TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

114’üncü Birleşim

19 Temmuz 2017 Çarşamba

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

 

İÇİNDEKİLER

 

 

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMALAR

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Ankara Milletvekili Erkan Haberal'ın, Ankara’nın köylerinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

2.- İstanbul Milletvekili Dursun Çiçek'in, İstanbul ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Nevşehir Milletvekili Ebubekir Gizligider'in, Kapadokya turizmine ilişkin gündem dışı konuşması

V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı'nın, yeni Bakanlar Kurulunun hayırlı olmasını dilediğine ilişkin konuşması

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı'nın, Erzurum Milletvekili İbrahim Aydemir'in annesine Allah'tan rahmet dilediğine ilişkin konuşması

3.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı'nın, Başkanlık Divanı olarak Suruç'ta işlenen vahşeti lanetlediklerine ve Suruç’ta hayatını kaybedenleri sevgiyle andıklarına ilişkin konuşması

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- Gençlik ve Spor Bakanı Osman Aşkın Bak'ın, kendisini Gençlik ve Spor Bakanlığı görevine layık gören Başbakan ile Cumhurbaşkanına teşekkür ettiğine ve Türk sporu ile Türk gençliği için güzel çalışmalar yapmak için elinden gelen gayreti göstereceğine ilişkin açıklaması

2.- İstanbul Milletvekili Didem Engin'in, AKP Hükûmetinin yatırımları artırıp işsizliği azaltmak istiyorsa bir an evvel OHAL’i kaldırıp sözde değil özde demokratikleşme için çalışması gerektiğine ilişkin açıklaması

3.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı'nın, Kabine değişikliği yapılmasına ve bakanlar ile Başbakanı artık hiçbir bürokratın takmadığına ilişkin açıklaması

4.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir'in, ÖSYM’nin kurumsal güven ve imajının yaptığı her sınavla iyice düştüğüne ve bitmek bilmeyen hatalarına bir son verilmesi için Hükûmeti acilen göreve davet ettiğine ilişkin açıklaması

5.- Hatay Milletvekili Serkan Topal'ın, açığa alınanlar ve çalışma izni iptal edilenlerin OHAL İnceleme Komisyonuna başvuru yapamadıklarına ve bu Komisyonun mağduriyetleri gidermek anlamında objektif olup olmayacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

6.- İzmir Milletvekili Murat Bakan'ın, İstanbul’da yağmur sonrası yaşanan manzaraların AKP yerel yönetimlerinin doğayı talan etmesinin, kent bilinci fukaralığının ve beton zenginliğinin sonucu olduğuna ilişkin açıklaması

7.- Giresun Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlu'nun, Trabzon Adli Tıp Kurumu Grup Başkanlığının iş yoğunluğu ve personel eksikliği nedeniyle hizmet vermekte yetersiz kaldığına ve yeni bir yapılanma gerektiğine ilişkin açıklaması

8.- Mersin Milletvekili Hüseyin Çamak'ın, yurtlarla ilgili yönetmelikte yapılan değişikliğe ve Millî Eğitim Bakanlığını çocukların sağlığı, hayatı söz konusu olduğunda daha hassas ve tavizsiz olmaya davet ettiğine ilişkin açıklaması

9.- Balıkesir Milletvekili Namık Havutça'nın, Balıkesir ilinde ve bölgede yağan şiddetli yağış ve dolu nedeniyle çiftçilerin uğradıkları zararlarının karşılanmasının zorunlu olduğuna ilişkin açıklaması

10.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın, Gençlik ve Spor Bakanından Şanlıurfaspor’un şike yoluyla Birinci Lig’den düşürülmesinin mağduriyetini bir an önce gidermesini talep ettiğine ilişkin açıklaması

11.- Adıyaman Milletvekili Behçet Yıldırım'ın, iktidarın 15 Temmuz darbe girişimini siyasal, sosyal ve ekonomik olarak tam bir tahakküm ve baskı sürecine dönüştürdüğüne ilişkin açıklaması

12.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu'nun, Çankırı’nın Ilgaz ilçesinin 15 Temmuzun karargâhı olduğuna ve 2016 yılı sonunda hizmete açılan Ilgaz Tüneli’ne “Ilgaz 15 Temmuz İstiklal Tüneli” ismi verildiğine ilişkin açıklaması

13.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, 669 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle okulları kapatılan öğrencilerin OHAL İnceleme Komisyonuna başvuruda bulunamadıklarına ve bu öğrencilerin durumunun gün ışığına çıkarılmasını talep ettiğine ilişkin açıklaması

14.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç'ın, yeni Kabinenin hayırlı olmasını dilediğine ve fazilet ile erdemin önemine ilişkin açıklaması

15.- Balıkesir Milletvekili Mehmet Tüm'ün, 2017-2018 eğitim öğretim yılında uygulanacak müfredata ilişkin açıklaması

16.- Adana Milletvekili Zülfikar İnönü Tümer'in, Adana’nın Pozantı ilçesinin sorunlarına ilişkin açıklaması

17.- Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal'ın, Tunceli Pülümür’de bir süredir devam eden yangına müdahale edilmemesi konusunda bilgi talep ettiğine ve bugün bütün Türkiye’de eş zamanlı olarak “Cerattepe ve Artvin bizimdir.” adlı bir açıklama yapılacağına ilişkin açıklaması

18.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir'in, iktidarın 15 Temmuz darbe girişimini bahane ederek ülkenin rejimini değiştirdiğine ve Kabine değişikliği yapılmasına ilişkin açıklaması

19.- Samsun Milletvekili Erhan Usta'nın, yeni açıklanan Kabinenin hayırlı olmasını dilediğine, OHAL İnceleme Komisyonuna müracaat edemeyen askerî öğrencilerin durumuna ve bu konuda Hükûmeti hassas davranmaya davet ettiğine ilişkin açıklaması

20.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı'nın, yeni Kabinenin hayırlı olmasını dilediğine, muhalefetin dilinin rasyonel olması, amigo tarzında belli kesimlere hitap eden provokatif, kışkırtıcı bir dil kullanmaması gerektiğine ilişkin açıklaması

21.- İstanbul Milletvekili Engin Altay'ın, Kabinenin hayırlı olmasını dilediğine, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine, Millî Eğitim Bakanlığının açıkladığı müfredat değişikliğinin kamuoyunda büyük infial yarattığına ve bu milletin kalbinden cumhuriyetin, devletin laik niteliğinin ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün silinemeyeceğine ilişkin açıklaması

22.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir'in, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ve iktidarın saygılı, herkesin hakkını kollayan, eşitlikçi bir üslubunun olması gerektiğine ilişkin açıklaması

23.- Samsun Milletvekili Erhan Usta'nın, Kâtip Üye Hatay Milletvekili Mehmet Necmettin Ahrazoğlu’nun yaşadığı sağlık sorunu nedeniyle geçmiş olsun dileğinde bulunanlara teşekkür ettiğine ilişkin açıklaması

 

 

24.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı'nın, Kâtip Üye Hatay Milletvekili Mehmet Necmettin Ahrazoğlu’na geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna ve acil şifalar dilediğine ilişkin açıklaması

25.- İstanbul Milletvekili Engin Altay'ın, Kâtip Üye Hatay Milletvekili Mehmet Necmettin Ahrazoğlu’na geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna ve acil şifalar dilediğine ilişkin açıklaması

26.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir'in, HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş hakkında fezleke dahi düzenlenmemiş bir yargılama talebi olduğuna ilişkin açıklaması

27.- Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı'nın, Erzurum Milletvekili İbrahim Aydemir'in annesine Allah'tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

28.- İstanbul Milletvekili Engin Altay'ın, Erzurum Milletvekili İbrahim Aydemir'in annesine Allah'tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

29.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş'ın, Erzurum Milletvekili İbrahim Aydemir'in annesine Allah'tan rahmet dilediğine ve Kâtip Üye Hatay Milletvekili Mehmet Necmettin Ahrazoğlu’na geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna ilişkin açıklaması

30.- Samsun Milletvekili Erhan Usta'ın, Erzurum Milletvekili İbrahim Aydemir'in annesine Allah'tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

31.- Erzurum Milletvekili Kamil Aydın'ın, Erzurum Milletvekili İbrahim Aydemir'in annesine Allah'tan rahmet dilediğine ve Kâtip Üye Hatay Milletvekili Mehmet Necmettin Ahrazoğlu’na geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna ilişkin açıklaması

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Arzu Erdem ve 20 milletvekilinin, ülkedeki intihar girişimlerinin nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/586)

2.- İstanbul Milletvekili Arzu Erdem ve 20 milletvekilinin, Millî Eğitim Bakanlığının, teşkilat ve görevleri hakkında, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası hükümlerini göz ardı ederek Danıştay kararını uygulamamasının nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/587)

3.- Iğdır Milletvekili Mehmet Emin Adıyaman ve 21 milletvekilinin, kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/588)

 

 

 

VIII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, 19/7/2017 tarihinde Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir tarafından, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası yayınlanan hemen hemen her KHK sonrası yaşanan antidemokratik uygulamalara karşı gerekli önlemlerin alınması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 19 Temmuz 2017 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- CHP Grubunun, 19/7/2017 tarihinde İstanbul Milletvekili Eren Erdem ve arkadaşları tarafından, bilimin önündeki engellerin kaldırılması ve yeni bir devlet politikası oluşturulması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 19 Temmuz 2017 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir'in, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

2.- Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç'un, İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

3.- İstanbul Milletvekili Engin Altay'ın, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

4.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı'nın, İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ Genel Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

5.- İstanbul Milletvekili Engin Altay'ın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Bölge Adliye ve Bölge İdare Mahkemelerinin İşleyişinde Ortaya Çıkan Sorunların Giderilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/839) ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 490)

2.- İş Mahkemeleri Kanunu Tasarısı (1/850) ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 491)

3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği Arasında Ev Sahibi Ülke Anlaşması ile Anlaşmada Değişiklik Yapılmasına İlişkin Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/787) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 461)

XI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2015-2017 döneminde İş-Kur'a başvuran ve iş bulan engelli sayısına ilişkin Başbakandan sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun cevabı (7/14346)

2.- İstanbul Milletvekili Yakup Akkaya'nın, özel istihdam bürolarına ve geçici iş ilişkisi kurma izni alanlara ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun cevabı (7/14474)

3.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, Van ilinde işsizlik sorununun çözümüne ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun cevabı (7/14649)

19 Temmuz 2017 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Fatma KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli), Ömer SERDAR (Elâzığ)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 114’üncü Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır.

Görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Ankara’nın köylerinin sorunları hakkında söz isteyen Ankara Milletvekili Erkan Haberal’a aittir.

Buyurun Sayın Haberal. (MHP sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Ankara Milletvekili Erkan Haberal'ın, Ankara’nın köylerinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

ERKAN HABERAL (Ankara) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; köylere mahalle demişiz ama ahır var, hayvancılık yapılmakta; köylere mahalle demişiz ama kümes var, tavukçuluk yapılmakta; köylere mahalle demişiz ama tarım yapılmakta. Ankara’nın aynı zamanda bir tarım ili olduğunu unutmuşuz, görmüyoruz. Haymana Ovası, Kahramankazan Ovası, Bala, Polatlı başta olmak üzere, tarım arazilerinin nasıl yok olduğunun, geri kalanının ne kadar verimsiz kullanıldığının farkında değiliz.

Hemen şurada, burnumuzun dibinde Çankaya Yakupabdal köyü, 12 kilometre, 15 bine yakın nüfusu var, yirmi gündür su akmamakta. Köyde iki tane çeşme var, birine devlet tarafından kullanılmaz raporu verildiği hâlde önünde su kuyrukları var.

12 kilometre Çankaya’ya, aynı zamanda kanalizasyonu yok; derelere akıyor kanalizasyon, altyapısı yok. Bazı aileler de evlerinin önüne foseptik yapmışlar, foseptik kullanılıyor. Elektrik 1975 yılındaki tahta direklerle gelmiş. Haftanın yarısında bu köyümüzde elektrik yok. İlkokulu var, lisesi var, ortaokulu yok. Köylü kendi arasında toplanmış, bir tane binayı devlete tahsis etmiş “Buyurun, buraya ortaokul yapın.” diye. Lakin gören yok, duyan yok.

Karataş köyü, hemen şurası, karşımız, bu yamacın arkası Karataş köyü, Çankaya’nın merkezi, gözbebeğimiz ama suyu yok, asfaltı yok, kanalizasyonu yok üstelik, dereye akmakta. Köyün suyuna köylü, kendisi su deposu yapmış, saat bağlamış, bir de pompa almışlar, bir de o pompayı açsın diye bekçi tutmuşlar, bir de atık su parası ödüyorlar; bir suya 4 ücret ödüyor Karataş köyü.

Mühye köyü, şimdiki adı Yeşilkent Mahallesi, otuz üç yıllık. Çankaya Köşkü bu köyün üstüne kurulmuş, Birlik Mahallesi, Kırkkonaklar hep bu köyün arazisinde oluşmuş, her tarafı rant ama köyün ortasında, köyün gerçek yerleşim yerinde imar yok. Niye yok acaba? Çok merak ediyorum. Ama hemen yanında, hemen bitişiğinde, her gün gazetelere çıkan 8 bin konutluk proje var. Hatta şimdi o projenin 12 bin konuta çıkacağı konuşuluyor. Mezarlıklarına, defalarca başvurdukları hâlde su bağlanmamış. Yıldız ASKİ kavşağına alt geçit istiyorlar evlerinin önüne gitmek için çünkü orada her gün kaza oluyor.

Evciler köyü, hemen şurası o da, hemen Çankaya’nın köyleri bu saydıklarım; kanalizasyonu yok, dereye akıyor. Köyün arazisi üstüne bir tane gölet yapılmış -devam ediyor- ama köylüye su yok. Diğer 6 tane köye bu göletten su verilecek. Artık ne düşünüldüyse… Takdirinize bırakıyorum.

Hemen burada, dün gittim, dün burada yemek vaktinde siz yemek yerken dedim gideyim bakayım, Tohumlar köyünde ne var. Tohumlar köyü o kadar enteresan ki sağlık ocağı yok, köy konağı yok, kendileri yapmaya kalkmışlar. Köyün imamı yok. Fatma Boyraz, 90 yaşında bir teyze, yanıma geldi, 70 yaşındaki çocuğuna, yatalak evladına bakıyor. “Evladım, benim evime su bağlamadılar.” dedi. “Neden su bağlamadılar teyze?” dedim, “On metre şuradan akıyor.” dedi. “Eski evimi yıktım, yeni iki odalı bir ev yaptım, bunun için bağlamadılar, yapı kullanım belgesi yok.” dedi. Niye? Burası mahalle ilan edilmiş. Hepimizin derdi bu, bütün milletvekillerinin derdi bu. Peki, madem burası mahalle ilan edildi, neden koyun dağıtıyoruz, neden keçi dağıtıyoruz, neden arı kovanları koyuyoruz? Bir yer ya köydür ya mahalledir; köyse köy gibi davranmak lazımdır, mahalleyse mahalle gibi davranmak lazımdır.

Hemen hızlı geçeceğim, Ankara’nın köyleri çok tabii, sonra tekrar konuşacağız bunları inşallah.

Sincan, Yenikent, hocam, 100 bine yakın nüfusu var, hastanesi yok, sağlık ocağı yok, yol problemi var, nikâh salonu yok, spor salonu yok, halı sahası yok, karakolu yok, parklar sarhoşların tekelinde. Vallahi, Sincanlılar size çok kızıyor. “Hapishane Sincan’da, çöplüğü de Sincan’a taşıdılar.” diyorlar. Üstüne bir de ne diyorlar biliyor musunuz? “Çinçin’i kaldırdılar, gayrimeşruyla Sincan’a taşıdılar.” diyorlar. Sincan’da bir Saraycık köyü var, Saraycık köyü Çinçin’in merkezi olmuş, Ankara’da ne kadar o bizim tasvip etmediğimiz, mücadele ettiğimiz uyuşturucu mafyası, gayrimeşru varsa bu köyün içine taşınmış. Bir tarafta TOKİ, bir tarafta uyuşturucu satıcıları, bir tarafta köyün yerlileri kalmış.

Sürem bitti efendim, teşekkür ediyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Ben de teşekkür ederim Sayın Haberal.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Ankara böyleyse Türkiye yanmış.

BAŞKAN – Gündem dışı ikinci söz, İstanbul’un sorunları hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Dursun Çiçek’e aittir.

Buyurun Sayın Çiçek.

2.- İstanbul Milletvekili Dursun Çiçek'in, İstanbul ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

DURSUN ÇİÇEK (İstanbul) – Sayın Başkanım, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, bu söz hakkını istediğim pazartesi günü İstanbul’da yağmur yoktu, su baskını yoktu, gündemde olan bir konu değildi. Takdiriilahi, bütün sorunu şu an Türkiye'nin İstanbul, bir numaralı gündemi. Dolayısıyla, resimler getirmiştim, bunları sosyal medyada hepimiz gördük ve vicdanlarımız kanadı. Tabii, kumpas davalarında yıllarca mağdur olduk, gerçekleri söyledik, sonra gerçekler ortaya çıktı, sorumlular özür diledi. Şimdi İstanbul için de, yıllardır İstanbul’u yöneten iktidarın İstanbullulara bir özür borcu var.

Tabii, İstanbul’un önemi Türkiye için, ekonomi için, siyaset için, kültürel anlamda tartışılmaz. İstanbul, Türkiye’nin sosyal ve ekonomik anlamda neredeyse üçte 1’i. Nüfus olarak beşte 1’i ama misafirlerle, akrabalarla yine o da üçte 1’e yakın bir nüfus taşıyor. Dolayısıyla, 13 ilin yer aldığı İç Anadolu Bölgesi’nin çıkardığı 79 milletvekilinden daha fazla, 18 ilin yer aldığı Karadeniz Bölgesi’nin çıkardığı 38 milletvekilinin de iki katı milletvekili çıkaran, siyasi anlamda da büyük bir ilimiz.

Şimdi, sel felaketi şunu ortaya koydu ki: İstanbul, altyapı olarak imar planları olarak, ulaşım olarak iyi yönetilmiyor. Bunu doğal afete, kadere, kısmete bağlamak acizlerin yapacağı bir şey diyorum. İstanbul’un en temel sorunu imar planları. Tabii, imar planlarına rant gözüyle bakarsanız, insan odaklı bakmazsanız işte geldiğimiz nokta salı günü yaşadığımız feci durum olur. Vali çıkmış “Sokağa çıkmayın, zorunlu olmadıkça şahsi araçlarınızla sokağa çıkmayın.” diyor. Yani valinin görevi, belediye başkanının görevi vatandaşların hak ve özgürlüklerini sınırlamak mı? Asla. Başta vali olmak üzere bütün yetkililere şunu söylemek istiyorum: Sorunları çözün, sınırlayarak, okulları kapatarak bu ülkeyi, bu şehirleri yönetemezsiniz.

Tabii, İstanbul’un sorunlarının temelinde göç var. Nüfus 15 milyonu geçti, misafirlerle beraber 30 milyona dayandı. Bu yetmezmiş gibi Kanal Projesi, başka projelerle Anadolu’yu iyice boşaltmak, İstanbul’un sorunlarını çözülmez hâle getirmektir. Bu yanlış yoldan dönelim, Merkez Türkiye gibi, Türkiye’nin değişik bölgelerinde yeni çalışmalar var, cazibe merkezleri, üretim merkezleri açalım, istihdam alanları yaratalım ki İstanbul’a göç dursun, İstanbul’un sorunları çözülür hâle gelsin.

Tabii, imar planlarıyla ilgili, depreme dayanıklı yapılarla ilgili çalışmaların genellikle rantı yüksek olan ilçelerde olduğunu görüyoruz, rantı düşük olan ilçelerde hiçbir çalışma yok çünkü müteahhitler oralara girmiyor, devletin, belediyelerin teşvikleri de bunun için yeterli olmuyor.

İkinci temel sorun trafik sorunu. Onunla ilgili somut bir örneği paylaşmak istiyorum: Otobüslerin fiyatı yeni artışlarla 2 lira 60 kuruş oldu. Aynı hatlarda çalışan minibüslerin fiyatı 1 lira 80 kuruş. Minibüsün taşıma kapasitesi ortada, otobüslerinki ortada. Toplu taşıma... Bu fiyatı bile mukayese ettiğinizde İstanbul’un ne kadar sahipsiz olduğunu, İstanbulluların ulaşım anlamında da ne kadar sömürüldüğünü hep birlikte görüyoruz. Bursa’da olduğu gibi kadınları erkekleri ayırmak yerine, hatları artırmak, otobüs sayısını artırmak, metroyu geliştirmek gerekir çünkü ha kadın kadına otobüslerde tıkış tıkış gitmişsiniz, ha erkek erkeğe gitmişsiniz; bu, vatandaşa işkencedir, başka bir şey değildir.

Tabii, güvenlik sorunu son dönemde nispeten arttı. Dolayısıyla, bu konuda, devletin temel kurumlarından, güvenlik kurumlarından FETÖ militanlarının temizlenmesinin büyük etkisi olduğuna inanıyorum. Bu konuda biz her türlü desteği veriyoruz, vermeye devam edeceğiz. Devletin kurumları, yargısı, polisi, askeri devletin, cumhuriyetin kurumları hâline getirilmeli, cemaatlerden kesinlikle temizlenmelidir, güvenlik sorununun aşılmasına devam edilmelidir.

Deprem konusundaki çalışmalar yetersiz, yeşil alanlar imara açılıyor, ranta açılıyor. Dolayısıyla, bu konuda, iktidarı, deprem konusunda başımıza felaket gelmeden tedbir almaya çağırıyoruz.

Son olarak vurgulamak istediğim konu şu: 1911’de açılan Yıldız Teknik Üniversitesi var, arazisi boşaltılıyor, üniversite naklediliyor. Bu niye yapılıyor? Yani üniversite öğrencileri şehir merkezinden askerî kışlalar gibi niye şehrin dışına çıkarılıyor, bunu anlamak mümkün değil.

Meclisi saygıyla selamlıyorum. Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çiçek.

Gündem dışı üçüncü söz, Kapadokya turizmi hakkında söz isteyen Nevşehir Milletvekili Ebubekir Gizligider’e aittir.

Buyurun Sayın Gizligider. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

3.- Nevşehir Milletvekili Ebubekir Gizligider'in, Kapadokya turizmine ilişkin gündem dışı konuşması

EBUBEKİR GİZLİGİDER (Nevşehir) – Sayın Başkanım, saygıdeğer milletvekilleri; gündem dışı bölümünde Kapadokya turizmi hakkında söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii benden önceki konuşmacılardan biri İstanbul’un sorunlarını, biri Ankara’nın sorunlarını konuştu, bense dünyanın merkezi Kapadokya’nın güzelliklerini anlatacağım.

Öncelikle, iki dönemdir bu kutsal çatı altında temsil etme şerefine nail olduğum Nevşehir’in vilayet oluşunun, il oluşunun 63’üncü yıl dönümünü kutluyorum. 20 Temmuz 1954’te Menderes Hükûmetinin aldığı kararla Gazi Meclisimizin çıkardığı kanunla Nevşehir’imiz vilayet olmuştu ve onların emanetini, inşallah, her geçen gün yeni hizmetlerle daha da ileriye taşımaya çalışıyoruz.

Tabii Kapadokya güzel atlar ülkesi. Belki yüzlerce medeniyete ev sahipliği yapmış ve onun kalbi Nevşehir’de, bütün dünyada büyük bir rağbet gören ve turizme yeni bir çeşitlilik, yeni bir nefes getiren bir sistemi sizinle paylaşmak istiyorum. Buna kısaca biz “butik turizm” diyoruz aslında. Butik turizm dediğimizin çok kısa özeti şu: Eski tip turizmin yerine, paket turların yerine, o dev otellerin yerine bu tarih kokan, medeniyet kokan evler, mahalleler aslına uygun olarak ve modern bir mimariyle bunlar harman edilerek yeni bir dizaynla sunuluyor ve inanın, dünyada şu anda 116 ülkeden misafirimiz var; Nevşehir dendiğinde, Kapadokya dendiğinde özellikle, hemen Türkiye aklına geliyor ya da şöyle söyleyelim: Türkiye dendiğinde akla gelen birkaç vitrin markadan biri hâline geldi. Bunun tüm Türkiye’de de uygulanmasının hayırlı olacağını, doğru olacağını düşünüyorum.

Yine bu kayadan oyma mağaralarımız çok ilginç, bugün içinde üst düzey konforun eşsiz Kapadokya manzarasıyla buluştuğu malikânelere dönüşmüş durumda. Az önce anlattığım eski mahalleler âdeta modernin ve geleneğin bir araya geldiği eşsiz bir görüntü sunuyor. Sizinle şunu paylaşmak isterim: Ne yaparsınız orada? Sabah dünyanın en güvenli aracı sıcak hava balonuyla güneşin doğuşunu yüzlerce metre yüksekten izlerken büyüleneceksiniz, indikten sonra kuş cıvıltıları eşliğinde yapacağınız vadi yürüyüşlerinde hayatınızdaki en huzurlu saatleri yaşayacaksınız. Dünyada birkaç yerde, Türkiye’de ise sadece Nevşehir Kapadokya’da balona binebilirsiniz. İsterseniz Avanos’ta çanak tezgâhlarında elleriniz çamur içinde testi, çömlek yaparsınız isterseniz Kızılırmak’ın anlattıklarına dalar gidersiniz ya da Ürgüp size Üç Güzeller’in hikâyesini anlatır, Kaymaklı’da, Derinkuyu’da yerin yedi kat altına iner, geçmiş medeniyetlerin muhteşem yer altı şehirlerini hayranlıkla gezersiniz. Gelmişken mutlaka tevazu ve edebin dergahı Hacı Bektaş Veli’yi ziyaret eder, Kozaklı’da ise termal suyun sağlığını, dinginliğini yaşarsınız.

Tabii, Nevşehir, yaklaşık 300 bin nüfusuyla küçük bir Orta Anadolu şehri değil, nüfusunun 10 katından fazla nitelikli yerli ve yabancı misafir ağırlayan ve dünyada UNESCO Dünya Miras Listesi’ndeki nadir noktalarımızdan biri. Peki, biz ne yaptık bu büyük miras için? Öncelikle ulaşım sıkıntılarını giderdik, yıllardır kapalı olan havaalanını bölge havalimanı şeklinde, şu anda İstanbul, Antalya ve İzmir’e hemen hemen her gün seferlerle ulaşım mümkün. Yine, otoyol ihalemiz yapıldı, biliyorsunuz, Gölbaşı-Niğde, böylece otoyolla ulaşmak mümkün. Sadece gemi kalıyor, onu da eğer çok zorlarsanız Kızılırmak aracılığıyla, küçük bir tekne aracılığıyla gene bekleyebiliriz. Efendim, yine, hızlı tren hattı çok önemli, bu noktada Antalya ile Kapadokya’yı bağlıyoruz, bir yanda en büyük turizm merkezimiz, diğer yanda üçüncü noktamız ve bunun bir anlamı da şu olacak inşallah, bunları çok yakın bir zamanda göreceğiz: Hacı Bektaş Veli ile Mevlâna Hazretleri’ni de buluşturmuş olacağız.

Elbette yapmamız gereken çok şey var, hedeflerimiz var. Birinci hedefimiz, bu beş yıl içinde 5 milyon nitelikli turiste ulaşmak. Bu bakımdan bu özel bölgeye, Allah’ın bize lütfettiği bu özel bölgeye klasik mevzuatla, klasik yatırım anlayışıyla hizmet edebilmemiz doğrusu dünyadaki rekabet anlayışı itibarıyla çok zor, burayı yeni baştan ele almaya çalışıyoruz. Belki, alan yönetimi burada gündemde, bunları tartışacağız. Yatırım noktasında oraya gerek devletin gerekse özel teşebbüsün yatırımının on katını, yüz katını çok kısa bir zamanda alması mümkün, bunlarla ilgili yeni düzenlemeler olacak. Yüzlerce filmin çekildiği, hem uluslararası, Hollywood, Bollywood, hatta Avrupa’da ortak çekimler, Yeşilçam hem de bunlarla ilgili film festivalini inşallah hedefliyoruz. Yine, dünyada balon festivalini hedefliyoruz, çok yakışacağını düşünüyoruz ve şunu söylemek istiyorum: Aynı gün içinde yerin yedi kat dibine ve göğün yedi kat üstüne sadece Kapadokya’da ulaşabilirsiniz. İnanmıyorsanız hepinizi bekliyorum.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gizligider.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Sayın Başkan, Meclise geçmiş olsun, Osman bakan olmuş.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Efendim, Osman Bak bakan olmuş.

BAŞKAN – Anlamadım?

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Osman Bak bakan olmuş.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Meclise geçmiş olsun.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Osman Bey her yerde kıymetli Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Öyle mi? Nerede Osman?

TÜLAY KAYNARCA (İstanbul) – Şimdi çıktı Başkanım.

BAŞKAN – Hadi hayırlısı olsun.

Bir on beş dakika ara vereyim birleşime.

Kapanma Saati: 14.18

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.32

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Fatma KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli), Ömer SERDAR (Elâzığ)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 114’üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı'nın, yeni Bakanlar Kurulunun hayırlı olmasını dilediğine ilişkin konuşması

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, yeni Bakanlar Kurulu listesi açıklandı. Sayın bakanlarımıza işlerinde başarılar, kolaylıklar diliyoruz. Belki Sayın Osman Aşkın Bak’ı arayacağız burada ama çok önemli bir göreve geldi kendisi; onun da yolu açık olsun, hepsinin yolu açık olsun. Hepimiz için hayırlı olsun. Osman’ı alkışlıyor muyuz şimdi? (Alkışlar) Herkese, ülkemize, milletimize hayırlı olsun.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Yürüyüşü bile değişti daha ilk dakikadan.

BAŞKAN – Yürüyüşü değişti mi hemen? (CHP sıralarından “Evet, değişti.” sesleri)

Osman değişmez.

Sayın Bak, sizi arada sırada bekliyoruz buraya yine, öyle bizi unutmayın, bırakıp gitmeyin yani.

GENÇLİK VE SPOR BAKANI OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Çağırın biz geliriz.

ERHAN USTA (Samsun) – Aman aman Sayın Başkan, Meclis kurtuldu, biz kurtulduk yani bilmem; artık insicamımız bozulmadan konuşacağız.

BAŞKAN - Yok, yok; Osman’ı seviyoruz.

Tekrar hayırlı olsun kardeşim hepinize, yeni Bakanlar Kurulumuza da iyi çalışmalar dileyelim tekrar.

Sayın milletvekilleri, Sayın Osman Aşkın Bak’ın söz talebi var, söz verelim.

Bakan olarak ilk açıklamasını yapıyor.

Buyurun.

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- Gençlik ve Spor Bakanı Osman Aşkın Bak'ın, kendisini Gençlik ve Spor Bakanlığı görevine layık gören Başbakan ile Cumhurbaşkanına teşekkür ettiğine ve Türk sporu ile Türk gençliği için güzel çalışmalar yapmak için elinden gelen gayreti göstereceğine ilişkin açıklaması

GENÇLİK VE SPOR BAKANI OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım.

Öncelikle, tarafımıza verilen bu kutsal görevi en layık bir şekilde yapmak için çalışacağız; sizlerin de desteğine her zaman açığız, desteğiniz bizim için çok önemli. Tabii, burada şu tabloyu gördüm -geçtiğimiz beş yıllık süre içerisinde çok güzel, tatlı anılarımız oldu- sevildiğimi fark ettim muhalefet tarafından da. (Alkışlar) Tabii, biliyorsunuz, laf atmak bir sanattır, onu da gerçekleştiriyorduk biz burada. Bazen kızıyorlardı bana ama gene seviyorlardı. Dolayısıyla, inşallah, Türk sporu için de Türk gençliği için de güzel çalışmalar yapmak için elimizden gelen gayreti göstereceğiz. Bu göreve bizi layık gören Değerli Başbakanımıza, Cumhurbaşkanımıza teşekkür ediyorum. Bu güzel, bu aziz millete hizmet etmek çok büyük bir görev, bu görevi en iyi şekilde yapmaya gayret edeceğim. Sizlerin, milletvekili arkadaşlarımızın da bize önerilerini, desteklerini bekliyoruz. Burada sporun içerisinden gelen arkadaşlarımız da var. İnşallah, bu aziz millete hizmete devam edeceğiz.

Çok teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Biz teşekkür ederiz.

Tekrar kolaylıklar diliyoruz sevgili kardeşimiz, size ve diğer bakan arkadaşlarımıza.

Evet, şimdi, işimize, gündemimize dönelim.

Sisteme giren on beş milletvekiline yerlerinden birer dakika söz vereceğim.

Söz vereceğim sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Sayın Engin, Sayın Atıcı, Sayın Özdemir, Sayın Topal, Sayın Bakan, Sayın Bektaşoğlu, Sayın Çamak, Sayın Havutça, Sayın Tanal, Sayın Yıldırım, Sayın Akbaşoğlu, Sayın Gürer, Sayın Kılıç, Sayın Tüm ve Sayın Tümer.

Evet, Sayın Engin, buyurun.

2.- İstanbul Milletvekili Didem Engin'in, AKP Hükûmetinin yatırımları artırıp işsizliği azaltmak istiyorsa bir an evvel OHAL’i kaldırıp sözde değil özde demokratikleşme için çalışması gerektiğine ilişkin açıklaması

DİDEM ENGİN (İstanbul) – Talimatla sözde istihdam seferberliği yürütenlere duyurulur: İşsiz sayımız 3 milyon 287 bin, genç işsizlik oranı yüzde 19,8 yani her 5 gencimizden biri işsiz. Kayıt dışı çalışma oranı yüzde 34 gibi korkunç bir seviyede yani ülkemizde her 3 kişiden biri sigortasız çalışıyor.

Referandumda “evet” çıksın diye piyasaya milyarlarca liralık kredi ve teşvik pompalayan AKP Hükûmeti ise günü kurtarma derdinde. Hâlbuki yatırımcı ve üretici, demokrasinin ve hukukun üstünlüğünün geçerli olduğu güven ortamı ve öngörülebilirlik arar, talimatla yatırım yapmaz. Yatırımcılar, olağanüstü hâl fırsatçılığı yapan Hükûmetin söylemlerine ve politikalarına artık inanmıyor ve güvenmiyor. AKP Hükûmeti, eğer gerçekten yatırımları artırıp işsizliği azaltmak istiyorsa, bir an evvel OHAL’i kaldırıp sözde değil, özde demokratikleşme için çalışmalı.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim ben de.

Sayın Atıcı…

3.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı'nın, Kabine değişikliği yapılmasına ve bakanlar ile Başbakanı artık hiçbir bürokratın takmadığına ilişkin açıklaması

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Bugün Kabine değişikliği yapılacağını duyunca ister istemez gülümsedim. Acaba, bu değişiklik neden yapılıyordu? Değişen bakanlar başarısız mıydı? Yeni gelenler umut verecek mi? Hayır. Başarı da, umut da artık bakanlara ait değil, hatta Başbakana bile ait değil. Bakanları ve Başbakanı artık hiçbir bürokrat takmıyor. Tüm gözler sarayda, gerisi boş. Ülkenin geldiği durumun özeti budur. Kabine değişikliği kimi heyecanlandırıyordu? Bir, mevcut bakanları, “Acaba gidici miyim?” diye. İki, bakanlık bekleyenleri, “Acaba bakan olur muyum?” diye. Kabine değişikliği bürokratların da umurunda değil, milletin de. Genel kanaat şu: Geldikleri gibi giderler. AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan, bahsettiği, AKP’deki metal yorgunluğunu bu şekilde düzelteceğini düşünüyorsa yanılıyor.

Beyler, yazık oluyor güzel ülkemize.

BAŞKAN – Sayın Özdemir…

4.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir'in, ÖSYM’nin kurumsal güven ve imajının yaptığı her sınavla iyice düştüğüne ve bitmek bilmeyen hatalarına bir son verilmesi için Hükûmeti acilen göreve davet ettiğine ilişkin açıklaması

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

ÖSYM’nin kurumsal güven ve kurumsal imaj kaybı yaptığı her sınavla iyice düşmektedir. 2017 LYS sonuçlarını tekrar hesaplayan ve yaklaşık 2 milyon öğrencinin başarı sıralamasını değiştiren kurum iki soruyu da iptal etmişti. Hatalar ve bunun sonucu öğrenci mağduriyetleri devam etmektedir. Son olarak binlerce öğrencinin 2017 KPSS netleri eksik ve hatalı hesaplandığı iddia edilerek kuruma itiraz başvuruları yapılmaktadır. Adayların itirazlarına yanıt olarak 50 TL karşılığında inceleme yapılabileceğini söyleyen ÖSYM, her adayın Ankara’ya gelerek bizzat başvuru yapması gerektiğini söylüyor. Bu da adaylar için büyük masraflar demek.

ÖSYM’nin bitmek bilmeyen hatalarına bir son verilmesi için Hükûmeti acilen göreve davet ediyor ve kurumun 2017 KPSS netlerini tekrar hesaplayarak öğrencilerin mağduriyetlerini dikkate alması çağrısında bulunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Topal…

5.- Hatay Milletvekili Serkan Topal'ın, açığa alınanlar ve çalışma izni iptal edilenlerin OHAL İnceleme Komisyonuna başvuru yapamadıklarına ve bu Komisyonun mağduriyetleri gidermek anlamında objektif olup olmayacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

SERKAN TOPAL (Hatay) – Sayın Başkan, 17 Temmuz itibarıyla on binlerce yurttaşımızın kurulmasını beklediği OHAL Komisyonu kuruldu ve başvurular, valiliklere ve şahısların son çalıştığı kurumlara yapılmak üzere alınmaya başlandı. Elbette ki FETÖ ve PKK gibi terör örgütleriyle irtibatlı ve iltisaklı olanların ceza kanunlarımız çerçevesinde cezalandırılmaları gerekmektedir, destekliyoruz. Ancak, açığa alınanlar ve çalışma izni iptal edilenler komisyona başvuru yapamıyorlar. Bu yurttaşlarımız haklarını nasıl arayacaklar? Bu suçlarla itham edilenler hakkındaki kararın kanunlar doğrultusunda yargılama yapan mahkemelerce alınması gerekmez mi? Gerçekten bu komisyon, mağduriyetleri gidermek anlamında objektif olacak mı?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Topal.

Sayın Bakan…

6.- İzmir Milletvekili Murat Bakan'ın, İstanbul’da yağmur sonrası yaşanan manzaraların AKP yerel yönetimlerinin doğayı talan etmesinin, kent bilinci fukaralığının ve beton zenginliğinin sonucu olduğuna ilişkin açıklaması

MURAT BAKAN (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

İstanbul dün Venedik gibiydi sayenizde. Çünkü “Yol yaptık, tünel yaptık, AVM yaptık, saray yaptık, denizi doldurduk, koca koca binalar diktik.” diye övüne övüne anlatadurdunuz, her şeyi unuttuğunuz gibi doğayı da unuttunuz. Dün fırtına, tufan, boran yoktu İstanbul’da, yağmur yağdı sadece. Suya yol bırakmadığınız için su da sizin yolunuza, tünelinize, AVM’nize aktı doğal olarak.

AKP yerel yönetimlerinin doğayı talan etmesinin, kent bilinci fukaralığının, beton zenginliğinin sonucudur dünkü İstanbul manzaraları. Ayrıca, AKP’nin küresel ısınmaya karşı Paris Anlaşması’ndan, iklim değişikliğinin bilimsel sonuçlarından bihaber oluşunun da göstergesidir.

Değerli arkadaşlar, doğanın sesine kulak vermezseniz doğa verdiğini geri alır.

BAŞKAN – Sayın Bektaşoğlu…

7.- Giresun Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlu'nun, Trabzon Adli Tıp Kurumu Grup Başkanlığının iş yoğunluğu ve personel eksikliği nedeniyle hizmet vermekte yetersiz kaldığına ve yeni bir yapılanma gerektiğine ilişkin açıklaması

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sorumluluk alanında Karadeniz’deki 14 il ve 140 dolayındaki ilçe olan Trabzon Adli Tıp Kurumu Grup Başkanlığı iş yoğunluğu ve personel eksikliği nedeniyle hizmet vermekte yetersiz kalıyor. Bunun için iki merkezli yeni bir yapılanma gerekiyor. Bölgemizin tam ortasındaki Giresun altyapı ve konum itibarıyla bu kurum için ideal illerimizden bir tanesidir. Mevcut kapalı cezaevi taşınacak. Buraya adliye sarayı yapılırken adli tıp da bu projeye katılabilir. Böylece, adli tıp olaylarının raporlanmasındaki zaman kaybı önlenmiş olur, yargı sürecine katkı hızlanır. Özellikle otopsi için gönderilen cenazelerin ailelere teslimindeki mağduriyet de önlenmiş olur ve bunu talep etmekteyiz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim ben de.

Sayın Çamak…

8.- Mersin Milletvekili Hüseyin Çamak'ın, yurtlarla ilgili yönetmelikte yapılan değişikliğe ve Millî Eğitim Bakanlığını çocukların sağlığı, hayatı söz konusu olduğunda daha hassas ve tavizsiz olmaya davet ettiğine ilişkin açıklaması

HÜSEYİN ÇAMAK (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Aladağ’da yaşanan öğrenci yurdu yangınından sonra böyle acıları bir daha yaşamamak için Meclis çatısı altında ortak bir irade belirmişti. Devamında Millî Eğitim Bakanlığı yurtlarla ilgili denetimleri sıklaştırmış ve yeni bir yönetmelik çıkarmıştı. Ancak, Bakanlık çıkarılan bu yönetmeliği kurum sahiplerinin yaşadığı geçiş süreci zorlukları bahanesiyle değiştirdi. Yönetmelikte öğrencilerin yaşam alanları da iyice düşürüldü, güvenlik ve sağlık odası gibi birimleri kurma zorunluluğu 2019’a ertelendi. Çocuklarımızın yaşamlarının söz konusu olduğu böylesi bir düzenlemenin, -hele ki Aladağ gibi vahim tecrübeler yaşamamıza rağmen- ertelenmesi kabul edilemez.

Millî Eğitim Bakanlığını çocuklarımızın sağlığı, hayatı söz konusu olduğunda daha hassas ve tavizsiz olmaya davet ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim ben de.

Sayın Havutça…

9.- Balıkesir Milletvekili Namık Havutça'nın, Balıkesir ilinde ve bölgede yağan şiddetli yağış ve dolu nedeniyle çiftçilerin uğradıkları zararlarının karşılanmasının zorunlu olduğuna ilişkin açıklaması

NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Dün Balıkesir ilimizde ve bölgede yağan şiddetli yağış ve dolu nedeniyle özellikle Bandırma, Susurluk, Gönen ve Bursa bölgesinde, Karacabey ilçesinde Bakırköy, Ova Hamidiye, Ovaesemen köylerinde ve Mustafakemalpaşa’da Çeltikçi, Durumtay köylerinde bütün ekili alanlar yok oldu. Kırk beş dakika yağan yağmur ve dolu nedeniyle metrekareye 70 kilogram yağış düştü ve 80 bin dönüm arazi zarar gördü. Bu zararın maliyeti yaklaşık 300 milyon lira. Domates, karpuz, biber, mısır ekili alanların tümü yok oldu.

Buradan Tarım Bakanımıza sesleniyorum, yeni Tarım Bakanımız Fakıbaba Urfa’da çiftçi bir aileden geliyor, çiftçilerimizin bu zararlarının karşılanması zorunlu. Çiftçilerimiz borçlarının ertelenmesi, borçlarının silinmesi, gerekirse faizlerin silinmesi ve bölgenin afet alanı olarak ilan edilmesini talep ediyor çünkü sigorta kapsamı seli ve doluyu kapsamadığı için çiftçilerimizin zararları ne yazık ki kendilerine kalıyor.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Tanal…

10.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın, Gençlik ve Spor Bakanından Şanlıurfaspor’un şike yoluyla Birinci Lig’den düşürülmesinin mağduriyetini bir an önce gidermesini talep ettiğine ilişkin açıklaması

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sporun temel amacı insanın beden ve ruh sağlığını geliştirmek, iradesini güçlü kılmak ve toplumda barış, kardeşlik ve dayanışma duygusunu yaygın hâle getirmektir.

Şanlıurfaspor’un şike yoluyla 1’inci Lig’den düşürülmesi toplumdaki barış, kardeşlik ve dayanışma duygusunu zedelemiştir. Şike yoluyla maçın ve ligin sonucu değiştirilmiştir. Dürüst oynamak ve yarışmak ilkesi ihlal edilmiştir. Şanlıurfaspor’un şike yoluyla meydana gelen mağduriyeti ne zaman giderilecektir?

Esas olan dürüstlüktür. Oyun dürüst oynanmalıdır. Şikeyle dürüst oyun bozulmuştur. Şanlıurfaspor’un mağduriyetini yeni atanan Spor Bakanının duymasını istirham ediyoruz, yeni Spor Bakanından Şanlıurfaspor’un bu şike yoluyla düşürülmesi mağduriyetinin bir an önce giderilmesini talep ediyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim ben de.

Sayın Yıldırım…

11.- Adıyaman Milletvekili Behçet Yıldırım'ın, iktidarın 15 Temmuz darbe girişimini siyasal, sosyal ve ekonomik olarak tam bir tahakküm ve baskı sürecine dönüştürdüğüne ilişkin açıklaması

BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) – Teşekkürler Başkanım.

15 Temmuz darbe girişiminin üzerinden bir yıl geçti. Darbe teşebbüsünü Allah’ın bir lütfu olarak nitelendiren siyasal iktidar, bu süreci, siyasal, sosyal ve ekonomik olarak tam bir tahakküm, baskı ve zor sürecine dönüştürmüştür. Darbe girişiminin yıl dönümünde OHAL dördüncü kez uzatılmıştır. 692 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle onlarca kamu kurumundan toplam 7.348 kamu personeli daha ihraç edilmiştir. Böylece KHK’lar kapsamında kamudan ihraç edilenlerin sayısı 110 bini aşmıştır. Adıyaman’da son kararnameyle, ömrü FETÖ’yle mücadelede geçmiş aynı aileden 4’üncü kişi kamudan ihraç edilmiştir. Kendi branşlarında, sağlık ve eğitimde başarılı olan bu kardeşlerin suçu barışa, özgürlüğe, demokrasiye olan bağlılıklarıdır. İhraçlarla yüz binlerce aileyi ekonomik olarak çökertmek hangi vicdana sığar? Yazıktır, ayıptır, günahtır! Bu nedenle diyorum ki OHAL sağlığa zararlıdır, OHAL ekonomiye zararlıdır, OHAL iç barışa zararlıdır, OHAL demokrasiye zararlıdır.

BAŞKAN – Sayın Akbaşoğlu…

12.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu'nun, Çankırı’nın Ilgaz ilçesinin 15 Temmuzun karargâhı olduğuna ve 2016 yılı sonunda hizmete açılan Ilgaz Tüneli’ne “Ilgaz 15 Temmuz İstiklal Tüneli” ismi verildiğine ilişkin açıklaması

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Nasıl ki birinci istiklal mücadelemizde İnebolu-Kastamonu-Ilgaz-Çankırı-Ankara yolu müseccel bir istiklal yolu olarak tarihe geçmişse, ikinci istiklal mücadelemiz olan 15 Temmuzda da Sayın Cumhurbaşkanımızın meydanlara çağrısıyla birlikte Sayın Başbakanımızın Ilgaz-Çankırı-Ankara yolunu takip ederek milletimizin zaferinin ilan edilmesi tarihin bir tevafukudur.

Türkiye’nin mayası, kilit taşı olan Çankırı’mızın Ilgaz ilçesi 15 Temmuzun karargâhı olmuştur. Şairin “Kökü mazide olan atiyim.” mısrasından hareketle 2016 yılı sonunda hizmete açtığımız Ilgaz Tüneli’ne şehit ve gazilerimizi ve onların yolunu ebedileştirmek için “Ilgaz 15 Temmuz İstiklal Tüneli” ismini verdik. Böylece aziz milletimizin karakteri olan “istiklalitamme”yi bütün dünyaya tekrar hatırlattık. 15 Temmuz bu sebeple yeni bir dönemin, yeni bir dünyanın miladıdır diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Gürer…

13.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, 669 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle okulları kapatılan öğrencilerin OHAL İnceleme Komisyonuna başvuruda bulunamadıklarına ve bu öğrencilerin durumunun gün ışığına çıkarılmasını talep ettiğine ilişkin açıklaması

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

669 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle okulları kapatılan öğrenciler, 685 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle oluşan OHAL Komisyonuna başvuruda bulunuyorlar. Ancak bu başvurunun gerçekleşmesi için valiliğe yapacakları başvuruya dayanak olmak üzere “ohalkomisyonu.basbakanlik.gov.tr” adresine kimlik başvuruları için girdiklerinde “Girmiş olduğunuz kimlik bilgileri OHAL kapsamında başvuru yapmaya uygun değildir.” ibaresiyle karşılaşıyorlar. Dolayısıyla, onay kodunu alamayan öğrenciler valiliğe başvuru yapmış olamıyorlar. Bu durumda bir açıklama gerekiyor. Bu öğrencilerin OHAL Komisyonuna başvuruları alınacak mı? Bu öğrencilerin durumu nasıl değerlendirilecek? Komisyon bunlarla ilgili çalışmaları yapacak mı? Üniversite kayıtları başlamakta, soruna çözüm bulunması için kısa bir süre var. Mağdur aileler bizleri arıyorlar. Bu konuda kesin bir açıklamayla öğrencilerin durumunun gün ışığına çıkarılmasını talep ediyoruz.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gürer.

Sayın Kılıç…

14.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç'ın, yeni Kabinenin hayırlı olmasını dilediğine ve fazilet ile erdemin önemine ilişkin açıklaması

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Yeni Kabinemiz ülkemize, milletimize hayırlı olsun, hepsine başarılar diliyorum.

“Fazilete yükselmek güç, rezalete alçalmak kolaydır.” buyurur Hazreti Ali. Erdem, toplum çıkarını kişisel çıkarın üstünde tutmaktır. Şeref, faziletin kazandığı bir mükâfattır. Erdem çıkarların çarpıştığı yerde meydana çıkar. Bir milletin büyüklüğü erdemli insanlarının çokluğuyla ölçülür. Erdemli olmaya çalışanlar çoğu zaman mutlu olurlar. Mutluluk erdemin bizzat kendisidir. Fazilet akıl ve edepledir, asalet ve hasetle değildir. Erdem ruhun güzelliğidir ve kötülüğe karşı sabırlı olmaktır. “Fazilete yol vermeyen eğitim, boş bir çaba ve aldatmacadır.” der Aristo. “Faziletli kişi için gurbet olmaz, cahile de vatan bulunmaz.” demiştir atalar. İkbal uğruna erdemler çiğnenmemelidir.

BAŞKAN – Sayın Tüm…

15.- Balıkesir Milletvekili Mehmet Tüm'ün, 2017-2018 eğitim öğretim yılında uygulanacak müfredata ilişkin açıklaması

MEHMET TÜM (Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Millî Eğitim Bakanlığının 2017-2018 eğitim öğretim yılında uygulanacak olan müfredatı bugün açıklanmıştır. Bu müfredatta Atatürk’e ilişkin bölümler daraltılmış ve “cihat” kavramı derslere eklenmiştir. Bu konu hakkında Sayın Bakan “Cihat bizim dinimizde bir unsur, cihadın ne olduğu ve ne olmadığının öğretilmesi görevi de bizim.” demiştir.

Sayın Bakana soruyorum: Müfredattaki bu değişiklik çağdaş, laik ve bilimsel eğitim modeline uygun mudur? Cihat konusunun müfredata eklenmesindeki gerekçe nedir? Öğrencilere cihat eğitimi kapsamında neler öğretilecektir? Cihat eğitimi kindar ve dindar nesil yetiştirme projenizin bir parçası mıdır? Cihat eğitimi verilmesi cihatçı örgütlerle iş birliğinizin bir sonucu mudur?

BAŞKAN – Sayın Tümer…

16.- Adana Milletvekili Zülfikar İnönü Tümer'in, Adana’nın Pozantı ilçesinin sorunlarına ilişkin açıklaması

ZÜLFİKAR İNÖNÜ TÜMER (Adana) – Sayın Başkan, Adana’nın batı illerimize açılan penceresi konumundaki tarihî ve turistik mekânlarıyla öne çıkan ilçesi Pozantı’nın Gökbez ve Hamidiye başta olmak üzere insanların yoğun olarak yaşadığı çok önemli mahallelerinde 2/B kanunundan kaynaklanan mülkiyet sorunları yaşanmaktadır ve vatandaşlarımız güncelleme çalışmaları beklemektedir. Yine, ilçeye ayrı bir güzellik katan Çakıt Deresi ıslah edilmeyi beklemektedir. Çakıt Deresi’nin ıslahı olası taşmaları önleyeceği gibi, ıslah sonunda oluşacak yeni alanlar Pozantı sanayisinin gelişimine katkı koyacak, aynı zamanda dağlarla ovaları birleştiren dere nedeniyle yerli ve yabancı turistlerin bölgeye olan ilgisi artacaktır.

İlçedeki Alpu ve Yenikonacık Mahallelerindeki arsalarda yaşanan parsel kaymaları ise hemşehrilerimizin başka bir sorunudur.

İlçedeki başka bir sıkıntı da kız öğrenci yurdunun olmamasından kaynaklanmaktadır. İlçede hazineye devredilmiş ve kaba inşaatı bitmiş bir bina da mevcuttur ve burası öğrencilerimiz için yurt hâline dönüştürülebilir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tümer.

ZÜLFİKAR İNÖNÜ TÜMER (Adana) – Tüm bu sorunların çözümlenebileceğine olan inancımı paylaşıyor, görüştüğüm ilgililerin bu konuya duyarlı yaklaşımları için teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Tarhan yerine Sayın Sarıbal.

17.- Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal'ın, Tunceli Pülümür’de bir süredir devam eden yangına müdahale edilmemesi konusunda bilgi talep ettiğine ve bugün bütün Türkiye’de eş zamanlı olarak “Cerattepe ve Artvin bizimdir.” adlı bir açıklama yapılacağına ilişkin açıklaması

ORHAN SARIBAL (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Tunceli Pülümür bölgesinde askerî karakolun hemen üzerinde bir süredir başlayan ve müdahale edilmeyen büyük bir yangın var, yangın büyüyor fakat bir müdahale söz konusu değil. Meclisin bu konuda bilgilendirilmesi ve neden müdahale edilmediği konusunda bilgi talebimiz vardır; birinci önerim, isteğim budur.

İkincisi de evet, ısrarla Cerattepe’den vazgeçilmiyor, yerel mahkemenin ret kararı verdiği, bilirkişinin reddettiği maden arama, ne yazık ki Yargıtay tarafından tekrar gündeme getirilmiş durumdadır. Bugün bütün Türkiye’de eş zamanlı olarak “Cerattepe ve Artvin bizimdir.” adlı bir açıklama yapılacak, basın açıklaması yapılacak. Lütfen, Cerattepe’den elleriniz çekilsin, Cerattepe bizimdir, ülkemizindir.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunarım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sarıbal.

Şimdi söz talebinde bulunan sayın grup başkan vekillerine söz vereceğim.

Sayın Kerestecioğlu, buyurun.

18.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir'in, iktidarın 15 Temmuz darbe girişimini bahane ederek ülkenin rejimini değiştirdiğine ve Kabine değişikliği yapılmasına ilişkin açıklaması

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Son bir yılda 15 Temmuz darbe girişimi bahane edilerek iktidar, bir ülkenin rejimini değiştirdi. O günden bu yana tüm uygulamalar, her şey bir kişinin iki dudağı arasında olabilsin diye aslında. Bugün de bunun bir örneğini yaşadık, Sayın Erdoğan, Binali Yıldırım’ı çağırdı ve yeni Kabineyi tebliğ etti; istişare yok, ortaklaşma yok, sadece tebliğ edildi. Herkesin yüreği ağzındaydı, milletvekilleri “Acaba bakan olur muyum?” diyordu, bakanlar “Koltuğumdan olur muyum?” diyordu; biz de geçmiş olsun diyoruz. Önemli değişiklikler var Kabinede. Örneğin, Adalet Bakanı Sayın Abdulhamit Gül olmuş ama bu değişiklik Sayın Bekir Bozdağ’ın başarısızlığından kaynaklı ya da bu ülkede adalet olmamasından kaynaklı değil elbette, zaten kendisi Başbakan Yardımcısı. Ya da Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş Kültür Bakanı olmuş. Ne yazık ki bu iktidarda Kültür Bakanlığı tenzilirütbe sayılıyor. Bu neden oldu? Cevabı yine bir kişide. Kültür Bakanı, Türkiye’de sinemanın, tiyatronun, sanatsal üretimin bitme noktasına gelmesinden, turizmin can çekişiyor olmasından dolayı görevinden alınmadı ne yazık ki. Ya da Sayın Tuğrul Türkeş, babasının partisini karşısına alarak AKP’ye geçen, bu uğurda çok taviz veren Sayın Türkeş neden Kabinede yok, cevabı yine bir kişide. Tarım Bakanı değişmiş. Elbette sebebi çarpık tarım politikaları ve çiftçilerin içinde bulunduğu zor durum ve tarımın yönetilmemesinden dolayı değil.

Tüm bu değişiklikler yeteneklerin sonucu ya da ülkenin, halkın istekleri sonucu değil, bir kişinin çıkarlarıyla paralel yapılıyor çünkü kendisi hiç kimseye güvenmiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Darbenin siyasi ayağının ortaya çıkmasını da engellediği için “Bu değişikliklerle görevden alınanlar cemaat mensubu mu? Tenzilirütbeye uğrayanların suçu ne?” diye sorma hakkımız da doğuyor.

Parti devletine bir adım daha yaklaşan uygulamalarla karşı karşıyayız. Hayırlı olsun diyoruz.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Teşekkür ederim ben de.

Sayın Usta, buyurun.

19.- Samsun Milletvekili Erhan Usta'nın, yeni açıklanan Kabinenin hayırlı olmasını dilediğine, OHAL İnceleme Komisyonuna müracaat edemeyen askerî öğrencilerin durumuna ve bu konuda Hükûmeti hassas davranmaya davet ettiğine ilişkin açıklaması

ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben de öncelikle yeni açıklanan bu Kabinenin ülkemiz için hayırlı ve uğurlu olmasını istiyorum. İnşallah, güzel hizmetler yaparlar diye temenni ediyorum.

Sayın Başkan, son günlerde özellikle sürekli mesajlar alıyoruz, bu mesajlar da bu OHAL Komisyonu kurulduktan sonra OHAL Komisyonuna müracaat edemeyen askerî öğrencilerle ilgili. Tabii, bu konuda aslında ciddi sıkıntılar var. Bu hain darbe girişiminden sonra FETÖ’yle mücadele kapsamında biliyorsunuz dış kaynaktan subay, astsubay alımlarında veya işte meslek yüksekokulu, teknik okul okuyan öğrenciler filan, hepsi hak kaybına uğradı, hepsinin okullarıyla ilişkileri kesildi. Burada, tabii yapılan işteki belki bir sakatlık bunların hepsine FETÖ’cü muamelesi yapılmasıydı yani herhangi bir diyelim, güvenlik soruşturmasına tabi tutulabilirlerdi, yeniden haklarında inceleme yapılabilirdi. Bunların içerisinde elbette FETÖ’cü olanlar veya FETÖ’nün değişik şekillerde tavassutuyla girenler olmuş olabilir. Onların ayıklanması gerekirken, üniformaya sevdalı, subay olma, astsubay olma aşkıyla yanan, hakikaten bunların içerisinde çok vatanperver gençlerimiz de vardı; o çocuklarımızın da hepsinin aslında hakları elinden alınarak hayalleri yıkıldı, gelecekleri karartıldı. Şimdi, bu, başlı başına bir sorun. Yaklaşık 20 bin kişi var bu şekilde, 20 bin tane gencimiz var. En önemli varlığımız gençlerimiz, geleceğe bakış açısından. İşte sürekli anlatıyoruz, “demokratik fırsat penceresi” diyoruz, “teknoloji” diyoruz, “ilerleme” diyoruz, “Gençler bizim en büyük avantajımız.” diyoruz ancak bunları çok iyi kullanamıyoruz. Burada elbette FETÖ’ye bulaşmış olanlar varsa onların ayıklanması lazım ancak bütün bu okullarda okuyanlara -bunların nihayetinde birçoğu da işte üniversite sınavıyla girmiş, değişik elemelerden geçerek gelmiş çocuklar, dolayısıyla bir kısım objektif sınavlarla buraya gelmiş çocuklar- bunların hepsine FETÖ’cü muamelesi...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen Sayın Usta.

ERHAN USTA (Samsun) – ...yapılmasının yanlış olduğunu bir kez daha ifade etmek istiyorum.

Maalesef burada kolay yol seçildi, hepsini attık, haklarını ellerinden aldık. Ha, ne oldu? Şimdi bu çocuklar özel harekât polisi olmak istiyor çünkü bunların fiziki güçleri yerinde, gayet iyi; işte, polis olmak istiyorlar. Şimdi oralara girmelerine de müsaade edilmiyor. Yani, kanunda öngörülmeyen bir cezayı kimseye veremezsiniz. Bu çocukların bir suçu varsa hapse atın, hapse tıkın, cezası neyse verelim ancak böyle bir ceza verilmeden ellerinden haklarını alıyorsunuz, ondan sonra polis olmasına da işte, başka mesleklere girmesine de engel oluyorsunuz. Şimdi bir kısmına okullarda okuma imkânı verildi, onlara da o, işte, KHK damgası vuruluyor. Olmaz, yıllarca peşinden gelecek bir şeyi yapmaya hakkımız yok. Bu çocukların hepsine vatan haini muamelesi yapılmaması lazım.

Şimdi, bu çocuklar komisyonlara müracaat edemiyor Sayın Başkan. Peki, mesela bütün bakanların açıklamaları var, videolarını gönderiyorlar bize, Sayın Canikli mesela, bu işlerden sorumlu Başbakan Yardımcısı diyor ki: “OHAL Komisyonu kurulduğunda onlara müracaat edebilirsiniz.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERHAN USTA (Samsun) – Çok affedersiniz, bitireyim.

BAŞKAN – Buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) – “Onlara müracaat edebilirsiniz.” deniliyor. BİMER’e yazıyorlar durumlarını, BİMER “Gelecek hafta Komisyon kuruluyor, oraya müracaat edebilirsiniz.” diyor fakat müracaat edemiyorlar. Niye? Çünkü komisyonlara müracaatta şöyle bir sıkıntı var, mesela Kara Kuvvetlerinde. Kara Kuvvetleri… Bu okullar kapatılıyor ama öğrencilerin her biri tek tek, isim olarak KHK’larda yer almadığı için ve isimleri ve T.C.’leri de buraya bildirilmediği için bu çocuklar müracaat edemiyor. Bu tür, böyle aslında, idari açıdan da sakatlıklar var, bunların düzeltilmesi lazım. Yani, 21’inci yüzyılda bizim ülkemize yakışmıyor bunlar; bunları lütfen düzeltelim ve insanımızı mağdur etmeyelim. Gerçek suçluyu cezalandıralım, sonuna kadar cezalandıralım. Ama, suçu olmayan insanlara idari işlemlerden dolayı, kendimizi sağlama alma güdüsünden dolayı, suçu olmayan gençlerimizin de hayatını karartmayalım. Ben, bu konuda Hükûmeti hassas davranmaya davet ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Bostancı…

20.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı'nın, yeni Kabinenin hayırlı olmasını dilediğine, muhalefetin dilinin rasyonel olması, amigo tarzında belli kesimlere hitap eden provokatif, kışkırtıcı bir dil kullanmaması gerektiğine ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, teşekkürler.

Yeni Kabine ilan edildi, memlekete, millete hayırlı olsun.

AK PARTİ 2002 yılında iktidara gelmişti; yıl 2017, on beş yıllık bir süre içerisinde iktidarda olmasının sebebi, hiç şüphesiz, yaptığı icraatlar ve Kabinelerin bütün toplumu temsil etme yönünde bir irade ve çalışma göstermeleri, halkın bu şekilde algılaması.

Elbette, kabineler herkesindir, bütün toplumundur. Kabinelerin iktidar adına icraatları bütün memlekete, millete faydalı olma istikametinde icraatlardır; kastı budur, hedefi budur. İktidarlar icraatlarıyla konuşurlar, muhalefet de muhakkak beyanlarıyla, yapılıp edilenleri eleştirir, yol gösterici olur, farklı çevrelerin duyarlılıklarını temsil eder. Burada iktidarların değişimini tayin eden, muhakkak, toplumun büyük bir çoğunluğunu temsil eden bir dil, bir beyan, bir vicdan, bir yaklaşım göstermek muhalefet adına, iktidar adına da gösterdiği performanstan geriye düşmekdir; iktidarların değişim dinamiğinin temeli budur. O bakımdan, muhalefetin kendi elindeki iktidar imkânı olan dili, beyanı kullanırken rasyonel olması, amigo tarzında belli kesimlere hitap eden provokatif, kışkırtıcı bir dil kullanmaması, “vicdan, vicdan” diye söz edilirken bu vicdanın evrensel, insani değerlerle bağlantılı bu toplum içinde seksen milyonun vicdani duyarlılıkları…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Bostancı lütfen.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - …temsil eden bir vicdani yere yaslanması gerektiği çok açıktır. Eğer böyle bir diliniz, böyle bir yaklaşımınız yoksa ve iktidar da başarılıysa, iktidarların değişim dinamiği olmaz. Bu gerçekliği görelim. İstiskal etmek, küçük, heyecanlı gruplara ateşli konuşmalar yapmak memlekete de, ilgili siyasi partilere de fayda sağlamaz. Bu memleket hepimizin, iktidar işini yapacak, muhalefet de iktidarın da payına düşebilecek, “Bunlar ne diyor?” diye dikkat edebileceği, kendisini dışarıda hissetmeyeceği rasyonel dil kullanmalıdır, ödevi budur. Ümit ederim, Türkiye siyasetinde bu hususlar daha fazla belirginlik kazanır, daha çok öne çıkar, bundan bütün memleket, bütün partiler faydalanır.

Çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Ben de teşekkür ederim Sayın Bostancı.

Sayın Altay, buyurun, sizi dinliyoruz.

21.- İstanbul Milletvekili Engin Altay'ın, Kabinenin hayırlı olmasını dilediğine, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine, Millî Eğitim Bakanlığının açıkladığı müfredat değişikliğinin kamuoyunda büyük infial yarattığına ve bu milletin kalbinden cumhuriyetin, devletin laik niteliğinin ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün silinemeyeceğine ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Kabine hayırlı olsun diyelim, inşallah hayırlı olur, bizim pek umudumuz yok ama. Sayın Bostancı’nın Kabine revizyonundan sonra dilinde bir değişiklik görüyorum, daha atraksiyonel bir dil kullanmaya başladı. Herhâlde bunda Kabineye yeni atanan iki sayın bakanın Genel Kurulda İç Tüzük’ün ilgili maddelerine rağmen laf atmak, sataşmak yerine muhalefeti taciz etmeleri ve sonrasında bakan olmaları galiba etkili olmuş. Bizim sorunumuz değil, iktidar partisinin sorunu. Hayırlı uğurlu olsun.

Kabinede görev almayan, görevi bırakan sayın bakanlara her şeye rağmen teşekkür ederiz. Siyaset önce nezakettir. Biz buna olabildiğince dikkat ediyoruz. Lakin, Sayın Bostancı’nın muhalefete nasıl muhalefet yapacağına dair yaptığı konuşmayı garipsedim. Muhalefet amigoluk yapmıyor, çığırtkanlık yapmıyor, milletin içinde bulunduğu ızdıraba, milletin size yönelik müştekiliğine tercüman olmaya çalışıyor. Buna katlanmanız lazım, buna alışmanız lazım. Belki de Parlamento tarihinin en nazik muhalefetini yapan bir partiyle karşı karşıya olduğunuzu unutmamanız lazım. Biz, Refah Partisinin burada 36 milletvekiliyle nasıl muhalefet yaptığını unutmadık. Onun için, Sayın Bostancı, bazen sert, bazen yapıcı ama her defasında bir hak kaybı olmasın, bir hukuksuzluk yaşanmasın, toplumun bir kesiminin hakkı, hukuku zayi edilmesin, ulusal birliğimiz, bütünlüğümüz zarar görmesin anlayışında muhalefet yaptığımızın unutulmaması lazım.

İktidarın başarılı olup olmamasının ölçüsü, doğrudur, seçimlerdir. Biz, milletin takdirini her seçimde, her şeye rağmen kabul etmiş, “Milletin takdiri başımızın üstündedir.” demiş bir partiyiz ama bu, şu demek değil: “Seçmen yanlış tercih yapmaz.” anlamına da gelmez. Seçmen bir yanlış yapar, iki yanlış yapar, sonunda seçmen de doğru tercihlerle Parlamentonun daha doğru şekillenmesine imkân sağlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Öte yandan, Millî Eğitim Bakanlığının dün açıkladığı müfredat değişikliği kamuoyunda büyük infial yarattı. Arkadaşlarımız, uzman arkadaşlarımız yapılan değişiklikle ilgili bir çalışma yürütüyorlardı; çalışmayı değerlendiriyoruz. Daha önce de, bundan üç dört yıl önce bir müfredat değişikliği yapıldığında, bilindiği gibi, olumlu görüşler de söylemiş bir partiyiz. Biz doğruya doğru demekten imtina etmiyoruz ama bir şeyi garipsedim: Millî Eğitim Bakanlığında müfredattan Atatürk’ü, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü neredeyse tümüyle çıkarma çabaları bu müfredat değişikliğinde kabul edilemez noktaya geldi, kabul edilebilir sınırların çok üstünde. Bırakın bizi, bu millet bu yapılana en yüksek refleksi gösterecektir. Atatürk’ü müfredattan silseniz de bu milletin gönlünden, kalbinden silemeyeceğinizi unutmamanız gerekir; iktidar partisinin yöneticilerine bunu hatırlatmayı bir görev sayıyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Bitirmeme müsaade eder misiniz Sayın Başkan?

BAŞKAN – Ek bir süre daha vereyim size, bir dakika.

Buyurun Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (İstanbul) - Öte yandan, müfredata “cihat” kavramının geniş geniş koyulup yerleştirilmesini anlamadım. Yakın tarihte Müslümanlar birbirini boğazlıyor, birbirini kırıyor; milleti de birbirine kırdırmak için mi bu müfredata “cihat” kavramını koydunuz, birden çok yere, çok geniş kapsamlı olarak? Bu konuda arkadaşlarımız değerlendirmeyi bitirdikten sonra, müfredatla ilgili, kamuoyuna ve Parlamentomuza gerekli açıklamaları yapacağız ama şu kadarını söylemekle yetineyim: Gittiğiniz yol yol değildir. Bu milletin gönlünden, kalbinden cumhuriyeti, devletin laik niteliğini ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü silemezsiniz, nokta.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Sayın Başkanım…

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Sayın Başkan, ben de bir söz istedim.

BAŞKAN – Peki.

Sayın Bostancı, buyurun, sizi dinleyelim.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Kayıtlara geçsin diye söylüyorum: Muhalefetin iktidarı eleştirme hakkı vardır. Demokrasilerde iktidarı temsil edenler de elbette muhalefetin diline ilişkin eleştiri dile getirebilirler. Hiçbir alan lâyüsel değil.

İkincisi: Muhalefetin diline ilişkin burada getirmiş olduğum eleştiri genel bir eleştiriydi, kendisini hedef olarak seçmiş bir çevre yoktu. İki farklı muhalif dilden bahsettim. Biri: Analitik, kucaklayıcı, yol gösterici, mihmandarlık edici.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Benim yaptığım ne şimdi?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – İkincisi: Kışkırtıcı, amigovari, siyasal dilden bahsettim. Sayın Engin Altay niçin ikincisi üzerinden alınganlık gösterdi bunu anlamıyorum.

Teşekkür ederim.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Cevap vermem lazım.

BAŞKAN – Buyurun.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Ben kendi üzerimden, grubum üzerinden bir alınganlık göstermedim. Burada üç tane muhalefet partisi var. Siz çoğunluk partisinin grup başkan vekili olarak Parlamentoda kullanılan dili “amigoluk” diye nitelerseniz size de muhalefetten birileri çok ağır başka laflar söylerler. Sizi bağlar bağlamaz, ben bunu söylemiyorum. Nezaket bende kalsın. Ben hep söyledim: Siyaset nezaket ve vicdan işidir ama iktidar iktidar olduğunu bilecek, muhalefete tahammül edecek. Demek ki siyaset aynı zamanda bir tahammül işidir. Buna tahammül göstereceksiniz, göstermek durumundasınız. Bunun tekrar altını çizmek istiyorum. Şu günde biraz daha dilimi sertleştirmeyi doğru bulmuyorum. Böyle, burada keselim bu muhabbeti.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Birbirimize tahammül edeceğiz.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Tahammül edeceksiniz.

BAŞKAN – Genel bir yaklaşımdan bahsetti.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Tabii, tahammül edeceğiz.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Biz ediyoruz size.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Birbirimize edeceğiz.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Bunca yanlışınıza tahammül ediyoruz, daha ne yapacağız?

BAŞKAN – Sayın Bostancı genel bir yaklaşımdan bahsetti.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Genel ama muhalefeti eleştirince üstümüze alınıyoruz.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Ama “amigoluk” demek de yakışmadı Sayın Başkan, hiç yakışmadı.

BAŞKAN – Ama ikinci kez söylediğinde -yani tabii ki kendisini savunabilir Sayın Bostancı ama- tanımlaması iki eksen üzerindeydi…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Siz de onu savunmayın Sayın Başkan.

BAŞKAN – Muhalefet yapma çeşitleri üzerinden bahsetti.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Savunulacak bir şey söylemedim, ne söylediğim ortada.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Siz de savunmayın, Sayın Bostancı kendini savunacak kadar bir yetiye sahiptir.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Kendileri muhalefete düştüğünde o seçeneklerden birini kullanırlar.

BAŞKAN – Size bir eleştiri yöneltmedi ama burada kapatalım.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Üç dakika ne konuşacağız burada? Bir şey konuşacağız işte.

BAŞKAN – Tamam, peki.

Evet, Sayın Kerestecioğlu, buyurun.

22.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir'in, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ve iktidarın saygılı, herkesin hakkını kollayan, eşitlikçi bir üslubunun olması gerektiğine ilişkin açıklaması

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Şimdi, Sayın Bostancı’nın sözleri gerçekten bana burada bir an İsveç Parlamentosundayız şeklinde bir duygu uyandırdı. Yani bunu muhalefetten değil de aslında en fazla iktidardan beklemek lazım. Yani iktidarın, yönetenlerin o ülkeye yönelik saygılı, herkesin hakkını kollayan, eşitlikçi bir üslubunun olması lazım. Ama biz özellikle iki buçuk yıldır yani 7 Haziran seçimlerinden beri ülkede böyle bir üslubu asla göremiyoruz ve 11 milletvekili tutuklu olan -eş başkanları içinde olmak üzere- bir parti olarak herhâlde dünyanın en nezaketli siyasetini yürütüyoruz burada. Gerçekten aslında bu Parlamentoda kıyametin kopması lazım ama bu Parlamento bütün bunlara rağmen hiçbir şey olmamış gibi yoluna devam edebilen bir Parlamento.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Gündeme geçiyoruz sayın milletvekilleri.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge bulunmaktadır, ayrı ayrı okutuyorum:

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Arzu Erdem ve 20 milletvekilinin, ülkedeki intihar girişimlerinin nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/586)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

 Ülkemizdeki intihar girişimlerinin nedenlerinin araştırılarak gereken önlemlerin tespit edilmesi için Anayasa'nın 98'inci, İç Tüzük’ün 104'üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederim. 

 1) Arzu Erdem                                                  (İstanbul)

 2) Ekmeleddin Mehmet İhsanoğlu     (İstanbul)

 3) Ümit Özdağ                                                  (Gaziantep)

 4) İsmail Ok                                                     (Balıkesir)

 5) Baki Şimşek                                                 (Mersin)

 6) Kadir Koçdemir                         (Bursa)

 7) Mustafa Mit                                                  (Ankara)

 8) Edip Semih Yalçın                     (İstanbul)

 9) Mevlüt Karakaya                       (Adana)

10) Mehmet Erdoğan                       (Muğla)

11) İzzet Ulvi Yönter                       (İstanbul)

12) Celal Adan                                                   (İstanbul)

13) Deniz Depboylu                        (Aydın)

14) Mehmet Necmettin Ahrazoğlu      (Hatay)

15) Mehmet Parsak                         (Afyonkarahisar)

16) Erkan Haberal                                              (Ankara)

17) Nuri Okutan                                                 (Isparta)

18) Ruhi Ersoy                                                   (Osmaniye)

19) Zihni Açba                                                   (Sakarya)

20) Yusuf Halaçoğlu                       (Kayseri)

21) Ahmet Selim Yurdakul                                    (Antalya) 

Gerekçe:

Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre 2014 yılına kadar son kırk yılda toplam 72 bin 112 kişi intihar ederek hayatını kaybetmiştir. 1974 yılında 618 olan intihar vakaları 2014 yılında 3.065'e yükselmiştir. Bu da son kırk yılda yüzde 500 artış gösterdiğini ifade etmektedir. Buna karşın intihar girişiminde bulunanlara ilişkin kapsamlı bir çalışma yapılmamıştır.

Doğadaki her canlıda yaşamını devam ettirme içgüdüsü vardır. Bu içgüdü insanda da mevcuttur. Yaşamda her türlü güçlükle mücadele eden insanların bir kısmının yaşamlarına son vermeleri çok önemli bir araştırma konusudur.

Ülkemizde son günlerde intihar vakaları hızlı bir artış göstermektedir. İntihar eden kişide birçok olumsuz faktör bir aradadır. Geçim sıkıntısı, aile ilişkileri, stresli yaşam, hastalıklar, mutsuz evlilikler, ticari başarısızlık, işsizlik, eğitimsizlik ve ülkemizin içinde bulunduğu sosyal ve siyasal sorunların arttığı günümüzde bu gibi sorunların birinden veya bir kaçından duyulan rahatsızlık kişileri depresyona sokmakta ve intihara sürüklemektedir. Dolayısıyla intiharı bir faktöre bağlamak yerine toplumun ruh sağlığıyla ele almak gerekmektedir. Örneğin, işsizlik oranı yüksek olan ülkemizde, üniversiteli işsizler ordusuna her geçen gün yenileri katılmakta, uzun süreli iş bulma uğraşları sonuçsuz kalmaktadır. Özellikle son zamanlarda sıkça rastlanan tecavüz olayları sonucunda genç kızlarımız yaşadıkları psikolojik travmaları kaldıramamakta ve hayatlarına son vermektedir.

İntiharlar, manevi değerlerimizin tahribata uğramasının bir sonucudur. Bireyin yalnızca kendisini değil ailesini, sosyal çevresini ve toplumu etkilediğinden önemli bir halk sağlığı problemidir. Bu tür vakaları önlemek, milletimizin daha sağlıklı ve güvenli bir şekilde hayatlarını sürdürmelerine katkı sağlamak amacıyla, intiharı önleme çalışmalarının bir hedef hâline getirilmesi gerekmektedir.

Yaşanmakta olan intihar eylemlerinin önüne geçilmesi, gerekli tedbirlerin yerinde ve zamanında alınması amacıyla Türkiye'de intihar olgusuna ilişkin bir haritanın çıkarılması, uzmanların konuya dâhil edilmesi, konuya dair somut önerilerin ortaya çıkarılması ve bu önerilerin ivedi bir şekilde hayata geçirilmesi büyük önem taşımaktadır. Ayrıca cezai yaptırımlar yeteri kadar caydırıcı değildir ve bu konuda da düzenlemeler yapılması gerekmektedir.

Bu gerekçeler doğrultusunda, ülkemizdeki intihar girişimlerinin nedenlerinin araştırılarak gereken önlemlerin tespit edilmesi için Anayasa'nın 98'inci, İç Tüzük’ün 104'üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederim.

2.- İstanbul Milletvekili Arzu Erdem ve 20 milletvekilinin, Millî Eğitim Bakanlığının, teşkilat ve görevleri hakkında, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası hükümlerini göz ardı ederek Danıştay kararını uygulamamasının nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/587)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Millî Eğitim Bakanlığının teşkilat ve görevleri hakkında Türkiye Cumhuriyeti Anayasası hükümlerini göz ardı ederek, Danıştay kararını uygulamamasının nedenlerinin araştırılarak gereken önlemlerin tespit edilmesi için Anayasa'nın 98'inci, İç Tüzük’ün 104'üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederim.

1) Arzu Erdem                                                   (İstanbul)

2) Ekmeleddin Mehmet İhsanoğlu      (İstanbul)

3) Baki Şimşek                                                  (Mersin)

4) Zihni Açba                                                     (Sakarya)

5) Mustafa MİT                                                  (Ankara)

6) İsmail Ok                                                      (Balıkesir)

7) Nuri Okutan                                                   (Isparta)

8) Mehmet Necmettin Ahrazoğlu        (Hatay)

9) Mustafa Kalaycı                         (Konya)

10) İsmail Faruk Aksu                     (İstanbul)

11) Deniz Depboylu                        (Aydın)

12) Erkan Haberal                                              (Ankara)

13) Ruhi Ersoy                                                   (Osmaniye)

14) Emin Haluk Ayhan                     (Denizli)

15) Fahrettin Oğuz Tor                                        (Kahramanmaraş)

16) Kadir Koçdemir                         (Bursa)

17) Mehmet Günal                                              (Antalya)

18) Celal Adan                                                   (İstanbul)

19) Oktay Öztürk                                                (Mersin)

20) Saffet Sancaklı                        (Kocaeli)

21) Kamil Aydın                                                 (Erzurum)

 

Gerekçe:

Millî Eğitim Bakanlığının görevde yükselme ve unvan değişikliğine yönelik yapılmış yönetmelik düzeyindeki düzenlemelere karşı idari yargıda açılmış davalar sonucunda iptal edilen hükümlere göre yargı kararlarının uygulanması konusunda çeşitli sıkıntılara sebep olduğu belirtilmektedir. Özellikle görevde yükselme ve unvan değişikliklerinde yönetmelik düzeyindeki düzenlemelerin yargı kararıyla çoğunlukla iptal edildiği, sebebinin ise bu düzenlemelerin Hükûmeti temsil eden bakanlıklar ile bağlı kuruluşlar tarafından yapıldığı ancak bu durumun Türkiye Cumhuriyeti Anayasası hükümlerini göz ardı eden sonuçlar doğurduğu açıkça görülmektedir.

Gelişen ve değişen Türkiye'ye rağmen sözlü sınav, mülakat ve benzeri kavramların maalesef halk arasında ne anlama geldiği açıkça bilinmektedir. Sözlü sınavların yapılması seçilecek kişilerin niteliğini, atama yapılacak kadroya uygunluğunu belirtmekten çok, referanslar, bireysel bağlantılar, belirli sivil toplum kuruluşlarına üyelikler ve benzeri yollarla çıkış yolu bulma çabasının ortaya çıktığı bir yarış hâline dönüşmüştür. Yine bu yollarla belirli konumlara gelen kişilerin de devlet hizmetini adil ve tarafsız olarak ne derece sürdürebileceği de sorulması gereken soruların başında gelmektedir.

Danıştay 2. Dairesinde temyiz aşamasında görülmekte olan 15/10/2015 tarih, 2015-3097 esas ve 2015-8038 karar sayılı Kararı’nda sadece sözlüyle yapılan 1.709 atama işlemini kesin olarak iptal etmiştir. Ardından da yine Danıştay 2. Dairesi 10/11/2015 tarihinde 2015-5968 esas ve 2015-8739 karar numaralı Kararı ile Ankara 4. İdare Mahkemesinin sözlüyle yapılan tüm atamaların iptalini öngören kararı temyiz aşamasında onaylayarak bir kez daha tüm atamaları iptal etmiştir.

Son olarak Danıştay 16. Daire 2015/17164 sayılı Kararı’yla Mesleki ve Teknik Eğitim Sendikasının (METE-SEN) açtığı davada 1.709 şube müdürü ataması işleminin yürütmesini durdurmuştur.

24’üncü Dönem Millî Eğitim Bakanı Sayın Nabi Avcı, sadece Danıştay tarafından atamalara dayanak hükümlerin iptal edildiğini, atamaların iptalinin gerekmediğini açıklamıştır. Ancak bu açıklama MEB'e olan güveni sarsmıştır. Kurumun yönetmelik düzeyinde düzenleme yapması, muhatapların ilgili düzenlemeye dava açması, davanın düzenlemeyi yapan kurumun aleyhine iptalle sonuçlanmasına rağmen bu düzenlemeye göre yapılan işlemlerin geri çekilmemesi idari yargıyı saf dışı bırakmak anlamı taşmakta olup yargıyı gereksiz kılmaktadır.

Çalışanlarının kendilerini kariyer ilerlemesi açısından güvende bulması ve yanlı tutumun giderilmesi adına, Millî Eğitim Bakanlığının teşkilat ve görevleri hakkında Türkiye Cumhuriyeti Anayasası hükümlerini göz ardı ederek Danıştay kararını uygulamamasının nedenlerinin araştırılarak gereken önlemlerin tespit edilmesi için Anayasa'nın 98'inci, İç Tüzük’ün 104'üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederim.

3.- Iğdır Milletvekili Mehmet Emin Adıyaman ve 21 milletvekilinin, kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/588)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye'nin taraf olduğu ve 1 Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe giren Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi (İstanbul Sözleşmesi)'ne göre; kadınlara yönelik kamusal ve özel alanda meydana gelen şiddet kadınlara fiziksel, cinsel, psikolojik ve ekonomik acı veya ıstırap veren veya verebilecek olan toplumsal cinsiyete dayalı her türlü eylem veya bu tür eylemlerle tehdit etme, zorlama veya keyfî olarak özgürlükten yoksun bırakmaktır.

Kadına yönelik şiddet bir insan hakları ihlalidir, kadınlara yönelik ayrımcılığın bir biçimidir. Ülkemizde kadına yönelik şiddetin her yıl daha da arttığı bu ihlallerin tespit edilmesi alınacak tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98’inci İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ve teklif ederiz.

1) Mehmet Emin Adıyaman                                   (Iğdır)

2) Meral Danış Beştaş                     (Adana)

3) Behçet Yıldırım                                              (Adıyaman)

4) Berdan Öztürk                                                (Ağrı)

5) Dirayet Taşdemir                        (Ağrı)

6) Sırrı Süreyya Önder                                        (Ankara)

7) Ayşe Acar Başaran                     (Batman)

8) Mehmet Ali Aslan                       (Batman)

9) Saadet Becerekli                        (Batman)

10) Hişyar Özsoy                                                (Bingöl)

11) Mizgin Irgat                                                 (Bitlis)

12) Altan Tan                                                     (Diyarbakır)

13) Çağlar Demirel                         (Diyarbakır)

14) Feleknas Uca                                               (Diyarbakır)

15) İmam Taşçıer                                               (Diyarbakır)

16) Nimetullah Erdoğmuş                                     (Diyarbakır)

17) Nursel Aydoğan                        (Diyarbakır)

18) Sibel Yiğitalp                                               (Diyarbakır)

19) Ziya Pir                                                       (Diyarbakır)

20) Mahmut Toğrul                         (Gaziantep)

21) Abdullah Zeydan                       (Hakkâri)

22) Erdal Ataş                                                   (İstanbul)

Gerekçe:

Kadını ve kadınla birlikte yaşayan aile bireylerini her türlü şiddetten korumak ve gerekli tedbirler almak amacıyla çıkarılan Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair 6284 sayılı Kanun, adından da anlaşıldığı üzere, ailenin korunmasını öncelemekte olup, özensiz uygulamalarıyla şiddete maruz kalan kadınları korumadığı, kamuoyuna yansıyan kadın cinayetlerinin ve kadına yönelik şiddetin her geçen gün artmasıyla görülmekte ve endişe yaratmaktadır.

Kadına yönelik şiddetin, erkekler ve kadınlar arasındaki eşitlikçi olmayan güç ilişkilerinden kaynaklanan tarihsel bir olgu olduğu ve bu güç ilişkisinin erkekler tarafından kadınlar üzerinde baskı kurulmasına ve kadınlara yönelik ayrımcılık yapılmasına yol açtığı ve kadınların ilerlemelerini engellediği gün gibi ortadadır.

Mahkemelere yansıyan kadına yönelik taciz, tecavüz, cinsel istismar dosyalarında tahrik indirimi uygulanması, savcılıklarca etkili soruşturma yürütülmemesi, kadının şiddetten korunması için gerekli yasal önlemlerin alınmaması, önlemlerin sadece kâğıt üzerinde kalması sonucunda kadınlar her geçen gün daha vahim şiddet olaylarına maruz kalmaktadırlar. 2014 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin etkili soruşturma yürütülmemiş olması nedeniyle Türkiye'yi Gülperi O. davasında yaşam hakkının ihlaliyle mahkûm etmiş olması, kadınların yasalarca yeterince korunamadığının sonucudur.

İktidar ve kurumlarının belli kademelerinde bulunan yetkililer, kadına yönelik şiddeti meşrulaştıran söylemlerde bulunmaktadırlar. Bu söylemlere karşı adli makamlarca etkin soruşturma yürütülmemektedir. Kadına yönelik şiddetin medya görünürlüğünde kullanılan dil ve üslup etik değerlere uygun değildir

Türkiye kadına yönelik ayrımcı politikaların devlet eliyle sürekli üretildiği kadının hedef hâline getirildiği bir ülkedir. Başbakan Davutoğlu'nun çocuk doğurmayı vatani bir hizmet olarak görmesi, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının "Kadına şiddet yoktur, algıda seçicilik vardır." "Zorla güzellik olur." açıklamaları, Diyanet İşleri Başkanlığının bir babanın 9 yaşından büyük kızına şehvet duymasının haram olmadığı yönündeki fetvaları, kadının bedeni, kimliği, cinsiyeti üzerinde uygulanan politikaların somut hâlidir. Kadına şiddeti meşrulaştıran, kadını sadece annelik ve çocuk bakımı üzerinden tanımlayan, kadın bedenini devletin bekası için araçsallaştıran bu yaklaşım kadının kendi kaderini tayin etme hakkını elinde almayı, onu kamusal alandan soyutlayarak eve kapatmayı amaçlamaktadır.

Kadınlara yönelik şiddet eylemleri hem iktidar mekanizmalarıyla hem de yargısal kararlarla korunmaktadır. Hukuk sisteminin hâlen cinsiyetçi öğelerden arındırılmamış olması, yargı ve kolluk güçlerinin kadının mağdur olduğu vakalardaki uygulamalarında kadına ön yargılı ve ötekileştirici yaklaşımı, erkeği koruma ve aklama refleksi kadınları korumasız bırakarak yaşamı çekilmez hâle getirmektedir. Özellikle “iyi hâl”, “saygın tutum”, “haksız tahrik” adı altında erkek faillerin cezalarında indirime gidilmesi onları âdeta cezasız bırakmakta, benzeri suçları önlemede caydırıcılığını yitirmekte ve adalete olan güveni sarsmaktadır.

Kadın cinayetlerinde yaşam hakkı ihlal edilen kadınların faillerinin bulunması için ivedi ve etkili soruşturma yürütülmeli, failler yargılanmalı ve hakikat açığa çıkarılmalıdır. Kadınların şiddetten korunması için gereken yasal tedbirler alınmalıdır.

Kadına yönelik şiddetin sona ermesi için yapılacak çalışmalarda kadın kurumları ile insan hakları örgütlerinin önerileri doğrultusunda yasal düzenlemeler yapılmalıdır.

Sonuç olarak Meclisin yapması gereken, kadın cinayetine ve kadına karşı işlenen suçlara onay verir nitelikteki indirimleri cezasızlığa son verecek ve caydırıcılığı artıracak şekilde düzenlemek, boşanma komisyonu kurup kadının içinde öldürüldüğü aileyi koruma politikasını bırakıp kadın cinayetlerini durduracak kadını koruyan komisyonlar, politikalar üretmektir. Her kadının barış ortamında yaşama ve korunma hakkı vardır. Devletin temel görevi, can ve mal güvenliğini sağlamaktır. Bu görevini getirirken hiçbir gerekçeye sığınmadan, cinsiyet ayrımı gözetmeksizin bu görevini yerine getirmek zorundadır.

Kadın ölümlerinin araştırılması ve açığa çıkarılması için Meclis araştırması talep ediyoruz.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sayın milletvekilleri, şimdi partilerin grup önerilerini görüşeceğiz.

Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VIII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, 19/7/2017 tarihinde Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir tarafından, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası yayınlanan hemen hemen her KHK sonrası yaşanan antidemokratik uygulamalara karşı gerekli önlemlerin alınması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 19 Temmuz 2017 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 19/7/2017 Çarşamba günü (Bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                              Filiz Kerestecioğlu Demir

                                                                                İstanbul

                                                                      Grup Başkan Vekili

Öneri:

19 Temmuz 2017 tarihinde İstanbul Milletvekili Grup Başkanvekili Filiz Kerestecioğlu tarafından verilen 5065 sıra numaralı 15 Temmuz darbe girişimi sonrası yayınlanan hemen hemen her KHK sonrası yaşanan antidemokratik uygulamalara karşı gerekli önlemlerin alınması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 19/7/2017 Çarşamba günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin lehinde ilk olarak İstanbul Milletvekili Sayın Filiz Kerestecioğlu konuşacak.

Buyurun Sayın Kerestecioğlu. (HDP sıralarından alkışlar)

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, sevgili halkımız; 15 Temmuz darbe girişiminin üzerinden bir yıl geçti. O gün ve o günden sonra yaşananlar kamuoyuna tek bir sesten, tekleşmiş şekilde anlatılıyor. Kahramanlık destanı düzenlenen törenlerle, şaşalı kutlamalarla süsleniyor ve âdeta yeni bir tarih yazımının aracı olarak kullanılıyor. Türkiye gibi darbelerle tarihi dolu olan bir ülkede bir daha darbe felaketini yaşamak istemeyen insanların tankların karşısında canlarını siper etmeleri büyük cesarettir. O güne kadar ülke bu denli öfke politikalarıyla yönetilmemiş olsaydı emin olun ki o gün tankların karşısına çıkan insanlar çok daha fazla sayıda olur, meydanları doldururdu. Ama o günden sonra yaşadıklarımız bu iktidarın yaptıkları, darbecileri aratmayan uygulamaları, tankların karşısında duran “Darbe olmasın." diye hayatını kaybeden canlara da saygısızlıktır.

Neden saygısızlık olduğunu görmek için son bir yılın darbe uygulamalarına bakmak yeterli. Türkiye'de 21 Temmuz 2016’da üç ay süreyle olağanüstü hâl ilan edildi. Türkiye tam bir yılını OHAL yönetiminde geçirdi. Hafta başında, bu notere dönüştürülmek istenen Mecliste üç ay daha uzatıldı OHAL. Adalet Bakanlığı bir yıl içerisinde Gülen cemaatiyle irtibatlı olduğu gerekçesiyle tutuklananların sayısını 50.510 olarak açıkladı. Tutuklu yargılanan 50.510 kişiye karşı tamamlanan iddianame sayısı sadece 620. Bakın, rakamlar nasıl da anlatıyor durumun vahametini. Bunca tutuklamaya karşı sadece 620 iddianame hazırlanmış.

Bir başka çarpıcı rakam da şu: Bir yılda örgüt üyeliği nedeniyle 168.896 kişiye işlem yapıldı. Bunların ne kadarı gerçekten örgüt üyesi? Bu sorunun net cevabını öğrenebilecek miyiz bilmiyoruz ama emin olduğumuz bir şey var: Fetullah Gülen’i öve öve bitiremeyenlerin hiçbiri cezaevinde değil. Bırakın cezaevinde olmayı, bazıları aktif siyasetin içerisinde, hatta bazıları da belki Bakanlar Kurulunda.

Biraz daha netleştirirsek, bir yılda ne oldu ve biz neden son bir yılın uygulamaları için darbeden farksız diyoruz? 11 KHK çıkarıldı, 110 bin kişi işsiz bırakıldı. Darbe olsaydı insanlar siyasi görüşlerinden, katıldıkları açıklamalardan, sosyal medya paylaşımlarından dolayı işten atılmayacak mıydı? İşsiz bırakma tehdidi olmayacak mıydı? Olacaktı. O zaman ne farkınız kaldı darbecilerden? Bunların hepsini yaptınız zaten. Bir yıllık OHAL döneminde 23.407 akademisyen bu yolla görevinden oldu. Size Kenan Evren’i hatırlatmıyor mu? 1402’liklerden ne farkı kaldı şimdi bugün işsiz bırakılanların? Üstelik işsiz bıraktığınız 10 binlerin başka yerlerde iş bulmasının da önünü kestiniz. Özel sektörü üstü kapalı tehdit ederek istihdam sağlanmasının önünü kapatıyorsunuz. Hak aramalarını bile engelliyorsunuz. Bu insanların hâlen başvurabilecekleri doğru dürüst bir yargı yolu yok. Bir komisyon tutturdunuz. 7 kişilik bir komisyon kimin derdine çare olacak bunu da bilmiyoruz.

Vicdan hatırlatması yapmanın sizlere ne kadar yersiz olduğunu anlayamamak da herhâlde bizim kabahatimiz. Ne yapalım ki hâlâ bir miktar var mıdır diye ümit ediyoruz. Ama Nuriye ve Semih erirken kulaklarını tıkayanlara her söylediğimiz uçup gidiyor. Bu da belki sizi değil ama bizi insanlığımızdan utandırıyor.

Kamuda, akademide durum bu. Yerel yönetimlerde farklı mı? Kelimenin tam anlamıyla yerel yönetimlere ciddi bir saldırı söz konusu. Yine rakamlara bakalım. Önce siyasetteki en güçlü rakiplerinizi, HDP’nin eş genel başkanlarını tutukladınız. HDP ve bileşenlerinin Türkiye için umut olan sözlerinden, uygulamalarından öylesine çekindiniz ki 15 Temmuzu fırsat bilerek Gülencilerden daha fazla hedefe koydunuz HDP’yi. DBP’li 89 belediyeye kayyum atadınız; 36’sı kadın, 86 belediye eş başkanı ve eş başkan vekilini tutukladınız ama eş başkanlarımız da milletvekillerimiz de belediye başkanlarımız da cezaevinde de olsalar oradan umut yaymaya, dik durmaya, üretmeye devam ediyorlar. İşte Türkiye’nin geleceği yine orada ve onları destekleyen milyonlarda duruyor, bu da sizlere dert olsun.

Evet, belediyelerde milyonların oylarıyla göreve gelen belediye başkanlarını tutuklamak, belediyelere kayyum atamak darbecilik değil de nedir peki?

Evet, OHAL’in bir de kadın hâli vardı, kadınlara yapılanlar. Kadın düşmanlığında da zirveye oynadınız bu son bir yılda. OHAL’i muhalefete olduğu kadar kadınlara da darbe olarak kullandınız. 8 Martı yasakladı bu kadın düşmanı zihniyet. Van Kadın Derneği, Gündem Çocuk Derneği kapatıldı, belediyelerimizin kadın sığınmaevleri kapatıldı; bu muydu darbeyle mücadele yönteminiz? Dünyanın ilk kadın haber ajansı olan JINHA’yı kapatmak mıydı darbeyle mücadele yöntemi? Ama kadınlar hiçbir zaman susmadı, 8 Martlarda da sokaklara çıktı ve susmayacaklar.

Bunları yaptınız, OHAL’le yönettiniz ve ne sağladınız? Bir yılda ne uğruna savaştığını bilmeden hayatını kaybeden onlarca genç, erkek cinayetine kurban giden 372 kadın, cinsel istismara maruz kalan 368 çocuk, açlığa mahkûm edilen binlerce emekçi, bölünen, parçalanan aileler; evet, OHAL’in özeti bu. Sizse tüm bu kıyametle güçleniyorsunuz. Sizin için 15 Temmuz, darbe, Gülen bahane; siz, sizden farklı olana, farklı bir Türkiye tahayyülü olana maalesef tahammül edemiyorsunuz çünkü bu ayrıştırıcı şiddet politikalarından besleniyorsunuz; çünkü ranttan, TOKİ’den, inşaattan nemalanıyorsunuz, bugün Sur’u yıkmak istemeniz de ondan.

İnşaat, yol sevdalısı politikalarınızın en son örneğini İstanbul’da da gördük. Hani demişti ya Başbakan adalet yürüyüşçülerine “Yürüsünler de ne kadar güzel yollar yaptığımızı görsünler.” demişti. Gördük, güzel yüzülüyor yollarınızda, vatandaşlar yüzdüler dün; sadece yürüyen değil, akan merdivenler yapmışsınız.

Tüm bu darbeci uygulamaları gizlemek için ne yaptınız peki? Gazetecileri tutukladınız, televizyonları kapattınız. Yeri geldi interneti yasakladınız. Darbeciler de olsa aynen böyle yapardı emin olun. Sizin bugün gerçekleri saklayarak abartılı törenlerle yazdığınız bu tarih, belki bir gün resmî tarih olarak okutulacak ama alternatif tarih yazıcıları da her zaman başka bir tarihi kaleme alacaklar bugüne kadar aldıkları gibi. Gerçekler er ya da geç ortaya çıkacak, tarih kimin darbeci olduğunu kimin darbeye karşı direndiğini de yazacak.

Son olarak şunu ifade etmek isterim: En büyük kötülüğü aslında OHAL nereye yaptı biliyor musunuz? Bu Meclise yaptı ve yapmaya da devam ediyor. Vekilleri cezaevine yollayan ve sanki hiçbir şey olmamış gibi yoluna devam eden, kendi vicdanını, kendi hukukunu, kendi yolunu kaybeden bir Meclis şu anda yaşanan; bomboş bir Meclis, içi boşaltılmış bir Meclis ve İç Tüzük’le de şimdi Türkiye'de olmayan ifade özgürlüğünü aslında Mecliste de yok ederek bunu daha fazla taçlandıracak olan bir Meclis.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – 21 milletvekili var.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – Gerçek bir Meclisin bu Meclisteki tek bir milletvekili sadece düşüncelerini ifade ettiği için içeri alındığında ayağa kalkması gerekirdi ama merak etmeyin, özgürlük de bulaşıcıdır, iyilik de bulaşıcıdır, demokrasi de bulaşıcıdır. Referandumda halkımız bunun sonuçlarını önemli bir ölçüde gösterdi, bundan sonrasında da gösterecektir. Cesaret de bulaşıcıdır ve gerçekten bir gün bu Meclis de tarihe sözlerle, demokrasiyle ve demokrasiyi, ifade özgürlüğünü savunmayla geçecek bir Meclis olarak yazılacak. Bunu umuyoruz, böyle bir Türkiye için mücadele etmeye her zaman devam edeceğiz.

Teşekkür ederim, saygılar sunarım. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kerestecioğlu.

Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin aleyhinde ilk olarak Muğla Milletvekili Sayın Mehmet Erdoğan konuşacak.

Buyurun Sayın Erdoğan. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP grup önerisinin aleyhinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Konuşmamın başında yüce heyetinizi ve ekranları başında bizleri izleyen aziz vatandaşlarımızı saygıyla, muhabbetle selamlıyorum.

Ülkemiz, 15 Temmuz 2016 tarihinde, hainlikte zirve yapan FETÖ’nün kahpe bir tuzağıyla karşı karşıya kalmıştır. Çok şükür ki Türk milletinin birlik beraberlik içinde sergilediği millî duruşu ve devletine bağlı güvenlik güçlerimizin mücadelesiyle bu işgal girişimi bertaraf edilmiştir. Ancak bu işte FETÖ tek başına değildir, burada hedefe konulan Türk devletidir; PKK, PYD, YPG, DHKP-C ve IŞİD gibi bütün taşeron terör örgütlerinin hain saldırısı da devletimizi, milletimizi yıpratmak ve yıkmak için çalışmalarını sürdürmektedir. Tabii, bu terör örgütlerinin ve ardındaki güçlerin bu saldırıları artarak devam etmektedir. FETÖ, PKK, DHKP-C başta olmak üzere, eli kanlı terör örgütlerinin devlet kurumlarına yerleşmiş ayaklarının temizlenmesi mücadelenin başarıya ulaşması açısından çok önemlidir. Bu sebeple, 15 Temmuzdan sonra hız kazanan bu ayıklama süreci doğru yönetilmeli ve gereği neyse yapılmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; eğitim yuvası olması gereken üniversitelerde PKK sempatizanı, FETÖ yandaşı, DHKP-C üyesi gibi davranan, akademisyen postuna bürünmüş ve zehir saçan kişiler hakkında gerekli işlemlerin yapılması zorunludur. Bunları savunmak da mümkün değildir.

20 Şubat 2015 tarihinde Ege Üniversitesinde PKK’lı teröristlerin saldırısına uğrayan ve bir terörist tarafından bıçaklanarak şehit edilen Türk gençliğinin adresi Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı mensubu ülküdaşımız, Ege Üniversitesi Tarih Bölümü öğrencisi Fırat Yılmaz Çakıroğlu’nun katiliyle ilgili karar dün çıktı. Şükürler olsun, adalet tecelli etti ve yüce Türk adaleti PKK’lı teröristi ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırdı. Ancak Fırat’ımızın şehit edilmesinde kullanılan suç aletlerini üniversite bahçesine gömdürenlerin, üniversite yerleşkelerinde kurtarılmış bölge ilan edecek kadar bu hainleri cesaretlendirenlerin, hukuksuzluğa göz yuman ve teröristlere eğitim yuvalarını teslim eden üniversite yöneticilerinin bu işte hiç mi suçu yoktur? Merak etmekteyiz.

Varlığını Türk varlığına armağan eden, feda eden Fırat ve feda etmeye aday olan on binlerce gencimizin eğitim hakkını görmezden gelen, can güvenliğini yok sayan, ülküdaşlarımızı bıçaklayanları fakültelerin arka bahçelerinde saklayıp yerleşkeye polisin girmesine müsaade etmeyen dekanlardan, rektörlerden, idarecilerden hesap sorulmasına niçin müsaade edilmemektedir? Bunu da merak etmekteyiz.

Değerli milletvekilleri, az evvel bahsettiğimiz hususlar FETÖ için de geçerlidir. Görevini kötüye kullanan siyasiler, görevini kötüye kullanan üst düzey bürokratlar için gerekenin yapılması zorunludur. FETÖ’yle mücadelede, terör örgütleriyle mücadelede hatır gönül ilişkileri bir kenara bırakılmalı, kitapta yazan herkese eşit olarak uygulanmalı ve terör örgütlerinin kökü devlet kurumundan tamamıyla temizlenmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uzun zamandır beklenen Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu kuruldu. Kurulan Komisyon, OHAL kapsamında yayımlanan KHK’larla mağdur olduğunu iddia eden vatandaşların bu iddialarını incelemek üzere başvuruları almaya başladı.

Biraz önce de ifade ettiğim gibi, neşter vurulmalıdır, devletin kılcallarına kadar sızmış bu illet temizlenmelidir ancak bu yapılırken yaşanan mağduriyetler olduğu da herkesin malumudur. Komisyonun kuruluşundan sonra genel düzenlemeleri yapması beklenirken Komisyonun çalışma usulüyle ilgili mevzuatta, tebliğde Komisyonun hangi başvuruları, kimlerin durumunu inceleyeceğinin tek tek sayılması gerçekten bir hayal kırıklığı yaratmıştır. Ancak Komisyonun görev ve yetkilerine baktığımızda mağdur olduğunu söyleyen insanların neredeyse yarısı bu Komisyona başvuru hakkına sahip değildir, dolayısıyla mağduriyetlerini giderecek bir merci olarak gördükleri bu Komisyondan faydalanmaları mümkün değildir.

Örneğin, astsubay olmak için eğitimini tamamlayıp mezun olan ve atama beklerken hakları elinden alınan gençlerimiz hem bir zan altında kalmış hem de mağduriyetleri konusunda başvuracakları bir muhatap bulamamaktadırlar. Yine, sınavları kazanmış, askerî okula başlamak üzereyken hain darbe girişimi sonrasında haklarını kaybetmiş gençlerimiz için müracaat makamı yoktur. Askerî okullarda eğitim görmekte olan öğrenciler de oradaki haklarını kaybetmişler fakat onlara da bu Komisyona başvurma hakkı tanınmamıştır. Yaklaşık bir yıldır açıkta bekleyen, haklarında adli ve idari bir işlem bulunmayan, ihraç da edilmeyen birçok kamu görevlisi için gidecek bir makam yoktur. Pasaportunun iptal edildiğini yurt dışına çıkmak için sınır kapısına gittiğinde öğrenen insanların gidebileceği bir merci yoktur. Yapılan bir iftirayla, sahte bir ihbarla özel güvenlik belgesi iptal edildiği için işini kaybeden vatandaşın ne yapacağı, nereye başvuracağı belli değildir. Hakkında yapılan bir ihbar veya iftira sebebiyle adli tahkikat başlatılan kişilerin pasaportları otomatik olarak iptal ediliyor ancak bu kişilerin bunlardan haberi bile yok. Bu kişilerin karşılaştığı sıkıntılardan kurtulması için hangi komisyona, nereye gideceği belli değil. Belediye şirketlerinde veya taşeron şirketlerde çalışan birçok insanın sözleşmesi feshedilmiştir, bu insanların dertlerini anlatabileceği bir makam yine yoktur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi olarak FETÖ’yle ve diğer terör örgütleriyle mücadelede ucu nereye ve kime dokunursa dokunsun mücadelenin kararlı bir şekilde yapılmasını bugüne kadar hep savunduk, bundan sonra da savunmaya devam edeceğiz. Eş, dost, akraba, hatır gönül ilişkileri üzerinden bu mücadelenin sulandırılmasına, sekteye uğratılmasına müsaade edilmemelidir. Aksi takdirde, FETÖ ve diğer terör örgütü sempatizanları devletten temizlenemez, hatta bunların devlet içinde daha da palazlanmasına zemin hazırlanmış olur, zamanı gelince siyasi ayak yeni FETÖ’cüleri devlete monte eder. Her zaman söylediğimiz bir hususu burada tekrar ifade etmekte fayda var.

Değerli milletvekilleri, devlete kamu görevlisi alırken devlete sadakat, ehliyet, liyakat yerine başkalarına sadık kişilere devlet kapısı açılırsa yeni FETÖ’lerin hortlamasının önü alınamaz. Yaşanan sorunların bir daha yaşanmaması için yapılması gereken çok basit: Ehliyet, liyakat ve devlete sadakat. Türkiye'de personel rejimiyle kimse böyle oynamak cüretine kalkışmamalı ve devlete sadakat noktasında yeni personel istihdamında gerekli inceleme, araştırma yapılmalı ve hassasiyet gösterilmelidir. Devlete sadakat yerine başka yerlere sadakat gösterenlerin devlet görevlerine alınmasının sonuçları 15 Temmuzda yaşadığımıza benzer şekilde ileride karşımıza çıkacaktır. Bu bakımdan, bugün, Türkiye'nin içinde bulunduğu süreçte iki işi birlikte yapması lazım: Birincisi, devletin içerisindeki bütün terör uzantılarını temizlemesi lazım. Bu arada yapılan yanlışlar varsa da insanların müracaat ederek kendi haklarını arayabilecekleri bir sistemin oluşturulması lazım. Bu manada, OHAL İnceleme Komisyonu -maalesef dağ fare doğurmuştur- bu talebin önemli bir kısmını karşılayamamaktadır.

İkincisi de bundan sonrasıyla ilgili yapılacak çalışmalarda devletimizin reorganizasyonudur. Burada, başta istihbarat birimleri olmak üzere, yargımızı, ordumuzu ve devletin bütün kurumlarını bugün Türk milletinin, Türk devletinin ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde yapılandırarak bu kurumların sağlıklı çalışmasını sağlamamız lazım. Bu kurumlar sağlıklı çalıştığında aslında birçok şey kendiliğinden de çözüme kavuşacaktır.

Burada da işte dediğimiz gibi devlete sadakat, millete sadakat, ehliyet ve liyakat ölçülerinden ayrılmadan devletin yeni yapılanması muhakkak sağlanmalıdır. Bu sağlanmadığı takdirde etrafımızdaki ateş çemberi gene Türk devletini, Türk milletini tehdit etmeye devam edecektir. E, tabii ki bir taraftan da bu mücadeleye devam etmek zorundayız yani “Siz bekleyin, biz devletimizi tamir edelim, sonra bu mücadeleyi yapalım.” deme hakkımızın olmadığını tekrar hatırlatıyor, bu duygu ve düşüncelerle HDP grup önerisinin aleyhinde olduğumuzu tekrar belirtiyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Erdoğan.

Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin lehinde son olarak Bolu Milletvekili Sayın Tanju Özcan konuşacak.

Buyurun Sayın Özcan. (CHP sıralarından alkışlar)

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Sayın Başkan, saygıdeğer Genel Kurul üyeleri diye söze başlamak istiyorum ama şöyle bakıyorum, AKP sıralarında 5 arkadaşımız, MHP ve HDP sıralarında da yine 10 kadar arkadaşım var. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Aslında bu konu çok önemli bir konu, bu konuya ben ilgi göstermenizi bekliyordum ancak Kabine değişikliğinden midir, başka sebepten midir, gönül kırgınlıkları olan arkadaşlarımızın, bakan olamamış arkadaşlarımızın içeriye gelmeme isteğinden midir, herhâlde Genel Kurul tarihinin en boş salonlarından bir tanesine karşı konuşmak zorunda kalıyoruz bu önemli konuyu.

Sayın milletvekilleri, 15 Temmuzda başarısız bir darbe girişimi oldu çok şükür. O gün Sayın Erdoğan’ın havaalanında yaptığı konuşmayı hatırlıyorum. Ellerini ovuşturarak demişti, hatırlıyor musunuz, “Bu darbe girişimi Allah’ın bir lütfu oldu.” diye. Biz “Darbe girişimi başarısız oldu.” derken daha o dakikalarda, belki daha öncesinde kafasındaki planı hayata geçirmeye başlamış. 15 Temmuzda başarısız bir darbe oldu çok şükür ama 20 Temmuzda başarılı bir darbe oldu Türkiye’de. 20 Temmuz darbesinden bahsediyorum, KHK’lar eliyle Türkiye’nin ne hâle getirildiğinden bahsediyorum.

Sayın milletvekilleri, o tarihten sonra yaklaşık 26 KHK çıkartıldı. Bu 26 KHK’yla birlikte yaklaşık 111 bin kamu personeli ihraç edildi. Bunların hemen hemen hiçbirisine soru dahi sorulmadan ihraç edildi, hatta bir kısmı -Sayın Kaboğlu da dâhil hâlâ- neyle suçlandığını bile bilmeden ihraç edildi. Ya bir tek savunma bile alınmadı, “Sen ne diyorsun?” bu konuda bile denmedi, usulen de olsa bir tahkikat yapılmadı. Bu, çok acı verici, üzüntü verici bir durum.

Sayın milletvekilleri, tabii, genel olarak ihraçlara baktığımızda, ortaya konan gerekçeler nelerdi? “FETÖ’cülerin okullarına çocuklarınızı göndermişsiniz.” Birinci gerekçe buydu değil mi? İkinci gerekçe “FETÖ’cülerin bankasına para yatırmışsınız.” Üçüncü gerekçe de –daha başka gerekçeler de var ama ana gerekçeleri sayıyorum- “FETÖ’cülerin sendikasına üye olmuşsunuz.” Değil mi, gerekçeler bunlar.

Şimdi, şu gerekçeleri bir irdeleyelim, benim aklıma takılan çok şeyler var. Şimdi, okullar meselesi. Sayın milletvekilleri, ben şimdi size “FETÖ’ye mali anlamda destek olmuşsunuz, hem de 17-25 Aralıktan sonra.” desem eminim tepki gösterirsiniz ama bunu yapmışsınız. Bakın, çıkan bir yasa var, 14 Mart 2014 tarihli, 6528 sayılı Yasa. Yani bu özel okullara çocukları gönderenleri destekleme amacıyla çıkartılan yasa. Hatırlıyorsunuz değil mi bunu? Siz demişsiniz ki “Özel okullara çocuklarınızı gönderin.” Peki, bu dönemde kaç tane özel okul kapatılmış? 1.064 tane özel okul kapatılmış. Bunların zaten 835 tanesi de sizin döneminizde açılmış. Yani siz diyorsunuz ki veliye, çocuğun babasına, paranın yarısını veren çocuğun babasına veya bir kısmını veren çocuğun babasına: “Sen bunların okuluna çocuk gönderdin, ben seni terörist sayıyorum.” E, diğer parayı kim vermiş, teşviki kim vermiş? Devlet baba vermiş, sizin çıkarttığınız kanun sayesinde vermiş. Yani siz bir anlamda kendi koyduğunuz milattan sonra FETÖ terör örgütüne mali olarak destek vermişsiniz. Sadece 2015-2016 eğitim yılında 114 milyon lira para aktarmışsınız bu kapatılan okullara, 114 milyon lira, dikkatinizi çekiyorum. Şimdi, diyorsunuz ki siz: “Çocuklarınızı bu okullara gönderdiniz.” E, peki bu okulların açılmasına sebebiyet verenler kimler, bu izinleri verenler kimler? Bu siyasi kararları alanlar sizlersiniz, AKP olarak ülkeyi siz yönetiyorsunuz. İdari kararları alanlar kimler? Sizin atadığınız bürokratlar. E, şimdi sizin hiç mi suçunuz yok? O okullara çocuk gönderen kamudan ihraç ediliyor ama o okulları açanların, o okullara mali destek verenlerin, bunların hiç mi suçu yok? Şimdi onlar terörist oldu, siz sütten çıkmış ak kaşık mısınız?

Bank Asya meselesi… Bakın, Bank Asyanın nasıl kurulduğunu defalarca anlattık. Hatta iki gün önce Sayın Metiner’in kaleme aldığı yazıda geçen protokole baktığınızda Fetullah Gülen hariç hepsi gene oradaydı, kurdeleyi kesenlerle aynıydı.

Şimdi, Bank Asyayla ilgili şu sorulara bir türlü cevap bulamıyoruz: Bank Asyada kaç milyon hesap var? Kaç milyon hesap var? Türkiye genelindeki Bank Asya şubelerinde kaç tane çalışan var? Bu soruların cevaplarını bulamıyoruz, bu konuda verilmiş soru önergelerine de cevap yok.

Şimdi siz diyorsunuz ki: “Bank Asyaya para yatırdıysan sen teröristsin, FETÖ'cüsün.” Peki, şunu bilmiyor musunuz? Özellikle AKP’li belediyelerin Bank Asya aracılığıyla toplu taşıma hizmeti verdiklerini, dolayısıyla Türkiye'de birçok ilde binlerce kişinin belediyenin toplu taşımasından faydalanmak için Bank Asyaya hesap açtırmak zorunda kaldığını bilmiyor musunuz? Yine birçok kamu kurumunun maaşlarının neredeyse 15 Temmuza kadar Bank Asya üzerinden verildiğini bilmiyor musunuz? İnsanların bu maaşı almak için bu hesabı açtırmak zorunda kaldıklarını öngörmüyor musunuz?

Şimdi, böyle bir gerekçe olabilir mi? Ben bunu tekrar düşünmenizi özellikle talep ediyorum.

Ha, bir de şu AKTİF-SEN meselesi var, ismini de verelim sendikanın. Ya, arkadaşlar, “AKTİF-SEN cemaatin, FETÖ'cülerin sendikası.” diyorsunuz. 15 Temmuz gecesi darbe girişimi oldu. Biliyorsunuz bu tür sendikalara sendika katılım payını devlet yatırıyor, değil mi? Darbe girişiminden sonra AKTİF-SEN’in hesabına sendikal payların yatırıldığını biliyor musunuz Hükûmetiniz tarafından? Hiç buna baktınız mı? Burada bile derin çelişkiler olduğunu sizlerle paylaşmak istiyorum.

Özetle söylersek sayın milletvekilleri, bu KHK’lar sayesinde yapılan bu ihraçlarla siz milyonlarca insanı mağdur ettiniz, milyonlarca insanı mağdur ettiniz. Öbür tarafta bunun hesabını nasıl vereceksiniz bilmiyorum ama bu tarafta, inşallah, mahkemeler huzurunda bu hesabı verdiğinize biz şahit olacağız, Allah’tan en büyük dileğim bu.

Bir de bir konu daha var, şu “ByLockçu kamu görevlilerini ihraç ediyoruz.” diyorsunuz. Şimdi, MİT’ten kaynaklı haberler var. Diyor ki: “Türkiye'de 213 bin byLock kullanıcısı var.” Bu haberler düzeltilmedi. 213 bin byLock kullanıcısı varsa, bugüne kadar şöyle bakıyorum, en fazla 20 bin byLock kullanıcısıyla ilgili işlem yapılmıştır. Peki, nerede geri kalan 180 bin? Nerede? Eğer byLock kullanmak terör örgütü üyesi olmakla eş değerse, şu anda bizim bilmediğimiz 180 bin byLock kullanıcısı ne olacak? Ne zaman ortaya çıkacak bunlar? Ne zaman ortaya çıkacak? On yıl mı sürecek, yirmi yıl mı sürecek? Bir de MİT zaman zaman güncelleme yapıyor, her güncellemede de bu byLock kullanıcısı sayısı artıyor. Bunun içinden çıkmamız lazım bir an önce.

Sayın Metiner, ilgiyle dinlediğinizi görüyorum ama dün sorduğum soruya hâlâ bir cevap vermediniz.

MEHMET METİNER (İstanbul) – Ne sordunuz?

TANJU ÖZCAN (Devamla) – İki tane… “Ben orada FETÖ’cüleri gördüm.” diyorsunuz, 15 Temmuz etkinliklerinde, o FETÖ’cülerin kim olduğunu hiçbir savcı size sormuyor, ben bu milletin milletvekili olarak soruyorum…

MEHMET METİNER (İstanbul) – Sataşmada bulunursan cevap veririm.

TANJU ÖZCAN (Devamla) – …size de sataşıyorum, lütfen, çıkın anlatın. Kim bu bakanlar? Kimi gördünüz? Hem de “Meclisin bahçesinde gördüm.” diyorsunuz…

MEHMET METİNER (İstanbul) – Doğru.

TANJU ÖZCAN (Devamla) – …hem de “Protokolün en önünde oturuyorlardı.” diyorsunuz.

MEHMET METİNER (İstanbul) – Doğru.

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Sayın Cumhurbaşkanımız oradaydı, Sayın Başbakanımız oradaydı. Allah korusun, o FETÖ’cülerden Sayın Cumhurbaşkanımıza, Başbakanımıza bir zarar gelseydi ne olurdu? Ne zamana kadar susacaksınız? Bu sırrı öbür tarafa mı götüreceksiniz? Ben sizden bunu açıklamanızı bekliyorum.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Valla, güzel soru!

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Sayın milletvekilleri, bir konu daha var, bu vesileyle ona da değinmek istiyorum.

Kuzey Irak’ta 25 Eylülde bir referandum yapılacak. İki ay kaldı. Neticenin de ne olacağını görüyoruz eğer bu referandum engellenmezse. Her konuda fikir beyan eden, çok ağır cümleler kuran Sayın Cumhurbaşkanımız ve Başbakanımız, neden bu konu gündeme geldiğinde geçiştirmekle kalıyor. Bu konuyu önemsemiyor musunuz? Bu konunun ülkemizde ve bölgemizdeki dengeleri ne kadar değiştireceğinin farkında değil misiniz? Bu sorunun ben cevabını sizlerden istiyorum.

Söylenecek çok şey var ama süremiz yetersiz olduğu için, Sayın Başkanın da bana bir dakika daha vereceğini düşünmediğim için…

BAŞKAN – Neden düşünmüyorsunuz, aşk olsun.

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Verir misiniz efendim?

BAŞKAN – Bitmediyse veririm.

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum, çok teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim. Bana atmayın topu Sayın Özcan, konuştuklarınız bitti herhâlde.

ERHAN USTA (Samsun) – Sayın Başkan…

MEHMET METİNER (İstanbul) – Sayın Başkan…

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Sayın Başkanım, sataşma vardı.

BAŞKAN – Sayın Usta, açıklama yapacaktınız, önce size söz vereyim.

Buyurun bir dakika.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

23.- Samsun Milletvekili Erhan Usta'nın, Kâtip Üye Hatay Milletvekili Mehmet Necmettin Ahrazoğlu’nun yaşadığı sağlık sorunu nedeniyle geçmiş olsun dileğinde bulunanlara teşekkür ettiğine ilişkin açıklaması

ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı Kâtip Üyesi ve bizim Hatay Milletvekilimiz Mehmet Ahrazoğlu bugün sabah saatlerinde kalple ilgili bir şikâyet nedeniyle Başkent Hastanesine kaldırılmıştır. Kendisine 2 tane stent takılmıştır. Konuyla ilgili olarak geçmiş olsun dileklerinde bulunan milletvekili arkadaşlarımız oldu. Ben hem Meclisimizi bilgilendirmek hem de bize geçmiş olsun dileklerinde bulunan milletvekili arkadaşlarımıza teşekkür etmek için söz aldım.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Ben de şimdi öğrendim. Çok çok geçmiş olsun diyoruz Sayın Ahrazoğlu’na. İnşallah sağlık durumu iyidir Sayın Usta.

ERHAN USTA (Samsun) – Şu anda iyi sağlık durumu.

BAŞKAN – Çok şükür.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, ben de bir geçmiş olsun dilemek isterim.

BAŞKAN – Peki Sayın Bostancı.

Buyurun.

24.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı'nın, Kâtip Üye Hatay Milletvekili Mehmet Necmettin Ahrazoğlu’na geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna ve acil şifalar dilediğine ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, biz de şimdi öğrendik Sayın Ahrazoğlu’nun bir sağlık problemi yaşadığını. Biz de AK PARTİ Grubu olarak kendisine geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz. Allah şifa versin.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Teşekkürler.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Altay.

25.- İstanbul Milletvekili Engin Altay'ın, Kâtip Üye Hatay Milletvekili Mehmet Necmettin Ahrazoğlu’na geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna ve acil şifalar dilediğine ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Biz de Sayın Ahrazoğlu’na Allah’tan şifa diliyoruz. Bir an önce Genel Kurul çalışmalarına sağlıklı bir şekilde katılmasını temenni ediyoruz. Geçmiş olsun.

BAŞKAN – İnşallah. Teşekkürler.

Sayın Metiner…

MEHMET METİNER (İstanbul) – Evet, sayın milletvekili alenen sataştığını söyledi, benden de yanıtlamamı istediği soruları oldu. Eğer İç Tüzük’ten kaynaklı bir hakkım varsa onu kullanmak isterim.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Var efendim, sataştım.

BAŞKAN – Sayın Metiner, Sayın Özcan size sataşmadı, sadece…

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Sataştım efendim, sataştım.

BAŞKAN – “Ben size sataşıyorum.” demekle sataşma olmaz.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Ya nasıl olacak? Sataşma olarak…

BAŞKAN – Söylediklerinin içinde bir sataşma yoktu kelime ve kavram olarak.

MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) – Başkanım 60’a göre…

BAŞKAN – Sadece sizin yazdığınız bir yazı üzerine sizden açıklama istedi. İsterseniz size bir dakika yerinizden söz vereyim, açıklamanızı yapın...

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Efendim, kürsüden açıklasın.

BAŞKAN – …isterseniz de Sayın Özcan’ın bireysel isteği olduğu için, burada herhangi bir yerde, içeride veya burada konuşup kendisine bilgi verebilirsiniz.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Hayır efendim, ben kendim için istemiyorum.

MEHMET METİNER (İstanbul) – Hiç konuşmasak da olur.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Konuşmuyor musunuz?

BAŞKAN – Tamam, teşekkür ederim.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Sayın Başkan, siz o törendeki FETÖ’cüleri merak etmiyor musunuz, eski bakanları?

BAŞKAN – Merak edersem sorarım kendisine. Genel Kurulda gündemimizle ilgili değil o.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – Biliyorsun o zaman, biliyorsun sen!

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Demek ki siz de biliyorsunuz!

TANJU ÖZCAN (Bolu) – O zaman siz de biliyorsunuz. Açıklayın, kimler.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – Herkes herkesi tanıyor!

BAŞKAN – Tanıyorsa konuşmaya gerek yok zaten.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- HDP Grubunun, 19/7/2017 tarihinde Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir tarafından, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası yayınlanan hemen hemen her KHK sonrası yaşanan antidemokratik uygulamalara karşı gerekli önlemlerin alınması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 19 Temmuz 2017 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin aleyhinde son olarak Bartın Milletvekili Sayın Yılmaz Tunç konuşacak.

Buyurun Sayın Tunç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP grup önerisi aleyhinde söz aldım. Bu vesileyle Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

Ben de Sayın Ahrazoğlu’na geçmiş olsun dileklerimi buradan iletiyorum.

Bugün gerçekleştirilen Kabine değişikliğinin de ülkemiz için, milletimiz için hayırlı olmasını diliyor…

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Seni bakan olarak bekliyorduk ama…

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – …ve sayın bakanlarımıza, yeni bakanlarımıza başarılar diliyorum, tebriklerimi Genel Kuruldan sunuyorum.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – Seni de bekliyorduk!

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Sizi de bekliyorduk ama olmadı!

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – HDP grup önerisiyle gündeme alınmak istenen araştırma önergesinde, 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında yayımlanan kanun hükmünde kararnamelerle gerçekleştirilen kamu personellerinin ihraçları ve kapatılan sivil toplum kuruluşları, o sivil toplum kuruluşu zannettiğimiz örgütler, kurumlar, kuruluşlar, bunların kapatılmasının kazanılmış haklara aykırı olduğu şeklindeki ifadeler, yine teröre destek verdiği tespit edilen belediyelere kayyum tayin edilmesi, yine 1.128 akademisyenin “Bu suça ortak olmayacağız.” başlıklı bildiriye imza altmış olmaları, OHAL süresince gerçekleştirilen tüm işlemler, ceza soruşturmaları, adli ve idari işlemlerle alakalı olarak tüm bunların toplumsal yaşamı altüstü ettiği, toplumsal yaşamı etkilediği yönündeki eleştiriler gerekçede belirtilmiş ve bununla ilgili de bir araştırma komisyonu kurulması isteniyor.

Şimdi, değerli milletvekilleri, 15 Temmuz darbe girişiminin üzerinden bir yıl geçti. Dört gün önce de şehitlerimizi rahmetle yâd ettik, gazilerimize bir kez daha şükranlarımızı ifade ettik ve 6 milyon insanın hem İstanbul’da hem Ankara’da bu anma toplantılarına katıldığını, tüm illerimizin, şehirlerimizin, ilçelerimizin meydanlarında vatandaşlarımızın 15 Temmuzu, 15 Temmuz hain darbesini gerçekleştirenleri lanetlediklerini, şehitlerimizi ve gazilerimizi rahmetle, şükranla andıklarını hep beraber gördük.

15 Temmuz darbe girişimi, küresel güçlerin ülkemiz yönetimini ele geçirmek, bağımsızlığımızı ortadan kaldırmak için FETÖ terör örgütünün maşa olarak kullanıldığı bir olaydır, bunu artık herkes görmektedir. Bu hain saldırıya karşı duran milletimiz ülkemizin yönetimini yabancı güçlere teslim etmeyeceğini, bağımsızlığına sahip çıkacağını, vatanına canı pahasına sahip çıkacağını bütün dünyaya, demokrasi mücadelesinin nasıl yapılacağını da cümle âleme göstermiş oldu. 15 Temmuz gecesinde şehit olanlar, gazi olanlar, tankları durduranlar, kadın, erkek, yaşlı, genç, çocuk demeden meydanlara koşanlar o gecenin, o karanlık gecenin aydınlık bir sabaha evrilmesine yol açtılar, sağladılar.

15 Temmuzda Türkiye’ye düşmanlık yapan hainlerden hesap sormak, bu saldırıların faillerini bağımsız yargı önüne çıkarmak, bir daha bu ülkede bu tür hain girişimlerin, darbelerin olmaması için gereken hukuki ve idari tedbirleri almak elbette ki bir hukuk devletinin asli görevidir. Anayasa ve yasalarımızda darbeye geçit vermeyecek düzenlemeleri yapmak, darbecileri soruşturmak ve gerekli cezaları vermek, millet adına görev yapan başta Türkiye Büyük Millet Meclisimiz olmak üzere devletin tüm kurumlarının ve yargı makamlarının elbette asli görevidir. İşte, o nedenle, Türkiye Büyük Millet Meclisi geçtiğimiz yıl 20 Temmuz tarihinde olağanüstü hâl kararı aldı ve bu OHAL kararı Anayasa’mız ve uluslararası sözleşmeler çerçevesi içerisinde alınan bir karardır, bundan hiç kimsenin de şüphesi yoktur. Bu OHAL kararı çerçevesi içerisinde de olağanüstü hâl kanun hükmünde kararnameleri yayımlandı, yayımlanmaya da devam ediyor ve bu kararnamelerle terör örgütüyle irtibat ve iltisakı bulunan kişiler, şahıslar, devletin kurumlarından temizlenmeye çalışılıyor, bu temizlik süreci devam ediyor, bir taraftan da adli soruşturmalar yapılıyor. Yani burada biraz önce yapılan konuşmada, işte “Bankada hesabı olduğu için soruşturmaya tabi tutuluyor.” şeklindeki beyanlar... Aslında işin doğrusu şudur: Bankada hesabı olan 3 milyon kişi vardır ama soruşturmaya tabi tutulan ya da kamudan ihraç edilen 120 bin kişi vardır. Demek ki bankada hesabı olan herkesle ilgili işlem yapılmıyor. Kiminle ilgili yapılıyor? Belli tarihte terör örgütü liderinin talimatıyla bankaya belli bir miktarda para yatıranlar hakkında işlem yapılıyor. Onun için, çocuğunun okul parasını yatırdığı için hakkında işlem yapılması gibi bir durum söz konusu değildir. 200 bin civarında byLock kullanıcısından bahsediliyor ama neden 50 bin kişi tutuklu deniyor? Burada da yargı makamları byLock’la ilgili içerik çözümlemelerini yaptıkça bu rakamlarda değişiklikler olabileceğini kabul etmek gerekiyor.

Değerli milletvekilleri, 20 Temmuza bir karşı darbe demek gerçekten şehitlerimizin kemiklerini sızlatan bir durumdur, gazilerimizin yaralarını bir kez daha acıtan bir durumdur yani aslında bu söylemden vazgeçmek gerekir. Aslında doğru, 20 Temmuz bir karşı darbedir ama kime karşı bir karşı darbedir? 15 Temmuzu gerçekleştiren Türkiye düşmanlarına karşı bir karşı darbedir. Şu yüce çatıyı bombalayanlara karşı bir karşı darbedir 20 Temmuz. 51 polisimizin üzerine gözünü kırpmadan canice bombalar atanlara karşı, hainlere karşı bir karşı darbedir 20 Temmuz. Bunu karşı darbe olarak nitelendiriyorsak darbeye karşı koyan milletimizin kararıdır 20 Temmuz ve milletimiz de bu kararı desteklemektedir. Bu söylem, maalesef 15 Temmuzun sanıklarını da şımartmıştır, mahkemelerdeki tavırlarda, sanıkların ifadeleri alınırken göstermiş oldukları tavırlar da bu söylemlerin bir karşılığıdır. O nedenle, bu söylemlerden artık kaçınmak gerekir. Yani şu “kontrollü darbe” sözü o kadar izandan yoksun ki. Şimdi, Hükûmetin, darbecileri kontrol ettiği… “Bir yere kadar gidin, orada durun.” “Ee, ne olacak?” “Oradan sizi alıp müebbet hapse tıkacağız, ödül olarak da zindanlarda çürüteceğiz…” Bu hainler de bu tiyatroyu kabul etmiş.

EREN ERDEM (İstanbul) – Öyle değil, öyle değil.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) - Böyle bir tez savunulabilir mi değerli milletvekilleri? 15 Temmuz bu milletin oylarıyla seçilen Hükûmeti devirmek için yapılmıştır. Hükûmetin kendisine karşı kontrollü darbe yaptığını söylemek kadar mantık yoksunu ve izan yoksunu bir söylem olamaz.

Değerli milletvekilleri, grup önerisinde belediyelere kayyum atanması ve belediye başkanlarının gözaltına alınması ve tutuklanması eleştirilmektedir. Belediyelere neden kayyum atandığını oralarda yaşayan vatandaşlarımız çok iyi bilmektedir. Eğer siz devletin aktardığı bütçeyle halka hizmet yerine terör örgütlerine destek mahiyetinde çalışmalar yapıyorsanız, ölen teröristlerin heykellerini dikiyorsanız, teröristlere PKK paçavralı özel mezarlıklar yapıyorsanız, vatandaşın yürümek için kullanacağı caddeleri belediyelerin iş makineleriyle kazıp oralara bombalar tuzaklıyorsanız, belediyenin resmî araçlarıyla bombalar ve teröristler taşıyorsanız, belediyenin kiraladığı araçlarla teröre destek veriyorsanız, terör örgütü üyelerini yüksek maaşlarla belediye taşeronlarında çalışıyor gösteriyorsanız orada belediyecilikten bahsedilemez. Devlet işte o zaman devreye girer, yargı devreye girer ve gerekli soruşturmayı yapar. Adli, idari soruşturma neticesinde de belediyecilik yapmayan belediye nasıl belediyecilik yaptığını gösterir ve halkın temel ihtiyaçlarını eğer gidermiyorsa o belediye, devlet o temel ihtiyaçları giderir ve nitekim kayyum tayin edilen belediyelerde bunu görüyoruz.

Şimdi, akademisyenlerin imzaladığı bildiri, 1.128 akademisyenin imzaladığı bildiri burada. Bu bildiriyi okuduğumuz zaman, içerisinde şiddet içeren ifadeler… Şimdi, şiddetin savunulmasının ifade özgürlüğü kapsamında olmadığını hepimiz biliyoruz.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Nerede o, nerede?

YILMAZ TUNÇ (Devamla) - Anayasa’mızın, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin, Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nin maddeleri “Şiddet içeren ifadeler düşünce özgürlüğü kapsamında sayılmaz.” diyor.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Nerede o, nerede?

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Devletin terörle mücadelesini… Siz eğer terör örgütüne karşı bir katliam olarak nitelenen bir bildirinin altına imza atıyorsanız orada düşünce özgürlüğünden, akademisyenlikten bahsedemezsiniz.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Taybet ana terör örgütü üyesiydi, değil mi?

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Orada suç vardır, suç olduğunda da hukuk devleti, yargı makamları devreye girer. Nitekim, burada da öyle olmuştur.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Ölen çocuklar da mı terör örgütü üyesi, anneler, babalar? Uğur Kaymaz da teröristti, değil mi?

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – OHAL kapsamında 120 bini aşkın kamu çalışanı ihraç edildi, evet. OHAL işlemleriyle ilgili Olağanüstü Hâl Komisyonu kuruldu, Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu ve pazartesiden itibaren de çalışmalarına başladı. Şimdi, bu çalışmalar kapsamında mağdur olduklarını ifade eden kişiler komisyona başvuracaktır.

Bakın, şunu da ifade etmek istiyorum: Anayasa’mıza göre, Anayasa’nın 148’inci maddesine göre olağanüstü hâl…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Askerî öğrenciler başvuramıyormuş.

BAŞKAN – Bir dakika ek süre vereyim, tamamlayın Sayın Tunç.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Teşekkür ederim.

Olağanüstü hâl kanun hükmünde kararnameleriyle ilgili olarak Anayasa Mahkemesine şekil ve esas bakımından iptal davası açılamaz, bu genel bir kuralımız Anayasa’da. Biz bunun da ötesine giderek olağanüstü hâl kanun hükmünde kararnamesiyle ihraç edilen, bir işlem yapılan hakkında Anayasa’nın da ötesine geçerek bir hak tanıyoruz. Nedir o? Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonunu kurduk; oraya başvuracak, orası incelemeyi yapacak ve o incelemenin neticesinde eğer kişi kararı beğenmiyorsa yargı yoluna başvurabilecek. Bu da bu konuda ne kadar samimi olduğumuzun göstergesidir. Bu nedenle, HDP grup önerisine katılmadığımı belirtmek istiyorum.

Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tunç.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Sayın Başkan…

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Sayın Başkan…

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Bir sataşma söz konusu olmuştur.

BAŞKAN – Sayın Özcan’ı dinleyeyim.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Neden? Daha öne çıktığı için mi?

BAŞKAN – Evet, önce onu gördüm.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Böyle işte hep.

BAŞKAN – Önce onu gördüm.

Ya, her şeyin altında bir neden aramayın yani nasıl ifade edeyim, bir art niyet aramayın.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Hayır, saygıyla buradan kalkıyorum, ilk beni görüyorsunuz...

BAŞKAN – Gerçekten kafamı kaldırdım ve Sayın Özcan’ı gördüm.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Tamam.

BAŞKAN – Yani yapmayın bu kadar kötü niyetlilik lütfen, öyle nitelendirmeyin.

Buyurun Sayın Özcan.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Sayın Başkan, hatip benim konuşmama atfen, benim hiç kullanmadığın “karşı darbe” ifadesini kullanmak suretiyle sözlerimin başka bir anlama çekildiğini…

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sana demedim.

BAŞKAN – Size söylemedi yalnız onu. Yani “Sayın Özcan böyle ifade etmiştir.” anlamında…

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Efendim, benim konuşmamda bu “darbe” kelimesi vardı, ben şunu…

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Tanju Bey’i kastetmedim. “Kontrollü darbe” diyenleri Tanju Bey çok iyi biliyor. Ben kendisini kastetmedim, sataşma yok.

BAŞKAN – Bakın, açıkça sizi kastetmediğini söylüyor.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Efendim ama çok yanlış anlama gelecek bir şey söyledi. Sanki ben o başarısız darbe…

BAŞKAN – Sayın Özcan, sizin adınızı zikretmedi, konuşmalarınızla ilgili bir ithamda bulunmadı. Şu anda kendisi de, Sayın Tunç da diyor ki: “Ben, Sayın Özcan’ı kastetmedim.” Tutanaklara da geçti bu.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Efendim, şunu da düzeltmek istiyorum, tutanaklara geçsin, o anlama gelecek bir algı yaratmaya çalıştı. Ben 20 Temmuzdaki darbenin bir karşı darbe olduğunu söylemedim. “15 Temmuzda başarısız bir darbe girişimi vardı ama 20 Temmuzda başarılı bir darbe girişimi vardı.” dedim.

BAŞKAN – Aynen böyle söylediniz, duydum.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Birbirine alternatif, o darbeye karşı bir karşı darbe olarak nitelendirmedim.

BAŞKAN – Nitelendirmediniz, doğru, evet, kayıtlara da geçti.

Sayın Kerestecioğlu kızıyor, önce onu görmüştüm.

Buyurun.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Kızıyor değilim efendim, ben yerimden kalkıyorum ve nezaketle burada duruyorum yani şuraya gelebilirim aynı şekilde.

BAŞKAN – Buyurun, sizi dinliyorum, bir şey demiyorum zaten.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Konuşmalarda özellikle bizim önergemizi sanki orada terörle ilişkisi olanlar var ve onlar ihraç edilmiş ya da işte onlara karşı bir kararname düzenlenmiş…

BAŞKAN – Buyurun.

İki dakika…

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir'in, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Öncelikle, bir hukukçu milletvekilinden şu sözleri duymak gerçekten esef verici: “Teröre destek verdiği tespit edilen belediyelerin, sivil toplum kuruluşu iddia edilen örgütlerin kapatıldığı, üyelerinin tutuklandığı…” Siz yüksek mahkeme yargıcı mısınız? Yani bu tutum o kadar alışkanlık kazandığınız bir tutum oldu ki artık “masumiyet karinesi” diye bir şey bu ülkede yok, esamesi okunan bir şey değil. Yargı ne yapar? Yargılama yapar. Sizin söylediğiniz belediyelerle ilgili iddianamelerde o söylediğiniz suçlamaların bir tanesi bile yer almıyor, bir tanesi bile yer almıyor ve 86 belediyeden bahsediyoruz biz. “Öldürülen insanlar” diyorsunuz, ya; bu insanlar, çocuklar, kadınlar var orada, bir hafta cesedi orada ortada kalan Taybet ana var, bu insanlar mı teröristlerdi? Yani gerçekten esef duyduğumu tekrar ifade etmek istiyorum.

Diyorsunuz ki: “Bu tutum sanıkları da şımartmıştır.” Ne demek “sanıkların şımarması?”

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Darbecileri dedim.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - Sanık dediğiniz yani zaten cezaevinde olan insanlardan bahsediyorsunuz. Hiç önemli değil, darbeci olmuş, şucu olmuş, bucu olmuş, ben hukukçuyum ve insanlar gerçekten yargı hükmü verilip kesinleşene kadar masumdurlar, ki bu kadar siyasallaşmış bir yargıda zaten bugün biz herhangi bir adalet falan beklemiyoruz, kimse için beklemiyoruz. Ama siz beklediğinizi iddia ediyorsunuz, siz yargının iyi işlediğini iddia ediyorsunuz, adaletin çok iyi olduğunu iddia ediyorsunuz. O zaman bari bunları söylerken kendi inançlarınıza, inandığınız bu yargıçlara saygılı olun, bırakın mahkemeler yargılama yapsın, sizler her biriniz birer yüksek yargıç gibi buradan konuşma hakkına sahip değilsiniz, esef duydum.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Tunç, size de söz vereceğim ama Sayın Altay izin verirse.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Yoklama için.

BAŞKAN – Sayın Altay, yoklama talebiniz mi var?

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Yok efendim, ben sataşmadan dolayı söz talep edeceğim uygun görürseniz.

BAŞKAN – O zaman isterseniz Sayın Tunç’a vereyim konu sıcakken, sonra size vereyim.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Olur.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Tunç…

Hayır, bir dakika Sayın Tunç, nedir talebiniz?

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Kerestecioğlu şunu söyledi: Konuşmamı çarpıttı ve esef verici bulduğunu ifade etti, 69’a göre sataşmadır efendim.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – “Esef duydum.” dedim. Esef duymak sataşma mı?

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – Esef duymak…

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Sataşmak mı efendim bu?

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – Sataşmamıdır, eseften dolayı söz verdiniz…

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – O zaman gerçekten herhangi biri böyle bir şey söylerse sataşmadan söz vereceksiniz.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

Buyurun iki dakika.

2.- Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç'un, İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; benim ifadelerim açık. Burada belediyelere kayyum tayin edilmesinin gerekçelerini hepimiz biliyoruz.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Bilmiyorsunuz.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) - Bunu biliyoruz, siz bilmiyor musunuz?

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) - Bilmiyorsunuz, hayır, biz biliyoruz.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Nasıl bilmiyorsunuz? Bakın, şu belediye kamyonunda 100 kilo bomba yakalandığını siz bilmiyor musunuz, Van Belediyesine ait araç?

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Anadolu Ajansının haberlerini biliyorsunuz, Anadolu Ajansının.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Şimdi, Diyarbakır’da belediye araçlarına el konulurken hendek kazan iş makinelerini siz bilmiyor musunuz? Şunları bilmiyor musunuz siz?

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Bunları kim söylüyor? Sizin ajansınız söylüyor, siz söylüyorsunuz.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Bunları biliyorsunuz, aslında biliyorsunuz.

Şimdi bunlar tabii ki soruşturuluyor, hem yargı hem idari makamlar bunları soruşturmaya devam edecek.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Siz mahkeme misiniz, yargıç mı, ben bunu soruyorum size.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – PKK’lı teröristlerin 11 polisi şehit ettiği bombalı saldırıda kullanılan çöp kamyonunun HDP’li Cizre Belediyesine ait olduğunu siz bilmiyor musunuz?

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Kim yazmış?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Kim yazdı bunu, kim yazmış?

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Bunlar yargı dosyalarında var, yargının soruşturduğu konular bunlar. Bunlar savcılıkların açılan davalarda devam eden...

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Hayır, yok.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Hiçbir iddianamede yok bunlar, yok, hiçbiri yok.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Şimdi, Van’da öldürülen teröristlerin belediye aracından çıktığını siz bilmiyor musunuz?

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Hayır, yok bunlar. İşte algı yönetimi bu, hepiniz de buna inanıyorsunuz.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Ya, kendiniz söyleyip kendiniz inanıyorsunuz.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – İşte belediye aracı, teröristler. 3 terörist ele geçirildi ve belediyenin kiralık araçlarından çıktığını aslında siz çok iyi biliyorsunuz.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Siz hukukçu olmaya devam edin, çok güzel hukuk yapıyorsunuz!

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Bakın, sözlerimi çarpıtıyorsunuz Sayın Kerestecioğlu, ben şunu söyledim, “Darbe sanıklarını şımartıyorsunuz.” derken evet, şunu söylüyorum: “Kontrollü darbe” söylemi FETÖ’nün bir söylemidir, bütün dünyaya yaymak istediği bir söylemdir. Bu söyleme alet olan, bunu tekrar eden, her gün tekrar eden, FETÖ’nün ekmeğine yağ sürmektedir, darbe sanıklarını şımartmaktadır. Bundan daha açık bir şey var mıdır?

Hepinize teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Altay, kusura bakmayın sizi beklettik biraz.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Rica ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın hatip bizi mantıksızlık ve izansızlıkla suçlamak suretiyle açık bir sataşmada bulundu, söz talep ediyorum.

BAŞKAN – Peki, buyurun, iki dakika. (CHP sıralarından alkışlar)

3.- İstanbul Milletvekili Engin Altay'ın, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Siz bu kontrollü darbe işini sağırdan almaya devam ediyorsunuz, anlamaza yatmaya devam ediyorsunuz fakat yarın bunu açıklayacağım ama şu Fuat Uğur’un 21/4/2016 tarihli bir yazısı var, önce oradan bir tane bir şey okuyayım çok hızlı. Cemaatçi subayları uyarmış uyarmış, sonra onlara bir seçenek önermiş, demiş ki: “Diğer bir seçeneğinizse dediğimiz gibi, sonu belirsiz ölümcül maceraya atlamak. Tekrar cemaatçi kripto askerleri uyarıyorum, devlet ve komuta kademesi her şeyi biliyor ve suç işlemeye teşebbüs etmenizi bekliyor. Hayır, kimsenin, ne devletin ne de TSK’nın bu olası kalkışmadan çekindiği yok.” Atlıyorum. “Eğer bu akıl dışı hezeyanlara kulak vermedikleri takdirde kendilerine yazık edecekler.” Eğer 15 Temmuzdan sonra bir kişi tutuklanacaksa bence darbeden üç ay önce haberi olan bu Fuat Uğur’a bir sormanız lazım “Gel bakayım, sen ne biliyordun, bu yazıyı niye yazdın?” diye. Niye bununla meşgul değilsiniz; bir.

İki: Bizim söylediğimiz şu, bizim bu darbeye “kontrollü darbe” dememize vesile olan hadise şu, okuyorum: “Tabii, 3 ayrı noktada uçak var, tabii, o gece hedef saptıracağız, Dalaman’daki uçakla beraber hareket ediyoruz. Recep Tayyip Erdoğan.” Niye 3 uçak bekletiyorsun kardeşim, ne oldu? Ne yapıyorsun, neyin hedefini saptırıyorsun? 3 uçakla nereye kaçacaksın?

Şimdi, bir şey daha söyleyeyim, sonra söyleyin siz ne söyleyecekseniz. Kontrollü darbeden kastımız, darbeyi siz yaptırdınız değil, bu darbeyi duydunuz, duyumunu aldınız, öngördünüz, sezdiniz, önlem almak yerine izlediniz, açığa çıksınlar enseleyelim diye beklediniz, o kanlı ellerin tetiğe dokunmasına, uçağın bomba pimini ateşlemesine seyirci kaldınız, kendinizi 3 uçakla garantiye aldınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ENGİN ALTAY (Devamla) - Tankın üstüne çıkmak şöyle dursun, o gece televizyona çıkamadınız; olay budur. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan…

FATMA BENLİ (İstanbul) – O yüzden mi Sayın Cumhurbaşkanımızın en yakınındaki insanlar öldürüldü, senelerce çalışma yaptığı insanlar öldürüldü, bilerek mi yaptı? Bunu nasıl söyleyebiliyorsunuz vicdanen?

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Niye çıkmadı televizyona Erdoğan, niye çıkmadı? Şimdi ona da cevap vereceğim.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, sessiz olur musunuz lütfen. Sayın Bostancı’yı dinliyorum.

Buyurun.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, 15 Temmuz olmuş, darbe girişimi olmuş…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Olmuş.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – …Sayın Cumhurbaşkanının ne yaptığı herkesin görebileceği şekilde ortada.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Ne yapmış?

BAŞKAN – Sayın Altay, lütfen…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Kalkıp “3 uçakla nereye kaçacaktın?” diye sormak ya sürçülisandır ya da büyük bir ayıptır.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Ayıp.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Gerçekten ayıp ve bunu ben Engin Bey’e yakıştıramadım. Sayın Cumhurbaşkanının ne yaptığı belli, bu bir sataşma, söz istiyorum.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Cumhurbaşkanına sataşmadan söz veremezsiniz.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Hayır, Genel Başkanımız aynı zamanda.

BAŞKAN – Genel Başkanı.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Öyle olur, öyle söyle, “Genel Başkanımıza sataştı.” de.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Aynı zamanda Genel Başkanımız.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bostancı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

4.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı'nın, İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ Genel Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – 15 Temmuz darbe girişimi süreci içerisinde kimin ne yaptığını milletimiz, bizim buradaki konuşmalara bile ihtiyaç hissetmeksizin biliyor, millet de meydanlardaydı zaten. Milleti meydanlara çağıran en temel irade, Sayın Engin Altay, Cumhurbaşkanıydı. Bunu siz bilmiyor musunuz? Biliyorsunuz.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – Fuat Uğur nereden biliyor bu işi Naci Bey?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – “3 uçak orada ne bekliyordu? Nereye kaçacaktı?” lafı son derece ayıp ve 15 Temmuzda olup bitenlere karşı da, kusura bakmayın, saygısızca bir ifade. Sayın Cumhurbaşkanı milletin direnişini örgütlemiş…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Örgütlemiş…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – …millete mihmandarlık etmiş, o karanlık gecede, partisi ne olursa olsun, insanlar Cumhurbaşkanı ne yapacak, şimdi milleti toparlamak için ne söyleyecek, bu beklentiye girmişken ve Sayın Cumhurbaşkanı bu beklentiye uygun, kişiliğine uygun, karakterine uygun, siyasetine uygun, mücadeleci ahlakına uygun bir tavır sergilemişken, gelip burada olup bitmiş bir işe ilişkin sanki ihtimaller varmış gibi konuşmak her bakımdan yanlış.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – 3 uçak niye?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Fuat Uğur meselesine gelince; bir gazeteci çıkmış bir şey yazmış.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Üç ay önce yazmış.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Niye yazdı, hangi kafayla yazdı, amacı neydi, bu bizi ilgilendirmez. Ha, bunu soruşturacak ilgili yargı mercileri varsa…

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – Maç sonucunu tahmin etmiş, maç sonucunu!

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Sizin adınıza konuşuyor, sizin adınıza!

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Olabilir, mümkündür; her yere nüfuz etmiş olan bu çete mensuplarına ilişkin kendine göre bir iş yapmaya kalkışmış olabilir.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – Maç tahmini yapmış!

EREN ERDEM (İstanbul) – Naci Bey, bütün olayı yazmış, “Kalkışma olacak.” demiş.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – O kendi aklı. Hukuken soruşturulacak bir yan var ise de bunu yapacak olan makamlar belli.

EREN ERDEM (İstanbul) – Ama “Devlet biliyor.” demiş Naci Bey, “Devlet biliyor.” demiş.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Ama buradan çıkarıp bir siyasi ihale anlayışıyla “Acaba ne söyleyebilirim?” tavrını da doğru bulmayız.

Teşekkür ediyorum, saygılarımla. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Altay…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Benim yaptığım konuşmayı ayıp etmekle ve saygısızlıkla itham etmek suretiyle çok ağır bir sataşmada bulunduğu kanaatindeyim.

BAŞKAN – Buyurun, iki dakika.

5.- İstanbul Milletvekili Engin Altay'ın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Ya, 15 Temmuzdan on gün sonra dedim ki: “Şu Erdoğan’a söyleyin, 14 Temmuz ayarlarına geri dönmesin.”

Bak, bir musibet bin nasihatten iyidir; birbirimizi daha iyi dinlemeye, daha iyi anlamaya başladık. Siz dediniz ki: “Top sesleri kulaklarımızdaki pası aldı.” Ne güzel günlerdi o günler. Ne oldu, ne oldu kardeşim, ne oldu? Kendinizi garantiye aldınız, 20 Temmuzda sivil diktatörlüğü inşa edecek her türlü adımı attınız, buna karşı çıkınca da CHP tu kaka oldu değil mi?

Hayati Yazıcı burada mı? İnşallah buradadır. Kılıçdaroğlu ile Hayati Yazıcı aynı uçakta. Havaalanına indiler; darbe olmuş, eyvah! Şiddetle karşı olduğunu Genel Başkanımız, Hayati Yazıcı’ya söylemiş. Sonra Hayati Yazıcı da havaalanından ayrıldı. Bir yerde gören var mı? Kılıçdaroğlu’nun adresi belli: Bakırköy Belediye Başkanının evi.

Ben şimdi soruyorum ve cevap istiyorum: O gece Marmaris’te havalanan uçak havada kaç tur attıktan sonra İstanbul’a indi ve uçak hangara girip hangarın kapısı kapalı olarak Sayın Erdoğan orada kaç saat bekledi? Nokta.

Soru iki: Başbakan…

HALİS DALKILIÇ (İstanbul) – Bırak Allah aşkına ya, bırak!

ENGİN ALTAY (Devamla) – Başbakan o gece…

HALİS DALKILIÇ (İstanbul) – Havaalanında karşılayan biziz ya, ne hangarı ya?

ENGİN ALTAY (Devamla) - Cevap ver kardeşim!

HALİS DALKILIÇ (İstanbul) – Ayıp ya! Hangi hangar ya?

ENGİN ALTAY (Devamla) - Başbakan o gece hangi tünelde saklandı, hangi tünelde saklandı?

HALİS DALKILIÇ (İstanbul) – Hangi hangar ya? Ayıp ya, Engin Bey, ayıp ya! Ne hangarı? Havalimanında biz vardık ya!

ENGİN ALTAY (Devamla) - İçişleri Bakanı hangi hangardan operasyonu yönetti? (CHP sıralarından alkışlar) Buralarda saklananların adresi belli olanlara “Şuraya gittin, buraya gittin.” demeye hakkı yok!

HALİS DALKILIÇ (İstanbul) – Atatürk Havalimanı’nda milletiyle buluştu. Milletin içine geldi, milletin içine geldi!

ENGİN ALTAY (Devamla) – Vallahi de billahi de Recep Tayyip Erdoğan hangardaydı, hangarda saklandı!

HALİS DALKILIÇ (İstanbul) – Belediye Başkanının evine sığınmadı! Milletle birlikteydi, sabaha kadar milletle birlikteydi.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Gelin, “Saklanmadı.” deyin, “Hangarda değildi.” deyin; öyle şey olur mu! (CHP sıralarından alkışlar)

HALİS DALKILIÇ (İstanbul) – Sabaha kadar milletiyle birlikteydi.

BAŞKAN – Sayın Altay… (AK PARTİ ve CHP sıralarından gürültüler)

HALİS DALKILIÇ (İstanbul) – Sabaha kadar milletle havalimanında operasyonu yönetti.

BAŞKAN - Sayın Altay… (AK PARTİ ve CHP sıralarından gürültüler)

HALİS DALKILIÇ (İstanbul) – Ne alakası var?

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri…

Sayın Altay, 15 Temmuzu istediğiniz gibi tarif edebilirsiniz, 15 Temmuzla ilgili istediğiniz cümleyi kurabilirsiniz ama lütfen Sayın Recep Tayyip Erdoğan, ama lütfen Sayın Başbakan için “Hangarda saklandı…”

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Evet.

BAŞKAN – “…3 tane uçak onu bekliyordu.” demeye hakkınız yok.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – O söylüyor ya! Ya, Recep, Tayyip Erdoğan…

BAŞKAN – Onların ne yaptığına millet karar verdi.   

ENGİN ALTAY (İstanbul) – …sizi ilgilendirmez, sizi ilgilendirmez, sizi ilgilendirmez!

BAŞKAN - Onların ne yaptığına sokakları dolduran insanlarımız karar verdi.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Siyaset yapıyoruz biz burada, kabak çekirdeği yemiyoruz biz burada!

BAŞKAN - Sizin kararınızın bir hükmü yok.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Siz haddinizi bileceksiniz! İç Tüzük’ün 64’üne uyacaksınız!

BAŞKAN - Sokaktaki insanlar, sokaktaki milletimiz onlara sahip çıktı.

ENGİN ALTAY (İstanbul) - İç Tüzük’ün 64’üne uymak zorundasınız.

BAŞKAN - Ne yaptığını biliyorlar.

ENGİN ALTAY (İstanbul) - Öyle şey olur mu? Neredeydi Erdoğan, kim görmüş? Kim görmüş?

BAŞKAN - Sizin tarifinize de ihtiyacımız yok.

ENGİN ALTAY (İstanbul) - Ayıp ya! Ayıp ya!

HALİS DALKILIÇ (İstanbul) - Milleti meydanlara çağırdıktan sonra sabaha kadar havaalanında operasyonu yönetti. Yanındaydık, yanındaydık, yanındaydık.

BAŞKAN - Ben bu sözleri Meclisi yöneten başkan vekili olarak değil… (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar)

ENGİN ALTAY (İstanbul) - Böyle bir hakkınız yok.

BAŞKAN - …Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşı olarak söylüyorum… (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar)

ENGİN ALTAY (İstanbul) - Böyle bir hakkınız yok, böyle bir hakkınız yok. Yazıklar olsun! (CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar)

BAŞKAN - …15 Temmuzda sokakta olan birisi olarak veriyorum.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.23

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.44

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Fatma KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli), Ömer SERDAR (Elâzığ)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 114’üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- HDP Grubunun, 19/7/2017 tarihinde Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir tarafından, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası yayınlanan hemen hemen her KHK sonrası yaşanan antidemokratik uygulamalara karşı gerekli önlemlerin alınması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 19 Temmuz 2017 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

2.- CHP Grubunun, 19/7/2017 tarihinde İstanbul Milletvekili Eren Erdem ve arkadaşları tarafından, bilimin önündeki engellerin kaldırılması ve yeni bir devlet politikası oluşturulması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 19 Temmuz 2017 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

Sayı:436                                                                               19/7/2017

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 19/7/2017 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                Engin Altay

                                                                                                     İstanbul                                                                                                 Grup Başkan Vekili

Öneri:

İstanbul Milletvekili Eren Erdem ve arkadaşları tarafından, "bilimin önündeki engellerin kaldırılması ve yeni bir devlet politikası oluşturulması” amacıyla 19/7/2017 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis Araştırma Önergesinin (1313 sıra no.lu), Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 19/7/2017 Çarşamba günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi lehinde ilk olarak İstanbul Milletvekili Sayın Eren Erdem konuşacak.

Buyurun Sayın Erdem. (CHP sıralarından alkışlar)

EREN ERDEM (İstanbul) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; tabii, Parlamentonun gündemi sürekli olarak OHAL ve OHAL’in sonuçları üzerinden şekillendiği için gerçek gündemi yakalamakta zorlanabiliyoruz. Bu Parlamentonun toplumun yararına değer üretmek gibi bir vazifesi var, bunu da tekrar hatırlatmak isterim.

Arkadaşlar, Türkiye şu anda kendi sanayi devrimini gerçekleştirememiş, montaj sanayi üzerine, tabiri caizse ekonomisini alternatif enerji devriminin gerçekleşmesiyle birlikte tedavülden kalkacak petrol şeyhlerinin kasasındaki kara paralarla ikame eden bir yarı sömürge ülke hâline getirilmiştir. Şimdi, bu sürecin, bu realitenin çıkış yolu yazılım teknolojisidir, alternatif enerji devrimidir ve organik tarım faaliyetleridir. Bunu yapmak için ya da bunları hayata geçirebilmek için çok ciddi bir vizyona ihtiyaç vardır. Başta “Bu bilimle falan kafanızı çok yormayın.” diyen bir siyasi lisandan bu meseleye eğilmeyi bir amaç edinme durumuna geçiş yapmak gerekir. Şimdi, arkadaşlar bazı rakamlardan bahsedeceğim durumun vahametini görme açısından. Örneğin, bugün politikasını hepimizin eleştirdiği İsrail devletinin AR-GE’ye ayırdığı bütçe yüzde 4,5, İsveç’in yüzde 3,74, Amerika’nın 3, Japonya’nın 3,4, bizim 0,95 yani biz arkadaşlar AR-GE’ye yılda 8 milyar bütçe ayırıyoruz. Bunun yüzde 21’i savunmaya gidiyor, yüzde 10’u endüstriyel üretim ve teknolojiye gidiyor, yüzde 10’u eğitime gidiyor, yüzde 6’sı ulaşıma gidiyor ve yüzde 53'ü diğer başlıklar altında gidiyor arkadaşlar.

Bakın, Türkiye’de GSM abone sayısı 76 milyon fakat bizim bir yerli telefonumuz ve yazılımımız bile yok arkadaşlar. Neden yok? Bu alanda hiçbir teşvik yapılmıyor. Teknoparklar açılmış, teknoparkların içerisinde şirketlerin geniş bir istihdamla teknoloji ve yazılım üretmesi gerekiyor ama bu alanda şirketler teşvik edilmediği için teknoparklar, arkadaşlar, katma değeri yüksek bir üretim yapmıyor. Tam tersine, durumumuz ne? Arabanın dışını yapmışız ama motorunu yapmayı unutmuşuz, araba yerinde duruyor, gitmiyor arkadaşlar. Peki, nereye gidecek bu iş? Zannediyorsunuz ki bu çok güvendiğiniz Katar şeyhleri petrol satarak kara parasını burada aklamaya devam edecek ve böylece bu işi götüreceksiniz, yanlış arkadaşlar. Neden?

Bakın, alternatif enerji devrimi nedir? İngiltere’de bir solar ev, bu ev arkadaşlar, kendi enerjisini kendi üretiyor. Bu devrim, şu anda, dünyada, tabiri caizse bütün ülkelerin gündeminde. Bizim gündemimizde ne var arkadaşlar? TÜBİTAK’ın başına hayvanat bahçesi müdürü koyacağız, efendim, bizim için teknoloji “tweet” atmaktan ibaret olacak.

Şimdi, bakın, Japonya’da doğal afeti enerjiye çeviren bir tasarım yapıldı arkadaşlar. Deprem enerjiye dönüştürülüyor, aynı zamanda doğal afet bir kazanıma yol açmış oluyor. Türkiye’de doğal afet olunca ne oluyor? Aksaray’daki vatandaş Aksaray’ı yüzerek geçmek durumunda kalıyor, “doğal afet” diyerek bu işin içerisinden çıkmaya çalıştınız ama.

Aynı zamanda, bakın, arkadaşlar, bu “stormy” denilen solar otobüsler, kendi enerjisini üretme kapasitesine sahip. Güneş panellerini çok doğru bir şekilde bu araçlara monte ederek enerji üretimi yapıyorlar. Bizde, arkadaşlar, vaziyet nedir? Şöyle göstereyim: İşte, biz yağmurun, çamurun felakete dönüştüğü bir ülke pozisyonundayız. Neden? Bu alanda yatırım yok, bu alanda teşvik yok, bu alana eğilecek bir vizyon yok değerli arkadaşlar.

Şimdi size ben bir iki projeden de bahsetmek istiyorum. Şimdi, bu, özellikle “sosyal demokrat belediyecilik” diye tanımladığımız çerçevede değer üreten belediyelerimizin Türkiye’de hem istihdamı artıracak hem de organik tarım üzerinden Türkiye’deki doğal zenginliği, Türkiye’deki toprağın verimliliğini istihdama dönüştürecek çalışmalar yaptığı çok fazla örnek var. Ama, ben bir örnekten bahsedeceğim size arkadaşlar.

Bakın, bu bir destinasyon projesidir. Bizim Silivri Belediyemiz, İstanbul’da Silivri Belediyemiz çiçek ekstraktlarını yani çiçek özlerini bir şekilde çıkartarak, bunun üretimini yaparak, o çiçek özlerinin, bitki özlerinin değerli arkadaşlar, bir şekilde üreticiden tüketiciye erişmesini sağlıyor. Buradaki verimlilik ne? Bir ton buğday hasat alan çiftçi yerine, bir ton çiçek üreten çiftçinin oradan çıkarttığı özütle beraber kazancı neredeyse yirmi kat, on kat fazla olma imkânına erişiyor. Bunu yapmak için ne gerekiyor değerli arkadaşlar? Kindar nesil yetiştiren değil; bilimsel, ilerici, aydınlanmanın yaratmış olduğu bütün koşulları kavrayan nesilleri inşa edecek bir eğitim entegrasyonuna ihtiyacımız var arkadaşlar.

Şimdi, bakın, bizde aynı zamanda kuyruklar var arkadaşlar. Bu gördüğünüz OHAL mağdurlarının kuyruğu; girmişler, OHAL Komisyonunun önünde mağduriyetlerini aktarmak için kuyruğa girmişler. Dünyada arkadaşlar, daha çok teknoparklarda ve teknoloji çalıştaylarında biz kuyrukların olduğunu görüyoruz.

Aynı şekilde, değerli arkadaşlar, bakın, bizim memlekette yağmur yağdığı zaman, işte, Aksaray’da vatandaş yüzerek geçiyor, yukarıda gördüğünüz örnek, yağmur sularının aynı zamanda yer altında birikerek bir yenilenebilir ve doğal enerji üretimine yol açacak bir kaynağa dönüşmesini sağlayan bir yer altı çalışması arkadaşlar. Bu, bizde yok, bizde yok, bizde hiçbir şekilde böyle bir çalışma yok, özellikle de kentlerde yok.

MUSTAFA ILICALI (Erzurum) – Sizi kesmemek için söylemiyorum ama çok var.

EREN ERDEM (Devamla) - Bakın, şunu da söyleyelim. Dünyada arkadaşlar, biliyorsunuz, yapay kalp üretilmiş, efendim, yapay zekâ tartışması artık çok farklı bir noktaya gelmiş, bizim akademisyenlerimiz cezaevinde yahut da polis copuyla ağzı burnu kırılır bir şekilde. Arkadaşlar, dünyada bütün akademisyenler ciddi devlet teşvikleriyle önemli çalışmalar yapıyorlar.

Şimdi, çok değerli arkadaşlar, bakınız, ben birkaç rakamdan daha bahsedeceğim ve toparlayacağım. Şimdi, TV izleme sıralamasında, arkadaşlar, Türkiye 330 saatle 1’inci sırada. Yani, biz 330 saat televizyon izliyormuşuz, çok ciddi bir rakam, aynı zamanda bu, dünyada da 1’inci sıraya çıkmamıza yol açmış ama buna karşı bizim yerli bir televizyon markamız bile yok. Aynı şekilde arkadaşlar, bütçelendirme -plan bütçe geldiği zaman yine aynı tartışmalar olacak ama- bizim bahsettiğimiz AR-GE yatırımlarına bütçe ayırmayışımızdan kaynaklı olarak geldiğimiz vahim durumu bir rakamla size göstermek istiyorum: Apple’ın 2017 piyasa değeri 800 milyar dolar değerli arkadaşlar, 800 milyar dolar. Bu Apple’ın telefonları hepinizin cebinde var. Türkiye'nin yani Türkiye Cumhuriyeti’nin, bizim 2017 bütçemiz 651 milyar TL değerli arkadaşlar. Bakın, genç kuşağın çok yoğun olduğu, yaygın olduğu, genç nüfusun çok ciddi rakamlarda olduğu bir ülkeyiz biz. Bizim, gençleri kanalize etmemiz gereken nokta alternatif enerji devrimidir, teknolojidir, yazılım teknolojisidir. Biz burada artık endüstriyel devrimi, sanayi devrimini gerçekleştirecek treni çoktan kaçırdık. Bizim “Endüstri 4.0” diye bugün tanımlanan yazılım ve teknoloji eksenli bu yeni süreci yakalamamız gerekiyor. Bu konuda Parlamentoda mutlaka ve mutlaka bir çalışma yapmak durumundayız. Aksi takdirde, arkadaşlar, bunu yakalayamazsak çok güvendiğiniz Katar petrol şeyhlerinin bütün sermayesi yakın bir tarihte dünya alternatif enerji kaynaklarına yönelimini tamamladığında darmadağın olacak, Arap coğrafyasında petrol şeyhlerinin hükümdarlığı sona erecek, iş buraya doğru gidiyor değerli arkadaşlar.

Bakın, bugün Hindistan… Şimdi diyeceksiniz ki “Hindistan’ın kişi başına düşen millî geliri ne?” 1 milyar insan var, dolayısıyla kişi başına düşen millî gelir çok belirgin bir noktada değil ama Hindistan’ın yazılım sektöründe şu anda dünyada başı çeken ülkelerden biri olduğunu biliyoruz. Nasıl yaptılar? Tam da bunu bir vizyon belgesiyle ortaya koyarak, bunu çok kararlı bir şekilde sürdürerek yaptılar. Arkadaşlar, bu bizim kalkınmamızın tek yolu. Bunu yakalamazsak, bunu yapmazsak, boş işlerle uğraşmaya devam edersek ve aynı zamanda Katar şeyhlerine sırtımızı yaslayarak var olacağımız inancını sürdürürsek sonumuz felakettir, önümüzde dev bir uçurum vardır. Dünyayı yakalamak durumundayız. Bunun için güçlü bir vizyona ihtiyacımız var değerli arkadaşlar.

Şimdi, son bir nokta daha söyleyeceğim. Bu, özellikle önerdiğim bir akademisyendir. Profesör Doktor Özgür Demirtaş, AR-GE teşvikleri üzerine yaptığı bir mülakatta, röportajda Türkiye'nin bu treni çoktan kaçırdığını yani sanayi devrimi trenini çoktan kaçırdığını, yazılım sektöründe Türkiye'nin çok sayıda imkâna sahip olduğunu ama bu alanda Hükûmetin hiçbir teşvikte bulunmadığını belirgin bir şekilde söylüyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

EREN ERDEM (Devamla) – Rica ediyoruz, gelin, araştıralım, bu konuyla ilgili bir komisyon kuralım, hep beraber bu alanda bir çalışma yapalım. Bu bizim, hepimizin menfaatinedir arkadaşlar, Türkiye'nin çıkarları içindir. Dolayısıyla sizlerden bu konuda destek istiyoruz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Erdem.

Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin aleyhinde Ankara Milletvekili Zühal Topcu konuşacaklar.

Buyurun Sayın Topcu. (MHP sıralarından alkışlar)

ZÜHAL TOPCU (Ankara) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Biz aleyhte söz aldık ama bu konunun gerçekten üzerinde durulması, irdelenmesi ve Türkiye için, Türkiye'nin kendini gerçekleştirebilmesi ve küresel rekabette yerini alabilmesi için çok önemli olduğunu biz de düşünüyoruz.

Adına ne dersek diyelim, artık her şey çok daha hızlı bir değişim içerisinde, artık her şeyin de çok daha akıllısı makbul olmaya başladı.

Evet, iktidara baktığımızda yıllardır her yerde her zaman iktidar sorumlularından, katma değeri yüksek ekonomiye geçmenin son çare olduğu ve bunun için çabalandığı sözlerini duyuyoruz ama icraata bakıldığında da bunun çok fazla eyleme dönüşmediğini de görebiliyoruz. Bunun eyleme dönüşme alanlarından en önemli sektör eğitim sektörü, üniversiteler ve gençlik oluyor ve iktidarın bu politikalarının da çok fazla dikkate değer olmadığını da görebiliyoruz. Ülkeler arasındaki rekabet çok yoğun ve acımasız, bunu hep birlikte hem görüyoruz hem de içinde yaşıyoruz. İşte bu acımasız rekabette en önemli araç sanayi olmaktadır, sanayinin yakalanması olmaktadır. Tabii, sanayi bütün ülkeler için önemli ama Türkiye için de çok önemli ve bu Türkiye için önemli bir güç ama Türkiye'nin aynı zamanda katma değerde yapısal sorunlarının olduğunu da biliyoruz ve karşımızda kocaman dağ şeklinde duruyor. Bu yapısal zorlukların yanı sıra küresel sanayi 4.0 dönüşüm süreciyle diğer ülkelerin verimliliklerinde yaşanabilecek olası artışlar Türkiye'nin aleyhine işleyecektir ve bu, Türkiye'nin de rekabet edebilme şansını gittikçe düşürecektir. Türkiye’nin sanayi 4.0 yatırımlarını gerçekleştiremediği durumunda teknolojileri ve insan kalitesini, insan kaynağı kalitesini yakalaması da zorlaşacaktır.

Türkiye G20 ülkeleri arasında yer alıyor ama özellikle dünyanın en becerikli 40 ülkesine bile giremiyor. İşte PISA sonuçlarını görebiliyoruz. Bizim çocukların 40 ülke arasında olmadığını da bazı beceri alanlarına göre olmadığını da görebiliyoruz. Evet, sormak istiyoruz: Her gün NASDAQ sonuçlarını alıyoruz haberlerde. Acaba NASDAQ içinde Türk şirketi var mı, Türk markası var mı hiç baktığımızda? İstanbul’un yarısı kadar nüfusa sahip İsrail’in, Yunanistan’ın… NASDAQ’da neredeyse İsrail’in 100 tane şirketi bulunuyor, Yunanistan’ın onlarca şirketi bulunmaktadır. 80 milyonluk Türkiye'nin acaba NASDAQ’da bir tane bile şirketi neden yok? Bunların da aslında şöyle sorulması, dikkatlice altı çizilerek sorulması gerekiyor.

Evet, çağı yakalayabilmemiz için buna, bu işin içine teknolojiyi, fenni, matematiği, sanatı ve mühendisliği mutlaka katmamız lazım. Tabii bunun içine bunlara katma derken bunların adam gibi eğitiminin verilmesi lazım. Bu çocukların eğitim sisteminde gerçekten hakkının verilerek yetiştirilmesi lazım. Yani kısaca, bilim ve sanata değer vermek lazım ve bunun eğitim sistemimizde de kaliteli bir biçimde gerçekleştirilmesi gerekiyor. Katma değeri yüksek üretime geçebilmede, evet, bilim ve sanatı işin içine katmamız gerekiyor. Küçük bir örnek vermek istiyorum: Fındık üretimi. Türkiye tekel fındık üretiminde, evet, ama yıllık cirosuna baktığımızda 3 milyar Türkiye’nin cirosu. Firmanın ismini vermek istemiyorum ama bir firma bunu bizim sofralarımıza ekmeğin üzerine sürülecek çikolata şeklinde getiriyor ve yıllık cirosu neredeyse 10 milyar dolar kadar. Şimdi, işte baktığımızda bu sanatı getiriyor ve tasarımı getiriyor. Biz fındıkta tekelken, yalnızca işte saf bir şekilde ürünü pazarlamayı hedeflemişken diğerlerinin, Batılı -işte tırnak içerisinde- sanayileşmiş ülkelerin bunu işlenmiş ürün hâline ve daha sonra da marka hâline getirerek tekrar bize sattığına şahitlik edebiliyoruz. Bunun birçok örneğini verebilmemiz mümkün. İşte biliyoruz ki yağımız var, zeytinyağımız var; İstanbul’umuz var aslında ama hâlâ İstanbul’u bir marka yapamadık. Bunların temelinde tabii ki eğitim ve eğitimin kalitesi yatıyor.

Türkiye’de eğitim süresi ortalama 6,5 yıl ve 6,5 yıl sonucunda da elde ettiğimiz sonuçlar ortada. Daha önce bu kürsüden hep açıkladık; sınavlarda, üniversite sınavlarında çocuklarımızın matematik ve fen ortalamalarını açıkladık. Bu yıl da yine yapılan sınavlar da aynı şekilde karşımızda duruyor, artma yok. Matematik, 50 soruda öğrencilerimizin ortalaması 10; geometri, 30 soruda 4 ortalamaları var. Kimya, biyoloji ve fizikte de aynı sonuçların olduğunu görebiliyoruz. Acaba bu sonuçlar her yıl bu şekilde tekrar ederken neden hâlâ iktidar tedbir alma yoluna gitmemektedir? Sürekli sistem değiştiriyor, daha dün bile müfredat değişikliği açıklandı ama hâlâ bu katma değer temelli sanayiyi yakalamaya yönelik olarak bir çabanın olmadığını görüyoruz.

Üniversitelerdeki durumlara baktığımızda da dünya sıralamasına kaç üniversitemiz giriyor? Ben bunları sormak istiyorum. İşte, sizlere her zaman bu kürsüden açıklıyoruz ama bunlar gerçekten çok önemli.

Yine, Türkiye’de üniversitede temel bilimler alanında eğitim alan öğrenciler üzerinde yapılan bir araştırma sonucunda bu işin vahameti çok daha net olarak gözler önüne serilmiştir. Bu çalışmada özellikle temel bilimler alanında ve teknoloji alanında eğitim gören öğrencilerin inovasyon algısı ve teknoloji algıları üzerine bir çalışma yapılıyor. Bu çalışmada öğrencilerin yüzde 79’u patent alma usulleri hakkında hiçbir bilgilerinin olmadığını söylüyorlar, yüzde 42’si üniversitelerde inovasyon ortamlarının olmadığını belirtiyor, yüzde 30’u inovasyon konusunda herhangi bir bilgiye sahip değil ve ayrıca yüzde 10’u da teknolojinin çalışma prensiplerine ve 4G altyapısına, işleme sistemine ilişkin sorulara cevap veriyor, yüzde 90’ı veremiyor. İşte bunlar da gerçekten çok önemli.

Ayrıyeten TOBB’un 2014 yılında üniversitelerde üniversite ile sanayi iş birliği alanında yaptığı, hazırladığı bir raporun sonuçlarını da aktarmak istiyorum. Bu rapor, TOBB’un yaptığı rapor üniversitelerin sanayinin ihtiyaç ve beklentisini karşılamadığını yazıyor. Öğretim üyelerinin sanayiyle iş birliği yapmalarının akademik kariyerleri açısından bir getirisinin olmadığını düşündüklerini söylüyorlar. Üniversite bünyesinde üniversite-sanayi iş birliğini destekleyecek yapı ve yapılanmaların yetersiz olduğu ve etkin olmadığı görüşünün hâkim olduğu belirtilmiştir. Sanayicinin ve sektörün ihtiyaçlarını karşılayacak yeterli sayıda öğretim üyesi bulunmadığı da belirtilmektedir. Daha birçok şey var. Bu da aslında bakıldığında bu sorunun hâlâ devam ettiğini de yansıtıyor. Mevzuat ve destek programlarına baktığımızda, özellikle destek programlarında sürecin işlemesi sırasında birçok sıkıntıyla ve engelle karşılaşıldığı ve bunların da vazgeçmelere neden olduğu verilmektedir.

Bunlara bakıldığında da yine bu TOBB’un araştırması, diğer araştırmalar ve şu anda bizzat yaşadığımız problemler hâlâ “ben yaptım olur” mantığıyla hareket edildiğini karşımıza çıkarmaktadır ve hâlâ, içinde bulunduğumuz zamanın hassasiyetinin de farkında olmadığımızı da göstermektedir. Sanayileşmeyi yakalayamamanın bedelini ödemekteyiz. “Dördüncü sanayi devrimi” olarak ifade edilen sanayinin de bir an önce kaçırılmaması için özellikle kodlama eğitiminin birinci sınıftan itibaren başlatılması önem arz etmektedir.

Beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Topcu.

Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin lehinde son olarak Adana Milletvekili Sayın Meral Danış Beştaş konuşacak.

Buyurun Sayın Danış Beştaş. (HDP sıralarından alkışlar)

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önerge üzerinde düşüncelerimi birazdan açıklayacağım ama ilke olarak bu önergeyi desteklediğimizi, lehine oy kullanacağımızı belirtmek istiyoruz.

Değerli milletvekilleri, geçen hafta bütün basın-yayın sansürü nedeniyle yeterince yansımadığını bildiğimiz Eş Genel Başkanımız Sayın Demirtaş’ın mektubunu sizlerle paylaşmak istiyoruz. Bu mektup… AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın “Cumhurbaşkanı” sıfatıyla katıldığı G20 toplantısının ardından düzenlediği basın toplantısında Demirtaş için “terörist” “insanları öldürten kişi” gibi ifadeler kullandı. Demirtaş da bunun üzerine kendisine bir çağrı yaptı, aynen okuyorum:

“AKP Genel Başkanına Çağrı

Öncelikle, şahsımda milyonların iradesine yaptığın hakareti aynen iade ederim fakat başka bir açıdan da bu itirafın nedeniyle teşekkür etmek istiyorum. Bizimle ilgili “yargı” adı altında yürütülen sürecin yargıyla alakası olmadığını, kararın bizzat tarafından verildiğinin ispat külfetinden kurtardın bizi. Açık çağrı yapıyorum: Sekiz aydır emrindeki savcıların ve bazı hâkimlerin, 6-8 Ekim Kobani olayları için halkı sokağı yakıp yıkmaya çağırdığıma dair tek bir delil bulamadılar. Elinde böyle bir delil varsa çaresizlik içinde aleyhime delil arayan savcılarına teslim etmeni istiyorum.

Benim terörist olduğumu ve 54 kişiyi öldürttüğümü daha mahkemem başlamadan hüküm şeklinde ilan ederek bundan sonraki bütün yargılamaları anlamsız ve gereksiz kıldığın için sana şükranlarımı sunuyorum. Er veya geç hâkimlerinin karşısına çıkacağım. Orada kimin terörist kimin katil olduğu kamuoyu nezdinde netleşmiş olacaktır, ondan önce Hakk’ın nezdinde zaten her şey biliniyordur. Bu arada, Kobani olaylarında katledilen 54 yurttaşımızın 44’ü HDP’lidir. Kobani olaylarında insanlarımız sokakta katledilirken; Cizre’de, Sur’da şehirler yıkılırken, siviller katledilirken 15 Temmuzda darbeye kalkışanlar vali, komutan, emniyet müdürü, savcı, hâkim olarak görevdeydiler. Bu kişilerin 15 Temmuz darbe girişiminin içinde olduklarını ve yüzlerce sivil yurttaşı acımasızca katlettiklerini görüyor olmana rağmen, 6-8 Ekim katliam ve provokasyonlarında payları olup olmadığını soruşturmak yerine, bütün suçu benim üstüme yıkarak siyasi bir rakibinden intikam alma basitliğine düşüyor olman tam bir gaflettir.

Ülkede yaşanan her olayın birinci derecede siyasi sorumlusu on beş yıldır ülkeyi yönetiyor olduğun için öncelikle sensin. Bunu unutturmaya çalışma gayretlerin gözümüzden kaçmıyor. Dört duvar arasında olmama rağmen, panik hâlinde bana haksızca saldırıyor olman mertlikten uzak bir tutumdur. Bilmeni isterim ki Allah’tan başka kimseden korkum yoktur. Ne senden ne de emrindeki zulüm uygulayıcılarından merhamet dilenmek gibi bir ucuzluğa düşmeyeceğim. Ömrümün geri kalanını hapiste geçireceğimi bilsem de onursuzluğu ve teslimiyeti asla kabul etmeyeceğim. HDP ve HDP’nin bütün dostlarıyla birlikte içeride ve dışarıda faşizme karşı direneceğiz ve tarihsel olarak emin ol ki biz kazanacağız. F tipi bir hücrede olsam da vicdanım rahat, korkusuz ve mutlu olduğumu bilmeni isterim. Bu yüzden benim için endişelenme lütfen.

Selahattin Demirtaş

Halkların Demokratik Partisi

Eş Genel Başkanı”

Bir bölümü tekrarlamak istiyorum değerli milletvekilleri, Demirtaş Erdoğan’a diyor ki: “Sekiz aydır emrindeki savcıların ve bazı hâkimlerin, 6-8 Ekim Kobani olayları için halkı sokağı yakıp yıkmaya çağırdığıma dair tek bir delil bulamadılar. Elinde böyle bir delil varsa çaresizlik içinde aleyhime delil arayan savcılarına teslim etmeni istiyorum.” Açıkça gördüğünüz üzere, Demirtaş açıkça diyor ki: “Varsa bir delil bunu savcılarına teslim et.” Ve aradan bir hafta geçti, bu mektup kamuoyunda açıklandıktan sonra bir hafta geçti. Kaç gün geçti hiç önemli değil ama geçen süre zarfında ne bir belge ne bir delil açıklandı. Savcılığa, soruşturma makamına ya da kovuşturma makamına hiçbir delil sunulmadı çünkü öyle bir delil yoktur. “Çıkıp açıkla.” diyoruz biz de Erdoğan’a. Nasıl bir arka planla, hangi delille, hangi hakla ve hangi hadle bir partinin eş genel başkanına “terörist” diyebiliyorsun? Açıklamazsan iftiracısın, yalancısın. Biz ispata davet ediyoruz.

Şimdi, Kobani olaylarına ilişkin şu ana kadar iki tane dosya var: Biri Yasin Börü dosyası, biri de Şehriban Sertkal dosyası; biri Antep’te, biri Ankara’da. 11 milletvekilimiz tarafından araştırma önergesi verildi, onlarca soru önergesi verildi. Kobani olaylarını Meclis çatısı altında araştırmak için bütün gücümüzle, gayretimizle çaba sarf ettik ama gelinen aşamada bundan nemalanma, siyaseten kârlı çıkma hesapları yapılıyor. Geçen hafta yine Erdoğan şöyle bir açıklama yaptı: “53 Kürt kardeşim 83 milletvekili kazandıktan sonra öldürüldüler.” dedi. Tarihi de bilmiyor, zamanı da karıştırdı. Kobani olayları 2014 yılındaydı, biz 80 milletvekilini 7 Haziranda çıkardık. Her şey kafasında allak bullak olmuş durumda. Bu nedenle gerçekten, bu seçimden önce olması meselesini bile hatırlamadığını biliyoruz.

Erdoğan’ın Demirtaş’a yönelik suçlamaları aslında bir suçluluk psikolojisidir, cezadan kurtulmak içindir çünkü orada öldürülen vatandaşlardan siyasi olarak ve Anayasa’mıza göre siyasi iktidar sorumludur. Halkların Demokratik Partisinin tek bir dahli varsa o ölümlerde, biz bunun hesabını zaten verirdik, bugüne kadar kırk kere bu meselede soruşturma ve kovuşturma yapılırdı. Ama bizzat bir ülkenin, hem AKP’nin Genel Başkanı hem Cumhurbaşkanı sıfatıyla çıkıp daha yargı karar vermeden, daha Demirtaş mahkemeye çıkmadan, daha bu konuda beyanda bulunmadan suçlu ilan edip, mahkûmiyet kararını verip ilan etmesi kabul edilemezdir en hafif deyimiyle. Bu kararı Erdoğan mı vermiştir; hangi delillerle vermiştir, hangi yargı yerine geçmiştir?

Ankara Ağır Ceza Mahkemesine eş başkanımız çıkarılmak istendi. 4 Kasımdan beri, hatta 20 Mayıstan beri “HDP’li milletvekilleri yargıdan kaçıyor.” diye propaganda yapılıyor. Şimdi, yargı karşısına çıkmak istiyor, eş başkanımız dilekçe veriyor “Bütün dava duruşmalarına çıkmak istiyorum.” diye, diğer milletvekillerimiz de “SEGBİS’te savunma yapmayacağız.” diyorlar; milletvekillerimizi mahkeme karşısına çıkarmıyorlar. Biz de şimdi kendilerine diyoruz: Mahkeme karşısında Demirtaş’ın gerçekleri açıklayacağını bildiğiniz için mi korkuyorsunuz? Niye kelepçe dayatmasında bulunuyorsunuz? Siyasi etikle, hukukla bağdaşır mı? Ceza İnfaz Kanunu’nda bile kelepçe takılmasının koşulları bellidir. Bir milletvekiline kelepçe takılma cüreti, ona oy veren 6 milyon insanın bileğine kelepçe takmaktır aslında. Bu nedenle, eş başkanımızın taleplerinin de gerçekten yerine getirilmesi, mahkemeye çıkma talebinin karşılanması siyasi olarak, hukuki olarak, etik olarak, hangi dilden söylersek söyleyelim mecburidir. Demirtaş, Erdoğan’ın rakibidir, onun karşısında Cumhurbaşkanı adayı olmuştur. Şimdi cezaevinde dört duvar arasındayken kendisine haricen “terörist” demesi asla ve asla halk tarafından, Türkiye yurttaşları ve dünya kamuoyu tarafından normal karşılanmaz.

Üzülerek belirtiyorum ki Sayın Erdem, önergeye sıra kalmadı ama siz çok iyi bir konuşma yapmıştınız -aslında notlarım da var- önergeyi desteklediğimizi söyleyerek teşekkür ediyorum.

Sağ olun. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Danış Beştaş.

Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin aleyhinde son olarak Bolu Milletvekili Sayın Ali Ercoşkun konuşacak.

Buyurun Sayın Ercoşkun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ ERCOŞKUN (Bolu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi önerisi aleyhinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, 15 Temmuzun yıl dönümünde şehitlerimizi rahmetle, minnetle bir kez daha anıyorum, gazilerimize şifalar diliyorum. Tüm şehitlerimizin anısı önünde saygıyla eğiliyorum.

Evet, Selahattin Demirtaş konusu her ne kadar önergeyle hiçbir alakası olmasa da gündeme geldi ama bu konuda muhakkak ki yargı bağımsız bir şekilde görevini en iyi şekilde gerçekleştirecektir, bunun dışında bir polemik yapılmasına kesinlikle müsaade etmemek gerekir.

“Üretim” aslında ülkelerin, milletlerin ekonomisinin belkemiğini ifade eden terimlerden. Bu manada Sanayi, Ticaret Komisyonu olarak hem geçtiğimiz dönemde hem de bu dönemde oldukça verimli çalışmalar gerçekleştirdik. Çünkü her ne kadar 2002’den bu yana Türkiye’nin gayrisafi millî hasılası 230 milyar dolardan 850 milyar dolarlara çıksa, ihracatımız 36 milyar dolarlardan 150 milyar dolarlara gelse ve kişi başı millî gelirimiz 3.500 dolardan 11.500 dolarlara çıksa da artık bir paradigma değişimine ihtiyacımız var. Evet, bizim, ihracatımızı 500 milyar dolara çıkartabilmek için mevcut yapıda çok köklü değişikliklere ihtiyacımız var.

Sanayi Devrimi’nin yüz yıldan fazla zaman önce gerçekleşmesi, özellikle Avrupa tarafında gerçekleşmesi ve Türkiye olarak buna ayak uydurmadığımız doğru. Gerek sermaye oluşumu gerekse ondan sonraki süreçlerde o büyük sermayelerin tetiklediği üretimde gerçekten çok geri kaldık ama bilgi ekonomisine dayanan temelde artık çok farklı alanları dizayn edebilecek bir kabiliyete de ulaşmak durumundayız. Bunu yapmak aslında hepimizin hedefi iktidarıyla muhalefetiyle. Bu manada, AR-GE’nin çok büyük payı var. Evet, AR-GE her ne kadar yüzde 1’ler seviyesine gelse de yeterli değil, bunu 2’ye, 2,5’a çıkarmamız lazım ama geçmişle de kıyaslamak lazım. Yani bu, on sene önce de yüzde 1 değildi, sadece yüzde 0,35’ler seviyesindeydi, 3 katlık bir artışla yüzde 1’ler seviyesine çıktı. Bunu 2 yapmak, evet, hedefimiz. Zaten bu manada geçtiğimiz dönem ve bu dönem komisyonda yaptığımız değişikliklerle AR-GE çalışmalarını destekleyecek bazı önemli adımlar attık. Ne yaptık? Bir kere, AR-GE merkezlerinde çalışan kişi sayısını düşürdük. Çünkü 50 kişinin, 100 kişinin çalışacağı merkezleri oluşturmak zaten başlı başına zor bir işti, dolayısıyla bu sayıyı azalttık. Yeter mi? Yetmez. Neden? Çünkü geçmişte büyükler küçüklere bir şeyler öğretirken -yani hem deneyim olarak, tecrübe olarak, akademik olarak- artık küçükler büyüklere bir şeyler öğretiyorlar. Yani biraz önce örneğini verdiğiniz firmanın bir notebookla adım atıp oradan gelmiş olduğu yer belli; bunu farklı teknoloji firmalarıyla da özetleyebiliriz, Fecebook’u ortaya koyabiliriz, siz Apple’ı söylediniz.

Peki, o zaman, 1 kişiyi de desteklemek bizim önceliğimiz olmalı. Ama bunun için de bir kültüre ihtiyacımızı var, yani AR-GE kültürünün gelişmesine ihtiyacımız var. Şu anda atılan adımlar da aslında bunları destekleyecek adımlar. Çünkü geçtiğimiz, yani bu dönemde yine Sınai Mülkiyet Kanunu olarak bilinen… Patent, aslında “patent” isminin altında da dört beş ayrı kalem var. Yani marka, tasarım, patent, faydalı model ve coğrafi işaretleri tanımlayan ve dünyayla rekabet etmemiz anlamında önemli bir adım olan bir kanunu –ki 200 madenin üzerinde bir kanundu- hep birlikte çıkarttık. Burada Cumhuriyet Halk Partisinin de Milliyetçi Hareket Partisinin de çok olumlu destekleri oldu. Ve bu, gerçekten rakamlara baktığımız zaman da hemen olumlu neticeler verdi.

Diğer taraftan, Üretim Reformu Paketi içerisinde de hepimizin arzu ettiği sanayici ile üniversiteyi birleştirecek bazı adımları da burada ortaya koyduk, gerçekleştirdik, bunun da olumlu katkılarını göreceğiz. Nedir bunlar? Bir kere araştırmacı öğrencilerin desteklenmesi anlamında bilimsel araştırma projelerinde çalışan bursiyer öğrencilere 5102 sayılı Kanun’a tabi olmaksızın burs verilmesinin önünü açtık.

Diğer taratan, üniversitelerde sanayiye yönelik araştırma yapanların ve yenilikçi projelerin desteklenmesi için YÖK izniyle teknoloji transfer ofislerinin açılmasına imkân verdik. Ücretli araştırma izni verilebilmesi, doktora sonrası araştırmacı istihdam edilebilmesi anlamında da önünü açtık. Yani burada, kendi ilim Bolu’da da ben Abant İzzet Baysal Üniversitesinin tüm sanayi kuruluşlarıyla birlikte iş yapabilmesi gerektiğini düşünüyorum ve bu manada desteklemek istiyoruz ama önümüze çıkan sıkıntıları işte bu reform paketiyle birlikte ortadan kaldırıyoruz; akademik çevrelerin, üniversite çevrelerinin de neticelerden pay alabilmesini sağlayacak adımları atarak inşallah, bu noktada olumlu gelişmeleri hep birlikte ortaya koyacağız.

Diğer taraftan, tabii, ihracatı artırabilmenin yolu daha fazla domates üretip satmak değil veya daha fazla kot dikerek bunu artırmak değil. Dolayısıyla, biz ihracatı nasıl artırabiliriz? İşte, o “Endüstri 4.0”la ifade ettiğiniz bilişimle, yazılımla ama bunların bilgi ekonomisi temelli uygulamalarıyla bunu gerçekleştirebiliriz. Önümüzde örnekler var, evet, Hindistan bir örnek, özellikle bilişimde, yazılım tarafında önemli bir örnek ama bizim -şuna emin olun- Hindistan’ın yaptığının aynısını, hatta daha fazlasını yapabilecek bir potansiyelimiz var. Bunu gerçekleştirmek için neye ihtiyacımız var? Bunu gerçekleştirmek için en önemlisi zihinsel değişime ihtiyacımız var. Bu zihinsel değişimle birlikte gördüğümüz eksikliği de tamamlamamız lazım. Mesela Sayın Eren Erdem solar ev projesini koydu buraya yani elektriği üretebilecek ve bunu da hiçbir yere bağımlı kalmadan devam ettirebilecek. Geçtiğimiz belki bir iki hafta içinde izlediniz, şu anda evde elektrik üretebilmek için yani çatılarda güneş enerjisiyle elektrik üretebilmek için artık ruhsat alınması söz konusu değil. Enerji Bakanlığı EPDK’yla birlikte ruhsat alımını zorunlu koşan kararı iptal etti. Dolayısıyla, tüm evlerde, tüm ofislerde, fabrikalarda çatılarda elektrik enerjisi ruhsata bağlı kalmaksızın üretilebilecek. İşte bunlar sahada bizden talep edilen değişikliklerdi ve biz bu talep edilen değişiklikleri bir bir yerine getirerek bu sürecin önünü açmaya çalışıyoruz.

Değerli arkadaşlar, diğer taraftan, özellikle sanayicilerle birlikte tüm STK’ların yani TÜSİAD’dan MÜSİAD’a kadar veya Odalar ve Borsalar Birliğine kadar veya sanayi odalarına, organize sanayi yöneticilerine kadar bu süreçlerdeki taleplerini hep birlikte, herhangi bir siyasi kaygı taşımadan yürütmemiz lazım. Üretim Reformu Paketi içerisinde, aslında, bir polemik ortaya koyarak, zeytinlik meselesini gündeme getirerek bazı şeylerin önünü kapattık. Doğru bir şey mi? Bence kesinlikle değil. Eğer burada zeytinlik meselesinin polemik yapılmasını hep beraber engelleyebilseydik, işte, o sanayicinin, üreticinin arzu ettiği bazı değişiklikleri de o paket içerisinde gerçekleştirebilecektik…

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – Zeytinliği koymasaydınız olacaktı.

ALİ ERCOŞKUN (Devamla) – …ama, bunun, sadece ve sadece siyasi bir polemik ortaya koymak adına engellenmesi, hiçbirimize bir şey kazandırmadı…

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – Zeytinliği kurtarmak adına yapıldı.

ALİ ERCOŞKUN (Devamla) – … Türkiye'ye de kazandırmadı, sanayiciye de üreticiye de kazandırmadı.

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – Koymasaydınız ne güzel olurdu, zeytinlikler için uğraşmazdık.

ALİ ERCOŞKUN (Devamla) – Dolayısıyla, burada yapılması gereken, herhangi bir siyasi kaygıyı bir tarafa bırakıp doğrusu neyse bunu yapmak.

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Doğrusu oydu!

ALİ ERCOŞKUN (Devamla) – Doğrusunu bulma noktasında, ben eminim ki bir masa etrafında bunu yapabilecek potansiyelimiz var.

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – Muhalefetin katkılarıyla zeytinlik kurtuldu, tabii! Bizim katkılarımızla kurtuldu.

ALİ ERCOŞKUN (Devamla) – Cumhuriyet Halk Partisinin çok değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisinin aynı şekilde Komisyona katkı veren çok değerli milletvekilleri var; hep birlikte bunları gerçekleştirebiliriz ama yeter ki bu konuyu…

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – Kutsal zeytin ağaçlarını kurtarmış olduk.

ALİ ERCOŞKUN (Devamla) – …millî olan bu konuyu bir politik malzeme hâlinde kullanmayalım, sadece ve sadece doğrusu neyse bunu yapmaya gayret edelim ve bunu yapabildiğimizi de aslında bu geçtiğimiz süreçlerde göstermiş olduk.

Bilişim sanayisinin beklediği çok önemli bir şey vardı, bilişim ürünleri artık bir sanayi ürünü olarak kabul ediliyor bu en son Üretim Reformu Paketi’yle. Yazılımcıların müthiş derecede memnun olduğu ve gerçekten yıllardan beri çok beklediği bir kanundu, bunu da bu paket içerisinde gerçekleştirmiş olduk. Ben katkılarınızdan dolayı hepinize teşekkür ediyorum.

Tüm bu konularda yapmış olduğumuz çalışmalar var, yapacağımız çalışmalar var. Geçtiğimiz dönem gerçekleşen Komisyon çalışmaları da bunu gösteriyor.

Dolayısıyla, önergenin aleyhinde olduğumuzu belirtiyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ali Ercoşkun.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun önerisini oylarınıza sunacağım.

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

MEHMET GÖKDAĞ (Gaziantep) – Efendim, bir yoklama talebimiz var.

BAŞKAN – Yoklama talebi var.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – 20 kişi kalksın.

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – 30 kişi varız, endişe etme.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – 20 kişi aynı anda kalkacaksınız.

BAŞKAN - Sayın Gökdağ, Sayın Gök…

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – Biz kendi işimizi kendimiz yaparız. Siz keyfinize bakın.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – İç Tüzük’e uyacaksınız hanımefendi.

MEHMET GÖKDAĞ (Gaziantep) – Meclis Başkanı orada Sayın Muş.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, 20 kişi aynı zamanda kalkacak; böyle 3 kişi, 5 kişi değil.

MEHMET GÖKDAĞ (Gaziantep) – Kalktık, sen nereye bakıyorsun?

BAŞKAN – Evet, kalktılar.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Eş zamanlı kalkacaksınız, eş zamanlı kalkacaksınız.

MEHMET GÖKDAĞ (Gaziantep) – Arkayı gördün mü? Eş zamanlı kalktık.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Eş zamanlı kalkılacak, grup başkan vekilinize sorun.

BAŞKAN – Sayın Yiğit, Sayın Yedekci, Sayın Erdem, Sayın Dudu, Sayın Arslan, Sayın Bektaşoğlu…

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Gök, eş zamanlı 20 kişi kalkacak. İç Tüzük’e uygun hareket edin. Öyle veresiye değil, eş zamanlı.

BAŞKAN – İşlem yapıyorum sayın milletvekilleri.

Sayın Tümer, Sayın Tarhan, Sayın Çamak, Sayın Göker, Sayın Tamaylıgil, Sayın Öztrak, Sayın Özcan, Sayın Yalçınkaya, Sayın Havutça, Sayın Turpcu, Sayın Aldan, Sayın Yüksel, Sayın Bekaroğlu.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı yoktur, birleşime otuz dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.32

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Fatma KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli), Ömer SERDAR (Elâzığ)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 114’üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin oylamasından önce istem üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi yoklama işlemini tekrarlayacağım.

Yoklama için beş dakika süre veriyorum ve yoklamayı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- CHP Grubunun, 19/7/2017 tarihinde İstanbul Milletvekili Eren Erdem ve arkadaşları tarafından, bilimin önündeki engellerin kaldırılması ve yeni bir devlet politikası oluşturulması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 19 Temmuz 2017 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Bölge Adliye ve Bölge İdare Mahkemelerinin İşleyişinde Ortaya Çıkan Sorunların Giderilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Bölge Adliye ve Bölge İdare Mahkemelerinin İşleyişinde Ortaya Çıkan Sorunların Giderilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/839) ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 490) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Geçen birleşimde, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen 490 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın ikinci bölümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştı.

Şimdi, ikinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

Sayın milletvekilleri, tebrik ve kabul işlerini kuliste yaparsanız…

Sayın Hakan Çavuşoğlu, sizi de kutluyoruz, yolunuz açık olsun, başarılar diliyoruz.

Evet, 15’inci madde üzerinde üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 490 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 15’inci maddesindeki "teselsül ettirilmiş” ibaresinin yerine "birbirine bağlanmış” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

    Filiz Kerestecioğlu Demir               Behçet Yıldırım          Saadet Becerekli

               İstanbul                               Adıyaman                          Batman

 

           Müslüm Doğan                     Mehmet Ali Aslan                 Hüda Kaya

                 İzmir                                  Batman                           İstanbul

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 490 sıra sayılı Bölge Adliye ve Bölge İdare Mahkemelerinin İşleyişinde Ortaya Çıkan Sorunların Giderilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın çerçeve 15'inci maddesinin (1)’inci fıkrası uyarınca Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 280'inci maddesinin (1)’inci fıkrasına işlenecek (c) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

        İsmail Faruk Aksu                       Celal Adan                Mehmet Parsak

               İstanbul                                İstanbul                 Afyonkarahisar

 

          Mustafa Kalaycı                     Muharrem Varlı           Mehmet Erdoğan

                Konya                                  Adana                             Muğla

“c) Dosyada herhangi bir eksiklik bulunmayıp, suçun yanlış nitelendirilmesi dışında, hükümdeki hukuka aykırılık ve hatanın düzeltilmesinin mümkün olduğu hâllerde hükmü düzelterek istinaf başvurusunun esastan reddine;”

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Bölge Adliye ve Bölge İdare Mahkemelerinin İşleyişinde Ortaya Çıkan Sorunların Giderilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 15’inci maddesinde öngörülen değişikliğin aşağıdaki şekilde düzeltilmesini arz ve teklif ederiz.

MADDE 15 — 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 280 inci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde yer alan "(c)” ibaresi "(a), (c), (d)” şeklinde değiştirilmiş, fıkraya (a) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki bentler eklenmiş, mevcut (b) ve (c) bentleri (d) ve (e) bentleri olarak teselsül ettirilmiş ve maddeye aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

"b) Cumhuriyet savcısının istinaf yoluna başvurma sebebine uygun olarak mahkumiyete konu suç için kanunda yazılı cezanın en alt derecesinin uygulanmasını uygun görmesi hâlinde, hukuka aykırılığın düzeltilerek istinaf başvurusunun esastan reddine,

c) Olayın daha fazla araştırılmasına ihtiyaç duyulmadan davanın reddine karar verilmesi veya güvenlik tedbirlerine ilişkin hatalı kararın düzeltilmesi gereken hâllerde hukuka aykırılığın düzeltilerek istinaf başvurusunun esastan reddine,

(3) Birinci ve ikinci fıkra uyarınca verilen kararların sanık lehine olması hâlinde, bu hususların istinaf isteminde bulunmamış olan diğer sanıklara da uygulanma olanağı varsa bu sanıklar da istinaf isteminde bulunmuşçasına verilen kararlardan yararlanırlar.”

 

        Levent Gök                          Necati Yılmaz                  Mehmet Gökdağ

           Ankara                                 Ankara                              Gaziantep

 

       Zeynel Emre                        Namık Havutça            Cemal Okan Yüksel

          İstanbul                               Balıkesir                             Eskişehir

BAŞKAN - Okunan son önergeye Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) - Temsil kuramı içinde katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Hükûmet?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önerge üzerinde Ankara Milletvekili Sayın Levent Gök konuşacak.

Sayın milletvekilleri, konuşmacı kürsüye geldi, lütfen biraz sessiz olalım. Rica ediyorum.

Buyurun Sayın Gök.

LEVENT GÖK (Ankara) – Efendim, dikkatimiz dağılıyor gerçekten. Arkadaşlarımızın bu Kabine değişikliğinden dolayı heyecanlarını anlıyorum ama…

BAŞKAN - Evet, sayın milletvekilleri…

Buyurun Sayın Gök.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısı üzerinde söz aldım. Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Bundan tam bir ay kadar önce Genel Başkanımız öncülüğünde “hak, hukuk, adalet” adını verdiğimiz bir yürüyüş başlattık. Bu yürüyüşte Türkiye’de adalete olan güvenin ne kadar sarsıldığını, milyonlarca yurttaşımızın, insanımızın adalet haykırışının bir yansımasını, onların hislerine bir tercüman olmayı kendimize görev saydık. Yürürken kimi zaman taş attılar kimi zaman hakaret ettiler, her birini anlayışla karşıladık, olgunlukla karşıladık. “Niçin sokaklardasınız, yürüyorsunuz?” diyenlere alkışlarla cevap verdik çünkü anayasal bir hakkımızı kullandık, demokratik bir hakkımızı kullandık. Dünyanın Gandhi’nin rekorunu geçen en uzun soluklu, en kitlesel yürüyüşünü gerçekleştirdik bir tek kişinin burnu kanamadan. “Hak” dedik “hukuk” dedik “adalet” dedik. Dün burada Adalet Bakanlığı görevinde bulunan Sayın Bekir Bozdağ vardı. Dün kendisine sorduk “Adalet var mı?” diye, kendisi “Adalet var.” dedi ama bugün kendisi yok.

Yeni bakanlara da hayırlı olsun dileklerimi iletirken, yeni bakanlarımızın da, Hakan Bey’in, Osman Bey’in ve diğer arkadaşlarımızın da görevlerinde başarılar diliyorum. Umuyorum ve diliyorum ki bu bakanlık görevlerinde arkadaşlarımız toplumun hissiyatını, muhalefetin hissiyatını daha iyi özümseyerek değerlendirirler ve görev yaparlar. Örneğin, bugün görevi sona eren Adalet Bakanı tarihimizde “Türkiye’de Türk yargısının, adaletin en güvensiz olduğu bir bakanlık” sürecini yaşayarak bitirdi. Yeni gelen Bakan artık bu hissiyatları dikkate almalı değerli arkadaşlarım.

“Sokaklarda yürüdük.” dedik. E, “Sokaklarda yürünmez.” diyenler 15 Temmuzda meydanlarda, sokaklarda oldular haklı olarak ve meşru olarak, bizler de olduk. Demek ki sokakların bir anlamı var, meydanların bir dili var, tıpkı bu cuma Tunceli’de olacağı gibi.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gencecik bir öğretmen, Necmettin Yılmaz, ailesinin dar olanaklarıyla, kıt olanaklarıyla okutuldu, kura çekti, öğretmen oldu, Tunceli’de, kara yoluyla gittiği sırada PKK’lı teröristler tarafından kaçırıldı, vahşice katledildi. Buna seyirci mi kalacağız? Buna sessiz mi kalacağız? Necmettin Yılmaz, o gencecik beden, tertemiz beden, ailesinin geleceği olan, öğrencilerinin geleceği olan bir öğretmen bugün aramızda yok maalesef. Suçu? Hiçbir suçu yok. Masum, tertemiz. Görev yapıyor, Türkiye’nin en uzak illerinde görev üstleniyor, saygıyla karşılanması gereken bir davranışla gitti Şanlıurfa’ya öğrenci yetiştirmek için ama bir hain terör saldırısı, bir PKK terörü onu aramızdan aldı.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, biz, cuma günü, PKK terörünü kınamak üzere, Necmettin Yılmaz kardeşimizin şahsında, masum, öldürülen tüm sivil yurttaşlarımız, askerlerimiz ve polislerimiz anısına Tunceli’de yine sokaklarda yürüyüş yapacağız değerli arkadaşlarım; teröre karşı, terörün karşısında durmak için, elimizde parti bayrağı olmayacak. Ben de yarın Tunceli’ye gidiyorum, arkadaşlarımızla beraber elimizde Türk bayrağı olacak, karanfiller olacak, hepinizi bekliyoruz bu yürüyüşe. Teröre karşı ortak bir duruş sergilenmediği müddetçe, bir millî beraberlik sergilenmediği müddetçe terörün üstesinden gelemeyeceğimize inanıyorum. Tunceli’de yakılan bu fitilin, ateşlenen bu kıvılcımın Türkiye’ye yayılması gerekiyor. Yeter artık diyoruz teröre. PKK’sını, DHKP-C’sini, DEAŞ’ı, IŞİD’i, her neyse, elinde silah tutan herkesi lanetliyoruz ve Cumhuriyet Halk Partisinin milletvekili olarak, elimizde parti bayrağı taşımadan sadece karanfil ve Türk Bayrağı taşıyarak Tunceli’de bir yürek olmaya sizleri de davet ediyoruz değerli arkadaşlarım. (CHP sıralarından alkışlar) Gelin, burada beraber olalım; gelin, o sokaklarda teröre karşı beraber omuz omuza yürüyelim. Türkiye’nin buna ihtiyacı var, Türkiye’nin bu moral değere ihtiyacı var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika daha veriyorum Sayın Gök.

Buyurun.

LEVENT GÖK (Devamla) – Böylesine bir ortamda hak, hukuk, adalet derken herkesi içine alan bir kavram, terör de herkesi içine alan bir kavram. Şimdi, yüreğimizi ortaya koymanın zamanı. Şimdi, hep beraber, bu gencecik öğretmenin şahsından, onun anısından ve ona olan saygımızdan güç alarak teröre karşı birlik olma zamanı.

Türkiye’nin terörü yenecek birikimi, dinamikleri, potansiyeli vardır, Türkiye’nin her türlü sorunu konuşarak çözecek bir aklı vardır. Türkiye büyük bir ülkedir. Türkiye’de biz bütün devasa sorunlarımızı konuşarak çözebiliriz değerli arkadaşlarım, bunu yapacak gücümüz var. Hem bunu yapacak gücümüzü harekete geçirelim hem de teröre asla prim vermeyelim.

Hepinizi cuma günü Tunceli’de hiçbir parti bayrağı altında olmaksızın gerçekleştireceğimiz yürüyüşe davet ediyorum. Biz de Tunceli’den yükselecek sese tercüman olmaya çalışacağız. Bu sese sizler de kulak verin diyor, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gök.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 490 sıra sayılı Bölge Adliye ve Bölge İdare Mahkemelerinin İşleyişinde Ortaya Çıkan Sorunların Giderilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın çerçeve 15'inci maddesinin (1)’inci fıkrası uyarınca Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 280'inci maddesinin (1)’inci fıkrasına işlenecek (c) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“c) Dosyada herhangi bir eksiklik bulunmayıp, suçun yanlış nitelendirilmesi dışında, hükümdeki hukuka aykırılık ve hatanın düzeltilmesinin mümkün olduğu hâllerde hükmü düzelterek istinaf başvurusunun esastan reddine;”

Muharrem Varlı (Adana) ve arkadaşları

BAŞKAN – Okunan önergeye Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Komisyon katılmama görüşündedir Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Adana Milletvekili Sayın Muharrem Varlı konuşacak.

Buyurun Sayın Varlı. (MHP sıralarından alkışlar)

MUHARREM VARLI (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önerge üzerinde söz aldım, bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün yeni bir Bakanlar Kurulu oluştu, yeni bir Hükûmet oluştu. Görev alan bütün bakanlara başarılar diliyorum. İnşallah ülkemize, milletimize hayırlı olur; inşallah bu ülkenin eksikliklerini, problemlerini giderme noktasında büyük gayret sarf ederler ve bir an önce de bu işi çözümlerler. Tabii, beni en çok ilgilendiren konulardan bir tanesi tarım olduğu için, Tarım Bakanı da değişti, yeni bir bakan görevlendirildi, inşallah bu yeni Sayın Bakan tarımla ilgili problemleri bir an önce çözme yolunda gayret sarf eder. Özelikle son dönemlerde yükselen et fiyatlarının önüne geçmek adına dışarıdan ithal hayvan değil de içerideki kendi imkânlarımızla bu işi nasıl çözebiliriz, buğday fiyatını tekrar nasıl yükseltebiliriz, mısırı nasıl koruyabiliriz, ayçiçeği üreticilerini nasıl koruyabiliriz, daha doğrusu üreten, ürettiğinden para kazanan çiftçilerimizi nasıl var ederiz, bunun gayreti içerisinde bir çaba gösterirse bundan hepimiz memnun olacağız çünkü gerçekten çiftçiler bu konularda çok mağdur oldular, çok problemler yaşadılar. İnşallah, bundan sonra da bu problemleri yaşamayız.

Yine, mazot konusunu da sürekli gündeme getiriyoruz. İnşallah bir an önce mazot konusunda ve gübre konusunda da çiftçilerimizin ihtiyaçlarını karşılayacak, onlara daha az fiyatlarla mazot ve gübre sağlayabilecek bir politika uygularlar ve üreten insanları da bu manada memnun etmiş olurlar.

Yine, 1998 yılında Adana Ceyhan depremi olmuştu, bunu hatırlarsınız, birçok insanımızı kaybettik; Allah rahmet eylesin hayatını kaybeden insanlarımıza, ailelerine de başsağlığı diliyoruz. O deprem sonrasında bir yardım kampanyası başlatılmıştı gerek devletimiz gerekse sivil vatandaşlar tarafından. Aynı zamanda, yine, devletimiz hem konut yapımında hem de kısa sürede kira ihtiyaçlarını karşılamak ve o deprem sonrasındaki mağduriyetleri gidermek adına da bir miktar para yardımında bulunmuştu. Şimdi, bölgeden iki günden beridir çok yoğun telefonlar geliyor, bu paralar tekrar geri talep ediliyormuş hem de faiziyle birlikte. Sayın Maliye Bakanım -buradayken tebrik ediyoruz kendisini de yeniden görev aldı Hükûmette- bu konuyla bir ilgilenirseniz çok memnun olurum. Yani o dönemde bir mağduriyet yaşandı, devletimiz yardımcı olmuştu, şimdi bu insanlardan faiziyle tekrar geri isteniyormuş. Yani, bu konuda ne yapabiliriz devlet olarak bir bakarsanız çok memnun oluruz. Bu, tabii, depremde birçok insan hayatını kaybetti, birçok insan evini kaybetti, yurdunu kaybetti, onun için önemli bir konu, bir an önce çözülmesinde fayda var.

Yine, bugün, Grup Başkan Vekilimiz Sayın Erhan Usta da gündeme getirmişti, bu konuda da çok telefon aldığımız için, çok mesaj aldığımız için sizlerin gündemine ve milletimizin gündemine tekrar taşımakta fayda gördüm. Arkadaşlar, bu FETÖ’yle ilgili yapılan bütün operasyonlarda, gerçekten bu işin içerisinde olan bütün suçlularla ilgili Hükûmetin arkasında olduğumuzu ve sonuna kadar da arkasında olacağımızı her dönemde beyan ettik, beyan etmeye ve arkasında durmaya da devam edeceğiz. Ancak, bu askerî okul öğrencileri var yani hakikaten bunlarda çok büyük bir mağduriyet var. Bu çocukların birçoğu okulu bitirmiş olmalarına rağmen uzaklaştırıldılar ve şu ana kadar da bunlarla ilgili hiçbir çözüm üretilmedi. Ya, bunların içerisinde FETÖ’cü varsa gerçekten kaldırıp atalım yani devletimizin istihbaratı var, polisin istihbaratı var; kimin nerede oturduğunu, nerede kalktığını her gün takip ediyorlar bunlar. Yani bunları da bulsunlar, gerçekten bu öğrencilerle ilgili mağduriyeti bir an önce çözelim. Hakikaten bu konuda da çok yoğun mesajlar ve telefonlar geliyor, bunu da çözmek bizim görevimiz Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak.

Gerçekten, terör örgütleriyle ilgili Hükûmetin yapmış olduğu her operasyonun arkasındayız, Hükûmete desteğimiz sonuna kadar devam ediyor bu konuda. Ancak, dediğim gibi, bu tip mağduriyetleri de gidermek bizim görevimiz arkadaşlar, bunu da dile getirmek lazım. Bu öğrencilerle ilgili, özellikle askerî okullardan atılan öğrencilerle ilgili veya okulu bitirmiş, uzaklaştırılan öğrencilerle ilgili, eğer gerçekten bunların FETÖ’yle bağlantısı varsa -zaten yapılan- en ağır şeyler yapılsın ama yoksa da bunların hakkını vermek gerekir diye düşünüyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Varlı.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 490 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 15’inci maddesindeki "teselsül ettirilmiş” ibaresinin yerine "birbirine bağlanmış” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Ali Aslan (Batman) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılınmıyor Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Batman Milletvekili Sayın Mehmet Ali Aslan konuşacak.

Buyurun Sayın Aslan. (HDP sıralarından alkışlar)

MEHMET ALİ ASLAN (Batman) – Sayın Başkan ve Sayın Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Tabii, Meclisteyiz; evvela, Meclis personelinin, Meclis üyelerinin, adil bir şekilde kendilerine ortam, zemin hazırlanması gerekiyor. Örneğin, eskiden Meclis personeli saat on ikiye kadar kaldı mı ertesi gün izinli sayılıyordu, bunu son birkaç aydır saat ikiye çektiler ve sabah yine personel çalışmak zorunda bırakılıyor. Yani, düşünün, dün biz bir buçukta buradan ayrıldık, personel de aynı şekilde; servisi beklemesi, eve yetişmesi falan saat üç buçuk, dördü buluyor ve sabah erkenden işe gelmek zorunda kalıyor. Dolayısıyla, hepimizin tanık olduğu gibi dün on sekiz saat çalıştılar. Ya, Mecliste bu hakkaniyetsizlik, bu adaletsizlik oluyorsa biz artık Türkiye'nin diğer bölgelerine, diğer kurumlarına, diğer farklı yerlerine karşı ne diyebiliriz ki? Öncelikle bu haksızlığın, hukuksuzluğun giderilmesi gerekiyor. İşçiye, personele de bunun için ayrıca bir mesai parası da, ek ücret de ödenmiyor. Başkanlık Divanının da bu konuyla yakından ilgilenmesini rica ediyoruz. Dün akşam personel bize bu konuda haklı sitemlerini dile getirmiştir. Mesai verilmemesi ayrı bir zulümdür. Oysa ki Peygamber’in (AS) bir hadisişerifi vardır “İşçinin alın teri kurumadan hakkını ödeyiniz.” diye ama bırakın ödenmesini, öyle bir mesai kalemi bile yokmuş. Yine “İşçiye yediğinizden yedirin, giydiğinizden giydirin ve onun yüklenemeyeceği yükü ona yüklemeyiniz.” diye bir hadisişerif vardır. Keşke ramazanda o iftar davetlerinde sadece kendimizi değil, işçilerimizi de, personelimizi de davet edebilseydik böylece daha hakkaniyetli, daha adil davranmış olacaktık.

Bir diğer adaletsizliği, hukuksuzluğu sizin nazarınıza sunmak istiyorum, Sayın Bakan da burada. İlköğretim ve ortaöğretim kurumlarının bursluluk sınavı vardı, 10 Haziranda yapıldı, günlerde açıklandı. 185 bin öğrenciden 65 bin öğrenci burs kazanmayı hak etti ama nasıl hak etti? Belli bazı meslek gruplarına kontenjan tanınmış yani 250 puanla bursluluğu kazanabiliyor, hak edebiliyor ama öte yandan 450 puan alan öğrenciler burstan faydalanamıyor. Bu apaçık bir zulümdür, bir haksızlıktır.

Bakın, elimde belgeler var. 415 puan almış ama burs hakkını elde edememiş, yeni. Aynı şekilde, 250 puanla bursluluğa hak kazanan öğrenciler var babalarının meslek grubundan ötürü. Yani düşünün ki ilkokul 5’inci sınıf öğrencisi 450 puan alıyor, aynı şekilde diğeri 250 puan alıyor; biri ayda 200 TL kazanıyor, burs alıyor, diğeri ise kazanamıyor, verilmiyor. O öğrencilerin psikolojisini düşünebiliyor musunuz? Yani babasının a, b, c meslek grubundan olmamasının cezasını, suçunu neden öğrenci çekiyor? Dolayısıyla bu adaletsizliğin, bu hukuksuzluğun da ortadan kaldırılması gerekiyor. 65 bin öğrencinin alacağı bursu pekâlâ 185 bin öğrenciye de dağıtabiliriz, puana göre burs da alınabilir. Ben de bir eğitimciyim. Ben o öğrencilerin düştüğü ruh hâlini çok iyi biliyorum, çok iyi gördüm. Umarım, bu hukuksuzluk, adaletsizlik de ortadan kalkar.

Yeni fezlekeler gelmiş, ona da bir cümleyle değineceğim. İnanır mısınız, bizim bütün sokak, miting konuşmalarımıza, medya konuşmalarımıza fezleke hazırlanmış. “Allah birdir.” desek terör örgütü propagandasından fezleke hazırlıyorlar. Fezlekeleri size göstereceğim. Günün birinde “Ya, bu kadarı da olmuyor. Bu hangi yönetim, hangi iktidar döneminde olmuş?” diyeceksiniz. Ama o gün gelmeden bu yanlışları düzeltin, bu zulümleri ortadan kaldırın.

Teşekkürler. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

15’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

16’ncı maddede üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 490 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 16’ncı maddesindeki "fıkrasına” ibaresinin yerine "bendine” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Filiz Kerestecioğlu Demir              Behçet Yıldırım               Saadet Becerekli

          İstanbul                               Adıyaman                               Batman

      Müslüm Doğan                           Erol Dora                  Mehmet Ali Aslan

            İzmir                                  Mardin                                 Batman

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 490 sıra sayılı Bölge Adliye ve Bölge İdare Mahkemelerinin İşleyişinde Ortaya Çıkan Sorunların Giderilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 16'ncı maddesinde geçen "daire” ibaresinin "ilgili daire” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

   İsmail Faruk Aksu                       Celal Adan                     Mehmet Parsak

          İstanbul                                İstanbul                      Afyonkarahisar

     Mustafa Kalaycı                     Mehmet Erdoğan                    Baki Şimşek

           Konya                                  Muğla                                  Mersin

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Bölge Adliye ve Bölge İdare Mahkemelerinin İşleyişinde Ortaya Çıkan Sorunların Giderilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 16’ncı maddesinde öngörülen değişikliğin aşağıdaki şekilde düzeltilmesini arz ve teklif ederiz.

MADDE 16 - 5271 sayılı Kanunun 281 inci maddesinin birinci fıkrasına "mahkemesi” ibaresinden sonra gelmek üzere "dairesi” ibaresi eklenmiş ve fıkranın ikinci cümlesi yürürlükten kaldırılmıştır.

      Necati Yılmaz                       Mehmet Gökdağ                     Zeynel Emre

           Ankara                               Gaziantep                              İstanbul

     Namık Havutça                    Cemal Okan Yüksel                  Engin Özkoç

         Balıkesir                              Eskişehir                               Sakarya

BAŞKAN – Okunan son önergeye Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Sakarya Milletvekili Sayın Engin Özkoç konuşacak.

Buyurun Sayın Özkoç. (CHP sıralarından alkışlar)

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, bölge adliye mahkemelerinin açılmasıyla ilgili, biliyorsunuz, 18 tane mahkemenin Türkiye'de kurulmasıyla ilgili ilk önce bir karar çıktı, daha sonra da bu 7’ye indirildi. 18 tane çıktığında Sakarya’da bölge adliye binası yapıldı, tam 40 milyon lira harcandı bölge adliye mahkemesine. Gerekli alt yapı ve bürokrasiyi ilgilendiren her şey tamamlandı ama daha sonra o bölge adliye mahkemesi maalesef şu anda bomboş duruyor, orada mahkemenin açılmasından vazgeçildi ama Sakarya’da hâlâ bir adliye sarayımız yok. Devletin vergileriyle yola çıkan ve hizmet anlayışıyla Türkiye Cumhuriyeti’nde var olduğunu iddia eden bir Hükûmetin, bu yaptığı şeyi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kürsüsünden kendi yaşadığım kent adına, ülkem adına esefle kınıyorum ve bunun bir an önce düzeltilmesi ve Sakarya’nın, layık olduğu bir adliye sarayına da kavuşturulmasını diliyorum.

Diyelim ki adliye sarayımız var, bölge adliye mahkememiz de var, peki, adalet var mı? Yok. Neden yok? Bakın, iki gün önce başıma gelen olayı anlatayım: Mahkemeniz de olsa, savcılarınız, hâkimleriniz de olsa eğer sizi adil, tarafsız yargılıyorlarsa ve peşinen suçlamıyorlarsa o zaman bir şansınız vardır ama eğer sizi peşinen suçluyorlarsa işte benim başıma gelen geliyor. “1 Nisan 2016’da, Can Dündar ve Erdem Gül’ün davasında, Sayın Engin Özkoç, o davanın kapalı bir oturum olduğunu bildiği hâlde buraya katılıp davaya girmekte ısrar ettiği için, slogan attığı için ve basının karşısına çıkıp da kamu binalarının bulunduğu yerde illa bir açıklama yapma konusunda ısrarcı olduğu için dokunulmazlığının kaldırılmasını talep ediyoruz.” diyorlar ve ayrıca, bu dokunulmazlığın kaldırılmasıyla ilgili fezlekede 12 tane delil maddesi sunuyorlar. Bu delil maddelerinin içerisinde bilirkişi raporu var. İlgili büroların ve polisin ve ilgili savcının bu konuyla ilgili attıkları imzalar var, hatta bir de başka bir şey var, video görüntüleri de var. Yani, diyorlar ki: “Sen, bu video görüntülerinde oradasın ve bu suçu işledin.” Bugün gittim arkadaşlar, video görüntülerini inceledim. İnanın, kendimi aradım, aradım, bana benzeyen birini de aradım fakat yok, fakat yok. Milletvekiline eğer bu yapılıyorsa, dokunulmazlığı olmayan bir vatandaşa, mahkemelerde sürünen anne babalara, çocuklara, binlerce kişiye neler yapılmıyordur Türkiye’de.

İşte adalet arayışında anlatmak istediğimiz tam da budur. Türkiye’de adalet diye yola çıkan Cumhuriyet Halk Partisinin lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Türkiye’nin sadece yüzde 50’si için değil, yüzde 100’ü için adalet diye yola çıkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun işte adalet arayışı tam da bunun içindir.

Eğer bir milletvekiliyle ilgili 12 tane delille olmadığım bir yerde… Bırakın mahkemede olmayı, ben o adliye sarayına hayatım boyunca hiç gitmedim. O gün Sakarya’daydım ve toplantılar yaptım. Bunlar kayıtlarla tespit edilmiş olduğu hâlde siz diyorsunuz ki: “Bu milletvekili suçludur ve dokunulmazlığını kaldırın.” İşte size devlet ciddiyeti, işte size AKP’nin adaleti, işte size Türkiye Cumhuriyeti’nden dünyaya binlerce, on binlerce Enislerin, çocukların, gazetecilerin, yazarların haykırışı. Onları siz bu anlayışla cezaevine gönderdiniz, onları siz bu anlayışla hücrelerde tutuyorsunuz, siz Genelkurmay Başkanını bu anlayışla Şemdin Sakık gibi bir PKK’lı militanın gizli sanıklığıyla altı yıl cezaevinde tuttunuz ve getirdiğiniz generaller darbe kalkışması yapıp bizim vatandaşlarımızı şehit düşürdüler. Suçlusu sizsiniz, masum olan halktır.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özkoç.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkanım, önergeyi oyladınız ama arkadaşımız çok ciddi bir konu anlattı.

BAŞKAN – Bir dakika, işlemimi bitireyim.

Önerge kabul edilmemiştir.

Buyurun, evet, sizi dinliyorum.

LEVENT GÖK (Ankara) – Ciddi bir konu anlattı, herhâlde Hükûmetin buna vereceği bir yanıt vardır.

MEHMET MUŞ (Ankara) – Yargıya ne desin Hükûmet?

LEVENT GÖK (Ankara) – Çünkü bugün Adalet Bakanlığını ilgilendiren bir konuda konuşuyoruz ve Hükûmet de burada. Yani Sayın Milletvekillerimizin, olmadığı ve hiç gitmediği bir adliyedeki bir duruşmadan dolayı hakkında 14 tane delil üretilerek bir fezleke düzenlenmesi söz konusu. Bu, neden önemlidir? Meclisin bir milletvekili Sayın Engin Özkoç yani Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir milletvekili. Bir milletvekilimizin başına gelen bir hadisede herhâlde Hükûmetin söyleyeceği bir şeyler olmalıdır, bir değerlendirme olmalıdır. Hükûmet buna cesaret edebiliyor mu? Bu savcıyı yerinde tutacaklar mı? Nedir tablo? 14 tane sahte delil nasıl üretiliyor? Böyle bir şey olabilir mi? Bu vahim tablo konusunda Hükûmetin bir açıklama yapması gerekmez mi? Bunu sessizlikle geçiştiremeyiz.

BAŞKAN – Bilgisi yok herhâlde Sayın Bakanın, daha sonra bir açıklama yaparlar diye düşünüyorum.

KADİM DURMAZ (Tokat) – Baştakilerin de bir şey söylemesi lazım.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Gök hukukçu birisidir, yargıyla ilgili burada izahat istemesini ben yadırgadım.

İlgili yerlere müracaat edin.

BAŞKAN – Gerekli görürse açıklama yapar sayın Hükûmet, bu konuda bir zorlama yapamayız şu anda.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkanım, bu fezleke Meclise geldi ve bu arkadaşımız bir milletvekili. Bakın, bu konuda Meclis Başkanlığının da bir tutum alması gerekir. Yani olmayan 14 tane sahte delille “Siz buradaydınız, bu suçu işlediniz.” diye, arkadaşımız hakkında fezleke düzenleniyor. Ya, böyle bir şey olabilir mi? Türkiye Büyük Millet Meclisi mensubunun başına gelen bir hadiseyi konuşuyoruz.

BAŞKAN – Ben Sayın Özkoç’la konuşayım.

LEVENT GÖK (Ankara) - Mehmet Muş diyor ki bize: “Yargıyı ilgilendirir.” Seni de ilgilendirir Mehmet Muş, seni de ilgilendirir. Bu fezleke konusunda lütfen gereğini yapın Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Ben Sayın Özkoç’la bu konuyla ilgili konuşacağım.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Beni ilgilendirmiyor Sayın Başkan.

LEVENT GÖK (Ankara) – Niye ilgilendirmesin?

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Hayır, bana bu noktada bir soru sorma hakkınız yok, Hükûmetten izahat isteyemezsiniz yargıyla ilgili, onu söylüyorum, yoksa…

LEVENT GÖK (Ankara) – Ama sen konuşmaya giriyorsun değerli kardeşim, demen lazım ki: “Bu milletvekiline haksızlığı kınıyorum.” Kalk, bunu söyle.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 490 sıra sayılı Bölge Adliye ve Bölge İdare Mahkemelerinin İşleyişinde Ortaya Çıkan Sorunların Giderilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 16'ncı maddesinde geçen "daire” ibaresinin "ilgili daire” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Baki Şimşek (Mersin) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYA BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Mersin Milletvekili Sayın Baki Şimşek konuşacak.

Buyurun Sayın Şimşek. (MHP sıralarından alkışlar)

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 490 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 16’ncı maddesindeki önergemiz üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.

Bugün yeni atanan Bakanlar Kurulunun öncelikle ülkemize hayırlar getirmesini temenni ediyorum.

Bakanlar Kuruluna birçok yeni bakan atandı ama bizim bölgemizle ilgili, özellikle daha önceki Tarım Bakanlarından Çukurova’daki yatırımlarla ilgili ciddi derecede sıkıntı çektik. İnşallah bu dönem Tarım Bakanının ilk ziyaretini tarımın merkezi olan Çukurova’ya yapmasını ve tarımın sorunlarını yerinde görmesini temenni ediyorum.

Tabii, Maliye Bakanımız da buradayken, vatandaşlarımızdan çok sayıda şikâyetler alıyoruz. 2017 yılı Merkezi Bütçe Kanunu’na göre açıktan naklen atamalarda kontenjan ve kadro verilmemiş. Özellikle, üniversite hastanelerinde, eşleri doğuya, güneydoğuya tayini çıkan, orada görev yapan, mecburi göreve giden subay, astsubay ve polislerimizin eşlerinin tayinleri yapılamamakta ve aileler ikiye bölünmektedir. Bununla ilgili, Maliye Bakanımızın mutlaka kadro açmasını ve bunlara ödenek ayırarak bunların tayinlerini yaptırmasını talep ediyoruz. Çok sayıda aileden bu konuda şikâyet alıyoruz.

Tabii, Türkiye’nin gündemi, bugünkü Bakanlar Kurulundan önce, İstanbul’u sel alması. Yedi tepeden oluşan ve önünden boğaz akan bir kenti maalesef, temmuz ayında sular basıyor, seller basıyor ama hiç kimse bununla ilgili bir sorumluluk almıyor. “Doğal afet.” diyoruz, “Metrekareye 100 kilogram yağmur yağdı.” diyoruz, “Bunu uzmanlar araştırsın.” Uzmanların araştıracağı hiçbir şey yok, her şey göz önünde cereyan ediyor. İstanbul’daki belediyelerin birçoğunu en az yirmi beş otuz yıldır aynı siyasi düşünceye mensup belediye başkanları idare ediyor ama maalesef, tedbir alınmadığı için, dereler kapatıldığı için, dereler işgal edildiği için İstanbul’u su basıyor. Tabii, İstanbul’da zararın devletimiz tarafından karşılanacağı söyleniyor şu anda ama geçtiğimiz aylarda Mersin’de de çok büyük bir doğal afet oldu, sel oldu ama maalesef Mersin doğal afet kapsamına alınmadı ve ciddi bir ödenek de ayrılmadı. Çiftçilere çok cüzi, 300-500 lira, 1.000 lira gibi bir yardım yapıldı ama kentteki altyapıdaki ve diğer yollardaki, sokaklardaki zararların hiçbiri karşılanmadı. Hükûmetin, İstanbul’u afet kapsamına alırken Mersin’in yaşadığı sorunları da tekrar gözden geçirmesini ve Mersin’de tespit edilen zararı da karşılamasını talep ediyoruz.

Tabii, Türkiye’nin sorunlarıyla beraber Mersin’in sorunlarına da değinmeden geçemeyeceğim. Mersin’de, Sayın Çevre ve Orman Bakanımız tarafından 2011 yılında temeli atılan ve Mersin’in gerçekten hem sele karşı, doğal afetlere karşı hem de tarımsal sulamaya karşı büyük bir projesi olan Pamukluk Barajı’nın inşaatı defalarca durdu, yeniden başlatıldı ama şu anda yine Pamukluk Barajı’nın inşaatı durmuş durumda, müteahhit iflas etmiş. Sayın Bakanımız buradan geçtiğimiz yıl itibarıyla söz verdi, daha önce de birçok defa söz vermişti, 2013 yılında “Kurdelesini keseceğim, açılışını yapacağım.” demişti ama 2016-2017 yılları geldi.

Ben bu kürsüden tekrar sesleniyorum: 2018 yılında da -Sayın Bakanımız bu yıl söz verdi ama- bu barajı açamayacağız bu gidişle. Bu barajla ilgili mutlaka ihalenin iptal edilmesi, yeni bir firmaya verilmesi ve ödenek gönderilmesini talep ediyoruz. Şimdi, bir baraj düşünün, barajın tünel inşaatı bitme aşamasına gelmiş, kanal inşaatları başlamış, sulamayla ilgili borular döşenmiş ama maalesef ortada barajın gövdesi yok. Barajın gövdesi olmadan biten tünel, döşenen borular ne işe yarayacak? Yani Nasrettin Hoca’nın türbesi gibi, tabiri caizse, türbenin etrafı çevrilmiş ama kapısı yok. Hükûmetin bununla ilgili acilen tedbir almasını ve gerçekten Mersin’in yarısını sulayacak olan, çok büyük bir proje olan, Türkiye’nin gövde yüksekliği olarak 3’üncü büyük barajı olan 165 metre yüksekliğindeki Pamukluk Barajı’nın gövde ihalesinin yenilenerek bir an önce bu barajın bitirilmesini talep ediyoruz.

Tabii, Mersin’le ilgili verilen yine birçok vaatler var turizmle ilgili. Kazanlı turizm bölgesi maalesef yerinde sayıyor. Birçok bakanımız, Başbakanımız geldi, bölgede sözler verdi. Mersin’de yapılan Akdeniz Olimpiyatları’nda gelecek sporcuların burada kalacağı söylendi ama henüz Kazanlı turizm bölgesinin, bırakın otellerin yapılmasını, yolu bile yapılıp bitirilemedi. Yine Çeşmeli otoban yolu için sözler verildi, yapılmadı.

Tarsus Üniversitesiyle ilgili hem Sayın Cumhurbaşkanımız hem Sayın Başbakanımız geldi, bölgede sözler verdi ama maalesef, bazı üniversitelerle ilgili görüşmeler Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçti, Bakanlar Kurulundan kararı çıktı ama Tarsus Üniversitesiyle ilgili bu yıl yine öğrencilerimiz tercih yapamayacaklar. Biz devletten para pul istemiyoruz, Tarsus’ta yapılan üniversitenin zaten Tarsus Ticaret Borsası ve belediye, bütün arsasını, binalarını yapmaya talip, mevcutları da o yapmış, sadece kararını alın. Kent, üniversitenin bütün altyapı yatırımlarını ve binalarını yapmaya hazırdır diyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 490 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 16’ncı maddesindeki “fıkrasına” ibaresinin yerine “bendine” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Erol Dora (Mardin) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Mardin Milletvekili Sayın Erol Dora konuşacak.

Buyurun Sayın Dora. (HDP sıralarından alkışlar)

EROL DORA (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, 490 sıra sayılı Bölge Adliye ve Bölge İdare Mahkemelerinin İşleyişinde Ortaya Çıkan Sorunların Giderilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 16’ncı maddesi üzerinde vermiş olduğumuz önerge üzerine Halkların Demokratik Partisi adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, tasarıyla uygulamaya konulmak istenen değişikliklerin bölge idare mahkemeleri, idare mahkemeleri ve vergi mahkemelerinin işleyişinde görülen kimi aksaklıkları gidermek olduğu ifade edilmektedir. Bu amaçla özellikle başkanlar kuruluna ait kimi esas yetkiler, bölge idare mahkemesi başkanına ve HSK’ya devredilmektedir. Böylelikle aslında başkanlar kurulu işlevsizleştirilmekte, bu yetkiler tek kişinin takdir ve inisiyatifine devredilmektedir. Tasarının geneli değerlendirildiğinde yetkilerin kurullardan alınıp kişilerin keyfîliğine bırakıldığı açıkça görülmektedir.

Tabii, bu bağlamda buradaki en önemli hususlardan birisi, istinaf mahkemesi başkanının daireler arasındaki görevlendirmede tek yetkili konuma getirilmesidir. Bu düzenleme yasalaştığı takdirde istinaf mahkemesi başkanına sağlanan bu yetki, önemli adaletsizliklere yol açacak ve büyük sorunlara kapı aralayacaktır. Kanun tasarısı, uygulamada yargının karşılaştığı birtakım sorunları gidermeye yönelik düzenlemeler içermekle birlikte esas itibarıyla tasarı içerisine serpiştirilmiş, evrensel, özgürlükçü hukuka aykırı madde değişiklikleri içermektedir.

Değerli milletvekilleri, yargının objektif ve adil kararlar verebilmesi ve aynı zamanda ülkenin, toplumun temel sorunlarına yol gösterici, çözümleyici ve referans oluşturabilecek bir konumda olabilmenin ilk koşulu, objektif kararları verebilecek bağımsızlık ve tarafsızlığa sahip olmasıdır. Bakınız, AKP Hükûmetinin yargıya ilişkin gerçekleştirdiği çarpık yasal düzenlemeler ve uygulamalar neticesinde adalet kurumu, yargı kurumu her geçen gün daha da ivme kazanarak toplumun güvenini kaybetmekte, giderek itibardan düşmektedir.

Özellikle son iki yıldır çözüm sürecinin akamete uğraması ve 15 Temmuz darbe girişimi neticesinde ilan edilen ve bir yıldır sürdürülen OHAL uygulamaları neticesinde yargının getirildiği, düşürüldüğü durum içler acısıdır. Adaletin tecelli ettiği bir konumda olması gereken yargı kurumu, maalesef, iktidarın muhaliflere karşı işlettiği bir bastırma, cezalandırma ve yıldırma mekanizmasına dönüşmüş bulunmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının ikinci bölümünde en can alıcı düzenlemelerden birisi, 6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu’nun 9’uncu maddesine eklenen bentle bölge adliye ve bölge idare mahkemesi daireleri arasındaki iş bölümü ile ilk derece mahkemeleri arasındaki iş dağılımını karara bağlama yetkisi HSK 1. Dairesine verilmektedir. Hâlihazırda 16 Nisan Anayasa değişikliğiyle HSK bünyesinde yapılan değişikliklerle ülkede bağımsız ve tarafsız yargı önemli ölçüde zedelenmiştir. Bu çerçevede, özellikle hâkimler siyasi kaygı, telkin ve talimatlardan uzak bir şekilde, tarafsız ve bağımsız karar verebilme imkânlarına büyük ölçüde sahip değillerdir. Mahkemelerin yapısı, işleyişi ve faaliyetleri kapsamında hiçbir etki, vesayet, güç odağı ve özellikle yürütmenin güdümünde olan HSK gibi bir kurumun vesayeti altında olmaması gerekmektedir. Aksi düşünce, yargı bağımsızlığı, tarafsızlığı ve tabii hâkimlik ilkesi ile erkler ayrılığı ilkesinin yok edilmesi sonucunu doğuracaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; güncel siyasi çıkarlar nedeniyle ülkenin zaten ağır aksak giden yargı düzenini iyice geriletmenin, iyice yürütmeye bağımlı hâle getirilmesinin ülkemize, yurttaşlarımıza, dış dünyadaki itibarımıza vereceği zarar artarak devam etmektedir. Yargının gerçek sorunlarını çözmek dururken, adil yargılamanın önündeki engellere ilişkin düzenlemeler yapmak varken ve böylelikle yurttaşların yargı kurumuna olan güvenlerini artırmak varken bunların tam aksini yapmaya uğraşmanın ağır neticeleri olacaktır diyor ve Genel Kurulu bu duygularla bir kez daha saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Dora.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

BAŞKAN – Sayın Kerestecioğlu’nun bir söz talebi var.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Evet.

BAŞKAN – Buyurun.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

26.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir'in, HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş hakkında fezleke dahi düzenlenmemiş bir yargılama talebi olduğuna ilişkin açıklaması

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Sayın Başkan, az önce sayın milletvekiliyle ilgili -“fezleke aymazlığı” demek istiyorum- o konu gündeme gelmişken ben bugün Meclis Başkanlığına yaptığımız ve Eş Başkanımız Sayın Selahattin Demirtaş’la ilgili yine benzer bir sorunu, bununla ilgili dilekçeyi Meclisin ve sizin bilginize sunmak istiyorum.

Eş Genel Başkanımızın tutukluluğu üzerinden 258 gün geçmiş olmasına rağmen hâlen tutuklu olduğu davanın duruşma günü belirlenmemiştir, öncelikle bunu belirteyim. Sayın Demirtaş’ın tutuklu olduğu Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen dosyası, Ankara 2. Ceza Mahkemesinde yürütülen 2017/500 esas numaralı dosyasıyla birleştirilmek istenmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen, bir dakika daha ek süre veriyorum.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Ancak bu konuda Eş Genel Başkanımız hakkında düzenlenmiş bir fezleke bulunmamaktadır. Yani biz aslında şu anda hakkında fezleke dahi düzenlenmemiş bir yargılama talebiyle yani talimatıyla karşı karşıyayız. Bunun reddedilmiş tek bir dosyada birleşmesinin söz konusu olamayacağı, usul ekonomisi yönünden fiilen mümkün olmadığı, 6-8 Ekim tarihinde yurdun çeşitli yerlerinde binlerce olay meydana geldiği ve bunun birleştirilmesinin mümkün olamayacağı belirtilerek reddedildiği hâlde ısrarla tekrar aynı talep, fezleke düzenlenmemiş bir olayla ilgili yargılama yapılmak istenmesi talebi yinelenmektedir. Bu durumu Meclis Başkanlığına sunduk ve kendisinin Adalet Bakanıyla görüşmesini talep ettik, sizin de aynı şekilde bu hukuksuzluk hakkında bilgi sahibi olmanızı ve bununla ilgili gereken görüşmeleri yapmanızı talep ediyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kerestecioğlu.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Bölge Adliye ve Bölge İdare Mahkemelerinin İşleyişinde Ortaya Çıkan Sorunların Giderilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/839) ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 490) (Devam)

BAŞKAN – 17’nci maddede üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 490 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 17’nci maddesindeki “ilişkin” ibaresinin yerine “dair” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

  Filiz Kerestecioğlu Demir                   Behçet Yıldırım                    Saadet Becerekli

              İstanbul                                   Adıyaman                                    Batman

          Müslüm Doğan                         Mehmet Ali Aslan

                İzmir                                       Batman

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 490 sıra sayılı Bölge Adliye ve Bölge İdare Mahkemelerinin İşleyişinde Ortaya Çıkan Sorunların Giderilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 17’nci maddesi ile Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 282’nci maddesine işlenmesi öngörülen (d) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

         İsmail Faruk Aksu                        Mustafa Kalaycı                           Celal Adan

                İstanbul                                     Konya                                      İstanbul

           Mehmet Erdoğan                          Mehmet Parsak                           Arzu Erdem

                  Muğla                                 Afyonkarahisar                                İstanbul

 

“d) Bölge adliye mahkemesi duruşma hazırlığı aşamasında toplanan delil ve belgeler, yapılmışsa keşif ve bilirkişi açıklamalarına ilişkin tutanak ve raporlar ayrıntılı bir şekilde anlatılır ve açıklanır.”

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Bölge Adliye ve Bölge İdare Mahkemelerinin İşleyişinde Ortaya Çıkan Sorunların Giderilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 17’nci maddesinde öngörülen değişikliğin aşağıdaki şekilde düzeltilmesini arz ve teklif ederiz.

  Necati Yılmaz                           Mehmet Gökdağ                Cemal Okan Yüksel

       Ankara                                    Gaziantep                                  Eskişehir

Namık Havutça                            Zeynel Emre                               Bülent Öz

     Balıkesir                                    İstanbul                                  Çanakkale

          

Ömer Süha Aldan

       Muğla

MADDE 17 — 5271 sayılı Kanunun 282’nci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde yer alan “okunur” ibaresi "anlatılır” şeklinde, (b) bendinde yer alan “de okunur” ibaresi “anlatılır” şeklinde ve (c) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiş, aynı fıkraya (c) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki bent eklenmiş ve mevcut (d) bendi (e) bendi olarak teselsül ettirilmiştir.

“c) İlk derece mahkemesinde dinlenilen tanıkların ifadelerini içeren tutanaklar ve keşif tutanakları ve bilirkişi raporu anlatılır.

d) Bölge adliye mahkemesi duruşma hazırlığı aşamasında toplanan delil ve belgeler, yapılmışsa keşif ve bilirkişi açıklamalarına ilişkin tutanak ve raporlar okunur.”

BAŞKAN – Okunan önergeye Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SERAP YAŞAR (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde, Çanakkale Milletvekili Sayın Bülent Öz konuşacak.

Buyurun Sayın Öz. (CHP sıralarından alkışlar)

BÜLENT ÖZ (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yine adaleti ilgilendiren bir kanun değişikliği üzerinde konuşuyoruz. On beş yıldır değiştirdiğiniz yasaları defalarca yine değiştiriyorsunuz çünkü muhalefeti dinlemiyorsunuz. Önerilerimize kulak verseniz, bu kanunları, üzerinde bu kadar hata yapıp değiştirme ihtiyacı hissetmezdiniz.

Üzerinde konuştuğum 17’nci maddede “okunur” ibaresini “anlatılır” şeklinde değiştiriyorsunuz ama ne okuyorsunuz ne anlıyorsunuz. Yine maddede, delil ve belgelerden bahsediyorsunuz ama Ergenekon ve Balyoz sürecinde sahte delil ve belgelerle onlarca masum insanın hapislere atıldığını unutuyorsunuz ya da onlarca vatandaşımızın masumiyetlerini kanıtlayacak delil ve belgelerini görmüyorsunuz. Adalet yürüyüşümüz için “sözde adalet” diyorsunuz fakat on beş yıldır kendi sözde adalet uygulamalarınızı görmezden geliyorsunuz.

15 Temmuz darbe girişiminden sonra “FETÖ’yle mücadele” adı altında gerçek FETÖ’cülerle mücadele etmiyorsunuz. Binlerce vatandaşımızı iddianamelerini hazırlamayarak hapislerde bekletiyorsunuz, adaletsizlik yapıyorsunuz. FETÖ’yle mücadelede samimi olmuyorsunuz. Bank Asyanın kurdelesini kesenlerin fotoğrafına bakıyoruz, bir de 15 Temmuzun 1’inci yıldönümündeki fotoğraflara bakıyoruz; hiç değişen bir şey görmüyoruz. Kurdeleyi kesenler aramızda dolaşıyor, Bank Asyanın önünden geçenler tutuklanıyor. Âdeta aklımızla dalga geçiliyor. Üstelik AK PARTİ Milletvekili Mehmet Metiner’in “FETÖ muhipleri, devlet protokolünün ön saflarında oturuyor.” sözlerini duymuyorsunuz. Biz FETÖ’yle mücadelede şeffaf ve samimi bir mücadele isterken bizi FETÖ’yü cesaretlendirmekle suçluyorsunuz. 15 yaşındaki askerî öğrenciler bir yıldır hapiste tutuluyor, darbecilerle on iki saat içeride kalan Hulusi Akar ifade vermeye gelmiyor. 15 Temmuz günü MİT’e gelen darbe ihbarı önemsenmiyor, asılsız ihbarlarla binlerce vatandaşımız darbeci ilan ediliyor. Aynı şekilde, Hakan Fidan da Darbe Komisyonuna ifade vermeye gelmiyor. KHK’yla binlerce akademisyen görevinden atılıyor, darbeyi yöneten sözde akademisyen Adil Öksüz serbest bırakılıyor. “Ergenekon’un kasası” iddiasıyla Kuddusi Okkır hastalıktan ölüme terk ediliyor, damatlar hastalıktan serbest bırakılıyor. Ensar’a kulaklar tıkanıyor, gerçek FETÖ’cülere gözler kapanıyor, sap ile saman ayrılmıyor. İddianame bile hazırlanmadan insanlar hapislerde yatıyor, aileler mağdur bırakılıyor, vatandaşımız bir an önce adalet istiyor. Yıllarca FETÖ’yle mücadele etmiş Cumhuriyet ve Sözcü gazeteleri FETÖ’yle ilişkilendiriliyor fakat zamanında FETÖ’ye “hakikat damlası” diyen milletvekiliniz bakan oluyor. Zamanında TV kanallarında FETÖ’ye övgüler düzen, toz kondurmayan Reşat Petek önce sahte bağış makbuzu gösterdi fakat baktı olmadı, kendinden başka inanan bulamadı, şimdi de yeni skandala imza atıp partimizi FETÖ’yü cesaretlendirmekle suçluyor, bizleri güldürüyor.

Siyasi çıkarlarınız zarar görmesin diye zamanında FETÖ tehlikesine dikkat çektiğimizde kulaklarınızı tıkadınız. Bugün ise hiçbir fark yoktur çünkü siyasi iktidarınız zarar görecek diye gerçek FETÖ’cülere gözlerinizi kapatıyorsunuz ve FETÖ’cü siyasileri açıklamaktan çekiniyorsunuz. FETÖ’nün emrini de tavsiyesini de ülkemizden ne istediğini de herkes gibi sizler de çok iyi biliyorsunuz. FETÖ’nün yolunun yol olmadığını anladığınız gün “Ne istediler de vermedik?” diyerek halkımıza dert yanıyorsunuz. Sözde “FETÖ’yle mücadele ediyoruz.” diye OHAL’i dördüncü kez uzatıp çaycıyı, baklavacıyı FETÖ’ye destekten içeri atıyorsunuz, FETÖ’cü siyasileri sorduğumuzda “MİT’e sorduk, siyasi FETÖ’cü yok.” diyorsunuz.

Biz milletin huzurunda, kürsüde iktidara karşı eleştirimizi yaptığımız kadar yapıcı da oluyoruz. Zaten uyarılarımıza, tavsiyelerimize biraz kulak verilseydi bugünleri yaşamayacaktık.

FETÖ’ye söz söyleyeni düşman ilan edenler, ağızları dolu dolu ağıtlar yakanlar şimdi ağızlarına “FETÖ düşmanlığı” takıp her gün FETÖ’yle başkalarını ilişkilendirmeye çalışıyorlar. Bırakın başkalarını FETÖ’yle ilişkilendirme çabalarını lütfen şeffaf olun. FETÖ’yle mücadelenizde biz öteden beri hep söyledik “Şeffaf olun.” dedik Cumhuriyet Halk Partisi olarak “Biz her zaman için desteğe hazırız.” dedik ve yine hazır olduğumuzu söylüyoruz. Şeffaf olalım. FETÖ’yle mücadeleyi birlikte, gerçek FETÖ’cülerle mücadele ederek yapalım.

Teşekkür ediyorum. Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öz

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 490 sıra sayılı Bölge Adliye ve Bölge İdare Mahkemelerinin İşleyişinde Ortaya Çıkan Sorunların Giderilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 17’nci maddesi ile Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 282’nci maddesine işlenmesi öngörülen (d) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Arzu Erdem (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SERAP YAŞAR (İstanbul) -Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde İstanbul Milletvekili Sayın Arzu Erdem konuşacak.

Buyurun Sayın Erdem. (MHP sıralarından alkışlar)

ARZU ERDEM (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bölge Adliye ve Bölge İdare Mahkemelerinin İşleyişinde Ortaya Çıkan Sorunların Giderilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 17’nci maddesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubum adına söz almış bulunmaktayım. Gazi Meclisimizi saygılarımla selamlıyorum.

Öncelikle seçim bölgem olan İstanbul’daki yoğun yağmur yağışından sonra meydana gelen manzaraları bir hep birlikte hatırlamamızı istiyorum. Şöyle ki: Ne oldu? Doğal afet olarak nitelendirilen ama bana göre “yoğun yağış” olan çünkü ben İstanbul’da yaşıyorum neyin “yoğun yağış” olduğunu neyin bir doğal afet sınıfına girdiğini ayırt edebiliyorum. Çok yoğun bir yağış oldu. Yağıştan sonra özellikle şunu gördük: Doğa intikamını çok acı bir şekilde alır. Ne zaman alır? Ağaçları keserseniz, toprağın tamamını betonla kapatırsanız, her yere bina dikerseniz, doğa döner, dolaşır, intikamını alır. Maalesef intikamın alınacağı yer bu hataları yapan insanlar ama mağduriyeti yaşayan Türk milleti. Bu anlamda, hatalardan feyzalıp mutlaka gerekenin yapılması, bundan sonrası için en azından 5,3’lük depremlerde, Çanakkale’de evlerin yıkılmamasını sağlamak için, evet, doğal afette de önlemlerin alınması için, doğru yerlere doğru yatırımların yapılması için mutlaka Hükûmetin gereğini yapması gerekmektedir.

Bakanlar Kurulu oluştu, hayırlı uğurlu olsun. Temennim odur ki, özellikle geciktirilmiş sosyal sorunlarla ilgili milletimizin beklediği adımların atılmasıdır. Bu anlamda da ben, yeni oluşan Bakanlar Kurulunu da görevini layıkıyla yapmaya davet ediyorum ve umuyorum ki, geciktirilmiş sosyal sorunlar bu vesileyle çözülecektir.

Genel Başkanımız, liderimiz Sayın Devlet Bahçeli, referandum sonrasında, “Ülkemizin önünde 5 gündem var.” dedi. “Bunun birincisi terörle mücadele, çok etkin, çok acımasız, çok kararlı ve millî güç unsurlarının çok yoğun katılımlarıyla icra edilmelidir.” dedi. Evet, bu anlamda şu an yoğun olarak terörle mücadele yapılmaktadır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak buna bugüne kadar destek verdik, vermeye de devam edeceğiz.

“İkincisi; Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’ne istikrar içinde geçilmelidir ve bu anlamda uyum sağlanmalıdır, milletin de entegrasyonu yapılmalıdır.” dedi.

Üçüncü madde ise -bakın, burası çok önemli- “Bu ikisiyle eş zamanlı olarak, milletimizin, vatandaşlarımızın umutla beklediği sosyal ve ekonomik iyileştirmeler ve yapısal reformlar acilen hayata geçirilmelidir.” Nedir bu hayata geçirilmesi gereken reformlar ve çözümler?

Öncelikle burada Maliye Bakanımız var. Maliye Bakanımıza da sormak istiyorum çünkü her bir bakanın ağzından çıkan söz milletimiz için özellikle kanun niteliğindedir. 1709 şube müdürüyle alakalı, FETÖ tarafından görevinden uzaklaştırılmış 1709 şube müdürüyle alakalı Danıştay kararının kesinleşmesi bekleniyordu. Millî Eğitim Bakanının özellikle değişip değişmeyeceğine ben çok baktım ama değişmediği için çok da o anlamda umutvarım çünkü burada bu kürsüden ben bunu dile getirdiğim zaman, yerinden, “Danıştay kararı kesinleştiği vakit uygulayacağız, bu anlamda Anayasa’ya uygun, kanunlara uygun davranacağız.” demiştir kendisi. Şimdi, Danıştay kararı kesinleşti. 1.709 şube müdürünün göreve dönüşüyle alakalı Sayın Bakanın vermiş olduğu sözü yerine getirmesi gerektiğini buradan tekrar dile getiriyorum, tekrar sözünü hatırlatıyorum. 3 Ağustos son gün, o güne kadar Hükûmeti de bu anlamda göreve çağırıyorum.

Geciktirilmiş olan sorunların devamında neler var? Özellikle doğum borçlanması bekleyen annelerimiz var, askerlik borçlanması nasıl var ise… Özellikle sigorta girişinden önce doğum yapmış olan anneler diyor ki: “Bize de bunlarla ilgili borçlanma hakkı verin ki biz de bağımsızlığımızı, ekonomik özgürlüğümüzü elimize alabilelim.” Bu anlamda da Hükûmetten mutlaka adımlar bekleniyor.

Taşeron işçiler ve 4/C’liler, her akşam yatıp “Yarın acaba bir işim olacak mı? Ben yarın uyandığım zaman işimden atılacak mıyım?” diye beklemek çok acı bir bekleyiştir. “Pirzola ağızda, bıçak boğazda.” derler buna. Bu anlamda buna mutlaka çözüm getirilmesi gerekiyor. Yeni Hükûmetin muhtelif açıklamaları var bu konuda kadro verilmesine yönelik ancak kadro verilmediği için milletimizin bu anlamda beklentisi yüksek, özellikle yerine getirilmesi şart.

Üçüncüsü: Atama bekleyen bütün öğretmenlerimizden tutun diğer kadrolarla alakalı verilmiş olan sözlerin yerine getirilmesi elzem.

Gündemin önemli iki maddesi dış politikadan kaynaklanan açmaz ve kördüğümlerin çözülmesidir ve FETÖ’nün siyasi uzantılarının kökten kazınması gerekliliğidir. Bu anlamda umarım ki birlik ruhu devam edecektir, bu sorunların çözümüne de hep birlikte kavuşulacaktır.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.(MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Erdem.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 490 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 17’nci maddesindeki “ilişkin” ibaresinin yerine “dair” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Müslüm Doğan (İzmir) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SERAP YAŞAR (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde İzmir Milletvekili Sayın Müslüm Doğan konuşacak.

Buyurun Sayın Doğan. (HDP sıralarından alkışlar)

MÜSLÜM DOĞAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; OHAL’in ilan edilmesinin ardından bir yıl geçti. OHAL sonuçlarına dair birkaç bilgiyi sizinle paylaşmak istiyorum.

Hükûmet, 21 Temmuz 2016 tarihinde ilan edilen OHAL’in üç aydan daha kısa bir sürede bitirileceğine dair sözler vermiş olmasına rağmen ne yazık ki son bir yılı OHAL koşulları altında geçirmek zorunda kaldık. Bildiğiniz gibi, aslında OHAL Anayasa’ya göre belirli koşulların dayatıldığı geçici bir yönetim biçimidir. Anayasa Mahkemesinin 1991 yılında verdiği bir kararda, “Olağanüstü yönetim usullerinin yürütme organına önemli yetkiler vermesine, hak ve özgürlükleri de önemli ölçüde sınırlandırmasına karşın, demokrasilerde sonuçta bir hukuk rejimidir.” şeklinde bir tanımlama yapmıştır.

Yine, Anayasa Mahkemesinin (1991/6) esas sayılı Kararı’na göre, “Anayasa Mahkemesi “olağanüstü hâl kanun hükmünde kararnamesi” adı altında yapılan düzenlemelerin Anayasa’nın öngördüğü ve Anayasa’ya uygunluk denetimine bağlı tutulmadığı, gerçekten bir olağanüstü hâl kanun hükmünde kararnamesi niteliğinde olup olmadıklarını incelemek ve bu nitelikte görmediği düzenlemeler yönünden Anayasa’ya uygunluk denetimi yapmak zorundadır.” şeklinde de bir kararı vardır.

Anayasa Mahkemesinin bu kararında dile getirdiği hukuki ölçütler açısından OHAL sürecine baktığımızda, 15 Temmuzdan bugüne kadar çıkartılan kanun hükmünde kararnamelerle hukuki sınırların aşıldığını, maalesef, hep birlikte izlemekteyiz. Basının susturulması, gazetecilerin tutuklanması, binlerce akademisyenin işinden gücünden edilmesi, işinden olanların yargı yoluyla hak aramalarının engellenmesi, başta sağlık hakkı olmak üzere bir dizi temel haklardan yoksun bırakılmaları ile kamu düzeninin sağlanması arasında bağlantı kurmak olanaklı değildir.

Değerli milletvekilleri, OHAL, nedenleri ve amacı açısından Anayasa’da belirtilen ve ilan edilen sınırları aşmış, keyfiliğe artık dönüşmüştür. Keyfiliğin hukuk kuralı olduğu yerde hiç kimsenin güvencesi yoktur.

Değerli milletvekilleri, OHAL’de en çok zarar gören kurumlar arasında ne yazık ki üniversitelerimiz var. Türkiye’de bir yıllık OHAL döneminde 23.427 akademisyen bu yolla görevinden alındı. Yükseköğretim Kurumunun verilerine göre ise 2.808 öğretim görevlisi işsiz kaldı. İlk olarak 1 Eylül 2016’daki 672 sayılı Kanun Hükmündeki Kararname’yle akademisyen ihraçları başladı ve 96 farklı üniversiteden 2.346 akademisyen ihraç edildi. Ardından Nisan 2017’ye kadar 484 akademisyen 5 farklı kanun hükmünde kararnameyle görevlerinden ihraç edildiler. Yayınlanan 2 kanun hükmünde kararnameyle göreve iade edilen 53 akademisyen hariç son bir yılda yürürlüğe giren 6 kanun hükmünde kararnameyle toplamda 117 farklı üniversiteden 5.247 akademisyen işini kaybetmiş durumdadır. Böylece OHAL’de kapatılan 15 vakıf üniversitesinden işsiz kalanlar, “barış için akademisyenler” imzası olduğu için işinden atılanlar ve kanun hükmünde kararnamelerle ihraç edilen akademisyenlerin sayısı 8.427’ye ulaşmıştır. 2010’da yürürlüğe giren Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı kapsamında YÖK tarafından çeşitli üniversitelere atanan yaklaşık 15 bin araştırma görevlisinin kadro garantisi eylül ayındaki kanun hükmünde kararnameyle de kaldırıldı. Yurt dışında burslu olarak akademik çalışmalarına devam eden 226 öğrencinin bursu ve öğrencilikle ilişkileri iptal edildi.

Değerli milletvekilleri; şimdi, bu bilgiler ışığında üniversitelerimizin geldiği nokta herkesin malumudur. “FETÖ’yle mücadele” adı altında muhalif düşünen bu ülkenin en değerli hocaları üniversitelerden tasfiye edildiler ve bilimden uzaklaştırıldılar. Akademi aslında bir yerde katledildi. Akademi özgür düşünce ve bilgi üretimi ortamı ne yazık ki her geçen gün yok edilmektedir. Bu durum Türkiye'yi büyük bir uçuruma doğru sürüklemektedir. Barıştan yana, yaşamdan, insanlık onurundan ve adil düzenden yana olan tüm değerli bilim insanlarının tasfiyesinin bir an önce sonlandırılması gerekmektedir. OHAL’in yıl dönümüne girerken ve bugün siyasi iktidara buradan sesleniyorum: Darbe girişimini gerçekleştirenlere karşı yürütülen mücadeleyi muhaliflere yöneltmekten bir an önce vazgeçin. Kamudan hukuksuz bir şekilde ihraç edilen ve açığa alınan tüm kamu görevlilerini bütün haklarıyla birlikte görevlerine iade edin.

Sizleri saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Doğan.

Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, 18’inci maddede ikisi aynı mahiyette olmak üzere üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 490 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 18’inci maddesindeki “gelmek üzere” ibaresinin yerine “gelmek suretiyle” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

    Filiz Kerestecioğlu Demir                   Behçet Yıldırım                    Saadet Becerekli

                İstanbul                                   Adıyaman                                    Batman

            Müslüm Doğan                         Mehmet Ali Aslan

                  İzmir                                       Batman

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım önergeler aynı mahiyette olduğundan birlikte işleme alacağım.

İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul)- Geri çekiyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Evet, o zaman tek önerge kaldı.

Kalan tek önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Bölge Adliye ve Bölge İdare Mahkemelerinin İşleyişinde Ortaya Çıkan Sorunların Giderilmesi Amacıyla Bazı Konularda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 18’inci maddesinde öngörülen değişikliğin aşağıdaki şekilde düzeltilmesini arz ve teklif ederiz.

MADDE 18- 5271 sayılı Kanunun 283 üncü maddesinin birinci fıkrasına “yoluna” ibaresinden sonra gelmek üzere “yalnızca” ibaresi eklenmiştir.

            Necati Yılmaz                           Mehmet Gökdağ                          Zeynel Emre

                 Ankara                                    Gaziantep                                   İstanbul

           Namık Havutça                        Cemal Okan Yüksel                Ömer Süha Aldan

                Balıkesir                                   Eskişehir                                     Muğla

BAŞKAN – Okunan son önergeye Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SERAP YAŞAR (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Muğla Milletvekili Sayın Ömer Süha Aldan konuşacak.

Buyurun Sayın Aldan.

ÖMER SÜHA ALDAN (Muğla) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bölge adliye mahkemelerinin kuruluşu 2004 yılına dayanıyor. O yıldan bu yana bayağı çaba gösterildi. Sonuçta üçlü sisteme geçildi. Önemli aksaklıklar var. Bunların düzenlenmesi, yeniden elden geçirilmesi anlamında bu düzenlemeyi genel itibarıyla olumlu buluyoruz. Dün de söyledik, en önemli özellik, bölge adliye mahkemesi başkanlarına üstün bir yetki verilmesi, mahkeme heyetinin tayin edilmesinde tek adam niteliğine konulmasını doğru bulmuyoruz.

Genel olarak yargıyla ilgili birkaç bir şey söylemek istiyorum. Çok sayıda ihraç oldu. Şu anda, hâkim, savcıların üçte 1’i ihraç edildi. Bu çok önemli bir sorundur. İş yığılmalarına neden oldu. Bunu giderme adına, stajlarını tam olarak tamamlamadan pek çok sayıda hâkim adayı mesleğe kabul edildi. Onunla yetinilmedi, daha çok siyasi düşünceleri esas alınarak avukatlıktan önemli miktarda hâkim, savcı mesleğe kabul edildi. Uygulamada gördüğümüz tablo şudur: Gerçekten, yeni atanan arkadaşlar çok deneyimsiz, önemli maddi hatalar yapmaktalar. Bu, gerçekten, hak kayıplarına neden olmakta. Bir an önce, bu atanan hâkimlerin meslek içi eğitimden geçirilmesinde yarar görüyoruz.

Bir diğer nokta, bu FETÖ soruşturmaları kapsamında, özellikle İstanbul 25. Ağır Ceza Mahkemesinin başına gelenlerden sonra, hâkimlerde büyük bir ürkeklik gözlemlemekteyiz. Hâkimler karar verme noktasında tereddüt hâlindeler; bir anlamda, siyasi otoritenin işaretini bekler hâle gelmişlerdir. Bu kaygıyı gidermekte fayda vardır. Hâkimleri yalnız, rahat bırakınız, onların objektif karar vermelerinin önüne engel koymayınız. Sizin kininiz olabilir, sizin siyasi atraksiyonlarınız olabilir, sizin geleceğe dönük siyasi planlarınız olabilir; gerçekten, karşıda baş edilmesi gereken bir çete söz konusu olabilir, her şey bir tarafa ama özünde yargı kendi mecrası içerisinde işlevini yerine getirmelidir.

Değerli milletvekilleri, bir konuya değinmek istiyorum: Elbette ki bu yasal düzenlemede istinaf yoluna gidişte eğer sanık lehine bir başvuru söz konusuysa aleyhine bir sonuç çıkmaması için bir kalıcı düzenleme yapılmaya çalışılmış, vurgulu bir düzenleme, uygulamada hataya neden olunmaması açısından. Bunu olumlu buluyorum.

Konuşmamın bundan sonrasındaki bölüm, son günlerde gündeme getirilen, Sayın Cumhurbaşkanının İstanbul’daki miting sırasında gündeme getirdiği, Guantanamo’daki benzer şekilde tek tip hükümlü ya da tutuklu giysi meselesidir. Bakın, şöyle bir konu var: Öncelikle, sanık olan kişiler henüz hakkında hüküm kesinleşmiş kişiler değildir. Bu noktada, onlara tek tip bir elbise giydirmeye kalkışmak onları, bir anlamda, baştan suçlu kabul etmek anlamına gelir. Bu doğru bir yaklaşım değildir.

İkinci olarak, tarihimiz önemli deneyimleri yansıtır aslında. 12 Eylül sonrasında, 1980’li yıllarda ve 90’lı yılların başında bu husus denenmiştir. Yani tek tip uygulaması cezaevlerinde uygulanmıştır ve bunun sonucunda çok ağır tablolar ortaya çıkmıştır. Belli bir kesim insan, bu, tek tip giysi konusuna direnmişlerdir. Direnenlerden ölüm orucunda ölenler olmuştur, duruşmalara gitmeyenler olmuştur. Çünkü ya tek tip elbiseyi giyeceksin, duruşmaya katılacaksın ya da duruşmaya gidemeyeceksin. Bu da savunma hakkını kısıtlayan sonuçlar yaratmıştır. Sonuçta pek çok kişi, on binlerce insan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvuruda bulunmuş ve yüklü miktarda Türkiye tazminata mahkûm edilmiştir savunma hakkının kısıtlanması ve adil yargılamanın ihlali nedeniyle.

Buradan şöyle seslenmek istiyorum: Başlangıçta bazı sözcükler süslü gelebilir. Evet, bazılarının kahraman edasıyla ortaya çıkmasını ben de kabullenemem. Yani suçu işleyip, haltı yiyip de “Ben hâlâ düşüncemde kararlıyım.” diyen insanları durdurmak lazımdır. Ama şunu unutmayalım: Türkiye’yi o katillere milyonlarca tazminat ödemeye mahkûm etmekten de vazgeçmeliyiz diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aldan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 490 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 18’inci maddesindeki “gelmek üzere” ibaresinin yerine “gelmek suretiyle” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Behçet Yıldırım (Adıyaman) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SERAP YAŞAR (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Adıyaman Milletvekili Sayın Behçet Yıldırım konuşacak.

Buyurun Sayın Yıldırım. (HDP sıralarından alkışlar)

BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) – Teşekkürler Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan 490 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 18’inci maddesi üzerine grubum adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Evet, arkadaşlar, bu mevcut tasarıyla bölge idare mahkemeleri hiyerarşik bir anlayışla HSK’nın etkisi altında kalacaktır. Bu hâliyle tasarıdaki düzenleme mahkemenin bağımsızlık ve tarafsızlığına, kendi iç işleyişine ve tabii hâkim ilkelerine gölge düşürecektir. Sürekli siyaset üzerinde yargının vesayetinden bahsedildi. Biz vesayetin her türlüsüne karşı çıktık, demokrasinin esas gereğinin kuvvetlerin tek elde toplanmasında değil, kuvvetler ayrılığında olduğunu defalarca ilan ettik. Yargının yasama ve yürütme yani siyaset üzerinde vesayetinin olmasından daha kötü bir şey varsa o da yürütmenin yargı üzerindeki vesayetidir.

Bugün hiçbir hâkim ve savcının görevinin vicdanına göre yapabilmesi koşullarının kalmadığı kanaatindeyim. Hâkim ve savcılar ne yazık ki vicdanlarına göre değil, bu baskı ortamında korkularına göre hareket etmek durumunda kalmaktadır. Her gün birlik ve bütünlükten bahsediyoruz. Toplumu bir arada tutmanın yegâne koşulu adalettir. Adaletin yegâne koşuluysa bağımsız ve tarafsız mahkemelerdir.

Öyle düzenlemeler yapılıyor ki yürütmenin etkisinde olan HSK’yla âdeta kişiye, duruma göre mahkeme kuruyor, mahkeme dağıtıyoruz. Burada hâkim güvencesi nasıl işleyecek? Tabii hâkim güvencesinin geçerli olmadığı bir düzende insanlar hangi mahkemede, nasıl yargılanacaklarına dair bir güveni nasıl hissedecek? HSK'nın oluşumu, üyelerinin seçimi ve Adalet Bakanı ile Müsteşarın kurulda aktif görev almaları kurulu bir yargı kurulu olmaktan çıkarmış âdeta yürütmenin bir kurulu hâline getirmiştir. Mevcut sistem içerisinde yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığından söz etmek imkânsızdır. Siz atadığınız hâkimlere güvenmeyeceksiniz, bütün yetkiyi tek merkezde hiyerarşik bir işleyişle yapacaksınız, sonra vatandaştan mahkemelere güvenmesini bekleyeceksiniz. Bu uygulamalarla mahkemeye güvensizliği bizzat kendi elinizle yaratmaktasınız.

Mahkemeler en ufak idari düzenlemeyi yaparken bile üzerinde, yürütmenin yargı üzerindeki vesayet kurumu hâline gelen HSK'yı gözetmek durumda kalacaklardır. Vicdanına uygun ama HSK'ya aykırı gelebilecek bir tek cümle bile kuramayacaklardır. HSK üyelerinin de son Anayasa değişikliği sonrasında nasıl oluşturulduğu dikkate alınırsa, artık bağımsız ve tarafsız bir yargıdan bahsetmek zor olacaktır, hatta imkânsız olacaktır. Sadece sizin değil yarın gelecek başka hükûmetler döneminde de hükûmetin güdümünde bir yargı oluşması kaçınılmaz olacaktır. Siz hangi yasal düzenlemeyi getirirseniz getirin, herkese güven veren mekanizmalar üzerinden değil, itaat üzerinden kurgularsanız, yarın bir bumerang gibi sizi çarpacağından emin olabilirsiniz. Yargının bağımsızlığına güveni zedeleyen getirdiğiniz düzenlemeler yetmiyor olacak ki artık mahkemeler yerine, mahkemelerin takdir hakkı kapsamında olan hususlarda bile çok rahat bir şekilde beyanda bulunmaktasınız.

AKP Genel Başkanı, Adalet Bakanı üzerinden ne yazık ki açıkça talimatlar veriyor, açıkça suç işliyor. Bakın, bugün AKP Genel Başkanı, mahkemelerin takdir yetkisinde olan bir hususu çok rahat, Adalet Bakanına talimat vererek takdirin mahkemelerde değil kendisinde olduğu mesajını veriyor. Yine, ceza yargılamasının temel ilkesi olan masumiyet karinesi açıkça yine AKP Genel Başkanı tarafından çiğneniyor.

6 milyon oy almış bir partinin Eş Genel Başkanı hakkında herhangi bir yargı kararı yokken hele hele yargılaması devam ederken 'terörist” gibi bir kelimenin kullanılması açıkça hem siyasi nezaketsizlik örneği, hem de açıkça yargıya talimat vermektir. Bu beyanlardan sonra, Ahmet Türk'ün tutuklanmasına veya Eş Genel Başkanımız hakkında mahkeme kararlarına 6 milyondan öte 80 milyon, yani tüm vatandaşlar nasıl güvensin, nasıl yargı bağımsızlığına inansın? Mahkemelerin vicdanına göre, dosyadaki delillere göre adil kararlar değil, birilerinin talimatlarına göre hareket edeceği şüphesinin olması bile bizzat yürütmenin izahatlarıyla yargının tasfiye edilmesidir. Bu nedenle, bağımsız ve tarafsız mahkemede adalet dağıtılacağını beklemek bu zihniyet yapısıyla mümkün değildir.

Öncelikle, yargıya halkın güvenmesini istiyorsanız yargıya talimat vermekten vazgeçin diyoruz.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

18’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri 19’uncu maddede iki adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 490 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 19’uncu maddesindeki "şeklinde” ibaresinin yerine "biçiminde” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Filiz Kerestecioğlu Demir                     Behçet Yıldırım                    Saadet Becerekli

              İstanbul                                   Adıyaman                                    Batman

          Müslüm Doğan                         Mehmet Ali Aslan

                İzmir                                       Batman

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Bölge Adliye ve Bölge İdare Mahkemelerinin İşleyişinde Ortaya Çıkan Sorunların Giderilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 19’uncu maddesinde öngörülen değişikliğin aşağıdaki şekilde düzeltilmesini arz ve teklif ederiz.

“MADDE 19 – 5271 sayılı Kanunun 285 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "Türk Ceza Kanununun” ibaresi "23/4/2016 tarihli ve 6706 sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İş Birliği Kanunu'nun” şeklinde değiştirilmiştir.

  Necati Yılmaz                           Mehmet Gökdağ                Cemal Okan Yüksel

       Ankara                                    Gaziantep                                  Eskişehir

Namık Havutça                            Zeynel Emre                          Tahsin Tarhan

     Balıkesir                                    İstanbul                                     Kocaeli

                                               Ömer Süha Aldan

                                                       Muğla

BAŞKAN – Okunan son önergeye Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SERAP YAŞAR (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Kocaeli Milletvekili Sayın Tahsin Tarhan konuşacak.

Buyurun Sayın Tarhan. (CHP sıralarından alkışlar)

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bölge idare mahkemeleri, adliyelerin işleyişi ve düzenlemesiyle alakalı kanun tasarısı metninin 19’uncu maddesiyle ilgili söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, şantiyeye çevirdiğiniz Türkiye'de her şeyi beton algısı üzerinde görüyorsunuz. “Dünyanın en büyük adliyesini yapıyoruz.” diye İstanbul’un her yerine pankartlar asılmıştı. Sizlere sormak istiyorum: İçerisinde adalet olmayan bir yerde, gerçekten bu durum gurur duyulacak bir şey midir? Türkiye’de demokratik protesto açısından yüz yıllarca konuşulacak. Yüzlerce, milyonlarca kişi yollara çıkarak hiçbir taşkınlık yapmadan “hak, hukuk, adalet” diyorsa artık uyanın.

On beş senenin sonunda yarattığınız Türkiye tablosu maalesef içler acısı. Türkiye’de üretim çökmüş, esnaf zorda, çekler yazılmış, senetler protesto oluyor, turizm kan ağlıyor, 5 yıldızlı oteller kepenk kapatmış, ekonominin geldiği nokta ortada, dolar her gün artıyor, euroya el değmiyor, enflasyon rakamları fırlamış, faiz artmış, tarım ülkesi olan Türkiye yurt dışından arpa, buğday, saman ithal ediyor, biz adalet olmayan yerde bölge idare mahkemelerini tartışıyoruz.

Değerli milletvekilleri, sizler farkında olmasanız bile tüm dünya bizi izliyor. Bir yıldır OHAL’le yönetiliyoruz. Yüzlerce insan, insan hakları ihlaline tanık olmuş Türkiye’yi “Ne zaman normalleşecek?” diyerek takip ediyor. Tüm dünyanın gözü bizim üzerimizdeyken iktidar milletvekilleri Meclis kürsüsünden Almanya’yla kavga ediyorlar. Sizin işiniz bu mudur değerli arkadaşlar? Türkiye’nin bir devlet yapısı, bir işleyişi vardır. Artık bu devlet düzenini ortadan kaldırdınız, kendinize has bir sistem kurmaya çalışıyorsunuz. Maalesef, Türkiye’de hukuku katlettiniz, gazetecileri tutukluyorsunuz, milletvekillerini tutukluyorsunuz, düşünceyi suç sayarak sivil toplum örgütlerini yok sayıyorsunuz, adaletin terazisini bozdunuz, OHAL’le memleket yönetip “Adalet var, Türkiye bir hukuk devleti.” diyorsunuz, diğer bir yandan yargıyı teslim ettiğiniz çetelerin elinden temizlemeye çalışıyorsunuz. Savaşlardan, kumpaslardan, darbelerden sağ çıkan doksan üç yıllık gazetenin yazarlarını mesnetsiz suçlarla tutukluyorsunuz. FETÖ’cü damatlarınız yandaş mahkemeler yoluyla jet hızıyla adaletten kaçırılırken gariban vatandaş derdini anlatabilmek için senelerce mahkeme kapılarında beklerse oradan kimse adaletten bahsetmesin. Artık inandırıcılığınızı kaybettiniz.

Değerli milletvekilleri, getirilmek istenen kanun değişikliğinin 19’uncu maddesiyle yapılmak istenenlerden bir tanesi “yolunda” ibaresinden sonra “yalnız” ibaresini eklemektir. Bu ufak tefek işlerle adaleti ve düzenini sağlayamazsınız. Önce vicdanlarda adaleti sağlamanız gerekir, vatandaşın sizden iktidar olarak beklediği budur.

Değerli milletvekilleri, Türkiye, hukukun üstünlüğü ölçütünde Doğu Avrupa ve Asya bölgesinde 0,46 puanla Özbekistan’la birlikte sonunculuğu paylaşıyor.

Adaletin kuvvetli, iktidara gelenlerin de adaletli olmaları gerekir. İktidarı elinde tutanların daha adaletli olmasını diliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tarhan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 490 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 19’uncu maddesindeki “şeklinde” ibaresinin yerine “biçiminde” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Ali Aslan (Batman) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SERAP YAŞAR (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Batman Milletvekili Mehmet Ali Aslan konuşacak.

Buyurun Sayın Aslan. (HDP sıralarından alkışlar)

MEHMET ALİ ASLAN (Batman) – Sayın Başkan ve sayın Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Dün SMA hastalarının dernek yöneticileri Mecliste bizleri de ziyaret etti. SMA tıp diliyle spinal müsküler atrofi hastalığı yani hareket sinir hücrelerinden kaynaklı bir hastalık ve üç evrede görülüyormuş. Tabii, en tehlikelisi de SMA 1 denilen kısmıdır. Bunun bir doz ilacı 175 bin dolar, o da yurt dışından getirilmektedir. Güzel, somut bir başlangıç olarak, adım olarak SGK, Sağlık Bakanlığı belli bir kısmına bunları ücretsiz sağlama düzenlemesi yaptı. Tabii, bu, şu anda yeterli değildir çünkü SMA hastalarının sadece bir kısmına bu avantaj sağlanmış durumda. Oysaki üç evresi vardır; Tip 1, Tip 2 ve Tip 3. Dernek yetkilileri ve hasta yakınları sadece belirli bir tipe, belirli bir yaş grubuna değil de bütün SMA hastalarına o ilaçtan faydalanmanın yolunun açılmasını istiyor.

Türkiye’de de yaklaşık 1.300 SMA hastası vardır. Bütün bunların faydalanması için gereken adımların atılmasını da istiyorlar. Tabii, bizler de bu hastalarımızın, ailelerin, çocukların burada bir tercümanı olarak bunları dile getiriyoruz. Bakın, örneğin, Batman’da Ceren Asma ismindeki kız çocuğumuz, 12 yaşında. Kendisi de çok nadir görülen SMA Tip 1’in SMARD 1 hastalığını, türünü barındırıyormuş ve şu anda bunun için ilaç da yokmuş Türkiye’de. Yani, Sağlık Bakanlığının, Hükûmetin dünyanın çeşitli yerlerinde bu hastalıklarla ilgili ilaç üretip üretilmediğini araştırması ve bu çocuklarımızı kurtarmasını biz talep ediyoruz. Aileler çaresiz, maddi durumları yetersiz, çocukların psikolojisi bozulmuş çünkü rahat hareket edemiyorlar ve zamanla hareketsiz bir hâle gelmektedirler. Bunun için de gerekli önlemlerin alınması gerekiyor.

Yine, Türkiye’de yaklaşık 10 bin ALS hastası vardır. Bu da kas erimesi ve omurilikteki harabiyetten kaynaklanan bir hastalıktır. Elektriğe bağlı solunum cihazları vardır. E, maalesef Türkiye’de de sık sık elektrik kesintileri olduğu için solunumda da zorluk çekiyorlar. Bu solunum cihazının bir şekilde, yine, SGK tarafından, devlet tarafından karşılanması gerekiyor.

Yasin Asma, Adana’da ALS hastası. Aslında Türkiye onu yakından tanıyor çünkü birçok bakan, Başbakan ziyaret etmiştir. Evet, hastaları ziyaret etmek gerekiyor, hem dinî olarak bir sevaptır hem de insani olarak bir görevdir, vazifedir ama keşke sadece ziyaretle yetinmesek bu hastalarımız için de gerekli ilaç desteğini sağlayabilsek. Çünkü ALS’nin de ilaçları oldukça pahalıdır ve ALS hastaları yürüyemediği için, kas erimesi yaşadığı için eşleri ya da çocukları işten ayrılıyor, işte, annelerine, babalarına, kardeşlerine bakmak zorunda kalıyor. Bunların da bir şekilde devlet tarafından maddi anlamda desteklenmesi gerekiyor. Çünkü bunlara bakacak olan yine ailelerinin birinci yakınından olan fertleridir. Bunların da devlet tarafından sahiplenilmesi, sahip çıkılması gerekiyor.

Ben buradan bütün bu hastalarımıza da Allah’tan şifa diliyorum. İnşallah hep beraber bu çocuklarımıza ve hastalarımıza sahip çıkarız.

Teşekkür ederim. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 19’uncu madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, birleşime sekiz buçuğa kadar yani 20.30’a kadar ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.35

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 20.32

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Fatma KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli), Ömer SERDAR (Elâzığ)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 114’üncü Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

Birleşime yirmi dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 20.33

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 20.54

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Fatma KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli), Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 114’üncü Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

490 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

20’nci maddede kalmıştık.

20’nci madde üzerinde üç adet önerge vardır, okutuyorum.

ERHAN USTA (Samsun) – Sayın Başkan, biz önergemizi çekiyoruz.

BAŞKAN – Evet, bir önerge çekildi.

İki önerge var, okutuyorum önergeleri.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 490 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 20’nci maddesindeki “çevrilen” ibaresinin yerine “dönüştürülen” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Filiz Kerestecioğlu Demir                 Behçet Yıldırım          Saadet Becerekli

        İstanbul                                   Adıyaman                          Batman

    Müslüm Doğan                          Mehmet Ali Aslan               Mizgin Irgat

          İzmir                                       Batman                             Bitlis

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Bölge Adliye ve Bölge İdare Mahkemelerinin İşleyişinde Ortaya Çıkan Sorunların Giderilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 20’nci maddesinde öngörülen değişikliğin aşağıdaki şekilde düzeltilmesini arz ve teklif ederiz.

MADDE 20- 5271 sayılı Kanunun 286 ncı maddesinin ikinci fıkrasına (b) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki bent eklenmiş ve diğer bentler buna göre teselsül ettirilmiştir.

“c) Hapis cezasından çevrilen seçenek yaptırımlara ilişkin ilk derece mahkemesi kararlarına ilişkin olarak ilgili olarak bölge adliye mahkemesince verilen; seçenek yaptırımlara ilişkin her türlü kararlar ve istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararlar,”

 

    Ömer Süha Aldan                      Necati Yılmaz                  Mehmet Gökdağ

           Muğla                                  Ankara                              Gaziantep

       Zeynel Emre                        Namık Havutça            Cemal Okan Yüksel

          İstanbul                               Balıkesir                             Eskişehir

      Kazım Arslan

          Denizli

BAŞKAN – Okunan son önergeye Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İBRAHİM HALİL YILDIZ (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Denizli Milletvekili Sayın Kazım Arslan konuşacak.

Buyurun Sayın Arslan. (CHP sıralarından alkışlar)

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi öncelikle sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

490 sıra sayılı Bölge Adliye ve Bölge İdare Mahkemelerinin İşleyişinde Ortaya Çıkan Sorunların Giderilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 20’nci maddesinde vermiş olduğumuz değişiklik önergesi üzerine söz aldım.

Değerli arkadaşlarım, görüştüğümüz yasa tasarısının başlığına ve kapsamına baktığımız zaman gerçekten bu düzenlemenin ne denli ihtiyaç olduğu ve geçmişte yapılan düzenlemelerin gerçekçi bir şekilde ihtiyaçlara cevap verecek şekilde yapılmadığı; kanun tekniklerine uyulmadığı, kanun bütünlüğüne uyulmadığı; dolayısıyla, alelacele, muhalefetin de itirazlarını ve tekliflerini, önerilerini dikkate almadan yapılan düzenlemeler olduğunu görüyoruz. O nedenle, uygulamaya başlanır başlanmaz aksaklıkları hemen ortaya çıkmış bulunuyor.

Değerli arkadaşlarım, şunu açıklıkla belirtmeliyim ki istinaf mahkemeleriyle ilgili kanun yolunun özellikle 20 Temmuz 2016’da faaliyete geçmesiyle birlikte ortaya çıkan bir sürü aksaklık, gerek mahkemelerin oluşumu gerekse hâkimlerin atanması, gerekse buraya atanacak personellerin eksikliği sebebiyle bu mahkemelerin çok iyi çalışmadığını görmekteyiz.

Şimdi, bu mahkemeleri kuruyoruz ama işleyişe bakıyoruz, gerçekten, mahkemelerin üzerinde, hâkimlerin üzerinde çok büyük siyasi baskıların olduğu ve yeni atanan hâkimlerin de özellikle AKP’nin il ve ilçe başkanlarının hâkim ve savcı yapıldığı bir dönemi de görüyoruz. Bunun yanı sıra, kendisine göre siyasi iktidara göre karar vermeyen birçok hâkim ve savcıların da sık sık yerlerinin değiştirildiğini ve böylelikle hâkimin bağımlı hâle gelmesine ve birçok noktalarda da taraflı karar vermesine olanak sağlayacak bir yapıyı görüyoruz; kesinlikle bu durumu kabul etmeyiz. Yargının bağımlı olması adaletsizliğin ayyuka çıkması demektir. Eğer bu adaletsizliği önleyemezsek, haksızlıkları önleyemezsek, hukuksuzlukları önleyemezsek herkesin özlemle beklediği adaleti maalesef Türkiye’de gerçekleştiremeyiz.

“Yargı bağımsız değildir.” diyoruz çünkü verilen kararlara bakıyoruz, özellikle son günlerde verilen, vekil arkadaşımızla ilgili, Enis Berberoğlu’yla ilgili verilen karara bakıyoruz, bu kararın da, gerçek anlamda kanuna, vicdana uygun bir karar değil, tamamen siyasi bir karar olarak ortaya çıktığını görüyoruz. Bir milletvekili hem ağır bir cezaya çarptırılıyor hem de tutuklama kararı veriliyor.

Değerli arkadaşlarım, bir sene önceden yayınlanmış, herkesin bildiği, Başbakan Yardımcısının bile televizyonlarda aleni söylediği, artık gizlilik kararının olmadığı, daha doğrusu gizlilik durumunun ortadan kalktığı bir haber için bir casusluk isnadıyla vekilin suçlanması, tutuklanması kesinlikle uygun değildir, çok büyük haksızlıktır değerli arkadaşlarım.

Değerli arkadaşlarım, sadece bunlar değil, burada birçok haksızlıklar, hukuksuzluklar sürdürülmeye devam ediliyor. Şimdi, biliyorsunuz, açlık grevine giden, mesleklerinden, görevlerinden ihraç edilen Nuriye Gülmen’in ve Semih Özakça’nın tutuklanması gibi gerçekten tam da garip bir kararla karşı karşıya kalıyoruz. Düşünebiliyor musunuz? Görevinden ihraç ediliyor, kişi buna karşı açlık grevine gidiyor, “Görevime iade edin, ben görevimi yapacağım, vazifemi yapacağım, haksızlık var burada.” diyor ama arkasından, bırakın onun hakkının iade edilmesini, tutuklama kararı veriliyor ve içeri atılıyor. Böyle bir kararın şimdiye kadar Türkiye’de ve dünyada emsali görülmemiştir ve bunu da kesinlikle kabul etmek mümkün değildir.

Sözlerimi bu şekilde bitiriyorum.

Hepinize teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Arslan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 490 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 20’nci maddesindeki “çevrilen” ibaresinin yerine “dönüştürülen” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Mizgin Irgat (Bitlis) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İBRAHİM HALİL YILDIZ (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Bitlis Milletvekili Sayın Mizgin Irgat konuşacak.

Buyurun Sayın Irgat. (HDP sıralarından alkışlar)

MİZGİN IRGAT (Bitlis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 490 sıra sayılı Tasarı’nın 20’nci maddesi üzerinde söz aldım. Saygıyla selamlıyorum.

Evet, aslında biz adaleti tartışıyoruz, hukuk sisteminin aksaklıklarının giderileceği iddiasıyla yeni değişiklikler, yeni tasarılar her gün bu Meclisin gündemine getiriliyor fakat siyasi gündem ve yaşadıklarımız çok ağır. Önümde İdris Baluken’in, Sayın Grup Başkan Vekilimizin tutuklu yargılandığı dosyaya ilişkin çok önemli bir not var. Sayın İdris Baluken’in tutuklu olduğu dosyada, kendisinin “tweet” attığı, bu “tweet”lerde 2 korucuyu, Bayram Kalan ve Hüseyin Alkaç adındaki korucuları tehdit ettiği iddiasıyla fezleke hazırlanmış ve kendisi de TMK 6/1 maddesi gereğince tutuklanmıştır ve hâlâ tutuklu yargılanmaktadır. Duruşma sonrası tahliye edilmeyip tutukluluk hâlinin devamına karar verildi. Söz konusu araştırmalar yapıldı, yapılan “tweet”ler araştırıldı, mahkeme salonuna gönderildi; herhangi böyle bir “tweet”in atılmadığı anlaşıldığı hâlde söz konusu mahkeme Sayın Baluken’i hâlâ tahliye etmeyip tutuklu yargılamaya devam etti.

Yani, şunu neden anlattım, neden dile getiriyoruz? Var olan yargılamaların tamamının siyasi bir talimatla açıldığı, başlatıldığı ve devam ettiği yönünde. Hakeza, tahliye edilen belediye başkanlarının, siyasetçilerin tahliye edildikten bir süre sonra haklarında tekrar yakalama kararlarıyla yeniden tutuklanmaları talep ediliyor. Bir mahkemenin tutukladığını diğer mahkeme serbest bırakıyor, serbest bıraktığı bir kişinin, diğer mahkeme, 3’üncü kez, tekrar tutuklama talebiyle, tutuklanmasına karar verebiliyor. Gerçekten birçok açıdan hukukun, yargının dağıtıldığı, birçok yerden talimatın geldiği ve bu anlamıyla adaletli, hakkaniyetli bir kararın verilmediği çok net bir şekilde anlaşılmaktadır.

Tek tip elbise uygulaması ise faşizmin bir diğer örneği, bir diğer dayatması olarak karşımızda duruyor. Amerika’daki İngiliz kolonilerinde kölelere, zencilere, mahkûmlara giydirilen tek tip elbiseler daha sonra Nazi kamplarındaki Yahudilere, Ebu Gureyb ve Guantanamo hapishanelerinde uygulanmış ve daha sonra 12 Eylül faşizmi döneminde tutsaklara dayatılmıştır. Nerede olursa olsun insan onurunun ayaklar altına alındığı tek tip elbise uygulaması insanlık tarihine bir vahşet uygulaması olarak geçmiştir. Özünde, 12 Eylül sürecinde tutsaklara dayatılan tek tip elbise kışla mensubu asker olarak yani kışla mensubu bir asker dayatması olarak lanse edilmiştir. Fakat o dönem duruşmaya çıkan THKP-C 3 Yol Davası’ndaki tutsaklar bunu protesto etmek için iç çamaşırlarıyla mahkeme önüne çıkmışlardır ve Rahmi Yıldırım “O dönem 12 Eylül faşist darbe dönemiydi, cunta yönetimi cezaevlerini işkence merkezi hâline getirmişti. Tutukladığı insanları sivil bir tutuklu olarak değil, kışla mensubu asker olarak görmek istiyorlardı.” deyip bu dayatmayı kabul etmediğini açık bir şekilde dile getirmiştir.

Tek tipleştirilen sadece elbiseler değildir. Tek tipleştirilen insanların fikirleri, doğa, orman, her bir bütünel toplumun tamamı şu anda tek tipleştirilmeye çalışılıyor. Keşke sadece elbiseler olsaydı. Maalesef, şehirlere gidiyorsunuz aynı tip AVM’ler, aynı tip yollar, şehri şehir yapan hiçbir özelliği göremiyorsunuz. Şu anda Sur’da yapıldığı gibi, Diyarbakır’ı, Amed’i, surlarıyla hatırladığımız tarihî insanlık mirası yerler nasıl yerle bir ediliyorsa şu anda da yaşadığımız coğrafyada bütün kültür mirası yok ediliyor ve bir bütünel tek tipleştiriliyor. Bu tek tipleştirilmeye karşı her birimiz ses çıkartmalıyız ve bunu kabul etmemeliyiz. Çünkü tek tipleştirme, tek ses olma bu anlamıyla çoğulculuğu öldüren, doğayı öldüren, doğallığı öldüren bir faşizm örneğidir. Bunu hiçbir şekilde kabul etmek mümkün değildir. Tasarının bu temelde geri çekilmesini, 20’nci maddenin de geri çekilmesini talep ederim.

Saygıyla selamlarım. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 20’nci madde kabul edilmiştir.

21’inci maddede iki adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 490 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 21’inci maddesindeki “şeklinde” ibaresinin yerine “biçiminde” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Filiz Kerestecioğlu Demir                   Behçet Yıldırım                    Saadet Becerekli

            İstanbul                                   Adıyaman                                    Batman

        Müslüm Doğan                         Mehmet Ali Aslan                   Ertuğrul Kürkcü

              İzmir                                       Batman                                       İzmir

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Bölge Adliye ve Bölge İdare Mahkemelerinin İşleyişinde Ortaya Çıkan Sorunların Giderilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 21’inci maddesinde öngörülen değişikliğin aşağıdaki şekilde düzeltilmesini arz ve teklif ederiz.

Madde 21- 5271 sayılı Kanunun 291 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "yedi” ibaresi "15” şeklinde değiştirilmiştir.

   Zeynel Emre                             Necati Yılmaz                      Mehmet Gökdağ

      İstanbul                                     Ankara                                   Gaziantep

Namık Havutça                            Mehmet Tüm                  Cemal Okan Yüksel

     Balıkesir                                   Balıkesir                                   Eskişehir

Ömer Süha Aldan

       Muğla

BAŞKAN – Okunan son önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İBRAHİM HALİL YILDIZ (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Balıkesir Milletvekili Sayın Mehmet Tüm konuşacak.

Buyurun Sayın Tüm. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET TÜM (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanun tasarısının 21’inci maddesi hakkında söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan önce yüz otuz üç gündür açlık grevinde olan iki insandan söz etmek istiyorum: Nuriye ve Semih yüz otuz üç gündür adaletsizliğe karşı bedenlerini ortaya koyarak direniyorlar. Onların amacı asla ölmek değil, onlar sadece özgürlüklerini ve işlerini geri istiyorlar.

Değerli arkadaşlarım, bakın, ölüm üzerinden siyaset asla olmaz, ölümler üzerinden kazanç olmaz. İnsanların göz göre göre ölmesine seyirci kalmak bir insanlık suçudur. Buradan Cumhurbaşkanına, Başbakana, Adalet Bakanına ve siz milletvekillerinin vicdanına ve sağduyusuna sesleniyorum. Nuriye ve Semih hayatını kaybetmeden bu açlık grevinin sonlandırılması için acilen bir şeyler yapılmalıdır. Bize onların ne fotoğrafları ne de gülüşleri miras kalmasın; onları yaşatalım ki vicdanlar yaşasın, can çekişen adalet yaşasın, en önemlisi insanlık yaşasın.

Değerli milletvekilleri, Türkiye giderek büyüyen bir demokrasi krizi içindedir. Hızla sonu belli olmayan karanlık bir geleceğe doğru sürükleniyoruz. Dört kez uzatılan OHAL’le birlikte hukuk devleti tamamen ortadan kaldırıldı. Bugün yarattığınız OHAL Türkiyesinde insan hakları tümüyle askıya alındı, gözaltı süresi otuz güne çıkarıldı, savunma hakkı kısıtlandı, işkence yaygınlaştı ve meşrulaştı, adaletin terazisi tümden bozuldu, “Adalet mülkün temelidir.” anlayışının yerine “Adalet sarayın temelidir.” anlayışı hâkim oldu. Anayasal ve uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmış temel insan haklarını tümden ortadan kaldırdınız.

Son bir yılda yaşanan bazı gelişmeleri sizlerle paylaşmak istiyorum: OHAL Türkiyesinde adli yıl açılış töreni eylül ayında kaçak sarayda yapıldı. Yüksek yargı AKP Genel Başkanı Erdoğan’la çay topladı. Yüksek mahkeme başkanları sarayda cübbelerini ilikleyecek düğme aradı. Bu arada Türkiye'de insan hakları savunucuları tutuklandı. Hukukçuların, avukatların üye olduğu dernekler OHAL kapsamında kapatıldı. AKP’li ilçe başkanları, gençlik ve kadın kolları hâkim ve savcı olarak yargıya atandı. Ülkenin en saygın anayasa profesörleri görevlerinden alındı. Ak trol hâkimlerin kararlarıyla milletvekilleri, gazeteciler, öğretmenler, akademisyenler, içeri atıldı. Bu ülkede milyonlarca mağdur insan yarattınız.

Değerli milletvekilleri, cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk bundan doksan yedi yıl önce bugünleri görerek şöyle diyor: “Adalet kuvveti bağımsız olmayan bir milletin devlet olarak varlığı da kabul edilemez.” Evet, sizin darbe dönemini aratmayan adaletsiz uygulamalarınız yüzünden Burkina Faso dışında hiçbir ülke, devlet olarak itibarımızı kabul etmiyor. Hak ve özgürlüklere koyulan yasaklar yüzünden uluslararası itibarımız yerlerde sürükleniyor.

Değerli milletvekilleri, size tarihte yaşanmış bir olayı anlatarak konuşmama son vermek istiyorum. Bundan on yıl önce Saddam, çıkarıldığı mahkemede, kendisini yargılayan yargıca “Adil yargılanmak istiyorum.” demişti. Yargıçta ona “Senin yazdığın kanunlarla seni yargılıyorum.” yanıtını vermişti. Ülkede adalet can çekişiyor, kuvvetler ayrılığını yok ettiniz, yargıyı tümden iktidara bağımlı duruma getirdiniz, her şeyi tek adama teslim ettiniz ama unutmayınız ki ayarını bozduğunuz bu kantar bir gün gelir sizi de tartar. Bizim 450 kilometre yürüyerek aradığımız adalet, bir gün sizlere mutlaka lazım olacaktır. Ama hiç kimsenin kuşkusu olmasın, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak demokrasinin, laikliğin, barışın ve kardeşliğin hüküm sürdüğü bir Türkiye için mücadele etmeye sonuna kadar devam edeceğiz ve hak, hukuk ve adaletin var olduğu bir Türkiye’yi mutlaka inşa edeceğiz diyorum, hepinize teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tüm.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 490 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 21’inci maddesindeki “şeklinde” ibaresinin yerine “biçiminde” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Müslüm Doğan (İzmir) ve arkadaşları

BAŞKAN – Okunan önergeye Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İBRAHİM HALİL YILDIZ (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde İzmir Milletvekili Sayın Müslüm Doğan konuşacak. (HDP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Doğan.

MÜSLÜM DOĞAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yapılan referandumun sonucunda Türkiye’nin yönetimin sisteminin değiştiğinin herhâlde hepimiz farkındayız. 2019 tarihinden itibaren Cumhurbaşkanını icracı bir makama dönüştürecek, yürütmenin başı yapacak, bu yolla yargı, yasama kurumlarını ve siyasi partilerin hareket tarzını yeniden yapılandıracak bir sistemsel değişiklikle karşı karşıyayız.

Yapılan İç Tüzük değişikliğiyle, şu anda Komisyonda olan bu değişiklikle hukuksal düzenlemeler, aslında bugünkü konuştuğumuz yasalar dahi yeni kurulan sistemin altlığı anlamındadır. Yapılan Anayasa değişikliğiyle Türkiye’nin siyasi kültürü, lidere çok önem veren ama parlamenter demokrasiyi kabul etmiş bir davranış yapısına sahiptir. Başkanlık sistemiyle siyasi kültür, icracı, yürütmenin başı bir lidere dönük davranış tarzına kendisini yönlendirmek durumunda olacaktır. Seçmen davranış ve eğilimlerinden sınıfsal yapıya ve güç ilişkilerine kadar geniş bir yelpazede toplumsal ilişkiler yeni sisteme göre yeniden şekillenme sürecine girecektir. Bir başka deyişle, farklı bir ruhsal şekillenmeye toplum zorlanmaktadır. Farklı etnik ve farklı inanç sistemlerinin var olduğu ülkemizde, millet olma süreci engellenmektedir. Bu durum ise haklar ve inançlar anlamında bin yıla sâri kadim bağların zarar görmesi anlamına gelmektedir.

Değerli milletvekilleri, aslında geliştirilmesi zorunlu olan demokratik ulus sürecimiz de tahrip edilmek istenmektedir. Cumhuriyetin demokratikleşmesi acil sorun iken bu talep ertelenerek cumhuriyete de aslında zarar verilmektedir. Laik bir toplum gelişmesi önemli bir noktadayken inançların özgürleşmesi engellenmekte, bir inancın etkinliği sürekli olarak artmaktadır.

Değerli milletvekilleri, ülkemizin, kısa aralıkları bir tarafa bırakırsak, tüm süreçlerini, çok ciddi siyasi ve ekonomik istikrarsızlıklar yaşandığını hepimiz biliyoruz, bu süreçleri yaşadığını hepimiz biliyoruz. Darbelere şahit olduk, çatışmalı süreçleri yaşadık ve maalesef yaşıyoruz. Yolsuzluklar, rüşvet ve popülizm sorunlarıyla ciddi krizlere savrulmuş durumdayız. Askerî vesayet sınırlandırılmış olsa da yargı vesayeti devlet güvenliğini bireysel hak ve özgürlüklere tercih etmiş durumdadır. OHAL ve kanun hükmünde kararnameler toplumsal yaşamımızı altüst etmiş, demokratik tüm yaşam askıya alınmış durumdadır. 1945’lerden beri demokrasi anlamında aslında bir adım atamadık. Türkiye demokrasisini pekiştirerek ileriye götüremediğimizi siz de kabul edersiniz. Türkiye’nin son altmış yıllık demokrasi deneyimi içinde, ortak sorun, aslında, demokrasinin gerek yönetim gerekse de devlet-toplum-birey ilişkilerinde kurumsallaşamaması ve güçlenememesi olmuştur. Bugün yargı bağımsız ve tarafsız değilse, yasama ve milletvekilleri etkili ve etkin bir rol oynayamıyorlarsa, merkezî yönetim giderek güçlenip oligarşik bir yapıya dönüşüyorsa, yerel yönetimler hâlâ sorunlar yaşıyorsa, toplumsal kutuplaşma ve farklı kimlikte ve görüşte olana güvensizlik yüksek derecedeyse, hâlâ hukuk önünde ve hakların uygulamaya sokulmasında vatandaşlar arasında eşitlik yoksa sorun sistemsel değil, demokrasinin güçlenmemesindedir. Yani, mesele aslında ülkemizde demokrasi meselesidir.

Türkiye'nin son altmış yıllık demokrasi deneyimi içinde ortak sorunun demokrasinin gerek yönetim gerekse de devlet-toplum-birey ilişkilerinde kurumsallaşamaması olduğunu belirtmiştik. Diğer bir deyişle, demokrasinin bir ülkede güçlenmesinin temel kıstası olan siyasi ya da devlet iktidarına karşı etkin denge ve denetleme sistemlerinin gelişememesi, sistemin iyi işlememesinin ve demokrasinin pekişmemesinin ana nedenidir. Ülkedeki bu denge maalesef bir türlü tutturulamamıştır. Bu durumu fırsata çevirerek yeni kurulan sistem ise ülkemizde yaşayan halklar ve inançlar anlamında kabul edilemez boyuttadır. Önceki dönemlerde askerî vesayet için devlet iktidarının denetlenememesi sorunken bugün Hükûmetin nasıl dengeleneceği ve nasıl denetleneceği sorunuyla karşı karşıyayız. Tüm denetim mekanizmalarının ortadan kaldırıldığı bir sistem, güçlü bir hükûmet sistemini öngörüyor aslında. Yani aslında demokratik olmayan bir sistem. Bunun adı demokrasi olamaz. Oligarşik bir bürokrasi tüm ülke kararlarında tek karar mekanizması durumuna getirilmiştir. Yargı, yasama ve yürütme tek bir düzlemde ele alınarak kuvvetler ayrılığına son verilmiştir. Bu yeni sistemde yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı son bulmuştur. Yürütme-yasama arasında yasamanın ve milletvekillerinin etkinliğinin yok düzeyine indirildiği bir düzlemi, bir sistemi asla kabul edemeyiz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Doğan teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 21’inci madde kabul edilmiştir.

22’nci maddede iki adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 490 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 22’nci maddesindeki “gönderir” ibaresinin yerine “ulaştırır” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

      Filiz Kerestecioğlu Demir                 Behçet Yıldırım       Saadet Becerikli

                  İstanbul                                Adıyaman                       Batman

              Müslüm Doğan                       Mehmet Ali Aslan

                    İzmir                                    Batman                            

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Bölge Adliye ve Bölge İdare Mahkemelerinin İşleyişinde Ortaya Çıkan Sorunların Giderilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 22’nci maddesinde öngörülen değişikliğin aşağıdaki şekilde düzeltilmesini arz ve teklif ederiz.

Madde 22 - 5271 sayılı Kanunun 304 üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan “gönderilmek üzere bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığına verir.” ibaresi “gönderilir.” şeklinde değiştirilmiştir.

 

              Necati Yılmaz                         Mehmet Gökdağ         Namık Havutça

                   Ankara                                 Gaziantep                     Balıkesir

           Cemal Okan Yüksel                      Sibel Özdemir              Zeynel Emre

                 Eskişehir                                 İstanbul                       İstanbul

BAŞKAN – Okunan son önergeye Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İBRAHİM HALİL YILDIZ (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde İstanbul Milletvekili Sayın Sibel Özdemir konuşacak.

Buyurun Sayın Özdemir. (CHP sıralarından alkışlar)

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 490 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 22’nci maddesi üzerine grubumuz adına verdiğimiz önerge üzerine konuşacağım.

Evet, bundan önce olduğu gibi, görüşmekte olduğumuz bu tasarıyla yapılan düzenlemeler de adalete olan güvenin eridiği, adalet sistemimizin çöktüğü ve toplumumuzdaki adalet ve kurumsal ihtiyacı, işleyiş ihtiyacını karşılamaktan uzak görünüyor. İşte, daha kanunun adına baktığımızda dahi “Bölge Adliye ve Bölge İdare Mahkemelerinin İşleyişinde Ortaya Çıkan Soranların Giderilmesi…” Yani diğer, evvelce yaptığımız yasalarda olduğu gibi, yapılan bu düzenlemelerin de uzun vadeli, katılımcı, kalıcı ve kapsayıcı olmadığını bir kez daha görüyoruz. Tasarıyla getirdiğiniz düzenlemeler de bundan önce ortaya çıkan sorunların çözümüne bir katkı sunmayacağı gibi, yeni sorunların da nedeni olacaktır.

Üzerinde benim konuştuğum 22’nci madde bölge idare mahkemelerinin kararlarının aleyhine bölge adliye cumhuriyet başsavcılığına, kararı veren ceza dairesine otuz gün içinde itiraz yapma imkânı getirmektedir. Ancak tasarıdaki genel düzenlemelere baktığımızda mahkemelerin teşkilat yapılarındaki yasal düzenlemelerin tarafsız ve bağımsız yargı kararlarında ve siyasi iktidarın vesayetinden kurtulması yönünde bir düzenleme maalesef getirememektedir. İşte, bu düzenlemeyle, örneğin, başkanlar kuruluna ait olan kimi temel yetkiler bölge idare mahkemesi başkanına ve Hâkimler ve Savcılar Kuruluna devredilmektedir. Böylelikle başkanlar kurulu işlevsizleşmekte, yetkiler tek kişinin takdirine bırakılmaktadır.

Evet, sizlerin iktidarı döneminde adalet sistemi başta olmak üzere, tüm bürokratik yapıda siyasi iktidara yakınlık öne çıkartılırken kıdem, kariyer ve liyakat maalesef yok sayılmıştır ve adalet sisteminde yarattığınız bu çarpıklık nedeniyle sonuçları telafi edilemez mağduriyetler ortaya çıkmıştır. İşte 2010 sonrası bizlerin ısrarla, tüm uyarılarımıza rağmen bizi dikkate almadınız ve o gün oluşturduğunuz yargı sisteminin sonuçlarını bugün hep birlikte yaşıyoruz. İşte Adalet ve Kalkınma Partisinin adalet yürüyüşü sonucunda yapmış olduğu bir toplumsal araştırmada halkımızın en az yüzde 50’sinin adalete güven duymadığı ve adalete erişemediği ortaya çıkmıştır. Muhalefeti ve farklı görüşleri, sivil toplum kuruluşlarını ve diğer paydaşları yok sayan bir anlayışın kendisi dışında ülkemize, milletimize bir faydası olmayacaktır. Çoğunlukçu anlayışı kendine rehber edinen iktidar partisi sürekli ve özensiz, kısa vadeli kanun çıkarmanın ötesinde kurumların ve toplumun ihtiyaçlarını maalesef karşılayamayacaktır. İşte Meclis gündeminde günlerdir konuştuğumuz İç Tüzük değişikliği. Bu bir çoğulcu anlayışın maalesef yansımasıdır. İç Tüzük’le kısa vadeli, özensiz, gerekçesi anlamsız, tutarsız, sadece iki siyasal partinin kendi aralarında bir denge ve kendi sosyal ve siyasal ihtiyaçlarını karşılayan ama en önemlisi değerli milletvekilleri, muhalefetin sesini kısıtlayan, denetim araçlarını kısıtlayan bir metinle karşı karşıyayız. İşte bu hafta bir taraftan Anayasa Komisyonunda İç Tüzük’le muhalefetin sesi kısılıyor, bir tarafta Meclis Genel Kurulunda OHAL kararı tekrar uzatılıyor ve 15 Temmuz demokrasi kazanımımızı, gerçekten dünya tarihinde önemli bir kazanımı heba ederek 20 Temmuzda alınan OHAL kararıyla gölgeledik ve ancak bir yıl sonra OHAL Komisyonu kurulabilmiş ve mağdurların talepleri ancak dikkate alınabilmiştir. Bir taraftan baktığımızda değerli milletvekilleri, haksız ve hukuksuz tutuklamalar demokratik yollarla hakkını arayan ancak taleplerine cevap verilemeyen iki önemli insanın hepimizin gözleri önünde eridiğini ve maalesef, iktidar partisinin bu yaşanan mağduriyet karşısında vurdumduymaz tavrıyla karşı karşıya kalmaktayız.

Evet, son bir haftada gerçekten adalet sistemimizin nasıl çöktüğünü ve OHAL süreciyle haksız ve gerçekten görevlerinden ihraç edilen, açığa alınan mağdurların geldiği noktayı tekrar görüyoruz. İşte bu yaşananlar neticesinde, değerli milletvekilleri, hak, hukuk, adalet arayışında olan bizler ve milyonlar sizin bu çoğunlukçu, bu otoriter yönetim uygulamalarınıza karşı Mecliste sesimizi ne kadar siz kısmak isteseniz de biz adalet talebimizi daha güçlü, daha güçlü bir şekilde seslendirmeye devam edeceğiz.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özdemir.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 490 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 22’nci maddesindeki “gönderir” ibaresinin yerine “ulaştırır” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Behçet Yıldırım (Adıyaman) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İBRAHİM HALİL YILDIZ (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Adıyaman Milletvekili Sayın Behçet Yıldırım konuşacak.

Buyurun Sayın Yıldırım. (HDP sıralarından alkışlar)

BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) – Teşekkürler Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 490 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 22’nci maddesi üzerine grubum adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Biliyorsunuz bugün bir Kabine değişikliği oldu. İnşallah memleketimize hayırlı olur, uğurlu olur. Özellikle benim hemşehrim, meslektaşım Fakıbaba’nın Tarım Bakanı olmasından dolayı da sevinçliyim. İnşallah Adıyaman’ın en önemli tütün sorununu kendisiyle çözeriz diyorum. Kendisini daha tebrik etmedim. Keşke burada olsaydı da tebrik etseydim kendisini.

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Ahmet Aydın olamadı.

BEHÇET YILDIRIM (Devamla) – Adıyaman’dan bir tek Ahmet Aydın yok, onlarca vekil arkadaş var, dışarıdan arkadaşlar var. Adıyaman’dan bir bakan çıkmadığı için de ayrıca üzüntülerimi de belirteyim.

Arkadaşlar, yarın Suruç katliamının yıl dönümü. O Suruç katliamının acılarını Allah bizlere, ülkemize bir daha yaşatmasın diyorum. Gerçekten Suruç, biliyorsunuz, Adıyaman’a çok ama çok yakın bir yerde. Suruç olayını öğrenir öğrenmez ben hemen kendi özel arabamla bir saat sonra gittim, cenazeler yerdeyken gittim. 33 can yerdeydi. 33 gencecik insan. Bunlar niçin gelmişlerdi? Bunlar IŞİD’in tahrip ettiği Kobani’yi yeniden inşa etmek için, oralara park yapmak için eşya getirmişlerdi, oyuncak getirmişlerdi, bir şeyler getirmişlerdi; oradaki Kobani halkıyla dayanışmak için gelmişlerdi ve onlar Suruç’ta Suruç Amara Kültür Merkezinin önünde eşyalarını bir tarafa vermişler, kendileri basın açıklaması yapma hazırlığı içindeyken bir canlı bomba orada patlıyor ve 33 can kaybediliyor. O cenazelere biz bakarken canlı bomba olduğu iddia edilen insanın, Şeyh Abdurrahman Alagöz’ün Adıyamanlı olması da ayrıca büyük bir üzüntü verdi bana.

Biz, bu Suruç katliamını unutmayacağız, unutturmayacağız, unutanın da -kendi şahsım adına söylüyorum- kalbi kurusun diyorum. Bu Suruç olayı öyle kapanacak bir olay değildir. Yarın yıl dönümü. Evet, arkadaşlar, orada ilerici, demokrat, duyarlı gençlerden olan insanlar katledildi.

Basın açıklamasının yapılacağı yerde bomba kendisini patlatıyor, 33 genç ölüyor. Eşyaları bir tarafta, bir tarafta eşyalarının içerisinde, sırt çantalarının içerisinde cep telefonları var, ha bire anneleri, babaları arıyor. Cep telefonlarına kimse cevap veremez, ölü çocuklar nasıl cevap verecek? İçler acısı bir durumdu. Aileler merak ediyor. Birkaç aile beni aradı, cenazesini yerde görmüşüm ama aileye diyemiyorum “Senin çocuğun öldü.” diye. İşte, “Gelin, senin çocuk yaralı, hastaneye gidin.” falan gibi yardımcı olmaya çalıştık.

IŞİD üyesi olduğu söylenen canlı bombanın Adıyamanlı olması ayrıca bir şeydi ama bu adam tek başına Adıyaman’da çıkıp oraya gitmedi. Bu eylemi nasıl, kimin desteğiyle yaptığı hâlâ aydınlatılmış değil; hangi ülke istihbaratı, hangi kirli yapılar bu katliamı yaptı hâlâ belli değil.

Aynı gün, Adıyaman’da, bir asker, Müsellim başçavuş şüpheli bir şekilde katlediliyor. Bir iki gün sonra Ceylânpınar’da 2 polis yatağında katlediliyor ve bu olaylar bahane edilerek çözüm masası devriliyor, çatışmalı döneme geçiliyordu. Yani, 20 Temmuz bir milattır arkadaşlar.

Yine, bu, az önce söylediğim Şeyh Abdurrahman Alagöz’ün kardeşi Yunus Emre Alagöz de, yine, ekim ayındaki gar patlamasını yapıyor, 103 kişinin ölümüne sebep oluyor. 7 Haziran öncesi Diyarbakır’da mitinge katılan bombacı da Adıyamanlı, İstiklal Caddesi’ndeki katliamı yapan da Adıyamanlı. Adıyaman’ın bunlarla anılması beni son derece üzmüştür. Çocukları IŞİD’e katılmış olan aileler de üzüntülü.

Burada üzerinde durulması gereken, iktidarın ne yaptığı veya neler yapamadığıdır. Çocuğu IŞİD’e katılan aileler defalarca emniyete başvurmuş, valiliğe başvurmuş, siyasilere başvurmuş, iktidar vekillerine, hatta dönemin Başbakanı Davutoğlu’na ulaşmışlar. Adıyaman İl Kongresi Adıyaman Üniversitesinde yapılıyor. Bir baba diyor ki: “Oğlum IŞİD’e katıldı. Katılmakla kalmadı, geldi gelinimi de aldı götürdü.” Davutoğlu kendisinin sırtını sıvazlayarak “Bir şey olmaz, orada birbirlerine bakarlar.” gibi, böyle, akla, vicdana sığmayacak bir cevap veriyor.

Evet, arkadaşlar, böyle, basit bir olay değil. Adıyaman Belediyesi ne yapıyor? AKP’li Adıyaman Belediyesi de Alagöz ailesini belediye meclisi kararıyla hemşehrilikten çıkarıyor. Çözüme bakın. IŞİD’ten rahatsız olan kamuoyudur, ailelerdir ama rahatsız olmayanlar vardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BEHÇET YILDIRIM (Devamla) – Bir dakika alabilir miyim?

BAŞKAN – Peki, bir dakika daha vereyim size ek süre.

BEHÇET YILDIRIM (Devamla) – IŞİD’ten rahatsız olan ailelerdir, Adıyaman kamuoyudur ama rahatsız olmayanlar da vardı. Bunlar Kürtlerin Rojava’daki kazanımlarını kendilerine dert edinenlerdi. IŞİD’e karşı savaşan Kürtlere yardım yerine çetelere yardım edenler bu durumdan hiç rahatsızlık duymuyordu. Ki biz gerek Suruç olayı olsun gerek Ceylânpınar gerek Adıyaman’daki olay olsun “Araştırılsın.” dedik, reddedildi. Bu olayları protesto ettik, yürüdük, partililerimiz ceza aldı, tutuklandı, bizlere fezleke açıldı. Barış için ben onlarca fezleke yedim, fezlekelerimle gurur duyuyorum.

Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

22’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

23’üncü maddede üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 490 sıra sayılı Bölge Adliye ve Bölge İdare Mahkemelerinin İşleyişinde Ortaya Çıkan Sorunların Giderilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 23'üncü maddesinde geçen "kararı veren daireye” ibaresinin "kararı veren ceza dairesini numara olarak izleyen ilgili daireye, son numaralı daire için ise bir numaralı daireden itibaren ilgili daireye” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

İsmail Faruk Aksu                          Celal Adan                          Mehmet Parsak

      İstanbul                                    İstanbul                           Afyonkarahisar

                        Mustafa Kalaycı                         Mehmet Erdoğan

                               Konya                                       Muğla

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Bölge Adliye ve Bölge İdare Mahkemelerinin İşleyişinde Ortaya Çıkan Sorunların Giderilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 23’üncü maddesiyle eklenen 308/A maddesinin aşağıdaki şekilde düzeltilmesini arz ve teklif ederiz.

"Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığın itiraz yetkisi”

MADDE 308/A – (1) Bölge Adliye mahkemesi ceza dairelerinin kesin nitelikteki kararlarına karşı Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığı re'sen ve ya istem üzerine, kararın kendisine verildiği tarihten itibaren 30 gün içinde kararı veren daireye itiraz edebilir. Sanığın lehine itirazda süre aranmaz. Daire, mümkün olan en kısa sürede itirazı inceler ve yerinde görürse kararını düzeltir, aksi halde itirazı reddeder. Dairenin bu kararına karşı Ceza Daireleri Başkanlar Kurulu'na itiraz edilebilir. Bu itiraz sonrası verilen karar kesindir.

Ömer Süha Aldan                         Necati Yılmaz                      Mehmet Gökdağ

       Muğla                                      Ankara                                   Gaziantep

   Zeynel Emre                            Namık Havutça                Cemal Okan Yüksel

      İstanbul                                    Balıkesir                                   Eskişehir

                                                 Dursun Çiçek

                                                     İstanbul

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 490 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 23’üncü maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

  Filiz Kerestecioğlu Demir                   Behçet Yıldırım                    Saadet Becerekli

              İstanbul                                   Adıyaman                                    Batman

                                 Müslüm Doğan                         Mehmet Ali Aslan

                                        İzmir                                       Batman

BAŞKAN – Okunan son önergeye Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İBRAHİM HALİL YILDIZ (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

Tasarının bu maddesiyle 5271 sayılı Kanun’a 308’inci maddeden sonra gelmek üzere 308/A maddesi eklenmektedir. Bu madde ile "Bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin kesin nitelikteki hükümlerine karşı bölge adliye mahkemesi cumhuriyet başsavcılığı, re’sen veya istem üzerine kararın kendisine verildiği tarihten itibaren 30 gün içinde kararı veren daireye itiraz edebilir. Sanığın lehine itirazlarda süre aranmaz. Daire, mümkün olan en kısa sürede itirazı inceler ve yerinde görürse kararını düzeltir, aksi halde itiraza reddeder. İtirazın reddine ilişkin kararlar kesindir.” Cumhuriyet başsavcılığının itirazının kararı veren mahkemeye yapılması diğer bir deyişle cumhuriyet başsavcılığının daireye "kararınız yanlıştır, düzeltin” şeklinde ifadesini bulan itirazı pratikte kararı veren daire nezdinde ciddi sonuçlar doğurmayacaktır. Özellikle, sanık lehine cumhuriyet başsavcılığınca yapılan itirazların karar veren dairece reddi hâlinde temyiz yolunun açık tutulması gerekir. Temyiz yolunun kapatılması ceza yargılaması gibi kişi hak ve özgürlükleri üzerinde ağır sonuçlar doğuran yaptırımların telafisi imkânsız mağduriyetlere sebep olacağı açıktır. Sanık lehine olan itirazların karar veren dairece reddi hâlinde, cumhuriyet başsavcılığının itirazının reddine ilişkin daire kararına karşı ceza daireleri başkanlar kuruluna veya Yargıtaya temyiz yoluna gitme imkânı tanınması gerekmektedir.

"İtirazın reddine ilişkin kararlar kesindir.” cümlesi, olağanüstü bir itiraz yolu olan sanık lehine süresiz itiraz hakkının amacına uygun düşmemektedir. Bölge adliye mahkemesi cumhuriyet başsavcılığı ceza yargılanması hukukunda önemli birikim ve uzmanlığa sahiptir. Sanık lehine istisnai olarak ortaya çıkabilecek durumları ciddiye alan ve kararı veren ilgili daireye olağanüstü itiraz yoluyla başvuran başsavcılığın, bu itirazının kararı veren dairece reddi hâlinde dairenin ret kararının bir üst yargı merciince hukuksal denetime tabi tutulması doğru olacaktır. Bu nedenle ilgili değişiklik metninin tasarıdan çıkarılması adil bir yargı süreci açısından daha uygun olacaktır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Bölge Adliye ve Bölge İdare Mahkemelerinin İşleyişinde Ortaya Çıkan Sorunların Giderilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 23’üncü maddesiyle eklenen 308/A maddesinin aşağıdaki şekilde düzeltilmesini arz ve teklif ederiz.

"Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığın itiraz yetkisi”

MADDE 308/A – (1) Bölge Adliye mahkemesi ceza dairelerinin kesin nitelikteki kararlarına karşı Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığı re'sen ve ya istem üzerine, kararın kendisine verildiği tarihten itibaren 30 gün içinde kararı veren daireye itiraz edebilir. Sanığın lehine itirazda süre aranmaz. Daire, mümkün olan en kısa sürede itirazı inceler ve yerinde görürse kararını düzeltir, aksi halde itirazı reddeder. Dairenin bu kararına karşı Ceza Daireleri Başkanlar Kurulu'na itiraz edilebilir. Bu itiraz sonrası verilen karar kesindir.

Necati Yılmaz (Ankara) ve arkadaşları

BAŞKAN – Önergeye Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İBRAHİM HALİL YILDIZ (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde İstanbul Milletvekili Sayın Dursun Çiçek konuşacak.

Buyurun Sayın Çiçek. (CHP sıralarından alkışlar)

DURSUN ÇİÇEK (İstanbul) – Sayın Başkan, yüce Meclisi sevgi ve saygıyla selamlayarak sözlerime başlamak istiyorum.

Tabii, yargıda hukuk ve adalet mücadelesi veren bir milletvekili olarak burada çıkarılan yasaların nasıl uygulandığını görmek çok önemli. Şimdi görüştüğümüz bölge mahkemeleri, birinci derece mahkemelerin verdiği kararların incelendiği ve bir noktada yargılamanın yenilendiği mahkemeler. Dolayısıyla, bu mahkemelerin kuruluşu, işleyişiyle ilgili yeni düzenlemeler mutlaka alandaki sorunların çözümüne katkı sağlayacaktır. Yalnız, mahkeme kurmak, yasa çıkarmak işin bir bölümü. Diğer bölümü ve önemli bölümüyle ilgili bir anımı paylaşarak, bir gerçeği paylaşarak sözlerime devam etmek istiyorum: Teğmenken girdiğimiz sınavda hukuk fakültesini kazandık, daha sonra Silahlı Kuvvetlerdeki görevlerimizin yoğunluğu nedeniyle devam edemedik. 2011’de çıkan afla kaydımızı yeniledik ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinde 3’üncü sınıf öğrencisiyiz. “Türk hukuk tarihi” adlı derste dersin hocası -aynı zamanda Hukuk Fakültesi Dekanı- geldi, Türk Ceza Kanunu, Ceza İnfaz Kanunu ve Muhakeme Kanunu’nun Avrupa'nın çok daha ilerisinde olduğunu, dolayısıyla çok güzel bir ceza kanunu hazırladıklarını, ceza mevzuatı hazırladıklarını söyledi. Tabii, dersin sonuna doğru parmak kaldırıp söz istedim, dedim ki: “Sayın Hocam -Adem Sözüer- bu ceza kanunlarının, infaz kanunlarının nasıl uygulandığını görmek için Silivri’ye geldiniz mi?” O o süreçte de yine dekandı yani ve kendisine diğer dekanlarla beraber, hukuk fakültesi dekanlarıyla beraber mektuplar yazmıştım. Ne kendisinin ne de öğrencilerinin Silivri’deki yargılamaları izlemek üzere gelmediğini itiraf edince peşinden de oradaki yargılamayı yapan hâkim, savcı cüppelilerin hâkim, savcı olmadığını, vicdansız olduğunu ve hukuk cinayetleri işlediğini vurguladım.

Tabii buradan şuraya gitmek istiyorum: Şimdi, “hak, hukuk, adalet” diye yirmi beş gün yürüdük. Adalet vicdanlarda olmalı, adalet herkesin aradığı bir yüce değer olmalı ve anayasal ilkelere uygun olarak yargı mutlaka tarafsız ve bağımsız olmalı. Hep tartıştık, geçmişte de tartıştık; Adalet Bakanının ve Müsteşarının yönlendirdiği bir adaletin tarafsız ve bağımsız olması mümkün mü? Bugün Adalet Bakanı değişti, yeni bakana görevinde başarılar diliyoruz. Ancak şunu unutmayalım: Mutlaka, Adalet Bakanı, müfettişleri veya bürokratlar hem cezaevlerinde hem de yargılamalarda sürecin nasıl yürütüldüğünü takip etmeli ve yasama süreçlerine buradan katkı sağlamalıdır. Tabii bu noktada suç işleyen herkesin yargılanabileceğini unutmamak gerekir. Şu anki konumuna güvenerek, şu anki siyasi gücüne güvenerek hiç kimsenin gelecekte yargılamadan muaf olması mümkün değildir. Bu noktada gerek bölge idare mahkemelerinde gerek bölge adli mahkemelerinde yapılan atamalarda mutlaka liyakatli hâkim ile savcıların bu mahkemelere, üst mahkemelere atanması lazım çünkü birinci derece mahkemelerde gözden kaçan adaletsizlikleri düzeltecek mahkemeler bu mahkemelerdir.

Sözlerimi, son Anayasa değişikliğindeki esas olan bir maddenin özüyle ilgili düşüncelerimi paylaşarak bitirmek istiyorum. Bakanların yargılanması için eski Anayasa’da gerekli olan sayı 550’nin yarısı 276’ydı, yeni Anayasa’da bunun 300 yerine 400’e çıkarılması aslında vicdanları sızlatmıştır. Suçtan kaçmanın, geçmişte işlenen suça karışmaların yargılanmasını önleme amacına yönelik olduğu yönünde derin şüpheler yaratmıştır. Bu konuda Mecliste çıkarılan yasalarda mutlaka eşitlik ilkesi, adalet ilkesi dikkate alınmalıdır.

Bu noktada düşüncelerimi vurgulayarak sözlerimi bitirmek istiyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum, çok teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çiçek.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 490 sıra sayılı Bölge Adliye ve Bölge İdare Mahkemelerinin İşleyişinde Ortaya Çıkan Sorunların Giderilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 23'üncü maddesinde geçen "kararı veren daireye” ibaresinin "kararı veren ceza dairesini numara olarak izleyen ilgili daireye, son numaralı daire için ise bir numaralı daireden itibaren ilgili daireye” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

İsmail Faruk Aksu (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İBRAHİM HALİL YILDIZ (Şanlıurfa) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKAN NACİ AĞBAL (Bayburt) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

5271 Sayılı Kanuna eklenmesi öngörülen 308/A maddesi ile Yargıtay cumhuriyet başsavcısının resen ya da istem üzerine Yargıtay ceza dairelerinin kararlarına karşı itirazda bulunma yetkisine paralel şekilde, bölge adliye mahkemesi cumhuriyet başsavcılığına otuz gün içinde kararı veren daireye itiraz edebilme yetkisi tanınmaktadır. Bölge adliye mahkemesi cumhuriyet başsavcılığına itiraz yetkisinin tanınması, özellikle kararlardaki maddi hataların giderilmesi bakımından yerinde olmakla birlikte, itirazın yine kararı veren ceza dairesine yapılacak olması, hem itiraz kanun yolunun temel mantığıyla bağdaşmamakta hem de aynı mahkemeden farklı bir karar alınması bakımından sonuç alınması zor bir kanun yolu olarak karşımıza çıkmaktadır.

Yargıtay cumhuriyet başsavcısının itirazını Ceza Genel Kuruluna yaptığı dikkate alındığında, bölge adliye mahkemesi cumhuriyet başsavcılığının itirazını, kararı alan ceza dairesi yerine böyle bir merciye yapması, itiraz kanun yolu mantığına daha uygun olacaktır. Bölge adliye mahkemesinde böylesi bir yapı ihdas edilmediğinden bu mümkün olamamaktadır. Dolayısıyla, itiraz kanun yolunun temel mantığına ters düşülmemesini teminen, itirazın, kararı veren daire yerine başka bir daireye yapılması daha sağlıklı olacaktır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 23’üncü madde de kabul edilmiştir.

Sayın Ilıcalı, sisteme girmişsiniz, buyurun.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

27.- Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı'nın, Erzurum Milletvekili İbrahim Aydemir'in annesine Allah'tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

MUSTAFA ILICALI (Erzurum) – Teşekkür ederim Değerli Başkanım.

Değerli milletvekilleri, bir bilgiyi paylaşmak istiyorum.

Erzurum Milletvekilimiz, değerli dostum İbrahim Aydemir’in annesi az önce rahmetli oldu, vefat etti. Allah’tan Neriman teyzemize rahmet diliyorum, mekânı cennet olsun. Cenazesini yarın Erzurum’dan kaldıracağız.

Bilgilerinize arz ederim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Biz de teşekkür ederiz.

V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı'nın, Erzurum Milletvekili İbrahim Aydemir'in annesine Allah'tan rahmet dilediğine ilişkin konuşması

BAŞKAN - Allah rahmet eylesin diyoruz, kalanlarına da sabır versin Allah diyoruz.

Teşekkür ederiz tekrar.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Buyurun.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

28.- İstanbul Milletvekili Engin Altay'ın, Erzurum Milletvekili İbrahim Aydemir'in annesine Allah'tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkanım, biz de sayın milletvekilimizin annesine Allah’ımdan rahmet diliyoruz, mekânı cennet olsun inşallah. Sayın milletvekilimiz burada yok ama başsağlığı diliyoruz, bütün aileye sabır diliyoruz.

Arz ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Altay.

MUSTAFA ILICALI (Erzurum) – Allah razı olsun hepinizden.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Bölge Adliye ve Bölge İdare Mahkemelerinin İşleyişinde Ortaya Çıkan Sorunların Giderilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/839) ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 490) (Devam)

BAŞKAN – 24’üncü maddede iki adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 490 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 24’üncü maddesiyle değiştirilen 3’üncü fıkrada yer alan “uyarınca” ibaresinin “gereğince” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

      Filiz Kerestecioğlu Demir               Behçet Yıldırım        Saadet Becerikli

                  İstanbul                              Adıyaman                        Batman

              Müslüm Doğan                     Mehmet Ali Aslan        Ertuğrul Kürkcü

                    İzmir                                  Batman                           İzmir

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Bölge Adliye ve Bölge İdare Mahkemelerinin İşleyişinde Ortaya Çıkan Sorunların Giderilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 24’üncü maddesinde öngörülen değişikliğin aşağıdaki şekilde düzeltilmesini arz ve teklif ederiz.

MADDE 24 - 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 101 inci maddesinin ikinci ve üçüncü fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"(2) 99 uncu madde gereğince cezaların toplanması gerektiğinde bu hususta hüküm verme yetkisi, en fazla cezaya hükmetmiş bulunan mahkemeye, bu durumda birden çok mahkeme yetkili ise son hükmü vermiş olan mahkemeye aittir. En fazla cezanın;

a)       Yargıtay tarafından ilk derece mahkemesi sıfatıyla verilmesi durumunda Ankara ağır ceza mahkemesince,

b)       Bölge adliye mahkemesi tarafından ilk derece mahkemesi sıfatıyla verilmesi hâlinde bölge adliye mahkemesinin bulunduğu il ağır ceza mahkemesince,

c)       Bölge adliye mahkemesi tarafından duruşma açmak suretiyle verilmesi durumunda ise hükmü kaldırılan ilk derece mahkemesince,

bu hususta karar verilir.

d)       (3) Bu madde uyarınca verilen kararlara karşı itiraz yoluna gidilebilir.”

 

            Ömer Süha Aldan            Necati Yılmaz                  Mehmet Gökdağ

                    Muğla                        Ankara                              Gaziantep

                Zeynel Emre              Namık Havutça            Cemal Okan Yüksel

                  İstanbul                     Balıkesir                             Eskişehir

                Aytuğ Atıcı

                   Mersin

BAŞKAN – Okunan son önergeye Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İBRAHİM HALİL YILDIZ (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Mersin Milletvekili Sayın Aytuğ Atıcı konuşacak.

Buyurun Sayın Atıcı. (CHP sıralarından alkışlar)

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, 490 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 24’üncü maddesi üzerinde verdiğimiz önergeyle ilgili olarak söz almış bulunuyorum. Sadece kendisi ve yandaşları için değil, herkes için adalet isteyen milletvekillerini saygıyla selamlıyorum.

Bugün de Adalet Komisyonundan gelen bir tasarıyı da Sayın Maliye Bakanının huzurunda konuşmanın da şerefini taşıyorum. Biz adaletle ilgili konuşurken Sayın Maliye Bakanı acaba hangi gözlükle bizim önerilerimize bakacak, mali yönden mi değerlendirecek, onu da çok merak ediyorum.

Değerli arkadaşlar, bu madde, koşullu salıvermenin ne zaman yapılacağına karar verirken hüküm verilen cezaların nasıl ve kim tarafından toplanacağını düzenliyor. Böylece, böyle bir durumda hüküm verme yetkisi en fazla cezaya hükmetmiş olan mahkemeye veriliyor. Şimdi, cezaları kimin toplayacağının bizce hiçbir önemi yok; A mahkemesi toplamış, B mahkemesi toplamış, bunun hiçbir önemi yok. Önemli olan şey şudur: Koşullu salıvermenin koşulları nedir? Şimdi siz herhangi bir suçlu ile evinde kendisini bekleyen, engelli çocuğu olan bir anneyi veya evinde annesini emmeyi bekleyen bebeği olan emzikli bir kadını aynı kefeye koyup aynı şekilde değerlendiriyorsunuz. Koşullu salıvermede böyle bir özelliği hiçbir zaman düşünmediniz çünkü bu bir insani boyut gerektirir. Eh, bu da hakikaten tartışma konusu. O nedenle, bizler diyoruz ki: Koşullu salıvermenin koşullarını, şartlarını her bir hükümlü için ayrı ayrı vermeniz gerekir. Biraz da insani boyutu öne alıp, biraz da bu pencereden bakmanız gerekir diye düşünüyoruz. Ha, bununla ilgili daha önce kanun teklifleri verdik mi? Verdik. Çocukların cezaevindeki durumlarıyla ilgili kanun teklifleri verdik mi? Verdik. Ne yaptınız? Elinizin tersiyle ittiniz. Sanıyorum hiçbir mali değeri yoktu, sanıyorum bunu da elinizin tersiyle iteceksiniz.

Bakın, arkadaşlar, yargıyı kimlerle sağlamaya çalışırsınız? Adaleti kimlerle sağlamaya çalışırsınız? Hâkimlerle, savcılarla değil mi, doğal olarak. Peki, bakalım, son bir yıl içerisinde hâkimlere, savcılara ne yapmışsınız. AKP Hükûmeti kanun hükmünde kararnamelerle bugüne kadar adli ve idari yargıda görevli 2.280, yanlış duymadınız, 2.280 hâkim ve cumhuriyet savcısını tutukladı. Yargıtayda görevli 105 üyeyi tutukladı, Danıştayda görevli 41 üyeyi, Anayasa Mahkemesinde görevli 2 üyeyi, HSYK’da görevli 3 üyeyi yani toplamda bir yıl içinde 2.431 yargı görevlisini tutuklayıp içeri attınız. Ya, bunların verdiği kararlar ne olacak? Eğer bunlar teröristse, eğer bunlar vatana ihanet etmişse bunların verdiği kararlardan dolayı muzdarip olan insanların durumu ne olacak? Hiç mi vicdanınız sızlamayacak sizin? Bu kadar, tırnak içinde, sakıncalı amma FETÖ’den, amma sizden olmadığı için sakıncalı olan hâkim ve savcıları bu kadar yüksek mertebelere kim yerleştirdi, biz mi yerleştirdik? Açık seçik bir şekilde AKP yerleştirmiştir. AKP Hükûmetinin bizzat müdahil olarak yaptığını tarih de biliyor, siz de biliyorsunuz, biz de biliyorsunuz. Şimdi bana kalkmışsınız diyorsunuz ki: “Ya, şu cezaları toplayacak bir mahkeme bulalım.” Bunun için de kanun teklifi çıkarıyorsunuz; biraz insaf, biraz teeddüp. Neyle karşı karşıya olduğumuzu bir kez daha size hatırlatmak istiyorum.

OHAL kapsamında bakın -yargı, yargı- 2.679 adli dosya açıldı, bu dosyalardan 2.059’u hâlâ iddianame bekliyor, yüzde 95’ten fazlasının iddianamesi bile hazır değil, siz kalkmışsınız bana diyorsunuz ki: “Cezaları hangi mahkeme toplayacak?” Enis Berberoğlu tutuklandı. Onunla beraber cezaevinde bulunan tutuklu milletvekili sayısı 12’ye çıktı. Milletin vekillerinden, gazetecilerinden, yazarlarından, aydınlarından, insan hakları savunucularından ne istiyorsunuz Allah aşkına? Bütün bunları bir kenara bırakıyoruz “Acaba verilen cezaları kim alt alta toplayacak?” Şimdi anladınız mı bizim yirmi beş gün neden “hak, hukuk, adalet.” diye yürüdüğümüzü? Umarım anlamışsınızdır.

Teşekkürler. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 490 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 24’üncü maddesiyle değiştirilen 3’üncü fıkrada yer alan “uyarınca” ibaresinin “gereğince” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Ertuğrul Kürkcü (İzmir) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İBRAHİM HALİL YILDIZ (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde İzmir Milletvekili Sayın Ertuğrul Kürkcü konuşacak. (HDP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Kürkcü.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; bugün bu adaletle ilgili tartışmanın gene kendisine girmeden önce karşı karşıya kaldığımız son derece ciddi bir adalet tartışmasına geri dönmek istiyorum. Çünkü aslında nasıl yaparsanız yapın adaletin yerine gelebilmesi için onun bütün birimlerinin, bütün unsurlarının tam olarak çalışmasına ihtiyacımız var. Ancak yarın 20 Temmuz ve iki yıl önce 20 Temmuzda Şanlıurfa’nın Suruç ilçesinde 30’u aşkın genç insan bir canlı bomba saldırısı sonucunda hayatlarını kaybetmişlerdi. Ne bu saldırı ne bu saldırıya ön gelen aynı grubun gerçekleştirdiği Diyarbakır Halkların Demokratik Partisi mitingine yönelik saldırı ne de bunun ardına eklenen Ankara saldırısı bugüne kadar aydınlatılabildi. Eğer bunları aydınlatmak için yoksa adalet başka ne için lazımdır bize? Bütün bunların aydınlatılması ihtiyacı ortaya konduğunda, dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu bize şunu dedi: “Biz, evet, biliyoruz bunların mevcudiyetini ama Türkiye o kadar demokratik bir ülke ki, niyetlerini de biliyoruz, fakat kendilerini patlatmadan önce onları yakalamamız mümkün olmuyor.” Böylelikle, katillerin, intihar bombacılarının belirlediği bir adalet, var olan adalet rejiminin yerine geçmiş oldu çünkü hiçbir şekilde onları denetim altına alamayan bir adaletin olmadığı yerde IŞİD adaleti kendisini gerçekleştirecekti ve bunun bedelini bugün milletvekilleri hapiste olan Halkların Demokratik Partisi, onlarla birlikte hareket eden demokratik ve toplumsal muhalefet güçleri ödediler.

Bu Suruç saldırısı o kadar önemli bir olaydır ki Türkiye’nin tarihinde, büyük emeklerle gerçekleştirilmiş olan barış sürecinin de sonu olmuştur. Ve ne kadar ilginç, bu olayı aydınlatamayan adalet, barış sürecini sonuçlandırdığı söylenen, sonuçlandırılmasının gerekçesi olan Ceylânpınar’daki iki polis memurunun öldürülmesini de aydınlatamamıştır. Bugün o iki polis memurunun öldürülmelerinin faili olarak hapse konulanların hiçbirinin olayda parmak izleri bulunamamıştır. Üstelik, onları suçlayan tanıklar, onları suçlayan savcı, onların kovuşturmasını yürüten polis memurları da bugün FETÖ kovuşturmalarının sanıkları olarak cezaevindedirler. Yani bir ucunda IŞİD’in, öbür ucunda FETÖ’nün olduğu bir süreç sonucunda yüzlerce insan hayatını kaybetmiş ve bu insanlar esasen Hükûmetin kontrol altına alamadığı ya da kontrol altına almamakta kendince bir akıl güttüğü bir sürecin sonucunda hem hayatlarını kaybetmişlerdir hem de Türkiye muhtemel barışını kaybetmiştir. O yüzden, “Adalet mühimdir.” derken bunları demek istiyoruz. Adalet eğer zamanında, eğer gerektiği gibi ve gerektiği yerde işlemiyorsa, o zaman bundan elde edilebilecek hiçbir fayda yoktur; istediğiniz kadar o ya da bu hükmü yargılama usullerinde ve mahkemelerin çalışma usullerinde değiştirin.

Ben bugün burada bu uğursuz IŞİD şebekesinin saldırılarında hayatlarını kaybetmiş olan Suruç şehitlerini hepinizin önünde sevgi ve saygıyla selamlıyorum ve onların yakınlarına şu vaatte bulunuyorum: İnanın ki, mutlaka, er ya da geç adalet tecelli edecek; IŞİD ve onların önünü açanların hepsi akıttıkları kanın hesabını vereceklerdir.

Çok teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Ben de teşekkür ederim.

V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)

3.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı'nın, Başkanlık Divanı olarak Suruç'ta işlenen vahşeti lanetlediklerine ve Suruç’ta hayatını kaybedenleri sevgiyle andıklarına ilişkin konuşması

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Suruç’ta işlenen vahşeti biz de Divan olarak lanetliyoruz. Suruç’ta hayatını kaybedenleri de sevgiyle anıyoruz.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Bölge Adliye ve Bölge İdare Mahkemelerinin İşleyişinde Ortaya Çıkan Sorunların Giderilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/839) ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 490) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 24’üncü madde kabul edilmiştir.

25’inci maddede iki adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 490 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 25’inci maddesiyle değiştirilen 15’inci fıkrada yer alan “hapis cezasına mahkûm edilirse ya da bağlı tutulduğu yükümlülükleri yerine getirmezse” ibaresinin “hapis cezasına mahkûm edilirse veya bağlı tutulduğu yükümlülükleri yerine getirmezse” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

  Filiz Kerestecioğlu Demir                   Behçet Yıldırım                    Saadet Becerekli

              İstanbul                                   Adıyaman                                    Batman

          Müslüm Doğan                         Mehmet Ali Aslan                            Erol Dora

                İzmir                                       Batman                                      Mardin

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Bölge Adliye ve Bölge İdare Mahkemelerinin İşleyişinde Ortaya Çıkan Sorunların Giderilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 25’inci maddesinde öngörülen değişikliğin aşağıdaki şekilde düzeltilmesini arz ve teklif ederiz.

MADDE 25 - 5275 sayılı Kanun’un 107’nci maddesinin on birinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan "mahkemeye verilir” ibaresi "mahkemeye; hüküm veya hükümlerden biri bölge adliye mahkemesi ve Yargıtay tarafından verilmiş ise 101 inci maddenin ikinci fıkrasına göre belirlenen ilk derece mahkemesine; hükümlü başka bir yerde bulunuyorsa o yerde bulunan aynı derecedeki mahkemeye verilir” şeklinde ve on beşinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"(15) Hükümlü, geri kalan süre içinde işlediği kasıtlı bir suçtan dolayı hapis cezasına mahkûm edilmişse veya bağlı tutulduğu yükümlülükleri yerine getirmezse hükmü veren ilk derece mahkemesi, cezaların toplandığı hâller ile hükmün bölge adliye mahkemesi veya Yargıtay tarafından verilmiş olması hâlinde ise 101 inci maddenin ikinci fıkrasına göre belirlenen ilk derece mahkemesi tarafından koşullu salıverilme kararının geri alınmasına dosya üzerinden karar verilir. Bu kararlara karşı itiraz yolu açıktır.”

Ömer Süha Aldan                         Necati Yılmaz                      Mehmet Gökdağ

       Muğla                                      Ankara                                   Gaziantep

   Zeynel Emre                            Namık Havutça                Cemal Okan Yüksel

      İstanbul                                    Balıkesir                                   Eskişehir

Hüseyin Çamak

       Mersin

BAŞKAN – Okunan son önergeye Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İBRAHİM HALİL YILDIZ (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Mersin Milletvekili Sayın Hüseyin Çamak konuşacak.

Buyurun Sayın Çamak. (CHP sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN ÇAMAK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

On beş yıldır ülkeyi tek başına yöneten ve adında “adalet” olan bir partinin hukuk ve adalet noktasında geldiği yer hepimizin malumu. Bugün ülkemiz âdeta bir hukuk cehennemine dönüşmüş durumda. Partimiz Cumhuriyet Halk Partisinin darbelere karşı birlikte mücadele etme çağrılarına Hükûmet OHAL ilan ederek yanıt vermiş, darbecilerle ve darbecilikle mücadelede hukuk dışı ve antidemokratik bir yol izlemeyi tercih etmiştir. Ülkede yaşanan bu hukuksuzlukların bedelini halkımız işsizlik, yoksulluk ve geleceksizlikle günbegün ödüyor.

Sayın milletvekilleri, şu an görüşmekte olduğumuz bölge adliye mahkemeleri ve bölge idare mahkemeleri, istinaf kanun yolu olarak kurulan mahkemelerdir. Bunlar Temmuz 2016’da faaliyete geçirildi ancak 15 Temmuz kalkışması sırasında FETÖ örgütüne mensup 6 bine yakın hâkim ve savcının meslekten ihraç edilmesi, on yıl ve üstü meslek deneyimine sahip meslek mensubunun sayısal olarak azalması nedeniyle kurulan dairelere HSK üye bulmakta zorlanmaktadır. Bu hâliyle, yargının öncelikle insan kaynağı sorunu olduğu, dolayısıyla istinafın istenilen düzeyde verimli olamadığı görülmektedir.

İstinafların faaliyete geçtiği tarihten itibaren Danıştayda 2016 yılında 269.579 adet dosyanın 133.104 adedinin sonuçlandırıldığı, 136.475 adedinin ise 2017 yılına devredildiği; Yargıtayda 590.449 dosya ve geçen yıldan devreden 1 milyon 4 bin 281 yeni dosyayla toplamda iş yükünün 1 milyon 594 bin 730 olduğu; 938.005 adet dosyanın karara bağlandığı, devrin ise 656.725 adet olduğu görülmektedir.

Sayın milletvekilleri, istinaf yolunda en çok “içtihat” ve “farklı karar” kavramları tartışılmalıdır. Zira, aynı bölgelerdeki dairelerin aynı ihtilaflarda farklı kararlar verdiği görülmektedir. Bu durum ciddi bir hukuk garabeti yaratmaktadır. Bu hususta acilen içtihat farklılıkları giderilmeli ve bir usul düzenlemesi yapılmalıdır. Aceleye getirilen istinaf mahkemeleri mevcut hâliyle çözüm odaklı olmaktan oldukça uzaktır. Yeterli kıdemli hâkim istinafa çekildiğinde alt derecede idari ve adli yargının iş yükü ve karar kalitesi arzulanan nitelikten yoksun olacaktır. Bu niteliksizliğin nedeni OHAL ve KHK’lar eliyle Hükûmetin yargıda kadrolaşmanın yolunu açmasıdır. Liyakate dayalı işlemesi gereken hukuk sistemi bugün özellikle mülakatlar yoluyla kadrolaşmanın aracı hâline gelmiştir.

Değerli milletvekilleri, yakın zamanda tanık olduğum bir olayı aktarmak istiyorum. Bir duruşma esnasında hâkim kararını açıklarken “Bir ila üç yıla kadar cezalandırılmasına karar verildi.” deyince, kâtip, hâkime dönüp “Hâkim bey, kesin bir rakam belirtmeniz gerekir.” der. Bu örneklerin ortaya koyduğu temel gerekçe şu: Adalet sistemimiz cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir biçimde yozlaşmaktadır. Bunu toplumun yargıya olan güveninin gittikçe zayıflamasından da anlıyoruz. Vicdanın yerine siyasi saiklerle karar veren yetersiz, deneyimsiz yargıçlar ülkedeki adaletin ne hâlde olduğunun göstergesidir. Şunu unutmamak gerekir ki bugün adaleti işlemez hâle getirirseniz yarın bir gün siz de o işlemeyen adaletin çıkmaz sokaklarında kaybolabilirsiniz.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP, HDP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çamak.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 490 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 25’inci maddesiyle değiştirilen 15’inci fıkrada yer alan “hapis cezasına mahkûm edilirse ya da bağlı tutulduğu yükümlülükleri yerine getirmezse” ibaresinin “hapis cezasına mahkûm edilirse veya bağlı tutulduğu yükümlülükleri yerine getirmezse” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Erol Dora (Mardin) ve arkadaşları

BAŞKAN – Okunan önergeye Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İBRAHİM HALİL YILDIZ (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerine Mardin Milletvekili Sayın Erol Dora konuşacak.

Buyurun Sayın Dora. (HDP sıralarından alkışlar)

EROL DORA (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 490 sıra sayılı Bölge Adliye ve Bölge İdare Mahkemelerinin İşleyişinde Ortaya Çıkan Sorunların Giderilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 25’inci maddesi üzerinde vermiş olduğumuz önerge üzerinde söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Avrupa Hukuk Yoluyla Demokrasi Komisyonunun, diğer adıyla Venedik Komisyonunun yargı sisteminin bağımsızlığına ilişkin 16 Mart 2010 tarihli raporunun “Hâkimlerin bağımsızlığı” başlıklı bölümünde şu ifadelere yer verilmektedir: "Hâkimlerin atamaları ile mesleki kariyerlerine ilişkin tüm kararların, hukuk çerçevesinde objektif kıstaslar uygulanarak ve liyakat gözetilerek alınmasının mecburiyeti ilkesi tartışmaya açık değildir". Aynı raporun bu bölümünün devamında hâkimlerin atanma biçimine ilişkin şu tespitler yapılmaktadır: "Hâkimlerin mesleğe kabulü ve kariyerleri konusunda karar veren merci hükûmet ve idareden bağımsız olmalıdır. Bu bağımsızlığı teminat altına almak için getirilecek kurallarla mesela, mercinin üyeleri yargı tarafından seçilmeli ve bu merci kendi usul kurallarını kendisi vazetmelidir.

Bununla birlikte, anayasa veya diğer kanun hükümlerinin ve geleneklerin müsaade etmesi nedeniyle hâkimlerin, hükûmet tarafından atandığı hâllerde hâkimlerin atanma usullerinin uygulamada şeffaflığını ve bağımsızlığını sağlayıcı teminatlar sağlanmalı ve bu kararlar yukarıda sözü edilen objektif kriterlerin dışında hiçbir unsurdan etkilenmemelidir.”

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bağımsız yargıdan söz edemediğimiz anda aslında bağımsız yargıçlardan da söz edemeyiz artık. Şimdi, Türkiye'de yargının geldiği yer, maalesef yargı ve yargıç bağımsızlığının çok uzağında olan bir noktadadır.

Bakınız, 16 Nisan Anayasa değişikliği sürecinde değişiklik yapılan ve Hükûmetin de propagandalarında çok sık kullandığı argümanlardan birisi olan, Anayasa'nın 9'uncu maddesinde yer alan, yargı bağımsızlığı ilkesinin yanına eklenen "tarafsızlık” ilkesini hepiniz biliyorsunuzdur. Şimdi, şunun altını çizmek gerekir: Hukukun üstünlüğüne dair evrensel ilkeleri ülkenin Anayasa metnine yazmak, yerleştirmek yeterli değildir. Uygulama nasıldır, asıl önemli olan husus budur.

Anayasa’ya “Yargı yetkisi bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılır.” ibaresini yazmak kolaydır. Ama meşakkatli olan onu uygulayabilmektir ama uygulayamıyoruz ya da uygulatamıyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bakınız partimizin eş genel başkanları ve milletvekilleri, Anayasa'ya aykırı olan bir Anayasa değişikliği süreci sonucunda hukuksuzca dokunulmazlıklarının kaldırılması suretiyle tutuklandılar ve cezaevine konuldular. Bu konu başlı başına bir garabet iken, bir başka önemli konu da şudur: Örneğin Grup Başkan Vekilimiz Sayın İdris Baluken, kendisini yargılayan mahkeme heyetince, Anayasa Mahkemesince Balbay kararı referans alınarak tahliye edilmiş, ardından çok geçmeden başka bir kararla yeniden tutuklanmıştır.

Burada bir hata yaptık herhâlde. Anayasa Mahkemesince Balbay kararındaki içtihat doğrultusunda serbest bırakılmış olmasına karşın tekrar itiraz edilerek kendi mahkemesi tarafından tutuklanmış bulunmaktadır. Benzer karar biçimleri Diyarbakır Milletvekilimiz Nursel Aydoğan, Siirt Milletvekilimiz Besime Konca ve son olarak da Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Fırat Anlı için de verilmiştir. Şimdi bu kararlara ve kararlar arasındaki zıtlıklara baktığımızda bile kamuoyunda yargı bağımsızlığına, yargıç bağımsızlığına, tarafsız yargıya dair önemli şüphelerin oluşması engellenemez.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; diğer taraftan Anayasa Mahkemesi tutuklu milletvekillerimize ilişkin başvuruları aylar geçmesine karşın bir türlü gündemine almamakta ve görüşmemektedir.

Anayasa Mahkemesinin bu tutumu yine Türkiye ve dünya kamuoyunda Türkiye'de yargı bağımsızlığının durumuna ilişkin önemli veriler sunmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yargının bağımsızlığı bir ülkenin ekonomik bakımdan da istikrarının tespit edilmesinde de önemli bir kriterdir. Özellikle yargı alanında gerçekleşen her keyfî uygulama, gelişmekte olan bir ülke konumunda olan Türkiye ekonomisine de aslında büyük zararlar vermektedir.

Bugün itibarıyla durumları değerlendirdiğimizde, hem Avrupa kamuoyunda hem de ülkemizde yargıya güvenin gittikçe azaldığını görmekteyiz. Bu durum da Türkiye’nin itibarını zedeleyen bir durumdur.

Bu konulara bir kez daha dikkat çekerek Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Dora.

Önergeyi oylarınıza…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 22.13

YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 22.26

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Fatma KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli), Ömer SERDAR (Elâzığ)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 114’üncü Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

490 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 25’inci maddesi üzerinde Mardin Milletvekili Erol Dora ve arkadaşları tarafından verilen önergenin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

490 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

25’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

26’ncı maddede iki adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Bölge Adliye ve Bölge İdare Mahkemelerinin İşleyişinde Ortaya Çıkan Sorunların Giderilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 26’ncı maddesinde öngörülen değişikliğin aşağıdaki şekilde düzeltilmesini arz ve teklif ederiz.

MADDE 26 - 11/12/2010 tarihli ve 6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanununun 9 uncu maddesinin birinci fıkrasına (b) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki bent eklenmiş ve mevcut (c) bendi (ç) bendi olarak teselsül ettirilmiştir.

"c) Bölge adliye ile bölge idare mahkemesi daireleri arasındaki işbölümü ile ilk derece mahkemeleri arasındaki iş dağılımını karara bağlamak.”

           Necati Yılmaz               Mehmet Gökdağ                 Namık Havutça

                Ankara                       Gaziantep                             Balıkesir

        Cemal Okan Yüksel              Atila Sertel                 Ömer Süha Aldan

              Eskişehir                        İzmir                                   Muğla                        

                                              Zeynel Emre

                                                 İstanbul

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 490 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 26’ncı maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Filiz Kerestecioğlu Demir               Behçet Yıldırım          Saadet Becerekli

               İstanbul                           Adıyaman                          Batman

           Müslüm Doğan                  Mehmet Ali Aslan

                 İzmir                               Batman

BAŞKAN – Okunan son önergeye Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SERAP YAŞAR (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Söz konusu 6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu’nun 9’uncu maddesinin 1’inci fıkrasına C bendi eklenerek sonraki bentler yeniden teselsül ettirilmiştir. Eklenen C bendiyle bölge adliye ve bölge idare mahkemesi daireleri arasındaki iş bölümü ile ilk derece mahkemeleri arasındaki iş dağılımını karara bağlama yetkisi HSK 1. Dairesine verilmektedir.

Mahkemelerin yapısı, işleyişi, kendi doğası ve faaliyetleri kapsamında hiçbir etki, vesayet, güç odağı ve özellikle yürütmenin güdümünde olan HSK gibi bir kurumun vesayeti altında olmaması gerekir. Aksi düşünce yargı bağımsızlığına, tarafsızlığına ve tabi hâkimlik ilkesiyle erkler ayrılığı ilkesinin yok edilmesi sonucunu doğurur.

Yargı organlarının demokratik ve sosyal bir hukuk devletinde hak ve özgürlükleri toplumun temel değerlerini bir arada eşit ve özgür yaşamını koruma ve güvencesi olma fonksiyonunu üslenmesinden dolayı, hâkimlerin bu görevlerini yapabilmeleri için yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığının sağlanması zorunludur. En alt derece mahkemeden en üst derece mahkemeye doğru silsileyle hiyerarşi oluşturma ve mahkemelerin ve dairelerin kendi iç işleyişinde inisiyatifsiz ve yetkisiz bırakılması tekçi bir sistemin yukarıdan aşağıya doğru toplumsal her alanda olduğu gibi yargı alanında da kurumsallaşmasının ifadesidir. Tasarının bu maddesi yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı ilkelerine ve Anayasa’nın kuvvetler ayrılığı, temel hak ve özgürlüklere ilişkin hükümlerine aykırı bulunmaktadır. Bu itibarla tasarının bu maddesinin çıkarılması doğru olacaktır.

Kanun tasarısı, uygulamada yargının karşılaştığı bir takım sorunları gidermeye yönelik düzenlemeler içermekle birlikte esas itibariyle tasarı içerisine serpiştirilmiş evrensel özgürlükçü hukuka aykırı madde değişiklikleri içermektedir. Tasarı anlayış ve ruhunun özünde yargı bağımsızlığı, tarafsızlığı ve tabii hâkimlik ilkesini yok eden, kişi hak ve özgürlükleri ile hak arama yollarını daraltan ve yargıyı hiyerarşik bir yapı içinde yürütme erkinin vesayeti altına alan yukarıda şerh koyduğumuz değişiklikleri ihtiva etmektedir. Şerh konulan değişikliklerin Genel Kurulda görüşülerek çağdaş hukuk anlayışına ve kuvvetler ayrılığı ilkesine uygun hâle getirilerek görüşülmesinde veya tasarıdan çıkarılmasında yarar görmekteyiz.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Bölge Adliye ve Bölge İdare Mahkemelerinin İşleyişinde Ortaya Çıkan Sorunların Giderilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 26’ncı maddesinde öngörülen değişikliğin aşağıdaki şekilde düzeltilmesini arz ve teklif ederiz.

MADDE 26 - 11/12/2010 tarihli ve 6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanununun 9 uncu maddesinin birinci fıkrasına (b) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki bent eklenmiş ve mevcut (c) bendi (ç) bendi olarak teselsül ettirilmiştir.

"c) Bölge adliye ile bölge idare mahkemesi daireleri arasındaki işbölümü ile ilk derece mahkemeleri arasındaki iş dağılımını karara bağlamak.”

Atila Sertel (İzmir) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SERAP YAŞAR (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde İzmir Milletvekili Sayın Atila Sertel konuşacak.

Buyurun Sayın Sertel. (CHP sıralarından alkışlar)

ATİLA SERTEL (İzmir) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekili arkadaşlarım; deveye sormuşlar “Boynun niye eğri?” diye. Deve yanıtlamış: “Nerem doğru ki!” demiş. Hakikaten adalet açısından baktığımızda neremizin doğru olduğunun neremizin eğri olduğunun çok açık ve net görüldüğü olayları yaşıyoruz.

Bir olay anlatmak istiyorum: Gökmen Ulu. Gökmen Ulu, benim gençlik yıllarından beri tanıdığım Atatürkçü, yurtsever, ülkesine bağlı; iyi bir aile reisi, bir oğlu var; bir gazete emekçisi. Bu kardeşimin 19 Mayıs günü sabah erken saatlerde gözaltına alındığı yazılıyordu Mediha Olgun’la birlikte. İzmir’deydim, bulunduğu Bostanlı’daki evinin önüne gittim. Evinin önü ana baba günü, gazeteciler var, biz de varız milletvekili arkadaşlarımızla beraber. Gözaltına alındığı, hatta tutuklandığı söyleniyor televizyonlarda ama ortada polis bile yok. Gökmen Ulu’yla beraber, ailece -çocuğu, eşi- oturduk polisleri bekliyoruz gözaltına alması için. Öğlen oldu, polisler yok, saat iki oldu, üç oldu. Orada bir pide salonu var, kesat giden işleri düzeldi adamın ve millet oradan çok güzel bir bütçe yarattı pideciye, pideci seviniyor. Saat dört oldu, beşe doğru artık Gökmen Ulu’yu alıp Emniyet Müdürlüğüne biz götürmeye karar verdik ve benim arabama Gökmen Ulu ve avukatıyla beraber gittiğimizde birdenbire sivil polisler çıktı karşımıza. “Lütfen beş on dakika daha bekleyin, İstanbul’dan yazı gelecek, evinde arama yapacağız.” dediler.

Gökmen Ulu kaçmadı, kaçmaz; o, Zekeriya Öz gibi değil, kaçırılan FETÖ’cüler gibi değil ama ne yazık ki Gökmen Ulu’nun, tutuklandıktan sonra cezaevinde yattığında itiraz dilekçesine kaçma şüphesiyle salınmadığı yazıldı tıpkı Akın Atalay gibi. Cumhuriyet gazetesinden Akın Atalay Almanya’dan gelip kendi teslim oldu, her itiraz dilekçesinde kaçma şüphesi konuldu.

Sevgili arkadaşlarım, Dikili’den çıkmış bu yiğit arkadaşımız, onun gibi, Sabah gazetesinde çalışan Mediha Olgun kardeşimiz hiçbir suçu olmayan insanlar. Ahmet Şık -dün söyledim- “Dokunan Yanar”, “İmamın Ordusu” kitaplarını yazan ve yayınlanmamış kitabı nedeniyle FETÖ’cüler tarafından bir yıl Silivri zindanlarında tutuklu olarak bulunan bir kardeşimiz. Ahmet Şık sosyalist bir arkadaşımız, gazeteci bir arkadaşımız. Kadri Gürsel; siz Fetullah Gülen’e yağ çekerken, “Hocam, neredesin? Seni çok özledik Hocam.” diye stadyumlarda güzelleme düzerken, Kadri Gürsel, Fetullah Gülen terör örgütünün Türkiye’yi ele geçireceği şüphesini anlatan bir gazeteciydi, tıpkı Cumhuriyet çalışanları gibi.

24 Temmuzda Cumhuriyet gazetesi mensuplarının görüleceği dava var. İki yüz altmış iki gündür Silivri Cezaevinde yatıyorlar ve iki yüz altmış yedi gün sonra ilk duruşmaya çıkacaklar. Bu, sizin adaletsizliğinizin en somut örneği olarak tarihe geçti. Almanya’dan kendi gelen Akın Atalay, Murat Sabuncu, Kadri Gürsel, Turhan Günay, Ahmet Şık, Bülent Utku, Güray Öz, Musa Kart, Hakan Kara, Mustafa Kemal Güngör, Önder Çelik…

730 basın kartını iptal etmişsiniz. Diyor ya Sayın Cumhurbaşkanı “Onların basın kartı yok.” diye, iptal eden sizsiniz, olmadığını söyleyen yine sizsiniz. Bankamatik soyguncusu varmış gazetecilerin arasında. Kim? İsmini açıklayın buradan. Kim bankamatik soyguncusu gazeteci? Söylemezseniz bu suç da sizin üzerinizde atılı kalır. Hak, hukuk, adalet; hak, hukuk, adalet ve bir gün size de lazım olur.

Teşekkür ediyorum. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim ben de.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 26’ncı madde kabul edilmiştir.

27’nci maddede üç adet önerge vardır, okutuyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Bölge Adliye ve Bölge İdare Mahkemelerinin İşleyişinde Ortaya Çıkan Sorunların Giderilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 27’nci maddesinde öngörülen değişikliğin aşağıdaki şekilde düzeltilmesini arz ve teklif ederiz.

MADDE 27 - (l) 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 301 inci maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

Hükmün gerekçesinin yazılarak imzalanmasından itibaren bir ay içinde taraflardan birinin başvurusu üzerine hükmün mühürlenmiş bir nüshası makbuz karşılığında başvuran tarafa verilir, diğer nüshası ise gecikmeksizin diğer tarafa tebliğ edilir. Bu süre içinde herhangi bir başvuru olmazsa, hüküm yazı işleri müdürü tarafından takip eden bir ay içinde taraflara resen tebliğ edilir.”

         Ömer Süha Aldan               Necati Yılmaz                  Mehmet Gökdağ

                Muğla                           Ankara                              Gaziantep

            Zeynel Emre                  Namık Havutça            Cemal Okan Yüksel

               İstanbul                        Balıkesir                             Eskişehir

             Nihat Yeşil                   Tahsin Tarhan

                Ankara                          Kocaeli

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyette bulunduğundan birlikte işleme alacağım.

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 490 sıra sayılı Bölge Adliye ve Bölge İdare Mahkemelerinin İşleyişinde Ortaya Çıkan Sorunların Giderilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın çerçeve 27’nci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

          Erhan Usta                    İsmail Faruk Aksu                Mehmet Parsak

            Samsun                             İstanbul                      Afyonkarahisar

        İlknur İnceöz                Mehmet Doğan Kubat                  Ömer Serdar

            Aksaray                            İstanbul                                 Elâzığ

                                               Ramazan Can

                                                  Kırıkkale

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergelere Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SERAP YAŞAR (İstanbul) – Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Katılıyoruz Sayın Başkanım.

MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

Yerleşik uygulamaların yerinde olması sebebiyle maddenin tasarı metninden çıkarılması öngörülmektedir.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, kabul edilen önerge doğrultusunda madde metinden çıkarıldığı için diğer önergeyi işlemden kaldırıyorum. Herhangi bir karışıklığa mahal vermemek amacıyla görüşmelere sıra sayısında bulunan mevcut madde numaraları üzerinden devam edilecektir. Madde numaraları Bakanlıkça kanunun yazımı sırasında teselsül ettirilecektir.

28’inci maddede iki adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 490 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 28’inci maddesinde yer alan “suretiyle” ibaresi yerine “üzere” ibaresi şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Filiz Kerestecioğlu Demir            Behçet Yıldırım               Saadet Becerekli

            İstanbul                           Adıyaman                               Batman

       Müslüm Doğan                  Mehmet Ali Aslan                 Berdan Öztürk

             İzmir                               Batman                                   Ağrı

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Bölge Adliye ve Bölge İdare Mahkemelerinin İşleyişinde Ortaya Çıkan Sorunların Giderilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 28’inci maddesinde öngörülen değişikliğin aşağıdaki şekilde düzeltilmesini arz ve teklif ederiz.

MADDE 28 – 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 302’nci maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

“(5) Kanun yollarından geçmek suretiyle kesinleşen kararların kesinleşme kaydı ve kesinleşme kaydı yapılan kararların yerine getirilmesi için gerekli bildirimler de ilk derece mahkemesince yapılır.”

 

Ömer Süha Aldan                          Necati Yılmaz                  Mehmet Gökdağ

           Muğla                                  Ankara                              Gaziantep

       Zeynel Emre                        Namık Havutça            Cemal Okan Yüksel

          İstanbul                               Balıkesir                             Eskişehir

      Kadim Durmaz

            Tokat

BAŞKAN – Okunan son önergeye Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SERAP YAŞAR (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Tokat Milletvekili Sayın Kadim Durmaz konuşacak.

Buyurun Sayın Durmaz. (CHP sıralarından alkışlar)

KADİM DURMAZ (Tokat) – Sayın Başkanım, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; hepinizi ilerleyen bu saatte saygıyla selamlıyorum.

Parlamentolar ülkelerine saygınlık kazandırırlar, bu konuda iktidarıyla muhalefetiyle herkes üzerine düşen katkıyı yapmak durumundadır. Ancak, burada birinci sorumluluk tabii ki, ülkeyi on beş yıldır yöneten iktidarındır. Ama, gel gelelim girdiği bütün seçimlerden başarıyla çıkmakla övünen iktidarın yaptıkları işler ülkemize ne içeride yaşanabilir, huzurlu bir ülke ne de dışarıda saygınlığı olan bir ülke noktasında çok şey kazandırmadılar.

Bu anlamda, Birleşmiş Milletlerin son on yılın en kötü ifade özgürlüğü ortamını yaşayan ülkemiz ne yazık ki bu Hükûmet döneminde olmuştur. Birleşmiş Milletler Düşünce ve İfade Özgürlüğü Özel Raportörü, 12 Haziran Pazartesi günü Birleşmiş Milletler Cenevre bürosunda devam eden Birleşmiş Milletler insan hakları oturumlarında, Türkiye konulu özel oturumda düşünce ve ifade özgürlüğü raporunu, 21 sayfadan oluşan, açıklamıştır. Türkiye’ye yaptığı resmî ziyaret kapsamında yaptığı görüşmelerden hareketle Türkiye Düşünce ve İfade Özgürlüğü Raporu’nu hazırlayan Kaye, raporda Türkiye’ye yönelik sert eleştirilere yer vererek AKP Hükûmetini acilen düşünce ve ifade özgürlüğü noktasında içinde bulunduğu hukuksuzluğa son vermeye çağırmıştır. Raporda ne acı ki 15 Temmuz darbe girişimini hatırlatarak darbe girişiminin ardından ilan edilen OHAL yasaları kapsamında çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerle ülkede akıl almaz uygulamalara gidildiğini ifade etmiştir.

Türkiye son on yılların en kötü ifade özgürlüğü ortamını bu Hükûmette yaşıyor. Darbe girişiminden önce var olan kanunlar ve darbe girişimi sonrasında bu kanunlara hizmet edecek şekilde çıkarılan yasalar yazarlara, gazetecilere, akademisyenlere, hukukçulara, kamu görevlilerine, insan hakları savunucularına, siyasetçilere baskı olarak kullanıldı.” denmiştir. Özel raportörün 14-18 Kasım 2016 tarihinde Türkiye’ye yaptığı ziyarette resmî makamların yanı sıra cezaevindeki bazı gazeteciler dâhil birçok kesimle görüştüğünün hatırlatıldığı raporda şu ifadelere yer verilmiştir: Özel raportör yaptığı ziyaretin ardından Hükûmetin uluslararası hukuk yükümlülüklerine uygun olarak üst düzeyde bir adım atması gerektiği kanısına kesinlikle varılmıştır. Özel raportör “Hükûmeti ifade özgürlüğüne saygı duymaya ve son yıllarda ifade özgürlüğü kapsamında tutuklanan herkesi serbest bırakmaya çağırıyoruz.” demiştir. AKP Hükûmetinin terörle mücadele kapsamında çıkardığı yasalarla ortaya konulan kanunların Türkiye’nin de imzaladığı uluslararası yasalar kapsamına girmediğine önemle dikkat çekmiştir ve devamında “Türkiye radikal bir şekilde demokratik bir anlamda gerilemeye doğru gitmektedir. Türk Hükûmeti AİHM yasalarına bağlılığını bildirse de Hükûmetin uygulamaları ne acı ki 1982 Türk Anayasası’nda düşünce ve ifade özgürlüğünü koruyan maddeleri bile geride bırakacak uygulamalara yer vermektedir ve bu anlamda Hükûmet terör tehditlerine karşı mücadele etme görevine sahiptir ancak uluslararası hukuk terörle mücadelede bile insan haklarına saygıyı ve bu saygıyı göstermekle mükelleftir. Türk Anayasası terörle mücadele ve ulusal güvenlik hükümleri belirsizlikler ve kişiye göre yorumlamaya açık olduğu için ifade özgürlüğünü kısıtlamaya yönelik kullanılmaktadır.” ifadesi bizleri üzmüştür. Anayasa’da Millî İstihbarat Teşkilatının mahkeme kararı olmaksızın kişisel verilere ulaşma izninin olması, Başbakan ve Cumhurbaşkanına hakaret edenlerin yargılanmasına dönük maddelerin varlığına değinen incelik…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Durmaz.

KADİM DURMAZ (Devamla) – …Türkiye’de 2 bine yakın kişiye yetkililere hakaretten davalar açılmasına neden olmuştur ve bunlar sıralanıp gitmekte, ülkemizin dünyadaki itibarına zarar vermektedir ve bu anlamda, çıkarılan yasalar noktasında ortak bir anlayışla bu ülke itibarını korumak buradaki herkesin de boynunun borcudur.

Biz muhalefet olarak çıkarılacak yasalara katkı sunmaya da varız diyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Durmaz.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 490 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 28’inci maddesinde yer alan “suretiyle” ibaresi yerine “üzere” ibaresi şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Ali Aslan (Batman) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SERAP YAŞAR (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Batman Milletvekili Sayın Mehmet Ali Aslan konuşacak.

Buyurun Sayın Aslan. (HDP sıralarından alkışlar)

MEHMET ALİ ASLAN (Batman) – Sayın Başkan ve Sayın Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Tabii, memleketin sorunu çok olunca biz de çok söz alıp bu sorunları dile getiriyoruz, çözüme kavuşması için elbette ki dile getiriyoruz.

Batman’da İluh Deresi var. İluh Deresi’ni biz maalesef Türkiye olarak 31 Ekim ve 1 Kasım 2006 tarihinde sel baskını sonucu 11 insanımızın hayatını kaybetmesiyle tanıdık. Şehrin merkezinde olan bir deredir. Yani köylerde ya da kasabalarda, ilçede değildir ve şehrin merkezindeki bir dere sel baskını sonucu taşıyor, 11 insanımız da hayatını kaybediyor. Peki, o günden bugüne herhangi bir önlem, tedbir alınmış mı? Hayır. Derenin ıslahıyla ilgili hiçbir adım atılmamıştır. Derenin etrafında binlerce, on binlerce insan yaşamaktadır ve yine aynı şekilde sayısı binleri bulan evler yer almaktadır.

Tabii, o 11 insanımızın vefat etmesi… Çoğu zaman görüyoruz ki doğal afetlerde, işte, kaderle, kazayla açıklanacak durumlara düşüyoruz, düşürülüyoruz ama, oysaki öyle olmamalıdır. Bir kez bunu yaşadık, bunun tedbirini almamız gerekiyordu.

2009’da Nejdet Atalay Batman Belediye Başkanıyken devasa bir proje hazırlıyor ve Batman Kent Konseyi oy birliğiyle bu projeyi kabul ediyor. Dönemin Maliye Bakanı Sayın Mehmet Şimşek de -kendisi Batmanlı- projeyi çok güzel buluyor, uygun buluyor ve “Benden tamam. Sayın Başbakanın önüne projeyi koyacağız, o da ‘Tamam.’ derse biz bu projeyi hayata geçireceğiz.” diyor ama o gün bugündür maalesef o projeyle ilgili somut bir adım atılmış değildir.

Bakın, Gaziantep deresi var; Eskişehir Porsuk Çayı’nın ıslahı, imarı, yeşillendirme çalışmaları oldu. Ben o illeri de, o projeyi gerçekleştirenleri de tebrik ediyorum. Neden Batman için bu yapılmıyor, yapılmamaktadır? Bu soruyu Batmanlılar, Batman halkı da sormaktadır.

Dere şehrin içinde olduğundan dolayı ve herhangi bir koruyucu tedbir alınmadığından dolayı zaman zaman motosiklet kazaları oluyor; arabalar da, gördüğünüz gibi, derenin içine yuvarlanıyor. Kazalar yaralanmalar ve ölümlerle sonuçlanabiliyor.

Yine, aynı şekilde, derenin içine çöpler atılmaktadır; kötü kokular yaymaktadır, aynı zamanda hastalık yaymaktadır. Kanalizasyon da, maalesef, dereye akıtılmaktadır.

Bir örnek vereceğim: Batman İluh Deresi 7 kilometrelik bir uzunluğu kaplamaktadır, bir mesafede yer almaktadır. Venedik çayı 3.800 metre, yani 4 kilometreyi de bulmamaktadır; şehrin içinden geçmektedir. Bakın, Venedik’te yapılan hizmete bakın, turizme kazandırılmış, kayık turizmi yapılıyor ama maalesef Batman’daki durum içler acısı. Oysaki Batman’ın ve içinde yer alan Hasankeyf’in yedi bin yıllık bir tarihi vardır. Bu yedi bin yıllık tarihe uygun bir ekolojik, tarihî, mimari ve yeşil alana kazandırılması elzemdir. Şu anda içindeki çöp atıklarından, kanalizasyon atıklarından dolayı çevresindeki çocuklar özellikle yoğun bir hastalık kapmaktadır ve bulaşıcı hastalıklar bütün çocuklara da, kente de sirayet etmektedir.

Biz umuyoruz ki işte Sayın Mehmet Şimşek’in o dönemde kabul ettiği ve “Başbakana sunacağız.” dediği projenin bu dönemde hayata geçirilmesini Sayın Bakanımız da buradayken kendilerinden arz ve talep ediyoruz. Umarım güzel bir mimari ve güzel bir yeşillendirmeyle kentin kültür turizmine de kazandırılmış olur. Hasankeyf Barajı gibi devasa bir projeyi on beş yılda istese Hükûmet bitirebiliyor, yüzde 96’sını tamamlamış durumda ama 7 kilometrelik İluh Deresi’ni bu anlamda proje kapsamına almaması da düşündürücüdür. Bunun da bir an önce projeye alınıp insanımıza kazandırılmasını talep ediyoruz.

Teşekkürler. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aslan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 28’inci madde kabul edilmiştir.

29’uncu maddede iki adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 490 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 29’uncu maddesiyle değiştirilen (1)’inci fıkranın (a) bendinde “dairece” ibaresi yerine “daire mahkemesi” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

Filiz Kerestecioğlu Demir             Behçet Yıldırım                    Saadet Becerekli

      İstanbul                                   Adıyaman                                    Batman

Müslüm Doğan                         Mehmet Ali Aslan                      Berdan Öztürk

        İzmir                                       Batman                                        Ağrı

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Bölge Adliye ve Bölge İdare Mahkemelerinin İşleyişinde Ortaya Çıkan Sorunların Giderilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 29’uncu maddesinde öngörülen değişikliğin aşağıdaki şekilde düzeltilmesini arz ve teklif ederiz.

Madde 29 - 6100 sayılı Kanun’un 352’nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"MADDE 352- (I) Bölge adliye mahkemesi hukuk dairesince dosya üzerinde yapılacak ön inceleme sonunda aşağıdaki durumlardan birinin tespiti hâlinde öncelikle gerekli karar verilir.

a) İncelemenin başka bir dairece veya bölge adliye mahkemesince yapılmasının gerekli olması.

b) Kararın kesin olması.

c) Başvurunun süresi içinde yapılmaması.

ç) Başvuru şartlarının yerine getirilmemesi.

d) Başvuru sebeplerinin ya da gerekçesinin hiç gösterilmemesi.

(2) Ön inceleme heyetçe veya görevlendirilecek bir üye tarafından yapılır ve ön inceleme sonunda karar heyetçe verilir.

(3) Eksiklik bulunmadığı anlaşılan dosya incelemeye alınır.”

           Zeynel Emre                             Necati Yılmaz                      Mehmet Gökdağ

              İstanbul                                     Ankara                                   Gaziantep

                   

         Namık Havutça                         Ömer Fethi Gürer               Cemal Okan Yüksel

              Balıkesir                                     Niğde                                     Eskişehir

        Ömer Süha Aldan

                Muğla

BAŞKAN – Okunan son önergeye Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SERAP YAŞAR (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Niğde Milletvekili Sayın Ömer Fethi Gürer konuşacak.

Buyurun Sayın Gürer. (CHP sıralarından alkışlar)

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet Bakanının olmasını beklerken Maliye Bakanımızı burada görüyoruz. Onun için ben öncelikle Maliye Bakanımızı ilgilendiren konuyla mevzuya girmek istiyorum.

Bildiğiniz gibi, yaklaşık iki yıl önce dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu taşeron işçilere üç ay içinde kadro verileceğini söyledi. Daha sonra Sayın Başbakan görevden azledildi. Ondan sonra Çalışma Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’na birkaç kez yazılı olarak da başvuruda bulunarak “Taşeronlarla ilgili ne yapılacak?” dedik. Her seferinde dedi ki: “Bir kurul oluşturuldu, bu kurulda çalışmalar devam ediyor. Kurul çalışmalarından sonra taşeronların kadrosuyla ilgili söylenenler yaşama geçecek.” Bugün de Hükûmet açıklandı. Çalışma Bakanımız Mehmet Müezzinoğlu Çalışma Bakanlığından gitti. Şimdi o sözün verildiği dönemin Maliye Bakanı burada. Maliye Bakanımız, bu konuda kurul çalışmaları ne hâlde, taşeronlara verilen söz ne olacak, taşeronlar ne zaman kadroya geçecek, bu konuda bir açıklama yaparsa… Hükûmette o dönemden bu döneme 4 bakan çalışma yapıyordu, sanırım, onun da 3’ü daha değişti. Taşeron olarak bekleyen arkadaşlarımız “Bizim kadro ne zaman?” diye sürekli bizlere soruyorlar. Böylece o süreçten bugüne gelen tek bakan olarak Maliye Bakanımızın taşeronlarla ilgili bir açıklama yapmasını bu akşam bekliyoruz, onlara bir müjde olur, iyi olur diye umuyorum.

Bu düzenlemede, Adalet Bakanlığı, bugüne kadar getirdiği yasa tasarılarının içeriğine baktığımızda sanırım cumhuriyet hükûmetleri döneminde en çok değişikliğe gerek duyan Bakanlık durumunda. Kanun tasarıları sık sık kanunlaşıyor. Bir konuda değişiklik yapılıyor, bir dönem sonra onunla yetinilmiyor, tekrar bir daha değişiklik yapılıyor ve bu anlamda yapılan düzenlemelerde adaletimize bakıyoruz, insanların yargıya olan güveni azalmış, ülkede yargı bağımsızlığı konusunda tereddütler artmış, kurulların içinde bulunduğu durum kimi yargılamaların sürüncemede kaldığı, kiminin de daha yargılama kararı verilmeden neredeyse sonlandırıldığı aşamaya gelmiş. Bu getirilen tasarıda da kurulların yetkisi kişilere devredilen, Hâkimler Savcılar Kurulunun oluşturulan yeni mekanizmayla yetki yoğunluğuna taşındığı bir süreci içeriyor. Bölge idare mahkemeleri, vergi mahkemelerinin işleyişiyle ilgili düzenlemeleri içeriyor görünse de özünde bu da liyakati bir kenara bırakan, kişiyi daha çok yetkilendiren ve ileride yeni sorunlara neden olacak bir tasarı olarak gözüküyor. Özünde ülkemizde yargı bağımsızlığı herkes için gerekli. Ankara’dan İstanbul’a hak, hukuk, adalet anlayışıyla yaptığımız Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun öncülüğünde gerçekleşen yürüyüşte de sık sık dile getirdiğimiz gibi herkes için adalet istiyoruz, yargının bağımsızlığı herkes için çok önemli. Bildiğiniz gibi bugün kendisi de burada açıkladı, Sakarya Milletvekilimiz Engin Özkoç için gelen fezlekede 12 tane belge var. Bu belgelerde gerek kayıt gerekse bilirkişi raporuna kadar hazırlanmış, olmadığı bir yerle ilgili. Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir mensubu için ve Meclise gönderilen bir belgede dahi bu kadar duyarsızlık, bu kadar konuya ilgisizce, apar topar bir şeyleri hazırlama duygusuyla yaklaşmak yargımızın geldiği noktayı da göstermesi açısından önem arz ettiğini düşünüyorum.

Her zaman her konuda dile getirdiğimiz gibi, bir gün herkese lazım olacak yargının bağımsızlığı, adaletin herkes için geçerliliğinin iyi irdelenip iyi düşünülmesinin gelecekte yaşanacak sorunları bugünden önleyeceğini düşünüyorum.

Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetleri döneminde en güvenilir kurumlardan bugün geldiğimiz nokta güvensizlik, kaygı ve tasayı oluşturuyor. Bu ülkede insanlar arasındaki birliğin, dirliğin, huzurun da bozulmasına vesile oluyor. Umarım ve dilerim ki bundan sonraki düzenlemelerde bu konular daha ciddi ele alınır.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gürer.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 490 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 29’uncu maddesiyle değiştirilen (1)’inci fıkranın (a) bendinde “dairece” ibaresi yerine “daire mahkemesi” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

Berdan Öztürk (Ağrı) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SERAP YAŞAR (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Ağrı Milletvekili Sayın Berdan Öztürk konuşacak. (HDP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Öztürk.

BERDAN ÖZTÜRK (Ağrı) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; grubum adına söz almış bulunmaktayım, Genel Kurulu selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce bugün yine bir yargı garabetiyle karşı karşıyayız. Yargının bağımsızlığından söz etmemiz mümkün değil. Bugün Sayın İdris Baluken’le ilgili verilen karar da bunu açık, net bir şekilde ortaya koymuştur.

2009 yılında da biz bunları çok iyi gördük, özellikle KCK operasyonlarında. Orada kes-kopyala-yapıştır usulüyle iddianameler hazırlanıyordu, siyasetçi arkadaşlarımız yıllarca bu iddianameler üzerine cezaevlerinde yatmak zorunda kaldılar. Peki, ne oldu? O dönemde o hâkimlere, o savcılara şunlar söylendi siyasetçi arkadaşlarımız tarafından: “Gün gelecek hukuk size de lazım olacak. Gün gelecek siz de adalete ihtiyaç duyacaksınız.” Bugün geldiğimiz noktada ne oldu? O kararları verenler, o iddianameleri hazırlayanların şu anda tamamı cezaevinde.

İdris Baluken’le ilgili uydurma “tweet”lerden dolayı tutuklamanın devamına karar verildi, uydurma olduğu ortaya çıkmış olmasına rağmen. Hani, FETÖ’cüler gene en azından kes-kopyala-yapıştır zahmetine katlanıyordu, şimdi bu bile yapılmıyor. Tamamıyla keyfî, tamamıyla siyasi iktidarın talimatıyla arkadaşlarımız bırakılıyor, alınıyor ve uydurma olduğu ortaya çıkmış olmasına rağmen iddianamenin, “tweet”lerin ama buna rağmen yine tutuklamanın devamına karar veriliyor. O yüzden, biz buna “tutuklama” demiyoruz, o yüzden biz buna “rehin alma” diyoruz, o yüzden biz buna “tutsaklık” diyoruz; bu, “tutuklama” değildir. Çünkü bağımsız, tarafsız mahkemeler tarafından hukuka uygun verilmiş bir karar yok ortada. Ve inanın ki gün gelecek sizin de adalete, hukuka ihtiyacınız olacak ve biz gene buralardan veya başka alanlardan sizlerin de hakkını savunacağız. O yüzden, kalkıp tekrar tekrar “Efendim, yargı bağımsızdır bu ülkede. Yargı hukuka göre karar veriyor.” demeyin artık yani gerçekten şaka gibi de değil, yani ne söyleyeceğimizi de bilemiyoruz artık yani gülelim mi, ne yapalım bilemiyoruz. Ama size lazım olacağı kesin ve o gün de yakındır, emin olun yakındır, kurtuluş olmayacak.

Ve şunu da söyleyeyim, biz kimseden adalet de dilenmiyoruz, biz kimseden hukuk dilenmiyoruz. Biz bunun mücadelesini vereceğiz. Daha özgür, daha demokratik, hukukun üstünlüğünün egemen olduğu, daha adil bir ülkede yaşayabilmek için biz bunun mücadelesini vereceğiz. Bunu burada dillendirmemiz bir şey beklediğimizden dolayı değil, sadece tarihe not düşüyoruz, tutanaklara not düşüyoruz ve bir gün bu tutanaklar okunacak. Bu yanlışlardan bir an önce dönülmesini temenni ediyorum -sadece temenni olarak kalacağından da eminim- hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öztürk.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

29’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

30’uncu maddede bir adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Bölge Adliye ve Bölge İdare Mahkemelerinin İşleyişinde Ortaya Çıkan Sorunların Giderilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 30’uncu maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını ve diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

         Ömer Suha Aldan                  Necati Yılmaz                  Mehmet Gökdağ

                Muğla                              Ankara                              Gaziantep

            Zeynel Emre                     Namık Havutça            Cemal Okan Yüksel

               İstanbul                            Balıkesir                             Eskişehir

           Kazım Arslan

               Denizli

BAŞKAN – Okunan önergeye Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SERAP YAŞAR (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Denizli Milletvekili Sayın Kazım Arslan konuşacak.

Buyurun Sayın Arslan. (CHP sıralarından alkışlar)

KAZIM ARSLAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi öncelikle sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

490 sayılı yasanın 30’uncu maddesinde istediğimiz değişiklik önergesiyle ilgili söz almış bulunmaktayım.

Biliyorsunuz, görüşmekte olduğumuz yasanın, özellikle bu tasarının birçok eksiklikleri gidermeye yönelik olduğu bir gerçek ama adaleti gerçekleştirecek, gerçek anlamda yargı bağımsızlığını gerçekleştirecek düzenlemelerden kesinlikle çok eksik. Aslında bugün Adalet Bakanı burada olsaydı kendisine soracağımız çok sorular olacaktı. Yönlendireceğimiz, gerçekten kendisini düşünmeye davet edeceğimiz konuları ortaya koyacaktık ama karşımızda Adalet Bakanı yok, adalet yok, Maliye Bakanı yerinde oturuyor.

Yürütülen adalet tamamen saraya bağlı, kişiye bağlı bir anlayış çerçevesinde hukuk güvenliğinin de yok edildiği, yargı bağımsızlığının da yok edildiği bir ortamda yürütülmeye çalışılıyor.

Yargıda kritik kararlar veren, tutuksuz yargılama karaları veren hâkimleri, tahliye talebinde bulunan savcıları görev yerlerinden alan, onların yerlerini değiştiren ve bu hâkim ve savcıların üzerinde de baskı kuran bir yargı düzeni görüyoruz. Bu nedenle gerçekten yargı sistemi şu anda yerlerde sürünüyor. Böyle bir ortam içinde hâkim ve savcıların hem kanuna hem de vicdanına göre serbestçe karar vermesi kesinlikle mümkün değildir. Dolayısıyla kararların çoğu taraflı bir şekilde, yanlı bir şekilde verilmeye devam ediyor.

Bakın, bu çerçevede karar vermiş olan Antalya 2’nci Daire Başkanı, Yargıçlar Sendikası Başkanı Mustafa Karadağ’ı; yine, üyesi olan, Cumhurbaşkanına hakareti Anayasa Mahkemesine gönderen hâkim olan Mustafa Bağarkası’nı; yine, Soma davasına bakan Başkan Aytaç Ballı’yı; yine, FETÖ’nün kara kutusu olan, gerçekten FETÖ'nün imamı görevini yürüten Adil Öksüz’ü tutuklamaya sevk eden savcıyı, Cihan Ergün’ü başka yerlere sürgün ederek gerçek anlamda görevini yapmakta olan hâkim ve savcıların gerçek anlamda görevlerini yapmasına engel oluyorsunuz.

Mahkemelerin birçoğunda personel eksik, yetersiz; fiziki şartlar yeterli değil. Birçok adliyenin fiziki şartları yeterli olmadığı gibi, icra dairelerinin de çalışma alanları gerçekten çok kötü. Dolayısıyla böyle bir yapı içinde, böyle şartlar içinde adaletin gerçekleşmesi, adaletin verimli ve etkin bir şekilde görevini sürdürmesi kesinlikle mümkün değil.

Değerli arkadaşlarım, yargının üzerinde gerçekten müthiş bir siyasi baskı sürdürülmeye devam ediliyor. 16 Nisanda yapılan Anayasa değişikliğiyle yargıyı tamamen yürütmeye bağlamış durumdasınız. Birçok kararların yürütmeye, iktidara ve saraya bağlı olarak verildiğini herkes biliyor. Muhalif olan birçok akademisyenin gerçekten kimisini tutukladınız, kimisini görevden aldınız, kimisini ihraç ettiniz ve hayatlarına son verecek ve gerçekten hayatlarını karartacak kararlar veriyorsunuz. İbrahim Kaboğlu anayasa konusunda bir otoritedir. Bu kişiyi, bu hocayı görevden ihraç ettiğiniz gibi aynı zamanda pasaportunu iptal ediyorsunuz, maaşını kesiyorsunuz, yaşama hakkını âdeta elinden alıyorsunuz; yurt dışına ders vermeye gidecek, ona da engel olacak uygulamalar yapıyorsunuz. Kesinlikle böyle bir ortamda hukuk güvenliğini ortaya koymak, hukuk devletini ortaya koymak mümkün değildir diyorum, hepinize teşekkür ediyorum. Sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Arslan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

30’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 30’uncu madde kabul edilmiştir.

31’inci madde üzerinde üç adet önerge vardır, okutuyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 490 sıra sayılı Bölge Adliye ve Bölge İdare Mahkemelerinin İşleyişinde Ortaya Çıkan Sorunların Giderilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın çerçeve 31’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“MADDE 31- 6100 sayılı Kanunun 359 uncu maddesinin başlığına “ve tebliği” ibaresi ve maddeye aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

(3) Temyizi kabil olmayan kararlar, ilk derece mahkemesi tarafından; temyizi kabil olan kararlar ise bölge adliye mahkemesi tarafından tebliğe çıkarılır.”

        Erhan Usta                       İsmail Faruk Aksu                Mehmet Parsak

          Samsun                                İstanbul                      Afyonkarahisar

      İlknur İnceöz                    Mehmet Doğan Kubat                Ramazan Can

          Aksaray                                İstanbul                              Kırıkkale

                                                 Ömer Serdar

                                                     Elâzığ

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 490 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 31’inci maddesine ek (3)’üncü fıkrasında yer alan “temyizi kabil” ibaresinin "temyizi kabul edilen” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Filiz Kerestecioğlu Demir              Behçet Yıldırım               Saadet Becerekli

               İstanbul                          Adıyaman                               Batman

           Müslüm Doğan                Mehmet Ali Aslan                    Mizgin Irgat

                 İzmir                             Batman                                  Bitlis

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Bölge Adliye ve Bölge İdare Mahkemelerinin İşleyişinde Ortaya Çıkan Sorunların Giderilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 31’inci maddesinde öngörülen değişikliğin aşağıdaki şekilde düzeltilmesini arz ve teklif ederiz.

 

         Ömer Süha Aldan                 Necati Yılmaz                  Mehmet Gökdağ

                Muğla                             Ankara                              Gaziantep

 

            Zeynel Emre                   Namık Havutça            Cemal Okan Yüksel

               İstanbul                          Balıkesir                             Eskişehir

 

           Gülay Yedekci

               İstanbul

“MADDE 31 - 6100 sayılı Kanunun 359 uncu maddesinin başlığına “ve tebliğ” ibaresi ve maddeye aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.

(3) Temyizi kabil olmayan kararlar, ilk derece mahkemesi tarafından; temyizi kabil olan kararlar ise bölge adliye mahkemesi tarafınca tebliğe çıkarılır.

(4) Hükmün gerekçesinin yazılarak imzalanmasından itibaren bir ay içinde taraflardan birinin başvurusu üzerine hükmün mühürlenmiş bir nüshası makbuz karşılığında başvuran tarafa verilir, diğer nüshası da gecikmeksizin diğer tarafa tebliğ edilir. Bu süre içinde herhangi bir başvuru olmazsa, hüküm yazı işleri müdürü tarafından takip eden bir ay içinde taraflara resen tebliğ edilir. Hükmün bir nüshası da dosyasında saklanır.”

BAŞKAN – Okunan son önergeye Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SERAP YAŞAR (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde İstanbul Milletvekili Sayın Gülay Yedekci konuşacak.

Buyurun Sayın Yedekci. (CHP sıralarından alkışlar)

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – Evet, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gecenin bu saatinde yüce Meclisi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

Evet, adalet hepimiz için önemli, kıymetli. Adalet iş mahkemeleri için gerekli, idari mahkemeler için gerekli, bütün insanlarımız için gerekli, adliyede çalışan hâkimler, savcılar için gerekli, siyasiler için gerekli, kadınlarımız en çok, çocuklarımız için gerekli, engellilerimiz için gerekli, herkes için adalet gerekli. Biz de onun için Ankara’dan İstanbul’a kadar yürüdük ve “hak, hukuk, adalet” dedik. İnşallah ülkemizde adalet tesis edilene kadar da biz adaletin peşinde gerekirse yollarda, sokaklarda, caddelerde dolaşmaya devam edeceğiz.

Ama maalesef, son yaşanan sel olayından sonra İstanbul’un sokaklarında yaşayabilmek, dolaşabilmek çok mümkün değil. Neden? Çünkü İstanbul son yirmi üç yıldır yönetilen yönetme anlayışıyla kentleşme ve imar konularındaki yanlış politikalarıyla doğa olayını doğal afete dönüştürmüş durumda. İstanbul’daki yağış rantsal kent anlayışının bir iflasıdır. Betonla kentleşme politikası iflas etmiştir. İstanbul’un kaderi asla kentin sele teslim olması değildir. Bilimsel olmayan imar planları, şahsa özel hazırlanan imar planları… Bir yerde beş katlı bina, yanındaki bina için belediye başkanına gidiyorlar “Kaç kat yapabiliriz?” diyorlar, belediye başkanı diyor ki: “Kafanızı gökyüzüne kaldırın, betonunuz yetene kadar yapın.” Böyle belediye başkanları olduğu sürece İstanbul’da böylesi sel felaketleri olacaktır.

Kaçak yapılaşmanın, yeşil alanların, su havzalarının inşaata açılması ve sağlıksız kentleşme sonucunda tüm cadde ve sokaklar Kanal İstanbul oldu. Biz “Bir tanesini bile yaptırmayalım.” dedik ama siz bütün cadde ve sokakları Kanal İstanbul yaptınız. Bunun gerekçesi olarak hiç düşündünüz mü acaba, TOKİ’ye ya da yandaşlara kent büyüklüğünde büyük binalar, altyapısı olmayan binalar yapmak yerine, insanların insanca yaşayabileceği, kentsel donatı alanlarının da olduğu, rekreasyon alanlarının da olduğu, komşuluk ilişkilerinin de geliştirilebildiği bir yaşanabilir kent yaratmayı hiç düşündünüz mü acaba? Sorumlu sadece iklim değişikliği midir, yoksa dere yataklarını, tüm boş ve yeşil alanları imara açan zihniyet midir?

2013 yılında İSKİ’de bir yönetmelik değişikliği yapıldı ve dere yataklarının 100 metrelik yaklaşma sınırı 10 metreye çekildi. Çok güzel, masa başında belediye başkanı, etrafındaki heyet, İSKİ bu çalışmayı yaptı, daha önce de söylediğim gibi, bundan derelere haber vermedi ve İstanbul’da yaklaşık 400 tane dere var ve onların yataklarına yapılan, vaktiyle kol kola gezdiğiniz vakıfların okulları da oralarda şimdi sular altında kaldı. Sadece dere yataklarına inşaat mı yaptınız? Hayır. Kuzey ormanlarını yok ettiniz, arkadaşlarınıza “Tıraş yapmıyor.” diye kızdığınız kuleleri yaptınız ve doğaya rağmen inşaat yaptınız. Bir toprağın taşıyabileceği bir kapasite var, bunun çok üzerine çıktınız ve doğaya rağmen inşaat yaparken atalarımızdan, ceddimizden de hiç örnek almadınız. Osmanlı ne yapıyordu? Bir ağacı kesmemek için evi eğiyordu. Gazi Mustafa Kemal Atatürk Yalova’da köşkü taşımıştı, köşkü bir ağacı kesmemek için. Dünyaca ünlü Frank Lloyd Wright da Şelale Evi’ni şelaleyle birlikte yaptı. Düşünsenize, şimdi öyle bir şelale olsa, siz de oraya ev yapacak olsanız herhâlde önce şelaleyi kuruturdunuz. İstanbul’da yeşil alan oranı 1,4’tü 2009 verilerine göre, şimdiki verilere göre herhâlde biraz değişmiş, sizin verdiğiniz verilerde 2,2, onu alalım, New York’ta yüzde 27. Mesela orada bir Central Park var. New York’a giden her Türk gibi hepimiz şunu düşünüyoruz: Acaba burası Türkiye’de olsaydı üzerine kaç tane alışveriş merkezi yapardınız? 222 milyar harcadınız İstanbul’da son yirmi üç yılda ve harcadığınız 222 milyarla bugün İstanbul’u getirdiğiniz durum, metrolar artık sularda ve çalışamaz hâle geldi. Neden? İstanbul’da, Büyükşehir Belediyesinde 100 oturumun yaklaşık 90’ında imar artışı konuşuyoruz. Kent yönetmek demek sadece oradan rant elde etmek demek değildir. Kenti insanların adil, hakkaniyetli, eşit yaşayabileceği hâle getirebilirsiniz. Onun için biz sizin için de, bugün bizim karşımızda olan herkes için de “hak, hukuk, adalet” diyoruz.

Hepinizi sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yedekci.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 490 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 31’inci maddesine ek (3)’üncü fıkrasında yer alan “temyizi kabil” ibaresinin “temyizi kabul edilen” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mizgin Irgat (Bitlis) ve arkadaşları

BAŞKAN –Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SERAP YAŞAR (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Bitlis Milletvekili Sayın Mizgin Irgat konuşacak.

Buyurun Sayın Irgat. (HDP sıralarından alkışlar)

MİZGİN IRGAT (Bitlis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi tekrardan saygıyla selamlıyorum.

Bugün değişikliğini tartıştığımız yasa tasarısının uygulaması üzerinden aslında bir yıl geçmiş olmasına rağmen hâlâ uygulamada aksaklıklar olduğu iddiasıyla değişiklik yapmaya çalışıyoruz. Yani 36 maddelik bir değişiklik bir yıl içinde hâlâ çözülememişse demek ki şu an yapılan tasarı da bir yıl sonra ya da daha kısa bir süre sonra yeni aksaklıklarla başka bir tasarı olarak önümüze gelecek bir konu olarak duruyor. Dolayısıyla, biz yargıdaki aksaklıkları, yargıdaki eksikliklerimizi apar topar, komisyonlarda yeterince tartışılmadan, halkın gündemini ve nabzını almadan yaptığımızda böylesi sıkıntılarla karşılaşıyoruz ve kalıcı çözümler de maalesef ki bulamıyoruz.

OHAL’in süresi üç ay boyunca yeniden uzatıldı. OHAL’in ilan edildiği günden bugüne baktığımızda, devlet, erkek, OHAL el ele, kadınların şiddete uğradığı bir yıl oldu diyebiliriz. Gerçekten, kadın katliamlarının, kadın şiddetinin, çocuk istismarlarının da aynı zamanda yüksek bir oranda yaşandığı bir yıl oldu. HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ ve Parlamento kadın grubunu oluşturan HDP’nin 7 kadın milletvekili bu süreçte tutuklandı. Eşit temsiliyeti öngören eş başkanlık sistemine bir saldırı olarak değerlendirilen kayyum atamalarıyla 36 DBP’li belediye kadın eş başkanı yine bu süreçte tutuklandı. Bazı kadın dayanışma evlerinin ismi “aile destek evi” olarak değiştirildi. 43 kadın kurumundan 37’si yine bu süreçte kapatıldı. OHAL’de toplam 178 medya kuruluşu kapatıldı, kapatılan dernek sayısı 1.425; vakıf sayısı ise 123 oldu. Böylesi bir süreçte, böylesi bir ortamda ekonomi olarak geriye gittiğimiz, komşu ilişkilerinde, Avrupa ilişkilerinde, dünya ilişkilerinde geriye doğru gittiğimiz, demokratik birliktelik değil, çatışmanın esas alındığı bir süreçte biz hâlâ OHAL’in süresini üç ay boyunca uzattık. Dolayısıyla, bütün bu kararları verirken, uzatma kararına el kaldırırken gerçekten bunu ne kadar düşündük, ne kadar tartıştık ve ne kadar Türkiye için gerekli bir uygulama olduğu kanısına vardık? Ben hiçbir şekilde bunun tartışıldığını, muhakemesinin yapıldığını düşünmüyorum. Burada sıraların boşaltıldığı, sadece oy kullanma sırasında gelen Hükûmet vekilleri, AKP milletvekilleri gerçekten bu sıkıntılara ilişkin, milletvekili olma statüsünün hakkını verdiklerini düşünüyorlar mı, bunu buradan bir kez daha sormak isterim. Bizi izleyen, sorunlarının tartışılmasını, çözülmesini bekleyen milyonlarca insana gerçekten bu Meclis cevap olabiliyor mu, Hükûmet olarak görevini yerine getirebiliyor mu, bunu gerçekten çok iyi tartışmak gerekiyor, bunun hesabını da çok iyi vermek gerekiyor.

Yarın Suruç katliamının yıl dönümü. Reyhanlı katliamı, Diyarbakır katliamı, Ankara katliamı... Yarın da Suruç’un, başka bir acının yıl dönümü. Ama gerçekten yargılama süreçleri nasıl gidiyor? Bunlar nasıl meydana geldi? Adil bir yargılama yapılıyor mu? Bunu bize aktaracak bir medya kuruluşu ve gazeteci de maalesef kalmadı çünkü hepsi cezaevlerinde ve görevlerini yapamıyorlar. Dolayısıyla, biz 24 Temmuzda, halkın haber alma kaynağı, halkın haber alma hakkı için uğraşan, çaba harcayan gazetecilerin duruşmasında olacağız. 24 Temmuzda Cumhuriyet gazetesinin gazetecilerinin davaları için bizler de Çağlayan’da olacağız. Buradan bir kez daha, gazetecilerin tutuklanamayacağını, siyasetçilerin tutuklanamayacağını, gerçekten ifade özgürlüğünü kullanan insanların yerinin cezaevi olmadığını yinelemek istiyorum çünkü Türkiye’nin imzacı olduğu sözleşmeler, Türkiye’nin dünyaya kendisi anlattığı sözcüklerde özgürlük, demokrasi, barış vurgusu varken uygulamada maalesef OHAL var, baskı var, tutuklama var. Bu yanlıştan bir an önce dönmek gerektiğini bu kürsüden bir kez daha tekrarlamak isterim.

Herkesi saygıyla selamlarım. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 490 sıra sayılı Bölge Adliye ve Bölge İdare Mahkemelerinin İşleyişinde Ortaya Çıkan Sorunların Giderilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın çerçeve 31’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“MADDE 31 6100 sayılı Kanunun 359 uncu maddesinin başlığına “ve tebliği” ibaresi ve maddeye aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

(3) Temyizi kabil olmayan kararlar, ilk derece mahkemesi tarafından; temyizi kabil olan kararlar ise bölge adliye mahkemesi tarafından tebliğe çıkarılır.”

Erhan Usta (Samsun) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SERAP YAŞAR (İstanbul) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Katılıyoruz Sayın Başkanım.

ERHAN USTA (Samsun) – Gerekçe…

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

Bölge adliye mahkemesince verilen kararın tarafların başvurusu olmaksızın mahkeme yazı işleri müdürü tarafından resen tebliğe çıkarılmasına ilişkin hüküm yerleşik uygulamaların yerinde olması dikkate alınarak önergeyle madde metninden çıkarılmaktadır. İlk derece mahkemesi bakımından tasarının 27’nci maddesinde yapılan benzer düzenlemenin önergeyle tasarı metninden çıkarılması da bu düzenlemeyi zorunlu kılmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 31’inci madde kabul edilmiştir.

32’nci maddede iki adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 490 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 32’nci maddesinde yer alan “iki hafta” ibaresinin "üç ay” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Filiz Kerestecioğlu Demir                     Behçet Yıldırım                    Saadet Becerekli

              İstanbul                                   Adıyaman                                    Batman

 

          Müslüm Doğan                         Mehmet Ali Aslan                                  

                İzmir                                       Batman                                          

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Bölge Adliye ve Bölge İdare Mahkemelerinin İşleyişinde Ortaya Çıkan Sorunların Giderilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 32’nci maddesinde öngörülen değişikliğin aşağıdaki şekilde düzeltilmesini arz ve teklif ederiz.

MADDE 32 — 6100 sayılı Kanunun 361 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "bir ay” ibaresi "15 gün” şeklinde değiştirilmiştir.

 

Necati Yılmaz                           Mehmet Gökdağ                     Zeynel Emre

         Ankara                               Gaziantep                              İstanbul

 

    Namık Havutça                    Cemal Okan Yüksel

        Balıkesir                              Eskişehir

BAŞKAN – Yeni Adalet Bakanımız Genel Kurula geldi. Abdulhamit Gül kardeşimize kolaylıklar diliyoruz efendim.

Evet, okunan son önergeye komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SERAP YAŞAR (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Tasarının daha iyi anlaşılması amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 490 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 32’nci maddesinde yer alan “iki hafta” ibaresinin "üç ay” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Ali Aslan (Batman) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SERAP YAŞAR (İstanbul) -Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Önerge üzerinde Batman Milletvekili Sayın Mehmet Ali Aslan konuşacak.

Buyurun Sayın Aslan.

MEHMET ALİ ASLAN (Batman) – Sayın Başkan ve sayın Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. Tabii Sayın Maliye Bakanı az önce buradaydı, hâlâ burada. Geçen yıl engellilerle ilgili taleplerimiz olmuştu. Tabii engellilerin talebi üzerine biz bu talepleri dillendirmiştik. Engellilerin araç alımında hâlâ yüzde 18 KDV engellilerden tahsil edilmektedir, elektrik, su paraları tahsil edilmektedir. Bugün gün içinde dile getirdim bursluluk sınavıyla ilgili meslek gruplarına ayrıcalık var, avantaj sağlanıyor ama engelli çocuklarına maalesef öyle bir ayrıcalık yoktur, olması gerekiyor. 25 bin engelli kadro açığı olduğu hâlde ve Hükûmet 5 bin engelli alma sözü verdiği hâlde 2.450 kişi almıştır. Bu rakam yetersizdir, engelliler istihdam edilmek istiyor.

Malum yaz ayındayız. Tam da anız yangınlarının olduğu aylardayız. Anız yangınlarıyla beraber maalesef birçok kuş türü yanmaktadır. Birçok endemik hayvan ve endemik bitki türleri anız yangınlarıyla hayatlarını kaybetmektedir. Gördüğünüz gibi kaplumbağalar, kuşlar vesaire yanıyor. Ve yine anız yangınları dolayısıyla tıpkı sis gibi dumanlardan bulutlar oluşmaktadır ve trafik kazalarına da sebebiyet verilmektedir. Anız yangınlarıyla ilgili buradan hem çiftçilerimize hem yurttaşlarımıza dikkatli olmaları konusunda ricada bulunuyoruz. Sonuçta bu topraklar, bu kuşlar, bu doğa hepimizin ve geri gelmez tahribatlara yol açılmaktadır. Geçen hafta Meclis Basın Bürosunda basın açıklaması yapmıştık. Midyat’ın Keferallap beldesi var, yani diğer ismiyle Yolbaşı. Oradaki yurttaşlarımızın evinin önünden yüksek gerilim ve alçak gerilim direkleri, hatları geçmektedir. Kadir Cebeci diye bir yurttaşımız bana evinin bu fotoğrafını çekip gönderdi ve kendisini elektriğin çarptığını dile getirdi. Bununla ilgili doktor raporu da var. Biliyorsunuz, yüksek gerilim hatlarının sizi çarpması için sizin birebir dokunmanız, temas etmeniz gerekmiyor, uzaktan da sizi çekebiliyor ve şu fotoğrafta görülen, bakın, ev ile direk arasında üç metre var. Biz Enerji Bakanlığını da aradık, bu direklerin bir an önce kaldırılması gerektiğini ifade ettik ama bugüne kadar herhangi bir işlem yapılmış değildir. Yani, Allah korusun, Allah göstermesin, orada insan yahut çocuklarımız öldüğü zaman mı bu direkler kaldırılacak? Bir an önce bu direklerin, bu tehlike saçan direklerin evlere yakın mesafeden kaldırılıp uygun, uzak yerlere konması gerekiyor.

Yeni Adalet Bakanı burada, inşallah daha adil bir ülke için, daha adil bir sistem için çalışmalarınıza tanıklık etmek istiyoruz. Bununla ilgili olarak da Hazreti Ali’nin iki sözünü nakletmek istiyorum: “Siyasetçi olmak için adil olmak yeterlidir.” diyor. Yani Hazreti Ali siyasetçi olmanın gereğini sadece adil olmaya bağlıyor. Yine bir sözü daha: “Siyasetlerin en hayırlısı adalettir.” diyor. Yani, “En etkili, en doğru siyaset adalettir.” diye buyurmuş.

Hazreti Ömer’in de, tabii, bu konuda bir vecizesi var. “Adalet olmadıkça yönetimin faydası olmaz.” diyor. Yani ne kadar ilerlersek ilerleyelim, ne kadar büyürsek büyüyelim eğer adalet olmazsa o yönetimde de fayda yoktur diyor. Hazreti Muhammed (AS) “Bir saat adaletli olmak altmış yıl nafile ibadetten daha hayırlıdır.” diye buyurmuş ve Maide 8’de de “Ey iman edenler, adil olunuz, adaletle hükmediniz; sizin bir kavme ve bir topluluğa olan kininiz, nefretiniz sizi onlara karşı adaletsizliğe sevk etmesin.” diye buyurmuş ayetikerime. Oradaki topluluktan, kavimden kasıt -tabii, müfessirler farklı yorumlamış- bu farklı fikirler, farklı ırklar, farklı diller, farklı mezhepler, farklı siyasi görüşler olabilir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) – İnşallah bunların ışığında adaletle hükmetmeyi, hükmedilmeyi hep beraber göreceğiz, bunu görmek istiyoruz Türkiye olarak, Türkiye halkları olarak.

Teşekkürler. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Aslan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

32’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

33’üncü maddede iki adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 490 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 33’üncü maddesiyle 6100 sayılı Kanun’un 362’nci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendine eklenmesi öngörülen “üzere” ibaresi yerine “suretiyle” ibaresi şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

  Filiz Kerestecioğlu Demir                       Behçet Yıldırım                Saadet Becerekli

              İstanbul                                       Adıyaman                                Batman

          Müslüm Doğan                             Mehmet Ali Aslan                                                   İzmir                                           Batman                                      

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Bölge Adliye ve Bölge İdare Mahkemelerinin İşleyişinde Ortaya Çıkan Sorunların Giderilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 33’üncü maddesinde öngörülen değişikliğin aşağıdaki şekilde düzeltilmesini arz ve teklif ederiz.

Madde 33 - 6100 sayılı Kanunun 362 nci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin başına "Kira ilişkisinden doğan ve miktar veya değeri itibarıyla temyizi mümkün olan alacak davaları hariç olmak üzere” ibaresi eklenmiştir.

   Zeynel Emre                             Necati Yılmaz                      Mehmet Gökdağ

      İstanbul                                     Ankara                                   Gaziantep

Namık Havutça                         Ömer Süha Aldan               Cemal Okan Yüksel

     Balıkesir                                     Muğla                                     Eskişehir

 

BAŞKAN – Okunan son önergeye Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SERAP YAŞAR (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

MEHMET GÖKDAĞ (Gaziantep) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

Tasarının daha iyi anlaşılması amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 490 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 33’üncü maddesiyle 6100 sayılı Kanun’un 362’nci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendine eklenmesi öngörülen “üzere” ibaresi yerine “suretiyle” ibaresi şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Ali Aslan (Batman) ve arkadaşları

BAŞKAN – Okunan önergeye Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SERAP YAŞAR (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BERDAN ÖZTÜRK (Ağrı) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Yapılan bu değişiklik önerisiyle madde metninin daha anlaşılır olması amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

34’üncü maddede bir adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Bölge Adliye ve Bölge İdare Mahkemelerinin İşleyişinde Ortaya Çıkan Sorunların Giderilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 34’üncü maddesinde öngörülen değişikliğin aşağıdaki şekilde düzeltilmesini arz ve teklif ederiz.

MADDE 34 - 6100 sayılı Kanunun 363 üncü maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"(1) İlk derece mahkemelerinin kesinleşmiş olarak verdikleri kararlar ile istinaf incelemesinden geçmeden kesinleşmiş bulunan kararlarına ve bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla kesin olarak verdikleri kararlar ile yine bu sıfatla verdikleri ve temyiz incelemesinden geçmeden kesinleşmiş bulunan kararlarına karşı, yürürlükteki hukuka aykırı bulunduğu ileri sürülerek Adalet Bakanlığı ya da Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından kanun yararına temyiz yoluna başvurulur.”

        Necati Yılmaz                           Mehmet Gökdağ                      Namık Havutça

             Ankara                                    Gaziantep                                  Balıkesir

    Cemal Okan Yüksel                        Kadim Durmaz                          Zeynel Emre

            Eskişehir                                     Tokat                                      İstanbul

      Ömer Süha Aldan

              Muğla

BAŞKAN - Okunan önergeye Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SERAP YAŞAR (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Tokat Milletvekili Sayın Kadim Durmaz konuşacak.

Buyurun Sayın Durmaz. (CHP sıralarından alkışlar)

KADİM DURMAZ (Tokat) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Kabinede bir revizyon yapıldı, yeni Adalet Bakanımız da Meclise teşrif ettiler, Sayın Bakana da hayırlı uğurlu olsun diliyorum, başarılar diliyorum.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Adil olur inşallah.

KADİM DURMAZ (Devamla) – Tabii ki bu arada ne tür bir miras devraldığını da Sayın Bakanımızla huzurunuzda paylaşmamız gerektiğine de inanıyorum. Sayın Bakanım, elimde şöyle uzun bir tutuklu gazeteciler listesi var. Düşünen herkesin, “hak, hukuk, adalet” diyen herkesin isyan ettiği, dünyanın dikkatini çektiği ve bunun dışında, birçok, ülkemize ivme kaybettiren, saygınlığına gölge düşüren istatistikler var. Bunlardan bir bölümünü paylaşmanın da yeni Bakanımıza yol haritası oluşturma noktasında yararı olacağını düşünüyorum.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Tutuklu milletvekillerini de hatırlatalım.

KADİM DURMAZ (Devamla) – Uluslararası Mülkiyet Hakları Ajansı 2015 Yılı Raporu’nda Türkiye yargı bağımsızlığında 129 ülke arasında 90’ıncı sıraya geriledi. Yolsuzlukla mücadelede 5,2 puanla 48’inci sırada. Hukuk devletinde 5,2 puanla 57’nci sırada. Siyasal istikrarda 2,6 puanla 115’inci sırada. Yargı bağımsızlığı, hukuk devleti, siyasal istikrar, yolsuzlukla mücadelede Türkiye ortalamada Gana’nın 8 sıra gerisinde, Bahreyn’in 12 sıra gerisinde, Ürdün’ün 13 sıra gerisinde, Ruanda’nın 16 sıra gerisinde, Uruguay’ın 18 sıra gerisinde, Suudi Arabistan’ın 23 sıra gerisinde, Umman’ın 26 sıra gerisinde, Malezya’nın 31 sıra gerisinde ve ülkemiz, Türkiye siyasal istikrarda Zimbabve, Zambiya, Uruguay ve Uganda gibi ülkelerin çok gerilerine çıkmıştır.

Yargı bağımsızlığında Türkiye Tanzanya’nın 5 sıra gerisinde, Zambiya’nın 30 sıra gerisinde, Bahreyn’in 46 sıra gerisinde. Az önce de arkadaşlarımın beni haklı olarak uyardığı, bu ülkenin seçilmiş insanlarını temsil eden Parlamentodaki birçok milletvekilinin, gerçekten evrensel hukuka, Anayasa’mıza aykırı olarak tutuklanması, gözaltına alınması ve milletvekilliklerinin düşürülmesini son derece uygunsuz buluyoruz. Hepinizin bildiği gibi, az önce bir arkadaşımız açıkladı, haydi adına bir fezleke düzenlenmiş ama burada garip olan, teknik bir bilirkişi, yeterli harcırahını da alıyor, güya araştırma yapıyor, kareleri inceliyor, ses kayıtlarını dinliyor, görüntüleri tespit ediyor ve bizim arkadaşımızı, katalog suç da demeyeceğim, katalogda da yok, böyle bir iddianameyle Meclise taşıyor. Bu noktada Sayın Bakanımız, işiniz zor ama başarılmaz değil, tek çare, işte sizin dışınızda oturan bu muhalefeti önemseyerek doğru bir yol haritası oluşturmak. Bu noktada, az önce de ifade ettim, biz muhalefet olarak katkı sunmaya hazırız diyorum, hepinize hayırlı geceler diliyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Durmaz.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 34’üncü madde kabul edilmiştir.

Sayın Elitaş, sisteme girmişsiniz.

Buyurun.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

29.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş'ın, Erzurum Milletvekili İbrahim Aydemir'in annesine Allah'tan rahmet dilediğine ve Kâtip Üye Hatay Milletvekili Mehmet Necmettin Ahrazoğlu’na geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna ilişkin açıklaması

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Biraz önce aldığımız bir habere göre, Erzurum Milletvekilimiz Sayın İbrahim Aydemir’in annesi rahmetli olmuş. Başsağlığı dileklerimizi iletiyoruz. Merhumeye Allah’tan rahmet diliyoruz.

Yarın, 20 Temmuz Perşembe günü Erzurum Merkez Narmanlı Camisi’nde ikindi namazını müteakip cenaze defnedilecek. Tekrar, İbrahim Aydemir ve ailesine başsağlığı dileklerimizi iletiyoruz.

Bu arada, Milliyetçi Hareket Partisine mensup Divan üyesi Sayın Mehmet Necmettin Ahrazoğlu bugün bir rahatsızlık geçirdi, aldığımız bilgiye göre, arkadaşlarımızın aldığı bilgiye göre stent takılmış. Sayın Ahrazoğlu’na da acil şifa dileklerimizi AK PARTİ Grubu adına iletmek istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Elitaş.

ERHAN USTA (Samsun) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Usta.

30.- Samsun Milletvekili Erhan Usta'ın, Erzurum Milletvekili İbrahim Aydemir'in annesine Allah'tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Biz de Erzurum Milletvekili İbrahim Aydemir’in annesinin vefatı nedeniyle taziyelerimizi iletiyoruz. Merhumeye Allah’tan rahmet, ailesine de başsağlığı dileriz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Altay daha önce taziye dileklerini bildirmişti.

Biz de tekrar sayın milletvekili arkadaşımızın annesine Allah’tan rahmet diliyoruz.

FİLİZ KERESTECİOĞLU (İstanbul) – Biz de iletmiştik Sayın Başkan.

BAŞKAN – Siz de mi söylemiştiniz? Sayın Kerestecioğlu da aynı duyguları Genel Kurulda paylaşmıştı, onu da belirtelim.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Bölge Adliye ve Bölge İdare Mahkemelerinin İşleyişinde Ortaya Çıkan Sorunların Giderilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/839) ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 490) (Devam)

BAŞKAN – Geçici madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 490 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın Geçici Madde 1’de yer alan “Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte” ibaresinin “Kanun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Filiz Kerestecioğlu Demir                    Behçet Yıldırım         Saadet Becerekli

İstanbul                                               Adıyaman                        Batman

Müslüm Doğan                                  Mehmet Ali Aslan

İzmir       Batman

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan, biz Sayın Bakana hayırlı olsun babından geçici maddedeki ve 35’inci maddedeki önergelerimizi bir iyi niyet jesti bakımından çekiyoruz efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz efendim.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Hayırlı olsun tekrardan.

ADALET BAKANI ABDÜLHAMİT GÜL (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum, sağ olun.

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 490 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın Geçici Madde 1’de yer alan “Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte” ibaresinin “Kanun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Filiz Kerestecioğlu Demir (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SERAP YAŞAR (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI ABDÜLHAMİT GÜL (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Yapılan değişiklik önerisiyle madde metnine açıklık getirilmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önerge işlemden çekildiği için geçici madde 1’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

35’inci maddede bir adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 490 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 35’inci maddesinde yer alan “tarihinde” ibaresinin “tarihinden itibaren” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Filiz Kerestecioğlu Demir              Behçet Yıldırım               Saadet Becerekli

          İstanbul                               Adıyaman                               Batman

      Müslüm Doğan                     Mehmet Ali Aslan

            İzmir                                  Batman

BAŞKAN – Okunan önergeye Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SERAP YAŞAR (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Yapılan değişik önerisiyle madde metnine açıklık getirilmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

35’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

36’ncı maddede iki adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 490 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 36’ncı maddesinde yer alan “hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür” ibaresinin “hükümleri, Bakanlar Kurulu tarafından yürütülür” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Filiz Kerestecioğlu Demir              Behçet Yıldırım               Saadet Becerekli

          İstanbul                               Adıyaman                               Batman

      Müslüm Doğan                     Mehmet Ali Aslan

            İzmir                                  Batman

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Bölge Adliye ve Bölge İdare Mahkemelerinin İşleyişinde Ortaya Çıkan Sorunların Giderilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 36’ncı maddesinde öngörülen değişikliğin aşağıdaki şekilde düzeltilmesini arz ve teklif ederiz.

Madde 36 - Bu Kanun hükümleri Bakanlar Kurulu eliyle yürütülür.

                Ömer Süha Aldan                 Necati Yılmaz                  Mehmet Gökdağ

                Muğla                             Ankara                              Gaziantep

            Zeynel Emre                Cemal Okan Yüksel                Tahsin Tarhan

               İstanbul                          Eskişehir                               Kocaeli

                                                  Nihat Yeşil

                                                     Ankara

BAŞKAN – Okunan son önergeye Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SERAP YAŞAR (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Ankara Milletvekili Sayın Necati Yılmaz konuşacak.

Buyurun Sayın Yılmaz. (CHP sıralarından alkışlar)

NECATİ YILMAZ (Ankara) – Sayın Başkan, Sayın Divan, sevgili milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Ben de konuşmama başlamadan önce, üzerinde görüştüğümüz yasanın hiç değilse sonundaki görüşmelere katılmak üzere aramıza katılan ve görevine bugün atanan Sayın Bakanı Adalet Komisyonunun bir üyesi olarak sevgiyle, saygıyla selamlıyorum, kendisine başarılar diliyorum. Gerçekten de bu dileklerimize ihtiyacı olduğunu düşünüyorum çünkü içinden geçtiğimiz süreç gerçekten de her türlü kavramdan daha fazla, adalet kavramını öne çıkaran, bu anlamdaki yakınmaları alabildiğine çoğaltan bir sürece dönüştü. Siz yokken Sayın Bakan burada ülkemizdeki adaletsiz uygulamalar üzerinden yüzlerce örnekler söylendi. Ancak bunların hepsi seçilmiş, belki de işaret olsun babından söylenen örneklerdi. Türkiye büyük bir sesleniş içerisinde, büyük bir feryat içerisinde. Türkiye'de her yurttaşımız hemen hemen adalet istiyor ve “adalet” diye feryat ediyor. Dönüp baktığımızda, özellikle OHAL sürecinin sonrasında, kanun hükmünde kararnameler üzerinden yüz binlerce insanın mağduriyeti var ve bunun yanı sıra sevgili arkadaşlar, muhalif kimliklerinden dolayı, özellikle darbe bahane edilerek ve adaletin ve yargının siyasal bir operasyonun aracı hâline dönüştürülerek yarattıkları mağduriyetler var. Söylemeye dahi gerek yok, en büyük mağduriyetlerden bir tanesi bu çatı altında yaşanıyor. Yüz binlerce seçmenin iradesiyle seçilip burada bizler gibi bu tartışmalara katılmak ve ülkenin tamamı için uygulanacak olan bu yasayı yapılandırmak üzere görüşlerini söylemek, katkılarını sunmak üzere seçilmiş olan milletvekilleri siyasal saiklerle bugün aramızda bulunmuyor, hücrelerin, duvarların ötesinde tutuluyor. Bunlar da defalarca söylendi ama ne yazık ki eski bakanımız tarafından duyulmadı, dinlenmedi ve bunun yanı sıra sıklıkla söylenen bir başka mesele daha var, bu dönemin simgeleşen bir örnek mağduriyeti var: Nuriye ve Semih’in tüm feryatlarına rağmen, tüm seslenişlerine rağmen, ilgili makamlara ve buraya 500 metre öteden sesinin duyulmaması üzerine Hükûmetin onları mahkûm ettiği açlık üzerinden kendilerini ifade ettikleri bir süreç var. Onlara yargının verdiği yanıt şu oldu: “Sizler açlık üzerinden kendi feryadınızı ortaya koyamazsınız. Biz sizleri açlığa mahkûm ederiz, işinizi, ekmeğinizi elinizden alırız. Ancak siz açlıktan biz istediğimiz için ölürsünüz, kendi isteğinizle ölemezsiniz dahi.” denildi. Böyle bir durum var.

Şimdi, burada, bu toplantıyı bitirdiğimizde, görüşmeleri sonlandırdığımızda hepimiz evlerimize gideceğiz. Sayın Bakan, sevincinizle beraber, lütfen, uyumadan önce Nuriye ve Semih’i düşünün. Onların, suçlamasını dahi bilemedikleri sebeplerle işlerinin ellerinden alınmasını ve mahkûm edildikleri hücre ötesindeki gerçekleri de düşünün.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Milletvekillerini de düşünün Sayın Bakan.

NECATİ YILMAZ (Devamla) – Aynı şeyi milletvekillerimiz için söyledim Sayın Grup Başkan Vekilim.

Eminim ki her nasıl ki adalet toplumun vicdanıysa Adalet Bakanı da Kabinenin vicdanıdır. Siz, inanıyorum ki bu yeni başlangıçta o Kabinenin vicdanı olacaksınız. Bu beklenti içerisinde olmak Adalet Komisyonu olarak biz üyelerin hakkıdır. Bunu sizden bekliyoruz Sayın Bakan.

Evet, burada, bölge idare mahkemeleri ve bölge adliye mahkemelerinin işleyişinde ortaya çıkan sorunları konuştuk. İstinaf mahkemelerine ihtiyaç duyduğumuzu daha önce söyledik ve destekledik. Ortaya çıkan arızaları, sıkıntıları gidermek elbette ki görevimizdi, hep beraber yapmalıydık. Ancak burada da ortak akla kapalı davrandınız. Burada, bir yandan eksikleri gidermek üzere değişiklikler getirirken bir yandan da yeni sorunlar yaratacak düzenlemeler getirdiniz. Özellikle siyasetteki tek akıl, tek kişinin iradesi anlayışını yargıda da hâkim kılmak istiyorsunuz. Siyasete benzer bir yapılanmayı yargıda da hâkim kılmak istiyorsunuz. Bu anlamda, Başkanlar Kurulu yetkilerini alıp sadece başkana veriyorsunuz. Özellikle diğer üst mahkemelerde, Yargıtayda ve Danıştayda kendi iş bölümünü, dairelerin iş bölümünü mahkemelerin kendisi yapmasına rağmen bu yetkiyi bu defa istinaf mahkemelerinden alıp siyasallaşmış bir organa dönüşen HSK’ya veriyorsunuz. Bunların sıkıntılarını hep beraber yaşayacağız çünkü bu konudaki eleştirilerimiz yanıt bulmadı, cevap bulmadı, itibar görmedi.

Sayın Bakan, bir kez daha şunları söylemek istiyorum: Adalet acil ihtiyacımızdır. Bunu gidermenin sorumluluğu öncelikle sizin üstünüzdedir. Sayın Genel Başkanımız milyonları peşine toplarken sadece bir devlet adamı, bir halk adamı ve Türkiye'yi kucaklayan bir dile ve yüreğe sahip olmasından değil, aynı zamanda büyük bir gerçeğe sarılmasından dolayı milyonları topladı. Türkiye'nin en büyük ihtiyacı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NECATİ YILMAZ (Devamla) – …ve en büyük gerçeği adalettir. Sizi ona sarılmaya davet ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yılmaz.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 490 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 36’ncı maddesinde yer alan “hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür” ibaresinin “hükümleri, Bakanlar Kurulu tarafından yürütülür” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Filiz Kerestecioğlu Demir (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN – Okunan önergeye Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SERAP YAŞAR (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Yapılan değişiklik önerisiyle madde metnine açıklık getirilmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

36’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 36’ncı madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, ikinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.

Tasarının tümünü oylamadan önce, İç Tüzük’ün 86’ncı maddesi gereğince, oyunun rengini belli etmek üzere lehte İstanbul Milletvekili Serap Yaşar konuşacaktır.

Buyurun Sayın Yaşar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SERAP YAŞAR (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 490 sıra sayılı Bölge Adliye ve Bölge İdare Mahkemelerinin İşleyişinde Ortaya Çıkan Sorunların Giderilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın lehinde olmak üzere şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

AK PARTİ hükûmetleri döneminde adalet hizmetinin kalitesi ve etkinliğinin artırılması adına önemli reformlara imza atılmıştır. Bugün görüştüğümüz tasarı da bunlardan biridir. Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanan ve Adalet Komisyonunda görüşülmesi sırasında siyasi parti gruplarının olumlu katkılarıyla Genel Kurul gündemimize gelen kanun tasarısı adli ve idari yargıda istinaf kanun yoluna ilişkin hükümlerde önemli değişiklikler öngörmektedir.

İstinaf bizim hukuk sistemimizde daha adil ve güvenilir yargılama bakımından önemli bir yere sahiptir. Hukuk devletinin ve hak arama özgürlüğünün de garantisi olarak görülmektedir. 20 Temmuz 2016 tarihinde bölge adliye ve bölge idare mahkemelerinin faaliyete geçirildiği tarihten itibaren istinaf sisteminin ne denli hızlı ve etkili işlediği görülmüştür. İstinaf kanun yoluyla kararlarda isabet artırılmış, vatandaşın hakkına erken kavuşması sağlanmış ve yargıya güven artmıştır. Bu vesileyle, temyiz edilen dosya sayısında önemli ölçüde azalma meydana gelmiştir. Yargıtay ve Danıştay, asli fonksiyonu olan hukuki denetim ve içtihat oluşturmaya odaklanmıştır. 20 Temmuz 2016’dan 30 Nisan 2017 tarihine kadar bölge adliye mahkemesi ceza dairelerine gelen dosyaların yüzde 77’si hakkında karar verilmiştir. Ceza dairelerince verilen kararların temyiz oranı 5,2’dir. Bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerine gelen dosyalarda karar verme oranı yüzde 67, hukuk dairelerince verilen bu kararların temyiz oranı ise yüzde 11’dir. Bölge idare mahkemelerince verilen kararlarda temyiz oranı 11,8 olmuştur. Bütün bu oranlar, mahkemelerce verilmiş olan kararların ne denli isabetli olduğunun bize göstergesidir. Vatandaşın makul sürede yargılama hakkından yararlanması ve yüksek mahkemelerin iş yükünün azalması da ayrıca ikincil bir sonuçtur.

İstinaf kanun yolunun asıl amacı, ikinci bir yargılama yapmak suretiyle gerçeğin ortaya çıkarılması ve adaletin tam olarak gerçekleşmesinin temin edilmesidir. Söz konusu tasarıyla yargı sistemimiz üç dereceli hâle gelmiştir. İstinaf kanun yolu, yargı sistemimizde mevcut hukuki başvuru yollarını daha da güçlendirerek adil yargılama hakkını teminat altına almıştır.

Görüşmüş olduğumuz bu tasarı, yargıda verimliliğin artırılması, yargılamaların makul sürede sonuçlandırılması, vatandaşın hakkına erken kavuşması ve adaletin zamanında ve eksiksiz gerçekleştirilesini sağlamak amacıyla yapmış olduğumuz düzenlemelerin bir devamı niteliğindedir. Huzurlarınıza getirmiş olduğumuz tasarı, istinaf sisteminin uygulanması sırasında ilk derecedeki uygulayıcılar, istinaf uygulayıcıları ve vatandaşlardan gelen öneriler dikkate alınarak hazırlanmıştır.

Bu kapsamda, genel olarak, tasarıyla bölge adliye mahkemesi başkanlar kurulu ceza ve hukuk daireleri başkanlar kurulu olarak ikiye ayrılmıştır. Bölge adliye mahkemesi hukuk ve ceza dairelerinin numaralarını ve aralarındaki iş bölümünü belirleme yetkisi HSK’ya verilmiştir. Bölge idare mahkemesi başkanına kendisine doğrudan bağlı olarak görev yapanlar hakkında disiplin cezası uygulama yetkisi verilmiştir. Uyuşmazlığın konusunun iki dairenin görevine girmesi hâlinde ilgili dairenin isteği üzerine bu dairelerin birlikte yapacağı toplantıda karara bağlanabilmesi sağlanmıştır. İlk derece mahkemesinde daha önce tartışılan deliller ve taraflara tebliğ olunan gerekçeli karar ile delil mahiyetinde olmayan ön inceleme raporu okunması yerine anlatılması düzenlenmiştir. Tarafların temyiz haklarını daha etkin kullanabilmeleri amacıyla yedi gün olarak belirlenen temyiz süresi on beş güne çıkarılmıştır. Kanun tasarısı, 6100 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ve HSYK Kanunu’nda tarafların yargılanma haklarını daha etkin kullanabilmeleri amacıyla teknik düzenlemeler yapılmasını da öngörmüştür.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; sözlerimi sonlandırırken görüşmüş olduğumuz kanun tasarısının kısa sürede kanunlaşarak mevzuatımıza, uygulayıcılara ve vatandaşlarımıza hayırlı olmasını temenni ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SERAP YAŞAR (Devamla) - Bu vesileyle tüm şehit ve gazilerimizi rahmet ve minnetle anarak hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Yaşar, teşekkür ederim.

Sayın Aydın, sisteme girmişsiniz.

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Taziye için…

BAŞKAN - Buyurun.

Bir dakika…

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

31.- Erzurum Milletvekili Kamil Aydın'ın, Erzurum Milletvekili İbrahim Aydemir'in annesine Allah'tan rahmet dilediğine ve Kâtip Üye Hatay Milletvekili Mehmet Necmettin Ahrazoğlu’na geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna ilişkin açıklaması

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Uzun süredir Erzurum’da yoğun bakım tedavisi gören Neriman teyzemiz, mahallemizin büyüğü ve aynı zamanda İbrahim Aydemir kardeşimizin, İsmail Aydemir ve Bünyamin Aydemir kardeşimizin annelerinin Hakk’a yürüdüğünü öğrendik bugün. Ben başta aile büyükleri olmak üzere İbrahim kardeşime de başsağlığı diliyorum.

Bu arada Başkanlık Divanı üyemiz Sayın Mehmet Ahrazoğlu’na da geçirdiği rahatsızlıktan dolayı tekrar yine acil şifalar diliyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Aydın.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Bölge Adliye ve Bölge İdare Mahkemelerinin İşleyişinde Ortaya Çıkan Sorunların Giderilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/839) ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 490) (Devam)

BAŞKAN – Aleyhte İstanbul Milletvekili Sayın Mahmut Tanal konuşacak.

Buyurun Sayın Tanal. (CHP sıralarından alkışlar)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, Erzurum Milletvekili İbrahim Aydemir’in annesinin vefatı nedeniyle kendisine Allah’tan rahmet diliyorum, ailesine ve sevenlerine sabır diliyorum.

Divan üyesi Sayın Mehmet Ahrazoğlu’na geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz.

Yeni seçilen Bakanlar Kurulu hayırlı olsun. Sayın Adalet Bakanımız hoş geldiniz, başarılar diliyorum çalışmalarınızda.

Değerli arkadaşlar, zaten tasarının ayrıntılı tüm şeyleri anlatıldı, eksikleri arkadaşlarımız da anlattılar. Tabii, benden önce konuşan Serap arkadaşımızla aynı dönemdeydik. Güzel, veciz konuşması için de kendilerine teşekkür ediyorum ama katılmadığımız görüşleri, takdir edersiniz, bu Başkanlar Kurulu yetkilerinin Başkana verilmesi, aynı zamanda iş bölümü itirazının HSYK’ya verilmesi nedeniyle bunlar hukuk tekniği açısından sakıncalı. Bu anlamdan dolayı katılmıyoruz.

Şimdi, değerli arkadaşlar, son günlerde -dördüncü gündür konuşuyorum- Şanlıurfaspor’un Birinci Lig’den düşürülmesi… Bu sebepten dolayı merakımdan şike hukukunu aldım araştırdım. Şike hukukuyla ilgili gerçekten baktığımız zaman, sporun amacı nedir? Öncelikle, Anayasa’mızın 58 ve 59’uncu maddeleri spor ve sporcunun gelişimiyle ilgili hükümleri düzenlemekte. Hatta 59’uncu maddede diyor ki: “Devlet, başarılı olan sporcuyu da korur.” Yani, bu anlamda önemli bir madde Anayasa’mızın 58, 59’uncu maddeleri. Sporun temel amacı, insanın beden ve ruh sağlığını geliştirmek, iradesini güçlü kılmak ve toplumda barış, kardeşlik ve dayanışma duygusunu yaygın hâle getirmek. Şanlıurfaspor’un şike yoluyla Birinci Lig’den düşürülmesi toplumda barış, kardeşlik ve dayanışma duygusunu zedelemiştir. Şike yoluyla maçın sonucu değiştirilmiştir, dürüst oynamak ve yarışma ilkesi ihlal edilmiştir. Burada Şanlıurfaspor’un bu mağduriyeti… Tabii, Sayın Adalet Bakanının yeni göreve başlaması nedeniyle bunu kendilerinden bekliyoruz. Aynı zamanda, yeni seçilen Gençlik ve Spor Bakanımızın bu sporla ilgili disiplini, spor hukukunu bir an önce dizayna sokması lazım. Çünkü o alandan gelen bir kişidir Spor Bakanı da aynı zamanda. Spordaki şikeyi, dopingi bu anlamda bir an önce sona erdirmesi lazım.

Şimdi, değerli arkadaşlar, asıl olan… Tam üstüne geldi, ben Gençlik ve Spor Bakanımıza teşekkür ediyorum, hayırlı olsun diyorum. Tam sizin alanınızı konuşuyorduk zaten. Konumuz, şike hukuku ve sporda şike. Bu anlamda üç gün boyunca sürekli Şanlıurfaspor’un şike nedeniyle Birinci Lig’den düşürüldüğünü anlattım ve bugün de hakikaten sizi karşımızda Spor Bakanı olarak görmemiz bir şans oldu. Çünkü spor hukuku açısından disiplinli olduğunuzu, sizin ilgili olduğunuzu biliyoruz ama temennim Şanlıurfaspor konusuyla, bu konuyla gerek Futbol Federasyonunun gerekse Gençlik ve Spor Bakanı olarak sizin ilgilenmenizi bekliyorum. Bununla ilgili diyeceksiniz: “Mevzuat var mı?” Mevzuat var, 6222 sayılı Kanun’un 11’inci maddesi var. Ayrıca, yine, Futbol Federasyonu Disiplin Talimatı’nın “hileli, danışıklı futbol müsabakaları” başlıklı 37’nci maddesinde hileli, danışıklı futbol müsabakası yapan, yaptıran ve aracı olan kişilere bir dönem küme düşürme cezası verilir.” diyor. Aynı zamanda “Bu küme düşürme cezasıyla birlikte bir yıl da spordan men edilir.” diyor. Yine, devam ediyoruz. Disiplin Talimatı’nın 58’inci maddesi uyarınca, burada yine “Prim veren, teşvik veren cezalandırılır.” diyor. Etik Kurulunun 18’inci maddesi… Yani burada biz pozitif hukuka baktığımız zaman mevcut olan tüm pozitif hukuk düzenlemeleri Şanlıurfaspor’dan yana.

Onun için, Sayın Bakanımızdan istirhamımız: Şanlıurfaspor’un bir an önce tekrar Birinci Lig’e yükseltilmesini, mevcut olan bu mağduriyetlerin giderilmesini, şikeye adı karışan takımların mevcut olan bu düzenlemeler karşısında küme düşürülmesini arz ediyor, hepinize saygı ve hürmetlerimi sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tanal.

Tasarının görüşmeleri tamamlanmıştır.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Şimdi, yeni Adalet Bakanımız Sayın Abdulhamit Gül bir teşekkür konuşması yapmak istemektedir.

Sayın Bakan, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının Genel Kurulda kabul edilmesi aşamasına gelinceye kadar emek, mesai ve katkılarını esirgemeyen Adalet Komisyonu Başkan ve üyeleri ile Genel Kurulumuza teşekkür etmeyi bir borç biliyorum. Genel Kurul aşamasında ve Komisyon aşamasında da değerli önerileriyle, katkılarıyla bu tasarının yasalaşmasına katkı sağlayan, lehte ve aleyhte tüm görüşler için de ayrıca Genel Kurula çok teşekkür ediyorum. Türk hukukuna önemli bir katkı sağlayacağını düşündüğüm bu tasarının milletimize ve yargı camiasına faydalı olmasına dua ediyorum, kanunlaşması sürecindeki katkılarınız için de yine ayrıca çok teşekkür ediyorum ve yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ hükûmetleri olarak on beş yılda yargıda etkinliğin ve verimliliğin artırılması, yargılamaların makul sürede sonuçlandırılması ve adaletin eksiksiz bir şekilde nihayete erdirilmesi, tesis edilmesi amacıyla birtakım reformlar, malumunuz olduğu üzere, gerçekleştirilmiştir. Bu reformların bir parçası olarak 20 Temmuz 2016 tarihinde bölge adliye ve bölge idare mahkemeleri faaliyete geçirilmiştir. Mahkemelerce verilen isabetli kararlar ve makul sürede yargılama, vatandaşların hukuki tatmini yanında bir ülkedeki adil yargılanma hakkı ve hukuki güvence varlığının da önemli göstergelerinden biridir. Bu hususların gerçekleşmesinde istinaf mahkemelerinin oldukça önemli bir işlev üstlendiğini hepimiz yakinen takip ettik. İstinaf kanun yolu, sistemimizde, Türk yargı sisteminde var olan hukuki başvuru yollarını kuvvetlendirmiş, adil yargılanma hakkını daha da koruyucu bir hâle getirmiştir.

Bölge adliye ve bölge idare mahkemelerinin faaliyete başladığı 20 Temmuz 2016 tarihinden itibaren bu süre içerisinde oldukça etkili ve hızlı kararların verildiği, hitama erdirildiği ve bu şekilde kamusal memnuniyetin de sağlandığı hepimizce bilinmektedir. Ancak, biz bu reformların yeterli olmadığı ve eksikliklerin de tamamlanması amacıyla bugün Genel Kurulda kabul edilen tasarıyı huzurlarınıza getirdik ve sizlerin destekleriyle yasalaştı.

Ben, “Geç gelen adalet, adalet değildir.” anlayışıyla yapılan bu yargıdaki reformların ülkemiz için, Türk yargı sistemi için hayırlı olmasını temenni ediyorum. Ve bugün yapılan Bakanlar Kurulundaki değişiklikle birlikte Sayın Cumhurbaşkanımızın, Sayın Başbakanımızın tensipleriyle Adalet Bakanlığı görevi için kendilerine teşekkür ve tensiplerinden dolayı saygılarımı sunuyorum. Rabb’im utandırmasın. Bu makamlar milletin, Türk milletinin emanet makamlarıdır, vekâlet makamlarıdır, temsil makamlarıdır, hepsi kamu için kullanılması gereken ve yapıldıktan sonra da tekrar emanetin tevdi edildiği makamlardır. Rabb’im bizleri bu göreve layık gören Türk milletine, aziz milletimize, Cumhurbaşkanımıza, Başbakanımıza, AK PARTİ Grubumuza, AK PARTİ’nin iktidarını ayakta tutan aziz milletimize mahcup etmesin diyorum.

Hepinizi, tüm milletvekillerimizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

Biz de size ve yeni Bakanlar Kurulumuza başarılar diliyoruz.

Sayın milletvekilleri, 2’nci sırada bulunan, 491 sıra sayılı Kanun Tasarısı ile Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.

2.- İş Mahkemeleri Kanunu Tasarısı (1/850) ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 491)

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada bulunan, 461 sıra sayılı Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.

3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği Arasında Ev Sahibi Ülke Anlaşması ile Anlaşmada Değişiklik Yapılmasına İlişkin Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/787) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 461)

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Bundan sonra da komisyonun bulunamayacağı anlaşıldığından, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek üzere, 20 Temmuz 2017 Perşembe günü saat 14.00'te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

İyi geceler, iyi çalışmalar diliyorum.

Kapanma Saati. 00.10



(x) 490 S. Sayılı Basmayazı 17/7/2017 tarihli 112’nci Birleşim Tutanağı’na eklidir.