TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

56’ncı Birleşim

7 Şubat 2018 Çarşamba

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

 

İÇİNDEKİLER

 

 

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, adalet nöbetine ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Çorum Milletvekili Salim Uslu’nun, Şehit İskilipli Mehmet Atıf Hocanın idam edilişinin 92’nci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Mardin Milletvekili Ali Atalan’ın, Afrin’de yaşayan Ezidilerin durumuna ilişkin gündem dışı konuşması

 

III.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Mardin Milletvekili Ali Atalan’ın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın yerinden sarf ettiği bazı ifadeleri sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

2.- Millî Savunma Bakanı Nurettin Canikli’nin, Mardin Milletvekili Ali Atalan’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Hükûmete sataşması nedeniyle konuşması

3.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, Ankara Milletvekili Levent Gök’ün (3/1511) esas numaralı Başbakanlık Tezkeresi üzerinde şahsı adına yaptığı konuşması sırasında MHP Grup Başkanına ve Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması

4.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Ankara Milletvekili Levent Gök’ün (3/1511) esas numaralı Başbakanlık Tezkeresi üzerinde şahsı adına yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

5.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

6.- Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Konya Milletvekili Abdullah Ağralı’nın HDP grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

7.- Mardin Milletvekili Mithat Sancar’ın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın yaptığı açıklaması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

8.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Diyarbakır Milletvekili Sibel Yiğitalp’in görüşülmekte olan 689 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin tümü üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

9.- Diyarbakır Milletvekili Sibel Yiğitalp’in, Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

 

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, Millî Savunma Bakanı Nurettin Canikli’nin sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

2.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, Afrin harekâtının temel amacı ve hedefinin terör unsurları PKK/PYD olduğuna ilişkin açıklaması

3.- İstanbul Milletvekili Didem Engin’in, Hükûmeti kanser konusunda kapsamlı, önleyici ve erken teşhisi kolaylaştırıcı politikalar geliştirmeye ve kanser ilaçlarına erişim sorununu bir an evvel çözüme kavuşturmaya çağırdığına ilişkin açıklaması

4.- İstanbul Milletvekili Onursal Adıgüzel’in, AKP’nin tüm karşı çıkmalara rağmen Sinop İnceburun’a çevre ve doğa katili nükleer santral yapma ısrarını sürdürdüğüne ilişkin açıklaması

5.- Trabzon Milletvekili Salih Cora’nın, son günlerde özellikle Amerika ve Avrupa Birliği ülkelerinde ellerinde bölücü terör örgütlerinin paçavralarıyla gösteri yapan ve üzerinde Türk pasaportu taşıyan bu hainler için adli makamları göreve çağırdığına ilişkin açıklaması

6.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının geçici koruma altındaki sığınmacılara yönelik Eğitim ve Psikososyal Destek Projesi kapanış törenine ilişkin açıklaması

7.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, Mersin Şehir Hastanesini Mersin’e kazandırdığı için Cumhurbaşkanı ve Başbakana Mersinliler ve şahsı adına şükranlarını sunduğuna ilişkin açıklaması

8.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın, bugün İslam dünyasının Endülüs’ün yeni bir versiyonunu yaşadığına ama saldırının Haçlı artı siyonist saldırısı olduğuna ilişkin açıklaması

9.- Adana Milletvekili Zülfikar İnönü Tümer’in, Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde toplam kaç sözleşmesi askerî personel istihdam edildiğini ve sözleşmeli personelin Türk Silahlı Kuvvetleri kadrosuna alınmasına yönelik bir çalışma olup olmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

10.- Balıkesir Milletvekili Namık Havutça’nın, AKP’li belediye başkanlarının zorla istifa ettirilmek suretiyle inceleme ve soruşturmalardan muaf tutularak adaletten niye kaçırıldığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

11.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, asgari ücrette mutlaka yeni bir düzenlemeye gidilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

12.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, 3173 nitelik kodlu ön lisans muhasebe mezunlarının kadro sorununa ilişkin açıklaması

13.- Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksal’ın, Dinar Orman İşletme Müdürlüğünde 5 Şubat 2018 tarihinde ORKÖY’den yardım alacak 9 köyün sıralamasına ilişkin çekilen kuranın iptali ve yurttaşların İscehisar ilçesindeki TOKİ konutlarının vade uzatımına ilişkin dilekçelerinin işleme alınmamasıyla ilgili bir açıklama beklediğine ilişkin açıklaması

14.- Kayseri Milletvekili Sami Dedeoğlu’nun, güney sınırlarında terör devletinin kurulmasına asla müsaade etmeyip operasyonlara son terörist etkisiz hâle gelene kadar devam edileceğine ve tüm şehitlere Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

15.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek’in, Afrin harekâtında sonuna kadar gidileceğinden ve sonuca ulaşılacağından şüpheleri olmadığına ilişkin açıklaması

16.- Osmaniye Milletvekili Mücahit Durmuşoğlu’nun, tarihin Zeytin Dalı Harekâtı’nı ordumuzun yeni bir zaferi olarak altın harflerle, ülkemize yönelik saldırılara verilen sinsi destekleri de kara birer leke olarak yazacağına ve Mardin Milletvekili Orhan Miroğlu’na oğlunun vefatı nedeniyle başsağlığı dileğinde bulunduğuna ilişkin açıklaması

17.- İzmir Milletvekili Necip Kalkan’ın, 4 Şubat Dünya Kanser Günü’ne ilişkin açıklaması

18.- İstanbul Milletvekili Ali Şeker’in, nükleer santral yapmanın kabul edilebilir hiçbir tarafı olmadığına ilişkin açıklaması

19.- Kocaeli Milletvekili Radiye Sezer Katırcıoğlu’nun, Afrin’de başlayan, Menbic ve Fırat’ın doğusuna doğru devam etmesi beklenen operasyonun Türkiye için meşru bir müdafaa olduğuna ve son terörist bölgeden temizleninceye kadar devam edeceğine ilişkin açıklaması

20.- Ankara Milletvekili Şenal Sarıhan’ın, idam cezalarının yeniden getirilmesi konusundaki tartışmaların ve savunma hakkı ihlallerinin devam edip etmeyeceğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

21.- Giresun Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlu’nun, “Türkiye” adının bazı kurumlardan çıkarılmak istenmesine ilişkin açıklaması

22.- Zonguldak Milletvekili Şerafettin Turpcu’nun, 2014 yılında Soma ve Ermenek’te yaşanan facialar sonrası hayatını kaybeden madencilerin ailelerine tanınan hakların Zonguldak ve Türkiye’nin diğer illerindeki tüm madenci ailelerine tanınmasını talep ettiğine ilişkin açıklaması

23.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, 7 Şubat Kahramanmaraş’a “kahraman”lık unvanı verilmesinin 45’inci yıl dönümüne, Millî Eğitim Bakanlığının rehberlik sertifika kursu açma planına ve rehberlik hizmetlerinin liyakati ve eğitimi olmayan ucuz iş gücüyle yapılmasının son derece yanlış olacağına ilişkin açıklaması

24.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, Halkların Demokratik Partisine yönelik gözaltıların devam ettiğine, bunun partilerini fiilen kapatma planı olduğuna, 7 milletvekilinin milletvekilliğinin düşürüldüğüne ve işsizlik, kadın cinayetleri ve kadınlara yapılan ayrımcılık, çocuk istismarı gibi temel sorunların savaşla örtülmeye çalışıldığına ilişkin açıklaması

25.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Mardin Milletvekili Orhan Miroğlu’na oğlunun vefatı nedeniyle başsağlığı dileğinde bulunduğuna, milletvekillerinin hiç yargılanmadan cezaevlerinde tutulmasına karşı Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun kesin bir duruş sergilediğine, Sinop’ta nükleer santral yapımıyla ilgili bilgilendirme toplantısında yaşananlara ve haklı mücadelelerinde sonuna kadar Sinop halkının yanında yer alacaklarına ilişkin açıklaması

26.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Mardin Milletvekili Orhan Miroğlu’na oğlunun vefatı nedeniyle başsağlığı dileğinde bulunduğuna ve taziyelerini bildirenlere teşekkür ettiğine, 7 Şubat Kahramanmaraş’a “kahraman”lık unvanı verilmesinin 45’inci yıl dönümüne ve Zeytin Dalı Operasyonu’nun bir barış operasyonu olduğuna ilişkin açıklaması

27.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, Mardin Milletvekili Orhan Miroğlu’na oğlunun vefatı nedeniyle başsağlığı dileğinde bulunduğuna ilişkin açıklaması

28.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, Mardin Milletvekili Orhan Miroğlu’na oğlunun vefatı nedeniyle başsağlığı dileğinde bulunduğuna ilişkin açıklaması

29.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Akkuyu’da ve Sinop’ta nükleer santral projelerinden derhâl vazgeçilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

30.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Millî Savunma Bakanı Nurettin Canikli’nin (3/1511) esas numaralı Başbakanlık Tezkeresi üzerinde Hükûmet adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

31.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, Millî Savunma Bakanı Nurettin Canikli’nin (3/1511) esas numaralı Başbakanlık Tezkeresi üzerinde Hükûmet adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

32.- Millî Savunma Bakanı Nurettin Canikli’nin, Sakarya Milletvekili Engin Özkoç ile İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in yaptıkları açıklamalarındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

33.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Millî Savunma Bakanı Nurettin Canikli’nin yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

34.- Millî Savunma Bakanı Nurettin Canikli’nin, Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

35.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Suriye’deki şu andaki rejime bu operasyonla ilgili yazılı bir bildirimde bulunulup bulunulmadığını ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın Suriye Ulusal Güvenlik Bürosu Başkanıyla Suriye’de bir görüşme gerçekleştirdiği iddiasının doğru olup olmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

36.- Millî Savunma Bakanı Nurettin Canikli’nin, Ankara Milletvekili Levent Gök’ün yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

37.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

38.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Diyarbakır Milletvekili Sibel Yiğitalp’in görüşülmekte olan 689 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin tümü üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

39.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Diyarbakır Milletvekili Sibel Yiğitalp’in görüşülmekte olan 689 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin tümü üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

 

V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Yaşar Tüzün’ün, Başkanlık Divanı olarak Mardin Milletvekili Orhan Miroğlu’na oğlunun vefatı nedeniyle başsağlığı dileğinde bulunduklarına ilişkin konuşması

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Yaşar Tüzün’ün, Diyarbakır Milletvekili Sibel Yiğitalp’in 689 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin tümü üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin konuşması

 

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Başbakanlığın, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının; bölgede seyreden Türk Bayraklı ve Türkiye bağlantılı ticari gemilerin emniyetinin etkin şekilde muhafazası ve uluslararası toplumca yürütülen korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleriyle müşterek mücadele amacıyla yürütülen uluslararası çabalara destek vermek üzere, Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10/2/2009 tarihli ve 934 sayılı Kararı’yla Hükûmete verilen ve 2/2/2010, 7/2/2011, 25/1/2012, 5/2/2013, 16/1/2014, 3/2/2015, 9/2/2016 ve 8/2/2017 tarihli 956, 984, 1008, 1031,1054, 1082, 1107 ve 1136 sayılı Kararlarıyla birer yıl uzatılan izin süresinin 10/2/2018 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasına, ayrıca denizde terörizmle mücadele harekâtlarına katkı sağlanabilmesi maksadıyla unsurlarımızın bölge ülkeleri kara suları dışında (2383 [2017] Sayılı BMGK Kararı Gereğince Somali kara suları dâhil olacak şekilde) denizde terörizmle mücadele görevi için yetkilendirilmeleri ve bununla ilgili gerekli düzenlemelerin Hükûmet tarafından yapılması için Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca izin verilmesine dair tezkeresi (3/1511)

 

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, 7/2/2018 tarihinde Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir tarafından, Şırnak’ın Cizre ilçesinde 2015 ve 2016 yıllarında Şırnak Valiliğince sokağa çıkma yasağı ilan edilmesiyle meydana gelenlerin araştırılması ve hukuki süreçlerin işletilmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin görüşmelerinin, Genel Kurulun 7 Şubat 2018 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- 688 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (1/830) ile İçtüzük’ün 128’inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi (S. Sayısı: 470)

2.- 689 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (1/835) ile İçtüzük’ün 128’inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi (S. Sayısı: 483)

3.- 692 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (1/863) ile İçtüzük’ün 128’inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi (S. Sayısı: 498)

4.- 693 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (1/869) ile İçtüzük’ün 128’inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi (S. Sayısı: 499)

5.- 695 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (1/906) ile İçtüzük’ün 128’inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi’nin (S. Sayısı: 511)

6.- 697 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (1/908) ve İçişleri Komisyonu Raporu’nun (S. Sayısı: 513)

 

IX.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Adana Milletvekili Elif Doğan Türkmen'in, 2018 yılı bütçesi kapsamında Adana'da yapılacak yatırımlara ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci’nin cevabı (7/21676)

7 Şubat 2018 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Yaşar TÜZÜN

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Vecdi GÜNDOĞDU (Kırklareli)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 56’ncı Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, adalet nöbetiyle ilgili söz isteyen İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’a aittir.

Buyurun Sayın Tanal. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

II.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, adalet nöbetine ilişkin gündem dışı konuşması

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla, hürmetle selamlıyorum.

Meslektaşımız Avukat Kemal Aytaç, adalet nöbetinin 44’üncü haftasında Çağlayan’da Türk Tabipleri Birliğinin “Savaş, bir halk sağlığı sorunudur.” konulu basın açıklamasını okuduğu için gece saat 01.30’da evinden alınmak istenmiştir. Ancak o gece evinde olmadığı için gözaltı işlemi gerçekleştirilememiş ve eve giden polis memurları tutanak tutarak geri dönmüşlerdir.

Aslında Avukat Kemal Aytaç gündüzleri ya sürekli adliyede bulunmakta ya ofisinde bulunmakta. Sürekli çalışan, aktif olan bir avukat olduğu için, Emniyetin bu şekilde gece saat 01.30’da ev baskını yapması, gerçekten hukuku dışı, baskı ve zorlama olayına ait, aynı zamanda diktatörlük rejimlerinde görülen bir uygulamadır. Kemal Aytaç ve avukatları cumhuriyet savcılığına müracaat ettikleri zaman cumhuriyet savcılığında bu şekilde bir yakalama, arama kararının olmadığı şeklinde bilgi vermişlerdir. Gece saat 01.30’da eve baskına giden polisler hakkında cumhuriyet başsavcılığının derhâl işlem yapması gerekmektedir.

Kemal Aytaç, 2 Şubatta yakalama ve gözaltı kararı dilekçesine itirazını verdiği hâlde, itiraz dilekçesi cumhuriyet savcılığı tarafından alınmamıştır. Neden alınmamıştır? Çünkü soruşturma dosyası UYAP’a kaydedilmediğinden dolayı işlemler gerçekleştirilmemiştir.

Sayın Başkanım, çok gürültü olduğu için benim de burada dikkatim dağılıyor, özür dilerim.

BAŞKAN – Sayın Tanal, çok haklısınız.

Sayın milletvekilleri, rica ediyorum… Hatip arkadaşımız kürsüde.

Buyurun Sayın Tanal.

MAHMUT TANAL (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlar, cumhuriyet savcılarının dosyalar işleme konulmadığı için dilekçeyi almama gibi bir lüksü yoktur; bu, Anayasa’mızın 74’üncü maddesi uyarınca suç teşkil etmektedir. Hele hele bir avukatın -ofisi belli, evi belli, adresi belli- gece saat 01.30’da gözaltı kararı olmadığı hâlde evine gidilmesi… Bir avukata bu yapılıyorsa sıradan vatandaşa neler yapılıyor? Yani bu anlamda Türkiye’nin geldiği hukuk dışı uygulamaların bir örneğidir bu. Ülkede adaletin aslında nesli tükendi ve adalet tükendiği için, sahip çıkılması için nöbet tutulacak bir hâle gelmiş durumda. Adalet, her yerde, her taşın altında, yargı mensubunun vicdanında, her yöneticinin kararlarında olmalıdır. Hep söylüyoruz, söylemeye de devam edeceğiz, adalet bir gün herkese mutlaka lazım olacaktır. Özgürlüklerimizi korumak için, savunma hakkımız için, basın özgürlüğü için, ifade özgürlüğü için, demokrasi için, üstünlerin hukukuna son vermek için, terörle mücadele için, insanlık için, onurlu yaşamak için, barış için, dayanışma için adalet nöbetine devam edeceğiz. Adaletin bu ülkede egemen olması gerekiyor. Belki bir gün suçlu da olsak hak ettiğimiz cezanın insani şartlarda gerçekleştirilmesi için mutlak suretle adalet lazım olacak.

Olağan dışı bir talebimiz yok, herkes için olması gereken, olağanı yaşamak için hava gibi, su gibi gerekli olan adaleti istiyoruz. Adaleti kim sağlar? Adaleti, ülke yöneticileri sağlar, kendisiyle fikirdaş olmayana sahip çıkan, onların temel hak ve hürriyetlerine saygı duyan yöneticiler sağlar. Adaleti, kamuoyuna olanı dosdoğru aktaran, vatandaşlara siyasetin aynası olan, objektif, lekesiz medya sağlar; kocaman adliye saraylarının içerisinde hukuku savunan, sadece vicdanıyla sorumlu olan savcılar, yargıçlar sağlar. Adaleti, suçu ispat edilinceye kadar masum olan her vatandaşı savunan, adaletin temeli olan, hukuk devletinin güvencesi olan avukatlar sağlar. Adaleti, altüst olan düzenin farkında olan bireyler sağlar; gördüklerini veya “Neden göremiyorum?” diye düşündüklerini siyasi tavırlarına yansıtmayı, görebilmiş vatandaşlarımız sağlar; “Düşüncelerine katılmıyorum ama düşüncelerini ifade edebilmen için canımı bile veririm.” diyenler sağlar; canı yanınca adaleti hatırlayan değil, hiç aklından çıkarmayanlar sağlar; adaleti, herkese layık görenler sağlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT TANAL (Devamla) – Ben, özür dilerim Sayın Başkanım, bitirmek üzereyim hemen.

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlamak için ek bir dakika süre veriyorum Sayın Tanal.

Buyurun.

MAHMUT TANAL (Devamla) – Teşekkür ederim Başkanım.

Adaleti sağlayamazsak vicdansızın adaletine mahkûm oluruz. Müvekkillerini savunan avukatlar, gerçekleri yazan gazeteciler hapislerde. Silivri Cezaevinde tutuklu bulunan Cumhuriyet gazetesi Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu, İcra Kurulu Başkanı Avukat Akın Atalay ve gazeteci Ahmet Şık gökyüzünü görmedikçe, ailesine kavuşmadıkça bu adalet nöbetleri bitmeyecek. Dilerim ki 44’üncü adalet nöbetine gerek kalmasın. Dilerim ki adalet nöbetleri korku nöbetlerine dönüşmesin. Dilerim ki adalet anında yerini bulsun, hiçbir durağına geç kalmasın. Biz de gazeteci arkadaşlarımızın, hukukçu meslektaşlarımızın mahkûmiyetlerinin çetelesini tutmayalım. Adaletin kuvvetli, kuvvetlilerin de adaletli olmaları gerekir çünkü kuvvete dayanmayan adalet âciz, adalete dayanmayan kuvvet zalimdir.

Teşekkür ediyorum.

Saygılarımı sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tanal.

Gündem dışı ikinci söz, Şehit İskilipli Mehmet Atıf Hoca’nın idam edilişinin 92’nci yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Çorum Milletvekili Sayın Salim Uslu’ya aittir.

Sayın Vekilimiz, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

2.- Çorum Milletvekili Salim Uslu’nun, Şehit İskilipli Mehmet Atıf Hocanın idam edilişinin 92’nci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

SALİM USLU (Çorum) – Sayın Başkan, Gazi Meclisin çok değerli üyeleri; sizleri sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Elbette her milletvekilimizin hafta sonlarında yaptığı gibi ben de bu hafta sonu Çorum’daydım, iki önemli etkinliğe katıldım ve önemine binaen sizlerle paylaşmak istiyorum. Birincisi, Alaca’da Afrin şehidimiz Halil İbrahim Aygül kardeşimizi on binlerce insanın katılımıyla defnettik ve babası Mustafa Bey son derece metin bir şekilde “Devletimiz sağ olsun, vatan sağ olsun.” diyor idi. Şimdi, Dodurgalı bir kardeşimiz Hakan Kayacı Afrin’de gazi olmuştur. Onun babası Hasan Kayacı da “Yeter ki devletimiz zarar görmesin, yeter ki milletimizi koruyalım. Korumak için her türlü, her şeyimizi vermeye hazırız.” demiştir ki bu, devleti ebet müddet geleneğinin bir devamıdır. Ben bu duyarlılıkları nedeniyle kendilerine teşekkür ediyorum. Şehitlerimize rahmet, gazilerimize de şifa diliyorum.

Ama bir hususu belirtmem lazım ki Alaca’daki on binlerin içerisinde Alevi, Sünni, Türk, Kürt, Laz, Çerkez, her görüşten, her etnisiteden ve her aidiyetten insan vardı ve bu insanlar sadece tek bayrak, tek vatan, tek devlet ve tek millet için yürüdüler. Doğrusu, bunu takdirle karşıladığımı ve kendi seçmenim ve halkımla da bir kez daha gurur duyduğumu belirtmek istiyorum. Ayrıca geleceğe dönük umutlarımız da güçlenmiştir çünkü Türkiye, asla, bölmek isteyenlerin iştahını kabartmayacak kadar duyarlıdır ve bu konuda kim Türkiye’ye diz çöktürmek istiyorsa bunun hesabını bu halka elbette sandıkta verecektir.

Bir diğer husus da Çorum’daki Hitit Üniversitemiz, Âşık Şekip Şahadoğru veya geçmişteki, Hititler’deki Kadeş Anlaşması gibi Çorum’un değerlerini ortaya çıkarmak ve kültürel değerlerimizi öne çıkarmak üzere bazı adımlar atmıştır. Tabii, bunlar şayanışükrandır ama bir hususa dikkatinizi çekmek istiyorum. Ben, kampüsünden, büyümesinden falan bahsetmeyeceğim, şüphesiz onlar devam eden rutin faaliyetlerdir ama Hitit Üniversitemiz, Çorum ve İskilip Belediyeleri ve Atıf-Der’le birlikte İskilip’te hafta sonu “Medreseden Darağacına” isimli bir etkinlik düzenlemiştir. Bazı sayın milletvekilleri de katıldılar, izlediler. Çok teşekkür ediyorum kendilerine de. Bu etkinlikte Atıf Hoca anlatıldı. Gün yüzüne çıkmamış bazı belgeler de ortaya konulmuş oldu. Bunu da sizlerle kısaca paylaşmak istiyorum.

Atıf Hoca, doksan iki yıl önce Babaeski Müftüsü Ali Rıza Efendi’yle birlikte idam edilmiştir. Az önceki değerli konuşmacı adalet üzerine bir konuşma yapmışken, doğrusu, adaletsiz bir şekilde, haksız bir şekilde, hukuksuz bir şekilde Atıf Hoca’nın idam edilmiş olmasına özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum.

Bakınız, bir kişi eğer zanlı ise, o insan idama mahkûm ediliyor ise o insanın öncelikle müdafaa hakkını asıl olarak vermek gerekir. Oysa asker kaçaklarını toplamak ve yargılamak üzere kurulan İstiklal Mahkemeleri, Hammurabi Kanunlarından beri devam etmekte olan savunmanın kutsallığını ne yazık ki yok saymış ve Atıf Hoca’ya savunma fırsatı dahi vermeden 5 celsede yapılan yargılamayla idamına karar vermiş, 5’inci gün de itirazı kabil olmayan, temyizi mümkün olmayan bir şekilde ve “Şahitlerin bilahare dinlenmesine, savunmanın bilahare alınmasına” diyerek âdeta idamı onaylanmıştır.

Tabii, o günkü mahkemenin üyeleri Meclisten seçilmiştir, tayin edilmiştir Meclisten. Savcı Necip Ali hariç, diğer Kel Ali, Kılıç Ali hiçbir şekilde hukuk nosyonuna sahip değillerdir ama ne yazık ki Atıf Hoca’nın bırakın savunmasını almayı, altı yıl önce o günkü Vakit gazetesine…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SALİM USLU (Devamla) – …1920 tarihli Vakit gazetesine tekzip gönderdiği hâlde ne yazık ki o tekzibi, altı yıl önceki tekzibi yok saymışlardır.

CELAL DOĞAN (İstanbul) – Deniz Gezmiş’i asan mahkemenin başkanı da albaydı. Ne fark eder yani? İskilip’e gitmeye gerek yok.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Türk Tabipleri Birliği Başkanını içeri alan kim?

SALİM USLU (Devamla) – Sayın Başkan, tamamlayayım.

BAŞKAN – Sayın Uslu, buyurun.

SALİM USLU (Devamla) – Çok teşekkür ederim.

Şimdi, bakınız, burada elbette konuşulacak konu çok ama iadeiitibar gerekiyor. Sadece Atıf Hoca’ya değil, bu ülkede mazlum konumunda kim idam edildiyse hepsine iadeiitibar gerekiyor.

Atıf Hoca konuşmasının bir bölümünde, son bölümünde -müdafaasını ele geçirdik, şu anda müdafaası hazır durumda- “Bence çağdaş bir zihniyete sahip olmak demek medeni bir kafa yapısıyla yararlı işler ortaya koyabilmektir. Bu açıdan bakıldığında kendimi çağdaş zihniyetin en önemli isimlerinden birisi olarak görüyorum.” diyor, Türkçesiyle ifade ediyorum.

Yine, Atıf Hoca’yla beraber, o günlerde idam edilen Seyit Rıza’ya da iadeiitibar yapılmalıdır. Seyit Rıza da “Evladı Kerbela’yık. Bihatayık. Ayıptır, zulümdür, günahtır.” diyor.

Lütfen, bu yüce Meclis iadeiitibar konusunu ciddi ciddi dikkate almalıdır diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ ŞEKER (İstanbul) – İdamı geri getirmek istiyorsunuz, nasıl olacak bu iş?

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Uslu.

Sayın milletvekilleri, gündem dışı üçüncü söz, Afrin’de yaşayan Zeyidilerin durumu hakkında söz isteyen Mardin Milletvekili Ali Atalan’a aittir.

Buyurun Sayın Atalan. (HDP sıralarından alkışlar)

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Ezidiler.

BAŞKAN – Ezidilerin dedim, yanlış mı söyledim?

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Evet.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – “Zeyidi” dedin.

3.- Mardin Milletvekili Ali Atalan’ın, Afrin’de yaşayan Ezidilerin durumuna ilişkin gündem dışı konuşması

ALİ ATALAN (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ezidiler… Başkan, siz, maalesef yanlışlıkla telaffuz ettiniz.

Öncelikle, Hükûmetin Afrin’e karşı başlatmış olduğu savaşa dur demek için tüm dünyada, Rojava’da ve özellikle Afrin’de kitlesel gösteriler yaparak bir kez daha barışı haykıran insanları buradan selamlıyor, savaşa karşı barışı, zulme karşı özgürlüğü kararlı bir şekilde savunacağımızı bir kez daha belirtmek istiyorum.

ERHAN USTA (Samsun) – Teröristlere selam gönderiyorsunuz.

ALİ ATALAN (Devamla) – Konumuza ilişkin, Platon şöyle demiş: “Zulmün en büyüğü ve en çirkef yönü, onun dışa dönüp adalet olarak lanse edilmiş hâlidir.” AKP’nin burada yapmaya çalıştığı maalesef budur. Afrin’in bir tehdit oluşturduğu iddiası mesnetsizdir ve kesinlikle doğru değildir. Sorun tamamen iktidar ile iktidara endeksli Kürt fobisinden kaynaklı, Kürt halkının kazanımlarına yönelik karşı bir anlayışın alenen dışa vurumudur.

Çözüm görüşmelerinin sekteye uğratılmasıyla beraber geleneksel yok sayma ve imha etme konsepti yeniden devreye girmiş “Gerekirse Suriye’ye 4 adam gönderip, Türkiye’ye 8 füze attırıp savaş gerekçesi üretirim.” diyen mantığın ürünüdür. Katliamcı, tecavüzcü, gerici DAEŞ’e karşı Araplar, Ermeniler, Türkmenler, Süryaniler ve Ezidilerle beraber onurlu ve cesur bir mücadele yürüten Kürt halkının Suriye sınırları içinde statü kazanmasına engel teşkil etmek istenmektedir.

Suriye’de yaşanan savaştan kaçıp Afrin’e sığınan 400 binden fazla insan var. Bunların arasında Arap, Ermeni, Türkmen, Kürt, Süryani, Alevi, Ezidi, Hristiyan ve Sünni var. Bu insanlar yedi yıl boyunca burada güven ve barış içerisinde yaşamışlardır. Birleşmiş Milletler, UNICEF gibi uluslararası kurumlar başta olmak üzere Suriye İnsan Hakları Gözlemevi, Suriye Haber Ajansı, AFP, CNN gibi birçok farklı kurum ve haber ajansı bu saldırılarda sivillerin hedef alındığına dikkat çekmiştir.

AKP Hükûmetinin savunduğu ÖSO ve ona bağlı grupların Afrin’e yönelik saldırısında üç bin üç yüz yıllık antik Ayn Dara Tapınağı, Nebi Huri Kalesi ile Barde, Gobele ve Elbiske köylerinde bulunan tarihî Hristiyan kiliseleri tahrip edilmiştir.

Afrin’de saldırıların hedefinde olan topluluklardan biri de Ezidilerdir. DAEŞ’in Şengal’e yönelik saldırıları sırasında ilk hedef olarak Ezidilere yönelmesi gibi, bugün Afrin’e yönelik saldırılarda da yine Ezidilerin hedef alınması bir tesadüf değildir. Son günlerde yapılan saldırılarda Ezidilerin yaşam alanlarının ve inanç mekânlarının tahrip edildiği söylenmektedir. Saldırıların ilk gününden itibaren Ezidi yurdu Kastel Cündo bölgesi ile diğer Ezidi yerleşim yerleri hedef alınmıştır. Hükûmetin desteklediği ÖSO ve ona bağlı bazı grupların başta Ezidiler olmak üzere Alevi ve Hristiyanlara karşı katliamlara girişebileceğinden son derece kaygılıyız. Bu örgütlerin insanlara karşı nasıl barbarca davrandıkları sosyal medya üzerinden yayınladıkları kendi videolarıyla bir kez daha ifşa olmuştur.

İnsanlığın ortak mirası olan kadim Ezidi halkı bu bölgede bir soykırımla karşı karşıyadır. Dolayısıyla, ilgili ve yetkili bütün ulusal ve uluslararası kurum ve kuruluşları acil ve ivedilikle tedbir almaya çağırıyoruz. Bizler, halklar ve inançlar arasında hiç fark gözetmeden bu saldırılara son verilsin, barış ve özgürlük tesis edilsin diyoruz. Demokrasi ve barıştan yana olan bütün güçleri bu kirli savaş konseptine karşı çıkmaya çağırıyoruz.

Cicero’nun ünlü bir sözüyle bitireyim: “En kötü barış, en iyi diye tabir edilen savaştan çok daha iyidir.”

Teşekkür eder, saygılar sunarım. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Atalan.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Başkan.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Buradan Afrin’e selam gönderilmesini “orada direnenler” denilerek bir terörist yapılanmaya selam gönderilmesini şiddetle kınıyorum; kayıtlara geçsin.

ALİ ATALAN (Mardin) – “Kitlesel gösterilere” dedim, “barış” diyen…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Oradaki PYD, PKK’nın uzantısıdır, ortaktırlar. PKK’nın, Türkiye’de 1984’ten bu yana halkları birbirine karşı düşman kılmak için şiddeti, kanı ve vahşeti kullanan bir örgüt olduğunu biliyoruz; PYD’de de aynısını yapıyor bugün Suriye’nin kuzeyinde. PYD kirli bir örgüttür. Vahşetin ve kanın adresidir. Barışı istemek, Suriye’nin birliğini talep etmekten geçer. Suriye’nin birliği içerisinde Kürtler, Türkmenler, Araplar özgür bir şekilde var olmalı; barış böyle bir esas üzerine kurulabilir. Türkiye’nin yapmış olduğu operasyon, Suriye’nin birliğini esas alan barışçı bir operasyondur, kirli terör örgütüne karşıdır.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Niye Suriye hükûmetiyle yapmıyorsunuz?

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – IŞİD varken niye yapmıyordunuz?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – ÖSO’yla birlikte, uluslararası bütün süreçlerde onaylanmış bir grupla birlikte yapılmaktadır.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bostancı.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Başkanım.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – “Orada terör örgütlerine selam gönderiliyor.” denilerek sataşmada bulunulmuştur. Zaten Türkiye kadar herhâlde dünyada sürekli her şeyi terörle ilişkilendiren başka bir ülke de yoktur sanırım. Bu nedenle hatibimiz için söz talep ediyoruz sataşmadan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Atalan.

Yeni bir sataşmaya mahal vermeyelim lütfen.

III.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Mardin Milletvekili Ali Atalan’ın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın yerinden sarf ettiği bazı ifadeleri sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

ALİ ATALAN (Mardin) – Değerli Başkan, teşekkür ediyorum.

Şimdi, AK PARTİ’nin değerli grup başkan vekili benim söylediklerimi bence bilinçli olarak çarpıtarak, dile getirerek, bunu esas alıp bizi töhmet altında bıraktı ve kesinlikle reddediyoruz. Ben söylediklerimi yeniden okuyarak cevap vermek istiyorum: “Biz Hükûmetin Afrin’e karşı başlatmış olduğu savaşa dur demek için tüm dünyada, Rojova’da ve özellikle Afrin’de kitlesel gösteriler yaparak bir kez daha barışı haykıran insanları buradan selamlıyoruz.” Bunu demişiz.

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) – Teröristlere bir şey demiyor musun, teröristlere?

ALİ ATALAN (Devamla) – Şimdi, barışı istemek, barışı haykırmak eğer suçsa… Ki maalesef Tabipler Birliği örneğinde görüldüğü gibi suç sayılmaktadır. Barışı haykırmak, barışı istemek, barış için sokağa dökülmek maalesef burada suç sayılıyor.

MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Hatay) – PKK orada güçlenemediği için istiyor barışı, PKK; isteyen PKK/PYD.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen!

ALİ ATALAN (Devamla) – Bu suçu işlemeye devam edeceğiz.

MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Hatay) – Yanlış konuşuyorsun.

ALİ ATALAN (Devamla) – Barışı haykırmaya devam edeceğiz.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Hatay) – Barış adına değil, sıkıştıkları için istiyorlar barışı.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Atalan.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım...

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkanım, Hükûmetimize yönelik açıklamaları oldu. O yüzden, sataşmadan söz istiyorum.

BAŞKAN – Başkanım, Sayın Bakan mı, siz mi istiyorsunuz?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Bakan.

BAŞKAN – Hükûmet adına Millî Savunma Bakanımız Sayın Canikli konuşacak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

2.- Millî Savunma Bakanı Nurettin Canikli’nin, Mardin Milletvekili Ali Atalan’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Hükûmete sataşması nedeniyle konuşması

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Zeytin Dalı Harekâtı’nda sivillerin öldürüldüğüne yönelik, sivil ölümlerle ilgili olarak gündeme getirilen bütün iddiaların tamamının yalan ve manipüle edilmiş, belli bir algı oluşturmaya yönelik haberler olduğunu ifade etmem gerekiyor. Bugüne kadar -19’uncu gündeyiz- Türk Silahlı Kuvvetlerinin özellikle sivillerin zayiat görmemesi için gösterdiği hassasiyet gerçekten takdire şayandır ve hiçbir ülkenin ordusu bu kadar titizlik içerisinde böyle bir operasyon gerçekleştirmemiştir.

Bakın, koalisyon güçlerinin bugüne kadar Suriye’de yaptıkları operasyonlarda 911 sivilin öldürüldüğü yine koalisyonun resmî açıklamalarında yer almaktadır. Aslında sayı daha da fazla ama resmî rakam 911. Bakın, El Bab Operasyonu’nda -buna benzer bir operasyon orada gerçekleştirildi biliyorsunuz- Fırat Kalkanı Harekâtı’nda sivil kaybı yok denecek kadar azdır. O nedenle zaten çok titiz davranıyoruz. Gerçekten masum insanların en ufak bir zarar görmemesi için gerekli her türlü tedbir alınıyor, harekât planları da buna göre dizayn edildi, buna göre gerçekleştiriliyor; buna göre planlandı, buna göre gerçekleştiriliyor.

Sivil kaybı şu olabilir: Etek giyen teröristler var. Bu doğru, gerçekten, bu gerçek; burada da aynısını yapıyorlar. Yani sivil olarak etek giyen teröristleri kastediyorlar çok büyük bir ihtimalle. Bir zayiat varsa onlar sivil gibi görünen, görünmek isteyen ama etek giymiş teröristlerdir; karıştırmamak lazım, onlar sivil değil, onlar terörist. Ama özellikle sivil kıyafeti içine girerek uluslararası kamuoyunda Türkiye’ye yönelik bir algı oluşturmaya çalışıyorlar, hepsi bu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Devamla) -Tamamlayabilir miyim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun, sözlerinizi tamamlayınız.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Ama orada esas katliamı yapan, zorla oradaki insanları, çocukları askere almaya, sözde askere almaya çalışan ve karşı çıktıklarında katleden -sayısız örnekleri var- terör örgütü. Konuşulması gerekiyorsa, eleştirilmesi gerekiyorsa, bunun eleştirilmesi gerekiyor; katliam varsa katliam bu. Sivilleri canlı kalkan yapan terör örgütü; bütün halkı, oradaki on binlerce insanı canlı kalkan yapıyor ve meskûn mahallerden çıkmalarına izin vermiyor, bunu zorla engelliyor.

MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Hatay) – Afrin’e zorla götürdüler Sayın Bakanım; Afrin’e zorla, süngüyle götürdüler.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - İnsanları hapsediyor, şu anda binlerce insan hapiste orada. Kim onlar biliyor musunuz? Sivil insanlar, masum insanlar. Çocuklarının askere gitmesine, daha doğrusu terörist örgütün içerisine alınmasına karşı çıkan insanlar bunlar; hapisteler şu anda, zindanlarda tutuluyorlar. Katliam bu ve terör örgütü tarafından gerçekleştiriliyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Ama, burada çıkıp etek giymiş terör örgütlerine de destek vermemek gerekiyor.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Canikli.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kerestecioğlu.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Şimdi, bir bakanın görevi gerçekten, aslında halkı doğru bilgilendirmektir. Ben, özellikle Sayın Bakanın yaptığı konuşmada -çünkü hatibimizin sözü üzerine yapılan konuşmalar- gerçek olmayan bilgilendirmeler olduğunu görüyorum ve bununla ilgili söz almak istiyorum.

YUSUF BEYAZIT (Tokat) – Ne yaptı mesela?

Sayın Başkan, ne yaptı?

BAŞKAN – Yani, ne anlam ifade ettiniz şimdi, ben anlayamadım demek istediğinizi. Sayın Bakan, Millî Savunma Bakanımız Hükûmet adına cevap verdi, niye yanlış bilgi…

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Evet, halkın doğru olarak bilgilendirilmesi gerektiğinin, burada bir parti ve milletvekilleri olarak bunu yapmanın sorumluluğumuz olduğunun bilinciyle bu konuda bazı doğru bilgileri vermek üzere söz talep ediyorum.

BAŞKAN – Yerinizden vereyim efendim.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Yerimden de olabilir.

BAŞKAN – Tabii, buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, Millî Savunma Bakanı Nurettin Canikli’nin sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi “Suriye’de ne işimiz var?” sorusunu yıllar öncesinde sormuştuk. Bugün burada, kalkıp da ölen askerlerimiz için gerçekten, hamaset yapmak bizim canımızı çok yakıyor. Öyle, kalkıp da her şeye “terör” “terörist” demekle işin içerisinden çıkılmıyor.

Bu rakamları biz vermiyoruz, Birleşmiş Milletler dün açıklama yapıyor “150 sivil öldü.” diyor. UNICEF açıklama yapıyor “Onlarca çocuk öldürüldü.” deyip 11 çocuğun bilgilerine ulaşıldığını ifade ediyor.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Terör örgütünün katlettiği çocuklar onlar. Terör örgütünün kendisi öldürüyor onları, terör örgütü öldürüyor onları. Hepsini terör örgütü öldürüyor ve servis ediyor.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Terörist mi onlar? Çok kolay söylüyorsunuz, her şeyi çok kolay söyleyip inkâr ediyorsunuz çünkü başka bir medyayı insanlara izletiyorsunuz gerçeklere ulaşmasını istemiyorsanız.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Terör örgütünün reklamını yapmayın!

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Eğer ki gerçekten mertçe yapacaksanız bir şeyleri, hep beraber çıkalım…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Siz, Türkiye Cumhuriyeti’nin Bakanına mı inanıyorsunuz yabancı kuruluşların sözlerine mi? Türkiye Cumhuriyeti’nin Bakanına inanmıyorsun…

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – “Yabancı kuruluş” dediğin Birleşmiş Milletler. Sen kurdun o kuruluşu.

BAŞKAN – Sayın Kürkcü…

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Terör örgütünün görüntüleri onlar. Terör örgütünün kendisi katlediyor. Şu anda köylerde bekletiyor…

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Tamamlamak istiyorum Sayın Başkan izninizle.

BAŞKAN – Buyurun.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Evet, eğer gerçekten yaptığınıza güveniyorsanız, gerçekten meşruiyetinize güveniyorsanız ki buradaki sözler aslında güvenmediğinizin ispatı olan sözler. O zaman, burada söylenilen bir söz daha vardı, gelin birlikte gidelim araştıralım. Biz on binlerce insanın orada gösteri yaptığını görüyoruz, bu savaşa “hayır” diyen insanların.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Önce teröristleri temizleyelim, ondan sonra.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Ne oldu? Kalkıldı ödüller verildi Ezidiler öldürüldüğü zaman Şengal’de. Şimdi, arkasından, gene ödüller verecek.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Ezidi çocukları niye öldürdü terör örgütü? Askere, silah altına almak istiyordu. Onları da terör örgütü öldürdü.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Ben, Birleşmiş Milletler de Avrupa Konseyi de çok istikrarlıdır ve gerçekten çok güzel açıklamalar yapıyor demiyor. Aynı şekilde, ticaret ilişkileri nedeniyle çok istikrarsız ve riyakârca işler yaptıklarını da biliyorum ama kalkıp da doğruyu bulacaksak o zaman herkese söz vereceksiniz, kimseyi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Son sözümü söyleyeceğim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Kayıtlara geçsin efendim, tamamlayın.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Tamamlamak istiyorum gerçekten.

Bizim konuştuğumuz başka bir kanal yok Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Televizyonlara bütün bu arkadaşlar çıkıyorlar ve Afrin’i konuşuyorlar, HDP’yi konuşuyorlar ama bir tek HDP’li orada olmuyor. Buna insanlar isyan ediyorlar. Zannetmeyin ki sessizlik öyle sadece susarak, içinde kalarak olan bir şey. Hayır, oylarıyla gösterecekler insanlar bunu. Bugün, kongre yapmamızı bile engellemeye çalışıyorsunuz.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Şehitlerin hakkını da savunsanız.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – O yüzden, eğer gerçekten eşitçe olacaksa bir şeyler, hep birlikte o sözü söyleyeceğiz, hep birlikte tartışacağız. Bunu bütün partilere söylüyorum, sadece iktidardaki AK PARTİ’ye değil. Orada olan gerçekleri biz de biliyoruz. Siz başka açıdan bakıyor olabilirsiniz ama bir başka açıdan gerçekleri söylemek de bizim boynumuzun borcudur, halkımıza sözümüzdür.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kerestecioğlu.

ERHAN USTA (Samsun) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın Usta, buyurun.

2.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, Afrin harekâtının temel amacı ve hedefinin terör unsurları PKK/PYD olduğuna ilişkin açıklaması

ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şimdi “Bugün Afrin’de nasıl bir yapı var?” diye baktığımızda karşımıza çıkan şey şu: Türkiye’yi tehdit eden, Türkiye’nin bekasını tehdit eden, Suriye’yi bölmeye çalışan bir terör yapılanması var. Şimdi “Buraya müdahale edilmesin, buraya dokunulmasın.” demek terörü savunmaktır, barışı savunmak değil yani buradaki terör yapısı kalsın, bu bütün dünyaya buradan bir terör ihraç etsin, hem Türkiye’yi tehdit etsin hem oradaki insanlar, mağdurlar katledilsin demektir. Şimdi, bunu nasıl barışla bağdaştırıyorsunuz? Barış nedir biliyor musun? Barış, oraya giden Türk askerinin alkışlanmasıdır.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Hadi ya!

ERHAN USTA (Samsun) – Evet.

Türk askeri oraya giderken Afrin halkı Türk askerini alkışlıyorsa işte o yüzden biz Zeytin Dalı Harekâtı’na “barış harekâtı” diyoruz.

Bu harekâtın temel amacı, hedefi, buradaki terör unsurları PKK, PYD’dir. Bu hedefin de ne kadar doğru bir hedef olduğu bugünkü tartışmalardan aslında ortaya çıkıyor yani nereye bastığımızı, doğru hedefe odaklandığımızı anlıyoruz buradan.

YUSUF BEYAZIT (Tokat) – Aynen.

ERHAN USTA (Samsun) – Bu eleştirilerden anlıyoruz bunu arkadaşlar. Kimse kusura bakmasın. Dolayısıyla bir şekilde, burada Türk ordusu, Hükûmet, devletimiz çok hassas davranmaktadır, sivil kayıplar oluşmaması açısından çok hassas davranmaktadır. Uluslararası kuruluşların, Irak’ta 2 milyon, 3 milyon sivil ölürken, Suriyeli 10 milyon göçmen ölüme terk edilirken kılını kıpırdatmayan, ülkesine 1 insan almayanların şimdi orada sivil olup olmadığı belli olmayan “10 kişi öldü.” diye dünyayı ayağa kaldırmaları ikiyüzlülüktür; kimse de bu ikiyüzlülükten kendisine bir şeyler çıkarmaya çalışmasın. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar) Eğer biz bu ülkeyi savunuyorsak, bu ülkede hakikaten -“barış, barış, barış” diye ağzınızdan düşürmüyorsunuz- barışı sağlıyorsak bu hareketin arkasında olmak lazım ve Mehmetçiğimizin orada başarılı olması için, teröristleri yok etmesi için hep birlikte hareket edip hep birlikte dua etmemiz lazım, bunun bundan başka çıkar yolu yok.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Usta.

Sayın milletvekilleri, şimdi, sisteme giren milletvekillerimize yerinden birer dakika süreyle söz vereceğim. Bu sözlerin ardından sayın grup başkan vekillerimizin söz taleplerini karşılayacağım.

Sayın Engin, buyurun.

3.- İstanbul Milletvekili Didem Engin’in, Hükûmeti kanser konusunda kapsamlı, önleyici ve erken teşhisi kolaylaştırıcı politikalar geliştirmeye ve kanser ilaçlarına erişim sorununu bir an evvel çözüme kavuşturmaya çağırdığına ilişkin açıklaması

DİDEM ENGİN (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Ülkemizde her gün 450 kişiye kanser teşhisi konuluyor, her 5 ölümden 1’i kanser sebepli yaşanıyor. Sağlık hizmetlerine erişimde yaşanan sıkıntılar, kanser ilaçlarının pahalı olması ve ilaçları edinmede karşılaşılan zorluklar gibi nedenler kanser hastalarının ve ailelerinin hastalık süresince çok ağır maddi ve manevi travmalar yaşamalarına sebep olmakta. Birkaç sene önce, tedavisi için gereken kanser ilaçlarına erişemediğini dönemin bakanlarından Erdoğan Bayraktar’a anlatmaya çalışan Dilek Özçelik’in çığlığına karşı gösterilen duyarsızlık tüm Türkiye’nin vicdanını sızlatmıştı. Ne yazık ki Dilek genç yaşta aramızdan ayrıldı, binlerce kanser hastamızın mücadelesi ise devam ediyor. Hükûmeti kanser konusunda kapsamlı, önleyici ve erken teşhisi kolaylaştırıcı politikalar geliştirmeye ve kanser ilaçlarına erişim sorununu bir an evvel çözüme kavuşturmaya çağırıyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Engin.

Sayın Adıgüzel…

4.- İstanbul Milletvekili Onursal Adıgüzel’in, AKP’nin tüm karşı çıkmalara rağmen Sinop İnceburun’a çevre ve doğa katili nükleer santral yapma ısrarını sürdürdüğüne ilişkin açıklaması

ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

AKP, tüm Türkiye’nin ve Sinop sakinlerinin karşı çıkmasına rağmen Türkiye’nin cennet köşelerinden İnceburun’a çevre ve doğa katili nükleer santral yapma ısrarını ne yazık ki sürdürüyor. Bu ısrar AKP’nin gözünü öyle kör etmiş ki dün Sinop’ta yapılan nükleer santral ÇED toplantısına katılarak söz haklarını kullanmak isteyen Sinoplular, Sinop Belediye Başkanı ve milletvekili arkadaşlarımız salonun dolu olduğu gerekçesiyle toplantıya alınmadı, yaşanan haksızlığı ve hukuksuzluğu valiliğe bildirmek isteyen vatandaşlar ise polis şiddetiyle karşılaştı.

Şimdi sormak istiyorum, amacı halkı bilgilendirmek olan bu toplantıya Sinop halkının alınmama gerekçesi vatandaşlarımızdan duyduğunuz korku mudur? Her fırsatta millî iradeye sığınan iktidar işine gelmediği zaman millî iradeyi, kendi vatandaşını polis şiddetiyle susturmaya çalışmaktan ne zaman vazgeçecek?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Adıgüzel.

Sayın Cora…

5.- Trabzon Milletvekili Salih Cora’nın, son günlerde özellikle Amerika ve Avrupa Birliği ülkelerinde ellerinde bölücü terör örgütlerinin paçavralarıyla gösteri yapan ve üzerinde Türk pasaportu taşıyan bu hainler için adli makamları göreve çağırdığına ilişkin açıklaması

SALİH CORA (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son günlerde özellikle Türkiye’nin Afrin’de Zeytin Dalı Operasyonu’nun ardından birçok ülke, Amerika Birleşik Devletleri başta olmak üzere Avrupa Birliği terör karşısında başarısız bir sınav vermektedir. Amerika Birleşik Devletleri terör örgütlerine silah yardımı yaparken silah yardımı yapamayan Avrupa Birliğindeki birçok ülke de meydanlarını teslim etmektedir.

Son günlerde özellikle Amerika’da ve Avrupa Birliği ülkelerinde hain bir güruh ellerinde bölücü terör örgütlerinin paçavralarıyla gösteri yapmaktadır. Bunlar için biz adli makamları göreve çağırıyoruz. Üzerlerinde Türk pasaportu bulunan bu hainlerin başka ülkelerde Türkiye düşmanlığı yapmalarına rıza gösterecek hâlde değiliz. Bunların tespit edilerek öncelikle yurda dönmeleri, döndükten sonra da yaptıklarının hesabının sorulması gerekmektedir. Yargılanmaları, pasaportlarının iptali hatta vatandaşlıktan çıkarılmaları dâhil gerekli yaptırımların uygulama sürecinin başlatılmasını istiyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Hadi ya!

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Cora.

Sayın Akbaşoğlu…

6.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının geçici koruma altındaki sığınmacılara yönelik Eğitim ve Psikososyal Destek Projesi kapanış törenine ilişkin açıklaması

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Teşekkürler Başkanım.

Bugün Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığımızın Geçici Koruma Altındaki Sığınmacılara Yönelik Eğitim ve Psikososyal Destek Projesi kapanış törenine katıldık.

“İnsanların hayırlısı insanlara faydalı olandır.” nebevi düsturuyla, ensar ve muhacir kardeşlik anlayışı içinde ülkemizde misafir ettiğimiz Türkmen, Kürt, Arap her kökenden Suriyeli ailelerin ve onların sevgili yavrularının gözlerindeki gelecek umudunu, Türkçe ifade ettikleri duygu ve düşünceleriyle birlikte gördük ve hissettik. Suriyeli çocukların, Türkiye’nin kendisine yöneltilen her türlü tehdit ve saldırıyı bertaraf ederek bölgesinde güvenlik ve barışı temin etmek suretiyle Suriyeli misafirlerimizin kendi vatanlarında huzurlu bir şekilde yaşamalarını temin etmek için başlattığı Afrin operasyonunun kahraman ordumuz tarafından başarıyla sonuçlanmasına ilişkin dualarına yürekten amin diyor, hepinize saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akbaşoğlu.

Sayın Taşkın…

7.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, Mersin Şehir Hastanesini Mersin’e kazandırdığı için Cumhurbaşkanı ve Başbakana Mersinliler ve şahsı adına şükranlarını sunduğuna ilişkin açıklaması

ALİ CUMHUR TAŞKIN (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Mersin Şehir Hastanesi 1 yaşında. Sayın Cumhurbaşkanımızın “Hayallerimdeki proje.” dediği şehir hastanelerinin ilki olan Mersin Şehir Hastanesi 3 Şubat 2017’de Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın, Sayın Başbakanımızın ve sayın bakanlarımızın katılımıyla büyük bir coşkuyla açılmıştı.

Şehir hastanemiz 56 branşta 375’i uzman olmak, üzere 477’si hekim, toplam 5.600 personelle 7 yıldızlı otel konforunda Mersinli hemşehrilerimize sağlık hizmeti vermektedir. Açılışından bu yana bir yıl geçen şehir hastanesinde poliklinik hizmeti verilen hasta sayısı 2 milyon 222 bindir. İşletmesi açısından da kamu ve özel sektör iş birliğine örnek bir model teşkil etmektedir.

“İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” anlayışıyla bu güzel eseri Mersin’imize kazandırdığı için Sayın Cumhurbaşkanımıza ve Sayın Başbakanımıza Mersinliler ve şahsım olarak şükranlarımı sunuyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Taşkın.

Sayın Kılıç…

8.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın, bugün İslam dünyasının Endülüs’ün yeni bir versiyonunu yaşadığına ama saldırının Haçlı artı siyonist saldırısı olduğuna ilişkin açıklaması

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

10’uncu asırda Müslümanlar İspanya’yı fethetmiş, orada büyük bir üniversite kurmuşlardı. Üniversite Müslüman, gayrimüslim, herkese açıktı. Buraya o günkü dünyanın her tarafından gelebilen öğrenciler, aldıkları ilim ışığını kendi yurtlarına taşıyorlardı.

Üniversitenin girişinde bir levha üzerinde şu 5 maddelik esaslar yazılıydı: “Bir toplumu ayakta tutan, kalkındıran, mutlu kılan âlimlerin ilmi, devlet adamlarının dirayeti, ordunun kahramanlığı, hâkimlerin adaleti, halkın fedakârlık ve vefakârlığıdır.” Sonra, Endülüs’te yaşayanların geneli bu değerleri yitirmiş, tavâifimülûk olarak on dört ayrı parçaya bölünmüş, birbirleriyle çekişip çatışmış ve birleşik Haçlıların saldırıları karşısında hepten yenilip yok edilerek tarih sahnesinden silinmişlerdi. Bugün de İslam dünyası Endülüs’ün yeni bir versiyonunu yaşamaktadır ama saldırı, Haçlı artı siyonist saldırısıdır. Saldırganların sayısı da artmıştır.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kılıç.

Sayın Tümer…

9.- Adana Milletvekili Zülfikar İnönü Tümer’in, Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde toplam kaç sözleşmesi askerî personel istihdam edildiğini ve sözleşmeli personelin Türk Silahlı Kuvvetleri kadrosuna alınmasına yönelik bir çalışma olup olmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

ZÜLFİKAR İNÖNÜ TÜMER (Adana) – Sayın Başkan, Türk Silahlı Kuvvetlerinin terörle mücadelede ön saflarda görev alan askerlerinin büyük çoğunluğunun sözleşmeli subay, astsubay ve uzman erbaşlardan oluştuğu anlaşılmaktadır. Bu uğurda şehit düşen asker ve işçilerimize Allah’tan rahmet, ailelerine ve ülkemize başsağlığı dilerim. Bu vesileyle Sayın Millî Savunma Bakanının şu sorulara yanıt vermesini dilerim.

Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde toplam kaç sözleşmeli askerî personel istihdam edilmektedir? Türk Silahlı Kuvvetlerindeki tüm sözleşmeli personelin Türk Silahlı Kuvvetleri kadrosuna alınmasına yönelik bir çalışma olacak mıdır? Göreve seçilen, çeşitli sınavlardan ve gerekli güvenlik soruşturmalarından geçen sözleşmeli Türk Silahlı Kuvvetleri personelinin kadroya alınmaması için herhangi bir neden bulunmakta mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tümer.

Sayın Havutça…

10.- Balıkesir Milletvekili Namık Havutça’nın, AKP’li belediye başkanlarının zorla istifa ettirilmek suretiyle inceleme ve soruşturmalardan muaf tutularak adaletten niye kaçırıldığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Geçtiğimiz günlerde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın İsmail Kahraman ve çok sayıda AK PARTİ’li siyasetçinin, bakanın katıldığı bir organizasyonda Çorum’un AKP’li Belediye Başkanı Muzaffer Külcü 2017 yılının en başarılı belediye başkanı seçilmişti. Bu belediye başkanı, hakkındaki birçok iddiaya rağmen herhangi bir soruşturma -veya yargısal süreç- yapılmadan görevinden zorla istifa ettiriliyor. Oysa Cumhuriyet Halk Partisi Ataşehir Belediye Başkanı ile Beşiktaş Belediye Başkanı hakkında yapılan inceleme ve soruşturmalar neden AKP’li Çorum Belediye Başkanı Muzaffer Külcü, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe, Balıkesir Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Edip Uğur için yapılmamıştır? Bu AKP’li belediye başkanları zorla istifa ettirilerek, inceleme ve soruşturmalardan muaf tutularak adaletten niye kaçırılmıştır?

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Havutça.

Sayın Gürer…

11.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, asgari ücrette mutlaka yeni bir düzenlemeye gidilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Daha geçen ay açıklanan 1.603 TL net asgari ücret bir ayda art arda gelen zamlarla erimiştir. Asgari ücretin alım gücü geçen yılki asgari ücret rakamının altına gerilemiştir. Milyonlarca çalışanın asgari ücretle geçimini sağladığı düşünüldüğünde durum vahimdir. Zamlarla geliri düşen çalışanlar sağlıklı beslenme ve düzenli yaşam olanaklarından mahrum kalmaktadır. Bu süreç aynı zamanda meslek hastalıklarını tetikleyecek bir süreçtir. İş cinayetleriyle her yıl binlerce emekçi yaşamını yitirmektedir. Bu kere, açlık sınırı altında yaşamla geçim ve yaşam sorunu ağırlaşmıştır. Yandaş basın görmese de yokluk ve yoksulluk, insanı kendisini yakacak duruma taşımıştır. AKP Hükûmeti işçilerin, çiftçilerin, işsizlerin, esnafın, emeklilerin, gençlerin, kadınların sorunlarını düşünmemektedir. Asgari ücrette mutlaka yeni bir düzenlemeye gidilmeli ve en az net 2 bin lira olmalıdır.

Teşekkür ediyorum Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Gürer.

Sayın Özdemir…

12.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, 3173 nitelik kodlu ön lisans muhasebe mezunlarının kadro sorununa ilişkin açıklaması

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sizlerin aracılığınızla şahsıma iletilen bir konuyu buradan Sayın Maliye Bakanı Naci Ağbal’a iletmek istiyorum.

3173 nitelik kodlu ön lisans muhasebe mezunu öğrenciler, Türkiye’nin farklı illerinden bir araya gelerek dün Mecliste beni ve diğer siyasi partilerden milletvekillerimizi ziyaret ettiler. Ön lisans muhasebe mezunu bu gençlerimiz 3173 nitelik kodlu muhasebe bölümü için en az 120 ortaksız kadro tahsis edilmesini talep ediyorlar ve bu atamaların da KPSS puanlarının yanmaması için en geç 2018 Haziran ayına kadar tamamlanması gerekiyor. Şimdiye kadar gerçekleşen gerek merkezî atamalarda gerekse açıktan atamalarda az sayıda kadro verilmesi nedeniyle 85 ve üstü puanlarla atanamama endişesi taşıyorlar. Ben konuyu bilgilerinize arz ederek bir an önce Bakanlık tarafından olumlu bir açıklama yapılmasını da talep ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özdemir.

Sayın Köksal…

13.- Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksal’ın, Dinar Orman İşletme Müdürlüğünde 5 Şubat 2018 tarihinde ORKÖY’den yardım alacak 9 köyün sıralamasına ilişkin çekilen kuranın iptali ve yurttaşların İscehisar ilçesindeki TOKİ konutlarının vade uzatımına ilişkin dilekçelerinin işleme alınmamasıyla ilgili bir açıklama beklediğine ilişkin açıklaması

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Aracılığınızla Orman ve Su İşleri Bakanına soruyorum: Seçim bölgem Afyonkarahisar ili Dinar ilçesinde Dinar Orman İşletme Müdürlüğünde 5 Şubat 2018 tarihinde ORKÖY’den yardım alacak 9 köy için sıralamaya ilişkin bir kura çekilmiştir. Kura günü, saati muhtarlara tebliğ edilmiş, kuraya 7 muhtar katılmıştır. Kuradan sonra, bu kuranın iptal edildiği belirtilerek yeniden kura çekileceği söylenmiştir. Bu kuranın, özellikle, son sıralarda çıkan bir köy muhtarının AKP milletvekilini aramasıyla iptal edildiğine ilişkin iddialar ortalıkta dolaşmaktadır. Bu konuda, Orman ve Su İşleri Bakanının kura iptaline ilişkin bir bilgisi var mıdır? Varsa kuranın iptal sebebi hakkında bir açıklama bekliyoruz.

Yine seçim bölgem Afyonkarahisar ile İscehisar ilçesinde TOKİ konutlarının vade uzatımına ilişkin yurttaşlarımızdan bir talep gelmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) - Bu konuda yurttaşlarımızın dilekçesi işleme alınmamıştır. Neden işleme alınmamıştır? Bu konuda da bir açıklama bekliyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Köksal.

Sayın Dedeoğlu…

14.- Kayseri Milletvekili Sami Dedeoğlu’nun, güney sınırlarında terör devletinin kurulmasına asla müsaade etmeyip operasyonlara son terörist etkisiz hâle gelene kadar devam edileceğine ve tüm şehitlere Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

SAMİ DEDEOĞLU (Kayseri) – Teşekkürler Sayın Başkanım.

Afrin de olmak üzere bütün şehitlerimize Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum. Bizde yeter ki vicdan sorunu olmasın; hak, hukuk, din, iman der, geceleri uykuyu gözümüzden sileriz, varlık sebebimizi asla unutmayız. Bir de varlığımızı sürdürdüğümüz topraklarımıza hele kanımız karıştıysa o toprak çoktan vatan olmuştur bize. Zeytin Dalı Harekâtı’nda Türk Silahlı Kuvvetleri ile Özgür Suriye Ordusu tam uyum içerisinde, komutanlar sahada ve aktif, hiçbir eksiğimiz yok, askerimizin morali yerinde. Teröristlerin kimler tarafından desteklendiğini, binlerce tır dolusu silah ve mühimmat verildiğini çok iyi biliyoruz. Güney sınırlarımızda terör devletinin kurulmasına asla müsaade etmeyip operasyonlarımıza son terörist etkisiz hâle gelene kadar devam edeceğiz. Afrin harekâtından sonra Menbic’i de alıp alınan toprakları asıl sahiplerine teslim etmek için gideceğiz diyor, bu duygularla Meclisi saygılarla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Dedeoğlu.

Sayın Şimşek…

15.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek’in, Afrin harekâtında sonuna kadar gidileceğinden ve sonuca ulaşılacağından şüpheleri olmadığına ilişkin açıklaması

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, Afrin harekâtı başlayalı yaklaşık 18 gün doldu. İlk şehidimiz Musa Özalkan giderken bir işarette bulundu ve “Şehit olursam bana verilecek tazminatla Telafer’deki Türkmenler için okul yaptırılsın.” diye bir çağrıda bulundu ve bunun bu çağrısı Genel Başkanımız Devlet Bahçeli tarafından yerine getirilerek Ülkü Ocakları Genel Başkanımız Olcay Kılavuz Telafer’e gönderildi ve okulla ilgili inşaat çalışmaları başlatıldı.

Dün de grup toplantımız sırasında, Amasya Merzifonlu bir şehidimizin şehit olduğu yerdeki toprak Genel Başkanımıza hediye edildi. Tabii, bu hediye edilirken MHP Grubunda bulunan herkesin gözleri yaşardı. Bu ülkenin bedeli kanla ödenen toprağının Genel Başkanımıza hediye edilmesi gruptaki herkesin gözlerini yaşarttı. Tabii, ruhsuzların, kimliksizlerin, aklını Amerika’ya kiraya verenlerin, küresel güçlere kiraya verenlerin bu duyguları anlaması mümkün değildir. Afrin harekâtında sonuna kadar gidileceğinden ve burada sonuca ulaşılacağından bir şüphemiz yoktur.

Ben saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şimşek.

Sayın Durmuşoğlu...

16.- Osmaniye Milletvekili Mücahit Durmuşoğlu’nun, tarihin Zeytin Dalı Harekâtı’nı ordumuzun yeni bir zaferi olarak altın harflerle, ülkemize yönelik saldırılara verilen sinsi destekleri de kara birer leke olarak yazacağına ve Mardin Milletvekili Orhan Miroğlu’na oğlunun vefatı nedeniyle başsağlığı dileğinde bulunduğuna ilişkin açıklaması

MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Osmaniye) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Suriye’nin kuzeybatısındaki Afrin bölgesinde PKK/PYD-YPG, KCK ve DAEŞ’e mensup teröristleri etkisiz hâle getirmek, dost ve kardeş bölge halkını insanlıktan çıkmış teröristlerin baskı ve zulmünden kurtarmak üzere başlatılan Zeytin Dalı Harekâtı, Allah’a şükür, planlandığı şekilde devam etmektedir. Mehmetçiklerimizin mücadelesine destek olmak için seferber olan aziz milletimiz de her zor zamanda olduğu gibi tek yürektir. Hazırladıkları yiyecekleri ve giyecekleri sınırdaki askerlere ulaştıran analarımız, eşlerini cepheye yollayan bacılarımız, yiğitlerimizin yolunu gözleyen yavrularımız diriliş ruhunun bir kez daha yükseldiğinin apaçık örnekleridir. Tarih, Zeytin Dalı Harekâtı’nı ordumuzun yeni bir zaferi olarak altın harflerle yazacağı gibi, ülkemize yönelik saldırılara verilen sinsi destekleri de kara birer leke olarak yazacaktır.

Başkomutanımız ve Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın dünkü grup toplantımızda vurguladığı gibi, sonunda uyuyan devi uyandırdılar. Aziz milletimizin her bir ferdi gibi, biz de ölümüne, ölümüne hazırız. Şimdi, bu ülkeye tuzak kurmaya çalışanlar düşünsün. Yüce Rabb’im yâr ve yardımcımız olsun.

Mardin Milletvekilimiz Sayın Orhan Miroğlu’nun oğlunun vefatı sebebiyle Allah’tan rahmet, kendilerine ve ailesine başsağlığı diliyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Durmuşoğlu.

Sayın Yılmaztekin... Yok.

Sayın Kalkan...

17.- İzmir Milletvekili Necip Kalkan’ın, 4 Şubat Dünya Kanser Günü’ne ilişkin açıklaması

NECİP KALKAN (İzmir) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Efendim, bu konuşmayı emaneten yapıyorum.

Değerli milletvekilleri, Uluslararası Kanser Kontrol Örgütü tarafından 4 Şubat tarihi Dünya Kanser Günü olarak belirlenmiştir; halkın kanser ve kanser yapan etmenler konusunda, dikkatinin çekilmesi konusunda çok önemli bir gündür. Kanser, vücudumuzun çeşitli bölgelerindeki hücrelerin kontrolsüz çoğalmasıyla oluşan 100’den fazla hastalık grubudur. Kanser, dünyada ve ülkemizde ölüm nedenleri arasında hâlen ilk sıradadır. Sağlıklı yaşam davranışlarıyla kanserden korunmak mümkün olabilmektedir. Kanserde erken tanı tedavi şansını artırır, tedaviyi kolaylaştırır, tedavi giderlerini azaltır, doku ve organ kaybını önler, sakat bırakmaz, en önemlisi hayat kurtarır. Bu nedenle, erken tanı meselesinin önemsenmesi gerekir diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kalkan.

Sayın Şeker….

18.- İstanbul Milletvekili Ali Şeker’in, nükleer santral yapmanın kabul edilebilir hiçbir tarafı olmadığına ilişkin açıklaması

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Sayın Başkan, 4 Şubat kanserle ilgili bilgilendirme günüydü ama biz 6 Şubatta Sinop’a gittiğimizde, orada nükleer santral yapılması için bir ÇED raporu hazırlık toplantısı yapılmıştı, halkı bilgilendirme toplantısı. Ama bu toplantıyı AKP örgütünün toplantısına çeviren bir iktidar var ve kanserle ilgili mücadeleden bahsediyor.

Çernobil felaketini yaşayan bir ülkeyiz, en çok yaşayan yerlerden birisi de Sinop. Kurulacak olan nükleer santral o bölge halkını, yarınını tehdit edecek. Nüfusu en az olduğu için orayı kurban seçenleri kınıyorum. Bu saatten sonra nükleer santral yapmanın hiçbir akıl, mantık kabul eder tarafı yoktur. 3 sente rüzgâr enerjisi ve güneş enerjisi santralleri maliyet oluştururken, 12 sent kilovatsaat maliyetle nükleer enerji santrali kurmak akla zarardır, çocuklarımıza alım garantisiyle büyük borçlar yüklenmektedir. Bugünkü yandaşlarını doyuracaklar diye çocuklarımızı sefalete sürükleyemezler.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şeker.

Sayın Katırcıoğlu…

19.- Kocaeli Milletvekili Radiye Sezer Katırcıoğlu’nun, Afrin’de başlayan, Menbic ve Fırat’ın doğusuna doğru devam etmesi beklenen operasyonun Türkiye için meşru bir müdafaa olduğuna ve son terörist bölgeden temizleninceye kadar devam edeceğine ilişkin açıklaması

RADİYE SEZER KATIRCIOĞLU (Kocaeli) – Teşekkürler Başkan.

20 Ocakta Silahlı Kuvvetlerimiz tarafından hudutlarımızda ve bölgede güvenlik ve istikrarı sağlamak amacıyla Suriye’nin kuzeybatısında, Afrin bölgesinde PKK/PYD-YPG, KCK ve DEAŞ’a mensup teröristleri etkisiz hâle getirmek, dost ve kardeş bölge halkını bunların baskı ve zulmünden kurtarmak üzere uluslararası hukuktan doğan haklar kullanılarak başlatılan ve başarılı bir şekilde yürütülen Zeytin Dalı Harekâtı bugün 19’uncu gününe girmiştir. Afrin’de başlayan, Menbic ve Fırat’ın doğusuna doğru devam etmesi beklenen operasyon, Türkiye için meşru bir müdafaadır, bir vatan savunmasıdır ve son terörist bölgeden temizleninceye kadar devam edecektir. Özellikle, bu operasyon bir tek sivilin saçının teline zarar gelmeyecek şekilde titizlikle devam etmektedir, devam edecektir ve özellikle Kilis’e, Hatay’a, tüm sınır bölgemize roket saldırısı ve terör eylemleri olmaması için, namaz kılarken masum vatandaşlarımızın, çocuklarımızın, kadınlarımızın ölmemesi için devam edecektir diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Katırcıoğlu.

Sayın Sarıhan…

20.- Ankara Milletvekili Şenal Sarıhan’ın, idam cezalarının yeniden getirilmesi konusundaki tartışmaların ve savunma hakkı ihlallerinin devam edip etmeyeceğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

ŞENAL SARIHAN (Ankara) – Değerli Başkan, teşekkür ederim.

Biraz önce hem Sayın Salim Uslu hem de Sayın Mahmut Tanal adalet üzerine konuştular. Sayın Tanal adalet nöbetinden söz ettiler, Sayın Uslu ise idam cezalarının ne kadar olumsuz sonuçlar verdiğine atıf yaptılar, aynı zamanda savunma hakkının ne kadar kutsal olduğuna değindiler.

Şimdi, ben Sayın Adalet Bakanına sormak istiyorum: Bu 2 ayrı partiden dile getirilmiş olan adaletsizlik konusundaki, özellikle idam cezalarının yeniden getirilmesi konusundaki tartışmaları sürdürmeye devam edecekler mi, savunma hakkı ihlallerine devam edecekler mi?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Sarıhan.

Sayın Bektaşoğlu…

21.- Giresun Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlu’nun, “Türkiye” adının bazı kurumlardan çıkarılmak istenmesine ilişkin açıklaması

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Kurtuluş Savaşı vererek elde ettiğimiz vatan toprağımızı, ülkemizi, ulusumuzun birliğini, varlığımızı ifade eden “cumhuriyet” ve “bayrak”la birlikte yan yana getirerek kullandığımız “Türkiye” adının bazı kurumlardan çıkarılmasının istenmesi bir kalkışmadır, bir projedir. Geçmişte de böyle talepler oldu. Hatta “Türklük herkesi kapsamıyor. Türklük ayaklarımızın altıdır.” diyenler oldu ama Türkiye'nin Cumhurbaşkanının böyle bir talebe destek vermesi hatta önderlik yapması anlaşılır gibi değildir. Bugün, iktidarın beğenmediği demokratik kitle örgütlerinin adlarındaki “Türkiye” adı çıkarılırsa yarın, bu, projeye dönüşecek ve sıra aynı adı taşıyan diğer kuruluşlara da gelecektir. “Türkiye” adı kimsenin tekelinde değildir “Şu kullansın, bu kullanmasın.” demekle olmaz. Önemli olan, o adı onurla, gururla taşımak, başta Türkiye Cumhuriyeti olmak üzere, o adın taşıdığı değerleri korumaktır.

Ne mutlu Türk’üm diyene.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bektaşoğlu.

Sayın Turpcu…

22.- Zonguldak Milletvekili Şerafettin Turpcu’nun, 2014 yılında Soma ve Ermenek’te yaşanan facialar sonrası hayatını kaybeden madencilerin ailelerine tanınan hakların Zonguldak ve Türkiye’nin diğer illerindeki tüm madenci ailelerine tanınmasını talep ettiğine ilişkin açıklaması

ŞERAFETTİN TURPCU (Zonguldak) – Sayın Bakan, 2014 Soma faciasında 301 emekçimizi kaybettikten sonra bu ailelerimize tanınan hakların Zonguldak’taki ve Türkiye'nin diğer illerindeki madenci ailelerine tanınmaması, kapsam dışında bırakılan madenci yakınlarını derinden yaralamıştır. 7 Martta 103 maden şehidi verdiğimiz -1983- Armutçuk faciasını, 3 Martta 263 şehit verdiğimiz -1992- Kozlu faciasını anacağız. Ailelerimizi ve çocuklarımızı babalarının mezarına boynu bükük göndermeyiniz. Maden emekçilerimizin yakınlarının mağduriyetlerinin giderilmesini, 2014 yılında Soma ve Ermenek’te yaşanan facialar sonrası hayatını kaybeden madencilerimizin ailelerine tanınan hakların genişletilmiş hâliyle Zonguldak’taki ve Türkiye'nin diğer illerindeki tüm madenci ailelerine tanınmasını talep ediyoruz.

Saygılarımızla.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Turpcu.

Şimdi sayın grup başkan vekillerimizin söz taleplerini karşılayacağım.

Sayın Usta…

23.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, 7 Şubat Kahramanmaraş’a “kahraman”lık unvanı verilmesinin 45’inci yıl dönümüne, Millî Eğitim Bakanlığının rehberlik sertifika kursu açma planına ve rehberlik hizmetlerinin liyakati ve eğitimi olmayan ucuz iş gücüyle yapılmasının son derece yanlış olacağına ilişkin açıklaması

ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

7 Şubat 1973’te Gazi Meclis tarafından Kahramanmaraş’a “kahraman”lık unvanı verilmiştir, 45’inci yıl dönümüdür. Ben bu vesileyle bütün Kahramanmaraş halkını kutluyorum ve tüm istiklal kahramanlarımızı rahmetle anıyorum.

Sayın Başkan, bugün bir konuyu gündeme getirmek istiyorum. Millî Eğitim Bakanlığı, 2018 yılı içerisinde hizmet içi kurs programları kapsamında rehberlik sertifika kursları açmıştır. 2 bin kursiyer alınması planlanmaktadır. Kursun amacı olarak da özel öğretim okullarında ihtiyaç olan ve karşılanamayan rehberlik hizmetlerinde istihdam sağlamak için denilmektedir.

Şimdi, bir defa, bu kursların özel okulların talebi ve ısrarıyla açıldığı apaçık ortadadır. Tabii, bu olabilir. Ancak şöyle bir bakınca bu yıl sonu itibarıyla yaklaşık 30 bin PDR ve psikoloji bölümü mezunu olacaktır. İşi olmayan yani özel sektörde de iş bulamayan, kamuda da herhangi bir şekilde atanamayan 30 bin kişi. Şimdi, 30 bin kişi varken bir yandan da “İhtiyaç var.” demek, ihtiyaç gerekçesini ortaya koymak tam bir çelişkidir. Kaldı ki bu kurslara alınacak kişilerin de PDR ve psikoloji mezunları dışından, bu bölümlerin dışından alınacağı ifade edilmektedir. Bu da bir başka çelişkidir.

Tabii, bu konu, önemli bir konudur. Psikolojik rehberlik, rehberlik hizmeti verme işi önemli bir iştir, böyle çok kısa programlarla çok da sağlıklı bir şekilde yerine getirilemez. Hani, böyle bir eğitilmiş personeliniz olmaz, o zaman az da olsa, işte, yetersiz de olsa böyle bir eğitim programı, böyle bir sertifika programı açmayı anlamlı görebiliriz ama işi olmayan 30 bin mezun varken yani zaten bir anlamda -eğitim politikalarıyla- eğitim ile istihdam arasında böyle bir “mismatch” ortadayken, böyle bir uyumsuzluk ortadayken tekrar kurslarla bunların içerisine biraz daha ilave katmanın ve daha az eğitimli insanları piyasaya sürmenin nasıl bir mantığı olabilir?

BAŞKAN – Buyurun Sayın Usta.

ERHAN USTA (Samsun) – Dolayısıyla, bu nitelikli bir iştir; nitelikli işlerin de bu alanda uzun süre eğitim almış… Yani eğitimin hiç mi önemi yok? Dört yıl eğitim veriyorsun. Hatta yüksek lisans mezunu olup, şu anda PDR bölümü mezunu olup yüksek lisansını da yapmış işi olmayan insanlar ortadayken böyle birkaç aylık sertifika programlarıyla iş yapmak yanlış bir şeydir, yani insan gücü planlaması açısından da son derece yanlıştır. O zaman akla ne geliyor, özel eğitim kurumları bu konuda niye ısrar ediyorlar? Şu olabilir olsa olsa: Bir defa, çok ucuz bir iş gücü oluşturmak, öyle bir piyasa oluşturmak. İkincisi de rehberlik hizmeti vermenin de dışında işte ne iş olsa yaptırabilecekleri bir alan kendilerine açmaya çalışıyorlarmış gibi bir intiba oluşuyor. Bu, son derece yanlış bir şeydir. Bu yanlışlıktan mutlaka dönülmesi lazım.

İşin diğer bir tarafı da yeni bir istihdam alanı da açılmıyor. İstihdam alanı ortada, insan gücü ortada ama bu yapılan şey, bu insan gücünün içerisine daha niteliksiz biraz daha insanı katarak yeni bir…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERHAN USTA (Samsun) – Bitiriyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Usta.

ERHAN USTA (Samsun) – Yani, daha çok böyle yeni bir işsizler ordusu yaratmanın ötesinde bir durum doğmayacaktır. Geçen yıl, Ocak 2017’de de böyle bir kurs programı açılma gayreti olmuştu. O zaman bizim Milliyetçi Hareket Partisinin de gayretleriyle bu şey iptal edilmişti. Sayın Bakan da, Millî Eğitim Bakanı da bundan sonra bir daha böyle bir kurs programının açılmayacağını ifade etmişti. Şimdi, buna rağmen tekrar böyle bir şey yapılması son derece yanlıştır.

Özetle, nitelikli bir iştir rehberlik hizmeti işi. Bu hizmetlerin yani rehberlik hizmetlerinin liyakati ve eğitimi olmayan ucuz iş gücüyle yapılması son derece yanlış olacaktır. Bu karardan dönülmesi konusunda Millî Eğitim Bakanlığını uyarmak istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Usta.

Sayın Kerestecioğlu…

24.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, Halkların Demokratik Partisine yönelik gözaltıların devam ettiğine, bunun partilerini fiilen kapatma planı olduğuna, 7 milletvekilinin milletvekilliğinin düşürüldüğüne ve işsizlik, kadın cinayetleri ve kadınlara yapılan ayrımcılık, çocuk istismarı gibi temel sorunların savaşla örtülmeye çalışıldığına ilişkin açıklaması

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Her gün yeni bir gözaltı furyasıyla biz uyanıyoruz. Bugün de İstanbul’da arkadaşlarımız, onlarca arkadaşımız gözaltına alındı ve bunların içerisinde özellikle Halkların Demokratik Kongresinden yani partimizin aslında temellerini oluşturan Halkların Demokratik Kongresinden 78’liler Girişimi Sözcüsü Celalettin Can, Barış Bloku üyesi Şamil Altan, Kamu Emekçileri Sendikası (KESK) üyeleri, MYK üyelerimiz gibi birçok gözaltı var ve -bunları daha önce de ifade etmiştim- bunun kongremiz yaklaşırken bir tesadüf olmadığını düşünüyoruz. Eğer tesadüf olduğunu düşünenler varsa kimi kandırabiliyorlarsa onu kandırsınlar ama bizim için durum böyle değil. Bu gözaltılarla demokratik siyasetin en güçlü dinamiklerinden biri olan demokratik kitle örgütleri, sendikalar ve medya kuruluşları, bilim dünyası tahrip edilmeye çalışılıyor ve bu gözaltılar bizzat aslında iktidarın elindeki yargı tarafından yürütülüyor. Darbe hukuku yürürlükte. Bugün bir sivil darbe çok net olarak uygulanıyor ve her geçen gün de bu hukukun yeni bir aşaması uygulanıyor. HDP’yi defakto yani fiilen kapatma planı bu ve hukuki yolu işletmeden kapatmayla karşı karşıyayız.

Genelde usulden söz ediyorsunuz Sayın Başkan, bu Mecliste usule riayet etmeye çok titizlikle uğraşıyorsunuz ama burası usulün de esasın da kalmadığı bir Meclis, dün Ferhat vekilimizle beraber 7 vekilimizin vekilliğini düşürmüş olan bir Meclis. Bilmiyorum arkadaşlar hatırlıyorlar mı ama bu sıralarda İdris Baluken ve Çağlar Demirel oturuyordu ve…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kerestecioğlu.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Kimse bundan rahatsızlık duyuyor mu, bilmiyorum. Çünkü “rahatsızlık” dediğiniz şey -affedersiniz ama- karnınızdan konuşarak olacak bir şey değildir. Gerçekten rahatsızsanız ve demokratik bir ülkeyi istiyorsanız o zaman bu Mecliste siyaset yapan bütün partilerin siyaset yapma hakkını savunursunuz, kongre yapma hakkını savunursunuz. Bizler, başka partiler gibi güle oynaya kongre hazırlıkları içerisinde olamıyoruz. Ve bunu savunursunuz. Bu, bütün partilere çağrımızdır. Eğer bir ülkede “demokrasi” diyorsanız bunu yapmanız gerekir. Ama aksi, gerçekten aslında iş birliği yapmaktır, başka da bir şey değildir diyoruz.

Evet, eski hükûmetleri vatandaşı yazar kasa attıracak raddeye getirmekle suçlayan AKP döneminde ne yazık ki işsiz gençler iş bulamadıkları için geçim dertleri yüzünden kendilerini yakacak kadar çaresiz hissediyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Başkan.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) - Son bir ayda 3 işçi kendini yakmaya kalktı. 2013 yılında Sinpaş Altınoran inşaatında 3’üncü kattan düşen Sıtkı Aydın’a patron tarafından yalnızca 200 lira verildi, beş senedir davası devam ediyor, 6 hâkim değişti, işsiz kaldı, bu süreçte ihtiyaçları için 30 bin lira kredi çekti, sonunda Meclis önünde kendini yaktı. Ardından 16 Ocakta İzmir İŞKUR önüne giden Battal Sağır isimli işçi çalıştığı iş yerinden aylardır ücretini alamadığını, İŞKUR’un da bu şikâyeti geçiştirdiğini belirterek üzerindeki kıyafetleri bina önüne fırlatarak duruma isyan etti. Balıkesir’de Mustafa Birgül “Öyle yapıyorum olmuyor, böyle yapıyorum… Taş taşıyayım, çöpçülük yapayım ama işim olsun, ibretiâlem olsun diye kendimi yaktım.” diyor.

Evet, Türkiye'nin gündemi bunlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Başkanım.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) - Türkiye'nin gündemi gerçekten bunlar.

İşsizlik işçi sınıfının en yaygın sorunu; kadın cinayetleri, kadınlara yapılan ayrımcılık kadınların en baş, temel sorunu; çocuk istismarı en temel sorunlardan biri ama şu anda bu savaşla bu gerçekler örtülmeye çalışılıyor ve “Teröre karşı çıkıyorum.” diyenler, El Kaide bağlantılı Nusra Cephesi’nin başını çektiği Heyet Tahrir el-Şam gibi gruplarla operasyon yapıyorlar, bir yandan da Suriye’nin bütünlüğü için Suriye ordusuna karşı savaşan Selefi cihatçılarla birlikte, sözde Suriye’nin bütünlüğü için bunlarla iş birliği yapıyorlar. Türkiye'nin müttefiki Türkiye’de ve Suriye’de yaşayan halklardır diyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kerestecioğlu.

Sayın Özkoç…

25.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Mardin Milletvekili Orhan Miroğlu’na oğlunun vefatı nedeniyle başsağlığı dileğinde bulunduğuna, milletvekillerinin hiç yargılanmadan cezaevlerinde tutulmasına karşı Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun kesin bir duruş sergilediğine, Sinop’ta nükleer santral yapımıyla ilgili bilgilendirme toplantısında yaşananlara ve haklı mücadelelerinde sonuna kadar Sinop halkının yanında yer alacaklarına ilişkin açıklaması

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; öncelikle, Adalet ve Kalkınma Partisi Sayın Milletvekili Orhan Miroğlu sevgili evladını kaybetmiştir. Sabahleyin vefat ettiği hastanede Sayın Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu ve grup başkanlarıyla beraber taziye ziyaretinde bulunduk. Kendisine Allah’tan rahmet diliyoruz; ailesine, yakınlarına, başsağlığı diliyoruz.

Sayın Başkan, başta Enis Berberoğlu olmak üzere Türkiye Büyük Millet Meclisinde millet iradesiyle seçilmiş bütün milletvekillerimizin hiç yargılanmadan cezaevlerinde tutulmasına, sebepsiz yere yargılanmalarına, iftiraya uğramalarına karşı Cumhuriyet Halk Partisi Grubu kesin bir duruş sergilemektedir. “Millet iradesine saygı duyuyoruz.” diyen anlayışın gerçekten saygı duyması ve hukuku iktidarın bir silahı olarak kullanmaması gerektiğini düşünüyoruz.

Değerli Başkan, Sinop’ta nükleer santral yapılmak isteniyor. Bunun için çevresel etki değerlendirme yani ÇED süreci başlatıldı. İlk adım olarak da dün halkı bilgilendirme toplantısı yapıldı, daha doğrusu halkla yapılması gereken bir toplantıydı ne Sinop halkı ne halkın temsilcileri, Milletvekillerimiz Barış Karadeniz, Ali Şeker, Orhan Sarıbal ne de halkın seçilmiş yöneticileri Sinop Belediye Başkanımız Baki Ergül, Gerze Belediye Başkanımız Osman Belovacıklı toplantıya alınmadı. Yönetmeliklere göre tüm halka açık olması gereken toplantıya isim isim belirlenen kişilerin dışında hiç kimse sokulmadı. Salona girmeyi başaran ve nükleere karşı olduğunu söyleyen 2 vatandaşsa gözaltına alındı. İşte, biz böyle bir Türkiye’de yaşıyoruz. İçeri girmeye çalışan….

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Başkan.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Teşekkür ederim.

…kapı önünde sesini duyurmaya uğraşan, validen medet uman yüzlerce insanımıza polis TOMA ve biber gazıyla müdahale etti. Neden? Neden Sinop halkı susturulmak isteniyor? Çünkü Sinop, defalarca ortaya koydu, nükleer santral istemiyor. Sinop’ta nükleer santral yapmaya kalkılan yer deniz, koyu ve yeşili bir araya getiren dünyada sadece Norveç ve Sinop’ta bulunan özel bir kıyı. Bölgede 150 çeşit kuş türü yaşıyor; korunmaya değer görülen yabani karanfil, Kastamonu soğanı, deve dikeni, sütleğen gibi onlarca endemik bitki yer alıyor; protein bakımından ülkenin en zengin balık türleri burada yetiştiriliyor ve avlanıyor. Ne istiyorsunuz? Nükleer santral tüm doğal güzellikleri yok edecek ve insanlarımızın yaşamını, sağlığını riske atacak. Bunu mu talep ediyorsunuz? Bunu bilen ve gören, Fukişima felaketinden sonra nükleer santrallerini kapatmaya başlayan Japonya ile 2020’ye kadar ülkesinde tüm nükleer santralleri kapatma kararı alan Fransa Türkiye’de neden nükleer santral işine giriyor?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Başkan.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Tüm dünya nükleerden vazgeçerken Türkiye neden, üstelik de milyarlarca dolarlık yatırımla nükleer santral yapmaya kalkıyor? İnsanlarımızın canı, sağlığı, doğamız, geleceğimiz, hangi pazarlık masasında, ne karşılığında gözden çıkarılıyor?

Buna izin vermeyeceğiz; sonuna kadar, milletvekillerimizle beraber, örgütlerimizle beraber, buna karşı çıkan milletimizle beraber Sinop halkının yanında yer alacağız. Sinop halkı yalnız olmadığını biliyor, bilecek. Buradayız, sonuna kadar yanlarında, haklı mücadelelerinde yer alacağız. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özkoç.

Sayın Bostancı…

26.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Mardin Milletvekili Orhan Miroğlu’na oğlunun vefatı nedeniyle başsağlığı dileğinde bulunduğuna ve taziyelerini bildirenlere teşekkür ettiğine, 7 Şubat Kahramanmaraş’a “kahraman”lık unvanı verilmesinin 45’inci yıl dönümüne ve Zeytin Dalı Operasyonu’nun bir barış operasyonu olduğuna ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Mardin Milletvekilimiz Orhan Miroğlu’nun 25 yaşındaki engelli ve bir süredir rahatsız olan evladı bugün vefat etmiştir hastanede. Allah’tan rahmet diliyorum, Sayın Miroğlu ve ailesine başsağlığı diliyorum. Bugün cenaze Mardin’e gitti. Orada katılımla birlikte ebedî istirahatgâhına tevdi edilecek. Cumhuriyet Halk Partisinin yönetimine, yetkililerine, Engin Bey’e, Sayın Genel Başkanına, yönetim kadrolarına çok teşekkür ediyorum taziyeleri için, taziyelerini ifade etmişlerdir. Bütün kültürlerde ve bütün toplumlarda doğum, düğün ve ölüm siyasal her türlü fay hatlarını, kültürel fay hatlarını aşan ortaklıklardır. Bunları muhafaza etmek çok önemli.

Maraş şehri 7 Şubat 1973 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayıyla birlikte “kahraman” unvanını aldı, hak ettiği bir unvandı. 1918 Mondros Mütarekesi’nden sonra İstiklal Savaşı’nın örgütlenmesinde, Kuvayımilliye’nin kurulmasında öncü rolü olan şehirlerden biridir, bunun altı çizilmiş oldu. Kırk beş yıl sonra Maraşlılara buradan selam gönderiyorum tekrar bu vesileyle.

Barış talebi onurlu bir taleptir ama aynı zamanda tüm insani değerler gibi kirli ilişkilerin örtüsü olarak da kullanılan bir taleptir. Bu ikisi birbirinden farklı. Üç tür barış talebi görürüz.

Bunlardan birincisi, Hazreti İsa’ya atfedilen “Bir yanağına vurulduğunda öbür yanağını çevir. Kim ne yaparsa yapsın…”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Başkan.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – “…asla şiddete müracaat etme, kim ne yaparsa yapsın meşru müdafaa adına dahi şiddete başvurma.” tarzındaki yaklaşım. Bunun arkasında olan hemen hemen hiç kimse yoktur. Belki tarihte buna yaklaşan bir örnek, sivil itaatsizlik, Mahatma Gandhi’nin Hindistan’daki eylemleridir, şiddete başvurmamışlardır.

İkinci tür barış talebi kirli ilişkilerin ve siyasetlerin örtüsü olarak kullanılır. Kendi çıkarlarınızı, dar grup çıkarlarınızı gerçekleştirmek için silahlanırsınız; her türlü zulmü, yağma ve talanı yaparsınız ama ne zamanki üzerinize gelinir ve sizin bu tür siyasetinize engel oluşturulur o zaman barışı, bu insani değeri bir örtü olarak kullanırsınız. Bugün Suriye’nin kuzeyindeki PKK’nın uzantısı olan, tıpkı PKK gibi halkları birbiri aleyhine mukateleye sevk eden, temel yapısını buradan alan, silahlanmış, asimetrik bir güç ilişkisi içerisinde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Başkan.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - …emperyal güçlerin lejyonu olan bir yapılanma adına dile getirilen barış taleplerinin barışla alakası yoktur. Bu barış talebi PYD’nin kirli siyasetini onaylayan, onların bütün bölgeyi kana ve ateşe gark edecek stratejilerine “Evet.” diyen kirli bir örtüdür.

Üçüncü barış talebi de bir coğrafyada, bir bölgede, kim olursa olsun, onların esenlik içerisinde yaşamasını temin edecek siyasal şartları temin etme adına girişilen barış hareketidir. Türkiye'nin Afrin’e yapmış olduğu operasyon gibi.

Bu coğrafyada barış kurulacaksa emperyal güçlerle asimetrik ilişki içerisindeki terör örgütleri üzerinden kurulmayacak, buradaki merkezî yapılar desteklenerek kurulacak. Unutmayalım, Acem, Arap, Kürt, Türk, bunların rızalarının birbirini teyit ettiği bir barış ve esenlik beldesi hâline getirebilmek için Orta Doğu’yu, terör örgütlerine “Hayır.” diyeceğiz, merkezî yapıları destekleyeceğiz, bu yöndeki politikaların arkasına da gerekirse güç koyacağız; Türkiye'nin yaptığı budur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Türkiye'nin yaptığı Zeytin Dalı -operasyonun adı “Zeytin Dalı”- bir barış operasyonudur.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bostancı.

Sayın Usta, tekrar sisteme girmişsiniz.

Buyurun.

27.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, Mardin Milletvekili Orhan Miroğlu’na oğlunun vefatı nedeniyle başsağlığı dileğinde bulunduğuna ilişkin açıklaması

ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Mardin Milletvekili Sayın Orhan Miroğlu’nun oğlunun vefatını biz de şimdi üzüntüyle öğrenmiş bulunuyoruz. Ben merhuma Allah’tan rahmet diliyorum, değerli ailesine de hem şahsım adına hem de Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına başsağlığı dileklerimizi, taziye dileklerimizi iletmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Kerestecioğlu…

28.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, Mardin Milletvekili Orhan Miroğlu’na oğlunun vefatı nedeniyle başsağlığı dileğinde bulunduğuna ilişkin açıklaması

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Sayın Başkan, ben de aynı nedenle söz aldım. Mardin Milletvekili Sayın Orhan Miroğlu’nun oğlu Zerdeşt hayatını kaybetti. Bütün aileye başsağlığı dileklerimizi iletiyoruz.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın grup başkan vekillerine ve partilerine teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Atıcı, sisteme girmişsiniz. Talebiniz?

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Başkan, Akkuyu Nükleer Santrali’yle ilgili önemli bir bilgi paylaşacağım. 60’a göre söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Atıcı.

29.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Akkuyu’da ve Sinop’ta nükleer santral projelerinden derhâl vazgeçilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Malum olduğu üzere, Mersin’de yapılmaya çalışılan Akkuyu Nükleer Santrali’ni Ruslar yapıyor. Ruslar kendilerine Türk ortaklar aradılar ve iktidara yakın bir konsorsiyum, 3 şirketin konsorsiyumuyla anlaştılar. Şimdi, iki gündür bütün dünya çalkalanıyor ki Türkiye'deki bu konsorsiyum bu anlaşmadan çekiliyor. Gerekçe: Kâr etmiyormuş. Biz can derdindeyiz, bunlar ise para derdinde yani koyun can derdinde, kasap et derdinde. 20 milyar dolara anlaşılan, yatırım maliyeti 20 milyar dolar olan Akkuyu Nükleer Santrali’nin maliyetini 25 milyara çıkardılar. Şimdi böyle bir anlaşmazlık havası vererek maliyeti artırmaya çalışıyorlar. Bu, doğru bir yaklaşım değildir, ahlaki bir yaklaşım değildir. Akkuyu’da da Sinop’ta da nükleer santral projelerinden derhâl vazgeçilmelidir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Atıcı.

V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Yaşar Tüzün’ün, Başkanlık Divanı olarak Mardin Milletvekili Orhan Miroğlu’na oğlunun vefatı nedeniyle başsağlığı dileğinde bulunduklarına ilişkin konuşması

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Mardin Milletvekilimiz Sayın Orhan Miroğlu’nun evladı Zerdeşt’in hayatını kaybetmiş olduğunu büyük bir üzüntüyle bizler de öğrenmiş bulunuyoruz. Başkanlık Divanı olarak merhum Zerdeşt Miroğlu’na Allah’tan rahmet, Sayın Orhan Miroğlu’na ve ailesine sabırlar diliyoruz.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.18

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.44

BAŞKAN: Başkan Vekili Yaşar TÜZÜN

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Vecdi GÜNDOĞDU (Kırklareli)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 56’ncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Anayasa’nın 92’nci maddesine göre Başbakanlığın bir tezkeresi vardır, okutuyorum:

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Başbakanlığın, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının; bölgede seyreden Türk Bayraklı ve Türkiye bağlantılı ticari gemilerin emniyetinin etkin şekilde muhafazası ve uluslararası toplumca yürütülen korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleriyle müşterek mücadele amacıyla yürütülen uluslararası çabalara destek vermek üzere, Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10/2/2009 tarihli ve 934 sayılı Kararı’yla Hükûmete verilen ve 2/2/2010, 7/2/2011, 25/1/2012, 5/2/2013, 16/1/2014, 3/2/2015, 9/2/2016 ve 8/2/2017 tarihli 956, 984, 1008, 1031,1054, 1082, 1107 ve 1136 sayılı Kararlarıyla birer yıl uzatılan izin süresinin 10/2/2018 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasına, ayrıca denizde terörizmle mücadele harekâtlarına katkı sağlanabilmesi maksadıyla unsurlarımızın bölge ülkeleri kara suları dışında (2383 [2017] Sayılı BMGK Kararı Gereğince Somali kara suları dâhil olacak şekilde) denizde terörizmle mücadele görevi için yetkilendirilmeleri ve bununla ilgili gerekli düzenlemelerin Hükûmet tarafından yapılması için Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca izin verilmesine dair tezkeresi (3/1511)

6/2/2018

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde vuku bulan korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleri hakkında 2008 yılından bu yana kabul edilen Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) kararları ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10/2/2009 tarihli ve 934 sayılı Kararı’yla bir yıl için verdiği, bilahare 2/2/2010 tarihli ve 956 sayılı, 7/2/2011 tarihli ve 984 sayılı, 25/1/2012 tarihli ve 1008 sayılı, 5/2/2013 tarihli ve 1031 sayılı, 16/1/2014 tarihli ve 1054 sayılı, 3/2/2015 tarihli ve 1082 sayılı, 9/2/2016 tarihli ve 1107 sayılı ve 8/2/2017 tarihli ve 1136 sayılı kararlarıyla birer yıl süreyle uzattığı izin çerçevesinde, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurları konuşlandırılmak suretiyle, bölgede seyreden Türk Bayraklı ve Türkiye bağlantılı ticari gemilerin emniyetinin etkin şekilde muhafazası ve uluslararası toplumca yürütülen korsanlık, deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleriyle müşterek mücadele harekâtına aktif katılımda bulunulması sağlanmış, bu alanda Birleşmiş Milletler sistemi içinde ve bölgesel ölçekte oynadığımız rolün ve görünürlüğümüzün pekiştirilmesi temin edilmiştir.

Anılan bölgelerde meydana gelmeye devam eden korsanlık, deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleriyle uluslararası toplumca mücadele edilebilmesine cevaz veren BMGK'nın ilgili kararlarının süresi son olarak 7/11/2017 tarihli ve 2383 sayılı Karar’la bir yıl daha uzatılmıştır.

Bu kapsamda, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesi için 10/2/2009 tarihli ve 934 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı’yla Hükûmete verilen ve son olarak 8/2/2017 tarihli ve 1136 sayılı Karar’la 10/2/2017 tarihinden itibaren bir yıl uzatılan izin süresinin, anılan kararlarda belirlenen ilke ve esaslar dâhilinde, 10/2/2018 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılması, ayrıca denizde terörizmle mücadele harekâtlarına katkı sağlanabilmesi maksadıyla unsurlarımızın bölge ülkeleri kara suları dışında, denizde terörizmle mücadele görevi için yetkilendirilmeleri ve bununla ilgili gerekli düzenlemelerin Hükûmet tarafından yapılması için izin verilmesini Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca arz ederim.

                                                                                      Binali Yıldırım

                                                                                         Başbakan

BAŞKAN – Hükûmet? Burada.

Başbakanlık tezkeresi üzerinde İç Tüzük’ün 72’nci maddesine göre görüşme açacağım.

Gruplara, Hükûmete ve şahsı adına iki üyeye söz vereceğim. Konuşma süreleri gruplar ve Hükûmet için yirmişer dakika, şahıslar için onar dakikadır.

Tezkere üzerinde söz alan sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekilimiz Ekmeleddin Mehmet İhsanoğlu, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Adana Milletvekilimiz Meral Danış Beştaş, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ardahan Milletvekilimiz Öztürk Yılmaz, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekilimiz Volkan Bozkır; şahısları adına, Ankara Milletvekilimiz Levent Gök, Tokat Milletvekilimiz Yusuf Beyazıt.

Şimdi ilk söz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekilimiz Ekmeleddin Mehmet İhsanoğlu’na aittir.

Sayın İhsanoğlu, süreniz yirmi dakika.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA EKMELEDDİN MEHMET İHSANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; deniz kuvvetleri unsurlarımızın Aden Körfezi, Somali kara suları, açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesi hakkında Başbakanlık tezkeresi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyor, Sayın Bakana ve Bakanlığının güzide temsilcilerine de hoş geldiniz diyorum.

Bu konuşmamda, tezkerenin konusu, görev bölgesinde yer alan kırılgan ülkelerin durumu, ayrıca deniz haydutluğuyla ilgili mücadele meselesine işaret edeceğim yani dört başlık altında konuşma yapacağım ve bu hususlarda partimizin görüşlerini sizlerle paylaşacağım.

Birinci husus, tezkerenin konusu. Bir yakasında Habeşistan, Cibuti, Eritre, Somali, diğer yakasında Yemen bulunan Bab'ül Mendep Boğazı hem ticari hem askerî anlamda stratejik bir geçiş noktasıdır. Burası batı ile doğuyu birbirine bağlayan ticaret yolları üzerinde önemli bir bağlantı noktasıdır.

Bu bölgede 2000’li yılların başından bu yana deniz haydutluğu faaliyetleri yani korsanlık faaliyetleri baş göstermiştir. Bu eylemlerin gerçekleştiği deniz alanları Türk ticaret gemileri tarafından da yoğun bir şekilde kullanılmaktadır. Ticari gemilerimize ve bu gemilerde görev yapan vatandaşlarımıza yönelik tehdit, ülkemizin ticari ve ekonomik menfaatlerini de olumsuz şekilde etkilemektedir. Somali’de kamu düzeninin sağlanmamış olması, deniz haydutlarının ve silahlı soygun icra eden çetelerin çok geniş bir deniz alanına yayılmasına imkân vermiştir ve böylece bunlarla mücadelenin zorlaştığını göstermiştir.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi 2008 yılında özellikle konuyu doğrudan ele alan 5 karar kabul etmiştir. Bu kararları temel alarak Avrupa Birliği 8 Aralık 2008 tarihinde bölgede “Atlanta” adı altında bir deniz operasyonu başlatmıştır. Bu operasyona İngiltere, Fransa, Yunanistan, Hollanda, Almanya, İtalya, Belçika, İsveç ve İspanya iştirak etmiştir. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin son kararı, imkân sahibi olan ülkeleri bölgede askerî gemi ve uçaklar konuşlandırarak deniz haydutluğu ve silahlı soygun çeteleriyle mücadele etmeye sevk etmiştir. Bunun üzerine Amerika Birleşik Devletleri, Rusya Federasyonu, Çin Halk Cumhuriyeti, Hindistan, Japonya, Güney Kore ve Avustralya’ya ait askerî gemiler de burada bulunarak münferiden operasyonlar icra etmişlerdir. Ayrıca, aynı yıl Amerika Birleşik Devletleri öncülüğünde müşterek görev gücü kurulması kararlaştırılmıştır. Ülkemiz, Amerika Birleşik Devletleri’nin öncülüğünde kurulan bu güce kurucu üye olarak katılmıştır. Söz konusu bölgede deniz haydutluğuyla mücadele faaliyetleri hâlihazırda NATO’nun Okyanus Kalkanı Harekâtı, Avrupa Birliğinin Atlanta Harekâtı, Amerika Birleşik Devletleri önderliğindeki Birleşik Deniz Kuvvetleri ve millî kontroldeki gemiler vasıtasıyla dört ayrı çerçevede yürütülmektedir. Ülkemiz, 17 Şubat 2009 tarihinden itibaren Birleşik Deniz Kuvvetleri bünyesinde oluşturulan Birleşik Görev Kuvveti ve NATO’nun Okyanus Kalkanı Harekâtı emrinde dönüşümlü olarak görevlendirdiği bir fırkateynle uluslararası toplumun deniz haydutluğuna karşı mücadelesine aktif katkı sağlamaktadır. Ülkemiz zaman zaman bu harekâtın komutanlığını da üstlenmiştir. 2009 yılından bu yana Mecliste bu konuyla ilgili görüştüğümüz tüm tezkerelere Milliyetçi Hareket Partisi olarak destek vermiş bulunuyoruz.

Değerli milletvekilleri, Aden Körfezi ve Somali açıklarında deniz haydutluğu eylemleri azalmış olmakla beraber, henüz devam etmektedir. 2008 yılında 3’ü Türk ticaret gemisi olmak üzere, toplam 30’un üzerinde gemi rehin alınmıştır. Geçtiğimiz sene ise sadece 9 deniz haydutluğu vakası kaydedilmiştir. Bu özet bilgiler bile alınan tedbirlerin etkisini göstermesi bakımından önem taşımaktadır.

Benim temas edeceğim ikinci husus ise kırılgan ülkeler, tehlikeli sular. Değerli milletvekilleri, burada tezkere konusunu görüşürken bölge ülkelerinin durumunu da göz önünde bulundurmamız gerekmektedir. Kızıldeniz’in doğusunda ve batısında yer alan Yemen ile Somali eski bir tabirle “başarısız devlet”, yeni tabirle “kırılgan devlet” yani “failed state” ve “fragile state” olarak sınıflandırılmaktadır. Somali’nin 1990’lardan bu yana içinde bulunduğu siyasi çalkantılar sona ermiş değildir. 2011’den sonra Somali’de yeni bir devlet teşekkülü için İslam İşbirliği Teşkilatı ve Türkiye’nin ciddi gayretleri olmuştur. Bu çerçevede Türkiye’nin Somali ordusunun eğitimi amacıyla Somali’de kurduğu bir askeri üssü bulunmaktadır. Yemen’de birkaç yıldan beri devam eden iç savaş ise Yemen’in güney bölgesinde yer alan Aden’e de sıçramıştır. Arap Yarımadası’nın güney kıyısında Hint Okyanusu’nu Akdeniz’e bağlayan stratejik bir konumda olan Aden Körfezi, Yemen’de süregelen iç savaş açısından hassas bir konumda bulunuyor. Yemen’de vekâlet savaşı yürüten Suudi Arabistan ve İran’ın savaş gemileri bölgede bulunuyor. İç savaş üçüncü yılına girmektedir yani Yemen’deki ve tabiatıyla Aden’deki iç savaş üçüncü yılına girmektedir. On binlerce insan hayatını kaybetmiştir. Açlık ve hastalıkların pençesindeki ülke ciddi insani krizler yaşamakta, bilhassa kolera vebası bakımından.

Böylesi bir tabloda, İngilizlerin “troubled waters” yani “tehlikeli sular” dedikleri bölgede seyrüsefer edecek Türk Bayrağı'nı dalgalandırmak büyük önem taşıyor. Tabii ki Deniz Kuvvetlerimiz her türlü sürprizle karşı karşıya gelebileceğini hesap ederek görevlerini en iyi şekilde ifa edeceklerdir, ondan eminiz, şüphemiz yok; zira, Türk donanması bu suları 1517 senesinden beri tanımaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşacağım üçüncü konu Sevakin Adası ve seyrüsefer güzergâhıyla ilgilidir.

Donanmamızın uluslararası deniz gücüne katılmadan önce takip ettiği bir rota ve güzergâh vardır. Türk donanması tarafından seçilen fırkateyn Marmaris’teki Aksaz Deniz Üs Komutanlığından ayrılarak Akdeniz’e açılır. Süveyş Kanalı’ndan geçtikten sonra Kızıldeniz’e yönelir, görev yeri olan Aden Körfezi açıklarına hareket etmeden önce Cidde Limanı7na uğrar, sonrasında Cibuti’de düzenlenen bir törenle görevi önceki fırkateynden devralır. 2008 yılından bu yana bu güzergâh aynı şekilde devam etmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti gemisi Gaziantep Fırkateyni 2009 yılında görev bölgesine giderken Cidde Liman’ına demirlemişti ve İslam İşbirliği Teşkilatı Genel Sekreteri olduğum o dönemde gemi komutanı -Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Metin Ataç’ın talimatıyla- bir nezaket ziyaretinde bulunmuş, gemi ve harekâtı hakkında önemli bilgiler paylaşmışlardı. Aklımda kaldığı kadarıyla bazı hoş tespitlerden bir tanesi, o fırkateynde bulunan mürettebatta Arapça, Almanca, Fransızca ve Rusça bilenlerin bulunduğunu da kaydetmişti.

Şimdi, bu tatlı hatıradan sonra müsaade ederseniz Sayın Bakandan bir hususu tavzih etmelerini istirham edeceğim. Deniz Kuvvetlerimiz mutat güzergâhında ilerlerken bu dönem yani bu tezkereyle gidecek yeni fırkateyn Sevakin Adası’na bir ziyaret yapacak mı? Böylesi bir ziyaret programa alınmış mıdır? Bu soruyu Sayın Bakanımıza tevcih ettikten sonra konuşmamın dördüncü noktasına temas etmek istiyorum, o da deniz haydutluğuna karşı tedbirler.

Değerli milletvekilleri, sizlere son olarak deniz haydutluğuyla ilgili mücadele yöntemleri konusunda görüşlerimi paylaşmak istiyorum. Şimdi, bu bölgede nasıl oldu da bu haydutluk başladı, bu korsanlık faaliyetleri başladı? 1991’de Somali’de devlet çöktükten sonra ülke sınırlarını koruyan herhangi bir askerî güç kalmamıştı; birincisi bu.

İkincisi: Somali’de çok ciddi balıkçılık kaynakları vardı. Özellikle Japonya’dan, Kore’den, Avrupa’dan ve dünyanın değişik bölgelerinden bu bölgeye gelen balıkçılar en ufak bir para vermeden, ödemeden buradaki balık rezervlerini tüketmeye başlamışlardı; hatta kendi çöplerini de buraya bırakıp gidiyorlardı. Bunlara bir ders vermek üzere olsa gerek Somali’nin kıyılarını korumak amacıyla oradaki balıkçılar bu yeni gelenleri korkutmaya ve kaçırmaya başlamışlardır. Bu bölgede 2008 yılında yaşanan 30 vakaya mukabil 2017 yılında 9 vaka yaşanmıştır.

Bu tablo, alınan tedbirlerin başarılı olduğunu göstermektedir ancak deniz haydutluğu faaliyetlerine sadece güvenlik tedbirleri açısından bakmamak lazım. Haydutları yakalamak ve faaliyetlerini önlemek, bataklığı kurutmadan sivrisineklerle uğraşmak gibidir. Bu faaliyetlere yol açan sebepler ile unsurların tespiti ve bunlarla mücadele edilmesi büyük önem taşımaktadır. Zira, bölgede yer alan ülkelerin ekonomik açıdan geri kalmış olması, yokluk içerisinde bulunması bunlara yol açmaktadır. Bu sebeple, bu haydutların yuvalandıkları yerlerde insanların maişetlerini temin etmek için sağlıklı ekonomik bir altyapı oluşturulması ve KOBİ’lerin kurulmasının teşvik edilmesi gerekmektedir. Bu itibarla, bu bölge ülkelerine birtakım ekonomik programların yapılması mümkündür. Bu, uluslararası iş birliği içerisinde de rahatlıkla yürütülebilecek bir husustur ve böylece muhataralı gayrimeşru kazançlar yerine meşru ve huzurlu bir hayatın teminini sağlayacak yollar ve yöntemler oluşturulabilir.

Ben, burada, bunu çok açık ve net olarak söylemek istiyorum ki Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz bu tezkereyi destekliyoruz ve temenni ediyoruz ki bu yarışa, bu uluslararası faaliyete katılacak Türk gemisi, fırkateyni başarılı bir şekilde görevini yapacaktır ve şanlı bayrağımızı güzel bir şekilde dalgalandıracaktır.

Sayın Başkan, müsaadenizle, konuşmamın sonunda, bu Zeytin Dalı Harekâtı’nda bulunan kahraman ordumuza ve aslan evlatlarımıza başarılar dilediğimizi, ordumuzun en kısa zamanda muzaffer olarak tekrar yurdumuza dönmesini ve Türkiye'nin karşılaşmakta olduğu beka tehlikesini bertaraf etmesi temenni ve niyazıyla birlikte hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim.

Sağ olun, var olun. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın İhsanoğlu.

Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Adana Milletvekilimiz Sayın Meral Danış Beştaş.

Sayın Danış Beştaş, süreniz yirmi dakika.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; söz konusu tezkere üzerine öncelikle düşüncelerimizi ifade etmek isterim.

Önümüzdeki tezkereyle Aden Körfezi’nde korsanları önlemek adı altında bir asker gönderme meselesi var. Ayrıntıları burada tartışmayacağız çünkü şu anda çok daha önemli meselelerimiz var ama şunu hatırlatmak istiyoruz: Gerçekten haberlerde, kamuoyuna yansıyan bilgilerde ve bizim de bildiğimiz kadarıyla Akdeniz’de Türkiye’den kalkan gemiler yakalanıyor. Peki gemilerin içinde ne var? Silahlar var. Bu silahlara ilişkin çok ayrıntılı yine basın-yayın organlarına yansıyan bilgiler de var. Geçen yıl Nijerya’da bir gemi yakalandı ve burada da yine içinde silah ve silah patlayıcı yapımında kullanılan birçok malzeme ele geçti. Yine Yemen’de, 2 defa, bu Aden Körfezi’nde ve Akdeniz’de yakalanan gemiler var aynı sebeple.

Açıkçası, Türkiye, esas olarak, uluslararası kurallara, ilkelere ve taraf olduğu sözleşmelere aykırı bir şekilde silah sevkiyatı yaparken burada Aden’de kaçakçılığa karşı mücadele ettiğini iddia ediyor. Burada bir de, söz konusu tezkerede, korsanlara karşı yeni asker sevkiyatı yaptığını iddia ediyor. Yani bu, açıkçası, bilgimiz, somut vaka ve objektif durumla çok da bağdaşmayan bir durum.

En son Yunanistan da bu şekilde Türkiye’den giden bir gemiye el koydu ve içindeki malzemelere dair açıklamalar yapıldı. Bunu da kamuoyuyla ve Parlamentoyla paylaşmak istiyoruz. Nedir bunun esası? Gerçekten orada korsanlarla mı mücadele edilmek isteniyor, yoksa, örneğin Libya’ya yasa dışı yollarla, yasada yeri olmayan hukuki temellerle bir silah sevkiyatı mı yapılıyor? Bunu, bu konuyu kamuoyuna açıklama borcunuz var.

Evet, değerli milletvekilleri, burası bir Parlamento, en azından adı Parlamento ama şu ana kadar Türkiye tarihinde hiç olmadığı kadar halk iradesinin gasbedildiği bir dönem yaşıyoruz 26’ncı Dönem milletvekilleri olarak. İçeride, dışarıda savaş, içeride hak ve özgürlüklerin tümüyle ortadan kaldırılması ve bunun en üst düzeyde Parlamentoya yansıdığını dehşetle izliyoruz. Dün de Şırnak Milletvekilimiz Sayın Ferhat Encu’nun milletvekilliği düşürüldü. Ferhat Encu kimdir? Ferhat Encu Roboski’de -kardeşini, yeğenlerini, akrabalarını- TSK’nın savaş uçaklarıyla bombaladığı gençlerin yakını. Ferhat Encu bir Roboski çocuğu yani ve Türkiye’de en çok tartışılan katliamların başında gelen bir meseledir Roboski çünkü hâlâ hesabı verilmedi Roboski’nin.

Bir hatırlayalım kısaca. 28 Aralık 2011’de -bu inkâr edilmiyor zaten, kararlarda da var- Türk Silahlı Kuvvetlerine ait savaş uçakları bir bombalama yaptı ve 34 sivil yurttaş katledildi. Burada bir soruşturma mekiği yaşandı. Önce Beytüşşebap’ta, Şırnak’ta bir soruşturma başladı. O davanın avukatlığını yaptım müdahil avukat olarak. Sonra, 5 Ağustos 2012’den sonra Diyarbakır’a, başsavcılığa geldi taksirle ölüme sebebiyet vermekten. Sonra askerî yargıya gitti. Askerî yargıda da hiçbir şey olmadı ve takipsizlik kararı verildi. “Kaçınılmaz hata” olarak nitelendirildi. Yine hukuk tarihinde izahı olmayan, karşılığı olmayan bir gerekçeyle takipsizlik kararı verildi ve yaptığımız bütün itirazlar maalesef reddedildi.

Roboski’de hâlâ her 28 Aralıkta annelerin o mezar başında göz yaşlarına tanıklık ediyoruz.

Maalesef Roboski’de AYM’de de hukuk işlemedi. Anayasa Mahkemesi, yapılan itiraz ve başvuru üzerine, eksik evrak gerekçesiyle başvuruyu reddetti. Yani ortada bütün Türkiye'nin tanıklık ettiği 34 canın yitimi var, savaş uçakları bombalıyor ama yargıdan takipsizlik kararı çıkıyor ve Anayasa Mahkemesi de bunu reddediyor evraklarınız eksik diye. Yani Roboski için hukuk işlemedi, olması gereken hukuk kuralları işlemedi. Şu bile çok görüldü: “Taksirle ölüme sebebiyet vermek” diye bir madde vardır, istemeden, kazaen, kasıt olmadan… Hani olur ya, yargılama yapılır, gerçek bir yargılama ve o savaş uçağının pilotunun ya da o istihbarat ağının yeteri bilgi vermediği ortaya çıkarılır. Yine bir karar verilir ama, mutlaka bir karar verilir. Ama bu konuda “Roboski için işlemeyen hukuk -nedense, tırnak içinde söylüyorum tabii- Ferhat Encu için işledi.” deniyor. Bu doğru değil, Ferhat Encu için de hukuk işlemedi, Roboski için de hukuk işlemedi.

Ferhat Encu’ya niye ceza verildi? Sokağa çıkma yasağı dönemlerinde Şırnak Milletvekili olarak Şırnak’ta bulunmaktan dolayı ceza verildi. “Attığı ‘tweet’ler propaganda” iddiasıyla zaten bu yargılama yapıldı ve üç yıl dokuz ay gibi bir ceza verildi. Her zaman olduğu gibi, en hızlı hâliyle istinaf mahkemesi tarafından onaylandı ve dün de vekilliği düşürüldü.

Evet şunu söylemek istiyoruz buradan Sevgili Vekilimiz Ferhat Encu’ya ve Roboski’ye: Ferhat Encu sizin vekiliniz olmaya devam ediyor. Ferhat Encu dik durdu, başını eğmedi, kardeşlerinin ölümünün, öldürülmesinin takibini yaptı ve bundan sonra da vekilliği veren halk için o her zaman milletvekilidir. Bu Parlamentonun kararını da tanımaz, tanımıyor, tıpkı söylenen diğer sözler gibi.

Değerli milletvekilleri, elimde bir liste var. Önce kendi haklarımızı arayalım, vatandaşın hakkını arayamıyoruz çünkü. Kaç milletvekilliği düşürüldü? 7. Eş Genel Başkanımız Figen Yüksekdağ, 21 Şubat 2017, propaganda iddiasıyla, kesinleşmiş karar gerekçesiyle; Nursel Aydoğan, 9 Mayıs 2017, aynı, propaganda; Faysal Sarıyıldız, 27 Temmuz 2017, devamsızlık sebebiyle; Tuğba Hezer Öztürk, 27 Temmuz 2017, devamsızlık gerekçesiyle; Besime Konca, 3 Ekim 2017, propaganda iddiasıyla. Besime Konca’nın kararının, 3 defa tutuklama kararı ve itirazla serbest bırakıldıktan sonra tutuklama verildiğini de ifade edeyim. Bir haftalık duruşma aralıklarıyla ve istinafta on gün gibi bir süreyle onandığını ve yerel mahkemeye gitmeden basının Besime Konca hakkında onama kararı verdiğini de dip not olarak düşmek istiyorum. Leyla Zana, 11 Ocak 2017, devamsızlık sebebiyle; Ferhat Encu, dün.

Değerli milletvekilleri, her kurumun kendine göre bir usulü vardır, devam usulü, yaptırım usulü, disiplin hukuku; buna uymak zorunludur. Bir hukuk vardır ve bu hukuk herkese eşit derecede işler. Bu hukukun tartışmasız işlemesi gereken yer Parlamentodur çünkü burada halk iradesi temsil edilir. Halk burada vardır; onlar adına, temsilî demokrasiyle biz onlar tarafından seçilip buraya gönderildik. Bir ilkokul öğrencisinin bile devamsızlıktan ya da disiplin suçundan, bir lise öğrencisinin, bir üniversite öğrencisinin, herhangi bir memurun, herhangi bir kurumda, bu şekilde, kolaylıkla ilişiği kesilmemiştir, atılmamıştır, düşürülmemiştir. Burada, bu Parlamento artık halk iradesini temsil etme özelliğinden ziyade, halk iradesini gasbeden bir meclis olarak tarihe geçecektir. O kadar rutin ki, o kadar vasat uygulanıyor ki, geliyoruz, son anda önümüzde bir liste: “Efendim, Ferhat Encu’nun tezkeresi geldi, vekilliği düşürülecek.” Neden? “Çünkü yargının verdiği karar kesinleşti.” deniyor. Hangi yargı? 4 tane dosya getirdim. Biri İdris Baluken’in, onu anlatmak istiyorum. Hangi dosyalarla bu cezalar veriliyor kamuoyu bunu bilmiyor, zannediyorlar ki ortada gerçekten bir suç var, bu milletvekilleri suç işliyor sanıyorlar. Öyle bir şey yok. Biri benim dosyam, biri Besime Konca’nın -sadece örnek olarak- biri Grup Başkan Vekilimiz Ahmet Yıldırım’ın, diğeri İdris Baluken’in.

Kendi dosyamdan başlayayım: 301’e muhalefet. Şu anda dava dosyam istinafta, Adana istinaf mahkemesinde. Bunu anlatmak çok hoş değil ama anlatayım. Hakkımda 301’den soruşturma iznini, tahmin edin, Adalet Bakanlığı ne zaman vermiş? 16 Mayıs 2016’da, dokunulmazlıkların kaldırılmasına dört gün kala. Nasıl oluyor? Biz diyorduk ya, hızlandırılıyor bu izin. Peki, ben ne yapmışım? Ben bir hukukçu olarak, yirmi beş yıl avukatlık yapan biri olarak nasıl bir suç işlemiş olabilirim? Şöyle bir suç işlemişim, bir haberi “tweet”lemişim. Yanlış duymadınız, haber “tweet”lemişim. Bu haberde ne yazıyor? Adana’da Mahmut Can Çakır ve Murat Daşkan, iki genç öldürüldü. Ben aileye taziye ziyaretinde bulundum, aileyle görüştüm, avukatlarla görüştüm, taziyedeyim ve dediler ki: “Polisler öldürdü. Görgü tanıkları var.” Avukatı çağırdım, sohbet ettik, dedi ki: “Bütün görgü tanıkları bunu söylüyor, delilleri tespit ettiremiyoruz.” Bu arada, hâlâ o dosyanın açık olduğunu, hiçbir failin ifadesinin alınmadığını ve Murat Daşkan’ın evinin üstünde bulunan mermilerin polis tarafından gidilip alınmadığını da söyleyeyim. Güvenlik yok diye gidip bir evin damından mermi alınmıyor yani yargılanan kimse yok. Haber şu: “Adana’da -benim seçim bölgem- 2 genci, Daşkan ve Can Çakır’ı polis katletti ve delilleri temizledi.” Biz de aileye taziye ziyaretinde bulunduk -üst şeyiyle, fotoğraf da var- bunu haber yapmışlar, bunu “tweet”lemişim. Tahmin edin ne kadar ceza aldım? İki yıl üç ay. Vekilliği düşürülecek ya, büyük bir suç işlemişim ya. Bu kürsüden her gün “Katliam, polis cinayeti.” diyoruz biz. Kürsüdeki konuşmalarım dosyaya getirilmedi, mahkeme reddetti. Ya bu yasama sorumsuzluğu. Ben bununla ilgili soru önergesi verdim, ben bununla ilgili Mecliste konuştum, ben bununla ilgili buna benzer yüzlerce konuşma yaptım; bunu isteyin, değerlendirin. Hayır, teşdiden -hukukçular bilirler- altı aydan başlayan bir suç -tırnak içinde- en üst sınırdan verilerek, artırılarak, indirim uygulanmayarak iki yıl üç ay verildi. Şimdi, yarın öbür gün benim hakkımda dosya kesinleşirse “Meral Danış Beştaş suç işledi, vekilliği düşürüldü.” denecek, biz bunu kabul etmiyoruz. Bu, talimatla çalışan bir yargıdır. Ben milletvekili olmasam ceza almayacaktım, bunu biliyorum. Ceza hukukunu bilirim, kimse “Polis cinayet işledi.” dedi diye bu ülkede ceza almadı, sadece HDP milletvekilleri aldı.

Besime Konca taziyede demiş ki: “Hoş geldiniz, Batman halkını selamlıyorum.” Dosya burada, dava dosyası, ilgilenenlere verebilirim. Batman Ağır Ceza Mahkemesi bu sözleri propaganda kabul etti, terör örgütü propagandası kabul etti. Böyle bir yargı kararı olabilir mi? İstinaf on günde onayladı, dosya burada ve şu anda, Besime Konca, milletvekilliği düşürülen başka bir arkadaşımız.

Ahmet Yıldırım, her gün dinlediğiniz bir arkadaşımız, Grup Başkan Vekilimiz. Sayın Kılıçdaroğlu’nun beraat ettiği bir sözden ceza aldı “padişah bozuntusu” sözünden; beraat etmiş, onanmış, itirazlar reddedilmiş. Muş Ağır Ceza Mahkemesi bütün konuşmayı ayırmış, tek bir kelimeyle, cümleyle kendisine bir yıl üç ay ceza vermiş istinafta. Şimdi, düşünce, ifade özgürlüğü var diyebilir miyiz artık?

İdris Baluken yıllarca burada grup başkan vekilliği yaptı, yıllarca ve -abartısız, dosyanın tümünde- yaptığı bütün konuşmalar aynı zamanda Mecliste yapılmıştır, yasama sorumsuzluğu kapsamındadır. Mahkeme heyeti bütün konuşmaları celbetti, farklı bir şey yaptı. Bu konuşmaların hiçbirini kıyaslama gereği duymadan, yargılamayı izledik değerli arkadaşlar… Şöyle yapıyorlar: Dava dosyası geldi, “Talebin reddine…” İncelemiyor ki onlarca klasör konuşma var, ya bir karşılaştırın şunu. İdris Baluken, katılmadığı bir cenaze merasiminden, atmadığı bir “tweet”den dolayı on altı yıl sekiz ay -dile kolay- ceza aldı. Şimdi, biz bu yargıya “bağımsız” mı diyeceğiz, “bağımlı” mı diyeceğiz? İdris Baluken’in sözlerine nasıl ceza verilebilir? Anayasa 83 çok açık. Dokunulmazlıklar askıya alındı ama sorumsuzluk ve kürsü dokunulmazlığı devam ediyor. Biz burada söylediğimiz sözlerden dolayı yargılanıyoruz şu anda, burada söylediğimiz sözlerden dolayı, dışarıda da değil. Şimdi, bu durumda biz ne anlatsak, ne desek kamuoyu nasıl anlayacak?

Değerli milletvekilleri, siz sanıyor musunuz ki bize oy veren halk bu düşürmeler karşısında, bu milletvekilliğinin gasbı karşısında çok mu rahat? Büyük bir kırılma yaşıyor, büyük bir burkulma yaşıyor ve öfkesi büyüyor, tepkisi büyüyor, diyor ki: “Ben bütün engellemelere rağmen, bütün yasaklara rağmen sandığa gittim, ben kendi temsilcim olarak bu milletvekillerini seçtim ama üç dakikalık bir tezkereyle benim milletvekilimin vekilliği düşürülüyor.” Halkta bu, korkunç derecede bir travma yaratmış durumda. 7 milletvekilliği, basit mi ya, 7? Ve bunun artıp artmayacağını da bilmiyoruz. Her gün yeni bir mahkemede karar veriliyor.

Bu şu demektir, başta söyledim: Bu Parlamento milletvekillerinin vekilliğini düşüren, gasbeden, halk iradesini tanımayan ve halk iradesini temsil ettiğini söyleyemeyecek olan bir dönem olarak tarihe geçecektir. Bu konuda, biz tabii ki milletvekilliğine devam edeceğiz, tabii ki düşürüldükten sonra da halkımızla birlikte olacağız ama bu kopma, bu kırılma basit değildir. Bu, demokrasiyle bağdaşmaz; bu, düşünce ve ifade özgürlüğüyle bağdaşmaz; bu, hukuk devleti ilkesiyle, anayasal devlet olmakla bağdaşmaz. Bu başka bir şey, bir partiye yönelik ayrımcı, ötekileştirici, düşmanlaştırıcı dil hayatın her alanına sirayet ediyor.

Son olarak şunu söyleyeyim: Grup başkan vekilimiz demin söyledi, 11 Şubatta büyük kongremiz var, üçüncü büyük kongremiz. Şu anda Türkiye'nin her tarafında çalışan yöneticilerimiz, parti meclisi üyelerimiz bir sabah gözaltına alınıyor büyük kongreye katılımı engellemek için. 10 bin üye yöneticimiz içerideyken ve biz hâlâ siyasetimize devam ediyorken, bu kürsüden her gün demokrasi çağrısı yaparken, her gün şiddet dışı yöntemlerle Türkiye’deki problemlerin çözümünü savunurken bizim büyük kongremize katılımı engellemek için dün İzmir’de 30, bugün İstanbul’da 50, bilmem başka ilde 10, böyle, her gün yeni operasyonlar yapılıyor. Neden? Ortada bir şey yok tabii ki, hiçbir şey yok. Belirli günlerde operasyonlar yapılır.

Ben burada halkımıza seslenmek istiyorum: Biz yasa dışı bir iş yapmıyoruz. Biz, eş genel başkanlarımız hapisteyken, milletvekili arkadaşlarımız hâlâ cezaevindeyken, 94 belediye eş başkanımızın yerine kayyum atanmışken bu büyük kongreyi yapacağız. Sizler de gelin. Bu gözaltılar hukuksuzdur, bu gözaltılar, tümüyle, kongremizi yapmamıza engeldir. Biz demokratik siyaset yolunda bütün baskılara karşın yürümeye devam edeceğiz, biz bu kararlılıktayız çünkü biz gerçekten halkız. Diğer partilerden en temel farkımız, 10 bin kişi tutuklu olduğu hâlde, eş genel başkanı Edirne’de, Kandıra’da olduğu hâlde siyasetine devam eden bir partiyiz. Çünkü biz bu topraklara barış, huzur, kardeşlik, demokrasi gelmesi gerektiğine yürekten inanıyoruz diyorum ve teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Biz teşekkür ederiz Sayın Danış Beştaş.

Şimdi Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ardahan Milletvekilimiz Sayın Öztürk Yılmaz konuşacak. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Yılmaz, süreniz yirmi dakika, buyurun.

CHP GRUBU ADINA ÖZTÜRK YILMAZ (Ardahan) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetlerimizin deniz unsurlarının Aden Körfezi, Arap Denizi ve açıklarında görevlendirilmesine ilişkin ve görev yönergesinin bir yıl daha uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Tezkere birkaç yıldır geliyor, bizim partimizin bu konudaki tutumu belli, tezkereyi destekliyoruz. Biz Türk Silahlı Kuvvetlerimizin, özellikle, uluslararası etkinliklerde, uluslararası harekâtlarda yer almasını esasen bir sorumluluk, uluslararası bir yükümlülük olarak görüyoruz. Bu konuda da daha önceki yıllarda olduğu gibi bu sene de bu tezkereye “evet” diyeceğiz.

Tabii, tezkerenin alanına baktığımız zaman çok riskli bir alanda cereyan ediyor. Bir tarafta Yemen var, iç savaşın yaşandığı bir yer, fiilî olarak üçe bölünmüş durumda. El Kaide’nin bölgenin bir bölümünü kontrol ettiği bir ortamda, İran destekli Husilerin daha ziyade boğaz bölgesini kontrol ettiği bir ortamda bu operasyonlar devam ederken bu harekât da icra ediliyor. Diğer taraftan, diğer yakaya baktığımız zaman, yine esasen, terör örgütlerinin cirit alanına dönüşen Somali’de El Şebab’ın olduğu bir bölge ve Eritre’de de “Eritre Cihat Hareketi” olarak bilinen başka bir terör oluşumunun orada faaliyetleri devam ediyor ve bu alanda cereyan ediyor bu operasyon.

Şimdi, baktığımız zaman, son dönemde özellikle, dış politikadaki sıkışıklık sadece kendi başına dış politikadan kaynaklanmıyor, içerideki olaylar da dışarıdaki olayları tetikliyor. Özellikle 16 Nisan referandumundan sonra Türkiye'nin demokratik karakterinde önemli bir erozyon olmuş durumda. Hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı önemli ölçüde aşınmış, Parlamentonun etrafından dolanılıyor, KHK’lerle ülke yönetiliyor ve olağanüstü hâl rejimi kalıcılaşmaya başladı. Böyle bir ortamda insan haklarında ve diğer uygulamalarda ciddi manada geriye düşmüş durumdayız. Hâl böyle olunca Türkiye'nin üyesi olduğu, üye olmak istediği uluslararası kuruluşlarla da ciddi sorunlar yaşıyoruz, Avrupa Birliğiyle sorunlar yaşıyoruz, Avrupa Konseyiyle, AGİT’le, NATO’yla sorunlar yaşıyoruz. Elbette bunların bir kısmı da o ülkelerin ve o örgütlerin bazı ön yargılarından kaynaklanıyor ve biz bunları biliyoruz ama Türkiye'nin şu andaki durumu ciddi manada eleştiri konusu hâline gelmiş bulunuyor dünyada.

Şimdi, birkaç konuya değinmek istiyorum. Bir, Suriye konusudur. Suriye’de iç savaş olanca hızıyla devam ediyor ve yedinci yılı dolmak üzere ve ülkede 11 milyon insan yer değiştirdi, 5,5 milyon insan mülteci hâline dönüştü, yaklaşık 500 binin üzerinde insan hayatını kaybetti. Suriye’de hiç olmayan bir şey oldu, daha önce tarihin hiçbir döneminde tanıklık etmeyeceğimiz bir durum ortaya çıktı, iki süper güç Suriye’ye yerleşmiş bulunuyor ve ne zaman gidecekleri ve hatta gidip gitmeyecekleri de ciddi tartışma konusu. Bugün, Suriye’nin Doğu Guta bölgesinde 400 bin insan var, orası bombalanıyor, gazla bombalanıyor; insani yardımlar ulaştırılamıyor. Başka bir bölge keza öyle. Günbegün Suriye eriyor, bir komşumuz âdeta kurban ediliyor. Savaşın bütün yıkıcılığı, bütün acımasızlığı -bizim hemen dibimizde- kadim bir halkı yok ediyor ve bu maalesef uluslararası toplumun gözü önünde cereyan ediyor ve hiçbir şey yapılamıyor.

Şimdi, ittifak yapısında ciddi kaymalar var, onu söyleyeyim. Soçi’de en son yapılan toplantıya Hükûmetin desteklediği muhalif gruplar katılmadı, Kürt gruplar da katılmadı, sadece Esad, İran ve Rusya’nın desteklediği gruplar katıldı ve binbir zorlukla bir konferans yapılabildi. Çok fazla şey ortaya çıkmadı, bir anayasa komisyonunun toplanması kararı üzerinde mutabık kalındı ama bunun da yapılıp yapılamayacağı bilinmiyor.

Şimdi, Türkiye’nin pozisyonunda ciddi bir git geller var, zikzak yaşıyoruz Suriye konusunda. Bu, herkesin gözü önünde cereyan ediyor. Eğer süreç Cenevre’ye taşınırsa -ki öyle görünüyor- bu defa biz tekrar Rusya’yla başka bir noktaya gideceğiz, Amerika’yla yakınlaşma noktasına gideceğiz gibi görünüyor.

Arazide ciddi sıkıntılar var. Bugün Suriye konusuna ilişkin herhangi bir bütünlükçü çözüm, siyasi çözüm yok. Hiç kimse Suriye konusunun bütünlükçü bir çözümle halledilebileceğine ilişkin gerçek bir kanaat taşımıyor, her şey kâğıt üzerinde. Alınan kararlar, Güvenlik Konseyinin 254 sayılı Kararı’na herkes atıfta bulunuyor, toplantılar oluyor, çok güzel konuşmalar ama hiçbir şey ortaya çıkmıyor.

Suriye’nin bölünmesi -hep söyledik- en fazla Türkiye’ye zarar veriyor. Türkiye’nin güvenlik açıkları iyice artıyor. Türkiye gerçek manada, Suriye’nin bu durumunun ağırlaşması durumunda, içeride de ciddi manada terör olaylarıyla yüzleşecek.

Afrin operasyonu’muz devam ediyor. Diliyoruz bir an önce başarılı bir şekilde bu operasyon tamamlanır. Şehitlerimiz var, Allah’tan rahmet diliyoruz. Ve gerçekten çok riskli bir alanda çok riskli bir operasyon yapılıyor. Şunu hemen söyleyeyim: Hiç kimse hamaset çığlıklarıyla bu olup biteni hafife almasın, bugün Suriye resmen, fiilen bölünüyor. Fiilen yapılan hatalar, Hükûmetin Suriye politikasındaki yanlışlığı ve iflası bugün geri dönülmez bir noktaya getirdi Suriye’yi. Bugün biz Suriye’nin kalıcı çözümünden bahsederken “Acaba Menbiç’ten ABD çıkacak mı çıkmayacak mı? -Çıksa ne olacak?- Fırat’ın doğusundan çıkacak mı çıkmayacak mı?” konularına geldik. Bu çözüm olursa eğer -ki umarız olur, ben şahsen çözümün iyice zorlaştığını düşünenlerdenim- Rusya bugün Akdeniz’e yerleşmiş bulunuyor, üsleri de aldı, bundan sonra Türkiye’nin güney komşusu Amerika Birleşik Devletleri ve Rusya olacak. Şimdi bölgedeki bu kaymaları bütünlükçü bir yaklaşımla değerlendirecek bir çıkış stratejisi yok. Hiç kimse Suriye’de ne olacağına ilişkin düşünmüyor. Bu halk ne olacak? Sonuçta bu ülke bölünse -ki o noktaya gidiyor- bunun kime bir faydası olacak? Peki birlikte tutmanın gerektirdiği ödevleri kim yerine getirecek? Hiçbir konuda bir egzersiz yapılmıyor. Dolayısıyla biz Afrin operasyonu yapıyoruz, Fırat Kalkanı yapıyoruz. Bu operasyonlar devam ediyor ama Suriye’ye çözüm gelmiyor, Suriye’de çözüm olmuyor, Suriye’deki çözümsüzlük ve yıkım kalıcılaşıyor. Ne yapmak gerekiyor bunu da bir düşünmek, iyice bir analiz etmek lazım.

Bizim önerilerimiz çok açıktı. Biz hep söyledik. Suriye’de toprak bütünlüğünü mü istiyorsunuz? Evet. Ulusal birliği mi istiyorsunuz? Evet. Suriye’nin bütünlüğünü mü istiyorsunuz? Evet. Peki bunları isteyenlerle niye birlikte çalışmıyorsunuz? Suriye’yi bölenler var, bir de Suriye’nin toprak bütünlüğünü birleştirmek isteyenler var. Neden biz bölenlerle hareket ediyoruz, niye birleştirenlerle hareket etmiyoruz? Niye ön yargıları yıkmıyoruz? Biz mecbur muyuz, ön yargılara saplanıp kalmak zorunda mıyız? Biz Şam’daki rejimi de sevdiğimizden değil, biz Şam’daki rejimin de neler yaptığını biliyoruz ama dış politikada çıkarlar ve pratik bakış açısı önemlidir. Biz o bakış açısını yakalayamadığımız için bugün zarar görüyoruz. Biz neden bir irtibat kuramıyoruz? Neden bunları Rusya üzerinden yapıyoruz? Neden İran üzerinden yapıyoruz? Neden bu ülkelere bunların hak etmediği yetkiyi ve gücü veriyoruz? Niye biz kendimiz yapamıyoruz?

Ayrıca, yeri gelmişken bir şey söyleyeyim: Irkçı ve nefret söylemlerini kınıyoruz. Bu operasyon yapılırken çeşitli marjinal gruplardan çok ırkçı ve küçültücü söylemler geliyor. Biz bu operasyon sadece terör örgütlerine karşı olduğu için buna destek veriyoruz ve bu konudaki geniş perspektif sunan, nereye gideceği belli olmayan cümleleri kınıyoruz ve bunun sosyal medyada çok yapıldığını biliyoruz.

Şimdi, ikinci konu bizim ABD’yle olan ilişkilerimiz. Esasen Suriye’yi konuşurken ABD’yle ilişkileri ayrı konuşmak yersiz. ABD’yle büyük bir güven bunalımı yaşıyoruz. Esasen konular belli; işte Halkbank konusu, FETÖ konusu, PYD, PKK konusu, başka konular ama bu güven bunalımı derinleşiyor, kalıcılaştı ve giderek artık sanki toparlanamayacak bir noktaya geldi. ABD’deki yönetimin hatalarını biz biliyoruz, yönetimin nasıl davrandığını biliyoruz ama başka bir kanal açılabilir mi, başka bir yol bulunabilir mi? Çünkü ABD artık yapıcı davranmayacaksa yıkıcı davranması bile bir sorun hâline dönüşebilir Türkiye için, Türkiye’nin güvenliği için. Biz buna eğer diyorsak ki “Bize ne? Ne yaparsa yapsın, biz hallederiz.” ona diyecek hiçbir şey yok ama yalnızlaşmak, yalnız kalmak ve sonuçta olabilecekleri öngörmemek, tahmin etmemek ve onunla gerçek manada yüzleşmemek bir strateji olamaz.

Şimdi, üçüncü konu AB’yle ilgilidir. Bugün Türkiye’nin AB üyelik perspektifi fiilen bitmiştir. Hukuken kâğıt üzerinde devam ediyor ama fiilen bu içerideki uygulamalar, hukuksuzluklar ve bütün bu yaşananlar Türkiye’nin AB perspektifini artık konuşulmaz hâle getirmiştir. Batı’da herhangi bir yerde konuştuğunuz zaman sizin karşısınıza İslamofobi, terörizmle mücadele, göç gibi konular geliyor. Kimse artık Türkiye’nin AB tam üyelik perspektifini tam konuşmak istemiyor çünkü ortam zehirlenmiş durumda. Elbette biz AB’nin bu zamana kadar Türkiye’ye çifte standart uyguladığını çok eleştirdik ama bugün Türkiye’de olup bitenlere esasen, gerçek manada baktığımız zaman Kopenhag Siyasi Kriterleri’ni, 1999 yılındaki şeyi bugün görmeye çalışsak bugün belki de bizi aday bile yapmazlardı.

Şimdi, şunu söyleyelim: Rusya’yla ilişkilerde çok dengeli bir tutum görmüyoruz. Hep Rusya kazanıcı, biz kaybedici bir pozisyondayız. Biz enerjide ciddi manada bağlandıkça bağlanıyoruz Rusya’ya. Bizim şunu da bilmemiz lazım: Evet, ABD’ye güvenilemeyeceği yaşanan olaylarda ortaya çıktı. Peki, Rusya’ya bu kadar güvenilebilir mi? Yani bu kadar enerjinizi, bu kadar güvenliğinizi bütün bu konularda Rusya’nın sepetine koyduğunuz zaman yarın Rusya size rest çektiği anda ne yapacaksınız? Türkiye’nin biraz kendi perspektifinden, Ankara’nın perspektifinden olaylara yaklaşması gerekmez mi? Rusya’nın da iyi hesaplanması lazım. Biz Rusya’nın özellikle Orta Asya’da vaktinde Türkiye’yle nasıl bilek güreşine girdiğini ve orada bizim alanımızı nasıl kapatmaya çalıştığını biliyoruz. Bugün tek taraflı bir şey gidiyor. Gaz alıyorsunuz daha fazla, Türk Akımı, daha fazla nükleer santral, petrol, Rusya’nın cebine giren konulardan bahsediyoruz hep. Türkiye’nin esasen alacağı tek şey Suriye konusundaki destekti, onun da sınırlı olduğunu gördük. Afrin dışında Rusya’nın Türkiye’ye çok fazla bir destek vermediğini de bilmemiz lazım.

Son bir konuya değinmek istiyorum. Önümüzdeki dönemde en önemli konulardan bir tanesi Kıbrıs konusudur. Kıbrıs’ta bugün seçimler olmuştur. Evet, bu süreç güneyde de tamamlanıp bittikten sonra tekrar aynı hikâyeye dönüleceğini şimdiden söyleyebiliriz. “Müzakere, aynı, bırakıldığı yerden devam” şekline dönüleceğini biliyoruz. Bizim bu konuda da çok dikkatli olmamız lazım. Eğer biz diyorsak ki Kıbrıs’ta müzakereyle çözüme ulaşılacak, hayal görüyoruz. Peki, buna inanmıyorsak devam etmek yanlış çünkü devam ettikçe vererek kalkıyorsunuz ve her verdiğiniz noktada geriye dönemiyorsunuz. Türkiye’nin artık bu hikâyeye son vermesi lazım. Türkiye’nin KKTC konusunda -bu kürsüden hep söyledik- KKTC’nin artık tanınmasını esas alıp özel bir temsilci atayıp süratli bir şekilde tanınma konusunu uluslararası toplumun gündemine getirmesi lazım. Bizim başka bir çıkış yolumuz yoktur. KKTC’de giderek biz irtifa kaybediyoruz. Her defasında “müzakere” adı altında bir süreç başlıyor ve her defasında bir şeylerle ikna ediliyor, geriliyoruz ve o gerilediğimiz noktada kesiliyor, sonra başlıyoruz, o gerilediğimiz noktadan başlayıp daha geriye gidiyoruz. Buna artık son vermek lazım çünkü bu egzersiz elli yıldan fazla zamandır yapılıyor. Türkiye’nin de hiçbir kazancı olmadığı gibi ciddi manada siyasi olarak kayıpları var.

Evet, tekrar, Afrin’deki operasyonumuzun başarılı olmasını diliyoruz. Türk Silahlı Kuvvetlerinin Aden Körfezi’ndeki bu harekâtına da destek verdiğimizi açıklıyoruz.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. ((CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yılmaz.

Şimdi söz sırası Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekilimiz Sayın Volkan Bozkır’a aittir.

Sayın Bozkır, süreniz yirmi dakika.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA VOLKAN BOZKIR (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; deniz haydutluğu ve korsanlık eylemleriyle mücadele kapsamında Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının yurt dışında görevlendirilmesine ilişkin yüce Meclisimizin 8 Şubat 2017 tarihli ve 1136 sayılı Kararı’yla Hükûmete verilen bir yıllık izin süresinin uzatılması maksadıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan tezkere üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; denizler tarih boyunca ticaret taşımacılığı açısından önemli olmuştur, ülkelerin kalkınması ve medeniyetin gelişmesine aracılık etmiştir.

Geçmişte olduğu gibi bugün de dünya ticaretinin büyük bir bölümü deniz taşımacılığıyla gerçekleştirilmektedir. Deniz taşımacılığının dünya ticaretinde böylesine önemli bir paya sahip olmasının nedeni, bu taşımacılığın demir yolu, hava ve kara yolu taşımacılığından daha kolay ve ekonomik olmasıdır. Ne var ki istikrarsız bazı bölgelerdeki risk ve tehditler deniz taşımacılığı güvenliğini tehlikeye atmakta, bu durumun sonucunda uluslararası ticaret, dolayısıyla bölgesel ve küresel kalkınma ile barış ve güvenlik tehdit edilmektedir.

Aden Körfezi, Somali kara suları açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgeler, bu tehdidin somut olarak görüldüğü, deniz haydutluğu ve silahlı soygun olaylarının cereyan ettiği deniz alanlarıdır. Deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleri her şeyden önce can ve mal emniyetini tehdit etmektedir. Bu eylemler ayrıca, insani yardımların deniz yoluyla ulaştırılmasını da güçleştirmektedir. Özellikle bu tezkerenin konusu olan bölgelerde çok daha büyük güvenlik sorunları olduğunu görmekteyiz. Aden Körfezi ve Somali açıklarında Somali’nin egemenliği altında bulunan deniz alanlarının yeterince kontrol edilememesi, siyasi istikrarsızlık sonucu oluşan hükûmet ve otorite boşluğu, bölgede ekonomik sorunlarla boğuşulması, modern teknolojik imkânlara sahip olan deniz haydutlarının açık denizlerdeki geniş bir sahada faaliyet göstermeleri ve söz konusu haydutların tutuklanıp yargılanması konusunda karşılaşılan sorunlar bu deniz haydutluğu ve silahlı soygun olaylarının artmasının başlıca nedenleri olarak sayılabilir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgeler deniz taşımacılığının oldukça canlı olduğu ve dünya ticaretinin önemli bir bölümünü temsil eden güzergâhlardan birisidir. Süveyş Kanalı, Kızıldeniz ve Aden Körfezi, Arap Denizi ve mücavir bölgelerden yıllık ortalama 22 bin adet ticaret gemisi geçiş yapmaktadır. Bu geçişler dünya ticaretinin yaklaşık yüzde 14’üne, rakamlamak gerekirse 1,8 trilyon dolara tekabül etmektedir, keza dünya petrol ihracatının da yüzde 26’sına yani 315 milyar dolara karşılık gelmektedir. Tüm bunların yanında, Avrupa’ya gelen petrolün yüzde 30’u, Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa’ya giden toplam petrol ve petrol ürünlerinin yüzde 18’i de bu bölgeden geçmektedir.

Türkiye’nin gelişen ekonomisiyle bağlantılı biçimde artan dış ticaret hacminin de sonucu olarak bu bölgelerden geçen Türk Bayraklı ve Türkiye bağlantılı gemi sayısı da giderek artmaktadır. Bu güzergâh daha yoğun bir şekilde gemilerimiz tarafından da kullanılmaktadır. Bahse konu bölgelerden geçiş yapan ticari gemi sayımız bugün bin civarına ulaşmıştır. Bölgedeki 80 milyar dolara yakın ticaret hacmi, ülkemiz ticaret hacminin yaklaşık yüzde 20’lik kısmına denk gelmektedir.

Söz konusu bölgedeki yoğun deniz trafiği epeydir deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemlerinin hedefi hâline gelmiştir. Dolayısıyla, bu deniz alanları bölgesel ve uluslararası bir güvenlik meselesi olmaya da devam etmektedir. 2008 yılından günümüze kadar Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyince alınan birçok kararla deniz haydutluğuyla ortak mücadelede uluslararası toplumun yakın iş birliğini ve eş güdümünü kolaylaştıracak bir meşruiyet zemini tesis edilmiştir. Böylece Somali Hükûmetiyle iş birliği içinde olmak kaydıyla, Birleşmiş Milletler üyesi ülkelere deniz haydutluğu konusunda gerekli tüm önlemlerin alınması bakımından yetki verilmiştir. Deniz haydutluğu ve soygun eylemleriyle uluslararası mücadele faaliyetleri hâlihazırda NATO’nun Okyanus Kalkanı Harekâtı, Avrupa Birliğinin Atalanta Harekâtı, Amerika Birleşik Devletleri önderliğindeki Birleşik Deniz Kuvvetleri ve millî kontroldeki gemiler vasıtasıyla yürütülmektedir.

Türkiye, bölgesel ve uluslararası barış, güvenlik ve istikrarın tesisine ve korunmasına, gerek yürüttüğü ilkeli dış politika gerek uluslararası terörizmle etkin mücadelede sergilediği tutum çerçevesinde azami hassasiyet ve gayret göstermektedir. Bu temelde ülkemiz deniz haydutluğu ve silahlı soygunla mücadelede uluslararası iş birliğinin geliştirilmesine de ayrıca özel bir önem atfetmektedir. Bu alandaki çabaları başından beri destekleyen Türkiye, uluslararası planda yürütülen çalışmalara da aktif olarak katılmakta ve katkıda bulunmaktadır.

Ülkemiz, bu çerçevede yüce Meclisimizin 10 Şubat 2009 tarihli ve 934 sayılı Kararı’yla 17 Şubat 2009 tarihinden itibaren Birleşik Deniz Kuvvetleri bünyesinde oluşturulan Birleşik Görev Kuvveti-151 ve NATO’nun Okyanus Kalkanı Harekâtı emrinde dönüşümlü olarak görevlendirdiği bir fırkateynle uluslararası toplumun deniz haydutluğuyla mücadele faaliyetlerine destek sağlamaktadır. Ülkemiz, bu çerçevede müteaddit kerelerde bu CTF-151 Komutanlığı görevini üstlenmiştir ve bu komutanlığın üstlenilmesiyle birlikte de ülkemiz tarafından NATO dışında ilk defa denizde çok uluslu bir koalisyon gücünün komutanlığı da yürütülmüştür.

Ülkemiz, Okyanus Kalkanı Harekâtı’na ve Meclisimizin Hükûmete verdiği izin çerçevesinde CTF-151’e bugüne kadar esas itibarıyla fırkateynlerle destek vermiştir. Fırkateynlere ilaveten Deniz Kuvvetleri Komutanlığımız tarafından, bölgeden geçiş yapan Türkiye bağlantılı ticaret gemilerinin faaliyetleri yakından takip edilmektedir, geçiş yapan ticaret gemileri yürürlükteki koruyucu tedbirleri uygulayarak emniyetli seyir yapmaları konusunda bilinçlendirilmektedir. Bölgede harekât icra eden yabancı harp gemileriyle yakın iş birliği içerisinde bulunularak Türk bayraklı ve Türkiye bağlantılı ticaret gemilerinin korunması ve desteklenmesi için tavsiyede bulunulmaktadır. Ayrıca bölgedeki askerî faaliyetler, deniz haydutluğu tehdit durumu, alınması gereken tedbirler ile güncel gelişmeler hakkında Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığımız aracılığıyla denizcilik sektörümüze bilgilendirmeler ve uyarılar yapılmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçtiğimiz süre zarfında Aden Körfezi’nde ve Somali açıklarında seyreden ülkemizle bağlantılı ticari gemilerin emniyetinin sağlanması maksadıyla askerî önlemlerin yanı sıra sivil planda da somut bütünleyici adımlar atılmıştır. Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığımızca Deniz Kuvvetleri Komutanlığımızın da katkılarıyla bölgede seyredecek Türk Bayraklı veya bağlantılı ticari gemilerle ilgili bilgilerin kaydettirilebileceği Deniz Haydutluğu Bilgi Sistemi kurulmuştur. Böylece sahada konuşlu Deniz Kuvvetleri unsurlarımızla ticari gemilerimiz arasında bir elektronik eşgüdüm ve bilgi paylaşımı platformu da oluşturulmuştur.

Yine, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığımız tarafından olası korsanlık saldırılarından kaçınmak veya vuku bulmaları hâlinde bunları imkânlar nispetinde püskürtmek maksadıyla Uluslararası Denizcilik Teşkilatı bünyesinde hazırlanan en iyi uygulama kuralları “Best Management Practises” Türkçeye çevrilerek Türk denizcilik sektörünün yararına sunulmuştur. Gerekli rehberlik hizmeti söz konusu bilgi sistemi üzerinden geniş şekilde duyurulmaktadır. İcra edilmekte olan deniz haydutluğu, korsanlık ve silahlı soygunla mücadele faaliyetlerinin uluslararası meşruiyeti Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 2008-2017 yılları arasında aldığı kararlarla tesis edilmiştir.

Diğer yandan, Somali Cumhuriyeti’nin 13 Ocak 2009 tarihli kararı Türk gemilerine Somali ana karası açıklarındaki tüm sularda, kara suları dâhil olmak üzere deniz haydutluğu, silahlı soygun olaylarına karşı fark gözetmeksizin müdahalede bulunma yetkisi vermektedir. Somali Cumhuriyeti tarafından söz konusu yetki Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin her yıl kabul ettiği uzatma kararlarıyla yenilenmektedir ve ilave bir işlem yapılmasına gerek bulunmamaktadır.

Bu vesileyle, Türkiye Büyük Millet Meclisimizin kararı çerçevesinde bölgede görevlendirilen Deniz Kuvvetleri unsurlarının deniz haydutları ve silahlı soygun icra eden kişilere yönelik Somali toprakları üzerinde herhangi bir kara harekâtında görevlendirilmediğini de vurgulamak isterim. Ülkemiz, Güvenlik Konseyinin 1851 sayılı Kararı çerçevesinde korsanlıkla etkin mücadele amacıyla oluşturulan Somali açıklarında korsanlık temas grubuna da kurucu üye olarak katılmıştır. Türkiye ayrıca söz konusu temas grubu tarafından Somali açıklarında korsanlıkla mücadele eden devletlerin inisiyatiflerini destekleme amacıyla tesis edilen emanet fonuna da katkıda bulunmaktadır.

Hükûmetimiz korsanlık, deniz haydutluğuyla mücadelede sürdürdüğü bu çabaları destekleyici mahiyette Somali’ye olan yardımlarını da hız kesmeden devam ettirmektedir. Zira, korsanlık meselesinin çözümü denizden ziyade karada uygulamaya konulacak olan güvenlik ve istikrar politikalarıyla mümkün olabilecektir. Bu hedefe yönelik olarak Somali’nin iç düzeninin sağlanması, refah ve huzura kavuşturulması önem arz etmektedir. Bu gerçek ışığında Hükümetimiz Somali’de kapsamlı bir strateji yürütmektedir. Somali’yi uluslararası gündemin bir parçası hâline getirmek, Somali’ye insani yardım, kalkınma ve altyapı projeleri, siyasi uzlaşma ve güvenlik, askerî alanlarda destek vermek söz konusu stratejimizin unsurlarıdır. Bu çerçevede, Sayın Cumhurbaşkanımızın Ağustos 2011’de Somali’ye Başbakan olarak gerçekleştirdiği ziyaret Somali’yle ilişkilerimizde ve Somali’nin yeniden uluslararası gündemin odak noktasına yerleştirilmesinde önemli bir dönüm noktası olmuştur. Sayın Cumhurbaşkanımızın yine üç buçuk yıl aradan sonra 25 Ocak 2015 tarihinde Somali’ye gerçekleştirdiği ziyaret Somali’ye yönelik taahhüdümüzün ve politikamızın sürekliliğini, ayrıca iş birliğimizin somut projelerle devam edeceğini de ortaya koymuştur.

Mogadişu Büyükelçiliğimizin Kasım 2011’de yeniden açılması ve Mart 2012’de Türk Hava Yollarının Mogadişu seferlerine başlaması da Somali’nin yalnızlığının kırılmasına ve uluslararası toplumla bütünleşmesine hizmet eden adımlar olmuştur. Somali’ye uçan tek uluslararası hava yolu olan Türk Hava Yollarının uçuşlarını gerçekleştirebilmesi için gerekli hava ulaştırma altyapısı ilgili kurumlarımız tarafından inşa edilmiştir.

2012 Ağustos ayından bu yana Somali’de önemli ilerlemeler kaydedilmektedir. Somali Parlamentosunun teşkili, Cumhurbaşkanının seçimi, Başbakanın atanması ve Hükûmetin oluşturulması Somali’nin siyasi ve demokrasi tarihindeki önemli adımları teşkil etmiştir. Somali’de artık yeni bir dönem başlamıştır. Bu yeni dönemin önceliklerini devlet kurumlarının inşası, temel kamu hizmetlerinin sağlanması, yeniden imar ve kalkınma, güvenlik kurumlarının yapılandırılması, ulusal uzlaşının sağlanması, mültecilerin evlerine dönüşleri ve yerel yönetimlerin güçlendirilmesi olarak görmek mümkündür. Türkiye olarak Somali’nin geleceğinin şekillendirileceği bu dönemde de Somalili kardeşlerimizin yanında yer almaya, onları desteklemeye ve yeniden ayağa kaldırmaya yönelik çalışmalarımıza devam edeceğiz. Somali’de güvenlik güçlerinin yeniden yapılandırılmasının ilk önceliği oluşturması gerektiğine inanıyoruz. Türkiye bu sektöre de önemli maddi kaynak tahsis etmiştir.

Görüleceği üzere, bir yandan korsanlıkla mücadeleye katkıda bulunurken diğer yandan korsanlığa yol açan olumsuzlukların ortadan kaldırılması amacıyla Somali’ye yönelik bütüncül bir strateji izlenmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu düşüncelerle, Anayasa’nın 92’nci maddesi gereğince, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının 10 Şubat 2009 tarihli ve 934 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı’yla belirlenen ilke ve esaslar dâhilinde başlatılan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi kararıyla son olarak 10 Şubat 2018 tarihine kadar uzatılan korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygunla mücadele görevinin Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları ve mücavir bölgelerde, ayrıca denizde terörizmle mücadele harekâtlarına katkı sağlanabilmesi amacıyla unsurlarımızın bölge ülke kara suları dışında denizde terörizmle mücadele görevi için yetkilendirilmesini teminen 10 Şubat 2018 tarihinden itibaren bir yıl süreyle bir kez daha uzatılması ve bununla ilgili düzenlemelerin Hükûmet tarafından yapılması için hazırlanan Hükûmet Tezkeresi’ne AK PARTİ Grubu olarak olumlu oy vereceğimizi beyan ederken yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bozkır.

Sayın milletvekilleri, şahısları adına söz sırası Ankara Milletvekilimiz Sayın Levent Gök’e aittir.

Sayın Gök, süreniz on dakika.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesi için Hükûmete izin verilmesine ilişkin tezkere üzerinde söz aldım. Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti’nin hem kendi coğrafi topraklarında hem de bütün dış dünyada güçlü, itibarlı, sözü dinlenen bir ülke olması hepimizin elbette arzu ettiği bir konumdur. Biz, Mustafa Kemal Atatürk’ün çizgisinde olan bir parti olarak, “Yurtta sulh, cihanda sulh.” ilkesini benimseyen bir parti olarak, Silahlı Kuvvetlerimizin de Türkiye'nin, huzurunun, güvenliğinin ve uluslararası hukukun güvencesi olan unsurlarını her yerde görevlendirmesi konusunda önemli katkılar veren bir parti olarak bu tezkereye de olumlu oy vereceğimizi ifade ediyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; böyle bir tablo içerisinde elbette Türkiye'nin menfaatleri konusunda birleştiğimiz noktalarda Türkiye’yi ayrıştıran unsur iktidar partisi. İktidar partisinin git-gelleri, kafa karışıklıkları, kimi zaman dost olduğu ülkelerle bir zaman sonra karşı karşıya gelmesi, iktidar partisini yönetenlerin arzu ve istemleri doğrultusunda kimi zaman kardeş olanların bir müddet sonra hain ilan edilmesi, Türkiye'nin sanki iktidar partisinin söylemleri doğrultusunda yönetildiği ve o söylemler doğruymuş gibi olması gerçekçi değildir. Bu iktidar partisi öyle bir kafa karışıklığı içerisindedir ki bir zamanlar dost olduğu ülkelerle bir anda düşman olabilmekte, düşman olduklarıyla da, bir anda olamıyor ama… Huzuru da getirecek adımları atamamakta, Türkiye'yi işin içinden çıkılmaz hâllere getirmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Cumhurbaşkanı “ey-pi-ci” adını seviyor YPG-PYD konusunda. Salih Müslim Türkiye'ye geldiği zaman Türkiye'de AK PARTİ milletvekilleri tarafından karşılanıyor, Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı kendisiyle görüşmeler yapıyor. O zaman YPG-PYD iyi, Salih Müslim iyi. Çünkü o zamanlar iktidarın kafası bir başka yerde, içine bulaştığı bir IŞİD faktörüyle uğraşıyor. IŞİD faktörünü ortadan kaldırmak için Kobani’de YPG saflarına Iraklı peşmergeler Türkiye'den tanklarla, uçaksavarlarla, tüfeklerle geçiyorlar, Türk Hükûmeti buna izin veriyor, polisimiz, güvenlik güçleri o peşmergeleri koruyor, Kobani’ye geçiriyor YPG’ye yardım etsin diye. O dönemde YPG-PYD terör unsuru değil, çünkü o anda Cumhurbaşkanı öyle düşünmüyor. Değerli arkadaşlar, bu kafa karışıklığı, iktidar partisinin acziyeti, Türkiye'nin başına bela olan bir tablodur.

Afrin harekâtına başladık, umarım ve dilerim ki Türkiye arzu ettiği sonuçları alır. Ama Afrin harekâtına nasıl geldik değerli arkadaşlarım?

Sayın Bahçeli diyor ki: “Ben koşa koşa gitmeye hazırım.” Ee, buyurun gidin. Ama ben de herkese diyorum ki: Sizin şimdi koşa koşa gitmeye hazır olduğunuz Afrin’deki harekâtta siz zannediyor musunuz ki Afrin bölgesi ve Suriye'nin kuzeyinde oluşan tablo yeni oluştu.

Değerli arkadaşlarım, bu Hükûmet Suriye'deki çatışmaların tarafı olduğu andan itibaren o bölgeleri kaybetmiştir. Bizim güneyimiz, Suriye'nin kuzeyi Kürt bölgesiydi, Kürt unsurların dolu olduğu bir bölge.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Hayır, tamamen yanılıyorsunuz. Bunun kayıtları var; Arap unsurları var, Türkmen’i var.

BAŞKAN – Sayın milletvekili, grup başkan vekili cevap verebilir, lütfen.

LEVENT GÖK (Devamla) - Bakın, değerli arkadaşlarım, biz 2012 yılında AK PARTİ milletvekillerinin çoğunun -yönetim olarak da- eleştirdiği bir gezi yaptık. Neydi o gezi? Suriye’de tutuklu bulunan bir gazeteciyi kurtarmak için Cumhuriyet Halk Partisinin 4 milletvekili olarak biz Suriye’ye gittik, hatırlarsınız. AK PARTİ o zaman bunu çok eleştirdi “Niye gittiniz? O gazeteciyi niye kurtardınız?” diye. Ya, bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı; Cumhurbaşkanı kurtaramamış, MİT kurtaramamış, Dışişleri Bakanlığı kurtaramamış, Başbakan kurtaramamış; aile perişan, 4 milletvekili Suriye’ye gittik.

Bakın, burası çok önemlidir değerli arkadaşlarım, Afrin harekâtına biz nereden geldik? Suriye’ye gittiğimizde Suriye Devlet Başkanı Esad o zamanlar bize gazeteciyi verecek yegâne güç. Esad’la görüşmeye gittiğimizde Esad’a “Ülkenize demokrasi getirin, seçimler yapın, çoğulculuğu sağlayın.” diyerek Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini aktardığımızda 2012 yılının Kasım ayında bize aynen şöyle söyledi değerli arkadaşlarım: “Ben Türkiye’yi anlayamıyorum. Siz Türkiye olarak bizim bu iç çatışma başladığı anda cihatçıları, bana karşı olan unsurları kendi sınırlarınızdan kendi güneyinize, benim kuzeyime soktunuz. Ben isteseydim top atışıyla, uçaklarla oradaki o cihatçı unsurların tümünü temizlerdim ama olan o arada Kürtlere olurdu.”

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Yapmayın Allah aşkına, kaç defa kimyasal silah kullandı Esad. Bunları da söyleyin o zaman. Birleşmiş Milletlerin raporlarında var, kaç kere kimyasal silah kullanıldı o bölgede.

LEVENT GÖK (Devamla) – “Ben Kürt aşiretlerini, oranın yöneticilerini, bütün halkı çağırdım ve dedim ki: ‘Ben buradan çekiliyorum.’ Şimdi, siz hem Kürtlerle komşu oldunuz hem de cihatçılarla komşu oldunuz ama unutmayın bir gün bu silahlar size de döner.” Şimdi, bakın, tablo bu.

BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Esed’in söylediklerinin hepsine inandınız öyle mi, helal olsun size ya! Esed söyledi, sin de inandınız…

LEVENT GÖK (Devamla) – Ama gelinen tablo bu.

BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Bir zalime inandınız yani. Yazık, yazık!

LEVENT GÖK (Devamla) – O zamanlar bu uyarıyı biz defalarca yaptık size: “Türkiye bu iç savaşta taraf olmasın, Türkiye’nin güvenliği açısından bizim sınır güvenliğimizin sağlanması lazım. Sınır güvenliğinin boşa çıkartılacağı, tehlikeye atılacağı her adım Türkiye'yi zora sokar.”

Şimdi, gelinen noktada, Soçi’de gidiyorsunuz, bizim Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Esad’ın adamlarıyla aynı masada oturuyor, pazarlıklar yapılıyor, Anayasa Komisyonuna üyeler veriliyor. Niçin veriliyor? Suriye’de toprak bütünlüğü korunsun. 2012 yılında Esad’ın terk ettiği bölgeler tekrar Suriye devlet otoritesine girsin diye biz de mücadele ediyoruz. Ayrıca, Soçi’ye gittiğimiz zaman, defalarca yakalandığı, hatta öldürüldüğü bildirilen Mihraç Ural da orada var.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, böyle bir tablo içerisinde, böylesine yanlış bir politika içerisinde gelinen noktada, 2011 yılından beri iktidarın yürüttüğü dış politikanın bir sonucu olarak, bugün bizim aslan gibi Mehmetçik’imiz, Hükûmetin dış politikadaki yanlışlığının bir faturası olarak hudutlarımızı korumak için şu anda harekât yürütüyor. Niçin?

Değerli arkadaşlarım, yani bir dış politikanın bu denli ağır fatura getireceğini neden öngörmediniz? Nedir bu yanlışlıklar? Askerimiz şehit oluyor, hayatını kaybediyor Türkiye'nin güvenliği için, ama iktidar partisi, karşısına dört beş yıl sonra çıkacak bu tabloyu okuyamıyor, bu fotoğrafı göremiyor. Bu tablo, iktidar partisinin aymazlığıdır, iktidar partisinin ikircikli tavırlarıdır, iktidar partisinin günün koşullarına göre değişen, kendi ideolojisine yakın grupları belli bölgelerde, belli ülkelerde iktidara getirme gayretlerinin bir sonucudur. Bunun sonucu ne oluyor? Mehmetçik’imize oluyor.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye yanlış yönetiliyor. Umuyor ve diliyoruz ki Türkiye dış politikadaki hatalarından arınır. Biz, her yerde huzurlu, bütün herkesle komşu ve dost olacağımız bir tarzda yönetilmeyi arzu ediyoruz. Bunu sağlamak en başta iktidar partisinin görevidir. Elbette Mehmetçik görevini yapacak ama öncelikle görevini yapması gereken iktidar partisidir diyor, hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gök.

ERHAN USTA (Samsun) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Usta, buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) – Sayın Levent Gök az önce konuşmasında “Sayın Bahçeli ‘Afrin’e en önde giderim.’ dedi.” diyerek bir anlamda sataşmıştır. Ona bir cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN – “Gitsin, gitmesinde bir sakınca yok.” dedi. Yani onun dışında başka bir şey…

ERHAN USTA (Samsun) – Hayır, hayır yani “Bugün oluşmuş bir şey değildir, şimdi diyorsunuz, geçmişte bunu göremediniz.” şeklinde apaçık bir sataşma var. “Bugün ortaya çıkmış bir şey değil, şimdi ‘En önde giderim.’ diyorsunuz ama bugün ortaya çıkmadı, siz buna ilişkin bir politika geliştirmiş değilsiniz.” anlamında bir sataşmada bulundu.

BAŞKAN – Peki.

Buyurun Sayın Usta.

III.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

3.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, Ankara Milletvekili Levent Gök’ün (3/1511) esas numaralı Başbakanlık Tezkeresi üzerinde şahsı adına yaptığı konuşması sırasında MHP Grup Başkanına ve Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması

ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şimdi, Sayın Genel Başkanımız sadece bugün değil, geçmişten itibaren uluslararası politikalarda Türkiye'nin pozisyonuyla ilgili hususlarda açıklama yapıyor. Evet “Afrin’e en önde giderim.” demiştir. Sadece Genel Başkanımız değil, eğer ihtiyaç olursa bütün ülkücü hareketin mensupları bu ülke savunması için Afrin’e en önde gider Sayın Gök. (MHP sıralarından alkışlar)

Şimdi, tarih 26 Temmuz 2012… Yani “Bugün ortaya çıkmış değil.” diyorsunuz. Bugün ortaya çıkmış olması falan gerekmiyor. Biz bunları geçmişte söylemişiz. 2012’de o zaman CHP ne yapıyordu bilmiyorum. Sayın Genel Başkan basın toplantısında şunu söylüyor: “Sınırlarımıza yakın alanlarda bölücü terör yuvalanmasının devletleşmesine müsaade etmeyecek ataklık ve proaktiflik gösterilmelidir.” İlaveten de “Suriye’nin kuzeyinde hiçbir şart altında özerk, federasyon ve bağımsız bir kürdistan kurulmasına fırsat verilmemeli, caydırıcılık ve millî güç unsurları seferber edilmelidir.” ikazında bulunmuştur.

6 Ağustos 2012’de de: “Ülkemize yönelen tehditleri en aza indirmek amacıyla, batı ucu Afrin'i -bak, Afrin bugün çıkmış bir şey değil- doğu ucu Kandil'i içine alacak şekilde tesis edilecek hilal şeklindeki güvenlik kuşağı bir an önce sağlanmalı ve icra edilmelidir." Yine tekrar devam ediyor: “Küresel çevrelerden icazet ve izinle vakit kaybetmeksizin, millet ve devlet bekasına yönelen melun ve alçak kumpası tesirsiz hâle getirmek için millî bir seferberlik içinde tavır ve inisiyatif alınmalıdır.” Bunun gibi daha birçok ifadesi var. Fakat şimdi bu söylediğinizin ne anlamı var? Yani bugün ortada bir ihtiyaç var, az önce bunları konuştuk, orada bir terör yuvalanması var. Biz şunun üzerinden siyaset yapmayız arkadaşlar: “Biz geçmişte bunları söylemiştik, siz hata yaptınız, şöyle yaptınız, böyle yaptınız. O zaman varın siz temizleyin bu memleketin meselesini.” demeyiz. Milliyetçi, ülkücü hareket, bu memlekette bir sıkıntı varsa o sıkıntıyı çözmek için en başta politikasını ve pozisyonunu alır. Geçmişte söylemiş olmak... Tamam, keşke o zaman, riskler büyümeden yapılsaydı ama bunun bir anlamı yok. Şimdi bunun üzerinden siyaset yaparsak bu, fitne çıkarmadır; bunun üzerinden siyaset yaparsak bu, Türk ordusunun mukavemetini kırmak demektir ve Türk dış politikasını tesirsiz hâle getirmektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERHAN USTA (Devamla) – Tamamlayabilir miyim?

BAŞKAN – Tamamlayınız lütfen Sayın Usta.

ERHAN USTA (Devamla) – Burada yapmamız gereken şey -sizler de aslında bunu destekliyorsunuz- hep beraber ordumuzun, devletimizin yanında yer almaktır. Burada bir terör yuvalanması var. Burada yapılan şey bir barış harekâtıdır. Nasıl Kıbrıs’ta yapılan bir barış harekâtıysa bugün yapılan da bir barış harekâtıdır. Orada bir terör koridoru oluşturulmaya çalışılıyor, öteden beri yapılıyor bu. Keşke geçmişte müdahale edilebilseydi ama bugün müdahale edildi. Bugün devletimizin, Hükûmetimizin, ordumuzun arkasında yer almaktır Türk milletine düşen.

Ben, bütün siyasi partilerin, bütün meslek örgütlerinin, bu ülkede yaşayan, “Ben Türk milletinin bir mensubuyum.” diyen herkesin bu tavrı takınması gerektiğine inanıyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Usta.

Buyurun Sayın Bostancı, buyurun Sayın Başkan.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, Sayın Gök yaptığı konuşmada, iktidar partisinin kafa karışıklığı içinde olduğunu, bir anda dost bir anda düşman gibi davranarak aslında meczupça, ne yaptığını bilemeyen çılgın bir parti olduğunu ima etmiştir. Bu çerçevede…

BAŞKAN – Sayın Bakan şimdi konuşacak.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Ben iki dakika sataşmadan…

BAŞKAN – Siz de istiyor musunuz grup adına.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Evet, sataşmadan dolayı.

BAŞKAN – Peki.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

4.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Ankara Milletvekili Levent Gök’ün (3/1511) esas numaralı Başbakanlık Tezkeresi üzerinde şahsı adına yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; iktidar kafa karışıklığı içinde değil, geçmişten beri ne yaptığını biliyor. Kafa karışıklığı içinde olanlar iktidar olamazlar, halkla bağ kuramazlar. İşin halkın aklı tarafına da bakmak lazım.

Orta Doğu coğrafyasında AK PARTİ iktidarının her zaman yanında olduğu halklar olmuştur, insanlar olmuştur, mazlumlar olmuştur, o bölgede yaşayan Kürtler, Araplar, Acemler ve Türkmenler olmuştur. Durduğumuz yer çok bellidir. Rejimlerle olan ilişkimiz de bu bölgelerde yaşayan insanların rızalarına ve özgürlüklerine, kimliklerine, varlıklarına dikkat etme üzerine kurulu bir siyasi ilişki biçimidir.

“Suriye rejimiyle dün dosttuk, sonra düşman olduk.” Bu, bizden kaynaklanan bir durum değil, Suriye rejiminin Suriye’de yapıp ettikleri işlerle ilgilidir. Eğer halkıyla kucaklaşan bir rejim olsaydı bizim hiçbir problemimiz olmazdı. Ama halkıyla kucaklaşmak yerine, halkını katleden zalim bir rejim olduğunda biz buna itiraz ettik. Ne yapsaydık, yanında mı dursaydık? Tabii ki böyle bir şey yapmamız mümkün değil. Suriye’nin kuzeyinde PYD PKK’nın parçası biliyorsunuz. Burada bir yapı kurmaya çalışıyor emperyal bir destekle. Bu tür Orta Doğu coğrafyasına silahlı çetelerin yaptığı bölgedeki nüfus hareketleri üzerine etkili olmak silah gücüyle, şekavetle nüfusu homojenleştirmektir, en büyük tehditlerden birisi budur. Geçmişte başkaları da aynı hatayı yaptı. Nüfus üzerine oynamak doğru değil. Türkiye'nin bu konuda yaklaşımı da belli. Şunu unutmayalım: Atatürk “Yurtta sulh, cihanda sulh.” diyor, cihanda sulha ilişkin de Türkiye Cumhuriyeti devletine bir yükümlülük yüklüyor. O zaman gözünü açacaksın, kafanı sınırların içinde kuma gömmeyeceksin, dışarıda ne olup bittiği konusunda da halkların yanında olacaksın.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bostancı.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özkoç.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın hatip konuşurken Cumhuriyet Halk Partisini fitne çıkartmakla suçladı, bu konuda bir sataşma söz konusudur.

BAŞKAN – Yeni bir sataşmaya mahal vermemek üzere Sayın Özkoç, buyurun.

5.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Levent Gök çok deneyimli ve grup başkan vekilliği yapmış bir siyasetçimizdir. Burada konuşurken aslında bir siyaset adamının olgunluğu içerisinde sözlerini söyledi ve Cumhuriyet Halk Partisi de bu sözlerin arkasındadır. Ne dedi Levent Gök? Dedi ki: “Siyasetçi ile ordunun görevi ayrıdır. Siyasetçi barış içerisinde diplomasiyi yürütür ve savaşı gerektirmeyecek adımları atarsa orduya gerek kalmaz.” Yanlış mı söyledi? Doğru söyledi. Bununla ilgili Cumhuriyet Halk Partisi grubu ne yaptı? 2011 yılında dedi ki: “Bu gidişat doğru değildir.” ve bir deklarasyon yayımladı. Tarafların bir an önce Türkiye’de diplomasi alanında bir araya gelip görüşmelerini sürdürerek Suriye’deki meselenin barış içerisinde halledilmesini istedi ve bu konuda 6 tane madde sıraladı. Bunlardan hiçbir tanesi yerine getirildi mi? Hayır.

Sayın Hocam, siz konuşurken çok net bir şey ifade ettiniz, doğru da söylediniz. Gerçekten biz de anlamıyoruz. Bir bakıyorsunuz “Amerika Birleşik Devletleri ile biz Ortadoğu Projesi’nde birlikteyiz.” diyorsunuz, bir bakıyorsunuz “Rusya’yla birlikteyiz.” diyorsunuz, bir bakıyorsunuz “Esad’la birlikteyiz.” diyorsunuz, bir bakıyorsunuz “Bunların hiçbirisiyle birlikte değiliz, aslında hepsiyle çatışıyoruz.” diyorsunuz ve “Bunlar bizi kandırıyor.” diyorsunuz. Bu, kafa karışıklığı değil de nedir Sayın Başkan, çok merak ediyoruz.

Bir son nokta olarak Güvenlik ve İstihbarat Komisyonunda da ifade etmiştim, burada da ifade etmek istiyorum, Sayın Bakan da herhâlde cevaplar diye umut ediyorum: Türkiye, PYD’yi neden resmî olarak terör örgütü ilan etmiyor? Efendim, PKK’nın bir uzantısıymış. PKK’nın bir uzantısı olabilir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Liderleri farklı, yöneticileri farklı.

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Özkoç.

Buyurun.

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) - Başka bir ülkenin sınırları içerisinde “PYD” diye adlandırılan, liderleri farklı, liderlerini bir zamanlar -gene kafa karışıklığınız yüzünden- kırmızı halılarla karşıladığınız bir terör örgütünden bahsediyorum. Peki, bu kadar açık ve bariz bir terör örgütüyse ya dün yaptığınızdan sıkılıyorsunuz, “Kırmızı halıyla karşıladık, şimdi nasıl ‘terör örgütü’ diyelim?” diyorsunuz ya da bugün hâlâ başka hesapların içerisindesiniz, “Terör örgütüdür.” diyemiyorsunuz.

Cumhuriyet Halk Partisi net olarak ifade ediyor: PYD ve PKK bir terör örgütüdür. İktidar, aynı netlikte hem sınırımıza hem Mehmetçik’imize hem barışa sahip çıksın.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Özkoç.

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

A) Tezkereler (Devam)

1.- Başbakanlığın, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının; bölgede seyreden Türk Bayraklı ve Türkiye bağlantılı ticari gemilerin emniyetinin etkin şekilde muhafazası ve uluslararası toplumca yürütülen korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleriyle müşterek mücadele amacıyla yürütülen uluslararası çabalara destek vermek üzere, Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10/2/2009 tarihli ve 934 sayılı Kararı’yla Hükûmete verilen ve 2/2/2010, 7/2/2011, 25/1/2012, 5/2/2013, 16/1/2014, 3/2/2015, 9/2/2016 ve 8/2/2017 tarihli 956, 984, 1008, 1031,1054, 1082, 1107 ve 1136 sayılı Kararlarıyla birer yıl uzatılan izin süresinin 10/2/2018 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasına, ayrıca denizde terörizmle mücadele harekâtlarına katkı sağlanabilmesi maksadıyla unsurlarımızın bölge ülkeleri kara suları dışında (2383 [2017] Sayılı BMGK Kararı Gereğince Somali kara suları dâhil olacak şekilde) denizde terörizmle mücadele görevi için yetkilendirilmeleri ve bununla ilgili gerekli düzenlemelerin Hükûmet tarafından yapılması için Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca izin verilmesine dair tezkeresi (3/1511) (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi söz sırası Hükûmet adına Millî Savunma Bakanımız Sayın Nurettin Canikli’ye aittir.

Buyurun Sayın Canikli. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakikadır.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde vuku bulan denizde terörizm, deniz haydutluğu ve denizde silahlı soygun eylemleriyle, uluslararası mücadele kapsamında Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının görevlendirilmesi hususunda Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Hükûmete verilen bir yıllık izin süresinin uzatılması maksadıyla hazırlanan tezkere hakkında görüşlerimi arz etmek üzere huzurlarınızdayım.

Bu konuya geçmeden önce, bazı milletvekili arkadaşlarımızın soruları oldu, izninizle öncelikle onlara cevap vermek istiyorum. Bunlardan bir tanesi, Ege’de Yunanistan unsurları tarafından yakalanan bir geminin Libya’daki silahlı gruplara silah sevkiyatı yaptığı şeklinde bir iddia gündeme geldi. Bu doğru değil, işin aslı şu: Mersin’den yükü Cibuti Limanı’na intikal edecek olan bir gemiye Yunanlı sahibi tarafından, hiçbir şekilde planda olmadığı hâlde, rotasının Libya’ya çevrilmesi talimatı veriliyor ve gemi oraya giderken Yunanlılar tarafından ya da Yunan sahil güvenlik elemanları tarafından çevriliyor ve sonra kontrol ediliyor, taşıdığı bütün yükler de kontrol ediliyor ve hiçbir şekilde silah olmadığı tespit ediliyor ve yükün de tamamen uluslararası kurallara uygun bir şekilde taşınan ihracat yükü olduğu anlaşılıyor, tespit ediliyor; işin esası budur.

Tabii, şimdi, bu tür iddialar gündeme geldiğinde bunun ayrıntılı bir şekilde, çok net bir şekilde ortaya konulması gerekiyor. O bilgiler üzerinden Türkiye çok rahatlıkla suçlanabilir, töhmet altında bırakılabilir. Uluslararası alanda da burada yapılan böyle bir konuşma -onu veri kabul edip- yine gerekli hassasiyet gösterilmeden, doğrudan Türkiye’ye karşı uluslararası platformlarda, organizasyonlarda, kuruluşlarda suçlama faktörü, nedeni, ölçütü, delili olarak kullanılabilir; oluyor. O nedenle, aslında biraz önce yine gündeme geldi, Afrin harekâtında da özellikle sivillere yönelik olarak sosyal medya başta olmak üzere uluslararası medyada gündeme gelen, getirilen ölüm iddiaları da aslında buna benzer bir yöntemle ortaya çıkıyor, üretiliyor ve ihraç ediliyor maalesef. Dolayısıyla, bu konulara dikkat etmek gerekiyor. Elbette doğruysa mutlaka onun söylenmesi gerek, ona herhangi bir itirazımız olamaz zaten ama özellikle, terör örgütünün bilerek ürettiği, âdeta onların propaganda ordusu tarafından üretilen bu tür malzemeleri bizden biri, içeriden biri ya da bir milletvekili seslendirdiği zaman, doğruymuş gibi seslendirdiği zaman o, uluslararası alanda gerçek anlamda delil olarak kullanılabiliyor ve Türkiye’ye zarar verebiliyor haksız bir şekilde.

Uluslararası ilişkilerde aslında Hükûmetimizin bugüne kadar bir kafa karışıklığı söz konusu değil, aslında ne yaptığımızı çok iyi biliyoruz, çok net. Tabii, uluslararası ilişkilerde ülkelerin menfaatleri esas, herkes bu çerçevede hareket ediyor, bizim için de geçerli. Biz bütün uluslararası ilişkilerimizi Türkiye'nin, Türkiye Cumhuriyeti devletinin ve milletinin menfaati üzerine oturtmak zorundayız ve öyle yapıyoruz. Elbette insani değerler, tarihimizden devraldığımız mirasın önemli unsurları ve inancımız da burada kuşkusuz, politikalarımızı şekillendiren önemli bir faktördür, bunu da bir tarafa koymamız gerekiyor ama esas, bizim, bütün uluslararası ilişkilerde kararlarımızı, politikalarımızı yönlendiren Türkiye'nin menfaatidir. Türkiye'nin menfaati neyi gerektiriyorsa o yapılıyor. Herkes çok iyi bilir ki uluslararası ilişkilerde dostluklar da düşmanlıklar da sonsuz değildir. Tarihe bakın, bunun sayısız örneklerini görürsünüz. Ülkenin menfaati onu gerektiriyorsa ona göre bu adımlar değiştirilebilir, hele Orta Doğu coğrafyasında… Orta Doğu coğrafyasında hesaplar denklemlere sığmaz, her yerde sığar ama Orta Doğu’da sığmaz. Orta Doğu’nun rakamlarını denklemlerle tanımlayamazsınız, böyle bir coğrafya, gerçekten çok değişken, her şeyin son derece hızlı hareket ettiği bir coğrafya ve yeteri kadar da bu tür istikrarsızlığı besleyecek unsurların da aynı zamanda olduğu bir coğrafya. Dolayısıyla –ülke ismi vermeyelim- “Bugün A ülkesiyle ilişkilerimizde sıkıntı var, yarın B ülkesiyle dost oluyorsunuz, bir süre sonra onunla sıkıntı yaşıyorsunuz.” gibi söylemler dış politikada çok reel söylemler değil, rasyonel söylemler değil çünkü ülkenin menfaati onu gerektiriyor ise eğer, o değişikliği, o yeni düzenlemeyi yapmamız gerekir, o adımı atmamız gerekir, o manevranın –tırnak içerisinde söylüyorum- yapılması gerekiyorsa, ülkenin menfaati onu gerektiriyorsa o manevranın yapılması gerekiyor; yapılmaz ise o zaman esas “Yöneticiler Türkiye'nin menfaatlerini korumuyor.” anlamına gelir. Dolayısıyla yaptığımız budur ve çok ince hesaplarla bunlar götürülüyor. İçinde bulunduğumuz coğrafya ve tarihin bu dönemi özellikle çok hassasiyetle, titizlikle götürülmesi gereğini ortaya çıkarıyor, biz de onu yapıyoruz. O nedenle, uluslararası ilişkilerde sonsuz, uzun süre kalıcı dostluklar da olmaz, düşmanlıklar da olmaz.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Mesela hangisiyle on beş yıldır sürekli götürdünüz? Yok. İstikrar açısından hangisiyle götürdünüz ki!

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – İsim vermeyelim yani ülke ismine gerek yok. Orada ülkemizin insani değerleri elbette saklı kalmak kaydıyla, o değerlerimiz, inancımız, onların gerektirdiği hususlar saklı kalmak şartıyla ülkemizin menfaati neyi gerektiriyorsa o adımı atarız, o kararı uygularız. Bazen dışarıdan baktığınız zaman kafa karışıklığı gibi gözükebilir ama esasında bu son derece ince bir diplomasinin hayata geçirilmesidir, uygulanmasıdır.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Ya Değerli Bakanım, terör örgütleriyle diplomasi mi olur Allah aşkına?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Ülke menfaatlerini önde tutan bir politikanın hayata geçirilmesinden ibarettir, hepsi bu kadardır.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Anladım da terör örgütleriyle diplomasi mi olur Sayın Bakan?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Sadece biraz dikkatli bakmak gerekiyor, biraz dikkatli bakmak gerekiyor. Yani çok genel değerlendirmelerle, genel ifadelerle yaptığınız zaman sonuca ulaşmakta zorlanırsınız.

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Devlet terör örgütüyle masaya mı oturur Sayın Bakan?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Bir de Sayın Ekmeleddin İhsanoğlu’nun “Deniz unsurlarımızın bu operasyon sırasında, bu görev gücünün ifa edilmesi sırasında veya oraya intikalinde Sevakin Adası’na bir ziyaret olacak mı?” diye bir sorusu oldu. Planlamamızda öyle bir ziyaret şu anda öngörülmüyor, onu söyleyelim. Ayrıca bildiğim, hatırladığım kadarıyla da Sevakin Adası’nın şu anda altyapısı öyle bir ziyaret için de uygun değil ama biz orayı Sudan’la yaptığımız mutabakat çerçevesinde tarihî dokusuna uygun bir şekilde yeniden imar ediyoruz, yapmaya çalıştığımız sadece budur.

Evet, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bildiğiniz gibi dünya ticaretinin yüzde 80’inden fazlası deniz taşımacılığıyla gerçekleştiriliyor. Bu nedenle uluslararası deniz ticaret yollarının güvenliği bütün ülkelerin ortak refahı açısından önemli bir konu. Ancak özellikle istikrarsız bölgelerde değerli ticari malları taşıyan gemiler birer hedef hâline gelebiliyor. Nitekim deniz ticaretinin önemli bir bölümünün gerçekleştirildiği Aden Körfezi, Somali karasuları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerinde 2008’den itibaren ortaya çıkan deniz haydutluğu ve denizde silahlı soygun eylemleri seyrüsefer serbestisini kesintiye uğratmış ve deniz taşımacılığını, uluslararası ticareti de olumsuz yönde etkilemiştir. Bu bölge dünya deniz ticaretinin de önemli bir halkasını oluşturmaktadır. Süveyş Kanalı, Kızıldeniz ve Aden Körfezi, Arap Denizi ve mücavir bölgelerden yılda 20 binden fazla gemi geçiş yapmaktadır. Bu geçişler dünya ticaretinin yaklaşık yüzde 15’ine ve petrol taşımacılığının da yaklaşık dörtte 1’ine karşılık gelmektedir. Bölge aynı zamanda Türk dış ticareti açısından da son derece önemlidir. Türkiye’nin toplamda 33 ülkeyle ithalat ve ihracatının gerçekleştirildiği güzergâh bu güzergâhtır ve yıllık olarak ortalama binden fazla Türk bayraklı, Türk bağlantılı ticaret gemisi ve Türk dış ticaret hacminin de yaklaşık yüzde 20’si anılan bu bölgeden geçmektedir. Bölgeden geçiş yapan Türk bayraklı veya Türkiye’yle bağlantılı ticari gemi sayısı da her geçen gün artmaktadır.

Ortaya çıkan bu tehditler ve riskler çerçevesinde, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyince alınan kararlarla deniz haydutluğuyla ortak mücadelede uluslararası toplumun yakın iş birliği ve eş güdümünü kolaylaştıracak bir meşruiyet ortamı oluşturulmuştur. Böylece, Somali Hükûmetiyle iş birliği içinde olmak kaydıyla Birleşmiş Milletler üyesi ülkelere deniz haydutluğu konusunda tüm önlemlerin alınması bakımından yetki verilmiştir ve bu yetki son olarak 7 Kasım 2017 tarihinde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 2383 sayılı Kararı’yla bir yıl daha uzatılmıştır. Bu kapsamda bölgede deniz haydutluğuyla mücadele faaliyetleri şu anda Amerika Birleşik Devletleri önderliğinde Birleşik Deniz Kuvvetleri -bizim de katkı sağladığımız- ayrıca Avrupa Birliğinin Atlanta harekâtı ve müstakil hareket eden Rusya Federasyonu, Çin, Kore Cumhuriyeti, Japonya, Hindistan, Malezya ve İran gibi devletlere ait gemiler vasıtasıyla olmak üzere son derece geniş katılımlı bir uluslararası iş birliğiyle sağlanmaya çalışılmaktadır.

Ülkemiz başından beri bu uluslararası çabaların içinde yer almıştır. Bu çerçevede, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarına istinaden Türk Deniz Kuvvetleri unsurlarının görevlendirilmesi maksadıyla ilk karar Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından 10 Şubat 2009 tarihinde alınmıştır. Somali Cumhuriyeti de 2009 yılında aldığı kararla Türk gemilerine, kendi karasuları dâhil Somali ana karası açıklarında, tüm sularda, deniz haydutluğu ve denizde silahlı soygun olaylarına karşı fark gözetmeksizin müdahalede bulunma yetkisi vermiştir. Bu yetkilere dayanarak Türk Deniz Kuvvetleri, 25 Şubat 2009 tarihinden itibaren bölgede sürekli olarak asgari 1 fırkateynini deniz haydutluğu ve denizde silahlı soygunla mücadele maksadıyla görevlendirmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisinde alınan kararla Birleşik Görev Kuvvetiyle birlikte deniz haydutluğuyla mücadele faaliyetlerine önemli destek sağlanmıştır. Ülkemiz bugüne kadar deniz haydutluğuyla mücadele harekâtına dönüşümlü olarak 1 fırkateynle toplam 26 dönem destek vermiştir. Ayrıca, 2011 ve 2014 yılında Türk Deniz Görevi Grubu aktivasyonu kapsamında 5 fırkateyn, 1 korvet, 1 akaryakıt gemisi ile 2 dönem hâlinde deniz haydutluğuyla mücadeleye destek sağlanmıştır.

Birleşik Görev Kuvvetlerinin Komutası, bizim de içinde bulunduğumuz bu inisiyatifin komutası 2009, 2011, 2012, 2015 ve 2017 yıllarında olmak üzere 5 defa Türkiye tarafından kullanılmış, üstlenilmiştir. Böylece ülkemiz, NATO dışında, NATO görevlileri haricinde denizde çok uluslu bir gücün komutanlığını da yürütmüştür. Ayrıca, deniz unsurlarımız Türk Kızılayı adına (Mogadişu) Somali’ye insani yardım taşıyan toplam 13 ticari gemiye deniz haydutluğu riski bulunan bölgelerde refakat ve koruma sağlamışlardır.

Birleşik Deniz Kuvvetleri emrinde görev yapan bir başka görev gücü CTF-150’dir. Bu da, Birleşmiş Milletlerin 2385 sayılı Kararı’yla oluşturuldu. Bölgedeki gelişen güvenlik ortamının yakından takibi, Türk ticaret gemilerinin korunması ve desteklenmesi amacıyla Türk Deniz Kuvvetleri unsurlarının gerektiğinde aynı bölgede deniz güvenlik harekâtı ve denizde terörizmle mücadele faaliyetlerinde görevlendirilmesini teminen bu hususlar da 2017 yılındaki tezkereye dâhil edilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz, bu desteğin yanı sıra diğer alanlarda da Somali’ye yardımlarını sürdürmektedir. Bu çerçevede Somali’ye insani yardım, kalkınma ve altyapı projeleri ile siyasi uzlaşma, askerî ve güvenlik alanlarında destek vermekteyiz. Türkiye-Somali ilişkileri Osmanlı İmparatorluğu Dönemi’ne uzanan bir geçmişe sahiptir. Somali’deki iç savaş sebebiyle 1991 yılında kapatılan Mogadişu Büyükelçiliğimiz 2011 yılında yeniden açılmıştır. Son dört yıldır Türkiye’nin resmî kalkınma yardımlarından en çok faydalanan ilk üç ülke arasındadır Somali.

Yirmi yılı aşkın süredir iç savaşla boğuşan Somali’de devlet kurumlarının yeniden inşası amacıyla Birleşmiş Milletler ve uluslararası toplumun desteğiyle devam eden teknik iş birliği faaliyetlerinde Türkiye öncü bir rol üstlenmiştir. Bu kapsamda Somali devlet kurumlarının gerekli kapasitelerinin artırılması sürecinde eğitim ve teknik iş birliği desteği ve altyapı kurulması desteği verilmektedir.

15 Temmuz FETÖ terör örgütünün hain darbe girişimine karşı, Somali Hükûmetinin aynı gece yaptığı yazılı açıklamayla ortaya koyduğu dayanışma ve göstermiş olduğu destek son derece önemlidir. Bir kez daha buradan Somali Hükûmetine bu desteği için teşekkür ediyorum.

Somali Federal Hükûmeti Bakanlar Kurulunun 16 Temmuz günü aldığı bir kararla FETÖ terör örgütüne ait okulları kapatması da bizleri ziyadesiyle memnun etmiştir. Türk ve Somali halkları, bu anlamda birbirlerini zor günlerde karşılıklı destekleyerek gerçek dost olduklarını kanıtlamışlardır.

Öte yandan, Somali Silahlı Kuvvetlerinin yeniden oluşturulması çerçevesinde teşkilat, eğitim öğretim, askerî altyapı ve lojistik sistemlerinin iyileştirilmesi çerçevesinde destek ve yardım sağlıyoruz ve bu amaçla bir Türk görev kuvveti geçtiğimiz eylül ayından itibaren Somali’de göreve başlamıştır. Türk görev kuvvetinin göreve başlamasıyla birlikte Somali’de üst düzey yönetim kademesini oluşturacak potansiyeli haiz kadroların yetiştirilmesi, Somali silahlı kuvvetlerinin hareket kabiliyeti kazanarak ülkede güvenliği tesis etmesi ve istikrarın sağlanması için çalışıyoruz. Bu çerçevede resmî açılışı 30 Eylül 2017 tarihinde yapılan Anadolu Askerî Eğitim Tesisimizde üç aylık eğitimlerini tamamlayan ilk bölük 23 Aralıkta düzenlenen törenle mezun olmuştur. Askerî eğitim tesisimiz bünyesinde harp okulu ve astsubay okulu eğitimleri de sürdürülmektedir. Bunların tüm hizmetleri, tüm organizasyon Türkiye tarafından gerçekleştirilmekte ve yürütülmektedir. Önümüzdeki dönemde Somali’yle güvenlik iş birliğimiz askerî, istihbari ve polis özel harekât eğitim alanları da olmak üzere artarak devam edecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce bahsettiğimiz bu önlemler çerçevesinde Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap denizi ve mücavir bölgelerde son bir yıl içerisinde Türk Bayraklı veya Türkiye bağlantılı hiçbir ticari gemi hamdolsun herhangi bir saldırıya uğramamıştır. Keza 2010 Mart ayından bu yana Türk Bayraklı veya Türkiye bağlantılı herhangi bir geminin kaçırılması durumu söz konusu olmamıştır. Bütün bu olumlu gelişmelere rağmen deniz haydutluğu potansiyeli bölgede hâlen bir risk olarak karşımızda durmaktadır. Stratejik önemi her geçen gün artan bu bölgeye yönelik politikamız doğrultusunda bölgeden geçiş yapan Türk Bayraklı veya Türkiye bağlantılı ticari gemilerinin emniyetinin etkin bir şekilde muhafazasının, bölgeye yönelik insani yardım faaliyetlerinin korunmasına destek sağlanmasının temini, ayrıca Birleşmiş Milletler içerisinde ve bölgesel ölçekte etkinliği ve gönüllülüğümüzün sürdürülmesi maksadıyla deniz haydutluğu, denizde silahlı soygun ve denizde terörizmle mücadele için millî olarak ya da çok uluslu deniz görev grupları bünyesinde bölgede varlık gösterilmeye devam edilmesinin bir gereklilik olduğuna inanıyoruz. Esasen deniz unsurlarımızın bölgede varlığını sürdürmesi başta Mogadişu’daki Anadolu Askerî Eğitim Tesisi’miz olmak üzere güvenlik alanındaki muazzam yatırımlarımızın ve görünürlülüğümüzün önemli bir tamamlayıcı ögesi olacaktır.

Bu düşüncelerle, Anayasa’nın 92’nci maddesi gereğince; Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının 10 Şubat 2009 tarihli ve 934 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi kararıyla belirlenen ilke ve esaslar dâhilinde başlatılan ve son olarak…

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayın Sayın Bakan.

Buyurun.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Teşekkür ederim.

…8 Şubat 2017 tarihli kararla 10 Şubat 2017 tarihinden itibaren bir yıl süreyle uzatılan deniz haydutluğu ve denizde silahlı soygun eylemleri ile denizde terörizmle mücadele görevinin Aden Körfezi, Somali karasuları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde 10 Şubat 2018 tarihinden itibaren bir yıl süreyle bir kez daha uzatılması hususundaki Hükûmet Tezkeresi’ne desteğinizi talep eder, bu vesileyle yüce Meclisi bir kez daha saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

Sayın Özkoç, sisteme girmişsiniz; talebiniz…

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkanım, Suriye meselesi önemlidir. Sayın Bakanımız bizim konuşmalarımızdan sonra bazı açıklamalarda bulunmuştur ancak Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak biz de bu açıklamalara cevaben karşılık vermek istiyoruz müsaade ederseniz.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özkoç.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

30.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Millî Savunma Bakanı Nurettin Canikli’nin (3/1511) esas numaralı Başbakanlık Tezkeresi üzerinde Hükûmet adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Bakana öncelikle teşekkür ediyoruz hem eleştirileri cevapladı hem de söz konusu Aden Körfezi’yle ilgili Meclisi bilgilendirdi; bundan dolayı teşekkür ediyoruz.

Kendisiyle Güvenlik ve İstihbarat Komisyonunda da birlikte çalıştık; o dönemde de görüşlerimiz çok netti. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak bakın çok net ifadeler kullanmışız 29/11/2011 tarihinde: “Türkiye, Suriye’nin çökmesine, şiddetin sürmesine, halkının daha fazla acı çekmesine ve bunalımın ülke dışına taşmasına izin vermemelidir. Bu nedenle, Türkiye’nin yeni bir başlangıç yaparak ağırlığını Suriye’de barış, uzlaşma, istikrar ve güvenden yana koyması gerekmektedir. Suriye meselesi halkın demokrasi, özgürlük ve onurlu bir yaşam beklentilerinin dış güçler tarafından yönlendirilmeye ve ülkenin geleceğinin Suriyelilerce değil dışarıdan dayatılan hedefler doğrultusunda belirlenmesine çalışılmasından kaynaklanmaktadır.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özkoç.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Teşekkür ederim.

“Bugün yaşanan çatışmalı süreç Suriye’nin parçalanmasına ve diğer bölge ülkelerinin toprak bütünlüklerini de etkileyecek şekilde gelişmesine yol açabilmektedir. Bu bir olasılıktır.” Böyle demişiz 2011 yılında.

Dış siyaset de iç siyaset kadar çok ciddidir ve ülkemizin dünya içerisinde nasıl bir konuma sahip olduğunu ve nasıl bir yer alacağını belirleyecektir Sayın Bakan. O günlerde biz bunları söylerken, maalesef, PYD’yle ondan sonraki yıllarda da Türkiye sınırları içerisinde Türk iktidarı, Türkiye iktidarı ciddi görüşmeler yapmışlardır.

Bir kafa karışıklığına neden olmaksızın, Amerika Birleşik Devletleri ve onunla birlikte hareket edenler “Orta Doğu projesi” adı altında Orta Doğu’yu bir paylaşma sürecine girmişlerdir. Maalesef, Türkiye’deki iktidar o zaman ciddi bir duruş sergilememiştir Sayın Bakan. O günlerdeki ifadelerinizle sizler bu sürece destek verdiğinizi ifade etmiştiniz, üstelik de Genel Başkan ve Başbakanlık düzeyinde. Bugünse olduğumuz yerde milyonlarca Müslüman’ın ölmesine neden olan bir Orta Doğu projesini ve bir Arap Baharı’nı arkada bırakmışız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Bitireceğim Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Lütfen tamamlayınız Sayın Başkan.

Buyurun.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Siyasi hayatta yanılgılar bu kararı verenler için bir yanılgı olabilir ama onları etkileyen unsurlar için hayatlarını kaybeden, cehenneme dönen ülkeler parçalanmış topraklar olarak sadece Türkiye’ye değil, dünyaya miras olarak kalır. Onun için, siyasetin başında olanlar muhalefeti de dinleyerek, birlikte, ülkenin çıkarları doğrultusunda hareket etmelidir. Bizim de bugün yapmak istediğimiz tam da budur Sayın Bakanım. (CHP sıralarından alkışlar)

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkanım, kısa bir…

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Kerestecioğlu, sisteme girmişsiniz, talebiniz…

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Sayın Bakan buradayken benim de sormak istediğim bir konu var.

BAŞKAN – Buyurun.

31.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, Millî Savunma Bakanı Nurettin Canikli’nin (3/1511) esas numaralı Başbakanlık Tezkeresi üzerinde Hükûmet adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Şimdi, öncelikle ÖSO’yla olan ilişkilerin gerçekten Türkiye toplumu açısından açıklığa kavuşturulması gerekiyor, buna ciddi ihtiyaç var. Çünkü ÖSO genel olarak bir çete olarak biliniyor yani ne kadar -tırnak içerisinde- şerefli açıklamaları yapılsa da kendileriyle ilgili olarak son dönemde. Daha çok yeni. Mesela bir grup ÖSO üyesinin bir kadının cenazesini soyduktan sonra cenazeye işkence ettikleri videolar yayınlandı. Aynı şekilde bunu kendileri de kabul ettiler ve hatta soruşturma yapacaklarını da söylediler. Şimdi, ÖSO’dan nasıl bir soruşturma beklenir, siz bekler misiniz bilmiyorum ama böyle bir açıklamaları da oldu ve IŞİD’in insanlık dışı yöntemlerini kullanan bir çete bu.

Bunun dışında, yine, internette yayınlanan bir videoda kapalı bir askerî aracın içinde Türk Silahlı Kuvvetleri üniforması giymiş 2 kişi gözü bağlı yaşlı bir adama tabanca kabzasıyla vuruyor, ağza alınmayacak hakaretler yapıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kerestecioğlu.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Ve Kürtçe konuşan askerlerden biri gözü bağlı yaşlı adama sorular soruyor. Adam sorulara cevap veremeyince de onu ÖSO’ya vermekle tehdit ediyorlar ve aracın kapısı açılıyor, dışarıda da ÖSO militanları görülüyor. Sonrasında ne yapıldığını bilmiyoruz.

Üçüncü bir nokta, Yeni Şafak gazetesi -her zaman iktidar yanlısı yayınlar yapan- 5 Şubat Pazartesi “Rizeli ÖSO askeri bayrak dikti, Mehmetçik ezan okudu” diyor. Rizeli ÖSO askerleri mi var? Yani gerçekten başka ülkelerden kimler var? Bunlar Türk Silahlı Kuvvetleri mensubu ise aynı şekilde askerler gibi onların da künyelerinin, kayıtlarının olması gerekmiyor mu? Vatandaşlarımız ciddi biçimde bundan endişe duyuyorlar. Siz, yine belki vereceğiniz cevapta, hani ön yargıyla davranmak istemem ama sonuçta gerçekten ÖSO’yla ilgili güzel şeyler söyleyebilirsiniz ama bu endişelerin giderilmesi gerekiyor. İdlib’den gelen ÖSO gruplarının Türkiye’ye geçtiği, bunların hangi yolla geçtiği, hangi bütçeden bunların masraflarının karşılandığı gibi de sorular var havada duran. Türk Silahlı Kuvvetleri bir terör saldırısını bertaraf etmek için -eğer bir yerde gerçekten mücadele ettiği söyleniyorsa- yeterli değil de bunlar mı devreye konuluyor?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Son cümlem…

BAŞKAN – Buyurun.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Kim olduğu, ne oldukları belirsiz birtakım çeteler… Bu aynı zamanda gerçekten bu ülkeyi itibarsızlaştıran bir şey değil mi?

Bir de, Cenevre Savaş Hukuku Sözleşmesi’ni hatırlatmak isterim. Çok ciddi vahşi çığlıklar atılıyor ama bu ülkede Çanakkale Savaşı da oldu ve hâlâ insanlar… O savaşta da insanlar birbirlerini öldürdüler, maalesef savaş böyle bir şey, insanların birbirini öldürdüğü bir şey ama bunun ardından hâlâ o Conkbayırı’na gelip insanlar ziyarette bulunuyorlar; bu, bu şekilde kirli olmadığı için. Yani bugün gerçekten bu savaş çığlıklarını atanların da biraz sözlerine, yaptıklarına dikkat etmeleri lazım. Cenevre Savaş Hukuku Sözleşmesi’ni de hatırlatmak isterim. Karşınızdaki kim olursa olsun insandır.

Teşekkürler.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.

32.- Millî Savunma Bakanı Nurettin Canikli’nin, Sakarya Milletvekili Engin Özkoç ile İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in yaptıkları açıklamalarındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Öncelikle çok net bir şekilde, daha önce ifade ettik, şimdi de söylememiz gerekiyor: Özgür Suriye Ordusu, Suriye halkının temsilcisidir. Bu çok net, tartışmasız bir gerçektir. Çünkü biz Türkiye olarak işin içindeyiz. Hepsinin, bütün Özgür Suriye Ordusu mensuplarının nasıl belirlendiği, nasıl Suriye halkını temsil ettiği noktasındaki bütün ayrıntılara, bilgilere sahibiz. O nedenle çok net bir şekilde söylüyorum. Özgür Suriye Ordusu, Suriye halkının, Türkiye'deki mülteciler de dâhil olmak üzere onların temsilcisidir. Bu açıdan bakıldığında Türkiye ile Suriye halkının bu bölgeye yönelik politikalarda hedefleri ve menfaatleri örtüşüyor. Biz Suriye’nin kuzeyinde terör örgütünü ciddi bir tehlike ve tehdit olarak görüyoruz ve bu terör örgütünü temizlemek için uluslararası hukukun bize verdiği yetkileri, hakkı kullanarak mücadele ediyoruz ve bir operasyon yapıyoruz şu anda, daha önce de yaptık. Aynı şekilde Özgür Suriye Ordusu da kendilerini kendi topraklarından çıkaran işgalcilere karşı mücadele ediyor. Bunlar aynı kesim, aynı terör örgütü. Bunları topraklarından edenler ile Türkiye’ye büyük tehdit oluşturan, Türkiye'nin toprak bütünlüğüne, egemenliğine karşı ciddi bir tehdit oluşturan örgüt aynı örgüt. Dolayısıyla, bu noktada Özgür Suriye Ordusu’yla birlikte Türkiye Cumhuriyeti devletinin bu anlamda, söylediğim anlamda ve çerçevede ve sınırda aynı hedefte birleşebiliyorlar, birleşiyorlar. Yani terör örgütünün… (Uğultular)

BAŞKAN – Sayın Bakan, bir saniye efendim.

Sayın milletvekilleri, Sayın Bakanımız çok önemli bir konuda açıklama yapıyor. İçerideki gürültü ve uğultudan hiçbir şey anlaşılmıyor. Rica ediyorum sayın milletvekilleri…

Buyurun Sayın Bakan.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Özgür Suriye Ordusu, tamamen legal, kendi halklarının hakkını koruyan ve kendilerini topraklarından süren terör örgütünün işgalini ortadan kaldırmak için hareket eden bir örgüttür, bir organizasyondur. O, bir ordudur.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Şam rejimine karşı savaşmadılar mı onlar?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Şimdi, bununla bağlantılı şunu da söyleyeyim, biraz önce gündeme geldi: “YPG” diye bir şey yok aslında, yani o şekilde sunulmaya çalışılan aslında bir yapı var, o yapı PKK’nın kendisi. YPG, PYD PKK’nın kendisi, aynen öyle. Yani bütün sözde yöneticileri ortak, bütün teröristler ortak, aynı terörist havuzunu kullanıyorlar. YPG PKK’nın kendisi onun için ayrıca… Hep söylüyoruz, bugün de söyledik; ben, bütün herkes söylüyor: Terör örgütüdür. Ayrıca, onun yani…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Sizden başka inanan yok.

BAŞKAN – Tamamlayınız Sayın Bakanım.

Buyurun.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – …formel yöntemlerle terör örgütü ilan edilmesi süreci gibi bir formaliteye ihtiyaç yok. Çünkü YPG, PYD her şeyiyle organik olarak PKK’nın bir parçasıdır, bir şubesidir, yani Suriye şubesidir. O nedenle, dolayısıyla ismine ne derseniz deyin, ismini nasıl çevirirseniz çevirin, nasıl pazarlamaya çalışırsanız çalışın; alttan da baksanız, üsten de baksanız, yandan da baksanız YPG bir terör örgütüdür, PKK’nın kendisidir. Dolayısıyla, yani onu terör örgütü tanımıyorsunuz gibi söylemlerin bu anlamda, çok fazla bir, herhangi bir geçerliliği yok.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Yani Sayın Bakan, ÖSO Suriye halkının temsilcisi, maaşını da Suriye devleti ödüyor, öyle mi?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Bakın, biraz önce söyledim aslında, terör örgütü şu anda operasyon yapılan bölgelerde inanılmaz bir şekilde dezenformasyon ve yanlış bilgi aktarımında bulunuyor. Bunun sayısız örnekleri ortaya çıktı, doğrusunu da kamuoyuyla paylaştık ve deşifre ettik.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Neyi ettiniz?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Yani fotoğraflar, işte daha önceki rejimin saldırılarında hayatını kaybetmiş çocukların, kadınların fotoğrafları sanki burada Türk kuvvetleri tarafından, Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından öldürülmüş gibi gösterilmeye çalışılan, buna benzer, bu anlamda inanılmaz sayıda karalama amaçlı bu tür olayları ortaya çıkardık ve dünya kamuoyuyla da paylaştık. Bu da onlardan bir tanesi, söyledikleriniz de onlardan bir tanesi, kesinlikle. Yani, ha, yanlış yapılmaz mı? Yanlış yapılabilir, olabilir. İnsanlar özellikle bu tür dönemlerde hata yaparlar ama önemli olan şu: Hata yapıldığı zaman üzerine gidilmesi ve onunla ilgili hata yapanın da gerekli kurallar çerçevesinde cezalandırılması. Bunlardan kesinlikle taviz verilmiyor, bakın, kesinlikle taviz verilmiyor ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin bu operasyon sırasında uluslararası hukuku ve genel değerleri, insani değerleri ihlal ettiği ispat edilmiş bir tane örnek uygulama yoktur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Zaten operasyonun kendisi uluslararası hukuka aykırı.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakanım.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Onun dışındakilerin tamamı, maalesef, terör örgütünün dezenformasyon çabalarının birer yansımasıdır, bundan ibarettir. Zaten, o söylediğiniz örneklerle ilgili de aslında açıklamalar yapıldı. Onların da daha önce başka dönemlerde, başka tarihlerde yaşanmış hadiseler olduğu ortaya konuldu, evet, konuldu.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Çok eminsiniz, çok eminsiniz.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Ayrıca, yani münferiden yapılan hatalar olabilir ama hatanın üzerine gidilmesi, hatayı yapana ilişkin gerekli müeyyidenin, cezalandırmanın tatbik edilmesi gerekiyor. Bu yapılmamışsa, böyle bir olay var ve bu yapılmamışsa yani Özgür Suriye Ordusu mensupları tarafından hak ihlalleri, insan hakları ihlalleri söz konusu ise ve üzerine gidilmemişse onun ortaya konulması gerekir ama konulamıyor, yok, sadece örgütün dezenformasyonla ilgili iddiaları var, onun dışında başka bir şey yok.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Hatay) – Sayın Bakanım, Reyhanlı’ya, Kırıkhan’a atılan bombalar ile savaşın ne alakası var? Burada sivil halk ölmüyor mu, burada insan hakları ihlali yok mu?

BAŞKAN – Sayın Ahrazoğlu, böyle bir yöntemimiz yok.

MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Hatay) – Bu kadar izahata gerek yok.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Özkoç, buyurun, talebinizi alayım.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkanım, Sayın Bakanımız Suriye’yle ilgili çok önemli açıklamalarda bulundu. Bunlardan bir tanesinde Özgür Suriye Ordusunun gerçekten Türkiye halkının temsilcisi olduğunu söyledi.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Suriye halkının…

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Suriye halkının temsilcisi olduğunu söyledi.

Şimdi, Türk askeri, Özgür Suriye Ordusuyla birlikte hareket ediyor. Şimdi bu konuda kendisine sormamız gereken, açıklanması gereken sorular var o yüzden 60’a göre söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özkoç.

33.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Millî Savunma Bakanı Nurettin Canikli’nin yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Bakanım “Özgür Suriye Ordusu Suriye halkının temsilcisidir ve biz de onlarla birlikte hareket ediyoruz.” dediniz. Biz de soruyoruz: 30’a yakın örgüt -tek tek bunları sayabilirim- Özgür Suriye Ordusunun içindedir. Bunlardan Tahrir el-Şam ile El Nusra da bu Özgür Suriye Ordusunun içindedir.

EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) – Ne alakası var ya! İftira bunlar ya!

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – El Nusra terör örgütü müdür, değil midir? Tahrir el-Şam terör örgütü müdür, değil midir? Bunu açıklarsanız çok seviniriz.

İkincisi: Sayın Bakanım, Cumhuriyet Halk Partisi olarak dış siyasette ciddiyet istiyoruz. Ne demek PYD’ye terör örgütü demeye ne gerek var, bu teferruattır, işte, formalitedir yani PKK’yla birdir aslında… DHKP-C’yle DEV-YOL’u, DEV-SOL’u bir tutarak mı terör örgütü ilan ettiniz? Bunun cevabını verin Sayın Bakan.

EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) – Çarpıtmayın ya, çarpıtıyorsunuz! Yazık, yazık!

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sizin eğer PKK'nın başka bir kolu olsa dahi formalitedir diye, ondan sonra da dışarıya çıkıp bunun terör örgütü olduğunu seslendirin diye bağırmaya hakkınız kalmaz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – PYD terör örgütüyse Türkiye kararını alır “PYD terör örgütüdür.” der. Bunun bir an önce söylenmesini istiyoruz.

EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) – Bunu her gün söylüyoruz, her gün. En üst perdeden her gün söyleniyor bu.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Burada Sayın Bakan var sana kalıncaya kadar… Onun için bir sus!

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özkoç.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun.

34.- Millî Savunma Bakanı Nurettin Canikli’nin, Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

PYD bir terör örgütüdür, PKK'nın bir parçasıdır, PKK'nın kendisidir. PYD, YPG bir terör örgütüdür, nokta.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Resmî olarak söylenmedi bu.

EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) – Hükûmet konuşuyor orada bak, resmî olarak söylüyor. Bakın, söylüyor orada, resmî olarak söylüyor.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Resmî olarak söylüyorum şu anda, resmî olarak açıklıyorum, defalarca da açıkladık.

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Bakanlar Kurulu kararı yok. Niye Bakanlar Kurulunda karar almıyorsunuz?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Bizim açıklamamız resmî açıklamadır değerli arkadaşlar, bitti yani bunun ötesine gerek yok.

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Bakanlar Kurulunda niye karar alınmıyor?

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Neden PKK’daki gibi Bakanlar Kurulunda karar almıyorsunuz?

EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) – PKK eşittir PYD, YPG.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Biz orada sadece PYD’nin PKK'nın organik ilişkiler içerisinde olduğunu ortadan kaldırmak amacıyla, saklamak amacıyla yapıldığını söylüyoruz. Bu yeterli, başka bir şeye gerek yok ki.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Bakanlar Kurulu kararıyla neden ilan etmiyorsunuz?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Ve bununla ilgili de bütün dünyayla paylaştığımız, bütün ülkelere verdiğimiz dosyalar mevcut yani bu ilişkiyi ortaya koyan, gösteren organik bağı çok net bir şekilde gösteren, sadece Türkiye'de değil…

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Bakanlar Kurulu niye karar almıyor? Onun cevabını verin.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – …Türkiye içinde değil, bütün dünyaya biz bunları görselleriyle fotoğraflarıyla ortaya koyduk.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Neden İnterpol tarafından aranmıyor Sayın Bakan?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Yani bütün bunlar ortadayken ne yani çok net bir şekilde, hiç uzağa gitmeye gerek yok, şu Afrin operasyonunda…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Bakan, Salih Müslim neden İnterpol tarafından aranmıyor, neden istemiyoruz?

BAŞKAN – Konuşun Sayın Bakan, lütfen, kayıtlara geçsin.

Buyurun.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Uzağa gitmeye gerek yok. İşte en son, birkaç gün önce Afrin’de terör örgütü elebaşının, PKK terör örgütü elebaşının fotoğrafları, posterleri, görüntüleri orada her tarafa kazınmaya çalışılmış. Yani PYD diyor ki, PYD yöneticileri diyor ki, bağırıyor bütün dünyaya karşı: “Biz PKK’yız." diyor. Ama birileri de “Hayır, onlar terör örgütü değil.” demeye çalışıyor. Böyle bir şey olabilir mi arkadaşlar? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Biz de diyoruz ki Sayın Bakan, siz de söyleyin.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sabahtan beri söylüyorum, Türkçe konuşuyorum…

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Bakanlar Kurulu kararı niye yok?

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Bakanlar Kurulu olarak karar alın, söyleyin.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Yani, bunun için karara ne gerek var, her şey ortada, terör örgütü diyor ki: “Zaten ben PKK’nın bir parçasıyım, aynı yerden kumanda ediliyorum, aynı terör örgütü unsurlarını kullanıyorum.” Hâlen birileri de diyor ki: “Yok, hayır, siz PYD terör örgütü değilsiniz." diyor.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – El Nusra terör örgütü müdür?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – El insaf diyorum ben de yani, el insaf diyorum gerçekten.

Ayrıca, bakın, ÖSO içerisinde öyle 30 tane örgüt, 40 tane örgüt, şu örgüt, bu örgüt diye bir şey yok.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – El Nusra yok mu?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Özgür Suriye ordusu tamamen legal, Suriye halkının temsilcilerinden oluşmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Ne legali ya!

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – El Nusra var mıdır, yok mudur? Terör örgütü müdür?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

A) Tezkereler (Devam)

1.- Başbakanlığın, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının; bölgede seyreden Türk Bayraklı ve Türkiye bağlantılı ticari gemilerin emniyetinin etkin şekilde muhafazası ve uluslararası toplumca yürütülen korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleriyle müşterek mücadele amacıyla yürütülen uluslararası çabalara destek vermek üzere, Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10/2/2009 tarihli ve 934 sayılı Kararı’yla Hükûmete verilen ve 2/2/2010, 7/2/2011, 25/1/2012, 5/2/2013, 16/1/2014, 3/2/2015, 9/2/2016 ve 8/2/2017 tarihli 956, 984, 1008, 1031,1054, 1082, 1107 ve 1136 sayılı Kararlarıyla birer yıl uzatılan izin süresinin 10/2/2018 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasına, ayrıca denizde terörizmle mücadele harekâtlarına katkı sağlanabilmesi maksadıyla unsurlarımızın bölge ülkeleri kara suları dışında (2383 [2017] Sayılı BMGK Kararı Gereğince Somali kara suları dâhil olacak şekilde) denizde terörizmle mücadele görevi için yetkilendirilmeleri ve bununla ilgili gerekli düzenlemelerin Hükûmet tarafından yapılması için Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca izin verilmesine dair tezkeresi (3/1511) (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şahısları adına tezkere üzerinde son konuşma Tokat Milletvekilimiz Sayın Yusuf Beyazıt’a aittir.

Sayın Beyazıt, süreniz on dakika.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

YUSUF BEYAZIT (Tokat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;

Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde vuku bulan deniz haydutluğu ve denizde silahlı soygun eylemleriyle uluslararası mücadele kapsamında Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının bu bölgelerde görevlendirilmesine ilişkin tezkere üzerine söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bildiğiniz gibi deniz taşımacılığı dünya ticaretinde önemli bir yere sahiptir. Bizim Türk dış ticaretimiz açısından da bu bölge hayati önemi haizdir. Gerek grubumuz adına konuşan Sayın Bozkır gerekse Millî Savunma Bakanımız Nurettin Canikli Bey, efradını cami ağyarını mâni bu konuyla ilgili ayrıntılı açıklamalarda bulundular. Ben bunlarla ilgili çok fazla girmeyeceğim ama özellikle bu bölgenin kültürel, sanat ve sosyal alanıyla ilgili Türkiye’mizin yaptığı çalışmalarla ilgili bilgi vermek istiyorum. Bir farkındalık oluşması açısından bunu önemsiyorum.

Değerli milletvekilleri, TİKA’mızla, Kızılayımızla, AFAD’ımızla, Aden Körfezi bölgelerinde çok büyük hizmetler yaptık. TİKA’mız, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla, Etiyopya’da Habeş Kralı Necaşi ve 15 sahabeye ait türbenin restorasyonunu 2017 yılında tamamlamıştır.

Etiyopya’da son Osmanlı Konsolosluk binası yine tamir edilmiştir. Cibuti Burhan Bey Caddesi’nin rehabilitasyonu ve Şehitlik Anıtı’nın yapılması yine TİKA tarafından gerçekleştirilmiştir.

Afrika’da Müslümanların hac yolu üzerinde önemli bir nokta ve liman görevi gören Sevakin Adası’nda bulunan Osmanlı eserlerinden Gümrük Muhafaza Binası, Hanefi ve Şafi camilerinin restorasyonu Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatlarıyla 2017 yılında tamamlanmıştır.

Değerli milletvekilleri, Cumhurbaşkanımız 24 Aralık 2017’de Sudan’a yaptığı ziyaret esnasında, eski siluetini kazandırmak için tarihî Sevakin Adası’nın Türkiye’ye tahsisini istemiş ve dolayısıyla Sevakin Adası aslına uygun bir şekilde restore edilecek ve Afrika’nın çeşitli yerlerinden gelip Cidde Limanı üzerinden hacca gidecekler için bir merkez olarak kazandırılacaktır. Adadaki mercan kayalıklarını turizme kazandırmak üzere altyapı oluşturulacak ve bölgede ticari sirkülasyonu sağlayarak adanın ekonomisine katkı sağlayacaktır. Türkiye’nin yurt dışındaki en büyük askerî eğitim tesisi olma özelliğine sahip Somali-Mogadişu Türk Askerî Eğitim Tesisi yine 2017 yılında açılmıştır. Bu çerçevede Hasoba Türklerinin yaşadığı 20 bin nüfuslu şehirde bulunan Osmanlı eserlerinin ihyası kapsamında 3 tane Osmanlı camisi yine ihya edilerek günümüze kazandırılmıştır.

Sağlık alanında da çok büyük hizmetler yapılmıştır. Doğu Afrika’nın en modern ve donanımlı hastanesi olan Recep Tayyip Erdoğan Hastanesinin donanım ve tefrişatı TİKA tarafından yapılmış, hastanede ayda ortalama 6 bin hasta tedavi edilmekte, 100 hasta ameliyat edilmektedir. Kızılayımız, Yeryüzü Doktorlarımız, İHA gibi sivil inisiyatiflerimiz de buralarda on binlerce hastayı muayene etmişler, katarakt ameliyatları yapmışlar, görmeyen gözleri görür hâle getirmek suretiyle bu konuda sağlık hizmetlerini devam ettirmişlerdir. Yine, Türk Kızılayı tarafından 2011 yılından itibaren Somali’de acil insani yardım dağıtımı, çadır kent hizmetleri, belediyecilik, günlük sıcak yemek dağıtımı ve daha çok fazla, sayamayacağım kadar faaliyetlerini devam ettirmişlerdir. Görüldüğü gibi Türkiye gittiği her yere yardım götürüyor, iyilik götürüyor, sağlık götürüyor, eğitim götürüyor, kültür götürüyor, adalet götürüyor. Bütün bunların olabilmesi için önce güvenlik ve istikrar olması gerekiyor.

Değerli milletvekilleri, Muhterem Başkanım; özellikle Suriye’de de bütün bu karışıklıklar ortadan kalktığı zaman yine oralara da aynı hizmetlerin götürüleceğinden hiç kimsenin şüphesi yoktur. Askerimiz hem dünya barışına katkıda bulunmak hem de Suriye’de yürüttüğü Fırat Kalkanı Harekâtı ve bugün de Zeytin Dalı Harekâtı’yla Afrin’de ülkemizi tehdit eden terör odaklarına karşı mücadelesini de sürdürmektedir.

Zeytin Dalı Harekâtı öncesinde Afrin’de yuvalanan terör örgütü tarafından ülkemize 700’den fazla saldırı gerçekleştirilmiştir. Bugün ülkemizde bu bölgelerden gelen 3,5 milyona yakın mülteci bulunmaktadır.

Bütün bu nedenlerle Zeytin Dalı Operasyonu ülkemizin toprak bütünlüğünü ve bağımsızlığını korumak, sınırlarımızı güvence altına almak ve Suriyeli kardeşlerimizin haklarını korumak amacıyla başlatılmış ve bu harekât şu anda icra edilmeye devam edilmektedir.

NATO sınırlarını koruyan Türkiye'nin, NATO'nun müttefiki ve NATO üyesi bir ülkenin verdiği silahların teröristlerin elinde olmasını veya geçmesini de elbette ki istemiyoruz.

Kahraman ordumuz, yine Mehmetçik’le kol kola, yan yana şu anda şehadet şerbetleri içen Özgür Suriye Ordusu’yla birlikte hemen güneyimizde terör koridoru oluşmasına asla izin vermeyecek, ister Fırat’ın doğusu ister Fırat’ın batısı olsun, adı ister “PYD” ister “PJAK” ister “YPG” ister “DEAŞ” ister “PKK” olsun, tek bir terörist kalmayıncaya kadar, terör bu bölgelerden bitinceye kadar mücadeleye devam edecektir.

Bu çerçevede, huzurlarınızda olan hükûmet tezkeresine olumlu oy vereceğimizi ifade eder, bu vesileyle Gazi Meclisimizi bir kez daha saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Beyazıt.

Sayın Gök, sisteme girmişsiniz. Talebinizi alabilir miyim?

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkanım, bu Afrin harekâtıyla ilgili Hükûmetin Suriye rejimine bir yazılı bildirim meselesini Sayın Bakana sormak istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Gök.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

35.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Suriye’deki şu andaki rejime bu operasyonla ilgili yazılı bir bildirimde bulunulup bulunulmadığını ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın Suriye Ulusal Güvenlik Bürosu Başkanıyla Suriye’de bir görüşme gerçekleştirdiği iddiasının doğru olup olmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Geçtiğimiz günlerde Dışişleri Bakanı -ben sizden çok net bir cevap bekliyorum- şöyle bir açıklama yaptı: “Bu Fırat Kalkanı Operasyonu’nda Suriye rejimiyle şeyimiz olmasa da bir yazılı bildirimde bulunduk.” dedi. Yani ben neyimiz olmadı anlamadım ama.

Sayın Bakan, Suriye’deki şu andaki rejime bu operasyonla ilgili bir yazılı bildirimde bulunarak muhatap aldınız mı? Ne yaptınız?

İkincisi: Şu anda duyduğum bir iddiadır bu, doğru mudur, değil midir, bilmiyorum, onu ancak sizler teyit edebilirsiniz. MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın Suriye Ulusal Güvenlik Bürosu Başkanıyla Suriye’de bir görüşme gerçekleştirdiği iddiası basına yansımıştır. Bunu ben basından öğrendim. Doğru mudur, değil midir Sayın Bakan?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.

36.- Millî Savunma Bakanı Nurettin Canikli’nin, Ankara Milletvekili Levent Gök’ün yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Teşekkür ederim.

Tabii, Sayın Gök çok net sordu, ben de çok net cevap vereceğim.

Öncelikle, tabii, biz yaklaşık saat 14.00’ten beri buradayız. Dolayısıyla, Sayın Fidan’ın böyle bir görüşme yapıp yapmadığı konusunda doğal olarak bilgimizin olması da şu an itibarıyla mümkün değil. Ama şunu söyleyeyim genel olarak: Tabii, istihbarat örgütlerinin çalışma şekilleri, yöntemleri, kuralları çok farklıdır. Yani, bu herhangi bir şey anlamına gelmiyor ama bu kanallar genelde her zaman açık tutulur, bu olay için de söylemiyorum, her olayda, her zaman açık tutulur. Yani, burada önemli olan resmî ilişkilerdir yani kamuoyuna mal olan, resmî olarak açıklamalar, deklarasyonlar ya da alınan kararlar, eylemlerdir. Dolayısıyla ikinci sorunuzu bu çerçevede değerlendirmek gerekir.

LEVENT GÖK (Ankara) – Yani görüşmüş olabilir mi?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Yani, bilgimiz yok diyorum işte, saat 14.00’ten beri buradayız, sizinle birlikteyiz, Meclisteyiz.

LEVENT GÖK (Ankara) – Ama olabilir de diyorsunuz.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Bakın, hayır, öyle bir şey söylemedim ben.

LEVENT GÖK (Ankara) – Olabilir de diyorsunuz.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Öyle bir şey söylemedim. Söylediğim çok net.

LEVENT GÖK (Ankara) – Ben de çok net anladım. Yani “Suriye rejiminin Ulusal Güvenlik Başkanıyla MİT Müsteşarı görüşmüş olabilir.” dediniz.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – O sizin yorumunuz Levent Bey.

LEVENT GÖK (Ankara) – Ben öyle anladım.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Bakın, öyle bir bilgiye sahip olmadığımız, doğal olarak burada bulunduğumuz için bir…

LEVENT GÖK (Ankara) – Ama olabileceğini de ifade ettiniz.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Hayır, sadece, bir, bu, bugün için değil, genel kuraldır yani yüz yıl önce de böyleydi, elli yıl önce de böyleydi, bugün de böyle, muhtemelen yarın da böyle olmaya devam edecek. Daha önce de bu tartışmalar gündeme geldi başka vesilelerle aslında. Sadece bir gerçeği hatırlatıyorum yani bilinen, olan durumu, defakto, fiilî olan bir durumu ben sadece hatırlatıyorum. Hepsi bu.

Teşekkür ederim.

LEVENT GÖK (Ankara) – Benim bir sorum daha vardı Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

DİDEM ENGİN (İstanbul) – İlk soruya yanıt vermediniz Sayın Bakan.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkanım, benim bir sorum daha vardı. Bu, Afrin harekâtıyla ilgili Suriye rejimi muhatap alınarak bir yazılı bildirimde bulunulmuş mudur? Çok net bir soru. Sayın Bakan bu soruyu cevaplandırırsa sevinirim.

BAŞKAN – Söz istiyor musunuz Sayın Bakanım?

Bir dakika söz veriyorum Sayın Bakana.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Teşekkür ederim.

Bakın, harekât başladıktan sonra bütün dünya -öyle söyleyeyim- bilgilendirilmiştir.

LEVENT GÖK (Ankara) – Rejim efendim, Suriye’deki devlet, rejim.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Bakın, bütün dünya bilgilendirilmiştir.

LEVENT GÖK (Ankara) – Efendim, bir adını koyun. Yani Suriye devlet rejimi bilgilendirilmiş midir, bilgilendirilmemiş midir?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, Sayın Gök sorusunu sordu, cevabını aldı.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Gök, yani cevap çok net, dünyaya bilgi verdik, açıkladık.

BAŞKAN – Sayın Gök, evet, böyle bir üslup yok.

Toparlayınız Sayın Bakan.

LEVENT GÖK (Ankara) – Ben Suriye diyorum efendim.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Ha, şöyle, yani özel olarak, efendim, Suriye rejimine antetli, resmî, öyle bir şey yok zaten, yani olması da mümkün değil. Sorunuzun cevabı buysa…

LEVENT GÖK (Ankara) – Suriye devlet rejimine Afrin harekâtını yazılı olarak bildirdiniz mi?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Bakın, ben de söylüyorum size, resmî, antetli bir şey yok ama bütün dünyaya duyuruldu.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, bakın, şimdi, önemli bir konu, yani bildirim var mı, yok mu konusu. (Uğultular)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen arkadaşlar, duyamıyorum.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Bakan Türkiye’nin aldığı pozisyonları net olarak ifade edemiyor, olayların kenarında dolaşıyor. Diyor ki: “Bizim MİT Müsteşarı, istihbarat örgütleri görüşmüş olabilir.” “Görüştü mü?” “Olabilir.” diyor, gerisini getirmiyor. Çok net bir soru soruyorum, Suriye devletine, şu andaki meşru rejime Afrin harekâtıyla ilgili yazılı bildirimde bulundunuz mu, bulunmadınız mı? Sayın Bakan “Bulunmadık.” diyorsa benim ona vereceğim cevap var, “Bulunduk.” diyorsa vereceğim cevap var. Bulundunuz mu, bulunmadınız mı Sayın Bakan?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, bir kere, böyle bir usul yok. Sayın Levent Bey bunu bilmektedir.

BAŞKAN – Sayın Gök, yerinize oturursanız gereken açıklama yapılacak.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Naci Bostancı Hükûmetin sözcüsü değildir.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – İkincisi, usul olmamasına rağmen izin verdiniz, sorusunu sordu.

BAŞKAN – Sayın Bostancı, duyamıyorum sizi.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Böyle bir müzakere yöntemi olmamasına rağmen…

BAŞKAN – Böyle bir müzakere yok, tamam, onu söyleyeceğim, lütfen sakin olun.

LEVENT GÖK (Ankara) – Ama biz de sorduğumuz soruya cevap alamıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Bakan, siz gerekli cevapları verdiniz. İlave edeceğiniz bir şey var mı Sayın Bakanım?

LEVENT GÖK (Ankara) – Efendim, yazılı bildirimde bulunuldu mu, bulunulmadı mı?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Cevap verdim, cevap açık.

LEVENT GÖK (Ankara) – Neyi açık efendim?

BAŞKAN – Sayın Bakanın sözlü vereceği bir cevap yok, gerekirse cevapları yazılı olarak verebilir.

LEVENT GÖK (Ankara) – Efendim, böyle bir devlet anlayışı olmaz.

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

A) Tezkereler (Devam)

1.- Başbakanlığın, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının; bölgede seyreden Türk Bayraklı ve Türkiye bağlantılı ticari gemilerin emniyetinin etkin şekilde muhafazası ve uluslararası toplumca yürütülen korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleriyle müşterek mücadele amacıyla yürütülen uluslararası çabalara destek vermek üzere, Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10/2/2009 tarihli ve 934 sayılı Kararı’yla Hükûmete verilen ve 2/2/2010, 7/2/2011, 25/1/2012, 5/2/2013, 16/1/2014, 3/2/2015, 9/2/2016 ve 8/2/2017 tarihli 956, 984, 1008, 1031,1054, 1082, 1107 ve 1136 sayılı Kararlarıyla birer yıl uzatılan izin süresinin 10/2/2018 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasına, ayrıca denizde terörizmle mücadele harekâtlarına katkı sağlanabilmesi maksadıyla unsurlarımızın bölge ülkeleri kara suları dışında (2383 [2017] Sayılı BMGK Kararı Gereğince Somali kara suları dâhil olacak şekilde) denizde terörizmle mücadele görevi için yetkilendirilmeleri ve bununla ilgili gerekli düzenlemelerin Hükûmet tarafından yapılması için Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca izin verilmesine dair tezkeresi (3/1511) (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Başbakanlık tezkeresi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi tezkereyi oylarınıza sunacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Tezkere kabul edilmiştir.

Birleşime yirmi dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.10

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.46

BAŞKAN: Başkan Vekili Yaşar TÜZÜN

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Vecdi GÜNDOĞDU (Kırklareli)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 56’ncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, 7/2/2018 tarihinde Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir tarafından, Şırnak’ın Cizre ilçesinde 2015 ve 2016 yıllarında Şırnak Valiliğince sokağa çıkma yasağı ilan edilmesiyle meydana gelenlerin araştırılması ve hukuki süreçlerin işletilmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin görüşmelerinin, Genel Kurulun 7 Şubat 2018 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

7/12/2018

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 7/2/2018 Çarşamba günü (Bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurul'un onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                        Filiz Kerestecioğlu Demir

                                                                                          İstanbul

                                                                                Grup Başkan Vekili

Öneri:

7 Şubat 2018 tarihinde İstanbul Milletvekili Grup Başkanvekili Filiz Kerestecioğlu tarafından verilen 6651 grup numaralı, Şırnak’ın Cizre ilçesinde 2015 ve 2016 yıllarında Şırnak Valiliğince sokağa çıkma yasağı ilan edilmesiyle meydana gelenlerin araştırılması ve hukuki süreçlerin işletilmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak, görüşmelerinin 7/2/2018 Çarşamba günkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere, öneri sahibi Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Mardin Milletvekilimiz Sayın Mithat Sancar.

Sayın Sancar, süreniz beş dakika.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA MİTHAT SANCAR (Mardin) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, bundan iki yıl önce Cizre’de bodrumlarda katledilen insanlarla ilgili vahim bir tablo ortaya çıkmıştı ve o tablodan sonra da bunun araştırılmasına yönelik herhangi bir çaba olmadı, hukuksal süreçler işletilmedi. O duruma, o noktaya neden gelindiğine dair Mecliste verilen araştırma önergeleri de reddedildi.

Şimdi, sokağa çıkma yasaklarının hukuka aykırı olduğuna dair o dönemde çok uyarımız oldu. Hukuka aykırılığın ötesinde büyük bir keyfîlikle “operasyonlar” adı altında işlemler yapıldığını da dile getirdik. O dönem, özellikle Cizre’de bodrumlarda bekleyen, bodrumlara sığınmış insanlara yönelik bir katliam gerçekleştirilmek istendiği konusunu da hem kamuoyuna hem Hükûmetin çeşitli bakanlarına defalarca ilettik. Sorunu bu şekilde katliamla, katlederek halletmeyi düşünenlerin önemli bir oyun peşinde olduklarına dair de uyarılarımız oldu. Bizzat dönemin Başbakanına bu konuyu ilettiğimizde bize şu cevap verilmişti: “Genelkurmay Başkanına o bodrumdaki insanlar sağ çıkacaklardır diye 2 kere emir verdim, talimat verdim.”

Başka bakanlarla da görüşmeler yaptık bizler, arkadaşlarımız. Kendilerine burada bir oyun oynandığını, ciddi bir provokasyon peşinde olan güçler bulunduğunu söyledik. Hatta -o dönemin bakanları kendileri açıklasınlar- eğer bodrumlara sığınmış insanlar sağ çıkarılmazsa, burada bir katliam gerçekleştirilirse bunun sonucu büyük bir kırılma olur, bu kırılmadan darbeye giden yol bile açılır dedik. Bu sözlerimizi söylediğimiz bakanlar bugün hayattalar tabii, kendileri de bu konuda konuşmak isterlerse kamuoyunu da Meclisi de aydınlatabilirler.

Evet, uyarıda bulunduk, burada bir darbe tezgâhı bile olabilir dedik kendilerine fakat ya çaresiz ve aciz kaldılar, bu uyarıların gereklerini yerine getirmediler ki kendileri de “Evet, bizim de böyle endişelerimiz var.” demişlerdi.

Şimdi, onlarca, yüzlerce insan katledildi o bodrumlarda. Pek çoğunun henüz cenazesi bile ailelerine teslim edilmiş değil. Yine, Hükûmet mensuplarıyla yaptığımız görüşmelerde orada bulunanların çok büyük bir kısmının -birkaç kişi hariç- silahsız olduğunu, çatışma gibi bir durum içine girecek koşulları olmadığını bildiklerini söylediler bize. Bunu bakanlarınızla arzu ederseniz konuşun. Hatta daha fazlasını anlatabiliriz ama bizim bu tür müzakerelere ilişkin bir etiğimiz vardır. Bakanların emrine rağmen oraya ambulansların giremediğini bizler çok iyi biliyoruz.

Orada, o bakanlara bu tezgâhı kimlerin yaptığını ya da kendilerinin nasıl basiretsiz kaldığını burada araştırmamız gerekiyor. O operasyonları yönetenler neredeler, kaçı darbe girişiminde yer aldı? Hangi kişiler o emirleri verdiler ya da bakanların emirlerinin yerine getirilmesini engellediler? Bizzat dönemin Başbakanının “Emir verdim Genelkurmay Başkanına, oradan o insanlar sağ çıkacak.” sözü bize iletilmişken bunu kimler engelledi?

Eğer bunları bizler araştırmazsak, aydınlatmazsak şimdi içine girilen bu girdabın bundan sonra daha da derinleşebileceğine dair uyarımızı tarih önünde yapmak zorundayız. Gelin araştıralım, burada bu katliamlara neden yol verildi ve yol açıldı, bunların sorumluları kimlerdir, bunları ortaya çıkaralım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MİTHAT SANCAR (Devamla) – Aksi takdirde, bundan sonraki dönemlerde bu hukuksuzluklar, insanlık suçları daha da büyük çukurlar açar, bunun içine de bu ülke ve Hükûmet maalesef çok ciddi hasar görerek düşer. Uyarımız budur, ciddiye almanızı, dikkate almanızı rica ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sancar.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Muğla Milletvekilimiz Sayın Mehmet Erdoğan.

Sayın Erdoğan, süreniz üç dakika.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MEHMET ERDOĞAN (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP grup önerisi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi ve ekranları başında bizleri izleyen aziz Türk milletini saygı ve muhabbetle selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, ülkemiz, PKK, PYD, YPG, FETÖ, DEAŞ, DHKP-C gibi birçok terör örgütüyle aynı anda mücadele etmektedir. Söz konusu terör örgütleri de saldırılarına hız vermiş, hedef birlikteliklerini açık bir şekilde eylem birlikteliğine döndürmüştür. Şükürler olsun ki kahraman güvenlik güçlerimiz aziz Türk milletinden aldığı güçle bu keferelerle mücadele etmekte ve başarılı operasyonlara imza atmaktadır. Tabiidir ki başarıyla sürdürülen terörle mücadele İmralı’nın sözcülerini rahatsız etmekte, Kandil’in yedek lastiklerini hop oturtup hop kaldırtmakta, FETÖ’nün dilini kullanıp siyasi rant elde etmeye çalışan çevreleri çıldırtmaktadır. Bundan rahatsız değiliz, bilakis bundan ziyadesiyle de mutluyuz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi terörle mücadelenin kararlılıkla sürdürülmesini talep etmektedir. Bugüne kadar sürdürülen kararlı mücadelenin en önemli sonuçlarından birisi “çözüm” adlı çözülme süreci devredeyken yani 2013 yılında PKK dağa 5 bin yeni militan çıkarmış, 2017 yılında ise bu sayı 67’e düşmüştür.

Buradan iki çıkarım yapabiliriz: Bir, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, yılanla çuvala girilmeyeceği konusunda ne kadar haklı olduğumuz ortaya çıkmıştır. İki, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, terörle mücadelenin kararlılıkla sürdürülmesi gerektiğini ısrarla ifade ettik. İşte, bu kararlılık PKK’nın dağa militan çıkaramaz hâle gelmesini sağlamıştır.

Yine, bölgede yaşayan vatandaşlarımızın bu süreçte verdiği destek de yapılan mücadelenin haklılığını ve doğruluğunu teyit eden bir durumdur. Vatandaşlarımız sözde çözüm sürecinde şehirlere hendekleri kazanların PKK olduğunu biliyor. Vatandaşlarımız şehirlere bombalar döşeyip sivilleri PKK’nın katlettiğini gayet iyi biliyor. PKK’nın bu hendekleri belediyelerin araçlarıyla kazdığını, bombaları tuzakladıktan sonra onların üzerine belediye araçları tarafından asfalt döküldüğünü de çok iyi bilmektedirler.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tüm bunların yanında, tüm dünyanın gıptayla baktığı kahraman güvenlik güçlerimizi karalamaya yönelik girişimleri de görmezden gelmemiz beklenmesin. Türk ordusu şefkatin adıdır, hakkaniyetin vücut bulmuş hâlidir, beklenendir. O sebeple hiç kimse, hele hele kefereler ve iş birlikçileri kahraman güvenlik güçlerimizin bu haklı mücadelesine gölge düşüremeyecektir. Bölgeden siviller tahliye edilirken askerlerimizin, polislerimizin yaşlılarımızı ve çocuklarımızı sırtında taşıdığı görüntüler herkesin hafızalarındadır. Bir sivil dahi zarar görmesin diye şehadet şerbetini seve seve içen onlarca kahramanımızı hâlâ unutmadık.

Bu vesileyle, orada şehit olan kahraman askerlerimize ve polislerimize Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyor, bu duygu ve düşüncelerle bu önergenin karşısında, aleyhinde olduğumuzu belirtiyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Erdoğan.

Söz sırası Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Hatay Milletvekilimiz Sayın Hilmi Yarayıcı’da. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Yarayıcı, süreniz üç dakika.

Buyurun.

CHP GRUBU ADINA HİLMİ YARAYICI (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, yüce heyet; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Abraham Maslow’un bir sözü vardır, tam da bugünü ve bugünkü iktidarı anlatır. Maslow der ki: “Sahip olduğunuz tek şey çekiçse her şey çivi gibi görünmeye başlar.” İç politikada da, dış politikada da iktidar tam da bu söze uygun davranıyor ve bizden de bu şekilde davranmamızı talep ediyor. İktidar bizden savaşa gözü kara bir şekilde “evet” dememizi, savaşsız, ölümsüz bir seçenek yokmuş gibi davranmamızı bekliyor. Tabipler Birliği yöneticilerinin gözaltına alınması, medyada lince uğratılmalarının altında yatan temel neden, farklı seçeneklere duyulan tahammülsüzlüktür.

Bu süreç, özünde, 7 Haziran seçimleri öncesinde başlamıştır. Tüm stratejisini başkanlık sistemi üzerine kurgulamış olan iktidar barışın kendisine oy getirmediğini görünce çekiç dışında elinde hiçbir siyaset aracı bırakmadı. O gün bugündür sarayın gözünde ülke bir çividir.

Dün Cizre’de ilan edilen sokağa çıkma yasağı bugün bütün ülkeyi kapsamaktadır. Cizre’de, Sur’da ve daha onlarca yerleşim yerinde ilan edilen sokağa çıkma yasakları, yerleşim yerlerinin yerle bir edilmesi, buna karşı çıkan akademisyenlerin, barış savunucularının lince uğratılmaları sindirme politikalarının bir sonucudur. Türk Tabipleri Birliğinin savaş karşıtı söylemlerine tahammülsüzlük aynı zamanda bir korkunun da dışa vurumudur. “Savaş bir insan sağlığı sorunudur.” diyen tabiplere yapılanların başkaca bir açıklaması yoktur.

İktidara sormak lazım: Ne bekliyordunuz ki? Görevi insanı yaşatmak olanlardan “Yaşasın ölüm!” demelerini mi bekliyorsunuz? Ben kendi adıma asla ölümü kutsamayacağım. Nefesim yettiği sürece barışı savunmaya, yaşamı yüceltmeye devam edeceğim, bedeli her ne olursa olsun. Bindirilmiş kıtalarınızda “şehitlik” kavramı üzerinden her gün ölümü kutsadığınız bu kutsallarda emin olun ki en büyük tehlike barışı ve yaşamı kutsayanların yokluğudur. Tüm bunların nedeni iktidarın içine saplandığı yönetememe krizidir. Elindeki politik araçların tamamını tüketen iktidarın baskı ve sindirme ısrarlarının başka bir enstrümanı yoktur. Bu nedenle iktidar ömrünü artık tamamlamıştır.

Bu politikanızla kısa vadede başarı da kazanabilirsiniz ancak ilelebet başarı kazanma şansınız asla yoktur ve olmayacaktır. Bunun için şöyle kısa bir tarih okuması yapmak yeterlidir, tıpkı Ahmet Arif’in dediği gibi:

“Hükümdarlar, saldırganlar, haydutlar,

Haraç salmışlar üstüme.

Ne İskender takmışım,

Ne şah ne sultan

Göçüp gitmişler, gölgesiz!”

Tüm diktatörlerin ortak akıbeti tarih boyunca hep böyle olmuştur ve böyle olmaya devam edecektir.

Teşekkür ederim. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yarayıcı.

Söz sırası Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Konya Milletvekilimiz Sayın Abdullah Ağralı’ya aittir.

Sayın Ağralı, süreniz üç dakika.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ABDULLAH AĞRALI (Konya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Değerli milletvekilleri, HDP’nin Meclis araştırması istemine karşı AK PARTİ adına söz almış bulunuyorum.

Şırnak’ta ve Cizre’de yaşananlar Genel Kurulda çok konuşuldu ama geriye gidip baktığımızda aslında yaşananları bir hatırlamakta fayda var.

Kürtlerin haklarını savunduğunu iddia edenler aslında o dönem Kürtlere hayatı zindan ettiler. Çukurlarla, barikatlarla Kürtlerin mahremiyetini ortadan kaldırıp zoraki çocuklarını dağa kaçıranların, çocukları, Kürt çocuklarını uyuşturucu bağımlısı hâline getirenlerin ve Kürtlere her türlü hizmeti engelleyenlerin biraz kendilerine ders çıkarması lazım. O dönemde yaşananları, özellikle bodrum katta neler yaşandığını hepimizi biliyoruz. Yani söylendiği gibi bir katliam yoktu. Aslında Cizre’de yaşananlar ve akabinde Nusaybin’de olanlarla ilgili vatandaşların büyük bir desteği vardı ve bu oynanan büyük oyunu gören vatandaşlarımız, bölge insanlarımız “Artık devlet bu işi bitirsin.” dedi. O dönemde de -şunu hatırlamakta fayda var- aslında adı geçen bodrum katla ilgili, söylenildiği gibi bir katliam yaşanmadı. Orada, yaralı olduğu düşünülen bodrum katlarla ilgili hem İçişleri Bakanlığı hem Sağlık Bakanlığı her türlü tedbiri almıştı. Özellikle adı geçen bodrum kata, yaklaşık 30’a yakın sağlık çalışanı, 12 ambulans ile 1 helikopter ambulans ve 1 ambulans uçak hazır tutulmak şartıyla, Silopi, Cizre’deki ve o bölgedeki tüm devlet hastaneleri de aktif hâle getirilmek şartıyla onlara müdahaleye gidildi ama hatırlıyoruz ki oraya yardıma giden sağlık çalışanlarına o bodrum katından ateş açıldı ve ambulanslar kurulan barikatlar ve bombalardan dolayı ilerleyemedi, sağlık çalışanları o adı geçen bodrum kata müdahale edemedi. Bozulan bu kamu düzenini sağlamak adına, asayişi sağlamak adına yine hukuk içerisinde bir olağanüstü hâl ilan edildi. Ve aslında -Kürtlerin oyuyla- maalesef yerel belediyelerin de hizmet için verilen araçları kullanılarak kazılan bu hendeklerle ilgili çok büyük bir öfke var. O dönemlerde ben Cizre’deydim ve sizin vekilleriniz de Cizre’deydi. Cizrelilerin, Şırnaklıların aslında sizlere nasıl tepki gösterdiğini biz biliyoruz. Yani, burada ölecek kimse bırakmadınız ve size nasıl tepki gösterdiklerini biz biliyoruz.

Şunu da söylemek lazım: Belki, evet, bölge insanı destek verdi, çok iyi bir kredi verdi size ama o kredi heba edildi. Bugün kayyum atanmasından sonra bölge insanlarımız büyük hizmetlerle tanıştı.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Referandumda havanızı aldınız.

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Cenazeler buzdolabında bekletildi.

ABDULLAH AĞRALI (Devamla) - Onun için, neler olup bittiğini biz de çok iyi biliyoruz, siz de çok iyi biliyorsunuz. Şunu söylemem lazım: Bugün aslında Cizre’de yaşananlar, o bölgede yaşananlar Suriye’de yaşananlardan çok bağımsız değil. Bugün o bölgede kanton ilan etmek isteyenler aynı algıyı Kobani’de de oluşturdular, Cizre’de de oluşturdular devlet katliam yapıyor diye.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ABDULLAH AĞRALI (Devamla) - Aslında, Kürtlerin söylediği tek bir şey vardı “Artık bu işi bitirin.” diye.

Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ağralı.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Özellikle belediyelerle ilgili olarak yanlış bilgiler verdi hatip konuşmasında ve Cizre’yle ilgili olarak belediye başkanlarını suçladı. Bugün tek bir davada dahi onlarla ilgili bir suçlama yoktur, o nedenle bu konuda sataşmadan söz istiyoruz.

BAŞKAN – Kim konuşacak?

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) - Meral Danış Beştaş konuşacak.

BAŞKAN – Sayın Beştaş, buyurun.

III.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

6.- Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Konya Milletvekili Abdullah Ağralı’nın HDP grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hiçbir belediye başkanımızın dosyasında yolsuzluk, rüşvet, zimmet, ihtilas ve irtikap olmadığını bu kürsüden bir daha söylemek istiyorum.

SALİH CORA (Trabzon) – Kan ve gözyaşı vardı. Kan vardı, terör vardı.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Bu, sadece siyaseten yaratılan bir algıdır. Fakat savcılar o kadar zor durumdalar ki bu konuda iddianameye tek satır yazı bile yazamamışlardır.

İkincisi, sayın hatip dedi ki: “Cizre bodrumlarında böyle bir olay meydana gelmemiştir.”

Değerli milletvekilleri, Cizre’yle ilgili bu kürsüden 3 defa sizlere hitap ettim. Sivillerin listesini bu kürsüden okudum ve o zaman, hatta, İçişleri Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ve Başbakanlıkta kurulan masada bizzat görüşenlerden biriydim ve üzülerek söylemek isterim ki hayatımda tanıklık ettiğim tek bombalama olayıdır. Telefonun diğer ucundayken -adını da veriyorum, şu anda defnedilmiş bir sivil- Mehmet Yavuzel… Biz onlarla, masayla, şu konuda uzlaştık: Siviller dışarı çıkacak, ambulanslar orada bekliyor ve güvenlik güçleri onları alacak, sonra gerekirse tedavi, gerekirse gözaltı olacak. Biz dedik ki: Biz soruşturmaya karışmıyoruz, yeter ki oradan sağ salim çıksınlar. Ve Mehmet Yavuzel telefonun diğer ucundayken, ben telefonla görüşürken “İçeriye müdahale var.” dedi. Diğer hatta da arkadaşlarımızın Sağlık Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığıyla görüştüğü bir sırada bomba seslerini, silah seslerini ve imdat seslerini bizzat telefonun diğer ucunda duydum ve bunların hepsi kayıtlıdır. O insanların o gün -telefonun diğer ucundayken- müdahaleyle, bombalamayla öldürüldüğü sabittir.

SALİH CORA (Trabzon) – Onlar silahlı teröristti.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Yani bunu biz söylemiyoruz, maalesef tanıklık ettik buna. Tanıklığımız illa görgü olması gerekmiyor, duyum da çok önemli bir tanıklıktır. Reddetmekten vazgeçin. Kabul, önemli bir erdem ve yüzleşme yöntemidir.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Danış Beştaş.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Bostancı, talebiniz…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Efendim, yerimden kısa bir açıklama için söz talep ediyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bostancı.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

37.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, teşekkürler.

Şırnak, Cizre, Sur’da yapılan, 2015 yılında Suriye iç savaşıyla birlikte kendisine emperyal bir destekle fırsat çıktığını düşünen PKK’nın devrimci halk savaşı konseptidir. Devrimci halk savaşı, kasabaların içinde hendekler açarsın, güvenlik güçlerine karşı savaşırsın; ölürsen propagandanı yaparlar, öldürürsen kazanırsın; çok temelde budur.

O coğrafyaları, orada yaşayan insanları böylesine bir belayla yüz yüze getiren, onların kanı, ölümleri, vahşeti, dehşeti üzerinden, kendi sebep oldukları dehşeti üzerinden böyle bir olayı yaşatan PKK’ya karşı temelde bir itiraz koymaksızın Kürtlerin, o coğrafyada yaşayan insanların, Türklerin, her kimse…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayınız lütfen.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – …onların yaşadıkları şehirlerden başka yerlere taşınmasına, yokluk ve yoksulluk çekmelerine sebep olan PKK’ya itiraz etmeden, asli müsebbip, asli faktör PKK’ya itiraz etmeden, PKK’nın aynı zamanda bir propaganda unsuru olarak bu devrimci halk savaşını kullanma konseptini bir kenara bırakıp bu tür konuları getirmek, içeriye ilişkin bir tartışmayı yapmazdan önce ilke düzeyinde bir reddetmeyi getirir. İlke düzeyinde bu yaklaşımı reddettiğimizi ifade ediyorum.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bostancı.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Yine aynı şekilde “Ona itiraz etmeden, buna itiraz etmeden...” diyerek aslında oradaki ölümlerin sanki hiçbir şaibeye gerek kalmadan, insanlar kendi kendilerine ölmüş gibi lanse etmeye çalıştılar. Orada Cemile Çağırga gibi buzdolabında bekletilen, Taybet İnan gibi yedi gün sokakta bekletilen cenazeler, insanlar vardı. Bu nedenle Sayın Mithat Sancar söz istiyor.

BAŞKAN – Peki.

Yeni bir sataşmaya meydan vermeden, Sayın Sancar, buyurun.

III.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

7.- Mardin Milletvekili Mithat Sancar’ın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın yaptığı açıklaması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MİTHAT SANCAR (Mardin) – Bizim o dönemde yaptığımız en temel şey, çatışmaların yeniden başlamasını önlemek için her türlü çabayı harcamaktı. Eğer çatışmalar yeniden başlarsa neler yaşanacağını defalarca ben akademisyen olarak, arkadaşlarım o zaman heyet üyesi ve parti mensubu olarak söylediler. Çözüm sürecinin bozulmasının bu ülkede çatışmayı nasıl derinleştirebileceğini söyledik. Gerçek barış taraftarlığı şiddetin yeniden ortaya çıkmasını önlemek için her şeyi yapmaktır. Sonrası, hamasetle bu gerçeğin üstünü örtemezsiniz. Gerçek barış taraftarı şiddetsiz çözüme her türlü imkânla baş koyanlardır.

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Şehitler nereden geliyor barış varsa?

MİTHAT SANCAR (Devamla) – Diğer konuya gelince, bu bodrumlardaki katliamın ne olduğunu gidin bakanlarınıza sorun, bakanlarınıza sorun.

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Şehitler nereden geliyor, şehitler?

MİTHAT SANCAR (Devamla) – Oradan nasıl bir tezgâha geldiklerini sonradan bize itiraf eden bakanların adını vermeyeceğim. Bu operasyonlara…

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Kalleşçe öldürülen…

BAŞKAN – Sayın milletvekili…

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Kalleşçe öldürülen…

MİTHAT SANCAR (Devamla) – Bir sus, dinle ya! Bir dinle; bir iki kelime bir şey anlatacağız.

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Dinliyoruz, şimdiye kadar hep dinledik.

MİTHAT SANCAR (Devamla) – Sus, bir dinle ya!

İSMAİL TAMER (Kayseri) - Hep sizi dinledik be!

BAŞKAN – Sayın milletvekili, lütfen…

MİTHAT SANCAR (Devamla) – O zamanlar buradan, bu kırılma üzerinden, katliamlar üzerinden, operasyonları hukuksuzca şehirleri yıkarak yürütme üzerinden bir darbenin de tezgâhlanmakta olduğunu dönemin Başbakanına bizzat ben bildirdim, dönemin en az 3 bakanına söyledim. Bunu, gelin biz hallederiz… O gün Sayın Bakan bizim gözümüzün önünde valiye “Onlar çıkacak, ateş ettirmeyin.” dedi fakat “Belediyenin ambulanslarını gönderdik, göndereceğiz.” dediler, ateş açıldı. Gelin araştıralım o ateşi kim açtı? Bu tezgâhı kim yaptı? O dönemin sorumluları darbe girişiminin neresinde?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MİTHAT SANCAR (Devamla) – Bizim uyarımız bundan sonra bu tür tezgâhlara hiç kimsenin gelmemesi için bir şeffaflık, hakikati ortaya çıkarma çabasıdır.

SALİH CORA (Trabzon) – PKK darbecilerle iş tuttu orada.

MİTHAT SANCAR (Devamla) – Önerimiz budur.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sancar.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- HDP Grubunun, 7/2/2018 tarihinde Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir tarafından, Şırnak’ın Cizre ilçesinde 2015 ve 2016 yıllarında Şırnak Valiliğince sokağa çıkma yasağı ilan edilmesiyle meydana gelenlerin araştırılması ve hukuki süreçlerin işletilmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin görüşmelerinin, Genel Kurulun 7 Şubat 2018 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Halkların Demokratik Partisi Grubunun önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, 688 Sayılı Olağanüstü Hâl Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (1/830) ile İçtüzük’ün 128’inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi’nin görüşmelerine başlayacağız.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- 688 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (1/830) ile İçtüzük’ün 128’inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi (S. Sayısı: 470) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

Komisyon raporu 470 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Kanun hükmünde kararnamenin tümü üzerinde söz isteyen grupları ve milletvekillerini sunuyorum: Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Baki Şimşek, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Ertuğrul Kürkcü, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Şenal Sarıhan.

İlk söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekilimiz Sayın Baki Şimşek’e aittir.

Sayın Şimşek, süreniz on dakika.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 470 sıra sayılı Olağanüstü Hâl Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Gazi Meclisi ve bizleri ekranları başında izleyen aziz Türk milletini saygıyla selamlıyorum.

Kanun hükmünde kararnameyle olağanüstü hâl kapsamındaki kanun hükmünde kararnamelerle doğrudan kamu görevinden ihraç edilen ancak yapılan inceleme sonucunda terör örgütüne veya Millî Güvenlik Kurulunca devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti ve iltisakı yahut bunlarla irtibatı olmadığı tespit edilen bazı kişilerin kamu görevine iade edilmesi öngörülmektedir.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak kanun hükmünde kararnameleri, Türkiye’nin içerisinde bulunduğu olağan dışı şartlar dolayısıyla, desteklemekteyiz. Tabii, kanun hükmünde kararnameler çıkartılırken de adli sürecin biraz daha hızlı işletilmesi, adli soruşturmada takipsizlik kararı olanların, idari olarak hâlâ göreve başlayamayanların… Hain terör örgütünün kurduğu kumpaslarla, en son mor byLock tuzağıyla işten atılan kamu kurumundaki memurların birçoğu görevlerine döndüler daha önceki kanun hükmünde kararnamelerle, yalnız TÜRK TELEKOM gibi veya bazı kamu iktisadi teşekküllerinde veya ortaklıklarda çalışan bazı kişilerin hâlâ görevlerine dönemedikleri şikâyetini almaktayız. Kanun hükmünde kararnamelerle bu mağduriyetlerin de giderilmesi yani özel sektörde veya kamu iktisadi teşekküllerinde çalışan, TELEKOM’da çalışan mor byLock mağdurlarının da bir an önce göreve dönmesi gerekmektedir eğer haklarında başka bir suçlama ve soruşturma yoksa.

Yine aynı şekilde, görevden ihraç edilen veya açığa alınan ama aylardır haklarında henüz hiçbir işlem yapılmayan, ne adli takibat yapılan ne soruşturma açılan ne de başka bir işlem yapılan birçok insan bulunmaktadır. Bunlarla ilgili de yine sürecin hızlandırılması yani komisyonlarda bekleyen yaklaşık 100 binin üzerindeki ihraç edilen insanlar hakkındaki kararın bir an önce net olarak verilebilmesi yani ya göreve iade ya da suçlusun… İnsanların ortada bırakılmaması lazım, bu konunun bir an önce netleşmesi lazım. Yani düşünün şimdi, askerî okullardan okul kapatılması dolayısıyla, toptan ihraç etme veya açığa alma da olmadan, diplomaları verilmesine rağmen, okul kapatıldığı için boşta kalan binlerce öğrenci var. Şu anda, bu öğrenciler, toplum gözünde terörist muamelesiyle karşı karşıya kalmaktalar, özel sektörde bile herhangi bir işe girecek olsalar bunlara herkes şüpheyle bakmaktadırlar. Onun için bir an önce herkes hakkında adli soruşturmanın yapılması… Bu kapatılan okullardaki öğrencilerin bir çoğu şunu istiyorlar: “Bizim soruşturmamız yapılsın. Eğer bir suçumuz varsa cezamızı çekelim, suçumuz yoksa da bizim hakkımızdaki bu şüpheli durum ortadan kaldırılsın.” diyorlar.

Yine adli süreçle ilgili, özellikle darbe teşebbüsüne komutanların emri ve talimatı doğrultusunda katılan erlerden hâlâ tutuklu olanlar var. Hâlâ birçok erin annesi, babası bizleri arıyor ve bunlarla ilgili iddianamelerin hazırlanmadığını ya da on altı, on yedi, on sekiz aydır erlerin tutuklu olduğunu söylüyorlar. Bunlarla ilgili sürecin de bir an önce hızlandırılması... Bazı duruşmalarda da şunları duymaktayız: Mesela, komutan müebbetle yargılanıyor, darbeye karışmış veya darbeci olduğu konusunda ciddi deliller var, bu doğrudur ama komutanla bir erin aynı suçtan yargılanması hukuken doğru değildir. Bu dosyaların gerekirse ayrılarak askerî okul öğrencileri ve erlerden de yine müebbetle yargılananlar ile komutanıyla aynı derecede ceza alması gündemde olanların tekrar gözden geçirilmesi ve bunlarla ilgili ayrıca yeni bir düzenleme yapılması gerekmektedir.

Yine, zor günlerden geçiyoruz -bugün “Bayrak” şairimiz Arif Nihat Asya’nın doğum günü- birlik ve beraberliğe en çok ihtiyacımız olan dönem. Bugün Türkiye’nin dört bir yanı hainler tarafından sarılmış durumda. Dün Cizre’de, Silopi’de, Çukurca’da, Hakkâri’de hedeflerine ulaşamayanlar bugün aynı terör örgütünün militanlarına silah, mermi, bomba vererek, bunları eğiterek güney sınırlarımız boyunca bir terör yuvası oluşturmaya çalışıyorlar.

Türk devleti, sınırlarının dibinde yeni bir Kandil oluşturulmasına kesinlikle müsaade etmeyecektir. Ama bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında yapılan görüşmeleri üzülerek izlemekteyim. Bugün 8 bin kilometre uzaktan gelen Amerika’ya ses çıkaramayanlar, 3 bin kilometre uzaktan gelip bu bölgeye yerleşmeye çalışan Rusya’ya ses çıkaramayanlar, yine aynı bölgede İran’dan Çin’e kadar, Avrupa Birliği ülkelerinden birçok komşumuza kadar bu terör örgütlerine direkt ya da dolaylı destek verdikleri ve bu taşeronları bizim ülkemize karşı kullandıkları sabit olan ülkelere ses çıkaramayanlar Afrin’de yapılan, Mehmetçik’in kahramanca yaptığı mücadeleyi sulandırmak ve insanların kafasını karıştırmak istemektedirler. Türk halkının yüzde 99’u Afrin’de yapılan mücadelenin yanındadır bugün. Ben son on günde Mersin’de 3 şehidimizin cenaze törenine katıldım -biri aslen Mardinli olan bir şehidimiz, diğer 2’si Mersin’in ilçelerinden olan şehitlerimiz- her bir şehidimizin babası komutanlara aynı cümleyle seslendi “Oğlumun yerine beni götürün.” dedi. Türk insanında en ufak bir zafiyet veya en ufak bir yılgınlık, bezginlik yok. Oraya mücadeleye giden Mehmetçik “Vatan sağ olsun. Şehitler ölmez, vatan bölünmez.” diyerek oradaki mücadeleye katılıyor. Kilis’in esnafı bugün iş yerlerinin duvarına “Kahraman askerlerimize bedava alışveriş.” yazısı yazıyor. Orada yaşayan kadınlarımız, Yörüklerimiz kıt imkânlarıyla, el örgüsüyle askerimize çorap örüyor, atkı örüyor, onlara gönderiyor; sıkma börek yapıyor, oradaki insanımıza gönderiyor. Devletimiz güçlüdür, oradaki Mehmetçik’in gönderilen yiyeceklere de erzaklara da kıyafetlere de ihtiyacı yoktur. Yalnız, Türk insanı bunlarla gönlünü paylaşıyor, yüreğini paylaşıyor ve bunlara maddi manevi destek oluyor, onların yanında olduğunu göstermenin mücadelesini veriyor.

Şehit vermeye belki devam ediyoruz ama sivil kayıp verilmemesi noktasında da azami gayret sarf ediliyor. Bugüne kadar Afrin’de 1 tane sivil kayıp yaşanmamıştır. Orada yapılan mücadelede teslim alınan PYD’li terörist bile “Beni Türk askerlerine teslim ediniz.” diyor, kendisini esir alan, teslim alan ÖSO kuvvetlerine “Beni Türk askerlerine teslim ediniz.” diyor çünkü Türk milletinin şefkatini, merhametini biliyor. Bugün, bütün Afrin halkı gelen Mehmetçik’i Türk Bayraklarıyla karşılıyor, alkışlarla karşılıyor, bağrına basıyor ve o teröristlerden alınan bölgeye Türkiye'de yaşayan birçok Suriye vatandaşı, kendi topraklarına, tekrar dönüyor.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak, Afrin’den sonra Menbic’e, Menbic’den sora da Fırat’ın doğusundan Kandil’e kadar bütün bölgenin… Amerika’nın, Rusya'nın ne dediğinin bizim için bugün itibarıyla artık bir önemi kalmamıştır. Yüzümüze bakıp “Sizinle dostuz, müttefikiz.” deyip, NATO’nun en güney sınırını Türkiye Cumhuriyeti oluşturmasına rağmen bizim sınırımızdaki teröristlere silah yardımı yapıp bir NATO ülkesi olan Türkiye'ye destek vermeyenlerden alacağımız bir akıl yoktur. Onun için, Türk devleti güçlüdür, bugüne kadar hainlere, teröristlere pabuç bırakmamıştır. Edirne’den Kars’a, Türkiye'nin her yerinde bütün Türk milleti dimdik ayaktadır ve Türkiye, içerisinde bulunduğu zor günlerden el ele vererek… Dün sosyal medyada birçok arkadaşımız görmüştür, yaralı 2 Mehmetçik’imiz el ele tutuşarak yaralı hâlleriyle hastaneye geliyorlar ve “Vatan sağ olsun.” diyorlar, çektikleri onca acıya rağmen kader birliği etmişler. Siirt’ten Mehmetçikler Afrin’e yolcu ediliyorlar, hepsi aileleriyle, çocuklarıyla, eşleriyle vedalaşıyor, hepsi “Vatan sağ olsun.” “Şehitler ölmez, vatan bölünmez.” diyerek orada göreve hazır olduklarını belirtiyorlar. 80 milyon, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının tamamı bu ülkenin bekası için şehit olmaya hazırdır diyorum, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şimşek.

Söz sırası Halkların Demokratik Partisi Grubu adına İzmir Milletvekilimiz Sayın Ertuğrul Kürkcü’ye aittir.

Buyurun Sayın Kürkcü. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

HDP GRUBU ADINA ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; bu söz konusu kanun hükmünde kararname üzerine söz aldım, partimizin görüşlerini ifade edeceğim.

Her şeyden önce şunu belirtmek isterim: Bu kararname daha önce bir başka kararnameyle görevlerinden alınanların göreve iadesi hakkında. Dolayısıyla bunun hakkında aslında olumlu konuşmam beklenir ama nasıl görevden alma tamamen keyfî ise göreve iadenin de aynı keyfîlik çerçevesinde yani görevden almaya ve göreve iadeye yetkili olmayan kurumlar tarafından olağanüstü hâl gerekçe gösterilerek kişi hak ve özgürlüklerine yöneltilmiş olan saldırıların bir kısmından politik gerekçelerle sarfınazar edilmesinden ibarettir. Dolayısıyla, bu işlemin onaylanmasına imkân yoktur. Zaten bu kanun hükmünde kararnamelerin aslında yayınlandıktan bir ay sonra Meclisin önüne gelmesi gerekiyordu, bir yıl sonra Meclisin önüne gelmekle zaten Anayasa’ya aykırı bir işlemi burada onaylamamız bekleniyor. Sadece bu usul yönünden bunların reddedilmesi gerekir. Ama usulden daha önemli meselelerimiz var: Şimdi biz bu kanun hükmünde kararnameleri kanun hâline getiriyoruz yani Anayasa’ya aykırı olarak Anayasa ve Türkiye'nin bağlı olduğu bütün hukuk normlarının, olağan dönem hukuk normlarının hepsinin tersine bir biçimde gerçekleştirilmiş olan işlemleri şimdi kanun olarak olağan rejimin içerisine yerleştiriyoruz. Böylelikle yaptığımız iş aslında bir olağanüstü rejimin inşasına devam etmekten ibarettir.

Bakın, sevgili arkadaşlar, bütün bu kanun hükmünde kararnamelerle görevden alma ve daha sonra göreve iadelerin hepsi, bir mahkeme tarafından değil, Millî İstihbarat Teşkilatı, çeşitli Emniyet yapıları tarafından bir kişinin terörle iltisaklı olduğuna veya irtibatta olduğuna dair bir hükme dayanarak tesis edilmiş kararlar. Şimdi, bakıyorsunuz Terörle Mücadele Yasası’na, Terörle Mücadele Yasası’nda “İltisak, irtibat” vesaire diye bir şey yok, somut işler var: “Onu yaptı, bunu yaptı, örgüt kurdu, örgüte çalıştı, örgütten emir aldı, örgüte emir verdi.” Böyle olunca yargıç da karşısına gelen delillerle bu iddia arasındaki ilişkiye bakıyor ve bir karar veriyor. Peki bu kararı kim, nasıl veriyor? Herhangi bir siyasi kanaatle ya da herhangi bir ırki kanaatle pekâlâ bu kararı verebilirler çünkü aslında kararı verenin kim olduğu da belli değil, hiçbir kimse karşısında, hiçbir yasa karşısında sorumlu da değil ama onun bütün eylemine devlet kefil oluyor ve böylelikle aslında neyi niçin hükme bağladığı belli olmayan kanun kanun hükmünde kararnamelerle Türkiye’de 100 binden fazla insan işinden oldu. Bunların 5-10 bini geri alındı fakat 90 bin insan hakkındaki verilmiş kararları, şimdi bu Meclis mevzuatın içerisine dâhil etti. O nedenle, bu açıdan baktığımızda, bir polis devleti inşasına devam edildiği hakkında net, açık bir kanaatimiz olabilir. Türkiye, bir polis devleti olarak kendisini yeniden kurmaktadır ve bu Meclis, bunu göz göre göre, bile bile yapmaya devam etmektedir. Kendi kendini ortadan kaldıran, kendini imha eden bir Meclis, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin parlamenter döneminin sonuna gelişinde ortaya çıkmış olan en büyük politik anomalidir ama bu, sanki çok normalmiş, doğalmış, siyaset böyle yaşanırmış gibi yapılageliyor.

En son, bir kanun hükmünde kararnameye eklenen bir hükümle beraber ihalelere girmek bakımından da bu iltisak hikâyesi yasaya dercedildi. Şimdiden sonra Millî İstihbarat Teşkilatı “Terörle iltisaklıdır.” dediğinde kocaman bir şirket, kocaman bir ticari kuruluş pekâlâ ihalelerden menedilebilecek ve böylelikle aslında Türkiye ekonomisi de Türkiye’nin iktisadi rejimi de Millî İstihbarat Teşkilatı tarafından yönetiliyor olacak. Bu, bir polis devletine dâhil olmak, Türkiye’yi bir polis devleti olarak kurmaktan başka nedir?

Aslında buna dair pek çok işlem geçmişte tesis edilmişti. Hatırlayacaksınız Susurluk olayını. “Susurluk kazası” denilen şeyle birlikte ortaya çıkan, devletin cerahat bağlamış, çürümüş güvenlik yapısıyla birlikte ortaya çıkan meseleleri. Bununla ilgili bir rapor hazırlaması için o zamanın Başbakanı Mesut Yılmaz, Kutlu Savaş diye bir merkez valisini görevlendirdi ve bu merkez valisi bir rapor yayınladı. Bu, bu süreçteki suçluları tespit etmek için oluşturulmuş bir tespit mekanizmasıydı fakat şu tespitle çıkageldi Kutlu Savaş, dedi ki: “Behçet Cantürk’ün öldürülmesinin doğruluğu yanlışlığı veya gerekli olup olmadığı tartışmasına girmemişiz. Ancak bu yetki kim tarafından kullanılabilir? Hangi ahvalde kullanılabilir? Hukuk devletinde bu suallerin yeri olamaz itirazı da kanaatimizce geçerli değildir ve realiteye uygun düşmez. Bu uygulama tüm dünya ülkelerinde olduğuna göre bizde de olacaktır. Ama cümle Sayın Başbakana ters gelse de hukuk devleti kuralları içinde bu tip kararlar alınacak ve devlet ciddiyeti içinde uygulanacaktır.” Yani emniyet teşkilatı bir kişinin ortadan kaldırılmasına hukuk devleti kuralları içerisinde karar verecek, bunu infaz edecek fakat bunun hukuk devletine uygun olup olmadığı tartışılmayacak.

Şimdi, bundan daha korkunç bir rapor olamazdı. Fakat bu rapor geldi geçti. Biz o zaman Susurluk’la birlikte bu meselenin Türkiye'nin idari rejiminin dışına doğru itelendiğini düşüne gelmiştik fakat gerçek öyle gözüküyor ki bu olağanüstü hâl döneminde bunların hepsi hortladı. Şimdi artık Türkiye her bakımdan bir polis devletidir. Türkiye bir elektronik polis devleti olma yoluna da girmiştir.

Bir yasa hazırlandı geliyor. Bu elektronik polis devleti, şimdi, bütün elektriksel, dijital bilişim ortamlarını denetlemek, bunları kontrol altına almak, kontrol altına alınmamış olan bölümlerini RTÜK tarafından denetletmek üzere yeni bir hamleye doğru girişti. Bütün bunlar aslında Türkiye’de muhalefetin siyasi yollarla iktidarı elde etmesi için toplumla bir ilişki kurması, kendini örgütlemesi, Türkiye’de siyasetin siyasi yollarla el değiştirmesi yolunun kapatılması anlamına geliyor. Yani şimdi, artık Türkiye’de iktidarın sahip olduğu ve kullandığı hiçbir gücün muhalefet tarafından kullanılmayacağı, kullanılmamasının kanun hâline geldiği yepyeni bir döneme giriyoruz ve Parlamento bunu göz göre göre, bile bile, isteye isteye yapıyor. Dolayısıyla bu kanun hükmündeki kararnamelerin yasalaşmasıyla birlikte aslında denetimden çıkmış bir rejimi denetime sokmuyoruz, tam tersine bütün yasalarıyla, uygulamalarıyla birlikte Türkiye bir polis devleti ve bir elektronik polis devleti hâline geliyor.

Bu elektronik polis devletinin ne olacağı hakkında Sayın Bakan geçen gün şunları söyledi: “Biz yanlış yapanları doğru yola getirmek için bazı tedbirler alıyoruz.” Yani Hükûmet yanlışın ve doğrunun ölçüsü ve kıstası hâline geliyor. Türkiye’de bir yargı düzeni değil, yürütme organı, güvenlik aygıtları vasıtasıyla doğru ve yanlış hakkında bir karara varıyoruz. Tabii, çok ironik bir andı bakanın bunları konuştuğu an. Bir bilişim harikası olduğu söylenilen bir Çin malı robot sahneye çıktı ve Sayın Bakanın sözüne karıştı. “Ne diyorsun, anlamıyorum?” dedi. Bakan, lafıma çok karışıyor diye robotun formatlatılmasına karar verdi. “Alın bu robotu buradan.” dediler, robot gitti.

Şimdi şuna karar verecek Türkiye ve milletvekilleri…

ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI AHMET ARSLAN (Kars) – Bir konu bu kadar saptırılabilir.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) – Ben gazetelerin yalancısıyım.

ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI AHMET ARSLAN (Kars) – Gazetelerin doğru yazdığını nereden eminsiniz?

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) – Sizin doğru yazan gazeteleriniz de böyle yazıyordu Sayın Bakan. Formatlattırdınız değil mi robotu?

ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI AHMET ARSLAN (Kars) – Hayır.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) – Formatlattırmadınız mı?

BAŞKAN – Sayın Kürkcü, Genel Kurula hitap edin efendim.

ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI AHMET ARSLAN (Kars) – Ertuğrul Bey, gazetelerin yalanlarıyla burada ithamda bulunmayın.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) – Ne ithamda bulunuyorum?

ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI AHMET ARSLAN (Kars) – Gazetelerin ithamlarıyla.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) – Robotu formatlatmışsınız. Önemli olan, siz insanları formatlamaya çalışıyorsunuz, robotu ister formatlatın, ister formatlatmayın. (HDP sıralarından alkışlar) Asıl mesele budur.

Robottan çıkarak gelmek istediğim şey bu. Bu robot gibi olacak mısınız arkadaşlar, buna karar verin. Böyle bir ülkede yaşamak istiyor musunuz?

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Siz zaten formatlanmışsınız.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) – Sen beni formatlayamazsın biliyor musun? Ben seni çözerim ama.

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Hiç gerek yok zaten, sen formatlanmışsın.

BAŞKAN – Sayın Tamer, lütfen.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) – Hepinize başarılar diliyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kürkcü.

Şimdi söz sırası Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Şenal Sarıhan’a aittir.

Sayın Sarıhan, süreniz on dakika.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ŞENAL SARIHAN (Ankara) – Değerli Başkanım, değerli hazırun; biraz önce Ertuğrul arkadaşımızın yaptığı konuşmanın usulle ilişkili bölümlerini yinelemeden geçmek istiyorum. Somut durum şudur: OHAL hukuka aykırı bir biçimde ilan edilmiştir. Aynı zamanda ilan edildiği amacın da dışına çıkılmıştır ve düzenlenmiş olan kanun hükmünde kararnamelerin hepsi hukuki dayanaktan usulen de, esas olarak da yoksundur. Biz şimdi burada özünde dayanaksız olan kanun hükmünde kararnameleri kanun hâline getirmeye çalışıyoruz. Ben o “kanun” sözcüğünün iki yanına denden işareti koyuyorum, tırnak içine alıyorum ve böyle değerlendiriyorum.

Öyle olduğu için ki değerli muhalefet partisi üyeleri, MHP’li muhalefet partisi üyeleri arkadaşlarımız, günlerdir, kanun hükmünde kararname konusunda konuşmak için buraya çıktıklarında Afrin’den söz ediyorlar. Afrin’den söz etmenin kolay ama kararnamelerden söz etmenin zor olduğu bir süreçteyiz. Biraz önce konuşan Değerli Baki Şimşek arkadaşımın ilk konuşmaları için, bu açılışla başlamayı planladığımdan “Aa, galiba geri adım almalıyım.” dedim ve ona teşekkür etmeyi düşündüm. Yine teşekkür ediyorum, ilk defa kanun hükmünde kararnameye atıf yaptılar, dediler ki: “İadeler var, iadeler olumlu bir şey.” Evet, bu kararnamede iadeler var ama kötülüğün sonrasında yapılmış o küçük lütfu, iyiliği alkışlayalım mı, yoksa dönüp şuna mı bakalım? “OHAL Komisyonu” diye kurmuş olduğunuz komisyondaki tablo nedir?

OHAL Komisyonunun elinde şu anda resmî açıklamalarınıza göre 104.398 başvuru vardır, 3.110 dosya incelenebilmiştir ve 920 karar verilmiştir. Bu 920 kararın 40’ı iade kararıdır, bir kısmı da “Aldatıldım ve sizi aldım.” kararlarıdır. “5 bin” diye ifade edildi. Ben o sayıyı bilmiyorum, onun için onu telaffuz etmiyorum. Ama “Onlarda aldanmışız, bunları iade edebiliriz.” kararıdır. Bütünüyle hukuksuzdur, bütünüyle Türkiye’deki sorunları daha da yukarı taşıyacak bir tablonun yansımasıdır. Biraz önce AKP’nin Değerli Grup Başkan Vekili Naci Bey, bir barış tanımı yaptılar, dediler ki: “Üç türlü barış vardır. Bu barışlardan birisi İsa’nınkidir; yanağınızı öbür yana çevirirsiniz ve dersiniz ki: ‘Bu yanına vurdu, bu yanına da vur.’ ama diğeri hizmet götürme barışıdır.” Bir diğeri de ‘Kirli ilişkilerin kılıfıdır.’” Şimdi, değerli arkadaşlar, bizim bugün burada kanun hükmünde kararnameler için yaptığımız kanunlaştırma işlemi de bir kılıftır. Neyin kılıfıdır? Hukuksuzluğun kılıfıdır, hukuka aykırılığın kılıfıdır.

Biz konuşamıyoruz artık, korkuyoruz. Bir söz var, derler ki: “Tavşan korktuğu için mi kaçar, kaçtığı için mi korkar?” Rica ediyorum arkadaşlar, kaçmayın, kaçmayın ve korkmayın, kanunsuzluğun üstüne doğru yürüyün, oradan hukuku üst üste koymaya, hukuku inşa etmeye çalışın. Ertuğrul arkadaşımızın ifade ettiği gibi, hukuksuzluğu değil, bir polis devletini değil, siz hukuku inşa edin.

Şimdi, bir cümle okumak istiyorum size. Yine değerli bir AKP milletvekilimizin görüşleri, 1982 Anayasası’nı eleştiriyor. Doğrudur, eleştirmekte haklıdır “Demokrasi bir süreçtir, en iyiyi değil ortak iyiyi bulan uzlaşma dengesidir. Demokraside kaba kuvvetin, kulakları çınlatan yüksek seslerin ve insana yönelen insan yumruğunun yeri yoktur.” diyor ve sıralardan alkışlar geliyor bu söz üzerine. Devam ediyor, diyor ki: “Örgütlü demokrasi, kuvvetli devletin kutsal özgürlüklere yönelen haksız el atmalarının kurumsal müeyyidesi olarak yasal temellere oturtulmaktır.” Neyi yapıyor? 1982 Anayasası’nın kısıtlılığını kaldırıyor. Nereden kaldırıyor? Onu hemen anımsatacağım size, meslek kuruluşlarının, birliklerinin yasalarında var olan “Meslek kuruluşları, kuruluş amaçları dışında etkinlik gösteremezler, siyasetle uğraşamazlar, siyasi partiler, sendikalar ve derneklerle ortak hareket edemezler.” Bu cümlenin sadece birinci bölümü kalıyor. Bir yasa değişikliği, Anayasa’da yapılan bir değişiklik bu; 135’inci maddenin üçüncü fıkrasında meslek birliklerini siyasetle uğraşabilir hâle getiriyor.

Şimdi siz ne yaptınız sevgili arkadaşlar? Daha bugün yakamda bir rozet taşıyorum, aslında bu rozet benim çok da hak ettiğim bir rozet değil, Türk Tabipleri Birliğinin rozeti. Bu sabah, yedi gündür gözaltında olan Tabipler Birliği Başkanı ve Yönetim Kurulu üyelerini ziyarete gittik, o ziyarette bugünün anısı olarak bu rozeti verdiler. Bu rozetin anlamını, bugünkü anlamını sizinle paylaşmak istiyorum.

Arkadaşlar, meslek birlikleri, adlarında -Türk ya da Türkiye- herhangi bir sıfat varsa bu sıfatla yaşamaya devam etmek zorundadırlar çünkü bir ülkenin demokrasi kanalları örgütlü yapılardır. O örgütlü yapılar bazen siyasi partilerdir, bazen meslek birlikleridir, bazen derneklerdir. Şimdi, 1940’lı-45’li yılların Nazi Almanyasının yarattığı o olağanüstü olumsuz, kötücül havadan sonra ortaya çıkmış olan meslek birliklerini anımsayınız, fırınları, gazları, insan katliamını anımsayınız. Bundan sonra, doktorların hangi ilkeler etrafında çalışması gerektiğine ilişkin meslek birlikleri kurallarını, ilkelerini kurmuş olan, evrensel anlamda kurmuş olan birlikleri dahi OHAL’in o karamsar havası içinde yok etmeye çalışıyorsunuz. Bir barış bildirisi yazıyorlar, “Barış cıs! Sakın ha, barışa dokunmayın. Barış cıs!” diyorsunuz ama “Savaş, hadi savaş, hadi savaş.” diyorsunuz.

Ben Sayın Naci Bey’e -şu anda burada yoklar ama- anımsatmak isterim. Barışı tanımladığımız gibi savaşın da tanımları vardır. Bir, haklı savaşlar vardır arkadaşlar; bu, vatan müdafaasıdır, bu, sizin ülkenize yapılan haksız, emperyalist bir saldırganın saldırısı karşısında direnmedir, Kurtuluş Savaşı’mızın hikâyeleri bu direnç üzerinden yürür. Ama bir de saldırganlıklar vardır, haksız savaşlar vardır, alkışlanamayacak savaşlar vardır. O zaman bu iki kavram üzerinden hareket etmek gerekir. Evet, başka ülkelerdeki kimi sorunlara karşı da müdahale vardır ama bu müdahalenin de hukuki kuralları vardır.

Şimdi ben bunun üzerine konuşmak istemiyorum, Afrin üzerine de konuşmak istemiyorum. Konuşmak istediğim şey, Türkiye’nin iç barışıdır sevgili arkadaşlar. Eğer Türkiye’nin içinde bir iç barış inşa edemezsek… Ki iç barışın koşulu demokrasidir, iç barışın koşulu aydınlanmadır, iç barışın koşulu eşitliktir, iç barışın koşulu hukuka uygun davranmaktır. Hangi hukuka? Olağanüstü hâlin ve keyfîliğin hukukuna değil, insan haklarına dayalı hukuka uygun davranmaktır.

Biz ne yapıyoruz bugün? Biz meslek birliklerimizi önümüze koyuyoruz, diyoruz ki: Biz seninle kavgalıyız. Bu kavgayı sürdüreceğiz. Ve diyoruz ki: Siz, halkımız, eğer meslek birliklerinin yanında durursanız teröristsiniz. Türkiye’nin yüzde 50’sini terörist kanada koyuyorsunuz -geçenki konuşmamda da bunu ifade ettim- yüzde 50’si için kendinizden sayıyorsunuz; bir tarafı kendinize düşman addediyorsunuz, bir tarafı dost kılıyorsunuz ama oradan bir büyük yangının çıkacağını görmezlikten geliyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, OHAL tercih edeceğimiz bir hukuk sistemi değildir. Bizi ileriye taşıyacak olan demokrasidir, akıldır, vicdandır. Birlik ancak hukukla, adil bir hukukla sağlanabilir.

Teşekkür ediyorum. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sarıhan.

Sayın milletvekilleri, kanun hükmünde kararnamenin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

 

OLAĞANÜSTÜ HAL KAPSAMINDA BAZI TEDBİRLER ALINMASI HAKKINDA KANUN HÜKMÜNDE KARARNAME

Olağanüstü hal kapsamında bazı tedbirler alınması; Anayasanın 121 inci maddesi ile 25/10/1983 tarihli ve 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanununun 4 üncü maddesine göre, Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu’nca 20/3/2017 tarihinde kararlaştırılmıştır.

İade hükümleri

MADDE 1- (1) Ekli listede yer alan kamu görevlileri, ilgili kanun hükmünde kararnamenin eki listelerin ilgili sıralarından çıkarılmıştır.

(2) İlgili kanun hükmünde kararname hükümleri, birinci fıkrada belirtilen kişiler bakımından tüm hüküm ve sonuçlarıyla birlikte ilgili kanun hükmünde kararnamenin yayımı tarihinden geçerli olmak üzere ortadan kalkmış sayılır. Söz konusu personelden bu maddenin yürürlük tarihinden itibaren on gün içerisinde göreve başlamayanlar çekilmiş sayılır. Bu kapsamda göreve başlayanlara, kamu görevinden çıkarıldıkları tarihten göreve başladıkları tarihe kadar geçen süreye tekabül eden mali ve sosyal hakları ödenir. Bu kişiler, kamu görevinden çıkarılmalarından dolayı herhangi bir tazminat talebinde bulunamaz. Bu personelin görevlerine iadesi, kamu görevinden çıkarıldıkları tarihte bulundukları yöneticilik görevi dışında öğrenim durumları ve kazanılmış hak aylık derecelerine uygun kadro ve pozisyonlara atanmak suretiyle de yerine getirilebilir. Bu maddeye ilişkin işlemler ilgili bakanlık ve kurumlar tarafından yürütülür.

BAŞKAN – 1’inci madde üzerinde söz isteyen? Yok.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 1’inci madde kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

 

Yürürlük

MADDE 2- (1) Bu Kanun Hükmünde Kararname yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – 2’nci madde üzerinde söz isteyen? Yok.

2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum…

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı istiyoruz.

BAŞKAN – Bir sonrakinde. Oylamaya sunmuştum ama.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Hayır ama sunmadan söyledim.

BAŞKAN – 3’üncü maddede istersiniz.

2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 2’nci madde kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

 

Yürütme

MADDE 3- (1) Bu Kanun Hükmünde Kararname hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – 3’üncü maddeyi oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısı arayacağım.

3’üncü maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.47

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 20.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Yaşar TÜZÜN

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Vecdi GÜNDOĞDU (Kırklareli)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 56’ncı Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

470 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 3’üncü maddesinin oylaması sırasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi maddeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 20.04

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 20.21

BAŞKAN: Başkan Vekili Yaşar TÜZÜN

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Vecdi GÜNDOĞDU (Kırklareli)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 56’ncı Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

470 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 3’üncü maddesinin ikinci oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi maddeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 3’üncü madde kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.

Komisyonun bir redaksiyon talebi vardır.

Buyurun Sayın Başkan.

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, görüşülmekte olan kanun hükmünde kararnamenin adının “Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Kabul Edilmesine Dair Kanun” şeklinde değiştirilmesi, ayrıca metinde geçen ve görüştüğümüz kanun hükmünde kararnameye atıfta bulunan “kanun hükmünde kararname” ibarelerinin “kanun” olarak değiştirilmesine yönelik redaksiyon talebimiz vardır.

Takdirlerinize.

BAŞKAN – Talebiniz kayıtlara geçmiştir. Redaksiyon işlemi kanunun yazımı sırasında Başkanlığımızca gerçekleştirilecektir.

Sayın milletvekilleri, kanun hükmünde kararnamenin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kanun hükmünde kararname kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

2’nci sırada yer alan, 689 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile İçtüzük’ün 128’inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi’nin görüşmelerine başlayacağız.

2.- 689 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (1/835) ile İçtüzük’ün 128’inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi (S. Sayısı: 483) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Komisyon Raporu 483 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Kanun hükmünde kararnamenin tümü üzerinde ilk söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekilimiz Sayın Ahmet Kenan Tanrıkulu’na aittir. (MHP sıralarından alkışlar)

Sayın Tanrıkulu, süreniz on dakika.

Buyurun.

MHP GRUBU ADINA AHMET KENAN TANRIKULU (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 483 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, ülkemiz, bulunduğu jeostratejik konumu itibarıyla, sahip olduğu tarihî ve kültürel mirasıyla, mevcut bütün zenginlikleriyle ve hedeflediği iddialı geleceğiyle çok sayıda mihrakın ezelden bu yana hedefi hâlindedir. Diğer yandan, Türkiye’nin içinde bulunduğu coğrafyada jeopolitik riskler de artarak devam etmektedir. Bunun yanı sıra diplomatik ve siyasi gelişmelerden de ekonomimizi ayrı tutmamamız gerekir. Zira ülkemiz için şu anda ekonomik ve siyasi riskler de artarak devam ediyor. Kısacası ülkemiz iç ve dış terör yanında ekonomik sorunlarla da boğuşarak bununla başa çıkmaya çalışmaktadır. Bu bağlamda, iç siyasi dayanışmaya ve ortak akılla hareket etmeye de ihtiyaç zorunlu hâle gelmektedir. Türkiye’nin birlik ve beraberliğine hasar vermek isteyenler, geçmişte olduğu gibi önümüzdeki dönemde de ekonomik anlamda birçok saldırıda bulunabilecektir. Bizim bağımsızlığımızın temelinde güçlü bir ekonomi anlayışının da bu yüzden bulunması gerekir. İşte bizler de yapıcı ve ilkeli bir şekilde, bu zor günlerde ekonomi politikalarına yön verenlere bu yüzden önerilerimizi bir bir iletmekteyiz. Bu noktada, aşağıda sıralayacağım bazı hususları sizlerin takdirine sunuyorum.

Birinci önem verdiğimiz husus, ekonomik ve sosyal reformlara hız kazandırılması. Bir diğer önemli husus, ekonomimizin ve sosyal yapımızın kırılganlığının azaltılması. Üçüncü sırada, tasarrufların artırılması ve üretim, dış ticaret politikalarının desteklenmesi, ticaret ve yatırım politikalarının doğrudan yabancı yatırımları ve katma değeri yüksek ihracata yönelimi teşvik etmesi ve bunların yeniden düzenlenmesi gerektiğini bir kez daha sizlere belirtmek istiyoruz.

Sayın milletvekilleri, Türkiye 15 Temmuz 2016 darbe teşebbüsü sonrasında olağanüstü hâl kapsamının içerisine girdi ve tabii ki haklı sebeplerle 21 Temmuz 2016 tarihinde ilan edilen olağanüstü hâlle birlikte bu duruma özgü bazı hukuki enstrümanlar ki bunun başında olağanüstü hâl kanun hükmünde kararnameleri gelmektedir, bu kararnameler bir bir çıkartıldı. İşte bugüne kadar da 31 adet kanun hükmünde kararnamenin yayımlandığını görüyoruz.

Görüşmekte olduğumuz olağanüstü hâl kapsamında çıkarılan kanun hükmünde kararnameler... Zaman zaman bu kararnamelerin Batılı bazı ülkelerle de örnekler verilip karşılaştırıldığını görüyoruz. Bu karşılaştırma yapılırken aslında Türkiye’mizin içinde bulunduğu şartlar ve stratejik konumunun dikkate de alınması gerekmektedir. Bu stratejik meselelerin başında Türkiye’nin ciddi bir sınır güvenliği meselesi gelmektedir. Bir diğer konu otuz yılı aşkındır devam eden terör sorunu ve bu alanda verdiğimiz büyük kayıplardır.

Son olarak, ülkemizin içinde bulunduğu coğrafya çok önem göstermektedir ve bu Batılı ülkelerin hiçbirinde de bu örnekler yoktur sayın milletvekilleri. Dolayısıyla yapılan karşılaştırmaların bu açıdan baktığımız zaman anlamı da maalesef kaybolmaktadır.

Öte yandan, ülkemizde yaşanan terör saldırılarında canını kaybedenler için birçok Batılı ülke, bu kıyaslanan ülkeler de dâhil olmak üzere kıllarını bile kıpırdatmazken, kendi ülkelerinde yaşanan en küçük olayda dahi bütün dünyayı ayağa kaldırmaya teşebbüs etmektedirler. Ülkemize karşı yapılan bu çifte standart hepimizin gözlerini açıp millet olarak birbirimize kenetlenmemizi ve güçlü geleceğimizi de birlikte inşa etmemizi gerektirmektedir. 15 Temmuzda ülkemiz çok ciddi bir eşikten dönmüştür. Otuz yıldır mücadele ettiğimiz PKK terörünün yanı sıra bir de kurumlarımızın kılcal damarlarına kadar intikal eden, oraya sızan FETÖ terör örgütü de bu örgütlerin arasına katılmıştır. Terörle mücadelede iktidarın hızlı tedbir almasına ve hareket etmesine imkân sağlayan KHK’ler bugüne kadar pek çok tedbirin ve mücadele yönteminin de önünü açmıştır. İşte, bize de bu şekilde hareket edilmesini idari ve hukuki anlamda gayet doğal buluyoruz ve gerekli görüyoruz çünkü terörün de şakası yoktur; ülkemizin bu konuda maalesef geçmişten bugüne çok acı hatıraları vardır.

Değerli milletvekilleri, su uyur, düşman uyumaz düşüncesini şiar edinen kahraman Silahlı Kuvvetlerimiz genel bir ifadeyle dile getirdiğimiz bu mihrakları da yok etmek için Afrin’e birtakım harekâtlar düzenleyerek bugüne kadar bunu devam ettirmektedir. Neredeyse yirmi gündür devam eden bu operasyonlar planlandığı gibi başarılı bir şekilde de günümüze kadar intikal etmiştir. Milletimizin temsil edildiği bu çatı altında biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bir kez daha özellikle belirtmek istiyoruz: Türkiye’nin bugüne kadar hiçbir komşusunun toprağında gözü olmamıştır ve ona göre intikal etmiştir. Dolayısıyla, baştan yapılan bu harekâtın en temel amacı millî güvenliğimizin bekası ve sınırlarımızın hemen yanı başında devam eden bu tehlikeli unsurları yok etmek olmuştur. Tabii ki, Türkiye’nin gözettiği bir başka önemli konu da vardır, bu da o coğrafyada yaşayan dost ve kardeş bölge insanlarını, bölge halkını teröristlerin baskı ve zulmünden kurtarmak.

İşte, Orta Doğu coğrafyasında Türkiye, her zaman zulüm ve zarar gören insanlardan yana olmuş, elinden gelen her türlü yardımı da bugüne kadar yapmıştır. Bu bakımdan cansiparane bir şekilde sadece vatanın güvenliğini değil, bir yandan da bölge halkının canını düşünen kahraman Mehmetçik’imize bir kez daha buradan selam ediyor, Yüce Allah’tan güç, kuvvet ve başarılar diliyoruz. Bütün Türkiye olarak uluslararası oyunları ve tuzakları yerle bir eden bu kahramanlarımızın ve geride bıraktıkları onların ailelerinin yanında olduğumuzu da bir kez daha belirtmek istiyoruz.

Değerli milletvekilleri, bizlerin millet olarak sahip olduğu yaşama ve gelişme azmi, tarihî tecrübe ve istiklalimize olan düşkünlüğümüz en büyük millî sermayemizdir. Sıkıntılı günlerimizin geride kalması da işte bu sosyal sermayemizin gücüyle olacaktır.

Ben bir kez daha burada sözlerimi tamamlarken gerek Zeytin Dalı Harekâtı’nda gerekse de ülkemizin hemen her köşesinde terör saldırılarında şehit olan askerlerimize, sivil görevlilerimize Yüce Allah’tan rahmet diliyorum, onların acılı ailelerine başsağlığı diliyorum, yaralılarımıza acil şifalar temenni ediyorum ve Genel Kurulumuzu da saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tanrıkulu.

Şimdi söz sırası Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekilimiz Sayın Sibel Yiğitalp’e aittir.

Buyurun Sayın Yiğitalp. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

HDP GRUBU ADINA SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 689 sayılı KHK üzerinde partim adına söz almış bulunmaktayım.

Ben size kısaca, 689 sayılı KHK nedir hızlıca okumak istiyorum, diyor ki: “Devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı ve gruplara üyeliği veya üyelerle irtibatta olan kişilere herhangi bir tebligat yapılmadan, herhangi bir yasal işlem devreye konulmadan işlerine son verilir. Mahkûmiyet kararı alınmaksızın işten atılan söz konusu bu insanlar bütün kamusal haklarından men edilirler, özel güvenlik şirketlerinde üye ya da yönetici olamazlar. Bu kişiler, görevinden çıkarıldıktan sonra tazminat alamazlar. Bu kişilerin aynı zamanda onların üzerinde olan mal varlıklarına el konulur ve terör örgütlerine veya Millî Güvenlik Kurulunca Devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara aidiyeti, iltisakı veya bunlarla irtibatı olan ve ekli (3) sayılı listede yer alan gazete, dergi, vakıflar, dernekler ve özel sağlık kuruluşları kapatılmıştır.” Özel sağlık kuruluşlarının kapatılmasıyla ilgili maddedir. “Kapatılan kurumların bütün taşınır, taşınmaz mal varlıkları Hazineye -vakıflara ait- devredilir.” diyor.

Diğeri de devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı veya gruplara üyeliği veya üyelerle irtibatlı yabancı ülkelerde okuyan öğrencilerin ilişkilerinin kesildiği, denkliklerinin iptal edildiği ve bu kapsamdaki akademik unvan ve derecelere bağlı hakların iptal edildiği kanundur. Maddede bahsi geçen FETÖ, PYD ya da diğer örgütler üzerinden diyor ki aynı kısıtlama getirilecek.

Şimdi, burada buna baktığınızda artık bu nasıl yapılacak, kim karar verecek, kim karar verecek bu insanların kiminle irtibatta olduğuna, kiminle iltisakta olduğuna? Peki, karar veren kişinin bu insanların daha önceki siyasi uzantıları üzerinden bir karar verme gücü olacak mı, refleksi olacak mı? Malum ya, bankayı açan şu anda siyaset yapıyor, bankaya küçük bir para yatıran şu anda tutuklu. Böyle bir yasa… Bir de bunu kendinize göre bir yasal güvence altına almışsınız. Yani neredeyse nefes almalarını bile suç sayacaksınız. Güya demokratik bir hukuk devleti olduğumuzu söylüyoruz ama bu kadar ağır bir yaptırım, bu kadar intikamcı bir yaptırım da gerçekten akıl alır gibi değil.

Evet, sabahtan beri burada konuşuluyor, herkes Afrin üzerinden bir söz söylüyor ama Afrin’de ne yaşanıyor, ne yapılıyor, bunu kimse söylemiyor; Afrin’de kimler var, onu söylemiyor ve en kötüsü nedir biliyor musunuz? Afrin’deki Kürt gerçeğini görmemektir. Bu Kürt gerçeğini… Nasıl ki dün Roboski katliamının sureti olan ve Roboski katliamının her yerde mücadelesini yürüten arkadaşımız Sayın Ferhat Encu’nun vekilliği düşürüldü ve kendini sosyal demokrat parti üyesi olduğunu iddia eden bir Meclis Başkan Vekilinin kararı okuyarak bu iş oldu ki bunun da sizin dokunulmazlıklarımızı kaldırma konusundaki “evet” demenizden hiçbir farkı yoktur. Aynı tutumu aldınız. Mesele Kürt anasını görmesinden Kürt anasını gömmesine kadar şu anki süren siyasete ortak oldunuz. Çok yazık oldu. Yani en azından şunun öz eleştirisini hep veriyordunuz: “Biz dokunulmazlıkları kaldırma noktasında hata ettik.” dediniz, okunmayabilirdi. Bu kadar insan sosyal demokrat olma refleksini gösterip “Ben bunu okumuyorum.” diyebilirdi. Ama o olmadı, olmadığı gibi az önce ilk dediğim gibi “Demokratik Suriye Güçlerini nasıl terörize ederiz, bunun karşısındaki ÖSO nedir?” demekten imtina ettiniz. ÖSO kimdir, kime karşı mücadele yürütüyor? tırnak içinde… Aynı anda hem rejimle savaşıyor ve oradaki Demokratik Suriye Güçlerine karşı savaşıyor. Siz ısrarla “PYD’yi niye terör örgütü listesine almıyorsunuz?” dediğinizde aslında bir yerde şunu söylüyorsunuz: “Biz sizden daha çok Kürt düşmanıyız.” Gelin bakın, siz bir diyorsunuz, biz iki söyleriz, siz üç söylerseniz, biz beş söyleriz. Bizim pratiğimiz belli. Nedir pratiğimiz? İşte dokunulmazlıkları kaldırdık “evet” dedik, Yenikapı’ya gittik yine “evet” dedik. KDP gibi yani KDP’nin AKP’yle ruh dünyasıyla aynı olan ve tamamen aslında kendi aşiretsel yapısı üzerine bir referandumu tayin isteyen ve her milletin kendi geleceğini tayin etme gibi bir hakka sahip olan bir hukuku yok saydınız. Hep birlikte yine dediniz ki: “Olmaz, Kürtler kendi kaderini tayin edemez.” Yine orada klasik, geleneksel, ulusalcı tutumunuzu gösterdiniz. Bu tutumunuz bakın bizleri nerelere getirdi? Öyle bir hâle geldik ki bu KHK’yle artık insanlar öyle bir cezalandırılacak ki kim olduğuna, ne olduğuna bakılmadan, oranın idari amiri “Bu insan FETÖ’cü.” dediğinde o hiçbir yerde çalışamayacak, mal varlığına el konulacak, eğer hastanesi varsa Hazineye devredilecek ve bunun gibi hayatı boyunca emek verdiği, çalışıp didindiği, bin bir emekle bir araya getirdiği bütün hayatına el konulmuş olacak ve buna da hukuk devleti demiş olacağız.

Peki ben şunu sormak istiyorum: Ayın 11’inde bizim kongremiz var ve her gün ve her gün neredeyse bizim arkadaşlarımız gözaltına alınıyor ve tutuklamalar alabildiğine fazla. Bunun dışında da aynı IŞİD zihniyetinde ÖSO da kendine göre aldığı, tutukladığı, gözaltına aldıklarına yoğun işkenceler yapıyor, kadın bedenini teşhir ediyor, işkence yapıyor. Uluslararası alanda, hukukta, her yerde suç olan bir meziyete sahip olan ÖSO bugün burada sahiplenildi ve buna karşı da sizin göstermeniz gereken tutum tamamen eleştirip itiraz etmekken siz tam tersinden “Niye PYD’ye terör örgütü demiyorsunuz?” diye bunun mücadelesini yürüttünüz; oysa aynı şekilde Hükûmet de “Vardır, evet, terör örgütüdür.” demek gibi bir duruma düştü ki aynı Hükûmet de 2015’te kırmızı halılarla Süleyman Şah Türbesi’ni onların vasıtasıyla, onların aracılığıyla, onların çabasıyla onların toprağından alıp kendine göre bir yere koymuş oldu.

Her şey çok tersine gidiyor, her şeyde çok çelişki var ama bu çelişkilerin tek bir doğrusu var o da Kürt’ün statüsünü tanımamaktır. Bugün Rojava’da Kürtlerin kendi oluşturmuş olduğu, binbir emekle o IŞİD gibi cani bir gruba vermiş olduğu mücadeleyi yok saymaktır.

Yine CHP’nin bu Musul Konsolosu şunu söyledi: “Biz 2012’de o kadar söyledik. ‘Bakın, eğer siz oraya müdahale etmezseniz IŞİD ya da Kürtler orada bir statü elde edecek.’ dedik.” Ne olacak? Kürtler orada statü elde etse ne olur? Ne olur yani? Kürtlerin orada bir statüsü sizi niye bu kadar rahatsız ediyor? Ne olacak yani? Size ne? Rojava’daki yaşam sizi niye ilgilendiriyor? Rojava’dakiler sizin hayatınıza, size müdahale ediyor mu? Hiç kimse “Niye böyle giyiniyorsunuz? Niye böyle yaşıyorsunuz? Niye bunu söylüyorsunuz?” diyor mu? Hayır. PYD’ye karşı bu kadar aşırı bir kin gütmenizin sebebi nedir? PYD’nin ne olduğunu biliyor musunuz? Bir gün açıp baktınız mı? Tarihsel olarak PYD neyi temsil ediyor? Kimdir? Demokratik Suriye Güçleri kimdir? Kürtler orada ne zamandan beri vardır? Ha, ne zamandan beri tarihsel olarak orada bir emekleri vardır diye hiçbir gün merak edip baktınız mı? Ben inanmıyorum baktığınıza çünkü “Kürt” dediğin an insanlarda bir bölücülük, kendine göre oluşturduğu garip bir duygu var; o da, şunu çok iyi biliyoruz ki, tarihsel olarak gelmiş bir duygudur bu. Tarihsel olarak insanlar üzerinde nasıl bir algı yaratılmışsa o algı hâlen maalesef miras olarak sizlerde duruyor. Çünkü “Kürt” dediğinde hemen akla devleti böleceği, ülkeyi böleceği, insanların karşı karşıya geleceği gibi bir duygu gelişmiş oysa biz iki buçuk yıldır burada “ortak vatan” diyoruz “demokratik ulus” diyoruz, “eşitlik, eşit bir şekilde eşitler hukuku” diyoruz ama bu eşitler hukukunu görmezden gelip yine üç dört parti bir araya gelip bizim adımıza yine biz yokmuşuz gibi bizi terörize ederek konuştunuz. Yeter ya, yani yeter gerçekten. Kendi ülke sorunlarınızı çözün. Sizi ne ilgilendirir, PYD ne yapmış? Eğer gerçekten bu işte demokratik bir hak durumunuz varsa, tutumunuz varsa bir sorun hele bu ÖSO kimdir, bunu sorun. Niye sormuyorsunuz? ÖSO kimdir, ne yapar, parasını nereden alır, hangi ilişkiler ağı içerisinde oradadır, gidiş gelişleri nasıl sağlanmıştır, daha önce nasıl bir suç pratiği içerisindedir? Bunu sorun. Sorabilecek misiniz? Ve bunu sorarken de bir ara yaptığınız gibi yapmayın, hani Man adaları üzerinden belge yayınlayıp iki gün sonra susmayın, sonuna kadar götürün. Götürün ki bugün Roboski’de sureti olan Sayın Ferhat Encu’nun kalkıp vekilliğinin düşürülmesine de alet olmayın, hiç değilse bunu yapmayın. Ama maalesef, bunu ne kadar söylersek söyleyelim, bir türlü size bunu anlatamıyoruz; her zamanki refleksiniz, maalesef, faaliyete geçiyor.

Cizre’nin de bugün yıl dönümü. Cizre’den iki yıl geçti. Ben Cizre’nin ilk dokuz gün içerisindeydim arkadaşlar; o sokağa çıkma yasaklarında mahallenin içinde olanlardan biriyim ve orada insanların soğuk hava depolarında nasıl bekletildiğini iyi biliyorum. On bir gün boyunca 3 cenaze bekletildi ve biz o cenazeleri, çıkarıldığında, tanıyamadık çünkü soğuk hava depolarının gazı bitmişti. Cemile Çağırga da annesinin yanında, soğuk hava deposunda, buzlukların içinde bekletildi. Biz bunları görmüş, yaşamış insanlarız. Buna rağmen bir güne bir gün ağzımızdan kin çıkmamıştır, asla ve asla ölüm çıkmamıştır, asla ve asla bir ölümü kutsamamışızdır çünkü biz ölümlerin, savaşın ne olduğunu çok iyi bilen insanlarız, öyle hariçten gazel okumayız, kimsenin çocuğu üzerinden de hamaset yapmayız, kimsenin çocuğuna da “Askere git, öl.” demeyiz, dedirtmeyiz de, nasıl demezsek başkasının da demesine izin vermeyiz. O yüzdendir biz bu kadar lince tabi tutuluyoruz; o yüzdendir bizim ayın 11’indeki kongremiz bugün fiilî anlamda saldırıya maruz kalıyor; o yüzdendir bizim 7 arkadaşımızın vekilliği düşürüldü; o yüzdendir bizim belediye başkanlarımız tutuklandı, yerlerine kayyum atandı. Neden? Çünkü demokratik bir mücadele yürüttüğü içindi; tekçilik, ulusalcılık karşısında olduğu için de bunları yaşadık ve biz bu mücadeleyi ne olursa olsun sürdüreceğiz, inanın sizin de mücadelenizi yürüteceğiz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yiğitalp.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Başkan, buyurun.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun hatiplerini muhatap alarak bizim kendilerine bu konuda hakaret ettiğimizi, yok saydığımızı ifade etmişlerdir. Sataşmadan söz istiyorum efendim.

BAŞKAN – Buyurun.

III.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

8.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Diyarbakır Milletvekili Sibel Yiğitalp’in görüşülmekte olan 689 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin tümü üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisi her konuda çok net söylüyor ve her konuda da net ifadelerle kendi politikalarını anlatıyor.

Dokunulmazlığın kaldırılması… Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili sıralarında oturan her milletvekili arkadaşımız milletvekili olurken imza altına alınıyor ve biz diyoruz ki: Milletvekili olduktan sonra dokunulmazlığın kaldırılmasında oy vermeyecek milletvekili Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili değildir. Bunu net bir şekilde daha milletvekili olurken adaylık aşamasında imza altına alıyoruz. Dokunulmazlığın kaldırılmasını istememizin nedeni, milletimizle eşit şartlarda yargılanmamızla ilgilidir. Dokunulmazlığın kaldırılmasını istememizin nedeni, Hükûmet içerisinde bulunup da bankalardaki paraları kendi odalarına taşıyarak kendileri her türlü hırsızlık ve arsızlık içerisinde olan insanların vatandaşlardan ayrıştırılmadan hukuk karşısında eşit şekilde yargılanması içindir. Dokunulmazlıkların kaldırılmasını iktidar partisi eğer hukuksuz bir şekilde hak etmeyen milletvekillerine uyguluyorsa, dokunulmazlıkların kaldırılmasını nasıl OHAL’de olduğu gibi, KHK’lerde olduğu gibi gene hukuksuz bir şekilde gene milletvekillerin ve bazı siyasi partilerin -biz dâhil olmak üzere- üzerinde uyguluyorsa bunun tek suçlusu vardır, o da iktidar partisidir.

Şunu da ifade etmek isterim: Kürt halkı ile Türkiye kardeştir. Biz kardeşiz. Bütün halklar birbirleriyle kardeştir. Bu konuda en ufak bir sıkıntımız yoktur ama siz bu iktidara güvenip de, kol kola girip de “Bu iktidar bu işi çözer.” dediğiniz zamanlarda bize kulağınızı tıkadınız, şimdi bu iktidara karşı kendi söylediklerinize kendiniz dahi inanmıyorsunuz. Biz o zaman doğruyu söyledik...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – …Kürt halkının sorunu Türkiye’nin sorunudur ve burada çözülür dedik ama siz o zaman kulaklarınızı bize tıkadınız.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özkoç.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Bostancı, buyurun, talebinizi alayım önce.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Yiğitalp’in konuşmaları üzerine kısa bir açıklama için söz talep ediyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bostancı.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

38.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Diyarbakır Milletvekili Sibel Yiğitalp’in görüşülmekte olan 689 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin tümü üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, teşekkürler.

Sayın Yiğitalp katılmadığımız birçok görüş ortaya koydu kürsüde, “Kürtler deyince aklınıza bölücülük geliyor.” dedi. Bu haksız ve yersiz bir itham. Kürtler deyince bizim aklımıza bölücülük gelmiyor ama PKK deyince, PYD denilince bölücülük geliyor, üstelik bu sadece etnik kimlik üzerinden değil, Kürtlerin kendi içinde de yapılan bir bölücülük aklımıza geliyor. Bizim karşı olduğumuz terörist yapılanmalardır yoksa Kürtlerin hakları, hukukları bunlara ilişkin hiçbir problem yoktur. Öteden beri AK PARTİ’nin yaklaşımı bütün bölge için hem Türkiye için hem bütün bölge için halkların kendi özgürlüğü, demokratik zeminler üzerindeki siyasetleri marifetiyle teşekkül edecek atmosferlerde bu problemlerin çözüleceğidir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Ben teşekkür ederim.

Sayın Yiğitalp Meclis Başkan Vekili olarak şahsıma da bir ithamda bulundu. Birleşim kapanmadan gerekli cevabı vereceğim.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Özkoç, buyurun.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkanım, 60’a göre söz istiyorum. Bu konudaki gerekli açıklamaları yaparken sürem nedeniyle bazı sataşmalara cevap veremedim, bunlara cevap vermek istiyorum efendim.

BAŞKAN – Buyurun.

39.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Diyarbakır Milletvekili Sibel Yiğitalp’in görüşülmekte olan 689 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin tümü üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; değerli hatip arkadaşımız, HDP’den konuşan hatip arkadaşımız konuşması esnasında “Neden ÖSO’yla ilgili soru sormadınız, sorabilir misiniz?” dedi. Herhâlde burada yoktu, kendisine de bilgi verilmemiş olabilir. Açık ve net olarak bugün sorduk. “ÖSO kaç örgütten oluşmaktadır? Bunların arasındaki terör örgütlerinin adlarını verin. El Nusra terör örgütü müdür, değil midir?” diye Sayın Bakana sorduk ve cevabını alamadık. ÖSO’yla ilgili kaygılarımızı defalarca dile getirdik ve ÖSO’yla ilgili ne söylediysek burada kayıtlardadır, birincisi bu Sayın Başkanım.

İkincisi, Hükûmete, iktidar partisine diyoruz ki: İki yüzlü davranmak olmaz siyasette. Net olmak gerekir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Başkanım.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) - Siz muhalefet partilerine diyorsunuz ki, “‘PYD terör örgütüdür’ diyebiliyor musunuz?” diye bağırıyorsunuz. Genel Başkanınız bunu söylüyor, liderleriniz bunu söylüyor, bakanlarınız bunu söylüyor. Biz diyoruz ki: “’Siz PYD terör örgütüdür’ diyebildiniz mi?” Bunu söylediniz mi, bunu açıkladınız mı? “Efendim, o ayrıntıdır, onu söylemeye ne gerek var, zaten PKK ile PYD birdir.” falan diyorsunuz. Biz de diyoruz ki: “Siyasette bir öyle bir böyle yoktur. Öyle yaptığınız için dış siyaset bu noktaya gelmiştir.” diyoruz.

Man adalarını biz getirdik, arkasında duruyoruz, mahkemelere müracaat ettik. Genel Başkanımız her grup toplantısında, sektirmeden anlatıyor. Arkadaşlarımız dinlememişler, öyledir sanıyorum ama Cumhuriyet Halk Partisi neyi getiriyorsa arkasında duruyor.

Saygılarla. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özkoç.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Başkan.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Sayın hatip konuşmasında “Bir zaman sizle kol kola girerek bunları yaparken…” diyerek açıkça sataşmadan bulunmuştur grubumuza. Onunla ilgili…

BAŞKAN – Kim söz istiyor?

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Sibel Yiğitalp…

BAŞKAN – Sayın Yiğitalp, buyurun.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Siz yoktunuz o dönemde, müthiş kol kolaydınız.

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Fark etmez.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Burada ne övgüler... Bizi yine vatan hainliğiyle suçluyordunuz. Yine barışa çomak sokmakla suçluyordunuz.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Gene suçluyoruz, barış için her zaman yaparız aynı şeyi.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – O tutanakları lütfen okuyun.

III.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

9.- Diyarbakır Milletvekili Sibel Yiğitalp’in, Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; evet, görüşme oldu iki buçuk yıl. İyi ki de oldu, bir insanın burnu kanamadı. Keşke yine devam etseydi, şimdiye kadar ölen hiçbir insan olmamış olacaktı. Binlerce insan şu anda hayattaydı, ailesinin yanındaydı. Eğer gerçekten doğru düzgün, üçüncü gözün olduğu, izleme heyetinin olduğu ve meşru zeminlerde açık olmuş olsaydı, sürmüş olsaydı... Yani bunlar olmamışsa sorumlusu biz miyiz? Biz ülkeyi yönetmiyoruz ve hiçbir milletvekili arkadaşımız hırsızlıktan, yolsuzluktan veya buna benzer bir sebepten dolayı görevden alınmış değildir, vekilliği düşürülmüş değildir, aynı şekilde belediye başkanlarımız da öyledir. Siz dediniz ya... Siyasi bir karar olarak dokunulmazlıkların, vekilliklerin kaldırılması konusunda, ortaklaşma konusunda bir açıklama yaptığınız için ben söylüyorum. Niye sadece bizim 7 arkadaşımızın vekilliği düşürülüyor? Hiç kimsenin bir suçu, kabahati yok mu? Niye yok yani? Neden? HDP olmadığı için.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Biz de onu söylüyoruz.

SİBEL YİĞİTALP (Devamla) – HDP olduğu için ortaklaştınız. Bence bu konuda bir öz eleştiri hakkınız var. Tarih size bunu emrediyor, halk size bunu emrediyor, öz eleştiri vermek zorundasınız. Sosyal demokrat kimliği iddiasında iseniz bugün dokunulmazlıkların kaldırılması noktasındaki tutumunuzdan dolayı öz eleştiri verme gibi bir sorumluluğunuz var.

Şimdi yine söylüyorum: Bir insanın burnu kanamasın, kimse ölmesin, yeter ki bu ülkeye, bu topraklara barış gelsin. Bunun için her şeyi yapmaya hazırız. Kim olursa olsun, ne olursa olsun, ilkeli, gerçekten adaletli eşitlik hukukunda her şeyi yapmaya da hazırız diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yiğitalp.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkanım, daha fazla uzatmamak için kayıtlara geçsin diye söylüyorum.

Değerli arkadaşımız gerçekten bazı konuşmaları kaçırmış ya da Mecliste bulunmamış, anlayışla karşılıyorum. Cumhuriyet Halk Partisinin Türkiye’deki Kürt sorununa da güneydoğu sorununa da -nasıl adlandırırsak adlandıralım- Türkiye’de yaşayan insanlarımızla ilgili sorunlara da net bir bakış açısı vardır. Bizler hepimiz kardeşiz, birlikteyiz ve beraber yaşamanın bir yolunu bulmalıyız. Bunu kapalı kapılar ardında yapmamalıyız, bunu birlikte millet iradesiyle seçildiğimiz Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapmalıyız.

Bizimle beraber kol kola girmemeyi o zamanlar sizler tercih ettiniz, biz de sessiz kaldık. Bugün hâlâ arkasındayız, dokunulmazlıklarla ilgili “Bizim dokunulmazlıklarımız kaldırılsın ama onlar yargılansın.” dedik. Yargılanacak taraf, divanıharpte yargılanması gereken, bu ülkenin rızkını, masumların ve mazlumların kendi vergileriyle alınan paralarını ceplerine koyan insanlardır. Bugün de bunun arkasındayız.

Sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özkoç.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

2.- 689 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (1/835) ile İçtüzük’ün 128’inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi (S. Sayısı: 483) (Devam)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, şimdi söz sırası Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Afyonkarahisar Milletvekilimiz Sayın Burcu Köksal’a aittir.

Sayın Köksal, süreniz on dakika.

Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; OHAL’de Hükûmete verilen yetki darbeyle, FETÖ’yle mücadele etme yetkisi. Ancak, OHAL’in ilan edildiği 20 Temmuz 2016 tarihinden bu yana, OHAL’de verilen yetkinin dışına çıkıldığını görüyoruz.

OHAL sayesinde AKP’nin Meclisi kenara getirip Türkiye’ye keyfî bir yönetim çabası kurma girişimini asla göz ardı edemeyiz. OHAL’de alınan tedbirler güya ilgili tehlikeye karşı koymak amacına yönelik öyle mi? Peki, o zaman Kamu İhale Yasası’ndaki değişiklik, Bankacılık Kanunu’nda yapılan değişiklik, İşsizlik Sigortası Kanunu’nda yapılan değişiklik; Toplu İş Sözleşmesi, Sendikalar Kanunu’nda yapılan değişikliğin OHAL’le ne alakası var? AKP iktidarında çıkarılan OHAL KHK’leriyle Meclis iradesi açıkça ve aleni bir şekilde gasbedilmektedir. Bir yandan Meclis iradesi yok sayılırken bir yandan da haklarında hiçbir hüküm bulunmayan binlerce kamu görevlisi sırf muhalif yurttaşlara gözdağı vermek için görevlerinden ihraç edilmektedir. Bu insanlar görevlerinden ihraç edildiğinde hiç düşünüyor musunuz ne yer, ne içerler? Bir kişiyi ihraç ediyorsunuz, bir aileyi perişan ediyorsunuz. Ama, gerçi AKP Isparta İl Başkanınız bu memurlarla, ihraç edilen memurlarla ilgili “Ne yiyip ne içerler, nasıl geçinirler?” sorusuna “Ağaç kökü yesinler.” demişti. Bu ülke bunu da unutmadı.

İhraçlarla ilgili diyorsunuz ki: “Kamudaki FETÖ’cüleri temizleme ihtiyacı doğdu, onun için biz OHAL KHK’leri çıkartıyoruz.” Bir zamanlar liyakati yerle yeksan edip kendi elinizle devlet kadrolarına yerleştirdiğiniz FETÖ’cüleri şimdi suçlu suçsuz bakmadan çıkardığınız KHK’lerle ihraç ediyorsunuz. Hani, tabiri caizse, çıkardığınız OHAL KHK’leriyle yaptığınız ihraçlarda sapla samanı karıştırdınız, at izi it izine karıştı. Suçlu suçsuz, gerçekten FETÖ’cü mü değil mi bakmaksızın neredeyse önünüze gelen herkesi, muhalif gördüğünüz herkesi OHAL KHK’leriyle ihraç ediyorsunuz. Bakın, size tarihten bir örnek vereceğim.

Sayın Başkan, lütfen salonun sessizliğini sağlar mısınız.

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Salon sessiz ya.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

BURCU KÖKSAL (Devamla) – Lütfen dinleyin. AKP Grubu, dinleyin, size söylüyorum. Bugüne kadar Cumhuriyet Halk Partisini dinlemediniz, dinlemediğiniz için de hep hata yaptınız. Basiretsizliklerinizi gördük. Onun için, dinleyin Cumhuriyet Halk Partisini. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Lütfen Sayın milletvekilleri, yerlerimize oturur muyuz.

BURCU KÖKSAL (Devamla) – Tarihten bir örnek vereceğim: Kurtuluş Savaşı’mızda millî mücadeleye katılmamış, millî mücadeleye karşı çıkmış kamu görevlilerinin devletten temizlenmesi ihtiyacı doğmuştu. O gün dahi Meclis, bu Gazi Meclis bu işi yaptı, yürütmeye bırakmadı. Ne yaptı? O gün Mecliste 2 ayrı kanunla hem askerî hem de sivil kamu görevlilerinin görevden alınmalarına ilişkin düzenlemeler yapıldı ve nihayetinde 1928 yılında bu 2 kanun, 1923 ve 1926 tarihli bu 2 kanun kapsamında alınan ihraç kararlarını yeniden incelemek üzere bir kurul oluşturulmasını öngören bir yasa çıkarıldı. O günün Türkiye’si, o günün genç cumhuriyeti bugünden çok daha demokrat, çok daha hukuka saygılıydı. O günün Türkiye’si millî iradenin tecellisi Türkiye Büyük Millet Meclisinde çare aramıştı ama bugünün Türkiye’sinde AKP iktidarı çareyi millî iradenin tecellisi Millet Meclisinde değil, çareyi Beştepe’deki kaçak sarayda arıyor ne yazık ki. İşte bu yüzden bu sıkıntıları yaşıyoruz. (CHP sıralarından alkışlar) Ama o günün Türkiye’sinin bir farkı var. O günün Türkiye’sinde bu ülkenin gelmiş geçmiş en büyük devrimcisi Mustafa Kemal Atatürk vardı ve Mustafa Kemal Atatürk demokrasiye inanıyordu, cumhuriyete inanıyordu, millî iradeye inanıyordu. İşte, o yüzden o gün bu hatalar yapılmadı. Ama bugün bu ülkeyi âdeta bir tek adam yönetiyor, iki dudağının arasından çıkan kararlarla karar alıyorsunuz. Nerede sizin millî iradeniz ya? Halktan aldığınız yetkiyi böyle mi kullanıyorsunuz? Bu insanlar böyle mi oy verdi size? “Gelin, tek adamın dediğini yapın, sarayın istediği şekilde bu ülkeyi yönetin.” diye mi bu yetkiyi aldınız siz? Hiç mi sorumluluğunuz yok millî iradeye, seçmenlerinize?

Faaliyetlerinde hukuka aykırılık var mı, yok mu; FETÖ'yle irtibatlı mı, değil mi diye doğru dürüst bakılmaksızın yüzlerce sivil toplum kuruluşu kapatıldı, üniversiteler kapatıldı, şirketlere el konuldu ve üçüncü kişiler alacaklarını talep edemez hâle geldi. Örneğin, kapatılan bir STK’ya veya üniversiteye iş yapmış, mal satmış, FETÖ'yle hiçbir ilişkisi bulunmayan temiz bir şirketin bundan doğan bir alacağı varsa bu alacağını alamamasının darbeyle, terörle ne alakası var? Ben bunu soruyorum, bu adamın suçu ne?

Bakın, ben hukukçuyum. Hukukta iyi niyetli üçüncü şahsın iyi niyeti korunuyor ama AKP Türkiyesi’nde maalesef iyi niyetli üçüncü şahsın iyi niyeti korunmuyor, yeni bir düzen getirdiniz âdeta.

Belediye başkanlarınız resmen baskıyla görevden el çektiriliyor. Balıkesir Belediye Başkanı ne demişti hatırlayalım: “Yolsuzluğunuz yok, usulsüzlüğünüz yok, başarısızlığınız yok, FETÖ bağlantınız yok ama evinize, ailenize kadar ulaşan tehditler var. Katlanacak bir durum olmanın ötesine geçmiştir.” diyor. Bunun adı istifa değildir, bunun adı açıkça zorbalıktır.

Şimdi, istifa eden bu belediye başkanlarıyla ilgili derhâl soruşturma başlatılmalıdır. Eğer bu başkanlar suçsuzsa neden zorla istifa ettirildi? Suçluysa da istifa etmekle bu işi çözemezsiniz, yargı önünde mutlaka ama mutlaka hesap vermelidir.

Adaleti yok ettiniz siz. Adaletin olmadığı bir yerde devlet olmaz arkadaşlar. Kendi adaletinizi kurmaya kalkıyorsunuz. Lütfen, bu ülkede bunu yapmayın, en büyük zararı buradan veriyorsunuz.

OHAL KHK’lerinin belki de en görünmeyen mağdurları, okulları kapatılan askerî öğrenciler, bunların hepsini sorgusuz sualsiz FETÖ’cü ilan ettiniz, “vatan haini” diye âdeta fişlediniz bu çocukları. Ne diyorlar biliyor musunuz: “Biz soru çalmadık, hakkımızı istiyoruz, hakkımızı verin.” diyorlar. Bir güvenlik soruşturmasını dahi bu çocuklara çok görüyorsunuz. Bakan Bey’le görüştüm, diyor ki: “Bu okulların hepsini FETÖ ele geçirmiş, bu çocukların hepsi FETÖ’cü.” Nereden biliyorsunuz? “Öyle bir yapılanma var. E, arada tek tük belki suçsuz olabilir.” Böyle bir kanıya nasıl varılır ya? Bir insanla ilgili araştırma, soruşturma yapmadan “Bu FETÖ’cü” diye nasıl söyleyebiliyorsunuz? Kaldı ki, iddia ettiği gibi tek tük FETÖ’cü olmayan öğrenci varsa bile biz bir kişinin hakkını dahi korumak zorunda değil miyiz arkadaşlar? Böyle bir adalet olur mu? Bu hakkaniyete sığar mı? 16 binin üzerinde askerî öğrenci çalınan hayatlarını, kırılan onurlarını ve şereflerini istiyorlar sizden, bunu bir an önce, bu ayıbı bir an önce giderelim.

Hukuk işlemiyor bu ülkede ve yargısız infazlar da maalesef, son hızla devam ediyor. Türkiye'ye artık hukuk devleti diyemeyecek hâle geldik. OHAL rejimi resmen kalıcı olmaya başladı. Bakın, bir hukuk devleti her şeyden evvel anayasaya ve taraf olduğu uluslararası sözleşmelere bağlı olan bir devlettir. Peki, bakıyorum Türkiye'ye OHAL’de, maalesef, Anayasa, kuvvetler ayrılığı, yargı bağımsızlığı, adil yargılanma hakkı, masumiyet karinesi, adalete erişim hakkı, basın ve ifade özgürlüğü, üniversitelerin özerkliği başta olmak üzere hukuk devletinin temel niteliklerinin en önemli mekanizmaları devre dışı bırakılarak hukuk güvenliği maalesef, yok edilmiş. Ve avukat ile müvekkilini aynı statüye koyan, avukatlık mesleğini icra edilemez kılan, savunma hakkını kısıtlayan öyle düzenlemeler getirilmiş ki hukuk devletiyle bağdaştırılamıyor, bu OHAL’in en büyük ayıplarından birisi.

Ve OHAL’i siz maalesef, daha önce yapamadığınız düzenlemeleri yapmak için bir fırsat avcılığına dönüştürdünüz. OHAL, sizin iktidarınızı sürdürmeniz ve siyasi rakiplerinizi ya da kendinize muhalif gördüklerinizi yok etme aracı değildir. Bunu hiçbir zaman unutmayın.

Buradan sesleniyorum: Her zaman da söylüyoruz Cumhuriyet Halk Partisi olarak: Gelin, olağanüstü hâli kaldıralım. Huzurlu ve güvenli yarınlar için bu ülkenin insan haklarına saygılı, demokrasiye bağlı, üstünlerin hukukunu değil, hukukun üstünlüğünü benimseyen, yoksulluğu ve yolsuzluğu tarihe gömmüş bir Türkiye’ye ihtiyacı var. Gelin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BURCU KÖKSAL (Devamla) – Lütfen… Tamamlayacağım, bir dakika süre istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlamak üzere bir dakika ek süre veriyorum.

Buyurun.

BURCU KÖKSAL (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Diyorum ki: Gelin, olağanüstü hâli kaldıralım, piyasalar nefes alsın. Gelin, olağanüstü hâli kaldıralım, Türkiye’de yatırımları teşvik edelim, böylece işsiz binlerce gencimize istihdam olanağı sağlayalım. Ve gelin, olağanüstü hâli kaldıralım, Türkiye’deki bu demokrasi ayıbına hep beraber bir son verelim.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Köksal.

Sayın milletvekilleri, gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Kanun hükmünde kararnamenin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’nci maddeyi okutuyorum:

 

OLAĞANÜSTÜ HAL KAPSAMINDA BAZI TEDBİRLER ALINMASI HAKKINDA KANUN HÜKMÜNDE KARARNAME(x)

 

Olağanüstü hal kapsamında bazı tedbirler alınması; Anayasanın 121 inci maddesi ile ‘25/10/1983 tarihli ve 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanununun 4 üncü maddesine göre, Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu’nca 17/4/2017 tarihinde kararlaştırılmıştır.

 

Kamu personeline ilişkin tedbirler

MADDE 1- (1) Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olan ve ekli (1) sayılı listede yer alan kişiler kamu görevinden başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın çıkarılmıştır. Bu kişilere ayrıca herhangi bir tebligat yapılmaz. Haklarında ayrıca özel kanun hükümlerine göre işlem tesis edilir.

 

(2)              Birinci fıkra gereğince kamu görevinden çıkarılan kişilerin, mahkûmiyet kararı aranmaksızın rütbe ve/veya memuriyetleri alınır ve bu kişiler görev yaptıkları teşkilata yeniden kabul edilmezler; bir daha kamu hizmetinde istihdam edilemezler, doğrudan veya dolaylı olarak görevlendirilemezler; bunların uhdelerinde bulunan her türlü mütevelli heyet, kurul, komisyon, yönetim kurulu, denetim kurulu, tasfiye kurulu üyeliği ve sair görevleri de sona ermiş sayılır. Bunların silah ruhsatları, gemi adamlığına ilişkin belgeleri ve pilot lisansları iptal edilir ve bu kişiler oturdukları kamu konutlarından veya vakıf lojmanlarından onbeş gün içinde tahliye edilir. Bu kişiler özel güvenlik şirketlerinin kurucusu, ortağı ve çalışanı olamazlar. Bu kişiler hakkında bakanlıkları ve kurumlarınca ilgili pasaport birimine derhal bildirimde bulunulur. Bu bildirim üzerine pasaport birimlerince pasaportlar iptal edilir.

 

(3)              Birinci fıkra kapsamında kamu görevinden çıkarılanlar, varsa uhdelerinde taşımış oldukları büyükelçi, vali gibi unvanları ve müsteşar, kaymakam ve benzeri meslek adlarını ve sıfatlarını kullanamazlar ve bu unvan, sıfat ve meslek adlarına bağlı olarak sağlanan haklardan yararlanamazlar.

BAŞKAN – 1’inci madde üzerinde söz isteyen? Yok.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 1’inci madde kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

 

İade hükümleri

MADDE 2- (1) Ekli (2) sayılı listede yer alan kamu görevlileri, ilgili kanun hükmünde kararnamenin eki listelerin ilgili sıralarından çıkarılmıştır.

 

(2) İlgili kanun hükmünde kararname hükümleri, birinci fıkrada belirtilen kişiler bakımından tüm hüküm ve sonuçlarıyla birlikte ilgili kanun hükmünde kararnamenin yayımı tarihinden geçerli olmak üzere ortadan kalkmış sayılır. Söz konusu personelden bu maddenin yürürlük tarihinden itibaren on gün içerisinde göreve başlamayanlar çekilmiş sayılır. Bu kapsamda göreve başlayanlara, kamu görevinden çıkarıldıkları tarihten göreve başladıkları tarihe kadar geçen süreye tekabül eden mali ve sosyal hakları ödenir. Bu kişiler, kamu görevinden çıkarılmalarından dolayı herhangi bir tazminat talebinde bulunamaz. Bu personelin görevlerine iadesi, kamu görevinden çıkarıldıkları tarihte bulundukları yöneticilik görevi dışında öğrenim durumları ve kazanılmış hak aylık derecelerine uygun kadro ve pozisyonlara atanmak suretiyle de yerine getirilebilir. Bu maddeye ilişkin işlemler ilgili bakanlık ve kurumlar tarafından yürütülür.

BAŞKAN – 2’nci madde üzerinde söz isteyen? Yok.

2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 2’nci madde kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

 

Kurum ve kuruluşlara ilişkin tedbirler

MADDE 3- (1) Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara aidiyeti, iltisakı veya bunlarla irtibatı olan ve ekli (3) sayılı listede yer alan gazete, dergi, vakıflar, dernekler ve özel sağlık kuruluşları kapatılmıştır.

 

(2) Birinci fıkra kapsamında kapatılan kurum ve kuruluşlara ait olan taşınırlar ile her türlü mal varlığı, alacak ve haklar, belge ve evrak ilgisine göre Hâzineye veya Vakıflar Genel Müdürlüğüne bedelsiz olarak devredilmiş sayılır, bunlara ait taşınmazlar tapuda resen ilgisine göre Hazine veya Vakıflar Genel Müdürlüğü adına, her türlü kısıtlama ve taşınmaz yükünden ari olarak tescil edilir. Bunların her türlü borçlarından dolayı hiçbir şekilde Hâzineden veya Vakıflar Genel Müdürlüğünden bir hak ve talepte bulunulamaz. Devire ilişkin işlemler ilgili tüm kurumlardan gerekli yardımı almak suretiyle Maliye Bakanlığı tarafından yerine getirilir.

 

(3) Ekli (4) sayılı listede yer alan dernekler, ilgili kanun hükmünde kararnamenin eki listelerin ilgili sıralarından çıkarılmıştır. İlgili kanun hükmünde kararname hükümleri, söz konusu dernekler bakımından tüm hüküm ve sonuçlarıyla birlikte ilgili kanun hükmünde kararnamenin yürürlük tarihinden geçerli olmak üzere ortadan kalkmış sayılır. Buna ilişkin işlemler ilgisine göre İçişleri Bakanlığı ve Maliye Bakanlığı tarafından yerine getirilir.

BAŞKAN – 3’üncü madde üzerinde söz isteyen? Yok.

3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 3’üncü madde kabul edilmiştir.

4’üncü maddeyi okutuyorum:

 

Yurtdışında öğrenim görenler

MADDE 4- (1) 8/4/1929 tarihli ve 1416 sayılı Ecnebi Memleketlere Gönderilecek Talebe Hakkında Kanuna tabi öğrencilerden, terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara aidiyeti, iltisakı veya bunlarla irtibatı olan ve ekli (5) sayılı listede yer alanların öğrencilikle ilişikleri kesilmiştir. Bunlar hakkında 18/10/2016 tarihli ve 6749 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanunun 4 üncü maddesinin ikinci ve üçüncü fıkraları hükümleri uygulanır. Bunların bu kapsamda gördükleri eğitimlere ilişkin olarak denklik işlemleri yapılmaz ve bunlar söz konusu eğitimleri kapsamındaki akademik unvan ve derecelerine bağlı haklardan yararlanamazlar.

 

BAŞKAN – 4’üncü madde üzerinde söz isteyen? Yok.

4’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 4’üncü madde kabul edilmiştir.

5’inci maddeyi okutuyorum:

 

Değişiklik hükümleri

MADDE 5- (1) 15/8/2016 tarihli ve 670 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 5 inci maddesinin birinci fıkrasına “Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ/PDY)’ne” ibaresinden sonra gelmek üzere “veya diğer terör örgütlerine” ibaresi ve aynı maddenin sonuna aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

 

“(8) Bu madde hükümleri 20/7/2016 tarihli ve 2016/9064 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla ülke genelinde ilan edilen olağanüstü hal kapsamında yürürlüğe konulan kanun hükmünde kararnameler uyarınca gerçekleştirilen bütün kapatma işlemleri hakkında uygulanır.”

 

(2) 3/10/2016 tarihli ve 675 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 12 nci maddesine aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.

 

“(2) Birinci fıkrada belirtilen taşınmazların devredildiği üçüncü kişilerin terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti, iltisakı veya irtibatı olması halinde, taşınmaz üzerinde aynı faaliyete devam edildiğine bakılmaksızın devir işlemleri muvazaalı kabul edilir ve tapuda ilgisine göre Hazine veya Vakıflar Genel Müdürlüğü adına her türlü kısıtlama ve taşınmaz yükünden ari olarak resen tescil edilir.

 

(3) Bu madde kapsamında görülmekte olan davalarda konusuz kalma nedeniyle davanın esası ve yargılama giderleri hakkında karar verilmesine yer olmadığına hükmedilir.”

BAŞKAN – 5’inci madde üzerinde söz isteyen? Yok.

5’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 5’inci madde kabul edilmiştir.

6’ncı maddeyi okutuyorum:

 

Yürürlük

MADDE 6- (1) Bu Kanun Hükmünde Kararname yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

 

BAŞKAN – 6’ncı madde üzerinde söz isteyen? Yok.

6’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 6’ncı madde kabul edilmiştir.

7’nci maddeyi okutuyorum:

 

Yürütme:

MADDE 7- (1) Bu Kanun Hükmünde Kararname hükümlerini Bakanlar Kumlu yürütür.

BAŞKAN – 7’nci madde üzerinde söz isteyen? Yok.

7’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 7’nci madde kabul edilmiştir.

Komisyonun bir redaksiyon talebi vardır.

Buyurun Sayın Başkan.

İÇİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA BALOĞLU (Konya) – Sayın Başkanım, görüşülmekte olan kanun hükmünde kararnamenin adının “Olağanüstü Hâl Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Kabul Edilmesine Dair Kanun” şeklinde değiştirilmesi, ayrıca metinde geçen ve görüştüğümüz kanun hükmünde kararnameye atıfta bulunan “kanun hükmünde kararname” ibarelerinin “kanun” olarak değiştirilmesine yönelik redaksiyon talebimiz vardır.

Takdirlerinize arz ederim.

BAŞKAN – Talebiniz kayıtlara geçmiştir. Redaksiyon işlemi kanunun yazımı sırasında Başkanlığımızca gerçekleştirilecektir.

Sayın milletvekilleri, kanun hükmünde kararnamenin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kanun hükmünde kararname kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Sayın milletvekilleri, 3’üncü sırada yer alan 692 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile İçtüzük’ün 128’inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi’nin görüşmelerine başlayacağız.

3.- 692 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (1/863) ile İçtüzük’ün 128’inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi (S. Sayısı: 498) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

Komisyon Raporu 498 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Kanun hükmünde kararnamenin tümü üzerinde söz isteyenler: Gruplar adına, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Adana Milletvekilimiz Mevlüt Karakaya, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Van Milletvekilimiz Bedia Özgökçe Ertan konuşacaklardır.

İlk sıra Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Adana Milletvekilimiz Sayın Mevlüt Karakaya’ya aittir.

Sayın Karakaya, süreniz on dakika.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MEVLÜT KARAKAYA (Adana) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 692 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’ye ilişkin Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi ve Başkanlık Divanını saygıyla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz kanun hükmünde kararnameyle terör örgütleriyle veya Millî Güvenlik Kurulunca devletimizin güvenliğine karşı faaliyette bulunduğu herhangi bir yapıyla ilişki içerisinde olduğu tespit edilen kişilerin kamu görevlerinden çıkarılması amaçlanmıştır. Ayrıca, OHAL kapsamındaki kanun hükmünde kararnamelerle kamu görevinden ihraç edilen ancak daha sonra yapılan incelemeler sonucunda terör örgütleriyle bir bağının olmadığı anlaşılan kişilerin de kamu görevlerine iadeleri sağlanmıştır. Suçsuzluğu anlaşılan ve kamu görevine iade edilen vatandaşlarımızın mağduriyetlerinin giderilmesi amacıyla personelin görevden ayrıldığı süre boyunca alamadığı mali ve sosyal hakların kendilerine iadesi öngörülmüş.

Değerli milletvekilleri, bizi bugün ülke ve millet olarak içinde yaşamakta olduğumuz bu olağanüstü hâl şartlarına getiren sebepleri ve bunların altındaki gerçekleri millet olarak, toplum olarak, temsil edenler olarak ve özellikle de yönetenler olarak idrak etme mecburiyetimiz var. Bizi bu olağanüstü şartları yaşama mecburiyetinde bırakan sebep millet ve devlet bekamıza yönelmiş tehdit ve tehlikelerin fiiliyata dönüşmüş olmasıdır.

Milletlerin ve onların siyasi organizasyonu olan devletlerin varlıklarına yönelen tehdit ve tehlikelere karşı meşru müdafaa haklarını kullanmaları ve bu hakları kullanmaları kadar doğru bir durum söz konusu değil; bu, aslında hukukun üstünlüğünün bir gereği. 15 Temmuz 2016 gecesi millet ve devlet kendisine yönelen tehlikeyi anında fark etmiş ve duruma el koymuştur. Devlet ve milleti işgal girişimi, 250 kahramanın şehit olması, 2.193 vatan evladının yaralanması ve ölçümlenmesi mümkün olmayan manevi külfetlerin yanında çok ciddi ekonomik kayıplara da neden olmuştur. Bu felaketin hemen öncesinde, başta Diyarbakır Sur’da olmak üzere Güneydoğu Anadolu illerinde “açılım” “çözüm” “Analar ağlamasın.” replikleri altında ülkeyi bölmek, iç çatışmayı tetiklemek için kazılan hendekler, açılan tüneller ve yığılan silahlar tüylerimizi ürpertmişti. Aslında hiç kimse ne hedefinden ne de niyetinden vazgeçmiş değildir. Tehlikenin çok yakın ve yakıcı olduğu herkesçe malumdur. Türkiye olağanüstü bir mücadele azmiyle teröre cephe açmıştır.

Değerli milletvekilleri, biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak sorunun adını biliyoruz, sorunun adı belli; sorun terör sorunudur, mücadele ise beka mücadelesidir. Artık terörizmle her seviyede hesaplaşma zamanı gelmiştir, Zeytin Dalı Harekâtı da millî güvenliğimizi temin ve tahkim için planlanmıştır. Zeytin Dalı Harekâtı harama karşı helalin duruşudur; Zeytin Dalı Harekâtı caniliğe ve cehalete karşı cesaretin vuruşudur; Zeytin Dalı Harekâtı millî bekanın varoluş, yok oluş mücadelesidir. Suriye’nin kuzeyinde açılmak istenen terör koridorunun kesilmesi, kurulması planlanan terör devletinin engellenmesi için Fırat Kalkanı’ndan sonra başlatılan Zeytin Dalı Harekâtı tarihî önemde, vazgeçilmez değerdedir. Bu süreçte kahraman Mehmetçik, masum, sivil halkın zarar görmemesi için büyük bir dikkat ve hassasiyet göstermektedir. Çocuklara kurşun sıkmak, kundaktaki bebeklere kıymak teröristlerin mesleğidir. Mazlumların kanını dökmek, PYD/PKK’nın geçim kapısıdır. Sivilleri kalkan yapıp arkalarına saklanmak, kız ve erkek çocuklarına silah verip ateşe sürmek ancak ve ancak bölücü terör örgütünün yaptığı ve yapabileceği bir canavarlıktır. Türkiye terörle mücadele etmektedir ve davamız haklıdır. Son silahlı hain ele geçirilinceye kadar bu mücadele durmayacak, tavsamayacak, devam edecektir.

Değerli milletvekilleri, ülkemiz bugün olağan dışı koşullar altında, terör örgütlerinin saldırısıyla karşı karşıya kalmış durumda ve olağanüstü hâl ile yönetilmektedir. Bir ülkede olağan dışı koşullar yaşanıyorsa devletin ilk görevi millî güvenliği sağlamak için olağanüstü tedbirleri almak ve tehlikeleri bir an önce elbette bertaraf etmektir. 15 Temmuz akşamını hepimiz hatırlıyoruz, tepemize bomba yağdı. Türkiye Büyük Millet Meclisinde yaşananları hepimiz biliyoruz. O gece, Türk milleti ve Türkiye Cumhuriyeti devleti işgale kalkıldı. Dolaysıyla, böyle bir tehdit ve tehlike karşısında elbette devlet de kendi gardını alacak ve buna karşı meşru savunmasını yapacaktı. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu konudaki mücadelede her zaman devletimizin, milletimizin, Hükûmetimizin yanında yer aldık ama bununla birlikte, bu mücadelenin yapılmasında yanlışların önlenmesi, yeni mağduriyetlerin oluşturulmaması, haksızlıkların olmaması için de gerekli çalışmaların, titizliklerin gösterilmesi gerektiğini de her platformda ifade etmeye çalıştık. Nitekim, bu konuyla ilgili mücadele başladığında Milliyetçi Hareket Partisi olarak partimizde bir komisyon oluşturduk, bu konuyla alakalı olarak mağdur olduklarını söyleyen, şikâyette bulunanların bize yaptığı müracaatlarını dikkate aldık ve bunları Hükûmetle, devletin ilgili birimleriyle paylaşmaya çalıştık. Bugün de ifade ediyoruz ki bu konuyla ilgili mücadele yapılırken bazı haksızlıkların önüne geçilmesi, yapılan yanlışların, hataların bir an önce düzeltilmesi gerektiğini her platformda söylüyoruz. Elbette böyle büyük bir mücadelenin içerisinde yanlışlar olacaktır, hatalar olacaktır, sıfır hatayla bir mücadelenin, bu kadar devasa bir beka mücadelesinin yapılmasını beklememek lazım. Burada asıl yapılması gereken de bu hata ve yanlışların bir an önce düzeltilerek doğrulara kavuşturulması gerektiğidir. Ki, bu kararnamede, kısmen de olsa kanun hükmündeki kararnamelerle geri iadeleri görüyoruz, haksızlıkların veya baştan söylenen, terör örgütüyle bağlantılı olmadığına ilişkin tespitlerin yapıldığını buralardan görüyoruz. Elbette bu konuyla ilgili mağdur duruma düştüğünü ifade eden çok sayıda müracaat var, şikâyetler var, bunların içerisinde haklısı-haksızı mutlaka ayırt edilmeli ama bir an önce de hak ve adalet yerini bulmalıdır diyor, yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Karakaya.

Söz sırası Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Van Milletvekilimiz Sayın Bedia Özgökçe Ertan’a aittir.

Sayın Özgökçe Ertan, süreniz on dakika.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Evet, ben de grubum adına 692 sayılı KHK üzerine konuşmak için söz aldım. Bir buçuk yılı aşkın bir süredir OHAL rejimi altında yönetiliyoruz ve OHAL rejiminin en önemli aracı, binlerce hukuksuzluğu barındıran KHK’lerdir, bu konuda çok defa konuştuk.

Bu süreçteki KHK’lerin dokunmadığı tek bir kişi bile kalmadı bu ülkede. OHAL’in 1’inci yılında KHK’lerle 106.771 kişi işinden, ekmeğinden oldu. İşte, 692 sayılı KHK OHAL’in 1’inci yılında, tam 15 Temmuzun yıl dönümüne saatler kala yayımlanmıştı ve bu KHK’yle tam 7.348 kişi ihraç edildi.

Türkiye halkları artık bu OHAL darbesinin bitmesini, KHK zulmünün son bulmasını, işsiz bırakılanlar ise işlerine geri dönmeyi beklerken, yıl dönümüne tam bir gün kala hatta saatler kala binlerce insan daha işsiz kaldı. Üstelik maaşlarını almalarına üç saat kala yayımladınız o KHK’yi. Belki de sırf maaşlarını vermemek için, hem de Erdoğan “Bunları besleyecek miyiz?” dedikten hemen sonra yayımladınız.

Sayın milletvekilleri, bu KHK de dâhil, her bir KHK’nin yarattığı etki bakımından yeni Türkiye’nin panoramasını anlatmaya çalışacağım. Mesela, 675 sayılı KHK ile 11 bine yakın kamu emekçisi görevlerinden ihraç edildi. Yine, Dicle Haber Ajansı, Jin Haber Ajansı, Özgür Gündem, Azadiya Welat gazetesiyle beraber çok sayıda gazete ve dergi kapatıldı.

676 sayılı KHK’yle mesela yargıya ve savunmaya çok ağır darbeler vuruldu. Bu KHK’de avukat ile hükümlünün görüşmesinin neredeyse altı aya kadar yasaklanması ve görüşmedeki dokümanların örneğinin alınması, görüşmenin de kaydedilmesinin yolu açılmış, savunma hakkının dokunulmazlığı ve kutsallığı böylece hiçe sayılmıştı.

Öte yandan, avukatları baskı altına almayı hedefleyen düzenlemeler var ki bu uygulama, bu düzenleme çok daha vahim. Avukatlar hakkında terör suçlamasıyla soruşturma ya da kovuşturma açılması hâlinde bile bu tip takip ettiği davalardan yasaklanmasına dair düzenleme bu KHK’yle getirilmişti.

Yine, terör suçlamalarındaki yargılamalarda müdafi sayısının 3’le sınırlandırılması çok daha başka bir vahim örnek, bir düzenleme. Bu düzenlemeyle özellikle 3 müdafi sınırlaması yapılmasının hâkimin sanığı peşinen terör suçlusu olarak gördüğünü ve ihsasırey anlamına geldiğini belirtmemiz gerekiyor. Bu düzenlemenin kendisi başlı başına yargı bağımsızlığını ve tarafsızlığını etkileyen bir düzenlemedir.

Açıkçası, bu düzenlemelerle hiç şüphesiz ki adaletin tecellisi, genel hukuk prensibinin en önemli ayaklarından biri olan savunma bir kez daha darbe almıştır. Bu düzenlemelerin yargıya ağır saldırı anlamına geldiğini, adil yargılanma hakkının yok edilmek istendiğini, açıkçası yargıyı tek tipleştirmenin, baskı altına almanın yollarından biri olduğunu vurgulamak isterim.

Ama unutmayınız ki bu ülkede hukukun üstünlüğüne inanan hukukçular da avukatlar da bu uygulamalara ve düzenlemelere sessiz kalmadılar, kalmayacaklar da, itirazlar günbegün yükseliyor. Bugün sizler de belki görmüşsünüzdür, basına yansıdı, örneğin Yozgat’tan bir itiraz var. Yozgat’ta Sayın Bekir Bozdağ’ın meslektaşları ve bizlerin de meslektaşları bu konuya itiraz etmişler ve şikâyet etmişler, çok haklı olarak “Avukatlığın temel ilkelerinden biri itibarını korumaktır.” demişler ve devamında “Savunma mesleğine ve savunmanın kapsamına yönelik kısıtlamaların, el atmaların gerçekleştirilmesinde bir avukatın rol alması, üstelik etkili ve yetkili bir biçimde rol alması düşünülemez ve kabul edilemez.” denerek hakkında şikâyetler ve itirazlar yükselmiş. Biz de buradan, gerçekten,bu yürekli çıkışı gösteren sevgili meslektaşımızı kutlamak istiyoruz.

Yine, takip eden 676 sayılı KHK’yle rektörlük seçimleri kaldırılmıştı. 20 Temmuz 2016’da sadece üç ay için toplumdan rıza istenen OHAL ilanıyla bizler OHAL’in kesinlikle üç ay sürmeyeceğini daha o günlerde belirtmiştik ve artık Türkiye’de hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını da öngörmüştük. Nitekim Sayın Erdoğan OHAL’in manasını hemen şu cümleyle açıklamıştı: “Normal zamanlarda yapamadığımızı OHAL’le yapıyoruz.” demişti. Sadece normal zamanlarda değil, hiçbir koşulda yapılmaması gerekenleri OHAL’le yaptınız, KHK’lerle yaptınız, tutuklamalarla, dayatmalarla yaptınız, yapmaya devam ediyorsunuz ve Türkiye toplumunu belirsizliğe, güvensizliğe, korkuya, baskıya teslim etmiş bu iklimde bu toplumu yönettiğinizi düşünüyorsunuz. Aslında bu tabloya bir yönetim denemez.

Sayın milletvekilleri, OHAL’in ilanını takiben seri hâlde çıkarılan KHK’lerin içeriği bizlere iktidarın derdinin FETÖ’yle mücadele olmadığını, toplumsal muhalefeti sindirmek olduğunu her bir KHK’de ayrı ayrı göstermiştir. FETÖ’yle organik bağını hiçbir zaman gizlemeyen büyük şirketlerin sahipleri ve ortakları, polis şefleri, elini kolunu sallayarak yurt dışına kaçarken AKP Hükûmeti çıkardığı KHK’lerle kamu emekçilerini ihraç etmekle meşgul olmuş, koca devlet sadece muhalif öğretmenlerle, akademisyenlerle uğraşmıştır. Akademinin içi boşaltılmış, bu ülkenin yetişmiş nice değerli insanı ihraç edilmiş ve hatta hedef gösterilmiş, gözaltına alınmış ya da tutuklanmıştır. Akademiler ise aklımızla alay edercesine, son derece kifayetsiz kesimlerce doldurulmuş durumda şu an. Şöyle bir şey yaşanmıştı mesela: Başka yayınların “içindekiler” bölümünü doktora tezi diye sunan biri hâlâ akademisyen unvanıyla bir üniversitede çalışıyor, maaş alıyor ve hatta “tez” denilen o kâğıtları onaylayan üniversiteler tarafından da taltif ediliyor. Yine, başka bir skandal daha yaşandı: “İşe alım süreçlerinde burçlar dikkate alınmalıdır.” şeklindeki, hiçbir sıradan sohbete dahi konu olamayacak seviyedeki bir saçmalık Süleyman Demirel Üniversitesine tez olarak sunuldu. İşte seviye bu ama diğer yandan ömrünü insanlığa, bilime, öğrencilerine, sağlıklı bir Türkiye geleceğine adayan yüzlerce bilim insanı üniversitelerden ihraç edilmiştir. Bu örneklerden kim bilir daha kaç tane yaşandı ama en çok kamuoyuna yansıdığı hâliyle bizler birkaç örneğine vâkıf olabildik.

Öte yandan, OHAL gerekçe gösterilerek işçi grevleri Bakanlar Kurulu kararıyla yasaklanmakta, işçilerin haklarını aramalarının önüne geçilmektedir. AKP Hükûmeti OHAL bahanesiyle işçi haklarının sermayenin çıkarları doğrultusunda nasıl ellerinden alınacağının örneklerini her fırsatta sunuyor. AKP döneminde işçiler ne zaman hak istese, ne zaman işçi sınıfı en tabii hakkı olan grev hakkını kullanmak istese Bakanlar Kurulu devreye giriyor ve derhâl yasaklar koyuyor. İktidarı boyunca büyük çaplı 8 grevi yasaklayan AKP Hükûmeti OHAL’in ilanından bu yana tam 6 defa grev yasaklamıştır. Bunun son örneği 130 bin metal işçisinin grev kararını yasaklamak olmuştu hepinizin malumu. Metal işçileri emekleri üzerinden kâr rekoru kıran holdinglerden emeklerinin karşılığını talep etmişler ancak AKP buna izin vermemiştir. İşte OHAL’in ve KHK’lerin bizlere sunduğu Türkiye tablosu budur; hakların aranamadığı, hak aramanın yasaklandığı bir Türkiye’dir. Yapılan araştırmalara göre 2001-2015 arası yıllık grev sayısı 1985-2000 dönemine göre yüzde 85 azalmıştır. 2003’ten bu yana yasaklanan grev sayısı 14 iken bunun 6’sının son bir buçuk yılda gerçekleşmiş olmasının anlamı gayet açıktır.

Sayın milletvekilleri, OHAL’in oluşturduğu yeni Türkiye toplumunda bir başka husus, toplumsal muhalefetin tamamen kontrol altına alınmak istenmesidir. Hükûmet politikalarını eleştirmek artık adli bir suç hâline gelmiştir. Biliyorsunuz artık ağzından “Afrin” kelimesi çıkan kişiye dahi hemen gözaltı uygulaması yapılıyor ya da tutuklanıyor. Bugüne kadar sadece son iki haftada sosyal medya üzerinden Afrin operasyonunu eleştiren insanlardan işte 573 kişi gözaltına alınmış ve 34 kişi ise tutuklanmıştır. Tutuklanmayanlar ise mutlaka adli kontrole tabi tutulmakta, haklarında yurt dışına çıkış yasağı konulmakta yani bir anlamda büyük Türkiye hapishanesine gönderilmektedir.

Süremiz bittiği için devam edemiyorum.

Peki, teşekkür ediyorum beni dinlediğiniz için, saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Kanun hükmünde kararnamenin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Maddelere geçilmesi kabul edilmiştir.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 21.38

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 21.51

BAŞKAN: Başkan Vekili Yaşar TÜZÜN

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Vecdi GÜNDOĞDU (Kırklareli)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 56’ncı Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

498 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon yerinde.

Hükûmet yerinde.

1’inci maddeyi okutuyorum:

 

OLAĞANÜSTÜ HAL KAPSAMINDA BAZI TEDBİRLER ALINMASI HAKKINDA KANUN HÜKMÜNDE KARARNAME (*)

Olağanüstü hal kapsamında bazı tedbirler alınması; Anayasanın 121 inci maddesi ile 25/10/1983 tarihli ve 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanununun 4 üncü maddesine göre Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu’nca 5/6/2017 tarihinde kararlaştırılmıştır.

Kamu personeline ilişkin tedbirler

MADDE 1- (1) Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olan ve ekli (1) sayılı listede yer alan kişiler kamu görevinden başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın çıkarılmıştır. Bu kişilere ayrıca herhangi bir tebligat yapılmaz. Haklarında ayrıca özel kanun hükümlerine göre işlem tesis edilir.

 

(2)         Birinci fıkra gereğince kamu görevinden çıkarılan kişilerin, mahkûmiyet kararı aranmaksızın rütbe ve/veya memuriyetleri alınır ve bu kişiler görev yaptıkları teşkilata yeniden kabul edilmezler; bir daha kamu hizmetinde istihdam edilemezler, doğrudan veya dolaylı olarak görevlendirilemezler; bunların uhdelerinde bulunan her türlü mütevelli heyet, kurul, komisyon, yönetim kurulu, denetim kurulu, tasfiye kurulu üyeliği ve sair görevleri de sona ermiş sayılır. Bunların silah ruhsatları, gemi adamlığına ilişkin belgeleri ve pilot lisansları iptal edilir ve bu kişiler oturdukları kamu konutlarından veya vakıf lojmanlarından onbeş gün içinde tahliye edilir. Bu kişiler özel güvenlik şirketlerinin kurucusu, ortağı ve çalışanı olamazlar. Bu kişiler hakkında bakanlıkları ve kurumlarınca ilgili pasaport birimine derhal bildirimde bulunulur. Bu bildirim üzerine pasaport birimlerince pasaportlar iptal edilir.

 

(3)         Birinci fıkra kapsamında kamu görevinden çıkarılanlar, varsa uhdelerinde taşımış oldukları büyükelçi, vali gibi unvanları ve müsteşar, kaymakam ve benzeri meslek adlarını ve sıfatlarını kullanamazlar ve bu unvan, sıfat ve meslek adlarına bağlı olarak sağlanan haklardan yararlanamazlar.

BAŞKAN – 1’inci madde üzerinde söz isteyen? Yok.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 1’inci madde kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

 

İade hükümleri

MADDE 2- (1) Ekli (2) sayılı listede yer alan kamu görevlileri, ilgili kanun hükmünde kararnamenin eki listelerin ilgili sıralarından çıkarılmıştır.

 

(2) İlgili kanun hükmünde kararname hükümleri, birinci fıkrada belirtilen kişiler bakımından tüm hüküm ve sonuçlarıyla birlikte ilgili kanun hükmünde kararnamenin yayımı tarihinden geçerli olmak üzere ortadan kalkmış sayılır. Söz konusu personelden bu maddenin yürürlük tarihinden itibaren on gün içerisinde göreve başlamayanlar çekilmiş sayılır. Bu kapsamda göreve başlayanlara, kamu görevinden çıkarıldıkları tarihten göreve başladıktan tarihe kadar geçen süreye tekabül eden mali ve sosyal hakları ödenir. Bu kişiler, kamu görevinden çıkarılmalarından dolayı herhangi bir tazminat talebinde bulunamaz. Bu personelin görevlerine iadesi, kamu görevinden çıkarıldıkları tarihte bulundukları yöneticilik görevi dışında öğrenim durumları ve kazanılmış hak aylık derecelerine uygun kadro ve pozisyonlara atanmak suretiyle de yerine getirilebilir. Bu maddeye ilişkin işlemler ilgili bakanlık ve kurumlar tarafından yürütülür.

BAŞKAN – 2’nci madde üzerinde söz isteyen? Yok.

2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 2’nci madde kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

 

Rütbesi alınan emekli Türk Silahlı Kuvvetleri personeli

MADDE 3- (1) Türk Silahlı Kuvvetlerinden emekliye sevk edilen, kendi isteğiyle emekli olan, 31/1/2013 tarihli ve 6413 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Disiplin Kanunu hükümlerine göre Silahlı Kuvvetlerden ayırma cezası alan. Devlet memurluğundan çıkarılan, sözleşmeleri fesih edilen, müstafi sayılan veya istifa eden subay, sözleşmeli subay, astsubay sözleşmeli astsubay, Devlet memuru, işçi, uzman erbaş, sözleşmeli erbaş ve erler ile 27/7/1967 tarihli ve 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanununun geçici 32 nci maddesi kapsamında haklarında işlem tesis edilenlerden; terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen ve ekli (3) sayılı listede yer alanların rütbeleri alınır ve emekli kimlikleri iptal edilir. Bu kişiler kamu görevine yeniden kabul edilmezler, doğrudan veya dolaylı görevlendirilemezler. Ayrıca bunlar uhdelerinde taşımış oldukları mesleki unvanları ve sıfatlarını kullanamazlar ve bu unvan ve sıfatlarına bağlı olarak sağlanan haklardan yararlanamazlar. Bu kişilerin uhdelerinde bulunan her türlü mütevelli heyet, kurul, komisyon, yönetim kurulu, denetim kurulu, tasfiye kurulu üyeliği ve sair görevleri de sona ermiş sayılır. Bunların silah ruhsatları, gemi adamlığına ilişkin belgeleri, pilot lisansları ve ilgili pasaport birimlerince pasaportları iptal edilir. Bu kişiler özel güvenlik şirketlerinin kurucusu, ortağı ve çalışanı olamazlar.

BAŞKAN – 3’üncü madde üzerinde söz isteyen? Yok.

3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 3’üncü madde kabul edilmiştir.

4’üncü maddeyi okutuyorum:

 

Kurum ve kuruluşlara ilişkin tedbirler

MADDE 4- (1) Ekli (4) sayılı listede yer alan dernek, ilgili kanun hükmünde kararnamenin eki listenin ilgili sırasından çıkarılmıştır. İlgili kanun hükmünde kararname hükümleri, söz konusu dernek bakımından tüm hüküm ve sonuçlarıyla birlikte ilgili kanun hükmünde kararnamenin yürürlük tarihinden geçerli olmak üzere ortadan kalkmış sayılır. Buna ilişkin işlemler ilgisine göre İçişleri Bakanlığı ve Maliye Bakanlığı tarafından yerine getirilir.

BAŞKAN – 4’üncü madde üzerinde söz isteyen? Yok.

4’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 4’üncü madde kabul edilmiştir.

5’inci maddeyi okutuyorum:

 

Yurtdışında öğrenim görenler

MADDE 5- (1) 8/4/1929 tarihli ve 1416 sayılı Ecnebi Memleketlere Gönderilecek Talebe Hakkında Kanuna tabi öğrencilerden, terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara aidiyeti, iltisakı veya bunlarla irtibatı olan ve ekli (5) sayılı listede yer alanların öğrencilikle ilişikleri kesilmiştir. Bunlar hakkında 18/10/2016 tarihli ve 6749 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanunun 4 üncü maddesinin ikinci ve üçüncü fıkraları hükümleri uygulanır. Bunların bu kapsamda gördükleri eğitimlere ilişkin olarak denklik işlemleri yapılmaz ve bunlar söz konusu eğitimleri kapsamındaki akademik unvan ve derecelerine bağlı haklardan yararlanamazlar.

(2) Ekli (6) sayılı listede yer alan kişi, ilgili kanun hükmünde kararnamenin eki listenin ilgili sırasından çıkarılmıştır. İlgili kanun hükmünde kararname hükümleri, bu kişi bakımından tüm hüküm ve sonuçlarıyla birlikte ilgili kanun hükmünde kararnamenin yayımı tarihinden itibaren ortadan kalkmış sayılır.

BAŞKAN – 5’inci madde üzerinde söz isteyen? Yok.

5’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 5’inci madde kabul edilmiştir.

6’ncı maddeyi okutuyorum:

 

Geri alınan madalyalar

MADDE 6- (1) Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara aidiyeti, iltisakı veya bunlarla irtibatı olan ve ekli (7) sayılı listede yer alan kişilere 24/10/1983 tarihli ve 2933 sayılı Madalya ve Nişanlar Kanunu kapsamında verilmiş olan madalyalar geri alınmıştır.

BAŞKAN – 6’ncı madde üzerinde söz isteyen? Yok.

6’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 6’ncı madde kabul edilmiştir.

7’nci maddeyi okutuyorum:

 

Yürürlük

MADDE 7- (1) Bu Kanun Hükmünde Kararname yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – 7’nci madde üzerinde söz isteyen? Yok.

7’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 7’nci madde kabul edilmiştir.

8’inci maddeyi okutuyorum:

 

Yürütme

MADDE 8- (1) Bu Kanun Hükmünde Kararname hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - 8’inci madde üzerinde söz isteyen? Yok.

8’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 8’inci madde kabul edilmiştir.

Komisyonun bir redaksiyon talebi vardır.

Buyurun Sayın Başkan.

İÇİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA BALOĞLU (Konya) – Sayın Başkanım, görüşülmekte olan 498 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin adının “Olağanüstü Hâl Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Kabul Edilmesine Dair Kanun” şeklinde değiştirilmesi, ayrıca metinde geçen ve görüştüğümüz kanun hükmünde kararnameye atıfta bulunan “kanun hükmünde kararname” ibarelerinin “kanun” olarak değiştirilmesine yönelik redaksiyon talebimiz vardır.

Takdirlerinize sunarım.

BAŞKAN - Talebiniz kayıtlara geçmiştir. Redaksiyon işlemi kanunun yazımı sırasında Başkanlığımızca gerçekleştirilecektir.

Sayın milletvekilleri, kanun hükmünde kararnamenin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kanun hükmünde kararname kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Sayın milletvekilleri, 4’üncü sırada yer alan 693 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile İçtüzük’ün 128’inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi’nin görüşmelerine başlayacağız.

4.- 693 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (1/869) ile İçtüzük’ün 128’inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi (S. Sayısı: 499) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon raporu 499 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Kanun hükmünde kararnamenin tümü üzerinde söz isteyen? Yok.

Kanun hükmünde kararnamenin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

 

OLAĞANÜSTÜ HAL KAPSAMINDA BAZI TEDBİRLER ALINMASI HAKKINDA KANUN HÜKMÜNDE KARARNAME(X)

 

Olağanüstü hal kapsamında bazı tedbirler alınması; Anayasanın 121 inci maddesi ile 25/10/1983 tarihli ve 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanununun 4 üncü maddesine göre Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu’nca 15/8/2017 tarihinde kararlaştırılmıştır.

 

Kamu personeline ilişkin tedbirler

MADDE 1- (1) Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olan ve ekli (1) sayılı listede yer alan kişiler kamu görevinden başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın çıkarılmıştır. Bu kişilere ayrıca herhangi bir tebligat yapılmaz. Haklarında ayrıca özel kanun hükümlerine göre işlem tesis edilir.

 

(2)             Birinci fıkra gereğince kamu görevinden çıkarılan kişilerin, mahkûmiyet kararı aranmaksızın rütbe ve/veya memuriyetleri alınır ve bu kişiler görev yaptıkları teşkilata yeniden kabul edilmezler; bir daha kamu hizmetinde istihdam edilemezler, doğrudan veya dolaylı olarak görevlendirilemezler; bunların uhdelerinde bulunan her türlü mütevelli heyet, kurul, komisyon, yönetim kurulu, denetim kurulu, tasfiye kurulu üyeliği ve sair görevleri de sona ermiş sayılır. Bunların silah ruhsatları, gemi adamlığına ilişkin belgeleri ve pilot lisansları iptal edilir ve bu kişiler oturdukları kamu konutlarından veya vakıf lojmanlarından onbeş gün içinde tahliye edilir. Bu kişiler özel güvenlik şirketlerinin kurucusu, ortağı ve çalışanı olamazlar. Bu kişiler hakkında bakanlıkları ve kurumlarınca ilgili pasaport birimine derhal bildirimde bulunulur. Bu bildirim üzerine pasaport birimlerince pasaportlar iptal edilir.

 

(3)             Birinci fıkra kapsamında kamu görevinden çıkarılanlar, varsa uhdelerinde taşımış oldukları büyükelçi, vali gibi unvanları ve müsteşar, kaymakam ve benzeri meslek adlarını ve sıfatlarını kullanamazlar ve bu unvan, sıfat ve meslek adlarına bağlı olarak sağlanan haklardan yararlanamazlar.

 

BAŞKAN – 1’inci madde üzerinde söz isteyen? Yok.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 1’inci madde kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

 

İade hükümleri

MADDE 2- (1) Ekli (2) sayılı listede yer alan kamu görevlileri, ilgili kanun hükmünde kararnamenin eki listelerin ilgili sıralarından çıkarılmıştır.

 

(2)             İlgili kanun hükmünde kararname hükümleri, birinci fıkrada belirtilen kişiler bakımından tüm hüküm ve sonuçlarıyla birlikte ilgili kanun hükmünde kararnamenin yayımı tarihinden geçerli olmak üzere ortadan kalkmış sayılır. Söz konusu personelden bu maddenin yürürlük tarihinden itibaren on gün içerisinde göreve başlamayanlar çekilmiş sayılır. Bu kapsamda göreve başlayanlara, kamu görevinden çıkarıldıkları tarihten göreve başladıkları tarihe kadar geçen süreye tekabül eden mali ve sosyal hakları ödenir. Bu kişiler, kamu görevinden çıkarılmalarından dolayı herhangi bir tazminat talebinde bulunamaz. Bu personelin görevlerine iadesi, kamu görevinden çıkarıldıktan tarihte bulundukları yöneticilik görevi dışında öğrenim durumları ve kazanılmış hak aylık derecelerine uygun kadro ve pozisyonlara atanmak suretiyle de yerine getirilebilir. Bu maddeye ilişkin işlemler ilgili bakanlık ve kurumlar tarafından yürütülür.

 

(3)             Ekli (3) sayılı listede yer alan kişiler, ilgili kanun hükmünde kararnamenin eki listenin ilgili sıralarından çıkarılmıştır. İlgili kanun hükmünde kararname hükümleri, bu kişiler bakımından tüm hüküm ve sonuçlarıyla birlikte ilgili kanun hükmünde kararnamenin yayımı tarihinden geçerli olmak üzere ortadan kalkmış sayılır.

 

(4) 5/6/2017 tarihli ve 692 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (2) sayılı listenin Türkiye Kalkınma Bankası A.Ş. başlıklı bölümünde yer alan “ÖZMEN” ibaresi “ÖZENCİ” şeklinde düzeltilmiştir.

BAŞKAN – 2’nci madde üzerinde söz isteyen? Yok.

2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 2’nci madde kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

 

Rütbesi alınan emekli Türk Silahlı Kuvvetleri personeli

MADDE 3- (1) Türk Silahlı Kuvvetlerinden emekliye sevk edilen, kendi isteğiyle emekli olan veya istifa eden subaylardan, terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen ve ekli (4) sayılı listede yer alanların rütbeleri alınır ve emekli kimlikleri iptal edilir. Bu kişiler kamu görevine yeniden kabul edilmezler, doğrudan veya dolaylı görevlendirilemezler. Ayrıca bunlar uhdelerinde taşımış oldukları mesleki unvanları ve sıfatlarını kullanamazlar ve bu unvan ve sıfatlarına bağlı olarak sağlanan haklardan yararlanamazlar. Bu kişilerin uhdelerinde bulunan her türlü mütevelli heyet, kurul, komisyon, yönetim kurulu, denetim kurulu, tasfiye kurulu üyeliği ve sair görevleri de sona ermiş sayılır. Bunların silah ruhsatları, pilot lisansları ve ilgili pasaport birimlerince pasaportları iptal edilir. Bu kişiler özel güvenlik şirketlerinin kurucusu, ortağı ve çalışanı olamazlar.

BAŞKAN – 3’üncü madde üzerinde söz isteyen? Yok.

3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 3’üncü madde kabul edilmiştir.

4’üncü maddeyi okutuyorum:

 

Kurum ve kuruluşlara ilişkin tedbirler

MADDE 4- (1) Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara aidiyeti, iltisakı veya bunlarla irtibatı olan ve ekli (5) sayılı listede yer alan kurum ve kuruluşlar kapatılmıştır.

 

(2) Birinci fıkra kapsamında kapatılan kurum ve kuruluşlara ait olan taşınırlar ile her türlü malvarlığı, alacak ve haklar, belge ve evrak Hâzineye bedelsiz olarak devredilmiş sayılır, bunlara ait taşınmazlar tapuda resen Hazine adına, her türlü kısıtlama ve taşınmaz yükünden ari olarak tescil edilir. Bunların her türlü borçlarından dolayı hiçbir şekilde Hâzineden bir hak ve talepte bulunulamaz. Devre ilişkin işlemler ilgili tüm kuramlardan gerekli yardımı almak suretiyle Maliye Bakanlığı tarafından yerine getirilir.

 

(3) Ekli (6) sayılı listede yer alan kurum ve kuruluşlar, ilgili kanun hükmünde kararnamenin eki listenin ilgili sıralarından çıkarılmıştır. İlgili kanun hükmünde kararname hükümleri, söz konusu kurum ve kuruluşlar bakımından tüm hüküm ve sonuçlarıyla birlikte ilgili kanun hükmünde kararnamenin yürürlük tarihinden geçerli olmak üzere ortadan kalkmış sayılır. Buna ilişkin işlemler ilgisine göre İçişleri Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Vakıflar Genel Müdürlüğü ve ilgili diğer kurumlar tarafından yerine getirilir.

BAŞKAN – 4’üncü madde üzerinde söz isteyen? Yok.

4’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 4’üncü madde kabul edilmiştir.

5’inci maddeyi okutuyorum:

 

Yürürlük

MADDE 5- (1) Bu Kanun Hükmünde Kararname yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

 

BAŞKAN – 5’inci madde üzerinde söz isteyen? Yok.

5’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 5’inci madde kabul edilmiştir.

6’ncı maddeyi okutuyorum:

 

Yürütme

MADDE 6- (1) Bu Kanun Hükmünde Kararname hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

 

BAŞKAN – 6’ncı madde üzerinde söz isteyen? Yok.

6’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 6’ncı madde kabul edilmiştir.

Komisyonun bir redaksiyon talebi var.

Buyurun Sayın Başkan.

İÇİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA BALOĞLU (Konya) – Sayın Başkanım, görüşülmekte olan 499 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin adının “Olağanüstü Hâl Kapsamında Bazı Tedbirlerin Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Kabul Edilmesine Dair Kanun” şeklinde değiştirilmesine, ayrıca metinde geçen ve görüştüğümüz kanun hükmünde kararnameye atıfta bulunan “kanun hükmünde kararname” ibarelerinin “kanun” olarak değiştirilmesine yönelik bir redaksiyon talebimiz vardır.

Takdirlerinize sunuyorum.

BAŞKAN – Talebiniz kayıtlara geçmiştir. Redaksiyon işlemi kanunun yazımı sırasında Başkanlığımızca gerçekleştirilecektir.

Sayın milletvekilleri, kanun hükmünde kararnamenin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kanun hükmünde kararname kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

5’inci sırada bulunan 511 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin görüşmelerine başlıyoruz.

5.- 695 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (1/906) ile İçtüzük’ün 128’inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi’nin (S. Sayısı: 511)

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

6’ncı sırada bulunan 513 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin görüşmelerine başlıyoruz.

6.- 697 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (1/908) ve İçişleri Komisyonu Raporu’nun (S. Sayısı: 513)

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Yaşar Tüzün’ün, Diyarbakır Milletvekili Sibel Yiğitalp’in 689 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin tümü üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin konuşması

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, birleşimi kapatmadan önce, Diyarbakır Milletvekilimiz Sayın Sibel Yiğitalp kürsüde yapmış olduğu konuşmasında Meclis Başkan Vekili olarak şahsıma da atıfta bulunduğu için kısa bir açıklama yapma gereği doğmuştur.

Milletvekilliğinin düşmesiyle ilgili hükümler Anayasa’mızın 84’üncü ve İç Tüzük’ümüzün maddelerinde bellidir. “Milletvekilliğinin kesin hüküm giyme veya kısıtlanma hâlinde düşmesi, bu husustaki kesin mahkeme kararının Genel Kurula bildirilmesiyle olur.” denmektedir. Yine “Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliğine seçilmeye engel bir suçtan dolayı kesin hüküm giyen ve kısıtlanan milletvekili hakkında kesinleşmiş mahkeme kararının Genel Kurulun bilgisine sunulmasıyla üyelik sıfatı sona erer.” denmektedir.

Sayın milletvekilleri, tabii, konuşmasında şu cümlesi benim için, şahsım için çok önemli: “Sosyal demokrat parti üyesi olduğunu iddia eden bir Meclis Başkan Vekilinin kararı okuyarak işleme almış…” demesi. Dünkü birleşim saat 15.00 itibarıyla başlamıştır. Gündemde sayın milletvekilinin milletvekilliğinin düşmesiyle ilgili önergesi mevcuttu, saat 17.10’da Genel Kurulun bilgisine sunuldu. Ne Sayın Yiğitalp ne de Halkların Demokratik Partisi Grup Başkan Vekili ve yetkililerinin gelip tarafıma “Bunun gündemden çıkarılmasını talep ediyoruz.” şeklinde bir müracaatı olmamıştır. Saat 15.00’te Genel Kurul başlamıştır, saat 17.10’da yani iki saat on dakika sonra işleme alınmıştır.

Dolayısıyla sosyal demokrat bir partinin, Cumhuriyet Halk Partisinin üyesi ve mensubu olmaktan her zaman onur ve gurur duyan bir kişi olarak geçmişte bu partide gençlik kolları başkanlığı, merkez ilçe başkanlığı, il başkanlığı, il belediye başkanlığı ve dört dönem Bilecik Milletvekili olarak Parlamentoda görev yapıyorum. Bu kürsüde dokuz yıl süreyle kâtip üyeliği görevinde bulundum, şimdi de Meclis Başkan Vekiliyim, Cumhuriyet Halk Partiliyim, sosyal demokrat yapımdan hiçbir tavizim ve değişikliğim söz konusu değildir. O nedenle bu açıklamayı yapma gereği duydum. Anayasa’nın ve İç Tüzük’ün Meclis Başkanlığına vermiş olduğu yetkiyi biz sadece burada gündeme getirdik, durum bundan ibarettir. Kendileri burada yok, zannediyorum yarın tutanaklardan bakacaktır.

Bundan sonra da komisyonların bulunamayacağı anlaşıldığından kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 8 Şubat 2018 Perşembe günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 22.14



(x) 470 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(x) 483 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(x) 689 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 29 Nisan 2017 tarihli ve 30052 (mükerrer) sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan hâlidir.

(x) 498 S. Sayılı Basmayazı Tutanağa eklidir.

(*) 692 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 14 Temmuz 2017 tarihli ve 30124 (Mükerrer) sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan hâlidir.

(x) 499 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(X) 693 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 25 Ağustos 2017 tarihli ve 30165 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan hâlidir.