TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                           TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                           22’nci Birleşim

                                                                                       14 Kasım 2017 Salı

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                          İÇİNDEKİLER

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Çorum Milletvekili Salim Uslu’nun, Ahıska Türklerinin Stalin tarafından yük trenleri içinde ana yurtlarından sürgün edilişlerinin 73’üncü yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

2.- İzmir Milletvekili Müslüm Doğan’ın, İzmir ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

3.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Tahir Elçi’ye ilişkin gündem dışı konuşması

 

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun yaptığı gündem dışı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

2.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, İŞKUR’la ilgili Sayıştay raporuna ilişkin açıklaması

3.- İstanbul Milletvekili Didem Engin’in, 14 Kasım Dünya Diyabet Günü’ne ilişkin açıklaması

4.- Hatay Milletvekili Hilmi Yarayıcı’nın, iktidarın hukuk tanımaz tavrının son kurbanının Çağdaş Hukukçular Derneği Başkanı Selçuk Kozağaçlı olduğuna ilişkin açıklaması

5.- İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdi’nin, koruyucu ve önleyici tedbir kararlarının etkin olarak uygulanmaması nedeniyle kadınların ve çocukların öldürüldüklerine ilişkin açıklaması

6.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun, İran-Irak sınırında yaşanan depreme ve olası bir deprem ihtimaline karşı alınması gereken tedbirlerin düşünülmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

7.- Denizli Milletvekili Melike Basmacı’nın, Pamukkale Üniversitesindeki yemek ihalesi konusunda Bakandan en kısa zamanda bir açıklama beklediğine ilişkin açıklaması

8.- Hatay Milletvekili Birol Ertem’in, tarım ürünlerinin taban fiyatları zamanında açıklanmayarak ve hasat zamanı ithalattaki vergi oranları düşürülerek çiftçilerin mağdur edilmemesi gerektiğine ilişkin açıklaması

9.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, Niğde’de sulama suyu konusunda yaşanan sorunlara ilişkin açıklaması

10.- Adana Milletvekili İbrahim Özdiş’in, Hükûmete asgari ücret ve emekli aylıklarında vergi yükünü kaldırma çağrısında bulunduğuna ilişkin açıklaması

11.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın, Ahıska Türklerinin sürgün edilişinin 73’üncü yıl dönümüne, Antalya’nın bazı ilçelerinde yaşanan hortum felaketinde zarar görenlere geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna, AFAD ve Kızılayın depremzedelere yardımına ve dünyada olup bitenlerin dikkatle takip edilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

12.- Adıyaman Milletvekili Adnan Boynukara’nın, DAEŞ’i oluşturan ve ortaya çıkaran politikaların sahibinin Amerika Birleşik Devletleri olduğuna ilişkin açıklaması

13.- Adana Milletvekili Zülfikar İnönü Tümer’in, şehitler ile Kıbrıs ve Kore gazileri dâhil olmak üzere tüm gazilerin çocuklarının sayı sınırlaması olmadan kamuda istihdam edilmesini sağlayacak bir düzenleme yapılması gerektiğine ilişkin açıklaması

14.- Balıkesir Milletvekili Namık Havutça’nın, 15 Temmuz hain darbe girişimi gecesi rütbeli subayların emrini yerine getiren vatani görev için silah altında bulunan tutuklu erlerin ve askerî öğrencilerin durumuna ilişkin açıklaması

15.- Kocaeli Milletvekili Fatma Kaplan Hürriyet’in, Kocaeli’de hava kirliliğinin nedenini ve önlem almanın düşünülüp düşünülmediğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

16.- Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın, Malta’da offshore hesabı açtırılmasıyla ilgili ve Türkiye’deki seri iflas riski ile ekonomik kriz konularında bilgi almak istediğine ilişkin açıklaması

17.- Hatay Milletvekili Serkan Topal’ın, Hatay Büyükşehir Belediyesinin çalışmalarına, Suriye’de yaşanan kaosun Hatay ekonomisini olumsuz etkilediğine ve Hükûmetin Hatay’ı 5’inci teşvik bölgesine geçirip geçirmeyeceğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

18.- İstanbul Milletvekili Gülay Yedekci’nin, beton kent anlayışı sonucunda İstanbul’un durumuna ilişkin açıklaması

19.- Adana Milletvekili Elif Doğan Türkmen’in, Adanalı yatırımcıların Adana’da teşvik uygulanmasını ve tekstil sektörü ile hazır giyim sektöründe ithalatla ilgili ek gümrük vergilerinin konulmasını talep ettiklerine ilişkin açıklaması

20.- Balıkesir Milletvekili Mehmet Tüm’ün, Başbakan Binali Yıldırım ve oğullarının vergi kaçırdığına ilişkin haber yaptıkları gerekçesiyle Cumhuriyet gazetesine dava açılmasına ve kaçırılan vergi miktarını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

21.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, Avrupa Konseyinde büyük donör ülke statüsünden ayrılma kararının gerekçeleri hakkında Dışişleri Bakanının bilgi vermesini talep ettiğine ilişkin açıklaması

22.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek’in, Ahıska Türklerinin sürgün edilişlerinin 73’üncü yıl dönümüne ve 14 Kasım Dünya Diyabet Günü’ne ilişkin açıklaması

23.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, siyasal yargı eliyle halk iradesini temsil eden siyasetçilere, hukukçulara, insan hakları savunucularına dönük operasyonların tam hızıyla devam ettiğine ve bu durumun sosyolojik bir vaka olarak incelenmeye değer bir konu olduğuna ilişkin açıklaması

24.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, 14 Kasım Dünya Diyabet Günü’ne, cari açığın rekor düzeye ulaştığına, vergi sisteminin dolaylı vergiler üzerine kurulu olduğuna ve görüşülmekte olan torba yasa tasarısıyla motorlu taşıtlar vergisi, internet vergisi, kira geliri vergisi ile kurumlar vergisinin artırılmasının öngörüldüğüne ilişkin açıklaması

25.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Türkiye’nin gerek yurt içinde gerek yurt dışında terörle mücadelede en ufak bir zafiyet göstermeden operasyonlar icra ettiğine ve Irak-İran sınırında meydana gelen deprem nedeniyle yapılan yardım çalışmalarına ilişkin açıklaması

26.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, yapılan seçim sonucunda görevlerine devam edecek olan AK PARTİ grup başkan vekillerine başarılar dilediğine ilişkin açıklaması

27.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, AK PARTİ’nin on beş yıllık iktidarı süresince kadınlara yönelik politikalarına ilişkin açıklaması

28.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

29.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

30.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Van Milletvekili Lezgin Botan’ın 502 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 49’uncu maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

31.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

32.- Van Milletvekili Lezgin Botan’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

33.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, AK PARTİ olarak şehit yakınları ve gazilerle ilgili atılması gereken adımlar noktasında hiçbir zaman tereddüt etmediklerine ilişkin açıklaması

34.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, şehit yakınları ve gaziler arasında herhangi bir ayrım yapmalarının söz konusu olmadığına ve Suriyelilerin üniversiteye sınavsız girmediklerine ilişkin açıklaması

35.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, “ırkçılık” kavramına ve Amerika’da ifade özgürlüğünü kullanan insanlara nasıl saldırıldığını bütün dünyanın gördüğüne ilişkin açıklaması

36.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Bursa Milletvekili Lale Karabıyık’ın 502 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın üçüncü bölümü üzerinde şahsı adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

 

V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Pervin Buldan’ın, yapılan seçimle göreve gelen Adalet ve Kalkınma Partisi grup başkan vekili ve Başkanlık Divanı üyelerine başarılar dilediğine ilişkin konuşması

 

VI.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- MHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan, Mersin Milletvekili Baki Şimşek ve arkadaşları tarafından seracılık faaliyetlerinin mevcut sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan (10/390) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 14 Kasım 2017 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- HDP Grubunun, Şanlıurfa Milletvekili Dilek Öcalan ve arkadaşları tarafından, Helin Palandöken şahsında her gün artarak devam eden kadın cinayetlerinin ve kadına yönelik erkek şiddetinin tüm yönleriyle araştırılarak Helin Palandöken katliamının ve buna benzer kadın cinayetlerinin önlenmesi için gerekli önlemlerin alınması amacıyla 17/10/2017 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 14 Kasım 2017 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

3.- CHP Grubunun, Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Engin Altay, Grup Başkan Vekili Manisa Milletvekili Özgür Özel ile Grup Başkan Vekili Sakarya Milletvekili Engin Özkoç tarafından, siyasi parti genel başkanları ile başbakan ve bakanların vergi cennetlerinde bulunması muhtemel servetlerinin ve bunların kaynaklarının araştırılarak tespit edilmesi ve alınması gereken önlemlerin tespiti amacıyla 8/11/2017 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 14 Kasım 2017 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un CHP grup önerisi üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

2.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Adana Milletvekili Mehmet Şükrü Erdinç’in CHP grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması sırasında CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

3.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Balıkesir Milletvekili Mehmet Tüm’ün 502 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 43’üncü maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

4.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

5.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Batman Milletvekili Ayşe Acar Başaran’ın 502 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 53’üncü maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ Genel Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

6.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

7.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

 

VIII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Önergeler

1.- Batman Milletvekili Mehmet Ali Aslan’ın, (2/1694) esas numaralı Kadastro Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/117)

 

 

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Bazı Vergi Kanunları ile Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/884) ve İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin 6306 Sayılı "Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun", 2981 Sayılı "İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı Yapılara Uygulanacak Bazı İşlemler ve 6785 Sayılı İmar Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun" ve 4706 Sayılı "Hazineye Ait Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi ve Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun"da Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/588) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 502)

2.- AB-EFTA Ortak Transit Ortak Komitesinin 20 Mayıs 1987 Tarihli Ortak Transit Rejimine İlişkin Sözleşmeyi Değiştiren 28/04/2016 Tarihli ve 1/2016 Sayılı Kararının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/745) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 457)

3.- Geçici İthalat Sözleşmesinde Yapılan Değişikliklere İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/712) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 385)

 

X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

14 Kasım 2017 Salı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye), Sema KIRCI (Balıkesir)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 22’nci Birleşimini açıyorum.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.04

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.12

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye), Sema KIRCI (Balıkesir)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 22’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır. Görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Ahıska Türklerinin Sovyet Lideri Stalin tarafından 1944 yılında yük trenleri içinde ana yurtlarından sürgün edilişlerinin 73’üncü yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Çorum Milletvekili Sayın Salim Uslu’ya aittir.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Çorum Milletvekili Salim Uslu’nun, Ahıska Türklerinin Stalin tarafından yük trenleri içinde ana yurtlarından sürgün edilişlerinin 73’üncü yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

SALİM USLU (Çorum) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyor, Ahıska sürgününün 73’üncü yıl dönümünde, hayatını kaybedenleri rahmetle anıyorum.

14-15 Kasım 1944 gecesi Ahıska Türkleri, çok kültürlülüğe örnek gösterilebilecek vatanlarından kopartılarak diktatör Stalin’in talimatıyla Asya steplerine dramatik bir şekilde sürgüne gönderilmişlerdi.

Ahıska Türkleri onca katliama, sürgüne ve soykırıma rağmen, hem davalarından vazgeçmemiş hem de hiçbir dönemde asimile olmadan kendi kimlikleri, dilleri ve dinleriyle varlıklarını bugüne dek sürdürmeyi başarmışlardır.

Bugün kürsüden, aziz dostum Yusuf Selveroğlu ve dava arkadaşlarını rahmetle, şükranla anıyorum. Onların haklı, olgun ve sorumlu mücadelesi sayesindedir ki Avrupa Konseyi Gürcistan sınırları içerisindeki Ahıska topraklarına geri dönüş kararı vermiş olmasına rağmen, çeşitli bahaneler ve ağır koşullarla Ahıska Türkleri atalarının mezarlarının olduğu doğdukları topraklara dönememişlerdir. Bugün dokuz ülkede yaşamak zorunda bırakılan Ahıska Türklerinden isteyenlerin ana vatanlarına dönüşü ne yazık ki Gürcistan Hükûmeti tarafından zorlaştırılmaktadır, oysa kolaylaştırılması gerekmektedir.

Son günlerde Gürcistan’da bazı işgüzar bürokratların tutumları kimi saygın sivil toplum örgütü başkanları ya da iş adamlarına karşı başlattığı haksız, hukuksuz uygulama, Borçalı ve Ahıska Türklerini ve bizleri üzdüğü gibi Türkiye-Gürcistan ilişkilerini bozmayı amaçlayan sinsi bir provokasyonla da karşı karşıya bırakmaktadır. Hem Türkiye hem de Gürcistan Hükûmetlerinin bu konuda tezelden adım atacaklarına inanıyor ve bekliyoruz.

Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatları ve Başbakanımızın yoğun çabaları ile Cumhuriyet Hükûmetimizin de kararıyla Ukrayna’da can derdinde olan Ahıska Türkleri kökenli aileler çatışma ortamından alınarak Üzümlü ve Ahlat’a yerleştirilmişlerdir. Elbette bu durum her türlü takdire ve teşekküre layıktır.

Dün Boraltan Köprüsü’nde kardeşini düşmana teslim eden mecalsizlik yerine, bugün çok şükür ki mazlumlara kucak açan güçlü ve yeni Türkiye var. Dün Ahıska’yı Alaska’yla karıştıran sığ düşünceli yöneticiler yerine, bugün çok şükür ki dünyadaki tüm haksızlıklara itiraz eden, oyun kurucu ve cesur yöneticilerimiz var.

Değerli milletvekilleri, açılışı yapılan Bakü-Tiflis-Kars demir yolunun, İpek Yolu’ndaki tüm devlet ve halkları yakınlaştıracak, siyasi ve ekonomik ilişkileri güçlendirecek önemli bir kazanım ve uzak görüşlülük olduğuna inanıyorum. Elbette emeği geçenleri kutlarım.

Değerli milletvekilleri, Rusya Devlet Başkanı, Bolşevik Devrimi'nin 100’üncü yılı kutlamalarında "Stalin döneminde milyonlarca insan halk düşmanı olarak yaftalandı, infaz edildi, sakatlandı, hapishanelerde işkencelere maruz kaldı ve sürgün edildi. Bu korkunç geçmiş hafızamızdan silinemez ve hiçbir şekilde haklı çıkarılamaz." diyor. Bu söz aslında bizim tezimizi de haklı çıkarmaktadır, demektir ki: Şeffaf bir şekilde geçmişle yüzleşirken, diğer yandan da bu çağda yeni dokunulmazlar ve tabular oluşturmamalıyız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yurttaşlık, çalışma, ikametgâh izni ve diploma denkliği gibi sorunlarının en kısa sürede çözümlenmesi Ahıskalıların acısını dindireceği gibi kaplıca turizmi, tarım ve seracılığın teşvik edilmesi çözümü daha kolaylaştıracak bir yoldur. Ayrıca, Gürcistan ve Türkiye arasında oluşturulacak ikili ilişkilerle birlikte kurulacak bir ortak üniversite de hem halkların yakınlaşmasına katkı sağlayacak hem de doğru bir adım atılmış olacaktır. Tanıtım işi geride kalmıştır; artık, kazanım zamanıdır. Özellikle diplomatik başarı için güç birliği ve dayanışma daha önemlidir diye düşünüyorum. 15 Temmuzu yaşadık; işgal ve darbe girişimine en çok karşı çıkan, sokaklara çıkan Ahıska Türkleri olmuştur; zira vatansızlığın, istiklal ve istikbaline kastedilmesinin acısını en çok yaşamış ve ana vatan olarak gördükleri Türkiye’ye sahip çıkmayı vatani bir görev saymışlardır. Topraklarından kopartılmışlar ama gönüllerimizden asla Ahıska Türkleri kopartılmamıştır. Bugün dünyadaki herhangi bir Ahıska Türküne sorsanız “Nasılsınız?” diye, “Ben iyiyim, ya Türkiye?” diye sormakta ve Türkiye’yi sahiplenmektedir.

Bu vesileyle soydaşlarımıza ve tüm mazlumlara merhamet medeniyetimizin gereğini yerine getirmeye devam etmeyi tarihe karşı sorumluluk olarak görüyor, Genel Kurulu ve Ahıskalı kardeşlerimizi saygıyla selamlıyor, acılarını tüm içtenliğimizle paylaşıyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Uslu.

Gündem dışı ikinci söz, İzmir’in sorunları hakkında söz isteyen İzmir Milletvekili Sayın Müslüm Doğan’a ait.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

2.- İzmir Milletvekili Müslüm Doğan’ın, İzmir ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

MÜSLÜM DOĞAN (İzmir) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; geçtiğimiz haftalarda büyükşehir belediye başkanları istifaya zorlanırken Sayın Cumhurbaşkanı sıklıkla “Biz kentlerimize ihanet ettik.” ifadesini kullandı. Bu söylem kamuoyunda gerçekten büyük bir karşılık buldu. Eğer öz eleştiri anlamındaysa doğru bir ifade ama öz eleştiri niteliğinde değilse bu, doğru kabul edilemeyecek ve yargıya kadar gidecek, uzun süreçleri gündeme getirecek bir açıklama.

Değerli milletvekilleri, evet, şehirlerimize aslında ihanet edildi. Rant uğruna doludizgin giden yoğun ve yüksek yapılaşma, kentlerimizin tüm dengelerini bozdu. Zaten iyice azalmış olan sosyal donatı alanları çılgın projelerle yok ediliyor, şehirlere yakın tarım alanları, yeşil alanlar ve ormanlar parça parça imara açılıyor, yeni yerleşim alanlarına açılıyor; çevre, kültür, mimarlık değerleriyse hiçbir şekilde dikkate alınmıyor.

Değerli milletvekilleri, İzmir’i biliyorsunuz, İzmir en büyük üçüncü metropol kentimiz. Çok ciddi nüfus hareketliliği var ama çok da ciddi şehircilik anlamında da sıkıntıları olan bir kentimiz. Doğru dürüst altyapısı çözülmemiş, çok ciddi kirlilik sıkıntıları olan, çevre kirliliği olan bir kentimiz. Bu kent üzerinde elbette ki projeler olacak. İnsan yaşamının daha konforlu bir şekle ulaştırılması, daha iyi bir yaşam elde etmek için elbette ki projelere ihtiyaç var. Ancak öncü projeleri burada değerlendirmek gerekiyor.

Bakın değerli milletvekilleri, şimdi size bir projeyle, Körfez Geçiş Projesi’yle ilgili kısa bir bilgi vermek istiyorum: Bu proje TMMOB, Doğa Derneği, EGEÇEP ve diğer sivil toplum örgütlerinin varlığına rağmen, itirazına rağmen, muhalefetine rağmen gündeme alındı, projesi hazır hâle getirildi. Şimdi çarpık bir yapılaşma söz konusuyken deprem ve sel gibi doğal afetlerle karşı karşıya olan ve bu riskleri taşıyan, su kaynakları hızlıca azalan bir kente, her ne hikmetse böyle acil bir proje gündeme getiriliyor.

Değerli milletvekilleri, şimdi, bu nereden başlamış? Biliyorsunuz, plan yapma yetkisi o kadar çok kuruma verilmiş ki bu plan yapma yetkisi, Sosyal Güvenlik Kurumu da dâhil hemen hemen tüm kamu kurumlarında var dersek yalan söylememiş oluruz. Bu kadar büyük bir karmaşa var. Şimdi, bu karmaşa içerisinde 1/100.000 ölçekli Manisa-İzmir Çevre Düzeni Planı yapılıyor. Yani Büyükşehirin dâhil edilmediği, Manisa’nın dâhil edilmediği bir çevre düzeni planı yapılıyor, her şeye rağmen resen yapılıyor. Bölgedeki doğal sit alanların statüleri değiştiriliyor, yeni alanların yaratılması esas alınıyor sanıyorum. Gediz bölgesindeki o alanda boş sulak alanların yerleşim alanına açılması, makilik alanların yeni yerleşim alanlarına açılması… Doğal dengenin bozulmasına neden olacak bir projeyi maalesef kabul ediyorlar.

Şimdi, değerli milletvekilleri, bu projede en önemli bir eksiklik jeolojik olarak yapılan çalışmalarda ortaya çıkıyor. Oradaki fay hatlarının geometrik konumları belirlenememiş. Geometrik konumlarının belirlenmemesi demek, fay hatlarının yeterince orada algılanamadığı, projeye esas güzergâhta, geçki üzerinde yeterince ele alınmadığı anlamına geliyor ki bu son derece tehlikeli bir durumdur ve ÇED Raporu’nda da aslında bu durum belirtilmiş. Ona rağmen ÇED Raporu verilerek bu projenin hayat bulması sağlanıyor.

Değerli milletvekilleri, şimdi, bu projenin maliyeti o dönem -hazırlandığı dönemle ilgili olarak söylüyorum rakamı- 3,5 milyar lira. Bu çok korkunç bir para. Nereden? Kaynağı ne? Nereden, vergilerden mi yapacaksınız bunu? Nereden bunun sermayesini bulacaksınız? Yap-işlet-devret yine ya da gelir getirme esasına göre planlanmış bir proje.

Değerli milletvekilleri, şimdi, bu projeyle neler yapılabilir İzmir için? Üçyol-Bozyaka-Yağhaneler-Buca-Dokuz Eylül Üniversitesi Kampüsüne metro hattı, yaklaşık 9 kilometre metro hattı yapabiliyoruz. Halkapınar-Çamdibi-Otogar metro hattı, yaklaşık 4 kilometre; Ulaşım Ana Planı revizyonuyla oluşacak Evka 3-Bornova Merkez- Manavkuyu-Bayraklı metro hattı, yaklaşık 7 kilometre; Ulaşım Ana Planı revizyonuyla oluşacak Konak-Alsancak-Liman Arkası-Halkapınar metro hattı, yaklaşık 6 kilometre; ayrıca, yine, Ulaşım Ana Planı revizyonuyla oluşacak yeni, 30 kilometrelik bir metro hattı yapılabiliyor. Körfezde kent planlarının öngördüğü 6 adet vapur iskelesi yapılabiliyor. 20 adet farklı kapasitelerde hızlı, güvenli, konforlu yolcu vapuru alabiliyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MÜSLÜM DOĞAN (Devamla) – 5 adet yeni nesil olarak tanımlanan 80-100 araç kapasiteli arabalı vapur alabiliyorsunuz.

Peki, niye bunları diretiyorsunuz, bu öncelik midir? Elbette ki yaşamda konforlu projelere de ihtiyaç var ama bir kentin çok önemli altyapı sorunları çözülmeden siz böyle ütopik bir projeye girerseniz, çılgın bir projeye girerseniz gerçekçi olmaz diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Doğan.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Bakan, çok güzel konuştun Sayın Bakan, 10 numara 5 yıldız.

BAŞKAN – Gündem dışı üçüncü söz, Tahir Elçi’yle ilgili söz isteyen İstanbul Milletvekili Sayın Mustafa Sezgin Tanrıkulu...

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

3.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Tahir Elçi’ye ilişkin gündem dışı konuşması

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Dostum ve meslektaşım Tahir Elçi üzerine söz almış bulunmaktayım.

Tahir Elçi, kelimenin tam anlamıyla, değerli milletvekilleri, katledildi. Bundan yaklaşık iki yıl önce 28 Kasımda katıldığı bir televizyon programında Kürt meselesinin anlamsız bir reyting tartışmasına kurban edilmesi sonucu bir polemik tuzağına çekildi. Bir ay boyunca medyada linç edildi, aşağılandı. Sonra saldırgan yargının eline düştü, davalar açıldı ve tam da bunun akabinde Diyarbakır’da katledildi. Tam da barış çağrısı yaparken, “şiddete ve teröre son” çağrısı yaparken faili meçhul bir cinayete kurban gitti maalesef.

Yargı onun peşindeydi sağken ama öldürüldükten sonra sessiz kaldı ve sessiz kalmakla da yetinmedi, şu anda kendisini terörist ilan etmekle meşgul yargı. Neden bunu söylüyorum değerli arkadaşlar? Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının 1 Kasım 2017 tarihli bir iddianamesi… Bu, Tahir Elçi’nin cenaze fotoğrafı, Diyarbakır’da yüz binlerce kişi katıldı. Ben de meslektaşım, dostum olan Tahir Elçi’nin cenazesine dostlarıyla beraber cübbemle katıldım. Arkada, terörist ilan edilen Mahmut Tanal var bu fotoğraftan dolayı, Selahattin Demirtaş var HDP Eş Genel Başkanı, Feleknas Uca var milletvekili ve tabii ki sevgili eşi Türkân, çocukları Arin ve Nazenin var bu fotoğrafta. Bu fotoğraf iki yıldır “terörist cenazesi” diye ak troller tarafından servis ediliyor. Tümünde AK PARTİ’nin logosu var, Erdoğan’ın logosu var bütün o ak trollerin servis ettiği “tweet”lerde ve sosyal medyada.

Şimdi, troller sadece sosyal medyada yok, maalesef troller şu anda yargıda da var. Sık sık Çağlayan Adliyesine gidiyorum, diğer adliyelere gidiyorum OHAL mağdurları için. Adı “adalet sarayı” olan buralar maalesef adalet mezarlığına dönüşmüş durumda. Tam bir yargı cuntası var; astıkları astık, kestikleri kestik, hiç kimseyi dinlemeyen, ali kıran baş kesen olmuş bir yargı cuntası var. Şimdi, o cuntanın üyeleri Tahir Elçi’nin şu cenazesine ve Tahir Elçi’nin kendisine “terörist” dediler, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının iddianamesi… Ama -buradan milletvekillerine sesleniyorum, Tahir Elçi’yi çok iyi tanıyan milletvekilleri de var burada, eski baro başkanları var- bir tek itiraz gelmedi bu fotoğraflara ve onun linç edilmesine AK PARTİ’den, tek bir itiraz gelmedi iki yıl boyunca.

Bakın, arkadaşlar, bir yurttaş bu fotoğrafı paylaşmış, fotoğraflardan bir tanesi bu, savcının iddianamesi: “2 no.lu ekran alıntısında terör örgütü mensubunun cenazesine ait olan bir fotoğrafın üzerine…” Yani bu, terör örgütü mensubunun cenazesi ilan edilmiş.

Değerli arkadaşlar, yargının bu kadar çok çukurda olduğu, bir cuntaya dönüştüğü başka bir dönem olmamıştı. Tahir Elçi sadece barış için şiddet ve teröre karşı çıkan bir dostumuzdu, kendisini iyi yetiştirmiş bir hukukçuydu. Onu burada terörist ilan edenlere lanet okuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) Ölümüne -iki hafta sonra iki yıl olacak- lanet okuyorum. Ve bu sıralardan da, özellikle de AK PARTİ sıralarından da bu fotoğrafa ve bunu yazan... Bu bir hata değil değerli arkadaşlar, özensizlik de değil; bu bir siyasal tercihtir. Bu tercihe sizin de karşı çıkmanızı istiyorum eğer gerçekten de bu suça ortak değilseniz çünkü Başbakan gitmişti, evini ziyaret etmişti “Faili meçhul kalmayacak.” demişti ama şimdi, faili meçhul kaldığı gibi terörist ilan edildi.

Ben, tekrar, anısı önünde saygıyla eğiliyorum ve onu terörist ilan edenlere de “İki elimiz yakanızda olacak.” diyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tanrıkulu.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun Sayın Tanal.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Özür dilerim Sayın Başkanım.

Sayın hatip, konuşmasında, resmi göstererek... Tabii ki sürekli terörist diye biz ilan ediliyoruz. O anlamda bir yanlış anlaşılmaya mahal vermemek için sataşmadan dolayı çok kısa bir süre istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Tanal, bu sataşma değil. Bakın, orada sadece sizin isminiz değil, Sayın Selahattin Demirtaş’ın, Sayın Feleknas Uca’nın, birçok insanın ismi sayıldı.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Şimdi, konuya daha açıklık getirme anlamında...

BAŞKAN – Peki, yerinizden size söz vereyim.

Buyurun.

Sataşma yok yani burada, sizin bir vekiliniz bir de.

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun yaptığı gündem dışı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Değerli Başkanım, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla, hürmetle selamlıyorum.

O fotoğrafta, rahmetli Tahir Elçi’nin cenazesinin üzerinde görülen bayrak Diyarbakır Barosunun flamasıdır. Rahmetlinin üzerindeki bayrak olan Diyarbakır Barosunun flamasının renkleri, kırmızı, sarı ve yeşil, trafik işaretlerinde de vardır. Kırmızı, sarı, yeşil özgürlüğün, bağımsızlığın simgesidir ve aynı şekilde, yeşil, kırmızı, sarı özgürlüğün, bağımsızlığın simgesi olması nedeniyle de 3 tane ülkenin bayrağı da aynı renktedir. Nerenin mesela? Uganda, Ruanda, Senegal bayrakları da aynı renklerdendir. Onun için diğer ülkelerin de renkleri aynısını ifade etmektedir.

Gerek Sezgin Bey’i gerek beni, rahmetli Tahir Elçi’nin cenazesine katıldığımız için bizleri ve rahmetliyi terörist olarak gösteren zihniyeti kınıyoruz ve bizi hedef gösterenleri de kınıyoruz biz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Biz, bugüne kadar özgürlük, barış, adalet, demokrasi için bu mücadeleyi verdik, vermeye de devam edeceğiz, bunun bedeli ölümse ölümü de tercih edeceğiz.

Saygı ve hürmetlerimi sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tanal.

Sayın milletvekilleri, şimdi, gündeme geçmeden önce sisteme giren ilk 15 milletvekiline yerlerinden söz vereceğim ancak çok yoğun talep üzerine, bir defaya mahsus olmak üzere, bu sayıyı ben bugün 20 yapıyorum. Yani sisteme giren ilk 20 milletvekiline söz vereceğim. Sırasıyla başlıyoruz.

Sayın Aydın, buyurun.

2.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, İŞKUR’la ilgili Sayıştay raporuna ilişkin açıklaması

ERKAN AYDIN (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bütçe görüşmelerinin başlamasıyla Sayıştay raporları bir bir karşımıza çıkmaya başladı. Halkın parasının nasıl çarçur edildiğini bir kez daha gördük. Bunun en son örneği de İŞKUR oldu. Sayıştay denetçileri, kurumun mali rapor ve tablolarının doğru ve güvenilir bilgi içermediğini saptadı. Raporda en dikkat çeken tespit ise Suriyeli mültecilerin topluma entegrasyonu için kurumun banka hesaplarına gönderilen paralar. Bu paraların kayıt altına alınmadığı tespit edilmiş oldu. Hatay Valiliği tarafından, 2016 yılı Geçici Koruma Statüsündeki Suriyeli Nüfusun Toplumsal Uyumu İçin Sosyal Destek Programı kapsamında Hatay Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürlüğünün banka hesabına gönderilen paranın ve bu paradan gerçekleştirilen harcamaların kayıt altına alınmadığı tespit edildi. Bu durumun, İŞKUR’un kamuda hesap verilebilirliği ve mali saydamlığı amaçlayan kanuna aykırılığı ortadadır. Bu konuda kamuoyunun tam bilgilendirilmesini ve bu sıkıntının ortadan giderilmesini talep ediyoruz.

BAŞKAN – Sayın Engin…

3.- İstanbul Milletvekili Didem Engin’in, 14 Kasım Dünya Diyabet Günü’ne ilişkin açıklaması

DİDEM ENGİN (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Bugün, 14 Kasım Dünya Diyabet Günü. Dünyada 1985 yılında 30 milyon olan diyabet hastası yani şeker hastası sayısı, 2015 yılında 415 milyona çıkmıştır. 2040 yılında ise bu sayının 642 milyona çıkmasından endişe edilmekte. Ülkemizde ise 2000 yılında yaklaşık 3 milyon olan diyabetli sayısının bugün 7 milyonu geçtiği tahmin ediliyor. Bu sayı, bir an evvel diyabet konusuna ciddiyetle eğilmemiz gerektiğinin en açık göstergesidir.

Diyabet hastası vatandaşlarımız ve aileleri Hükûmetten diyabet farkındalığının artırılması, diyabet hastalarına yönelik sosyal güvenlik şemsiyesinin genişletilmesi ve özellikle diyabetli çocuklarımızın hayatını kolaylaştıracak yeni teknolojilerin SGK tarafından karşılanmasını talep ediyorlar.

Tüm siyasi partiler bu konuya hassasiyet ve duyarlılık göstermeli. Hükûmet de bir an evvel bu talepleri dinlemeli ve gerekli önlemleri almalı.

BAŞKAN – Sayın Yarayıcı…

4.- Hatay Milletvekili Hilmi Yarayıcı’nın, iktidarın hukuk tanımaz tavrının son kurbanının Çağdaş Hukukçular Derneği Başkanı Selçuk Kozağaçlı olduğuna ilişkin açıklaması

HİLMİ YARAYICI (Hatay) – Sayın Başkan, iktidarın hukuk tanımaz tavrının son kurbanı Çağdaş Hukukçular Derneği Başkanı Selçuk Kozağaçlı olmuştur. Kozağaçlı’yı Soma’da, Ermenek’te iş cinayetleri kurbanlarının hesabını sorduğu mahkeme salonlarından, görevlerinden ihraç edildiği için direnen Nuriye ve Semih’in savunmasından, işinden atılan işçinin, okulundan atılan öğrencinin, enstrümanları kırılıp kendileri gözaltına alınan Grup Yorum'u savunmasından, haksız yere tutuklanan gazetecilerin savunmasından, kısacası nerede bir hukuksuzluk, nerede bir adaletsizlik, nerede baskı, işkence varsa orada ezilenden yana dimdik duruşundan tanıyoruz. Bu boyun eğmez tavrıyla da iktidarı her zaman rahatsız etmeyi başarmış gerçek bir hukukçudur, ezilenlerin sesidir, soluğudur.

İktidar bağımsız yargıdan, hukukun üstünlüğünden yana tavır alanları tutuklayarak susturabileceğini sanıyorsa, şimdiden söyleyeyim, beyhude bir çaba içerisindedir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın İlgezdi…

5.- İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdi’nin, koruyucu ve önleyici tedbir kararlarının etkin olarak uygulanmaması nedeniyle kadınların ve çocukların öldürüldüklerine ilişkin açıklaması

GAMZE AKKUŞ İLGEZDİ (İstanbul) – Sayın Başkan, Antalya Aksu’da bir baba iki gün önce 3 ve 5 yaşlarındaki kız çocuklarını öldürdükten sonra intihar etti. Antalya E Tipi Kapalı Cezaevinden firar eden bu kişi iki ay önce eşini silahla yaralamış ve firari olarak hayatına devam etmekteydi. Annenin bütün başvurularına rağmen hiçbir önlem alınmamış ve çocuklar göz göre göre ölüme sürüklenmiştir.

Son zamanlarda Türkiye’nin farklı bölgelerinden bu tür haberleri sıkça almaya başladık. Geçtiğimiz günlerde Üsküdar’da 2 çocuğunu öldüren, 1’ini yaralayan, Fatih’te ise 10 yaşındaki evladını katleden baba, henüz, çok yakın yaşanmış tablolardır.

Koruyucu ve önleyici tedbir kararlarının etkin olarak uygulanmaması nedeniyle artık kadınlarımızla birlikte evlatlarımız da öldürülüyorlar. Kadına şiddetin artık çocukların geleceğini de bitirdiğini görüyoruz. Bu durum sadece izlenecek mi, suskun mu kalınacak?

Israrla vurguluyoruz, yasalar tek başına yetmez, zihniyet değiştirilmeli, kadınları da çocukları da koruyan önlemlerin bir an evvel artırılması gerekir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kayışoğlu…

6.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun, İran-Irak sınırında yaşanan depreme ve olası bir deprem ihtimaline karşı alınması gereken tedbirlerin düşünülmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) - Teşekkürler.

İran ve Irak’ta ölümlere neden olan 7,3’lük depremden ülkemiz de etkilendi. Yaşamını yitirenlere başsağlığı, yaralılara acil şifalar diliyorum.

Bu üzücü olay, Türkiye’nin en önemli meseleleri konusunda, deprem konusunda neler yapıldığını yeniden düşünmemiz gerektiğini ortaya koyuyor. Olası bir büyük depremle ilgili söylenenler tüyler ürpertirken kentsel dönüşümün depreme değil de ranta odaklı bir şekilde gerçekleşiyor olmasını elbette sorumluların yeniden düşünmeleri gerektiğini ve olası bir depreme karşı tıpkı son günlerde dikey binalara kafa taktıkları gibi kafa yormalarını bekliyoruz.

Teşekkürler.

BAŞKAN - Sayın Basmacı…

7.- Denizli Milletvekili Melike Basmacı’nın, Pamukkale Üniversitesindeki yemek ihalesi konusunda Bakandan en kısa zamanda bir açıklama beklediğine ilişkin açıklaması

MELİKE BASMACI (Denizli) – Sayın Başkan, 24/10/2017 tarihinde Pamukkale Üniversitesi yemek ihalesiyle ilgili bana gelen bir ihbarı paylaşmıştım buradan. O gün Sayın Sağlık Bakanı komisyon sıralarındaydı ve bunu ihbar kabul ettiğini, araştıracağını söyledi. Neredeyse bir ay geçti, hâlâ Sayın Bakan Denizli vicdanını rahatlatacak bir şey söylemedi. Acaba ucu iktidara dayandığı için ya da birilerine dayandığı için mi henüz bir yorum yapmadı merak ediyorum. Ama bu konunun üstünü kapatmadan, kimseden korkmadan, çekinmeden ben bu konunun takipçisi olacağım. Sayın Bakandan da bununla ilgili en kısa zamanda cevap bekliyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Ertem…

8.- Hatay Milletvekili Birol Ertem’in, tarım ürünlerinin taban fiyatları zamanında açıklanmayarak ve hasat zamanı ithalattaki vergi oranları düşürülerek çiftçilerin mağdur edilmemesi gerektiğine ilişkin açıklaması

BİROL ERTEM (Hatay) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

Tarım Bakanına soruyorum: Dünyada tarım ürünlerinin taban fiyatı bir yıl önceden açıklanmaktadır. Buna bağlı olarak çiftçi hangi ürünü veya ürünleri ekeceğine karar vermektedir ama ülkemizde buğday, mısır, pamuk gibi, önemli oranda ekim yapılan ürünlerin fiyatı maalesef hasattan sonra açıklanmaktadır. Ayrıca pamuk, buğday, mısır gibi ürünlerin hasat zamanı ise ithalattaki vergilerin büyük oranda düşürülmesiyle ürün fiyatları dip yapmaktadır. Çiftçi, yandaş birileri köşeyi dönsün diye mağdur edilmektedir. Tarım Bakanını bu konularda uyarıp üreticileri daha fazla rencide etmemek adına göreve davet ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Gürer…

9.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, Niğde’de sulama suyu konusunda yaşanan sorunlara ilişkin açıklaması

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Niğde ilinde sulama suyu önemli bir sorun olmaya devam etmektedir. 275 bin 374 hektar tarım alanının yüzde 58’inde kuru tarım yapılmaktadır. Bu nedenle, Niğde’de gölet bekleyen köyler vardır. Bazıları ise yarım kalmıştır. Bunlardan biri de Hacıabdullah kasabasındadır. 2011 yılında gölet projesi gündeme alınmıştı. Proje yatırıma dönüştü. Bu yıl tamamlanması beklenen yatırım durdu. Devlet Su İşlerinin 7,6 milyon TL’ye ihale ettiği ve “İki yüz yetmiş günde tamamlanacak.” denen gölet inşaatının durması vatandaşı kaygılandırmaktadır. Müteahhitin işi bıraktığı söyleniyor. 980 dekar alanı sulayacak göletin bir an önce tamamlanması isteniyor.

Niğde ilinde nedense kamu yatırımları ya yarım kalıyor ya geç tamamlanıyor ya da hiç bitmiyor. Bakana çağrımdır: Hacıabdullah kasabası göletinin bir an önce tamamlanması için gereği yapılmalıdır.

Teşekkür ediyorum Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Özdiş…

10.- Adana Milletvekili İbrahim Özdiş’in, Hükûmete asgari ücret ve emekli aylıklarında vergi yükünü kaldırma çağrısında bulunduğuna ilişkin açıklaması

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sorum başta Sayın Başbakan olmak üzere tüm Hükûmete: 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 1.544 lira, yoksulluk sınırı 5.030 lira iken yeni yılda BAĞ-KUR emeklilerinde en düşük maaş 1.303, SSK emeklilerinde 1.535 lira olacakmış. Bu rakamlar size ne ifade ediyor sayın Hükûmet üyeleri? Yoksulluğu geçtik, insanlarımızı açlığa mı mahkûm ediyorsunuz? Önünüze gelen her şeye zam yaparken hiç mi vicdanınız sızlamıyor? Herkesin “offshore” hesabı olduğunu mu zannediyorsunuz? Asgari ücret ve emekli aylıklarında vergi yükünü kaldırın. Zaten üç beş kuruş maaşla geçinen vatandaşın maaşından vergi almayın. Hadi bakalım sayın Hükûmet yetkilileri.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Kılıç…

11.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın, Ahıska Türklerinin sürgün edilişinin 73’üncü yıl dönümüne, Antalya’nın bazı ilçelerinde yaşanan hortum felaketinde zarar görenlere geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna, AFAD ve Kızılayın depremzedelere yardımına ve dünyada olup bitenlerin dikkatle takip edilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

1944 yılında yük trenleri içinde ana yurtlarından sürgün edilen Ahıskalıların sürgünlerinin 73’üncü yıl dönümünde mazlumları minnetle anıyor, onlara bu muameleyi reva görenleri kınıyorum.

Bölgemizde meydana gelen ve 7 ülkede hissedilen, büyük yıkım ve can zayiatına neden olan depremde Hızır gibi yetişen AFAD arama kurtarma faaliyetlerini yürütürken Kızılay da evleri zarar gören depremzedelere yardım malzemesi dağıttı. Acılar paylaşıldıkça azalır. Ne mutlu bize.

Antalya ili Finike, Demre, Kumluca, Kaş’ta meydana gelen hortum felaketinde malları hasar gören ve yaralananlara geçmiş olsun dileklerimle, Allah başka afet ve felaketlerden hepimizi korusun diyorum.

Myanmar’da Müslümanlara karşı zulüm eksilmeden sürüyor, onları unutmayalım. Körfez ülkeleri ve Lübnan’daki siyasi çalkantıları, Irak ve Suriye’de olup bitenleri dikkatle takip edelim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Boynukara.

12.- Adıyaman Milletvekili Adnan Boynukara’nın, DAEŞ’i oluşturan ve ortaya çıkaran politikaların sahibinin Amerika Birleşik Devletleri olduğuna ilişkin açıklaması

ADNAN BOYNUKARA (Adıyaman) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Bir ekip uzun süredir ve bilinçli olarak Türkiye ile DAEŞ arasında bağ kurmaya çalışıyordu. Hedefleri ve almış oldukları vazife Türkiye Cumhuriyeti’nin DAEŞ’e destek verdiği algısını yaymaktı. Bu ekip yabancı istihbarat örgütlerinin beslediği kişilerden, kendi örgütsel amaçları için Türkiye’yi suçlamaya çalışanlardan ve FETÖ unsurlarından oluşmaktaydı. Hâlâ bu görevi sürdürenler var. DAEŞ’in kimler tarafından kurulduğu, kimler tarafından desteklendiği ve kimler tarafından yönlendirildiği süreç içinde daha netleşecek ancak kesin olan şu: DAEŞ’i oluşturan ve ortaya çıkaran politikaların sahibi Amerika Birleşik Devletleri’dir. 100’ü aşkın ülkeden DAEŞ’e katılıma izin verenler ve yönlendirenler o ülkelerin kendileridir. DAEŞ’in kullandığı silahlar NATO’nun ve İsrail’in silahlarıdır. Deşifre olan son gerçek ise Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere ve YPG’nin birlikte DAEŞ militanlarını Rakka’dan çıkarmalarıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Tümer…

13.- Adana Milletvekili Zülfikar İnönü Tümer’in, şehitler ile Kıbrıs ve Kore gazileri dâhil olmak üzere tüm gazilerin çocuklarının sayı sınırlaması olmadan kamuda istihdam edilmesini sağlayacak bir düzenleme yapılması gerektiğine ilişkin açıklaması

ZÜLFİKAR İNÖNÜ TÜMER (Adana) – Sayın Başkan, şehitlerimizin en fazla 2 çocuğunun kamuda istihdam edilmesi öngörülmektedir. Birçok şehidimiz henüz çocuk denecek yaşta ve bekâr iken evli olan şehitlerimizin de nadiren 3 veya daha fazla çocuğu bulunmaktadır. Şehit eşlerinin de çocukları arasında tercih yapmak zorunda bırakılması ayrıca üzüntü vericidir. Türkiye Cumhuriyeti devleti şehit çocuklarını sayı sınırlaması olmadan kamuda istihdam edecek güce sahiptir. Şehit çocuklarının tamamının kamuda istihdam edilmesini sağlayacak bir düzenleme yapılmalı; ayrıca, Kıbrıs ve Kore gazilerimiz dâhil olmak üzere tüm gazilerimizin çocuklarının da bu haklardan yararlanması sağlanmalıdır.

BAŞKAN – Sayın Havutça…

14.- Balıkesir Milletvekili Namık Havutça’nın, 15 Temmuz hain darbe girişimi gecesi rütbeli subayların emrini yerine getiren vatani görev için silah altında bulunan tutuklu erlerin ve askerî öğrencilerin durumuna ilişkin açıklaması

NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

15 Temmuz hain darbe girişimi gecesi rütbeli subayların emrini yerine getiren, vatani görev için silah altında bulunan tutuklu erlerimizin durumunu burada söylemek istiyorum. O askerler sadece vatani görevlerini yapıyorlardı ve bir yılı aşkın bir süredir tutuklular.

Yine, askerî öğrenciler bir yılı aşkın bir süredir hâlâ tutuklular. Bu öğrencilere faturayı kesmek yerine, FETÖ’yü ziyaret için özel uçak kiralayan ve FETÖ’nün başının yanında, dizinin dibinde diz çöken siyasiler varken faturanın bu rütbesiz askerlere ve askerî öğrencilere kesilmesini kesinlikle kabul etmiyoruz. O askerler derhâl serbest bırakılmalıdır. Öğrencilerin de derhâl sorununa çözüm bulunmalıdır.

BAŞKAN – Sayın Hürriyet…

15.- Kocaeli Milletvekili Fatma Kaplan Hürriyet’in, Kocaeli’de hava kirliliğinin nedenini ve önlem almanın düşünülüp düşünülmediğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

FATMA KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Kocaeli-İzmit’te bulunan Hava Kalitesi İzleme İstasyonunun anlık olarak gönderdiği verilerde şehrin hava kalitesinin genel olarak hassas gruplara sağlıksız sınıfında çıktığı belirlendi. Hava kirleticisi olarak tanımlanan partiküler madde oranı AB ülkeleri sınır değeri metreküpte 50 mikrogram ve ulusal değerlerde bu oranın metreküpte 119 mikrogram olması gerekirken, bu oran, İzmit kent merkezinde metreküpte 139 mikrogram. Uzmanlara göre ise bu grupta yer alan İzmit’te kalp ve solunum yolu hastalığı bulunan vatandaşlarımızın dışarıda yüksek aktivitede bulunmamaları tavsiye ediliyor. İzmit’teki bu verilerin “Kanser Ovası” olarak adlandırılan Dilovası ilçemizi bile geçmiş olması oldukça dikkat çekicidir.

Her 4 kişiden birinin kanser nedeniyle hayatını kaybettiği Kocaeli’de gittikçe kötüye giden bu hava kirliliğinin nedeni nedir? Yetkililer önlem almayı düşünüyorlar mı? Yoksa Kocaeli’de kanserden ölmek Kocaeli’nin fıtratında mı vardır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Arslan…

16.- Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın, Malta’da offshore hesabı açtırılmasıyla ilgili ve Türkiye’deki seri iflas riski ile ekonomik kriz konularında bilgi almak istediğine ilişkin açıklaması

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Başbakana soruyorum:

1) Ülkemizin mali, sosyal ve siyasi açıdan çok zor günler geçirdiği bir gerçektir. Çocuklarınız Türkiye’de yaşadığı hâlde, Türkiye'nin her türlü imkânlarından faydalanan evlatlarınızın vergi cenneti olan Malta’da offshore hesabı açtırdıkları ortaya çıkmıştır. Bunu ahlaki buluyor musunuz?

2) Çocuklarınıza devletle iş yapmama ikazında bulunduğunuzu söylediniz. Buna rağmen devletle iş yaptıkları ve ihale aldıkları ortaya çıkmıştır. Bu durumla ilgili resen bir soruşturma açtırmayı düşünüyor musunuz?

3) Japon kredi derecelendirme kuruluşuna göre Türkiye'de seri iflas riskinin olduğunun, ülkemizin işinin zor olduğunun belirtilmesi karşısında ne tür ekonomik tedbirler almayı düşünüyorsunuz?

4) Maliye ve Ekonomi Bakanlarının söylemleriyle çelişen bu tespit karşısında hangisinin doğru olduğunu kabul edeceksiniz? Ülkemizde ciddi bir ekonomik krizin olduğunu görüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Topal…

17.- Hatay Milletvekili Serkan Topal’ın, Hatay Büyükşehir Belediyesinin çalışmalarına, Suriye’de yaşanan kaosun Hatay ekonomisini olumsuz etkilediğine ve Hükûmetin Hatay’ı 5’inci teşvik bölgesine geçirip geçirmeyeceğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

SERKAN TOPAL (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Hükûmet yetkilileri, Hatay Büyükşehir Belediyemizin çalışmaları sonucu kentimize kazandırılan EXPO 2021’den sonra Hatay mutfağı UNESCO tarafından gastronomi alanında yaratıcı şehirler ağına layık görülerek Hatay mutfağının birbirinden eşsiz lezzetleri tescillenmiş olmakla birlikte şehrin tanıtımı ve turizmine büyük katkı verecektir.

Böyle güzel gelişmelerin yanında, Suriye'de yaşanan kaos Hatay ekonomisini olumsuz yönde etkilemektedir. Hatay’ın 4’üncü Teşvik Bölgesi’nden 5’inci Teşvik Bölgesi’ne geçmesi için “Hatay halkı hakkını istiyor.” başlıklı bir imza kampanyası düzenlendi ve Hatay’da 550 bin vatandaşımız imza verdi. Hükûmetiniz Hatay ekonomisine nefes aldırmak için Hatay’ı 5’inci Teşvik Bölgesi’ne geçirecek mi?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Yedekci…

18.- İstanbul Milletvekili Gülay Yedekci’nin, beton kent anlayışı sonucunda İstanbul’un durumuna ilişkin açıklaması

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – Evet, en sonunda kendinizi de isyan ettiren beton kent anlayışınız sonucunda İstanbul’umuzu beton kente çevirdiniz. İtiraf edince günahlarınız silinecek mi sandınız, suçlarınızdan kurtulacağınızı mı zannettiniz? Kanal İstanbul’a önce 13 milyar, sonra 50 milyar lira bütçe açıkladınız. Bu parayla doğuya, güneydoğuya, Karadeniz’e kaç tane fabrika yapılır, kaç vatandaşımız istihdam edilir, hiç düşündünüz mü? Tabii ki, hayır. Çünkü kamu yararı söz konusu. Yandaşa değil, vatandaşa fayda söz konusu. İtiraflarınızın sonucunda yeşil alanları, deprem toplanma alanlarını imara açmayacağınızı neden açıklamadınız, neden açıklamıyorsunuz? Rant ve talan politikalarınız karşısında insanımızı ve yaşam şeklimizi savunacağımıza hiç şüpheniz olmasın.

BAŞKAN – Sayın Türkmen…

19.- Adana Milletvekili Elif Doğan Türkmen’in, Adanalı yatırımcıların Adana’da teşvik uygulanmasını ve tekstil sektörü ile hazır giyim sektöründe ithalatla ilgili ek gümrük vergilerinin konulmasını talep ettiklerine ilişkin açıklaması

ELİF DOĞAN TÜRKMEN (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Adana, işsizlikte başı çeken illerden birisi. Adana, tekstil sektöründe 11 bine yakın, hazır giyim sektöründe ise 6 bine yakın işletmeyle ihracatın yüzde 22’sini karşılamaktadır ancak Adana’da tekstil sektörü konusunda yatırım yapan iş insanlarının birtakım şikâyetleri var. Bunlardan en önde gelenler -ki tüm Adanalı yatırımcıların şikâyetidir bu- teşvik konusunda sektörel ve ilçe bazında Adana’da teşvik uygulanması; ayrıca, hem tekstil sektöründe hem hazır giyim sektöründe ithalatla ilgili ek gümrük vergilerinin konulması talep edilmektedir. Bu taleplerin karşılanmasını ve Hükûmetin bu talepleri bir an önce dikkate almasını istiyoruz.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Sayın Tüm…

20.- Balıkesir Milletvekili Mehmet Tüm’ün, Başbakan Binali Yıldırım ve oğullarının vergi kaçırdığına ilişkin haber yaptıkları gerekçesiyle Cumhuriyet gazetesine dava açılmasına ve kaçırılan vergi miktarını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

MEHMET TÜM (Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Başbakan Binali Yıldırım ve oğulları, dünyanın dört bir yanından 126 politikacıya ait offshore şirketlerini duyuran “Cennet Belgeleri” haberini yaptığı gerekçesiyle Cumhuriyet gazetesine 500 bin liralık tazminat davası açmıştır. Hükûmete soruyorum: Dünyanın hangi ülkesinde vergi adaletini sağlamakla görevli bir Başbakanın vergi kaçırdığına ilişkin haber yapmak suç olarak görülmektedir?

Başbakan Yıldırım, milyonlarca dolar vergi kaçırdığını dünyada haber yapan 91 medya kuruluşuna, 382 gazeteciye de dava açacak mıdır? Cumhuriyet gazetesinin haberine jet hızıyla dava açıldığı gibi Yıldırım’a ve oğullarına vergi kaçırma suçundan da aynı hızla bir soruşturma açılacak mıdır?

Başbakan Yıldırım ve oğullarının Malta’da yaptığı yatırımlarla Türkiye’den kaçırdığı vergi miktarı nedir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Son olarak, Sayın Özdemir…

21.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, Avrupa Konseyinde büyük donör ülke statüsünden ayrılma kararının gerekçeleri hakkında Dışişleri Bakanının bilgi vermesini talep ettiğine ilişkin açıklaması

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Kurucu üye ülkeleri arasında yer aldığımız Avrupa Konseyinde en çok katkı sağlayan büyük donör ülke olma statüsünden ayrılmak için Dışişleri Bakanından Konseye bir başvuru olmuştur. Geçen hafta Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Sayın Jagland’ın açıklamasıyla bizler de bu durumdan haberdar olduk. Ulusal stratejik Avrupa hedeflerimiz doğrultusunda içinde yer aldığımız Avrupa Konseyinde büyük katkı sağlayan donör ülke olma statüsünden ayrılma kararımızın gerekçelerinin neler olduğunu Dışişleri Bakanı Sayın Çavuşoğlu’na sormak istiyorum; bu konuda Genel Kurula bilgi vermesini de talep ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz sayın milletvekilleri.

Şimdi gruplar adına sırasıyla grup başkan vekillerine yerlerinden söz vereceğim.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın Şimşek.

22.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek’in, Ahıska Türklerinin sürgün edilişlerinin 73’üncü yıl dönümüne ve 14 Kasım Dünya Diyabet Günü’ne ilişkin açıklaması

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Teşekkür ediyorum.

1944 yılında komünist Stalin döneminde öz yurtlarından sürgün edilen 90 bine yakın Ahıska Türkü’nün 20 bine yakını hayvan vagonlarında sürgün edilmişler, birçoğu açlıktan ve soğuktan donarak yaşamlarını kaybetmiştir. Ben yaşamını kaybeden bütün Ahıska Türklerine Allah’tan rahmet diliyorum, bu zulmü lanetliyorum. Ahıska Türkleri önce Özbekistan’a, daha sonra Rusya’ya, daha sonra da dünyanın değişik ülkelerine zorunlu göç ettirilmişlerdir. Bugün de ülkemizde 100 binin üzerinde Ahıska Türkü yaşamaktadır. Bunların maalesef 40 bine yakını henüz vatandaşlık alamamıştır. Suriyelilere verdiğimiz vatandaşlık hakkının özbeöz kardeşimiz olan Ahıska Türklerine bir an önce verilmesi gerektiğini belirtiyorum.

Bugün ayrıca Dünya Diyabet Günü. Diyabetle ilgili de kamu spotlarıyla toplumun ve çocukların bilinçlendirilmesini ve özellikle okul kantinlerinde diyabet artırıcı yiyeceklerin satılmamasını belirtiyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Şimşek.

Sayın Yıldırım…

23.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, siyasal yargı eliyle halk iradesini temsil eden siyasetçilere, hukukçulara, insan hakları savunucularına dönük operasyonların tam hızıyla devam ettiğine ve bu durumun sosyolojik bir vaka olarak incelenmeye değer bir konu olduğuna ilişkin açıklaması

AHMET YILDIRIM (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; siyasal yargı eliyle halk iradesini temsil eden siyasetçilere, hukukçulara, insan hakları savunucularına dönük operasyonlar tam hızıyla devam etmektedir. Düşünün, sadece son iki yılda partimize dönük 14 bin gözaltı, 5 bin tutuklamanın olması yargısal değil, olsa olsa siyasal bir sürecin ürünüdür. Bu ülkenin aydın, bilimsel, toplumsal vicdanını temsil eden, siyasal ve toplumsal yaşamı ayakta tutan herkes, siyasetçiler, hukukçular, insan hakları savunucuları, yazarlar, akademisyenler bu siyasi soykırım operasyonlarına hedef olmaktadır. Öyle ki burada ölçü artık bir suç ya da suç karinesi değil, siyasal iktidar gibi düşünüp düşünmemedir. Siyasal iktidar gibi düşünmeyen, onun yanlış politikaları karşısında bir duruş, düşünce sergileyen herkes siyasallaştırılmış yargının hedefi olmaktadır.

Buradan bakıldığında, Sayın Başkan ve değerli milletvekilleri, bu olsa olsa yargısal veya hukuki bir sürece değil, sosyolojik olarak irdelenmesi gereken bir toplumsal soruna işaret etmektedir. Düşünün, bir ülkede fazlasıyla var olan cezaevlerinin kapasitesinin iki kat üstünde tutuklu varsa siyasi iktidarın ve onun hukuk sisteminin kendini gözden geçirmesi gerekmektedir. Bir ülke bu kadar suç ve suçlu -tırnak içinde- üretebiliyorsa burada en başta kendini sorgulaması gereken siyasi iktidardır. Bu temelde, özellikle siyasi suçluların, düşünce suçlularının ve bunların tutsak ve rehin olma hâllerinin bu ülkenin artık toplumsal yarası hâline geldiğini ve millet iradesini almış…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Ek sürenizi veriyorum.

Buyurun.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

…halk iradesine mazhar olmuş kişilere -seçilmişler başta olmak üzere- yapılan bu siyasi soykırım operasyonlarının bizzat siyasi iktidar tarafından yürütüldüğünü ifade ediyorum. Burada insanların ölümüne sebep olmuş olanlar cezasızlıkla toplum içerisinde rahat bir şekilde gezmekteyken hukukçuların, insan hakları savunucularının ve siyasetçilerin bu kadar kolay tutuklanıyor ve siyasi soykırım operasyonlarına maruz kalıyor olması ancak sosyolojik bir vaka olarak incelenmeye değer bir konudur diyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yıldırım.

Sayın Özkoç, buyurun.

24.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, 14 Kasım Dünya Diyabet Günü’ne, cari açığın rekor düzeye ulaştığına, vergi sisteminin dolaylı vergiler üzerine kurulu olduğuna ve görüşülmekte olan torba yasa tasarısıyla motorlu taşıtlar vergisi, internet vergisi, kira geliri vergisi ile kurumlar vergisinin artırılmasının öngörüldüğüne ilişkin açıklaması

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bugün Dünya Diyabet Günü. Gerçekten bu sinsi hastalığa karşı mücadeleye hepimiz destek vermeliyiz. Bu konuda diyabetin başlıca düşmanlarından fakat tekelci zihniyetle Türkiye’de de konuşlanmış bazı fabrikaların her türlü gıda maddesine zehir enjekte edip çocuklarımızı da baştan zehirlemesine karşı Hükûmet olarak bir tedbir almalısınız.

Buradan Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili olarak Türkiye’de yaşayan bütün vatandaşlarımıza bir kere daha seslenmek istiyorum: Cari açık rekor düzeye ulaştı. On iki aylık cari açık 39,2 milyar dolara ulaştı. Bu şu demek: Türkiye gelirinden çok harcama yapıyor, gelir dengesi açık veriyor demek. Hükûmet açığın dörtte 3’ünü sıcak parayla karşılıyor yani faiz ödüyor. Faiz de vatandaşın cebini yakıyor. On beş yılda faiz lobisine 145 milyar dolar faiz ödendi. Nereden? Milletimizin vergisinden. Bu dengeyi döndürebilmek için bu vergilere yükleniyorsunuz. Vatandaşımız bir gün içinde 494 kalem vergi ödüyor, güne vergilerle başlıyor, musluğu açıyor vergi ödüyor, yatağa başını koyduğu anda dahi vergi ödüyor ve günü vergiyle bitiriyor. Vergi sistemimiz dolaylı vergiler üzerine kurulu. Adaletsiz vergi oranlarımız çok yüksek. Dolaylı vergi yani halka hissettirmeden halkın cebinden aldığımız vergiler vergi sisteminin ağırlığını…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Ek sürenizi veriyorum Sayın Özkoç, buyurun.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Teşekkür ederim.

…yani yüzde 70’ini oluşturuyor, yüzde 30’unu gelir üzerinden vergilendirme, dolaysız vergi oluşturuyor ve bu düzeni döndürebilmek için de gittikçe yükseliyor.

Bu torba yasada motorlu taşıtlar vergisinin, internet vergisinin, kira geliri vergisinin, kurumlar vergisinin artırılması öngörülüyor.

Buradan bir kez daha vatandaşlarımızı uyarıyoruz: Gece geç saatlere kadar torba yasada görüşülen maddeler sizin cebinizle ilgili, sizin cebinizden çıkacak parayla ilgili, çocuklarınızın rızkıyla ilgili. Hükûmet bütçe hedeflerine göre 2018’de 614 milyar lira vergi toplamayı planlıyor. Nereden? Sizin alın teriyle yaptığınız çalışmalarınızdan ve çoluk çocuğunuzun rızkından.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen tamamlayın.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Peki efendim.

Bu vergileri kimden toplayacaksınız, daha doğrusu kimlerden toplamayacak, kimleri bu adaletsiz vergi yükünün dışında bırakacaksınız, milletimiz merak ediyor.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özkoç.

Sayın Muş, buyurun.

25.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Türkiye’nin gerek yurt içinde gerek yurt dışında terörle mücadelede en ufak bir zafiyet göstermeden operasyonlar icra ettiğine ve Irak-İran sınırında meydana gelen deprem nedeniyle yapılan yardım çalışmalarına ilişkin açıklaması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dün güvenlik güçlerimizce, yapılan açıklamaya göre, 18 terör örgütü mensubunun etkisiz hâle getirilmiş olduğu bilgisi kamuoyuyla paylaşılırken Türkiye'nin PKK terör örgütüyle etkin ve kararlı mücadelesi bir kez daha gözler önüne serilmiştir. Türkiye gerek yurt içinde gerek yurt dışında terörle mücadelede en ufak bir zafiyet göstermeden operasyonları icra etmekteyken bazı siyasiler tarafından Suriye’deki PKK ve PYD’lilerin bulunduğu bazı bölgelere operasyon yapılmaması gerektiği ifade edilmiştir. “Afrin’in işgali ve kuşatılması yanlıştır.” sözleriyle Türkiye'nin âdeta bir işgalciymiş gibi lanse edilmesi fevkalade yanlış olmuştur. Ne yazık ki bu tip söylemler terör örgütü yandaşlarının algı operasyonlarına katkı sunmaktadır. Hiçbir ülkenin toprağında Türkiye'nin gözü yoktur. Türkiye hiçbir zaman işgalci olmamıştır, olmayacaktır da. Türkiye, uluslararası hukuktan doğan meşru müdafaa hakkını kullanarak zaman zaman sınır ötesi operasyonlar yapmaktadır. Bütün bu operasyonlar meşrudur ve uluslararası hukuka uygundur. Teröristlerin bulunduğu herhangi bir bölge bu operasyonlardan muaf değildir. Şu hususun bilinmesini isteriz ki: Terör tehdidi her nerede olursa olsun, şartlar ne olursa olsun, arkalarında hangi güçler olursa olsun Türkiye gerek Suriye’de gerekse Irak’ta terör örgütlerini bertaraf etmek için operasyon icra etmekten geri durmayacaktır. Zira, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının güvenliği ve Türk devletinin bekası her şeyin üzerindedir.

Dün burada Irak ve İran sınırında meydana gelen depremle alakalı, Türkiye'nin yapmış olduğu çalışmalarla alakalı bir bilgi paylaşmıştım. Şu an itibarıyla oradaki çalışmalarımız, Türkiye olarak ülkemizin çalışmaları daha farklı bir boyuta ulaştı, onları Genel Kurulla paylaşmak istiyorum. Dün burada yaptığım açıklamada…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Ek sürenizi veriyorum Sayın Muş.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Genelkurmay Başkanlığına ait A400M kargo uçağı 11.15’te Irak Süleymaniye Havalimanı'na içerisindeki malzeme, personel ve araç gereçlerle beraber iniş yapmış. Akabinde, il AFAD müdürlüğünden sevk edilen 10 araç, 2 araç ile Van İl AFAD Müdürlüğünden sevk edilen 10 personel ve 3 araç, deprem bölgesindeki ekiplerimizin ihtiyaç tespit çalışmalarının tamamlanmasını Habur Sınır Kapısı’nda teyakkuz hâlinde beklemektedir; ihtiyaç hâlinde bu ekipler de bölgeye sevk edilecektir.

Aynı şekilde, dün sınırda bekleyen AFAD’ın hazırlamış olduğu 2 bin adet çadır, 640 adet battaniye ve Diyarbakır lojistik depodan 4 bin adet battaniye taşıyan 19 tırlık AFAD insani yardım konvoyunun işlemleri tamamlanan 12 tırdan oluşan bölümü, Irak sınırından geçiş yapmış olup Türk Kızılayı Erbil deposuna ulaşmıştır.

Aynı şekilde, Türk Kızılayı tarafından söz konusu insani yardım çalışmalarını destek amaçlı 29 personel, 9 binek araç, 1 otomobil, 1 mobil mutfak tırı olmak üzere, 55 tırdan oluşan...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, bunu bitireyim.

BAŞKAN – Sayın Muş, lütfen tamamlayın.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – ...3 bin adet çadır, 10 bin adet battaniye, 3 bin adet ısıtıcı, 10 bin adet yatak konvoyunun 18 tırlık kısmının gümrük kapılarında işlemleri tamamlanarak Irak sınırından geçişi sağlanmış olup Irak Kızılayı Erbil deposuna ulaşmıştır. Bunu da Türkiye Büyük Millet Meclisiyle paylaşmak isterim. Her nerede bir sıkıntı olursa, insanların başına bir hâl gelirse milletimizin eli oralara uzanacaktır. Bu çalışmalar da Türkiye'nin diğer bölgelerde yapmış olduğu çalışmaların bir kanıtıdır.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Muş.

Sayın Özkoç, tekrar sisteme girdiniz.

Buyurun.

26.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, yapılan seçim sonucunda görevlerine devam edecek olan AK PARTİ grup başkan vekillerine başarılar dilediğine ilişkin açıklaması

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Efendim, söz verdiğiniz için çok teşekkür ediyorum.

Birlikte görev yaptığımız, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında birlikte hizmet verdiğimiz AK PARTİ grup başkan vekilleri bugün seçimle güven tazelemişler ve tekrar görevlerine devam etmektedirler. Hem kendilerine başarılar diliyor hem de kendileriyle birlikte seçilen yönetimdeki diğer arkadaşlara da başarılar diliyor, saygılar sunuyoruz. (CHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özkoç.

V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Pervin Buldan’ın, yapılan seçimle göreve gelen Adalet ve Kalkınma Partisi grup başkan vekili ve Başkanlık Divanı üyelerine başarılar dilediğine ilişkin konuşması

BAŞKAN – Biz de Başkanlık Divanı olarak Adalet ve Kalkınma Partisinin bugün yapmış olduğu seçimle birlikte hem grup başkan vekilleri hem grup yönetimi hem de Başkanlık Divanında hem yeniden seçilen hem de görevine tekrar devam edecek olan bütün arkadaşlara yeni görevlerinde başarılar diliyoruz. Hayırlı uğurlu olsun diyoruz.

Sayın milletvekilleri, şimdi gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VI.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- MHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan, Mersin Milletvekili Baki Şimşek ve arkadaşları tarafından seracılık faaliyetlerinin mevcut sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan (10/390) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 14 Kasım 2017 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

14/11/2017

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 14/11/2017 Salı günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                                                    Erkan Akçay

                                                                                                                                        Manisa

                                                                                                                         MHP Grubu Başkan Vekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan, Mersin Milletvekili Baki Şimşek ve arkadaşlarının, (10/390) esas numaralı, seracılık faaliyetlerinin mevcut sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına dair önergemizin görüşmelerinin 14/11/2017 Salı günkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin gerekçesini açıklamak üzere Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına önerge sahibi Mersin Milletvekili Sayın Baki Şimşek.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

MHP GRUBU ADINA BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; seracılık faaliyetlerinin mevcut sorunlarını ve bu sorunların çözüm yollarını bulmak, seracılık faaliyetlerini yaygınlaştırmak üzere vermiş olduğumuz grup önerisi hakkında söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’de yaş sebze meyve ihracatının yüzde 90’ı Mersin ve Antalya’dan yapılmaktadır. Bu ürünlerin, özellikle sebzenin yüzde 90’ı seralarda yetiştirilmektedir. Yalnız sera inşaat maliyetleri, bir dönüm seranın yapım maliyeti 60 bin lira ila 80 bin lira arasındadır, aile işletmeleri ve küçük çiftçiler bunları yapmakta zorlanmaktadır. Ayrıca, bu seraların ısıtılması ve iklimlendirilmesi de çok büyük maliyetler getirmektedir. Biz özellikle Mersin ve Antalya’da, modern seracılık yapılan bölgelerde doğal gazın tarımda kullanılır hâle getirilebilmesi ve seraların doğal gazla ısıtılmasını öneriyoruz. Bunu geçtiğimiz dönemlerde de defalarca dile getirmemize rağmen… Tarsus’ta, Erdemli’de, Anamur’da, Silifke’de mutlaka doğal gazın tarımda kullanılması gerekmektedir. Özellikle Denizli gibi jeotermallerin yoğun olduğu bölgelerde de jeotermalle ısıtılabilen seraların yapılması gerekmektedir.

Tabii, girdi maliyetlerinin çok yüksek olması üreticilerimizin, tarımla uğraşan çiftçilerimizin dış dünyayla rekabetini zorlaştırmaktadır. Tohum ve ilaçta gümrük vergileri çok yüksektir, gübrede keza aynı ama özellikle tohumun büyük bir kısmını İsrail ve Hollanda’dan almaktayız; maalesef, yerli tohum üretiminde istenilen seviyeye gelemedik. Yerli tohum üreten firmaların mutlaka teşvik edilmesi, desteklenmesi gerekmektedir. Seracılık yapan çiftçilerimiz bir tek domates fidesini fide üreten firmalardan yaklaşık 1 TL’ye almaktadırlar, sadece domatesin 1 tane fidesini. 1 fidenin verebildiği domates 4 kilogram, 5 kilogramdır. Çok iyi rakamlara satsalar, 1 TL’ye domates satsa çiftçi, 4 kilo, 5 kilo domates üreten bir fide 4 lira para tutacaktır; yalnız, sadece bunun 1 lirasını fideye verecektir. Onun için, buradaki gümrük vergilerinin düşürülmesi ve yerli tohumculuğun desteklenmesiyle bu maliyetin düşürülmesi gerekmektedir.

Ayrıca, çiftçinin en büyük masrafı tohum ve gübreden sonra mazottur. Hükûmetin çiftçiye verdiği mazot desteğini artırması, gemilere ve yatlara verdiği 1,70 gibi rakamlardan çiftçilere de -bu rakamlara- mazot desteğini bir an önce sağlaması gerektiğini düşünüyoruz.

Ayrıca, şu anda aile işletmeciliği bitiyor. Büyük firmalar, küresel firmalar bütün dünyada fiyat belirliyor ve bütün dünyanın her yerine aynı fiyattan sebze meyve ihracatı gerçekleştiriyorlar. Biz bunlarla maalesef rekabet edemiyoruz. Girdi fiyatlarımız, ambalaj maliyetlerimiz ve nakliye masraflarımız çok yüksek tutuyor.

Organik ilaç… Çiftçimizin bilinçlendirilmesi gerekiyor. Maalesef, ilaç kalıntılarından, özellikle, Rusya’ya giden ürünlerde birçok ürünümüz geri dönüyor, çiftçimiz bilinçlendirilemiyor. Onun için, organik ilaç kullanılması gerekiyor ama organik ilaç ile diğer ilaçların arasındaki fiyat farkı 20-30 kat. Özellikle, Akdeniz sineği ve unlu bitte, narenciyede unlu bitte organik ilaç kullanılması gerekiyor ama yerli ilaç 10 liraysa organik ilaç 300 lira, bununla maalesef başa çıkılamıyor.

Ayrıca, pazarla ilgili de çok ciddi sıkıntılar yaşanmaktadır. Maalesef, Türkiye’nin çevresindeki bütün komşularında yaşanan olaylardan dolayı ve Rusya’yla yaşadığı krizden dolayı pazarda da çok büyük sıkıntılar yaşanmaktadır. Soğuk hava depoları ve lojistik imkânları yetersizdir. Bundan dolayı, Mısır narenciyeyi getirip Rusya’da 50 kuruşa, 60 kuruşa satarken bizim burada daha yüksek rakamlara narenciye satabilmemiz mümkün olamıyor. Mısır’da bir işçinin maliyeti 3 dolar, 4 dolar; bizde maalesef 15-20 dolar. Bu tabii, Türkiye şartlarında işçiye de yetmiyor ama dünyadaki piyasayla da rekabet edemiyoruz.

Hükûmetin bunlarla ilgili, özellikle, tarımın yükünü çeken Mersin ve Antalya’ya ciddi destekler vermesi, buradaki tarımı kalkındırması… Burada bakanlarımız çıktığı zaman hep şunu söylüyorlar: “Tarıma şu kadar milyar destek verdik.” Ben buradan sesleniyorum: Tarıma bu kadar destek verdiniz, kırsal kalkınmayı bu kadar desteklediniz; peki, Türkiye'nin kırsalda…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAKİ ŞİMŞEK (Devamla) - …yaşayan nüfusu niye azalıyor? Yüzde 40 kırsal nüfus vardı, şu anda bu nüfus yüzde 20’ye düştü. Bunlar da çoluk çocuklarına şehirde iş arıyorlar, iş bulabilseler bunlar da tarımı bırakacaklar. Ekilip dikilen alanlar sürekli azalıyor. Hükûmetin daha doğru projeler geliştirmesini temenni ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Şimşek.

Şimdi, diğer siyasi parti grupları adına konuşmacılara söz vereceğim üçer dakika.

İlk konuşmacı Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekili Sayın Mahmut Toğrul. (HDP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Toğrul, süreniz üç dakika.

HDP GRUBU ADINA MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Genel Kurulu bu vesileyle saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu ülkenin en zahmetini çeken kesimin başında çiftçiler geliyor. Maalesef, bu ülkenin çarpık tarım politikası çiftçiyi gittikçe tarım yapamaz hâle getirmiş bulunmakta. Özellikle, çiftçinin girdisini artıran tohum, gübre, ilaç ve yakıt giderinin her gün geçtikçe maliyeti artarken üreticinin ürettiğini satamayacağı, ürettiğini pazarlayamayacağı bir duruma gelmiş durumdadır. Bu ülkede aslında sadece seracılık değil, bir bütün olarak tarımda bir çöküş yaşanıyor.

Değerli arkadaşlar, bir zamanlar ders kitaplarında şöyle bir ifade geçiyordu: “Kendi kendisine tarımda yetebilen ender ülkelerden biriyiz.” diye ifade ediliyordu ve maalesef, bugün tamamen, özellikle tohumda dışa bağımlı hâle gelmiş durumdayız.

Bir diğer önemli nokta, özellikle seracılık alanında, bu sera alanlarının giderek daraldığı, büyük bir kısmının ranta açıldığı ve sera alanlarının ısıtılmasıyla ilgili de yanlış enerji politikalarımızın varlığı söz konusudur. Özellikle, seraların ısıtılmasında bugün, neredeyse yılın önemli bir bölümünü güneşle geçiren bu ülke güneş enerjisinden yeterince faydalanamamakta. Örneğin, seracılıkta ısıtma işleminde güneş enerjisi kullanımı neredeyse yoktur. Dolayısıyla tüm bunlar beraber değerlendirildiğinde bu ülkenin bir defa kendisinin yerli tohumuna geçmesi ve çiftçinin mutlak bir şekilde gübre, mazot ve ilaç konusunda desteklenmesi zorunluluktur. Bu anlamda, AKP Hükûmeti maalesef sınıfta kalmış bir hükûmettir. İktidara geldiğinden bugüne sürekli tarım alanları daraltılmakta, tarımla uğraşan kesimler çileyle uğraşmak durumunda kalmıştır.

Çiftçinin en önemli sorunlarından bir tanesi de… Maalesef çiftçi kazanmıyor değerli arkadaşlar, seracılıkta da, diğer tarım ürünlerinde de kazanan aracılar olmakta. Serada 60 kuruşa mal olan bir ürün tüketiciye 3 liraya, 4 liraya kadar ulaşan fiyatlarla ulaşmaktadır. Tüm bu anlamda bunlar değerlendirildiğinde, bu alanda kurulacak bir komisyonun gerekli olduğunu biz de düşünüyoruz ve bu anlamda yapılacak çalışmaya katkı sunacağımızı belirtiyor, saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Toğrul.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Sayın Orhan Sarıbal.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakikadır.

CHP GRUBU ADINA ORHAN SARIBAL (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; elbette seranın sorunlarını Türkiye’nin tarımının genel sorunlarından ayrı göstermek mümkün değil. Sera, bütün yıl boyunca, bütün mevsimlerde yeşil, taze gıdaya ulaşmanın yoludur ama Türkiye’nin genel tarım anlamında üretim planlaması yapmadığı sürece sera sorunlarının giderilmesi elbette mümkün değildir. Daha dün, Antalya’da iklimsel olarak gelen hortumun darmadağın ettiği bir sera ortamının karşısında o zararı giderecek, onu yerine koyacak bir devlet mekanizması, bir sağlıklı destekleme politikası; esnek, sürdürülebilir, güvenli bir model olmadığı sürece sera üreticisinin de sorunları çözülmeyecektir, seranın da sorunları çözülmeyecektir. Sonuç şudur: Bu bir politik tercihtir arkadaşlar, politik tercih.

Tarım politikaları çok önemlidir. Bakın, Türkiye’de şu anda 6,7 milyon ton serada üretim yapılıyor, 6,7 milyon ton. Bunun içerisinde üzümsü meyvelerden tutun da diğer sert çekirdekli meyvelere kadar, domatesinden tutun da patlıcanına kadar… Hemen hemen yüzde 50’si domatestir ama bir uçak düşüyor, domates çiftçisi yerle bir. Sera üreticisi mi uçağı düşürdü? Bunun sorumlusu sera üreticisi midir? Hayır. Kimdir? Tarım politikalarıdır. Bir seranın maliyetinin 50 bin lira, 60 bin lira olduğu bir ülkede ne yazık ki bir tarım politikası olmayınca ve 1 ile 3 dönüm arasında ortalama sera büyüklüğü olan bir çiftçinin kalkınması, ayakta durması mümkün müdür? Elbette değildir. Nedir mesele? Mesele şudur: Tarıma sağlıklı bir bütçe ayırmak gerekir, üretime sağlıklı bir bütçe ayrılması gerekir. Ayrıca bir kontrol mekanizması, bir denetim mekanizması olması lazım. Çiftçi Türkiye’nin her yerinde canı ne isterse onu yapıyor. Arz ve talep meselesi üzerinden yürüyen bir sistem. Bu sene domates para ediyorsa gelecek sene herkes domates ekiyor, bu sene patlıcan para ediyorsa gelecek sene herkes patlıcan ekiyor; böyle bir model üzerinden siz tarımın sorunlarını çözebilir misiniz? Elbette çözemezsiniz. Bir denetim ama en önemlisi bir güvenlik mekanizmasına ihtiyaç var. Nedir bu? TARSİM getirdiniz, serada bir delik var, TARSİM olmuyor; hisseli parseller, TARSİM olmuyor; Afet Kanunu, toplam varlığınızın yüzde 40’ını kaybedeceksiniz yani çiftçiye diyorsunuz ki ölün, her şeyiniz bitsin, ondan sonra bir bakacağız, belki size bir şeyler veririz. Girdiler konusunda arkadaşlarımız bütün eksiklikleri söyledi. Mazot, ilaç, gübre, tohum...

Değerli milletvekilleri, artık kendinizi kandırmayın. Bu topraklarda bu ülkenin kendi yerli tohumu yok. Yeni dünya düzeninin toprak gasbı modeliyle yabancı şirketler bu topraklarda sözleşmeli tohum üretiyor, biz de ona sevine sevine “yerli tohum” diyoruz. Ya komik, kendimizi gülünç hâle getiriyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ORHAN SARIBAL (Devamla) – Bu ülke topraklarında yerli tohum üretimimiz hemen hemen yoktur. Dileğim ve isteğim, küresel ısınmayı önceleyen, iklim değişikliklerini fark eden, toplumun temel ihtiyaçlarını önceleyen, 80 milyon insanın karnını doyuracak, tarımda gıda egemenliği ve gıda güvenliğini önceleyen, halkçı, yurtsever, çiftçiden, üreticiden, seradan yana bir tarım politikası ama bunun Adalet ve Kalkınma Partisinin politikalarında olmayacağı kesin.

Araştırma önergesini destekliyoruz.

Saygılar sunuyorum. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Sarıbal

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Sayın Hüseyin Samani konuşacak; buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA HÜSEYİN SAMANİ (Antalya) – Değerli arkadaşlar, öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Seracılığın sorunlarını konuştuğumuz bu günde Antalya’dan seralarımızı ilgilendiren üzücü bir habere hep beraber şahitlik ettik. Antalya’mızın Kumluca, Finike ve Demre ilçelerinde hortumdan kaynaklı, Kaş ilçemizde ise aşırı yağış ve doludan kaynaklı çok ciddi zarar meydana gelmiştir. Bu, Sayın Cumhurbaşkanımız başta olmak üzere, Sayın Başbakanımız ve Antalya Milletvekili olarak bizler tarafından yakinen takip edilmektedir. Valiliğimiz, ilgili kurumlar, Büyükşehir Belediye Başkanlığımız seferber olmuştur. Buradan bir kez daha Antalyalı çiftçilerimize geçmiş olsun diyorum.

Seracılığı konuştuğumuz bugün aslında seracılığın en büyük problemlerinden birisine hep beraber şahitlik etmiş olduk; bu, bazen hortum olarak ortaya çıkıyor. Her türlü meteorolojik olaydan etkilenen bir üretim alanından bahsediyoruz seracılık dediğimiz zaman. Hortumdan, doludan, yağıştan, nemden, sıcaktan, soğuktan, iç kesimlerde kar yükünden; böyle bir uğraşı alanı. Sayın Tarım Bakanımız da yakinen takip ediyor, ilgili açıklamalar yapılıyor, tespit çalışmaları yapılıyor, yarın şekillenecek inşallah.

Tabii, bu arada, seracılığın en büyük problemlerinden birisinin meteorolojik olaylar olduğunu gördükten sonra bir düzeltme yapmak istiyorum: Biraz önce konuşan arkadaşlarımızın hepsi tohuma atıfta bulundu. Eğer biz “Yerli tohum üretimi yok.” dersek, Türkiye’de yerli tohum üreten firmalarımıza, taşın altına elini koyan o kardeşlerimize haksızlık ettiğimizi düşünüyorum. Ben seracıyım, üreticiyim, bu mesleğin içinde olan birisiyim. Doğrudur, bundan yirmi yıl önce tohumların büyük çoğunluğu İsrail menşeliydi ama şimdi, Antalya’nın evlatları, bu ülkenin evlatları, farklı illerdeki evlatlar, bizim Antalya’mız da başta olmak üzere birçok tesiste yerli tohum üretebilmektedir.

Aslına bakarsanız değerli milletvekili arkadaşlarım, en büyük problemlerimizden biri sera ürünlerinin, kısacası tarım ürünlerinin savunulması; iktidar muhalefet fark etmez, hep beraber çiftçinin bizden beklediği, en büyük olay budur çünkü konuya vâkıf olmayan insanlar tarafından âdeta sera ürünleri, tarım ürünleri mahkûm edilmekte, işte bunlarda kalıntı, vesaire… Doğru, bundan on beş, yirmi yıl önce yüzde 24’lerde rezidü problemi varken bugün yüzde 1’in altında; Avrupa’dan çok daha iyiyiz. Doğal olarak ürettiğimiz sera ürünlerini ülkemizin insanlarına ulaştırmakta bu mahkûmiyetten dolayı zorluk çekiyoruz. Hep beraber el ele verelim. Asıl çiftçilerimizin ürettiği doğal ürünleri savunmamız gerekiyor, bilgiye ulaşarak savunmamız gerekiyor. Şu anda ülkemizde genel manada 700 bin dekar sera var ve sadece belli bir bölgede değil Antalya, Mersin, Adana başta olmak üzere ülkemizin birçok bölgesinde seracılık yaygın. Bunu daha iyi şartlara nasıl getirebilmeliyiz? Elbette el ele vermeliyiz. Fakat Hükûmetimiz bu konuda gereken bütün çalışmaları bugüne kadar yapmaktadır, bundan sonra da yapmaya devam edecektir diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Samani.

Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisini oylarınıza sunacağım…

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Karar yeter sayısı istiyoruz.

ORHAN SARIBAL (Bursa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Sarıbal, bir şey mi söyleyecektiniz?

Buyurun.

ORHAN SARIBAL (Bursa) – Tohum meselesi ve doğal ürün meselesi üzerinden iki şey söylemek isterim müsaade ederseniz.

BAŞKAN – Kayıtlara geçsin.

Buyurun, söyleyin.

ORHAN SARIBAL (Bursa) – Şöyle: Türkiye’de tohum üretimi ülke çiftçisi sözleşmeli ağırlıklı olmak üzere yabancı büyük şirketlerin tekelleri altındadır. Çiftçi onlar adına tohumu eker, onlar adına üretir, sonra da teslim eder. Doğal tarım dediği zaman da seralarda, seralarda doğal tarım yoktur, organik tarım olabilir, bunun için de biyolojik mücadeleyi arttırmak ve büyütmek gerekir, bunun için de sahici ve denetimli bir destekleme modeline ihtiyaç vardır.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Sarıbal.

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Şimşek…

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Ben Sayın Vekilimin sadece bir soruya cevap vermesini istiyorum. Kendi serasında yerli tohum mu ekiyor yabancı tohum mu ekiyor? Şu anda Türkiye’de kullanılan tohumlarda yerli tohum kullanma oranı nedir? Buna bir açıklama getirirse konunun uzmanı olarak.

Teşekkür ediyorum ben Sayın Başkanım.

HÜSEYİN SAMANİ (Antalya) – Yüzde 50 civarında yerli tohum kullanma oranı vardır şu anda. Sadece sözleşmeli modeller…

BAŞKAN – Böyle bir usul yok değerli arkadaşlar, karşılıklı soru-cevap şeklinde lütfen konuşmayalım.

Şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisini oylarınıza sunacağım ama karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.22

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.35

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye), Sema KIRCI (Balıkesir)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 22’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.36

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.49

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye), Sema KIRCI (Balıkesir)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 22’nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin ikinci oylamasında da karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Elektronik cihazla yapalım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Elektronik cihazla oylama yapacağız.

Oylama için iki dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır, öneri kabul edilmemiştir.

Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

2.- HDP Grubunun, Şanlıurfa Milletvekili Dilek Öcalan ve arkadaşları tarafından, Helin Palandöken şahsında her gün artarak devam eden kadın cinayetlerinin ve kadına yönelik erkek şiddetinin tüm yönleriyle araştırılarak Helin Palandöken katliamının ve buna benzer kadın cinayetlerinin önlenmesi için gerekli önlemlerin alınması amacıyla 17/10/2017 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 14 Kasım 2017 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

14/11/2017

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 14/11/2017 Salı günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                                  Ahmet Yıldırım

                                                                                                                                           Muş

                                                                                                                              Grup Başkan Vekili

Öneri:

17 Ekim 2017 tarihinde, Şanlıurfa Milletvekili Sayın Dilek Öcalan ve arkadaşları tarafından verilen 5659 sıra numaralı, "Helin Palandöken şahsında her gün artarak devam eden kadın cinayetlerinin ve kadına yönelik erkek şiddetinin tüm yönleriyle araştırılarak, Helin Palandöken katliamının ve buna benzer kadın cinayetlerinin önlenmesi için gerekli önlemlerin alınması amacıyla” Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak, görüşmelerinin 14/11/2017 Salı günkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere öneri sahibi Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Ağrı Milletvekili Sayın Dirayet Taşdemir…

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

HDP GRUBU ADINA DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı) – Uğultu var.

BAŞKAN – Evet, Genel Kurulda uğultu var. Sayın milletvekilleri, sayın hatibi dinleyelim.

Buyurunuz.

DİRAYET TAŞDEMİR (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Partimizin ve grubumuzun kadın cinayetlerinin araştırılması ve kadına yönelik şiddetin önlenmesine ilişkin görüşlerimizi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Açıkçası kadınlara karşı işlenen hem siyasal hem ekonomik hem de sosyal saldırıları sadece “kadına yönelik şiddet” olarak tanımlamak bugün oldukça kapsayıcı değil, gerçekten bunu bir “şiddet” tanımı içerisinde tanımlamak oldukça güç çünkü yaşanan durumu bir kadın kırımı, bir cins kırımı olarak ifade etmek gerekiyor. Şimdi ben bu kadın kırımına ve cins kırımına yönelik gelişen bu saldırıları biraz istatistiki verilerle de paylaşmak istiyorum. Açıkçası bu verilerden de anlaşılacağı gibi kadınların aslında nasıl bir cins kırımıyla karşı karşıya kaldığını bir kez daha hep birlikte görmüş olacağız. 2017’nin ilk yedi ayında erkekler 170 kadın ve kız çocuğunu öldürmüş, 50 kadına tecavüz edilmiş, 126 kadın taciz edilmiş, 215 kız çocuğuna cinsel istismarda bulunulmuş ve 237 kadına şiddet uygulanmıştır. 2009 yılında 562 cinsel suç işlenmişken 2015’te bu rakam 5.340’a çıkmış yani 10 kat artmıştır. Umut Vakfı tarafından paylaşılan 2016 yılındaki kadın cinayetleri haritasına göre, kadın cinayetlerinin yüzde 85’ini kocaları, sevgilileri, eski kocaları, ayrılmak istenen sevgilileri işledi. Türkiye’de her 2 kadından 1’i eşinden veya birlikte yaşadığı erkekten şiddet görüyor. Türkiye İstatistik Kurumuna göreyse ortalama 10 kadından 4'ü erkek şiddetine maruz kalıyor. Kadın cinayetlerinin 96’sı tüfeklerle, 90’ı tabancalarla, 8’i beylik silahlarla, 123'ü de bıçak, satır, balta, keser gibi kesici aletlerle olmak üzere, 317’si yani yüzde 80’i silahlarla işlendi. Yüzde 20’si ise yani 80 kadın ise dövülerek, boğularak, yüksekten atılarak katledildi. Türkiye nüfusunun yarısını kadınların yani 31 Aralık 2016 itibarıyla 39 milyon 771 bin 221 kadın ve kız çocuğunun oluşturduğunu düşünürsek ve bu nüfusun üçte 1’ini baz alsak bile yaklaşık en az 14 milyon kadın şiddete uğruyor hem de her yaşta, hamile olsa bile.

Türkiye, 2015 yılı Dünya Suç Endeksi’nde 147 ülke içinde 100’üncü sırada yer alıyor. Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü tarafından geçen yıl yurt genelinde açılan davalardaki suç türlerine ilişkin araştırma yapıldı, illere ve coğrafi bölgelere göre Türkiye’nin suç atlası çıkarıldı. Buna göre, Türkiye’de 2011-2014 yılları arasında suç oranları yüzde 58 arttı. 2004-2014 yılları arasında şiddet, taciz ve tecavüz suçları 14 kat arttı. Son yedi yılda kadın cinayetleri yüzde 1.400 arttı. Açıkçası biz bu verileri de kadın kurumlarının, kadın örgütlerinin yoğun mücadelesiyle oluşturdukları rakamlardan aldık.

Dün Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bir sunum yaptı kendi çalışmalarıyla ilgili ama maalesef kadın cinayetlerine, kadın şiddetine yönelik herhangi bir istatistiki veri paylaşmadı. Aslında rakamlarla da açığa çıktı ki kadına yönelik kırım ve cins kırımının hangi boyutlarda oluştuğunu biz bir kez daha göstermiş olduk. Dolayısıyla, bu kadına yönelik şiddette ve kırımda on beş yıllık AKP iktidarının rolü çok büyüktür. Çünkü kadına yönelik şiddet sadece evde, sokakta, cezaevlerinde değil, Meclis kürsüsüne kadar işlendi. Dolayısıyla, bu kutuplaştırıcı, bu cinsiyetçi, bu “Kadın-erkek eşitliğine inanmıyorum.” beyanları, kadınların nasıl yaşayacağına, nasıl giyineceğine, kaç çocuk doğuracağına ilişkin telkinler kadınlara yönelik şiddeti gittikçe artırıyor. Dolayısıyla, toplumsal olarak aslında bir çürüme söz konusu. Sadece kadınlara yönelik değil, bugün, her gün sosyal medyada, gazetelerde sadece kadınların dışında çocuklara, hatta hayvanlara, doğaya, yaşlılara ciddi bir saldırı, ciddi bir şiddet furyasıyla bizler karşı karşıyayız.

AKP iktidarı kadınlara yönelik bu şiddeti önleme yerine, maalesef, kadınların kazanımlarına yönelik ciddi bir saldırı da gerçekleştirmiş durumda. Özellikle, kayyumlar eliyle kadınların açığa çıkardığı eşit temsiliyet, eş başkanlık, kadın kurumları, bu anlamda kadınların hakları gasbedildi. Kadınlara şiddete ilişkin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

DİRAYET TAŞDEMİR (Devamla) – Sözümü bitireceğim Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun tamamlayın.

DİRAYET TAŞDEMİR (Devamla) – Özellikle belediyelerde ya da kadın aktivistlerde bağımsız kadın örgütlerinin geliştirdiği dayanışma ağları, geliştirdiği şiddeti önleme danışmanlık merkezleri kapatıldı ve kadınlar aslında bugün bu dayanışma ağlarından mahrum bırakıldı.

Bugün şiddet içerisinde olan, şiddet sarmalı içerisinden kurtulmak isteyen ama herhangi bir mekanizmadan yararlanamayan kadınlardan ve şiddet görmeye devam eden kadınlardan da birinci derecede sizlerin sorumlu olduğunu da ifade etmek isterim. Dolayısıyla, bizler burada bir kez daha talep ediyoruz. Bu kadına yönelik şiddetin, kadına yönelik cinayetlerin politik ve ideolojik olduğunu bizler biliyoruz. Bunun için de Mecliste bir araştırma komisyonu kurulması gerektiğini, bu araştırma komisyonunun da kadınlardan oluşması gerektiğini düşünüyoruz ve bunu da tüm gruplara önerimiz olarak sunuyoruz. Ama, biliyoruz ki bu konuda da bir ret gelecek çünkü daha önce de kadına yönelik şiddete ilişkin bizler araştırma önergeleri istemiştik, reddedilmişti. Bunun yerine, aileyi koruma ve boşanmanın nedenlerini araştırma komisyonu, açıkçası, kadın hareketinin ve kadınların “boşanmayı önleme komisyonu” olarak ifade ettiği komisyon kuruldu. Bu komisyonda da kadınların haklarının nasıl gasbedileceği tartışıldı.

Hepinizi bir kez daha saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Taşdemir.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Sayın Bostancı, buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

27.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, AK PARTİ’nin on beş yıllık iktidarı süresince kadınlara yönelik politikalarına ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Teşekkür ediyorum.

Kayıtlara geçmesi için söz aldım.

AK PARTİ on beş yıllık iktidarı süresince kadınların kamusal hayata girişlerini kolaylaştırmış, cinsler arasında eşitliği sağlayıcı tedbirler almış, ayrıca kadınların pozitif olarak korunması ve öne çıkarılması doğrultusunda hukuki, toplumsal düzenlemeler yapmıştır. Toplumumuzda yaşanan kadına yönelik şiddet, esasen herkesin karşı çıktığı ve bu yönde politikalar geliştirilmesini teşvik ettiği bir hadisedir. Sosyal süreçleri siyasete tahvil etmek çok doğru bir yaklaşım olmaz. On beş yıllık süre içerisinde kadınlara ilişkin neler yapıldığına bakmak ve bu çerçevede değerlendirmede bulunmak daha doğru olur diye düşünüyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bostancı.

VI.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- HDP Grubunun, Şanlıurfa Milletvekili Dilek Öcalan ve arkadaşları tarafından, Helin Palandöken şahsında her gün artarak devam eden kadın cinayetlerinin ve kadına yönelik erkek şiddetinin tüm yönleriyle araştırılarak Helin Palandöken katliamının ve buna benzer kadın cinayetlerinin önlenmesi için gerekli önlemlerin alınması amacıyla 17/10/2017 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 14 Kasım 2017 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kocaeli Milletvekili Sayın Fatma Kaplan Hürriyet konuşacaktır.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakika.

CHP GRUBU ADINA FATMA KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kadın cinayetlerinin ve kadına yönelik erkek şiddetinin tüm yönleriyle araştırılması hakkında verilmiş bulunan araştırma önergesiyle ilgili söz almış bulunuyorum ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

17 yaşındaki Helin Palandöken “Sapığım var, sokağa çıkmaya korkuyorum.” dedikten tam bir ay sonra saplantılı bir ruhun tüfeğinden çıkan kurşunlarla can verdi. Bir genç kızın umutları, hayalleri, kelepçe bile takılmayan katili yüzünden, “Ya benimsin ya kara toprağın.” diyen zihniyet yüzünden toprak oldu. Helin’in cenazesinde bir arkadaşı demişti ki: “Helin gözlerini kapattı; katil, karnına ateş etti.” Evet, Helin hayatının baharında son defa gözlerini kapattı. Buradan Helin’e bir kez daha rahmet ve ailesine sabırlar diliyorum.

Her gün kadın cinayetlerine, tacize, tecavüze bir yenisi daha ekleniyor. Hatta, öyle bir durum hâline geldi ki artık, her kadın cinayetinin yıl dönümünde başka bir kadın cinayeti denk gelir oldu. Ne acı tesadüf ki iki sene önce de 21 yaşındaki Dilay Gül isimli kızımız sınıf arkadaşı tarafından öldürülmüştü kıskançlık yüzünden. Farkında mısınız bilmiyorum değerli arkadaşlar ama takvim yapraklarından artık kan damlar hâle geldi.

Tam da bu konuyla ilgili olarak hepinizin bilgisine bir konudan bahsetmek istiyorum, bir arkadaşımızla ilgili. Kocaeli’de sığınmaevinde kalan, koca şiddetinden kaçan ve bakın şu fotoğrafta derdini anlatabilmek için basına çıkmış ama yüzünü bile gösteremeyecek kadar ne yazık ki kendini gizlemek zorunda kalan, özgürlüğü elinden alınmış, sürekli şiddete uğrayan Y.S.’den, Demokrat Kocaeli gazetesine de yansıyan hayat hikâyesinden, Y.S.’nin hayat hikâyesinden bahsetmek istiyorum. Bugüne kadar ne söylediysek Helinleri hayatta tutmayı başaramadık ama belki bu konuşma Y.S.’yi hayatta tutmaya vesile olur. Diyor ki: “Evlenmeden şiddet başladı. Yaşamın her alanında bana şiddet uyguladı. Boşanınca annemin evine gittim. Her yerde beni buldu. Kaç kere suç duyurusunda bulundum, hatırlamıyorum bile. Oğlumla beni öldürmeye çalıştı, bıçakla kollarımı kesti, çatalla öldürmeye çalıştı. Gittiğim tüm sığınmaevlerini buldu ve yine bana şiddet uyguladı. Tüm girişimlerim ne yazık ki sonuç vermedi ve caydırıcı bir ceza ne yazık ki bu kişi almadı. İllegal yollarla adresime ulaştı. Devlet bunu görmüyor mu?” diye soruyor Y.S. “Ben bir kadınım, bir anneyim, tek başıma yaşam mücadelesi veriyorum. Devlet yasalarla bize hak veriyorsa ama bu haklardan yararlanamıyorsak bu yasaların ne anlamı kalır ki?” diyor. “Savcılara, hâkimlere, kurumlara derdimi anlatıyorum, ‘Ne yapalım?’ diyorlar. Eğer onlar bir şey yapmayacaksa peki ben ne yapayım?” diye soruyor Y.S. “Bu adam beni öldürdükten sonra mı bu devletin kurumları harekete geçecek?” diye soruyor Hükûmete ve bizlere.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FATMA KAPLAN HÜRRİYET (Devamla) – Sayın Başkanım, toparlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Hürriyet, buyurun, tamamlayın lütfen.

FATMA KAPLAN HÜRRİYET (Devamla) – “Bu memlekette adaletle hakkımı arıyorum ama hâlâ tecelli etmiyorsa ben de mi şiddet uygulayayım?” diye soruyor. “Oğlumla sadece İzmit sokaklarında nefes almak istiyorum, oğlumu okutmak istiyorum, özgür olmak istiyorum." diyor. Her kadın hikâyesinde görüyoruz ki yasalar erkek egemen ve bu yasalar kadından, küçük çocuktan yana değil. Şimdi “Yaşayarak öğrendim, adalet kimsesiz birini korumuyor, koruyamıyor." diyor değerli arkadaşlar. İşte bu anlattıklarım aslında Helinlerin neden öldüğünün de açıkça bir göstergesi.

Bu kürsüden iktidara yüklenecek değilim ama gelin hep birlikte bu olaylara dur diyelim. Daha nice Helinlerin, Dilayların ölümüne tanıklık etmeyelim değerli arkadaşlar. Kadınların erkek elinde can vermediği, tacize uğramadığı, tecavüz edilmediği bir Türkiye yaratmak bu Meclisin sorumluluğudur. Önergeyi kimin verdiği hiç önemli değil, ha siz vermişsiniz ha biz ha bir başka parti. Gelin, hep birlikte elimizi taşın altına koyalım ve daha fazla Helinlerimizin ölmemesi için, daha fazla çocuklarımızın, kadınlarımızın ölmemesi, tacize uğramaması için sorumluluk alalım ve bu önergeyi kabul edelim…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FATMA KAPLAN HÜRRİYET (Devamla) - …ve bir komisyon kuralım, orada değerlendirelim. Bu, Meclisin sorumluluğudur diyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Hürriyet.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Arzu Erdem.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakika.

MHP GRUBU ADINA ARZU ERDEM (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, HDP’nin, kadın cinayetleriyle ilgili vermiş olduğu önerge üzerine söz almış bulunmaktayım. Gazi Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Konumuz kadın cinayetleri ve uzun zamandan beri bu konuyla ilgili hepimiz tabii ki çalışmalar yapıyoruz. Gazi Meclisimizin bilhassa kadın milletvekillerinin eminim ki çok büyük hassasiyeti var bu konuda.

Cinayete kurban giden kızımızın nasıl öldürüldüğüne de bir bakmak gerekiyor. O tüfeği alan kişinin, saplantılı olarak kendisini taciz eden kişinin bunu internet üzerinden satın aldığını hatırlayalım. İnternet üzerinden kontrolsüz olarak silah satışlarının yapılmasının önüne geçilmesi, öncelikle tüm cinayetlerin engellenmesi için çok önemli unsurlardan bir tanesi. Bunun mutlaka kontrol altına alınması gerekiyor. Ardından toplumun bilinçlendirilmesi ve milletimize bu anlamda bir eğitimin verilmesi elbette ki çok daha önemli. Bilhassa genç kızlarımız bu tarz tacizlerle, bu tarz özellikle tehditlerle karşı karşıya kaldıkları durumlarda emniyet birimlerine gitmekte ya da ailelerine bunu anlatmakta zorluk çekiyorlar ve bunu kendileri halletmek istiyorlar. Kendileri halledeyim derken de maalesef böyle bir fiille karşı karşıya kalıyorlar. Caydırıcı cezaların olması gerekiyor. Bu caydırıcı cezalarla birlikte… Evet, iyileştirmeler yapıldı ancak iyileştirmeler yeterli mi? Değil. Özellikle, hâkim karşısına çıkan kişinin bir gün önce vahşice bir cinayet işlemiş olması ve bu cinayeti işledikten sonra “Pişmanım, yapmasaydım keşke.” demesi yeterli olmamalı, bu fiili işleyenler mutlaka yüksek derecede caydırıcı cezalarla karşı karşıya kalmalı.

Caydırıcı cezaların yanı sıra düzenlemeler de önemli. Bu konuyla ilgili Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak bir soru önergemiz de vardı. Soru önergemizde Sayın Bakana şunu sorduk, dedik ki: “Yeni düzenlemeyle nüfusu 100 binin üzerindeki ilçelerde kadın sığınmaevi olmalı. Bu anlamda tüm ilçelerde bu kural yerine getirildi mi, getirilmedi mi?” Orada sayının çok düşük olduğunu gördük. Yani tehditle karşı karşıya kalan kişi veya darp gören bir kadın -ki kadınlar bizim başımızın tacı, her birimiz anayız- evlatları da bununla karşı karşıya kalabileceği için sığınmaevleriyle ilgili müracaatlarda bulunduğunda yeteri kadar yer olmaması sebebiyle, maalesef, sıra beklemek zorunda. Sıra beklerken de bu sefer koruma altına alınmadıkları için bu kendisini taciz eden, kendisini tehdit eden caninin farklı saldırılarıyla karşı karşıya kalmaktalar. Kadın sığınmaevine kabul edildikten sonra orada bilhassa meslek kazandırılması ve o kadınlarımızın da bu travmalardan kurtulması için gereğinin yapılması gerekmektedir.

Dediğim gibi, kadınlar başımızın tacı, onların ayağına taş değmemesi için hepimiz elimizi taşın altına mutlaka sokmalıyız.

Gazi Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Erdem.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Fatma Benli konuşacak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Destek veriyor bu önergeye Fatma Hanım bence.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Güzel bir konuşma bekliyoruz.

BAŞKAN – Süreniz üç dakika.

Buyurun.

AK PARTİ GRUBU ADINA FATMA BENLİ (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

HDP’nin, Helin Palandöken şahsında kadın cinayetlerinin önlenmesine yönelik Meclis araştırması komisyonu kurulması için verdiği önerge aleyhine söz almış bulunmaktayım. Öncelikle, bu vesileyle Helin Palandöken’in ailesine taziyelerimi sunuyorum.

Biliyoruz ki Helin, henüz hayatının baharındayken, 17 yaşındayken kendisiyle arkadaşlığını devam ettirmek isteyen bir ruh hastası tarafından katledildiğinde, Başbakanımızın da aileye taziyede ifade ettiği üzere, tüm Türkiye'yi derinden yaralayan genç bir kızımız. Helin’in katili yakalandı, onunla ilgili adli soruşturma devam ediyor, Aile Bakanlığımız tüm kadına karşı şiddet vakalarında olduğu üzere mağdur ailenin yanında, müdahale talebini kabul etmiş durumda, dosyayı takip ediyor. Helin’in daha önce 6284 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun çerçevesi içerisinde mahkemeye müracaat ettiğine, ısrarlı takip için mahkemeye müracaat ettiğine ilişkin ya da tehdit aldığına ilişkin savcılığa ya da karakola müracaat ettiğine ilişkin bir bilgi yok ama böyle bir müracaatının olduğu ya da adli makamların, kolluk güçlerinin ya da resmî makamların bu konuda herhangi bir ihmalinin var olup olmadığı da değerlendiriliyor.

Sonuçta, giden tek bir cansa hepimizin canı, buna ilişkin çalışma yapmak hepimizin mecburiyeti. Türkiye'nin ilk imzalayıcısı ve ilk onaylayıcısı olduğu İstanbul Sözleşmesi’ni onaylamasak da o sözleşme yükümlülüklerini yerine getirmek zorunda olmasak da bunu yapmak zorundayız. Bugün Meclis çatısı altında bulunan dört siyasi partinin de bunun dışında düşündüğüne inanmıyorum ben çünkü giden hepimizin canı, hepimizin çocuğu olabilirdi oradaki Helin.

Türkiye'de bununla alakalı aslında yine bu Meclis çatısı altında çok fazla çalışma yürütüldü. Bütün siyasi partilerin ortak çalışmasıyla töre cinayetlerinin önlenmesine dair Meclis araştırması komisyonu oluşturuldu, bu araştırma komisyonu somut olarak sonuçlar aldı. Töre saikinin Ceza Yasası’nda ağırlaştırılmış müebbet cezasını gerektirmesine, kadına karşı şiddetin önlenmesi için sadece sözelde değil fiilî anlamda çalışma yürütülmesine ilişkin pek çok önlem alındı. Ondan sonra, dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın imzasıyla bütün bakanlıklara, bütün genel müdürlüklere, tek tek neler yapılması gerektiğine dair genelge bu dönemden sonra gerçekleşti. İstanbul Sözleşmesi’nden sonra yine 6284 sayılı Yasa, aslında sadece failin evden uzaklaştırılmasını değil, aynı zamanda aile içi şiddetin önlenmesine, faillerin rehabilitasyonuna, baştan önlemeye ilişkin pek çok yasal düzenlemeyi gerektiren hükümler yine buradan çıktı ama bu, sadece Meclis araştırması komisyonlarının kurulmasıyla çözebileceğimiz bir konu değil, kamu kurumlarının ve sivil toplum kuruluşlarının, herkesin elini taşın altına koyarak gerçekleştirebileceği bir husus. O yüzden, 2015 yılında, bugün önergede istenen konuyla alakalı olarak, kadına karşı şiddetin önlenmesi, buna ilişkin önlemlerin alınmasına ilişkin...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FATMA BENLİ (Devamla) – Bir dakika rica edebilir miyim Başkanım, sözümü tamamlayayım.

BAŞKAN – Tabii ki, buyurun, tamamlayın.

FATMA BENLİ (Devamla) – 2015 yılında, yine, bu önerge konusuna ilişkin olarak, kadına karşı şiddetin önlenmesi ve buna dair tedbirlerin alınmasına yönelik bir Meclis araştırması komisyonu kuruldu, bu komisyondan sonra sıkıntılar devam etti. Şu an bütçe görüşmeleri devam ederken, pek çok komisyon zaten süregelmişken, daha yeni uyuşturucuyla mücadeleyle alakalı ve diğer komisyonlarla ilgili çalışmalar yürütülürken o son yedi senede yapılan 3 bin araştırma önergesinden bir tanesi olarak bu önergenin sunulması bizim sorunumuza çare olmayacak. Bizim yapmamız gereken şey, dört partinin de ortak çalışma gerçekleştirmesi, bütün bakanlıklarla ve gerçekten bu konuda özel çalışmalar yürüten sivil toplum kuruluşlarıyla beraber gerçekten somut sonuç verecek bir çalışma yürütülmesi. Bu noktada, bu düşüncelerimizle Gazi Meclise saygılarımı sunuyorum.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Benli.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Karar yeter sayısı efendim…

BAŞKAN - Halkların Demokratik Partisi grup önerisini oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, öneri kabul edilmemiştir.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

3.- CHP Grubunun, Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Engin Altay, Grup Başkan Vekili Manisa Milletvekili Özgür Özel ile Grup Başkan Vekili Sakarya Milletvekili Engin Özkoç tarafından, siyasi parti genel başkanları ile başbakan ve bakanların vergi cennetlerinde bulunması muhtemel servetlerinin ve bunların kaynaklarının araştırılarak tespit edilmesi ve alınması gereken önlemlerin tespiti amacıyla 8/11/2017 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 14 Kasım 2017 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

14/11/2017

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 14/11/2017 Salı günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                                    Engin Özkoç

                                                                                                                                        Sakarya

                                                                                                                              Grup Başkan Vekili

Öneri:

İstanbul Milletvekili Grup Başkan Vekili Engin Altay, Manisa Milletvekili Grup Başkan Vekili Özgür Özel ile Sakarya Milletvekili Grup Başkan Vekili Engin Özkoç tarafından siyasi parti genel başkanları ile başbakan ve bakanların vergi cennetlerinde bulunması muhtemel servetlerinin ve bunların kaynaklarının araştırılarak tespit edilmesi ve alınması gereken önlemlerin tespiti amacıyla 8/11/2017 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin (1459 sıra no.lu) diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 14/11/2017 Salı günlü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere, öneri sahibi Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sakarya Milletvekili Sayın Engin Özkoç.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

CHP GRUBU ADINA ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Offshore, uzak kıyılar, yani uzak vergiler; yani vergiden kaçınma değil, açık ve net bir şekilde vergi kaçırma. Bunu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kürsüsünden tüm Türkiye’nin çok net bilmesi gerekiyor. Vergi cennetinin açıklanmasını istiyoruz. Kim istiyor? Bunu ben söylemiyorum, 2006 yılında kurumlar vergisinde düzenleme yapıldığında Başbakan Binali Yıldırım Ulaştırma Bakanı olarak bu düzenlemenin altına imzasını koymuş ve “Vergi cennetleri açıklansın.” demiş. 2004 yılında ve 2006 yıllarında bugün offshore hesaplarında adı geçen çocuklarının iki şirketinin kurulduğu tarihler sırasında yapmış bunu. Kendisinin de o dönem niyet ettiği şey, vergi cennetinde kurulan şirketlere gönderilen paradan yüzde 30 vergi alınması. Bu düzenlemenin hayata geçirilebilmesi için Bakanlar Kurulunun vergi cennetinden listelerinin açıklanmasını istiyoruz. Peki, bu açıklama o gün bugündür yapılmış mı? Hayır. Kaç yıldan beri yapılmamış? On bir yıldan beri yapılmamış.

Değerli arkadaşlar, o zamanın Ulaştırma Bakanı olan, şimdinin Başbakanı olan Sayın Binali Yıldırım’ın da altına imzasını attığı vergi cenneti ülkeleri neden açıklanmıyor? Bunu bilmek istiyoruz.

Biz, birincisi, vergi alabilmek için vergi cennetlerinin listesinin ilan edilmesini ve kimlerin burada parası olduğunun da açıklanmasını istiyoruz.

İkincisi ve daha önemlisi, tüm dünyada eş zamanlı yayınlanan Paradise belgelerinde Başbakanımızın çocuklarının ismi geçiyor. Bu kimseyi rahatsız etmiyor mu arkadaşlar? Sayın Başbakanı rahatsız etmiş, “Bununla ilgili ne varsa açığa çıksın. Kim, benim oğlum olur, yeğenim olur, dayısı olur, hatta başka siyasi partilerin mensupları da varsa onlar da açığa çıksın.” demiş.

Peki, Cumhuriyet Halk Partisinin verdiği, Başbakanımızın ve çocuklarının da bundan yararlanacağı bu araştırma önergesi neden reddediliyor, nesine karşısınız? Tüm dünyada aklanması ve itibar sahibi olması için bunu daha fazla gizlemeye gerek var mıdır? Biz sadece gerçeğin ortaya çıkmasını istiyoruz. Gerçeğin ortaya çıkmasını isteyen İngiltere, Almanya, Hindistan, vergi kaçıran varlıkların peşine düştüler, soruşturma başlatacaklarını duyurdular. Arkadaşlar, ne eksiğimiz var?

Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanının çocuklarının offshore hesaplarında vergi kaçırmakla ilgili -kaçınmakla ilgili demiyorum, kaçırmakla ilgili- adı geçiyorsa şöyle bir şey deyip de biz bundan kendimizi kurtarabilir miyiz: “Ya, bu bir yasal düzenlemedir, böyle bir yasal düzenlemede… E, benim çocuklarım da ticaret yapıyorlar, bu yasal düzenleme adı altında vergilerini Türkiye’de değil de vergi oranı düşük başka ülkelerde değerlendiriyorlar, orada ticaretlerini yapıyorlar.”

Peki, bizim halkımızdan ne istiyorsunuz? Sabahleyin musluklarını açıp da 5 çeşit vergi ödemeye başlayan, çoluğunu çocuğunu okutmaya çalışan vatandaşımızın cebinden aldığınız yüzde 30 dolaysız, yüzde 70 dolaylı vergiyle, milyarlarca lirayla Türkiye’yi yönetmeye çalışıyorsunuz da, bu bir tek fakir gureba için mi geçerlidir, gerçekten, bir tek ülkenin sesini çıkartamayan insanları için mi geçerlidir; Başbakan için değil midir, Başbakanın çocukları için değil midir, Türkiye’nin bir avuç insanı için değil midir? Vergi cennetinde parayı kaçıran güçlüler için siz onlara koltuk değneği oluyorsunuz da bu ülkenin gariban insanlarına sırt mı çeviriyorsunuz? Gelin, hem Başbakanınızı hem çocuklarını hem de Türkiye’nin itibarını koruyun.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özkoç.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Bostancı…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Engin Bey yaptığı konuşmada vergi kaçıranlara koltuk değneği olmakla suçladı, açık bir sataşma.

MUHARREM ERKEK (Çanakkale) – Hocam, cevap vermeyin.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – Ne diyeceksin Naci Bostancı?

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Hocam, cevap vermeyin. Yalan mı Hocam, hesap yok mu? Hesap yok mu Hocam, onu söyle.

MUHARREM ERKEK (Çanakkale) – Listeyi açıklasaydınız yüzde 30 vergi ödeyeceklerdi.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – Naci Bey, liste ne zaman açıklanacak?

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bostancı.

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un CHP grup önerisi üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; “Paradise Papers” denilen belgeler üzerine bütün bu sözler çevriliyor. Geçen yıl da Panama belgeleri vardı, daha önce de WikiLeaks belgeleri ortaya çıkmıştı, hatırlarsınız.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Hepsinde varsınız.

MUHARREM ERKEK (Çanakkale) – Hepsinde de varsınız Hocam, maşallah!

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Bir kere, bu belgelerin varlığı, bu belgelerin küresel ölçekte dolaşıma sokulması karşısında biraz kafada soru işareti olmasında fayda var çünkü…

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Başbakan kendisi kabul ediyor.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – Başbakan kabul etti Naci Bey.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Bak, sizinle de ilgili, sizin geldiğiniz gelenekle de ilgili çünkü küresel ölçekte yeni bir hegemonya kurmanın yollarından birisi yeni iletişim mecraları marifetiyle bu tür dolaylı araçları kullanmaktır. İşin böyle bir tarafı var, bak, buraya bir soru işareti koyun.

ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) – Vergi kaçırma yolu, doğru.

MEHMET TÜM (Balıkesir) – Vergi kaçırma.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – İkinci husus şu: Sayın Başbakanın çocuklarına ilişkin olarak, dışarıda şirketleri olduğu ve Türkiye’den vergi kaçırıldığı iddia ediliyor.

MUHARREM ERKEK (Çanakkale) – Yani Bakanlar Kurulu görevini yapmış olsa vergi ödeyecek bu iş için.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Türkiye’de de şirketleri var ve bunlara ilişkin vergilerini ödüyorlar.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Hayır.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Dışarıdaki şirketler yine küresel ölçekte gemicilikle alakalı olan şirketler. Sadece onlara da has değil, başkaları da var.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – Niye Malta’da da İngiltere’de değil Naci Bey? Niye Malta’yı tercih ettiniz? Malta vergi cenneti de ondan.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Bütün bu bahsedilen yerler, birçok ülkede gemicilik işiyle uğraşan insanların kullandığı yerler. Bu tür yerler üzerinden gidiyor.

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Hocam, yeni Bankalar Kanunu’nda sorulabiliyor, soralım.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Bu, sadece Türkiye’ye has değil, Türkiye’deki insanlara has değil, Başbakanın çocuklarına has değil.

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Soralım, bütün hesapları soralım, Meclis olarak bütün hesapları soralım.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Bütün hırsızlar da maymuncuk kullanıyor.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – O yüzden, ne olup bittiğini gerçek bağlamına, gerçek ölçeklerine, bu işlerin, gemiciliğin nasıl yürüdüğüne, onun ne gerektirdiğine bağlı olarak okuyup değerlendirmekte fayda var diye düşünüyorum.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – Biliyoruz nasıl yürüyor Naci Bey.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Bunlara bakarak şaibe yaratıcı bir dilin siyasete faydalı olamayacağını ifade ediyorum.

Saygılarımla. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bostancı.

Sayın Özkoç…

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Efendim, 69’uncu maddenin ikinci bendine göre söz istiyorum. Söylediğim sözlerin amacının dışında, çarpıtırılarak bir ifade kullanılmıştır. Buna dayanarak söz istiyorum efendim.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Hiçbir sataşma yok.

BAŞKAN – Sataşma olmadı size.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sataşma değil.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Hiçbir sataşma yok Sayın Başkan.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – 69’uncu maddenin ikinci bendinde diyor ki efendim: “Eğer hatibin yaptığı konuşma amacı dışında farklı bir yöne çekildiyse o zaman sataşmadan söz…”

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Hayır, hayır, Sayın Başkanım, kesinlikle hiçbir sataşma yok.

BAŞKAN – O zaman siz bir açıklama yapmak istiyorsunuz Sayın Özkoç, yerinizden…

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Açıklama değil efendim, 69’uncu maddeye göre söz istiyorum.

BAŞKAN – Yok…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – İktidar ve ideolojiye ilişkin okumaları…

BAŞKAN – Sayın Özkoç, size bir sataşma olmadığı için kürsüden söz veremem.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Hayır, hayır, sataşma yok.

BAŞKAN – Bir düzeltme yapacaksanız… “Yanlış ifade etti.” diyorsunuz, bir düzeltme yapacaksınız, o zaman yerinizden bir dakika…

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – 69’uncu madde çok açıkça ifade ediyor efendim.

BAŞKAN – Yok, Sayın Özkoç, lütfen…

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – “Kürsüden yapabilirsiniz.” diyor.

BAŞKAN – Yerinizden size bir dakika veriyorum.

Düzeltin, buyurun.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Verin efendim.

BAŞKAN – Buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

28.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkanım, söylediğim hiçbir şeye net, doğru bir yanıt alamadım ama şurada oturan bütün milletvekillerinin bilmesini istediğim bir şey var: Türkiye Cumhuriyeti’nde paraların ve maddi imkânların terör örgütleriyle ilgili kullanılmasında etkin ve yetkin kurum olan MASAK’ın, offshore hesaplarının terör örgütleri tarafından vergi kaçırmak, kara para aklamakla ilgili tamamen kullanıldığına dair açık beyanları vardır. MASAK’ın dahi açık bir beyanla ifade ettiği, terör örgütlerince ve kara para aklama yönteminde kullanılan offshore hesaplarında eğer Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanının çocuklarının adı geçiyorsa bu sözlerin, bu ithamın bir an önce düzeltilmesi gerekiyor. Bu, herhangi bir siyasi partiyle ilgili değil; bu, Türkiye Cumhuriyeti’nin dışarıda ve içerideki itibarıyla ilgilidir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özkoç.

VI.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- CHP Grubunun, Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Engin Altay, Grup Başkan Vekili Manisa Milletvekili Özgür Özel ile Grup Başkan Vekili Sakarya Milletvekili Engin Özkoç tarafından, siyasi parti genel başkanları ile başbakan ve bakanların vergi cennetlerinde bulunması muhtemel servetlerinin ve bunların kaynaklarının araştırılarak tespit edilmesi ve alınması gereken önlemlerin tespiti amacıyla 8/11/2017 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 14 Kasım 2017 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Sayın Erkan Akçay.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakika.

MHP GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkçeye “Cennet belgeleri” olarak çevrilen yaklaşık 13 milyon civarındaki belge, dünya ve Türkiye kamuoyunun gündemine gelmiştir. Malta’daki Türkiye’yle ilintili bazı şirketlerin de bu belgelerde isminin geçtiği ifade edilmektedir.

Öncelikle belirtmem gerekir ki kaynağına inmeden, sadece basında yazılanlar üzerinden tartışmalara ve polemiklere boğulmanın doğru olmadığı kanaatindeyiz. Bununla birlikte, ortada bir iddia var, bu iddianın muhatapları var. Sayın Başbakan, ortada gizli saklı bir işlemin olmadığını, şirket bilgilerinin ticaret sicilinden öğrenilebileceğini, her türlü araştırma ve incelemenin de yapılabileceğini ifade etmiştir. Bu açıklamalar üzerinden harekete geçilmesi elbette makuldür, ortada offshore’la ilgili iddialar vardır.

Offshore bankacılığı, offshore faaliyeti yasa dışı bir faaliyet olmamakla birlikte bir para aklama faaliyeti olarak da kullanılabilmekte, bir vergiden kaçınma olarak da kullanılabilmektedir. Bu konuda, Türk idari sisteminde, sorumlu ve yetkili kurum ve kuruluşlar vardır. Bunlardan en önemlisi MASAK’tır. MASAK’ın konuya ilişkin araştırma yapması ve varsa elde ettiği bulguları kamuoyuyla ve ilgili kurumlarla paylaşması gerekir. Öte yandan, altını çizmek istediğim bir başka husus daha var: Kurumlar Vergisi Kanunu’nda vergi cennetlerinde offshore hesaplarıyla ilgili bir düzenleme var. 30’uncu maddenin (7)’nci fıkrasında, vergi cenneti olarak da adlandırılan, haksız vergi rekabetine yol açan ülkelere yapılan ödemelerden vergi kesintisi yapılabilmesi imkânı getirilmiştir. Bu bir vergi güvenlik müessesesidir. Söz konusu ülkelerde yerleşik gerçek veya tüzel kişilere çeşitli adlar altında yapılacak ödemelerin Türkiye'deki vergi matrahlarını azaltmak amacıyla kullanılmasının önüne geçilmesi amaçlanmıştır. Bu maddeye göre, Bakanlar Kurulunca ilan edilecek ülkelerde yerleşik veya faaliyette bulunanlara ve Türkiye'de yerleşik kişilerin söz konusu ülkelerdeki iş yerlerine nakden veya hesaben yapılan veya tahakkuk ettirilen her türlü ödemeler üzerinden her hâl ve şartta ödemeyi yapanlarca yüzde 30 oranında vergi kesintisi yapılması öngörülüyor. Ancak Bakanlar Kurulu şu ana kadar bu yetkisini kullanmamıştır. Dolayısıyla “vergi cenneti” denilen ülkelerle yapılan ticarette vergi planlaması yapılabilmektedir ve yapılmalıdır. Söz konusu iddialara dair Cennet belgelerini incelemeyi, vergi cennetlerinde bulunması muhtemel servetlerin araştırılmasını…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERKAN AKÇAY (Devamla) - …önemli görmekle birlikte vergi cennetleri konusunda Meclis araştırmasından önce yapılması gereken iki önemli teknik husus vardır.

BAŞKAN – Sayın Akçay, tamamlayın, açıyorum.

ERKAN AKÇAY (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Birincisi, MASAK’ın bu konuda faaliyete geçmesi, çalışma yapması; ikincisi de Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 30’uncu maddesinin (7)’nci fıkrasının işler hâle getirilmesi için Bakanlar Kurulu listesinin yayınlanmasıdır.

Konuşmama burada son verirken muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Akçay.

Halkların Demokratik Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Ertuğrul Kürkcü konuşacak.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakika.

HDP GRUBU ADINA ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; bu İç Tüzük değişikliğinin niye yapıldığını hep beraber görüyoruz, konuşamayalım diye. O yüzden, ister istemez telgraf kısalığında cümlelerle derdimi anlatmaya çalışacağım.

Bir, Sayın Naci Bostancı’nın yerinde olmayı hiç istemezdim. Çünkü mızrak çuvala sığmıyor.

İki, hangi gizli belge açıklansa altından Cumhurbaşkanının damatları ve Başbakanın oğullarının çıktığı bir durum anormal bir durumdur ve sadece bu açıdan Meclis tarafından araştırılmayı hak eder.

Daha önce WikiLeaks belgelerinde olsun, Panama belgelerinde olsun, şimdi de Cennet belgelerinde olsun, son derece dar, birbiriyle bağlantılı bir zümrenin, aslında, esasen vergi kaçırmaktan başka hiçbir işe yaramadığı zaten Hükûmet tarafından 2006’dan beri tespit edilmiş olan bir işin içinde oldukları apaçık ortadaysa şimdi, bunun öyle mi böyle mi olduğunu ancak Mecliste araştırabiliriz, başka hiçbir yerde araştıramayız. Buna niçin karşı çıktığınızı anlamak çok güç, zaten belli olmadığı için araştıracağız, belli mi değil mi ama bu çok sık tekrarlanan bir doku hâlinde iliklerimize işlemiş vaziyette.

Türkiye'nin sadece geçen yıl toplanmayan vergiden kaybı 122 milyar lira iken, vergi toplamanın bu devletin en büyük meselesi olduğu ortadayken, Başbakanın yakınlarının, Cumhurbaşkanının yakınlarının bu vergilerin yurt dışına kaçırılmasıyla ilgilendiklerinin bilinmesi, herkes için, her şeyden önce yüz kızartıcı bir meseledir, bunun giderilmesi için inisiyatif almamak başlı başına bir vakadır.

Başbakan dedi ki: “Ben oğullarıma dedim ki devletle iş yapmayın.” Ama benim gördüğüm kadarıyla oğullarıyla devlet iş yapıyor; hem fizik olarak dosdoğru yapıyor hem öbür yandan Başbakan bu vergi cenneti ülkelerin ve buradaki yapıların listesini açıklamıyor kanun emri olduğu hâlde hem de oğlu orada iş yapıyorsa basbayağı, mirasçısı olan oğlu ile kendisi arasında devlet üzerinden yapılan bir iş olduğu da apaçık ortadadır.

Nihayet, Cumhurbaşkanı övünüp duruyor, işte, “Antiemperyalizm yapıyoruz.” Ben bakıyorum listeye, İngiltere Kraliçesi Elizabeth’den Nike’a, Facebook’a, Yahoo’ya, bütün bilişim devlerinin olduğu bir listede yer alıyorsanız siz antiemperyalizm yapmıyorsunuz, iş birlikçi kapitalizm yapıyorsunuzdur. Bu da size yeter. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kürkcü.

Sayın Bostancı…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, kayıtlara geçsin diye söylüyorum.

Sayın Özkök benim yerimde olmak istemediğini söyledi…

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Özkök değil, Kürkcü.

BAŞKAN – Kürkcü.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Kürkcü… Affedersiniz, Sayın Kürkcü.

Bahsedilen konu dâhil, hayata bakış, ideolojik perspektif, topluma karşı sorumluluk, nereden bakarsanız bakın, birbirimizin yerinde olmak istemeyeceğimiz çok açıktır.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Peki, teşekkürler Sayın Bostancı.

Şimdi, son konuşmacı Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Sayın Mehmet Şükrü Erdinç.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun vermiş olduğu grup önerisi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, yine bir temcit pilavıyla karşı karşıyayız.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Allah Allah!

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Yapma ya!

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Devamla) – Geçen hafta HDP Grubunun haziran ayında vermiş olduğu bir grup önerisini görüştük, aynı konuydu; bu hafta da Cumhuriyet Halk Partisi. Herhâlde bu gidişle de sırayla dönüp dolaşacak gibi görünüyor.

Tabii, bizim siyasi hayatımızda önemli olan bir husus vardır. İçeriden veya dışarıdan ortaya atılan belgelerin veya bilgilerin kaynağını, önünü, arkasını araştırmak, gerçekten bizim siyasi ahlakımızın en önemli meselelerinden birisidir. Böyle yapmadan, hiçbir araştırma yapmadan burada tamamen suçlamaya yönelik, tamamen algı oluşturmaya yönelik bir gayret içerisinde olmanın siyaseten doğru bir yaklaşım olmadığını düşünüyorum.

ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) – Araştıralım diyoruz işte size. Bir şey dediğimiz yok ki.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Araştıralım, Başbakan da diyor.

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Devamla) – Zira burada araştırma komisyonlarının nasıl kurulduğunu bütün milletvekillerimiz bilir. Nasıl olacağını hepimiz çok iyi biliyoruz.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Nasıl olacak?

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Devamla) – Bakın, bu hususlar geçen hafta da konuşuldu, 2008 yılında da konuşuldu, 2014 yılında da konuşuldu, mayıs ayında da konuşuldu.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Siz hazırlayın, biz onaylayalım.

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Devamla) – Sayın Başbakan bizzat kendisi açıklama yaptı.

MUHARREM ERKEK (Çanakkale) – Bakanlar Kurulu niçin listeyi açıklamıyor? Vergi ziyaı çok büyük, çok büyük vergi kaybı var.

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Başbakan kabul ediyor.

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Devamla) – Sayın Başbakan bizzat kendisi açıklama yaptı. Daha dışarıdan gelen…

Bakın, buradaki milletvekillerinin, Türkiye’deki milletimizi temsil eden milletvekillerinin dışarıdan gelen bilgilere itibar ederek Başbakanın yapmış olduğu açıklamalara, noter belgeli açıklamalara...

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – Başbakan kabul etti, Başbakan “Doğru” da dedi.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Malta’daki bilgi nereden, içeriden mi gelecek?

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Devamla) – Bakın, belgesi burada, belgesi… Bunları gözardı etmek gerçekten sizlere yakışmıyor.

BAŞKAN – Lütfen dinleyelim.

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Devamla) – Ben, bu çerçevede yapılacak çalışmaların…

Hukukta bir kaide vardır; müddei iddiasını ispatla mükelleftir.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Dışarıda iş yapınca dışarıdan emri veriyor, nereden gelecek?

MUHARREM ERKEK (Çanakkale) – Malta’da şirketler var mı, yok mu, söyleyin o zaman siz, “Yok.” deyin.

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Devamla) – Eğer müddei, iddia sahibi, iddiasını ispatlamıyorsa o zaman müfteri konumundadır.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – E, araştırma yapalım diyoruz işte.

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Devamla) – Bakın, Başbakanımızın mahdumlarının dokunulmazlıkları yok. 2008’den beri gündeme gelen bu konuyla ilgili, buradaki milletvekillerinden başlamak üzere kimler suç duyurusunda bulundu? Vergi kaçırmaktan, vergi kaçakçılığından söz edenlerden kimler suç duyurusunda bulundu? Var mı? Yok. Hâlâ bu imkânınız var, niye yapmıyorsunuz?

MUHARREM ERKEK (Çanakkale) – Hangi savcılar araştıracak?

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Devamla) – Çünkü amaç üzüm yemek değil. Amaç üzüm yemek olsaydı, bugüne kadar bunları yapardınız. Ama baktınız…

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – Listeyi yayımlamayan Bakanlar Kurulu.

MUHARREM ERKEK (Çanakkale) – Türkiye’de ceza hukuku can çekişiyor, can çekişiyor!

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Devamla) – İftira atmak veya algı oluşturmak yönündeki bu çabaların milletimiz nezdinde makes bulmayacağına inanıyor, grup önerisi aleyhinde olduğumuzu belirterek hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Erdinç.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Özkoç…

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Efendim, sözlerimizi Başbakana, çocuklarına… Yaptıkları şeyi çarpıtmakla; onların aslında böyle bir şey yapmadıkları ve biz onları suçluyormuşuz gibi, yalancılıkla suçladı.

BAŞKAN – Peki, buyurun, iki dakika size söz veriyorum.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, yaptığı sadece eleştiridir. Eleştiri de mi yapmayalım?

BAŞKAN – Tamam, konuşsun, bir şey olmaz Sayın Bostancı.

Buyurun.

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Adana Milletvekili Mehmet Şükrü Erdinç’in CHP grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması sırasında CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; ilk önce bir fıkrayla buna cevap vereyim: Adam kümese girmiş; tavukları, civcivleri, yumurtaları kucaklamış, tam dışarı çıkarken komşular momşular bunu basmışlar, yakalamışlar, demişler ki: “Ya, sen ne yapıyorsun? Hırsızlık ediyorsun. Bak, işte tavukları mavukları, her şeyi kümesten aldın, kucakladın, götürüyorsun.” Adam demiş ki canhıraş bir şekilde: “Ben avukatımı istiyorum.” Demişler ki: “İyi de hâlin bu, avukatı ne yapacaksın?” “Ben de onu merak ediyorum, avukat ne yapacak acaba.” demiş. Sizin hâliniz şimdi tam da bu. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Hadsizlik bu, gerçekten hadsizlik.

SEBAHATTİN KARAKELLE (Erzincan) – Hiç öyle değil.

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, Cumhuriyet Halk Partisi diyor ki: Offshore hesapları, kara para aklama hesaplarıdır. Offshore hesapları, vergi kaçırma hesaplarıdır.

Az önce Milliyetçi Hareket Partisinin sayın grup başkan vekilinin de açıkladığı gibi, Türkiye Cumhuriyeti’nin bunları araştıran kurumu MASAK diyor ki: “Offshore hesapları, kara para aklama hesaplarıdır; terörle ilgili örgütlerin vergi kaçırdıkları ve paralarını akladıkları yer olarak da bilinir.”

Biz de diyoruz ki: Gelin, Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanının kendisinin ve çocuklarının itibarını bu yükten kurtaralım.

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Keşke derdiniz bu olsa.

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Türkiye bir yere gidecekse vergi kaçırma hesaplarıyla itham edilen bir başbakan tarafından temsil edilmesin. Tek dileğimiz budur.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özkoç.

Sayın Bostancı, sisteme girmişsiniz.

Buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

29.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, Cumhuriyet Halk Partisi bir araştırma önergesi verdiğini söylüyor ama sayın grup başkan vekili kürsüye çıktığında bu araştırma önergesini, araştırmak için değil, zaten verilmiş olan bir hükmün kılıfı olarak kullanmak istediğini açıklayan bir fıkra anlatıyor.

HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – Tipik özelliği.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Bu doğru bir tavır değil. Kim karar verdi bunun suç olduğuna, mahkûm olduğuna? Elindeki tavukları, piliçleri çalarken basıldığına kim karar veriyor?

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – Kendisi dedi, kendisi.

MUHARREM ERKEK (Çanakkale) – Bakanlar Kurulu o listeyi kötüye kullanıyor, vermiyor ki.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Böyle bir şey olabilir mi? Yargının böyle bir kararı mı var?

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başbakan “Doğru.” diyor, siz listeyi açıklamıyorsunuz.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Araştırma önergesi veriyorsanız verdiğiniz araştırma önergesinin ruhuna uygun bir dil kullanmanız gerekir ama siz mahkûm ediyorsunuz.

HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – Yok ki öyle bir dil.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Reddediyoruz.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bostancı.

Sayın Özkoç, lütfen…

Kayıtlara geçsin, buyurun, söyleyin.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Buradan kayıtlara geçsin.

Ben herhangi bir şeyi uzatmaya çalışmıyorum Sayın Başkan. Gerçekten de siyasi etik açısından, Türkiye Büyük Millet Meclisini ilgilendiren, Parlamento üyelerinin hiçbir savcıya ve hâkime ihtiyaç duymadan, kendi Parlamento üyelerinin en başındaki insanla ilgili bir aklama operasyonunu burada Cumhuriyet Halk Partisi ifade ediyor. Bunun karşısında olan, kayıtlara geçsin, AK PARTİ’dir.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, siyasi etiğin birinci kuralı, araştırma önergesi verdiğinizde, sanki önerge bitmiş, neticelenmiş ve mahkûm olunmuş gibi bir dille o araştırma önergesi üzerinde konuşmamaktır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Yeter. Ara vereceğim.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Verebilirsiniz tabii ki hakkınız.

Siyasi etiği lütfen bize öğretmesinler.

BAŞKAN – Peki Sayın Özkoç, teşekkür ederiz.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Siyasi etik, eğer kendi siyasi partilerinin hükûmetinin başı tüm dünyayı ilgilendiren bir skandala girdiyse bunun Türkiye Büyük Millet Meclisinde araştırılmasının önünün açılmasıdır.

BAŞKAN – Tamam, teşekkür ediyorum.

VI.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- CHP Grubunun, Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Engin Altay, Grup Başkan Vekili Manisa Milletvekili Özgür Özel ile Grup Başkan Vekili Sakarya Milletvekili Engin Özkoç tarafından, siyasi parti genel başkanları ile başbakan ve bakanların vergi cennetlerinde bulunması muhtemel servetlerinin ve bunların kaynaklarının araştırılarak tespit edilmesi ve alınması gereken önlemlerin tespiti amacıyla 8/11/2017 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 14 Kasım 2017 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini oylarınıza sunacağım…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.42

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.53

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye), Sema KIRCI (Balıkesir)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 22’nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır, okutup işleme alacağım.

VIII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Önergeler

1.- Batman Milletvekili Mehmet Ali Aslan’ın, (2/1694) esas numaralı Kadastro Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/117)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(2/1694) esas numaralı Kanun Teklifi’min İç Tüzük’ün 37’nci maddesi uyarınca doğrudan Genel Kurul gündemine alınmasını arz ediyorum.

Gereğinin yapılmasını rica ederim.

                                                                                                                                Mehmet Ali Aslan

                                                                                                                                        Batman

BAŞKAN – Teklif sahibi Batman Milletvekili Sayın Mehmet Ali Aslan.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

MEHMET ALİ ASLAN (Batman) – Sayın Başkan, sayın Divan ve sayın Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. Ayrıca, şu anda cezaevlerinde tutsak olan seçilmişlerimizi de buradan saygıyla selamlıyorum.

Evet, yurttaşımızın, insanımızın tapu kadastrodan kaynaklı mağduriyetlerinin giderilmesi için bir kanun teklifi vermiş bulunmaktayım.

Arkadaşlar, özellikle bölgede ve Türkiye'nin bütün şehirlerinde tapu kadastrodan kaynaklı, yurttaşlarımız, insanlarımız mağdur edilmiştir. Şöyle ki: Birçok yerde insanlarımızın, yurttaşlarımızın atalarından, dedelerinden kendilerine kalan bağ, bahçeler kadastrolama esnasında hazine malı olarak tescillenmiştir. O dönemde insanlarımız, bir kısmının okuma yazma bilmemesi ve kadastro teknik bilgilerini haiz olmaması sebebiyle, o yanlışın, o gasbın farkına varamamışlardır ve süre aşımına girmiştir. Mahkemelerde de bu anlamda Millî Emlakin, Hazinenin, Maliyenin lehine karar verildiği için, yüz binlerce insanımız, Türkiye'nin her ilinde, her ilçesinde, her köyünde maalesef mağdur edilmiştir. Bunun sonucunda da kendi arazisini, bağ, bahçesini almak isteyen insanlarımız, maalesef, açık artırma usulü ihaleye girmek zorunda kalmışlardır ve bundan da kaynaklı bir arazi mafyası türemiştir. Arazi mafyası, kendi toprağını, kendi gayrimenkulünü almak isteyen insanlardan ihaleden çekilmek şartıyla para istemiştir ve bundan kaynaklı da Türkiye’de, sizlerin de şahit olduğu, birçok ilde, ilçede, kadastrodan kaynaklı, bu zulümden kaynaklı kavgalar olmuştur, cinayetler olmuştur. Bu konuda en bilinen cinayet de Bilge köy katliamı, cinayetidir ve 45 insanımız hayatını maalesef kaybetmiştir. Başka tarihlerde de Diyarbakır’da, Muş’ta, Bingöl’de, Batman’da yine bu gasptan dolayı, bu zulümden dolayı insanımız birbirine düşmüştür ve maalesef, hükûmetler, devlet bunun farkında olduğu hâlde bu sorunu çözme, giderme yoluna gitmemiştir.

2015 yılından bu yana, hem ben soru önergeleri verdim hem daha önceki muhalefet partileri de bu konuda araştırma önergesi vermiştir. Bu konuda konuşmalarımız olduğu hâlde hiçbir somut adım atılmamıştır. Ama ne ilginçtir ki gerek Mardin’de gerek Batman’da ve Türkiye'nin birçok ilinde iktidar milletvekilleri, hem genel seçimlerde hem yerel seçimlerde belediye başkan adayları, milletvekili adayları bu sorunu çözme sözü vermiştir. Bizatihi benim muhatap olduğum ve çözülmesini istediğim sorunu, 2010’dan önceki referandumda, yine Devlet Bakanı olan Mehdi Eker, Mehmet Şimşek, Acırlı köyünde (Derizbine), Midyat’ta (Estel) çözme sözü vermişlerdir, çözmemişlerdir. 2011’den sonra Muammer Güler çözme sözü vermiştir, yine çözmemiştir. 2015’teki hem haziran seçimlerinde hem kasım seçimlerinde yine iktidar milletvekilleri çözme sözü vermiştir ama çözmemiştir. Her seferinde demişlerdir ki: “Bu seçimlerde bize oy verin; söz, biz gereğini yerine getireceğiz.” Vatandaş bu konuda çok muzdariptir. Hadi buyurun, iktidar oldunuz, bu sorunu çözün. Yani bu yurttaşlarımızın mağduriyetini bu Meclis, bu iktidar çözmeyecekse yurttaşımız çözümü nerede arasın? Hem kanun hükmünde kararname gibi bir yetki var şu anda elinizde, yarım saat içinde, bir saat içinde çözülebilecek bir sorundur. Neden kanun hükmünde kararnameleri sadece işten ihraç etmelere karşı kullanıyorsunuz? İnsanların temel hak ve hürriyetlerinin kısıtlanmasında kullanılıyor da neden yurttaşımızın, insanımızın esas sorunlarının çözülmesi için kanun hükmünde kararname çıkarmıyorsunuz?

Yine bir hadisle bitireceğim: “Bir kötülük gördüğünüz zaman elinizle, gücünüz yetmiyorsa dilinizle, yetmiyorsa kalbinizle buğzediniz.” demiş Resulü Aleyhissalâtu Vesselam.

Buyurun, iktidar elinizle bu sorunu çözün. Biz dilimizle bunu dillendireceğiz ve çözülene kadar da bunun takipçisi olacağız.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Aslan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.59

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 18.05

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye), Sema KIRCI (Balıkesir)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 22’nci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Bazı Vergi Kanunları ile Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin 6306 Sayılı "Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun", 2981 Sayılı "İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı Yapılara Uygulanacak Bazı İşlemler ve 6785 Sayılı İmar Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun" ve 4706 Sayılı "Hazineye Ait Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi ve Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun"da Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Bazı Vergi Kanunları ile Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/884) ve İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin 6306 Sayılı "Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun", 2981 Sayılı "İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı Yapılara Uygulanacak Bazı İşlemler ve 6785 Sayılı İmar Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun" ve 4706 Sayılı "Hazineye Ait Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi ve Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun"da Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/588) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 502) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet? Burada.

Geçen birleşimde İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen 502 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın ikinci bölümünde yer alan 42’nci madde kabul edilmişti.

Şimdi 43’üncü maddeden devam edeceğiz.

43’üncü madde üzerinde ikisi aynı mahiyette olmak üzere üç önerge vardır. İlk okutacağım iki önerge aynı mahiyettedir, önergeleri okutup birlikte işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 502 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 43’üncü maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                            Filiz Kerestecioğlu Demir                                  Mithat Sancar                                                Ziya Pir

                                         İstanbul                                                     Mardin                                                   Diyarbakır

                                   Müslüm Doğan                                       Mehmet Ali Aslan                                        Sibel Yiğitalp

                                           İzmir                                                       Batman                                                   Diyarbakır

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

                                   Mustafa Kalaycı                                     Emin Haluk Ayhan                                       Erkan Akçay

                                          Konya                                                      Denizli                                                      Manisa

                                    Erkan Haberal                                            Arzu Erdem                  Mehmet Necmettin Ahrazoğlu

                                          Ankara                                                     İstanbul                                                      Hatay

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BAŞBAKAN YARDIMCISI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ilk konuşmacı Diyarbakır Milletvekili Sayın Sibel Yiğitalp. (HDP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Yiğitalp.

Süreniz beş dakika.

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 43’üncü madde üzerinde Halkların Demokratik Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle Genel Kurulu selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün vergi üzerine konuşuyoruz. Vergilerin silinmesinden, büyük şirketlere verilen birtakım muafiyetlerden ve buna benzer, daha çok sermayeyi güçlendiren, yoksulu daha çok yoksullaştıran, kendi içindeki bu gelir adaletsizliğinin derinliğini büyüten, makası açan bir dönemden geçiyoruz. Öyle ki vatan sevgisi diye bahsedilir; vatanı en çok sevenler nasıl tarif edilir? İşte, vergisini veren, askerliğini yapan ve bu temelde, kurallara riayet eden insanların vatanını seven, vatanı için iyi bir yurttaş olduğunu söylerler. Peki, bu ülkeyi yöneten yürütmenin başındaki insanlar ne yapıyor? Kendi çocukları ve kendileri üzerinden olabildiği kadar kendi şahsi hanedanını, ailesini daha çok nasıl kalkındırabilirim, daha çok nasıl zengin olabilirim ve bunun vergisini de vermemek üzere nasıl bir şey yapabilirim, nasıl bir… Nasıl denir? Öyle bir şey ki dikkat etmek istiyorum ama gerçekten, buna nasıl dikkat edeceğimi, nasıl tarif edeceğimi de düşünemiyorum. Çünkü bir insan 100 liranın 60 lirasını vergi olarak öderken ve vergi vermek zorundayken bu ülkenin Başbakanı ve çocukları gemileriyle, kazandıkları parayla bir kuruşun dahi bu ülkeye girişini sağlamıyor. En büyük millî ve yerli olduğunu da kendi söylüyor, kendi dışındaki hiçbir insanı da kabul etmiyor işin ilginç tarafı. Diyelim ki bir başka partinin bir üyesi bunu yapmış olsaydı, bir HDP’nin vekili bunu yapmış olsaydı, CHP’nin vekili yapmış olsaydı ya da herhangi bir farklı düşünceden biri yapmış olsaydı çarşaf çarşaf her gün gazetelere çıkacaktı, bunun üzerinden onlarca hikâyeler oluşturulacaktı, deyim yerindeyse linç edilecekti. Ama şimdi bakıyoruz, bu kadar açık, aleni ve kendisinin de kabul ettiği ve itiraf ettiği bir durumu şimdi siz aklama çabasındasınız, bu da daha büyük bir talihsizlik.

Evet, bizim durumumuz iyi değil, ülke olarak da durumumuz iyi değil. Her açıdan sıkıntılar yaşıyoruz. Vergi açısından sıkıntı yaşıyoruz, ekonomik kriz var, ölümler var ve var da var, sorunlar çok çok büyük ama çözüme yönelik bir davranış biçimi de maalesef olmuyor. Bakın, yoksullar daha çok yoksullaşıyor. Buna dair bir çözüm… Hadi gelin, bir çözüm bulalım, bunun için ne yapabiliriz, asgari ücreti artıralım mı ya da vergiyi düşürelim mi, asgari ücretteki vergi oranını düşürelim mi desek? Buyurun çalışmasını yürütelim, buna dair bir çalışma yok. Ya da gelin, iş cinayetleri üzerinden bir çözüm bulalım, güvencesiz çalışanlara karşı bir denetim mekanizması oluşturalım, buna dair bir şey de yok. Ve o olmadığı gibi şu an Turkcell’in, Telsim’in, GSM operatörlerinin de vergisini silme üzerinden bir yasa geçiyor. Çok yazık, gerçekten çok yazık. İleride bugünler anıldığında, bugünlerin hikâyesi yazıldığında, bugünlerin belgeseli yapıldığında şunlar çok rahat söylenilecek, denecek ki: Kaçak mazot için insanlar Roboski’de katledildi. “Kaçak mazot” dediler -tırnak içinde- Roboski’de katledildiler. Bir gecede F16 vurdu geçti, paramparça etti, hayvanların üzerinde götürüldüler ama bu ülkenin Başbakanı çocuklarıyla birlikte vergi vermemek adına gidip Malta’da yatırım yapıyor. Şimdi, o Başbakan olduğu için kimse ona bir şey söylemeyecek, iktidar olduğu için herkes onun dediği şeyi sahiplenecek, meşrulaştırmaya çalışacak; bir başka yerde köylü, yoksul köylü çocukları da Roboski gibi yerlerde F16’ların bombardımanı altında can verecek. Şimdi, bu kadar eşitsizliğin olduğu bir yerde siz vergiyi kimin adına konuşuyorsunuz? Kimi kolaylaştırıyorsunuz? Kimin hayatını kolaylaştıracaksınız bunlarla? Burada kolaylaştırılacak olan bir yoksul mudur, emekçi midir, memur mudur, yoksul köylü müdür, çiftçi midir? Değildir. Tek kolaylaştırılacak olan şey, tek güçlendirilecek olan şey sermayedarlardır. Bu ülke, Malta gibi ülkelerde offshore hesapları olanları bir taraftan hem aklamak, meşrulaştırmak diğer taraftan da daha çok nasıl zenginleştirmek, onun çabası içerisindedir. Yeri geldiğinde “En büyük vatansever biziz.” dersiniz ama bu vatana 1 kuruşunuzu vermemek için ta yüz binlerce kilometre ötede kendinize göre yatırımlar yaparsınız. O yüzden, size önerim ve tavsiyemdir: Kimseyi millîlik ve yerlilik üzerinden tariflemeyin, kimseyi vatanseverlik üzerinden tartıştırmayın. Size şunu söylerler ve söyleme hakkına da sahipler: Vatanseversen, yerli ve millî bir politika izliyorsan, milyarlarca lira parayı önce gel kendi vatanında bir kaynak olarak kullan, yüz binlerce insan işsiz, onlara istihdam alanı yarat. Hem bunu yapma hem de herkese kendince bir suçlama, yaftalamada bulun. Bunun artık zamanı geçti, bunun artık bir karşılığı yok, bunun kimsede -nasıl denir- pratik olarak bir karşılığı yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SİBEL YİĞİTALP (Devamla) – Son bir cümle…

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

SİBEL YİĞİTALP (Devamla) – Gidin halka, gidin sokaktaki insanlara bakın, insanlar inim inim inlerken, açlıktan, yoksulluktan mahvolmuşken, biz burada bunlara dair hiçbir çözüm geliştirmediğimiz gibi bu yoksulları daha çok yoksullaştırıyoruz. Çok yazıktır ki kaçakçılık üzerinden cinayetleri meşrulaştırırken, bu ülkenin Başbakanı ve Hükûmetin en başındaki insanlar, yürütmenin en başındaki insanlar kendi kişisel hesapları ve kendi ailesini daha çok zenginleştirme gibi bir çaba içerisindedir. Çok yazık; bu ülkeye yazık, Türkiye halklarına yazık.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yiğitalp.

Aynı mahiyetteki…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Bostancı, buyurun.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, kayıtlara geçsin diye söz aldım. Akılcı her tür eleştiriye açığız ama şaibe ve algı yaratmaya dönük bir dil siyasete katkı sağlamaz. O dille ima edilen, ortaya konulan yaklaşımı da şiddetle reddediyoruz.

Vatanseverlik meselesine gelince, bu ülkedeki insanların, iktidarın vatanseverliğini hiç kimse test etme hadsizliğine düşmesin.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bostancı.

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Yiğitalp, siz de kayıtlara geçmesi için oradan söyleyebilirsiniz.

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Bu işin had veya hadsizlikle ilgisi yok. Her şeyi, tarih bugünleri de yazıyor; bir gün sonra da yazacak, bir yıl sonra da yazacak. Bugünlerin hikâyesi de yapılacak.

Siz vergi vermeyen insanları tutukluyor iseniz, vergi vermeyen insanları her türlü suçlama üzerinden tartıştırıyor iseniz kendiniz en başta başka ülkelerde bunun yolunu, yöntemini oluşturmazsınız; bu bir.

İkincisi; vatanı sevmek sadece sizin tekelinizde olan bir şey değildir. Hepimiz kendi yaşadığımız coğrafyada vatanımızı seviyoruz. O anlamda söylüyorum ben.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Tarihi halk yazıyor.

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Yazıyor, evet yazıyor.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederiz sayın milletvekilleri.

Şimdi aynı mahiyetteki diğer önerge üzerinde Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Necmettin Ahrazoğlu, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 502 sıra sayılı Bazı Vergi Kanunları ile Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 43’üncü maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi tarafından verilen önerge üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, son yıllarda sıklıkla getirilen, AKP’nin klasiği hâline gelen torba yasalar, yasama faaliyetlerinin düzensiz, eksik bir yapıda yürütülmesine neden olmaktadır. Ayrıca, yasal zorunluluk olmasına ve gerek ekonomiyi gerek bütçeyi gerekse geniş toplum kesimlerini ve iş alemini etkileyecek, ekonomik yük doğuracak hükümler içermesine rağmen, kanun tasarısı komisyonlarda görüşülürken ayrıntılı bir etki analizinin yapılmadığını da görmekteyiz.

Değerli milletvekilleri, kanun tasarısının 43’üncü maddesinde, 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 14’üncü maddesinde değişiklik yapılmaktadır. Yapılan değişiklikle cep telefonu abonelerinin yurt dışındayken yaptıkları görüşmelerin yurt dışında bulunan operatörlere yurt içindeki firma tarafından ödenen ödenekten, yurt içi operatörler tarafından da tüketiciye yansıtılan ücretlerden KDV alınması istisnası getirilmektedir. Bu uygulama düzenli bir uygulamadır.

Diğer bir değişiklik ise bankalara borçlu olanların ve kefillerinin borçlarına karşılık taşınmaz ve iştirak hisselerinin bankalara devir ve teslimlerinde tanınan katma değer vergisi istisnasının, finansal kiralama ve finansman şirketlerine yapılan devir ve teslimlerde de geçerlilik sağlanmasıdır. Yani borçlanmada artışların yaşandığı yıllar yaşanmakta; yıllardır yürütülen hatalı politika ve uygulamalar sonucunda cari açık çoğalmış, işsizlik ve yoksulluk gibi pek çok sorun kalıcı hâle gelmiş ve sonuç olarak vatandaşı borçlu hâle getirmiş bir ortamda böyle bir uygulamaya gidilmesi maalesef yanlış olmuştur diye düşünüyoruz.

Örnek olarak, çiftçilerin borç alıp da ödeyemediği takipteki kredi miktarı 2008 yılında 451 milyon lirayken 2016 yılında 1,3 milyar liraya çıkmış.

Bir başka örnekte ise 2002 yılında bankalara 1 milyon 655 bin kişinin borcu bulunmaktayken 2016 Eylül ayında 26 milyona ulaşmış.

Bireysel kredi ve kredi kartı borcunu ödeyememiş kişilerden hâlen takipte olanlar 3 milyona yaklaşmış durumdadır. Bu nedenle de maddedeki değişiklik bir zorunluluk hâline gelmiştir.

Vatandaşların ve firmaların bankalara borçları o kadar artmıştır ki artık baş edemez hâle gelmiş olan bankalar bu alacaklarını varlık yönetim şirketlerine devretmek zorunda kalmışlardır. Geçtiğimiz ay içerisinde Türkiye'nin önde gelen 3 bankası takibe düşen 700 milyon Türk lirası borcunu 32,5 milyon TL’ye 4 varlık yönetim şirketine satmıştır. Yine başka bir banka ise 164,5 milyon liralık borcunu 1,6 milyon liraya yani yüzde 1’lik bir fiyatla yine bir başka şirkete devretmiştir.

Bankalar ellerindeki borçlulara ait tüm kişisel verileri varlık yönetim şirketlerine devrederek işleri kolaylaştırma yoluna gitmiştir.

Borçlarını ödeyemeyen vatandaşlar ilk olarak bankaların avukatlarının baskılarına ve tehditlerine maruz kalmışken şimdi ise varlık yönetim şirketleri baskıları daha da artırarak eziyetlere devam edilecektir. Varlık yönetim şirketlerinin yüzde 1’le satın aldığı banka alacaklarını, bu baskılar sonucunda ne kadar para kazanacaklarını artık sizlerin takdirine bırakıyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ahrazoğlu.

Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum…

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.20

YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 18.35

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye), Sema KIRCI (Balıkesir)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 22’nci Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

502 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 43’üncü maddesi üzerinde verilen aynı mahiyetteki önergelerin oylaması sırasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeleri tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, aynı mahiyetteki önergeler kabul edilmemiştir.

502 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

43’üncü madde üzerindeki diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 502 sıra sayılı Tasarı ve Teklifin 43’üncü maddesinde yer alan “ve finansman” ibaresinin “finansman ve faktoring” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                 Bihlun Tamaylıgil                                       Bülent Kuşoğlu                       Mehmet Akif Hamzaçebi

                                         İstanbul                                                     Ankara                                                     İstanbul

                                    Lale Karabıyık                                           Mehmet Tüm                                     Zekeriya Temizel

                                           Bursa                                                      Balıkesir                                                      İzmir

                                   Utku Çakırözer                                             Musa Çam

                                        Eskişehir                                                      İzmir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BAŞBAKAN YARDIMCISI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Balıkesir Milletvekili Sayın Mehmet Tüm.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET TÜM (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 43’üncü madde üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

On beş yıldır yaptığı hataların hiçbirinin sorumluluğunu üstlenmeyen ve hep başkasını suçlayan bir iktidarla karşı karşıyayız. Bugün sizlere bazı tarih ve rakamlar vereceğim.

Gezi direnişinin başladığı günden bu yana tam bin altı yüz otuz bir gün geçti. Bugün Ali İsmail Korkmaz’ın öldürülmesinin üzerinden bin beş yüz seksen yedi gün geçti. Bugün Berkin Elvan’ın öldürülmesinin üzerinden bin üç yüz kırk üç gün geçti ve katilleri hâlâ bulunamadı. Bugün Kabataş yalanının üzerinden tam iki yüz otuz iki cuma geçti. AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın “Biz İstanbul’a ihanet ettik, hâlâ ihanet ediyoruz; ben de bundan sorumluyum.” demesinin üzerindense yirmi dört gün geçti. Şehircilik Şûrası’nda “beton, beton” diye haykırmasından ise sadece altı gün geçti ve bizler bugün Gezi direnişinin, Gezi şehitlerinin, Gezi ruhunun ne kadar haklı ve ne kadar doğru olduğunu bir kez daha anlıyoruz.

Önce “Gezi”ciler için “hain” dediniz, tutmadı; yetmedi, Kabataş yalanını söylediniz, o da elinizde kaldı; Hoca Efendinizin gazetelerinde Gezi gençliği için boy boy manşetler attınız ve bu gençlere “terörist” dediniz ama bu da tutmadı. Bu yalanlar tutmaz ve asla tutmayacak da çünkü gerçeklerin er geç ortaya çıkmak gibi kötü bir huyu vardır.

Değerli milletvekilleri, bugün geldiğiniz yerde hepiniz günah çıkarmaya başladınız. Erdoğan “İhanet ettik.” diyor, sizler de “İhanet ettik.” diyorsunuz. Erdoğan Gezi gençliğinin söylediği şeyleri söylüyor, sizler neredeyse “Gezi”ci oluyorsunuz. Gezi’de “Mesele üç beş ağaç değil.” demiştiniz, biz de aynı şeyleri söyledik, “Mesele üç beş ağaç değil, rant.” dedik, “talan” dedik, “ihanet” dedik. İşte şimdi Reis’iniz de aynı şeyleri söylüyor, “İstanbul’a ihanet ettik, bundan ben de sorumluyum.” diyor. “Gezi”cilere “çapulcu” demişti, şimdi “Ben de çapulcuyum.” diyor. Bu sözleri tarih asla unutmayacak.

Değerli milletvekilleri, Erdoğan’ın konuşması gerçekten hepimize çok ilginç geldi. “İhanet ettik.” diye isyan etmekte gayet haklı. Şehircilik Şûrası’nda “Bu beton şehirler insana huzur vermiyor. Beton, beton; orada ruh yok, huzur yok.” diyor. Burada iki ihtimal var; Erdoğan ya 2019’da kendisine oy vermeyecek halka da o yüzden “Bana oy vermeyin, yoksa ihanet ederim.” diye sesleniyor ya da on beş yıldır ülkeyi CHP’nin yönettiğini zannediyor.

Koskoca ülkeyi beton ekonomisiyle idare eden CHP miydi? TOKİ’yi Ankara’nın bitki örtüsü yapan Kılıçdaroğlu hükûmeti miydi? Çılgın proje, üçüncü köprü, havaalanı diye milyonlarca ağacı kesen, İstanbul’u beton kente dönüştüren CHP yönetimi miydi? Geçtiğimiz gün Erdoğan çıkıyor, “CHP zihniyeti camileri yıktı, biz inşa ediyoruz.” diyor. Size soruyorum: Malatya’da cami yıkılıp üzerine AVM dikilirken CHP mi iktidardaydı? Gaziosmanpaşa’da rezidans için cami yıkılırken ülkeyi CHP mi yönetiyordu? Eğer öyle olsaydı yanlış bir şey yaptığımız için biz onurumuzla istifa ederdik ama siz bu sorumluluğun gereğini asla yapamazsınız.

Değerli milletvekilleri, seçim yaklaşınca Atatürkçü, çevreci, “Gezi”ci açıklamalar yaparak halkımızı kandırmaya çalışıyorsunuz. Hiç boşuna uğraşmayın, halkımız bu söylediklerinize asla kanmıyor. Bu ülkede kandırılan birileri varsa onlar sadece ve sadece sizlersiniz. Seçim zamanı böyle söylemlerle boşuna vakit kaybetmeyiniz, Türkiye’yi içinde bıraktığınız bu karanlık tablonun bedelini sandıkta ödeyeceksiniz. “İhanet” diyerek, “beton” diyerek şirin görünmeye çalışmayınız, ülkemizin her yerini betona çeviren sizlersiniz; Cerattepe’de, Yeşil Yol’da, Kuzey Ormanlarında ağaçları yok eden, doğayı talan eden sizlersiniz. Kaz Dağlarına 17 tane termik santrali kurduran, orada 1 gram altın için koca bir ormanı, dereyi, toprağı yok eden sizsiniz. Saraya 300 odalı yazlık yapılacak diye sit alanını imara açan sizsiniz. ODTÜ ormanlarını gereksiz bir yol için ortadan kaldıran sizsiniz. İstanbul’u gökdelenler, AVM’ler kenti yapan sizsiniz; deprem toplanma alanlarını ranta açan sizsiniz.

Şimdi “beton” diyerek boşuna ağlayıp sızlamayın. Sizin yaşadığınız metal yorgunluğu değil, asıl beton yorgunluğudur. Bu betonu siz kendi içinizde zaten yıkmaya başladınız. Biz de sizin bıraktığınız bu enkazı halkımızla birlikte seçimlerde temizleyeceğiz diyor, hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tüm.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Buyurun Sayın Muş.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, hatip baştan aşağı bizi itham ederek konuşmasını sürdürdü, ihanet ettiğimizi iddia ediyor. Bu açık bir sataşmadır partimize.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Muş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

3.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Balıkesir Milletvekili Mehmet Tüm’ün 502 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 43’üncü maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Burada, yaklaşık üç, dört haftadır, Sayın Genel Başkanımızın Türkiye'deki şehircilikle ilgili, İstanbul’daki şehircilikle alakalı ortaya koyduğu bir eleştiriyi buradan alıp, bağlamından koparıp grubumuza da kabul edemeyeceğimiz şekilde ithamlarda bulunmayı bir kere reddediyoruz.

Değerli dostlar, meseleyi oradan alıp Gezi’nin ne kadar iyi bir şey olduğunu, ne kadar mübarek bir şey olduğunu burada anlatmanın hiçbir anlamı yok. Gezi’nin ne olduğu milletin hafızasında. Ankara sokaklarında nasıl cereyan ettiğini bu millet iyi biliyor. Orada atılan “tweet”lerde “Mesele ağaç değil, sen hâlâ anlamadın mı?” diye ortalığa çıkan, yüzünü kapatıp sağı solu yakanlar yeşilci değillerdi, onların başka bir derdi vardı. Onların derdi, sandık yoluyla iktidara gelemeyip iktidarı kargaşa yoluyla devirmekti ve onun içerisinde “Ben şu an Taksim’deyim. Aşağı iniyorum arkadaşlar. Şuraya geçiyorum.” diyen milletvekilleriniz de vardı. Yazıklar olsun! Sandıkla iktidara geleceksiniz, kargaşayla değil.

Buradan sürekli yeşilden bahsediyor. Bakın, Büyükçekmece Belediyesi Albatros Parkı’nı sattı. Niye hiç gıkınız çıkmadı. Hasan Akgün uğratmıyor mu sizi Büyükçekmece’ye, gidemiyor musunuz oraya? Niye çıkıp tek laf etmediniz? Ağaçları teker teker kesti, kuruttu orada. Hiç piyasada yoktunuz. Şu heyecanlı konuşmayı gece Büyükçekmece Meydanı’nda yapsaydınız ya. Hasan Akgün’den mi çekiniyorsunuz yoksa? O ayrı, ondan çekiniyorsanız bir şey diyemem ama eğer siz hakikaten yeşilci olsaydınız önce kendi uygulamalarınıza ses çıkarır, onlara karşı çıkardınız.

Değerli dostlar, ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özkoç.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, tamamen grubumuza yönelik bir sataşmada bulunmuştur.

BAŞKAN – Kim cevap verecek, siz mi?

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Ben vereceğim.

BAŞKAN – Buyurun.

4.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hiç kimse sizin Genel Başkanınıza herhangi bir iftira atmıyor. Sizin Genel Başkanınız Türkiye televizyonlarına çıkıp “Biz hata yaptık, bu hatayı yapanlardan bir tanesi de benim.” diyor. Bunun neresi alıntı? Yani çıkacaksınız buraya, Genel Başkanınız bir şey söyleyecek, “Hayır, o öyle demedi de böyle dedi.” diyeceksiniz. Ne alakası var? Genel Başkanınızın söylediği sözün arkasında durun.

Bu ülkeyi mahvettiniz, şehirleri mahvettiniz. (CHP sıralarından alkışlar) PKK’yla oturdunuz, anlaşma yaptınız, teröristleri Türkiye’nin başına musallat ettiniz.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sen onu SİHA’cı Sezgin’e söyle.

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Eğitimi mahvettiniz. Eğitime TEOG’u getiren sizsiniz, götüren sizsiniz. Çocuklar ne yapacağını bilmiyor. İnsanları kargaşa ortamına sürükleyen sizsiniz.

Gezi ortamında Türkiye Cumhuriyeti’nin CHP’li milletvekilleri dimdik durdular, karşı oldukları Hükûmetti. Hükûmetin ağaç kesmesine karşılar, millî eğitim propagandasına karşılar, insanları birbirine düşürmesine karşılar, ayrıştırmasına karşılar; AKP Hükûmetine Cumhuriyet Halk Partisi karşı. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, terörle en kararlı mücadeleyi yapan bizleriz.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Görüyoruz nasıl yaptığınızı.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın grup başkan vekili Cizre Raporu’nu bir araştırsın, bir okusun. Cizre Raporu’nu…

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Abdullah Öcalan’la oturup konuşan sizlersiniz, nasıl yaptığınızı görüyoruz.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Bir dakika, sakin ol! Sıran gelsin, konuş.

Sayın Başkan…

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Söz iste.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sıran gelsin, konuşuyorum.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sen söz iste o zaman.

BAŞKAN – Sayın Özkoç, lütfen…

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Ben ayaktayım.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Daha söz istemeden konuşuyorsun.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sakin ol!

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Hadi canım sen de!

Kayıtlara mı geçsin istiyorsun, söz mü istiyorsun?

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın grup başkan vekili partisinin Cizre Raporu’na önce bir baksın, ondan sonra terörle mücadele konusunda bize eleştiride bulunsun. Devleti katliamla suçlayan raporun altına imza attılar. Bu, Cumhuriyet Halk Partisinin utanç vesikasıdır.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Daha ne diyebilirim; sataşma bu.

BAŞKAN – Buyurun dinliyorum. Yerinizden lütfen Sayın Özkoç.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sataşmadan söz istiyorum.

BAŞKAN – O da yerinden size cevap verdi Sayın Özkoç.

Buyurun, kayıtlara geçer.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, birincisi, size olan tüm saygımla şunu ifade etmek istiyorum: Biz yerimizden konuşmak istediğimiz zaman kendimizi ifade ediyoruz, diyoruz ki: “Yerimizden konuşalım.” Grup başkan vekili de yerinden mi konuşacak, sataşmadan mı söz istiyor ilk önce onu ifade ederek sözüne başlasın. Tecrübeli bir grup başkan vekilidir, kendisine bunu öğretmem gerekmiyor.

İkincisi, Değerli Başkanım, Cumhuriyet Halk Partisi, “Abdullah Öcalan’a ‘Sayın Abdullah Öcalan’ demesinin hiçbir sakıncası yoktur.” dememiştir. Cumhuriyet Halk Partisi, “Bu devlet PKK’yla görüşür.” dememiştir. Cumhuriyet Halk Partisi, Habur Sınır Kapısı’nda 2 tane masa koyup, Türkiye Cumhuriyeti’nin hâkimlerini de oturtup “PKK’lı teröristleri Türkiye Cumhuriyeti’ne alın.” dememiştir. Cumhuriyet Halk Partisi, PKK silahlarını yığarken şimdiki Genel Başkan, o zamanın Başbakanı gibi “Onlar orada silah yığıyorlar, onlarla yaptığımız anlaşmalara ihanet ediyorlar.” dedikten sonra valilere emir verip de “Göz yumun.” dememiştir. Kimin teröre destek verdiğini kimin vermediğini milletimiz biliyor.

METİN GÜNDOĞDU (Ordu) – Polisleri şehit edenlerin cenazesine kim gidiyor? Onu söyle onu!

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, valilere verilen talimatı ispat etsin.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Bazı Vergi Kanunları ile Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/884) ve İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin 6306 Sayılı "Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun", 2981 Sayılı "İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı Yapılara Uygulanacak Bazı İşlemler ve 6785 Sayılı İmar Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun" ve 4706 Sayılı "Hazineye Ait Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi ve Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun"da Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/588) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 502) (Devam)

BAŞKAN – 43’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

44’üncü madde üzerinde üç önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 502 sıra sayılı Bazı Vergi Kanunları ile Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 44’üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                 Bihlun Tamaylıgil                                       Bülent Kuşoğlu                                   Zekeriya Temizel

                                         İstanbul                                                     Ankara                                                       İzmir

                                    Lale Karabıyık                                         Utku Çakırözer                                      Hüseyin Çamak

                                           Bursa                                                      Eskişehir                                                     Mersin

                                                                                                        Musa Çam

                                                                                                            İzmir

MADDE 44- 3065 sayılı Kanunun geçici 37 nci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde yer alan “2017 yılında” ifadesi “2017 ve 2018 yıllarında”, “2017 yılının” ifadesi “2017 ve 2018 yıllarının” şeklinde ve aynı fıkranın (b) bendinde yer alan “2017 yılında” ifadesi “2017 ve 2018 yıllarında”, “2017 yılı” ifadesi “2017 ve 2018 yılı” şeklinde değiştirilmiştir.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BAŞBAKAN YARDIMCISI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Mersin Milletvekili Sayın Hüseyin Çamak. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurun.

HÜSEYİN ÇAMAK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 502 sıra sayılı torba kanunun 44’üncü maddesiyle ilgili görüşlerimi paylaşmak istiyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Elli ve daha fazla personel çalıştıran kamu ve özel sektör kuruluşları engelli çalıştırmak zorunda. Buna göre, kamu sektöründe yüzde 4, özel sektörde ise yüzde 3 oranında engelli çalıştırılması gerekiyor. Fakat, birçok kamu kurumu dâhil bu kurala tam olarak uyulmamakta. Devlet kurumları bu hâldeyken özel sektörde kanunlara uygun bir işleyişin sağlanması sizce mümkün olabilir mi? Sadece Eylül 2017’de İŞKUR’a başvuran işsiz sayısı 489 bini aşarken 29 bin engellinin de iş beklediği gerçeğiyle karşı karşıya kalıyoruz.

Ayrıca, sağ olsun, devletimiz, engellilere bakım için de evde bakım ücreti veriyor fakat burada bir sıkıntı var. Bu bakım ücretini alabilmesi için “Engellinin bulunduğu hanede yaşayan tüm vatandaşların kişi başı geliri asgari ücretin üçte 2’sini yani 847 Türk lirasını geçmemesi.” denilmektedir. Fakat bu kişi başına gelir 5 Türk lirası bile fazla olsa o aile tüm bakım ücretini alamıyor ve dolayısıyla mağdur oluyor. Bu durumda, ailenin gelirine bakılmaksızın her engelli bakımı için standart bir ücret acaba düşünülemez mi?

Sayın milletvekilleri, Türkiye'de engelli olmak gerçekten çok zor. Günlük hayatı sürdürmekten temel ihtiyaçların karşılanmasına kadar engellilerimiz maalesef birçok sorunla boğuşmaktadır. Engellilerimizle ilgili veriler oldukça yetersiz. Bir devlet, elinde veri olmadan o alanla ilgili planlama da yapamaz, önüne hedef de koyamaz. Bu alanda yetersiz de olsa kimi verileri TÜİK’ten alıyoruz. TÜİK verilerine göre Türkiye'de yaklaşık 5 milyon engelli var yani Türkiye nüfusunun yüzde 6,6’sını engelliler oluşturuyor. Engellilerimiz erişilebilirlikten eğitime, işsizlikten sağlığa kadar birçok alanda zorlanmakta ve sıkıntı yaşamaktadır. Bu sorunların kaynağı sadece kanunlardaki ya da uygulamadaki eksikliklerle izah edilemez çünkü hiçbir toplumsal sorun tek yönlü olarak ele alınamaz.

Bu kürsüden defalarca, kamuda ve özelde engelli personel açığının kapatılması çağrısını yaptık ancak engellilerin maruz kaldığı sorunlar da, yaşamsal ihtiyaçları da hâlen tam anlamıyla karşılanamamıştır. Bu noktada, hem bir mesleki alanın önünün açılmasına hem de engellilerimize dönük temel bir ihtiyaca vurgu yapmak istiyorum. Psikososyal destek, savunuculuk misyonu ve güçlendirme teknikleriyle engelliler için hayati öneme sahip olan sosyal hizmetlerin de rolü hafife alınmadan, engelliler üzerinde uzmanlaşan sosyal hizmet bölümü mezunlarının bu alanda istihdamı azami ölçülerde sağlanmalıdır. Engellileri topluma kazandırmanın kilit mesleki yetkinliklerine sahip sosyal hizmet uzmanları, bugün büyük bir işsizlik bataklığında potansiyel işsizler olarak mezun olmaya devam ederken sadece günü kurtaracak ufak yardımlarla bu sorunu çözebilmek mümkün değildir.

Anayasa’mızda ifadesini bulan sosyal bir hukuk devleti olabilmenin de önemli bir göstergesi engellilerimizin durumudur. Başka bir deyişle, bir toplumdaki engellilerin yaşam standartları o ülkenin ekonomik ve sosyal gücünün de önemli bir göstergesi olmaktadır. Engellilerimiz erişilebilir bir yaşam talep ediyor. Onlara ilişkin temel sorunların çözümü ancak toplumsal birliktelik ve siyasi iradenin etkili sonuç alıcı müdahalesiyle mümkündür.

Değerli milletvekilleri, son olarak Sayın Sağlık Bakanına soruyorum: Sayın Bakan, ek atamalar sözü verdiniz, sağlıkçılar sizlerden atama bekliyor.

Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çamak.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 502 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 44’üncü maddesinde geçen “2017 ve 2018 yıllarında” ifadesinin “2018 yılı sonuna kadar” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                   Mustafa Kalaycı                                     Emin Haluk Ayhan                                       Erkan Akçay

                                          Konya                                                      Denizli                                                      Manisa

                                    Erkan Haberal                                            Arzu Erdem

                                          Ankara                                                     İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BAŞBAKAN YARDIMCISI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Denizli Milletvekili Sayın Emin Haluk Ayhan.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 502 sıra sayılı Bazı Vergi Kanunları ile Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 44’üncü maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi adına verilen önergemiz için söz aldım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Sayın Bakanım, hakikaten bu AKP sizleri de yoruyor. Neden? Şu kadar problem birikmiş, 130 madde neredeyse, o kadar girdi, çıktı. Şimdi biz önerge verdik, önerge madde metninden çıkarılmasıyla ilgili. Haddizatında bunun temelinde bütün gelişi, gidişi, çıkarılışı, hülasası 3 şey için: Bir tanesinde 3 iletişim şirketiyle ilgili bir olay var; ikincisinde, gelir ve kurumlar vergisini 2 puan artırıyoruz; diğer önemlisi de bu bankalarla ilgili olaydı.

Şimdi, bütün bunlara baktığımız zaman, bu sıkıntıların giderilmesi lazım. Şimdi, bizim verdiğimiz önergeyi çıkaralım diyoruz. Neden çıkaralım diyoruz, biliyor musunuz? Siz 2018 yılında, önceden yaptığınız işin devamını istiyorsunuz; sektöre, inşaat sektörüne bu muafiyet bir süre daha devam etsin diyorsunuz. Bu neyi gösterir? İnşaat sektörünün iyi olmadığını gösterir. İnşaat sektörünün iyi olmamasının sebebi neyi gösterir? Ekonominin iyi olmadığını gösterir. Dolayısıyla, bu aslında hakikaten iktidarı sıkıntıya sokan bir olay.

Bunları gidermenin farklı yolları da var, bunları da yapabiliriz ama bakın, imalat sanayisi yatırımı kapsamındaki inşaat harcamalarında KDV iadesi uygulamasının 2018 yılında da sürdürülmesini istiyorsunuz. Daha önce ifade ettim, büyüme rakamları her ne kadar olumlu görünse de büyümenin kimyası bozuk, onu söyledik. Ekonomide büyümenin inşaat yatırımları, vergi teşvikleri ve Kredi Garanti Fonu’yla artan kredi hacmine dayalı olarak sürdürüldüğü görülüyor. Bir diğeri, yatırımlardaki artışın yarıdan fazlası inşaat sektöründe. Bu sektörün cari fiyatlarla ikinci çeyrekte gayrisafi sabit sermaye oluşumu içindeki payı yüzde 60. Hatta siz Sanayi Bakanı olduğunuzda “Bu organize sanayilerdeki binaları biz yapalım.” diye bir düşünceniz de vardı yanlış hatırlamıyorsam. Dolayısıyla burada hassas olmak lazım. Sektör sıkıntılı. Ne var? Bu sektörde sabit sermaye oluşumunda ikinci çeyrekte sabit fiyatlarla yüzde 25 artış olurken ekonominin genelinde makine ve teçhizat yatırım malı ithalatının yüzde 8,6 gerilediğini görüyoruz. Birbiriyle de örtüşmüyor, orada da bir sıkıntı var. Bu durum büyümenin iç dinamiklerle sağlıklı ve sürdürülebilir olması konusunda endişeleri de artırıyor, beraberinde getiriyor. 2017 yılında millî gelir şimdiye kadar yüzde 5 büyüdü de imalat sanayisi üretim artışı onun biraz altında, millî gelir içindeki payı revizyonlara rağmen yüzde 12’ler civarında. Temmuz ayı itibarıyla sanayi sektörü istihdamının toplam istihdam içindeki payında da bir artış gözükmüyor.

Özellikle ifade etmek istediğim husus, Sayın Bakan, TÜİK tarafından –burası çok önemli- Sanayi Üretim Endeksi verilerine göre 2016 yılında sanayi üretimi yüzde 1,8 artıyor. Sanayi üretimi yüzde 1,8 artarken sanayide katma değer artışının yani sanayi büyümesindeki artışın yüzde 4,2 olarak açıklanması gerçekten izaha muhtaç, “El âleme karşı bu ayıp.” bizim deyimimizle. Bunu birisinin açıklaması lazım ama asıl sıkıntı bu da değil, sanayinin temel sektörlerinden önemli bir bölümünün yüksek oranda ithal ara malı ve yatırım malına bağımlı hâle gelmesi. Yapmış oldukları ihracatın ülkemize bıraktığı katma değer de düşük. Şimdi, gerçekten, sıkıntılı alan var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) - Bu sorunları bütün siyasi partiler olarak eğer detaylı görüşürsek meselenin çözümüne hakikaten katkı sağlayacağımızı düşünüyorum.

Teşekkür ediyorum beni dinlediğiniz için.

Saygılar sunuyorum yüce heyete. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ayhan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 502 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 44’üncü maddesinde yer alan “bendinde yer alan” ibarelerinin “bendindeki” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                            Filiz Kerestecioğlu Demir                                  Mithat Sancar                                                Ziya Pir

                                         İstanbul                                                     Mardin                                                   Diyarbakır

                                   Müslüm Doğan                                                                                                   Mehmet Ali Aslan

                                           İzmir                                                                                                                        Batman

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) – Katılamıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BAŞBAKAN YARDIMCISI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Mardin Milletvekili Sayın Mithat Sancar.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

MİTHAT SANCAR (Mardin) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sevgili arkadaşlar, torba yasayı görüşmeye devam ediyoruz ama doğrusu burada demokratik bir yasama faaliyeti yaptığımızı iddia etmek mümkün değil.

Şimdi üzerinde konuşacağım madde 44’üncü madde. Başlasam size okumaya, neyle ilgili olduğunu anlatmak için en az bir yirmi dakikaya ihtiyacım var ama bu bir torba yasa, alakalı, alakasız pek çok hüküm buraya konmuş, üstelik temel kanun olarak görüşüldüğü için ancak değişiklik önergesi üzerine beş dakika konuşabiliyorum. E, peki, bu “demokratik yasama” dediğimiz faaliyetin “demokratik” kısmı nerede kalıyor? Niye “demokratik yasama” diyoruz buna? Çünkü burada getirilen bütün hükümleri, hele mali yükümlülük içeren düzenlemeleri ayrıntılı tartışabilmek ve kamuoyunun da bu konuda bilgi sahibi olmasını sağlamak için. Ama bunu gerçekleştirmenin imkânı olmadığı her hâliyle ortada. Doğrusu, bu madde dışında, üzerinde söz aldığım madde dışında bir konuyu anlatmayı da pek tercih etmem, doğrusu, hoşuma da gitmez ama ben bu maddeyi nasıl anlatayım? Size daha önce değindiğim ve bir sonraki maddeyi ilgilendiren düzenlemeyle ilgili bazı görüşlerimi aktarayım, bu konuda da hem Komisyona hem Hükûmete önerilerde bulunayım. Bunun daha sağlıklı olacağını düşünüyorum.

Şimdi, bundan önce 7’nci maddede Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nda bir değişiklik yapılması öngörülmüştü, itirazlarımız üzerine 7’nci madde bu tasarıdan çekildi; doğru yapıldı. Fakat hangi hükmün hangi sonuçlarının başka nerede olduğunu tespit etmek için torba yasanın içerisine dalgıç kıyafetiyle girmek gerekiyor, apaçık arkeolojik çalışma yapmak gerekiyor ya da maddeler arasında hafiyelik yapmak gerekiyor. Neden? Şimdi, o madde çıkarıldı. Neydi o madde? Fikir ve sanat eserleri sahiplerinin serbest kullanımdan doğan telif zararlarının karşılanması için uluslararası standartlarda bir düzenlemeydi. Bir kesinti yapılıyor belli ürünlerden, ithalatından ve imalatından. Bu kesintiler de hak sahiplerine dağıtılmak üzere özel bir hesapta toplanıyor. Şimdi, bu özel hesabı bir manevrayla Kültür Bakanlığının denetimine, oradan da genel bütçeye aktarmaya yönelik bir düzenleme getirilmişti; itiraz ettik, kaldırıldı; doğru yapıldı. Ama bakın, şimdi, 45’inci madde bu haksızlığı başka türlü sürdürüyor. Ne yapıyor 45’inci madde? (f) fıkrasına bakarsanız aslında eğitime ayrılması gereken fonlardan karşılanması lazım gelen bir kaynağı bu fikir ve sanat eserleri sahiplerine tahsis edilen yüzde 3’lük kesintiden muaf tutuyor yani fikir ve sanat eserleri sahiplerine gitmesi gereken kaynağı kısıyor. Hangi proje için? FATİH Projesi için. Güzel, bir proje yapıyorsanız bunu da tartışırız tabii; eksiği, doğrusu, yanlışı… Eğitim için bir proje yapıyorsanız bunun kaynağını fikir ve sanat eserleri sahiplerine tahsis edilmesi gereken bir yerden sağlamamanız gerekiyor. Şimdi, bu 7’nci madde çıkarıldı ama geçici 2’nci maddenin (2)’nci fıkrası var, onu ne yapacağız? Aynen devam ediyor (2)’nci fıkra, diyor ki: “Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun 44 üncü maddesinin bu Kanunla değiştirilmeden önceki hükmü uyarınca oluşturulan özel hesap genel bütçeye…” Nihai olarak genel bütçeye gidecek.

Peki, biz, eğer bu tasarı üzerinde bu kadar ayrıntılı çalışma yapmazsak bu hükümler arasındaki bağlantıyı nasıl tespit edeceğiz? Bu kadar çelişkiyi aynı torbaya sıkıştırmanın anlamı ne?

Birincisi, bu torba yasanın amacı, nereden bulunursa bulunsun, kimin hakkı olursa olsun kaynak toplayayım, böylece bütçe açıklarını dengeleyeyim. Burada vergileri artırmak bir yöntem olarak kullanılıyor, burada, biraz önce söylediğim, fonlar gibi kaynakların kesintiye uğratılması yolu tercih ediliyor ve buna benzer başka yollar var.

İkincisi, yasama bu şekliyle demokratik olamaz arkadaşlar. Eğer yasamayı gerçekten itibarlı demokratik bir faaliyet olarak yürütmek istiyorsak, bunda samimiysek, torba yasa ve torbayı da temel yasa sayan yöntemden vazgeçmemiz gerekir.

Teşekkürler efendim. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Sancar.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

45’inci madde üzerinde üç önerge vardır.

Önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 502 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 45’inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                            Filiz Kerestecioğlu Demir                                  Mithat Sancar                                        Müslüm Doğan

                                         İstanbul                                                     Mardin                                                       İzmir

                                         Ziya Pir                                             Mehmet Ali Aslan                                      Kadri Yıldırım

                                       Diyarbakır                                                   Batman                                                        Siirt

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BAŞBAKAN YARDIMCISI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Siirt Milletvekili Sayın Kadri Yıldırım…

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

KADRİ YILDIRIM (Siirt) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

İran ve Irak’ta meydana gelen ve maalesef, can kaybıyla sonuçlanan depremde hayatlarını kaybeden insanlarımıza Allah’tan rahmet, yaralılara da acil şifalar diliyorum. Yine, seksen yıl önce Dersim’de meydana getirilen depremin mağdur ve mazlumu olan Evladıkerbelâ Seyit Rıza’yı ve onunla birlikte idam edilen canları rahmetle ve saygıyla anıyorum. Tabii, meydana gelen depremlerin telafisi, yaraların sarılması kolay ama Seyit Rıza’da olduğu gibi meydana getirilen depremlerin yaralarının sarılması, maalesef, o kadar kolay değil ve aradan seksen yıl geçmesine rağmen kolay olmadığı da ortadadır.

Bu girişten sonra ilgili maddeye yani 45’inci maddeye girmek istiyorum. Hak sahiplerine ait olan ve onlara dağıtılması gereken bir tazmin bedelinin bütçeye gelir kaydedilemeyeceğini belirtirken FATİH Projesi’yle ilgili istisnaları düzenleyen madde 45’te, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 44’üncü maddesi uyarınca yapılan kesintilerde ilgili yüklenici şirketlere muafiyet getirilmesi düzenlenmektedir. Madde 45’in (f) fıkrasında “Proje bileşenlerine ilişkin olarak temin edilecek bilgisayar ve tablet bilgisayarlar ile etkileşimli tahtalar için 5/12/1951 tarihli ve 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun 44 üncü maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen kesintiler yapılmaz.” diye düşülmektedir not olarak. Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 44’üncü maddesi uyarınca imalat ve ithalat kesintileri, hak sahiplerinin uğradığı bir zararı tazmin etmek için yapılmaktadır. Bu zarar, temin edilecek cihazlarla hak sahiplerine ait olan eserlerin şahsi kullanım serbestisi kapsamında çoğaltılmasından kaynaklanıyor. Bir zararın tazmini olarak yapılan kesintiye ilişkin belirli şirketleri muafiyet kapsamına almak, hak sahiplerinin hak kaybına uğramasına göz yummak anlamına gelmektedir. Genel bütçe kalemine girmeyen bir gelire dair bir muafiyet tanınması genel hukuk ilkelerine de aykırıdır. Bu nedenle, madde 45’in (f) fıkrasının tasarıdan çıkarılması gerekmektedir.

Yapılan düzenlemeyle, Katma Değer Vergisi Kanunu’na yapılan eklemeyle “FATİH Projesi” olarak bilinen MEB uygulamasına vergi istisnaları ve muafiyetleri getirilmektedir. Projenin uygulamaya konulduğu dönemden bu yana Türkiye’deki eğitimin hâli göz önünde bulundurulduğunda, söz konusu muafiyetlerin hangi amaçla yapıldığı sorusu ortada olduğu gibi kalmaktadır.

Çocukları hayata alıştıracak muhakeme düşüncesine, bilimsel, eleştirel düşünceye sahip olmalarını sağlamak, bu yönde çalışmalar yapmak gerekirken, öğrencilerin ve onlarla birlikte milyonlarca ailenin âdeta deneme tahtasına döndüğü bir eğitim politikasının yarattığı tahribat düşünülmezken böyle bir pragmatik projeye muafiyetler getirilmesinin hiç kimseye, özellikle de halkımıza hiçbir katkısı yoktur.

Ayrıca, bu düzenlemeyle, Millî Eğitim Komisyonunda uzmanlarla birlikte tartışılmadan ve mevcut projenin eleştirisi yapılmadan böyle bir maddeyle muafiyetler getirmek de takdir edersiniz ki doğru değildir. Dolayısıyla maddenin tasarı metninden çıkarılmasını savunuyoruz ve bunun daha doğru olacağını düşünüyoruz.

Bu çerçevede, yüce Meclise bir kez daha saygılarımı selamlarımı sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yıldırım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 502 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 45’inci maddesinin (h) bendinin tasarı metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

                                   Mustafa Kalaycı                                     Emin Haluk Ayhan                                       Erkan Akçay

                                          Konya                                                      Denizli                                                      Manisa

                                 Fahrettin Oğuz Tor                                    İsmail Faruk Aksu                                         Arzu Erdem

                                   Kahramanmaraş                                              İstanbul                                                     İstanbul

                                    Erkan Haberal

                                          Ankara

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BAŞBAKAN YARDIMCISI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyoruz:

Gerekçe:

Eğitimde Fırsatları Artırma ve Teknolojiyi İyileştirme Hareketi (FATİH) Projesi kapsamında yapılan mal ve hizmet alımlarında yüklenici firmalara vergi ve benzeri mali yükümlülüklerde istisna sağlanmasının uygun olmayacağı düşünülmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 502 sıra sayılı Bazı Vergi Kanunları ile Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 45’inci maddesiyle 3065 sayılı Kanun’a eklenen geçici madde 38’e aşağıdaki fıkranın eklenmesini hususunu arz ve teklif ederiz.

                                 Bihlun Tamaylıgil                                       Bülent Kuşoğlu                                   Zekeriya Temizel

                                         İstanbul                                                     Ankara                                                       İzmir

                                   Utku Çakırözer                                          Lale Karabıyık                                             Musa Çam

                                        Eskişehir                                                     Bursa                                                         İzmir

                                  Onursal Adıgüzel

                                         İstanbul

Madde 45-

“ı) Eğitimde Fırsatları Artırma ve Teknolojiyi İyileştirme Hareketi (FATİH) Projesi kapsamında yapılan mal ve hizmet alımları nedeniyle vazgeçilen vergi, resim, harç, katkı payı, aidat, fon vb adlarla vazgeçilen tutarların dökümü bütçe yılını izleyen 4 ay içerisinde Maliye Bakanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı tarafından müştereken kamuoyuna açıklanır.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BAŞBAKAN YARDIMCISI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde İstanbul Milletvekili Sayın Onursal Adıgüzel.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) – Değerli milletvekilleri, tasarının 45’inci maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

İktidar, bundan yedi yıl önce, bundan tamı tamına yedi yıl önce “Bir çağ kapatıyoruz, bir çağ açıyoruz.” diyerek bir projeyi başlattı. Neydi bu projenin adı? FATİH Projesi. Neyi amaçlıyordu bu FATİH Projesi? Okullardaki teknolojik donanımları artırarak eğitimdeki fırsat eşitliği için adım atmak. Peki, gelmiş olduğumuz noktada yani 2010 yılından bu yana ne hâldeyiz? 2010 yılından bugüne 1,6 milyar TL para harcamışız FATİH Projesi’ne. Peki, okullarda fırsat eşitsizliğinin önüne geçmiş miyiz? Sayın Bakan benden daha güzel açıkladı, dedi ki: “Okullarımız ‘nitelikli’, ‘niteliksiz’ diye birbirinden ayrılıyor.” Ben bunun üzerine söz söylemiyorum ama altını çizerek bir noktaya daha değinmek istiyorum. Ne yazık ki yapmış olduğunuz düzenlemeler okullarımızı teknolojik donanım anlamında da ön plana çıkaramadı. Bakın, hedefiniz neydi? 10-15 milyon arası öğrenci ve öğretmene bu teknolojik uygulamaları, tabletleri kullandırmak. Hedefin neresindesiniz? Sadece yedi yılda 1,5 milyon öğrenci ve öğretmene ulaşmış durumdasınız. Peki, ne oldu bu tabletlerin akıbeti, biliyor musunuz? Çoğu teknoloji dışı kaldı. Çünkü emin olun, o dağıttığınız tabletlerin hiçbirini, vatandaşın çocuklarına reva gördüğünüz o tabletlerin hiçbirini siz çocuklarınıza kullandırmazsınız, evinizde de yok; bir kısmı bir köşeye atıldı, bir kısmı da –tekrar söylüyorum- güncel teknolojinin dışında kaldı.

Öte yandan, bugüne kadar onlarca bilimsel çalışma yapıldı, akademik çalışmalar ve bunların sonuçlarına baktık. FATİH Projesi’yle öğrencilerimizin başarısı artacağına ne yazık ki azalmış; öğrenci de, öğretmen de memnun değil. Zaten Dünya Ekonomik Forumu’nun yaptığı değerlendirmede de Türkiye eğitim kalitesinde 145 ülke arasında 104’üncü sırada. Yani görüyoruz ki “asrın projesi” diye millete yutturmaya çalıştığınız proje, sadece bir seçim vaadi olarak raflarda kaldı.

Şimdi de milletin aklıyla dalga geçerek diyorsunuz ki: “Vergi istisnası istiyoruz.” Siz hiçbir fizibilite çalışması yapmadan bu projeye başlamışsınız. Evdeki hesap çarşıya uymamış, astarı yüzünden pahalıya çıkmış, şimdi diyorsunuz ki: “Vergi istisnası.” yani yandaşa kıyak. Nasıl GSM şirketlerinin borcunu sildiyseniz şimdi de bir yandaş tedarikçiye kıyak çekeceksiniz ama yoksulun, işsizin cebinden çıkan paralar artacak.

Diğer taraftan, nasıl FATİH Projesi’nin önünü arkasını düşünmediyseniz tıpkı TEOG ile üniversite sınavına girişte de olduğu gibi bir deli bir kuyuya bir taş atıyor, kırk akıllı çıkarmaya çalışıyorsunuz. “Acaba bu sınav sistemini nasıl düzenleriz?” Kırk akıllı çalışıyorsunuz, şöyle bir sonuç çıkarıyorsunuz: Yoksulun çocukları ötekileştiriliyor, “Sen mahallende otur, aman mahallenden çıkma, köyünden çıkma.” deniyor Anadolu çocuklarına. Soruyoruz Bakana: “Ya, Sayın Bakanım, bu sistem nasıl hayata geçecek? Zaten kırk sekiz gün bizi beklettin, ‘Çalışıyoruz üzerinde.’ dedin.” Diyor ki Bakan sorularımıza: Eğitimde bölgelerin açıklanacağını ve okulların hangisinin nitelikli, hangisinin niteliksiz olduğunun sınavlara bir ay kala açıklanacağını söylüyor. Bu nasıl bir akıldır? Neden bugün açıklamıyor da sınavlara bir ay kala açıklayacağını söylüyor?

Bununla birlikte, meslek liselerini örnek vermek istiyorum. Meslek lisesine gitmek isteyen bir öğrenci mahallesinde meslek lisesi yoksa ne yapacak? Bütün yetki ve becerilerini, bütün müfredatı 60 soruyla nasıl ölçeceksiniz? Lütfen bu sorulara cevap verin ve bırakın ötekileştirmeleri.

Bizde soru çok fakat yeterli zamanımız yok. On beş yıldır sistemi değiştiriyorsunuz fakat görüyoruz ki sistem yapboz tahtasına dönmüş, öğrenciler kobaya dönmüş ama eğitimde bir adım öteye gidemiyoruz, başarı yok. Durun, bir kendinize bakın, deyin ki: “Biz nerede hata yapıyoruz?” Hep “Ben bilirim.” demekle olmuyor, “Ben bilirim.” demekle olmuyor. Akıl danışmak erdemdir, “Ben bilirim.” demek cehalettir.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Adıgüzel.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

46’ncı madde üzerinde ikisi aynı mahiyette olmak üzere üç önerge vardır. İlk okutacağım iki önerge aynı mahiyettedir. Önergeleri okutup birlikte işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 502 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 46’ncı maddesinin tasarıdan çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

                                   Mustafa Kalaycı                                      İsmail Faruk Aksu                               Fahrettin Oğuz Tor

                                          Konya                                                      İstanbul                                           Kahramanmaraş

                        Mehmet Necmettin Ahrazoğlu                                 Zihni Açba                                         Muharrem Varlı

                                           Hatay                                                      Sakarya                                                      Adana

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

                            Filiz Kerestecioğlu Demir                                  Mithat Sancar                                        Müslüm Doğan

                                         İstanbul                                                     Mardin                                                       İzmir

                                         Ziya Pir                                             Mehmet Ali Aslan                               Meral Danış Beştaş

                                       Diyarbakır                                                   Batman                                                      Adana

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BAŞBAKAN YARDIMCISI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ilk konuşmacı Adana Milletvekili Sayın Muharrem Varlı.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MUHARREM VARLI (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu maddede toplulaştırmayla alakalı yaşanan sıkıntılarda resen karar verme yetkisi veriliyor. Belki hızlandırmak açısından doğru bir uygulama ancak zaman içerisinde orada karar verici, uygulayıcı memurların yapacakları, belki de haksızlığa uğrayan çiftçiler aleyhine gelişebilecek bir durum da ortaya çıkabilir. Onun için burada anlaşma yoluyla, daha çok köylüyle, çiftçiyle oturarak anlaşma yoluyla toplulaştırma işlemi yapılırsa doğru olur çünkü bu manada yaşanan sıkıntılar ve problemler var, bunları da az çok biliyoruz.

Yine bu toplulaştırma esnasında hazine arazileriyle ilgili de çok büyük sıkıntılar yaşanıyor. Yani küçük hazine arazilerini bir yerle birleştirip, 5 dönüm, 10 dönüm, 20 dönüm hazine arazilerini 100 dönüm gibi bir yerde toplayıp ondan sonra da “Kim işlerse işlesin” gibi bir mantıkla bütün o köyde yaşayan insanları birbirine düşürebilecek bir pozisyon ortaya çıkıyor. İşte burada esas çözülmesi gereken önemli konu, kim işliyorsa, orada onları eşit bir şekilde dağıtması ve anlaştırması, bir arada bunları uzlaştırarak bu işin yapılması doğru olacaktır çünkü insanlar kendi ektiği, diktiği toprağı bir başkasının ekip dikmesine müsaade etmezler. Bu, doğru bir uygulama da olmaz ve haksızlıklar ortaya çıkar, haksızlıklar sonucunda da ne yazık ki insanların bazen sinirlerine hâkim olamayıp -Allah esirgesin- birbirlerine kastettikleri durumlar da ortaya çıkıyor, bunları da görüyoruz, yaşıyoruz. Bu uygulama, bir an önce kendi aralarında uzlaştırarak, anlaştırarak hazine arazilerinin teslimi yapılırsa devlet eliyle doğru olacaktır, insanlarımız da birbirlerine bu manada bir husumet beslemeyeceklerdir.

Yine, hazine arazilerinin kiralanmasıyla alakalı da çok ciddi sıkıntılar var. Yani öyle ciddi rakamlar ortaya çıkıyor ki serbest piyasadaki rakamların üzerinde kira bedeliyle hazine arazilerinin kiralanması ya da ecrimisille ekilen hazine arazilerinin serbest piyasadaki kira bedelinin üzerine taşacak şekilde belirlenmesi söz konusu.

Bakın, arkadaşlar, devlet kendi çiftçisini, kendi üreticisini korumak zorunda. Biz burada defalarca hep söylüyoruz, diyoruz ki: Çiftçiyi koruyalım. Çiftçiyi niye koruyalım? Çünkü çiftçi üreten insan. Yani bugün ülkemizin gayrisafi millî hasılasına en büyük katkıyı sağlayan ve cari açık vermeyen tek kurum çiftçilik kurumu, tarım sektörü. Bakın, hiç cari açık vermiyor, üstüne üstlük çok büyük de katkı sağlıyor. Yani bütün evimizin yiyeceği, soframızın yiyeceği ve yaptığımız ihracatın birçoğu çiftçinin ürettiği mamullerden oluşuyor. Onun için, biz çiftçimizi korumazsak kim koruyacak, kim sahip çıkacak, bunu iyice düşünmemiz lazım.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – En pahalı ekini çiftçiye satıyorlar.

MUHARREM VARLI (Devamla) – Yani, şimdi, şu anda mazot fiyatları 5 liranın üzerinde. Çiftçinin en büyük maliyet girdisi zaten mazot ile gübre. Ya şimdi, gübreden KDV’yi kaldırdık, doğru bir uygulama, yıllarca burada söyledik kaldıralım diye. Ama gübreden kaldırdığımız o KDV çiftçinin cebine yansımadı, yine birileri götürdü onu. E, şimdi, mazot 5 liranın üzerinde. Dünyanın en pahalı mazotunu kullanıyor çiftçi. Ya, buradan defalarca söylüyoruz: Yani diğer kesimlere, Türkiye’deki diğer kesimlere göstermiş olduğunuz ilgi ve alakanın, onların borçlarıyla alakalı yapmış olduğunuz yapılandırmanın yüzde 10’unu çiftçiye gösterseniz bu ülkenin çiftçisi ihya olur.

GSM firmalarının –geçende de söyledim- 3 milyar TL borcunu siliyorsunuz. Milletin kanını emen, cebini sömüren GSM firmalarının 3 milyar TL borcunu siliyorsunuz ama çiftçiye geldiği zaman, hazine arazilerinin, efendim, kira bedeli çok yüksek, hazine arazilerinin ecrimisil bedeli çok yüksek, hazine arazilerinin satış bedeli çok yüksek ve bunu, ne yazık ki satılan arazilerin birçoğunu çiftçi alamıyor.

Bakın, Ceyhan’ın Üçdutyeşilova köyü var. Açın inceleyin, gidin Tarım Bakanlığına sorun, kaç tane ecrimisil hakkı olup da, almaya hak sahibi olup da tarlasını alamayan, başka insanların aldığı toprak sahipleri var? Gidin bakın arkadaşlar -benim sözüm muayyen- yarıdan fazlasını başkaları aldı. Hani hep diyorsunuz ya “Faiz lobileri, faiz lobileri.”, paradan para kazananlar… İşte, o, paradan para kazananlar aldı.

Onun için, tarım sektörü ve çiftçiyi korumak hepimizin boynunun borcu diyor, hepinize saygılar sunuyorum.(MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Varlı.

Aynı mahiyetteki diğer önerge üzerinde Adana Milletvekili Sayın Meral Danış Beştaş…

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.

46’ncı madde hakkında bilahare bir sonraki maddede yine değerlendirme yapacağım. Şimdi avukatlar meselesini biraz değerlendirmek istiyorum. Dün Çağdaş Hukukçular Derneği Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı tutuklandı. Kaç avukat tutuklu, şu anda bilmiyoruz, muhtelif rakamlar var; 579 diyenler var, 400 diyenler var. Buna ilişkin Adalet Bakanlığına sorduğumuz sorulara henüz yanıt alamadık ama şu anda Türkiye’de savunma makamı üzerindeki baskının, tutuklamaların, işkencelerin en yoğun olduğu dönemlerden birini daha yaşıyoruz. Selçuk Kozağaçlı, Avrupa Demokrat Avukatlar Birliğinin Başkan Yardımcısı ve aynı zamanda yönetim kurulu üyesi, uluslararası alanda oldukça saygın bir avukat kuruluşu. Kendisine yönelik suçlamaların başında Soma’da görülme sebebi soruldu, basına da yansıdı. Soma’da bir meslektaşının evinde kalmış. Soma davasının mağdurlarının avukatlığını yapan, 10 Ekim katliamında maktullerin yakınlarının avukatlığını yapan, yine Suruç katliamı davasında maktul avukatlığı yapan, birçok toplumsal olayda savunma ve müdahil avukatlığı yapan bir şahıs.

Tabii ki tutuklanan sadece o değil. Bununla birlikte geçenlerde tam yirmi gün önce Eş Genel Başkanımız Yüksekdağ’ın iki avukatı da tutuklandı; Özlem Gümüştaş ve Sezin Uçar. Siyasetçilerin avukatları da tutuklanıyor bu şekilde. Başka nasıl tutuklanıyorlar? Bir avukat daha tutuklu. Roboski katliamı anmasına ve Tahir Elçi’nin öldürülmesi anmasına katıldığı için Hakim Peker tutuklu.

Değerli milletvekilleri, öyle bir dönemde yaşıyoruz ki yargıyı çok konuşuyoruz ama aynı zamanda yargının kurucu unsurlarından olan, savunma mesleğini temsil eden ve savunma makamı olmadan adil yargılamanın hiçbir şekilde olmayacağını bildiğimiz bir ortamda şu anda savunma kesinlikle büyük bir saldırı altında. Öyle ki, öyle bir aşamaya geldik ki ABD Başkonsolosluğu çalışanı, biliyorsunuz, gözaltındayken uluslararası krize dönüştü avukatıyla görüştürülmesi. Avukatla görüşmesi en doğal hakkıyken bunun için ABD’nin büyük büyük açıklamalar… İşte, uluslararası diplomatik krizler çıktı ve basında garip bir şekilde, utanç verici bir şekilde “ABD Başkonsolosluğunda çalışanla ilgili avukat izni çıktı.” diye haberler gördük. Bu, olamaz. Avukatla görüştürmemek keyfî bir davranıştır. Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu açıktır. Bu konuda kısıtlama yapılamaz. Bu ABD Başkonsolosluğu çalışanı da olabilir, bu herhangi bir vatandaş da olabilir, bir iddiayla şüpheli olan herkes için bu böyledir. Ama şu anda bu bile, vize askıya alınmasına gidecek kadar avukatlara yönelik bir saldırı var.

Dünün bilançosu değerli milletvekilleri: Altanların dosyasında yaptığım araştırmaya göre 3 avukat savunma hakkını kullandığı için duruşmadan atıldı. Yine, Selçuk Kozağaçlı tutuklandı ve her gün yeni avukatlar bu şekilde tutuklanıyor. Daha da trajikomik bir şey var: Avukatların tutuklandığı dosyayla ilgili 100 avukat hakkında kısıtlama kararı verildi. Yani tutuklu avukatların yargılandığı davada avukatlık yapmak da yasak. Bunlar böyle hikâye gibi geliyor olabilir ama bunlar gerçek. Şu anda yargıda savunma kullanılmasın diye, avukatlar söylenilenleri, emir ve talimatları yerine getirsin diye bu baskılar uygulanıyor. Hâkim ve savcılar zaten cezaevlerinde, avukatlar da tutuklanacak ama “Yargı, tarafsız ve bağımsız.” diyeceğiz, “Adil yargılama yapıyor.” diyeceğiz; yok öyle bir şey. Savunmanın olmadığı yerde adil bir yargılama olamaz. Suruç katliamının, Soma katliamının, 10 Ekim katliamının ve daha nice katliamın ve hak ihlalinin avukatları şu anda hapishanede.

Avukatlar, hiç kimseye boyun eğmezler. Avukatlar, emir ve talimatlarla çalışmazlar. Avukatlar, hukukun üstünlüğü ve adaletin tecellisi için çalışırlar, savunma haklarını kullanırlar. Avukatlar, savundukları şüphelilerle, sanıklarla özdeşleştirilemezler; bir tacizcinin avukatı tacizci değildir; bir cinayet işleyenin avukatı cinayet işlemiş değildir, bir siyasetçinin avukatı siyasetçi değildir, olmak zorunda değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Bu yaklaşımla avukatlara yönelik saldırıyı kınadığımı ve bu konuda bir an önce duruma el atılması gerektiğini saygılarımla ifade etmek istiyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Beştaş.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime yarım saat ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.32

SEKİZİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 20.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye), Sema KIRCI (Balıkesir)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 22’nci Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.

502 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 46’ncı maddesi üzerinde verilen aynı mahiyetteki önergelerin oylaması sırasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi önergeleri tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 20.04

DOKUZUNCU OTURUM

Açılma Saati: 20.16

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye), Sema KIRCI (Balıkesir)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 22’nci Birleşiminin Dokuzuncu Oturumunu açıyorum.

502 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 46’ncı maddesi üzerinde verilen aynı mahiyetteki önergelerin ikinci oylaması sırasında da karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi önergeleri tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, aynı mahiyetteki önergeler kabul edilmemiştir.

502 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

46’ncı madde üzerindeki diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 502 sıra sayılı “Bazı Vergi Kanunları ile Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”nın 46’ncı maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                  Ömer Fethi Gürer                                     Bihlun Tamaylıgil                                     Bülent Kuşoğlu

                                           Niğde                                                      İstanbul                                                     Ankara

                                  Zekeriya Temizel                                        Lale Karabıyık                                        Akın Üstündağ

                                           İzmir                                                        Bursa                                                        Muğla

                                   Utku Çakırözer                                             Musa Çam

                                        Eskişehir                                                      İzmir

MADDE 46- 22/1/1984 tarihli ve 3083 sayılı Sulama Alanlarında Arazi Düzenlenmesine Dair Tarım Reformu Kanununun 16 ncı maddesine aşağıdaki fıkralar ilave edilmiştir.

“Arazi toplulaştırma projelerinin uygulanması esnasında, elbirliği mülkiyet olarak tescilli parsellerin, paylı mülkiyete dönüştürülmesi işlemleri uygulayıcı kuruluş tarafından resen gerçekleştirilir. Kesinleşen listelerin tapu müdürlüğü tarafından doğrudan paylı mülkiyet olarak tescili sağlanır. Bu yetki kapsamındaki işlemler her türlü gider, vergi, resim ve harçtan muaftır.

Arazi toplulaştırma projelerinin uygulanması esnasında, tapuya kayıtlı olup tescile esas belgesine aykırılığı tespit edilen hisse hataları, uygulayıcı kuruluş tarafından resen düzeltilir. Kesinleşen listelerin tapu müdürlüğü tarafından doğrudan paylı mülkiyet olarak tescili sağlanır. Bu yetki kapsamındaki işlemler her türlü gider, vergi, resim ve harçtan muaftır. Bu madde kapsamında getirilen muafiyetler mükelleflerin veraset ve intikal vergisine ilişkin yükümlülüklerini ortadan kaldırmaz.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI JÜLİDE SARIEROĞLU (Ankara) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Muğla Milletvekili Sayın Akın Üstündağ…

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

AKIN ÜSTÜNDAĞ (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

AKP iktidarı, bir karabasan gibi memleketin üzerine çökmüş durumda. Giderek güç kaybeden iktidarını korumak için iktidar her yolu deniyor aynı burada görüşmekte olduğumuz torba yasa gibi.

Dünyada sıcak para bolluğu maalesef bitti, üretimden ziyade ülkeye pompalanan parayla maalesef bundan sonra başarılı olmak mümkün değil. Değerli arkadaşlarım, AKP için artık bahar ayları bitmiştir, yolun sonu görünüyor. AKP ülkenin başında olduğu müddetçe sıkıntılı günler bizi bekliyor. İran ambargosunu delerek Reza Zarrab’ın ülkeye getirdiği altınlar suyunu çekti, bu altınlara da iyi alışmıştınız. Şimdi, gözler vatandaşın altınında ama vatandaş sizleri iyi biliyor; onun için, sizlere güvenmediği için yastığının altından altınları çıkarmıyor.

Değerli arkadaşlarım, “Dünya liderimiz var, bizi uçuracak.” diye diye milleti canından bezdirdiniz. “Dünyada 17’nci büyük ekonomi bizde.” diye övünüyordunuz, hâlbuki 1985 yılında zaten 15’inciydik. Nitekim yıllardan beri 15’incilik, 20’ncilik sıralarında gidip geliyorduk, değişen bir şey yok.

“Araba üreteceğiz.” diye ortaya çıktınız, tamam, araba üretin de elin Alman’ı yıllarını vermiş, araba satıyor, siz hiçbir şey yapmadan yüzde 60’lara varan vergi alıyorsunuz, 60 bin liralık bir araçtan 50 bin lira vergi alıyorsunuz. Üreteceğiniz arabadan da aynı vergiyi alacaksanız hiç yapmayın hazır vergiler varken diye düşünüyorum.

Şimdi de bu kanunla MTV’yi yüzde 25 artırıyorsunuz ama telekomünikasyon şirketlerinin vatandaştan peşin olarak aldığı vergiyi geri alamıyorsunuz ve üstelik bu yasayla affetmeye kalkıyorsunuz yani fakirden alıp zengine veriyorsunuz. Cep telefonu faturasını bir gün bile ödemesek hattı kesiyorlar, bu firmaların vatandaştan topladıkları vergileri -5 milyar dolara varan oranda- alamıyorsunuz, onların suyunu kesemiyorsunuz. Eczacıya vatandaştan muayene ücreti kestiriyorsunuz ama bu paraları alıyorsunuz. Niçin telekomünikasyon şirketlerinden bu tahsil edilen paraları alamıyorsunuz? Yıllardır “İhracatta rekorlar kırıyoruz.” diye övünüyorsunuz ama ithalattaki rekorları hiç söylemiyorsunuz. Nitekim, Başbakan, İslam Ülkeleri İhracat Toplantısı’nda “2002’de 36 milyar dolar olan ihracatı 155 milyar dolara çıkardık.” diye övünüyor ama şunu söylemiyor: 2002’de 51 milyar dolar olan ithalat, 200 milyar dolara dayanmış durumda.

Atatürk ve CHP iktidar dönemlerini devamlı küçümsüyorsunuz, gerçi ondan da çark etmeye başladınız; 1930’dan 1946 yılına kadar dış ticaret fazlası veren bir dönemdi o dönem. Üstelik ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 180’di, şimdi yüzde 68’de, yerlerde sürünüyor.

Dış ticaret açığı, eylül ayında yüzde 85 artarak rekor kırmış durumda. Enflasyon yüzde 11’lere fırlamış, dolar 4 liraya doğru gidiyor, mazot bile 5 lirayı geçmiş ve mazotun artmasıyla da yeni zamların yolda olduğu gözüküyor.

Değerli arkadaşlarım, millet inim inim inliyor ama siz bolluk içinde gününüzü gün ediyorsunuz. Artık bu milletin sorunlarına çözüm bulamıyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, taşerona gelince para yok ama saraya gelince para var. İşçiye, memura gelince para yok, yazlık saraya gelince para var. Çiftçiye, köylüye gelince para yok ama Sırbistan’dan et ithal etmeye para buluyorsunuz. Emekliye gelince para yok, uçaklara, zırhlı lüks araçlara gelince para var. Vatandaşa gelince para yok, Suriyelilere gelince para çok. Artık değerli arkadaşlarım bu millet sizden sıkıldı, artık millet yalanlarınızı dinlemek istemiyor ve ilk seçimde göreceksiniz, vatandaş hesabı kesecektir.

HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – Bunu çok söylediniz.

AKIN ÜSTÜNDAĞ (Devamla) – Artık belediye başkanlarını, Başbakanı değil, bence, liderinizi değiştirin.

Saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Üstündağ.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

47’nci madde üzerinde üç önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 502 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 47’nci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                            Filiz Kerestecioğlu Demir                                  Mithat Sancar                                        Müslüm Doğan

                                         İstanbul                                                     Mardin                                                       İzmir

                                         Ziya Pir                                             Mehmet Ali Aslan                               Meral Danış Beştaş

                                       Diyarbakır                                                   Batman                                                      Adana

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI JÜLİDE SARIEROĞLU (Ankara) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Adana Milletvekili Sayın Meral Danış Beştaş.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

47’nci madde esas itibarıyla ne getiriyor? Tarım dışı arazi kullanımının -aslında bir cümleyle özetlemek gerekirse- önü açılmaktadır. Peki, nasıl yapılıyor? Yani buradaki düzenlemede aslında söyleyeceğimiz şeyi, iktidar partisinin tarım politikasının çok daha dışa bağımlı hâle geldiğini, ithalata dayandığını ve gerçekten, bu konuda, birçok alanda olduğu gibi tarım politikaları yönünde de ciddi bir sıkıntı olduğunu ve tökezleme olduğunu görüyoruz.

Şimdi, Türkiye'de tarım politikası nedir, ne olmalıdır, bunun üzerine biraz konuşmak lazım. Bir kere, her şeyden önce, Türkiye’de şu anda, bitki çeşitliliği açısından zengin, coğrafya ve iklim açısından uygun, çeşitlilik gösteren ekolojik bölgeler yani her şey var ama tarım yeterince üretemiyor, çiftçi yeterince ürününü pazarlayamıyor ve buna ilişkin de tabii ki iktidarın temel olarak politikalarının rolü var. Nedir? Burada, bir kere ihracat yönünde gıda güvencesinin ve dış ticaret dengesinin olabilmesi için öncelikle üretim maliyetlerinin düşürülmesi gerekir, destekleme araçlarının doğru ve amaca uygun olarak kullanılması gerekiyor, bir de ayrıca tabii ki tarım politikalarının istikrarlı olması gerekiyor.

Şimdi “Çiftçilerin en büyük sorunu ne?” diye soracak olursak, tarım arazilerini başka yerlere tahsis etmek değil tabii ki, orada çiftçiye açıkça yoksulluk, parasızlık, işsizlik dayatılıyor; yüksek girdi maliyetleri. Buna ilişkin, sıklıkla ifade edilen, muhalefetin sıkça söylediği bir mesele olmasına rağmen maalesef hiçbir düzenleme yapılmıyor. Tohum bunların başında geliyor, gübre, tarım ilacı ve mazot bakımından ithalata bağımlı bir durumda şu anda Türkiye ve bu nedenle dövizdeki her yükselme, üretim maliyetlerini de artırıyor ve çiftçiyi daha çok mağdur ediyor. Şimdi, bu politikalar tabii ki dışa bağımlılığı hızla artırmaktadır ve üretimi bu şekilde sürdürülemez hâle getirmektedir.

Bir de başka bir bölüm de var, sulama yatırımları oldukça yetersiz, yeterli bir durumda değil. Şu anda tarımsal arazinin -verilere göre- yüzde 25’i sulanabiliyor, diğer bölümü yağışa bağlı yani yağış olmadığında tarımın, üretimin olması mümkün olmuyor, bu şekilde nadas da devreye girmiş oluyor. İşte üretici açıkça burada ithalatla terbiye edilmeye çalışılıyor.

Peki, nedir başka bir sorun? Arz eksikliği nedeniyle, Hükûmet politikası olarak, fiyatı artan her ürünün fiyatının ithalat yoluyla düşürülmesi kolaylığına da başvuruluyor ve bununla birlikte, tarımsal ham madde ithalatı, ihracatın şu anda 6 katına ulaşmış durumda. AKP döneminde 11 milyar dolarlık tarımsal ham madde ihracatına karşılık 66 milyar dolar ithalat yapılmıştır. Bu rakamlar aslında durumun vahametini çok net bir şekilde gözler önüne seriyor.

İşte 47’nci madde ve diğer tarımla ilgili maddelerin hiçbirinde bu sorunların çözümünü ve aklını göremezsiniz çünkü pragmatik, günü kurtarma, kendi politikalarını farklı şekillerde günübirlik yürütme anlayışıyla karşı karşıyayız; iktidarın temel anlayışı budur. Çözüm değil; kendi çözümünü, kendi iktidarını, kendi bekasını düşünen bir yaklaşım var.

Şimdi, burada, tarım arazilerinin amaç dışı kullanıma tahsis edilmesi demek, ülkede tarımın tümüyle dibe vurması demektir, buna seyirci kalmak anlamına geliyor. Bu madde aslında buna elverişli hâle getiriyor. Siz de üretimin ve ekonominin en önemli kaynaklarından birisi olan tarım arazilerini amaç dışı kullanıma açarak tarım üreticilerine, tarım emekçilerine açlığı ve yoksulluğu dayatmaktasınız.

Bir taraftan “Şehirleri dikey mimariyle ne hâle getirdik?” diye hayıflanırken, şimdi “Şehirlerimize ihanet ettik.” diye seçmenleri kandırmaya dönük politikalarla şehirler talan ediliyor, peşkeş çekiliyor. Bundan beş sene sonra da topraktan ürün alamayan, aç kalmış yoksullara neyi bahane ederek hata yaptık diyeceksiniz? Tarım arazilerine ihanet ettik mi diyeceksiniz?

O zaman şimdiden uyaralım: Gelin, ihanet etmeyin. Tarımı destekleyin, sonra pişman olmayın diyoruz.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Beştaş.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 502 sıra sayılı Bazı Vergi Kanunları ile Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 47’nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

                                 Mehmet Bekaroğlu                                      Bülent Kuşoğlu                                       Utku Çakırözer

                                         İstanbul                                                     Ankara                                                    Eskişehir

                                  Zekeriya Temizel                                        Lale Karabıyık                                             Musa Çam

                                           İzmir                                                        Bursa                                                         İzmir

MADDE 47- 3083 sayılı Kanunun 19 uncu maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“MADDE 19- Uygulama alanlarında bulunan tarım arazileri, zorunlu sebepler olmadıkça tarım dışı amaçlarla kullanılamaz. Ancak zorunlu hâllerde, ilgililerin tarım dışı amaçla arazi kullanımı talepleri hakkında 3/7/2005 tarihli ve 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu hükümleri uygulanır.”

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu önergeye?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI JÜLİDE SARIEROĞLU (Ankara) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Bekaroğlu konuşacak.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bu torba yasanın bu maddesiyle 3083 sayılı Sulama Alanlarında Arazi Düzenlenmesine Dair Tarım Reformu Kanunu değişiyor ve tarım arazilerinin amaç dışı kullanılması kolaylaşıyor.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye’de 2002 yılında 26,5 milyon hektar tarım arazisi varken bu alan on yılda 3 milyon hektar kadar azalmıştır, bunlardan 1 milyon hektara yakını amaç dışı yapılan tahsisler dolayısıyla olmuştur. Bakın, değerli arkadaşlarım, Türkiye giderek tarımda, tarım ve tarım ürünlerinde net ithalat yapan ülke olmaya doğru koşuyor. Türkiye, sadece fındık, kuru kayısı, kuru üzüm, yaş sebze ve meyve ihracatı yapıyor, burada net ihracatçı; bunun dışında, önemli tarım ürünlerinde, özellikle hububatta, yağlı tohumlarda, pamukta, tütünde -ki bunlar çok ciddi paralar demektir- net ithalatçı ülke konumuna gelmiştir.

Aynı şekilde, meraların da amaç dışı kullanılması sonucunda hayvancılıkta ciddi problemler ortaya çıkmış ve canlı hayvan ile karkas et ithal ediyoruz; işte, son günlerde Sırbistan’dan et geliyor filan diye konuştuğumuz durum.

Değerli arkadaşlarım, bu gidiş, gidiş değil. Bakın, hani hep diyorsunuz ya, 2002 ile 2016’yı, 2017’yi karşılaştırıyorsunuz ve çok iyi yere geldiğimizi söylüyorsunuz. Bakın, Türkiye’de 2003 ile 2016 arasında 17,5 milyar dolarlık hububat ithal etmişiz, 10 milyon ton pamuğa 17 milyar dolar vermişiz aynı süre içinde değerli arkadaşlarım. Bakliyatta da durum bu şekilde, çok ciddi, on dört yılda 2,5 milyar dolar bakliyat ithalatı yapmışız. Gerçekten, baktığımız zaman, yıllara doğru baktığımız zaman Türkiye tarımda net ithalatçı ülke durumuna doğru gidiyor.

Değerli arkadaşlarım, bunlar gerçekten ülkemizin, halkımızın, milletimizin -hani yerli ve millîyiz ya- geleceği demektir. “Tarım ürünleri” diyerek geçemiyoruz değerli arkadaşlarım yani bunlar bu ülkenin beslenmesi demektir. Bütün ülkeler artık tarım ürünlerini stratejik ürünler olarak kabul ediyor ve ona göre tedbirler alıyor, sizse para gelsin diye bakıyorsunuz. “Neresi daha fazla para getiriyor? Hemen bugün neresi daha fazla para getiriyor?”

Bakın, nerelere ayırmışsınız yani kanunda çok açık bir şekilde ortada, görülüyor. “Savunma sanayisine yönelik stratejik ihtiyaçlar” diyoruz. Peki, tarım arazisinden başka arazi yok mu bu ülkede? Tarım arazisinden çok çok daha fazla tarım ve başka amaçla kullanılmayan araziler var ama buralara gitmiyor. Niye? Yatırımcı gitmiyor, daha pahalı oluyor. “Doğal afet sonrası ortaya çıkan geçici yerleşimler...” Başka? “Petrol ve doğal gaz arama ve işleme faaliyetleri, ilgili bakanlık tarafından kamu yararına alınmış madencilik faaliyetleri, bakanlıklarca kamu yararına alınmış plan ve diğer yatırımlar…” Bu listeye baktığınız zaman her şey için ama her şey için, idare karar verirse tarım arazileri amaç dışı bir şekilde kullanılabilir.

Şimdi, bakın, ihanetten söz ediyoruz. İşte “yerli ve millî” diyor. Bugün parti sözcünüze sordular “MHP Genel Başkanının yapmış olduğu konuşma MHP ile AK PARTİ ittifakı olarak algılanmış, yapar mısınız?” filan diyor, “Millî ve yerli olanla her şey yaparız.” filan… Kardeşim, bu nasıl millîlik ve yerlilik, size soruyorum. Yani, millîlik ve yerlilik nedir değerli arkadaşlarım. (AK PARTİ sıralarından “İşte, CHP…” sesi) “İşte, CHP…” filan, değil mi yani, CHP? Kırk sene evvel, yüz sene evvel CHP. Peki, bugün?

Bakın, değerli arkadaşlarım, siz “millî ve yerli” diyorsunuz, Türkiye çok ciddi ekonomik sıkıntı içinde. Bütçe delinmiş vaziyette, her taraftan vergi topluyoruz ama Sayın Başbakanlık… Çok karşı çıktılar grup başkan vekilleri ama öyle değil; Başbakan kendisi kabul etti, çocuklarının offshore’de paraları var. Bakın, Bakanlar Kurulu vergi cenneti ülkelerin listesini yayınlamadığından dolayı on bir senede milyarlarca lira para zarar ettik. Daha sonra çıkarmış olduğumuz varlık barışı dolayısıyla bu para yine bir kuruş vergi ödemeden geri geldi. Tüyü bitmemiş yetim hakkı, değil mi arkadaşlar, tüyü bitmemiş yetim hakkı?

Saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bekaroğlu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 502 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 47’nci maddesinde geçen “bulunan” ibaresinin “yer alan” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                   Mustafa Kalaycı                                      İsmail Faruk Aksu                               Fahrettin Oğuz Tor

                                          Konya                                                      İstanbul                                           Kahramanmaraş

                        Mehmet Necmettin Ahrazoğlu                                 Zihni Açba                                       Mevlüt Karakaya

                                           Hatay                                                      Sakarya                                                      Adana

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI JÜLİDE SARIEROĞLU (Ankara) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Adana Milletvekili Sayın Mevlüt Karakaya.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MEVLÜT KARAKAYA (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 502 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 47’nci maddesiyle ilgili verilen önerge üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Tabii, tasarılar torbayla gelince torbadan çıkan her bir maddenin konusu da farklı oluyor. Bu maddenin konusu tarım arazilerinin amaç dışı kullanımıyla ilgili. Şu anda uygulamada cari olan iki yasa var; birincisi 1984 yılında çıkarılmış olan 3083 sayılı Sulama Alanlarında Arazi Düzenlenmesine Dair Tarım Reformu Yasası, diğeri de 2005 yılında çıkarılmış olan 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu. 3083 sayılı Sulama Alanlarında Arazi Düzenlenmesine Dair Kanun’un 19’uncu maddesi sulu alanlarla alakalı, yetki de Tarım Bakanlığında. 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nun 13’üncü maddesi doğrudan amaç dışı kullanımla alakalı. Burada hangi durumlarda amaç dışı kullanım yapılabileceği ya da tarım amacının dışına çıkarılabileceği sayılmış. Yetki, toprak koruma kurullarında. Bu, illerde valilerin başkanlığında kurulan bir kurulun önerisi üzerine yine Bakanlık izniyle oluyor ama Bakanlık bu yetkisini valiliklere de devredebiliyor.

Şimdi deniliyor ki: Biz farklı uygulamalara neden olan, aynı konuyla alakalı iki kanun arasında bir bağ oluşturalım. 3083 sayılı Kanun’un 19’uncu maddesinde yapılacak bir değişiklikle 5403 sayılı Kanun’a bir gönderme yapılıyor yani “sulama uygulama alanı” dediğimiz alanların tarım dışına çıkarılması, amaç dışına çıkarılması da buna uygun hâle getirilsin.

Şimdi, ben bu konuyla ilgili bir değerlendirme yapmayacağım ancak 2005 yılında bir kanun çıkardık, adı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu. Şimdi, lütfen, şuna dikkat edelim: 2005 yılında, kanun çıktığında Türkiye’de tarım alanı 41 milyon 223 bin hektardı, 2016 yılına geldiğimizde bu 38 milyon 328 bine düşüyor yani tarım alanında 2 milyon 895 bin hektarlık bir azalma söz konusu oluyor. Bu, değerli arkadaşlar, aslında çok büyük bir rakam. 87 ülkenin her birinin tarım alanından çok daha büyük bir alandan bahsediyoruz. Aynı şekilde, ekim alanlarında da çok ciddi azalma olduğunu görüyoruz, yine ekim alanında 2,5 milyon hektar civarında bir azalmayı görüyoruz. Yani çiftçi tarımını, çiftini çubuğunu bırakır hâle geldi.

Şuna dikkat çekmek istiyorum: Evet, 2005’te yasa çıkardık ama bu yasa maalesef tarım topraklarını koruyamamış. Yasa çıktıktan sonra tarım dışına çıkma ya da amaç dışı kullanma daha fazla olmuş. Tabii ki toplamını sadece bu iki yasa kapsamında bir amaç dışına çıkma olarak da söylemiyorum ama bütünden baktığımızda bunu görüyoruz.

Değerli arkadaşlar, bakın, son yıllarda tarım geçindirmiyor. Çiftçinin ektiği, biçtiğini korutmuyor. “Birçok destek verdik, veriyoruz.” demek sorunu çözmüyor. Millet çiftini çubuğunu terk ediyor. Kırsal boşaldı. Bugün Orta Anadolu’da, 250 dekar, yıllık olarak, bir asgari ücret kazanmıyor. Gelin, bugünlerde tefecinin kapısında olan çiftçilerimizi buradan kurtaralım, Ziraat Bankasına olan borçlarını, tarım kredi kooperatiflerine olan borçlarını yeniden yapılandıralım.

Tarım, siyasetin konusu değil. Ben biliyorum ki, iktidar partisi milletvekilleri de tarımla ilgili her şeyi yapmaya hazırlar, sıkıntıların farkındalar. Gelin, muhalefetiyle iktidarıyla çiftçileri şu günkü sıkıntılarından kurtaralım diyor, yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Karakaya.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

48’inci madde üzerinde iki önerge var, ikisi de aynı mahiyette, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 502 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 48’inci maddesinin tasarı metninden çıkarılması arz ve teklif ederiz.

                            Filiz Kerestecioğlu Demir                                  Mithat Sancar                                        Müslüm Doğan

                                         İstanbul                                                     Mardin                                                       İzmir

                                         Ziya Pir                                             Mehmet Ali Aslan                                   Ertuğrul Kürkcü

                                       Diyarbakır                                                   Batman                                                       İzmir

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

                                 Bihlun Tamaylıgil                                       Bülent Kuşoğlu                                   Zekeriya Temizel

                                         İstanbul                                                     Ankara                                                       İzmir

                                   Utku Çakırözer                               Muhammet Rıza Yalçınkaya                             Lale Karabıyık

                                        Eskişehir                                                     Bartın                                                        Bursa

                                       Musa Çam

                                           İzmir

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI JÜLİDE SARIEROĞLU (Ankara) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ilk konuşmacı İzmir Milletvekili Sayın Ertuğrul Kürkcü.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Sayın Başkan, bu 48’inci madde, tasarının madencilik sektörünü ilgilendiren maddelerinden bir diğeri. Esasen bu madde değiştirilerek kabul edildi ve şunu söylüyor: “Bu Kanunun 30 uncu maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında ihale edilecek II. Grup (c) bendi ve IV. Grup maden sahaları, 47 nci maddesinin dördüncü fıkrası kapsamında ihtisaslaşmış Devlet kuruluşları ile bunların bağlı ortaklıklarına devredilen maden sahaları, bu kuruluşlar ve bunların bağlı ortaklıkları ile Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından ihale edilecek maden sahaları için işletme izni düzenlendiği tarihten başlamak üzere, ilk on yıl süreyle 6831 sayılı Orman Kanunu kapsamında ağaçlandırma bedeli hariç herhangi bir bedel alınmaz.” Gene devamında, IV. Grup işletme izinli maden sahaları için de gene ağaçlandırma bedeli hariç diğer bedellerin alınıp alınmayacağını belirlemeye Bakanlar Kurulunu yetkili kılıyor vesaire.

Şimdi, Türkiye’deki toplam orman arazisi 22,5 milyon hektar civarında, maden ruhsatı verilen arazilerin orman arazileri içinde kalan kısmı da 12 bin hektar civarında. Bu çerçevede, bu madde metninde ifade edildiği şekliyle herhangi bir bedel alınmaması çeşitli şirketler arasında ayrımcılık yaratan bir husus. Aynı zamanda genel olarak hukukla da çelişiyor. Birbirleriyle aynı özelliklere sahip, ikisi de ruhsat almış olan işletmelerden birinin şu arazide, birinin bu arazide olması dolayısıyla birinden bedel alınıp ötekinden bedel alınmaması da kabul edilebilir bir durum olarak gözükmüyor. Öte yandan, orman idaresinin bu süreçte gelir kaybına uğrayacağı açık. Ağaçlandırma, yangınla mücadele gibi konuların da burada bütün bu uygulamalardan etkileneceği ortada. O nedenle, bu maddenin esasen kamu yararından çok belli maden şirketlerinin, ister gözetilmiş olsunlar ister gözetilmemiş olsunlar, belli arazilerde yer alan maden şirketlerinin işletme maliyetlerinin düşürülmesine yol açmayı gözettiği, bunun dışında, bir kamu yararı buradan doğmayacağı açık olduğuna göre, bu maddenin esasen Meclis tarafından kabul görmemesi gerekir. Grubumuz bu konudaki eleştirilerini Komisyonda da ifade etti ancak bu karşılık görmedi kısmen değişmekle birlikte.

Sonuç olarak, bir kere daha, bu torba yasadan şirketlerin kazançlı çıktığı, kamunun ve doğanın zarar gördüğü, esasen Adalet ve Kalkınma Partisinin uygulayageldiği iktisat ve çevre siyasetlerinin bir ikramiye olarak topluma takdim edildiği apaçık ortada. O nedenle, hem eşitlik ilkesi uyarınca hem doğanın korunması hem kamu yararının gözetilmesi bakımından bu maddenin reddedilmesi gerekir.

Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kürkcü.

Aynı mahiyetteki diğer önerge üzerinde Bartın Milletvekili Sayın Muhammet Rıza Yalçınkaya.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, torba kanunda yapılacak düzenlemeyle ülkemizin yegâne taş kömürü üreten kurumu olan Türkiye Taşkömürü Kurumuna ait maden sahalarının özelleştirilmesinin önü açılmaktadır. Hükûmetin aksini iddia edemediği, “Kömür alanlarını özel sektör eliyle ekonomiye kazandıracağız.” diyerek özelleştirmeye -sözüm ona- yeni bir tanım kattığı bu girişim, bugün tartıştığımız kanun tasarısında yer alan düzenlemeden çok önce, 2016 yılının Mayıs ayında Başbakanlık Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından başlatılmıştır. Bu gerçek işte bu raporla sabittir, Özelleştirme İdaresinin “Yenilenen Vizyonumuz ve Güncellenen Portföyümüz” adını taşıyan raporu. Bu raporun 14’üncü sayfasında “Kısa Vade Projeler ve Önerilen Özelleştirme Yöntemleri” adı altında, Linyit Sahaları Yerli Kömür Kaynaklarının Elektrik Üretiminde Kullanılması Amacıyla Değerlendirilmesi Projesi anlatılıyor. Bu proje için Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının belirlediği esaslar burada sıralanıyor:

Maden sahalarının termik santral kurma şartlı yatırımcıya devri.

Santralde üretilen elektriğin belli bir süre için TETAŞ/EÜAŞ tarafından alımının garanti edilmesi.

Üretilen elektriğin baz fiyatının belirlenmesi ve ihalenin bu fiyatın altına en çok inen firmanın üzerinde kalması.

Bakın, burada, özelleştirmeye tabi tutulacak maden sahaları tek tek yazıyor. Şimdi bunları müsaade ederseniz okuyayım.

Maden sahası: Konya Karapınar, Eskişehir Alpu, Ankara Çayırhan, Kahramanmaraş Elbistan C+D sektörleri, Kahramanmaraş Elbistan E sektörü, Kırklareli Vize, Trakya Çerkezköy-Çatalca A, Afyon Dinar; bunların hepsi linyit sahası. Bunlara ilaveten de en alt sıraya taş kömürü maden sahalarının yer aldığı Zonguldak konulmuş. Maden sahası Zonguldak, ruhsat sahibi kurum TTK, rezerv miktarı 600 milyon ton, potansiyel kapasite 3 bin megavat.

Bakın, değerli arkadaşlar, özelleştirilecek linyit sahalarının içerisine Türkiye Taşkömürü Kurumuna ait maden sahaları konulmuş. Maden sahası kısmına Zonguldak, ruhsat sahibi kurum TTK, rezerv miktarı 600 milyon ton olarak yazılmış, kurulacak santralin potansiyel kapasitesi belirtilmiş. Yani Türkiye'nin yegâne taş kömürü üretimi yapan kurumu TTK’ye ait maden sahaları da özelleştirilecek sahaların içine konulmuş. Bunu Özelleştirme İdaresine kim teklif ediyor? Tabii ki Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı. Türkiye'nin değişik yerlerindeki linyit sahalarıyla birlikte TTK’ye ait taş kömürü sahalarının da özelleştirilmesini istiyor. Bunun saklanacak, gizlenecek bir tarafı yok. Durum bu kadar açık ve net iken Sayın Bakan bütün bunlar yokmuş gibi inkâr ediyor, “TTK’de özelleştirme yapmıyoruz.” diyor. O hâlde bu gösterdiğim belge neyin belgesi? Allah aşkına soruyorum, neyi saklıyorsunuz, neyi gizliyorsunuz? Burada açık ve net olarak yazıyor, TTK’ye ait 600 milyon ton rezervin olduğu saha veya sahalar kısa vadede gerçekleştirilecek özelleştirme projelerinin içine konulmuş. Bu konulurken de TTK’yi özelleştiriyoruz dememek için linyit üretim sahalarının içerisine TTK’ye ait maden sahaları saklanarak ilave edilmiş. Sözde, TTK’nin özelleştirilmesi gözden kaçırılmak istenmiş. Oysa işin adı konulmuş ve bal gibi, Türkiye Taşkömürü Kurumunda özelleştirmenin yolu açılmış.

Şimdi ben tekrar Sayın Bakana ve Bakanlık yetkililerine soruyorum: Neden özelleştirilecek linyit sahalarının içerisine taş kömürü üretim sahalarını ilave ettiniz? Bahsedilen 600 milyon ton rezerv TTK’ye ait hangi sahalarda yer almaktadır? Kim önerdi? Çıkın, dürüst ve samimi bir şekilde tüm gerçekleri Türkiye’yle paylaşın diyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yalçınkaya.

Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

49’uncu madde üzerinde iki önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 502 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 49’uncu maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                            Filiz Kerestecioğlu Demir                                  Mithat Sancar                                                Ziya Pir

                                         İstanbul                                                     Mardin                                                   Diyarbakır

                                   Müslüm Doğan                                       Mehmet Ali Aslan                                        Lezgin Botan

                                           İzmir                                                       Batman                                                        Van

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI JÜLİDE SARIEROĞLU (Ankara) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Van Milletvekili Sayın Lezgin Botan.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

LEZGİN BOTAN (Van) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, federal Kürdistan bölgesinde ve İran Kürdistan Eyaleti’nde meydana gelen deprem felaketinden dolayı hayatlarını, yaşamlarını yitiren kardeşlerimizi rahmetle anıyor, yaralılara acil şifalar diliyorum.

49’uncu madde üzerinde grubum adına söz almış bulunmaktayım. Sözlerime başlamadan önce, 14 Kasım 1944 yılında bugünkü Gürcistan’ın sınırları içerisinde bulunan Ahıska bölgesinde Türk kardeşlerimizle birlikte Kürt kardeşlerimiz de yaşıyordu ve on binlerce Kürt de, aynen, Türk kardeşleriyle aynı akıbeti, aynı kaderi paylaşarak sürgün edildiler. Ancak bu sürgünün, bu katliamın 73’üncü yılında yine Kürtler etnik ayrımcılığa maruz kaldılar, maalesef yeterince sahiplenilmediler. O dönem Hemşinliler de sürgün edildiler, Türk kardeşlerimiz de sürgün edildiler. 1992 yılında dönemin Hükûmetinin, Turgut Özal’ın çıkardığı bir yasayla 60 bin Türk soydaşımız, kardeşimiz ülkeye getirildi ancak Kürtler maalesef yine ihmal edildi. Bu felaketin bir daha yaşanmamasını diliyor ve o dönem hayatlarını kaybeden bütün kardeşlerimizi de rahmetle anıyorum.

Değerli kardeşlerim, tecrübeyle sabittir ki AKP’nin rant ve kâr hırsıyla börtü böceğe, ağaca, toprağa ve suya ihanet ettiğini biliyoruz. Her ne kadar takiye yapsalar da bunu kendileri de söylüyor. Hâl, vaziyet böyleyken kentlerimizin ve doğamızın patronlara biraz daha kazanç sağlamak adına heba edilmeyeceğinin de garantisi maalesef yok.

Şimdi de kamuoyunun büyük tepkisine yol açan bu düzenlemelerle doğayı iyice talan etmenin önünü açacak torba yasayla karşı karşıyayız. Çünkü tasarının ilk hâlinde, ÇED raporunun âdeta bir zorunluluk olmaktan çıkarıldığı bir düzenleme yoğun bir muhalefet sonrası çıkarılmıştır ancak bu düzenleme yerine ikame edilen yeni maddelerle, doğayı katledecek düzenlemeler konusunda iktidarın ısrarı hâlen sürmektedir. Bu değişikliklerin ekolojiye vereceği tahribatın geri dönülemez boyutlarda olacağını… Dolayısıyla, böylesi maddelerin katiyen metinden çıkarılmasını öneriyoruz.

Burada sözü memleketim Van’a getirmek istiyorum değerli arkadaşlar. Van, heybetli dağlarıyla, yaylalarıyla, berrak sularıyla çok değerli bir kentimiz. Ancak, biliyorsunuz, Van Gölü de şu an büyük bir doğa felaketiyle karşı karşıyadır. Maalesef, yıllardır AKP’nin iktidarda olan hükûmetlerine defalarca çağrılar yapmamıza rağmen… Ve şimdi atamış oldukları kayyumla, belediyemizin işler hâle getirdiği arıtma tesisi de şu an ciddi şekilde ihmal edilmiş durumdadır. Biliyorsunuz Aral Gölü büyük bir felaketle yok oldu, yine, Urmiye Gölü aynı şekilde, şu an büyük bir felaketle karşı karşıya. İktidar partisine soruyorum: Acaba Van Gölü için de aynı akıbeti mi bekleyeceğiz?

Değerli arkadaşlar, yine Van’da, Van’ın merkezinde, biliyorsunuz, Toprakkale diye bir yer var, Toprakkale yıllardır askerî bölge. Aslında, antropolojik olarak turizme açılması gereken, arkeolojiye açılması gereken, çok değerli, Urartu tarihinden kalma önemli bir yer. Fakat buranın önemli bir kısmı askerî alan olarak kullanılırken bir kısmı da, çok ilginç bir şekilde, tam tepesinde, Van’ın merkezinde olan bu güzelim, bu tarihî yer, bu doğa harikası bir taş ocağına, bir rantçı yandaşa peşkeş çekildi. Burada da derhâl orada açılan taş ocağının bir an önce durdurulmasını ve oranın da askerî bölge olmaktan çıkarılıp Van’ın ekonomisine ve turizmine kazandırılmasını tekrar hatırlatmak isterim.

Değerli arkadaşlar, son olarak, sözlerime son vermeden önce, bir Kızılderili atasözüyle sözlerime son vermek istiyorum: Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde AKP de artık parayla yaşamın gerçekleşmeyeceğini ve paranın da yenmeyeceğini öğrenecektir.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Botan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, 60’a göre…

BAŞKAN - Sayın Muş, buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

30.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Van Milletvekili Lezgin Botan’ın 502 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 49’uncu maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, Anayasa’nın 10’uncu maddesine göre, herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Şunu ifade etmek isterim: Türkiye’de yaşayan tüm etnik unsurlar Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşıdır, birinin diğerine karşı ne fazla bir hakkı vardır ne de eksik bir hakkı vardır, biri hangi haklara sahipse diğeri de aynı haklara sahiptir, bir Türk hangi haklara sahipse bir Kürt de aynı haklara sahiptir. Bu açıdan, vatandaşlarımız arasında, yurttaşlarımız arasında, Türkiye Cumhuriyeti’nin fertleri arasında hiçbir zaman bir ayrımcılığa müsaade etmedik, Anayasa’mız da zaten buna müsaade etmez, etmeyeceğiz de. Bunu özellikle belirtmek isterim, herkes aynı haklara sahiptir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Muş.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Kerestecioğlu, buyurun.

31.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Sayın Başkan, Türkiye tarihi maalesef ayrımcılıklarla dolu bir tarihtir. İnkâr etmek, bunu kabul etmemek hiçbir iktidara ya da halklara yarar sağlamamıştır. Özellikle son yıllarda yapılan uygulamalara, yıkımlara, ekolojiden dile kadar, yasaklamalara kadar, işte kayyum atamalara kadar, isimlerin değiştirilmesine kadar yapılan uygulamalara baktığınız zaman, bu tarihteki ayrımcılığın Kürtlere karşı yapılan örneklerini de çok net bir biçimde görürsünüz. Önemli olan, hani buradan “Bu yapılmadı.” demek yerine gerçekten, burada yapılanlara ilişkin söylenenleri duymak ve bunun önlenmesi için çaba göstermektir. Aslında, genel olarak demokrasiden ve demokratik bir yönetim iddiasında olanlardan beklenen budur, sadece bunu tutanaklara geçsin diye ifade etmek istedik.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kerestecioğlu.

LEZGİN BOTAN (Van) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Botan…

LEZGİN BOTAN (Van) – Sayın Muş, söylediklerimi bağlamından kopardı yani ben müsaadenizle sataşmadan dolayı…

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, ben Lezgin Botan’la ilgili herhangi bir şey söylemedim.

BAŞKAN – Sayın Botan, Sayın Muş bir şey ifade etti, bir açıklık getirdi sizin konuşmalarınıza; daha doğrusu kendi düşüncesini söyledi, öyle söyleyeyim.

LEZGİN BOTAN (Van) – Sayın Başkanım, ben…

BAŞKAN – Kendi bakış açısıyla ifade etti ama bir sataşma yok burada, cevap gibi bir şey var. Siz de isterseniz, hani farklı düşünüyorsanız eğer, size de yerinizden söz verebilirim.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, buradaki sataşmayı söylesin. Sayın Botan, hangisiyle sataştığımı düşünüyorsunuz?

BAŞKAN – Mikrofonunuzu açıyorum, buyurun.

32.- Van Milletvekili Lezgin Botan’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

LEZGİN BOTAN (Van) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Benim söylediğim şey şu: Türkiye’nin sınırları dışında, Gürcistan’da Sovyetler Birliği döneminde yaşanan bir trajedi. Gerçekten, orada Kürtler… Bakın, birçok kesim bilmiyor veya bilenler de bunu görmezden geldi, orada sadece Türk kardeşlerimiz sürgün edilmedi Sayın Muş, orada Kürtler de sürgün edildi, bunu bilmiyorsanız öğrenin. Eğer biliyorsanız da çarpıtmayın.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Yok, çarpıtmıyorum ben ya.

LEZGİN BOTAN (Van) – Çünkü tamamen çarpıtıyorsunuz. Bakın, orada Kürtler de sürgün edildi ve hakikaten, Kürtlerin de trajedisi görülmez oldu. Her konuda ihmal edildiğimiz, her konuda ayrımcılığa maruz kaldığımız gibi orada da…

Şimdi, Sayın Muş diyor ki: “Ayrımcılık yok.” Bugün, Yüksekova’dan bir fotoğraf gördük; Yüksekova Belediyesinin tabelası sökülmüş ve orada Kürtçe “…”(x) sözcüğü de kayyum eliyle yine indirilmiş. Sayın Muş, bu bir ayrımcılıktır hatta bu bir ırkçılıktır. Eğer biz Anayasa karşısında eşitsek ve bu eşitlik sadece lafta ve kâğıtlar üzerinde, metinler üzerinde olmaz, pratikte de uygulanması lazım.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Botan.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, ırkçılığı reddettiğimizi ifade etmek isterim. Resmî dil bellidir.

Teşekkür ederim.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Bazı Vergi Kanunları ile Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/884) ve İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin 6306 Sayılı "Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun", 2981 Sayılı "İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı Yapılara Uygulanacak Bazı İşlemler ve 6785 Sayılı İmar Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun" ve 4706 Sayılı "Hazineye Ait Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi ve Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun"da Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/588) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 502) (Devam)

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 502 sıra sayılı Bazı Vergi Kanunları ile Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 49’uncu maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                 Bihlun Tamaylıgil                                       Bülent Kuşoğlu                                   Zekeriya Temizel

                                         İstanbul                                                     Ankara                                                       İzmir

                                   Utku Çakırözer                                          Lale Karabıyık                                             Musa Çam

                                        Eskişehir                                                     Bursa                                                         İzmir

                              Zülfikar İnönü Tümer

                                          Adana

MADDE 49- 3213 sayılı Kanunun 17 nci maddesinin ikinci fıkrası ile altıncı fıkrasının birinci cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve maddeye aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

"Genel arama dönemi süresi sonuna kadar maden arama projesinde belirtilen maden kaynağına ilişkin bilgilerin ve bu dönemde yapılan arama faaliyetlerine ilişkin yatırım harcamalarını da gösteren genel arama faaliyet raporunun verilmesi zorunludur. Genel arama dönemi sonuna kadar ön arama ve genel arama faaliyet raporları ile yatırım harcama kalemlerine ait belgelerin Genel Müdürlüğe verilmemesi halinde arama ruhsatı iptal edilir. Genel Müdürlüğe verilen ön arama ve genel arama raporlarının veya yatırım harcama kalemlerine ait belgelerin uygun bulunmaması hâlinde 20.000 TL idari para cezası verilir ve eksikliklerin bir ay içinde giderilmesi ruhsat sahibine yazılı olarak bildirilir. Tebliğ tarihinden itibaren eksikliklerin verilen sürede tamamlanmaması veya verilen ön arama ve genel arama faaliyet raporları ile yatırım harcama kalemlerine ait belgelerin uygun bulunmaması hâlinde arama ruhsatı iptal edilir. İlgili mevzuat kapsamında diğer kurumların, ruhsat sahibinin gerekli izinlere ilişkin başvurusunu olumsuz sonuçlandırması veya bu izinlerin ruhsat sahibinden kaynaklanan nedenlerle alınamaması halinde arama ruhsatı iptal edilir. Bu fıkradaki yükümlülükleri yerine getirilen arama ruhsatı, IV. Grup madenlerde dört yıl detay arama dönemine hak sağlar. II. Grup (b) bendi, III. ve V. Grup ruhsatlarda ise genel arama dönemi sonuna kadar işletme ruhsat talebinde bulunulmaması hâlinde ruhsat iptal edilir.”

"IV. Grup maden ruhsatlarında detay arama dönemi sonuna kadar Genel Müdürlüğe verilen raporların ve yatırım harcama kalemlerine ait belgelerin uygun bulunmaması hâlinde eksikliklerin bir ay içinde giderilmesi ruhsat sahibine yazılı olarak bildirilir.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI JÜLİDE SARIEROĞLU (Ankara) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Adana Milletvekili Sayın Zülfikar İnönü Tümer…

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

ZÜLFİKAR İNÖNÜ TÜMER (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının 49’uncu maddesinde yapılmak istenen değişiklikle ilgili Cumhuriyet Halk Partisi Grubumuz adına söz almış bulunuyorum.

Sözlerime başlamadan önce, son olarak Şırnak’ta meydana gelen faciada hayatını kaybeden 8 maden emekçisi olmak üzere Siirt’te, Ermenek’te, Soma’da, Zonguldak’ta, Elbistan’da, Kemalpaşa’da, Dursunbeyli’de, Gediz’de ve şu anda adını anımsayamadığımız onlarca faciada yaşamını kaybeden binlerce maden emekçisini saygıyla anıyorum.

Değerli arkadaşlar, Maden Kanunu’nda yapılan değişiklikle Türkiye Taşkömürü ve Türkiye Kömür İşletmeleri, maden işletme ruhsatı vermede tek yetkili kılınmaktadır. Kömür İşletmeleri ve Taşkömürü kurumlarına maden ruhsatı verme, işletme, işlettirme ve ihale etme yetkisi verilerek bu kurumların özelleştirilmesinin önü açılmaktadır. Son on beş yılda yürütülen maden, kömür politikası, kömür sektöründe üretimi artırmadığı gibi istihdam edilen işçi sayısını da sürekli olarak azaltmıştır. Üretim açısından kârlı olan Türkiye Kömür İşletmeleri bünyesinde bulunan sahalar yıllar içerisinde özel sektöre devredilmiştir. Hazırlanan tasarıyla, kalan son kömür sahaları da yine özel sektöre ihale edilecektir. 2001 yılı tarihi itibarıyla Sosyal Güvenlik Kurumu kayıtlarına göre, kömür sahalarında çalışan işçi sayısı kamu ve özel sektör olmak üzere toplam 42.857’dir. 2017 Nisan ayı istatistiklerine göre ise çalışan işçi sayısı toplam 34.742 kişidir. Çalışan işçi sayısından da anlaşılacağı üzere, başta üretime ve istihdama hiçbir katkısı olmayan özelleştirme ve madencilik politikalarından bir an önce vazgeçilmelidir.

Saygıdeğer milletvekilleri, yasa tasarısının maden sahalarına ilişkin kanun maddesinde, orman kiralarında dönümün 4 bin ile 5 bin lira arasında değiştiğini görüyoruz. Bu yüksek rakamların makul seviyelere çekilmesi, ağaçlandırma bedelinin on yıllık işletme izni dâhilinde bir defaya mahsus alınması gerekmektedir.

Ayrıca, beş yıllık dönemde, üretimin en az olduğu herhangi üç yılında yaptığı toplam üretim miktarı projede beyan edilen bir yıllık üretim miktarının yüzde 30’undan az olması durumunda, ruhsat sahiplerine 50 bin Türk lirası idari para cezası verileceği öngörülmektedir. Bu kapsamda, beş yıl içerisinde iki defa idari para cezası uygulanması hâlinde ruhsat iptal edilmektedir. Ruhsat iptalinin yerine ceza artırma yöntemine gidilebilir.

İhtisaslaşmış devlet kuruluşları ile bunların bağlı ortaklıklarına devredilen maden sahaları, bu kuruluşlar ve bunların bağlı ortaklıkları ile Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından ihale edilecek maden sahaları için, işletme izni düzenlendiği tarihten başlamak üzere ilk on yıl, 6831 sayılı Orman Kanunu kapsamında ağaçlandırma bedelleri hariç, herhangi bir bedel alınmamasına karşılık, bu kapsam dışındaki sahalardan arazi bedeli üzerinden yüzde 50’sinin alınması haksız rekabeti de beraberinde getirecektir.

Değerli milletvekilleri, yapılan tüm çalışmalara ve ihtiyaca rağmen, dünyada ve ülkemizde iş kazaları ve meslek hastalıkları can almaya, sakat bırakmaya devam etmektedir. Çalışan işçi sayısına göre ölüm oranı, ülkelerin gelişmişlik derecesiyle ters orantılı biçimde değişmektedir. Ülkemizde, her sabah evinden işine giden anne ve babalardan 4’ü akşam evine dönememekte, her yıl ortalama 1.700’ün üzerinde insanımız iş kazalarında yaşamını kaybetmektedir. Maden sektörü incelediğinde ise her yıl ortalama, büyük facialar hariç, 65-70 maden emekçisinin yaşamını kaybettiğini görmekteyiz.

Türkiye, kömür madenlerinde üretilen enerji birimi başına gerçekleşen ölüm olayları bakımından dünyanın en önde gelen ülkesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Kazaların asıl nedeni, tüm dünyada emekçiler aleyhine geliştirilen özelleştirme, taşeronlaştırma, kuralsızlaştırma, esnekleştirme ve denetimsizleştirme olarak adlandırdığımız küresel politikalardır. Üretim ve çalışma yaşamında emekçiler aleyhine olan düzenlemeler, emeği maliyet olarak gören, üretimi mühendislik bilimi ve tekniğine göre yapmayan anlayıştır. Bu nedenlerle yaşadığımız iş kazası görünümüne dayalı ölümlere “iş cinayeti” diyoruz.

Madencilik Kanunu bu hâliyle sektörün ihtiyaçlarına çözüm üretmeyen, teknik hatalarla dolu bir kanundur. Sektör her geçen gün küçülmekte, işsizlik, geleceksizlik ve güvencesizlik de artmaktadır. Riskli ve tehlikeli bir sektör olan madenciliğin bilgi birikimi ve deneyim gerektirmesi nedeniyle, sektörde özelleştirmelere son verilmelidir. Sektörde ekonomik nedenlerle yapılan taşeronluk yasaklanmalıdır.

Maden facialarının yaşanmaması ümidiyle hepinize saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tümer.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum…

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 21.11

ONUNCU OTURUM

Açılma Saati: 21.23

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye), Sema KIRCI (Balıkesir)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 22’nci Birleşiminin Onuncu Oturumunu açıyorum.

502 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 49’uncu maddesi üzerinde Adana Milletvekili Zülfikar İnönü Tümer ve arkadaşları tarafından verilen önergenin oylaması sırasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

502 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

49’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

50’nci madde üzerinde aynı mahiyette olmak üzere üç önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 502 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 50’nci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                            Filiz Kerestecioğlu Demir                                  Mithat Sancar                                        Müslüm Doğan

                                         İstanbul                                                     Mardin                                                       İzmir

                                         Ziya Pir                                             Mehmet Ali Aslan

                                       Diyarbakır                                                   Batman

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

                                   Mustafa Kalaycı                                     Emin Haluk Ayhan                               İsmail Faruk Aksu

                                          Konya                                                      Denizli                                                     İstanbul

                                  Mevlüt Karakaya                                     Fahrettin Oğuz Tor                                          Zihni Açba

                                          Adana                                               Kahramanmaraş                                              Sakarya

                        Mehmet Necmettin Ahrazoğlu

                                           Hatay

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

                                 Bihlun Tamaylıgil                                       Bülent Kuşoğlu                                   Zekeriya Temizel

                                         İstanbul                                                     Ankara                                                       İzmir

                                    Lale Karabıyık                                         Utku Çakırözer                                             Musa Çam

                                           Bursa                                                      Eskişehir                                                      İzmir

                                  Şerafettin Tuprcu

                                       Zonguldak

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI JÜLİDE SARIEROĞLU (Ankara) – Katılamıyoruz.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Gerekçe…

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki ilk önergenin gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe:

Tasarının bu maddesiyle birlikte 48 ve 49’uncu maddeleri Maden Kanunu’nda değişiklik öngören düzenlemeleri içermektedir. Özellikle ekoloji alanında faaliyet yürüten ancak genelde de bütün kamuoyunun büyük tepkisine yol açan bu düzenlemelerle madenlerin doğayı talan etmelerinin önü açılmaktadır. Tasarının ilk hâlinde, ÇED raporunun âdeta bir zorunluluktan çıkarıldığı bir düzenleme yoğun bir muhalefet sonrası çıkarılmış ancak bu düzenleme yerine ikame edilen yeni maddelerle doğayı katledecek düzenlemeler konusunda iktidar ısrarcı olmuştur. Bu maddedeki değişiklikle, işletmelere istenen üretime ulaşmamaları hâlinde idari para cezaları uygulanacağı ve Bakanlar Kurulunun bu oranlarda değişiklik yapabilmesi düzenlenmiştir, bir başka deyişle işletmelere “Daha fazla doğayı talan et yoksa sana ceza keserim.” denmektedir. Bu değişikliklerin ekolojiye vereceği tahribat geri dönülemez boyutlarda olacağından dolayı maddelerin kati suretle tasarı metninden çıkarılması gerekmektedir.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki diğer önerge üzerinde Adana Milletvekili Sayın Mevlüt Karakaya konuşacak.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MEVLÜT KARAKAYA (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının 50’nci maddesinde verdiğimiz önerge üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Tasarının bu maddesiyle 3213 sayılı Maden Kanunu’nun 24’üncü maddesinin onikinci fıkrasında değişiklik öngörülmektedir. Bu madde, ruhsat sahibi işletmelerin üretim yapmaması ya da belli bir seviyenin altında üretim yapmaları hâlinde kesilen idari para cezaları ve devamında ruhsat iptaline giden yaptırımlar ve benzeri durumları düzenliyor. Yapılmak istenen değişikliğin özü, aslında asgari üretim oranının artırılması, beyan edilen yıllık oranın yüzde 10’u kadar üretim üç yılda aranırken bu sefer beş yılda en az üretim yapılan üç yılın, beyan edilen yıllık üretim miktarının yüzde 30’undan aşağı olmaması şartının aranması şeklinde. Daha başka şeyler de var. Sorun şu: 13 bin adet maden işletme ruhsatına sahip işletmeden çoğu ya hiç üretim yapmıyor ya da belirlenen asgari seviyelerin altında üretim yapıyor. Yani rezervlerimizin maalesef, ekonomiye kazandırılması bu şekilde yavaşlıyor. Değişiklik de zaten bu gerekçeyle geliyor. 13 bin ruhsat az mıdır, çok mudur onu bilmiyorum.

Verilen üretim taahhütleri yerine getirilmiyor. Yıllık üretimin yüzde 10’unu üç yılda istediğimiz hâlde, ciddi bir sorun yaşıyoruz. Ya biz ruhsat verme prosedürlerimizi, kurallarımızı iyi belirleyip denetleyemiyoruz ya da birileri bizimle dalga geçiyor. İşletme ruhsatı alma kriterlerinin doğru belirlenmesi, ceza vermekten çok daha önem arz etmektedir. Bizim, ülke olarak en önemli sorunumuz da zaten burada. Biz yanlışları, suistimalleri önleme odaklı değil cezalandırma odaklı çalışan bir anlayışa sahibiz. Maden işletmeciliği yapacakların mali yeterlilikleri, teknik kadrosu, ekipman kapasitesi değerlendirilmeli ve bu kriterlere göre ruhsat verilmelidir.

Değerli milletvekilleri, bu şekilde çalışanlarla ilgili olarak, bu sektörde çalışanlarla ilgili olarak bir iki hususu da gündeme getirmek, tekrar etmek istiyorum. Çalışma ve iş güvenliği bakımından dünyanın en tehlikeli işlerinden birisi belki de madencilik sektörü, madencilik alanı. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, daha yeni, 26 Eylül 2017 tarihinde bir tebliğ çıkardı -Sayın Bakan da buradalar- bu tebliğde Mesleki Yeterlilik Kurumu Mesleki Yeterlilik Belgesi gerektiren meslekler belirlendi. Maalesef madencilik sektöründe çalışanlar bu tebliğde sayılmadı yani madencilik tehlikeli veya çok tehlikeli işlerden görülmedi, demek ki tehlikesiz işlerdenmiş diyoruz.

Mesleki yeterlilikleri olmayan, denetlenmeyen, patronların performans baskısı ve üretim kaygısı yüzünden haddinden fazla çalışmaya zorlanan madencilerin hayatları maalesef şansa bırakılmaktadır. Madenlerin projelendirilmesi aşamasında iş sağlığı ve güvenliği önlemleri, acil durumlarda kurtarma işleri değerlendirilmeli ve bu hususların gerektirdiği mali analizler yapılmalı ve bunun için gerekli ödeneklerin ayrılması da sağlanmalıdır.

Değerli milletvekilleri, sonuç olarak, sektör aslında kolay bir sektör değil, sorunları da çok fazla olan bir sektör ama bunların hiçbiri de çözülemeyecek sorunlar değil, yeter ki istekli olalım yeter ki çözmeye çalışalım. Bizim, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, bu konularda yapılacak her türlü düzenlemeyi, ülke menfaatine ve bu sektörde çalışanlar menfaatine yapılacak her türlü düzenlemeyi destekleyeceğimizi ifade ediyorum.

Yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Karakaya.

Aynı mahiyetteki diğer önerge üzerinde Zonguldak Milletvekili Sayın Şerafettin Turpcu.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

ŞERAFETTİN TURPCU (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüştüğümüz 502 sıra sayılı torba Kanun Tasarısı’nın 50’nci maddesi üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Zonguldaklılar, Osmanlı’da, 1867 Dilaver Paşa Nizamnamesi’yle madenlerde angarya olarak çalıştırılmaya başlatıldılar. Yine, İkinci Dünya Savaşı’nda ocaklarda vatan savunması için çalışmaya mükellef edildiler. “Kelebeğin Rüyası” filmini izleyenler bilirler, oradakiler bizim dedelerimizdi.

Zonguldak’ta geçmişte kömürde çalışan işçi sayısı 60 binlerdeydi. Zonguldak 3 ile bölündü, Bartın ve Karabük il oldu. Benzer örneklerden Almanya’da Türklerin yaşadığı kömür havzası Ruhr’da istihdam azalınca çalışanlar alternatif mesleklere yönlendirildi, velakin Zonguldak’ta ise tam tersine işsizliğe, açlığa ve göçe mahkûm edildi.

Geçtiğimiz hafta, TTK’nin sahalarının parçalanarak satılmasına ve ardından kapanmasına neden olacak olan ve şu an yaptığım konuşmanın konusu olan 51’inci maddenin geri çekilmesi için madencilerimiz yirmi bir saat madenden çıkmama eylemi yaptılar. Bu olay dünyada duyuldu ama ulusal basında araçlardaki cam filmi kadar gündeme gelemedi. Aranızda madencilerimizin eyleminden ve amacından bihaber olan ama birazdan burada bu yasa tasarısı için kabul oyu kullanacak milletvekili arkadaşlarım olduğuna eminim. Bunu vicdanlarınıza nasıl sığdıracaksınız, o sizin kendi şahsi kanaatiniz. Madenciler özelleştirmenin ne anlama geldiğini, ne gibi etkileri olacağını ve haklarını nasıl kaybedeceklerini, emin olun, sizden ve bizden çok daha iyi biliyorlar. O yüzdendir ki sendikalarını dahi beklemeden eyleme başladılar.

Maddede değişiklik yapılacağı söylendi ancak TTK havzasında işletilmeyen veya redevans olarak işletilen ve TTK’nin daha sonra işletmeyeceği sahalar ne olacak sorularının cevapları boşlukta kaldı çünkü kelime oyunuyla kanun yapılmaya çalışılıyor.

Değerli milletvekilleri, “Maddede değişiklik yapılacak ve zaten o anlama gelmiyor.” lafı safsatadan ibarettir. Bu maddeyi istediğiniz kadar eğin bükün, kulağa hoş hâle getirin, özü itibarıyla “havza madenciliği” kavramını bitirecek olan 51’inci madde geri çekilmelidir.

“TTK yük, o yüzden özelleştirilmeli.” diyenler var. TTK yükse o zaman soruyoruz: Özel sektör oraları nasıl işletip kâr edebilecek? Edemeyecek. Termik santral ruhsatı vereceksiniz, onlar da “Zarar ediyoruz.” diye mevcut madenleri kapatacaklar, ithal kömürlü yeni termik santraller kuracaklar; işin özü bu. On beş yıldır iktidardasınız, işleyişinden devletin sorumlu olduğu bir kurum zarar ediyorsa bunun sorumlusu sizlersiniz. Bu kurumun zarar etmemesi, üretimini artırması, Zonguldak ve ülke için yararlı olması adına bugüne kadar hangi adımları attınız, bilmek istiyoruz. Hazine garantili yükler umurunuzda değilken TTK’ye kafayı takmışsınız.

Değerli milletvekilleri, hiç maden işçisi tanıdınız mı? Hayatınızda hiç madene indiniz mi? Keşke onların her gün soluduğu, ciğerleri bitiren tozlu havayı bir süreliğine soluyup anlayabilseydiniz. Dünyanın her yerinde insanlar yaşam için mücadele verirken madenciler ucunda her gün ölüm olan bir işte evlerine ekmek götürmek için çalışıyorlar. Ben bunları çok iyi bilirim çünkü bir madenci torunu ve oğluyum. Emin olun, madencinin alın teri geçmişte birilerini çarptığı gibi sizleri de çarpar.

Bizim madencilerimiz minibüs boşken koltuklar kirlenmesin diye ayakta giden temiz yürekli insanlardır. Kendilerini madene kilitleyen madencilerin ne istediğini anladığınızda, bu maddenin tasarıdan neden çıkarılması gerektiğini zaten göreceksiniz.

Madende özelleştirme demek, ölüm demektir. Madenciler sadece öldüklerinde değil, yaşarken de sizlerden yanlarında olmanızı istiyorlar. Gerçi Zonguldaklı 5 bin maden şehidini de maden şehidi saymadınız ya, şehitleri de böldünüz ya, helal olsun sizlere!

TTK’nin deneyimi var, uzmanlığı var, insan kaynağı var; tek eksiği, yatırım yapılmamasıdır. Yatırım yapılması ve işçi alınması hâlinde mevcut durumda dibe vurmuş üretimin ciddi şekilde artacağı da bir gerçektir. Zonguldak ve TTK ülkemizin ulusal servetidir. Bu serveti, kârına kâr katmaya çalışan odaklara peşkeş çekmeyiniz.

Sayın milletvekilleri, bizler Zonguldaklı madencilere sadaka vermek için değil, doğal gazı, petrolü, enerjisi dışa bağımlı Türkiye’nin yılda 4 milyar dolarının ülkemizde kalması için mücadele ediyoruz. Türkiye’nin solcuları gerçek milliyetçi ve yurtseverlerdir. Zonguldak’a ve TTK’ye kıymayın.

Sizlere bu konuda bir kez daha düşünün diyor, saygı ve sevgilerimi sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Turpcu.

Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

51’inci madde üzerinde üçü aynı mahiyette olmak üzere dört önerge vardır.

Okutacağım ilk üç önerge aynı mahiyettedir. Önergeleri okutup birlikte işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 502 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 51’inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                            Filiz Kerestecioğlu Demir                                  Mithat Sancar                                                Ziya Pir

                                         İstanbul                                                     Mardin                                                   Diyarbakır

                                   Müslüm Doğan                                       Mehmet Ali Aslan

                                           İzmir                                                       Batman

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

                                   Mustafa Kalaycı                                     Emin Haluk Ayhan                               İsmail Faruk Aksu

                                          Konya                                                      Denizli                                                     İstanbul

                        Mehmet Necmettin Ahrazoğlu                           Fahrettin Oğuz Tor                                      Erkan Haberal

                                           Hatay                                                Kahramanmaraş                                               Ankara

                                       Zihni Açba

                                         Sakarya

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

                                 Bihlun Tamaylıgil                                       Bülent Kuşoğlu                                   Zekeriya Temizel

                                         İstanbul                                                     Ankara                                                       İzmir

                                    Lale Karabıyık                                         Utku Çakırözer                                             Musa Çam

                                           Bursa                                                      Eskişehir                                                      İzmir

                                    Ünal Demirtaş

                                       Zonguldak

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI JÜLİDE SARIEROĞLU (Ankara) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ilk konuşmacı İstanbul Milletvekili Sayın Filiz Kerestecioğlu.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, şimdi, bu maddenin revize edilmesini iktidar öneriyor fakat bu, ancak, yalnızca Bartın, Amasra ve Zonguldak’taki işçileri taşeronlaşmadan kurtaracak, diğer işçileri taşeronlaşmayla karşı karşıya bırakacak bir anlaşma olduğundan biz maddenin bu şekilde revize edilmesini değil, tamamen çıkarılmasını istiyoruz.

Değerli arkadaşlar, bilmiyorum farkında mısınız ama Divanda olağan biçimde numarası okunan bu maddeye karşı geçtiğimiz hafta tam 4 bin işçi direndi. Türkiye Taşkömürü Kurumuna ait Amasra, Üzülmez, Armutçuk, Gelik ve Kozlu’da maden işçileri madenlerin özelleştirilmesine neden olacak bu maddenin tasarıdan çıkarılmasını sağlayabilmek için yirmi bir saat yer altında kaldılar ve ocaktan çıkmadılar. Ayrıca, işçiler direndikleri için bizzat Türkiye Kömür İşletmeleri Genel Müdürlüğü tarafından işten atılmakla, binlerce liralık cezalar ödemekle de tehdit edildiler. Bu maddeye ilişkin oy kullanırken bir kez daha maden işçilerinin gözünün kulağının sizlerde olduğunu hatırlatmak isterim. Kanun metninde özelleştirmeyi, taşeronlaştırmayı gizlemek ve gelecek olan tepkilerden korunmak için “özelleştirme” ya da “taşerona devretme” kelimesi yerine “ihale etme yetkisi” kullanılmış. Madenciler “Bu yasa geçerse özelleştirdiğiniz madenlere onlarca şirket girecek, denetimsizlik artacak, iş cinayetleri artacak.” diyorlar.

Madencilik sürekli verimlilik öne sürülerek özelleştiriliyor ve taşeronlaştırılıyor. Başlangıçta kaçak işletmelere yasal bir yapı kazandırmak için 1988 yılında redevans uygulaması başlatılmış, bu da ilk özel işletmelerin ortaya çıkmasına neden olmuştu. Redevans asıl olarak kamu madencilik kuruluşlarının özel firmalara devredilmesi demek. Uzun zamandır kullanılan ikinci bir özelleştirme yolu ise kamu madenlerinde yapılacak herhangi bir işin özel şirketlere gördürülmesi yani şimdi artık neredeyse bütün sektörlerde uygulanan taşeronluk. Öyle ki kamunun elinde son birkaç saha kalmış durumda.

Peki, bu sırada üretime ne olmuş, acaba biliyor muyuz? 1974 yılında ülkemizin taş kömürü üretimi yaklaşık 5 milyon ton gerçekleşmişken 2016 yılında toplam 2,5 milyon ton kömür üretimi gerçekleşmiş. Yıllar içerisinde gerçekleşen bu büyük düşüşün nedeni ise işçi sayısının düşmesi. 1974 yılında 39.399 kişi olan TTK yani Türkiye Kömür İşletmeleri işçi sayısı 2016 yılında 8.501 kişiye düşmüş. 1999 yılında ülkemizde gerçekleşen linyit üretimi yaklaşık 65 milyon tonken 2015 yılında 58 milyon ton linyit üretimi gerçekleştirilmiş. Yani, madenleri özel sektöre devrettikçe üretim artmak yerine, aksine düşmüş arkadaşlar. Kârlı bir sektörün, kârlı kamu kurumlarının rant için, birtakım kişilere para kazandıracağız diye nasıl bitirildiğini görüyorsunuz. Rakamlardan da anlaşılıyor ki özelleştirmenin rant yaratmaktan başka üretime, istihdama hiçbir katkısı yok. Bu yasaya “dur” demek gerekiyor. Madenleri bin parçaya bölecek, aynı madende onlarca şirketin çalışmasına ve denetimsizliğe yol açacak bu yasayı durdurmak için günlerce eylem yapan işçilerin sesine kulak vermek gerekiyor.

Maden işçileri Türkiye işçi sınıfının en dinamik parçalarından biridir. 1960’lardan bu yana Türkiye ekonomisine, grev ve eylemleriyle de Türkiye tarihine damga vurdular. Evet, binlerce işçi yaşamını kaybetti, madenciler 12 Mart, hatta 12 Eylül koşullarında bile direndiler. 1990’larda ve 2000’li yıllarda bu geleneği yaşattılar. Akıllı patron, akıllı siyasetçi maden işçisini karşısına almaz. Bu ülkede üretim durmasın diye yerin altında sabah akşam kömür karasını alınlarında taşıyan işçileri dinleyin ve bu yasayı geri çekin diyoruz.

Saygılar sunarım. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kerestecioğlu.

Aynı mahiyetteki diğer önerge üzerinde Ankara Milletvekili Sayın Erkan Haberal.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

ERKAN HABERAL (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; binlerce madenci şehidi olup yalnız bırakılan ve on beş yılda nüfusu 670 binden 597 bine inen, terk edilenlerin şehridir Zonguldak. 1850’li yıllardan beri kömür üretilmesine rağmen, teknolojiden, modernleşmeden, kültürel ve sosyal hizmetlerden mahrum bırakılan şehrin ismidir Zonguldak. Buradan, Zonguldaklı maden işçilerine ve hemşehrilerime selam olsun diyorum.

Sayın milletvekilleri, bunları söylememin amacı bir dönemi değil, bir tarihi eleştirmek, bir vilayetin yüz elli yıldır memleketimize katma değer üretmesine rağmen nasıl bu katma değerden faydalanamadığını açıklamak gayesiyledir. Ülkemizde her yıl 30 milyon ton taş kömürü tüketiliyor ve 1,5 milyar ton maden kömürü rezervimiz varken bu tüketimin yüzde 10’unu bile üretemiyorsak oturup düşünmemiz, nerede hata yaptığımızı tespit edip düzeltmemiz gerekmektedir. Bu yasa maddesinde hatadan dönülüp TTK uhdesi dışındaki yerlerin özel sektöre açılması bizce de makul ve yerinde bir karardır. Lakin tekrar etmekte fayda vardır: TTK’nin norm kadrosu 14 bin, yıllık kapasitesi 5 milyon tondur. Şu anda yaklaşık 5 bin personel açığı ve 4 milyon ton eksik üretimi vardır. Yani TTK’ye yeterli destek verilip yeterli modernizasyon sağlanabilirse şu an bile 4 milyon ton artı kömür üretilebilir.

Sayın milletvekilleri, Sayın Albayrak, TTK konusunda “Kapatma yok, işçi çıkarma yok.” diyerek amaçlarının kömür potansiyelinin yoğun olduğu alanlarda hem üretimi artırmak hem istihdam sağlamak olduğunu beyan ettiler ve hatta, bölgedeki 2 enerji santralinin yerli kömür kullanacağını, 7 milyon ton kömür çıkarılacağını, 7 bin yeni istihdam yaratılacağını ilaveten belirttiler. İşte, Zonguldaklının ve maden işçisinin de söylediği budur. Kömür rezervi fazlasıyla vardır ve gerekli destekle bu üretim sağlanabilir. Bu üretimi özel sektör yapabiliyorsa binlerce şehidiyle yer altında var olan madenci kardeşlerimiz ve TTK de yapabilir, bunu pekâlâ yapabilir. 3 Haziran 2016 günü, bu kürsüden sizlere seslenerek Milliyetçi Hareket Partisinin, Zonguldak kömür havzası ve Zonguldak hakkındaki görüşlerini sizlerle paylaşmıştım ve özetle, Zonguldak’ta dünyada hiçbir bölgede olmayan yoğunlukta santral olduğunu ve bölgedeki hava kirliliğinin Dünya Sağlık Örgütünün güvenlik limitinin 3 katında olduğunu ve hatta bir ironi yaparak Zonguldaklı hemşehrilerimin kendi ürettikleri kömürün zehrini solumak istediklerini ifade etmiştim. Bugün, müjdeler olsun, gerçekten müjdeler olsun, Sayın Bakan “Kömür üretilecek, istihdam artırılacak ve termik santraller üretilen yerli kömürü kullanacak.” dediler. Bu sözün sonuna kadar takipçisi olacağız.

Sayın milletvekilleri, Zonguldak’ta kömür üretimini artırmak isterken ödediği ağır bedellerle tüm dünyanın bildiği TTK’nin maden işçilerini ve bu işçilerimizin sosyal, ekonomik ve bütün haklarının teminatı Genel Maden-İş Sendikasını ayrı tutarsak başarılı olma şansımız mümkün olmaz. Özel sektör de üretim yaparken çalıştıracağı maden işçilerinin sendikal ve özlük haklarını aynı TTK’deki arkadaşlarımız gibi devlet güvencesinde ve sorumluluğunda yapmalıdır. Maden ocaklarının güvenliği, emniyet tedbirleri ve denetimler yeni iş kazalarına sebebiyet vermeyecek şekilde düzenlenmeli, kontroller çok sıkı ve sık periyotlarla yapılmalıdır. Eğer, bütün bu özetlemeye çalıştığım koşullar içerisinde üretimin maliyetinde geçerli fiyata ulaşamazsak sanayicilere sanayi teşviki, termik santrallere enerji teşviki desteği vererek, yurt dışından kömür ithaline de engel olabiliriz, Zonguldak kömürünü de daha fazla kullanabiliriz. Zonguldak’ın tek ekonomik kaynağına hep beraber sahip çıkabiliriz.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Haberal.

Aynı mahiyetteki diğer önerge üzerinde Zonguldak Milletvekili Sayın Ünal Demirtaş.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) –Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Zonguldak için çok önemli bir maddeyi konuşuyoruz. Zonguldak kömürle var olan bir kent, kömür oldukça, kömür çıkarıldıkça yaşayan bir kent çünkü Zonguldak’ın ekonomisi, sosyolojisi, psikolojisi, her şeyi kömüre bağlı. Kömür, sizler için taş kömürü ama bizler içinse kara elmas. Yüz yetmiş yıldır Zonguldak'ta kara elmas çıkarılıyor. Zonguldak'ta işte bu sarı bareti giyen binlerce madenci, çocuklarına, eşlerine bu kara elmas sayesinde bakıyor. Zonguldak'ta evlerde yemekler yüz yetmiş yıldır kara elmastan ödenen maaşlarla pişiyor. Zonguldaklı kara elması çıkarabilmek için ölümü bile göze alıyor. Zonguldak 5 bin madenci şehidi vermiş bir kent. Zonguldak yıllarca Türk ağır sanayisini sırtında taşımış bir kent. Zonguldak kara elmas uğruna çok ağır bedeller ödemiş bir kent.

Değerli milletvekilleri, cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün cumhuriyeti kurduktan sonra ilan ettiği 1’inci il Zonguldak'tır. Yani Zonguldak cumhuriyetin ilk kentidir. İşte, cumhuriyetin ilk kentine, kara elmasa AK PARTİ Hükûmeti maalesef hiçbir önemi vermiyor. Tam tersine, AK PARTİ bu yasa maddeleriyle Zonguldak'ı cezalandırıyor. Şimdi, AK PARTİ kâr-zarar hesabı yapıyor ve bu maddeyi getiriyor, koyuyor önümüze.

Değerli milletvekilleri, Zonguldak taş kömürü gerçekten kara elmas, 6-7 bin kalorisi var, koklaşabilme özelliğine sahip, demir çelik sektörünün, ağır sanayinin ana girdilerinden. Bugün yılda 6 milyon ton koklaşabilme özelliğine sahip taş kömürüne ihtiyacımız var. Termik santrallerde milyonlarca ton taş kömürü kullanılıyor. AK PARTİ hükûmetlerinin yanlış politikaları sonucuysa TTK’nin üretimi bugün 1 milyon tonun altına düşmüş durumda. Oysa her yıl ortalama 35 milyon ton taş kömürü ithal ediyoruz. Kolombiya’dan, Güney Afrika’dan, Rusya’dan, Avustralya’dan taş kömürü ithal ediyoruz. Yılda ortalama 4 milyar dolar para ödüyoruz. Son altı yılda ödediğimiz para 25 milyar dolar.

Değerli milletvekilleri, Zonguldak’ta yerin altında 1,5 milyar ton taş kömürü var, millî servet var, yerin üzerinde de on binlerce Zonguldaklı işsiz var. Ama kömürün başkenti Zonguldak'ta bile demir çelik fabrikalarında, termik santrallerde Kolombiya’dan, Avustralya’dan, Rusya’dan gelen kömürü kullanıyoruz. Şaka gibi değil mi? Şaka değil ama acı gerçek. Çünkü iktidarda bu kömürü çıkaracak, Zonguldaklıya iş ve aş verecek hükûmet yok. Tam tersine, iktidarda Zonguldaklıyı işsiz bırakacak, aç bırakacak, Zonguldaklıyı cezalandıran Hükûmetiniz var.

Değerli milletvekilleri, bu maddeyle Türkiye Taşkömürü Kurumunun ruhsatını bölüp parçalayarak müessese müessese özelleştirip kurumun kapatılması amaçlanmaktadır. Özelleştirildikten sonra TTK belki kâğıt üzerinde kalacaktır ama içi boşaltılıp fiilen kapatılacaktır. TTK’nin özelleştirilmesini cazip kılmak için bu bir müesseseyi alana bir de termik santral lisansı verilecek yani bir alana bir bedava yani bir taşla iki kuş; hem TTK’yi kapatıp kurtulacaksınız hem de yandaş şirketlere termik santral kurma izni vereceksiniz. Zonguldak madenlerini, Zonguldak’ı yandaş şirketlere peşkeş çekeceksiniz arkadaşlar.

Değerli milletvekilleri, AK PARTİ Genel Başkanı mayıs ayında Zonguldak’ta madenci meydanında “İşçi alınsın, üretim artsın.” diyen madencileri “Bana slogan atmayın.” diyerek azarladı. Madencilerin azarlanmasından beş ay sonra torbayla bu madde Zonguldak’ın önüne geldi. Ama Zonguldak torbaya sığmadı. Aynı madenci meydanında madenciler haykırdı, “TTK’nin bir çakıl taşının dahi özelleştirilmesine izin vermeyeceğiz.” dediler ve geçen hafta binlerce madenci kendilerini yerin 630 metre altına kilitledi. Dünya tarihinde böyle bir olay görülmemiştir arkadaşlar. Çünkü madenciler özelleştirme istemiyorlar, bu maddeyi istemiyorlar çünkü özelleştirmeler başarısız oldu, açlık getirdi, ölüm getirdi.

Değerli milletvekilleri, bu madde geçerse Zonguldak’ın ekonomisi çöker. Bu sebeple bu maddenin tamamen…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÜNAL DEMİRTAŞ (Devamla) - …geri çekilmesini talep ediyorum. Zonguldak’ta da işte bu madenci feneri hiç sönmeyecek arkadaşlar.

Saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Demirtaş.

Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 502 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın çerçeve 51’inci maddesi ile 3213 sayılı Kanun’un ek 1’inci maddesinin değiştirilen üçüncü fıkrasına aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                     Mehmet Muş                                             Yılmaz Tunç                                        Özcan Ulupınar

                                         İstanbul                                                      Bartın                                                    Zonguldak

                                  Hüseyin Özbakır                                       Faruk Çaturoğlu                            Mehmet Doğan Kubat

                                       Zonguldak                                                Zonguldak                                                  İstanbul

                              Mihrimah Belma Satır                                    Hurşit Yıldırım                                Ahmet Sami Ceylan

                                         İstanbul                                                     İstanbul                                                      Çorum

                                 Kerem Ali Sürekli                                        Necip Kalkan                                          Ramazan Can

                                           İzmir                                                         İzmir                                                      Kırıkkale

                                      Hilmi Bilgin                                             Halil Eldemir

                                           Sivas                                                       Bilecik

“Ancak, Türkiye Taşkömürü Kurumunun halen kendisi tarafından doğrudan işletilen işletme izin alanlarında oluşturulacak ruhsatlar bu madde kapsamında ihale edilemez.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI JÜLİDE SARIEROĞLU (Ankara) – Katılıyoruz.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Önergeyle halihazırda TTK tarafından doğrudan işletilen maden alanları kendi uhdesinde kalarak ayrıca ruhsatlandırılıp üretim faaliyetlerine aynı şekilde devam etmesi amaçlanmaktadır. Böylece mevcut üretim yapısının korunması ve istihdamın devamı sağlanmış olacaktır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

52’nci madde üzerinde üç önerge vardır.

Önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 502 sıra sayılı Bazı Vergi Kanunları ile Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 52’nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                 Bihlun Tamaylıgil                                       Bülent Kuşoğlu                                   Zekeriya Temizel

                                         İstanbul                                                     Ankara                                                       İzmir

                                   Utku Çakırözer                                          Lale Karabıyık                                             Musa Çam

                                        Eskişehir                                                     Bursa                                                         İzmir

                                   Kadim Durmaz

                                           Tokat

MADDE 52- 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun ek 1 inci maddesinin üçüncü fıkrasının (a) bendine "ana, baba veya kardeşlerin bu hakkı kullanmaması durumunda eş veya çocukları,” ibaresi eklenmiş ve beşinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan "ile kırk beş yaşını bitirmiş olanlar” ibaresi ile aynı fıkranın ikinci ve üçüncü cümleleri yürürlükten kaldırılmış ve altıncı fıkrasına birinci cümlesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki cümle eklenmiştir.

"Üçüncü fıkranın (a), (b), (c) ve (ç) bentlerinde sayılan maluller ile 15/8/2016 tarihli ve 670 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 9 uncu maddesine göre tazminat hakkından yararlandırılanların kendilerinin istihdam hakkından yararlanmaları ve ilköğretim, ortaokul, ilkokul mezunu olmaları halinde atama teklifleri memur unvanlı kadro ve pozisyonlara yapılır.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI JÜLİDE SARIEROĞLU (Ankara) – Katılmıyoruz..

BAŞKAN – Önerge üzerinde Tokat Milletvekili Sayın Kadim Durmaz, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

KADİM DURMAZ (Tokat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 502 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 52’nci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisinin verdiği önerge hakkında söz almış bulunuyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, ülkemiz uzunca bir süredir terörle mücadele içerisinde. Terörle mücadele sırasında çok sayıda şehitler verildi. Yine terörle mücadele sırasında yaralanmak suretiyle birçok subay, er, erbaş, polis memuru, kamu görevlisi mağdur duruma düşmüştür, gazidir. Ülke olarak şehidimizin geride bıraktıklarına ve çalışacak ya da çalışmayacak durumda olan gazilerimize sahip çıkmak zorundayız. Ancak, bu bağlamda, Terörle Mücadele Kanunu da şehit yakınlarına ve gazisine hizmet vermekte yetersiz kalmıştır. Yapılan düzenleme olumlu bir düzenlemedir fakat burada birinci derecede şehit ve gazi yakınları için sayı sınırlaması anlamsızdır. Şehit ve gazi ailelerini bu düzenlemeyle hep beraber üzdük ama telafi etmek, yine sizin kıymetli oylarınızla mümkündür. Bu fedakâr vatan evlatlarının hakkı ve hukukunu ödemek hiçbir zaman mümkün değildir. Devletimiz, gazilerimizin ve şehit ailelerimizin yaşam kalitesini yükseltmek, onları muhtaç etmemekle sorumludur.

Ey Hükûmet, siz 5 milyona yakın Suriyeli göçmeni ülkemiz adına insani bir kucak açıp bu ülkede barındıracaksınız. Yetmiyor, bizim çocuklarımız üniversite sınavı için gece gündüz çalışırken bunların çocuklarına sınavsız üniversiteye giriş hakkı vereceksiniz ve burs da vereceksiniz. Bu insani hakka hiç itirazım yok ama burada söz konusu şehit ve gazi ailelerinin yakınları olunca “Olmaz.” diyeceksiniz. İşte bu kabul edilemez. Biz bu aileler için çok şey istemiyoruz ve o aileler de çok şey istemiyor. Onların boyunlarını bükmemek, onları mağdur etmemek… Onlardan her şeyi, herkesi kucaklayan bu yüce devletten bir dokunma, bir el istemektedir. Bu aziz millet, bağrından çıkan kahraman vatan evlatlarına yapılan bu haksızlığa, biraz da bu vefasızlığa kesinlikle müsaade etmeyecektir.

Şehir yakınlarının ve gazilerimizin talep ve beklentileri bir devlet sorumluluğuyla, hepimizin ortak bir anlayışıyla ele alınmalıdır. İşte fırsat: Gelin, Cumhuriyet Halk Partisinin verdiği bu önergeye sahip çıkalım.

Değerli milletvekilleri, gazi olmayan gazilerimiz de var bu ülkede. 29 Ekim 2016 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 675 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle, 15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleştirilen alçak darbe teşebbüsü sırasında yaralanan kamu görevlileri ve sivil vatandaşlarımıza yaralanma derecesine bakılmaksızın -altını çiziyorum- gazilik unvanı verildi. Tabii ki verilsin, itirazımız yok. Asker ve sivil çok sayıda vatandaşımız terörle mücadelede şehit olmakta veya değişik derecelerde yaralanmaktadır ama mevcut yasal düzenlemelere göre gazi sayılabilmek için en az yüzde 40 oranında uzuv kaybı gerekmektedir. Yüzde 40 oranının altında kalanlar, hayatlarını küçük miktarda nakdî tazminat dışında herhangi bir devlet desteği olmaksızın sürdürmek zorundadır. Bu vatandaşlarımız vücutlarında taşıdıkları izlerle iş bulmakta zorlandıklarından dolayı çok ciddi geçim sıkıntısı çekmektedirler.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamında, terörle mücadele ederken malul olan er, erbaş ve köy korucularının hayatlarını kaybetmeleri hâlinde yakınlarına farklı tutarda emekli aylıkları bağlanmaktadır. Terörle mücadele ederken şehit olan muvazzaf asker, polis gibi kamu görevlilerinin anne ve babalarına şehit aylığının tamamı ödenirken askerlik görevini yaparken şehit olan er ve erbaşlar ile köy korucularının anne ve babalarına yarısı oranında aylık bağlanmaktadır. Şehit anne ve babalar arasında ayrım yapılması toplumsal vicdanı, inanıyorum ki sizlerin de vicdanını rahatsız etmektedir. Zaten, evlatlarını, çocuklarını kaybedip ocağına ateş düşmüş bu insanların yürekleri yanmış, devletten herkesi kucaklayacak bir sosyal devlet anlayışını beklemektedir. Biz bu yüzden…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen tamamlayın.

KADİM DURMAZ (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkanım.

Oysa ülkemize ve halkımıza karşı yönelen her türlü saldırıya karşı şehit olmayı göze alarak mücadele eden, bu uğurda yaralanan kamu görevlisi veya sivil bütün vatandaşlarımıza sahip çıkmak hepimizin en asli görevidir.

Değerli milletvekilleri, bilindiği üzere, gazi ve şehit yakınlarının ve harp malullerinin elektrik ve su faturalarında indirim sağlanmaktadır. Gelin, bunların doğal gaz, internet ve telefon faturalarına da bir dokunuş yapıp bunlara bir moral verelim, yaşadıkları günlerde devletin yanlarında olduğunu hissettirelim.

Ben, özellikle vergilendirme oranları dikkate alındığında ciddi bir gider kalemi hâline gelen bu ödemelerde indirime gidilmesi veyahut gider kalemlerinden vergi alınmaması dahi anlamlı bir jest olacaktır diyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyor, hepinizin kıymetli oylarıyla, Cumhuriyet Halk Partisinin önergesine, şehit aileleri ve yakınlarını güldürmek için destek istiyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Durmaz.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, 60’a göre…

BAŞKAN – Sayın Muş…

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

33.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, AK PARTİ olarak şehit yakınları ve gazilerle ilgili atılması gereken adımlar noktasında hiçbir zaman tereddüt etmediklerine ilişkin açıklaması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şehit yakınları ve gaziler bize milletimizin birer emanetidir. Biz AK PARTİ olarak hükûmete geldiğimiz ilk andan itibaren bu konuda atılması gereken adımlar noktasında hiçbir zaman tereddüt etmedik, bundan sonra da etmeyiz. Çünkü, şehit, kendi canını vatanı uğruna veren kişi ve onların yakınları hepimize emanet, aynı şekilde gaziler de. Bu anlamda hiçbir tereddüt hiçbir zaman göstermeyiz. Türkiye’de bizim dönemimizde de, geçmiş dönemlerde de düzenlemeler yapıldı ama biz bunu aldığımızdan daha ileriye götürdük, bundan sonra da şehit ve gazilerimizle ilgili konularda asla geri adım atmayız, daha ilerisini onlara kazandırmak için çaba sarf ederiz.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Muş.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Bazı Vergi Kanunları ile Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/884) ve İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin 6306 Sayılı "Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun", 2981 Sayılı "İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı Yapılara Uygulanacak Bazı İşlemler ve 6785 Sayılı İmar Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun" ve 4706 Sayılı "Hazineye Ait Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi ve Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun"da Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/588) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 502) (Devam)

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 502 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 52’nci maddesinin sonuna aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

"İkinci fıkranın (a) ve (b) bentleri kapsamında hayatını kaybedenlerin yakınlarından istihdam hakkını kullananların ataması da yardımcı hizmetler dışındaki memur unvanlı kadro ve pozisyonlara yapılır.”

                                   Mustafa Kalaycı                                      İsmail Faruk Aksu                                        Erkan Akçay

                                          Konya                                                      İstanbul                                                     Manisa

                                 Fahrettin Oğuz Tor                           Mehmet Necmettin Ahrazoğlu                                 Zihni Açba

                                   Kahramanmaraş                                                Hatay                                                      Sakarya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI JÜLİDE SARIEROĞLU (Ankara) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Konya Milletvekili Sayın Mustafa Kalaycı.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüksek heyetinizi hürmetle selamlıyorum.

Görüştüğümüz maddeyle gaziler ve şehit yakınlarının istihdam hakkından yararlanmasında aranan 46 yaş sınırı kaldırılmakta, şehitlerin anne, baba ve kardeşlerinin istihdam hakkını kullanamaması durumunda bu hakkın şehidin çocukları veya eşi tarafından kullanılabilmesine imkân tanınmakta, ayrıca gazilerin “hizmetli” unvanlı kadro ve pozisyonlar yerine “memur” unvanlı kadro ve pozisyonlara atanmaları düzenlenmektedir.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak yapılan düzenlemeyi desteklemekle birlikte, şehit yakınlarının da memur unvanlı kadro ve pozisyonlara atanmaları görüşündeyiz ve önergemiz de bu yöndedir.

Son yıllarda şehit aileleri ve gazilere yönelik çok önemli yasal düzenlemeler yapılmıştır, birçok hak ve imkân verilmiştir ancak gazilerimize ve şehit ailelerine sağlanan imkân ve haklarda onları ayrıma tabi tutan, mağdur eden uygulamalar da bulunmaktadır. 15 Temmuz melun darbe girişiminde şehit düşen ve malul olan kardeşlerimiz ile yıllardır terörle mücadelede şehit düşen ve malul olan kardeşlerimiz için bağlanan aylıklar ve ödenen tazminatlar arasında çok ciddi farklar oluşmuştur. Şehitler ve gaziler arasında ayrım yapılması gönülleri incitmekte, vicdanları sızlatmaktadır. Onlar arasında ayrımcılık yapmak asla kabul edilemez. Bu yanlışlık derhâl düzeltilmeli, 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle düzenlenen aylık ve tazminatlardan terörle mücadele şehit ve gazileri de yararlandırılmalıdır.

Gazi ve şehit yakınlarına verilen kartlarda da farklılık bulunmaktadır. 15 Temmuz gazilerine verilen kartlarda kart sahibi gazi ise sadece “gazi”, şehit yakınıysa “şehit yakını”, gazi yakınıysa “gazi yakını” yazmaktadır. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığınca verilen ücretsiz seyahat kartında ise “şehit yakını, gazi, gazi yakını ve vazife malulü yakını” diye hepsi birlikte yazmaktadır. Gazilerimiz seyahat kartı değil, kendilerini gazi olarak tanıtacağı onurlu bir kimlik istemektedir.

Gazilerimizin kendi evi gibi gördükleri ve hayata tutunmalarında önemli bir yeri olan TSK Rehabilitasyon ve Bakım Merkezi geçen yıl Sağlık Bakanlığına bağlanmıştır. Gazilerimiz bu durumla birlikte birçok sorunla karşı karşıya kaldıklarını ve bunun için bir hayli üzüldüklerini söylemektedir. Rehabilitasyon Merkezinin milletimizden toplanan paralarla gazilerimiz için yapıldığı da dikkate alınarak eskiden olduğu gibi, gazilerimizin gerektiği ölçüde özel tedavi görmeleri mutlaka sağlanmalıdır.

Maluliyetlerinden dolayı çalışma ortamında sıkıntı çeken gazilerimize üç bin altı yüz günde emekli olabilme hakkı tanınmalıdır. Ordu ve polis vazife malulleri de yüzde 25 maaş artışından yararlandırılmalı ve çalışmaya başladıklarında aylıkları kesilmemelidir. Şehit çocuklarının hepsine kamuda iş hakkı verilmelidir. Şehitlerin ve vefat eden gazilerin ana ve babalarına bağlanan aylık yetersiz olup mutlaka artırılmalıdır. Terörle mücadelede malul sayılmayacak derecede yaralanan, malul sayılmayan gazilerin hiçbir hakkı bulunmamaktadır. Malul sayılmayan gazilerimize öncelikle onurla taşıyacakları ve çocuklarına gururla anlatacakları gazilik madalyası verilmelidir. Kimseye muhtaç olmadan hayatlarına devam edebilmeleri sağlanmalı, öncelikli iş hakkı tanınmalı, serbest seyahat kartı ve faizsiz konut kredisi hakkı verilmeli, özellikle de sağlık hizmetlerinde katılım payı muafiyeti tanınmalıdır.

Kore ve Kıbrıs gazilerimizin gelir ve iş durumuna bakılmaksızın hepsine aynı tutarda şeref aylığı bağlanmalıdır. Muharip gazilerimiz de istihdam hakkından ve faizsiz konut kredisinden yararlanabilmelidir. Devlet Övünç Madalyası alanlara şeref aylığı bağlanmalıdır. Muharip gazilerimizin çoğuna Devlet Övünç Madalyası verilmemiştir. Kore gazilerine Kore Hükûmeti tarafından madalya verilmiş ancak ülkemizce verilmemiştir. Kıbrıs gazilerinden madalya ücreti alınmaktadır. Muharip gazilerimizden madalya için para istenmesi ayıbı ortadan kaldırılmalı ve tümüne onurla ve gururla taşıyacakları madalyaları verilmelidir.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kalaycı.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 502 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 52’nci maddesinde yer alan “kullanmaması durumunda” ibaresinin “kullanmaması halinde” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                            Filiz Kerestecioğlu Demir                                  Mithat Sancar                                                Ziya Pir

                                         İstanbul                                                     Mardin                                                   Diyarbakır

                                   Müslüm Doğan                                       Mehmet Ali Aslan                                    Mahmut Toğrul

                                           İzmir                                                       Batman                                                   Gaziantep

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI JÜLİDE SARIEROĞLU (Ankara) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Gaziantep Milletvekili Sayın Mahmut Toğrul.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri ve Meclisin emekçileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu torba yasayla AKP Hükûmeti emekçiye, işçiye yeni vergiler yüklerken rantiyeciye de rant sağlamaya devam ediyor.

Aslında, bugün, Türkiye'nin kanayan yaralarından bir başka alan olan, KHK’yle ihraç edilen kamu emekçilerinden bahsetmek istiyorum. Değerli arkadaşlar, OHAL’den sonra KHK’lerle kamudan bugüne kadar 150 bin civarında kamu personeli ihraç edildi. Son derece subjektif kararlarla ihraç edilen kamu personeliyle ilgili adli veya idari bir soruşturma yapılmaksızın bu insanlar işlerinden edildi. KHK’yle bu insanların hukuka, adalete gitmelerinin de önüne geçildi. İç hukuk yolları olmadığı için bu insanlar AİHM’e başvurmak istediler. AİHM’e yapılan başvurular, AKP Hükûmeti ile AİHM’in yaptığı görüşmeler neticesinde, bir OHAL Komisyonu kurulması marifetiyle, AİHM’den bu OHAL Komisyonuna iade edildi. Peki, değerli arkadaşlar, bugüne kadar bu OHAL Komisyonu ne yaptı? Herhangi bir çalışma yapmış mıdır? Şu ana kadar, bildiğimiz kadarıyla bu OHAL Komisyonuna on binlerce başvuru var ve bu OHAL Komisyonu şu ana kadar bu dosyaları nasıl inceliyor, neye göre inceliyor, bu incelemesinin neticesinde bugüne kadar varmış olduğu bir sonuç var mıdır bilmiyoruz.

Bakın, emekçiler işlerini istiyor Nuriye ve Semih örneğinde olduğu gibi. İşlerini istedikleri için bugün 2 insanımızı neredeyse ölümün eşiğinde bırakmışız. OHAL Komisyonu neden bunu incelemiyor değerli arkadaşlar? Neden bir an önce bu insanlarla ilgili bir karar verme yoluna gitmiyor? Bu insanlar yaşamlarını yitirdikten sonra mı OHAL Komisyonu inceleyecek veya OHAL Komisyonu toplam başvuruların tamamını inceleyip öyle mi bir karar verecek? Gerçekten, bu nasıl bir adaletsizlik ve vicdansızlıktır. Bunu gerçekten, bir kez daha düşünmeli ve bir an önce, bu OHAL Komisyonu, yaptığı incelemeleri, bu insanlarla ilgili verdiği kararı en azından peyderpey açıklamalı ki bu insanlar ya işlerine dönebilsinler ya da AİHM’deki hukuksal mücadelelerine devam etsinler.

Değerli arkadaşlar, bir başka önemli meselemiz daha var. Bugün, özellikle, Sağlık Bakanlığında çalışan -başka bakanlıklarda da söz konusu- birçok insan KPSS puanıyla atanıyor, tayin yeri belli oluyor, kurumu belli oluyor ama uzun bir süre bekletiliyor. Neden? İşte, “Hakkınızda güvenlik soruşturması yürütülüyor.” Güvenlik soruşturması aylarca bekletildikten sonra bu insanların çoğunun eline bir kâğıt parçası yazılıyor ve “657’ye göre siz devlet memuru olamazsınız.” deniliyor. Bunun yüzlerce örneği şu anda bize başvurular şeklinde geliyor değerli arkadaşlar. Peki, bu atamalar neden yapılmıyor? Güvenlik soruşturması ya da 657’ye uygunluğu neye göre belirleniyor? Bunlar tamamen subjektif kararlar, tamamen görüntüde, var olan olağanüstü hâl durumundan yararlanılarak yapılan iş ve işlemler. Bir defa, bu insanların kazanmış oldukları hakları hiçbir şekilde gasbedilmemelidir, bu insanlar derhâl görevlerine başlatılmalıdır. Değerli arkadaşlar, bu insanlar yıllarca emek vermişler, okumuşlar ve atamaları yapılmış ama sizin iki dudağınızın arasındaki bir kararla bu insanları görevlerine başlatmıyorsunuz; Millî Eğitimde böyle, Sağlık Bakanlığında böyle.

Gerçekten, OHAL’den sonraki KHK’lerle ihraç edilenlerin, Türkiye'nin vicdanı olan aydınların bir an önce görevlerine başlatılmaları gerekiyor. Bakın, binlerce, 5 binin üzerinde akademisyenimizi, aydınımızı üniversitelerinden kopardık. Dediğim gibi, kararlar son derece subjektif, hiçbir objektif kritere dayanmıyor ve sadece, sizlerin KHK’yle yazdığınız bir isim listesinden oluşuyor bunlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT TOĞRUL (Devamla) – Onun için, bir an önce OHAL Komisyonu bu işlemlerini bitirmeli ve bu insanlar bir an önce görevlerine başlatılmalıdır diyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Toğrul.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum…

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Elektronik cihazla oylama yapacağız.

Oylama için üç dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

53’üncü madde üzerinde üç önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 502 sıra sayılı Bazı Vergi Kanunları ile Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 53’üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

                                 Bihlun Tamaylıgil                                       Bülent Kuşoğlu                                   Zekeriya Temizel

                                         İstanbul                                                     Ankara                                                       İzmir

                                   Utku Çakırözer                                          Lale Karabıyık                                             Musa Çam

                                        Eskişehir                                                     Bursa                                                         İzmir

                                     Burcu Köksal

                                   Afyonkarahisar

MADDE 53- 3713 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde ilave edilmiştir.

“GEÇİCİ MADDE 18- Bu Kanunun ek 1 inci maddesinin üçüncü fıkrasının (a), (b), (c) ve (ç) bentlerinde sayılan maluller ile 15/8/2016 tarihli ve 670 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 9 uncu maddesine göre tazminat hakkından yararlandırılanlardan bizzat istihdam hakkından yararlanarak bu maddenin yayımı tarihinden önce hizmetli unvanlı kadro ve pozisyonlara atanan ve halen bu unvanda görev yapanların bu maddenin yayımını takip eden ayın 14'ü itibarıyla kadro ve pozisyon unvanları başka bir işleme gerek kalmaksızın memur olarak değiştirilmiş sayılır.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI JÜLİDE SARIEROĞLU (Ankara) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Burcu Köksal.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 502 sayılı torba yasanın 53’üncü maddesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Evet, son zamanlarda beni son derce üzen, inciten bir durumu burada sizlerle paylaşmak istiyorum. Şehitlerimiz ve gazilerimiz arasında ne yazık ki iktidar kanadı tarafından bir ayrımcılık yapılıyor. Burada AKP Grubuna kısa bir hatırlatma yapmak istiyorum: Bu ülkedeki tek şehit ve gazi 15 Temmuz şehitleri ve gazileri değildir; bu ülkede terörle mücadele sırasında canlarını ortaya koyan, cumhuriyetin devamı için, bu ülke için canlarını feda eden, uzuvlarını veren, yaralanan şehitlerimize, gazilerimize de lütfen aynı hakları, eşitliği tanıyın. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bir kart vermiş, 15 Temmuz gazilerinin Bakanlık tarafından verilen kartlarında “gazi” yazıyor arkadaşlar ama terörle mücadele esnasında yaralanan gazilere verilen kartlarda “vazife malulü” yazıyor, orada bile bir ayrımcılık var. Ve bakın, bir şeyden daha bahsetmek istiyorum özellikle, bir şehidimiz, Tayfur Çankaya, terörle mücadele esnasında şehit oldu, bu topraklar için ve onun annesi Şerife anne, bugün, İŞKUR üzerinden okullarda hizmetli olarak çalışmak için müracaat ediyor. Bu annemize bağlanan maaş 900 lira. Bu ülkedeki açlık sınırını, yoksulluk sınırını düşündüğünüzde, asgari ücreti düşündüğünüzde neredeyse hiç sayılacak bir para. Geçinemediği için evin bütçesine katkı olsun, geçimimi sağlayayım diye hizmetli olarak yani -diğer bir anlatımla- okullarda temizlik yapmak için, sınıfları, okulun tuvaletlerini temizlemek için iş müracaatında bulunuyor Millî Eğitim Müdürlüğüne ve Şerife anneye verilen cevap aynen şu: “Senin maaşın var, sana iş veremeyiz.” Bir şehit annesine verilen cevap arkadaşlar. Ve bu, bugün geldiğimiz noktada ne kadar ayrımcılık yapıldığını, şehitlerimizin emaneti olan yakınlarına iktidar tarafından, iktidarın atadığı yöneticiler tarafından nasıl davranıldığının bir kanıtı.

Yine başka bir şehidimiz, Mehmet Tankül, yıllarca GATA’da tedavi gördü, yıllar boyunca. Aile sürekli, seçim bölgem Afyonkarahisar’dan Ankara’ya gidip geldi. Maddi yönden birçok sıkıntı çekti ve en sonunda şehidimiz Hakk’ın rahmetine kavuştu. Ondan sonra babası, üç odalı evinin kredi borcunu ödemekte zorlandı. 11.850 liralık kredi borcu arkadaşlar. Anayasa’da ne diyor? “Pozitif ayrımcılık.” diyor değil mi? Ama o pozitif ayrımcılık bile yapılmadı ve o baba şu anda o borcu ödemekte zorlanıyor, belki de icralık olacak. İşte yapılan başka bir ayrımcılık daha.

Ve iktidara yakın bir gazetede, size yakın bir gazetede bir köşe yazarı, kanaatimce gazinin ne olduğunu, gaziliğin nasıl yüce bir değer olduğunu bilmeyen, anlamayan bir gazeteci, kendi yazdığı köşe yazısında gazilere hakaret ediyor. Ama sizde bu konuda tık yok. “Benim gazimi nasıl küçümsersin, nasıl hakaret edersin? Bunu yapmaya kimsenin hakkı yok.” bile diyemediniz arkadaşlar.

Ve bu torba yasada engellilerin aracıyla ilgili 90 bin liralık bir vergi kısıtlaması getiriyorsunuz. Biliyor musunuz gazilerimizden engelli olan birçok gazimiz var ve sizin bu getirdiğiniz yasa yüzünden onlar vergi ödemek zorunda kalabilecekler.

Yine, bu 53’üncü maddede özellikle şehit yakınlarının bizden bir talebi var. Şimdi vicdanlarınıza sesleniyorum: Birçoğunuzun evladı var, annesiniz, babasınız, ebeveynsiniz, hepimizin çocukları var. Onlar ne istiyorlar biliyor musunuz, terörle mücadele esnasında yakınını kaybetmiş, evladını, anasını, babasını, kardeşini kaybetmiş şehit yakını? İlköğretim, ilkokul, ortaokul mezunları atama yapılırken onlar da hizmetli olarak değil, memur kadrosuna göre atanmak istiyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BURCU KÖKSAL (Devamla) - Onların ofis temizliği, tuvalet temizliği, kazan dairesi temizliği yapmasını istemiyorlar.

İşte, onun için, gelin –bu, siyasetüstü bir mesele- hep beraber onlara da bu hakkı tanıyalım. Gazilere verilen hizmetli yerine memur unvanı olarak atanması yönündeki teklifi şehit yakınlarını da kapsar hâle getirelim, onlara da bu hakkı verelim.

Herkese saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Köksal.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın Muş…

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

34.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, şehit yakınları ve gaziler arasında herhangi bir ayrım yapmalarının söz konusu olmadığına ve Suriyelilerin üniversiteye sınavsız girmediklerine ilişkin açıklaması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, bizim, şehit yakınları ve gaziler arasında herhangi bir ayrım yapmamız söz konusu değildir. Bunu az önceki ifadelerimde dile getirdim. Şehitler de, gaziler de, onların yakınları da bize, bu millete emanettir. Onların yakınları hepimizin emanetidir. O açıdan, hak etmediğimiz, benimsemediğimiz, anlayışımızla, yaklaşımımızla bağdaşmayan şehit ve gaziler arasında ayrım gibi bir şeyi kabul etmemiz mümkün değildir.

Bir diğeri: Az önce de söyledim, şehit yakınları ve gazilerimiz söz konusu olduğu zaman partimiz iktidarda olduğu müddetçe önemli adımlar attı. Bunu hem şehit yakınlarımız hem gazilerimiz gayet iyi bilmektedir.

Ve bir şeyi daha burada dile getirmek istiyorum: Suriyeliler üniversitelere sınavsız girmiyor. Yabancı öğrencilerin tabi olduğu… Üniversitelerin belli bir kontenjanı var tüm yabancı öğrenciler için. Bu yabancı öğrenciler arasında bir sınav yapılıyor, tüm ülkelerde böyledir bu. O sınavda, herkesin aldığı puana göre, üniversitenin ayırdığı kontenjana göre bir yerleştirme yapılır. Sistem bu şekilde çalışmaktadır.

Genel Kurula bu anlamda bilgi vermek istedim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Muş.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Bazı Vergi Kanunları ile Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/884) ve İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin 6306 Sayılı "Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun", 2981 Sayılı "İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı Yapılara Uygulanacak Bazı İşlemler ve 6785 Sayılı İmar Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun" ve 4706 Sayılı "Hazineye Ait Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi ve Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun"da Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/588) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 502) (Devam)

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 502 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 53’üncü maddesinin sonuna aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

"İkinci fıkranın (a) ve (b) bentleri kapsamında hayatını kaybedenlerin yakınlarından istihdam hakkından yararlanarak bu maddenin yayımı tarihinden önce hizmetli unvanlı kadro ve pozisyonlara atanan ve halen bu unvanda görev yapanların, bu maddenin yayımını takip eden ayın 14'ü itibarıyla kadro ve pozisyon unvanları başka bir işleme gerek kalmaksızın memur olarak değiştirilmiş sayılır.”

                                   Mustafa Kalaycı                                      İsmail Faruk Aksu                               Fahrettin Oğuz Tor

                                          Konya                                                      İstanbul                                           Kahramanmaraş

                        Mehmet Necmettin Ahrazoğlu                                 Zihni Açba                                              Erkan Akçay

                                           Hatay                                                      Sakarya                                                     Manisa

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI JÜLİDE SARIEROĞLU (Ankara) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde İstanbul Milletvekili Sayın İsmail Faruk Aksu…

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 502 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 53’üncü maddesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Genel Kurulu ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Bize göre, şehit ve gazilerimizin hatıraları millî haysiyetimize ve millî şerefimize emanettir. Dolayısıyla onlarla ilgili her düzenlemeye, her girişime bu gözle baktığımızı ifade etmek istiyorum. Görüştüğümüz 53’üncü madde, 52’nci maddeyle yapılan düzenlemenin tamamlayıcısı niteliğinde olduğu için iki maddenin birlikte değerlendirilmesi yerinde olacaktır. Bilindiği gibi, 3713 sayılı Kanun’da hâlen şehit yakınları için iki istihdam hakkı bulunmaktadır. Bu hakkın birini ana, baba veya kardeşler, diğerini de eş ve çocuklar kullanmaktadır. Anne, baba ve kardeşlerden hiç birisinin bulunmaması hâlinde iki istihdam hakkı eş ve çocuklar tarafından, eş ve çocuklardan hiçbirisinin bulunmaması hâlindeyse anne, baba ve kardeşler tarafından kullanılmaktadır. Bu hak sahibi gruplardan birisinde bir hak sahibi bulunması hâlindeyse istihdam hakkı diğer hak sahibi grubuna geçmemektedir.

52’nci madde düzenlemesiyle anne, baba ve kardeşlerin kullanmak istememesi hâlinde bu hakkın eş ve çocuklar tarafından kullanılması öngörülmektedir. Ayrıca, yapılan düzenlemeyle 45 yaşını geçen tüm hak sahiplerinin de kamu kurum ve kuruluşlarına atanmasına imkân sağlanmaktadır.

Düzenlemeyle ayrıca terörle mücadele esnasında yaralanan vazife malulleri ile 15 Temmuz darbe kalkışmasının bastırılması esnasında yaralananlardan ilkokul, ortaokul ve ilköğretim mezunlarının memur unvanlı kadro ve pozisyonlara atanmaları mümkün hâle getirilmektedir.

53’üncü maddeyle ise Terörle Mücadele Kanunu’na eklenmesi öngörülen geçici maddenin yayımı tarihine kadar geçen sürede hizmetli unvanıyla görev yapan gazilerin kadro ve pozisyonlarının memur olarak değiştirilmesi amaçlanmaktadır.

Değerli milletvekilleri, yapılan düzenlemeyi destekliyoruz. Komisyonda da bunu ifade ettik. Yine Komisyonda ifade ettiğimiz bir başka husus da bu düzenlemenin şehit yakınlarını da kapsaması gerektiğidir. Önergemiz de bu yöndedir. Zira, düzenleme şehit yakınlarını kapsamamaktadır. Aslında, şehit yakınları ve gazilerle ilgili mevzuatta hep birlikte yer almıştır bu düzenlemeler. Burada da aynı ilkenin gözetilerek şehit yakınlarının kapsama alınmasını ve onlardan hizmetli kadrosunda bulunanların da memur olarak atanmalarını gerekli görüyoruz.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak gaziler ile şehitlerimizin emanetleri olan çocuklarımızın tümüne istihdam hakkı verilmesini savunuyoruz. Gazi ve şehit ailelerine yapılan sosyal tazmin ödemelerinin onurlu bir hayat sürdürebilecek düzeyde olmasını; malul sayılmayan gazilerin mağduriyetlerinin giderilmesini; şehit ve gazi çocuklarının anne veya babalarının mesleklerini icra etmek istemeleri hâlinde gerekli şartları taşıyanların bu mesleklere sınavsız, doğrudan getirilmelerini; şehit ve gazi çocuklarının her kademedeki eğitim harcamalarının devlet tarafından karşılanmasını ve yükseköğretime girişlerinde kendilerine kontenjan ayrılmasını istiyoruz. Şüphesiz ki bu düzenlemeler, güç şartlarda terörle mücadele eden kahramanların moralinin yükselmesini, şehitlerimizin eş ve çocukları ile gazilerimizin de mutlu olmasını sağlayacaktır.

Değerli milletvekilleri, bu vesileyle bir başka hususa da dikkat çekmek istiyorum. Bilindiği üzere, devlet memurları hizmet sınıflarına ayrılmışlardır, bunlardan birisi de yardımcı hizmetler sınıfıdır. Devlet Memurları Kanunu’nun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren, özellikle de kamu kurumlarının birçok kamu hizmetini hizmet satın alma yoluyla karşılayabilme imkânı getirildiğinden bu yana yardımcı hizmetli personel ihtiyacı azalmıştır, kalanların yaptığı işler de daha ziyade genel idareyle ilgili işlerdir. Bu sebeple, anılan hizmet sınıfında bulunan yaklaşık 110 bin personelin genel idare hizmetleri sınıfındaki durumlarına uygun kadrolara geçirilmesi yerinde olacaktır. Bu konuda Milliyetçi Hareket Partisi olarak hem Meclis araştırma önergesi hem de kanun teklifi verdiğimizi de belirtmek istiyorum.

Bu düşüncelerle, şehit yakınlarının da memur unvanlı kadrolara geçirilmesini istediğimiz önergemize destek vermenizi bekliyoruz ve sizleri saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Aksu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 502 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 53’üncü maddesinde yer alan “yararlandırılanlardan” ibaresinin “yararlandırılan kişilerden” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                            Filiz Kerestecioğlu Demir                                  Mithat Sancar                                        Müslüm Doğan

                                         İstanbul                                                     Mardin                                                       İzmir

                                         Ziya Pir                                             Mehmet Ali Aslan                               Ayşe Acar Başaran

                                       Diyarbakır                                                   Batman                                                     Batman

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI JÜLİDE SARIEROĞLU (Ankara) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Batman Milletvekili Sayın Ayşe Acar Başaran.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; birkaç gündür bu torba kanun üzerinde konuşuyoruz. Bence tek bir cümle söylenebilir: Bu torba kanunun bütünen derhâl çekilmesi. Çünkü gerçekten hani, böyle “Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete.” gibi bir torba yasa yani ne topluma faydası var ne şu anda gerçekten toplumun beklentilerini karşılayacak bir torba yasa ve gerçekten, daha önce de zaten uzmanlarından da görüş alınmamış şekilde önümüze konan bir torba yasa.

Hazır bu kadar ekonomiden, toplumun içerisindeki o durumdan söz etmişken aslında basına çok da yansımayan bir mevzu daha var, gerçekten özel bir ilgi gerekiyor bunu öğrenmek için: Dolar şu anda 3,9’u aştı, haberlerde yok; euro 4,59’u geçti, haberlerde yok. Evet, değerli arkadaşlar, ekonomik krizlerin geri dönüşü vardır, toplumlar ekonomik krizler yaşayabilir, dediğim gibi, bunun geri dönüşünün, bunu aşmanın yolları, yöntemleri vardır. Ama yolu ve yöntemi olmayan, geri dönüşü olmayan başka şeyler vardır; o da toplumda yaratılan ayrımcılık, toplumda yaratılan bölünmüşlük, toplumda yükseltilen nefret dalgası.

Bunun bir örneğini birkaç gün önce gördük, hepimiz tanık olduk, federe Kürdistan bölgesinde ve İran’da meydana gelen depremde, özellikle sosyal medya üzerinden çok sayıda nefret söyleminin yayıldığını gördük. Evet, hastanede çalışan müdür işinden çıkarılmış bugün, çok isabetli olmuş ama bu sadece bir kişinin münferit olarak bir söylemi değil aslında, toplumun her alanına sirayet etmiş bir durum olarak aslında karşımıza çıkıyor çünkü bunu ilk defa yaşamıyoruz değerli arkadaşlar. Van depremini hatırlayın, Van depreminde “7,4 yetmedi mi?” diye yine o dönem açıklamalar yapılmıştı. Yine bununla beraber, oraya güya yardım malzemeleri diye gönderilen paketlerden taş ve sopalar çıkmıştı. Ama “Acaba toplumun bu noktaya gelmesinin temel nedeni nereden kaynaklanıyor?” denirse bence herkesin kendini biraz sorgulaması gerekiyor, en çok da siyasetçilerin kendini sorgulaması gerekiyor.

Değerli arkadaşlar, bütçe görüşmeleri sırasında özellikle bir milletvekilinin söyleminin toplumda nasıl bir etki yaratacağını görmek gerekiyor. Bir milletvekili, barış akademisyenleriyle ilgili şu cümleyi kullanmış: “Bu bildiriye imza atan hiçbir akademisyene, siyasetçiye, gazeteciye hiçbir ülkede yaşama hakkı bile vermezler, bırak hapishaneyi, yaşama hakkı bile vermezler.”

Değerli arkadaşlar, bir siyasetçi, toplumun seçerek gönderdiği, kendine vekil tayin ettiği biri bu cümleyi kullanırsa toplumdaki yarılmayı nasıl önleyeceğiz biz? Bunun toplumda nasıl bir kelebek etkisiyle yayılacağını, toplumda iç çatışmanın, toplumda huzursuzluğun nasıl yükseleceğini tahmin edemiyor muyuz acaba ya da bu çok da bizim gündemimizde yok, çok da umursamıyor muyuz? Ne demek? “Yaşam hakkı bile tanımazlar.” Bu, bence bütün herkes açısından kabul edilemez ve kınanması gereken bir cümle.

Yine, bir başka olaydan söz edelim. Amerika Birleşik Devletleri’nde -hatırlarsınız, AKP Genel Başkanı gitti- korumaları oradaki insanlara saldırdı ve bir Dışişleri Bakanımız Amerika’ya gitti, saldırganlarla kahramanmışlar edasıyla fotoğraf çektirdi. Bununla ilgili önerge verdik, önergemiz iade edildi. Peki, iade gerekçesi ne? Hiç. Kişiselleştirilme meselesi. Cevap verilemiyor mu? Yani şu soruya cevap verilemiyor mu, “Kabinenizde bulunan bakanların şiddet ve nefret saikiyle hareket eden saldırganlarla fotoğraf çektirdiğinden haberdar mısınız?” sorusuna cevap verilemiyor mu, yoksa, gerçekten, aslında, oradaki kişiler bütün Hükûmet ve iktidar sıraları tarafından kahraman olarak mı görülüyor?

Değerli arkadaşlar, saldırganlığı, saldırıyı, şiddeti bu kadar normalleştirmeyin.

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – Bunu siz mi söylüyorsunuz? Yapma Allah aşkına!

AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) – Toplum nezdinde bölüştürmeyi, toplum nezdinde huzursuzluğu bu kadar yaymayın. Bakın, toplumdaki etkileri çok kötü oluyor.

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – Bu, sanal samimiyet! Az samimiyet ya!

AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) – Bakın, yarattığınız bu dil nedeniyle bir annenin cenazesi burada, bu topraklarda mezarından çıkartıldı ve bunun geri dönüşü yok.

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – Bunu kimse kabul etmedi zaten. Bunu kimse savunmadı zaten.

AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) – Bir gün gelecek ki ekonomik krizi, vergileri unutabiliriz ama o gün gelecek ki Van depreminde olduğu gibi, Hatun Tuğluk’ta olduğu gibi, yine…

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – Ama az samimiyet lazım, az samimi olun, bu konuda az samimi olun ya, başka bir şey söylemiyorum.

AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) – …bugün barış akademisyenleri için söylenenler gibi, toplum tarafından unutulmayacak ve bence hepimiz açısından bir utanç vesikası olacaktır.

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – Toplum sizin yaptıklarınızı unutmayacak, unutmayacağız.

AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) – Siz de utanacaksınız Ayşe Hanım.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – Aynaya bakın lütfen, aynaya bakın, utanacak birini görmek istiyorsanız aynaya bakın.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Başaran.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Muş…

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, bizim parti Genel Başkanımızın, Amerika’da yaşanan bir olaydan dolayı sanki suçluymuş gibi burada lanse edilmesi Genel Başkanımıza direkt bir sataşmadır, bu parti grubumuza bir sataşmadır. Bu açıdan bir söz istiyorum sataşmadan dolayı.

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Genel Başkanla ilgili bir şey söylemedim Sayın Başkan, bir sataşma da yok.

BAŞKAN – Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

5.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Batman Milletvekili Ayşe Acar Başaran’ın 502 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 53’üncü maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ Genel Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, nefretin kimde olduğu kürsüden bile konuşuluyorken belli oluyor. Burada bir yasama faaliyeti yapıyoruz, sayın hatip her kürsüye çıktığı zaman aynı üslup ve tarzla hareket ediyor.

Amerika’da yaşanan hadiseye bir açıklık getirelim, sağır sultan duydu bu hadiseyi. Orada Amerikan polisinin eksik tedbirleri yüzünden, yetersiz tedbirleri yüzünden konuk bir devlet başkanını, korumada yaşadığı zafiyetler yüzünden…

DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı) – Siz de dövdünüz.

MEHMET MUŞ (Devamla) – Büyükelçiliğimizin rezidansının dibine kadar girmiş adamlar, ellerinde pankartlar, terör örgütünün posterleri. Orada bir devlet başkanı var, Amerikan polisi seyrediyor. Dolayısıyla, beraberinde eşlik eden korumalar bu anlamda devreye girdiler. Ve orada, bakın, sadece korumalar değil, onlar da orada yine, Sayın Cumhurbaşkanımızı karşılamaya gelen vatandaşlarımıza saldırdılar. Sanki orada masum insanlar var, korumalar gitmiş onları tartaklamış; buradan da topluma bir şiddet dalgası yayılıyor.

Bakın, ben iki gündür konuşmamın başında Irak’ta yaşanan hadiseyle alakalı devletimizin bütün imkânlarını seferber ettiğini, yardım noktasında ne kadar, kaç tır malzeme gönderdiğimizi… Bakın, ilk ulaşan ekipler bu necip milletin bağrından kopan arama ve kurtarma ekipleri oldu. İlk uçağı Süleymaniye’ye indiren bu ülkedir. Bakın, orada, Erbil’de bölgesel yönetimin başbakanı çıkıyor, Türkiye’ye teşekkür ediyor ama buradan bakıyorsunuz, münferit olaylar üzerinden toplumun tamamını töhmet altında bırakıyor.

Değerli arkadaşlar, bir yerde bir deprem olsa, kaza olsa, afet olsa hangi insan bundan sevinç duyabilir ya? Böyle bir şey, böyle bir akıl tutulması olabilir mi? Asıl ırkçılık, asıl faşistlik bunları toplumun içerisinde böyle bir dille yaymaktır değerli dostlar.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Muş.

Sayın Yıldırım…

AHMET YILDIRIM (Muş) – Sayın Başkan, hatibimizin konuşması üzerinden ırkçılıkla suçladı. İç Tüzük 69’a göre sataşmadan söz istiyorum.

BAŞKAN – Siz mi konuşacaksınız?

AHMET YILDIRIM (Muş) – Evet.

BAŞKAN – Buyurun.

6.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

AHMET YILDIRIM (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şimdi, hatibimizin söylediği, Genel Başkanınızla ilgili olmayan, adını da hiç anmadığı, yurt dışında yaşanmış bir olayı kalkıp Irak’taki depremzedelere yardımla -ne ilgisi varsa- ilişkilendirmeniz akla zarar bir durum. Şimdi, siz kalkıp insani yardımı siyasi bir pazarlık konusu mu yapıyorsunuz? Veya bir insani yardım üzerinden gelişen süreci getirip başka bir yerdeki siyasi eksikliğinizi örtme aracı olarak mı görüyorsunuz?

Buradan bir yana bırakarak söyleyelim; insan hakları karnesini bir ülke kendi içinde siyasi iktidarın kendisine vereceği not üzerinden belirlemez. Evrensel düzeyde insan hakları kurumları vardır ve her ülkenin insan hakları karnesiyle ilgili notunu uluslararası kurumlar vermektedir ki siyasi iktidarın son üç dört yılda direksiyonu kırmış olduğu aşırı güvenlikçi politikalar üzerinden, insan hakları sıralamalarında dünya ölçeğinde ne kadar geriye gittiğini bütün dünya izliyor, görüyor, takdir ediyor. Siz, kendi notunuzu kendinize veremezsiniz, hiç kimse kendi karnesini kendisi dolduramaz. Bu ülkenin hukuk, insan hakları alanındaki karnesi hiçbir şekilde övünemeyeceğimiz düzeyde irtifa kaybetmiştir, yoksa demokrasi standartları bugünkü ölçüler üzerinden, sizin kendinize koyduğunuz ölçüler üzerinden değerlendirilecekse ancak siz sadece kendinizi kandırmakla, kendinizi avutmakla yetinmiş olursunuz. Avrupa’da insan hakları ihlalleriyle ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine intikal eden ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin sayısız maddesini ihlal eden uygulamaya bu ülkede siyasi iktidar imza atmıştır ve siz bununla övünüyor olabilirsiniz. Biz övünmediğimiz gibi sevinmiyoruz da bu karneye. Kötü karneye, bu ülkenin sahip olduğu insan hakları açısından kötü karneye sevinilecek bir taraf yoktur ama övünülecek bir taraf hiç yoktur diyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yıldırım.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Muş.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Bakın, ben gayet net ifadeler kullanıyorum. Benim ya konuşmamı dinlemedi Sayın Yıldırım ya da söylediklerimi çok farklı şekilde burada kürsüde ifade ediyor; sanki akılla, izanla bir alakası yok. Amerika’daki hadiseyi, efendim, Irak’la olan depremle bağdaştırmamdan, aşırı güvenlikçi politikalar uygulamamızdan dolayı ülkemizin notunu düşürdüğümüze kadar pek çok sataşmayı partimize yapmıştır. Sataşmadan dolayı söz istiyorum Sayın Başkanım.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Bunlar sataşma değil eleştiridir ya.

BAŞKAN – Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

7.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında anlatmaya çalıştığım hadise tam da budur. Bakın, biz insan olarak nerede doğacağımızı, hangi şartlar altında doğacağımızı, kimin evladı olarak dünyaya geleceğimizi seçme hakkına sahip değiliz. Seçme hakkına sahip olmadığımız bir unsurdan dolayı insanlara farklı gözle hiçbir zaman bakmadık, bakamayız.

DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı) – Allah Allah!

MEHMET MUŞ (Devamla) - Ama buraya çıkan belli hatipler, maalesef ama maalesef ırkçılık yapıyorsa buna sessiz kalamayız.

Bakın, aşırı güvenlikçi politikalar… Değerli dostlar, Orta Doğu değişik bir süreçten geçiyor. Birileri harita hesabı yapıyor Orta Doğu’da.

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Bunu kendinden bileceksin.

MEHMET MUŞ (Devamla) – Orta Doğu böyle bir süreçten geçiyorken, sınırlarımız böyle bir süreçten geçiyorken kusura bakmasınlar, biz meydanı teröristlere bırakamayız. Onlar ilk denemesini sınır ilçelerimizde ve illerimizde, aynı Suriye’de kantonlar kurmak isteyen kuzenleri gibi PKK terör örgütü kendi içimizde yapmaya çalışmıştı, cevabını aldı. Bir daha böyle bir imkâna, böyle bir şeye tevessül edemeyecek şekle, hatta havsalasından bile geçiremeyecek şekle bu PKK terör örgütü getirilecektir.

Burada uygulanan politikalar 80 milyon vatan evladının tamamının can ve mal güvenliği içindir, burada hiç kimsenin rahatsız olmaması lazım. Eğer güvenlik politikası uygulanıyorsa hepimizin can güvenliği için uygulanıyor.

DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı) – Ne alakası var?

MEHMET MUŞ (Devamla) – Güvenlik politikaları teröristlere karşı uygulanır, insanlara karşı değil; bu, bütün dünyada böyledir. Biz bekleyip, birilerinin gelip ülkemiz üzerinde operasyon yapmasına rıza gösteremeyiz, müsaade edemeyiz. Bu politikalar -buradan bir kere daha ifade ediyorum- aynı şekilde, belki daha da artarak devam edecektir.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Kerestecioğlu, söz talebiniz var.

Buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

35.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, “ırkçılık” kavramına ve Amerika’da ifade özgürlüğünü kullanan insanlara nasıl saldırıldığını bütün dünyanın gördüğüne ilişkin açıklaması

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Ben, her hatip çıktığında söylediği bir kavramın karşılığını -Türk Dil Kurumundan- okumak için söz aldım. Bir ırkın başka ırklara üstünlüğünü öne süren öğretidir ırkçılık yani burada çıkan, konuşan hatiplerimiz bir ırkın başka bir ırka üstünlüğünü falan öne süren hiçbir konuşma yapmamışlardır. O yüzden, kullanırken kavramları birazcık dikkatli kullanalım, laf olsun diye “faşizm”, laf olsun diye “komünizm”, laf olsun diye “ırkçılık” laflarını ortaya savurmayalım derim.

Diğeri de korumalardan hâlâ tutuklu olanlar var Amerika’da. Biz Soma’da da mağdur vatandaşa nasıl tekmeler atıldığını gördük, bunu bütün insanlık gördü, kameralar gördü. Aynı şekilde, Amerika’da da ifade özgürlüğünü kullanan insanlara nasıl saldırıldığını gördü, bütün dünya bunu gördü. Bunu da belirtmek istedim tutanaklara girsin diye.

Teşekkür ederim.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Tutuklu koruma yoktur Amerika’da.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kerestecioğlu.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Bazı Vergi Kanunları ile Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/884) ve İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin 6306 Sayılı "Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun", 2981 Sayılı "İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı Yapılara Uygulanacak Bazı İşlemler ve 6785 Sayılı İmar Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun" ve 4706 Sayılı "Hazineye Ait Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi ve Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun"da Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/588) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 502) (Devam)

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

54’üncü maddede aynı mahiyette olmak üzere üç önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 502 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 54’üncü maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                            Filiz Kerestecioğlu Demir                                  Mithat Sancar                                                Ziya Pir

                                         İstanbul                                                     Mardin                                                   Diyarbakır

                                   Müslüm Doğan                                       Mehmet Ali Aslan                      Mahmut Celadet Gaydalı

                                           İzmir                                                       Batman                                                       Bitlis

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

                                   Mustafa Kalaycı                                     Emin Haluk Ayhan                               İsmail Faruk Aksu

                                          Konya                                                      Denizli                                                     İstanbul

                                 Fahrettin Oğuz Tor                           Mehmet Necmettin Ahrazoğlu                                 Zihni Açba

                                   Kahramanmaraş                                                Hatay                                                      Sakarya

                                                                                             Ahmet Kenan Tanrıkulu

                                                                                                            İzmir

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

                                 Bihlun Tamaylıgil                                       Bülent Kuşoğlu                                   Zekeriya Temizel

                                         İstanbul                                                     Ankara                                                       İzmir

                                   Utku Çakırözer                                          Lale Karabıyık                                             Musa Çam

                                        Eskişehir                                                     Bursa                                                         İzmir

                                                                                                    Kadim Durmaz

                                                                                                            Tokat

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BAŞBAKAN YARDIMCISI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ilk konuşmacı Bitlis Milletvekili Sayın Celadet Gaydalı.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

MAHMUT CELADET GAYDALI (Bitlis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; partim ve grubum adına görüşülmekte olan 502 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 54’üncü maddesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, 54’üncü madde mera alanlarının talanıdır, sermayenin doğayı katletmesinin fermanıdır. İktidarın her hazırladığı torba yasa bir öncekine rahmet okutacak duruma gelmiştir.

Daha önce, ikinci yasama yılının sonuna doğru görüşülen sanayi torba tasarısının görüşmeleri sırasında gündeme gelen fakat kamuoyu baskısıyla geri çekilen mera alanlarının organize sanayi bölgelerinin kullanımına açılmasına neden olacak konu tekrar bu torba yasayla gündeme gelmiştir. Meralar ıslah edilip bölgenin hayvancılık alanında gelişmesini sağlamak yerine, meraların bu şekilde sanayiye açılması ileride bölgede hayvancılığın bitmesi gibi telafisi mümkün olmayan sonuçlar doğuracaktır.

Çok gariptir, iktidar bir yandan kendi meralarımızı, tarım arazilerimizi inşaat alanına açarken diğer yandan yurt dışında mera kiralamaya başladı. Yani, kendi meralarımızı asıl amaçlarından çıkarırken, yurt dışında hayvancılığımızı ve tarımımızı devam ettireceğiz diye mera kiralamaktadır. Meralar değil, aynı zamanda insanların geçim kaynakları ellerinden alınıyor. Ağaca bakıp odun görenler, meraya bakıp sanayi bölgesi görüyor.

Değerli milletvekilleri, daha geçen hafta Bingöl, Muş, Bitlis’i ziyaret ettim. Bu yörenin son elli yılını çok iyi bilirim. Elli yıl, yarım asırdır. Meralarını, otlaklarını çok iyi bilirim. Bu alanlarda son elli yıldır bilimsel ve teknolojik hiçbir çalışma yapılmadığı açıkça ortadadır.

Bir topoğrafyayı ıslah etmek isterseniz yapacağınız ilk iş o sahanın drenaj sistemini ıslah etmeniz, daha sonra da sulama sistemi getirmenizdir. Bilahare de toprak analizleriyle iklime uygun tarım yapılması kararlaştırılır. Muş Ovası, hayvancılık için büyük bir potansiyele sahiptir. Bilim, teknoloji ve akıl kullanılmadan bu potansiyel aktif hâle getirilemez.

Bir Bakan çıkıp bu kürsüden Adnan Menderes’in bir seyahatinde -olmayan havaalanına nasıl gitmişse- uçakta Muş’u ilkbaharda görünce “Burası dünyanın cenneti.” ifadesini kullandığından bahsetmişti. Tabiat olarak hakikaten güzel bir yerdir ama biz bunu ekonomik olarak bir cazibe merkezi hâline getirmezsek sadece ilkbaharda kırmızı laleleri seyredip hayal kurarsınız. Hayal de ne yazık ki sadece karnı tok insanların fantezisidir.

Sayın Bakana şunu tavsiye edeceğim: Bir dahaki seyahatinizde Muş Ovası’na inerken veya oradan havalanınca havaya, bulutlara bakacağınıza aşağıda topoğrafyaya bakın, yüzey sularının kendi mecrasını nasıl aştığını ve bu mevsimden sonra bazı tarlaların tamamen su gölü hâline geldiğini görürsünüz.

İşinize gelmeyince Hollanda’yı “kürdan cebimiz” gibi yakıştırmalarla küçümsüyorsunuz. Hollanda’nın denizi doldurarak toprak elde etmesine, kanal sistemleriyle drenaj sistemi geliştirmesine, daha doğrusu yoktan var etmesine karşılık bizler var olanı geliştirememişiz ve yok olmasına göz yumuyoruz.

Buradan Sayın Tarım ve Hayvancılık Bakanına da bir sorum var: Muş Ovası’nda drenaj ve sulamayla ilgili herhangi bir çalışmanız var mı? En azından araştırma veya proje aşamasında bile olsa 40-50 veya 100 hayvanlı küçük aile işletmeleri yapmayı tasarlıyor musunuz? Bunlara uygun olarak arazi birleştirmelerini düşünüyor musunuz? Gerçi arazi bölünmesini önleyen bir yasa var ama uygulanmıyor. Yoksa gene böyle bir torba yasayla kanunlaştı da torba delikti de yere mi düştü? Yoksa torba yasalaştıktan sonra işinize gelenleri uygulayıp diğerlerini torbaya kapatıp içine mi hapsettiniz? Biz sizlerden mera ıslahı ve toprak ıslahı beklerken sizler her zaman olduğu gibi yağmayı ve talanı planlıyorsunuz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Gaydalı.

Aynı mahiyetteki diğer önergenin konuşmacısı İzmir Milletvekili Sayın Ahmet Kenan Tanrıkulu.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

AHMET KENAN TANRIKULU (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüştüğümüz tasarının 54’üncü maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına verdiğimiz önergeyle ilgili söz almış bulunmaktayım. Öncelikle Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, bu maddede, sanayi ve teknoloji bölgeleri kapsamında yer alacak olan mera alanlarının tahsis amacının valiliklerce değiştirilmesi öngörülmekte, tasarının ana maddesi böyle ancak biz de parti olarak bu konunun ilgili komisyonda yani Sanayi Komisyonunda görüşülmesini, orada karara bağlanmasını isteyerek bu önergeyi verip tasarı metninden bu maddenin çıkarılmasını istemiştik.

Değerli milletvekilleri, aslında bu konu, 7033 sayılı Yasa çalışmaları sırasında, biraz önce de belirttim, Sanayi Komisyonunda gündeme gelmişti. Daha sonra Genel Kurula indiğinde, o yasa esnasında çok ciddi gayretlerimiz sonucunda meralarla ilgili olan düzenlemeler, kamuoyunun da çok büyük tepkileri sonucunda o yasa metninden çıkarılmıştı ancak görüyoruz ki bugün getirilen madde, maalesef o çıkarılan maddeden de daha geride ve daha kötü şekilde bir düzenlemeye sahip olmuş çünkü bunda ot bedeli de yok sayın milletvekilleri.

Şimdi, meralar konusunda, aslında bakanlıklar arasında da bir görüş birliğinin olmadığını görüyoruz. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ile Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı birisine görüş verirken ciddi farklılıklarla bu görüşleri tezat bir şekilde kamuoyuna açıklıyorlar. Hatta enteresan bir konu, geçtiğimiz hafta içerisinde iktidar partisinin grubunda, kapalı grup toplantısında sayın milletvekilleri, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanına bu meralarla ilgili olarak ciddi eleştiriler getirmişti.

Sayın milletvekilleri, bu yasa tasarısında ilgili maddenin dışında, bugün Türkiye’de organize sanayi bölgelerinin gerçekten çok ciddi sorunları var. Bu sorunların başında OSB’lerin enerjide olumsuz ayrıcalıklarının kaldırılması veya teşvik sisteminde yeterince öncelik alamamaları, yer seçiminde etkin olmayan kararların ve yönetim sorunlarının onların başarılarını ve üretimlerini de temelden etkilediğini görüyoruz. Esasında, OSB’ler, özel sektör yatırımlarının belirli yörelere yönlendirilip veya mevcut yatırımların mekânsal anlamda maddi olarak desteklenip teşvik verilerek hem parasal hem fiziksel teşviklerin de verildiği bir araçtır, bir ekonomik politika aracıdır. OSB kurulması düşünülen yerlerin sanayi gelişim potansiyelleri tespit edilmeli ve sektör analizleri yapılarak daha sonra yerel talep doğrultusunda ve etkin bir belirlemenin ardından da OSB’lerin yer seçim kararı verilmesi gerekir. Yani prosedür aslında böyle işler, böyle olması gerekir. Bu maddede olduğu gibi birtakım yerlerin mera vasfının dışına çıkarılıp ot bedeli de ödenmeden sanayi ve teknoloji bölgelerine tahsis edilmesi aslında doğru bir hareket de değildir. Bu bakımdan, sanayicilerimizin düzenli OSB’lere taşınması ve yeni girişimcilerin bulunması yönünde de destekler verilmesi lazım. Doğru olan aslında budur değerli milletvekilleri.

Şimdi, baktığımız zaman, bölgesel ve sektörel anlamda kurgulanan teşvik modelinin de dışında bir uygulama yaptığımızı görüyoruz. Aslında, bu teşvik modeli de OSB’leri cazip hâle getirmekten uzak olarak gözüküyor ve belirli bir anlamda da maalesef, pozitif bir ayrımcılık yapmıyor.

Sayın milletvekilleri, burada, tabii, önemli olan bir başka husus, bu konuda yani sanayileşme ve kalkınmanın sağlanmasında önemli bir araç olan OSB’lerin sorunlarının istikrarlı, kapsamlı ve etkin bir planlama yöntemiyle de çözülmesi gerekir. Hem OSB’lerin kendi tüzel kişilikleri açısından bu konuya yaklaşılması gerekir hem de OSB’lerde faaliyet gösterdikleri işletmeler desteklenerek onların bugün Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu rekabet gücünün artırılması noktasında da belirli bir politik enstrümanın kullanılması gerekir diyor, hepinize tekrar saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tanrıkulu.

Aynı mahiyetteki diğer önergede Tokat Milletvekili Sayın Kadim Durmaz…

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

KADİM DURMAZ (Tokat) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 502 sıra sayılı torba kanunun 54’üncü maddesi üzerine vermiş olduğumuz önerge ülkemizin toprağı, taşı, arazisi ya da elinize sahip çıkma noktasında herkesi şöyle bir vicdanına götürüyor. Bir ülkeye sahip çıkmak, sizden sonra yaşayacak insanlara ekilip biçilebilir, o insanın, o ülkenin varlıklarını paylaşabilir ve sürdürebilir kılmaktan geçer. Ama bakın 4342 sayılı Mera Kanunu’nun 14’üncü maddesinde yapılan değişiklik, mera, yaylak ve kışlak olarak tahsis edilmiş olan veya kadimden beri bu amaçla kullanılan arazilere organize sanayi bölgesi, endüstri bölgesi, teknoloji geliştirme bölgesi ve serbest bölgeler kurulabilmesine ve kurulmuş bulunanların da genişlemesine olanak tanıyor.

Arkadaşlar, bu noktada geçmişte yine bir madde gelmiş, bütün siyasi partilerin komisyonda ortak bir anlayışıyla kaldırılmıştı. Biz de sevinmiştik ne kadar güzel bir ortak anlayış, bu ülkenin toprağına, taşına, ovasına, ağacına, kuşuna ortak sahip çıkabiliyoruz hiç değilse diye ama daha tehlikeli bir boyutta bugün gördüğümüz gibi yeniden geldi. Parlamentolar çıkardıkları yasalarla tarihe iz düşer ve saygınlık kazanırlar ama biz bu noktada ülkemizin ekilebilir alanlarını korumamakla hep birlikte bir vebalin altına imza atıyoruz. Gelin, bu sorumluluktan, bu vebalden kurtulalım, bizim Cumhuriyet Halk Partisinin verdiği önergeye sahip çıkarak.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; cumhuriyetin ilk yıllarında yani 1928 yılında yapılan bir kadastrolama çalışmasıyla, işlenen toplam arazilerin 7 katı kadar mera varmış bu ülkede. O tarihlerdeki 46 milyon hektar çayır ve mera varlığımız bugün ne yazık ki 15 milyon hektara kadar gerilemiştir. 48 milyon hektardan geldiğimiz 15 milyon hektar alana kadar düşüş, meselenin özü, ne yazık ki telafisi mümkün olmayan zararların da sonucudur.

Cumhuriyet Halk Partisinin 7 Haziran ve 1 Kasım seçimleri öncesi hepinizin bildiği gibi -şöyle bir hafızamızı yenileyelim- Merkez Türkiye Projesi vardı. Bu neydi? Merkez Türkiye Projesi, doğu ile batı arasındaki gelişmişlik farkını aza indirmek, bu ülkede göçü durdurmak, ülkenin her noktasında üretim yapmaktan yola çıkmıştı. Ama biz ne yaptık? Üretime olan destekleri, teşvikleri, yatırımı azaltarak insanları metropol kentlere doldurduk.

Değerli arkadaşlar, işte, 3 Kasım 2002’de Türkiye'nin 62-63 milyon nüfusunun yaklaşık olarak 22 milyonu köyde yaşıyordu, üretiyordu dağında, taşında, toprağında, arazisinde. Ülkenin nüfusu 81 milyona çıktı ama şu anda o köylerde yaşayan nüfus 6-7 milyon civarında. Gelin, hep birlikte el ele verelim, bu ülkenin insanlarını o metropol kentlerin yaşanmaz hâlinden, trafiğinden, curcunasından, egzozundan uzaklaştırıp yeniden döndürelim ama döndürmenin temel şartı, işte o doğduğu topraklardaki arazileri, ekili alanları, yaylakları, otlakları korumaktan geçiyor. İşte bu yasa da o anlamda, yeniden hepimizin ortak bir anlayışını, bir dokunuşunu bekliyor.

Değerli arkadaşlar, biz, bu torba yasadaki bu değişikliğin ülkemizin gelecek nesillerine ciddi zarar verdiğini düşünüyoruz ve diyoruz ki: Bu ülkede işte, sizin üretimden uzak politikalarınız sonucu Sırbistan gibi bir ülkenin etine muhtaç kaldık. Bu et üreten, et satın aldığımız ülkeler şunu yapıyorlar: Bu meralar, otlaklar, yaylaklar ve geniş alanlarda üretim yaparak dünyaya et satabilir hâle geliyorlar ya da arkadaş az önce örnek verdi, Hollanda’da denizden kazandıkları arazilerde, drenaj ve kurutma kanallarıyla burada ürettikleri alanlarda, çayırlarda, meralarda, otlaklarda yayılan hayvanlardan ürettiklerini dünyaya satıyor ve dünyanın bu anlamdaki üretim merkezi hâline geliyor.

Bu torba yasada yok yok olduğunu hepimiz biliyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KADİM DURMAZ (Devamla) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Lütfen, tamamlayın.

KADİM DURMAZ (Devamla) – Tamamlıyorum.

Birçok şeyin bir arada olduğunu gördük ama topraklarımızın, meralarımızın, otlaklarımızın, yaylaklarımızın da kaybedileceği hiç aklımıza gelmiyordu.

Gelin, yeniden, ortak bir anlayışla, Cumhuriyet Halk Partisinin verdiği bu önergeye sahip çıkalım ve bu maddenin yeniden kaldırılmasını sağlayalım diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Durmaz.

Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

55’inci madde üzerinde üç adet önerge vardır. Önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 502 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 55’inci maddesinin tasarı metninden çıkarılması arz ve teklif ederiz.

                                   Mustafa Kalaycı                                     Emin Haluk Ayhan                               İsmail Faruk Aksu

                                          Konya                                                      Denizli                                                     İstanbul

                                 Fahrettin Oğuz Tor                           Mehmet Necmettin Ahrazoğlu                                 Zihni Açba

                                   Kahramanmaraş                                                Hatay                                                      Sakarya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BAŞBAKAN YARDIMCISI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

Maddeyle endüstri bölgeleri, teknoloji gelişme bölgeleri, organize sanayi bölgeleri, serbest bölgeleri şehir dışına çıkarma esnasında mera vasfının değiştirilmesi teşvik edilmekte, tasarıdan çıkartılması gerektiği düşünülmektedir.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 502 sıra sayılı Bazı Vergi Kanunları ile Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 55’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                 Bihlun Tamaylıgil                                       Bülent Kuşoğlu                                   Zekeriya Temizel

                                         İstanbul                                                     Ankara                                                       İzmir

                                   Utku Çakırözer                                         Gülay Yedekci                                        Lale Karabıyık

                                        Eskişehir                                                    İstanbul                                                      Bursa

                                       Musa Çam

                                           İzmir

MADDE 55- 4342 sayılı Kanunun 30 uncu maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinde bulunan “(g) bentleri” ibaresi “(g) ve (i) bentleri” şeklinde değiştirilmiştir.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BAŞBAKAN YARDIMCISI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde İstanbul Milletvekili Sayın Gülay Yedekci.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi yine gecenin bir köründe bir torba yasa görüşmesi için selamlıyorum saygıyla ve sevgiyle.

Şimdi, endüstri bölgeleri, organize sanayi bölgeleri, teknoloji geliştirme bölgeleri ve serbest bölgeler ile sanayi sitesi ve bunlara ilave olarak ihtiyaç duyulacak alanlar için mera alanlarının, ot bedeli bile alınmadan, aslında bir anlamda imara açılmasıyla ilgili bir teklifle karşı karşıyayız.

Hatırlayınız, daha çok yakın bir zamanda biz hep beraber direndik, vatandaş direndi ve AKP sıralarından milletvekillerinin de desteğiyle zeytinliklerin imara açılmasından vazgeçildi. Şimdi, getirdiğiniz bu torba yasanın bu maddesiyle siz parça parça bu alanları tekrar sanayiyi, teknoloji alanlarını bahane ederek imara açmaya gayret ediyorsunuz. Burada amacınız ne, onu çok merak ediyoruz çünkü daha önce vatandaşın direnerek geri çektirdiği maddede en azından ot bedeli alıyordunuz, şimdi ot bedelini de ortadan kaldırdınız. Ot bedeli neden önemli? O ot bedelleriyle başka alanlar mera alanlarına çevrilebilirdi ama şimdi onu da almıyorsunuz ve imara açıyorsunuz.

Peki, bu doymak bilmeyen rant anlayışınızın sonucunda ne oldu? Benim güzel ülkemde son on yılda dışarıdan, rakamı dikkatlice dinleyin lütfen, 115 milyar dolar gıda ve tarım ürünü ithal edildi. AKP hükûmetleri, Türk çiftçisinden, Türk köylüsünden esirgediği anlayışı ve bu yaklaşımı başka ülkelerin çiftçilerine sağladı. Kimlere sağladı? Mesela Sudan’a sağladı. Son zamanlarda bir Sudan aşkı ve Sırbistan aşkı var; oradan da et ithalatını sağlıyorsunuz. Peki, et ithalatında ne durumdayız, ona da bakalım: Hayvansal üretimi desteklemek yerine 2006-2017 yılları arasında 5 milyar 433 milyon dolarlık canlı hayvan ve karkas et ithal edildi.

2003-2016 yıllarını kapsayan AKP iktidarında mısır, buğday, pirinç ve çeltik yani hububat için 63 milyon ton dışarıdan alınmış ve 17,5 milyar dolar ödenmiştir. Benim Adana’m dururken 10 milyon ton pamuğa 17 milyar dolar ödediniz. Günah değil midir, yazık değil midir bizim çiftçimize? (CHP sıralarından alkışlar)

Dünyada başlıca tütün ihracatçısı olan ülkemiz, tütün üretimini, 2002 yılında 160 bin tondan 2014 yılında 68 bin tona indirmiştir. Ziraat Odasının verilerine göre, 2017 yılının ilk dokuz ayında ihracat yüzde 4,2 artarken, ithalat bunun 3 katı, 3,5 katı arttı, yüzde 12,5 olarak arttı.

Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının verilerine göre, 2003-2015 yılları arasında 1 milyon hektar tarım arazisi tarım dışı alanlarda kullanılıyor, sonra da çıkıp “Beton, beton, beton, nefes alamıyoruz.” diyorsunuz hem de hiç sıkılmadan, hiç utanmadan.

Yüzölçümü 78,1 milyon hektar olan Türkiye'nin, uzun ömürlü bitkiler de dâhil olmak üzere tarım arazisi, 2002 yılında 26,6 milyon hektar, on beş yıl sonra, 2016 yılında 23,8 milyon hektara inmiştir. Yani yaklaşık 3 milyon hektar tarım arazisi kaybedilmiştir. Yani vatan toprakları gitmiştir. Sonra da çıkıyorsunuz “Yerliyiz, millîyiz.” diyorsunuz, size kim inanır, onu merak ediyoruz.

Bu ülkede köylüye sahip çıkmayan, çiftçiye sahip çıkmayan, başka ülkelerdeki tarımla uğraşanı, hayvancılıkla uğraşanı destekleyen, ülkemizde kırmızı et sorunu yaşatan, kendi kendine yetebilen 7 ülkeden biri olan Türkiye'yi şimdi saman ithal eden ülke durumuna getiren bu Hükûmetin, bir an önce millî ve yerli olmaya mecburiyeti vardır. Bu ülke bizimdir, her bir karışı kıymetlidir. Meraları da lütfen imara açmayınız. Vatandaşımız bu konudaki duyarlılığını, daha önce zeytinlikleri imara açmayı getirdiğiniz zaman göstermişti, aynı direnişi ve dayanışmayı göstereceğinden emin olunuz ama vatandaşı böyle kandırarak, dolaylı yollarla, her bir torbaya başka başka maddelerle her bir yeşil alanı imara açmaya çalışma anlayışınız, betona tapma sevdasıdır. Betona tapma sevdanızın size, işte Sayın Cumhurbaşkanının da söylediği gibi yaşanamaz, nefes alınamaz kentler olarak geri döneceğine emin olabilirsiniz.

Hepinizi selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yedekci.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 502 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 55’inci maddesinde yer alan “bendinde yer alan” ibaresinin “bendindeki” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                            Filiz Kerestecioğlu Demir                                  Mithat Sancar                                        Müslüm Doğan

                                         İstanbul                                                     Mardin                                                       İzmir

                                         Ziya Pir                                             Mehmet Ali Aslan

                                       Diyarbakır                                                   Batman

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BAŞBAKAN YARDIMCISI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Yapılan değişiklikle madde metninin daha anlaşılır olması amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

55’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

İkinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 23.19

ON BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 23.33

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye), Sema KIRCI (Balıkesir)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 22’nci Birleşiminin On Birinci Oturumunu açıyorum.

502 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi üçüncü bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

Üçüncü bölüm, 56 ila 83’üncü maddeleri kapsamaktadır.

Üçüncü bölüm üzerinde gruplar adına ilk söz Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Van Milletvekili Sayın Bedia Özgökçe Ertan’a aittir.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika Sayın Ertan.

HDP GRUBU ADINA BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bir yandan Plan ve Bütçe Komisyonunda 2018 bütçesini görüşürken diğer taraftan Genel Kurulda 502 sıra sayılı Tasarı’yı görüşüyoruz.

Evet, bu tasarı, günlerdir kamuoyunda da ciddi tartışmalara yol açan bir tasarı. 61 farklı kanunda düzenleme içeriyor, biliyorsunuz. Birçok eleştirimiz var. Özellikle ilgili komisyonlarda görüşülmemesi meselesi ve en başta Anayasa’ya aykırılık içeren hususları ne yazık ki Komisyon tarafından hiç görülmemiştir.

Geçtiğimiz günlerde Maliye Bakanı 2018 bütçesinin gelirlerini açıkladı. Bakıyoruz, vergilerin kahir ekseriyeti dolaylı vergilerden alınıyor. Yani dünyanın en zenginleri listesinde olan bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı ile günlük geliri ancak 1 doların üzerinde olan vatandaşın ödeyeceği vergiler aynı. Böylesi bir planlama var.

Bütçeye genel olarak bakıldığında da AKP hükûmetleri boyunca sergilenen aynı anlayışla hazırlandığını görüyoruz. İşçilerin, kamu emekçilerinin en temel ekonomik taleplerinin yok sayıldığı bir bütçe anlayışı var. Vergide adaletin yine sağlanmadığı, rantın ve sermayenin vergilendirilmediği bir bütçe sunuldu. Aynı anlayış bu tasarıda da görülebiliyor. Bu, AKP iktidarlarının klasik anlayışı.

Değerli arkadaşlar, bunun hatalı bir yöntem olduğunu söyledik, söylüyoruz. Servetin vergilendirilmediği bu yöntem zengini daha zengin yaparken yoksulun tasarruf yapmasına dahi olanak sağlamıyor. Vergi vermeyen, servetlerini artıran bu zenginler sonrasında ne yapıyorlar? İşte görüyoruz, paralarını vergi cenneti ülkelere götürüyorlar ve -Paradise Papers’da da açığa çıktığı gibi, Gelir Vergisi Yasası’nın ne kadar elzem olduğunu tekrar görmüş olduk- bu vergi cenneti ülkelerde yatırım yapıyorlar.

Evet, günlerdir konuşuyoruz, AKP Hükûmetinin mali disiplinden kopmasının sonuçlarının ağır faturaları olacağını söylüyoruz. Hâlihazırda Genel Kurulda görüşmeleri olan bu tasarı da bu yanlış politikaların ekonomiye ve topluma verdiği zararın bir sonucudur. 2002 yılından bu yana izlediği ekonomi politikalarında AKP hükûmetlerinin en sıklıkla sözünü ettiği husus, sıkı politikalarla mali disiplinin sağlanması, cari açığa rağmen bütçe disiplininin korunması olmaktaydı. Lakin, içeride ve dışarıda hasmane politikaların benimsenmesinin, barış görüşmelerinden güvenlik politikalarına savrulmanın sonuçlarını iç ve dış politikada olduğu gibi ekonomi alanında da gördük ve görüyoruz. Öyle ki ekonominin içinde bulunduğu açmazı ve güvenlik politikaları izlemenin sonuçlarını orta vadeli programın sunuşunda da Sayın Mehmet Şimşek açıkladı, bu giderleri, savunma giderlerini borçlanarak değil vergi salarak karşılayacaklarını söylemesiyle biz şahit olduk.

Orta vadeli programa yönelik eleştirilerimizi bu sene de aynıları geçerli olmak üzere geçtiğimiz yıl yapmıştık. Salt Kredi Garanti Fonu gibi ekonomik tedbirlerin sorunun çözümüne yardımcı olmayacağını ifade etmemize rağmen, geçtiğimiz yıl yine siyasi çözüm yerine siyasi çözümsüzlüğe gidilmiştir.

Değerli arkadaşlar, siyasi sorunlar ekonomik tedbirlerle çözülemez, ancak siyasi tedbirlerle çözülebilir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; mali disiplinden ayrılmanın sonucu olarak bütçede ortaya çıkan devasa açığa yönelik iktisadi tedbir alınması belki anlaşılabilir bir husustur. Ancak Komisyon görüşmeleri esnasında ilgili bürokratlar düzenlemenin tebliğ ya da genelgeyle de yapılabileceğine yönelik sorularımıza yanıt veremediler. Çünkü bürokratlar da çok iyi biliyorlar ki kısa vadeli bu çözümler yeni bir değişikliğe neden olacaktır, onlar da bu anlamda cevap veremediler.

Eldeki sonucumuza baktığımızda, ne yazık ki bu torba tasarının görüşmelerinin nihai sonucunda, Türkiye ekonomisinin popülist politikalara kurban edildiğini ve faturanın yoksul halk kesimlerine kesildiğini net bir şekilde görmemiz mümkün. Aksi takdirde, Komisyon görüşmelerine katılan Maliye Bakanının, bir yandan ekonominin çok iyi bir yerde olduğunu ve büyüme rakamlarının suni olmadığını iddia ederken diğer yandan bütçeye ek gelir sağlamak adına, bütçe açığını kapatmak adına toplum tabanına yani gelir vergisi mükelleflerine yeni vergiler koyması, vergi tarifelerini artırması anlaşılamazdı.

Değerli milletvekilleri, bu üzerine konuştuğumuz bölüme değinecek olursak, yılın 11’inci ayındayken, 2018 yılı bütçesi görüşülmekteyken, ayrıca 2017 yılı için net borçlanma limitine ulaşılmışken bu tasarıyla Maliye Bakanına 37 milyarlık yeni borçlanma yetkisi verilmiş ve daha önce de söylediğimiz gibi, Meclisin bütçe hakkı gasbedilmiştir. Ayrıca, Kamu Finansmanı ve Borç Yönetimi Yasası’na aykırı hareket edilmiştir. AKP iktidarının bütçe konusunda anayasal sınırları dahi aşması -2017 yılı için toplamda 89,2 milyarlık borçlanma- artık dikişlerin tutmadığını bir kez daha gösteriyor.

Sayın milletvekilleri, Türkiye ekonomisi halkın lehine olacak şekilde dengeli olarak büyümelidir. Son üç yıldır izlenen politikaların bu amaca hizmet etmediği ortadayken üzerinde görüştüğümüz son torba tasarının da kısa vadede çözüm olmayacağı açıktır. Kamuoyu siyasal ortamın gerginliğini taşıyor ve bu çözümsüzlükten bir çıkış noktası arıyor. Çözüm yollarına izin verilmemesinin ise sadece ekonomiye değil demokrasi kültürümüze de çok büyük zararları olacaktır. Yasama organının temsilcileri olan bizlere bu tasarıya dair hesap verebilmesi beklenirdi; henüz yılın ortasındayken bütçe dengelerinin bozulmasını, Hükûmetin neden yeniden borçlanmaya ihtiyaç duyduğunu Plan ve Bütçe Komisyonuna açıklayabilmesi gerekiyordu. Maliye Bakanının, bu ihtiyacın sadece savunma gideri olmadığını, hazine garantili sözleşmelerin boyutunu, âdeta bir kara deliğe dönüşen şehir hastanelerinin fonlanma gereksinimini halka anlatabilmesi gerekiyordu fakat bu görüşmeler esnasında bu beklenti maalesef gerçekleşememiştir.

Sayın milletvekilleri, bu tasarıyla kamu lojmanlarının satılması gündemdedir, kiradaki lojmanların satılması gündemdedir. Sosyal devlet anlayışından gittikçe uzaklaştığımız açıkça ortaya konmuştur. Eğer bir hükûmet kamu lojmanlarını dahi satıyorsa aklımıza iki ihtimal gelir değerli arkadaşlar: Bir, ya hükûmet değişiyordur, değişmiştir, popülist söylemleri vardır, vaatleri olmuştur, o yüzden kamu lojmanlarını satıyordur ya da ikincisi, bütçede çok büyük bir açık vardır. On beş yıldır iktidardasınız, yeni hükûmet olan bir parti değilsiniz, demek ki bütçede çok ciddi bir açık var ve iş, kamu lojmanlarına gelmiş hâldedir. Bizler kamu lojmanlarının, kamunun malının kamuda kalması gerektiğini savunuyoruz ve bu yöntemi asla tasvip etmiyoruz.

AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) – Para bulamıyorlar, borçlanamıyorlar!

BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) - Diğer yandan, değerli arkadaşlar, evet, tütün üreticilerini ve neredeyse bir bütün olarak Anadolu halklarını ayaklandıran bir düzenleme içeriyor. Tütüne dair bir değişikliği yapmadan önce tütün üreticilerine danışmadınız, danışmak bir yana, görmek bile istemediniz. Hayvancılığı bitirdiniz, tarımı bitirdiniz, sıra, artık, kendi geçimini sağlayabilen, günlük geçimini ancak bundan elde edebilen tütün üreticilerine geldi. Bakın, tütün üreticileri isyanda. Siz bu isyanı görmezden gelerek kısmi iyileştirmeler yapma yoluna gittiniz ama şunu unutmayın: Bu düzenlemeler, uzun vadede yerli tütünü, yerli üreticiyi tamamen bitirecek düzenlemelerdir. Bunu da görmezden gelmek gerçek anlamda büyük bir vebaldir değerli arkadaşlar. Bu vebali nasıl alacaksınız?

Yine, bu lojmanların satılmasıyla ilgili bir hususu daha belirtmeliyim. Komisyon görüşmeleri sırasında Mimarlar Odası Ankara Şubesi gelip orada bir açıklama yaptı Komisyon üyelerine ve dedi ki: “Tescilli kültür varlığı olan kamu konutlarının bu satış kapsamı içerisinde değerlendirilmesini doğru bulmuyoruz.” Evet, lojmanların büyük bir kısmı artık kent merkezlerinde kalmış durumdadır, bu hepimizin malumu. Kent merkezlerindeki bu alanların ranta açılacağını iyi anlıyoruz ve biz ranta açılmaması gerektiğini söylüyoruz. Buradan da Türkiye halklarına bilgi vermiş olalım. Bu rant olma olasılığına göz yumamayız. Her taraf zaten ranta açıldı; artık, kalan ufacık yerler bile satılıyor. Hepimizin bu konuda duyarlı olması gerekirken Hükûmetin bunu yapması artık -dediğim gibi- kendi politikalarından da vazgeçtiği anlamına gelir.

Evet, son olarak şuna değinmek istiyorum: Türkiye ekonomisinin en büyük kazanımı mali disiplindir ve bu özelliği kaybetme lüksümüz yoktur değerli arkadaşlar. Bu zorunluluğu ben dayatmıyorum, bu zorunluluğu dünyanın en kırılgan ekonomilerinden olan Türkiye ekonomisi dayatıyor. Evet, Türkiye toplumu bir darbe girişimi yaşadı ancak aradan da on altı ay geçti ve artık o zor günler geride kalmalı, özellikle demokrasi ve özgürlükler anlamında normalleşmemiz gerekiyor ve en önemlisi, hepimizi ağır baskısı altına alan OHAL rejiminin, KHK yönetiminin son bulması gerekiyor. Bu doğrultuda eğer demokratik cumhuriyetin gereklerini yerine getirmezsek, 50 defa OHAL ilan edilse, 20 defa yapılandırma, teşvik yasası çıkarılsa da bu ülke insanı rahatlamış, özgürlüğüne kavuşmuş olmaz diyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ertan.

Gruplar adına ikinci konuşmacı Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Sayın Mevlüt Karakaya.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

MHP GRUBU ADINA MEVLÜT KARAKAYA (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 502 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın üçüncü bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Tasarının tümü 125 asıl ve 2 geçici maddeden oluşmakta. 63 ayrı kanun ve kanun hükmünde kararnamenin çeşitli maddelerinde değişiklikler yapılmaktadır. Anlaşıldığı üzere, kocaman bir torba tasarı önümüzde.

Tasarının 28 maddelik üçüncü bölümündeyse çoğunun birbiriyle alakası bile olmayan 19 farklı alanda düzenleme yapılıyor. On dakikalık bir süre içerisinde, mecburen en sıkıntılı gördüğümüz konulara değinmek durumundayım.

Öncelikle, 61’inci maddeyle, başta otel önü iskeleler, turizm amaçlı yat limanları ve marinalar da dâhil olmak üzere kıyı yapılarının kullanma izinlerinin kırk dokuz yıla uzatılabilmesi öngörülmektedir ve yine, aynı şekilde, bu düzenleme içerisinde yatırımcı ve işletmecilere satışı imkânı verilmektedir. Bu durumun ülkemizin turizmi açısından sıkıntı doğuracağını düşünmekteyiz. Özellikle, satılan yerlerin kullanımının sınırlandırılmasının, satın alınan yerlerin Turizmi Teşvik Kanunu amacı dışında emlak, ticaret ve benzeri diğer faaliyetler için kullanılmasının doğru olmadığını düşünüyoruz. Ayrıca, satış yapılan yerlerin turizm faaliyetleri dışında kullanılmasına müsaade edilmemesi ve etkin bir şekilde denetlenmesi için buradan yetkilileri de uyarmak istiyoruz.

Tasarının 63’üncü maddesinde tütün ve tütün mamulleri satışına yönelik bir düzenleme yapılmıştır. Düzenleme sonucunda ihracat amaçlı olarak tütün ithalatına imkân sağlanmaktadır ve bu düzenlemenin yerli tütün üreticilerimizin aleyhine sonuçlar doğuracağı açıktır, bu yanlış bir düzenlemedir. Bizim amacımız tütün ithalatını kolaylaştırmak değil, yurt içinde tütün üretimi ve yerli tütün işlenmesini artıracak ve teşvik edecek tedbirleri almaktır.

Değerli milletvekilleri, özellikle, tabii, ithal ve ithal yoluyla ihracat konusu, dâhilde işleme rejimi kapsamı içerisinde birçok üründe uygulanıyor. Zaman zaman bu konularla ilgili, özellikle, katma değer hesapları yapılıyor. Katma değer hesapları üzerinden, bunların ithal edilerek işlenip tekrar yurt dışına gönderilmesinde katma değer kazanıldığı ve bunun yapılması gerektiği üzerinde çok ciddi savunmalar yapılıyor, hatta üniversitelerde öğretim üyelerine bu konularda raporlar hazırlattırılıyor. Ama bir şey tabii hep göz ardı ediliyor bu yapılan çalışmalarda; yerli üretim tamamen göz ardı ediliyor. Benim genel müdürlük dönemimde buğdayla ilgili bu tartışmalar vardı, üniversitelerden raporlar getirdiler, yine, çeltikle ilgili raporları getirdiler, hatta o dönemde “Bu genel müdür katma değere karşı duruyor.” şeklinde yayınlar yapıldı. Olay şuydu: İthal edilerek ihraç edilen ürünlerin ya da ithal edilerek içeride işlenen ürünlerin katma değer bırakması. E, bu doğru bir şey, hesap olarak doğru ama doğru olmayan, atlanan husus, yerli üretimin göz ardı edilmesiydi. Hatta, ben o raporlara karşı şöyle bir cevap yazmıştım, üniversite rektörlerine mektup yazmıştım: “Hesaplamalar eksik, ithal, sadece açıkla ilgili olarak alınmasın, Türkiye’de üretimi sıfırlanıp tamamı ithal edilirse katma değer daha da artar!” şeklinde ironiyle cevap vermiştim. Buralarda da hep öyle görüyoruz. Yerli üretimi artırarak katma değeri tamamen ülkede bırakmak ve kendi içimizde o katma değeri oluşturmak yerine, maalesef, ithalat üzerinden katma değerler… Yine, dâhilde işleme kapsamının -içinde de olduğum bir uygulama olduğu için yaşadık- şöyle gazeteleri tarayacak olursak, geçmişte ciddi şekilde istismar edilmiş, suistimal edilmiş bir uygulama olduğunu da hepimiz veya birçoğumuz hatırlayacağız.

Değerli milletvekilleri, 68’inci maddede yapılan düzenlemeyle de taşeron işçilerle alakalı bir durum söz konusu, daha doğrusu, tam bir hayal kırıklığı söz konusu. Düzenlemenin anlamı şudur: Kamuda taşeron işçi çalıştırılması maddenin yürürlüğe gireceği 1/1/2018 tarihinden sonra da devam edecektir. Adalet ve Kalkınma Partisinin gerek seçim beyannamelerine gerekse Başbakan ve bakanların kamuda taşeron işçi çalıştırılmasına 2017 yılında son verileceğine ilişkin beyanlarına baktığımızda bu durumun izahı mümkün değildir. Bir yandan taşeron işçi kardeşlerimize sürekli sözler verilmekte, umut aşılanmakta, bir yandan da böyle bir madde tasarıya eklenmektedir. Buradan sormak istiyorum, bu taşeron mevzusu ne zaman çözülecek?

Değerli milletvekilleri, tasarının 69’uncu maddesinde Millî Eğitim Bakanlığına bağlı resmî ve özel okullarda öğrenim gören öğrencilere ücretsiz dağıtılan ders ve çalışma kitapları ile öğretmenlere ücretsiz dağıtılan kılavuz kitaplarının temininde Kamu İhale Kanunu’nun 20’nci maddesinin bazı hükümlerinin uygulanmaması hükmü bulunuyor. Bu değişikliğin sebebi nedir, sormak istiyoruz.

Arkadaşlar, zaten, 4734 sayılı Kanun artık delik deşik oldu. Neredeyse her tasarıda kamu ihale sisteminden çıkmayı, bu yapının içinden çıkmayı öngören bir düzenlemeyle karşılaşıyoruz. Şimdi, bu değişiklikten sonra, kitaplar için yapılacak ihalelerde, doğrudan teminlerde saydamlık, rekabet, eşit muamele, güvenilirlik gibi temel ilkeler çiğnenmiş olmayacak mı, kamuoyu denetimi engellenmeyecek mi? Bunların bir cevabı mutlaka olmalı.

Değerli milletvekilleri, bu tasarıda öngörülen en sıkıntılı düzenleme 72’nci maddedeki 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu’yla belirlenen net borçlanma limitinin 37 milyar liraya yükseltilmesidir. Bu düzenlemeyle, 4749 sayılı Kanun’da getirilen en mühim mali kural maalesef kaldırılmaktadır.

Değerli milletvekilleri, bütçe hakkı Türk milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Kamu mali yönetiminin Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütçe hakkına uygun şekilde yürütülmesi 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun 5’inci maddesinde yer verildiği üzere kamu maliyesinin temel ilkelerindendir. Mevcut duruma göre 2018 yılı bütçesinin de gelir gider tahminlerinin gerçeklerden uzak olduğu açıktır. Dolayısıyla bu tür düzenlemenin ancak ek bütçeyle yapılarak Genel Kurula getirilmesi gerekmektedir. Sayın Bakan, geçen günlerde bürokratlar tarafından kamuoyuyla paylaşılan bilgilerde, tasarıyla bütçeye 28 milyar ilave gelir elde edileceğinin beklendiğini, bunun ülkemizin savunma yatırım ve harcamalarının finansmanı başta olmak üzere bütçe dengesinin orta vadeli program hedefleri çerçevesinde korunması için harcanacağını söylemiştir. Tasarının gerekçesinde ise bu hususlara yer verilmemiştir. Sayın Bakanımızdan bu gelirin hangi kalemlerden nasıl sağlanacağını da ayrıntılı olarak bizlerle paylaşmasını istiyoruz.

Sonuç olarak, tasarıya, idarenin ve ekonominin bazı ihtiyaçlarını giderecek düzenlemeler içerse de, gerek usul yönünden gerekse biraz önce arz ettiğim hatalı maddeleri içermesinden dolayı muhalefet ediyoruz.

Yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Karakaya.

Üçüncü bölüm üzerinde gruplar adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Bekaroğlu.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

CHP GRUBU ADINA MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gece yarısı hepinizi saygıyla selamlıyorum.

502 sayılı torba yasanın üçüncü bölümü, 56 ila 83’üncü maddeler şu anda konuşma, görüşme yaptığımız bölüm.

Değerli arkadaşlar, bu torba yasayla ilgili herkes bir şey söyledi ama söylemeye de devam etmemiz gerekiyor. Gerçekten, bu torba yasa, Meclisin bu en temel görevi olan yasama görevini ciddi bir şekilde savsaklıyor.

Değerli arkadaşlarım, demokrasi, şeffaflığı da gerektiriyor. Milletin temsilcilerinin -temsilî demokraside- mecliste, parlamentoda ne yaptıklarını milletin bilmesi gerekiyor. İktidarlar genellikle bunun bilinmesini istemezler; muhalefet de bu çıkan yasalarda, bilgi asimetrisisini gidererek, ne yazıyor, ne yapmaya çalışıyorlar, bunları millete anlatmaya çalışır. Ha “Biz seçildik, istediğimizi yaparız.” filan, tabii bunu hep söyleyip duruyorsunuz ama hayır, milletin istediğini yapmak durumundasınız. Bunun da cevabı vardır sizde, “Biz elbette milletin istediğini yapıyoruz, sürekli olarak seçiliyoruz.” diyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, bir defa, bu yasa niye çıkıyor? 2017 bütçesinde çok ciddi bir şekilde delikler oluştu, sıkıntılar oluştu, hatta çöktü, o sebeple bu yasayı getiriyorsunuz ve bu yasanın en temel, en önemli ve en sorunlu maddelerinden bir tanesi de borçlanmayla ilgili; 37 milyar TL’lik bir borçlanma yetkisi alıyorsunuz. Bildiğiniz gibi, borçlanmaların nasıl olacağı kanunda çok açık bir şekilde yazıyor. Bütçede karar verilir buna. Bakanın yüzde 5 artırma hakkı var, artırılmış 2017’de; daha sonra, Bakanlar Kurulu yüzde 5 daha artırır, o da yapılmış; bunlar yetmemiş, şimdi 37 milyar TL’lik yeni bir borçlanma alıyorsunuz ve yasaya rağmen. Bu olmuyor değerli arkadaşlarım. Yani, bize kimse bir şey sormuyor filan… Tamam, sormuyor ama biz de bunları söyleyelim, notlarımızı düşelim. Böyle olmaz, bunu ek bütçeyle yapmak zorundaydınız, yapmadınız, birçok konuda da böyle davranıyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, 2017 yılı bütçesinde, öngörünün çok ötesinde, 60 milyar TL’yi geçti borçlanmanız. Niye böyle oldu? Bu kadar borçlanmanıza rağmen niye böyle oldu? Uygulamış olduğunuz yanlış politikalar dolayısıyla oldu değerli arkadaşlarım. Dünya kadar teşvik verdiniz ve gelişigüzel verdiniz, bir de Kredi Garanti Fonu’nu kullanarak yine piyasaya 200 milyar TL para pompaladınız. Bütün bunlara rağmen murat edilenler, istenenler olmadı. İşsizlik azalmadı. “1 milyondan fazla insan iş buldu.” diyorsunuz ama işsizlik rakamları artmaya devam ediyor. “Efendim, öyle değil, işte iş talebi arttı, o sebepten; ekonomi canlandı, o sebepten dolayı.” diyorsunuz ama o öyle değil.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Nereden bulmuşlar ya? Tesis mi yapıyorlar?

MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) – Geçen seneki benzer aylardaki işsizlik oranıyla karşılaştırdığınız zaman oransal olarak işsizlik azalmadı değerli arkadaşlar, arttı. Enflasyon arttı bu politikalarınız sonrasında. Faiz arttı, kur arttı. Ekonomi gerçekten ciddi bir şekilde problemli, sorunlu olarak gidiyor.

Peki, ne yapıyorsunuz siz bu yasada? İşte 28 milyar TL’lik bir gelir sağlıyoruz diyorsunuz. Bu yasada sanıyorum 25-30 civarında madde vergiyle ilgili değerli arkadaşlarım. Bu vergilerin bir bölümü hazineye gelir getirici, bir bölümü ise gelir götürücü, yani harcamayı arttıran vergi düzenlemeleri. Vergi düzenlemelerinin bir kısmı yeni vergiler ya da mevcut vergilerde oransal olarak artma meydana geliyor. İşte motorlu taşıtlar vergisinden tütün kâğıdına, ÖTV’ye kadar daha çok geniş halk kitlelerini ilgilendiren konularda ciddi bir şekilde vergi artması söz konusu. 28 milyar lira buralardan toplanıyor.

Peki, gelir azaltıcı yani sizin için gider arttırıcı, hazine için, Hükûmet için, Maliye için gider arttırıcı vergi düzenlemeleri ne? Bu da büyüklere, zenginlere, kurumlara yapılan muafiyetler dolayısıyla geliyor değerli arkadaşlarım.

Bakın, bu Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülürken öyle maddeler var ki burada, insanların vicdanını, sizin de vicdanınızı sızlatacak maddeler var. Bu konuda ısrar ettik ama Nuh dedi, Peygamber demedi Maliye Bakanı. Bakın, bunlardan bir tanesi engellilere ve dolayısıyla gazilere araç alırken tanınan ÖTV indirimiydi. Bunu ortadan kaldırdılar işte belli değerdeki araçların üstünde olanlardan. Ya bunu yapmayın, buna mı kaldı Türkiye dedik. Israr ettiler. Hiç olmazsa dedik, hiç olmazsa gaziler için yapmayın. 6-7 bin kişi bunlar. 6-7 bin gazi var. Gaziler… Hamaset… Her gün konuşmuyor muyuz? Bizim için, vatan için ellerini, ayaklarını, organlarını kaybetmedi mi insanlar? 6-7 bin kişi arkadaşlar yani. Buna mı muhtaç oldunuz? Maliye Bakanı ısrarla, hatta gaddarca diyorum ben bu ÖTV muafiyetini maalesef şey yaptı.

Burada, netice itibarıyla, gerçekten güçlüye veriyorsunuz. Gerekçeniz de “Güçlüye, zengine verelim…” Zaten bütün piyasacıların, neoliberal sistemi savunanların bütün tezleri budur: Zenginlere, güçlülere verelim, ülke büyür; buradan orta kesim de fakir fukara olan da nasibini alır. Hiç böyle olmuyor değerli arkadaşlarım. Hele hele 2008 krizinden sonra böyle hiç olmuyor. Güçlüye veriyorsunuz, garibanlardan, zayıf olanlardan alıyorsunuz. Böyle bir düzenleme bu değerli arkadaşlarım, böyle bir yasa.

Bakın, bu durumu, Ankara’nın pazarlarından birinde -Dikmen pazarı deyin, Balgat pazarı deyin- bir pazarcının bana anlattıklarını size nakledeceğim değerli arkadaşlarım. Çok enteresandır. Yani izin veriyorsa Sayın Başkan, sesini de buradan dinletebilirim.

Saat on ikiye geliyor, soğuk, işte, hava yavaş yavaş ısınıyor. Şeylerini giymiş lahana satıyor. “4 lira.” diyor, “4 lira.” Ve hesabını yapıyor: “Tarlada 1 lira, 25 kuruş yükleme parası; 1,5 nakliye, etti 2,75. Ankara Belediyesi rüsum alıyor yüzde 18, ondan sonra biz bunu 4 liraya satmaya çalışıyoruz.” “Bir de bunu buraya nasıl getirdim? Benim bir arabam var, 6 bin liralık. Bu arabaya trafik sigortası yaptırmadan trafiğe çıkamıyorum. 6 bin liralık arabaya 4 bin lira sigorta istediler yaptıramadım. Kaçak getiriyorum, bir kere yakalandım. Yakalandığımdan dolayı trafiğe çıkamıyorum çünkü 300 küsur lira ceza ödedim. Üç hafta, dört hafta o cezayı telafi edemedim.” diyor. Bakın, vatandaşın durumu bu değerli arkadaşlarım.

AHMET SAMİ CEYLAN (Çorum) – Ajitasyon yapıyorsun.

MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) – Ne yapıyorum?

AHMET SAMİ CEYLAN (Çorum) – Ajitasyon yapıyorsun.

MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) – Ajitasyon yapıyorum. Evet, ajite ediyorum. Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekilleri, ajite ediyorum. Bu pazarcı arkadaşın adına sizi ajite ediyorum, bu gariban adına ajite ediyorum. Bakın, sizin uygulamış olduğunuz ekonomik politikalar, şu anda el kaldırdığınız bu torba yasa bu adamdan alıyor, tuzu kurulara veriyor. Böyle bu. Ha, teziniz: Türkiye büyüyecek, bu gariban da alacak. Bu gariban bir şey alamıyor değerli arkadaşlar. Bakın, enflasyon yüzde 12, siz yeniden değerleme oranını ne yaptınız? Yüzde 14,75 mi Sayın Bakanım? Sabahtan beri sosyal medyaya bakıyorsunuz Sayın Bakanım ya, ne yazıyor orada ya? Bir de bizi dinleyin Sayın Bakan ya, ne olur. Yani yüzde 14,75 yaptınız. Bütün bu cezalar… Şimdi o kamyoncu yine trafikte yakalanırsa cezası artacak. Onlardan alıyorsunuz fakire, fukaraya, garibana yıkıyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, vergileri artırmak istiyor musunuz? Size çok önemli 2 tane kaynak söyleyeyim, bakın kimse yapmaz bu kıyağı bu saatte size: Bir, rant. Kent rantlarını vergilendirin. Bakın, ben biliyorum işi. İstanbul Büyükşehire de aday oldum, o dönemde de söyledim bunu. İstanbul Büyükşehirde -şimdi gönderdiniz ya Sayın Topbaş’ı hatta Gürtuna’ya kadar da gidebilirsiniz- on beş sene içinde, asgarisini söylüyorum, tek tek de verebilirim size paftasıyla, şeyiyle, değer artırımdan dolayı, imar değişikliklerinden dolayı oluşan kent rantında toplanan para 250 milyar dolar. Bunu oturup bir yerde konuşabiliriz. 250 milyar dolar.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Hiç vergiye gerek yok. Vergileri bile kaldırabiliriz.

MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) – Bunlar kamu yararına yapılan değişikler idi ise bunları vergilendirelim arkadaşlar. Bu paraları bu garibanlardan almayalım, bunlardan alalım. Bir başkası da -konuşuyoruz, tartışıyoruz çok kızıyorsunuz- bu offshore meselesi arkadaşlar sadece Başbakan meselesi filan değil, onlarca insan var. Milyarlarca lira vergisiz bir şekilde gitti, Bakanlar Kurulunuz -yasadaki- vergi cenneti ülkelerin listesini yayınlamadığından dolayı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) - Ve bunları da varlık barışıyla geri getirirken yine vergisiz getirdi.

Alın size kaynak değerli arkadaşlarım. Bu kaynakları değerlendirin, şu garibanın yakasından düşün.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bekaroğlu.

Şimdi, şahıslar adına Bursa Milletvekili Sayın Lale Karabıyık.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

LALE KARABIYIK (Bursa) – Teşekkürler.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önce bakıyorum iktidar partisine, boş sıraları görüyorum, demek ki yoklama zamanı geçince…

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Ya ne boşu ya!

LALE KARABIYIK (Devamla) – Yalan bir şey konuşmuyorum burada.

…herkese izin verildi, herkes de kaçıp gitti. Demek ki bu kadar saygı gösteriyorsunuz torba yasaya. Öncelikle bunu kınıyorum.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Kendi grubunuz ne kadar saygı gösteriyor, ona da bakın.

LALE KARABIYIK (Devamla) – Bizim grubumuz yeteri sayıda burada efendim ama siz bu maddeleri ya yarına bırakacaktınız veya buraya vekillerinizi getirecektiniz.

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – 12 kişi var.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Kendi grubunuza bakın.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Sizin grubunuz sürekli gelmiyor, onun için size normal geliyor bunlar. Sizin grup hiç gelmiyor ki buraya.

LALE KARABIYIK (Devamla) – Evet, konuya geçiyorum.

Sayın milletvekilleri, orta vadeli program açıklandığında zaten 2018’in zam yılı olacağı belliydi. Çok kalabalık bir torba yasa geldi önümüze. Bu torba yasa 16 bakanlık, 65 yasa ve de 7 komisyonu ilgilendiriyordu; önemli bir ekonomik zafiyetin içine düşüldüğünün de ifadesiydi, orta vadeli programın hedefinin çöktüğünü de çok net göstermekteydi. Ve başladık, bu kadar yoğun maddeleri yukarıda bitirdik ve buraya geldik, şimdi de alelacele geçirelim. Neden geçirelim? Çünkü yamaları yapalım, bütçe de hazır geçerken bu bütçeye de bir zemin oluşturalım isteniyor.

Az önce de ifade edildi, bu maddeler içerisinde en önemlisi bana göre, 72’nci maddedeki ek bütçeyle gelmesi gereken 37 milyar liralık bir borçlanma ilavesi.

Bakın, bir yasa var, hepiniz açıp bakabilirsiniz; Kamu Finansmanı ve Borç Yönetimi Yasası. Burada diyor ki: “Başlangıç ödenekleri toplamı ile tahmin edilen gelirler arasındaki fark.” Bu farka baktığınızda rakam 47,4 milyar lira; yüzde 5, yüzde 5, iki kere artırıldığında, Bakanlığın yetkisi kullanıldığında 52,3 milyar. Nereye geldik? 84,5’a. 37 milyar liralık ek bir bütçe yani Hazineye bu kadar ilave borçlanma limiti getiriyoruz. Peki, neden? Tarihinde Hazine ilk defa bu kadar bütçe açığının fazlasını borçlanıyor yani bütçe açığının rakamı bu kadar borçlanma ihtiyacını karşılamıyor, anlatmıyor sayın vekiller ve bunu hiçbir iktisatçı, hiçbir köşe yazarı anlayabilmiş değil. Günlerdir bu ifade ediliyor, Hazine neden bu kadar fazla borçlandı, ihtiyacının üstünde borçlandı, bu belli değil. Net değilsiniz, şeffaf değilsiniz.

Peki, ne oldu bu borçlanmayla? Adalet ve Kalkınma Partisinin çok önemli bir sözü vardı, iddiası vardı; iktidara geldiğinizde dediniz ki: “Dar gelirlinin millî gelirden aldığı payı yükselteceğiz.” Hayır, hiç öyle olmadı, dar gelirlinin, yoksulun, vatandaşın üstüne daha çok yükler bindirildi ve bu kadar, kendileri de borçlandı, ülke de borçlandı.

Bakın, diyorsunuz ki: “Faizleri düşürün, düşürsün Merkez Bankası, bu faizler niye yüksek?” Sanki bu ülkeyi başka birisi yönetiyor. Hazine bu kadar borçlanırsa, ihtiyacının bile üstünde borçlanırsa, sayın vekiller, bu faizler bu kadar borca rağmen düşer mi? Siz bu kadar vergi yükü getirirseniz, bu kadar zammı getirirseniz, enflasyonu yükseltirseniz -işte torba yasayla bir daha yaptınız bunları- bu faizler düşer mi? Siz kimi kandırıyorsunuz? Vatandaşa gerçekleri söyleyin, “Biz faizleri düşürmek istiyoruz ama bizim bu Hazinenin de borçlanma ihtiyacı var.” deyin.

Şu anda dış borç miktarı 482 milyar dolar yani millî gelirin yarısı, 84,5 milyar dolarlık da bir faiz yükü var sadece bu yıla. Yani biz faiz lobisine çalışıyoruz, işin gerçeği bu ama bizim iyi niyetli, zavallı vatandaşımıza siz şunu söylüyorsunuz: “Biz öyle iyi yönetiyoruz ki ülkeyi, ekonomiyi, biz sizi IMF’ye bile borçlandırmıyoruz.” Ya, lütfen, gerçekleri söyleyin; “IMF’ye değil, artık yabancı sermayeye borçlandırıyoruz.” deyin, “Bu kadar faiz lobisine çalışıyoruz.” deyin, “Vatandaşın sofrasındaki gazoza kadar vergi getirmeye çalışıyoruz.” deyin, “Engellinin, gazinin aracına kadar artık sınır getirmeye çalışıyoruz.” deyin. Lütfen bunları söyleyin, bu vatandaşın gerçekleri bilmeye gerçekten hakkı var. Bu torba yasayla Maliye Bakanlığı son derece büyük yetkiler alıyor, bunu da altını çizerek belirtmek isterim.

Süremiz olsa daha çok anlatacak şey var ama siz bu şekilde giderseniz daha çok torba yasa yaparız. Ekonomiyi yönetemezseniz, doğru reform paketleri olmazsa vatandaşın üstüne daha çok yükler biner ve biz burada çok torba yasayı bu şekilde geçiririz, konuşuruz.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Karabıyık.

Sayın Muş…

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, 60’a göre pek kısa bir söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

36.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Bursa Milletvekili Lale Karabıyık’ın 502 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın üçüncü bölümü üzerinde şahsı adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Şimdi, her iktidar faizle mücadele eder yani etmek için uğraşır. Biz de faizle büyük bir mücadele yaptık. Bakın, bütçe giderleri içerisindeki faiz oranı 100 liralık bir bütçe varsa 43 liraydı. Şu an, bu oran 100 liralık bir bütçe içerisinde 9 liraya düştü. Arada tasarruf edilen miktar Türkiye'nin yatırımlarına, ihtiyaçlarına kullanılıyor, bunu belirtmem gerekir.

Bir diğeri: Borç döndürmede biz dokuz ayla borcu çeviriyorduk, ortalama borç vadesi dokuz aydı. Son beş yılın, altı yılın ortalaması yetmiş ayın üzerine çıkmış durumda. Yani bu aslında vade uzadıkça finansman maliyetinin de düştüğünü gösteren bir faktördür, bunu belirtmek istedim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Muş.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Bazı Vergi Kanunları ile Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/884) ve İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin 6306 Sayılı "Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun", 2981 Sayılı "İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı Yapılara Uygulanacak Bazı İşlemler ve 6785 Sayılı İmar Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun" ve 4706 Sayılı "Hazineye Ait Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi ve Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun"da Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/588) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 502) (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, üçüncü bölüm üzerindeki konuşmaları tamamladık.

Birleşime iki dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 00.12

ON İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 00.13

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye), Sema KIRCI (Balıkesir)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 22’nci Birleşiminin On İkinci Oturumunu açıyorum.

502 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan 457 sıra sayılı Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

2.- AB-EFTA Ortak Transit Ortak Komitesinin 20 Mayıs 1987 Tarihli Ortak Transit Rejimine İlişkin Sözleşmeyi Değiştiren 28/04/2016 Tarihli ve 1/2016 Sayılı Kararının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/745) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 457)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan 385 sıra sayılı Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

3.- Geçici İthalat Sözleşmesinde Yapılan Değişikliklere İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/712) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 385)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Bundan sonra da komisyonların bulunamayacağı anlaşıldığından, alınan karar gereğince kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 15 Kasım 2017 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 00.14



(x) 502 S. Sayılı Basmayazı 2/11/2017 tarihli 17’nci Birleşim Tutanağı’na eklidir.

(x) Bu bölümde Hatip tarafından, Türkçe olmayan bir kelime ifade edildi.