TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                           TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                           3’üncü Birleşim

                                                                                   4 Ekim 2017 Çarşamba

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                          İÇİNDEKİLER

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMA

IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, Hakkâri Yüksekova’da PKK’lı teröristlerce düzenlenen hain saldırıda şehit düşen askerlere Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin konuşması

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, Başkanlık Divanı olarak Irak eski Cumhurbaşkanı Celal Talabani’ye Allah’tan rahmet dilediklerine ilişkin konuşması

 

V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Kocaeli Milletvekili Saffet Sancaklı’nın, Türk futbolunun durumuna ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Artvin Arhavi’de 23 Eylül 2017 tarihinde yaşanan sel felaketi nedeniyle vatandaşların yaşadığı mağduriyetlere ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Sakarya Milletvekili Mustafa İsen’in, 3 Ekim Türk Dili Konuşan Ülkeler İş Birliği Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

 

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Didem Engin’in, AKP’nin on beş yılda ülkeyi getirdiği noktaya ilişkin açıklaması

2.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, Hakkâri Yüksekova’da şehit olan 4 askere Allah’tan rahmet dilediğine ve AKP’nin ülkeyi bir felakete doğru sürüklediğine ilişkin açıklaması

3.- Adana Milletvekili Zülfikar İnönü Tümer’in, Adana’da ve Türkiye’nin farklı illerinde hayata geçirilen şehir hastanelerinin vatandaşın aleyhine bir durum teşkil ettiğine ilişkin açıklaması

4.- Mersin Milletvekili Hüseyin Çamak’ın, Mersin deniz suyunun balık çiftliklerine elverişli olmadığına ve balık çiftliklerinin kuruluşunun durdurulması gerektiğine ilişkin açıklaması

5.- Kocaeli Milletvekili Fatma Kaplan Hürriyet’in, Kocaeli’nin Gebze ilçesinin Hürriyet ile Yavuz Selim Mahallesi sakinlerinin 2/B sorunlarının devam ettiğine ilişkin açıklaması

6.- Adana Milletvekili İbrahim Özdiş’in, Adana’da doğum sırasında sağ kolunun sinirlerinin zedelenmesi sonucu felç kalan altı aylık İsa Eymen bebeğe acilen sahip çıkılması gerektiğine ilişkin açıklaması

7.- Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı’nın, Gaziantep Milletvekili Abdulkadir Yüksel’e ve Hakkâri Yüksekova’da şehit olan askerlere Allah’tan rahmet dilediğine, Erzurum’da yapılan 2 yatırıma, Erzurumspor’un en yakın zamanda sahasında seyircisiyle buluşabileceğine ve yasama yılının iyi hizmetlere vesile olmasını dilediğine ilişkin açıklaması

8.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın, Gaziantep Milletvekili Abdulkadir Yüksel’e ve Hakkâri Yüksekova’da şehit olan askerlere Allah’tan rahmet dilediğine ve “birlik” kavramının önemli olduğuna ilişkin açıklaması

9.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek’in, açıklanan mısır taban fiyatlarının çiftçide büyük bir hayal kırıklığı oluşturduğuna ilişkin açıklaması

10.- İstanbul Milletvekili Serap Yaşar’ın, yeni yasama yılının hayırlı olmasını dilediğine, Hakkâri’de şehit olan askerler ile Fransa’nın Mulhouse şehrindeki yangında hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet dilediğine ve İslamofobi’nin kaygı verici boyutlara ulaştığına ilişkin açıklaması

11.- Balıkesir Milletvekili Namık Havutça’nın, Güney Marmara körfezlerinin hızla kirlendiğine ve Susurluk Çayı’ndaki balık ölümlerinin tespit edilerek sorumlular hakkında gerekli işlemin yapılmasını ve kirliliği önleyecek önlemlerin alınmasını beklediğine ilişkin açıklaması

12.- Çanakkale Milletvekili Bülent Öz’ün, Çanakkale ve Yenice bölge halkının termik santral istemediğine ve ÇED sürecinde nihai kararın olumsuz verilmesini beklediğine ilişkin açıklaması

13.- Adıyaman Milletvekili Behçet Yıldırım’ın, Mam Celal Talabani’ye Allah’tan rahmet dilediğine ve Ortadoğu ile Irak’ta halkların artık barış ve özgürlük istediğine ilişkin açıklaması

14.- İstanbul Milletvekili Fatma Benli’nin, Hakkâri Yüksekova’da şehit olan askerlere ve Gaziantep Milletvekili Abdulkadir Yüksel’e Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

15.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, İstanbul ili Ümraniye ilçesi Ihlamurkuyu Mahallesi’nin sorunlarına ilişkin açıklaması

16.- Tokat Milletvekili Kadim Durmaz’ın, amonyum nitrat gübresiyle ilgili denetim kararına ve Tokat’ta 2017 yılında don ve dolu afeti sonucu mahsulleri zarar gören çiftçilerin borçlarının ertelenme zamanının geldiğine ilişkin açıklaması

17.- Giresun Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlu’nun, kaçak yapı olduğu gerekçesiyle yaylalarda 1.750 evle ilgili yıkım kararı alınmasına ve bu konuda ilgili bakanlılarla koordineli bir çalışma yapılarak ve yöre halkıyla konuşularak çözüm üretilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

18.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, Hakkâri Yüksekova’da şehit olan 4 askere, Gaziantep Milletvekili Abdulkadir Yüksel’e ve Fransa’nın Mulhouse şehrindeki yangında hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet dilediğine ve İslam dünyasının muharrem ayını tebrik ettiğine ilişkin açıklaması

19.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, Irak eski Cumhurbaşkanı Celal Talabani’ye ve Hakkâri Yüksekova’da şehit olan 4 askere Allah’tan rahmet dilediğine, güvenlik güçlerinin Muğla’nın Fethiye ilçesinde gözaltına alınan 7 Kürt vatandaşa yönelik uygulamalarıyla ilgili iddialar konusunda İçişleri Bakanlığının açıklama yapması ve soruşturma başlatması gerektiğine ilişkin açıklaması

20.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Irak eski Cumhurbaşkanı Celal Talabani’ye ve Hakkâri Yüksekova’da şehit olan 4 askere Allah’tan rahmet dilediğine, 16 Nisan referandumunda “evet” çıkması hâlinde terörün biteceği sözünü verenlerin bunun gereğini yapmalarını beklediğine ilişkin açıklaması

21.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, Hakkâri Yüksekova’da şehit olan 4 askere ve Irak eski Cumhurbaşkanı Celal Talabani’ye Allah’tan rahmet dilediğine ve 4 Ekim Dünya Hayvanları Koruma Günü’ne ilişkin açıklaması

22.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, İstanbul Milletvekili Oğuz Kaan Salıcı’nın HDP grup önerisi üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

23.- İstanbul Milletvekili Oğuz Kaan Salıcı’nın, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

24.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, olağanüstü hâl nedeniyle çıkarılan kararnamelerle amacı dışında konuların düzenlenmemesi gerektiğine ve bir Danıştay kararının kararnameyle yok edilmesi hususuna ilişkin açıklaması

 

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- MHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan, Aydın Milletvekili Deniz Depboylu ve arkadaşları tarafından, (10/814) esas numaralı Aydın ilinin yer altı kaynaklarının daha verimli kullanılması, tarım ürünlerinin ve doğanın korunması için sorunların tespit edilmesi, alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 4 Ekim 2017 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım tarafından, DBP’li belediyelere atanan kayyumların keyfiyete dayanan uygulamalarının araştırılması amacıyla 4/10/2017 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 4 Ekim 2017 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

3.- CHP Grubunun, Grup Başkan Vekili Ankara Milletvekili Levent Gök tarafından, yüksek oranlı vergi artışlarının hangi açıkları kapatmak için kullanılacağı ve ekonomideki bozulmanın nedenlerinin araştırılması amacıyla 4/10/2017 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan genel görüşme önergesinin, Genel Kurulun 4 Ekim 2017 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, İstanbul Milletvekili Hulusi Şentürk’ün HDP grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

2.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, İzmir Milletvekili Selin Sayek Böke’nin CHP grup önerisi üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

3.- İzmir Milletvekili Selin Sayek Böke’nin, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına ve Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

 

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- İş Mahkemeleri Kanunu Tasarısı (1/850) ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 491)

2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği Arasında Ev Sahibi Ülke Anlaşması ile Anlaşmada Değişiklik Yapılmasına İlişkin Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/787) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 461)

 

X.- KOMİSYONLAR BÜLTENİ

1.- 01/01/2017-30/06/2017 tarihleri arasında komisyonlara gelen, komisyonlardan çıkan ve 30/06/2017 tarihinde komisyonlarda bulunan kanun hükmünde kararnameler, tasarılar, teklifler ve tezkereler

 

XI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, Kurumsal Kaynak Planlaması Sistemi kapsamında TEİAŞ’ın uğradığı iddia edilen bir kayba ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak’ın cevabı (7/14491)

2.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, TEİAŞ tarafından sayaçların uzaktan okunmasına ve manuel girişten kaynaklanan risklerin ortadan kaldırılmasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak’ın cevabı (7/14492)

3.- Adana Milletvekili Mevlüt Karakaya’nın, BOTAŞ Spor Kulübü’nün iç maçlarını Adana dışında yapması yönündeki karara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak’ın cevabı (7/14495)

4.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, TEİAŞ’ın EPDK’ya sunacağı tüketici talep tahminlerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak’ın cevabı (7/14500)

5.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, TPAO ve Afganistan Maden ve Petrol Bakanlığı arasında imzalanan sözleşmelere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak’ın cevabı (7/14840)

6.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, TPAO bölge müdürlüklerinde bulunan üretim sahalarına ait maliyetlerin stok hareketlerinin izlenmesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak’ın cevabı (7/14841)

7.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, 2015 ve 2016 yıllarında TPAO ham petrol ve doğalgaz üretimi hedeflerine ulaşılıp ulaşılmadığına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak’ın cevabı (7/14842)

8.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, 2002-2017 yılları arasında yıllara göre kömür yardımı alan vatandaş sayısına ilişkin Başbakandan sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak’ın cevabı (7/14926)

4 Ekim 2017 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.01

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya), Özcan PURÇU (İzmir)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 3’üncü Birleşimini açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için beş dakika süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, Hakkâri Yüksekova’da PKK’lı teröristlerce düzenlenen hain saldırıda şehit düşen askerlere Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin konuşması

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, yine bir acı haberimiz var, haber aldık. Hakkâri’nin Yüksekova ilçesinde, PKK’lı teröristlerce, askerî aracın geçişi sırasında düzenlenen hain saldırıda şehit düşen askerlerimize Allah’tan rahmet diliyorum, ailelerinin başı sağ olsun, milletimizin başı sağ olsun; yaralı askerlerimize de acil şifalar diliyorum.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz Türk sporu hakkında söz isteyen Kocaeli Milletvekili Saffet Sancaklı’ya aittir.

Buyurun Sayın Sancaklı.

V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Kocaeli Milletvekili Saffet Sancaklı’nın, Türk futbolunun durumuna ilişkin gündem dışı konuşması

SAFFET SANCAKLI (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, bugün 4 şehidimiz var, büyük Türk milletinin başı sağ olsun; yaralılarımız var, onlara da acil şifalar diliyorum.

Tabii, ülkemiz zor günler geçiriyor, her taraftan kuşatılmaya çalışılıyoruz ve bu problemleri bu Büyük Millet Meclisinde dile getiriyoruz, konuşuyoruz ama bir konu daha var ki özellikle benim içinde bulunduğum ve devamlı buradan konuştuğum Türk futbolu hakkında birkaç cümle daha söylemek istiyorum buradan.

“Bu kadar gündemin içerisinde futbolu niye gündeme getiriyorsun, niye futbolu konuşuyorsun?” diye sorarsanız onu da söyleyeyim: Türkiye'de eğer bir şeylere önlem almazsak bu Türk futbolu hakkında, yakında futbol terörü de başlayacak arkadaşlar ve önünü alamayacağımız şekilde başlayacak. Eğer bu üsluplara devam edersek her konuda, bu şekil konuşmaya devam edersek -her konuda söylüyorum ama sadece futbolda değil- Türkiye'yi zaten zor günler beklerken daha da zor günler bekleyecek. Bizim daha seviyeli, daha yumuşak, daha birleştirici demeçler vermemiz gerekiyor. Özellikle son zamanlarda bu futbol takımı yöneticilerinin, teknik direktörlerin, arada sırada oyuncuların verdikleri demeçlere bakarsanız ilerleyen günlerde başımıza neler gelebileceğini göreceksiniz. Maalesef bu Türk Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu konuyu yanlış algılamakta ve bu sorunları çözmekte çok geri kalmaktadır. Dün Sayın Başkan basın toplantısı düzenliyor, biz de bekliyoruz ki bu üslupla ilgili konuşsun, Türk futbolunun sorunlarını konuşsun. İki tane konuya değindi kendisi, bir tanesi; diyor ki: “Futbol Federasyonu ekonomik olarak Türkiye tarihinin en güçlü dönemini yaşıyor.”

Şimdi, Türk Futbol Federasyonu niye var arkadaşlar? Türkiye'deki futbolu yönetecek, onu geliştirecek, kulüplerin büyümesini sağlayacak, uluslararası arenada Türkiye temsil edilecek ama kendisi şunu söylüyor: “Türk Futbol Federasyonu tarihinin en büyük ekonomisini yaşıyor.” Peki, Futbol Federasyonu o kadar parası varken sadece 4 tane kulübün toplam borcu şu anda 7 milyar lira yani eski parayla 7 katrilyon lira. Burada da çok finansçı arkadaşımız var, olmasına da gerek yok. 7 milyar liranın yıllık faizi kaç paradır? Yüzde 10’dan hesaplasak 700 milyon lira yapar. Yani bu 4 tane büyük kulübümüzün sadece yıllık ödediği faiz 700 milyon lira. Bunu 4’e bölsen işte 170’er milyon lira mı düşüyor? Kaç para düşüyorsa bunu nasıl ödeyecekler, gelirleri ne ki? Bunu konuşacağımıza, “Biz bu kulüpleri nasıl tekrardan ayağa kaldırabiliriz?” diye konuşacağımıza futbol federasyonunda kaç para varmış, sponsorları çok iyiymiş onu konuşuyoruz.

Bir de bir şey daha söyledi Sayın Başkan, dün dedi ki: “Güven istikrarı yaşıyoruz Türk Futbol Federasyonunda.” Ben de size soruyorum, burada 550 milletvekilinin içinde bir anket yapalım “Türk Futbol Federasyonuna güveniyor musunuz?” diye, bakalım kaç oy alacaklar buradan veya Türkiye genelinde bir anket yapalım. Siz hangi dünyada yaşıyorsunuz? Bunları niye anlatıyorum size? Şu anda millî maç haftası, onun için konuşmayacağım fazla. Millî maç haftası geçtikten sonra da bir basın toplantısı düzenleyeceğim burada, Mecliste, hepinizden de yardım istiyorum. Eğer bu işe müdahale etmezsek, eğer bu işi rayına sokmazsak inanın Türk futbolu zaten uçurumdan uçmuş, bir futbol terörü geliyor. Akşam maçlardan sonra o demeçleri dinlerken koskoca yöneticilerin, koskoca hocaların, oyuncuların demeçlerinden memnun olan var mı aranızda ya? Herkes bir koltuk kapmış ve o koltuktan kabadayılık yapma sevdasında. O koltuklar… Ondan sonra da Millî Takım kaptanı uçakta gazeteci dövüyor, diyorlar ki: “Ya, bu niye böyle bir şey yapıyor?” Söyleyeceğim şu arkadaşlar, size kötü bir haberim var, eğer bu Futbol Federasyonunu el çektirmezsek acil bir şekilde ve her şeyi doğru yapmazsak… Bütün herkesi doğru koyarsak, sistemi de doğru koyarsak -size kötü haber veriyorum- beş ile on seneye ihtiyacımız var ki Türk futbolu biraz normale dönsün. Yok eğer müdahale etmez de oluruna bırakırsak, inanın söylüyorum size, Türkiye'de futbol terörü geliyor. Bugün burada partilerimiz var; 5 milyon, 10 milyon, 15 milyon, 20 milyon oy alan partilerimiz var; sadece Fenerbahçe’nin, Galatasaray’ın veya Beşiktaş’ın 20’şer milyon taraftarı var, unutmayın bu kamuoyunu ve Türkiye'de insanlar din değiştiriyor, futbol takımı değiştirmiyor, bu kadar da önemli bir konu bu. Ben sizden, hepinizden yardım istiyorum. Millî maç geçsin. Bu hafta millî maç haftası. Millî Takım’ımıza başarılar diliyoruz. İnşallah maçları kazanıp Dünya Kupasına katılacağız ama katılıp katılmamamızın hiçbir önemi yok bu anlattıklarımdan. Ben başarılar diliyorum Millî Takım’ımıza ve hepinizden de yardım istiyorum. Dinlediğiniz için de teşekkür ediyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sancaklı.

Gündem dışı ikinci söz, Artvin Arhavi’de 23 Eylül 2017 tarihinde yaşanan sel felaketi nedeniyle vatandaşların yaşadığı mağduriyetler hakkında söz isteyen Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’a aittir.

Buyurun Sayın Bayraktutan. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Artvin Arhavi’de 23 Eylül 2017 tarihinde yaşanan sel felaketi nedeniyle vatandaşların yaşadığı mağduriyetlere ilişkin gündem dışı konuşması

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimin başında, geçen hafta kaybettiğimiz Adalet ve Kalkınma Partisinin çok değerli milletvekili Abdulkadir Yüksel’e Allah’tan rahmet diliyorum, yakınlarına başsağlığı diliyorum.

Yine biraz önce Sayın Başkan ifade etti. Bugün çok acılıyız. Hakkâri Yüksekova’da 4 güvenlik görevlimizi şehit verdik. Onunla beraber 4 yaralımız var. Şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum ve bu PKK terörü artık son bulsun diyorum sözlerimin başında.

Değerli arkadaşlarım, biraz önce de ifade ettiğimiz gibi 23 Eylül 2017 tarihinde özellikle Arhavi ilçesinde meydana gelen sel felaketine ilişkin olarak söz almış bulunmaktayım. Ciddi anlamda, 2015 yılından bu tarihe kadar üç yıl arayla, Hopa ilçemizde, Borçka ve Arhavi’de arka arkaya sel felaketleriyle karşı karşıyayız değerli arkadaşlarım. Öyle bir felaket yaşıyoruz ki bu felaketlerden dolayı mağdur olan kişilere üç yıldır gidiyoruz, geçmiş olsun ziyaretlerinde bulunuyoruz. Yani bunların bir anlamda sonu yok. Arhavi’nin özellikle yaşamış olduğu bu son felakette bir tek sevindirici yanı var. Can kaybı olmamasıyla alakalı, kendimizle alakalı bir sevindirici yanı var ama onun dışında ciddi anlamda bir tehlikeyle karşı karşıyayız. Bakın, 2015 yılında Hopa’da yaşamış olduğumuz bu sel felaketinde 11 yurttaşımızı kaybettik. Bu 11 yurttaştan 3 tanesinin henüz cenazesini bulamadık. Bunlara devletin bugüne kadar vermiş olduğu para sadece 25 bin lira. Bu zararlar meydana geldikten sonra her iki ilçede de -özellikle Arhavi’de de bu son felaketten sonra- devlet tarafından, ilgili birimler tarafından hasar tespitiyle alakalı gerekli tespitler yapılıyor ama ne yazık ki bu hasar tespitleriyle alakalı yapılan tespitlerde sadece 2015 yılına yönelik olarak yüzde 20 en azından ödenmiş, yani 10 bin liralık bir zarar varsa 2 bin lirası ödeniyor, 2016 ve 2017 yılında yapılan hasar tespitlerine ilişkin hiçbir ödeme yok değerli arkadaşlarım. Bu nedenle, tarım arazileri zarar gören, iş yerleri zarar gören, konutları zarar gören Artvinli, Arhavili hemşehrilerimiz “Bu zararlar ne zaman ödenecek?” diye Hükûmete soruyorlar ama Hükûmetten bugün burada bir bakan olmadığı için o anlamda yaptığım konuşmanın da bir anlamı olmuyor.

Değerli arkadaşlarım, bakın, ben geçen hafta sel felaketi hemen olur olmaz Arhavi’de bu yöreleri bizzat gezdim. Kireçlik köyünde yaklaşık bir yıldır meydana gelen büyük bir heyelan var değerli arkadaşlarım, inanılmaz büyük bir heyelan ve bu heyelanla alakalı bir yıldır o yer bir anlamda bir şey veriyor, sinyal veriyor, diyor ki: “Burada bu heyelan neticesinde büyük zararlar meydana gelecek.” Orada Hikmet Bey diye bir vatandaşımı ziyaret ettim, kan ağlıyor. Bütün devlet birimlerine, ilgili birimlere dilekçelerle başvuruyor, diyor ki: “Bakın, burada yumuşak bir toprak var. Yeni bir yağışla eğer burada bir zarar meydana gelirse burada ne insanları kurtarabiliriz ne vatandaşları kurtarabiliriz ne arazileri.” Kavak köyünde büyük bir felaketle karşı karşıya kaldık. Şu anda orada vatandaşlarımız, yurttaşlarımız o zararlarla uğraşıyorlar değerli arkadaşlarım.

Sayın milletvekilimizin de bu konuda yardımları olmuş, ona da teşekkür ediyorum buradan. Ama onun göndertmiş olduğu il özel idaresine, özellikle Arhavi’ye harcanması gereken 3 milyon TL’lik miktardan 1 milyon lirası gönderilmiş, 2 milyon TL -neden kaynaklanıyor bilmiyoruz, milletvekilimizin bilgisi dışında da var bu- Artvin İl Özel İdaresinde bloke ediliyor. Arhavi Belediyesine afetle alakalı 2015 yılından bugüne kadar gönderilen 5,6 milyon liralık afet yardımı ne yazık ki -bu konuda ciddi anlamda tereddütler var- afet yardımına harcanmıyor, Arhavi Belediyesinin genel bütçesine dâhil ediliyor değerli arkadaşlarım.

Yani bu konuda müneccim olmaya gerek yok. Hükûmetin ciddi anlamda tedbirler alması gerekiyor. Neden tedbirler alması gerekiyor? Biraz önce de ifade ettiğim gibi hasar tespitleriyle alakalı ciddi sorunlar var, insanlar çay tarlalarını, insanlar arazilerini bir anlamda bu sele, felakete veriyorlar. Üç yıldır arka arkaya oluyor değerli arkadaşlarım.

Bakın, ben üç yıldır aynı kişilere gidip geçmiş olsun ziyaretlerinde bulunuyorum. Yani bu bir kader midir Karadenizli için değerli arkadaşlarım? Aynı kişiye gidiyoruz, adam çıldırmış vaziyette. Arhavi’de esnafı ziyaret ediyorum, dükkân dükkân geziyorum, “Bize geçmiş olsuna gelmeyin, bizim sorunumuza çare bulun.” diyor Arhavili.

O anlamda, Hükûmetten Artvinli milletvekilleri olarak talebimiz şudur değerli arkadaşlarım: Bakın, burada ciddi anlamda vahim bir tabloyla karşı karşıyayız. Arhavi’de o yukarıdaki Kavak köyünde o tehlike hâlen devam ediyor. Hükûmet bir an evvel –çünkü vatandaş dilekçeyle kendisine muhatap bulamıyor- bu tedbirleri almalı. Özellikle Hopa ve Arhavi’de, evet, yağış çoktur, Karadeniz’in özellikleri çok yoğundur ama olabilecek tehlikelerde muhtemel can kayıplarının önlenmesi için mutlaka Hükûmetin can alıcı tedbirler alması gerekmektedir değerli arkadaşlarım. Biz o vatandaşların o yurttaşların bir daha kapılarına gidip “Başınız sağ olsun, geçmiş olsun, Allah daha beterinden korusun.” demek istemiyoruz, bilimle akılla Karadeniz’in sorununu çözmek istiyoruz.

Hükûmetin Karadeniz’e gerekli duyarlılığı göstermesini talep ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bayraktutan.

Gündem dışı üçüncü söz, 3 Ekim, Türk Dili Konuşan Ülkeler İş Birliği Günü münasebetiyle söz isteyen Sakarya Milletvekili Mustafa İsen’e aittir.

Buyurun Sayın İsen. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

3.- Sakarya Milletvekili Mustafa İsen’in, 3 Ekim Türk Dili Konuşan Ülkeler İş Birliği Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

MUSTAFA İSEN (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 3 Ekim Türk Dili Konuşan Ülkeler İş Birliği Günü dolayısıyla gündem dışı söz aldım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

3 Ekim 2009 tarihinde bizim bölgemizde önemli bir gelişme ortaya çıktı ve Nahçıvan Anlaşması’yla birlikte Türkiye’nin önayak olduğu, Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan ve Kırgızistan’dan meydana gelen, Türkmenistan’ın da gözlemci üye olarak katıldığı bir yeni uluslararası kuruluş teşekkül etti. Bu, tıpkı Birleşmiş Milletler bünyesi çerçevesi içindeki İslam İşbirliği Örgütü gibi ve benzeri kuruluşlar gibi bir uluslararası kuruluşlar olarak doğdu. Tam adı “Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi” ama kısaca “Türk Konseyi” olarak tanımlanmaktadır.

Bu konsey, 1992 yılından beri toplanan Türkçe konuşan ülkeler devlet başkanları zirveleri sonucunda oluşan ortak siyasi irade üzerine kurulmuştur. Ülkemizin girişimiyle başlatılan süreç, 16 Eylül 2010 tarihli son zirvede Türk Konseyinin kuruluşunun resmen ilan edilmesiyle sonuçlanmış ve Türk Konseyi Devlet Başkanları Konseyi, Dışişleri Bakanları Konseyi, benim de üyesi olarak bulunduğum Aksakallar Konseyi, Kıdemli Memurlar Konseyi ve merkezi İstanbul’da bulunan sekretaryadan oluşmaktadır. Türk Konseyinin ana karar organı, dönem başkanlığını üstlenen ülke tarafından başkanlık edilen Devlet Başkanları Konseyidir. Faaliyetler İstanbul’da yerleşik sekretarya tarafından yürütülmektedir ve şu anda dönem başkanlığını Kazakistan sürdürmektedir.

Konseyin öncelikli hedefi Türk dünyasında karşılıklı güven ortamının pekiştirilmesi, siyasi danışmanın güçlendirilmesi, ekonomik ve teknik iş birliği imkânlarına ivme kazandırılması, beşerî ilişkilerin sağlıklı yapılara kavuşturulması ve Türk dünyasının tarihî ve kültürel birikimlerinin en geniş şekilde kayıt altına alınmasıdır. Bu yüzdendir ki 3 Ekim günü üye ülkelerde Türk Dili Konuşan Ülkeler İş Birliği Günü olarak kutlanmaktadır. Dün de Dışişleri Bakanlığımız yabancı misyonu da davet ederek bu konuyla ilgili bir toplantı düzenlemiş ve Türkiye açısından anılışı sağlanmıştır. Diğer üye ülkeler de benzer şekilde kendi ülkelerinde bu günü kutlamışlardır.

Konsey İstanbul’daki kuruluş toplantısının ardından her biri farklı üye ülkelerde olmak üzere 5 zirve toplantısı gerçekleştirmiştir. Ekonomik ve ticari iş birliği; eğitim, bilim ve kültürel iş birliği; ulaştırma; turizm; medya ve enformasyon teknolojileri temalarıyla yapılan zirve toplantılarının 6’ncısı ise gençlik ve spordur. Bunların her birinin birtakım uygulama projeleri de hayata geçmeye başlamıştır. Bu toplantılar sonucunda konseyin kurumsallaşmasına ilişkin anlaşma ve tüzükler sonlandırılmış, Türk İş Konseyi tesis edilmiş, Astana’da Türk Akademisi ve Bakü’de bir Türk Kültür ve Miras Vakfı kurulmuş; Türk Sporları ve Göçebe Kültür Merkezi kurulup Göçebe Olimpiyatları iki yıldan beri Kazakistan’da uygulamaya intikal ettirilmiştir.

Aynı zamanda bu yıl Türk dünyası ülkeleri diplomatik ilişki kuruluşumuzun 25’inci yıl dönümüne tekabül etmektedir. Mutlulukla belirtelim ki aradan geçen yirmi beş yılda ilişkilerimiz her alanda gelişmiş, bölgemizde barış, güvenlik ve istikrar için çalışılmış, ulaştırma projeleri hayata geçirilmiş, enerji boru hatları inşa edilmiştir. Önümüzdeki günlerde bunun çok somut örneklerinden birisine tanıklık edeceğiz. Yapımı tamamlanan Bakü-Tiflis-Kars demir yolu çok kısa bir süre içinde açılacaktır ve bu yolla birlikte dünyada bir ilk gerçekleşecek, Pekin’den kalkan bir tren kesintisiz olarak Londra’ya kadar ulaşabilme imkânını elde edecektir.

Ama bütün bu süreç içinde birbirimize saygı ve sevgi gösterdik, ihtiyaç duyulan noktada kardeşlik hukukuyla birimiz bir diğerimizin yardımına koştuk. Bu yüzdendir ki sadece diplomatik ilişkilerimiz değil, yirmi beş yılda elde ettiğimiz başarıları ve kardeşliği de kutluyoruz bu süre içinde.

Türk Konseyi kurulduğu günden beri kendisinden beklenen görevleri layıkıyla yerine getirmiş. Bunun en somut örneklerinden birisi geçtiğimiz yıl karşı karşıya kaldığımız, Rusya’yla var olan krizin çözümünde bu ülke liderleri büyük bir gayret göstererek ve bir kardeşlik örneği vererek sorunun çözümüne katkıda bulunmuşlardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA İSEN (Devamla) – Ben gelecek yıllarda bu örgütün daha büyük başarılarına tanıklık edeceğimizi düşünüyorum ve bir kez daha, hayırlı olsun diyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İsen.

Sayın milletvekilleri, şimdi söz talebinde bulunan on beş sayın milletvekiline yerlerinden birer dakikalık söz vereceğim.

Söz vereceğim sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Sayın Engin, Sayın Aydın, Sayın Tümer, Sayın Çamak, Sayın Hürriyet, Sayın Özdiş, Sayın Ilıcalı, Sayın Kılıç, Sayın Şimşek, Sayın Yaşar, Sayın Arslan, Sayın Öz, Sayın Yıldırım, Sayın Benli, Sayın Tanal.

On beş diye anons ettim ama Sayın Durmaz ve Sayın Bektaşoğlu’nun da söz ricaları var, 16’ncı ve 17’nci olarak kendilerine söz vereceğim.

Sayın Engin, buyurun.

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Didem Engin’in, AKP’nin on beş yılda ülkeyi getirdiği noktaya ilişkin açıklaması

DİDEM ENGİN (İstanbul) – Türkiye İstatistik Kurumu yıllık enflasyonun yüzde 11,20’ye çıktığını ve 2004’ten bu yana en yüksek seviyeye ulaştığını açıkladı. AKP, iğneden ipliğe her ürüne ve hizmete zam yapıp vatandaşlarımızı vergi ve zamlarla yolarken 1.100 odalı saraya ek olarak şimdi de hiçbir devlet başkanında görülmemiş bir şekilde halkın vergileriyle 300 odalı yazlık yapmaktan çekinmiyor. “Halka verir talkını, kendi yutar salkımı.” misali vatandaşa gelince zam üstüne zam, kendi saltanatı içinse kamu kaynaklarını fütursuzca ve bencilce harcayan bir iktidar partisi var ülkemizde. Oysaki halkımız geçim sıkıntısıyla bir depresyon ve umutsuzluk girdabı içinde. Her gün cinayet, cinsel saldırı, intiharlar, uyuşturucu bağımlılığı içinde çürüyoruz. Hayır, bu metal yorgunluğu değil, yolsuzluk bataklığı içinde kokuşmuşluk.

İşte AKP’nin on beş yılda ülkemizi getirdiği nokta. Eserinizle övünebilirsiniz.

BAŞKAN – Sayın Aydın…

2.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, Hakkâri Yüksekova’da şehit olan 4 askere Allah’tan rahmet dilediğine ve AKP’nin ülkeyi bir felakete doğru sürüklediğine ilişkin açıklaması

ERKAN AYDIN (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Öncelikle, Hakkâri Yüksekova’da şehit olan 4 askerimiz için Allah’tan rahmet, yaralı askerlerimize de acil şifa diliyorum.

On beş yılda terörü önleyemeyen Hükûmetin bütün politikaları iflas etmiş durumda, en başta da ekonomi politikaları. Sarayın “örtülü ödeneği” olarak bilinen 2015 yılında 150 milyon TL olan gizli hizmet gideri kalemi 2016 raporunda gizlendi. Cumhurbaşkanının nereye ne kadar harcadığı halkımızdan sır gibi saklanıyor.

Buna karşın ekonomik veriler ise gitgide kötüye gidiyor. Dün açıklanan TÜİK rakamlarına göre seçim bölgem Bursa’da işsizlik oranı yüzde 11’lere ulaştı. Ekonomi bitme noktasında. Bu gidişle çocuklarımıza içecek süt dahi bulamayacağız. AKP’nin ülkemizi bir felakete doğru sürüklediğine buradan dikkatinizi çekiyor ve gereğinin yapılmasını arz ediyorum.

Saygılarımla.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Tümer…

3.- Adana Milletvekili Zülfikar İnönü Tümer’in, Adana’da ve Türkiye’nin farklı illerinde hayata geçirilen şehir hastanelerinin vatandaşın aleyhine bir durum teşkil ettiğine ilişkin açıklaması

ZÜLFİKAR İNÖNÜ TÜMER (Adana) – Sayın Başkan, Adana’da ve Türkiye'nin farklı illerinde hayata geçirilen şehir hastaneleri vatandaşın aleyhine bir durum teşkil etmektedir. Vatandaşlar yanı başlarındaki hastanelerde hizmetlerin sona erdirilerek tüm sağlık hizmetlerinin aynı noktadan sağlanmaya çalışılmasına haklı olarak tepki göstermektedir.

Örneğin Adana’nın Seyhan ilçesi Meydan Mahallesi’ndeki çocuk hastanesi, Adana Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Seyhan Uygulama Merkezi ile Yüreğir ilçesi Serinevler Mahallesi Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesinin yeni yapılan şehir hastanesinde hizmete devam etmesi Seyhan ve Yüreğir’deki vatandaşları büyük sıkıntıya sokmaktadır. Dar gelirli vatandaşlarımızın yoğun olarak yaşadığı bu bölgelerde sağlık hizmetlerinin yaygın bir şekilde yerine getirilmesi gerekmektedir.

Öte yandan, batı Seyhan’da nüfusu toplamda 500 bine dayanan ve şehir hastanesine 25 kilometreye varan uzaklıkta yer alan 35 mahalle hastane hizmetlerinden yoksundur.

Sağlık Bakanlığının Seyhan ilçesi D-400 Karayolu üzerinde bulunan Karayolları Bölge Müdürlüğüne ait atıl durumdaki tesisin Seyhanlı hemşehrilerimize bir an önce hastane olarak kazandırılmasını diler, saygılarımı sunarım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Çamak…

4.- Mersin Milletvekili Hüseyin Çamak’ın, Mersin deniz suyunun balık çiftliklerine elverişli olmadığına ve balık çiftliklerinin kuruluşunun durdurulması gerektiğine ilişkin açıklaması

HÜSEYİN ÇAMAK (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bazı illerimizde kurulan balık çiftliklerinin denizi kirlettiği, mantar ve çeşitli hastalıklara sebep olduğu, turizmi olumsuz etkilediği gerekçesiyle sökülüp Mersin kıyılarına taşınması kararı alındı. Oysa 2007’de Mersin halkı, STK’lar ve kamuoyu baskısıyla balık çiftliklerinin kuruluşu durdurulmuştu. O gün olduğu gibi, bugün de Mersinliler sahillerine tekrar getirilmek istenen balık çiftliklerine aynı gerekçelerle karşıdır.

Dünyada balık çiftlikleri soğuk ve açık denizlerde kıyıdan uzakta kurulmaktadır. 30 derecenin üstüne çıkan Mersin deniz suyu balık çiftliklerine elverişli olmadığı gibi, üretilecek balıklar da halk sağlığına zararlıdır.

Konunun önemi ve aciliyeti açısından balık çiftliklerinin kuruluşu kesinlikle durdurulmalıdır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim ben de Sayın Çamak.

Sayın Hürriyet…

5.- Kocaeli Milletvekili Fatma Kaplan Hürriyet’in, Kocaeli’nin Gebze ilçesinin Hürriyet ile Yavuz Selim Mahallesi sakinlerinin 2/B sorunlarının devam ettiğine ilişkin açıklaması

FATMA KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) – Kocaeli Gebze ilçemizde Hürriyet ve Yavuz Selim Mahallesi sakinlerinin 2/B sorunları hâlâ devam ediyor. Gebze Belediye Başkanı Adnan Köşker seçimlerden önce “Tapularınız çekmecede.” diyerek tapu sözü vermişti vatandaşa, hatta bu sözünü kurban keserek de müjdelemişti. Yıl oldu 2017 ama hâlâ tapulardan ses seda yok. Canına tak eden yüzlerce mahalleli dün “Artık seçim vaatlerinden bıktık usandık, boş vaatlere karnımız tok.” diyerek haykırdılar.

Halk adına yönetenlere sesleniyorum: Bu insanlar rantçı değildir, işgalci ve müşteri hiç değildir; bu insanlar hak sahibidir. Depremde can kaybı yaşanmayan bu bölge hangi gerekçeyle afet bölgesi ilan edildi? Amacınız nedir?

Hani halktan habersiz ve halkın onaylamadığı bir uygulama yapmayacaktınız. Oturduğunuz koltukların halka ait olduğunu ne zaman hatırlayacaksınız? Hak sahiplerini görmezden gelmeye devam edecek misiniz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Ben de teşekkür ederim Sayın Hürriyet.

Sayın Özdiş…

6.- Adana Milletvekili İbrahim Özdiş’in, Adana’da doğum sırasında sağ kolunun sinirlerinin zedelenmesi sonucu felç kalan altı aylık İsa Eymen bebeğe acilen sahip çıkılması gerektiğine ilişkin açıklaması

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Adana’da doğum sırasında sağ kolunun sinirlerinin zedelenmesi sonucu felç kalan altı aylık İsa Eymen bebek, ameliyat için on beş günün içerisinde 26 bin lira bulunmazsa kolsuz kalacak. En son götürüldüğü doktorsa, çok geç kalındığını, en geç on beş gün içerisinde ameliyat gerektiğini söylemiş. Sağlık Bakanına ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanına sesleniyorum: Bu çocuğumuza acilen sahip çıkmamız gerekiyor, umarım çıkarsınız.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Özdiş, sayın bakanlarla görüştünüz mü bu konuyla ilgili olarak?

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Hayır görüşmedim efendim.

BAŞKAN – Görüşelim o zaman, ben de devreye girerim, ara verdiğim zaman arkaya gelirseniz birlikte bakanlığa telefon ederiz.

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Geleceğim efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Ilıcalı…

7.- Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı’nın, Gaziantep Milletvekili Abdulkadir Yüksel’e ve Hakkâri Yüksekova’da şehit olan askerlere Allah’tan rahmet dilediğine, Erzurum’da yapılan 2 yatırıma, Erzurumspor’un en yakın zamanda sahasında seyircisiyle buluşabileceğine ve yasama yılının iyi hizmetlere vesile olmasını dilediğine ilişkin açıklaması

MUSTAFA ILICALI (Erzurum) – Teşekkürler Başkanım.

Geçen salı günü Birecik’ten Hakk’a yolcu ettiğimiz değerli dostumuz, Değerli Gaziantep Vekilimiz Abdulkadir Yüksel’e Allah’tan rahmet diliyorum, yakınlarının, Meclisimizin başı sağ olsun.

Ayrıca, bugünkü şehitlerimize de Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum.

Geçen cumartesi günü Erzurumlu hemşehrilerim büyük bir sevinç yaşadılar. 2 tane yatırım, biri özel sektör birisi Erzurum Büyükşehir Belediyesi… Yaklaşık 450 milyon TL’lik bu yatırımı açmak için şehrimizi onurlandıran Sayın Cumhurbaşkanımıza, yatırımı gerçekleştirenlere, emeği geçenlere şükranlarımı arz ediyorum.

Bunun haricinde, bizim Erzurumspor bu sene birinci ligde, maalesef sahasında hiç maç yapamadı. Passolig’le turnike sorunu vardı. Bu sorunu ilettiğimde anında çözen Spor Bakanımız Osman Aşkın Bak Bey’e de çok çok teşekkür ediyoruz. İnşallah, inşaatı da devam ediyor, en yakın zamanda sahasında da seyircisiyle buluşacak. Taraftarlarımıza da sabrı için tekrar teşekkür ediyorum. Söz verdiğiniz için size de teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

MUSTAFA ILICALI (Erzurum) – Bu yasama yılının dostluk, barış içinde, ülkemize, milletimize iyi hizmetlere vesile olmasını diliyorum.

Sağ olun, var olun.

BAŞKAN – İnşallah, inşallah, çok teşekkür ederim Sayın Ilıcalı.

Sayın Kılıç…

8.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın, Gaziantep Milletvekili Abdulkadir Yüksel’e ve Hakkâri Yüksekova’da şehit olan askerlere Allah’tan rahmet dilediğine ve “birlik” kavramının önemli olduğuna ilişkin açıklaması

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şehitlerimize Allah’tan rahmet, gazilerimize acil şifalar diliyorum. Ayrıca, cenazesine katılıp defninde bulunduğum Gaziantep Milletvekilimiz Abdulkadir Yüksel’e de Allah’tan rahmet diliyorum.

Büyük kuruluşlar, şahıslar yerine sistem ve organizasyonla uzun süre ayakta kalmışlardır. Başarılı bir organizasyonun pek çok elleri ama tek bir beyni vardır. Başarılı birinin arkasında daima başarılı başka insanlar vardır. Harekette birlik olmazsa fikirdeki birlik faydasızdır. Hedeflerinizi paylaştığınız insanlar, hedeflerinize ulaşmanız ya da ulaşmamanız konusunda çok önemli rol oynarlar. Büyük oyunlar, kişisel başarıdan çok, skora bakan, bencil olmayan ve disiplinli oyuncularla oynanır. Bir zincir, ancak en zayıf halkası kadar kuvvetli olur. Takımın aklı, takımdaki bireylerin aklından daha büyüktür. Birlikte rahmet, ayrılıkta azap vardır; birlikten kuvvet, kuvvetten devlet doğar.

BAŞKAN – Sayın Şimşek...

9.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek’in, açıklanan mısır taban fiyatlarının çiftçide büyük bir hayal kırıklığı oluşturduğuna ilişkin açıklaması

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, mısır taban fiyatları açıklanmıştır. 2015 yılında 740 lira olan mısır taban fiyatları 2017 yılında 760 lira olarak açıklanmıştır ve çiftçide büyük bir hayal kırıklığı oluşturmuştur. Çiftçiye zam verirken yüzde 3 zam veriliyor ama MTV artışında yüzde 40 zam yapılıyor. Çiftçiler şu anda hasat mevsimi olmasına rağmen Ziraat ve özel bankalarda yeniden kredi çekebilmek için kuyruğa girdiler, borçlarını da borçla kapatıyorlar; eşinden dostundan borç para alarak krediyi kapatıyorlar ve hasat mevsiminde yeni kredi çekiyorlar. Tarım Bakanının acilen Çukurova’ya giderek mısır üreticileriyle buluşmasını ve bunların sorunlarını dinlemesini talep ediyorum, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şimşek.

Sayın Yaşar...

10.- İstanbul Milletvekili Serap Yaşar’ın, yeni yasama yılının hayırlı olmasını dilediğine, Hakkâri’de şehit olan askerler ile Fransa’nın Mulhouse şehrindeki yangında hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet dilediğine ve İslamofobi’nin kaygı verici boyutlara ulaştığına ilişkin açıklaması

SERAP YAŞAR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Öncelikle yeni yasama yılımızın ülkemize, milletimize ve yüce Meclisimize hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.

Hakkâri şehitlerimize Allah'tan rahmet, ailelerine sabır ve metanet diliyorum.

Dün Fransa’nın Mulhouse şehrinden aldığımız acı haberle yüreğimiz dağlandı. 3’ü vatandaşımız olmak üzere 5 kişinin yanarak can verdiklerini öğrendik. Bu yangında can veren küçük yavrularımıza Allah'tan rahmet, ailelerine sabır ve başsağlığı diliyorum. Henüz kesinlik kazanmamakla birlikte, savcılık makamı, bu yangının bir kundaklama sonucu olabileceği üzerinde durduğunu belirtmektedir.

Avrupa’daki son gelişmeler, yabancı düşmanlığı, İslamofobi kaygı verici boyutlara ulaşmıştır. Yükselişte olan bu ayrıştırma siyaseti ve hoşgörüsüzlük söylemleri, etnik köken ve dinî tercihleri farklı olan yabancıları ve göçmenleri hedef almakta. Kişisel kazanımlar için nefret ve…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yaşar.

Sayın Arslan yerine Sayın Havutça…

11.- Balıkesir Milletvekili Namık Havutça’nın, Güney Marmara körfezlerinin hızla kirlendiğine ve Susurluk Çayı’ndaki balık ölümlerinin tespit edilerek sorumlular hakkında gerekli işlemin yapılmasını ve kirliliği önleyecek önlemlerin alınmasını beklediğine ilişkin açıklaması

NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, Güney Marmara suları, körfezleri hızla kirleniyor. Erdek Körfezi, Bandırma Körfezi Güney Marmara’da önemli deniz havzalarımız ve buraya dökülen Gönen Çayı ile Susurluk Çayı SOS veriyor artık. Gönen Çayı’ndaki balık ölümlerinden sonra şimdi de Susurluk Çayı’nda kitlesel balık ölümleri bizim tarafımıza ihbar ediliyor ve buradan ben… Susurluk Çayı’nda son günlerde kitlesel balık ölümleri, Susurluk ve Karacabey’deki köylülerimizi, çiftçilerimizi derin bir kaygıya, üzüntüye ve endişeye sevk ediyor ve bizden soruyorlar.

Çevre ve Şehircilik Bakanına buradan sesleniyorum: Susurluk Çayı’ndaki balık ölümlerinin tespit edilerek sorumlular hakkında gerekli kovuşturmanın, soruşturmanın yapılmasını ve orada kirliliği önleyecek önlemlerin alınmasını Sayın Bakandan bekliyoruz, köylülerimiz de endişeyle buradan bunu sormamızı bekliyorlar.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Ben de teşekkür ederim Sayın Havutça.

Sayın Öz…

12.- Çanakkale Milletvekili Bülent Öz’ün, Çanakkale ve Yenice bölge halkının termik santral istemediğine ve ÇED sürecinde nihai kararın olumsuz verilmesini beklediğine ilişkin açıklaması

BÜLENT ÖZ (Çanakkale) – Sayın Başkan, sorum Çevre Bakanlığınadır.

Tehlikenin farkında mısınız? Alp Dağlarından sonra en büyük oksijen deposu Kaz Dağlarımızda Çanakkale Yenice Çırpılar Termik Santrali 3 milyon ton karbondioksit üretecek ve 1,3 milyon ton uçucu kül bölgeye yayacak, kapya biber üretimi dâhil, bölgedeki tarım olumsuz etkilenecek. Çevre ve Şehircilik Bakanlığının 2016 yılında yayımladığı rapora göre, Çanakkale’deki hava kirliliğinin en önemli faktörü termik santral iken itiraz sürecindeki termik santrale onay verecek misiniz? Üstelik Sağlık ve Çevre Birliğinin iyimser tahminlerine göre ise Türkiye’de kömürlü termik santrallerin yarattığı hava kirliliğine bağlı her yıl 2.876 erken ölüm yaşanmaktadır. Hava kirliliğine bağlı ölümlerle mücadele etmek yerine yeni termik santrallere onay vererek ölümlerin artmasını mı istiyorsunuz? Çanakkale ve Yenice bölge halkı, termik santrali istemiyor. ÇED sürecinde nihai kararın olumsuz verilmesini bekliyor. Üstelik Kaz Dağları sadece o bölgenin değil…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öz.

Sayın Yıldırım…

13.- Adıyaman Milletvekili Behçet Yıldırım’ın, Mam Celal Talabani’ye Allah’tan rahmet dilediğine ve Ortadoğu ile Irak’ta halkların artık barış ve özgürlük istediğine ilişkin açıklaması

BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) – Teşekkürler Başkanım.

Ömrünü Kürt halkının özgürlüğü için mücadeleyle geçiren, güney Kürdistan’da Cumhurbaşkanlığı yapmış, sevilen, sayılan değerli insan Mam Celal Talabani, Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur. Kendisine Allah’tan rahmet, ailesine ve sevenlerine başsağlığı diliyorum.

Cumhurbaşkanımızın ve Başbakanımızın taziye mesajları paylaşması Türkiye halkları, özellikle Kürtler arasında sevindirici ve anlamlı karşılanmıştır.

Güneyli kardeşlerimizin kendi kaderini tayin için yaptıkları referanduma ülkemizin çok büyük tepki göstermesini, hatta onların bu kazanımlarını boğmaya yönelik gerekirse katil Esad ile iş birliği yapacak kadar Kürt düşmanlığını da anlamsız bulduğumu belirtmek istiyorum. Suriye’yle, dolayısıyla katil Esad’la bile görüşmeyi, iş birliğini göze alabilecek kadar Kürtler size ne yaptı? Orta Doğu ve Irak’ta halklar artık barış istiyor, özgürlük istiyor. Kardeşçe bir arada yaşamayı destekleyelim. Savaş çığırtkanlığı yapmak kimseye bir şey kazandırmaz. Yaşasın halkların ve inançların kardeşliği diyorum.

BAŞKAN – Sayın Benli…

14.- İstanbul Milletvekili Fatma Benli’nin, Hakkâri Yüksekova’da şehit olan askerlere ve Gaziantep Milletvekili Abdulkadir Yüksel’e Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

FATMA BENLİ (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Hakkâri’de PKK tarafından katledilen şehitlerimize ve geçirdiği kalp krizi nedeniyle aramızdan ayrılan Gaziantep milletvekilimize Allah’tan rahmet diliyorum, yakınlarına sabır diliyorum.

Sayın vekilimizin vefatı, hepimizi derinden sarstı, üzüntümüz büyük ancak beraberce seçildiğimiz hâlde, 26’ncı Dönemin Üçüncü Yasama Yılında beraberce çalışamayacak olmamız, zamanımızın kısıtlı olduğunu, halka karşı sorumluluğumuzu yerine getirebilmek için daha fazla beraberce çalışmamız gerektiğini, Cumhurbaşkanımızın da son konuşmasında ifade ettiği üzere farklılıklarımız üzerine değil, müştereklerimize odaklanmamız gerektiğini, bize tekrar hatırlattı. Sevgili vekilimiz, herkeste gülümseme yaratan içten kişiliğiyle bunu başarmıştı. Aslında, bu kubbede gerçekten hoş bir seda bıraktı. Ruhu şad olsun diyorum.

BAŞKAN – Sayın Tanal…

15.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, İstanbul ili Ümraniye ilçesi Ihlamurkuyu Mahallesi’nin sorunlarına ilişkin açıklaması

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, İstanbul ili Ümraniye ilçesi Ihlamurkuyu Mahallesi’nde gençlere yönelik bir sosyal tesis yok, yeşil park alanı yok, spor kompleksleri yok, futbol sahaları yok, deprem toplanma alanları yok. Ümraniye Ihlamurkuyu Mahallesi’nden Avrupa Yakası’na yani Mecidiyeköy’e, Taksim’e, Eminönü’ne direkt araç yok. Ümraniye’nin Ihlamurkuyu ve Birlik Mahallelerinde uyuşturucu satıcılarının bölgeye yayıldığı, mahalleliler bu konuda mağdur olduğu, şikâyetçi olduğu hâlde herhangi bir önlem ve tedbir alınmamaktadır. Yetkililerin görevlerini yapmalarını, Ümraniye’deki sakinlerimizin bu mağduriyetinin giderilmesini talep ediyorum.

Saygılarımla.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Durmaz…

16.- Tokat Milletvekili Kadim Durmaz’ın, amonyum nitrat gübresiyle ilgili denetim kararına ve Tokat’ta 2017 yılında don ve dolu afeti sonucu mahsulleri zarar gören çiftçilerin borçlarının ertelenme zamanının geldiğine ilişkin açıklaması

KADİM DURMAZ (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sorum önce İçişleri Bakanlığı ve Tarım Bakanlığına. 8 Haziran 2016’da amonyum nitrat, CAN ve potasyum nitrat gübreleriyle ilgili yediemin getirildi. CAN ve potasyum nitratta denetim kaldırıldı, amonyum nitratta devam etmektedir. Sadece Tokat’ta 800 ton kadar gübre yediemin tutanağıyla depolarda bekletilirken ülke bazında zor şartlardaki esnafın durumunun göz önüne alınıp bu kararı kontrollü olarak gözden geçirmeyi Hükûmet düşünüyor mu?

Yine, Tokat’ta 2017 yılında don ve dolu afeti sonucu mahsulleri zarar gören Kazova, Niksar ve Erbaa Ovası’ndaki çiftçilerin Ziraat Bankası ve tarım ve kredi kooperatifi borçlarının ertelenme zamanı geldi geçiyor.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Ben de teşekkür ederim.

Sayın Bektaşoğlu…

17.- Giresun Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlu’nun, kaçak yapı olduğu gerekçesiyle yaylalarda 1.750 evle ilgili yıkım kararı alınmasına ve bu konuda ilgili bakanlılarla koordineli bir çalışma yapılarak ve yöre halkıyla konuşularak çözüm üretilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sorum İçişleri Bakanımıza: Sayın Bakan kendisi yaylalarda kaçak yapı olduğunu iddia ettiği 1.750 evin yıkılacağını söyledi. Ardından da Trabzon ve Giresun yaylalarına yıkım ekipleri çıkarıldı. Bu arada, halk ile güvenlik güçleri karşı karşıya geldi, arbedeler yaşandı. Bu kararın içeriğini bilmiyoruz. Karar nasıl uygulanacak, hangi illerde kapsama giren kaç ev var; bunları da bilmiyoruz. Yasa dışılığa karşıyız, yaylalarımızı çirkin yapılaşmadan elbette korumalıyız ama yaylalarda sadece 1.750 ev değil, on binlerce ev var, üstelik bunlar şimdi de yapılmadı.

Hükûmet, bir taraftan yaylaları, ormanları yok ederek yeşil yol yapıyor, siyanürle altın arattırıyor, çarpık yapılaşmaya göz yumuyor, her yeri ranta açıyor, önüne gelene HES ruhsatı vererek çevre, doğa katliamına destek oluyor, geleceğimizi karartıyor; bir taraftan da çevreci kesilip yaylalarda yaşamını, geçimini yaylacılığa bağlamış halkımızın evleriyle uğraşıyor.

Sayın Bakana çağrı yapıyorum: Vatandaşın evini başına yıkan bir devlet olmaz. Bu konuda ilgili bakanlarla koordineli bir çalışma yapılmalı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Devamla) - …yöre halkıyla konuşularak çözümler üretilmelidir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bektaşoğlu.

IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, Başkanlık Divanı olarak Irak eski Cumhurbaşkanı Celal Talabani’ye Allah’tan rahmet dilediklerine ilişkin konuşması

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, biz de Divan olarak, hayatını yitiren Irak eski Cumhurbaşkanı Sayın Celal Talabani’ye Allah’tan rahmet, yakınlarına da sabır diliyoruz.

Şimdi söz talebinde bulunan grup başkan vekillerine sırasıyla söz vereceğim.

Sayın Usta’nın söz talebi var herhâlde.

Buyurun Sayın Usta.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

18.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, Hakkâri Yüksekova’da şehit olan 4 askere, Gaziantep Milletvekili Abdulkadir Yüksel’e ve Fransa’nın Mulhouse şehrindeki yangında hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet dilediğine ve İslam dünyasının muharrem ayını tebrik ettiğine ilişkin açıklaması

ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Öncelikle, Hakkâri Yüksekova’da PKK terör örgütü saldırısı sonucu şehit olan 4 askerimize Allah’tan rahmet diliyorum, yaralılarımıza da acil şifalar diliyorum, milletimizin başı sağ olsun.

Aynı zamanda, Adalet ve Kalkınma Partisi Gaziantep Milletvekili Abdulkadir Yüksel Bey’e de Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum, ailesine ve AK PARTİ camiasına başsağlığı diliyorum.

2 Ekim 2017 tarihinde, Fransa’nın doğusunda, Türk nüfusunun yoğun olarak yaşadığı Mulhouse kentinde, daha çok Türk kökenli vatandaşların bulunduğu bir sosyal konutta bir yangın çıkmıştır, 3 Türk vatandaşı orada hayatını kaybetmiştir, hayatını kaybedenlere rahmet diliyorum.

Fransa savcılığı yangının büyük ihtimalle kundaklama nedeniyle olduğunu ifade etmiştir. Tabii, bu yangının Avrupa’da son dönemlerde artan ırkçı ve İslam düşmanı söylemlerin ardından meydana gelmesi dikkati çekmiştir. Maalesef, Avrupalı siyasetçiler yabancı düşmanlığı dilini kullanıyorlar, bu tür olaylarda da bu dilin etkili olduğunu biz düşünüyoruz, onlara da buradan, Avrupalı siyasetçilerin bu dili terk etmeleri gerektiğini ifade etmek istiyorum.

Sayın Başkan, malum, İslam dünyası açısından önemli olan muharrem ayı içerisindeyiz. Ben, bütün İslam dünyasının Muharrem ayını tebrik etmek istiyorum. Aynı zamanda, tabii, muharrem ayında çok acı verici bir olay da yaşanmıştır. Hicri 61 yılının 10 Muharrem günü Kerbela’da mazlumla zalim, hakla batıl, sadakatle hıyanet karşılaşmış ve çöl kumları kana bulanmıştır. Efendimiz Resulullah’ın aziz torunu Hazreti Hüseyin ve çoğu ehlibeytten olan 70’ten fazla masum insan şehadet şerbetini içmiştir. Kerbelâ’da şehit düşen ehlibeytin muhterem büyükleri kahramanlığın simgesi, katilleri ise korkaklığın ve kalleşliğin isimleri olmuşlardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen Sayın Usta.

ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim.

Hüseynî ahlak ve duruş, Kerbelâ’yı sarsmış, çağları sallamış, sukut eden insanlığın, önü kesilen İslam’ın vicdan ilamını, iman ilanını yapmıştır. Kerbelâ, köhne yaşamaktansa, boyunduruk altına girip tutsak kalmaktansa, şehadeti seçip teslim olmayan asaletin imrenilecek tezahürüdür.

Hazreti Hüseyin, haksızlığı reddeden, mevki ve makam hırsını elinin tersiyle iten, çöl sıcağında inancın vahasıyla parlayan ahlak ve iman kutbudur. Bugün, Hüseynî şuura her zamankinden fazla ihtiyacımız vardır, çünkü Kerbelâ Vakası, farklı dozda, değişik ağırlık ve boyutlarda hâlâ sürmektedir. Bu anlamda da bütün Türk milleti olarak dikkatli olmamız gerektiğini düşünüyorum.

Ben tekrar Kerbelâ’da hayatını kaybeden, şehit olan bütün şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum ve onların şefaati de Müslümanların üzerine olsun diye temenni ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim ben de.

Sayın Yıldırım, buyurun.

19.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, Irak eski Cumhurbaşkanı Celal Talabani’ye ve Hakkâri Yüksekova’da şehit olan 4 askere Allah’tan rahmet dilediğine, güvenlik güçlerinin Muğla’nın Fethiye ilçesinde gözaltına alınan 7 Kürt vatandaşa yönelik uygulamalarıyla ilgili iddialar konusunda İçişleri Bakanlığının açıklama yapması ve soruşturma başlatması gerektiğine ilişkin açıklaması

AHMET YILDIRIM (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de dün ebediyete intikal eden Irak’ın 6’ncı Cumhurbaşkanı ve Kürdistan Yurtseverler Birliğinin kurucusu, Genel Sekreteri Sayın Celal Talabani’ye Allah’tan rahmet diliyorum, ailesine ve bütün halkına içtenlikle başsağlığı diliyorum. Celal Talabani, Orta Doğu’daki bütün halklar için barış, kendi halkı için özgürlük mücadelesini elli beş yıl boyunca yürütmüş değerli bir siyaset ve devlet adamıdır.

Yine, bugün Hakkâri’de hayatını kaybeden 4 güvenlik görevlisine Allah’tan rahmet diliyorum, ailelerine içtenlikle başsağlığı diliyorum.

Sayın Başkan, bugün sosyal medyada yaygınca işlenen ve doğruluğunu önemli ölçüde teyit ettiğimiz bir hususu bütün Genel Kurulla paylaşıp İçişleri Bakanlığını göreve davet ediyorum. Bugün Muğla’nın Fethiye ilçesinde 7 Kürt, gözaltına alınıyor, bunların arasında 50’nin üzerinde yaşı olan 3 kişi var, 60’ın üzerinde olan 1 kişi var. Bunlar sözüm ona, silahlı örgüt mensubu olarak gözaltına alınıyorlar ve insanlık dışı muameleye maruz kalıyorlar. Tümüyle anadan doğma soyulup bütün uzuvları teşhir edilecek şekilde fotoğrafları güvenlik güçlerince çekilip teşhir ediliyorlar.

Bunun kamu güvenliğiyle veya herhangi bir şekilde ülkenin güvenliği doğrultusundaki mücadeleyle ilgisi yok; son dönemlerde ülkede estirilmeye çalışılan militarist ve ırkçı politikaların ürünü olarak güvenlik güçlerinin açığa çıkarmış olduğu uygulamalardır. Biz İçişleri Bakanlığının bu işin sorumlusu olmadığı konusundaki kararlılığını göstermesini talep ediyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Bu uygulamanın bütün sorumlularının araştırılması, incelenmesi, ortaya çıkarılması ve yargı marifetiyle gereğinin yapılmasını talep ediyoruz. Yoksa son aylarda özellikle ülkede Kürt yurttaşlara dönük geliştirilen dışlayıcı, kamplaştırıcı, ötekileştirici politikanın hiç kimseye kazandırmayacağını ifade etmek isterim. Bugün Fethiye’de olanlar, Hatun Ana, Şapatan ve Tale köylerindeki uygulamaların bir benzeri olarak cereyan etmiştir. İçişleri Bakanlığı ivedi olarak bu konuda önce açıklama, sonra soruşturma başlatmalıdır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Ben de teşekkür ederim.

Bahsettiğiniz Fethiye’deki gözaltı işleminin neden olduğunu bilemem ama insani açıdan işkence yapılmasına hepimizin karşı çıkması gerekir. Ara verdiğimde grup başkan vekillerini davet edeceğim. Böyle bir iddianın var olup olmadığını da ilgili yerlerden telefon edip öğrenme sorumluluğunu da üstüme alıyorum. Grup başkan vekiliniz arkaya gelirse bu işle ilgileneceğim çünkü işkenceye, siyasi görüşümüz ne olursa olsun, hepimizin insani olarak karşı durması gerekir diye düşünüyorum.

Sayın Gök, buyurun.

20.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Irak eski Cumhurbaşkanı Celal Talabani’ye ve Hakkâri Yüksekova’da şehit olan 4 askere Allah’tan rahmet dilediğine, 16 Nisan referandumunda “evet” çıkması hâlinde terörün biteceği sözünü verenlerin bunun gereğini yapmalarını beklediğine ilişkin açıklaması

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, Irak’ın eski Cumhurbaşkanı Celal Talabani’nin hayatını kaybetmesi nedeniyle tüm Irak halkına, ulusuna başsağlığı dileklerimizi iletiyoruz.

Sayın Başkan, Yüksekova’dan gelen 4 şehidimizin olduğu haberleri yine yüreğimizi dağladı. Şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyoruz, tüm Türk ulusuna başsağlığı diliyoruz.

Sayın Başkan, ne zaman bitecek bu terör? İktidarın, beceriksiz uygulamalarıyla, her türlü olayı terörle ilintilendirerek getirdikleri, dayadıkları koşullarda terörü bitiremedikleri bir kez daha ortaya çıktı.

Bakın, bu ülkede 16 Nisanda bir Anayasa değişikliği yapıldı Sayın Başkan, oylaması yapıldı, referandumu yapıldı. Referandumdan önce çok büyük laflar ediliyordu. Sayın Başbakan çıktı “Teröre büyük bir darbe vurduk, artık can çekişiyorlar. Size, Türkiye’de yaşayan bütün yurttaşlarımıza söz veriyorum, 16 Nisandan sonra sandıktan ‘evet’ çıkarsa bu terör biter. Allah’ın izniyle sandıktan ‘evet’ çıkacak, FETÖ de, PKK da, DEAŞ da bitecek.” dedi. Başbakan böyle söylerken Başbakan Yardımcısı Sayın Kurtulmuş durur mu? O da hızını alamadı “Allah’ın izniyle referandumda ‘evet’ çıktıktan sonra terör bitecek.” diye konuşmalar yaptılar.

Sayın Başkan, bu sözleri yerine getiremeyenlerin, ulusumuza verecekleri bir hesap yok mudur? Referandumu Allah’ı da içine katarak, Yüce Allah’ımızı da böyle bir olayla ilişkilendirerek, O’nu da… Türkiye’de ve bütün dünyada yaşayan yurttaşlarımız karşısında, O’nun izniyle referandumdan “evet” çıkarsa terörün biteceği gibi bir sözü söyleme cüretini nasıl buldu Sayın Başbakan, nasıl buldu Sayın Başbakan Yardımcısı, AKP sözcüleri? Terör devam ediyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen Sayın Gök.

LEVENT GÖK (Ankara) – Bir kere, referandumu böylesine çelişki dolu açıklamalarla Türkiye’deki yurttaşlarımızın tercihlerine dayatan ve terörün biteceğine söz veren Başbakan, iktidar sözcüleri gereğini yapmalıdır. Biz o sözün yerine getirilmesini bekliyoruz. Terör bitmelidir, derhâl bitmelidir. Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz her türlü desteği veriyoruz, niçin bitiremiyorsunuz? Vereceğiniz bir hesap yok mu? Yazık değil mi ölenlere, şehitlerimize, yavrularımıza? Nerede verdiğiniz sözler?

İktidarı kınıyorum. Bu sözleri söyleyenleri, sözlerini yerine getirmediklerinden dolayı özür dilemeye ve istifaya davet ediyorum.

Saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Turan, buyurun.

21.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, Hakkâri Yüksekova’da şehit olan 4 askere ve Irak eski Cumhurbaşkanı Celal Talabani’ye Allah’tan rahmet dilediğine ve 4 Ekim Dünya Hayvanları Koruma Günü’ne ilişkin açıklaması

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ne yazık ki bu sabah, sizlerin de takip ettiği gibi, acı bir haberle güne başladık; Hakkâri Yüksekova’da, askerî aracın geçişi sırasında PKK’lı teröristlerce düzenlenen saldırıda 4 askerimiz şehit oldu, 4 de gazimiz var, yaralananımız var. Askerlerimizin ailelerine öncelikle başsağlığı diliyorum, milletimizin başı sağ olsun, yaralılarımıza şifalar diliyorum.

Ancak yüksek perdeden konuşmaya hiç gerek yok. Az önce kıymetli grup başkan vekili, çok sert ifadelerle olaya siyasal dil katmaya çalıştı. Dağda, ovada, kırda, kentte herkes bilsin ki şehitlerimizin hesabı mutlaka sorulacaktır. Devletimiz tüm kurumlarıyla beraber, askeriyle, polisiyle, diğer yan güvenlik güçleriyle çok sert, çok net şekilde hukuk zemini içerisinde bu hesap sorma sürecini devam ettirecektir. Hem bu dünyada hem ahirette bu katillerin yakasında olacaktır ellerimiz, onu ifade etmek isterim. Rabb’im şehitlerimizin mekânını cennet etsin, yaralılarımıza acil şifalar diliyoruz. İnşallah, bir an evvel sevdiklerinin arasına sağ salim döner diğer askerlerimiz de.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Irak eski Cumhurbaşkanı Celal Talabani, 84 yaşında hayata veda etti. Kendisine Allah’tan rahmet diliyoruz, Irak halkına başsağlığı dileklerimizi ifade etmek istiyorum.

Ayrıca yine -kamuoyunun yakından takip ettiği- Dünya Hayvanları Koruma Günü olarak bugün yâd ediliyor. Yaşadığımız kentler, üzerine bastığımız toprak, bizlerin olduğu kadar onların da hakkı. Hayvanları Koruma Günü’nün temel amacı, insanlara hayvan sevgisini aşılamak, onların haklarına sahip çıkma duyarlılığını geliştirmek. Bu vesileyle, Hayvanları Koruma Günü’nün hayvan haklarının korunmasına, onların daha sağlıklı bir çevrede yaşamasına, büyümesine netice olması temennisiyle teşekkür ediyorum.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Gök, bu şehitler konusunda siyasi bir tartışma yapmayalım lütfen.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Çok gereksiz. Cevap vermeyeceğim bundan sonra bir şey söylerse Sayın Başkan.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, bir cümle eklemek istiyorum.

Teröristlerin tümüyle mücadele edilmeli, teröristlerin tümü hesap vermelidir. Ama böyle sözler söyleyen, az önce söylediğim sözleri ifade eden siyasetçinin hiç mi sorumluluğu yoktur? Yani siyasetçinin sorumluluğunda bir şey yok mu? Yani “16 Nisanda referandumdan ‘evet’ çıkarsa terör bitecek.” diyen bir Başbakanın, bir Başbakan Yardımcısının siyaseten bir sorumluluğu yok mu?

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gök.

LEVENT GÖK (Ankara) – Halktan böyle gelip oy alacaksınız…

BAŞKAN – Sayın Gök…

LEVENT GÖK (Ankara) – …ondan sonra pişkin pişkin yerinizde oturacaksınız.

BAŞKAN – Sayın Gök, lütfen, bugün bunun tartışmasını yapmayalım.

LEVENT GÖK (Ankara) – Var mı böyle bir şey?

BAŞKAN – Söz vermeyeceğim kimseye.

Sayın Turan, son söz sizin, bir cümle.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, 4 şehidimiz var…

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, ben Başbakanın demecini okudum.

BAŞKAN – Söylediniz ve kayda geçti.

LEVENT GÖK (Ankara) – Başbakanın demecini okudum.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – …4 gazimiz var.

BAŞKAN – Kayda geçti, söylediniz.

LEVENT GÖK (Ankara) – Bu, doğru mu değil mi?

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Bugün izin verin hüznümüzü yaşayalım, siyasal tartışmayı sonra yapalım.

LEVENT GÖK (Ankara) – Bu, doğru değil mi?

BAŞKAN – Geçti kayda, tamam.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Teşekkür ederim efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Bu konuda kimseye söz vermiyorum başka, çok özür dilerim.

LEVENT GÖK (Ankara) – Bizim acımız büyük. Bu sözleri söylemeyecekti o zaman, yapamayacakları sözleri vermeyecekti.

BAŞKAN – Şehitler üzerinden siyaset yapmayalım, siyasi araç hâline getirmeyelim şehitlerimizi.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Siyaset yapılmıyor, Mecliste terör konuşulsun Sayın Başkan.

LEVENT GÖK (Ankara) – Biz siyasetçilerin sorumluluğunu konuşuyoruz burada, siyasetçilerin sorumluluğunu.

BAŞKAN – Size söylemiyorum, kim yaptıysa onu söylüyorum.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Her gün şehit geliyor, Mecliste konuşulmayacak, sokakta mı konuşulacak?

BAŞKAN – Gündeme geçiyoruz.

LEVENT GÖK (Ankara) – Söz veriyorlar. 16 Nisandan sonra “evet” çıkarsa terör bitecekmiş, nerede bitiyor?

BAŞKAN - Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- MHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan, Aydın Milletvekili Deniz Depboylu ve arkadaşları tarafından, (10/814) esas numaralı Aydın ilinin yer altı kaynaklarının daha verimli kullanılması, tarım ürünlerinin ve doğanın korunması için sorunların tespit edilmesi, alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 4 Ekim 2017 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

4/10/2017

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 4/10/2017 Çarşamba günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                         Erhan Usta

                                                                                           Samsun

                                                                          MHP Grup Başkan Vekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan Aydın Milletvekili Deniz Depboylu ve arkadaşlarınca verilen (10/814) esas numaralı “Aydın ilimizde enerji üretimi için kurulan jeotermal santrallerin baca gazı salımları ve termal su geri dönüşümleri ile başta incir, zeytin ve kestane olmak üzere yerli tarım ürünlerine ve doğaya ve Aydın’da yaşayan halkımıza zarar verdiği, yapılan çalıştaylarla belirlenmiştir. Aydın ilimizin yer altı kaynaklarının daha verimli kullanılması, tarım ürünlerimizin ve doğamızın korunması için sorunların tespit edilmesi, alınması gereken önlemlerin belirlenmesi” amaçlı Meclis araştırması açılmasına dair önergemizin 4/10/2017 Çarşamba günü (bugün) Genel Kurulda okunarak görüşmelerinin bugünkü birleşimde yapılması önerilmiştir.

ERHAN USTA (Samsun) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Usta…

ERHAN USTA (Samsun) – Sayın Başkanım, grup önerimizi çekiyoruz ama izin verirseniz çekme gerekçemizi Aydın Milletvekilimiz Deniz Depboylu, söz verirseniz açıklayacak.

BAŞKAN – Peki, buyurun Sayın Depboylu, dinleyelim sizi.

DENİZ DEPBOYLU (Aydın) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, Aydın ilimizde faaliyette olan jeotermal santrallerin çevreye olan etkisinin araştırılmasıyla ilgili olarak sunduğumuz önergemizi, Adalet ve Kalkınma Partisinin konuyu grubu içinde gerçekleştireceği değerlendirmenin ardından gündeme alınarak kabulü noktasında olumlu bir karara ulaşacağına dair kanaatimizin oluşması sebebiyle şimdilik geri çekiyoruz.

BAŞKAN – Çok teşekkür ederim.

Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi geri çekildiği için işlemden kaldırılmıştır.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum, grup başkan vekillerini görüşmeye davet ediyorum.

Kapanma Saati: 14.57

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati:15.19

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya), Fatma KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 3’üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

2.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım tarafından, DBP’li belediyelere atanan kayyumların keyfiyete dayanan uygulamalarının araştırılması amacıyla 4/10/2017 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 4 Ekim 2017 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

4/10/2017

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 4/10/2017 Çarşamba günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                      Ahmet Yıldırım

                                                                                             Muş

                                                                                 Grup Başkan Vekili

Öneri:

4 Ekim 2017 tarihinde Muş Milletvekili Grup Başkan Vekili Ahmet Yıldırım tarafından (5507 sıra numaralı) DBP’li belediyelere atanan kayyumların keyfiyete dayanan uygulamalarının araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 4/10/2017 Çarşamba günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin gerekçesini açıklamak üzere öneri sahibi Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Muş Milletvekili Sayın Ahmet Yıldırım konuşacak.

Buyurun Sayın Yıldırım. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

HDP GRUBU ADINA AHMET YILDIRIM (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; on üç ay önce, Eylül 2016’dan itibaren, tamamı DBP’li belediyelerden oluşan, ilk etapta 9 belediyeyle başlayan kayyum atama süreçleri bugün 94 belediyeye ulaşmıştır. Biz bu iş ve işlemlerin yanlış olduğunu ifade ederken burada özellikle belediyelerin yaptıkları işlemler ve mali süreçleriyle ilgili bir tomar iftirada bulunan iktidar vekilleri bir gün sıranın, herhâlde, iktidar belediyelerine, AKP’li belediyelere geleceğini düşünmemişti. İşte, son bir haftadır hazin bir şekilde izlediğimiz üzere, hızını alamayan siyasi iktidar, kendi belediyelerine de kayyum atama süreçlerini başlatmıştır. Bugün AKP’li belediyeler zorla istifa ettirilmekte, diğerlerine, deyim yerindeyse, siyasi iktidarın ve AKP Genel Başkanının göz zevkine ve çıkarlarına göre hareket edebilecek olan kayyumlar atama sürecini başlatmış bulunmaktadır.

Ben burada, kısaca, özellikle DBP’li belediyelere atanan, üç imzayla o kente gelen ve o kentte hiçbir karşılığı olmayan kayyumların bazı uygulamalarına dikkat çekmek istiyorum. Ne yaptılar? İşte, AKP Genel Başkanı Erdoğan o zaman “Hizmet etmiyor.” diye DBP’li belediyeleri suçlamıştı. Şimdi, kendi kayyumlarının hizmetlerinden bazı veciz örnekler sunayım: Kayyumlar kadınevlerini kapatıyor, kayyumlar sığınmaevi kapatıyor. Kayyumlar, içinde Kürtçenin de olduğu, farklı dillerde eğitim veren kreşleri kapatıyor. Yine, içinde Kürtçe oyunların da oynandığı tiyatroları kapatıyor. Kürt tarihini çağrıştıran, Kürt kültürünü çağrıştıran birçok hizmeti engelliyor. Tabelaları indiriyor, Kürtçe tabelaları indiriyor ve en son da Kürt halkının vicdanında derin yer edinmiş olan bazı önemli yazar ve şahsiyetlerin ya büstlerini ya heykellerini yıkıyor ya da adlarını parklardan kaldırıyor. İşte, 20’den fazla dile çevrilmiş eserlere sahip olan Mehmet Uzun’un parktan adını siliyor. Aynı şekilde, Orhan Doğan’ın -ki bu Parlamento çatısı altında görev yapmış olan- adına açılmış olan bir parkın adını değiştiriyor. Yine, Ceylan Önkol’un veya Roboski anıtının yıkılması bu kayyumların marifetleri arasında sayabileceklerimizdir.

Bir de bu kayyumlar, üç imzayla o kentle, o yerleşim birimiyle bağ kuran kayyumlar, bazı bayramlarda veya önemli günlerde billboard’lara kendi adlarının altına “belediye başkanı” unvanını pişkince yazmaktan geri durmuyorlar.

Bir de arkadaşlar, bütün Genel Kurulun ve halkımızın bilmesi gereken bir hususu dikkatinize sunmak istiyorum. 23 Ağustos 2017 günü yani yaklaşık kırk beş gün önce, AKP’nin atamış olduğu kayyumlar… Ki onların aslında büyük bir çoğunluğu yaptığı yolsuzluktan ötürü kayyum değil hortumdur; biz bölge halkıyla birlikte o kayyumların çoğuna ayyuka çıkmış yolsuzluklarından ötürü kayyum değil hortum diyoruz, hortum. AKP’nin 94 belediyeye atamış olduğu hortumlar, orada çoluk çocuğun rızkıyla, vergileriyle sevk, idare edilmesi ve o kentlere hizmet etmesi gereken belediyeler ciddi yolsuzluklar yapıyorlar. 23 Ağustos 2017 günü, bu iktidar tarafından atanmış 9 kayyum yolsuzluk yaptığı için görevden alındı, yerlerine yeni kayyumlar atadılar. Cizre’de, Diyarbakır Yenişehir ve Kayapınar’da, Hakkâri Çukurca ve Şemdinli’de, yine, Van’da Muradiye ve Bahçesaray’da, Elâzığ Karakoçan ve Muş Malazgirt’te, yolsuzluk yapıldığı için 9 hortum görevden alındı, onların yerine yeni 9 hortum atandı. Hortumluyorlar, hizmet bekleyen halkın sorunlarını çözmek üzere hortumlama işlemi yapıyorlar.

Bakın, size son bir örnekle bu kısa süreli konuşmamı tamamlayayım. Nedir? Diyarbakır Kayapınar’a geçen yıl atanan kayyum döneminde işe alınmış olan -hizmet alımı- 65 kişi geçen ay işten çıkarıldı. Bu 65 kişi, yeni kayyumun kapısına dayandı “Bizi işten atamazsınız.” diye. Neden? “Çünkü biz, 1.400 lira maaş almak için her birimiz 25-30 bin lira AKP’li vekillerin yakınlarına ve AKP’li il, ilçe teşkilatlarına para verdik. Biz torpille girdik. Bizden para aldılar. Daha bu para kadar maaş alamamışken bugün görevden alınmış veya işten atılmış durumdayız.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Başkan, toparlıyorum.

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen, bir dakika ek süre veriyorum.

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Bakın, Mehmet Uzun’un, sadece Kürt edebiyatı değil, dünya edebiyat literatüründe bir yeri olan yazar olduğunu herkes biliyor. Mehmet Uzun on yıl önce, 2007’de vefat ettiğinde dönemin Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül eşi Zozan Uzun’u arayarak büyük üzüntü duyduğunu, eserlerini bildiğini ve bu konuda da büyük bir edebiyat değerinin kaybedildiğini ifade etmişti.

Demek ki bu konuda bu tutarsızlıkla hareket eden ve atandıkları yerlerde toplum vicdanında hiçbir yer edinemeyen bu kayyumlara ilişkin son olarak şunu söyleyebilirim ki bütün belediye eş başkanlarımız çıkacak; Gültan Kışanak, Fırat Anlı, Bekir Kaya, bunların hepsi yeniden bu parkların açılışını yapacak; Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’la birlikte bu parkların adını yine ilk verildiği hâliyle açacaklar ama o kayyumlar büyük soruşturmalar geçirecekler. Asla bugünkü iktidara güvenmesinler. Bugünkü iktidara güvenenlerin hâlinin ve pürmelalinin ne olduğunu bugün hepimiz birlikte izliyoruz diyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

Halkların Demokratik Partisi...

Bir şey mi oldu Sayın Gök?

LEVENT GÖK (Ankara) – Yani, bizim konuşmacımızı davet ederseniz, MHP’nin konuşmacısı herhâlde yokmuş şu anda.

BAŞKAN – Daha önce mi? Peki.

ERHAN USTA (Samsun) – Sırayı değiştiriyoruz.

BAŞKAN – Öyle mi?

ERHAN USTA (Samsun) – Önce CHP, sonra biz.

BAŞKAN – Tamam, peki.

Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Oğuz Kaan Salıcı konuşacak.

Buyurun Sayın Salıcı. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA OĞUZ KAAN SALICI (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Halkların Demokratik Partisinin belediyelere atanan kayyumlarla ilgili vermiş olduğu araştırma önergesi üzerine söz aldım. 94 belediye ve belediyelere atanan kayyumlar mutlaka konuşulması gereken bir mesele.

Az önce HDP Grup Başkan Vekili konuşurken Mehmet Uzun’dan örnek verdi. Evet, Mehmet Uzun dünya edebiyatının tanıdığı önemli bir şahsiyetti ve onunla ilgili bazı tasarruflarda bulunuluyor olması bu ülkenin vicdanını yaralayan bir şey olur. Ama tabii şöyle bir durum var: Belediyelere atanan, DBP’li belediyelere atanan kayyumları konuşacağız ama İstanbul Belediyesine atanan kayyumu da konuşmak lazım, onu da ıskalamadan gitmek lazım. Ben az önce şöyle bir şey yaptım -biliyorsunuz gruplara basın bültenleri dağıtılır, Cumhuriyet Halk Partisine de dağıtılır, Adalet ve Kalkınma Partisine de dağıtılır- Genel Kurula ara verildiğinde Adalet ve Kalkınma Partisine dağıtılan basın bültenine şöyle bir bakma imkânım oldu ve gördüm ki, aslında bugün İstanbul Belediyesine, Kadir Topbaş’a yapılan muameleyle, istifaya zorlanmasıyla alakalı herhangi bir şey yok. Hâlbuki bugün basında çıkan haberler var, bunlardan bir tanesini en azından hatırlatmak isterim. Yazan kişi ilginç, Akif Beki yazmış -şu anki Cumhurbaşkanının danışmanıydı biliyorsunuz üç buçuk yıl boyunca- biraz uzun okuyacağım çünkü aradan seçtiniz, cımbızladınız denilmesin diye. “Erdoğan, seçime kadar değişimi, dönüşümü, yenilenmeyi sürdüreceklerini söylüyor. Parti teşkilatları için bu geçerli olabilir, zaten kongreler yapılıyor. Fakat herhalde belediye başkanlarının, istifa görüntüsü altında, örtülü müdahalelerle görevden alınmalarını kastetmiyordur. Çünkü bunun demokratik bir değişim, dönüşüm ve yenilenme olarak görülmesi pek mümkün değil. Partinin il başkanları ile belediye başkanları bir tutulabilir mi? Aynı muameleye tabi olabilir mi? İkisi de başkan ama biri Genel Merkeze, öbürü doğrudan millete bağlı. Birini atama, onaylama yetkisi partide, öbürü seçmen iradesiyle geliyor. Ne oldu bu demokratik-antidemokratik müdahale ayrımlarına, ruhuna Fatiha mı yoksa? Başkası yapsa, AK PARTİ gök kubbeyi başına yıkardı.” Sizin gayet yakından tanıdığınız ama sizin basın bültenlerinizde yer bulamayan Sayın Akif Beki’nin sözleri.

Başka bir söz, yine sizin yakından tanıdığınız, sevdiğiniz, saydığınız, 17-25 Aralık operasyonundan sonra yurt dışına aracı olarak gönderdiğiniz başka bir gazeteci şahsiyet, Fehmi Koru şunu söylemiş: “Yöntem, Fransız İhtilali sonrası konvansiyonda birbiri ardına kellelerin düşmesini andırıyor.” Daha veciz bir şekilde ifade etmiş.

Şimdi, değerli arkadaşlar, İstanbul Belediyesine ya da -adı sıkça geçiyor- Melih Gökçek’e yapılacak olan şey ya da başka belediyelere yapılacak olan şey bildiğiniz bir kayyum operasyonudur. Burada beni ilgilendiren tarafı şu: Bu belediye başkanlarının yorulmuşlukla, başarısızlıkla ya da buna benzer objektif bir kriterle görevlerinden ayrılıyor olduklarını söylemek siyasetin de seçmenin de…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OĞUZ KAAN SALICI (Devamla) – Toparlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Son bir dakika daha vereyim, toparlayın.

OĞUZ KAAN SALICI (Devamla) - Teşekkür ediyorum.

…aklıyla alay etmek olur. Ortada şöyle açık bir mesele var: Bir siyasi suç isnat edilerek, bu, sizin de okuduğunuz bizim de okuduğumuz gazetelerde olağanüstü hâl koşullarında mümkün olan mertebede yazılabiliyor ve ısrarla söylenen şey şu… FETÖ bağlantılı olduğu için görevden el çektiriliyor, istifaya zorlanıyor veya yolsuzluklarla alakalı istifaya zorlanıyor gibi ifadeler sizin parti yetkilileriniz tarafından da üstü kapalı bir şekilde ifade ediliyor. Şimdi sorum şu: Eğer FETÖ’yle bağlantılı bir şekilde Kadir Topbaş görevden el çektirildiyse bu sadece onu istifaya zorlamakla bitecek bir süreç değil. FETÖ’nün bir terör örgütü olduğunu burada herkes biliyor, mahkemelerde yargılanan insanlar var. Ya da yolsuzluklarla alakalı bir durum söz konusuysa görevden el çektirmek yetmez, o zaman yargılayacaksınız arkadaşlar. Melih Gökçek’i de yargılayacaksınız, Kadir Topbaş’ı da yargılayacaksınız ki kamu vicdanı yerini bulsun.

Hepinize teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim ben de.

Sayın Turan, söz talebiniz var. Açıklama mı yapacaksınız?

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, izin verirseniz 60’a göre bir dakika söz istiyorum, bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

22.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, İstanbul Milletvekili Oğuz Kaan Salıcı’nın HDP grup önerisi üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Az önce sayın konuşmacının ifade ettiği iddiayı delillendirirken “Kayyum atandı İstanbul’a.” demesini açıkçası şık bulmadığımı ifade etmek isterim. Kendisi uzun yıllar İstanbul il başkanlığı yapmış bir arkadaşımız. Bu ifadenin teknik olarak yanlış olduğunu ifade etmek istiyorum. İstanbul’da kıymetli belediye başkanımızın istifasından sonra hukuka uygun, mevzuata uygun bir seçim yapılarak İstanbul Büyükşehir Belediyesinin kendi meclis üyeleri yine İstanbul’da bir ilçede görev yapan Mevlüt Uysal’ı başkan olarak seçmişlerdir. Süreç tamamen mevzuata uygun işlemiştir. Dolayısıyla bu süreci kayyum olarak nitelendirmek…

MUSA ÇAM (İzmir) – Diğer belediyelerde niye yok?

BAŞKAN – Sayın Çam…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – …bu müesseseye haksızlık yapmak demektir. Bunu doğru bulmadığımı ifade etmek isterim. Ayrıca Sayın Başkanın referans gösterdiği yazarların da isimlerini okurken tebessüm ettiğimizi ifade etmek isterim.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, benim de bir ricam olacak.

Biliyorsunuz İç Tüzük’e göre, değişiklikten sonra uygulamaya soktuğumuz İç Tüzük’e göre grup önerilerindeki konuşma süreleri değişti. Arkadaşlarımızdan bu sürelere hassasiyetle riayet etmelerini rica ediyorum.

LEVENT GÖK (Ankara) – Efendim, kolay alışılacak bir şey değil, yavaş yavaş. Üç dakikalık konuşmaya kimse alışkın değil.

BAŞKAN – Bir süre mi tanıyalım diyorsunuz Sayın Gök?

OĞUZ KAAN SALICI (İstanbul) – Geçiş aşaması.

BAŞKAN – Bir alışma süreci.

LEVENT GÖK (Ankara) – Üç dakikalık konuşmaya kimse alışkın değil Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Peki, öyle yapalım. Ben de öyle yapıyorum zaten, artı bir dakika daha veriyorum.

Sayın Salıcı, bir şey mi söyleyeceksiniz?

OĞUZ KAAN SALICI (İstanbul) – Evet, bir açıklama yapmak istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sisteme girdiniz mi?

OĞUZ KAAN SALICI (İstanbul) – Sataşmadan dolayı.

BAŞKAN – Sataşma yok Sayın Salıcı.

OĞUZ KAAN SALICI (İstanbul) – Açıklama…

BAŞKAN - Bir açıklama yapmak istiyorsanız size bir dakika söz verebilirim ama bunu yapmam için önce sisteme girmeniz gerekiyor.

Buyurun.

23.- İstanbul Milletvekili Oğuz Kaan Salıcı’nın, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

OĞUZ KAAN SALICI (İstanbul) – Sayın Başkan, şimdi, değerli grup başkan vekili ifade etti; evet, doğru, ben İstanbul il başkanlığı yaptım, İstanbul il başkanlığı yaptığım için de cümlelerimi çok seçerek kullandım. Ben meselenin teknik boyutundan bahsetmedim; kaç tur seçim yapıldığından, kimlerin aday olduğundan bahsetmedim. Yapılan işin siyaseten okuması kayyum atamasıdır çünkü. Herkes bilir ki bir odaya girildi, Sayın Cumhurbaşkanı geldi, insanları topladı, orada bir eğilim yaptı, ondan sonra eğilimin sonucunun ne olduğu da açıklanmadı, insanların önüne bir aday kondu -bu, hep yapıldığı gibi oldu- belediye meclis üyeleri de el mecbur, geldiler, oy verdiler ve süreç böyle tamamlandı. Bunun adı kayyum atamasıdır. Bana cevap vermek yerine o değerli gazetecilere cevap verse bence daha isabetli bir durum olurdu.

Teşekkür ediyorum.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, polemik olmasın ama eğer bu kadar kayyum ataması tarzı bir iş varsa, dedikleri kadar katı bir kural varsa neden CHP Grubu aday gösterdi, oylamaya katıldı diye sormak isterim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim, tamam, peki.

LEVENT GÖK (Ankara) – Bizim adayımız kayyumla değil eğilimle belirlendi efendim.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım tarafından, DBP’li belediyelere atanan kayyumların keyfiyete dayanan uygulamalarının araştırılması amacıyla 4/10/2017 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 4 Ekim 2017 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Muğla Milletvekili Sayın Mehmet Erdoğan konuşacak.

Buyurun Sayın Erdoğan. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP grup önerisinin aleyhinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım, bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerimin başında, bugün Hakkâri’de şehit olan askerlerimize Cenab-ı Allah’tan rahmet, yaralı askerlerimize de acil şifalar diliyorum.

Şimdi, tabii ki terörle mücadele konusu Milliyetçi Hareket Partisi açısından çok önemli bir nokta ancak terörü bir noktaya hapsederek bunu yapamayız. Milliyetçi Hareket Partisi açısından PKK, DEAŞ, DHKP-C, FETÖ bunların hiçbirinin hiçbir farkı yoktur. Dolayısıyla, terörle mücadeledeki başarımız iki şeye bağlıdır: Bir, kararlığımıza; iki, uygulamadaki adaletimize bağlıdır. Bunları çok iyi organize etmemiz ve çok iyi koordine etmemiz lazım.

Şimdi, bugüne kadar görevden alınan belediye başkanlarına, kayyum atanan belediyelere niçin bu işlem yapılmıştır? Terör örgütleriyle kurdukları irtibattan dolayı yapılmıştır. Diğer terör örgütleriyle irtibat kuran belediye başkanlarına da aynısının yapılmasını biz bekleriz. Çünkü 15 Temmuz Darbe Araştırma Komisyonunda da ben partinin oradaki üyesi olarak bunu çokça ifade ettim. Komisyonun en eksik kaldığı noktalardan birisi ciddi kaynaklar kullanan belediyelerin FETÖ’ye aktardığı kaynaklar ve kullandırdığı kadrolar konusunun yeteri kadar incelenmemesiydi. Şimdi, anlaşılan o ki bu konu üzerinde birtakım en azından spekülasyonlar yapılmakta, çalışmalar yapılmaktadır. Bunun üzerinde de ciddiyetle durulması lazım.

Şimdi, öbür tarafta HDP’nin verdiği önergeye baktığımızda orada da önergenin içeriğinde herkesin bir defa Anayasa’nın 3’üncü maddesini çok iyi irdelemesi lazım. Anayasa’nın 3’üncü maddesi diyor ki: “Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir.”

Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır.

Millî marşı ‘İstiklal Marşı’ dır.

Başkenti Ankara’dır.”

Kimsenin bu Anayasa’nın 3’üncü maddesine aykırı olarak yaptığı birtakım icraatları savunacak burada başka şeyler yapmasına gerek yok. Türkiye'de resmî dil Türkçedir. Türkçe dışında devletin kurumları olan, devletin kaynaklarını kullanan belediyelerin de başka dillerde tabelalar asması doğru değildir, kabul edilemez. Türkiye'de bunların yapılmasını kimse kabul edemez.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen, bir dakika daha süre vereyim size Sayın Erdoğan.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Ancak sözlerimin başında da ifade ettiğim gibi terörle mücadele kararlılığımızın devam etmesi lazım, kim olursa olsun, hangi terör örgütüne yardım ederse etsin bütün belediyelerle ilgili eşit uygulamayı biz Hükûmetten, iktidardan beklemekteyiz. Bugün kayyum atanan yerlerle ilgili de bir sıkıntı varsa, İçişleri Bakanlığı bu kayyumlarla ilgili şikâyetleri denetler ve burada Sayın Bakan gelir, Meclis Genel Kuruluna bilgileri verir. Ancak gözlemlerimiz odur ki kayyumlar, devletin kaynaklarına sahip çıkmakta; önemli ölçüde bugün atandıkları yerlerde -çünkü kayyum sadece Türkiye'de belli bir bölgede değil, bunun dışında başka yerlerde de atanmıştır- görevlerini başarıyla yürütmektedirler. Ben kayyum atanan arkadaşlarımızın sorumluluğunun bilinciyle hareket edeceğine inanıyor, onlara başarılar diliyorum ama terörle mücadeledeki kararlılık beklentimizin de Milliyetçi Hareket Partisi olarak devam ettiğini tekrar hatırlatıyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Erdoğan.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Hulusi Şentürk konuşacak.

Buyurun Sayın Şentürk. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA HULUSİ ŞENTÜRK (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli Meclis üyeleri; HDP Grubu adına verilen önerge aleyhinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

HDP Grup önerisinde 674 sayılı KHK’yla kayyum atanan belediyeler hakkında araştırma önergesi verilmiştir. Değerli arkadaşlar, 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 3’üncü maddesi der ki: “Belediye, yerel halkın ortak ihtiyaçlarını karşılamak üzere kurulmuş kamu tüzel kişileridir.” Ortak ihtiyaçlar da nedir? Yoldur, kaldırımdır, içme suyudur, kanalizasyondur, parktır, imar hizmetleridir vesaire. Dolayısıyla belediyeler kentlerin ve kentlilerin asli yerel ihtiyaçlarını karşılamak üzere kurulmuş kamu tüzel kişilikleridir. Ne yazık ki bu hizmetleri gerçekleştirmesi için seçilen bazı belediye başkanları halkın bu hizmetlerini karşılamak yerine terör örgütlerine destek olmaya, terör örgütlerinin sözcüsü ve temsilcisi gibi davranmaya başlamışlardır.

ZİYA PİR (Diyarbakır) – İspatlayın bunları, ispatlayın. İddianameleri okudunuz mu?

BAŞKAN – Sayın Pir, lütfen...

HULUSİ ŞENTÜRK (Devamla) – Değerli arkadaşlar, birçok belediyemizin…

ZİYA PİR (Diyarbakır) – İddianameleri okudunuz mu?

HULUSİ ŞENTÜRK (Devamla) – …ne yazık ki iş makinalarıyla hendekler kazdınız...

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Ne hendeği? Hangi hendek?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri...

HULUSİ ŞENTÜRK (Devamla) – ...belediye araçlarıyla silah taşıdınız ve belediye kadrolarını terör örgütleri militanlarına peşkeş çektiniz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bunu yapanlara karşı da devletimiz gereğini yerine getirdi, belediye imkânlarını bu hainlere peşkeş çekenleri görevden aldı ve yerine kayyum atandı.

ZİYA PİR (Diyarbakır) – Hiçbiri iddianamede yok. Boş boş konuşmayın burada.

HULUSİ ŞENTÜRK (Devamla) – Sadece PKK terör örgütünden dolayı değil, FETÖ terör örgütüne buluşan belediyelere de...

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Sizin geçmişiniz FETÖ.

HULUSİ ŞENTÜRK (Devamla) – ...örneğin Pozantı, Bucak, İliç, Aşkale, Çamoluk, Safranbolu, Ilgın, Zonguldak’taki Karaman belediyeleri gibi belediyeler de FETÖ terör örgütüne bulaştıkları için görevlerinden alındı ve yerlerine kayyum atandı. Ne oldu kayyum atandıktan sonra? Kayyum atandıktan sonra şehirlerimiz hizmet görmeye başladı.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – 9 tanesini niye görevden aldınız?

HULUSİ ŞENTÜRK (Devamla) – Örneğin, Mardin’de kayyum atandıktan sonra 750 kilometre yol yapıldı, 22 kilometre içme suyu, 24 kilometre kanal yapıldı.

ZİYA PİR (Diyarbakır) – Kayyum olmasaydı daha fazlası yapılacaktı.

HULUSİ ŞENTÜRK (Devamla) – Diyarbakır’da 500 bin ton asfalt döküldü, 1.300 kilometre yol yapıldı. Yani kayyum ataması sayesinde kazanan şehirlerimiz ve şehir halkımız, kaybeden terör örgütü oldu diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Hangisi kazandı?

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Ne diyorsun sen ya? Ne hakla bizi terör örgütü olarak gösteriyorsun?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Açıkça grubumuzu göstererek sataşmada bulunmuştur “Hendekleri siz kazdınız." diye.

HULUSİ ŞENTÜRK (İstanbul) – Grubu göstermedim, Genel Kurula bakıyorum.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Bize de baktı Sayın Başkan. “Bize baktı.” diye söz istenmez Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Şimdi, sayın milletvekilleri, konuşmacı grup ismi vermedi ama tabii ki...

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Ama Sayın Başkan...

HULUSİ ŞENTÜRK (İstanbul) – Üç tarafa da baktım yani.

BAŞKAN – Müsaade eder misiniz.

Ama kayyum atanan belediyelerin HDP’li belediye başkanları olduğunu biliyoruz.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Hayır, “HDP’li olmayanlar da var.” dedi.

BAŞKAN – Yalnız kendisi “PKK’lı teröristler işgal etmişti." dedi.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sayın Başkan, izin verirseniz...

BAŞKAN – Müsaade eder misiniz.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Ben cümleyi söylersem belki ikna olursunuz. Sizin belediyelerinizi...

BAŞKAN – Ben başka bir şey söyleyeceğim ama benim ne söyleyeceğimi ne biliyorsunuz?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Buyurun dinliyoruz.

BAŞKAN – Konuşmacı dedi ki: “Belediyelerinizde PKK’lı teröristler işe alındı.” Bunu hakaret olarak görüyorsanız ki görmelisiniz, buyurun.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Sadece bu değil, çarpıtmayın.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sadece bu değil.

BAŞKAN - Buyurun o zaman size sataşmadan dolayı söz vereceğim.

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Ayıp ama ya, çok ayıp ediyorsunuz!

BAŞKAN – Ayıp değil, bu bir hakaret, evet. Bunu hakaret olarak görüyorsunuz ki ben de hakaret olarak gördüğünüzü kabul ediyorum, bir hakarettir.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Buyurun cevap verin Sayın Yıldırım.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sayın Başkan, bize söz verirken bile zan altında bırakıyorsunuz.

BAŞKAN – Bakın, ben…

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Bize açıkça dedi ki: “Sizin belediye başkanlarınız hendek kazdı.” Söz verirken bile başka bir yerden algılıyorsunuz.

BAŞKAN – Sizinle tartışmaya girmiyorum. Ben gerekli açıklamamı yaptım.

Sayın Yıldırım’a sataşmadan söz veriyorum.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Hayır, hendek kazdığını bilmeyen mi var Sayın Başkan.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Böyle bir şey de yok yani.

BAŞKAN - Sayın Yıldırım açıklayacak yoksa eğer.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Bilinmeyen bilgi değil ki hendek kazma meselesi.

BAŞKAN - Buyurun.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, İstanbul Milletvekili Hulusi Şentürk’ün HDP grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

AHMET YILDIRIM (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şimdi, sözlü iddiaların ardı arkası olmaz. Bakın, 94 belediyeye kayyum atandı, 84 belediye eş başkanı arkadaşımız tutuklandı. Siyasi iktidarın tümüyle havuzlaştırmış olduğu medya üzerinden yürüttüğü algı operasyonları bir yere kadar böyle belli soru işaretleri ortaya çıkarabilir ama iş yargıya gelince çuvallıyorsunuz.

Bugüne kadar hiçbir belediye başkanımızla ilgili, kendi havuz medyanızda iddia ettiğiniz üzere; silah taşımış, örgüte para aktarmış veya belediyede bu yönlü eleman işe almış bir iddianameye yansımış olan herhangi bir suçlama yok. Bu tümüyle sizin havuz medyanızda işletmiş olduğunuz tevatürden öteye bir şey ifade etmiyor.

Bakın, biz buradayız. Gelin bir tane belediye eş başkanımızla ilgili dediğinize dönük iddiayı konu alan bir mahkeme iddianamesinden bir iddia getirin. Ama, sizin atadığınız bizim kayyum değil, oraları hortumlayan… O memurlarınızla ilgili söyleyeyim, belediye başkanı falan değiller, 3 imzayla gelmişler. Göreceksiniz, ilk seçimde halkın tokadını yiyeceksiniz. O belediyeler asli sahiplerine geri dönecek, o kayyumlar da kararnamelerini koltuğunun altına alıp çekip gidecekler oradan. Hiçbir ilgi ve bağları yok o kentlerle ilgili.

En son öyle bir noktaya getirdiniz ki demokrasiye darbe vurmakta sınır tanımıyorsunuz. Van Erciş Belediyesine atanan 3’üncü kayyumun -hani hepsi hortumluyorlar, gidiyorlar ya- bir emniyet müdürü olduğunu biliyor musunuz? Polis devleti, parti devleti… Aynı şeyi getirip halkın iradesinin yansıdığı demokrasinin en değerli hücreleri olan yerel yönetimlere kadar taşırıyorsunuz ki bunların sadece kendinizi kandırma ötesinde hiçbiri geçerliliği yoktur diyorum.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

HULUSİ ŞENTÜRK (İstanbul) – Bu söylediklerine inanıyor musun?

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım tarafından, DBP’li belediyelere atanan kayyumların keyfiyete dayanan uygulamalarının araştırılması amacıyla 4/10/2017 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 4 Ekim 2017 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Karar yeter sayısı istiyorum Başkanım.

BAŞKAN - Halkların Demokratik Partisi grup önerisini oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.46

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati:16.04

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya), Fatma KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 3’üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Kâtip üyeler arasında bir anlaşmazlık var.

Elektronik cihazla yapalım oylamayı.

Oylama için üç dakika süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime yirmi dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.08

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati:16.30

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya), Fatma KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 3’üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin ikinci oylamasında da karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

İkinci oylamayı elektronik cihazla yaptığımız için üçüncü oylamayı da teamülen elektronik cihazla yapmak zorundayız.

Oylama için iki dakika süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Karar yeter sayısı vardır. Halkların Demokratik Partisi grup önerisi kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisini görüşeceğiz.

Öneriyi okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

3.- CHP Grubunun, Grup Başkan Vekili Ankara Milletvekili Levent Gök tarafından, yüksek oranlı vergi artışlarının hangi açıkları kapatmak için kullanılacağı ve ekonomideki bozulmanın nedenlerinin araştırılması amacıyla 4/10/2017 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan genel görüşme önergesinin, Genel Kurulun 4 Ekim 2017 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 4/10/2017 Çarşamba günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                        Levent Gök

                                                                                           Ankara

                                                                                 Grup Başkan Vekili

Öneri:

Ankara Milletvekili ve Grup Başkanvekili Levent Gök tarafından yüksek oranlı vergi artışlarının hangi açıkları kapatmak için kullanılacağı ve ekonomideki bozulmanın nedenlerinin araştırılması amacıyla ilgili 4/10/2017 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan genel görüşme önergesinin (22 sıra no.lu) Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere, bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 4/10/2017 Çarşamba günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin gerekçesini açıklamak üzere, öneri sahibi Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Selin Sayek Böke konuşacak.

Buyurun Sayın Sayek Böke. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA SELİN SAYEK BÖKE (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; partimizin önerisiyle ilgili, yine, Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İç Tüzük değişikliğiyle Meclise yapılmış olan darbeyle muhalefetin kürsü süresi epey kısaltıldı. Söylenecek çok sorun var ama zaman yok. Aynı…

LEVENT GÖK (Ankara) – Selin Hanım, bir saniye, bir dakika.

Sayın Başkanım, arkadaşımın süresini yeniden başlatın lütfen. Şu tabloyu bir önleyin Sayın Başkan. Arkadaşımızın dikkati dağılıyor.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, biz dinliyoruz hanımefendiyi.

LEVENT GÖK (Ankara) – Biz de izleyemiyoruz. Ama lütfen, en azından konuşmacımıza bir saygı bekliyoruz.

BAŞKAN – Sayın Gök, gerektiği zamanlarda sesle ilgili uyarıda bulunuyorum.

LEVENT GÖK (Ankara) – Şu tabloyu bir önleyin Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Şu anda kürsüye o kadar yoğun bir ses gelmediği için uyarıda bulunmadım. Sayın arkadaşlarımız önerinizi değerlendirirler.

Teşekkür ederim.

Buyurun Sayın Sayek Böke.

LEVENT GÖK (Ankara) – Siz bir ikaz edin ama salona.

BAŞKAN – Sürenizi yeniden başlatacağım.

SELİN SAYEK BÖKE (Devamla) – Evet, İç Tüzük’le Meclise yapılmış olan darbede muhalefetin kürsü süresi azaltıldı. Anlatacak çok sorun var ama zaman dar. Doğrusu, aynı cümleyi Türkiye ekonomisi için de sarf etmek mümkün. Anlatacak çok sorun var ama hakikaten Türkiye’nin artık zamanı dar.

Uzun süredir Türkiye’de kalkınmadan, gerçek bir büyümeden, istihdamdan söz etmek zaten mümkün değildi. Yaklaşık 6 milyon kişi işsiz. Enflasyon çift hanelerde sabitlendi, yüzde 11,2. Herhâlde bu gerçekler yeterince biliniyor ki dinleme ihtiyacı da duyulmuyor. Her 3 gençten birisi ne okulda ne çalışıyor. Varsa yoksa sarayın ekonomisi, varsa yoksa sarayın siyaseti.

Ekonominin gümbür gümbür çöktüğünü, büyük bir yoksulluğun, umutsuzluğun ve istikrarsızlığın var olduğunu her hatırlattığımızda iktidardan hep aynı hikâyeyi duyduk, o da şuydu: “Merak etmeyin, bütçe sağlam, mali disiplinden hiç vazgeçmiyoruz.” deniyordu. Şimdi o mali disiplinin de var olan son kırıntılarını ortadan kaldıracak bütün adımlar atılıyor.

Üretmeye değil -asla böyle bir dert yok- birilerini beslemeye dayanan bir saray rant ekonomisi var ve “Hazıra dağ dayanmaz.” misali, doğal olarak bütçe dengeleri de bozuluyor. Peki, bu durum nasıl ortaya çıktı? Vallaha, ekonomi yönetilmiyor. Zaten buradan açıkça görüyoruz. Uygulanan ekonomi politikaları bayağı palyatif, palyatif tedbirlerin ötesine geçmiyor. Ve bugün yaşanan kara tabloda, bu ekonomi politikasındaki bozukluğun ötesinde, yok edilmiş olan demokrasi, ortadan kaldırılmış olan hukuk düzeni, tek adam diktasının yarattığı keyfiyet ve bütün bunların ortaya çıkardığı maliyetin 80 milyonun omzuna yüklendiği bir Türkiye ekonomisi gerçeği ortaya çıkıyor. Şimdi, yine, bir kez daha, saray, kendi yarattığı bu ekonomik maliyetleri kendi üzerine almak yerine yine 80 milyonun sırtına yüklüyor. Yani iki önemli mesele var: Bir tanesi, saray rejimi demokrasiyi ve hukuku yok ettikçe ekonomi çöküyor. İkincisi, ekonomi çökerken açık bir sınıfsal siyasi tercih yapılıyor ve kısıtlı kaynaklar emekçinin cebinden alınıyor, yandaş sermayenin cebine konuyor. Ortaya çıkmış olan bu yıkım sürecini yine palyatif çözümlerle çözmek için gündeme bir torba yasa geldi. Bu torba yasa yine sarayı kurtarmak uğruna 80 milyonu yok ediyor.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Saraydan kastınız nedir?

SELİN SAYEK BÖKE (Devamla) – 1) Bir yandan Meclisi hiçe sayan hukuksuz bir torba yasayla ek borçlanma yetkisi talep ediliyor. 2000’lerin başında bu ülkeye mali disiplini getirmiş olan yasal düzenlemeler tamamen ortadan kaldırılıyor. 80 milyonun vergisiyle toplanmış olan hazinenin bütçesinden, döndünüz, 53 milyarı aşan bir borçlanma yarattınız. Yetmedi, 37 milyar daha borç yaratmak istiyorsunuz. Üstelik bunu yaparken yine yasayı, yine Meclisi yok sayıyorsunuz.

2) 2000’lerin başında kurumsal reformlarla Merkez Bankası bağımsızlığı verilmişti. Bugün Merkez Bankası bağımsızlığını zaten ortadan kaldırdınız, şimdi Merkez Bankasının Denetim Kurulunu da kapatıyorsunuz. Çünkü bütün derdiniz kuralsız, denetimsiz iş yapmak.

3) Kendi yandaşlarınıza kaynak aktarmak adına “Varlık Fonu” denen bir ipotek fonu kurmuştunuz, bir paralel hazine olduğunu söylemiştik. Şimdi, o paralel hazine 80 milyonun vergisiyle oluşturulmuş olan gerçek hazineye resmen el koymak için yetki istiyor.

4) Zaten perişan olan vatandaşın cebine yeni vergilerle bir kez daha el atıyorsunuz, bir kez daha perişan etmek için adım atıyorsunuz. Motorlu taşıt vergisinde Bakanınızın bile bilmediği oranda bir artışı söylüyorsunuz, dar ve orta gelirli memurun, işçinin vergisini artırıyorsunuz ve bunlar da yetmiyormuş gibi dar ve orta gelirli sınıfın özgürlük peşinde olan gençlerinin kullandığı internete yeni vergiler getiriyorsunuz.

5) Kurduğunuz keyfî düzeni kalıcılaştıracak nice değişiklik yapıyorsunuz. Hepimizin ortak tarihi olan Saraçoğlu Mahallesi’ni satıyorsunuz. Kişisel verilerimizi işleyip paylaşma cüreti gösteriyorsunuz. Bu liste de uzun.

Ekonomi keyfiyet kaldırmaz, ekonomi kuralsızlıkla yönetilmez; ekonomi, kurumsal yapılar çökerse olduğu gibi çöker. Saray rejimi kendi varlığını sürdürmek için kendi yandaşlarının çarkını döndürmek zorunda hissediyor. Peki nasıl dönecek bu çark? Emekçinin cebine el atarak döndüreceğinizi düşünüyorsunuz. Tercihiniz açık: Bir yandan dolaylı vergiler ve gelir vergisinin orta sınıfları ilgilendiren kısmını artırıyorsunuz, öte yandan hiç utanmadan şirketlerin, yandaş şirketlerin vergi cezalarını sıfırlıyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Efendim güzel gidiyor, beş dakika daha devam edebilir mi?

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sayek Böke.

SELİN SAYEK BÖKE (Devamla) – Bir dakika daha alabilir miyim?

BAŞKAN – Bir dakika daha verebilirim tamamlamanız için cümlenizi.

SELİN SAYEK BÖKE (Devamla) – Teşekkür ediyorum, sağ olun.

Dakikalar için yalvarıyoruz.

Bir yandan memura yok hükmünde zam vermek için sarı sendikalarla tiyatro oynadınız, öte yandan yandaş müteahhide ve danışmanlara ve o şirketlere milyonlarca lira aktarmaktan hiç utanmıyorsunuz. Açık bir siyasi tercih yapıyorsunuz, siyasi tercihiniz çok net: Emekçiden, emekliden, esnaftan, çiftçiden, ekmekten yana değil kendinizi ayakta tutmak için ihtiyaç duyduğunuz yandaş sermayeden yanasınız. Keyfiyetle, kuralsızlıkla ekonomi yürümez, demokrasi yoksa istikrar gelmez. İstikrar yoksa güven oluşmaz, güven yoksa kalkınma 80 milyon için olmaz. Tam da bu nedenle, özgürlük, demokrasi, laiklik mücadelesini eşitlik ve emek mücadelesinin merkezine koymaya devam edeceğiz ve biz halkla omuz omuza, mutlaka bu kurduğunuz düzeni değiştireceğiz.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Ben de teşekkür ederim Sayın Sayek Böke.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Sayın Turan…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, az önce konuşmacı ısrarla “sarayın rejimi” tarzı ifadelerle hem Genel Başkanımıza hem Türkiye Cumhuriyeti rejimine yönelik yanlış ifadelerde bulunmuştur. İzin verirseniz sataşmadan dolayı söz almak istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun, iki dakika… (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, İzmir Milletvekili Selin Sayek Böke’nin CHP grup önerisi üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ana muhalefet partisinin en büyük talihsizliği, her gün bir arkadaşımızın sadece konuşmak için gelip kendi dünyasındaki yaklaşımını ifade edip gitmesi. Aslında burada kalıp izleseler, bu konuların konuşulduğunu, değerlendirildiğini görseler belki böyle konuşmayacaklar. Ama dün, biliyorsunuz, talihsiz bir mesele yaşadık; bir arkadaşınız geldi, bağırdı çağırdı dört dakikada, gitti ondan sonra.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Biz buradayız, biz buradayız.

BÜLENT TURAN (Devamla) – Az önce de hanımefendi geldi, yine bir şeyler söyledi ve gidecek muhtemelen.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Buradayız, buradayız.

BÜLENT TURAN (Devamla) – Sorun şu: Partinin devamı esastır, kırk defa değil, dört yüz defa cevap verdik.

LEVENT GÖK (Ankara) – Bülentçiğim, sen arkadaşlarına sahip ol.

BÜLENT TURAN (Devamla) – “Sarayın rejimi” demek, “sarayın ekonomisi” demek öncelikle bu milletin oylarıyla seçilen, yüzde 52 oy alan bir Genel Başkanın, bir Cumhurbaşkanının çalışma ofisine, dolayısıyla bu millete hakaret demektir. Sizin baştan beri dediğiniz saray ekonomisi, aslında bu milletin on beş yıldan beri nasıl her katmanıyla beraber büyüdüğünün fotoğrafı. Sizin “saray” diye ifade ettiğiniz aslında…

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Vatandaş küçülüyor, vatandaş küçülüyor, saray büyüyor.

BÜLENT TURAN (Devamla) – Masrafı mı? Bir vekilinizin telefonu kadar değil, sarayın masrafı bir vekilinizin telefonu kadar değil. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Yapmayın bunu.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Utanmadan nasıl söylüyorsunuz bunu?

BÜLENT TURAN (Devamla) – CHP Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu’nun da ofisi var, çalışacak, çalışıyor.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Bizim aklımız yok mu? Aklımızla alay etme, aklımızla alay etmeyin.

BÜLENT TURAN (Devamla) – Cumhurbaşkanımız bugün var, yarın başkası gelir ama o ofisler, o makamlar bu milletin ofisleri, makamları. Tapu Genel Müdürünün de ofisi var, Meclisin de var, Cumhurbaşkanımızın da var.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – 2 milyon temizlik gideri var.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – 300 odalı yazlık saray da çerez parası.

BÜLENT TURAN (Devamla) – Bu ülkenin büyümesinden, bu ülkenin ofislerinin, kurumlarının büyümesinden niye rahatsız oluyorsunuz? Aynı şeyi söyleyip farklı sonuç beklemek makul bir tavır değil. Bu “saray” dilinden, bu “rejim” ifadelerinden vazgeçin artık.

ATİLA SERTEL (İzmir) – Bülent Bey, gidiyorsunuz, gidiyorsunuz hepiniz, önce belediye başkanları, sonra siz.

BÜLENT TURAN (Devamla) – Bir daha diyorum: Ofisler her kurum için lazımdır; iyi ofis, iyi çalışma şartları da en çok bu milletin Cumhurbaşkanına, makamlarına yakışır.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Çankaya’nın suyu mu çıktı? Çankaya var.

ATİLA SERTEL (İzmir) – Adım adım gidiyorsunuz.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Testi kırıldı, testi.

BÜLENT TURAN (Devamla) – Cumhurbaşkanımızın nasıl evde kaldığını, yıllarca mahallede kaldığını, apartmanda kaldığını herkes bilir.

ATİLA SERTEL (İzmir) – Bize gerek kalmayacak.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Yiyin birbirinizi.

BÜLENT TURAN (Devamla) – Dünyanızı aşın bence, ayaklarınızı yere sağlam basın.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Biz ayaklarımızı basıyoruz.

BÜLENT TURAN (Devamla) – Muhalefet olarak gelin, kavga edelim, tartışalım, anlaşalım ama üç tane kelimenin tekrarının size de faydası yok, bize de faydası yok.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Doksan dört yıllık partiyiz, ayaklarımız sağlam basıyor.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Gök, herhâlde sataşmadan mı söz isteyeceksiniz?

LEVENT GÖK (Ankara) – Evet.

BAŞKAN – Size söz vereceğim, bir gerekçenizi alayım.

LEVENT GÖK (Ankara) – Elbette.

Sayın konuşmacı konuşurken “ana muhalefet partisinin en büyük talihsizliği” diye başlayan bir cümleyle, dün konuşan bir arkadaşımızın çekip gittiğini, sonra da şimdiki konuşmacımız Selin Hanım’ın da çekip gideceğini ve söylediklerini tamamen çarpıtarak bir değerlendirmede bulundu. Selin Hanım adına bir söz istiyoruz efendim sataşmadan dolayı.

BAŞKAN – Peki, Selin Hanım’a söz vereceğim.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Ne, ne Sayın Başkan, hangi konu? Dün Sezgin Tanrıkulu geldi ve gitti.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Sezgin Tanrıkulu en devamlı milletvekillerinden birisidir. Keşke onun yarısı kadar devam etseniz.

BAŞKAN – Yalnız ben de bir şey söylemek istiyorum. Sayın Sayek Böke “Bir iki dakika için yalvarmak durumunda kalıyoruz.” dedi. Böyle bir şey… Rencide oldum. Ben sadece İç Tüzük kurallarını uyguluyorum.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Pardon, bitireyim sözümü Sayın Gök.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Ya, size değildi, İç Tüzük değişikliğine Başkan, size değildi.

BAŞKAN – Sayın arkadaşlar, biliyorum bana söylemedi, onu da biliyorum ama tabii ki ben de bu Parlamentonun bir üyesiyim. Burada yalvarmak gibi bir durum söz konusu olmamalı, olmayacağına da inanıyorum. Konuşmacı arkadaşlar sürelerine göre metinlerini hazırlarlarsa böyle bir diyaloğu da yaşamamış oluruz diye düşünüyorum.

Buyurun Sayın Sayek Böke. (CHP sıralarından alkışlar)

İki dakika…

3.- İzmir Milletvekili Selin Sayek Böke’nin, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına ve Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

SELİN SAYEK BÖKE (İzmir) – Sayın Başkan, sözlerim şahsınıza değildi.

BAŞKAN – Biliyorum, onu ifade ettim.

SELİN SAYEK BÖKE (Devamla) – Ancak muhalefetin sesinin kesildiğini ifade etme ihtiyacı duyuyorum. Bunu ısrarla da ifade etmeye devam edeceğiz.

BAŞKAN – Etmeyin çünkü sürenize göre konuşma hazırlarsanız böyle bir diyaloğa yer olmaz.

SELİN SAYEK BÖKE (Devamla) – Tabii, doğru, yeni kuralların ne kadar gerçek dışı olduğunu ben de hatırlatma ihtiyacı duyuyorum.

BAŞKAN – Buyurun, iki dakikayı yeniden başlatıyorum.

SELİN SAYEK BÖKE (Devamla) – Her şeyden önce “Bağırıp çağıran muhalefet vekilleri” dendi, belki dinlerseniz bağırıp çağırmak zorunda kalmayız.

Ben burada konuşurken buradaki vekillerin hiçbirinin dikkati burada değildi.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sizi tanıyamamışlardır belki.

SELİN SAYEK BÖKE (Devamla) - Oysa bizlerin bir tane ortak amacı olmalı, o da Türkiye’nin sorunlarını konuşmak ve mümkünse bir ortak çare üretmekten geçer. Bağırıp çağıran siyaseti değiştirme ihtiyacında biz de tabii hemfikiriz.

Çuvalla götürülenlerin torba yasalarla yeniden bir yerlere sıkıştırıldığını burada ifade edince alınganlık gösteriliyorsa eğer, o zaman korkarım ki gerçekleri her söylediğimizde aynı durumla karşılaşacağız.

Saraylar büyüdüğü zaman halk büyümüyor. Verilerle konuşalım: Şu anda Türkiye’de en zengin yüzde 20’lik kesim ile en yoksul yüzde 20’lik kesimin geliri arasında 7 kat fark var. En zengin yüzde 10 ile en yoksul yüzde 10 arasında 14 katı geçmiş bir fark var ve bu fark günden güne açılıyor. Siz kurumları çökerttiğiniz sürece, sarayları büyütmek için yüzlerce milyon harcadığınız sürece olan halka oluyor ve halka olanı burada dile getirmek her birimizin yükümlülüğü.

Onun için bir kez daha söylüyorum, 1.100 odalı saraya sadece 2 milyon lira harcanmışsa, bu 2 milyonla çok daha rahat bir hayat yaşayacak 80 milyon adına bu sıkıntıyı dile getirmek bizim en temel görevimizdir. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ ŞEKER (İstanbul) – 2 milyar, 2 milyar.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – 2 milyon telefon masrafı dedik size az önce.

SELİN SAYEK BÖKE (Devamla) – Bugün Türkiye’de servet dağılımına baktığınız zaman en zengin yüzde 1, yüzde 50’nin üzerinde serveti elinde tutuyor yani bir avuç insan bütün kaynakları kendi eline almış ama 80 milyon bu kaynaklara erişmekte zorlanıyor.

Bakın, bu aylarda vergi dilimleri sebebiyle insanların nasıl zorlandığını görüyoruz. Bu zorlukları aşmak için ekonomiyi gerçekçi bir biçimde konuşmamız gerekiyor. Partizanca değil ama sorunları rakamlarla tespit eden, sıkıntıyı dile getiren ve çare üreten bir siyasete ihtiyacımız var. Çare belli: Demokrasi yoksa olmaz, kurumlar yoksa olmaz, hukuk yoksa olmaz.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Ben teşekkür ederim.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Evet, Sayın Turan…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, polemiği uzatıp da Meclisin vaktini almak inanın istemiyoruz, iş yapmak istiyoruz, üretmek istiyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Ancak az önce sayın konuşmacı “Çuvalla götürdüklerini torba yasayla geri getiriyorlar.” diyor. Şimdi, bu ciddi bir iddia. Ben de soruyorum, diyorum ki: Çuvalla götüren kim, isim vermeli; hangi makam, isim vermeli. (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Duymuyorum sayın milletvekilleri.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Aksi takdirde bu bir iddianın ispatlanamaması demektir ve iddia eden müfteri hâline gelecektir. Kendilerini bu konuda ispata davet ediyorum, aksi takdirde müfteri hâline gelir diyoruz.

BAŞKAN – Evet, yani bir de bir gazete haberinden iddiayla böyle bir siyaset yapmanın da takdirini sizlere bırakıyorum.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayıştay raporu. Sayın Başkanım, Sayıştay raporu, gazete haberi değil, Sayıştay raporu o.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Sayıştay raporu, gazete değil.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- CHP Grubunun, Grup Başkan Vekili Ankara Milletvekili Levent Gök tarafından, yüksek oranlı vergi artışlarının hangi açıkları kapatmak için kullanılacağı ve ekonomideki bozulmanın nedenlerinin araştırılması amacıyla 4/10/2017 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan genel görüşme önergesinin, Genel Kurulun 4 Ekim 2017 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Peki.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Samsun Milletvekili Sayın Erhan Usta konuşacak.

Buyurun Sayın Usta.

Sizin de süreniz üç dakika.

MHP GRUBU ADINA ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, ben de görüşülmekte olan grup önerisi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım, hepinizi saygıyla selamlarım.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Yandaş gazete haberi değil.

LEVENT GÖK (Ankara) – Tabii, tabii.

Devletin Sayıştayının raporu Sayın Başkanım.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Beşiktaş Belediyesinin danışmanı nereye gitti Levent Bey?

LEVENT GÖK (Ankara) – Neyse, şimdi grup başkan vekilini izleyelim.

BAŞKAN – Sayın başkan vekilleri…

Buyurun Sayın Usta.

LEVENT GÖK (Ankara) – Özür dileriz Erhan Bey.

ERHAN USTA (Devamla) – Estağfurullah.

Şimdi, önümüzde bir torba kanun var. Torba kanunda aslında bir sürü vergi düzenlemesi var ama bugünkü gündemimizdeki vergi motorlu taşıtlar vergisi. Bir defa, mevcut tasarıdaki hâliyle motorlu taşıtlar vergisi eski araçlar için yüzde 40 artırılıyor, yeni araçlar için de araçların değeri de işin içerisine katılarak yüzde 40 ile yüzde 68 arasında artırılıyor. Bir defa, bu tespiti yapalım çünkü burada bakanların bile kafası karışık, sayın bakanlar “Eski de var.” diyor, “Yok.” diyor. Bir de sadece yüzde 40 değil, yüzde 40’tan 68’e kadar giden bir vergi artışı var.

Şimdi, tabii, bu başlı başına… Maalesef enflasyon ülkemizde çok yüksek ve ciddi bir sıkıntı. Bakın, enflasyonun tekrar iki basamaklı olması Türkiye’nin yıllardır, on beş yıldır mücadelesine zarar veriyor. On beş yılın kazanımlarını kaybetmemek lazım. Enflasyon beklentilerini bozmamamız lazım. Şimdi, gelecek yıl için Hükûmetin orta vadeli programdaki enflasyon hedefi yüzde 7, uzun dönemde enflasyon hedefimiz de yüzde 5 biliyorsunuz. Yüzde 7 enflasyon hedeflediğiniz bir yılda, yılın başında, hangi vergi olursa olsun, hangi gerekçeyle olursa olsun yüzde 68’e varan bir vergi artışı enflasyon beklentisini bozar. Bence bunu yapmaya hakkımız yok, bu çok, fevkalade yanlış bir durum. Bunun düzeltilmesine ilişkin bir kısım adımların atılacağı şu an anlaşılmış durumda. Bizim de Milliyetçi Hareket Partisi olarak buna ilişkin önerilerimiz Komisyonda olacak elbette. Burada yapılması gereken şey, kanunda öngörüldüğü şekliyle yeniden değerleme oranında bunların artırılmasıdır.

Ha, Türkiye’de otomobil satışlarıyla ilgili… Biliyorsunuz, otomobil ve hafif ticari araç son iki yılda yaklaşık 1 milyonu buldu. Biz 1 milyon otomobil tüketecek bir ekonomi değiliz arkadaşlar, bunu bilmemiz lazım. Dolayısıyla, burada bir tedbir ihtiyacı vardır ama bu tedbirin daha makul, mantıklı zeminlerde alınması lazım. Hele hele bu artışın savunma harcamalarıyla ilişkilendirilmesi de son derece yanlış olmuştur. Yani, eğer bu ülkenin savunma harcamaları için öngörülen düzende para harcaması gerekiyorsa bunu bir şekilde bulur harcarız. Vergiyle yani MTV artışıyla bunu ilişkilendirmenin ben yanlış bir yol olduğunu düşünüyorum.

Harcamalarımız da son yıllarda ciddi ölçüde arttı. Bakın, bunu bir iktisatçı olarak söylüyorum. Yapılması gereken şey... Tabii, bütçe açığı da arttı. Mesela, 2016’da 29,9; yaklaşık 30 milyar bütçe açığı gerçekleşmişken bu yıl sonunda, orta vadeli programda Hükûmet bütçe açığının 61,7 milyar TL’ye çıkacağını söylüyor, 2 katının üzerine çıkıyor. Bir mali disiplin ihtiyacı var, buna katılıyoruz ama burada yapılması gereken şey vergileri astronomik bir şekilde artırmak değil, harcamaları kısmaktır. Harcamalarda ciddi bir alan olduğunu da kesin olarak ben biliyorum. Bu konuda Hükûmetin tedbir almasının da son derece yerinde olacağını düşünüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERHAN USTA (Devamla) – Diğer bir husus, bu yeniden…

Pardon, bir tamamlayabilir miyim?

BAŞKAN – Sayın Usta, tamamlayın lütfen.

ERHAN USTA (Devamla) – Yeniden değerleme oranıyla ilgili de çok kısa bir şey ifade edeceğim. Mevzuatta bazı vergiler yeniden değerleme oranına endekslenmiş durumda fakat -uzun uzadıya anlatmayacağım ama- ekonominin içerisinde bulunduğu durumdan dolayı son yıllarda yurt içi üretici fiyatları ile tüketici fiyatları arasındaki bağlantı ciddi ölçüde koptu. Yeniden değerleme oranı, ekim ayı sonundaki on iki aylık yurt içi üretici fiyatlarıdır. Mesela, bu yıl yüzde 15 gerçekleşecek. Bakın, diğer enflasyon, tüketici, yüzde 11 civarındayken orası yüzde 15. Mesela, bu, birkaç yıl önce yüzde 3 civarındaydı. Burada ciddi bir disiplinsizlik var. Bu ilişkiyi de koparmamız lazım. Yani ya vergilerin yeniden değerleme oranıyla ilişkisini koparacağız ya da mesela, işte, üretici fiyatları ile tüketici fiyatlarının ortalamasını almanın ben daha doğru bir yol olacağını düşünüyorum. Bu konuda da Hükûmeti buradan bir ikaz etmek istiyorum yani bunda bir tedbir alınsa iyi olur. Netice itibarıyla, vergi politikasının Meclis tarafından tartışılmasının -vergiye ilişkin ciddi de sorunlarımız var- ben faydalı olacağını, burada bir katma değer üreteceğini düşünüyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Usta.

Halkların Demokratik Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Garo Paylan konuşacak.

Buyurun Sayın Paylan. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakika, ben yine de hatırlatayım da.

HDP GRUBU ADINA GARO PAYLAN (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Geçenlerde, ekonomi yönetimiyle ilgilenen bakanlar orta vadeli programı açıkladılar, 2018-2020 Ekonomik Programı’nı ve her yıl biliyorsunuz orta vadeli programı açıklıyorlar ancak yıllardır orta vadeli program dikiş tutmuyor arkadaşlar. Ben daha yeni vekil olduğum günlerde, 2015 Haziranından hemen sonra, 2016-2018 Ekonomik Programı açıklandı. Dedim ki Sayın Bakanlara “Bu ekonomik program tutmaz, üç ay sonra revize etmeniz gerekecek.” Neden? Çünkü siz çözüm iradesinden, özgürlükçü politikalardan koptunuz; çatışmacı, güvenlikçi, savaş politikalarına döndünüz ve bu, bütçeye darbe vurur çünkü bizim hikâyemiz şuydu arkadaşlar son yıllarda yarattığımız: Özgürlükçü yolda barış iradesinde yürürken, ekonomi politikaları da… Orta vadeli programa, 2015 öncesine bakın, tutarlı yani vadedilenlere yakın noktada bazı sapmalar olmasına rağmen tutuyordu orta vadeli programlar ama 2015’ten beri, tam o savaş politikalarının politikalarının başladığı günden beri, özgürlükçü politikalardan uzaklaşıldığından beri dikiş tutmuyor arkadaşlar. 2016-2018 programı 2016’nın başında çöktü. 2017-2019 programı 2017’nin hemen başında çöktü. Bu yılın programı da arkadaşlar açıklandı, daha mürekkebi kurumadan bu yılın başında çöktü. Dolar 2,90’dı; 2,90’da kalacak diye bu yıl önerilmişti, bugün 3,50’leri konuşuyoruz. Enflasyon 6’da kalacaktı, 11’de. İşsizlik 8’e düşecekti, işsizlik 11 arkadaşlar bugün. Neden? Sizin savaş politikalarınız yüzünden.

Bakın, bir hikâyemiz vardı “Bütçe dengesini oluşturacağız.” diyorduk, bütçe de şaştı ve şimdi “Biz 37 milyar lira daha borçlanacağız.” diyorsunuz arkadaşlar ve bunu neyle yapıyorlar? Torba yasaya bir madde koyarak yapıyorlar. 37 katrilyon lira, arkadaşlar, savaş politikaları için isteniyor Meclisimizden ve bunu normalde iktidarın ek bütçe getirerek yapması lazım. Diyecek ki: “Ben savaş yapacağım, ben tanka, topa, uçağa para harcayacağım, bununla ilgili para istiyorum.” Meclise demesi lazım ek bütçeyle. Biz de onlara karşı diyeceğiz ki: “Savaşa, tanka, topa değil; barışa, özgürlüğe, demokrasimize harcayalım, insanımıza harcayalım.” Ama bunu getirmeyip maalesef savaş politikalarını yalnızca bize dayatıyorlar arkadaşlar.

Peki, bunu kime ödetmeye kalkıyorlar? 80 milyon vatandaşa ve özellikle de dar gelirli ve orta kesime ödetmeye kalkıyorlar arkadaşlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Paylan, tamamlayın, bir dakika ek süre…

GARO PAYLAN (Devamla) - Zengine değil, bakın, yalnızca gelir vergisi basamaklarında yüzde 35’lik orta gelir kesimine vergi artışı öneriyorlar, üst gelir kesimine değil. Dar gelirli bir gariban araba alıyor, yüzde 40 vergi artışı; yenisini alacak, yüzde 60 vergi artışı getiriyorlar. Diyoruz ki: “Bir ihtiyaç varsa, olabilir, vergi de artırabilir.” Üst gelir kesimine dönük, serveti kendi elinde toparlayan büyük şirketlere ve zenginlere dönük vergilendirme yapılacaksa yapılır ama bütün bu politikalardan arkadaşlar uzaklaşıldı ve dar gelirli vatandaşıma ödetilmeye kalkılıyor bütün bu fatura.

Bu fatura sizlerin arkadaşlar, AKP iktidarının ve saray iktidarının. Siz ödeyin bu vergiyi. Madem 37 milyar lira yük getirdiniz yalnızca bütçeye, toplumsal barışımızı bu hâle getirdiniz, sizler ödeyin bu vergileri. Neden 80 milyon vatandaşa, özellikle de dar gelirli vatandaşa ödetmeye kalkıyorsunuz? Bir an önce Meclisin bu konuda irade alması lazım arkadaşlar. Askerî darbeden geçtik, sonra sivil darbe geldi. Bakın, Meclisimizin hükmü yok şu anda. Bize dayatılıyor torba yasalar. Gelin, elbirliğiyle bir irade koyalım, barış iradesine, demokrasi ve özgürlük iradesine geri dönelim diyorum.

Saygılarımla. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek yanlış bilgi mi vermiş kamuoyuna?

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Sayın Hüseyin Şahin konuşacak.

Buyurun Sayın Şahin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA HÜSEYİN ŞAHİN (Bursa) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Az önce buraya çıkan konuşmacılar Türkiye ekonomisiyle ilgili tablolar çizmeye çalıştılar tabii ama bizde güzel bir söz vardır: “Hafızai beşer nisyan ile maluldür.” Yani insan hafızası unutmakla mükelleftir. Biz, eskiyi, yaşadıklarımızı çok çabuk unutuyoruz.

Bakınız, biz iktidara geldiğimizde 2002 yılıydı, bundan yaklaşık on beş yıl önce Türkiye'nin bütçesi 88 milyar lira. Bu bütçenin yarıdan fazlasını faize ödeyen bir bütçe vardı. Bu bütçeden yatırıma ne kadar para ayrılıyordu biliyor musunuz? 10 milyar Türk lirası. Yani hastanesine, postanesine, okuluna, yoluna, altyapısına, üst yapısına 10 milyar lira para harcayabiliyordunuz. AK PARTİ, o mali disiplinden taviz vermeyen anlayışıyla on beş yılda bütçemizi 650 milyar lira seviyesine getirdi. Peki, 650 milyar lira seviyesine getirirken bunun gelirlerinin esas kalemini vergiden oluşturduğunu da hepimiz biliyoruz değil mi? Çünkü eğer vergiden oluşturmuyorsanız gelirlerinizi borçlanırsınız, faize para harcarsınız. Şu anda bütçe gelirlerinin yüzde 80’e yakın kısmını vergi gelirlerimiz oluşturuyor ve bu vergi gelirlerinin de 2002 yılında olduğu gibi, yüzde 80’ini biz faize harcamıyoruz, faiz giderleri olarak kullanmıyoruz. Türkiye’yi on beş yılda altyapısıyla, üst yapısıyla yeniden şekil değiştirecek hâle getirdik.

Şimdi, hep şikâyet var. Zaman çok kısa ama size bir şeyden bahsedeceğim. 2013 yılında…

LEVENT GÖK (Ankara) – Kısalığı bize ait değil ama.

HÜSEYİN ŞAHİN (Devamla) - Bakın, 2013 yılında, 14 Mayıs 2013’te Türkiye IMF’ye olan borcunu sıfırladı ve o olaydan on beş gün sonra Gezi Parkı hadiseleri meydana geldi. Peki, o mayıs ayında faiz oranlarımız kaçtı biliyor musunuz? Düyun-ı Umumiye’den beri Türkiye tarihinin gördüğü en düşük faiz oranlarıydı, yüzde 4,60’lar. Şayet, içimizdeki dinamikler… İçeriden ve dışarıdan gelen bu dalgaya karşı hep birlikte hareket etseydik belki bugün bunları konuşmuyor olacaktık. O zamanın orta vadeli programını söyleyin, o zamanın orta vadeli programı neydi?

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Savaş politikalarına dönülmeseydi o devam ederdi, savaş politikalarına.

HÜSEYİN ŞAHİN (Devamla) – 2017-2018 yıllarında açıksız, faizsiz bütçe oluşturmaktı. Eğer biz içeride birlikteliği oluşturamazsak, bize karşı mücadele edenlere hep birlikte cevap vermezsek sonucunu hep beraber farklı şekillerle öderiz.

Burada, araştırma önergesinde kaynağın nereye harcanacağı soruluyor. Sayın Bakanımız açıkladı, savunma sanayisi giderlerine harcanacak.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Hangi bakan?

KEMAL ZEYBEK (Samsun) – Hangi savunma sanayisine?

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Yani savaşa harcanacak.

HÜSEYİN ŞAHİN (Devamla) – Türkiye, füze üretmezken, Türkiye kendi millî piyade tüfeğinin fişeğini dahi üretmezken bugün kendi silahlarını, kendi savunma mekanizmalarını oluşturur hâle gelmiştir.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Aldığınız silahın miktarı ne kadar? Ödediğiniz para ne kadar?

HÜSEYİN ŞAHİN (Devamla) – Bu kaynak tamamıyla savunma sanayisi harcamalarına harcanacak ve orada kullanılacak. Burada vergiyi tabana yaymak için, vergiyi üst gelir grubundan almak için şikâyette bulunuldu.

Bakınız, bankacılık ve finans sektöründen alınacak vergi oranını biz bu torba pakette artırmıyor muyuz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Şahin, size da artı bir dakika süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

HÜSEYİN ŞAHİN (Devamla) – Dolayısıyla üst gelir grubundan da vergiyi alabilmek için vergi oranlarında 2 puanlık artışa gidiyoruz.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Asgari ücretten de vergi alıyordunuz, asgari ücretten.

HÜSEYİN ŞAHİN (Devamla) - Dolayısıyla biz vatandaşımızın on beş yıl önce yaşadıklarının bir daha yaşanmaması için, ülkenin ekonomik krizlere gitmemesi için, içeriden ve dışarıdan yapılan bütün saldırılara hep beraber göğüs gerebilmemiz için tedbirler almak gerekiyorsa tedbiri alma konusunda kararlıyız.

Bakınız, ülkenin şartları ne gerektiriyorsa o yapılır. Vergi dilimleri artırılması gerekiyorsa artırılır, düşürülmesi gerekiyorsa düşürülür.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Üretimi artırın, üretimi.

HÜSEYİN ŞAHİN (Devamla) – Ama bunun için istikrar ve irade gerekir. Çok şükür şu anda bu iradeyi gösterecek güçlü bir iktidarımız var.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Ne istikrar var ne irade var.

HÜSEYİN ŞAHİN (Devamla) – Motorlu taşıtlar vergisinden elde edilecek kaynağın kullanılacağı yer bellidir ve buraya kullanılacaktır. Allah kısmet ederse biz o kendimize hedef koyduğumuz, Büyük Atatürk’ün bize gösterdiği muasır medeniyetler seviyesine çalışarak ulaşacağız, konuşarak değil. Bizde güzel bir söz daha var: “Lafla peynir gemisi yürümez.” Çalışmak lazım…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HÜSEYİN ŞAHİN (Devamla) - ...çalışarak üretmek lazım, üreteni desteklemek lazım, üretenin yanında olmak lazım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Hortumlamak lazım!

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Vergiyi gizlemek için savunma sanayisini kullanmayın.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şahin.

Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini…

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

LEVENT GÖK (Ankara) – Yoklama istiyoruz, yoklama talebimiz var.

MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) – Yoklama isteyemezler efendim.

BAŞKAN – Burada yoklama istenemiyor, sadece...

LEVENT GÖK (Ankara) – Niye istenemiyor Sayın Başkan?

BAŞKAN - Yoklama, yeni İç Tüzük değişikliğine göre, görüşmeli tezkere oylamalarında…

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Müsaade eder misiniz, açıklama yapayım.

Yeni İç Tüzük’e göre yoklama, görüşmeli tezkere oylamalarında ve görüşülen kanunların maddelerine geçilmesi aşamasında, artı, kanunun tümünün oylamasında yapılabiliyor ancak.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkanım, bu saydığınız husus bunun içerisinde değildir, grup önerileri. Yoklamanın tarifi içerisinde bu saydığımız yoktur, grup önerileri. Yoklama istenebilir ve biz de bu talebimizi yerine getirmenizi istiyoruz sizden.

BAŞKAN – Sayın Gök, ben bunu yerine getiremeyeceğim, isterseniz usul tartışması da açın çünkü yoklama talebinin hangi usullerde, hangi aşamada olduğu kesin olarak belirtilmiş.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkanım, hangi aşamalarda istenemeyeceği söyleniyor şeyde. İç Tüzük’te söylenen, hangi aşamalarda istenemeyeceği.

BAŞKAN – İsteneceği söyleniyor.

LEVENT GÖK (Ankara) – Efendim, bakar mısınız oraya bir, açar mısınız orayı; olabilir mi?

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, söz alabilir miyim izin verirseniz?

BAŞKAN – İsteneceği söyleniyor, istenemeyeceği söylenmiyor, aynı şeye giriyor. Aynı şeyi söylüyoruz, istenebileceğini diyoruz, evet.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkanım…

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Sayın Başkanım, maddeyi bir okuyun oradan.

BAŞKAN – Sayın Gök, tartışmayalım, ben düşüncemde ısrarlıyım.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Eski madde galiba Başkanım.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkanım, İç Tüzük’te yapılan değişiklikle görüşmeye tabi tezkere oylamalarında ve kanunun görüşülmesinin başında ve sonunda olmak üzere sınır getirildi yani 50 maddelik bir kanun geldiği zaman bunun maddelerine geçilmesinde istenebiliyor, şu andaki yapacağımız uygulamaya göre yani 30’uncu maddede, 20’nci maddede istenemiyor ama bir de kanunun tümünde isteniyor. Bunlar sınırlandırıldı burada yani böyle bir ihtilafa gerek yok burada.

BAŞKAN – Şimdi, bakın, Sayın Gök, aynı konuya bir de Sayın Bülent Turan… Size de söz vereceğim Sayın Turan.

Şimdi, bakın, 59’uncu maddenin birinci fıkrasında…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – 57 Sayın Başkan.

BAŞKAN – Pardon, 57’nci maddede nerelerde yoklama talebi isteneceği çok kesin olarak belirtilmiş.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkanım, o…

BAŞKAN – Bu demektir ki şu hâllerin dışında, görüşmelerin herhangi bir aşamasında yoklama istenemez. Benim yorumum bu.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkanım, bir ara verelim, bir tartışalım bu konuyu.

BAŞKAN – Sayın Turan, sizin de görüşünüzü alayım.

Bunda tartışmaya götürülecek veya görüşme yapılacak bir durum söz konusu değil, 57’nin birinci fıkrası gayet net.

LEVENT GÖK (Ankara) – Hayır, olur mu? Tartışalım bu konuyu.

BAŞKAN – Sizi de dinleyeyim Sayın Turan, buyurun.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan…

MEHMET TÜM (Balıkesir) – Konu netleşsin, oturmayız. Kalktık artık, oturmayız.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – “Oturmam” diyor arkadaşlar da Sayın Başkan, zahmet etmesinler.

Sayın Başkan, biliyorsunuz, geçen yasama döneminin son bölümünde, İç Tüzük’te iki partinin teklifiyle, diğer partilerin de katkı sağlamasıyla, hem Komisyon görüşmeleri hem de Genel Kurul görüşmeleri çok uzun süre devam etti. Bu değişiklik içerisinde, 57’nci maddede, sizin de ifade ettiğiniz gibi, çok net olarak, oylaması olan tezkerelerde ancak yoklama olabileceği ifade edildi, Meclisin daha pratik çalışması için kanuna geçip…

BAŞKAN – Evet.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – …kanunun daha çabuk görüşülebilmesi imkânı vermek için…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Şu anda oylama var zaten.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – …yasal düzenlemelerdeki görüşmelerde hiçbir eksiklik olmaksızın, sadece grup önerileri gibi birtakım çalışmalarda yoklama alınamayacağı hükme bağlandı.

LEVENT GÖK (Ankara) – Nerede bağlandı?

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Bence, bunu, Sayın Levent Gök gibi kıymetli bir hukukçunun da bilmemesi imkân dışında.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Nerede yazıyor Sayın Başkan?

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Konuşuyor, lütfen, dinliyorum şimdi.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Eğer maksat usul tartışması açmaksa, baş tacı, açalım konuşalım, ancak bunun bir zaman kaybı olacağını, mevzuatın net olduğunu ifade etmek istiyorum, gündeme devam edilmesine davet ediyorum Sayın Başkan.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bir okur musunuz, nerede yazıyor?

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkanım, şöyle yapalım…

BAŞKAN – Şimdi, bakın, Sayın Gök, bir açıklama daha yapayım.

Şimdi, 57’nin ilgili fıkrasında diyor ki: “Şu, şu, şu koşullarda, yani toplam üç aşamada yoklama yapılabilir.” Ben diyorum ki ve Sayın Turan da buna katılıyor ve bu madde görüşülürken Mecliste İç Tüzük görüşmeleri esnasında yapılan konuşmalar da bu doğrultudaydı, çok iyi hatırlıyorum, ondan sonra da zaten kişisel araştırmalarımız, tartışmalarımız, öğreniş sürecimiz oldu, bu üç eylem esnasında yoklama yapılabilir.” diyor. Siz bunu sadece burada yapılabilir, bunların dışındakiler yapılabilirmiş gibi algılıyorsunuz.

LEVENT GÖK (Ankara) – Hayır efendim, öyle anlamıyorum. Bakın, görüşmeye dair bir uygulama yapıyoruz burada. Benim sizden bir ricam, şimdi, madem bir tereddüt var. İsterseniz bir görüşelim. Arkadaşlarımız da bir…

BAŞKAN – Şimdi bir görüşme açacağım.

LEVENT GÖK (Ankara) – Hayır, hayır, şöyle…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Açmayın, ara verin Başkanım.

LEVENT GÖK (Ankara) – Bir ara verin, tartışalım, emsal oluşturmasın Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Şimdi, bakın, hayır, bir dakika… Sayın milletvekilleri, şimdi, usul tartışması açarsanız da bir süre kaybı, tartışma yaparsak da bir süre kaybı.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Bunu anlaşarak çözmemiz ve bu konuda bir…

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Emsal oluşturmasın Başkanım.

BAŞKAN – Zaten açıklayacak bir durum da yok, çok net çünkü.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Ama olabilir, yorumlama farkı olabilir.

Bir on dakika görüşelim.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Usul tartışması talep ediyoruz Sayın Başkan. Ara vermeyelim Başkanım.

BAŞKAN – Grup başkan vekillerini arkaya davet ediyorum.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.08

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati:17.19

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya), Fatma KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 3’üncü Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisini oylarınıza sunacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, İş Mahkemeleri Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

Yalnız, bütün sorumluların biraz daha dikkatli olup görevlerini ve sorumluluklarını yerine getirmelerini de diliyorum.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.21

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati:17.26

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya), Fatma KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 3’üncü Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

1’inci sırada yer alan, İş Mahkemeleri Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- İş Mahkemeleri Kanunu Tasarısı (1/850) ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 491) (X)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

Komisyon raporu 491 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince bu tasarı İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında temel kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle, tasarı tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.

Tasarının tümü üzerinde Halkların Demokratik Partisi Grubunun konuşmacılarını kürsüye davet edeceğim, yalnız bir açıklama yapmam lazım.

Halkların Demokratik Partisi Grubu, grup üzerindeki konuşmada 2 sayın konuşmacının ismini bildirmiştir. Aslında Parlamento uygulamalarında grup konuşmalarını ikiye ve üçe bölerek birden fazla konuşmacının, milletvekilimizin söz sahibi olmaları konusunda bir uygulamamız yok. Bu, sadece Danışma Kurulunun kararıyla bütçe görüşmelerinde yapılabiliyor. Böyle bir yerleşik uygulamamız var ancak şimdi anladığım kadarıyla gruplar arasında bir uzlaşma var. Emsal olmamak kaydıyla Divan da bu uzlaşmaya saygı gösteriyor. Dolasıyla da yine tekrar ediyorum, emsal teşkil etmemek koşuluyla Halkların Demokratik Partisinin grup adına konuşma süresini iki sayın milletvekili arasında paylaştırdık.

İlk konuşmacı olarak Adana Milletvekili Sayın Meral Danış Beştaş gelecek, süresi on dakika.

Buyurun Sayın Danış Beştaş. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de İş Mahkemeleri Kanunu Tasarısı üzerine söz almış bulunmaktayım. Doğrusu, bu tasarı kamuoyunda, iş çevrelerinde, sendikalarda, birçok alanda yeterince tartışılamadan önümüze gelmiş bulunuyor ve işçi aleyhine düzenlemelerle dikkat çeken bir tasarı olduğunu öncelikle not etmek istiyorum. Yani bu tasarı şu anda mevcut yürürlükteki Anayasa’mızla, uluslararası sözleşmelerle, ILO sözleşmeleriyle tümüyle çelişen bir tasarı olarak düzenlenmiş ve bunun buradan geri çekilmesi noktasında sendikalar arasında neredeyse tam anlamıyla bir irade birliği söz konusudur.

Peki, ne getiriyor bu tasarı? O konuda genel hatlarıyla geneli üzerinde birkaç önemli hususu özellikle ifade etmek ihtiyacı duyuyoruz. Öncelikle, bu tasarı, zaman aşımı ve zorunlu ara buluculuk sistemiyle işçi aleyhine düzenlemeler içeriyor, iş davalarında işçilerin hak aramalarının, hak arama hürriyetinin kısıtlanması anlamına geliyor ve bu, aynı zamanda hak gasbı sonucunu da doğuracak bir düzenleme. Şimdi, burada, tasarı… Normalde iş hukukunun temel prensibi işçi haklarının korunmasıdır. Her zaman işçi lehine uygulamalar ve taslaklar, tasarılar ILO sözleşmelerine, Anayasa’ya ve ulusal üstü sözleşmelere göre aslında bir yönüyle de emredici hükümler olarak tartışılmıştır ve genel hava da ruh da iş yasalarında budur. Ama bu tasarı işçinin haklarının kısıtlanmasını engellemiyor, tam tersine hakları çiğnenen işçilerin kendisine yaptırım uygulayan bir tasarı olarak önümüzde duruyor.

Şimdi, burada tasarının genel gerekçesinde şöyle bir husus var, diyorlar ki: 2016 yılı sonu itibarıyla ilk derece mahkemelerindeki 3 milyon 525 bin civarında hukuk uyuşmazlığının yaklaşık yüzde 15, yine Yargıtayda da yüzde 30 iş yükünün bu kanundan, iş hukukundan kaynaklandığı vurgulanıyor ve bu da zorunlu ara buluculuğa bir gerekçe olarak ifade ediliyor. Ancak burada hızlı geri dönüş almak ve sonuç almak gibi bir gerekçe ifade ediliyor. Ancak şunu söylememiz lazım ki iş mahkemelerinde -hepimiz çok iyi biliyoruz, avukatlar daha da iyi bilir- davalar genellikle işçi lehine sonuçlanır. Bu nedenle işçi lehine sonuçlandığı için iş yükünün burada farklı tanımlanması gerekiyor. Burada iş yükünün fazla olmasında mağdur olanlar işçiler değil, diğer yönüyle, tam tersi işverenler yani patronlardır, uzatanlar patronlardır; bunu görmek lazım.

Şimdi tasarıda ne geliyor? Bir kere zorunlu ara buluculuk şartı getiriliyor. Bunun anlamı ne? İşçi mahkemeye dava açamıyor, açıkça bu emredici bir hüküm olarak düzenleniyor. Tasarıda “Önce ara bulucuya gitmek zorundasın.” diye bir düzenleme getiriliyor ve bu bir dava şartı olarak düzenlenmiş hâlde.

Şimdi burada sadece iş kazası istisnası var veya meslek hastalığından kaynaklanan maddi veya manevi tazminat davalarıyla ilgili, bunlarla ilgili rücu davalarında uygulanmayacak ama diğerlerinin hepsinde zorunlu ara buluculuk mekanizmasına başvurmak bir dava şartı olarak getiriliyor. Burada aslında temel amaç nedir? İşçiye ölümü gösterip sıtmaya razı etmektir, daha azına razı etmektir yani dava açarsa daha yüksek bir oranda kazanabilecekken ara buluculuğa başvurmak, hâliyle burada işçiyi daha az bir meblağa ya da hakka zorunlu olarak razı etmek arka planına dayanıyor. Zaten bir de iş dünyasında, iş hukukunda şöyle bir teamül, şöyle bir reel durum da var: Eğer patronlar işçiye haklarını verirse zaten iş davaları olmaz ki. Kıdem tazminatı davası niye açsın ya da iş kazasından sonra işçi niye patronu aleyhine dava açsın? Diğer birçok iş hukuku davalarında da patron işçinin haklarını, işverenler işçilerin haklarını çiğnediği için, gasbettiği için işçiler mahkemelere başvurmak zorunda kalıyor. Bu nedenle uyuşmazlığın kaynağı işçiler değil; işverenlerdir, patronlardır. Bunu çok önemle İş Kanunu’nu değerlendirirken düşünmemiz lazım. Eğer patronlar bu gasbı yapmasaydı, uyuşmazlıklara sebebiyet vermeseydi zaten ara buluculuğa da, iş davalarına da ihtiyaç olmayacaktı.

Bununla birlikte ayrıca işçiye ek bir yük de getiriliyor. Ara bulucu ücretinin yarısı bir de işçiye ödettiriliyor yani burada işçi hem dava açamıyor -hem bir dava şartı- hem de ara buluculuğa gittiği için ayrıca o ücretin yarısını da ödemek zorunda kalacak. Başka bir boyutu, ara buluculuğa gittiği süre zarfında, o zaman dilimi içinde o işçinin hakkına kavuşmasının süresini uzatacağı için yeni bir mağduriyet alanı da oluşturuluyor. Bu da çok önemli bir şey.

Şimdi burada diğer dikkat etmemiz gereken nokta da şu: Zaman aşımına bir tırpan vuruluyor, zaman aşımı süreleri işçi aleyhine kısaltılıyor. Borçlar hukukuna göre aslında var olan yani dava konusu olan alacaklar için zaman aşımı on yıl iken bu kanun tasarısıyla beş yıllık zaman aşımı süresi öngörülmüş durumda. Şimdi, burada, iş sözleşmesinin eşit davranma ilkesine uyulmaksızın feshinden kaynaklanan tazminat için öngörülen beş yıllık zaman aşımı tümüyle işçi aleyhinedir ve borçlar hukukunun genel ilkelerine aykırı bir düzenlemedir.

Başka bir sınırlama ne? İşçinin temyiz hakkına da sınırlama getiriliyor; burada sayılmış -onların hepsini sayarsam süremden gideceği için- zaten tasarıyı hazırlayan Hükûmet yetkilileri, Komisyon bunu yakinen biliyor.

Yine, işe iadede işçi aleyhine bir düzenleme dikkat çekiyor ve burada, tasarıya göre mahkeme, işe iade davasında iş güvencesi tazminatıyla boşta geçen süre ücreti ve diğer hakları dava tarihindeki ücreti esas alarak parasal olarak belirleyecektir. Bu da işe iadede işçi aleyhine bir düzenleme olarak karşımıza çıkıyor. Bunun da Komisyon ve Hükûmet tarafından önemle tekrar değerlendirilmesi gerekiyor.

Şimdi, Hükûmetin gerekçesi açıkçası -yüksek sesle tabii ki söylemiyorlar- “İşverenler ve patronlar dava tehdidi altında kalmasın.” Ama biz yasama organı olarak, halkın iradesini temsil eden bir Millet Meclisi olarak burada sadece işverenleri değil, işçiler lehine düzenlemeleri esas almak zorundayız. Taraf olduğumuz ILO sözleşmeleri de aslında bunu düzenlemektedir.

Şimdi söyleyecek çok şey var, temel başlıklarla şunları bir daha söyleyeyim: İşçi alacağı ve diğer davalarda zorunlu ara buluculuk kesinlikle geri çekilmelidir. Bu konuda baroların, işçi sendikalarının, TÜRK-İŞ’e bağlı sendikaların da itirazları zaten hepimizin ve kamuoyunun bilgisi dâhilinde; kendileri de şartsız bir şekilde, koşulsuz bir şekilde bu tasarının geri çekilmesi gerektiğini yaptıkları açıklamalarla zaten ifade ediyorlar. Önümde İzmir Barosunun, TÜRK-İŞ’e bağlı TEZ-KOOP-İŞ Sendikasının, açıkça farklı baroların açıklamaları da duruyor.

Bu tasarıyla ayrıca sendikalar başka bir boyutuyla işlevsiz hâle getiriliyor. Bu da yine sendikal yaşam açısından, işçinin hak ve özgürlükleri açısından ciddi bir sıkıntı olarak karşımızda duruyor.

Yani özetle, değerli milletvekilleri, önümüzdeki İş Kanunu Tasarısı şu anda Mecliste kabul edilebilecek ayrıntıları, işçiyi koruyan mekanizmaları öngörmek yerine işçilerin iradesini sakatlayan, gasbeden, dava açma hakkını ortadan kaldıran ve ara buluculuğa başvurma müessesesini işçiler aleyhine, kesinlikle, bir düzenleme olarak buraya getirilmiş durumda. Biz de sendikaların, işçilerin yanında olan bir parti olarak, Halkların Demokratik Partisi olarak bu tasarının kesinlikle bu hâliyle geçmemesi gerektiğini, buna muhalefet edeceğimizi ve bir an önce bunun aslında geri çekilip tekrar Komisyonda değerlendirilmesi gerektiğini ifade etmek istiyoruz.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim ben de Sayın Danış Beştaş.

Halkların Demokratik Partisi Grubu adına ikinci olarak Diyarbakır Milletvekili Sayın Altan Tan konuşacak.

Buyurun Sayın Tan. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA ALTAN TAN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 25 Eylülde Irak Kürdistan bölgesinde, federal bölgesinde yapılan referandumla ilgili görüşlerimi arz etmek üzere huzurlarınızdayım. Görüşlerimi mümkün olduğunca gayet sakin, saygılı ama sansürsüz bir şekilde sizlere anlatmaya çalışacağım.

Değerli arkadaşlar, bu referandumdan bir hafta öncesine kadar gayet sakin, eski tabirle, olayı uhulet ve suhuletle takip eden Türkiye’de, maalesef, siyasi iktidar son bir haftadan başlamak üzere ve bugüne kadar da gelen süreçte âdeta fırtınalar estirdi ve bu fırtına bugün itibarıyla bir kasırgaya dönüştü.

Şimdi, değerli arkadaşlar, dedim ya, sansürsüz konuşacağım; saygılı, sakin ama sansürsüz. Peki, bu fırtınanın, bu kasırganın, bu feryadın sebebi ne? Ve üstelik, Parlamentodaki bütün partiler, hiçbir konuda anlaşamayan partiler bu konuda anlaştılar, iktidarıyla muhalefetiyle. CHP adına konuşan bir arkadaşımız da “Yirmi dört saat bir süre verilsin.” diyerek sürat rekoru kırdı bu konuda da, herkesin önüne geçti.

Değerli arkadaşlar, korku şu: Irak’ta bir Kürdistan devleti kurulursa bu, Suriye’nin de bir kısmını içine alır, bir müddet sonra da Türkiye bölünür. Yani işin özetinin özeti bu. Biz de Türkiye’de aklı başında bütün Türkler ve aklı başında bütün Kürtler feryat ederek şunu söylüyoruz: “Kardeşim, böyle bir korku yersiz.” Yani yemin, nikâh, talak, söz, tarih, coğrafya neyi ortaya koyarsak koyalım maalesef bu algı değişmiyor. Peki, bu bin yıllık süre boyunca –bin yıllık tarihten bahsediyoruz- ne zaman Kürt bu coğrafyanın aleyhine bir tavır koydu, topyekûn halkı söylüyorum yani Malazgirt’ten tutun Kurtuluş Savaşı’na kadar, Sevr’e kadar? “Sevr’i yırttık.” diyorsunuz. Arkadaşlar, Sevr’i Kürtler yırttı yani kimse kendine başka bir paye almasın. Kim yırttı? Seyit Abdülkadir yırttı, Bediüzzaman Saidi Nursi (Kürdî) yırttı ve Şeyh Sait Efendi yırttı ama bu Sevr Anlaşması’nı yırtanlar 1925’te Diyarbakır Meydanı’nda idam edildiler, karşılığı bu oldu. Yani eğer tarihle, belgelerle, evrakla konuşacaksak buyurun bunların tamamını konuşalım.

“Ya, bu Kürtler iyi, hoş, tamam, bölünmek istemiyorlar, 10 milyonu batıda yaşıyor –İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Mersin Bursa- 2,5 milyon-3 milyon Kürt-Türk evliliği var –ben de dâhil, benim annem Türk, babaannem Arap, iki damadımdan biri Kastamonulu Türk, bütün aileler böyle- ama ya, bu Kürt çok iyi ama bunun aklına girerler, İngiltere, Almanya, Amerika, İran, İsrail gelir bunu kandırır, bu yine yarın bölünür.” Ya, Kürt bu kadar ahmak mı? Hakaret ediyorsunuz, fakında değilsiniz. Halka güvenmiyorsunuz. Peki, güvenmediğiniz Kürtler size niye güvensin, niçin güvensin o zaman yani?

Gelelim şu an Irak meselesi üzerinde konuşalım, Suriye meselesi üzerinde konuşalım çünkü zamanım çok kısa yani saatlerce konuşabilecek elhamdülillah müktesebatım var bu konuda.

Bir diğer konu, diyorlar ki: “Efendim, Irak’ın toprak bütünlüğü.” Peki, Allah’ınızı severseniz şu an Irak’ın toprak bütünlüğü var mı? Peki, Irak diye bir devlet tarihte var mı, Suriye diye bir devlet var mı? İşte Osmanlı coğrafyasından bir tasnife göre 38, bir tasnife göre 43, bir tasnife göre 52 devlet çıktı. Şu an Irak’ın toprak bütünlüğü diye bir şey var mı? Bağdat’taki Sünni Arap Şii Arap’la geçinemiyor; Telafer’deki Sünni Türkmen DAEŞ’i destekledi, Şii Türkmen’i vurdu, şu an Şii Türkmen Haşdi Şabi’yle beraber Sünni Türkmen’in üzerine gidiyor, böyle bir coğrafya.

Peki, bir projeniz var mı? Evet, Irak’ın toprak bütünlüğü olsun, Suriye’nin olsun, bütün bir Orta Doğu’nun olsun. Orta Doğu’da Avrupa Birliği gibi bir entegrasyon kurulsun. Ben hayatımı bu fikre adadım, bugün de aynı fikirdeyim fakat önünüzde bir realite var. Şu an Musul’da Haşdi Şabi var ve bir işgal kuvveti gibi Musul’da. Musul’un Arap’ı bunu kabullenmiyor, bu yönetimi kabul etmiyor. Peki, orada Türkmenler ne yapsın, Kürtler ne yapsın, Araplar ne yapsın? Gelin bir proje üzerinde konuşalım, bizim önümüzde nasıl bir senaryo var? Mesela Türkmenlerle ilgili de maalesef çok yanlış bir algı var: Evet, Türkmenler bin iki yüz senedir o coğrafyada yaşıyor, bin iki yüz sene. Harun Reşit zamanında önce köle olarak getirildiler, sonra asker olarak kullanıldılar, sonra da o coğrafyanın en yerli ve asli unsurlarından biri hâline geldiler, bin iki yüz sene. Hani Kerkük Türkmen şehri mi, Arap şehri mi, Kürt şehri mi, Keldanilerin mi, Nasturilerin mi? Yani bunun tapu kaydına giderseniz dört bin sene evvel Hammurabi’ye kadar gidiyor bu, Asurlulara kadar gidiyor, Keldanilere kadar gidiyor. Coğrafya herkesin coğrafyası ama Kürt’ün yoğunlukta olduğu yerler var, Arap’ın yoğunlukta olduğu yerler var, Türkmen’in yoğunlukta olduğu yerler var. Bugün Erbil’le Musul’un arası 85 kilometre, Kızılcahamam’dan yakın. Yani bilmeyenler için söylüyorum, coğrafyayı bilmeden konuşuyor millet. Kerkük ile Erbil’in arası 95 kilometre, Şereflikoçhisar’dan yakın, Çankırı’dan yakın. Peki bunlar nasıl bölünecek, nasıl ayrılacak? Burada bu dokuya uygun bir yeni projenin ortaya konulması lazım, Suriye için de bu böyle. Kürtlerin istediği şu: Türkiye’de birlikte bir demokratik cumhuriyet; bütün haklar, ana dilde eğitimden tutun Kürtçenin resmî dil olmasına kadar, siyasal yönetim, yerel yönetimlerin değişmesine kadar bir ortak cumhuriyet Türkiye’de. Kimsenin ayrılma, bölünme istediği yok ama mevcut şekilde yaşamak isteyen de yok. Irak’ta bir Kürdistan federal devleti, bu devletin içinde Musul da olsun, Kerkük de olsun. Kerkük de federal olsun. Yani, Sayın Abdullah’ın Gül’ün de bir beyanatı var, diyor ki: “Talabani’yle bu konuda anlaştık, konuştuk, o da aynı fikirdeydi, inşallah Kürtler de bu fikirdedir, bir özel statüsü olsun bu federal devletin içerisinde Kerkük’ün de.” Ve Kerkük’te şu an öyle bir demografi var ki yüzde 60 Kürt var, yüzde 20-22 arası Türkmen var -geçen hafta oradaydım ben, bütün çarşı pazarını, sokağını defalarca gittim gezdim gördüm- ve yüzde 20 civarında da Arap ile Süryaniler var.

Şemseddin Sami’nin dün Meclis kütüphanesinden Kamus-ül Alam’ını aldım, 6 cilt, Osmanlıca, burada duruyor arkadaşlar, lütfen çıkın gidin bakın, telefonuma da çektim onu. 1896’da -Meclisteki kütüphanede olan- Şemsettin Sami’nin Kamus-ül Alam’ında diyor ki: “Kerkük, Kürdistan bölgesinin Musul vilayetinin bir sancağıdır.” Aynen duruyor, buyurun burada Meclis. “30 bin şehir nüfusu vardır; kalesiyle, çarşısıyla, bedesteniyle. Bu 30 binin dörtte 3’ü Kürt’tür, dörtte 1’i Türkmen ve Arap’tır –aynen Şemsettin Sami’nin dediği- ve 462 Keldani vardır, 760 Yahudi vardır.” Peki bu 462 Keldani Kerkük’te bir hak sahibi değil mi, dört bin senedir orada yaşıyor? Yani, bu şehir herkesin şehridir, bir kişi bile yaşıyorsa orada, bir kişi yani Türkmen yüzde 20 midir, 50 midir, 60 mıdır, 80 midir, bu boş bir tartışmadır. “Kürtler dışarıdan geldi.” Ya, nereden geldi? Bugün Mardin’in içi Arapça konuşuyor, Mardin şehir merkezi, Siirt merkezi. Ama, şu an Siirt’in üçte 2’si… “Kürtler geldi, göç etti.” Nereden? Karşıdaki köyden geldi. Antakya da öyle, Arapça konuşuyor, Türkçe konuşuyor.

Dolayısıyla, arkadaşlar, bir proje ortaya koymamız lazım, bir çözüm ortaya koymamız lazım. Ve bir Kürdistan kurulursa da dünya yıkılmaz. 7 tane Türk cumhuriyeti var; Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Azerbaycan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Türkiye Cumhuriyeti, hepimizin cumhuriyeti. Dünya yıkılmaz yani. “Ben İran’la bir olayım, Haşdi Şabi’yle bir olayım, Bağdat’taki Şii ulusalcılığı yapan rejimle bir olayım, Beşar Esed’le bir olayım, Kürt’e karşı durayım.” Bu bir şey getirmez, Kürt’le bir ol, bütün Orta Doğu’ya yayıl.

Bir Yavuz Sultan Selim’i okusun insanlar, bir İdrisi Bitlisi’yi okusun. Dört yüz sene bir özerk yönetim oldu Orta Doğu’da, dünya yıkılmadı. Ve biz maalesef bunları konuşacağımıza Sayın Selahattin Demirtaş bir yıldır cezaevinde, Meclis bu işlerle uğraşırken biz Edirne’ye gitmek zorunda kaldık. Çözüm, çözüm, çözüm ve Meclis araştırması…

Saygılar sunuyorum.

Keşke vaktim olsaydı da üç saat daha konuşsaydım. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Tan konuşmasında Sevr’i Kürtlerin bitirdiğini söyledi. Tarih hepimizin ortak tarihi ama…

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Başta Kürtlerin karşı çıktığını söyledim Sayın Başkanım, var, zabıtlarda var.

BAŞKAN – Sevr’i Kürtlerin bitirdiğini söylediniz, tutanaklara bakarım.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Evet, iddia ediyorum, bakarız.

BAŞKAN – Ama, kurtuluş mücadelesi Anadolu’da bulunan bütün insanların, bütün halkların, Türk, Kürt, bütün halkların ortak mücadelesiyle Mustafa Kemal Atatürk liderliğinde gerçekleştirilmiştir ve Sevr Anlaşması’nı Anadolu insanı etnik kimliğine bakmadan bu mücadele sonucu Lozan Antlaşması’yla bitirmiştir. Bunu böyle kabul etmemizde yarar var görüyorum.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Gök.

LEVENT GÖK (Ankara) – Efendim, ben de aynı konuda duygu ve düşüncelerimi ifade etmek istiyorum. Sevr’in Türkiye’ye karşı bir emperyalizmi uygulamak isteyen bütün ülkelere karşı Türkiye’de yaşayan, etnik kökeni ne olursa olsun bütün herkesin Mustafa Kemal önderliğinde verdiği bir mücadeleyle yırtıldığını ve geriye atıldığını söylemek durumundayız.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Burada bir etnik ayrım yapmamak gerekiyor çünkü dediğim gibi, ortak tarihimizdir. Ayrıca, Birinci Mecliste 1920 yılında Sevr’i imzalayanların vatan haini olduğu ilan edildiği de zabıtlarda mevcuttur. Bunda böyle bir düzeltme yapalım, tarih hepimizin olduğu için.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Sayın Başkan, ben de sadece kayıtlara geçmesi açısından… Arkadaşımız bir gerçekliği ifade ederken bunu bir etnik ayrımcılık saikiyle söylemedi, niye böyle yorumlandı tarafınızca ya da sayın mevkidaşım tarafından, bilemem.

BAŞKAN – Böyle söyledi ama, “Kürtler bitirmiştir.” dedi.

AHMET YILDIRIM (Muş) – “Önce Kürtler bitirdi.” dedi ama etnik ayrımcılık üzerinden gidilecekse…

BAŞKAN – Hayır, “etnik ayrımcılık” demedim zaten, böyle bir iddiada bulunmuyorum. Sadece, kendi adıma, burada Anadolu halkının birlikte verdiği bir mücadelenin sadece bir etnik aidiyet üzerinden götürülmesine karşı olduğumu söyledim.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Ben de tam ona dair, kayıtlara geçsin diye söylüyorum.

BAŞKAN – Evet.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Ülkenin kurulduğu günden bugüne kadar toplumsal yaşamın bütün alanı zaten etnik tekçilik üzerine boğdurulup bugüne geldiği için bu meseleler yüz yıllık mesele oldu ve bu sebeple sorunlar çözülmüyor.

BAŞKAN – Sizin söylediğiniz başka bir konu Sayın Yıldırım.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Tam da bu konu, tam da bu konu.

BAŞKAN – O başka bir tartışma konusu…

AHMET YILDIRIM (Muş) – Ciddi bir etnik tekçilik olduğu için sorunlar var, yoksa etnik çoğulculuk öncelendiği için bu sorunlar olmuyor.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – O başka bir şey, ona bir şey… O başka bir konu yani bizim konumuzla ilgisi yok.

ERHAN USTA (Samsun) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Usta.

ERHAN USTA (Samsun) – Ben de kayıtlara geçmesi açısından, sadece bir cümleyle… Sevr’i Türk milleti bitirmiştir. Bu “Türk milleti” tanımının içerisinde de bizim Kürt vatandaşlarımız da vardır, Türkmen de vardır, hepsi vardır.

BAŞKAN – Elbette, elbette.

ERHAN USTA (Samsun) - Yani, bunu tek tek saymanın bir gereği yoktur.

BAŞKAN – Yok tabii ki.

ERHAN USTA (Samsun) – Bu milletin ortak adı “Türk milleti”dir.

BAŞKAN – Evet.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın İsmail Faruk Aksu konuşacak.

Buyurun Sayın Aksu. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 491 sıra sayılı İş Mahkemeleri Kanunu Tasarısı hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Genel Kurulu ve aziz Türk milletini saygıyla selamlıyorum.

Yeni yasama yılının ülkemize, milletimize ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin siz değerli üyelerine hayırlı olmasını temenni ediyor, idrak etmekte olduğumuz muharrem ayının tüm İslam âlemine hayırlar getirmesini niyaz ediyorum.

Hakkâri’nin Yüksekova ilçesinde meydana gelen hain saldırı sonucu şehit düşen 4 askerimize Allah’tan rahmet diliyorum, ruhları şad olsun. Yaralı askerlerimize acil şifalar, aziz milletimize de başsağlığı diliyorum.

3 Ekim 1978’de yanında bulunan 17 yaşındaki oğlu Mustafa’yla birlikte alçakça şehit edilen İstanbul eski İl Başkanımız Recep Haşatlı ve oğlu Mustafa’yı rahmetle anıyorum, mekânları cennet olsun.

Değerli milletvekilleri, şüphesiz, Türkiye çok önemli iç ve dış kaynaklı sorunlarla karşı karşıyadır. Millî varlığımızı tehdit eden gelişmeler ardı ardına gelmektedir. Türkiye hain darbe girişiminin artıklarını temizlemeye çakışırken bir yandan da PKK ve diğer terör örgütleriyle mücadele etmektedir. ABD’nin ve AB’nin başat ülkelerinin Türkiye’yi ekonomik ve siyasi abluka altına almaya dönük hasmane tutumları son bulmamıştır. Irak ve Suriye sınırlarımızın hemen ötesinde gayrimeşru, fiilî bir durum yaratılmaya çalışılmakta, Türkiye'nin millî güvenliği ve toprak bütünlüğü tehdit edilmektedir. Orta Doğu’yu yeni bir çatışma ve kaos iklimine sürükleyeceği kesin olan Kuzey Irak bağımsızlık referandumu Irak’ın toprak bütünlüğü kadar Türkmeneli’ndeki bin yıllık Türk varlığını da tehdit etmektedir. Irak Anayasası’na, uluslararası hukuka ve Türkiye’nin hak ve menfaatlerine aykırı girişimlere karşı Türk devleti ve Türk milleti Türkmeneli’ndeki Türk varlığının hak ve hukukunu koruyacak hukuki, siyasi ve askerî yeteneğe sahiptir. Milliyetçi Hareket Partisi millî güvenliğimizi tehdit eden tüm gelişmeler karşısında sonuna kadar devletinin yanındadır.

Bu vesileyle, terörle mücadelede vatan, millet ve mukaddesat uğruna hayatını kaybeden tüm şehitlerimize Allah’tan rahmet, gazilerimize acil şifa, aziz milletimize de başsağlığı ve sabır diliyorum.

Sayın milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz kanun tasarısıyla iş mahkemelerinin kuruluş, görev ve yetkileri ile yargılama usulü ve zorunlu ara buluculuğu içeren kapsamlı bir düzenleme yapılmaktadır. Yaklaşık 14 milyon işçi ve 1 milyon 750 bin işverenin bulunduğu ülkemizde işçi-işveren uyuşmazlıkları hem çalışma hayatımızın hem de yargının gündeminde önemli bir yer tutmaktadır. Bu çerçevede, 1950 yılından beri yürürlükte olan İş Mahkemeleri Kanunu’nun yeni gelişme ve ihtiyaçlar doğrultusunda güncellenmesini doğru bir yaklaşım olarak değerlendiriyoruz.

Şüphesiz yargının adil ve hızlı işlemesi yargının yükünü azaltacak yeni mekanizmaların sürece dâhil edilmesini gerekli kılmaktadır. Nitekim partimizin 2015 seçim beyannamelerinde yargıya gitmeden bazı uyuşmazlıkların çözümü için yeni müesseseler oluşturulacağı ifade edilerek bu konuya dikkat çekilmiş; adil ve hızlı yargılamanın temini için gerekli altyapının oluşturulmasının ve yargıya yük getiren, verimliliği ve etkinliği azaltan unsurların giderilmesinin gerektiği vurgulanmıştır.

Tasarı bir bütün olarak değerlendirildiğinde, isabetli ve gerekli olan bazı düzenlemelere yer verildiği gibi, eksik kalan bazı hususların ve tartışmalara sebep olan düzenlemelerin de yer aldığı görülmektedir. Tartışmaların odağını ise ara buluculuk müessesesinin işçi aleyhine sonuçlar doğuracağı yönündeki kanaat oluşturmaktadır. Zira tasarı, bazı çevrelerce büyük ölçüde işveren yanlısı bir düzenleme olarak nitelendirilmektedir. Tasarının şimdiye kadar Türk yargısı ve öğretisi tarafından kabul gören işçinin korunması ilkesi ve işçi lehine yorum anlayışının işveren ve işletme lehine olacak şekilde yumuşatılması düşüncesini içerdiği anlaşılmaktadır.

Kanaatimizce, iş hukukunun ve iş yargısının amacı işçiyi korumanın yanı sıra, sağlıklı bir iktisadi ortamın sağlanması adına işin, işletmenin, işverenlerin ve genel olarak tüm toplumun menfaatlerini dikkate almak ve korumaktır.

Bununla birlikte, iktisadi ve sosyal açıdan daha zayıf ve güçsüz konumdaki işçinin birtakım menfaatlerinin kanun tarafından öncelikle gözetilmesi gerektiği düşüncesindeyiz. İşçinin korunması ilkesi ile işletmenin korunması anlayışı arasında yeni bir denge arayışını makul karşılamakla birlikte işçinin korunması ilkesinin göz ardı edilmesini veya terk edilmesini asla doğru bulmayacağımızı ifade etmek istiyorum.

İşçilerin korunmasının yanı sıra, ülkemizde ciddi boyutta bir işsizlik sorunu olduğu ve iş ve istihdamda çeşitli sıkıntıların yaşandığı bir gerçektir. Türkiye’nin acilen 6 milyona yaklaşan işsizine iş bulması ve yüzde 20’lerde bulunan genç işsizliğin önüne geçmesi gerekmektedir. Bize göre bu yapısal sorunun çözümü, sağlıklı bir yatırım, üretim ve istihdam zincirini kuracak üreten ekonomi politikalarının süratle tesis edilmesini gerekli kılmaktadır.

Bununla birlikte hâlen çalışma hayatında bulunanların çözüm bekleyen önemli sorunları karşımızda durmaktadır. Söz verilmesine rağmen hâlâ taşeron işçiler kadroya geçirilmemiştir. Yüzlerce öğretmen atama beklemeye devam etmektedir. Canı pahasına terörle mücadele eden asker, polis, uzman erbaşların çalışma şartları ve mali hakları iyileştirilememiş; 4/C’lilerin sorunları maalesef çözülememiştir.

Kamuda işe girme, ilerleme ve yükselme, mali ve sosyal haklar, unvan ve statü karmaşası devam etmekte, liyakat ilkesi göz ardı edilmektedir. Ne yazık ki sendikacılık kamuda işe girmek ve terfi etmek için kullanılan bir tehdit unsuru hâline gelmiştir. Kişiler liyakatine göre değil bağlı bulunduğu sendikaya göre değerlendirilir olmuştur. Neticede, bürokrasi aksamakta, hizmet kalitesi düşmekte, kamu yönetimine itimat sarsılmaktadır. Bize göre bunun tehlikeli yanı, insanların bu adaletsizlikleri devlete güvensizliğe dönüştürme ihtimalidir.

Bu şartlar altında, bürokrasi süratle rehabilite edilmeli, sendika ağalığı sonlandırılmalı, hadim devlet anlayışına dayanan ve çağdaş unsurlarla desteklenen akıllı devlet kapsamlı bir yönetim reformuyla inşa edilmelidir.

Değerli milletvekilleri, tasarı, iş yoğunluğuna göre iş mahkemelerinin birden fazla dairesinin oluşturulması ve ihtisaslaşmanın sağlanması amacıyla iş dağılımının Hâkimler Savcılar Kurulu tarafından belirlenmesini öngörmektedir. İşe iade davalarının bir mahkeme, işçi alacaklarının ise bir başka mahkeme tarafından görülmesi gibi bir ihtisaslaşma, kuşkusuz uyuşmazlıkların daha adil ve hızlı bir şekilde çözülmesine katkı sağlayacaktır.

Tasarıyla Türk Borçlar Kanunu’nda düzenlenen hizmet sözleşmesine tabi olan işçi ve işverenler arasındaki uyuşmazlıklar da artık iş mahkemelerinde çözülecektir.

Keza Sosyal Güvenlik Kurumu veya Türkiye İş Kurumunun taraf olduğu iş ve sosyal güvenlik mevzuatından kaynaklanan uyuşmazlıklarla, para cezaları ile Deniz İş ve İş Kanunu’muzdan kaynaklanan idari para cezalarına ilişkin uyuşmazlıklar da iş mahkemelerinin görev alanına dâhil edilecektir. Bu düzenlemeyle, uyuşmazlığın konu itibarıyla işin esasına vâkıf ihtisas mahkemeleri tarafından çözüme kavuşturulması mümkün olacaktır.

Diğer taraftan, öngörülen düzenlemelerle, işe iade davaları, disiplin cezaları gibi bazı hususlar istinafla kesinleşecek, Yargıtaya gidilemeyecektir. Bu yöndeki düzenleme kanaatimizce yerinde olmamıştır. Zira Yargıtay bir içtihat mercisidir ve içtihadın iş hukukunun şekillenmesi açısından son derece önemli olduğu göz önünde bulundurulduğunda, bu işlevinin ortadan kaldırılmasına ve iş hukukunun önemli bir kaynaktan yoksun bırakılmasına yol açılabilecektir.

Bu durum uzun yıllara sâri iş yargısı deneyiminin etkisiz hâle gelebileceği endişesine sebep olmaktadır. Üstelik, temyiz yolu açık olmayan hususlara ilişkin farklı kararların verilmesi neticesinde içtihat birliğinin bozulması da ihtimal dâhilinde olacaktır.

Tasarıyla, İş Kanunu’na “zaman aşımı süresi” başlıklı bir ek madde ilave edilmektedir. Buna göre, iş sözleşmesinden kaynaklanmak kaydıyla hangi kanuna tabi olursa olsun, yıllık izin ücreti, kıdem tazminatı, iş sözleşmesinin bildirim şartına uyulmaksızın feshinden kaynaklanan tazminat, kötü niyet tazminatı, iş sözleşmesinin eşit davranma ilkesine uyulmaksızın feshinden kaynaklanan tazminatların zaman aşımı süresi beş yıl olarak düzenlenmektedir.

Tasarının gerekçesinde, bu düzenlemenin İş Kanunu’nun 32’nci maddesinde geçen “ücret alacaklarında zaman aşımı süresi beş yıldır” hükmüne paralel bir şekilde hazırlandığı belirtilmekteyse de, ücret alacağı ile tazminat alacağının aynı olmadığı ve dolayısıyla aynı kurallara tabi kılınmasının gerekmediği açıktır.

Üstelik Borçlar Kanunu’nun 146’ncı maddesinde yer alan hüküm uyarınca, genel alacaklara ilişkin zaman aşımı süresi on yıl olarak belirlenmişken işçinin dava açma zaman aşımı süresinin beş yıl olarak belirlenmesi, işçilerin hak arama hakkının kısıtlanması anlamına gelecektir. İşçilerin aleyhine olan bu düzenleme kanaatimizce yerinde olmamıştır. Söz konusu düzenlemenin hak kaybına yol açmayacak şekilde ve mevzuat arasında bütünlük sağlayan bir yaklaşımla yeniden ele alınması yerinde olacaktır.

Değerli milletvekilleri, tasarının odağını ara buluculuk sistemi oluşturmaktadır. Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’yla ülkemizde uygulanmasına başlanmış bir alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemi olan ara buluculuk, gönüllülük esasına dayalı, tarafların süreçte eşit haklara ve imkânlara sahip olduğu bir yöntem olarak hâlen uygulanmaktadır.

Bu tasarının tartışmaya esas kısmı ise ara buluculuğun dava şartı hâline getirilmesidir. Düzenlemeyle, bireysel veya toplu iş sözleşmesine dayanan işçi alacağı ile işe iade talebiyle açılacak davalarda, dava açılmadan önce ara bulucuya başvurmak zorunlu hâle getirilmektedir.

Ara buluculuk yönteminin uyuşmazlıkları mahkeme önüne taşımadan kısa sürede ve gizlilik içinde çözebilmesi ve uzlaşmacı bir karakterinin olması müessesenin olumlu tarafını oluşturmaktadır.

Ne var ki gerekçede vurgulandığı üzere ara buluculuğun, yargının iş yükünü azaltan, uyuşmazlıkları uzlaşma ve sulh içinde çözen, âdeta tüm sorunları bir çırpıda ortadan kaldıran bir sihirli formül olarak görülmesi doğru bir yaklaşım olmayacaktır. Zaten meseleye sadece iş yoğunluğunun azaltılması zaviyesinden de bakılmamalıdır. Türkiye’yle benzer sosyolojik yapıya sahip ülkelerde de iş yargısının yükü ve yargılama süreleri aşağı yukarı benzerlik göstermektedir. Bu durum, problemin yargısal olmaktan ziyade sistematik olduğuna işaret etmektedir.

Şayet işçi-işveren arasındaki dava ve uyuşmazlıkların yargıyı bu derece meşgul etmesi istenmiyorsa öncelikle çalışma hayatının taşeronlaşma, yetersiz denetim, etkin olmayan sendika ve toplu sözleşme düzeni, kurumsallaşamama, dezavantajlı grupların sorunları gibi hususlar çözüme kavuşturulmalıdır.

Genel olarak ifade etmek gerekirse, ara buluculuk gibi alternatif uyuşmazlık yöntemleri, “tarafların eşit” ve “sözleşme serbestisinin geçerli” olduğu hâllerde kendisinden beklenen faydayı gösterebilecektir.

Ayrıca, iş hukukunun kamu düzeniyle de yakından ilişkili olduğu dikkate alındığında, zorunlu ara buluculuğun iyi ve adil bir şekilde düzenlenmediği durumlarda, sadece iş hukuku açısından değil toplumsal huzurun tesisi bakımından da bazı sakıncalar taşıyabilecektir.

Sayın milletvekilleri, bize göre, öngörülen ara buluculuk sisteminin bazı sakıncaları şunlardır:

Gerek ceza gerekse hukuk yargılaması aleni olup, alenilik ilkesi adil yargılanma hakkının en büyük güvencesidir. Oysaki ara buluculuk görüşmeleri tam tersine gizlidir. Ayrıca ara bulucunun hâkimlik teminatı veya güvencesi de bulunmamaktadır. Ara buluculuk büroları, adliye sarayları gibi devamlı şekilde korunan yerler de olmayacaktır.

“Emek” salt bir ekonomik kavram değildir ve emeğe ilişkin birtakım hususlar müzakere edilebilir olmamalıdır. İş yargısında ara buluculuğa bağlı müzakereci anlayış, sendikal haklar, iş yerindeki ayrımcılık yasağı gibi temel hak ve özgürlüklerin de dolaylı olarak müzakereye açılmasını beraberinde getirecektir.

Ampirik çalışmalar, ara buluculuk gibi alternatif çözüm yollarıyla elde edilen işçi alacaklarının miktar olarak mahkeme önünde elde edilenlerden daha düşük olduğunu göstermektedir.

Gerek bu tasarıda gerekse 6325 sayılı Kanun’da, ara buluculuk bürosunun görevlendirmeyi nasıl yapacağına ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır. Tasarıda öngörülen düzenlemeler, ara buluculuk bürosuna yakın kişilere kazanç sağlanması yolunu açabilecek ve daha evvel bilirkişilerle ilgili ortaya çıkan “güç temerküzüne dönüşme” ve tekelleşme gibi sorunlara yol açabilecektir.

Tasarıya göre, yetki itirazını sulh hukuk mahkemeleri değerlendirecektir. Ancak sulh hukuk mahkemelerinin azaltılması nedeniyle işleri yoğundur. Bu durumda, basit bir yetki uyuşmazlığı için bile uzun süre beklenecek ve uyuşmazlığın çözümü gecikebilecektir.

Ara bulucunun üç hafta içinde kendisine verilen uyuşmazlığı çözememe ihtimâli çok yüksektir. Bu husustaki tek yaptırımın Arabuluculuk Kanunu’nun 21/2 fıkrasına hasredilmesi hatalı bir yaklaşımdır. Ara buluculuk sürecinin kanunda verilen sürede sonuçlandırılamamasının yaptırımının, tarafların anlaşamadığı yolunda bir faraziye olarak düzenlenmesi daha isabetli olacaktır.

Asıl işveren-alt işveren ilişkisinin varlığı hâlinde kanunun nasıl uygulanacağı hususunda netlik yoktur. Asıl işveren-alt işveren ilişkisi işe iade bakımından değerlendirilmiş ancak işçilik alacakları bakımından dikkate alınmamıştır. Bu sebeple, ara buluculuk faaliyetlerinin asıl işveren açısından yeniden başlaması, sürecin gereksiz yere uzayarak ara buluculuk kurumunun hızlı sonuç alma amacını gerçekleştiremeyebilecektir.

Taraflardan birinin geçerli bir mazeret göstermeksizin ilk toplantıya katılmaması sebebiyle ara buluculuk faaliyetlerinin sona ermesi durumunda toplantıya katılmayan taraf lehine vekâlet ücretine hükmedilemeyeceği yönündeki düzenleme, ara buluculuk görüşmelerine katılmayan tarafı değil avukatını cezalandırıcı mahiyette olup bu durumlarda avukatın tarafları temsilden kaçınmalarına ve bu tarafların savunma hakkının kısıtlanmasına sebebiyet verebilecek niteliktedir.

Ara buluculuk faaliyetinin sona ermesi ve son tutanağın düzenlenerek durumun ara buluculuk bürosuna bildirilmesi için kesin bir süre öngörülmemiştir. İlgili fıkrada geçen “derhâl” ibaresinin kötüye kullanıma sebebiyet vermemesi açısından net bir süreye bağlanması gerekmektedir.

Kararlaştırılan ücreti alamayan ara bulucunun, ara buluculuk tutanağını taraflara vermekten imtina etmesi ihtimal dâhilindedir. Böylesi bir durum, özellikle menfaati haleldar olan tarafın dava hakkını engelleyecektir. Bu sebeple, ara bulucunun taraflara görüşme tutanağının tevdisinin zorunlu hâle getirilmesi uygun olacaktır.

Değerli milletvekilleri, bu sakıncalı hâllere mahal vermemek adına, bize göre, işçiler, sahip olduğu haklarına ilişkin olarak müzakereye zorlanmamalı, ara buluculuk zorunlu olmaktan çıkarılmalıdır. Bununla birlikte, gönüllü olarak ara buluculuğa başvuruyu teşvik edecek düzenlemeler güçlendirilmelidir. Ara buluculuk yerine, hâkimin görev alacağı mahkeme önünde yargılama öncesi bir uzlaşma süreci değerlendirilmelidir. Şayet zorunlu ara buluculuk kalacaksa etkin bir adil yardım uygulaması veya ara buluculuk görüşmelerinde işçinin avukatla temsil edilmesi zorunluluğunun getirilmesi, zorunlu ara buluculuğun sendika üyesi işçiler için söz konusu olacak şekilde düzenlenmesi ve ara buluculuk sürecinde iki ara bulucunun yer aldığı bir uygulamanın da tartışmaya açılması yerinde olacaktır.

En nihayetinde önemli olan, çalışma hayatının tüm taraflarının hakkını ve hukukunu adil hâle getirecek, aynı zamanda işi koruyacak bir sistemin inşa edilebilmesidir.

Ayrıca, ara buluculuğun güç temerküzüne yol açacak nitelikte olmaması, ara buluculuk bürolarının tekelleşmesine yol açılmaması ve ticari müesseselere dönüşmesine imkân verilmemesi şarttır. Bu amaçla, ara buluculuk müessesesine ilişkin etkin bir denetim sisteminin ihdas edilmesi de zorunludur.

Bu düşüncelerle, kanun tasarısının ülkemize ve milletimize hayırlı sonuçlar getirmesini diliyor, sizleri saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aksu.

Şahsı adına Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Ali Özkaya konuşacak.

Buyurun Sayın Özkaya. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri ve bizleri ekranları başında izleyen aziz milletimiz; öncelikle, bugün Hakkâri’de şehit olan 4 askerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Şehitler diyarı Afyonkarahisar’ımızdan 1 kardeşimiz şehit, 1 kardeşimiz de yaralı. Yaralılara da acil şifalar diliyorum.

5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 1950’den bugüne kadarki yetmiş yıllık sürede, iş hayatı, iş imkânları, teknoloji çok hızlı bir şekilde gelişti, sosyal güvenlik hukukuna ilişkin alan genişledi, işçi ile işveren arasındaki uyuşmazlıkların niteliğinde ve niceliğinde önemli artışlar oldu. Bu süreçte, İş Mahkemeleri Kanunu’nun bazı maddeleri uygulama kabiliyetini yitirdi, bazı maddeleri de Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi. Ayrıca, 2011 yılında 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle iki kanun arasındaki usul farklılıkları ve uyumsuzlukları da ortaya çıktı.

Diğer taraftan, 2016 yılı itibarıyla 14 milyona yakın işçi, 1 milyon 750 bin iş yeri olan ülkemizde işçi ve işveren arasındaki uyuşmazlıklar yargımızın önemli bir kısmında yer teşkil etmektedir. Şöyle ki: 2016 yılı sonu itibarıyla ilk derece mahkemelerindeki 3 milyon 525 bin hukuk uyuşmazlığının yüzde 15’i, yaklaşık 528 bini iş hukukuyla ilgilidir. Yine, Yargıtayın verilerine göre ise 780 bin civarındaki hukuk davasının yüzde 30’u, yaklaşık 235 bini de iş mahkemeleriyle ilgilidir. İş davalarının ortalama görülme süresine baktığımızda 2010 yılı ile 2016 yılı arasında dört yüz otuz dört gün olarak belirlenmiştir. Bu kısma ilk derece mahkemelerindeki süreçler tabi değildir. Yani ilk derece mahkeme sürecidir, istinaf ve temyiz aşamasındaki süreler tabi değildir.

6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu kapsamında ara buluculuğun fiilen uygulanmaya başladığı 2013 yılından bugüne kadar ara buluculuğa başvurulan 18.300 adet hukuk uyuşmazlığının da yüzde 89’u yani 16.526 adedi iş hukukuyla ilgilidir. Bu başvuruların yüzde 91’i anlaşmayla sonuçlanmıştır. Anlaşmayla sonuçlanan iş hukukundaki uyuşmazlıkların yüzde 93’ü de bir gün veya bir günden daha az bir sürede sonuçlanmıştır. Bu nedenle iş mahkemelerindeki iş yükü, iş davalarının ortalama görülme süreleri, işçi ve işveren örgütlerinin talepleri gözetilerek söz konusu iş kanunu tasarısı hazırlanmıştır.

İş Mahkemeleri Kanunu Tasarısı ilk olarak Bakanlığın internet sayfasından 234 kurum ve kişinin görüşüne sunulmuştur. Daha sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonumuzda konu alt komisyona sevk edilmiş, alt komisyonda tüm taraflar davet edilmiş, en geniş manada, sendikalardan iş örgütlerine, ara buluculuk derneklerinden sivil toplum kuruluşlarına kadar her biri dinlenmiş ve ciddi manada bir çalışma ortaya konulmuştur. Tarafların tamamına söz hakkı tanınmış ve bunların eleştiri ve itirazları da dikkate alınmıştır.

Değerli arkadaşlar, tasarı genel olarak iş mahkemelerinin kuruluşunu, görev, yetki, sorumluluk ve yargılama usullerini düzenlemektedir. Tasarıda dava şartı olarak yer alan ara buluculuğa ilişkin maddeyle iş yargısının temeli olan çabukluk, basitlik, emredicilik, zayıfın korunması ve en az giderle yargılamanın sonuçlandırılması ilkelerine uyulmuştur. Tasarıyla kabul edilen en önemli yenilik, bir kısım iş uyuşmazlıklarına dava açmadan önce, mahkemeye gitmeden önce mutlaka ara buluculuğa gitme şartıdır. İş kazası ve meslek hastalığından kaynaklanan tazminat davaları hariç olmak üzere, işçi ve işveren arasındaki kanundan, bireysel veya toplu iş sözleşmesinden doğan haklar, işçi alacakları, tazminatlar ve işe iade davaları, bu üç konu ara buluculuğun konusu ve gündemi hâline getirilmiş, dava şartı olarak düzenlenmiştir. Bu üç konuda her iki taraf da ara bulucuya gitmeden önce mahkemeye gidemeyecektir, mahkemeye giderse mahkeme usulden ret kararı verecektir.

Ara buluculuğun dava şartı hâline getirilmesine sayın muhalefet yargıya gitme ve iş hukukunda işçiye karşı bir baskı oluşturma, “Sulha teşvikle zorunlu kılar.” şeklinde eleştiri getirmiştir. Bu hususa şu sebeple katılamıyoruz: Mevcut Avukatlık Kanunu’muzun 35’inci maddesinde uzlaşma kuralı var, aynı zamanda da Hukuk Muhakemeleri Kanunu’muzda sulh ve feragat müesseseleri var. Benzer şekilde böyle bir itiraz oralarda da söz konusu olurdu, bu nedenle bu itiraz haklı ve gerçekçi bir itiraz değildir.

Tasarıda öngörülen uyuşmazlıklar bakımından tarafların dava açmadan önce ara bulucuya başvurması zorunlu olup –burası çok önemli- tarafların serbest iradesiyle anlaşmayı sonuçlandırıp sonuçlandırmamaları kendi hak ve yetkileri içindedir. Ara buluculuğa müracaat edilir, en fazla bir ay içinde bu husus -üç hafta artı bir haftada- sonuçlandırılmalı, sonuçlandırılamadığı takdirde tarafların yargı yolu açıktır. Bu sebeple, ara buluculuğun getirilmiş olması Anayasa’nın 36’ncı maddesindeki hak arama hürriyetinin bir ihlali değildir.

Taraflar, ara buluculuğa müracaat ettiğinde ve anlaştıkları takdirde ara buluculuğun ücretini her iki taraf eşit olarak ödeyecektir. Taraflar anlaşamazlarsa ve ara buluculukta birisi gelmezse iki saate kadar olan ücret tutarı hazine tarafından ödenecektir. Ara buluculuk ücretini karşılamak için adli yardıma muhtaç olanlar da ara buluculuk merkezinin olduğu sulh hukuk hâkiminden bu konuda yardım alacaktır. Ara buluculuk sürecinde sonuca bir günde kavuşmuş olma hâli, hem işçinin hem işverenin dört yüz otuz dört gün ve artı istinaf temyiz sürelerini dikkate aldığımızda son derece erken hakka kavuşma hâli mümkün olacaktır. Ara buluculuk, dava masrafları açısından da son derece az bir masrafla olacak, hem işçiyi hem işvereni önemli külfetlerden kurtaracak. İşçi hakkına bir an önce kavuşmuş, işveren de dava harçları, yargılama giderleri, bilirkişi ücretleri ve faiz gibi ödemelerden kurtulmuş olacaktır.

Günümüzde hukuk alanında gerçekleştirilen reformların temel amaçlarından biri, ülkede yaşayan her bireyin adalete erişimini en üst düzeyde temin etmektir. Birleşmiş Milletler tarafından demokratik yönetimin geliştirilmesi için zorunlu bir gereksinim olan adalete erişimin geliştirilmesi, Avrupa Komisyonu tarafından da defalarca vurgulanmıştır. Ülkemizin 2023 vizyonuna uygun bir biçimde güncellenen yeni Yargı Reformu Strateji Belgesi’nde adalete erişimin güncelleştirilmesi on temel amaçtan biri olarak görülmüş ve bu amaç doğrultusunda hukuki uyuşmazlıklarda ara buluculuk sisteminin etkin hâle getirilmesi stratejik hedef olarak belirlenmiştir.

Uyuşmazlıkların dava yoluyla çözümü yerine tarafların kendi hür iradeleriyle uzlaşarak uyuşmazlığa son vermeleri, toplumsal barışın korunması açısından son derece önemli bir tercih sebebidir. Bu yolların geniş kapsamlı ve etkin bir biçimde işlerlik kazanması mahkemelerin iş yükünü ciddi manada azaltacaktır.

Alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemleri, aslında yargı sistemiyle rekabet içinde olmadığı gibi, amaç yargısal yollara başvuru imkânını ortadan kaldırmak değildir, devlete ait olan yargı yetkisinin mutlak egemenliğine zarar vermeden uyuşmazlığı daha basit ve kolay bir şekilde çözüme kavuşturmaktır. Ara buluculukta, sürecin tüm safhalarında tarafların egemen olmasından dolayı, iki tarafın da kazanacağı, tartışmaların ve gerginliklerin en aza ineceği, husumete mahal verilmeden ılımlı bir alternatif çözüm yolu bulunmuş olacaktır.

Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’inde “Sulh daima hayırlıdır.” diyor. Yine, hukuk sistemimizde kabul edilen bir anlayış vardır: “En kötü sulh en iyi mahkeme kararından iyidir.” diye biliriz biz.

Ara buluculuğun yaygınlaşmasıyla birlikte toplumumuzdaki sosyal iletişimin artacağı, toplumsal barışa katkı sağlanacağı, ilerleyen süreçte sadece hukuki uyuşmazlıklarda değil, sosyal hayatın tüm alanlarında, özellikle işçi ile işveren, üretici-tüketici, aile ve komşular arasında uzlaşı kültürünün yerleşeceği, kitle iletişim araçlarının desteğiyle de bu uzlaşı kültürünün devamının sağlanabileceği düşünülmektedir. Bu sebeplerle, görüşmekte olduğumuz İş Mahkemeleri Kanunu Tasarısı’yla binlerce davanın yargıya getirdiği aşırı yük azalacak, adaletin tesisinde gecikmelerin önüne geçilecek, kaynaklar daha etkin bir şekilde kullanılacak ve toplumsal barışın tesisine önemli katkı sağlanmış olacaktır.

Bu vesileyle, bu kanunun hazırlanmasında emeği geçen başta Bakanlığımıza, katkı veren bütün sendikalarımıza, sivil toplum örgütlerine, aracı derneklerine, Komisyonumuzun saygıdeğer üyelerine teşekkür ediyoruz.

İnşallah, bu kanun ülkemizde yeni bir süreci, yeni bir uzlaşma kültürünü getirir diyor, hepinize saygılar sunuyorum, hayırlı günler diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederin Sayın Özkaya.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Necati Yılmaz konuşacak.

Buyurun Sayın Yılmaz. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA NECATİ YILMAZ (Ankara) – Sayın Başkan, Sayın Divan, saygıdeğer milletvekilleri; aşure günlerindeyiz. Aşure, anmak ve anlamaktır. Nerede, ne zaman bir mazlum haksızlığa uğruyorsa orası Kerbelâ’dır ve o zulme güç katanlar da Yezit’in ordusundandır. Bu anlayışla, bu kavrayışla Kerbelâ’yı anıyor, daha adil, daha özgür bir dünyayı hepimiz için diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, 491 sıra sayılı İş Mahkemeleri Kanunu Tasarısı’nı görüşüyoruz. Bu bir torba kanun tasarısı. Tasarıyla getirilen değişikliklerin en esaslı olanı ara buluculuk hususunda öngörülen düzenlemedir, düzenlemenin en çok tartışılan yanı da budur. Tasarıyla kanundan, bireysel ve toplu iş sözleşmesinden kaynaklanan işçi alacağı ile işe iade davalarında dava açılmadan önce ara bulucuya başvuruyu dava şartı hâline getiriyorlar. Böylelikle, sayılan dava türleri açısından ara buluculuk, davanın açılmasından önce başvurulması gereken zorunlu alternatif bir çözüm yolu olarak gösteriliyor.

Sayın milletvekilleri, ihtilafların çözümünde uzlaşmanın temel yöntem olarak benimsenmesi ve uzlaşma kültürünün hayatın her alanına yayılması partimizin temel yaklaşımıdır. Bu açıdan ara buluculuk kurumunun ve diğer alternatif çözüm yöntemlerinin hukuksal süreçlerde devreye sokulması bizim için anlamlı ve değerlidir. Bu anlamda alternatif çözüm yollarıyla yargının temel sorunlarından olan mahkemelerin iş yükünün azaltılması, yargılama süreçlerinin kısaltılması, adaletin ucuz hâle getirilmesi açısından olumlu sonuçlar elde edilebilir. Ancak hemen belirtelim ki alternatif çözüm yollarının başında uyuşmazlığın kaynağında çözülmesi gelir. Bunun için en sağlıklı yol, önleyici ve koruyucu hukuk kurallarının geliştirilmesidir. Önleyici ve koruyucu hukuk, hukuki sorunların henüz yaşanmadan çözüme bağlanmasını amaçlayan hizmetler ve tedbirler bütünüdür. Böylelikle, dava yolundan önce sorunlar halledilebilmekte, daha da önemlisi hukuki ihtilaf çıkma ihtimali ve tüm bunlara harcanan zaman, para ve emek asgariye indirilmektedir. Ayrıca dava açılmış ise de önlemlerin alınması nedeniyle kaybetme riski azalmaktadır. Bunun için öncelikle kayıt dışılık önlenmeli ve her şey kayıt altına alınmalıdır. İş yeri kurulları ve işçi temsilciliği kurumuna yer verilmelidir. İşverenin vergi ve sigorta prim yükü hafifletilmelidir. Hukuki sorumluluk sigortası kabul edilmelidir. İş Teftiş Kurulu bağımsız hâle getirilmeli, etkinliği artırılmalı, işçi ve işveren temsilciliğine kurulda yer verilmelidir. Ancak ne yazık ki Hükûmet bu yönde adımlar atmak yerine, hep doğmuş ve doğacak uyuşmazlıkların mahkeme içi veya mahkeme dışı alternatif çözüm yollarıyla sonuçlandırılmasını amaçlamaktadır. Sonuçta, bu bakış açısıyla çıkarılan kanunlar uyuşmazlıkların azaltılması yerine, daha da büyümesine neden olmaktadır.

Sayın milletvekilleri, alternatif çözüm yöntemleri ancak tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri ve kamu düzeninden sayılmayan işlerden kaynaklanan uyuşmazlıklar bakımından uygulama alanı bulabilir. Ancak, alternatif çözüm yollarının zorunlu hâle getirilmesi, bu anlamda sonucuna değilse de bu yola başvuruya vatandaşın zorlanması kabul edilemez. Zira ara buluculuk yoluyla uyuşmazlık çözme 2 temel kıstasa dayanmaktadır. Bunun birincisi gönüllülük, ikincisi eşitlik ilkesidir. Bu ilkeler ara buluculuk yönteminin niteliğinden kaynaklanmaktadır.

Devlet yargısı dışında bu yola başvurmak, süreci yürütmek ve sonuçlandırmak bakımından tarafların gönüllü olması ve anlaşması şarttır. Tarafların birini veya her ikisini bu sürecin içine zorla dâhil etmek doğru değildir. Ara buluculuk sürecini cazip kılacak tedbirler alınabilir, teşvikler yaratılabilir ancak tarafları buna mutlak anlamda zorlamak bu yolun niteliğinin tamamen inkârı demektir. Zira hem zorunluluk hem alternatif kavramı birlikte kullanılamaz, bu ikisi bağdaştırılamaz.

Ayrıca taraflar bu yola başvururken ve süreci yürütürken eşit oldukları ve eşitliği hissettikleri ölçüde bu süreçten olumlu sonuçlar elde etmek mümkün olabilecektir. Eşitlik hemen her konuda, özellikle de uyuşmazlığın çözümünde öncelikle göz önünde tutulması gereken anayasal bir ilkedir. Eşitlik, hem yargılama yapılırken varılan çözüm yöntemlerinde hem de yargılama yapılmadan varılan çözüm yöntemlerinde esas olmalıdır ve ortak ilke olarak korunmalıdır. Kendisini diğer tarafla tam olarak eşit hissetmeyen bir tarafın uzlaşmasından değil, zorunlu olarak bir sürece katlanmasından bahsedebiliriz.

Sayın milletvekilleri, iş hukuku bir özel hukuk alanı değildir. Ancak, Hükûmet işçi ve işveren arasındaki ilişkiyi liberal bir yaklaşımla, toplumsal ve sosyal boyutundan koparıp bu ilişkiyi bireysel bir iş ilişkisine indirgeme çabasındadır. Bu konuda yapılan tüm akademik değerlendirmeler bunun aksini göstermektedir. İş hukukunu toplumsal boyutu olan sosyal bir hukuk alanı ve disiplin olarak tanımlamaktadır. Bu yaklaşım, sosyal devlet ilkesinin bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır. Yine, işçinin işveren karşısında ekonomik ve sosyal olarak güçsüz olduğu, bu anlamda tarafların eşit olmadığı da akademik çevrelerde tartışmasızdır. Dolayısıyla, ara buluculuğun zorunlu hâle getirilmesiyle işçi, güçlü işveren karşısında, ara bulucu huzurunda bir anlaşma sürecine zorlanmaktadır. Her ne kadar başvuru sonrasında çözüm zorunlu olmasa da bu sürecin zayıf konumdaki işçi aleyhinde işleyerek onun hak kayıplarıyla sonuçlanacağı kaçınılmazdır. (CHP sıralarından alkışlar)

Teşekkür ederim.

Nasıl ki bir çalışma hayatında sosyal devletin bir gereği olarak zayıf durumdaki işçiyi koruma amaçlı emredici nitelikte düzenlemeler mevcut ise bu anlayış iş ilişkisinin sona erdiği sürecin sonrasında hakların tesliminde de geçerli olmalıdır. Bu anlamda nasıl ki bir işçi içinde bulunduğu yoksulluk nedeniyle asgari ücretin altındaki koşullarda çalışmaya razı olsa bile hukuktaki emredici kurallar buna cevaz vermiyorsa aynı şekilde işçinin çalışma ilişkisi sonrasında elde ettiği haklar üzerinde bir pazarlığa da izin verilmemelidir. Dolayısıyla, işçinin belki de ömrü boyunca yapmış olduğu çalışmayı özel hukuk alanının pazarlıkçı anlayışına terk etmemeliyiz.

Sevgili milletvekilleri, iş hukukunda işçiyi koruma ilkesi temel ilkedir. Bu ilkenin yaşama geçirilmesinin güvencesi yargısal çözümdür öncelikle. Bu yargısal çözüm de iş yargılamasının kendisine özgü ilke ve hususların uygulanmasıyla işlemelidir. Kaldı ki genel anlamda Arabuluculuk Kanunu’nda gönüllülük kuralı esastır. En azından iş davalarında davadan önce ara bulucuya gitmek ya da doğrudan dava açma konusunda işçinin seçimlik hakkının olması gerekirdi. Bu, hakkaniyetin gereğidir. Eğer tasarı bu hâliyle yasalaşırsa bahsi geçen davalarda işçi, dava açmadan önce ara bulucuya başvurmak zorundadır, aksi hâlde açmış olduğu dava, dava şartı noksanlığıyla mahkemece usulden reddedilecektir, oysaki Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 115’inci maddesinin (2)’nci fıkrasında giderilmesi mümkün olan dava şartı noksanlıklarında verilecek kesin sürede bu noksanlığın tamamlanabileceği öngörülmüştür. Tasarıdaki zorunluluk bu hükmün açıkça ihlali mahiyetindedir. Ara bulucuya gitmeden doğrudan dava açan bir işçiye süre verilerek bu eksikliğin giderilmesi olanağı tanınmalıdır. Dava şartı yokluğundan davanın reddedilmesi ve yargılama giderlerinin işçiye yüklenmesi açıkça usule ve hakkaniyete aykırıdır.

Sevgili milletvekilleri, bunun yanı sıra, örneğin, işe iade davasında yargılama gerekli ve zorunludur. Dolayısıyla işe iade davası açmadan önce ara bulucuya gidilmesi zorunluluğu işe iade müessesesinin getiriliş amacına da açıkça aykırıdır. Kaldı ki işten çıkarılmış bir işçinin bir ay içerisinde yeniden bir anlaşmayla iş yerine dönmesi ülkemiz gerçeklerine pek de denk düşmemektedir. Bu anlamda, bu konuyla masaya oturulsa bile, henüz işçisini işten yeni çıkarmış bir işverenin bir ay içerisinde aynı işçiyi işe alması hayatın olağan akışına ve toplumumuzda cari olan kültüre denk gelmemektedir.

Öte yandan, iş uyuşmazlıklarının ezici çoğunluğunda işçinin ücreti, çalışma süresi, yaptığı işin niteliği tartışma konusudur. Dolayısıyla bu alanlar bir yargılamayı gerektirir. Kaldı ki 4857 sayılı İş Yasası’nın 3, 8, 22, 28, 32, 37 ve 67’nci maddelerinde işverene çalışan her bir işçi yönünden kayıt tutma ve işçiye belge verme yükümlülüğü getirildiği hâlde, uygulamada bu zorunluluklara da uyulmamaktadır.

Keza yargıcın takdir hakkını gerektiren, yargıcın sürece müdahale etmesini gerektiren manevi tazminat indirimi, yine takdiri indirime tabi fazla çalışma ücreti, hafta tatili ücreti, bayram ve genel tatil ücreti, cezai şart, sözleşmenin kalan süresine ait ücret gibi alacakların zorunlu ara bulucu önünde hakkaniyetli bir şekilde çözülmesi olanağı da bulunmamaktadır.

Bu hususlarda ara buluculuk süreci tam bir pazarlık alanına dönüşecektir. Tüm bu gerekçelerle, zorunlu ara buluculukla iradilik ve eşitlik ilkeleri ihlal edilmiş olacaktır. Keza yasada yer verilen gizlilik ilkesinin nasıl sağlanacağına dair de bir düzenleme mevcut değildir. Bu konudaki sıkıntılar da süreç içerisinde ortaya çıkacaktır.

Ayrıca, zorunluluk uygulamasının Anayasa ve uluslararası sözleşmelere aykırılığı da ayrı bir gerçektir. Zira Anayasa’nın hak arama hürriyetini düzenleyen 36’ncı maddesinde “Herkes, meşrû vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz.” demektedir.

Ekonomik bakımdan işveren karşısında zayıf olan işçi, teknik açıdan da işverene nazaran zayıf konumdadır. Sonuç olarak, işçi ara buluculuk sürecinde haklarının ne olduğunu ve boyutunu bilecek teknik bilgiden yoksun durumdadır. (CHP sıralarından alkışlar) Bu anlamıyla, haklarıyla ilgili yeterli bilgi sahibi olmadan işçinin ara buluculuk yoluyla hakları üzerinden bir pazarlık sürecine itilmesi kabul edilebilecek vicdani bir durum değildir.

Zorunlu ara buluculuk sisteminin karşılaştırmalı hukuktaki örnekleri de bu düzenlemeye ters örnekler sergilemektedir. Tasarının genel gerekçesinde her ne kadar İngiltere, Fransa, Avusturya ve İtalya’dan ara buluculuk örnekleri verilmiş ise de bu ülkelerde ara buluculuğun zorunlu olmadığı hususu göz ardı edilmiş ve bunların aksine, bizim yasamız bakımından zorunlu hâle getirilmiştir. Böylelikle, Avrupa Birliği iş davalarında ara buluculuğu zorunlu görmemekte hatta bu kapsam dışında tutmaktayken bizde bunun tam aksine bir tutum sergilenmektedir.

İş mahkemelerindeki mevcut dava yükünün esas sebepleri kayıt dışı çalışma, taşeronlaşma, asgari ücretle çalışma, güvencesiz ve esnek çalışma ve sendikalaşma düzeyinin yetersiz olmasıdır. Bu sorunların üzerine gitmeden, palyatif çözüm yöntemleriyle sorunun giderilmesi ve yargının sorunlarının çözülmesi mümkün değildir. Açıktır ki tasarı bu sebepleri ortadan kaldırmaktan uzaktır. Bu sebepler ortadan kaldırılmadıkça yargıdaki iş yükünün kalkacağını da düşünmek safiyane bir tutumdur en hafif deyimiyle.

Sevgili milletvekilleri, iş hukukunda devletin taraf olarak yer alması, iş yargısının ilkeleri ve kamu müdahalesini gerektirmesi nedeniyle alternatif çözüm yolları, mahkeme dışı yöntemlerde ve aynı zamanda ara buluculukta da esas olmalıdır. Yargı sorunlarını, biriken iş yükünü ve geciken adaleti sorun olmaktan çıkarmayan Hükûmetin bu sorunları çözme konusunda kapsamlı, teknik önlemler alması gerekirken hakkına ulaşmak isteyen işçinin haklarını kaybetme pahasına bir pazarlık sürecine gidilmesi hakkaniyetsiz ve vicdansızdır. Bu düzenleme temel işlevi ve sorumluluğu adaleti sağlamak olan yargının aciz içinde olduğunun bir ikrarıdır.

Sayın milletvekilleri, bu kanun tasarısı, aynı zamanda Hükûmetin emeğe ve çalışana olumsuz bakışının net bir yansımasıdır. Hükûmet 20 Temmuz sivil darbesinin sonrasında OHAL’in halka karşı değil, devlete karşı ilan edildiğini söylemişti. Ancak çıkarılan KHK’lar zaman içerisinde ortaya koydu ki, uygulamalar gösterdi ki sivil darbenin ve OHAL’in halka karşı, özellikle de çalışanlara karşı olduğu gerçeği gözler önüne serilmiştir. Hükûmet de bu gerçeği itiraf etmekten artık çekinmemektedir. OHAL’i grev ertelemeleri için kullandıklarını “Grev tehdidi olan yerlere OHAL’den istifadeyle anında müdahale ediyoruz." sözleriyle itiraf etmiştir. Yine, “OHAL’i biz iş dünyamız daha iyi çalışsın diye sürdürüyoruz.” sözleriyle emek cephesine bakışını gözler önüne sermiştir. Ara buluculuğu zorunlu hâle getiren bu düzenleme de aynı siyasal anlayıştan, aynı ideolojik tutumdan kök bulan, emeğe yapılan sistemli ve söylediğim gibi ideolojik bir saldırı niteliğindedir.

Sayın milletvekilleri, ideolojik saiklerle hazırlanan bu taslak iş yargılamasının temeli olan beş ilkeden -bunlar şunlardır; çabukluk, basitlik, emredicilik, zayıfın yani işçinin korunması ve ucuzluk- yoksun bir taslaktır. 5521 sayılı Kanun’un getirdiği emredicilik, işçinin korunması ilkelerini yok sayan, tamamen medeni yargılama hukukuna ilişkin çözümü esas alan bir düzenlemedir ve işçiyi 6100 sayılı HMK’nın katı uygulamasına terk eden bu yaklaşım kabul edilecek gibi değildir.

Sayın milletvekilleri, kayıt dışılığın çok yaygın olduğu, iş uyuşmazlıklarında hesabın unsurları olan ve devletçe korunması gereken ücret ve hizmet süresinin resen araştırıldığı, iş güvencesi hükümlerinin resen uygulandığı bir sistemde zorunlu ara buluculuğun kabulü, iş hukuku ve iş yargısının temel ilkelerinin tamamen inkârıdır.

Bu konuda esaslı bir açıklama ihtiyacı duyduk çünkü bu düzenlemenin asıl yöneldiği nokta, zorunlu ara buluculuk meselesidir. Bunun yanı sıra, bu yasanın, bu tasarının torba bir yasa anlayışıyla ele alındığını incelerken göreceğiz. Gerçekten de İş Muhakemeleri Kanunu’nun ötesinde birçok konuda düzenlemeye yer verildiğini hep beraber tartışacağız.

Bu anlamda, özellikle, tasarının 37’nci maddesi de Anayasa’nın 128’inci maddesindeki düzenlemeye açıkça aykırıdır: Anayasa Mahkemesi ve Uyuşmazlık Mahkemesinin kararlarını yok sayan bir anlayışla KİT çalışanı olan 3.500 kamu personelinin mağduriyetine yol açacak, onları kamu personeli statüsünden çıkarıp işçi statüsüne koyacak, bu anlamda da iş ilişkilerini müdahaleye açık hâle getirecek bir düzenleme içermektedir. Bu konuda etraflı değerlendirmeyi ilgili maddelerde yapacağız.

Sayın milletvekilleri, görüyoruz ki bu yasa, başta da söylediğim gibi, torba yasa anlayışıyla vatandaşın haklarının gasbına yönelik bir yasadır ve yine biraz önce arkadaşımız burada söyledi, torba yasalarla bir yandan vatandaşların haklarını, çuvallarla da varlıklarını götürüyorsunuz. Bu toptancı anlayışla yöneldiğiniz kesimin, halkın tamamı olduğunu ve özellikle de emekçi kesimler olduğunu süreç içerisinde gördük, değerlendirdik. Bu nedenle, ortaya koyduğunuz bu tasarıya olumlu bakmıyoruz, olumlu yaklaşmıyoruz ve tasarının hazırlanmasında görüşü alınmayan sendikaların, meslek çevrelerinin görüşleri bir kez daha alınmak üzere ve özellikle de yasanın mahiyeti itibarıyla Çalışma Komisyonunda görüşlerini sürece katmak üzere tasarının geri çekilmesini talep ediyorum grubum adına.

Sizleri saygıyla selamlıyorum sevgili arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yılmaz.

Şahsı adına ikinci olarak İstanbul Milletvekili Sayın Zeynel Emre konuşacak.

Buyurun Sayın Emre. (CHP sıralarından alkışlar)

ZEYNEL EMRE (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 491 sıra sayılı İş Mahkemeleri Kanunu Tasarısı’nın geneli hakkında şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bugün burada konuşacağımız yasa tasarısı şüphesiz işçi ve işveren açısından önemli değişikliklere yer vermekte ve bütünüyle bakıldığında da yargı açısından önemli olduğunu söyleyebiliriz. Bizim, Cumhuriyet Halk Partisi olarak katıldığımız noktalar var, katılmadığımız noktalar var; itirazlarımıza muhalefet şerhimizde kapsamlıca yer verdik, az önce geneli hakkında grubumuzun görüşünü ifade eden arkadaşımız da gerekçelerimizi açıkladı.

Ancak değerli milletvekilleri, Türkiye’nin içinde bulunduğu şartlar itibarıyla biraz daha büyük resme bakılmasının ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Bugün, toplumda adalet duygusuna, adalete duyulan güvenin âdeta yerlerde olduğunu söyleyebiliriz. Adalete duyulan güven belki de cumhuriyet tarihindeki en düşük seviyesinde. Bunu söylerken partizan bir değerlendirmeden bahsetmiyorum, toplumun değişik katmanlarından gelen tepkilere göre bu değerlendirmeyi yapıyorum.

Şimdi, değerli arkadaşlar, sağlıklı bir adalet kurumu demokratik bir devletin ana unsurlarından biridir. Aslında, adalet yoksa devlet de yoktur denebilir. Bunu el birliğiyle sağlamalıyız demek isterdim ancak ortada farklı bir problem var, bu problemle karşı karşıyayız.

Değerli arkadaşlar, siz, iktidar partisi milletvekilleri olarak esasında, hiç kusura bakmayın, iktidar sizin elinizde değil, ortada bir iktidarsızlık problemi var. Bakın, ben bunu bazen bir müddet bir metafor olarak, bir kinaye olarak bu kürsüden kullandım ama artık süreç beni, benim bile takip etmekte zorlandığım bir hızla haklı çıkartıyor. Kurumsal olarak AKP, bir iktidarsızlığın değişmez adı olarak hak ettiği yerde köklenmeye çoktan başladı değerli arkadaşlar. Bakın, işten atılan başbakanlar ve bakanların ardından belediye başkanları da kovulmaya başlandı. (CHP sıralarından alkışlar) Neden kovulmaya başlandı? Çünkü sadece bir kişi istiyor, kovulmaya başlandı. Yıllarca övülen, desteklenen, allanıp pullanan isimler, bir gün ekran karşısına tıpkı Sayın Topbaş gibi geçiyor ve yutkuna yutkuna, kırık dökük birkaç cümleyle kıvrana kıvrana veda ediyor. Dahası, neden ayrıldıklarını değil de AKP’ye ve reislerine nasıl bağlı olduklarını anlatarak veda ediyorlar. Neden bu telaşın olduğunu, niye bu ifadelerle ayrıldıklarını düşünürsek aslında, ortada şöyle bir durum var arkadaşlar: Çünkü seçilmiş belediye başkanı bir soruşturmayla hesap vermek üzere ayrılmıyor görevden. Düzce Belediye Başkanı gibi partimizin yürüyüşünü sabote edip kentin sokaklarına gübre döktüğü için ya da kamu kaynaklarını lüks araba özlemi için kullandığından da gitmiyor yani saray talimatlarıyla kovulduğu için, sonrasından korkuyor belli ki. Belki işinden başka bir şeyi daha kaybetmek istemiyor, varsa itibarlarını muhafaza etmeye çalışıyorlar ve bu, işte demin bahsettiğim iktidarsızlığın hikâyesidir arkadaşlar. Aynı hikâye dünden beri 6 AKP’li belediye başkanı için de dillendiriliyor. Söylentiler doğru çıkarsa yine hızlı bir şekilde tezlerimizde haklı çıkmış olacağız fakat bu, sizlere eminim bir şey ifade etmiyordur ancak ne gübre ne Rabia heykeli kurtarmadı, kurtarmıyor hiç kimseyi; bunu da unutmayın arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi sizler için de var, gelin yol yakınken dönün. Biz, tek adam rejiminin namlusunun bir gün size döneceğini de buradan söylüyoruz. Bunları ifade ettiğimiz dönemden çok da fazla zaman geçmedi aslında, haklılığımız bir bir ortaya çıkıyor.

Bakın değerli milletvekilleri, diğer bir yandan, Maliye Bakanı canlı yayında “Yanlış anlaşıldı, yüzde 40 MTV zammı 2018’de yeni alınacak sıfır arabalar için geçerli.” dedi, reklam arasında uyarıldı muhakkak “Ben yanlış biliyormuşum, MTV zammı tüm araçları kapsıyor.” dedi. Akşamına, Bakanlar Kurulu zam oranının daha makul bir seviyeye çekileceğini ifade etti.

Şimdi, biz buradan ne anlıyoruz değerli milletvekilleri? Bakın, birbirimize dürüst olalım. Demek ki Bakan ya razı değil ya bu işin içinde değil ya da işin içindeymiş gibi görünmeye çalışıyor. Başbakanın “Bizim de burada iyi kötü bir işimiz var.” diyerek şahane bir yüksek gönüllülükle itiraf ettiği durumda olduğu gibi, Bakan da iyi kötü işine tutunmaya çalışıyor. İşte bu iktidarsızlıktır arkadaşlar, bu bir tür vekâletler çağı, kendinden olanların dahi ötelendiği bir sultadır fakat sizler, söyledikleriniz ve savunduklarınızla sizi boşa düşüren bu sultadan rahatsız görünmüyorsunuz. Peki, bundan ne anlamalıyız? Ya çaresizsiniz ya da işin gayet içindesiniz, boşa düşmüyorsunuz, kasıtlı bir şekilde vatandaşı yok sayıyor, bizimle de alay ediyorsunuz. Fakat sizler söyledikleriniz ve savunduklarınızla sizi sürekli boşa düşüren bu sultadan rahatsız görünmemekle birlikte, ortaya şöyle bir durum çıkıyor arkadaşlar: Bakın, 16 Nisanda yapılan referandumu nasıl savundunuz? “Bölünme tehlikesi var.” dediniz, “Beka sorunu var.” dediniz, “Hızlı karar alınmasının önü açılmalı.” diye ifade ettiniz çünkü burada, Mecliste çok konuşuyorduk, temel sorun buydu, istikrar sözü vardı, teröre çare sözü vardı, istihdam sözü vardı. Bunların hiçbiri olmadı arkadaşlar. Ne oldu? OHAL yerleşti, OHAL’le gelen yıkım hepinizin kanıksadığı ve hatta olumladığı bir hâl aldı. Gerçi yakın bir tarihte, bir bakanınız Türkiye’de aklı başında hiç kimsenin olağanüstü hâli savunmayacağını, istemeyeceğini ifade etti ama inanın, yakın zaman içerisinde onun da başına ne gelecek, merak ediyorum.

Şimdi, sizin kendi içinizde tutuştuğunuz iktidar mücadelesi, on beş yıllık iktidar mücadelesinin sonunda 15 Temmuz FETÖ darbesini yaşadık ve 15 Temmuz yıkımı başta olmak üzere iktidar ve güç istencinden başka hiçbir derdiniz olmadığını, ülkeyi içeride ve dışarıda ne hâle getirdiğinizi, iktidarsızlığınızın şahikasını gösteren bir dizi istatistikten bahsetmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, bakın, eğitim ve istihdam. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütünün eğitim raporuna göre Türkiye işsizlik ve eğitimsizlikte zirvede. 18-24 yaş grubundaki yaklaşık 13 milyon gencin üçte 1’inin boşta olduğu belirtilen raporda, 18-24 yaş grubundaki kadınların yüzde 40,5’i atıl diye gösterilmiş, yüzde 5,9’u işsiz olarak kaydedilmiş, erkeklerin yüzde 11,6’sı atıl, yüzde 8,1’i işsiz olarak kaydedilmiş. 15 yaşındaki gençler arasında zayıf okuryazarlık oranı OECD genelinde yüzde 22 olarak tespit edilirken Türkiye’de bu oran yüzde 40 seviyesinde. İyi Yaşam Endeksi’nde Türkiye eğitimde refah sıralamasında 10 üzerinden sıfır puanla Meksika’yla birlikte sonuncu sıradayız.

Değerli arkadaşlar, zamanı itibarıyla önemli gördüğüm birkaç noktadan bahsedeceğim, bütün bilgileri veremiyorum. Bakın, çocukta… UNICEF’in çocukların refah koşullarına yönelik 2017 raporuna göre Türkiye, 41 ülke arasında 36’ncı sıraya geriledi, eğitim kalitesi kategorisinde ise sonuncu sırada yer alıyor. Özgürlük Evi 2017 Dünyada Özgürlükler Raporu’na göre Türkiye, 15 puan birden kaybeden ülke olarak son on beş yılda özgürlüklerin en çok gerilediği 2’nci ülke konumunda, ilk sırada da Orta Afrika Cumhuriyeti geliyor. Yine aynı rapora göre Türkiye, siyasi haklar ve sivil özgürlükler açısından son bir sene içerisinde durumu en hızlı şekilde kötüye giden ülke pozisyonunda.

Değerli milletvekilleri, bakın, bunu çok daha çeşitlendirebiliriz, örneklendirebiliriz. Türkiye'nin en son yaşadığı 16 Nisan referandumunda da maalesef, bu Meclisin çıkardığı yasalar hiçe sayıldı ve YSK mühürsüz pusulaları geçerli sayarak milletin iradesini sakatladı. Şu an, aynı şekilde, uluslararası standartlar bakımından Türkiye’deki seçim de gözlem altında. “İleri demokrasi” vadederek geldiğiniz, “Erdemliler Hareketi”, “Avrupa Birliği” diye halka sunduğunuz iktidar, ülkede kalkınmayı, özgürlüğü, barışı, adaleti getireceğiniz AKP iktidarı âdeta çökmüş, tuzla buz olmuş durumdadır arkadaşlar. Bu gerçeği görün.

Bu saatten sonra sizlerin yapabileceği şu arkadaşlar: Bakın, bu süreç gösteriyor ki belediye başkanlarıyla başladı, belediye başkanları görevden el çektiriliyor ama emin olun arkadaşlar, bu şekilde siz sessiz kaldığınız sürece siz de kullanılacaksınız ve zamanı geldiğinde siz de “Gerekeni yapın.” denilerek kapının önüne konulacaksınız arkadaşlar.

Lütfen, halkın size verdiği yetkiye sahip çıkın, Meclisin iradesine sahip çıkın diyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, şimdi soru-cevap işlemine başlıyoruz.

Süremiz yirmi dakika. Bu sürenin on dakikası sayın milletvekilleri, sizlerin soru sormanız için ayrıldı, geri kalan on dakikasında da Sayın Bakan bu sorulara cevap verecek.

Evet, Sayın Tanal…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Değerli Başkanım, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli Bakanım, Anayasa’mızın 36’ncı maddesi hak arama hürriyetinden bahseder. “Herkes, meşrû vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

Şimdi, burada zorunlu ara buluculuk bunun önünde bir engeldir, Anayasa’nın 36’ncı maddesine aykırıdır.

Bu anlamdaki düşünceleriniz nedir? Yani Anayasa’ya aykırı olduğu hâlde, bile bile zorunlu olarak vatandaşı ara bulucuya sevk edip ücretin 1/2’sini de işçiden alacağız. Yani işçi, o 1/2 ücreti ödeyeceğine dava harcını öder ve hiç olmazsa hak arama hürriyetinin önünü de kapatmamış oluruz. Bu, buna aykırı değil mi?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Gürer…

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Sayın Bakan, Hükûmet olarak “Taşeron işçilere üç ayda kadro vereceğiz.” dediniz, iki yıl geçti. Son olarak “2017 yılının sonuna kadar sorunu çözeceğiz.” diyorsunuz.

Çözüm için taşeron dernekleri ve sendikalarla görüşüyor musunuz? 2 milyon emekçiyi ilgilendiren düzenleme kamuoyunda ad değişikliğinden ibaret bir düzenleme olarak algılanıyor ve “Dağ fare doğuracak.” deniliyor.

Eşit işe eşit kadro ve eşit ücret verilecek midir?

Taşeron işçiler gibi mağdur mevsimlik işçilere, geçici işçilere kadro hakları verilecek midir?

Emeklilikte yaşa takılanlar mağdurdur. Emeklilikte yaşa takılanlar için düzenleme yapıp emekli olmaları sağlanacak mıdır?

4/C’lilerin durumunun düzeltilmesi için yasal bir düzenleme düşünülmekte midir?

Emekliler için intibak düzenlemesi yapılacak mıdır?

Son olarak da Niğde adliye binasının açılış tarihi ikinci kez verilmişti, “Haziran 2017’de açılacak.” dendi ancak şu anda inşaat bitmedi. Niğde adliye binası hangi tarihte tamamlanacaktır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Tekin…

HAYATİ TEKİN (Samsun) – Sayın Bakanım, değerli Meclis üyeleri; bugün, bildiğiniz gibi, 4 Ekim Hayvanları Koruma Günü. Bahçesinde 13 kedi besleyen, oturduğu mahallede 3 sokak köpeğine sürekli yemek taşıyan bir vatandaş olarak tüm hayvanseverleri kutluyorum. Ayrıca, insanlıktan nasibini almamış kâh hayvana kâh kadına tekme atan iki ayaklı hayvanları da insanlığa davet ediyorum. Bunların iktidarınızla birlikte arttığına da dikkatinizi çekmek isterim.

Son zamanlarda yaşadığımız dramatik olaylarda hayvanlara veya kadına şiddet gösteren kişilerin karakoldan salındığını veya mahkemeye çıkartılıp salındığını müşahede etmekteyiz. Fakat tepkiler oluşunca veya medya sahip çıkıp toplumsal tepkiye dönüşünce tekrar tutuklanıp üç ay, beş ay hapis yattıklarını görüyoruz. Dolayısıyla ister istemez bunlar nasıl karar, bu nasıl adalet diye soruyoruz.

Ayrıca, hayvanlara hakaretin karşılığı Kabahatler Kanunu’ndan çıkartılıp hapisle, tazyikle sağlanmalıdır.

Teşekkür eder, yüce Meclise saygılar sunarım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Arslan…

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Adalet Bakanına soruyorum: Adliyelerde işler çok yoğun bir şekilde devam ediyor. Terör davaları nedeniyle oldukça uzayan birçok dava görüyoruz. Haksız tutuklamalar uzun duruşma günleriyle daha da pekiştiriliyor. Adil bir yargılama için yeterli hâkim atamasını maalesef gerçekleştiremediniz. Fiziki şartlar iyi değil. Personel yetersiz. Bu personelin atanması için, yeterli hâkimlerin atanması için ve ihtisas sahibi hâkimlerin atanması için bir çalışmanız var mı?

Gazetecilerle ilgili birçok haksız tutuklama var. Dünyanın gazetecisi en çok tutuklu olan bir ülkesiyiz. Bunların tahliyeleri için, yargılamalarının ivedi yapılması için, adil kararlarının verilmesi ve tutuklamalarının sonlandırılması için bir çalışmanız var mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Yedekci…

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanının istifası biliyorsunuz basında, kamuoyunda çokça yankı buldu. 4 milyondan fazla vatandaşın oyuyla Büyükşehir Belediye Başkanı olmuş olan Sayın Başkan, hastalık gerekçelerini ya da yorgunluğu kabul etmemiş ama istifasının da net bir şekilde kamuoyuna açıklamasını yapmamıştır. Bu süreci sadece bu şekilde değerlendirmek de yetersiz kalabilir. Yerine Büyükşehir Meclis grubu tarafından seçilen Belediye Başkanıyla ilgili olarak; Şelale Park’ta amfi tiyatro yerine restoran yapılması, Bahçeşehir Göleti’nin satılması, Başakşehir Vatankent’teki tek yeşil alanın inşaata açılması, hazine arazisinin okul alanından çıkarılarak satışa çıkarılması basında yer alan sadece bazı çalışmaları. Bu başkanlar döneminde, Sayın Kadir Topbaş’ın da yeni seçilen Başkanın da döneminde belediyelerinde yapılan bütün bütçelerin ve onay verdikleri bütün bu bölgelerin değerlendirilmesi hususunda bir şey yapmayı düşünüyor musunuz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Tümer…

ZÜLFİKAR İNÖNÜ TÜMER (Adana) – Sayın Bakan, infaz koruma memurlarına verilen ve yıpranma payı olarak bilinen fiilî hizmet zammı geçmiş dönemi de kapsamalı, infaz koruma memurlarının görevde bulundukları süreler de göz önüne alınarak yeni bir düzenleme yapılmalıdır.

Öte yandan, Adalet Bakanlığının teklifiyle Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 28 bölge idare mahkemesini 8’e düşürmüştür. Kuruluş kanununda bu mahkemelerin iş hacmi ve coğrafi bölge esaslı kurulacağı belirtilmesine karşılık, yıllık ortalama esası 11 bin ve iş hacmi yönünden İstanbul ve Ankara’dan sonra 3’üncü büyük mahkeme olan Adana Bölge İdare Mahkemesinin kapatılıp yıllık ortalama esası 4 bin olan Konya Bölge İdare Mahkemesine bağlanması son derece yanlış olmuştur. Coğrafi bölge esasına da uyulmadığı için, Akdeniz Bölgesi’nde de maalesef mahkemeler kurulamamıştır. Davaların nakli, dosyaların akıbeti, temyiz hususları gereğince telafisi olanaksız zararların doğacağı göz önüne alınarak Adana Bölge İdare Mahkemesinin kapatılmasına dair karar tekrar gözden geçirilmelidir.

BAŞKAN – Sayın Tüm…

MEHMET TÜM (Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Adalet Bakanına soruyorum: Nuriye Gülmen ve Semih Özakça 210 gündür açlık grevindeler. Sadece işlerine geri dönmek istiyorlar. Nuriye Ankara Numune Hastanesinde yoğun bakımdadır. Durumu çok acildir. Bugün hastane başhekimiyle yaptığım görüşmede Nuriye’nin hayati tehlikesinin olduğunu söylediler.

Nuriye ve Semih’in göz göre göre ölümlerine daha ne kadar seyirci kalacaksınız? Nuriye ve Semih’in aileleri ve kamuoyu sizden bir müjde beklemektedir. Bu müjdeyi vermeyi düşünüyor musunuz?

BAŞKAN – Sayın Gökdağ…

MEHMET GÖKDAĞ (Gaziantep) – Sayın Bakanım, sizin de milletvekili olduğunuz Gaziantep ilimize bağlı Oğuzeli ve Yavuzeli ilçelerinin adliyesi kapandı malumunuz. Bu adliyelerin kapanması, o ilçedeki davaların seyrini uzattığı gibi, oradaki vatandaşlarımızı, hemşehrilerimizi mağdur ettiği gibi o ilçelerin ekonomik gelişmesine de olumsuz olarak yansıyor.

Bu makamlar, bildiğiniz gibi, kalıcı değil. Bugün kendi şehriniz olan Gaziantep’teki bu mağduriyetleri gidermek için Oğuzeli’ndeki ve Yavuzeli’ndeki adliyeleri tekrar açmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Şimşek…

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, İŞKUR aracılığıyla her yıl binlerce insan Millî Eğitimde ve hastanelerde taşeron olarak çalıştırılmaktadır. Yalnız İŞKUR aracılığıyla yapılan alımların tamamı AK PARTİ teşkilatlarından giden listelere göre yapılmaktadır. Bunu kurumsal bir statüye kavuşturmanızı ve İŞKUR aracılığıyla yapılan işçi alımlarının noter huzurunda çekiliş yapılarak ve hiçbir vatandaşı ayırt etmeden yapılmasını talep ediyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Tanal…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, bu cezaevlerinde bulunan infaz koruma memurları fazla mesai yapıyorlar ücret alamıyor, bayramlarda çalışıyorlar ücret verilmiyor ve burada, maaşları yaptığı işe göre orantılı değil, rotasyonları yok, yıpranma payları yok, sürekli mahkûm ve tutuklularla bir arada oldukları için ciddi ciddi tehditler alıyor, bu anlamda sıkıntılar yaşıyorlar, lojman sorunları var. İnfaz koruma memurlarının bu özlük hakları ne zaman düzeltilecektir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Paylan…

GARO PAYLAN (İstanbul) – Sayın Başkan, ben de Nuriye ve Semih’i gündeme getireceğim.

Nuriye Gülmen ve Semih Özakça ölüm sınırındalar. 2017 Türkiyesinde 2 insan gasbedilen ekmeğini geri istedi diye ölüme terk edilecek mi? Şu anda göz göre göre ölümleri izleniyor, bütün Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri ve Hükûmet izliyor. İki yüz onuncu gündeler. Biliyorsunuz bu aşamadan sonra ölüm her an gelebilir ve biz 2017 Türkiyesinde iki insan ekmeğini istedi diye ölüme terk eden bir Hükûmetle yaşamanın utancını yaşayacağız. Bu konuda bir an önce adım atmanızı talep ediyoruz. “Artık Nuriye ve Semih yaşasın.” diyoruz.

BAŞKAN – Sayın Şeker…

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Ben de Adalet Bakanına Nuriye ve Semih’le ilgili olarak… Niye bu kadar görmüyorsunuz, niye vicdanlarınız bu kadar sağır? İki yüz on gün oldu açlık grevi, yüz yirmi gün de sokak sokak dertlerini anlattılar, işlerini geri istediklerini söylediler. Üç yüz otuz gündür işlerini geri istiyorlar ama ısrarla duymuyorsunuz.

Ankara Tabip Odasından bir heyet muayene için görüşmek istedi, hâlâ izin verilmedi; o konuda ne düşünüyorsunuz?

Şimdi, daha öncesinde duruşma Ankara Adliyesindeydi, Sincan’dan “Yeterli güvenlik önlemi alacak personelimiz yok.” denerek Ankara’ya adliyeye getirilmedi. Daha sonra Ankara Adliyesinden Sincan’a alındı, bu sefer de Nuriye Gülmen Ankara Numune Hastanesine getirildi. Yani bir kişinin yargılanması için o kadar uzun süre bekletildikten sonra o mahkemeye çıkartmak bu kadar zor mu, bu kadar personel yetersizliği gerçekten doğru mu?

55 kişi hayatını kaybetti, intihar etti, bunları görmediniz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, buyurun. Cevap süreniz on dakika.

ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Çok teşekkür ediyorum.

Sürem eğer yetmezse ek süre de kullanarak cevaplamaya çalışacağım.

Bu vesileyle ben de seçim bölgemizde beraber çalıştığımız değerli Milletvekilimiz Abdulkadir Yüksel’i rahmetle anıyorum, mekânı cennet olsun. Ailesine, bütün Gazi Meclisimize başsağlığı diliyorum.

Yine, bin üç yüz yetmiş sekiz yıl geçti, Kerbelâ acısı hiçbir zaman dinmedi. Kerbelâ acısı kıyamete kadar, hakkın, hukukun, adaletin yanında olan bütün vicdanların yüreğini sızlatacak elemli bir hadisedir. Bu yıl dönümü vesilesiyle de şehitlerin efendisi Hazreti Hüseyin ve ehlibeyti rahmetle anıyorum, hürmetle anıyorum. Kıyamete kadar Hüseyinlerin, ehlibeytin sevgisi daima yüreğimizde olacak, yezitlerin ve onların haksızlıkları, zulümleri de lanetle anılacak. Bu vesileyle de bu Gazi Mecliste bunu anmak istiyorum.

Yine, 15 Temmuz yargılamalarına ilişkin bugün çok önemli bir karar verdi Türk mahkemeleri. 15 Temmuzda hain FETÖ terör örgütünün yapmış olduğu darbe girişimine karşı hukuku, Anayasa’yı ortadan kaldırmaya çalışanlara karşı hukuk ve Anayasa çerçevesinde yargılamasını yapmaktadır. Ben, tüm yargı mensuplarına, yargı çalışanlarına, tüm yargılama süreçleriyle ilgili özverili çalışmalarından dolayı da Adalet Bakanı olarak da başarılar diliyorum. Milletimiz müsterih olsun. Her şey hukuk çerçevesinde; ceza alacak olan ceza alıyor, beraat edecek olan beraat ediyor; dosyalar kapsamında, hukuk çerçevesinde yargılamalar yapılıyor. Buradan bir istirhamım da, Türk yargısına, mahkemelerine bütün vatandaşlarımızın güvenmesi ve bu süreci hep beraber bizlerin de Türk milleti adına davayı takip etmemiz, desteklememiz. Bu vesileyle şehitlerimizi de rahmetle anıyorum.

Sayın Tanal’ın sorusunda Anayasa’ya aykırılık iddiasıyla alakalı hak arama hürriyetine engel teşkil edeceği ifade ediliyor. Bilakis, hakkın, bihakkın yerine gelmesi, çabuk, ivedi bir şekilde gelmesi adına bir alternatif uyuşmazlık modeli getirilmektedir. Bu, dünyanın birçok yerinde uygulanan bir yöntemdir, bir modeldir. Bu nedenle, yıllarca avukatlık yapan bir meslektaş olarak da ifade etmek isterim, iş davalarında sürüncemede kalan, Yargıtayda bekleyen dosyalar yerine işçinin alacağı, üç sene, beş sene, on sene sonra alacağından ziyade üç hafta içerisinde, iki hafta içerisinde sonuçlanabilecek bir modelin hak arama hürriyetine çok ciddi katkı sağlayacağına inanıyorum. Nitekim, dava açma hakkı da engel olarak getirilmemektedir. Dava açma hakkı da bakidir, korunmaktadır. Bilakis hakkını hızlı bir şekilde alma adına çok önemli bir reformdur. Bunu ifade etmek isterim.

Yine, diğer milletvekilimizin Niğde Adalet binasıyla ilgili sorusu: 2 Kasım 2017 hedefleniyor. Yıl sonuna kadar biz de onun takipçisiyiz. Bütün adliye binamız olsun, diğer inşaatlarımızla ilgili çok yoğun, hummalı bir şekilde çalışmalarımız yapılıyor. Kaldı ki olağanüstü hâl KHK’sıyla da çok yoğun bir şekilde, Bakanlığa verilen yetkilerle, hızlı bir şekilde bu tür binalar yapılıyor, bizler de Bakanlık olarak bunun takibini yapıyoruz.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Çok hızlı değil, ikinci kez ertelendi. Bir yıl geçti, bir yıl…

ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Bunun kararını alan AK PARTİ Hükûmetidir. AK PARTİ Hükûmeti Niğde’ye en güzel şekilde, bütün illerimize olduğu gibi, adalet binasını yapandır.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Niğde’de her şey bir yıl gecikmeli.

ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Takip eden biziz. Dolayısıyla, yıl sonuna kadar bunun nihayete ermesini de inşallah takip edeceğiz.

Diğer, taşeron işçiyle ilgili yazılı cevap ifade edilebilir.

Adana İdare Mahkemesiyle ilgili, dosya kapsamında…

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Taşerona cevap yok mu Sayın Bakan?

ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Taşeron konusunu yazılı olarak… Çalışma Bakanlığımızla da ilgili. Geçenlerde de açıklama yaptılar, bu konuda bir düzenleme yapılıyor. Hükûmetimiz bunu değerlendirecek. Taşeron işçilerimizin hukuku, hakları, getirilen düzenlemeler de Hükûmetimiz tarafından getirilen iyileştirmelerdir. Bu konu bizim gündemimizdedir. Bu hususla ilgili çalışmalar nihayete erdiğinde de yine Bakanımız kamuoyunu bilgilendirecektir.

7 yerde bölge idare mahkemeleri faaliyete geçirilmiştir. Bunun dosya kapsamı çerçevesinde değerlendirildiğinde yeterli olduğu müzakere edilmektedir.

Adana’ya çok güzel bir bölge adliye mahkemesi açıldı. Önümüzdeki hafta da orada toplantımızı icra edeceğiz. Çok şaheser bir adliye ve içerisinde de gerçekten Adana’nın, bölgenin hizmet göreceği çok önemli bir merkez. Bu konuda da bir teşekkürü, en azından, bir Adana milletvekili olarak Adanalılar adına yapsaydınız, bunu da memnuniyetle ayrıca ifade ederdik.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Bölge idare niye kapandı diye soruyor.

ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Ama biz teşekkür etseniz de etmeseniz de Adana’ya, bütün Türkiye'ye olan hizmet aşkıyla bu faaliyetlerimizi yapmaya devam edeceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ZÜLFİKAR İNÖNÜ TÜMER (Adana) – Bölge idare mahkemesini soruyorum Sayın Bakan.

ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Adliyelerin kapatılması konusunda…

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Bölge idare kapatılmış Sayın Bakan, belki haberiniz yoktur.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

Sayın Gürer…

Buyurun Sayın Bakan.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Bakan, yanlış bilgi almayasınız, arkadaşımız bölge idare mahkemesini soruyor.

ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Hayvan haklarıyla ilgili hapsen tazyik durumu…

Bölge idare mahkemesi dosya kapsamında ihtiyaç olan yerlerle ilgili yapılmaktadır. Yani, Türkiye'de 7 yerde var. Dolayısıyla, dosya kapsamında ihtiyaç olursa elbette oralarda da istihdam yapılabilir. İdare mahkemelerinde dosya yükü zaten çok fazla değil, geçtiğimiz hafta idari yargıyla da koordinasyonumuzu yaptık. Bu konuda hiçbir şekilde ihtiyaç olduğu da ifade edilmemiştir. Bölge adliyemiz inşallah güzel bir şekilde hizmete başlayacak, Adana’mız bu hizmeti en güzel şekilde görecek. İhtiyaç olması hâlinde elbette bölge idare mahkemesi de gündemimize alınacak ama orada sayı itibarıyla da az bir konu varken kamu kaynaklarını oraya…

ZÜLFİKAR İNÖNÜ TÜMER (Adana) – Sayın Bakanım, Türkiye’nin 3’üncü büyük mahkemesi.

ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – …olmayan dosyayla ilgili bir değerlendirmeye gerek yok. İdare mahkemesi itibarıyla durum bu.

LEVENT GÖK (Ankara) – Yani milletvekilimizin söylediği soru doğru.

ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Sayın Tekin’in hayvan haklarıyla ilgili hapsen tazyik hususunda bir talebi vardı. Bu hususla alakalı… Türk Ceza Kanunu’nun 151’inci maddesinde dört aydan üç yıla kadar hapis cezasını gerektiren bir suç. Yalnız, bu hususla ilgili Bakanlığımızda da bir çalışma yapılmakta. İlgili birimimiz bu husustaki suistimalleri… Ya da hapsen, en azından caydırıcı başka neler yapılabilir? Bu hususta Bakanlığımız bir çalışma yapıyor mevcut kanunları da gözden geçirerek. Çünkü yaşayan her canlı devlete ve yönetime, herkese emanettir. Bunun şuurunda, bilincinde olarak varsa ihtiyaçlar ya da uygulamadaki eksiklikler, bu hususta Bakanlığımıza düşen hangi konular varsa bunların gözden geçirilmesi hususunda çalışmamız geçen hafta itibarıyla da başladı. Gelişmeler oldukça yine değerlendirilecek.

“Yargıda iş yükü var. Yeterli hâkim atamadınız. Personel ataması konusunda ihtiyaç var.” diye Sayın Arslan’ın bir talebi vardı, sorusu vardı. Dün itibarıyla ilana çıktık, 1.500 hâkim, savcı alımına karar verildi. Bu sene mezun olan yaklaşık 10 bin civarında hukuk fakültesi mezunu ve diğer mezunlarımızı kapsayacak şekilde tüm genç meslektaşlarımı onurlu Türk yargısına mensup olmak üzere… Ben de bu vesileyle çağrıda bulunuyorum. 24 Aralıkta sınav yapılacak, protokolümüzü yaptık. Şu anda yaklaşık 1.300 arkadaşımız akademide eğitim görüyor. Bunlar da bir an evvel kürsüye ve Türk yargısına hizmet etmeye başlayacaklar.

Malumunuz, yakın zamanda sonuçlarını açıklayacağımız, 15 Eylülde mülakatları biten, yine hâkim, savcı alımı var. 2.750 hâkim, savcı alımı konusunda da mülakat sonuçları, sınav sonuçları açıklanacak. Dolayısıyla, hâkim, savcı ihtiyacını çok ciddi anlamda, yeterli bir şekilde karşılamış olacağız. Ama şunu da ifade etmek isterim: Nicelikten ziyade nitelik itibarıyla da biz, hâkim, savcı alımları artık yeterli hâle geldikten sonra Avrupa’da kişi başına düşen hâkim, savcı sayısına ulaşmış olacağız inşallah ama bunu yeterli görmüyoruz. Önümüzdeki sene eğitim seferberliğiyle talebe bağlı kalmaksızın bütün hâkim, savcılarımızı akademide hizmet içi eğitim seminerlerinde eğitime tabi tutacağız.

Nitelik, kaliteyi artırmak üzere not sistemine geçtik. Hepimizin takip ettiği, özellikle FETÖ terör örgütünün yargıdaki nüfuzu ve ortaya koymuş olduğu, sergilediği hukuk dışı tutumları sebebiyle yapılamayan teftişler yedi yıl sonra, yaklaşık üç hafta önce başlamıştır, şu an adliyelerimiz teftiş edilmektedir.

Personelle ilgili konuda da zabıt kâtibi itibarıyla yakında, birkaç gün içerisinde ilana çıkacağız, çalışmalarını nihayete erdirdiğimiz 2.500 adliye çalışanı alacağız, 3.500 ceza tevkifevi (CTE) personeli, infaz koruma personeli alacağız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Bir iki dakika daha cevap verebilirsem.

BAŞKAN - Süreniz bitti ama cevaplamak istiyorsanız tabii ki size bir hak tanırız.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – İki dakika Semih’le ilgili bir cevap versin.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Bir dakikada toparlayayım, diğerlerini yazılı olarak arz edeyim Sayın Başkanım lütfederseniz.

BAŞKAN – Lütfen buyurun.

ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Adliye personeliyle ilgili de yakın takip ediyoruz tüm mahkemelerimizi, kurulumuzla bunları değerlendiriyoruz. Çok yoğun bir şekilde bu personel takviyesiyle birlikte inşallah yargıdaki yük de azalmış olacak, daha hızlı olacak. Hem hâkim, savcı, personel itibarıyla bunu tamamlayacağız ama personelimizin de yine eğitime tabi tutulacağı, eğitim seferberliğini yapacak, niteliğini artıracak şekliyle bu hususta da personel konusunda gerekli çalışmayı, çabayı ifade ediyoruz.

Diğer konuyla ilgili olarak da infaz koruma memurlarının özlük haklarıyla ilgili 694 sayılı KHK’yla infaz koruma memurlarına yıpranma hakkı verilmiştir. Bu, elli yıldır infaz koruma memurlarının beklediği bir müjdedir. Sayın Cumhurbaşkanımız, Sayın Başbakanımızın gayretleri sebebiyle infaz koruma memurları bütün aileleriyle beraber Hükûmetimize teşekkür eder, “Altmış yıllık rüya da gerçekleşti, bir hayal daha gerçekleşti.” diye hepimize…

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

MEHMET TÜM (Balıkesir) – Sayın Bakan, iki insanın hayatı söz konusu. Niye ona cevap vermiyorsunuz Sayın Bakan? İki insan ölümün eşiğinde.

BAŞKAN - Kalanını yazılı olarak ifade edeceğini söyledi Sayın Bakan.

MEHMET TÜM (Balıkesir) – Burada üç arkadaşımız soru talebiyle soru sordu size.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…

GARO PAYLAN (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

MEHMET TÜM (Balıkesir) – Evet, söz istiyoruz bu konuda.

BAŞKAN – Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Şimdi, birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

Birinci bölüm…

MEHMET TÜM (Balıkesir) – Sayın Başkan, iki kişinin hayatı söz konusu burada. Sayın Bakan, sizde vicdan yok mu? Adalet yok mu sizde? Hak, hukuk yok mu sizde? İki insan ölümle karşı karşıya!

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Üç kişinin sorusuna cevap verilmedi burada Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, işlem yapıyorum lütfen.

Sayın Tüm…

MEHMET TÜM (Balıkesir) – İki insan ölümle karşı karşıya!

BAŞKAN – Birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

Birinci bölüm, 1 ila 16’ncı maddeleri kapsamaktadır.

MEHMET TÜM (Balıkesir) – Ya Adalet Bakanı, ne zaman adalet öğreneceksiniz? Niye cevap vermiyor? Cevap bekliyoruz Adalet Bakanından. İki insan ölümle yüz yüze.

BAŞKAN – Birinci bölüm üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekili Sayın Mehmet Gökdağ konuşacak.

MEHMET TÜM (Balıkesir) – Sayın Bakan, sizde vicdan yok mudur! Siz baba değil misiniz, sizin çocuklarınız yok mudur!

BAŞKAN – Buyurun Sayın Gökdağ. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET TÜM (Balıkesir) – Yazıklar olsun size! Yazıklar olsun gerçekten! Ayıp ya! Ayıp ya!

HALİL ETYEMEZ (Konya) – Yeter ya!

BAŞKAN – Sayın Tüm, lütfen yerinize oturur musunuz. Hakaret etmeyin lütfen.

MEHMET TÜM (Balıkesir) – Yapmayın ya! İki insan! Sizin evladınız yok mu? Utanmıyor musunuz? Bakın işinden ettiniz, şu an yaşamından ettiniz.

BAŞKAN – Sayın Gökdağ, sizi kürsüye davet ettim. Onu değil beni dinlemek durumundasınız.

MEHMET TÜM (Balıkesir) – Ayıp yani ya! Yazık! Ayıp! Sayın Bakana üç kişi sorduk, üç kişi. Görmüyor musunuz burayı, üç kişi sordu? Ayıp yani!

BAŞKAN – Sayın Tüm, lütfen… Düzeni bozuyorsunuz Sayın Tüm. İşlem yapmak zorunda bırakmayın beni.

Buyurun Sayın Gökdağ.

MEHMET TÜM (Balıkesir) – Yapın istediğiniz işlemi ya, insanlar hayatından oluyor, işlem yapıyorsunuz.

BAŞKAN – Usulüne uygun konuşun.

Buyurun.

CHP GRUBU ADINA MEHMET GÖKDAĞ (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 491 sıra sayılı İş Mahkemeleri Kanunu Tasarısı’nın birinci bölümü hakkında Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, 26’ncı Dönem Üçüncü Yasama Yılı’nın hayırlı olmasını diliyorum. Bu yasama yılının ülkemizin ve yurttaşlarımızın sorunlarına çözüm getiren, ülkemize huzur getiren, barışımızı, kardeşliğimizi ileri noktalara taşıyan, çağdaş demokrasi ilkelerini, hukuk devleti anlayışını, cumhuriyet değerlerini ülke yönetimine egemen kılan çalışmaların yapıldığı bir yasama yılı olmasını umut ediyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve milletvekili olarak bizlerin, emeklisinden engellisine, atanamayan öğretmeninden işsizine, açlık sınırının altında asgari ücret alan işçisinden büyük emekler vererek ürettiği ürünün karşılığını alamayan çiftçisine, vergi ve borç batağında kıvranan esnafından verilmiş sözlere rağmen bir türlü kadro sorunu çözülmeyen taşeronlara, yurt ve eğitim sorunu yaşayan öğrencilere kadar, kısaca toplumun tüm kesiminin sorunlarının çözüldüğü, çözümler için çaba sarf etmek olduğunu hiç kimsenin unutmadan bu yasama yılının geçirilmesini yürekten diliyorum. Şimdi, bu dileklerle başladığımız yasama yılının ilk kanun tasarısını görüşüyoruz.

Değerli milletvekilleri, yukarıda saydığım anlamda yararlı bir çalışma yapmak için tek adam iradesine dayalı siyaset anlayışından, “Ben yaptım, oldu.” mantığından vazgeçip, kurtulup ortak aklı öne çıkaran anlayışla çalışılması gerektiği kuşkusuz tartışılmaz bir gerçektir. Bu tek adam iradesine dayalı keyfî yönetim anlayışınızın ülkemizi nasıl çıkmazlara soktuğunu, yurttaşlarımızı ne kadar sıkıntılarla baş başa bıraktığını hayatın her alanında açık ve net olarak görüyoruz, aslında herkes görüyor. Eğitim konusunda uyarılara yanıt vermediniz, bildiğinizi okudunuz. On beş yılda 6 bakan değiştirdiniz, her bakan değişiminde eğitim sistemi değişti, yazboz tahtasına döndü. Bugün, öğrenciler, veliler, öğretmenler şaşkınlık içerisinde, eğitim kalitemiz de dünya sıralamasının son sıralarında.

Yine, Suriye politikasını belirlerken önerilerimizi, uyarılarımızı dikkate almayıp kendi bildiğinizi okudunuz. Bu kendi bildiğinizi yapmanız hem Suriye’ye hem ülkemize hem de bölgeye ne kadar kötülük getirdi cümle âlem biliyor.

Öyle bir hâle geldi ki, bu tek adam, hiç kimsenin önerisini dikkate almayan “Ben bildiğimi yaparım.” anlayışıyla öyle bir hâle geldiniz ki sizi kandıran kandırana, aldatan aldatana. Şöyle bakıyorum, kandırmayan, aldatmayan kalmamış; PKK aldatmış, Esad aldatmış, Salih Müslim aldatmış, Barzani aldatmış, Merkel aldatmış, Putin aldatmış, son günlerde görülüyor ki kendi belediye başkanlarınız da sizi aldatmış. (CHP sıralarından alkışlar) Ve bu aldatmaların ağır ve acı faturasını da gariban halk ödemiş. Şimdi herkesin eli yüreğinde, hepimizin eli yüreğinde. Acaba kamuoyunun bilmediği daha ne kadar aldatma var ve bu aldatmaların faturası nasıl çıkacak, hepimiz elimiz yüreğimizde bekliyoruz. (CHP sıralarından alkışlar) Şimdi, bunu uzatmak çok mümkün aslında ama temel yasamızla ilgili görüşlerimi söylemek istiyorum. Fakat bunu söylerken şunu da görüyoruz: Bu yasa tasarısında da aynı “Ben bildiğimi okurum.” anlayışı hâkim.

Şimdi, iş mahkemelerini görüşüyoruz. İş kanunları, değerli arkadaşlar, çalışma barışını sağlayacak olan temel kanunlardır. Bu kanunlar, işçi-işveren arasındaki çalışma ilişkisinde her iki tarafı da huzurlu kılacak anlayışların egemen olması gereken kanunlardır. Bunu sağlamak için de her iki tarafın gönül rahatlığıyla uzlaştığı metinlerin ortaya konması gerekir. E, şimdi bakıyoruz, öyle mi bu tasarıda? Maalesef öyle değil.

Değerli milletvekilleri, bu yasa tasarısının omurgasını zorunlu ara buluculuk oluşturuyor. Komisyonda görüştük, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak uzlaştırıcı siyaset anlayışımız gereğince ara buluculuk sistemine karşı olmadığımızı ancak bunun zorunlu olmasının hem hukuken hem de fiilen doğru olmadığını söyledik. 3 büyük işçi sendikamız var. DİSK ara buluculuğun zorunlu hâle gelmesinin doğru olmadığını söylüyor, TÜRK-İŞ zorunlu ara buluculuğun doğru olmadığını söylüyor, HAK-İŞ zorunlu ara buluculuğun sakıncaları olduğunu söylüyor ama siz zorunlu ara buluculuk konusunda ısrar ediyorsunuz. Peki, o zaman sormak gerekmiyor mu değerli milletvekilleri? Siz bu yasayı kimin için çıkartıyorsunuz? Bu yasa tasarısı çalışma yaşamını düzenliyorsa -ki öyle- çalışma yaşamı da işçi-işveren olarak temel iki taraf olduğuna göre ve bu taraflardan biri yani işçi kesimini temsil eden sendikaların tamamı doğru olmadığını söylüyorsa siz ne yapmaya çalışıyorsunuz, kimin için yapmaya çalışıyorsunuz? Zorunlu ara buluculuk konusunda itirazlarımızı, değerli arkadaşlar, soyut olarak değil, doğru olmadıklarına ilişkin somut gerekçelerle söylüyoruz.

Değerli milletvekilleri, zorunlu ara buluculuğun Anayasa’mızda hüküm altına alınan hak arama hürriyetine aykırı olduğunu öncelikle belirttik ve söylemeye devam ediyoruz, bu anlamıyla Anayasa’ya aykırıdır. Öte yandan, Komisyon çalışmalarında, değerli arkadaşlar, şu soruya hiç kimse yanıt veremedi: “İşçi ile işveren anlaşmazlık konusunda masaya oturduklarında işçi tam olarak hakkını bilebilecek mi? Öyle ya, uzlaşma için masaya oturduğunda işçinin hakkının ne olduğunu tam olarak bilmesi gerekmiyor mu? Bilmediği hakkın nesini pazarlık konusu yapacak, neresinde uzlaşacak?” Bunu sorduğumuzda bu tasarıyı gündeme getirenler de dâhil olmak üzere Komisyondaki akademisyenler, ara bulucu arkadaşlar, ara bulucu dernekleri yanıt veremedi. Peki, nasıl olacak? İşçi bilmediği hakların pazarlığını nasıl yapacak? İşverenin bu konuda sıkıntısı yok değerli arkadaşlar çünkü işveren ekonomik gücü nedeniyle gerek hukuki anlamda gerekse teknik anlamda her türlü desteği alacak ve masaya eşit olmayan koşullarda oturacak, zaten geçim zorluğu içerisinde olan işçi kardeşim âdeta koyun pazarlığıyla ne verilirse onu kabul edecek durumda olacak. İş kanunlarının zayıf ve güçsüz işçiyi, emekçiyi koruması temel ilkesi böyle bir yaklaşıma izin vermez, vermemesi gerekir.

Aslında AKP Hükûmetlerine dönüp baktığımızda hep emeğiyle geçinen işçi kesiminin aleyhine düzenlemeler olduğunu açıkça görüyoruz. Böyle olunca bu yasa tasarısında da işçiyi, emekçiyi mağdur eden anlayışı görmek çok şaşırtıcı değil. Açlık sınırının altında asgari ücret, hiçbir iş güvencesi olmayan taşeronluk sistemi, kiralık işçi yasası, işçinin kıdem tazminatında gözü olan Hükûmet, bütün bunlara baktığımızda bu yasada da işçi aleyhine düzenlemeyi görmek çok şaşırtıcı olmuyor. Bu kötü koşullarda çalışma olanağını bulmuş işçiyi anlaşmazlık durumunda da işverenle eşit olmayacak şekilde masaya oturtacağız, bir de orada mağdur edeceksiniz. Ne istiyorsunuz gerçekten bu işçiden, emekçiden? Değerli arkadaşlar, sevgili AKP milletvekilleri, sevgili Hükûmet; bu işçi, emekçi ki emekleriyle katma değerler yaratan, ülkenin millî gelirine ciddi katkı sunan işçinin, emekçinin insan onuruna yakışır, rahat bir huzurlu yaşam sürmesi için oturup hep birlikte arayış içinde olmamız gerekirken sizler bunun aksine iktidarınızca yapılan bütün düzenlemelerde işçiyi canından bezdirecek hâle getiriyorsunuz.

Değerli milletvekilleri, bu yasa tasarısı yapılırken iş davalarının süresi ve yargının pahalılığı gerekçe olarak söylenmiştir. Değerli arkadaşlar, aslında bu, yargının acziyetini itiraf etmekten başka bir şey değil yani iş mahkemeleri uzun sürüyor, işçiye dönüp “İşçi kardeşim, bu davalar uzun sürer.” “Ee…” “Hem de bizim sistemimizde adalet paralı ve pahalı, senin buna gücün yetmez; biz de buna bir çare bulamıyoruz.” “Ee, ne yapacağız?” “En iyisi, sana ne verirlerse kabul et, git başının çaresine bak.” mı diyorsunuz? Evet, aynen öyle diyorsunuz. Bu, acizliğin ve işçi karşıtlığının ifadesi değil de nedir değerli arkadaşlar? (CHP sıralarından alkışlar) Oysa hepimizin yapması gereken şu değil mi: Hızlı ve etkin bir yargıyı ülkenin huzuruna getirmek değil mi? Ve herkesin ulaşabileceği masrafta, pahalı olmayan bir yargıyı bu ülke insanlarının hak etmediğini mi düşünüyorsunuz? Oturup hepimizin, Adalet Bakanının, Adalet Bakanlığının, Komisyonun, herkesin hızlı, etkin ve ucuz bir yargıyı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET GÖKDAĞ (Devamla) - …masraf anlamında ucuz bir yargıyı bu ülkenin gündemine getirmemiz gerekir.

Bu düşüncelerle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gökdağ.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kahramanmaraş Milletvekilimiz Fahrettin Oğuz Tor konuşacak.

Buyurun Sayın Tor. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA FAHRETTİN OĞUZ TOR (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 491 sıra sayılı İş Mahkemeleri Kanunu Tasarısı’nın birinci bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 30 Ocak 1950 tarihinde kabul edilen 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’yla altmış yedi yıl davaların çözümü yoluna gidilmiş ise de bugün artan nüfus yapısı, değişen ve farklılaşan iş alanları, sürekli gelişen teknoloji, sosyal güvenlik alanındaki gereksinimler, helal kazancın yüceltilmemesi, haram kazançtan hesap sorulmaması, daha doğrusu bu yönde kurumsal yapılar oluşturulmaması, işin ehline verilmemesi, ahlakın giderek zafiyete uğraması, eğitimin dürüst, kişilikli, becerikli insan yetiştirmede zamana ayak uyduramaması, kayıt dışı ekonominin küçültülememesi, iş kazalarının önlenememesi, hukukun üstünlüğünün, hesap verilebilirliğin göz ardı edilmesi, işsizliğin artması gibi sebeplerle, işçi-işveren uyuşmazlıklarının sayısı ve niteliği sürekli artış gösterdiğinden, kısaca bataklıklar kurutulamadığından yeni bir kanun hazırlanmasına ihtiyaç duyulduğu anlaşılmaktadır.

2002 yılında hukuk muhakemelerine 953 bin dava açılmışken 2016 sonunda dava sayısı 2 milyon 213 bine yükselmiştir. Artan hâkim ve mahkeme sayısına rağmen dava sayısı azaltılamamış, bilakis yüzde 140 artış göstermiştir.

Tasarının gerekçesine konu olduğu ve herkesçe bilindiği üzere Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının verilerine göre 2016 yılı Aralık ayı itibarıyla 14 milyona yakın işçi ve 1 milyon 750 bine yakın işverenin bulunduğu ülkemizde işçi-işveren arasındaki uyuşmazlıklar hem çalışma hayatının hem de yargının gündeminde önemli bir yer tutmaktadır.

Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü verilerine göre 2016 yılı sonu itibarıyla ilk derece mahkemelerindeki 3 milyon 525 bin civarındaki hukuk uyuşmazlığının yaklaşık yüzde 15’i iş uyuşmazlıklarından kaynaklanmaktadır. Yargıtaydan alınan istatistiki verilere göre 2016 yılında bakılan 780 bin civarındaki hukuk uyuşmazlığının yaklaşık yüzde 30’u iş hukukundan kaynaklanmaktadır. 2014 verilerine göre Yargıtayda bekleyen toplam 932.925 dava dosyası iş yükü nedeniyle 2015 yılına devredilmiştir. Yargıtayda yeni dairelerin kurulmasına, üye sayısının artırılmasına rağmen Yargıtay Başkanının beyanına göre Temmuz 2017 itibarıyla ceza ve hukuk dairelerinde derdest dosya sayısı toplamı 804.344’tür. Yargıtayda dosya sayısının insan boyunu aşması üzerine koridorlardan geçenlerin üzerine devrilebileceğine dikkat çekilerek “Dikkat, yıkılma tehlikesi vardır!” uyarı yazısı yazılmıştır. Sayın Bakanım, bunu da biliyorsunuz, size de göstereyim ben. Yani koridordan geçerken iş kazası olabilir anlamında diyor bunu. Koridorlar, insan boyu dosyayla doludur maalesef.

Değerli milletvekilleri, Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü verilerine göre iş davalarının yıllık ortalama görülme süresi 2010 yılında 466 günken 2016 yılında 434 gün olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu sürelere istinaf mahkemeleri ve Yargıtayda temyiz süreleri dâhil değildir. Bu süreleri de dikkate aldığımızda bir kararın yargı süreçlerinin tamamlanması en az iki yılı bulmaktadır. Adam 3 bin liralık bir ücret davası için maalesef üç yıl beklemektedir. Geciken adalet, adalet değildir örneği buradadır.

Tasarının gerekçesinden ve kanunun getiriliş amacından anlaşıldığı üzere, amaç, hâkimlerimizin özverili ve fedakârca çalışmasına rağmen iş mahkemelerine konu olan davaların süresini kısaltmak, işçi-işveren arasındaki uyuşmazlıkların ara bulucuya götürülerek mahkeme konusu olmadan çözülmesine yönelmektir.

Değerli milletvekilleri, burada problemin çözüm yolu, hâkim sayısının artırılmasından, mahkeme sayısının artırılmasından, ara buluculuktan geçmemektedir. Problemi kaynağında çözmediğimiz müddetçe mahkeme ve hâkim sayısını ne kadar artırırsak artıralım, hâkimi, mahkemeleri dava dosyasıyla boğarsak problemi çözemeyiz. Yapmamız gereken, sivri sineklerle uğraşmak yerine bataklığı kurutmaktır. Bataklıkları kurutmak için maalesef yeterli gayret gösterilmemiştir. Örneklerini sunmak istiyorum.

Bunun temini için en önce yapmamız gereken, kayıt dışı ekonomiyi küçültmektir. Bugün ekonominin yüzde 35’i kayıt dışıdır. Geçen on, on beş yıllık süre içerisinde maalesef kayıt dışıyla mücadelede istenen başarı elde edilememiştir. Siz sigortasız çalışmayı, sigortalının prim gün sayısının düşük gösterilmesini, sigortalının fiilî kazancının asgari düzeyde gösterilmesini önleyemediğiniz müddetçe dava sayısını azaltamazsınız.

Değerli milletvekilleri, bugün kıdem tazminatından yararlananların oranı genelin yüzde 20, 24’ü civarındadır. Önceki dönem Sayın Çalışma Bakanımızın beyanına göre, şu anda çalışanların yüzde 80’i kıdem tazminatı sorunu, mağduriyeti yaşamaktadır. Bu, yüzde 75, 80 işçinin kıdem tazminatının iç edildiğinin göstergesidir. Siz işçinin çok büyük çoğunluğunun anasının ak sütü gibi helal kıdem tazminatının iç edilmesini, günde on saat çalıştırıp fazla mesai ücretinin, tatil günleri ücretinin, bayram tatili ücretinin ödenmesini sağlayamazsanız, kısaca kölelikten kurtaramazsanız dosya sayısını azaltamazsınız ara buluculuk müessesesi getirseniz bile.

Kayıt dışı demek, kul hakkı demektir. Kayıt dışı demek haksız rekabet demektir. Kayıt dışılık, kutsal emeğin çalınmasıdır, maaş hırsızlığıdır, emeklinin maaşının gasbedilmesidir. Ülke olarak her birimiz ağzımızı açtığımızda doğruluktan, dürüstlükten, yerine göre de Müslümanlıktan bahsediyoruz. Bu ülkede Temmuz 2016 itibarıyla 86.762 cami var. 2014 itibarıyla nüfusumuzun yüzde 99,2’si Müslüman; övünülecek bir durum, övünüyoruz. Ancak, ekonominin yüzde 35’e yakınının kayıt dışı olduğu bir ülkede yani her 3 çalışandan 1’inin hakkının gasbedildiği, hakkı yenilerek karunlaştığı Müslüman bir ülkede 3,5 milyona yakın kişinin hak aradığı övünülecek bir durum değildir; yakışıksız, çirkin bir durumdur, üzülecek, başını ellerinin arasına alıp düşünülecek kötü bir durumdur. Türkiye iş kazalarında Avrupa 1’incisi, dünya 3’üncüsüdür; bunun anlamı, insana, emeğe saygısızlıkta Avrupa 1’incisiyiz demektir. Yapmamız gereken iş, ne olursa olsun iş kazalarını, meslek hastalıklarını azaltmaktır.

2004 yılında iş kazası sonucu sürekli gelir bağlanan kişi sayısı 53 bin iken, 2016’da bu 70 bine yükselmiştir. İş kazası sonucu ölüm geliri alan, ölenin çocuklarına bağlanan dosya sayısı 2004’te 42 bin iken 2016’da bu sayı 56 bine yükselmiştir; artış yüzde 23’tür. İş kazası sonucu ölümleri, sakatlıkları önleyemezseniz hukuk davalarını azaltamazsınız, önleyemezsiniz. Biz ne yaptık veyahut siz ne yaptınız? İş kazalarını azaltmak yerine devam etmesini sağladınız. Nasıl sağladık? Geçen dönemde çıkardığımız yasayla iş yerlerinde işçi sağlığı ve güvenliğiyle ilgili tedbirlerin uygulama alanını daraltarak ve uygulama süresini 2022’ye uzatarak iş kazalarının olmasına fırsat verdiniz.

Değerli milletvekilleri, işsizlik devletin resmî rakamlarına göre Mayıs 2017 itibarıyla binde 8 artış göstermiştir. Mayıs ayı mevsimlik çalışmanın en yoğun olduğu aylardan biridir. Mayıs ayında işsizliğin artması üzerinde çokça düşünülmesi gereken bir durumdur. Bazı turizm bölgelerinde tersine göç yaşandığı söylenmektedir. Bugün basında yer alan bir habere göre, Kilis’te Toplum Yararına Program kapsamında okullarda istihdam edilecek 183 kişilik dokuz aylık işe tam 4.400 kişi başvurmuştur. Bunun sonucu ucuz işçiliktir, kaçak işçiliktir, kayıt dışı işçiliktir; bunun sonucu, hukuk davalarıdır.

Değerli milletvekilleri, söz verdiği üzere Hükûmetin taşeron işçilere bir an önce kadro vermesi en büyük beklentimizdir. İş hukukundan kaynaklanan davaları azaltmak istiyorsak derhâl taşeron işçiliğe son vermemiz gerekir, böylelikle bataklığın birisi kuruyacaktır.

Bugün konu çok, sürem az, ancak şunu söyleyerek tamamlamak istiyorum: Bütün bunlara rağmen, Üçüncü Yasama Yılının ülkemize, milletimize hayırlara, barış ve huzura vesile olmasını diliyor, yüce heyetinizi bu vesileyle saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tor.

Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekili Sayın Mahmut Toğrul konuşacak.

Sayın Toğrul, şahsı adına da konuşacağı için iki konuşma süresini birleştiriyoruz.

Konuşma süreniz on beş dakika.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, İş Mahkemeleri Kanunu Tasarısı’nın birinci bölümü üzerinde grubum adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, dün 26’ncı Dönem Üçüncü Yasama Yılına giriş yaptık ama bu yasama yılı, İkinci Yasama Yılı döneminde olduğu gibi büyük bir eksiklikle başlamıştır. Biliyorsunuz partimizin 2 eş genel başkanı dâhil toplam bu Meclisten 10 milletvekili cezaevindedir ve hukuksuz, Anayasa’ya aykırı bir şekilde dokunulmazlıklarının kaldırılmasıyla aslında rehin alınmışlardır. Sayın Bakan eğer dinlerse… Eş genel başkanımız, 4 Kasımda tam bir yıl olacak cezaevinde, hâlâ mahkeme tarihi belli değil değerli arkadaşlar. Sayın Selahattin Demirtaş’ın bugün cezaevinde olması, burada milletin iradesinin, 6 milyon civarında oyun buraya yansımaması anlamına geliyor.

Değerli arkadaşlar, bununla da yetinilmedi, 5 milletvekilinin hukuksuz bir şekilde milletvekillikleri düşürüldü. Dün yasama yılının açılışı, sürekli böyle önemli zamanlarda müjde verir gibi, nasıl ki bayram öncesi öğretmenleri açığa aldılarsa nasıl ki sürgün ettilerse yasama yılının birinci gününde de bir kadın başkan vekilinin burayı yönettiği bir dönemde bir kadın vekilin milletvekilliği düşürüldü. Şimdi bunları nereye koyacaksınız?

Değerli arkadaşlar, kim söyleyebilir buradaki 550 milletvekili aynı, eş değerde görülmektedir kanun önünde, hukuk önünde, adalet önünde?

Sayın Bakan, tüm milletvekilleri cezaevine giderken Halkların Demokratik Partisi milletvekillerinin, bizlerin bugün cezaevlerinde eş genel başkanlarımızı ziyaret etmeye bile müsaade etmemektesiniz. Kim halkların buradaki eşitliğinden bahsedebilir, kim milletvekillerinin eşitliğinden bahsedebilir? Biz, asla ve asla sizin güdümlü yargıyla eş genel başkanlarımızı, vekilleri, belediye başkanlarımızı içeriye tıkma girişiminizi kabul etmiyoruz, buna karşı direneceğiz. Bu hukuksuzluk elbet bir gün sizi de bulacaktır. Saddam Hüseyin’in iktidarı kaybettiğinde mahkeme önünde söylediği bir ifadeyi size hatırlatmak isterim. Saddam Hüseyin mahkemedeyken mahkeme başkanı diyor ki: “Sizin söyleyeceğiniz bir şey var mı?” Diyor ki mahkeme başkanına: “Ben adil yargılanmak istiyorum.” Mahkeme başkanı da diyor ki: “Sayın Saddam, sizin çıkardığınız yasalarla yargılayacağız sizi.” Evet, biz de AKP’ye hatırlatıyoruz, Adalet Bakanına hatırlatıyoruz ileride bu yasalarla, bu anlayışla sizler de yargı önüne çıkabilirsiniz.

Değerli arkadaşlar, tasarıyla ilgili fikirlerimi sizinle şimdi paylaşmak isterim. Tasarı, AKP’nin alışkanlık hâline getirdiği torba yasa tekniğiyle hazırlanmıştır. Öncelikle bu konuya dikkat çekmek istiyorum. Yasa tasarı ve tekliflerinizi hız kazanmak adına bu mantıkla yapmanız yanlış bir uygulamadır, hatalıdır. Birbiriyle hiçbir ilgisi olmayan, her biri farklı konularda tek bir torba tasarının içerisine sıkıştırılmış bu kanun yapma modeli ne hukukidir ne de mantıkla hiçbir alakası yoktur. Defaatle gördük ki bu anlayışla yanlış hazırlanan tasarıların uygulamaları oraya çıktığında bu yanlışları düzeltmek için yeniden yasa yapma zorunluluğu çok kısa sürede Parlamentonun gündemine gelmektedir. Yani Parlamento angaryayla karşı karşıyadır. Bunun sebebi, Meclis ihtisas komisyonlarına torba tasarı ve teklifi şeklinde gelen düzenlemelerin detaylıca tartışılmadan ve teknik incelemeler yapılmadan tamamen mevcut iktidarın popülist ve pragmatist anlayışı sonucu kanunlaşmasıyla ilgilidir. Hukukçu arkadaşlarımız bilirler değerli arkadaşlar, Roma hukuku “Birbiriyle ilgisi olmayan yasalar tek bir yasada toplanmaz.” der. Fakat bu iktidar sahipleri hukukun en temel mantığını yerle bir etmiş ve torba kanun çıkarmanın neredeyse tek yöntemi olarak uygulanır olmuştur.

Değerli Başkan, sayın milletvekilleri; tasarı pek çok hususu içinde barındırmakla beraber en can alıcı noktası, şüphesiz patron karşısında her zaman daha zayıf pozisyonda olan işçi sınıfının haklarının ara buluculuk kurumu eliyle gasbedilmesidir. İşçi-işveren uyuşmazlıklarında ara buluculuk kurumunun zorunlu hâle getirilmesi, AKP’nin emeğin ve işçi sınıfının karşısında olduğunu bir kez daha somut olarak gözler önüne sermektedir.

İktidara geldiği 2002 yılından bu yana işçi düşmanı neoliberal politikaları hız kaybetmeden uygulayan AKP, çalışma yaşamını bir bütün olarak sermaye sahiplerinin talep ettiği gibi düzenlemektedir. Taşeron işçilik yaygınlaştırılmış ve geçici çalışma biçimleri hayatımıza girmiştir. Sosyal güvenliğin kapsamı daraltılırken iş saatleri uzatılmaya çalışılmakta, emeklilik yaşının yükseltilmesi gündeme alınmaktadır. Bunlar yetmezmiş gibi çalışanlar zorunlu bireysel emekliliğe geçirilmişlerdir. İktidar partisi de gayet iyi biliyor ki emek düşmanı bu politikalara çalışan kesimler onay vermemektedir. O nedenle BES gibi ara buluculuk da zorunlu hâle getirilerek çalışanlara âdeta dayatılmaktadır.

Bakın, grev, işçi sınıfının en temel haklarındandır. Emekçiler, çalışma saatleri ağırsa, çok düşük ücretlere çalıştırılıyorlarsa hatta maaşları ödenmiyorsa yani evine ekmek götüremiyorsa tek seçenek olarak grev seçeneğini kullanırlar. Ama AKP Genel Başkanı ne diyor: “OHAL’i grev tehdidi olan yere müdahale için kullanıyoruz.” diyor. İşte bu anlayış bugün de ara buluculuğu zorunlu hâle getirerek, işçileri patron karşısında dezavantajlı hâle sokmak istemektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu tasarı bizler açısından şaşırtıcı olmamıştır. İş Mahkemeleri Kanunu Tasarısı, AKP iktidarınca on beş yıldır süregelen, işçi haklarına sermaye lehine vurulan son darbedir. Ara buluculuğun zorunlu hâle getirilmesi ise tasarının temel motivasyonu olmuştur.

Öncelikle tasarıyla ilgili ilk söylenmesi gereken Anayasa'ya aykırılığıdır. İşçiyi hakkı olanın daha azına razı etme derdinde olan ara buluculuk mekanizmasının zorunlu hâle getirilmesi ile Anayasa'nın “Yargı yetkisi” başlıklı 9’uncu maddesi ihlal edilmektedir. Öte yandan, ara buluculuğu zorunlu hâle getirmek Anayasa'nın eşitlik ilkesine de aykırıdır. İşçi-işveren ilişkisi toplumsal bir konudur fakat Hükûmet bu ilişkiyi bireysel hâle getirmek yani işçiyi yalnızlaştırmak adına her adımı atmaktadır.

Değerli milletvekilleri, 14 milyon civarında işçinin, 1 milyon 750 bine yakın işverenin olduğu ülkemizde hukuk mahkemelerinde görülen iş davalarının yüzde 15’i, yüksek mahkemelerdeki temyiz davalarının yüzde 30’una yakını işçi ve işveren arasındaki uyuşmazlıklardan kaynaklı davalardan oluşmaktadır. Yargıda yıllardır süren ve bir türlü çözülemeyen hantallık sorununu ara buluculuk mekanizmasını zorunlu hâle getirerek çözmeye çalışmak çok daha kapsamlı sorunların oluşmasına neden olmaktan başka bir işe yaramayacaktır.

Daha adil, daha az masraflı ve tarafların iradesine en üst şekilde yaklaştığı iddia edilen bu düzenleme hakkaniyetli olmaktan uzak olduğu gibi iş hukukunun temel ruhunu oluşturması gereken işçilerin lehine yorum ilkesinin de ihlali anlamına gelmektedir. Oysa yapılması gereken çok basittir, AKP artık yargıyı, adalet sistemini rahat bırakmalıdır. Öte yandan, tasarının can alıcı konusu olan ara buluculuğun çalışma yaşamındaki uyuşmazlıklarda zorunlu hâle getirilmesi; hak arama özgürlüğünün açık bir şekilde ihlalidir.

Şundan eminiz ki, ara bulucu işçi ile işveren arasında bir uzlaşı kurumu ve sosyal barışı sağlayan bir kurum değil işveren lehine işçinin ikna edilmesine hizmet eden bir kurum olacaktır. Bu düzenlemeyi işverenler sevinçle karşılamışlardır çünkü onlar da işçilerin haklarını gasbederken ara bulucuların kendi saflarında yer alacağını gayet iyi biliyorlar.

Sayın Başkan, bu Hükûmet işçileri, işçi sınıfının kazanımlarını bir yük, bir kambur olarak görmektedir. Her gün iş cinayetleriyle karşılaşmaktayız. Çocuk işçiliğinin yaygınlaşması, kaçak işçi çalıştırılması bu Hükûmetin maalesef derdi değildir. Dolayısıyla bu düzenlemenin de işçiler lehine olmadığı aşikârdır. Kaldı ki böylesi bir konunun ara buluculara bırakılamayacak kadar önemli olduğunu dünyadaki örneklerinden de görmekteyiz. Ara buluculuk kurumunu çalışma yaşamında uygulayan ülkelerin birçoğu bu uygulamadan zaman içinde ya vazgeçtiğini ya da kurumda düzenlemeler yaptığını, örneğin ara buluculuğun zorunlu olmaktan çıkarıldığını biliyoruz.

Değerli milletvekilleri, sorun, yargının iş yükü sorunu değildir. Hepimiz bilmekteyiz ki yargı alanı siyaset kurumunun vesayetine maruz kalan bir alana dönüştürülmüş durumdadır. Bu anlamda, yargıdaki hantallığı bahane ederek işçileri ara buluculuk kurumuna kurban etmek doğru bir yaklaşım olmadığı gibi, daha büyük sorunların yaşanmasına vesile olacaktır. Tam bu yüzden, çok değil, bu tasarı yasalaştıktan birkaç yıl sonra yaşanacak sorunlardan kaynaklı olarak yeni düzenlemelerin yapılması gerekecektir.

Burada bu düzenlemeyle yapılmak istenen, işçi sınıfının kazanımlarını boğmaktır. Anayasa'ya aykırılığı açıkça görülen bu tasarının yasalaşmaması çalışma disiplininin korunması açısından en doğru yaklaşım olacaktır.

Değerli milletvekilleri, şu anda özellikle 8 ilde yürüyen saya işçilerinin direnişi vardır. Saya işçileri günlük on dört saate varan çalışma saatleriyle karşı karşıyadırlar ve saya işçileri maalesef beş yıldır hiçbir zam almıyorlar, emeklerinin karşılığı olan ücreti almamaya devam ediyorlar. Saya işçileri, aynı zamanda, yapıştırıcı olarak uçucu madde kullandıkları için sağlık açısından aslında birçok meslek grubunda olduğu gibi SGK’da daha erken emekliliği hak eden bir düzenlemeye ihtiyaç vardır.

Yine, bildiğiniz üzere, saya işçilerinin, bu ustalık gerektiren mesleği, son dönemde daha ucuz çalıştırmak adına Suriyelilere devredilmeye başlanmış, bizim kendi işçimiz işsiz kalmaya başlamıştır.

Değerli milletvekilleri, yine ülkemizde, birkaç gündür İstanbul’da ILO’nun bir toplantısı var ve ILO’nun toplantısına sadece 4 ülke katılıyor. Tüm sendikalar, çalışma yaşamını yürüten tüm örgütler, Avrupa da dâhil olmak üzere tüm dünya ülkeleri protesto ettiler. Sayın Bakan, niye protesto ediliyoruz? Çünkü maalesef bugün ülkemizde çalışanların yaşamları, ekmekleri iki dudak arasına indirgenmiş durumdadır. OHAL’le beraber toplamda 130 bin kamu çalışanı işsiz kalmıştır. Yine bu ülkenin değeri olan 5 binin üzerinde, 5.500 civarında aydını, öğretim üyesi kapı önüne konulmuştur.

Değerli arkadaşlar, bu aydınların yaptığı şey bu ülkede barışı talep etmekti. Daha dün bu ülkede “Çocuklar ölmesin.” diyen Ayşe öğretmen bir yıl üç ay cezaya çarptırılmıştır. Şimdi, bunların hepsini beraber düşündüğümüzde, AKP’nin çalışanlar lehine gerçekten bir düzenleme yapması beklenebilir mi? AKP ranta rant katar, zenginini zengin eder ama emekçiye sıra gelince onu ekmeğe mahkûm hâle getirmeye çalışıyor. Bu yasa da bunun tipik bir örneğidir. Bu yasanın bu Mecliste geçmemesi mutlak surette gereklidir. Bunun ilgili komisyona devredilmesi gerekiyor ve tüm tarafların katıldığı bir platformda bunun tartışılması gerekiyor.

Değerli arkadaşlar, AKP tüm yasaları çıkarırken “Şu kadar kesimle görüştük.” diyor. Örneğin, müfredatı da aynı şekilde değiştirdiklerini ifade ediyorlar, yirmi güne sıkıştırıp “İşte biz şu kadar…” Ama, kiminle görüşülmüş, kiminle tartışılmış kamuoyu hiç bilmemekte. Kamuoyunun gözünden tamamen kaçırılarak yasa yapılmaktadır. Biz bu yasanın karşısında olacağız.

Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Toğrul.

Şahsı adına son olarak Denizli Milletvekili Sayın Cahit Özkan konuşacak.

Buyurun Sayın Özkan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 491 sıra sayılı İş Mahkemeleri Kanunu Tasarısı’nın birinci bölümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Sizleri saygıyla ve sevgiyle selamlarım.

Değerli milletvekilleri, ara buluculuk kurumu, tarihimizin ve köklü medeniyetimizin bize mirasıdır. Enfâl suresinde “Allah'tan korkunuz ve aranızı düzeltiniz.” buyurulmaktadır. Yine Peygamber Efendimiz ara bulmanın ve barıştırmanın namaz, oruç ve sadakadan daha üstün olduğunu söylemiştir. Nitekim, Kâbe’nin yeniden inşası sırasında hacer-i esvedin yerleştirilmesine ilişkin kabileler arası anlaşmazlığı çözerek Efendimiz tarihteki ilk ara bulucu olmuştur.

Örnek adaletiyle Hazreti Ömer, Kûfe Kadısı Ebu Musa el-Eşari’ye “İhtilafı olanları ara buluculuk yapmaya yönlendirin, mahkemelerde husumetler bitmez.” diyerek ara buluculuğu ve barışı yaygınlaştırmıştır.

Ahilik kültürümüzde 2 esnaf arasında yaşanan uyuşmazlık güvenilir, akil kişiler tarafından çözüme kavuşturulmuştur.

Uyuşmazlıkların tek çözüm yolunun mahkeme olmadığı açıktır. Medeniyetimizden aldığımız mirasla barışçıl, daha ekonomik ve kısa sürede çözüm yolu olan ara buluculuğu hayata geçirmek halkımızın adalete erişiminin bir gereğidir.

2013 yılında yaptığımız reformla ara buluculuk ülkemizde resmî olarak uygulanmaya başlanmıştır. Bugüne kadar ara buluculuğa giden yaklaşık 18.300 uyuşmazlığın yüzde 92’si anlaşmayla sonuçlanmıştır. Bu oran, tarihte olduğu gibi, milletimizin barışı, uzlaşmayı ve ara buluculuğu önemsediğini açıkça göstermektedir.

Ara buluculuğa giden uyuşmazlıkların yüzde 90’ının işçi ve işveren uyuşmazlıkları olduğu görülmektedir. İşbu nedenle tasarıyla getirilen en önemli reform, ara buluculuk çözüm yoludur. Getirilen sistem adaletten toplumsal barışa, çalışma hayatından yatırım ve istihdam imkânının geliştirilmesine kadar pek çok alanda olumlu katkı sağlayacaktır. Şöyle ki: Ara buluculuk adalete erken erişim demektir. Günümüzde mahkemelerin iş yükü ve uzun yargılamalar tüm dünyanın sorunudur. Ara buluculukta ise uyuşmazlıklar çok kısa sürede çözümlenmektedir. Bugüne kadar çözülen 17 bin uyuşmazlığın bir günden daha kısa sürede sonuca ulaştığı vakıadır. Alın teri kurumadan işçinin hakkının ödenmesi emrine uygun olarak işçinin alacağına bir an önce kavuşması sağlanmıştır. Ara buluculuk “kazan kazan” anlayışı demektir. Her uyuşmazlıkta karşılıklı suçlamalar vardır, herkes kendini haklı görür, öfke ve kızgınlık duyguları had safhadadır. Oysa ara buluculukta taraflar empati yaparak birbirlerini anlarlar. “Kazan kazan” ilkesine uygun, rızalarıyla barışçıl çözüme kavuşarak helalleşirler. Bu yönüyle getirilen sistem toplumsal barış ve uzlaşı kültürüne büyük katkı sağlayacaktır. Ara buluculuk ekonomik çözüm demektir. Tasarıda ara buluculuk dava şartı hâline getirilmektedir. Mahkemeye gitmeden, herhangi bir harç, masraf ödemeden, çok daha az maliyetle hatta maliyetsiz çözüm öngörülmektedir. Böylelikle hakkını arama fırsatı sağlanmaktadır. Ara buluculuk her ne kadar bir dava şartı ise de taraflar ilk ara buluculuk görüşmesi neticesinde anlaşamayacaklarını düşünürlerse dava yoluna devam edebileceklerdir.

Bu tasarının yasalaşması hâlinde yaklaşık 400 bin uyuşmazlık ara buluculuk yoluna gidecektir, mahkemelerin iş yükü azalacak, maliyetsiz ve “kazan kazan” anlayışıyla kısa sürede çözüme ulaştırılacaktır. Taraflar geçmişin kavgasını sürdürmeyecek, helalleşerek geleceği birlikte inşa edecektir. Yeni bir adalete erişim sistemi olarak ara buluculuk, bir taraftan alın teri kurumadan işçinin hakkına ulaşmasını sağlarken diğer taraftan da işverenin yatırım ve istihdam artırmasına imkân sağlayacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk hukukuna önemli bir katkı sağlayacağını düşündüğüm bu tasarının barışa ve adalete hizmet etmesini temenni eder, katkılarınızdan dolayı teşekkür eder, Gazi Meclisi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özkan.

Sayın milletvekilleri; şimdi soru-cevap işlemine başlayacağız.

Süremiz on beş dakika. Sorulara yedi buçuk dakika ayırmak durumundayız, diğer kalan yedi buçuk dakikada ise Sayın Bakan bu sorulara cevap verecek.

Sayın Arslan, buyurun.

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Adalet Bakanına soruyorum: Nuriye Gülmen ve Semih Özakça işlerini geri istedikleri için açlık grevine gitmiş ve bu nedenle tutuklanmışlardır. 2 eğitimcinin haklı talepleri ne zaman yerine gelecek? Özgürlüklerine ne zaman kavuşacaklardır?

İki: Bugün, yargı, son yapılan anayasa değişikliğiyle birlikte tam bağımlı hâle gelmiştir. Bağımlı olan bir yargının adil ve tarafsız karar vermesi mümkün değildir. Talimatlara ve işaretlere göre soruşturma açan ve karar veren bir yargı vardır. Bunu değiştirmeyi düşünüyor musunuz? Yoksa böyle geldi, böyle gitsin mi diyeceksiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Yıldırım…

BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) – Teşekkürler Başkanım.

Biliyorsunuz 16 Nisanda bir referandum yaptık. Size göre yeni bir anayasaydı, bana göre bir tek adamlık yasasıydı. Bu referandumun en önemli ve en iddialı maddelerinden birisi tarafsız ve bağımsız yargı idi. Acaba bugün yargı tarafsız ve bağımsız mıdır? Gün geçtikçe yargıda siyasallaşma yaşanmakta, tarafsızlığını yitiriyor. Yargıya güvenin günden güne azaldığının farkında mısınız? Bunun için bir iyileştirme veya bir çalışmanız var mıdır?

BAŞKAN – Sayın Yedekci... Yok.

Sayın Gök…

LEVENT GÖK (Ankara) – Arkadaşlar konuşsun, ben en son konuşayım.

BAŞKAN – Peki.

Sayın Tanal…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, bugün Hakkâri Yüksekova’da hain terör örgütü PKK’nın şehit ettiği 4 askerimize Allah’tan rahmet diliyorum, yaralılara acil şifa diliyorum.

Ekmek kavgası, insan onurunun diğer adıdır. Ekmek kavgasının yakıcılığı hissedilsin diye iki yüz on gündür açlık grevinde bulunan Nuriye Gülmen ile Semih Özakça, 2 eğitimciye, darbenin bedeli neden bunlara ödetiliyor, neden davaları uzatılıyor? Davanın sonucunu görmeden ölmeleri mi isteniyor? Yani burada darbecilerin davası bitiyor 2 eğitimcinin davası bitmiyor. Anayasa’mızın 141’inci maddesine göre davalar en ucuz, en az masrafla hızlı bir şekilde sonuçlanması gerekir. Anayasa’nın 141’inci maddesinden Semih ve Nuriye neden yararlandırılmıyor?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Tüm…

LEVENT GÖK (Ankara) – Tüm izinli efendim.

BAŞKAN – Sayın Gök, siz soru mu soracaksınız, söz talebinde mi bulundunuz?

LEVENT GÖK (Ankara) – Benim sorulardan sonra bir dakika Sayın Bakana…

BAŞKAN – Peki.

Sayın Kayışoğlu? O da yok.

Sayın Erkek…

MUHARREM ERKEK (Çanakkale) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Adalet Bakanı 2 insanla ilgili sorulara cevap vermedi. İnsan… 2 insan… Düşüncesi, etnik kimliği, görüşü, anlayışı, rengi ne olursa olsun, 2 insanın yaşamı söz konusu. Bizim adaletimiz öldürmeyen bir adalet olmak zorundadır. Ve Sayın Adalet Bakanı da bu yüce Mecliste oturuyorsa tüm sorulara samimi şekilde cevap vermelidir. Bu 2 insandan 1’i hastanede yoğun bakımda, 1’i cezaevinde ölüme gidiyorlar. Niçin gereği yapılmıyor? Buradaki en büyük sorumluluk da Adalet Bakanındadır. Onun için bu sorulara samimiyetle bir cevap bekliyoruz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Emir? Yok.

Sayın Paylan…

GARO PAYLAN (İstanbul) – Sayın Bakan, az önce 3 milletvekilinin sorusunu atladınız, atlayıp diğer sorulara cevap verdiniz.

BAŞKAN – Süre kalmadı Sayın Paylan.

GARO PAYLAN (İstanbul) – Hayır.

BAŞKAN – Evet.

GARO PAYLAN (İstanbul) – Ama soruları atladı. Yani 3 milletvekili aynı soruyu sordu Nuriye ve Semih’le ilgili ve atladınız. Atladığınız 2 insanın canıdır, 2 genç insanın canıdır. Bu 2 insan iki yüz onuncu günündeler ve ölüm sınırındalar.

ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Can üzerinden şey yapıyorsunuz yazıklar olsun!

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Yazılı da cevap verilebilir Sayın Başkan.

GARO PAYLAN (İstanbul) – Sayın Bakan, 2 insanın ölümüne, ölüm yolunda olmasına göz yummaya devam edecek misiniz?

BAŞKAN – Sayın Özdemir…

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Evet, ben de az evvel… Sayın Bakanımızın gerçekten çok önemli bir konudaki sorulara belki zamanı yetmedi ama bizler cevap bekliyoruz o öğretmenlerimiz adına.

Sayın Bakan, adalet sarayları yapmak elbette çok önemli ve çok değerli ama şu süreçte gerçekten ülkemizde adaleti tesis etmenin de asıl önceliğimiz olması gerektiğini düşünüyorum. Bakanlığınız döneminde sizden birçok insan bu konuda umutlu ve beklenti içerisinde. Ben de bunu tekrar belirtmek istiyorum. Evet, çok masumane talepleri olan 2 öğretmen iki yüz on gündür gerçekten ölüme terk edildi. Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın masum adalet taleplerini, en azından mahkeme süreçlerinin ne aşamada olduğunu… Ve bu sürecin, onların gerçekten yaşamda kalmaları noktasında, daha da hızlandırılması konusunda sizden beklenti var. Bu konuyu ben de tekrar size sormak istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Pir…

ZİYA PİR (Diyarbakır) – Sayın Bakanım, kısa soru… Kısa cevap bekliyorum.

Nuriye ve Semih talep ettikleri onurlu bir yaşama ne zaman dönebilecekler?

BAŞKAN – Sayın Gürer…

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Sayın Bakan, zorunlu ara buluculuğa HAK-İŞ, DİSK, TÜRK-İŞ karşı çıktığına göre bu düzenlemeyi kim için yapıyorsunuz? Burada işçiler olmadığına göre böyle bir düzenlemeye neden ihtiyaç duydunuz?

İşçiler ile işveren anlaşma konusunda masaya oturduğunda işçi bilmediği hakkını nasıl alacaktır? Bu düzenleme işçilerin lehine bir düzenleme içermediğine göre iş barışını bozacak bir düzenleme değil midir? Taşeron, işçi ücretine vergi, grev yasağı, sendikasızlaştırma, esnek çalışma; yetmedi, bu kez adil sözleşme hakkını da gasbetmek gibi bir düzenlemeye gidilmesi yerine sendikaları tümden kapatmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Şeker…

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Sayın Başkan teşekkür ederim.

Son iki yılda bine yakın şehidimiz var. Çözüme yönelik, siyaset kurumu ve Hükûmet hiçbir adım atmadı, barışın adını ağzına almadı. Barışın adını ağzına alan, “Çocuklar ölmesin.” diyen Ayşe öğretmeni hapse attı. Böyle bir adalet sistemimiz var. 55 kişi OHAL’de işten çıkarıldığı için intihar etti ve hayatını kaybetti. Bunlar bir anlık intihardı ama Nuriye ve Semih bir yıl içerisinde göz göre göre ölüyorlar. Bunun için de hiçbir şey yapılmadı, hâlâ görmezden geliniyor.

Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’yı komisyon niye görüşmüyor, komisyon niye hâlâ çalışmalarına başlamadı, bunu da merak ediyorum.

3 arkadaşımız az önce sorduğu hâlde cevap verilmedi. Yine mi cevap vermeyeceksiniz, yine mi görmezden geleceksiniz, yine mi vicdanınızın sesine kulak vermeyeceksiniz?

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun.

Cevap süreniz yedi buçuk dakika.

Talep ederseniz uzatabilirim cevap sürenizi.

Buyurun.

ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Çok teşekkür ediyorum.

Yani cevap vermeme anlamında bir şey yok, her şeye cevap veririz. Bilmiyorsak da yazılı olarak cevap veririz yani bilmemek ayıp değil, hiçbir şeyden kaçmayız. Biz burada sorumluluk makamındayız ama böyle süre bitti ve ilk şeyin de, belki teknik olarak süreyi de iyi kullanamamanın da şeyi olabilir. Bir sürü sorular var ama bunlarla ilgili tekrar mikrofon açıldığında ki şimdi zaten söz geleceğini ifade ettikleri için cevap vermek üzere sormasanız zaten yine cevap vereceğim bildiğim konuyu.

Dolayısıyla bu hususla alakalı öncelikle şunu ifade etmek lazım: “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” anlayışı bizim şiarımızdır. Dolayısıyla bu konuda -bir arkadaşımız, az önceki soruda değerli milletvekilimizin bir sorusu- Tabip Odası görüşmek istiyordu, biz ona izin verdik ve Sağlık Bakanımızla yaptığım görüşmede de bir görüşmenin yapıldığını ifade ettiler ama tekrar teyit edeceğim. Biz Adalet Bakanı olarak Tabip Odasına izin verdik ve yine bir milletvekiline, nezaret etmek, sağlığıyla ilgili bilgi almak üzere yasal olarak bizim Bakanlığımızın uhdesinde izin verdik.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Bir saat önce verilmemişti.

ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Hayır, yeni değil yani gidilmemiş olabilir. Biz gelir gelmez Sağlık Bakanımıza, onun da koşulları, sağlık koşullarını hastanede olduğu için dikkate alarak Sağlık Bakanımız nezaretinde ve orada da uygun görülerek bu izin verildi. Ben gidildi diye biliyorum ama öyle bir konu Tabip Odasıyla ilgili, bizim izin vermeme diye bir durumumuz yok, onu ifade etmek isterim.

Diğer husus, yargı kendi sürecini, duruşmasını takip ediyor ve şimdi aldığım bilgiye göre 20 Ekimde duruşması var. Önceki duruşması 28 Eylül, şimdi 20 Ekim diye bilgi geldi.

Değerli arkadaşlar, bizlerin yargının duruşma tarihini belirleme, öne alma, “Şu kararı verin.” deme hakkımız yok. Anayasa’da bir Adalet Bakanı olarak ya da Hükûmet olarak ne gibi sınırlarımızın olduğu açıktır. Dolayısıyla, davanın da çok ivedi bir şekilde görülmesi ve şu yapılan reformlar da davaların hızlı bir şekilde görülmesine yönelik çabalarımızdır, ancak onu yapabiliriz. Bu hususta kanun, idari olarak yapılabilecek ne varsa… İnsani bir meseledir, bizim Hükûmetimiz, Bakanlığımız insani konularla ilgili asla… Yani bizim vatandaşımızla ilgili olsun, suçu ne olursa olsun düşman değil, vatandaşımızdır; biz o konuda insani olarak ne gerekirse yaparız. Bu hususta asla… Bir canın burada da böyle, feveran ederek… Yani hiç yakıştıramadığım, gerçekten söz kesildiği için cevap veremediğim konuda yapılan haksız ithamları da ben kabul etmediğimi, şimdilik kabul etmediğimi, iadeyi sonraki şeylere bırakıyorum… Gerçekten üzüldüm çünkü bu bir can meselesi, istismar edilecek bir konu değil. Biz bu konuda kim, hangi konuda gayret gösterirse, cezaevinde görüşme dâhil, her türlü imkânı yapmış Hükûmetiz, Sayın Başbakanımızın bu konuda bizzat takibiyle ve ilgisiyle beraber.

Dolayısıyla, değerli arkadaşlar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine bir müracaat oldu bu iki kişiyle alakalı, avukatları marifetiyle ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin verdiği karar, tutukluluk hâlinin hukuka uygun olduğu. Yani tahliyesine yönelik bir karar vermedi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, mahkemenin vermiş olduğu kararla ilgili farklı bir tahliye ya da farklı bir tutukluluğa yönelik değerlendirme yapmadı, şunu söyledi: “Tam teşekküllü bir hastanede sağlık koşullarının dikkate alınması.” Ve o rapor…

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Tahliyeyle ilgili bir karar yok.

ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Kazım Bey, bir anlatayım. Yani cevap almak istiyorsanız bir anlatayım yani en azından diğer arkadaşların dinleme hakkını gasbetmeyin.

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Tutuklamayla ilgili, tahliyeyle ilgili bir karar yok; sadece sağlıkla ilgili…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, soru sordunuz, lütfen Sayın Bakanın verdiği cevabı dinleyelim, lütfen.

ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Anlatıyorum.

Şimdi, hukuki boyutuyla alakalı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, mahkemenin bu kararıyla ilgili verilen bir başvuruyu bu şekilde -özet itibarıyla anlatıyorum- karara bağladı. Anayasa Mahkemesi de bu şekilde tedbir talebini 28 Haziranda reddetmiş, şimdi arkadaşlarım ifade ediyorlar.

Değerli arkadaşlar, bir can meselesi söz konusu olduğu için Sağlık Bakanlığı bir heyet gönderiyor, sürekli sağlıklarını takip ediyor. Bizler de, yani şunu açıkça ifade ediyorum, sabah vakti doğuncaya kadar, bir vatandaşımızın dahi canına bir şey gelmemesi için bütün Hükûmetimiz, hepimiz canla başla gayret ediyoruz.

Cezaevlerinde de devletin hukukuna emanet bu insanlar ve burada tam teşekküllü bir devlet hastanesine sevki konusunda Sağlık Bakanlığının en son galiba 26 Eylül tarihinde Sağlık Bakanlığı heyeti bu iki kişiyi ziyaret ettiğinde Nuriye Gülmen’le ilgili bir tam teşekküllü hastanede kontrole hazır bir şekilde olmasının raporunu verdi. Bunun üzerine, insan sağlığı söz konusu olduğu için gerekli izinler savcılık tarafından verildi cezaevine ve Sağlık Bakanlığı nezaretiyle şu anda tam teşekküllü hastanede, Numune Hastanesinde tedavi altındadır. Müdahale yapılmamıştır Sağlık Bakanımızdan aldığımız bilgiye göre. Değerli arkadaşlar, bu bir yargısal faaliyet değil, bir can söz konusu ve Sağlık Bakanımız, tabiplerimizin nezaretinde bu süreç takip ediliyor.

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Sayın Bakan, iki can gidiyor, gidiyor iki can.

ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Değerli arkadaşlar, bu, Sağlık Bakanımızın bizzat nezaretiyle her an takip ediliyor. Uluslararası sözleşmelere göre, bir doku kaybı ya da bilinç kaybına gelmesi hâlinde bir müdahale imkânı veriyor. Ama doktorlar ne derse, diğer doktorlar ve hastane de o tedbiri uyguluyor, tedaviyi uyguluyor. Şu anda bu koşullar her an takip ediliyor.

Dolayısıyla, mahkeme süreciyle ilgili yargı bağımsızdır. Biz elbette bütün konuların ivedi bir şekilde sonuçlanmasını isteriz. Sağlık meselesiyle ilgili konu, Sağlık Bakanımızın bizzat nezaret ettiği konudur.

Tabip Odasıyla ilgili biz gerekli izni verdik ve benim bildiğim kadarıyla da Sağlık Bakanımız da bizzat ilgilendi, sonra durumuyla da ilgili takip edildi, bu hususta bir görüşme yapıldı. Yanlış bir bilgi diye düşünüyorum. Eğer bende yanlış bir bilgi varsa… İzin verdik ama gitmemiş olabilir. Ben de bu konuyu yine ilgili arkadaşımıza dönerim.

Diğer hususta…

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Komisyon konusu, komisyon niye çalışmıyor?

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Cezaevi görüşleri…

ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Değerli arkadaşlar, Komisyonun müracaatları KHK’lara göre. Bir yayınlanan KHK’nın müracaat süresi doldu. Bildiğimiz kadarıyla, bize verilen, Komisyon da bağımsız bir şekilde çalışıyor. Yakın zamanda karar vereceğine ilişkin bir bilgi aldık. Komisyon kendi karar veriyor. Ancak şunu ifade etmek isterim -kendi vicdanınıza emanet ediyorum, kendiniz takdir edersiniz- biz bu iki kişiyle ilgili meselenin insani boyutu olduğundan OHAL karar verirken -bu bir yargısal değil- sadece Adalet Bakanı ve Hükûmet olarak da bu konuyla ilgili -elbette kararları kendileri verecektir ama- bu konunun da ivedi bir şekilde verilmesi hususunda biz Adalet Bakanlığı olarak da ifadede bulunduk. Elbette Komisyonun takdiri.

Bakın, daha önce bu KHK’lara bir yargı yolu yoktu ama OHAL Komisyonunu kuran Hükûmetimizdir. OHAL Komisyonu bir karar verecek. İşe iade ederse işe başlayacak. İşe iade etmezse…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Bir iki dakikada toparlıyorum.

BAŞKAN – Tabii ki, buyurun.

ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Teşekkür ederim.

Mahkeme yürütmeyi durdurma dâhil, bir istemle her türlü kararı verebilir. Bağımsız yargıya, bu OHAL Komisyonunun vereceği karar yargı denetimine açılmıştır. Dolayısıyla bizim yapacağımız, Hükûmet olarak bu tür kanun yollarını ve yasal düzenlemeleri yapmak. Onun haricinde “Şu kişiye şöyle bir karar verilir, bu kişiye masumiyet karinesi vardır.” Hiçbir şekilde dosyanın içeriğiyle ilgili de bilgimiz yok çünkü bağımsız bir şekilde yargılanıyor. Ama bize düşen insani boyutuyla ilgili, bu iki kişiyle ilgili de yapılabilecekler hususudur. Ama yargılama ne karar verir? Bunlar bağımsız bir şekilde sürdürülüyor. İdare de bu konuda kararını verecektir. Yargıya da itiraz yolları açıktır. Bu husus da can meselesi olduğunda hepimize düşer.

Bu konudaki feveranı, gayreti... Açlık grevini sona erdirme konusunda da sizlerin, ikna yollarıyla, ilgililerle irtibat kurarak bu açlık grevini de sona erdirmenizi… Çünkü binlerce, yüz binlerce işine son verilen var ama bu konuda bir gayret ve can meselesi olacaksa hep beraber bu hususta da gayreti gösterenler vardır, gösteremeyenler de o konuda gayret gösterebilir.

Diğerlerine de yazılı cevap vereceğim.

Çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Gök, bir açıklama yapmak istediğinizi söylediniz.

Buyurun, bir dakika.

LEVENT GÖK (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben diğer arkadaşların sorularına engel olmamak açısından…

Sayın Bakandan bir konuyu açıklamasını rica edeceğim.

Öncelikle, izin verirseniz, bu, OHAL Komisyonunun süresi ve zamanıyla ilgili bir değerlendirmede bulunayım. Bildiğim kadarıyla 111 bin kişi başvurmuş OHAL Komisyonuna ve OHAL Komisyonu eğer yirmi dört saat hiç oturdukları yerlerden kalkmazlarsa iki yıllık çalışma süresi içerisinde bakacakları dosya sayısına göre süre beş dakika, hiç yerlerinden kalkmamaları suretiyle Sayın Başkanım. Dolayısıyla, bu konuda çok ciddi sıkıntı yaşanacağı ortada yani sağlıklı bir sonuç çıkar mı, bunu yaşayarak göreceğiz.

Sayın Bakan eğer telefondan duyma şansına sahipse bir soruya net bir cevap vermesini istiyorum ama telefonunun bitmesini bekliyorum Sayın Başkanım. İsterseniz süremi uzatın ki…

BAŞKAN – Bilgi alıyor galiba da o yüzden.

Sayın Bakan…

LEVENT GÖK (Ankara) – Tabii, gayet tabii, buyurun Sayın Bakan.

BAŞKAN – Bir bilgi alıyor sanıyorum.

LEVENT GÖK (Ankara) – Tabii, şüphesiz.

ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Sağlık Bakanımızla görüştüm, onu da paylaşayım, daha iyi dinlemek adına Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Bakan, isterseniz Sayın Gök sözünü bitirsin, daha sonra size söz vereyim.

Devam edin lütfen Sayın Gök.

LEVENT GÖK (Ankara) – Yani Olağanüstü Hâl Komisyonunun çalışma süresinin ben bu kadar dosya sayısına yetmeyeceğini buradan ifade etmek istiyorum.

İkincisi, az önce Adana Milletvekilimizin sorduğu… Adana Bölge İdare Mahkemesinde 11 bin dosya var, Sayın Bakan “Dosya yetersiz.” dedi ama bu konuyu bir tekrar araştırmakta yarar var Sayın Bakanım çünkü tüm Akdeniz Bölgesi Konya’ya bağlanmış durumda, bunun bir araştırılmasında yarar var.

Benim size esas sormak istediğim şu Sayın Bakan: İlk konuşmanızda dediniz ki: “Bakın, yargı kararlar veriyor, yargıya güvenelim ve uyalım.” Doğrudur. Danıştay bir karar verdi, yaz saatini durdurdu ama hemen ardından Başbakan Yardımcısı Sayın Bekir Bozdağ ile Enerji Bakanı Berat Albayrak “Biz düzenimizi sürdüreceğiz ve KHK’larla bunu yeniden düzenleyeceğiz.” dediler. Danıştayın almış olduğu bu karara rağmen, Hükûmetinizin bir Başbakan Yardımcısı ile bir Bakanının yargı kararını baypas eden bu açıklamalarını bir Adalet Bakanı olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, buyurun.

Bir bilgi verecektiniz.

ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Çok teşekkür ederim.

Şimdi Sağlık Bakanımızla da görüştüm. Biz ilgili Tabip Odasının ziyaret talebine izin verdik. Sağlık Bakanımız da “Tabip Odası Başkanıyla ‘İstediğiniz kişiyi göndermeniz hâlinde izin vereceğiz, koşulları hazırlayacağız.’ diye görüştük.” diye söyledi. Yani her iki bakanlık olarak başhekim düzeyinde görüşme olmuş olabilir, olmamışsa da buradan da söylüyorum, her zaman görüşülebilir. Bu hususta, görüşme konusunda, her iki bakanlık olarak bizler açısından izin verilmiştir.

“111 bin kişiyle ilgili, 7-8 kişilik komisyon nasıl karar verecek?” Değerli Meclisimize ve üyelerimize şunu ifade etmek isterim: Komisyon, sayısı itibarıyla az gibi gözüküyor ama 250 civarında çalışan tetkik hâkimi, ilgili kurumlardan çalışan görevliler var yani dolayısıyla, orada 7 kişi oturup da buna karar verecek değil. Sisteme girildi, altyapısı hazırlandı, tüm başvurular mahkeme gibi dercedildi. Dolayısıyla, tetkik hâkimleri gibi orada 250 kişilik ayrıca bir ekip var. Umarım hızlı bir şekilde karar verirler. Elbette o da kanunla kurulmuş bağımsız bir kurul ama eksiklik görürsek Adalet Bakanı olarak, hükûmet olarak en başta bizim her türlü gayreti göstereceğimizin bilinmesini isteriz.

Adana Bölge İdare Mahkemesiyle ilgili… Elbette bizim ana amacımız burada ihtiyaç olan yerlerle ilgili her zaman kurulabilir. Bölge adliye mahkemesi kuruldu, yine dosyalarla ilgili bakılır ve hâkimlerimizin ihtiyaçlarına ve dosya durumuna bakarak bunlar her zaman yapılabilecek çalışmalar, bunu tekrar elbette değerlendiririz. Biz bölge adliyesini bütün yapısal, fizikî imkânlarıyla yapmış bir hükûmetiz. O konuda da yeter ki ihtiyaç olsun.

Yargı bağımsızlığı, “Danıştay karar verdi, siz kanun çıkararak bunu işte yargı bağımsızlığını haleldar ediyorsunuz.” Değerli arkadaşlar…

LEVENT GÖK (Ankara) – Ben size söylemiyorum, bir başbakan yardımcısı ile bir sayın bakan ifade ettiler.

ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Şimdi, kolektif olarak ben de üzerime alınıyorum. Hükûmetiz, onlara söylenmiş söz de bize söylenmiştir. Kaldı ki esas itibarıyla da cevap vermek isterim. Danıştayın vermiş olduğu bir karar, Meclisin yasama asliliğini ve tekelini ortadan kaldırmaz. Türkiye Büyük Millet Meclisi yasama organıdır ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin çıkarmış olduğu kanunları, ancak kanunlar çerçevesinde idari işlemi Danıştay denetler. Dolayısıyla, Danıştay bir karar verdi diye Türkiye Büyük Millet Meclisinin yerine geçmez. Eskiden öyleydi, Millî Güvenlik Kurulu hükûmetin yerine geçerdi, Anayasa Mahkemesi hükûmetin yerine geçerdi, Danıştay bakanlar kurulunun yerine geçerdi ama hiçbir mahkeme Meclisin, ana muhalefetiyle, muhalefetiyle Türkiye Büyük Millet Meclisinin yasama fonksiyonunu ve görevini ortadan kaldıramaz. Mahkeme kararına saygı gösteriyoruz, elbette idareyi bağlar ama yasama faaliyeti itibarıyla da bu Meclisin ya da yasama fonksiyonu icra eden makamın bu yetkisi alınamaz diyorum. Bunu yargı bağımsızlığı değil, Meclisin yasama faaliyetlerinin bağımsızlığı, öznelliği, önceliği olarak değerlendirmek lazım.

Ben çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Ben de teşekkür ederim.

ERHAN USTA (Samsun) – Sayın Başkan...

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan...

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkanım, bir hususu açıklamama izin verin lütfen.

BAŞKAN – Buyurun lütfen.

LEVENT GÖK (Ankara) – Ben teşekkür ederim Sayın Bakana açıklamalarından dolayı.

BAŞKAN – Buyurun, sisteme girin.

LEVENT GÖK (Ankara) – Peki efendim.

Sayın Bakan, yaz saati uygulamasını Meclis kararlaştırmadı, Hükûmetiniz kararlaştırdı; bir idari tasarruftur. Dolayısıyla, Meclisten çıkan bir kanunla değil, Bakanlığınızın, daha doğrusu Hükûmetinizin gerçekleştirdiği bir tasarrufla oldu. Sayın Bekir Bozdağ ile Berat Albayrak’ın bahsettiği kanun hükmündeki kararname yani Meclisin de içinde olmadığı bir kanun hükmündeki kararname. Siz bu kanun hükmündeki kararnameye imza atar mısınız Sayın Bakan?

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Usta...

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Soru-cevabı bitirdik ama Sayın Başkanım.

LEVENT GÖK (Ankara) – Önemli konu.

BAŞKAN – Sayın Usta’nın da açıklamasını alalım.

ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim.

Bu OHAL Komisyonuyla ilgili, benim de hemen çok kısa hem bir değerlendirme hem de Sayın Bakanın bilgisine arz etmek istediğim bir husus var.

Şimdi, tabii OHAL Komisyonu kurulduktan sonra, şu anda bütün kamu kuruluşları hiçbir işe bakmıyorlar, hatta mahkemeler de bakmıyor; bilmiyorum, Sayın Bakan bunun farkında mı? Bakılmış kararlar var, mahkeme kararları var, kurumlara geliyor. Örneğin byLock iddiası varmış, byLock olmadığına ilişkin ya takipsizlik verilmiş ya da byLock olmadığına ilişkin karar verilmiş, mahkeme kararlarını kurumlar uygulamıyor çünkü “OHAL Komisyonuna gidecek.” diyor. Her şey kilitlenmiş durumda. İnsanlar çok ciddi mağdur oluyor yani mahkeme kararının uygulanmaması ne demek? Şimdi burada kürsüde söylemek olmaz ama ben bunun bilgisini kendisine verebilirim yani spesifik bilgiler verebilirim mahkeme kararının uygulanmadığına ilişkin olarak.

Şimdi, bu OHAL Komisyonu -ben pazartesi günü, Başkandan randevu da aldım, kendisini ziyaret de edeceğim- yani mucizevi bir şey olamaz. 7 kişilik Komisyon, 200 uzman var yani binlerce mahkemenin, 100-200 bin memurun yapamadığı işi 200 kişilik uzman heyetine biz bırakacak olursak çok yanlış yaparız. Dolayısıyla, ilk söylemek istediğim şey, Sayın Bakanım, ivedilikle bir defa mahkeme kararlarının uygulanması. Bunun için kurumların OHAL Komisyonundan herhangi bir şey beklemesine gerek yok. Yani, sadece birisi byLock var diye -başka hiçbir kriter yok- sadece byLock iddiasından dolayı ihraç edilmiş. Şimdi, byLock olmadığına ilişkin bir mahkeme kararı varsa bu iade işleminin yapılması lazım.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim.

Cevap verecek misiniz?

ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Bir iki cümleyle Sayın Başkanım, müsaade ederseniz.

BAŞKAN – Buyurun.

Size de bir dakika süre vereyim.

ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Bu Bakanlar Kurulu kararı Danıştay iptaline konu olan dava konusudur. Yani ben de şahsen yorum itibarıyla -bu konuda karara şerhimi ya da- farklı düşünüyorum ama mahkeme kararı bağlayıcıdır. Ama bu, bir kanun hükmünde kararname ya da kanun ilkesini ortadan kaldırmaz. Bakın, sadece bu tarifenin Türkiye’ye geçen yıl vermiş olduğu katkı yaklaşık 400 milyon tasarruf ve ülke bütçesine katkıdır. Dolayısıyla ülkeyi yönetenler bu konuda Anayasa’da verilen kanun hükmünde kararname ve yasa faaliyetiyle bunları değerlendirir ki Meclisin yine de denetimine geliyor.

Erhan Bey’in sorusuyla ilgili de, mahkeme kararını uygulamayan kurumlar… Mahkeme kararı herkesi bağlar, dolayısıyla o hususta her türlü yasal yollar açıktır ama bize düşen, yapılabilecek bir şey varsa, benim yine ayrıca bilgim olması gereken hususlar varsa memnuniyetle takip ederim. Elbette mucizevi değil ama Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bile OHAL Komisyonunu çok önemsiyor; bir ara karar, bir denetim anlamında çok önemli olduğunu düşünüyoruz. Umarım, oradaki çıkan kararlar da yargı denetimini haiz olduğu için başarılı olur.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

LEVENT GÖK (Ankara) – Bir cümlem var efendim.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 20.22

YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati:20.23

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya), Fatma KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 3’üncü Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Gök…

LEVENT GÖK (Ankara) – Mikrofonsuz mu konuşayım ben?

BAŞKAN – Efendim?

LEVENT GÖK (Ankara) – Şöyle mi konuşayım?

BAŞKAN – Buyurun, bir dakika mikrofondan konuşabilirsiniz.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

24.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, olağanüstü hâl nedeniyle çıkarılan kararnamelerle amacı dışında konuların düzenlenmemesi gerektiğine ve bir Danıştay kararının kararnameyle yok edilmesi hususuna ilişkin açıklaması

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Bakanım…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Bakan da beklesin ama Bakana yönelik…

BAŞKAN – Şu anda cevap verebilecek durumda değil çünkü yerinden kalktı.

LEVENT GÖK (Ankara) – Tabii, tabii.

Ülkemizde ilan edilen olağanüstü hâl FETÖ terör örgütü ve terör örgütleriyle mücadele için ilan edildi ve çıkarılması gereken yasalar da bu terörle mücadele içindir. Dolayısıyla, terörle mücadele için bir olağanüstü hâle dayanarak çıkarılan kararnameler sadece bu amaca hizmet eder, onun dışında başka konular kararnamelerle düzenlenemez.

BAŞKAN – Peki.

LEVENT GÖK (Ankara) – İkincisi: Bir Danıştay kararının kararnamelerle ya da başka bir şekilde arkasından dolanılarak yok edileceğini bir Adalet Bakanından duymaktan büyük üzüntü duyduğumu ifade ediyorum.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Peki.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- İş Mahkemeleri Kanunu Tasarısı (1/850) ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 491) (Devam)

BAŞKAN – 491 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada bulunan, 461 sıra sayılı Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.

2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği Arasında Ev Sahibi Ülke Anlaşması ile Anlaşmada Değişiklik Yapılmasına İlişkin Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/787) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 461)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Bundan sonra da komisyonların bulunamayacağı anlaşıldığından, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 5 Ekim 2017 Perşembe günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum, iyi geceler diliyorum.

Kapanma Saati: 20.26

X.- KOMİSYONLAR BÜLTENİ

1.- 01/01/2017-30/06/2017 tarihleri arasında komisyonlara gelen, komisyonlardan çıkan ve 30/06/2017 tarihinde komisyonlarda bulunan kanun hükmünde kararnameler, tasarılar, teklifler ve tezkereler (x)



(X) 491 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir

(x) Komisyonlar Bülteni tutanağa eklidir.