TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                           TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                           51’inci Birleşim

                                                                                   18 Ocak 2018 Perşembe

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                          İÇİNDEKİLER

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMA

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer’in, Avrupa'da yaşayan Türklerin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Mersin Milletvekili Hacı Özkan’ın, Mersin’e yapılan yatırımlara ilişkin gündem dışı konuşması

3.- İzmir Milletvekili Müslüm Doğan’ın, OHAL ve KHK’lerin sonuçlarına ilişkin gündem dışı konuşması

 

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun, fay hattı üzerinde bulunan Gemlik için en kısa zamanda insan yaşamını önceleyen, doğayı, zeytini koruyan katılımcı bir çözüm beklediklerine ilişkin açıklaması

2.- Balıkesir Milletvekili Mehmet Tüm’ün, Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesinde son beş ayda görülen 115 çocuk hamile vakasıyla ilgili Valiliğin soruşturma izni vermemesine ve son beş yıldaki çocuk hamileliği oranını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

3.- İstanbul Milletvekili Fatma Benli’nin, Esenler Belediyesi vasıtasıyla Türkiye’ye gelen Fevzi El-Junidi’ye ilişkin açıklaması

4.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, İstanbul 13. ve 26. Ağır Ceza Mahkemelerinin Anayasa Mahkemesinin tutuklu gazetecilerle ilgili hak ihlali kararına direnmelerine ve hukuksuz OHAL düzenine hep birlikte bir an evvel son vermek gerektiğine ilişkin açıklaması

5.- Kocaeli Milletvekili Fatma Kaplan Hürriyet’in, kadınların doğum borçlanmasına ilişkin yeni düzenleme yapılması gerektiğine ilişkin açıklaması

6.- Hatay Milletvekili Serkan Topal’ın, Cumhurbaşkanının üniversitelerle ilgili bir konuda YÖK Başkanına talimat vermesinin üniversitelerin tamamıyla siyasi vesayet altında olduğunun açık bir göstergesi olduğuna ilişkin açıklaması

7.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın, şehitlere Allah’tan rahmet dilediğine ve bir yerin vatan olarak benimsenmesi için maddi ve manevi unsurlarla birlikte düşünülmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

8.- Adana Milletvekili İbrahim Özdiş’in, diyaliz teknikerliği bölümünün iki yıldan dört yıla çıkartılması planı olup olmadığını ve diyaliz teknikerlerine ayrılan kontenjanın ne kadar olduğunu öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

9.- Ağrı Milletvekili Dirayet Dilan Taşdemir’in, Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesinde son beş ayda görülen 115 çocuk hamile vakasına ilişkin açıklaması

10.- Kayseri Milletvekili Sami Dedeoğlu’nun, Isparta’da düşen uçakta şehit olanlara Allah’tan rahmet dilediğine, 15 Temmuz 2016 gecesi darbe girişiminin bastırılmasında rol alan vatandaşların mağdur edilmemesi için yayınlanan 696 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin arkasında olduklarına ilişkin açıklaması

11.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Türkiye Büyük Millet Meclisi Mustafa Necati Kültür Evi’nin sessiz sedasız bir şekilde kapatılmasına ilişkin açıklaması

12.- Adana Milletvekili Zülfikar İnönü Tümer’in, Devlet Tiyatroları ve Devlet Opera ve Balesinde misafir sanatçı olarak görev yapanlara kadro verilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

13.- Giresun Milletvekili Sabri Öztürk’ün, Türkiye Futbol Federasyonu 1. Lig’de şampiyonluk mücadelesini yapan ve Ziraat Türkiye Kupası’nda çeyrek finale yükselen Giresunspor’u tebrik ettiğine ilişkin açıklaması

14.- Adıyaman Milletvekili Behçet Yıldırım’ın, OHAL’in 6’ncı kez uzatılmasına ve demokrasiden, hukuktan yana olan bir iktidarın OHAL’e ihtiyaç duymayacağına ilişkin açıklaması

15.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, temiz hava, temiz su ve doğal yaşamın varlığının insan sağlığı için vazgeçilmez olduğuna ve hava kirliliğine neden olan durumlar için Hükûmetin daha fazla yaptırım uygulaması gerektiğine ilişkin açıklaması

16.- Mersin Milletvekili Serdal Kuyucuoğlu’nun, 8 Ocak 2018’de yayımlanan Karayolları Yönetmeliği’ne göre bu tarihten sonra alınan belge ücretlerinde indirim yapıldığına ve daha önce belge alan esnafın mağduriyetinin giderilmesi için bir çalışma olup olmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

17.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, 2018 Yatırım Programı’nda yer alan  bütün yatırımların hem Çankırı’ya hem de tüm illere hayırlı olmasını temenni ettiğine ve karne alacak çocuk ve gençlere üstün başarılar dilediğine ilişkin açıklaması

18.- Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksal’ın, yoksulluğun bütün acıların beşiği olduğuna ve çocuklarına yiyecek bulamadığı için genç bir annenin canına kıydığı bir ülkede hiç kimsenin ekonomik büyümeden söz edemeyeceğine ilişkin açıklaması

19.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, Kazakistan’da otobüs kazasında hayatını kaybeden 52 kişiye Allah’tan rahmet dilediğine, 20 Ocak Sovyetler Birliği’nin Azerbaycan’da gerçekleştirdiği katliamın 28’inci yıl dönümüne, Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesinde son beş ayda görülen 115 çocuk hamile vakasına ve FETÖ’yle mücadele kapsamında ihraç edilenlerden mahkeme kararı olanların görevlerine iadesi konusunun bir an evvel çözülmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

20.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, Kazakistan’da otobüs kazasında hayatını kaybeden 52 kişiye Allah’tan rahmet dilediğine, 19 Ocak Hrant Dink’in katledilmesinin 11’inci yıl dönümüne, iş cinayetlerinde hayatını kaybedenlerin sayısına, Eskişehir ADULARYA Enerji Üretim ve Madencilik AŞ’de grev kararı alan emekçilerin direnişini selamladığına ilişkin açıklaması

21.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, olağanüstü hâlin millet iradesini yok ettiğine ve milletvekillerinin görevlerini yapmasının önünde büyük bir engel teşkil ettiğine, OHAL’in bir an önce durdurulması ve KHK’lerin bir an önce Meclise getirilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

22.- Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Düzce T Tipi Cezaevinde bulunan Selami Keleş isimli bir hükümlünün durumuna ilişkin açıklaması

23.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, tedbir alınmaz, ülke demokratikleştirilmez, hukukun üstünlüğü egemen kılınmazsa devlet yapısı içinde çöreklenerek çetevari cinayetler ve katliamlar yapabilecek çeşitli çeteler olabileceğine ilişkin açıklaması

24.- Giresun Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlu’nun, Isparta’da askerî eğitim uçağının düşmesiyle şehit olan hemşehri Hava Pilot Binbaşı Ümit Karamustafa ile Hava Pilot Yüzbaşı Ali Şahin Odabaşı ve Astsubay Kıdemli Başçavuş Ömer Kadir Arlı’ya Allah’tan rahmet dilediğine ve Ziraat Türkiye Kupası’nda çeyrek finale yükselen Giresunspor’u tebrik ettiğine ilişkin açıklaması

25.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesinde son beş aylık dönemde görülen 115 çocuk hamile vakasına ve Mecliste hâlâ bir çocuk hakları daimî komisyonu kurulmamış olmasına ilişkin açıklaması

26.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, olağanüstü hâlin uzatılmasıyla ilgili tezkerenin görüşülmesi sırasında Genel Kurulda bulunan iktidar partisi milletvekilleri ile bakanların sayısının çok az olmasına ilişkin açıklaması

27.- Gaziantep Milletvekili Mahmut Toğrul’un, Malatya’nın Akçadağ ilçesi Dedeyazı Mahallesi’nin Kolan mezrasının yakınına maden ocağı yapılmasıyla köylülerin yaşam alanlarının yok edilerek âdeta zorunlu göçe tabi tutulmak istendiklerine ilişkin açıklaması

28.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Ankara Milletvekili Vedat Bilgin’in (3/1392) esas numaralı Başbakanlık Tezkeresi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

29.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, 14 Temmuz 2016 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanan 6722 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 15 Temmuz darbe girişimine bir etkisi olup olmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

30.- Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’ün, Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesinde son beş ayda görülen 115 çocuk hamile vakasıyla ilgili adli sürece ilişkin açıklaması

31.- Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın, 12 Eylül 2017 tarihinden beri tutuklu bulunan 18 avukat hakkında neden iddianame hazırlanmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

32.- Çorum Milletvekili Tufan Köse’nin, Türkiye Cumhuriyeti’nin bundan sonra sürekli olağanüstü hâl yönetimiyle mi idare edileceğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

33.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, (3/1392) esas numaralı Başbakanlık Tezkeresi üzerinde, Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’ün Hükûmet adına, Aydın Milletvekili Abdurrahman Öz’ün şahsı adına yaptığı konuşmalarındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

 

VI.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, İstanbul Milletvekili Garo Paylan ve arkadaşları tarafından, Hrant Dink cinayetinde adaletin tecelli etmesi ve bu cinayetin tüm bağlantılarıyla beraber araştırılması, cinayete yol veren karanlık yapının ortaya çıkarılması ile benzer cinayetlerin yaşanmaması amacıyla 17/1/2018 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 18 Ocak 2018 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

 

2.- CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Genel Diğer İşler” kısmında yer alan 420, 423, 424, 436, 437, 444, 445, 448, 449, 450, 452, 453, 454, 455, 467, 468, 470, 483, 484, 496, 498, 499 ve 500 sıra sayılı Kanun Tasarılarının yine bu kısmın 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17, 18, 19, 20, 21, 22, 23’üncü sıralarına alınmasına ve diğer işlerin buna göre teselsül ettirilmesine ilişkin önerisi

 

3.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma günleri ile gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ve 18 Ocak 2018 Perşembe günkü birleşiminde Anayasa’nın 120'nci maddesi ile 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunu'nun 3'üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendine göre ülke genelinde devam etmekte olan olağanüstü hâlin uzatılması hakkında Başbakanlık tezkeresinin görüşülmesine ilişkin önerisi

 

4.- AK PARTİ, CHP ve MHP Gruplarının, Genel Kurulun 23-24-25 Ocak 2018 Salı, Çarşamba ve Perşembe günleri toplanmamasına ilişkin ortak önerisi

 

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Başbakanlığın, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21/7/2016 tarihli ve 1116 sayılı Kararı’yla ülke genelinde ilan edilen ve 17/10/2017 tarihli ve 1165 sayılı Kararı uyarınca devam etmekte olan olağanüstü hâlin, 19/1/2018 Cuma günü saat 01.00’den geçerli olmak üzere üç ay süreyle uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/1392)

 

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Kars Milletvekili Ayhan Bilgen’in, Ankara Milletvekili Vedat Bilgin’in (3/1392) esas numaralı Başbakanlık Tezkeresi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

2.- Ankara Milletvekili Vedat Bilgin’in, Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un yaptığı açıklaması sırasında şahsına ve Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

3.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Ankara Milletvekili Vedat Bilgin’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

18 Ocak 2018 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: Vecdi GÜNDOĞDU (Kırklareli), Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 51’inci Birleşimini açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayası vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Yalnız, gündem dışı söz vermeden önce sayın milletvekillerinden istirhamımız, hatibin insicamını bozmayacak şekilde Genel Kurul çalışmalarını takip etmektir. Onun için, lütfen, istirham ediyorum, uğultuyu keselim.

Gündem dışı ilk söz, Avrupa'da yaşayan Türklerin sorunları hakkında söz isteyen Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer’e aittir.

Buyurun Sayın Çakırözer. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır. Süresinde bitirmeye gayret edelim.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer’in, Avrupa'da yaşayan Türklerin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, tüm ulusumuzu acıya boğan elim kazada dün kaybettiğimiz şehitlerimiz Binbaşı Ümit Karamustafa, Yüzbaşı Ali Şahin Odabaşı ve Kıdemli Başçavuş Ömer Kadir Arlı’ya Allah'tan rahmet diliyorum; kederli ailelerine, kahraman Türk Silahlı Kuvvetlerimize ve ulusumuza başsağlığı dilerim.

Anayasa Mahkemesinin tutuksuz yargılama, istinaf mahkemesinin de tutukluluk gerekçelerini ortadan kaldıran kararlarına rağmen özgürlüğünden mahrum bırakıldığı için aramızda olamayan İstanbul Milletvekilimiz Enis Berberoğlu ve diğer tutuklu milletvekillerimizi özgürlük dileğimle selamlıyorum.

Yine, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararlarına rağmen anayasa ve hukuk devleti ilkeleri çiğnenerek özgürlüklerinden mahrum bırakılan gazeteci meslektaşlarımı da bir an önce özgürlüklerine ve ailelerine kavuşmaları dileğimle selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, geçtiğimiz hafta bir toplantı için Almanya’nın Hamburg kentindeydim. Aile bağlarım nedeniyle kırk beş yıldır sürekli gidip geldiğim bu güzel kente ilk defa milletvekili sıfatımla ve bir bakıma hepimizi de temsil ederek gittim. Orada yaşayan kardeşlerimizin yaşadıkları sıkıntıları ve önemli beklentilerini sizlerle paylaşmama olanak verdiği için Sayın Başkana huzurunuzda teşekkür ederim.

Değerli milletvekilleri, ülkemizden Almanya’ya ilk işçi göçünün üzerinden tam elli yedi yıl geçti. Misafir işçi sıfatıyla oraya davet edilen emekçilerimizin açtığı kapıdan Avrupa’ya giden, orada yerleşen, aile kuran Türkiye kökenli kardeşlerimizin sayısı 6 milyonu buldu. Bu kardeşlerimiz misafir işçi gittikleri ülkelerin kalkınmasına, ilerlemesine çok büyük katkılar yaptılar. İkinci Dünya Savaşı’ndan harap çıkan Almanya bugün Avrupa’nın dinamosu olabilmiş ise bunun arkasında yarım asır önce ellerinde bir valizle, dil bilmeden, yol bilmeden oraya giden çalışkan insanlarımızın emeği, alın teri vardır. O gurbetçiler ve onların aileleri bulundukları ülkelerde alanlarının en iyileri oldular; işçi gittiler işveren oldular, bugün tüm Avrupa’da 150 bin işletmeleri var, 750 bin kişiye iş veriyorlar, 100 milyarlarca euro ciro yapıyorlar. Bu çalışkan insanlarımız sadece Almanya’nın değil, anavatanlarının kalkınma hikâyesinde de doğrudan ve dolaylı büyük katkılar sağladılar. Türkiye'deki ailelerinin refahına, eğitimine olduğu kadar, geldikleri illerin ve dolayısıyla tüm Türkiye'nin refahına, hayat kalitesinin artmasına da çok değerli katkılar sundular. Buradan o yürekli, çalışkan insanlarımıza bir kez daha şükranlarımızı, minnetimizi iletmek isterim.

Değerli arkadaşlarım, başta Almanya olmak üzere Avrupa’da yaşayan bu kardeşlerimiz her dönem sıkıntılar içinde yaşadılar. İlk gittikleri dönem sıkıntının adı dil idi. Bilmedikleri bir dilde kendini ifade edememe güçlüğü başka sorunları da beraberinde getirdi. Sorunun adı “kültür çatışması” oldu, “uyum sorunu” oldu. Son dönemlerde orada sıkıntıları daha da artmış durumda bu kardeşlerimizin. Özellikle Türklere yönelik giderek artan bir ötekileştirme var. Bunda, Almanya’da yükselen ırkçılık ve aşırı sağ akımların etkisi muhakkak ama Türkiye'nin de dünyaya verdiği görüntü ile Türkiye ve Avrupa ülkeleri arasındaki ilişkilerdeki geri gidişin de payı büyük. Gerginliklerin çözümünde iki tarafın da diplomasinin imkânları yerine hakarete varan sert üslubu tercih etmesinin en büyük mağduru maalesef, orada yaşayan insanlarımız oluyor.

Bir başka ciddi sorun işsizlik değerli arkadaşlarım. Oradaki Türkiye kökenli kardeşlerimizin yüzde 40’ı sosyal yardımlarla yaşıyor, yüzde 30’u işsiz. Özellikle genç işsizliğin ortadan kaldırılması için Alman iş ajansıyla iş birliği yapılarak nitelikli işlerde istihdam için özel eğitim programlarının başlatılmasına ihtiyaç var.

Sosyal yardım alan yurttaşlarımız ise ciddi bir sorunla karşı karşıya. OECD ülkeleri arasında bilgi değişimini öngören, 2014’de imzalanan ve 2016’da yürürlüğe giren Bilgi Değişim Anlaşması’yla almakta oldukları yardımları yitirme tehlikesiyle karşı karşıyalar.

Memleketinde gelir getirmeyen bir dikili ağacı, tarlası olan ya da Türkiye’ye geldiğinde başını sokacak bir evi bulunan insanlarımıza yapılan yardımların kesilmesi riski var.

Almanya’da gördüğüm manzara şu: Bu anlaşma OECD içinde on yıldır müzakere edilmesine rağmen 2017 Mayıs ayında meclisten geçti, 2018 başında yürürlüğe girecekti, şimdi ertelendiği söyleniyor. Ama kimse bu konuda bir şey bilmiyor, çok büyük bir belirsizlik hâkim; kaygı, korku hâkim. Yurt dışındaki temsilciliklerimiz yeterli bilgilendirme yapmamış, yapmıyor. Bu yasadan doğrudan etkilenecek yüz binlerce yurttaşımızın mutlaka ayrıntılı bilgilendirilmeleri gerekli.

Bakın, anlaşmayı uygulayacak olan Maliye Bakanlığı ama yurt dışındaki Maliye ataşeliklerinin tümü boş. Almanya’da sanırım 8 tane, hepsi boş. Böyle bir dönemde yüz binlerce vatandaşımızı belirsizlik, karamsarlık ve kaygı içinde bırakmak doğru değil. Anlaşmanın oradaki yurttaşlarımızın çıkarlarını koruyacak şekilde uygulamaya konulması ve bilgilendirme yapılması son derece önemlidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

UTKU ÇAKIRÖZER (Devamla) – Sayın Başkanım, bir dakika süre verirseniz, iki şey var…

BAŞKAN – Vermiyorum ama… Lütfen tamamlayın cümlelerinizi.

UTKU ÇAKIRÖZER (Devamla) – İkinci olarak: Almanya’da yaşarken Türkiye’de emeklilik hakkı kazanan yurttaşlarımız orada “mini iş paketi” diye tabir edilen part-time işler yapmak istiyor ancak bu durumda Türkiye tarafından maaşlarının kesilmesi tehlikesiyle karşı karşıyalar. Türkiye’de emekliler ikinci bir işte çalışabilirken Almanya’daki yurttaşlarımız, kardeşlerimiz bunu yapamıyor. Kullandıkları bir otomobili Türkiye’ye kesin dönüş yaparken, eskiden olduğu gibi, vergiden muaf olarak getirmek istiyorlar. Okullarda Türkçe eğitimin azaldığı, Türkçe öğreten öğretmen sayısının azaldığından şikâyetçiler. Yurt dışındaki kardeşlerimiz Türkiye’de yapılan seçimler için oy kullanabiliyor ama kendi seçim bölgelerinden kendi milletvekillerini çıkaramıyorlar. Bu hakka kavuşmaları gerekir.

Değerli arkadaşlarım, Almanya’da, Avrupa’da yaşayan yurttaşlarımızın, kardeşlerimizin sorunlarına duyarsız kalamayız, kalmamalıyız. Ne yapabiliriz? İşe dünyaya verdiğimiz görüntüyü değiştirerek başlamalıyız. Atatürk Türkiyesinden, laiklikten, bilimden, demokrasiden uzaklaşan, en önemli ortaklarımızla kavgalı bir ülke görüntüsü vermekten vazgeçmeliyiz. İşe OHAL’i kaldırarak başlamalıyız. Türkiye’nin güçlü bir demokrasi, sağlam bir hukuk devleti olması Almanya’da, Avrupa’da ve dünyanın neresinde olursa olsun yüreği vatan sevgisiyle çarpan yurttaşlarımızı, soydaşlarımızı kardeşlerimizi güçlendirecek, onların önünü açacak en önemli adım olacaktır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Gündem dışı ikinci söz, Mersin’e yapılan yatırımlar hakkında söz isteyen Mersin Milletvekili Hacı Özkan’a aittir.

Sayın Özkan, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

2.- Mersin Milletvekili Hacı Özkan’ın, Mersin’e yapılan yatırımlara ilişkin gündem dışı konuşması

HACI ÖZKAN (Mersin) – Isparta’da uçak düşmesi sonucu şehit olan askerlerimize Allah’tan rahmet, ailelerine ve ülkemize başsağlığı diliyorum.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; gündem dışı, şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, ekranları başında bizleri izleyen başta Mersinli hemşehrilerim olmak üzere aziz milletimizi ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

2001 yılında başladığımız kutlu yürüyüşümüz boyunca daima milletimizin gösterdiği istikamette ilerledik. Siyasetimizin merkezine insanımızı yerleştirdik. “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” anlayışıyla milletimize hizmet yolculuğumuz devam ediyor. Tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet düsturundan asla taviz vermeden ulaşımdan turizme, eğitimden sağlığa, teknolojiden enerjiye, tarımdan savunma sanayisine kadar her alanda dev eserler inşa ettik, büyük projeleri hayata geçirdik.

2023 hedeflerine daha sağlam adımlarla ulaşmak, aziz milletimizin teveccühüne mazhar olmak için gece gündüz demeden çalışıyoruz. Milletimizle tek vücut hâlinde hareket ederek birlik ve beraberlik içinde büyük Türkiye hedefine ulaşacağımıza inancımız tamdır. Türkiye'nin kaynaklarını milletimiz için kullanarak ülkemizi dünyada iddia sahibi, güçlü, saygın ve itibarlı bir konuma yükselttik.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; toplumumuzun omurgasını oluşturan esnafımıza Hükûmetimizin destekleri güçlü bir şekilde devam ediyor. 450 bin esnafımız ucuz kredi imkânlarından yararlanıyor. Kredi sınırı 2002’de 5 bin lirayken şimdi esnafın kullanacağı işletme kredi limitini 150 bin TL’den 200 bin TL’ye yükselttik. Esnafımız iş yerini satın almak isterse 500 bin TL krediyi on yıl vadeyle alabilecek.

Ülkemizin ekonomik alanda rekabet gücünü artıran çalışmalarımız devam ediyor. Hükûmetimiz teknoloji düzeyi yüksek ürün ve yatırımlara yönelen KOBİ’lere yüzde 70’i ödemesiz yüzde 30’u geri ödemeli olmak üzere destek sağlamaktadır.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; seçim bölgem Mersin sahip olduğu potansiyeli en iyi şekilde değerlendiren ve Türkiye'nin gelişimine en fazla katkıyı sunan şehirlerimizdendir. Kentimizin bu özelliğini güçlendirecek önemli yatırımları hızla devam ettirerek hem Mersin’in hem de Türkiye'nin büyümesine katkı sağlıyoruz. AK PARTİ hükûmetleri tarafından 2003-2017 yılları arasında birçok alanda gerçekleştirdiğimiz projelerle Mersin’e toplam 24 milyar TL’lik ciddi bir oranda yatırımlar gerçekleştirildi.

Mersin’imizdeki projelerle ülkemiz ve dünyaya model oluşturacak yatırımlar yapıyoruz. Türkiye'de ilk açılan şehir hastanemiz günlük ortalama 9 bin hastamıza hizmet vererek bölgede ciddi boşluk dolduruyor.

Mersin-Antalya arası ulaşımı dört saate düşürecek olan Akdeniz Sahil Yolu Projesi çalışmaları hızla devam ediyor; 193 kilometrelik yol, 10 tünel, 5 köprü, 1 viyadük tamamlanmış durumda. Silifke-Mut-Karaman bağlantı yolunda açacağımız tüneller, viyadük ve yol çalışmalarımızla daha güvenli ve hızlı bir ulaşım sağlanacak.

Geçtiğimiz günlerde açılışını gerçekleştirdiğimiz Pamukluk Barajı iletim tüneliyle şehrimizin 2060 yılına kadar içme suyunu ve tarımsal arazinin sulama ihtiyacını karşılayacak.

Türkiye, tarihinden aldığı güçle, geleceğini barış ve kardeşlik üzerine daha sağlam şekilde inşa edecektir.

Şehrimizin ve ülkemizin gelişimine ve ilerlemesine büyük katkı sağlayan yatırımların gerçekleşmesinde emeği geçen başta Cumhurbaşkanımız olmak üzere, Başbakanımıza, bakanlarımıza, milletvekillerimize teşekkür ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özkan.

Gündem dışı üçüncü söz, OHAL ve KHK’lerin sonuçları hakkında söz isteyen İzmir Milletvekili Müslüm Doğan’a aittir.

Sayın Doğan, buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

3.- İzmir Milletvekili Müslüm Doğan’ın, OHAL ve KHK’lerin sonuçlarına ilişkin gündem dışı konuşması

MÜSLÜM DOĞAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; olağanüstü hâl ilan edildiği 20 Temmuz 2016 tarihinden bu yana Meclis iradesi yok sayılarak toplamda 1.194 maddeden oluşan 30 OHAL kanun hükmünde kararnamesi yayınlandı. Toplamda bin maddenin üzerinde yeni düzenleme, Genel Kurulda konuşulmadan, tartışılmadan, oldubitti anlayışıyla Türkiye halklarına zorla dayatılmıştır. OHAL’in ilan ediliş nedenleriyle ilişkisi olmayan bu düzenlemelerle eğitim, sağlık, millî savunma ve iç güvenlik, ekonomi ve sosyal güvenlik alanlarında devlet-toplum sosyolojisi yeniden düzenlenmektedir. Aslında, toplum, istenmeyen bir ruhsal şekillenmeye zorlanmaktadır; bu son derece tehlikeli bir süreçtir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye OHAL’le birlikte evrensel hukuk, demokrasi ve insan haklarından giderek uzaklaşmaktadır. 2018 Dünyada Özgürlükler Raporu’nda Türkiye özgür olmayan ülkeler arasında yer almaktadır artık. Türkiye ayrıca son on yılda özgürlüklerin en çok gerilediği ülke statüsüne yükselmiştir. Siyasi iktidar darbelerle mücadele ettiğini söylüyor. Ülkeyi getirdiği nokta 1980 darbesinin gerilerine kadar ulaşmış düzeydedir.

İktidar vekilleri sokaktaki vatandaşın etkilenmediğini söylüyor. Ben de bu kısa süre içerisinde ülkenin OHAL panoramasını sizlerle paylaşmaya çalışacağım. Bakalım sokaktaki vatandaş bu durumdan etkileniyor mu etkilenmiyor mu? On yedi ayı aşan ve 5 defa uzatılan OHAL süresince 115.516 kamu çalışanının ömür boyu kamu görevinden ihraç edilmesi sokaktaki vatandaşı etkilemiyor mu? 386’sı “Bu suça ortak olmayacağız, savaş istemiyoruz.” diyen akademisyenler olmak üzere 5.822 akademisyenin üniversiteden ihraç edilmesi sokaktaki vatandaşı etkilemiyor mu? Grev hakkı elinden alınan işçi OHAL’den etkilenmiyor mu? Sivas katliamı ve Maraş anmaları, basın açıklamaları ve gösteri yürüyüşleri valinin bir kararıyla engelleniyor ama sokaktaki vatandaş bu durumdan etkilenmiyor olabilir mi?

Tüm bunlar olurken hukuk sistemi ayak altına alınmış durumdadır. OHAL kanun hükmünde kararnameleriyle alınan tedbirlere karşı yargı yolu kapatılmaktadır. Türkiye halklarının OHAL’den etkilenmediğini söylemek mümkün müdür? Bugüne kadar çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerle 49 özel sağlık kuruluşu, özel öğrenci yurtları dâhil 2.271 özel öğretim kurum ve kuruluşları, 146 vakıf ve 1.427 dernek, 15 vakıf yükseköğretim kurumu ve 19 sendika kapatılmış durumdadır. Burada çalışan insanlar, emekçiler, öğrenciler bu durumdan etkilenmiyor olabilirler mi? 24 Aralık 2017 tarihi itibarıyla, kapatılma kararları kaldırılan 26 medya ve basın kuruluşu haricinde 71 özel radyo ve televizyon, 77 gazete, dergi ve yayınevi kapatılmış durumdadır. Peki, değerli milletvekilleri, gazete, televizyon, radyoda çalışan emekçiler bu durumdan etkilenmiyorlar mı? TMSF’nin üç aylık raporuna göre toplam 1.022 şirket ve ticari işletmeye kayyum atanmıştır. Bu işletmelerde çalışan personel sayısı 49.928’dir. Bu insanlar OHAL’den etkilenmiyorlar mı? İşinden atıldığı için 37 insan hayatına son verdi, intihar etti. Meclisin önünde bir vatandaşımız kendini yaktı. Tüm bunların sorumlusu, iktidar partisi ve yarattığı OHAL koşulları değil midir?

Değerli milletvekilleri, 94 belediye gasbedilmiş, 71 belediye başkanı hapsedilmiş; İstanbul, Ankara gibi illerle beraber, gasbedilen halk iradesinin oranı yüzde 40’ı aşarak 31 milyon 59 bin kişiye ulaşmıştır. Gözaltı ve tutuklama uygulaması, partimiz yöneticilerine ve üyelerine karşı tasfiye niteliğine dönüşmüş, 24 Temmuz 2015 tarihinden bu yana partimize, partimiz tabanına ve bileşenlerine yönelik gerçekleşen operasyonlar neticesinde yaklaşık 11 bin kişi gözaltına alınmıştır. Aralarında eş genel başkanlarımız, milletvekillerimiz, il ve ilçe eş başkanlarımız, yöneticilerimiz ve parti üyelerimizin bulunduğu yaklaşık 4.500 kişi tutuklanmış durumdadır.

Değerli milletvekilleri, OHAL’in ne olduğunu siz hissetmiyor olabilirsiniz ama sokaktaki vatandaş çok iyi hissediyor. OHAL demek mutsuzluk demek, OHAL demek hukuksuzluk demek, OHAL demek ölüm demektir, OHAL demek totaliter rejim demektir. Her türlü hukuksuzluğa, keyfîliğe, yozlaşmaya, gericiliğe, yolsuzluğa, suç yığınına karşı inatla OHAL değil, demokrasi istiyoruz diyoruz.

Sizleri saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Şimdi, sisteme giren on beş sayın milletvekiline İç Tüzük 60 gereğince birer dakika süreyle yerinden söz vereceğim.

İlk söz Sayın Kayışoğlu’na aittir.

Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun, fay hattı üzerinde bulunan Gemlik için en kısa zamanda insan yaşamını önceleyen, doğayı, zeytini koruyan katılımcı bir çözüm beklediklerine ilişkin açıklaması

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – 100 bin nüfuslu Gemlik ilçemiz balçık zeminli ve deprem fay hattı üzerinde bulunmaktadır. Bu hat üzerinde yaşanacak bir depremi düşünmek bile istemiyoruz. Partimiz bunu yıllardır dile getirirken 696 sayılı KHK’yle Gemlik’in taşınması düzenlendi.

Aynı zamanda, burada, fay hattı üzerinde bir de sanayi var. Bununla ilgili hiçbir çalışma yapılmıyor. Ki olası bir depremde, Allah korusun, buradaki gübre fabrikası yüzlerce kilometre etrafını yok edecek düzeyde. Gemlik’te şu an halkımız endişeli, belirsizlikten rahatsız. Merkezî yönetim Gemlik’ten “taşınacak” diye bahsediyor, buna rağmen yerel yönetim dönüşümden bahsediyor. Fiyatlar düştü, krediler durdu. Âdeta Gemlik’te hayat tıkanmış durumda. Bu kadar önemli bir konuyu yerelden kopuk, halktan bihaber Ankara’dan karar vererek çözmek doğru değil, kaos yaratmak doğru değil. En kısa zamanda insan yaşamını önceleyen, doğayı, zeytini koruyan katılımcı bir çözüm bekliyoruz.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Tüm…

2.- Balıkesir Milletvekili Mehmet Tüm’ün, Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesinde son beş ayda görülen 115 çocuk hamile vakasıyla ilgili Valiliğin soruşturma izni vermemesine ve son beş yıldaki çocuk hamileliği oranını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

MEHMET TÜM (Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

İstanbul Küçükçekmece’deki Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesine beş aylık süreçte yaşı 18’in altında, 38’i ise 15 yaşından küçük olmak üzere 115 çocuğun hamile olarak geldiği tespit edilmiştir. Savcının talebiyle başhekim yardımcıları için İstanbul Valiliğinden soruşturma izni istenmiş ancak Valilik talebi reddetmiştir. Daha sonra ihbarı yapan görevli sürgün edilmiştir.

Hükûmete soruyorum: Hastanede yaşanan bu skandalın sorumluları kimlerdir? Sorumlular hakkında başlatılan soruşturma ne aşamadadır? Valiliğin başhekim yardımcılarının soruşturulmasına izin vermemesinin gerekçesi nedir? İhbarı yapan görevli kişinin görev yerinin değiştirilmesinin gerekçesi nedir? Çocuklarımız neden korunmamaktadır? Suriyeli mülteci çocuklara yönelik istismarın bu denli artmasının nedenleri nedir? Son beş yılda çocuk hamileliği oranı nedir? Son bir yılda bu sayıda bir artış söz konusu mudur? Son beş yılda çocuk istismarı nedeniyle yargılanan kişi sayısı kaçtır?

BAŞKAN – Sayın Benli…

3.- İstanbul Milletvekili Fatma Benli’nin, Esenler Belediyesi vasıtasıyla Türkiye’ye gelen Fevzi El-Junidi’ye ilişkin açıklaması

FATMA BENLİ (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Bugün Esenler Belediyesi vasıtasıyla Türkiye’ye gelen ve Filistin Parlamentolararası Dostluk Grubu vesilesiyle dinleme fırsatı bulduğumuz Fevzi El-Junidi hakkında söz almış bulunmaktayım.

Fevzi henüz 14 yaşında bir çocuk ama bütün dünya onu 23 askerin arasında gözü bağlı, başı dik yürürkenki fotoğrafıyla tanıdı. Fevzi henüz bir çocuk; aynen, evini ateşe vermek isteyen İsrailli askerlere karşı koyduğu için bugün 14 farklı suçlamayla, on seneden fazla hapsi istenen 16 yaşındaki Ahed gibi bir çocuk. Zamanından önce büyümek zorunda kalan çocuklar bunlar ama bugün bizim gözlerimizin içine bakarak “O fotoğrafta korkak görünen ben değildim.” diyebiliyorlar. Bugün Türkiye Büyük Millet Meclisindeki milletvekilleri olarak bize düşen de o korkak olmayan, kahramanlığı çocukluk cüsselerine rağmen bütün dünyaya ispat eden bu çocukların her daim yanlarında olmak.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Özdemir…

4.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, İstanbul 13. ve 26. Ağır Ceza Mahkemelerinin Anayasa Mahkemesinin tutuklu gazetecilerle ilgili hak ihlali kararına direnmelerine ve hukuksuz OHAL düzenine hep birlikte bir an evvel son vermek gerektiğine ilişkin açıklaması

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Anayasa Mahkemesi tutuklu gazetecilerle ilgili hak ihlali kararı vermesine rağmen, tarihte ilk kez İstanbul 13. ve 26. Ağır Ceza Mahkemeleri Anayasa Mahkemesinin bu kararına direnmektedir. Bu durum, Türkiye’de bireysel hak aramada Anayasa Mahkemesini aynı Azerbaycan’da olduğu gibi işlevsiz bir kurum hâline dönüştürmektedir. Anayasa Mahkemesi kararları uygulanmayınca Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Azerbaycan’daki Anayasa Mahkemesini tanımamıştır ve Azerbaycan’dan gelen başvuruları doğrudan kabul etmeye başladığını hatırlatmak isterim. Benzer bir durumun ülkemizde de yaşanmasının önü açılmıştır; yargı bağımsızlığı ilkesi yok sayılmaktadır, Türkiye hukuk devleti olma özelliğini yitirmiştir. Ülkemiz bu kötü yönetimi hiç hak etmiyor. Bu hukuksuz OHAL düzenine hep birlikte bir an evvel son vermeliyiz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Hürriyet…

5.- Kocaeli Milletvekili Fatma Kaplan Hürriyet’in, kadınların doğum borçlanmasına ilişkin yeni düzenleme yapılması gerektiğine ilişkin açıklaması

FATMA KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’na göre kadınların doğum borçlanması yapabilmeleri için doğumun ilk sigortalı olduğu tarihten sonra olması gerekiyor. Kanuna göre doğumdan önce sigortalı olan kadınlar doğum borçlanmasından yararlanıp erken emekli olabiliyorken doğum sonrası iş hayatına atılıp sigortalı olan kadınlar ise önceki doğumları için bu haktan yararlanamamaktadır. Erkekler sigortalılık öncesinde askerlikte geçen sürelerini borçlanabilme hakkına sahiptir. İş hayatına başlamayan erkek sigortalılığı öncesindeki askerlik dönemini de borçlanabilirken kadının aynı şekilde sigortalılığı öncesindeki doğumu için borçlanma hakkından faydalanamaması eşitlik ilkesine aykırıdır. Anneler sosyal hayatında kimseye muhtaç olmadan yaşamak, hakkıyla emekli olabilmek için bu kanunun bir an önce çıkmasını beklemektedir.

BAŞKAN – Sayın Topal…

6.- Hatay Milletvekili Serkan Topal’ın, Cumhurbaşkanının üniversitelerle ilgili bir konuda YÖK Başkanına talimat vermesinin üniversitelerin tamamıyla siyasi vesayet altında olduğunun açık bir göstergesi olduğuna ilişkin açıklaması

SERKAN TOPAL (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bizlerin bilim yuvası olarak gördüğü üniversiteler yandaş yuvasına çevrilmeye çalışılmaktadır. Üniversitelere yerleştirilen yetersiz, liyakatsiz yandaşlar bugün doçent yapılmak istenmektedir. Burada, üzerinde durulması gereken esas sorun, Cumhurbaşkanının üniversiteyle ilgili bir konuyu, hem de açık bir toplantıda, YÖK Başkanına tepeden inme bir talimat olarak vermesidir. Bu gibi konular, üniversitelerin kendi içinde araştıracağı ve tartışacağı konulardır. Yukarıdan talimat olarak oldubittiyle getirilecek bir konu hiç değildir. Tıpkı, rektör seçimlerinin bir talimatla kaldırılması gibi YÖK’ün harekete geçirilmesi, üniversitelerin tamamıyla siyasi vesayet altında olduğunun ne yazık ki açık bir göstergesidir. İktidarı buradan uyarıyorum: Bilim insanlarımızı, akademisyenlerimizi siyasi menfaatleriniz için daha fazla harcamayın.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Kılıç…

7.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın, şehitlere Allah’tan rahmet dilediğine ve bir yerin vatan olarak benimsenmesi için maddi ve manevi unsurlarla birlikte düşünülmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Memleket sevgisi fıtri bir duygudur. Çünkü burada birçok hatıralarımız olup tarih ve kültürümüzün şekillendiği yerdir, orası bizim sılamızdır. Vatan, havasıyla, suyuyla, toprağıyla benimsenen ait olduğumuz toprak parçası olsa da yalnız bu maddi öğelerden ibaret değildir. Bir yerin vatan olarak benimsenmesi için maddi ve manevi unsurlarla birlikte düşünülmelidir.

İnsanın kimliğinin bir parçası olan vatanı, aynı zamanda kuşandığı değerlerin de kaynağıdır. Vatanını tutup kaldır, neme lazım deme aldır. Mehmet Akif Balkanlara olan hasretini “Eyvah! Dedemin sürdüğü, can ektiği toprak gitti. Öyle bir gitti ki bir daha gelmez ebedi.” diyerek dile getirmiştir. Gitmeden kıymetini bilmeli, çünkü giden bir daha gelmez.

BAŞKAN – Sayın Özdiş…

8.- Adana Milletvekili İbrahim Özdiş’in, diyaliz teknikerliği bölümünün iki yıldan dört yıla çıkartılması planı olup olmadığını ve diyaliz teknikerlerine ayrılan kontenjanın ne kadar olduğunu öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sorum Sayın Sağlık Bakanına: Diyaliz teknikerliği bölümünün iki yıldan dört yıla çıkartılması gibi bir planınız var mıdır? Diyaliz bölümü açıldığından bu yana mezun olan kişi sayısı ne kadardır? 27 bin sağlık personeli içerisinde diyaliz teknikerlerine ayrılan kontenjan ne kadardır? Yeterli kontenjan verilemeyecekse diyaliz bölümü neden açılmıştır? Yeterli sayıda diplomalı diyaliz teknikeri varken neden hâlâ sertifikalı personel alımı yapılmaktadır? Diyaliz teknikerlerinin 2018 yılı beklentisi olan 2 bin kadroyu verecek misiniz Sayın Bakan?

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Taşdemir…

9.- Ağrı Milletvekili Dirayet Dilan Taşdemir’in, Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesinde son beş ayda görülen 115 çocuk hamile vakasına ilişkin açıklaması

DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) – Teşekkür ederim Başkan.

Her gün ortaya çıkan utanç vakalarıyla utanarak konuşmayı öğrenir hâle geldik. Türkiye, 115 çocuğun hamile bırakılmasına, bu çıplak şiddete isyan ediyor. Hükûmet yetkilileri göstermelik soruşturmalarla yükselen tepkiyi dindirmeye çalışıyor ancak bu olayın sorumlusu, nefreti körükleyerek, erkekçi, cinsiyetçi yaklaşımları kışkırtarak, bu konuda çözüm için adres olabilecek kadın örgütlerini kapatarak bu utançları yaşamamıza sebep olanlardır. Asıl soruşturulması gereken, kadınları, Suriyelileri, çocukları korumasız hâle getiren Hükûmet yetkilileridir, olayı ortaya çıkaran sağlık görevlisi hakkında soruşturmalar açıp, onu sürgün edip görevini yerine getirmeyenler hakkında soruşturma izni vermeyenlerdir.

Bizlerin, sağlık görevlisi arkadaşımızın yanında olduğumuzu ayrıca belirtiyor, bu olayın peşini bırakmayacağımızı da ifade etmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Ünal’ın yerine Sayın Dedeoğlu…

10.- Kayseri Milletvekili Sami Dedeoğlu’nun, Isparta’da düşen uçakta şehit olanlara Allah’tan rahmet dilediğine, 15 Temmuz 2016 gecesi darbe girişiminin bastırılmasında rol alan vatandaşların mağdur edilmemesi için yayınlanan 696 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin arkasında olduklarına ilişkin açıklaması

SAMİ DEDEOĞLU (Kayseri) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Isparta’da düşen uçaktaki şehitlerimize Allah’tan rahmet, ailelerine başsağlığı diliyorum.

15 Temmuz 2016 gecesi millî iradesine sahip çıkmak için sokaklarda uçaklara, tanklara ve üzerlerine doğrultulan ağır silahlara kendini siper eden vatansever halkın mağdur edilmemesi için yayınlanan 696 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin sonuna kadar arkasındayız. E-muhtıralar, parti kapatma davaları, sokak eylemleri, yargı darbeleri ve kanlı 15 Temmuz kalkışmasını milletimizle beraber omuzlayarak bugünlere geldik. Mağdur olan vatandaşlarımızı savunmak en tabii hakkımızdır. Kimse bu kararda art niyet aramasın. 2.193 gazi, 250 şehit verdiğimiz alçak 15 Temmuz darbesinde halkın karşısında duranların tek tip elbise giymeleri en doğal bir karşılıktır. Mahkemelerin de suçlulara gereken cezayı vereceğine inanıyorum.

Bu duygularla yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Tanal…

11.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Türkiye Büyük Millet Meclisi Mustafa Necati Kültür Evi’nin sessiz sedasız bir şekilde kapatılmasına ilişkin açıklaması

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Mustafa Necati Kültür Evi sessiz sedasız bir şekilde kapatılmıştır. Meclisin kültürel ve sanat faaliyetlerinin yapıldığı, sayın vekillerin kullanabildiği, Türkiye sanatseverlerinin sergi açtığı, sanatla halkın buluştuğu yer iken Meclis Başkanlığının burayı kapatması… Milletimizin, milletvekillerimizin kültüre ve sanata ihtiyacı yok mudur ki bunu kapatmıştır? Meclis Başkanlığı sanata olan bu düşmanlığına son versin. Türkiye Büyük Millet Meclisi milletvekillerinin, milletin ve halkımızın sanatla ve sanatçıyla buluşma yeri burasıydı. Anayasa’mızın 64’üncü maddesi uyarınca devletin sanatı sevdirmesi ve sanata ve sanatçıya destek vermesi gerekirken Meclis Başkanının aksi yöndeki tutumları sanata olan düşmanlığını göstermektedir. Lütfen… Bundan vazgeçmesini bekliyorum.

Selam ve saygılarımı iletiyorum.

BAŞKAN – Sayın Tümer…

12.- Adana Milletvekili Zülfikar İnönü Tümer’in, Devlet Tiyatroları ve Devlet Opera ve Balesinde misafir sanatçı olarak görev yapanlara kadro verilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

ZÜLFİKAR İNÖNÜ TÜMER (Adana) – Sayın Başkan, devlet orkestralarında, Devlet Tiyatroları ve Devlet Opera ve Balesinde haftalık veya aylık sözleşmelerle istihdam edilerek otel odalarında yaşamak zorunda kalan, evlenemeyen, çalgı, giysi, bakım masraflarını karşılamakta zorlanan kadrosuz misafir sanatçılara kadro hakkı tanınmamaktadır.

Sözleşmelerinde “Türkiye Cumhuriyeti uyruklu mezun sanatçı” ibaresi kullanılmasına rağmen, bu sanatçılarımız 4 ila 26 gün arasında çalıştırılmakta, sigorta primleri de çalıştıkları gün sayısına göre yatırılmaktadır.

Ne yazık ki ülkemizdeki senfoni orkestralarında, Devlet Tiyatrolarında, Devlet Opera ve Balesinde uzun yıllardır kadrolu sanatçı sınavı açılmadığından, mevcut kurumlardaki eksiklikler misafir sanatçılarla tamamlanmaya çalışılmaktadır.

Türkiye genelinde sayıları 2 bini aşmayan ve kendilerini “taşeron sanatçı” olarak adlandıran orkestra, tiyatro ve bale sanatçıları kurum yönetimlerinin tercihi ve iyi niyetine bağlı kalmakta, bu da güvencesiz, endişe içinde, yasal dayanaktan yoksun bir çalışma ortamı doğurmaktadır.

2 bin kişi devlet için küçük bir rakamdır ve bu olumsuzluklar göz önüne alınarak misafir sanatçı olarak görev yapan sanatçılara kadro verilmelidir.

BAŞKAN – Sayın Öztürk…

13.- Giresun Milletvekili Sabri Öztürk’ün, Türkiye Futbol Federasyonu 1. Lig’de şampiyonluk mücadelesini yapan ve Ziraat Türkiye Kupası’nda çeyrek finale yükselen Giresunspor’u tebrik ettiğine ilişkin açıklaması

SABRİ ÖZTÜRK (Giresun) – Teşekkürler.

Bilindiği gibi, bu hafta Ziraat Türkiye Kupası maçları oynanmaktadır. Dün akşam yeşil-beyazlı kulübümüz Giresunspor’umuz, Başakşehir Futbol Kulübünü eleyerek çeyrek finale yükselmiştir. Takımımız elli bir yıllık tarihinde ilk defa bunu başarmıştır. Süper Lig’in liderini yenerek bunu başarması son derece önemlidir.

Türkiye Futbol Federasyonu 1. Lig’de şampiyonluk mücadelesini yapan Giresunspor’umuzu tebrik ediyoruz. Takımı, teknik heyetini, yönetimini kutluyoruz. Aynı zamanda, Süper Lig yolunda takımımıza başarılar diliyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

Sayın Doğan’ın yerine Sayın Yıldırım…

14.- Adıyaman Milletvekili Behçet Yıldırım’ın, OHAL’in 6’ncı kez uzatılmasına ve demokrasiden, hukuktan yana olan bir iktidarın OHAL’e ihtiyaç duymayacağına ilişkin açıklaması

BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) – Teşekkürler Başkanım.

OHAL 6’ncı kez uzatılıyor. Anlaşılıyor ki AKP Hükûmeti artık iktidarını ancak OHAL’le ayakta tutabiliyor. OHAL biterse AKP iktidarı da bitecek. 28 Şubat darbesi sonrası dönemin Genelkurmay Başkanı “Bin yıl sürecek.” demişti. Öyle anlaşılıyor ki 28 Şubatın ürünü olan AKP iktidarı da OHAL’i bin yıl sürdürecek. AKP, artık demokratik parlamenter sistem içerisinde yer alan siyasi bir parti olmaktan çıkmış, OHAL, sıkıyönetim partisi olmuştur. Demokrasiden, hukuktan yana olan bir iktidar OHAL’e ihtiyaç duymaz. OHAL, kapalı rejimlerin yönetim biçimidir.

Öyle anlaşılıyor ki AKP iktidarı, hem içeride hem dışarıda savaş, çatışma politikalarını sürdürmek, Suriye gerginliğini devam ettirmek, toplumu baskı altına alarak başkanlık sistemini kurtarmak, darbe süreciyle ilgili iktidarını da içine alacak gerçek bir hukuk sürecinin başlamasını engellemek, Parlamentoyu vesayet altına almak, muhalifleri tasfiye etmek için OHAL’i istiyor, sürdürüyor. OHAL’iniz batsın.

BAŞKAN – Sayın Gürer…

15.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, temiz hava, temiz su ve doğal yaşamın varlığının insan sağlığı için vazgeçilmez olduğuna ve hava kirliliğine neden olan durumlar için Hükûmetin daha fazla yaptırım uygulaması gerektiğine ilişkin açıklaması

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Temiz hava, temiz su ve doğal yaşamın varlığı insan sağlığı için vazgeçilmezlerdendir. Hava kirliliği topluca insan sağlığı için zarar oluşturabilen önemli bir sorundur. Hava kirliliği, hastalıkların artması, yaşam kalitesinin bozulmasında da önemli bir etkendir.

Çevre Mühendisleri Odasının raporuna göre hava kirliliği ülkemizde düşündürücü boyutlara ermiştir, 81 ilde sadece 6 ilde hava temizdir. Sağlık Bakanlığının bulunduğu Ankara Sıhhiye’de dahi hava kirliliği en yüksek orandadır. Dünya Sağlık Örgütünün hava kirliliğini ölçmek için kullandığı partikül madde 10 parametresine göre ölçümleri düzenli yapılan ve otuz beş gün takip üzerinden değerleri aşan iller değerlendirmesinde Niğde ilinin yanı sıra İstanbul, Ankara, Adana, Amasya, Manisa, Bursa, Denizli, Tekirdağ, Hatay, Yalova, Sivas, Maraş, Kütahya, Sakarya, Kırklareli, İçel ve Samsun illeri yer almaktadır.

Konuyla ilgili her kesimin daha dikkatli ve titiz çalışması önem arz etmektedir. Özellikle yakıt değeri düşük, yanmayan ve kükürdü yüksek kömürlerin dağıtılmaması ve kullanılmaması sağlanmalıdır. Başta ulaşım olmak üzere hava kirliliğine neden olan durumlar için Hükûmet bu konuda daha fazla yaptırım uygulamalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Gürer, az zamanda çok şey sıraladınız, tebrik ediyorum gerçekten.

Sayın Kuyucuoğlu…

16.- Mersin Milletvekili Serdal Kuyucuoğlu’nun, 8 Ocak 2018’de yayımlanan Karayolları Yönetmeliği’ne göre bu tarihten sonra alınan belge ücretlerinde indirim yapıldığına ve daha önce belge alan esnafın mağduriyetinin giderilmesi için bir çalışma olup olmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

SERDAL KUYUCUOĞLU (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ulaştırma Bakanımıza sormak istiyorum: 8 Ocak 2018’de yayımlanan Karayolları Yönetmeliği’ne göre bu tarihten sonra alınan belgelerde yüzde 50’ye varan indirimler yapılmıştır. Yapılan bu indirimler çok olumlu olmakla beraber 31 Aralık 2017 tarihinden önce bu belgeleri yüksek fiyattan almış olan esnafımız, belgesini zamanında aldığı için cezalandırılmış gibi bir pozisyona düşmüştür. Mesela, 31 Aralıktan önce 290 bin TL’ye alınan R1 belgesi 8 Ocaktan sonra 150 bin TL’ye düşürülmüştür. Arada 140 bin TL gibi büyük bir fark oluşmuştur. Bu durumda olan esnaflarımızın mağduriyetlerinin giderilmesi için bir çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Akbaşoğlu…

17.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, 2018 Yatırım Programı’nda yer alan bütün yatırımların hem Çankırı’ya hem de tüm illere hayırlı olmasını temenni ettiğine ve karne alacak çocuk ve gençlere üstün başarılar dilediğine ilişkin açıklaması

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Bugün 18 Ocak 2018, 18 plakalı şehrimiz Çankırı için anlamlı bir gün. Bu vesileyle 2018’in Türkiye’de Çankırı, dünyada ise Türkiye yılı olmasını diliyorum.

2018 Yatırım Programı’nda yer alan, başta yeni devlet hastanemiz olmak üzere, bütün yatırımların hem Çankırı’mıza hem de 81 ilimize hayırlı olmasını temenni ediyor, yarın karnelerini alacak geleceğimizin umudu olan yavrularımıza ve gençlerimize üstün başarılar, değerli aileleriyle birlikte sağlık ve mutluluklar diliyorum.

Gençlerimizin bütün insanlık için adil ve merhametli bir dünyayı gerçekleştireceklerine olan inancımı tekrarlıyor, tüm hemşehrilerime ve aziz milletime selam ve hürmetlerimi sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Köksal, son söz size ait.

Buyurun.

Ayrıca doğum gününüzü de kutluyoruz.

18.- Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksal’ın, yoksulluğun bütün acıların beşiği olduğuna ve çocuklarına yiyecek bulamadığı için genç bir annenin canına kıydığı bir ülkede hiç kimsenin ekonomik büyümeden söz edemeyeceğine ilişkin açıklaması

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Yoksulluk bütün acıların beşiğidir. Geçtiğimiz günlerde, geçinemediği için Meclisin önünde kendini yakan yurttaşımızdan sonra, birkaç gün önce de seçim bölgem Afyonkarahisar ili Bolvadin ilçemizde, mutfağında sadece 5 tane zeytin ve bir lokma peynirden başka bir şey bulunmayan bir anne, çocuklarına yiyecek bulamadığı için, yoksulluktan dolayı 3 yaşındaki evladının yanında canına kıydı. Her fırsatta halkını fakirleştirip dağıttığı sosyal yardımlarla övünenlere, yandaşını daha çok zenginleştirip yoksulları daha çok yoksullaştıranlara, yüzde 11’lik ekonomik büyüme gerçekleştirdiğini iddia edenlere, “istikrar, istikrar” diye övünmeye kalkanlara sesleniyorum: Bu mu sizin istikrarınız, bu mu sizin yüzde 11’lik ekonomik büyümeniz, bu mu sizin sosyal adaletiniz? Genç bir annenin canına kıydığı bir ülkede hiç kimse bana ekonomik büyümeden söz etmesin. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Tanal, hayırdır?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Özür dilerim sizden.

Sayın Başkanım, bu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemi bize tebliğ edildi. Gündeme bakıyorum, Türkiye Büyük Millet Meclisi…

BAŞKAN – Gündeme gelince konuşursunuz Sayın Tanal, şimdi sayın grup başkan vekillerine söz vereceğim.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Peki.

BAŞKAN – Sayın Usta, buyurun.

19.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, Kazakistan’da otobüs kazasında hayatını kaybeden 52 kişiye Allah’tan rahmet dilediğine, 20 Ocak Sovyetler Birliği’nin Azerbaycan’da gerçekleştirdiği katliamın 28’inci yıl dönümüne, Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesinde son beş ayda görülen 115 çocuk hamile vakasına ve FETÖ’yle mücadele kapsamında ihraç edilenlerden mahkeme kararı olanların görevlerine iadesi konusunun bir an evvel çözülmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bugün sabah saatlerinde Kazakistan’da bir otobüs kazası oldu, kazada bir yangın çıktı ve 52 kişi hayatını kaybetti. Ben, hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet diliyorum. Kazakistan İçişleri Bakanının açıklamasına göre de hepsinin Özbek vatandaşı olduğu söyleniyor. Özbekistan’a da başsağlığı diliyorum.

Biliyorsunuz, 20 Ocak, dağılma sürecindeki Sovyetler Birliği’nin Azerbaycan’da, Bakü’de gerçekleştirdiği katliamın yıl dönümüdür. Bu tarihi -yirmi sekiz yıl geçmiş- üzüntüyle anıyoruz ve orada da hayatını kaybedenlerin hepsine, şehitlerimize Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum.

Sayın Başkan, birkaç gün önce basına yansıdığı kadarıyla, İstanbul Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesinde son beş ayda 18 yaş altı 115 çocuğun hamile olduğu saptanıyor, bunların da 39’u Suriyeli. Tabii, konu Emniyete de bildirilmemiş, burada bir ihmal var, o ihmalin üzerine sanırım gidiliyor ancak tabii, bu konuyla ilgili sorumluların araştırılması lazım. Ama onun da ötesinde, aslında, bizim toplumumuzda ne oluyor, bu iş nereye doğru gidiyor? Yani bu kadar, çocuk yaştaki kızlarımızın hamile kalması, bu şikâyetlerle hastanelere müracaat etmesi… Allah bilir, müracaat etmeyen daha ne kadar olay var, onları bilemiyoruz. Tabii, bunlar aynı zamanda da nikahsız, nikah yapma imkânı da zaten yok, belki de gayrimeşru bu çocuklar. Dolayısıyla, bu konu son derece önemli bir konudur, Meclisin de bu konuyu çalışmalarında dikkate alması gerekir. Bizim bu konuyla ilgili daha önce verdiğimiz bir araştırma önergesi var, bunu gelecek hafta inşallah getireceğiz.

Şimdi, son olarak da, Fetullahçı terör örgütüyle etkin bir mücadeleyi gerçekleştiriyoruz. Bu ihraçlar dolayısıyla… Daha doğrusu şöyle ifade edelim: Bir kişiye bir konuyla ilgili…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim.

Bir kişi, hakkında bir iddia ortaya atılıyor FETÖ’yle alakası yönüyle, o kapsamda ihraç edilmiş olabilir. Bu ihraçtan sonra, tabii, bir şekilde olay adliyeye de intikal ediyor. Edeni var, etmeyeni var, şu anda edenler için konuşuyorum. Adliyeye intikal etmiş konu ya savcılık “Kovuşturmaya gerek yoktur.” diye karar vermiş veya mahkemesi olmuş, davası sonuçlanmış, beraatına karar verilmiş. Şimdi, bu kişilerin yani “Kovuşturmaya gerek yoktur.” kararı alanların veya mahkeme tarafından beraat kararı alanların tekrar işine iadesi konusu toplumda çok ciddi bir sıkıntı hâline gelmeye başladı. Bu kişilerin iadelerine ilişkin şu anda kurumlar çok fazla adım atmıyor. Ben bunu daha önce burada, Adalet Bakanımızın olduğu ortamda dile getirmiştim, Adalet Bakanı da böyle bir şeyin olmayacağını ifade etmişti. Burada kurumlar “Yetkili organ OHAL Komisyonudur.” diyor, topu Komisyona atıyor. Burada OHAL Komisyonunun herhangi bir yetkisi yok, bu konu OHAL Komisyonuna gitmesi gereken bir konu da değil Sayın Başkanım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERHAN USTA (Samsun) – Çok affedersiniz, hemen toparlıyorum.

BAŞKAN – Toparlayalım.

Buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) – Dolayısıyla, bu kişilerin yani “Kovuşturmaya gerek yoktur.” kararı alan veya beraat kararı alan kamu görevlilerinin görevlerine iadesi konusu bir an evvel çözülmesi gereken bir konudur. Dolayısıyla, burada, Komisyona gitmeksizin hemen kurumların KHK’lere bu kişilerin isimlerinin konulması konusunda gayret gösterip bu işi çözmeleri lazım. Bu mağduriyetler… Burada, şimdi, artık mahkeme kararı var, daha başka ne olabilir insanın suçsuzluğu açısından? Mahkeme kararı olan hususlarda bile biz mağduriyetleri devam ettirirsek bu FETÖ’yle mücadele sıkıntıya girer. Bu konu da önemli bir konudur. Bu konuda, yetkilileri ben bu anlamda uyarmak istiyorum.

Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Yıldırım, buyurun.

20.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, Kazakistan’da otobüs kazasında hayatını kaybeden 52 kişiye Allah’tan rahmet dilediğine, 19 Ocak Hrant Dink’in katledilmesinin 11’inci yıl dönümüne, iş cinayetlerinde hayatını kaybedenlerin sayısına, Eskişehir ADULARYA Enerji Üretim ve Madencilik AŞ’de grev kararı alan emekçilerin direnişini selamladığına ilişkin açıklaması

AHMET YILDIRIM (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kazakistan’da otobüs kazasında maalesef feci şekilde yanarak hayatını kaybeden 52 kişiye Allah’tan rahmet diliyorum. Aynı şekilde, Kazakistan ve Özbekistan halklarına da başsağlığı diliyorum.

Sayın Başkan, yarın 19 Ocak 2018 -on bir yıl önce- Türkiye’nin geleceğine ismi altın harflerle yazılacak olan bir aydının, bir entelektüelin, bir aktivistin, bir Türkiye sevdalısının yani Hrant Dink’in katledilmesinin yıl dönümü. Tam on bir yıl geçti. Davanın kendisi aslında Türkiye’de siyaset ve yargı tarihinin kısa özetidir. Bu dava Türkiye’deki devlet yapısının da bazı siyasi ve idari kodlarını açığa çıkarmaktadır. Bu ülkede ezen-ezilen, Müslüman olan-Müslüman olmayan, Türk ve Türk olmayanlara devlet yaklaşımının ve anlayışının bir özetini ortaya koymaktadır. Düşünün, Şubat 2012’de Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün talimatıyla Devlet Denetleme Kurulu bir rapor hazırladı Hrant Dink cinayetiyle ilgili olarak ve Cumhurbaşkanlığı nezdinde bu cinayetin raporu sonucunda bir suç duyurusunda bulunuldu. Gelinen noktada, hâlen etkin bir soruşturmanın yapılmamış olması, tetiği çeken çocuk dışında hiç kimsenin ortaya çıkarılmamış ve etkin bir biçimde yargılanmamış olması bile bu devlet yapısında Cumhurbaşkanlığının ötesinde ve üstünde bir aklın ve bir yapının olduğu kuşkusunu ortaya koymaktadır.

Bizler, Hrant Dink’in arkadaşları, yoldaşları olarak onun anısı önünde saygıyla eğiliyoruz. O, bir Türkiye sevdalısıydı ve iç meselelerin, yaşadığı bütün acılara, trajedilere rağmen…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

Buyurun.

AHMET YILDIRIM (Muş) - … bütün sorunların çözümünü uluslararası arenada değil Türkiye içinde arayan bir Türkiye sevdalısıydı. Onun anısına ve mücadelesine bağlı olduğumuzu ve onun özlemlerini yerine getirmek için mücadelesini sürdüreceğimizi ifade etmek isteriz.

Sayın Başkan, iki gün önce, şuradan, ben, Türkiye'nin özgürlükler konusunda geldiği noktaya dikkat çeken Freedom House isimli bir düşünce kuruluşunun raporundan söz etmiştim. Bugün de yine 2017 yılında iş cinayetlerinde 2.006 kişinin öldüğünü ifade eden bir rapora değinmek istiyorum.

Bir yılda 2.006 kişi; bunu adı “iş kazası” olamaz, bunun adı, olsa olsa “iş cinayeti” olabilir çünkü güvencesiz işçiliği emek politikası ve çalışma politikası olarak belirleyen siyasi iktidar döneminde, bu iktidar döneminde tam 20.500 kişi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti. Dile kolay, bir istatistik olarak söyleyip geçiyoruz, bir yılda 2.006, on beş yılda ise 20.500 kişi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Kim verebilir bunun hesabını? Bu çalışma politikalarını yapanlar bunun hesabını acaba verebilir mi?

Peki, buna direnen işçiler, emekçiler neyle karşılaşıyor? İşten çıkarılmayla tehdit ediliyor, tutuklanıyor, gözaltına alınıyor, mobbingle karşılaşıyorlar. İşte, bu sebeple Eskişehir ADULARYA Enerji Üretim ve Madencilik Anonim Şirketindeki 1.200 işçi üç buçuk aydır ücretlerini alamadıkları için greve başladılar. Bu, iktidar tarafından kayyum atanarak TMSF’ye devredilmiş bir kurumdur. Bizlerin buradan o grev kararı alan emekçilerin direnişini selamladığımızı, onlarla dayanışma içerisinde olduğumuzu ve haklarının takipçisi olacağımızı ifade etmek istiyorum.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Sayın Özkoç, buyurun.

21.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, olağanüstü hâlin millet iradesini yok ettiğine ve milletvekillerinin görevlerini yapmasının önünde büyük bir engel teşkil ettiğine, OHAL’in bir an önce durdurulması ve KHK’lerin bir an önce Meclise getirilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; iki haftadır sürekli olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemini… Olağanüstü hâlle ilgili ve KHK’lerle ilgili konularda Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak bunun yanlışlığı ve bir an önce düzeltilmesi konusundaki görüşlerimizi paylaşıyoruz. Arzu ettiğimiz şey, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki milletvekillerimizin itibarının zedelenmemesidir. Millet iradesiyle seçilmiş milletvekillerimizin yasama görevlerini layıkıyla yapabilmeleri içindir.

Biz, hiçbir ayrım yapmadan, yani AK PARTİ, Cumhuriyet Halk Partisi, HDP, MHP demeden, seçilmiş tüm milletvekillerinin Türkiye Büyük Millet Meclisi içerisinde görevlerini yapmalarını talep ediyoruz ve diyoruz ki: Olağanüstü hâl millet iradesini yok ediyor, milletvekillerinin görevlerini yapmasının önünde büyük bir engel teşkil ediyor. Bu yolla çıkan KHK’lerin gündeme gelmemesiyse millette ve millet iradesinde rahatsızlık oluşturuyor.

Sayın Başkan, elbette biz Türkiye Büyük Millet Meclisinde muhalefet olarak, iktidar olarak kalkacağız, fikirlerimizi söyleyeceğiz, kendi görüşlerimizi tartışacağız ama asıl amacımız üzüm yemek olmalıdır. Biz Türkiye Cumhuriyeti’nde ülkemizi var ederek, birbirimizin değerlerine değer katarak daha fazla şeyler yapabiliriz. O yüzden sadece, Türkiye Büyük Millet Meclisinde muhalefet ederek değil, aynı zamanda diplomasiyi de yürüterek, yeri geldiğinde grup başkan vekillerimizin görüşlerini de alarak, yeri geldiğinde iktidar partisinin bu konuda açılacak bir kapısı varsa onu zorlayarak görüşmeleri de sürdürmek gerekir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım Sayın Özkoç.

Buyurun.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak biz bunun için de elimizden geleni yapıyoruz. Yani milletimizin, bizi burada seyrederken sadece burada ifade ettiklerimizle değil, aynı zamanda kurduğumuz istişarelerle, milletimize olan hizmetimizle ve milletvekillerinin, yeri ve zamanı geldiğinde, gerçekten kendi iradesinin Mecliste tecelli edebilmesi için koydukları iradeyi de görüyor olmaları gerekir. O yüzden arkadaşlarımızın bizim sunduğumuz bu söylem biçimine yakın davranışları bizi de milletimizi de memnun edecektir. OHAL bir an önce durdurulmalıdır. KHK’ler bir an önce Meclise getirilmelidir ve millet iradesi Mecliste tesis ettirilmelidir.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özkoç.

Gündeme geçiyoruz…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Tanal, dinliyorum.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Şimdi, Değerli Başkanım, ben İç Tüzük’ümüzün 128’inci maddesini okuyorum: “Anayasanın 121 ve 122 nci maddeleri gereğince çıkarılan ve Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan kanun hükmünde kararnameler, Anayasanın ve İçtüzüğün kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi için koyduğu kurallara göre ancak, komisyonlarda ve Genel Kurulda diğer kanun hükmünde kararnamelerle, kanun tasarı ve tekliflerinden önce, ivedilikle en geç otuz gün içinde görüşülür ve karara bağlanır. …Meclis Başkanlığınca doğrudan doğruya Genel Kurul gündemine alınır.”

Şimdi, Değerli Başkanım, ben bu bize gönderilen gündeme baktığım zaman, İç Tüzük’ün…

BAŞKAN – O size Cumhuriyet Halk Partisinin gönderdiği gündem yalnız.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Nasıl efendim?

BAŞKAN – CHP Grubunun gündemi galiba, buradan öyle görüyorum.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – AK PARTİ’ninkine de bakalım.

BAŞKAN – CHP’nin gündemi… Bizi bağlayan buradaki gündem.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – E, sizdeki aynısı.

BAŞKAN – Aynısı değil.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Anladım, aynısı, bakın, deniliyor ki burada, yani sizin bize gönderdiğiniz… Cumhuriyet Halk Partisi sizinkini esas alarak bize gönderiyor.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Hayır, hayır, öyle değil.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sizinkinin tıpatıp aynısı zaten.

Şimdi, bu anlamda…

BAŞKAN – Sayın Tanal, bir saniye… Ben anladım sizi.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bitiriyorum, özür dilerim…

BAŞKAN – Bitirin, hemen bitirin.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Tek cümleyle bitiriyorum.

BAŞKAN – Tamam, buyurun.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Yani burada, sizin bize göndermiş olduğunuz Meclis Başkanlığının gündemi uyarınca, İç Tüzük’ün bu 128’inci maddesine göre, bir, “…en geç otuz gün içerisinde, öncelikle, ivedilikle Genel Kurula gelmesi lazım.” diyor.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – “İvedilik” var, “öncelik” yok. “Öncelik” yok.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Budur efendim, budur, “önce” diyor…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – “Öncelik” yazmıyor, “ivedilikle” diyor.

BAŞKAN – “İvedilikle” diyor, doğru “ivedilikle” diyor.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bakın, “önce” diyor.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – “İvedilikle” diyor.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bu ihlal ediliyor. Sizden rica ediyorum. Yani her gün bu Anayasa burada ihlal ediliyor, her gün Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ihlal ediliyor. Sizi İç Tüzük’e göre yani İç Tüzük’ün 128’inci maddesine göre davranmaya davet ediyorum, istirham ediyorum sizden bu konuyu. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum. Çok sağ olun Sayın Tanal.

Aslında, bunu, iki gündür -Sayın Özkoç da gene az önce ifade etti- burada tartıştık, konuştuk, dün de önceki gün de.

Şimdi, Sayın Tanal, sayın milletvekilleri, burada bizim Meclis Başkanlık Divanı olarak esas alacağımız gündem bu.

MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) – Yanlış gündem!

BAŞKAN – Bu gündemde, şu anda, eğer gündeme geçersek “uluslararası sözleşmeler” yazıyor ama ondan önce Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır ve bu sunuşların içerisinde de grupların önerileri vardır. Burada, zaten gündeme biz bütün bunları almışız, KHK’lerin hepsi gündemde var ama görüşme sırasını belirleme yetkisi Genel Kurulun uhdesindedir. Onun için, Halkların Demokratik Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi ve Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerileri getirmek suretiyle gündemin görüşme sırasını belirliyor.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Bizim tavsiye ettiğimiz gündem.

BAŞKAN – Şimdi, bugün gördüğüm kadarıyla üç tane grup önerisi var; HDP’nin, CHP’nin ve AK PARTİ’nin. Bu grup önerilerinden hangisine Genel Kurul rıza gösterirse, biz, gündemimizin görüşme sırasını ona göre ayarlayacağız. Eğer CHP’nin grup önerisi geçerse, dediği gibi, gündem sırasını o şekilde teşekkül ettireceğiz, AK PARTİ’ninki ya da HDP’ninki geçerse o şekilde, Genel Kurulun kararı neyse. İç Tüzük’ün 49’uncu maddesine göre görüşme sırasını Genel Kurul belirliyor. Ya ortak Danışma Kurulu kararıyla bu öncelik sırası belirleniyor ya da Genel Kurulun grup önerilerini onayıyla görüşme sırası belirleniyor. İç Tüzük’teki hüküm de doğru “Meclis Başkanlığı yirmi gün içerisinde komisyon görüşmezse Meclis gündemine alır.” diyor. Gündem bu ve bu gündem kitapçığına baktığınızda da Meclis Başkanlığı zaten gündeme almış ama gündemdeki konuların görüşme sırasını belirlemeye yetkisi olan bizatihi Genel Kurulun kendisidir. Dolayısıyla, zaten grup önerilerine geçeceğiz. Hangi grup önerisine Genel Kurul rıza gösterirse, onay verirse o grup önerisindeki konuları gündemimizin öncelikli konuları olarak görüşmeye başlayacağız diyorum. Sayın Tanal…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Son cümlem, son cümle…

Şimdi, Sayın Başkanım, 128’inci maddenin ikinci fıkrasını siz okumuyorsunuz. Orada şunu söylüyor: “Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı bu kararnameleri doğrudan doğruya Genel Kurula getirir.” Siz bu hükmü uygulamıyorsunuz.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Tanal yoktu herhâlde, tartıştık bu konuları.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Orada, gündemi Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı belirlerken İç Tüzük’ün bu 128’inci maddesini esas alması lazım.

BAŞKAN – Ya, gündeme koymuş zaten Türkiye Büyük Millet Meclisi bunu. Gündemde var.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bakın “Genel Kurula getirir.” diyor.

BAŞKAN - Doğrudan doğruya gündeme almışız zaten.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – “Genel Kurula getirir.” diyor, siz Genel Kurula getirmiyorsunuz.

BAŞKAN – “Genel Kurula getirir.” demiyor, “Gündeme alır.” diyor, “…doğrudan doğruya gündeme alır.”

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bakın, özür dilerim…

BAŞKAN – Gündem kitapçığı burada ve almışız.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bakın…

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Tek cümle, bakın…

BAŞKAN – Konu anlaşılmıştır Sayın Tanal.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – …Başbakanlığın tezkeresini Meclis Başkanı nasıl direkt, doğrudan doğruya…

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Tanal’ı İç Tüzük’e uygun hareket etmeye davet ediyorum. Kendisine göre idare edemeyiz burayı.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – …Genel Kurula getiriyorsa aynı şekilde onu da doğrudan doğruya Genel Kurula getirmesi lazım.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VI.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, İstanbul Milletvekili Garo Paylan ve arkadaşları tarafından, Hrant Dink cinayetinde adaletin tecelli etmesi ve bu cinayetin tüm bağlantılarıyla beraber araştırılması, cinayete yol veren karanlık yapının ortaya çıkarılması ile benzer cinayetlerin yaşanmaması amacıyla 17/1/2018 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 18 Ocak 2018 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 18/1/2018 Perşembe günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                      Ahmet Yıldırım

                                                                                             Muş

                                                                                 Grup Başkan Vekili

Öneri:

17 Ocak 2018 tarihinde, İstanbul Milletvekili Sayın Garo Paylan ve arkadaşları tarafından verilen 6512 sıra numaralı, Hrant Dink cinayetinde adaletin tecelli etmesi ve bu cinayetin tüm bağlantılarıyla beraber araştırılması, cinayete yol veren karanlık yapının ortaya çıkarılması ile benzer cinayetlerin yaşanmaması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 18/1/2018 Perşembe günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Sayın Danış Beştaş, İç Tüzük 60’a göre söz talebiniz var.

Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

22.- Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Düzce T Tipi Cezaevinde bulunan Selami Keleş isimli bir hükümlünün durumuna ilişkin açıklaması

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Selami Keleş isimli bir hükümlü var Düzce T Tipi Cezaevinde. Doğrusu, kendisi ağır bir epilepsi hastası ve tek başına cezaevinde kalamıyor, kendi ihtiyaçlarını gideremiyor. Ben ilgili yerlere de müteaddit defalar başvuru yaptım, bugün de görüştüm. Buradan yine size de bilgi vermek istiyorum. En son geçen hafta ailesiyle yaptığı on dakikalık telefon görüşmesi var. O kadar ağır hasta ki on dakikanın sadece bir dakikasını kullanabilmiş ve şu anda acilen hastaneye yatırılması gerekiyor, tedavi altına alınması gerekiyor. Yaşam hakkı ciddi bir tehdit altında. Bunu Başkanlık Divanınızla da paylaşıp ilgilenirseniz iyi olacak yani en azından bir yaşamı kurtarmak açısından.

Teşekkür ediyorum, sağ olun.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Danış Beştaş.

VI.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- HDP Grubunun, İstanbul Milletvekili Garo Paylan ve arkadaşları tarafından, Hrant Dink cinayetinde adaletin tecelli etmesi ve bu cinayetin tüm bağlantılarıyla beraber araştırılması, cinayete yol veren karanlık yapının ortaya çıkarılması ile benzer cinayetlerin yaşanmaması amacıyla 17/1/2018 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 18 Ocak 2018 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi grup önerisi üzerinde öneri sahibi olarak İstanbul Milletvekili Garo Paylan konuşacaktır.

Sayın Paylan, buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

HDP GRUBU ADINA GARO PAYLAN (İstanbul) – Sevgili Hrant Dink hayatı boyunca barış, adalet ve bir arada yaşama iradesini savundu ancak maalesef, bundan tam on bir yıl önce bir devlet organizasyonuyla katledildi. Cinayetin hazırlık sürecine bakalım arkadaşlar. Cinayetten yaklaşık üç yıl önce -Hrant Dink bir gazeteciydi biliyorsunuz- Sabiha Gökçen’in, Atatürk’ün manevi kızının bir Ermeni yetim olduğu iddiasını gazetesine yansıttı Hrant Dink. Hani, Türkiye’de Ermeni olarak yaşamaktan bahsediyoruz ya, bir kişinin Ermeni olduğunu iddia etmek büyük bir suç olarak görüldü Genelkurmay tarafından. Hani, Ermeni olmak ne demek, onu ayrıca hep beraber tartışalım. Ermeni olduğunu iddia etmek, Genelkurmay tarafından suç olarak görüldü ve bir Genelkurmay bildirisiyle Hrant Dink hedef gösterildi, Türklüğe hakaret ediyor iddiasında bulunuldu. Tabii, bu belli dinamikleri harekete geçirdi. Ne yaptı? “Ergenekoncu” diye yaftalanan bazı aktörler Hrant Dink’i hedef gösterdiler, mahkeme salonunda üzerine çullandılar. E, tabii, bu noktada AKP’nin bazı vekilleri boş durur mu, günün Adalet Bakanı cinayetten önce Hrant Dink’i “Bizi arkadan hançerliyorlar.” diye yaftaladı. Hani Ermenilerin başına gelen büyük felaketle ilgili konuşmaya çalışılan bir konferansta hâlâ milletvekiliniz olan Cemil Çiçek “Arkamızdan hançerliyorlar.” diye yaftaladı. E, tabii, yargıya da bir talimat gitti, “Hrant Dink Türklüğe hakaret ediyor.” diye yaftalandı. E, gazeteler de boş durur mu? O günün gazeteleri de tabii Hrant Dink’i hedef gösterdiler. Hrant Dink valiliğe çağırılıp MİT görevlileri tarafından tehdit edildi, “Haddini bil.” denildi. Bütün bunlar olurken AKP iktidardaydı arkadaşlar ve bunları izledi. Bütün bunların sonucunda, topyekûn devletin bütün istihbarat kuruluşlarının bilgisi dâhilinde, yönlendirmesi dâhilinde, planlaması dâhilinde, ses çıkarmaması dâhilinde bütün emniyet güçlerinin, Hrant Dink, istihbarat görevlileri şahitliğinde, Trabzon Pelitli’den yola çıkarılan, sırtı sıvazlanan bir tetikçi tarafından katledildi.

Arkadaşlar, Hrant Dink katledilirken de AKP iktidardaydı. Hrant Dink katledildi, yüzbinler “Hepimiz Hrant’ız, hepimiz Ermeniyiz.” diye yürüdü. Gelin, bu davaya bir bakın, bu dava bir darbe geleneğinin bir davası olabilir dedik. Yalnızca kimliğinden dolayı, düşüncesinden dolayı katledilen, siyasi cinayetlere maruz kalan… Devletin o katil geleneğine arınma davası olabilir dedik. Gelin, buna bir bakın dedik, AKP’ye çağrı yaptık ama AKP ne yaptı? Bırakın buna bakmayı, cinayetin faili olarak gösterdiği bütün kamu görevlilerini terfi ettirdi; bakan yaptı, vali yaptı, istihbarat daire başkanı yaptı.

Değerli arkadaşlar, AKP buna bakmadığı için, bakın, tam on bir yıldır, tam on bir yıldır darbelerle karşı karşıya kalıyoruz, cinayetlerle karşı karşıya kalıyoruz, toplumumuz birbirine düşürülüyor. Yalnızca Hrant Dink davası bir arınma davası olabilirdi.

Değerli arkadaşlar, şimdi, hâlâ geç kalmış değiliz; bir araştırma önergemiz var. Çünkü bakın, tam on bir yıldır mahkemelerde bizimle dalga geçiliyor. Biliyorum, az sonra çıkacaksınız, diyeceksiniz ki: “2 FETÖ görevlisi vardı, onlardı cinayetin failleri.” Hayır, yalnızca “FETÖ’cü” denilenler değildi, topyekûn bir devlet sorumluluğu vardı ortada. Bu devlet sorumluluğuna bakmazsak… Bakın, hesabı sorulmamış her cinayet yeni cinayetlerin yolunu açar. Unutmayın, katilleri koruyan cinayete ortaktır.

Son olarak şöyle bitireyim arkadaşlar: Hrant’ın arkadaşları olarak on bir yıldır adalet mücadelesi veriyoruz ve biz bitti demeden bu dava da bitmeyecek.

Ben Hrant Dink’e “…”(x) diyorum ve “… Hrant”(x) diyerek bitirmek istiyorum.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Öneri üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu konuşacaktır.

Sayın Tanrıkulu, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

Hrant Dink tabii dostumdu. Bir dostun da arkasından burada konuşmak epey zor. 19 Ocak 2007 tarihinde, dönemin iktidarının yani Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarının, devlet içerisinde yuvalanmış çetelerin, faşist çetelerin, grupların, bir kısım medyanın sistematik olarak hedef gösterdiği, Türkiye'nin en güzel insanı Hrant Dink maalesef katledildi. Birileri ayakkabı kutularında milyonları saklarken Hrant Dink tabanı delik ayakkabısıyla bu toplumun vicdanını temsil ediyordu. Hrant Dink için birçok sıfat kullanabiliriz; cesurdu, vicdanlıydı, Ermeni’ydi, sosyalistti, yurtseverdi, gazeteciydi ve güvercindi, hepsini kullanabiliriz ama değerli milletvekilleri, bunlardan öte, Hrant Dink iyi bir insandı, iyi bir Türkiyeliydi, bu topraklarda gözü yoktu, bu toprakların üstünde gözü yoktu, gözü bu toprakların altındaydı ve şimdi bu toprakların altında kendisi.

Değerli dostlar, değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; Hrant Dink cinayeti, sonuç itibarıyla el birliğiyle gerçekleştirilmiş bir cinayet; dönemin istihbaratı, medyası, iktidarı, devlet içerisinde kümelenmiş bütün çetelerin bir araya gelmesiyle gerçekleştirilmiş bir cinayet. Bu cinayetin gerçekleştirildiği tarihte Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı vardı, hazırlanmasında onlar vardı -on bir yıldır iktidardasınız, on bir yıldır- ve maalesef on bir yıldır Hrant’ın arkadaşları olarak bizler Hrant için, adalet için nöbet tutmaya devam ediyoruz. Başında gelen arkadaşlarınız bugün hiçbir yerde değiller değerli arkadaşlar, başında takip ettiniz ama sonrasında yoktunuz. Bu davanın tümü skandallarla örtülüdür, tümü. O dönemin bütün kamu personeli kendi iktidarınız döneminde yükseltilmiştir, korunmuştur, bir yerlere getirilmiştir, tümü. Bu davadaki siyasal sorumluluğu hiçbir zaman bir tarafa bırakamazsınız, hiçbir zaman. Sorumlusu, siyasal sorumlusu, buna zemin hazırlayan Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarıdır, bu cinayete zemin hazırlayan.

Evet, Hrant için, adalet için on bir yıldır orada arkadaşlarımız, dostlarımız bizimle beraber duruyorlar, durmaya devam edecekler ve biz de biliyoruz ki adalet gerçekleşmeyecek, iktidarınız sayesinde gerçekleşmeyecek ama bir gün mutlaka bu adaleti gerçekleştireceğiz, buna inanıyoruz ve inancımız tamdır, hiçbir zaman da eksilmedi. Kardeşimiz için de Hrant için de adalet mücadelemiz devam edecek. Katillere, zalimlere inat, buradayız Hrant, buradayız, Meclisteyiz, buradayız “…”(X) (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Muğla Milletvekili Mehmet Erdoğan konuşacaktır.

Buyurun Sayın Erdoğan. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP grup önerisi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi ve ekranları başında bizleri izleyen aziz Türk milletini saygıyla selamlıyorum.

Sözlerimin başında ”Hrant Dink cinayeti bir devlet organizasyonudur.” tabirini kabul etmemiz mümkün değildir, eninde sonunda bu cinayet aydınlanacaktır.

Türkiye bir imparatorluk bakiyesidir. Yüce Atatürk’ün bize emanet ettiği “Türk milliyetçiliği” fikri bu ülkede yaşayan herkesi kapsar, birileri kendilerini ayrıştırmaya çalışmaya devam etse de bu böyledir. Bizim milliyetçiliğimiz kültüre dayalı olduğu için ırkçılığı, demokrasiye dayandığı için faşizmi reddeder.

Değerli milletvekilleri, Hrant Dink cinayetiyle ilgili yargı sürecinin devam ettiğini herkese hatırlatmak istiyorum. Anayasa’mızın 138’inci maddesi açıktır, yargı sürecinde yapılacak değerlendirmelerin sınırlı olması gerekmektedir. Yaşanan olayların arkasında hangi güçlerin olduğu yavaş yavaş ortaya çıkmaktadır. FETÖ/PDY’nin o dönemde yaşanan olaylara dahli yavaş yavaş aydınlanmaktadır. Geciken adaletin adalet olmadığını biz de bilmekteyiz ancak unutulmamalıdır ki Türkiye'nin içinden geçmekte olduğu süreçten en çok etkilenen kurumlardan biri de yargı ve istihbarat teşkilatlarıdır. Dolayısıyla, kendisini hainlerden temizleyen bağımsız Türk yargısının, Hrant Dink cinayeti başta olmak üzere benzer birçok davayı en kısa zamanda karara bağlayacağına inancımız tamdır.

Değerli milletvekilleri, ülkemiz, FETÖ, PKK, DHKP-C, DEAŞ gibi birçok terör örgütüyle aynı anda mücadele etmektedir. Tüm bunların yanında bu terör örgütlerinin ardındaki küresel güçlerin artık kartlarını açık oynadığı da ortadadır. Dolayısıyla, Türk devletinin aleni bir şekilde hedefe konulduğu bir ortamda, Türk milletinin güven kaynağı, Türk devletinin teminatı her zaman olduğu gibi bugün de Milliyetçi Hareket Partisi ve Türk milliyetçileridir.

Diğer yandan, dün köpeksiz köyde değneksiz gezenlerin, kendi fikirlerinin dışındaki fikirleri faşizan bir zihniyetle yok sayanların, askerimizi, polisimizi ve yediden yetmişe masum vatandaşlarımızı şehit eden eli kanlı teröristlere söz söyleyemeyenlerin, bugün TV kanallarında bu katillere teşekkür edilmesi gerektiğini hadsizce ifade edenlerin, nasihat edenlerin, her dönemde olduğu gibi, Türk milletinin ve devletinin teminatı olan Türk milliyetçilerini karalama girişimi de sonuç vermeyecektir. Bazı yazılı ve görsel medya organlarında toplum mühendisliği yaptığını sanan satılık kalemlerin ve medya maymunlarının, ucuz algı operasyonlarıyla, Milliyetçi Hareket Partisi ve Türk milliyetçilerini farklı bir yapı gibi gösterme çabası içinde olduğunu, Kürt kökenli vatandaşlarımız ile Milliyetçi Hareket Partisi arasına set çekme gayreti içinde olduklarını görmekteyiz; esasen bu beyhude bir çabadır. Doğrusu, bu kirli düşünceler bu şahsiyetlerin bilinçaltına yerleşmiş faşist zihniyetlerin ürünüdür. Gerçek ise “Türk milliyetçiliği” kavramının kucaklayıcı bir milliyetçilik anlayışı olduğu ve Türk devletinin ve milletinin geleceğinin teminatı olduğudur.

Bu duygu ve düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Öneri üzerinde son söz, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’a aittir.

Buyurun Sayın Tunç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP grup önerisinin aleyhinde söz aldım. Bu vesileyle Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

HDP grup önerisi, Hrant Dink cinayetinde adaletin tecelli etmesi ve bu cinayetin tüm bağlantılarıyla beraber araştırılması, cinayete yol veren karanlık yapının ortaya çıkarılmasıyla benzer cinayetlerin yaşanmaması amacıyla bir araştırma komisyonu kurulması talebini içeriyor.

Şimdi, değerli milletvekilleri, Hrant Dink 19 Ocak 2007 tarihinde menfur bir saldırı neticesinde vefat etti ve ondan sonra devam eden soruşturmalar oldu, ardından kovuşturma başladı, davalar açıldı ve uzun süren bir yargı süreciyle karşı karşıya kaldık. Ancak davanın seyrinin özellikle 17-25 Aralık yargı darbesinden sonra, yargının içerisindeki ve Emniyet içerisindeki illegal yapının ortaya çıkmasından sonra değiştiğini de hep beraber görüyoruz ve hazırlanan üçüncü iddianameyle beraber davadaki sürecin hızlandığını söylemek de artık mümkün; cinayetin FETÖ’yle bağlantısına dair delillerin ortaya çıktığını iddianameyi okuduğumuz zaman artık anlıyoruz.

İddianamede özellikle şundan bahsediliyor: Dink cinayetini gerçekleştiren bazı kamu görevlilerinin eylemi başından sonuna kadar planlayıp icrasının yolunu açtıkları ve denetledikleri, cinayetin işlenmesine nezaret ettikleri, potansiyel şüphelileri ve eylemi gerçekleştirenleri bildikleri hâlde, FETÖ/PDY amaçları doğrultusunda Dink’in öldürülmesini engellemedikleri, aksine, suça iştirak ettikleri belirtiliyor. Bu davada, özellikle üçüncü iddianameyle beraber, FETÖ elebaşı ve örgütün iltisaklı olduğu tespit edilen üyeler ile dönemin jandarma görevlilerinin ve gazetecilerin de aralarında bulunduğu 28’i tutuklu, 8’inin yakalaması olan 51 şüpheli şu anda yargılanıyor ve İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinde devam eden davanın duruşmaları da 29-30 Ocak, 1-2 Şubat tarihlerine sıralı olarak ertelenmiş durumda. Dava da en kısa süre içerisinde sonuçlanacak ve adalet de tecelli edecek.

Özellikle şunu ifade edelim: “Devletin katil geleneği” ifadesi çok doğru olmayan bir ifade. Eğer devlet içerisinde çöreklenen illegal yapılar varsa yine bu illegal yapıların hukuk içerisinde, zaman içerisinde nasıl ortaya çıkarıldığını ve hukuk önünde hesap verdiklerini unutmamak gerekiyor.

Devam eden bir dava var ve hızlanan bir dava var; Anayasa 138 de ortada, devam eden davayla ilgili bir araştırma komisyonu kurulması da İç Tüzük gereği mümkün değil. Bu nedenle, önergenin aleyhinde olduğumu belirtiyor, Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Buyurun Sayın Yıldırım, 60’a göre…

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

23.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, tedbir alınmaz, ülke demokratikleştirilmez, hukukun üstünlüğü egemen kılınmazsa devlet yapısı içinde çöreklenerek çetevari cinayetler ve katliamlar yapabilecek çeşitli çeteler olabileceğine ilişkin açıklaması

AHMET YILDIRIM (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şimdi, hatibimiz sunumunu yapmadan önce, İç Tüzük 60’a göre ben yerimden söz aldığımda da ifade ettim; işte, “devletin cinayet işleme hâli” ya da “katliam yapma hâli”ni ifade ederken… Devlet soyut bir kavram, neyle vücuda gelir? İktidarla, muhalefetle, bürokrasiyle, kurumlarıyla vücuda gelir. Burada şunu göz ardı etmemeliyiz ki bugünkü siyasi iktidar için devlet içinde çöreklenmiş olan tek çete yapısı Gülenciler olabilir ama cumhuriyet tarihi boyunca çok farklı isimler ve yapılarla birlikte devlet içerisinde çöreklenmelerin olduğunu bizzat yaşayarak müşahede ettik; 90’lı yıllarda farklıydı, 2000’lerde farklıydı. Eğer tedbir alınmaz, ülke demokratikleştirilmez, hukukun üstünlüğü egemen kılınmazsa yarın bir gün -devlet buna açık bir yapı olduğu için- başka biri devlet içinde çöreklenerek çetevari cinayetler ve katliamlar yapabilir diyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Karar yeter sayısı istiyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

VI.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- HDP Grubunun, İstanbul Milletvekili Garo Paylan ve arkadaşları tarafından, Hrant Dink cinayetinde adaletin tecelli etmesi ve bu cinayetin tüm bağlantılarıyla beraber araştırılması, cinayete yol veren karanlık yapının ortaya çıkarılması ile benzer cinayetlerin yaşanmaması amacıyla 17/1/2018 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 18 Ocak 2018 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.18

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.29

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: Vecdi GÜNDOĞDU (Kırklareli), Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 51’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

Sayın Bektaşoğlu, size bir dakika süreyle söz vereceğimi söylemiştim.

Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

24.- Giresun Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlu’nun, Isparta’da askerî eğitim uçağının düşmesiyle şehit olan hemşehri Hava Pilot Binbaşı Ümit Karamustafa ile Hava Pilot Yüzbaşı Ali Şahin Odabaşı ve Astsubay Kıdemli Başçavuş Ömer Kadir Arlı’ya Allah’tan rahmet dilediğine ve Ziraat Türkiye Kupası’nda çeyrek finale yükselen Giresunspor’u tebrik ettiğine ilişkin açıklaması

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Isparta’da dün eğitim uçuşu sırasında düşen askerî nakliye uçağında şehit olan Giresun’un Alucra ilçesinden hemşehrimiz Hava Pilot Binbaşı Ümit Karamustafa’ya ve diğer şehitlerimize, Hava Pilot Yüzbaşı Ali Şahin Odabaşı ve Astsubay Kıdemli Başçavuş Ömer Kadir Arlı’ya Allah’tan rahmet, ailelerine ve milletimize başsağlığı diliyorum, ruhları şad olsun.

Bu acıyla birlikte bir mutluluğumuzu sizinle paylaşmak istiyorum. Giresunspor, Süper Lig’in güçlü takımlarından lider Başakşehir’i eleyerek Ziraat Türkiye Kupası’nda çeyrek finale kaldı. Çotanaklara, ilimize ve eşsiz taraftarımıza yaşattığı gurur ve mutluluk için çok teşekkür ediyorum. Gıpta edilecek mücadele azmi ve inancıyla ortaya koyarak elde ettiği bu başarı nedeniyle oyuncularımızı, teknik direktör ve yöneticilerimizi tebrik ediyorum. İnşallah kupayı alacağız ve Süper Lig rüyamız gerçekleştirilecek.

Teşekkür ederim, sağ olun.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum, sağ olun Sayın Bektaşoğlu.

VI.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Genel Diğer İşler” kısmında yer alan 420, 423, 424, 436, 437, 444, 445, 448, 449, 450, 452, 453, 454, 455, 467, 468, 470, 483, 484, 496, 498, 499 ve 500 sıra sayılı Kanun Tasarılarının yine bu kısmın 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17, 18, 19, 20, 21, 22, 23’üncü sıralarına alınmasına ve diğer işlerin buna göre teselsül ettirilmesine ilişkin önerisi

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

18/01/2018

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu, 18/01/2018 Perşembe günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisini İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                        Engin Özkoç

                                                                                           Sakarya

                                                                                 Grup Başkan Vekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Genel Diğer İşler” kısmında yer alan 420, 423, 424, 436, 437, 444, 445, 448, 449, 450, 452, 453, 454, 455, 467, 468, 470, 483, 484, 496, 498, 499 ve 500 sıra sayılı Kanun Tasarılarının yine bu kısmın 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17, 18, 19, 20, 21, 22, 23’üncü sıralarına alınması ve diğer işlerin buna göre teselsül ettirilmesi önerilmiştir.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi üzerinde ilk söz, önerisi sahibi olarak Eskişehir Milletvekili Cemal Okan Yüksel’e aittir.

Sayın milletvekilleri, lütfen Sayın Yüksel’i derin bir sessizlik içinde dinleyelim.

Sayın Yüksel, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA CEMAL OKAN YÜKSEL (Eskişehir) – Teşekkür ederim Değerli Başkan.

Türkiye’de on beş yıldan bu yana bir yalan rüzgârı esiyor. On beş yıl önceki Türkiye’yi tamamen bir baskı ve yasaklar ülkesiymiş gibi anlatan bir hareket 2002’de iktidara geldi. En büyük vaadi özgürlüktü, her türlü baskının ve yasağın sonunu getireceğini iddia ediyordu. Yasaklar ve baskılar azalmadı, özgürlükler bir türlü gelmedi ama özgürlük, o zamanlar hiç değilse lafta yaşıyordu. Örneğin 2012’de Devlet Bahçeli, OHAL ilan edilmesini talep ettiğinde sizler “OHAL teröre teslim olmaktır. OHAL acziyettir. OHAL terör diliyle konuşmaktır.” diye bu öneriyi reddetmiştiniz. Şimdi ise Türkiye, tam bir buçuk yıldır OHAL’le idare ediliyor yani teröre teslim edilmiş ve acz içinde bırakılmış. Gerçekten aczi, çaresizliği gizlemek artık imkânsız.

Bir yalnız adam, aczini saklamak için her gün her konuda konuşup duruyor, herkese dayılanıyor. Bir vakitler “diklenmeden dik durmak”tan söz ederken uzun süredir dik duramadığı için herkese diklenip duruyor. Çünkü Türkiye’nin başına daha önce akla bile gelmeyecek belalar getirdi. Sadece biz değil, aklı başında herkes, cemaatin devleti ele geçiriyor olduğunu söyleyip uyardığında tıpkı şimdi yaptığı gibi her eleştiriyi ihanet, her eleştireni de düşman ilan etti.

15 Temmuz, Erdoğan’ın ve vekillerinin eseridir; her türlü uyarıya kulak tıkamalarının, “Güç bizde, o hâlde haklı olan biziz.” küstahlığıyla davranmalarının sonucudur. Suriye’deki bozgun, dünyadaki yalnızlaşma, devletin tahrip olması, sosyal barışın bozulması, hepsi ama hepsi sizlerin eseridir.

Yahu darbenin bile doğru dürüst araştırılmasına engel oldunuz. Biliyorsunuz ki eğer araştırılırsa ne tür ihmallerle, ne tür desteklerle cemaatin nasıl sizin sayenizde palazlandığını gizleyemeyeceksiniz. Biliyorsunuz ki her yere sızmış olan cemaat, elbette en çok da AKP’yi ele geçirmiş durumda. Eğer darbe, gereği gibi araştırılırsa insan içine çıkamayacak hâle geleceksiniz.

Bizler bu devleti kurmuş olan partinin mensupları olarak bütün bunları bildiğimiz hâlde 15 Temmuz sonrasında alınan tedbirlere destek verdik. Türkiye’nin başına getirdiğiniz felaketin biraz akıllanmış olmanızı sağlayacağını umduk. Biraz utanması olan herkes, olup biten yüzünden mahcubiyet hissederdi, siz de hissetmişsinizdir diye varsaydık. Üç ay süreyle OHAL ilan ettiniz, “Bir buçuk ayda bitireceğiz.” dediniz, bir buçuk yıl oldu. Bir buçuk yıldır memleketi OHAL’le idare ediyorsunuz. Aslında, idare edemiyorsunuz, acz içindesiniz. Aczinizi şımarıklıkla, küstahlıkla, tehditle, şantajla saklamaya çalışsanız da gizlenemiyor, görülüyor işte.

Veremeyeceğiniz hesaplar olduğu için 20 Temmuz darbesiyle ilan ettiğiniz OHAL’in arkasına saklanıyorsunuz ama bu, sadece hesabı erteliyor ve büyütüyor. İstediğiniz KHK’yi çıkarın, hesap vermekten kurtulamayacaksınız. Hesap vermemek ümidiyle memleketi yakarsanız sadece vereceğiniz hesap daha da büyüyecek arkadaşlar. Hesap vermekten kurtulamayacaksınız, hiçbiriniz, bir tekiniz bile kurtulamayacaksınız.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Yargıç mısın, hâkim mi?

CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla) - Çok korktuğunuz belli.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Çok, çok!

CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla) – Ama, bence az bile korkuyorsunuz, korkun, daha çok korkun. Sadece Erdoğan, başbakanlar, bakanlar falan değil, TRT Genel Müdürü, Diyanet İşleri Başkanı gibi memurlar falan da korksun ama daha önce Mecliste her önüne gelene parmak kaldıran, mesela, darbenin araştırılmasını sulandıran, sulandırılmasına seyirci kalan, şu manasız Anayasa’nın geçmesine sebep olan bütün Erdoğan vekilleri her biriniz, il başkanları, ilçe başkanları hepiniz çok korkun; “Zaten çok korkuyoruz.” falan demeyin, bence korkmanız gerektiği kadar korkmuyorsunuz.

Hiçbir zulüm düzeni sonsuza kadar sürmez. Her kifayetsiz muhteris, her haksız, her yetersiz, sesini yükselterek, zulmü büyüterek, korku üreterek birkaç gün daha kazanmaya çalışır ama er ya da geç güneş doğar, haklı olan kazanır; mağlup, zalimden hakkını her zaman alır.

Saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Ortaya atılan iddiaların tamamını reddediyoruz, değerlendirmeye gerek görmediğimiz bir konuşma ve cümledir, dolayısıyla herhangi bir değerlendirme yapacak değiliz.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Öneri üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Samsun Milletvekili Erhan Usta konuşacaktır.

Buyurun Sayın Usta. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ERHAN USTA (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu grup önerisine ilişkin görüşümüzü -aslında bu salı günü de gelmişti biliyorsunuz, geçen hafta da geldi- geçen hafta, diğer Grup Başkan Vekili arkadaşımız Erkan Bey, salı günü de ben ifade ettim; dolayısıyla bu konu üzerinde durmayacağım.

Bu vesileyle toplumdaki bir sıkıntıyı gündeme getirmek istiyorum: Bu paralı otoyol ve köprü geçişleriyle ilgili bir sorun var, ciddi bir sıkıntı. Bunun vatandaşı yaygın olarak ilgilendiren kısmı da var ancak belki de daha fazla ve daha büyük meblağda lojistik firmaları veya ticari araçları ilgilendiren bir kısmı var.

Şimdi, sorun belki birçok yerde var ama özellikle Yavuz Sultan Selim Köprüsü ve bağlantı yollarında bir sorun var. Orada -biliyorsunuz- işletici bir firma var. Bu işletici firma, gerekli sistemi düzgün kuramadığı için araçların HGS’li olup olmadığını sistem ciddi şekilde ayırt edemiyor ve biliyorsunuz kayıt dışı geçiş olduğu zaman veya geçiş kayıtlı olup da daha sonra, on beş gün içerisinde parası ödenmediği zaman cezalar 10 katına çıkıyor yani cezalarda çok ciddi bir artış oluyor yani çok ciddi bir ceza veriliyor; 10 kat ceza, bir de kendisi ödeniyor 11 kat olarak ödemek durumunda kalınıyor.

Burada şimdi konuyu ben etraflıca incelettirdim, baktığımızda aslında hakikaten büyük ölçüde firmadan kaynaklanan sorun var. Adam geçiyor, HGS’si de var fakat okumuyor, ceza geliyor veya diyelim ki bakiyesi kalmamış olabiliyor; düzgün bir sorgulama sistemi kurulmamış yani borcu ödeyip ödemediğinizi göremiyorsunuz, oradan kaynaklanan bir sorun var. Tabii, bir tane araç değil ki firmanın belki onlarca, yüzlerce aracı var. Dolayısıyla burada sistemden kaynaklanan, daha doğrusu firmadan kaynaklanan nedenlerle insanlar ceza vermek durumunda kalıyor.

Yani, bu, önemli bir konudur. Taşımacılığın özellikle kara yolu üzerinden yapıldığını, ağır yük taşımalarını da düşünürsek firmaları da zora sokacak, maliyetleri artıracak bir husustur yani bu işin, ülkenin rekabet gücünü etkilemeye kadar gidecek bir yanı var. Tabii, burada 10 kat cezanın da 6 katı, daha doğrusu cezanın yüzde 60’ı idareye, Karayollarına, hazineye yatırılıyor, yüzde 40’ı firmada kalıyor; bu da enteresan bir şey. Yani ceza niye firmada kalsın? Geçiş ücretini firmanın alması normal. Tabii, o zaman yani yüzde birkaç oranı olan bir şeyi yani 4 kat cezayı firmaya bıraktığınız zaman, burada firma sistem de kurmaz, milletin canını da yakar.

Bu işin üzerine gitmek lazım. Bu, sıkıntılı bir iş hâline gelmiştir. Burada bir defa cezanın tamamının devlete kalması lazım. Bu cezanın da daha makul seviyeye getirilmesi lazım, özellikle ticari araçlarda. Yani siz bankaya paranızı zamanında yatırmadığınız zaman size 10 kat ceza mı geliyor? Bunun bir cezası vardır, makul bir cezası vardır. O hâle bunu getirmek lazım. Burada da bu sıkıntıyı bu anlamda çözmek lazım.

Şimdi, yeni bir sistem kurdukları ifade ediliyor, ne kadar çalışacağına bakacağız. Geriye doğru olan sorunları da çözecek bir tedbirin Hükûmet tarafından alınmasının bir zaruret olduğunu düşünüyorum. Çok ciddi borcu olan firmalar var. Bunlara kolaylık getirmek lazım.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Usta.

Önerge üzerinde son söz, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Iğdır Milletvekili Mehmet Emin Adıyaman’a aittir.

Buyurun Sayın Adıyaman. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, bugün olağanüstü hâlin uzatılmasıyla ilgili Başbakanlık tezkeresi Meclis gündemine gelecek. 15 Temmuz sonrası üç aylığına ve bir defaya mahsus olmak üzere “devlete karşı ilan edilen olağanüstü hâl” tam on sekiz aydır halka karşı en şiddetli şekilde uygulanıyor ve âdeta Anayasa rafa kaldırılmış durumda. Olağanüstü hâlin ilanından bu tarafa yaklaşık 30 kanun hükmünde kararname yayımlandı ve bu 30 civarındaki kanun hükmündeki kararnamenin ancak 5-6 tanesi Meclisin denetimine sunuldu. Oysa Anayasa’nın 121 ve 122’nci maddeleri, olağanüstü hâl süresince çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerin mutlaka bir aylık süreler içerisinde Meclis denetimine açılması gerektiğini çok açık ve emredici kural olarak koymuştur.

Yine İç Tüzük’ün 128’inci maddesi, emredici bir kuraldır ve yirmi gün içerisinde komisyonlarda sonuçlanmayan kanun hükmünde kararnamelerin doğrudan Meclis gündemine alınması ve Meclis denetiminden geçirilmesi gerektiğini söylüyor. Ama bakıyoruz AKP iktidarı ne yapıyor? İç Tüzük’ün 49’uncu maddesinin arkasına sığınarak bir türlü bu kanun hükmünde kararnameleri Meclis gündemine getirmiyor.

Aramızda hukukçu arkadaşlar var, anayasa hukukuna hâkim olan arkadaşlarımız var. Buradan açıkça söylüyorum, halkımız bilmeli, bir aylık süreler içerisinde Meclis denetiminden geçmeyen, Meclis onayından geçmeyen kanun hükmünde kararnamelerin tümü yok hükmündedir ve bugüne kadar bu kanun hükmünde kararnamelere bağlı yapılan tüm işlemler hukuka aykırıdır, Anayasa’ya aykırıdır. Dolayısıyla AKP iktidarı, Anayasa’yı rafa kaldırmış, Anayasa’nın yerine kanun hükmünde kararnameler anayasasını bu halka dayatmıştır.

Bu nedenledir 2.600’ü aşkın dernek, sivil toplum kuruluşu kapatılmış yüzlerce hatta binlerce aydın, gazeteci, entelektüel, akademisyen cezaevlerine tıkılmış. FETÖ’ye karşı ilan edilen olağanüstü hâl tamı tamına demokratlara, sosyal demokratlara, ilericilere, aydınlara yönelik ve AKP’ye muhalif bütün kitlelere yönelik bir rejime dönüşmüş durumda. AKP ve sarayın halka dayattığı tek şey vardır “Ya AKP ve saraya biat edeceksiniz -orta yol yok ya biat edeceksiniz- ya sizi yok ederim, cezaevlerine tıkarım, ekonomik ve sosyal hayattan dışlarım.” pozisyonu içinde ve böyle bir politikayı halkın karşısına koymuştur.

Bu nedenle bir kez daha özellikle Başkanlık Divanının İç Tüzük’ün 50’nci maddesi gereği emredici kural olan kanun hükmünde kararnameleri Meclis gündemine getirmesini bekliyoruz.

Saygılar sunarım. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

3.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma günleri ile gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ve 18 Ocak 2018 Perşembe günkü birleşiminde Anayasa’nın 120'nci maddesi ile 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunu'nun 3'üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendine göre ülke genelinde devam etmekte olan olağanüstü hâlin uzatılması hakkında Başbakanlık tezkeresinin görüşülmesine ilişkin önerisi

18/1/2018

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu, 18/1/2018 Perşembe günü (bugün) toplanamadığından İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

 

                                                                                        Mehmet Muş

                                                                                          İstanbul

                                                                                 Grup Başkan Vekili

Öneri:

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında bulunan 510, 361, 477, 108, 105 ve 150 sıra sayılı kanun tasarılarının sırasıyla bu kısmın 1, 4, 5, 6, 7 ve 8’inci sıralarına alınması ve bu kısımda bulunan işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi.

Genel Kurulun;

18 Ocak 2018 Perşembe günkü (bugün) birleşiminde Anayasa’nın 120'nci maddesi ile 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunu'nun 3'üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendine göre ülke genelinde devam etmekte olan olağanüstü hâlin uzatılması hakkında Başbakanlık Tezkeresi’nin görüşülmesi ve bu tezkerenin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

Bu birleşimde tamamlanamaması hâlinde haftalık çalışma günlerinin dışında 19/01/2018 Cuma günü saat 14.00'te toplanarak, bu birleşimde gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmındaki işlerin görüşülmesi ve bu birleşimde 510 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanmasına kadar, çalışmalarına devam etmesi önerilmiştir.

BAŞKAN – Öneriye geçmeden önce, Sayın Kerestecioğlu, sisteme girmişsiniz; 60’a göre size bir söz veriyorum.

Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

25.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesinde son beş aylık dönemde görülen 115 çocuk hamile vakasına ve Mecliste hâlâ bir çocuk hakları daimî komisyonu kurulmamış olmasına ilişkin açıklaması

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şimdi, olağanüstü hâle geçeceksiniz ama olağanüstü bir hâl var gerçekten. Bu konuda bir söz söylemeden geçemeyeceğim; o nedenle ifade etmek istedim, bunun için söz aldım.

Biliyorsunuz, bir hastanede ve beş aylık bir süre içinde 18 yaş altında tam 115 çocuğun muayene edildiği ortaya çıktı; bu çocukların 38’i 15 yaşın altında ve 39’unun da özellikle Suriyeli çocuklar olduğu tespit edildi. Yani gebelik nedeniyle başvurdu bu çocuklar. “Çocuklar” ve “gebelik” tabii, gerçekten yan yana gelmemesi gereken sözler ama bu olay, o hastanede görevini yapan onurlu bir sosyal hizmet uzmanının bir çocuğun kaydının yapılmadığını ortaya çıkarmasıyla, bunu fark etmesiyle…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın; açalım arkadaşlar mikrofonu.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Kesmezseniz, bundan başka söz almayacağım ama bu konuyu gerçekten ifade etmek istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun, buyurun; tamam kesmeyelim.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – O uzmanın bir çocuğun kaydının yapılmadığını fark etmesiyle ortaya çıktı. Geriye dönük incelemeyle 115 çocuk tespit etti ve hastane yönetimi de sessiz kalınca sosyal çalışmacı, Başsavcılığa ihbarda bulundu. Savcılık soruşturma izni istedi ama Valilik bunu reddetti ve bu sürede de sosyal çalışmacı, iki kere sürgün edildi Sayın Başkan.

Yani, artık gerçekten yeter demek istiyoruz ve buna -yani, böyle sözler kullanmayı çok sevmem ama- alçaklık demek istiyorum, bunun alçaklıktan öte bir ifadesi gerçekten yok. Hiçbirimiz, kendi çocuklarımız için asla yakıştırmayacağımız şeyleri başkalarının çocuklarına yakıştıramayız.

Biz, Çocuk İstismarını Önleme Komisyonunda muhalefet şerhi hazırladık, tüm bu çabalarımızın hiçbir sonucunu alamadık.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Kesmeyelim.

Buyurun.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Hâlâ bu Mecliste bir çocuk hakları daimî komisyonu kurulmadı.

Aynen o muhalefet şerhinde şunu söylüyorduk: “Çocuklarla çalışan meslek gruplarından personellerin, bildirim yükümlülüğü konusunda bilgi sahibi olması çok önemlidir ancak bildirim yükümlülüğünün farkında olsa bile bu tür personellerin zaman zaman korktukları veya çekindiklerine, bildirimde bulunmadıklarına tanık oluyoruz. Bu nedenle, çocuğa karşı her türlü şiddet vakasını bildiren başta kamu personelleri olmak üzere her bireyin korunması gerekmektedir. Devlet görevlilerinin, istismarı bildirmemelerinin ardındaki nedenleri tespit etmeden çözüm önerileri bulunamaz.” Ama bugün bir arpa boyu bile yol katetmediğimizi görüyoruz. Hakikaten bununla ilgili bütünlüklü bir politikanın uygulanması gerekiyor.

Sayın Başkan, özellikle sizden bir talebim var: Lütfen, bakanları arayın ve davet edin. Bu durum bir hastaneye özgü müdür? Her hastanede böyle binlerce çocuk istismarı vakası yaşanmakta mıdır? Hastane yönetimiyle ilgili soruşturma başlatıldı mı? Soruşturmayı engelleyen İstanbul Valisiyle görüşmüşler mi? Soru önergeleriyle defalarca sorduk, yanıt alamadık. Bu ülkede kaç çocuk istismara uğruyor, çocukların kaçı seks ticaretinde kullanılıyor? Çünkü işin bir de bu yanı var. Biz bunu buradan ifade ettiğimizde “Yalan söylüyorsunuz.” diyordu Hükûmet yetkilileri. Kaçı Suriyeli bu çocukların? Derhâl kamuoyunu bu konuda bilgilendirin. Bunun olağanüstü hâl görevi olduğunu söylüyoruz. Şu anda o güvenlik müvenlik gerekçeleriyle uzatılmak istenen OHAL var ya, asıl olağanüstü hâl bu.

Ben son olarak -bitiriyorum- şunu söylemek isterim: Dün gece bitirdiğim Zülfü Livaneli’nin “Kardeşimin Hikâyesi” kitabında şöyle bir cümle vardı: “Herkes, öldükten sonra bedeninin çürüyeceğiyle ilgileniyor ve bununla ilgili bir endişe içerisinde ama ruh, bedenden çok daha çabuk çürüyor ve kimse bununla ilgili değil.” Şu anda bir ruh çürümesi, ahlak, vicdan çürümesi yaşıyoruz.

Teşekkür ederim anlayışınız için.

VI.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma günleri ile gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ve 18 Ocak 2018 Perşembe günkü birleşiminde Anayasa’nın 120'nci maddesi ile 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunu'nun 3'üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendine göre ülke genelinde devam etmekte olan olağanüstü hâlin uzatılması hakkında Başbakanlık tezkeresinin görüşülmesine ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisi üzerinde öneri sahibi olarak Kırıkkale Milletvekili Sayın Ramazan Can konuşacaktır.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Siz bu konuyla ilgili bir şey söyleyin yani. Bu konuyla ilgili bir şey söyleyin, söyleyin ama.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Can. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Grup önerimizde gündemin 510 sıra sayılı yani Çin Hükûmeti ile Hükûmetimiz arasında, 361 sıra sayılı yine Çin Hükûmeti ile Hükûmetimiz arasında, 477 sıra sayılı Katar Hükûmeti ile Hükûmetimiz arasında, 108 sıra sayılı Tunus Hükûmeti ile Hükûmetimiz arasında ve 105 sıra sayılı yine Tunus Hükûmeti ile Hükûmetimiz arasında, 150 sıra sayılı Lübnan Hükûmeti ile Hükûmetimiz arasındaki uluslararası sözleşmelerin, bu kısmın 1, 4, 5, 6, 7 ve 8’inci sıralarına alınmasını öneriyoruz.

Bugün itibarıyla Başbakanlık olağanüstü hâlin uzatılmasına ilişkin tezkeresinin bitimine kadar Genel Kurulun çalışmasını öneriyoruz. Bugün bitmesi hâlinde kapanmasını, görüşmelerin tamamlanmaması hâlinde yarın, cuma günü 14.00’te Genel Kurulun toplanarak gündemin diğer işlerinde kalan kısımların da görüşülerek tamamlanmasını öneriyoruz.

Grup önerimize desteklerinizi bekliyor, hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Rekorunu kırdın, bir dakikayı geçti.

BAŞKAN – Öneri üzerinde Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş konuşacaktır.

Buyurun Sayın Danış Beştaş. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, iktidarın grup önerisi, her zaman olduğu gibi kendi programları, kendi uçuşları, kendi ziyaretlerine göre düzenlenmiş, önümüze gelmiş, biterse bitecek, bitmezse yarın devam edeceğiz; işin özeti bu. Bu Mecliste iktidar partisi dışında, muhalefet yok, muhalefetin talepleri yok, muhalefetin söyledikleri hiçbir şekilde yer almıyor ve bugün OHAL getirilecek, bunu biliyoruz.

Bir kere biz OHAL’e kökten karşıyız, OHAL’e şu anda Türkiye ihtiyaç duymuyor. OHAL, Hükûmetin sadece kendi ajandasındaki işleri tamamlama, 2019’a hazırlık yapma ve “2019’da en kısa yoldan hangi hukuksuzlukları yürürlüğe koyarak ben başkanlık seçimini alırım?” demesinin başka bir meali aslında.

Şimdi, OHAL nasıl uzatılıyor? AKP Genel Başkanının, Erdoğan’ın kontrolündeki Millî Güvenlik Kurulu tavsiye ediyor. Yine Erdoğan’ın yine yönettiği, kontrol ettiği, sözünün tek söz olduğu Bakanlar Kurulu tekrar karar veriyor, Meclise geliyor, Mecliste de muhalefetin muhalefeti sonucu değiştiremiyor, yine iktidar partisi oylarıyla, AKP milletvekillerinin oylarıyla, yine Erdoğan’ın kontrolündeki oylarla OHAL uzatılıyor, aslında özeti bu. Çok uzun anlatabilirim ama bir kişi karar veriyor, diğer oylamalarda Millî Güvenlik Kurulu, Bakanlar Kurulu ve Meclise kadar bu silsile işliyor.

OHAL, Türkiye’de yurttaşlar için hayatı cehenneme çevirdi. OHAL, OHAL amacı dışında her konuda kullanılabilir bir enstrümana dönüştü. OHAL, şu anda “FETÖ’yle mücadele” adı altında yürütülen -kisvesi o, maskesi o- ama içeriğinde kış lastiklerinden ihraçlara, ihraçlardan evlilik programlarına, evlilik programlarından taşeron düzenlemesine, taşeron düzenlemesinden yargıya ilişkin düzenlemelere, Anayasa’yı değiştirmeye, kanunları değiştirmeye her konuda o kadar kullanışlı bir hâle getirildi ki, hâlbuki Anayasa, OHAL’in amacı dışında KHK’ler çıkarılamayacağını çok net bir şekilde ifade ediyor. Şu anda önümüze gelecek olan OHAL ve bu gündem önerisi de başlı başına OHAL’i devam ettirmenin aracı olması dışında hiçbir meseleye hizmet etmiyor. OHAL, kesinlikle iktidarın iktidar edebilmesinin maşası hâline gelmiştir ve biz Halkların Demokratik Partisi olarak, Türkiye yurttaşlarının kesinlikle OHAL’e ihtiyacının olmadığını ve kesinlikle gündemde olmasının da Türkiye’yi daha fazla karanlığa, hukuksuzluğa, haksızlığa sürüklediğini tekrar ifade etmek istiyoruz.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Öneri üzerinde son konuşma, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’a aittir.

Buyurun Sayın Bayraktutan. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Olağanüstü hâlin üç ay uzatılmasına ilişkin biraz sonra Başbakanlık tezkeresi gelecek ama nasıl bir fiilî ve hukuki durumla karşı karşıyayız, kendi seçim bölgeme ilişkin bir çarpıcı örneği sizlerin dinlemesini istiyorum değerli arkadaşlarım. 12 Ocak tarihinde Artvin’de Barış Atay tarafından sergilenen “Sadece Diktatör” adlı oyunun oynanmasına ilişkin olarak Valiliğe bir başvuru yapılıyor değerli arkadaşlarım. Artvin Valiliği Vali Yardımcısı Adem Başoğlu, bu oyunun oynanmasında -oyunun metnini de veriyorlar- herhangi bir sakınca görmüyor, diyor ki: “Bu oyun Artvin’de oynanabilir.” Değerli arkadaşlarım, yazı burada ve gerekli izinler alınıyor. Hemen arkasından bu oyunu getiren Halkevleri, oyunun oynanması için özel idareye ait olan salona başvuruyor, diyor ki: “Ben bu salonda oyunu oynatacağım.” diye.

Değerli arkadaşlarım aramızda eski valiler var, sordum “Oyunun içeriğine ilişkin yasaklama yetkisi kimdedir?” diye, ben de hukukçu olarak merak ettim. İl özel idaresi genel sekreterinin böyle bir yetkisi yok değerli arkadaşlarım, sadece valinin var ama il özel idaresi salonu vermiyor, diyor ki: “Ben de inceledim bana göre uygun değildir.” Aslında olayın gerçeği şu: Vali önce altına imza atıyor, sonra oyunun adından korkuyor. Korkuyor, diyor ki: “’Sadece Diktatör’ acaba bir yere, bana dokunabilir mi, beni görevden alabilirler mi?” diye. Ne yapması lazım? İl özel idaresinin müdürünü telefonla arıyor, diyor ki: “Ben bir hata yaptım, bu oyunu oynatma; ben yanarım, beni yakarlar.”

Bu durumda da Halkevleri, Rize idare mahkemesine başvuruyor -hâlen diyorum, bu ülkede hâkimler var- Rize idare mahkemesi yürütmeyi durdurma kararı veriyor, diyor ki: “Artvin’de bu saatte bu oyun oynanmalıdır.” Devletin bütün kolluk güçlerini sinema salonunun kapısına yıktılar, oyunu oynatmadılar değerli arkadaşlarım, yürütmeyi durdurma kararına rağmen. Yürütmeyi durdurma kararı çıktıktan bir süre sonra, valilik bu sefer, ilk başta almış olduğu karardan dönüyor, diyor ki: “Barış Atay’ın ‘Sadece Diktatör’ oyununu komple yasaklıyorum.”

Burada geçen gün Sayın Başkan Ayşe Nur Bahçekapılı’ya bunu söylemiştim, İçişleri Bakanına ilettiler. İçişleri Bakanına iletilince Türkiye’de 40 binden fazla kişinin izlediği, 160’a yakın temsilin yapılmış olduğu oyunu Sayın Bakan veya Müsteşarı talimat vererek Türkiye’de birçok ilde durdurdu değerli arkadaşlarım. Bu mu olağanüstü hâl, bu mu özgürlükler, bu mu demokrasi? Bir tiyatro oyununun seyredilmesinden, bir tiyatro oyununun izlenmesinden korkan bir siyasi anlayış, ülkeye demokrasiyi ve özgürlükleri getirebilir mi değerli arkadaşlarım?

Benim seçim bölgemde -bütün bunları da bırakın- Sayın Vali tarafından o üç ayın dışında bir aylık periyotlar hâlinde uygulanan ayrı bir yasak var: Toplantı yasak, gösteri yasak, 2911’e göre olması gereken bütün düzenlemeler yasak. Niye? Çünkü bir iş adamı bir kenti teslim aldı değerli arkadaşlarım, bir iş adamına bir kenti teslim ettiniz. O iş adamının madeninin kapısında Mustafa Kemal’in askerlerini bekletiyorsunuz. Size söyleyeceğim bir söz yok, “pes” diyorum, başka bir şey demiyorum.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati:15.59

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.17

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: Vecdi GÜNDOĞDU (Kırklareli), Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 51’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Alınan karar gereğince Anayasa’nın 121’inci maddesine göre verilmiş olan Başbakanlık tezkeresinin görüşmelerine başlıyoruz.

Şimdi tezkereyi okutuyorum:

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Başbakanlığın, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21/7/2016 tarihli ve 1116 sayılı Kararı’yla ülke genelinde ilan edilen ve 17/10/2017 tarihli ve 1165 sayılı Kararı uyarınca devam etmekte olan olağanüstü hâlin, 19/1/2018 Cuma günü saat 01.00’den geçerli olmak üzere üç ay süreyle uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/1392)

17/1/2018

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21/7/2016 tarihli ve 1116 sayılı Kararı ile ülke genelinde ilan edilen ve 17/10/2017 tarihli ve 1165 sayılı Kararı uyarınca devam etmekte olan olağanüstü hâlin, 19/1/2018 Cuma günü saat 01.00'den geçerli olmak üzere üç ay süreyle uzatılmasının Türkiye Büyük Millet Meclisine arzı Bakanlar Kurulunca 17/1/2018 tarihinde kararlaştırılmıştır.

Gereğini arz ederim.

                                                                                            Binali Yıldırım

                                                                                                    Başbakan

BAŞKAN – Hükûmet? Yerinde.

Tezkere üzerinde gruplar adına ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Çanakkale Milletvekili Muharrem Erkek’e aittir.

Buyurun Sayın Erkek. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MUHARREM ERKEK (Çanakkale) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; OHAL’in uzatılmasına ilişkin tezkere üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, dün Isparta’da elim bir kaza sonucunda kaybettiğimiz 3 askerimize Allah’tan rahmet diliyorum, şehitlerimizin ailelerine sabır diliyorum; milletimizin başı sağ olsun.

Değerli milletvekilleri, bugün iktidar partisi çoğunluk partisi. AK PARTİ ve MHP’nin oylarıyla OHAL rejimi 6’ncı kez uzatılacak. “Kırk beş günde bitireceğiz.” dediğiniz OHAL için bugün tekrar oy kullanacaksınız. Yaklaşık bir buçuk yıl oldu. OHAL rejimi demek, tam bir keyfîlik demek. Evet, bugün AK PARTİ ve MHP olarak, anlaşılıyor ki “Keyfîliğe, hukuksuzluğa, haksızlığa, adaletsizliğe devam.” diyeceksiniz.

Değerli milletvekilleri, vatan işgal altındayken, Millî Mücadele yıllarında dahi, kurtuluş mücadelesi dahi Meclisle birlikte yürütüldü, Meclisin iradesi egemendi. Tüm yetkiler 1921 Anayasası’yla Mecliste toplanmıştı -yasama, yürütme, yargı erkleri- Meclis hükûmeti sistemi vardı ve mücadele, kurtuluş mücadelesi, Millî Mücadele Meclisle birlikte yürütülüyor, tüm kararlar Meclisten çıkıyor, tüm tartışmalar Mecliste yapılıyordu. Şimdi siz, Türkiye Büyük Millet Meclisini tamamen devre dışı bırakan OHAL'e bugün yine “devam” diyeceksiniz “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” yazan bu Mecliste egemenliğin gasbedilmesine herhâlde bir kez daha onay vereceksiniz.

Değerli milletvekilleri, OHAL, anayasal düzeni korumak için ilan edildi, anayasal düzeni korumak için. OHAL KHK’leri, olağanüstü hâl kanun hükmünde kararnameleri istisnai kararnameler olmak zorundadır yani OHAL’in gerekli kıldığı konularda, OHAL'in temel amacıyla ilgili konularda istisnai olarak çıkarılmak zorundadır. OHAL KHK’leriyle kanunları değiştiremezsiniz, OHAL kanun hükmünde kararnameleriyle genel, düzenleyici, kalıcı işlemler, hükümler tesis edemezsiniz çünkü OHAL bittiğinde, OHAL KHK’leri ortadan kalkar. Anayasa hukukçuları bunu çok iyi bilir. Ama siz ne yapıyorsunuz? Siz, OHAL'in sebep olduğu nedenler dışında -OHAL'in temel amacı FETÖ’yle mücadeleydi ama bu temel amacın dışında- OHAL'in gerekli kılmadığı konuları da, daha doğrusu her konuyu; ekonomiden millî savunmaya, eğitimden sağlığa, Danıştaydan Yargıtaya, Varlık Fonu’ndan taşeron işçilerin kadrolarına kadar her konuyu OHAL KHK’leriyle düzenliyorsunuz ve Anayasa Mahkemesi de maalesef bu tabloyu seyrediyor. 31 olağanüstü hâl kanun hükmünde kararnamesi çıkarıldı, bunların yalnızca 5’i Meclise geldi, yalnızca 5’i. Türkiye Büyük Millet Meclisi, millî egemenlik tamamen devre dışı.

Meclis Başkanlığı ve Meclisteki iktidar çoğunluğu, bilerek ve açıkça Anayasa'yı ve İç Tüzük'ü ihlal ediyor. Anayasa'nın 121’inci maddesinin son fıkrasını ve İç Tüzük’ümüzün 128’inci maddesini lütfen herkes bir daha okusun, bir daha okusun. Olağanüstü hâl KHK’leri Resmî Gazete’de yayınlandığı gün Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayına sunulmak zorunda. Bu onayın da nasıl yapılacağı İç Tüzük’te belirlenmiş: Resmî Gazete’de yayınlandığı günden itibaren ivedilikle otuz gün içinde, diğer tüm işlerden önce, diğer tüm olağan kararnamelerden, kanun tasarı ve tekliflerinden önce Mecliste görüşülüp karara bağlanması zorunluluğu var. Evet, Anayasa ve İç Tüzük öyle diyor: “Otuz gün içinde görüşülür ve karara bağlanır.” Sayın Meclis Başkan Vekili “Biz gündeme alıp görevimizi yapıyoruz." diyor. İç Tüzük’ün 128’inci maddesinin ikinci fıkrasına atıf yapıyor. Peki, birinci fıkra amir hüküm değil mi? birinci fıkra ile ikinci fıkrayı birlikte değerlendirdiğinizde çok açık bir şekilde Anayasa’nın ihlal edildiğini, İç Tüzük’ün ihlal edildiğini göreceksiniz. Türkiye Büyük Millet Meclisi yani millî irade olağanüstü hâl kanun hükmünde kararnamelerini değiştirerek de kabul edebilir, ret de edebilir, aynen onaylayabilir de ve bunların otuz gün içinde olması lazım. Peki, olmadığı zaman ne olur? Ve şu anda Türkiye aslında hukuken yok hükmündeki KHK’lerle yönetiliyor.

Şöyle bir tabloyla karşı karşıyayız: 16 Nisan 2017’de kötü niyetli Anayasa değişikliklerinin YSK’nin da açıkça kanuna aykırı kararıyla şeklen yürürlüğe sokulmasından sonra -ki OHAL rejiminde gerçekleştirilen bu Anayasa değişikliklerinin meşruiyeti her zaman tartışılacaktır- bu referandumdaki “evet”ten sonra zaten egemenlik şahsileşti. Bir kişi, AK PARTİ Genel Başkanı, Cumhurbaşkanı Erdoğan, Anayasa’da zorunluluk olmamasına rağmen partisinin Genel Başkanı olmayı da tercih etti ve böylece demokrasiye de ağır bir darbe vurdu çünkü hem yürütmenin başı hem yasamanın başı, doğal olarak yargıyı da ele geçirdi. Bir kişi kanun hükmünde kararnameleri çıkartıyor. Kanun hükmünde kararnameler sarayda düzenleniyor, sarayda hazırlanıyor. Tam bir saray rejimi hâkim. Bu kararnameler Meclis Genel Kurulunda onaylanmıyor, denetlenemiyor, tartışılamıyor; Anayasa Mahkemesi de denetleyemiyor. Anayasa Mahkemesi, Resmî Gazete’de OHAL KHK’si yayınlandığında onun başlığına bakıyor, olağanüstü hâl kararnamesiyse, o başlık yazıyorsa “Ben denetleyemem.” diyor şeklî bir bakış açısıyla, hâlbuki içeriğine bakmak zorunda. İçeriğine baktığı zaman, “OHAL KHK’si” adını alan birçok kararnamenin aslında olağan dönem KHK’si olduğunu görecek ve denetleyecek. Ve bu Anayasa Mahkemesi, maalesef, bu tabloyu seyrettiği için şimdi kendi kararlarının da tanınmadığı bir tabloyla karşı karşıya kaldı. Ve kararnameleri çıkaran, ülkeyi, devleti tek başına yöneten -bu kararnamelerin denetlenmediği- kişi, mevcut Anayasa’ya göre de sorumsuz, sorumsuz… Dünyada bugüne kadar örneği görülmemiş bir sistemle karşı karşıyayız.

Son geldiğimiz noktada, ülkemizde iki yerel mahkeme, iki ağır ceza mahkemesi Anayasa Mahkemesi kararlarını tanımadığını açıklayarak aslında Anayasa Mahkemesini fiilen kapattı. Anayasa Mahkemesi artık Türkiye’de fiilen kapanmıştır ve Türkiye Cumhuriyeti devleti –üzülerek ifade ediyorum- artık bir hukuk devleti değildir. İşte bunun sorumlusu, saray rejimi ve OHAL rejimidir. Ve bugün siz, maalesef, bu OHAL rejimine bir kez daha “devam” diyeceksiniz.

Sıkıştığınızda “Fransa” dediniz, Fransa’daki OHAL’i örnek gösterdiniz, aslında arada çok büyük farklar var. Fransa’daki OHAL’de kararname çıkarma yetkisi yok yürütmenin. Fransa’daki OHAL’de idarenin tüm işlemleri yargı denetimine tabi. Fransa’daki OHAL’de 60 milletvekili ya da meclis başkanı, anayasa mahkemesine başvurup OHAL şartlarının devam edip etmediğinin tespitini her zaman isteyebiliyor yani anayasa mahkemesinin ve yargının olağan dönemdeki gibi denetimi devam ediyor çünkü bir hukuk devleti. Ama bizde, Anayasa Mahkemesi, ne Anayasa Mahkemesi ne Meclis ne yargı, maalesef… Üstelik mevcut Anayasa’ya göre sorumluluğu olmayan bir kişi tarafından yönetiliyoruz. Fransa’da 2008 yılında hâkimler savcılar kurulundan cumhurbaşkanı ve adalet bakanının çıktığını da, çıkartıldığını da hatırlatalım. Bizde, maalesef, Adalet Bakanı ve Müsteşar Hâkimler ve Savcılar Kurulunda aynen devam ediyor.

Değerli milletvekilleri, iktidar kendi ağzıyla da söyledi. Bu hain darbe teşebbüsünü, hain darbe girişimini -ki yöneten olarak, Hükûmet olarak hatalarınızla, ihmallerinizle, basiretsizlikle, öngörüsüzlükle bu acılara sebep olan da sizsiniz- Allah’ın bir lütfu olarak nitelediniz ve OHAL sivil darbesini gerçekleştirdiniz. Evet, OHAL bir sivil darbedir. Türkiye’nin OHAL’e kesinlikle ihtiyacı yoktur. OHAL’e değil, acil demokrasiye ihtiyacımız vardır. 15 Temmuz gecesi Parlamento tümüyle Hükûmetin yanında oldu, demokrasinin yanında oldu ama siz ne yaptınız? Parlamentoyu arkadan vurdunuz, Parlamentoyu devre dışı bıraktınız, egemenliği bir kişinin gasbetmesine sessiz kaldınız çoğunluk olarak ama şunu asla unutmayın: Adalete dayanmayan kuvvet zalimdir. (CHP sıralarından alkışlar) Adalete dayanmayan kuvvet zalimdir ve Türkiye bugün bu zalimlikle karşı karşıyadır.

OHAL rejiminde 115 bin kişi kamu görevlerinden ihraç edildi, hiçbir soruşturma ve yargı denetimi olmadan; 115 bin kişi. Doğrudan, dolaylı, potansiyel mağduriyetlerle beraber milyonu aştı mağduriyetler; baba suçluysa anneyi de cezalandırdınız, çocukları da cezalandırdınız. Cezaların şahsiliği ilkesini, dinde, ahlakta ve evrensel hukukta olan en temel ilkeyi yok ettiniz; kolektif suç yarattınız, kolektif suç yarattınız. (CHP sıralarından alkışlar) Baba suçluysa eşinin de pasaportuna el koydunuz. Düşünebiliyor musunuz, çocuklarıyla birlikte bir aileyi açlığa mahkûm etmek... İşte, bu, tam OHAL rejiminde olabilecek bir şey. 5.822 akademisyen üniversitelerde kapı önüne kondu; bunların içinde barış akademisyenleri de var. 148 gazete, dergi, televizyon, radyo kapatıldı. Bunların bazıları FETÖ’yle iltisaklı değildi. Çocuklar için mücadele eden, kadınlar için mücadele eden dernekleri bile kapattınız, korktunuz. Ahmet Şık niçin cezaevinde? FETÖ kumpaslarıyla cezaevinde yatan Ahmet Şık OHAL rejiminde niye cezaevinde? FETÖ hain darbesi başarıya ulaşsaydı ilk tutuklanacak kişi Ahmet Şık’tı. OHAL’de siz de bunu başardınız. Ahmet Şık’a, Murat Sabuncu’ya, Akın Atalay’a ve bizim milletvekilimiz ama aynı zamanda çok değerli bir gazeteci olan Enis Berberoğlu’na bu yüce kürsüden selam gönderiyorum. (CHP sıralarından alkışlar) Biz, Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun önderliğinde dünya siyasi tarihinin en önemli eylemini, “adalet yürüyüşü”nü gerçekleştirirken Enis Berberoğlu da cezaevinde “Siz Yürürken Ben Yatarken” kitabını yazıyordu; hak, hukuk, adalet mücadelesine o da cezaevinden destek veriyordu.

Pazartesi günü gerçekleştirdiğimiz OHAL çalıştayında -tabii OHAL, adalet hepsi iç içe- değerli hukukçu Avukat Turgut Kazan güzel bir tespitte bulundu. Descartes’ın ünlü sözünü hepimiz biliriz: “Düşünüyorum, o hâlde varım.” Ama gazeteciler, akademisyenler, milletvekilleri, düşünen, yazan, çizen insanlar cezaevindeyse siz OHAL’de şunu başardınız: “Düşünüyorum, OHAL’de yokum.” (CHP sıralarından alkışlar) İşte, bunu başardınız.

OHAL rejimi nedeniyle Türkiye ilk kez 2018 Dünya Özgürlük Raporu’nda “özgür değil” kategorisine geriledi, ilk kez. On sekiz yıldır bu rapor her yıl açıklanıyor ve ilk kez “özgür değil” kategorisindeki ülkeler arasında yer aldık. Gambiya, Batı Afrika ülkesi, bir diktatörü seçimle gönderdiği için “kısmen özgür ülkeler” kategorisine yükseldi. 195 ülkeden 88’i özgür kabul ediliyor ve maalesef, biz “özgür değil” kabul edilen 49 ülke içerisindeyiz. İşte, OHAL rejimi bu. İşte OHAL bu çünkü OHAL rejimi, demokrasinin en temel ilkelerini yıkan bir rejim. Nedir onlar? Özgür ve adil seçimler. Anayasa değişikliği sürecinde gördük, referandum sürecinde gördük, artık özgür ve adil bir seçimin OHAL’de yapılamayacağını gördük. OHAL rejiminde gerçekleştirilen her seçimin meşruiyeti her zaman tartışılır. Türkiye’ye bu kötülüğü yapmaya kimsenin hakkı yok. Nedir demokrasinin ikinci temel ilkesi? Hukukun üstünlüğü. Üçüncüsü, basın özgürlüğü. En temel ilkeleri bunlar, bunları yok ettiniz maalesef.

Değerli milletvekilleri, OHAL’in temel amacı neydi? OHAL’in temel amacı, FETÖ yapılanmasıyla mücadeleydi. Zaten diğer terör örgütleriyle kırk yıldır mücadele ediyoruz, geçmişte mücadele ettiğimiz gibi. Temel amaç FETÖ’yle mücadeleydi. Peki, FETÖ’yle gerçek anlamda bir mücadele gerçekleştirebiliyor musunuz? Hayır çünkü FETÖ’nün siyasi ayağı ortaya çıkmadığı sürece adalet hiçbir zaman tecelli etmeyecek.

Bakın, sizin milat kabul ettiğiniz 17-25 Aralık 2013’ten sonra buradan iki kanun geçirdiniz; biri Ocak 2014’te, diğeri de 30 Aralık 2015’te. 37 AK PARTİ’li milletvekili tarafından Meclise sunuldu, 17-25 Aralıktan iki yıl sonra. Neydi bu kanunlar? İşte bu kanunlarla, darbeyi gerçekleştiren FETÖ’cü subayların önü açıldı, hepsi general yapıldı. Peki, bu kanunlara imza atan milletvekilleri, bu kanunları destekleyenler; FETÖ’cü subayların, onların cemaat mensubu olduğunu bile bile önünü açanlar; bu memleketin cumhuriyete, demokrasiye bağlı albaylarını, subaylarını erken emekliye ayırarak, bekleme sürelerini indirerek FETÖ’cü subayları general yapanlar -hatırlayın YAŞ toplantılarını, o YAŞ toplantılarında generalliğe yükselttiklerinin hepsi 15 Temmuz gecesi darbenin içindeydi- niçin yaptınız bunu? Üstelik 17-25 Aralıktan sonra, neden yaptınız? Peki, siz niçin yargılanmıyorsunuz? (CHP sıralarından alkışlar) Bu kanunları sunanların, Hükûmeti yönetenlerin hukuki, vicdani, siyasi sorumluluğu yok mu? On binlerce insanı FETÖ’yle iltisaklandırıp kamudan ihraç ettiniz ya da cezaevlerine gönderdiniz. Peki, siz FETÖ’yle birlikte yürürken, yol arkadaşlığı yaparken, içindeyken, desteklerken sizin iltisakınız yok mu, irtibatınız yok mu? Siz niye yargılanmıyorsunuz? Siz neden yargılanmıyorsunuz? Adalet tecelli etmez.

MURAT EMİR (Ankara) – Zamanı gelince yapacağız. Zamanı gelecek, daha dur.

MUHARREM ERKEK (Devamla) – Bakın, bağımsızlık, istiklal, istikbal, her şey adaletle mümkündür; adaleti yıktığınız zaman devleti yıkarsınız. (CHP sıralarından alkışlar) Yarın bu OHAL rejiminde yönetecek bir devlet de bulamazsınız, devleti çökertirsiniz. Geçmişte devletin tüm kurumlarını FETÖ’ye teslim ettiniz ve bunu bilerek yaptınız -çünkü 2004 MGK kararları bunu gösteriyor- şimdi de OHAL rejiminde maalesef, adaleti yıkarak devleti yine siz yıkıyorsunuz. Bunu yapmayın, bunu yapmayın, bu Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu millî irade bunu kesinlikle hak etmiyor.

Bakın değerli milletvekilleri, gücün haklı çıktığı yerde adalet olmaz, güce tapanların olduğu yerde huzur da olmaz, barış da olmaz. Egemenliği şahsileştirip Türkiye Cumhuriyeti devletini şahıs devleti yapmaya çalışanlar en büyük ihanet içerisindedir. Bizim demokrasiye ihtiyacımız var, bizim acil demokrasiye, özgürlüklere ihtiyacımız var. Niçin biliyor musunuz? Çünkü adalet, özgürlük, demokrasi, eşitlik, aynı zamanda ekmek gibidir, su gibidir; halkın ekmeğidir, suyudur, hayatıdır, her şeyidir.

OHAL rejiminde ekonomi ne oldu? Söz vermişti bakanlarınız, hani ekonomik düzenlemeler OHAL KHK’leriyle yapılmayacaktı? Hani yapılmayacaktı? Başbakan söz vermişti, hani OHAL’de asla Anayasa değişikliği referandumu yapılmayacaktı? OHAL’e mi ihtiyacınız var, yönetemiyor musunuz? Türkiye'yi yönetemiyor musunuz, OHAL’e mi ihtiyacınız var? O zaman böyle devam edin.

Bütçe açığı, cari açık; hepsi yükseldi OHAL rejiminde; enflasyon yükseldi, faizler yükseldi, işsizlik, borçlanma yükseldi. Üniversite mezunu her 4 gençten 1’i işsiz. İşsizliğin, enflasyonun, faizin… Enflasyonun, faizin 2 haneli olduğu bir ekonomi yarattınız OHAL’de. Halkın ekmeğiyle, suyuyla, eşitliğiyle oynadınız.

Bakın, adalet, OHAL’de yok ettiğiniz adalet, ekmek gibidir, su gibidir. Onun için Bertolt Brecht’le bitirmek istiyorum:

“Bilin: Halkın ekmeğidir adalet.

Bakarsınız bol olur bu ekmek,

Bakarsınız kıt,

Bakarsınız doyum olmaz tadına,

Bakarsınız berbat.

Azaldı mı ekmek, başlar açlık,

Bozuldu mu tadı, başlar hoşnutsuzluk boy atmaya.

Bozuk adalet yeter artık!

Acemi ellerle yoğurulan, iyi pişirilmemiş adalet yeter!

Yeter katıksız, kara kabuklu adalet!

Dura dura bayatlayan adalet yeter!”

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Adalet için bu tezkereye “hayır” dediğimizi vurgulamak istiyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Yıldırım, buyurun, İç Tüzük 60’a göre bir dakika süreyle söz veriyorum.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

26.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, olağanüstü hâlin uzatılmasıyla ilgili tezkerenin görüşülmesi sırasında Genel Kurulda bulunan iktidar partisi milletvekilleri ile bakanların sayısının çok az olmasına ilişkin açıklaması

AHMET YILDIRIM (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şimdi, Sayın Başkan, burada çok ciddi bir konu görüşülüyor; bu ülkede, 80 milyon insanın tamamının sosyal, siyasal, eğitim, sağlık, iş hakkı, emek hakkı, ekmek hakkı için her şeyi tehdit eden bir tezkere görüşülüyor. İktidar partisi sıralarındaki sayı 30’un altında, Hükûmetten ise 1 tek kişi var. Birazdan oylamada durumu göreceğiz.

Bakın, KHK’ler çıkıyor bu OHAL’le ve canlar yitiriliyor bu KHK’ler ve OHAL’ler sayesinde. İnsanlar hayal yolculuklarına çıkıyor Ege’de, hayaller batıyor, canlar yitiriliyor.

Bu güvenlikçi politikalara, savaş politikalarına çanak tutan bir tezkere görüşülüyor. İşsizlik, açlık, yoksulluk, enflasyona sebep olan bir tezkere görüşülüyor burada. Kanın akmasına, canın yitirilmesine sebep bir tezkere görüşülüyor burada.

Bütün bunları ifade etmek isterim ki…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET YILDIRIM (Muş) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Bitirin lütfen.

AHMET YILDIRIM (Muş) – …Hükûmetin, kendi iktidarını sürdürebilmesi için kendisine bir şemsiye olarak kullandığı OHAL ve KHK’lerin tezkeresi burada görüşülüyor. Oysa beklerdik ki… Halkımıza iktidar partisini, çoğunluk partisini şu anlamda şikâyet ediyoruz: Muhalefetin eleştirilerine, uyarılarına, görüşlerine, önerilerine kendini kapatan bir iktidar partisi sizin yaşamınızı neredeyse derdest edecek olan bir tezkerede Mecliste 30 kişiyle bile bulunma zahmetinde bulunmuyor, tenezzül bile etmiyor, 80 milyon insana yaşamı zehirleyen bir OHAL faşizmine karşı bu kadar duyarsız; birazdan koşup ellerini kaldırıp indirecekler. Bu konuda iktidar partisini, Hükûmeti halkımıza şikâyet etmek için özellikle söz almak istedim.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

A) Tezkereler (Devam)

1.- Başbakanlığın, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21/7/2016 tarihli ve 1116 sayılı Kararı’yla ülke genelinde ilan edilen ve 17/10/2017 tarihli ve 1165 sayılı Kararı uyarınca devam etmekte olan olağanüstü hâlin, 19/1/2018 Cuma günü saat 01.00’den geçerli olmak üzere üç ay süreyle uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/1392) (Devam)

BAŞKAN - Söz sırası Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Kars Milletvekili Ayhan Bilgen’e aittir.

Sayın Bilgen, buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA AYHAN BİLGEN (Kars) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri ve belki, hani ezkaza bir şey olur, birilerinin başına bir taş falan düşer de bu OHAL bu kez uzatılmaz umuduyla televizyonlarının başında bizi izleyen değerli halkımız; bundan beş yıl öncesine kadar, Türkiye darbe anayasasından kurtulmanın yolunu tartışıyordu. Bu çatı altında, yine, iktidar partisinin de şu anda iktidar partisini destekleyen partinin de CHP’nin de bizim de destek olduğumuz bir komisyon kurulmuştu. Bu komisyonda, Türkiye’yi darbe anayasasından nasıl kurtarırız, bu anayasayı aşan, eşit, özgür, insanca ve demokratik bir hukuk devletinde birlikte yaşamanın yolunu, yöntemini nasıl geliştiririz, bunun için birkaç yıl süren çalışmalar yapıldı, sivil toplum örgütlerinden öneriler toplandı. Burada bir komisyon oluşturuldu, komisyonda 4 parti Türkiye’yi darbe anayasasından nasıl kurtarırız, bunun tartışmasını yaptı. Geldiğimiz noktaya bakın ki biz şimdi kürsüye çıkıyoruz ve bu mevcut darbe anayasasındaki azıcık kazanılmış hakları bile uygulayın diye feryat figan size çağrıda bulunuyoruz. Bu mevcut Anayasa’daki düzenlemeleri, darbe anayasasının, Kenan Evren anayasasının bile uygulanmayan iyi noktalarını sizlere hatırlatmak zorunda kalıyoruz.

Değerli arkadaşlar, biraz önce ifade edildi ama ben de bir kez daha altını çizeyim: Eğer ortada bir sorun varsa yani bir tehdit varsa, bir tehlike varsa bu sorunu tespit etmek, somut biçimde tarif etmek; sonra her OHAL uzatmasında ne kadar mesafe alındı, ne kadar o sorunu çözecek irade gelişti, kararlılıkla hareket edildi ve sorun ne kadar çözüldü, çözülemediyse niye çözülemedi? Hangi noktalardan kaynaklı olarak OHAL’de tarif edilen, OHAL ilan edilirken kabul edilen, ilan edilen gerekçeler neden ortadan kaldırılamadı ve bir kereye mahsus değil, şimdi, işte bir yılı geçmiş olarak bu yeniden uzatmayla toplumun önüne, Genel Kurulun önüne getirildi? Böyle bir açıklama var mı, MGK kararında var mı? Yok. Bakanlar Kurulu böyle bir açıklama yapma ihtiyacı hissediyor mu? Yok. Yani biraz sonra iktidar partisi adına yapılacak konuşmada dinleyecek miyiz? En azından, önceki uzatmalardan bildiğimiz kadarıyla ikna edici, somut gerekçeler yine sunulmayacak.

Değerli arkadaşlar, elbette ki Anayasa’da tarif edilen, bu darbe anayasasında, 12 Eylül anayasasında tarif edilen OHAL ilan gerekçesi ve KHK’lerin usulüyle ilgili düzenlemeyi yok sayabilirsiniz, bugün bunu çok önemsemeyebilirsiniz. Yargı üzerindeki gücünüz ya da Parlamentodaki gücünüz, medya gücünüz, ekonomik gücünüz dolayısıyla bunları önemsemeyebilirsiniz. Ama eğer suç işlemeye bu kadar cesur, bu kadar cüretkâr davranırsanız bir gün hesap vermek zorunda kalırsınız. O zaman “Biz bilmeden, metinleri okumadan, KHK’lerin içerisinde ne olduğunun farkına varmadan imza atmıştık.” demek de sizi kurtarmaz.

Değerli arkadaşlar, özellikle kendi ülkesine Fransız siyasetçiler için Fransa örneğini ben de vermek istiyorum. Fransa’da -benim bildiğim kadarıyla- kapatılan televizyon yok, Türkiye’de 30’un üzerinde televizyon, yine 40 civarında radyo kapatıldı, internet siteleri, gazeteler yani ayrıca çok büyük rakamlar; OHAL nedeniyle işten atılan on binler yok. OHAL nedeniyle tutuklanan, sonra “Pardon, teknik yanlışlık olmuş.” denerek, yargılamadaki bütün mağduriyetlerin üstü örtülen insanlar yok ama buna rağmen, Türkiye’de ısrarla birileri OHAL’e gerekçe olarak Fransa’yı gösteriyorlar, televizyon ekranlarına çıktıklarında “Fransa’da da OHAL var.” diyorlar. Bir kere, insan hakları açısından suimisal emsal olmaz yani bir kötü örnek Avrupa’da da olsa, bir başka yerde de olsa emsal olmaz. Kaldı ki Fransa’nın doğrudan doğruya somut şiddeti gerekçe göstererek aslında OHAL’i ilan ettiğini hepimiz biliyoruz. Ama buna rağmen, geçtiğimiz aylarda 2017’nin sonunda bir rapor hazırlandı ve dendi ki: “Fransa’da OHAL güvenlik için bile bir fayda ifade etmiyor, bir anlam ifade etmiyor.” Yani artık uzatılmasının güvenlik için bile faydası yok, bırakın hayatın diğer alanlarını güvenlik için bile bir faydası yok. Şimdi, Fransa’da güvenlik için faydası olmayan, faydası görülmeyen ve daha fazla uzatılmak istenmeyen OHAL, Türkiye için hangi faydaları içeriyor, hangi alanlarda, hayatın hangi noktalarında toplumu rahatlatıyor, toplumsal yaşamı iyileştiriyor?

Bir meşhur misaldir; OHAL konusu çok dikkat çekmiyor galiba Genel Kurulda, bari biraz misaller verelim. Ezidilerden özür diliyorum; aslında İslam’da da şeytan melektir ama Ezidiler Melek Tavus kabul ederler. Birisi duyar ki bir köyde ağaca tapılıyor, eline baltayı alır, ağacı kesmeye karar verir, insanların ağaca tapmasını böylece ortadan kaldırmak ister. Tam ağaca yaklaşır ve birden şeytan karşısına çıkar, der ki: “Kesme bu ağacı.” Tabii çok inanmış vaziyette, kesmek için ısrar eder, şeytan engeller ve şeytana bir yumruk sallar, şeytanı devirir. Sonra, tam ilerlerken şeytan arkasından bağırır, der ki: “Bekle, ağacı kesmezsen ben sana her sabah bir altın vereceğim. Sabah kalktığında yastığının altında altını bulacaksın.” Bu inanmış şahıs altını duyunca tabii bir taahhüt de almak ister; “Ama eğer bulamazsam altını, gelir keserim.” der. Sonra evine döner, akşam yatar, sabah kalktığında bakar ki yastığın altında altın var; o gün tamam. Sonraki gün yine yatar, bu sefer, sabah kalkar, bakar altın yok. Baltayı yine eline alır ve yine yola çıkar. Tam köyün yanındaki ağacın yanına varır, o sırada şeytan yine karşısına çıkar, bu der ki: “Sen sözünde durmadın, ben ağacı keseceğim.” Şeytan yine engellemeye çalışır. Bu sefer elinde baltayla şeytana vurmaya çalışır ama vuramaz; yumruk sallar, şeytana ulaşamaz, şeytanı deviremez. Şaşırır, der ki: “Ben seni iki gün önce bir yumrukta devirdim. Şimdi ne oldu da seni deviremiyorum, seni yıkamıyorum?” Şeytan der ki: “O zaman bir şeye inanıyordun ve inandığın için ağacı kesmek üzere gelmiştin, inandığın şey için yaptığından dolayı da güçlüydün ama şimdi kendin için geldin ve aslında altın için ağacı kesmek istiyorsun. Bundan dolayı da bütün gücünü kaybettin.”

Değerli arkadaşlar, 15 Temmuzda, 15 Temmuz koşullarında her şey netleşmeden, her şey anlaşılmadan, elbette o kaos içerisinde OHAL’i ülke yararına bir şey gibi tarif etmiş olabilirsiniz, böyle inanabilirsiniz ve o inançla bir tercih yapmış olabilirsiniz. Ama şu anda bütün dünya, herkes görüyor, herkes biliyor ki OHAL sadece bir iktidarın devamına hizmet ediyor çünkü OHAL olmadan artık bu ülkenin yönetilemeyeceğini, istenen şekillerde tayinlerin yapılamayacağını, istenen şekillerde belediyelere kayyum atanamayacağını, siyasetçilerin mahkemelere getirilip getirilmeyeceğine karar verilemeyeceğini, cezaevlerine tek tip kıyafet gibi bir sürü düzenlemenin başka türlü dayatılamayacağını her türlü, gayet iyi biliyorsunuz.

Değerli arkadaşlar, elbette ki OHAL Türkiye tarihinde de -ki zaten 1982 Anayasası’yla Türkiye hukuka girmiştir- darbelerle iç içe bir düzenlemedir. Yani ister sıkıyönetim ister olağanüstü hâl olsun, olağanüstü yönetim biçimleri ya darbelerden önce ilan edilir, darbeye ortam hazırlamak için ya da darbe koşullarını önlemek için düzenlenir ya da darbelerden sonra düzenlenir, darbeden sonra, darbe başarılı olduğunda kolay yönetebilmek için ki 82 Anayasası’ndan bir yıl sonra, OHAL Kanunu 83’te düzenlenmiş ve Türkiye hukukunun bir parçası olmuştur.

Şimdi, bu geçen bir-bir buçuk yıl içerisinde yani 15 Temmuzdan bu yana Türkiye’de OHAL sayesinde, OHAL’de çıkarılan ve Parlamentodan kotarılan, kaçırılan KHK’ler sayesinde Türkiye darbe koşullarından uzaklaştırıldı mı yoksa gittikçe -son KHK’lerde de olduğu gibi- toplumda kamplaşmayı, gerilimi artıracak bir ortama zemin mi oluşturuldu?

Şüphesiz OHAL’in faturasıyla ilgili çok şey var ama önümüzdeki günlerde Türkiye’nin Avrupa Konseyinde statüsünün tartışılmasıyla karşı karşıya kalırsanız hiç şaşırmayın çünkü bir üye ülkenin OHAL’i bu kadar keyfî, KHK’leri bu kadar canının istediği gibi düzenlemesinin Avrupa Konseyi açısından kabul edilebilir bir tarafı yok. Ama tersi de olabilir gayet tabii, bugün Deniz Yücel’in basına yansıyan sözlerinde olduğu gibi birtakım kirli pazarlıklarla, biraz uçak alarak, biraz füze alarak, biraz tank alarak bu statü korunabilir de. Deniz Yücel “Ben böyle bir kirli pazarlığın tarafı olmam.” diyor, Alman Hükûmeti Dışişleri Bakanı açıklama yapıyor, “Biz böyle bir şeye girmeyiz.” diyor ama siz ne düşünürsünüz bilmiyorum.

Ve bir Komisyon kuruldu, mağduriyetlerin olduğunu kabul ederek aslında bu Komisyon kuruldu. Çok ilginç, Avrupa’yla aslında belki de suç ortaklıklarından birisi bu Komisyondur çünkü Avrupa da bu Komisyonu sanki normal, olağan ve iş görür, işe yarar bir Komisyonmuş gibi tarif etti. Bu Komisyonun en iyi tanımını geçtiğimiz hafta sonu bir toplantıda, OHAL Karşıtı İnisiyatifin bir toplantısında Veli Saçılık tarif ediyor değerli arkadaşlar, diyor ki: “Türkiye’de en illegal örgüt bu OHAL Komisyonu çünkü nerede olduğunu, kimlerden oluştuğunu, hangi kararları niye aldığını, gerekçelerini, hiçbir şeyi öğrenme imkânına sahip değiliz.” Dolayısıyla bir mağduriyeti gidermek için kurulan Komisyonun bile gizli saklı çalışması aslında her şeyi ortaya koymaya yetiyor.

Yine, dış politikada OHAL’in ciddi bir faturası var. Türkiye, bundan yine on yıl öncesinde Orta Doğu’ya model olma iddiasındaydı, Orta Doğu’ya işte, muhafazakârlık ile demokrasi nasıl birlikte yürür, bunun örneklerini verme iddiasındaydı. Şimdi, bırakın Orta Doğu’ya örnek olmayı, Orta Doğu’da bir ülke nasıl bu kadar tutarsız dış politika yürütür, bunun örnekleri sergileniyor. Düşünün ki İran’da insanlar sokağa çıkıp protesto yaptığında İran’ın istikrarını düşünen açıklamalar yapılıyor Türkiye Hükûmeti tarafından ama Suriye’de alternatif ordu kuruluyor; bir alternatif orduyla bir ülkede istikrarı mı sağlamaya çalışırsınız, barışı, bir an önce huzuru mu sağlamaya çalışırsınız, bunu galiba herkes takdir edebilir.

Bir başka yaman çelişki, belki OHAL tartışmalarını örten, Afrin’le ilgili değerlendirmelerdir. Değerli arkadaşlar, bütün dünyanın gözünün önünde, sanki Afrin’de kontrol Amerika’daymış gibi hem Amerika’ya meydan okuyup ama hem de bir taraftan Afrin’e girme iddiası dış politikanın geldiği çelişkiler yumağının çok somut bir göstergesidir.

OHAL’in ekonomiye faturası var -uzun uzun anlatmayacağım- hak hukuk açısından ifade ettiği anlam var, telafisi imkânsız mağduriyetler var, intiharlar var, hayata küsmeler var, ülkeyi terk etmek zorunda kalmalar var ama bir de yapısal sorunlar var. Anayasa Mahkemesine izninizle buradan bir kez daha sormak istiyorum: Nasıl bir KHK çıkarsa Anayasa’ya aykırı davranılmış olur? Mesela, seçimleri iptal eden bir KHK çıkarsa, siyasi partileri kapatan bir KHK çıkarsa, yetmez, Anayasa Mahkemesini kapatan bir KHK çıksa acaba Anayasa Mahkemesi bunu görüşülmeye değer görür mü, görmez mi? Şimdi, düşünün ki Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcılığını tartışıyoruz. Değerli arkadaşlar, bu düzenleme yapıldığında, o referandum döneminde -herhâlde Türkiye her şeyi birden unutmuyor- bireysel başvuru hakkı devrim olarak tarif ediliyordu. Yani Türkiye’de büyük bir devrim gerçekleşti; iç hukuk yollarında Türkiye’yi AİHM’de tazminata mahkûm etmeyecek bir düzenleme olarak bireysel başvurunun önü açıldı. Şimdi bireysel başvurularla ilgili alınan kararların yerel mahkemeler tarafından dikkate alınmasına bile gerek olmadığına dair çok ilginç analizler, hukuki yorumlar yine iktidar partisi temsilcileri tarafından dile getirilebiliyor.

Değerli arkadaşlar, ben süremi bitirirken aslında, tersine bir çağrı yapmak istiyorum. Bir KHK’yle OHAL’i temelli uzatın. Nasıl olsa 2019’dan sonra başkanlık kararnameleriyle Türkiye yönetilecek. Dolayısıyla da böyle, üç ayda bir zahmet edip MGK’yi toplamayın, Bakanlar Kurulundan bir tavsiye kararını Meclise göndermeyin, biz de burada boşuna çenemizi yormayalım. Ve Türkiye’nin artık KHK’ler olmadan, OHAL olmadan yönetilemeyeceğini ilan edin. Çünkü, OHAL artık kaç yıl sürsün diye umut ediyorsunuz, bekliyorsunuz bilmiyorum ama hepimiz biliyoruz ki bu ülkede, bundan yirmi yıl önce 28 Şubatın da bin yıl devam edeceğini ilan edenler vardı. Siz de aynı niyette olabilirsiniz.

Ben bu ironiden sonra isterseniz bir fıkra anlatayım. Erzurumlu fıkrası anlatayım çünkü Karslılar Erzurum fıkralarını çok severler. Bir gün, Erzurum’da bir caminin imamı sabah namazı kılındıktan sonra tam kapıyı kilitleyip çıkmak üzere hazırlık yaparken bakmış, kapının yanında bir sarhoş elini açmış çok samimi biçimde dua ediyor; işte Adn cennetini talep ediyor Hocam. Tabii, imam diyor ki “Ya, bu ağzınla, bu sarhoş hâlinle hem de utanmadan Adn cennetini mi istiyorsun?” O, alkollü vaziyette diyor ki…

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) – “Sana ne?”

AYHAN BİLGEN (Devamla) – “Sana ne?” diyor, evet, “Senden istemiyorum.” diyor.

Değerli arkadaşlar, artık biz sizden bir şey istemiyoruz. Demokrasi, insan hakları, hukuk devleti adına sizden bir şey istenmesinin bir anlamı kalmadığını gayet iyi biliyoruz ama halkımızdan bir şey istiyoruz: Kararnamelerle peşinen, yargılanmadan suçlanan, mahkûm edilen çocuklarınızın öğretmenlerini, komşularınızı öyle terörist falan sanmayın çünkü suçu ispat edilene kadar herkes masumdur. Birilerini ihbara kalkmayın. Toplumsal kamplaşmaya alet olmayın. Umudunuzu asla tüketmeyin. Enseyi karartmayın. Cesaretinizi asla ama asla kimseye sorgulatmayın. Emin olun ki eğer halk karar verirse, halk isterse ödediği bu ağır bedelin neticesinde Türkiye’yi bu karanlıktan mutlaka çıkaracaktır. Anadolu tarihi fetret dönemlerinin tarihidir. Her şeyinizi kaybedebilirsiniz ama nefreti ortadan kaldırırsanız, öfkeyi, husumeti, kamplaştırarak, gererek yönetmeyi engellerseniz yani toplumsal barışı, hesap sormayı ve hesap vermeyi egemen kılarsanız her şeyi kurtarabilirsiniz. Türkiye de OHAL’den bir gün mutlaka ama mutlaka kurtarılacak.

Herkesi saygıyla selamlıyorum. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Söz sırası, şimdi Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Vedat Bilgin’e aittir.

Sayın Bilgin, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA VEDAT BİLGİN (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; OHAL hakkında ben de Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Konuşmama başlamadan önce hepinizi saygılarımla selamlamak istiyorum.

Siyasal ve hukuki sistemler olağan şartlar içerisinde mevcut toplumsal sistemi koruyan, düzenleyen, karşılaştığı sorunları çözmek üzere işleyen sistemlerdir; bir anlamda siyasal, hukuksal yapı, kamu düzeninin sürdürülmesini sağlayan işlevlere sahiptir. Bu bakımdan, siyaset ve hukuk arasında hem pratik bakımdan hem de anlamsal bakımdan yakın ilişkiler bulunmaktadır. Demokratik rejimlerde hukuk, hem demokratik devleti korumak hem devlet ve toplum arasındaki ilişkileri düzenlemek isteyen bir fonksiyona sahiptir. Demokratik devlet, toplumsal değişmeleri, toplumsal sistemlerde meydana çıkan değişmeleri ve bu değişmelerin yarattığı sorunları çözmek zorunda olan, bu değişmelerin yarattığı sorunları, ihtiyaçları karşılamak zorunda olan bir devlettir. Bunun için de demokratik devlet düzeninde yasama faaliyeti bu sorunları çözmek üzere harekete geçer. Yasama işlevi, esasen bu çerçeve içerisinde görevini yapan bir mekanizma durumundadır.

Demokratik düzen içerisinde kurumsal mekanizmalar, halkın taleplerinin siyasal sistem içerisine girmesini sağlayan mekanizmalardır. Normal demokrasinin akışı içerisinde süreç böyle işlerken demokratik sistem normal dışı şartlarda, olağanüstü şartlarda ortaya çıkacak olayları, karşılaşacağı sorunları da hesaba katarak birtakım düzenlemeler yapar. Olağanüstü hâl uygulaması, bir anlamda, demokratik sistem içerisinde ortaya çıkan olağandışı şartların, olağandışı oluşumların karşılanması, onların giderilmesi, şartların normalleştirilmesi, olağanlaştırılması için yapılan düzenlemedir. Dolayısıyla, demokratik sistem, karşılaştığı ve karşılaşacağı her türlü olağanüstü durumu, istisnailikleri dikkate alarak olağandışı durumları, kriz dönemlerinde karşısına çıkabilecek sorunları hesaba katarak, öngörerek bunları düzenlemek, bunları yönetmek kabiliyetine sahip olan bir sistemdir. Bu bakımdan, demokratik sistem içerisinde keyfîlikler yoktur yani kimsenin aklına geldiği için olağanüstü hâl rejimi uygulamasına geçmesi gibi bir meseleden dolayı olağanüstü hâl uygulaması söz konusu edilmez. Demokrasi, olağanüstü şartlarla, olağandışı tehditlerle karşılaştığı zaman, olağandışı müdahalelerle karşılaştığı zaman elbette yasal olarak düzenlenmiş, anayasal olarak düzenlenmiş bu çarelere yani bu keyfîlikten uzak, Anayasa tarafından düzenlenmiş mekanizmalara müracaat eder. Bu, siyasal sistemlerin, demokratik sistemlerin aynı zamanda bir niteliği, bir üstün vasfıdır yani keyfîliklere müsaade etmeyen, her şeyi yasal, hukuki, meşruiyet çerçevesi içerisinde düzenleyen bir yaklaşımın ürünüdür. Burada sorun, sanırım, daha çok olağanüstü şartlarda devletin dayandığı niteliklerde aranmalıdır. Yani olağanüstü hâl uygulamasına karşı çıkmak, bunu keyfî bir yönetimmiş gibi tanımlamak, öyle göstermeye çalışmak çok anlamlı değildir. Anlamlı olan, kurumsal olarak demokratik sistemin olağanüstü hâl uygulamaları sırasında hangi parametrelere dayalı olarak işlediği hangi parametrelerin sistemin içerisinde varlığını sürdürdüğü. Buradan baktığımız zaman, Türkiye'de hukuk devleti, anayasal kurumlar yürürlüktedir ve olağanüstü hâl rejimi içerisinde bunlar fonksiyonlarını… Şu veya bu uygulamalarını elbette ki muhalefet eleştirebilir, bunların da eleştirilmesini anlamlı bulurum. Ama hukuk devletinin işlemesi ve müesseselerinin çalışır olması çok önemlidir.

Yine, hukuk devleti çerçevesi içerisinde adalet kurumunun işlemesi, işlevsel olması çok önemlidir. Meşruiyet anlayışının dile getirilmesi, bu ilkeye riayet edilmesi, bu riayet ekseninde muhalefet edenlerin de eleştirilerini ortaya koyması çok önemlidir.

Tabii, her şeyden önce millî egemenlik prensibinin işlerliği çok önemlidir. Unutmayalım ki hukuk sistemi, demokratik sistem dediğimiz şeyin temelinde millî egemenlik fikri vardır.

Biraz önce Cumhuriyet Halk Partisi adını konuşan değerli konuşmacı Birinci Meclisin İstiklal Harbi’ni yürüten Meclis olduğunu söyledi. Elbette Birinci Meclis İstiklal Harbi’ni yürütmüştür ve Birinci Meclis olağanüstü şartlar altında çalışmıştır. Burada istiklal mahkemelerinden veya diğer olağanüstü kurumlardan, uygulamalardan örnekler verecek değilim ama bunu dikkate almamız lazım. Birinci Meclis bu ülkenin Millî Mücadele’sini sürdüren Meclistir; milletin istiklalini, egemenliğini savunan Meclistir; milletin bağımsızlığını savunan Meclistir, milletin bağımsızlığına yönelik tehditleri bertaraf eden bir Meclistir. Dolayısıyla bugün millî egemenliğin bu kurum altında temsil edilmesi, savunulması olağanüstü hâl şartları içerisinde de önemlidir, anlamlıdır ve tarihsel geleneğimize de uygundur.

Tabii, demokratik devlet düzeninin olmazsa olmaz temel prensibi seçimlerdir. Seçimler başka herhangi bir prensibe benzemez; seçimler demokrasinin var olup olmadığını, demokratik devlet düzeninin sürekliliğini de ortaya koyan, sürekliliğini de belirleyen kriterlerdir. Bir ülkede iktidarlar demokratik seçimle değişiyorsa, bir hükûmet seçimle iktidara geliyorsa ve seçimle değişmesinin önü açıksa orada bir başka rejim tanımlamaya kalkmak… Elbette birtakım tanımlamalar yapmak mümkündür, muhalefet etme duygumuzu da tatmin edebilir ama bu, gerçekçi değildir. Çünkü seçimler ve millî egemenlik ilkesi bu rejimin, demokratik rejimin kurucu ilkeleridir; onları kaldırdığınız zaman geriye bir şey kalmaz. Bunun için ben demokrasiyi tanımlarken… Demokrasinin “d”si yani ilk şartı seçimlerdir, serbest seçimlerdir, özgür seçimlerdir çünkü o, milletin iradesini yansıtır, ona saygılı olmak demokrasiye saygılı olmaktır, demokrasinin hukukunu savunmanın ön şartıdır.

Tabii, bu parametreler yeterli midir? Elbette bu parametrelerin yanında özgür kamuoyunun oluşumunu, bu parametrelerin yanında muhalefet etme hakkını, bu parametrelerin yanında kamuoyu oluşturacak basın ve yayın özgürlüklerini sıralamamız gerekir. Benden önce konuşan konuşmacılar sık sık kapatılan veya haklarındaki birtakım yargı kararlarıyla susturulan televizyonlardan, radyolardan ve yayın organlarından söz ettiler. Elbette yeryüzünün her tarafında demokratik ülkelerde demokrasi düşmanı, demokrasiye karşı terörü, şiddeti kutsayan hiçbir yayın organına müsaade edilmez. Demokrasiyi savunmak özgürlükleri savunmaktır; şiddeti kutsayan, şiddeti öven, şiddet yoluyla siyaset yapılabileceğini düşünen antidemokratik oluşumlara demokrasi müsaade etmez. Demokrasi kendisini savunma kabiliyeti olan bir rejimdir. Dolayısıyla, demokratik sistem içerisinde ortaya çıkan bu hastalıklı yapılara karşı yapılan mücadeleyi küçümsemeyi, onları bir problemmiş gibi takdim etmeyi, her şeyden önce demokratik değerlere karşı bir samimiyetsizlik göstergesi olarak değerlendirmek gerekir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; OHAL meselesi, sadece pratik olarak karşımızda bulunan bir mesele değildir; siyaset teorisinde, demokrasi teorisinde de tartışılmış bir meseledir. Bizim toplum ve devlet anlayışımız nasılsa, hangi değerlerle devlet ve toplum arasındaki ilişkileri düzenlemeyi düşünüyorsak OHAL meselesine bakışımızda da büyük ölçüde bu teorik bakış açımız belirleyici olmaktadır.

Bir örnek vermek istersek antidemokratik düşünce biçimleri arasında ünlü Alman siyaset bilimcisi, kamu hukukçusu Carl Schmitt’in düşüncelerini örnek verebiliriz. Carl Schmitt, olağanüstü hâl rejimini bir şiddet uygulaması olarak tanımlar ama Carl Schmitt’in devletin bütün egemenlik biçimlerini bir müdahale biçimi, bir diktatöryanın, bir otoritenin, antidemokratik bir yapının egemenliği olarak tanımladığını dikkatten kaçırmamamız gerekir. Dolayısıyla, zaten demokrasiye inanmayan adamların, demokratik sistemi de bir baskı aracı olarak görenlerin, olağanüstü hâli antidemokratik rejimin normalleşmesi olarak görmelerini de anlamamız lazım.

Bu konuda bir başka örnek Walter Benjamin’dir. Eleştirel teori içerisinden gelen bu düşünür de elbette demokrasiyi sınıf egemenliği ekseninde değerlendirdiği için yani sınıf diktatörlüğü olarak değerlendirdiği için, demokrasiye değer olarak bir inanç atfetmez.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Voltaire, Benjamin ayrı, aynı kişi değil.

VEDAT BİLGİN (Devamla) – Dolayısıyla, Walter Benjamin’in demokrasiye bakışını da olağanüstü hâl rejimine bakışını da kavramsallaştırırsak daha iyi anlayabilirsiniz. Oradan şunu söylemek istiyorum: O da kurucu şiddetten, koruyucu şiddetten bahseder. Benjamin’in eleştirel teorinin içerisinden baktığını hatırlarsak neden bu meseleyi “kurucu şiddet” ve “koruyucu şiddet” olarak gördüğünü, ara yol olarak da bir saf şiddetten bahsettiğini yani bizim normal demokratik düzene bakış açısının da bir “saf şiddet” olarak nitelendiğini anlayabiliriz.

Fakat biz bu meselelere böyle bakamayız. Bizim bakış açımız özgürlükçü, demokrasi teorisi açısından bakış açısıdır. Bizim bakış açımız, tanımlarsak, siyasal teorideki bu düşünürler açısından değerlendirirsek daha çok Sartori’ye benzer çünkü demokrasi özgürlüklerin olduğu rejimdir. Özgürlüğü yok etmek isteyenleri… Bunun en başında yaşama hakkı ve yaşama hakkının üstüne bina edilen diğer özgürlüklerimiz gelir, temel hak ve özgürlüklerimiz gelir. Bu özgürlüklerin düşmanları olanların yasaklanması, özgürlükçü demokrasinin temel prensibidir. Bunların etkisiz kılınması, bunların demokratik müesseselerin işleyiş mekanizması içerisinde etkisiz kılınması demokratik teorinin, özgürlükçü demokrasi anlayışının temelini oluşturmaktadır.

Elbette ki demokrasi, Türkiye’de oldukça sorunlu bir geçmişe sahiptir. Türkiye’nin demokratikleşmesinin neden geciktiğini, neden zorlandığını muhtelif çalışmalarla, muhtelif okuduklarımızla, karşılaştıklarımızla hepimiz biliyoruz; Türkiye’nin antidemokratik geçmişinin bu konuda karşımıza hangi engelleri çıkardığını biliyoruz. Türkiye’nin demokrasiyle tanışması, çok partili demokratik seçimlere ilk adımı atması 1950’yle başlayan bir süreçtir. 1946’yı saymıyorum, orada neler yaşandığını hepimiz iyi kötü biliyoruz. 1950’den sonra Türkiye iki şeyle karşılaşmıştır, bir: Tanzimat’tan bu tarafa Türkiye’de mutlak iktidar hâline dönüşmeye çalışan, bunu çeşitli tarihsel dönemlerde ele geçirmiş olan ceberut bir bürokratik oligarşinin ortaya çıktığı bir dönemdir. Bu dönem tek parti idaresiyle mutlak iktidar anlayışına sahip olmuştur. Buradan, tabii, bunu bir dönemi yargılamak için söylemediğimin; sadece Türkiye’nin demokratikleşmesinin önünde hangi zihniyetin, hangi kurumsal engellerin, ideolojik engellerin olduğunu vurgulamak için belirttiğimin altını ayrıca çizmem gerekir. Fakat Türkiye, çok partili demokratik sisteme geçtikten sonra da demokratikleşme sürecini de çok kolay işletememiştir. Bu, sebepsiz değildir. Bunu herhangi bir komployla açıklamayı çok anlamlı bulmuyorum, anlamlı olacağını da düşünmüyorum. Şuna hepimiz hak verebiliriz ki bir toplumsal yapı çoğulcu değilse, orada sınıfsal farklılaşmalar yoksa, orada sivil toplum gelişmemişse; orada bireysel varlıklar, bireyleşme süreci tamamlanmamışsa; orada farklı fikirler, farklı inançlar var olamıyorsa orada demokrasi olmaz. Resmî ideoloji veya devletin o bahsettiğim bürokratik ideolojik anlayışı 1961 Anayasası’yla militarizme dönüşüp toplumu susturmaya yönelmemişse orada demokrasiye geçmek çok kolaydır ama bunların hepsi Türkiye’de olmuştur. Türkiye, bir anlamda, bürokratik müdahale geleneğiyle 1961 sonrasında da militarist bir yapılanmayla devletin bütün kurumsal ilişkileri içerisinde bu anlayışın tayin edici bir güce ulaşmasından dolayı demokratikleşmesi oldukça gecikmiş olan bir ülkedir. Fakat son yıllarda, özellikle 2000’li yıllardan sonra Türkiye’nin yaşadığı toplumsal değişim dalgaları, toplumsal dönüşüm süreçleri bu bahsettiğim sorunların aşılması konusunda büyük bir toplumsal ivme yaratmıştır. Türkiye sınıflaşma, farklılaşma, sivil toplumun gelişmesi, farklı fikirlerin ortaya çıkması; etnik, mezhepsel ya da farklı gerekçelerde sınıfsal temellerde totaliter bir arayış içerisinde olan ideolojilerin bu özgürlük atmosferi içerisinde anlamsızlaşması ve militarizmin Türkiye’nin yaptığı demokratikleşme reformlarıyla geriletilmesinden sonra sağlam ve güçlü bir demokratik zemine kavuşmuştur. Dolayısıyla “Türkiye demokrasiden uzaklaşıyor, Türkiye demokrasiden hızlı bir şekilde uzaklaşabilir.” gibi yaklaşımlar doğru değildir. Kim isterse istesin, bugün Türkiye’yi demokratikleşme sürecinin gerisine götürecek arzuyu kim taşırsa taşısın bunu başaramaz.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; öyle ki 15 Temmuzdan sonra Türkiye, kendisine yönelen, tarihinin en büyük saldırısıyla karşı karşıya kalmıştır. Bunlar, hem militarist geleneğin hem bürokratik ceberut devlet müdahaleciliğinin bütün unsurlarını bir araya getirerek Türkiye’ye saldırdılar. Bu saldırıları, sadece, kendisini dinî gösteren bir grubun, bir cemaatin eseri olarak görmek yanıltıcı olacaktır. Bütün bunlar, Türkiye'nin demokrasi içerisinde gelişmesinin, demokrasi içerisinde kalkınmasının, demokrasi içerisinde Batı’yla kurulan vesayet ilişkilerinin koparılıp bağımsızlaşmasının karşısına dikilen saldırılardır. 15 Temmuz, Türkiye'nin hem bağımsızlığına hem demokrasisine yönelen bir saldırıdır. Bu bakımdan, Türkiye'nin bu olağan şartlar içerisinde bu yapıyla mücadele etmesi, bu uluslararası organizasyonun bir uzantısı olan yapıyla mücadele etmesi imkân dâhilinde görülmediği için Büyük Millet Meclisi olağanüstü hâl yönetimini uygulamayı tercih etmiştir.

Şunu düşünelim: Bu yapılar, bu illegal yapılar, bu antidemokratik faşizan cemaat yapısı zaten Türkiye'nin mevcut olağan rejiminin içerisinde çeşitli mekanizmaları ele geçirdikleri için olağan rejim içerisinde bunlarla mücadele etmeye kalksaydık asla bir adım mesafe alamazdık; suçlularımız, darbe yapan o katiller, halkı kurşunlayan, uçaklarla bomba yağdıran o katiller mahkemelerden ertesi gün salıverilirdi. Onun için, Türkiye'nin olağanüstü hâl rejimi uygulamasıyla başka bir arayışa girdiği… Bu, bir edebiyat olarak güzel olabilir, daha da güzel ifade edilebilir belki bunlar ama bunlar gerçekçi değildir, bunlar Türkiye'nin bugün karşı karşıya bulunduğu sorunları anlamaktan uzak yaklaşımlardır.

Meselenin bir başka boyutu, sadece FETÖ terör örgütü değil, DAEŞ, PKK/PYD üzerinden Türkiye’ye yönelen tehditlerde yatmaktadır. Biraz önce konuşan arkadaşımız, Fransa’nın somut terör tehdidiyle karşı karşıya olduğu için OHAL uygulaması yaptığını söyledi. Doğrusu çok düşündürücü, üzerinde çok düşünülmesi gereken bir konu. Şunun için söylüyorum: Türkiye’de yaşanan hangi katliamlar, hangi saldırılar ve PKK/PYD terör örgütü Fransa’da yaşanan olaylarla mukayese edilebilir? Türkiye’de yaşanan olayların binde 1’i Fransa’da yaşandı mı?

Dolayısıyla, burada şunu görelim değerli arkadaşlar: Türkiye saldırı altındadır. Normal şartlar altında yaşamıyoruz. Türkiye’ye saldıranların arkasında kimin olduğunu… Binlerce tır dolusu silah göndererek PKK/PYD’yi Türkiye'nin sınırlarında saldırıya hazırlayanlarla yan yana olmak Türkiye’ye karşı olmak demektir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bizler Türkiye'nin bağımsızlığını savunurken Türkiye'nin demokrasisini savunmak mecburiyetindeyiz. Bu Meclis, Polatlı’dan top sesleri gelirken Türkiye'nin millî mücadelesini yapan Meclistir. Bu Meclis, ne PKK’nın ne PYD’nin ne FETÖ’nün…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

VEDAT BİLGİN (Devamla) – …ne DAEŞ’in tehditlerine ne de onları binlerce tır dolusu silah vererek silahlandıranların, onların arkasındaki adamların tehditlerine boyun eğecek bir meclis değildir. “Türkiye” büyük bir ülkenin adıdır. Bu OHAL Yasası’nı da bu bağlamda değerlendirmek lazım.

Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bilgin.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bir saniye…

Sayın Özkoç da sisteme girmiş. Sayın Toğrul’a söz vereceğim.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Yok, onunla ilgili değil.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Benimki farklı bir konu Başkanım.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Yani sayın hatip konuşmasında, hatibimizin konuşmasını bağlamından kopartarak ve onu…

MEHMET MUŞ (İstanbul) – “Bağlamından koparmak” diye bir ifade var mı ya?

BAŞKAN – Ne söyledi?

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Bağlamından koparmış!

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – OHAL Fransa…

Mehmet Bey, sizinle konuşmuyorum, Sayın Başkanla konuşuyorum.

BAŞKAN – Bir saniye Sayın Muş, Sayın Kerestecioğlu’nu dinliyorum ben.

Buyurun.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan “bağlamından koparma” ne demek ya? Herkes fikrini söylüyor.

BAŞKAN – Buyurun, buyurun.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Yazar, o da yazar, sözlükleri açıp bakarsanız görürsünüz.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Herkes fikrini söylüyor. Siz istediğinizi söylüyorsunuz.

BAŞKAN – Tamam, ben sizi dinliyorum Sayın Kerestecioğlu, buyurun.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – “Bağlamından koparma” diye bir tabir çıktı Mecliste!

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Bu nasıl bir tarzdır? Yani gerçekten…

Fransa’daki OHAL’le ilgili Ayhan Bey’in söylediklerini bağlamından kopartarak “Bu nasıl bir şeydir? Gerçekten düşündürücüdür böyle denmesi. Fransa’da böyle terör tehdidi varmış…” diyerek bir sataşmada bulunmuştur. Bundan dolayı söz istiyoruz.

BAŞKAN – Peki. Kim konuşacak?

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Ayhan Bey.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, nerede sataşma var?

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bilgen…

BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) – Muş, siz yönetin!

BAŞKAN – Lütfen…

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, sizi İç Tüzük’e davet ediyorum.

BAŞKAN - Ben İç Tüzük’ü uyguluyorum Sayın Muş, İç Tüzük’ü uyguluyorum.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Bu kadar tahammülsüzlük olmaz ya “bağlamından koparmış”mış.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Aa, gerçekten mi? İnanılır gibi değil.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bilgen.

Lütfen yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Kars Milletvekili Ayhan Bilgen’in, Ankara Milletvekili Vedat Bilgin’in (3/1392) esas numaralı Başbakanlık Tezkeresi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

AYHAN BİLGEN (Kars) – Sayın Başkan, ben Vedat Hocayı Türkiye Günlüğü dergisinden çok dikkatle takip eden birisiyim. Gerçi o dönemde birlikte yazdıkları arkadaşlardan bazıları şu anda cezaevinde, yine Türkçeyi en iyi kullanan çok değerli yazarlar, akademisyenler cezaevindeler, o dergiye büyük hizmeti geçenler. Dolayısıyla benim cümlelerimin başında “somut şiddet”ten önce kurduğum cümleleri de Vedat Bey gayet iyi biliyordur. Dedim ki: Fransa’da kapatılan televizyon yok, Fransa’da gazeteciler cezaevinde değil, Fransa’da işten atılan on binler yok. Dolayısıyla somut şiddetle ilişkilendirerek artık güvenliğe de bir faydası yok dedim. Bu sözümün “Türkiye’ye yönelik bir şiddet yok.” diye tarifi doğrusu beni çok şaşırttı. Ama Türkiye’ye yönelik şiddetle ilgili isterseniz birkaç örnek vereyim: Mesela, 10 Ekimde hayatını kaybeden insanların daha acıları devam ederken, daha yaralılar hastanedeyken “kokteyl terör” diye tarif edildi. Dünyanın neresinde, hangi güvenlik teorisinde “kokteyl terör” diye bir kavram var Allah aşkına? Birbiriyle alakasız, birbiriyle ilişkisiz grupları birlikte anmak, tam da o eylemi yapan örgütün propagandasını yapmaya hizmet etmez mi?

Değerli arkadaşlar, dün Millî Güvenlik Kurulu OHAL’in neden uzatılması gerektiğine dair gerekçesini ifade ederken diyor ki: “İnsan hakları, haklar, özgürlükler ve demokrasinin korunması için OHAL’in uzatılması gerekiyor.” Siz bana dünyadan bir tek örnek verin, OHAL’le demokrasisini korumuş, OHAL’le insan haklarını, özgürlükleri korumuş bir tek ülke söyleyin ben sözümden geri döneceğim.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Özkoç, sisteme girmişsiniz ama önce Sayın Toğrul’a 60’a göre söz vereceğimi söylemiştim, sonra dilerseniz size söz vereyim.

Buyurun Sayın Toğrul.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

27.- Gaziantep Milletvekili Mahmut Toğrul’un, Malatya’nın Akçadağ ilçesi Dedeyazı Mahallesi’nin Kolan mezrasının yakınına maden ocağı yapılmasıyla köylülerin yaşam alanlarının yok edilerek âdeta zorunlu göçe tabi tutulmak istendiklerine ilişkin açıklaması

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Özellikle Hükûmete ve Malatya milletvekillerine buradan seslenmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, Malatya Akçadağ ilçesinde Alevilerin yoğunlukta yaşadığı Dedeyazı Mahallesi’nin Kolan mezrasının 100 metre yakınına maden ocağı yapılmak istenmektedir. Kurulması düşünülen maden ocağının hem mahallenin içme suyu kaynağı yanında hem de köylülerin arazilerini sulamak için kullandıkları sulama suyunun yakınına kurulacak olmasından kaynaklı köylüler oldukça kaygılıdırlar. Yapılmak istenen maden ocağıyla birlikte köylülerin yaşam alanları da yok edilerek âdeta zorunlu göçe tabi tutulmak istenmektedir. Mahalle sakinleri bizlerden bu konuda bir girişimde bulunmamızı... Ben özellikle bu konuda bir soru önergesi de verdim. Burada, bu maden ocağının yapılmasında ısrarın nedeni nedir? Hükûmetin bu maden ocağının işletmesini durdurmak için bir girişimi veya bir çalışması olacak mıdır? Özellikle Genel Kurulun, Hükûmetin ve özellikle de Malatya milletvekillerinin bu konuda bir çabasının olması gerektiği konusuna dikkat çekmek istedim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Özkoç, buyurun efendim.

28.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Ankara Milletvekili Vedat Bilgin’in (3/1392) esas numaralı Başbakanlık Tezkeresi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; az önce kürsüde Adalet ve Kalkınma Partisi adına konuşan sayın hatibin konuşmasını dikkatle dinlemeye çalıştım, tamamen çelişkilerle dolu bir konuşma. Cumhuriyetimizin varlığını ve cumhuriyetin yarattığı özgürlükleri yadsıyan, bunları inkâr eden, ondan sonra da “Ben bunları inkâr etmiyorum.” diyen, cumhuriyet herhangi bir özgürlük kapısını açmamış da bu on beş yıl içerisinde sadece mensubu bulunduğu siyasi parti özgürlükleri getirmiş gibi bir konuşmanın burada ne kadar inandırıcı olacağını da kamuoyunun dikkatine sunmak istiyorum.

Sayın Başkan, Değerli Hatip; kadınlara özgürlük cumhuriyet sayesinde vardır. Kul değil, vatandaş olma cumhuriyet sayesinde vardır. Bireysel özgürlükler, yurttaşlık hakkı, hepsi cumhuriyet sayesinde vardır. Bunları tek tek ortadan kaldıran anlayış, on beş yıl içerisinde gelmiştir. Sizin “Şiddeti ve terörü besliyor.” dediğiniz o terör örgütünün bütün kamu kuruluşlarında yuvalanmasının bir tek sorumlusu vardır, o da mensubu bulunduğunuz siyasi partidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Teşekkür ederim.

Bu siyasi parti, FETÖ terör örgütünü bütün kurumlarda var etmiştir; bu siyasi parti, Türkçe olimpiyatlarıyla Türkiye'nin her yerinde var olmaya çalışan bu FETÖ terör örgütünü kutsamıştır. Bu siyasi parti, sizin, hani o darbe girişiminde “Kalkışma yaptı.” dediğiniz general ve subayları atayan siyasi partidir yani bu siyasi parti, o terör örgütünden bizzat sorumlu, onu geliştirmiş, onu var etmiş ve ülkenin gerçekleriyle karşılaştıran bir siyasi partidir. Bu konuda konuşacak tek bir cümleniz yoktur. Olağanüstü hâl özgürlükleri ortadan kaldıran bir sistemdir ve siz bunu özgürlüklerle nasıl bağdaştırdınız, bunu anlamak mümkün değil.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

VEDAT BİLGİN (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın Bilgin, yerinizden mi, sataşmadan mı söz talep ediyorsunuz?

VEDAT BİLGİN (Ankara) – Sataşmadan dolayı.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, partimize…

BAŞKAN – Buyurun lütfen, iki dakika süre veriyorum.

Lütfen yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2.- Ankara Milletvekili Vedat Bilgin’in, Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un yaptığı açıklaması sırasında şahsına ve Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

VEDAT BİLGİN (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; doğrusu Cumhuriyet Halk Partisi grup başkan vekilinin söylediklerimi anlamamasına -anlamadığını düşünmüyorum gerçi, muhtemelen siyaset yapmak için öyle söylüyordur- şaşırdım diyeceğim, böyle söylemesine şaşırdım çünkü benim söylediklerimden cumhuriyetin kazanımlarını inkâr etmek gibi bir şeyi nasıl çıkardı, onu doğrusu bilmiyorum. Fakat şunu söyleyelim ki, söylemek isterim ki cumhuriyet Türkiye’ye çok şey kazandırmıştır, cumhuriyetin kazandırdıklarını kim inkâr etmeye kalksa da bir anlamı yoktur. Benim söylediğim, cumhuriyetin demokratikleşme sürecinde yaşadıklarıdır, tek parti yönetimidir, antidemokratik zihniyettir, tek parti döneminde ortaya çıkan bürokratik ideolojidir. Bu ideolojiyi anlamanız için eski Genel Sekreteriniz Recep Peker Bey’in, üstelik de hukuk fakültesinde ders kitabı olarak verdiği kitabını açın, sayfalarını okuyun; genel sekreter doğrudan doğruya faşizmi, Nazizm’i övüyor, model olarak orayı almak istiyor. Benim eleştirdiğim odur. Buradan kalkarak cumhuriyete söz etmemi beklemeniz boşunadır, beyhudedir ama şunu söyleyelim: Türkiye cumhuriyetle birçok şeyi başarmıştır, son 2000’li yıllardan sonra gerçekleşen şeyler de -onu da belki tekrar belirtmek lazım iyi anlaşılması için- toplumsal değişme dalgalarının neticesidir. AK PARTİ’yi iktidara taşıyan bu sivilleşme sürecidir. AK PARTİ bu sivil taleplere cevap verdiği için arka arkaya bu seçimleri kazanmaktadır ve iktidarda kalmaktadır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Sivil vesayet, sivil vesayet!

VEDAT BİLGİN (Devamla) – Bunu anlamamak… Çok basit bir şey, bunu anlamak gerekir.

Türkiye’deki toplumsal değişme dalgaları, aynı şekilde sizin önünüze de yeni şeyler koyuyor, yeni sorular soruyor. Bu sorulara cevap verirseniz muhtemelen halkımız sizi de takdir eder, size de iktidar kapısını açar.

Saygılar sunuyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bilgin.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Recep Peker’den bahisle partimizin faşizan bir tutum içerisinde olduğunu ifade etmiştir. Sataşmadan, 69’a göre söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Şimdi, geçmişteki bütün sözlerden bahsetmekle olmaz belki ama onun dışında, birtakım sorular sordu size. Buyurun, o soruların cevabını verin iki dakikalık süreyle, yeni bir sataşmaya meydan vermeden lütfen.

3.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Ankara Milletvekili Vedat Bilgin’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; çok açık olan şeylerin artık üstünün kapatılması mümkün değildir, güneş balçıkla sıvanmaz. “FETÖ terör örgütü” diye bir terör örgütü varsa -defalarca söyledik- AK PARTİ’nin kurucu lideri Sayın Tayyip Erdoğan’ın bizzat kendisi söyledi: “FETÖ terör örgütünü, bunu besleyen, bunu var eden, bunu kurumlar içerisinde tutan bizdik. Ne istediniz de size vermedik?” diye ifade etti. (CHP sıralarından alkışlar)

UĞUR AYDEMİR (Manisa) – Hâlâ orada mısınız?

AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) – Yeni şeyler söyleyin!

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Ya kendi liderinizin dediğinizin arkasında duracaksınız ya da diyeceksiniz ki: “Bizim liderimiz yanlış yaptı, Türkiye’yi bu noktaya getirdi; siz haklısınız.”

Bize “Yeni şeyler söyleyin.” diyorsunuz, söyleyelim: Değerli Hatip, çok açık ve net olarak söylüyoruz ki o gece kalkışmaya kalkışan subay ve astsubayları sizin Cumhurbaşkanınız, sizin görevlendirdiğiniz bakanlar atadılar. O subay ve astsubaylar eğer suçlularsa, onların FETÖ’cü olduğunu bile bile 250 şehit vermelerine neden olan siyasi parti bizzat suçludur. Bundan kaçamazsınız. Burada, kalkıp Cumhuriyet Halk Partisine ve cumhuriyete söyleyecek tek bir sözünüz olamaz çünkü siz çamurun içindesiniz ve bu çamur sizi yutmak üzeredir.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Muş.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Girdiği bütün seçimlerde yerinde sayan bir partiye ortaya attığı iddialarla alakalı verdiğimiz cevaplar Meclis kayıtlarında bulunmaktadır, tekrar bir cevap verme gereği hissetmemekteyiz.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sadece kayıtlara geçsin diye söylüyorum: Bu Cumhuriyet Halk Partisi, verdiği bütün mücadelelerle ve diktatörlüğe karşı diğer bileşenleriyle Türkiye Cumhuriyeti’nde yüzde 50’nin üstünde bir oyla diktatörlüğe ve tek adam rejimine hayır diyen önemli bir siyasi partidir ve 2019 seçimlerinde de…

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Özkoç, yüzde 51’i nerede gördünüz?

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – …vatanından ve milletinden, çocuklarının geleceğinden kaygı duyan insanlarla buna “hayır” diyecek bir siyasi partidir. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Özkoç, ne zaman aldın yüzde 51’i? En son seçimde kaç aldın Sayın Özkoç?

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

A) Tezkereler (Devam)

1.- Başbakanlığın, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21/7/2016 tarihli ve 1116 sayılı Kararı’yla ülke genelinde ilan edilen ve 17/10/2017 tarihli ve 1165 sayılı Kararı uyarınca devam etmekte olan olağanüstü hâlin, 19/1/2018 Cuma günü saat 01.00’den geçerli olmak üzere üç ay süreyle uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/1392) (Devam)

BAŞKAN – Gruplar adına son söz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili İsmail Faruk Aksu’ya aittir.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Özkoç, nerede aldınız, rüyada mı?

BAŞKAN – Sayın Aksu, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Özkoç, nerede aldın yüzde 51’i? Hayaller başka, gerçekler başka.

BAŞKAN – Sabredin arkadaşlar, ölmezsek 2019’u göreceğiz hep beraber.

Buyurun Sayın Aksu.

MHP GRUBU ADINA İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 21 Temmuz 2016’dan bu yana uygulanmakta olan olağanüstü hâlin 19 Ocak 2018 tarihinden itibaren üç ay süreyle uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Genel Kurulu ve aziz Türk milletini saygıyla selamlıyorum.

Türkiye, 15 Temmuz 2016’da, devlet ve milletin bekasını tehdit eden geniş kapsamlı ve çok boyutlu bir işgal girişimiyle karşı karşıya kalmıştır. Tüm millî unsurlarla birlikte siyaset kurumlarını ve son tahlilde, aziz milletimizi hedef alan hain darbe girişimi Türk milletinin engin feraseti ve demokrasiye olan bağlılığı sayesinde önlenmiş, demokrasi uçurumdan döndürülmüştür. Canını hiçe sayarak tankların önüne yatan vatandaşlarımızın demokrasi tarihine geçen kahramanlıkları sayesinde alçak terör örgütüne “Dur.” denilebilmiştir. Hedefi, Türkiye’yi kaos girdabına sokmak, Orta Doğu’da yaşanmakta olan iç çatışmaları ülkemize taşıyarak bir kardeş kavgası çıkarmak, en nihayet bölmek ve işgal etmek olan kalkışma Türk tarihinde karşılaşılan en büyük ihanetlerdendir. Unutmamak gerekir ki 15 Temmuz gecesi 250 şehidimiz ve 2.514 gazimiz, bir siyasi parti ya da herhangi bir fani için değil, aziz Türk milleti ve Türk devletinin istiklal içinde istikbale taşınması için şehit ya da gazi olmuştur. Bu vesileyle 15 Temmuz ve terörle mücadele şehitlerine Allah’tan rahmet, gazilerimize şifa ve sağlıklı bir ömür diliyorum.

Yaşanan iç ve dış gelişmeler, darbe girişimiyle hedefine ulaşamayan mihrakların hasmane tutumlarını devam ettirmekten geri durmadığını göstermektedir. Türkiye’yi ekonomik olarak darboğaza sokmak isteyen odaklar, bir yandan da güney sınırımızda oluşturmaya çalıştıkları terör koridoruyla, Türkiye’yi birçok yönden köşeye sıkıştırmak istemektedir. Türkiye'nin bölgesel gelişmeler karşısında aldığı inisiyatif bölgede egemenlik kurmak isteyen emperyalistleri deliye döndürmekte, taşeronlarını Türkiye’ye saldırtmaktadır. Milliyetçi Hareket Partisi, olup bitenin farkındadır ve bu süreçte devletimizin istiklal içinde istikbale taşınması için mücadele etmektedir ve bu amaçla –kim ne derse desin- elini taşın altına koymaktan da çekinmemektedir. Zira, bizim varımız yoğumuz Türk milleti ve Türkiye sevdasıdır; gayemiz, Türk devletinin bekasını, Türk milletinin refahını gözetmek, Türkiye’yi yükseltmektir. Unutulmamalı ki Milliyetçi Hareket Partisi gecenin en zifirî anında bile çıkış yolunu gösteren millî fenerdir.

Değerli milletvekilleri, olağanüstü hâl, kuşkusuz ki olağan dışı şartların gerektirdiği durumlarda başvurulması gereken anayasal bir kurumdur. 15 Temmuzda Türkiye'nin olabilecek en olağan dışı durumla karşı karşıya kaldığı da tartışmasızdır. Bu sebeple, darbe girişiminin ardından Anayasa’mızın 120’nci maddesi uyarınca Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu 21 Temmuz 2016 gününden itibaren ülkenin bütününde doksan gün süreyle olağanüstü hâl ilan etmiş, olağanüstü hâl kararı aynı gün Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından da onaylanmıştır. Daha sonra OHAL uygulaması 5 defa uzatılmış, bu süreçte 31 kanun hükmünde kararname yayımlanmıştır. OHAL süresince 159.506 kişi gözaltına alınırken bunlardan 47.523’ü tutuklanmıştır. Kararnamelerle FETÖ ve diğer terör örgütleriyle irtibatı ve iltisakı bulunan bazı eğitim ve sağlık kurumları, öğrenci yurtları, üniversite, basın-yayın kuruluşları, vakıf, dernek, sendikalar kapatılırken yargı ve Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları ile diğer kamu kurumlarındaki çalışanların kamu görevinden çıkarılmasına yönelik tedbirler uygulanmıştır. Bu kapsamda, kanun hükmünde kararnamelerle bugüne kadar 115.182 kamu görevlisinin görevine son verilmiş, bunlardan 3.771’i yapılan soruşturma sonucunda terör örgütleriyle irtibatı ve iltisakı olmadığının anlaşıldığı gerekçesiyle yine kanun hükmünde kararnamelerle görevlerine iade edilmiştir.

Türk devletinin kuruluş esaslarına, cumhuriyetimizin temel niteliklerine, demokrasimize ve millet iradesine karşı yapılan saldırıda doğrudan veya dolaylı kim yer almışsa, kimler ortak olmuşsa şüphesiz ki unvanına ve mevkisine bakılmaksızın devlet ve millete ihanet etmenin hesabını vermeli, bedelini ödemelidir. Hesap sormada acziyet gösterilirse acınacak hâle gelinecek, ağırdan alınırsa yüksek bedel ödemek durumunda kalınabilecektir. Yine, haine hoşgörü göstermek, insan onur ve şerefine darbe vurmak anlamına gelecektir. Bununla birlikte Türk devlet felsefesinin dayandığı temelin adalet olduğu da asla unutulmamalıdır. Mücadele kapsamında haksız ve hukuksuz yere beşerî yıkımı oluşturmaktan, adaletsizlikleri beslemekten, yeterli inceleme ve soruşturma yapılmadığı için boşu boşuna insanların itibarıyla ve saygınlığıyla oynamaktan kaçınılmalıdır. Bu kapsamda, itiraz mekanizmaları sağlıklı bir şekilde ve talepler ciddiye alınarak işletilmeli “Olan yine garibana oldu.” düşüncesi kamuoyunda oluşturulmamalı, kazanılan halk desteği kaybedilmemeli, devlete olan inanç yanlış uygulamalar sebebiyle zedelenmemelidir. Soruşturmalar hızla tamamlanmalı, haksız ve mesnetsiz yere açığa alınan veya ihraç edilenler mağduriyetleri artmadan süratle eski konumlarına getirilmelidir. Devletimizin bunları tespit edebilecek, doğru ile yanlışı ayırabilecek ve gerçek suçluyu yakalayarak mazlumu mağdur etmeyecek gücü ve yeteneği pekâlâ bulunmaktadır. Nitekim, “Mor Beyin” yazılımı marifetiyle, hiçbir bilgi ve iradesi olmadan byLock programına yönlendirildiği belirlenen 11.480 kişiden sadece bu sebepten dolayı mağdur olanların masumiyetinin ortaya çıkarılması ve 697 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle bu kişilerin mağduriyetlerinin sona erdirilmesi devletimizin gücünü gösterdiği kadar, haklı ile haksızın ayırt edilmesi noktasındaki gayretlerini de ortaya koymuştur. Ayrıca, kanun hükmünde kararnamelerle görevine son verilenlerin itirazlarının değerlendirilmesi ve yargıya başvuru yolunun açılması, varsa yanlışlıkların ve haksızlıkların tespiti amacıyla OHAL Komisyonunun oluşturulması da önemli ve yerinde bir gelişme olmuştur. Teknik, fiziki ve beşerî önemli bir altyapıya kavuşturulan Komisyon kararlarını da vermeye başlamıştır. Bu kapsamda yapılan değerlendirmeler sonucunda, FETÖ ve diğer terör örgütleriyle irtibatı ve iltisakı olmadığı anlaşılanlar kamu görevine geri döndürülmektedir. Bunun yanında, kanun hükmünde kararnamelerle kamudaki görevlerine iade edilenlerin sayısının 3.771’e ulaşmış olması hatalı işlemlerin telafi edilmekte olduğunu göstermektedir.

Bilindiği gibi artık kanun hükmünde kararnameler yerine ağırlıklı olarak kamu görevlilerinin durumları OHAL Komisyonunda karara bağlanacaktır. Bu sebeple Komisyondan beklenti fazla, mağduriyetlerin en kısa zamanda giderilmesi bakımından hızlı karar alınması zarureti de ortadadır. Bir yandan mağduriyetler giderilirken diğer yandan da terör örgütüne üyeliği, mensubiyeti, iltisakı veya bu örgütle irtibatı olduğu iddia edilenlere yönelik operasyonlar devam ettirilmeli, çeşitli sebeplerle süreç akamete uğratılmamalıdır.

Sayın milletvekilleri, terör suçlularına karşı en sert şekilde tepki gösterilmesi kadar OHAL uygulamasının hukuk ve adalet anlayışını egemen kılarak ve suçlu ile suçsuzu birbirinden ayıracak adil bir yönetim anlayışı ortaya koyarak sürdürülmesi zorunludur. Unutulmamalı ki Türkiye bir hukuk devletidir. Adalet olmadan devletin varlığını ve egemenlik hakkını meşru zeminlerde müdafaa etme kabiliyeti de olmayacaktır. Adaletin kayıtsız şartsız, eksiksiz ve gecikmesiz sağlanabilmesi hâlinde vatandaşlarımızda oluşan soru işaretleri giderilmiş, topyekûn bir mücadele anlayışı hâkim kılınmış, toplumun huzuru ve devlete olan sadakati pekiştirilmiş olacaktır. Milliyetçi Hareket Partisi, hukukun üstünlüğüne inanan, demokrasi ve insan hakları gibi vazgeçilmez ilkeleri savunan bir siyaset çizgisinin takipçisidir ve bu anlayış çerçevesinde adaletin gecikmeden tecelli etmesini ve adil yargılama hakkına titizlikle uyulmasını hukuk devletinin vazgeçilmez bir gereği olarak kabul etmektedir.

Bununla birlikte, FETÖ davalarında ibretle izlediğimiz planlı engelleme ve devlete meydan okuma girişimlerinin önüne geçilmesini de gerekli görüyoruz. Bu noktada, Sayın Genel Başkanımızın geçtiğimiz salı günkü Meclis grup toplantımızda FETÖ karşısında yürütülen haklı mücadele çerçevesinde dile getirdiği şu önemli hususları bir kez daha gündeme getirmekte fayda görüyorum.

1) FETÖ'yIe mücadelede devlet aklı topyekûn devrede midir? Yoksa sınırlı sayıda kişinin, kısıtlı sayıda devlet ve siyaset adamının gayret ve çabasıyla mı süreç ilerletilmektedir?

2) FETÖ'yle mücadelenin bir stratejisi var mıdır, bir konsept hazırlanmış mıdır, siyasi ve hukuki bir eylem planı kurgulanmış mıdır?

3) Fikrî temelleri, millî hedefleri, hukuki sınırları berrak bir zihin ve siyasi kavrayışla belirlenmiş midir?

4) Bu terör örgütüyle mücadelenin öncelikleri nedir, neler olmalıdır, FETÖ’cülüğün standart bir tanım ve tasviri yapılmış mıdır?

5) Biriken sosyal maliyeti, devlete karşı yükselen ön yargıları, toplumsal tabana yayılan mağduriyetleri nasıl ve hangi tedbir zinciriyle bertaraf edeceğiz?

Yine, Sayın Genel Başkanımız, mahkemelerin aylardır sürmekte olduğunu, yargı organları arasında karmaşa, çekişme, birbirinin kararlarını tanımama eğiliminin bulunduğunu vurgulamış; beka mücadelemizde adalet kurumlarının tartışmalarla kan kaybetmesi, fikir ve yorum farklılıklarıyla boğulmasının çarpıklık olduğunu belirterek mücadelenin başarısı hakkında endişelerin ortaya çıktığına vurgu yapmıştır. Ve bu çerçevede, FETÖ davalarının sulandırılmaya fırsat vermeden bir an evvel karara bağlanması ve nihai hükmün hiç vakit kaybetmeden ilan edilmesi gerektiğini ifade etmiştir.

Değerli milletvekilleri, bize göre Türkiye, yakın tarihinin en sarsıcı ve yüksek risk ihtiva eden bir döneminden geçmektedir. Darbe girişiminin başarısızlıkla sonuçlanması, darbeye yeltenen terör örgütünün sinsi planlarının bütünüyle sona ermesine yetmemiştir. FETÖ yapılanması, hâlen çeşitli oyunlarla FETÖ’yle mücadeleye mâni olmaya çalışmaktadır.

Yargılama sürecinde ortaya çıkan bilgiler, FETÖ'nün devletin her hücresine sızdığını, mücadelenin ise çok boyutlu olması sebebiyle uzun zaman alabileceğini göstermektedir. FETÖ'nün yanı sıra ülkemize ve milletimize hasım çevrelerin, Türkiye'yi diplomatik, siyasi ve ekonomik açıdan köşeye sıkıştırmaya yönelik kirli planlarını hayata geçirmeye dönük girişimleri devam etmektedir. Bu çerçevede, olağanüstü şartların söz konusu olduğu bu ortamda, olağanüstü hâl uygulamasının devam etmesinin de bir ihtiyaç olduğu açıktır.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak olağanüstü hâl ilanını da OHAL uygulamasının uzatılmasını öngören daha önceki Başbakanlık tezkerelerini de Türkiye Büyük Millet Meclisinde desteklemiş olduğumuz herkesin malumudur. Yaşanan olağan dışı iç ve dış gelişmelerin ortaya çıkardığı tehditler ve bu alçak kalkışmanın süregelen artçı saldırılarıyla mücadele edebilmenin ancak olağanüstü hâl kurumunun işletilmesiyle mümkün olabileceği yönündeki duruşumuzda bir değişiklik olmamıştır. Zira biz, OHAL'i millete pusu kuran ve devlete ağır zayiat verdirmek isteyen FETÖ ve PKK gibi terör odaklarına karşı devletimizin ve milletimizin bekası açısından bir güvence ve anayasal bir tedbir olarak kabul etmekteyiz.

Toplumsal huzurun temin edilmesi, asayişin sağlanması, FETÖ tarafından devlet teşkilatına verilen zayiatın giderilmesi ve Türkiye'nin beka düzeyine ulaşan tehditlere karşı koyabilmesi için her türlü tedbirin hukuk içinde kalınarak alınmasının zaruret olduğuna inancımız tamdır. Devletimizin bir an önce bu hainleri girdikleri bütün hücrelerden süratle temizleyerek toplumsal huzurun tesis edilmesi gerekmektedir. Gelinen noktada, olağanüstü şartların giderilmesi için terör örgütlerinin ve tüm Türkiye hasımlarının karşısında millet ve devletten yana bir mutabakat çerçevesinde iş birliği yapılması gereği açıktır.

MHP olarak bu süreçte birlik ve beraberliğimizi daha da güçlendirmenin millî ve tarihî bir zorunluluk olduğuna inanıyoruz. Zira bize göre devletin ve milletin bekası her türlü siyasi gayenin üstündedir. Esas olan, Türkiye'nin varlığı, bütünlüğü ve bağımsızlığında mutabakat sağlamak, Türk vatanının bölünmez bütünlüğünü sarsılmaz esas ve teminatlara bağlamak, bu yönde gerekli hukuku oluşturmak, Türk milletinin huzurlu ve güvenli geleceğini temin etmektir. Bu anlamda değerlendirdiğimiz Yenikapı ruhuna bağlılığımız ve onun devamı yönündeki kararlı tavrımız devam etmektedir.

Sayın milletvekilleri, yaşadığımız zorlu süreç, öncelikli olarak devletimizin kurum ve kurallarına FETÖ ve PKK gibi terör odakları tarafından verilen tahribatın hızla giderilmesi, bunun için devlet organlarına destek olunması, ardından devletimizin kuruluş ilkelerini ve cumhuriyetimizin temel niteliklerini esas alan bir siyasi uzlaşmanın, farklılıklarımızın ayrıştırıcılığı yerine ortak değerlerimizin bütünleştiriciliği üzerine kurulu sosyal uzlaşmanın, nimet ve külfetin bütün kesimlerce hakça paylaşımına dayanan ekonomik uzlaşmanın tesis edildiği, toplumsal enerjimizin ülkemizin bölgesel ve küresel ölçekte söz sahibi lider ülke olması için harcandığı bir uzlaşma dinamiğinin tesis edilmesi gereğini ortaya koymaktadır. Ancak bu takdirde gelişmiş, rekabet edebilir, Türkiye merkezli yeni bir medeniyet inşası iddiasında olan bir ülke hâline gelmek mümkün hâle gelebilecektir. 16 Nisanda aziz milletimizin onayıyla kabul edilen cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi bu hedeflere ulaşılması yolunda Türkiye'nin bir üst fazda yeniden inşası için imkân ve fırsat sunmaktadır. Artık siyasi kutuplaşmalar, kamplaşmalar, içi boş hamaset dolu siyasi çekişmeler bir kenara bırakılmalı, yeni hükûmet sisteminin sağlam temeller üzerinde inşa edilmesine yönelik çalışmalar sonuçlandırılmalıdır. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin zorunlu kıldığı uzlaşma dinamikleri milletimizin huzur ve refahı için fırsata dönüştürülmelidir.

Değerli milletvekilleri, kuşkusuz devletin temel işlevi vatandaşlarımızın can ve mal güvenliğini temin etmek, bu amaçla huzuru ve güvenliği tehdit eden unsurları bertaraf etmektir. Beklentimiz bir an önce darbe artıklarının temizlenmesi ve terör belasından milletimizin kurtarılmasıdır. Yine, devletimiz ve milletimiz için büyük maliyetlere sebep olan zaafların tüm boyutlarıyla ortaya çıkarılması, kastı ve ihmali olan her alandaki sorumluların tespit edilmesi de Türkiye'nin ve Türk milletinin huzurlu ve güvenli geleceği ve güçlü bir demokrasinin inşası için hayati derecede önemlidir.

Bu çerçevede, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, Türkiye'nin karşı karşıya olduğu tehditler bertaraf edilene ve başta FETÖ ve PKK olmak üzere millî varlığımızı ve ülke bütünlüğünü tehdit eden terör örgütlerinin kökü kazınana kadar devletin elini güçlendirmek amacıyla olağanüstü hâlin üç ay süreyle uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresine olumlu oy vereceğimizi ifade ediyor, Genel Kurulun siz değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aksu.

Sayın Tanal, vereceğim demiştim daha sonra.

Şimdi 60’a göre, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

29.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, 14 Temmuz 2016 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanan 6722 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 15 Temmuz darbe girişimine bir etkisi olup olmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, 6722 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun 14 Temmuz 2016 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlandı, yani 15 Temmuz darbe girişiminden bir gün önce.

Bu kanun içerisinde iki hüküm vardı: Bir, askerlerin resen emekliye ayrılması; ikincisi, Türk Silahlı Kuvvetlerinin izin almadan askerî kışlalardan dışarı çıkmasıydı.

Acaba bu kanunun 15 Temmuz darbe girişimine bir etkisi olmuş mudur? Bakanlar buradayken bu konuda bir cevap verirler mi?

Teşekkür ederim, saygılarımı sunarım.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

A) Tezkereler (Devam)

1.- Başbakanlığın, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21/7/2016 tarihli ve 1116 sayılı Kararı’yla ülke genelinde ilan edilen ve 17/10/2017 tarihli ve 1165 sayılı Kararı uyarınca devam etmekte olan olağanüstü hâlin, 19/1/2018 Cuma günü saat 01.00’den geçerli olmak üzere üç ay süreyle uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/1392) (Devam)

BAŞKAN – Şahısları adına ilk söz İstanbul Milletvekili Zeynel Emre’ye aittir.

Sayın Emre, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

ZEYNEL EMRE (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygıyla selamlarım.

OHAL konusundaki değerlendirmemize geçmeden evvel bir hususu yüce Meclisin dikkatine sunmak istiyorum.

Bakın, değerli arkadaşlar, burada bütçe görüşmeleri esnasında yaptığım konuşmada Sayın Süleyman Soylu’nun konuşmasına atıf yaparak -burada bir raporu gösterdiğini, Darbe Komisyonunun raporundan bahsettiğini ve o raporun ilgili sayfalarına göre de Genel Başkanımızı, partimizi itham eden ifadelerde bulunduğunu buradan duymuştuk- burada konuşma yaparken şunu ifade etmiştim, demiştim ki: “O Komisyonun bir üyesi olarak, bir yasama üyesi olarak bizde bulunmayan bu rapor yürütme üyesinde ne arıyor?” Hatırlarsınız değil mi? Onun ertesi günü Meclis Başkanlığına, Bilgi Edinme Kanunu çerçevesinde bir başvuru yaptım, dedim ki: “15 Temmuz Darbe Araştırma Komisyonu Raporu tamamlandı mı? İçişleri Bakanı Soylu’nun kürsüden gösterdiği rapor sizin tarafınızdan mı verildi? Bu rapor nerede?” Şimdi, bir cevap geldi. Bakın, değerli arkadaşlar, cevap burada, isteyene verebilirim. Bu cevaba göre, Meclis Başkanlığı tarafından herhangi bir şekilde rapor tamamlanmış değil, Sayın Soylu’ya verilmiş değil. “Biz vermedik.” diyor, “Böyle bir rapor da yok.” diyor. Dolayısıyla şimdi ortada iki seçenek var; ya Süleyman Soylu açıkça burada iftirada bulundu, kendi yazdığı bir rapordan bahsetti ya da Meclis Başkanlığı tarafından yalan söyleniyor. Bu durumu dikkatinize sunmak istedim.

Değerli arkadaşlar, şu an ülkede bir mahkemeler arası kaos yaşanıyor. Biz bu duruma nasıl geldik, bu kaos durumuna nasıl geldik? Mahkemelerin verdikleri kararları eleştirebiliriz, beğenmeyebiliriz ancak bu kararlara uymak bizim anayasal sorumluluğumuz en başta. Öteki iş de şimdi içinde bulunduğumuz durum gibi kaotik bir durum oluşturuyor.

Bakın değerli arkadaşlar, Erdem Gül ve Can Dündar’la ilgili Anayasa Mahkemesi bir karar verdikten sonra, o gün burada -hatırlayın- sizin grup başkan vekiliniz dâhil olmak üzere çok sayıda kişi bu kararı memnuniyetle karşıladığını ifade etmişti ve hatta daha ileri giderek, Anayasa Mahkemesine bireysel başvurunun sizin iktidarınız döneminde yapıldığına atıfta bulunmuştu. Haklıydı da bu tespitte ancak hemen üzerinden bir iki gün sonra Genel Başkanınız çıktı “Ben bu karara uymuyorum, saygı da duymuyorum, tanımıyorum da. Yerel mahkeme bu kararı tanımayabilir de.” şeklinde bir beyanı oldu. İçinizden hiç kimse kalkıp şunu demedi: “Sayın Genel Başkan, ne demek tanımamak? Biz bu Anayasa’ya göre seçime girdik, bu Anayasa’ya göre seçildik ve bu Anayasa’ya uymak bizim en temel yükümlülüğümüz.”

Bakın, Anayasa’nın 153’üncü maddesi der ki: “Anayasa Mahkemesinin kararları kesindir.” Ne diyor? “Anayasa Mahkemesi kararları yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” diyor. Peki, şu anda durum bu mu değerli arkadaşlar? Bakın, Anayasa Mahkemesinin korkudan içtihadını değiştirdiği, korkudan karar vermekten imtina ettiği durumları biraz sonra izah edeceğim ancak buna karşı, Anayasa Mahkemesinin kararlarına uyulmaması Türkiye’nin, hukuk devletinden tamamen uzaklaştığını gösteren bir durumdur ve bu hâliyle dünyada nasıl göründüğümüzü de takdirlerinize arz etmek isterim.

OHAL… Bakın, çok olağanüstü dönemlerde OHAL ilan edileceği yine Anayasa’da, 120’nci maddede hüküm altına alınmış ve 121’inci maddeye göre de hangi konularla ilgili kanun hükmünde kararname çıkartılacağı karara bağlanmış. Nedir o? OHAL’in gerekli kıldığı konularla ilgili ancak kanun hükmünde kararname çıkartılır. Bunun dışında çıkartılan kanun hükmünde kararnameleri Anayasa Mahkemesi ele almamış da olsa, korkusundan, içinde bulunduğumuz siyasi atmosfer nedeniyle bunun hukuka aykırılığını tespit etmemiş de olsa bütün bunlar Anayasa’ya mutlak şekilde aykırıdır ve yok hükmündedir.

Burada size birkaç çarpıcı örnek vereceğim değerli arkadaşlar. Bakın, taşeron düzenlemesi de KHK’yle yapılıyor, kış lastiği de, Diyanet İşleri Başkan Yardımcısının sayısı da, deprem riski altında bulunan Gemlik ilçesinin taşınması da, beldelerden ilçe yapılmasına yönelik düzenleme de yani Aksaray’ın Sultanhanı beldesinin Yeşiltömek köyünü de kapsayacak şekilde ilçe olması, lazer epilasyon merkezlerine ilişkin düzenleme de, dalgıçlara yönelik tazminatlar da, jandarma trafik düzenlemesi de, evlendirme programlarının iptali de -ve sayısı artık burada saymakla bitmeyecek çok sayıda düzenleme- kanun hükmünde kararnameyle yapılıyor.

Değerli arkadaşlar, bunun iki anlamı var: Birincisi, ben millî iradeyi tanımıyorum demektir; ikincisi de bu Meclise yönelik ben sizi adam yerine koymuyorum demektir. Bunun başka bir izahı yoktur. (CHP sıralarından alkışlar) Şimdi, halktan aldığımız yetkiye sahip çıkacaksak, şayet millî iradeye, egemenliğe azıcık saygımız varsa buradan gelecek OHAL’e kırmızı kartı gösterirsiniz değerli arkadaşlar. Bu, artık bu Parlamentonun varlık ve yokluk mücadelesidir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin çok olağanüstü koşullardan geçtiğini sürekli söylüyorsunuz. Türkiye'nin bir uçuruma doğru gitmekte olduğundan, tehlikelerden söz ediyorsunuz ve bu durumun da ancak sizin iktidarınız tarafından bir OHAL rejimi etrafında yönetilerek çözüleceğine yönelik medyanızla, yargınızla, siyasetçinizle bir argüman içerisindesiniz; lideriniz de sürekli bunu söylüyor. Peki, değerli arkadaşlar, Allah aşkına şu soruya samimiyetle cevap verebilir misiniz: Bizi bir Kurtuluş Savaşı mücadelesine iten, hatta o koşullardan daha ağır koşullarda yaşamak durumunda bırakan -öyle ya, sizin iddianız da bu- bu hâle bizi kim getirdi? Sürekli hakaret ettiğiniz o iki ayyaş mı getirdi, CHP mi getirdi, Kemal Kılıçdaroğlu mu getirdi, ya, Allah aşkına Tayyip Erdoğan mı getirdi? Yani bir de bunun muhakemesini yapın. Burada saray rejimi tarafından her gelen kararı sürekli olumlayarak Türkiye’yi bir yere götüremezsiniz.

Bakın, değerli milletvekilleri, demokrasi aynı zamanda bir kurallar rejimidir, hukuk devletidir demokrasi. Hukuk devleti askıdayken kimse demokrasiden söz edemez. Bakın, ilkel zamanlarda insanlar sürekli birbirini öldürürmüş ve bir zaman sonra kendi aralarında bir sözleşme yapmışlar, demişler ki: “Bu sözleşmeye göre kurallar koyalım, insanlar birbirini öldürdüğü zaman bir yaptırımı olsun.” Ya, Allah aşkına, bir önceki KHK’de öyle bir şey var ki devleti devlet yapmaktan çıkaran düzenleme mevcut. Ne demek sivillere güç kullanma yetkisi vermek? Ya, bu devleti tamamen dinamitleyen bir şeydir. Kime göre terör eylemi? Şu anda bizim kanunlarımızda onlarca madde teröre yönelik düzenleme içeriyor ve bunlar çok soyut kavramlar. Toplumun yüzde 50’sinin bir ötekini âdeta terörist olarak suçladığı bir ortamda bu düzenlemeye eyvallah demek, gerçekten arkadaşlar, dilim varmıyor ama halka, millete düşmanlık yapmak demektir. Bakın, bu düzenleme sonrasında bazı yorumlar oluyor, deniyor ki: “İç savaş olabilir, çatışmalar yaşanabilir.” vesaire... Biz biliyoruz ki iç savaş falan olmaz çünkü iç savaş bir toplumun farklı kesimleri arasında olur, burada halk ile saray rejimi arasında bir karşılaşma söz konusu; ortada bizim yaşadığımız tam olarak budur. Biz halkın yanında siyaset yapan insanlar olarak söylüyoruz, diyoruz ki bu korku ikliminin Türkiye’ye vereceği hiçbir şey yoktur, biz özgür bir toplum istiyoruz, demokrasi istiyoruz, insan hakları istiyoruz, ülkemizin bu anlamda yapacağımız düzenlemelerle gerçekten dünyayla yarışabilen bir ülke olabileceğine inanıyoruz. Şu anda Türkiye bağımsız kuruluşlarca verilen raporlarda sürekli geriliyor.

Bakın, değerli arkadaşlar, bir iki gün önce Freedom House’un çıkardığı rapora göre artık Türkiye “yarı özgür”den “özgür olmayan ülke” sınıfına girmiş durumda.

Şimdi, şayet siz bu tavrınızda ısrar ederseniz yani Türkiye’yi, Türkiye Cumhuriyeti’ni bir hukuk devleti değil de Türkiye OHAL cumhuriyeti hâline getirmek isterseniz ve bunda ısrarcı olursanız, Türkiye'nin ve hepimizin ödeyeceği gerçekten çok büyük yaptırımlar, bedeller olacaktır.

Dolayısıyla sizi halktan aldığınız yetkiye, milletten aldığınız yetkiye sahip çıkmaya davet ediyorum. Buradan gelecek artık OHAL’in uzatılmasına yönelik tezkereye ret vermenizi temenni ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.01

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.20

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: Vecdi GÜNDOĞDU (Kırklareli), Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 51’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Anayasa’nın 121’inci maddesine göre verilmiş olan Başbakanlık tezkeresinin görüşmelerine devam ediyoruz.

Hükûmet? Yerinde.

Sayın Bakana, bugün burada da gündem olan, Sayın Kerestecioğlu’nun da ifade ettiği, özellikle hamile çocuklarla ilgili gerçekten kabul edilemez durumla alakalı önce bir açıklamanız var zannediyorum, İç Tüzük 60’a göre söz veriyorum.

Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

30.- Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’ün, Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesinde son beş ayda görülen 115 çocuk hamile vakasıyla ilgili adli sürece ilişkin açıklaması

ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 17 Ocak tarihinde basına yansıyan, Kanuni Sultan Süleyman Hastanesindeki vakayla ilgili adli süreç hakkında Küçükçekmece Başsavcılığımız soruşturma başlatmıştır. Bununla ilgili süreç, konunun savcılığa intikal ettiği 3 Ekim tarihinde derhâl soruşturma başlatılmıştır. Türk Ceza Kanunu 279’uncu madde kapsamında soruşturma yürütülmektedir. Yine, Türk Ceza Kanunu 103’üncü madde uyarınca, çocuğun cinsel istismarı suçu kapsamında da ayrı bir soruşturma yürütülmektedir. Mağdurların tümü ifadeye çağrılmıştır. Gerek kamu görevlisinin suçu bildirmeme gerekse çocuğun cinsel istismarı suçuyla ilgili soruşturmalar devam etmektedir. Bu soruşturmalarla ilgili 1 cumhuriyet başsavcı vekili ve 2 cumhuriyet savcısı görevlendirilmiştir. Küçükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığımızın kamuoyuna da duyurduğu, takip ettiği hususla ilgili Sayın Genel Kurulu da bilgilendirmiş oldum, arz ederim.

Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Sayın Bakanım, valiyle ilgili var mı bir şey?

ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Onu, aynısını savcılık takip ediyor.

BAŞKAN – Evet, bu konuyla ilgili soruşturmanın devam ettiğini Sayın Bakan ifade etti. Gerçekten kabul edilemez bir durum olduğunu bugün burada Sayın Kerestecioğlu da dile getirdi. Hepimizin de aynı şekilde bu anlamda bu olayın takipçisi olmamız gerektiğini ben de buradan Başkanlık Divanı adına ifade etmek istiyorum.

Sayın milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi gruplarının İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir grup önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım:

VI.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

4.- AK PARTİ, CHP ve MHP Gruplarının, Genel Kurulun 23-24-25 Ocak 2018 Salı, Çarşamba ve Perşembe günleri toplanmamasına ilişkin ortak önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 18/1/2018 Perşembe günü (bugün) toplanamadığından İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince aşağıdaki ortak önerinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederiz.

               Mehmet Muş                                                      Engin Özkoç

     Adalet ve Kalkınma Partisi                                    Cumhuriyet Halk Partisi

         Grubu Başkan Vekili                                           Grubu Başkan Vekili

                Erhan Usta

      Milliyetçi Hareket Partisi

         Grubu Başkan Vekili

Öneri:

Genel Kurulun 23,24 ve 25 Ocak 2018 Salı, Çarşamba ve Perşembe günleri toplanmaması önerilmiştir.

BAŞKAN – Ortak öneride konuşmacı yok.

Ortak öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

A) Tezkereler (Devam)

1.- Başbakanlığın, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21/7/2016 tarihli ve 1116 sayılı Kararı’yla ülke genelinde ilan edilen ve 17/10/2017 tarihli ve 1165 sayılı Kararı uyarınca devam etmekte olan olağanüstü hâlin, 19/1/2018 Cuma günü saat 01.00’den geçerli olmak üzere üç ay süreyle uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/1392) (Devam)

BAŞKAN - Anayasa’nın 121’inci maddesine göre verilmiş olan Başbakanlık tezkeresinin görüşmelerine devam ediyoruz.

Hükûmet yerinde.

Şimdi, söz sırası Hükûmet adına Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’e aittir.

Buyurun Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; olağanüstü hâlin üç ay süreyle uzatılmasına dair Bakanlar Kurulu kararının müzakerelerinde Hükûmet adına söz almış bulunuyorum. Gazi Meclisi hürmetle selamlıyorum.

Sözlerimin başında dün yaşanan elim bir uçak kazası sonucu şehit olan 3 askerimize Allah’tan rahmet, kederli ailelerine ve yakınlarına da sabırlar diliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2016 yılının 15 Temmuz gecesi tarihimizin en büyük ihanetlerinden birine, hem de milletimizin eşsiz ve destansı direnişine bütün dünya tanık olmuştur. Büyük Şair Sezai Karakoç’un ifadesiyle “Geceye yenilmeyen her kişiye ödül olarak bir sabah ve bir gündüz, bir güneş vardır.” Allah’a şükürler olsun, güneşi de gördük, gündüzü de gördük. Cumhurbaşkanımızın liderliğinde, bu esaret girişimine canları pahasına direnen milletimiz ihanetin en karanlık gecesini aydınlık bir sabaha dönüştürmüştür. Buradan bir kez daha şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum, gazilerimize geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.

15 Temmuz darbe girişimi açık bir şekilde devletimizin anayasal kurumlarına ve milletimizin iradesine, yine devletimizin ve milletimizin varlığına, birlik ve bütünlüğüne yönelen bir saldırıydı. Devletin kurumlarına ve milletimize yönelik bu alçak saldırı sonrası gereken tedbirler alınmıştır, her alanda bu mücadele kararlı bir şekilde sürdürülmeye devam etmektedir. Bu mücadelenin amacı, bu hain terör örgütünün ve diğer terör örgütlerinin kökünün kazınmasıdır. Bu amaçla yürütülen mücadelenin milletimizin güvenliğini korumak ve devletin bekasını sağlamak ekseninde sürdürülmesi elbette hukuk yoluyla olmuştur. Şu an gerek Meclisimiz gerek Hükûmetimiz gerekse de yargı anayasal yetkiyi kullanmaktadır, 15 Temmuzdan itibaren yasama, yürütme ve yargı olarak bu kararlı duruşu göstermiştir.

15 Temmuz sonrasında hem bu örgütle mücadelenin hızlı ve etkin bir şekilde sürdürülmesinde hem de diğer benzer terör örgütleriyle mücadele süreçlerine ilişkin kararlar alınmasında olağanüstü hâl kararının çok büyük etkisi olmuştur. 15 Temmuz günü ortaya konan bu kararlılık, milletimizin sergilemiş olduğu demokrasinin, vatanımızın, devletimizin yanında durma kararlılığı gerçekten dünya demokrasi tarihine altın harflerle yazılmıştır. Sonrasında buna “bir tiyatro” diyenlerin, sonrasında, Türkiye Cumhuriyeti’nin bekası için yapılan bu mücadeleye “bir saray rejimi” “diktatör” eleştirileri yapanların bu milletin iradesinden ne kadar uzak olduğunu bütün milletimiz görmektedir.

“Diktatör” dediğiniz, tankıyla, topuyla millete savaş açan kişidir ama 15 Temmuz gecesi de göstermiştir ki tanka karşı, F16’lara karşı, savaş uçaklarına karşı milleti arkasına alarak “Milletin iradesinden başka hiçbir güç tanımam.” diyen kişi diktatör değildir, milletin kahramanıdır, demokrasi kahramanıdır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Sizin anlayışınıza göre, bu eleştirileri yapanların anlayışına göre milletin seçtiği, milletin oy verdiği, yüzde 52 oyuyla milletin seçmiş olduğu bir kişi demokrasi ya da millet iradesini temsil etmiyor çünkü sandığa inanmayanlar, millet iradesine inanmayanlar elbette böyle bir yaklaşım içerisine girebilirler ama bu bir demokrasi anlayışı değildir, esasen bu faşizan anlayıştır. Türkiye Cumhuriyeti demokratik bir hukuk devletidir ve milletin iradesiyle tecelli etmiştir, yoluna da bu şekilde devam etmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği gibi OHAL’in ilan edilmesi, vatandaşlarımızın hayatlarının olağan akışına olumsuz bir etkide bulunmamıştır. Zira, bu kararın alınmasının gerekçesi açıktır. Bu gerekçe, FETÖ’nün darbe girişimi sonrasında bu örgütle etkin bir mücadelenin yapılması iradesidir. Başta FETÖ olmak üzere diğer terör örgütleriyle mücadelede etkin ve dinamik bir katkı imkânı sağlayan OHAL uygulamasının vatandaşlarımızın gündelik hayatını etkilemesi söz konusu olmamıştır. Aksine, bu süreçte ekonomimiz dâhil olmak üzere birçok meselede milletimizin ve ülkemizin lehine gelişmeler de katedilmiştir, kriz beklentileri boşa çıkmış, 2016 ve 2017 yıllarında Türkiye'de büyüme istikrarı devam etmiştir. Küresel kriz havasına rağmen Türkiye bir önceki yılı dünyanın 17’nci, Avrupa’nın 6’ncı büyük ekonomisi olarak kapatmıştır. Kimsenin bir endişesi olmasın, Türkiye ekonomik olarak da siyasi olarak da toplumsal olarak da sapasağlamdır. Yaşanan süreçlerle ilgili kriz tacirliği yapanların elleri boş kalacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; olağanüstü hâl istisnai ama meşru bir yönetim biçimidir, bizim icat ettiğimiz bir durum değildir, anayasal bir müessesedir ve uygulamadır. OHAL’in hangi şartlarda ve durumda ilan edileceği Anayasa’nın 119, 120 ve 121’inci maddelerinde gayet açık ve net bir şekilde belirlenmiştir. Anayasa’daki bu imkân devletin varlığına ve bekasına yönelen tehlikelerin bertaraf edilmesi, bu amaca uygun gerekli ve zorunlu tedbirlerin alınması için kabul edilmiştir. Üstelik bu Anayasa hükmü, vatandaşlarımızın huzurunu, güvenliğini ve özgürlüğünü koruma yanında demokrasimizi ve cumhuriyetimizi de saldırılara karşı muhafazayı amaçlamaktadır.

Bu süreçte, kamuda FETÖ ve diğer terör örgütlerinden arınma süreci hız kesmeden devam etmiştir. Yine KHK’lerle lekelenmeme hakkı güçlendirilmiş, vatandaşlarımızın asılsız, temelsiz, soyut ihbarlarla mağdur edilmesinin engellenmesi amaçlanmıştır. Yine, ihraçların OHAL İnceleme Komisyonuyla bir denetime tabi tutulması da bu süreçte Hükûmetimiz tarafından çıkartılan bir düzenlemedir. Nitekim, bu Komisyonun da vermiş olduğu kararlara karşı yine yargı yolu Hükûmetimiz tarafından açılmıştır. Yine, alınan tedbirler kapsamında, FETÖ ve diğer terör örgütlerinin insan ve mali kaynak devşirdiği kurum ve kuruluşlar kapanmış, propaganda kanalları ve araçları da kesilmiştir. Bütün bunlar halkımızın güvenliği ve günlük yaşamını kolaylaştırmak için yapılmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın Başkanlığında yaptığımız Bakanlar Kurulu toplantısında olağanüstü hâli 6’ncı kez uzatma kararı alınmıştır. Bu kararın da uygulanması için, tensibi için sayın Meclisimizin, Gazi Meclisimizin huzurundayız.

Zira yaşadığımız saldırının büyüklüğü ve çapı düşünüldüğünde bu örgütle mücadelede bütün hukuk yollarını kullanmamız gerektiği apaçık bir gerçektir. Türkiye’nin terörle mücadele konusunda normalleşme süreci şu an için ancak OHAL’in sağladığı imkânlarla sağlanabilir. OHAL süreci elbette sona erecektir, bunun devamlı olacağını söylemek akılla ve mantıkla izah edilemez.

İktidarımız süresince defalarca farklı vesayet odaklarının saldırısına maruz kaldık. Bu odaklarla savaşa savaşa demokrasimizi güçlendirdik. Her ne olursa olsun ne özgürlükleri güvenliğe ne de güvenliğimizi özgürlüklere feda edemeyiz. OHAL, Türkiye Cumhuriyeti’nin en büyük vesayet odağı ve hain yapısını merkeze alan mücadelenin bugün için en önemli enstrümanlarından biridir. Bu ülke için her birimiz canımız pahasına üzerimize düşeni yapmaya devam edeceğiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bölgesel riskler bizim iç güvenliğimize yönelik tehdit risklerini artırıyor. Bu nedenle OHAL sadece FETÖ’ye yönelik değil, PKK, DEAŞ ve diğer tüm terör örgütlerine yönelik bir uygulama içermektedir. Terör örgütlerinin kovanına çomak sokuyoruz, sokmaya da devam edeceğiz.

Suriye sınırımızdaki gelişmeler Türkiye’nin daha aktif olması gerektiğini net bir şekilde ortaya koymaktadır. Kitlesel göçler ve terör olayları sadece ülkemizi değil, tüm dünya üzerindeki toplum düzenlerini sarsmaya başlamıştır. Batılı toplumlar güvenlik kaygıları üzerinden konsolide olmakta, demokrasi, insan hakları ve özgürlükler konusunda da ezberleri bozulmaktadır. Jeopolitik konumuyla bu küresel gerilimin merkezindeki ülkelerden olan Türkiye’nin FETÖ organizasyonundaki bir kalkışmayla karşı karşıya gelmesi, öncesinde ve sonrasında PKK, DEAŞ ve DHKP-C gibi örgütlerin sistemli saldırılarına muhatap olması şaşırtıcı değildir. PKK ve uzantısı örgütlerden oluşan bir ordu kurma düşüncesi hem bölgeye zarar verecek girişimdir hem de millî güvenliğimize tehdit oluşturan bir oluşumdur, bir çabadır. Asla böyle bir terör yapılanmasına ve sınırlarımıza yakın bölgelerde bir terör koridoru oluşturulmasına izin veremeyiz, müsaade edemeyiz. Türkiye'nin sınır ötesi terör tehditlerine karşı meşru müdafaa hakkı bulunmaktadır. Terörle, teröristle ve terör örgütleriyle tutarlı, samimi ve kararlı biçimde mücadele yürüten belki de tek ülke Türkiye’dir. Türkiye’yi bir sosyal ve siyasal ameliyat sahasına çevirmek isteyenleri mutlaka hüsrana uğratacağımız tarihe kadar bu mücadele aksamadan kararlı bir şekilde devam edecektir. Milletimize ve ülkemize türlü senaryo ve oyunlar kuranların tezgâhlarını bozmaya devam edeceğiz. Terörün kanlı ve kirli yöntemleriyle devletimizin bağımsızlığını kıskaca almaya, milletimizin istikbalini biçimlendirmeye yeltenenler geçmişte başarıya ulaşamamıştır, bugün de gelecekte de asla başarıya ulaşamayacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; OHAL uygulamaları nedeniyle milletimizde bir rahatsızlık bulunmamaktadır. OHAL, millete değil, devletin kamu düzenini sağlamaya yönelik kendisine ilan ettiği bir hukuki süreçtir.

TUFAN KÖSE (Çorum) – O zaman hep OHAL kalsın.

ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Devamla) – Milletimiz, olan ve bitenin, gerçeklerin farkındadır, bu yüzden süreçle ilgili güveni ve desteği de sürmektedir.

TUFAN KÖSE (Çorum) – Sayın Bakan, hep OHAL kalsın o zaman.

ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Devamla) – Herkes biliyor ki kurda merhamet kuzuya zulümdür, bu nedenle asla bir zafiyete izin vermeyeceğiz. Eğer bir zafiyete izin verilirse canını ortaya koyan milletimize nasıl hesap veririz? 251 şehidimiz, binlerce gazimiz, canını ortaya koyan milletimiz adına bu hainlerden hesap sormaya devam edeceğiz. Hain darbe girişiminin seyrini değiştiren, darbeci hainleri ölmek pahasına etkisiz hâle getiren Ömer Halisdemir’ler adına bu hesap sorulacaktır. Evliliğe adım atacağı gün, kız istemeye gidecekken darbe girişimi haberini alan Resul Kaptancı kardeşimizin vatan sevgisini görmezden mi gelelim? Düğüne gider gibi ölüme koşanların ülkesidir Türkiye. Şanlıurfalı beş çocuklu bir ailenin oğlu olan Halil İbrahim Yıldırım gibi “Baba biz de çıkalım.” diyerek bu 15 Temmuz direnişine kahramanca yürüyen vatan evlatlarıyla doludur ülkemiz. Hukuk fakültesi son sınıfta okuyan Yasin Naci’nin, Abdullah Tayyip’in, Özel Harekatta şehit olan kardeşlerimizin, polislerimizin, askerlerimizin, kahraman vatan evlatlarımızın ülkesidir Türkiye. Ve işte “Vatan sevgisi imandandır.” inancı bizim pusulamızdır. Millî şairimiz Akif Ersoy’un “Allah bir daha bu millete İstiklal Marşı yazdırmasın.” duasının kabul olduğu gündür 15 Temmuz. Ve al bayrağımızın gölgesi emin olun o kadar geniştir ki tüm dünya mazlumlarını da bu gölgeye sığdırmaktadır. “Dalgalandığın yerde ne korku, ne keder…/Gölgende bana da, bana da yer ver.” diyen şairin mısralarında olduğu gibi bu ay yıldızlı bayrağımız 80 milyonu ve dünya mazlumlarını gölgesinde barındırmaya devam edecektir, Hükûmetimizin de, devletimizin de, AK PARTİ’nin de duruşu işte bu noktadadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; OHAL’in devamını vesayetin karşısında cansiparane duran milletimizin güvenliği için istiyoruz. Şimdi Avrupa ülkelerinde olduğu gibi münferit bir terör olayı için değil, şiddeti ve hasarı yüksek bir saldırı için OHAL’in devamı noktasında Genel Kurulun tensibine sunduğumuz bir karar alınmıştır. Avrupa’nın bazı ülkelerinde alınan OHAL kararlarının gerekçesini teşkil eden olaylar, bizim karşılaştığımız olaylarla kıyaslanmayacak olaylardır. Bu olayların benzeri olan Beşiktaş, Reina, Gaziantep, Ankara Garı gibi bazı saldırı girişimlerinde OHAL uygulamasını düşünmedik. Oysa Avrupa’nın hiçbir ülkesinde 15 Temmuz benzeri bir girişim olmadı; o ülkenin şehirlerinde, o ülkenin Meclisinin üzerinde savaş uçakları uçmadı, caddelerinde ve sokaklarında insanlar helikopterle taranmadı, meclislerine bombalar atılmadı, cadde ve sokaklarında tanklar yürümedi, devlet kurumlarının tümünü lağvetmeye yönelik bir fiilî saldırı görmediler, hiçbirinde ülke sathında yaygın bir terör eylemi girişiminde bulunulmadı, devlet kurumlarının içine gizlice yuvalanmış örgütle uğraşılmadı. İşte bu tehditlerden ve yaşanan darbe girişimlerinden sonra bir zaruret gereği, Türkiye’nin bekası, milletimizin huzur ve güveni için zaruretten kaynaklı bir OHAL uygulaması Anayasa çerçevesinde bugün tekrar Meclisimizin huzuruna ve iradesine sunulmuştur.

Avrupa’da OHAL uygulamasını neredeyse iki yıl uygulayan ülkeler oldu. Üstelik, kimi ülkeler olağanüstü hâli kaldırırken de bu döneme özgü pek çok düzenlemeyi kalıcı hâle getirerek yetkiyi olağan döneme de taşımışlardır. Terörle mücadelenin daha etkin sürdürülmesi ihtiyacıyla adli ve idari makamların yetkilerini genişleten bir terörle mücadele kanununu yasalaştırdılar. Hayır, acıları asla kıyaslamıyoruz, siyasal empati yapılmasını teklif ediyoruz. Paris’te, Londra’da, Brüksel’de gerçekleşen saldırılar tüm insanlığa saldırıdır. Gaziantep’te, Ankara’da, İstanbul’da ve farklı şehirlerimizdeki terör saldırılarına da işte böyle bakılmasını istiyoruz. Paris’te bir saldırı sonrasında kol kola yürüyerek terörü telin eden Avrupa liderlerini Türkiye’deki terör saldırılarında ve 15 Temmuz saldırısında yanımızda görmek isterdik ama nafile. Biliyorsunuz, ancak günler sonrasında birtakım mırıldanmalar duyduk sadece. Yurt içinde ve yurt dışındaki muhataplarımızın siyasal empati eksikliği karşısında yine terörle mücadele zorunluluğunu açık ve net bir şekilde ifade etmeye çalışıyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 15 Temmuz, Türk yargısının alnının akıyla çıktığı tarihimizin en büyük sınavlarından birisidir. Siyasal tarihimiz, amacına ulaşmış ve yarım kalmış klasik veya modern pek çok askerî müdahaleyle bölünmüştür. Tarihimizde ilk kez Türk yargısı, kendisine biçilen, darbeye destek veren ve darbeyi meşrulaştırıcı bir rolü reddetmiştir. Yargı, 15 Temmuz kalkışmasının en sıcak dakikalarında millî iradenin ve demokrasinin yanında durmuş, bugüne kadarki süreci de adil ve hızlı bir şekilde sürdürmüştür.

Bu mücadelede iki kırmızı çizgimiz vardır. Birincisi, asla bu mücadelenin bir zafiyete dönüşmesine, uğramasına müsaade etmeyiz. Sürecin sulandırılmasına, amacından, ekseninden kopmasına, suçluların cezasız kalması sonucuna asla tahammül edemeyiz. İkinci kırmızı çizgimiz de hukuktur, adalettir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her örgütün kendine yönelik yapılanması ve eylem metodu bulunmaktadır. FETÖ silahlı terör örgütü atipik bir terör örgütüdür. Dolayısıyla, bu örgüt yargılamalarını diğer terör örgütü yargılamalarıyla da kıyaslamamak gerekmektedir. (Uğultular)

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, hatibi duyamıyoruz.

ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Devamla) – Kırk yıllık örgütün bir anda temizlenmesini beklemek beyhudedir.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – AKP sıraları dinlemiyor Sayın Bakanı.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen uğultuyu keselim.

ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Devamla) – Bir süreç içerisinde çözümlenecek bir konudur.

Yargı mensupları millet adına karar verirken elbette milletimizin beklentisini de göz ardı edemezler. Milletimiz FETÖ yargılamalarının adil ve hızlı bir şekilde neticelenmesini beklemektedir. Bizler de yürütme, Hükûmet olarak, yargıya lojistik destek sağlayan Bakanlık ve Hükûmet olarak elimizden gelen her türlü desteği veriyoruz. Yargı, Türk milleti adına bağımsız ve tarafsız bir şekilde çalışmasını sürdürmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz geçmişte OHAL’i kaldıran bir partiyiz. Daha iktidara gelir gelmez ilk icraatlarımızdan birisi, 1987’de ilan edilen OHAL’i on beş yıllık bir uygulamanın ardından, 2002 yılında kaldırmak olmuştur.

Bölgemizdeki ve dünyadaki gelişmeler bizim hızlı, dinamik ve dikkatli karar almamızı ve uygulamamızı zorunlu kılmaktadır. İşte, olağanüstü hâl bütün bu şartlar düşünüldüğünde bir süre daha bu zaruretlerden dolayı bir ihtiyaçtır. Biz milletimizin istiklali ve istikbali için her türlü adımı atmaya kararlıyız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen bir dakikada tamamlayın.

Buyurun.

ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Devamla) – Bu hayâsız ve hain akınlara karşı milletimiz iman dolu göğsünü siper etmişken, bize de sonuna kadar bu mücadeleye destek vermek düşmektedir. Millî şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un İstiklal Marşı’nda dediği gibi “Hakkıdır hür yaşamış bayrağımın hürriyet / Hakkıdır Hakk’a tapan milletimin istiklal.” Aklından Sevr’i, Mondros’u geçirenlere, onların gönüllü maşalarına ve mandacılara karşı millî mücadele azmiyle ve ruhuyla dur demeye devam edeceğiz. Biz Çanakkale’de yedi düvele karşı destan yazan, Sakarya’da, Dumlupınar’da düşmana haddini bildiren kahraman ecdadımızın mirasını ayakta tutmaya devam edeceğiz.

Bu kararın milletimize, ülkemize hayırlar getirmesini dileyerek Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum ve kararın lehinde oy vermenizi sizlerden istirham ediyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Şahsı adına ikinci ve son konuşmacı Aydın Milletvekili Abdurrahman Öz’dür.

Buyurun Sayın Öz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ABDURRAHMAN ÖZ (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; olağanüstü hâlin 19 Ocak 2018 tarihinden geçerli olmak üzere üç ay süreyle uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresinin görüşmelerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu, bizleri televizyonları başında izleyen vatandaşlarımızı ve 80 milyon insanımızı saygıyla selamlıyorum.

Sözlerimin başında, olağanüstü hâlin ilan edilmesine sebep olan 15 Temmuz hain darbe girişimini bertaraf etmek için verilen mücadelede şehit olan insanlarımıza Allah’tan rahmet, gazilerimize sağlık ve afiyet diliyorum, ailelerine selamlarımı iletiyorum. Yine, dün Isparta’da meydana gelen uçak kazasında şehit olan kahraman askerlerimize de Allah’tan rahmet diliyor, ailelerinin acılarını paylaştığımı buradan ifade etmek istiyorum. Ülkemizin güney sınırında terörle mücadele eden ve hâlen bu mücadeleyi sürdüren güvenlik güçlerimize de dua ediyorum. Rabb’im yardımcıları olsun diyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ 2001 yılının Ağustos ayında kurulduğunda ismini belirlerken, programını yazarken her şeyiyle milletine hizmet edecek bir anlayışla hareket etmiştir, kurulduğu günden bu yana milletimizin emanetinin hakkını vermenin gayreti içinde olmuştur. Yine, kurulduktan on altı ay gibi kısa bir süre sonra güçlü bir halk desteğiyle iktidara gelmiş olan partimiz bu sorumluluğunun bilinciyle bugünlere gelmiştir. AK PARTİ hükûmetleri milletimize hizmet ettikleri on altı yıl boyunca milletimizin istikrar, güven, huzur, özgürlük, hizmet ve yatırım taleplerine cevap veren hükûmetler olmuştur. Bundan sonra da parti programında yer alan tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet ilkeleri etrafında milletine hizmet etmeye devam edecektir. On altı yıl boyunca verdiği güçlü ve kesintisiz destekten dolayı da insanımıza bir kez daha buradan teşekkür etmek istiyorum.

15 Temmuz hain darbe girişiminde milletimizin Cumhurbaşkanımıza, Başbakanımıza ve devletin kurumlarına sahip çıkması milletimizle kurulmuş olan ve güçlü şekilde devam eden bağın sonucudur. Hain darbe girişiminin engellenmesinde basının etkin bir rol aldığı da unutulmamalıdır. 15 Temmuz gecesi milletimiz büyük bir felaketten, âdeta uçurumun kenarından dönmüştür. Bu nedenle 15 Temmuz gecesini, hain darbe girişimini unutmamalıyız, unutturmamalıyız. O gece parti ayrımı yapılmaksızın MHP, CHP ve AK PARTİ grup başkan vekilleri ve milletvekilleri, genel başkan yardımcıları ve bakanlarımız birlikte hareket etmiş, bombaların altında darbe girişimine birlikte direnmişlerdir. Bu gerçek hiçbir zaman unutulmamalıdır. 15 Temmuz gününün Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Demokrasi ve Özgürlükler Günü olarak ilan edilmiş olması da bu açıdan önemlidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; olağanüstü hâl Anayasa’nın 121’inci maddesinde düzenlenmiştir. Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu, Millî Güvenlik Kurulunun görüşünü alarak olağanüstü hâl ilan edebilmektedir. Olağanüstü hâlin ilanına ilişkin karar Resmî Gazete’de yayımlandıktan sonra Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayına sunulmaktadır. Türkiye Büyük Millet Meclisi her defasında dört ayı geçmemek üzere olağanüstü hâli uzatabilmektedir. Bu çerçevede, Bakanlar Kurulumuzun almış olduğu 17 Ocak 2018 tarih, 2018/1 sayılı Kararı ile olağanüstü hâlin 19 Ocak 2018 tarihinden geçerli olmak üzere üç ay süreyle uzatılmasına ilişkin tezkereyi görüşmek için buradayız. Olağanüstü hâlin uzatılmasıyla ilgili olarak Başbakanlık tezkeresi üzerinde parti grupları görüşlerini, Hükûmetimiz de gerekçesini detaylı olarak açıkladı. Olağanüstü hâlin uzatılmasına ilişkin tezkerenin görüşüldüğü bu süreçte muhalefet partilerince eleştiriler yapıldı. Bizler iyi niyetli yapılan her türlü eleştiriye açığız. Daha iyi olsun, daha güzel olsun diye yapılan eleştirilere hiç kimse itiraz edemez. Ancak, olağanüstü hâlin gerekçesi olan 15 Temmuz darbe girişiminin baş aktörü FETÖ terör örgütü ve diğer terör örgütleriyle mücadelenin güçlü bir şekilde devam ettiği de unutulmamalıdır. Bu mücadelenin kesintisiz ve aynı şekilde devam edebilmesi için olağanüstü hâlin uzatılmasında devletimiz ve milletimizin menfaati tartışmasızdır. Devletin ve milletin menfaati tartışmaya mahal vermeyecek şekilde net ve açıktır.

FETÖ terör örgütünün her gün yeni bir oyunu, yeni bir planı, yeni bir yapılanması emniyet ve istihbarat güçlerimizin titiz çalışmalarıyla ortaya çıkarılmaktadır, bunları basından her gün okumaktayız. 15 Temmuz hain darbe girişimine katılanların yargılamaları da hâlen devam etmektedir. Bu örgütle bağlantılı şüpheliler her gün yurdun değişik yerlerindeki emniyet güçlerince tespit edilmekte, savcılıklara çıkarılmakta, hukuk çerçevesinde tedbirler uygulanmakta, mücadele devam etmektedir. Mücadele bu hâliyle devam ederken mücadeleyi sekteye uğratacak şekilde olağanüstü hâlin sona erdirilmesi, uzatılmaması en azından şehitlerimize ve gazilerimize bir saygısızlık ve devletimiz ve milletimizin geleceği için kötü sonuçları olabilecek bir karardır diye düşünüyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; olağanüstü hâlin ilan edildiği ilk günden bu yana terör örgütüyle bağlantısı olmayan sıradan vatandaşlarımızın hayatını etkileyen hiçbir durum söz konusu değildir. Sıradan bir vatandaş için hukuk kuralları işlemeye devam etmektedir. Anayasa’nın 15’inci maddesinde olağanüstü hâllerde temel hak ve hürriyetlerin kısmen ve tamamen durdurulabileceği, Anayasa’da belirtilen güvencelere aykırı tedbirler alınabileceği açıkça düzenlenmiştir. Geçen sürede Anayasa’nın 15’inci maddesinin vermiş olduğu bu yetkinin hiçbir şekilde kullanılmamış olması önemlidir ve göz ardı edilmemelidir. Bu noktada, Sayın Başbakanımızın olağanüstü hâlin ilk kez ilan edildiği günlerde söylediği “Biz olağanüstü hâli vatandaşımız için değil devletimiz için ilan ettik.” sözü hatırlardan hiçbir zaman çıkarılmamalıdır. Sayın Başbakanımızın bu beyanını teyit eden bir araştırma sonucunu burada sizlerle paylaşmak istiyorum. Bir araştırma kuruluşu tarafından yapılan ve evvelki gün internet medyasında yer alan bir araştırmada, Türkiye Siyasi Gündem Araştırması-Ocak 2018 Araştırması’nda vatandaşlarımıza “OHAL’den rahatsızlık duyuyor musunuz?” sorusu sorulmuş. Vatandaşlarımızın yüzde 64,2’si “Hayır, OHAL’den rahatsızlık duymuyoruz.” cevabını vermiştir.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Nerede yaptınız bunu ya, başka bir ülkede mi yaptınız?

ABDURRAHMAN ÖZ (Devamla) – OHAL’den rahatsızlık duyanların oranıysa yüzde 30,4’tür. Bu da Sayın Başbakanımızın OHAL ilan edildiğinde başlangıçta söylediği sözün arkasında durduğumuzu, uygulamalarımızın bu söylemi desteklediğini ortaya koyması açısından önemlidir.

Değerli arkadaşlar, Sayın Bakanımız da bahsetti, AK PARTİ olarak biz OHAL’i kaldıran bir Hükûmeti ancak gelinen noktada OHAL’in devamında mecburiyet olduğu tüm kamuoyu tarafından da bilinmektedir. Kamuoyu araştırma şirketlerinin de tespit etiği bu durum ve terör örgütleriyle yapılan mücadelenin sekteye uğramaması, mücadelenin başarıya ulaşması gerektiği nazara alındığında OHAL’in uzatılması devletimiz ve milletimizin geleceği için olumlu ve doğru bir karardır.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Papua Yeni Gine’de mi yaptınız acaba, kutuplarda mı yaptınız?

ABDURRAHMAN ÖZ (Devamla) – Meclisimiz tarafından verilecek olan OHAL’in uzatılmasına ilişkin kararın memleketimize, milletimize hayırlı olmasını diliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Özkoç, size söz vereceğim ama Tufan Bey ile Kazım Arslan’ı epeydir bekletiyorum, söz vereceğimi söylemiştim daha önce.

Sayın Arslan, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

31.- Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın, 12 Eylül 2017 tarihinden beri tutuklu bulunan 18 avukat hakkında neden iddianame hazırlanmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sizin hukukçu olmanız ve aynı zamanda Adalet Bakanının burada olması sebebiyle bir hukuksuzluğu sizlere arz etmek istiyorum.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2017/105/105607 no.lu hazırlık dosyasından 12 Eylül 2017 tarihinden beri tutuklu bulunan 18 avukat arkadaşın hâlâ tutuklulukları devam etmektedir. Bunlar, Aycan Çiçek, Ayşegül Çağatay, Ebru Timtik, Barkın Timtik, Selçuk Kozağaçlı, Yağmur Ereren, Naciye Demir, Zehra Özdemir, Şükriye Erden, Didem Baydar Ünsal, Aytaç Ünsal, Behiç Aşçı, Yaprak Türkmen, Süleyman Gökten, Engin Gökoğlu, Özgür Yılmaz, Ahmet Mandacı, stajyer avukat Naim Feyzullah Eminoğlu dört buçuk ayı geçkin süredir tutukludur ve hâlâ davaları açılmamıştır. Sırf avukatlık yaptıkları ve müvekkillerini savundukları için çalışma hakları ve özgürlükleri ellerinden alınmıştır.

Avukatlık mesleğini icra eden bu hukukçular hakkında iddianame neden hazırlanmıyor? Hangi nedenle bekletiliyor? Suçları yoksa neden tutuklanıyor? Dava açılma şartları yoksa neden takipsizlik kararı verilmiyor?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Köse, buyurun.

32.- Çorum Milletvekili Tufan Köse’nin, Türkiye Cumhuriyeti’nin bundan sonra sürekli olağanüstü hâl yönetimiyle mi idare edileceğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

TUFAN KÖSE (Çorum) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

15 Temmuz akşamı Meclise ilk gelen milletvekillerinden birisiydim. O gün Adalet Bakanı Sayın Bekir Bozdağ’la uzun zamanlar geçirdik, zaman zaman kol kola, zaman zaman yan yana ve diyalogların geçmişte olmayacağı şekilde devam etmesi gerektiğini söylüyordu o gün. 21 Temmuz günü yaptığı konuşmada da belki olağanüstü hâlin bitimi için üç ayı bile beklemeyeceklerini söylüyorlardı ama bugün gerek Sayın Adalet Bakanı gerekse iktidar partisinin hatipleri tarafından “Sıradan vatandaşı rahatsız eden bir durum yok.” denilerek olağanüstü hâlin uzatılması yönünde görüşler belirtildi.

Şunu sormak istiyorum: Ne yapalım? Bundan sonra sürekli olağanüstü hâl yönetimiyle mi idare edilsin Türkiye Cumhuriyeti? Bu konuda, eğer Sayın Bakan bir cevap verirse memnun olacağız.

Çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Son söz Sayın Özkoç’a aittir.

Buyurun.

33.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, (3/1392) esas numaralı Başbakanlık Tezkeresi üzerinde, Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’ün Hükûmet adına, Aydın Milletvekili Abdurrahman Öz’ün şahsı adına yaptığı konuşmalarındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, hem Sayın Bakanı hem de sayın hatibi dinledik. (Uğultular)

BAŞKAN – Özür diliyorum Sayın Özkoç.

Sayın milletvekilleri, lütfen uğultuyu keselim, lütfen, az kaldı, biraz sabır.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın hatip en son konuşmasında “OHAL’in kaldırılması şehitlere saygısızlık olur.” dedi. Dünyada böyle bir şey söz konusu olamaz. Şehitlere saygısızlık OHAL’in sürdürülmesiyle mümkündür. Şehitler bu ülkenin demokrasisi için, bu ülkenin daha özgür olabilmesi için mücadele etmişler ve hayatlarını vermişlerdir. Yoksa, bu ülke OHAL’le yönetilsin diye hiçbir şehidimiz hayatını vermemiştir. Kendisini şehitlerin yerine koyan ve şehitlerin adına burada temsilciymiş gibi konuşan bu temsilciyi, bu hatibi bu kürsüden kınıyoruz.

Sayın Bakan bize şiirler okudu, Mehmet Akif’ten bahsetti. Eğer Mehmet Akif yaşıyor olsaydı özgürlükten bahsettiği Türkiye'nin bu olmadığını, adaletten bahsettiği Türkiye'nin bu olmadığını, İstiklal Marşı’yla bahsettiği ülkenin bu olmadığını önce o haykırırdı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Teşekkür ederim.

Diyor ki Sayın Bakan: “Türkiye'nin normal hayatı hiç etkilenmemiştir.” Türkiye'de bundan bir yıl önce biz dedik ki: “ByLock’tan suçlanan insanlara dikkat edin.” Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak yayınladık, “ByLock, başkası tarafından da yüklenebilir telefonlara.” dedik. Ciddiye alınmadık. Bugün 11 bin kişinin mahkûmiyet kararı bozulmuştur. Ama o “Normal hayatı devam ediyor.” dediği sivillerin, 11 bin kişinin eşi iş yerinden atılmıştır, kendilerinin ve çocuklarının geleceği yok edilmiştir. Bu insanların hayatı etkilenmemiş midir? Bu insanların yanlış aldığı kararlar, OHAL’in aldığı yanlış kararlar, KHK kararları yüzünden bu insanların hayatı sönmüştür. Bunun hesabını kim verecektir?

“Ekonomi etkilenmemiştir.” diyor. 2016 yılında bütçe açığı 29,3 milyardı, 2017’nin sonunda 47,7 milyar olmuştur. Temmuz ve Eylül 2017’de Türkiye'nin aktif büyüklüğünde 50 milyara yaklaşan 1.022 iş yeri kapatılmıştır, istihdamı 50 bin kişidir. Bu insanların hayatı bundan etkilenmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen, son cümleleriniz…

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – OHAL döneminde tam yarım milyon kişi işsiz kalmıştır. OHAL demokrasiyi yok ediyor, OHAL Meclisi yok ediyor, OHAL ekonomiyi yok ediyor. Terörü siz yarattınız, mağduriyetini millet çekiyor. Bir gün hesabını siz vereceksiniz. OHAL’e karşıyız. (CHP sıralarından alkışlar)

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

A) Tezkereler (Devam)

1.- Başbakanlığın, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21/7/2016 tarihli ve 1116 sayılı Kararı’yla ülke genelinde ilan edilen ve 17/10/2017 tarihli ve 1165 sayılı Kararı uyarınca devam etmekte olan olağanüstü hâlin, 19/1/2018 Cuma günü saat 01.00’den geçerli olmak üzere üç ay süreyle uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/1392) (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Başbakanlık tezkeresi üzerindeki görüşmeler böylece tamamlanmıştır.

Şimdi tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Kabul etmiyoruz. Demokrasi istiyoruz, OHAL istemiyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Tezkere kabul edilmiştir.

Gündemimizde başka bir iş bulunmadığından sözlü soru önergeleri, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için, alınan karar gereğince, 30 Ocak 2018 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyor, hayırlı akşamlar, hayırlı hafta sonları diliyorum.

Kapanma Saati: 19.01



(x) Bu bölümlerde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

 

(X) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan bir kelime ifade edildi.