TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                           TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                          33’üncü Birleşim

                                                                                  6 Aralık 2017 Çarşamba

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                          İÇİNDEKİLER

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Kayseri Milletvekili Hülya Nergis’in, 5 Aralık Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı tanınmasının 83’üncü yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Mardin Milletvekili Erol Dora’nın, tutuklu milletvekillerine ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın’ın, Balıkesir ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve  Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

 

III.- AÇIKLAMALAR

1.- Balıkesir Milletvekili Ali Aydınlıoğlu’nun, Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın’ın yaptığı gündem dışı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

2.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın’ın, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun gündem dışı konuşmaya cevaben yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

3.- Uşak Milletvekili Özkan Yalım’ın, Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın ile Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’na konuşmalarından dolayı, Hükûmete taşeron işçilere verilecek kadrodan dolayı teşekkür ettiğine ve 40 bin geçiş garantisi verilen Osman Gazi Köprüsü’nden günde sadece 17 bin aracın geçtiğine ilişkin açıklaması

4.- Kayseri Milletvekili İsmail Emrah Karayel’in, ABD’nin Kudüs’ü siyonizmin başkenti olarak tanıyacağına ilişkin ifadelerinin Müslüman ümmeti yok saymak demek olduğuna ve Kudüs’ü kendi kaderine terk etmeyeceklerine ilişkin açıklaması

5.- İstanbul Milletvekili Didem Engin’in, AKP yöneticilerinin işsizlikle ve hayat pahalılığıyla mücadele eden vatandaşların hâlini ne zaman göreceğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

6.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, 1994 yılından itibaren İstanbul Büyükşehir Belediyesinin, 2002 yılından itibaren de ülkeyi tek başına yöneten Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetlerinin İstanbul’u yaşanamaz hâle getirdiğine ilişkin açıklaması

7.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın, emperyalist Batı’nın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın şahsında Türkiye’yi itibarsızlaştırmak için sistematik yıkım planını tedavüle soktuğunun artık gizlenemeyecek kadar açık ve net olduğuna ilişkin açıklaması

8.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, CMK ücret tarifesindeki müdafi ücretlerinin neden yükseltilmediğini ve hâkim ve savcılar ile avukatlar arasındaki çifte standart uygulamaların neden sona erdirilmediğini öğrenmek istediğine ve avukatların emekliliklerinin Emekli Sandığı kapsamına alınması gerektiğine ilişkin açıklaması

9.- Samsun Milletvekili Orhan Kırcalı’nın, Türkiye her alanda büyük bir atılım gerçekleştirirken uluslararası şer odakları ve bunların Türkiye’deki uzantılarının bu gelişimi durdurmak için her yolu mübah gördüklerine ilişkin açıklaması

10.- Kayseri Milletvekili Çetin Arık’ın, FETÖ’den kapatılan Melikşah Üniversitesinin arsasıyla ilgili davaya ve vatandaşların elinden arsalarının zorla alındığına ilişkin açıklaması

11.- Kocaeli Milletvekili Fatma Kaplan Hürriyet’in, BİRLEŞİK METAL-İŞ Sendikasına üye oldukları gerekçesiyle işlerinden çıkarılan Posco Assan işçilerinin mağduriyetinin devam ettiğine ilişkin açıklaması

12.- Trabzon Milletvekili Salih Cora’nın, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun grup toplantısında medya kuruluşlarını ve özellikle A Haber ve ATV’yi hedef alan açıklamalarına ilişkin açıklaması

13.- Çanakkale Milletvekili Bülent Öz’ün, lig usulüne tabi spor dalları için yüzde 5 ila yüzde 15 arasında vergi oranı uygulanmasına ilişkin açıklaması

14.- İstanbul Milletvekili Ali Şeker’in, 685 sayılı KHK’yle 23/1/2017 tarihinde kurulmasına karar verilen OHAL Komisyonunun hâlâ toplanmadığına ve Orman ve Su İşleri Bakanının neden Kanal İstanbul Projesi’ne karşı çıkmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

15.- Mersin Milletvekili Hacı Özkan’ın, AK PARTİ hükûmetleri olarak tüm çalışanların şartlarını iyileştirmenin mücadelesi içinde olduklarına, taşeron işçiler ve mevsimlik geçici işçilerle ilgili düzenlemeler yapılacağına ilişkin açıklaması

16.- Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı’nın, 5 Aralık Dünya Mühendisler Günü’ne ilişkin açıklaması

17.- Mersin Milletvekili Serdal Kuyucuoğlu’nun, SGK tarafından 15 bin kadının maaşının anlaşmalı boşanma olduğu gerekçesiyle kesildiğine ve bu konudaki tespitlerin doğru yapılarak mağduriyetlerin bir an önce giderilmesini beklediğine ilişkin açıklaması

18.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın taşeron işçilere kadro verilmesiyle ilgili açıklamalarının memnuniyet verici olduğuna, mevsimlik işçilerin sıkıntılarının da dikkate alınması gerektiğine, uzman çavuşların 4/C’den 4/B’ye geçirilmesi konusunda bir düzenleme beklendiğine ve Kudüs’ün İsrail’in başkenti olarak tanınması ile Tel Aviv’deki Amerikan Büyükelçiliğinin Kudüs’e taşınacağına ilişkin haberlere ilişkin açıklaması

19.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, mahkemenin HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın 7 Aralıkta yapılacak duruşmasıyla ilgili daha önce aldığı kararı iptal etmesine ve 6 Aralık ile 1 Ocak arasında Ankara’da bütün eylem, etkinlik ve demokratik gösterilerin yasaklanmasına ilişkin açıklaması

20.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Amerika Birleşik Devletleri’nin Tel Aviv’deki ABD Büyükelçiliğini Kudüs’e taşımak niyetine ve Türkiye'nin etkin diplomasi yürüterek çatışmaları önlemeye hizmet edecek sağduyulu bir tutum benimsemesini ve Filistin halkının haklarını korumayı amaçlayan ilkeli bir duruş sergilemesini beklediğine ilişkin açıklaması

21.- Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’ün, ABD Başkanı Trump’un, Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımak ve Tel Aviv’deki Amerikan Büyükelçiliğini Kudüs’e taşımak konusundaki açıklamalarına, taşeron işçilerle ilgili yasal düzenleme yapılacak olmasına ve 5 Aralık Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı verilişinin 83’üncü yıl dönümüne ilişkin açıklaması

22.- İstanbul Milletvekili Gülay Yedekci’nin, 5 Aralık Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı verilişinin 83’üncü yıl dönümüne ilişkin açıklaması

23.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, Aydın Milletvekili Abdurrahman Öz’ün HDP grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

24.- Kocaeli Milletvekili Saffet Sancaklı’nın, oyuncular için geçerli olan gelir vergisi oranlarına ve kulüp yönetimlerine acil bir şekilde müdahale edilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

25.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, gazetelerin kendi yorumları çerçevesindeki değerlendirmelerini siyasi partilere ihale eden yaklaşımı doğru bulmadığına ilişkin açıklaması

26.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Rıza Sarraf’ın Türkiye Cumhuriyeti mahkemelerinde yargılanmadığı için Amerika’da yargılandığına ve muhalefetin bu olayı geçiştirmesinin mümkün olmadığına ilişkin açıklaması

IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın, Kudüs’ün başkent yapılmasının hem uluslararası hukuka hem Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarına aykırı olduğuna ve gruplar kendi arasında mutabakata varırsa Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak ortak bir deklarasyon yayınlanabileceğine ilişkin açıklaması

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Trump’ın resmî olarak Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıdığına ve Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak bu haksız ve hukuksuz kararı alanları kınadıklarına ilişkin konuşması

 

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Duyurular

1.- Başkanlıkça, 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerinde uygulanacak söz kayıt işlemleri ve usullerine ilişkin duyuru

 

B) Tezkereler

1.- Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Geçici Başkanlığının, komisyonun başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/1365)

2.- Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonu Geçici Başkanlığının, komisyonun başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/1366)

3.- Çevre Komisyonu Geçici Başkanlığının, komisyonun başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/1367)

4.- Dilekçe Komisyonu Geçici Başkanlığının, komisyonun başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/1368)

5.- Adalet Komisyonu Geçici Başkanlığının, komisyonun başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/1369)

6.- İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Geçici Başkanlığının, komisyonun başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/1370)

7.- Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Geçici Başkanlığının, komisyonun başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/1371)

8.- Anayasa Komisyonu Geçici Başkanlığının, komisyonun başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/1372)

9.- Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Geçici Başkanlığının, komisyonun başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/1373)

10.- Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Geçici Başkanlığının, komisyonun başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/1374)

11.- Dışişleri Komisyonu Geçici Başkanlığının, komisyonun başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/1375)

 

VI.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- MHP Grubunun, Grup Başkan Vekili Samsun Milletvekili Erhan Usta tarafından, Türkiye'de enflasyonun nedenlerinin ve çözüm önerilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 6/12/2017 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, ön görüşmelerinin Genel Kurulun 6 Aralık 2017 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım tarafından, Anayasa’yı, temel hak ve özgürlükleri korumakla görevli Anayasa Mahkemesinin ilke kararını tanımamış olması, yasama sorumsuzluğu ve dokunulmazlığını görmezden gelmesiyle yerel mahkemelerdeki yargı süreçlerini etkilediği iddiasıyla 6/12/2017 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, ön görüşmelerinin Genel Kurulun 6 Aralık 2017 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

3.- CHP Grubunun, Grup Başkan Vekili Sakarya Milletvekili Engin Özkoç ile Zonguldak Milletvekili Ünal Demirtaş tarafından, enflasyon nedeniyle tüm maaşlarda yaşanan kaybın ne kadar olduğunun araştırılması amacıyla 6/12/2017 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, ön görüşmelerinin Genel Kurulun 6 Aralık 2017 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

B) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Danışma Kurulunun, 7/12/2017 Perşembe günü Genel Kurulun toplanmamasına ilişkin önerisi

 

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Ankara Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in, Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Parsak’ın HDP grup önerisi üzerinde MHP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında HDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

2.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, İstanbul Milletvekili Ahmet Hamdi Çamlı’nın 506 sıra sayılı Kanun Teklifi üzerinde oyunun rengini belli etmek üzere yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

3.- İstanbul Milletvekili Ahmet Hamdi Çamlı’nın, Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

4.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, İstanbul Milletvekili Ahmet Hamdi Çamlı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

 

VIII.- SEÇİMLER

A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim

1.- Avrupa Birliği Uyum Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim

 

B) Komisyonlara Üye Seçimi

1.- (10/114, 365, 378, 494, 702, 884, 1423, 1431, 1442, 1449, 1597, 1787, 1808, 1949, 1955, 1970, 2056, 2092, 2094, 2095, 2096, 2097, 2098, 2099) esas numaralı, Uyuşturucu Madde Bağımlılığı ve Yeni Bağımlılık Türlerinin Araştırılarak Bağımlılığın Nedenlerinin ve Alınacak Tedbirlerin Tespit Edilmesi Maksadıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu’na üye seçimi

2.- (10/2101, 135, 2103, 298, 1150, 2002, 2104, 2112, 2113) esas numaralı, Bağcılık Sektörü ve Üzüm Üreticilerinin Sorunlarının Araştırılarak Alınacak Tedbirlerin Tespit Edilmesi Maksadıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu’na üye seçimi

 

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş'ın Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1945) ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 506)

2.- AB-EFTA Ortak Transit Ortak Komitesinin 20 Mayıs 1987 Tarihli Ortak Transit Rejimine İlişkin Sözleşmeyi Değiştiren 28/04/2016 Tarihli ve 1/2016 Sayılı Kararının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/745) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S.Sayısı:457)

3.- Geçici İthalat Sözleşmesinde Yapılan Değişikliklere İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/712) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 385)

4.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler Arasında Afet ve Acil Durum Halinde Yardım Sevkiyatının ve Yardım Personeline Ait Eşyanın İthalat, İhracat ve Transitini Hızlandırmaya Yönelik Önlemlerin Alınmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/764) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 460)

5.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Karadağ Hükümeti Arasında Gümrük Konularında Karşılıklı Yardım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/763) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 465)

 

X.- BİLDİRİLER – DEKLARASYONLAR

1.- Birleşmiş Milletler kararları hilafına Kudüs'ün tarihî statüsünü değiştirme yönündeki maceracı girişimleri kesin ve tartışmasız bir şekilde reddetme iradesinin Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak dünya kamuoyuna ifade ve ilan edildiğine ilişkin siyasi parti gruplarının ortak bildirisi

 

XI.- OYLAMALAR

1.- (S. Sayısı: 506) Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin oylaması 

2.- (S.Sayısı:457) AB-EFTA Ortak Transit Ortak Komitesinin 20 Mayıs 1987 Tarihli Ortak Transit Rejimine İlişkin Sözleşmeyi Değiştiren 28/04/2016 Tarihli ve 1/2016 Sayılı Kararının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması 

3.- (S. Sayısı: 385) Geçici İthalat Sözleşmesinde Yapılan Değişikliklere İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

 

XII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, tarımsal amaçlı faaliyet gösteren kooperatiflere ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci’nin cevabı (7/17979)

2.- Antalya Milletvekili Çetin Osman Budak'ın, Antalya'nın Alanya ilçesi Sapadere bölgesindeki rehabilitasyon ve ağaçların çıkarılması işini kimin yürüttüğüne, işçilerin kayıtdışı ve iş güvenliği önlemleri alınmaksızın çalıştırıldığına dair iddiaların soruşturulmasına ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/18049)

3.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlarda Sosyal Hizmetler Kanunu gereğince istihdam edilen koruma altındaki çocuk sayısına ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/18055)

4.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba'nın, Bakanlık ve bağlı kuruluşlarca 2002-2017 yılları arasında Malatya'ya yapılan yatırımlara ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/18215)

6 Aralık 2017 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.04

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Nurhayat ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 33’üncü Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, 5 Aralık 1934’te Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı tanınmasıyla ilgili söz isteyen Kayseri Milletvekili Hülya Nergis’e aittir.

Buyurun Sayın Nergis. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

II.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Kayseri Milletvekili Hülya Nergis’in, 5 Aralık Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı tanınmasının 83’üncü yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

HÜLYA NERGİS (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 5 Aralık 1934 kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilmesiyle ilgili şahsım adına gündem dışı söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime tüm kadınlarımızın seçme ve seçilme hakkını elde ettiği günü kutlayarak başlamak istiyorum.

Türkiye’mizde kadınlara seçme ve seçilme hakkı pek çok ülkeden önce tanınmış olup 3 Nisan 1930 tarihinde belediyelerde, 26 Ekim 1933’te köy ihtiyar heyeti ve muhtarlık seçimlerinde, 5 Aralık 1934 tarihinde ise milletvekili genel seçimlerinde kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanınmıştır. Bu nedenle, 5 Aralık 1934 tarihinden itibaren Kadın Hakları Günü olarak kutlanır. 8 Şubat 1935’te yapılan milletvekili genel seçimlerinde kadınlar ilk kez milletvekili seçme ve seçilme hakkını kullandılar ve bu seçimlerin sonunda 5’inci Dönemde Türkiye Büyük Millet Meclisine 18 kadın milletvekili girdi. Bu, ülkemiz için hafızalardan silinmemesi gereken bir yeniliktir. Bu konuda emeği geçenleri şükranla anıyorum.

Mustafa Kemal Atatürk, 1925’te Kastamonu’da yaptığı konuşmada şöyle der: “Toplumu kalkındırmak istiyorsak izlememiz gereken daha emin ve daha etkili bir yol vardır, o da Türk kadınını çalışmalarımıza ortak etmek, hayatımızı onunla birlikte yürütmek, kadını bilimsel, toplumsal ve ekonomik hayatta erkeğin ortağı, arkadaşı, yardımcısı ve koruyucusu yapmakla olur.” Bu beyanıyla kadın-erkek eşitliği ilkesini açıkça ortaya koyan Atatürk, Birleşmiş Milletlerin yirmi yıl sonra kabul ettiği İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 1 ve 2’nci maddelerinde ifade edilen ilkeleri çok daha önce dile getirmiştir.

Toplumun yarısını oluşturan biz kadınların ihmal edildiği ve dikkate alınmadığı hiçbir çalışmanın başarı şansı yoktur. Toplumu kalkındırmanın ve geliştirmenin yolu geleceğimiz olan çocukları yetiştiren kadınların sosyal hayatın her alanında desteklenmesi ve etkin bir şekilde yer almasıyla mümkündür. Bu nedenle, ilk defa diğer dezavantajlı kesimlerle birlikte kadınlara pozitif ayrımcılık uygulanması konusu 2010 yılında yapılan değişiklikle Anayasa'mıza girmiştir. Nitekim, AK PARTİ’de kuruluşundan itibaren siyasette kadınlara pozitif ayrımcılık uygulanmıştır. Siyasette kadınlar eskiye göre çok daha etkin bir şekilde karar mekanizmalarında temsil edilmeye başlanmıştır bu sayede. AK PARTİ Kadın Kolları 4,5 milyon üyesiyle dünyanın en büyük kadın sivil toplum kuruluşudur, Türkiye genelinde 81 il ve 957 ilçede örgütlenmiştir. Kadın Kollarımız kadınların siyasete etkin katılımında okul vazifesini ifa etmektedir. 2002 yılında TBMM’de kadın milletvekili oranı yüzde 4,4’lerde iken bu oran 26’ncı Dönem itibarıyla yüzde 14,7’ye çıkmıştır.

Kadınlara seçme ve seçilme hakkı 1934 yılında verilmiş ancak bu hakların bütün kadınlarımız tarafından kullanılmasının yolu 1 Ekim 2013 tarihinde açılmıştır. Bu tarihte AK PARTİ’li 4 bayan milletvekilimiz ilk defa başörtülü olarak Genel Kurul çalışmalarına katılmışlardır. 2013 yılı Ekim ayında demokratikleşme paketi kapsamında kamuda başörtüsü serbest bırakılmıştır. 2015 yılı Haziran ayında hâkim ve savcılar için, 2016 yılı Ağustos ayında polisler için, 2017 yılı Şubat ayında ise Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları için başörtüsü yasağı kaldırılmıştır. Bu son düzenlemeyle kadını toplumdan ve kamu kurumlarından tecrit eden yasakçı zihniyet tarihin karanlık sayfalarına gömülmüştür diyor, hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Gündem dışı ikinci söz, tutuklu milletvekilleri hakkında söz isteyen Mardin Milletvekili Erol Dora’ya aittir.

Buyurun Sayın Dora. (HDP sıralarından alkışlar)

2.- Mardin Milletvekili Erol Dora’nın, tutuklu milletvekillerine ilişkin gündem dışı konuşması

EROL DORA (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tutuklu milletvekilleri konusunda gündem dışı söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, hâlen tutuklu bulunan Eş Başkanlarımız Sayın Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ, Grup Başkan Vekillerimiz Sayın İdris Baluken ve Çağlar Demirel ile tutuklu bulunan tüm milletvekillerimizi ve Genel Kurulu bir kez daha saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, milletvekilleri, yasama çalışmalarını engellenmeden yapabilmek ve düşüncelerini endişe duymadan dile getirebilmek için nispeten daha güvenceli bir çalışma ortamına gereksinim duyarlar. Yasama organı üyelerinin diğer yurttaşlardan farklı olarak sahip olduğu güvenceler, sadece onların değil, aynı zamanda üyesi oldukları Parlamentonun da özgürlüğü ve bağımsızlığı anlamına gelir. Bu bağlamda, yasama bağışıklığı, milletvekillerinin kişiliğine değil, görevleri nedeniyle kamu yararı ve parlamentoların bağımsızlığı ilkeleri göz önünde bulundurularak tanınan ayrıcalıklardır.

Değerli milletvekilleri, yasama sorumsuzluğu ve dokunulmazlığını birlikte kapsayan yasama bağışıklığının amacı, milletin iradesini temsil eden Parlamento üyelerinin yasama faaliyetlerini özgürce yapabilmesi, özellikle muhalefetin, iktidarın keyfî kısıtlamaları ve soruşturmalarına karşı korunabilmesi içindir. Bu temelde, Mecliste yapılan konuşmaların, Hükûmete yönelik eleştirilerin, kanunlarla ilgili yapılan eleştirilerin, bir kararı engellemek için verilen demokratik tepkilerin dışarıda da tekrarlanmasının, basın toplantısına konu edilmesinin, halk toplantılarında dile getirilmesinin de yine bu sorumsuzluk kapsamında olduğu konusunda hukuk literatüründe bir görüş ayrılığı yoktur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa madde 83’e göre de yasama sorumsuzluğunun kapsamı belli bir mekânla sınırlanmamaktadır. Şu noktanın altını özellikle çizmek gerekir ki yasama faaliyetleri, esas olarak kamuoyuyla paylaşıldığında gerçek bir aleniyet ve değer kazanır ve diğer taraftan siyasal eleştiri başlı başına anayasal bir hak olup, milletvekillerinin hükûmeti eleştirmeleri bizatihi bir kamu görevinin ifası olarak değerlendirilmelidir. Parlamentoda yapılsın ya da dışarıda yapılsın, halkın iradesini temsil eden seçilmiş bir parlamenterin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatları çerçevesinde de değerlendirilecek olursa, siyasi nitelikleri, tüm fikrî açıklamaları, esasında yasama çalışmalarıyla ilintili olup, yasama sorumsuzluğu kapsamındadır. Bunun yanında, Venedik Komisyonunun yasama sorumsuzluğu ilkesiyle ilgili görüşü de yasama faaliyetlerinin kapsamının Meclis çatısıyla sınırlı olmadığını doğrulamaktadır; Parlamento üyelerinin seçilme ve seçmenle ilgili görevleri yerine getirirken açıkladıkları görüşlerle ilgili koruma altında olduklarını kabul etmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gerek evrensel gerekse ulusal çerçevede söz ettiğimiz tüm bu hukuki birikime karşın milletvekillerimizin dokunulmazlıklarının kaldırılma ve tutuklanma sürecini hepimiz biliyoruz, burada tekrara girmeyeceğim. Ancak, tutuklu milletvekillerinin yargılanma süreçlerine ilişkin olarak da Türkiye’de hukukun işlemez hâle geldiğinin çarpıcı kanıtlarından yalnızca bir örneği paylaşmak isterim.

Bakınız, Eş Genel Başkanımız Sayın Selahattin Demirtaş yaklaşık dört yüz gündür tutuklu bulunduğu dava kapsamında henüz hâkim karşısına çıkarılmamıştır. Tekrar etmekte fayda görüyorum: Eş Genel Başkanımız Sayın Selahattin Demirtaş yaklaşık dört yüz gündür tutuklu bulunduğu dava kapsamında henüz hâkim karşısına çıkarılmamıştır. Kendimizi de dünyayı da “Türkiye’de hukuk işliyor, adalet sistemi işliyor.” diye yanıltmaktan, oyalamaktan vazgeçmeliyiz.

Değerli milletvekilleri, şimdi geldiğimiz noktada âdeta keyfî olarak sürdürülen OHAL uygulamalarıyla milletvekillerinden belediye başkanlarına, akademisyenlerden gazetecilere, siyasi iktidarı eleştiren, iktidarın politikalarına muhalefet eden hemen herkes bir biçimde cezalandırılmak, amiyane tabirle “terbiye edilmek” istenmektedir.

Bu ülkede nitelikli bir toplumsal barışın en temel koşulu gerçek bir demokrasiyi tesis etmekten geçmektedir. Temel özgürlükleri hiçe sayan güvenlikçi politikaların günümüz koşullarında bir sürdürülebilirliği kalmamıştır. Dolayısıyla, halkın iradesini temsil eden yani aslında ülkenin demokratik çoğulcu yapısını temsil eden tüm seçilmişler bir an önce serbest bırakılmalıdır.

Başta Kürt meselesi olmak üzere ülkenin temel toplumsal meselelerinin evrensel demokratik ölçülerde bir çözüme kavuşturulması için uygun bir zemin vakit kaybedilmeden oluşturulmalıdır diyor, tekrar Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Dora.

Gündem dışı üçüncü söz, Balıkesir’in sorunları hakkında söz isteyen Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın’a aittir. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Akın.

3.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın’ın, Balıkesir ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve  Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

AHMET AKIN (Balıkesir) – Teşekkürler Sayın Başkanım.

Balıkesir’in sorunlarıyla ilgili söz aldım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Bu kadar çok sorunu bu beş dakikaya nasıl sığdıracağız, onu da elimden geldiğince kısa kısa özetlemeye gayret göstereceğim.

Değerli arkadaşlar, öncelikle hepinize Kuvayımilliye’nin başşehri Balıkesir’den sevgi, saygı ve selamlar getirdim. Lütfen kabul buyurun.

Çok değerli arkadaşlarım, Balıkesir’in iç ticaret açığı maalesef her yıl artarak büyüyor. Bu yıl da bir yılda Balıkesir’in verdiği iç ticaret açığı 145 milyon lira arttı. Üretimin neredeyse her alanında söz sahibi olan Balıkesir’imizin ekonomik durumu maalesef hiç de iyi duruma gitmiyor. Balıkesir’in iç ticaret rakamlarında açık vermesinin nedeni de maalesef ama maalesef Hükûmetin uyguladığı yanlış ekonomik politikalar.

Balıkesir’imiz, verimli topraklarıyla, tarım ve hayvancılıkla ülke genelinde ilk beşte yer alan bir şehrimizdir. Durum böyle olunca da Adalet ve Kalkınma Partisinin sözde millî tarım ve hayvancılık politikalarından en çok etkilenen illerin başında yine Balıkesir’imiz geliyor. AKP’nin seçim bildirgesinde “Çiftçilerimizin çok büyük hayalleri vardı, bu hayaller iktidarımız sayesinde gerçek oldu.” deniliyordu fakat değerli arkadaşlar, durum hiç de böyle değil. Şu anda AKP döneminde köylerimiz boşaldı, çiftçilerimiz yoksullaştı, icralar kapıda, tarlalar ipotekli, traktörler hacizli. İşin özeti bu. Çiftçilerimiz “Borç batağı içindeyiz. Kapımızdaki traktör, ahırımızdaki inek bize ait değil, bankaya ait. Dünyanın en pahalı mazotunu kullanıyoruz. İlaç pahalı, gübre pahalı, elektrik pahalı, her şey çok pahalı ama sattığımız ürünün bir değeri yok.” diyorlar. Çiftçimizin durumu maalesef içler acısı.

Bir de hayvancılıkla uğraşan vatandaşlarımız var. Meraların bir kısmı özel ağaçlandırma gerekçesiyle özel kişi ve kurumlara tahsis edildi ve ilimizde de hayvancılık iktidar eliyle bitirildi. Meralar bitti, yem fiyatları pahalı. Bu vatandaş bu hayvanları nasıl besleyecek değerli arkadaşlar? Ot sorununu çözmeden et ve süt meselesini çözebilmek mümkün değilken, çıkarılan torba yasalarla o tren de kaçtı maalesef. İstiyorsunuz ki çiftçimiz ekmesin biçmesin, hayvancımız kaybetsin, bankalara bağlı olsun. Bunu mu istiyorsunuz değerli arkadaşlar?

Et kadar süt de önemli, bildiğiniz gibi. Balıkesirli süt üreticilerimizin durumu da en az tarım ve hayvancılıkla uğraşan vatandaşlarımız kadar kötü. Süt üretiminde biz Türkiye’de 3’üncü sıradayken maalesef 4’üncü sıraya geriledik ve Balıkesir Süt Birliğinin açıklamasına göre de şu zamana kadar, bir yılda 5 bin üretici üretimi bıraktı. Üretici özellikle yem fiyatlarından kaynaklı olarak süt üretimi yapamıyor ve yapamadığını her ortamda dile getiriyor. Hükûmetin politikalarının yanlış olduğunu biz her ortamda dile getiriyoruz. Bunun bedellerini de maalesef sadece AK PARTİ’liler değil, bütün 81 milyon vatandaşımız çekiyor.

İzninizle buradan bir yanlışı daha dile getirmek istiyorum. Hayvan beslemede en önemli gıda yem. Hükûmetin teşvik politikalarını bu doğrultuda yapması gerektiğine inanıyoruz ve bunu her seferinde söylüyoruz ama maalesef iktidar tam tersini yapıyor. Anayasa’ya göre tarım ve hayvancılığı, dolayısıyla süt üreticisini desteklemek devletin görevi fakat devlet, maalesef, hiç oralı değil.

Değerli arkadaşlarım, Balıkesir’in diğer önemli bir sorunu hastanelerimiz. Girişe tabela asmışlar, “Hastanede beklemeye son.” yazıyor. Ben sizi Balıkesir’e davet ediyorum kapıdaki kuyrukları görmeniz için. Hastalarımız kuyrukta beklemek için sabahın erken saatlerinde geliyorlar. Yüzde 70 doluluk garantisiyle şehir hastanesi yapıp parasını vatandaşa ödettiniz, sonra da bunun adına “devrim” dediniz.

Değerli arkadaşlar, Balıkesir’de yapılan hastane lüks bir binadan öteye geçmedi. Bina var, doktor yok. Vatandaşlarımız bazı bölümler için, bazı doktorlar için maalesef ta Manisa’ya gidiyorlar. Büyükşehir yasası çıkardınız; büyükşehir, köylerinin yüzüne bile bakmıyor, köylerin yolları yok, kendisine oy vermeyen köyleri âdeta ayırmış durumda. Onun için biz diyoruz ki: Artık, bu Türkiye’yi kutuplaştıran, ayrıştıran politika ve politikacılara değil, birleştiren ve birleştirici politikacılara ihtiyaç var.

Ülkemizin geleceği gençlerin de sorunları var. Balıkesir Üniversitesinde öğretim gören gençlerimizin maalesef…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET AKIN (Devamla) – İzin var mı efendim? Bir dakika…

BAŞKAN – Tamam, izin vermemek mümkün değil, o, güzel bir bakıştı.

Buyurun efendim, tamamlayın lütfen. (CHP sıralarından alkışlar)

AHMET AKIN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, gerçekten, Balıkesir Üniversitesine giden öğrencilerimizin, oradaki yurttaşlarımızın da problemleri var, engelli arkadaşlarımızın da problemleri var. Onun için, ben buradan diyorum ki: Engelli vatandaşlarımızın önünde engel olmayalım. Mesela, hastaneye girerken engelliler için yokuşumuz yok, orada bir rampamız yok.

Değerli arkadaşlar, kısa sürede bu kadarını anlattım.

Sayın Başkana da süreyi uzattığı için çok teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akın.

Gündem dışı konuşmaya cevap Orman ve Su İşleri Bakanı Sayın Veysel Eroğlu tarafından verilecektir.

Buyurun Sayın Eroğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Saygıdeğer Başkanım, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, Sayın Milletvekili Ahmet Akın’ın Balıkesir’le alakalı konuşmasına özellikle cevap vermek üzere söz aldım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Efendim, özellikle Balıkesir’e çok büyük yatırım yapıldı. Bakın, şu ana kadar…

AHMET AKIN (Balıkesir) – Balıkesir milletvekilleri olsaydı daha iyi olurdu Sayın Bakanım.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Müsaade eder misiniz, ben sizi dinledim.

Biz Hükûmet olarak Balıkesir’e şu ana kadar 25 milyar TL’lik yatırım yapmışız. Ben size onun kitabını da hazırladım, göndereceğim, 25 milyar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Bakın, ben daha önce teknik üniversitedeyken Balıkesir’e sık giderdim ve gerçekten Balıkesirli çok dostum var. Gittiğimiz zaman orası köy gibiydi, şimdi Balıkesir gelişti, muhteşem bir şehir oldu yani hakikaten bir marka şehir oldu. Esasen Balıkesir’de su bile yoktu biliyor musunuz? Ben İSKİ’den sonra DSİ Genel Müdürü olduğum zaman, Sayın Cumhurbaşkanımız Başbakan iken bana “Veysel Hoca, Balıkesir’de su yokmuş, sen de o bölgenin sevdalısı bir kişisin, derhâl bu su meselesini hallet.” diye söylediği zaman, İkizcetepeler Barajı’nda çok modern bir içme suyu arıtma tesisi, ana dağıtım hatları, depolar inşa ederek Balıkesir’e ilk defa suyu biz getirdik; bir.

İkinci husus da -sizin söylediğiniz gibi- çiftçilerimize en büyük desteği biz veriyoruz. Bakın, Balıkesir’de kaç tane baraj, gölet vardı? Ama şu anda biz Balıkesir’e 17 tane baraj, 13 tane dev gölet inşa ettik. Yani 30 tane baraj ve göletle, sulama tesisleriyle Balıkesir’de gerçekten çiftçilerimiz üretir hâle geldi. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ben birkaç tanesini söyleyeyim; Ardıçtepe Barajı hayaldi, “Yüz yıllık hayal.” diyorlardı, onu yaptık. Havran Barajı, devasa Manyas Barajı’nı çok şükür Balıkesir’e kazandırdık.

AKİF EKİCİ (Gaziantep) - Sayın Bakan, önce susuz mu yaşıyordu Balıkesir? Siz gelmeden önce susuz mu yaşıyordu bunlar?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Bakın, sadece şunu söyleyeyim: Geçtiğimiz çarşamba günü Sayın Cumhurbaşkanımız Bakanlığımızın bitirdiği 375 dev tesisin -7,7 milyar TL’lik- açılışını yaptığı zaman Balıkesir’e kaç tesis kazandırdık biliyor musunuz? 15 tesis Balıkesir’e ait. Bunların listesi var. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bunun dışında, şu anda devam ediyor yatırımlar.

KEMAL ZEYBEK (Samsun) – Bakan, köyün içine kanalizasyon yapıyorsun, onu da proje sayıyorsun ya!

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Mesela, Adalı Barajı, Reşitköy Barajı dâhil olmak üzere 14 tane baraj, 13 tane gölet daha inşa hâlinde. 14, 13 daha ne yaptı? 27. 30 daha, toplam 57 tane baraj ve göletle tamamen sulamayı bitireceğiz.

AHMET AKIN (Balıkesir) – Rakamlar karıştı Sayın Bakanım.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Ayrıca, şu anda şunu söyleyeyim. Diyorsunuz ki: “Araziyi sulamadınız, çiftçi su bulamıyor.” Efendim, bakın, o rakamı veriyorum: Sadece 550 bin dekar araziyi modern sulama sistemiyle sulamaya açtık.

Vaktim sınırlı olduğu için, grup başkan vekilimiz de “Kısa, öz konuş.” dedi, o bakımdan, yoksa… Ben size kitabı göndereceğim. Bakın, sadece 32-33 sayfa yaptığımız tesislerin isimleri var burada. Nereden nereye. Peki, bu konuda Balıkesirli çiftçimiz ne kazandı? Elimizde değerler var bakın. Biz konuşurken -biz mühendisiz- iddia etmeyiz, biz ispat ederiz.

AHMET AKIN (Balıkesir) – Bakanım, bir görseniz hepsi berbat durumda şu anda.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Bakın değerli kardeşlerim, Balıkesir çiftçisinin cebine açtığımız modern sulama tesisleriyle her yıl 380 milyon TL ilave zirai gelir artışı sağladık. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bunun dışında, mesela 105.710 dekar araziyi sulayacak Manyas Ovası Sol Sahil Sulaması, 36.620 dekar araziyi sulayacak olan İvrindi ve Gökçeyazı ovaları sulamasının da yer aldığı 24 sulama tesisinde inşaat çalışmaları şu anda devam ediyor. Onlar bittiği zaman bizim hedefimiz şu: 2019 yılının sonuna kadar Balıkesir’de tarım ve hayvancılığı artırmak. Sebebi şu: Su olmayınca yeteri kadar zirai gelir elde edilemiyor. Hedefimiz, Balıkesir çiftçisine yılda 1 milyar TL ek bir zirai gelir sağlamaktır.

Bunun dışında, bir de şunu söylediniz, dediniz ki: “Efendim, meralar tamamen elden çıkıyor, onları ağaçlandırıyorsunuz, meralar bitiyor.”

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Ağaçlandırma bile yok, yok, maden ocağı oluyor.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Efendim, şunu sizlerin dikkatlerinize arz etmek istiyorum: “Mera” denince, Türkiye’de her yer mera arazisi olmuş. Ama biz Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığıyla oturduk, dedik ki: İyi, vasıflı meraları hepimiz koruyacağız, gözümüz gibi koruyacağız. İkincisi, hayvancılık çok önemli Balıkesir’de biliyorum, dolayısıyla oralarda, vasfı bozuk olan meraları hem Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı hem de Orman ve Su İşleri Bakanlığı olarak ıslah ediyoruz. Varsa ıslah edilecek alan söyleyin.

Bu bizim ağaçlandırdığımız nedir biliyor musunuz? Tamamen bozuk, kullanılmayacak alanları, hatta sayın milletvekilleri, dik yamaçları, hayvanın bile orada duramayacağı o yamaçları ağaçlandırıyoruz erozyonu kontrol etmek için. Nitekim şu ana kadar 98 milyon fidanı bu maksatla toprakla buluşturmuşuz. Okul bahçeleri, yol kenarları, sağlık tesisleri, mezarlıklar, her tarafı ağaçlandırıyoruz. Bütün dereleri ıslah ediyoruz.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Sayın Bakanım, şu fidanlar nerede gidip bakalım. Niğde’de de diyorsunuz da yok fidan midan ortada.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Allah aşkına Sayın Vekilim, şu Çay Deresi var ya Çay Deresi, onun etrafına gidip de bir kahve için, ne kadar muhteşem bir dere ıslahı olduğunu göreceksiniz.

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Biraz da Mersin’de ıslah edin bir dereyi Sayın Bakanım ya! Mersin’i sel bastı, biraz da burada ıslah çalışması yapın.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Balıkesir’e bir gerdanlık tesis ettik Çay Deresi’yle.

Tabii, bunun dışında çok şeyler var. Biz bir de şunu şey yapalım: Sadece çiftçiler değil, orman köylüleri için yeni bir seferberlik başlattık Sayın Vekilim. İsterseniz beraber gidelim, ben önümüzdeki haftalarda Ayvalık’taki Cennet Sofrası’nda yanan yere fidan dikeceğim, siz de buyurun.

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – Biz olmasak bütün zeytinlikleri söküyordunuz, yerini imara açıyordunuz; dua edin ki CHP var.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Orada bütün orman köylülerine şunu yapıyoruz: Ormanlık alanlardaki yerleri en yakın mahalledeki vatandaşlara parselliyoruz; ceviz, badem gibi gelir getirici türleri dikiyoruz, kırk dokuz yıllığına onlara sertifika veriyoruz. Bakın, bu maksatla 134 mahallede -orman mahallesi bu- 132 bin tane gelir getirici fidan diktik, onların gelirleri vatandaşa ait.

Tabii, sonra söylenecek çok şey var, sadece biz çalışmıyoruz; mesela, Ulaştırma Bakanlığımız orada destan yazdı. Ben Balıkesir’e giderken çok büyük sıkıntı çekiyordum eski Türkiye’de, şimdi var ya, bütün yollar Afyon kaymağı gibi oldu kardeşim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

FATMA KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) – “Eski Türkiye” ne ya? “Eski Türkiye” öyle mi?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Bakın, 550 kilometreye yükseltmişiz yolları.

ALİ ÖZCAN (İstanbul) – Sayın Bakanım, “eski Türkiye” kelimesi çok yanlış bir kelime. Lütfen düzeltin.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Türkiye eskimedi, eskimedi.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Biliyorsunuz, artık Balıkesir’e gelmek için İstanbul’dan bineceksiniz, ondan sonra Osman Gazi Köprüsü’nden geçeceksiniz.

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Sayın Bakan, Osman Gazi Köprüsü kaç para?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Şimdi Bursa’ya kadar geldi dev otobanlar; oradan Balıkesir-İzmir otobanıyla artık Balıkesir hem İstanbul-İzmir’in arasında muazzam bir kavşak noktası…

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Deli Dumrul köprüsü mü? Geçsen de ödüyorsun geçmesen de, geçmesine gerek yok ki.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Bir de Çanakkale Köprüsü yapılıyor, 18 Mart Köprüsü’yle Balıkesir’e gelmek daha da güzel olacak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

FATMA KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) – O köprüden sizin zenginler geçiyor, o köprüden sizin zenginleriniz geçiyor Sayın Bakan.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Bir de havaalanı yapıyoruz ekstra, o da işin bonusu.

FATMA KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) – Sizin zenginleriniz geçebiliyor ancak.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Hepinize teşekkür ediyorum. Sağ olun, var olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – Zamanınız var, anlatsanıza. Süreniz var ama anlatacak şeyiniz yok Sayın Bakan.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Sayın Bakanı Balıkesir diye Dursunbey’e götürmüşler herhâlde.

AHMET AKIN (Balıkesir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Akın, isterseniz yerinizden bir dakika söz vereyim.

Dilerseniz önce bir Sayın Aydınlıoğlu’na söz vereyim, ondan sonra size söz vereyim.

Sayın Aydınlıoğlu, buyurun.

III.- AÇIKLAMALAR

1.- Balıkesir Milletvekili Ali Aydınlıoğlu’nun, Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın’ın yaptığı gündem dışı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ALİ AYDINLIOĞLU (Balıkesir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Cumhuriyet Halk Partisi Milletvekili Sayın Ahmet Akın’ın Balıkesir’deki hastanelerin yoğunluğuyla ilgili söylediklerine cevap vermek için söz aldım.

Balıkesir’de 1.000 yataklı yeni Şehir Hastanemiz yapıldı. Balıkesir’de Tıp Fakültesi ve Tıp Fakültesi Hastanesi yoktu, bunlar kazandırıldı bizim dönemimizde. Ahmet Bey’in rampayla ilgili söylediği… Hastanemiz aslında düzayak ancak acilde bir rampa sıkıntısı vardı, engelli rampası bitmek üzere. Ayrıca, bunun yanında, bir de engelli asansörü yaptırıldı; o da bitmek üzere.

Biz yakından takip ediyoruz, hastanemizde öyle sıkışıklık falan yok. Mesela, yoğun bakımda bizim yatak sayımız 80 falandı, şu anda 280’e çıktı. Çok şükür, Balıkesir’de yenilemediğimiz hastane kalmadı.

Sayın Orman Bakanımız da gerçekten, barajlarla, ormanlarımızın geliştirilmesiyle ilgili, hatta bal ormanlarının yapımına kadar çok büyük bir destek verdi, kendisine teşekkür ediyorum. Balıkesir gerçekten bir marka oldu.

Teşekkürler, sağ olun.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Akın, buyurun.

2.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın’ın, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun gündem dışı konuşmaya cevaben yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

AHMET AKIN (Balıkesir) – Sayın Başkanım, teşekkürler.

Öncelikle, Sayın Bakanımıza çok teşekkür ediyorum, kendisi özel, direkt buna cevap verdiği için. Bunları da okuyacağız.

Tabii ki bizim kültürümüzde, bir yerde taş üstüne taş koyana ancak Allah razı olsun denir.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sağ ol.

AHMET AKIN (Balıkesir) – Ama devamında da, burada konuşurken de öyle bir şekilde konuştu ki Sayın Bakan, sanki on beş sene önce Türkiye yoktu, Balıkesir yoktu, “Biz geldik; su geldi, yaşam geldi, hayat geldi...”

İSMAİL AYDIN (Bursa) – Eski Türkiye vardı.

AHMET AKIN (Balıkesir) – Atarken de biraz düsturlu atmak lazım Sayın Bakanım, gerçekten diyorum. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Bakın, Allah aşkına Sayın Bakanım, hastaneleri yaptılar, gelin görün, hastane güzel, lüks görünüyor; doktor yok.

ALİ AYDINLIOĞLU (Balıkesir) – Var, Var.

AHMET AKIN (Balıkesir) – Doktorun olmadığına isyan ediyor herkes. Bütün gazeteler de milletin kuyrukta olduğunu gösteriyor.

Bizim yaptığımız muhalefet Balıkesir’in daha iyiye gitmesi için, orada yaşayan insanların daha iyi hizmet alması için. Bununla ilgili de zaten biz iktidar ve muhalefet bütün milletvekilleriyle birlikte çalışıyoruz ama Sayın Bakanım, çiftçinin hâlini görseniz borç batağında, yaşlılar ağlıyor, köyler bomboş…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET AKIN (Balıkesir) – …ekiyorlar, biçiyorlar para etmiyor. Siz de burada mangalda kül bırakmıyorsunuz.

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Ama Sayın Bakan dediklerine kendisi de inanmadı ki, kendisi de inanmadan söyledi.

İnanmadan söylediniz.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

Balıkesir’e buradan tüm milletvekilleri adına selamlarımızı saygılarımızı gönderiyoruz.

Şimdi, sisteme giren on beş sayın milletvekiline İç Tüzük 60’a göre birer dakika süreyle söz vereceğim.

Sayın Yalım…

3.- Uşak Milletvekili Özkan Yalım’ın, Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın ile Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’na konuşmalarından dolayı, Hükûmete taşeron işçilere verilecek kadrodan dolayı teşekkür ettiğine ve 40 bin geçiş garantisi verilen Osman Gazi Köprüsü’nden günde sadece 17 bin aracın geçtiğine ilişkin açıklaması

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

İlk önce, Ahmet Akın’a bu güzel konuşmasından ve Bakana da verdiği cevaplarından dolayı teşekkür ederim.

Ancak Sayın Bakan, Sayın Eroğlu Balıkesir’den İstanbul’a gelirken Osman Gazi Köprüsü’nden geçmekten bahsetti. İstatistiklere baksınlar, 40 bin geçiş garantisi verilen Osman Gazi Köprüsü’nden günde sadece 17 bin aracın geçtiğinin de altını çiziyorum. Ekonomiye verilen zararın da altını tekrar tekrar çizmek istiyorum.

Bu arada, bizim de özellikle üzerinde durduğumuz, son yıllarda üzerinde durduğumuz kamuda çalışan taşeron işçilere verilecek olan kadrodan dolayı teşekkür ederiz Hükûmete. Ancak bir istisna söz konusu, çalışanlara imtihan söz konusu. Bu imtihan yapıldığında siyasi bir ayrımcılık yapılmasıyla karşı karşıya gelebilir işçiler. Bu imtihan yapılmadan kamuda çalışan tüm işçilerin direkt kadroya alınmasını talep ediyoruz.

BAŞKAN – Sayın Karayel…

4.- Kayseri Milletvekili İsmail Emrah Karayel’in, ABD’nin Kudüs’ü siyonizmin başkenti olarak tanıyacağına ilişkin ifadelerinin Müslüman ümmeti yok saymak demek olduğuna ve Kudüs’ü kendi kaderine terk etmeyeceklerine ilişkin açıklaması

İSMAİL EMRAH KARAYEL (Kayseri) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Kudüs, insanların ikamet etmek maksadıyla toplandıkları bir şehirden ibaret değildir; Kudüs, Müslümanların ilk kıblesi, Mescid-i Aksa’yı içinde bulunduran bir beldeyimukaddestir. Bu beldelerin huzurunu kaçıran elbet Allah’ın lanetine uğrayacaktır. ABD’nin, Kudüs’ü siyonizmin başkenti olarak tanıyacağına ilişkin ifadeleri en hafif tabiriyle akıl tutulmasıdır, ülkesi içindeki ve dışındaki Müslüman ümmeti yok saymaktır. Bu akıl tutulmasına ilk ağızdan karşı çıkan tek ülke Türkiye olmuştur. Bizler, dünya mazlumlarının hamisi, tarihî sorumluluğunun bilincindeki Türk devleti ve milleti olmaktan onur ve gurur duyuyoruz. Bu sorumluluğunun bilincinde olan ve yerine getiren Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın yanındayız ve Kudüs’ün sonsuz destekçisiyiz. Bilinmelidir ki herkes yalnız bıraksa da biz Filistin’i, Kudüs’ü yalnız bırakmayacak, kendi kaderine terk etmeyeceğiz.

BAŞKAN – Sayın Engin…

5.- İstanbul Milletvekili Didem Engin’in, AKP yöneticilerinin işsizlikle ve hayat pahalılığıyla mücadele eden vatandaşların hâlini ne zaman göreceğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

DİDEM ENGİN (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Açıklanan son verilere göre 4 kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı 5.106 TL, açlık sınırı ise 1.567 TL. Ayda sadece 1.404 TL maaş alan asgari ücretli vatandaşlarımız ise hayatta kalma mücadelesi veriyorlar. Asgari ücretli vatandaşlarımızdan fedakârlık bekleyen AKP Hükûmeti ise bir eli yağda, bir eli balda, saraylarda gayet rahat bir hayat sürüyor. AKP’nin tek başına iktidarda olduğu on beş yıl içerisinde ekmek fiyatı yüzde 733 zamlandı, yeşil mercimek yüzde 1.204, nohut yüzde 1.066, pirinç yüzde 878, şeker yüzde 749, kıyma yüzde 993 zamlandı, yıllık enflasyon ise yüzde 13’e dayandı. AKP yöneticilerine soruyorum: Saraylarınızdan çıkıp da işsizlikle ve hayat pahalılığıyla mücadele eden vatandaşlarımızın hâlini ne zaman göreceksiniz?

BAŞKAN – Sayın Özdemir…

6.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, 1994 yılından itibaren İstanbul Büyükşehir Belediyesinin, 2002 yılından itibaren de ülkeyi tek başına yöneten Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetlerinin İstanbul’u yaşanamaz hâle getirdiğine ilişkin açıklaması

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

1994 yılından itibaren İstanbul Büyükşehir Belediyesini, 2002 yılından itibaren de ülkeyi tek başına yöneten Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetlerinin ve yerel yönetimlerinin İstanbul’u yaşanamaz hâle getirdiğini gün gün yaşıyoruz. İstanbul’un bir ucundan diğer ucuna sağlıksız ve güvenliksiz koşullarda… Taşıma kapasitesinin de yeterli olmadığı metrobüsler sürekli kaza yapmakta ve insanların can güvenliği tehlikeye atılmaktadır. Bu konuda, İstanbul Milletvekilimiz Selina Doğan ve diğer milletvekillerimizin araştırma önergeleri ve soru önergeleri dikkate alınmamıştır. İşte, en son, geçtiğimiz bu hafta sonu da 2 metrobüs çarpışması da dâhil son altı ayda 9 kazada 63 vatandaşımız yaralanmıştır. Yirmi üç yıldır İstanbul’u tek başına yöneten bu iktidarın ve yerel yönetimlerinin geçici ve seçim kazanmaya dönük ortaya attığı hiçbir projenin trafik çilesini çözmediğini gören İstanbullular 2019’da bu beceriksiz iktidarınıza mutlaka son verecektir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Ünal’ın yerine Sayın Kılıç…

7.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın, emperyalist Batı’nın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın şahsında Türkiye’yi itibarsızlaştırmak için sistematik yıkım planını tedavüle soktuğunun artık gizlenemeyecek kadar açık ve net olduğuna ilişkin açıklaması

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

1951’de İran petrolünü millîleştiren Muhammed Musaddık’ın başına gelenler bütün yerli, millî ve antiemperyalist liderlerin ne tür entrika ve zorluklarla mücadele etmek zorunda kaldığının en net göstergesi. Aynı zamanda, bu durum, Türkiye için kurgulanan planlarla çok benzeşiyor. Emperyalist Batı’nın, Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın şahsında Türkiye’yi itibarsızlaştırmak için sistematik yıkım planını tedavüle soktuğu artık gizlenemeyecek kadar açık ve net. Bundan tüm İslam dünyası ve mazlum coğrafya da fazlasıyla payını almıştır, almaktadır.

Marksizmin çöküşünden sonra eşitlik ve adalet anlayışından ve arayışından dolayı hedef tahtasına İslam ve Müslümanlar konulmuştur. Müslümanlar emperyalist Batı’yı eleştiriyor ama objektif bir yaklaşımla alternatifinin ne olacağını bilip gerçekleştiremiyor. Daha yürüyecek çok yolumuz, yapacak çok işimiz vardır fakat herkes şunu bilsin ki: İstikbal inkılabatı içerisinde en yüksek, gür seda İslam'ın sedası olacak, bundan tüm emperyalizm ve siyonizm de gereken dersi alacak.

BAŞKAN – Sayın Tanal…

8.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, CMK ücret tarifesindeki müdafi ücretlerinin neden yükseltilmediğini ve hâkim ve savcılar ile avukatlar arasındaki çifte standart uygulamaların neden sona erdirilmediğini öğrenmek istediğine ve avukatların emekliliklerinin Emekli Sandığı kapsamına alınması gerektiğine ilişkin açıklaması

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkanım, sizin vasıtanızla bakanlığa soruyorum ben: Ceza Muhakemesi Kanunu müdafi ücretleri çok düşüktür. Neden bu müdafi ücretleri yükseltilmemektedir? Aynı zamanda pırlantadan, elmastan vergi alınmadığı hâlde Ceza Muhakemesi Kanunu’ndaki müdafi ücretlerinden vergi alınmaktadır, bu verginin alınması adaletsiz bir uygulama yaratmaktadır.

Kamu görevini yapan ve yargı mensubu olan hâkim ve savcılar için ruhsatlı silah harca tabi değildir. Avukatların ruhsatlı silahlarının harca tabi tutulması ayrı bir adaletsizliktir. Avukatlar adliyelerde çay içtikleri zaman hâkim ve savcıların fiyatlarından daha yüksek para ödemektedir. Otopark ücretleri çok yüksektir. Avukatlara yapılan bu çifte standart uygulama neden sona erdirilmemektedir? Aynı zamanda avukatların emekli maaşı onurlu bir hayat yaşayacak seviyede değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Avukatların -BAĞ-KUR emeklisi değil- Emekli Sandığına alınması gerekmektedir. Gerçi Bakan da dinlemedi, orada arkadaşlar topa tuttular…

BAŞKAN – Tutanaklara geçmiştir Sayın Tanal.

Sayın Kırcalı, buyurun.

9.- Samsun Milletvekili Orhan Kırcalı’nın, Türkiye her alanda büyük bir atılım gerçekleştirirken uluslararası şer odakları ve bunların Türkiye’deki uzantılarının bu gelişimi durdurmak için her yolu mübah gördüklerine ilişkin açıklaması

ORHAN KIRCALI (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Türk ekonomisi 2017’nin ilk çeyreğinde yüzde 5, ikinci çeyrekte ise yüzde 5,1 büyüyerek tüm dünyaya parmak ısırtan bir ekonomik performans gösterdi. Bu performansın 2018 yılı genelinde de artarak devam etmesini öngörüyoruz. Türkiye her alanda büyük bir atılım gerçekleştirirken uluslararası şer odakları ve bunların Türkiye’deki uzantıları bu gelişimi durdurmak için her yolu mübah görmektedir. AK PARTİ’ye ve Genel Başkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a karşı girdiği 12 seçimde demokratik yöntemlerle başarı elde edemeyen çevreler demokrasi dışı her yolu on beş yıldır denediler, deniyorlar, başaramadılar, başaramayacaklar. Bu hain adımların bir parçası olan Amerika Birleşik Devletleri’nde görülen siyasi dava, 17-25 Aralıkta yaşananların Amerika’da yeni figüranlarla oynanmasından ibarettir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ORHAN KIRCALI (Samsun) – FETÖ unsurlarından elde edilen sahte delillerle ve bu kez de ABD’de yargıçlar eliyle Türkiye hedef alınmaktadır.

BAŞKAN – Sayın Arık…

10.- Kayseri Milletvekili Çetin Arık’ın, FETÖ’den kapatılan Melikşah Üniversitesinin arsasıyla ilgili davaya ve vatandaşların elinden arsalarının zorla alındığına ilişkin açıklaması

ÇETİN ARIK (Kayseri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

AKP’nin ve onun ortağı FETÖ’nün bir eli hep fakirin cebinde oldu. Dün Kayseri’de FETÖ’den kapatılan Melikşah Üniversitesinin arsasıyla ilgili değerinin altında alındığı ve bu yolla nitelikli dolandırıcılık yapıldığı iddiasıyla bir dava başladı. Ben buradan soruyorum: Vatandaşın elinden alınan bu araziyle ilgili olarak FETÖ’nün talebi doğrultusunda imar değişikliğini kim yaptı? Evini terk etmeyen vatandaşların ikna edilmesi için hangi siyasiler devreye girdi? O dönemde haksızlığa uğradığını haykıran bu vatandaşların sesine kimler kulak tıkadı? Âdeta arsaları zorla ellerinden alınarak bir binaya yerleştirilen bu vatandaşlara şimdi de “Bu vakfın malları Vakıflar Genel Müdürlüğüne geçti, evlerinizi derhâl boşaltın.” denilerek ikinci bir mağduriyet yaşatılıyor, âdeta vatandaşlara zulmediliyor. Bir yanda emekli enişte milyon dolarlarla oynarken diğer taraftan vatandaşın arsası, evi elinden zorla alınıp kış günü sokağa atılıyor, bu kadar mı vicdanınız karardı?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Hürriyet…

11.- Kocaeli Milletvekili Fatma Kaplan Hürriyet’in, BİRLEŞİK METAL-İŞ Sendikasına üye oldukları gerekçesiyle işlerinden çıkarılan Posco Assan işçilerinin mağduriyetinin devam ettiğine ilişkin açıklaması

FATMA KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) – Geçtiğimiz ay BİRLEŞİK METAL-İŞ Sendikasına üye oldukları gerekçesiyle işlerinden çıkarılan Posco Assan işçilerinin mağduriyeti devam ediyor. Posco’da bir işçimiz daha sosyal medya hesabında benim haberimi paylaştı diye işten çıkarıldı. İzin gününü gerektiği şekilde geçirmeme gibi sudan bahanelerle işten atmalar devam ediyor. Bizler bu hukuksuzluğun karşısında her zaman işçimizin yanında olacağımızın sözünü vermiştik, iktidar partisinin vekilleri de haksızlığın geçen cumartesi günü sona ereceğinin sözünü vermişti. Bizler sözümüzde duruyoruz, iktidar vekillerinin de hâlâ sözlerini tutmalarını bekliyoruz, tutamayacaklarsa söz vermesinler. Unutmayınız ki işçilerin, evine ekmek götüremeyen bu babaların, bu çocukların kimsede ahı kalmaz. Gün olur bu şehrin çocukları sizden hesap sorar. 13 belediye başkanını, 7 vekili başa getirenler indirmesini de iyi bilirler.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Cora…

12.- Trabzon Milletvekili Salih Cora’nın, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun grup toplantısında medya kuruluşlarını ve özellikle A Haber ve ATV’yi hedef alan açıklamalarına ilişkin açıklaması

SALİH CORA (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; dün CHP Genel Başkanı grup toplantısında medya kuruluşlarını ve özellikle A Haber ve ATV’yi hedef alan açıklamalarda bulundu ve bu açıklamalarında “Boynunuza ne takacağımı biliyorum.” diyerek açık bir tehditte bulunmuştur. Bu durum, basın ve medya özgürlüğüne ağır bir saldırıdır, hür ve özgür basını susturma girişimidir, yerli ve millî sesimiz olan basın kuruluşlarına bir gözdağı, bir aba altından sopa göstermektir. Daha önce başka milletvekilleri de benzer söylemlerde bulundu. Bu esasında, her kap kendi içini sızdırır, kendi iç dünyalarını ifade etmektedirler yani iktidara geldiğimizde biz böyle davranacağız mesajını veriyorlar. Her gün, medya özgürlüğünden, düşünce ve ifade özgürlüğünden bahsedip, sonra da kendi iftiralarına yer vermeyen ve bunun yerine gerçekleri yazan medya kuruluşlarını suçlamak, hatta onları tehdit etmek hukuken suç olarak değerlendirilmelidir. Basınımız bu ucuz tehditlere pabuç bırakmayacaktır, cesur ve kararlı duruşunu göstermeye devam edecektir, gerçekleri yazmaya ve söylemeye devam edecektir.

BAŞKAN – Sayın Öz…

13.- Çanakkale Milletvekili Bülent Öz’ün, lig usulüne tabi spor dalları için yüzde 5 ila yüzde 15 arasında vergi oranı uygulanmasına ilişkin açıklaması

BÜLENT ÖZ (Çanakkale) – Sayın Başkan, sorum Çalışma Bakanına. AKP Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, lig usulüne tabi spor dalları için liglerine göre yüzde 5 ila yüzde 15 arasında alınan vergi oranının 2019’a uzatılmasıyla ilgili bir kanun teklifi verdi. Türkiye -Spor Toto Süper Lig’de oynanan- özellikle yabancı futbolcuların aldığı fahiş ödemeler göz önünde bulundurulduğunda yüzde 15’lik gelir vergisi oranıyla Avrupa’da en düşük vergi alan 2’nci ülke konumunda. Türkiye, özellikle yabancı futbolcular için bir vergi cenneti, emekçilerimiz için tam tersi. Asgari ücretten yüzde 43 yani 770 lira vergi alan devlet, milyon dolarlar kazanan sporculardan neden yüzde 5 ila yüzde 15 vergi alıyor?

Bu bağlamda; bir, kazanca göre vergilendirme sistemini getirecek misiniz? İki, özellikle yabancı futbolcular için hazırladığınız bu kanun teklifi gibi fedakârlık istediğiniz asgari ücret alan vatandaşlarımız için bir fedakârlık yaparak bir kanun teklifi vermeyi düşünüyor musunuz?

BAŞKAN – Sayın Şeker…

14.- İstanbul Milletvekili Ali Şeker’in, 685 sayılı KHK’yle 23/1/2017 tarihinde kurulmasına karar verilen OHAL Komisyonunun hâlâ toplanmadığına ve Orman ve Su İşleri Bakanının neden Kanal İstanbul Projesi’ne karşı çıkmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Sayın Bakan, Sayın Başkan; 685 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle 23 Ocak 2017 tarihinde OHAL Komisyonunun kurulmasına karar verdiniz ama OHAL Komisyonu hâlâ toplanmadı ve bir karar vermedi. Nuriye ve Semih üç yüz doksan üç gündür eylem yapıyorlar, neredeyse dört yüz güne geldi ama bir komisyonu, neredeyse bir yıla yaklaşmasına rağmen karar alır hâle getiremediniz, Başkanını da gittiniz müsteşar olarak atadınız. Arıyoruz “Komisyon nerede?” Komisyon görevini yapmıyor, bir an önce Komisyonu göreve davet ediyorum.

Kanal İstanbul Projesi bugün ÇED raporu nedeniyle askıya çıktı. Sazlıbosna Barajı İstanbul’un suyunun yüzde 7’sini sağlıyor. Bir Orman Bakanı olarak ormanları tahrip edecek olan böyle bir projeye, tarımı tamamen yok edecek olan böyle bir projeye, Marmara Denizi’nde yaşamı mümkün kılmayan, çürük yumurta kokusuna sebep olacak olan böyle bir projeye niye engel olmuyorsunuz, niye karşı çıkmıyorsunuz?

İstanbul’u deprem bekliyor. Paramız varsa deprem güvenlikli konutlar yapılması için harcayalım, İstanbul’un altını oymayalım.

BAŞKAN – Sayın Özkan…

15.- Mersin Milletvekili Hacı Özkan’ın, AK PARTİ hükûmetleri olarak tüm çalışanların şartlarını iyileştirmenin mücadelesi içinde olduklarına, taşeron işçiler ve mevsimlik geçici işçilerle ilgili düzenlemeler yapılacağına ilişkin açıklaması

HACI ÖZKAN (Mersin) – Teşekkürler Sayın Başkanım.

Cumhurbaşkanımız yaklaşık 900 bin çalışanımızı ilgilendiren müjdeyi açıkladı. AK PARTİ hükûmetleri olarak daha en başından itibaren tüm çalışanlarımızın hem ücretlerini hem de çalışma şartlarını iyileştirmenin mücadelesi içinde olduk. Kamuda “taşeron işçisi” olarak adlandırılan, alt işveren işçisi olarak çalışan yaklaşık 450 bin işçi kardeşimiz sürekli kadroya geçiyor. Mevsimlik çalışan geçici işçilerimizin çalışma süresinin dört ay kadar daha uzatılmasını sağlıyoruz. 4/C kapsamında çalışan kardeşlerimizi 4/B kadrosuna alıyoruz. AK PARTİ hükûmetleri olarak 2002’den bu yana çalışanlarımız, engelli kardeşlerimiz, hanım kardeşlerimiz, gençlerimiz, emeklilerimiz, yaşlılarımız için güzel çalışmalar gerçekleştirdik. Türkiye’yi büyütmeye, büyüyen Türkiye’nin imkânlarını adaletle dağıtmaya devam edeceğiz.

Hayırlı olmasını diliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Ilıcalı…

16.- Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı’nın, 5 Aralık Dünya Mühendisler Günü’ne ilişkin açıklaması

MUSTAFA ILICALI (Erzurum) – Teşekkür ederim Değerli Başkanım.

Dün 5 Aralık Dünya Mühendisler Günü tüm dünyada kutlandı. Ben de bir mühendis vekil olarak tüm mühendislerin bu anlamlı gününü kutluyorum. Bu vesileyle de mühendislik alanında ülkemizde -enerjide, tarımda, gıdada, ulaştırmada, suda- çok önemli projeler yapılıyor. Mühendislerimiz projede, uygulamada çalışıyor; emeklerine sağlık. Burada biraz önce Veysel Bakanımın da söylediği gibi, mühendisler iddia değil, ispat yapar, icraat yaparlar. Bu vesileyle su alanında da Türkiye’de çok büyük projeler oldu. Silifke’den Kıbrıs’a suyu akıttık, çok büyük, denizin 65 metre altından raylı sistemler, 105 metre altından çift katlı tüneller yapıldı. Dünyadaki 10 büyük projenin 2008’den bu zamana 6 tanesi Türkiye’de. Burada emeği geçen tüm mühendislerimizi tekrar kutlarken onların da istihdam konusunda, ücretlerinin artırılması konusunda da bazı sorunları var. Hükûmetimizin bu konuda da çalışmalar yapacağına inanıyor, tekrar yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Kuyucuoğlu…

17.- Mersin Milletvekili Serdal Kuyucuoğlu’nun, SGK tarafından 15 bin kadının maaşının anlaşmalı boşanma olduğu gerekçesiyle kesildiğine ve bu konudaki tespitlerin doğru yapılarak mağduriyetlerin bir an önce giderilmesini beklediğine ilişkin açıklaması

SERDAL KUYUCUOĞLU (Mersin) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Kadınlara karşı taciz ve saldırı haberlerini her gün gazetelerde ve televizyonlarda görüyoruz. Maalesef ya yaralama ya da ölümle biten olaylarla karşılaşıyoruz. Bugün de yine basında benzer haberler yer aldı. Saldırıların büyük kısmı eşinden ayrılan veya ayrılmak isteyen kadınlara karşı yapılıyor. SGK, 15 bin kadının maaşını “anlaşmalı boşanma” diyerek kesmiştir, iptal etmiştir. Bu kadınların çok büyük kısmı mağdur durumdadır. Bu boşanmaların gerçek olduğunu ispat etmeleri için öldürülmeleri mi gerekiyor? Çocuklarını ziyarete gitmek, görmek, medeni olarak görüşmek anlaşmalı boşanma değildir. Bu konudaki tespitlerin doğru yapılarak mağduriyetlerin bir an önce giderilmesini bekliyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Şimdi, sisteme giren sayın grup başkan vekillerine iki dakika süreyle söz vereceğim.

Sayın Usta’dan başlayalım.

Buyurun Sayın Usta.

18.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın taşeron işçilere kadro verilmesiyle ilgili açıklamalarının memnuniyet verici olduğuna, mevsimlik işçilerin sıkıntılarının da dikkate alınması gerektiğine, uzman çavuşların 4/C’den 4/B’ye geçirilmesi konusunda bir düzenleme beklendiğine ve Kudüs’ün İsrail’in başkenti olarak tanınması ile Tel Aviv’deki Amerikan Büyükelçiliğinin Kudüs’e taşınacağına ilişkin haberlere ilişkin açıklaması

ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, dün taşeronlara kadro verilmesiyle ilgili açıklamalar Sayın Cumhurbaşkanı tarafından yapıldı, bu, son derece memnuniyet verici bir gelişmedir. Zaten hakikaten gecikmiş de bir şeydir çünkü bütün siyasi partilerin kamuoyuna karşı bu konuda verilmiş sözleri vardı. Şimdi yalnız bu düzenlemeler yapılırken gündeme çok sık olarak bir kısım hususlar getiriliyor; yoğun bir mesaj ve telefon trafiği altındayız. Bunlardan öncelikle bir tanesi bu mevsimlik, sezonluk çalışan işçiler. Bunlar biliyorsunuz Ormanda var, Çay İşletmelerinde var, Şeker Kurumunda var, Millî Eğitimde var, kamuda belli yerlerde bu tür işçilerimiz var. Bunların en az çalışanının da yirmi-yirmi beş yıllık hizmeti var yani belli bir zamandan sonra zaten alınmadı. Şimdi altı ay çalıştıkları için en fazla -hatta beş ay yirmi dokuz gün gibi- işten çıkartıldıkları zaman içerisinde işsizlik sigortası ödeneğinden de faydalanamıyorlar. Şimdi, onlarda bir süre uzatımı var, dokuz aya çıkartılması söz konusu. Ancak kadro konusunda bunların da taşeronlar kadar kadroyu hak ettiklerini düşünüyorum. Kadro verilmesinin, bu düzenlemenin içerisine alınmasının çok uygun olacağını düşünüyorum. Emeklilikle ilgili problemleri var, çok uzun süre çalışmaları gerekiyor. Şimdi, altı ay devlette çalışıyor, “Kalan altı ayda da gitsin bir yerde çalışsın.” diyemiyorsunuz. Özel sektör firması soruyor: “Sen ne kadar süre çalışacaksın?” “Efendim, işte en fazla altı ay çalışacağım.” Altı aydan sonra Ormana geri dönecek; o altı ay için kimse iş vermiyor. Dolayısıyla, yani normal bir insanın 2 katı kadar bir ömür gerekiyor bu insanların emekli olabilmesi için. Bu sıkıntıları Hükûmetin dikkate alması gerekir diye düşünüyorum.

Diğer bir husus: Bugün Uzman Çavuşlar Derneği bizi ziyaret etti. Benzer bir sıkıntı orada da var. Şimdi, 4/C’lilerin 4/B’li yapılacağı ifade edildi. Elimizde tabii, henüz bir tasarı olmadığı için bunları göremiyoruz ne olduğunu. Bu uzman çavuşlar meselesi, uzman erbaş meselesi çok önemlidir Sayın Başkan.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

ERHAN USTA (Samsun) – Bir defa, hakikaten çalışma şartlarının çok iyi düzenlenmesi lazım. Mesleki hiçbir güvenceleri yok, komutanın iki dudağının arasında meslek hayatları gidip geliyor. Bu, aileler açısından da önemli. Çalışma yönetmelikleri yok. Özellikle nöbetle ilgili yönetmeliklerde, yapılacak işlerde çok ciddi belirsizlikleri var. Yani mesela, şu tür örnekler var: Şimdi, belli bir süre içerisinde sözleşmenin yenilenmesi gerekiyor. Bakın, olmuş olay bu; Cerablus’taki bir uzman çavuşun sözleşmesi bitiyor, cepheden çıkıyor geliyor bu tarafa, Antep’e notere gidiyor, 56 lira da noter parası ödeyerek sözleşmesini uzatıyor, tekrar cepheye dönüyor. Ya, buralara bir bakmak lazım; bu çocuklarımızı da, bu yiğitlerimizi… Çok şehitlerimiz var, yani onlar şehit olduğu zaman cenazelerinde gözyaşı dökmektense bunların sağken kıymetini bildiğimizi kendilerine ifade edelim ve bu gençlerimize, bu delikanlılarımıza hak ettikleri statüyü verelim. Bunların da 4/C’den 4/B’ye, sürekli kadroya geçirilmesi konusunda yine Hükûmetin bir gayretini biz bekliyoruz.

Sayın Başkanım, son konu olarak da bu Kudüs meselesi. Malum, Kudüs, Müslümanlar için son derece önemli, mübarek bir belde; ilk kıblemiz. Sadece Müslümanlar için değil bütün dinler için aslında önemli, semavi dinlerin hepsi için önemli bir kent.

Şimdi, Amerika Birleşik Devletleri Başkanının biliyorsunuz bir beyanatı var, bugün de herhâlde açıklaması da yapılacak. Bu Kudüs’ün İsrail’in başkenti olarak tanınması hususu ve Tel Aviv’deki Amerikan Büyükelçiliğini de Kudüs’e taşıyacağına ilişkin bir beyanatı olacak gibi duruyor, medyadan bunu görüyoruz. Bu, bütün Müslümanlara savaştır. Müslümanların bu konuda çok hassas olduğunu Amerika Birleşik Devletleri’nin bilmesi lazım. Türkiye’nin gerekli tutumu takınacağını elbette tahmin ediyorum ben, zaten orada bir problem yoktur. Bu yapılanın çok yanlış olduğunu, bu yapılanın hiçbir şekilde kabul edilemeyeceğini ve bu coğrafyadaki kanı ve gözyaşını artırmaktan başka bir işe yaramayacağını biz de Milliyetçi Hareket Partisi olarak buradan ifade etmek istiyoruz. Hiçbir şekilde bu karar bizim tarafımızdan da tanınamayacaktır. Buradan da Amerika Birleşik Devletleri’ni daha dikkatli davranmaya…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen tamamlayalım, bitirelim cümlelerimizi.

Buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) – Ta on binlerce kilometre öteden gelip bu coğrafyayı karıştırmanın, buradaki kanı ve gözyaşını artırmanın hiç kimseye bir faydası olmayacaktır. Tabii, burada yapılan şey: Trump kendi siyasi iç sıkıntılarını biraz bu kanalla aşmak için bunu yapıyor, bir iç siyaset malzemesi olarak kullanıyor fakat bu konu iç siyaset malzemesi olarak kullanılamayacak kadar önemli ve büyük bir konudur, bunu da burada, Genel Kurulda ifade etmek istedim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Yıldırım, buyurun.

19.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, mahkemenin HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın 7 Aralıkta yapılacak duruşmasıyla ilgili daha önce aldığı kararı iptal etmesine ve 6 Aralık ile 1 Ocak arasında Ankara’da bütün eylem, etkinlik ve demokratik gösterilerin yasaklanmasına ilişkin açıklaması

AHMET YILDIRIM (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, 4 Kasım 2016 ve üzerinden üç yüz doksan sekiz gün geçti. Bugün Grup Başkan Vekilimiz İdris Baluken’in Diyarbakır’da, Eş Genel Başkanımız Sayın Figen Yüksekdağ’ın ise Ankara Sincan Cezaevi yerleşkesinde, tutuklu olduğu dosyalardan duruşmalarının olduğu gün. Yarın da Eş Genel Başkanımız Sayın Selahattin Demirtaş’ın üç yüz doksan dokuz gün sonra ilk kez hâkim karşısına çıkmasını bekliyorduk ki Adalet Bakanlığının talimatıyla -Sayın Demirtaş’ın mahkemeye getirilmesini sakıncalı bulduğu için- mahkeme daha önce almış olduğu kararı iptal etmek zorunda kaldı. Siyasal yargı böyle bir şey olsa gerek. Bir yargının tarafsız ve bağımsız olmadığını, siyasallaştığını bundan daha iyi tarifleyen ve bunun gibi bir çok veciz örnekle tarifleyen, herhâlde, başkaca ülke örneği yoktur.

Şimdi, Sayın Başkan, Eş Genel Başkanımız Sayın Figen Yüksekdağ ilk kez, tutuklu olduğu dosyadan 4 Temmuz 2017 günü mahkemeye çıkmış. “Ben normalde bu mahkemeye itibar etmiyorum ama faşizmin gözlerinin içine bakmaya geldim. Acaba faşizm de benim gözlerimin içine bakabilecek mi diye bakıyorum ama herkes gözlerini kaçırıyor, yargıçlar dâhil.”

Şimdi, ne denmişti 4 Kasım 2016 günü, siyasi soykırım operasyonları başlayınca? Efendim, silahlar taşınmış da, örgütle iltisak var da, yok, para yardımları yapılmış da… O siyasi iktidarın siyasallaştırdığı yargının dosyaları bile açıldığında böyle olmadığını, maalesef siyasi yargı bile iktidar mensuplarıyla algı oluşturmakla görevlendirmiş kalemşorlarının bu iftiralarını kapatmaya karşı âciz kalıyor. Siyasal yargı bile o manipülatif haberlerin, pespaye tutuklamaların üstünü kapatmakta, buna delil oluşturmakta güçlük çekiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım.

Buyurun.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Bir yandan bu komediye dönmüş olan yargılama usulleri ve gerçekliğiyle karşı karşıyayız, diğer yandan ise Ankara Valiliği bugün evlere şenlik bir karar almış. Neymiş? 6-7 Ekimde HDP’nin iki eş genel başkanı ile bir grup başkan vekilinin duruşması varmış da HDP Genel Merkezi de resmî Twitter sayfasından duyarlılık çağrısı yapmış. Ne yapacaktı peki? HDP “Linç edin.” mi diyecekti? Siyasi iktidarın eski başbakanını kurtlar sofrasına attığı gibi HDP genel başkanlarını yargının, siyasallaşmış yargının sofrasına mı atacaktı? Bu sebeple 6 Aralık ile 1 Ocak arasında Ankara’da bütün eylem, etkinlikler, demokratik gösteriler yasaklanmış.

Şimdi, işte, OHAL dediğimiz budur. Dediğimizde gocunduğunuz faşizm böyle bir şeydir işte. En ufak demokratik hak arama süreçlerinin bile önünü kapatan, yargıladığınız veya yargılamaya çalıştığınız kişilerin sizi siyasal olarak yargılamasından duyduğunuz korku herhâlde böyle bir şey olsa gerek. Ama biz şunu çok iyi biliyoruz: En nihayetinde faşizm kaybedecek, özgürlük kazanacak.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Özkoç, buyurun.

20.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Amerika Birleşik Devletleri’nin Tel Aviv’deki ABD Büyükelçiliğini Kudüs’e taşımak niyetine ve Türkiye'nin etkin diplomasi yürüterek çatışmaları önlemeye hizmet edecek sağduyulu bir tutum benimsemesini ve Filistin halkının haklarını korumayı amaçlayan ilkeli bir duruş sergilemesini beklediğine ilişkin açıklaması

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Kudüs meselesi Cumhuriyet Halk Partisi için Türkiye için de gerçekten gözettiğimiz Filistin için de çok önemli bir konudur.

İsrail, 1967 yılında o zamana kadar Ürdün’ün kontrolü altında bulunan Doğu Kudüs’ü işgal etmiştir. İsrail o tarihten bu yana işgal altında tuttuğu Kudüs’ü 1980 yılında başkent ilan etmiştir ancak bugüne kadar Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıyan devlet yoktur. 1967’de Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi 242 sayılı bir Karar alarak İsrail’i 1967 savaşında işgal ettiği topraklardan çekilmeye çağırmıştır. İşgal edilen topraklara Doğu Kudüs de dâhildir. 1980/476 sayılı Karar’ı kabul eden Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi İsrail’i uyguladığı politikalarda ısrar etmekten vazgeçmeye ve kutsal Kudüs şehrinin statüsünü ve karakterini etkileyen adımlara son vermeye çağırmıştır. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin Kudüs’ün statüsü konusunda aldığı başka kararlar da bulunmaktadır.

Tel Aviv’deki ABD Büyükelçiliğini Kudüs’e taşıma kararı 1995’te ABD Kongresinde kabul edilmiş bir yasa konusudur. Ancak o zamandan bu yana ABD Başkanları Clinton, Bush, Obama bunu altı aylık sürelerle ertelemişler. Bu bakımdan bu tutumun ABD ölçeğinde bir süreklilik ve partilerüstü bir durum arz ettiğini de söyleyebiliriz. Ancak söz konusu karar aynı zamanda Trump’ın seçim vaatlerinden de birisidir. Trump, elçiliği Tel Aviv’den Kudüs’e taşıyarak Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımaya niyetli olduğunu bildirmiş ve bu niyetini Orta Doğu’daki liderlerle yaptığı görüşmelerde onlara da iletmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayalım.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – ABD’de kendisi hakkında yürütülen ve belki de başkanlıktan azledilmesiyle sonuçlanabilecek soruşturmalarla boğuşan Trump’ın ABD’nin Tel Aviv Büyükelçiliğini Kudüs’e taşıma kararı her şeyden önce zamanlaması açısından dikkat çekicidir. Trump, ABD Büyükelçiliğini Tel Aviv’den Kudüs’e taşırsa ne olur? Ağır aksak da olsa ilerleyen Orta Doğu barış süreci baltalanır. ABD, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin Kudüs şehrinin karakteri ve statüsü konusunda aldığı kararlara aykırı davranmış olur. Türk-İsrail ilişkileri onarım ve normalleşme sürecindeydi, bu süreç sona erer. Türk-Amerikan ilişkilerine yeni bir sorun daha eklenir. ABD dış politikasının Arap-İsrail sorunu konusunda takip ettiği bir aks kırılır. Bölgede tansiyon bir anda yükselir, Filistin ve İsrail arasında çatışmalar başlayabilir, gençler yaşamını yitirir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın, açalım arkadaşlar.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Konuyu hemen kırmızı çizgi ilan ederek belki de en son söylenecek bir cümleyi en başta söyleyen AKP Hükûmeti Türkiye'nin, sorunun çözümüne ilişkin manevra alanını da daraltmaktadır. Trump Tel Aviv’deki ABD Büyükelçiliğini Kudüs’e taşıma niyetini bölge liderleriyle paylaşmıştır. Görüştüğü liderlerin arasında Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, Ürdün Kralı Abdullah, İsrail Başbakanı Netanyahu ve Suudi Arabistan Kralı Selman Bin Abdülaziz vardır. Hepsi karşı çıkmıştır. Hatta AB ülkeleri endişelerini bildirmişlerdir. Ancak biliyoruz ki Trump geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan’la da görüşmüştür. Hatta bu görüşmeden sonra 28 Kasımda Erdoğan, Trump’la tekrar görüşeceklerini, o aramazsa kendisinin arayacağını söylemiştir. Şimdi, soruyoruz: Erdoğan ve Trump arasındaki görüşmelerde Kudüs melesi görüşülmüş müdür? Görüşüldüyse ne konuşulmuştur? Görüşülmediyse Erdoğan bu konuda Trump’ı aramayı düşünüyor mu? Biz, Türkiye'nin etkin diplomasi yürüterek çatışmaları önlemeye hizmet edecek sağduyulu tutumu benimsemesini ve Filistin halkının haklarını korumayı amaçlayan ilkeli bir duruş sergilemesini bekliyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın İnceöz…

21.- Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’ün, ABD Başkanı Trump’un, Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımak ve Tel Aviv’deki Amerikan Büyükelçiliğini Kudüs’e taşımak konusundaki açıklamalarına, taşeron işçilerle ilgili yasal düzenleme yapılacak olmasına ve 5 Aralık Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı verilişinin 83’üncü yıl dönümüne ilişkin açıklaması

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de sözlerime Kudüs’le başlamak istiyorum. Kudüs Müslümanlar için son derece önemli ve her birimiz için, Müslüman coğrafyası için, Müslüman âlemi için de kırmızı çizgimizdir. Mekke neyse, Medine neyse, Kâbe neyse, Kudüs de bizim için odur. Bu anlamda Trump önceki gün ABD’nin Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıdığını ilan edeceğini, Tel Aviv’deki Amerikan Büyükelçiliğinin Kudüs’e taşınması talimatını verdiğini söyleyeceğini açıkladı.

Başkent, Kudüs ile Filistin 1980’de Kudüs’ü ebedi başkent ilan eden İsrail arasındaki çekişme bir kez daha bu vesileyle gündeme oturmuş durumda ve hepimiz biliyoruz ki seçim vaatleri arasında da yer almaktaydı. Bu açıklamalar, özellikle bu coğrafyada elli yıldır Filistin halkının yaraları kanamaya devam ederken, hak ihlalleri devam ederken, zulümler devam ederken, baskılar devam ederken, Kudüs başta olmak üzere Filistin’in tamamına yönelik sistematik sindirme ve baskı politikalarında sınır tanımayan İsrail’e destek mahiyetindeki böyle bir kararın alınması son derece sıkıntılı bir sürecin başlangıcı, uluslararası hukukun ihlali, aynı zamanda insanlık vicdanına da vurulmuş ağır bir darbedir. Suriye, Irak ve diğer bölge ülkelerinde krizler ve savaşlar devam ederken, Amerika’nın âdeta yeni bir cephe açmak ister gibi bir hamle yapması kabul edilemez.

Sayın Cumhurbaşkanımız dün grup toplantısında da -belirttiği üzere, açıkladığı üzere- Kudüs’ün bizim kırmızı çizgimiz olduğunun altını net bir şekilde çizmiş, gerekirse buna ilişkin her türlü kararı alma noktasında grup konuşmasında açıklamalarını net bir dille yapmıştır. Bu konuda son ana kadar, bugüne kadar Filistin konusundaki tavrımız neyse bu süreçle alakalı sonuna kadar, Türkiye bundan sonra yine Filistin’in yanında, haklı mücadelesinin yanında olacak ve olmaya devam edecektir.

Bunun yanında, özellikle şunu da belirtmek istiyorum ki…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Uzun süredir çalışmalarına devam ettiğimiz, kamuoyunda taşeron yasası olarak bilinen ve beklenen düzenlemeyle ilgili nihayete gelinmiş durumda. Önümüzdeki günlerde de Mecliste bunun altyapısı, yasal faaliyeti, yasal çalışmasıyla beraber son noktayı koymuş olacağız.

Bu müjdeyi kamuoyuyla dün grup toplantımızda da paylaştık. Yaklaşık 400 bin civarında kamuda, 450 bin civarında belediyelerde taşeron olarak bildiğimiz çalışanları, 4C’lileri de kapsayan önemli bir düzenlemeyi de önemli bir çalışmayı da bugüne kadar söylediğimiz şekilde- bu sözün arkasında durma noktasında- nihayete erdirmiş bulunmaktayız.

Tüm kamuda, belediyelerde taşeron yasasını, düzenlemesini bekleyen çalışanlara da bu anlamda tekrar hayırlı, uğurlu olsun diyorum.

Bununla birlikte, dün 5 Aralık 1934’te kadınlarımıza seçme, seçilme hakkının verilişinin 83’üncü yıl dönümüydü. Bu anlamda da kadınlarımıza seçme, seçilme hakkı verilmesiyle beraber, toplumun her alanında, başta da Parlamento, yerel yönetimler, muhtarlık, yerel seçimler olmak üzere pek çok arenada, siyaset arenasında kadınlarımızın var olmaya başladığını görmekteyiz.

Burada şunu özellikle belirtmek istiyorum ki -her ne kadar bizde bir kota veya bir düzenleme yok ise de- özellikle partimizde, iktidara geldiğimiz günden beri, on beş yıldır, kadınlarımızın siyaset arenasında, sosyal, iş hayatında her alanda güçlü bir birey olarak var olabilmesi için, yasal anlamda ne engeller varsa buna ilişkin çok önemli düzenlemelerle yasama faaliyetlerinin ama hepsinden önemlisi de zihinsel değişim ve dönüşümün gerçekleşmesi noktasında, önemli politikaların hayata geçme noktasında çalışmalar gerçekleştirdik.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Bu anlamda da şimdiye kadar bize destek veren Sayın Genel Başkanımıza, Sayın Cumhurbaşkanımıza kadınlarımıza verdiği destekten dolayı da yürekten teşekkürlerimi buradan iletmek istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın, Kudüs’ün başkent yapılmasının hem uluslararası hukuka hem Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarına aykırı olduğuna ve gruplar kendi arasında mutabakata varırsa Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak ortak bir deklarasyon yayınlanabileceğine ilişkin açıklaması

BAŞKAN – “Mescid-i Aksa’yı gördüm düşümde, götür Müslüman’a selam diyordu” demişti rahmetli Mehmet Akif İnan. Ve buradan Türkiye Büyük Millet Meclisi mensupları, üyeleri olarak “Aleykümselam.” diyoruz. Tüm kalbimizle ilk kıblemiz olan Mescid-i Aksa’yı mahzun bırakmayacak, Filistin’in haklı davasını kendi davamız görecek ve kırmızı çizgimiz olan Küdüs’e sahip çıkacağız. Kudüs’ün başkent yapılıyor olması, yapılması hem uluslararası hukuka hem de Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarına aykırı olduğu gibi insani ve vicdani de değildir ve bu karardan hiçbir etnik grup, hiçbir inanç grubu istifade etmeyecektir. Orta Doğu’da var olan sıkıntıyı ve istikrarsızlığı daha da körükleyecek, çok daha sıkıntılara sebebiyet verecek bir karar olacaktır. Dolayısıyla, bu kararın alınmaması gerektiğini bir kez daha Meclis Başkanlık Divanı olarak da ifade ediyoruz. Burada tüm grupların da bu konudaki yaklaşımını görüyorum. Eğer arzu ederlerse Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak -gruplar kendi arasında mutabakata varırsa- ortak bir deklarasyon da yayınlayabiliriz diyorum ve tekrar bu konudaki bütün milletvekillerine katkıları için de teşekkür ediyorum.

Sayın Yedekci, az önce siz yoktunuz o yüzden es geçtim, size de söz verip gündem dışı konuşmaları bitireceğim.

Buyurun 60’a göre.

III.- AÇIKLAMALAR (Devam)

22.- İstanbul Milletvekili Gülay Yedekci’nin, 5 Aralık Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı verilişinin 83’üncü yıl dönümüne ilişkin açıklaması

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Avrupa’daki birçok ülkeden daha önce, örneğin İsviçre’den kırk bir yıl önce, büyük önderimiz, dünya lideri Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı vermiştir. Bundan seksen üç yıl önce bu vizyona sahip olan Mustafa Kemal Atatürk’ü bir kez daha saygı ve özlemle anıyoruz ve kuruluşun ve kurtuluşun, Cumhuriyet Halk Partisinin bir milletvekili olarak bütün kadınları da buradan yürekten sevgiyle selamlıyorum.

Öncelikle kadınlarımızın, demokratik yönetim şekli olan cumhuriyetten totaliter rejimlere geçmeye dönüşe izin vermeyeceğine yürekten inanıyorum. Kadınlarımızın var olan haklarına sahip çıkacağını ve geriye dönmemek uğruna mücadele edeceğini biliyorum. Bir kadın olarak susmayıp sokakta istediği kıyafetle dolaşıp istediği zaman kahkaha atabileceği, adil, eşit ve aydınlık günler için mücadeleye devam edeceğiz.

Sayın AKP grup başkan vekili konuşmasında, sanıyorum, bu yetkiyi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün verdiğini söylemeyi unutmaktadır.

Hepinizi içtenlikle selamlarım.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Duyurular

1.- Başkanlıkça, 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerinde uygulanacak söz kayıt işlemleri ve usullerine ilişkin duyuru

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın Genel Kurulda görüşme takvimine ilişkin Danışma Kurulu önerisi dünkü birleşimde kabul edilmişti.

Bütçe ve kesin hesap kanun tasarılarının Genel Kuruldaki görüşme programı Türkiye Büyük Millet Meclisi internet sayfasında yer alacak ve bastırılarak sayın üyelere dağıtılacaktır.

Bütçeler üzerinde şahısları adına söz almak isteyen sayın üyelerin söz kayıt işlemleri, 6 Aralık 2017 Çarşamba günü yani bugün saat 18.00 ile 18.30 arasında Büyük Grup Toplantı Salonunda yani Cumhuriyet Halk Partisi Grup Toplantı Salonunda Başkanlık Divanı kâtip üyelerince yapılacaktır. Söz kaydını her sayın üyenin bizzat yaptırması gerekmektedir. Başkası adına söz kaydı yapılmayacaktır. Belirtilen saatler dışındaki söz kayıtları Kanunlar ve Kararlar Başkanlığınca yapılacaktır.

Sayın üyelerin bilgilerine sunulur.

Komisyonların başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip seçimine ilişkin tezkereleri vardır, okutup bilgilerinize sunacağım.

B) Tezkereler

1.- Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Geçici Başkanlığının, komisyonun başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/1365)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu, başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip seçimi için 30/11/2017 Perşembe günü saat 16.00'da toplanmış ve kullanılan (14) adet oy pusulasının tasnifi sonucu aşağıda adları ve soyadları yazılı üyeler karşılarında gösterilen oyu alarak İç Tüzük'ün 24'üncü maddesi uyarınca başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip seçilmişlerdir.

Bilgilerinize arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                          Saadet Becerekli

                                                                                (Batman)

                                                               Komisyon Geçici Başkanı

                                                                                     

Başkan: Necdet Ünüvar                              (Adana)          13 oy

Başkan Vekili: Celil Göçer                          (Tokat)           12 oy

Sözcü: Mehmet Ali Pulcu                            (İstanbul)           12 oy

Kâtip: Mahmut Kaçar                                 (Şanlıurfa)           11 oy

 

2.- Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonu Geçici Başkanlığının, komisyonun başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/1366)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonu, başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip seçimi için 5/12/2017 Salı günü saat 15.15'te toplanmış ve kullanılan (19) adet oy pusulasının tasnifi sonucu aşağıda adları ve soyadları yazılı üyeler karşılarında gösterilen oyu alarak İç Tüzük'ün 24'üncü maddesi uyarınca başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip seçilmişlerdir.

Bilgilerinize arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                             Mustafa Şahin

                                                                                (Malatya)

                                                            Kamu İktisadi Teşebbüsleri

                                                             Komisyonu Geçici Başkanı

Başkan: Uğur Aydemir                               (Manisa)                                                                       16 oy

Başkan Vekili: Ertuğrul Soysal                    (Yozgat)                                                                       15 oy

Sözcü: Tamer Dağlı                                   (Adana)                                                                       16 oy

Kâtip: Halil Eldemir                                   (Bilecik)                                                                       15 oy

 

3.- Çevre Komisyonu Geçici Başkanlığının, komisyonun başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/1367)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Çevre Komisyonu, başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip seçimi için 5/12/2017 Salı günü saat 15.15’te toplanmış ve kullanılan (19) adet oy pusulasının tasnifi sonucu aşağıda adları ve soyadları yazılı üyeler karşılarında gösterilen oyu alarak İç Tüzük’ün 24’üncü maddesi uyarınca başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip seçilmişlerdir.

Bilgilerinize arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                     

                                                                            Hüseyin Çamak

                                                                                (Mersin)

                                                               Komisyon Geçici Başkanı

Başkan: Muhammet Balta                               (Trabzon)                                                                           15 oy

Başkan Vekili: Muhammet Müfit Aydın (Bursa)                                                                      15 oy

Sözcü: Sebahattin Karakelle                          (Erzincan)                                                                           13 oy

Kâtip: Mustafa Şükrü Nazlı                            (Kütahya)                                                                           13 oy

 

4.- Dilekçe Komisyonu Geçici Başkanlığının, komisyonun başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/1368)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

TBMM İçtüzüğü’nün 21'inci maddesine göre komisyon üyelikleri için siyasi parti gruplarınca gösterilen adayların listesi, TBMM Genel Kurulunun 26'ncı Yasama Dönemi Üçüncü Yasama Yılının 29/11/2017 günlü 30'uncu Birleşiminde okutulup oylanarak kabul edilmişti. TBMM İçtüzüğü’nün 24'üncü maddesi uyarınca Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı tarafından komisyon başkan, başkanvekili, kâtip ve sözcü seçimi için 5 Aralık 2017 Salı günü saat 15.15'te Dilekçe Komisyonu toplantıya çağrılmıştı.

Komisyonumuz, yukarıda belirtilen gün ve saatte Yalova Milletvekili Fikri Demirel Başkanlığında seçim için toplanmıştır. Aşağıda adı, soyadı ve seçim bölgesi yazılı üyeler; yapılan seçimde kullanılan (9) adet oy pusulasının tasnifi sonucunda karşılarında gösterilen oyu aldığı ekli tutanakla tespit edilmiş ve TBMM İçtüzüğü’nün 24'üncü maddesi uyarınca başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip olarak seçilmiştir.

Bilgilerinize arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                             Fikri Demirel

                                                                                (Yalova)

                                                  Dilekçe Komisyonu Geçici Başkanı

Başkan: Mihrimah Belma Satır                    (İstanbul)                                                                       9 oy

Başkan Vekili: İsmail Bilen                         (Manisa)                                                                      8 oy

Sözcü: Canan Candemir Çelik                     (Gaziantep)                                                                       8 oy

Kâtip: Ramazan Can                                  (Kırıkkale)                                                                       8 oy

 

5.- Adalet Komisyonu Geçici Başkanlığının, komisyonun başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/1369)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Adalet Komisyonu, başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip seçimi için 05/12/2017 Salı günü saat 15.15'te toplanmış ve kullanılan (17) adet oy pusulasının tasnifi sonucu aşağıda adları ve soyadları yazılı üyeler karşılarında gösterilen oyu alarak İç Tüzük’ün 24’üncü maddesi uyarınca başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip seçilmişlerdir.

Bilgilerinize arz ederim.

Saygılarımla

                                                                              Hakkı Köylü

                                                                              (Kastamonu)

Komisyon Geçici Başkanı                                                                                               

Başkan: Ahmet İyimaya                              (Ankara)          13 oy

Başkan Vekili: Hakkı Köylü                         (Kastamonu)           13 oy

Sözcü: Yılmaz Tunç                                   (Bartın)           9 oy

Kâtip: Serap Yaşar (İstanbul)                     9 oy

 

6.- İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Geçici Başkanlığının, komisyonun başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/1370)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İnsan Hakları İnceleme Komisyonu; başkan, iki başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimi için 5/12/2017 Salı günü saat 15.15'te toplanmış ve kullanılan (20) adet oy pusulasının tasnifi sonucu aşağıda adları ve soyadları yazılı üyeler karşılarında gösterilen oyu alarak TBMM İçtüzüğü’nün 24’üncü maddesi ile 3686 sayılı Kanun’un 3’üncü maddesi uyarınca başkan, başkan vekili (2), sözcü ve kâtip üye seçilmişlerdir.

Bilgilerinize arz ederim.

Saygılarımla

                                                                             Şenal Sarıhan

                                                                                (Ankara)

Komisyon Geçici Başkanı                                                                                               

Başkan: Ömer Serdar                                 (Elâzığ)          20 oy

Başkan Vekili: Fatma Benli                         (İstanbul)           20 oy

Başkan Vekili: Şenal Sarıhan                      (Ankara)           19 oy

Sözcü: Leyla Şahin Usta                             (Konya)           20 oy

Kâtip: Sibel Yiğitalp (Diyarbakır)                  15 oy

 

7.- Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Geçici Başkanlığının, komisyonun başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/1371)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu, başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip seçimi için 5/12/2017 günü saat 16.15'te toplanmış ve kullanılan (20) adet oy pusulasının tasnifi sonucu, aşağıda adları ve soyadları yazılı üyeler karşılarında gösterilen oyu alarak, İç Tüzük'ün 24'üncü maddesi uyarınca başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip seçilmişlerdir.

Bilgilerinize arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                       Necip Kalkan

                                                                                           (İzmir)

                                                                        Komisyon Geçici Başkanı

                                                                                     

Başkan: Ziya Altunyaldız                            (Konya)          14 oy

Başkan Vekili: Necip Kalkan                       (İzmir)           14 oy

Sözcü: Mehmet Galip Ensarioğlu                  (Diyarbakır)           13 oy

Kâtip: Şahin Tin      (Denizli)                      13 oy

 

8.- Anayasa Komisyonu Geçici Başkanlığının, komisyonun başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/1372)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye Büyük Millet Meclisi Anayasa Komisyonu, başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip seçimi için 5/12/2017 Salı günü saat 16.15’te toplanmış ve kullanılan on sekiz (18) adet oy pusulasının tasnifi sonucu, aşağıda adları ve soyadları yazılı üyeler karşılarında gösterilen oyu alarak İç Tüzük'ün 24'üncü maddesi uyarınca başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip seçilmişlerdir.

Bilgilerinizi arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                             Oktay Öztürk

                                                                                (Mersin)

                                                               Komisyon Geçici Başkanı

Başkan: Mustafa Şentop                            (İstanbul)                                                                       18 oy

Başkan Vekili: Abdurrahman Öz                   (Aydın)                                                                       18 oy

Sözcü: Mustafa Köse                                 (Antalya)                                                                       18 oy

Kâtip: Muhammet Emin Akbaşoğlu                (Çankırı)                                                                       18 oy

 

9.- Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Geçici Başkanlığının, komisyonun başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/1373)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu, başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip seçimi için 5/12/2017 Salı günü saat 16.15’te toplanmış ve kullanılan (17) adet oy pusulasının tasnifi sonucu aşağıda adları ve soyadları yazılı üyeler karşılarında gösterilen oyu alarak İç Tüzük’ün 24’üncü maddesi uyarınca başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip seçilmişlerdir.

Bilgilerinize arz ederim.

Saygılarımla.

 

                                                                              Mustafa Mit

                                                                                (Ankara)

                                                               Komisyon Geçici Başkanı

                                                                                     

Başkan: Mehmet Babaoğlu                          (Konya)                                                                       17 oy

Başkan Vekili: Mehmet Öntürk                    (Hatay)                                                                      16 oy

Sözcü: Mehmet Erdem                               (Aydın)                                                                       15 oy

Kâtip: Hüseyin Filiz                                   (Çankırı)                                                                       16 oy

 

10.- Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Geçici Başkanlığının, komisyonun başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/1374)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu, başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip seçimi için 5/12/2017 Salı günü saat 16.15’te toplanmış ve kullanılan on sekiz (18) adet oy pusulasının tasnifi sonucu aşağıda adları ve soyadları yazılı üyeler karşılarında gösterilen oyu alarak İç Tüzük’ün 24’üncü maddesi uyarınca başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip seçilmişlerdir.

Bilgilerinize arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                Ali Özcan

                                                                                (İstanbul)

                                                               Komisyon Geçici Başkanı

                                                                                     

Başkan: Mehmet Habib Soluk                      (Sivas)                                                                       14 oy

Başkan Vekili: İlyas Şeker                         (Kocaeli)                                                                      12 oy

Sözcü: Mustafa Ilıcalı                                (Erzurum)                                                                       14 oy

Kâtip: Cesim Gökçe                                  (Ağrı)                                                                       14 oy

 

11.- Dışişleri Komisyonu Geçici Başkanlığının, komisyonun başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/1375)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri Komisyonu, başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip seçimi için 5/12/2017 Salı günü saat 16.20’de toplanmış ve kullanılan on beş (15) adet oy pusulasının tasnifi sonucu aşağıda adları ve soyadları yazılı üyeler karşılarında gösterilen oyu alarak İç Tüzük’ün 24’üncü maddesi uyarınca başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip seçilmişlerdir.

Bilgilerinizi arz ederim.

Saygılarımla.

                                                        Ekmeleddin Mehmet İhsanoğlu

                                                                                (İstanbul)

                                                                      Dışişleri Komisyonu

                                                                            Geçici Başkanı

                                                                                     

Başkan: Volkan Bozkır                               (İstanbul)                                                                       13 oy

Başkan Vekili: Coşkun Çakır                       (Tokat)                                                                      13 oy

Sözcü: Sena Nur Çelik                               (Antalya)                                                                       13 oy

Kâtip: Hasan Basri Kurt                             (Samsun)                                                                       13 oy

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Komisyonlarımıza seçilen başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üyelerine hayırlı olsun diyoruz.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.18

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.38

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Nurhayat ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 33’üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VI.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- MHP Grubunun, Grup Başkan Vekili Samsun Milletvekili Erhan Usta tarafından, Türkiye'de enflasyonun nedenlerinin ve çözüm önerilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 6/12/2017 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, ön görüşmelerinin Genel Kurulun 6 Aralık 2017 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

6/12/2017

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 6/12/2017 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                               Erhan Usta

                                                                                 Samsun

                                                                MHP Grup Başkan Vekili

 

Öneri:

6 Aralık 2017 tarih, 2524 sayıyla TBMM Başkanlığına, MHP Grup Başkan Vekili ve Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, Türkiye'de enflasyonun nedenlerinin ve çözüm önerilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verdiği Meclis araştırması açılmasına dair önergemizin görüşmelerinin 6/12/2017 Çarşamba günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi üzerinde, önerinin gerekçesini açıklamak üzere öneri sahibi adına Samsun Milletvekili Erhan Usta konuşacaktır.

Buyurun Sayın Usta.

MHP GRUBU ADINA ERHAN USTA (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle Genel Kurulu saygıyla selamlarım.

Bugünkü bizim grup önerimiz enflasyonla ilgili. Enflasyon konusu önemli bir konu, enflasyon çok önemli bir makroekonomik gösterge. Hepimizin bildiği gibi, 2000 yılına kadar diye alacak olursak, 2000 yılının öncesindeki yirmi beş yıl Türkiye ekonomisi kronik ve yüksek enflasyondan çok ciddi olarak zarar görmüş, sıkıntı çekmiş bir ekonomidir.

Şöyle bir rakamları hatırlayacak olursak -Tüketici Fiyat Endeksi bazında söylüyorum- 1983-2001 Türkiye ortalaması yüzde 65’tir, yaklaşık yirmi yıllık bir süreçte. 1994-2001 olarak aldığımızda -1990’lı yılların ortasından itibaren biraz daha hızlanıyor Türkiye'de enflasyon- yüzde 78,3’tür ortalama enflasyon.

Şimdi, 1999 yılında 57’nci Hükûmetin, Milliyetçi Hareket Partisinin de koalisyon ortağı olduğu Hükûmetin başlattığı makroekonomik programın ismi aslında -hep onu ifade ediyorum ben- bir dezenflasyon programıdır, enflasyonu aşağı çekme, enflasyonla mücadele programıdır. En önemli mücadele alanı da kamu maliyesi olmuştur. Şimdi, bu mücadele çerçevesinde, tabii, ekonomide ciddi reformlar yapılıyor enflasyonu aşağıya çekmeye yönelik olarak. 2002 yılına geldiğimizde, Türkiye'nin, o günkü Hükûmetin Tüketici Fiyat Endeksi hedefi yüzde 35’ti. Tabii, şimdi, bugünkü rakamlarla baktığımızda bu rakamlar biraz yüksek gibi geliyor ama her şeyi şartlarında değerlendirmek lazım. Yani yüzde 100’lere varan bir enflasyonu alan bir Hükûmet, ortalamaları da verdim, sadece tek bir yıl değil, ondan önceki, 2002’den önceki yaklaşık yedi, sekiz yılın ortalaması yüzde 78.

Hemen şunu ifade edeyim: 1990’lı yıllar, gelişmekte olan ülkelerin tamamı açısından enflasyonun çok yüksek olduğu yıllar. Yani, gelişmekte olan ülkelerin ortalaması da bizim Türkiye ortalamasının altında değildi, daha üzerindeydi. O gün yüksek bir enflasyon bütün dünyaya hâkimdi, bizde de vardı. Bu mücadele başlatıldı, 2002 yılında Hükûmet yüzde 35 enflasyon hedefledi ve 2002 yılı gerçekleşmesi de TÜFE bazında yüzde 29,7 oldu. Bu, o günün şartlarında baktığımızda çok önemli, çok ciddi bir başarıdır. Her şeyi şartlarında değerlendirmek lazım diye o yüzden söylüyorum.

Şimdi, bu mücadele programını, daha sonra hükûmet değişti Türkiye'de, Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti de sürdürdü -bunu ifade etmemiz lazım- ve Türkiye'de enflasyon yüzde 6 küsurlara kadar düştü, 6,2’ye kadar enflasyonun geri geldiğini görüyoruz. Mesela, 2012 rakamı 6,7’dir. Fakat 2002’den sonra enflasyon Türkiye'de yeniden bir artma eğilimine girdi. Şimdi, 1990’lı yıllar, yüzde 78’li, 80’li yıllarda, gelişmekte olan ülkelerle hemen hemen paralel bir enflasyonumuz varken şu anda baktığımız rakamlarda -mesela, işte, en son rakamları birazdan vereceğiz, zaten herkesin de malumu- örneğin TÜFE’de yüzde 13 enflasyon geldi son ayda, ÜFE’de yüzde 17,3 geldi. Şimdi, şu anda gelişmekte olan ülkelerde kaç enflasyon? Yüzde 4-5 civarında. Yani, gelişmekte olan ülkelerden enflasyon açısından negatif bir şekilde, ciddi bir şekilde ayrışmış durumdayız. Dolayısıyla, bu mücadelenin, 6,2’lere kadar sürdürülen mücadelenin bundan sonra da devam etmesi gerekiyordu.

Şu anda, bugünkü enflasyon rakamlarında son on dört yılın en yüksek enflasyon rakamlarını yaşıyoruz. Bu, böyle küçümsenecek bir konu değil. Aklımızdaki, geçmişteki yüzde 70’leri, 80’leri düşünmeyelim, öyle bir dünya yok zaten. Türkiye de o mücadeleleri verdi, o reformları yaptı, o bedelleri ödedi. Bugün Türkiye’de daha düşük enflasyon olması lazımken, enflasyonun küçümsenmesinin, “Ya, 1-2 puan enflasyon beklenenin üzerinde gelmiş, ne olacak ki.” şeklinde bakılmasının ben çok ciddi bir risk olduğunu… Hatta ben buna sosyal medya paylaşımlarımda “Çok ürkütücü.” dedim. Mesela bir kısım bakanlarımızın beyanatları oldu “Ne olacakmış?” gibi, işi küçümseyen; bunlar hakikaten Türkiye açısından çok ürkütücü.

Unutmayalım ki enflasyon çok hızlı bozulabiliyor, çok hızlı artıyor. Bakın, size bir Venezüella örneği vereceğim; tabii, gerekçeleri farklı olabilir: Venezüella’da 2012 yılında enflasyon yüzde 21; 2017’de enflasyon tahmini, IMF tahmini yüzde 652 arkadaşlar. Yani dört beş yılda enflasyonun yüzde 20’den yüzde 600’e çıktığı bir ülkeyi konuşabiliyor insan. Dolayısıyla, enflasyon kritik bir konudur, enflasyon çok önemli bir konudur. Türkiye enflasyondan çok sıkıntı çekmiştir. Enflasyonu küçümsemememiz lazım, enflasyonla ilgili tedbirleri almamız lazım.

Önümüzdeki diğer bir risk ham petrol fiyatları. 2015-2016’da uluslararası ham petrol fiyatları çok aşağı geldi, bizim de bir şansımızdı bu. Şu anda ham petrol fiyatları da yükselmeye başladı. Bir yandan dolar kurunun yükselmesi, bir yandan ham petrol fiyatlarının yükselmesi, dolayısıyla kur ve petrol fiyatları üzerinden önümüzdeki dönemde bir enflasyon maliyetiyle tekrar karşılaşmamız ve bunun sürmesi ihtimalinin çok güçlü olduğunu düşünüyorum ben. Bu anlamda, Hükûmeti bu konuda daha dikkatli olmaya ve tedbirler almaya davet etmek istiyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Gruplar adına ilk söz Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’a aittir.

Buyurun Sayın Yıldırım. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA AHMET YILDIRIM (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Milliyetçi Hareket Partisinin, enflasyonun nedenlerinin ve çözüm önerilerinin araştırılması için bir Meclis araştırması açılmasını öneren bu grup önerisine destek vereceğimizi ifade edelim.

Bir de bu ülkede enflasyonun nedeni ve çözüm önerisi için en son söyleyeceğimiz -bu kısa süre içerisindeki- sözü en baştan söyleyelim. Bu ülkede çatışma ve savaş kültürü sona ererse, kan ve can üzerine kurulu siyaset sona ererse, istikrar sağlanırsa, barış politikaları öncelenirse, yerleşik tam demokrasi hâkim kılınırsa, özgürlükler bütün sosyolojik kesimler için tanınırsa enflasyona çözüm bulunmuş olur.

Bunu yakın geçmiş tarihimizde aslında tecrübe ettik. Bu ülkede Kürt meselesinin çatışmalı ortama çekilmiş olmasından ve silahlı bir sürecin bu işin içerisine girdiği, hiçbirimizin arzulamadığı o sürecin başladığı 1984’ten bu yana ne zamanki silahlar susmuşsa, ne zamanki ölümler durmuşsa, ne zaman kısmi negatif barış sağlanmışsa bu ülkede enflasyonun düşüşe geçtiği, dış ticaret açıklarının azaldığı, işsizliğin düştüğü, dövizin yükselme seyrinin yavaşladığı ve birçok ekonomik parametrelerin sosyolojik kitleler, toplumsal muhalefet veya toplumu oluşturan bütün kesimler lehine değiştiğini gözlemleyebiliriz.

Bu ülkede toprağa can düştükçe enflasyon, işsizlik, döviz, dış borç artmış, büyüme hızı düşmüştür ama bunun yanı sıra şunu da ifade edelim ki biz sadece çatışmalı ortam derken yapılan silah harcamalarını falan kastetmiyoruz, sadece askerî harcamaları kastetmiyoruz, bunun kendi hinterlandındaki güveni, istikrarı bozan bütün etmenleri işin içerisine katarak söylüyoruz. Şüphesiz bütçe açığı politikalarını, enflasyonu, işsizliği, OVP’leri, birleşik faizleri, borç stokunu, dış borç açıklarını, bütçe açıklarını, hepsini tartışabiliriz ve teknik analizlere ihtiyaç duyan bir konudur şüphesiz bu konu ama bu teknik ihtiyaçlar bu kısa süreler içinde değil, gerçekten bu Meclis araştırmasının kabulü durumunda karşılanabilir. Ama totalinde de bütün denklemleri bir yana bırakarak barış politikalarının öncelenmesinin bu ülkedeki ekonomik istikrar ve refah düzeyinin yükselmesine hizmet edeceğini söyleyerek bütün Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yıldırım.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer.

Buyurun Sayın Çakırözer. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, bugünkü oturumda Afyonlu bir bakan da hükûmet koltuklarında oturduğu için hayati bir konuya değinmek isterim. Eskişehir’imizin Seyitgazi ilçesi Kırka Mahallesi’nde Afyon istikametine gidişte Karaören köyü girişinde dün bir trafik kazası yaşandı. Seyitgazi ilçemiz Gökbahçe köyünde yaşayan 3 yurttaşımız, Murat Suna, Himmet Çalıkuşu ve Zeliha Adatepe hayatlarını kaybetti. Ölenlere rahmet, yaralılara şifa diliyoruz.

Şimdi, bu yolu yani Seyitgazi-Kırka-Afyon yolunu üç yıldır ben bütçede dile getiriyorum. Afyon’dan Eskişehir il sınırına kadar kaymak gibi güzel, çift şeritli yol var; Eskişehir il levhasını geçtikten sonra ölüm yoluna dönüyor. Ben bunu, Sayın Binali Yıldırım Ulaştırma Bakanıyken 2016 bütçesinde söyledim. Geçen yıl bir kez daha söyledim. Bu yıl, Ulaştırma Bakanımız Ahmet Arslan’a söyledim, hâlâ tek bir adım atılmadı. Değerli arkadaşlarım, vatandaşımızın canı bu kadar ucuz olmamalı. Bu yollar, hele de uyarılan yollar bir an önce programa alınıp tamamlanmalıdır.

Söz aldığım, Milliyetçi Hareket Partisinin araştırma önergesiyle ilgili görüşlerimizi de ifade etmek isterim. Bakın, Türkiye’de enflasyon artık yıllık yüzde 13’ü buldu. Hükûmete sorduğunuzda deniyor ki savunmada, efendim, yükseliş gıda fiyatlarındaki geçici artışlardan kaynaklanıyormuş, düzelecekmiş, vesaire. Geçiniz değerli arkadaşlarım, geçiniz. Enflasyon belası ekonominin AKP tarafından kötü yönetilmesinin bir sonucudur. Evet, gıda fiyatlarında bir artış var ama bu işin sadece bir boyutu. Vatandaş bunu mutfakta hissediyor. Nohut bir yılda yüzde 34 pahalandı, portakal yüzde 35 pahalandı, limon yüzde 60, süt yüzde 20, yumurta yüzde 30 arttı değerli arkadaşlarım. Bunların hepsi yanlış tarım ve hayvancılık politikalarının neticesi. Bakın, tüketici enflasyonunu ölçmek için kullanılan 414 mal ve hizmet fiyatının 295 adedi artış göstermiş. Yani sadece gıdanın değil iğneden ipliğe her şeyin fiyatı artmış değerli arkadaşlarım. Böyle bir ortamda sadece “Gıdadandır.” deyip geçmek, enflasyonla ilgili gerçek sorunları bilmemek, gerekli çözümleri düşünmemek demektir.

Sadece tüketici fiyatları değil üretici fiyatlarındaki artış da sıkıntılı. Tüm bu veriler enflasyonda topluca bir şeylerin kötü gittiğini gösteriyor. Bu, sadece gıdanın üzerine atılarak çözülemez. Bunca yıldır enflasyonu düşürmek için sarf ettiğimiz gayretler bir çırpıda gitti. Artık, yüzde 13’lük bir enflasyondan bahsediyoruz. Bunun etkilerini hepimiz günlük hayatımızda yaşıyoruz, yaşayacağız. En basit anlatımıyla, memurumuz, işçimiz gelirlerinde ciddi kayıplarla karşı karşıyadır. Gelinen noktada, maaş zamları gerçekleşen enflasyonun gerisinde kaldı. Bir yıllık sürede maaşlar yüzde 3 erimiş durumda. Buradan Hükûmete çağrıda bulunuyorum: Asgari ücretlimize, memurumuza, emeklimize bu yüksek enflasyon nedeniyle maaşlarında ortaya çıkan yoksullaşmanın bedeli derhâl, vakit geçirmeksizin karşılanmalıdır, bu iyileştirme derhâl yapılmalıdır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Gruplar adına son söz Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Giresun Milletvekili Cemal Öztürk’e aittir.

Buyurun Sayın Öztürk. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'de enflasyonun nedenlerinin ve çözüm önerilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılması için Milliyetçi Hareket Partisi Grubu tarafından verilen teklif üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlarım.

Enflasyon, fiyatlar genel düzeyinin sürekli ve hızlı bir biçimde yükselmesi olarak tanımlanıyor. Bir diğer ifadeyle, fiyatlar genel düzeyinde yaşanan artışın yanı sıra, para değerinin sürekli bir şekilde düşmesi de enflasyon olarak ifade ediliyor. Enflasyon, ekonomiler için ciddi bir sorundur, ekonominin bozulmasına neden olur. Evet, önergede de belirtildiği gibi kasım ayı enflasyon verileri Türkiye için beklenmeyen verilerdi ama bunun sebepleri var. Tabii, bu üç dakikalık süre içinde bunlara girecek değilim, Genel Kurula da ekonomi dersi verme niyetim yok ama enflasyon, bilindiği gibi “maliyet enflasyonu” ve “talep enflasyonu” diye ikiye ayrılıyor. Türkiye'deki enflasyon talepten kaynaklanmıyor; nitekim talep edildiği kadar piyasada mal ve hizmet var. Dolayısıyla enflasyonun yani fiyatlar genel seviyesinin artışının nedeni talep değil, maliyettir ve önergede de belirtildiği gibi, bu maliyetlerin dövizdeki yükseliş ve özellikle de enerji fiyatlarındaki, petrol fiyatlarındaki son bir yıl içinde, özellikle de 2016 yılının ikinci yarısından itibaren artışından kaynaklanmaktadır.

Tabii, enflasyonla mücadele topyekûn hepimizin sorunu, milletimizin sorunu. Hükûmetimiz, konuyla ilgili maliye ve para politikaları kanalıyla enflasyonla mücadele ettiğini her zaman yetkili organları, sözcüleri tarafından açıklıyor. Bu nedenle, Milliyetçi Hareket Partisinin vermiş olduğu önergenin yani Meclis araştırması açılması önergesinin bir ihtiyaç olmadığını değerlendiriyor ve komisyon kurulmasına gerek olmadığı kanaatimi sizlerle paylaşarak önergenin aleyhinde olduğumuzu ifade edip Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Öztürk.

Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

2.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım tarafından, Anayasa’yı, temel hak ve özgürlükleri korumakla görevli Anayasa Mahkemesinin ilke kararını tanımamış olması, yasama sorumsuzluğu ve dokunulmazlığını görmezden gelmesiyle yerel mahkemelerdeki yargı süreçlerini etkilediği iddiasıyla 6/12/2017 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, ön görüşmelerinin Genel Kurulun 6 Aralık 2017 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

6/12/2017

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 6/12/2017 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                      Ahmet Yıldırım

                                                                                             Muş

                                                                                Grup Başkan Vekili

Öneri:

6 Aralık 2017 tarihinde Muş Milletvekili Grup Başkan Vekili Ahmet Yıldırım tarafından verilen 6117 esas numaralı, Anayasa’yı, temel hak ve özgürlükleri korumakla görevli Anayasa Mahkemesinin ilke kararını tanımamış olması, yasama sorumsuzluğu ve dokunulmazlığını görmezden gelmesiyle yerel mahkemelerdeki yargı süreçlerini etkilemesi nedeniyle Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 6/12/2017 Çarşamba günkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisi üzerinde öneri sahibi olarak Ankara Milletvekili Sırrı Süreyya Önder konuşacaktır.

Sayın Önder, buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Eş Genel Başkanımız Sayın Figen Yüksekdağ’ın mahkemesinden geliyoruz şimdi. Yarın da prefabrik bir hukuk anlayışıyla inşa edilen bir iddianameyle, dört yüz gün sonra, 20 kişilik prefabrik bir mahkeme salonuna bu görüşme sıkıştırılmak isteniyor.

Biraz önce grup başkan vekillerimiz yeterince ayrıntılı konuştular. Ben sadece bu korkunun sebebine ve muhtevasına dair birkaç şey söylemek istiyorum.

Sayın Selahattin Demirtaş, Sayın Figen Yüksekdağ sizin bu kadar tedirgin olmanızı hak edecek kadar yüksek kalibreli, bu halkın yetiştirdiği erdemli 2 siyasetçidir. Selahattin Demirtaş ile sizin liderleriniz arasındaki fark, arabesk ile türkü arasındaki farktır.

Ağzınızı açıyorsunuz burada “Televizyonlarda saz çalarak…” diye, bu halkın en halis ürünü olan türküyü aşağıladığınızı bir dakika vehmetmeden, düşünmeden bunu söylüyorsunuz ve kendinizin bu siyasi hareketi bir arabesk şarkıyla başlattığını ıskalayarak yapıyorsunuz bunu. Sizin ile bizim aramızdaki fark, arabesk ile halis türkü arasındaki farktır aslında, bu yüzden tedirginsiniz, sizi anlıyoruz.

Aşkın Tuna’nın eseri “Beraber Yürüdük Biz Bu Yollarda” her grup toplantısında terennüm ettiriliyor, hiçbir zaman da o koroyu sağlıklı bir vokale dönüştüremiyorsunuz. Aşkın Tuna 1.400 tane şarkı sözü yazmış… (AK PARTİ sıralarından “sana ne” sesi) Bana ne değil efendim, arada çok önemli bir fark var. Elbette bir yetersizliktir der geçerdik ama siz bu kadar Selahattin Demirtaş’tan korkunca bunun patolojisini ortaya çıkarmak bizim görevimiz.

Dünyanın hiçbir yerinde 1.400 tane şarkı sözü yazan bir besteci özel bir besteci değildir, şahsına saygısızlık etmek istemem. 1.400 şarkı sözü yazılınca ona yazma denilmez, başka bir şey denilir yani seri üretime dönmüş. Selahattin Bey ne yapmış? Pir Sultan Abdal’dan bir türkü söylemiş, aradaki farka bakar mısınız, “Şu Karşı Yaylada Göç Katar Katar”ı söylemiş. Şimdi “Pir Sultan Abdal’ım, dağlar aşalım / Aşalım da dost iline düşelim / Çok nimetin yedim, helalleşelim / Geçti dost kervanı, eyleme beni.” nere, “Beraber Yürüdük Biz Bu Yollarda” vıcık vıcık bir arabesk nere? Aradaki fark budur. (HDP sıralarından alkışlar) Korkunuzda haklısınız, tedirginliğinizde haklısınız, zorbalığınızda haklısınız.

Size bir önerim var, yine Aşkın Tuna’nın, yakında onu söyleyeceksiniz, özel sanatçılarımızdan Sayın Ebru Gündeş Hanımefendi söylemiş, söz yine bu “Beraber Yürüdük Biz Bu Yollarda”nın yazarına ait, “Sırnaşık Sevgilim”, albümün adı da “Kurtlar Sofrası”, ilginç. Diyor ki: “Seninle ne güzel anlaşıyorduk / Dertleri, sevinci paylaşıyorduk / Ne âlemi vardı beni aldatmanın?” Bu aldatma mühim. “Gül gibi geçinip biz gidiyorduk.” Sözü devirince şiir olmuyor ama neyse. Devamı ilginç, “Şimdi sen benimle sakın uğraşma / Aşk bitti diyorum bana sırnaşma / Arkamdan çok fazla konuşuyorsun / Sırnaşık sevgilim, canımı sıkma.” diyor.

Bütün bunlar gerçekten arabesk ile türkü arasındaki farktır. Bir türküde durup dururken ozan şöyle düşünmez: “Bu Çarşamba’yı ne alır acep, alsa alsa sel alır.”, böyle olmaz. Çarşamba’yı yüzlerce kere sel alır da ondan sonra türküsü yakılır. Türkü yakılan bir şeydir. Bir türkünün niye yakıldığını bilmeyen nasıl söyleneceğini de bilemez. Repertuvarınızda bu halkın arı duru, halis bir tane türküsü olmadığı için bir arabeski millî marş etmişsiniz, ülkeyi de bu anlayışla yönetiyorsunuz. Türkü gibi günler gelecek.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Selahattin Başkanın mahkemesini bir vali yasaklayamaz, üstelik milletin aklıyla dalga geçerek “Terörün hedefi olmasınlar.”mış diye. “Terörün hedefi olmasınlar.” diyeyse burada, IŞİD’ciler 100’ü aşkın canı katlederken biraz hassasiyet gösterecektiniz. Onun için eş başkanlarımızı, ziyaretçilerimizi, siyasetçilerimizi, halkımızı hiçbir zeminde yalnız bırakmayacağız; türkü tadında bir dayanışma, türküler kadar halis bir direnişle sizi o arabesk mahrece mahkûm edeceğiz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler.

Öneri üzerinde gruplar adına ilk söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Parsak’ın.

Buyurun Sayın Parsak. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) – Aziz Türk milleti, saygıdeğer milletvekilleri, HDP grup önerisi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubumuz adına söz, almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Az önce öneri sahibi grubun hatibi her ne kadar doğrudan doğruya bizim Sayın Genel Başkanımızı hedef almasa da “diğer genel başkanlarla bu bağlamdaki fark” diye başlayınca ben de şunu ona cevaben değil ama hatırlatma kabilinden, konumuzla da doğrudan doğruya bağlantılı olduğu için kayda geçirme gereği duyuyorum.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) – “Muhalefet” dedim “iktidar” demedim Sayın Parsak.

MEHMET PARSAK (Devamla) – Hatırladığınız gibi, bu Anayasa değişikliğini gerçekleştirip o tarihte cari olan tüm dosyalar bakımından dokunulmazlıklar kaldırıldıktan sonra, hukuk devletine inancı doğrultusunda ilk olarak ve hiçbir tereddüt etmeden, bir çağrı yapılmasını dahi beklemeden Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına giden lider bizim Sayın Genel Başkanımız Devlet Bahçeli oldu. (MHP sıralarından alkışlar) Gitti, hakkındaki iddialarla ilgili o dokunulmazlık kalktığından dolayı, yasal savunmasını gerçekleştirdi ve hukuka, Anayasa’ya, yasalarımıza saygı çerçevesinde de bu süreç tamamlanmış oldu. Bunu niye ifade ediyorum? Her ne kadar şarkı, türkü metaforları üzerinden gitse de HDP’nin grup önerisini de bir hatırlatmakta fayda var. Bugün grup önerisi getirildi ve aynı gün Anayasa Mahkemesinde görülmekte olan, görülecek olan bir davayla alakalı âdeta orayı etkilemeye yönelik ama gerekçesinde görülen veya gösterilen çerçevede de, aslında, Anayasa Mahkemesi yerel mahkemenin kararını etkilemesin diye sunulan bir grup önerisinden söz ediyoruz.

Saygıdeğer milletvekilleri, bu grup önerilerinin türevleri, benzerleri şimdiye kadar defalarca verildi. Hepsinde de istikrarlı bir şekilde aynı şeyi söyledik, gene aynı şeyi söylüyoruz: Anayasamızın 138’inci maddesinin üçüncü fıkra hükmü açık: “Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılmasıyla ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz.” Yapılmakta olan bir yargılama var. Anayasa Mahkemesi de dâhil olmak üzere yargıyı rahat bırakmak durumundayız. Ondan dolayı da biz her zaman olduğu gibi -yeniden ifade ediyorum- asıl maksadı yargıyı etkilemeye yönelik olan iş bu grup önerisine de gene istikrarlı tutumuzun devamı olarak ret yönünde oy kullanacağız, doğrusu da budur. Daha da fazla artık Meclisin Genel Kurulunu bu konularla işgal etmeye kimsenin de hakkı yoktur.

Tekrar sizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Parsak.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Yıldırım…

AHMET YILDIRIM (Muş) – Sayın Başkan, sayın hatip bizim yargıyı etkilemek maksadıyla bu grup önerisini mütemadiyen hazırladığımızı, yargıyı rahat bırakmamız gerektiğini ifade etti.

MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) – Aynen, sürekli aynı film dönüyor.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Siz aynı şeyi söylüyorsunuz Sayın Parsak.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Hani şunu söylese bize sataşma olarak algılamayacaktık: “Anayasa Mahkemesinin kararını tanımıyoruz, saygı da duymuyoruz.” diyenlere de iki cümle etmiş olsaydı biz kendimize sataşma olarak kabul etmeyecek, genel eleştiri olarak algılayacaktık. Bu sebeple İç Tüzük 69’a göre sataşmadan söz istiyoruz.

BAŞKAN – Lütfen iki dakikada tamamlayalım, yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.

Buyurun.

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Ankara Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in, Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Parsak’ın HDP grup önerisi üzerinde MHP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında HDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) – Sayın vekilin söylediklerine katılıyorum, şu kısmına: “Yargıyı rahat bırakalım.” Peki, biz bu Meclis kürsüsünden, masuniyet ilkesi yok sayılarak, henüz sanıkken terörist ilan edilmemiz durumunda, çok merak ediyorum, sayın vekil herhangi bir çıkış yapmış mıdır “Yahu, durun bu arkadaşların… Bir mahkûmiyetle neticelensin, onaylansın ondan sonra bu yaftayı söyleriz.” diye? Yargıyı rahat bırakmayan bugünkü iktidardır. Düşünün ki 5 bini “vatan hainliği” iddiasıyla ya cezaevine atılan ya görevden uzaklaştırılan yargıçların bizim hakkımızda düzenledikleri fezlekelerle yargılanıyoruz. Kendilerine olunca “kumpas” bize olunca “hak” riyakârlığına bir hukuki kılıf siz bulursanız bize de söyleyin bir gece rahat uyku uyuyalım. Yani, şimdi, eğer yargıyı bizim -bir de Anayasa Mahkemesi- akıllara seza… Biz burada bir önerge verdik diye Anayasa Mahkemesi “Vay, çok etkilendik.” diyecek öyle mi? Buna sayın vekil hulusikalp ile -şu göğsünde- birazcık inanıyorsa biz bu önergeden dolayı özür dilemeye de hazırız. Ne etkilemesi? Bizim neyi etkileyebildiğimiz görülmüş? Ama her türlü etkiye açık. Anayasa Mahkemesi… Sayın vekille biz Anayasa Komisyonunda iki buçuk yıl birlikte görev yaptık, formasyonunu, hâkimiyetini iyi biliyorum, şu sorunun cevabı var mı: Anayasa Mahkemesi bir ilk derece mahkemesi gibi bir başvuruyu ele alıp Murat Karayılan’a “tweet” attırıp onun üzerinden bir hüküm tesis edebilir mi? Bu nerede görülmüş?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – İlk derece mahkemesi midir? Biz diyoruz ki: Yapılan iş Anayasa’ya aykırı; o diyor ki: “Sen şununla telefonda konuşmuşsun.” Böyle bir Anayasa Mahkemesini etkilemek bizden uzak olsun. Allah çarşılarına göre pazar versin. Rüştlerini, hukuka bağlılıklarını kanıtlayamadılar, etki alanı altında olduklarını ve hacir altında olduklarını gösterdiler. Onun için, bizim onları etkilemek gibi bir gündemimiz yoktur. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Önder.

VI.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım tarafından, Anayasa’yı, temel hak ve özgürlükleri korumakla görevli Anayasa Mahkemesinin ilke kararını tanımamış olması, yasama sorumsuzluğu ve dokunulmazlığını görmezden gelmesiyle yerel mahkemelerdeki yargı süreçlerini etkilediği iddiasıyla 6/12/2017 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, ön görüşmelerinin Genel Kurulun 6 Aralık 2017 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Gruplar adına sıradaki söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’a aittir.

Buyurun Sayın Bayraktutan. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

HDP grubunun verdiği önerge üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerimin başında, öncelikle şunu ifade etmek istiyorum: Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesinin 16’ncı maddesi çok ünlü, diyor ki: “Kuvvetler ayrılığının olmadığı ülkelerde anayasadan söz edemezsiniz. Eğer kuvvetler ayrılığı yoksa Anayasa da yoktur.” Öncelikle bir temel kuralı koymamız gerekiyor. Böyle ülkelerden anayasal devlet olarak da söz edemezsiniz. Bir anayasalı devlet vardır ama anayasal devletten söz edemezsiniz. O nedenle, öncelikle, Anayasa Mahkemesinin şimdi yapısıyla, özellikle nisan ayında yapmış olduğumuz düzenlemelerden sonra bağımsız bir Anayasa Mahkemesinden, bağımsız bir yargıdan söz edemeyiz. Neden? 12 üyesini Cumhurbaşkanının atamış olduğu, 3 üyesi de onun kontrolünde olan bir Meclis tarafından atanmış olan bir Anayasa Mahkemesinin, haklı olarak, karar verirken saraya dönük olarak bir karar vermesinin dışında başka bir karar vermesi ancak iyimserlik olur diye düşünüyoruz. Öncelikle bu gerçeği ifade etmeliyiz. O nedenle, Anayasa Mahkemesinin, özellikle tutuklu milletvekilleri konusunda, daha önce vermiş olduğu kararları, yerleşik içtihatlarını göz ardı ederek bugün tam tersine karar vermiş olması, daha önce vermiş olduğu kararları göz ardı etmesini bu Anayasa Mahkemesi yapısı karşısında büyük bir anlayışla karşılıyoruz değerli arkadaşlarım. O nedenle, biz, daha önce özellikle burada yapmış olduğumuz konuşmalarda, FETÖ yargılamalarında şunu diyorduk: O dönemin kudretli savcılarını düşünün, o dönemde yargılamaları yapan, özellikle Ergenekon yargılamalarını yapan hâkimleri, savcıları düşünün. Ben, o zaman, onları şöyle nitelendiriyordum: “İki tür cumhuriyet savcımız var; bir, cumhuriyetin savcıları var, bir de cumhuriyetin avcıları var.” diyordum o dönemde yapılan yargılamalar hakkında.

Şimdi, gelinen noktada tablo öyle bir değişti ki artık Anayasa Mahkemesinin yargıçları veya buna ilişin tutukluluk konusunda karar veren hâkimleri, savcıları iki türe ayırdık. Artık, bir, saraya bakanlar var, bir de gerçekten vicdanlarıyla karar veren hâkim ve savcılarımız var. O nedenle majestelerinin yargıçlarıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin savcı ve yargıçlarını birbirinden ayırmamız gerekir diye düşünüyorum değerli arkadaşlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

Bakın, daha önce Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu bir karar var, özellikle Balbay kararı. Balbay kararında gerekçede, uzun tutukluluk süreleriyle alakalı vermiş oldukları gerekçede… Anayasa'nın özellikle 83’üncü maddesi ve 14’üncü maddesinin varlığı karşısında bile özellikle tahliye kararları veriyorken mevcut mahkeme, o tarihte yasama faaliyetlerine katılmalarının yasama faaliyetini engelleme anlamında aciliyet kesbettiği için Balbay dosyasında derhâl tahliye kararı vermişti.

Şimdi, mevcut Anayasa Mahkemesi şu andaki başvurularda böyle bir karar vermiyor. Bunların en önemlilerinden bir tanesi Enis Berberoğlu kararı. Şu anda bir milletvekilimiz tutuklu olarak yargılanıyor ve gerekçesi de ne biliyor musunuz? Kaçma şüphesi. Yirmi beş yıl avukatlık yaptım, bundan daha soyut, bundan daha dayanağı olmayan… Hâkimlerin böyle kendilerine ilişkin dayanak teşkil ettiği bir karar. O nedenle değerli arkadaşlarım, bu hukuk sadece bize değil, bir gün gelir hepimize lazım olabilir. O nedenle Anayasa Mahkemesinin mevcut yapısı itibarıyla hukuki bir karar vermesini beklemek iyimserlikten öteye geçmemektedir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Öneri üzerinde son söz, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Aydın Milletvekili Abdurrahman Öz’e aittir.

Sayın Öz, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ABDURRAHMAN ÖZ (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP grup önerisi üzerine söz almış bulunuyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlarım.

Grup önerisinde Anayasa Mahkemesinin görevine giren yargısal bir faaliyet sonuçlarıyla ilgili bir kısım kanaatlere yer verilmiş, Anayasa'nın 98’inci ve İç Tüzük'ün 104 ve 105’inci maddesi gereğince Meclis araştırması açılması talep edilmiştir.

Grup önerisinin gerekçesini incelediğimde, HDP eş genel başkanının bireysel başvurusunun Anayasa Mahkemesinde inceleme sürecinde olduğu, 6/12/2017 günü, yani bugün bu incelemeyle ilgili Anayasa Mahkemesinde bir görüşme yapılacağı, bu görüşmede verilecek muhtemel kararın yerel mahkeme kararını etkileyeceğinden bahisle Meclis araştırması açılmasının istendiği ifade edilmiştir.

Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı 12/9/2010 tarihinde yapılan Anayasa değişikliğiyle AK PARTİ hükûmetleri döneminde getirilmiştir. Anayasa’nın 148’inci maddesinde buna ilişkin düzenlemeler bulunmaktadır. Bilindiği üzere, bireysel başvurunun konusu Anayasa’da güvence altına alınmış olan temel hak ve özgürlüklerden Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamında olan herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edilip edilmediğinin incelenmesidir. Anayasa’nın 148’inci maddesine göre, görev alanına giren bir konuda karar verecek olan Anayasa Mahkemesinin muhtemel kararı üzerinden Anayasa Mahkemesindeki görüşmeleri etkileyecek şekilde verilmiş olan bu grup önerisi aynı zamanda Anayasa’nın 98’inci maddesine de aykırıdır. Kaldı ki Anayasa Mahkemesinin başvuru sahibinin talebine göre olumlu veya olumsuz bir karar verip vermeyeceği an itibarıyla da belli değildir. Yine Anayasa’nın 138’inci maddesi gereğince mahkemeler ve hâkimler görevlerinde bağımsız olup Anayasa’ya, kanuna ve hukuka göre vicdani kanaatleriyle hüküm verirler. “Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.

Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz.”

Değerli arkadaşlar, açıkladığım bu gerekçelerle ve Anayasa’mızın 98, 138 ve 148’inci maddelerinin açık düzenlemeleri sebebiyle HDP grup önerisinin aleyhinde olduğumuzu ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Yıldırım.

III.- AÇIKLAMALAR (Devam)

23.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, Aydın Milletvekili Abdurrahman Öz’ün HDP grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

AHMET YILDIRIM (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, şimdi, hatip kalkıp Anayasa’da yargının tarafsızlık ve bağımsızlığının nasıl tanındığını ve yargıçların çalışma esas ve usullerini bize anlattı. Biz yazılı metinler üzerinden değil, yaşamın gerçekliği içerisinde karşılaştıklarımızı burada ifade ediyoruz.

Bir de hatibe söyleyeyim ben, çıkıp mesela medyadan bir demeç verirse, “HDP yargının tarafsızlığını, bağımsızlığını ve karar verme süreçlerini etkiliyor.” derlerse gülerler. Yani HDP’nin burada yargıyı etkileme faaliyeti içerisinde olduğunu kim ifade ederse, toplumsal kanaat odur ki, gülerler.

Bir diğer husus, söylediğimiz şudur: Bakın, grubumuzun 700 civarındaki fezlekesinin 450 tanesi şu siyasi iktidarın terörist olarak kabul ettiği savcılar ve hâkimlerin hazırladığı ve yürüttüğüdür. 450 fezlekemizin savcıları, hâkimleri ya içeridedir ya ihraç edilmiştir. Siyasi iktidarın “tarafsız ve bağımsız” dediği, bizim yargılamamızı meşrulaştırdığı savcılar ve hâkimler size göre terörist. Teröristlerin yapmış olduğu iş ve işlemlerin peşine takılmaktan vazgeçin diyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

VI.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım tarafından, Anayasa’yı, temel hak ve özgürlükleri korumakla görevli Anayasa Mahkemesinin ilke kararını tanımamış olması, yasama sorumsuzluğu ve dokunulmazlığını görmezden gelmesiyle yerel mahkemelerdeki yargı süreçlerini etkilediği iddiasıyla 6/12/2017 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, ön görüşmelerinin Genel Kurulun 6 Aralık 2017 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

3.- CHP Grubunun, Grup Başkan Vekili Sakarya Milletvekili Engin Özkoç ile Zonguldak Milletvekili Ünal Demirtaş tarafından, enflasyon nedeniyle tüm maaşlarda yaşanan kaybın ne kadar olduğunun araştırılması amacıyla 6/12/2017 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, ön görüşmelerinin Genel Kurulun 6 Aralık 2017 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

06/12/2017

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 06/12/2017 Çarşamba günü (Bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                              Engin Özkoç

                                                                                 Sakarya

                                                                       Grup Başkan Vekili

Öneri:

Grup Başkan Vekili Sakarya Milletvekili Engin Özkoç ile Zonguldak Milletvekili Ünal Demirtaş tarafından, enflasyon nedeniyle tüm maaşlarda yaşanan kaybın ne kadar olduğunun araştırılması amacıyla, 06/12/2017 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin (1548 sıra no.lu), diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 06/12/2017 Çarşamba günlü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi üzerinde öneri sahibi olarak Zonguldak Milletvekili Ünal Demirtaş konuşacaktır. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Demirtaş.

CHP GRUBU ADINA ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, partimiz adına verdiğim grup önerisi üzerine söz almış bulunmaktayım.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin çözülmeyi bekleyen birçok sorunu var. Elbette, bunlar, Hükûmetinizin, AK PARTİ Hükûmetinin yanlış politikaları nedeniyledir. Türkiye'miz maalesef sorunlar yumağı hâline geldi. Konuşulacak çok sorun var ama ben, bugün, ülkenin gerçek gündemini konuşmak istiyorum, yani ekonomiyi konuşmak istiyorum, yani milletin mutfağındaki yangını konuşmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, son aylarda Türkiye'nin makroekonomik verilerinde çok büyük bozulmalar yaşanmıştır. Cari açık, iç ve dış borçlar rekorlar kırmış, yatırımlar düşmüş, işsizlik artmış, reel faizler artmış, döviz kurlarında da büyük artışlar yaşanmıştır. Kasım ayı enflasyon verileri ekonomideki bu kötü tabloyu gün yüzüne çıkarmıştır. Maalesef Türkiye büyük bir krizin -ekonomik krizin- eşiğine gelmiştir.

Değerli milletvekilleri, TÜİK kasım ayı enflasyon verilerini iki gün önce açıkladı. Buna göre yıllık enflasyon tüketici fiyatlarında yüzde 12,98 yani yuvarlak yüzde 13’e çıkmış durumda, ÜFE’de ise yüzde 17,30’dur. Bu rakamlar Aralık 2003 yılından bugüne kadar olan, son on dört yılın en yüksek rakamlarıdır. Orta vadeli programda ise -Hükûmetinizin orta vadeli programında- enflasyon hedefi yüzde 9,5 olarak belirlenmiş. Merkez Bankasının yıl sonu hedefiyse yüzde 5’tir. Şaka gibi. TÜİK’in resmî enflasyonu ise şu anda yüzde 13 olarak açıklanmıştır. Oysa halkın gerçek enflasyonu ise çok daha fazladır. Nedir bu? Yüzde 20’dir.

Değerli milletvekilleri, enflasyondaki asıl artışın sebepleri giyim, gıda, akaryakıt ve enerji fiyatlarındaki artışlardır. Bakın, tüp -mutfaklarda en fazla kullanılan tüp- 100 liraya çıkmış. Son bir yılda kuru fasulye yüzde 21 artmış, nohut yüzde 30 artmış; pirinç yüzde 20, patates yüzde 49, soğan yüzde 20, limon yüzde 26, yumurta yüzde 20, süt yüzde 14, tereyağı yüzde 38 artmış. Bakın, rakamlar çok yüksek. Gıda fiyatlarına yapılan bu zamlar dar gelirliye yapılan zammın neredeyse 3 katını bulmuş. Enflasyon yüzde 13 artmış ama dar gelirlinin yani işçinin, emeklinin, memurun maaşı yüzde 7,9 artmış. Yani bu şekilde, çalışanların maaşı enflasyon karşısında erimiş, memurlar, işçiler ve emekliler ve dar gelirli daha da yoksullaşmıştır.

Değerli milletvekilleri, gıda fiyatları az önce açıkladığım gibi, almış başını gidiyor. Neden kaynaklanıyor peki, bu artışın sebebi nedir? Çünkü Türkiye yanlış tarım politikalarıyla yönetiliyor. Burada, tarımda kendi kendine yetebilen yedi ülkeden biriyken, sizin iktidarınızın döneminde ithalata bağımlı hâle gelmişiz. Tarımdaki girdilerde de ithalatçıyız yani kendi ürettiğimiz ürünlerin girdilerinde de ithalatçı olmuşuz. Nedir bu? İşte, tohumda -tohumu dışarıdan ithal ediyoruz- gübrede, mazotta ithalatçıyız. Dolayısıyla çiftçimiz de üretim yapamaz hâle gelmiştir. Dolayısıyla değerli arkadaşlarım, vatandaşın mutfağındaki yangının sebebi budur. Dışarıdan buğday alıyoruz, nohut alıyoruz, pirinç alıyoruz, arpa alıyoruz, samanı dahi dışarıdan ithal ediyoruz. Dolayısıyla bu kötü tablonun sebebi, Hükûmetinizin yanlış politikalarıdır.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu dün bir açıklama yaptı; 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 1.857 lira, 4 kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı ise 7.155 lira. Bugün asgari ücret 1.404 lira ve bugün asgari ücretle 4 kişilik bir aile her gün, her öğün iki simit ve çay yese bu parayı karşılamıyor. Bakın, maaşlarda o derecede bir erime söz konusu.

Şimdi, 7 milyon çalışanı doğrudan ilgilendiren, 6 milyon çalışanı da dolaylı olarak etkileyen asgari ücreti konuşacağız. Bize göre, bu asgari ücretin de en az, net 2 bin lira olması gerekir diye düşünüyoruz.

Değerli AK PARTİ’li arkadaşlarım…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÜNAL DEMİRTAŞ (Devamla) - …vatandaşa kaşıkla veriyorsunuz, kepçeyle alıyorsunuz.

Saygılarımı sunuyorum, iyi günler diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Demirtaş.

Gruplar adına ilk söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Samsun Milletvekili Erhan Usta’ya aittir.

Sayın Usta, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; az önce de bizim grup önerimiz üç aşağı beş yukarı benzer konudaydı zaten. Orada enflasyonun geçmişini anlattık, enflasyonun nasıl seyrettiğini, ne tür sıkıntılara neden olduğunu filan söylemiştik.

Şimdi, Mülkiyede bizim bir vergi hukuku hocamız vardı “Özhan Uluatam” diye, o şöyle bir şey söylemişti bir gün: “Bu enflasyon her şeyi bozar yani verdiği iktisadi kayıpları biliyoruz ama hukuku da bozar, kanunları da bozar. Kanunlarda bir miktarı maktu olarak yazarsınız, enflasyonla yıpranarak geçersiz hâle gelir.” şeklinde bir ifadesi vardı. Tabii, bu enflasyondan en fazla da dar gelirliler sıkıntı çekiyor, bunu da görmemiz lazım.

Şimdi, enflasyonla mücadele anlamında kırmamız gereken en önemli şey… Bir defa, bu kur enflasyon geçişkenliğini Türkiye'nin kırması lazım. Bunu kıramadığımız zaman yani teknoloji malı, sermaye malı, ara girdileri çok yoğun olarak ithal ettiğiniz zaman, kurlarınızdaki değişik sebeplerle Türk lirasının değer kaybetmesi durumunda bunu içeride enflasyon olarak görüyorsunuz. Bu kaçınılmaz bir şey. Bunu kırmanın yolu da, her zaman söylediğimiz gibi, reformdan geçiyor yani burada para politikasını da… Tabii, burada, enflasyon hedefini Hükûmet ile Merkez Bankası birlikte koyuyor ancak mücadeleyi, bir anlamda, para politikası araçlarını kullanan Merkez Bankası yapıyor. Ancak bazı durumlarda bunun Merkez Bankasının aslında sınırlarını da aşan bir yanı var. Merkez Bankası reform yapacak değil, ekonomideki ithalat bağımlılığını Merkez Bankası azaltacak değil. Bununla ilgili işlerin Hükûmet tarafından yapılması gerekiyor. Burada Merkez Bankasının yapması gereken ne? Bağımsız bir merkez bankasının yapması gereken husus bazı konularda da hükûmeti uyarmasıdır. Maliye politikasında diyelim ki aşırı bir gevşeme varsa merkez bankaları hükûmetleri uyarır. “Bu maliye politikası çerçevesiyle, bugünkü araçlarla enflasyonu ben aşağı çekemem.” demesi lazım.

Biz, Merkez Bankasının bağımsızlığına çok önem veren bir siyasi partiyiz ve bizim Hükûmet ortağı olduğumuz dönemde Merkez Bankası bağımsız olmuştur. Ancak bizim önem verdiğimiz kadar da Merkez Bankasının kendi bağımsızlığını koruyacak davranışlar içerisinde olması lazım. Bunu, bir defa, ifade etmem gerekiyor. Dolayısıyla merkez bankalarının hakikaten araç bağımsızlığı vardır ve araç bağımsızlığını kullanabilmesi lazım.

Şimdi, “Efendim, enflasyon çok yüksek; faizler yüksek, onun için enflasyon yüksek.” Bu iktisaden tartışılabilir. İktisadi temeli çok fazla yok ama tartışılabilir, saygı duyarız. Ancak bu tartışmanın kamuoyunun önünde olmasının ve Merkez Bankasına “Faizleri düşür.” şeklinde bir baskı yapılmasının neticesi faiz artışıdır arkadaşlar. Bunu geçmişte yaşadık, bak yine yaşayacağız. Sayın Cumhurbaşkanı “Bu faizleri düşürün.” diye baskı yaptığı sürece, bu baskıyı piyasalar gördüğü sürece ve bu baskı altında Merkez Bankası araçları tam kullanamadığı zaman işin geleceği nokta Türkiye’de faiz artışı olacaktır. Bu sıkıntıyı maalesef önümüzdeki günlerde göreceğiz. Bu anlamda Merkez Bankasının bağımsızlığının önemini bir kez daha vurgulamak istiyorum.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Van Milletvekili Bedia Özgökçe Ertan konuşacaktır.

Buyurun Sayın Özgökçe Ertan. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, evet, temel makroekonomik verilerin hemen hepsinde son dönemde bir kötüye gidiş olduğu aslında açık ve ortada. Özellikle işsizlik oranı, enflasyondaki yükseliş ve faizlerin düşürülememesi önümüzdeki dönemde Türkiye’yi çok ciddi sıkıntılar altında bırakacaktır, bunu hepimiz söylüyoruz zaten.

Az önce Sayın Demirtaş’ın da belirttiği gibi, geçtiğimiz günlerde TÜİK enflasyon rakamlarını açıklamıştı. Buna göre enflasyon kasım ayında piyasa beklentilerinin üzerinde artıp yıllık bazda yüzde 12,98’e çıkarak, Aralık 2013’ten beri yani AKP’nin iktidar olduğu dönemden beri en yüksek seviyesine yükselmiş oldu. Bu anlamda, AKP Hükûmeti enflasyonda başladığı yere dönmüş oldu.

Değerli arkadaşlar, temel ekonomik verilerde meydana gelen bu krizin kaynağı şüphesiz bugünkü Hükûmetin kendisidir ve bu Hükûmetin ne yazık ki krizi çözme niyeti de yoktur. Krizi çözmek yerine krizi yönetmeyi tercih ettiğini görüyoruz. Bakın, nereden anlıyoruz bunu? Vergiler artırılıyor, esnek istihdam teşvik ediliyor, bununla birlikte yoksulluk derinleşmiş oluyor, yoksulluk git gide derinleşiyor, en zengin ile en yoksul kesim arasındaki uçurum artıyor. Ayrıca, yoksul ile zengin kesim arasındaki farkı azaltma yönünde hiçbir çabanın da olmadığını görüyoruz; rant vergilendirilmiyor, servete göre vergi alınmıyor, varsa yoksa emekçiden, işçiden ya da dolaylı vergilerden halkın sırtına bir şekilde yükleniyor. İşte bunlar yoksulluğu da derinleştiren sebepler. Bu hâliyle, yoksulluğu derinleştirmenin bir Hükûmet politikası olduğunu ve bu şekilde ortaya çıktığını da anlamış oluyoruz. Bunun adı da “krizi çözme” değil, olsa olsa “krizi yönetme eğilimi” olarak tanımlanabilir.

İçinde bulunduğumuz bu ekonomik belirsizliğin temel iki nedeni var; birincisi, içerideki sebepler ve bugün Türkiye'nin yönetiminde tercih ettiği model olan kanun hükmünde kararnamelerle yönetim, OHAL rejimi yönetimi. Bunun yol açtığı zararlar sadece içeride değil, bütün dünyada da, dışarıda da bütün politikaları belirlemiş oluyor. İçeride ve dışarıda kötü giden siyaset gidişatı, bu anlamdaki gidişat bütün ülkeyi bir anlamda hem dar boğaza sokuyor hem de geleceğimizi ipotek altına almış oluyor.

Değerli arkadaşlar, toplumun tepkilerini azaltmak adına hemen her gün büyüme rakamları açıklanıyor. Evet, bir büyüme var ama bu büyüme ne yazık ki sanal bir büyümedir; toplumun ağırlıklı kesiminin, çalışanların, esnafın, işçinin küçüldüğü, işsizliğin büyütüldüğü ve toplumun küçük bir azınlığının abartılı ve çok büyük oranda büyüdüğü rakamlar ve büyüdüğü noktalardır. Yani ekonomik büyüme, toplumun bütün kesimini kapsayabilecek, bütün kesimini içeren dengeli bir büyüme olarak ne yazık ki gerçekleşmiyor, kredilerle, borçlarla ve yapılan birtakım harcamalarla bir büyüme, illüzyon yaratılıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) – Ve bu illüzyon da toplumun sanki kendisinin bütününün büyüdüğü algısıyla servis edilmeye çalışılıyor. Bu, sağlıklı ve dengeli bir büyüme değildir; gittiğiniz yol, yol değildir.

Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Öneri üzerinde son söz, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Şanlıurfa Milletvekili Mahmut Kaçar’a aittir.

Buyurun Sayın Kaçar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MAHMUT KAÇAR (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi hakkında söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Arkadaşlarımızın grup önerisinde üzerinde ağırlıklı durduğu husus, kamu çalışanlarının, işçilerin, memurların, emeklilerin enflasyon artışına bağlı olarak enflasyona ezdirildiği şeklinde, enflasyon artışının altında bir maaş artışıyla karşı karşıya kaldıkları şeklinde bir iddiayı merkeze alan bir araştırma önergesi. Ancak rakamlara baktığınız zaman, Türkiye'nin son on beş yıl içerisinde gerek memurların gerek memur emeklilerinin gerek işçilerin gerek BAĞ-KUR ve SSK emeklilerinin maaş artışlarıyla, emekli maaş artışları ile enflasyon oranlarını karşılaştırdığınızda, Türkiye’de son on beş yıldır çalışma hayatındaki bütün bileşenlerin almış olduğu ücretlerin enflasyonun çok çok üzerinde olduğunu ve hiçbir dönemde, hiçbir yılda enflasyona ezdirilmedikleri, bırakın enflasyona ezdirilmeyi, enflasyonun üzerinde, artı, bütün büyümeden hak ettikleri payı aldıklarını rakamlar bize net olarak ortaya koyuyor.

Türkiye’de son on beş yılda kümülatif enflasyon yüzde 269,6 yani yüzde 270’tir on beş yılın toplam enflasyonu. Türkiye’de ortalama devlet memurundaki artış yüzde 467, en düşük devlet memuru maaşındaki artış yüzde 594 yani bırakın en düşük devlet memuru maaşını, ortalama memur maaşı üzerinden aldığınızda bile yapılan artışın toplam enflasyon artışının 2 katı olduğunu rakamlar bize net olarak koyuyor.

Emeklilere baktığımızda ise çok daha yüksek oranlarda emekli maaşlarında artışların olduğunu görüyoruz. Toplam enflasyon yüzde 270 ancak memur emeklisine yapılan artış yüzde 397, SSK emeklisinde yüzde 478, BAĞ-KUR emeklilerinde ise yüzde 1.506 yani enflasyonun 6 katı civarında bir artış söz konusu.

AK PARTİ hükûmetleri döneminde yapılan bütün toplu sözleşmelerde, yapılan artışların yanında, son madde, her zaman için, yapılan artışların enflasyonun altında kalması hâlinde enflasyon farkının verileceği de sürekli bir madde olarak hüküm altına alınmış. 2017 için enflasyon, evet, beklenenin üzerine çıkmıştır ama geçen yıllarda olduğu gibi bu yıl da ocak ayı itibarıyla enflasyon farkının yine kamu çalışanlarımıza, memurlarımıza ve emeklilerimize yansıtılacağını buradan ifade ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir.

Şimdi, gündemin “Seçim” kısmına geçiyoruz.

VIII.- SEÇİMLER

A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim

1.- Avrupa Birliği Uyum Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Avrupa Birliği Komisyonunda boş bulunan ve Halkların Demokratik Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için Şanlıurfa Milletvekili Osman Baydemir aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Uyuşturucu Madde Bağımlılığı ve Yeni Bağımlılık Türlerinin Araştırılarak Bağımlılığın Nedenlerinin ve Alınacak Tedbirlerin Tespit Edilmesi Maksadıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonuna üye seçimi yapılacaktır.

Komisyon üyelikleri için siyasi parti gruplarınca gösterilen adayların listesini okutup oylarınıza sunacağım.

 

B) Komisyonlara Üye Seçimi

1.- (10/114, 365, 378, 494, 702, 884, 1423, 1431, 1442, 1449, 1597, 1787, 1808, 1949, 1955, 1970, 2056, 2092, 2094, 2095, 2096, 2097, 2098, 2099) esas numaralı, Uyuşturucu Madde Bağımlılığı ve Yeni Bağımlılık Türlerinin Araştırılarak Bağımlılığın Nedenlerinin ve Alınacak Tedbirlerin Tespit Edilmesi Maksadıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu’na üye seçimi

Adı Soyadı                                        Seçim Çevresi

Adalet ve Kalkınma Partisi (7)

Gökcen Özdoğan Enç                                    (Antalya)

Lütfiye İlksen Ceritoğlu Kurt                          (Çorum)

Kerem Ali Sürekli                                         (İzmir)

Mustafa Hilmi Dülger                                    (Kilis)

Mustafa Şükrü Nazlı                                     (Kütahya)

Yılmaz Tezcan                                             (Mersin)

Alim Tunç                                                   (Uşak)

Cumhuriyet Halk Partisi (3)

Murat Emir                                                 (Ankara)

Akif Ekici                                                   (Gaziantep)

İlhan Cihaner                                              (İstanbul)

Halkların Demokratik Partisi (1)

Mehmet Emin Adıyaman                                (Iğdır)

Milliyetçi Hareket Partisi (1)

Ahmet Selim Yurdakul                                   (Antalya)

 

BAŞKAN – Okunan listeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Bağcılık Sektörü ve Üzüm Üreticilerinin Sorunlarının Araştırılarak Alınacak Tedbirlerin Tespit Edilmesi Maksadıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonuna üye seçimi yapılacaktır.

Komisyon üyelikleri için siyasi parti gruplarınca gösterilen adayların listesini okutup oylarınıza sunacağım.

2.- (10/2101, 135, 2103, 298, 1150, 2002, 2104, 2112, 2113) esas numaralı, Bağcılık Sektörü ve Üzüm Üreticilerinin Sorunlarının Araştırılarak Alınacak Tedbirlerin Tespit Edilmesi Maksadıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu’na üye seçimi

 

Adı Soyadı                                        Seçim Çevresi

Adalet ve Kalkınma Partisi (9)

İbrahim Halil Fırat                                         (Adıyaman)

Ali Aydınlıoğlu                                               (Balıkesir)

Şahin Tin                                                     (Denizli)

Canan Candemir Çelik                                    (Gaziantep)

Necip Kalkan                                                (İzmir)

Ahmet Tan                                                    (Kütahya)

İsmail Bilen                                                  (Manisa)

Erdoğan Özegen                                            (Niğde)

Celil Göçer                                                   (Tokat)

Cumhuriyet Halk Partisi (4)

Orhan Sarıbal                                               (Bursa)

Okan Gaytancıoğlu                                         (Edirne)

Kamil Okyay Sındır                                        (İzmir)

Mazlum Nurlu                                                (Manisa)

Halkların Demokratik Partisi (1)

Müslüm Doğan                                               (İzmir)

Milliyetçi Hareket Partisi (1)

Ahmet Kenan Tanrıkulu                                   (İzmir)

 

BAŞKAN – Okunan listeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Meclis araştırması komisyonlarının başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip seçimleri için yapacakları toplantıların gün ve saati Başkanlığımızca daha sonra duyurulacaktır.

Alınan karar gereğince, sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş'ın Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1945) ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 506) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

Dünkü birleşimde İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen 506 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin birinci bölümü üzerindeki soru-cevap işlemi tamamlanmıştı.

Şimdi birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

1’inci madde üzerinde, biri Anayasa’ya aykırılık önergesi olmak üzere üç adet önerge vardır. Önergeleri aykırılık sırasına göre okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 506 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesinin Anayasa’nın 73’üncü maddesine aykırı olması nedeniyle teklif metninden çıkarılması arz ve teklif ederiz.

Mustafa Kalaycı                             Zihni Açba                             Kamil Aydın

        Konya                                      Sakarya                                     Erzurum

    Arzu Erdem                             Muharrem Varlı

      İstanbul                                      Adana

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSRAFİL KIŞLA (Artvin) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Konya Milletvekili Sayın Mustafa Kalaycı konuşacaktır.

Buyurun Sayın Kalaycı. (MHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 506 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesiyle ilgili verdiğimiz önerge üzerine söz aldım. Bu vesileyle, yüksek heyetinizi hürmetle selamlıyorum.

Maddeyle, sporculara yapılan ödemelerden düşük oranlarda gelir vergisi alınması uygulaması 2019 yılı sonuna kadar uzatılmaktadır. Gelir Vergisi Kanunu’na 2008 yılında eklenen geçici 72’nci maddede, 31/12/2017 tarihine kadar; lig usulüne tabi spor dallarında, en üst ligdekiler için yüzde 15, en üst altı ligdekiler için yüzde 10, diğer ligdekiler için yüzde 5 ve lig usulüne tabi olmayan spor dallarındaki sporculara yapılan ödemeler ile millî sporculara uluslararası müsabakalara katılmaları karşılığında yapılan ödemelerden yüzde 5 gelir vergisi tevkifatı yapılması, ayrıca, bu ödemeler üzerinden 94’üncü madde kapsamında ayrıca tevkifat yapılmaması ve bu gelirler için yıllık beyanname verilmemesi düzenlenmiştir. Görüştüğümüz maddeyle süre 31/12/2019 tarihine kadar uzatılmaktadır. Anayasa’mızın 73’üncü maddesinde herkesin mali gücüne göre vergi ödemekle yükümlü olduğu amir hükmü yer almaktadır. Gelir Vergisi Kanunu’na göre, yıllık ücret gelirleri 13 bin lirayı aşanlar yüzde 20, 30 bin lirayı aşanlar yüzde 27, 110 bin lirayı aşanlar yüzde 35 oranında vergi tarifesine girerken milyonlarca lirayla ifade edilen gelirlerin yüzde 15 ve altında vergiye tabi tutulmasının büyük bir vergi adaletsizliği olduğu ve Anayasa’nın anılan hükmüne aykırılık oluşturduğu açıktır. Asgari ücret bile yıl içinde yüzde 20 vergi dilimine girerken çok yüksek gelirlerin söz konusu olduğu bu alanda düşük oranlı vergi uygulanması vicdanları da sızlatmaktadır.

Türkiye, Avrupa’da sporculara en düşük gelir vergisi uygulayan ikinci ülke konumundadır. Birçok ülkede sporcuların elde ettikleri gelirlere uygulanan vergi oranları ile Türkiye’de uygulanan oranlar arasında 3-4 kata kadar varan çok ciddi farklar dikkat çekmektedir. Ayrıca bu ülkelerde sporcular kendi vergilerini kendileri ödemektedir. Ülkemizde ise sporcular kulüplerle net ödeme üzerinden anlaşmaktadır. Bu nedenle, vergi yükü kulüplerin üzerinde kalmaktadır. Dolayısıyla, ülkemizde sporculara yapılan ödemelerden düşük oranlarda vergi alınması uygulamasıyla gerçekte kulüpler desteklenmiş olmaktadır. Verilen tüm desteklere, düşük oranlı vergi uygulamalarına ve kamuya olan vergi ve prim borçlarına uzun süreli yapılandırmalar yapılmasına rağmen spor kulüplerinin mali yapılarının iyi durumda olmadığı herkes tarafından bilinmektedir.

Sporcularımız ve kulüplerimiz tabii ki desteklenmelidir ancak uzun yıllardır yapılan vergi indirimi ve borç yapılandırmalarının sorunlara çözüm getirmediği de ortadadır. Dolayısıyla, spor kulüplerinde bir yönetim sorunu olduğu açıktır. Federasyonların ve spor kulüplerinin durumu acilen masaya yatırılmalı, sorunlara çözüm getirecek tedbirler alınmalıdır. Spor kulüpleri yasası bir an önce çıkartılmalıdır. Kulüplerde kurumsallaşma sağlanmalı, şeffaflık ve hesap verme sorumluluğu ilkeleri hâkim kılınmalı ve kulüpler etkin bir şekilde denetlenmelidir.

Değerli milletvekilleri, bugünlerde bizlere çok yoğun bir şekilde iletilen bir konuyu sizlerle paylaşmak istiyorum. Diyorlar ki: “Sayın devlet büyüklerimiz, bizler şehit ve gazi yakınlarıyız, ‘işçi’ statüsünde çalışan gazileriz. Bizlerin sesini duyun lütfen. Bizler memur olmak istiyoruz.” Bilindiği üzere, Mecliste geçen ay kabul edilen torba yasada “hizmetli” statüsünde çalışan gazilere “memur” unvanlı kadrolara geçiş imkânı verilirken şehit ve gazi yakınlarına bu hak tanınmamıştır. Ayrıca, yapılan düzenleme “işçi” statüsündeki gazileri de kapsamamıştır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak şehit ve gazi yakınları ile tüm gazilerimize bu hakkın verilmesi konusundaki uyarılarımız maalesef dikkate alınmamış, verdiğimiz önerge reddedilmiştir. Gazilerimize ve şehitlerimizin emanetlerine sahip çıkmak ve toplumda kendilerine yaraşır bir hayat seviyesi sağlamak devlet ve millet olarak vazifemizdir. Şehit ve gazilerimizin yakınlarının ve işçi gazilerimizin bu haklı talebi geri çevrilmemeli, onların da “memur” unvanlı kadrolara atanmaları için gerekli düzenleme yapılmalıdır.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 506 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesinin teklif metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

  Mahmut Toğrul                     Mehmet Emin Adıyaman                      Hüda Kaya

     Gaziantep                                     Iğdır                                       İstanbul

Behçet Yıldırım                        Mehmet Ali Aslan

     Adıyaman                                   Batman

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSRAFİL KIŞLA (Artvin)- Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Gaziantep Milletvekili Mahmut Toğrul. (HDP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Toğrul.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, 506 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesi üzerine grubum adına söz aldım. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, söz konusu 1’inci madde, birinci ligde veya lig sporlarındaki sporcuların gelir vergisinin az ödenmesine yönelik var olan bir maddenin iki yıl daha uzatılmasına dayalı.

Değerli arkadaşlar, bu ülkede maalesef çok kazanandan az, az kazanandan çok vergi alınma yoluna öteden beri gidiliyor. AKP iktidarları döneminde, dikkat ettiyseniz, gerçekten zengini ilgilendiren -örneğin inci- süper yatlara mazotun bedava, vergisiz verilmesi gibi bir yol izlenirken örneğin çiftçiye mazot bile yüzde 15 vergiyle veriliyor. Değerli arkadaşlar, bugün kamu çalışanları, yüzde 15 ile 35 oranında, artan gelir vergisi yükü altında. Asgari ücretle geçinenler yani ayda 1.404 lira maaşla ayı tamamlamaya çalışan yaklaşık 6 milyon kamu çalışanı için gelir vergisi oranı yüzde 21’de seyrediyor. Değerli arkadaşlar, durum buyken şimdi getirilen bu önergeyle -bazen basından duyuyoruz- trilyonlar kazanan sporculardan daha az gelir vergisi alınması, her şeyden önce, gerçekten eşitlik ilkesine aykırıdır. Normalde izlenmesi gereken yol, çok kazanandan çok, az kazanandan az vergi alınmasıdır. Ama maalesef, kendileri fakir fukaranın üzerine vergi yükünü bindirirken, kendileri için, kendilerini bundan kurtarmak için Malta’ya, Panama’ya, vergi cennetlerine, offshore hesapları gibi hesaplara para aktarılarak kendilerini vergiden kurtarırken fakir fukaranın, çiftçinin üzerine vergi yükü bindiriliyor.

Değerli arkadaşlar, AKP iktidarının, öteden beri, beraberce suç işlediği kesimleri, önce, kendileri beraber çalışırken kahraman, daha sonra, onlar aleyhine bir şey yaptıklarında ise bu sefer hain ilan eden bir anlayışı var. Daha önce Fetullahçı cemaatle bu ülkeye ne kadar kötülük yaptıklarına bu ülkede yaşayan herkes şahittir. Ama, aynı şekilde, bu ülkede Reza Zarrab’a nasıl bir kıymet verdiğini, nasıl bir değer verdiğini, “hayırsever iş adamı” deyip ödüller takdim ettiğini bildiğimiz Hükûmet, hatta onun uğruna Amerika’ya 2 tane nota veren bu Hükûmet, Reza bir şekilde devletin belgelerini de alarak oraya kaçıp bülbül gibi ötmeye başlayınca, Hükûmet aleyhine konuşmaya başlayınca bu sefer düşman ilan etti ve Hükûmet “Orada bir tiyatro var.” diyor.

Değerli arkadaşlar, bugün tiyatro Sincan’daydı. Sayın Eş Genel Başkanımız Figen Yüksekdağ’ın bugün mahkemesi görülüyordu. Dışarıdan gelen heyetler, yabancı basın mensupları mahkeme düzenini bozacağından bahisle salona alınmadılar. Alınan güvenlik önlemleriyle sanki orada bir dava değil, büyük bir çatışma çıkacakmış gibi bir ortam yaratılarak çok açık bir şekilde taraflı bir yargıyla bir yargılama yapılmaya çalışılıyor. Yarın Eş Genel Başkanımız Sayın Selahattin Demirtaş’ın duruşması yani yine o bizim savunma diyebileceğimiz ortamın olmadığı bir mahkeme salonunda -tiyatroculara haksızlık etmem ama- 20 kişilik bir oyun oynanacak -6 milyonun iradesi- yargılaması bir prefabrikte yapılacak, 20 kişilik bir salonda. Sadece Selahattin Demirtaş’ın, Eş Genel Başkanımızın mahkemesine müdahil olmak için başvuran avukat sayısı 1.200’ken bu alanı daraltmak aslında yargı eliyle toplumu nasıl zapturapt altına almaya çalışıldığının açık bir göstergesidir.

Bu ülkede artık herkes şundan emindir: Yargı bağımsız ve tarafsız olmaktan çıkmış, iktidarın bir sopası olmuştur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT TOĞRUL (Devamla) – İktidar kendisine muhalefet eden, kendisi gibi düşünmeyenlerin üzerine bu yargı sopasıyla, kolluk sopasıyla gitmekte, onları zapturapt altına almaya çalışmaktadır. Bu, asla ve asla kabul edilebilecek bir durum değildir. Biz Halkların Demokratik Partisi olarak bırakın vekillerini, sıradan bir üyesi ve sıradan bir sempatizanı dahi bu saldırılara boyun eğmeyecektir ve direnmeye devam edeceğiz diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Sayın Sancaklı, 60’a göre söz verecektim size.

Buyurun.

III.- AÇIKLAMALAR (Devam)

24.- Kocaeli Milletvekili Saffet Sancaklı’nın, oyuncular için geçerli olan gelir vergisi oranlarına ve kulüp yönetimlerine acil bir şekilde müdahale edilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

SAFFET SANCAKLI (Kocaeli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şimdi, bu maddeyle ilgili kısa bir teknik bilgi vermek istedim, söz verdiğiniz için teşekkür ederim.

Bu oyuncuların gelir vergisinin yüzde 15 olmasını aslında bütün kamuoyu şöyle zannediyor: Oyuncular para kazanıyor ve bunun üzerinden yüzde 15 vergi ödüyor. Doğaldır ki, “Milyonlar alırken niye yüzde 15, diğer asgari ücretli bile yüzde 20 ödüyor?” deniliyor. Arkadaşlar, bu vergiyi futbolcular ödemiyor. Oyuncuların anlaşmalarının hepsi… Aslında pratikte, evet, kendileri ödüyormuş gibi gözüküyor ama kulüpler ödüyor. Bu teklif de kulüplerden geldi. Neden geldi? Kulüpler iyi yönetilmiyor. Daha önce de burada defalarca anlattım, sadece dört tanesinin “büyük” dediğimiz bu Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş ve Trabzonspor’un borcu eski parayla 7 katrilyon lira. Yani bunlar, normal yıllık faizi yüzde 10’dan hesaplasak şimdiki parayla yıllık 700 milyon lira faiz ödüyorlar. Bunlar da holdinglerini çok iyi yönetiyorlar ama kulüpler batakta.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

SAFFET SANCAKLI (Kocaeli) – Teşekkür ederim.

Holdinglerini çok iyi yönetiyorlar çünkü bunlar parayı yönetmesini biliyorlar ama kulüpler batakta. O zaman, böyle düşündüğümüz zaman, demek ki bunlar en kötü ihtimalle, en iyi niyetle -ben aslında öyle demiyorum da- iyi yönetemiyorlar diyelim.

Şimdi, bu madde de şu: Yahu, oyuncuların devam etsin bir süre daha bu yüzde 15, aslında kulüplerin… Onun içindir ki, çok ciddi bir şekilde bu çökmüş sisteme, bu kulüp yönetimlerine acil bir şekilde müdahale etmemiz lazım. Kulüpler Birliği yasasının gelmesi lazım. O zaman böyle talepler de gelmeyecek Sayın Başkanım. Ben bu konuda biraz bilgi vermek istedim.

Söz verdiğiniz için teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum, sağ olun Sayın Sancaklı.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş'ın Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1945) ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 506) (Devam)

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 506 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"MADDE 1- 31/12/1960 tarihli ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun geçici 72 nci maddesinin birinci fıkrasındaki "31/12/2017” ibaresi "31/12/2019” şeklinde değiştirilmiştir.”

 

    Mehmet Akif Hamzaçebi          Ali Haydar Hakverdi                  Haydar Akar

               İstanbul                             Ankara                                 Kocaeli

            Murat Bakan                       Birol Ertem

                İzmir                                Hatay

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSRAFİL KIŞLA (Artvin) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Hamzaçebi, herhâlde iki seneyi geçti, değil mi? Kürsü özlemişti sizi.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – İkinci oldu.

BAŞKAN - Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, iyi bir yasama çalışması dileklerimle hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Madde üzerinde söz alma ihtiyacı duydum. Önergemizin amacı, maddenin özünde, esasında bir değişiklik yapmak değil, sadece bir kelime, ibare değişikliği yapmak suretiyle bir konuşma fırsatı yaratmak ve maddeyle ilgili görüşlerimi sizlerle paylaşmaktır. Bu madde düzenlemesi bir ihtiyaçtan kaynaklanmaktadır. Önce bunu tespit edelim.

Nereden geldi bu madde? Durup dururken gelmedi, bu madde öteden beri Gelir Vergisi Kanunu’nda yer almaktadır. Gelir Vergisi Kanunu’nda önce 2003 yılında geçici 64’üncü madde olarak yer almıştır bu madde. Geçici 64’üncü maddeye göre, 31 Aralık 2007 tarihine kadar sporculara yapılacak ücret ve ücret sayılan diğer ödemelerden yüzde 15 oranında gelir vergisi tevkifatı yapılacaktır. Bu, nihai vergidir yani artan oranlı tarifeye tabi değil.

2007 yılı sona erdikten sonra, 2008 yılında bir başka kanunla –kanun numarası da 4842 sayılı Kanun- Gelir Vergisi Kanunu’na geçici 72’nci madde eklendi. Bu sefer biraz daha farklı bir düzenleme yapıldı. Bu düzenlemeye göre, sporculara yapılacak ücret ödemeleri 31/12/2017 tarihine kadar, liglerdeki sporcular gruplandırılmak suretiyle, her grup için farklı stopaj oranı belirlenerek vergilendirilmesi yönünde bir düzenleme yapılmıştır. Buna göre lig usulüne tabi faaliyetlerde, sporlarda en üst ligdekiler için yüzde 15 oranında stopaj yapılacaktır. Yani Süper Lig’deki futbolcular için oran yüzde 15, onlara yapılacak ödemelerden yüzde 15, Süper Lig altındaki ligler için yüzde 10, diğerleri için yüzde 5. Örnek veriyorum: 3. Lig’de oynamakta olan Turgutluspor, Tirespor, Arsinspor, Yomraspor, 2. Lig’de Tokatspor; bu kulüplerin futbolcularına yapılacak ödemelerden yüzde 5 oranında stopaj yapılacak. Şimdi söyleniyor ki: Hep Süper Lig’deki futbolcuların transfer ücretleri akla geliyor, “Olur mu, milyonlar ödeniyor?” Evet, vergi adaletiyse herkesin mali gücüne göre vergi ödemesi gerekir, bu, Anayasa’mızın da ilkesidir. Ama öte yandan, Anayasa’mız devlete sporun teşvik edilmesi görevini vermiştir. Nasıl, sanat faaliyetlerini devlet teşvik etmekle yükümlüyse ve buna paralel olarak Gelir Vergisi Kanunu’nun 18’inci maddesinde şiir, roman, hikâye, müzik eseri ve diğer araştırmalar, bilimsel araştırmalar gibi eserleri meydana getirenlere yapılan ödemelerden yüzde 15 oranında stopaj yapılıyorsa burada da böyle bir stopaj öngörmüş kanun. Bu, hangi ihtiyaçtan doğdu? Spor kulüpleri bugüne kadar mali yapılarını güçlü bir hâle getiremediler. Maalesef buna Süper Lig’deki kulüpler de dâhildir. Bütün kulüplerin olağanüstü borçları var, olağanüstü. Mali yapılar güçlü olmayınca bunlara yapılan, futbolculara, sporculara yapılan ücret ödemelerinden de artan oranlı tarifeyle stopajlar yapılınca bir dönem kulüpler bu stopajları ödeyemez duruma geldiler. Kayıt dışı işlemler başladı. Gerçekte ödediği rakamı, spor kulüpleri, kayıtta daha düşük gösterdi; vergi incelemesinde bunlar tespit edilince cezalı tarhiyatlar oldu ve spor kulüplerinin vergi borçları için sık sık yeniden yapılandırma kanunları çıktı. Mükellefler için iki yıl olan yeniden yapılandırma süresi spor kulüplerinde beş yıla kadar çıktı. Bu düzenlemeyle, bu maddeyle kulüplerin mali yapılarında gerekli düzenlemeye biraz daha fırsat vermek amacıyla iki yıl daha, 31/12/2019 tarihine kadar uzatılmaktadır. Elbette ki bu düzenlemenin sistemde kalıcı olarak bulunması doğru değildir, esas hedef kulüplerin mali yapılarının güçlendirilmesi olmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Sayın Başkan, toparlayabilir miyim?

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Başkan.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Bu iki yıllık sürede kulüpler mali yapılarını güçlendirecek bir reformu hayata geçirmek zorundadır hatta bunu kulüplerin kendisine bırakmamak gerekir; devletin, Gençlik ve Spor Bakanlığımızın buna öncülük etmesi gerekir. Kulüpler kendi hâline bırakılırsa bunun altından kalkamıyor; seyirci baskısı, taraftar baskısı, daha iyi futbolcu al baskısı, yıldız futbolcu al baskısı, şampiyon olalım talebi doğal olarak kulüplerin harcamalarını artırıyor. Çözüm, kulüplerde bir mali reformdur, bunu gerçekleştirmek lazım.

Önergemiz bu maddeyi destekleyen bir önergedir. Görüşümüz bu şekildedir. Bunu yaparken hep Süper Lig aklımıza gelmesin, 3. Lig’deki o 100 bin lira, 200 bin lira transfer ücretiyle oynayan sporcularımız da aklımıza gelsin.

Teşekkür ederim.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Hamzaçebi.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

2’nci madde üzerinde üç adet önerge vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 506 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesinin aşağıdaki gibi değiştirilmesini teklif ederiz.

      Mahmut Toğrul                 Mehmet Emin Adıyaman                      Hüda Kaya

         Gaziantep                                 Iğdır                                       İstanbul

     Behçet Yıldırım                    Mehmet Ali Aslan

         Adıyaman                                Batman

MADDE 2- 28/3/1983 tarihli ve 2809 sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununun ek 175 inci maddesinin başlığında ve birinci fıkrasında yer alan “Ankara Güzel Sanatlar Üniversitesi” ibareleri “Ankara Sanat Üniversitesi” şeklinde; ikinci fıkrasının (a) bendinde yer alan “Müzik ve Sanat Eğitimi Fakültesi” ile “Güzel Sanatlar Meslek Yüksekokulundan” ibareleri sırasıyla “Sanat Eğitimi Fakültesi” ve “Sanat Meslek Yüksekokulundan” şeklinde ve (b) bendinde yer alan “Güzel Sanatlar Enstitüsünden” ibaresi “Sanat Enstitüsünden” şeklinde değiştirilmiştir.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSRAFİL KIŞLA (Artvin) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Iğdır Milletvekili Mehmet Emin Adıyaman.

Buyurun Sayın Adıyaman. (HDP sıralarından alkışlar)

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2’nci madde güzel sanatlar üniversitesinin isminin “müzik ve güzel sanatlar akademisi” olarak değiştirilmesi, yine güzel sanatlar eğitim fakültesinin isminin de “müzik ve güzel sanatlar eğitim fakültesi”, güzel sanatlar yüksekokulunun isminin de “müzik ve güzel sanatlar yüksekokulu” olarak değiştirilmesinden ibaret bir değişiklik. Bunun üzerinde konuşmaya bile gerek görmüyorum. Zira, ilginç olan şey: Müzik sanat değil mi ya da “güzel sanatlar” kavramı içerisinde müzik yok mudur? Bunu takdirlerinize sunuyorum. Hükûmet, zihniyetinde, belli ki müziği güzel sanatlardan saymıyor; muhtemelen müziği ayrı, hatta aykırı bir şey olarak görüyor.

Şimdi, değerli milletvekilleri, bugün Eş Genel Başkanımız Sayın Figen Yüksekdağ ve Grup Başkan Vekilimiz Sayın İdris Baluken’in mahkemeleri vardı. Biz Sincan Adliyesinde Eş Genel Başkanımız Sayın Yüksekdağ’ın duruşmasını izledik. Öncelikle ifade etmek isterim ki gözlemlerimiz, çok açık bir şekilde, mahkemede “aleniyet” ve “adil yargılanma” ilkesinin ihlal edildiği. Genel bir prensip olan “adil yargılanma” ile “aleniyet” ilkesi mahkemede istisnai bir ilkeymiş gibi; mahkeme, cumhuriyet savcısından mütalaa alarak seyircilerin ve izleyicilerin mahkemeye alınıp alınmamasına karar veriyor.

Yine, yabancı heyet var içinde, milletvekilleri ve avukatlar var, bunların duruşmayı izlemesine izin verilmedi. Bu korku niye? Bu Hükûmet niye korkuyor? Aslında korkunun sebebini anlıyoruz çünkü eş genel başkanlarımız ve milletvekili arkadaşlarımız hırsızlık yaptıkları için değil, vergi kaçırdıkları için ya da Man Adası’nda şirketleri olduğu için ya da gemicikleri olduğu için içeride değiller. Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın her birinin birer Reza Zarrab’ı da yoktur. Onlar zaten konuştukları için; demokrasiyi, özgürlüğü, hak ve adaleti savundukları için ve onların konuşmaları siyasal iktidarı çok da rahatsız ettiği için içeride tutuklu bulunmaktalar. Anlıyoruz ki rehin tutulmaları yetmiyor, mahkemede kutsal olan savunma haklarını kullanırlarken bile susturulmak istenmektedir ve bu nedenle savunma hakkı kısıtlanıyor.

Daha vahim bir durum, Ankara Cumhuriyet Başsavcı Vekili bugün duruşmada âdeta mahkeme üzerinde bir vesayet oluştururcasına bir AKP müfettişi gibi oturuyor. Cumhuriyet başsavcısı da herhangi bir savcı gibi elbette iddia makamında oturabilir, iddia makamında bulunan cumhuriyet savcısının yanına oturup iddialarını ileri sürebilir, taleplerini ileri sürebilir ama çok iyi biliyoruz ki cumhuriyet başsavcısının ikili bir görevi vardır: Bir görevi yargısaldır, diğer görevi idaridir. Cumhuriyet Başsavcı Vekili yargısal görevinden değil, salonun müştekilere ayrılan bölümünde oturup âdeta mahkeme heyeti üzerinde bir teftiş, bir denetleme, bir müfettiş görevi görüyor. Bunu kimin adına yapıyor? İdari anlamda Hükûmetin ya da Adalet Bakanının temsilcisi sıfatıyla yapıyor. Bağımsız ve tarafsız mahkemeden ha bire dem vuruyor AKP iktidarı. Oysa mahkemelerin bağımsızlığını ve tarafsızlığını ayaklar altına alan bizatihi kendi uygulamaları. Bugün eş genel başkanlarımız ve partili arkadaşlarımızın yargılandığı mahkemeler, devlet güvenlik mahkemeleri, sıkıyönetim mahkemeleri ve özel yetkili mahkemelerden çok daha öteye, tamamen AKP’nin talimatlarına göre, AKP’nin talimatları doğrultusunda karar oluşturan mahkemelere dönüşmüş durumdadır. Dolayısıyla yapılan yargılamaların hukukla, demokrasiyle, temel ve evrensel ilkelerle hiçbir bağının olmadığına her bir milletvekilimizin ayrı ayrı yargılanma süreçlerinde bire bir tanık olmaktayız. Sayın Demirtaş ve Figen Yüksekdağ ve tutuklu hiçbir milletvekilimiz, yüz kızartıcı bir suçtan dolayı rehin tutulmamıştır; konuşmalarından, demokrasi anlayışlarından, özgürlük ve hukuktan yana olan tutumlarından dolayı içeride, yargılanıyor ama hırsızlar, çapulcular, dolandırıcılar, Zarrab’ı koruyup kollayanlar dışarıda elini kolunu sallıyor.

Bir kez daha bu yüce Meclise sesleniyoruz: Yargı eğer ayaklar altına alınırsa bir gün bunun hesabı bizlerden sorulacaktır diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 506 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

MADDE 2- 28/3/1983 tarihli ve 2809 sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununun ek 175 inci maddesinin başlığında ve birinci fıkrasındaki "Ankara Güzel Sanatlar Üniversitesi” ibareleri "Ankara Müzik ve Güzel Sanatlar Üniversitesi” şeklinde; ikinci fıkrasının (a) bendinde yer alan "Müzik ve Sanat Eğitimi Fakültesi” ile "Güzel Sanatlar Meslek Yüksekokulundan” ibareleri sırasıyla "Müzik ve Güzel Sanatlar Eğitim Fakültesi” ve "Müzik ve Güzel Sanatlar Meslek Yüksekokulundan” şeklinde ve (b) bendinde yer alan "Güzel Sanatlar Enstitüsünden” ibaresi "Müzik ve Güzel Sanatlar Enstitüsünden” şeklinde değiştirilmiştir.

Ali Haydar Hakverdi                      Haydar Akar                             Eren Erdem

       Ankara                                     Kocaeli                                     İstanbul

   Murat Bakan                               Birol Ertem                          Hilmi Yarayıcı

        İzmir                                        Hatay                                        Hatay

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSRAFİL KIŞLA (Artvin)- Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Hatay Milletvekili Hilmi Yarayıcı.

Buyurun Sayın Yarayıcı. (CHP sıralarından alkışlar)

HİLMİ YARAYICI (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 506 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Ben de Genel Kurulu sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Maddede yer alan “Ankara Güzel Sanatlar Üniversitesi”nin adının “Ankara Müzik ve Güzel Sanatlar Üniversitesi” olarak değiştirilmesi ve diğer bentlerde “müzik ve güzel sanatlar enstitüsü” olarak değiştirilmesini olumlu bulduğumu öncelikle söylemek isterim. Gerek üniversitenin adında gerekse alt birimlerde müziğe özel vurgu yapılmasının bugüne kadar diğer sanat dallarının içinde kaybolan müziğe hak ettiği kimliği yeniden kazandıracağından, olumlu düşüncelerimi bir kez daha söyleyeyim.

Kısaca müzik ve güzel sanatlar hakkında düşüncelerimi de söylemek isterim. Müzik; duygu, düşünce ve imgelerin tek sesli ya da çok sesli olarak sözlü ya da sözsüz ifadesidir. Tarihsel dönüm içerisinde kültür ve kişisel beğenilere bağlı olarak büyük farklılıklar gösterebilir. Güzel sanatlar deyince ise aklımıza şiir, müzik, resim, heykel, mimari, tiyatro, seramik ve benzeri, insanlarda estetik yönden bir zevk duygusu uyandıran sanatlara verilen genel isimdir. Amacı güzelliği ifade etmek ve yorumlamaktır. Elbette açılan ve açılacak olan üniversiteler, yükseköğrenim kurumlarına ilişkin düşüncemiz, içinin boşaltılması değil, tam tersine çocuklar ölmesin, analar ağlamasın dedikleri için ve sendikanın çağrısıyla bir gün greve gittikleri için KHK’lerin çeşitli gerekçe ve bahaneleriyle on binlerce öğretmenin, akademisyenin açığa alınması ve ihraç edilmesinden kaynaklı… Greve giden bu değerli öğretmen ve akademisyenlere destek çıkmak, işlerine geri dönmelerini sağlamak olmalıdır. Tıpkı onurlu Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’da olduğu gibi.

Kurulan müzik ve güzel sanatlar üniversitesiyle müzik ilk kez sanatsal anlamda hak ettiği bir yapıya kavuşuyor. Ben de bir müzisyen olarak bundan memnuniyet duyduğumu ifade ederim ama bir kuşkum var. Kuşkumun kaynağı da AKP’nin müziğe, sanata bakış açısına duyduğu güvensizliktir. Bu kuşkum nedensiz midir? Hayır. Ülkemizin ve sanat insanlarının, çok üniversite açılması dışında, iyi karakter sahibi, insani, ahlaki, vicdani değerlerle donatılmış erdemli insanlara ve eğitim kurumlarına ihtiyacı vardır. Dolayısıyla, kurulacak üniversite ya da adı değiştirilecek eğitim kurumlarımızla beklentimiz; yaratılan değerlerle müdahale etmek, içinde “sarhoş musan?” kelimesi geçiyor diye yüzyıllarca halkın dilinde olan türkü sözünü değiştirmek ya da mimari eserlere “Tükürürüm böyle sanata!” diyen anlayışa ve bu anlayıştan yana olanlara karşı kendi öz kültürümüze sahip çıkmak ve bunu geliştirmek olmalıdır. Çünkü türkülerimiz, halklarımızın üzüntülerini, acılarını, sevinçlerini, hüzünlerini içinde barındırarak nesilden nesle aktarılmasının en önemli taşıyıcı unsurudur. Siz türkülerimize bu şekilde müdahale ederek bu halkın kültürel değerlerini nasıl yaşatmayı düşünüyorsunuz acaba? Ya da kültürel değerlerimiz ideolojik söylemlerinize uyuyorsa koruyacak, ideolojilerinize uymayacak hâle geliyorsa içeriğini mi değiştirecek, çarpıtacaksınız? Yoksa, sanata müdahalenizin ideolojik temellerini bu üniversite aracılığıyla mı üreteceksiniz? Yakında anlayacağız bunları. Dilerim böyle değildir.

Sanatçı bir milletvekili olarak, yeni kurduğunuz müzik üniversitesi, geleneksel müziğimize hak ettiği değeri vererek gelecek nesillere doğru olarak aktarılmasını sağlaması aynı zamanda sanatsal yaratıcılığın önünü açacak özgür bir ortamın merkezi olması en büyük dileğimdir. Çünkü sanat ancak özgürlüğün var olduğu ortamlarda üretkendir. O yüzden, lütfen sanata ve sanatçıya bu şekilde antidemokratik uygulamalarınızla müdahale etmeyin, türkülerimizin sözlerine müdahale etmeyin. Sanatımıza bu tür karalanacak ve ülkenin gelecek güzel günlere, aydınlığa yüzünü açacak bu güzel günlere kara bir tablo gibi çökmeyin.

Çok teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 506 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesinin “Ankara Müzik ve Güzel Sanatlar Üniversitesi” biçiminde değil, “Ankara Müzik Bilimleri Üniversitesi” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

            Kamil Aydın                    Mustafa Kalaycı                      Celal Adan

               Erzurum                             Konya                                 İstanbul

            Arzu Erdem                     Muharrem Varlı             Fahrettin Oğuz Tor

               İstanbul                              Adana                       Kahramanmaraş

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSRAFİL KIŞLA (Artvin) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılamıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Kahramanmaraş Milletvekili Fahrettin Oğuz Tor.

Buyurun Sayın Tor. (MHP sıralarından alkışlar)

FAHRETTİN OĞUZ TOR (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 506 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesiyle ilgili Milliyetçi Hareket Partisi adına verilen önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 1983 yılında kurulan -kısa adı- YÖK’ün birçok amacı vardır. Kısa süremiz içinde tamamını saymak mümkün olmadığı için, ben sadece önemli birkaç tanesinden bahsetmek istiyorum.

Yükseköğretim, öğrencilerini, Türk milletinin millî, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini taşıyan; toplum yararını kişisel çıkarlarının üstünde tutan; aile, ülke ve millet sevgisiyle dolu; Türkiye Cumhuriyeti devletine karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış hâline getiren; hür ve bilimsel düşünce gücüne, geniş bir dünya görüşüne sahip; insan haklarına saygılı; beden, zihin, ruh, ahlak ve duygu bakımından dengeli ve sağlıklı şekilde gelişmiş öğrenciler olarak yetiştirmek amacındadır. İçlerinde amaçlarda geçtiği şekilde yetişmiş çalışkan, dürüst, nitelikli nesiller var ise de üzülerek ifade etmek isteriz ki olaya bir bütün olarak baktığımızda, sevgi ve saygıdan yoksun, fırsatçı, menfaatçi, tembel, kısa yoldan köşe dönücülüğü önde tutan azımsanmayacak bir neslin varlığını da görmemezlikten gelemeyiz. Bunun yegâne sorumlusu yükseköğretim kurumları olmasa da payı büyüktür.

Sağlıklı nesiller yetişmesinde bizlerin, sosyal hayatın da payı büyüktür. Siyasi, ideolojik, ekonomik veya başka hiçbir amaç, gelecek nesillerin beden, zihin, ruh, ahlak, inanç ve duygu bakımından dengeli ve sağlıklı şekilde gelişmesine engel olmamalıdır.

Bakınız, konuyla ilgili olması bakımından sosyal medyada yer alan bir iki örneği dikkatinize sunmak istiyorum.

Soruyor vatandaş: “Özellikle kaymakamlık, müfettişlik, uzmanlık gibi sınavların mülakat aşamalarında ‘referans’ adı altında torpil uygulaması yapılması durumunda hassasiyet sahibi Müslümanlar ne yapmalıdır? Buna tevessül mü etmelidir yoksa bundan kaçınmalı mıdır? Eğer kaçınacak olursanız ciddi hak mahrumiyetlerine uğramaktadır Müslümanlar. Bu konudaki görüşleriniz nelerdir?”

Cevap: “Zannederim sizin ‘torpil’ dediğiniz şey resmî bir uygulamadır. O tür makamlara getirilecekler hakkında yetkili kişilerin araştırma yapması, ehil ve güvenli olanı bulmaya çalışması gerekmektedir. Yalan ve hileli olmadıkça referansla iş yapılmasında dinen bir sakınca olmaz. Sakıncalı olan sahte referanslarla iş görmektir. Allah'a emanet olunuz.”

Soruyor vatandaş: “Diyanet boş kontenjanları açıklıyor. KPSS sınavına girip Diyanet yeterlik sınavını kazanan kişilerden KPSS puan sırasına göre kontenjanın 3 katını sözlü mülakata çağırıyor. Sözlü mülakattan kontenjan sayısı kadar kişi seçilip ataması yapılıyor. Sözlü mülakatta torpil yapmak, yapan ve torpil yapılan için caiz midir?”

Cevap: “Selamünaleyküm. Bunun adını ‘torpil’ olarak koymayın. Kimliğinizi ve aranan şahsiyet tipinizi ispat etmek olarak belirleyin, caiz olsun.”

Yüzlerce üniversite mezununun "iş, iş" diye kendini taşlara çaldığı bir ülkede hoca olarak tanınan bir kişi çıkıp böyle fetvalar vermemeli, gençlerimizi yanlış yollara sürüklememelidir. Zihin ve ruh, ahlak ve vicdanlarını yaralamamalıdır. En başta öğrencilerimize verilecek öğüt kul hakkının haram olduğudur. Gerçek budur. Bunu kıvırmanın, haram eyleme kılıf hazırlamanın bu ülkeye faydası olmamıştır.

Bu şahsın çevresindekiler işlerini aldıkları fetvalar doğrultusunda, usulüne göre halletmiş olabilirler. Ama biz diyoruz ki: Birçok insanın artık haksızlığı, torpili, adam kayırmayı, gerektiğinde, icabında meşru ve mübah gören bir anlayışa mensup olanların söylediği bu ve diğer hususlar da İslam olamaz. Gençlerimizin kafasını karıştırmayalım diyoruz. Bu ve emsali adamlar yüzünden özellikle gençler başta olmak üzere, çoğu insanın artık İslam dininin farz olan bazı hükümlerini ve Müslümanların bazı mükellefiyetlerini Arap âdeti olarak gördüğünü ifade ediyor ve yazıyor. Yazıktır, çok yazıktır! Yanlışa yanlış diyemeyenlere yazıklar olsun diyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP, AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

3’üncü madde üzerinde üç adet önerge vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 506 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 3’üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

MADDE 3- 2809 sayılı Kanuna aşağıdaki ek madde eklenmiştir.

"Lokman Hekim Üniversitesi

EK MADDE 176- Ankara'da Sevgi Vakfı tarafından 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun vakıf yükseköğretim kurumlarına ilişkin hükümlerine tabi olmak üzere, kamu tüzel kişiliğine sahip Lokman Hekim Üniversitesi ismiyle bir vakıf üniversitesi kurulmuştur.

Bu Üniversite, Rektörlüğe bağlı olarak;

a)       Tıp Fakültesinden,

b)       Sağlık Bilimleri Fakültesinden,

c)       Diş Hekimliği Fakültesinden,

ç)       Eczacılık Fakültesinden,

d)       Spor Bilimleri Fakültesinden,

e)       Mühendislik Fakültesinden,

f)        Sağlık Meslek Yüksekokulundan,

g)       Sağlık Bilimleri Enstitüsünden, oluşur.”

      Ali Haydar Hakverdi                 Haydar Akar                        Eren Erdem

               Ankara                             Kocaeli                                İstanbul

            Birol Ertem                       Murat Bakan

                Hatay                                İzmir

BŞAKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSRAFİL KIŞLA (Artvin) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Ankara Milletvekili Ali Haydar Hakverdi.

Buyurun Sayın Hakverdi. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Ankara) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlarım.

Pazartesi günü, bu hiç görmeden sahte olduğunu iddia ettiğiniz belgeleri cumhuriyet savcılığına teslim eden heyetten biriyim. Bununla ilgili bilgi vermek istedim öncelikle. Pazartesi günü, AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın oğlu, dünürü, eniştesi ve bilumum yakınları tarafından çok ciddi miktarlarda yapılan havalelere dair banka dekontlarını cumhuriyet savcılığına biz bir heyet hâlinde verdik. Siz bunları henüz görmeden daha sahte olduğunu iddia etmiştiniz. Daha sonra, çıktıktan sonra da bunların ticari işlem olduğunu iddia etmeye başladınız. Zaten size dair herhangi bir şey çıkınca “sahte” oluyor ya da “Babacığım onları sıfırlayalım.” dedikleri kayıtlar “montaj” oluyor ya da bugünlerde Amerika’da bir dava görülüyor, “hayırsever” dediğiniz Reza mıdır, Rıza mıdır… Hani bizim memlekette şöyle derler: “Adı batasıca.” Rıza mı, Reza mı bilemiyoruz ama adı batasıca, Amerika’da yargılanmaya başladı. Önce “hayırsever” dediniz, bugünlerde de “ajan” olarak ilan ediyorsunuz ve bu davaya da diyorsunuz ki: “Kumpas.” Yani size dair makbuzlar “sahte”, kasetler “montaj”, davalar “kumpas.”

Peki, bunları söylediğimizde yani işin esasını ana muhalefet olarak biz anlatmaya başladığımızda da ana muhalefet partisine ve onun liderine diyorsunuz ki: “Vatan haini”

Şimdi, geldiğimiz noktada önce “vatan” ne acaba, onu belirlemek lazım. “AKP”nin ne olduğunu, “devlet”in ne olduğunu, “millî”nin ne olduğunu birlikte aslında bir konuşmamız lazım.

Şimdi, ödüller verdiğiniz, bakanların önüne yattığı o Reza mıdır, Rıza mıdır, bugün vatan haini ilan edilmeye başlandı ve biz, ta o zaman “Bu ilişkilere Hükûmetimizi ortak etmeyin, bunlardan kaçının. Gelin, bu Rıza’yı da, buna ortak olanları da yargılayalım.” dediğimizde, sizlerin oylarıyla maalesef bu yargılama yapılamadı.

Bugün Amerika’da ülkemizi çok zor duruma düşürecek bir yargılama yapılıyor. Biz ne tarafız? Elbette ülkemizden tarafız. Elbette ülkemizin sonuna kadar savunucusuyuz ancak ülkemizi kötü yöneten, bu kirli ilişkilere giren bakanlarla ve bunların yandaşlarıyla da her zaman karşı karşıyaydık, bugün de karşı karşıyayız. Sadece şundan utanç duyuyoruz: Amerika gibi bir ülkede, ülkemizi bu duruma düşüren kötü yöneticilerden utanç duyuyoruz. Elbette orada ülkemiz aleyhine bir karar çıkacak, çıkacak maalesef, onu gösteriyor. Biz bunun ceremesini yoksul vatandaşlar olarak karşılayacağız, çekeceğiz. Biz bunun hesabını elbette, ülkemizin aleyhine dönecek bir hesabı yoksul vatandaşlar olarak vereceğiz ama ülkemizi bu duruma düşüren o kötü iktidardan da elbette bunun hesabını soracağız, yanına bırakmayacağız.

Şimdi diyorsunuz ki: Bu mesele millî. Millî bir mesele, millî bir meselede siz millî davranmıyorsunuz. Diyoruz ki: Hırsızlığın neresi millî, yolsuzluğun neresi millî? “Millî” deyince siz bunu mu anlıyorsunuz? Hırsızlık ve yolsuzluğu yapan birinin savunulmasını mı anlıyorsunuz? Biz diyoruz ki: Millî; bayraktır, topraktır, vatan sevgisidir, barıştır. Biz “millî”den bunu anlıyoruz ama siz hırsızlıktan ve yolsuzluktan bir millîlik çıkartabiliyorsanız bunu nasıl çıkardığınızı lütfen gelin bize de anlatın.

Bir zamanlar IŞİD’e diyordunuz ki: Kızgın çocuklar. Fetullah Gülen’e diyordunuz ki: Hoca Efendi. Beraber boy boy resimleri vardı. Şimdi de diyorsunuz ki: Reza vatanseverdi, şimdi de casus oldu. Bunların hepsinin biz karşısında durduk, biz vatanımızı savunduk. Şimdi de diyorsunuz ki: Biz millîyiz, siz gayrimillî. Acaba kim millî, kim gayrimillî? Biz her zaman ülkemizden yana olduk, vatandaşımızdan yana olduk; siz parayı sevdiniz, paralı adamları sevdiniz, korudunuz, kolladınız, şimdi de ülkemizi bu zor duruma düşürdünüz. Biz ülkemizden yanayız ama ülkemizi bu kötü duruma düşürenlerden de mutlaka bunun hesabını soracağız, yanına bırakmayacağız.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 506 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 3’üncü maddesinin üçüncü fıkrasına aşağıdaki bentlerin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

          Mahmut Toğrul              Mehmet Emin Adıyaman                  Hüda Kaya

             Gaziantep                             Iğdır                                  İstanbul

          Behçet Yıldırım                                                     Mehmet Ali Aslan

              Adıyaman                                                                      Batman

“Madde 3-

ğ) Sosyal Bilimler Enstitüsü

h) Fen Bilimleri Enstitüsü”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ LEYLA ŞAHİN USTA (Konya) – Katılamıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Gaziantep Milletvekili Mahmut Toğrul.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu maddeyle yeni bir üniversite kurulması hedefleniyor. Bu ülkede üniversite sayısı çok ciddi bir şekilde arttı, sayı ikiye katlandı, öğrenci sayısı 2,5 kat arttı fakat nitelikte tamamen bir tükeniş yaşanıyor değerli arkadaşlar. Bugün üniversitelerde bilim üretme ortamı maalesef yok edilmiş durumdadır. Eğer bir ülke hedeflerine ulaşmak istiyorsa öncelikle güçlü bir bilim politikasının olması lazım. Bu bilim politikası da nitelikli insan gücüyle yapılabilir, nitelikli insan gücünün bilim üretmesi için de bilimsel bir ortamın olması gerekir.

Bugün, biraz önce söylediğim gibi, üniversite sayısı arttı, öğrenci sayısı arttı; maalesef üniversitelere ayırdığımız ödenek yerinde sayıyor değerli arkadaşlar. Gelişmiş ülkelerde gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 3’ü gibi değerlerde bilimsel araştırmalara pay ayrılırken ülkemizde bu oran hâlâ yüzde 1 civarındadır.

Değerli arkadaşlar, nitelikli insan kaynağımızı da her gün tüketiyoruz. Üniversite sayısı arttı ama bu ülkede öğretim üyesi yetiştiremiyoruz; nitelikli olanları da, maalesef, özellikle 20 Temmuz 2016’da başlattığınız KHK, OHAL süreciyle nitelikli öğretim üyelerini üniversitelerden herhangi bir sorgu, sual yapılmaksızın, haklarında idari, adli bir soruşturma yapılmaksızın 5 binin üzerinde öğretim üyesi üniversitelerinden koparıldı. 380 akademisyen -ki bunlar alanlarında en iyileridir, çoğu yurt dışı doktoralıdır, bu ülkenin aydınlık vicdanlı insanlarıdır- sadece bu ülkede “Savaş istemiyoruz.” dedikleri için 380 barış bildirisi imzacısı akademisyeni üniversitelerinden kopardınız, daha iki gün önce maalesef haklarında soruşturma açtınız ve sadece “Bu ülkede kan akmasın, barış olsun.” dedikleri için örgüt propagandası yapmak suçuyla haklarında yedi buçuk yıla varan cezalar istediniz.

Değerli arkadaşlar, üniversite sayısı üniversitenin üstüne, herhangi bir binanın üstüne bir tabela asmakla olmaz. Bugün, üniversitelerin kütüphanesi yok, laboratuvarı yok, özgür bir ortamı yok, herhangi bir şekilde güçlü veri tabanlarına ulaşma imkânları yok ama istiyorsunuz ki bu ülkede bilimsel üretim yapılsın. Bu ülkenin bir temel bilim politikası yok, temel bilimler yerlerde sürünüyor. Bugün, üniversite sınavlarında 1 soruyu yapanların dahi tercih etmediği fen fakültelerini tükenişe götürdünüz ama bu ülkede hâlâ bilimden bahsediyorsunuz. Üniversiteler arasında o kadar büyük uçurumlar yarattınız ki bugün açtığınız üniversite kontenjanlarının dörtte 1’i maalesef geçen sene boş kaldı değerli arkadaşlar, dörtte 1’ine tercih yapılmadı.

Eğer böyle bir üniversite anlayışı olursa, maalesef, bizim çağdaş, gelişmiş ülkeler seviyesine ulaşma şansımız yoktur. Bu ülkede bir bilim politikasının oluşabilmesi için özgür, bilimsel bir tartışma ortamının yaratılması lazım ama siz ne yapıyorsunuz? Akademiyi tamamen kendi düşünsel alanınıza kapatmak istiyorsunuz ve biat eden bir öğretim üyesi modeli yaratıyorsunuz.

2008 yılından sonra üniversiteleri büyük oranda, bugün “terörist” dediğiniz Fetullahçı terör örgütüne, Fetullah Gülen’e teslim ettiniz. Benim öğretim üyesi olarak çalıştığım Dicle Üniversitesinde üç cemaat üniversiteyi yönetiyordu, bunlardan biri Fetullahçılardı ve o dönem Fetullah cemaatine herhangi bir yakınlığı olmadan neredeyse kadro verilmiyordu değerli arkadaşlar, üniversitelerin kadroları bu ülkede bir cemaat tarafından onanmak zorunda bırakılıyordu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT TOĞRUL (Devamla) – Dolayısıyla şimdi geriye dönüp, üniversiteleri bu hâle getirdikten sonra, tabela üniversitesi açmışız diye övünmenin bir sonucu yoktur.

Eğer bu ülkede sağlıklı bir bilim politikası üretilemezse maalesef üniversiteler her gün kan kaybetmeye devam edecektir diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 506 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 3’üncü maddesinde yer alan “tabi olmak üzere” ifadesinin “tabi olacak şekilde” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

            Kamil Aydın                    Mustafa Kalaycı                      Celal Adan

               Erzurum                             Konya                                 İstanbul

            Arzu Erdem                     Muharrem Varlı                     Baki Şimşek

               İstanbul                              Adana                                  Mersin

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ LEYLA ŞAHİN USTA (Konya) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Mersin Milletvekili Baki Şimşek.

Buyurun Sayın Şimşek. (MHP sıralarından alkışlar)

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 506 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Sevgi Vakfı tarafından kurulan üniversitenin açılışıyla ilgili kararı elbette destekliyoruz. Lokman Hekim Üniversitesi isminden de anlaşılacağı üzere genelde sağlık üzerine bölümlerin açıldığı, tıp fakültelerinin, eczacılık fakültelerinin ve diş hekimliği fakültelerinin bulunduğu, ayrıca bir de mühendislik fakültesinin bulunduğu bir üniversite.

Ben bir mühendisim. Tabii, sağlıkla mühendisliği iç içe çok uygun bulmadığımı burada belirtmek istiyorum yani diş hekimliğinin, tıp fakültesinin içerisinde… Lokman Hekim liselerini de biliyoruz -bunlar sanıyorum yine aynı vakfın- bunlar genelde sağlık üzerine çalışan bir lise. Buradaki mühendisliğin medikal mühendislik ya da tıbbi bir mühendislik olmasını arzu ederdik ama biz, Türkiye'nin neresinde bir okul açılacak olsa, hastane açılacak olsa, üniversite açılacak olsa bunun elbette sonuna kadar destekleyicisi olacağız bugüne kadar olduğu gibi.

Yalnız, bu üniversitelerle beraber, Bakanlar Kurulundan geçtiğimiz yıl otuza yakın üniversitenin kurulmasıyla ilgili karar alındı. Yalnız, bir yıldır bunlar daha önceki sıra sayılarına getirilmesine rağmen geri çekildi. Millî Eğitim Bakanımızın kendi memleketi Sivas’ta, benim memleketim Mersin Tarsus’ta “Teknoloji üniversitesi kurulacak. Üniversite hayırlı olsun.” diye Sayın Ahmet Davutoğlu’nun resmiyle “billboard”lara asıldı ve vatandaşlara sözler verildi ama maalesef, bu yıl yine bu üniversitelerinin birçoğunun açılamadığını görmekteyiz. Yapılacak olan sınavda yine bu üniversiteler maalesef öğrenci alamayacak. Hükûmetin bir an önce, söz vermiş olduğu, bu Bakanlar Kurulundan geçen 30’a yakın üniversitenin kurulmasını da Meclise getirmesini ve vatandaşa vermiş olduğu sözlerini yerine getirmesini bekliyoruz.

Tabii, eğitime yapılan yatırımları bakanlarımız, milletvekillerimiz bu kürsülerden defalarca anlatıyorlar, “Bütçeden şu kadar pay ayırdık, bu kadar yatırım yaptık.” Ama ben şunu söylüyorum: Eğitim sadece para harcamakla, sadece bina yapmakla, sadece öğretmen ataması yapmakla maalesef eğitim olmuyor.

Ben 3 çocuğu okullarda okuyan bir veliyim aynı zamanda. Benim 3 çocuğum ayrı sınav sistemlerinden geçerek okullara gittiler. Okullarda, maalesef, şu anda -ben Sayın Bakanımızın bir araştırma yapmasını rica ediyorum- sigara tüketimi, uyuşturucu tüketimi, alkol tüketimi… 2002 yılından bu tarafa nereden nereye geldik, bunu da Bakanlığın bir araştırması lazım. Gerçekten korkunç bir durumda. Benim oğlum 11’inci sınıfa gidiyor, “Baba, sınıfımda sigara içmeyen 2 öğrenci var.” diyor, Ankara’da okuyor. “Sınıfımda sigara içmeyen 2 öğrenci var.” diyor. Millî Eğitim Bakanlığının -ben, Gençlik ve Spor Bakanlığının Plan ve Bütçe görüşmeleri sırasında da söyledim- yani uyuşturucuyla, sigarayla mücadelede Gençlik ve Spor Bakanlığıyla el ele vererek gençlerin kötü alışkanlıklardan korunması için ciddi programlar uygulamasını…

Gençliğin en büyük tehdidi şu anda obezite, sağlıksız yaşam, alkol ve uyuşturucu. Spor yapan bir gençlik… Gençlik ve Spor Bakanlığıyla, yine, bağlantılı olarak, gençlerimize her gün okullarda mutlaka zorunlu spor dersi konulması... Sadece haftada bir saatlik, iki saatlik beden eğitimi dersleriyle sağlıklı bir nesil yetiştirmemiz maalesef mümkün değil.

Yine, internet bağımlılığı, televizyon bağımlılığı ve belli oyun programları gençlerimizin en büyük sorunları. Bunlarla ilgili de daha eğitici programların, kamu spotlarının hazırlanması, gençlerin bütün bu kötü alışkanlıklardan kurtarılması gerekmektedir. Maalesef, ben sadece gençler arasında değil… Şu anda belki Mecliste bulunan 550 milletvekilinin bile günlük birkaç saati Facebook, Twitter, internet, WhatsApp Messenger, mesajlara bakmakla geçiyor ve bu geçen zamanın çoğunluğu israf. Türk toplumunun gerçekten günlük mesaisinin, çalışan insanlar dâhil, belki öğretmenler dâhil… O gün televizyonlarda belki hepiniz izlediniz, otobüs kullanan şoför, cep telefonundan internet üzerinden maç izliyor. Bunlarla ilgili de daha eğitici programların yapılması ve caydırıcı bazı kararların alınması… Yani elbette herkes bilgiye ulaşabilmek için internet kullanabilmeli, internet ağı yaygın olmalı ama biz maalesef teknolojiyi yerinde ve verimli bir şekilde kullanamıyoruz. Üretemiyoruz zaten, üretmekte sıkıntımız var ama maalesef kullanmakta çok… Herkes hemen teknolojiye ulaşmak istiyor ve bunun sonucunda da gerçekten toplum çok büyük bir, yoğun mesaisini bununla uğraşmakla geçiriyor.

Ben bu duygu ve düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

4’üncü madde üzerinde üç adet önerge vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 506 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 4’üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

            Haydar Akar                 Ali Haydar Hakverdi                   Eren Erdem

               Kocaeli                             Ankara                                İstanbul

            Murat Bakan                       Birol Ertem                        Zeynel Emre

                İzmir                                Hatay                                 İstanbul

              Serdal Kuyucuoğlu

                      Mersin

 

MADDE 4- 2809 sayılı Kanun’a aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

“GEÇİCİ MADDE 50- Yürürlükteki mevzuatta Ankara Güzel Sanatlar Üniversitesine yapılan atıflar Ankara Müzik ve Güzel Sanatlar Üniversitesine yapılmış sayılır.”.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ LEYLA ŞAHİN USTA (Konya) – Katılamıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Mersin Milletvekili Serdal Kuyucuoğlu.

Buyurun Sayın Kuyucuoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

SERDAL KUYUCUOĞLU (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 506 sayılı yasanın 4’üncü maddesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

Evet, benden önceki konuşmacı arkadaşım da belirtti: 2015 seçimleri öncesi Başbakan olsun, Mersin Milletvekili ve Bakanımız Lütfi Elvan olsun “billboard”larda yayınladılar ve ilan ettiler, her gittikleri yerde de bunu vadettiler, Tarsus’a bir üniversite kurulmasını. Geçtiğimiz yasama yılında da bunu Komisyona getirdiler, yalnız, Hükûmet geri çekti, bir an önce bu vaatlerini yerine getirmelerini Hükûmetten bekliyoruz.

Evet, son yıllarda yaşanan gelişmeleri ben sizinle kronolojik olarak paylaşmak istiyorum. Bir Rusya komşumuz var. Rusya’yla ilişkilerimiz çok iyiydi. Sonra ne oldu? Bir uçak düşürme olayı yaşadık, arkasından şunları duyduk: “Ben emir verdim, sen emir verdin.” Herkes sahip çıktı. Arkasından ne oldu? Rusya’dan bir ambargo geldi, ilişkilerimiz bozuldu, ekonomik ve siyasi kriz yaşadık Rusya’yla. Daha sonra ne oldu? Gidildi, özür dilendi Rusya’dan.

Evet, yine, komşumuz Suriye’yle ilgili neler yaşadık? Esad’la kardeş olduk, canciğer olduk, yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmedi, bizim bölgeden de insanlar, iş adamları gittiler. Sınırları açtık, kapıları açtık, vizeyi kaldırdık. Ondan sonra bu Esad’a dedik ki: “Bu, Esed’dir ve katildir.” Arkasından “Emevi Camisi’nde namaz kılacağız.” dedik. İran, Rusya ve Esad yandaşlarıyla sonunda oturmaya, görüşmeye başladık, Esad’lı geçişe mecbur kaldık. İç savaş sonucu 500 bin insan öldü. 6 milyonun üzerinde insan ne oldu? Mülteci oldu. DEAŞ’ın doğmasına sebep olduk, PYD’nin güçlenmesine sebep olduk. 3,2 milyon mülteci geldi Türkiye’ye ve Hükûmetin ifadesine göre de 30 milyar dolar harcadık.

Bir Zarrab meselesi çıkardı bu Hükûmetimiz ortaya. Önce dediler ki: “Muteber iş adamı” Sonra bunun rüşvetler verdiğini söylediler, yalnız, bakanlar tarafından koruma altına alındı arkadaşımız, birileri “Ben önüne yatarım, altına yatarım.” gibi laflar etti. “Kaçırılan Türkiye vatandaşı” oldu. Sonra Amerika Birleşik Devletleri’ne nota verdik “Nerede benim vatandaşım?” diye. Sonra ne oldu? Bu, casus oldu, aynı muteber iş adamı. Daha sonrasında da bunun mallarına el koyduk.

Evet, maalesef bizde kandırılma çok oluyor. Irak Başbakanı İbadi bir kandırdı vatandaşları. Ondan sonra kim kandırdı? Esad kandırdı. Arkasından, Abdullah Öcalan ile PKK kandırdı. Başka? Barzani de kandırdı. Evet, bir de Fetullah Hoca kandırdı. Evet, böyle de bu Hükûmetin kandıranları var.

Evet, Başbakan ve Cumhurbaşkanımızın ağzından düşürmediği laflar var. Ne diyorlar? “Biz yerli ve millîyiz.” Her gün söylüyorlar bunu, dinliyoruz. Peki, siz yerli ve millîyseniz çocuklarınızın bu offshore hesapları nasıl oluyor? Bu kara para transferleri nasıl oluyor? “Benimle ilgili soruşturma açın.” diyor Başbakan, soruşturma için araştırma önergesi veriliyor, burada AKP’li arkadaşlar tarafından reddediliyor. Binali Yıldırım’ın kendisi diyor “Soruşturma açın.” diye. Bu, aynı zamanda Türkiye’den bir vergi kaçırmadır.

Şimdi, burada Türkiye Cumhuriyeti yasalarına göre suçlar var. Ne suçları işleniyor? Bir, vergi kaçırma suçu var. İki, görevi kötüye kullanma suçu var. Üç, çıkarı sağlama suçu var. Dört, ülke itibarını zedeleme suçu var. Beş, ülkeyi siyasi ve ekonomik olarak da zarara uğratma suçu var. Demek ki suçlular kimler? Cumhurbaşkanı, Başbakan, eski bakanlar ve banka yetkilileri. O zaman ne olması lazım? Biz, Türkiye Cumhuriyeti’nde şimdi namuslu, dürüst ve cesur vergi memurları ve savcılar arıyoruz, onları göreve davet ediyoruz.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kuyucuoğlu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 506 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 4’üncü maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

          Mahmut Toğrul               Mehmet Emin Adıyaman                Hüda Kaya

              Gaziantep                              Iğdır                                İstanbul

          Behçet Yıldırım                   Mehmet Ali Aslan         Meral Danış Beştaş

Adıyaman                                  Batman                                Adana

“GEÇİCİ MADDE 50- Mevzuatta Ankara Güzel Sanatlar Üniversitesine yapılan atıflar Ankara Sanat Üniversitesine yapılmış sayılır.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ LEYLA ŞAHİN USTA (Konya) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - Katılamıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş.

Buyurun Sayın Danış Beştaş. (HDP sıralarından alkışlar)

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 4’üncü madde şunu içeriyor: Ankara Güzel Sanatlar Üniversitesinin adı bundan sonra “Ankara Müzik ve Güzel Sanatlar Üniversitesi” olacak, sadece “güzel” sıfatı eklenmiş. Doğrusu, bu konu, üstatlar arasında da tartışmalı bir mesele. Acaba, müzik, güzel sanatların içinde mi değil mi, ayrıca yazılmalı mı yazılmamalı mı? Ben bu işin uzmanı değilim ama bildiğim kadarıyla bu konuda netleşmiş bir durum yok. Güzel sanatların içinde olduğunu söyleyen düşünceler de var, ayrıca müziğin zikredilmesi gerektiği konusunda düşünceler de var ama esas itibarıyla bir itirazımızın olmadığını söylemek isterim.

Değerli milletvekilleri, dünden bu yana söylüyoruz: Bildiğiniz gibi bugün Eş Genel Başkanımız Figen Yüksekdağ’ın duruşması vardı, biraz önce duruşma sona erdi, 20 Şubata ertelendi. Yarın da Eş Genel Başkanımız Selahattin Demirtaş’ın davası yapılacak. Bugün duruşmaya gittik. Öğlene kadar olan bölümde buradaki arkadaşlarla birlikte oradaydık, diğer milletvekili arkadaşlarımız hâlâ orada. Ortada bir duruşma olduğunu, adil bir yargılama olduğunu söylemeye kesinlikle hiç kimse cesaret etmesin çünkü tümüyle duruşma salonunun etrafı yüzlerce, hatta binlerce kolluk gücüyle çevrilmiş, duruşma salonu bir spor salonu gibi, fakat izleyiciler dışarıdan içeri alınmıyor, kesinlikle alınmıyor. Mahkeme başkanına duruşma avukatları tarafından iletildi: “Neden duruşmalara dışarıdan kimse alınmıyor?” Mahkeme başkanı “Hayır, girebilirler. Benim bu konuda talimatım olacak.” dedi. Saat ondu ve talimat verdiğini söylediği saatten itibaren de, bizim çıktığımız saat bir civarında da hâlâ Sincan’da, kampüste aileler, ziyaretçiler, farklı kesimler duruşma salonuna alınmıyordu.

Değerli milletvekilleri, genellikle iktidar partisi milletvekilleri Anayasa’ya atıfta bulunuyor, ben de bir atıfta bulunayım. Anayasa madde 141’de mahkemelerin aleniyeti konusunda açık bir hüküm var: “Mahkemelerde duruşmalar herkese açıktır. Duruşmaların bir kısmının kapalı ya da tamamının kapalı yapılmasına ancak genel ahlâkın veya kamu güvenliğinin kesin olarak gerekli kıldığı hallerde karar verilebilir.” Bir: Duruşmanın kapatılmasına karar verilmemiş. İki: Zaten ortada kamu düzenini ya da genel ahlakı etkileyen herhangi bir karar olmadığı için gerekçesi de yer almıyor. Üçüncüsü: Mahkeme “Ben talimat verdim.” dediği hâlde duruşmalara izleyiciler alınmıyor. Bu Anayasa yürürlükte mi? Sözde evet ama uygulamada kesinlikle bu Anayasa’nın hiçbir hükmüne riayet edilmiyor.

Diğer yandan, yabancı, yabancı demek de doğru değil, yurt dışından gelen delegasyon, içinde çok sayıda Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi milletvekillerinin olduğu, basın heyetlerinin olduğu, gözlemcilerin olduğu yüzlerce kişi mahkeme başkanının ve heyetinin kararıyla, ara kararla duruşmaya alınmadı. “Türkler alınabilir.” dedi, Türk vatandaşları duruşma salonuna alınabilir; yabancı delegasyon ve yabancı basın mensuplarının güvenlik sebebiyle duruşmaya alınmamasına karar verildi. Şimdi, bugün yapılan yargılamanın sadece çok çok küçük, minik bir bölümünü söyledim. Şimdi, Figen Yüksekdağ 4 Kasımdan bu yana cezaevinde.

Anayasa’nın başka bir maddesini söyleyeyim, siyasi partilere ilişkin bir madde, o da 68’inci madde. Değerli milletvekilleri, 68’inci madde ikinci fıkra “Siyasî partiler, demokratik siyasî hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır.” diyor. Nerede vazgeçilmez unsur? Siyasi partiler, sadece iktidarda olunca mı demokratik yaşamın vazgeçilmez unsuru oluyor?

Duruşmaların aleniliğine uyulmuyor, siyasi partilerin çalışmaları engelleniyor, milletvekillerinin duruşma salonunda oturacağı yer bile tartışılıyor, başsavcı vekili koltukta oturmadan, gelip duruşmayı arkada izliyor, âdeta bir şeyi denetliyor ya da gözlemliyor ve buna bağımsız ve tarafsız yargı diyeceğiz. Hadi oradan, böyle bir tarafsız ve bağımsız yargı yok, hepimiz biliyoruz.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 506 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 4’üncü maddesinde yer alan “Ankara Müzik ve Güzel Sanatlar Üniversitesine” ibaresinin “Ankara Müzik Bilimleri Üniversitesine” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

            Kamil Aydın                    Mustafa Kalaycı                      Celal Adan

               Erzurum                             Konya                                 İstanbul

            Arzu Erdem                     Muharrem Varlı

               İstanbul                              Adana

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ LEYLA ŞAHİN USTA (Konya) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılamıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen, İstanbul Milletvekili Arzu Erdem.

Buyurun Sayın Erdem. (MHP sıralarından alkışlar)

ARZU ERDEM (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, 506 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 4’üncü maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubum adına söz almış bulunmaktayım. Gazi Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Referandum sonrasında, liderimiz Sayın Devlet Bahçeli Beyefendi, 5 gündem üzerinde durmuş ve bu konuyla ilgili aciliyetle aksiyon alınmasına ilişkin uyarılarda bulunmuştur.

Birincisi, terörle aralıksız olarak mücadele edilmesi yönündeydi ki bu anlamda devlet, üzerine düşeni yapmakta ve terörle mücadeleyi de aralıksız olarak sürdürmekte. Milliyetçi Hareket Partisi olarak da bu anlamda desteğimiz devam etmektedir.

İkincisi, hızlı bir şekilde uyum yasalarının çıkarılması konusuydu ki bu konuda da uyum yasalarına ocak ayı itibarıyla geçilecektir.

Üçüncüsü, dış politikada ve Avrupa Birliğiyle ilişkiler konusunda gereğinin yapılmasına ilişkindi. Bu konuda da gerekli mücadele yapılmaktadır, bunu da izlemekteyiz.

Dördüncüsü, FETÖ’nün siyasi ayağıyla ilgili gerekli çalışmanın yapılmasıydı, gerekli mücadelenin yapılmasıydı. Bu konuda hâlâ bir mahrumiyet söz konusu ve devam edeceğini umuyoruz, terörle mücadele kapsamında mutlaka ele alınacağına inanıyoruz.

Beşincisi ve en önemli madde, milletimizin geciktirilmiş sosyal sorunlarıyla ilgili mücadelenin yürütülmesi ve bu geciktirilmiş sorunların çözüme kavuşturulması yönündeydi ki burada benim aklıma ilk başta Türk milleti, Türk milletinin yanında Türk gençliği geliyor ve burada eğitim sistemi ve eğitim sistemindeki eksiklikler, bilhassa öğretmenlerimizin beklentileri gelmektedir, öğretmen atamaları gelmektedir, mülakat sistemi gelmektedir, mülakat sisteminin adaletsizliği gelmektedir.

Sözleşmeli öğretmenlerimizle ilgili bir sistem getirildi ancak sözleşmeli öğretmenlerimizle ilgili, iki eş birbirlerinden ayrı yerlerde görev yaptıkları için aile bütünlüğü noktasında büyük bir sıkıntı oluşmuştur ve çocuklarından ayrı yaşamak zorundalar, bu anlamda büyük bir sıkıntı oluşmakta. Bir ara formülle oradaki sıkıntı giderilebilir diye düşünüyorum.

Onun dışında, üç tane mektup var elimde, bunlardan bir tanesini okuyacağım. “Her gün okulun yanından geçip gidiyoruz; ömür de gidiyor, en canlı, en güçlü, en hevesli olduğumuz zamanlar gidiyor. Umutlarımızla beraber, mücadele edecek, hakkımızı sonuna kadar savunacak vicdanlarınıza sesleniyoruz.” diyor öğretmenlerimiz.

Atama sayısıyla ilgili Bakanlığın yaptığı açıklama, 100 bin civarında, aslında “81 bin açık var.” dendi, şubat ayında 20 bin civarında bir alım yapılacak. Öğretmenlerimiz bu değerlendirmeyi yaparken bilhassa şunun üzerinde durmakta: 80 bin açık varken en azından bunun yarısı kadar yani 40 bin öğretmen alımı yapın ki bu gençlik, işsizlikten ve mesleğini yapamamaktan kurtulsun.

Değerli milletvekilleri, Mersin Milletvekilimiz Sayın Baki Şimşek’in de burada kürsüye taşıdığı ve çok önemli bir konu olan din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenlerimizle ilgili bir ihtisaslaşma ve ihtisaslaşmadan sonra bölümün kapanması söz konusuydu. Bölüm kapandı ancak 9 bin mezunu var, 200 daha mezun verecek önümüzdeki seneye kadar. Ancak bu arkadaşlarımızın tamamı şu an kendi bölümlerinde atama görmemekteler. Burada şöyle bir yanlış anlaşılma olmasın, ilahiyat fakültesi mezunu arkadaşlarımıza da “Onlar atanmasın” demiyoruz. Buradaki talep şu şekilde: Din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenlerine açılacak olan kontenjanda, o branşlarda dört yıl pedagojik formasyon da görmüş olmaları hasebiyle, öğretmenlik mesleğini doğru icra edecekleri noktasında öncelik tanınmalı, öncelik tanındıktan sonra diğer alanlarda bir ihtisastan bir atama yapılacaksa bu atamanın gerçekleştirilmesi söz konusu olabilir.

Değerli milletvekilleri, özellikle tıbbi sekreterler yine aynı dertten şikâyetçi ve diyorlar ki: “Biz bölümümüzü bitirdik. Bitirdikten sonra kendi alanımızda çalışamıyoruz.” Onun için aslında üniversitelerle ilgili bölümlerde hesaplamalar yapılırken ne kadar mezun vermeli, ne kadar açığımız var; ona göre bir hesaplama yapılıp belki kontenjanlarla ilgili sınırlandırmalar getirilmeli. Eğitimin kalitesi, biraz da mezun verdiğiniz kişilerin kendi mesleklerini yapmalarıyla doğru orantılı. Düşünün ki din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeni, ilkokuldaki çocuğa çok sevdiği mesleği olan din kültürü ve ahlak bilgisi dersi veremiyor. Onun yerine, işsiz olduğu için -elbette bir şekilde kendi geçimini sağlamak zorunda, evleniyorsa ailesinin geçimini sağlamak zorunda- başka bir meslekte çalıştığını düşünün. Hakikaten, her biri, büyük bir mağduriyet içerisinde. Bu anlamda, özellikle Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında her birimizin gençlerin sesi olduğumuz vaadiyle buraya gelmiş olduğumuzu da göz önünde bulundurarak özellikle gençlerimizin bu haklı taleplerini mutlaka değerlendirip bu anlamda gerekli çözümü üretmemiz gerekmektedir.

Saygılarımı sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

4’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum. Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

5’inci madde üzerinde üç adet önerge vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 506 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 5’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Ali Haydar Hakverdi                      Haydar Akar                             Eren Erdem

       Ankara                                     Kocaeli                                     İstanbul                      

   Murat Bakan                               Birol Ertem                          Yakup Akkaya

        İzmir                                        Hatay                                      İstanbul

MADDE 5-24/5/1983 tarihli ve 2828 sayılı Sosyal Hizmetler Kanununun 3 üncü maddesinin birinci fıkrasının (O bendinin (9) numaralı alt bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"9.”Aktif Yaşam Merkezi”; Yaşlı bireyler ile engelli bireylerin yaşam kalitesinin artırılması ve sosyal hayata aktif olarak katılımlarına katkı sağlanması amacıyla, engelli ve yaşlı bireyler ile ailelerine rehberlik ve destek hizmeti ile evde gündüz bakım hizmeti sunan gündüzlü sosyal hizmet kuruluşlarını,”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ LEYLA ŞAHİN USTA (Konya) – Katılamıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen, İstanbul Milletvekili Yakup Akkaya.

Buyurun Sayın Akkaya. (CHP sıralarından alkışlar)

YAKUP AKKAYA (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yapılan değişiklikle, yaşlılarımızın, engellilerin yararlandıkları gündüz bakımevlerinde de yararlanması öngörülüyor. Doğru bir yaklaşım, geç kalınmış bir düzenleme.

Peki, Türkiye’deki yaşlıların durumu ne? “Yaşlı” kime deniyor? Bu konuyla ilgili Profesör Doktor Osman Müftüoğlu’nun bir değerlendirmesi var, diyor ki Osman Müftüoğlu: “Belli bir yaştan sonra yetinmeyi bilmeliyiz. Para kazanmayı, ekonomik gücü bir hırs, bir kavga, hayata tutunma amacına dönüştürmemeliyiz.” Ama Türkiye’de böyle mi? Özellikle, yaş sınırları dünyada değişti. Gelişen teknoloji, tıbbın gelişmesi, yaş sınırlarını da değiştirdi ve “Artık orta yaşlılar 65 yaş ve üzerinde.” deniliyor ama Osman Müftüoğlu diyor ki: “Bunları genç yaşlılar, orta yaşlılar, yaşlılar sınıfına ayırmamız gerekir.” Ben, Meclise baktığım zaman, Osman Müftüoğlu’na göre, Meclisin ortalama yaşı 50, biz genç yaşlılar sınıfına giriyoruz. Bu da herhâlde birçok milletvekilimizin yüzünü güldürecek bir olay.

Şimdi, dünyada ve ülkemizde yaşam süresi uzuyor. Avrupa ülkelerinde yaşlı nüfus gittikçe artıyor. Avrupa ülkelerinde yaşlı nüfus oranı genellikle bizim nüfusumuza göre 3 kat daha fazla. Avrupa ülkelerinde yaşlı nüfus oranı nüfusun yüzde 24’ü dolayında, biz de yüzde 8 civarında.

Yalnız, Türkiye’de yaşlılarımıza yeterli değer verilmiyor. Eğer bugün Türkiye’de, ülkemizde taş üstüne taş konmuşsa, o “yaşlılarımız” dediğimiz eli öpülecek insanlarımızın emeği vardır, göz nuru vardır, alın teri vardır.

Ben zaman zaman Meclise metroyla gelip gidiyorum ve gençlerimize bakıyorum, yaşlılara o toplu taşıma araçlarında böyle bir anlayışı yeterli göstermediklerini ne yazık ki üzülerek görüyorum. Buna sizler de şahit olabilirsiniz. Bunun da sanırım eğitim sistemimizden kaynaklanan bir sorun, bir problem olduğunu düşünüyorum. Yaşlılarımıza değer vermeyen bir toplumun gelecekle ilgili kaygıları olması çok normaldir ve yaşam, hayat herkesin bir gün yaşlanacağını gösteriyor. Umarım bundan sonraki süreç içinde gençlerimiz özellikle yaşlılarımıza, onlara gerekli değeri verirler.

Peki, biz Hükûmet olarak yaşlılara gerekli değeri veriyor muyuz, desteği veriyor muyuz? Ne yazık ki onu söylememiz mümkün değil. Mesela, bugün Türkiye’de yaklaşık 12 milyon emeklimiz var. Bu 12 milyon emeklimizin yaklaşık 4,5 milyonu 65 yaş ve üzerinde, maaş alan emekliler. Peki, onların emekli aylıkları ne baktığımız zaman? BAĞ-KUR emekli aylığından -tarım da dâhil- bu maaştan yaklaşık 1 milyon 291 bin kişi yararlanıyor ve 1.060 lira maaş alıyorlar. Sosyal Güvenlik Kurumundan 65 yaş ve üzerinde maaş alanların sayısı 2 milyon 337 bin 677 kişi. E, peki, “4/A” dediğimiz kişilerin, bunların maaşı ne kadar, en düşük maaşı? 1.165 lira.

Yine, 2022 sayılı Yasa gereği, hiçbir sosyal güvenlik kurumuna kaydı olmayan ama 65 yaşın üzerindeki yurttaşlarımıza da bu devlet yardım yapıyor. E, peki, onlar ne alıyor? 251 lira 48 kuruş alıyor. Üstelik bu vatandaşlarımız yani 65 yaş ve üstü bu yardımdan yararlanan vatandaşlarımız da kolaylıkla bu maaşı da alamıyorlar. Çünkü eğer ailesinde kişi başına gelir asgari ücretin dörtte 1’inin altındaysa ancak alabiliyorlar. E, bu da büyük bir haksızlık oluyor yani yaşlılarımız, çoluğuna çocuğuna muhtaç bir hâle getiriliyor. Yani Türkiye’de açlık sınırının 1.568 lira, yoksulluk sınırının da 5.106 olduğu bir durumda yaşlılarımızın bu maaşla geçinebilmesi ve sosyal hayata katılması, bu tür yerlere gidip gelmeleri de mümkün görünmüyor.

Gelin, emeklilerimize, 65 yaş aylığı alanlara yılda en az 2 kez ikramiye verelim. Gelin, emeklilerimizin intibak sorunlarını çözelim. Gelin, emekliliği geldiği hâlde yaşa takılanların sorunlarını çözelim değerli arkadaşlar.

Bugün, yine, Hükûmetin işçileri memnun eden taşeronla ilgili bir açıklaması oldu. Biz de bunu takdirle karşılıyoruz ama keşke bu, bizim 2015 Haziran seçimlerinden önce dile getirdiğimiz gibi, kasım seçimlerinden önce dile getirdiğimiz gibi, o tarihlerde yapılsaydı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YAKUP AKKAYA (Devamla) - O zaman “Bunların ücretlerini nereden vereceğiz, nereden buluyoruz?” deme yanlışlığını bugün gördüğünüz için de sizlere teşekkür ediyorum.

Çalışma Bakanı “Ortak akılla bu işi yapıyoruz.” demişti. Keşke o zaman, bundan iki üç sene önce AKP hükûmetleri, Cumhuriyet Halk Partisinin önerisini bir ortak akıl değerlendirmesi içine almasaydı ve milyonlarca insanımız hiç olmazsa o dönemlerde bu sorunlardan, problemlerden kurtulurdu diyorum.

Hepinize çok teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 506 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 5’nci maddesinin (2)’nci fıkrasında yer alan “ile evde gündüz bakım hizmeti” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

          Mahmut Toğrul              Mehmet Emin Adıyaman                  Hüda Kaya

             Gaziantep                             Iğdır                                  İstanbul

        Mehmet Ali Aslan                 Behçet Yıldırım          Bedia Özgökçe Ertan

               Batman                            Adıyaman                                 Van

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ LEYLA ŞAHİN USTA (Konya) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Van Milletvekili Bedia Özgökçe Ertan.

Buyurun Sayın Özgöke Ertan. (HDP sıralarından alkışlar)

BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Tasarıya dair görüşlerimizi genel olarak belirtmiştik.

Ben, bugün, Sincan Cezaevi kampüsü içerisinde Sayın Figen Yüksekdağ’ın 4 Kasım darbesiyle tutuklandığı dosyaya dair yargılamasına ilişkin gözlemlerimi anlatmak istiyorum.

Evet, bugün, Sayın Figen Yüksekdağ, Halkların Demokratik Partisinin üyelerinin Eş Genel Başkanı olarak seçtiği, 7 Haziran ve 1 Kasımda Van halkının yüzde 75 oyla tercih ettiği ve Meclise gönderdiği milletvekiliyken siyasi rakiplerince Anayasa'ya aykırı ve tamamen haksız ve hukuksuz süreçlerle, bu görevlerdeyken tutuklanmış, hapse atılmış bir kişiliktir Sayın Figen Yüksekdağ. Bugün 4 Kasım darbesiyle yargılandığı dosyada gördüğümüz en göze çarpan husus aleniyet ilkesinin tamamen yerle bir edildiğine ilişkin görüntüydü.

Sayın milletvekilleri, öncelikle şunu belirteyim: Adil yargılamanın yeri cezaevi kampüsleri değil, adliye binaları olmalıdır. Daha bu asgari şart bile sağlanamazken kimse Sincan hapishanelerinde adil, tarafsız ve bağımsız bir yargılamadan bize bahsetmesin.

Bugün duruşmaya gittik ve gördük ki, dışarıda tam bir abluka var, yüzlerce jandarma ve kolluk görevlisi salonu ablukaya almış. Ankara’nın girişinde otobüsler, araçlar bağlanmış, insanların salona girmesi engelleniyor, yabancı heyetlerin salona girişi engelleniyor. Binbir güçlük çıkarılarak insanların salona, o 1.500 kişilik salona alınması engelleniyor. İçeriye girebildik ancak -milletvekili olduğumuz için herhâlde, ancak alınabildik- mahkeme başkanının duruşu, pozisyonu, o üstten, tepeden, bir de saygısız bir şekilde, asla bir hâkime, hâkimlik vakarına da, duruşuna da yakışmayan bir tarzla, elleri cebinde, hüküm kurarak bizlere yaklaşımı asla kabul edilemezdi. Bu dış görüntü bile birçok yargılamanın ne açıdan, nasıl gittiğine dair bir fikir vermişti. Ama özellikle aleniyet ilkesinden bahsetmek istiyorum.

Sayın milletvekilleri, aleniyet ilkesi, bu yargılamanın açıklığının ya da halka açıklık ilkesinin vücut bulmuş hâlidir ve adil yargılanma hakkının en önemli unsurlarındandır. Bana göre, bugün hâkimin o tavrı, kararlarıyla, idari tutumuyla yarattığı etki iki sebepten kaynaklanıyor. Birincisi, mahkeme heyetinin aleniyet ilkesinden haberi yok. Çünkü aleniyet ilkesi sağlanır; bütün usul hukukunda, Anayasa'da da açıkça belirtilmiştir. Mahkemeler kararlarını Türk milleti adına, bağımsız ve tarafsız mahkeme sıfatıyla alır ve adil yargılamanın sağladığı sonuçlar, demokrasinin, adil yargılanma hakkının, egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğunun da göstergesidir. İşte bütün bunlara vesile olur aleniyet ilkesi ama mahkeme hâkiminin bundan haberi yok çünkü savcıdan mütalaa aldı; içeride birkaç kişi var, aleniyet ilkesi böylece sağlanmıştır, 2 basın mensubu var, onların izin verdiği basın mensuplarının, sarı basın kartı olan basın mensuplarının içeride olmasını yeterli gördü. Oysa, Sayın Figen Yüksekdağ, bunca hukuk garabetiyle bir yargılamaya uğramış, hapse atılmış ve taşıdığı bu kadar sıfatlar sebebiyle siyasi rakiplerince tutuklandığını herkes biliyor. Dolayısıyla, bütün milletin, kamuoyunun gözü bu davada, dış basının, uluslararası kamuoyunun gözü bu davada, ama bu ısrarla engellenmeye çalışıldı. Dolayısıyla, dış gözlemciler, dışarıdan bakanlar, asla burada tarafsız, adil bir yargılama olduğundan bahsedemez.

Bir de dikkat çeken bir ayrıntı daha vardı. Herkese açık olması gereken salon herkese kapalı, işte bu engellemeler sebebiyle ama içeride bir şahıs vardı -benden önceki hatipler de belirtti- Ankara Cumhuriyet Başsavcı Vekili. Benim anladığım şey, yargılama göreviyle ilgili olmadığı apaçık belli olan o şahsın, orada oturuşu muhtemelen bir müfettişlik vazifesiydi. Anlaşılan mahkeme başkanına verilen talimatlar yetmemiş olacak ki yerinden gelip bir baskı unsuru yaratmaya çalıştılar çünkü mahkeme hâkimi ara ara da olsa hukuka uygun kararlar verip, insanların içeriye girip izlemesine vesile olabilecek kararlar almıştı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) – Geçen duruşmada da gözlemiştik, bu duruşmada da açıkça müfettişlik yapıldı ve son derece taraflı, son derece tahakküm altında bir yargı kararına daha şahit olduk.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 506 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 5’inci maddesinde yer alan “engelli ve yaşlı bireyler” ibaresinin “engelli bireyler ve yaşlı bireyler” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

     Kamil Aydın                          Mustafa Kalaycı                           Celal Adan

        Erzurum                                   Konya                                      İstanbul

      Arzu Erdem                 Mehmet Necmettin Ahrazoğlu

        İstanbul                                    Hatay

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ LEYLA ŞAHİN USTA (Konya) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen İstanbul Milletvekili Arzu Erdem.

Buyurun Sayın Erdem. (MHP sıralarından alkışlar)

ARZU ERDEM (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 506 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 5’inci maddesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Gazi Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, yaşlılık zor bir dönem. Neden zordur, birlikte bir bakalım. Zira, eski fiziki gücüne sahip olmayan, bazı rahatsızlıkların etkisiyle rahat olamayan, zevk ve keyif verici bazı yaşantılarını kaybeden, verimli ve üretken bir işten mahrum olan, her an ölüme yaklaştığını hisseden çoğu yaşlı kendisini çaresiz ve acziyet içerisinde hissetmektedir. Her birimiz yaş alacağız ve mutlaka yaşlılığı yaşayacağız.

Bu duygular içindeki insana en önemli yardımsa aile ve çevrenin desteğiyle birlikte tabii ki biraz da yaşam felsefesidir. Peki, felsefe sorununu çözmek neden gereklidir veya gerekli midir, yeterli midir? Maalesef değildir çünkü yaşlılarımızın mevcut sorunları o kadar fazladır ki bu konuda devletin daha fazla desteğine, yardımına ihtiyaç duymaktadırlar.

Yaşlı nüfus oranımız hızla artmaktadır. 2017 TÜİK verilerine göre, son beş yılda yüzde 17,1 artmış yaşlı nüfusumuz. Beklenen ömür ise daha fazla uzadı. Eğitimli yaşlı nüfus oranı arttı bu durumda. Eşi ölmüş yaşlı erkeklerin oranı yüzde 12,7 iken kadınların oranı ise yüzde 50,4 oldu.

Çalışan yaşlı nüfusun 72,8’i tarımda çalışıyor. Bu ne demek? İyi yorumlamak gerekiyor. Tarımda çalışanların sosyal güvenceden mahrum kaldığını biliyoruz. Demek ki bu yaşlılarımız daha çok yardıma ihtiyaç duyuyorlar.

Alzheimer hastalığından ölen yaşlılarımızın sayısı 2 kat artmıştır. Alzheimer için yapılan ne var diye baktığımızda ise maalesef yetersizlik görüyoruz ve bu anlamda mutlaka çalışma yapılması gerektiğinin üzerinde de durmamız gerekiyor.

Aslına bakacak olursak yaşlıların yüzde 42,2’si çocuklarının yanında yaşamak istiyor ancak ailelerine rahatsızlık vermek istemedikleri için, çocuklarına rahatsızlık vermedikleri için huzurevlerinde kalmak zorunda bırakılıyorlar. Yaşlılık döneminde ise yalnızlık daha da fazla artıyor. Aslında en fazla da ailelerinin yanında mutlular ama en büyük sorunları nedir? Yoksulluk. Zira, en düşük SSK emekli aylığı 1.485 lira, en düşük BAĞ-KUR emekli aylığı 1.330 lira. Oysa, yeni yapılan tespitlere göre, yoksulluk sınırı 4.959 lira 54 kuruş ve açlık sınırı yine 1.523 lira. Yani yaşlılarımızın çoğu açlık sınırının altındadır aslında.

Peki, biz, yaşlılarımız ve gençlerimiz başımızın tacı derken ne kadar samimiyiz, bir bakmamız gerekiyor; sorunlarını ne kadar masaya yatırıyoruz, bu konuyla ilgili kendimizi de bir değerlendirmemiz gerekiyor, öz eleştirimizi yapmamız gerekiyor. Her birimiz yaş alacağız ve yaşlanacağız. Bu anlamda, o dönemde karşımıza çıkan sorunların çözümüyle ilgili elbette ki devletimize güveneceğiz ve devletimizden bekleyeceğiz. Hızla artan yaşlı nüfusumuzla birlikte, bu konuda sorun yaşayanların, sosyal güvencesi olmayanların ya da aldığı aylıkla geçinemeyenlerin, zorluk çekenlerin sayısı daha da fazla artıyor. Daha konforlu, daha yaşanabilir -belki de aileleriyle bir arada olan- daha büyük olanakların, daha iyi olanakların sağlanmasına ve bu anlamda belki farklı bir site konseptine geçilmesine ihtiyaç vardır. Otel hizmeti verir gibi bir kurumda olmaları yaşlılarımız için haksızlık diye düşünüyorum. Daha iyi uygulamalar yapılması için de yüce Meclisimizi bu anlamda göreve davet ediyorum.

Burada çok önemli bir durum var. Biz, okulları yakın yerden tercih etsin, mahalle içerisinde çocuklar kalsın derken, aslında ülkemizin, milletimizin önemli geleneği olan mahalle kültüründen uzaklaşmamak ve gerçekten örf ve âdetlerimizden uzaklaşmamak için de bunu tercih ettiğimizi biliyoruz. Okullar yakın olsun, çocuklar gözümüzün önünde olsun, hatta bir çocuğun başına bir şey geldiği zaman o mahalledeki diğer komşu da o çocuğu tanıyor olsun diye, aslında çok güzel bir uygulama yakın mesafedeki okula göndermek. İşte, yaş almış olan yaşlılarımızı da yine kendi yakınımızda tutmak onlara şevk ve azim verir.

Bu anlamda dünyadan bir örnek vermek istiyorum. Bir ülkede yaşlı bakımevlerinin içerisine çocuk kreşlerini yapmışlar, kimsesiz çocuklarla ilgili bakım merkezleri yapmışlar ve bu yaşlılar ile bu çocukları zaman zaman bazı aktivitelerde buluşturmuşlar ve ölçmüşler ki oradaki yaşlı insanların ömrü belli bir zaman sonra 1 yaş uzamış. Yani onların insana, sevgiye ihtiyacı var, o küçüklerin de sevgiye ihtiyacı var.

Aile bütünlüğünün sağlanması, birliğin sağlanması Türk milletinin huzuru için çok önemli. Bu anlamda, Gazi Meclisi göreve davet ediyor, hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

5’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

6’ncı madde üzerinde üç adet önerge vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 506 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 6’ncı maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

MADDE 6- 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununun eki (II) sayılı cetvelin "A) Yükseköğretim Kurulu, Üniversiteler ve Yüksek Teknoloji Enstitüleri” bölümünün 115 inci sırası aşağıda yer alan şekilde değiştirilmiştir.

“115) Ankara Müzik ve Güzel Sanatlar Üniversitesi”

Mehmet Gökdağ                             Eren Erdem                         Hüseyin Çamak

     Gaziantep                                   İstanbul                                      Mersin

  Sibel Özdemir                            Kadim Durmaz              Zülfikar İnönü Tümer

      İstanbul                                      Tokat                                        Adana

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ LEYLA ŞAHİN USTA (Konya) – Katılamıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir.

Buyurun Sayın Özdemir. (CHP sıralarından alkışlar)

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 506 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 6’ncı maddesi üzerine söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Genel Kurulda dün aceleyle gündeme gelen ve üzerinde konuşacağımız kanun teklifi içinde sporcularla ilgili vergi düzenlemeleri, üniversite kuruluşu, üniversite isim değişikliği, Yunus Emre Vakfı Yönetim Kurulu yapısı ve özlük hakları, sosyal hizmetler -az evvel konuştuğumuz- Optisyen-Gözlükçüler Birliğinin oluşumu, tüketici haklarıyla ilgili düzenlemeler yapılıyor. Yasama faaliyetinin ana omurgası olan komisyonlarda bu birbirinden farklı düzenlemelerin detaylı görüşülmesi, tartışılması ve vatandaşlarımızın ihtiyaç ve taleplerini yansıtacak kalıcı kanunlar yapılması gerekirken, dün grup başkan vekilimizin de burada açıkladığı üzere, gündemde uluslararası anlaşmalar varken bu torba kanun teklifinin aceleyle, öncelikli gündeme alınması ve hızlıca yasalaşacak olması Parlamentoyu etkin ve verimli çalışmaktan maalesef uzaklaştırmaktadır.

Evet, yine sürekli aynı hataları tekrarlayacağız, bizim bütün uyarılarımıza rağmen torba kanunlarla yasama faaliyetini sürdüreceğiz. İşte benim de üzerinde söz aldığım maddede olduğu gibi, bir üniversitenin kuruluşu da bir torba kanun içerisinde yer almakta. Evet, bu kanun teklifinin 2’nci maddesinde adı “Ankara Müzik ve Güzel Sanatlar Üniversitesi” olarak değiştirilen üniversitenin, üzerinde konuştuğum bu 6’ncı maddede Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’na ekli (II) sayılı cetvelde de belirtilen şekilde değişikliği sağlanmaktadır.

Değerli milletvekilleri, alanında uzmanlaşmış tematik üniversitelerin kurulmasını ve üniversitelerin ihtisaslaşmasını elbette destekliyoruz. Adalet ve Kalkınma Partisinin en büyük övünç kaynağı, her alanda olduğu gibi, yine son on beş yılda niceliksel, sayısal artışlar. İşte, 2013’ten 2017’ye kadar 59 yeni devlet üniversitesi, 44 vakıf üniversitesi kuruldu, sadece İstanbul’daki vakıf üniversitelerinin sayısı 42’ye yükseldi, 4 de vakıf meslek yüksekokulu kuruldu.

İşte bu kanun teklifinin 3’üncü maddesinde yeni bir vakıf üniversitesinin kuruluşu da yer almakta. Ancak baktığımız zaman, sayısı hızla artan devlet ve vakıf üniversitelerimizin nitelikli insan kaynağı yetiştirme, bilimsel çalışma, üretme kapasitelerinin ülkenin kalkınmasına sağladıkları katkı sayısal potansiyellerinin çok çok gerisinde kalmıştır ve aynı zamanda üniversitelerden mezun olan insan kaynağının küresel dünyayla rekabet edebilecek nitelik, yetenek ve becerilere sahip olup olmadığı da tartışma konusudur. Ve yine, üniversite mezunu yetişmiş insan kaynağının üretime dönük ekonomiye entegre edilmesi, ihtiyacımız olan ve kalkınmamızın aracı olan katma değeri yüksek alanlarda değerlendirilmesi de maalesef başarılamamıştır. İşte Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmetinin bu, politikasızlığının ve plansızlığının bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Ve aynı zamanda Hükûmetin, bu Hükûmet dönemlerinin en çok tartışılan konusu üniversitelerde, akademik dünyada, özgürlükler ortamında yapılan kısıtlamalar olmuştur. Böyle bir ortamda bu iktidarın tek övünç kaynağı yeni üniversite açmak olmuştur, işte şu an olduğu gibi. İşte, üniversite mezunu genç işsizlik rakamlarını ben bu kürsüden sık sık dile getirdim değerli milletvekilleri. Sayın Bakan, Sayın Millî Eğitim Bakanının burada olacağını düşünmüştük çünkü kanun teklifinin ağırlıklı maddeleri eğitimle ilgili ancak kendisi şu an Genel Kurulda değil.

Değerli milletvekilleri, bugün Parlamentonun ve Hükûmetin önceliği giderek artan bu genç üniversite mezunu işsizlere istihdam yaratmak olmalıdır. Gençlere yeni bir üniversite açmak değil, üniversite gençliğinin temel sorun alanları üzerinde -özellikle yurt ve barınma imkânları, geçim sorunları- ama en önemlisi üniversite mezunu gençlere nasıl daha fazla nitelikli istihdam yaratmalıyız, biz bu konu üzerine oldukça odaklanmalı ve çözüm önerilerimizi ortaya koymalıyız.

İşsizlik verilerini biliyoruz. Genç işsizliğin ulaştığı nokta yüzde 20’leri aştı, yükseköğretim mezunu genç işsizliği ise değerli milletvekilleri, yüzde 40 seviyesine ulaştı. Ne eğitimde ne istihdamda olan üniversite mezunu sayısı yüzde 43’e dayanmakta, sadece kadınlarda bu oran yüzde 51’e çıkmış durumda.

Süremin azaldığını da dikkate alarak şunu belirtmek istiyorum: Değerli milletvekilleri, neticede, Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetlerinin son on beş yıllık eğitim politikalarındaki başarısızlığına baktığımızda, bugün yine bu iktidarın teklifiyle açılacak olan yeni bir üniversitenin de ülkemiz gençliğine ve ülke ekonomisine, bilime, sanata bir katkı sunmayacağını düşünüyoruz.

Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum tekrar. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Sonraki önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 506 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 6’ncı maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

  Mahmut Toğrul                     Mehmet Emin Adıyaman                      Hüda Kaya

     Gaziantep                                     Iğdır                                       İstanbul

Behçet Yıldırım                        Mehmet Ali Aslan                            Erol Dora

     Adıyaman                                   Batman                                      Mardin

“115) Ankara Sanat Üniversitesi”

BAŞKAN – Sayın Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSRAFİL KIŞLA (Artvin) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılamıyoruz Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Mardin Milletvekili Erol Dora.

Buyurun Sayın Dora. (HDP sıralarından alkışlar)

EROL DORA (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanun teklifinin 6’ncı maddesine ilişkin olarak vermiş olduğumuz önerge üzerinde, Halkların Demokratik Partisi adına söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu teklifin 6’ncı maddesinde, Ankara Güzel Sanatlar Üniversitesi, “Ankara Müzik ve Güzel Sanatlar Üniversitesi” olarak değiştirilmektedir. Bakınız, Türkiye’de 2000’li yılların başından beri istikrarlı olarak sürdürülen neoliberal politikaların temas etmediği neredeyse hiçbir yaşam alanı kalmamıştır. Özellikle eğitim alanının maruz kaldığı yoğun baskı ve sözde reform çalışmalarıyla yaratılmak istenen yeni eğitim anlayışı meyvelerini çoktan vermeye başlamıştır.

Değerli milletvekilleri, aslında, bir kamu hizmeti olan eğitim, giderek piyasada alınıp satılan bir metaya dönüşmüştür. Bu metalaştırma süreci eğitimi bir hak olmaktan çıkarmakla kalmayıp piyasada değişim değeri yaratan bir sermaye alanına dönüştürmüştür. Bu bağlamda, eğitimin, artık özgürleştirici yönünden çok uzağa düşüldüğü, tam tersine ekonomik krizlerle beslenen sistemin modern kölelerini yaratan statüko aygıtına dönüştüğü apaçık ortadadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; altını çizerek belirtmek isterim ki metaya dönüştürülmüş eğitimin iktidarın kullanışlı bir aparatına dönüşmesi, şüphesiz insanın özgürleşmesi ideali çerçevesinde şekillenen sanat eğitimini de hedef almıştır.

Türkiye’de tüm öğretim tür ve düzeylerinin maruz kaldığı şiddetli saldırılar güzel sanatlar eğitimini de ıskalamamıştır. Bakınız, tıpkı diğer öğretim tür ve düzeylerinde olduğu gibi ülkemizde güzel sanatlar eğitiminde çok çeşitli sorunlar yaşanmaktadır. Güzel sanatlar eğitiminin öznesi olan eğitimcilerin eğitimi ve atanması, hizmet içi eğitimleri, ekonomik beklentilerinin karşılanması, dünyadaki güzel sanatlar eğitimine entegre olmaları, lise ve üniversitelerin ilgili güzel sanatlar bölümlerine öğrenci seçimi, ders programları ve içeriği, öğrencilerin mezuniyet sonrası istihdam edilmeleri, ülkenin her yerinde tek tip müfredat uygulamalarının varlığı gibi konular başta olmak üzere, konu başlıkları gün geçtikçe daha büyük bir sorun yumağına dönüşmektedir.

Değerli milletvekilleri, siyasi iktidarın bu sorunları çözmek adına yaptığı sayısız reform denemeleri aslında politik çıkarların ve günü kurtarmanın hedeflendiği popülist bir siyaset güdüldüğünü göstermektedir. Bu da temel ihtiyacın, insanın özgürleşmesini merkeze alan bir yaklaşımla neoliberalizmin yarattığı eğitim politikalarını eleştirmek ve değiştirmek zorunluluğunu doğurmaktadır. Türkiye’de güzel sanatlar eğitiminin sayısız sorunlarını mümkün olduğunca görünür hâle getirmek, betimlemeye çalışmak ve bu sorunların daha derinlikli ve eleştirel bir bakış açısıyla tartışılabilmesine katkı sağlayabilmek öncelikli hedeflerimiz olmalıdır.

Değerli milletvekilleri, elbette üzerinde görüştüğümüz bu madde üniversiteyle, akademiyle ilgili olunca bir konuya değinmeden geçmek istemiyorum. Dikkatinize sunmak istediğim konu, bugünlerde yargılamalarına başlanacak olan barış akademisyenleri. Bildiğiniz üzere, “Kürt sorununda çözüm süreci” olarak adlandırılan iki buçuk yıllık dönemin sonlandırılmasıyla başlayan çatışmaların yarattığı ağır kayıplara karşı 11 Ocak 2016’da “Bu Suça Ortak Olmayacağız” başlıklı bildiriyle barış çağrısı yaptıkları için hakaretlere, tehditlere, ihraçlara, tutuklamalara ve daha bir dizi baskıya maruz kalan barış için akademisyenler, şimdi de ağır ceza mahkemelerinde yargılanmaktadırlar.

Kürt meselesinde diyalog sürecinin sona ermesi ve yeniden güvenlikçi çözümsüzlüğe dönülmesi nedeniyle çatışmaların yol açtığı tablo çok ağırlaşmıştı. Ne yaşandığı, kaç çocuğun, kadının hayatını kaybettiği vesaire Birleşmiş Milletler raporlarında da yer alıyor ve bu raporları da internette bulabilirsiniz. Dolayısıyla, hem tablo ağırdı hem de bu ülkenin okumuş yazmış, kendini eğitmiş insanlarının ülkenin geleceği konusunda söz söyleme hakkı ve sorumluluğu olduğunu kabul etmemiz gerektiğine inanıyorum.

Değerli milletvekilleri, bugün üniversitelerimizin içerisinde bulunduğu nitelikli akademisyen ve nitelikli bilimsel yönetim sorunlarıyla birlikte düşündüğümüzde, barış için akademisyenlerin üniversitelerden uzaklaştırılmış olmaları, yargılanıyor olmaları makul hiçbir demokratik yaklaşımla açıklanacak bir durum değildir.

Barış akademisyenlerine dair bu yanlış kriminalize etme yaklaşımından bir an önce vazgeçilmesini bir kez daha Genel Kurula hatırlatıyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Dora.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

6’ncı madde üzerindeki son önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 506 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 6’ncı maddesinde yer alan “115) Ankara Müzik ve Güzel Sanatlar Üniversitesi” ibaresinin “115) Ankara Müzik Bilimleri Üniversitesi” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

   Kamil Aydın                            Mustafa Kalaycı                           Celal Adan

      Erzurum                                     Konya                                      İstanbul

    Arzu Erdem                   Mehmet Necmettin Ahrazoğlu              Erkan Haberal

      İstanbul                                      Hatay                                       Ankara

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSRAFİL KIŞLA (Artvin)- Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Ankara Milletvekili Erkan Haberal.

Buyurun Sayın Haberal. (MHP sıralarından alkışlar)

ERKAN HABERAL (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; maddemizin konusunun Ankara Müzik ve Güzel Sanatlar Üniversitesi olması sebebiyle, müsaadenizle, biraz sanatçılardan ve sanat kurumlarımızdan ironi katarak bahsetmek isterim.

Sanatçıların, özellikle ressamlarımızın bir yaklaşımı vardır: “Lütfen, beni her gördüğünüzde bir portrenizi çizmemi istemeyiniz.” Ses sanatçıları düğün derneklerde, eğlencelerde ne varsa ortaya atılıp, birkaç akort basıp şarkı söylemesinin istenmesinden hiç hoşlanmaz. “Sanatçı olmam ücretsiz çalışacağım anlamına gelmiyor. Benim de fatura ödemem gerekiyor tıpkı sizin gibi.” serzenişinde bulunabilirler.

Toplumun, sanatla uğraşan kişilerin psikolojik sorunları olduğunu, hele farklı olduklarını düşünen kısmına katılmayın lütfen. Toplumun, sanatçıların farklı gözükmek için psikolojik sorunları varmış gibi yaptığını iddia eden diğer kısmına da dâhil olmazsanız tabii ki sevinirim.

Sanat yapan, alkolik ve müptela falan da değildir. Madde kullanımı sorunu olmak başka, sanatçı olmak farklı şeylerdir. Sanatçının yaptığı işler ve eserleri sanat anlayışınıza uymuyor olabilir ama unutmayın ki sanat, aykırılıkların senteziyle daha da güzel olur. Sakın eleştirilmekten korkmayın, hele eleştirisel sanat kollarından hiç çekinmeyin; insanlar eleştirildikçe düzelir, hatalarını düzeltir. Bir sanat kolunun ve bir sanatçının eleştirilerine hedef oluyorsanız mutlu olabilirsiniz, önemli bir kişisiniz ve önemli işler yapmaktasınız. Sanatçıların en kızdığı konulardan biri de kendilerinin ünlülerle karıştırılmasıdır. Her ünlü sanatçı olmadığı gibi her sanatçı da ünlü değildir.

Sayın milletvekilleri, işin doğrusu, devletin sanatın neresinde olduğu, sanat kavramından ne algıladığı, sanatçıları hangi sebeple hangi tasnife tabi tuttuğudur. “Devletin tiyatrosunu istediğim gibi, istediğim koşullarda ve istediğim eserlerle çalıştırırım. Bana hoş gelen, benim hoşuma giden eserleri icra eden özel tiyatroları desteklerim. Eleştiren ve hoşuma gitmeyen fikirleri sanatıyla icra edenleri yok sayarım.” demek, sanatı ve sanatçıyı prangalara vurmak demektir. Devlet tiyatrolarının olması, desteklenmesi doğrudur fakat özgür ve özerk olmaları, çalışma koşullarının ve yaşam standartlarının fazlasıyla karşılanması gerekmektedir. Devlet tiyatrolarının varlığının doğru olduğu gibi, özel tiyatroların da daha fazla olması ve daha fazla desteklenmesi gerektiği doğrunun da en doğrusudur. Aynı gelişmiş ve sanatsever ülkelerde olduğu gibi, devlet tiyatroları ya da özel tiyatrolar kendi içeriklerini kendileri belirlemeli, projelerini hazırlamalı; bütçelerini alıp, bilet gelirleriyle dengeleyip perde açmaları çok daha uygun bir model olarak değerlendirilmelidir. Dahası, devletin ve devlet yöneticilerinin “Ben şu sanat kolunu seviyorum, şu sanat kollarını sevmiyorum.” deme şansı ve yetkisi var mıdır? Böyle bir yetki var ise hangi kanun maddesinden bu gücü almaktadır? Opera ve baleyi sevmeyebilirsiniz, hoşunuza da gitmiyor olabilir, anlayamıyor da olabilirsiniz ama ne hakla yok saymaktasınız? Devlet Opera ve Balesi çalışanlarına neden ve hangi gerekçelerle on iki yıldır aynı statü ve kademedeki çalışanlardan daha az maaş artışı yapıyorsunuz, neden diğer bakanlıklara göre ücretleri daha düşük seviyede; cevap verir misiniz lütfen bu soruma.

Operadaki sözleşmeli personel temsil veya çalışma başına ücret alıyor, yirmi altı günden sigortalı yapılıyorlarsa neden kadroları yok, neden on iki aylık sözleşme yapılmamakta; bunun geçerli bir izahı var mıdır? Opera binasında tadilat yapılıyor; ikinci bir çalışma alanı yok diye, daha önceden izin verilen Resim ve Heykel Müzesine neden yeniden müsaade edilmiyor? Acaba benim bir önerim olabilir mi? Kızılay’da, Güvenpark’ta opera yapalım mı? Gelen geçenler ücretsiz konser izlesin, seyretsin mi? (CHP sıralarından alkışlar)

Ve son olarak aslında, demek isterim ki sanat özerk, sanatçı özgür olmalı, size göre değil, bize göre değil, insana ve evrene hitap etmeli; bunun için de kısıtlanmamalı, soruşturulmamalı, engellenmemeli diyerek sanatsever tüm milletvekillerimizi şahsınızda selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Haberal.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

6’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

7’nci madde üzerinde dört adet önerge vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 506 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 7’nci maddesinin teklif metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

 

          Mahmut Toğrul              Mehmet Emin Adıyaman                  Hüda Kaya

             Gaziantep                             Iğdır                                  İstanbul

 

          Behçet Yıldırım                 Mehmet Ali Aslan                Ahmet Yıldırım

              Adıyaman                            Batman                                   Muş

 

       Meral Danış Beştaş

                Adana

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSRAFİL KIŞLA (Artvin) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş.

Buyurun Sayın Danış Beştaş. (HDP sıralarından alkışlar)

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce bugünkü mahkemeyi anlatmıştım, buna devam etmek istiyorum.

Toplantı hakkı, gösteri hakkı; Anayasa madde 34. Hani, Anayasa’ya uygunluk hep söyleniyor ben de Anayasa’yı referans alarak söylüyorum: “Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.” Maddenin ilk, esas fıkrası.

Şimdi, biraz önce yaptığım konuşmada, bugün duruşma aleniyetinin tümüyle ihlal edildiğini ve bir mahkeme heyetinin, duruşmaların açık olup olmamasına ara karar tesis ettiğini ifade ettim. Bir kere, mahkeme heyetinin, duruşmaların aleniyeti, içeri alınıp alınmayacakları konusunda karar verme yetkisi yoktur; buna gerekçe göstermek zorundadır, millî güvenlik, kamu düzeni ya da genel ahlâk gerekçelerini göstermek zorundadır.

Şimdi, yarın da Sayın Demirtaş’ın davası var. Dün ifade etmiştik, 20 kişilik prefabrik bir duruşma salonunda yapılacak. Adalet Bakanlığına yönelik ilettiğimiz taleplere dair şu ana kadar henüz bir yanıt alınmadı. Şu anda yüzlerce avukat, sadece bini aşkın avukat Ankara’da yarınki duruşma için bekliyor ve Türkiye'nin her yerinden doğal olarak partili olan, destekleyen, seven il, ilçe yöneticilerimiz, üyelerimiz duruşmayı izlemek ister, izleyemese bile Ankara’ya gelip duruşma salonunun önünde sonucunu takip etmek ister; bundan daha doğal, daha hakkaniyetli ve olması gereken bir olgu olmadığını biz düşünüyoruz, sizin de takdirlerinize sunuyoruz.

Şimdi, Ankara Valiliği bugün bu açıklamayı yayımladı; bilmiyorum dikkatinizi çekti mi? Ankara Valiliği yasaklama kararına ilişkin bir basın duyurusu geçti ve bu basın duyurusunda şöyle söyleniyor: “Sosyal medya aracılığıyla yapılan paylaşımlarda, 6-7 Aralık 2017 tarihlerinde Figen Yüksekdağ, Selahattin Demirtaş ve İdris Baluken hakkında görülecek olan dava duruşmalarına destek vermek amacıyla HDP Genel Merkezi tarafından katılım çağrısı yapıldığı söylenmiştir.” diyor.

İkinci paragrafta “Sincan Cezaevi-Adliyesi Kampüsü ile Ankara Adliyesi önü ve çevresinde oluşturulacak topluluğun…”diyor. “Oluşturulacak topluluğun…” Değerli milletvekilleri, ne demek? Duruşmayı izlemek isteyen vatandaşlardan, partililerden, halktan söz ediyoruz. “Bu topluluğun bazı terör örgütleri tarafından suistimal edilerek muhtemel hedef teşkil edeceği; terör örgütleri tarafından, katılımcılar ve vatandaşlara yönelik eylem yapılabileceği; böylelikle kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi...” Vesaire, vesaire diyor. “…başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunmasını tehlikeye düşürebileceği değerlendirilmektedir.” diyor ve diyor ki: “Bu hükümler doğrultusunda yasaklanmıştır.”

Duruşmaya Demirtaş getirilmiyor Adalet Bakanlığının talimatıyla, “SEGBİS’le ifadesini alın.” diyor. Duruşma Ankara Adliyesinden cezaevine götürülüyor, Sincan Kampüsü’ne. Sincan Kampüsü’nde bugün Yüksekdağ’ın duruşmasının yapıldığı çok büyük bir salon var, yüzlerce kişi alıyor. Orada da yapılmıyor, prefabrik konutta yapılıyor. En son olarak da yani “Daha ne yapabilirler?” diye düşünürken bu sefer duruşmanın izlenmesini de katılımı da engellemek için valilik de olaya müdahil oldu.

Şimdi, biz bu işin neresinden tutalım? Üç yüz doksan sekiz gündür hapishanede olan bir siyasetçinin, bir parlamenterin, bir liderin, bir başkanın duruşmasının yapılmaması için, yargılamanın başlamaması için daha ne yapılabilir? Şimdi, burada her gün bunları anlatırken bize “Yargı tarafsız ve bağımsız.” deniliyor. Yargının tarafsız ve bağımsızlığına hiç girmeyeceğiz. Ama şunu biliyoruz: Bu yargılamayı iktidar yapıyor, daha doğrusu yaptırmıyor. Neden Demirtaş’ın koruması sağlanamıyor, vatandaşın oraya gelişi neden engelleniyor? AK PARTİ tarafından yapılan etkinliklerde gece yarısı saat dörtten gündüzün bütün saatlerinde on binler toplanıyor, açıkça mitingler yapılabiliyor, bu konuda hiçbir yasakla karşılaşılmıyor ama sorun başka bir parti olunca ve bu HDP olunca sadece yasaklamalarla uğraşılıyor. İşte, bu, asla unutulacak, es geçilecek bir mesele değil. Bu, sizin önünüze her zaman çıkacak.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Rakibinden korkan, rakibini tutuklayan, rakibini mahkemeye çıkarttırmayan, savunmasını engelleyen ve prefabrik konutta, prefabrik bir yargılama yaptırmak isteyen ve kaçan bir iktidar olarak anılacaksınız.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 506 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 7’nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

MADDE 7- 22/6/2004 tarihli ve 5193 sayılı Optisyenlik Hakkında Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 4- Bu maddenin yürürlük tarihinden önce optisyenlik mesleği ile ilgili olarak faaliyette bulunan dernekler, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki ay içinde genel kurullarını toplayarak Türk Optisyen-Gözlükçüler Birliğinin ilk genel kurulu için meslek mensubu beşer mümessil seçerler.

Birliğin ilk genel kurulu, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren dört ay içinde Sağlık Bakanlığının daveti üzerine Ankara'da toplanır ve dokuz üyeli Birlik Merkez Yönetim Kurulunun, beş üyeli Yüksek Disiplin Kurulunun ve üç üyeli Denetleme Kurulunun asıl ve yedek üyelerini seçer.

Birlik Merkez Yönetim Kurulu, seçimden itibaren bir ay içinde toplanarak odaların kuruluşuna, seçimlerine ve faaliyetlerine ilişkin yönetmelikleri hazırlar. Bu yönetmelikler Sağlık Bakanlığının uygun görüşüyle seçimden itibaren iki ay içinde Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe konulur.

Birlik Merkez Yönetim Kurulu en az yüz meslek mensubunun faaliyette bulunduğu yerlerde kurulacak olan optisyen-gözlükçüler odalarının faaliyette bulunacağı iller ile yüzden az meslek mensubunun faaliyette bulunduğu illerin oda bölgelerini tespit ederek odaların kuruluşunu karara bağlar.

Oda kurulan illerde ve bölgelerde faaliyette bulunmakta olan meslek mensupları, odaların kuruluşundan itibaren üç ay içinde odaya kayıt olmak mecburiyetindedir. Odalar, Birlik Merkez Yönetim Kurulunun yapacağı tebligattan itibaren bir ay içinde genel kurullarını toplayarak yönetim kurulu, disiplin kurulu ve denetim kurulu üyeleri ile Birlik Genel Kurulunda kendilerini temsil edecek olan mümessillerini seçerler.

Yürürlüğe konulacak yönetmelik uyarınca yapılacak ilk Birlik Genel Kurulunda bütün seçimler yenilenir.”

            Zeynel Emre                     Kadim Durmaz                  Hüseyin Çamak

               İstanbul                              Tokat                                  Mersin

      Zülfikar İnönü Tümer                 Eren Erdem                   Mehmet Gökdağ

                Adana                              İstanbul                             Gaziantep

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSRAFİL KIŞLA (Artvin)- Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılamıyoruz Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen İstanbul Milletvekili Zeynel Emre.

Buyurun Sayın Emre. (CHP sıralarından alkışlar)

ZEYNEL EMRE (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, bu Meclisin temel görevlerinden biri de toplumun huzurunu sağlamak yani bir huzursuzluk inşa etmek değil, toplumda var olan problemlere çare üretmek. Tabii, son günlerde siyaset o kadar gergin bir hâle geldi ki ne Genel Kurulu ne televizyon programlarını, tartışma programlarını vatandaşlarımız izleyemez bir hâl aldı ve toplumun yarısı bir ötekini âdeta “vatan haini” olarak görüp suçlar vaziyette ve bu gerginlik içerisinde bizler de siyaset yapıyoruz. Bu gerginliği gidermek için, giderebilmek için bazı bilgiler ve gerçeklerle yüzleşmemiz lazım değerli arkadaşlar.

Şimdi, bir defa, sizlerin bir gerçeklik ve bir yüzleşme algısı içerisinde meselelere bakmanız lazım. Bu 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonlarını biz o dönem içerisinde dile getirdiğimizde, sizin “Bunlar darbedir.” “Bunu dile getirmeyin; FETÖ’nün argümanıdır.” şeklindeki beyanlarınız olmuştu. Bununla birlikte, o dönem soruşturma komisyonu kurulmasına ret verdiniz ve Türkiye, bu meseleyle yüzleşemedi. Şimdi, bugün tekrardan dünya kamuoyuna oturdu ve bunun hâliyle yansıması olarak da Türkiye’de bizler bunu dile getiriyoruz.

Değerli arkadaşlar, şimdi, bir defa şunu söyleyelim: 17-25 Aralık operasyonu da tıpkı FETÖ’nün diğer operasyonları gibi yani Ergenekon, Balyoz, askerî casusluk, şike davası, kozmik oda gibi FETÖ’cü emniyetçilerin, savcıların, hâkimlerin yaptığı bir organizasyondu. Sonucu, hedefteki amacı da sadece yolsuzlukları ifşa etmek değildi ama bununla birlikte ortaya da ciddi yolsuzluklar çıktı; para kutuları çıktı, faiziyle iade edilen paralar çıktı.

Şimdi, bakın değerli arkadaşlar, diğer bütün operasyonların hepsinde yargılama oldu; belgelerin sahte olduğu tespit edildi, kumpas olduğu tescillendi ve insanlar aklandı. Şimdi ben burada uzun uzun yargılamalardan ziyade şunu söylemek istiyorum: Şimdi, bir defa muhalefetin temel görevi, bu ülkedeki yolsuzluğun ortaya çıkmasına engel olmamak ve çıkanları da ifşa etmek. Bizden şunu bekliyorsanız şayet; 17-25’te saçılan belgelerle ilgili “Ya, burada yolsuzluk olmamıştır. Hepsi kahramandır, büyük işler yapmıştır.” şeklinde bir beklentiniz varsa buna imkân yok. Yani bu ancak şöyle gerçekleşebilir değerli arkadaşlar: Bu Mecliste çoğunluğunuz var. Gelin, yasa çıkartın, deyin ki: “AK PARTİ’li eski Hükûmet üyelerinin, yeni Hükûmet üyelerinin, milletvekillerinin rüşvet suçu işlemesi ‘suç’ kapsamında değildir.” diye yasa çıkarın ve muhalefetin de bunu dile getirmesiyle “on beş yirmi yıl hapis cezası” deyin, mesele net anlaşılsın. Ama bu hâliyle… Bakın, sizi bu toplum nasıl seçip iktidar yaptıysa bizi de muhalefet yaptı ve bizim görevimiz de bunları söylemek. Bunu söyledik diye biz birilerine arka çıkmış olmayız. Bu ülkede ihraç olan FETÖ’cü savcıların, hâkimlerin, 4 binden fazla ihraç olan hâkimin baktığı on binlerce, yüz binlerce dava var. Mesela baktıkları cinayet davaları var; hüküm vermişler, insanlar içeride infaz alıyor. Şimdi, “Bu dosyaları da bu cinayet davalarını da FETÖ’cü emniyetçiler ortaya çıkardı, yargıçlar ceza verdi.” diye bütün katilleri serbest mi bırakmamız lazım? Ya, burada da rüşvet oldu, mecburen bunu biz dile getireceğiz yani bu, Türkiye’nin gerçeği. Bakın, eğer gerçek anlamda bir yüzleşme yapacaksanız bu meseleyi örtmenize imkân yok; bugün konuşulur, yarın konuşulur, daha sonra konuşulur ve Türkiye’de bu mesele hep gelecek.

İkincisi de: Şimdi, biz ve Genel Başkanımız bu meselelerle ilgili konuştuğumuzda sürekli bir fezleke yağmuru geliyor yani hem Genel Başkanımıza âdeta gözdağı verilmek istenircesine tazminat davaları açılıyor hem de işte, cezai soruşturma anlamında fezlekeler geliyor.

Birincisi: Cumhuriyet Halk Partili hiçbir üyeyi, milletvekilini, genel başkan yardımcısını, Genel Başkanı şöyle ne zerre sindirebilirsiniz ne bezdirebilirsiniz ne bunlar var diye biz gerçekleri söylemekten kendimizi alıkoyarız, böyle bir ihtimal yok.

İkincisi de: Siyasetin bir doğal habitatı var; bakın, bunu öldürmeyin, bunun kimseye bir faydası yok, zaten çok tahrip olmuş durumda, seçilenler görevden alınıyor, tutuklanıyor. Burada, yapacağınız en son bu girişimler, bu tartışmalar da demokrasiyi iyice içinden çıkılmaz bir hâle sokuyor.

Bakın, Nazilerin en son kararlarından biri Nazi Partisi haricindeki tüm partileri gayrimeşru ilan etmesi oldu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ZEYNEL EMRE (Devamla) - Türkiye'yi bu noktaya getirmeyin değerli arkadaşlar.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Emre.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 506 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 7’nci maddesinde geçen “en az yüz” ibaresinin “en az 75”, “yüzden az” ibaresinin “75’den az” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

   Kamil Aydın                       Ahmet Selim Yurdakul                     Baki Şimşek

      Erzurum                                    Antalya                                      Mersin

Fahrettin Oğuz Tor                       Mehmet Parsak

Kahramanmaraş                          Afyonkarahisar

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSRAFİL KIŞLA (Artvin)- Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükûmet?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN - Önerge üzerinde Antalya Milletvekili Ahmet Selim Yurdakul konuşacaktır.

Buyurun Sayın Yurdakul. (MHP sıralarından alkışlar)

AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, muhterem vatandaşlar; 506 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 7’nci maddesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi adına söz aldım.

Muhterem vatandaşlar, söz konusu madde, daha önceki torba yasada bulunan optisyenlerin ve gözlükçülerin kendi meslek oda ve birliklerinin oluşturulmasını sağlayacak düzenlemenin eksikliklerini gidermek üzere yeni bir düzenleme getirmektedir. Daha önce eksiklikleri ifade etmiştik. Önceki hâliyle kalsaydı daha en baştan kadük kalacak olan bir düzenleme olduğunu söylemiştik. Hatanın neresinden dönülürse dönülsün kârdır. Gönül, bu ve benzeri düzenlemeleri torba yasa içinde değil de başlı başına bir kanunla ve özellikle Sağlık Komisyonunda görüşülmesini istiyor ancak iktidar partisi bu yöntemi sürdürmeye devam ediyor. Burada amacımız hızlı koşmak değil, hedefe varmak olmalı ancak iki düşünüp bir doğru adım atarsak milletimize doğru hizmet etmiş oluruz.

Saygıdeğer milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi olarak ülkemizdeki mesleki ilerlemeyi, mesleki sorunların çözümüyle birlikte meslek haklarının korunmasını her zaman destekledik ve bundan sonra da desteklemeye devam edeceğiz. Daha önce ifade ettiğimiz gibi, ülkemizin dört bir köşesinden gelen optisyen ve gözlükçü dernekleriyle partimiz adına birçok görüşme gerçekleştirdik ve bu meslek odasının oluşumu için verdiğimiz önerge ve basın açıklamalarıyla kendilerine destek olduk. Bu vesileyle daha önce eksik yanları bulunan konu, inşallah bu defa tamamlanacak. Şimdiden, bu yeni meslek kuruluşunun ülkemize, optisyenlik ve gözlükçülük mesleği mensuplarına hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyorum.

Milliyetçi Hareket, ülkemizin ilerlemesinde iş bölümüne ve uzmanlık sahiplerinin kariyerlerini kendi meslek dallarında icra etmelerine ve kendilerini geliştirebilmelerine çok önem vermektedir. Allah’ın izniyle, bu saatten sonra bu meslek mensupları kurumsal bir yapıda kendilerini ve mesleklerini geliştirme imkânına kavuşacaklar.

Muhterem vatandaşlar, az önce de söylediğim gibi, biz kendi kültürümüzün de bir parçası olduğu için bütün mesleki birlikleri destekliyor ve ülkemize, milletimize katkılarını değerlendirerek birçok konuda yanlarında oluyoruz.

Profesyonel bir meslek mensubu olma yolunda meslek odalarının önemi yadsınamaz. Ayrıca, kamuyu ilgilendiren bir meselede bilimsel ve millet yararına bir sonuca ulaşmanın en kolay ve doğru yolu meslek birliklerinden uzman görüşü almaktır. Daha önce optisyenlik ve gözlükçülükle ilgili her kafadan bir ses çıkar ancak en az sesi duyulanlar ise bu işin içinden gelen meslek erbapları olurdu. İşte, şimdi, optisyenler ve gözlükçüler kamuoyu nezdinde kurumsal bir muhatap olarak değer bulacaklardır. Bu durum sadece bu meslek mensupları için değil vatandaşlarımızın da sağlıklı ve kaliteli hizmet alması için olumlu bir gelişmedir. Bu meslek uzmanları, sağlık hizmeti olarak kabul edilen bir alanda hastalarla doğrudan muhatap olan ve onlara uygun bir hizmet sunan son duraktır. Bu nedenle optisyenler ve gözlükçüler, kaliteli bir sağlık hizmeti sunumunda önemli bir yere sahiptir. Bu maddenin gerçekten vatanımıza, milletimize ve sağlık personelimize hayırlı olmasını diliyorum ve konuşmamı bitirmeden önce bir konuda da bilgi vermek istiyorum.

Örneğin yardımcı sağlık personellerimiz içerisinde yer alan tıbbi sekreterlerimizin, bizim de girişimlerimizle, sertifikalı sistem üzerinden değil de kendi okullarından mezun olarak görev yapmaları konusunda Hükûmetimiz önemli bir adım atmıştır. Bu konuda da teşekkür ediyoruz. Ancak buradan, tüm yardımcı sağlık personellerimize, hepsine 2018’de güzel bir atama sayısının Hükûmetimizden müjde olarak verilmesini Milliyetçi Hareket Partisi olarak temenni ediyoruz ve konuşmama son verirken Genel Kurulu saygı ve sevgilerimle selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

7’nci madde üzerinde son önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 506 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 7’nci maddesiyle 5193 sayılı Kanun’a eklenen Geçici 4’üncü maddenin üçüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

   İlknur İnceöz                             Halil Eldemir                   Hatice Dudu Özkal

      Aksaray                                     Bilecik                            Afyonkarahisar

    Hilmi Bilgin                        Mehmet Doğan Kubat                     Ramazan Can

        Sivas                                      İstanbul                                   Kırıkkale

    Yusuf Başer                            Murat Alparslan                        İsmail Aydın

       Yozgat                                      Ankara                                       Bursa

"Birlik Merkez Yönetim Kurulu, seçimden itibaren bir ay içinde toplanarak Odalar ile Birliğin yurt içindeki ve yurt dışındaki faaliyetleri, organları, görevleri, toplantıları, karar alış usulleri, gelirleri, giderleri, organlar için seçim, seçilme yeterliliği, seçimlerin yapılış usulü, mesleki sicil, hizmet bedellerinin ve aidatın tespiti, disiplin cezaları ile infaz ediliş usulü, odalar ve Birlik ile ilgili diğer iş ve işlemlerle ilgili yönetmelikleri hazırlar. Bu yönetmelikler Sağlık Bakanlığının uygun görüşüyle seçimden itibaren iki ay içinde Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe konulur. 25.01.1956 tarihli ve 6643 sayılı "Türk Eczacıları Birliği Kanunu” nun mali ve idari hükümleri ile disipline ilişkin hükümleri kıyasen uygulanır. Ancak, 6643 sayılı Kanunun 5 inci maddesindeki "yüz elli" sayısı "yüz", 14 üncü maddesindeki “iki yüz elli” sayıları "yüz”, 51 inci maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendindeki "iki yüz” sayısı "yüz”, (b) bendindeki "beş yüz” sayısı "iki yüz elli", "iki yüz” sayısı "yüz”, "yüz elli” sayısı "yetmiş beş” ve (c) bendindeki "beş yüz” sayıları "iki yüz elli” olarak uygulanır. 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (e), (h) ve (i) bentleri, 20 nci maddesinin birinci fıkrasının (b), (d), (n) ve (o) bentleri ile 47 nci maddesi uygulanmaz. 20 nci maddesinin birinci fıkrasının (m) bendi "Deontoloji Tüzüğü hükümlerinin ve oda ve Birlik tarafından alınmış mesleki kararların gerektiği şekilde uygulanıp uygulanmadığını belirlemek için, optisyenlerin çalışmalarını denetlemek." şeklinde uygulanır. 40 ıncı maddedeki meslekten men kararları uygulanmak üzere Sağlık Bakanlığına gönderilir.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSRAFİL KIŞLA (Artvin) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılıyoruz.

MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) – Gerekçe.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

Anayasa’nın 38’inci maddesi gereğince kanunsuz bir suç ve ceza uygulanması mümkün olmadığından ve Anayasa’nın 73’üncü maddesine göre mali yükümlülükler ancak kanunla düzenlenebileceğinden, yasal dayanaktan yoksun olarak idari bir tasarrufla mali yükümlülük getirilemeyeceğinden ve Anayasa’nın 135’inci maddesine göre kamu kurumu niteliğindeki birlik ve odaların kuruluşu, teşkili, faaliyetleri, diğer tüm iş ve işlemlere kanuni bir dayanağının olması gerektiği işaret edildiğinden, üçüncü fıkrada yapılan bu düzenlemeyle 25/01/1956 tarihli ve 6643 sayılı Türk Eczacıları Birliği Kanunu’nun kıyasen uygulanması gösterilerek, Geçici Madde 4'ün üçüncü fıkrasının bu zaruri hususları ihtiva edecek şekilde düzenlenmesi amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Komisyonun takdire bıraktığı, Hükûmetin katıldığı, İlknur İnceöz ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 7’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Böylece birinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma saati: 18.51

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.17

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Nurhayat ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 33’üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

506 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi ikinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

İkinci bölüm 8 ila 13’üncü maddeleri kapsamaktadır.

İkinci bölüm üzerinde gruplar adına ilk söz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Ekmeleddin Mehmet İhsanoğlu’na aittir.

Sayın İhsanoğlu, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

MHP GRUBU ADINA EKMELEDDİN MEHMET İHSANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına bu torba yasanın Yunus Emre Enstitüsü hakkında teklif ettiği düzenlemeyle ilgili yaklaşımlarımızı sizlerle paylaşmak istiyorum.

Yunus Emre Enstitüleri Projesi isabetli ve kıymetli bir proje olarak hayata geçmiştir. Bu enstitülerin eksikliğini uzun yıllar boyunca hissetmiştik. Bu sebeple bu kurumun en iyi şekilde çalışmasını temin için kuruluşundan günümüze geçen sekiz yılda kazanılan tecrübenin iyi değerlendirilmesi gerekmektedir. 1982 senesinde Beşinci Beş Yıllık Kalkınma Planı hazırlanırken dönemin Başbakanı ilk defa akademi, fikir, sanat dünyamızın değerli isimlerini bir araya getirerek Millî Kültür Özel İhtisas Komisyonunu oluşturdu. Bu Komisyonun raporu buradadır. Bu Komisyonun çeşitli alt komisyonlarından birisi de ilk defa oluşturulan Türkiye'nin Dış Kültür Münasebetleri Alt Komisyonudur. Bu alt komisyon çalışmalarına katılmış birisi olarak şu tedbirlerin alınmasını o zaman düşünmüş ve karara bağlamıştık. Ve burada geçen rapordan aynen okuyorum: “Millî kültürün yurt dışında tanıtılması ve yayılması bir eğitim ve de teşkilatlanma meselesidir. Hâlen Kültür ve Turizm Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığına bağlı olarak ve değişik isimler ve unvanlar altında yürütülen dış kültür münasebetlerimiz eksik ve yetersizdir.” Bunu 1982’de söylüyoruz. “Söz konusu münasebetleri yürüten ilgili kurum ve kuruluşlar arasında ortak bir kültür politikası olmadığı, haberleşme ve iş birliği eksikliği olduğu bir gerçektir. Bu durumun kaynak artırmak, personel takviyesi yapmak suretiyle düzeltilmesi mümkün değildir. Bu sebeple millî kültürün yurt dışında tanıtılması ve yayılması için sırf dış dünyaya dönük bir teşkilatlanmaya gidilmelidir. Bu konuda İngilizlerin, Amerika Birleşik Devletleri’nin, Fransızların, Almanların ve Doğu Bloku ülkelerinin -o zaman “Doğu Bloku” diye bir şey vardı, gençler bilmeyebilirler- bu ülkelerdeki kültür kuruluşlarını örnek alarak yenisini kurmak lazım. Türkiye’nin kültür varlıkları açısından dışarıda tanıtılması faaliyetlerinin Türkiye’de kurulacak üst düzey bir birimin yetki ve sorumluluğu altında, tek elden yürütülmesi gerekmektedir.” Bu Komisyonda 1982 senesinde söylemiş ve karara bağlamıştım.

Şimdi, bu yıllardan sonra 2009 senesinde Yunus Emre Enstitüsünün kurulması hakikaten büyük bir başarıdır ve bizi sevindirmiştir, ben bunu canıgönülden destekliyorum. Ancak, burada biraz tecrübelerden istifade etmek lazım. Sekiz senelik bir tecrübe var, bir de örnekler var, bir de bizim “devlet aklı” dediğimiz tecrübe var; 1982’den 2009’a kadar gelindiğinde bunların göz önünde bulundurulmasında fayda vardır. Onun için “Bunları ben yaptım.” manasında falan değil ama başkası da “Ben yaptım.” demesin, “Bunu hep beraber yaptık.” diyelim. Hep beraber yaptık, yapıyoruz, yapmamız lazım. Onun için, bizim de teklif ettiğimiz düzeltmeleri de, arkadaşlarımızın komisyonlarda teklif ettiği hususları da nazarıdikkate alırsanız gerçekten hem millî kültüre yakışan bir şey olur hem de demokrasi adına yakışmış olur.

Şimdi, Sayın Başkan, Hükûmetin talebiyle görüştüğümüz bu torba kanun teklifini değerlendirirken bazı konularda millî haslet hâline gelen acelecilik huyumuza yenik düşmeyelim. Ve bu sebeple bu teklif konusunda üç mülahazamı sizlerle paylaşmak istiyorum.

Birincisi: Bu güzide enstitümüzü bürokrasimizin ağır çalışan ve bazen nüfuz çatışmalarına sahne olan etkisinden masun kılmak lazım, onu korumak lazım bu çekişmeden.

İkincisi: Enstitünün başkanlığının Dışişleri Bakanlığı uhdesinde kalmasını, Kültür ve Turizm Bakanlığı uhdesine verilmemesini temenni ediyorum. Her iki Bakanlığımız da saygıdeğer bakanlıklardır fakat dış politikaları, dış programları yürütmek bakımından esas görevli olan, daha geniş teşkilata sahip olan ve çok ülkede temsilciliği olan kurum Dışişleri Bakanlığıdır ve bunun böyle olması eşyanın tabiatına uygundur.

Üçüncü husus: Enstitü mütevelli heyetinde tabii üye olarak Türk Dil Kurumu, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu ve TÜBA’nın olmasını temenni ediyorum. Bizim arkadaşlarımız Profesör Doktor Kamil Aydın ve Profesör Doktor Zühal Topcu Hanım bu konuları Komisyondaki şerh notunda teklif etmişlerdir. Benim temennim sizin bunları kabul etmenizdir çünkü gerçekten TÜBA’nın olması şart; Türk dili öğretiliyor, Türk Dil Kurumunun olması şart yani bürokrasiyi biraz azaltmak ve işin kültür tarafına, akademik tarafına ağırlık vermek lazım. Şimdi sözlerime son verirken, isabetli olduğunu düşündüğüm bu şerhin bir kez daha altını çizmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli üyeler; bu tekliflerimize ellerin kalkmasıyla “hayır” denmesi gayet kolay ama “Bir de düşünelim, bakalım.” falan dense hepimiz sizi alkışlayacağız.

Son olarak, sözlerime başka bir konuyla devam etmek istiyorum. Bugün hepimiz, 1 milyar 600 milyon insan Amerikan Başkanının kararını bekliyor. Esefle hepimiz takip ediyoruz. 1995 senesinde alınmış bir karar ve 1995’ten bugüne kadar ertelenmiş bir karar. Değişik Amerikan başkanlarının siyasi hikmetiyle, erdemiyle diyelim, ertelenmiş bir karar bugün alınmak isteniyor ve Tel Aviv’deki Amerikan sefaretinin Kudüs’e aktarılması isteniyor. Bu, kabul edilmez, İslam dünyasının reddettiği, bütün insanlığın reddettiği, Güvenlik Konseyi kararlarına aykırı bir hadisedir, Birleşmiş Milletlerin kararlarına aykırı bir hadisedir. Ben, İslam İşbirliği Teşkilatının eski Genel Sekreteri olarak bunun çok vahim, yanlış bir karar olduğuna inanıyorum ve benim temennim, bugün bu kararın çıkmamasıdır. Bu işi Başkan, biraz daha, içerideki lobilerin, dışarıdaki lobilerin etkisinden kendisini koruyarak hem Amerika’nın menfaatini hem de dünyadaki huzurun daha sağlam adımlarla ilerlemesi… Çünkü ben eminim ki böyle bir karar bugün alındığı zaman, yarından itibaren, cuma namazından itibaren birçok ülkede, değişik kıtalarda birtakım kımıldamalar olacaktır ve bu, aşırılıklara davet olacaktır ve bu, kan dökülmesine davet olacaktır. Bu problemin çözümü, barışın, gayretlerin, teşebbüslerin, ara buluculuğun devam etmesi ve İsrail’in Birleşmiş Milletlerin aldığı kararlara, Güvenlik Konseyinin aldığı kararlara uymasıyla mümkündür. Bunun aksini yapmak, aksini müdafaa etmek maalesef tek yanlılıktır, hakşinaslık değildir. O bakımdan, Sayın Cumhurbaşkanımızın İslam İşbirliği Teşkilatının Zirve Dönem Başkanı olarak önümüzdeki çarşamba günü zirve toplantısına davet etmesi yerinde bir karardır. Benim temennim, bu toplantıda sırf kınama kararlarıyla yetinilmemesidir. Bu konuda bizim daha önceden yapmış olduğumuz Kudüs’le ilgili stratejik bir plan vardır; bilhassa, Kudüs ahalisinin Kudüs’ün içerisinde yaşamalarını rahatlatmak ve hicretin önünü, göçün önünü kesmek, onun için onlara iskân, sağlık ve eğitim konularında destek verilmesidir. Bu konu da bu zirvede nazarıitibara alınırsa ve Filistin davası için Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda bir teklif yapılırsa, yüksek seviyeli bir karar alınırsa o zaman oradan güçlü bir şey çıkar çünkü Güvenlik Konseyine -bir dakika rica edeyim Sayın Başkan- yapılacak bir teklif reddedilecektir, veto edilecektir malum sebeplerden dolayı. Evet, bunun müeyyidesi yoktur, icra edilebilir değil ama bir siyasi hak, bir siyasi üstünlük ve davanın bütün dünya tarafından paylaşıldığını gösteriyor.

Bu sözlerimizle hepinizi saygıyla selamlarım ve Yunus Emre Enstitüsüne başarılar dilerim. (MHP, AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın İhsanoğlu.

Gruplar adına ikinci söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Eren Erdem’e aittir.

Sayın Erdem, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA EREN ERDEM (İstanbul) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; iktidar partisi Genel Başkanının bir saat ya da iki saat önce bir haber sitesinde geçen bir beyanını burada sizlerle paylaşmak istiyorum. Kendisi diyor ki: “Kudüs’te Filistin’in Birleşmiş Milletler kararıyla tasdik olunmuş haklarını yok sayan her adım farklı dinlere mensup insanların bir arada yaşama idealine vurulmuş çok ağır bir darbedir. Bölgedeki huzur ve güvenliğin şartı gördüğümüz 1967 sınırlarında başkenti Kudüs olan egemen ve bağımsız Filistin devleti talebinden vazgeçilebilmesi asla mümkün değildir." Sayın Bakan, bu konuyla alakalı bir ihtilaf söz konusu mu, siz katılıyor musunuz? Yani “Kudüs’ün başkent olduğu egemen bir Filistin hususundan vazgeçmemiz mümkün değildir.” diyor, Genel Başkanınız söylüyor. Alkışlıyorsunuz, çok güzel, ben de aynı fikirdeyim. Zannediyorum ki Genel Başkanınızla örtüştüğümüz, aynı fikirde olduğumuz ender konulardan biri.

Şimdi, çok açık bir soru soracağım değerli arkadaşlar: Kudüs, siyasi iktidara göre Filistin’in başkentidir değerli arkadaşlar, Filistin’in başkenti olmalıdır, doğru mu? Çok güzel. Şimdi, bakınız, şu evrakı göstereceğim size, daha evveli de var da şöyle göstereyim: İsrail ile Türkiye arasında yapılan ikili anlaşmalar.

Değerli arkadaşlar, bu anlaşmalarda, usul açısından anlaşma tanzim edildiği zaman anlaşma metni içerisine nerede imzalanırsa imzalansın iki ülkenin başkentleri yazılır.

Şimdi, Mavi Marmara anlaşmasına gelin beraber bakalım, bizim Dışişlerimiz İsrail’in başkenti olarak nereyi görüyormuş, beraber okuyalım: “Bu anlaşma, Ankara ve Kudüs’te…” Tekrar okuyorum: “Bu anlaşma, Ankara ve Kudüs’te -Sayın Bakan- 28 Haziran 2016 tarihinde her biri eşit derecede geçerli Türkçe, İbranice ve İngilizce dillerinde ikişer nüsha hâlinde akdedilmiştir.” Evrak bu.

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) – Orada Kudüs’ü başkent olarak mı söylüyor?

EREN ERDEM (Devamla) - Ben Dışişleri Komisyonu üyesiyim, evrak bu.

Anlaşmalarda teamül gereği devletlerin başkenti addedilen yerlerin isimleri zikredilir.

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) – Öyle şey olur mu ya!

EREN ERDEM (Devamla) - Uluslararası anlaşmalarda teamül böyledir.

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) – “Başkent” diye bir ifade geçiyor mu ?

EREN ERDEM (Devamla) - İfadenin geçmesi gerekmez.

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) – Boş versene!

EREN ERDEM (Devamla) - Bu, makarnanın ham maddesini makarna yiyenlere anlatmak gibi bir şeydir. Teamül diye bir şey vardır.

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) – Neyin teamülü canım? Orada başkent geçiyor mu, başkent? Mugalata yapıyorsun sen ya.

EREN ERDEM (Devamla) - Şimdi gelelim teamüllerden bir diğerine: 30 Ağustos 2007’de yürürlüğe giren Türkiye Cumhuriyeti ile İsrail Devleti Hükûmeti Arasında Sınai Araştırma Geliştirme Alanında İşbirliği Anlaşması, aynı şekilde Kudüs’te imza edilmiş bir anlaşmadır.

Arkadaşlar, çok basit bir soru: Neden Tel Aviv değil de Kudüs? Neden mesela biz buraya Sofya yazmamışız da Ankara yazmışız? Neden biz Bağdat yazmamışız da Ankara yazmışız da karşı taraf Kudüs yazmış? Uluslararası teamüllere göre yapılan bu uygulama bugün kopartılan yaygarayla çelişki arz etmektedir.

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) – Şimdi, İstanbul’da akdedilmiş hiç anlaşma yok mu?

EREN ERDEM (Devamla) - Bütün anlaşmalarda, biz, İstanbul’da da yapsak Ankara yazıyoruz.

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) – İstanbul geçmiyor mu?

EREN ERDEM (Devamla) - Bakın, Ankara yazıyoruz.

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) – Hiç geçmiyor mu İstanbul? Onlarca anlaşma yapıldı İstanbul’da.

BAŞKAN – Müdahale etmeyelim Sayın Aydemir, lütfen.

EREN ERDEM (Devamla) - Uluslararası anlaşmalarda başkentler yazılır değerli arkadaşlar, teamüller böyledir.

Şimdi, bu konuyla ilgili bu çelişki şöyle kenarda dursun, başka bir hususa değineceğim arkadaşlar.

Bugün, Kanal İstanbul’un nihai olarak ahvali basında yer aldı, Kanal İstanbul’un güzergâhı basında yer aldı arkadaşlar. Bu, benim bugün gazetelerden aldığım resim, fotoğraf, Kanal İstanbul’un gazetelerde yer alan güzergâhı. Şu da, arkadaşlar, dört ay önce partimin bir Meclis üyesinden temin ettiğim, şu anda iktidara yakın müteahhitlerde dört aydır olan master plan.

Şimdi, bu ikisini yan yana koyuyoruz, dört aydır müteahhitlerin elinde olan master plan, bakın bugün Kanal İstanbul’un güzergâhı olarak hayata geçmiş. Bu dört ay içerisinde ne oldu, konuşalım. Bu imar plan değişikliği yapılacağı belirlenmiş olan arazileri acaba hangi şirketler aldı, gelin bir araştıralım, gelin bir konuşalım. Kimler aldı? Nasıl bu master planlar ele geçirildi? Kimlere dağıtıldı bu master planlar? Kimler bu master planlar üzerinden trilyoner oldu, bunu konuşmakta yarar var değerli arkadaşlar.

Evet, burada, tabii, popülizmden bahsettik. Yani aslına bakarsanız Kudüs konusunda demin ifade ettim, tekrar söylüyorum, iktidar partisi Genel Başkanının söylediği husus önemli bir husustur, ben katılıyorum o hususa. Kudüs’ün nerenin başkenti olduğu konusunda bir ihtilafımız yok. Sadece Kudüs’ün uluslararası sözleşmelerdeki konumlandırılışı hususunda sizin çeliştiğinizi ortaya koyduk. Ama toplamda bütün bu tutumlar siyasi popülizm olarak değerlendirilmesi gereken tutumlardır.

Sizin siyasi popülizminizin en doruk yaptığı noktalardan bir tanesi de, arkadaşlar, bugün Türkiye'nin başına bela olan Reza Zarrab davasıdır. Bugün bizim ifademizle “taraflı yargı”nın casus olarak addettiği, ki ben casus olduğu fikrinde hemfikirim yani casusluk faaliyeti kapsamına girer Reza Zarrab’ın faaliyetleri…

Geçmişte ne olmuş arkadaşlar, şöyle bir bakalım. Özellikle şu kupürlerin tamamını arkadaşlar sizin yayın organlarınızdan, yani size yakın olan gazetelerden aldım. Mesela hangisi bunlar? Takvim, Sabah, Güneş, Akşam.

Bakın, arkadaşlar, şöyle baştan gösterelim. Sizin bugün yakın olduğunuz gazetelerinizden biri -2005 yılı- diyor ki: “İktidar partisi Genel Başkanı ‘Talihsizlik CHP'nin Amerikan karşıtı olması.’ diyor.” Amerika’ya yolculuk yapıyor, diyor ki, bakın: “Talihsizlik CHP'nin Amerikan karşıtı olması.” Gazetede zikrettiği için söylüyorum, “Erdoğan ABD’ye uçarken anti Amerikancılığa karşı net tavır aldı.” “Anti Amerikancılığa karşı Erdoğan net tavır aldı.” Aynen böyle. Kendi beyanı.

“Bu CHP var ya, bu CHP, bunlar anti Amerikancı. Ey Amerika, bunların anti Amerikancılığına asla şey yapmayın, biz sizinle daha yakın olacağız.” demiş. 2005.

Arkadaşlar, aynı şekilde, bakın, benim üzüntü duyduğum bir şey. Genel Başkanımız bir ifade kullandı, dedi ki: “Oldu olacak Reza Zarrab’ın heykelini dikin.” Arkadaşlar, arkadan, Allah, bütün havuz gazeteleri döküldüler üstüne ve Reza Zarrab dava açtı. Dava açınca, sanki dersin ki böyle millî bir kahraman içimizdeki İrlandalıya dava açmış da öyle tepesinden aşağı vurmaya başladılar değerli arkadaşlar.

Bakınız, o dönem Genel Başkanımızın söylediği önemli bir şey vardı. Sizin bugün desteklediğiniz, hatta iki gündür sosyal medyada bol bol “tweet” atıp, ekranına çıkıp destek mesajı verdiğiniz “A Haber susturulamaz.” “hashtag”i altında… Hatta ne kadar enteresan yani “A Haber susturulamaz.” Elbette susturulamaz çünkü iktidar tarafından desteklenmektedir. İktidarın desteklediği bir televizyon susturulabilir mi yani? Mümkün mü? Ancak kim susturulur Türkiye'de? Cumhuriyet gazetesi susturulur, Sözcü susturulur, BirGün susturulur. İktidar tarafından desteklenmektedir, iktidarın talimatıyla kurulan havuzlardan desteklenmektedir, dolayısıyla A Haber tabii ki susturulamaz, mümkün değil, hiçbir şekilde böyle bir ihtimal söz konusu değil. Elbette susturulmayacak, yalanlarına, iftiralarına devam edecek.

O arada, arkadaşlar, böyle Genel Başkanımızın söylemiş olduğu ifadeyi çarpıtmak suretiyle, alabildiğince popülist söylemlerle A Haber’e sahip çıkma mesajları verdiniz. Sahip çıktığınız o kanal, bugün casusluktan yargılanan Reza Zarrab’ı millî kahraman ilan edip, arkasına Türk Bayrağı’nı koyup, Türk Bayrağı’nı hırsızlık ve rüşvete alet etme ihanetinin odak noktası olmuştu. Bir şey söylediniz mi? Söylemediniz. Söyleyebilir misiniz? Mümkün değil. Neden? Çünkü sizin en güçlü silahınız bu mecralardır, bu mecraların ürettiği iftiralarla ancak siyasi varlığınızı sürdürürsünüz.

Bakınız, sizin gazetelerinizden biri. Babek Zencani ne diyor? “Ben bütün çalışmalarımı Erdoğan’a güvenerek yaptım.” diyor. Kim yayınlamış? Sabah gazetesi yayınlamış. Kimdir Sabah gazetesi? Sizin gazeteniz. Sizin tarafınızdan finanse edilen bir yayın organı.

Bakın, arkadaşlar, aynı şekilde, sizin bir gazeteniz Reza Zarrab’la ilişkili olan bakanları aklamış, Reza Zarrab’ı da hayırsever addetmiş. Kimin gazetesi bu? Sizin gazeteniz değerli arkadaşlar. Aynı şekilde, Reza Zarrab, Reza Zarrab… Ben burada bir sürü kupürü size gösterebilirim.

Şu anda yapmanız gereken ne biliyor musunuz? “Reza Zarrab orada yargılandı, efendim, şu şöyle oldu, bu böyle oldu…” Yapacağınız tek bir şey var, çıkacaksınız, diyeceksiniz ki: “Biz yanlış yaptık.” Diyorsunuz ki: “Efendim, Reza Zarrab’ı FETÖ’cü hâkimler yargılıyordu.” E eliniz mi kırılırdı, FETÖ’cü olmayana verseydiniz. HSYK kontrolünüzdeydi, alsaydınız FETÖ’cünün elinden, verseydiniz FETÖ’cü olmayanın eline. Bunu yapsaydınız kim size ne diyecekti? Siz ne yaptınız? FETÖ’cü olmayana vermek yerine dosyayı baştan aşağı kapattınız. Geldiğimiz noktada yaşanan her şeyin sorumlusu sizsiniz değerli arkadaşlar çünkü siz kapattınız, siz bu aşamaya getirdiniz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bostancı…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, 60’a göre söz istiyorum.

BAŞKAN – 60’a göre söz veriyorum size.

Buyurun.

III.- AÇIKLAMALAR (Devam)

25.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, gazetelerin kendi yorumları çerçevesindeki değerlendirmelerini siyasi partilere ihale eden yaklaşımı doğru bulmadığına ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, bu Sarraf meselesi… Amerika’daki mahkeme, Türkiye ile İran arasındaki ticari ilişkiler üzerine kurulu bir mahkemedir, odak noktası da budur. Varmak istediği hedefler, bu mahkeme marifetiyle -uluslararası bir yargılamadır- ne yapılmak isteniyor, bunlar burada da çok tartışıldı, kamuoyu nezdinde de tartışmaları yapılıyor. Halkımız bunlara ilişkin elbette bir kanaate sahip olacaktır. Zaman ve tarih de bunu kayıt altına alacaktır.

Burada benim belirtmek istediğim husus şu: Siyasi partileri değerlendirirken onların beyanlarını, sorumlu kişilerin beyanlarını, değerlendirmelerini, konulara ilişkin yaklaşımlarını esas alan bir eleştirel dil şüphesiz çok daha doğru olur.

Çeşitli siyasi partilere yakın gazeteler, dergiler olabilir. Onların hangi dinamiklerle haberciliği nasıl yaptıkları meselesi ayrı bir tartışma konusudur. Bu gazetelerin yayıncılıkları üzerinden, kendi yayıncılıkları üzerinden siyasi partiye yönelik ona ihale çıkartıcı bir eleştiriyi doğru bulmadığımızı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen tamamlayın.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Gazetelerin kendi habercilikleri, kendi yorumları çerçevesindeki değerlendirmelerini siyasi partilere ihale eden yaklaşımı doğru bulmadığımızı ifade etmek için söz aldım.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – 60’a göre söz istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Özkoç, 60’a göre size de bir dakika süreyle söz veriyorum, buyurun.

26.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Rıza Sarraf’ın Türkiye Cumhuriyeti mahkemelerinde yargılanmadığı için Amerika’da yargılandığına ve muhalefetin bu olayı geçiştirmesinin mümkün olmadığına ilişkin açıklaması

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Rıza Sarraf uluslararası bir mahkemede yargılanmıyor. Rıza Sarraf’ı Türkiye Cumhuriyeti mahkemeleri yargılamadığı için, Türkiye Cumhuriyeti mahkemelerinde yargılanması iktidar tarafından engellendiği için…

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Ne mantık ama ya!

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Rıza Sarraf Türkiye Cumhuriyeti mahkemelerinde bizzat engellenerek Amerika’da yargılanmasının önü açıldığı için Amerika’da yargılanıyor.

FARUK ÇATUROĞLU (Zonguldak) – Ne biçim ağız bu ya! Böyle bir mantık olur mu?

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Bir şey söylüyorsanız, arkadaşlar, daha sonra söyleyin.

Grup başkan vekili söz almış, sen niye konuşuyorsun oradan arkadaşım ya?

FARUK ÇATUROĞLU (Zonguldak) – Konuştuğunun tutarlılığı yok kardeşim!

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Ya sallıyorsam sen söz alırsın, sen konuşursun.

BAŞKAN – Sayın Özkoç, siz Genel Kurula hitap edin.

Lütfen sayın milletvekilleri, müdahale etmeyelim.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Grup başkan vekili konuşuyor, sana ne oluyor orada?

BAŞKAN – Sayın Özkoç, lütfen…

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sen o kadar biliyorsan çık da konuş arkadaşım ya! O kadar safında duruyorsan, git Amerika’da dur.

BAŞKAN – Sayın Özkoç, muhatap olmayın, Genel Kurula hitap edin siz de.

FARUK ÇATUROĞLU (Zonguldak) – Hayalî işlerle uğraşmayın.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Git, nerede istiyorsan orada dur.

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Rıza Sarraf’la ilgili olay Türk mahkemelerinde yargılanmadığı içindir. Rıza Sarraf olayını muhalefetin geçiştirmesi mümkün değildir. Biz eleştirdikçe “Efendim, bekleyin. Orada sanki bir yargılama oluyor, bu yargılamanın neticeleri alınsın, ne olduğu gözüksün, ne olmadığı gözüksün…” Ya siz oraya nota verdiniz. Siz “Bu bizim vatandaşımızdır.” dediniz. “Bizim vatandaşımızdan endişe ediyoruz.” dediniz. Siz “Bu vatandaşımız hayırsever bir vatandaştır.” dediniz. Siz dört elle sarılıp onun 17-25 Aralık sonrasındaki yargılanmalarından aklanmasını sağladınız. Size söyleyebilecek daha çok şeyimiz var da, Allah aşkına, bu konuda hiç olmazsa siz susun, muhalefet konuşsun, milletin de içi kansın.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Buyurun Sayın Bostancı.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, affedersiniz, kayıtlara geçmesi için söz aldım. Rıza Sarraf davasının Amerika’da İran-Türkiye arasındaki ticari ilişkiler ve ambargo tartışması çerçevesinde yapılan mahkemeler için âdeta bir illiyet bağı teşkil ettiği, Türkiye’de yargılama olmadığı için Amerika’da bu davanın açıldığı şeklindeki değerlendirmeye hiçbir biçimde katılmıyoruz. Amerika’daki yargılama çok başka amaçlara ve hedeflere matuftur. Bizim kanaatimiz böyledir. Engin Bey’le bu konuda farklı kanaatlere sahibiz.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Kayıtlara geçsin diye söylüyorum efendim.

Biz de muhalefet olarak merak ediyoruz efendim, söyleyin, nedir bunlar, Türkiye de merak ediyor. Bizim bildiklerimiz çok nettir Rıza Sarraf’la ilişkili iktidarla olan ilişkisi açısından. Siz de Amerika’yla olan ilişkileri açıklayın da biz de rahat edelim efendim.

BAŞKAN – Kayıtlara geçmiştir Sayın Özkoç.

X.- BİLDİRİLER – DEKLARASYONLAR

1.- Birleşmiş Milletler kararları hilafına Kudüs'ün tarihî statüsünü değiştirme yönündeki maceracı girişimleri kesin ve tartışmasız bir şekilde reddetme iradesinin Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak dünya kamuoyuna ifade ve ilan edildiğine ilişkin siyasi parti gruplarının ortak bildirisi

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, siyasi parti gruplarının Başkanlığımıza verdikleri müşterek imzalı bir önerge vardır.

Kudüs’le ilgili ortak bildiriyi okuyorum:

Kudüs'ün Statüsü Değiştirilemez, Birleşmiş Milletler Kararları İhlal Edilemez

Kudüs, üç semavi din için de hakkaniyet temelli özgürlüğü ve barışı arayan Orta Doğu'nun yüreğidir. Kudüs, ilk kıblemiz Harem-i Şerif’le birlikte üç semavi dinin kutsal mekânlarıyla tarihî, kültürel, dinî kimliğini kazanmış olan ve bu niteliğiyle dünya esenliğinin göz bebeği bir şehirdir. Kudüs'ün bu özel statüsüne sahip çıkmak, korumak, tüm renkliliğiyle barış içinde bir dünyayı gerçek kılmak bakımından hayati derecede önemlidir.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Kudüs merkezde olmak üzere Orta Doğu coğrafyasında bir dizi insani, ahlaki, siyasi dram yaşanmıştır. Filistin sorunu dediğimiz ve gerçekte bir insanlık sorunu olan konu, bu yaşananların bir ürünüdür ve hâlen tüm barış çabalarıyla birlikte bunları tahrip eden saldırgan politikalar nedeniyle insanlığın gündemindedir.

1947'den bu yana tüm Birleşmiş Milletler kararlarında Kudüs'ün İsrail hâkimiyeti altında bulunması kabul edilmemiş, 1967'de İsrail'in Doğu Kudüs'ü işgal etmesinden sonra ise yine Birleşmiş Milletler, İsrail'i Kudüs'ün statüsünü değiştirecek girişimlerden kaçınmaya çağırmıştır. Keza İsrail'in 1980'deki ilhak kararı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyince kınanmış, bu konuda İsrail Hükûmetinin almış olduğu tüm kararların hükümsüzlüğü kayıt altına alınmıştır. Bu kararda ayrıca İsrail'deki diplomatik misyonların Kudüs'te bulunamayacağı da ifade edilmiştir.

İsrail'in bu türden politikalarını özetleyen "Kudüs'ü başkent yapma” girişimlerine bugüne kadar mesafeli duran Amerika Birleşik Devletleri’nin bu defa destek verme olarak anlaşılabilecek bir yola girmesi asla kabul edilemez. Filistin sorununu çözme, bölgeye barış ve istikrar getirme temelinde uzun yıllardan bu yana "ara bulucu” olarak davranan, dünya kamuoyuna kendi misyonunu bu şekilde anlatan Amerika'nın bugünkü tavrı, bölgede bir dizi tehlikeli gelişmeyi tetikleyecek, çatışma doğuracak, yeni insani dramlara sebep olacak bir yaklaşımdır. Hâlen Filistin sorununu çözmek için gösterilen barışçıl çabalar bu girişim karşısında muhakkak büyük darbe alacak, Orta Doğu'da bir dizi istikrarsızlık yaşanacaktır. İsrail ve Filistin arasında adil, kalıcı, dengeli, tarihî ve manevi haklara riayet eden bir barış gerçekleşmeden insanlığın huzur ve selamete ulaşmasının mümkün olmayacağı unutulmamalıdır.

Bu kabul edilemez gelişmeler karşısında, Türkiye Cumhuriyeti’ni oluşturan 80 milyonun her bir ferdinin, Birleşmiş Milletler kararları hilafına Kudüs'ün tarihî statüsünü değiştirme yönündeki maceracı girişimleri kesin ve tartışmasız bir şekilde reddetme iradesini Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak dünya kamuoyuna ifade ve ilan ederiz.

                    İlknur İnceöz                              Engin Özkoç                              

         AK PARTİ Grup Başkan Vekili                  Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili

                   Ahmet Yıldırım                                                                   Erhan Usta

Halkların Demokratik Partisi Grup Başkan Vekili Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili” (Alkışlar)

Bu anlamda Meclis olarak Kudüs konusundaki ortak hassasiyetimizi aslında milletimizin hassasiyeti olarak dile getirdikleri için tüm grup başkan vekillerine ve tüm gruplara da ayrıca teşekkür ediyoruz.

Bildiri bilgilerinize sunulmuş olup gereği Başkanlığımızca yapılacaktır.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş'ın Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1945) ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 506) (Devam)

BAŞKAN – Şimdi, ikinci bölüm üzerinde gruplar adına son söz Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Muş Milletvekili Sayın Ahmet Yıldırım’dadır.

Buyurun Sayın Yıldırım. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA AHMET YILDIRIM (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 506 sıra sayılı torba yasanın ikinci bölümünde, daha çok Yunus Emre Vakfının Mütevelli Heyeti yapısının değiştirilmesi ve yeni görevlendirilecek Mütevelli Heyeti üyelerine birtakım -deyim yerindeyse- imtiyazlar sağlanmaktadır. Bu, iktidarın özellikle çok rahat yönlendirebildiği ve kendi tahayyülleri doğrultusunda iş ve işlemler yaptırabildiği bir vakıf olmasına rağmen, demek ki hâlâ siyasallaştırılmadığı düşünülmekte ki yeniden, şu yasa geçtikten ve onay aldıktan sonra tümüyle mevcut mütevelli heyetinin görev süresi sona erecekmiş. Yeni seçilecek mütevelli heyetine de verilen imtiyazların başında, örneğin vakıf personeline hizmete dayalı pasaport verilmesi öngörülüyor. Şimdi sorarız: Bu ülkede kamu yararına sahip olan, olmayan birçok vakıf olmasına ve bunlar eğitim, kültür, sanat faaliyetleri yürütmesine rağmen, acaba ayrım gözetmeksizin bütün vakıfların personeline böyle bir hak tanınacak mı? Yani hizmete dayalı, hizmet damgalı pasaport verilmesi acaba öngörülüyor mu?

Şimdi, burada, yine iktidarın kendi tahayyülleri doğrultusunda dizayn etmeye çalıştığı ve buna göre… Dün de burada şaşkınlıkla izledim, bir milletvekili ifade etti, “misyonerlik faaliyeti yürütmek” gibi bir kavram kullanıldı ki böyle bir vakfın amacı belli bir kültürü, dili, sanatı yayma hakkı olabilir, bu yönlü çalışma yapabilir de bu niye misyonerlik faaliyeti olsun? Misyonerliğin anlamının çok başkaca şeylere tekabül ettiğini herhâlde hepimiz iyi biliyoruz.

Değerli milletvekilleri, bu torba yasanın Mecliste tartışılması ve belli maddelerinin özellikle iz düşümü altına alındıktan ve incelendikten sonra karşımıza çıkan bazı gerçeklikler vardır. Bu ülkede sakat olan üniversiter anlayışın hiçbir derdine deva olmayacak bazı düzenlemeler var burada. Üniversitelerin gerek akademik gerek teknik gerekse fiziki problemleri boğazına kadar yığınla birikmişken, burada yeni üniversiteler ihdas eden yasaları görüşüyor olmak ve bazı vakıflara daha fazla üniversite, daha fazla fakülte ve yüksekokul açılması yönündeki çabalar bizim açımızdan çokça doğru görülmemektedir.

Ancak, ülkenin gündemi unutulmamalıdır ki… Örneğin, az önce Kudüs’le ilgili Parlamentonun bütün Türkiye’yi oluşturan insanlar adına almış olduğu kararda olduğu üzere, siyasi iktidarın bütün partileri, demokratik grupları, sosyolojik kesimleri aynı şekilde ele almadığı ve siyaset yapma hakkını teslim etmediği yönündedir. Dünden beri ifade ediyoruz, eş genel başkanlarımızın ve grup başkan vekillerimizin hukuktan ve hukukun evrensel normlarından yoksun, hiçbir evrensel değer yargısını kendi içinde taşımayan yargılama biçimi bizim tarafımızdan hiçbir zaman kabul edilmedi, kabul edilmeyecektir. Mesele, sadece, yasama faaliyeti yürüten milletvekillerinin demokratik siyaset hakkının ellerinden alınması ve 6,5 milyon insanın iradesinin gasbedilmesi değildir, bununla sınırlı değildir. Demokrasinin en değerli ve en küçük hücreleri yerel yönetimlerdir. Bu ülkede yerel yönetimlere vurulan darbe, özellikle o alçak 15 Temmuz darbe girişiminden sonra ilan edilen 20 Temmuzdaki OHAL ve OHAL’in ilan edilme gerekçesinden yoksun yürüyegiden KHK’lerdir. Onu aşkın KHK’nin sadece iki tanesinin getirilip burada yasal çerçeveye büründürülmüş olduğunu, diğerlerinin ise bağlamından koparılarak, amacından saptırılarak ele alındığını ve toplumsal kesimleri mağdur ettiğini çok iyi biliyoruz.

Unutulmamalı ki bu ülkede 3’ü büyükşehir belediyesi olmak üzere, 9 tanesi il belediyesi olmak üzere, 94 belediye ve orada yaşayan insanların da iradesi siyasi iktidar tarafından saygısızca çiğnenerek gasbedilmiştir. Bugün bu ülkede, daha sonra kendi partisindeki yerel yönetimlere de darbe yaparak ve kayyumlar atayarak -deyim yerindeyse- ülkenin yüzde 43’ü kendi seçmediği belediyeler tarafından yönetilmektedir. Bugün bu ülkede toplam nüfusun yüzde 43’ü kendi seçmediği belediye başkanları tarafından yönetilmektedir.

Ama burada, özellikle DBP’li belediyelerle ilgili olarak AKP Genel Başkanının geçen hafta sonu Doğu Anadolu’nun bazı illerini gezerken bağlamından koparıp ve asla gerçekle ilgisi olmayan, tümüyle propagandif amaçla yapılmış olan, belediyelere dönük söylemlerini reddediyoruz ve kınıyoruz. DBP’li belediyeler, beytülmale en az dokunarak, sınırlı olanaklarla en fazla hizmet üreterek ve siyasi iktidarın katı merkeziyetçi…

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – Ne yaptınız, oralarda ne yaptınız?

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Parsel parsel satmadık.

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – Ne yaptığınızı biliyoruz!

AHMET YILDIRIM (Devamla) – …algısını da çiğneyerek, her şeyi merkezileştiren, önce bir partiye, daha sonra bir kişiye zimmetlemeye çalışan yaklaşımını reddederek katılımcılığı, yerelciliği esas alan işleri yapmıştır. Mesela, atadığınız kayyumlar övünülebilir bir iş mi yaptı? Efendim, “Kayyumlar devasa işler üretmiş.” Ben de yapmış oldukları bazı işleri sayayım: Sokak ismi değiştiriyor, Roboski, Orhan Doğan, Uğur Kaymaz, Ahmed-i Hani anıtlarını yıkıyor, ana dilinde eğitim veren kreşleri kapatıyor, belediyelerin Kürtçe olan tabelalarını söküyor, failini başka yerlere yıkmaya çalıştığınız -Çatak’ta olduğu üzere- Tahir Elçi Parkı’nın adını değiştiriyor, kadın sığınmaevlerini kapatıyor, kültür, sanat, dil kurumlarını kapatıyor, yoksullara yardım eden gıda bankalarını kapatıyor ve en nihayetinde, işte, bir ay önce, Van Büyükşehir Belediye Başkanımız Değerli Bekir Kaya döneminde 96 engelliye alınmış olan engelli araçlarını toplatıyor. Bunlar işte. Yani AKP’nin kayyumları yasaklarla, yasakçılıkla, hak ihlalleriyle ve yolsuzluklarla övünebilir.

“Yolsuzluk” diyorum, niye? Çünkü kayyumlara da kayyum atayan bir iktidarsınız siz. 23 Ağustos 2017 günü yani üç buçuk ay önce kendi atadığınız kayyumların bazılarının adı tacize karıştığı, bazıları yolsuzluğa karıştığı için 9 kayyumu görevden alıp yeni 9 kayyum atadınız. Diyarbakır’da, gidin, AKP’ye müzahir olan iş çevreleriyle görüşün. AKP’ye müzahir olan iş çevreleri kayyumlarınızdan yaka silkeliyor. “Biz bu kadar yolsuzluğu duymuştuk ama hiç yaşamamıştık. Attığımız adım bu kayyumlarda paradır.” deniyor.

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – İftira ediyorsunuz.

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Size gazete adı vereyim. Yandaş gazetelerinizde yazılan yazılar üzerinden görebilirsiniz.

Bir de utanmazca yapılan bir işi söyleyeyim. Diyarbakır’da işgalci bir sömürge valisi olarak duran Büyükşehir kayyumu “billboard”lara kendi adının altına “Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Başkanı” yazma hadsizliğini gösteriyor. Oradaki o kayyum yasal zorlamayla Büyükşehir Belediye Başkan Vekili olabilir, Büyükşehir Belediye Başkanı falan da değildir; yasa çiğniyor, hukuksuzluk yapıyor. Oranın Büyükşehir Belediye Eş Başkanı hâlâ Gültan Kışanak’tır, yasada da böyledir. Oraya atanan kayyum ahlaktan, vicdandan yoksun bir şekilde yasal zorlamayla sadece vekâleten bakabilir oraya. Soruşturma açmalısınız. Oraya zorba olarak atanmış, sömürge valisi gibi duran bir kayyum Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı değildir, vekâleten bulunuyordur. Mardin’in Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk’tür. Diyarbakır’ın Büyükşehir Belediye Eş Başkanı Gültan Kışanak’tır, Van’ın Büyükşehir Belediye Eş Başkanı Bekir Kaya’dır ve şunu da söyleyelim. Her büyükşehir belediyesine de birine Kocaeli’den, birine Bursa’dan, birine de Kayseri’den onlarca daire başkanını yığarak; kentle, kent kültürüyle, kent dinamikleriyle, sivil toplumla hiçbir bağ kurmadan alabildiğine tepeden inmeci, tümüyle bir sömürge hukukuyla orayı zorbalıkla yönetmeye çalışıyorlar ve boğazlarına kadar yolsuzluk yapıyorlar. Bu vesileyle o kayyumlara çağrı yapayım.

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – Kürt halkı ilk defa hizmete kavuştu, hizmetle buluştu.

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Bugün bu iktidar sizin sırtınızı sıvazlayarak sizin yolsuzluklarınızın üstünü örtmeye çalışıyor olabilir, gün olacak devran dönecek. Siz oradan halkın sillesiyle uzaklaştığınızda ve hukuk egemen olduğunda bugün yediğiniz paralar fitil fitil burnunuzdan gelecek, hesabı sorulacaktır diyorum.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – Yavuz hırsız ev sahibini bastırdı.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Bölüm üzerinde şahıslar adına ilk söz, Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy’a aittir.

Sayın Ersoy, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

Efendim, sizin süreniz beş dakikadır.

RUHİ ERSOY (Osmaniye) – Teşekkür ediyorum.

Başkanım, ben de Genel Kurulu, sayın milletvekillerini ve bu vesileyle değerli kamuoyunu bir konuda bilgilendirmek; hatırlatmak, yeniden gündeme getirmek istediğim bir hususu dillendirmek istiyorum müsaadenizle.

Bu memlekette basın-yayın, medya sivildir, siyasidir, patronların medyasıdır ya da iktidarın medyasıdır, tartışılır fakat bir de küresel medya ve küresel siyaseti dizayn eden ve bunun değişik ülkelere uzantısı olan medya da vardır elbette. Dolayısıyla medya bunların hiçbirinin dışında değildir ama bizlerin milletin mabedinde, milletin Meclisinde milletvekilleri olarak bazı gördüklerimizi bu kürsüden tarihe not olarak ve kamuoyuna yeniden hatırlatmak adına birkaç kelam etmek istiyorum.

Sayın milletvekilleri, birkaç gün önce eli kanlı terör örgütü PKK’nın Suriye’deki uzantısı olan PYD-YPG’nin paravan kuruluşu SDG’den kaçan Talal Silo isimli bir zat, Amerika Birleşik Devletleri’nin PYD-YPG’yle olan kirli anlaşmalarını tüm detaylarıyla deşifre etti. SDG’nin eski sözcüsü Silo denilen şahsın itiraflarına ve sözlerine bir baktığımızda, orada Amerika istihbarat servislerinin ve üniformalı görevlilerinin ne tür işler yaptığı ve Türkiye’yi oradan kuşatma hamlesine hazır olan terörist faaliyetleri nasıl destekledikleri ortada. Biz medeniyetimize ve tarihimize uygun büyük devlet refleksi göstereceksek Silo’yla beraber Silo’ya bu teklifi getiren o ajanlara da gerekli operasyonu yapmamız gerekir; birincisi bu.

İkincisi: Silo’nun PKK’nın uzantısı bu odaklarla Amerika iş birliğini deşifre etme sürecini Türkiye kamuoyunda niye yeteri kadar basın, yayın, medya kuruluşları işleyemedi?

Şimdi, bu memleket, bu bayrak, bu vatan, bu müesses devlet nizamı var olduğu müddetçe biz varız ve bu topraklarda, bu Mecliste aile bütünlüğümüzle huzurla yaşayabiliriz. Etrafımızın kuşatıldığını hepimiz çok rahat görüyoruz. Bu kuşatmanın da küresel baronlar üzerinden kendi kapitalist sistemleri için gerekirse Müslümanların gerekirse Türklerin gerekirse kendi dışındakilerin kanlarını kendilerine yakıt yapmayı bile göze alabilecek kadar gözü dönmüş ve kendi sistemini ayakta sadece kapitalizmle tutacağını bilen ve insani değerlerden ari, mahrum sistemlerin kurucuları, yöneticileri, tepe kadroları, küresel baronlar buna eş zamanlı olarak işte bugün İsrail’i, Filistin’i, insanlığın ortak meselesi olarak gözüken Kudüs davasını ortak akılla çözmek gerekirken, Birleşmiş Milletlerin belirlediği statüyle çözmesi gerekirken Trump’ın kendi seçim vaadi olarak ortaya konulan “Ben, başkenti değiştiriyorum, bu başkenti alıyorum, başka yere taşıyorum; Tel Aviv’deki elçiliklerimi Kudüs’e taşıyorum, Kudüs’ü başkent olarak tanıyorum.” deme cesaretini göstermesinin arkasında İslam dünyasına yeni bir süreçle, yeni yeni operasyonların geleceğinin dalgasıdır. Başta Türkiye, Türk siyaseti olmak üzere İslam dünyasının sağduyu sahibi tüm devletlerinin yöneticileri ve tüm sivil toplumu buna karşı önemli tepkiler alacaktır ve alıyordur da başta da bunun bayraktarlığını Türkiye Cumhuriyeti devleti yapacak, yapıyordur da. Buradaki meseleyi sadece Kudüs bağlamında düşünmemek gerekiyor. Silo’nun itiraflarına bakarsak, gelecekler, arka planda hedefin neresi olduğu kendisini gösteriyor. Sözüm ona, Türkiye gündemini oluşturan, sabahtan akşama kadar canlı yayın yapılan birtakım hadiseler medyada yer alırken -alması gerekiyorsa alsın, sözümüz yok ama- Silo’nun itiraflarıyla Amerika’nın bölge operasyonlarının ajanlar ve istihbarat servisleri üzerinden nasıl deşifre edildiği de aziz Türk milletine gösterilsin. Bu manada da basın-yayın kuruluşlarını daha duyarlı olmaya ve Türkiye’de “Ben sadece bağımsız gazeteciyim, hakları veririm, patron gazetecisi değilim.” diyerek, sabahları süt içerek konuşan arkadaşların, bu meseleler üzerinde de sağlıklı bir şekilde durması gerektiğini, küresel siyasete manipülasyon malzemesi olmamaları gerektiğini ifade ediyorum.

Bu hatırlatmaları vicdani bir sorumluluk olarak gördüm. “Torba yasa hükmündeki tartışmaların arasında ne alaka?” diyeceksiniz ama bu alaka Türk milletinin ve Türk devletinin gündemiyse Milliyetçi Hareket Partisinin ve ülkücülerin de gündemidir.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Şahıslar adına ikinci ve son konuşmacı, Artvin Milletvekili İsrafil Kışla.

Buyurun Sayın Kışla. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İSRAFİL KIŞLA (Artvin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 506 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin ikinci bölümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.

Konuya geçmeden önce, bugün güncel olması hasebiyle Amerika Birleşik Devletleri’nin Tel Aviv’deki büyükelçiliğini Kudüs’e taşıması konusunda birkaç hususu ifade etmek istiyorum.

Ne yazık ki, bugün küresel örgütlerin, bugünkü dünyadaki düzenin mazlumların haklarını korumaktan ziyade, mazlumların meselelerine sahip çıkmaktan ziyade iki önemli fonksiyonu ifa etmek için görev yaptığını görüyoruz. Bunlardan bir tanesi, siyonizmin çıkarlarını korumak; bir diğeri de, emperyalizmin çıkarlarını korumaktır. Emperyalist ülkelerin çıkarlarını korumak üzerine oluşmuş bir dünya düzeninden bahsetmek istiyorum. Tabii, Türkiye son yıllarda Cumhurbaşkanımızın gerek “…”(x) hadisesiyle gerekse “Dünya 5’ten büyüktür.” ifadesiyle koymuş olduğu tavır hem Siyonist dünyada hem de emperyalist dünyada tepki çekmiştir. Bugün Amerika Birleşik Devletleri’nin Birleşmiş Milletlerin kararlarını yok sayar bir tavır içerisinde olması Birleşmiş Milletlerin ne anlam ifade ettiğinin en açık göstergesidir diye düşünüyorum.

Tabii, gerek 17-25 Aralık meselesinde gerek 15 Temmuz darbe teşebbüsünde ve hâlen bugün yurt dışında devam eden Türkiye’yi ekonomik olarak köşeye sıkıştırma çabalarında esas Türkiye’nin bu tavrının yattığını görüyoruz. O bakımdan birazcık bu ulusal meselelerde daha millî, daha yerel bir tavır sergilenmesinin doğru olduğunu düşünüyorum.

Bu Zarrab hadisesinin de arka planı çok fazla vakit geçmeden sanıyorum gerçek yüzüyle ortaya çıktığında bugün konuşulanlardan mahcubiyet duymamak gerekir. O bakımdan biraz temkinli ve biraz zamana bırakılırsa gerçeklerin ortaya çıkmasını hepimiz hep beraber göreceğiz. Türkiye’nin gerçekten ekonomisini ve Türkiye’yi köşeye sıkıştırma hamleleri olduğunu bütün millet görecek.

Filistin meselesine gelince… Gerçekten Filistin davasına gerek Cumhurbaşkanımızın gerekse AK PARTİ hükûmetlerinin bugüne kadar verdiği desteği bütün kamuoyu, bütün dünya biliyor ve bu meselede de bugünkü meselede de bütün İslam dünyasının bir ve beraber hareket etmesini hep beraber bekliyoruz.

Tabii, Yunus Emre Vakfıyla ilgili mesele gerçekten ülkemizin millî bir meselesi. Bugün Yunus Emre Vakfımız 43 ülkede 54 kültür merkeziyle ve 46 ülkede 85 Türkoloji bölümüyle irtibatlı olarak toplam 61 ülkede 139 irtibat noktasıyla dünyanın pek çok yerinde kültürel faaliyetlerini sürdürmekte. Yıllık ortalama 1.200 kültür, sanat etkinliği gerçekleştirmekte, sekiz yılda 120 bin kursiyere Türkçe eğitimi vermiştir. Uluslararası sertifika vermektedir. Ayrıca uzaktan Türkçe eğitimini… Bugün hâlen 50 bin öğrenci Türkçe eğitimi almaktadır. Her yıl ortalama farklı ülkelerden bine yakın öğrenci Türkiye’ye gelerek yazın Türkçe öğrenmektedir. 2018 yılında da Çin, Güney Kore, Arjantin, İspanya, ABD, Meksika, Nijerya, Endonezya, Hindistan, Kanada, Portekiz ve Avusturya gibi pek çok ülke de tekrar birimlerini kurarak, enstitülerini, kurarak faaliyet merkezlerini açarak faaliyetlerini sürdüreceklerdir.

Bugün gerek eğitim alanında Maarif Vakfımız, gerek TİKA’nın faaliyetleri gerekse Yurtdışı Türklerin faaliyetleri gerekse Yunus Emre Vakfımızın faaliyetleri aslında devlet olarak Türkiye’nin politikalarını, Türkiye’nin eğitimini, Türkiye’nin kültürünü oralara taşıma noktasında devletimizin göz bebeği kurumlardır. O bakımdan bugün Yunus Emre Vakfındaki yapılan değişiklikler daha seri karar almaya, daha seri icraat yapmaya dönük bir yasal düzenlemedir. 4-5 bakanın birlikte toplanma imkânsızlığı ortadan kalkmış olacak ve 14 olan enstitülerdeki yönetim kurulu üyeliği 10’a indirilerek müsteşarlarla çok daha rahat toplanabilme, daha rahat karar alabilme, daha seri icraat yapma imkânına kavuşmuş olacaktır.

Bu münasebetle, bu kanun teklifinin hayırlı uğurlu olmasını diliyor, Yunus Emre Vakfımıza çalışmalarında başarılar diliyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kışla.

Soru-cevap işlemi yok.

Böylece ikinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi ikinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

8’inci madde üzerinde aynı mahiyette olmak üzere iki adet önerge vardır. Önergeleri birlikte okutup birlikte işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 506 sıra sayılı Kanan Teklifi’nin 8’inci maddesinin teklif metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

          Mahmut Toğrul              Mehmet Emin Adıyaman                  Hüda Kaya

             Gaziantep                             Iğdır                                  İstanbul

 

          Behçet Yıldırım                 Mehmet Ali Aslan

              Adıyaman                            Batman

Aynı mahiyetteki önergenin imza sahiplerini okutuyorum:

 

          Mehmet Gökdağ                     Eren Erdem                    Hüseyin Çamak

             Gaziantep                           İstanbul                                 Mersin

 

           Haluk Pekşen                     Kadim Durmaz          Zülfikar İnönü Tümer

               Trabzon                              Tokat                                   Adana

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ LEYLA ŞAHİN USTA (Konya) - Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI AHMET EŞREF FAKIBABA (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki ilk önerge üzerinde Adıyaman Milletvekili Behçet Yıldırım konuşacaktır.

Buyurun Sayın Yıldırım. (HDP sıralarından alkışlar)

BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 506 sıra sayılı torba yasa tasarısının 8’inci maddesi üzerine grubum HDP adına söz almış bulunmaktayım. Bizleri ekranları başında seyreden değerli halkımı, üç yüz doksan günden fazladır haksız hukuksuz bir şekilde rehin tutulan başta Eş Genel Başkanımız Sayın Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ olmak üzere tüm vekil arkadaşlarımı saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, yarın saat onda Eş Genel Başkanımız Sayın Selahattin Demirtaş’ın tutuklu olduğu davanın ilk duruşması görülecek. Duruşma, normalde Ankara Sıhhiye’deki adliyede görülecekti ancak son anda Sincan Cezaevi yerleşkesindeki 20 kişilik prefabrik duruşma salonuna alındı. Bilmeyen de orası geniş ve ferah da insanlar gelebilsin, bu sebeple oraya taşındı sanacak; hayır, tam tersine, insanlar gelemesin diye uzağa, Sincan’a alındı duruşma.

Madem duruşmayı prefabrik salonda yapacaksınız adliye saraylarını niye inşa ediyorsunuz? Tam üç yüz doksan dokuz gündür bekle, sonra da ilk duruşmayı 20 kişilik salonda yap. Neden? Yargı tiyatrosu görülmesin diye mi? Neden? Demirtaş’tan çok korkuyorsunuz diye mi? Demirtaş’tan korkun. Korkmakta da haklısınız ama bu kadar da belli etmeyin.

Şimdi, geçen hafta Sayın Cumhurbaşkanımız tıbbî bir terim kullandı, benim iki üç defa bu kürsüde dile getirdiğim “mitomani” kelimesini kullandı. Evet, hiçbir vekil arkadaştan buna tepki gelmedi. Cumhurbaşkanının bu “mitomani” kelimesini kullanması doğrusu hoşuma gitti. Ben diyorum ki beni bir tek Sayın Cumhurbaşkanımız anladı, o da ters anladı. Niye ters anladı? Şöyle… İlk önce mitomaniyi size açıklayayım. Mitomani nedir arkadaşlar? Kişilerin kendi söylediği yalana inanma hastalığıdır. Bu tür hastalar yalanlarını örtmek için sürekli yalana başvururlar, bir süre söyledikleri yalana kendileri de inanmaya başlarlar. Zaman içinde kendi vicdanlarından uzaklaşmaya başladıkça gerçek bir varlık elde etmek için yalan söylemeye devam ederler. Mitoman kişiler için yalan söylemek olağan bir durumdur; bugün AKP iktidarının da yaptığı budur. Sayın Cumhurbaşkanımız bunu Sayın Kılıçdaroğlu için söyledi. Burada bir yansıtma söz konusu. Ben ne kişiler için bu lafı kullanıyorum ne Kılıçdaroğlu için ne Sayın Cumhurbaşkanımız için. Ben AKP iktidarının mitomani olduğunu iddia ediyorum, teşhisini koyuyorum. Sayın Tarım Bakanımız da bir sağlıkçıdır; belki benim teşhisimi doğrular, inşallah.

Şimdi, bu mitomaniyle ilgili, anlaşılması için, birkaç tane somut örnek söyleyeceğim arkadaşlar: Mesela 17-25 Aralıkta hiç yolsuzluk olmadı, çuvalla paralar gitmedi, ayakkabı kutularında dolar yoktu, “Bir kumpas.” dediler; bu yalana kendilerini inandırdılar, halkı inandırdılar, onun üzerinden siyasetlerini sürdürüyorlar.

Ha, en büyük yalan da: “Bağımsız ve tarafsız yargı var.” diyorlar arkadaşlar, “Tutuklamalar siyasi değil, yargı işi.” diyorlar. Bundan daha büyük bir yalan olamaz arkadaşlar.

Bugün Sayın Eş Genel Başkanımız Figen Yüksekdağ’ın duruşmasına gittik; resmen bir komediydi, resmen bir tiyatro oynandı.

Diğer yalanlar… Yine, büyük yalanları söylüyorum, o kadar yalan var ki buraya sığmaz hepsi; seçtiğim üç beş yalanı buraya dizeceğim. Mesela “15 Temmuz darbesinden Hükûmetin, sarayın haberi yoktu. Darbeyi eniştesinden öğrendi.” El insaf!

Diğer bir yalan: “FETÖ’nün siyasi ayağı yoktur.” Vallahi siyasi ayağı vardır, billahi siyasi ayağı vardır ama onun üstüne gidilmiyor.

“MİT tırları silah taşımıyordu.” Bundan daha büyük bir yalan yok.

Şimdi, gelelim en son yalana; en son yalan ne arkadaşlar? Reza Zarrab olayı. Bu olaya “Kumpas.” diyorlar. Kumpassa, inanmıyorsanız getirin, konuşalım, tartışalım, Amerika’yı beraber lanetleyelim, Reza Zarrab’ı beraber lanetleyelim; Türkiye uluslararası arenada niye bu kadar kötü imaj yaratıyor, üstüne üstüne varalım. Ama bunu tartışmıyoruz, peşinen “Kumpas.” deyip işin içinden çıkıyoruz. Bu olmaz işte, bu da bir mitomanidir arkadaşlar.

Şimdi, bu yalanı önce kendileri, sonra çamur medyası vasıtasıyla, kendilerine yakın kalemşorlarla, sözüm ona bilim adamlarıyla, önünde koca koca “doçent”, “profesör” unvanı olan kişilerle halka anlatıp, halkın bu yalana inanmasını bekleyip iktidarlarını sürdürmeye çalışıyorlar.

“Mitomani” kelimesi anlaşıldıysa şimdi konuya geçelim.

Şimdi, bu yasa teklifinde iki üniversite kuruluyor arkadaşlar. Bunlardan birisi Lokman Hekim. Lokman Hekim, adından anlaşılacağı gibi sağlıkla ilgili, tıpla ilgili. Adı güzel, inşallah geleceği de güzel olur ama zor görünüyor. Niye zor görünüyor? Çünkü sağlığa bütçeyi ayırmamışız, savaşa bütçe ayırmışız… Ve özellikle şunu söylemek istiyorum: Dünyanın hiçbir yerinde bu kadar üniversite kurulamıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BEHÇET YILDIRIM (Devamla) – Başkanım, konuyla ilgili, tamamlayacağım.

BAŞKAN – Konuya biraz gecikmeli geldiniz ama hadi tamamlayın lütfen.

BEHÇET YILDIRIM (Devamla) – Maşallah, ülkemizde mantar gibi üniversiteler kuruluyor, özellikle tıp fakülteleri kuruluyor. Üzülerek söylüyorum, içi boş, koca koca binalar ama altyapısı olmayan, yeterli ekip, ekipmandan yoksun tıp fakülteleri oluyor. Özellikle tıp eğitimi çok ama çok aşağılara düşmüştür. Gerek tıpta uygulanmayan, bizim de savunduğumuz tam gün yasasının yanlış uygulanması gerek barış isteyen akademisyenlerin, kanun hükmünde kararnameyle ihraç edilen 4 bini aşan sağlıkçının işine son verilmesi, altyapı yetersizlikleri, tıpta akademisyen eksikliği nedeniyle iyi hekim yetişmiyor arkadaşlar. Tıpta 4 ana branşta olan çocuk hekimliği için… Adıyaman’da çocuk hekimliği, çocuk sağlığı ve hastalıkları eğitimi veriliyor ama bir tek hocası var, diğer hocalar mecburi hizmetle gelip giden arkadaşlar. Doktor arkadaşların bu konuda bir suçunun olmadığını biliyorum. Sağlığa ayrılan bütçeye bakıyoruz 37 milyar, güvenliğe, savaşa ayrılan bütçe 90 milyar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BEHÇET YILDIRIM (Devamla) - Eğer savaşa, çatışmalara, S400’lere bu kadar bütçeyi ayırırsanız sağlığa da eğitime de yeterli bütçe ayıramazsınız, kurulacak olan üniversite de verimli olmaz diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yıldırım.

Aynı mahiyetteki diğer önerge üzerinde söz isteyen Trabzon Milletvekili Haluk Pekşen.

Buyurun Sayın Pekşen. (CHP sıralarından alkışlar)

HALUK PEKŞEN (Trabzon) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; doğrusu bu kanun teklifi ilk önüme geldiğinde, okuduğumda yani müthiş, çok güzel dedim. Ya, bu kanunu desteklememek haksızlık olur. Niye? Çünkü şöyle başlıyor: “Türkiye’yi, kültürel mirasını, Türk dilini, kültürünü ve sanatını tanıtmak…” Aman ne güzel dedik ama sonra döndük baktık, “Ayinesi iştir kişinin…” var ya, o “Ayinesi iştir kişinin…” kısmına döndük baktık; yönetim kuruluna bir baktık ki aman Allah’ım, 10 yönetim kurulu üyesi var, bu yönetim kurulu üyelerinin hiçbirisinin bu yasada yazılan amaçla hiçbir ilgisi yok, buna ilişkin bir yasal kriter de yok. Nitekim az önce Sayın İhsanoğlu çıktı, gayet nazik bir üslupla sizi uyardı. Hepiniz de Sayın İhsanoğlu’nun bu uyarısını alkışladınız, demek ki uyarıların tamamını yerinde buldunuz. Ben de aynen katıldığımı ifade ediyorum.

Şimdi, bu vakıf Türk dilini, Türk tarihini, Türk kültürünü tanıtacak ama Türk Dil Kurumu yok, Türk Tarih Kurumu yok, Türk sanatını tanıtacak Devlet Opera ve Balesi yok, Devlet Tiyatroları yok, hiçbirisi yok. Burada ne olduğunu aslında biz biliyoruz. Sayın Engin Özkoç, Sayın Tuncay Özkan’la birlikte bu vakfı yurt dışına gittik, bizzat yerinde ziyaret ettik. Gördük ki aman Allah’ım, ne güzel, yurt dışında Vahabi kültürünü yaymak üzere planlanmış olan, AKP’nin bir arka bahçesi vakfıymış meğerse. Vakfın içerisinde Atatürk yok, Atatürkçülük yok, vakıfta Atatürk’le ilgili bırakın bir tane fotoğrafın olmasını, vakfın yayınlarının hiçbirisinde “Atatürk” kelimesi hiçbir yerde geçmiyor. Türklük, Türkçülük vesaire bunların hiçbirisi yok, Türk kültürü yok, vakfın bunlarla hiçbir alakası yok. Vakıf, Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde AKP’ye arka bahçe olarak planlanmış bir vakıf. Şimdi, bu vakfın arkasına gri pasaportlu, hazineden finanse edilmiş olan, yurt dışında ciddi anlamda örgütlenmiş bir kadroyla AKP arka bahçesi organizasyonu planlamışsınız. Bu vakfa bu yoksul insanların harçlarıyla sağlayacağınız her kuruş finansman Türk halkının vicdanını yaralamıştır. Bu vakfın ne Türk halkının vicdanıyla ne Türk diliyle ne Türk tarihiyle ne Türk kültürüyle hiçbir ilgisi yoktur; bu arka bahçe vakfınızdır. Buraya verilecek vergilerin içerisinde halkın, o yoksul insanların gidecek vergi paylarını yandaşlarınıza yeni bir hortum kapısı olarak görüyorsanız da gidecek her kuruş haram olsun, haram olsun, zıkkım olsun diyorum! Ona ilişkin denetim görevini de en sıkı şekilde yerine getireceğiz.

Saygıdeğer milletvekilleri, az önce burada Sayın Eren Erdem’in bir uyarısı üzerine kendisine de o uyarısı konusunda eleştiriler getirdiniz. Ben de bir hatırlatmada bulunayım isterseniz size. Bakın, 1/5/2005 tarihinde Sayın Başbakan -o zaman dönemin Başbakanı- Sayın Recep Tayyip Erdoğan Kudüs’ü ziyaret ediyor. Kudüs ziyaretinde kendisini karşılayan İsrail Başbakanı diyor ki, aynen cümle şöyle: “Yahudi milletinin başkenti, İsrail’in başkentine hoş geldiniz.” O dakika Sayın Başbakan “Biz buraya Yahudi milletinin başkentine gelmedik Kudüs’e geldik, burası başkent değildir.” deyip derhâl o görüşmeye son verseydi, o seyahate son verseydi ve Türkiye’ye dönseydi emin olun bugün her türlü övgüyü hak edecekti. (CHP sıralarından alkışlar)

Ama Sayın Başbakan o sözleri tekrar tekrar kendisine söyleyen İsrail Başbakanının bütün söylemlerine rağmen hiçbir şey söylememiştir. Onun için hani kendisinin çok kullandığı bir söz var ya: Men dakka dukka. Neydi o? Çalma kapıyı, çalarlar kapını. Niye? Çünkü hariciyecilere “kokteyl memuru” derseniz, hariciyecilere “monşer” derseniz ve binlerce yıllık bu ülkenin insan akıllarıyla üretilmiş olan milyonlarca aklın ortak dış politikasını elinizin tersiyle bir kenara koyarsanız ve ondan sonra “…”(x) bir dış politikayı Türkiye'nin gündemine koyarsanız, işte, her gün dış politikada böyle kaybederseniz ve bunun bedelini hep birlikte ağır öderiz.

Zarrab davası konusundaki tartışmayı da ilgiyle izledim. Orada da Amerika Birleşik Devletleri’nde Türkiye’ye karşı yürütülmüş millî bir davadan iddia ediyorsunuz. Bunu şöyle anlayabilirim: Eğer İran ambargosunun delinmesi tartışma konusu olsaydı şüphesiz buna –size samimiyetimle söylüyorum- ben de destek verebilirdim. İran ambargosunu delen Alman firmaları da vardır, Amerikan firmaları da vardır, dünyanın bir çok firması İran ambargosunu delmişlerdir. Ama işin rüşvet kısmı ne oldu? Oraya bir gelelim. Halk Bankasının avukatı diyor ki: “Bu Rıza Sarraf bizim Süleyman Aslan’a bir sürü rüşvet verdi.” Halk Bankasının avukatı, parasını bizim vergilerimizle verdiğimiz devletin avukatı diyor ki: “Rıza Sarraf Süleyman Aslan’a rüşvet vermiştir, Süleyman Aslan rüşvetçidir.” diyor. O ne olacak? Buraya ne söyleyeceksiniz? Devletin avukatı, sizin avukatınız…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HALUK PEKŞEN (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

Türkiye Cumhuriyeti devletinin avukatının bu beyanını savcı duymayabilir, siz bunları duymamazlıktan gelebilirsiniz ama bilin ki hukuk asla unutmaz, bunlarda zaman aşımı olmaz. 3628 sayılı Yasa’ya bakın. O yasa tarih boyunca bu sorumluların yakasındadır, peşindedir, onları kovalayacaktır. Yasa da kovalayacak, biz de kovalayacağız. Yasalar mutlaka gerçekleşecek. Adaletin kanayan yarası mutlaka yerine gelecek ve dinecektir. (CHP sıralarından alkışlar)

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Pekşen.

Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.

8’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

9’uncu madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 506 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 9’uncu maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

MADDE 9- 5653 sayılı Kanuna Dördüncü Bölüm başlığı altında aşağıdaki ek madde eklenmiştir.

"Yurtdışında görevlendirilen Vakıf personeli

EK MADDE 1- (I) Vakıfça yurtdışında görevlendirilen Vakıf personeli, Yunus Emre Enstitüsü Başkanlığının görevlendirme yazısını pasaport vermeye yetkili idareye ibraz etmek suretiyle 15/7/1950 tarihli ve 5682 sayılı Pasaport Kanununun 14 üncü maddesi kapsamındaki Hükümetçe, hususi idarelerce veya belediyelerce resmi vazife ile dış memleketlere gönderilenlere ya da dış memleketlerde vazifeye alınanlara tanınan haklardan faydalanır.”

Mehmet Gökdağ                             Eren Erdem                         Hüseyin Çamak

     Gaziantep                                   İstanbul                                      Mersin

Zülfikar İnönü Tümer                    Kadim Durmaz             Fatma Kaplan Hürriyet

        Adana                                       Tokat                                       Kocaeli

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSRAFİL KIŞLA (Artvin) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI AHMET EŞREF FAKIBABA (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Kocaeli Milletvekili Fatma Kaplan Hürriyet konuşacaktır.

Buyurun Sayın Kaplan Hürriyet. (CHP sıralarından alkışlar)

FATMA KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 506 sıra sayılı Kanun’un 9’uncu maddesi hakkında söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Söz konusu teklifin bana göre en göze çarpan maddesi, Türkiye’deki vergi adaletsizliğini gözler önüne seriyor. 1’inci maddesiyle lig usulüne tabi olan spor dallarından en üst ligdekiler için yüzde 15, en üst altı ligdekiler için yüzde 10, diğer ligdekiler için yüzde 5, lig usulüne tabi olmayan spor dallarındaki sporculara yapılan ödemeler ile millî sporculara uluslararası müsabakalara katılmaları karşılığında yapılan ödemelerden yüzde 5 uygulamasının 2019 yılına kadar devam ettirilmesi öngörülüyor. 193 sayılı Kanun’un geçici 72’nci maddesi uyarınca sporcuların tüm gelirleri de bu kapsamda.

Avrupa'nın önde gelen liglerinin vergi uygulamalarına baktığımızda, Türkiye'deki futbol kulüpleri vergi konusunda zaten oldukça avantajlı görünüyor. Üst liglerde oynayan sporcuların gelirleri bazı branşlarda milyonları geçiyor değerli arkadaşlar. Ülkemizde milyonlarca taşeron işçisi asgari ücretle geçimini sağlamaya çalışırken, çiftçimizin kullandığı mazottan yüzde 18, kamu çalışanlarından yüzde 15 ila 35 arasında vergi kesilirken vergide adaletin sağlanamaması adaletsizliktir, vicdana aykırıdır.

Yeni Gelir Vergisi Kanunu Tasarısı’nın kazanca göre vergilendirme sistemi getireceğini umuyorduk ama siz bu vergileri 2019’a kadar aynı oranda tutma kararı alıyorsunuz. Ama gel gelelim futbolcularla aynı ülkede nefes alan asgari ücretliler, kamu çalışanları için net asgari ücret olan 1.404 TL’den yaklaşık 773,35 TL vergi ve prim alınmakta. Yüzde 14 SGK primi, yüzde 1 işsizlik sigortası primi, yüzde 0,75 damga vergisi ve yüzde 15 gelir vergisi yani asgari ücretlimiz maaşının neredeyse yüzde 50’sini vergiye ödemek zorunda kalıyor ve bu şartlarda geçinmeye çalışıyor.

2017 yılında da bütçe yükü emekçilerin sırtına yüklenmiş durumda. Yani futbolcuya vergi cenneti, emekçiye vergi cehennemi yaşatılıyor bu ülkede. (CHP sıralarından alkışlar)

“Vergi adaleti” denildiğinde ne anlamamız gerekiyor değerli milletvekilleri? Verginin tabana yayılması, her vatandaşın gelirine göre vergi ödemesi geliyor aslında aklımıza yani çok kazanandan çok, az kazanandan az vergi almak gerekiyor vergi adaletini sağlayabilmek için. Ama sizin Hükûmetiniz ne yapıyor? Milyon dolarlık bir tekne alan adam yüzde 1 katma değer vergisi ödüyor. 1 liraya simit alan adam yüzde 8 katma değer vergisi ödüyor. Yıllar önce konuşan Recep Tayyip Erdoğan dememiş miydi, “Bu zalim yönetim bu aziz millete bir bardak çayla bir simidi bile layık görmüyor. Bunların peşinden nasıl gideceksiniz?” diye meydanlarda haykırmıştı. Şimdi, ben de Erdoğan’ın başında bulunduğu iktidara ve Hükûmete soruyorum: Bu mudur sizin adaletiniz? Bu mudur yıllar önce yaptığınız çay simit hesabının bugüne evrilmiş hâli? Hayatı dümen olanın rotasına güven olmazmış, işte sizin de yıllar önce söylediğinizle şimdi yaptığınız birbirini tutmuyor yani sizin de rotanıza güven olmuyor değerli arkadaşlar. İşte biz bu yüzden “Herkes için adalet." diye bas bas bağırdık, yollara düştük, kilometrelerce yürüdük. Çünkü dedik ki: Adalet yoksa orada gemicikler olur, adalet yoksa milyon dolarlarla adını sanını bilmediğimiz adaları kendine yol edinen enişteler olur. Yıllar öncesinin “Çay simit hesabını yapanlardan hesap sorun.” diyenlere o zaman “Man Adası” deseniz şaşkın şaşkın yüzünüze bakardı, şimdi gözleri kapalı, haritada yerini gösterir hâle geldiler. Vatandaş sadece aldığı nefese vergi vermezken birileri milyonlarca doları kaçırmak için dünya haritasını arşınlıyor yani yoksulun sırtından doyan doyana. Yoksul insanımız, çiftçimiz, emeklimiz kıt kanaat geçinmeye çalışırken, kefen alırken bile yüzde 18 KDV öderken ülkemizin kaynağı vergi cenneti adalara âdeta yol olmuş. Milletin yastıkaltı dolarları nereye gitmiş belli oluyor. Bursla okuyan çocuklar, emekli öğretmen enişteler 5 liralık şirketler üzerinden milyon dolarlarla iş yapıyorlarmış. Çok merak ediyorum, bu küçücük Man Adası’nda kilometreye kaç tane enişte düşüyor, kaç tane çocuk, kaç tane dünür düşüyor? (CHP sıralarından alkışlar)

Son olarak, sakın unutmayın arkadaşlar, tüyü bitmemiş yetimin hakkının hesabı belki yarına kalır ama kimsenin yanına kalmaz, er geç hesabı sorulur diyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 506 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 9’uncu maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “vazifeye alınanlara tanınan haklardan” ifadesinden sonra gelmek üzere “görev süresince” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

  Mahmut Toğrul                     Mehmet Emin Adıyaman                      Hüda Kaya

     Gaziantep                                     Iğdır                                       İstanbul

Mehmet Ali Aslan                        Behçet Yıldırım

       Batman                                    Adıyaman

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSRAFİL KIŞLA (Artvin) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI AHMET EŞREF FAKIBABA (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Iğdır Milletvekili Mehmet Emin Adıyaman.

Buyurun Sayın Adıyaman. (HDP sıralarından alkışlar)

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu yıl İstanbul’da ilk kez “İstanbul Marka ve Kariyer Zirvesi” diye bir etkinlik düzenlendi ve bu etkinlikte yine ilk kez Türkiye Altın Marka Ödülleri dağıtılıyor. Şimdi, bu Altın Marka Ödülleri kime veriliyor veya hangi alanlara veriliyor, bunu saymama gerek yok ama bir tanesi çok ilginç, En İyi Kayyum Belediyesi Ödülü.

Bu En İyi Kayyum Belediyesi Ödülü Diyarbakır Bismil Belediye Kayyumuna veriliyor ve Kayyum ne diyor? “Ben bu ödülü…” Önce Cumhurbaşkanına, sonra Başbakana, daha sonra da İçişleri Bakanına teşekkür ettikten sonra ödülden dolayı -ki elbette teşekkür edecek çünkü onlar atadı- Bismil halkı adına bu ödülü aldığını söylüyor. Şimdi, gülelim mi, ağlayalım mı? Diyarbakır Bismil halkı mı seçti seni? Bismil halkının seçtiği belediyelere ve o halkın iradesine saray ve AKP darbe yaptı, sen de onların bürokratısın ve emir kulu gibi, AKP’nin bir belediye başkanı gibi hizmet etmeye çalışıyorsun. Oysa 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na göre bürokratların hizmetlerinde tarafsız olması gerekiyor ama Türkiye Cumhuriyeti devleti artık bir AKP cumhuriyeti olduğuna göre, bütün bürokratlar da AKP’nin bürokratları olarak hizmet veriyor. Bismil halkına bir soralım, siz bu kayyumu ve kayyumun “Sizin adınıza bu ödülü aldım.” sözünü kabul ediyor musunuz? Bismil halkı özgür iradesiyle sandıkta oy kullandı, kendi temsilcilerini seçti ama kanun hükmünde kararnamelerle seçilmiş belediye başkanı görevden alıp kendi belediye başkanıymış gibi bürokratını atıyor.

Tabii, bu tür bürokratlara da ödüller verilir çünkü biz bu tür ödüllere yabancı değiliz. Geçmişte en iyi ihracatçı ya da en iyi hayırsever tüccara da ödül verildi, kahraman ilan edildi. Hatta bu hayırsever iş adamı ihracatıyla Türkiye ihracat açığının yüzde 15’ini tek başına kendisinin karşıladığını da ilan etti ve havuz medyası, yandaş medya ve Hükûmet tarafından da kahraman ilan edildi. Bu hayırsever tüccar, bu kahraman ihracatçı şimdi nerede? Amerika’da bülbül gibi ötüyor. Peki, ötünce ne söylüyor? Ötünce 280 trilyon rüşvet verdiğini söylüyor, kendisinin himaye gördüğünü, yardım gördüğünü söylüyor. E şimdi biz bu kürsüde konuşuyoruz, şu anda konuştuklarımı yarın sokakta veya bir parti etkinliğimizde konuşursam savcılar hemen harekete geçip bu yasama faaliyetinden dolayı hakkımda dava açacak, bir fezleke gönderecek hiç şüpheniz olmasın ama bu kadar bülbül gibi öten, her şeyi ortaya döken Zarrab’ın ismini verdiği, mesela Zafer Çağlayan hakkında, mesela Muammer Güler, Egemen Bağış, Erdoğan Bayraktar hakkında tek bir soruşturma yok, hiçbir savcı harekete geçmiyor. Peki, kendileri bir şey söylüyor mu? E kendileri de suspus, kendilerinin de söyleyecekleri bir söz yok. Neredeler? Onu da bilmiyoruz. Peki, sükût nedir, nereden geliyor? Sükût ikrardan geliyor; susmaları, gizlenmeleri, ortaya çıkmamaları, bu bir ikrardır. Hadi savcıların soruşturma açmamasını anlıyoruz çünkü yukarıdan talimat veren yok, vesayet altındaki yargı harekete geçemez. Hangi cumhuriyet savcısı cesaret edip de AKP’nin bir bakanı hakkında veya bir yöneticisi hakkında soruşturma açacak? Talimat olmadıkça açmayacaktır, bunu anlıyoruz ama kendileri de yok, kendileri de gizleniyor, susuyor ve evet, bu suskunluk da bir ikrardır diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

9’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

10’uncu madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyor ve oylarınıza sunuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 506 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 10’uncu maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

          Mehmet Gökdağ                     Eren Erdem                    Hüseyin Çamak

             Gaziantep                           İstanbul                                 Mersin

      Zülfikar İnönü Tümer               Kadim Durmaz                      Haydar Akar

                Adana                               Tokat                                  Kocaeli

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSRAFİL KIŞLA (Artvin) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI AHMET EŞREF FAKIBABA (Şanlıurfa) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen, Kocaeli Milletvekili Sayın Haydar Akar.

Buyurun.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yunus Emre Vakfı Mütevelli Heyetiyle ilgili 8’inci maddede alınmış olan karar 10’uncu maddede düzenleniyor. Ne düzenleniyor? Mütevelli Heyet bu kanun teklifi yasalaştığı andan itibaren istifa etmiş sayılıyorlar, görevlerini bırakmış sayılıyorlar.

Şimdi, Yunus Emre Vakfına baktığınız zaman, 13 kişilik Mütevelli Heyetiyle başlamış ve bunda bir değişiklik öngörmüşsünüz, zaten 2007’de kurulmuş vakıf. Buradan neyi çıkartıyorsunuz? Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğini çıkartıyorsunuz, bu normal karşılanabilir. Türk Dil Kurumunu çıkartıyorsunuz, bir de Üniversitelerarası Kurulunun seçeceği 2 üyeyi de çıkartarak başka bir düzenleme yapıyorsunuz, Cumhurbaşkanının 5 kişiyi seçmesi konusunda bir düzenleme getiriyorsunuz. Onun dışında da 5 tabii üyesi var Bakan ve bakanlık müsteşarları olarak.

Şimdi, bunun amacına, bu vakfın kuruluş amacına baktığınızda, Türkiye’yi, kültürel mirasını, Türk dilini, kültürünü ve sanatını tanıtmak, Türkiye kültürel mirası, Türk dili, kültürü ve sanatı konularında yurt dışında ücretli veya ücretsiz eğitim vermek veya verdirmek, bu alanlarda sertifika vermek, verilmesini sağlamak. Bunun amacı bu. Şimdi, seçtiğiniz müsteşarlar, artı, eklediğiniz, Cumhurbaşkanının seçeceği 5 kişi ve Maarif Vakfından 1 üye seçilerek buraya alınacak. Her yetkiyi Cumhurbaşkanına veriyorsunuz. HSK üyeleri seçilecek, Cumhurbaşkanı kontenjanı var; Anayasa Mahkemesi üyeleri seçeceksiniz, Cumhurbaşkanı kontenjanı var; RTÜK’e üye seçeceksiniz, Cumhurbaşkanı kontenjanı var; her tarafta var. Maarif Vakfına şöyle bir baktım kimleri seçmiş Cumhurbaşkanı, merak ettim, 4 üye seçim hakkı vardı Maarif Vakfında. Ayşen Gürcan, seçim hükûmetinde Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı yapmış. Profesör Doktor Birol Aygün, Stratejik Düşünce Enstitüsü Başkanı, AKP’ye yakın bir düşünce enstitü başkanı. Cahit Bağcı, AKP Çorum Milletvekili. Selim Cerrah, bu arkadaş AKP milletvekili adayı olmuş. Peki, daimi üyeleri kimler? Yine, daimi üyeler seçilmiş. Profesör Doktor Aşkın Asan, AKP eski Ankara Milletvekili. Ahmet Emre Bilgili, AKP milletvekili adayı. Osman Nuri Kabaktepe, Saadet Partisi Gençlik Kollarından geliyor. Buradan da 1 kişiyi seçerek bu vakfın mütevelli heyetine verecekler.

Şimdi, arkadaşlar, bu vakıfta liyakat sahibi, amacına uygun ne bir sanatçı ne Türk filolojisi üzerine eğitim yapmış kimse ne de Millî Eğitimden kimse var. Kim var? AKP milletvekilleri var. Kim var? AKP milletvekili adayları var. Cumhurbaşkanı seçiyor, Cumhurbaşkanı demek ki kabul ediyor sadece AKP’lilerin Cumhurbaşkanı. Zaten de belli oldu AKP Genel Başkanı olarak, bunu zaten kendisi de ifade ediyor. Ondan sonra da bu Cumhurbaşkanına saygı duymamızı bekliyorsunuz. Mümkün mü? Var mı bu kurulun içerisinde veya seçtiği kurullar içerisinde AKP dışında bir siyasi var mı? Diyelim ki, MHP o kadar size destek veriyor, MHP’de hiç eski milletvekili yok mu bu kurula girebilecek, yok mu? Veya mevcut MHP ideolojisini düşünen bir arkadaşımız, bir profesör, bir akademisyen yok mu? Yok. Ne var ne yok sizde var. Sizde olunca da böyle bu hâle geliyor.

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Bu kurullar siyasi olmaması lazım, bu kurullar siyasi kurullar değil; bilimsel kurullar.

HAYDAR AKAR (Devamla) – Evet, bilimsel kurullar.

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Hiçbir siyasi olmaması lazım.

HAYDAR AKAR (Devamla) – Bilimsel olması, liyakate uygun olması gerekiyor.

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Evet.

HAYDAR AKAR (Devamla) – Biz MHP’li olsun, CHP’li olsun demiyoruz, buna uygun insanlar seçilsin diyoruz.

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Hiçbir siyasi olmayacak burada.

HAYDAR AKAR (Devamla) – Cumhurbaşkanına 5 kişiyi seçme yetkisi veriliyor. Hangi yetkiyle veriliyor? Bir kriter var mı? Yok. Türk kültürünü dünyaya tanıtacak, bunlarla ilgili sertifikalar düzenleyecek ama atayacakları kişiler yandaş AKP’liler olacak yani kendilerine yeni bir alan yaratıyorlar.

Ya, Cumhurbaşkanını niye bu kadar yoruyorsunuz arkadaşlar, niye yoruyorsunuz? Bir tek o mu biliyor her şeyin doğrusunu? Yani RTÜK’e o üye atayacak, Anayasa Mahkemesine o üye atayacak, HSK’ye o üye atayacak, Maarif Vakfına o üye atayacak, aklınıza ne gelirse atayacak. Ya, Cumhurbaşkanının başka işleri var.

SALİH ÇETİNKAYA (Kırşehir) – Cumhurbaşkanını işi o zaten.

HAYDAR AKAR (Devamla) - Ne var biliyor musun? Man Adası’nda dünürünün, kardeşinin işleri var. (CHP sıralarından alkışlar) Malta Adası’nda Başbakanın çocuklarının işleri var, var da var. Bu kadar meşgul etmeyin. Onların geliri var, gideri var, hesabı var, gelen mi giden mi var.

SALİH ÇETİNKAYA (Kırşehir) – Kim atayacak?

HAYDAR AKAR (Devamla) - Bu transferleri düşünmesi lazım, konuşması lazım, çocukları uyarması lazım. Mesela, “tape”lerde olduğu gibi “Tümünü eritebildiniz mi?” demesi gerekiyor. Bu kadar meşgul etmeyin, yormayın Cumhurbaşkanını.

Onun için de bu ülke her gün yeni şeylere açıktır. Bu kadar siyasallaştırırsanız devletin kurumlarını bununla baş etmek mümkün değildir arkadaşlar. Onun için, bir an evvel bu yanlışlardan dönün diyoruz ama siz, inatla bu yanlışları yapmaya devam ediyorsunuz ve savunmaya da devam ediyorsunuz. Doğru olan ne biliyor musunuz arkadaşlar? Japonya’da böyle bir olayla karşılaştığınızda Japon Başbakanı harakiri yapar, bizdekiler de…

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – İstifa eder.

HAYDAR AKAR (Devamla) – İstifa etmez. Hiçbir şey yapmaz bizdekiler, sadece kakarakikiriri yapar.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

10’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

11’inci madde üzerinde üç adet önerge vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 506 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 11’inci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

          Mehmet Gökdağ                     Eren Erdem                    Hüseyin Çamak

             Gaziantep                           İstanbul                                 Mersin

      Zülfikar İnönü Tümer               Kadim Durmaz               Ömer Fethi Gürer

                Adana                               Tokat                                   Niğde

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSRAFİL KIŞLA (Artvin) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI AHMET EŞREF FAKIBABA (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer…

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde 186 yükseköğrenim kurumu var ve yeni vakıf üniversiteleri kuruyoruz. Yeni vakıf üniversitelerinin kurulması, üniversitelerin çoğalması, bir ülkenin eğitiminin kalitesinin yükselmesi çok önemli. Ne var ki, vakıf üniversiteleri genelde büyük kentlerde kuruluyor ve büyük kentlerde kurulması Anadolu’daki üniversitelerin gelişmesinin önünde de bir engel oluşturmaya başladı. Çünkü Anadolu üniversitelerinin çoğunda yeterli eğitim kadrosu yok.

Örneğin, 2015’te Niğde’de Tıp Fakültesi kuruldu ama öğretim üyesi bir türlü bulunamadı, tabeladan öteye geçmedi, 60 tane öğrencimiz var, yeterli öğretim üyemiz yok. Devletin yapacağı, Anadolu’daki bu tür üniversiteleri daha çok destekleyip geliştirmek. Ama ilginç şeyler de olmuyor değil. Örneğin, İstanbul’da Göztepe’de Devlet Malzeme Ofisinin bulunduğu bina boşaltılıyor. Buradaki arazi bedelsiz olarak Medeniyet Üniversitesine veriliyor, bu güzel, yanına da salı pazarı kuruluyor. Ve buradaki binasını boşaltan Devlet Malzeme Ofisi daha sonra Kocaeli’ne kendisi kiracı olarak gidiyor, kendisine ait araziyi bırakıyor, gidiyor. Ha, burada bir Medeniyet Üniversitesi kuruluyor. Çevresinde bir tek ağaç bile yok. Ama öbür tarafta bir vakıf üniversitesi daha kuruluyor. O vakıf üniversitesine verilen yer ise Kartal’da deniz kenarında bir tarafından demir yolu geçen, bir tarafında denizin olduğu, bugün için metrekaresi 10 bin lirayı aşmış bulunan bir arazi. Buradaki 392.588 metrekare arazi de Şehir Üniversitesine bedelsiz veriliyor. İçinde 4.100 adet nitelikli, korunması gerekli ağaç var.

Peki, bu arazi kimindi? TEKEL’indi, TEKEL’e aitti. Bildiğiniz gibi adı değişip Gayrimenkul AŞ olan şirketin… Buradaki Sayıştay raporunda da bu konunun bedelsiz olarak geçtiği ifade ediliyor. İyi de, vakıf üniversitesinde okuyan çocuklardan -eğitim için gittiklerinde- para alınmıyor mu? Alınıyor. O zaman vakıf üniversitesine devletin, vergi vererek yurttaşların parasıyla yapılmış arazisi niye bırakılıyor, bunu anlamakta zorlanıyorum çünkü Şehir Üniversitesine başvurduğunuz zaman yıllık olarak bir bedel ödemezseniz okuyamıyorsunuz. Ha, şöyle bir madde olsa hoşuma giderdi: “Şehir Üniversitesine, geçmişte TEKEL’de çalışan ailelerin çocukları, üniversite sınavlarında puanı tutarsa ücretsiz olarak girebilir.” diye bir hüküm konulurdu, öyle bir hüküm de konulmuyor.

Bu anlamda, bir yerde ağacı dahi olmayan Devlet Malzeme Ofisinin Göztepe’de, Kurbağalıdere’de yol kenarındaki girişi çıkışı problemli bir yere devlet üniversitesi kuruyorsunuz, öbür tarafta denize nazır, en güzel ağaçlarıyla birlikte kullanılabilen bir araziyi de kalkıyorsunuz Şehir Üniversitesine bedelsiz veriyorsunuz. Ha, burası başka türlü değerlendirilemez miydi? Değerlendirilirdi. Kartal Belediyesi Cumhuriyet Halk Partili diye ondan mahrum kılındı. Bu neydi? O 4.100 ağacın içinde, ayrıca bölgenin ibadet yeriyle, hamamıyla “Bryas Sarayı” denilen tarihî bir doku da ortaya çıkmıştı, bu alan belediyeye verilerek park olarak düzenlenmesi sağlanır ve giderek azalan yeşilin korunacağı mükemmel bir doku da böylece halkın gezip görebileceği bir yer hâline dönüştürülürdü, o yapılmadı, şimdi Şehir Üniversitesine ne yazık ki burası bedelsiz verildi.

Değerli arkadaşlar, üniversitelerin büyük kentlerde yoğunlaşması, Anadolu kentlerindeki eğitimin istenilen düzeyde gelişmesinin önünde kısmi engel de oluşturuyor.

Bakınız, bugün üniversite mezunu gençlerimiz var, İŞKUR’a başvuruyorlar. Bana gelen yazılı yanıtta, ağustos ayında 600 bine yakın üniversite mezunu ne yazık ki İŞKUR kapısında iş arıyor ama başvurmayanlarla birlikte 1-1,5 milyon genç üniversite mezunu ne yazık ki iş bulamıyor. Üniversiteden mezun olmak çok anlamlı bir durum olmaz hâle geldi. Kimi yerde liselerin yerini üniversiteler aldı. Önemli olan eğitimin kalitesini yükseltmek, burada eğitim verecek kadroları oluşturabilmek. Eğer sizin orada eğitim verecek kadronuz yoksa ve oralarda üniversite kurarsanız, bunun yanında da vakıf üniversitelerini destekler, onları geliştirirseniz, Anadolu’daki üniversitelerin önünü tıkamış olursunuz. Yapılan işteki değerlendirmeler ve düşüncelerde bir şeyi planlarken geleceği de, olanı da ve gelmesi mümkün olanları da birlikte ele almanın büyük yararı var. Bu bağlamda, getirilen bu öneriler dâhilinde Anadolu üniversitelerinin de sahiplenilmesini ve bedelsiz olarak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖMER FETHİ GÜRER (Devamla) – …Şehir Üniversitesi gibi vakıf üniversitelerine verilen arazilerin de en azından değeri üzerinden, geleceği korunacak biçimde kayıt altına alınmasını diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

506 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 11’inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “kaydıyla” ifadesinin “şartıyla” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

         Kamil Aydın                   Mehmet Necmettin Ahrazoğlu           Arzu Erdem

            Erzurum                                      Hatay                                İstanbul

     Fahrettin Oğuz Tor                       Mehmet Erdoğan              Deniz Depboylu

       Kahramanmaraş                                 Muğla                                 Aydın

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSRAFİL KIŞLA (Artvin) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI AHMET EŞREF FAKIBABA (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Sayın Mehmet Necmettin Ahrazoğlu.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 506 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 11’inci maddesi üzerinde vermiş olduğumuz önerge üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Önergemizde “kaydıyla” olan ifadenin “şartıyla” şeklinde değiştirilmesini istemiştik yani cümleye bir “şart” kelimesi koymuştuk.

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Yerinde bir taleptir efendim.

MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Devamla) – Talebimiz normalde cümlede de bir bütünlük, kanunda da bir bütünlük sağlaması açısından da uygun olur diye düşünmüştük ama yüce Meclisin takdirine sunuyoruz konuyu.

Değerli milletvekilleri, teklifle yani 506 sıra sayılı Kanun Teklifi’yle sporculara yapılan ücret ve ücret sayılan ödemelerdeki gelir vergisi tevkifatının düzenlendiği 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun geçici 72’nci maddesindeki sürenin uzatılması, Ankara Güzel Sanatlar Üniversitesinin adının “Ankara Müzik ve Güzel Sanatlar Üniversitesi” şeklinde değiştirilmesi, Ankara’da Sevgi Vakfı tarafından “Lokman Hekim Üniversitesi” adıyla bir vakıf üniversitesinin kurulması, Türk Optisyenlik-Gözlükçüler Birliği ve optisyen-gözlükçüler odalarının ilk oluşumlarına açıklık getirilmesi ve nihayetinde Yunus Emre Vakfı Mütevelli Heyeti ile Yönetim Kurulu üyelerinde değişikliğe gidilmesi gibi birtakım değişiklikler getirilmiştir. Bunlar üzerinde birçok konuşmacı görüş ve düşüncelerini belirtti.

11’inci maddeyle 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 68’inci maddesine “Tarafların İcra ve İflas Kanunundaki hakları saklı olmak kaydıyla…” diye bir ifade konulmuştur. Bu ifade doğru bir ifadedir çünkü tüketiciyle ilgili konularda, 2 bin lira ile 3 bin lira arasındaki cezalarda, icra ve iflas konusunda müracaat edildiğinde tüketici hakem heyetleri… “Bunları tüketici hakem heyetlerine müracaat edin, orada sonuçlandırın.” diye bir karmaşa yaratıldığından bahsedilerek -kanun maddesindeki değişiklik gerekçesi- bu şekilde bir düzenleme yapılması istenmiştir. Doğru da bir düzenleme olduğu kanaatindeyim.

Değerli milletvekilleri, Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’la ilgili kısa bir bilgi vermek istiyorum. Malumunuz olduğu üzere, 1982 Anayasası’na gelene kadar tüketiciyle ilgili herhangi bir kanunumuz bulunmamaktaydı. Çeşitli hukuki konular bu şekilde çözülmeye çalışılmaktaydı. Ancak, 1982 Anayasa’sına tüketicinin korunmasıyla ilgili bir madde konuldu ve 1995 yılına kadar da tüketici hakları hiç olmazsa bu şekilde bir maddeyle korunmaya çalışıldı. Ancak, değişen, gelişen satış teknikleri karşısında genel hukuk kurallarıyla tüketicinin korunması konusu zorlaşmıştı. Bu nedenle de 1995 yılında, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun Meclis tarafından çıkarılarak yürürlüğe girdi ve 2013 yılında da tekrar 6502 sayılı bugünkü değişiklik yaptığımız kanun meydana getirildi.

Ben, cümlelerimin sonuna doğru bu Tüketici Kanunu’yla ilgili 2016 yılındaki bazı verileri değerlendirmek istiyorum. 2016 yılı itibarıyla ayıplı mal ve hizmetler, turizm şikâyetleri 280.531 olmuş yani genel şikâyet içerisindeki oranı yüzde 19,9; finansal mal ve hizmetlerde yani bankacılık sektöründe bu şikâyetler 1 milyon 39 bine yaklaşmış ve yüzde 74 mertebesindedir. 2017 yılının ilk sekiz ayında ise finansla ilgili 181 bin başvuru yapılmış. Demek ki tüketiciler açısından finans sektöründe yani bankacılık sektöründe bir problem var. Bu problemin de tüketiciler lehine bir an önce düzeltilmesi konusunda Meclisin gerekli çalışmayı yapacağını düşünüyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ahrazoğlu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Milet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 506 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 11’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

  Mustafa Elitaş                       Mehmet Doğan Kubat                         Salih Cora

       Kayseri                                     İstanbul                                     Trabzon

     Şirin Ünal                              Özcan Ulupınar                           İmran Kılıç

      İstanbul                                   Zonguldak                         Kahramanmaraş

   Ramazan Can                             İsmail Tamer

      Kırıkkale                                    Kayseri

"MADDE 11- 7/11/2013 tarihli ve 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 68 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "Değeri” ibaresi "Tarafların İcra ve İflas Kanunundaki hakları saklı olmak kaydıyla; değeri,” şeklinde, "iki bin” ibareleri "dört bin” ve "üç bin” ibareleri "altı bin” şeklinde değiştirilmiştir.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSRAFİL KIŞLA (Artvin) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI AHMET EŞREF FAKIBABA (Şanlıurfa) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Tüketici hakem heyetleri, tüketici işlemlerinden doğan uyuşmazlıkların çözümünde mahkeme öncesi çözüm mercisi olarak görev yapmaktadır. 6502 sayılı Kanun’un 68’inci maddesinin (1)’inci fıkrasının mevcut hâli, tüketicilerin taraf olduğu uyuşmazlıklarda 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun uygulanamayacağı şeklinde değerlendirmelere sebep olmaktadır. Bu durum, ilamsız icra yolunu kapatmakta, hak arama ve eşitlik ilkelerine aykırılık teşkil etmekte, ayrıca tüketici hakem heyetlerinin iş yükünü de gereksiz şekilde artırmaktadır. Maddede yapılan değişiklikle icra iş ve işlemlerine ilişkin hususlarda tüketici hakem heyetlerine başvuru zorunluluğu aranmaksızın 2004 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanabileceği vurgulanmıştır.

Diğer taraftan, 6502 sayılı Kanun, tüketici ile satıcı/sağlayıcı arasındaki tüketici işlemlerine uygulandığı için kanunun kapsamı oldukça geniştir. Günümüzde tüketicilere yeni arz edilen, özellikle teknolojik ve/veya elektronik malların -akıllı telefon, bilgisayar, tablet vesaire gibi- fiyatları yüksek tutarlı olabilmektedir. Bireysel olarak kullanılan söz konusu ürünlerin uyuşmazlığa konu edilmesi hâlinde tüketici hakem heyetlerine yapılan başvurulara ilişkin parasal sınırlar çok düşük kalmaktadır. Tüketici hakem heyetlerinin gerek yirmi iki yıllık tecrübesi gerekse altyapısının güçlendirilmiş olması dikkate alındığında, özellikle bireysel kullanılan ancak yüksek tutarlı mallara ilişkin uyuşmazlıkların, tüketici mahkemelerine gitmeden tüketici hakem heyetlerinin görev alanında çözüme kavuşturulmalarını temin etmek amacıyla parasal sınırların yeniden güncellenmesine ihtiyaç duyulmuştur.

BAŞKAN – Gerekçesini okuttuğum Mehmet Doğan Kubat ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 11’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

12’nci madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum ve oylarınıza sunacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 506 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 12’nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

MADDE 12 – Bu Kanun 1.1.2018 tarihinde yürürlüğe girer.

Mehmet Gökdağ                             Eren Erdem                         Hüseyin Çamak

     Gaziantep                                   İstanbul                                      Mersin

Zülfikar İnönü Tümer                    Kadim Durmaz                 Mustafa Ali Balbay

        Adana                                       Tokat                                        İzmir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSRAFİL KIŞLA (Artvin) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI AHMET EŞREF FAKIBABA (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz alan İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbay.

Buyurun Sayın Balbay. (CHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; küçük torba yasanın sonuna geldik. Bu yasada ağırlıklı olarak eğitimle ilgili bölümler vardı ama her konuya değindik ama bir üniversitenin kuruluşu, bir üniversitenin adının değiştirilmesi üzerine bir torba yasaydı. Bu değişikliklere baktığımızda bütün olanaklara sahip bir üniversite kuruluyor, sağlık üniversitesi; tıp fakültesi var, diş hekimliği fakültesi var ve bir üniversitenin adı değiştiriliyor, başına “müzik” konuluyor. Ama eğitimin genel tablosuna baktığımızda sayın milletvekilleri, tıpkı gelir uçurumu gibi, Türkiye’de büyük bir eğitim uçurumuyla da karşı karşıyayız. Buradan sadece öğretim üyelerinin yetiştirilme programı ve öğretim üyelerinin durumuyla ilgili konuya dar zamanda değinmeye çalışacağım.

Sayın milletvekilleri, şu anda Türkiye’de öğretim üyesi yetiştirme programı içindeki tam 14 bine yakın gencimiz -tam rakam 13.170- öğretim üyesi adayımız geleceğinden belirsiz bir vaziyette yedeğe alınmış durumda. Bu öğretim üyeleri için, adaylar için devlet binlerce, milyonlarca liralık harcama yaptı. 15 Temmuz sonrasında bu öğretim üyelerinin geleceğiyle ilgili bir karar alındı, KHK’yle dendi ki: “Biz sizi artık asıl kadroya değil, yedek kadroya alıyoruz.”

Sayın milletvekilleri, eğer bu öğretim üyeleri içinde FETÖ’cü olduğuna ilişkin bir kuşkunuz varsa yedi imbikten geçirildiler, yüzde 1,9’u FETÖ’yle bağlantılı bulundu ve açığa alındı, kalanı şu anda umutla bekleyiş içinde.

Sayın milletvekilleri, eğer bunların içinde bir FETÖ’cü kuşkunuz varsa burada aramayın çünkü FETÖ’cüler -onların öğretim üyeliği sürecini- böyle, bu gençlerimiz gibi idealist bir şekilde, üç yıl yüksek lisans, altı yıl doktora, tam dokuz yıl sonra öğretim üyeliğine geçiş gibi bir süreci beklemediler; onlar kendi içlerindeki örgütlenmeyle uluslararası dergilerde ya da yayınlarda hemen kendi yayınlarını yayınlayacak yerler buldular, kendi adlarına doktora yazacak kişileri buldular ve en çok iki yılda doçent oldular. Ama bu kişiler gariban Anadolu evlatları, sıradan yurttaşların çocukları; dokuz yıllık bir süreç sonunda öğretim üyesi olmak, yardımcı doçent olmak için bir mücadeleye girdiler ama siz onlara şimdi “Biz sizi açığa aldık.” FETÖ’cü müsünüz? Değilsiniz. Pek çok üniversiteden baskı gelince çözümü şurada buldunuz: “Rektörler karar verecek.” Rektörler de kendi istediklerini aldılar, istemediklerini almadılar ama şu anda en çok yüzde 5’i üniversiteye girebilmiş durumda.

Her şey bir yana, bu genç öğretim üyelerine yaptığınız haksızlık bile eğitim konusunda Hükûmetin iddiasını ortaya koymaktadır. Bunun yanında, kapatılan üniversitelerdeki 3.500 dolayında öğretim üyesi için de henüz hiçbir işlem yapılmadı, haklarında herhangi bir soruşturma yok ama üniversitesi kapatılmıştı. Öğretim üyesinin suçu ne? Açan sizsiniz, kapattığınız 15 üniversiteden sayın milletvekilleri, 14’ünü siz açmıştınız. Şimdi, oradaki öğretim üyeleri eğer suçluysa “Suçlusunuz.” deyin, değilse haklarında bir şey yapın, 3.500 öğretim üyesi ayrıca, beklemede.

Sayın milletvekilleri, son bir dakikayı da gündemde çok tartışılmakta olan taşeron üzerinde kafamızdaki soru işaretlerini kamuoyu aracılığıyla sizlerle paylaşmak istiyorum. Görünen, Hükûmetin kadrosundaki taşeronlar ile belediyelerin kadrosundaki taşeronlar, bir başka deyimle “bakanlıkların taşeronları” ile “belediyelerin taşeronları” diye bir ayrım söz konusu. İlk açıklamalardan gördüğümüz, sorunu çözelim derken daha bir çatallanma söz konusu. Bu konuda atacağınız adımları, kadroya alınmaları yönündeki adımları elbette destekleriz ama ne yazık ki bu konuda her şey bir yana, öncelikle, böyle bir endişemiz bulunmakta. “Taşeron sorununu yıl sonuna kadar çözeceğiz.” demiştiniz. Şu anda, ağırlıklı olarak Bakanlığın açıklamasına göre, belediyelerdeki taşeronların sayısı bakanlıklardaki taşeronlardan daha fazla. O zaman, sorunun büyük çoğunluğunu çözmemiş oluyorsunuz diyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 506 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 12’nci maddesinde yer alan “yayımı tarihinde” ibaresinin “yayımlandığı tarihten itibaren” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

  Mahmut Toğrul                     Mehmet Emin Adıyaman                      Hüda Kaya

     Gaziantep                                     Iğdır                                       İstanbul

Behçet Yıldırım                        Mehmet Ali Aslan

     Adıyaman                                   Batman

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSRAFİL KIŞLA (Artvin)- Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI AHMET EŞREF FAKIBABA (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Gaziantep Milletvekili Mahmut Toğrul.

Buyurun Sayın Toğrul. (HDP sıralarından alkışlar)

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Genel Kurulun sevgili emekçileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu küçük torba içerisinde tabii ki bir yeni üniversitenin kurulması nedeniyle aslında üniversitelerimizin hâlipürmelalini de tartışma fırsatı bulduk işin doğrusu. Şimdi, bugün Diyarbakır’da Dicle Üniversitesi eski rektörünün, iki dönem rektörlük yapmış olan rektörünün duruşması vardı.

Değerli arkadaşlar, yıl 2008, Dicle Üniversitesinde rektörlük seçimleri yapılır ve şu anda “FETÖ’cü” denilen rektör üçüncü sırada seçilir, AKP iktidarı, üçüncü sırada olmasına rağmen onu rektör olarak atar. Görev yaptığı süre içerisinde -rakama dikkatinizi çekmek istiyorum- 1.991 öğretim üyesi, öğretim elemanı değil, öğretim üyesi ataması yaptığı iddianamede var. Seçildikten hemen sonra, daha doğrusu, seçilme dönemindeki propagandası şuydu: “Ben cemaatlerin ortak adayıyım.” Dört cemaatin ortak adayıydı, bunu herkes bilir değerli arkadaşlar. Yönetim, rektör ve üç rektör yardımcısı her bir cemaatten olmak üzere paylaşıldı. Genel sekreterlik de bir cemaate verildi ama daha sonra o cemaatle sorun yaşadı, genel sekreterliği o cemaatten aldılar, yine bir başka cemaatin üyesine verdiler. Bu süreçte, hemen gelir gelmez Dicle Üniversitesinde -kayıtlara bakın- 100’ün üzerinde demokrat, aydın öğretim üyesi üniversiteden istifaya zorlandı. Muhalif olanların kadroları verilmezken Dicle Üniversitesi tam bir öğretim üyesi ihraç merkezi oldu. En kısa sürede doktoraları tamamlandı, yardımcı doçentlikten doçentliğe atamaları sağlandı ve Türkiye'nin dört bir yanına öğretim üyesi ihraç edildi.

Değerli arkadaşlar, 2012 yılında partimizin Eş Genel Başkanı Sayın Selahattin Demirtaş bir konuşma yapıyor Diyarbakır’da ve Hükûmeti uyarıyor, diyor ki: “Sanıyor musunuz ki Diyarbakır’da kamu ihaleleri, akademisyen atamaları, memur atamaları, inanıyor musunuz ki cemaatten habersiz yapılıyor? Çünkü gerçekten, tamamı cemaat bağlantısı saikiyle yapıyordu. Çünkü o dönem akademide, bürokraside, ekonomide yükselmenin yolu cemaatten geçiyordu.”

Değerli arkadaşlar, il valisi kim? Hüseyin Avni Mutlu. Rektör kim? Hükûmetin iki dönem üst üste atadığı Ayşegül Jale Saraç. Bu uyarılara kulak asılmıyor ve üniversiteler bu kadar bu hâle getirilmişken şimdi “Fetullah’la ilgili birtakım uygulamalar yapıyoruz…” “Hiç bağımız yoktu.” Peki, hiç bağınız yoktu, 3’üncü sıradaki adayı hangi saikle atadınız değerli arkadaşlar? Bunun bir açıklamasının olması lazım. 1’inci değil, 2’nci değil, nasıl oluyor da hangi saikle siz, 3’üncü sıradaki adayı atadınız, iki dönem üst üste atadınız?

MUSTAFA ILICALI (Erzurum) – YÖK’ten geliş sırası nasıl?

MAHMUT TOĞRUL (Devamla) – YÖK’ten geliş sırası da yine farklıydı, o sırada da oynama yapıldı.

Değerli arkadaşlar, sonuç olarak üniversitelerimiz FETÖ’den alındı, Metöye verildi, başka cemaatler arasında dağıtıldı. Sanıyor musunuz ki bu durum sadece Dicle Üniversitesindeydi? Birçok üniversite rektörlüğünün şu cemaat, bu cemaat diye verildiğini herkes bilmiyor mu? Peki, bunları yapacaksınız, şimdi de “Fetullah’la hiçbir bağımız yok, hiçbir ortak iş yapmadık, bunun siyasi ayağı yok.” diyeceksiniz. Vallahi, bunu kimse yemiyor.

Şimdi, aynı şey, son dönemde, Reza Zarrab’la ilgili. Birçok iş yapacaksınız, birçok rüşvet alındığı, verildiği bu ülkede bilinmeyen bir şey değil ama… Hatta, bu ülkede yargılanmasının önünde “Önüne ben yatarım.” diyen bakanlar olacak, yargılanması engellenecek; Amerika’ya gidince ve iş birliğini ifşa edince, aha, “terörist” “ajan”, bir sürü yakıştırma yapıyoruz ve hiçbir bağımız yokmuş gibi. Değerli arkadaşlar, “vatandaşımız için” deyip 2 kez nota vermediniz mi? Verdiniz. Peki, bu kadar iş birliğiniz, bu kadar beraber iş tutmuşluğunuz varken, bu kadar…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT TOĞRUL (Devamla) – …hırsızlık, yolsuzluk işine bulaşılmışken, çocuklarınız yurt dışında yatırım yaparken “Hiçbir bağlantımız yok.” demeniz ve bu ülkenin insanlarının gözünün içine baka baka sanki hiçbir suçunuz, günahınız yokmuş gibi davranmanız artık gerçekten halk tarafından görülüyor, biliniyor.

Ben, bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

12’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

13’üncü madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 506 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 13’üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

          Mehmet Gökdağ                     Eren Erdem                    Hüseyin Çamak

             Gaziantep                           İstanbul                                 Mersin

      Zülfükar İnönü Tümer               Kadim Durmaz             Mustafa Ali Balbay

                Adana                               Tokat                                   İzmir

MADDE 13 – Bu kanun hükümlerini Maliye Bakanı ve Millî Eğitim Bakanı yürütür.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSRAFİL KIŞLA (Artvin) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI AHMET EŞREF FAKIBABA (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen, İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbay.

Buyurun Sayın Balbay. (CHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; son maddeye geldik. Bu maddede tabii, Yunus Emre Vakfı ve Yunus Emre Kültür Merkezleriyle ilgili gerek Milliyetçi Hareket Partisi, Halkların Demokratik Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi, bütün partilerin genel değerlendirmeleri oldu, eleştirmeleri oldu. Ben, şimdi sadece sizlere Yunus Emre Vakfına bağlı bu kültür merkezlerinin 2015 yılındaki harcama kalemini paylaşmak istiyorum. Genel bütçe içinde bina kirası yüzde 16, yerel personel gideri yüzde 16, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı personel maliyeti yüzde 39, cari giderler yüzde 14. Amacının kültürümüzü, dilimizi bütün dünyaya yaymak olduğunu ilan ettiğimiz bu vakfın kültür ve sanat giderleri yüzde 9. Sayın milletvekilleri, yeni bir çiftlik yaratmışsınız; yüzde 9. Tek amacı kültür, sanat, Türkiye’nin yurt dışında tanıtılması; bunu vicdanınıza ve takdirlerinize sunuyorum.

Biraz ayrıntısına girdiğimizde sayın milletvekilleri, pek çok yurt dışındaki temsilciliğimiz Yunus Emre Kültür Merkezi… Ki, komisyonlarda -burada bakan yardımcısı arkadaşımız da var, komisyon üyeleri de var- biz bu kültür merkezlerinin kuruluş ruhunu benimsediğimizi söyledik; gerçekten yararlıdır. Ama, pek çok yerde kültür merkezi kurulunca ilk iş ne olmuş biliyor musunuz sayın milletvekilleri? Mercedes Vito almak. Mercedes Vito, baktım Türkçe değil. Yani, Yunus Emre Mercedesten başka bir arabaya binmezdi herhâlde. Türkiye’yi tanıtmak üzere de herhâlde birinci derecede değil. Bakın, sadece ilk açıldığında Berlin’e yapılan ilk iş Mercedes Vito, Viyana’ya Mercedes Vito; Budapeşte, Köln, Bükreş, Saraybosna, Belgrad, tümünde Mercedes Vito sayın milletvekilleri. “Ankara’ya da merkeze de bir tane alalım.” demişler, merkeze Vito almamışlar Caravelle almışlar. Benim araba kültürüm çok fazla yok ama bu Caravelle Vito’nun altı mıdır, üstü müdür?

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Aynı, aynı.

MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) – Aynı mı? Yunus Emre kültür merkezlerinin, sayın milletvekilleri, biraz önce öteki partilerden arkadaşlarımız da vurguladılar, ne yazık ki zaten kuruluş amacının dışında bir gidişi vardı.

Şimdi, bu değişiklikle birlikte, buradan bir kez daha uyarıyorum, oralarda kurmakta olduğunuz kadrolar paralel bir güç oluşturuyor. Gidin, biraz tarafsız gözle bakın, paralel başka bir güç oluştuğunu göreceksiniz. Üstelik oralarda yaptıkları kültür yayınlarının içine girsek saatler yetmez. Türkçe dışında, Türkiye'nin temel kültürü dışında her şey var sayın milletvekilleri.

İşte, Yunus Emre Kültür Merkezi gündeme gele gele, ne yaptı diye değil de, mütevelli heyetini ve yönetim kurulunu değiştirmek ve daha bir saray yapmak, öz saraylılar gibi bir girişimi bu yasa değişikliği gösteriyor sayın milletvekilleri, başka hiçbir şey değil.

Sayın milletvekilleri, son bir dakikada, Sayın Tarım Bakanı buradayken Bakana birkaç durumu çok kısa anımsatmak istiyorum.

Sayın Bakan, ben hafta sonu Ödemiş’teydim. Ödemiş, yani Küçük Menderes’in merkezi. Ödemişlilerin size selamı yok “Selam söylemeyin.” dediler. Çünkü özellikle hayvancılığın en önemli olduğu o bölgede biraz sütten para kazanıyorlar, birkaç fabrika girişimi olmuş ama yıllardır sürekli et ithal ediliyor, bu dönem son, bu dönem son… “Yine ithalat başladı, ne zaman son?” diyorlar. Bir de “Tarım ürünlerinin ithalatına getirdiğiniz sıfır vergi de bizi sıfırladı.” diyorlar. Ve Ödemiş’te Sayın Fakıbaba, çok miktarda fakir baba oluşmuş durumda diyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 506 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 13’üncü maddesinde yer alan “hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür” ibaresinin “hükümleri Bakanlar Kurulu tarafından yürütülür” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

  Mahmut Toğrul                     Mehmet Emin Adıyaman                      Hüda Kaya

     Gaziantep                                     Iğdır                                       İstanbul

Behçet Yıldırım                        Mehmet Ali Aslan

     Adıyaman                                   Batman

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSRAFİL KIŞLA (Artvin) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI AHMET EŞREF FAKIBABA (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önerge üzerinde Adıyaman Milletvekili Behçet Yıldırım konuşacaktır.

Buyurun Sayın Yıldırım. (HDP sıralarından alkışlar)

BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 506 sıra sayılı torba yasa teklifinin sonuncu olan 13’üncü maddesi üzerine grubum adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, iki üniversitenin kuruluşu olan bu torba yasa teklifinde özellikle Lokman Hekim Üniversitesini -benim mesleğim de olduğu için- çok önemsiyorum. Şimdi, yaklaşık iki yılı aşkın süredir bu Meclisteyim, üyesi olduğum Sağlık Komisyonu bir defa dahi toplanmadı arkadaşlar, bir defa dahi toplanmadı veya toplanamadı. İktidar ilk toplantıda tüm yetkilileri; başkan, başkan vekili, sözcü, kâtip üyeyi kendi parti üyelerinden seçti, ondan sonra icraat için bir gün toplanamadık. Ama hakkını yemeyelim, yeni Sağlık Bakanı, seçildikten sonra hepimizi bir kahvaltı toplantısında buluşturdu, hatta Mecliste sağlıkla ilgili tüm vekil arkadaşları; doktor, eczacı, diş hekimi, hemşire, teknisyen, herkesi buluşturdu, notlar aldı. Bu notlarda benim de sorduğum sorular vardı. Gerçi, yeterli, doyurucu bilgiler alamadım ama yine de hiç olmazsa dinlenildik, taleplerimiz not edildi; bunu da önemsiyorum. Bu sorduğum sorulardan birisinde “Güvenlik soruşturmaları niye bu kadar uzuyor?” dedik. Binlerce sağlık çalışanı var, 9-10 bin kişi atanmış, 2-3 bin kişi bekliyor. Acaba siyasi görüşünden dolayı mı bekliyor, acaba doğduğu memleketten dolayı mı bekletiliyor güvenlik soruşturması veya “Mezhebimden dolayı mı ben işe alınmıyorum?” gibi kaygılar taşıyor arkadaşlar. Bu konuda da onlarca, yüzlerce mesaj aldık ama Sağlık Bakanı “Güvenlik soruşturması tamam olanların hepsini işe başlatıyoruz.” diye… Şunu sormak lazım: Tamamlanır tamamlanmasına ama niye tamamlanmıyor hani? Bazılarınınki hemen bir haftada, iki haftada geliyor ama bazılarınınkinin altı yedi haftada güvenlik soruşturmaları bitmiyor. Bu da ayrıca başlı başlına bir sorundur.

Şimdi, 450 bini aşkın sağlık çalışanı var, en fazla taşeron işçiyi Sağlık Bakanlığı çalıştırıyor. Bu da başlı başına bir hatadır. Yani önümüzdeki haftalarda inşallah taşeron işçi yasası gelir ve önemsediğim Sağlık Bakanlığındaki bu taşeron işçi olayında gerçek, hak eden sağlık çalışanlarını alırız diye düşünüyorum. Ek kontenjan istiyor arkadaşlar. En az 30 bin; bu söz daha önce verilmiş ama bu 30 bin sözü yerine getirilmemiş. Sağlıkta açık varken ihraç edilen sağlıkçıların -4 bin kişiden bahsediyorum- acilen işe dönmesi gerekiyor.

Bir kanun tasarısı hazırlanırken STK’lerin, özellikle SES ve Tabipler Birliğinin görüşü hiç alınmıyor, önemsenmiyor, onlara öcü gözüyle bakılıyor, onların görüşünden mutlaka yararlanılmalı diyorum.

Yine, sağlıkla ilgili 3 Aralık Dünya Engelliler Günü’ydü. 2014 yılında HDP’li Diyarbakır Belediyesinde engelliler birimi tarafından sesli kütüphane oluşturulmuştu. AKP iktidarının atadığı kayyum tarafından bu sesli kütüphane kapatıldı. Nedeni: Anadillerinde, Kürtçe çocuk hikâyeleri ve çocuk şiirleri olduğu gerekçesiyle bu sesli kütüphane kapatıldı arkadaşlar.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; üniversite kurulsun, kurulsun ama altyapısı tamamlansın. Gerekli öğretim elemanı, ekip, eleman, bütçe mutlaka olmalı, yetersiz eleman olduğu zaman, başta yetersiz öğretim elemanı olduğu zaman iyi hekim yetişmiyor; “Yarım doktor candan, yarım imam imandan eder.” sözü tam da bunun için söylenmiştir.

Arkadaşlar, biliyorsunuz önümüzdeki hafta bütçe görüşmelerine başlayacağız. Bu bütçe görüşmelerinde dikkatimi çeken bir şey oldu. Sağlığa ayrılan bütçeyi toparladık, 37 milyar ayrılmış arkadaşlar. Güvenliğe ne kadar ayrılmış biliyor musunuz? Tam 90 milyar. Yani 2,5-3 katı, resmen savaşa ayrılmış, sağlık hiç düşünülmemiş.

Şimdi, Türkiye’ye yapılan yardımlar var. 2018 yılı için Avrupa Parlamentosu şöyle bir karar aldı: Türkiye’ye yapılan mali yardımlardan 2018 yılı içinde 80 milyon euro kesilecek. Niye? Türkiye’de ifade özgürlüğüne, insan haklarına saygı gösterilmiyor, Avrupa’nın demokrasi standardından giderek uzaklaşıyor diye.

Avrupa Birliği ve dünyanın başka ülkelerinin dayatmasıyla değil kendi iç barışımızı kendimiz sağlayarak bu sorunları rahat aşabiliriz. Savaşa değil sağlığa bütçe ayıralım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BEHÇET YILDIRIM (Devamla) – “İtibardan tasarruf edilmez.” diyenlere inat “Sağlıktan ve özgürlükten tasarruf edilmez.” diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

13’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Trump’ın resmî olarak Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıdığına ve Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak bu haksız ve hukuksuz kararı alanları kınadıklarına ilişkin konuşması

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Trump resmî olarak Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıdı.

Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak bu haksız ve hukuksuz kararı tanımadığımızı bir kez daha ifade etmek istiyorum. (AK PARTİ, CHP ve MHP sıralarından alkışlar) Bu konudaki siyasi parti gruplarımızın hem Meclisimizin hem de halkımızın hissiyatını ifade eden ortak deklarasyonunu az önce bu kürsüden ilan etmiştik. Bu tutum, dünya barışından uzak, Orta Doğu’daki çatışmayı derinleştirecek, terör örgütlerinin ekmeğine yağ sürecek ve İslam âleminde infiale yol açacaktır. Kudüs, bizim ilk kıblemiz ve tüm Müslümanların gözbebeğidir.

Bu anlamda bir kez daha, bu kararı alanları da kınadığımızı net ve sert bir şekilde bu kürsüden ifade etmek istedim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş'ın Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1945) ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 506) (Devam)

BAŞKAN – Teklifin tümünü oylamadan önce İç Tüzük’ün 86’ncı maddesi gereğince oyunun rengini belli etmek üzere, lehte İstanbul Milletvekili Sayın Ahmet Hamdi Çamlı konuşacaktır.

Buyurun Sayın Çamlı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; 506 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerinde lehte görüşlerimi belirtmek üzere söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, gazi milleti, Gazi Meclisi ve gazi milletvekillerini saygıyla selamlıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisimizin halkımız içerisinden seçilerek gelen üyeleri olarak halkımızın taleplerini dile getiren bir kanun çalışması yaptık, bu akşam Meclisimizden geçirdik. Yalnız, tabii, şimdi, Meclis Başkan Vekilimizin de ifade ettiği gibi, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Trump’ın bir son dakika açıklaması olmuş. Büyükelçiliklerini Kudüs-ü Şerif’e taşıyacaklar herhâlde. Harem-i Şerif’in duvarlarının dibinde dolaşmaya başlamış. Kınıyoruz, lanetliyoruz; her yerde, dünyanın her coğrafyasında teröre destek veren Amerika’daki bu aklı kınıyoruz, nefretle kınıyoruz. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Dünyanın hangi coğrafyasında, nerede bir kötülük varsa altında olan Amerika’daki bu aklı -“Amerika’daki bu aklı” diyorum çünkü Amerikan halkıyla bir alıp veremediğimiz yok- kınıyorum, nefretle tekraren kınıyorum.

Tabii, bu kanun üzerinde arkadaşlarımız konuştu, parti gruplarımız konuştu; müspet, menfi değerlendirmeler de yaptılar, değerlendirmelerde bulundular. Gördüğünüz gibi, hem gündemin sıcaklığı hem gelişen olaylar çerçevesinde ben de bu kanunun lehinde oy kullanacağımı, oy kullanacağımızı beyan ederek fazla da üstünde durmak istemiyorum; neticede konuşuldu, eleştiriler yapıldı.

Gündemimiz sıcak. En son…

YILDIZ SEFERİNOĞLU (İstanbul) – Beyaz adama gel.

AHMET HAMDİ ÇAMLI (Devamla) – “Beyaz adama gel.” diyor. Hakikaten, beyaz adam Harem-i Şerif’in ve bütün kutsallarımızın duvarlarının dibinde dolaşıyor, ileri geri. Kim duvar dibinde dolaşır? Ama şunu bilsin ki köy çobansız değil, köy değneksiz değil. Allah’ın izniyle bu millet ve bu ümmet bu küresel hırsızlara asla geçit vermeyecek. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ve ben buradan birlikte çalıştığımız siyasi arkadaşlarımıza da bazı gruplarımıza da çağrıda bulunmak istiyorum: Bunların ipiyle kuyuya inmeyin kardeşim, bunların ipiyle kuyuya inip tantana yapmayın. Bak, ben İstanbul çocuğuyum.

TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) – Hiç de benzemiyorsun.

AHMET HAMDİ ÇAMLI (Devamla) - En hareketli bölgelerde her şeyi görmüş geçirmiş, bilen bir arkadaşınızım yani kötü şeyleri yapmış olarak söylemiyorum, bilen bir arkadaşınız olarak söylüyorum.

Bizim İstanbul’da eskiden çok vardı, “tantanacılar” denirdi, polis literatüründe de vardır; polislikten, Emniyetten gelen arkadaşlarımız da bilir, “tantanacılar” diye bir kavram vardır. Bunlar yolun ortasında bir yerde üç kâğıtçılarla beraber -hani birileri çıkardı ya üç tane kâğıt sallardı ya mesela- üç kâğıtçılar tezgâh kurar, işte “bul karayı al parayı”, onun etrafında da tantanacılar vardır, kavga ediyor gibi yaparlar fakat oraya gelenleri soyarlar veya soymaya çabalarlar.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – “Yeliz”ler yoktu değil mi? “Yeliz”ler yoktu herhâlde?

AHMET HAMDİ ÇAMLI (Devamla) - Cahiliye devrindeki Araplar gibi bir put yaptınız, o puta tapınıp tapınıp duruyorsunuz ya. Benim ismim belli cismim belli. Aynı Arap cahilleri gibi. Hâlâ konuşmaya bak, lafa bak. Tap bakalım, karnın acıktı mı da yersin.

TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) – Kim o put, söyle bakalım.

AHMET HAMDİ ÇAMLI (Devamla) - Sen yaptın putu, siz yaptınız işte.

TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) – Kim o put?

AHMET HAMDİ ÇAMLI (Devamla) - Ben İstanbul çocuğuyum, bunları gördüm kardeşim.

TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) – Hiç benzemiyorsun be arkadaş.

AHMET HAMDİ ÇAMLI (Devamla) – Bak, tantana yapıp gürültü yapmayın. Ülkemize, milletimize, millî menfaatlerimizin üzerine çökmeye çalışanlar var. Biz bunları çöktürtmeyeceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Siz ne kadar tantana yaparsanız, ne kadar “tavşana bak, tavşana bak” diye tantana yaparsanız bunların hiçbirini bu millet yemeyecek, bu ümmet yemeyecek ve asla geçit vermeyecek.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET HAMDİ ÇAMLI (Devamla) – Bu sokaklarda bizi öldürdüler. Her şeyi göze aldık kardeşim, hiç kimse kusura bakmasın.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Çamlı.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Özkoç, buyurun.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – “Putlar yaptınız, putlara taptınız.” gibi sataşmalarda bulunmuştur, sataşmadan…

BAŞKAN – Buyurun, iki dakika süreyle söz veriyorum. Lütfen, yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim. (CHP sıralarından alkışlar)

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, İstanbul Milletvekili Ahmet Hamdi Çamlı’nın 506 sıra sayılı Kanun Teklifi üzerinde oyunun rengini belli etmek üzere yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Allah aşkına, bu nasıl bir konuşma üslubudur ya. Mahalle kabadayısı mısın?

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) – Kendine bak!

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Kendinle ilgili konuşurken Meclisin huzurunda olduğunu görmüyor musun? Kimi tehdit ediyorsunuz?

MUSTAFA ŞÜKRÜ NAZLI (Kütahya) – Veli Ağbaba’ya da söylüyor musunuz bunu?

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Nasıl bir üslupla tehdit ediyorsunuz? Sen kendi sokaklarında, İstanbul sokaklarındaki az önce bahsettiğin o kirli ilişkilerinin içerisinde yaşadığın hayatı Türkiye Büyük Millet Meclisine taşımak zorunda mısın? Bu nasıl bir şey?

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) – Niye üstünüze alınıyorsunuz? Amerika’nın sözcüsü müsünüz?

FATMA BENLİ (İstanbul) – Bu ifade çok çirkin ama size hiç yakışmıyor.

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) – Sen Amerika’nın sözcüsü müsün?

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Amerika Birleşik Devletleri’nde “Orta Doğu Projesi’nin Eş Başkanıyım.” diyen lider senin liderin değil miydi?

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Geç onları ya, geç!

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Beraber şoförlüğünü yaptığın lider değil miydi? “Biz o ne derse onu yapacağız. Amerika’ya nasıl karşı çıkıyorsunuz?” diyen o değil miydi?

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Seviyenize bakın bir ya! Siz üslubunuza bakın!

FATMA BENLİ (İstanbul) – Siz nasıl grup başkan vekilliği yapıyorsunuz?

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Sen, yüzün kızarmadan kalkıp da buradan nasıl kabadayılık yapıyorsun?

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Siz kendi üslubunuza bakın bir ya! Yapmayın Allah aşkına!

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Böyle bir üslup olmaz, böyle bir yaklaşım olmaz. Türkiye Büyük Millet Meclisindesiniz. Yaklaşım tarzınızı, konuşma tarzınızı kınıyorum. Putlardan bahseden, put yaratan… Siz kendi genel başkanınıza ibadet edilmesi gerektiğini söyleyen kişilersiniz.

EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) – Yalan konuşuyorsun! Terbiyeli ol! Adam gibi konuş!

YILDIZ SEFERİNOĞLU (İstanbul) – Terbiyesizlik yapma!

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Konuşmayın oradan.

EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) – Ne demek ibadet… Ne biçim konuşuyorsun sen?

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Bir daha konuşurken…

EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) – Ne biçim konuşuyorsun?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Sayın Başkan, “Adam gibi konuş.” sözünün burada kınanmasını istiyorum, tamam mı?

EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) – Biz sadece Allah’a ibadet ederiz. Terbiyeli ol! Bu grup Allah’a ibadet eder.

BAŞKAN – Sayın milletvekili, lütfen…

Sayın Özkoç, siz de Genel Kurula hitap edin.

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Konuşma oradan! Sizler terbiyeli olacaksınız!

EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) – Bu grup Allah’a ibadet eder. Terbiyeli konuş!

YILDIZ SEFERİNOĞLU (İstanbul) – Parmağını indir! Ne parmak sallıyorsun? Sen kimsin?

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Sizler terbiyeli olacaksınız. Öyle yok. Sizlere pabuç bırakacak hâlimiz yok bizim.

EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) – Ne diyorsun sen? Adam gibi konuşacaksın, adam gibi.

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Kabadayılık falan yok, yok öyle şey.

YILDIZ SEFERİNOĞLU (İstanbul) – Defol git oradan!

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Kabadayılıkla bizi sindiremezsiniz.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) – Adam gibi konuşacaksın! Adam gibi konuşacaksın!

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Adam gibi siz konuşacaksınız. Öyle yok.

BAŞKAN – Sayın Özkoç, Genel Kurula hitap edin.

YILDIZ SEFERİNOĞLU (İstanbul) – Elini, parmağını sallama! Kabadayılık yapma! Sen yapıyorsun kabadayılık ya.

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Kabadayılık yapan sizlersiniz.

EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) – Bu grup Allah’a ibadet eder, başka hiç kimseye ibadet etmez!

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Ben istediğim gibi, doğru dürüst buradan konuşuyorum. Öyle tehditle bizi yıldıramazsınız.

YILDIZ SEFERİNOĞLU (İstanbul) – Tam da onu yapıyorsun şu an.

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Yapmak istediğiniz bir şey varsa yapılması gereken yerde yaparsın.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) – Biz Allah’tan başka kimseye ibadet ne ederiz ne edilmesine müsaade ederiz.

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Bağırarak konuşamazsın!

BAŞKAN – Sayın Özkoç, süreniz doldu, lütfen, buyurun.

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Herhâlde müsaade edersiniz.

BAŞKAN – Sayın Özkoç, sataşmadan süre veremiyoruz fazla, iki dakikadan fazla veremiyoruz.

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Ama yaptıkları sataşmalar…

HALİS DALKILIÇ (İstanbul) – Sataşan bu ya! Sataşan kendisi ya!

BAŞKAN – Cevap verdiniz. Sayın Özkoç teşekkür ediyoruz. Lütfen, bunu uzatmayalım, çok teşekkür ediyorum Sayın Özkoç.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Kürsü işgali bu!

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Arkadaşlar, Cumhuriyet Halk Partisini tehdit ederek…

HALİS DALKILIÇ (İstanbul) – Bırak ya!

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Kürsü işgali bu!

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Kabadayılık üslubuyla Cumhuriyet Halk Partisini asla sindiremezsiniz.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Kürsü işgali yapıyorsunuz.

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Yolsuzluğunuzu, arsızlığınızı, Amerika’yla olan birlikteliğinizi halkımıza şikâyet etmeye devam edeceğiz. (CHP sıralarından alkışlar)

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Çamlı.

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) – Sayın Başkanım, hatip benim konuşmamı referans göstererek bana hakaret etti.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Ne hakareti!

BAŞKAN – Ne dedi Sayın Çamlı?

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) – “Terbiyesiz” dedi, bilmem, bir sürü bir şey söyledi.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Hayır, öyle bir şey söylemedim.

EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) – “Sokak ağzı” dedi, “kabadayı” dedi.

BAŞKAN – Sayın Çamlı, lütfen yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim, bunu kapatalım.

Arkadaşlar, gecenin bu vakti, lütfen biraz daha sakin olalım, sinirlerimize hâkim olalım.

Buyurun.

3.- İstanbul Milletvekili Ahmet Hamdi Çamlı’nın, Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) – Sevgili arkadaşlar, bizim mabudumuz belli, âlemlerin Rabb’i Allah (cc). Başka mabutları olan varsa baksın.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Dinle, burada politika yapma! Burada siyaset yapıyoruz.

AHMET HAMDİ ÇAMLI (Devamla) – Tayyip Erdoğan -bizim mabudumuz- (x) bizim liderimiz, Ağabeyimiz, kardeşimiz, birlikte yürüdüğümüz, milletin hizmetinde olan ve milletin hizmetinde olduğu müddetçe de sonuna kadar kanımızla canımızla arkasında duracağız.

EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) – Destek olacağız.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Allah selamet versin.

AHMET HAMDİ ÇAMLI (Devamla) – Tamam mı kardeşim, bir.

İki: Kalkıp burada sen, yok, kabadayı mabadayı… Kabadayı mabadayı yok, herkesin bir hâli var, benim de hâlim bu.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Hakikaten hâlin bir tuhaf.

AHMET HAMDİ ÇAMLI (Devamla) – Ama yüreğime bakacaksın sen. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Senin yüreğini de biliyoruz.

AHMET HAMDİ ÇAMLI (Devamla) – Gideceksin beni Fatih’te soracaksın, İstanbul’da soracaksın. Bir komşunun, birisinin tavuğuna “kış” demiş mi dememiş mi, onu öğreneceksin. Tamam mı?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Yeliz kimdi, Yeliz?

FATMA BENLİ (İstanbul) – Ya yapmayın ya! Bu kadar da çirkinleşmeyin yani.

AHMET HAMDİ ÇAMLI (Devamla) – Ben burada kimseyi tehdit etmedim. Benim tehdit ettiğim... Ben bir tek şeyi tehdit ediyorum, küresel hırsızları. Aklınızı başınıza alın, bu topraklarda size verecek bir tane çakıl taşımız ve bir delikli liramız yok. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ne pahasına olursa olsun bunun arkasında duracağız. Kusura bakmasınlar.

Bak, benim Meclisimi vurdular. Bak, fitilleri görüyor musun?

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Senin desteklediğin adamlar vurdu.

AHMET HAMDİ ÇAMLI (Devamla) - Onlar vurdu, senin adamların vurdu.

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – Senin adamların vurdu.

AHMET HAMDİ ÇAMLI (Devamla) - Aldığın, o salladığın kâğıtları sana verenler vurdu burayı. Tamam mı? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – FETÖ’yü kim yerleştirdi devlete?

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Yapma ya! Kim getirdi onları buraya?

AHMET HAMDİ ÇAMLI (Devamla) - Onun CIA köpekleri vurdu burayı.

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – Devlete kim yerleştirdi onları, kim?

AHMET HAMDİ ÇAMLI (Devamla) - Bu CIA köpekleri vurdu burayı. Tamam mı? Kusura bakma kardeşim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – O silahları nasıl elde ettiler?

AHMET HAMDİ ÇAMLI (Devamla) - Bak, kimseye pirim vermeyeceğiz kardeşim. Bak, bunu burada bir daha söylüyoruz.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ya, Başkan, sustur şunu ya!

AHMET HAMDİ ÇAMLI (Devamla) - Bunu ilan ediyoruz: Asla geçit vermeyeceğiz. 80 milyonu şehit etmeden bu topraklara giremezler. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) 80 milyonu şehit edecek…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ya, Amerika’ya söyle git sen, Amerika’ya.

AHMET HAMDİ ÇAMLI (Devamla) - Bu memleketin sokaklarındaki köpekler aslan kesilip onların karşısına aslanlar gibi dikilecek.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Amerika’ya söyle, BOP Eş Başkanına söyle!

AHMET HAMDİ ÇAMLI (Devamla) - Bu memleketin ağaçlarına tünemiş serçeler ebabil kesilip onların kafasından aşağı “siccil”leri yağdıracak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Asla geçit vermeyeceğiz, söyleyin onlara.

BAŞKAN – Sayın Özkoç…

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Efendim, “Sizin yarattıklarınız burayı bombalamıştır.” dedi.

BAŞKAN – Arkadaşlar, bakın, sabahtan beri düzgün bir şekilde bir noktaya taşıdık. Lütfen, sizlerden istirhamım, artık sükûnetimizi muhafaza edelim.

Sayın Özkoç, buyurun.

4.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, İstanbul Milletvekili Ahmet Hamdi Çamlı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım…

HALİS DALKILIÇ (İstanbul) – Size bir şey demiyor ki ya.

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Efendim?

HALİS DALKILIÇ (İstanbul) – Size bir şey demedi. Küresel hırsızlara karşı…

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Ya, Allah aşkına ya! “Sizin adamlarınız burayı bombaladı.” diyor. Ne demektir bu? Arkadaşlar, ne demektir bu?

Doğru, Fetullah terör örgütüyle kucak kucağa olan sizlerdiniz. Fetullah terör örgütünü koruyan sizlerdiniz. Fetullah terör örgütüne peşkeş çeken sizlerdiniz. Fetullah Hoca’ya Bank Asyayı sizin Başbakanınız açtı. Fetullah Hoca’ya her türlü imkânları siz tanıdınız ve onunla birlikte bu milleti soymaya kalktınız.

YUSUF BAŞER (Yozgat) – Hâlâ “hoca” diyor; FETÖ, FETÖ!

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Sizlere burada tekrar söylüyorum: Din kisvesi altında, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bu kürsüden “Bizim Allah’ımız budur, siz putperestsiniz.” diyebilecek, bir tane, Cumhuriyet Halk Partisi için, şerefsiz çıkamaz, bir tane. (CHP sıralarından alkışlar) Bizim Allah’ımız da birdir, imanımız da birdir, Peygamberimiz de birdir; bunu söyleyen şerefsizdir! (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

Sayın milletvekilleri, lütfen, artık bu işi kapatıyoruz.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş'ın Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1945) ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 506) (Devam)

BAŞKAN – Aleyhte olmak üzere, İstanbul Milletvekili Sayın Mahmut Tanal…

Değerlerimiz üzerinde, lütfen, hiç kimse, farklı bir algıya sebebiyet verecek ifadeler kullanmasın, hepimizin ortak değerleri.

İstirham ediyorum Sayın Tanal, gecenin bu vaktinde sizden biraz daha böyle toparlayıcı bir konuşma bekliyoruz.

Buyurun.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Değerli Başkan.

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSRAFİL KIŞLA (Artvin) – “Hayırlı olsun.” de yeter.

MAHMUT TANAL (Devamla) – Evet, hayırlı olsun diyeyim.

Sayın milletvekilleri, şimdi, 80 milyon insanın bazı gerçekleri öğrenme hakkı var. Bu gerçekler nedir? Tartışmanın kaldığı bu yer de şöyle: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 9 Mart 2005 tarihinde 209 sayı numarasıyla Cumhuriyet Halk Partisi, “Kamuoyunda Fetullah Gülen okulları olarak bilinen, yurt içinde ve yurt dışında öğretim yapan okulların sayısı yaklaşık 500 ve bu okullarda çalışan öğretmenlerin sayısı 10 bini bulduğundan dolayı…” diyerek Meclis araştırması önergesi veriyor ve -bunun tedbirlerinin alınması gerekiyor- AK PARTİ’nin oylarıyla reddediliyor değerli arkadaşlarım. Kimin destek verdiği, kimin bu Meclisi bombaladığı burada açık ve net.

Geliyorum konumuza. Sayın Süleyman Soylu Bey diyor ki: “Namuslu insan, şerefli insan istifa eder.” Şimdi ben de sesleniyorum: Şerefli insan, namuslu insan şunları söyler mi? Bakın “Paçalarından yolsuzluk akıyor.” 10 Aralık 2008, Demokrat Parti Genel Başkanı Süleyman Soylu. (CHP sıralarından alkışlar) Kime söylüyor? Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a söylüyor.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bir daha söyle, duymadılar.

MAHMUT TANAL (Devamla) – Diyor ki: “Başbakanın, AK PARTİ'nin paçalarından yolsuzluk akıyor.” Bunu söyleyen Demokrat Parti Genel Başkanı Süleyman Soylu. Ne zaman? 10 Aralık 2008’de. Hangi Süleyman Soylu’ya inanacak bu millet? Aynı Süleyman Soylu 31 Aralık 2008’de “Boyan döküldü Recep Tayyip Erdoğan.” diyor. Hangi Recep Tayyip Erdoğan’a, hangi Süleyman Soylu’ya güveneceğiz, inanacağız?

FATMA BENLİ (İstanbul) – Şimdi, dokuz sene önceki ifadesini söylüyorsunuz.

MAHMUT TANAL (Devamla) – Yine, üçüncü, ne diyor 25 Şubat 2009’da? “Başbakan rantın babasını getirdi." diyor. Kim diyor bunu? Süleyman Soylu. Kime diyor? O dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’a diyor. Diyor ki: “‘Yolsuzluklarla mücadele edeceğim.’ derken yolsuzlukların çukuruna battı.” Bunu söyleyen kim? Süleyman Soylu. Kime söylüyor? Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a söylüyor.

HALİS DALKILIÇ (İstanbul) – Meclisteki çöpleri kim karıştırıyor?

MAHMUT TANAL (Devamla) – Bakın, “Kendini padişah olarak görmek istiyor." diyor. Kim bunu söylüyor? Süleyman Soylu söylüyor bunu. Kime söylüyor? AK PARTİ…

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Sen terörle mücadeleden rahatsızsın!

MAHMUT TANAL (Devamla) – Fetullah Gülen’i öven adam sen değil misin?

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) –FETÖ’nün bankasına giden sen değil misin?

MAHMUT TANAL (Devamla) – Fetullah Gülen’i öven adam sen değil misin? FETÖ’cüsün FETÖ’cü!

Bakın, kendini padişah olarak gören… “Padişah olarak görüyor." diyor. Kaç tarihinde?

HALİS DALKILIÇ (İstanbul) – Çöpleri kim karıştırır Sayın Tanal, çöpleri? Meclisteki çöpleri kim karıştırır?

MAHMUT TANAL (Devamla) – Bunu 14 Mart 2009 tarihinde söylüyor. Ne diyor? “Attan düşenden Başbakan olmaz.” Bunu söyleyen kim? Bunu söyleyen Süleyman Soylu.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Kimin için diyor, kimin için?

MAHMUT TANAL (Devamla) – Şimdi, Başbakan Recep Erdoğan için söylüyor o gün için, bugünün Cumhurbaşkanı, bugünün Genel Başkanı hakkında söylüyor.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Ne diyorsun ya! Allah Allah!

MAHMUT TANAL (Devamla) – Bakın, o günkü iktidar hakkında bu kadar suç isnadında bulunan Süleyman Soylu…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sahte, sahte onlar! Onlar sahte Mahmut!

MAHMUT TANAL (Devamla) – “Bu iktidar bu ülkeyi yönetemez, idare edemez." diyen Süleyman Soylu neden bu Hükûmetin bir parçası oldu, neyin karşılığında bu Hükûmetin parçası oldu? Bunu sorarlar.

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Kandırılmış, kandırılmış!

SALİH CORA (Trabzon) – SİHA’lardan rahatsız oluyorsunuz.

MAHMUT TANAL (Devamla) – Bakın, “Amerika” diyorsun. Biz hep diyoruz ki: “Kahrolsun Amerika.” Siz Amerika’nın 13 tane üssünü Türkiye’den gönderebiliyor musunuz? Gönderemiyorsunuz. Amerika askerleri Irak’ta o kadar insanı katlederken kolaylıklar dilemedi mi sizin Genel Başkanınız? Dilediniz.

TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) – 6’ncı filoya kim sahip çıktı?

MAHMUT TANAL (Devamla) – Biz, bakın, şu anda, Türk askerlerinin, şerefli askerlerimizin başına çuval geçirdiği zaman… O hırsız için iki tane nota verdiniz, askerlerim için nota vermediniz ya. Biz sizin neyinize güvenelim?

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Nota mı verdiler? Vermediler!

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – 1 Mart Mahmut, 1 Mart.

MAHMUT TANAL (Devamla) – Siz şu anda yine İsrail’le tüm ticari ilişkileri kesebilecek misiniz? Arkadaşlar, Süleyman Soylu o dönem yine Filistin’le ilgili de büyük bir laf sarf etmiş, demiş ki: “Siz Müslümanları bununla kandırıyorsunuz.”

BAŞKAN – Bu kadar şahsiyetle uğraşmayalım Sayın Tanal, lütfen.

MAHMUT TANAL (Devamla) – Neye uğraşmayayım? İçişleri Bakanı benim Genel Başkanıma diyor ki: “Namus, şeref, haysiyet varsa…” Peki, şeref, namus, haysiyet olan birisi, bu lafları o dönem söyleyip bu lafın arkasında durmaz mı? Olması gereken bu.

Teşekkür ediyorum, saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

FATMA BENLİ (İstanbul) – Dokuz sene öncesini söylemenin ne anlamı var?

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Erkeksen Süleyman Soylu buradayken konuş!

BAŞKAN – Teklifin tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oylama için üç dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi açık oylama sonucu:

 

“Kullanılan oy sayısı

:

228

 

Kabul

:

228(x)

 

 

 

 

 

 

 

Kâtip Üye

Mustafa Açıkgöz

Nevşehir

Kâtip Üye

Bülent Öz

Çanakkale”

Böylece, teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Hayırlı uğurlu olsun.

2’nci sırada bulunan, AB-EFTA Ortak Transit Ortak Komitesinin 20 Mayıs 1987 Tarihli Ortak Transit Rejimine İlişkin Sözleşmeyi Değiştiren 28/04/2016 Tarihli ve 1/2016 Sayılı Kararının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

2.- AB-EFTA Ortak Transit Ortak Komitesinin 20 Mayıs 1987 Tarihli Ortak Transit Rejimine İlişkin Sözleşmeyi Değiştiren 28/04/2016 Tarihli ve 1/2016 Sayılı Kararının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/745) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S.Sayısı:457) (x)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon raporu 457 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

AB-EFTA ORTAK TRANSİT ORTAK KOMİTESİNİN 20 MAYIS 1987 TARİHLİ ORTAK TRANSİT REJİMİNE İLİŞKİN SÖZLEŞMEYİ DEĞİŞTİREN 28/04/2016 TARİHLİ VE 1/2016 SAYILI KARARININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) “AB-EFTA Ortak Transit Ortak Komitesi’nin 20 Mayıs 1987 Tarihli Ortak Transit Rejimine İlişkin Sözleşme’yi Değiştiren 28/04/2016 Tarihli ve 1/2016 Sayılı Kararı”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – 1’inci madde üzerinde gruplar adına ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Hatay Milletvekili Sayın Hilmi Yarayıcı…

Buyurun Sayın Yarayıcı. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA HİLMİ YARAYICI (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Genel Kurulu saygı ve sevgilerimle selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Yarayıcı, bir dakika…

Sayın milletvekilleri, lütfen uğultuyu keselim, Sayın Yarayıcı konuşuyor.

Buyurun.

HİLMİ YARAYICI (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Öncelikle, Birleşmiş Milletler ile ülkemiz arasında yapılan antlaşmaları ilke olarak uygun bulduğumuzu belirtmek isterim.

Son yıllarda iktidar kendisini rahatsız edecek hangi gelişme yaşanırsa hemen “Bize darbe yapılıyor, kumpas kuruluyor.” yaygarasına sarılıyor. Halk, yaşadığı çevreye sahip çıkmak için sokağa çıkıyor “darbe” diyorsunuz, gayriresmî iktidar ortağınız Fetullah’la aranız bozuluyor, hırsızlığınızı ifşa ediyor “darbe” diyorsunuz. Her olaydan illaki bir mağduriyet yaratıyorsunuz. Zarrab olayından bile mağduriyet çıkarma peşindesiniz. Ne mağduriyeti arkadaşlar, siz kimi kandırıyorsunuz? Ortada basbayağı kirli bir rüşvet çarkı var. Belgeleri, “tape”leri hepimiz gördük. Girdiğiniz kirli ilişkilerden milyon dolarları iç ediyorsunuz ama her ne hikmetse sonuçta yine siz mağdur oluyorsunuz. Neymiş? İran’a uygulanan ambargoya uymak zorunda değilmişiz, ülkemizin çıkarları için ticaret yapmışız, bu kimseyi ilgilendirmezmiş, -miş, -miş, -miş. Arkadaşlar, size “Ticaret yapmayın.” diyen mi oldu? Normal ticaret yapsaydınız size kim ne diyecekti ki? Aldığımız petrol ve gaz karşılığında İran’a gıda, insani yardım malzemesi, ilaç ve zirai üretim ürünleri ihraç etmemize yasak koyan mı vardı?

İşin özünü size anlatayım. Reza’nın itiraflarından ve “tape”lerden anlıyoruz ki İran’a yapılan bir ticaret micaret yok, her şey sahte, her şey yalan. İran’dan aldığımız gaz ve petrolün karşılığında Halk Bankasında İran adına açılan hesaptan yapılan ihracatın parası ihracat yapan firmaya ödenmesi gerekirken bunu da yapmamışsınız. Peki, ne yapmışsınız? Bakanlarınızla, bürokratlarınızla bir olmuş Zarrab’ın şirketleri üzerinden yapılan hayalî ihracattan avanta almış ve cebinize atmışsınız. Peki, bu paraları cebe indirirken başka ne yapmışsınız? İran’a gerçekten ihracat yapmak isteyen firmaların önüne çeşitli engeller koymuş, tüm paranın Zarrab’ın şirketlerine geçmesini sağlamışsınız. Ne diyor mahkemede Zarrab? “İran’a hiçbir dönem ürün ihracatı yapmadım, hayalî ihracat yaparak kara para akladım.” diyor. Hâl böyleyken ulusal çıkarlarımız lehine hangi ambargoyu delmişiz? Buradaki ulusal menfaatimiz nedir? Hazinemize ne kadar para girmiş? Çıkın, rakam rakam açıklayın da biz de bilelim. Çıkın, mertçe deyin ki: “Biz Reza denen sahtekârla hiçbir menfaat ilişkisine girmedik. Biz ambargoyu Türkiye halklarının lehine ticaret yaparak şu, şu, şu ürünleri sattık. İşte faturalar burada, ödenen vergi bu, ticari kazancımız da şudur.” Siz söylemediğiniz için, şimdilerde, gönlünüzün efendisi Zarrab, Amerikan mahkemelerinde belgeleriyle tek tek anlatıyor. O anlattıkça sizi bilmem ama biz utancımızdan yerin dibine giriyoruz. Hırsızların ülkemizi düşürdüğü durumu gördükçe de içimiz kan ağlıyor. Siz Zarrab’tan avanta alıp gününüzü gün ederken, koca koca bakanlarınız kendisine ödüller vermek için sıraya girmişken halkımız ne durumdaydı; bilginiz var mıydı acaba?

Yüreğinizde bir parça vicdan taşıyorsanız anlatacağım yaşanmış bu trajediyi dikkatle dinleyin lütfen: Adana’da eşi işsiz kalan, ev kirasını sekiz aydır ödeyemeyen 26 yaşındaki Emine Akçay, çocuklarının üşüdüğünü görünce cebindeki son parayla odun almaya gider. O kadar az parası vardır ki oduncu “Bacım, bu paraya odun mu olur?” der ama anne Emine Akçay ısrar eder. Oduncu hâline acır, para almadan bir çuval odun verir. Emine Akçay o bir çuval odunu alıp eve gelir. Odunlar ıslandığı için yanmaz, lastik parçalarını tutuşturmaya çalışır, o da olmaz. Emine Akçay çocuklarının ısınması için çalıştırdığı saç kurutma makinesini küçük oğluna verir, kendisi içerideki odaya girer ve tavandaki salıncak demirine ip bağlayarak kendini asar. Anlattığım ezilmişliğin, acının, çaresizliğin, yoksulluğun ta kendisidir. Eğer siz o dönemde bu ülkenin çiftçisinin, üreticisinin, sanayicisinin ürünlerini İran’a satıyor olsaydınız binlerce işsizimiz için yeni istihdam alanları açılacak, belki de Emine’nin eşi iş bulacak, o da bugün aramızda, çocuklarına sarılarak birlikte olacaktı.

Şimdi, iktidar, bizden tüm bunları unutmamızı, Türkiye’ye karşı bir komplo kurulduğuna bizi ikna etmeye çalışarak aynı gemide bulunduğumuzu ima ediyor. Batarsak hep beraber batacağımıza inanmamızı istiyorsunuz. Yazar Fatih Yaşlı’nın yazısındaki gibi, aynı gemide falan değiliz arkadaşlar. Biz, Ermenek’te maden ocağı göçüp işçiler suyun altında kaldığında sorulan “Oğlum yüzme de bilmezdi, suyun içinde ne yaptı?” sorusunun ta kendisiyiz, Soma’da tekmelenen maden işçileriyiz, işçi çadırlarında, tarikat yurtlarında yanan bedenleriz, Ensar Vakfı yurtlarında istismar ettiğiniz çocuklarız, işinden KHK’lerle ihraç edildiği için direnen ve otuz beş kiloya düşen onurlu öğretmen, akademisyen Nuriye’yiz, Semih’iz.

Sizler ise denetlenmeyen, maden ocakları, cezalandırılmayan patronlar, çocukları, kadınları, işçileri göz göre göre ateşe atanlar, vergi cennetlerinde milyon dolarlar aklayanlar, iktidar nimetleriyle gemileri yürütenlersiniz. Ve şimdi gemiyi batırırken bizleri de dâhil etmeye çalışıyorsunuz. Kusura bakmayın, bizi unutun çünkü biz bu kirli oyunda yokuz. Öyle “FETÖ'nün metönün kumpasları” sözlerinize de karnımız tok. Güya 17-25 Aralık operasyonlarına dek hiçbir şeyden haberiniz yoktu değil mi?

Peki, Nisan 2013’te Millî İstihbarat Teşkilatının hazırladığı bilgi notunu ne yapacağız? Verecek bir cevabınız var mı? Soruyorum: MİT, bilgi notunda Zarrab’ın yönettiği kara para trafiğinde bakanların da rol aldığını, duyulursa bunun Hükûmete zarar vereceğini size söylemedi mi? Söylediyse, o bakanları, bürokratları derhâl görevden alıp Zarrab’ı içeriye neden tıkmadınız? Yoksa işin ucu çok daha yukarılara mı dayanıyordu?

Bir adım daha ileriye gideyim, duayen gazetecimiz Uğur Dündar geçtiğimiz cuma günü ortaya bir iddia attı ve o iddia bugüne kadar bir kez olsun yalanlanmadı. Ne diyor Sayın Dündar iddiasında? Diyor ki: “19 Aralık 2013 tarihinde, e-postama, ekinde birtakım dekontların da bulunduğu bir ihbar mektubu ulaştı. İhbar mektubunda Reza Zarrab’ın adamlarının üzerine kurduğu paravan şirketlerle 87 milyar dolarlık bir parayı akladığı, bunu da Maliyenin denetiminden kaçırarak gerçekleştirdiği öne sürülüyor. Dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, MİT Müsteşarı, MASAK ve Maliye Bakanına hitaben yazılan ihbar mektuplarındaki iddiaları doğrulamak için de birtakım dekontlar eklenmiştir.”

Şimdi, sıkı durun, ihbar mektubunun yazıldığı tarih ne biliyor musunuz? 11 Aralık 2012, yani “FETÖ kumpası” dediğiniz 17-25 Aralık operasyonlarından tam bir yıl önce yazılmış. Peki, dönemin Cumhurbaşkanı, Başbakanı, bakanlar, Maliye Bakanı, MASAK ne iş yapmış? Hiç. Yanlış duymadınız, koskoca bir hiç. İhbarcı, yapılmadığını görünce ne yapıyor dersiniz? Gidiyor, tüm belgeleri Bugün gazetesine sunuyor. Ne yapıyor bu cemaatçi gazeteciler? Onlar da Zarrab’a bu olayı anlatıyor ve olayı örtbas etmek için ondan avanta istiyor. Devreye İçişleri Bakanı giriyor, “Bu haberi yayınlarsanız Beyefendi rahatsız olur.” diyerek üstü kapalı tehditte bulunuyorlar.

Şimdi, bize “Ana hıyanet partisi” diyenlere soruyorum: Kumpas bunun neresinde? Darbe bu işin neresinde? Cemaatin gazeteleri bile haberi yapmıyorsa, avantaya ortak olmaya çalışıyorsa, cemaat kumpasını bize açıklayın, biz de öğrenelim. Olayı örtbas eden iktidar suçlu değil de açığa çıkaran polisler mi suçlu? Buna mı inanalım?

Tüm bu anlattıklarım Zarrab davasının özüdür. Hiç kimse “millî çıkarlarımız” teranesine sarılmasın. Bu kirli ilişkide İran kazanmıştır, Zarrab kazanmıştır, avanta alan bakanlar kazanmıştır, kaybeden ise çiftçisiyle, üreticisiyle, sanayicisiyle yoksul, emekçi halkımız, Türkiye halkları olmuştur. Çalan siz olmuşsunuz, faturasını yoksul halkımıza ödettireceksiniz, bunun dışında başka hiçbir gerçeklik yoktur. O yüzden yalanlara sarılmayı bırakın artık, yalanlarınıza karnımız tok.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Gruplar adına son söz, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’a aittir. (HDP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Danış Beştaş.

HDP GRUBU ADINA MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, asıl vatandaşın gündemini, açlığa, yoksulluğa, enflasyona dair birkaç hususu aslında konuşmamız lazım, daha doğrusu Meclisin asıl gündeminin ekonomi gündemi olması gerektiği çok açıktır.

Nedir şu anda ekonomi gündemi? Bildiğimiz üzere kaç gündür konuşuluyor; Zarrab davası, Man Adası belgeleri, Malta olayına bağlı olarak Paradise ve Panama belgeleri, şimdilik bir suç ekonomisinin bu ortaya saçılan kısımlarını oluşturuyor.

Şimdi, bununla birlikte enflasyondaki yükseliş halkın satın alma gücünü hızla eritiyor. Merkez Bankası dolara müdahale etmek yerine geçici çözümler peşinde koşmaya devam ediyor. Daha Asgari Ücret Tespit Komisyonu çalışmaya başlamadan Çalışma Bakanı işçiden fedakârlık yapmasını istedi.

Şimdi, burada, gerçekten hayat pahalılığı nasıl ifade ediliyor iktidar tarafından? Diyorlar ki: “Gıda fiyatları yüksek, bu nedenle enflasyon artıyor.” Bu şekilde bir gerekçe uydurulması gerçekten akla ziyan bir açıklama. Enflasyonun ve buna bağlı yükselen fiyatların arkasında ithalat artışı olduğunu aslında hepimiz biliyoruz. Yüksek ithalat ve buna bağlı yüksek büyüme sevdası kur baskısı nedeniyle sürekli fiyatları yükseltiyor.

Şimdi, burada Merkez Bankasının rolü ne? Merkez Bankası iktidarın emrinde, günü kurtarma peşinde ve kalıcı müdahaleler yapmayı asla tercih etmiyor. Bunun yerine, halkın yararına olmayan adımlarla toplumsal maliyeti her geçen gün daha da artırıyor.

Bugüne kadar Merkez Bankasının açıkladığı hiçbir hedef ne gerçekçiydi ne tutturulabildi. Buna hepimiz tanıklık yapıyoruz. Aslında bu yönüyle Merkez Bankası halkın gözünün içine baka baka suç işliyor.

Şimdi, burada, Türkiye’de ekonomi, enflasyon, işsizlik ve kurun aynı anda yükseldiği bir felakete doğru hızla gidiyor. Ekonomi dünyasının şikâyetleri, dertleri ve bu konudaki söylemleri maalesef Meclise kadar ulaşamıyor. Halkın gündemini buradaki milletvekilleri ne kadar duyuyor? Aslında bizim bunu konuşmamız gerekiyor.

Şimdi, piyasa mekanizması Merkez Bankasının faiz artırımını beklerken Cumhurbaşkanı çıkıp OHAL yetkisiyle faizi düşürme çağrısı yapıyor. Aslında Merkez Bankasına müdahale ediyor ve anayasal suç işliyor. Cumhurbaşkanı anayasal suç işleme konusunda gerçekten uzun süredir istikrarlı bir şekilde adımlarını atmaya devam ediyor. Aslında Erdoğan’ın kendisi de faizi düşürmenin mümkün olmadığını gayet iyi biliyor ama kendisinden kaynaklı, siyasetten kaynaklı bir suçu Merkez Bankasına devrediyor, ihraç ediyor ve böylece kendisinin suçlu olduğunu, bu konuda sorumlu olduğunu saklamak adına 17 Kasımda ayrıca bir açıklama yaptı. Bu açıklamada diyor ki: “Faizin sebep, enflasyonun netice olduğu kanaatindeyim. Bu konuda beni anlamayanlar er veya geç anlayacaklar. Enflasyon, yok hıyarmış, yok salataymış, bunlardan kaynaklanan bir şey değil. Ana sebep faizdir faiz. Bunu öğreneceksiniz.” Bunu söylüyor Cumhurbaşkanı. Bu açıklamadan sonra beklediğimiz şey oldu ve dolar 3,90’a ulaştı.

Şimdi, biz, Sayın Erdoğan’a açık çağrı yapıyoruz: Faizler düşürüldüğü durumda, enflasyon, işsizlik ve kurda iyileşme gerçekleşmezse istifa edecek misiniz? Oluşacak zararın, hasarın maliyetini topluma yüklemek yerine, istifa etmek suretiyle kendiniz yüklenecek misiniz? Biz bunu açık çağrı şeklinde söylemek istiyoruz.

Yine Merkez Bankası döviz garantisi hamlesi yaptı. Bu hamle halklarımızı korumak yerine özel sektöre bir kur garantisi veriyor aslında. Bu hamle sonrası dolar yükselmeye devam ederse zararı hazine yani halk karşılayacak. Merkez Bankası yükü halkın sırtına atan bu yaklaşımlardan ivedilikle vazgeçmelidir.

Ekonomi gündemi çok ağır, gerçekten sonuçlar çok vahim ve bunun en büyük bedelini, tabii, ekonomi dünyasıyla birlikte vatandaş çekiyor. Üçlü bir sarmal var bu konuda: İşsizlik, enflasyon ve kur üçlüsü. Burada açıkçası, Merkez Bankası ve Maliye Bakanlığının tüm müdahalelerine rağmen, işsizlik, enflasyon ve kur aynı anda yükseliyor. İşsiz sayısı 4,5 milyona ulaştı. Genç işsiz oranı yüzde 19,8; genç kadın işsizlik oranı yüzde 27,5. En çarpıcı olanı ise ne istihdam ne de eğitimde olan gençlerin oranı yüzde 26,7’ye yükselmiştir.

Şimdi, kur meselesine bakınca, serbest kur rejimi içerisinde Türkiye’de büyük döviz dalgalanmaları yaşanıyor. Dolar, Dolmabahçe mutabakatının açıklandığı gün, 28 Şubat 2015 gününde 2,51’di; 29 Kasım 2017 itibarıyla 3,97. Bu aradaki fark, kur dalgalanmalarının ne kadar vahim olduğunu aslında ortaya koyuyor. Şimdi, burada, peki, son dönemlerde yaşadıklarımızın halka tahvilini nasıl yapabiliriz? Bu kadar büyük ekonomik sıkıntılar içinde, bu üçlü sarmal içinde, uluslararası davalar içinde fatura nasıl yansıyor? Türkiye yurttaşlarına, 80 milyona nasıl yansıyor? Zarrab, biliyoruz hepimiz, New York’ta Eski Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’a 50 milyon avro, 7 milyon dolar, 2,5 milyon TL ve 700 bin TL’lik saat gibi bazı rüşvetleri verdiğini itiraf etti. Zarrab’ın sadece Çağlayan’a ödediği rüşvet toplamda Türk lirası olarak 280 trilyondur. Zarrab’ın Egemen Bağış, Erdoğan Bayraktar, Muammer Güler gibi Hükûmet yetkililerine, Halkbank Genel Müdürü Süleyman Aslan gibi bürokratlara ne kadar rüşvet ödediğini şimdilik bilmiyoruz, bu konuda henüz konuşmadı. Çağlayan’ın Zarrab’dan aldığı 280 trilyon rüşvet o kadar büyük ki gelin bunu vatandaş diliyle çevirelim. Asgari ücretle çalışan 200 bin emekçinin aylık ücretine denk geliyor. Bir asgari ücretlinin, ücretli emekçinin alın teriyle bu parayı kazanabilmesi için, bu rüşvet karşılığı olan meblağı kazanabilmesi için on altı bin altı yüz altmış altı yıl çalışması gerekiyor. Evet, yanlış duymadınız, bunu hesapladık, on altı bin altı yüz altmış altı yıl. Bu, Zarrab’ın Çağlayan’a verdiği rüşvet miktarı. Peki, bu parayla başka ne yapılabilir? 2.800 derslik yapılabilirdi. 250 tam teşekküllü okul yapılabilirdi, 200 öğrenci yurdu yapılabilirdi -Aladağ’da, çocuklarımız orada diri diri yandı yurtta- 200 yataklı tam teşekküllü 5 hastane yapılabilirdi, 62 bin ataması yapılmayan öğretmenin ataması yapılarak bir aylık maaşı aslında ödenebilirdi, maden işçileri için 16 kişilik tam 1.012 yaşam odası kurulabilirdi, 280 bin işsize bir aylık 1.000 Türk lirası işsizlik maaşı ödenebilirdi, 80 bin öğrenciye bir eğitim öğretim yılı boyunca aylık 400 lira burs verilebilirdi, 9.500 kadına kendi işini kurabilmesi için 30 bin Türk lirası tutarında karşılıksız kredi verilebilirdi. Gerçekten, bu konuda halkın bu olayları izlediğini, aslında bu meselelerin hepsinin farkında olduğunu biliyoruz. Asgari ücretle çalışanlar açlık sınırının altında yaşayanlar, bugün televizyonlarda dudak uçurtan rüşvet alım veriminin pazarlığını dinliyorlar ve iktidarın bu konuda, açlık sınırı altında yaşayan vatandaşlar için ne adım attığını merak ediyorlar. Biz de halkın vekili olarak gerçekten bu ülkede artık halk yararına, vatandaş yararına bir ekonomik politikanın, onlara yük getirmeyecek bir ekonomik politikanın özenle, önemle ve ivedilikle gündeme alınması gerektiğini söylüyoruz.

Teşekkür ediyorum, sağ olun. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 3’üncü madde kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için iki dakika süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – AB-EFTA Ortak Transit Ortak Komitesinin 20 Mayıs 1987 Tarihli Ortak Transit Rejimine İlişkin Sözleşmeyi Değiştiren 28/4/2016 Tarihli ve 1/2016 Sayılı Kararının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:

 

“Kullanılan oy sayısı

:

202

 

 

Kabul

:

202

 

(x)

                 Kâtip Üye                                                                    Kâtip Üye

            Mustafa Açıkgöz                                                                Bülent Öz

                  Nevşehir                                                                   Çanakkale”

Böylece, tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Hayırlı uğurlu olsun.

3’üncü sırada bulunan Geçici İthalat Sözleşmesinde Yapılan Değişikliklere İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

3.- Geçici İthalat Sözleşmesinde Yapılan Değişikliklere İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/712) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 385) (XX)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükûmet? Yerinde.

Komisyon Raporu 385 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

GEÇİCİ İTHALAT SÖZLEŞMESİNDE YAPILAN DEĞİŞİKLİKLERE İLİŞKİN BELGELERİN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) “Geçici İthalat Sözleşmesi (İstanbul Sözleşmesi)”nde 11-12 Mart 2002, 3-4 Mart 2008 ve 25-26 Mart 2013 tarihlerinde yapılan değişikliklere ilişkin belgelerin onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – 1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) 31/3/2004 tarihli ve 5108 sayılı Geçici İthalat Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanunun 1 inci maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

“Geçici İthalat Sözleşmesinin eklerinde yapılacak değişiklikleri onaylamaya Bakanlar Kurulu yetkilidir.”

BAŞKAN – 2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – 3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 3’üncü madde kabul edilmiştir.

4’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 4’üncü madde kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oylama için iki dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Geçici İthalat Sözleşmesinde Yapılan Değişikliklere İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:

 

“Kullanılan oy sayısı

:

200

 

 

Kabul

:

200 (x)

 

 

               Kâtip Üye                                                   Kâtip Üye

          Mustafa Açıkgöz                                               Bülent Öz

                Nevşehir                                                   Çanakkale”

Böylece, tasarı kabul edilmiştir, kanunlaşmıştır.

Birleşime iki dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 22.14

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 22.15

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Bülent ÖZ (Çanakkale)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 33’üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Danışma Kurulunun bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VI.- ÖNERİLER (Devam)

B) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Danışma Kurulunun, 7/12/2017 Perşembe günü Genel Kurulun toplanmamasına ilişkin önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

Danışma Kurulunun 6/12/2017 Çarşamba günü yaptığı toplantıda 7/12/2017 Perşembe günü Genel Kurulun toplanmaması önerilmiştir.

 

                                                                           İsmail Kahraman

                                               Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

 

            İlknur İnceöz                                                   Engin Özkoç

   Adalet ve Kalkınma Partisi                           Cumhuriyet Halk Partisi

       Grubu Başkan Vekili                                   Grubu Başkan Vekili

 

             Erhan Usta                                                 Ahmet Yıldırım

    Milliyetçi Hareket Partisi                      Halkların Demokratik Partisi

       Grubu Başkan Vekili                                   Grubu Başkan Vekili

BAŞKAN – Danışma Kurulu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Oy birliğiyle kabul edilmiştir.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

4.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler Arasında Afet ve Acil Durum Halinde Yardım Sevkiyatının ve Yardım Personeline Ait Eşyanın İthalat, İhracat ve Transitini Hızlandırmaya Yönelik Önlemlerin Alınmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/764) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 460)

BAŞKAN - 4’üncü sırada bulunan 460 sıra sayılı Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.

Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

5’inci sırada bulunan 465 sıra sayılı Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

5.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Karadağ Hükümeti Arasında Gümrük Konularında Karşılıklı Yardım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/763) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 465)

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Bundan sonra da komisyonların bulunamayacağı anlaşıldığından, alınan karar gereğince 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nı görüşmek için 11 Aralık 2017 Pazartesi günü saat 13.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum, hayırlı geceler diliyorum, hayırlı hafta sonları diliyorum, verdiğiniz emek için tüm gruplara teşekkür ediyorum.

Kapanma Saati: 22.17



(x) 506 S. Sayılı Basmayazı 5/12/2017 tarihli 32’nci Birleşim Tutanağı’na eklidir

(x) Bu bölümde Hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

(x) Bu bölümde Hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

(x) Bu ifadeye ilişkin düzeltme 11/12/2017 tarihli 34’üncü Birleşim Tutanağı’nın “Geçen Tutanak Hakkında Düzeltmeler” kısmında yer almaktadır.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

 

(x) 457 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(XX) 385 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.