakkında gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle sayın izleyicilerimizi ve yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, şairin dediği gibi “Bir hamaset destanı nakşedildi bağrına,/Yurdumun arslanları öldü iman uğruna,/Ruhlarda bayraklaşan Allah için savaştır,/Bu şehitler diyarı, işte bu yer Maraş’tır.”

Kahramanmaraş istiklal mücadelesinin kahraman şehri. Yokluk içerisinde bir olup dayanışmanın, bir destansı mücadelenin şehridir Kahramanmaraş. Kahramanmaraş “Maraş bize mezar olmadan, düşman gülizar olmaz.” diyenlerin, yiğitlerin diyarıdır. Kahramanmaraş millî şair ve millî edebiyatımızın başkentidir. Kahramanmaraş, tarihi kendi halklarıyla yazmış örnek bir şehirdir. Yani Kahramanmaraş acı ile tatlı arasındaki her şeydir.

Saymakla bitiremeyeceğimiz özellikleriyle Kahramanmaraş bu topraklarda, Anadolu’da doksan sekiz yıl önce Millî Mücadele’nin kendi halklarıyla destansı tarihini yazmıştır. Dünyada bu şekilde tarihi yazılan ender milletlerden bir tanesidir. Dışarıdan herhangi bir güç almadan Kahramanmaraş kendi kendini, kazmayla, sopayla, değnekle, orakla, çekiçle kurtaran tek millettir.

Yaklaşık bir asır önce emperyalistlerin vatan işgaline karşı mücadelesinde tek yürek olup birlikte mücadele ettiği Yörük Selim, Şehit Evliya, Sütçü İmam, Ali Sezai Efendi, Senem Ayşe, Abdal Halil Ağa, Rıdvan Hoca, Muallim Hayrullah ve ismini sayamadığım diğer bütün kahramanları rahmetle ve minnetle yâd ediyorum.

Kahramanmaraş’ın kurtuluşu, Kahramanmaraş halkı “Söz konusu vatansa gerisi teferruattır.” diyen bir millî oluşumun simgesidir. Kahramanmaraşlılar her yıl Şubat ayının 12’sinde Kahramanmaraş’ta çocuğuyla, yediden yetmişe herkesle birlikte bunu bir şenlik havasında kutlarlar. Bu vesileyle Kahramanmaraş’a tüm milletvekillerimizi, tüm halkımızı davet ediyorum; bu kutlu kurtuluş mücadelesinin tiyatrolarının oynandığı Kahramanmaraş’ımızda bu kutlu mücadelenin örneklerini bir daha, doksan sekiz yıl önceki gibi yaşamalarını istiyorum.

Şu anda Afrin’de bu mücadelenin benzeri yaşanmaktadır. Rabb’im Mehmetçiklerimize muzafferiyet nasip eylesin. Bu uğurda şehit olanlara rahmet, gazilerimize de acil şifalar diliyorum.

PKK, YPG, DHKP-C, DEAŞ veya FETÖ benzeri oluşumlarla bu millete karşı herhangi bir şekilde sınır koridoru oluşturmaya karşı vatanımızı korumak üzere Mehmetçiklerimiz şu anda Afrin’de mücadele ediyor. Doksan sekiz yıl önce Kahramanmaraş’ta olduğu gibi -kanının son damlasına kadar- şehadet şerbeti içmekten onur duyacak vatandaşlarımız, milletimiz var, askerimiz var. Tıpkı doksan sekiz yıl önce olduğu gibi, Afrin’e giden askerimize uzatılan mikrofona gazimizin ve askerimizin söylediği laf şu, tek laf: “Beklemesinler.” Bu, şehadet anlayışının en yüce, en ulvi duygularının doksan sekiz yıl önce olduğu gibi bugün de yaşanmakta olduğunu göstermektedir.

Sosyal medyada ezan sesinden rahatsız olan hainlere sesleniyorum:

“Ruhumun senden İlahî, şudur ancak emeli:

Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.

Bu ezanlar, ki şehadetleri dinin temeli,

Ebedî, yurdumun üstünde benim inlemeli.”

Fransızların doksan sekiz yıl önce ezan, bayrak düsturunu yere indirmek için…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlamak üzere bir dakika ek süre veriyorum Sayın Dilipak.

Buyurun.

MEHMET UĞUR DİLİPAK (Devamla) – Yaklaşık bir asır önce Kahramanmaraş’ta başlayan ezan ve bayrak olaylarını, bugün, 12 Şubatta birlikte Kahramanmaraş’ta yaşamaya davet ediyorum çünkü bu ruhu anlamayan zihniyetlere karşı, Fransızlara karşı biz yaklaşık bir asır önce mücadele ettik. Bundan sonra da mücadele etmeye devam edeceğiz. Bu zihniyetlere karşı, bu vatanda, bu millette herhangi bir şekilde bu millete karşı kastetmek isteyenlere, doksan sekiz yıl önce olduğu gibi bugün de aynı ruhla, aynı heyecanla cevap vereceğiz. Bu ruhu anlamayan insanları -tekrar ediyorum- Kahramanmaraş’a davet ediyorum, bayrak sevgisinin, ezan sevgisinin ne olduğunu hep birlikte yaşamayı diliyorum.

Sayın Başkanım, değerli milletvekillerim; bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Dilipak.

Sayın Kerestecioğlu, bir talebiniz var.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Evet Sayın Başkan.

Dün kapanışta bulunmadığım sırada…

BAŞKAN – Önce bir talebinizi alayım

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Grup Başkan Vekili olarak zaten konuşabilirim sanıyorum İç Tüzük’e göre.

BAŞKAN – Tabii, buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

2.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Yaşar Tüzün’ün 56’ncı Birleşimde sarf ettiği bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Dün kapanış konuşmanızda -tutanaklara şimdi baktım burada olmadığım için kapanış sırasında- “Dünkü birleşim saat 15.00 itibarıyla başlamıştır. Gündemde Sayın Milletvekilinin -yani Ferhat Encu’nun- milletvekilliğinin düşmesiyle ilgili önergesi mevcuttu. Saat 17.00’de Genel Kurulun bilgisine sunuldu. Ne Sayın Yiğitalp ne de Halkların Demokratik Partisi Grup Başkan Vekili ve yetkililerinin gelip tarafıma ‘Bunun gündemden çıkarılmasını talep ediyoruz.’ şeklinde bir müracaatı olmamıştır.” ifadelerini kullanmışsınız.

Şimdi, Sayın Başkan, siz oraya gelmeden yaklaşık bir saat önce el gündemi elinizde oluyor ve gündemin ne olduğunu siz zaten biliyorsunuz. Bizim “Gündemden bunu çıkarın.” gibi bir ricacı olma usulümüz yok. Bu, Meclis Başkan Vekilinin takdirine bağlı olan bir şeydir ve geçen hafta aynı şekilde Ferhat vekilimizin vekilliğinin düşürülmesinin gündeme gelmesi söz konusuydu ama Meclis Başkan Vekilimiz Pervin Hanım bunu okumayı kabul etmedi ki daha öncesinde de böyle oldu zaten, birçok kez aynı şeyle karşı karşıya kalındı.

O nedenle, bu, özellikle bize yönelik olan, daha doğrusu şu anda Sibel Hanım da burada olmadığı için bana yönelik olan sözünüzle ilgili olarak söz aldım. Böyle bir usul yok. Yani ben size “Bunu okumayın.” demem. Bunu takdir etmek size ait olan bir şeydir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kerestecioğlu.

Birleşim içerisinde cevap vereceğim.

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

3.- Mersin Milletvekili Hüseyin Çamak’ın, Mersin’deki yaşam alanlarının imara açılmasına ilişkin gündem dışı konuşması

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, gündem dışı üçüncü söz, Mersin’deki yaşam alanlarının imara açılması hakkında söz isteyen Mersin Milletvekilimiz Hüseyin Çamak’a aittir.

Buyurun Sayın Çamak. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

HÜSEYİN ÇAMAK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Mersin’de Mezitli ilçemize bağlı şirin beldemiz Tece’nin Deniz Mahallesi’nde şehir planında yaşam alanı, spor ve park alanı olarak işaretlenmiş, denize sıfır 5 adada toplam 76 dönümlük alan merkezî kamu idareleri eliyle iki farklı şirkete tahsis edilmiştir. Bu alanları sizlere göstermek istiyorum. Denize sıfır ve insanların tek bir yaşam alanı.

Kamuya ait açık alan ihtiyacını karşılamak üzere imar planlarında ayrılmış bu yerler 3194 sayılı İmar Kanunu’nun “Kamuya ait gayrimenkuller” başlıklı 11’inci maddesi uyarınca Mezitli Belediyesine tahsis edilmelidir. Mezitli Belediyesi bunun için söz konusu alanların imar planına uygun olarak halkın yararlanabileceği, kamunun ortak kullanımına açık yol, park ve spor alanı olarak düzenlenebilmesi amacıyla defalarca Mersin Defterdarlığı Millî Emlak Müdürlüğünden tahsisi veya terki talep etmesine rağmen ne yazık ki herhangi bir sonuç alınamamıştır. Oysa Mezitli Belediye Meclisinde tüm partilerden üyelerin ortak kararıyla yani oy birliğiyle söz konusu alanın şehir planındaki gibi kalmasına karar verilmiştir.

Ayrıca, yeni çıkan nazım planında da bu alan yeşil alan olarak kabul edilmektedir. Bu parsellerin Maliye Bakanlığı, TOKİ, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından tamamen keyfî olarak turizm tesisi yani otel yapılmak üzere 2 özel şirkete verilmesi hem kamu vicdanını yaralamakta hem de yasalara aykırılık teşkil etmektedir. (CHP sıralarından alkışlar)

Bu bölgenin en büyük ihtiyacı olarak park ve spor aktivite alanı gibi öncelikle Tece Bölgesi olmak üzere ilçemiz ve ilimiz için kamu mülkiyeti niteliğindeki alanlar ortak açık alan ve sosyal donatı alanı olma özellikleriyle büyük önem taşımaktadır. Kamusal alanların sadece ticari birer kaynak olarak görülmesi, noktasal bir proje girişimine ve yapılaşmaya konu edilmesi kamu yararının, imar, kıyı ve doğa yasalarının gözetilmediği anlamına gelmektedir.

Planın Bakanlığın öngördüğü biçimde hayata geçmesi kentimiz açısından büyük bir kayıp olacaktır. Söz konusu alanda geleceğe yönelik doğru hedeflere ve kararlara ulaşmak, bu değerleri koruyarak gelecek nesillere aktarmak başta ortak alan niteliğindeki varlıklarımızın sağlıklı değerlendirilmesiyle ve ilgili idarelerin iş birliğiyle mümkündür.

Sayın milletvekilleri, bir yıl önce de tüm Mersinliler karşı çıkmasına rağmen 100. Yıl Plajı’nda caretta carettaların üreme bölgesi olan bir yeri Orman Bakanlığı özel bir şirkete verdi. Bunun üzerinden çok zaman geçmeden böyle bir projeye imza atılması Mersin halkı için resmen yaşam alanı katliamı anlamına gelmektedir. (CHP sıralarından alkışlar) Tece imar planlarında ayrılmış olan kamusal nitelikli ve alternatifi olmayan açık alan, park ve spor alanlarının rant projeleriyle yok edilmesi yerine bunlara sahip çıkılarak böyle alanların artırılması gerekmektedir. Bu ortak değerlerimizin ve açık alanlarımızın toplumsal müzakere ve uzlaşma süreçlerinden geçmeden, sağlığımız ve insanlarımızın beklentileri hiçe sayılarak, sadece idari otorite kararları ve yatırımcı kurum ve kişilerin niyeti üzerinden kısa vadeli mali beklentilerle belli çevrelere peşkeş çekilmesi asla kabul edilemez. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, Mersin’i bilenler 80 kilometrelik Silifke-Mersin sahilinin âdeta beton bir yığına döndüğünü üzülerek görmüşlerdir, artık bu bölgede denizi görmek mümkün değil. Halkımızın nefes alacağı son birkaç yer kalmıştır, ne yazık ki bunlar da rant uğruna birilerine peşkeş çekiliyor. Parti gözetmeksizin başta Mersin’in tüm milletvekillerini ve siz değerli Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerini 82 milyon vatandaşımızın ortak malı olan bu yaşam alanına sahip çıkmaya çağırıyorum.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çamak.

Sayın milletvekilleri, şimdi sisteme giren milletvekillerine yerlerinden birer dakika süreyle söz vereceğim. Bu sözlerin ardından sayın grup başkan vekillerimizin söz taleplerini karşılayacağım.

Sayın Tamer…

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

3.- Kayseri Milletvekili İsmail Tamer’in, Türk Tabipleri Birliğinin gerçek anlamda vatansever tabipleri temsil etmediğine ilişkin açıklaması

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Teşekkür ediyorum Değerli Başkanım.

Türk Tabipleri Birliği “Savaş halk sağlığı sorunudur.” ifadesiyle ülkemizdeki vatansever Türk hekimlerini üzmüştür. Ben de dâhil olmak üzere, Türk Tabipleri Birliğinin hekimlerimizi temsil etmediğinin altını çiziyorum. Türk Tabipleri Birliği görev yaptığı sürece yıkıcı ve bölücü faaliyetler içerisinde olan kişileri desteklemiş ve bu şekilde de beyanlar vermiştir. Türk Tabipleri Birliği 1 Eylül 2015 yılında Diyarbakır’ın Kulp ilçesinde Yapraklı köyündeki Doktor Abdullah Biroğul’un şehit edilmesiyle ilgili bir açıklama yapmamıştır; bugüne kadar sağlık çalışanlarıyla ilgili, doktorlarla ilgili faaliyetler içerisinde de olmamıştır.

Dolayısıyla, Türk Tabipleri Birliğinin bu tutumunu kınıyoruz. Gerçek anlamda vatansever tabipleri temsil etmediğini ifade ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tamer.

Sayın Koçer…

4.- Gaziantep Milletvekili Abdullah Nejat Koçer’in, 8 Şubat Gaziantep’e “gazi” unvanı verilişinin 97’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından 8 Şubat 1921’de Gaziantep’e “gazi” unvanı verilişinin 97’nci yıl dönümü. Şahin Bey’in, Şehit Kamil’in, Karayılan’ın öncülüğünde işgalcilere direnen, 6.317 evladını şehit vermiş, Millî Mücadele’nin örnek şehri Gaziantep’in bu onur ve gurur gününü kutluyorum. Kahramanlık ve cesaret nişanesi olan bu unvanla, Gaziantepliler olarak bugün daha çok çalışarak, daha çok üreterek, ülkemize daha fazla sahip çıkarak Millî Mücadele ruhunu devam ettiriyoruz. Bu kutlu günde, gazi şehrin bir evladı ve ona “gazi” unvanı olan Türkiye Büyük Millet Meclisinin, Gazi Meclisin bir üyesi olmaktan onur duyuyorum. Millî Mücadele’de vatan için can vermiş, kan vermiş tüm şehit ve gazilerimizi minnetle, saygıyla, rahmetle anıyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Koçer.

Sayın Atıcı…

5.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Suriye’deki sorunların çözümü için meşru Suriye Hükûmetiyle doğrudan görüşülmesi gerektiği önerilerinin dikkate alınmasını istediğine ilişkin açıklaması

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Cumhurbaşkanı üç buçuk milyon Suriyeliyi ülkelerine geri göndereceklerini açıkladı. Geç de olsa bizim tavsiyemize uyduğu için teşekkür ediyoruz. Asgari ücretin 1.500 lira olması gerektiği önerimizi de geç idrak etmişlerdi. Taşeron işçilerin kadroya alınmaları gerektiği önerimiz de geç algılanmıştı. Emekliye iki maaş ikramiye önerimiz de geç algılanmıştı. Bu geç algılamalar çok önemli değil, maddi kayıplar oldu ancak Gülen hareketinin bir terör örgütü olduğunu söylediğimizde geç algılama nedeniyle 250 şehit verdik. Şimdi de Suriye’deki sorunların çözümü için mutlaka meşru Suriye Hükûmetiyle doğrudan görüşülmesi gerektiğini tekraren ifade ediyoruz. Bu önerimiz acilen algılanmalı ve şehit sayımız daha da artmadan hayata geçirilmelidir. Bu konu inatla değil, devlet aklıyla çözülecek bir konudur eğer varsa.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Atıcı.

Sayın Arslan…

6.- Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın, Akkuyu Nükleer Enerji Santrali’nin yüzde 49’unun satışıyla ilgili iddiaların doğru olup olmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanına soruyorum: Enerjide yüzde 70 dolayında dışa bağımlılık yaşayan, doğal gaz ithalatı yüzde 98’e varan ülkemizde yerli, çevre ve insan dostu yenilenebilir enerjiye yatırım yapması gereken Hükûmet, Mersin Akkuyu’yu daha önce de Rusya’nın devlet kurumu olan Rosatom’a elleriyle teslim ederek bir kez daha millî enerjiden taraf olmadığını açıklıkla göstermiştir. Kendi toprağımızda kazancı Rus şirketine, çevreye zararı ise bölge halkına yazılacak olan Akkuyu Nükleer Enerji Santrali’nin yüzde 49’unun satışı için basında dolaşan iddialar doğru mudur? Kolin ve Kalyon ortaklığı 10 milyar doları bulacak Akkuyu Nükleer Santrali’nin yüzde 49’unu alma pazarlığına çekildiğine göre, Bakanlığın şirketi olan EÜAŞ’ın Jersey Adası’nda kurdurulan firması Akkuya’ya ortak olacak mıdır? Son torba yasa tasarısının 75’inci maddesinde, Akkuyu dâhil olmak üzere tüm nükleer santral projelerine devlet teşviki ve desteği verileceği öngörülmekte, son derece sorumlu bir nükleer işinde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Arslan.

Sayın Hürriyet…

7.- Kocaeli Milletvekili Fatma Kaplan Hürriyet’in, taşeron işçilerin kadroya alınmalarındaki eşitsizlik ve haksızlığın nedenini ve taşeron işçilerin sömürülmesine ne zaman son verileceğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

FATMA KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Buradan sizlere taşeron işçilerinin kadroya geçirilmesinin evrimini anlatmak istiyorum.

Taşeron işçiler her seçim dönemi oy için bir güzel sömürülür. Taşeron işçileri artık daha fazla sömüremeyeceğini anlayan Hükûmetin bakanı çıkar ve taşeron işçilerin kadroya alınacağını açıklar. Bakan tekrar çıkar televizyonlara ve “Taşeron işçilerimiz kadroya geçerken şart aranmayacak.” der. Şart aranmayacağı için bir anlık mutluluk yaşayan taşeron işçileri güvenlik soruşturması ve sınavdan geçirileceğini öğrenince ne olduğunu anlayamaz, kafası karışır. Çıkan KHK sonucunda aynı iş yerinde çalışan 12 personelden 6’sı kadroya alınırken diğer 6’sı personel gideri yüzde 70’in altında olduğu için kadroya alınmaz. Aynı iş yerinde çalışan arkadaşı kadroya alınan taşeron işçisi düşünmeye başlar “Benim günahım ne?” diye.

Biz de o işçi kardeşimizin aklındakileri buradan soruyoruz: Kadroya alınmayan taşeron işçinin günahı nedir? Bu eşitsizlik ve haksızlık niyedir? Taşeron işçilerin sömürülmesine tam anlamıyla ne zaman son verilecektir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Hürriyet.

Sayın Aydın…

8.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, Cumhurbaşkanının Papa’yla yaptığı görüşme için Vatikan’a ne kadar ve hangi ödenekten bağış yapıldığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

ERKAN AYDIN (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Cumhurbaşkanı geçtiğimiz günlerde Vatikan’da bir görüşme yaptı, dinler arası diyalog için önemli sayılabilir ama bu görüşme için örtülü ödenekten bağış yapıldığı iddiaları var. Söylenene göre bu bağış rutin bir prosedür, Papa’yla görüşmek isteyen ve talebi kabul edilen her devlet başkanına Vatikan’ın göstereceği bir adrese alt limiti 5 milyon dolar olmak üzere bir ödemede bulunulması şartı koşuluyor, bu ödeme yapıldıktan sonra ise görüşme gerçekleşebiliyor.

Şimdi şu soruyu sormak gerekiyor: Vatikan’a ne kadar bağış yapıldı, hangi adrese yapıldı? Hangi ödenekten bu miktar gitti? Hristiyanlığa hizmet eden hangi kuruluş veya vakfa bu yardım yapıldı? Hem Meclisimizin hem de kamuoyunun bunu öğrenmeye hakkı var diye düşünüyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aydın.

Sayın Gürer…

9.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetleri döneminde tarım ve hayvancılıkla uğraşanların büyük mağduriyetler yaşadıklarına ilişkin açıklaması

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetleri döneminde tarım ve hayvancılıkla uğraşanlar büyük mağduriyet yaşamaya başladı. Her geçen gün sorunlar katlanıyor. Çiftçiler, besiciler yaptıkları işin karşılığını alamıyorlar. Üretici ürününü değerinde satamıyor. İlaç, gübre, tohum, yem, mazot neredeyse her gün zamlanırken ürün değeri yerinde sayıyor. Tarlada marul, lahana, kavun, domates dahi toplanmadan kalıyor. Patatesler depoda çürüyor, narenciye dalda çürüyor. Tarımla geçinen bölgelerde göçler giderek artıyor. Bu göçler o hâle geldi ki köylerde ve kasabalardaki göçlerden sonra Anadolu’nun tarım ve hayvancılıkla uğraşan ilçelerinde dahi göçler var. Niğde’nin Altunhisar ilçesinde 2010 yılında 14.769 olan nüfus, son sayımda 12.906’ya düşmüş. Tarım ve hayvancılıkla geçinenlere gerekli destekler ulaşmıyor. Üreticisi, çiftçisi, besicisi destek görmez ise, yapılan yanlışlar düzeltilmez ise…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Gürer.

Sayın Taşkın…

10.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, 4 Şubat Dünya Kanser Günü’ne ilişkin açıklaması

ALİ CUMHUR TAŞKIN (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Uluslararası Kanser Kontrol Örgütü tarafından 4 Şubat tarihi Dünya Kanser Günü olarak belirlenmiştir. Halkın kanser ve kanser yapan etmenler konusuna dikkatinin çekilmesi için önemli bir gündür.

Kanser vücudumuzun çeşitli bölgelerindeki hücrelerin kontrolsüz çoğalmasıyla oluşan 100’den fazla hastalık grubudur. Çok çeşitli kanser tipleri olmasına rağmen, hepsi anormal hücrelerin kontrol dışı çoğalmasıyla başlar. Tedavi edilemez ise ciddi rahatsızlıklara, hatta ölüme dahi neden olabilir.

Kanser dünyada ve ülkemizde ölüm nedenleri arasında hâlen ilk sıradadır. Sağlıklı yaşam davranışlarıyla kanserden korunmak mümkün olabilmektedir. Kanserde erken tanı tedavi şansını artırır, tedaviyi kolaylaştırır, tedavi giderlerini azaltır, doku ve organ kaybını önler; sakatlık bırakmaz, en önemlisi hayat kurtarır. Tüm hastalarımıza Allah’tan acil şifalar diliyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Taşkın.

Sayın Akyıldız…

11.- Sivas Milletvekili Ali Akyıldız’ın, esnaf ve sanatkârların neden meslek odalarına kayıt olmak ve aidat ödemek zorunda bırakıldıklarını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

ALİ AKYILDIZ (Sivas) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Türk Tabipleri Birliğinden ve Türkiye Barolar Birliğinden “Türk” kelimesinin kaldırılacağını ve bu meslek mensuplarının istediği şekilde dernek ya da vakıf kurabileceklerini, kendi içerisinde farklı şekilde örgütlenme yapabileceklerini buyurmuşlar.

Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a ben de buradan öneriyorum: Bu ülkede yaşayan milyonlarca esnaf ve sanatkâr var. Peki, bu esnaf ve sanatkârlar neden zorunlu olarak meslek odalarına kaydoluyorlar ve oralara her yıl mecburi olarak aidat ödemek zorunda bırakılıyorlar? Bu esnaf, sanatkâr ve tacir kardeşlerim zaten devlete vergisini veriyorlar, ruhsatlarıyla belediyeye bağlılar, belediyeye vergilerini ödüyorlar. Ayrıca, her yıl da bu kardeşlerimiz bağlı oldukları odalara aidat ödemek zorunda kalıyorlar. Buradan öneriyorum: Madem Türk Tabipleri Birliği ve Türkiye Barolar Birliğine böyle bir düzenleme getiriliyorsa o zaman bu esnaf, sanatkâr ve tacir kardeşlerimize de böyle bir düzenleme getirilsin diyorum.

Yüce heyetinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akyıldız.

Sayın Özdiş…

12.- Adana Milletvekili İbrahim Özdiş’in, Cumhurbaşkanının sulama birliklerinin kaldırılacağına yönelik bazı ifadelerine ve buna ilişkin nasıl bir yol haritası belirlendiğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sorum Sayın Orman ve Su İşleri Bakanına: Cumhurbaşkanı Erdoğan geçtiğimiz hafta Çorum’da yaptığı konuşmada sulama birliklerinin kaldırılacağını söylemiştir. Yüz binlerce lira borçlu birlikleri biliyoruz. Bazı yöneticilerin ve başkanların sulama birliklerinin gelirlerini istismar ettiğinin de farkındayız ancak istisnai eylemlerin koca bir sistemin toptan kaldırılmasına neden olmasını saçma buluyoruz.

Sulama birliklerinde çalışan personel tedirgin. Buna ilişkin nasıl bir yol haritası belirlediniz? Birlikleri kapatmak yerine düzenleyici ve denetleyici yasalar getirerek sistemi devam ettiremez misiniz? Sulama birliklerini belediyelere devredecekseniz, belediyeler nasıl ilgilenecek? Çalışanlar ne olacak söyler misiniz Sayın Bakan?

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özdiş.

Sayın Sürekli…

13.- İzmir Milletvekili Kerem Ali Sürekli’nin, 14 yaşında Süryani bir kız çocuğu olan Çavkari Simon’un Türk Silahlı Kuvvetleri nezdinde ülkemiz için yazdığı mektuptan bazı bölümleri paylaşmak istediğine ilişkin açıklaması

KEREM ALİ SÜREKLİ (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Türkiye’de yaşayıp da Türk ordusunu itibarsızlaştırma amacıyla hareket eden, gayrimillîlerin gösteremediği dik duruşu gösteren, 14 yaşında, kendisi küçük, yüreği sınırları aşan Süryani bir kız çocuğu Çavkari Simon’un Türk Silahlı Kuvvetleri nezdinde ülkemize yazdığı mektuptan bazı bölümleri sizlerle paylaşacağım. Askerlerimizi zulümle itham eden şaşırmışlar ordusunun okuduklarımı iyi analiz etmesini tavsiye ederim: “Benim babam Süryani, annem Kürt. Allah’a bu zulüm bitsin diye çok dua ettim. Türkler geliyor diye bırakıp kaçtılar bizi. Yüksek tepelerden ışıklarını seyrettiğimiz Türklerin askerleri gelince iffet ve namusumuz kurtuldu, sonra da karnımız doydu. Biz, teröristlere bir daha esir olmak istemiyoruz. Bizi kurtaran büyük lider Sayın Erdoğan’ın ellerinden öpüyorum. Bizi ne olur bir daha teröristlerin esaretine bırakmayın.”

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Sürekli.

Sayın Bektaşoğlu…

14.- Giresun Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlu’nun, Toprak Mahsulleri Ofisinin depolarındaki fındıkların bir an önce satılmasının doğru olacağına ilişkin açıklaması

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.

Toprak Mahsulleri Ofisi bu sezon da fındık alımıyla görevlendirildi ve üreticiden Giresun kaliteli fındığı 10,5; levant kalite fındığıysa 10 liradan aldı. Kurumun depolarında şu anda 140 bin ton fındık olduğu tahmin ediliyor. Bunun 388 tonu kavrulup askerlerimize çerez olarak verilmek üzere Türk Silahlı Kuvvetlerine teslim edilecek, güzel ve doğru bir uygulama. Hatta bunun yaygınlaştırılmasını, okullara, sağlık kuruluşlarına, hastanelere, spor kulüplerine, önceden olduğu gibi uçaklara da verilmesini, iç piyasada fındık tüketiminin özendirilmesini istiyoruz. Fındık yiyen bir Türkiye sağlıklı, güçlü ve enerji dolu olur. Ancak geri kalan fındığın akıbeti belli değil. Fındık aynı zamanda ülkemizin en fazla döviz getiren bir ihraç ürünü. Depolarda tutulmayacak kadar önemli, altın kadar değerlidir. Dolayısıyla TMO’ya yaklaşık 14 liraya mal olan bu fındıkların bir an önce satılması doğru olacaktır. Böylece, sezon öncesinde piyasa ülkemiz ve üreticimiz lehine düzenlenmiş olacaktır. Bunun dışında bir uygulamanın yapılmamasını diliyoruz.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bektaşoğlu.

Sayın Kılıç…

15.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın, 12 Şubat Kahramanmaraş’ın düşman işgalinden kurtuluşunun 98’inci yıl dönümüne, hayatın mücadele olduğuna ve engelleri aşmak için güçlüklere göğüs germek gerektiğine ilişkin açıklaması

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Kahramanmaraş’ın düşman işgalinden kurtuluşunun 98’inci yıl dönümünü kutluyorum. Hayat, mücadele ve harekettir; hareketsizlikse ölüm. Yürüdüğümüz yolda güçlükler de, engeller de olur. Zorluklar bazen dostumuzdur, zorluklar bizi hem eğitir hem de bize güç verir. Çözümde görev almayanlar sorunun bir parçası olurlar. Sorunun üzerine yürüyemeyenler gizli bir korkunun ve kaçışın içindedirler. Sürekli korku ve çekingenlik tehlikeyi büyütür. Rüzgâr yoksa kürek çekmeliyiz, engelleri aşmak için güçlüklere göğüs germeliyiz. Arıyı, ağaç kurdunu, karıncayı hatırlayalım. Kuş kanat çırparak yükselir. Nerede bir irade varsa orada bir yol vardır. En muhteşem kişi güçlüklerle savaşan insandır. Cennet zorluğun ucunda, hak edenin avucunda. Güçlüklerle deviniriz, zafer bulur seviniriz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kılıç.

Sayın İrgil….

16.- Bursa Milletvekili Ceyhun İrgil’in, ülkenin tepesindeki yöneticilerden en alt düzeydeki yöneticilere kadar terör eylemlerini ve terörle mücadeleyi bahane ederek çok ciddi bir düşmanlaştırma ve algı üretme çabası olduğuna ilişkin açıklaması

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Değerli arkadaşlar, son günlerde, ülkenin tepesindeki yöneticilerinden en alt düzeydeki yöneticilere kadar maalesef bu terör eylemlerini ve terörle mücadeleyi bahane ederek çok ciddi bir düşmanlaştırma ve ciddi bir algı üretme çabası var. Maalesef biraz önce de bir değerli meslektaşım, Kayseri Milletvekilimiz Türk Tabipleri Birliğiyle ilgili bir ithamda bulundu ve dedi ki: “Abdullah Biroğul’la ilgili -PKK terörüyle kaybettiğimiz meslektaşımızla ilgili- bir açıklama yaptı mı?” İşte buradan gösteriyorum: Türk Tabipleri Birliğinin sitesinin ana sayfasında duran 2 Eylül 2015’teki açıklama: “Acımız derin, öfkemiz büyük, bir terör eylemine kurban verdiğimiz meslektaşımız Doktor Abdullah Biroğul’a veda ettik.” Hem cenaze törenine katılmışlar hem de aynen şu açıklamayı yapmışlar: “PKK terör örgütü tarafından yolu kesilerek, aracı taranarak katledilen meslektaşımız Abdullah Biroğul…” Ve geçen hafta göz altına alınan Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi üyesi bizzat cenazesine katılmış.

Arkadaşlar, yapmayın, göz göre göre toplumun önünde insanları bu kadar kutuplaştırmayın, ötekileştirmeyin, şekillendirmeyin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Kayıtlara geçsin sözünüz, devam edin.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Ben, buradan şunu söylemek istiyorum: Üyesi olmaktan gurur duyduğum Türk Tabipleri Birliğinin birçok üyesi gibi hepimiz vatansever insanlarız. Bizleri hastalarımıza sorun, bizleri bugüne kadar tedavi ettiğimiz, ameliyat ettiğimiz insanlara sorun. Yapmayın bunu. Bu ülkenin insanlarını, hekimlerini, avukatlarını, hocalarını, meslektaşlarını, meslek sahiplerini birbirinden ayrıştırmayın arkadaşlar; özü budur. En sonunda, bir fanatik çıkacak bir hekimi vuracak, edecek, birine zarar verecek, ondan sonra bunun vebalini kim ödeyecek? Göz göre göre yalan söylüyorsunuz, göz göre göre kutuplaştırıyorsunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın İrgil.

Sayın Çamak…

17.- Mersin Milletvekili Hüseyin Çamak’ın, limanı, demir yolu, otobanı, lojistik avantajı ve konumu itibarıyla yerli hibrit otomotiv üretimi için en uygun yerin Mersin olduğuna ilişkin açıklaması

HÜSEYİN ÇAMAK (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

29 Haziran 2016 tarihinde çevre dostu ve ekonomik hibrit otomotivlerin artık ülkemizde de yaygınlaşması gerektiği konusunda Türkiye Büyük Millet Meclisinde gündem dışı söz alarak konuşmuştum.

Hükûmet yerli otomobil üretimi için bir adım attı. Bildiğimiz kadarıyla, Türkiye’de yerli otomobil sanayisinin üretimi için hâlen yer arayışları sürmekte. Bu anlamda, limanı, demir yolu, otobanı, lojistik avantajı ve konumu itibarıyla yerli hibrit otomotiv üretimi için en uygun yerin Mersin olduğunu belirtmek isterim. Yetkililer yer seçimi yaparken objektif kriterlerle Mersin’in üretim ve dağıtım açısından avantajlı konumunu dikkate alarak karar vermelidir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çamak.

Sayın Akkaya…

18.- İstanbul Milletvekili Yakup Akkaya’nın, kadını aşağılayan, toplumu ayrıştıran açıklamalarda bulunan ÇAYKUR Genel Müdürü İmdat Sütlüoğlu’nu kınadığına ve bu konuda gereğinin yapılmasını talep ettiğine ilişkin açıklaması

YAKUP AKKAYA (İstanbul) – Gençlik ve Spor Bakanı Sayın Osman Aşkın Bak’a soruyorum: ÇAYKUR Genel Müdürü İmdat Sütlüoğlu’nun “Kadın sporculara yardım etmem günahtır, ayrıca Ardeşen Bayan Hentbol Takımına yaptığım yardımdan dolayı da pişmanım.” sözüne ne diyorsunuz? Haddini aşarak kadını aşağılayan, onları ikinci sınıf bir insan yerine koyan, toplumu ayrıştıran açıklamalarını sürdüren ÇAYKUR Genel Müdürü İmdat Sütlüoğlu’nu buradan kınıyorum ve Sayın Bakandan bu konuyla ilgili gereğinin yapılmasını talep ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akkaya.

Sayın Dedeoğlu…

19.- Kayseri Milletvekili Sami Dedeoğlu’nun, sigara bağımlılığına ve sigarayı bırakabilme sürecinin bir hekim kontrolünde yapılması gerektiğine ilişkin açıklaması

SAMİ DEDEOĞLU (Kayseri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, çocukluk ve gençlik çağında kazanılan sigara içme alışkanlığı sosyal, psikolojik ve genetik faktörlere bağlı olarak ortaya çıkıyor. Çocukluk çağında anne, baba veya diğer büyüklerin sigara içtiğini gören çocuk merak içgüdüsüyle sigara içmek istiyor. Küçük yaşlarda birkaç adetle başlayan sigara alışkanlığı sekiz on yıl içinde artış göstererek nikotin bağımlılığı ortaya çıkıyor.

İnsanların doğasında sigara içme davranışı yoktur. Bu nedenle sigara içme davranışından vazgeçilmesi de mümkündür. Sigara içme nikotin bağımlılığı sonucu sürdürülen bir davranıştır. Sigara içen bireylerin yüzde 70’i hayatlarının bir döneminde sigarayı bırakmayı türlü yöntemlerle denemekte. Sigara içiminde davranış alışkanlığı, fiziki ve psikolojik bağımlılık büyük rol oynuyor. Bu sebeple sigarayı bırakabilme süreci bir hekim kontrolünde yapılmalı, geleceğimizi etkileyen bu maddi sorunu herkes dikkate almalıdır diyor, sağlıklı günler dileğiyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Dedeoğlu.

Sayın Üstündağ…

20.- Balıkesir Milletvekili Akın Üstündağ’ın, sarayda yapılan toplantılara katılma zorunluluğunun muhtarlar üzerinde bir baskıya dönüştüğüne ilişkin açıklaması

AKIN ÜSTÜNDAĞ (Balıkesir) – Sayın Başkan, İçişleri Bakanına soruyorum: Sarayda muhtarlarla yapılan toplantılar bir zulüm hâline geldi. Muhtarlar üzerindeki toplantıya katılma zorunluluğu bir baskıya dönüştü. Kaymakamlıklardan sonra şimdi de valilikler aracılığıyla muhtarlara “Bu toplantılara katılmak zorundasın.” denerek bu muhtarların toplantılara katılması sağlanmaya çalışılıyor.

Cumhuriyet Halk Partisi delegesi olan muhtarlara dahi bu baskılar ulaşmış durumda ve utana sıkıla bu Cumhuriyet Halk Partili muhtarlar, saraya, kimselere haber vermeden gizli gizli gidiyorlar, kendi ailesine bile haber vermeyen muhtarları biliyorum. En son bugün yapılan muhtarlar toplantısında da Muğla Valiliğinden aranarak Cumhuriyet Halk Partisi üyesi olan muhtarlar toplantıya katılmak durumunda bırakılmıştır. Bu toplantılar ajitasyon çekme toplantıları hâline gelmiştir, muhtarlarla da hiçbir ilgisi ve alakası yoktur.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Üstündağ.

Sayın Arık…

21.- Kayseri Milletvekili Çetin Arık’ın, FETÖ kapsamında kayyum atanan Boydak Holdingin durumuyla ilgili bazı bilgiler almak istediğine ilişkin açıklaması

ÇETİN ARIK (Kayseri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

FETÖ kapsamında kayyum atanan Boydak Holding, sadece Kayseri’nin değil Türkiye'nin en önemli sanayi kuruluşlarından biri. Eğer Boydak Holding batarsa, Kayseri sanayisi çok büyük bir yara alır fakat bu holdinge atanan kayyum heyetinin büyük bir keyfiyet içinde olduğu, bu holdingin içinin boşaltıldığı yönünde ciddi iddialar var.

Buradan Hükûmete soruyorum: Boydak Holdingin 14 milyon euro zarara uğratıldığı doğru mu? Holdingin CEO’sunun zimmetine para geçirdiği doğru mu? Bu konuda herhangi bir çalışma yapıldı mı? Holding bünyesinde, TÜRGEV’in üniversitesi İbn Haldun Üniversitesine milyonlarca lira aktarıldığı doğru mu? Binlerce çalışanı olan bu kuruluşun böyle keyfiyetle yönetilmesi vicdanınızı yaralamıyor mu?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Arık.

Sayın Sarıhan…

22.- Ankara Milletvekili Şenal Sarıhan’ın, Ankara’da metronun dün gece 01.00’den 04.00’e kadar yolcu almayarak bir taşıma aracı gibi kullanılması konusunun araştırılmasını istediğine ilişkin açıklaması

ŞENAL SARIHAN (Ankara) – Değerli Başkan, teşekkür ederim.

Ankara Batıkent semtinden arayan yurttaşlarımız, dün gece 01.00’den sonra 04.00’e kadar metronun bir taşıma aracı gibi kullanıldığını, yolcu almadığını, sönük elektriklerle bir şeyler taşındığını ifade ediyorlar. Ne taşındığı konusunda kaygı içindeler. Bu konunun araştırılması için İçişleri Bakanlığına sorumu yöneltiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Sarıhan.

Sayın milletvekilleri, şimdi sayın grup başkan vekillerimizin söz taleplerini karşılayacağım.

Sayın Usta…

23.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, 8 Şubat Gaziantep’e “gazi” unvanı verilmesinin 97’nci yıl dönümüne, Arif Nihat Asya’nın doğumunun 114’üncü yıl dönümüne ve 9 Şubat Milliyetçi Hareket Partisinin kuruluşunun 49’uncu yıl dönümüne ilişkin açıklaması

ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

8 Şubat 1921, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Gaziantep’e “gazilik” unvanı verilmesinin 97’nci yıl dönümüdür. Bu vesileyle, Antep’i “Gaziantep” yapan kahraman şehit ve gazilerimizi minnet ve rahmetle anıyoruz. Ayrıca Bayrak şairimiz Arif Nihat Asya’yı doğumunun 114’üncü yıl dönümünde rahmetle anıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 9 Şubat, Milliyetçi Hareket Partisinin kuruluş yıl dönümüdür. Devletimizin içinden geçtiği şu zor zamanlarda millî duygu ve ittifak ruhunu, Kızılelma ülküsünü temel alarak yaşayan ve geleceğe umutla bakan milletimiz, maziden atiye devam eden uzun ve kutlu yolculuğun son kırk dokuz yılına mühür vurmuş Türk milliyetçilerini ve Milliyetçi Hareket Partisini dikkatle takip etmektedir. Kırk dokuz yıl önce bugün 9 Şubat 1969 tarihinde kurulan Milliyetçi Hareket Partisi Türk tarihinin canlı, coşkulu ve cesaret dolu bir simgesidir. Milliyetçi, ülkücü hareket şehit ocağı, gazi yuvasıdır. İftiharla anarak kuruluşunu kutladığımız partimizin ardında ecdadımızın hayır duası, yanında milletimizin alicenap desteği, gönlünde şehitlerimizin mübarek hatırası, gözünde Türklüğün gür meşalesi, üzerinde Yüce Allah’ın himayesi vardır, inşallah da ilelebet var olacaktır. Bu hareket dualıdır ve bu büyük dava, hainlere sur çekmiş, fitnecilere dur demiş ve bizlere de şuur vererek geleceğin yüksek ülkülerini nurlandırmıştır. Bu kadar haklı olan, bu kadar haklı çıkan, ülke meselelerinde hiç yanılmayan bir hareketin mensupları olarak ne kadar gurur duysak azdır. Milletimizin birliğine, bağımsızlığına ve devamlılığına sarsılmaz bir inançla bağlı olan Türk milliyetçileri var oldukça milletimizin birliğine ve dirliğine göz dikenler kahrolacaktır.

15 Temmuz gecesi tarih bir kere daha göstermiştir ki Türk milliyetçileri milletinin yanında, bayrağının altında…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Usta.

ERHAN USTA (Samsun) - …gerekirse canını ortaya koymaktan sakınmamıştır, sakınmayacaktır. Bizim davamız hak davası, hakikat davası, millet davasıdır. Beş bin yıllık tarihimizin içinden imbik imbik ruhlara süzülen ve o ruhlara Allah yolu nakşeden İslam ahlak ve fazileti, Türklük ve tarih şuuruyla bilinçlenen ülkücü hareket nesilden nesile aktarılacak, bu milletin, bu devletin neferi ve bekçisi olmaya devam edecektir. Çizgimizde kırıklık, fikrimizde dağınıklık, yürüyüşümüzde çarpıklık hiç olmamıştır, bilinsin ki hiç de olmayacaktır. Ülkücüler, liderinin emrinde, Türk milletinin hizmetinde, davasına sadakatle bağlı olarak bu milletin canına kastetmek isteyenlere karşı yıkılmaz bir kale olmaya devam edecektir.

Bu vesileyle, başta partimizin kurucusu Başbuğ’umuz Alparslan Türkeş olmak üzere milliyetçi harekete aşkla hizmet eden tüm şehitlerimizi ve ahirete intikal eden dava arkadaşlarımızı rahmet, minnet ve şükranla anıyorum. Milliyetçi hareketin yaşayan hafızaları olan liderimiz, Genel Başkanımız Doktor Devlet Bahçeli Bey ve kıymetli büyüklerimizi de saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Usta.

Sayın Kerestecioğlu…

24.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, sosyal medyada Afrin’le ilgili paylaşımlardan ötürü tutuklananların durumuna, meslek birliklerinin başından “Türk” ve “Türkiye” ibaresinin çıkarılması konusuna ve ÇAYKUR Genel Müdürü İmdat Sütlüoğlu’nun kadınlara yönelik bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Ben öncelikle birkaç mahkûmun, tutuklunun sorununu dile getirerek söze başlamak istiyorum.

Bu son dönemde, özellikle sosyal medyada Afrin’le ilgili paylaşımlardan ötürü tutuklamaların olduğunu ifade etmiştik ama bu tutuklamalar yetmiyor, aynı zamanda -bundan dolayı tutuklandıkları için sanıyoruz- hakarete ve kötü muameleye maruz kalıyor insanlar. Örneğin bu paylaşımlardan ötürü tutuklanan Muhammet Barış Ceyhan’a “vatan haini” gibi sözler sarf ediliyor. Tabağı olmadığı gerekçe gösterilerek üç gündür kendisine yemek verilmiyor.

Aynı şekilde Saim Serin L2’de tutuluyor. Onun da kaldığı odanın kaloriferleri çalışmıyor ve gözaltına alınmadan on beş gün önce ölüm tehdidi almış. Onun için de L2’ye gönderildiği için korkuyor.

Bir de trans mahkûm var şu anda açlık grevinde olan, daha doğrusu ölüm orucunda olan. Tekirdağ 2 no.lu Cezaevinde kalan Diren Coşkun isimli trans mahkûm tedavi, vegan beslenme ve ameliyat hakkı engellendiği için iki haftadır ölüm orucunda ve bugün de başka bir trans aktivist Kıvılcım Arat ona destek olmak için ölüm orucuna başladı.

Değerli arkadaşlar, siz katılın katılmayın, ne düşünürsünüz bilmiyorum ama bir kişinin cinsiyet kimliği var oluşuna dair en temel ögelerden biridir ki zaten buna katılmak katılmamak değil, bu aynı zamanda evrensel bir hukuk ilkesidir, kabul ettiğimiz sözleşmelere de dayanır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Hele ki ömrü boyunca kimliğini topluma kabul ettirmeye zorlanan trans bireyler için bu kimliğin toplumca inkârı ağır travmalara neden olur. Pek çok trans ne yazık ki benzer baskılar nedeniyle hayatlarına son verecek noktaya geliyor. Birleşmiş Milletler Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi’nin 10’uncu maddesi açık bir şekilde “Özgürlüğünden yoksun bırakılmış kişiler, insani muamele ve insanın doğuştan kazandığı insan onuruna saygılı davranış görme hakkına sahiptir.” diyor. Diren Coşkun diyor ki: “Burada insan onuruna aykırı birçok muameleye maruz kalıyorum. Üzerimizdeki ağır tecridin kaldırılması, gasbedilen ameliyat ve tedavi hakkımın iadesi için bedenimi ölüme yatırıyorum. 25 Ocaktan beri ölüm orucu eylemi yaptığımı demokratik kamuoyunun bilgisine sunuyorum.” Bu arkadaşımızın sesinin duyulması gerekiyor.

Sayın Başkan, sorunlar bitmiyor. Bir de…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sadece süre bitti diyorsunuz, sorunlar bitmiyor.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Süre bitiyor, evet.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kerestecioğlu.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – İki konu daha var dile getirmek istediğim.

Biri, kendimin de üyesi olduğum Türkiye Barolar Birliği gibi meslek birliklerinin başından “Türk” ibaresinin, “Türkiye” ibaresinin çıkarılması. Bir de esas olarak zorunlu üyeliğin kaldırılması, böylece kamudan kaynak aktarımının da ortadan kalkmasına ilişkin Erdoğan’ın talimatı demek istiyorum aslında. Yani aslında yaratılmak istenen şu: AKP kendi TMOB’unu, kendi TTB’sini, kendi barolar birliğini oluşturmak istiyor. Bu şimdi AKP’nin hoşuna gidiyor olabilir ama meslek odalarını iktidarın siyasetine böylesine alet etmek esasen herkesin zararına olur. Her iktidar kendi birliğini oluşturacak ve bu odaları kendi yedeğine çekecektir. Eğer saraydan yana değilseniz anlaşılan bir şey de şu ki: Yeterince yerli ve millî değilsiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Tamamlayacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kerestecioğlu.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Teşekkür ederim anlayışınız için.

“Türk” ve “Türkiye” ibaresini hak etmiyorsunuz demektir, Türklük de onun tekelinde, Türkiye de onun tekelinde. Demek ki saray, bir kurumu yeterince Türk veya Türkiyeli görmüyorsa ya kapatıyor ya kaynaklarını kesiyor. Bu tekçiliği ve meslek örgütlerinde tekelleştirme anlayışını protesto ediyoruz, asla kabul etmiyoruz. Onlar da gereğini yapacaklardır.

Son olarak, Sayın Başkan, ilginç bir ÇAYKUR Genel Müdürü var “Kadın sporculara destek vermek günahtır.” diye bir açıklamada bulunmuş. Kaçkar TV ekranlarında canlı yayınlanan “Tele Kulis” programında Rize Yeşilçay Spor Kulübü Kadın Futbol Takımı’nın 2’nci Başkanı açıklıyor bu durumu ve şöyle demiş bu kişi: “Bayan futbol takımı için destek istendi kendisinden. İmdat Sütlüoğlu, Başkanımıza ‘Bayan sporculara yardım etmem, günahtır.’” ifadesinde bulundu. Daha önce hentbol takımına yardım yaptınız denince “Evet oraya yardım yaptım, yaptığım için de pişmanım. Bundan sonra oraya da yardım yapmayacağım.” diyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Kayıtlara geçsin.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Bunu ama söylemek istiyorum, son cümlem yani onların çağrısı çünkü.

BAŞKAN – Peki, buyurun Sayın Kerestecioğlu.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Zaten çok fazla konuşulan bir Meclis değil.

Kadınlar ÇAYKUR’u boykot ediyorlar; ben onları selamlıyorum. Böyle birini kalkıp da ÇAYKUR’un başına getirenler gerçekten düşünsünler ve onunla ilgili gereğini yapsınlar diyorum.

Çağımızda kalkıp da “Kadın spor takımlarını desteklemek günahtır.” diyen birilerinin Türkiye’de bir yerlerin başında olması gerçekten esef verici bir durum.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Akın, buyurun.

25.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın’ın, 8 Şubat Gaziantep’e “gazi” unvanı verilmesinin 97’nci yıl dönümüne, yenilenebilir kaynakların Türkiye'nin her yerinde daha çok kullanılabilir hâle getirilmesi gerektiğine, “Türk” ve “Türkiye” adını siyasallaştırmanın ülkeye çok büyük zarar vereceğine ilişkin açıklaması

AHMET AKIN (Balıkesir) – Sayın Başkanım teşekkürler.

Sayın Başkanım, 8 Şubat 1921 tarihinde 93 sayılı Kanun’la Antep “gazilik” unvanı verilerek taçlandırılmıştır. Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk de Gazianteplilerin bu kahramanlıklarını “’Türk’üm.’ diyen her şehir, her kasaba ve en küçük Türk köyü Gazianteplileri kahramanlık timsali olarak alabilirler.” sözleriyle ifade etmiştir. Gazi şehrimizin bu onur ve gurur gününü biz de kutluyor, buradan başta Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere tüm silah arkadaşlarını ve bugüne kadar verdiğimiz tüm şehitleri rahmetle, minnetle ve şükranla anıyoruz.

Ayrıca Sayın Başkanım, Sinop’ta -demin Barış arkadaşımızın da burada anlattığı gibi- halka rağmen yapılmak istenen bir santral var, nükleer santral. Nükleer santralin şu anda gerekli olmadığına dair ve güzel Allah’ın bize verdiği kaynaklarımızın çok daha fazlasıyla yettiğine dair bir sürü belge var. Bunu hem üniversiteler hem de bütün kaynaklar söylüyor. Rüzgârımız var, güneşimiz var. Güneşimiz var, güneş enerjisinin yüzde 5’ini dahi kullanamayacak derecedeyiz şu anda. Biz diyoruz ki gelin böyle işlerle uğraşacağımıza, halkın geleceği için, çocuklarımızın geleceği için ve temiz doğa için, “önce insan” demek için bırakın bu nükleeri, gelin yenilenebilir enerjiye yatırım yapalım, gelin onların önünü açalım diyoruz. Ben buradan sesleniyorum: Bakın, Sinop’ta gayet iyi anlaşan 2 milletvekili var, demin buradaydı Sayın Maviş Milletvekilimiz, onun da buna öncülük etmesi lazım çünkü burası -dedikleri gibi- sadece yüzde 50’den ibaret değil; burası Türkiye Cumhuriyeti’nin her kesiminin yaşadığı, her insanın yaşadığı, AK PARTİ’lisinin de CHP’lisinin de MHP’lisinin de bir olduğu bir yer. Onun için orada zarar görecek çocuklar sadece AK PARTİ’lilerin veya CHP’lilerin değil, bütün herkesin çocukları. Onun için buradan sesleniyorum: Yenilenebilir kaynaklarımızın üstüne gidelim, onları Türkiye'nin her yerinde daha çok kullanılabilir hâle getirelim ve önünü açalım diyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Akın.

AHMET AKIN (Balıkesir) – Ayrıca Sayın Başkanım, “Türk” “yerli” ve “millî” diyerek iktidar tabelalarından “T.C.” ibarelerini silen bir iktidarla karşı karşıyayız biliyorsunuz. En sonunda Cumhurbaşkanı, Adalet ve Kalkınma Partisinin Genel Başkanı dedi ki: “Türk” ve “Türkiye” kavramlarını odalardan ve bazı kurumlardan çıkaracağız.” Şimdi, benim anlayamadığım şu: Demin milletvekilimiz burada izah etti, oradaki hekimlerimizin verdiği mücadeleler ortada, barolarımızın verdiği mücadeleler ortada, Türk ve Türkiye adını siyasi tercihlere bağlayarak siyasallaştırmak ülkeye çok büyük zarar verir diye düşünüyoruz. Bizler de bu duruma karşı çıkmaya ve mücadele etmeye de devam edeceğiz. Barolar ve meslek örgütleri Türkiye’dir diyoruz.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akın.

Sayın İnceöz, buyurun.

26.- Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’ün, Türk Tabipleri Birliğinin yaptığı açıklamaya, Afrin’de şehit olanları rahmetle andığına, 8 Şubat Gaziantep’e “gazi” unvanı verilmesinin 97’nci yıl dönümüne ve Cumhurbaşkanının Vatikan’da Papa’yla yaptığı görüşmeye ilişkin açıklaması

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de özellikle, Türk Tabipleri Birliğinin yaptığı açıklamadan başlayarak oradan geriye doğru ilerleyeceğim. Bir kere, Türk Tabipleri Birliğinin açıklamasını burada tekrar etmeyeceğim. Açıklamada, savaşa karşı, insan hakları, insan yaşamı hakkından vesaireden bahsediliyor ve burada bir gerçek görmezden geliniyor. Bu gerçek görmezden gelinince bunların adı üzerinde Türk isimlerinin yer alması sadece Sayın Cumhurbaşkanımızı, Genel Başkanımızı değil millî ve yerli olan ve bugün Afrin’de gerçekten Türkiye'nin beka meselesi olan ve vatan savunması, sınır güvenliği konusunda mücadele eden askerlerimiz başta olmak üzere herkesi vicdanen de rahatsız eden bir durum oluşturduğu için kamuoyunda oluşan bu vicdani rahatsızlığa Sayın Genel Başkanımız, Sayın Cumhurbaşkanımız milletimiz adına tercüman olmuştur. Bu konuda da bu açıklamaya tepkiler gelmesi gerekirken ne yazık ki Parlamentodan da destek veren, sanki hekimlik görevini yerine getirmesinden kaynaklanan bir durum oluşuyormuş gibi bu itirazların yükselmesi de hele böyle bir dönemde, hele ülkemizin beka meselesi üzerinden mücadele verdiği bir dönemde, hele ülkemizin, askerimizin PKK’yla, YPG’yle, PYD’yle ve DEAŞ’la ve bütün terör örgütleri ve terör örgütünün sözcüleriyle beraber mücadele ettiği bir dönemde, özellikle, son iki yıla baktığımızda bu dönemde böyle çatlak ifadelerin çıkması da toplumda ve tarihte yerini bulacaktır, bunu özellikle belirtmek istiyorum. Bugün Afrin’de, Afrin’e girişimizin yirminci gününde şehitlerimizi vermekteyiz, onları rahmetle anıyorum. Gazilerimize de, yaralılarımıza da acil şifalar diliyorum. Bizler de dualarımızla ve desteklerimizle tüm vatan evlatlarının -millî olan herkes gibi- yanındayız, dualarımızla destek olmaya devam edeceğiz.

Bu hassasiyetlerin göz ardı edilmemesi lazım ve herkes, açıklamaları yaparken de bu süreçte, bu tarihî süreçlerde özellikle hassasiyet üzerinden açıklamalarını yapmaları da Tabipler Birliğinin de, baroların da, bütün STK’lerin de son derece kendi üzerlerine milletin yüklemiş olduğu bir görev iken buna aykırı açıklamalar…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın İnceöz.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) - …terörü ve terörizmi görmeksizin sanki insan hakları üzerinden açıklamalarında haksız, yersiz, aziz milletimize ve tarihimize yakışmayan açıklamalar olduğunun bir kez daha altını çiziyorum.

Yirminci günündeki Zeytin Dalı Harekâtı’mızdaki askerlerimize dualarımızla destek olduğumuzu, şehitlerimizi bir kez daha andığımızı… Ki toprağımızın her karışı şehitlerimizin kanıyla sulanmıştır ve bundan sonra da bu mücadele sonuna kadar devam edecektir. Kimse bu topraklar üzerine göz dikmeye heveslenmesin, hevesleri kursaklarında kalacaktır, 80 milyon da buna hazırdır.

Yine, Gaziantep’e “gazi”lik unvanı verilişinin yıl dönümünü ve Gazianteplileri, kahraman ve gazi milletimizi bir kez daha şükranla anıyorum.

Bir cümleyle de özellikle… Sayın Cumhurbaşkanımızın, Genel Başkanımızın Vatikan’a yaptığı ziyarette bizler de orada bulunmaktaydık hem Papa’yla görüşmeleri çok olumlu geçmiştir hem İtalya Cumhurbaşkanıyla hem İtalya Başbakanıyla Sayın Cumhurbaşkanımızın yaptığı görüşmeler üst düzeyde ve gerçekten ülkemizin ve dünya gerçekliği üzerinde PKK, PYD, YPG, DEAŞ’la mücadelenin önemini anlatan, yine Kudüs konusunda Papa’nın göstermiş olduğu açıklamalarla, yapmış olduğu açıklamalarla buradaki hassasiyet vesaire olmak üzere siyasi, kültürel her türlü ilişkilerin geliştirilmesi noktasında yapılan, üç noktada yapılan görüşmelerdi. Bu anlamda da hem Papa’yla hem Sayın Cumhurbaşkanıyla hem Sayın Başbakanla yapılan görüşmeler son derece olumlu ve verimli geçmiştir. Burada dinler arası diyaloğun değil, dinler arası ilişkilerin geliştirilmesi hususunun da altını çizmek istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İnceöz.

Sayın milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

V.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- MHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan, Hatay Milletvekili Mehmet Necmettin Ahrazoğlu ve arkadaşları tarafından, demir çelik sektörünün yaşadığı sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan (10/234) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 8 Şubat 2018 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

8/1/2018

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 8/2/2018 Perşembe günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisini İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                                                     Erhan Usta

                                                                                                                                        Samsun

                                                                                                                              Grup Başkan Vekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan Hatay Milletvekili Mehmet Necmettin Ahrazoğlu ve arkadaşlarının (10/234) esas numaralı, “demir çelik sektörünün yaşadığı sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla” verdiği Meclis araştırması açılması önergemizin görüşmelerinin 8/2/2018 Perşembe günkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Evet, önerinin gerekçesini açıklamak üzere öneri sahibi Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Hatay Milletvekilimiz Sayın Mehmet Necmettin Ahrazoğlu’dur. (MHP sıralarından alkışlar)

Sayın Ahrazoğlu, süreniz beş dakikadır.

Buyurun.

MHP GRUBU ADINA MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Hatay) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; demir çelik sektörünün yaşadığı sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla vermiş olduğumuz Meclis araştırması önergesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Şahsınızı ve Mecliste bulunan milletvekillerini saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, konuşmama başlamadan önce kahraman Türk askerlerinin milletin huzuru, istikrarı, güvenliği, sükûneti ve selameti için başlattığı Zeytin Dalı Harekâtı’nın başarılı olmasını ve yörük anamızın dediği gibi Mehmetçik’imizin ayağına taş değmemesini Rabb’imden niyaz ediyorum. Bu vesileyle tarih yazan Afrin kahramanlarının Cenab-ı Allah’tan hepsini korumasını, kollamasını niyaz ederken şehit olan bütün kahramanlarımızı rahmet ve minnetle anıyor, operasyon sırasında yaralanan askerlerimize Rabb’im şifa versin diyorum.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde demir çelik sektörünün tarihi cumhuriyet tarihiyle aynı konumdadır. İlk demir çelik tesisi 1930 yıllarında Kırıkkale’de kurulmuştur. Daha sonra demir çelik talebindeki gelişmeye cevap vermek üzere 1975 yılında bir diğer entegre tesis olan İskenderun Demir Çelik Fabrikası üretime başlamıştır. Demir çelik sektöründe Türkiye dünyanın önde gelen üreticileri arasında yer almaktadır. Ülkemiz üretim seviyesiyle dünyada 8’inci, Avrupa’da ise Almanya’dan sonra 2’nci sırada bulunmaktadır.

Demir çelik sektörü ciddi sıkıntılar içerisinde bulunmaktadır. Bunların başında, çok tehlikeli iş yeri sınıfında yer alan çelik üreten iş yerlerinde nitelikli ve temel kazanımlara sahip ara eleman, kademe eleman sıkıntısıdır. Meslek lisesi mezunlarının istenilen nitelikte olmaması, temel kazanımları edinmeden mezun olması ve sonrasında böylesine tehlikeli iş yerlerinde istihdam edilmesi de başlı başına iş güvenliği risklerini ve üretkenlik kayıplarını beraberinde getirmektedir. Çelik üretiminde kullanılan girdilerde yapılan her türlü fon kesintisi, katkı payı oranları yüksektir ve mutlaka düşürülmesi gerekmektedir. Bunun yanı sıra, üreticilerimizin rekabet gücünü azaltan dampingli ithalat mallarının ülkeye girmemesi için önlem alınması gerekmektedir. Çelik üreticileri Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğuyla yapılan serbest ticaret anlaşması sebebiyle bazı AR-GE destekleri hariç olmak üzere indirimli kurumlar vergisi uygulaması, yatırımlarda KDV istisnası, yatırımlarda KDV iadesi, gümrük vergisi istisnası, gelir vergisi stopajı indirimi, sosyal sigortalar prim desteği, arazi desteği gibi doğrudan veya dolaylı olarak hiçbir devlet desteğinden faydalanamamaktadır.

Devletimizin sektör temsilcileriyle bir araya gelerek yeni hazırlanacak teşvik kapsamında sektöre yönelik teşvik desteği alabilmenin önünün açılması gerekmektedir. Türkiye ham madde bakımından ithalata bağımlıdır. Bu çerçevede, tedarik pazarlarında yaşanan sıkıntılar sektöre doğrudan yansımaktadır. Türk üreticisinin üretim yapmasının ham madde ithalatına bağımlı olması, paralelinde uluslararası rakiplerine göre maliyet dezavantajına sahip olması pazar kayıplarını da beraberinde getirmektedir.

Ayrıca, yoğunlaşan küresel rekabet paralelinde ülkeler kendi sektörlerini korumaya dönük tedbirleri artırmaktadır. Ülkeler bu yönlerde tedbirler alırken biz ne yapıyoruz? İnşaat demirinde gümrük vergisini sıfırlıyoruz. Tüm dünya haklı ya da haksız gerekçelerle yerli üreticiyi koruyup gümrük duvarlarını yükseltirken Türkiye’nin inşaat çeliğindeki gümrük duvarlarını sıfıra indirerek sektörün dış tehditle baskılara açık hâle getirilmesi sanayimize vurulan önemli bir darbedir. Bu karardan sadece çelik sanayisi değil Türkiye sanayisi ve istihdamı da son derece olumsuz etkilenmektedir.

Ülkemizin demir çelik üretiminin yüzde 40’ının gerçekleştirildiği ve 18 bin işçinin çalıştığı Hatay, İskenderun, Payas ve Dörtyol ilçelerindeki tesislerde devletin şirketler üzerinde büyük bir baskı kurmasının krizi derinleştirdiği ve bunun sonucu birçok firmanın dünyayla rekabet etme zorluğu yaşadığı, sektörden de ayrılmayı düşündüğü ifade edilmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlamak üzere bir dakika ek süre veriyorum.

Buyurun Sayın Ahrazoğlu.

MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Devamla) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

Bölgede bulunan bir fabrikamızın finansal kriz yüzünden hâlen işçileri mağdur durumdadır. Bu konunun da işçilerimiz açısından ele alınması gerekmektedir.

Ayrıca, demir çelik sektöründe sıfır KDV’yle alınan yarı mamulün yüzde 18 KDV’yle satılması ve sektörün otuz yıl önceki mevzuatlarla yönetilmesi bir başka sorundur diyor, yukarıda belirttiğim sorunların tespiti ve çözümü için Meclis araştırması açılmasını isteyen önergemize desteklerinizi bekliyor, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ahrazoğlu.

Söz sırası Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Adana Milletvekilimiz Sayın Meral Danış Beştaş’a aittir.

Sayın Danış Beştaş, süreniz üç dakika.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Evet, Demir Çelik İşletmeleri gerçekten yüksek kârlar elde ettiği hâlde demir çelik işçileri gittikçe daha zor şartlarda çalışmalarını sürdürmek zorunda kalıyorlar. İşçi Sağlığı ve İşçi Güvenliği Meclisi verilerine göre madencilik hariç sadece metal iş kolunda geçtiğimiz sene 116 işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti. Sadece geçtiğimiz ocak ayında 15 demir çelik işçisi iş cinayetlerinde aslında öldürüldü diyebiliriz. Oysa geçtiğimiz yıl açıklanan en kârlı şirketler sıralamasında zirvenin ikinci sırasında bir demir çelik şirketi bulunmaktaydı. Aynı zamanda, OHAL ile bu işçilerin seslerini duyurmaları ve haklarını savunmaları da yasaklanmaktadır.

Metal iş kolundaki sendikalarca alınan grev ve lokavt kararları Bakanlar Kurulu tarafından altmış gün süreyle ertelendi. Son olarak Resmî Gazete’nin 26 Ocak 2018 sayısında yer alan Bakanlar Kurulu kararına göre Türk Metal İş Sendikası, Birleşik Metal İşçileri Sendikası ve Çelik İş Sendikası tarafından belirli iş yerlerinde alınan grev kararı ile Türk Metal Sanayicileri Sendikası tarafından aynı iş yerleri için alınmış lokavt kararı millî güvenliği bozucu nitelikte görüldüğünden altmış gün süreyle yine ertelenmiştir.

Bununla birlikte, ne zaman işçiler bir talepte bulunsa üretkenlik şeklinde bir yanıt alıyorlar işverenlerden. İş gücü verimliliğinin ana metal sanayisinde yüzde 3,2, motorlu kara taşıtı treyler üretiminde 8,1 artması işçilerin daha yoğun üretkenliğinden kaynaklandığı hâlde üretkenlik yanıtı verilmekten geri durulmuyor. Fabrikalarda üretim baskısı işçiler üzerinde âdeta Demokles’in kılıcı gibi duruyor. Daha fazla sömürü ve cinayete her gün davetiye çıkarılıyor. AKP’nin Genel Başkanı Erdoğan geçenlerde “Biz göreve geldiğimizde OHAL vardı. Şimdi grev tehdidi olan yere OHAL’den istifade ederek izin vermiyoruz, bunun için kullanıyoruz OHAL’i. Asıl fotoğraf oldukça net.” demişti. Evet, bizce de fotoğraf oldukça net. İşinden atılmış yüz binlerce emekçi, üniversitelerden uzaklaştırılmış binlerce bilim insanı dururken, Erdoğan Anayasa’nın 54’üncü maddesindeki grev hakkını da ihlal ederek, anayasal suç işleyerek sermayedarlara daha çok ezme ve sömürme telkininde bulunmaktadır.

Değerli milletvekilleri, Erdoğan’ın ve AKP’nin tavrı, her zaman olduğu gibi, patrondan yanadır. Erdoğan işçilerin değil, patronların Cumhurbaşkanıdır. İşçiler de işverenler kadar bu ülkenin vatandaşıdırlar, vergi verirler, oy verirler, hatta işçi düşmanı politikalar yüzünden can verirler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Sayın Başkan, tamamlayacağım.

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlamak üzere bir dakika ek süre veriyorum.

Buyurun.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Kenan Evren dönemini hatırlayacak olursak, aslında şu anda onun bir tekrarını görüyoruz. Kenan Evren de 12 Eylül darbesiyle tarihe “24 Ocak Kararları” olarak geçen kararları hayata geçirmiş ve ülkeyi, emekçileri yoksulluğa mahkûm etmiştir. Şimdi, 12 Eylül darbesinin üzerinden on yıllar geçtiği hâlde, OHAL sebebiyle, OHAL’den istifade edilerek, OHAL kullanılarak işçiler üzerindeki baskı her geçen gün daha fazla artırılmaktadır ve Hükûmet “Biz patronların Hükûmetiyiz, sermayedarın Hükûmetiyiz; işçilerin Hükûmeti değiliz.” demekte ısrarını devam ettirmektedir. Demir çelik işçileri de bu politikalardan en fazla zarar gören nüfustan birini oluşturmaktadır diyorum ve teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Danış Beştaş.

Şimdi söz sırası Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Zonguldak Milletvekilimiz Sayın Ünal Demirtaş’a aittir.

Sayın Demirtaş, süreniz üç dakika.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun vermiş olduğu Meclis araştırma önergesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu ve ekranları başında bizleri izleyen vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, demir çelik sektörü ekonominin lokomotif sektörlerinin başında gelmektedir. Demir çelik ürünleri sanayide pek çok ürünün ana girdisidir. Yine, demir çelik ürünleri, başta inşaat malzemeleri olmak üzere otomotiv, gemi, uçak, demir yolu gibi taşıt araçlarında ve aklınıza gelen tüm makine, cihaz ve eşya üretiminde kullanılmaktadır. Bu sebeple demir çelik ürünleri stratejik ürünlerdir.

Yine, demir çelik sektörü emek yoğun bir sektördür. Bu yönüyle, istihdam yaratan, işsizliğe çare bulan en önemli sektördür. Sanayileşmede ileri gidildikçe gelişmeye ve büyümeye açık olan bir sektördür. Üstelik ihracat yapabilecek sektörlerin de başında gelmektedir. Türkiye'de cumhuriyetin kurucu kadroları demir çelik sektörünün bu önemini kavramışlar ve önce Karabük Demir Çelik Fabrikasını kurmuşlardır. Daha sonraki yıllarda da Erdemir ve İsdemir fabrikaları kurulmuştur.

Günümüzde ise demir çelik sektörü, maalesef, AK PARTİ iktidarının Hükûmetinin ilgisizliği sonucu irili ufaklı özel sektör yatırımlarıyla büyümeye çalışmaktadır.

Değerli milletvekilleri, sektörün ise çözülmeyi bekleyen birçok önemli sorunu vardır. Ancak özellikle yassı sac üretiminde AK PARTİ hükûmetleri döneminde gerekli yatırımlar yapılmamıştır. Sektörün demir çelik cevheri ve koklaşabilme özelliğine sahip kömür olan ham madde girdileri ithalata bağımlı hâle gelmiştir. Özellikle yassı sac tüketimi için ülke içinde yaptığımız üretim yeterli gelmemektedir. Bu sebeple, yassı sacın önemli bir bölümünü dışarıdan ithal ediyoruz. AK PARTİ Hükûmeti kamunun elindeki demir çelik fabrikalarını özelleştirmiş, bu fabrikalardan milyarlarca dolar gelir de elde etmiş ancak yerine yeni fabrikalar kurmamıştır.

Değerli milletvekilleri, geçtiğimiz günlerde Ankara Sanayi Odası Başkanı bu konuyla ilgili bir açıklama yaptı. Başkan dedi ki: “En az 2 demir çelik fabrikasına ihtiyacımız var. Evet değerli arkadaşlarım, Türkiye’nin şu an yassı sac üreten en az 2 demir çelik fabrikasına daha ihtiyacı vardır. 5-6 milyar dolar yatırım gerektiren bu demir çelik fabrikalarını özel sektör maalesef yapamıyor. Daha önce devletimiz bu fabrikaları kurmuş. Peki, bugün niye AK PARTİ Hükûmeti bu tür fabrikalar kurmuyor?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlamak için bir dakika ek süre veriyorum.

Buyurun.

ÜNAL DEMİRTAŞ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, stratejik ürün olan demir çelik sektöründe devlet inisiyatif almalı ve en az 2 Erdemir Fabrikası daha kurmalıdır.

Değerli arkadaşlarım, demir çelik fabrikası kurulduğunda sadece fabrikada 10 bin kişi çalışmaktadır, yan sektörleriyle birlikte 50 bin kişi bu işten geçimini sağlamaktadır. Evet, bu da ülke ekonomisine çok büyük bir katma değer ve katkı sağlamaktadır. Ben buradan bir Zonguldak Milletvekili olarak şunu öneriyorum değerli arkadaşlarım: Zonguldak’a bir Erdemir Fabrikası daha kurulması gerekmektedir. Bunun için arsaysa arsa, gereken ne varsa Zonguldak olarak vermeye hazırız.

Ben bu sebeple, Milliyetçi Hareket Partisinin vermiş olduğu Meclis araştırma önergesinin kabul edilmesi gerektiğini düşünüyorum, saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Demirtaş.

Söz sırası, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Denizli Milletvekilimiz Sayın Şahin Tin’e aittir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Tin süreniz üç dakika, buyurun.

AK PARTİ GRUBU ADINA ŞAHİN TİN (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri ve yüce milletimiz; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, Suriye’de gerçekleştirdiğimiz Zeytin Dalı Harekâtı’nda şehit olan askerlerimize Allah’tan rahmet, gazilerimize şifalar diliyorum. Rabb’im ordumuzu muzaffer kılsın. Kahraman askerlerimizin dualarımızla her zaman yanındayız.

Demir çelik sektörünün yaşadığı sorunların araştırılarak, alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırmasının açılmasına yönelik MHP Grubunun vermiş olduğu önerge üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Öncelikle, sanayi alanında yaşanan gelişmelere duyarsız kalmayan ve bu hususta neler yapabiliriz diye fikir geliştiren MHP Grubuna teşekkür ediyorum.

Dünya demir çelik üretimi son on altı yılda ortalama 2 kat artmıştır ve 2016 yılında toplam 1,6 milyar tonluk bir üretim kapasitesine ulaşmıştır. Türkiye, çelik üretim sıralamasında dünyada 2000 yılında 17’nci sırada bulunurken üretimini önemli ölçüde artırmış, 2005 yılında 11’inci ve 2016 yılında 8’inci sıralarda yer almaktadır. Ülkemiz çelik sektörü Kuzey Afrika ve Orta Doğu Bölgelerinin en büyüğü, Almanya’nın ardından Avrupa’da 2’nci sıradadır. 2016 yılında yüzde 64 olan kapasite kullanım oranı 2017 yılında yüzde 73 oranına ulaşmıştır. 2017 yılında ham çelik üretimimiz yüzde 13,1’lik oranda artışla 37,5 milyon tona çıkarak rekor kırmıştır.

Değerli milletvekilleri, uluslararası anlaşmalara da uyarak sektörümüzün üzerindeki ekstra yükleri kaldırma çalışmalarımız devam etmektedir. Özellikle savunma sanayisinde kullanılan nitelikli çelik üretim araştırma ve geliştirme çalışmalarını ilgili kurumlarımız, Sanayi Bakanlığımız, Ekonomi Bakanlığımız… Bu sayede yerli ve millî üretim projelerimizin girdileri de yine çelik sektörümüzden olacaktır.

Metal sektörü işletmeleri için modern organize sanayi bölgeleri ve ihtisas endüstri bölgeleri kurma çalışmalarımız devam ediyor. Bu bağlamda da Denizli makine ihtisas organize sanayi bölgesi kurma çalışmalarımız da süratle devam etmektedir.

2017 yılında ihracatımız yüzde 10,4 artmıştır. Sanayi ürünleri ihracatımız da yüzde 13,4 oranında artış göstermektedir. Otomotiv ihracatı yüzde 19,5, demir çelik dışı metaller de yüzde 14,6 oranında artmıştır. Çelik ihracatımızın artışı ise yüzde 26,4’tür. Demir çelik sektörü ülkemizin ihracatında 3’üncü sırada yer almaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ŞAHİN TİN (Devamla) – Bu düşüncelerle, sektörde yaşanan olumlu gelişmeler ve ilerlemeler göz önüne alındığında Meclis araştırması komisyonu açılmasına gerek olmadığını değerlendiriyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tin.

Sayın milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.31

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.48

BAŞKAN: Başkan Vekili Yaşar TÜZÜN

KÂTİP ÜYELER: Vecdi GÜNDOĞDU (Kırklareli), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 57’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük'ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:

2.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir tarafından, internet sansürünün araştırılması amacıyla 8/2/2018 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 8 Şubat 2018 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

8/2/2018

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 8/2/2018 Perşembe günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük'ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                         Filiz Keresetecioğlu Demir

                                                                                                                                        İstanbul

                                                                                                                              Grup Başkan Vekili

Öneri:

8 Şubat 2018 tarihinde İstanbul Milletvekili Grup Başkan Vekili Filiz Kerestecioğlu tarafından verilen 6665 grup numaralı internet sansürünün araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılması hakkında Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 8/2/2018 Perşembe günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere, öneri sahibi Halkların Demokratik Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekilimiz Sayın Filiz Kerestecioğlu’na söz veriyorum.

Sayın Kerestecioğlu, süreniz beş dakikadır.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, ben sizleri değerli sanatçı Cem Karaca’nın “gençler ve daima genç kalanlar” sözüyle selamlamak istiyorum. Çünkü konuşacağım konu internet yasaklarıyla, sansürle ilgili ve en fazla da gençleri ilgilendiren bir konu.

İnternet insanlar için müthiş bir bilgi kaynağıdır arkadaşlar. Öyle ki bugün hem Birleşmiş Milletler hem Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi interneti temel bir insan hakkı olarak tanımlıyor. Fakat internet sivil toplum için de bilgi yaymayı ve örgütlenmeyi kolaylaştırdığı için, özellikle son yıllarda siyasi otoritelerini fikrî özgürlükleri bastırmak için kullanan hükûmetler interneti bir tehdit olarak görmeye başladılar. Ülkemizde artık ana akım medya Hükûmetin kontrolünde bir manipülasyon aracı olarak kullanılıyor. Bu durumda da yurttaşların büyük kısmı için internet alternatif, doğru bilgiye ulaşmak için temel bir ihtiyaç hâline geldi.

Fakat internet, halktan saklayacakları olanlar için, böyle siyasiler için özellikle gerçekten çok tehlikeli. Neden? Çünkü siyasetin kirli ve gizli belgelerinin de deşifre olması demek internet. İnsanların “Merhaba arkadaşım, ben de seninle aynı şeyi düşünüyorum.” demesidir. Örgütlenmek demektir; örneğin, bir TV kanalında penguen belgeseli yayınlanırken sokağa çıkıp “Diren Gezi!” diye “tweet” atabilmektir. 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonlarında ortalığa saçılan yolsuzluk “tape”leri demektir. Bir enerji bakanının IŞİD’le petrol ticaretiyle birlikte anılan Powertrans şirketiyle bağlantısını ortaya koyan belgelerin WikiLeaks’te yayınlanması demektir. Cumhurbaşkanının yakınlarının Man Adası’ndaki şirketlere para gönderdiğini gösteren belgeler demektir. Başbakanın oğlunun vergi cennetlerindeki hesaplarının ortaya çıkması demektir. Zarrab davası, dönemin Ekonomi Bakanı Çağlayan’a verilen rüşvet demektir ve TV kanalları kapatıldığı için tüm bunları inatla internet üzerinden yaptığı yayınlarla ortaya koyan araştırmacı gazeteciler demektir. Fakat yalnızca muhaliflerin değil herkesin bilgiye erişim özgürlüğü demektir internet. İşte bu nedenle, bugün, sansür mekanizması, dinleme, izleme, denetleme ve cezalandırma mekanizmalarıyla birleşerek büyüyor.

15 Temmuzun ardından sadece altı ay içerisinde sosyal medya paylaşımları nedeniyle 3.681 kişi gözaltına alınırken 1.734’ü tutuklandı. Cumhuriyet savcılıklarında hâlihazırda gözaltı talimatı için bekleyen on binlerce dosya bulunuyor. Yalnızca son dönemde Afrin’e yönelik askerî müdahaleye karşı sosyal medyadan “barış” diyen 449 kişi gözaltına alındı. Bir siyasetçi olarak eleştiriyi en fazla dinlemesi gereken ve tahammül etmesi gereken Cumhurbaşkanına ve devlete hakaret suçlamasıyla binlerce kişi hakkında dava açıldı. Toplumsal muhalefet ne zaman yükselse arama motoru sonuçlarını sansürlemek gibi, “web” sitelerinde içerik kısıtlamak gibi, veri hızını kısıtlamak gibi hukuki olmayan yöntemlerle kullanıcıların internete erişimi engelleniyor. Bir bakıyorsunuz Facebook, YouTube, Twitter, bunlar çalışmaz hâle geliyor. WhatsApp’tan, Telegram’dan istediği yazışmaları istediği an elde edemeyen Hükûmet, PTT Messenger gibi bir uygulamayı ortaya sürüyor şimdi. Amaç, her bir yurttaş kiminle ne konuşuyor, her şeyi kayıt altına almak. Şimdi, bir “chat” programını, bir sohbet programının yazılımını bir ekibe yazdırmak üç ay sürer arkadaşlar, bunu bile yerli ve millî diye sunmaya kalkıyorsunuz.

Son olarak Meclise sunulan kanun teklifi RTÜK’ü 21’inci yüzyılın gördüğü en yetkili denetim aygıtı hâline getiriyor. RTÜK ne yapmış? İşte son dönemde 7 yaşındaki kız çocukların şortlu dans gösterisi için ceza vermiş. 7 Kocalı Hürmüz şarkısında geçen “Allah baba” ifadesi nedeniyle “Tevhide aykırıdır, küfür ve şirktir.” gibi fetvayı andıran bir açıklamayla 1 milyon ceza kesmiş. Yani İran’daki gibi YouTube, Twitter, Facebook gibi sitelerin bile yasak olduğu bir internet ve bir Türkiye hayal ediliyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – Mümkünse Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlamak üzere bir dakika ek süre veriyorum.

Buyurun.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – Teşekkür ederim.

Türkiye’de başta gençler, yurttaşlar bu yönetimden, kadınların, gençlerin hayatını kontrol eden erkek egemen, ikiyüzlü ahlak anlayışından memnun değil ve televizyonlarda binlerce para verilerek yayınlanan o Diriliş, Payitaht, İsimsizler, Söz gibi savaş naraları atılan, erkek egemen kahramanlık yüklü dizileri de izlemek istemiyorlar. Netflix gibi, blutv gibi onlar için farklı platformlarda dünyaya erişim mümkün ve buna devam etmek istiyorlar ama siz diyorsunuz ki neredeyse insanların birbiriyle konuşması için bile VPN yüklenecek, öyle konuşabileceğiz biz.

Ve gençler şunu da soruyorlar: Mevzu ahlaksa sizi kim sansürleyecek? “Ermeni dölü” “Ermeni tohumu” “kahpe” gibi nefret söylemini, cinsiyetçi sözleri kim sansürleyecek? Instagram’dan canlı yayın yapanları da mı sansürleyeceksiniz? Yerli ve millî internet tarayıcısı mı çıkaracaksınız?

Özgürlük güzeldir arkadaşlar.

Genç kalın, genç düşünün.

Saygılar sunarım. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kerestecioğlu.

Söz sırası Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekilimiz Sayın Mustafa Ali Balbay’a aittir.

Sayın Balbay, süreniz üç dakika.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, 2 Şubatta Meclise gelen torba yasanın içinde interneti daha yayınlanmadan yasaklamaya ilişkin bir madde var. Bu anlamda HDP’nin grup önerisinin yerinde olduğunu ve şimdiden bu konuda bir değerlendirme yapmak gerektiğini düşünüyoruz.

Sayın milletvekilleri, öncelikle internetin denetimiyle ilgili 5651 sayılı bir Yasa var ve bu yasayla birlikte, örneğin Vikipedi buna dayalı olarak zaten şu anda erişime engellenmiş durumda. Peki şimdi ne getiriliyor? Sayın milletvekilleri, şu anda insanların, örneğin internet üzerinden, YouTube üzerinden çevresine, tanıdıklarına ya da kendilerini izleyen kişilere aktardıkları bilgileri önceden denetlemeyi hatta bu bilgiyi aktarıp aktaramayacağına ilişkin olarak ön izin vermeyi öngörüyor. Bu mümkün değil sayın milletvekilleri. Her şeyden önce RTÜK’ün altyapısı buna uygun değil. RTÜK şu anda 850-900 kadar televizyonu denetlemekte, buna bile yetişmekte zorlanmakta, bunun üzerine şimdi binlerce yayının denetimiyle ilgili bir sorumluluk alacak. Ama, amaç RTÜK’ün buna yetkili olup olmadığı değil, asıl amaç, daha yayına başlamadan kişilerin, bu konuda yayın yapanların engellenmesi, önceden izin verilmemesine yönelik.

Sayın milletvekilleri, tabii, bundaki amacı anlıyoruz. İnsanların artık bugünkü havuz medyası ortamında kendi bulabildikleri özel iletişim alanlarının da kısıtlanmasını öngörüyorsunuz ama bu mümkün değil. Bu bir anlamda yasayla, örneğin Balkanlardan gelen soğuk havanın yeni bir kanun hükmünde kararnameyle engellenmek istenmesi anlamına gelir, “Bir KHK çıkardık, bundan sonra soğuk hava Balkanlardan gelmeyecek.” demenize benziyor. Çağın bu gelişimi karşısında interneti âdeta bir intertehdit gibi görüp çağın en çağdaş iletişim unsurunu böylesine engellemeye girişmenizi kınıyorum, bu konu da binlerce, milyonlarca kişinin iletişiminin engellenmesi anlamına gelir diyorum. Benim 10 yaşındaki oğlum bile yeri geldiğinde arkadaşlarına yayın yapıyor, bunu nasıl engelleyebileceksiniz? Bunu engellemeniz zor ama başta siz öncelikle, özellikle 2019’a giderken görünen o ki insanların kendi aralarındaki haberleşmeyi dahi engellemek üzere plan yapmaktasınız. O zaman madem bu konuda bu kadar ileri gideceksiniz gelin bu hani “com.tr” diye biten yayınlar var, artık görünen o ki bundan sonra, herhâlde bütün dünyada da böyle anılacak, “com.tr” yerine “com.rte” demeyi planlıyorsunuz. (CHP sıralarından alkışlar) Bunu yapmayın diyorum, bunu ancak diktatörlükler yapar diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Balbay.

Söz sırası Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Kırşehir Milletvekilimiz Sayın Salih Çetinkaya’ya aittir.

Buyurun Sayın Çetinkaya. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA SALİH ÇETİNKAYA (Kırşehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP grup önerisi hakkında söz almış bulunmaktayım, bu vesileyle heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, hudutlarımızda ve bölgede güvenlik ve istikrarı sağlamak maksadıyla Suriye’nin kuzey batısında Afrin bölgesinde PKK, KCK, PYD, YPG ve DEAŞ’a mensup teröristleri etkisiz hâle getirmek, meşru müdafaa hakkını kullanmak, dost ve kardeş bölge halkını bunların baskı ve zulmünden kurtarmak üzere 20 Ocakta başlatılan Zeytin Dalı Harekâtı’nı başarıyla icra eden Mehmetçik’imize Cenab-ı Hakk’tan muvaffakiyetler niyaz ediyorum. Bu vatan için canını ortaya koyan, bedenini siper eden tüm şehitlerimize Allah’tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum.

Değerli milletvekilleri, dünyanın birçok ülkesinde herhangi bir özel kanuni düzenleme olmaksızın ve kamuoyuna hiçbir adli veya idari bilgilendirmede bulunmadan internet sitelerine erişim engellenebilirken, Türkiye’de yasal olarak sınırları açık bir şekilde çizilmiş, ölçülülük ve orantılılık ilkesini gözeten, internet aktörleri tanımlanmış, sorumlulukları netleştirilmiş ve gerek Anayasa’mızda gerekse de taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelerde belirtilen meşru amaçlar doğrultusunda internetin yasa dışı içeriğiyle mücadele yürütülmektedir.

Ülkemizde internet içerik ve düzenlemelerin usul ve esaslarını oluşturan 5651 sayılı özel kanun ve ikincil düzenlemelerinde çocukların cinsel istismarı, müstehcenlik ve fuhuş başta olmak üzere Anayasa’nın “Ailenin korunması ve çocuk hakları” başlıklı 41’inci maddesi ve “Gençliğin korunması” başlıklı 58’inci maddesindeki düzenlemelerin gereğine uygun olarak belirli suçlarla erişimin engellenmesi düzenlemesine yer verilmiştir.

5651 sayılı Kanun, Anayasa’mızın özel olarak korunmasını öngördüğü başta aile, çocuklar ve gençler olmak üzere belirli sosyal kesimlere yönelik suçların kolayca işlenmesini önleyici özel bir kanun mahiyetindedir. Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu tarafından gerçekleştirilen uygulamaların yüzde 99,75’i çocukların cinsel istismarı, fuhuş, müstehcenlik ve kumar oynanması için yer ve imkân sağlama suçlarına yöneliktir. Uygulanan erişim engellemeleri de birçok AB ülkesinde olmamasına karşın her bir internet sitesinde ayrı ayrı hukuki ve idari bilgilendirmeler yer almakta, ayrıca sosyal ve akademik çalışmalarda kullanılmak üzere oransal istatistikler internet “btk.gov.tr” web sayfasında belirli aralıklarla yayınlanmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SALİH ÇETİNKAYA (Devamla) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlamak üzere bir dakika ek süre veriyorum.

Sayın Çetinkaya, buyurun.

SALİH ÇETİNKAYA (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Hülasa, sonuç itibarıyla burada terörle mücadele ve yasal şartları çizilmiş, çerçevesi çizilmiş hususlarda internet ortamının güvenli kullanımı noktasında devletimizin yürütmüş olduğu yasal düzenlemeler söz konusudur ve dünyanın tüm ülkelerinde, yasal ülkelerinde ve demokratik ülkelerinde bu hususlar düzenlenmiştir ve neticesinde aileler şu anda Türkiye’de çocuklarının güvenli internet uygulamalarına erişimi noktasında âdeta çaba sarf etmektedirler. Halkımızın talebi bu yöndedir ve bu yönde olmayan araştırma önergesi de toplum gerçekliğiyle bağlaşmamaktadır.

Önergenin aleyhinde olduğumuzu belirtiyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çetinkaya.

Sayın milletvekilleri, Halkların Demokratik Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

Buyurun.

3.- CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan, kanser tedavisinin tüm ülke genelinde aynı standart ve nitelikte yapılması, tedavi süreçlerinin sağlıklı planlanabilmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan (10/957) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 8 Şubat 2018 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 8/2/2018 Perşembe günü (Bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                                    Engin Özkoç

                                                                                                                                        Sakarya

                                                                                                                              Grup Başkan Vekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan kanser tedavisinin tüm ülke genelinde aynı standart ve nitelikte yapılması, tedavi süreçlerinin sağlıklı planlanabilmesi amacıyla 10/957 Esas Numaralı Meclis Araştırma Önergesi’nin görüşmesinin Genel Kurulun 8.2.2018 Perşembe günlü (Bugün) birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bursa Milletvekilimiz Sayın Ceyhun İrgil.

Sayın İrgil, süreniz beş dakika.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA CEYHUN İRGİL (Bursa) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; çok teşekkür ederim.

Arkadaşlar, biliyorsunuz Dünya Kanser Günü 4 Şubattaydı. Aslında o vesileyle konunun biraz daha farkındalığını artırabilmek ve gündeme getirebilmek adına bu konuda bir önerge vermiştik.

Size “Dünyanın en güzel cümlesi nedir?” diye sorsam hepiniz farklı yanıtlar verirsiniz. Ama muhtemelen birçoğunuz “Seni seviyorum.” cümlesini söylersiniz. Ama dünyanın en güzel cümlesi “Tümörünüz iyi huylu çıktı.” cümlesidir. Bu konuya hepimiz vurgu yapıyoruz fakat gereken önlemlerin alınması, standardizasyonunun sağlanması ve en önemlisi hastalığın teşhis ve tedavisinde ülkede belli bir kalitenin yükseltilmesi için çabamız yok. Maalesef bu kanser tedavisi ve teşhisi olanaklarına sadece maddi imkânı olan insanlar daha kolay ve daha iyi ulaşıyorlar. Bizim burada söylemek istediğimiz şey, en önemli konu, istatistiklerimize göre şu anda kanser erken tanı ve teşhis merkezlerine başvuru sayısının 5 kat arttığıdır. TÜİK verilerine göre de Türkiye Cumhuriyeti’nde her 5 ölümden 1’i kanser nedeniyle olmaktadır. Bu kanser sayısı ve oranının artışındaki asıl önemli noktalardan bir tanesi tedavi merkezlerinin ve teşhis süreçlerinin önemini ortaya koymaktadır.

Arkadaşlar, burada bu korkunun büyümesi, bu süreçlerin giderek zorlaşması, sağlık sistemindeki aksamalar maalesef başvuru sayılarını… Ve korkuyla sistem bozukluğu bir araya geldiğinde ortaya çok enteresan rakamlar çıkıyor. Arkadaşlar, geçen yıl bu ülkede hastanelere, hekime muayene için başvuru sayısı ne kadar biliyor musunuz? 700 milyon. Yani nüfusumuzun neredeyse 7 katından fazla.

Peki, bunun temel ekonomik sonuçları nedir? Sadece geçen yıl kanser teşhisi ve tedavisi için harcadığımız para aşağı yukarı 3 milyar euroya yakın oldu. Arkadaşlar, bu, aynı zamanda 700 milyon tetkik, 700 milyon tahlil, 700 milyon muayene demek ve 700 milyon çaba, uğraşı demek.

Bütün bunların belli bir standarda kavuşturulması ve bütün ülkede aynı nitelikte ve aynı standartta tedavi ve teşhis yapılabilmesi için bu Meclis araştırma önergesini verdik. Bunun amacı belli; bu, siyaset üstü bir mesele. Diyoruz ki ülkede gereksiz yere tahliller yapılmasın, gereksiz tedavi yapılmasın, geçenlerde Antalya’da ortaya çıktığı gibi, gördüğünüz gibi yanlış tedavi olmasın; sadece imkânı olan, zengin olanlar, tanıdığı olanlar değil ülkenin bütün insanları, herkes eşit bir şekilde kanser tedavisinden faydalansın. Çünkü neden? Kanser herkese eşit muamele yapar, hiçbir insanı ayırmaz ve şu salonda bulunanlar dâhil hepinizin başına gelecek; bundan kaçışınız yok. Her 4 kişiden 1’i kanser olacak, mutlaka. Bunun istatiksel sonucu bu. O yüzden ülkeyi bu konuda hazırlamak lazım ama ülke açısından asıl sorun, çok ciddi ekonomik kayıplara yol açıyor. Bilgisizlik, gereksiz tetkikler, gereksiz tahliller… Düşünün, 700 milyon muayenede her hekim 1 tane kanser “marker”ını gereksiz yere işaretlese 700 milyon yapıyor. Siz diyorsunuz ki millî ve yerli; işte 700 milyon tetkikin parası İsviçre’ye, Amerika’ya, işte sizin “Millî ve yerli değil.” dediğiniz her yere gidiyor paralar. Siz vatanseverliği sadece silah atmak, çarpışmak, dövüşmek mi zannediyorsunuz? Vatanın imkânlarını, kaynaklarını, ülkenin ekonomisini korumak da vatanseverliktir. O yüzden bu gereksiz filmler, kaynaklar, tahliller, tetkikler, bunların azaltılması için, bunların belli bir standarda bağlanması için bu araştırma siyaset üstü bir araştırmadır, o yüzden buna destek vermenizi bekliyorum.

Bütün hekim arkadaşlar bilirler, hepimiz aynı sonuçlara katlanmak ve yaşamak zorunda kalacağız, hepimizin başına bu sorunlar gelecek ama o zaman benim bu konuşmamı hatırlayın ve deyin ki: “Bir zamanlar Mecliste bir adam vardı, ya, bize hatırlatmıştı. Bak, bizim başımıza, evladımızın başına, eşimizin, çocuğumuzun, annemizin başına neler geldi.” Lütfen, bu duyarlılıkla yaklaşmanızı bekliyorum ve size son kez, bir kez daha hatırlatıyorum: Dünyanın en güzel cümlesi “Seni seviyorum.” değildir, “Tümörünüz iyi huylu çıktı.”dır. O yüzden, bu konuda duyarlılık bekliyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Biz teşekkür ederiz Sayın İrgil, bu duyarlı konuşmanızdan dolayı.

Söz sırası, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Antalya Milletvekilimiz Sayın Ahmet Selim Yurdakul’a aittir.

Sayın Yurdakul, süreniz üç dakika.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) – Teşekkürler.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin kanser vakaları önergesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi adına söz aldım.

Muhterem vatandaşlar, ülkemizde 2010 yılında 1,5 milyon olan kanser teşhis sayısı 2016 yılında 2 milyon 172 bin 316’ya ulaştı. Yayınlanan son resmî istatistiklere göre 2014 yılında kadınlarda en çok görülen kanser vakası yüz binde 43’le meme kanseridir. Erkeklerde ise en çok rastlanan kanser yüz binde 52,5’la akciğer ve solunum sistemi kanseridir.

Ülkemiz kanser alanında tedavi kapasitesine sahip olmakla birlikte artık hastalıkların tedavisinden ziyade bu hastalıkların oluşmasını engelleyecek ve vatandaşlarımızı koruyacak bir sağlık seferberliği başlatılmalıdır.

2009’dan 2015 yılına onkoloji ilaçlarının genel ilaç tüketimi içindeki kompozisyonu yüzde 8,4’ten yüzde 11,1’e yükselirken, kanserin ülkemize bir yıllık faturası da 3 milyar dolar olmuştur. Bunun en büyük nedenlerinden birkaçı, tütün kullanımı, gıda güvenliğine ve çevre sağlığına yönelik tehditler ve ekonomik kaygı gerekçesiyle bu tehditlerin bertaraf edilmesi yönünde yeterince mücadele edilmemesidir.

Milliyetçi Hareket Partisinin sağlığa bakışı gıda ve çevre güvenliğini de içeren bütüncül bir yapı içerisindedir. Biz, gerçekten, millî bir politika çerçevesinde vatandaşlarımızı hastalıklar meydana gelmeden korumak üzere bir sağlık yol haritası programı meydana getirdik. Aktif bir şekilde tütün tüketiminin kontrolü, çevre kirliliğinin azaltılması, temiz su kaynaklarının korunması, günlük fiziksel aktivitelerin artırılması ve obeziteyle mücadele ve alkol tüketiminin azaltılması yoluyla kansere sebep olan etkenleri ortadan kaldırabiliriz. Bu nedenle, aile hekimliği başta olmak üzere birinci basamak sağlık hizmetlerini çağımıza ve tıp alanında meydana gelen gelişmelere uygun bir hâle getirerek koruyucu sağlık hizmetlerini tüm ülkeye yayacak ve bunu ücretsiz olarak sağlayacağız.

Konuşmama son vermeden önce, sayın CHP milletvekilinin birkaç sözüne de açıklama getirmek isterim bir doktor olarak. Şu anda ülkemizde hemen hemen tüm kanserlerin tedavisi hastanelerimizde rahatlıkla yapılabilmektedir. Hem tanı yöntemleri hem de tedavi için gerekli tüm ilaçlar ülkemizde mevcuttur. Ancak burada önemli olan nokta, kanser hastalığı oluşmadan önce bunu engellersek işte o zaman hem vatandaşlarımızın sağlığını aktif olarak korumuş oluruz hem de ülkemize maliyetini son derece az bir seviyeye ulaştırmış oluruz.

Genel Kurula saygılarımı sunarım. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yurdakul.

Söz sırası, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Van Milletvekilimiz Sayın Bedia Özgökçe Ertan’a aittir.

Sayın Özgökçe Ertan, süreniz üç dakika.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Biz de bu konuyu oldukça önemsediğimizi ve bir Meclis araştırması açılması gereğini belirterek başlamak istiyoruz. Maalesef, çağın hastalığı olarak adlandırılan kanser hastalıkları hem ülkemizin hem de dünyanın en önemli sağlık sorunu olarak duruyor.

Araştırmalara göre dünyada her yıl 15 milyon kişiye kanser tanısı konulmakta, yaklaşık 8 milyon insan kanserden ölmekte ve 32 milyonun üzerinde kişi de kanserle yaşamını sürdürmektedir. Ülkemizde de her yıl yaklaşık 150 bin kanser tanısı konulmakta ve 100 binden fazla yurttaş bu nedenden ötürü yaşamını yitirmektedir. Üstelik kanser hemen her ülkede yıllık yüzde 1, yüzde 2 oranında artış göstermektedir. Etkili önlem alınmazsa dünya genelinde kanser yükünün artarak 2030 yılında 26 milyon yeni tanı kanser vakasına ve 17 milyon ölüme ulaşacağı ve bu artıştan da ülkemizin de içinde bulunduğu gelişmekte olan ülkelerin etkileneceği tahmin edilmektedir.

Hâl böyle iken, yakın gelecekte kanserin kronik bir vaka olarak muamele göreceğini düşünüyoruz çünkü nasıl ki yeryüzünde devam eden savaşların, çatışmaların en önemli itici gücü silah endüstrisi ise kanser hastalıklarının da tüm teknolojik ve bilimsel ilerlemelere karşın hâlâ çaresiz kalmasında da ilaç endüstrisinin önemli bir etkisi vardır. Dünyada her yıl 100 milyarlarca dolar kanser hastalıklarının tedavisine harcanırken Türkiye’de de bu rakamın 3 milyar dolara yakın olduğu düşünülüyor. Evet, durum bu iken sosyal devlet olmanın bir gereği olarak çok yüksek maliyeti olan kanser hastalıklarının tedavisinde hastalara maddi destek sağlanması gerekirken, Sağlık Bakanlığı her dönem kanserli hücre yayılımını önleyici ilaçların kullanımına yönelik ödemeleri sınırlandırmaktadır ne yazık ki. Öyle ki kimi hastalar bir ilacın peşinden aylarca koşmak zorunda kalırken kimi hastaların ömrü ise ilaç aramaya dahi yetmemektedir. Hükûmet artık sağlık politikasını yurttaş odaklı değil, kâr amaçlı oluşturmaktadır ne yazık ki. Bu ülkenin vatandaşları, bulamadıkları ya da ulaşamadıkları ilaçlar için başka ülkelere gitmektedirler. Bunu sadece kanser ilaçlarında değil bir bütün olarak sağlık politikasında görüyoruz, devletin hasta garantisi verdiği şehir hastanelerinde görüyoruz.

Hükûmetin toplumsal bir sorun olan kanser hastalığına bakış açısının en somut yansıması 2013 yılında Tekirdağ’da olmuştu, hatırlayacaksınız. Geçtiğimiz günlerde yaşamını yitiren kanser hastası Dilek Özçelik ilaçlarının temini için dönemin Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’dan yardım istemiş ancak o Bakan ilaçların teminini sağlamak yerine en iyi bildiği şeyi yapıp sadaka vermeye kalkışmıştı. Son açıklamalara göre Türkiye'de toplamda 267 kalem onkoloji ilacının temininde sorunlar yaşanmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) – Sayın Başkan, cümlemi tamamlamak isterim.

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlamak üzere bir dakika ek süre veriyorum.

Buyurun.

BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) - Devlet her sene 25 milyara yakın ilaç yardımını azaltmak için ilk olarak ne yazık ki kanser hastalarının ilaçlarını temin etmelerini güçleştiriyor. Bir an önce bu politikadan vazgeçmeli ve günübirlik önlemler almaktan vazgeçmelidir. Biz çağrımızı yapıyoruz, bu konuda bir Meclis araştırmasının açılması elzemdir. Bu konuda CHP’nin verdiği grup önerisini desteklediğimizi belirtmek istiyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özgökçe Ertan.

Söz sırası Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Kahramanmaraş Milletvekilimiz Sayın Mehmet İlker Çitil’e aittir.

Süreniz üç dakika.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET İLKER ÇİTİL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; CHP grup önerisi hakkında AK PARTİ Grubumuz adına aleyhte söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, sınırımızda devam etmekte olan Zeytin Dalı Harekâtı’nda şehit düşen kahraman evlatlarımıza Allah’tan rahmet, aziz milletimize sabır, metanet ve başsağlığı diliyorum.

Değerli milletvekilleri, kanser beraberinde getirdiği sağlık sorunlarının yanı sıra maddi ve manevi yönden uzun süreli mücadele gerektiren bir hastalıktır. Ülkemizdeki en son resmî rakamlar değerlendirildiğinde bir yıl içerisinde yaklaşık 96.200 erkek ve 67.200 kadının kanser teşhisi aldığı gözükmektedir.

Sayın milletvekilleri, son beş yılı değerlendirecek olursak da erkeklerde en sık görülen kanserler akciğer ve prostat kanseriyken, tütüne bağlı kanserler de önemini korumaya devam etmektedir. Kadınlarda en sık görülen dört kanserden en başta geleni meme kanseri olmaktadır. Hem erkeklerde hem kadınlarda bağırsak kanseri üçüncü sırada en sık görülen kanser türüdür. Çocukluk çağlarında ise lösemi en sık görülen kanser türü olmaktadır. Sağlık Bakanlığımızın Sağlıkta Dönüşüm Programı’yla toplum tabanlı kanser taramalarına yönelik ülke genelinde kanser erken teşhis tarama ve eğitim merkezleri olarak adlandırılan KETEM kurulmuş olup hâlihazırda ülkemizde 33'ü mobil olmak üzere, 198 adet KETEM ünitemiz mevcuttur. KETEM merkezlerimize yenilerinin eklenmesi için de gerekli çalışmalar devam etmektedir.

Kanser kontrolünde ise Bakanlığımızın yapmış olduğu çalışmaları özetlemek gerekirse 2002 yılında sadece 2 ilde olan kanser kayıt merkezimiz bugün 81 ilimizde vatandaşlarımıza hizmet vermektedir. 33 mobil KETEM’le kanser tarama hizmetini vatandaşımızın ayağına kadar götürmekteyiz. Yılda yaklaşık 7 milyon vatandaşımıza ücretsiz tarama imkânı sunmaktayız. İzmir Kanser Kayıt Merkezimiz Kuzey Afrika ve Batı Asya’nın eğitim merkezi olurken 8 adet kayıt merkezimiz de akredite edilmiştir. Birinci basamakta kanser tarama rakamlarımız kısa sürede 4-5 misline çıkmıştır.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde ve dünyada en sık ve en ölümcül olarak görülen kanser türlerinden olan meme kanseri taramaları 40 yaşından itibaren kadın nüfusumuza gelişmiş teknolojiye sahip mamografi cihazlarıyla yapılmaktadır. Yine, kalın bağırsak kanseri taramaları, dışkıda gizli kan saptama ve kolonoskopi yoluyla yapılmaktadır.

Rahim ağzı kanserleri açısından ise tarama testleri KETEM ve aile sağlığı merkezlerimizde yapılmaktadır. Bakanlığımızın bu hususta ücretsiz taramalar yaparak koruyucu sağlık hizmetleri alanında her zaman olduğu gibi, reform niteliğinde önemli adımlar attığı da görülmektedir. Halk sağlığını tehdit eden konularda Hükûmet olarak gerekli tedbirleri alarak reform niteliğindeki politikaları uygulamaya geçirmiş bulunmaktayız. Bu vesileyle hâlihazırda ülke genelinde aynı standart ve nitelikte devam etmekte olan hizmetlerimiz için ise Meclis araştırması açılmasını...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET İLKER ÇİTİL (Devamla) – ...uygun bulmadığımızı buradan ifade etmek istiyorum.

Ben de bir dakika süre alırsam...

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlamak üzere bir dakika ek süre veriyorum.

Buyurun.

MEHMET İLKER ÇİTİL (Devamla) – Benden önceki konuşmacılar özellikle hem sağlıkta hem kanserle mücadelede çok büyük paralar harcandığı ifade etmektedirler. Oysa yapılan araştırmalar sonucunda Türk vatandaşlarımızın sağlık hizmetlerinden memnuniyet oranı en yüksek noktadadır ve diğer ülkelere göre dünya genelinde en çok sağlık memnuniyetini en az personelle ve en az finansmanla yapan bir ülkeyiz. Ben bundan dolayı emek veren tüm sağlıkçılarımızı, Cumhurbaşkanımız başta olmak üzere, Başbakanımızı ve sağlık bakanlarımızı tebrik ediyorum.

Buradan da şunu ifade etmek istiyorum: Söz sağlık ve benden önceki yerinden konuşan milletvekillerimiz Tabipler Birliğiyle alakalı söz aldılar. Ben Tabipler Birliğini kınadığımı buradan ifade ediyorum. Hekim olmam hasebiyle, geçmişten bu yana hekim hakları dışında her türlü şeye giren, burnunu sokan, terör konusunda altyapıyı oluşturan, hatta kaosa götürme şeklinde maşa olan bu hekimleri, başında da “Türk” ibaresini kullandıklarından dolayı kınıyorum. Oysaki hekim haklarını savunmak, Hükûmetimizde ve Sağlık Bakanlığımızda sağlığa yönelik hizmetler açısından istişare etmenin çok daha uygun olacağını düşünüyor, bu vesileyle de ekran başında bizleri izleyen aziz milletimizi ve Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çitil.

Sayın milletvekilleri, gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, gündemin “Oylaması Yapılacak İşler” kısmına geçiyoruz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- 670 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (1/755) ve İçtüzük’ün 128’inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi (S. Sayısı: 420) (x)

BAŞKAN - Bu kısmın 1’inci sırasında yer alan, 670 Sayılı Olağanüstü Hâl Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (1/755) ve İç Tüzük’ün 128’inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi’nin açık oylamasını yapacağız.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oylama için beş dakika süre vereceğim. Bu süre içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin oy pusulalarını oylama için verilen süre içinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum. Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını yine oylama için verilen süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 670 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ve İçtüzük’ün 128’inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi’nin açık oylama sonucu:

“Kullanılan oy sayısı                          :           201

 Kabul                                                 :           184

 Ret                                                     :             17   (x)

                      Kâtip Üye                                                             Kâtip Üye

                Vecdi Gündoğdu                                                   Bayram Özçelik

      Kırklareli                                                               Burdur”

Bu sonuca göre kanun hükmünde kararname kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Sayın milletvekilleri, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

2’nci sırada yer alan, 695 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile İçtüzük’ün 128’inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi’nin görüşmelerine başlayacağız.

2.- 695 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (1/906) ile İçtüzük’ün 128’inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi (S. Sayısı: 511) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

Başkanlık Tezkeresi 511 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Kanun hükmünde kararnamenin tümü üzerinde söz isteyenler: Gruplar adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Çorum Milletvekilimiz Sayın Tufan Köse; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kahramanmaraş Milletvekilimiz Sayın Fahrettin Oğuz Tor; Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Adana Milletvekilimiz Sayın Meral Danış Beştaş… (Uğultular)

Sayın milletvekilleri, lütfen…

Grup adına ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Çorum Milletvekilimiz Sayın Tufan Köse’ye aittir.

Sayın Köse, süreniz on dakika.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA TUFAN KÖSE (Çorum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanun hükmünde kararname hakkında söz aldım, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Ama o konuya geçmeden hemen önce şeker üreticilerinin bulunduğu bir kentin milletvekili olarak, şeker fabrikasının da bulunduğu bir kentin milletvekili olarak şeker fabrikalarında çalışan geçici işçilerin sorununa kısaca da olsa değinmek istiyorum.

Şeker fabrikasında on yıldan yirmi beş yıla, yirmi altı yıla kadar… (AK PARTİ sıralarından uğultular)

BAŞKAN – Sayın Köse, lütfen…

Sayın milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun saygıdeğer milletvekilleri, lütfen, arkadaşlar, yerlerimize oturur muyuz… Hatip arkadaşımız kürsüye çıktı.

TUFAN KÖSE (Devamla) – Değerli arkadaşlar, şeker fabrikalarında geçici işçilerin sorunları var. Adalet ve Kalkınma Partili milletvekillerine de bu sorunlar yansıyordur, tahmin ediyorum bizim Çorum milletvekillerine de yansıyordur. Geçici işçilerle ilgili uzun yıllardır var olan talebe rağmen Hükûmetiniz tarafından herhangi bir düzenleme yapılmadı. Bu taşeron işçilerle ilgili yapılan, kanun hükmündeki kararnameyle yapılan değişikliklerde de bunların sorunlarına ilişkin herhangi bir çözüm üretilmedi. Yaklaşık otuz yıla yakındır şeker fabrikalarında geçici işçi statüsünde çalışan insanlar var. Bunlar üç ay, altı ay -dokuz ay oldu en son düzenlemeyle birlikte- çalışıyorlar ama kalıcı bir işleri yok, gelecek güvenceleri yok. Bu konuda acilen bir düzenleme yapılması insan hakları bakımından da çok önemli, emekçiler bakımından da çok önemli, benim yaşadığım memlekette yaşayan 100’e yakın geçici işçi bakımından da çok önemli. Bunu buradan Hükûmetle ve iktidar partisinin milletvekilleriyle paylaşmak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, yaklaşık bir buçuk yıldır bir olağanüstü hâl rejimiyle birlikte yaşıyoruz. Şimdi, 15 Temmuzda bir hain darbe girişimi oldu. Türk milleti sağcısıyla solcusuyla, genciyle yaşlısıyla ve Parlamentoda grubu bulunan bütün partilerin milletvekillerinin ortak mücadelesiyle bu hain darbe girişimini biz püskürttük hep beraber. Başarılı olamadılar, başarılı olma ihtimalleri de yoktu ama hain darbe girişimi bahane edilerek bundan beş gün sonra, 20 Temmuz günü bu memlekette bir darbe yaşandı ve bir buçuk yılı aşkındır süren bir olağanüstü hâl rejimiyle yönetiliyoruz. Tabii, bir buçuk yıldır Türkiye’nin yaşadığı sıkıntıdaki en büyük pay sahibi, iktidar kadar, bu iktidarın olağanüstü hâl kararnameleriyle yaptığı düzenlemelere yasal olarak bir engel getirmeyen Anayasa Mahkemesidir. En büyük vebal iktidarla beraber Anayasa Mahkemesine de aittir. Şimdi, OHAL kararnameleriyle Meclis, fiilen, hepimizin gördüğü gibi, ortadan kaldırılmıştır. Yani Meclisin yasama yetkisi, olağanüstü hâl kararnameleriyle, başında Cumhurbaşkanının bulunduğu Hükûmete tevdi edilmiştir. Demokratik düzende var mı böyle bir anlayış? Bir buçuk yıldır…

Şimdi, neler yapılıyor bu olağanüstü hâl kararnameleriyle? Mesela PTT’ye alınacak memurlarda 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na ilişkin hükümler uygulanmasın diyor; hepimiz görüyoruz, biliyoruz. Kış lastiğiyle ilgili düzenlemeler yapılıyor. Taşeron işçilerle ilgili düzenlemeler yapılıyor. Hâlbuki taşeron işçilerle ilgili yapılacak düzenlemeler burada komisyona gelse, sivil toplum örgütlerinin gözlemine ve bilgilerine arz edilse idi bugün taşeron işçilerle ilgili yaşadığımız sorunların birçoğunu yaşamayacaktık.

Neler yaşıyoruz? Mesela, örnek olsun. Bu geçici işçilerden, taşeron şirketlerde çalışan işçilerden yemekhanede çalışan işçiler yemek bedeli işçilikten fazla olduğu için bu kanun hükmünde kararnamenin kapsamına girmiyor. Örnek olsun, hastanelerin tıbbi görüntüleme merkezlerinde çalışan işçiler; röntgende, MR’da, ultrasonda, tomografide çalışan işçiler, geçici işçiler, taşeron şirketinin işçileri bu kanun hükmünde kararnamenin kapsamına girmiyor.

İşin esasında bu projeyi bizden çaldınız. Bizim 2015’teki seçim beyannamemizde taşeron işçilerin kadrolara alınacağına dair taahhüdümüz vardı. Ama bizim taahhüdümüz, bunu Meclise getireceğiz, sivil toplum örgütleriyle, taşeron firmalarda çalışan işçilerin temsilcileriyle, sendikalarla beraber tartışacağız, geniş bir demokratik platformun vereceği karara göre bir kanun hazırlanacaktı. Ama bizden çaldınız, neyse dedik ama bir de aldınız, bunu bozdunuz.

Şimdi, yine, bu taşeronla ilgili yaptığınız düzenlemede güvenlik soruşturması getiriyorsunuz, haklarından feragat şartı getiriyorsunuz, sınav şartı getiriyorsunuz. Yani nedir? Siz MİT Müsteşarı mı alıyorsunuz? Ki Mit Müsteşarının bile güvenlik soruşturmasının olmadığını hepimiz biliyoruz. Emniyet İstihbarat Daire Başkanı mı alıyorsunuz yahut polis mi alıyorsunuz da bunlardan güvenlik soruşturmasını istiyorsunuz? Herhâlde bunun da altında yatan bir şey var. Size göre düşünmeyen, sizin gibi bakmayan insanları bu haktan bile yararlandırmamak niyetinde olmalısınız ki böyle bir şey getiriyorsunuz.

On yıldır, on iki yıldır, on beş yıldır kamuda hizmet alımı yoluyla çalışan işçilerin niye on yıllık, on iki yıllık kıdem, ihbar tazminatlarından vazgeçmesi şartını getiriyorsunuz? Yani hangi insan hakkına sığıyor bu? Hani emeğin yanındaydık biz, hani yoksulların yanındaydık, hani yoksullukla mücadele için gelmiştiniz gelirken 2002’de iktidara? Nerede yoksullukla mücadele bu yasal düzenlemenin, kanun hükmünde kararnameyle yapılan düzenlemenin içinde?

Şimdi, arkadaşlarım, kanun hükmünde kararname düzeniyle demokratik bir toplum yönetilemez. Diliyorum iktidara geldiğimizde yapacağımız tek şey şu: Bu kanun hükmünde kararnameleri iptal etmeyeceğiz, bu kanun hükmünde kararnamelerin tamamını, amacıyla ilgisi olmayan kanun hükmünde kararnamelerin tamamını, olağanüstü hâlin süresiyle ilgisi olmayan kanun hükmünde kararnamelerin tamamını yok hükmünde sayacağız. (CHP sıralarından alkışlar) İptal etmeyeceğiz, yok hükmünde sayacağız çünkü olağanüstü hâlin ilan ediliş sebebi belli; terörle mücadele, darbe girişimiyle mücadele edecektik biz. Darbe girişimini biz bertaraf ettik, üstelik de ulus olarak bertaraf ettik, 80 milyon olarak bertaraf ettik. Yani sadece Cumhurbaşkanının çalışmasıyla ya da nerede olduğu belli olmayan Başbakanın çabasıyla değil; o gün burada, Mecliste bulunan milletvekillerinin de gayretiyle bu darbe girişimini engelledik ama yirmi gün sonra Hükûmet geldi, bir darbe yaptı. O yüzden, biz yok hükmünde sayacağız çünkü amaçla ve süreyle sınırlı olmayan, amacını aşan, süresini aşan kanun hükmünde kararnameler yok hükmündedir.

Şimdi, ne yapmışlar yine kanun hükmünde kararnameyle? Yüz binin üzerinde kamu personelini işten çıkarmışlar; yüzlerce, binlerce sivil toplum örgütünü kapatmışlar. Ya, bunların hiç mi birisinin haklı olduğu taraflar yok? Az evvel bir arkadaşımız söyledi, bankayı açan burada, iktidarda; bankaya hesap açtıran, cezaevinde, işinden atılmış, aşından olmuş. Böyle bir kanun hükmünde kararname düzeni olabilir mi? Ha, olabilir, böyle bir düzen ancak zaten yapılan bir darbeyle hayata geçirilebilir, gerçekleştirilebilir.

Yani Türkiye Büyük Millet Meclisi, arkadaşlar, yasama yetkisi parçalanmış, bir oyun bahçesine döndürülmüş, zevahiri kurtarmak için bizler de burada, oyun bahçesinde oyun oynayan çocuklara dönmüşüz, hiçbirimizin yaptığı bir şey yok. Bakın, Mecliste en ufak bir heyecan var mı? AKP sıralarının tamamı kendi aralarında sohbet ediyorlar, sadece sayın grup başkan vekili -o da hemşehri kıyağı yapıyor herhâlde- dinliyor bizi, hiç dinleyen yok bizi. Demek ki Meclisin heyecanı kalmamış. Bizler milletvekiliyiz arkadaşlar, oyun oynamıyoruz burada, ülkemizin 21’inci yüzyıldaki geleceğini konuşuyoruz. Bu düzen böyle devam edemez.

Bakın, kanun hükmünde kararname düzeninde Sayın Cumhurbaşkanı geçen hafta gene bir şeyler söylemiş, çıkmış -muhtarlara mı söylüyor, başka birilerine mi söylüyor bilmiyorum- diyor ki: “Artık Türkiye ne Osmanlı’nın hasta adamı ne ilk kuruluş yıllarındaki çömez Türk devleti -yani Atatürk dönemini kastediyor- ne de 1970’lerin, 1990’ların güçsüz devletidir.” Şimdi, Sayın Cumhurbaşkanı, size buradan seslenmek istiyorum, 80 milyon halkımıza da seslenmek istiyorum, dinliyorlarsa Adalet ve Kalkınma Partili milletvekillerine de seslenmek istiyorum: Bakın, sizin “çömez devlet” dediğiniz dönemde yedi düvele karşı dünyanın ilk Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı verdi bu memleket “çömez devlet” dediğiniz zamanda. Uluslararası camianın eşit ve onurlu bir üyesiydi. Ağır sanayiyi o dönemde gerçekleştirdi. Birçok devrimi, sağdan sola doğru yazılan yazıyı soldan sağa doğru getirip binde 1’lerde, yüzde 4’lerde olan kadın-erkek okuma oranlarını yüzde 99’lara çıkardı o dönemde. Yine sizin… “Osmanlı hasta devlet.” diyorsunuz, tarihe de saygınız yok. Elbette Osmanlı’nın zayıf, güçsüz olduğu dönemler vardı, yok demiyorum. Bizim de eleştirdiğimiz dönemler vardı ki siz onları biz eleştiriyoruz diye de savunursunuz, Osmanlı’yı her koşulda, hatasıyla da savunursunuz. İşin esasında o işi tarihçilere bırakmak gerekir. Osmanlı hasta devletti ama bir cumhurbaşkanı tarihinden utanamaz.

Yine “70’li, 90’lı yılların güçsüz Türkiye Cumhuriyeti.” diyor. Bakın, 70’li yıllarda bu memlekette Amerikan üsleri kapatılmıştı, hatırlıyor musunuz? (CHP sıralarından alkışlar) Haşhaş ekimi serbest bırakılmıştı. Beşparmak Dağlarına yazılmıştı “Tam bağımsız Türkiye.” şiarı, Mustafa Kemal Atatürk’ün şiarı. Yine, şimdi “Afrin Operasyonu” “Afrin Operasyonu” “Afrin Operasyonu” diyorsunuz; tamam, ne güzel, terörü temizlemek üzere gitmişsiniz, nerede duracağınızı da bilmiyorsunuz işin esasında ama 90’lı yıllarda, o “güçsüz devlet” dediğiniz 90’lı yıllarda Kuzey Irak’ta, tam 35 kilometre derinliğe kadar girilerek sınır ötesi operasyonlar yapılıyordu. Yani tarihinden utanan bir cumhurbaşkanı benim kanıma dokunuyor arkadaşlar, vicdanımı sızlatıyor. “Yazıklar olsun.” diyorum buradan Sayın Cumhurbaşkanına. Yani konuşurken biraz dilin terazisi olmalı. 70’li yıllarda, 90’lı yıllarda, 20’li yıllarda da iyi yapılan işler vardır, kötü yapılan işler vardır. Bugün de iyi yapılan işler vardır, kötü yapılan işler vardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TUFAN KÖSE (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlamak üzere ek bir dakika süre veriyorum Sayın Köse.

Buyurun.

TUFAN KÖSE (Devamla) – Bu anlamda, bu 21’inci yüzyılda, 2017 yılında Türkiye Cumhuriyeti’nin demokraside geldiği noktaya yakışmayan olağanüstü hâl rejiminde çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerin amacına aykırı olanlarını, süresiyle sınırlı olmayanlarını yok hükmünde sayacağız, 80 milyona bunun taahhüdünü veriyoruz. Tarihimizden de onur duyuyoruz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bostancı.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın konuşmacı “tarihinden utanan Cumhurbaşkanı” “Yazıklar olsun.” diyerek bir sataşmada bulundu. Bu çerçevede…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bostancı.

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Çorum Milletvekili Tufan Köse’nin görüşülmekte olan 695 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin tümü üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ Genel Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; tarihten hiçbir şekilde utanmıyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımızın da hiç öyle bir ifadesi yok Tufan Bey.

Yakın zamanlara ilişkin eleştiriler olabilir. Sizler de çeşitli eleştiriler yapıyorsunuz. Muhtemelen AK PARTİ’nin şu on altı yıllık iktidar dönemine –hâlihazırdaki- eleştirileriniz var. Siz de tarihi eleştiriyorsunuz çünkü on altı yıl da tarihin bir parçası oluyor. Tarihe yönelik eleştiri ile tarihten utanmak şüphesiz, siz de takdir edersiniz ki birbirinden farklı.

Biz cumhuriyetten onur duyuyoruz, bütün tarihimizden, Osmanlı’dan da onur duyuyoruz. Bunları birbirinin rakibi olarak değil, birbirini tamamlayan bir tarihsel süreklilik olarak görüyoruz.

AK PARTİ, cumhuriyet hükûmetleri kuran bir parti ve bizim iddiamız, Türkiye Cumhuriyeti’nin geçmiş tarihte onur ve gurur duyduğumuz Osmanlı İmparatorluğu’ndan daha ihtişamlı bir geleceği kurma iddiasıdır. Eminim sizler de bunun ortağısınız. Eleştirileri böylesine ihtişamlı bir geleceğin kurucu unsuru olarak görmek gerekir diyorum.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bostancı.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

2.- 695 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (1/906) ile İçtüzük’ün 128’inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi (S. Sayısı: 511) (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi söz sırası Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kahramanmaraş Milletvekilimiz Sayın Fahrettin Oğuz Tor’a aittir.

Buyurun Sayın Tor. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA FAHRETTİN OĞUZ TOR (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 511 sıra sayılı 695 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle sizleri ve ekranları başında bizleri izleyen aziz milletimizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, öncelikle, ülkemizin birliği, vatanımızın bölünmez bütünlüğü için, Suriye’de terör örgütü PYD ve PKK’nın zulmü altında yıllardır inleyen halkın huzur ve güvene kavuşması için yürütülen Afrin Operasyonu’nun hayırlarla neticelenmesini diliyorum.

Yöre halkının Türk askerlerine gösterdiği sıcak ilgi, askerlerimizi candan ve samimi şekilde bayraklarımızla karşılamaları huzura ve güvene ne kadar susadıklarını göstermesi bakımından dikkat çekmiştir. Dara düştüğünde kapılarını, evlerini açan Türk milleti ile yöre halkının gelecekte çok daha güzel günlere kavuşması en büyük dileğimizdir. Yüz yıllarca birlikte yaşamış, kuvvetli akrabalık ilişkileri kurulmuş, hemen hemen töresi bir, kıblesi bir bu insanların Türk milletine olan bağlılıklarının daha da kuvvetlenmesi emperyalist güçlerin yörede hâkimiyet iddialarını inşallah sona erdirecektir. Teröristlerle ne kadar tokalaşırlarsa tokalaşsınlar, ne kadar teröristlere sarılırlarsa sarılsınlar, tırlar dolusu silahlar verseler de Suriye halkı emperyalistlerin emellerini anlayacak, fırsat vermeyecektir. Bunu hep birlikte göreceğiz inşallah.

Bu vesileyle, Afrin Operasyonu’nda kara toprağın bağrına düşen, şehit olan ana kuzularının Allah şehadetini kabul eylesin, mekânları cennet olsun, ailelerinin şefaatçisi olsunlar. Yaralılarımıza şifa diliyorum, güç ve kuvvet niyaz ediyorum. Dünya dua üzerine kuruludur, Allah askerlerimizin ve milletimizin yardımcısı olsun diyorum.

Değerli milletvekilleri, rahmetle andığım, bizlerce on yıllar öncesinden beri bilinen ve cuşuhuruşa gelerek okuduğumuz meşhur “Asker Duası” şiirini takdim etmek istiyorum. Rahmetli Gökalp “Asker Duası” şiirinde…

“Elimde tüfek, gönlümde iman,

Dileğim iki: Din ile vatan.

Ocağım ordu, büyüğüm Sultan,

Sultan’a imdat eyle Yarabbi!

Ömrünü müzdat eyle Yarabbi!

 

Yolumuz gaza, sonu şehadet,

Dinimiz ister sıdk ile hizmet,

Anamız vatan, babamız millet,

Vatanı mamur eyle Yarabbi!

Milleti mesrur eyle Yarabbi!

 

Sancağım tevhit, bayrağım hilal,

Birisi yeşil, ötekisi al,

İslam’a acı, düşmandan öç al,

İslam'ı abat eyle Yarabbi!

Düşmanı berbat eyle Yarabbi!

 

Kumandan, zabit babalarımız.

Çavuş, onbaşı ağalarımız.

Sıra ve saygı yasalarımız.

Orduyu düzgün eyle Yarabbi!

Sancağı üstün eyle Yarabbi!

 

Cenk meydanında nice koç yiğit,

Din ve yurt için oldular şehit,

Ocağı tütsün, sönmesin ümit,

Şehidi mahzun etme Yarabbi!

Soyunu zebun etme Yarabbi!”

Bu vesileyle, bazı çevreler, yıllarca, Ziya Gökalp’ten dolayı, hiç de hak etmediğimiz, bizlere asla bulaşamayacak iddia ve ithamlarla suçladılar, iftira attılar. Bunlar bize borçlandılar, onlara hakkımız geçmiştir; nedamet getirenler hariç, diğerlerinden hakkımızı yüce mahkemede alacağız. Ne garip tecellidir ki bu güzel şiiri bu çevrelerin yıllar yılı ırkçılıkla suçladıkları merhum Ziya Gökalp yazmıştır. Yine, ne garip tecellidir ki Gökalp’i bu şekilde suçlayanlar bu güzel şiiri son yıllarda dillerinden düşürmüyorlar. Artık güya kendi yiğitliklerinin nişanesi olarak okuyorlar, paylaşıyorlar, hatta bundan dolayı başı derde girenler bile oldu; okusunlar, ne için okurlarsa okusunlar, bu da bir kârdır diyoruz.

Değerli milletvekilleri, Türk ordusu bölgenin en güçlü, NATO’nun da en büyük ve güçlü ordularından birisidir. Uluslararası camiada her zaman üzerine düşen görevi de layıkıyla yerine getirmiştir ancak ülkemizin yıllarca sınırları ihlal edilerek terörist unsurların saldırılarına maruz kaldığı, kundaktaki bebeklere kadar şehit edildiği, nihayetinde beka sorunuyla karşı karşıya kaldığı hâlde bugüne kadar sessiz kalması Türk milletinin dikkatinden kaçmamıştır. PKK da PYD de YPG de DEAŞ da terör örgütleridir, terör bir insanlık suçudur. NATO, ABD, Almanya, Hollanda veya diğer ülkelerin yetkililerine söylemek isteriz ki men dakka dukka diyoruz, hep birlikte göreceğiz.

Değerli milletvekilleri, bugün birlik ve bütünlüğe her şeyden çok ihtiyacımız olduğu günlerden geçiyoruz. Bu sebeple birlik ve bütünlüğü bozacak her türlü davranıştan kaçınmamız gerektiği açıktır. Bakınız, Millî Eğitim Bakanlığı şubat ayında 20 bin öğretmen alacağını açıklamıştı. Bu defa Sayın Bakan 5 bin öğretmen daha alınacağını, sayının 25 bine çıkacağını… “Beş yıl ücretli öğretmenlik yaparak öğretmenlik tecrübesini kazanmış kimselere 3 katı kontenjana girme şartı olmadan mülakat hakkı verilecek, bununla ilgili bir yasal düzenleme gerekiyor. Bu düzenlemeyi tamamladıktan sonra ikisini bir arada, şubat ayında duyurusuna geçeceğiz.” diye açıklamalarda bulunmuştu. Hâlbuki, daha önce konuyla ilgili olarak kamuoyundan gelen tepkiler üzerine Millî Eğitim Bakanlığı Müsteşarı “Şu anda böyle bir çalışmamız yok, böyle bir şey yok, bunlar yanlış.” diyerek konuyu yalanlamıştı. Sayın Bakan ile Sayın Müsteşarın farklı ve çelişen açıklamalarda bulunmalarının ne anlama geldiği kendilerinin takdir edip bileceği bir konudur. Daha sonra konu Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan torba yasa tasarısında yer aldı. Tasarıda, beyanların dışında yeni bir düzenlemeyle karşılaşıldı. Ek ders ücreti karşılığında Millî Eğitim Bakanlığında görev yapmış olanların 540 gün sigorta primi ödemiş ve 2017 yılı KPSS’ye girmiş olmaları şartıyla 5 bin kişilik ek kontenjana kavuşabilecekleri öngörüldü.

Değerli arkadaşlar, ücretli öğretmenler için getirilen bu ayrıcalık, maddi olarak çok ihtiyacı olduğu hâlde ücretli öğretmenlik yapamayanlar açısından hakkının yenilmesine sebep olacaktır. Bu, yüz binlerce atama bekleyen öğretmenlere haksızlık da olacaktır. Bu konuda hak, vicdan, merhamet düşünülmeden, “Nasıl olsa geçmiş yıllarda ücretli öğretmen olarak görevlendirilenlerin çoğu bizden.” diye düşünülüyorsa bu anlayışın ülkeye bir faydası olmamıştır, olmayacaktır. Konunun kamuoyunu, öğretmen adaylarını ve ailelerini ilgilendiren kısmı, biraz ilgisi bulunan hemen herkes bilir ki ücretli öğretmen kesinlikle subjektif yöntemlerle görevlendirilirler. Son yıllarda, ücretli öğretmenlerin –istisnaları geçiyorum- iktidar partisi milletvekilleri, parti il ve ilçe yöneticileri, Hükûmetin desteklediği sendika, orta ve üst düzey bürokratlar ve hatırlı kişilerin tavassutlarıyla görevlendirildiği yönünde kamuoyunda çok yaygın bir kanaat vardır. Eğer yasal düzenleme gerçekleşirse KPSS puanları düşük bile olsa beş yıldan beri ve/veya daha fazla tavassut ve torpille ücretli öğretmen olarak görevlendirilenlerin öğretmenliğe atanmalarının önü açılmış olacaktır. Eğitim fakültelerinden mezun olanların sayısı yüz binleri bulmuştur. Bu yüz binlerin ve bunlardan KPSS’de yüksek puan almalarına rağmen son iki yıldan beri uygulanan mülakatlarda başarısız sayıldığı için atanamayanların ızdırabı devam edecektir, hatta adaletsiz bu uygulama vicdanları yaralayacaktır, tabii milyonları bulan ailelerini de. Bu, önceden yapılan torpillerin meşrulaştırılması anlamındadır.

Değerli milletvekilleri, hafta sonu Kahramanmaraş Göksun ilçemizdeydim. Büyükkızılcık Mahallesi’nde Mehmet Demir isimli kardeşimiz, öğretmenlik sözlü sınavında kızının 80’den fazla puanı olduğu ve hiçbir eksiği olmadığı, sözlüde de başarılı olduğu hâlde sırf torpili olmadığı için kızının kazandırılmadığını, torpilli 70 civarında puanı olanların kazandırıldığını belirterek sözlü sınava isyan ettiğini, kaldırılması gerektiğini herkesin huzurunda haykırmıştır.

Değerli milletvekilleri, bunları yapmayalım diyorum; adaletten, hak hukuktan ayrılmayalım, vicdanları yaralamayalım diyorum; zira bugün birlik ve bütünlüğe her şeyden fazla ihtiyacımız var diyorum.

Yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tor.

Söz sırası Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Adana Milletvekilimiz Sayın Meral Danış Beştaş’a aittir.

Buyurun efendim. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, şu anda içinde bulunduğumuz koşullarda kanun hükmünde kararnameleri değerlendiriyor olsak da daha önce yapmış olduğum konuşmada da ifade ettiğim gibi, bu sadece usuli bir görüşme, iktidarın kanun hükmünde kararnamelerle ilgili ajandasında ne varsa burada harfiyen yerine getiriliyor. Bizim itirazlarımız, içeriğe dair eleştirilerimiz ve kanun hükmünde kararnamelerin Parlamentoyu etkisiz ve işlevsiz bıraktığı, âdeta kapattığı eleştirilerimize atıfta bulunarak sözlerime devam etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, son iki haftanın en temel gündemi tabii ki Afrin ve oranın etrafında dönen tartışmalar. Hükûmet bu konuda, Afrin’e yönelik saldırı savaşının haksızlığını ve gerekçesini açıklamakta zorlandığı için şimdi mültecilere ilişkin farklı beyanlarla yine kamuoyuna açıklamalar yapmaktadır.

En son 45’inci Muhtarlar Toplantısı’nda AKP’nin Genel Başkanı Afrin’deki operasyona değinerek âdeta bir şirin gösterme gayretiyle Suriyeli göçmenlere ilişkin “3,5 milyonu herhâlde burada ilanihaye saklayacak hâlimiz yok.” şeklinde bir beyanda bulunmuştur. Evet, 3,5 milyon insan iktidarın ve tabii ki Genel Başkanının seçim malzemesi, siyaset malzemesi olmaya devam ediyor.

Kendileri de bu konudaki haklılığı ispatta zorlanıyor olacaklar ki son argümanlarının Türkiye’de bulunan Suriyeli göçmenleri ülkelerine geri göndermek olduğunu ve bunun için bu saldırı savaşının başlatıldığını sürekli ifade etmeye ve dillendirmeye devam ediyorlar.

Daha önce, hatırlarsınız, Erdoğan, Suriyeli göçmenleri vatandaşlığa alacağını açıklamıştı. Şimdi de “İlanihaye saklayacak bir hâlimiz yok.” şeklinde bunu değiştirmiştir.

Daha beş gün önce, bir hafta önce yaptığı açıklamada “Güvenli alanlar oluştuğunda çadır kentleri artık kurmayacağız, hem kendi bölgemizde hem de sınırın diğer tarafında kalıcı konutlar kuracağız. Burada yaşayan Suriyeli vatandaşları da yeni oluşturacağımız kalıcı konutlara yerleştireceğiz, artık evlerde yaşayacaklar.” diyen Cumhurbaşkanının hangi sözüyle neyi ispatlamaya çalıştığını anlaşılır bulmak gerçekten mümkün değildir. Tabii ki bu konuda Afrin’e yönelik müdahaleye yönelik tepkiler hem iç kamuoyunda hem uluslararası kamuoyunda artmaya devam ettikçe cevaplar ve amaçlar da değişkenlik gösteriyor.

Türkiye’de yaşayan Suriyeli göçmenlerin yaşam şartları, yaşadıkları sıkıntılar, içinde bulundukları şartlar, çalışma şartları, kadınlara yönelik cinsel saldırı suçları sık sık bu Mecliste ifade edilen hususların başında geliyor. Onları ayrıntılı bir şekilde değerlendirecek zamanımız yok ancak şunu söylemek isterim: Dünya zaten mülteciler dünyası. Gerçekten, Birleşmiş Milletlerin açıkladığı rakamlara göre şu anda dünyada yerinden edilen toplam kişi sayısı 65,3 milyon, bu çok ciddi bir rakam ve Türkiye de tabii ki diğer ülkeler gibi yerinden edilenlerin gittiği ülkelerden bir tanesini oluşturuyor. Türkiye, Pakistan, Lübnan, Avrupa ülkeleri de bu mültecileri misafir etmek durumunda kalıyor çünkü dünyada çok ciddi bir yerinden edilme ve yer değiştirme ihtiyacı var. Liderler de mülteciler konusunu tıpkı Türkiye’deki gibi bir siyaset malzemesi olarak kullanmaya devam ediyor.

Gerçekten şöyle bir gerekçeyi tartışmamız lazım: Türkiye’ye Suriyeli mülteciler, göçmenler geldiği için Suriye topraklarına giriliyorsa o zaman bir ülkeden başka bir ülkeye mülteciler ya da göçmenler gittiğinde demek ki bu, uluslararası savaş sebebi sayılmalı. Şu anda Avrupa’da milyonlarca insan Afganistan’dan Somali’ye kadar, Myanmar’dan Suriye’ye kadar birçok ülkeden mülteci ağırlamakta, iltica başvurularını kabul etmekte ya da farklı şekillerde reddetmektedir. Eğer savaş açılacak olursa herhâlde Almanya’nın çoktan Türkiye’ye savaş ilan etmesi gerekirdi çünkü Almanya’ya yüz binlerce Türkiyeli iltica etmiştir. Buradaki güvenlik koşullarından, hak ve özgürlük sınırlamasından diğer Avrupa ülkelerine olduğu gibi Almanya’ya da Fransa’ya da İsviçre’ye de İsveç’e de çok sayıda göç olduğunu biliyoruz ve gerçekten rakamlar, 2016 rakamları dünyadaki mülteci sayısının en yüksek oranına maalesef ulaşmıştır.

Şimdi, buradan şu meseleye gelmek istiyorum: Gerçekten Afrin’e yönelik müdahalenin sebebi Türkiye’ye Suriye’den gelen mülteciler mi? Tabii ki değil, tabii ki bu sadece göstermelik bir gerekçe çünkü diğer gerekçenin meşru, uluslararası hukuka uygun ve savunulabilir bir yanı asla söz konusu değildir.

Bir kere, Suriye savaşının başına gitmek isterim. 2012 yılında Türkiye’nin temel amacı Esad’ı devirmek idi; hepimiz hatırlıyoruz, Esad’ın devrilmesiydi. Bu nedenle muhalifler desteklendi, rejime muhalefet edenler desteklendi, askerî ve diplomatik alanda Türkiye tüm gücünü seferber etti. Suriye’deki…

Sayın Başkan, o kadar yüksek sesle sohbet ediliyor ki gerçekten dikkatimi toplamakta…

BAŞKAN – Sevgili arkadaşlar, sayın milletvekillerimiz; gerçekten, kürsüye çıkan hatip arkadaşa büyük haksızlık yapıyorsunuz.

Buyurun efendim.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Herhâlde süreme eklersiniz Başkan.

BAŞKAN – Tabii ki.

Buyurun.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – O zaman tüm askerî ve diplomatik gücünü Türkiye Esad’ı devirmek üzerine kurmuş ve muhalifleri desteklemişti. Şimdiyse asıl amacın Esad’ın otoritesini tahkim etmek olduğunu söylersek herhâlde yanılgılı bir şey söylememiş oluruz. Şimdi tehdit sıralaması değişti. İlk başta Esad tehditti, şimdi başka bir tehdit var. Nedir? Bir güvenlik endişesinden söz ediliyor. Bunu taraflı tarafsız, tutuklanmayı göze alan birçok yazar, akademisyen söylüyor, diyorlar ki: “Türkiye’nin Afrin’e saldırı için bir güvenlik tehlikesi yok aslında. Bu güvenlik tehlikesi güncel değil, tarihî bir okumadan ve arka plandan kaynaklanmaktadır ve bunun dayatılmasıdır.” Örneğin “savaş” dememize karşı çıkılıyor ama “başkomutan” sözleri her yerde yankılanıyor. 72 uçak, binlerce askerî güç savaş değilse nereye gidiyor, bunun da açıklanmasını isteriz.

Şimdi, Fırat Kalkanı Operasyonu’nu hatırlarsınız. “IŞİD’e karşı yapıyoruz.” deniyordu fakat bu doğru değildi. Asıl sebep şudur: PYD kantonları arasında ilişkiyi, bağı koparmaktır. Bu konuda, hepiniz biliyorsunuz, televizyonlarda her gece her konudan anlayan yorumcular var ya; spordan Orta Doğu politikasına, Orta Doğu’dan iktidar politikasına, iktidardan muhalefet politikasına, bu isimler bu yorumları da artık yapıyorlar zaten. Yani asıl amacın kantonlar arasındaki bağı koparmak olduğu ve orada oluşan Kürtler ile diğer halkların yönetimini devirmek olduğu söylenmese de bunu herkes çok iyi biliyor ama söylenmiyor.

Afrin, Suriye’de en çok göç alan yerleşim yeri. Hatırlarsınız, 2012’de Suriye ordusu kuzeyden çekildi ve orada 3 kanton oluştu özerk bir yapıda, şimdi federal bir yapıda ve oraya “Kürt Dağı” deniyor. Kürt tarihinde, Suriye tarihinde oranın “Kürt Dağı” olarak bilindiğini de ifade etmek isterim. 360 Kürt köyü var Afrin’de ve öldürülen siviller var. Şimdi biz “Öldürülen siviller var.” dediğimizde “Efendim, örgütlerin, teröristlerin propagandasıdır.” şeklinde bize yanıt veriliyor. Birleşmiş Milletler ve UNICEF’in açıklamaları var. Herhâlde 3 yaşında, 5 yaşında, 6 yaşında çocuklara terörist denilemez. Ama ha şu deniyorsa: “Oradaki Kürtler ve Afrin’de yaşayan tüm farklılıklar terörist.” deniliyorsa buna söyleyecek bir şeyimiz yok. Yüz binlerce insan günlerdir orada, Afrin merkezinde bir tepki ortaya koyuyorlar, bir yürüyüş yapıyorlar. Bu harekâta, bu saldırıya, bu savaşa karşı tepki ortaya konuyor, buna da farklı bir yanıt veriliyor.

Şimdi, burada, gerçekten, şunu önemle söylemek istiyoruz: Afrin’den Türkiye’ye son saldırı savaşından önce hiçbir saldırı yoktu ama şimdi nedense her gün Kilis’e, Reyhanlı’ya roketler düşüyor. Bunu bir soru olarak Meclisin önüne koymak istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Başkanım, toparlıyorum.

Afrin’de ya da Kobani’de ya da Cezire’de, orada, Kürtler Araplarla, Türkmenlerle, farklı halklarla birlikte bir yönetim kurmuşlar ve orası Suriye’nin sınırları içinde. Şimdi, Türkiye’nin Suriye’nin sınırları içine müdahalesini millî birlik olarak nitelendirmek kabul edilemezdir. Tabii, burada bir dayatma da var, bir mecburi kılma hâli de var. Kim bu Afrin’e ilişkin olumsuz bir şey söylerse anında vatan haini ilan ediliyor; anında terörist ilan edildiği için insanlar konuşmakta da kendini özgür hissetmiyor.

Halkların Demokratik Partisi olarak biz, ilk günden itibaren, barış çağrılarına yanıt verilmesi gerektiğini, hem içeride hem dışarıda Türkiye’nin savaş yanlısı, savaş politikalarının bir fayda getiremeyeceğini ifade ettik gerçekten. Ve Kürtlere karşı olmadığını ifade etmek açısından da iktidar partisi ısrarla “Oradakiler bizim Kürt kardeşlerimiz, buradakiler de Kürt kardeşlerimiz.” diyor. Peki, Kürtler kardeşse neden başka bir ülkede kurdukları yönetim hedef alınıyor? Orada yüz binlerce… Şu anda Afrin’in nüfusu 1 milyon 250 bin kişi dışarıdan gelen göçmenlerle birlikte. Burada, uluslararası hukuka, ilkelere, Türkiye’nin taraf olduğu sözleşmelere tümüyle aykırı bir müdahale olduğunu önemle ifade etmek istiyoruz. Ve şu anda öldürülen siviller, bombalarla canların yitimi gerçekten savaş suçudur ve bunun yargılama yeri Türkiye olmaz, Lahey olur ve bu nedenle biz uyarımızı erkenden yapmak istiyoruz diyorum.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Danış Beştaş.

Sayın milletvekilleri, kanun hükmünde kararnamenin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

OLAĞANÜSTÜ HAL KAPSAMINDA BAZI TEDBİRLER ALINMASI HAKKINDA KANUN HÜKMÜNDE KARARNAME (x)

Olağanüstü hal kapsamında bazı tedbirler alınması; Anayasanın 121 inci maddesi ile 25/10/1983 tarihli ve 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanununun 4 üncü maddesine göre. Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu’nca 20/11/2017 tarihinde kararlaştırılmıştır.

Kamu personeline ilişkin tedbirler

MADDE 1- (1) Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olan ve ekli (1) sayılı listede yer alan kişiler kamu görevinden başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın çıkarılmıştır. Bu kişilere ayrıca herhangi bir tebligat yapılmaz. Haklarında ayrıca özel kanun hükümlerine göre işlem tesis edilir.

(2) Birinci fıkra gereğince kamu görevinden çıkarılan kişilerin, mahkûmiyet kararı aranmaksızın rütbe ve/veya memuriyetleri alınır ve bu kişiler görev yaptıkları teşkilata yeniden kabul edilmezler; bir daha kamu hizmetinde istihdam edilemezler, doğrudan veya dolaylı olarak görevlendirilemezler; bunların uhdelerinde bulunan her türlü mütevelli heyet, kurul, komisyon, yönetim kurulu, denetim kurulu, tasfiye kurulu üyeliği ve sair görevleri de sona ermiş sayılır. Bunların silah ruhsatları, gemi adamlığına ilişkin belgeleri ve pilot lisansları iptal edilir ve bu kişiler oturdukları kamu konutlarından veya vakıf lojmanlarından onbeş gün içinde tahliye edilir. Bu kişiler özel güvenlik şirketlerinin kurucusu, ortağı ve çalışanı olamazlar. Bu kişiler hakkında bakanlıkları ve kurumlarınca ilgili pasaport birimine derhal bildirimde bulunulur. Bu bildirim üzerine pasaport birimlerince pasaportlar iptal edilir.

(3) Birinci fıkra kapsamında kamu görevinden çıkarılanlar, varsa uhdelerinde taşımış oldukları büyükelçi, vali gibi unvanları ve müsteşar, kaymakam ve benzeri meslek adlarını ve sıfatlarını kullanamazlar ve bu unvan, sıfat ve meslek adlarına bağlı olarak sağlanan haklardan yararlanamazlar.

BAŞKAN – 1’inci madde üzerinde söz isteyen? Yok.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 1’inci madde kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

İade hükümleri

MADDE 2- (1) Ekli (2) sayılı listede yer alan kamu görevlileri, ilgili kanun hükmünde kararnamenin eki listelerin ilgili sıralarından çıkarılmıştır.

(2) İlgili kanun hükmünde kararname hükümleri, birinci fıkrada belirtilen kişiler bakımından tüm hüküm ve sonuçlarıyla birlikte ilgili kanun hükmünde kararnamenin yayımı tarihinden geçerli olmak üzere ortadan kalkmış sayılır. Söz konusu personelden bu maddenin yürürlük tarihinden itibaren on gün içerisinde göreve başlamayanlar çekilmiş sayılır. Bu kapsamda göreve başlayanlara, kamu görevinden çıkarıldıkları tarihten göreve başladıkları tarihe kadar geçen süreye tekabül eden mali ve sosyal hakları ödenir. Bu kişiler, kamu görevinden çıkarılmalarından dolayı herhangi bir tazminat talebinde bulunamaz. Bu personelin görevlerine iadesi, kamu görevinden çıkarıldıkları tarihte bulundukları yöneticilik görevi dışında öğrenim durumları ve kazanılmış hak aylık derecelerine uygun kadro ve pozisyonlara atanmak suretiyle de yerine getirilebilir. Bu maddeye ilişkin işlemler ilgili bakanlık ve kurumlar tarafından yürütülür.

BAŞKAN – 2’nci madde üzerinde söz isteyen? Yok.

2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 2’nci madde kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

Rütbesi alınan emekli Türk Silahlı Kuvvetleri personeli

MADDE 3- (1) Türk Silahlı Kuvvetlerinden emekliye sevk edilen, kendi isteğiyle emekli olan, istifa eden veya başka bir sebeple ayrılan subaylardan, terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen ve ekli (3) sayılı listede yer alanların rütbeleri alınır ve emekli kimlikleri iptal edilir. Bu kişiler kamu görevine yeniden kabul edilmezler, doğrudan veya dolaylı görevlendirilemezler. Ayrıca bunlar uhdelerinde taşımış oldukları mesleki unvanları ve sıfatlarını kullanamazlar ve bu unvan ve sıfatlarına bağlı olarak sağlanan haklardan yararlanamazlar. Bu kişilerin uhdelerinde bulunan her türlü mütevelli heyet, kurul, komisyon, yönetim kurulu, denetim kurulu, tasfiye kurulu üyeliği ve sair görevleri de sona ermiş sayılır. Bunların silah ruhsatları, pilot lisansları ve ilgili pasaport birimlerince pasaportları iptal edilir. Bu kişiler özel güvenlik şirketlerinin kurucusu, ortağı ve çalışanı olamazlar.

BAŞKAN – 3’üncü madde üzerinde söz isteyen? Yok.

3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 3’üncü madde kabul edilmiştir.

4’üncü maddeyi okutuyorum:

Kurum ve kuruluşlara ilişkin tedbirler

MADDE 4- (1) Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara aidiyeti, iltisakı veya bunlarla irtibatı olan ve ekli (4) sayılı listede yer alan kurum ve kuruluşlar kapatılmıştır.

(2) Birinci fıkra kapsamında kapatılan kurum ve kuruluşlara ait olan taşınırlar ile her türlü malvarlığı, alacak ve haklar, belge ve evrak ilgisine göre Hazineye veya Vakıflar Genel Müdürlüğüne bedelsiz olarak devredilmiş sayılır, bunlara ait taşınmazlar tapuda resen Hazine veya Vakıflar Genel Müdürlüğü adına, her türlü kısıtlama ve taşınmaz yükünden ari olarak tescil edilir. Bunların her türlü borçlarından dolayı hiçbir şekilde Hâzineden veya Vakıflar Genel Müdürlüğünden bir hak ve talepte bulunulamaz. Devre ilişkin işlemler ilgili tüm kuramlardan gerekli yardımı almak suretiyle Maliye Bakanlığı tarafından yerine getirilir.

(3) Ekli (5) sayılı listede yer alan vakıf, ilgili kanun hükmünde kararnamenin eki listenin ilgili sırasından çıkarılmıştır. İlgili kanun hükmünde kararname hükümleri, söz konusu vakıf bakımından tüm hüküm ve sonuçlarıyla birlikte ilgili kanun hükmünde kararnamenin yürürlük tarihinden geçerli olmak üzere ortadan kalkmış sayılır. Buna ilişkin işlemler ilgisine göre Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından yerine getirilir.

BAŞKAN – 4’üncü madde üzerinde söz isteyen? Yok.

4’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 4’üncü madde kabul edilmiştir.

5’inci maddeyi okutuyorum:

Yurtdışında öğrenim görenler

MADDE 5- (1) 8/4/1929 tarihli ve 1416 sayılı Ecnebi Memleketlere Gönderilecek Talebe Hakkında Kanuna tabi öğrencilerden, terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara aidiyeti, iltisakı veya irtibatı olan ve ekli (6) sayılı listede yer alanların öğrencilikle ilişikleri kesilmiştir. Bunlar hakkında 22/7/2016 tarihli ve 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin 4 üncü maddesinin ikinci ve üçüncü fıkraları hükümleri uygulanır. Bunların bu kapsamda gördükleri eğitimlere ilişkin olarak denklik işlemleri yapılmaz ve bunlar söz konusu eğitimleri kapsamındaki akademik unvan ve derecelerine bağlı haklardan yararlanamazlar.

BAŞKAN – 5’inci madde üzerinde söz isteyen? Yok.

5’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 5’inci madde kabul edilmiştir.

6’ncı maddeyi okutuyorum:

Yürürlük

MADDE 6- (1) Bu Kanun Hükmünde Kararname yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – 6’ncı madde üzerinde söz isteyen? Yok.

6’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 6’ncı madde kabul edilmiştir.

7’nci maddeyi okutuyorum:

Yürütme

MADDE 7- (1) Bu Kanun Hükmünde Kararname hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – 7’nci madde üzerinde söz isteyen? Yok.

7’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 7’nci madde kabul edilmiştir.

Komisyonun bir redaksiyon talebi var.

Buyurun.

İÇİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA BALOĞLU (Konya) – Sayın Başkanım, görüşülmekte olan kanun hükmünde kararnamenin adının “Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Kabul Edilmesine Dair Kanun” şeklinde değiştirilmesine, ayrıca metinde geçen ve görüştüğümüz kanun hükmünde kararnameye atıfta bulunan “kanun hükmünde kararname” ibarelerinin, “kanun” olarak değiştirilmesine yönelik redaksiyon talebimiz vardır.

Takdirlerinize sunuyorum.

BAŞKAN – Talebiniz kayıtlara geçmiştir.

Redaksiyon işlemi kanunun yazımı sırasında Başkanlığımızca gerçekleştirilecektir.

Sayın milletvekilleri, kanun hükmünde kararnamenin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kanun hükmünde kararname kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.19

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.37

BAŞKAN: Başkan Vekili Yaşar TÜZÜN

KÂTİP ÜYELER: Vecdi GÜNDOĞDU (Kırklareli), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 57’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

3’üncü sırada yer alan 697 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ve İçişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

3.- 697 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (1/908) ve İçişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 513) (´)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

Komisyon Raporu 513 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Kanun hükmünde kararnamenin tümü üzerinde gruplar adına söz isteyen milletvekillerini arz ediyorum: Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Antalya Milletvekilimiz Sayın Ahmet Selim Yurdakul, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Mardin Milletvekilimiz Sayın Mithat Sancar, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Niğde Milletvekilimiz Sayın Ömer Fethi Gürer; şahısları adına Trabzon Milletvekilimiz Sayın Haluk Pekşen.

İlk söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Antalya Milletvekilimiz Sayın Ahmet Selim Yurdakul’a aittir.

Buyurun Sayın Yurdakul. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 513 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi adına söz aldım.

Devletimizin, milletimizin bekası için Afrin’de devam eden Zeytin Dalı Harekâtı sırasında şehit olan ve her biri birbirinden kıymetli, canımız, kanımız Türk evlatlarına Allah’tan rahmet diliyorum. Kahpe saldırılarda yaralandığı için hastanelerimizde tedavi altında olan yiğit vatan evlatlarımıza ve vatandaşlarımıza acil şifalar diliyorum.

Biz Türkler savaşçı bir milletiz. Allah, vatan, namus, bayrak aşkıyla savaşırız. Yalnız kendimiz için değil, mazlum milletler için de elimizi taşın altına koyarız. Muhterem vatandaşlar, Zeytin Dalı Harekâtı millî bekanın varoluş, yok oluş mücadelesidir. Sınır boylarında azim ve kararlılıkla terörle mücadeleye devam eden bir ülkenin milletvekili olarak, güvenliğimizi tehdit eden terör unsurlarının millet-devlet olarak kenetlenip tek yürek olarak mücadele ettiğimiz sürece yok edileceğinden zerre şüphem yoktur. Kahraman Türk askeri, teröristleri millî iradenin destek ve duasıyla ve iman gücüyle ezecektir.

Milletimiz, Kıbrıs Barış Harekâtı’mız döneminde olduğu gibi, Zeytin Dalı Harekâtı başlar başlamaz soluğu askerlik şubelerinde alarak Türk milletine düşmanlık edenlere karşı topyekûn mücadelenin bir parçası olmakta bir saniye dahi tereddüt etmemiştir. Ne mutlu ki böyle bir milletin mensubuyuz.

İşte, bizi ve tarihî gerçekleri unutarak karşımızda yer alanlara bunları son kez hatırlatıyoruz. Ülkemize yönelen terör tehdidinde uluslararası camiaya 2 seçenek sunuyoruz: Terörle mücadelede bizimle misiniz yoksa düşmanlarımızla mısınız? Çanakkale’yi unutmayın. Türk savaş makinesi bir kez çalışmaya başladığında, karşısında kaç düşman olduğuyla ilgilenmez. Bize kurşun sıkan tüm namluların üzerinden silindir gibi geçerken etkisiz hâle getirdiğimiz teröristlerin nerede doğduğu veya kolunda hangi ülkenin bayrağını taşıdığıyla zerre ilgilenmeyiz. Taşeronlar üzerinden akıtılan kan ve gözyaşından bıktık. Dünyanın mazlum milletleri, taşeron veya günümüz tabiriyle vekâlet savaşlarından çok çekti.

Saygıdeğer milletvekilleri, hani denir ya, Allah düşmanın bile onurlusunu, şereflisini ve delikanlısını karşımıza çıkarsın. Keşke kan ve gözyaşı tüccarlığı yapan korkakların biraz onuru olsa da Türk milletine vekâletler yoluyla yaptıkları düşmanlıkları delikanlıca ifade edebilseler.

Muhterem vatandaşlar, Avrupa’nın göbeğinde PKK teröristlerinin bağış toplaması, çadır açıp Avrupalıları etkileyerek terör faaliyetlerini bir halkla ilişkiler kampanyasına dönüştürmesi ve Kuzey Irak, Suriye ve Güney Kıbrıs’ta PKK’lı teröristleri eğitmesi, Türk milletine karşı terör eyleminde bulunanların iplerinin kimlerin elinde olduğunu kolaylıkla göstermektedir. Bugün etkisiz hâle getirdiğimiz teröristlerin üzerlerinden çıkan silah ve teçhizatların menşelerini gayet iyi biliyoruz. Güney sınırlarımızda adım adım oluşturulmaya çalışılan terör yapılanmasını bir oldubittiye getirmek veya türlü pazarlıklarla bir kısmının zorla ülkemize kabul ettirilmesi mümkün olmayacaktır.

Eğer önümüzdeki günlerde ülkemize gelmesi beklenen Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanı Tillerson ile Ulusal Güvenlik Danışmanı McMaster, Türkiye’ye PYD/PKK varlığını kabul ettirmek üzere geliyorlarsa buradan ellerinin boş döneceklerine emin olsunlar. Şu saatten sonra tüm dünya bilsin ki PYD/PKK terör örgütünün hiçbir unsuruna Türkiye’ye komşu olma fırsatını tanımayacağız. ABD “Menbic’e de girebilirsiniz fakat Fırat Nehri’nin doğusunda kurulacak PYD/PKK varlığını kabul edin.” önerisinde bulunursa bu hayallerine Türk milletinin asla izin vermeyeceğini bilmeliler. Bittiği söylenen DEAŞ’a rağmen, sınırımıza ABD’li ve diğer iş birlikçi unsurların gözetiminde Kuzey Irak’tan, Kandil’den, Fırat’ın doğusundan ve Menbic’ten yola çıkan teröristlerin ve silahların Afrin’e ulaştırılması, uluslararası barışın altına konulmuş bir dinamittir. Amacınız, 1991 yılında Birinci Körfez Harekâtı’ndan sonra Irak’ın kuzeyinde yarattığınız gibi, kendi kontrolünüzde terörist bir yapı mı inşa etmektir?

Bu arada, ana muhalefet partisinin açıklamalarındaki tutarsızlıklara bakar mısınız? CHP Milletvekili Selin Sayek Böke, önüne istihbarat raporu konulmadan YPG’nin terör örgütü olduğuna inanmazmış. Kılıçdaroğlu, önce “YPG, terör örgütü değil vatanını kurtarmak için örgütlenmiş bir oluşum.” diyor, sonra “Evet, terör örgütüdür.” diyor. Sezgin Tanrıkulu’na göre ise PYD bir terör örgütü değilmiş. Yine, Kılıçdaroğlu kalkmış, başında destek açıkladığı harekât ilerledikçe bugünlerde “Afrin’in içine, merkezine girilmesin.” açıklamaları yapıyor.

Tüm çevrelere ilan ediyoruz ki PYD-YPG yani PKK, açık ve net bir şekilde teröristlerin oluşturduğu bir terör unsurudur. Bebek katili Öcalan’ın resimlerinin Afrin’de oraya buraya asılmasını nasıl izah ediyorsunuz? Liderimizin de ifade ettiği gibi, son silahlı hain ele geçirilinceye kadar bu mücadele durmayacaktır, şehitlerimizin kanı yerde kalmayacaktır.

Bir diğer önemli konu ise şu anda ABD’li asker ve danışmanlarının Türk ordusunun Afrin’deki harekâtını ve taktiklerimizi analiz ederek Menbic’te daha etkili bir savunma hattı kurmaya çalıştıklarını biliyoruz. Hendekler ve kulelerle Türk askerini karşılayacaklarmış. Elinizden geleni ardınıza koymayın. Necip Fazıl’ın dediği gibi:

“Tohum saç, bitmezse toprak utansın!

Hedefe varmayan mızrak utansın!

Hey gidi Küheylan, koşmana bak sen!

Çatlarsan, doğuran kısrak utansın!”

Terör örgütlerine kendi içimizden çıkan destekçileri de ayrıca lanetliyorum.

Liderimiz Sayın Devlet Bahçeli’nin ifade ettiği gibi, Tabipler Birliği “Savaş bir halk sağlığı sorunudur.” derken vatana ihanet suçu işlemiştir. Bunun düşünce ve ifade hürriyetiyle bir alaka ve ilgisi yoktur.

Sevgili vatandaşlar, Türk hekimlerini temsil ettiğini zanneden bu grubun yöneticileri “Türk” isminin ağırlığını taşımaktan ziyadesiyle uzaktır. Bunların Türklükle alakası var mıdır? Bunlar ne yapmışlardır? Ne demek savaş bir halk sağlığı sorunudur? Peki, Irak ve Suriye’deki Türkmenler için bir hassasiyet gösterdiniz mi? Doğu Türkistan Türklerinin uğradığı eziyetlere, Karabağ’da soykırıma uğrayan Türk kardeşlerimize yönelik bir ifadenizi duyduk mu? Bugün Reyhanlı’da, Kilis’te sivil vatandaşlarımız şehit ediliyor, sen Tabipler Birliği olarak kılını bile kıpırdatmıyorsun ama ne zaman ki Türk askeri, PKK ya da Marksist-Leninist bir sol terör unsurunu yok etmeye başladı, bu “Tabipler Birliği” denen örgüt, tabir yerindeyse saçma sapan açıklamalarla algı operasyonu yaptı. Yazıktır, günahtır; yıllardır PKK’nın kahpe kurşunlarıyla hayatlarının bağrında vatan, millet, bayrak için can veren evlatlarımız için ve geride kalan öksüz, yetim ana babaları için ayağa kalkmadınız, dünyayı ayağa kaldırmadınız, bildiriler yayınlamadınız, o zamanlar neredeydiniz? Özellikle de Türk askerinin moral ve motivasyonu bu kadar üst düzeydeyken teröre karşı mücadelemizi zayıflatacak hiçbir gruba göz açtırılmamalıdır.

Konuşmama son verirken gün, kucaklaşma, safları sıklaştırma günüdür ve liderimiz Sayın Devlet Bahçeli’nin de ifade ettiği gibi, kucaklaşmanın adresi de büyük Türk milletidir diyor, Genel Kurulu sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Ayakta alkışlıyorum Ahmet.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yurdakul.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Özkoç...

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, hatip direkt Genel Başkanımız Kılıçdaroğlu’nu da hedef alarak sataşmada bulunmuştur. Sataşmadan söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özkoç.

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Antalya Milletvekili Ahmet Selim Yurdakul’un görüşülmekte olan 697 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin tümü üzerinde MHP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında CHP Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; az önce Milliyetçi Hareket Partisinden bir hatip arkadaşımız burada Sayın Kılıçdaroğlu’nu da hedef alarak bir konuşma yapmıştır. Biz muhalefetin muhalefeti eleştirmesine hiç alışık değiliz, muhalefetin iktidarı eleştirmesi gerekir.

Sayın Devlet Bahçeli, yaptığı grup konuşmasında “Yetimin malını yiyen, yetimin malıyla bir yerlerde duran insandan Cumhurbaşkanı olmaz.” demiştir. Sayın Devlet Bahçeli, yaptığı grup konuşmasında “Milliyetçiliği ayaklar altına alandan Cumhurbaşkanı olmaz.” demiştir. Sayın Devlet Bahçeli, grup toplantısında “PKK’yla sırt sırta verenlerden, onlarla anlaşma yapanlardan Cumhurbaşkanı olmaz.” demiştir. Cumhuriyet Halk Partisi dün ne dediyse bugün de aynısını söylüyor. Milliyetçi Hareket Partisi dün söylediği ile bugün söylediği arasında bir kıyaslama yapmak zorunda.

Biz “PYD terör örgütüdür.” dedik, hemen arkasından da söylüyoruz: “Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti, siz, PYD’yi neden terör örgütü olarak açıklamıyorsunuz?” diyoruz. Bunu açıklarsınız açıklamazsınız ama buradaki ikiyüzlülüğü ortaya koyuyoruz ve açık olarak, net olarak ifade ediyoruz: Biz Afrin’deki harekâta destek verdik ama Mehmetçik’imizin kanının değerli olduğunu biliyoruz -böyle hamasetler yaparak, naralar atarak- evlatlarımızın kanının yarın orada tekrar terör örgütlerine teslim edilmemesi için mücadele ediyoruz.

Cumhuriyet Halk Partisi dün ne söylediyse bugün de söylüyor. Milliyetçi Hareket Partisini de aynı şekilde konuşmaya davet ediyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özkoç.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Bostancı, buyurun.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, kısa bir açıklamam olacak yerimden.

BAŞKAN – Buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

27.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Doğrudur, yetim malı yiyen, Cumhurbaşkanı olamaz. Irkçılığa karşı çıkmayan ama milliyetçiliği destekleyen kişi Cumhurbaşkanı olur, tersine davranan Cumhurbaşkanı olamaz. Teröre karşı mesafeli durmayan, bu milletin birliğini ve geleceğini tehdit eden terörle mücadele etmeyen, burada sağlam bir duruş sergilemeyen kişi Cumhurbaşkanı olamaz. Bütün bunlara katılırız. Halkımız böyle bir insana Cumhurbaşkanlığı için kesinlikle rıza göstermez. Recep Tayyip Erdoğan, bütün bunlardan beri olduğu için halk tarafından Cumhurbaşkanı olarak seçilmiştir.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bostancı.

ERHAN USTA (Samsun) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Usta, buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) – Engin Bey konuşmasında grubumuza sataşarak geçmişteki sözlerimizi bugün söylemediğimizi ve çelişkili duruma düştüğümüzü ifade etmiştir. Sataşmadan söz almak istiyorum.

BAŞKAN – Parti ismi vermedi Sayın Usta ama isterseniz yerinizden kısa bir açıklama yapın.

ERHAN USTA (Samsun) – “Devlet Bahçeli” dedi.

AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) – Direkt söyledi Bahçeli’yi.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Usta.

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

3.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında MHP Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir defa öncelikle şunu söyleyelim: Milliyetçi Hareket Partisi ülke meselelerine ilişkin konularda dün ne dediyse bugün de aynısını söylüyor. Bizim çizgimizde hiçbir kırılma yok, bunu ifade etmek lazım.

İkincisi, Türkiye şu anda ciddi bir şekilde sıkıntı içerisinde, vatan toprağı elimizin altından kayıp gidiyor.

HALUK PEKŞEN (Trabzon) – Balyoz kumpasını kurarlarken neredeydiniz?

ERHAN USTA (Devamla) – Yani burada, şimdi, bütün bu şeyler varken, 15 Temmuz gibi belki de gördüğümüz en büyük ihaneti, tarihimizin en büyük ihanetini yaşamışken bu ülke, eski hesaplar şöyleydi, böyleydi…

HALUK PEKŞEN (Trabzon) – Balyoz daha az bir ihanet miydi? Ona niye sesinizi çıkarmadınız?

ERHAN USTA (Devamla) – Hani, ne derler? Müflis tüccar eski defterleri karıştırırmış. Buna gerek yok, bunları konuşmanın bu ülkeye faydası da yok. Şu anda birlik beraberlik içerisinde olma vaktidir, bu birlik beraberliği korumak lazım.

Evet, hırsızdan olmaz Cumhurbaşkanı ama vatandaş bunu kabul etmedi, bununla ilgili herhangi bir yargılama yapılmadı. Bununla ilgili ne söyleyebiliriz daha? Bunun üzerinden, nihayetinde iki tane seçim atlatıldı.

HALUK PEKŞEN (Trabzon) – Demek ki bir sataşma yokmuş.

ERHAN USTA (Devamla) – Bununla ilgili, herhangi bir şekilde yarın, bir gün bu işin bir yargılanması olur olmaz, bir şey ortaya çıkar, biz onu bilemeyiz ancak bugün Türkiye, birlik beraberlik içerisinde hareket etmek durumundadır. 15 Temmuzu hiçbir şekilde unutmamamız lazım, yoksa bizim politikalarımızda, sözlerimizde bir karmaşa, bir çelişki, bir kırılma olmadığını herhâlde takdir ediyorsunuzdur.

Ayrıca, ülke meselelerine bakarken hakikaten sürekli sürekli “Geçmişte şu konuşuldu, bugün bu konuşuldu.” Demek ki o bir kısım sözlerden, düşüncelerden vazgeçilmiş olması lazım. Bu ülke meselelerinde bizim temel, en önemli önceliğimiz terörle mücadeledir. Bugün Türkiye Cumhuriyeti devleti, Türk askeri, Türk Emniyeti, Türk polisi, hepsi terörle aslan gibi mücadele ediyor; bu bizim birinci önceliğimizdir. Bizim bu sözleri konuştuğumuz zamanlarda terörle mücadele edilmiyordu, müzakere ediliyordu, masalar kurulmuştu; karşı olduğumuz oydu, onu görmek lazım.

Türkiye meselelerinde bugünkü politikalar Milliyetçi Hareket Partisinin politikalarına gelmiştir ve biz bu politikaları desteklemek durumundayız. Siz bizim politikalarımıza geldiniz fakat biz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERHAN USTA (Devamla) – Sayın Başkan, hemen bitiriyorum.

BAŞKAN – Sözlerinizi toparlayın Sayın Usta.

Buyurun.

ERHAN USTA (Devamla) – Bugün uygulanan politikalar, bizim politikalarımızla uyumlu politikalardır, Milliyetçi Hareket Partisinin öncelikleriyle, politikalarıyla uyumludur. Burada şunu yapma hakkımız olabilir mi: Tamam, o zaman, Hükûmet bu politikalara geldi, biz bu politikadan vazgeçiyoruz, öbür tarafa kayıyoruz diyemeyiz, burada tutarlı olmak lazım. Milliyetçi Hareket Partisinin çizgisinde bir kırılma yoktur.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Usta.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Özkoç, buyurun.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, her iki grup başkan vekilinin yaptığı açıklamalardan sonra Cumhuriyet Halk Partisi olarak 60’a göre söz almak istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özkoç.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

28.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın yaptığı açıklaması ile Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; biz, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, Türkiye’nin milletvekilleriyiz. Söz konusu milletimiz, söz konusu Türkiye olduğu zaman birlikte hareket ederiz. Biz, burada Meclis başkan vekillerimiz tarafından kürsüye davet edilirken Türkiye milletvekilleri olarak davet ediliyoruz, bu birlik ve beraberliği bozmayacak, dikkatli konuşmalar yapmaya çalışıyoruz. Eğer bir milletvekili çıkar, bizim milletvekillerimizin adını vererek bizi terörle ilişkilendirmeye çalışırsa bunun cevabını veririz. Cumhuriyet Halk Partisi terörle ilişkisi olmayan ve teröre destek vermeyen nadir, tek siyasi partidir. Cumhuriyet Halk Partisi, Hükûmeti DEAŞ’la ilgili uyarmıştır, Cumhuriyet Halk Partisi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın lütfen.

Buyurun.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) - …Hükûmeti FETÖ terör örgütüyle ilgili uyarmıştır; Cumhuriyet Halk Partisi, Hükûmeti PKK terör örgütüyle ilgili uyarmıştır. PKK’yla da birlikte hareket eden, FETÖ’yle de birlikte hareket eden, daha sonra PYD’nin liderine kırmızı halı serip de Türkiye’de protokolle karşılayan bir iktidar vardır ve bugün o iktidarı destekleyen bir başka siyasi parti vardır. Bizim söylediğimiz budur. Biz nerede duruyorsak orada duruyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özkoç.

ERHAN USTA (Samsun) – Sayın Başkan, 60’a göre bir söz alabilir miyim?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, tabii, Sayın Özkoç iyi niyetle bir konuşma yaparken sanıyorum sehven bir hususu atladı, Cumhuriyet Halk Partisinin terörle ilişkili olmadığını, karşı olduğunu ifade etti, güzel, ortaklıktan bahsetti, “Tek partiyiz.” demesi abartı oldu.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – FETÖ…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Hayır, bugün FETÖ’yle bir terör örgütü olarak en iyi mücadeleyi veren iktidardır.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Onu oraya getiren sizsiniz.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Hayır, şimdi tekrar FETÖ tartışması açmayalım ama…

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Tabii ki açmayalım.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - …FETÖ’nün bir terör örgütü olarak ortaya çıkması farklı bir tarihselliktir, o ayrı bir tartışma konusu.

Biz, teröre karşıyız, meşru zeminlerde millet iradesinden güç alarak bu Meclise gelen siyasi partilerin ahlaki ve vicdanı ödevi de budur.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bostancı.

Sayın Usta…

ERHAN USTA (Samsun) – Gerek kalmadı.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- 697 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (1/908) ve İçişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 513) (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına söz sırası, Mardin Milletvekilimiz Sayın Mithat Sancar’a aittir. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA MİTHAT SANCAR (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu Genel Kurulda tartışmalarda sık sık karşılaştığımız bir ifade var “Onu şimdi konuşmayalım, bunu başka zamana bırakalım, onu hiç deşmeyelim.” gibi. Oysa konuşmadığımız her konu, daha sonra karşımıza büyük bir problem olarak çıkabiliyor, tartışmadığımız her mesele, daha sonra büyük faturalar olarak bu ülkeye, bu ülkenin halklarına dönebiliyor. Mesela biraz önceki tartışmada AKP’nin sayın grup başkan vekili “Şimdi FETÖ’nün nasıl devlete yerleştiği meselesini konuşmayalım.” dedi. Oysa onu konuşmadığımız, daha doğrusu o zamanki uyarılar dikkate alınmadığı için 15 Temmuza gelindi. Eğer o zaman yapılan uyarılar, o zaman yazılanlar, çizilenler, söylenenler bir nebze dikkate alınsaydı belki 15 Temmuz olmayacaktı ya da belki değil, kesin olarak hatta iddia edebiliriz ki 15 Temmuz olmayacaktı. O zaman devlet içinde yasa dışı, informel örgütlenmelerin demokrasiyi, hukuk devletini bitireceğini söyleyenlere karşı da aynı sözler sarf ediliyordu “Vatan hainliği yapıyorsunuz, din düşmanlığı yapıyorsunuz.” deniyordu. Niye? Çünkü AKP’nin cemaatle bir devrisaadet ilişkisi vardı ve bu ilişki Hükûmete büyük avantaj sağlıyordu. “Yapmayın, etmeyin, bu iyi bir gidişat değil, faturası ağır ödenir.” diyenler de bugünkü hamasete benzeyen sözlerle susturulmak isteniyordu. Örnekleri saymayacağım, Genel Kurulda da çokça dile getirildi bu örnekler. O dönemin Hükûmet ve parti sözcülerinin açıklamalarına bakarsanız, yazılara, sosyal medya paylaşımlarına bakarsanız çokça örneğini görürsünüz.

Aynı şekilde bugün Afrin’le ilgili tartışmalar susturulmak isteniyor. Uyarılarımızı dikkate almamak, daha doğrusu çizdikleri yolda en ufak bir itirazla karşılaşmamak için sürekli “vatan, millet, hainlik, düşmanlık” içeren ifadelerle muhalefet susturulmak isteniyor. Yarın öbür gün buradan çıkacak ağır faturanın bedelini bütün toplum ödeyecek. Türkiye’nin bütün halkları, en çok da yoksulları ödeyecek. Bu ülkenin yoksulları savaş politikalarının da, içeride şiddet ve güvenlikçi politikaların da en çok kurbanı olan kesimlerdir. Hem canlarını veriyorlar hem de bu savaş politikalarının finanse edilmesi için kendilerine yük bindiriliyor, mali yük de kendilerine bindiriliyor. Hem canlarından oluyorlar hem daha da fazla yoksullaşıyorlar.

Evet, olağanüstü hâl, 15 Temmuz darbe girişimi vesilesiyle ilan edildi ve kısa bir süre içinde kaldırılacağı söylendi. Oysa olağanüstü hâlle yaratılan şey iktidar için, patronlar için, yandaşlar için bir devrisaadet oldu. Özellikle iktidarın keyfî hareket etme imkânı bolca ortaya çıktığı için istediğini yapabiliyor, sonra da “Yanlış varsa düzeltirim.” diyor. Peki, o arada yanan canlar, o arada çekilen acılar, yüz binlerin, belki de milyonların ödediği bedeller ne olacak?

Bir şeyi burada altını çizerek bir kez daha vurgulamak gerekiyor, belirtmek gerekiyor: AKP 7 Hazirandan sonra barış ortamında, barış politikalarıyla ve demokratik bir atmosferde istediği çoğunluğu elde edemeyeceğini tecrübe etti. Ardından 1 Kasıma giderken yine bugüne benzer, bugünü hatırlatan propagandayla, siyasetle seçimlere gitti. Yine hamaset vardı, meydanlarda Kur’anlar sallanıyordu, yine “millet, vatan, güvenlik” sloganları havada savruluyordu ve o politikaların bir getirisi olduğunu gördüler ancak bir kere iktidarı sağlamlaştırmak ya da iktidara tutunmak için bu tür politikalara başvurduğunuzda bir zehri yavaş yavaş içmeye başlıyorsunuz. Toplumun güvenlik duygusunu rehin alarak ya da toplumu güvenlik duygusu üzerinden rehin alarak iktidarda kalmanın daha kolay olacağını gördükçe bu politikaları yükseltiyor iktidar çevreleri, zehri biraz daha artırıyor. Mesela olağanüstü hâl ilanı da zehri bir doz daha artırarak içmeye benziyor. Zehir alışkanlık yapıyor ve başka bir şey, başka bir seçenek görmeyi engelliyor. İktidar bu politikalar dışında bir seçenekle kendini koruyabileceğini artık düşünmüyor, bu duygusu yok oldu, uyuştu. İktidar zehri, keyfî iktidar zehri bünyeyi kuşattı.

Buradan muhalefet partisini de, CHP’yi de tekrar uyarmakta çok büyük fayda var. Daha önce söyledik, bu bir stratejidir, bu bir operasyondur, adım adım hayata geçiriliyor 7 Hazirandan sonra. 1 Kasımda bunun devamını gördük, dokunulmazlıkların kaldırılmasında aynı operasyonu gördük. Bu operasyon, bir diktatörlük inşa etme operasyonudur, diğer bütün aşamalar birer virajdı. Olağanüstü hâl de bunun için bir viraj olarak kullanıldı, milletvekillerinin tutuklanması, 4 Kasım darbesi de bir başka virajdı. Şimdi Afrin Operasyonu sonuca doğru hızla ilerleme hesabıyla girişilmiş bir iç politika operasyonudur. Bunu görmeniz lazım. Eğer bu operasyona açık ve net bir şekilde diktatörlükle bağlantısını kurarak karşı çıkmazsanız yarın çok geç olur sizin için de. Ama öncelikle halklarımızı uyarıyoruz.

Burada, Afrin’de bir millî mesele ve bir millî mücadele verildiği söyleniyor “Özgür Suriye Ordusu” diye bir millî ordu bulunduğu iddia ediliyor. Oysa Özgür Suriye Ordusunu oluşturan örgütleri saymaya kalksak burada süre yetmez değerli arkadaşlar. İlk akla gelen, not aldığım beş altı tanesini sayayım: Cephet el-Şamiyye, Feylak el-Şam, Ahrar el-Şam, Ceyş el-Nasır, Nureddin Zengi Tugayları…

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – El Nusra…

MİTHAT SANCAR (Devamla) – El Nusra artıkları, uzantıları bunlar. Resmen El Nusra’nın kendisi olmayabilir ama bunlar El Nusra’ya, El Kaide’ye ve IŞİD’e zamanında katkı sağlamış, onlarla birlikte hareket etmiş gruplardır. Bunların birçoğunun sicili o kadar bozuktur ki görmek isteyen sadece çok tarafsız belgelere bakabilir değerli arkadaşlar. Mesela Türkistan İslam –neyiydi- Partisi -evet, partisi- El Kaide ve El Nusra’nın uzantısı, Taliban uzantısı örgütler. Bunlar nasıl millî oluyor? Bunlar Suriye halkını temsil ediyor diyorlar da bir seçim mi yapıldı? Bunların Suriye halkını temsil ettiğini gösteren tarafsız bir oylama, bir anket mi yapıldı? Peki, Afrin’de yaşayanlar kimler? Afrin’de on binlerce kişi sokağa çıktığında bunların hepsini terörist sayacaksanız o zaman “Oraları bombalayın.” diyenlere hak vermeniz gerekecek. Yapabilecek misiniz bunu? Şüphesiz bazıları bunu isteyebilir ama buna ne oradaki halklar ne Türkiye’deki demokratlar, barışseverler izin verir.

Bu Afrin Operasyonu, baştan itibaren yanlış kurulan Suriye politikalarının geldiği büyük bir tuzaktır. Bu tuzağa bu ülkeyi sürükleyenlerin bu topluma, bu ülkenin halklarına büyük bir fatura çıkarmak gibi gözü karalık içinde olduklarını da görmeniz gerekiyor. “Suriye politikası yanlıştır.” dendiğinde buna kulak asmayanlar “Susun, hainliktir bu. Oradaki millî çıkarlarımızı zedeliyorsunuz.” diye cevap verenler, o politika adım adım her aşamada iflas ettikten sonra bugün ülkeyi uçurumun kenarına getiriyorlar. Oysa izlenecek yol bellidir, biz bunu baştan beri söylüyoruz. İzlenecek yol, böyle hamasetle, savaş politikalarıyla, iç siyaseti dizayn etme hesaplarıyla halklarla savaşmak değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MİTHAT SANCAR (Devamla) – Bir dakika rica edebilir miyim Sayın Başkan?

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlamak üzere bir dakika ek süre veriyorum.

Buyurun.

MİTHAT SANCAR (Devamla) – Yapılacak şey bellidir, bunu bir kere denedik. Bir kere denedik ve başaramadık diye de vazgeçmek büyük bir kolaycılık, büyük bir aymazlıktır. 2013-2015 arası yürüyen süreç Türkiye tarihinin en önemli, en değerli dönemlerinden biriydi. Eğer orada hatalar yapıldıysa -her iki taraftan da gelmiş olabilir- süreç yürütülürken eksiklikler yaşanmışsa bize düşen bunların ne olduğunu tekrar tekrar açık yüreklilikle konuşmak, muhalefetin katılımı eksik kalmışsa bunu telafi edecek yöntemler bulmak, toplumda katılımı artırmak gerekiyorsa bunu sağlayacak yollar üretmektir; savaşı dizginsizce kullanmak değildir.

Buradan herkese tekrar hatırlatmayı bir görev sayıyorum: Savaş politikaları diktatörlük inşa stratejisinin en önemli aracıdır, barış ise demokrasinin vazgeçilmez bir şartıdır. Savaşa karşı çıkmak diktatörlüğe karşı çıkmaktır, barışı savunmak demokrasiyi savunmaktır.

Saygılarımla efendim. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Mardin Milletvekilimiz Sayın Mithat Sancar’a teşekkür ederiz.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın Özkoç, buyurun.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – “Cumhuriyet Halk Partisini de uyarmak gerekir bu konuda. Bu, diktatörlüğe giden bir yoldur. Bu yoldaki taşları görmezseniz siz de hataya düşersiniz.” diyerek bizim politikamıza, bir sataşmaya mahal vermiştir. Söz istiyoruz.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özkoç.

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

4.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Mardin Milletvekili Mithat Sancar’ın görüşülmekte olan 697 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin tümü üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Suriye politikasıyla ilgili 2011 yılında Cumhuriyet Halk Partisi, o zamanki dış işlerinden sorumlu Genel Başkan Yardımcımız Sayın Faruk Loğoğlu’nun başkanlığında bir deklarasyon yayınlamıştır ve o zaman “Suriye meselesi barış içerisinde çözülmeli. Biz, taraf olmamalıyız. Biz, Suriye’nin iç işlerine karışmadan Suriye’deki tarafları İstanbul’daki bir konferansa davet etmeliyiz ve orada bu tarafların arasında ara bulucu olmalıyız.” demiştir ve bununla ilgili kaygılarını o deklarasyonda anlatmıştır.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, siyasiler ile ordunun arasındaki fark şudur: Siyasiler o ülkede barışın tesis edilmesi için diplomasiyi kullanırlar, ordular siyasetin engelleyemediği ve barış sürecinin bittiği anda savaşa girerler. Biz diyoruz ki Suriye’yle ilgili: Siyaset, Hükûmet olarak orada görevini yapmamıştır ve barışla ilgili gerekli diplomasiyi yok etmiştir, diplomasiyi itibarsız hâle getirmiştir, bugünkü sonuç doğmuştur. Bugün çocuklarımızın akan kanı, o gün alınmayan tedbirler yüzündendir, bunu en net söyleyense Cumhuriyet Halk Partisidir. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özkoç.

Sayın milletvekilleri…

AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) – Sayın Başkan, tutanaklara geçmesi için bir şey söyleyebilir miyim?

BAŞKAN – Buyurun Sayın Yurdakul.

AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) – Şimdi, sayın grup başkan vekilimizin söylediklerinin bir kısmı doğru, ancak şunu düşünmek gerekir: Amerika Birleşik Devletleri kaç bin kilometreden geliyor, buraya müdahale ediyor; Fransa’sı, İngiltere’si, Avrupa ülkeleri buraya geliyor, müdahale ediyor. Sizin Suriye’yle 911 kilometre sınırınız var. Dolayısıyla, Amerika veya bu Avrupa ülkelerine bir şey demiyorsunuz, burada Türkiye’nin yaptıklarını söylüyorsunuz. Bakın, diplomasi bu harekât sırasında aktif olarak kullanılmıştır.

BAŞKAN – Tamam Sayın Yurdakul, teşekkür ederiz, maksat hasıl oldu.

AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) – Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bostancı…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, Sayın Engin Özkoç siyaset ile ordunun görevlerine ilişkin bir ayrım yaparken farklı bir mantık kullanmıştır, o mantığa itiraz ediyorum, o ayrı fakat aynı zamanda “Siyasetin başarısızlığının bir neticesi olarak bugün evlatlarımızı kurban veriyoruz.” şeklinde bir yaklaşımla ağır bir sataşmada bulunmuştur. O çerçevede cevap hakkı talep ediyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bostancı.

5.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; Suriye iç savaşının müsebbibi bizler değiliz. Orta Doğu coğrafyasında bir Arap Baharı yaşandı, peş peşe ülkeler karıştı. Bunun sosyal, kültürel dinamikleri olduğu gibi, dışarıdan emperyal rüzgârlar olduğunu da siz de en az benim kadar biliyorsunuz. Türkiye o coğrafyanın bir parçası. Bakın, bugün Orta Doğu’da hangi ülkeler şöyle veya böyle kritik süreçlerle karşı karşıya? Sadece Türkiye'ye bakarsanız Türkiye'yi görürsünüz ama etrafınıza bakarsanız İran işin içindedir, Irak işin içindedir, doğrudan veya vekâlet marifetiyle Mısır, Suudi Arabistan işin içindedir, Rusya işin içindedir, Amerika işin içindedir. Böylesine hercümerç olan bir coğrafyada Türkiye Cumhuriyeti devletinin siyasal iktidarları, bu ülkenin geleceğini korumak, bekasını sağlamak, çıkarlarını temin etmek ama aynı zamanda bunları bölgedeki halkların esenliğiyle uyumlu bir şekilde gerçekleştirmek için politikalar uygularlar. Bunu yaparken siyasetin imkânlarını kullanırlar, siyasetin imkânlarının bittiği yerde de askeriye devreye girer. Askeriye bunun zıddı değildir, bunun tamamlayıcısıdır. Prusyalı General Clausewitz’in sözünü unutmayalım: “Savaş, politikanın başka araçlarla devamıdır.”

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bostancı.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Sayın Özkoç, buyurun.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın milletvekilinin, MHP’li milletvekili arkadaşımızın direkt “Engin Özkoç” diyerek, beni kastederek söylediği sözleri bir sataşma olarak görüyorum. Sataşmadan söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özkoç.

Yeni bir sataşmaya mahal vermeyelim.

6.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Antalya Milletvekili Ahmet Selim Yurdakul’un yerinden sarf ettiği bazı ifadeleri sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım, benim Sevgili, Değerli Milletvekilim; ben şunu söylüyorum: Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Amerikan emperyalizminin ne kadar kalleş ne kadar hain ne kadar ülkeleri ateşe veren ve bununla zenginleşmeye çalışan bir ülke olduğunu defalarca söyledik. Onlara karşı duruşumuz nettir. Biz “Ortadoğu Projesi” adı altında 3 milyon 750 bin Müslüman’ı öldüren Büyük Ortadoğu Projesi’ne karşı çıktığımızı her fırsatta söyledik. O dönemlerde Türkiye'de bir ses yükseldi, işte “Ben bu Amerika’nın Büyük Ortadoğu Projesi’nin Eş Başkanıyım.” diyen bir ses yükseldi. Bizim itirazımız, bu sesi yükselten kişiye karşı ittifak içerisinde değil, ona karşı durulmasıdır çünkü o günkü Orta Doğu’nun harap edilmesi için, kan dökülmesi için, Müslüman kanı akıtılması için kim beraber olduysa, kim onunla beraber yandaşlık kurduysa bu savaşın müsebbipleri, bugünün suçluları onlardır. Bizim söylediğimiz budur Değerli Arkadaşım.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özkoç.

ERHAN USTA (Samsun) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Usta, buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) – Sayın Başkanım, sadece tutanaklara geçmesi açısından… O gün o ses yükseldiğinde o sese en fazla karşı çıkanlardan birisiyiz biz bir siyasi parti olarak. Bugün öyle bir ses yok. Bugün Cumhurbaşkanı “Türk milleti” diyor, bugün Cumhurbaşkanı “Kızılelma” diyor, bugün Cumhurbaşkanı “Turan” diyor ve “Türkiye'nin birliği, bütünlüğü için ne gerekirse bütün tedbirler alınmalıdır.” diyor. Bu da Milliyetçi Hareket Partisinin politikalarıyla tamamen örtüşmektedir. Bu anlamda, biz böyle bir siyasi görüşle ittifak yapıyoruz.

Teşekkür ederim.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – MHP’li mi oldu Cumhurbaşkanı? Yakında partinize kaydolur.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Maksat hasıl olmuştur.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- 697 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (1/908) ve İçişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 513) (Devam)

BAŞKAN – Gruplar adına konuşmalar devam ediyor.

Şimdi söz sırası Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Niğde Milletvekilimiz Sayın Ömer Fethi Gürer’e aittir.

Buyurun Sayın Gürer. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 21 Temmuz 2016 tarihinde Bakanlar Kurulu tarafından üç ay süreyle ilan edilen OHAL günümüze değin uzatmalarla geldi. Ne zaman sona erecek, bilen de yok. Bu kapsamda kanun hükmünde kararnamelerle düzenlemeler yapıldı. İhraçlar, gözaltılar, tutuklamalar gerçekleşti. Haklarında adli işlem yapılan binlerce kişi tutuklandı. Bunun yanında, görevlerinden ihraç edilen ve neden ihraç edildiğini bilmeyenler de var.

Kanun hükmünde kararnameler giderek Hükûmetin muhalefet eden herkese karşı bir baskı olarak uyguladığı yönteme dönüştü. OHAL kapsamında, grev hakkı yok edildi, emekçilerin hak mücadelesinin önünde duruldu. Haklarında ihraçlarını gerektirecek kesin bir hüküm yokken ihraç edilen binlerce kamu görevlisi açlığa terk edildi. İhraç işlemi açığa alma işlemine dönüştürülenlerin bazıları neden ihraç edildiklerini dahi bilmiyorlar. OHAL süresince 50’ye ulaşan intihar gerçekleşti. Haksızlıklar karşısında başvuru ve hak arama âdeta kilitlendi. OHAL Komisyonu kuruldu, 7 kişilik kurul binlerce başvurudan bir yılda daha 3.110 dosyayı inceleyebildi. 104.398 kişinin başvurusu daha bekliyor. Bunlardan 40’ı hakkında iade kararı verildi. Mağduriyetler bitmiyor. Geciken adalet, adalet olarak gerçekleşiyor mu? O, soru olarak askıda kalıyor.

Kanun hükmünde kararnameyle Parlamento işlevsiz kılındı. Kanun hükmünde kararnameyle her konuda kararlar alınmaya başlandı. Bu anlamda, OHAL kapsamında Anayasa dahi askıya alındı. Anayasa Mahkemesi kararları bile uygulanmıyor.

2.173 kişiyle görüşen bir platformun hazırladığı araştırmaya göre OHAL mağdurları arasında mevcut işsizlik oranı yüzde 65. Kimse iş vermiyor. OHAL mağdurlarının çektiği sıkıntıların en büyüğü yüzde 92’yle ekonomik sıkıntı; yüzde 87’si psikolojik sıkıntı, yüzde 86’sı da sosyal dışlanma yaşıyor. Yine, OHAL’le ilgili, işlerinden atılanların yüzde 99’u 15 Temmuz öncesi herhangi bir cezai soruşturmaya dahi uğramamış yani yüzde 99’u mahkemeyle, savcıyla hiçbir işi olmamış kişiler. OHAL mağdurlarının yüzde 50’si 15 Temmuz sonrası bulundukları mahallelerden ve şehirlerden ayrılmak zorunda kalmışlar.

Değerli milletvekilleri, teröre bulaşmamış ve haklarında yapılan incelemede herhangi bir sonuca erişilmemiş, ihraç edilmiş olanların derhâl işlerine iade edilmesi gerekir.

Bu arada, bana ulaşan bir mektup var, bu mektubu sizlerle paylaşmak istiyorum. Niğde ilinde 2 sağlık görevlimiz bu kapsamda ihraç edildi. Bunlardan birisi Melike Özcan, röntgen teknisyeni, 1 çocuk annesi; neden ihraç edildiğini bilmiyor. Diğeri Hatice Kayacan. Hatice Kayacan “1976 Bilecik Yenipazar doğumlu, evli, 2 çocuk annesiyim. 11/7/1994 tarihinden hiçbir gerekçe gösterilmeden ihraç edildiğim 14/7/2017 tarih ve 692 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’ye kadar önce Niğde Sosyal Sigortalar Kurumu Hastanesi, daha sonra Niğde Devlet Hastanesinde yirmi üç yıldır hemşire olarak görev yapmaktayım. Son dokuz yılı çalışma koşulları en zor olan üçüncü basamak yoğun bakım servisinde yirmi dört saat nöbet tutarak, yirmi üç yıl boyunca idarenin takdir ettiği her serviste itiraz etmeden, daha kolay, nöbeti olmayan servislere torpil yaptırmaya teşebbüs etmeden, dilekçe dahi vermeden çalıştım. Görevimi severek yapan biriyken byLock kaydım olmadığı, Asya Katılım Bankası AŞ’de hesabım bulunmadığı, terör örgütleriyle ilgili gazete veya dergilere, sitelere aboneliğim olmadığı, çocuklarımı terör örgütüyle irtibatlı dershane, kurs, etüt okullarına göndermediğim, terör örgütüyle iltisaklı sivil toplum kuruluşlarına üyeliğim görülmediği, sohbet ve benzeri ad altında hiçbir toplantıya gitmediğim, katılmadığım, kimseyi göndermediğim, yurt dışına çıkış yasağım olmadığı, yeşil pasaport hakkım varken pasaport bile almadığım ve yurt dışı çıkış kaydım bulunmadığı, bu yapılar ile dernek ve vakıf üyeliğim olmadığı, iş yerim başta olmak üzere hiçbir yerde hiçbir örgütün övgüsünü yapmadığım, himmet ve benzeriyle hiçbir terör örgütüne yardım etmediğim, para vesaire vermediğim, bırakın silahlı terör örgütü üyeliğini çantamda tırnak makası bile taşımadığım hâlde 692 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle bir anda işsiz, sosyal güvenceden yoksun kalmış bulunuyorum. Bu idari işlemin gerekçesi olarak da silahlı terör örgütü üyeliğinin gerekçe gösterilmesi bir anne, bir eş olarak kanıma dokunuyor. Neye itiraz edeceğimi, neyi savunacağımı bilmemekteyim. Önce kendime bir suç yakıştırıp daha sonra onu savunmak zorunda kalıyorum. Örneğin ‘Sağlık Sosyal Hizmet Sendikası üyesi ve eski il yöneticisi olduğum için ihraç edilmiş olabilirim.’ deyip bunun mümkün olmayacağını kanunen sayma gibi bir saçmalığa sürükleniyorum. Ekte sunduğum hizmet belgemden anlaşılacağı üzere görevimi başarıyla yaptığım ve 2009 yılından 2015 yılına kadar son altı yıllık sicilim 90 ve üzeri olduğu için 1 kademeyle ödüllendirilirken, cumhuriyet başsavcılığından aldığım adli sicil kaydım temizken, kurumumdan aldığım personel ceza bilgileri belgesinde hiçbir adli ve idari cezanın bulunmamasına rağmen ihraç edilmem Hükûmet yetkililerinin ‘Bir kişi bile mağdur edilmesin, bir hain dahi cezasız kalmasın.’ beyanının inandırıcılığını çürütmektedir. Sağlıkçıdan terörist olmaz, terörist can kurtarmaz. Şahsıma yapılan bu uygulamanın savunulamaz olduğu inancımla çalışmalarınızda başarılar diliyorum.” diyerek mektup gönderiyor; hizmet belgesi, adli sicil kaydı, Sağlık Bakanlığı personel ceza bilgilerini de buna eklemiş.

Değerli arkadaşlar, bunun gibi mağduriyet yaşayanların yaşadıkları sorunlara Hükûmet duyarlı olmalı ve araştırma yapmalı. “Suçum ne?” diyor; Adalet Bakanlığına soruyor, ilgililere soruyor, yetkililere soruyor “Benim suçum ne? Çoluğum çocuğum mağdur.” diyor.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sor, Orman ve Su İşleri Bakanı var orada.

ÖMER FETHİ GÜRER (Devamla) - Onun için de ekmeğini geri istiyor.

Bunun gibi askerî öğrenciler var, askerî öğrenciler ihraç ediliyorlar ama bunlarla ilgili hiçbir işlem yok. Bu çocuklar için, askerî öğrenciler için Sosyal Güvenlik Kurumuna şerh konmuş “İhraç edildi.” diye, hiçbir yerde işe giremiyorlar. Şimdi, taşeronla ilgili kanun hükmünde kararnamede hüküm geldi. Bu hüküm de burada yasayla düzenlense Türkiye’de taşeron sorunu ortadan kalkacaktı, ne yazık ki bunu kalktılar kanun hükmünde kararnameyle düzenlediler. Bunun gibi, yaratılan haksızlıklar ve olumsuzluklar var.

Ben neden cam filminin kanun hükmünde kararnameyle düzeltilmediğini merak ettim. Çünkü, bakanın biri “Cam filmi terör için kaldırıldı.” dedi, öbürü “Yok.” dedi, İçişleri Bakanı bununla ilgili başvurularda işlem yapmadı, ne yazık ki Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı yaptı. Bu gibi durumlarda kanun hükmünde kararnameyi cam filminde de uygulasalar daha iyi olurdu diyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gürer.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Bakana niye sormuyorsun? Sayın Bakan orada oturuyor.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi şahıslar adına ilk söz Trabzon Milletvekilimiz Sayın Haluk Pekşen’e aittir.

Sayın Pekşen, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

HALUK PEKŞEN (Trabzon) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; evet, benden bir önceki sayın hatibin altını çizdiği Türkiye’deki yargının gerçekten dehşetengiz bir uygulaması toplumun her kesiminde çok ağır tahribatlar yapmaya devam ediyor. Yargıya ilişkin bu 15 Temmuz süreci başladığında bir hukukçu olarak AK PARTİ Grubunu ve Hükûmeti dikkatli bir şekilde uyarmaya çalıştım, dedim ki: Önünüze gelecek olan yargı süreci içerisinde eğer amaç yargılaması yaparsanız bu, bumerang olacak ve sizi vurmaya başlayacaktır ama eylemi yargılarsanız, yasanın suç saydığı eylemi yargılarsanız o zaman suç işleyenleri yakalar ve onları mahkûm edersiniz. Bugün görüyorum ki yargı öyle bir hâle gelmiş ki buna yargı demek, bu yargı kurumlarına yargı demek gerçekten yalnızca nezaketten ibarettir, başka bir anlamla yargı deme olanağınız yoktur.

Bakın, bu sabah Parlamentoya geldiğimde masamın üzerinde Sayın Mustafa Şentop Beyefendi’nin, sayın milletvekilinin bana göndermiş olduğu bir fezlekeyle karşılaştım.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Benim de var.

HALUK PEKŞEN (Devamla) – Hiç önemli değil, fezlekelerden korkmam, onlardan korkacak bir hukukçu değilim. Hukukun önünde gider, hukuku düzeltmek için de, adaleti sağlamak için de gerekeni yaparız.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Cumhurbaşkanına “FETÖ’cü” dediğim için bana fezleke yollamış.

HALUK PEKŞEN (Devamla) – Fezlekeyi açtım, baktım ki şöyle yazıyor: “Cumhuriyet Halk Partisi Parti Meclisi üyesi.” A, güzel ya, dün olduk Parti Meclisi üyesi, bugün fezleke önümde dedim yani peşin fezleke dönemi başlamış.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Daha mazbata almadın.

HALUK PEKŞEN (Devamla) – Ama baktım ki 2016 yılında Cumhuriyet Halk Partisi Parti Meclisinin açıklaması dolayısıyla beni de dâhil etmişler. Lütfetmişler, o zaman Parti Meclisi üyesi değildim ama beni de yazma gereği hissetmişler.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Anlamışlardır!

HALUK PEKŞEN (Devamla) – Nasıl susturacaklar, bunun için yöntem arıyorlar. E, bulabilirler, bunu susturmayı başarabilirler mi, onu bilmiyorum, bugüne kadar başaramadılar, başaramayacaklar da. Dedim ki: Ya, bu, muhtemelen bir maddi hata olabilir. Olur, insan yani yapar böyle şeyleri. Bir baktım ki Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına sormuşlar “Evet, Haluk Pekşen’i yazın.” demişler. Olmamış, devam etmişler, bir de Adalet Bakanlığı Ceza İşlerine sormuşlar.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Onlar da “Yazın.” demiş.

HALUK PEKŞEN (Devamla) – Onlar da “Haluk Pekşen’i yazın.” demişler.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) –Ne diyorsun ya!

HALUK PEKŞEN (Devamla) – Oraya da yazmışlar. Ankara Başsavcı Vekili demiş ki: “Haluk Pekşen gel, 15 Temmuz sonrasında yapılan bu açıklamayla ilgili sen de sanık statüsündesin.”

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – AKP yöneticilerini yaparlarsa savcı, hâkim; böyle olur işte.

HALUK PEKŞEN (Devamla) – Kıymetli milletvekilleri, cezaevlerindeki insanlarla ilgili…

BAŞKAN – Sayın Akar…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Buyurun Sayın Başkan.

BAŞKAN – Lütfen efendim…

HALUK PEKŞEN (Devamla) – …kafamda oluşan görüş şudur ki insanlar suç işledikleri için değil, gösterildikleri için de hâlâ orada, cezaevlerinde tutuklular, ceza hükmünü çekiyorlar.

Bu sizin vicdanınızı sızlatıyor mu? Sızlatıyor. Size bu insanlar ulaşıyor mu? Ulaşıyor. Sorunlarına sahip çıkabiliyor musunuz? Çıkamıyorsunuz. Niye? Korkuyorsunuz, bir tek kişiden korkuyorsunuz. Adalet, işte o vicdanınızdaki sızı, başınızı yastığa koyduğunuz zaman sizi uyutmayan kafanızdaki o düşünceler, vicdanınızla örtüşen değerdir. Adaleti hissetmeye başladığınızda bakın suskunlaşıyorsunuz, yazık.

Size bir başka şey daha söyleyeyim. Kıymetli milletvekilleri, dün, önceki gün burada kanla ilgili bir konu gündeme geldi. Ben bir düzeltme daha yapayım. Şimdi, Türk Kızılayı -“Türk” kelimesini kaldırdınız, zamanım olursa bir gün size anlatacağım “Türk” kelimesini niye kaldırdığınızı, nasıl bir hata yaptığınızı ileride siz de fark edeceksiniz, yerine koyacaksınız- Kan Hizmetleri Genel Müdürlüğünün raporunu aldım, 2016. 2017 yılında Türk Kızılayı Kan Hizmetleri büyük bir başarıya imza atmış -benim de emeğim olan, temelini attığım bir hizmettir bu- 2 milyon 400 bin ünite kan toplamış.

Emperyalizmi öyle bir doğrulamışsınız ki hani biz solcular deriz ya “Emperyalizm ülke insanlarının kanını emer.” diye… Hani siz verdiniz ya, işte, akaryakıt sektörünü verdiniz, bankacılığı verdiniz, verdiniz, verdiniz. Ama 2 milyon 400 bin ünite kan topluyor Kızılay. Kızılayın kanser ilacı üretmek için girişimlerini 2006 yılında Sağlık Bakanlığı engelledi. Ben o komisyondaydım, el koydu “Biz yapacağız.” dedi. 2006 yılından beri kanser ilacı üretilmesine ilişkin bütün çalışmaları Sağlık Bakanlığı bloke etti. Sonuç? Yalnızca kandan üretilen hem kanser ilaçları hem diyaliz ilaçları için ödenen para, önceki gün sayın AK PARTİ grup başkan vekilinin söylediğine göre 3 milyar dolar. Evet, 100 milyon dolarlık bir yatırımı engellediniz. 2006 yılından bugüne kadar Türkiye kanser ilacı üretemiyor, bunu engelliyorsunuz ama uluslararası emperyallere 3 milyar dolar ödüyorsunuz. Bu yoksul halkın kanını da yok pahasına yabancı şirketlere satıyorsunuz, onlar bunu ilaç hâline getiriyor, Türkiye’ye satıyorlar. Yazık, yazıklar olsun! (CHP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HALUK PEKŞEN (Devamla) – Toparlayayım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlamak üzere bir dakika ek süre veriyorum.

Buyurun Sayın Pekşen.

HALUK PEKŞEN (Devamla) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, kan konusu, kandan üretilen ilaçların konusu öyle sıradan, rastgele değerlendirilecek bir şey değildir.

Bakın, çok açık bir şey anlatayım size: Önceki gün bu konuyu gündeme getirdiğimde bir hasta beni aradı, bir ilaç adı verdi, ilacın adını da unutmayayım diye yazdım. Dedi ki: “Haluk Bey, ben her ay bu ilaçtan 1 kutu alıyorum, bu ilacın değeri 4.576 lira 50 kuruş.” 4.576 lira 50 kuruş 1 kutusu. Baktım, araştırdım, eczacı milletvekillerimize sordum, Eczacılar Birliğine sordum ve dediler ki: “Evet Haluk Bey, bu -ne yazık ki yine az önce söylediğimiz gibi- kan ürünlerinden üretilen bir ilaçtır.” Buyurun, emperyalizm ülkenin kanını emiyor ve bunu sizin sayenizde yapıyor.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Pekşen.

Sayın Bostancı, buyurun.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Yerimden kısa bir açıklama yapabilir miyim?

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bostancı.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

29.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Trabzon Milletvekili Haluk Pekşen’in görüşülmekte olan 697 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin tümü üzerinde şahsı adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Haluk Bey her zamanki gibi çok heyecan verici bir konuşma yaptı: “Adalet deyince suskunlaşıyorsunuz. Ahlak, vicdan… Tek adamdan korkuyorsunuz.” Herhâlde Tayyip Bey’i kastetti. Tayyip Bey’e ilişkin, gidin halka bakın, gördüğünüz, milyonlarca insanın sevgisi olur. Tayyip Bey’i eleştirenler vardır, onlar da korkmazlar. Ben Haluk Bey’in de korktuğunu düşünmüyorum, korkan kimse olmaz ama sevenler vardır milyonlarca, o yüzden Cumhurbaşkanıdır.

“Adalet deyince suskunlaşmak…” Öyle bir şey de söz konusu değil. Her konuda AK PARTİ milletvekillerine insanlar gelirler müracaat ederler. Bahsettiği soruşturma konularına ilişkin de gelip milletvekillerine şikâyet edenler, itiraz edenler, haklarını aramak için müracaat edenler…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Toparlıyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bostancı.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – …milletvekillerimize müracaat edenler olmuştur, biz de gerekli yerlere bunları ilettik. Bizim partinin de adı “Adalet”, ruhu da adalet, varlığı da adalet, iktidarı da adalet.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bostancı.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- 697 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (1/908) ve İçişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 513) (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, kanun hükmünde kararnamenin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Maddelere geçilmesi kabul edilmiştir.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.36

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.46

BAŞKAN: Başkan Vekili Yaşar TÜZÜN

KÂTİP ÜYELER: Vecdi GÜNDOĞDU (Kırklareli), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 57’nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

513 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Sayın milletvekilleri, 4’üncü sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Çin Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Karşılıklı Kültür Merkezlerinin Kurulması Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

4.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Çin Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Karşılıklı Kültür Merkezlerinin Kurulması Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/865) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 510) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

Komisyon Raporu 510 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyenler: Grupları adına; Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Van Milletvekilimiz Sayın Bedia Özgökçe Ertan, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Denizli Milletvekilimiz Sayın Kazım Arslan, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekilimiz Sayın Arzu Erdem konuşacaklardır.

İlk söz, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Van Milletvekilimiz Sayın Bedia Özgökçe Ertan’a aittir. (HDP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Özgökçe Ertan.

HDP GRUBU ADINA BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Az önce, OHAL ilanından beri çıkarılan KHK’lerin çoğunluğu Mecliste oylanarak yasalaştı ama şunu söyleyerek başlamak isterim: OHAL devam ettiği sürece ve KHK’ler çıkmaya devam ettikçe daha kaç bin hayata dokunacağı, daha kimlerin hayatına mal olacağı belirsizliğini koruyor. Bu belirsiz süreç devam ettikçe inanın, hayat genel olarak Türkiye toplumuna ciddi bir cehennem yaşatıyor çünkü kimsenin gelecek garantisi yok. Şu ana kadar KHK’lerle Hükûmet, 100 binden fazla kamu emekçisini ve aileleriyle beraber yüz binlerce yurttaşı sosyal ölü hâline getirmiştir. Ve bu noktada, ihraçlar konusunda aceleci davranan ve sabaha karşı KHK’leriyle insanları ekmeksiz bırakan Hükûmet, itiraz mercisiniyse olabildiğince geciktirmiştir. Bildiğiniz gibi, OHAL Komisyonu, kurulduktan neredeyse bir yıl sonra kararını verdi ama bu Komisyonun esasında mağduriyetleri çözebilme iradesi yok. Bu süreçte OHAL Komisyonuna 105 bin insan başvurdu ve sadece 3 bini hakkında karar çıkabildi. Saraydan bağımsız hareket edemeyeceğini bu kararlarla gösteren OHAL Komisyonu, yüz binlerce mağdurun hak arama yollarını kapatmaktan başka bir işlev üretememiştir.

Sayın milletvekilleri, bir yandan HDP Grubu olarak Genel Kurul faaliyetlerine katılmaya çalışırken bir yandan da tüm engellemelere rağmen, hafta sonu yapacağımız genel kongremize hazırlanıyoruz. 11 Şubat günü gerçekleştireceğimiz 3. Büyük Kongremizin, otoriterleşen siyasal yaşama yeni bir nefes olacağına inancım tamdır. Ancak son haftalarda iyice yoğunlaşan gözaltı ve tutuklama operasyonları kongremizi yaptırmamaya hedeflenmiş görünüyor. Hemen her gün, çeşitli illerden hem partimize hem de bileşenlerimize, delegelerimize dönük gözaltılar yaşanıyor. Anayasal güvence altında olan örgütlenme özgürlüğümüz açıkça engelleniyor.

Kongre çalışmalarımızın başladığı günden bu yana geçen süreç boyunca ve özellikle Afrin’e yönelik başlatılan saldırıdan beri, partimize yönelik zaten var olan baskı koşulları daha da şiddetlenmiştir. Milyonlarca insanın oy verdiği Halkların Demokratik Partisi bu yolla kriminalize edilmeye çalışılmaktadır ancak 11 Şubat günü gerçekleştireceğimiz kongremizle bu adımların tamamını boşa çıkaracağız. Son bir haftada, büyük çoğunluğu HDP üyesi ve yöneticisi 500’den fazla kişi gözaltına alınmış, önemli bir kısmı da tutuklanmıştır. Bu arkadaşlarımızın tek suçu sosyal medyadan “Savaşa hayır” demek, barışa sahip çıkmak olmuştur. Bu dönemde, Demokratik Toplum Kongresi Eş Başkanımız Sayın Leyla Güven tutuklanmıştır, Demokratik Bölgeler Partisi Eş Genel Başkanı Sayın Mehmet Arslan gözaltına alınmış ve tutuklamaya sevk edilmiştir, ESP Genel Başkan Vekili, MYK üyeleri tutuklanmıştır. Kongre Komisyonumuzun üyelerinden bir arkadaşımız, daha bugün, Genel Merkezimizin kapısında yine gözaltına alınmıştır.

Tüm bu gelişmeler, bizlere iktidarın savaş karşıtı en küçük bir sese dahi tahammülünün olmadığını, yeni bir umut olacak olan kongremizi zayıflatmak istediğini gösteriyor.

Sayın milletvekilleri, 7 Haziran seçimlerinden bu yana HDP’ye yönelen baskı ve engellemeler sonucu binlerce üyemiz, eş genel başkanlarımız, belediye başkanlarımız tutuklandı, onlarca parti binamız ırkçı linç gruplarınca kundaklandı ve saldırıya uğradı. Eskiden, siyasi partilerimiz kapatılarak sesimiz kesilmeye çalışılırdı, iki buçuk yıldır süregiden bu pratikle AKP Hükûmeti “Biz parti kapatan bir iktidar değiliz, bir hükûmet değiliz.” diyor ama üyelerimizi, yöneticilerimizi tutuklayarak HDP’yi yok etmek istiyor. Doğrusu, binlerce tutuklama, seçim sonuçlarını yok sayma, kayyum atama, vekillik düşürme; işte, bütün bu tabloyu yan yana koyduğumuzda seçmenler açısından, Kürtler açısından şu soruyu sormak elzem hâle gelmiştir ve kaçınılmazdır: Kürtlerin seçme ve seçilme hakkı var mıdır? Bir iddiadan bahsetmiyorum, gerçek tam da budur, hissiyat budur, algı budur.

Diğerlerinden bahsetmeden sadece şu örnekleri vereyim: Halkın seçtiği 3 büyükşehir belediye başkanı yani Van, Diyarbakır, Mardin belediyelerimiz gasbedilmiştir. 6 milyon oyun temsilcisi HDP'nin eş genel başkanları hapishanededir. Tam 7 arkadaşımızın milletvekillikleri düşürülmüştür. Bu tabloya bakınca yine örgütlenme özgürlüğümüzün olduğunu kim iddia edebilir? Siyasi tüm çalışmalarımız, mahalle çalışmaları dâhil, bildiri dağıtımı, basın açıklamaları; yaptığımız bütün bu faaliyetlere istisnasız derecede soruşturma açılıyor. Ama sadece bize açılıyor. Açıklamayı okuyan kişi mutlaka tutuklanıyor ve sadece açıklamada bulunan kişilere soruşturmalar açılıyor ve bu soruşturmaların tamamı Terörle Mücadele Yasası kapsamında gerçekleşiyor.

Bir de mesela Van’da zaten çok büyük bir abluka altındaydı parti binalarımız. Son günlerde polisler, Demokratik Bölgeler Partisinin, en büyük bileşenimiz olan partimizin il binasının önüne karakol kurmuşlar, giren çıkan her kim varsa GBT incelemesi yapıyor, taciz ediyor, tehdit ediyor. Her gün çaycının dahi GBT’sini sormak neyin nesidir? Yetkililer bu görüntüyü hangi özgürlük ve hangi güvenlik bağlamında açıklayabilmektedirler? Ben burada bulunan Sayın Bakana sormak istiyorum ve Hükûmet adına bir açıklama yapılmasını bekliyoruz. Tekrar soruyoruz: 2018 yılında Türkiye Cumhuriyeti sınırları dâhilinde Kürtlerin örgütlenme özgürlüğü var mıdır? Kürtlerin seçme ve seçilme hakkı var mıdır?

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dün İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü bir sunum yaptı, verdiği bilgiler çok çarpıcıydı ve aslında, büyük Türkiye cezaevinin prototipini bize gösterdi. Genel Müdürün verdiği bilgilere göre, bugün cezaevlerinde tam 235 bin insan vardır ve bu sayı toplam kapasitenin 27 bin üstündedir yani tam 27 bin insan akşam olduğunda yatacak yer bulamaz hâldedir ve tam 140 yeni cezaevi yapılacağını söylüyor, inşaatı yıl sonuna kadar tamamlanacak olan cezaevi sayısı 40’mış. Vaat, yeni cezaevi yapmak. Bizler 140 cezaevinin kimler için yapıldığını gayet iyi biliyoruz çünkü 7 Hazirandan beri bu iktidar, bütün toplumsal muhalefete, HDP’ye oy vermiş tek tek herkese cezaevini deneyimlettirmek için âdeta yemin etmiştir. Ayrıca, cezaevlerinde salt doluluktan kaynaklı ihlaller yetmezmiş gibi, yine bir OHAL KHK’siyle tutuklu ve hükümlü hakları yok sayılarak 12 Eylül darbe dönemine öykünerek tutsaklara tek tip kıyafet dayatması getirilmiştir. Bilinmelidir ki bu otoriter ve tekçi uygulamaların amacı anayasal düzeni ortadan kaldırmaktır. Parlamento devre dışı bırakılmakta, 80 milyonluk Türkiye Cumhuriyeti istisnai bir rejim olması gereken OHAL altında çıkan KHK’lerle yönetilmektedir.

Sayın milletvekilleri, tabii, Türkiye’yi koca bir hapishaneye çevirince HDP’li milletvekillerinin de bundan etkilenmemesi söz konusu olamazdı. Geçtiğimiz hafta Meclise yeni fezlekeler geldi. Adalet Bakanlığı tarafından Meclis Başkanlığına milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılması için gönderilen 113 fezlekenin 91 tanesi HDP Grubuna aittir. KHK’yle Meclisten sorumlu kılınan özel yetkili savcının hazırladığı fezlekelerin içeriği, normal şartlar altında tabii ki ve aslında olağanüstü koşullarda da normal koşullarda da tamamen yasama sorumsuzluğu kapsamında ve AİHM içtihatları doğrultusunda ifade özgürlüğü bağlamındadır. Kaldı ki en önemli görevimiz bizim konuşmaktır, dile getirmek, gerçekleri, olanı biteni açık etmektir. Biz dürüst davranıyoruz ve gerçekleri dillendiriyoruz ama özel yetkili, bağımlı savcılığınız her sözümüze, her etkinliğimize bir suç atfediyor. Bundan anlaşılan tek bir sonuç var, o da gerçeklere tahammülsüzlüğünüzün ne kadar vahim bir aşamaya gelmiş olduğudur. Şu koşullarda, Anayasa’nın amir hükmü olan yasama sorumsuzluğu hükmü her gün savcılık eliyle ihlal edilmeye devam ediyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bunu tekrar edeceğim, 11 Şubat Pazar günü genel kurulumuz var. Ülkeyi KHK’lerle yönetme arzusunda olanlara, ülkeyi, artık geçtik OHAL’i, savaş ortamında seçime götürmek isteyenlere en büyük yanıt olacak bu kongre. 11 Şubat Pazar günü, barış isteyenlerin hep birlikte haykırdığı bir gün olacaktır. HDP, tüm baskı ve engellemelere rağmen, demokrasi ve barış mücadelesini yürütenlerin en gür sesi olduğunu bu pazar günü yineleyecektir. Bu uğurda hapsedilen tüm yoldaşlarımızı ve eş genel başkanlarımızı buradan tekrar saygıyla, hürmetle selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özgökçe Ertan.

Şimdi söz sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Denizli Milletvekilimiz Sayın Kazım Arslan’a aittir.

Buyurun Sayın Arslan. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA KAZIM ARSLAN (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, 510 sıra sayılı Çin Halk Cumhuriyeti Hükümeti ile Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Karşılıklı Kültür Merkezlerinin Kurulması Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’yla ilgili Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini aktarmak üzere söz almış bulunmaktayım. Öncelikle, hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bugün Afrin’de ordumuz savaş yapıyor. Afrin’de mücadele veren ve o vatan savunmasında şehit olan askerlerimize öncelikle Allah’tan rahmet diliyorum, yaralanan gazilerimize de acil şifalar diliyorum.

Tabii, özellikle görüşmesini yaptığımız bu anlaşma, Çin Halk Cumhuriyeti Hükûmeti ile Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti arasında iyi niyet çerçevesinde yapılmış bir anlaşma. Ancak anlaşmanın içeriğine baktığımızda, özüne baktığımızda aslında tarafın Türkiye Cumhuriyeti devleti olması gerekirken bir vakfa verilmiş olması çok üzücü değerli arkadaşlar. Vakfın ismi Yunus Emre Türk Kültür Merkezi. Bu vakfın himayesinde yürütülecek bir anlaşma olarak yürürlüğe konuluyor.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, neden bu vakfa verildiğini sizlere sormak istiyorum. Şimdi, burada tamamen bir siyasi amaç güdülmektedir. Bu vakfın 8 tane yöneticisi bu iktidarın bakanlarından oluşmaktadır. Dolayısıyla devletin orada bizatihi, sürekli olarak, temsili olarak yürütülmesi ve bu merkezlerin iyi bir şekilde ideolojik boyutta değil, tamamen ülkemizin kültürü boyutunda yürütülmesi gerekirken tamamen iktidarın ideolojisi boyutunda yürütülecek bir anlaşma olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle biz Yunus Emre kültürüne kesinlikle karşı değiliz ama bu işin içeriğine baktığımız zaman, bu işin işleyişine baktığımız zaman burada tamamen iktidarın kendi ideolojisini oralarda yaymak için yaptığı bir anlaşma olduğunu belirtmek istiyorum.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, böyle büyük bir anlaşmayla Türk kültürünü orada yayma, Türk devletinin kültürünü, geçmişini, geleneğini orada yayma durumunu kesinlikle bir vakfa vererek basite indirgeyemeyiz. Bunun devletin nezdinde en iyi şekilde yürütülebilecek ve Kültür Bakanlığı nezdinde devamını sağlayacak bir anlaşma olarak oluşturulması gerekir ve anlaşmanın da bu çerçevede yürütülmesi gerekir.

Bu nedenle biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu anlaşmanın gerçekten doğru olmaması sebebiyle karşı olduk ve dolayısıyla karşı oyumuzu da “hayır” oyumuzu da Mecliste vereceğiz.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, biliyorsunuz, Türkiye’de Atatürk kültürünün ve Atatürk cumhuriyetinin bıraktığı izlerin ve Atatürk’ün kurduğu cumhuriyetin kazanımlarının olduğu bir ülke olarak biz sistemimizi, rejimimizi yürütmeye çalışıyoruz. Ama bu anlaşmanın içinde hiç Atatürk’ten falan bahsedilmiyor. Hâlbuki Çin Halk Cumhuriyeti devletiyle, özellikle Atatürk’ün devrim ve ilkelerinin kendi okullarında ders kitabı olarak okutulduğu bir ülkeyle bu anlaşmayı yapıyoruz. O nedenle bu anlaşmanın içinde böyle bir ibarenin olması, mutlaka Türkiye Cumhuriyeti devletinin lehine, milletinin lehine olurdu diye belirtmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bir başka muhalefet yaptığımız konu da anlaşmada “meşru sosyal örgütler” denilmek suretiyle, tabii, orada gerçekten kendi ırkını, kendi düşüncesini, kendi fikrini yürütmeye çalışan azınlıkların üzerinde bir baskı oluşturmak istenilen bir ibarenin de burada oluşturulduğunu düşünüyoruz. Özellikle Çin Halk Cumhuriyeti’nde yaşayan Uygur Türklerinin üzerinde bu anlaşmayla birlikte bir baskının da yaratılacağını belirtmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, değerli milletvekilleri; Çin Halk Cumhuriyeti ile Türk vatandaşları arasında bir de vize sorunu vardır. Özellikle iş dünyası bize sürekli şikâyet etmektedir, demektedir ki… Bu anlaşma yapılırken tabii başka türlü yapılabilir, elbette ki bu anlaşmanın içine konulacak bir husus değildir ama ben bakanların ve Bakanlar Kurulunun dikkatini çekmek istiyorum, Dışişleri Bakanının dikkatini çekmek istiyorum. Vizenin çok uzun sürede verildiği ve her vize alınışında 900 dolarlık bir ücretin alındığını söylüyorlar. Bu nedenle, böyle bir ücretin çok yüksek olması sebebiyle iktidarınızın bu konuyu gözden geçirmesi ve Dışişleri nezdinde bu hususun da düzeltilmesinin uygun olacağını belirtmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, tabii, anlaşmanın geneliyle ilgili bilgileri size arz ettim ama Çin Halk Cumhuriyeti ile Türkiye Cumhuriyeti devleti arasındaki ticaretimize baktığımızda, dış ticaret ilişkilerimize baktığımızda, Çin Halk Cumhuriyeti’nin gerçekten bize 17 milyar doların üstünde ihracat yaptığı, bizim ise 2 milyar dolarlık bir ihracat yaptığımız görülüyor. Ne kadar küçük bir ihracat miktarı değil mi değerli arkadaşlarım? Hâlbuki biz Çin Halk Cumhuriyeti’nden birçok malı alırken gümrük duvarlarını yükselteceğimiz yerde, gümrük duvarlarını daha aşağılarda tutmak suretiyle Türkiye’de üretilen, Türk sanayicisinin ürettiği malların korunmasını sağlayamıyoruz. Kesinlikle bunun sağlanmasına ihtiyaç vardır. Yani nereye gitseniz, hangi markaya baksanız, hangi dükkâna baksanız mutlaka önünüze bir Çin malının konulduğunu görürsünüz ki bu kesinlikle Türkiye Cumhuriyeti’nin aleyhine işleyen bir durumdur.

Kaldı ki “İhracatta rekor kırdık, 150 milyar dolarlık bir ihracat var.” diyorsunuz ama değerli arkadaşlarım, ithalatın rekor kırdığını hiç söylemiyorsunuz. 234 milyar dolarlık ithalat yapıyorsunuz. Cumhuriyet tarihinde bu kadar yüksek bir miktarda ithalat hiçbir şekilde yapılmamıştır. Bunu dikkatle takip etmeniz gerekir ve ithalatı düşürmenin… Mutlaka üreteceğimiz malların ara mallarını, ihtiyaç mallarını kendimiz üretmek suretiyle bunu aşağıya çekmemiz gerekiyor.

Ayrıca, bir şey daha söyleyeceğim size. “Rekor kırdık.” diyorsunuz ama Almanya’da üretim yapan Volkswagen şirketinin 2017’deki bir yıllık ihracatının 276 milyar dolar olduğunu size söylemek isterim. Lütfen açın, internete bakın değerli arkadaşlarım. Yani bir şirket kadar ihracat yapamamışsınız ama “Biz rekor kırdık.” diye övünerek vatandaşımızı kandırmaya çalışıyorsunuz. Lütfen bu tür gerçekçi olmayan beyanlardan kaçınmanızı istirham ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, değerli milletvekilleri; bugün Çin devasa bir ülke, üreten bir ülke. Onlar üretirken biz seyrediyoruz, biliyor musunuz? Biz ise kavgalarla, çekişmelerle, gerginliklerle günümüzü geçirmeye çalışıyoruz. Şu Mecliste ekonomiye dayalı, yatırıma dayalı, üretime dayalı, rekabete dayalı, istihdama dayalı çok önemli konuların görüşülmesi, ülkedeki vatandaşların ihtiyaçlarının giderilmesi, işsizliğin önlenmesi yönünde düzenlemelerin yapılması gerekirken maalesef bunlar geçiştiriliyor ve Hükûmet tarafından hafife alınıyor değerli arkadaşlarım.

Değerli arkadaşlarım, Çin malının istilasını önlemek zorundayız. Yani bunu önleyemezsek Türkiye ekonomisinin de yakında Çin ekonomisine bağımlı hâle geleceğini belirtmek isterim, tüketicinin de bağımlı hâle geleceğini belirtmek isterim. O nedenle, bu devasa ekonominin karşısında bizim de üretimimizi artırmak suretiyle, yatırımımızı artırmak suretiyle, rekabet odaklı bir ticareti, bir çalışmayı, sanayileşmeyi gerçekleştirmek suretiyle, mutlaka ülkemizde gerçekçi bir kalkınmayı, gelişmeyi sağlamak zorunda olduğumuzu belirtmek istiyorum. Aksi takdirde gerçekten Çin ekonomisi giderek büyüyor, hatta gelecekte dünyanın en büyük ekonomisi olacağı konusu da söyleniyor.

Beni dinlediğiniz için hepinize çok teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Arslan.

Söz sırası Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekilimiz Sayın Arzu Erdem’e aittir.

Buyurunuz Sayın Erdem. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ARZU ERDEM (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Çin Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Karşılıklı Kültür Merkezlerinin Kurulması Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubum adına söz almış bulunmaktayım. Gazi Meclisi, bizleri ekranları başında izleyen aziz Türk milletini saygılarımla selamlıyorum.

Öncelikle üzerinde durmamız gereken konulardan bir tanesi şudur: Ekonominin önünü açacak olan projeler hangileri, acaba uluslararası anlaşmalar mı sadece, yoksa üreten ekonomi modeli doğrultusunda millî projelerin geliştirilmesi mi? Bu anlamda, Milliyetçi Hareket Partisi olarak her yaptığımız konuşmada millî projelerin üzerinde durmaktayız ve durmaya da devam edeceğiz.

Üç tarafı denizlerle çevrili nadide, güzel bir ülkenin birer bireyiyiz, birer vatandaşıyız, tarım ülkesiyiz. Aslında hayvancılığın yoğun olarak yapılması gereken bir ülkeyken bu anlamda özellikle millî projelerle ilgili eksiklerimizi tekrar bir gözden geçirmemiz gerekiyor. Bu alanda eğitim görmüş olan kardeşlerimiz var, gıda mühendisleri var, ziraat mühendisleri var, hayvancılıkla ilgili çalışmalar yapacak olan kıymetli kardeşlerimiz var; bunların ortaya koymuş olduğu millî projelerle ilgili önemli, değerli fikirler var. Bu fikirlerin mutlaka Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından değerlendirilip her bir milletvekili tarafından, üreten ekonomi modeline sağlayabileceği katkılar noktasında değerlendirilmesi şart. Millî projelerin başında özellikle hayvancılıkla ilgili projelerin geliştirilmesi gelmektedir ve bu açıdan, özellikle… Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı biraz önce buradaydı. Sayın Bakanımız, kardeşlerimizin burada bir talebi var, diyorlar ki: “Bağımsız, ithalsiz yarınlar, gelecek nesiller için ocak ayında mutlaka 5 bin atama sözünü yerine getirin lütfen.” Çünkü bu söz, özellikle Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından aslında telaffuz edildi ancak bugüne kadar atama yapılıp yapılmayacağı konusunda da bir bilgi verilmediği için ortada bir muamma var. Ziraat mühendislerimiz yine atamalarını beklemekte ve bu anlamda da bir açıklık getirilmesi gerekmektedir.

Uluslararası ilişkilere baktığımızda, uluslararası anlaşmalara baktığımızda, tabii ki tüm ülkelerle ticari ilişkileri geliştirmemizde fayda var. Özellikle yapılması gereken… Gümrük birliği kapsamında da Avrupa Birliği ülkeleriyle de bu ilişkilerin geliştirilmesi gerekmektedir. Ama, yine üreten ekonomi modelinde de burada getirilmesi gereken düzenlemelerin ülkemiz lehine olması gerektiği üzerinde de durmamızda fayda var. Bunu yaparken özellikle Avrupa Birliğiyle son bir buçuk yılı değerlendirmek istiyorum çok sıcağı sıcağına gelişmeler olduğu için, bundan sonra mart ayında yapılacak olan bir zirvenin de önümüzde bulunması açısından. Hain darbe girişimi akşamından sonra bir buçuk iki ay boyunca Avrupa Birliği üye ülkelerinin önemli bir bölümü hiçbir şekilde ses vermediler, ülkemizin yanında durmadılar ve bu anlamda ülkemizi destekleyici açıklamalarda da bulunmadılar. Ondan sonraki sessizliklerini... Darbe püskürtülüp özellikle Türk milletinin o darbe girişimi akşamından sonra demokrasi zaferiyle demokrasisine sahip çıkmasından sonra, Avrupa Birliği ülkeleri birer birer tekrar Türk milletinin yanında olduklarını vurgulamışlardır. Ama yeterli mi? Değil, hasmane tutumlarını sürdürmeye devam etmektedirler.

Avrupa Parlamentosunda dün itibarıyla YPG’nin temsilcisi ağırlanmıştır, bunu buradan kınadığımızı da belirtmek istiyorum. Özellikle terör örgütlerinin o ülkeler tarafından tanınmaması, hâlâ PKK’lılara orada gösteri hakkının verilmesi kabul edilebilir davranışlar değil. Ama Avrupa Birliği ülkeleriyle ilişkilerimizin bugüne kadar sıcak ilişkiler şeklinde devam ettiğini, orada birçok yurttaşımızın, kendi vatandaşlarımızın, Türk’ümüzün ikamet ettiğini, iş yaptığını, ticaret yaptığını hem ülkemizde hem buradan ticari ilişkilerimizin olduğunu da göz önünde bulundurmamız şart.

Avrupa Birliği süreci biraz hızlandı, önümüzdeki mart ayında bir zirve gerçekleşecek. Burada tavır ve tutum noktasında özellikle Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz Avrupa Birliğine girilmesi yönünde gerekli gayretlerin gösterilmesinden yanayız tabii ki ama Avrupa Birliğinin ülkemize ayar verebilmesi ya da vermeye çalışması kabul edilebilir bir davranış ve tutum değil. Burada istikrarlı ve iradeli bir şekilde bizlerin tavrını ortaya koyması gerektiğini de vurgulamam gerekiyor.

Bunların yanı sıra, özellikle yine çözümü geciktirilmiş sosyal sorunlar kapsamında kendi seçim bölgem olan İstanbul’la ilgili bir okuldan bahsetmek istiyorum. Burası özel eğitim uygulama merkezi, İsmail Çile Özel Eğitim Uygulama Merkezi. Burada dezavantajlı gruplar diyebileceğimiz, otizmli çocuklar, engelli çocuklarımız eğitim görmekte. Oradaki öğretmenlerimiz büyük gayret içerisinde o çocukların eğitimini üstlenmiş durumda, gerçekten ulviyeti de yüksek bir iş yapmaktalar. Okulun fiziksel koşulları o kadar kötü ki alt kata yemekhaneye inerken ve yemekhaneden çıkarken bazı çocuklarımız yürüyemediği için, rampa da olmadığı için, asansör de olmadığı için o merdivenlerden öğretmenler kocaman çocukları taşıyarak çıkarmak zorunda kalıyorlar. Büyükçekmece’de bir yer tahsis edilmiş. Bununla ilgili yer tahsisi yapılmış olmasına rağmen, hâlâ okulun lokasyonunun değiştirilmesi ve orada tekrar yapılanması noktasında bir girişim olmadığından dolayı nadide bir meslek olan özel çocuklarla ilgilenen öğretmenlerimiz için yapılacak olan her şey az. Yapılması gereken her şeyi bizim görmemiz gerekiyor.

2018 yılı özel eğitim öğretim ihtiyacı 19.532 öğretmendi, İstanbul için bu rakam 5.317 yani İstanbul ili en çok özel çocukları barındıran, engelli çocuklarımızın olduğu, otizm ve farklı rahatsızlıkları olan çocukların barındığı bir il olmasına rağmen 5.317 öğretmen eksiğimiz var. Alımlara baktığımız zaman 2016 Ekim itibarıyla atama yapılmamıştır, 2015 Eylül ayında ise sadece 91 atama yapılmıştır, 91 öğretmenimiz atanabilmiştir, 2016 Şubat ayında ise 22 öğretmenimiz atanmıştır. Burada özellikle bu hesabı yaparken bizim şuna dikkat etmemiz gerekiyor: Bilhassa özel öğretim veren okullarda öğretmen sayısının mutlaka aciliyetle tamamlanması gerekiyor ki o çocuklarımız topluma kazandırılabilsin. Meşakkatli bir eğitim süreçleri var, meşakkatli eğitim süreçlerinde mutlaka öğretmenlerimizin desteklenmesi gerekmektedir. Şu an özellikle Büyükçekmece’deki bu okulla alakalı sorunu buradan gündeme taşımayı ben onlar adına bir borç bildim. Buradaki her milletvekili arkadaşımızın da bu konuyu incelemesi, bu incelemeden sonra ihtiyaç olması hasebiyle orada bir yetki kullanması ve elini taşın altına koyması şart.

Yine, hayvancılık noktasında yapılan çalışmalarla ilgili bir de balıkçılarımızın bir talebi var, buradan dile getirmek istiyorum. Özellikle balıkçılık sezonunun çok iyi geçmediğini buradan belirtmek istiyoruz. Balıkçılarımız kredilerine erteleme istiyor. Kredilerini ödeyemedikleri için bilhassa bir dönem ertelemeyle ilgili, gelecek olan torba kanunda ertelemenin yapılıp yapılmayacağı noktasında bir talepleri, bir soruları var. Buna da mutlaka bir cevap verilmesi şart.

20 bin kişinin üzerinde olan iktisadi, idari bilimler fakültesi formasyonlu öğretmenlerimiz yine atamalarda eşitlik talep etmekteler. Özellikle ben hakikaten bu konuları çok inceliyorum, uzun zamandan beri yoğun da bir mesai harcıyorum buna. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak, bu genç kardeşlerimizin istihdam görememesi, atanmamış olması, özellikle mutsuz nesillerin meydana gelmesine sebebiyet verdiği için şunu kendimize soruyoruz: Bu okullar bu mezunları verirken acaba neden bölümlerinde istihdam göremezler veya bir planlama, bir hesaplama yapılmaz? Ziraat mühendisine ihtiyaç yoksa ziraat mühendisliği fakültelerindeki bölümlerin kontenjanlarının aciliyetle düşürülmesi gerekiyor.

Bakın, bugün 450 bin öğretmenimiz işsiz ve atama bekliyor, 100 bin öğretmen açığımız var. Bu şekilde öğretmenlik bölümleri mezun vermeye devam ederse dört sene sonra 1 milyon işsiz öğretmenle karşı karşıya kalacağımız gerçeğiyle mutlaka yüzleşeceğiz. Peki, bu kadar işsiz sayısına eklenen işsiz sayısı olduğu vakit, biz 3,5 milyon genç işsiz nüfustan bahsederken -hepimiz belki işsizlikten bahsediyor olabiliriz ama- bana göre kendi mesleğini yapamayan insan da işsizdir, kendi mesleğini gerçekleştiremeyen insan da mutsuzdur. Bu anlamda da özellikle doğru tahlil edilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Anestezi teknisyen ve teknikerliği bölümlerinden mezun gençlerimiz işsiz. Büro yönetimi ve çağrı merkezleri hizmetleri alımları yeteri kadar yapılmıyor. Bu konularda soru önergelerimizi veriyoruz, cevap bekliyoruz bununla ilgili. Evde hasta bakımı teknikerliği bölümlerinin yine “evde sağlık ve bakım teknikerliği” olarak değiştirilmesini talep etmektedirler.

Yine, aynı şekilde, ücretli öğretmenlerle ilgili bir açıklama yapıldı ve denildi ki: “Belli bir süre öğretmenlik yapanlarla ilgili -ama son sene de öğretmenlik yapmış olması şartıyla- istihdam sağlanacak.” Ama burada da düzenlemede bir yanlışlık var, bunun da mutlaka incelenmesi gerekiyor.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Erdem.

Gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi şahıslar adına ilk söz, Balıkesir Milletvekilimiz Sayın Mehmet Tüm’e aittir.

Buyurun Sayın Tüm. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET TÜM (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uluslararası anlaşmalar üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Uluslararası anlaşmalardan bahsetmeden önce ülkemizin uluslararası itibarını yakından ilgilendiren bir konuyla sözlerime başlamak istiyorum. Genel Kurulda günlerdir olağanüstü hâl kapsamında çıkarılan kanun hükmünde kararnameleri konuşuyoruz. Her zaman yaptığınız gibi şimdi de sadece ellerinizi kaldırıp indirerek milyonlarca insanı doğrudan etkileyen maddeleri oldubittiye getiriyorsunuz. Bu kadar insanın mağdur olmasının asıl sorumlusu sizlersiniz. Ne yaparsanız yapın milyonlarca insana yaşattığınız bu acıyı, ızdırabı ve mağduriyetleri böyle oldubittiye getiremezsiniz.

Değerli milletvekilleri, uluslararası arenada tüm devletlerin kabul ettiği bir sözleşme var. Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda 1948 yılında İnsan Hakları Bildirgesi kabul edildi. İnsan Hakları Bildirgesi’nde, yaşama, özgürlük, düşünce, toplanma ve örgütlenme özgürlükleri yer almaktadır. Türkiye bu bildirgede yazan maddelere çekince koyarak rafa kaldırmıştır. 20 Temmuzdaki OHAL ilanından sonra insan haklarını tümüyle askıya aldınız. Bugün geldiğimiz yerde ne yazık ki adaletsizliğin ve yolsuzluğun arttığı, “barış” diyenlerin cezaevine atıldığı, yargının saraya bağlandığı, robotların bile susturulduğu bir ülke hâline geldik.

Değerli milletvekilleri, şimdi sizlerle OHAL Türkiyesinin en acı manzaralarından birini paylaşmak istiyorum. Geçtiğimiz yıl 23 Mayıs 2017’de Ankara’nın göbeğinde, Kızılay’da sadece işlerini geri istedikleri için Nuriye ile Semih gözaltına alınmıştı. Gözaltı gerekçesi olarak Nuriye ve Semih’in yeni bir Gezi direnişi yaratabilme tehlikesi olduğunu söylediniz. Aynı gün polis, elinde İnsan Hakları Bildirgesi bulunan İnsan Hakları Anıtı’nı gözaltına aldı ve etrafını bariyerle çevirdi. İşte o gün çekilmiş bir fotoğraf.

Değerli arkadaşlar, gördüğünüz gibi, polisler anıtı bariyerle kapatmış, anıtı gözaltına almışlar. İşte bu fotoğrafla ülkemizi dünyaya rezil ettiniz değerli arkadaşlar. İnsan Hakları Anıtı’nın gözaltına alınması aynı zamanda insanın ve insanlığın ayaklar altına alınması demektir. Anıtın gözaltına alınmasının basit bir güvenlik önlemi olduğunu söylediniz ama aradan geçen sekiz aylık zaman durumun hiç de öyle olmadığını bizlere gösterdi. O günden sonra milletvekillerine, belediye başkanlarına, kamu emekçilerine, gazetecilere, akademisyenlere, kısacası toplumun hemen her kesimine baskıyı daha da artırdınız.

Değerli milletvekilleri, beni en çok rahatsız eden şey İnsan Hakları Anıtı’nda dün gördüğüm acı manzaraydı. İnsan Hakları Anıtı’nı gözaltına alanlar bir işkence uygular gibi anıtın her tarafını pislik içinde bırakmışlardı.

Değerli arkadaşlar, görüyorsunuz, değil mi? Bu, İnsan Hakları Anıtı. Bu fotoğrafa iyi bakın değerli arkadaşlar, bu manzara bana 12 Eylülde gözaltındakilere yapılan işkenceyi hatırlattı. Bu manzara, 12 Eylül cuntacılarının gözaltına aldığı insanları pislik içine bırakarak onların onuruyla oynadığını hatırlattı.

Değerli arkadaşlar, dün 12 Eylülde cezaevinde yaşananlar bugün OHAL Türkiyesinde sokağa taşınmış durumdadır. Yüksel’de direnişçilerin gözü gibi baktığı, çamaşır suyuyla her gün temizledikleri bu değerli anıt Valiliğin emriyle pislik içinde bırakılmıştır. İşte fotoğrafı burada değerli arkadaşlar. Bakın, bu pislikleri görüyorsunuz değil mi arkadaşlar, herkes görüyor. Direnişin yüz seksen altıncı gününde çekilmiş bir fotoğraf. Direniştekiler çamaşır suyuyla her gün anıtı temizliyorlar. Bu da önceki gün çekilmiş fotoğraf değerli arkadaşlar. Evet, görüyorsunuz değil mi arkadaşlar? Gördüğünüz gibi her taraf pislik içinde bırakılmış, çöplerle dolu bir heykel.

Dün, Çankaya Belediyesi ve Temizlik İşleriyle görüştüm. Valilik ve Kaymakamlığın temizliği kesin olarak yasakladığını, izin vermediğini söylediler. Bu utanç verici bir tablodur. Bu bir insanlık ayıbıdır. Bu, sarayın OHAL Türkiyesinde insana verilen değerin en açık göstergesidir. İnsan Hakları Anıtı’nı gözaltına aldığınız yetmedi, bugün de bir de anıta işkence yapıyorsunuz. Sizlerin eliyle dünyada ilk kez herkesin gözü önünde bir İnsan Hakları Anıtı’na işkence yapılmaktadır. Bu işkence sadece anıta değil, insana, insanlığa, insanlık mücadelesine yapılmaktadır.

Değerli milletvekilleri, İnsan Hakları Anıtı sizleri neden bu kadar korkutuyor? Elinde İnsan Hakları Bildirgesi olduğu için mi korkutuyor? Nuriye ve Semih’in en haklı ve en insani taleplerinin, mağduriyetin sembolü olduğu için mi korkutuyor? İnsan Hakları Anıtı size bir gün hesap vereceğinizi hatırlattığı için mi korkuyorsunuz? Aslında korkmakta çok haklısınız. Bugün Yüksel’de işimizi geri istiyoruz eyleminin dört yüz elli yedinci günü olacaktır. İnsanlar orada basın açıklaması yapmak isterken günde iki kez gözaltına alınıyor. Her gözaltında 259 lira para cezası kesiliyor. İnsanlar sizin her türlü baskınıza rağmen boyun eğmiyorlar ve direniyorlar. Dün 12 Eylülde insanlar nasıl boyun eğmediyse bugün de insanlar haksızlığa, hukuksuzluğa aynı şekilde boyun eğmiyorlar. Tarih insanlık onurunu ayaklar altına alanları değil, zulme karşı direnenleri yazacaktır.

Değerli milletvekilleri, sizin yüzünüzden milyonlarca insan işinden, aşından, ekmeğinden oldu. OHAL Komisyonu dediniz, Komisyon yargı kararlarını asla tanımıyor. On binlerce emekçi haklarında olumlu yargı kararları olmasına rağmen hâlâ işlerine iade edilmiyor. “Hükûmet olarak OHAL’i kendimize ilan ettik, vatandaşın hayatında herhangi bir şey değişmeyecek.” dediniz. Bir yılda zar zor OHAL Komisyonunu oluşturdunuz. Şu ana kadar Komisyona 105 bin kişi başvurdu ama sadece 1.560 kişi hakkında karar verildi. OHAL Komisyonu bu hızla giderse başvuruları elli yılda ancak tamamlayacaktır. Bu durumda ülkede herkesi mağdur ettiniz. Bu kadar mağduriyet sizleri gerçekten rahatsız etmiyor mu?

Değerli arkadaşlar, halk artık adalete inanmıyor, 16 Nisandan sonra halk seçimlere inanmıyor. İnsanlar kendilerini yakıyor. Halk ekonomik büyüme yalanlarınıza inanmıyor. Burada sadece ellerinizi kaldırıp indirmeyi demokrasi diye insanlara asla yutturamazsınız. Halk, sizin sahte demokrasinize asla inanmıyor. Halk, artık size gerçekten inanmıyor ama siz şuna inanın ki adaletsizliğin, yolsuzluğun, yoksulluğun arttığı bir ülkede iktidarınızın da sonu gelmiş demektir. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, her ne olursa olsun, size adaleti, barışı ve insanlığı hatırlatmaya devam edeceğiz çünkü gün gelecek o pisliğe buladığınız insanlık en çok sizlere lazım olacaktır.

Değerli milletvekilleri, buradan sizlere tekrar hatırlatmak istiyorum: İşçiler, işsizler, emekliler çaresizlikten kendilerini yakıyor. İnsanlar OHAL’de bunalımdan intihar ediyor. İnsanların bu feryatlarına kulak veriniz.

Değerli milletvekillerim, insanlık dışı bir yaşama mahkûm ettiğiniz o insanların öfkesi bu saray iktidarını yıkacaktır ve bu saray iktidarı yıkıldığında dünyanın en büyük insanlık anıtını halkımızla birlikte saraya dikeceğiz. Bunu asla unutmayınız. Şairin dediği gibi “Saraylar, saltanatlar çöker/kan susar bir gün/ zulüm biter/ bugünlerden geriye/ bir yarına gidenler kalır/ bir de yarınlar için direnenler...”

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tüm.

Şahıs…

MEHMET METİNER (İstanbul) – Sayın Başkan, demin İstanbul Milletvekilimiz Arzu Hanım, benim de seçim bölgemde yapılacak olan bir okulla ilgili bir şey söyledi. Kayıtlara geçsin diye birkaç cümle…

BAŞKAN – Kısa bir açıklama talebiniz mi var?

MEHMET METİNER (İstanbul) – Evet. Yani haklı olarak bahsettiler. O okulu ben de ziyaret ettim seçim bölgem olduğu için.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Metiner.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

30.- İstanbul Milletvekili Mehmet Metiner’in, İstanbul Milletvekili Arzu Erdem’in görüşülmekte olan 510 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde MHP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET METİNER (İstanbul) – Sayın vekilimizin de belirttiği gibi bu okulumuzun arsa tahsisi yapıldı. Bizzat ilgilendiğim için biliyorum. Kendisine de gerekli açıklamaları yaptım. Şu an proje hazırlanıyor. İnşallah yapım aşamasına geldiğinde de bölgemize yakışan çok görkemli, o evlatlarımızın, engelli evlatlarımızın da gönül huzuruyla okuyabileceği bir okula kavuşacağız. Hassasiyeti için teşekkür ediyorum.

Kayıtlara geçsin diye söz istedim.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Metiner.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

4.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Çin Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Karşılıklı Kültür Merkezlerinin Kurulması Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/865) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 510) (Devam)

BAŞKAN – Şahısları adına ikinci konuşma, İzmir Milletvekilimiz Sayın Mustafa Ali Balbay’a aittir.

Buyurun Sayın Balbay. (CHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bugünkü gündeminde Birleşmiş Milletlerle anlaşma, Karabağ devletiyle anlaşma, Çin Halk Cumhuriyeti’yle karşılıklı kültür anlaşması… İşte özlediğimiz Türkiye, özlediğimiz uluslararası ilişkiler bu. Biz bu tür anlaşma metinlerinin Suriye için de gelebilmesini, İsrail’le de gelebilmesini, Amerika’yla da gelebilmesini, İran’la da gelebilmesini istiyoruz. Bizim özlediğimiz Türkiye Cumhuriyeti devleti böyle bir devlet.

Biz, bugün, şu anda güney komşumuz Suriye’de terörle mücadele ederken bunun bir an önce başarıyla sonuçlanmasını, Mehmetçik’imizin görevini başarıyla tamamlayıp dönmesini arzu ediyoruz. Ama bir adım sonrasında da buraya gelen bu anlaşmalar gibi, tıpkı Suriye’yle daha önce yaptığımız 50 anlaşma gibi bir anlaşma istiyoruz. Türkiye'nin dünyayla barışık olmasını istiyoruz.

Bugünkü Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminde, gerçekten, önümüzdeki dönemde sadece Çin’in, Gabon’un –ki burada var- Bosna-Hersek’in değil yakın komşularımızın da olmasını diliyoruz sayın milletvekilleri. Ancak şu anda Türkiye'nin karşı karşıya kaldığı tablo nedir? Bırakın çevre ülkelerle anlaşmaları, neredeyse iktidar partisi çevre ülkelerde değil, Türkiye'nin kendi içinde, Türkiye’de yeni terör örgütleri, yeni terör kurumları üretmeye aday bir tablo içinde.

Sayın milletvekilleri, burada Sayın Volkan Bozkır var. Sayın Volkan Bozkır’ın bütün siyasal kimliklerinden sıyrılıp 1980’lerde, 1990’larda Avrupa ülkelerine, dünyaya PKK’nın terör örgütü olduğunu anlatmak için hangi çabaları harcadığını aktarmasını isterim. Öyle mi Sayın Bozkır? O ülkelerin biri der ki: “Bu dosya yetersiz. Terör örgütü ilan edeceğim ama devlete karşı suç işlemiş mi bilinmez.” Haydi, dosya yeniden hazırlanır. Dışişlerimiz tırnaklarıyla kaza kaza dünyaya PKK’nın bir terör örgütü olduğunu kabul ettirmiştir. Ancak o aşamadan sonra PKK’yla psikolojik üstünlük sağlanmıştır. Bir dönem, öyle dönemler oldu ki Avrupa katında bile PKK’nın anlatma başarısı Türkiye’ye karşı yüzde 60’lara çıkmıştır, öyle mi Sayın Bozkır? Sonra, devamında Türkiye, bunun ülke için felaket olacağını, eğer biz Avrupa’ya, dünyaya PKK’nın terör örgütü olduğunu anlatamazsak oralardan alacağı destekle birlikte Türkiye’nin işine çok daha kötü geleceğini öngörmüş ve bunun için çok özel çaba harcamış, hatta sadece bu konudan Dışişlerinde bölümler oluşmuştur, öyle mi Sayın Bozkır?

Ancak, bugün geldiğimiz nokta ise sayın milletvekilleri, şu anda dünyada geçmişte adım adım PKK’yı terör örgütü olarak ilan ettiğimiz ülkelerin çoğu, Türkiye’nin bu meydan okuyan -tabii ki yeri geldiğinde meydan okunur ama- terörle mücadeleye bir bütün olarak bakmayan, sadece askerî mücadelenin üzerinden bir kahramanlık yaratmaya çalışan politikası nedeniyle terör örgütlerine tekrar destek vermeye başlamışlardır. Bu kısmını Sayın Bozkır’a sormayacağım, siyasal bir değerlendirme olarak görebilir ancak, kendisi her gün belki de 2, 3, bazen 4 büyükelçiyle konuşup durumu anlatmak için çaba harcamakta, çırpınmakta; görüyoruz.

Sayın milletvekilleri, dünyada hâl böyleyken Türkiye’deki kurumların başından “Türk” ve “Türkiye” kavramlarını attırmak ancak ve ancak Türkiye’yi işgal eden bir gücün işi olabilir, başka kimsenin işi olamaz. Ancak böyle bir güç gelir bu ülkeye “Bu ülkedeki ‘Türk’ kavramını nasıl unutturayım, ‘Türkiye’ kavramını nasıl erozyona uğratayım?” diye düşünür ve ancak o, belki de o koşullarda bile ancak cesaret etmeye kalkarsa böyle bir şey düşünebilir. Bir işgal gücü bile bir durur “Ya, bu ülkeyi bu kadar karşımıza alırsak yönetmemiz zor olur.” der. Ancak şu anda, biz, Türkiye’deki, bu ülkenin üzerine oturduğu temel kavramların erozyona uğraması için, hatta az önce vurguladığım gibi âdeta dışarıdaki terör örgütleri yetmiyormuş gibi, dışarıdan Türkiye’ye gelen terör örgütleri, terör grupları yetmiyormuş gibi mevcut grupları bile, mevcut demokratik kurumları bile terör örgütüyle eş değer ilan etmeye kalkıyoruz.

Bu, akıl işi değil sayın milletvekilleri, bu yoldan dönün. Bu, Türkiye'nin, her şey bir yana, AKP gelir gider, geçmişte hangi hükûmetler geldi gitti, her biri sonsuza kadar kalacağını düşündü, Özal’dan -yine Sayın Bozkır’ın devlet görevinde bulunduğu gibi- sonraki hükûmetlere kadar. Ancak bugün bakıyoruz o dönemin artılarına, eksilerine baktığımızda pek çok yerde “keşke” diyoruz. Bugün de terörle mücadele ederken özellikle hem çevre ülkelerimizin hem de Türkiye'nin içinde böyle bir acı tabloyla karşı karşıyayız.

Sayın milletvekilleri, size Atatürk döneminin dış politikasından bir örneği kısaca paylaşmak istiyorum: Amerika’nın Ankara Büyükelçiliğine Sherrill atanıyor 1930-32 arasında. Türkiye-Amerika ilişkileri giderek iyi ama Türkiye'nin çevre ülkelerle ilişkilerine bakıyor, gelirken Türkiye'nin Yunanistan’la ilişkisini ayrıca merak ediyor. Anılarında –Türkçeye de çevrildi anıları- diyor ki Sherrill: “Yani Yunanistan’la kesin kötüdürler.” Çok fazla fikri de yok. Geliyor, bakıyor, ilişkiler gayet iyi. Bu durumu Atatürk’ün çevresine iletiyor, diyor ki: “Siz Yunanistan’dan savaş tazminatı isteyebilirdiniz çünkü çekilirken kentlerinizi yakmış, büyük bir düşmanlık oluşmuş, nüfus mübadelesi olmuş, nüfus ayrışmış. Neden böyle bir yola gitmediniz?” Atatürk şu cevabı veriyor: “Biz ülkemize bir saldırı olduğunda elbette yine cevabını veririz ancak Yunanistan’la kuracağımız barışın getireceği ticaretin tazminat istemekten daha kârlı olacağını düşünerek bundan vazgeçtik.” Ve Sherrill anılarında “Ben böyle ileri görüşlü bir devlet adamı görmedim.” diye de kayda geçiriyor. Ki büyükelçiler genellikle anılarını yazmazlar ama o dönem gelen büyükelçilerin -Sovyet Büyükelçisi Aralov’dan Amerikan Büyükelçisi Sherrill’e kadar- hepsi anılarını yazıyorlar ve en çok, Atatürk’ün bu barış isteyen tutumunu ortaya koyuyorlar.

Sayın milletvekilleri, sizin, AKP’nin iktidarda olduğu zaman dilimi içinde… Türkiye ile Yunanistan çok büyük bir savaşla karşı karşıya kaldılar ama on dört yıl sonra, düşünün on dört yıl sonra, bir nesil bile geçmeden Yunanistan’ın Cumhurbaşkanı Venizelos Nobel Barış Ödülü’nün Atatürk’e verilmesini istedi. Neden? Çünkü Balkan Paktı’nı başardığı için, böyle bir anlaşma başardığı için. Şunu söyleyebilirsiniz: “Ya, bizim dış politikada gözümüz sadece… İşte, Batı’yla bu ilişkileri kurduk.” Hayır…

Sayın milletvekilleri, aynı dönemde, bugünün Irak, İran ve Afganistan’ını da içine alan Sadabat Anlaşması’nın en önemli maddelerinden birinde “Türkiye ile bu ülkeler -İran, Irak ve Afganistan- içinde, karşı ülkeye karşı, düşman hiçbir grubu barındırmama sözü vermiştir.” der. İşte biz bu oluşturduğumuz politika sayesinde İkinci Dünya Savaşı’ndan savaşa girmeden çıktık, altında o yatar. Çünkü etrafımızda bir barış halkası örülmüştü ama şimdi, sayın milletvekilleri, siz etrafımızda bir savaş halkası ördünüz. Lütfen, bunu kabul edin, görün ki bundan sonrası daha büyük bir felakete gitmesin.

Bakın, bugün -kara mizahtır- Arap ülkeleriyle, İslam ülkeleriyle en kötü ilişkilerimizin olduğu dönem, bu dönem. Hâlbuki AKP iktidara geldiğinde tam tersi düşünülmüştü. Bugün, 900 kilometre sınırımızın olduğu Suriye’de büyükelçimiz yok, iyi mi? Akdeniz komşumuz -Kıbrıs’tan 400 mil- Mısır’da büyükelçimiz yok, iyi mi? İnelim aşağıya, Yemen’de büyükelçimiz yok; uğruna Osmanlı döneminde 7. Orduyu kurduğumuz Yemen’de büyükelçimiz yok, iyi mi? Devam edelim: İlişkilerimizde 400’üncü yılı geçtiğimiz Hollanda’yla uzun zamandır ilk kez büyükelçimiz yok. Hollanda’yla bizim ilişkilerimiz dört yüz yıl öncesine dayanıyor. Elbette Hollanda’nın da tutulacak yanı yok, Endonezya’da 50’lerde Suharto döneminde bir gecede 500 bin kişinin kesilmesinden de sorumludurlar. Biz emperyalizmle mücadelemizi Kurtuluş Savaşı döneminde verdik ancak hemen sonrasında “Yurtta barış, dünyada barış.” dedik. O aşamadan sonra ancak, Türkiye'yi işte bugünlere taşıyabildik sayın milletvekillerim.

Bir nokta daha bu büyükelçiliklerle ilişkiler bağlamında sayın milletvekilleri: Bugünlere nasıl geldik? Dünyayla bu ilişkilerimizi adım adım nasıl ördük? Türkiye'nin hâlâ o geçmişten gelen saygınlığı, şu anda, bugünkü iktidar da o saygınlığı tüketmeye çalışmaktadır; bugün onun üzerinden, o günler üzerinden siyasetini yürütmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) – Sayın Başkanım, ben genellikle hiç söz istemiyorum ama bir dakika eğer eklerseniz…

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlamak üzere bir dakika ek süre veriyorum Sayın Balbay.

Buyurun.

MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Bir örneği daha büyükelçilik anlamında sizlerle paylaşmak istiyorum sayın milletvekilleri. Gerçekten acıdır, yedi büyük devlette büyükelçiniz yoksa siz Gabon’da yeni büyükelçilikler açın, Fildişi’nde açın… Tabii ki önemli, o ülkeleri de küçümsemiyorum ama bütün dünyada ilişkilerin yarısı komşularladır, ekonomiden kültüre yarısı.

Sayın milletvekilleri, 29 Ekim 1923’te cumhuriyeti kurduğumuzda, cumhuriyet ilan edildiğinde Ankara’da sadece 2 büyükelçilik vardı, Sovyetler Birliği ve Afganistan. Şöyle düşündüler: “Mustafa Kemal uluslararası ilişkileri başaramaz, bu devlet çöker, biz İstanbul’u ayrı bir küçük uluslararası devlet yapar, yine İstanbul’la ilişkilerimizi sürdürürüz.” dediler. Ama Mustafa Kemal uluslararası ilişkileri başardığı için ancak 1929’da İngilteresi, Amerikası gelip büyükelçilik kurdu ama Atatürk onlara “Gelin, Köşk’ün hemen altında sizlere bedava yer veriyorum.” dedi ama siz maalesef büyükelçilikler açmak değil, kapatmak üzerine mahirsiniz. Etrafınızda da barış değil, savaş ekonomisi kurdunuz diyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Balbay.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Muş, dinliyorum sizi. Talebinizi alayım.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – 60’a göre yerimden pek kısa bir söz talebim var.

BAŞKAN – Sayın Balbay’ın konuşmasına mı atfen?

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, bir konuya açıklık getirmek istiyorum. Bu açıdan söz talep ediyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Muş.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

31.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbay’ın görüşülmekte olan 510 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde şahsı adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti’nin, AK PARTİ iktidarları döneminde terörle kararlı bir mücadele yaptığının altını özellikle çizmek isterim. AK PARTİ hem yurt içindeki terör örgütleriyle amansız bir mücadele içerisinde olmuştur hem de çevremizde meydana gelen gelişmelerde ve ortaya çıkan terör unsurlarına karşı da gözünü kırpmadan bunların üzerine kararlılıkla gitmiştir.

Şu an Orta Doğu’da yaşanan gelişmeler, geçmişte benzerini görmediğimiz bir süreçten, bir dönemden geçmektedir. Dolayısıyla, şu anda yaşanan süreci kendi doğası içerisinde yaşanan gelişmelerle birlikte değerlendirmek çok daha uygun olur diye düşünüyoruz.

Bizler AK PARTİ olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin itibarını her geçen gün çok daha yukarılara çıkarmak için büyük bir çaba içerisindeyiz. Bunun da zaten takdirini vatandaşımız yapmaktadır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Muş.

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Balbay, dinliyorum.

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Yerimden bir dakika…

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Böyle bir usul yok ya.

BAŞKAN – Talebinizi alayım önce Sayın Balbay, gerekçenizi söyleyin.

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Şöyle: Tabii ki terörle mücadeleyi biz destekledik ama sanki böyle, biz anlamıyormuşuz gibi bir havaya soktu sayın grup başkan vekili. Ben 60’a göre söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Balbay.

32.- İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbay’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Sayın Başkan, şimdi, Sayın Muş gerçekten en çok cevap veren milletvekillerinden. Yani “Burası Muş’tur.” desem hemen bir açıklama yapma gereği duyuyor.

Türkiye’nin terörle mücadelesini biz de sonuna kadar destekliyoruz ancak şu soruyu ben soruyorum: Terörle mücadele ede ede terör örgütleri büyüyorsa burada bir sorun var demektir. Terörle mücadele yapılsın. 1990’lı yıllarda -ara ara gönderme yaptım Sayın Bozkır’ın o dönemdeki mücadelesine- Türkiye sınırları ve dışındaki terörist sayısı 10 bini geçmedi hiçbir zaman. Ama şu anda sadece Suriye’de 30 bin terörist var ise bu nasıl artmış, bu nasıl azaltılır, bunu sorgulamak gerekir. Bizim vurguladığımız bu. Bunu sorgulamazsak sepete su doldurmuş oluruz, bunu sorgulamazsak çekiçle sinek ezmiş oluruz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Balbay.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

4.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Çin Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Karşılıklı Kültür Merkezlerinin Kurulması Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/865) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 510) (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Maddelere geçilmesi kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE ÇİN HALK CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA KARŞILIKLI KÜLTÜR MERKEZLERİNİN KURULMASI HAKKINDA ANLAŞMANIN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) 13 Mayıs 2017 tarihinde Pekin’de imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Çin Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Karşılıklı Kültür Merkezlerinin Kurulması Hakkında Anlaşma”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – 1’inci madde üzerinde gruplar adına söz isteyen, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Samsun Milletvekilimiz Sayın Erhan Usta.

Buyurunuz Sayın Usta. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 510 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerine söz aldım.

Bu, Çin’le ilgili bir anlaşma, biz bu anlaşmayı destekliyoruz. Dolayısıyla bu konuyu çok fazla -benim açımdan- uzatmaya gerek yok. Ben bu vesileyle seçim bölgem Samsun’la ilgili bir konuyu gündeme getirmek istiyorum, ciddi bir sıkıntı bizim orada.

Bizde şimdi ecdat yadigârı tarihî bir çarşı var, Saathane Meydanı; Samsun’a gidenler bilir, Karadenizlilerin aslında hemen hemen hepsi bilir. Orada Karadenizli olup da belli bir yaşın üzerinde olan herkesin bir hatırası vardır, Samsun’un bütün ilçelerinden insanların bir hatırası vardır. Yaklaşık sekiz yüz yıllık, sekiz yüz yılın üzerinde, 1194 yılında Selçuklular döneminde kurulmuş bir çarşı, sekiz yüz küsur yıllık hayatında hep ticaretin merkezi olmuş bölgede ve şu anda Samsun’da da yani yaşayan tek tarihî arasta. Şimdi, bu çarşı, burası yıkılıyor, Samsun’da böyle bir problem var. Yaklaşık yedi yıldır gündemde, bir sürü mahkeme kararı var fakat böyle bir eseri, böyle bir tarihi maalesef büyükşehir belediyesi yok ediyor.

Şimdi, dediğim gibi bölgedeki herkesin hafızasında yeri olan bir yer, hatta Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sinde temel olarak da orasının ticari kimliği öne çıkartılmış o bölgeden bahsedilirken -oradaki ticaret- yani dehşet bir ticaret var. İpek Yolu geçiş güzergâhında bulunan bir yer, hatta Cenevizliler döneminde bölgeye verilen isim de “Müslüman Samsun Mahallesi” şeklinde. Şehrimizin tarihsel kültürünü temsil eden bu nadide noktayı yaşatmak yerine bu bölgeyi kimliksiz bir meydan hâline getirmek istiyor belediye. Tabii, buna karşı oradaki esnafların ciddi bir direnci oluşmaya başladı. 216 tane dava kazanılıyor. Davaları kaybettikçe büyükşehir belediyesi, yaptığı iş, orayı kazıyor, etrafı bir abluka altına alıyor ve orayı yaklaşık yedi yıldır ticaretten koparıyor neredeyse, tabiri caizse. Ticaret var tabii ama esnaf kapatıyor, esnaf sıkıntı çekiyor, bana verilen bilgiye göre her esnaf ortalama 40-50 bin liralık avukatlık ücreti ödüyor çünkü münakaşa, hukuk mücadelesi devam ediyor.

Şimdi, Saathane Meydanı’na 11 sokak açılıyor. Bu, Türkiye’de hemen hemen pek olan bir şey değil ve bunların hepsinin ismi, işte, Balıkçılar Sokağı, Manavlar Sokağı, Kasaplar Sokağı, Baharatçılar Sokağı, Perakendeciler Sokağı diye, hepsi ticaretle alakalı yani nasıl bir merkez olduğunu ifade etmek için bunu söylüyorum. Şimdi, etrafında da tabii, yine, bir tarih var; tarihî taş han var, kervansaray var, tarihî medrese var, cami, Şifa Hamamı var. Meydana ismini veren bir saat kulesi var, burası da II. Abdülhamit Han döneminde yapılıyor.

Şimdi, öyle bir şey ki az önce de ifade ettiğim gibi, tarihi boyunca, sekiz yüz küsur yıldır ticaretten hiç kopmamış bir meydan. Belediye hiçbir istişareye dayalı olmadan, efendim, oradaki esnafın ve halkın, aslında hemen hemen tamamının karşı olduğu bir şekilde burayı yıkıp kimliksiz, ruhsuz, sadece bir meydan hâline getirmeye çalışıyor. Hâlbuki burası zaten bir meydan ancak ticaretin de merkezi. Şimdi, böyle bir şeyi niye yaparız? Bunun nasıl bir anlamı var? Bir defa, bakın yani biraz önce de ifade ettim, mesela çocuklukta Samsun’a gittiğimizde Saathane Meydanı’na giderdik, herkesin bir hatırası var. İnsanları şehre bağlıyor yani bunu yok etmenin kime ne faydası var? Şimdi, birazdan Samsun’un zaten size ekonomik ve ticari, sanayi göstergelerini söyleyeceğim. Samsun zaten baş aşağı giderken bu bölgeyi ticaretten biraz daha koparmanın nasıl bir faydası var? Bu nasıl bir akılla izah ediliyor, bunu anlamak mümkün değil. Kaldı ki dediğim gibi 216 tane de dava var, esnaf kazanmış ama tabii hukuk çalışmıyor. “Sen misin dava kazanan, ben o zaman burayı kazıyorum.” diyor, etraf kazılıyor. Oralar çevrildiği zaman, ister istemez orası bir mezbelelik hâline geliyor.

Şimdi, bu sefer “Mezbelelik oldu.” deniliyor, adamlar diyor ki: “Ya, yerimizi tamir edelim.” Binalar var çünkü tarihî bina, dört kuşak esnaf var son, Cumhuriyet Dönemi’nden itibaren. Şimdi, ondan sonra da restorasyona izin verilmiyor, “Buraya çivi çakamazsınız.” deniliyor. Bunu anlayamadım ben. “Önce tahrip et, sonra yık.” felsefesiyle böyle bir şey yapılıyor. Hâlbuki burada yapılması gereken şey, burada tarihi de koruyalım, ticareti de koruyalım; o ruhu, kimliği de koruyalım, meydanımızı da yapalım; zaten meydan var, diğer tarihî eserler de var, onları da ortaya çıkartalım. Yeni bir planlamayla bunların hepsini yapma imkânı varken bu yapılmıyor.

Bu anlamda, ben buradan büyükşehir belediyesine sesleniyorum: Bu çabadan vazgeçilsin. Zaten yapma imkânı da yok fakat bu hâlde kaldıkça Samsun ticareti önemli ölçüde, olumsuz bir şekilde etkileniyor.

Şimdi, bakın, sayın milletvekilleri, sizinle birkaç ekonomik göstergeyi paylaşmak istiyorum Samsun’la ilgili olarak. Samsun deyince, büyük ihtimal, birçok insanın kafasında ekonomik anlamda Türkiye ortalamasına yakın, hatta Türkiye ortalamasının belki biraz da üzerinde şehir canlanıyordur diye tahmin ediyorum. Yani Türkiye ortalamasının altında olduğunu herhâlde kimse düşünmüyordur. Şimdi, bunları yıllar itibarıyla mukayese edebilirim ama o kadar vaktim yok, son yıl verilerini vereceğim. Kişi başına kurumlar vergisinde Samsun Türkiye ortalamasının sadece yüzde 27’si kadar yani Türkiye’de kişi başı kurumlar vergisi ortalamada 100’se Samsun’da 27, yüzde 73 altında. Kişi başı gelir vergisinde yüzde 54’ü kadar, bakın, Samsun. Kişi başına ihracatta Türkiye ortalamasının yine sadece yüzde 18’i yani hepimizin kafasında canlandırdığı işte Karadeniz’in incisi, büyük ticaret merkezi dediğimiz Samsun. Bunları şey yapabiliriz, sigortalılık oranlarında olsun, diğer kişi başı gelirde olsun…

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – İşsizlik oranı…

ERHAN USTA (Devamla) – İşsizlik oranında Türkiye ortalamasının…

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Onun da yarısı.

ERHAN USTA (Devamla) – Çünkü niye? Samsun’da nüfus durmuyor, Samsun’da nüfus göç ettiği için tabii orada işsiz…

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Hayır, arttı nüfusumuz.

ERHAN USTA (Devamla) – Hayır Sayın Vekilim, net göç veren bir il Samsun. Samsun’un net göç veren bir il olduğunu tahayyül edebiliyor musunuz? Net göç veriyor; insanlar iş bulamıyor, Samsun’un bütün ilçeleri İstanbul’da, Ankara’da, Bursa’da, İzmir’de. Ayvacık’ından, Asarcık’ından, Vezirköprü’sünden, Havza, Kavak, Lâdik yani Samsun böyle bir kent. Şehir merkezinden dahi… O yüzden işsizlik göstergeleri şeydi. Kim geliyor? Emekli geliyor, sadece emeklilerin yaşadığı bir kent hâline gelmeye başladı.

Şimdi, mesela rekabet açısından… Bir rekabet çalışması var, bunu da vererek sözlerimi tamamlamaya çalışacağım. İller arası rekabet sıralaması var. Bu, bir tane firmanın yaptığı bir çalışma, Samsun Ticaret Odasına da sunumları var, Türkiye’nin genelinde yapılmış bir çalışma. Yani, belli ölçüde metodolojik sorunları olabilir ama yıllar itibarıyla aynı yer yaptığı için çalışmayı, birbiriyle mukayese edilebilir diye düşünüyorum.

Şimdi, şöyle: Burada 2009 yılında yapılmış ilki, sonu da 2013-14 dönemi için yapılmış yani yaklaşık bir dört beş yıllık mukayeseyi size yapmak istiyorum. Genel Endeks’te iller arası rekabette Samsun 18’inci sırada 2009 yılında, 2011 yılında 16’ncı sıraya yükseliyor yani durumunu 2 basamak iyileştiriyor ve 16’ncı sıraya geliyor, 2013-14 döneminde tekrar 20’nci sıraya geliyor. Başından itibaren bakarsak iki basamak kötüleşmiş genel endekste.

Beşerî Sermaye Endeksi’nde 2009 yılında -bakın, burası çok enteresan- 11’inci sıradayken bu çalışmanın en son yılı olan 2013-14 döneminde 25’inci sıraya geriliyor; dört yılda 14 basamak kötüleşiyor Beşerî Sermaye Endeksi’nde.

Üretim ve ticarette, işte, hatırlarsanız daha önce Gülsan’ın yani bir sanayi sitesinin, yaklaşık 6 bin kişiye istihdam sağlanan, 2 bin tane iş yerinin olduğu bir sitenin nasıl anlamsız bir şekilde, hiçbir yer gösterilmeden tahrip edildiğini, yıkılmak istendiğini buradan size ifade etmiştim. Bizim o konuşmamızdan sonra nihayet şu anda büyükşehir belediyesi oradaki yıkım faaliyetlerini biraz durdurdu. Mahkeme kararları var tabii, sadece bizim şeyimiz değil, orada mahkeme falan tanınmıyordu.

Şimdi, tabii bu tür şeyleri yaparsanız siz, üretimde, ticarette Samsun dört yılda 10 basamak kötüleşmiş Türkiye’de İller Arası Rekabet Endeksi’nde, Yenilikçilik Endeksi’nde de 5 basamak kötüleşmiş. Şimdi, bütün bu çerçeveyi düşündüğümüzde amacımız tabii ki memleketimizin her yeri iyi olsun, güzel olsun ancak seçim bölgemiz olması hasebiyle de Samsun’la ilgili olarak böyle bir kaygımız var.

Netice itibarıyla, tekrar başa dönecek olursak, tabii ticaret açısından önemli. Etrafındaki bütün illerin bir merkezi hâline gelmiş burayı öldürmenin, kimliksizleştirmenin, ruhsuz bir hâle getirmenin, Samsun ticaretini bu anlamda sıkıntıya sokmanın bir faydası yok. Zaten, yani, tabii şehircilikle burası… Bu yapılan şehircilik değil de…

Şimdi ikinci söyleyeceğim şey, ticaret ile sanayi arasında bir denge kurmak gerekiyor. Yani, tabii hep sadece sanayi, ticaret olsun, şehirciliği ihmal edelim falan demiyorum.

Şimdi, Samsun şehir merkezine çevre ilçelerden ve illerden dolmuş, minibüs, hiçbir şey giremiyor, bu da Samsun ticaretini ciddi bir şekilde engelliyor. Yani, burada çok uzakta duruyor, Samsun’un bir ilçesinden Samsun’daki Eğitim ve Araştırma Hastanesine gitmek için 3 vesait değiştirmeniz gerekiyor, böyle bir şey olabilir mi?

Şimdi, bunları yaparsanız tabii Samsun ticareti geriler, Samsun ticareti kötüleşir. Samsun’un zaten sanayisi yok, turizm potansiyeli sınırlı. Dolayısıyla, ticaret Samsun açısından önemlidir. Ticareti kötüleştirici bu tür hususlardan da kaçınılması gerekir diye düşünüyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Usta.

Sayın milletvekilleri, birleşime yirmi dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.57

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 20.18

BAŞKAN: Başkan Vekili Yaşar TÜZÜN

KÂTİP ÜYELER: Vecdi GÜNDOĞDU (Kırklareli), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 57’nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

510 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

1’inci madde üzerinde gruplar adına sıradaki konuşma Halkların Demokratik Partisi Grubu adına İzmir Milletvekilimiz Sayın Ertuğrul Kürkcü’ye aittir.

Buyurun Sayın Kürkcü. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; bu uluslararası anlaşmalar bağlamında ben özellikle Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği Arasında Ev Sahibi Ülke Anlaşması ile Anlaşmada Değişiklik Yapılmasına İlişkin Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu üzerine partimizin görüşlerini ifade etmek istiyorum.

Her şeyden önce şunu söylemeliyim: Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliğinin Türkiye’deki faaliyet alanını, etkinlik miktarını ve ilgilendiği meselelerin sayısını ve hacmini genişleten böyle bir anlaşmanın olması iyidir, bunu onaylıyoruz çünkü hakikaten başa çıkılması gereken mesele miktarı her yıl daha fazla artıyor ve daha da karmaşıklaşıyor. Ancak bu açıdan Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliğinin kendi başına yapacağı işlerin bir sınırı var. Çünkü özellikle Suriye iç savaşı sonrasında Türkiye’nin de müdahaleleri, sürece aktif olarak taraf olması, göçü kimi zaman özendirmesi, kimi zaman mülteci topluluklarının manipülasyonu yoluyla kimi etkiler elde edebileceği zannıyla geliştirdiği bu göç karşısında şu an Hükûmet ve devlet ne yapacağını tam olarak bilemez durumda yani kendi dış politikasının açmazlarıyla bir iç mesele olarak yüz yüze.

Türkiye’de 3 milyonu aşkın mülteci olduğunu biliyoruz fakat bunlara biz “mülteci” diyoruz, Türkiye Cumhuriyeti yasaları bunlara “mülteci” demeye elvermiyor. Bizim elimizde iki yasa var; birincisi, 1930’larda çıkarılmış olan İskân Yasası. Bu İskân Yasası esasen Türkiye’ye yalnızca Türk soyluların gelişine kapıyı açıyor, onlara eşit yurttaşlık hakkı tanıyor. İkincisi de 1951’de imzalanan Cenevre Sözleşmesi dolayısıyla Avrupa’dan gelen göçler ve bunlara tanınan eşit yurttaşlık statüsü. Şu an Türkiye’deki yeni dalgayla gelen 3-3,5 milyon insan geçici koruma statüsü altında ve misafirler. Aslında mevzuat gereğince bir üçüncü ülkeye de gitmeleri gerekiyor, burada ebediyen kalamazlar. Ya yasalar değişecek ya onlar gidecekler. O yüzden zaten şimdi Afrin’e hücum sırasında sık sık bu hücumun bir özendiricisi olarak “Suriyelileri memleketine götüreceğiz.” deniyor ama o Suriyeliler Afrin’den gelmediler; onlar Rakka’dan, İdlib’den, başka yerlerden geldiler ve Afrin onların yeri değil. Onlar zeytinci değiller; onlar tarımcılar, tüccarlar, öğrenciler, orada bir işleri yok, oraya yerleşemezler. Bu bile ne bu harekâtı mazur gösterebilir ne de bu göçe bir çare olabilir.

Şu an Türkiye’nin özellikle beş şehrinde -Gaziantep, Kilis, Hatay, Urfa, Mardin- demografi neredeyse çok büyük ölçüde, bazı yerlerde tamamen, bazı ilçelerde çok büyük ölçüde, bazı illerde de önemli ölçüde değişti. Türkiye’de yeni bir durum var. Bu yeni durumla başa çıkabilmek bakımından yapılacak işler listesi, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliğiyle ortak çalışmayla halledilemeyecek kadar karmaşık.

Milyonlarca çocuk var, milyonlarca kadın var. Kadınlar ve çocuklar bu göç sürecinden en kötü biçimde etkilenenler. Türkiye, dışarıya söz söyleme sırası geldiğinde, kısmen de haklı olarak “Biz bu insanlara bakıyoruz, ceremesini çekiyoruz, dolayısıyla bizim daha çok söylemeye hakkımız, serzenişte bulunmaya hakkımız var.” diyor ama sonuç olarak Türkiye’de bu insanlar asude bir hayat yaşamıyorlar. Şu an 1 milyona yakın çocuktan 600 bini okul yüzü görmemiş durumda. Yükseköğrenim çağına gelmiş olanlar üniversiteye giremezler çünkü dil bilmezler. Kadınlar son derece mağduriyet altındalar, çalışamazlar; kendilerine tanınan en önemli imkân, gizli kapaklı bir ikinci eş olma imkânı. Bunun dışında, eve gelmeyen ekmeği pişirmekle yükümlü binlerce, yüz binlerce kadın var. Büyük şehirlerin sokaklarında mendil satan çocukları hepiniz görüyorsunuz, yaşıyorsunuz bunları. Bunlar asude hayat değil. Yüzde 10’u kamplardadır bu insanların. “Kamplardaki hayat mı, büyük şehrin sokaklarındaki hayat mı?” diye sorsanız, hangisinin iyi olacağına ne bunu yaşayanlar ne onlara dışarıdan bakanlar bir şey diyebilir. Ne orada bir kuru ekmeğe bir çadırda talim etmek ne de hayatını aramak için dilini bilmediği, kendisine dost olmayan bir büyük şehir cangılında ekmek parası peşinde çocuk yaşında koşturmak.

Bütün bu trajediyle başa çıkabilmek bakımından belki de bize şunu düşünme fırsatı vermelidir: Birincisi, mülteci statüsünü tanımak, böylelikle onlara eşit yurttaşlık hakkı dolayısıyla eşit yükümlülükler veren adil bir yönetim sağlamak. Bu olabilir mi? Bence bunu düşünmemiz lazım. Samimiyetle bir öz eleştiri borcumuz da olabilir: “Evet, biz böyle söylüyoruz ama biz de genel ilkeleri tekrar etmenin dışında bunun için yerel yönetimlerimizde, kendi etkin olduğumuz çevrelerde etkin bir model ortaya koymayı başaramadık. Ama biz bir partiyiz, biz bir yoksullar hareketiyiz, bizim imkânlarımız sınırlı ancak gönlümüzü yeterince zengin kılıp kılmadığımızdan söz edebiliriz ama devlet zengin, devletin elinde sonsuz sayıda imkân var ve bu imkânlar içerisinden bu insanlara bakacağız.” Çağırmak kolaydı, geri göndermek kolay değil. Beş yıl içerisinde 5 yaşındaki çocuklar 10 yaşında oldular, 10 yaşındaki çocuklar 15 yaşında oldular, 15 yaşındaki çocuklar 20 yaşında oldular. Şimdi, bu insanlar artık hayatlarının en önemli beş yılını geçirdikleri ülkeden kendi doğdukları yere bile gidemezler. Nasıl Türkiye’den Almanya’ya gidenler her yıl dönecekler, hiçbir yıl dönemezler, işte onlar da dönemeyecekler. O zaman, onlara hem mültecilik hakkını tanımak hem de bunun peşi sıra eşit yurttaşlık hakkını tanımak hem de eşit ve adil bir biçimde bu yurttaşlara davranmak lazım.

Ben İzmir’de siyasi çalışma yapıyorum. İzmir’in bütün sanayi sitelerine gittiğimde üç kategoriden insan görüyorum. Birinci kategoride ustalar var, ikinci kategoride yerli çıraklar var Türk ya da Kürt, üçüncü kategoride hiç kimsenin görmediği yerlerde, merdiven altlarında çalışan 13-15 yaş arasında kapkara çocuklar var. Bütün işi onlar yapıyor. Şimdi, Türkiye’nin en alt sınıfını bu göçmen işçiler oluşturuyor. Bunların hakkını teslim edebilmek, önce hukuklarını teslim etmekle ilgili. O nedenle, ben övünmek yerine bu kadar çok… “Biz onları aldık.” Ama siz onları almayı istemiştiniz Suriye’de nüfuz sahibi olmak için; sonuçta, nüfus sahibi oldunuz. Şimdi, bu nüfusa bakmak, bu nüfusu geçindirmek zorundayız, zorundasınız. Bu, işte, var olanların ekmeğini elinden alıyor vesaire. Ha doğarak nüfus artmış ha göç yoluyla artmış; önemli olan, burada yaşayan herkesin bizimle eşit haklara sahip olarak yaşaması.

Şuna da değinip bitireyim: Avrupa Birliğiyle yapılan bu göç anlaşmasının bence ahlaki ve insani olarak son derece yüz kızartıcı bir yanı var. Biz, Almanya’ya okumuş Suriyeli göçmeni veriyoruz ve onların çöp addettiği okumamış olanı geri alıyoruz. Bunun karşılığında da 3 milyar dolar pazarlığı yapıyoruz. Şimdi, bu okumuş ve okumamış Suriyelileri mademki kendi dış siyasetiniz dolayısıyla Türkiye’ye çağırdınız, davet ettiniz, o zaman bu ceremeyi çekeceğiz, ekmeği paylaşacağız. Almanlar ekmeğini paylaşıyor paylaşmıyor tartışması bahsi diğer, uymasaydınız Almanlara, almasaydınız başınıza nüfusu; aldınız, çaresini bulacaksınız.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kürkcü.

Sayın milletvekilleri, 1’inci madde üzerinde konuşmalar tamamlanmıştır.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 1’inci madde kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – 2’nci madde üzerinde, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Garo Paylan, İstanbul Milletvekilimiz.

Sayın Paylan, buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA GARO PAYLAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bütün devletlerin muktedirleri tarihlerinin belli dönemlerinde vatandaşlarına yalanlar söylerler. Bütün devletlerin muktedirleri tarihlerinin belli dönemlerinde suçlar, günahlar, cinayetler işlemiştir. Bütün devletlerin muktedirleri yine tarihlerinin belli dönemlerinde hırsızlıklar yapmışlardır. Eğer ki bu muktedirleri denetleyen kurumlar, kuruluşlar varsa bu suçlar, günahlar, hırsızlıklar, yalanlar ortaya çıkarılır. Yoksa o muktedirler suç işlemeye devam ederler.

Arkadaşlar, bu muktedirlerin suçunu, günahını ortaya çıkaracak birinci kurum parlamentolardır. Eğer ki parlamentolar muktedirin dediğini yalnızca dinliyorsa ve ona karşı herhangi bir şüphe duymuyorsa o muktedir sorgulanmaz, denetlenemez. Bizim görevimiz onu denetlemek.

İkinci güç medyadır, basındır denetleyecek. Eğer bugünlerde olduğu gibi yalnızca medya, basın savaş tamtamları çalıyorsa o muktedir denetlenemez. Ve tabii ki, sivil toplumdur, vatandaşlardır denetleyecek.

Bakın, hakikati hepimiz aramamız lazım arkadaşlar, devam etmemiz lazım. Afrin’le ilgili bir operasyon kararı alındı. Afrin, Suriye'deki iç savaşın yangınından kendini vareste tutan ender bölgelerden birisi ve iç savaş günleri başlarken 300 bin olan nüfusu sonra, çoğulcu bir yapı da korunduğu için pek çok göç alarak 700-800 bine kadar çıkmış bir bölge. Ve Afrin’den Türkiye'ye, bakın, tek bir çakıl taşı dahi atılmadı. Daha iki buçuk yıl önceye kadar da bölgeden PYD eş başkanları Salih Müslim ve Asya Abdullah, Türkiye'ye gelip birlikte pek çok noktada istişareler yapıp operasyonlar yaptılar, Süleyman Şah Türbesi operasyonları yapıldı.

Değerli arkadaşlar, bakın, yakın zamana kadar şöyle bir şey oluşturuldu, muktedir bunu söyledi, saray bunu söyledi, dedi ki: “Afrin, bizim için büyük bir tehdit ve oradan bazı provokasyonlar söz konusu.” Ve dedikten sonra bir anda bir baktık füzeler gelmeye başladı tam operasyon hazırlıkları yapılırken.

Değerli arkadaşlar, o füzelerle ilgili, o provokasyonlarla ilgili dedik ki: “Gelin bunları araştıralım, kim atmış, ne yapmış.” PYD oradan açıklama yapıyor “Benim, yerleşim yerlerine karşı herhangi bir saldırım olmadı.” diye ve bugünlerde bakın, bazı videolar çıkıyor -hani hakikati bulalım diye söylüyorum- Türkiye’nin sınırlarının içinden atıldığına dair videolar çıkıyor, Türkiye vatandaşları çekmiş bunu, diyor ki: “Arkadaş, bak bu köyden atılıyor, bu köy Türkiye’nin içinde, bak Reyhanlı’yı vuruyor o füzeler.” PYD diyor ki: “Benim elimdeki füzelerin menzili 10 kilometre.” Bakın, Kilis, Afrin sınırına 50 kilometre mesafede ve ne hikmetse tam da Kilis’teki camiyi vuruyor o füzeler ve Türkiye toplumu, Afrin Operasyonu’na yol veriyor. Değerli arkadaşlar, bütün bunları sorgulamamız gerektiği için söylüyorum, hakikati bulmamız gerektiği için söylüyorum.

Bakın, hani dedim ya pek çok devlet, tarihinde yalanlar söylemiştir, bizim devletimiz de tarihinde yalanlar söyledi bazı operasyonları meşru göstermek için. Devlet içinde pek çok güç vardır, bakın, yakın dönemdeki darbe dinamiğinde mesela. O Ceylânpınar’da iki polisimiz öldürüldü ya o gün istihbarat, eski Başbakana “PKK yaptı.” diye söyledi ya ve barış süreci berhava edildi ya; o operasyonun, iki polisimizi öldürmenin bütün faillerinin darbeci olduğu ortaya çıktı. Sur ve diğer yerleşim yerlerindeki bütün operasyonları yapan komutanların darbeci olduğu ortaya çıktı. Ankara Gar ve Suruçların bütün yolunu verenlerin darbeci olduğu ortaya çıktı ama biz tarihimizden ders çıkaramadık, bütün bu hatalarımızla yüzleşemedik, bir darbe dinamiği tetiklendi, darbeyle karşılaştığımız hâlde bununla yüzleşemedik.

Bakın, yalnızca yakın tarihimizden değil, geçmişten de örnekler verebilirim. Birkaç örnek vereyim size: 6-7 Eylül 1955’te bir pogrom oldu biliyorsunuz, Ermenilerin, Rumların iş yerleri yağmalandı ve bunu tetiklemek için de… Bakın, o dönemin Özel Harp Dairesi Başkanı Sabri Yirmibeşoğlu ne diyor? Dikkatle dinleyin lütfen, aynen şöyle diyor Sabri Yirmibeşoğlu: “6-7 Eylül de bir Özel Harp işiydi, amacına da ulaştı. Muhteşem bir örgütlenme değil miydi?” Bakın, “Atatürk’ün evini bombaladık ve sonra bindirilmiş kıtalarla gereken operasyonu yaptık.” diyor, 6-7 Eylül 1955’i tetiklemek için.

O günlerde çıkan manşetler neydi? İşte, “Atatürk’ün evi bombalandı ve Rumlar, Ermeniler bunu hak etmişti.” Devletimiz, maalesef, Özel Harp Dairesi bunu yaptı, bir operasyonu meşru göstermek için yaptı.

Bakın, emekli Orgeneral Sabri Yirmibeşoğlu devam ediyor röportajında, 1964’te Kıbrıs’ta Bayraktar Camisi’ni aynı ekibin yaktırdığını söylüyor, Özel Harp Dairesi Başkanı. Kıbrıs’ta operasyonu meşru göstermek için, Kıbrıs’ta halkları birbirine düşürmek için bir camiyi yaktırdığını söylüyor Özel Harp Dairesi Başkanı. Ve bakın, aynen şöyle söylüyor: “Eğer bir yerde halkın galeyana gelmesini istiyorsanız, bir mukavemet hareketi göstermesini arzu ederseniz, siz, sizin saygın değerlerinize düşmanın saldırdığını gösterirsiniz.”

Hatırlıyor musunuz Kilis’teki camiyi? “Özel Harpte kuraldır, halkın desteğini almak için düşman yapmış gibi kutsallarınıza sabotajlar yapılır. Bir cami yakılır.” diyor. “Kıbrıs’ta camiyi yaktık biz.” diyor. “Cami yakılır mesela.” diyebiliyor Özel Harp Dairesi Başkanı, bakın.

Değerli arkadaşlar, Mart 2014’te bir güvenlik toplantısı yapıldı, müstafi Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun da katıldığı ve oradaki tutanaklar basına yansıdı ve yalanlanmadı.

Bakın, aynen şöyledir Mart 2014’teki güvenlik toplantısı: MİT Müsteşarı Hakan Fidan söz alıyor. Yani bir operasyon yapılması lazım. Aynen şunu söylüyor: “Gerekirse Suriye’ye 4 adam gönderirim, Türkiye'ye 8 tane füze attırırım, savaş gerekçesi üretirim, hatta gerekirse Süleyman Şah Türbesi’ne saldırtırım.” Bakın, Hakan Fidan. Bu ifade yalanlanmadı arkadaşlar.

Şimdi, biz, Parlamento olarak, ülkenin gazetecileri olarak, sivil toplumu, vatandaşları olarak bütün bunları sorgulamayacak mıyız? Bir müktesebatımız var, böyle suçlarla, günahlarla bezenmiş bir müktesebatımız var. Ve biz, bakın, defalarca birbirimize düşürüldük ama bundan kimler nemalandı? Birinci Dünya Savaşı günlerine dönelim. Alman, Fransız ve İngiliz emperyalizmi nemalandı arkadaşlar Birinci Dünya Savaşı yıllarında. O günlerde 2 adam vardı: Talat Paşa ve Enver Paşa. Kendi ulvi hedefleri doğrultusunda her yolu mübah gördüler, hukuk dışına çıktılar, Alman emperyalizmiyle birlikte yürüdüler ve yürürken de pek çok suça, günaha bulaştılar ve ülkemizi, Osmanlı’yı paramparça ettiler. Başta Ermeni halkı olmak üzere bütün halkların felaketini hazırladılar, arkadaşlar ve Sykes-Picot gerçekleşti, İngiliz ve Fransız emperyalizmi hedeflerine ulaştı ve bizler felaketi yaşadık.

Değerli arkadaşlar, bugün Türkiye, Afrin’e operasyon yapıyor. Kim var orada? Ruslar var, Amerikalılar var ve o iki emperyal gücün büyük hesapları dâhilinde Türkler, Kürtler, Araplar birbirleriyle boğazlaşıyorlar arkadaşlar ve bizler demokratik bir ülkenin Parlamentosu olarak bunları sorgulamıyoruz; Afrin’deki gerçekliği sorgulamıyoruz, devletimizin geçmişte yaptığı, onlarca kez yaptığı provokasyonları sorgulamıyoruz. Ama şunu unutmayın: Cezasız kalan bütün suçlar tekrarlar arkadaşlar ve eğer ki biz de yaptığımız hatalarla yüzleşemezsek aynı hataları yapmaya devam ederiz.

Bu açıdan ben hepimizi Afrin Operasyonu’nu sorgulamaya, başımıza emperyal güçlerin örmeye çalıştığı çoraplara karşı uyanık olmaya çağırıyorum arkadaşlar. Hepimiz sorumluyuz, tarihe karşı sorumluyuz, insanlarımıza karşı sorumluyuz. Bir daha yıkım yaşamamak içi hepimiz sorumluluk almalıyız. Aksi takdirde, hiç unutmayın, İran, Rusya ve Esad sistemiyle hemhâl olan bir düzen mutlaka duvara çarpar. Bizler halklar olarak birbirimize sarılmalıyız ve bu girdaptan çıkmalıyız.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Paylan.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Başkanım, buyurun.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – İzniniz olursa kısa bir açıklama için söz talep ediyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bostancı.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

33.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, İstanbul Milletvekili Garo Paylan’ın görüşülmekte olan 510 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sayın Paylan’ın “Emperyal oyunlara alet olmayalım, hakikatleri arayalım…” Bunlar güzel sözler muhakkak ancak bu güzel sözleri ifade ederken bir gözü alabildiğine açarken diğerini kapamak çok doğru bir tavır olmasa gerek.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Naci Bey, bir kere de onu demeyin Allah aşkına ya.

GARO PAYLAN (İstanbul) – Ya Naci Bey, yapmayın.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Önce tarihten bahsedeyim. Daha Enver’ler, Cemal’ler yokken Hınçak ve Taşnak komitaları 1890’da kuruldu.

GARO PAYLAN (İstanbul) – Komita değil, siyasi parti onlar.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Yani Sayın Paylan bunları bilir tabii, bu komitalar kurulduğunda neler yaptıklarını, hangi yöntemleri kullandıklarını. Kastım bir tartışma açmak değil ama hakikati arıyoruz ya hep beraber, o bakımdan bir hakikate atıf yapmak için ifade ediyorum.

Diğer taraftan, o füzelerin Türkiye’den atıldığı iddiası… Kirli bir sosyal medya var ve Türkiye, Afrin’e operasyon yaptığında…

GARO PAYLAN (İstanbul) – Araştıralım Naci Bey.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – …bu sosyal medya üzerinden kirli birtakım haberler, resimler, fotoğraflar, bunlar marifetiyle dünya kamuoyuna farklı bir mesaj veriliyor. Esasen…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bostancı.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Bütün medyayı ele geçirdiniz, sosyal medya da bize kalsın Naci Bey.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Hayır, sosyal medya size kalsın Ertuğrul Bey de…

GARO PAYLAN (İstanbul) – Size de kalsın.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Yalnız, sosyal medyayı siz acaba hakikati aramak için kullanabileceğiniz bir medya olarak kullanabilir misiniz, öyle bir mecra yapabilir misiniz? Bu mümkün mü? Öyle bir şey söz konusu değil.

GARO PAYLAN (İstanbul) – Hakikati biz bulalım.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Benim hesaplarımı izleyin Naci Bey, hakikatlerle yüzleşin.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – “Hep beraber bulalım, bunu reddetmeyin.” diyor yani işte.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Afrin’den bu taraflara füze atmak için kendilerince çok haklı gerekçeleri var. Halkın rahatsız olup iktidar üzerinde baskı yaparak operasyona mani olunması yani bir mantığı da var.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bostancı.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

4.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Çin Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Karşılıklı Kültür Merkezlerinin Kurulması Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/865) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 510) (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Eskişehir Milletvekilimiz Sayın Cemal Okan Yüksel’e aittir söz sırası.

Buyurun Sayın Yüksel. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

CHP GRUBU ADINA CEMAL OKAN YÜKSEL (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, herhâlde bu uzun çalışma gününün son konuşmacısıyım. Uluslararası bir sözleşme üzerine söz aldım ama samimi duygularımı paylaşacağım. O yüzden sabrınızı ve anlayışınızı talep ediyorum.

Herkesin bildiği ve her fırsatta dile getirdiği gibi, çatısı altında olduğumuz Gazi Meclis, vatan topraklarının büyük bölümü düşman çizmeleriyle çiğneniyorken bile açık ve faaldi. Ne dedelerimiz varmış. Onlarla ne kadar övünsek az; övünüyoruz. Görünüşe göre, dedelerimizin dedeleriyle de övünüyoruz, onların dedeleriyle de çünkü bize övünülecek miraslar bırakmışlar. Hepsine müteşekkiriz, her fırsatta bunu dile getiriyoruz. Bize çok anlamlı ve çok değerli miraslar bıraktılar her biri ama biz tez zamanda onca mirası yere savurduk. Torunlarımız bize “Onca mirası ne yaptınız?” diye sorduğunda verecek cevabımız olmayacak. “Millî Mücadele zamanında dahi açık ve faal olan bir Meclisi, bir darbe teşebbüsünü bahane edip askıya almışlar, mâni olamamışsınız.” diye bize sorduklarında onlara verecek cevabımız olmayacak.

Bunu CHP’li bir vekil olarak söylüyorum ama sadece CHP’li vekiller için hayıflanıyor değilim. Burada çok sayıda AKP’li vekil arkadaş da bulunuyor. Onlara kızıyordum, içerliyordum önceleri ama artık kızamıyorum bile, sadece acıyorum. Muhalefeti hiçe sayan, Meclisi çalıştırmayan mevcut iktidar, kendi vekillerini bile dikkate almıyor, onlara bile güvenmiyor. Onlar kendi seçim bölgelerine, memleketlerine gittiklerinde sanki iktidar sahibiymişler gibi itibar görüyorlar ama burada, bu çatı altında hiçbirimizin bir diğerinden farkı yok. Bizim bir mazeretimiz var, muhalefetiz malum ama AKP’li vekillerin bir mazereti de yok, acıklı durumdalar.

KEMALETTİN YILMAZTEKİN (Şanlıurfa) – Bu kafayla iktidar olamazsınız.

CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla) – Elbette, sadece AKP’li vekiller değil acıklı durumda olanlar, kırmızı plakalı araçlarıyla sanki bir iş yapıyormuş gibi, bir işe yarıyormuş gibi, Ankara trafiğini altüst eden bakanlar, Sayın Başbakan, onlar daha da acıklı bir hâlde. Kâğıtlar geliyor, imzalanıyor, gidiyor ama kimin, neyi imzalayacağı başka bir yerde belirleniyor. Kâğıtlar bakanlık dışında hazırlanıp uygun yerlere servis ediliyor. Yani sadece Meclis değil çalıştırılmayan, Hükûmet de çalıştırılmıyor, Hükûmet de acıklı hâlde.

Eh, sonuç olarak, memleket topyekûn olarak acıklı hâlde, yolunda giden bir şey yok ama vekiller sanki vekilmiş, Başbakan sanki Başbakanmış, bakanlar da sanki bakanmış gibi yapıyorlar. Hep birlikte de memlekette sanki işler yolundaymış gibi. Madem işler yolunda, neden olağanüstü hâl var? Neden memleketi KHK’lerle yönetiyorsunuz? Memleket ancak olağanüstü hâlle, kanun hükmünde kararnamelerle yönetilebilecek hâldeyse bu kostaklanma hâli neden?

Gençlerin memleket için sıklıkla kullandığı bir cümle var, diyorlar ki: “Aslında vatandaşı olmasan eğlenceli bir ülke.” Kimsenin kendilerine bir şey sormadığı, yukarıdan “Şurada parmak kaldıracaksınız, şurada reddedeceksiniz.” diye direktifle çalışan arkadaşlar, seçim bölgelerinde, memleketlerinde sanki o memleketin en akıllısıymış gibi, sanki iktidar sahibiymiş gibi muamele görüyorlar. Her birimizin şuradaki hâlini biliyoruz. Oradaki tavırlarınıza bakıp şu çatı altındaki hâlinizi görünce gülmemek, eğlenmemek elde değil. Kontrastın böylesini değme komedi yazarı bile yazamaz. Ama işte kahkahayla gülünecek bu hâl, memlekette iktidar partisinin bir Meclis grubunun olmadığını gösteriyor. İnsanın gülme isteği anında ortadan kalkıyor. Koskoca bakanlık binalarının, koskoca ve şatafatlı makam odalarında oturan bakanlarımızın, kırmızı plakalı araçlarına binerken sergiledikleri heybet, eminim, dosta güven, düşmana dehşet veriyordur. Ama, herhangi birinin kendi fikri olamayacağını, bir yerde hazırlanıp gelmiş KHK’lere riayet etmekten başka hiçbir seçim şansının olmadığını bilince o heybet birden çok gülünç oluyor.

Erdoğan grup toplantısında konuşurken en görünür yerde olmak için birbirlerini yerken zaten o heybetten hiç de eser göremiyoruz. Gülmeye hasret kaldığımız Türkiye’de malum görüntülere bakınca insanın içinden şöyle doyasıya bir kahkaha atmak geliyor. Ama, işte memleketin gülünç olan bakanları… Memleketin bakanları bu kadar gülünç olunca memleketin bu kadar acıklı hâlde olmasında şaşılacak bir şey yok. Gençler haklı, eğer başka bir ülkede olsa bütün bu olanlar, bu kadar çok sayıda bu kadar etkisiz eleman bu kadar önemli insanlarmış gibi salınsa dinlenip dinlenip gülersin. Ama kendi başına en son ne zaman bir karar verdiğini unutmuş olan bu kadar insan, kendini pohpohlayan dostlarının yanında “Her şey benden sorulur.” edasıyla çalım satarken gülmeyecek de ne yapacaksınız?

Yukarıdan korku pompalanıyor, herkes korkutuluyor, en çok da siz korkuyorsunuz, size de yazık. Aşağıda, biz fanilerin dünyasında her yerde sadece nefret ve öfke var, sadece nefret ve öfke. Ne çok nefretiniz, ne çok öfkeniz varmış. Sizin yerinize sizin bütün işlerinizi bilabedel, gönüllü olarak üstlenen sevgili patronunuzun ne dinmez öfkesi ne dindirilemez nefreti varmış, insan ona da acıyor.

Polonyalı yazar Kosinski’yi bilirsiniz. Annesi ve babası, o daha bebekken Naziler tarafından alınıp götürülmüş, bir daha da anasını babasını görmemiş. Yıllar sonra ünlü bir yazar olduğunda gazetecinin biri sormuş: “Naziler hakkında ne düşünüyorsun?” “Mutsuz insan olmalılardı.” demiş Kosinski, “Mutlu olsalardı bu kadar zulmü niye reva görsünler?”

Sizlere Kosinski’nin Nazilere baktığı gözlerle bakmak lazım. Eğer içinizde zerre kadar merhamet, zerre kadar sevgi, zerre kadar insanlık olsaydı bütün bunları yapamaz, bu olup bitene göz yummazdınız. Eh, içinde zerre kadar merhamet, adalet, sevgi olmamak da zor iş herhâlde.

Aslında söyleyecek çok şey, hazırladığım çok laf vardı ama görüyorum ki sevgili vekillerin sabrı tükendi, ciddi bir uğultu var, dinlemiyorlar, o yüzden ben ne kendimi yorayım ne de sizi yorayım. Herkese iyi akşamlar diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yüksel.

Sayın milletvekilleri, 2’nci madde üzerinde konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi 2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 2’nci madde kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – 3’üncü madde üzerinde söz isteyen? Yok.

3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 3’üncü madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oylama için üç dakika süre vereceğim. Bu süre içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen sisteme giremeyen üyelerin oy pusulalarını oylama için verilen süre içinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar varsa hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını yine oylama için verilen süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Çin Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Karşılıklı Kültür Merkezlerinin Kurulması Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:

“Kullanılan oy sayısı                          :           208

Kabul                                                  :           193

Ret                                                      :             15   (x)

                  Kâtip Üye                                                       Kâtip Üye

                      Vecdi Gündoğdu                                             Bayram Özçelik

                            Kırklareli                                                         Burdur”

Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Sayın milletvekilleri, 5’inci sırada yer alan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği Arasında Ev Sahibi Ülke Anlaşması ile Anlaşmada Değişiklik Yapılmasına İlişkin Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

5.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği Arasında Ev Sahibi Ülke Anlaşması ile Anlaşmada Değişiklik Yapılmasına İlişkin Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/787) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 461) (xx)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

Komisyon Raporu 461 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen? Yok.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE BİRLEŞMİŞ MİLLETLER MÜLTECİLER YÜKSEK KOMİSERLİĞİ ARASINDA EV SAHİBİ ÜLKE ANLAŞMASI İLE ANLAŞMADA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA İLİŞKİN NOTALARIN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) 1 Eylül 2016 tarihinde Ankara’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği Arasında Ev Sahibi Ülke Anlaşması” ile Anlaşmada değişiklik yapılmasına ilişkin Notaların onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – 1’inci madde üzerinde söz isteyen? Yok.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 1’inci madde kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – 2’nci madde üzerinde söz isteyen? Yok.

2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 2’nci madde kabul edilmiştir.

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – 3’üncü madde üzerinde söz isteyen? Yok.

3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 3’üncü madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oylama için bir dakika süre vereceğim. Bu süre içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin oy pusulalarını oylama için verilen süre içinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin adı ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını yine oylama için verilen süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği Arasında Ev Sahibi Ülke Anlaşması ile Anlaşmada Değişiklik Yapılmasına İlişkin Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:

“Kullanılan oy sayısı                          :           209

Kabul                                                  :           194

Ret                                                      :             15   (x)

                  Kâtip Üye                                                       Kâtip Üye

                      Vecdi Gündoğdu                                             Bayram Özçelik

                            Kırklareli                                                         Burdur”

Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. Hayırlı olmasını temenni ederim.

Sayın milletvekilleri, 6’ncı sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler Arasında Afet ve Acil Durum Halinde Yardım Sevkiyatının ve Yardım Personeline Ait Eşyanın İthalat, İhracat ve Transitini Hızlandırmaya Yönelik Önlemlerin Alınmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

6.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler Arasında Afet ve Acil Durum Halinde Yardım Sevkiyatının ve Yardım Personeline Ait Eşyanın İthalat, İhracat ve Transitini Hızlandırmaya Yönelik Önlemlerin Alınmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/764) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 460) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

Komisyon Raporu 460 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen? Yok.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE BİRLEŞMİŞ MİLLETLER ARASINDA AFET VE ACİL DURUM HALİNDE YARDIM SEVKİYATININ VE YARDIM PERSONELİNE AİT EŞYANIN İTHALAT, İHRACAT VE TRANSİTİNİ HIZLANDIRMAYA YÖNELİK ÖNLEMLERİN ALINMASINA İLİŞKİN ANLAŞMANIN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) 7 Haziran 2016 tarihinde Ankara’da imzalanan ‘‘Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler Arasında Afet ve Acil Durum Halinde Yardım Sevkiyatının ve Yardım Personeline Ait Eşyanın İthalat, İhracat ve Transitini Hızlandırmaya Yönelik Önlemlerin Alınmasına İlişkin Anlaşma”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – 1’inci madde üzerinde söz isteyen? Yok.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 1’inci madde kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – 2’nci madde üzerinde söz isteyen? Yok.

2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 2’nci madde kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – 3’üncü madde üzerinde söz isteyen? Yok.

3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 3’üncü madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oylama için bir dakika süre vereceğim. Bu süre içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin oy pusulalarını oylama için verilen süre içinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını yine oylama için verilen süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler Arasında Afet ve Acil Durum Halinde Yardım Sevkiyatının ve Yardım Personeline Ait Eşyanın İthalat, İhracat ve Transitini Hızlandırmaya Yönelik Önlemlerin Alınmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:

“Kullanılan oy sayısı                          :           212

Kabul                                                  :           208

Ret                                                      :               2  

Çekimser                                            :               2   (x)

                  Kâtip Üye                                                       Kâtip Üye

                      Vecdi Gündoğdu                                             Bayram Özçelik

                            Kırklareli                                                         Burdur”

Bu sonuca göre tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. Hayırlı olmasını temenni ederim.

Sayın milletvekilleri, 7’nci sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Karadağ Hükümeti Arasında Gümrük Konularında Karşılıklı Yardım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

7.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Karadağ Hükümeti Arasında Gümrük Konularında Karşılıklı Yardım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/763) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S.Sayısı:465) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

Komisyon Raporu 465 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen? Yok.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE KARADAĞ HÜKÜMETİ ARASINDA GÜMRÜK KONULARINDA KARŞILIKLI YARDIM ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) 19 Eylül 2013 tarihinde Podgoritsa’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Karadağ Hükümeti Arasında Gümrük Konularında Karşılıklı Yardım Anlaşması”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – 1’inci madde üzerinde söz isteyen? Yok.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 1’inci madde kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – 2’nci madde üzerinde söz isteyen? Yok.

2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 2’nci madde kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – 3’üncü madde üzerinde söz isteyen? Yok.

3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 3’üncü madde kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oylama için bir dakika süre vereceğim. Bu süre içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin oy pusulalarını oylama için verilen süre içinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını yine oylama için verilen süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Karadağ Hükümeti Arasında Gümrük Konularında Karşılıklı Yardım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:

“Kullanılan oy sayısı                          :           208

Kabul                                                  :           205

Ret                                                      :               1  

Çekimser                                            :               1   (x)

                  Kâtip Üye                                                       Kâtip Üye

                      Vecdi Gündoğdu                                             Bayram Özçelik

                            Kırklareli                                                         Burdur”

Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. Hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Sayın milletvekilleri, 8’inci sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Çin Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşma ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

8.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Çin Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşma ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/691) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 361)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Sayın milletvekilleri, 9’uncu sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Katar Devleti Hükümeti Arasında Deniz Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

9.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Katar Devleti Hükümeti Arasında Deniz Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/729) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 477)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Sayın milletvekilleri, 10’uncu sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Tunus Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Güvenlik Alanında Eğitim İşbirliğine İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

10.- Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Tunus Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Güvenlik Alanında Eğitim İşbirliğine İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/445) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 108)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Sayın milletvekilleri, 11’inci sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Tunus Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Polis Eğitimi İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

11.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Tunus Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Polis Eğitimi İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/441) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 105)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Sayın milletvekilleri, 12’nci sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Lübnan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Tarımsal İşbirliği Konulu Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu ile Dışişleri Komisyonu Raporlarının görüşmelerine başlayacağız.

12.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Lübnan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Tarımsal İşbirliği Konulu Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/404) ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu ile Dışişleri Komisyonu Raporları (S. Sayısı: 150)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Sayın milletvekilleri, 13’üncü sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Gabon Cumhuriyeti Hükümeti Arasında İkili Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

13.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Gabon Cumhuriyeti Hükümeti Arasında İkili Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/685) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 379) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

Komisyon Raporu 379 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen? Yok.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ VE GABON CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA İKİLİ HAVA ULAŞTIRMA ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) 3 Eylül 2012 tarihinde İstanbul’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Gabon Cumhuriyeti Hükümeti Arasında İkili Hava Ulaştırma Anlaşması”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – 1’inci madde üzerinde söz isteyen? Yok.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 1’inci madde kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – 2’nci madde üzerinde söz isteyen? Yok.

2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 2’nci madde kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – 3’üncü madde üzerinde söz isteyen? Yok.

3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 3’üncü madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oylama için bir dakika süre vereceğim. Bu süre içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin oy pusulalarını oylama için verilen süre içinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını taşıyan oy pusulasını yine oylama için verilen süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Gabon Cumhuriyeti Hükümeti Arasında İkili Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın açık oylama sonucu:

“Kullanılan oy sayısı                          :           205

Kabul                                                  :           202

Ret                                                      :               3   (x)

                  Kâtip Üye                                                       Kâtip Üye

                      Vecdi Gündoğdu                                             Bayram Özçelik

                            Kırklareli                                                         Burdur”

Sayın milletvekilleri, tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. Hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Sayın milletvekilleri, 14’üncü sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Bosna-Hersek Bakanlar Kurulu Arasında Yolcu ve Eşyanın Karayoluyla Uluslararası Taşınmasına İlişkin Anlaşma ve Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyon Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.

14.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Bosna-Hersek Bakanlar Kurulu Arasında Yolcu ve Eşyanın Karayoluyla Uluslararası Taşınmasına İlişkin Anlaşma ve Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/705) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 382)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

VIII.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Yaşar Tüzün’ün, İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin konuşması

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, birleşimin başında Sayın Kerestecioğlu ismimi de anarak bir konuya değinmişti. Bu konuya ilişkin olarak bir açıklama yapma gerekliliği hasıl olmuştur.

Sayın milletvekilleri, kişisel olarak düşüncem: Seçilen bir kişinin görev süresi boyunca görevinden uzaklaştırılmasını veya görevinden düşürülmesini doğru bulmuyorum. Ancak Anayasa’ya, yasalara ve Meclis İçtüzüğü’ne uymak zorunda olduğumuzu bildirmek isterim. Konu bundan ibarettir.

Saygılarımla.

Sayın milletvekilleri, gündemimizde başka bir iş bulunmadığından, alınan karar gereğince, sözlü soru önergeleri ile kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 13 Şubat 2018 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Hepinize iyi hafta sonları diliyorum.

Kapanma Saati: 21.22



(x) 420 S. Sayılı Basmayazı 06/02/2018 tarihli 55’inci Birleşim Tutanağına eklidir.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(x) 511 S.Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(x) 695 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 24 Aralık 2017 tarihli ve 30280 sayılı Resmi Gazete 'de yayımlanan hâlidir.

(´) 513 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(x) 510 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(xx) 461 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(x) 460 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(x) 465 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(x) 379 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.