TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                           TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                          106’ncı Birleşim

                                                                                14 Haziran 2017 Çarşamba

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                          İÇİNDEKİLER

 

 

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMALAR

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- İstanbul Milletvekili İsmail Faruk Aksu’nun, İstanbul’da yaygınlaşan uyuşturucu kullanımının gençler, aileler ve toplum üzerinde yarattığı tahribata ilişkin gündem dışı konuşması

2.- İzmir Milletvekili Mahmut Atilla Kaya’nın, Avrupa kupalarında ülkemizi temsil ederek ilk defa yarı final oynayan Göztepe Spor Kulübünün 92’nci kuruluş yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, Malatya’da kayısı üreticisinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

 

V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Süper Lig’e çıkan Göztepe Spor Kulübünü kutladığına, Süper Lig’e çıkan bütün takımlara başarılar dilediğine ilişkin konuşması

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Süper Lig’e çıkan Malatyaspor ve Sivasspor’u kutladığına ve başarılar dilediğine ilişkin konuşması

3.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, OHAL KHK’sıyla yapılan  düzenlemenin kalıcı bir düzenleme olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tarafından basılan kitapçıkta yer almamasını doğru bulduğuna ilişkin konuşması

 

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- Kocaeli Milletvekili Tahsin Tarhan’ın, Gebze Fatih Devlet Hastanesi ve Çayırova Devlet Hastanesinin ne zaman bitirileceğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

2.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun, Bursa Büyükşehir Belediye Başkanının “pembe vagon” uygulamasına ilişkin açıklaması

3.- Kocaeli Milletvekili Fatma Kaplan Hürriyet’in, defalarca ölümlü kaza yaşanan Gazanfer Bilge Bulvarı’nda acilen önlem alınması gerektiğine ilişkin açıklaması

4.- İzmir Milletvekili Murat Bakan’ın, Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Gezi olaylarıyla ilgili bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

5.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, AKP’nin bizzat yaptığı ve göz yumduğu çevre katliamlarının Mersin’i tehdit ettiğine ve Tarsus’un Boztepe Mahallesi ile Toroslar’ın Gözne Yaylası’nda yaşayan halkın evlerinin hemen yakınına açılmak istenen taş ve mermer ocaklarına itiraz ettiğine ilişkin açıklaması

6.- İstanbul Milletvekili Didem Engin’in, ülkenin ihtiyacı olan şeyin hormonlu büyüme yaratmak değil hukuk devleti içinde yapısal reformları gerçekleştirmek ve sürdürülebilir büyümeyle hem yerli hem de yabancı yatırımcılara güven vermek olduğuna ilişkin açıklaması

7.- Manisa Milletvekili Mazlum Nurlu’nun, Manisa Büyükşehir Belediyesinin vatandaşın onayı olmadan zorla kartlı sayaç takılması uygulamasına son vermesi gerektiğine ilişkin açıklaması

8.- Burdur Milletvekili Mehmet Göker’in, şehit aileleri ve gazileri arasındaki farklı uygulamalara bir an önce son verilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

9.- Giresun Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlu’nun, yeni fındık sezonu gelmesine rağmen hâlâ bir fındık politikası oluşturulmamasının kaygı verici olduğuna ilişkin açıklaması

10.- İstanbul Milletvekili Selina Doğan’ın, nefret söyleminin son bulması için her şeyden önce siyasetçilerin kullandığı dile dikkat etmesi gerektiğine ve iktidara yakın medyada nefret söyleminin daha çok kullanıldığına ilişkin açıklaması

11.- Balıkesir Milletvekili Mehmet Tüm’ün, olağanüstü hâlin en çok eğitim alanında kıyımlara neden olduğuna, 2017-2018 eğitim yılının kayıp yıl olmaması için ne gibi önlemler alınacağı hakkında ve yargı kararı olmadan görevden alınan veya işine son verilen öğretmenler hakkında bilgi almak istediğine ilişkin açıklaması

12.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, Hükûmetin emeklilerin sorunlarına eğilmesi ve çözüm için çaba göstermesi gerektiğine ilişkin açıklaması

13.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, Malatya’nın Hoca Ahmet Yesevi Mahallesi’nin sorunlarına ilişkin açıklaması

14.- Trabzon Milletvekili Salih Cora’nın, Jandarma teşkilatının 178’inci kuruluş yıl dönümüne ilişkin açıklaması

15.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, Katar halkını yiyecek ve içeceğinden seyahatine, ticaretinden ibadetine kadar her alanda tecrit etmeye kalkmanın insani ve İslami olmadığına, iftira kampanyalarıyla Katar’ı âdeta bir suçlu gibi göstermenin bölgeye hiçbir faydası olmadığına ilişkin açıklaması

16.- Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın, Katar’ın güvenliğini sağlamak için üs kurulmasının nedeninin sıcak para ilişkisi olup olmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

17.- Düzce Milletvekili Ayşe Keşir’in, kadın şehitler için taziye dahi dileyemeyenlerin kadına şiddet konusunu politik malzeme yapmalarını kınadığına ilişkin açıklaması

18.- Adıyaman Milletvekili Behçet Yıldırım’ın, Sur’da son iki yılda yürütülen savaş ve yıkım politikalarıyla Kürt halkının tarihinin yok edilmek istendiğine ilişkin açıklaması

19.- Kahramanmaraş Milletvekili Fahrettin Oğuz Tor’un, LYS-1 matematik sınavında sorulan daha önce müfredattan çıkarılan konularla ilgili 2 sorunun iptal edilip edilmeyeceğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

20.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Aksihar-Gördes yolunda sülfürik asit taşıyan bir asit tankerinin devrilmesiyle meydana gelen kazaya ve çevreye verdiği zarara yönelik olarak sorumluları göreve davet ettiğine, yüzde 5 olarak açıklanan büyüme olumlu bir gelişme olmakla birlikte büyümenin sürdürülebilirliğinin ve büyüme kaynaklarında daha kalıcı kalemlere yönelmenin tesis edilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

21.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, Diyarbakır’ın Lice ilçesinde bir askerî aracın Pakize Hazar isimli 70 yaşındaki bir kadını çiğneyerek ölmesine sebep olduğuna, Katar’a yönelik ambargo nedeniyle gıda temin etmede güçlük çekilmesini kabul edilemez bulduklarına, Gazze üzerindeki ablukayı kınadıklarına ve bir ön önce kaldırılması gerektiğine, AKP Genel Başkanının İç Tüzük değişikliği takvimine yönelik ifadelerinin Meclisin iradesine büyük bir haksızlık olduğuna ilişkin açıklaması

22.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Genel Kurulda görüşülecek düzenlemede iş cinayetleriyle ilgili sağlıklı bir değerlendirme yapılması gerektiğine, Manisa’da yaşanan tanker kazasıyla ilgili herhangi bir çalışma yapılmadığına ilişkin ciddi şikâyetler olduğuna, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın İç Tüzük’le ilgili talimatlar vermesinin Meclise saygısızlık olduğuna, Jandarma teşkilatının 178’inci kuruluş yıl dönümüne ve 14 Haziran 2013’te hayatını kaybeden Ethem Sarısülük ile Gezi şehitlerini rahmetle andığına ilişkin açıklaması

23.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Jandarma teşkilatının 178’inci kuruluş yıl dönümüne, Adıyaman Milletvekili Behçet Yıldırım’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün muhakkak değişmesi ve kurallara uygun hâle getirilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

24.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bugüne uyumlaştırılacak demokratik bir İç Tüzük’e katkı vermeyeceklerini söylemediklerine ancak geçen haftaki çağrı ve sıkıştırıldıkları pozisyona itiraz ettiklerine ilişkin açıklaması

25.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

26.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, İstanbul Milletvekili Enis Berberoğlu hakkında “MİT tırları davası” olarak bilinen davada yirmi beş yıl hapis cezası verilmesine ve daha temyiz aşaması varken tutuklanarak cezaevine gönderilmesine ilişkin açıklaması

27.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, İstanbul Milletvekili Enis Berberoğlu’nun tutuklanmış olmasının 20 Mayıs ve 4 Kasım siyasi darbelerinin devamı niteliğinde olduğuna ve şiddetle kınadıklarına ilişkin açıklaması

28.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

29.- Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı’nın, milletvekili olan öğretim üyelerinin üniversiteye geri dönmeleri hâlinde hem emekli maaşlarını hem de üniversitede çalıştıkları işin karşılığı olan maaşı alabileceklerine yönelik düzenlemeye ilişkin açıklaması

30.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, Başkan Vekili Ahmet Aydın’ı Genel Kurulu tarafsız yönetmeye çağırdığına ilişkin açıklaması

31.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanının Güvenpark’tan İstanbul’a adalet ve demokrasi yürüyüşü başlatacağı açıklamasının ardından Güvenpark’ın bariyerlerle kapatıldığına ilişkin açıklaması

 

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın yaptığı açıklaması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

2.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması

3.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in 485 ve 485’e 1’inci Ek sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 19’uncu maddesine bağlı ek madde 32’yle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

4.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

5.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın 485 ve 485’e 1’inci Ek sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 19’uncu maddesine bağlı ek madde 33’le ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

6.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

7.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Van Milletvekili Lezgin Botan’ın 485 ve 485’e 1’inci Ek sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 19’uncu maddesine bağlı ek madde 33’le ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

8.- Van Milletvekili Lezgin Botan’ın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

9.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Van Milletvekili Lezgin Botan’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

10.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, İzmir Milletvekili Ertuğrul Kürkcü’nün 485 ve 485’e 1’inci Ek sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 19’uncu maddesine bağlı ek madde 36’yla ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

 

VIII.- GEÇEN TUTANAK HAKKINDA KONUŞMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, 13/6/2017 tarihli 105’inci Birleşimdeki bazı ifadelerini düzelttiğine ilişkin konuşması

 

IX.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- (10/518) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun, başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/1076)

 

B) Önergeler

1.- Başkanlıkça, Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Ali Cevheri’nin (10/518) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliğinden istifasına ilişkin yazısının 13/6/2017 tarihinde Başkanlığa ulaştığına ilişkin önerge yazısı (4/101)

 

C) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- HDP Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, bazı şirketlere kamu eliyle sağlanan rantlar kapsamında ortaya çıkan ekolojik tahribatlar ve rantiyer tipi sermaye birikimi süreçleri ile ihmallerin ve doğa/çevre yıkımının boyutlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi  (10/565)

2.- Ağrı Milletvekili Berdan Öztürk ve 21 milletvekilinin, Kültür ve Turizm Bakanlığının Doğu Karadeniz Turizm Master Planı çerçevesinde hazırladığı Yeşil Yol Projesi’nin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi  (10/566)

3.- Diyarbakır Milletvekili Sibel Yiğitalp ve 22 milletvekilinin, “Çöktürme Planı” adı verilen “gizli” ibareli eylem planıyla ilgili ve 25/1/2015 tarihli Yeniçağ gazetesinin haberine göre Emniyet Genel Müdürlüğünde yapılan gizli toplantıyla ilgili iddiaların ve aralarındaki bağın  araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi  (10/567)

 

X.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir tarafından, Türkiye'de 6284 sayılı Kanun’un İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanması önündeki engellerin araştırılarak kadınlara yönelik şiddete karşı alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 8/6/2017 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 14 Haziran 2017 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- CHP Grubunun, Mersin Milletvekili Serdal Kuyucuoğlu ve arkadaşları tarafından, geçmiş dönemlerde FETÖ mensuplarına usulsüz bir şekilde verildiği iddia edilen kamu ihalelerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 18/10/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 14 Haziran 2017 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

XI.- SEÇİMLER

A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim

1.- (10/518) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim

 

XII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Sanayinin Geliştirilmesi ve Üretimin Desteklenmesi Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/837) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporları (S. Sayısı:485 ve 485’e 1’inci Ek)

 

2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Katar Devleti Hükümeti Arasında Eğitim Alanında İşbirliği Anlaşması ile Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/723) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 464)

3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Katar Devleti Hükümeti Arasında Deniz Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/729) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı 477)

 

XIII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu'nun, 2003-2016 yılları arasında Edirne'de yapılan yatırım miktarına ve sağlanan istihdama ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci’nin cevabı (7/13450)

14 Haziran 2017 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ

KÂTİP ÜYELER: Mehmet Necmettin AHRAZOĞLU (Hatay), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 106’ncı Birleşimini açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için dört dakika süre vereceğim.

Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını görevli personel aracılığıyla dört dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını ve salondan ayrılmamalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Toplantı yeter sayısı yoktur.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati. 14.06

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.25

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ

KÂTİP ÜYELER: Mehmet Necmettin AHRAZOĞLU (Hatay), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 106’ncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – Açılışta yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi yoklama işlemini tekrarlayacağım.

Yoklama için dört dakika süre vereceğim.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, İstanbul’da yaygınlaşan uyuşturucu kullanımının gençler, aileler ve toplum üzerinde yarattığı tahribat hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili İsmail Faruk Aksu’ya aittir.

Buyurunuz Sayın Aksu. (MHP sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- İstanbul Milletvekili İsmail Faruk Aksu’nun, İstanbul’da yaygınlaşan uyuşturucu kullanımının gençler, aileler ve toplum üzerinde yarattığı tahribata ilişkin gündem dışı konuşması

İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İstanbul’da yaygınlaşan uyuşturucu kullanımının gençler, aileler ve toplum üzerinde yarattığı tahribata dikkat çekmek üzere gündem dışı söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

İnsanlık için büyük bir tehdit olan uyuşturucu kullanımındaki ciddi artış ve kullanımına başlama yaşındaki hızlı düşüş endişe verici hâle gelmiştir. Mesele o kadar ciddidir ki beş dakikalık bir konuşmayla bu sorunu etraflıca irdelemek mümkün değildir. Amacım, ailelerin ve yetkililerin dikkatini bir kez daha bu konuya çekmek, daha etkin ve sistematik bir mücadele stratejisi için tüm ilgililere çağrıda bulunmaktır.

İstanbul'da uyuşturucu belası her geçen gün yaygınlaşmakta, çocuklarımız ve gençlerimiz âdeta ellerimizin arasından kayıp gitmektedir. Bu bataklığa çekilen gençlerin aileleri perişan ve çaresizdir. Bu konuda önemli çalışmalar yapılmaktaysa da özellikle önleyici tedbirler yeterli değildir. Mücadelenin ise ağırlıklı olarak torbacılarla yapıldığı, işin baronlarına dokunmada yetersiz kalındığı, bu nedenle de istenen başarının elde edilemediği yönünde kamuoyunda bir kaygı bulunmaktadır.

İstanbul Emniyet Müdürlüğünün verdiği bilgiye göre, Ocak-Mayıs 2017 arasında uyuşturucu suçlarından 10.923 olaya müdahale edilmiş, 15.559 şüpheli şahsa işlem yapılmış, bunlardan 1.832'si tutuklanmıştır. Bu operasyonlarda 3,2 ton uyuşturucu madde ve 700 binden fazla hap ele geçirilmiştir. TÜİK verilerine göreyse 2015 yılında yaklaşık 7 bin çocuk uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanmak gerekçesiyle güvenlik birimlerine getirilmiştir.

Mücadelenin satıcıların veya uyuşturucu maddelerin yakalanmasıyla sınırlı olmadığını, bağımlıların rehabilitasyonlarının ve topluma kazandırılmasının da büyük önem arz ettiğini vurgulamak isterim.

Tüm Türkiye'de kullanıcı sayısının arttığı, kullanım yaşının ilkokul yaşlarına kadar indiği ve madde bağımlılığına bağlı doğrudan ölümlerin arttığı görülmektedir.

Sağlık Bakanlığının verilerine göre 2009'dan bu yana ayakta veya yatarak tedavi gören kullanıcı sayısı 1,5 milyonu aşmıştır. Bu vakaların yaklaşık üçte 1’i tek başına İstanbul'da yaşanmıştır. Defalarca ulusal kanallarda haberlere de konu olan uyuşturucu bağımlısı gençlerin sokaklardaki acınası ve ürkütücü hâlleri İstanbulluları huzursuz etmekte ve güvenlikleri açısından endişelendirmektedir. Kuşku yoktur ki uyuşturucu madde bağımlılığı, kullanıcılarına olduğu kadar, aileye ve topluma da zarar vermektedir.

Bu etkilerinin yanı sıra, uyuşturucunun PKK gibi terör örgütlerine finansman sağlamak suretiyle ulusal güvenliği tehdit ettiği de bir gerçektir. Nitekim, Birleşmiş Milletler, 300 milyar doları aşan dünya genelindeki uyuşturucu trafiğinin, organize suç ve terör örgütlerinin finansmanının büyük bir kısmını oluşturduğunu vurgulamaktadır.

İçişleri Bakanlığının 2017 yılı Narko Terörizmle Mücadele Raporu’na göre, terör örgütü PKK'nın da uyuşturucu ticaretinden yıllık 1,5 milyar dolara yakın gelir elde ettiği tahmin edilmektedir. Dolayısıyla uyuşturucuyla mücadele edilirken meselenin narko terörizm ve kara para boyutu da unutulmamalı, bu çerçevede Türkiye'nin uyuşturucu ticaretinde bir güzergâh olarak kullanıldığı, bu ticaretin sürdürülmesi için çocuklarımızın ve gençlerimizin zehirlenmeye aday olduğu dikkatten kaçmamalıdır.

Değerli milletvekilleri, uyuşturucuyla mücadelenin sadece Hükûmet eliyle yürütülmesi, kuşkusuz, yeterli değildir. Bu sebeple, sivil toplum kuruluşları da bu mücadele kapsamında desteklenmeli, aileler bilgilendirilmelidir. Uyuşturucunun tehlikeleri hakkında farkındalığı artırmak ve gençlerimizi bu beladan uzak tutarak onları sağlıklı bir geleceğe hazırlamak gayretinde olan tüm kişi ve kurumlar mücadeleye mutlaka ortak edilmelidir. Zira toplumun tamamını ilgilendiren böylesine önemli bir meselenin çözümünde topyekûn mücadele son derece önemlidir.

Bize göre, gençleri her türlü uyuşturucu madde kullanımına karşı korumak ve bilinçlendirmek amacıyla, aile müessesesinin güçlendirilmesine ve gençlerin kendilerini ifade edebilecekleri sosyokültürel ortamların oluşturulmasına önem verilmelidir.

Bu vesileyle, yaklaşan Dünya Uyuşturucu Kullanımı ve Kaçakçılığı ile Mücadele Günü öncesinde Hükûmeti uyuşturucuyla daha aktif ve etkin bir mücadeleye, aileleri ve toplumu bu konuda duyarlı olup yetkilileri bilgilendirmeye davet ediyor, Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aksu.

Gündem dışı ikinci söz, Avrupa kupalarında ülkemizi temsil ederek ilk defa yarı filan oynayan Göztepespor Kulübünün kuruluş yıl dönümü hakkında söz isteyen İzmir Milletvekili Mahmut Atilla Kaya’ya aittir.

Buyurunuz Sayın Kaya. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

2.- İzmir Milletvekili Mahmut Atilla Kaya’nın, Avrupa kupalarında ülkemizi temsil ederek ilk defa yarı final oynayan Göztepe Spor Kulübünün 92’nci kuruluş yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün 14 Haziran, Türkiye'nin en köklü spor kulübü, Avrupa kupalarında yarı final oynayan ilk Türk takımı, sevdamız şanlı Göztepe'nin 92’nci kuruluş yıl dönümü, kutlu olsun.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'de futbolun ilk oynandığı şehir İzmir'dir. Türkiye'ye futbolu öğreten kent İzmir, uzun yıllar sonra Göztepe’yle birlikte tekrar Süper Lig’de.

Avrupa Kupaları'nda çeyrek finale ve yarı finale yükselen ilk Türk takımı Göztepe'dir.

Cumhurbaşkanlığı Kupası’nı kazanan ilk Anadolu takımı Göztepe’dir.

İki defa Türkiye Kupası, iki defa Cumhurbaşkanlığı Kupası, Federasyon Kupası şampiyonu olan Göztepe, Anadolu'nun gerçek efsanesidir.

14 Haziran 1925 tarihinde vapur iskelesi yanında Mez Gazinosunda toplanarak kulübümüzün temellerini atan Kurucu Fahri Başkan Kazım Dirik'i, Başkan Fehmi Simsaroğlu'nu, İkinci Başkan Turan Dirik'i, Mühendis Aziz Bey'i, Mustafa Bey'i, Murtaza Bey'i, Öğretmen Şerif Bey'i, Alaattin Bey'i, Adil Burgaz'ı ve ilk Genel Kaptanımız Ahmet Özgirgin'i bugün rahmetle ve minnetle anıyoruz.

Sarı kırmızı rengi Avrupa'ya ezberleten efsane kadromuz Ali Artuner, Mehmet Işıkal, Çağlayan Derebaşı, Hüseyin Yazıcı, Mehmet Aydın, Nevzat Güzelırmak, Ertan Öznur, Nihat Yayöz, Fevzi Zemzem, Gürsel Aksel ve Halil Kiraz'ı unutmak asla mümkün değildir.

Tabii, bu kadronun mimarı, Göztepe'nin efsanevi Teknik Direktörü Adnan Süvari, onun yumruğunun sesi sadece İstanbul'dan değil, tüm Avrupa'dan duyulmuştur.

Göztepe'ye kulübün buhranlı döneminde sahip çıkan, çocukluğundan beri armaya sevdalı, Göztepe'nin efsane başkanı olmayı çoktan hak etmiş Mehmet Sepil'e buradan selamlarımı gönderiyorum. İnandı, çalıştı ve başardı. Mütevazı kişiliğiyle bu başarının en büyük mimarı, tabii ki kendisidir. Bence, Türk futbolunu ileri taşıyacak isimlerin de başında gelmektedir.

Ekibi, Talat Papatya, Kerem Ertan, Can Kestelli, Doğan Mutlu, Tunay Ece, Nüket Sepil, Adil Artuner, Fatih İncekara, Ersel Akbeniz, Mustafa Tanıl, Tayfun Önür, Doğuş Bayır, Barış Akyelli ve Rıza Kocaoğlu’na da ayrıca teşekkür ediyorum.

Teknik direktörümüz Yılmaz Vural ve ekibine, eski teknik direktörümüz Sayın Okan Buruk’a, Halil’den Salim’e tüm futbolcularımıza, sağlık ekibinden aşçısına, tüm kulüp çalışanlarına emeklerinden dolayı teşekkür ediyorum.

Ve tabii ki İzmir’in Başbakanı Sayın Binali Yıldırım’a… O, İzmir’in önüne bir vizyon koydu. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün hedeflerinin lafla, ideolojiyle, yan gelip yatarak değil, çalışarak, hizmet ederek, icraatla kazanılacağını net bir şekilde ortaya koymuş oldu. Kendisine, tüm İzmir olarak şükranlarımızı sunuyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Yine, Genel Başkan Yardımcımız Hamza Dağ, Kerem Ali Sürekli, Nükhet Hotar, Hüseyin Kocabıyık ve Necip Kalkan’a ve başta Tacettin Bayır ve Musa Çam, Murat Bakan olmak üzere İzmirli Cumhuriyet Halk Partili milletvekillerine… (AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

Yine, Milliyetçi Hareket Partisinden Sayın Oktay Vural ve Ahmet Kenan Tanrıkulu’na…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – İşte centilmenlik. Asalet, asalet…

MAHMUT ATİLLA KAYA (Devamla) – Eyvallah Başkanım.

Bornova Belediye Başkanımız Olgun Atila’ya ve kulübe sadece lafla değil, icraatla da hizmet edilmesi gerektiğini ortaya koyan Menderes Belediye Başkanı Sayın Bülent Soylu, 106 dönüm arazi vermiştir Göztepe’mize… Yine, Torbalı Belediye Başkanımız Adnan Yaşar Görmez -her iki belediye başkanımıza da- 103 bin metrekare araziyi de Göztepe’ye tahsis işlemlerini başlatmıştır.

Ve tabii ki en büyük övgü, taraftarımıza, şanlı Göztepe taraftarına. Bırakın Türkiye’yi, dünyada bile armasına bu kadar bağlı, takımına bu kadar âşık bir taraftar grubu göremezsiniz. Şehrine ihanet etmeyen, yağmur, çamur demeden, bazen de aç kalıp deplasmanlarda yine sahip çıkan büyük taraftarımıza minnet borçluyuz.

Güzelyalı’da 6 Eylül gecesi buluşan gençlerin çığlığı, Göztepe Üçüncü Lig’e düştükten sonra tüm İzmir’i sarmıştı ve şu sözü yüz binler vermişti: Issız kuytu köşelerden ant olsun ki döneceğiz. Evet, on yıl boyunca her maçta taraftarımız İsyan Marşı’nı söyledi, hep bugünü hayal ettik ve dedik ki: “O günlere inanarak dalgalan sarı kırmızı, acıların arasından söyle İsyan Marşı’mızı.”

Evet, Göztepe sadece İzmir’in değil, Anadolu’nun, Türkiye'nin en önemli değeridir. Göztepe, Süper Lig’e çıkmış ve bütün İzmir kazanmıştır. Kaybeden ise İzmir’i ötekileştiren, İzmir’i kendi içerisinde kamplaşmaya iten, negatif algı salan, her fırsatta “Bu şehre ayrımcılık yapılıyor, İzmir’e haksızlık yapılıyor.” diyenler olmuştur.

Göztepe, İzmir’dir; İzmir, Göztepe’dir; Göztepe, Anadolu’dur. İzmir’i Avrupa’ya bağlamayı düşünenlere inat, ey İstanbul, ey Avrupa, Anadolu efsanesi Göztepe geri döndü diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Hepimiz Göztepeliyiz.

V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Süper Lig’e çıkan Göztepe Spor Kulübünü kutladığına, Süper Lig’e çıkan bütün takımlara başarılar dilediğine ilişkin konuşması

BAŞKAN – Sayın Atilla Kaya’ya bu güzel konuşması için çok teşekkür ediyorum.

Göztepe Spor Kulübünün başarısını anlatırken herkesi kavrayan, kucaklayan, huzur ve sevgi dolu bir konuşma yaptınız Sayın Kaya. Çok teşekkür ederim. (Alkışlar)

Bu vesileyle, ben de Süper Lig’e çıkan Göztepe Spor Kulübünü bir kez daha kutluyorum. O Nevzat Güzelırmak’lı, Fevzi Zemzem’li efsane kadrosunu da bu vesileyle saygıyla anıyorum.

Süper Lig’e çıkan diğer takımları daha önce bu kürsüden yine kutlamıştım. Ben, sadece, Göztepe bugün mevzu olduğu için, ayrıca, bir kez daha kutlama ihtiyacını duymuştum. Yoksa, Süper Lig’e çıkan bütün takımlarımıza başarılarımızı her zaman için sunuyoruz.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

3.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, Malatya’da kayısı üreticisinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

BAŞKAN – Gündem dışı üçüncü söz, Malatya kayısı üreticisinin sorunları hakkında söz isteyen Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’ya aittir.

Buyurunuz Sayın Ağbaba. (CHP sıralarından alkışlar)

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kayısı ve kayısı üreticilerinin sorunlarıyla ilgili söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, tabii, kayısı, sizler için dünyanın en güzel meyvesi olabilir, dünyanın en kaliteli meyvesi olabilir, her derde deva bir meyve olabilir ve -ki öyledir- her derde deva bir meyvedir, önemli bir meyvedir ama Malatyalı için kayısının başka anlamları vardır. Malatyalı için kayısı, hastalığında ilaç parasıdır, gelinlikte çeyizidir, okula giden çocuğunun defteridir, kalemidir; bebeğinin maması, çocuğunun oyuncağıdır; kayısı, gelecek yılın umudunu bir kez daha yeşertecek mazottur, gübredir, ilaç parasıdır. Malatyalı çiftçi, ağaçlarına bir yıl boyunca çocuğuna bakar gibi bakar; bir yıl boyunca sürekli bakımını, ilacını, suyunu verir; dondan, doludan korumak için de duasını eder. Bahar yaklaşırken, kayısılar çiçek açmaya başlayınca Malatyalının da uykusu kaçar. Tek geçim kaynağı kayısı olan Malatyalı, don ve dolu olmaması için dua etmeye başlar.

Bu yıl da Malatya’nın pek çok yerinde don ve dolu olayı yaşandı. Birçok bölgede, kayısı, don ve doludan dolayı zarar gördü. Malatyalılar geçmiş yıllarda don ve dolu riskine karşı ürünlerini TARSİM’e sigorta ettirdiler, ettiriyorlar; ekmeklerinden, çocuklarının nafakalarından keserek TARSİM’e prim ödüyorlar. Bu yıl da kayısılar dondan, doludan zarar görmesin diye üreticiler, TARSİM’e başvuru yaptı, primlerini ödediler ve gereken işlemleri yaptırdılar. Bu yıl yine don ve doludan zarar görünce, kayısılar dökülmeye başlayınca, değerli milletvekilleri, çiftçiler, TARSİM’e başvurdu, “Gelin, zararımızı tespit edin.” dediler. Ancak, bu yıl TARSİM eksperleri, zarar tespiti için bahçelere gittiler; bu zararın, hasarın dondan ya da doludan değil, fizyolojik dökülmeden olduğunu söylediler. Ki bu eksperler, kayısının tevekte mi, yani yerde mi yetiştiğini, ağaçta mı yetiştiğini bilmeyecek eksperler, başka illerden gelmişler değerli milletvekilleri ve bunun sigorta kapsamına girmeyeceğini söylediler.

Değerli arkadaşlar, bu yıl da eğer zamanında tespit edilmiş olsaydı, kayısıların dökülmesinin dondan ve doludan olduğu tespit edilecekti. Ancak, tespitin gecikmesi neticesinde, TARSİM, bu dökülmede ağaca bahane buldu, çiftçilere bahane buldu ve dedi ki: “Fizyolojik dökülmedir.” Ya, bunu Malatyalı ilk kez duyuyor, “Ulan, bu fizyolojik dökülme nedir?” diye. Değerli arkadaşlar, Malatyalı, donu biliyor, doluyu biliyor, kayısının bir diğer düşmanı AKP’yi biliyor ama fizyolojik dökülmeyi ilk kez duydu. (CHP sıralarından alkışlar)

Arkadaşlar, şimdi, diyorlar ki: “Ya, bu fizyolojik dökülme nedir?” Acaba gelecek yıl “Malatyalının kayısısı, ağacın psikolojisi bozuldu da onun için dökülüyor.” derler mi? Denebilir. (CHP sıralarından alkışlar) Veya “Kalp krizinden öldü kayısı, onun için olmadı.” denebilir mi? Denebilir. Ya da gelecek yıl kayısının tamamı dökülünce “İntihar etti.” denebilir mi? Vallahi, diyebilirsiniz.

Değerli arkadaşlar, buna Malatyalı şaşırmış durumda. Hakikaten, gülüyorlar. “Ya, bu fizyolojik dökülmeyi nereden icat ettiniz?” diyorlar. Göz göre göre… İnsanlar nafakalarından kesmişler, kayısılarını TARSİM’e sigorta ettirmişler. Geçtiğimiz yıl, ondan önceki yıl birçok zarar geçirmiş Malatyalı kayısıdan.

Değerli arkadaşlar, şimdi hem prim ödeyemiyor Malatyalı hem zararını karşılatamıyor ve Hükûmetten, siyasetçilerden umut bekliyor.

Değerli arkadaşlar, ben şahsen, hiç ayırmadan Malatyalının sorunlarını gündemde tutmaya çalışıyorum. Bu TARSİM meselesi, kayısı meselesi, bizim için çok önemli, mutlaka bunun çözülmesi gerekiyor.

Yine, gelecek yıl… Hani fizyolojik dökülme var ya, diyorlar ki: “Acaba stresten dökülmüş olabilir mi?” Ya, kayısı, insan değil, kayısı, bildiğimiz bir ağaç. Belki birileri bilmeyebilir, ağaç, ağaç, bildiğimiz ağaç, dünyanın en güzel sarı meyvelerini üreten ağaç. Hastalık, siz inanmayacaksınız, arkadaşlar, bunu yazılı olarak söylüyorlar. Maalesef, AKP’li vekillerin de çok umurunda değil arkadaşlar, bir zarar karşılanmıyor.

Şimdi, buradan Meclisten, sizden rica ediyorum değerli arkadaşlar, bu TARSİM’le ilgili bir araştırma yapın. Eğer Malatyalı, haksız ise, Malatyalı, haksız yere para istiyorsa parasını vermeyin. Ama burada ciddi bir mağduriyet var, ciddi bir olay var. Mutlaka bu zararın karşılanması gerekiyor.

Bakın, belki kayısı, sizin için birçok şeyi ifade etmeyebilir ama Malatya için kayısı, yüz binlerce insanın aş parası, ekmek parası. Eğer kayısı tutmazsa insanlar aç kalır, eğer bu zararlar karşılanmazsa Malatyalı aç kalır. Bu sorunların karşılanması gerekiyor.

Sözlerimi bitirirken, biraz önce Göztepe’yi kutladılar, ben de Türkiye’nin en güzel…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

VELİ AĞBABA (Devamla) – …renklerine sahip Malatyaspor’u kutluyorum, ona emek verenleri kutluyorum.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Keşke Malatya da duysaydı.

VELİ AĞBABA (Devamla) – Doğuda “doğunun kaplanı” olarak Süper Lige çıktık Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Mikrofonunuzu açıyorum Sayın Ağbaba.

VELİ AĞBABA (Devamla) – Teşekkür ederim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Baştan söyle.

VELİ AĞBABA (Devamla) – Değerli arkadaşlar, ben de Göztepe’yi kutluyorum, Sivasspor’u kutluyorum ama kendi kentimin takımı, dünyanın en güzel renklerine sahip Malatyaspor’u da kutluyorum. Dar bir bütçeyle teknik heyetinden hocasına kadar, futbolcusuna kadar bir destan yazdılar. Önümüzdeki yıl, umarım, o, üç büyükler, dört büyükler dediğimiz takımlara da kök söktüreceğiz. Malatya kayısısıyla ünlü, İnönü’süyle ünlü, Özal’ıyla ünlü ama Malatya, bir de Malatyaspor’uyla ünlü. Göztepe’ye şimdiden başarılar diliyorum ama…

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Bir de Veli Ağbaba’sıyla.

VELİ AĞBABA (Devamla) – Evet, çok teşekkür ederim.

Malatyaspor’un önümüzdeki yıl hem Türkiye’de hem Avrupa’da destan yazacağına inanıyor, emek veren herkesi kutluyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ağbaba.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, tutanaklara geçmesi açısından, “Önce üç büyüklere, sonra dört büyüklere meydan okuyacağız.” dedi, burada Manisaspor’u kastettiği anlaşılıyor, ben de hodri meydan diyorum efendim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Tabii ki Manisaspor’un da dört büyükler içerisine girmesini elbette arzu ederiz. Ama o zaman beş büyükler olacak yalnız, değil mi?

V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Süper Lig’e çıkan Malatyaspor ve Sivasspor’u kutladığına ve başarılar dilediğine ilişkin konuşması

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Göztepe Spor Kulübünün Süper Lig’e çıkmasını kutlamıştık, aynı şekilde Malatyaspor’un ve Sivasspor’un Süper Lig’e çıkmış olmasını bir kez daha kutluyoruz, kendilerine başarılar diliyoruz.

Sayın milletvekilleri, İç Tüzük’ün 59’uncu maddesine göre yapılan gündem dışı konuşmalar sona ermiştir.

Şimdi, elektronik sisteme girerek söz talep eden milletvekillerine birer dakika süreyle söz vereceğim.

İlk söz hakkı, Sayın Tarhan’ın.

Buyurunuz Sayın Tarhan.

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- Kocaeli Milletvekili Tahsin Tarhan’ın, Gebze Fatih Devlet Hastanesi ve Çayırova Devlet Hastanesinin ne zaman bitirileceğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Yıllardır yapımı devam eden Gebze Fatih Devlet Hastanesinin nisan ayında açılışı yapılacaktı, hâlen bitmedi. Günlük 4 bin kişinin muayene olduğu, sadece 20 yoğun bakım ünitesi bulunan hastanede geceleri acil serviste büyük yoğunluk yaşanmaktadır. Gündüzleri nüfusu 1 milyonu bulan bölgede sağlık sorunları gün geçtikçe büyümektedir. 2017 yatırım planı kapsamında olan Çayırova Devlet Hastanesinin temeli dahi atılmamıştır. Gebze Fatih Devlet Hastanesi ve Çayırova Devlet Hastanesi ne zaman bitirilecektir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Altaca Kayışoğlu…

2.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun, Bursa Büyükşehir Belediye Başkanının “pembe vagon” uygulamasına ilişkin açıklaması

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Herodot’un anlattığına göre, milattan önce 546 yılında Persler Ksantos’u işgal ettiğinde yenileceğini anlayan Likyalılar, kendileri öldükten sonra her savaş sonunda olduğu gibi kadınları, çocukları tecavüze uğramasınlar diye hepsini kaleye toplayıp yakarlar. Aradan 2500 yıl geçti ve şükür ki günümüz yöneticileri, kadınları tecavüzden korumak için yakıp öldürmek yönteminden vazgeçti. Bu nedenle, “pembe vagon” uygulamasıyla, kadınları tacizden koruma yöntemini bulmuş olan Bursa Büyükşehir Belediye Başkanını çağ atladığı için tebrik ediyorum!

BAŞKAN – Sayın Kaplan Hürriyet.

3.- Kocaeli Milletvekili Fatma Kaplan Hürriyet’in, defalarca ölümlü kaza yaşanan Gazanfer Bilge Bulvarı’nda acilen önlem alınması gerektiğine ilişkin açıklaması

FATMA KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

İzmit’te Erenler Cedit Mahalleleri arasında uzanan Gazanfer Bilge Bulvarı’nda frenleri boşalan bir kamyonet, önündeki 5 aracı da biçerek durabilmiş ve yaşanan can pazarında 5 vatandaşımız yaralanmıştır, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum.

Kazalar, bu yol üzerinde sürekli olarak “geliyorum” demektedir. Çünkü bu yol, kent merkezinde olmasına rağmen yüzde 14 eğim ve 300 metreyle başlamakta ve sonrasında da yüzde 18 eğim ile 1.200 metre uzunlukta devam etmektedir. Normal şartlarda kent merkezinde bu kadar eğimli bir yolun olması yeteri kadar sakıncalıyken bir de yol üzerinde ağır vasıta araçlar cirit atmaktadır ne yazık ki. Oysa bu denli eğimli bir yola ağır vasıta araçların girmemesi gerekmektedir. Yerel yönetimler sözde önlem aldıklarını söyleseler de sık sık yaşanan kazalar, ne yazık ki bu önlemlerin yeterli olmadığını göstermekte. Defalarca ölümlü kazaların yaşandığı Gazanfer Bilge Bulvarı’nda yerel yöneticilerin, İzmit halkı adına acilen gerekli önlemleri almaya…

BAŞKAN - Sayın Bakan…

4.- İzmir Milletvekili Murat Bakan’ın, Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Gezi olaylarıyla ilgili bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MURAT BAKAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP Genel Başkanı Sayın Erdoğan “2 polisimizin şehit olduğu Gezi’nin yıl dönümünü mü kutluyorsunuz?” deme gafletinde bulunmuştur. Birkaç hatırlatmayla kendisini selamlamak isterim: 26 Ağustos 2016’da Cizre’de bombalı saldırı sonucu 11 polisimiz, 11 vatan evladı şehit oldu; aynı gün görkemli bir törenle Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nün açılışını yaptınız. Hakkâri Çukurca’da 8 şehidimiz varken 23 Nisan törenlerini iptal ettiniz ama 6 bin davetliyle kızınızı evlendirdiniz. Gezi’de bir polisimiz Komiser Mustafa Sarı, 36 saatten fazla aralıksız çalıştığı için köprüden düşüp şehit oldu. Orantısız güç sebebiyle 8.163 kişi yaralandı, en az 31 kişi gözünü kaybetti, Ethem, Abdullah, Ahmet, Berkin’i kurşunla; Ali İsmail’i ise dövüldüğü için kaybettik.

Gezi bitmedi, Gezi devam ediyor; bu da size dert olsun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Atıcı…

5.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, AKP’nin bizzat yaptığı ve göz yumduğu çevre katliamlarının Mersin’i tehdit ettiğine ve Tarsus’un Boztepe Mahallesi ile Toroslar’ın Gözne Yaylası’nda yaşayan halkın evlerinin hemen yakınına açılmak istenen taş ve mermer ocaklarına itiraz ettiğine ilişkin açıklaması

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Mersin, dünyanın en güzel şehirlerinden birisidir. Doğal ve tarihî güzellikleri turistleri cezbetmekte, yaylaları ise özellikle yazın Mersinlilere huzur vermekte ve rahat nefes almalarını sağlamaktadır ancak AKP’nin bizzat yaptığı ve göz yumduğu çevre katliamları Mersin’i tehdit etmektedir. Mersin’de nükleer santral, termik santraller, çimento fabrikaları, krom (+6) atıkları yetmezmiş gibi şimdi de taş ve mermer ocakları Mersin’i kalbinden vuruyor.

Tarsus ilçemiz Boztepe Mahallesi ve Toroslar ilçemiz Gözne Yaylası’nda yaşayan halk, evlerinin hemen yakınına açılmak istenen taş ve mermer ocaklarına itiraz ediyor. Bu taş ocakları, yaşamlarını olumsuz etkiliyor, meyve bahçelerini yok ediyor. Bu nedenle, ciddi sayıda imza topladılar ve AKP’ye sesleniyorlar: “Millî iradeye saygı duyun ve ürünlerimizi yok eden bu taş ocaklarına izin vermeyin.”

Teşekkürler.

BAŞKAN – Sayın Engin...

6.- İstanbul Milletvekili Didem Engin’in, ülkenin ihtiyacı olan şeyin hormonlu büyüme yaratmak değil hukuk devleti içinde yapısal reformları gerçekleştirmek ve sürdürülebilir büyümeyle hem yerli hem de yabancı yatırımcılara güven vermek olduğuna ilişkin açıklaması

DİDEM ENGİN (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Yılın ilk çeyreğinde yüzde 5’lik hormonlu bir büyüme rakamı açıklandı. Referandum öncesinde Kredi Garanti Fonu ve KOSGEB aracılığıyla piyasaya pompalanan krediler, geçici vergi indirimleri, ötelenen primler, teşvikler derken büyüme oranı yükseldi.

Hükûmet yetkilileri bu göstermelik durumdan memnunlar ama bu büyümenin, güven verici politikalarla değil, aşırı likidite bolluğuyla ortaya çıktığını ve suni olduğunu herkes görüyor. Bu nedenle de uluslararası kuruluşlar ülkemizle ilgili endişelerini dile getiriyorlar çünkü bu seçim ekonomisini devam ettirmek, orta ve uzun vadede ciddi risk oluşturur ve enflasyonu tetikler. Hâlbuki, ülkemizin ihtiyacı olan, hormonlu büyüme yaratmak değil, hukuk devleti içinde yapısal reformları gerçekleştirmek ve sürdürülebilir büyümeyle hem yerli hem de yabancı yatırımcılara güven vermek.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Nurlu...

7.- Manisa Milletvekili Mazlum Nurlu’nun, Manisa Büyükşehir Belediyesinin vatandaşın onayı olmadan zorla kartlı sayaç takılması uygulamasına son vermesi gerektiğine ilişkin açıklaması

MAZLUM NURLU (Manisa) – Sayın Başkan, Manisa Büyükşehir Belediyesine bağlı Su ve Kanalizasyon İdaresi MASKİ, mekanik su sayaçlarını sökerek yerine kartlı su sayacı takmakta, bunun için abonelerden 230 lira para almaktadır. Kartlı sayaç için Manisalıların cebinden 50 milyon lira çıkacak ve bu para, doğrudan sayaç firmasına gidecektir. Daha bugün Salihli Dombaylı köyünde MASKİ görevlileri zorla kartlı sayaç takmaya çalışmaktadırlar. Yargıtay, sayaç seçiminin tüketiciye bırakılması, talep dışı ve zorla kartlı sayaç takılmayacağı konusunda genel bir içtihat oluşturmuştur. Buna rağmen, belediyenin zorla kartlı sayaç takması açıkça görevi kötüye kullanma suçudur. Bu nedenle, Manisa Büyükşehir Belediyesi, vatandaşın onayı olmadan, zorla kartlı sayaç takılması uygulamasına son vermelidir.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Göker…

8.- Burdur Milletvekili Mehmet Göker’in, şehit aileleri ve gazileri arasındaki farklı uygulamalara bir an önce son verilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

MEHMET GÖKER (Burdur) – Sayın Başkanım, bilindiği üzere, 15 Temmuzda şehit olanların ailelerine 239 bin lira civarında nakdî tazminat, bakıma muhtaç malul gaziye 307 bin lira, sakat kalanların dışında diğer malullere ise 101 bin lira tutarında tazminat ödemesi yapılmıştır. Öte yandan, PKK’yla mücadele ederken şehit olanların ailelerine ise yalnızca 88 bin lira nakdî tazminat verilmektedir. Kanun hükmünde kararnamede “demokrasi şehitleri” olarak adlandırılanların ailelerine ve gazilerine, öğrenim durumuna göre 3.200 lira ile 5 bin lira arasında, özür oranı şartı aranmaksızın maaş bağlanmaktadır. Diğer taraftan, terörle mücadelede olanlarda maaş bağlanmak için yüzde 40 özür oranı aranmakta ve en fazla 2.350 lira maaşa hak kazanmaktadırlar. Şehit ailelerini ve gazileri ayrıştıran bu uygulamaya bir an önce son verilmesini…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bektaşoğlu…

9.- Giresun Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlu’nun, yeni fındık sezonu gelmesine rağmen hâlâ bir fındık politikası oluşturulmamasının kaygı verici olduğuna ilişkin açıklaması

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Sayın Başkan, Sayın Tarım Bakanımıza sorum.

Bakanlık, bu yıl hububat alım politikasını açıkladı. Buna göre, buğday, arpa üreticisine TMO’ya emanet bıraktığı ürün karşılığında geçen yılki müdahale alım fiyatı üzerinden yüzde 30 oranında avans kullanabilme ve emanete bırakılan ürünlerden fiyat açıklanıncaya kadar depo kira ücreti almama, sigorta kesintisinden muaf tutulma, ürünü teminat göstererek ürün bedelinin yüzde 75’ine kadar kredi kullanabilme ve bu krediye ait yüzde 50’sinin devlet tarafından karşılanabilmesi gibi avantajlar sunmuştur; bunu takdirle karşılıyoruz. Bu uygulamayı, Bakanlığınızın sorumlu olduğu ve aynı biçimde devlet korumasına ihtiyaç duyulan ve üreticilerin mağduriyet yaşadığı fındık ve diğer ürünler için de uygulamayı düşünüyor musunuz? Yeni fındık sezonu gelmesine rağmen hâlâ bir fındık politikanız oluşmadı; bu, kaygı verici. 15-16 lira olan fındık fiyatları, maalesef 8-9 liraya kadar düştü. Üretici, yerli sektör temsilcileri, ekonomisi fındığa dayalı kentler çöküş yaşadı. Gensorudan kurtuldunuz ama fındığın ahından kurtulamayacaksınız.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Selina Doğan…

10.- İstanbul Milletvekili Selina Doğan’ın, nefret söyleminin son bulması için her şeyden önce siyasetçilerin kullandığı dile dikkat etmesi gerektiğine ve iktidara yakın medyada nefret söyleminin daha çok kullanıldığına ilişkin açıklaması

SELİNA DOĞAN (İstanbul) – Sayın Başkan, Hrant Dink Vakfı çatısı altında 2009’dan beri devam eden Medyada Nefret Söyleminin İzlenmesi Projesi’nin Ocak-Nisan 2017 dönemini kapsayan dört aylık raporu geçtiğimiz gün yayımlandı. Rapora göre, en fazla nefret söylemi kullanılan grupların başında Ermeniler geliyor. 439 nefret söylemi içeriğinde hedef olan Ermenilerin ardından 2’nci sırada 433 içerikle Suriyeliler gelirken Yahudiler 298 içerikle 3’üncü sırada, onların ardından 210 içerikle Hristiyanlar ve 198 içerikle Yunanlar geliyor.

Nefret söylemi, siyasi söylemle birlikte çoğalma eğilimi gösteriyor. Bunun için birçok suça kaynaklık eden ve toplumsal barışımız önünde bir tehdit olan nefret söyleminin son bulması için her şeyden önce biz siyasetçilerin kullandığımız dile dikkat etmemiz gerek.

Ayrıca, raporu incelediğimizde görüyoruz ki iktidara yakın medyada nefret söylemi daha çok kullanılıyor. Bu nedenle Türk Ceza Kanunu’ndaki yaptırımların etkin şekilde kullanılması gerekiyor.

BAŞKAN – Sayın Tüm…

11.- Balıkesir Milletvekili Mehmet Tüm’ün, olağanüstü hâlin en çok eğitim alanında kıyımlara neden olduğuna, 2017-2018 eğitim yılının kayıp yıl olmaması için ne gibi önlemler alınacağı hakkında ve yargı kararı olmadan görevden alınan veya işine son verilen öğretmenler hakkında bilgi almak istediğine ilişkin açıklaması

MEHMET TÜM (Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

2016-2017 eğitim yılı, cumhuriyet tarihinin en sıkıntılı dönemlerinden birisi olmuştur. FETÖ bahane edilerek ilan edilen olağanüstü hâl en çok eğitim alanında kıyımlara neden olmuştur. Derslerin önemli bölümünün boş geçtiği okullarda, çoğu derslerin de sürekli öğretmen değişimi nedeniyle sağlıklı olarak işlenmediğini biliyoruz.

Hükûmete soruyorum: Kaybettiğiniz 2016-2017 eğitim yılının telafisi ne yazık ki mümkün değil. 2017-2018 eğitim yılının -tatili de fırsat bilerek- kayıp yılı olmaması için ne gibi önlemler alacaksınız? Yargı kararı olmadan görevden aldığınız veya işine son verdiğiniz öğretmen sayısı ne kadardır? Bu öğretmenleri görevlerine iade etmeyi düşünüyor musunuz? Başta Balıkesir olmak üzere, bunların sendikalara göre dağılımı nedir? EĞİTİM- BİR-SEN üyesi olan var mıdır, sayısı nedir? Çoğu deneyimli olan, özellikle ortaöğretimdeki branş öğretmenlerinin boşluğunu nasıl dolduracaksınız?

BAŞKAN – Sayın Gürer…

12.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, Hükûmetin emeklilerin sorunlarına eğilmesi ve çözüm için çaba göstermesi gerektiğine ilişkin açıklaması

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Hükûmet, emeklilerin maaşlarını bayramdan önce vereceğini açıkladı. Önemli olan, maaşları vermek değil, dinî bayramlarda ikramiye verebilmektir; Hükûmet ondan söz etmiyor.

AKP hükûmetleri emeklilerin sorunlarını artırmıştır. Emeklilerin aylıklarından kesintiler kaldırılmalıdır. Toplu iş sözleşmesi masasına oturmaları için gerekli düzenlemeler sağlanmalıdır. Toplu ulaşım, konaklama, konut edinme, banka kredilerinde gerekli indirim ve kolaylıklar sağlanmalıdır. Eş ve çocuk yardımı yapılmalıdır. Emeklilere refah payından hakkına düşen verilmelidir. 2000 yılından sonra emekli olan SSK’lıların maaşlarına intibak düzenlemesi sağlanmalıdır. Emeklilikte yaşa takılanların sorunları çözümlenmelidir. AKP Hükûmetleri, emeklilerin sorunlarına eğilmeli ve onların çözümü için çaba göstermelidir.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Ağbaba…

13.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, Malatya’nın Hoca Ahmet Yesevi Mahallesi’nin sorunlarına ilişkin açıklaması

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan, Malatya Hoca Ahmet Yesevi Mahallesi, maddi durumu iyi olmayan vatandaşlarımızın yoğun yaşadığı bir mahalledir. Otuz yıl önce bölgeye yapılan afet evleriyle birlikte 10 bini aşan bir nüfusa sahiptir. Mahallenin sorunlarının azalması beklenirken her geçen gün artmaktadır.

Hoca Ahmet Yesevi Mahallesi’nin Muhtarı Orhan Ünalır, geçtiğimiz günlerde yaptığı bir açıklamada mahallesine ısrarla yatırım yapılmadığını kaydetmiş, yetkililerden yardım istemiştir. Muhtarın ifadesine göre, “Mahalle, üvey evlat muamelesi görmektedir. Yeşiltepelilerin tamamı artezyen suyu içiyor, mahalle sakinleri kuyu suyu kullanıyor. Yeşiltepe, ötelenmiş, dışlanmış, kuyu suyuna mahkûm edilmiş, mahallenin altyapısı çökmüş, kanalizasyon için ise devamlı vidanjör getiriyoruz.” diyor.

Mahalle muhtarı, sorunların Malatya’da çözülmediğini, Mecliste gündeme getirilip çözümüne ortak olmamızı istedi. Ben de buradan sözümü tutuyor, Hoca Ahmet Yesevi Mahallesi’nin sorunlarını gündeme getirmek istiyorum. O yoksul insanların her zaman yanında olduğumu belirtmek istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Cora…

14.- Trabzon Milletvekili Salih Cora’nın, Jandarma teşkilatının 178’inci kuruluş yıl dönümüne ilişkin açıklaması

SALİH CORA (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün Jandarma teşkilatımızın 178’inci kuruluş yıl dönümü. Kurulduğu günden bugüne necip milletimiz ve aziz vatanımız için canını feda eden, şan ve şerefle dolu bir mazinin maliki Jandarma teşkilatının 178’inci kuruluş yıl dönümü kutlu olsun.

Vatanımız ve milletimiz için fedakârca çalışan, gecesini gündüzüne katan, günlerce evinden, ailesinden uzakta kalan, vatan şuuruyla yoğrulmuş kahraman Mehmetçikler, tarih boyunca ifa ettiğiniz mülkün, adaletin ve milletin mukaddesatını koruma vazifesini korkusuzca yerine getirmektesiniz. Şüphesiz, sizlerin bu ulvi ve meşakkatli vatan nöbeti her türlü takdirin üzerindedir.

Bu duygu ve düşüncelerle vatanımız ve milletimiz için canlarını seve seve kalkan eden aziz şehitlerimizi rahmetle, gazilerimizi şükranla anar, şehit ailelerine uzun ve sağlıklı ömürler diler ve tekrardan Jandarma Genel Komutanlığının 178’inci kuruluş yıl dönümünü kutlarım.

BAŞKAN – Sayın Taşkın…

15.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, Katar halkını yiyecek ve içeceğinden seyahatine, ticaretinden ibadetine kadar her alanda tecrit etmeye kalkmanın insani ve İslami olmadığına, iftira kampanyalarıyla Katar’ı âdeta bir suçlu gibi göstermenin bölgeye hiçbir faydası olmadığına ilişkin açıklaması

ALİ CUMHUR TAŞKIN (Mersin) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Katar halkını yiyecek ve içeceğinden seyahatine, ticaretinden ibadetine kadar her alanda tecrit etmeye kalkmak insani ve İslami değildir. Bu kabul edilemez yöntemlerin teröre destek ithamıyla bağımsız bir ülkeye karşı uygulanmaya çalışılması asla kabul edilemez. Üstelik Katar, teröre destek veren değil, tam tersine, bölgemizde çok ciddi yıkıma ve acıya yol açan DEAŞ’a karşı Türkiye’yle birlikte en kararlı duruşunu gösteren, mücadele eden bir ülkedir. İftira kampanyalarıyla Katar’ı âdeta bir suçlu gibi göstermenin bölgeye hiçbir faydası yoktur diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Arslan…

16.- Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın, Katar’ın güvenliğini sağlamak için üs kurulmasının nedeninin sıcak para ilişkisi olup olmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Başbakana soruyorum.

Daha önce Meclis görüşmelerimizle Katar devletiyle yaptığımız anlaşmanın onaylanmasıyla 2,2 milyonluk Katar’da askerî üssün kurulmasını resmîleştirmiş olduk. Kendi ülkesinin yurttaşlarının güvenliğini sağlayamayanlar, terörü sona erdiremeyenler, şehitlerimizin gelmesini önleyemeyenler şimdi Katar için seferber olmuşlardır, Katar’ın güvenliğini sağlamak için üs kuruyorlar. Size soruyorum: Önce kendi ülkemizin güvenliği mi, yoksa Katar’ın güvenliği mi önemli? Katar zengin petrol ve doğal gaz kaynaklarına sahiptir. Başta İran olmak üzere, Körfez ülkelerinin gözü olan bir ülkedir. Bu nedenle, kurduğunuz üs, komşularımızı rahatsız edecektir. Bu üssü kurmanızın nedeni nedir, sıcak para ilişkisi midir? Böyleyse, ekonomik açıdan Katar’a muhtaç duruma mı düştük?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Keşir…

17.- Düzce Milletvekili Ayşe Keşir’in, kadın şehitler için taziye dahi dileyemeyenlerin kadına şiddet konusunu politik malzeme yapmalarını kınadığına ilişkin açıklaması

AYŞE KEŞİR (Düzce) – Sayın Başkan, geçtiğimiz günlerde hain bir saldırıda şehit olan Şenay Aybüke Yalçın öğretmenimiz henüz sekiz ay önce atanmış, idealist bir müzik öğretmeniydi, aynı zamanda izciydi. Batman Kozluk Çok Programlı Anadolu Lisesinde müzik sınıfı yoktu ve kendi imkânlarıyla enstrümanlar temin ederek o sınıfı oluşturmuştu.

Anadolu’da bir söz vardır: “Bal, bal diyerek ağız tatlanmaz.” Yaşam hakkı, en önemli kadın ve insan hakkıdır. Aybüke öğretmen, Zeynep Sağır, Selda Güngör, Demet Sezen, Kübra Doğanay, Cennet Yiğit, Gülşah Güler ve pek çok vatansever kadın şehitlerimiz için taziye dahi dileyemeyenlerin kadına şiddet konusunu politik kullanışlı malzeme yapmalarını kınıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Keşir.

Birer dakikalık konuşmalar sona ermiştir.

Şimdi sayın grup başkan vekillerine söz vereceğim.

Sayın Akçay…

AHMET YILDIRIM (Muş) – Sayın Başkan, çok özür diliyorum Sayın Grup Başkan Vekilinden…

BAŞKAN – Bir saniye, pardon.

BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) – 18’inci sıraya beni de yazmışsınız.

BAŞKAN – Peki, olur.

Buyurunuz Sayın Yıldırım, size de söz verelim.

18.- Adıyaman Milletvekili Behçet Yıldırım’ın, Sur’da son iki yılda yürütülen savaş ve yıkım politikalarıyla Kürt halkının tarihinin yok edilmek istendiğine ilişkin açıklaması

BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) – Teşekkürler Başkanım.

Sur’da son iki yılda yürütülen savaş ve yıkım politikalarıyla Kürt halkının tarihi yok edilmek istenmektedir. AKP Hükûmeti, 7 Haziran seçiminde onuruna, iradesine sahip çıktıkları için Kürt halkından intikam almaya devam etmektedir. Diyarbakır’ın Sur, Mardin’in Nusaybin ve Hakkâri’nin Yüksekova ilçelerinde öz yönetim ilanları ardından başlatılan yasaklar ve devamında gelişen yıkımla kentlerin bellekleri yok edilmektedir. Sur’un mahallelerinde halk zorla evlerinden çıkarılarak yıkım çalışmaları başlatılmıştır. İktidar ve atadığı kayyumlar, mübarek ramazan ayının başladığı bugünlerde yıkımın yapılacağı mahallelerde halkın elektriğini ve suyunu kesmiştir. Bu uygulama hiçbir dine, vicdana sığmaz. Mahallelerin suyunu, elektriğini keserek evlerinden, mahallelerinden uzaklaştırmak istiyorlar. Sur’da her akşam halkımız imece usulüyle oluşturdukları yeryüzü sofralarında iftarlarını açmaktadır. Buradan Sur halkını selamlıyor, oruçlarının ve dualarının kabulünü Allah’tan niyaz ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Tor…

19.- Kahramanmaraş Milletvekili Fahrettin Oğuz Tor’un, LYS-1 matematik sınavında sorulan daha önce müfredattan çıkarılan konularla ilgili 2 sorunun iptal edilip edilmeyeceğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

FAHRETTİN OĞUZ TOR (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sorum Millî Eğitim Bakanlığıyla ilgilidir. Geçtiğimiz pazar günü yapılan üniversite adaylarına yönelik LYS-1 matematik sınavında daha önce müfredattan çıkarılan “Uzayda Doğru ve Uzayda Düzlem” konularından 2 sorunun geldiği iddia edilmektedir. Söz konusu iddia tartışmaları da beraberinde getirmiştir. Olabilir ki uzay geometrisi dersi almayanlar bakımından haksızlığa yol açacak bu 2 sorunun iptal edilmesi tartışmaları sona erdirecektir. Söz konusu 2 sorunun iptal edilmesi düşünülüyor mu? Bunu öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ederim Başkanım.

BAŞKAN – Evet, son olarak, Sayın Ertem buradaysa ona da söz vereceğim.

Evet, birer dakikalık konuşmalar sona ermiştir.

Sayın grup başkan vekillerine söz vereceğim.

Sayın Akçay, buyurunuz.

20.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Aksihar-Gördes yolunda sülfürik asit taşıyan bir asit tankerinin devrilmesiyle meydana gelen kazaya ve çevreye verdiği zarara yönelik olarak sorumluları göreve davet ettiğine, yüzde 5 olarak açıklanan büyüme olumlu bir gelişme olmakla birlikte büyümenin sürdürülebilirliğinin ve büyüme kaynaklarında daha kalıcı kalemlere yönelmenin tesis edilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Dün Manisa Aksihar-Gördes yolunda Gördes’teki nikel madenine sülfürik asit taşıyan bir asit tankerinin devrilmesi sonucunda oluşan kazadan sonra asitler dökülmüş ve doğaya, çok tehlikeli bir şekilde, zararlar vermiştir; âdeta facianın eşiğinden dönülmüştür. Ağaçlar hemen bir günde kurumuş ve tespit ettiğimize göre de bir iş makinesiyle temizlik yapılmaya çalışılmıştır. Bu oluşan kaza ve zarara yönelik olarak Sağlık, Tarım, Çevre ve Orman teşkilatlarından -şu saate kadar- herhangi bir çalışmanın yapılmadığını da öğrenmiş bulunuyoruz. Bu, hadiseye basit bir trafik kazası gibi bakıldığını gösteriyor. Buradan bütün sorumluları göreve davet ediyoruz. Manisa Çaldağ’daki nikel madeni ve Gördes’teki nikel madeni ciddi tabiat riskleri oluşturmaktadır. Geçmiş yıllardan bu yana bu konuda uyarılarımızı yapageldik, bütün sorumluları tekrar göreve davet ediyoruz.

2017 yılının ilk çeyreğinde büyüme oranı yüzde 5 olarak açıklandı. Bu oran ilk bakışta olumlu gibi görünse de bu oranı şekillendiren alt veriler, büyümenin sürdürülebilirliğini sorgulamamıza neden olmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Mikrofonunuzu açıyorum Sayın Akçay.

Buyurunuz.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Yüzde 5’lik büyümenin 3,1’i özel tüketimden; 2,87’si dış talepten kaynaklanmıştır; yatırımların payı ise 0,64’te kalarak düşük bir performans göstermiştir. Büyümedeki tüketim etkisinin bu denli büyük olmasına rağmen yatırım etkisinin düşük olması harcamalardaki artışın sürdürülebilir olduğuna inancın düşük kalmasından kaynaklanmıştır. Yatırımcılar talep artışına kalıcı gözle bakamamaktadırlar. Yatırımların artışı, ülkede huzurlu ve güvenli bir yatırım ortamının tesisiyle mümkün olacaktır. Bunun için de üretim reformu ve çeşitli mevzuattaki düzenlemeler, yargı ve eğitim reformu gibi yapısal adımların süratle atılması gerekmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Lütfen tamamlayınız Sayın Akçay.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Elbette, yüzde 5’lik büyümeyi olumlu bir gelişme olarak görmekle birlikte, büyümenin sürdürülebilirliğinin ve büyüme kaynaklarında daha kalıcı kalemlere yönelmenin tesis edilmesi gerekmektedir.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akçay.

Sayın Yıldırım…

21.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, Diyarbakır’ın Lice ilçesinde bir askerî aracın Pakize Hazar isimli 70 yaşındaki bir kadını çiğneyerek ölmesine sebep olduğuna, Katar’a yönelik ambargo nedeniyle gıda temin etmede güçlük çekilmesini kabul edilemez bulduklarına, Gazze üzerindeki ablukayı kınadıklarına ve bir ön önce kaldırılması gerektiğine, AKP Genel Başkanının İç Tüzük değişikliği takvimine yönelik ifadelerinin Meclisin iradesine büyük bir haksızlık olduğuna ilişkin açıklaması

AHMET YILDIRIM (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, açıkçası, İç Tüzük 60’a göre yaptığımız bu konuşmalarda her gün yeni bir acı haberi paylaşıyor olmanın üzüntüsünü ifade ederek başlamak istiyorum.

Bu sabah saat onda, Diyarbakır’ın Lice ilçesinde, Kirpi tipi bir askerî araç, maalesef, Pakize Hazar isimli 70 yaşındaki kadını çiğneyerek ölmesine sebep oldu ve kaçıp gitti ve bu yurttaşa çarptıktan sonra hiç durmayan, giden bir askerî araç. Bölge kentlerindeki zırhlı araçlar maalesef ölüm saçmaya devam ediyor. Daha önce birçok kentte kazaya karışan, en son da Silopi’de bir evin içerisine giren, alkollü bir polisin kullandığı iddia edilen bir panzer 2 çocuğumuzun ölümüne sebep olmuştu. Şimdi, en son bu sabah 70 yaşındaki Pakize ananın canını aldı ve Hazar’ın cenazesi, maalesef, yurttaşlar tarafından otopsi işlemleri için Lice Devlet Hastanesine kaldırıldı. Bu konuda siyasi iktidarın üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmesi için acaba daha kaç ölüm yaşanması gerekiyor? Sorumlular hakkında gerekli soruşturmaları yapmayan ve aksatan herkes, bizim gözümüzde ve Pakize ana nezdinde, zırhlı araçların neden olduğu tüm ölümlerden sorumludur.

Sayın Başkan, bir diğer husus -az önce bir hatip ifade etti- son günlerde maalesef, sadece ülkemizi değil, bütün dünyayı ilgilendiren bir Katar ambargosuyla karşı karşıyayız. Biz, sebebi ne olursa olsun, Katar IŞİD’e karşı mücadele mi eder, destekler mi, bunu bir kenara bırakarak… Hiçbir siyasi iktidarın veya ülke yönetiminin yaptığı yanlışın faturasını o ülkenin insanları, o ülkenin toplumu ödememelidir. Bu anlamda biz, Katar’a dönük ambargoda, Katarlı yurttaşların…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Açıyorum mikrofonunuzu Sayın Yıldırım.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Teşekkürler Sayın Başkan.

…Katarlı insanların bir ramazan ayında gıda temin etme güçlüğü çekmesini kabul edilmez buluyoruz. Ancak çok çok uzun bir süreden beri Gazze’de abluka devam etmekte ve ramazan ayında Gazzeliler ciddi bir biçimde iftarlarını açamaz hâle gelmekte. Şimdi, bu trajediye karşı günlerdir, haftalardır, aylardır susmuş olan siyasi iktidar, tümüyle ekonomik ilişkiler üzerinden, Katar’a uygulanan ambargoya bütün enerjisini harcamaktadır. Gönül isterdi ki Gazze ablukasının kaldırılması, en azından bu ramazan ayında oraya gıda temininin sağlanması için bir diplomatik çalışma yürütülsün. Bu anlamda Gazze yalnız değildir. Gazze üzerindeki ablukayı kınadığımızı, bir an önce kaldırılması gerektiğini ifade ediyoruz.

Son olarak Sayın Başkan, affınıza sığınarak, dün, AKP Genel Başkanı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayınız Sayın Yıldırım lütfen.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Teşekkürler.

…grup toplantısında İç Tüzük’ün 15 Temmuza kadar tamamlanması, bitirilmesi gerektiğini söylüyor. Bunu isteyebilir ancak malumunuz olduğu üzere, geçen hafta 8 Haziran günü saat 14.00’te Meclis Başkanımız Başkanlığında, bu Parlamentonun dört partisinin grup başkan vekillerinin katılımıyla bir Danışma Kurulu toplandı. Orada takvime dönük herhangi bir şey söylenmedi. AKP’lilerin bile bilmediği bu İç Tüzük’ün 15 Temmuza kadar tamamlanması takviminin direkt AKP Genel Başkanı tarafından ve bir muhalefet partisinin de adının anılarak, ortaklaşa yapılacağının söylenmesi şu Meclisin iradesine ve Başkanlık Divanına büyük bir haksızlık ve hukuksuzluktur diyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

Sayın Özel…

22.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Genel Kurulda görüşülecek düzenlemede iş cinayetleriyle ilgili sağlıklı bir değerlendirme yapılması gerektiğine, Manisa’da yaşanan tanker kazasıyla ilgili herhangi bir çalışma yapılmadığına ilişkin ciddi şikâyetler olduğuna, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın İç Tüzük’le ilgili talimatlar vermesinin Meclise saygısızlık olduğuna, Jandarma teşkilatının 178’inci kuruluş yıl dönümüne ve 14 Haziran 2013’te hayatını kaybeden Ethem Sarısülük ile Gezi şehitlerini rahmetle andığına ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, Ankara İvedik Organize Sanayi Bölgesi’nde bir patlama gerçekleşti ve 1 işçinin hayatını kaybettiği, 10 yaralının olduğu, yaralıların bazısının durumunun ağır olduğu bilgisi var. İş cinayetleri devam ediyor ve biz bu sırada, tam da bu kapsamdaki iş yerleri için hayati önemi haiz olan düzenlemeyi 1 Temmuz 2017’den 1 Temmuz 2020 yılına almayla ve işçi sağlığı ve iş güvenliği açısından son derece önemli olan denetimlerin de yapılacağı iş yerlerindeki işçi sayısını 10’dan 50’ye çıkarmayla ilgili bir düzenlemeyi görüşüyoruz. Yaşanan tüm bu iş cinayetleri ve iş kazalarının bu üzücü sonuçları bir yana, Meclisin bu önümüzdeki günlerde, birkaç gün içinde Genel Kurulda da görüşeceği bu iki madde üzerinde bir kez daha sağlıklı değerlendirme yapması gerektiğini düşünüyoruz.

Dün gündeme getirdiğim Manisa’da yaşanan tanker kazası ile Gördes’teki çevre faciasında devletin gerekli tedbirleri alma konusunda yavaş kaldığı ve asidin nötralizasyonu için atılan bir kimyasal dışında da herhangi bir çalışma yapılmadığına ilişkin ciddi şikâyetler var. Bu konuya bir kez daha dikkat çekmek istiyorum ben de.

Jandarma teşkilatının kuruluş yıl dönümünü kutluyor, hem iç güvenlik açısından hem de bünyesindeki Mehmetçiklere bir kez daha buradan sevgilerimizi gönderiyoruz.

Meclisin yapması gereken öncelikli işlerle ilgili ciddi bir tartışma var. Dün Cumhurbaşkanı sıfatıyla Meclise yapmaması gereken ama bir partinin genel başkanı sıfatıyla da bir başka partiye yapmaması gereken şekilde Sayın Recep Tayyip Erdoğan İç Tüzük konusunda talimatlar yağdırdı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Mikrofonunuzu açıyorum Sayın Özel.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bunu hem Meclise saygısızlık hem siyasi nezaket konusunda ciddi bir sıkıntıdır diye değerlendiriyoruz. Ama Meclisin öncelikle ne yapması gerektiği Anayasa’da yazıyor; o da kanun hükmünde kararnamelerin öncelikle getirilip Mecliste görüşülmesi ve hukuk denetimi içine girmesi gerekiyor. Zaten Anayasa Mahkemesi, aldığı bir kararla, adına “OHAL KHK’sı” dediğiniz şeyin içine hiç bakmamakla büyük bir hukuksuzluk alanı yaratmışken, Adalet ve Kalkınma Partisi de ilk beş KHK görüşülüp öncelikle bunları görüşme taahhüdünü Meclisle paylaşmışken bu konudaki geri duruşlarını anlamak mümkün değil.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen tamamlayınız Sayın Özel.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Son olarak, bugün 14 Haziran. Mayıs ayının son günlerinde başlayan, daha doğrusu 1 Haziran 2013 tarihiyle simgeleşen Gezi olaylarında, Gezi direnişi sırasında, Kızılay’da, tam bugün, 2013 Haziranında, 28 yaşındaki Ethem Sarısülük başından vurularak hayatını kaybetmişti. Hem Ethem’i hem Gezi şehitlerini rahmetle anıyoruz. Bir kez daha, bu konudaki cezasızlık durumunu, para cezasına çevrilmiş hapis cezasını doğru bulmadığımızı, bu cezasızlığın devleti temsil eden, kamu görevi yapanları hukuk dışına çıkmaya cesaretlendireceğini ifade ediyor, Genel Kurula saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özel.

Sayın Elitaş…

23.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Jandarma teşkilatının 178’inci kuruluş yıl dönümüne, Adıyaman Milletvekili Behçet Yıldırım’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün muhakkak değişmesi ve kurallara uygun hâle getirilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Öncelikle, Jandarma teşkilatının kuruluş yıl dönümünü kutluyoruz. Jandarma teşkilatımıza görevlerinde başarılar diliyoruz.

Biraz önce konuşan milletvekili, Diyarbakır’da, orada kentsel dönüşüm yapılırken, terör örgütü çukur siyasetiyle oradaki insanlara zulmederken ortaya çıkan büyük bir badireyi, harabeyi ortadan kaldırmak için devletin orada yaptığı kentleşmeyi ve normal, modern bir yaşam tarzını ortaya çıkaracak faaliyetler olurken, o insanlara, vatandaşlara sanki devlet tarafından zulmedildiği gibi bir intiba ortaya çıkaran söylem gerçekleştirmiştir. Ama şu bir gerçek ki PKK terör örgütü çukur kazarak, hendek kazarak Diyarbakır’daki kardeşlerimizin, o insanların yaşamlarına engel olmaya çalışmış, hatta o insanları abluka altına alarak orada sanki tutsak hâle getirmiştir. Devlet, terör örgütüne karşı gerekli müdahaleyi yaparak o insanların PKK zulmünden kurtulmasına büyük bir çaba göstermiştir.

Öte yandan, salı günü AK PARTİ Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın Türkiye Büyük Millet Meclisinin İçtüzüğü’nün değiştirilmesiyle ilgili konulardaki tavsiyesi her ne hikmetse hem Cumhuriyet Halk Partisini hem de Halkların Demokratik Partisini üzmüş gibi gözüküyor. Ama şu anda yaptığımız konuşma takdir edersiniz ki İç Tüzük’te olmayan bir konuşma. Başkanlık Divanı bir karar almış, 15 milletvekiline birer dakika 60’a göre söz verme ihtiyacı duymuş, arkasından da grup başkan vekillerine ikişer dakikalık, üçer dakikalık söz veriyoruz. İç Tüzük’ün muhakkak değiştirilmesi gerektiği, şu andaki yaptığımız iş.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Mikrofonunuzu açıyorum Sayın Elitaş.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin muhakkak ki konuşmaları gerekir çünkü milletvekili bir manada milletin sözcüsüdür, avukatıdır. Milletvekillerinin kendi bölgesindeki insanlardan aldığı meseleleri ifade etmeleri için en uygun ortam Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Ama, bu da kurallar çerçevesinde ortaya çıkacak bir iştir.

Hatırlarsınız, bizim 2011 yılında getirdiğimiz İç Tüzük değişikliğinde, 19 maddelik İç Tüzük değişikliğinde 10 milletvekilinin gündem dışı birer dakikalık konuşmasıyla ilgili hüküm vardı. Sebep? İç Tüzük buna imkân vermediğinden dolayı o hüküm vardı. Ama, şu anda İç Tüzük’te olmayan bir hükmü uyguluyoruz. Onun için, özellikle altını çizerek söylüyoruz ki Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün muhakkak değişmesi ve kurallara uygun hâle getirilmesi gerekir.

16 Nisan tarihinde bir Anayasa değişikliği yaptık.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen tamamlayınız Sayın Elitaş.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – O Anayasa değişikliğine göre Türkiye Büyük Millet Meclisinin uyum maddelerini çıkarması zaruri hâle gelmiştir. 16 Nisandaki Anayasa değişikliğinin mimarı olan iki parti de muhakkak ki, herhâlde 16 Nisan Anayasa değişikliğine uygun bir İç Tüzük’ü de birlikte yapacaktır. Gönül ister ki Cumhuriyet Halk Partisi ile HDP bu İç Tüzük değişikliğine katkı sağlasın ve yine gönül ister ki 24’üncü Dönemde Türkiye Büyük Millet Meclisinde kurulmuş dört siyasi partinin ikişer temsilciden 8 temsilcisinin ortaya koyduğu çok güzel bir İç Tüzük çalışması var, hepsini sıfırdan başlatıp 2017 tarihli bir İç Tüzük gerçekleştirelim. Ama, Meclis Başkanımızın daveti üzerine gördük ki Cumhuriyet Halk Partisi “Zinhar ben buna yanaşmam.” diyor, Halkların Demokratik Partisi de “Bu işe yanaşmam.” diyor, kala kala Milliyetçi Hareket Partisi ile AK PARTİ kalıyor. Ümit ediyorum ki iki parti de bizim İç Tüzük değişikliği çalışmalarımıza, şu andaki usulsüzlüklerimizi usuli hâle getirmekte katkı sağlarlar.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Elitaş.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Sayın Yıldırım…

AHMET YILDIRIM (Muş) – Şimdi, Sayın Grup Başkan Vekili özellikle, yerinden söz alarak bir dakika konuşan arkadaşımızın hendek kazanları kınamadığı…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – “Kınamadığını” diye söylemediniz, “Onlara devlet katliam yapıyor.” diye söylediniz.

AHMET YILDIRIM (Muş) – …onların başına, halkımızın başına getirdiği felakete kayıtsız kaldığı yönünde ifadelerde bulunarak ağır sataşmada bulundu. İç Tüzük 69’a göre sataşmadan söz istiyorum.

BAŞKAN – Sataşma kime yapıldı?

AHMET YILDIRIM (Muş) – Konuşan arkadaşımızdı ama…

BAŞKAN – Hayır hayır, biraz önce konuşan Sayın Yıldırım’ı mı kastettiniz?

AHMET YILDIRIM (Muş) – Behçet Yıldırım’a yapıldı.

BAŞKAN – Behçet Yıldırım bu konuda talepte bulunabilir Sayın Yıldırım.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Sayın Başkan, cümleler tümüyle partimize dönük olduğu için ben…

BAŞKAN – Peki, o zaman siz mi konuşacaksınız?

AHMET YILDIRIM (Muş) – Evet, ben konuşacağım.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – İç Tüzük’ün niye değişmesi gerektiği de şu anda ortaya çıkıyor zaten. İç Tüzük hakikaten değişmeli.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Yıldırım.

Lütfen yeni bir sataşmaya meydan vermeyiniz.

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın yaptığı açıklaması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

AHMET YILDIRIM (Muş) – Özellikle buna dikkat edeceğimi ifade ederek başlayayım.

Şimdi, gerçekten, Sayın Elitaş, bugün Diyarbakır’da elektriği, suyu kesilen ve iki günden beri de akıllara zarar bir şekilde kanalizasyonu tıkatılan bölgeyle ilgili -çok normal görüyorum- eksik bilgiyle, yanlış bilgiyle konuşuyorsunuz. Hiçbir şekilde çatışma olmayan, hendek kazılmayan Ali Paşa ve Lalabey bölgesinden söz ediyoruz biz. 2010 yılında alınmış olan bir kentsel dönüşüm kararına şimdiye kadar halk rıza göstermemişti ama 2017’nin Nisanından itibaren bir dayatma var. Yanlış yeri biliyorsunuz Sayın Grup Başkan Vekili. Kırk altı yılını Diyarbakır’da geçirmiş, Suriçi’nde kalmış, orada doğmuş ve Diyarbakır’ın her yerini karış karış bilen biri olarak söylüyorum. Söz ettiğiniz yer, hiçbir zaman çatışmanın olmadığı, hiçbir yıkımın olmadığı ve TOKİ marifetiyle yürütülen bir kentsel dönüşüm... Ve madem öyle, araştırmanız için bilginize sunuyorum: Üç caminin de elektriği ve suyu kesildi yirmi gündür ramazan ayıyla birlikte. Bakın, bunu araştırın, eğer Ali Paşa ve Lalabey bölgelerinde hendek kazılmışsa, çatışma varsa ben gelip bu konuda bütün sözlerimi buradan geri alacağım.

Bir diğer husus: Şimdi, kim bize İç Tüzük’le ilgili bir teklif getirdi de biz reddettik? Biz, bir defa, hazır bir metni kabul etmeyeceğimizi ifade etmek istiyoruz. Eğer İç Tüzük’le ilgili bir değişiklik ihtiyacı hasıl olmuşsa hiçbir koşul sunulmaksızın gelinsin, eşit koşullarda, eşit üyeler verilsin, ihtiyaç nedir tartışılsın. Sayın AKP Genel Başkanının -gerçekten ben öğrenmek istiyorum- Milliyetçi Hareket Partisiyle bir mutabakatı var mıdır? Çünkü kendisi, farklı tarihlerde yaptığı konuşmalarda, muhalefetin bu İç Tüzük’ü istismar ettiği ve muhalefetin sözünün kısılması gerektiği anlamına gelebilecek cümleler sarf ediyor. Eğer bu konuda AKP ile MHP arasında bir uzlaşı varsa biz bunu kabul etmeyiz, bunu gizli bir uzlaşma olarak kabul ederiz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Sayın Cumhurbaşkanı “15 Temmuz” diye bir ifade kullanmadı, nereden çıkardınız onu?

BAŞKAN - Sayın Akçay, mikrofonunuzu açıyorum.

Buyurunuz dinliyorum.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, izin verirseniz, tabii, sayın grup başkan vekili arkadaşlarımız tarafından, Sayın Cumhurbaşkanının salı günkü açıklamasına da atıfta bulunularak dün ve bugün bu konu gündeme getirildi. Ben aslında yerimden bir dakikalık sözle kendi bakımımızdan konuya bir açıklık getirme ihtiyacı hissetmiştim. Partimizin de adı zikredildiği için, her ne kadar sataşma olarak değerlendirilse de…

BAŞKAN – Size 69’uncu maddeye göre iki dakika süreyle söz veriyorum Sayın Akçay.

Buyurun.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Sataşma amacıyla söylemedim, gerçekten bir anlaşma mı var?

2.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Tabii, bu değerlendirmeleri kesinlikle bir sataşma olarak kabul etmediğimi de ifade etmek isterim.

BAŞKAN – Sataşma kabul ettiniz, ben size söz verdim Sayın Akçay.

ERKAN AKÇAY (Devamla) – Şimdi, Sayın Başkan, şekil itibarıyla sataşma kabul ettik diyelim ama mahiyeti itibarıyla…

BAŞKAN – Bir saniye Sayın Akçay, sürenizi yeniden başlatacağım.

Şimdi, İç Tüzük’le ilgili yapılan tartışmalar, ileri sürülen görüşler çerçevesinde ben sizin “İleri sürülen görüşlerin partimizin görüşleriyle ilgisi yoktur.” ya da “Partimizin görüşlerini tam olarak yansıtmamaktadır.” şeklindeki bir gerekçeyle söz istediğinizi düşündüm. Bu da 69’uncu maddeye göre sataşmadır.

Size sataşma nedeniyle iki dakika vermiştim, o süreyi yeniden başlatıyorum.

Buyurunuz.

ERKAN AKÇAY (Devamla) – Peki, teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Salı günü Sayın Cumhurbaşkanı bu İç Tüzük konusunda bazı görüşlerini ifade etti ve bazı cümleler de vardı: “Ana muhalefet katılmamış, hayırlı olsun, katılmasın; yine AK PARTİ-MHP el ele verirler, İç Tüzük çalışmalarını yaparlar.” şeklinde bir ifade.

Şimdi, tabii, Milliyetçi Hareket Partisi olarak şunu hatırlatmak isterim ki bu İç Tüzük çalışmasının -gerek Anayasa değişikliğinden sonra çıkacak uyum düzenlemeleri gerekse İç Tüzük çalışmaları bakımından- yapılması gerektiği hususu Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli tarafından zaten bir ay evvelden, hatta birkaç defa çeşitli vesilelerle ve grup toplantılarımızda da açıkça dile getirilmiş bir husustur. Sayın Cumhurbaşkanının salı günkü ifadeleri aslında Sayın Genel Başkanımızın bu açıklamalarıyla mutabık kalan, teyit eden ifadelerdir.

Şunu hatırlatmak isterim: Bu Anayasa değişikliği yapılmadan evvel Sayın Genel Başkanımızın iki defa, Sayın Başbakanın iki defa bu Anayasa değişikliklerini birlikte yapmak üzere Sayın Kılıçdaroğlu’na davetleri de söz konusu olmuştu. Geçtiğimiz hafta 8 Haziran Perşembe günü Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın İsmail Kahraman’ın daveti üzerine hep birlikte, dört grup başkan vekili olarak yaptığımız toplantıda da bu İç Tüzük çalışmasının Mecliste grubu bulunan dört siyasi parti tarafından birlikte yapılması çağrısıyla, bu amaçla toplanılmıştı. Fakat o toplantıda, bu İç Tüzük çalışmalarında ortak bir çalışma, ortak bir uzlaşma ve mutabakat içerisinde çalışma durumu doğmadığı için… Bu çalışmalara da elbette bir şekilde de devam etmek gerekir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERKAN AKÇAY (Devamla) – Fakat -biraz evvel Sayın Elitaş’ın da ifade ettiği gibi- bu İç Tüzük çalışmalarını yine dört siyasi parti grubu olarak yapmamıza mâni bir hâl de yok.

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) - Öyle demedi, “İkimiz anlaştık.” dedi ya.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Kim çağırdı?

ERKAN AKÇAY (Devamla) - Yine yapabiliriz bu uzlaşma çalışmalarını.

Şimdilik söyleyeceklerim bunlar.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akçay.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, benim de bu durumda yerimden bir katkı sağlamam…

BAŞKAN – Buyurunuz, sizin mikrofonunuzu açıyorum Sayın Özel.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

24.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bugüne uyumlaştırılacak demokratik bir İç Tüzük’e katkı vermeyeceklerini söylemediklerine ancak geçen haftaki çağrı ve sıkıştırıldıkları pozisyona itiraz ettiklerine ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.

Öncelikle şunu ifade etmek isterim: Geçen hafta yapılan toplantı bir liderler zirvesi gibi sunuldu ama liderler zirvesi olsa, ortaya çıkan ucube durumda Adalet ve Kalkınma Partisini temsil etmesi gereken lider temsil edemiyor; o yüzden bir grup başkanı seçtiler, seçtikleri grup başkanının hukuki statüsü tartışmalı. Ama o toplantının usulüne uygun bir İç Tüzük toplantısı daveti olması yerine, davet metninde “Yapılan Anayasa değişikliğine uygun, uyum...” falan dendiği için... Orada çok hassasiyetle altını çizdiğimiz bir nokta var: Biraz önce Elitaş’ın dediği gibi “İç Tüzük’e zinhar katkı vermeyiz.” demiyoruz. Sayın Levent Gök’ten de biraz önce -açıklamasını da okumuştum zaten kelime kelime- yeniden teyit aldım ve şimdi Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak şunu söylüyoruz ki böyle bir beklenti varsa bu olumlu bir adımdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayınız Sayın Özel, lütfen.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Biz, 24’üncü Dönemde yapılan kapsamlı Tüzük değişikliği çalışmasına, tüm partilerin katılmasını esas alan, daha demokratik, denetim yollarını kapatmayan, açan, şeffaflaştıran ve muhalefetin sesini kısmak yerine nitelikli tartışmaların önünü açacak bir çalışmaya, usulüne uygun yapılacak bir davete grup başkan vekilleri düzeyinde katkı vereceğimizi, o çalışmaların içinde olacağımızı hep söyledik ama geçen hafta bir başka formatta başlatılan ve bir dayatma gibi görünen oradaki pozisyonumuzu tarif ettik. Bugün Meclis Başkanlığı siyasi parti gruplarına çağrıda bulunup, İç Tüzük’ün mevcut durumunu doğru tanımlayıp...

Ki orada, örneğin, iç tüzükler yaşayan, canlı ve yazılan metinden zaman içinde bağımsızlaşan uygulamalardır. İngiltere Anayasası, geleneklere dayanan, bir tek kelimenin olmadığı bir anayasadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özel.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Son olarak şunu söyleyeyim efendim: “Bugüne uyumlaştırılacak demokratik bir İç Tüzük’e katkı vermeyiz.” diye hiç söylemedik. Ama geçen haftaki çağrı ve sıkıştırıldığı pozisyona itiraz etmiştik. Onu ifade ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özel.

Sayın Elitaş, buyurun, sizin de mikrofonunuzu açıyorum.

25.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Aslında, sayın grup başkan vekilleri, muhtemelen, herhâlde, Meclis Başkanlığı bir tutanak tutmuştur diye tahmin ediyorum ama kameralar vardı, kayıttaydı. O kamera kayıtlarını eğer Sayın Özel izlerse Levent Bey’in ne söylediği konusuna vâkıf olmuş olur. Şu anda telefonda konuştuklarınızı değil, ben kulaklarımla duyduklarımı ifade etmeye çalışıyorum.

Bakın, biz hep şunu ifade ediyoruz: Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılış saati 14.00. 14.15’te ikinci oylama yaptınız, buldunuz. Tam yetmiş beş dakika olmuş Türkiye Büyük Millet Meclisi açık. Yetmiş beş dakikada AK PARTİ’li konuşan kişiler, üç veya dört dakika ben konuştum Grup Başkan Vekili olarak, 3 milletvekilimiz birer dakika konuştu, yedi dakika; 1 milletvekilimiz de gündem dışı konuştu, on iki dakika. Bir saat on beş dakika konuşmanın on iki dakikası AK PARTİ, iktidar partisi tarafından kullanılmış.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayınız, açıyorum Sayın Elitaş.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Türkiye Büyük Millet Meclisinde yüzde 60 çoğunluğu temsil edeceksiniz, milletten yüzde 50 alacaksınız, toplam yetmiş beş dakikanın on iki dakikasını konuşacaksınız, “Muhalefetin sesi kısılıyor.” diyeceksiniz.

MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) – Referandumda kaç dakika konuştunuz?

GARO PAYLAN (İstanbul) – Konuşun.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – AK PARTİ gelmediği için yarım saat ara verildi Sayın Başkan.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Yani bu meseleyi konuşurken “Hep ben konuşayım, iktidar konuşmasın.” anlamına getirmek değil, burada sözü söylediğiniz zaman insanların bundan faydalanabilmesi gerekir. On beş yıldır konuşuyoruz, netice belli, icraat yapıyoruz; on beş yıldır konuşuyorsunuz, netice belli, sandık belli.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Başkanım, siz gelmediniz, başlayamadık ya.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Elitaş.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Sayın Özel…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, aslında Sayın Elitaş sizin, daha doğrusu sayın Meclis başkan vekillerinin değişen sürece cevap veren çok haklı ve uzlaşıyla yaptığınız doğru bir uygulamanın doğru yönlerinden yararlanarak…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – İç Tüzük’ün uygulanmadığını söylüyorum ben.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - İç Tüzük’te olmayan bir hakkı kullanarak ama bir ihtiyaca cevap verecek bir işin içinde oldu önce, eyvallah. Ama son dakikada, bu sefer döndü, Cumhuriyet Halk Partisine “On beş yıldır icraat yapıyoruz, on beş yıldır konuşuyorsunuz, hâliniz ortada.” diyerek sataştı. Kürsüden cevap hakkı istemeyeceğim, sırf tutanağa geçsin diye söylüyorum.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Sataştı efendim, sataştı.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sataştım, doğru, on beş yıldır beceremiyorsunuz, sandıkları dolduramıyorsunuz.

BAŞKAN – Devam ediniz Sayın Özel.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Efendim, bu kadar yapıcı bir uygulamayı böyle istismar edip böyle bir sataşmayla sonlandırmak bir kere en basitinden centilmence değil. On beş yıldır konuşuyorsunuz, yapıyorsunuz ediyorsunuz, çok kendinizden emin gittiniz, buradan “Yüzde 75’le geleceğiz.” diye ayrıldınız…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Yüzde 50’yle geldik.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - …yüzde 50’yi bile alamayıp şaibeli ve mühürsüz bir yüzde 51 aldınız elinize, oturdunuz. Vatandaş sizin ne olduğunuzu görüyor, bundan sonra da görecek.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Ya, görüyor zaten, 12 seçimdir kaybetmişsiniz. Altmış yıldır muhalefetsiniz ya! O kadar net. Görüyor zaten.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özel.

Sayın milletvekilleri, İç Tüzük’ün 58’inci maddesine göre, İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın geçen birleşim tutanağında yer alan beyanını düzeltme yönünde bir talebi vardır.

Buyurunuz Sayın Tanal, size üç dakika süreyle söz veriyorum.

VIII.- GEÇEN TUTANAK HAKKINDA KONUŞMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, 13/6/2017 tarihli 105’inci Birleşimdeki bazı ifadelerini düzelttiğine ilişkin konuşması (x)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; geçen tutanakta benim geçen beyanım şu: “Seçim Kanunu’nu getirmişsiniz.” ibaresi yerine “Seçim Kanunu ve Siyasi Partiler Kanunu” olarak ben düzeltme talebinde bulunuyorum. Tutanakların bu şekilde düzeltilmesini istirham ediyorum.

Değerli Başkanım, değerli milletvekilleri; istediğim Seçim Kanunu ve Siyasi Partiler Kanunu bana dün akşam 2007 tarihli verilmişti. Sonradan, yeni, taze kanun diye 2015 tarihli yine Seçim Kanunu ve Siyasi Partiler Kanunu verildi, iki kanun da burada. Fakat dün gece, Meclis kapandıktan sonra eve gittim, uyumadım, ya arkadaş, bu 2015’ten sonra değişen seçim kanunları var mı diye baktım, hakikaten varmış. 687 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle, 9 Şubat 2017 tarihinde 298 sayılı Kanun’un 149/A maddesi -televizyonlar ve özel TV’ler Yüksek Seçim Kurulunun kararına aykırı yayın yaparsa para cezası ve yayın durdurma cezası- ilga edilmiş, yürürlükten kalkmış.

Ben buradan Meclis Başkanına sesleniyorum: Bu kadar şatafatlı israflar yaparken yani milletvekillerinin bu kadar güncel kanuna ulaşmaları çok mu zor bir şey? Öncelikle, Meclis Başkanının bu kanunları güncelleştirmesini talep ediyorum.

Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; Ben Düzce ilinin sorumlusuyum Cumhuriyet Halk Partisi adına. Düzce ilimizin Hocaoğlu köyünde bulunan çiftlikler nedeniyle oradaki tüm köylü pis kokulardan rahatsız. Aynı zamanda, bu çiftliklerin pis suları dereye akıyor, oradan Melen Çayı’na akıyor. Melen Çayı’ndaki sudan İstanbul’un içme suyu temin ediliyor. İstanbulluların ve aynı zamanda, Düzce’de bulunan Hocaoğlu köyünün sağlığı tehdit altında. Bir an önce yetkililerin bu konuda tedbir almasını istirham ediyorum.

Aynı zamanda, Üsküdar ilçemizin Yavuztürk Mahallesi’nde Belediye Başkanı “Belediyeyi kazanırsam ben 8 kat imar vereceğim.” demişti. O sloganla oy alındı ama vatandaşın hâlen mülkiyet sorunu, imar sorunu çözülmüş değil. Üsküdar Belediye Başkanlığına bağlı 33 tane mahallemiz var, 16 tane mahallemizin imar ve mülkiyet sorunu var. Öncelikle, Üsküdar’da Cumhurbaşkanı oturuyor, bakanların çoğu oturuyor, Türkiye Üsküdar’dan idare ediliyor. Benim istirhamım şu: Söz ağızdan çıkar, söz bizler için namustur, haysiyettir, şereftir. Siz bu vatandaşı kandırdınız, oy aldınız. Oy aldığınız, yapamayacağınız taahhütleri niye verdiniz? Yavuztürk Mahallesi buradan, hem bakanlıktan hem Belediye Başkanından verilen sözleri tutmasını bekliyor.

Hepinize teşekkür ediyorum, saygı ve hürmetlerimi sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tanal.

V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)

3.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, OHAL KHK’sıyla yapılan düzenlemenin kalıcı bir düzenleme olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tarafından basılan kitapçıkta yer almamasını doğru bulduğuna ilişkin konuşması

BAŞKAN – Sayın Tanal, sözünü ettiğiniz kanun hükmünde kararnameyle özel radyo ve televizyonların yayınlarıyla ilgili söz konusu 149/A maddesi yürürlükten kalktığı hâlde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tarafından basılan kitapçıkta buna ilişkin bir düzenlemenin yer almadığını söylediniz ve o kanunun güncellenmesini ifade ettiniz.

Bildiğiniz gibi, olağanüstü hâl kanun hükmünde kararnameleriyle ilgili iki görüş vardır. Birinci görüş: “Bu kanun hükmünde kararnameler olağanüstü hâl kalktığı anda yürürlükten kalkar.” Eğer böyleyse bu güncellemenin yapılmaması gerekir. İkinci görüş: “Hayır, olağanüstü hâl kalkmasa dahi, bu düzenleme kalıcı olduğu için hüküm ifade eder, OHAL kalktıktan sonra da hüküm ifade eder.” Ancak yine bildiğiniz gibi, İç Tüzük’ümüzde bunlar için belirlenmiş olan süreler vardır. O süreler içerisinde söz konusu kanun hükmünde kararnamenin yasalaşması gerekir. Yasalaştığı zaman Genel Kurul iradesini ortaya koyar, söz konusu maddenin yürürlükten kalkmasını uygun bulabilir ya da 149/A maddesini yürürlükten kaldıran OHAL KHK’sının o maddesini yürürlükten kaldırabilir. Böylesi bir belirsizlikte, söz konusu düzenlemenin kalıcı bir düzenleme olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından basılan kitapçıkta yer almamasını ben daha doğru buluyorum.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkanım, özür dilerim. Yani burada siz, bu açıklamalarınızla beni bu işi bilmediğim şeklinde nitelendirerek bana sataşmada bulundunuz.

BAŞKAN – Estağfurullah… Rica ediyorum…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Ben 69’a göre söz almak istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Tanal, sataşma yok. Konuya ilişkin…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Yani dediniz ki: “Bunun yer almaması daha doğru.”

BAŞKAN – Hayır… Bakın…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bu işi bilmeyen bir hukukçu olarak nitelendirdiniz. Yani ben otuz yıllık hukukçuyum.

BAŞKAN – Hayır… Rica ederim…

Siz görüşünüzü ifade ettiniz, ben de bu konuda bir görüş ifade ettim.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Ama bu görüşle benim bilmediğim şeklinde bir nitelendirme yaptınız.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Öyle anlaşıldı Sayın Tanal. Bilmediğiniz anlaşılıyor.

BAŞKAN – Hayır efendim. Ben bir görüş ifade ettim, siz de bir görüş ifade ettiniz. Bir sataşma yok Sayın Tanal, rica ederim.

Sizin ne kadar dikkatli ve iyi bir hukukçu olduğunuzu ben biliyorum.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Tanal’ın bilmediği anlaşıldı. Ben öyle anladım.

BAŞKAN – Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Çölyak Hastalığının Teşhis Aşamasının, Sebeplerinin, Sonuçlarının ve Bu Hastalığa Maruz Kalanlara Sağlanabilecek Yardımların Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesine İlişkin (10/518) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun Başkan, Başkan Vekili, Sözcü ve Kâtip seçimine dair bir tezkeresi vardır, okutuyorum:

IX.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- (10/518) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun, başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/1076)

13/6/2017

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Komisyonumuz başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip seçimi için 13/6/2017 Salı günü saat 16.00’da toplanmış ve kullanılan 12 adet oy pusulasının tasnif sonucu aşağıda adları ve soyadları yazılı üyeler karşılığında gösterilen oyu olarak İç Tüzük’ün 24’üncü maddesi uyarınca başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip seçilmişlerdir.

Bilgilerinize arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                                            Ahmet Eşref Fakıbaba

                                                                                                                                       Şanlıurfa

                                                                                                                          Komisyon Geçici Başkanı

Başkan              :  İsmail Tamer                    Kayseri Milletvekili          (8) oy

Başkan Vekili     :  Celil Göçer                      Tokat Milletvekili          (8) oy

Sözcü                :  Durmuş Ali Sarıkaya          İstanbul Milletvekili          (7) oy

Kâtip                 :  Bennur Karaburun             Bursa Milletvekili          (7) oy

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

B) Önergeler

1.- Başkanlıkça, Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Ali Cevheri’nin (10/518) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliğinden istifasına ilişkin yazısının 13/6/2017 tarihinde Başkanlığa ulaştığına ilişkin önerge yazısı (4/101)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Şanlıurfa Milletvekili Sayın Mehmet Ali Cevheri’nin Çölyak Hastalığının Teşhis Aşamasının Sebeplerinin, Sonuçlarının ve Bu Hastalığa Maruz Kalanlara Sağlanabilecek Yardımların Araştırılarak Alınması Gereken Önlenmelerin Belirlenmesine İlişkin (10/518) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliğinden istifasına ilişkin yazısı 13/06/2017 tarihinde Başkanlığımıza ulaşmıştır.

Bilgilerinize sunulmuştur.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

C) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- HDP Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, bazı şirketlere kamu eliyle sağlanan rantlar kapsamında ortaya çıkan ekolojik tahribatlar ve rantiyer tipi sermaye birikimi süreçleri ile ihmallerin ve doğa/çevre yıkımının boyutlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/565)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

AKP Hükûmetleri boyunca belli bazı şirketlere kamu eliyle sağlanan rantlar kapsamında ortaya çıkan ekolojik tahribatlar ve rantiyer tipi sermaye birikimi süreçlerinin araştırılması, ihmallerin ve doğa çevre yıkımının boyutlarının belirlenmesi ile tüm bu durumlara dair çözüm yollarının bulunması amacıyla Anayasa'nın 98'inci, İç Tüzük’ün 104'üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılması için gereğini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                                                   İdris Baluken

                                                                                                                          HDP Grup Başkan Vekili

                                                                                                                                      Diyarbakır

Gerekçe:

AKP iktidarı siyasi iktidarını tahkim ettikçe iktisadi çıkarlar politikasında rantiyer tipi, spekülatif kazançların esas alındığı bir sermaye birikim rejimine geçmiştir.

AKP, demokrasi, özgürlükler ve hukuk normlarını ülkede tahkim etmek yerine bu alanları müphemleştirmeyi esas alınca bu yaklaşımı tamamlayacak iktisat politikalarını da devreye koymuştur. Bu iktisat politikaları birkaç aşamadan oluşmaktadır. Bu aşamaların ilkinde müphemlik alanında hükmetmeyi ayakta tutacak iktisat politikaları belirlenmiştir. İkinci aşamada, çoğunlukla ihale fırsatlarından oluşan kamusal kaynakların dağıtımı yoluyla iktisadi rant oluşturma faaliyetine girilmiştir. Bu faaliyet neticesinde, ülkedeki kaynakları ve rant dağıtımı dar bir grup sermaye sınıfının elinde kristalize edilmiş, kristalizasyona sahip olan bu sermaye sınıfı da doğa-yaşam-insan üçlemesine karşı iktisadi kârı esas alan ve tek normu kâr etmek olan bir anlayışla hareket etmiştir. Siyasal öznenin, iktisadi özne aracılığıyla güçlendirilmesi ya da tam tersi şekilde iktisadi öznenin kârı elde edip tekrardan siyasi özneyi güçlendirecek hamle yapması çerçevesinde bir düzen kurgusu oluşmuştur.

Bu kurgu düzeninin iktisat alanına, yaşama dair olan her şeyi dâhil etme girişimi karşısında ortaya çıkan sisteme dair çelişkiler, bugün İstanbul'dan Ege'ye, Doğu Karadeniz'den Doğu Anadolu'ya kadar ülkenin dört bir köşesinde konuşulmakta, yaşama dokunulan her yerde direnişler filizlenmektedir.

İki boyutu olan bu faaliyet ve direniş ikileminde, faaliyete düşen kısımlara dair AKP hükûmetleri marifetiyle altı sermaye öznesinin büyük oranda rant sağladığı kamuoyuna yansımıştır. Kamuoyuna yansıyan bilgilere göre başta Cengiz Holding olmak üzere Limak Grup, Kolin Grup, Çalık Holding, Sancak Grubu, Torunlar Grup gibi sermaye gruplarının AKP Hükûmetiyle ilişkilenme biçimleri, kendilerine büyük iktisadi kazançlar, topluma ve ekolojik yaşama ise büyük bir yıkım getirmektedir. Sadece Cengiz Holdingin AKP hükûmetleri döneminde kamu ihalesi yoluyla Eti Bakır, Eti Alüminyum, Ankara-İstanbul hızlı tren inşaatı, Ilısu Barajı, Ordu Havaalanı, Maltepe sahil düzenlemesi, Boğaziçi ve Akdeniz Elektrik Dağıtım, üçüncü havaalanı, Ankara-Sivas Hızlı Tren Projesi ve Mersin Akkuyu Nükleer Santrali işlerini aldığı bilinmektedir. Bu sermaye ve iktidar siyaseti ilişkilenmesinin kökeninde "akrabalık", "ideolojik hayranlık”, "siyasi çalışmalara finans oluşturma” ve "havuz medya oluşturma” gibi faaliyetlerin olduğu kamuoyunda çokça tartışılmaktadır. Söz konusu sermaye öznelerinin başında bulunan kişilerin siyasi iradeyle ilişkisi ve bir tür "dokunulmazlık” sahibi olduğu da adli ve idari makamlar tarafından yürütülen 17-25 Aralık soruşturmalarından sonra ortaya çıkan ses kayıtlarına dair herhangi bir takibat yapılmamasıyla görülmüştür. Bu ses kayıtlarında Cengiz Holding ile Özaltın şirketi sahipleri arasında yapılan telefon görüşmelerinde Kürt halkına yönelik nefret ve hakaret dili kullanıldığı ortaya çıkmış, bu durumla ilgili ne siyasi irade ne de adli otoriteler tarafından tek bir girişimde bulunulmamıştır.

Söz konusu ikilemin direniş boyutunda ise siyasi-sermaye boyutunda bulunan öznelerin iktisadi rant sağlamak amacıyla hedeflediği tüm yörelerde halkın direnişiyle karşı karşıya kaldığı bilinmektedir. Doğu ve Güneydoğu Bölgelerinde doğayı tahrip eden, ekolojik yaşamı büyük yıkıma götüren HES yapımlarına karşı geliştirilen direnişler, Taksim Meydanı’ndaki Gezi Parkı’nı ucube projelerle kent rantına dâhil etmeye yönelik girişimlere karşı başlayan Gezi direnişi ve Yırca'da, Validebağ'da, Hevsel'de, Cerattepe'de, Muğla'da, Mersin Akkuyu'da, Dersim'de spesifik konusu itibarıyla farklılaşan ama yaşamı savunan direnişler, bugün Türkiye'de rantiyer tipi sermaye birikimine karşı geliştirilen yeni yaşam umutlarıdır.

Bu kapsamda, bazı şirketlere kamu eliyle sağlanan rantlar kapsamında ortaya çıkan ekolojik tahribatlar ve rantiyer tipi sermaye birikimi süreçlerinin araştırılması, ihmallerin ve doğa/çevre yıkımının boyutlarının belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasını talep ediyoruz.

2.- Ağrı Milletvekili Berdan Öztürk ve 21 milletvekilinin, Kültür ve Turizm Bakanlığının Doğu Karadeniz Turizm Master Planı çerçevesinde hazırladığı Yeşil Yol Projesi’nin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/566)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kültür ve Turizm Bakanlığının Doğu Karadeniz Turizm Master Planı çerçevesinde hazırladığı Yeşil Yol Projesi Doğu Karadeniz'i kitlesel turizme açmayı hedeflemektedir. Yeşil Yol bölgeyi ranta, talana ve büyük şirketlerin kâr hırsına kurban etmekle kalmayacak, ayrıca nadide biyolojik çeşitliliğini de yok edecektir. Türkiye'de doğal alanların korunması ve ekolojik politikaların yeniden gözden geçirilmesi için Yeşil Yol Projesi’yle ilgili Anayasa’nın 98'inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılması için gereğini arz ederim.

1) Berdan Öztürk                                      (Ağrı)

2) Meral Danış Beştaş                               (Adana)

3) Behçet Yıldırım                                     (Adıyaman)

4) Dirayet Taşdemir                                  (Ağrı)

5) Sırrı Süreyya Önder                              (Ankara)

6) Ayşe Acar Başaran                                (Batman)

7) Mehmet Ali Aslan                                  (Batman)

8) Saadet Becerekli                                  (Batman)

9) Hişyar Özsoy                                       (Bingöl)

10) Mizgin Irgat                                        (Bitlis)

11) Altan Tan                                           (Diyarbakır)

12) Çağlar Demirel                                   (Diyarbakır)

13) Feleknas Uca                                     (Diyarbakır)

14) İmam Taşçıer                                     (Diyarbakır)

15) Nimetullah Erdoğmuş                           (Diyarbakır)

16) Nursel Aydoğan                                   (Diyarbakır)

17) Sibel Yiğitalp                                      (Diyarbakır)

18) Ziya Pir                                             (Diyarbakır)

19) Mahmut Toğrul                                    (Gaziantep)

20) Abdullah Zeydan                                 (Hakkâri)

21) Mehmet Emin Adıyaman                        (Iğdır)

22) Erdal Ataş                                          (İstanbul)

Gerekçe

Yeşil Yol Projesi, Kültür ve Turizm Bakanlığınca Doğu Karadeniz Turizm Master Planı çerçevesinde hazırlandı. Hazırlanan bu projenin gerekçesi AKP Hükûmetinin kalkınmacı retoriğini gizleyen bir içeriğe sahip. Sözde Yeşil Yol’a yaylalar birbirine bağlanacak, ziyaretçiler yöredeki bütün yaylaları daha rahat gezme ve konaklama imkânı bulacak, turizm gelişecek ve bölgeye ekonomik katkı sağlanacak.

“Yeşil Yol” dedikleri, Samsun'dan başlayıp Ordu, Giresun, Gümüşhane, Bayburt, Trabzon, Rize ve Artvin'i 2.600 kilometrelik bir yolla yaylalar üzerinden birbirine bağlayacak, ekosistem karşıtı bir proje. Hükûmet yetkililerinin açıklamalarına bakacak olursak doğaya zarar vermeden yapılacakmış oysaki yöre insanı Hükûmet yetkilileriyle ve projeyi hazırlayanlarla aynı paralelde düşünmüyor. Fırtına İnisiyatifi adına açıklama yapan Deniz Demirci "Adı ‘yeşil’ ama özü kara olan bu yolun vadimize felaket getireceğini görüyoruz. Yeşil Yol’un bir ihtiyaç olmadığı gerçeğini biliyoruz. Fırtına Vadisi'nde her yaylanın yolu vardır ve yeni yola gerek yoktur. Yeni açılacak yollara, araç trafiğini artıracağı ve doğal ekosistemi parçalayacağı için karşıyız. Dağda, millî parkta, doğal sit alanlarında, 3 bin metrede çift şeritli yol olmaz. Vadide daha fazla yol, bağlantı yolları ve yol genişletmeleri Fırtına Vadisi’ne onarılmaz zararlar verecektir. Arazi vitesli araçlarla tozu dumana katarak giden ve günde beş yayla gören turisti, mangal ateşi ile çöpleri, meraları ele geçirmiş otelcileri yaylalarımızda ve meralarımızda yani yaşam alanlarımızda kesinlikle görmek istemiyoruz.” demiştir. Yeşil Yol’un Google Earth haritaları üzerinden çizildiğini anlatan, imarsız, ÇED raporsuz ve bilim dışı olduğunu söyleyen Demirci "Bu hukuksuz ve kaçak yol için açtığımız davalardan biri için Rize İdare Mahkemesi durdurma kararı verdi. Bu karardan sonra adı ‘yeşil’, özü kapkara olan bu yol kapsamında vadide yapılan çalışmaların tüm yargı süreçleri sonuçlanıncaya kadar durdurulmasını talep ediyoruz. İş makinelerinin dağlarımızdan çekilmesini ve makinelerin güvenliğinin kendilerince alınabileceği güvenli bir yere çekilmesini talep ediyoruz.” demiştir.

Söz konusu proje hayata geçtiğinde tarım yok olacak, hayvancılık ve arıcılık bitme noktasına gelecektir. Turizm potansiyelini arttırma adına bölgeye yapılacak kötülüğün parayla ölçülebilir bir karşılığı da yok zaten. Daha önceden HES’lerle kurutulmaya çalışılan bölgeye ilişkin ekolojistlerin yaptığı tespitlerden bir tanesi de şu: Derelerin ana kaynaklarının bulunduğu buzul gölleri seviyesine yol çıkarmak, onları birbirine bağlayarak denetimsiz, kontrolsüz geçişlere zemin hazırlamak turizmi öldürecek. Çünkü bölgeye gelen insanların tamamının arabalarıyla gezmek istediğini düşünmek oldukça yanlış. Keşfetmek için alternatif yollar önerilmeli, rehberlik müessesi geliştirilmeli ve yöre sakinleriyle misafirlerin teması sağlanmalı, bu hakiki anlamda bir turizm olur. Bu yeni yolların hemen hepsinin tarihî taş döşeli patika ve orman yollarının tam üzerinden geçirilmesi ise ayrı bir handikaptır.

Nitekim, herkesin üzerinde hemfikir olduğu başka bir konu da Karadeniz Bölgesi'nde yolu açılan yaylaların büyük bir kısmının betona teslim olduğunu, kalabalığı kaldıracak bir altyapının bulunmadığını -Uzungöl, Ayder örneklerinde olduğu gibi- görmemek için gerçekten kör olmak gerekiyor.

Bu proje derhâl durdurulmalıdır çünkü Türkiye'nin Doğu Karadeniz Bölgesi'ni de içine alan Kafkasya, dünyanın en büyük ve bağımsız doğa koruma kuruluşlarından WWF'in belirlediği 200 küresel ekolojik bölge arasında yer alıyor. Bölge, aynı zamanda, yeryüzünün en zengin biyolojik çeşitliliğine sahip ancak tehdit altındaki 35 sıcak noktasından biri. Karadeniz'in sarp coğrafyasında yüzlerce kilometre uzunluğunda ve onlarca metre genişliğinde bir yol ağı açmak, devasa kazı ve dolgularla hektarlarca orman arazisi, mera ve binlerce ağacın yok olmasına neden olacak. Doğal yaşam alanlarının yol ağlarıyla ve turistik tesislerin başı çektiği yerleşim bölgeleriyle parçalara bölünmesi de başta büyük memeliler gibi geniş alanlara ihtiyaç duyan yaban hayvanlarının ve kuşların yaşamını tehdit edecek. Hayvanların üremeleri, doğal alanlar arasında geçiş yapmaları, beslenme ve barınma alanları bulmaları zorlaşacak, insanlarla çatışmaları artacaktır.

WWF Türkiye Doğa Koruma Direktörü Sedat Kalem konuyla ilgili yaptığı açıklamada “Doğu Karadeniz bu hâliyle de önemli bir doğa turizmi bölgesi. Bölgeye gelen turistleri, bozulmamış doğanın içinde birkaç gün geçirmek ve kentte bulamadıkları mütevazı ve samimi konaklama koşulları mutlu etmeye yeter. Büyük sermaye birikimi gerektirmeyen bu turizm yatırımları yöre halkının da gelirden pay almasını sağlıyor.” demiştir.

Dünyada korumada öncelikli 100 alandan biri olan bu nadide bölge doğal bir sit alanı. Sit alanlarına dünyadaki bütün ülkeler şu temel düsturla yaklaşmaktadırlar: "Dokunulamaz, yapılaşma olamaz, inşaat yapılamaz, yol yapılamaz.” Yol yeşilken geri dönmek ve bölge halkının "İstemiyoruz.” çığlığına kulak vermek, bu ekolojik felaketin karşısında durmak öncelikle Meclisin görevi olmalıdır.

3.- Diyarbakır Milletvekili Sibel Yiğitalp ve 22 milletvekilinin, “Çöktürme Planı” adı verilen “gizli” ibareli eylem planıyla ilgili ve 25/1/2015 tarihli Yeniçağ gazetesinin haberine göre Emniyet Genel Müdürlüğünde yapılan gizli toplantıyla ilgili iddiaların ve aralarındaki bağın araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/567)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Basına yansıyan bilgilerde, Hükûmetinizin talimatıyla Eylül 2014'te Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığınca hazırlanarak Genelkurmay Başkanlığına sunulan ve Genelkurmay Strateji Plan Dairesi, Strateji Şube Müdürlüğünün “Çöktürme Planı” adını verdiği “gizli” ibareli eylem planının hazırlandığı iddia edilmiştir. Bu plandan dört ay sonra, 25 Ocak 2015 tarihinde ise Yeniçağ gazetesi Ankara temsilcisi Ahmet Takan’ın köşe yazısında ismini vermediği bir emniyet müdürünün mektubundan aktardığı iddialara göre ise Emniyet Genel Müdürlüğünde gizli bir toplantı yapıldığı öne sürülmüştür. Basına yansıyan bu iki gizli toplantı iddiasının ve aralarındaki ilişkinin araştırılması amacıyla Anayasa’nın 98’inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırılması açılmasını arz ve talep ederiz.

1) Sibel Yiğitalp                                       (Diyarbakır)

2) İdris Baluken                                       (Diyarbakır)

3) Filiz Kerestecioğlu Demir                       (İstanbul)

4) Garo Paylan                                         (İstanbul)

5) Hüda Kaya                                           (İstanbul)

6) Müslüm Doğan                                      (İzmir)

7) Ali Atalan                                            (Mardin)

8) Erol Dora                                            (Mardin)

9) Mithat Sancar                                      (Mardin)

10) Ahmet Yıldırım                                    (Muş)

11) Burcu Çelik                                        (Muş)

12) Besime Konca                                     (Siirt)

13) Kadri Yıldırım                                     (Siirt)

14) Aycan İrmez                                       (Şırnak)

15) Faysal Sarıyıldız                                 (Şırnak)

16) Ferhat Encu                                       (Şırnak)

17) Leyla Birlik                                        (Şırnak)

18) Dilek Öcalan                                      (Şanlıurfa)

19) İbrahim Ayhan                                    (Şanlıurfa)

20) Osman Baydemir                                 (Şanlıurfa)

21) Alican Önlü                                        (Tunceli)

22) Nadir Yıldırım                                     (Van)

23) Tuğba Hezer Öztürk                             (Van)

Gerekçe:

Basına yansıyan bilgilerde, Eylül 2014’te Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığınca hazırlanarak Genelkurmay Başkanlığına sunulan ve Genelkurmay Strateji Plan Dairesi, Strateji Şube Müdürlüğünün "Çöktürme Planı” adını verdiği "gizli” ibareli eylem planının hazırlandığı iddia edilmektedir. Basında yer aldığına göre, bu planda özel polis kuvvetleri ve özel askerî komandolar eşliğinde ordu güçleri şehirleri kuşatarak mahallelere ve yerleşkelere operasyonlar düzenleyecektir. Saldırıların komuta merkezi il jandarma komutanlıkları olacak, gereklilik hâlinde helikopter ve yine gerekirse savaş uçakları il jandarma komutanlığı emrine verilecektir. Bu planın basına yansımasından dört ay sonra ise Yeniçağ gazetesi Ankara Temsilcisi Ahmet Takan'ın 25 Ocak 2015 tarihli yazısında ismini vermediği bir emniyet müdürünün mektubundan aktardığı iddialara yer verilmiştir. Çöktürme Planı’nda olduğu gibi yine gizli bir toplantı yapıldığı ve 54 Emniyet personelinin doğudaki bazı kritik bölgeler için görevlendirildiği iddia edilmiştir.

Çöktürme Planı’nın bir parçası olduğu düşünülen bu toplantıya dair iddiaların yer aldığı mektupta 25 Aralık günü emniyet amiri, 4. ve 3. sınıf emniyet müdürü olmak üzere toplam 54 emniyet personelinin Emniyet Genel Müdürlüğü binasının Y Blok Toplantı Salonuna davet edildiği ve toplantıya Genel Müdür Celalettin Lekesiz, Genel Müdür Yardımcısı Mustafa Gülcü, Terörle Mücadele, İstihbarat, Özel Harekât, Personel, Kaçakçılık, Güvenlik, İkmal Bakım, İdari Mali İşler Daire Başkanlarının katıldığı iddia edilmektedir. Toplantının ilk 2 oturumunun Genel Müdürlük binasında, 3’üncü oturumun ise İstihbarat Daire Başkanlığında yapıldığı ve toplantının ilk oturumunda Emniyet Genel Müdürü Celalettin Lekesiz ve Genel Müdür Yardımcısı Zeki Çatalkaya ile Personel, Terörle Mücadele, İstihbarat Daire Başkanlarının konuştuğu iddia edilmektedir.

Söz konusu mektupta yer alan bazı ifadeler şöyledir: “Çözüm sürecinin yanlış anlaşıldığı ve devlet otoritesinin zaafa uğratıldığı, bu zafiyeti ortadan kaldırmak üzere -toplantıya çağırılan- vatanseverlerin seçildiği, bizim fedakârlığımızla Güneydoğu’daki başıbozukluğun giderileceği, seçim sürecinin istenen şekilde atlatılacağı ve seçimde iş birliği içinde çalışılacağımız -ne demekse- vatanın kurtarılmasının bizim elimizde olduğu anlatıldı, bolca gaz verildi.

Yapılan konuşmaların çarpıklığını fark edince not almaya başladım ve benim gibi katılanlardan birçoğu da not alıyordu, hatta cep telefonuyla ses kaydı yapanlar dahi vardı. Zaten katılımcı 54 personel ve orada bulunan görevliler de bu konuşmaların tanığıdır, inkâr edilmesi asla olası değildir. Genel Müdürün konuşmasında bu görevlendirmenin bir iki yıl sürebileceği ifade edilince katılımcılarda duygusal patlama oldu.

Son cümleler, her ne pahasına olursa olsun olayların önlenmesi için gerekirse şiddet artırılarak -bire bir kullanılan ifade: “Geri durmayın! Kırın! Geçirin!”- otoritenin sağlanacağı şeklinde oldu.

Personel Daire Başkanı Kınacı, oturum sonrası çevresini saranlara, gerekirse gönderilecek personele çift terfi verileceği, örtülü ödenekten ekstra maaş ödeneceği, 24 maaş taltifinin sürekli verileceği ve geçmiş disiplin suçlarının bir şekilde temizleneceği gibi mantıkla ve hukukla izahı olmayan türlü vaatlerde bulundu.

Üçüncü oturum için İstihbarat Dairesine gidildi. Orada da İstihbarat Daire Başkan Yardımcısı ve bir şube müdürü tarafından PKK konusunda brifing aldık.

Bu konuya tereddüt etmeden bir an önce müdahale etmezseniz mağdur olacağız ve bizim için çok geç olacak.”

Basında çıkan bu iki gizli toplantı iddialarının ve aralarındaki bağın araştırılması için bir Meclis araştırma komisyonu kurulmasını talep ediyoruz.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan…

GARO PAYLAN (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Birleşime saat 16.45’e kadar ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.06

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.51

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ

KÂTİP ÜYELER: Mehmet Necmettin AHRAZOĞLU (Hatay), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 106’ncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Özel….

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bir söz talebim var efendim.

BAŞKAN – Buyurunuz, mikrofonunuzu açıyorum.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

26.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, İstanbul Milletvekili Enis Berberoğlu hakkında “MİT tırları davası” olarak bilinen davada yirmi beş yıl hapis cezası verilmesine ve daha temyiz aşaması varken tutuklanarak cezaevine gönderilmesine ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, bugün İstanbul’da, Çağlayan Adliyesinde İstanbul Milletvekilimiz Sayın Enis Berberoğlu’nun “MİT tırları davası” olarak kamuoyunda bilinen, gerçekte halkın haber alma özgürlüğünün, gazeteciliğin ve gerçeklerin yargılandığı, olayın gelişimi, geliştiği sırada söylenenler ve zamanın ortaya çıkardığı gerçekler göz önüne alındığında gerçeklerin, haklılığın ve gazeteciliğin yargılanarak had bildirildiği bir davada karar duruşması vardı. Milletvekilimiz Enis Berberoğlu hakkında bu karar duruşmasında müebbet hapis cezası verilip daha sonraki indirimle yirmi beş yıla çevrilmiş ve kendisi, daha temyiz aşaması varken, Anayasa’nın milletvekillerinin tutulması, tutuklanmasıyla ilgili güvenceleri ortadayken tutuklanarak cezaevine gönderilmiştir.

Bütün dünya kamuoyu ve Türkiye kamuoyu biliyor ki bu davanın savcısı da hâkimi de müdahili de müdahale edeni de aynı kişidir. Bu dava, saray rejiminin kendisine “hayır” diyen milyonlara karşı yürüttüğü bir davadır. Alınan karar etkin olan faşizmin tescilidir. Cumhuriyet Halk Partisi bu faşizmle tüm tarihi boyunca ettiği mücadeleyi bugünden sonra da gösterecektir.

Enis Berberoğlu da halkın seçtiği vekiller de bu saray rejiminin talanına, baskısına ve zulmüne “hayır” diyen herkes de emin olsun biz güçlüyüz, biz kazanacağız. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özel.

Sayın Yıldırım…

AHMET YILDIRIM (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, söz istemiştim ben de.

(CHP Grubunun Genel Kurul salonunu terk etmesi)

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Konuş kendi kendine şimdi.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Oğlum, ne terbiyesizlik yapıyorsun ya!

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Kes!

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Laf atma. Adamsan gel burada konuş.

CEYHUN İRGİL (Bursa) - Artistlik yapma!

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Gel buraya. Gel konuş.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Faşizminizle baş başa kalın.

(AK PARTİ ve CHP sıralarından karşılıklı laf atmalar)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri…

Sayın milletvekilleri, birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.55

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.14

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: Mehmet Necmettin AHRAZOĞLU (Hatay), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 106’ncı Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Sayın Başkan, bir söz talebim var.

BAŞKAN – Sayın Yıldırım, bir saniye, söz vereceğim size.

Evet, Sayın Yıldırım, sisteme girmişsiniz, İç Tüzük 60’a göre söz veriyorum.

Buyurun.

27.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, İstanbul Milletvekili Enis Berberoğlu’nun tutuklanmış olmasının 20 Mayıs ve 4 Kasım siyasi darbelerinin devamı niteliğinde olduğuna ve şiddetle kınadıklarına ilişkin açıklaması

AHMET YILDIRIM (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, ülkemiz on dört aydır siyasi darbeler üzerine siyasi darbeler yemektedir. İlk siyasi darbe, şu Meclise, bir saray darbesi olarak tarihe geçecek şekilde 20 Mayıs 2016 günü yapıldı. İkinci büyük siyasi darbe ise 4 Kasım 2016 günü gerçekleşti.

Enis Berberoğlu’nun bugün tutuklanmış olmasını, “ama”sız, “fakat”sız şiddetle kınıyoruz. Enis Berberoğlu, ne sadece gazeteci kimliğiyle ne de siyasetçi kimliğiyle değil, bugün, artık siyasi iktidara boyun eğmeyen, onun güdümüne girmeyen, ona muhalif olan herkesin hedef hâline getirildiği bir toplumsal kamplaşma içerisine sürüklenmiş bulunuyoruz. Gri alanı olmayan, her şeyin siyah ve beyaz olarak telakki edildiği bir iktidar gerçekliğinde bugün Enis Berberoğlu’nun tutuklanmış olması, 20 Mayıs ve 4 Kasım siyasi darbelerinin devamı niteliğindedir.

Bunu kabul etmediğimizi, ilkesel tutumumuzu sürdürdüğümüzü, şimdiye kadar belediye eş başkanlarına, siyasetçilere, eş genel başkanlarımıza ve milletvekillerimize dönük siyasi darbe operasyonlarının ve rehin alma politikalarının bir devamı niteliğinde olduğunu ifade ediyor ve bunu, partimiz, grubumuz adına şiddetle kınadığımızı ifade etmek istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yıldırım.

Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

X.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir tarafından, Türkiye'de 6284 sayılı Kanun’un İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanması önündeki engellerin araştırılarak kadınlara yönelik şiddete karşı alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 8/6/2017 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 14 Haziran 2017 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu, 14/06/2017 Çarşamba günü (Bugün) toplanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                                  Ahmet Yıldırım

                                                                                                                                           Muş

                                                                                                                              Grup Başkan Vekili

Öneri:

08 Haziran 2017 tarihinde, İstanbul Milletvekili, Grup Başkan Vekili Filiz Kerestecioğlu Demir tarafından verilen, 4779 sıra numaralı, Türkiye'de 6284 sayılı Kanun’un İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanması önündeki engellerin araştırılarak, kadınlara yönelik şiddete karşı alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 14/06/2017 Çarşamba günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisi lehinde ilk söz İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu’na aittir.

Buyurun Sayın Kerestecioğlu. (HDP sıralarından alkışlar)

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, bugün kadına yönelik şiddete karşı alınması gereken önlemlerle ilgili verdiğimiz önerge üzerine bir konuşma hazırlamıştım ancak dün Türkiye feminist hareketi için, Türkiye kadınları için çok değerli, çok büyük katkıları olan, benim de çok yakın dostum olan Şirin Tekeli’yi kaybettik. Kendisini anlatmadan önce aslında Türkiye’de yapılmış olan, kendisinin de tabii bundan hoşnut olacağı bazı uygulamalardan bahsederek söze başlamak istiyorum.

Şimdi, son birkaç yılda Türkiye’de 43 yerde kadın merkezi açıldı. Bu merkezlerde psikolog, sosyolog, doktor gibi yaklaşık 500 kadın istihdam edildi, 4 yerde sığınak kuruldu, Alo Şiddet hattı kuruldu, mor satış kabinleri hazırlandı, kadın kooperatifleri kuruldu, kadınların basketbol, voleybol takımları kuruldu, kadın festivalleri, kadın tiyatro toplulukları oluşturuldu, kadın, çocuk sağlığı konusunda sağlık merkezleri açıldı, kadın şoförler işe alındı, erkeklerin yoğunlaştığı alanlarda istihdam alanları açıldı kadınlara, 8 Mart idari tatil ilan edildi, eşlerine şiddet uygulayanlara ve kız çocuklarını okutmayanlara ağır cezalar getirildi, maaşları kesildi, işten çıkarıldılar.

Şimdi, belki iktidar sıraları bunların kendileri tarafından yapıldığını düşünebilirler ama hayır, bunlar sizler tarafından yapılmadı. Bunlar, ister “güneydoğu” deyin ister “Kürt illeri” deyin ister “kürdistan” deyin, adına hanginiz ne derseniz deyin, ancak hep klişelerle, töre, namus cinayetleriyle anılan ve belki hâlâ kafalarda böyle kalan yerlerde açıldı ve şimdi onların yerinde yeller esiyor. Çünkü bunların hepsi kapatıldı, kayyumlar atandı ve kayyumlar kadın merkezlerini, kadın sığınaklarını kapatmakla meşguller.

Evet, maalesef daha birçok da akıl almaz olay yaşandı. Şimdi, bu, sadece Kürt illerinde olan bir şey de değil. Aslına bakarsanız, her yerde kadınların kazanımlarını silmek ve onlar yokmuş gibi davranılmak istendi. Yani âdeta format atmak, bizim geçmişimiz, hafızamız silinmek istendi. Ancak ben özellikle şunu ifade etmek isterim: Bizler, erkekler tarafından yazılan o tarihi de kendimiz ortaya çıkardık ve bütün bu kazanımları kendimiz elde ettik. Türkiye feminist hareketinde, kadın hareketinde çok büyük kazanımlar elde edildi ve çok köklü bir tarihimiz var. O nedenle, bize format atmak da, bu anlamda baskı kurmak da, kazanımlarımızı gasbetmek de hiçbir şekilde kolay değil ve olmayacak, hiçbir zaman da kolay olmayacak.

Evet, çünkü biz aslında inadı çok iyi biliyoruz. Hakikaten o inat bütün kadınlarda var ve o mücadeleyle kazanılan şeyler de hiçbir şekilde geri verilmeyecek. Tabii, yapmanız gereken şeyler var ama bunları sıralamak istemiyorum çünkü siz bunları Tayyip Erdoğan’ın Belediye Başkanlığı döneminden beri biliyorsunuz aslında, neler yapmanız gerektiğini. 6284 sayılı koruma tedbirleri kanununun nasıl etkin uygulanması gerektiğini, nasıl İstanbul’da imzalandığı için “İstanbul Sözleşmesi” adını alan, Kadına Yönelik Şiddete Karşı Sözleşme’nin etkin uygulanması gerektiğini, kadınlara kreş ve ücretsiz sağlık hizmetleri sağlanması gerektiğini, bunun yanı sıra pek çok şeyi, yüzlerce sığınak açmanız gerektiğini, bunların hepsini ama hepsini çok çok iyi biliyorsunuz ama yapmıyorsunuz, yapmıyorsunuz, yapmıyorsunuz.

Evet, sizin inadınız varsa bizim de inadımız var ve ben işte o inatçı kadınlardan bir tanesini sizinle tanıştırmak istiyorum: Şirin Tekeli.

1987’de Yoğurtçu Parkı’nda örgütlediğimiz kadına yönelik şiddete karşı, dayağa karşı kampanyada -ki askerî darbeden sonra yapılan ilk yasal yürüyüştü- yaptığımız yürüyüş sırasındaki konuşmasından bu fotoğrafı.

Şirin Tekeli neler yaptı Türkiye’de? Aslında Türkiye’ye bir mesajdır onun hayatı. Özellikle bu kirlenmiş siyasette ve her şeyin yolsuzluklarla, para hırsıyla anıldığı bu ortam içerisinde Şirin Tekeli bütün mallarını ama bütün mallarını yoksul çocukların okuması için bağışladı.

Şirin Tekeli, İnsan Hakları Derneği kurucu üyesidir, İstanbul Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı kurucu üyesidir, İstanbul Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı kurucu üyesidir, Türkiye Helsinki Yurttaşları Derneği kurucu üyesidir, Kadın Adayları Destekleme Derneğinin kurucusudur, Kadın Hukukçuları Destekleme Vakfının -en son birlikte kurduğumuz vakıftır- kurucusudur ve bu vakıf şu anda yüzlerce öğrenciye burs veriyor.

Evet, arkadaşlar, belki çok ilginizi çekmiyor ama paralar paylaşılmak içindir. Şirin Tekeli hayatı boyunca eşitliği kendi bedeninde aslında bunun timsali olarak yaşadı, herkesle eşit ilişki kurarak yaşadı, çocukla, büyükle, bizim yaşımızdakilerle her zaman eşit ilişki kurarak yaşadı ve bu eşitlik hakikaten onun aslında varlığında timsalleşti ve eşi benzeri bulunmaz, o nedenle de boşluğu asla doldurulamaz bir şey oldu.

Şirin Tekeli’nin korumaları yoktu ama yüz binlerce seveni vardı. Feministlerin koruması yoktur arkadaşlar. Onlar kendileri gezerler, kadın mücadelesiyle gezerler, öyle büyük, janjanlı arabalarla, araçlarla, etraflarında binlerce koruma olarak gezmezler. Bu erkek egemen siyaseti değiştirmek için ve bu erkek egemen düzeni değiştirmek için mücadele ederler. İşte Türkiye’de bunun sözünü ilk söyleyen kadındı Şirin Tekeli. İlk defa, Türkiye’de “Feministim.” diyen ve bunun yolunu açan kadındı.

Evet, aslında sadece onun hayatı değil, aynı zamanda Şirin Tekeli’nin şu anda ölümü de Türkiye’ye bir mesajdır çünkü 1980 darbesinden sonra, YÖK sırasında “Artık özgür üniversite, özgür eğitim yok.” diyerek üniversiteden istifa eden ve belki bugün KHK’larla ihraç edilen binlerce akademisyenle en fazla empati kuran insanlardan birisi olan Şirin, ömrünü, bütün hayatını feminist harekete ve insanlığa vakfettiği gibi bedenini de aynı şekilde bilime adadı ve İstanbul Tıp Fakültesine bağışladı. Yani yarın saat 19.00’da İstanbul Tıp Fakültesinden Şirin Tekeli’yi uğurlayacağız ve bundan sonrasında bilimsel araştırmalar için Şirin Tekeli’nin bedeni yaşayacak ve bunun için kullanılacak. Bu da herhâlde bize ölürken verdiği bir başka mesajdı.

Evet, bu kadar iyilik belki bu kadar kötülükle yaşayamazdı ve gerçekten, onu tüm Türkiyeli kadınlar olarak, feminist mücadele yoldaşları olarak mücadelemizde ve en güzel anılarımızda yaşatacağız. Buradaki her şeyden ve her andan daha gerçek, daha samimi olan feminist mücadeleyi, kadın hareketini de buradan selamlamak istiyorum.

Şunu da ifade etmek isterim ki eğer bu ülkede halkların seçtiği, halkın seçtiği bir Cumhurbaşkanı olacak idiyse o Şirin Tekeli’ydi aslında. Gerçekten buna yakışan insan, yaptıklarıyla, yaşadıklarıyla, ölümüyle, verdiği mesajlarla oydu. Umarım böyle bir dünya da kurulacak, bundan eminim, Türkiye’de ve dünyada bunu kuracağız.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Şimdi, önerinin aleyhinde ilk söz, İstanbul Milletvekili Arzu Erdem’e aittir.

Sayın Erdem, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

ARZU ERDEM (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, ekranları başında bizleri izleyen aziz Türk milleti, saygıdeğer basın mensupları ve Meclisimizin kıymetli çalışanları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, kadına yönelik şiddet ve cinayetlerin önlenmesi için verilmiş olan grup önerisi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Ekranları başında bizleri izleyenleri tekrar selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, kadına yönelik şiddetin kentli, köylü, eğitimli, eğitimsiz, varlıklı, yoksul, ev kadını, çalışan kadın hiç fark etmeksizin birçok kadının başına geldiğini ve şiddet görerek mağdur bırakılan kadının sayısının ne kadar yüksek olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu konuyu bu kürsüde ve bu Mecliste bir çok kez konuştuk, birlikte değerlendirdik, yapılması gerekenler üzerinde de tartışmalarda bulunduk ancak bir arpa boyu kadar yol alamadık maalesef.

Bugün sevindim, neye sevindim? Münevver Karabulut cinayetiyle alakalı, o evladımızın cinayetiyle alakalı Türk adaletinden çok önemli bir karar çıktı: Faile verilmiş olan ceza, manevi tazminat noktasında yüksek bir ceza miktarı oldu, bu benim yüzümü güldürdü. Ama yeterli mi? Yitip giden, toprağa düşen evladımızla ilgili ödenecek olan hiçbir tazminat o ana babanın acısını dindirmeyecektir. Onun için yetmez ama önemli bir adımdı. Bu adımla alakalı, Türk adaletinin bu anlamda yöntemi değiştirmiş olmasını da takdir ediyorum.

Şimdi, özellikle teknik olarak yapılması gerekenlerle ilgili ben kürsüden daha önce kadın sığınmaevlerinin sayısının yasaya uygun hâle getirilmesi konusunu gündeme taşıdım. Ancak iktidar partisinden bu konuda hiçbir şekilde gerekli desteği görmediğimiz gibi, özellikle iktidar partisinin buna kulaklarını tıkadığını maalesef görüyorum. Bakın, yasal düzenlemeyi getiren bu iktidar partisi. Nüfusu 100 bini geçen ilçelerde mutlaka kadın sığınmaevi olmalı. Kadın sığınmaevlerinin sayısını tamamlarsak eğer şiddete maruz kalan kadınımız… Bakın, kadının önemini hepimiz vurguluyoruz. Onlar, her biri ana kuzusu ve şiddete uğrayanlar 50 yaşında, 40 yaşında değil her yaş grubundan insanlar var. Bunlar müracaatta bulundukları zaman o kadın sığınmaevlerinde yer müsaitliği olmadığı için altı ay, yedi ay sonrasına söz almaktalar, yerle ilgili ancak o kadar süre sonrasına yer almaktalar. Bu süre içerisinde o kadın ne yapacak? Kocası tarafından, yakını tarafından şiddete uğramış, dönüyor bu sefer ailesinin evine, dönüyor bu sefer şiddete maruz bırakan kişinin evine, dönüyor bu sefer kendisini darp eden eşin evine ve orada o fiil gerçekleşiyor. Birçok kadın yarım kalmış olan darpların sonucunda cinayete kurban gitmiş olan kadın maalesef. Bu anlamda, en azından atılması gereken adımları daha sağlıklı olarak atarsak, yasayı da işletirsek zannedersem sonuç alabiliriz.

Şimdi, bir de tabii ki küçücük çocuk bedenleri üzerinde istismarlar var, küçücük çocuk bedenleriyle ilgili cinayetler var. Minik Ceylin’in ölümü hepimizi çok derinden etkilemiştir. Neydi bu? Parkta oynayan bir çocuk dört gün sonra bir evde bir sandıkta ölü olarak bulunuyor. Planlanmış bir cinayet. Hepimizin vicdanını, yüreğini sızlattı. Her birimiz her şeyden önce anneyiz, her birimiz her şeyden önce babayız, her evladımızın başına gelebilir. Peki, hiç düşünüyor muyuz acaba neden oluyor bu? Neden bu çocuklar kandırılabiliyor? Neden parkta oynayan bir çocuk başka bir evde su içerken başına bu geliyor? Demek ki eğitim sistemiyle ilgili eksikler de var. Eğitim sisteminde 1960’lı yıllarda adabımuaşeret dersleri varmış. Bugün ise maalesef manevi değerlerimizle ilgili bu tarz dersler olmadığı gibi, ana baba okulları, halk eğitim merkezlerinde yapılabilecekken dikkatimizi bunlara vermiyoruz. Anne babaları, henüz anne baba olmadan önce çocuklarını nasıl yetiştirmeleri gerektiği konusunda, çocukların alması gerektiği tedbirlerle ilgili “Bu beden benim, dokunma.” diyebilmeleri noktasında maalesef eğitim açısından yetersiz olduğumuzu görmemiz gerekiyor, atılması gereken adımları hep birlikte görmeliyiz. Eğer bunları görmezsek, hiç önemli değil, her birimizin çocuğunun başına gelebilir mi? Gelir ve kız erkek olmaksızın, hiç ayrım da yapmıyorum çünkü ben özellikle adli vakalarda takip ettiğim ve gördüğüm kadarıyla maalesef erkek çocuklarımızın başına da aynı şeyler gelmekte.

Şiddet, sadece bedensel şiddet değil, ekonomik şiddet de şiddettir, manevi şiddet de şiddettir, psikolojik şiddet de şiddettir. Bunu önlemek için hep birlikte ne yapmamız gerekiyor, öncelikle toplumda neden böyle bir eksiklik oluştu, niye bu manevi değerler maalesef azaldı, zayıfladı, millî değerlerimiz niye acaba yeteri kadar eğitim müfredatıyla beraber verilemiyor? Bunu hep birlikte incelemeliyiz. Bu incelemeleri yaptıktan sonra bunları ders müfredatına aldığımızda hangimizin zararı olur bundan? Milletin kârı olur, Türk milletinin faydasına olacak olan şeyler bunlar. Yeter ki tespitleri doğru yapabilelim.

Kadının uğradığı şiddetle alakalı, özellikle yaptığımız araştırmalarda ve Milliyetçi Hareket Partisi olarak senelerden beri verdiğimiz önergelerle hep şunu söyledik: Gelin, hep birlikte kadına şiddeti önlemek için somut adımlar atalım. Nedir bu somut adımlar? Kadın sığınmaevine yerleştirilen kadınların meslek edinmeleri, oradan çıktıktan sonra da mutlaka istihdamlarının sağlanmasını sağlayalım dedik, bunu da bir önergeyle sunduk. Ancak önerge, her zaman olduğu gibi siyasi bir refleksle reddedildi.

Şimdi, bu konuyla ilgili özellikle İstanbul Sözleşmesi önemli bir sözleşme. Önergede de yer aldığı için üzerinde biraz durmak istiyorum. Biyolojik veya hukuki, ailevi bağ olup olmadığına bakılmaksızın ev içi şiddetin ve kadınlara yönelik her türlü şiddetin önlenmesi, bunlarla mücadeleye ilişkin standartları belirliyor. Bunlar aslında bir kılavuz niteliğinde olabilir, bunları hep birlikte değerlendirebiliriz. Bu anlamda Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu ülkenin kahraman kadını… Her Türk kadını bu ülkenin kahraman bir kadınıdır. Yarın öbür gün ülkemizde oluşacak olan bir sıkıntı durumunda biliniz ki öncelikle kadınlar en önde yer alacaklar. Kara Fatmalar tarihimizde bunu bize göstermiştir. Bu anlamda, onları incelediğimizde gerçekten mücadele noktasında “Vatanım ve milletim.” dediği zaman özellikle bu mücadelenin kadınlar tarafından nasıl yapıldığını da hepimiz hatırlayacağız. Onları korumak, gözetmek, onların geleceğini sağlamak hepimizin birer vicdani görevi ve muhasebe olarak da bunu yapmamız gerekiyor. Nasıl yapabiliriz? Ekonomik olarak kadınları güçlendirdiğimizde, bilhassa kadının erkeklere karşı acziyetini ortadan kaldırmış oluruz.

Özellikle yine bu kürsüden Milliyetçi Hareket Partisi olarak defalarca şunu söyledik: Gelin, sigorta girişi öncesinde doğum yapmış olan kadınlar -bunlar bizim annelerimiz- her biri bir feryatta bulunuyor, diyor ki: “Avrupa’da bu borçlanma usulü var -yine askerlik borçlanması yapılabiliyor- bizlere de bu hakkı verin. Biz çalışmadık çünkü en kutsal görev olan çocuklarımızı yetiştirdik.” Gelin “doğum borçlanması” adı altında bu annelerimize bu hakları tanıyalım. Çünkü onların buna, özellikle, bir emekli maaşı alma noktasında ihtiyaçları var.

İşte bu şekilde ekonomik olarak acziyet içerisinde olmadıklarında, şiddete uğradıkları zaman, her gün dayak yiyip o evde kalmak zorunda bırakılmazlar. Bu anlamda da atılması gereken adımları sürekli gündeme getirdik.

Geçtiğimiz yıla oranla haber sayılarına bakıyorum, haber sayılarında düşüş var, haberlere çok fazla yansımıyor, gazetelerde kadının uğradığı şiddete yönelik haberler belki çok fazla yer almıyor. Ülkemiz olağanüstü bir gündemden geçmektedir. Bu gündemde belki bunlar çok zayıf ve cılız kalıyor olabilir ama inanın cılız değil. Şiddetin arkasında taciz var, tacizin arkasında ise mutlaka ve mutlaka cinayetler var. Bu anlamda, mutlaka toplumun eğitilmesi gerekiyor. O eğitimin de bizler tarafından burada belirlenecek olan, belki yine bir araştırma yapılması durumunda… Bu anlamda da bir araştırma önergesi partimiz tarafından verilecektir tekrar. Özellikle halk eğitim merkezlerinde verilen eğitimlerin değiştirilerek toplumun millî, manevi ve ahlaki değerlerinin güçlendirilmesi, bu anlamda anne baba olacak olan insanların çocuklarını nasıl yetiştireceğine dair, bu çocukların kendilerini nasıl koruyacaklarına dair çalışmaların yapılması gerektiğini düşünüyorum.

Ayrıca, çok önemli bir örnek vereyim, belki dikkatinizi çekecektir. Basit bir cep telefonu alıyoruz, 10 adet kullanma kılavuzu çıkıyor, çok dilli; açıyoruz, bakıyoruz; koruyoruz, gözetiyoruz o telefonumuzu. Aracımız küçücük bir arıza çıkardığı zaman hemen servise götürüyoruz ama ana baba olacak olan insanlar çocukları doğduğu zaman onları nasıl yetiştireceklerini bilmiyorlar. Mutlaka eğitim müfredatında yer almalı, Türk milleti, özellikle, bu olayları yaşamaya mahkûm bırakılmamalı. Türk milleti güçlü bir millet, Türk milleti daha da güçlendirilmeli ve bu anlamda da kadınların önünün açılması gerekiyor. Yüzde 50’si kadın olan nüfusun yüzde 50’sini de doğuran kadınlar; onun için, kadınların özgül ağırlığı bana göre yüzde 75’tir. Bu anlamda da herkesi vicdana davet ediyorum, bunu da özellikle, vicdanlarında muhasebe etmeye davet ediyorum.

Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Erdem.

Önerinin lehinde Çanakkale Milletvekili Sayın Bülent Turan.

Buyurunuz Sayın Turan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Ramazanı şerifinizi tekrar tebrik ediyorum.

Az önce, yargının bir kararından yola çıkarak ana muhalefet partisinin talihsiz bir söylemine ve ardından da Meclisi terk etmesine şahitlik ettik. Üzüldüğümüz şudur: Her yargı kararından sonra siyasal rekabetimize, siyasal kavgamıza yargının alet edilmesi, meseleye yargı merkezli bakılması, toplumun bu konuda tahrik edilmesi çok vahim diye düşünüyorum. Sayın grup başkan vekilinin az önceki konuşmasına baktığımızda, “yüzde 49’a karşı alınan bir karar” “saray darbesi” “20 Temmuz darbesi” gibi akla ziyan ifadelerle beraber ilgili milletvekilinin tutuklanmasını değerlendirdi. Öncelikle şunu söylemek isteriz ki: Yüzde 49 diye ifade ettikleri “hayır” diyen vatandaşlarımız bizim vatandaşlarımız. Bu toplumda “evet” diyen de, “hayır” diyen de saygındır dedik, birinci sınıf vatandaştır dedik, hatta, demokratik görevlerini yerine getirdiklerinden dolayı da takdire şayandır dedik. O yüzden, bir yargı kararını –ki beğenirsiniz, beğenmezsiniz- yüzde 49’a karşı yapılan bir kararmış gibi düşünmek, değerlendirmek siyasi ahlaktan uzak, siyasi söylemin sorunlu olduğu bir ifadedir diye düşünüyorum.

Onun dışında, her ne olursa olsun, bir kurum karar verdiği zaman –bu, yargı olur, başkası olur- milletin bize görev verdiği, “Dört sene burada kalacaksın, haklarımı kollayacaksın, benim her türlü derdimi Meclise taşıyacaksın.” dediği bu milletin Meclisini terk etmek, gerekçesi ne olursa olsun, kabul edilebilir bir yaklaşım değil. Şu sıralara bakıyorsunuz, şu an tek bir tane ana muhalefet partisi milletvekili yok. Neden yok? Yargı bir karar vermiş, o kararı beğenmemişler, o yüzden. Bizim de yargının kararlarından beğenmediklerimiz var, beğendiklerimiz var ama her zaman demiyor muyuz, yasama kendi işini yapacak, yürütme kendi işini yapacak, mahkemeler kendi işini yapacak? Çok örneği var, tutuklanan vekiller oldu, sonra bırakılanlar oldu; bırakılınca “iyi yargı”, tutuklanınca “kötü yargı”. Bu doğru değil. Siz buradan yola çıkarak, on beş yılda on iki seçim kazanmış, gençlik kollarından, Başbakanlıktan Cumhurbaşkanlığına kadar her dönemde seçilerek gelmiş bir lidere hakaret etmeye kalkarsanız sittinsene böyle yüzde 25’lerde kalırsınız. CHP’nin iktidar olamamasının en önemli sebeplerinden bir tanesi zehirli dilidir, yanlış ifadeleridir çünkü Tayyip Erdoğan’a hakaret ona oy verene hakarettir, Tayyip Erdoğan’a bu konuda suizanda bulunmak ona oy veren millete suizanda bulunmaktır. Yargı kararını “sarayın darbesi, sarayın kararı” diye ifade etmek akla ziyan bir yaklaşımdır.

Değerli arkadaşlar, bir noktanın altını çizmek isterim. Hatırlarsınız, bundan bir sene kadar önce dokunulmazlıklar gündeme geldi, “evet” diyen partilerimiz oldu, “hayır” diyenler oldu ama çok iyi hatırlıyoruz ki bu kürsüye çıkıp, parmak sallayıp, bizim grubumuzu itham edip “Hepsini kaldırın. Hodri meydan!” diyenler CHP’lilerdi. Dokunulmazlıkları kaldırdık. Oy verdiniz, AK PARTİ’nin tek başına Anayasa’yı değiştirme yetkisi yok, tek başına dokunulmazlıkları kaldırma imkânı yok, biz “kaldıralım” dedik ama siz de destek verdiniz, dokunulmazlıkları kaldırdık. Senaryo mu yapıyoruz? Dokunulmazlıkları kaldırılan bir vekille herhangi bir vatandaşın yargı açısından bir farkı olabilir mi? Kaldı ki bir şeyi daha söyleyeyim: İlgili şahsın davada sanık arkadaşı, bir diğer arkadaşı, uzun yıllardan beri kaçak, yurt dışında, her türlü ihaneti yapan, her türlü söylemini zehirli hâliyle ifade eden kişi yurt dışında. Demek ki tutukluma da mahkeme açısından değerlendirilebilir bir konu hâline gelmiş bu dava için. O yüzden bir daha söylüyorum, bunu mahkeme tutuklayabilir, tutuklamayabilir, biz hiç kimsenin tutuklanmasından mutlu olmayız. Biz yargının farklı tedbirlerle beraber bu konuları ifade etmesini, bu konularda gereğini yapmasını bekleriz. Ama bu kararın bildiğiniz gibi istinaf mahkemesi boyutu var, ardından Yargıtay boyutu var, daha kesinleşmiş bir karardan bahsetmiyoruz, belki yarın bırakılacak. Ne oldu da Meclisi terk ediyorsunuz? Ne oldu da büyük büyük laflarla beraber “Bir daha buraya gelmeyeceğiz.” yüzde 49’a hakaret ediyorsunuz? Meclisi terk etmek size görev veren millete haksızlık yapmak demektir. Önce siyasetçi ağzına, diline dikkat edecek. Her türlü söylemi ifade edip sonra bir daha buraya gelirseniz biz de size yan yana bakarız. O yüzden iyi düşünün, iyi taşının, milletin verdiği görevi sorumsuzca davranmak yerine en sorumlu hâliyle, en sorumluluğu kuşanmış hâliyle burada ifade etmek, burada görev yapmak çok daha kıymetlidir diye düşünüyorum.

Adı geçen şahısla ilgili “FETÖ’nün imamı” diyen oldu, “MİT tırları” diyen oldu, bir sürü iddia var. Kendi siyasal düşüncesine yakın insanların iddiaları var ama bunların görevi benim görevim değil ki. Onu yargılayacak olan, dinleyecek olan, ifadesini alacak olan, ona göre tutuklayacak veya bırakacak olan mahkemenin kendisi. Nasıl, biz mahkemelere özgür olun, güçlü olun, bu millet adına karar verin diyeceğiz? Eğer buradan mahkemelere hakaret edersek, hâkime “sözde hâkim” dersek bu doğru bir yaklaşım değil. Bırakın hâkim de işini iyi yapsın, savcı da işini iyi yapsın ama milletvekilleri de işini iyi yapsın. Burayı terk etmek milletvekilliği ruhuyla bağdaşan, milletin bize verdiği güvenle bağdaşan bir yaklaşım olmaz. Dokunulmazlıklar kaldırılırken “evet” diyeceksiniz, ondan sonra Meclisi terk edeceksiniz, bu samimi bir yaklaşım değildir. Biz AK PARTİ Grubu olarak, meselenin bir yargı meselesi olduğunu, daha önceki örneklerde olduğu gibi, yargının, tüm delillerle beraber tutuklama, beraat, ceza, hangi kararlar verilirse verilsin başımızın tacı olduğunu söylemek istiyoruz. Çünkü biz bu ülkede 3 sacayağının da kendi içerisindeki yönetmeliğiyle, kanunuyla, anayasal güvenceyle görev yapmasını biliyoruz. O yüzden Cumhurbaşkanımıza, oradan yürüyerek AK PARTİ’ye, Hükûmete en ağır ithamlarda bulunmak akla ziyandır. Ben bütün bu ithamlarını iade ediyorum. Kimin tarihinde diktatörlük var, kimin tarihinde yargıya talimat vermek var, kimin tarihinde yargı üyelerini toplayıp brifing vermek var herkesin çok iyi bildiğini düşünüyorum.

Bu vesileyle tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Kerestecioğlu, sisteme girmişsiniz.

60’a göre söz veriyorum, buyurun.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

28.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Ben aslında Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunu gerçekten şu anda Türkiye kadınlarına havale etmek istiyorum. Kadına yönelik şiddetle ilgili bir önerge verdik. Son beş ayda 200’e yakın kadın öldürüldü bu memlekette. Bir tane tecavüz kriz merkezi yok, tacize karşı başvuru hatları, merkezleri yok ve bir erkek konuşmacı çıkıyor ve -tırnak içerisinde- yüksek siyaset yapıyor. Kadınlar çünkü söz etmeye ve konuşmaya değer değil bu ülkede. Bunu gerçekten esefle kınadığımı belirtmek istiyorum. Yani, bu kadar ciddiyetle ele alınması gereken bir konuda bunun yapılması bu Meclisin utancıdır. Şu anda, varsa eğer birazcık bu anlamda sorumluluk, pozitif yükümlülük bilinci bu kadar kadın öldürülmüş olan bir ülkede Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı başta olmak üzere, Adalet Bakanı, İçişleri Bakanı bunların çıkıp ya istifa etmesi gerekir ya da “Beceremiyorum.” diyerek ağlaya ağlaya gitmesi gerekir.

Mor Çatının özellikle bir başvuru hâlinde karşılaştığı şeyi anlatmak istiyorum size. Şu anda eğitimli personel dahi kalmadı, Emniyette eğitimli personel kalmadı. Kadınlar başvuru yapıyorlar ve bir polisin verdiği karşılık şöyle: “Biz burada 4 kişiyiz, 4 polisiz, 3’ü adliyede.” Çünkü, memleket gözaltında, hangi yargıdan söz ediyorsunuz, hangi adaletten söz ediyorsunuz? Hadi bunlar bir kenara ama anlaşılıyor ki evet, kadınlar yaşamaya değer bulunmuyor bu ülkede.

Teşekkür ederim.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, zabıtlara geçsin diye söyleyeceğim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Turan.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Bugün Meclisin en önemli partisi olan, ana muhalefet partisi olan parti Meclisi terk etmiş.

AHMET YILDIRIM (Muş) – En önemli mi? Siz 2’nci önemli misiniz?

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – İktidar partisinin bununla ilgili cevap verme hakkı var diye düşünüyorum; bir.

İkincisi: Kadına karşı şiddetle ilgili her türlü yasal düzenlemeleri yapmış, en ciddi adımları atmış Hükûmet bizim Hükûmetimiz.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Ya, nasıl siz bu kadar önlem alıyorsunuz da, bu kadar kadın ölüyor yani?

BAŞKAN – Tamamlasın.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Dağda da ölüyor, dağda da.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Bununla ilgili kanaatimiz, konumuz bellidir.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Aynı şey değil mi?

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Kaldı ki biz gündem dışı konuşmayı arkadaşlarımızdan öğrendik.

Teşekkür ediyorum.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Burası dağ değil mi, burası dağ?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Sizin bu anlayışınız bu memleketi ne hâle getirdi.

X.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir tarafından, Türkiye'de 6284 sayılı Kanun’un İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanması önündeki engellerin araştırılarak kadınlara yönelik şiddete karşı alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 8/6/2017 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 14 Haziran 2017 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Şimdi, Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisi aleyhinde ikinci ve son konuşmacı Isparta Milletvekili Sait Yüce.

Buyurun Sayın Yüce. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Diğer konuşmacı onu konuşacak zaten Sayın Başkan. Diğer konuşmacı zaten bu konuyu konuşacak.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Erkek konuşmacı.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Erkek… Allah Allah! Onu da siz belirleyin o zaman, metni de siz belirleyin. Mahmut Bey, metni verin, metni biz okuyalım.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Yok canım, siz her şeyi belirlediniz zaten.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Zaten her şeyi belirliyorsunuz Bülent Turan.

SAİT YÜCE (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, HDP Grubunun 6284 no.lu Kanun ve İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanması önündeki engellerin araştırılarak kadınlara yönelik şiddete karşı alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılması teklifi aleyhinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

AK PARTİ iktidarı kadın-erkek eşitliği ve kadına şiddetle mücadelede çok büyük yollar kat etti. Anayasa’nın 10’uncu maddesinde 2004 ve 2010 yıllarında yapılan değişikliklerle kadın-erkek eşitliği ilkesi güçlendirilmiştir. 2004 yılında Anayasa’nın 10’uncu maddesine “Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir, devlet bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür.” fıkrası eklenmiş olup 2010 yılında yapılan son değişiklikle “Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz.” ibaresi de eklenerek söz konusu madde pozitif ayrımcılık hususunu da içinde barındıran bir yapıya kavuşturulmuştur.

Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu 24 Mart 2009 tarihinde kurulmuş, kadın istihdamının artırılması ve fırsat eşitliğinin sağlanması konulu 2010 yılında ve çeşitli dönemlerde Başbakanlık genelgeleri yayımlanmıştır.

“Şiddete karşı sıfır tolerans” anlayışıyla Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda kabul edilmiş, 20 Mart 2012 tarihinde yürürlüğe girmiştir. AK PARTİ iktidarı tarafından bu kanun şiddetle takip edilmiş, büyük bir hassasiyetle uygulanması sağlanmıştır.

"Çocuk ve Kadınlara Yönelik Şiddet Hareketleriyle Töre ve Namus Cinayetlerinin Önlenmesi İçin Alınacak Tedbirler” konulu (2006/17) sayılı Başbakanlık Genelgesi yayımlanmış; bu çerçevede, AK PARTİ olarak “Kadına yönelik şiddete dur.” dedik. Bunun birçok örneği var, birkaç tanesini sizlerle paylaşacağım.

Kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddetin önlenmesi ve bunlarla mücadeleye ilişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi yani İstanbul Sözleşmesi Mart 2012'de yürürlüğe konulmuştur. Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Ulusal Eylem Planı yine Temmuz 2012'de yürürlüğe girmiştir. Bunlar olurken bir yandan da kadın konukevleri sayısı 2002 yılında 8 iken, yüzde 1.125 artırılarak 2016 yılı itibarıyla 101'e ulaşmıştır. Şiddet mağduru kadınlara hizmet vermek üzere ilk kabul birimleri hizmete açılarak sayısı 25'e yükseltilmiştir. Kadına yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla 2002 ila 2016 yılları arasında şiddet önleme merkezlerinden 91.156 kadın, 7.201 erkek ve 27.224 çocuk yani toplam 125.581 kişi hizmet almıştır. 2015'te 18.562 kadın, 9.199 çocuk, toplam 27.761; 2016 yılında ise 29.612 kadın, 17.956 çocuk, toplam 47.568 kişi hizmet almıştır.

Ayrıca, biraz önce konuşmacıların ifade ettiği veçhiyle aslında belediyelerimiz, birçok kurumumuz bu konuyla mücadele için çok ciddi tedbirler almışlar, eğitimler başlatmışlar, belediyelerimizde çok ciddi sayıda kitaplar neşredilmiş ve ailelere, kadınlara, erkeklere, çocuklara dağıtılmaya devam edilmektedir.

Sağlık Bakanlığında 31, Emniyet Genel Müdürlüğünde 30, Adalet Bakanlığında 26 ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığında 124 personele yönelik yapılmış süpervizyon eğitimleri tamamlamıştır. Bu eğitimler sonucunda 35 bin sağlık çalışanı ile 140 bin Emniyet personeline ulaşılması hedeflenmiştir. Bu, çok önemli bir çalışmadır, şimdiye kadar AK PARTİ iktidarlarına kadar hiç olmayan bir çalışmadır.

Millî Savunma Bakanlığıyla yapılan iş birliği çerçevesinde 2016 yılı itibarıyla 7.605 Türk Silahlı Kuvvetleri personeli ve 463.694 acemi ve usta er, erbaşa yönelik eğitimler tamamlanmıştır.

2010 yılında Diyanet İşleri Başkanlığıyla imzalanan “Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesinde Din Görevlilerinin Rolü ve Uygulanacak Prosedürler” konulu protokol kapsamında bugün itibariyle Türkiye'de 468 eğitici yetiştirilmiş ve 47.566 personelin alan eğitimleri tamamlanmıştır.

AK PARTİ 2002'den bu yana on beş yıllık iktidarı boyunca özellikle kadının güçlendirilmesi, kadına yönelik şiddetle mücadele konusunda çok ciddi adımlar atmıştır. HDP'nin bu anlamdaki ithamları gerçeği asla yansıtmamaktadır. AK PARTİ'nin ilk döneminde ilk ele alınan konu töre ve namus cinayetleridir. Bu anlamda oluşturulan bir araştırma komisyonunun sonuçları, daha sonra TCK'da töre, namus cinayetleri saikiyle işlenen suçların şahsa bağlı suçlar olarak düzenlenmesinde en önemli sebeplerden biri olmuştur. Akabinde yine bu anlamda Parlamentoda araştırma talebi olduğu için Parlamento çalışmalarına devam edilmiş, 2004 yılında kadın-erkek eşitliği ilk defa Anayasa'ya girmiştir. Bununla birlikte, 2010 yılında pozitif ayrımcılık anayasal düzenleme konusu olmuş, beraberinde İstanbul Sözleşmesi'ni hiçbir çekince olmadan ilk imzalayan ülke Türkiye olmuştur ve Türkiye Parlamentosundan çok şükür geçmiştir. Bu da Türkiye Parlamentosunun bir başarısıdır. Geçmişte 4320 numaralı 4 maddeden oluşan ilgili yasa, bugün 25 maddelik temel bir yasadır ve İstanbul Sözleşmesi'ne imza atan hemen hiçbir ülke uyum yasasını bu ölçekte çıkaramamıştır çünkü maddi karşılıkları olduğundan, Avrupa ülkeleri nezdinde karşılanamaz durumu olduğundan parlamentoları bu uyum yasalarını çıkarmakta geri durmuşlardır. Bu hususta medyaya da büyük sorumluluklar düşmektedir. Cinayet haberlerinin savcılık tutanaklarındaki ifadeleriyle bire bir verilmesi hiç doğru olmadığı gibi bu şiddete eğilimi ve şiddete özendirme noktasında maalesef önemli yaralar açmaktadır. Medyamızı da bu hususta ciddi bir sorumluluğa davet etmek hepimizin görevidir diye düşünüyorum.

Hiçbir sosyal sorun diğerinden küçük değildir. Elbette kadına şiddet de ciddi bir sorundur. Yalnız bu sadece bizim ülkemizde değil dünyanın birçok ülkesinde vardır. Mesela Danimarka'da kadına yönelik şiddet yüzde 52, Finlandiya'da yüzde 47, İsveç'te yüzde 46, Hollanda'da yüzde 45, ne yazık ki İngiltere'de yüzde 44'tür. Bu, bütün dünyanın bir sorunudur. Yine Londra’da, New York’ta özellikle toplu taşımalarda kadına yönelik istismarlarla ilgili ciddi mücadele kampanyaları başlatılmıştır ve devam etmektedir. Bunlar tabii oralarda var, bizde mazur görülecek hâli yoktur ama dünyanın genel, içinde bulunduğu önemli bir sorundur.

İnsan Hakları İnceleme Örgütünün bir raporuna burada işaret etmek istiyorum. Maalesef 15 yaş altı kız çocuklarının ve çocukların PKK üzerinden şiddete uğramasıyla ilgili örnekler raporda yer almaktadır. Geçtiğimiz günlerde, daha çok yeni Birleşmiş Milletler Daimi Temsilci Yardımcısı Begeç'in yaptığı bir açıklamada PKK'nın özellikle kadın ve kız çocuklarını istismar etmesi, kendi bünyesindeki kadınlara da tecavüz etmesi ve bunları istismar etmesi, zorlamalar kullanması bu Birleşmiş Milletler raporunda kayıtlara geçmiş, yer almıştır.

PKK'nın dağa kaçırılan kız çocukları, PKK'nın eline silah verdiği, dağa kaldırdığı ve PKK temsilcilerinin elindeki silahla istismar edilen, infazı yapılan kız çocuklarıyla ilgili ses çıkarılmadığını görmekteyiz. Maalesef bugün Meclisimizden bütün siyasi partilerin bu tecavüzlere, bu istismarlara bir ses vermelerini, bir şey söylemelerini beklemeye devam ediyoruz ve devam edeceğiz.

Evet, eskinin hataları elbette olmuştur ama iktidarımız, doğuda ve güneydoğuda özellikle özgürlüklerin, huzurun, insani ihtiyaçların ve oranın ihtiyacı olan yatırımların yapılmasında elinden gelen bütün fedakârlığı ve gayreti göstermektedir.

Yine, yüce dinimizde “Hanımlarını dövenler sizin hayırlılarınız değildir.” buyurmuştur Peygamber Efendimiz.

Yine Bakara suresinde çok güzel bir ayetikerime var, eşler arasındaki münasebetleri anlatıyor: "Siz erkeklerin bağışlaması takvaya daha yakındır.” derken, eşler arasındaki münasebetleri sadece karşılıklı haklara bağlamak doğru değil, eşlerin bunların da ötesine geçerek birbirlerine karşı fedakârlık ve anlayış göstermeleri istenmiş; bu da ailenin yöneticisi olan erkeğe daha fazla yük yüklemekle olmuştur.

İnanç ve değerlerimize göre kadınlar birer şefkat kahramanıdır. Çözüm sadece hak ihlallerine karşı caydırıcı önlem almakta veya cezalandırmakta değil bunun ötesine geçerek aile içindeki karşılıklı anlayış, şefkat ve muhabbeti sağlayabilmekte aranmalı; bunun da kaynağı bizim kendi kültürümüzde, kendi inançlarımızdadır. Başka türlü hayat tarzlarına özenme ve özendirme sürekli problem doğurur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SAİT YÜCE (Devamla) - Bir cümle Sayın Başkan.

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

SAİT YÜCE (Devamla) – Bütün bu sorunların reçetesi, ilacı, çaresi de kalplere yerleştirilecek manevi yasakçıyla ancak mümkün olabilecektir. İnsanların vicdanlarına ve kalplerine biz jandarmayı, polisi, güvenlik kameralarını, kanunları, hapishaneyi veya benzer korkuları değil bunu yerleştirirsek ancak bu tür sorunlarla tam baş edebiliriz. Bu mesele hepimizin üzerine düşen, başta Parlamentomuzun, bütün eğitim kurumlarımızın üzerine düşen bir vazifedir.

Ben bu düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sağ olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Şimdi, Halkların Demokratik Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

2.- CHP Grubunun, Mersin Milletvekili Serdal Kuyucuoğlu ve arkadaşları tarafından, geçmiş dönemlerde FETÖ mensuplarına usulsüz bir şekilde verildiği iddia edilen kamu ihalelerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 18/10/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 14 Haziran 2017 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 14/6/2017 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                                     Özgür Özel

                                                                                                                                        Manisa

                                                                                                                              Grup Başkan Vekili

Öneri:

Mersin Milletvekili Serdal Kuyucuoğlu ve arkadaşları tarafından, “geçmiş dönemlerde FETÖ mensuplarına usulsüz bir şekilde verildiği iddia edilen kamu ihalelerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi” amacıyla 18/10/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin (812 sıra no.lu) Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 14/6/2017 Çarşamba günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi lehinde ilk söz, Muğla Milletvekili Mehmet Erdoğan’a aittir.

Buyurun Sayın Erdoğan. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Cumhuriyet Halk Partisinin verdiği önerge hakkında söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi 15 Temmuz 2016 tarihinde yaşanan ve her yönüyle ihanet kokan hain kalkışma girişimini aynı zamanda bir işgal girişimi olarak gören ve yok edilmeye çalışılan devlet otoritesini yeniden tesis etmek adına üzerine düşeni eksiksiz bir şekilde yapmayı kendisine görev edinmiş bir siyasi partidir. Bu sebeple, muhalefet şerhimizde bunlara çok dikkat ettik. 15 Temmuzda FETÖ’cü darbe girişimini gerçekleştirenleri bu vesileyle tekrar lanetliyor, 15 Temmuzdaki ve bu ülkenin birliği, beraberliği için şehit olmuş bütün şehitlerimizi tekrar rahmetle, minnetle anıyor, gazilerimize de hayırlı ömürler diliyorum.

FETÖ’nün yıllardır var olduğu ve siyasetle en güçlü bağı yakın zamanda içinde kurduğu göz ardı edilmemelidir. Yapılan ihmallerin ve izlenen yanlış politikaların sonucunda en büyük ve en önemli kaynağımız olan insan kaynağımızın heba edildiği ise ayrıca dikkat çekilmesi gereken bir husustur.

15 Temmuz darbe girişimini gerçekleştiren FETÖ’nün devletimize ve milletimize faydalı kişiler olabilecek yetenekli yüz binlerce gencimizi devşirdiği ortadadır.

Sayın Başkan, çok gürültü var.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen, uğultuyu keselim. Hatibin insicamı bozulmasın.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – FETÖ’nün devşirdiği ve beynini yıkadığı yetenekli insanların oluşturduğu hasar, 1915 yılında Çanakkale Savaşı’nda kaybedilen neslin oluşturduğu hasardan belki daha büyüktür. Anılan tarihte, 1915’te harbiye, tıbbiye, mülkiye ve Anadolu’daki liselerimiz mezun vermemiştir. Çanakkale’de verdiğimiz 253 bin şehidimizin çoğu eğitim görmekte olan gençlerimizden oluşmaktaydı. 15 Temmuz hain darbe girişimi sonucu, FETÖ’yle irtibatlı, iltisaklı ve darbeyle fiilen bağlantılı olan, bu iddialarla ihraç edilen, açığa alınan, tutuklu bulunan kamu görevlilerinin sayısına bakıldığında FETÖ’nün açtığı hasarın Çanakkale Savaşlarının bu minvalde açtığı hasardan bir farkı yoktur. Velhasıl Çanakkale’den bir asır sonra tekrar bir nesil kaybettik milletçe. Bu sebeple olayları masaya doğru yatırmak, çalışmalarımızı doğru yapmak ve sağlıklı sonuçlara ulaşarak yeni 15 Temmuzların önünü kesecek tedbirleri almak konusunda Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak hem zorunluluğumuz hem de sorumluluğumuz vardır.

Tabii ki ortada bir terör örgütünden bahsedince bu terör örgütünün bugüne kadar nasıl geldiğine çok iyi bakmamız lazım. Dolayısıyla, burada bu işin mali ayağı olmadan, finansman ayağı olmadan hiçbir terör örgütünün ayakta kalmasının mümkün olmadığını hepimiz çok iyi bilmekteyiz. Darbe Araştırma Komisyonu olarak örgütün mali ayağıyla ilgili aslında çok da somut araştırmalar yapılamadı. Yani bu örgüt şimdiye kadar kamu kaynaklarını nasıl aktardı, kamunun gücünü kullanarak iş adamları üzerinde nasıl baskı kurdu ve başka, bu şirketleri, işletmeleri, okulları yasal, yasal olmayan yönlerle nasıl aktive etti, bunları nasıl ruhsatlandırdı, nasıl açtı, nasıl kapattı, bu konuda aslında Komisyon olarak çok da yeterli çalışma yaptığımızı söyleyemeyiz. Özellikle kamu ihaleleri, kamu ihalelerini alan belli şirketlerin durumları ve bu şirketlerin kamu içerisine yerleştirdikleri insanlar aracılığıyla ihaleleri nasıl kotardıkları konusu gerçekten araştırmaya değer bir alanı oluşturmaktadır.

Yine, üzerinde özellikle durulması gereken bir konu da belediyelerdir. Yani, burada tabii, konuyu konuşurken FETÖ’yle de sınırlandırmamak lazım. Bugün Türkiye'de bütün terör örgütlerinin devletin idare ettiği alanlarda; belediyelerde, üniversitelerde ciddi yapılanmaları kurmaya çalıştığı ve oradan kendilerine alan açtığı, oradan ihaleleri aldığı söylendi. Geçtiğimiz dönemde, mesela FETÖ’nün belediyelerle ilgili mali kaynağının nasıl aktarıldığı konularından, işte, öyle ki hâlâ hafızalarımızdan çıkmayan, damadı FETÖ konusuyla ilgili olarak tutuklanıp serbest bırakılan eski Başbakan Yardımcımız, Meclis Başkanımız Bülent Arınç ile Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek arasında yaşanan tartışmada Bülent Arınç’ın Gökçek’e yönelik olarak “Ankara’yı parsel parsel sattı, yurt yerleri verdi.” sözleri iddialı ve belediyelerin FETÖ konusuyla ilgili yaptığı çalışmaların ne kadar denetlenmeye muhtaç olduğunu, bundan sonra da benzer yapılara kaynak aktarılmaması, benzer yapılara taşeronlar vesaire üzerinden kadro kullandırılmaması bakımından bunların üzerinde durulması lazım.

Yine, Kamu İhale Kanunu yöntemlerinden birisi olan hizmet alım ihaleleri ki bunların üzerinden hem kaynak aktarılması var hem de kadro kullandırılması söz konusu. Bu konuların da üzerinde ciddi ciddi çalışmalar yapmak lazım.

Yine, mesela Kaynak Holding gibi direkt FETÖ’ye bağlı olan, FETÖ’nün mali ayağına ilişkin kuruluşların kamuya yüklü miktarda mal ve hizmet satışları yaptığının tespit edildiği raporlar Komisyonumuza MASAK tarafından gönderildi ancak bunun olmasına sebep olan konular yeteri kadar denetlenemedi. Çünkü AKP iktidara geldikten sonra teftiş kurullarını etkisizleştirdi, bütün mali denetimi Sayıştaya bıraktı. Bu Sayıştayın da bütün kurumların denetimini yapma konusunda hâlâ altyapısını kurup bütün mali denetimi gerçekleştirdiği söylenemez. Mesela Koza İpek Grubunun işlettiği Bergama altın madeninin nasıl ruhsatlandırıldığı, oradaki birçok sıkıntıya rağmen, ruhsatın defalarca iptal edilmesine rağmen, o ruhsatların yeniden yeniden nasıl alındığının da üzerinde durulması lazım çünkü Koza İpek Grubunun en önemli işletmelerinden birisi de Bergama altın madeni işletmesiydi.

Yine bu manada üniversiteler çok önemli kurumlar. Üniversiteler de özerk kurumlar, bütçeleri var, üniversite hastaneleri var vesaire. Buradan çok ciddi kadrolar kullandırılmakta ve terör örgütleri bu üniversite içindeki yapıları kullanarak hem öğrencilerle iletişim kurabilmekte hem de oraya birtakım mali kaynaklar aktarabilmekte. Gene şu anda, malumunuz, doğu ve güneydoğuda onlarca belediye kayyumlar tarafından yönetiliyor. Yani belediyelerin kaynaklarını istismar eden tek örgüt de FETÖ değil, başka örgütler de PKK da bu kaynaklara el atabilmektedir. Bu bakımdan, belediyelerin denetimlerinin sürekli hâle geleceği bir şey kurulması lazım. Bugün, tabii, Türkiye'de faaliyet gösteren PKK, DEAŞ, DHKP-C, FETÖ ve benzeri yapıların hepsine baktığımızda, hepsinin çok ciddi kaynaklar kullandığı ortadadır ve MASAK’ın bu mali hareketliliği kontrol edebilecek bir gücünün olmadığı, hep geriden gittiği ve o arada da atı alanın Üsküdar’ı geçtiği bir realiteyle karşı karşıyayız. Bu bakımdan MASAK’ın ve istihbarat örgütlerinin, terör örgütlerinin finansman kaynaklarını kontrol edebileceği bir yapının kurulması ve bunun üzerinde hep birlikte çalışmamız gerektiği konusu önemlidir, böyle bir sıkıntı vardır. Bu yapının nasıl oluşacağının tespit edilmesi bakımından da bir Meclis araştırma komisyonu kurulmasında fayda vardır. Gene kaçakçılık bütün örgütler için önemli bir gelir kaynağıdır. Burada kaçakçılık deyince sadece sigara kaçakçılığı; efendim, alkol kaçakçılığı; efendim, mazot kaçakçılığı olarak da düşünmemek lazım. Şimdi, artık 15 Temmuz sonrası yaşanan süreçte görülmektedir ki örgütler Türkiye'den çantalarla para nakletme yoluna başlamışlardır. Dolayısıyla, Türkiye’deki, bu, milletimizin helal paralarından milletimiz kandırılarak toplanan paraların yurt dışına gayrimeşru yollarla çıkarılmasının da önünü kesecek ciddi bir kontrol mekanizmasına da her geçen gün daha çok ihtiyaç duyulmaktadır. Tabii ki bunları kimle yapacağız? Devleti, sonuçta hangi sistemi kurarsak kuralım insanla yöneteceğiz. En önemli mesele, insanımızı doğru yetiştirmektir. Bugün eğitim sistemindeki boşluklardan ve zaaflardan istifade eden aklı karışık birtakım yapılar, gençliğimizin aklını karıştırmakta, onları devşirmektedir. Eğitim sistemimizi millîleştirmek ve orada biat etmeyen, sorgulayan ve Türkiye’nin yarınlarına şekil verecek gençliği doğru yetiştirmek ve devletimizi doğru bir nesle teslim etmek zorundayız. İşin en önemli kısmının da bu olduğuna inanıyorum.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Erdoğan.

Şimdi önerinin aleyhinde ilk söz, Ordu Milletvekili Ergün Taşcı’ya aittir.

Buyurun Sayın Taşcı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ERGÜN TAŞCI (Ordu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin FETÖ terör örgütünün ekonomik olarak nasıl güçlendiğine ilişkin, geçmişe dönük olarak kamu ihalelerinin araştırılması ve haksız kazançla ilgili, Anayasa’nın 98’inci ve İç Tüzük’ün 104’üncü maddesi gereğince verdiği Meclis araştırması önergesiyle ilgili önergenin aleyhinde söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle “ihale” deyince, “harcama” deyince önümüze, biliyorsunuz, 2002 yılında 4734 sayılı Yasa’yla yürürlüğe giren Kamu İhale Kanunu ve bu ihale sürecini devamında sözleşmeye bağlayan 4735 sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu devreye girmiştir ve 2002 yılından itibaren daha önceki ihalelerle ilgili düzenleme yine devletin gelir getirici faaliyetiyle ilgili 2886 sayılı Yasa yürürlüktedir. Öncelikle, bu kurumda uzun yıllar yönetici olarak çalışmış birisi olarak, bu 2002’den itibaren yapılan düzenlemeleri ve ihaleyle ilgili konu gündeme geldiğinde bu kurumun nasıl çalıştığını sizlerle paylaşmak isterim.

Öncelikle kanunumuzun 5’inci maddesinde temel ilke olarak, tüm ihalelerde temel ilke olarak ifade edilen ilke, tüm ihalelerde aranan ve bunun denetlendiği… Açık olarak kurumun gerek şikâyet sürecinde yani kuruma ihalelerle ilgili yapılan itiraz ve şikâyet sürecinde ve bunun dışında gerekse EKAP üzerinden hem sözleşme öncesi hem sözleşme sonrasıyla ciddi anlamda denetimi bugüne kadar yapılmıştır ve bundan sonra da yapılmaya devam edecektir.

Kanunumuzun 5’inci maddesi çok temel ilkelerle ilgili. Yapılacak ihalelerde saydamlığı, rekabeti, eşit muameleyi, güvenilirliği, gizliliği, kamuoyu denetimini, ihtiyaçların doğru zamanda ve uygun şartlarla ve zamanında kaynakların kullanılmasına ilişkin temel ilkeleri kanunumuzun 5’inci maddesi ifade eder.

Yine, bu kanunumuzun 3’üncü maddesinde, bu Mecliste uzun yıllar tartışılan ve hep teknik olarak, bilgi eksikliği olarak, hep kamuoyunun ve Meclisin gündemine taşınan konularda istisna maddesidir. Bu istisna maddesine ilişkin de bir iki hususu paylaşmak isterim.

Kanunun 3’üncü maddesinde yine yüce Meclisin takdiriyle istisnalar düzenlenmiştir. Bu istisnayla ilgili alımın sanki Türkiye’deki tüm kamu alımlarının yüzde 60’ını, yüzde 70’ini oluşturuyor gibi bir algı oluşturulmaya çalışılmaktadır. Zamanımız yeterli olmadığı için, yine bu konuda merakı olan arkadaşları, yine, kurumun web sayfasındaki istatistiklere yönlendirebiliriz.

Buradan özellikle 2015 yılında ve 2016 yılında çok açık, net… 2015 yılında, yüzde 91’i; bu kanunun yine 17’nci ve 18’nci maddelerinde bu kamu alımlarının hangi usulle yapıldığına ilişkin düzenleme açıktır. Kamu alımları gerek mal gerek hizmet gerek yapım konusunda açık ihale usulüyle yapılır, şartları bellidir, belli istekliler arasında ihale usulüyle yapılır, şartları bellidir ve pazarlık usulüyle yapılır. Kanundaki şartlar oluştuğu takdirde idareler bu usule göre ihalelerini yaparlar.

Ne yapıyoruz? 2015 yılına bakıyoruz, yüzde 91’i isteklilerin tümünün katılımına açık bir şekilde kamu kaynakları harcanmış, daha doğrusu kamu ihtiyacı karşılama usulü olarak açık ihale usulüyle… 2016’ya bakıyoruz, yüzde 86’sı. Bunun dışındaki diğer harcamalarda yine kanunun zorunlu şartlarını taşıyan belirli istekliler ve pazarlık usulüyle yapılmıştır.

Kanunun 3’üncü maddesindeki istisnaların adedinin sayıyla, rakamla, “u” ya kadar geldiği iddia edilerek sanki kamudaki harcamalar Kamu İhale Kanunu’ndan ve denetimden kaçırılıyor gibi bir iddianın da bir defa temel bilgi olarak doğru olmadığını burada sizlerle paylaşmak isterim.

Ondan sonra, özellikle -bu rakamları biraz daha zamanımız olsa inceleyebilirdik- kanunumuz çok açık bir şekilde yani yine kanundan örnek vererek gideyim… Bizim kanunumuzda 11’inci maddede bir düzenleme var. 11’inci madde der ki: İhaleye katılamayacak olanlar… Bunlar (a), (b), (c), (d) diye sıralanmış. En fazla tartışılan konu, 15 Temmuzdaki FETÖ hadisesiyle Meclisin ve Türkiye'nin gündeminde olan konu, FETÖ’ye bağlı şirketlerin kamudan ihale aldıklarına ilişkin iddialar. Şimdi, böyle bir şeyin, böyle bir iddianın doğru olması mümkün değil. Hükûmet, Hükûmetimiz ne yapmış? 15 Temmuz hadisesi sonrası 11’inci maddede “Şunlar, şunlar ihaleye katılamaz.” denilen, maddeyle sıralanmış, tadat edilmiş hususlara (g) maddesiyle düzenleme yapıyor, diyor ki: “Terör örgütlerine iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından bildirilen gerçek ve tüzel kişiler ile bu kapsamda olduğu Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı tarafından bildirilen yurt dışı bağlantılı gerçek ve tüzel kişiler…” Bunlarla derece yakınlığıyla ilgili olanlar, bu şirkette hissesi olanlar, ortak olanlar; bunların ihaleye katılamayacağına ilişkin, malum, ülkemizin yaşadığı en büyük hain kalkışma sonrası yine bu Meclisin vermiş olduğu yetkiyle, kanun hükmünde kararnameyle düzenlemeye, bugüne kadar var olan yasak fiil ve davranışlara ilişkin yaptırımımıza ilave bir madde daha yenisini koyarak, bugün ülkemizde bu kalkışmaya gelenlerle iltisakı olanlarla ilgili muamele, işlem şu anda nasıl yapılıyor? Şöyle yapılıyor efendim: Kamu İhale Kanunu’na tabi ihalelerde ilanla ihaleye çıkıyor ve ihale süreci devam ederken ihale komisyonu karara varmadan önce, yasak fiil ve davranışı tespit edilenler, bu şirketler, bu şirketlerin ortaklıkları EKAP üzerinden sorgulanıyorlar ve ihaleyle ilgili temel değerlendirmede geçerli teklif olarak -daha ilk aşamada- kabul edilip edilmeyeceğine ilişkin kanuni dayanağa bağlı olarak bu kararlar veriliyor. Ve sonrası… Özellikle bunun altını çizmek isterim: 15 Temmuz öncesi, yasal bir dayanağı olduğu hâlde, hiçbir ihale falanca kuruma, filanca kişiye verildi denemez. Çünkü yasanın açık hükmü, EKAP üzerinden açık bir şekilde, idareler tarafından sistem üzerinden denetlenmekte. 15 Temmuzdan sonra bu FETÖ'yle bağlantılı konular da devreye girerek o da süreç içerisinde devam etmektedir.

Peki, sözleşmeye bağlanmış ama sözleşme devam ederken… Az önce değerli arkadaşımız ifade etti; belediyelerde, orada burada birtakım bir şeylerden bahsedildi ama bir defa, bunların her birinin, kamu harcamasına ilişkin konuların Kamu İhale Kanunu‘na tabi olduğunu bilmemiz gerekiyor. Dolayısıyla 4734’e ve 4735’e tabi olarak devletin bir kuruşunun harcanmasında gerek bireysel şikâyette gerekse kurumsal anlamda şirketlerin, bir defa, meşru meri mevzuata aykırı bir şekilde sözleşme imzalaması mümkün değildir.

4735’le ilgili şunu söyleyelim: Evet, kayyum atanan belediyelerle ilgili hususa değindik. Evet, kayyum atanan belediyelerle ilgili, mevcut yapılmış sözleşmelerle ilgili süreci de tetkik ederek bu sözleşmelerin, özellikle terör örgütleriyle irtibatı olan, iltisakı olan şirketlerin sözleşmelerinin feshedildiğine ilişkin -evet, zamanım oldukça kısa olduğu için bir iki hususun altını çizeyim- buna ilişkin işlemler de açık, mevcuttur; Kamu İhale Kurumunda mevcuttur, idarelerde mevcuttur. Buna ilişkin bir iki hususun altını çizmek isterim. Türkiye’nin 44 ilinden toplam 951 şirkette kayyumların yetkileri Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na devredilmiş, bu Fon bu şirketlere kayyum olarak atanmış. 107 gerçek kişinin mal varlıklarına Fon kayyum olarak atanmış. Bu şirketlerin türlerine göre dağılımından bir iki rakam vermek isterim: 488 anonim şirket, 348 limitet şirket, 22 anonim limitet şirket şubesi, 67 ticari işletme, ticari işletme şubesi, 5 yurt dışında kurulu şirket, 9 işletme, 3 kolektif şirket, 3 ortaklık, 2 adi komandit şirket, 1 adi ortaklık, 1 kooperatif ve 1 avukatlık ortağı olarak bunun aktif büyüklüğü yaklaşık 40,9 milyar, öz kaynak toplamı 18,2 milyar, ciro toplamı 21,9 milyar olarak bu şirketlerde yaklaşık 46 bin kişi istihdam edilmektedir ve bu şirketlerle ilgili işlemler yapılmıştır. Bu, devletin resmî verileridir. Dolayısıyla kanuna, kanunun işleyişine ilişkin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERGÜN TAŞCI (Devamla) – …kurumun işleyişine ilişkin her şey ortadayken ve bu anlamda geçmişte de bugün de yasaya aykırı bir şekilde ihalelerin birilerine verildiğine ve buna devletin duyarsız kaldığına ilişkin iddiaların hiçbir hukuki dayanağı yoktur. Bu nedenle önergeyi desteklemiyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Taşcı.

Önerinin lehinde ikinci söz Mardin Milletvekili Mithat Sancar’a aittir.

Buyurun Sayın Sancar.

MİTHAT SANCAR (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Darbe Araştırma Komisyonu Raporu’nun en zayıf yanı siyasi sorumluluğu atlamış olmasıdır. Siyasi sorumluluk nedir? İki boyutta açıklayabiliriz bu darbe girişiminin siyasi sorumluluk ayağını. Birincisi: Doğrudan doğruya siyasi kadroları kimlerdi darbecilerin? Eğer başaralı olsaydılar hemen ardından veya bir süre sonra kimlerden hükûmet oluşturacaklardı? Devletin siyasi yönetimini kimlere vereceklerdi? Bu konuda sorulan bütün sorular geçiştiriliyor. Komisyon çalışmaları sırasında da ısrarla bu soruları aydınlatacak bilgi ve tanık ya da kişi dinlenmesini istedik. Bunların tamamı reddedildi.

Neden böyle bir çaba içine giriyor komisyon üyeleri, ayrıca AKP’nin kamuoyuna konuşan bütün sözcüleri? Neden “Darbenin siyasi ayağı olmaz.” gibi bir söz sarf etmeye ihtiyaç duyuyorlar? Bizim bu soruya verdiğimiz cevap: Kendilerinden korktukları için. Evet, siyasi sorumluluk ki en çok AKP’nin içine uzanacağından korktukları için bu konudaki bütün ciddi soruları, makul soruları cevapsız bırakmayı tercih ediyorlar. Ancak, tekrarlamaya bile gerek görmüyorum, hakikatleri ilelebet karartmanın imkânı yoktur, uzun süre örtmenin de imkânı yoktur. Bunlar ortaya çıkacaktır.

Siyasi sorumluluğun ikinci ayağı şudur arkadaşlar, ikinci boyutu: Acaba bu cemaat devlet içinde örgütlenirken kimlerden, nasıl yardım gördü? Hangi yöntemlerle devletin içinde bu kadar güçlü bir konuma gelebildi? Darbe Komisyonu raporuna bakıyorsunuz, 60’lardan, 70’lerden, 80’lerden, 90’lardan söz ediyor; Özallardan, Ecevitlerden, Demirellerden bahsediyor fakat 2000’lere gelince susuyor. Bu süre içinde en uzun dönem Başbakanlık yapan Sayın Erdoğan’ın adı bir kere bile zikredilmiyor.

Peki, böyle bir geçiştirme haklı soruların ortadan kalkmasına yol açabilir mi? Kesinlikle yol açmaz, bu soruların cevapları ortaya çıkacaktır.

Şimdi, bu soruları biraz daha detaylandıralım. Şimdi, terör örgütü olarak ilan edilen bu cemaat yapılanması en çok hangi iktidarlar döneminde devlet içinde kadrolaştı? Mesela, bugün açığa alınan ve tutuklanan hâkim ve savcıların yüzde kaçı hangi dönemde işe alındı, hangi dönemde göreve başladı? Açığa alınan ve tutuklanan Emniyet mensuplarının yüzde kaçı hangi iktidar döneminde işe alındı, hangi iktidar döneminde yükseltildi? Üniversitelerden ihraç edilen akademisyenlerin yüzde kaçı hangi iktidar döneminde nasıl teşvik gördü, nasıl yükseldi? Hangi rektörler hangi dönemde, cemaate mensup olduğu iddia edilen hangi kişiler en çok hangi dönemde üniversite yönetimine, YÖK’e üye olabildi ya da üniversite yönetiminin başına geçirilebildi?

Eğer bu soruları cevaplandırmazsanız siyasi sorumluluk ithamından asla AKP’yi kurtaramazsınız. Bakın, örgüte iltisaklı diye açığa alınan ya da tutuklanan ve şu an yargılanan pek çok kişi, 2013’ten önce bir bankaya, örgütün bankasına, cemaatin bankasına veya dershanelerine veya okullarına herhangi bir bağlantıyla ilişki içinde olduğu için atılmış ya da tutuklanmış ve yargılanmaktadır. Peki, 2002’den sonra 2013’e kadar bu iktidarların, AKP iktidarlarının yaptıkları birdenbire nasıl silinebiliyor? Eğer sizin sorumluluğunuz 2013’te başlıyorsa o zaman başkalarının da 2013’ten önceki fiillerini gerekçe göstererek ihraç etme veya yargılanmaya sevk etme hakkınız olmaz.

Bir diğer çelişki -Darbe Komisyonu raporunda da var- “Efendim, neden cemaat mensupları bu kadar yoğun kullanıldı?” Çünkü AKP iktidara geldiği zaman kendisine bağlı, kendisine ait kadroları yoktu. Cemaatin kadrolarını hazır buldu, onları işe aldı. E, bu bir sorumluluk gerektirmiyor mu? Çünkü onlardan yararlandınız; biliyordunuz, bir cemaattir bu. Devlet içinde bir cemaati örgütlemek, bu şekilde yoğun kadrolaştırmak darbe sonrasında yapılacak her yargılamada bir suç olarak, iş birliği olarak mutlaka davalara dâhil edilmelidir. O dönemdeki bütün bakanların, o dönemdeki bütün genel müdürlerin bugün darbe yargılamalarında sanık sandalyesine oturmaları gerekiyor. Bunu yapmadığınız takdirde, bu darbeyi önceden iktidarın bildiği ama önlemek yerine harekete geçmesi için fırsat verdiği, sonra bastırıp bunun sonuçlarından yararlandığı iddialarını asla gündemden, akıllardan, vicdanlardan çıkaramayacaksınız.

Darbelerle mücadelenin tek kalıcı yöntemi vardır: Sağlam bir demokrasi, şeffaf bir kamu yönetimi oluşturmaktır; objektif kriterlere dayalı kamu istihdam sistemi oluşturmaktır. Ama bugün “darbeyle mücadele” adı altında yapılan şey tam tersidir. İktidarın kadrolarını iktidara yakın kişileri devlet içine yerleştirmek en temel yöntem olarak kullanılmaktadır.

Bir başka önemli konu arkadaşlar: Bugün ihraç edilen, örgüte mensup olduğu için ihraç edilen hâkim ve savcıların hazırladıkları dosyalar yargılanma konusu olmaya devam ediyor. Onlar ihraç edildiler ama onların hazırladıkları dosyalardan en başta bizim milletvekillerimiz, eş genel başkanlarımız yargılanıyor. Peki, bunu hangi mantığa, hangi vicdana kabul ettireceksiniz? Madem bunlar hep bir örgüt üyesi olarak faaliyet göstermişlerdi, o hâlde o dönemde hazırladıkları fezlekeler, yaptıkları yargılamalar nasıl objektif ve adil kabul edilebiliyor?

Şimdi, biraz önce söylediğimi bir örnekle birleştireyim. Geçen gün benim hakkımda bir fezleke geldi. Diyarbakır Başsavcı Vekili -daha önce burada adını zikrettim- benim 2011-2014 yılları arasında DTK’ya davet edilmemi örgüt üyeliği delili sayıyor. Bizim dosyaların tamamı böyle arkadaşlar.

2011-2014 arasının bir bölümünde çözüm sürecinin başarıya ulaşması için Akil İnsanlar Heyetinde çalıştım. Bakanların yaptıkları toplantılara DTK temsilcileri resmen davet edildi, birlikte bulunduk oralarda. Şimdi bir savcı çıkıyor, böyle bir dosya hazırlıyor ve burada da muhtemelen alkışlanacak.

Tekrar söylüyorum: Eğer adalet sisteminde bu ayıklamayı ve temizlemeyi yapmazsanız eninde sonunda bu yöntemlerin ucu mutlaka size dönecek ama onunla da kalmayacak, bunların hesabını mutlaka vereceksiniz. Sizi paralel devlet yapılanması konusunda uyaran, harekete geçmeye çağıran Sevgili Eş Genel Başkanımız Selahattin Demirtaş cemaatin savcılarının dosyalarından tutuklu, siz burada onların yaptığı darbe girişiminin nimetlerinden yararlanacaksınız ve bu da kamu vicdanında kabul görecek, öyle mi? Sizi her seferinde uyaracağım, faydası olsun olmasın, bunları hep söyleyeceğim. Eğer size faydası olmazsa tarihe kayıt düşer, vicdanlara kayıt düşer.

Saygılarımla efendim. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Sancar.

Önerinin aleyhinde ikinci ve son konuşmacı Trabzon Milletvekili Salih Cora.

Buyurun Sayın Cora. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SALİH CORA (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi tarafından, geçmiş dönemlerde FETÖ mensuplarına usulsüz bir şekilde verildiği iddia edilen kamu ihalelerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi hususunda verilen önerge hakkında söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, tabii, 15 Temmuzda ülkemizde çok hain, çok alçakça bir darbe girişimi gerçekleştirilmiştir. Bu darbe girişimi nedeniyle şu anda ülkemizin her bir tarafında, darbe girişiminin, bu kalkışmanın yaşandığı bütün illerde hukuki süreçler, yargılamalar devam ediyor ama biz biliyoruz ki bu davaların sadece bir boyutu askerî kalkışma değildir. FETÖ terör örgütü yıllara sari olarak ülkemizde çok geniş çalışmalar yapmış, toplumun her bir tarafına nüfuz edecek yapılanmaları ortaya koymuştur.

On üç yıl avukatlık yapmış birisi olarak şunu özellikle ifade etmek istiyorum ki, bu önergeyle alakalı olarak da bildirmek istiyorum ki geçmişte birçok iş adamı, vatanına, milletine, devletine bağlı iş adamı, vergisini düzenli ödeyen iş adamları geçmişte çok çeşitli iddialarla, iftiralarla, kumpaslarla, tamamen iş dünyasında devre dışı bırakılmaları amacıyla, haklarında usulsüz dinlemelerle, birbirini tanımayan sanıkların bir araya getirilmesiyle, sahte delillerle beraber kendilerine kumpas kurularak yargılamalar yapılmış ve bu yargılamalar sonucunda da o iş adamları devre dışı bırakılıp örgüt elemanlarının önünün açıldığı bir hukuki gerçekti.

Şu anda bu davalarla alakalı olarak da mağdur olan vatandaşlar, iş adamları kendileri bizzat başvuruda bulunarak yargılamanın yenilenmesi yoluyla ülkemizin çeşitli mahkemelerinde, çeşitli illerde davalar açmak suretiyle mağduriyetlerini ortaya koymakta, kendilerine bu kumpası kuranlarla ilgili olarak süreci başlatmış durumdadırlar.

Biz de 15 Temmuz darbe girişiminden sonra hem 678 sayılı KHK hem 684 sayılı KHK’yla birlikte, terör örgütüyle iltisaklı bulunan şirketlerle ilgili Emniyet ve MİT’in raporları doğrultusunda, 4734 sayılı Yasa’nın 11’inci maddesi kapsamında yani Kamu İhale Kanunu kapsamında bu şirketlerle alakalı olarak ihale yasağı konulmuş ve şirketle alakalı atanan kayyumlar aracılığıyla idari, hukuki ve cezai soruşturma süreçleri devam etmektedir. Yani süreç kapsamlı bir şekilde Hükûmetimiz tarafından takip edilmektedir ve bundan sonraki süreçte de yargılamalarla beraber, elde edilecek delillerle beraber daha kapsamlı araştırmalarımız devam edecektir.

Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

GARO PAYLAN (İstanbul) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

GARO PAYLAN (İstanbul) – Başkanım yok, el insaf ya, 100 kişi var.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Var, var Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Öneri kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

Şimdi gündemin “Seçim” kısmına geçiyoruz.

XI.- SEÇİMLER

A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim

1.- (10/518) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Çölyak Hastalığının Teşhis Aşamasının, Sebeplerinin, Sonuçlarının ve Bu Hastalığa Maruz Kalanlara Sağlanabilecek Yardımların Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesine İlişkin (10/518) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunda boşalan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen bir üyelik için Konya Milletvekili Abdullah Ağralı aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.37

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 18.46

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: Mehmet Necmettin AHRAZOĞLU (Hatay), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 106’ncı Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

Alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Sanayinin Geliştirilmesi ve Üretimin Desteklenmesi Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

XII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Sanayinin Geliştirilmesi ve Üretimin Desteklenmesi Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/837) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporları (S. Sayısı:485 ve 485’e 1’inci Ek) (x) (xx)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Geçen birleşimde, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın birinci bölümünde yer alan 14’üncü maddenin önerge işleminde kalmıştık.

Şimdi, madde üzerinde üç adet önerge vardır. Aynı mahiyetteki bu önergeleri okutacağım ve birlikte işleme alacağım. Talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim veya gerekçelerini okutacağım.

Şimdi aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 14’üncü maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                     Kazım Arslan                                              Akif Ekici                                            Tahsin Tarhan

                                          Denizli                                                    Gaziantep                                                   Kocaeli

                                      Aytuğ Atıcı                                             Tacettin Bayır                                              İrfan Bakır

                                          Mersin                                                        İzmir                                                        Isparta

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

                                   Ahmet Yıldırım                                         Mahmut Toğrul                                     Ertuğrul Kürkcü

                                            Muş                                                      Gaziantep                                                     İzmir

                                      Garo Paylan                                                Erol Dora

                                         İstanbul                                                     Mardin

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

                            Ahmet Kenan Tanrıkulu                                 Mevlüt Karakaya                         Ahmet Selim Yurdakul

                                           İzmir                                                        Adana                                                      Antalya

                                   Mustafa Kalaycı                                          Kamil Aydın                                   Fahrettin Oğuz Tor

                                          Konya                                                     Erzurum                                           Kahramanmaraş

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki ilk önerge üzerinde söz isteyen Adıyaman Milletvekili Behçet Yıldırım.

Buyurun Sayın Yıldırım. (HDP sıralarından alkışlar)

BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım, ekranları başında bizleri izleyen saygıdeğer halkımız; 485 sıra sayılı torba Yasa Tasarısı’nın 14’üncü maddesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şu an idrak ettiğimiz ramazan ayının en büyük nimetlerinden biri de toplumda kaynaşma, yardımlaşma ve dayanışmanın bir ayı olmasıdır. Dualarımız, inşallah, Türkiye’de ve dünyada kalıcı bir barışa vesile olur diyorum.

İftarlar sayesinde her gün bir şehirde halkımızla bir araya geliyoruz. Geçen yıl eş genel başkanlarımızla iftar yemeklerinde bir araya gelen halkımızın, gittiğimiz yerlerde eş genel başkanlarımızın, tutuklu vekillerimizin, belediye başkanlarımızın, yöneticilerimizin ne zaman özgürlüğüne kavuşacağı yönündeki sorularına muhatap kalıyoruz. Kendilerine bunun bir yargı süreci olmadığını, tamamen siyasi erkin keyfî uygulamalarından içeride olduklarını paylaşıyoruz; gerçi halkımız da bunun farkında, dünya âlem de bunun farkında. Onlar halkımızın gözünde her gün daha da değer kazanıp sevilip sayılıyorlar ve yükseliyorlar. Ben de buradan başta Eş Genel Başkanımız olmak üzere tutuklu vekillerimizi, belediye eş başkanlarımızı, parti yöneticilerimizi selamlıyor, saygılar sunuyorum.

Tabii, iftar programına değinmişken, üç gün önce benim de davetli olduğum fakat başka bir programdan dolayı katılamadığım Adıyaman Kâhta ilçesinde yapılan bir iftar programına değinmeden geçmeyeceğim. Basında çok fotoğraflanan o görüntüler, güzelim Kâhta’ya hiç yakışmamıştır. Hele bu mübarek ayda bir iftar programında olması son derece üzücü ve düşündürücüdür.

Adıyamanlı bir iktidar vekilinin, Meclis Başkanının da katıldığı bu iftar programında yaşananlar Adıyaman’ımıza, Kâhta’mıza hiç yakışmamıştır. Bir rant kavgası olduğu açık. Şu aralar bütün Kâhta’ya çamurlu su içiren AKP’li belediye başkanı ile bir inşaat firması arasındaki husumetten kaynaklı bir durum. Tabii bunun bir evveliyatı var. Daha önce birkaç defa yine bu iki kesim arasında kavgalar oluşmuş, tehditler savrulmuş, silahlar çekilmiş, yaralanmalar olmuş yani göz göre göre olay geliyorum demiş ve yaşanmış.

Bence burada sebeplerden birisi de siyasilerin, özellikle iktidarın halkın sorunlarından bihaber olması. Sağ olsun bizim Adıyaman iktidar milletvekillerinin bakan ağırlamaktan, üst düzey bürokrat ağırlamaktan, Meclis Başkanını ağırlamaktan başka bir şey gördükleri yok. Tabandan, halktan habersiz, Adıyaman’a geldiklerinde bürokrasiyle, mülki amirlerle, emniyet amirleriyle vakit geçirirler. Yaşanmış olan bu olayın sebebine eğilmiş olsalardı, bir barış sağlanmış olsaydı belki bu tatsız olay yaşanmayacaktı.

Ben buradan saraya ve iktidara sesleniyorum: Adıyaman AKP’ye çok şey verdi, 5 milletvekilinden 4’ünü verdi. Geçmişte CHP’nin seçtiği vekiller de AKP’ye geçince 2 dönem 5 vekilin 5’ini de AKP’ye verdi. Ama bugüne kadar Adıyaman’a bir bakanlık nasip olmadı. Artık yeter diyorum. Kabine değişikliğinin gündemde olduğu şu ara Adıyaman’a bir bakanlık istiyoruz. Yeter artık, kendi bakanımızı karşılayalım. İktidar vekili diğer arkadaşlar adına artık ben üzülüyorum; diğer arkadaşları, diğer illerin bakanlarını karşılıyorlar, bari kendi bakanımızı karşılasınlar diyorum.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Ya, Türkiye Cumhuriyeti’nin bakanları onlar, hepsi bizim bakanımız.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Hayırlı olsun Başkanım.

BEHÇET YILDIRIM (Devamla) – Biz de memleketin bir parçasıyız. Adıyaman memleketin bir parçası değil mi?

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Evet, hepimiz için aynı.

AYŞE DOĞAN (Tekirdağ) – Hepimizin bakanları.

BEHÇET YILDIRIM (Devamla) - Adıyaman iktidar vekilleri bakanlığa niye layık görülmüyor?

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Meclis Başkan Vekili var.

BEHÇET YILDIRIM (Devamla) - Belki bu çağrımı saray dikkate alır. Adıyaman’a bir bakanlık verilirse kim bilir ne kadar da seviniriz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Anlaştınız mı siz?

Bu, sana yapılan büyük bir yanlış. Sayın Başkan, bak, senin önünü kesiyor şu anda, dostça davranmıyor, dost gibi davranmıyor.

BEHÇET YILDIRIM (Devamla) – Hayır, hayır, belki benim sayemde bakan olacaktır, benim bu konuşmamdan sonra belki bakan olacaktır.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ne güzel olur.

AYŞE DOĞAN (Tekirdağ) – Kabul ediyorsanız…

BEHÇET YILDIRIM (Devamla) - Hayhay, hayhay derim, Adıyaman’a bakan gelsin de ne olursa olsun, Adıyaman’a hizmet gelsin de ne olursa olsun.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ahmet Bey’e dostça davranmıyorsun.

BAŞKAN – Müdahale etmeyelim arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BEHÇET YILDIRIM (Devamla) – Şimdi, tasarının içeriğine baktığımız zaman, gelen bütün düzenlemeler emekçinin, işçinin, çiftçinin lehine değil, birkaç sermayedarın faydası ve yararı gözetilmiştir. Torbadan ne hikmetse hep “teşvik” adı altında sermayeye ayrıcalıklar çıkmaktadır, yine her ne hikmetse bütün teşviki sermayeye, bütün yükü işçiye ve emekçiye havale etmektedir.

394 sayılı Hafta Tatili Hakkında Kanun’un yürürlükten kaldırılmasıyla belirsiz dinlenme günleriyle işçinin, emekçinin gözetilmediği anlaşılmaktadır.

Mera Kanunu başlı başına bir garabettir. Maden çalışmalarının Adıyaman’da dağ taş bırakmadığını, halkın yollarının bozulduğunu ve suyun kullanılmaz hâle geldiğini de belirtmek istiyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

MAHMUT KAÇAR (Şanlıurfa) – Ek süre verin efendim, ek süre.

BAŞKAN – Sürenizi uzatabilirim beş dakika daha isterseniz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Efendim, konu anlaşılmadı, bir dakika daha verin.

BEHÇET YILDIRIM (Devamla) – Teşekkür ederim.

İnşallah Adıyaman’a gerçekten bakanlık verilir. Yani vekil arkadaşların adına üzülüyorum, ha bire diğer illerin bakanlarını karşılıyorlar…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BEHÇET YILDIRIM (Devamla) - …protokoller, protokoller, yeter artık, Adıyaman’a bir bakanlık gelsin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Tabii, bütün bakanlarımız Türkiye’nin bakanları, bütün illerin bakanları ve Adıyaman eskiden gerçekten zor bakan görürdü ama şu anda sağ olsunlar, Adıyaman’ı ihmal etmiyorlar, her seferinde güzel hizmetlerle, müjdelerle, yatırımlarla geliyorlar. Teşekkür ediyoruz, Allah razı olsun diyoruz herkese.

İkinci önergenin gerekçesini okutuyorum:

Aynı mahiyetteki diğer önergenin gerekçesi:

Üniversiteler özerk olmalıdır.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki diğer önergenin gerekçesini de okutuyorum:

Aynı mahiyetteki diğer önergenin gerekçesi:

Söz konusu maddenin tasarıdan çıkarılmasıyla, kanunla kurulmuş olan bir üniversitenin ihtisaslaşma alanını belirlemesi, değiştirmesi yetkisinin kendisinde olması amaçlanmıştır. Zira maddenin bu hâliyle yasalaşması hâlinde YÖK bu yetkiyi kullanarak üniversitelerin özerkliğini ellerinden almış olacaktır.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum…

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Yoklama istiyoruz Başkanım.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Yoklama isteyemezsiniz, 20 kişi yoksunuz.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Karar yeter sayısı Başkanım.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum ve karar yeter sayısı arayacağım.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Bir grup başkan vekili ne istediğini bilmeli Sayın Başkan.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Efendim, yoklama talep etti, ayağa kalkmaları lazımdı. 20 kişi yoklar efendim, geçersiz bir işlem efendim.

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Aynı mahiyetteki önergeler reddedilmiştir, karar yeter sayısı vardır.

14’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.57

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 19.05

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Mehmet Necmettin AHRAZOĞLU (Hatay)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 106’ncı Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

15’inci madde üzerinde üç adet önerge vardır, okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 15’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                    Mustafa Elitaş                                        Osman Aşkın Bak                                     Harun Karacan

                                         Kayseri                                                        Rize                                                       Eskişehir

                              Mehmet Uğur Dilipak                              Hacı Bayram Türkoğlu                                    İsmail Tamer

                                   Kahramanmaraş                                                Hatay                                                      Kayseri

"MADDE 15 - 2547 sayılı Kanunun 30 uncu maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

Geçici 55 inci maddenin ikinci fıkrası hükmü saklı kalmak kaydıyla, yaş haddini dolduracakları tarihten önce başvurmuş olup sözleşme tarihi itibarıyla öğretim üyesi kadrolarında bulunanlardan yükseköğretim kurumlarınca belirlenen bölüm ve programlarda görevlerinde kalmalarında fayda görülenler, yükseköğretim kurumunun teklifi ve Yükseköğretim Kurulunun onayı ile emeklilik yaş hadlerini doldurdukları tarihten itibaren, yetmiş beş yaşını geçmemek üzere emeklilik veya yaşlılık aylığı bağlanıncaya kadar birer yıllık sürelerle sözleşmeli olarak çalıştırılabilirler. Bunlarla, net tutarı, en son bulundukları kadroları için öngörülmüş olan gösterge, ek gösterge, taban ve kıdem aylıkları, üniversite ödeneği, yükseköğretim tazminatı, eğitim öğretim ödeneği, geliştirme ödeneği, makam ve görev tazminatları ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin ek 9 uncu maddesinde belirlenmiş olan ek ödemenin toplamından ilgili mevzuatı uyarınca vergi ve diğer kesintiler yapıldıktan sonra kalan net tutarı geçmemek üzere belirlenecek ücret üzerinden sözleşme yapılır. Bunların sigortalılık veya iştirakçilik ilişkisi önceki kadro unvanları esas alınmak suretiyle devam ettirilir. Öğretim üyelerinin tabi olduğu yasak, ödev ve sorumluluklar ile disipline ilişkin hükümler bu şekilde çalıştırılanlar hakkında da uygulanır. Bu fıkranın uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Maliye Bakanlığının uygun görüşü üzerine Yüksek Öğretim Kurulu tarafından belirlenir.”

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 15’inci maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                   Ahmet Yıldırım                                        Ertuğrul Kürkcü                                             Erol Dora

                                            Muş                                                          İzmir                                                       Mardin

                                      Garo Paylan                                           Mahmut Toğrul

                                         İstanbul                                                   Gaziantep

“Geçici 55 inci maddenin ikinci fıkrası hükmü saklı kalmak kaydıyla, yükseköğretim kurumlarında görevli öğretim üyelerinin talepleri doğrultusunda görev süreleri yetmiş beş yaşına kadar uzatılır. Bu süre içerisinde öğretim üyesi istediği tarihte görevden ayrılabilir.”

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 15’inci maddesiyle değiştirilmesi öngörülen 2547 sayılı Kanun’un 30’uncu maddesinin birinci fıkrasına eklenen cümlenin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                     Kazım Arslan                                           Tacettin Bayır                                           Didem Engin

                                          Denizli                                                       İzmir                                                       İstanbul

                                       Akif Ekici                                                İrfan Bakır                                            Tahsin Tarhan

                                        Gaziantep                                                    Isparta                                                      Kocaeli

BAŞKAN – En son okunan önergeye Komisyon katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ ERCOŞKUN (Bolu) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Maddenin yazımı son derece muğlaktır ve “kalmalarında kamu yararı görülen” -öğretim üyeleri- ibaresi yeni kadrolaşmalara olanak yaratabilecektir. Bu madde uyarınca üniversite yönetimleri, ideolojik görüş ayrılığına düştükleri nitelikli öğretim üyelerinin görev süresini uzatmamakta, bunu da “kamu yararı” kavramıyla açıklamakta serbest bırakılmaktadır. Her ne kadar Batı ülkelerindeki “emeritus profesörlük” kavramına eş değer olarak görülse de, “emeritus” unvanı taşıyan akademisyenler, üniversitenin talebi ve ihtiyacı doğrultusunda emeklilik yaşından sonra çalıştıkları süre içerisinde üniversiteden maaş ya da başka bir sosyal hak talep etmeden görevlerini sürdürmekte, yalnızca bilimsel araştırma projeleri kapsamında gelir elde edebilmektedir. Türkiye'de vakıf üniversiteleri akademisyenler için yaş sınırı koymadığı için, emeklilik yaşını geçmiş akademisyenler için maaşlı çalışma olanakları da fazlasıyla mevcuttur. Öte yandan, devlet üniversitelerinde kadro almak için bekleyen çok sayıda genç akademisyen bulunmaktadır.

Daha önceki yasal düzenlemelerle 72’ye kadar çıkarılan bu yaş sınırını 75’e uzatmak daha çok kadro sıkıntısına yol açacak ve birçok kamu üniversitesinde bölümlerin yapısına zarar verecektir. Maddede geçen ve öğretim üyelerinin sözleşmelerinin her yıl yenileneceğini öngören hüküm ise bu düzenlemenin yol açabileceği tartışmaları ve üniversitelerde kadro sıkıntılarını giderecek bir düzenleme sağlamamaktadır. Birçok üniversite bölümünde iç barışın bozulmasına yol açabilecek bu düzenleme, genç akademisyenlerin kadro sıkıntısından dolayı yurt dışına yönelmesine ve böylece nitelikli akademik personelin kaybına yol açacaktır.

Yukarıda bahsedilen nedenlerle maddenin tasarıdan çıkarılması doğru bir adım olacaktır.

BAŞKAN – Gerekçesini okuttuğum önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 15’inci maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“Geçici 55 inci maddenin ikinci fıkrası hükmü saklı kalmak kaydıyla, yükseköğretim kurumlarında görevli öğretim üyelerinin talepleri doğrultusunda görev süreleri yetmiş beş yaşına kadar uzatılır. Bu süre içerisinde öğretim üyesi istediği tarihte görevden ayrılabilir.”

Ahmet Yıldırım (Muş) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ ERCOŞKUN (Bolu) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen, Mardin Milletvekili Erol Dora.

Buyurun Sayın Dora. (HDP sıralarından alkışlar)

EROL DORA (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sanayinin Geliştirilmesi ve Üretimin Desteklenmesi Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 15’inci maddesi üzerinde söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, şimdi, akademik özgürlük ve YÖK konusundaki değerlendirmeleri Parlamentonun takdirlerine sunmak istiyorum. Bakınız, üniversitelerin var olma sebepleri arasında, bilim alanında özgür olmayı en başta yazmak gerekir. Anayasa’mızın 27’nci maddesinde “Herkes, bilim ve sanatı serbestçe öğrenme ve öğretme, açıklama, yayma ve bu alanlarda her türlü araştırma hakkına sahiptir.” ifadesine yer verilirken bilimsel özerklik ise Anayasa’nın 130’uncu maddesinde güvence altına alınmıştır. Ancak ülkemizde akademisyenler için var olması zaruri olan bu özgürlük ortamına ciddi müdahalelerin olduğunu görmekteyiz. Herkesin malumudur çünkü sırf barış bildirisini imzaladı diye imzacı akademisyenlere karşı yürütülen linç politikaları, sözleşmelerinin iptal edilmesi, sonrasında OHAL ilanıyla kanun hükmünde kararnamelerle görevlerinden atılmaları, açlık ve yoksullukla terbiye edilmeye ve nihayet yalnızlaştırılarak adım adım ölüme gönderilmeleri zihinlerde canlılığını korumaya devam etmektedir.

Değerli milletvekilleri, günümüz Türkiyesinde üniversite sadece anlamını yitirme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Hatırlatalım, AKP Hükûmeti iktidara gelirken YÖK’ü kaldıracağı vaadinde bulunmuştu ancak geldiğimiz noktada bırakın kaldırmayı YÖK daha da kurumsallaştırılmıştır. Merkezî otoritenin olduğu bir yerde özgürlükler gelişebilir mi? Düşünmekten korkan bir akademisyen ordusu yaratmış olursunuz en fazla, maalesef daha fazlası değil.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ifade özgürlüğü olmadan demokrasi olmaz. Üniversite ve akademisyenin görevi, akıl yürütme ve vicdan muhakemesi sonunda vardığı fikirleri toplumla paylaşmaktır. Fikrin eleştirilmesi demokrasinin, fikri ifade edenin cezalandırılması ise otoriterliğin göstergesidir. Akademisyenlerin ülke sorunlarıyla ilgili dile getirdikleri görüşlerinin siyasi irade tarafından cezalandırılmaya çalışılması akademik özgürlüklere ve dahası toplumsal gelişmelere zarar vermektedir.

Değerli milletvekilleri, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 40’ıncı yıl dönümünde, Lima’da, yükseköğretim kurumlarının özerkliği ve akademik özgürlüğü üzerine Lima Bildirgesi kamuoyuna açıklanmıştır. Bu bildirgede “‘Akademik özgürlük’, akademik bir çevre üyelerinin tek tek ya da toplu halde bilgiyi araştırma, inceleme, tartışma, belgeleme, üretme, yaratma, öğretme, anlatma ve yazma yoluyla edinmelerinde, geliştirmelerinde ve iletmelerindeki özgürlükler anlamına gelir.” ifadesi yer almaktadır.

Unutmayalım ki bir fikri söylemek ülke demokrasimize zarar vermez, bilakis ne kadar kışkırtıcı, rahatsız edici veya azınlıkta olsa da görüşlerini ifade özgürlüğü özellikle bilim insanları için en temel özgürlük olmalıdır çünkü Lima Bildirgesi’nde de ifade edildiği üzere, üniversiteler insanların haklarının yaşama geçirilmesini takip etmekle yükümlüdürler.

Değerli milletvekilleri, 2005 yılında Norveç Bergen’de, Türkiye'nin de dâhil olduğu ve “Avrupa Yükseköğretim Alanının Değerlendirilmesi” konulu toplantıda, Türkiye’deki üniversitelerin özerkliğinin artırılması ve akademik özgürlüklerin genişletilmesi konusuna vurgu yapılmıştır. Diğer taraftan Avrupa Konseyinin akademi alanına özgülenmiş çok sayıda tavsiye kararı, araştırma ve eğitimde akademik özgürlük, ifade etme, bilgi yayma, araştırma yapma ve gerçekleri kısıtlama olmaksızın aktarma özgürlüğüne işaret etmektedir. Akademik özgürlük ve kurumsal özgürlük temel ilkeleri üniversitelerin vazgeçilmez unsurlarıdır. Bu değerlerin korunması hem ilgili toplumun hem de genel olarak insanların yararınadır.

Değerli milletvekilleri, tarih, akademik özgürlük ve üniversite özerkliğinin ihlal edilmesinin her zaman entelektüel gerilemeyle, dolayısıyla sosyal ve ekonomik bir duraklamayla sonuçlandığını göstermiştir. Ülkemizdeki bu kaygı verici gidişin tersine çevrilmesi ve evrensel standartlarda bilim özgürlüğünün üniversitelerimizde tesisi için gerekli adımları bir an evvel, vakit kaybetmeksiniz atmak ve herkesin soluk alabileceği gerçek bir üniversiteyi yaratmak siyasi iktidarın hepimize borcudur diyerek Genel Kurulu tekrar saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 15’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mustafa Elitaş (Kayseri) ve arkadaşları

"MADDE 15 - 2547 sayılı Kanunun 30 uncu maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

Geçici 55 inci maddenin ikinci fıkrası hükmü saklı kalmak kaydıyla, yaş haddini dolduracakları tarihten önce başvurmuş olup sözleşme tarihi itibarıyla öğretim üyesi kadrolarında bulunanlardan yükseköğretim kurumlarınca belirlenen bölüm ve programlarda görevlerinde kalmalarında fayda görülenler, yükseköğretim kurumunun teklifi ve Yükseköğretim Kurulunun onayı ile emeklilik yaş hadlerini doldurdukları tarihten itibaren, yetmiş beş yaşını geçmemek üzere emeklilik veya yaşlılık aylığı bağlanıncaya kadar birer yıllık sürelerle sözleşmeli olarak çalıştırılabilirler. Bunlarla, net tutarı, en son bulundukları kadroları için öngörülmüş olan gösterge, ek gösterge, taban ve kıdem aylıkları, üniversite ödeneği, yükseköğretim tazminatı, eğitim öğretim ödeneği, geliştirme ödeneği, makam ve görev tazminatları ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin ek 9 uncu maddesinde belirlenmiş olan ek ödemenin toplamından ilgili mevzuatı uyarınca vergi ve diğer kesintiler yapıldıktan sonra kalan net tutarı geçmemek üzere belirlenecek ücret üzerinden sözleşme yapılır. Bunların sigortalılık veya iştirakçilik ilişkisi önceki kadro unvanları esas alınmak suretiyle devam ettirilir. Öğretim üyelerinin tabi olduğu yasak, ödev ve sorumluluklar ile disipline ilişkin hükümler bu şekilde çalıştırılanlar hakkında da uygulanır. Bu fıkranın uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Maliye Bakanlığının uygun görüşü üzerine Yüksek Öğretim Kurulu tarafından belirlenir.”

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Gerekçe...

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Yaş haddini dolduran öğretim üyelerinin 75 yaşına kadar sözleşmeli olarak çalıştırılmasına ilişkin hükmün uygulanmasında ortaya çıkabilecek sorunların giderilmesi amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Gerekçesini okuttuğum Sayın Elitaş ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 15’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

16’ncı madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın çerçeve 16’ncı maddesiyle 2547 sayılı Kanun’un 46’ncı maddesine eklenen (l) fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                     Kazım Arslan                                              Akif Ekici                                                İrfan Bakır

                                          Denizli                                                    Gaziantep                                                    Isparta

                                    Tahsin Tarhan                                           Tacettin Bayır                                            Yaşar Tüzün

                                         Kocaeli                                                       İzmir                                                       Bilecik

"l. Bu Kanun kapsamında organize sanayi bölgelerinde, organize sanayi bölgeleri veya devlet üniversiteleri tarafından kurulan meslek yüksekokullarında öğrenim gören her bir öğrenci için, 2017-2018 eğitim-öğretim yılından başlamak üzere, her eğitim-öğretim yılı itibari ile asgari ücretin üçte biri tutarında YÖK bütçesine ödenek konur. Bu ödeneğin bütçeye teklif edilmesi, yükseköğretim kurumlarına ve organize sanayi bölgeleri aktarılmasına ilişkin usul ve esaslar, YÖK, Maliye Bakanlığı ve Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığınca müştereken hazırlanır. “

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 16’ncı maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                   Ahmet Yıldırım                                         Mahmut Toğrul                                     Ertuğrul Kürkcü

                                            Muş                                                      Gaziantep                                                     İzmir

                                      Garo Paylan                                                Erol Dora                            Mahmut Celadet Gaydalı

                                         İstanbul                                                     Mardin                                                       Bitlis

BAŞKAN – Okunan son önergeye komisyon katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ ERCOŞKUN (Bolu) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Bitlis Milletvekili Mahmut Celadet Gaydalı.

Buyurun Sayın Gaydalı. (HDP sıralarından alkışlar)

MAHMUT CELADET GAYDALI (Bitlis) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; partim ve grubum adına, görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın 16’ncı maddesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Sizleri ve kamuoyunu saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, torba yasalar, her şeyi söylemenin fakat hiçbir şey yapmamanın birer aracı olarak kullanılmaya devam ediyor. Yine, böyle bir torba yasayla karşı karşıyayız. Birçok farklı alanı ilgilendiren konuların tek bir torbaya atıldığı fakat ciddi olarak çözüm üretilmediği bir anlayış söz konusudur. Türkiye'nin sorunları düşünüldüğünde en kritik sorunun eğitim alanı olduğu görülmektedir. AKP'nin on beş yıllık iktidarı süresince bu alan birer deneme tahtasına dönüştürülerek sağlıklı bir eğitim sistemi oluşturulamamıştır.

16’ncı maddeye bakıldığı zaman, hedeflenen, organize sanayi bölgelerinde kurulacak meslek yüksekokullarında öğrenim gören öğrenciler için söz konusu kurumlara aktarılmak üzere eğitim ödeneği verilmesidir. AKP hükûmetleri döneminde mesleki teknik eğitim alanında yapılan değişikliklerin tamamı sermayenin çıkarlarına göre düzenlenmektedir. Meslek okullarıyla üretim ilişkileri ve bu ilişkilerin yarattığı sömürü düzeni yeniden yaratılmaktır. Bu yasada mesleki eğitime ilişkin planlanan düzenlemeler bu sömürünün daha da derinleşmesine neden olacaktır.

Hükûmetin bu değişiklikteki temel savı, ara eleman ihtiyacını gidermeye dönük düzenleme olarak lanse edilmektedir. Mesleki eğitim bir bütün olarak değerlendirildiği zaman Türkiye'de ara eleman ihtiyacı vardır ama temel sorun, genç işsizliği, istihdam sorunu olarak görünmektedir.

TÜİK'in 2017 Şubat ayı iş gücü, istihdam raporuna bakıldığı zaman sorun daha da net bir biçimde görülmektedir. 2017 verilerine göre 15-24 yaş arası genç nüfusun yüzde 24'ü ne eğitim alanında ne de istihdam alanında yer alamamaktadır. Bu durum katma değeri yüksek, genç ve dinamik bir kesimin, üretimin ya da eğitimin hiçbir alanında olmadığını göstermektedir. Yani “genç nüfus” olarak adlandırdığımız kesimden her 4 gencimizden 1’i hem eğitim alanında hem de istihdam alanında olamamıştır, iktidar partisi bu husus hakkında hiçbir şey yapmamıştır. Bu kadar önemli bir hususun gözden kaçıyor olması ciddi anlamda endişe vericidir. Bu durum bir çözüme kavuşturulamamışken Hükûmetin “ara eleman ihtiyacı” adı altında yoksul çocukları gönderdiği mesleki ve teknik öğretim alanlarından mezun olan çoğu gencimiz de iş bulamamaktadır. Genç nüfusun hem istihdam hem de eğitim alanında olmuyor olması, eğitim alanında olanların da büyük bir çoğunluğunun kendi mesleki alanının dışında çalışıyor olması ya da iş bulamıyor olması var olan politikaların yetersizliğini gözler önüne sermektedir.

Bu yasayla meslek yüksekokullarının sanayi bölgelerine yönlendirilmesiyle, hâlihazırda üniversite yaşamını sınırlı bir şekilde teneffüs eden dezavantajlı konumdaki öğrenciler tümden bu atmosferden koparılarak sanayilerde birer çalışana dönüşecektir. Kalifiye ara eleman ihtiyacını küçük yaşta çocukları mesleki eğitime yönlendirerek ya da sanayi bölgelerinde kurulmuş meslek yüksekokullarına göndererek çözmek mümkün değildir. Bu sorunu büyük oranda çözen gelişmiş ülkeler, mesleki eğitime yönlendirme yaşını gittikçe yükseltmekte ve bireylerin istekleri doğrultusunda hareket etmektedir. Türkiye'de ise 13-14 yaşında “Veriyoruz eline torna, ister çalışa ister çalışmaya.” mantığı yürütülmektedir.

Yapılan bilimsel araştırmalar, kalite ve niteliğin bireyin kendisini tam olarak keşfetmesi, ilgi ve isteklerinin farkına varması ve hangi alanda üretime katkı sunacağını kendi kararıyla alması sonucu oluştuğunu, bu anlamda yönlendirme yerine 20'li yaşlara kadar genel ve bütüncül eğitimin verilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır.

Öğrenciyi bir çalışana ve nesneye indirgeyen bu tür düzenlemelerden bir an önce vazgeçilmelidir. İktidar yetkililerinin çıkıp “Şu kadar akıllı tahta, bu kadar akıllı tahta aldık.” beyanatlarına benim yanıtım: Bu memleketin akıllı tahtalara değil, akıllı insanlara ihtiyacı vardır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın çerçeve 16’ncı maddesiyle 2547 sayılı Kanun’un 46’ncı maddesine eklenen (l) fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

"l. Bu Kanun kapsamında organize sanayi bölgelerinde, organize sanayi bölgeleri veya devlet üniversiteleri tarafından kurulan meslek yüksekokullarında öğrenim gören her bir öğrenci için, 2017-2018 eğitim-öğretim yılından başlamak üzere, her eğitim-öğretim yılı itibari ile asgari ücretin üçte biri tutarında YÖK bütçesine ödenek konur. Bu ödeneğin bütçeye teklif edilmesi, yükseköğretim kurumlarına ve organize sanayi bölgeleri aktarılmasına ilişkin usul ve esaslar, YÖK, Maliye Bakanlığı ve Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığınca müştereken hazırlanır.”

Kazım Arslan (Denizli) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ ERCOŞKUN (Bolu) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Maddeyle organize sanayi bölgelerinde, OSB'ler veya devlet üniversiteleri tarafından kurulan meslek yüksekokullarında öğrenim gören her öğrenci için eğitim desteği verilebilmesi öngörülmüştür. Yapılması hedeflenen düzenleme ile eğitim-öğretim desteğinin verilip verilmeyeceği ve verilecekse miktarını belirleme yetkisi Maliye Bakanlığı ve YÖK'ün takdirine bırakılmıştır. Ülkemizde orta derece nitelikli iş gücü ihtiyacı tüm kesimlerce kabul edilmektedir. Bu nedenle desteğin verilmesi ve miktarı, öngörülebilir ve belirli olmalıdır. Verilecek destek miktarının asgari ücretin üçte biri olması önerilerek, takdire bağlı olmaksızın eğitim yardımında belirlilik sağlanması, fıkrada eksik olan OSB'lerin de kapsama alınması ve uygulama esaslarının YÖK, Maliye Bakanlığı ve Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığınca müştereken belirlenmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

16’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Şimdi 17’nci madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın çerçeve 17’nci maddesinin ikinci cümlesinde geçen "verilmesine” ibaresinden sonra gelmek üzere "ve ödenmesine” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                     Kazım Arslan                                              İrfan Bakır                                                Akif Ekici

                                          Denizli                                                      Isparta                                                    Gaziantep

                                    Tacettin Bayır                                           Sibel Özdemir                                         Tahsin Tarhan

                                           İzmir                                                       İstanbul                                                     Kocaeli

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 17’nci maddesiyle 2547 sayılı Kanun’un 58’inci maddesinin (b) fıkrasına eklenen paragrafın aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                   Ahmet Yıldırım                                        Ertuğrul Kürkcü                                             Erol Dora

                                            Muş                                                          İzmir                                                       Mardin

                                   Mahmut Toğrul                                           Garo Paylan                                               Erdal Ataş

                                        Gaziantep                                                   İstanbul                                                     İstanbul

“Eğitim öğretim programı dışındaki akademik çalışmalarda görev alan Tezli yüksek lisans ve doktora programlarındaki tüm öğrencilere 3/3/2004 tarihli ve 5102 sayılı Yüksek Öğrenim Öğrencilerine Burs, Kredi Verilmesine İlişkin Kanun hükümlerine tabi olmaksızın belirlenecek miktarlarda burs verilir. Bu bursun verilmesine ilişkin usul ve esaslar bu fıkra uyarınca çıkarılan yönetmelikle belirlenir.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ ERCOŞKUN (Bolu) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önerge üzerinde söz isteyen İstanbul Milletvekili Erdal Ataş. (HDP sıralarından alkışlar)

ERDAL ATAŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine bir torba yasayla karşı karşıyayız.

Az çok, böyle, demokrasi sorununu çözmüş, ekonomik alanda da orta düzeyde bir gelişim sağlayan ülkede normal olarak bu tür torba yasaların getirilmesinin o ülkenin önemli oranda ekonomik koşullarına da siyasal yapısına da zarar verdiği açıktır ama maalesef bizde, iktidardaki yetkililer, işte, hangi tanıdığı o gün ne getirirse kendisine, onları torbalara doldurarak buraları getiriyor. Dönem dönem, işte, herhangi bir vekilin tanıdığı, merayla ilgili bir sorun yaşıyorsa, bir belediye başkanı herhangi bir alanda, işte, sanayiyle ilgili, sanayi alanıyla ilgili bir sorun yaşıyorsa ya da zeytinliklere yönelik herhangi bir, işte, yatırım yapmak isteyen, maden çıkarmak isteyen bir işletmeci çıktığında, hemen onlar yasaya dönüşerek maalesef bizim önümüze gelmiş oluyor. Oysaki ekonomik alandaki gelişmenin önemli ayaklarından bir tanesi tarım ve sanayinin birbirini desteklediği bir yönelimle ele alınmasıdır ama maalesef bizim ülkemizdeki iktidar, özellikle bu son yıllarda, tamamen ülkemizdeki yer altı, yer üstü zenginliklerini sadece küçük bir sermaye kesimine peşkeş çekme temeli üzerinden tahrip etmektedir. Bugün de gelinen aşamada durum bu çerçeveye dönüşmüş durumda.

Bizim coğrafyamız hem iklim hem de coğrafi koşullar açısından aslında tarımda dünyada 6 ülkeden bir tanesi yani ekvatorun üstünde bulunan, ne çok soğuk ne de çok sıcak olan, tamamen çok çeşitli ürünlerin yetiştiği coğrafyalardan bir tanesi. Ama maalesef bizim ülkemizde iktidar, bütün bu olanakları doğru temelde kullanmak yerine tarım alanlarını sanayi lehine tahrip etme siyasetini bugün önümüze getirmiş durumda.

Bu getirilen Mera Yasası’yla birlikte sadece köylülerin yaşam alanlarına, onların hayvancılıklarına darbe vurulmamakta, aynı zamanda, temiz suların önemli oranda, işte, diyelim ki kaynak olarak beslendiği alanlar tahrip edilmekte, yine aynı şekilde yabani hayvanların ve canlıların da yaşam alanları tahrip edilmektedir. Sadece bu da değil, bu tahrip edilen alanlarla birlikte belki sanayi alanında bir iki işverenin elde edeceği belli kazanımların yanında milyonlarca insan kendi köylerinden, üretim alanlarından koparılarak şehirlere göç etmiş olacak ve bu yapılan politikayla birlikte coğrafyamızda et ürünlerine, hayvancılığa, onunla bağlantılı olarak sanayi ürünlerinin tümüne yönelik de önemli oranda sorunlar açığa çıkmış olacak.

Sadece bu son yıllarda uygulanan politikalarda bile görülüyor ki biz dışarıdan hem et satın alıyoruz hem canlı hayvan satın alıyoruz (büyükbaş-küçükbaş) hem de yem satın alıyoruz. Meralar, bu hayvancılığın geliştirilmesinde en önemli alanlardan bir tanesidir. 1950’lerde 44 milyon dekar olan bu meralar maalesef hükûmetlerin uyguladığı yanlış politikalar sonucunda 14 milyon dekara kadar gerilemiş durumda. Bugün de bunların tümü Büyükşehir Yasası, şimdi getirilen bu yasa, bir şekilde sanayi bölgelerine açılma ya da yeni alanların ortaya çıkarılması belediyeler üzerinden, bir de bu son dönemdeki “ot bedelini yirmi yıl ödeme” anlayışı üzerinden meralar önemli oranda tahrip edilerek hayvancılık alanındaki bu mesele önemli oranda Türkiye’nin sorunu hâline getirilmiş durumda. Sadece et ürünlerinin ve hayvan ürünlerinin artması değil, yani bunların zamlanması değil, aynı zamanda büyük bir işsizlik boyutunun da açığa çıktığı görülüyor. Yirmi beş yıl içerisinde 10 milyondan fazla insan, ki bu coğrafyada bunların büyük çoğunluğu, işte bu meralarda hayvancılıkla ve benzeriyle, tarımla geçiniyordu; bu insanların büyük çoğunluğu şehirlere göç etti ve mevcut iktidar artık şehirleşmenin büyük oranda başarıldığı üzerine maalesef şimdi övünmektedir.

Gelinen aşamada, hayvancılığa ayrılan miktar yani bu kredi destekleme şeyi 3 milyarken bu uygulanan politikalardan dolayı dışarıdan alınan yani ithal edilen hayvan ve diğerlerine verilen paraysa 10 milyar civarındadır yani 3-3,5 milyar dolar civarındadır. Bütün bu politikalar devam ettirilirse gelecekte bunun en az 10 katı daha hem pahalı yiyecek almak zorunda kalacağız hem de bu ülkede daha büyük yoksulluğun ortaya çıkmaması söz konusu bile olamaz. Bu noktada, Hükûmet derhâl bu politikalardan vazgeçerek en azından temel noktalarda hem sanayiyi hem de tarımı birlikte sürdürebilecek politikalara geri dönmelidir.

Saygıyla selamlıyorum hepinizi. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın çerçeve 17’nci maddesinin ikinci cümlesinde geçen “verilmesine” ibaresinden sonra gelmek üzere “ve ödenmesine” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Kazım Arslan (Denizli) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ ERCOŞKUN (Bolu) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Maddenin burs ödemelerine ilişkin hükmünün yönetmeliklerle netleştirilmesi öngörülmüştür.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

17’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

18’inci madde üzerinde üç adet önerge vardır. İlk okutacağım iki önerge aynı mahiyette bulunduğundan önergeleri birlikte işleme alacağım.

Şimdi önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 Sıra Sayılı Kanun Tasarısı’nın 18’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                              Mehmet Naci Bostancı                                 Burhanettin Uysal                                    Abdullah Ağralı

                                         Amasya                                                    Karabük                                                     Konya

                                     Halil Eldemir                                         Abdurrahman Öz

                                          Bilecik                                                       Aydın

“MADDE 18 – 2547 sayılı Kanunun 60 ıncı maddesinin (a) fıkrasının ikinci bendinin ikinci cümlesi yürürlükten kaldırılmıştır.”

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 18’inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                     Kazım Arslan                                              Akif Ekici                                                İrfan Bakır

                                          Denizli                                                    Gaziantep                                                    Isparta

                                    Tahsin Tarhan                                           Tacettin Bayır                                           Didem Engin

                                         Kocaeli                                                       İzmir                                                       İstanbul

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

                                   Mahmut Toğrul                                             Erol Dora                                                 Erdal Ataş

                                        Gaziantep                                                    Mardin                                                     İstanbul

                                   Behçet Yıldırım                                           Garo Paylan

                                       Adıyaman                                                   İstanbul

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergelere Komisyon katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ ERCOŞKUN (Bolu) – Olumlu görüşle takdire bırakıyoruz efendim… Katılmıyoruz.

BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) – Katıldı.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki ilk önerge üzerinde Gaziantep Milletvekili Mahmut Toğrul konuşacaktır.

Buyurun Sayın Toğrul. (HDP sıralarından alkışlar)

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Aslında Komisyon katılmıştı ama çekilmesine.

BAŞKAN – Önemli olan Genel Kurulun katılıp katılmaması.

Buyurun efendim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Komisyon takdire bıraktı, bir şey demiyoruz. Ama Genel Kurulun takdiri çok önemli, Komisyonun değil.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Teşekkür ederim Başkan.

Değerli milletvekilleri, bunu birkaç kez ifade ettim: Bu Meclis kendine iltimas tanıyan, kendine iltimas geçen bir Meclis olarak tarihe geçmemelidir. 18’inci maddeyle yapılmak istenen, aslında, üstü kapalı olarak, milletvekili olmuş öğretim üyeleri milletvekilliğinden emekli olduktan sonra eğer üniversitelere dönerlerse hem milletvekili emeklilik maaşlarını alacaklar hem de üniversitede bir maaş daha alacaklar, döner sermaye alacaklar, ders ücreti alacaklar. Diğer meslek gruplarında aynı imkân yok. Mesela, diyelim ki bir öğretmen buradan emekli oldu, tekrar öğrencilerine döndü, o faydalanamayacak ama öğretim üyeleri faydalanacak. Bunun kabul edilebilir hiçbir tarafı yok; ne etiktir ne ahlakidir ne vicdanidir.

MUSTAFA ILICALI (Erzurum) – Vakıf üniversitesinde alıyor zaten.

MAHMUT TOĞRUL (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bunu savunabilmek, gerçekten bu emeklilik maaşıyla yetinmeyip kendi yurttaşının, 1.400 lira asgari ücretle geçinen on binlerce insanın yüzüne bakarak “Bu yetmiyor, bunları da istiyorum.” demekten başka bir şey değildir. Onun için bu madde derhâl Komisyondan çekilmelidir. Bu maddeye eğer onay verirlerse onay verenler, açık söylemek gerekirse tarihe veballe geçeceklerdir.

Değerli arkadaşlar, bu torba yasanın içerisinde neler yok, her şeyi katmışız. Değerli arkadaşlar, Sayın Bakan; zeytinlikleri kurtardık ama meralarımız her gün azalmıştır. Cumhuriyetin kuruluşunda Türkiye’nin yüz ölçümünün yüzde 44’ü meraydı, şu anda korkunç derecede, yüzde 20’ler seviyesine düşmüştür. Bu yasa eğer geçerse, biz, meralarla ilgili bu yasayı geçirirsek mera alanlarımızı tamamen yok edeceğiz. Sanılanın aksine endemik bitkilerin, canlıların yaşam alanları ormanlar değildir, yarısından fazlası meralarda ve bozkırlarda yaşıyor. Dolayısıyla, gelin bu torba yasada meralarla ilgili bu maddeyi çekelim. Burada sıkıntılı birkaç şey var. Bu 18’inci maddeyi, kendisine iltimas tanıyan bu maddeyi çekelim. Ve diğer bir madde daha var üniversitelerle ilgili; güvencesiz çalıştırmayı esas alan, araştırma görevlilerini 50/d’yle almak isteyen maddeyi çekelim. Kıyılarımızla ilgili maddeyi çekelim. Bu paketle o zaman AKP Hükûmeti belki iyi bir şey yaptığını söyleyebilir çünkü bu maddelerin hiçbir tanesi sanayinin, üretimin geliştirilmesiyle ilgili değildir. Bu maddeler, gerçekten bu ülkenin geleceğini tahrip etmektir, geleceğini yok etmektir. Birkaç çevre için sanayileşirken meralarımızı kurban etmeden sanayileşebiliriz. Ülkemizde sanayi kuracağımız çorak topraklar çokça vardır. Onun için bu maddelerden vazgeçilmelidir. Israrla öğretim üyelerinin kendileri bu kadar kadre uğrarken, 5 binin üzerinde öğretim üyesi üniversiteden ihraç edilmişken, bir de kendimize iltimas geçen bir dönemin vekilleri olarak, öğretim üyesi vekilleri olarak tarihe geçmeyelim derim. Bu doğru bir karar değildir. Bunu savunmak gerçekten ne ahlakidir ne vicdanidir ne etiktir. Kaldı ki eşitlik ilkesine de aykırıdır. Eşitlik ilkesine de aykırıdır çünkü sadece bir meslek grubu için istiyorsunuz, diğer meslek grupları için de istemiyorsunuz. Şimdi, dolayısıyla, biraz önce söylediğim bu 5-6 maddede Sayın Bakan bunları gözden geçirin. Bugün bu durumu bir fırsata çevirip hızlı hızlı yasaları çıkarmaya çalışarak toplumun gözünde kaçırmaya çalışmayın. Bu vebal hepimizin omuzundadır diyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Aynı mahiyetteki diğer önergenin gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe:

Son dakika önergesiyle Üretim Reform Paketi adıyla sunulan tasarıya eklenen bu maddenin sanayinin geliştirilmesi ile ilgisi bulunmamaktadır. Ayrıca bu maddenin 2016 yılının Kasım ayında TBMM Genel Kurulunda, MEB Teşkilat ve Görevleri Hakkında KHK ile Bazı Kanun ve KHK'larda Değişiklik Yapan Kanun Tasarısı’yla getirilmeye çalışılan ancak oluşan tepkilerle geri çekilen ve kamuoyunda akademisyen kökenli milletvekillerine çifte maaş olarak bilinen düzenlemenin önünü açmak için tasarıya konulduğuna ilişkin endişeler oluşmuştur. Bahsedilen nedenlerle maddenin tasarıdan çıkarılması gerekmektedir.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Şimdi madde üzerindeki son önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 18’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Naci Bostancı (Amasya) ve arkadaşları

“Madde 18- 2547 sayılı Kanun’un 60’ıncı maddesinin (a) fıkrasının ikinci bendinin ikinci cümlesi yürürlükten kaldırılmıştır.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ ERCOŞKUN (Bolu) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) –Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe:

Önerge ile uygulamada 2547 sayılı Kanun’un 60’ıncı maddesinin (a) fıkrası ile 5335 sayılı Kanun’un 30’uncu maddesinin dördüncü fıkrası arasındaki uyumsuzluktan kaynaklanan aksaklığın giderilmesi amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Gerekçesini okuttuğum önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 18’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Böylece birinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.

Şimdi ikinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

İkinci bölüm 19’uncu maddeye bağlı ek madde 32, ek madde 33, ek madde 34, ek madde 35, ek madde 36, ek madde 37, ek madde 38 dâhil, 19 ila 40’ıncı maddeleri kapsamaktadır.

İkinci bölüm üzerinde gruplar adına ilk söz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Zühal Topcu’ya aittir.

Buyurun Sayın Topcu. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

MHP GRUBU ADINA ZÜHAL TOPCU (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bazı kanun ve kanun hükmünde kararnamelerde değişiklik yapılmasına dair kanun tasarısı üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, yıllardır buradayız ve şunu tekraren, tekraren, tekraren söylemek istiyorum ki devlet yönetimi gerçekten ciddiyet gerektirmektedir. Devlet yönetiminin her bir aşamasında detaylı ve hassas kararların alınması gerekmektedir çünkü bunun temelinde insan unsuru bulunmaktadır ve bu insan unsuruna hizmet yatmaktadır. Bu kadar hassasiyet gösterilmesi gereken durumlarda bile, her bir cümlenin bile, her bir kelimenin bile ne anlama geldiğine yönelik, hangi anlamı vurgulaması gerektiğine yönelik olarak durulması gerekirken gördük ki son yıllarda böyle üstünkörü çalışmalarla, alınması gereken kararların, çok farklı kararların hepsinin bir torbaya konularak, böyle harmanlanarak buraya getirildiğine şahitlik ediyoruz.

Şimdi de şu anda söz almış bulunduğum tasarıyla ilgili olarak da böyle bir şeyle karşı karşıyayız. Bunun içinde o kadar çok şey var ki; bunun içinde zeytin var, bunun içinde meralar var, bunun içinde insan var, üniversiteler var, eğitim var, çıraklık var, ne ararsanız var. İşte, bu ne kadar ciddiyetsiz bir tavırla karşı karşıya olduğumuzun da göstergesi. Evet, önü arkası düşünülmeden kararlar alınıyor, kararlar veriliyor. Alelacele, böyle, hemen, “göç yolda düzülür” mantığıyla alınan kararlar var. İşte, “zeytin ağaçları” dendi, gelinen sosyal baskı sonucunda ne yapıldı? Bu karardan geri adım atıldı; zeytinliklerin ortadan kaldırılmasına yönelik olarak, üzerine tesis inşa etmeye yönelik olarak. Ama bu yedinci kez geri atılan bir adım, inşallah sekizincisiyle bu Meclis tekrar karşı karşıya kalmaz.

Zeytin kadar önemli bir diğer konu da eğitim konusu. Biz isterdik ki Millî Eğitim Komisyonu üyesi olarak, özellikle üniversitelerle ilgili alınan kararlar ve üniversitelerde istihdam edilen, edilecek olan araştırma görevlilerinin geleceğiyle ilgili konular ve eğitim kalitesiyle ilgili konular böyle bir torba yasa yerine gerçekten tartışılan, Millî Eğitim Komisyonunda tartışılan, enine boyuna tartışılan bir şekilde gelseydi. Ama gördük ki bu çalışmalar bu şekilde yürümüyor; alelacele, işte hangi komisyon getirirse ve hızla geçiriliyor, “Bunu da ekleyelim.” mantığıyla şu anda karşınızda konuşuyoruz. Bu konuşmalar ve bu millî eğitim konusunda, üniversiteler konusunda alınan kararlar Millî Eğitim Komisyonunda tartışılmadı yani Millî Eğitim Bakanının da olduğu Komisyonda tartışılmadı. Biz geçenlerde farklı bir konuda bir araya geldiğimiz Millî Eğitim Bakanına da aynı şekilde serzenişlerimizi ve sıkıntılarımızı dile getirdik. Bu kadar önemli bir konunun başka komisyonlarda görüşülerek başka yasalar altında gündeme getirilmesi gerçekten çok yazık, bu ülkeye yazık, onu da belirteyim.

Bu maddelerden bir tanesi özellikle üniversitelerde kaliteyi artırmaya yönelik olarak bir kalite kurulunun oluşturulması. Şimdi, bu kalite kurulunun oluşturulmasında özellikle orada geçen bir cümle var, diyor ki: “İdari ve mali özerkliğe sahip olması gerekir.” deniyor ama bir de bu idari ve mali özerkliğe sahip oluşturulması gereken kalite kurulunun elemanlarına baktığımızda; YÖK 3 tane üye veriyor, Üniversitelerarası Kurul 3 tane veriyor, Millî Eğitim Bakanlığı 3 tane veriyor ve bazı kuruluşlardan da yine 1’er tane veriliyor. 1 tane de zavallı öğrenci temsilcisinin olduğunu görebiliyoruz. Biz biliyoruz ki öğrencilerin sözleri çok fazla dikkate alınmıyor çünkü üniversitelerin yönetimlerinde de öğrenci temsilcileri var ama rektör beyler canları istediği zaman çağırıyorlar, canları istemedi mi çağırmıyorlar. Öğrenci konseyleri var. Bu konseylerin seçimlerinin bile yaptırılmadığına şahitlik ettik çünkü iktidarın kendilerinin eğiliminde olmayan öğrenci gruplarının kazanacağına inandıkları zaman bu seçimlerin yaptırılmadığını da gördük. İşte buradaki kurulların da hep böyle gelip geçen kararlarla oluşturulduğuna da şahitlik ediyoruz.

Şimdi, diyoruz ki bu, özerk kurul olması gerekirken nasıl yukarıdan alınan talimatlarla yönetilecek ve nasıl özerk olacak? Ne diyeceğiz? Bunlara neden acilen ihtiyaç duyuldu? Acaba bir yerlere “Biz bu kurulu oluşturuyoruz.” mu diyoruz? Ve diyoruz ki: Kalite uluslararası rekabette gerçekten çok önemli. Yirmi yıl önce söyledik bunu. Mutlaka kalitenin oluşturulması lazım, sahiplenilmesi lazım, kıyas yönteminin kullanılması lazım. Diğer ülkeler neler yapıyorlar, bizim onlardan daha iyi yapmamız gerekiyor. Ama diyoruz ki: “Bunları nasıl gerçekleştireceksiniz?”

Sorularımız var bu kurula yönelik olarak: Bağımsız dış değerlendirme kurulları hangi kriterlere göre seçilecek?

Bir diğeri: Birden fazla aynı alana yönelik dış değerlendirme kurulu başvuruda bulunursa hangi kriterler devreye girecek? Birden çok dış değerlendirme kuruluna yetki verilecekse somut olmayan değerlendirme kriterleriyle ilgili denetleme nasıl gerçekleşecek? Derneklere bağlı olarak kurulacak akreditasyon kurullarının faaliyetlerinde ve yetki verilecek kurul seçimlerinde yandaşlık devrede olacak mı?

O kadar çok soru var ki bunları daha fazla detaylandırmadan başka bir konuya geçiyorum. Bu konu gerçekten çok acil ve acilen de çözümlenmesi gerekiyor. Biliyorsunuz ki araştırma görevlilerinin kadrolarına yönelik olarak çok daha yakın bir dönemde 14 bin araştırma görevlisinin 674 sayılı KHK’yla işlerine son verilmesi… Yapboz tahtasına çevrildi. Bu KHK’larla gerçekten 14 bin gencimiz mağdur edildi. Eğer bir suçları varsa, bir hata yaptılarsa, bir suç işledilerse adalet kurumu vardır, onlar karar verir, onların kararı tabii ki uygulanır. Ama hiçbir şey yokken üniversitelerde bunların işine son verip yeniden alımlar yapıyorsanız o zaman kafalarda soru işaretleri çok rahatlıkla da oluşmaktadır.

Özellikle üniversitelerde kalite artırmaya yönelik, işte, Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı’nda değişikliğe ne gerek vardı? Şu anda deniliyor ki: “Bütün araştırma görevlilerinin yan doktorayı bitirmelerinden sonra yalnızca yüzde 20’si istihdam edilecek, kadroya alınacak.” Acaba bu kadroya almada hangi kriterler geçerli olacak? Nasıl kadroya alınacaklar, kimler karar verecek? Tabii ki belli. Şu anda kimler karar veriyorlarsa, nasıl alınıyorsa aynı şekilde tekrar devam edilecektir.

Gerçekten doktora öğrencileri, bu ÖYP’liler çok mağdur edildi. 50/d kadrolarına geçirildi ve iş garantileri ortadan kaldırıldı. Biz diyoruz ki: Gelin bu gençliği heba etmeyin, bu gençlik bizim, bu gençliğe umut vermemiz lazım. OECD’nin yaptığı en son araştırmada en fazla umudu olan gençlik bu ülkedeki gençlik. Hâlâ umudu var, geleceğe yönelik bir isteği var, hedefi var, heyecanı var. Onun için daha fazla bu gençliğin umutlarını lütfen söndürmeyin ve bitirmeyin, bu umutları köreltmeyin. Kadroya yüzde 20’si alındıktan sonra yüzde 80’i ne yapacak, nerede iş bulacak? Bir doktorayı bitirmeyle 31-32 yaşına geliyor. Bu yaştan sonra nerede iş bulacaklar? Tekrar dikkat edilmesi gerekiyor.

Onun için eğer üniversitelerde kaliteyi artırmak istiyorsanız ve Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki üniversitelerde kaliteli eleman istihdam etmek istiyorsanız bu maddenin tekrar görüşülmesi lazım ve gündeme yeniden getirilmesi gerekmektedir.

Ben teşekkür ediyorum hepinize, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Topcu.

Gruplar adına ikinci söz Halkların Demokratik Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Garo Paylan’a aittir.

Buyurun Sayın Paylan. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA GARO PAYLAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bugün Meclise bir bomba daha atıldı farkında mısınız bilmiyorum. Hani şu avluda bir bomba atıldı 15 Temmuz gecesi, Türkiye Cumhuriyeti devletinin bir savaş uçağı tarafından bir bomba atıldı ya. O bombadan sonra hepimiz buna karşı mücadelemizi verdik ya. Ondan önce sizi defalarca uyarmıştık. Bu Meclise o bombadan önce de maalesef bir bomba atıldı, hatta onlarca bomba atıldı diyebilirim. Dokunulmazlıkların kaldırılma tartışmalarında sizleri uyardık, dedik ki: Bir darbe dinamiği devrededir, Türkiye Büyük Millet Meclisine, demokratik siyasete karşı bir darbe dinamiği devrededir. Ve bu darbe dinamiğinde, hani aynı yoldan, paralel yoldan aynı hedefe yürüyoruz diyenler vardı ya, o yolda iki güç birlikte yürüyordu. Biri saray rejimiydi ve demokratik siyaseti tarumar etmek yönünde hem manipüle ediliyordu hem de ideolojik olarak bu şekilde düşünüyordu. Bir de sizin “paralel” dediğiniz, belki de sizin onlara paralel olduğunuz başka bir anlayış da demokratik siyaseti manipüle ediyordu. Ve bu yönde sizi, pek çok yönde siyaseti devre dışı bırakalım, gücü saraya devşirelim diyenler vardı. Ama halı hepimizin altından birden kaymak üzereydi. Bu yönde sizi hem siyasetçiler uyardı –bizler- hem de gazeteciler uyardı. O günlerde müstafi Başbakan Ahmet Davutoğlu Sünni dünyasının lideri olmak iddiasıyla Tayyip Erdoğan’ı bir şekilde herhâlde ikna etti, Emevi Camisi’nde namaz kılma iddiası vardı ve bu yönde Suriyeli muhaliflere destek veriliyordu.

Ben Plan Bütçe Komisyonu üyesiyim, biliyorsunuz. Ve hepiniz bu hesaplara bakarsınız, bakabilirsiniz. 2012, 2013, 2014 ve 2015 yıllarında toplam 15 milyar TL’lik örtülü ödenek var, toplam 15 milyar TL. Ve 15 milyar TL’lik ödeneğin, gizli ödenek, örtülü ödenek üzerinden aktarılan ödeneğin nereye gittiğini hepimiz biliyoruz. Dün de Sayın Cumhurbaşkanı bunu ikrar etti. Şöyle söyledi, dedi ki: “Katar ve Türkiye olmasaydı Suriye’deki muhalefet zalim rejime karşı direnemezdi.” Biz de Plan ve Bütçe Komisyonunda örtülü ödeneklerin nereye doğru gittiğine dair defalarca bu uyarıyı yaptık.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen sessizlik. Hatibin insicamını bozmayın.

GARO PAYLAN (Devamla) – “Suriye’deki iç savaşa, yangına benzin döküyorsunuz.” dedik. “Suriye’deki yangına benzin dökerseniz Suriye halkları birbirlerine düşerler ama bu hem Suriye’nin istikrarına hem Türkiye’nin istikrarına halel getirir.” dedik. Siyasetçiler bu görevi yaparlar, kamu adına yürütmeyi uyarırlar. Biz bu görevimizi hakkıyla yapmaya çalıştık.

Ancak, bir güç daha vardır siyasetçileri, yürütmeyi uyarabilecek; basındır bu güç arkadaşlar, basın. Basının da görevi, kamu adına, yürütmenin yaptığı hataları yürütmeye göstermektir. Can Dündar ve Erdem Gül bu görevi yaptılar bu gazete manşetiyle: “İşte Erdoğan’ın yok dediği silahlar.” diye bu manşeti attılar. Can Dündar ve Erdem Gül gazetecilik görevini yaptılar. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti bütçesinden, Millî İstihbarat Teşkilatının görevi olmamasına rağmen -yasal değil biliyorsunuz, MİT’in silah göndermesi yasal değil ama yasaları da yok sayarak- tüyü bitmemiş yetimin hakkını Suriye’deki yangına, dün Cumhurbaşkanının da ikrar ettiği gibi, milyarlarca dolarlık silahı Suriye muhalefetine gönderdi ve Can Dündar ve Erdem Gül de bunun gazeteciliğini yaptılar. Dediler ki: “Ey Türkiye halkları, senin bütçen Suriye’deki yangına benzin dökmek için gönderiliyor.” Bu onların göreviydi arkadaşlar, gazetecilik budur. Hani havuz medyası sizin adınıza AKP bültenliği yapıyor ya, AKP bülteni gibi çalışıyor; oysa gazetecilik bu değil. Amerika’da görüyorsunuz, Trump’ın yaptığı hataları gazeteciler ortaya çıkarıyorlar, Rusya’yla yaptığı görüşmeleri ortaya çıkarıyorlar. Bunlar soruşturmalara dönüşüyor. Gazeteciler özgürce yazıyorlar. Bu da bir gazetecilik görevi. Ne oldu? Bir davaya dönüştü bu iş çünkü Sayın Cumhurbaşkanı bir televizyon programında söyledi değil mi? “Onların yanına öyle bırakmam.” dedi. Öyle değil mi? Gazetecilere had bildirdi, hiçbiriniz sesinizi çıkarmadınız, had bildirdi. Oysa yapmamız gereken siyasetin namusunu korumak olduğu gibi gazetecilerin de onurunu korumaktı ama siz yol verdiniz maalesef ve sonuçta dava vatana ihanetten…

Vatana ihanet nedir? Vatana ihanet, yaptığınız her suçu gizlemek midir, örtmek midir? Nedir vatan sevgisi? Vatan sevgisi, bu ülkeyi demokratik, barış, refah ve huzur içinde yaşatmaktır. Bu yönde gazeteci de elbette eleştirecek, siyasetçi de elbette eleştirecek, bizlerin görevi bu. Ama bugün, maalesef, bir mahkûmiyetle daha Meclise bir bomba daha atıldı arkadaşlar, bir bomba daha atıldı. Geçen yıl mayıs ayında sizleri uyarıyorduk, HDP’yi hedefleyen bir dokunulmazlık yasası var ve buna yol vermeyin diyorduk; bugün bize yarın size arkadaşlar diyorduk. CHP’lilere de aynı çağrıyı yaptık. Sizler getirdiniz, Cumhuriyet Halk Partisi ilk başta karşı çıkmadı. İlk başta karşı çıksaydı, hani “Anayasa’ya aykırı ama biz destek vereceğiz.” demeseydi belki bu noktalara gelinmeyecekti ama sizlerin devam etmesiyle, Ahmet Davutoğlu’nun talimatlarıyla getirdiniz bu tasarıyı ve Meclise bombalar attınız. Cumhuriyet Halk Partisi milletvekillerinin büyük çoğunluğu, ezici çoğunluğu buna karşı olmasına rağmen, 20 milletvekili “Efendim, referanduma giderse çoğunluk bunu kabul eder.” diye maalesef bu bakışa yedeklendi ve maalesef Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ ve milletvekillerimizden sonra bugün Cumhuriyet Halk Partisinin milletvekili, saygın bir gazeteci Enis Berberoğlu müebbet hapse mahkûm oldu arkadaşlar, müebbet hapis, müebbet. Bir milletvekili arkadaşımız ya, kılınız kıpırdamıyor. Bir milletvekili arkadaşınız müebbet hapisle mahkûm edildi. Sarayın talimatı ama saray acaba bu kadar mı istemişti bilmiyorum. Hani şöyle bakılıyordu: “Üç beş yıllık bir ceza yer, onun da yatarı olmaz.” diye bakılıyordu, belki hesap, plan buydu. Belki de sizi daha çok zora sokmak isteyen -hani biz hep uyardık ya darbe dinamiği var arkadaşlar- başka bir dinamik devrededir ve sevgili Enis Berberoğlu müebbet hapisle mahkûm oldu arkadaşlar.

Hani biz geçen yıl mayıs ayında sizi uyarıyorduk, “Bir darbe dinamiği devrede, gelin buna bakın.” diyorduk, siz gülüyordunuz bize. Maalesef darbe gecesi bunu anladınız. Bugün tekrar bir darbe dinamiği devrededir arkadaşlar. Sizin elinizle yürüttüğünüz bir darbe dinamiği ve paralel bir darbe dinamiği. Hepimizin altından halı kayıyor, farkında değilsiniz, hepimizin altında. Parlamentoya onlarca bomba atılıyor, farkında değilsiniz. Referandum sonrası da pek çok noktada Parlamentonun etkinliği zayıfladı ve zayıflamaya devam ediyor. Eğer bu yolda devam edersek Parlamentonun bir hükmü kalmamış olacak. Geriye ne kaldı? Güvenlikçi siyaset, güvenlikçi bakış. Peki, bizim iddiamız neydi? Demokratik siyasetti, öyle değil mi?

Bütün iradeyi güvenlikçilere bırakırsanız güvenlikçiler siyaseti parmağında oynatır arkadaşlar. Maalesef bir irade ortaya koyamadığımız için sizleri de bütün Parlamentoyu da güvenlikçi siyaset esir almıştır ve bu yolda giderseniz bu Meclise fiilî olarak atılmış bomba ve onlarca bombayla beraber daha pek çok bombayla karşılaşıyoruz ve karşılaşmaya maalesef devam edeceğiz.

90’lı yılların siyasetinin bile gerisine düştünüz. Hani AKP’yi kurarken “Vesayeti kaldıracağız, güvenlikçi siyaseti devre dışı bırakacağız, demokratik siyaseti devreye sokacağız.” diyordunuz ya, bütün iddianızı kaybettiniz. Geriye bir saray rejimi kaldı, bir güvenlik rejimi kaldı. Ve o güvenlikçi rejimin içinde de, biliyorsunuz, pek çok aktör var. Nereye kadar bunu sürdüreceklerine bundan sonra onlar karar verecekler çünkü yetkiyi bir kere güvenlikçilere verdiniz mi sizin iktidarınızın ne kadar süreceğine, nasıl manipüle edileceğinize onlar karar verecekler. Ben ivedilikle bu yoldan dönün diyorum.

Ve gazetecilik suç değil diyorum arkadaşlar. Gazetecilik suç değildir, gazetecilik demokrasilerde haktır ve hep beraber savunmamız gereken en önemli güçtür.

Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Böylece ikinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi ikinci bölüm üzerinde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerinde önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

Birleşime bir saat ara veriyorum.

Kapanma Saati: 20.03

YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 21.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 106’ncı Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

Birleşime kırk beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 21.04

SEKİZİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 21.50

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Mehmet Necmettin AHRAZOĞLU (Hatay)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 106’ncı Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.

485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

İkinci bölüm üzerindeki maddelerin görüşmelerine başlamıştık. Madde 19’a bağlı ek madde 32 üzerinde iki adet önerge vardır, önergeleri okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 19’uncu maddesiyle 2547 sayılı Kanun’a eklenen ek madde 32’nin birinci fıkrasında geçen “kaydıyla” ibaresinin “şartıyla olarak değiştirilmesi arz ve teklif ederiz.

                                       Akif Ekici                                              Kazım Arslan                                          Tacettin Bayır

                                        Gaziantep                                                    Denizli                                                       İzmir

                                       İrfan Bakır                                             Tahsin Tarhan                                             Özgür Özel

                                          Isparta                                                      Kocaeli                                                      Manisa

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 19’uncu maddesiyle 2547 sayılı Kanun’a eklenmesi öngörülen ek madde 32’nin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                   Mahmut Toğrul                                             Erdal Ataş                                               Garo Paylan

                                        Gaziantep                                                   İstanbul                                                     İstanbul

                                   Müslüm Doğan                                              Erol Dora                                          Behçet Yıldırım

                                           İzmir                                                       Mardin                                                   Adıyaman

                                                                                                  Mehmet Ali Aslan

                                                                                                          Batman

BAŞKAN – Komisyon son okunan önergeye katlıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Batman Milletvekili Mehmet Ali Aslan.

Buyurun Sayın Aslan. (HDP sıralarından alkışlar)

MEHMET ALİ ASLAN (Batman) – Sayın Başkan ve Sayın Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Tabii, zeytinlikler ve meralarla ilgili düzenlenmek istenen yasal düzenlemeleri gerçekten doğru bulmadığımızı ifade etmek istiyoruz. Yani bir zeytinin ortalama ömrü yüz yılları bulabilmektedir, bunların kesilmesi o yıllara büyük bir kayıptır, tekrar aynı şekli alması on yılları bulabilmektedir ve zeytin ağacı bütün kutsal kitaplarda mübarek bir ağaç olarak yâd edilmiştir. Örneğin, Nûr suresi 35’inci ayette de “…”(x) diye anılmaktadır ve Nûr suresi de ismini Nûr suresinin 35’inci ayetinde geçen zeytin ağacının nurundan almaktadır. Orada zeytin ağacının nuru ile Allah’ın nuru arasında bir bağ kurulmuştur. Dolayısıyla bütün kutsal metinlerde geçen zeytin ağacına dönük yapılacak olan kesilmelerin doğru olmadığını buradan beyan ediyoruz. Yine aynı şekilde, Peygamber (AS) “Zamanınız varsa, kıyametin kopacağını bilseniz dahi ağaç dikiniz.” diye buyurmuş, “Ağaç kesiniz.” diye buyurmamıştır. Bu ramazan ayında da özellikle buna dikkat çekmek istiyorum.

Bununla beraber, meralar da bizim yeşil alanlarımızdır; hayvanların otladığı, geçindiği yerdir; endemik bitki türleri, endemik hayvan türlerinin içinde yer aldığı mekânlardır. Zeytin ağaçlarının, yeşil alanların, meraların artırılması gerekirken azaltılmaya çalışılması ve bunu yasal güvenceye almak hiç doğru bir yaklaşım değildir, ekolojiye aykırıdır, tabiata ve fıtrata da aykırıdır.

Yine zeytin ağacıyla ilgili, yaklaşık 10 tane ayette zeytin ismi geçer, zeytinin önemine vurgu yapılır. Yine bir hadisişerifte “Eğer ümmetime ağır geleceğini bilmeseydim her namaz öncesi insanların zeytin ağacından bir misvak dalıyla dişlerini temizlemesini önerirdim, emrederdim.” diye buyuruyor. Böylesi önemli, mübarek bir ağacın kesilmesinin önünün açılmasının doğru olmadığını tabii ki düşünüyoruz. Tam tersine, bu alanların artırılması gerekiyor çünkü zeytin ağacında maddi ve manevi birçok fayda vardır, şifa vardır, bereketlidir. Dolayısıyla, bir zeytin ağacının kendisi bile başlı başına bir sanayidir yani. Dolayısıyla, bunların kesilmeye çalışılmasının önünün açılması hiç doğru bir yaklaşım değildir.

Bununla beraber şuna da değinmek istiyorum: Mardin Büyükşehre kayyum atandıktan bu yana Mardin’de Büyükşehir Belediyesi âdeta yok hükmündedir. Şu anda Midyat’ta, Kızıltepe’de, Nusaybin’de su sorunu vardır. İnsanlarımız günlerce susuz kalmaktadır. Tankerlerle depolarına ve kuyularına su taşımaktadırlar ve işin ilginç tarafı, parasıyla aldığı tanker suyunu kuyuya boşalttığı zaman, depoya çıktığı zaman saatten geçtiği için yine belediyeye ayrıca su parası ödemek zorunda kalıyor.

Bu sıcak günlerde, bu ramazanda insanlarımızın susuz bırakılması doğru değildir. Madem belediyeleri zorla aldılar, tabiri caizse gasbettiler, hiç olmazsa halkımızı susuz bırakmasınlar. Özellikle Midyat’ta Seyitler Mahallesi, Akçakaya Mahallesi, Bahçelievler, Ortaçarşı, Ulucami Mahallesi “…”(x) gibi belde ve mahallelerimizde çok büyük su sıkıntısı vardır. Bu su sıkıntısının da bir an önce giderilmesi gerekiyor.

Teşekkür ediyorum, sağ olun.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum…

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime beş dakika ara veriyorum

Kapanma Saati: 21.57

DOKUZUNCU OTURUM

Açılma Saati: 22.04

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Mehmet Necmettin AHRAZOĞLU (Hatay)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 106’ncı Birleşiminin Dokuzuncu Oturumunu açıyorum.

19’uncu maddeye bağlı ek madde 32 üzerinde Batman Milletvekili Mehmet Ali Aslan ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 19’uncu maddesiyle 2547 sayılı Kanun’a eklenen ek madde 32’nin birinci fıkrasında geçen “kaydıyla” ibaresinin “şartıyla” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Özgür Özel (Manisa) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen, Manisa Milletvekili Özgür Özel.

Buyurun Sayın Özel. (CHP sıralarından alkışlar)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak bugün Parlamentoda yerimizi almış, muhalefet görevimizi yerine getirmeye çalışarak ve bir Parlamentoya ana muhalefet partisinin yapabileceği azami katkıyı yapma niyetiyle yerlerimize oturmuştuk. 10 kadar arkadaşımız aramızda değildi çünkü onlar demokrasilerde kolay karşılaşılmayacak bir görevi yapmak zorundaydılar. Geçen dönem benzer görevleri çok yaptık. Örneğin, milletvekili seçilen kişiler hapishanede tutuklu dahi olsalar cumhuriyet tarihi boyunca serbest bırakılmışken geçen dönem bu Parlamentonun üç partiden 8 milletvekilinin bu tahliyeleri gerçekleşmemişti. Oysa o 8 milletvekilinin vatandaştan aldığı, halktan aldığı oy karşılığında gelip burada yapacakları yasama görevi kendi partilerine, Parlamentoya yapacakları katkı kadar Türkiye’nin, cumhuriyet tarihinin Parlamento gelenekleri ve demokrasisi açısından da son derece önemliydi.

Daha önce, örneğin “Muhtar dahi olamaz.” denilen bir genel başkanın siyaset yolunu açan Anayasa değişikliğini yapacak kadar demokrasiyi içine sindirmiş bir Parlamento grubu olarak o dönem tutuklu milletvekillerinin sorununun çözülmesi konusunda iktidar partisinin sözlü ve hatta yazılı hâle getirdiği mutabakatına ve sözüne rağmen, bu sorunu aşabilmek için Anayasa Mahkemesinin kararını beklemek zorunda kalmıştık ve o güne kadar, ayrım yapmadan üç siyasi partiden 8 milletvekilinin hepsine eşit giden tek siyasi parti Cumhuriyet Halk Partisiydi.

O görev gibi, bugünkü 10 milletvekilimiz de seçildiğinde hakkında bir suç iddiası olmayan, daha sonra hakkında fezleke düzenlenen milletvekilimizin davasına gitmişlerdi. Milletvekilimiz hakkında davada bugün karar verildi. Savcı talep etmediği hâlde, daha sonra çok tartışacağımız, kim olduğunu çok konuşacağımız bir hâkim tarafından müebbet hapse, ardından, indirim uygulanarak yirmi beş yıla mahkûm edildi, temyiz süreci beklenmeksizin tutuklanarak cezaevine kondu.

Bunun bir adli karar olmadığını, bunun siyasi bir karar olduğunu, bunun siyasi bir had bildirme olduğunu ve bunun “Onları öyle bırakmam.” diyen birinin o mahkemenin hem savcısı hem hâkimi hem müdahili hem müdahale edeni, karar vereni, refleksi, vicdanı, vicdansızlığı, her şeyi olduğunu biliyordu aslında bütün Türkiye ve o karar alındı. O karardan sonra, Cumhuriyet Halk Partisi, bu Parlamentonun kuruluşunda yer almış, kurmuş, çağırmış, demokrasi mücadelelerinin her yerinde olmuş, her darbede zarar görmüş, 15 Temmuz akşamı ilk refleksi vermiş, Parlamentoya, demokrasiye sahip çıkmak için buraya koşmuş Cumhuriyet Halk Partisi Grubu, bu ayıpla sizleri, iktidar partisini baş başa bırakıp genel merkezine gitti. Aldığımız kararı aslında ilk sizlerle paylaşmak isterdik ama inanılmaz bir iletişim çağındayız.

Şunu bilin: Bizim, 19 Mayıs 1919’da başlattığımız demokrasi yürüyüşüne yarından itibaren kararlı adımlarla devam ettiğimizi hepiniz göreceksiniz. Bir adalet yürüyüşü başlatıyoruz. Genel Başkanımız, yarın, Güvenpark’tan bir adım eksiltmeden, bir adım araçla gitmeden, geriye dönmeden, belki yirmi gün, yirmi beş gün, bir ay vekilimizin tutulduğu Maltepe Cezaevine doğru yürüyecek. Onunla birlikte milletvekillerimiz yürüyecek ama bizden kurtulamadınız, Cumhuriyet Halk Partisinden kurtulamayacaksınız. Bu grup, burada olması gerektiği kadar kişiyle temsil edilecek, muhalefet görevini sürdürecek, bu ayıbı haykırmaya devam edecek ama o demokrasi yürüyüşü nöbetleşe olarak bizim açımızdan ama lideri açısından bir adım aksatılmadan, geri durmadan adalet arayan herkese ve milletvekilimize adalet tecelli edene kadar sürdürülecek.

Hepinize saygılar sunuyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Bostancı…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Özel yaptığı konuşmada Cumhuriyet Halk Partisinden kurtulmak arzumuzdan bahsetti. Böyle bir arzu, böyle bir düşünce hiçbir zaman olmadı, bu yönde bir siyaset de olmadı. (CHP sıralarından gürültüler)

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Karar ne peki! Karar ne karar!

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sataşmadan söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bostancı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Lütfen yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim. (AK PARTİ ve CHP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)

Sayın milletvekilleri, lütfen…

Buyurun.

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

3.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in 485 ve 485’e 1’inci Ek sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 19’uncu maddesine bağlı ek madde 32’yle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; Türkiye demokratik bir ülke, demokrasinin kuralları dâhilinde her türlü gösteriyi yapmak, her türlü hak arayışını gerçekleştirmek meşrudur. Biz bunları saygıyla karşılarız. Diğer taraftan, Sayın Özel’in ifade ettiği “Bizden kurtulamayacaksınız, burada arkadaşlarımız olacak…” Asla öyle bir düşüncemiz olmaz. Muhalefetin varlığı aynı zamanda demokrasinin temel karinelerinden birisidir.

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Hocam, oradan bağırıyorlar “Niye geldiniz?” diye. Çiftlik ya burası! Millet bizi gönderdi.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Dolayısıyla, iktidar da olacak, muhalefet de olacak ve muhalefetin görüşleri, eleştirileri muhakkak olacak ama şüphesiz, bizim her zaman ifade ettiğimiz husus, eleştiri ile hakaret arasındaki farktır. Eleştiri dile getirildiği sürece bunun hem iktidara hem muhalefetin kendisine hem de Türkiye’ye katkı sağlayacağını biliyoruz. Türkiye’nin gelişmesi, Türkiye’nin tekemmül etmesi, toplumsal renkliliği içinde ortak kader istikametinde ilerlemesi elbette iktidar ve muhalefetle birlikte olacak.

Diğer taraftan, Sayın Özel’in kendisi mahkeme değil, dava dosyasına ne kadar sahip bilemiyoruz; biz de mahkeme değiliz, burası bir siyaset kurumu. Kurumlar kendi işlerini yapacaklar. Bunun doğruluğuna, yanlışlığına ilişkin görüşler beyan edebiliriz ama hukukun siyasallaştırılmasından söz edip sonra da hukuku siyasileştirecek, illiyet bağları anlamına gelebilecek tarzdaki değerlendirmeleri doğru bulmadığımızı ifade etmek isterim.

Teşekkürler. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

CEMAL OKAN YÜKSEL (Eskişehir) – Sayın Cumhurbaşkanına da söyle bunları, “Savcıyım.” diyene de söyle.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Özel…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, sayın grup başkan vekili cevap konuşmasında sözlerimi bağlamından kopartarak fevkalade yanlış bir yere çekmeye çalıştı. Cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN – Siz ne dediniz, o ne dedi? Nasıl bağlamından kopardı? Yani sizin de, kendisinin de mahkeme olmadığını söyledi, başka…

CEMAL OKAN YÜKSEL (Eskişehir) – “Yargıyı etkilemeye çalışıyor.” dedi.

BAŞKAN – Bir saniye, Sayın Özel’i dinliyorum.

Buyurun.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Efendim, Cumhuriyet Halk Partisinin yargının siyasallaşmasından şikâyet edip yargıyı siyasileştiren, yargıya etki etmeye çalışan...

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özel, iki dakika süre veriyorum. Lütfen yeni bir sataşmaya mahal vermeyelim.

4.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şu kürsüye gelmek, gitmek, zaman zaman atışmak çok keyifli oluyor ama inanın, şu anda hiçbir Cumhuriyet Halk Partilinin, hiçbir milletvekilimizin, hiçbir yöneticimizin gelip de burada böyle gönül rahatlığıyla konuşacak bir iç rahatlığı, iç huzuru, ferahı, hatta inancı, kızgınlığı var ama enerjisi falan da yok. Meseleyi o kadar hafife almayın.

Şöyle herkes bir düşünsün. Bundan on yedi yıl önce olsa… Nelerle, nelerle suçlandınız. Kimi doğruydu, kimi yanlıştı. Bir kısmını bizler abartılı bulduk. Sizlere yapılan haksızlıklara sizinle birlikte direnen çok kişi Cumhuriyet Halk Partisinde siyaset yapıyor şimdi. Ama bir punduna getirip, bir denk getirip seçilmiş bir milletvekilinizin buralardan tutulup götürüldüğü bir günü düşünün ve o milletvekilinizin, aynı sıraları paylaştığınız o milletvekilinizin bir gazeteci olduğunu düşünün, işinin gazetecilik olduğunu düşünün ve bugün orada yargılananın gazetecilik, gerçekler olduğunu bilin. Yoksa şu çelişkiyle karşı karşıya kalırsınız: O haberler ilk çıktığında ne açıklama yaptı muktedirler, ne açıklama yaptı liderleriniz? “İlaç gidiyor.” dediler. İlaç mı gidiyormuş? İlaç gitmediği ortaya çıktı. Dediler ki sonra: “Türkmenlere silah gidiyor.” Türkmenlere mi gidiyormuş? Eğer Türkmenlere gidiyorsa, o gün “Hem vallahi hem billahi” diye yemin eden Tuğrul Türkeş şimdi sizde Başbakan Yardımcısı olarak oturuyorsa ve “Türkmenlere mi gidiyormuş?” sorusuna karşı her şeyini ortaya koyarak namus yeminleri eden bu kişi o konuyla ilgili başka bir şey söylemiyorsa ve sadece bu haberi yapanlar yargılanıyorsa, yalanın kendisi değil gerçek mahkûmsa, yalancı değil doğruyu söyleyenler bedel ödüyorsa ve biz buna isyan ediyorsak, bu, yargının siyasallaşması, laf oyunları, retoriği, bilmem nesi değil efendi; içimiz yanıyor, haksızlık yapıyorsunuz, mağdur ediyorsunuz, vicdanınız tükenmiş.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

XII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Sanayinin Geliştirilmesi ve Üretimin Desteklenmesi Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/837) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporları (S. Sayısı:485 ve 485’e 1’inci Ek) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…Önerge kabul edilmemiştir.

Madde 19’a bağlı ek madde 32’yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Şimdi, madde 19’a bağlı ek madde 33 üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 19’uncu maddesiyle 2547 sayılı Kanun’a eklenmesi öngörülen ek madde 33’de yer alan “AR-GE niteliğinde” ve “fiilen altı yıl” ibarelerinin çıkartılması, “bir yıl süreyle” ibaresinin “bir artı bir yıl süreyle” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                   Mahmut Toğrul                                           Garo Paylan                                                Erol Dora

                                        Gaziantep                                                   İstanbul                                                     Mardin

                                       Erdal Ataş                                             Müslüm Doğan                                      Behçet Yıldırım

                                         İstanbul                                                       İzmir                                                     Adıyaman

                                                                                                      Lezgin Botan

                                                                                                             Van

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 19’uncu maddesiyle 2547 sayılı Kanun’a eklenen ek 33’üncü maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                     Kazım Arslan                                              Akif Ekici                                                İrfan Bakır

                                          Denizli                                                    Gaziantep                                                    Isparta

                                    Tahsin Tarhan                                           Tacettin Bayır                                             Aytuğ Atıcı

                                         Kocaeli                                                       İzmir                                                        Mersin

“Ancak birinci yılın sonunda öğretim üyesinin AR-GE faaliyetinin önemli derecede aksayacağı yönünde, kendisi ve AR-GE çalışması yaptığı ilgili kurum, kuruluş ya da şirket birlikte ücretli izin süresinin uzatılması için üniversite yönetim kuruluna gerekçeli olarak başvurabilir. Fakülte yönetimi kurulunun uygun görüşüyle üniversite yönetim kurulu, birinci fıkraya ikinci altı yıl çalışma süresini aramaksızın en fazla bir yıla kadar ücretli izin süresini uzatabilir.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Aytuğ Atıcı, Mersin Milletvekili.

Buyurun Sayın Atıcı.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkürler.

Değerli arkadaşlar, bugün adalet çapraz ve yaylım ateşe tutuldu. Üstelik de adaleti çapraz ve yaylım ateşe tutan yasamaydı, yürütmeydi ve yargıydı.

Yürütme nasıl ateş etti adalete? Yürütmenin başı Cumhurbaşkanı, MİT tırları davasında âdeta intikam yemini etmişti, yargıyı etkiledi. Yani, yürütme adalete ateş etti.

Yargı, yargı kendi kendine ateş eder mi? Eder. Yargı da bugün adalete ateş etti. Yargı da Cumhurbaşkanının talimatına uyarak Sayın Milletvekilimiz Enis Berberoğlu’nu haksız bir şekilde tutukladı. İkinci yaylım ateşi de buradan geldi.

Haksız, hukuksuz bir şekilde yargılanan ve hiç de adil olmayan bir şekilde cezaya çarptırılan milletvekilimiz şu an tutuklu fakat kardeş kanı dökmek üzere silah gönderen, Suriye’ye silah gönderen insanlar elini kolunu sallaya sallaya geziyor.

Şimdi, acaba siz, yasama bugün adaleti nasıl çapraz ve yaylım ateşe tuttunuz? Şöyle yaptınız: Görüştüğümüz tasarının 18’inci maddesiyle ilgili bir önerge verdiniz ve dediniz ki: “Milletvekili olan öğretim üyeleri eğer burada işleri bittikten sonra üniversiteye geri dönerlerse bu milletvekili emeklileri hem emekli maaşlarını alacaklar hem de üniversitede çalıştıkları işin karşılığı olan maaşı alacaklar.” Peki, acaba aynı konumda olan ve milletvekili olmayan öğretim üyeleri ikinci maaşı alabilecek mi? Hayır, almayacak. Yani, bugün siz bu önergeye “evet” diyen yasama organı üyeleri büyük bir adaletsizlik ve eşitsizlik yaptınız, haksızlık yaptınız ve milletvekillerine kıyak bir maaş verdiniz. Biz Türkiye’de şehitlerimizin yasını tutarken, biz Türkiye’de emeklinin maaşını yetiremediğini bilirken siz kendinize 2’nci maaş verdiniz.

MUSTAFA ILICALI (Erzurum) – Zaten vakıf üniversitesi ödüyor Sayın Vekilim, vakıf üniversitesi ödüyor, devlet üniversitesine getiriyorsunuz.

AYTUĞ ATICI (Devamla) - Şimdi, ben size sorarım, buradaki milletvekili olan öğretim üyeleri, emekli olup döndüğünüzde hangi yüzle arkadaşlarınızın yüzüne bakacaksınız?

MUSTAFA ILICALI (Erzurum) – Ben döndüm, önceden döndüm, önce. Vekil Bey, ben önceden döndüm.

AYTUĞ ATICI (Devamla) - Hangi yüzle bakacaksınız? Hiç utanmayacak mısınız? Size “Sen kendine kıyak maaş verdin, benimle aynı sıralardan mezun oldun, seninle ben burada otuz sene aynı üniversitede çalıştık, ben tek maaş alırken sen hangi yüzle 2 maaş alıyorsun?” dediğinde utanmayacak mısınız?

Emekli olan gariban, BAĞ-KUR’lu olsun, SSK’lı olsun, Emekli Sandığı olsun maaşını yetiremez iken, maaşını yetiremediği için kamuya döndüğünde onun emekli aylığını keserken sizin emekli aylığınızın kesilmemesi hiç onurunuza dokunmadı mı? Yazıklar olsun size! (CHP sıralarından alkışlar) Hepiniz oruç tutuyorsunuz değil mi? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Sen kendine bak ya, sana ne! Madde oylanırken neredeydin sen?

EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) – Ahlaklı ol!

AYTUĞ ATICI (Devamla) - Sizin inancınızda hak yemek var mı?

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Madde oylanırken neredeydin sen çıkıp konuşuyorsun. Madde oylanırken burada yoktun sen. Madde oylanırken neredeydin?

AYTUĞ ATICI (Devamla) - Sizin inancınızda oruç tutarken hak yemek, adaletsizlik yapmak, eşitsizlik yapmak var mı?

ERTUĞRUL SOYSAL (Yozgat) – Demagoji yapma demagoji.

AYTUĞ ATICI (Devamla) - Eğer varsa ben sizinle aynı inançtan değilim.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Ucuz kahramanlık yapma.

AYTUĞ ATICI (Devamla) - Eğer siz hak yiyerek, eğer siz emekliler sürünürken milletvekillerine kıyak emekli maaşı gibi 2’nci bir maaşı verdiyseniz size yazıklar olsun!

TAMER DAĞLI (Adana) – Ya, sen Seyhan Hastanesinde yediğin hakları söyle.

AYTUĞ ATICI (Devamla) - Sizin milletinizi bu duruma sokmaya ve adalete olan güvenini sarsmaya hakkınız yok.

Tekrar söylüyorum, yazıklar olsun! (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Madde oylanırken neredeydin, madde oylanırken neredeydin sen?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Bostancı…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Neredeydin, madde oylanırken neredeydin? Konuşuyorsun… Ucuz kahramanlık yapma. Madde oylanırken neredeydin?

BAŞKAN – Sayın Bak, Sayın Bostancı’ya söz verdim, lütfen…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Atıcı, 18’inci maddedeki önerge dolayısıyla söz alarak önergenin içeriğinde olmayan bir suçlamayla “utanmıyor musunuz?” “vicdansızsınız” tarzında sataşmada bulunmuştur. 69’a göre söz istiyorum.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Sen kendine bak, madde oylanırken neredeydin? Konuşsaydın o zaman.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bostancı.

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

5.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın 485 ve 485’e 1’inci Ek sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 19’uncu maddesine bağlı ek madde 33’le ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; madde 18’de getirilen önerge, yeni bir yasal düzenleme yapmıyor. Buradan gidecek olan öğretim üyeleri kıyak maaş alsın diye bir hukuki düzenleme içerisinde değil, bir yasa getirmiyor.

2005 yılında -eğer önergeyi okuduysa Sayın Atıcı görmüştür, ümit ederim okumuştur- zaten 5335 sayılı Yasa bunları tadat etmiş, bir düzenleme yapmış. 5335 sayılı Yasa ile 2547 sayılı Yasa’nın 60’ıncı maddesinin fıkrasındaki hüküm arasında bir çelişki var. Bu çelişki dolayısıyla da üniversitelerde farklı uygulamalar yapılıyor; kimisinde ödeme yapılıyor, kimisinde ödeme yapılmıyor. Dolayısıyla biz, hukuken bu farklı uygulamaları ortadan kaldıran, çelişik iki hüküm arasında bir düzenleme yaptık. Yasa 2005 yılında çıkmış olan bir yasa.

Şimdi, Sayın Atıcı şunu diyebilir: Yasal olabilir ama meşru değil, ahlaken uygun değil. Eğer böyle bir akletmeyle gidersek ahlak çizgisi nereden geçiyor diye kendi attığımız adımlara da dikkat etmemiz gerekir hepimizin çünkü elbette, hukuken yapılan bir düzenlemenin şartlara, duruma, ülkenin sosyal vaziyetine ilişkin hususları hesaba katarak olması lazım; biz de bunları hesaba kattık. Buradan giden vekil, vakıf üniversitelerinde, özel üniversitelerde çalıştığında maaş alacak mı emekli maaşı kesilmeden? Alacak.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Alacak, evet.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Peki, kamu maaş vermediğinde gidip çalışacak mı? Çalışmayacak.

ERTUĞRUL SOYSAL (Yozgat) – Çalışmayacak.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Çıplak gerçeklik bu. Hem bir taraftan kamuyu destekleyelim, buralarda nitelikli öğretim üyeleri bulunsun diyoruz hem de -hayatın gerçekliğine aykırı bir tarzda buradaki insanlar özel üniversitelere gitsin- teşvik edici mahiyette bir düzenleme sayılabilecek şekilde mevcut hukuki düzenlemenin önüne engel oluyoruz. Bir de ahlaksızlık filan gibi birtakım değerlendirmeler yapıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERTUĞRUL SOYSAL (Yozgat) – Ayıp, ayıp!

MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Aynaya baksın, aynaya!

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Madde oylanırken neredeymiş?

XII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Sanayinin Geliştirilmesi ve Üretimin Desteklenmesi Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/837) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporları (S. Sayısı:485 ve 485’e 1’inci Ek) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Kabul edenler…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Bir dakika Sayın Başkan…

BAŞKAN - Bir saniye…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Yoklama talep edeceğim ama…

BAŞKAN – Bir saniye… Oturuma ara vermedim, istediğim zaman ben size söz veririm.

MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Bu ara aynaya bak biraz da ne göreceksin!

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Yoklama talep ediyoruz.

BAŞKAN - Bir saniye… Siz kalktığınız zaman söz alamazsınız, bekleyin.

Kabul etmeyenler…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Yoklama talep ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge kabul edilmemiştir.

Şimdi dinliyorum sizi Sayın Atıcı.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Yoklama talep ediyoruz.

BAŞKAN – Önergeyi oylamaya geçtikten sonra Sayın Özel, tamam, bir sonrakinde talep edersiniz.

Buyurun Sayın Atıcı, ne diyorsunuz, dinliyorum.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Grup Başkan Vekili benim önergeyi okumadığımı…

MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Atıcı, bir aynaya bak ya, tavsiye ederim, bir aynaya bakar mısınız!

AYTUĞ ATICI (Mersin) – …ve okumadan gelip konuştuğumu söyleyerek ciddi bir sataşmada bulunmuştur.

BAŞKAN – Sayın Atıcı, ben size söz vereceğim, tamam.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Bu bir milletvekiline…

BAŞKAN - Ama lütfen sözlerimizi kullanırken –istirham ediyorum- yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.

MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Bir de aynaya bak, ne göreceksin!

BAŞKAN – Buyurun.

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

6.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Değerli arkadaşlar, bakın, Sayın Grup Başkan Vekili doğruları söylemiyor.

TAHİR ÖZTÜRK (Elâzığ) – Hadi canım!

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Şimdi, elimde hem sizin önergeniz var hem de kanun var Sayın Grup Başkan Vekili. Şimdi, sizin önergenizde söylediğiniz şey şu: “2547 sayılı Kanun’un 60’ıncı maddesinin (a) fıkrasının ikinci bendinin ikinci cümlesini yürürlükten kaldırıyoruz.” diyorsunuz. Nedir o cümle biliyor musunuz Sayın Grup Başkan Vekili? Diyor ki: “Bu ödemelerin dışında aylık, ödenek, tazminat ve benzeri bir başka ödeme yapılmaz.” Siz bunu kaldırarak…

ERTUĞRUL SOYSAL (Yozgat) – Aylık ödenecek…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Ne için kaldırıyoruz, ne için kaldırıyoruz?

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Bakın, mevcut yasada, mevcut 2547 sayılı Yasa’nın 60’ıncı maddesinde diyor ki: “Öğretim üyesi olan milletvekili üniversiteye döndüğünde ona aylık ödenmez.”

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Hangi üniversiteye?

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Bunu siz gözden kaçırdınız…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Hangi üniversiteye?

AYTUĞ ATICI (Devamla) - …veya bilerek kamuoyunu ve milletvekillerini yanıltıyorsunuz.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Öyle söylemeyin, öyle söylemeyin.

AYTUĞ ATICI (Devamla) - Şimdi siz, getirdiğiniz önergeyle diyorsunuz ki: “Ben bu cümleyi kaldırdım.”

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Gerekçesini oku, gerekçesini.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - Gerekçeyi oku, gerekçeyi.

AYTUĞ ATICI (Devamla) - Yani bu cümleyi kaldırarak siz buradan dönen milletvekili emeklilerinin hem emekli maaşını hem de milletvekili maaşını almasını öngörüyorsunuz ve bunu kanuna bağladınız. Benim itirazım şu: Eğer bu hakkı milletvekillerine veriyorsanız benzer şekilde bütün öğretim üyelerine vermelisiniz. Benim eşitlik anlayışım budur. Örneğin, milletvekili olmayan bir öğretim üyesi emekli olduğunda, tekrar üniversiteye döndüğünde ikinci maaşı alamıyor, sadece milletvekili alabiliyor. Benim itiraz noktam burada. Siz milletvekillerine kıyak bir maaş veriyorsunuz. Nokta. (CHP sıralarından alkışlar)

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - Hadi canım! Neredeydin, madde oylanırken neredeydin? Konuşuyorsun.

AYTUĞ ATICI (Mersin) - Seninle konuşmaya tenezzül bile etmiyorum.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - Sen kendine bak! Kimse seninle konuşmuyor zaten!

BAŞKAN – Sayın Ilıcalı, buyurun 60’a göre söz veriyorum.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

29.- Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı’nın, milletvekili olan öğretim üyelerinin üniversiteye geri dönmeleri hâlinde hem emekli maaşlarını hem de üniversitede çalıştıkları işin karşılığı olan maaşı alabileceklerine yönelik düzenlemeye ilişkin açıklaması

MUSTAFA ILICALI (Erzurum) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim.

Ben burada konuyu yaşamış biriyim, 22’nci Dönemde milletvekilliği yaptım. Sonra üniversitem Yıldız Teknik Üniversitesine dönebilirdim, dönemedim çünkü böyle bir imkân yoktu. Vakıf üniversitesine gittim, Bahçeşehir Üniversitesinde görev yaptım ve maaşı aldım. Hâlbuki ben o zaman devlet üniversitesine kendi tercihimle dönebilmiş olsaydım oranın tek profesör öğretim üyesiydim. Bu, çok çok önemli ve anlamlı. Devlet üniversitelerinin öğretim üyesi kaybı oluyor.

CEYHUN İRGİL (Bursa) - Güzel kardeşim, buradan dönecek olan 50 milletvekili mi kurtaracak üniversiteleri? 5 bin öğretim üyesini sokağa attınız be! Ya, böyle bir şey var mı? Buradan 50 milletvekili dönecek, 5 bin akademisyen sokakta, git onların masum olanlarını geri al. 2.500 akademisyen işsiz.

MUSTAFA ILICALI (Erzurum) – Bugün şu anda Türkiye Büyük Millet Meclisinde düşünsek bu durumda en fazla olsa 10-15 öğretim üyesi milletvekili var, her biri konusunun uzmanı, devlet üniversitelerinin de o vekillere, o öğretim üyelerine muazzam bir ihtiyacı var yani bunu saptırmanın bir anlamı yok, yaşamışım.

Kamuoyunun, milletvekillerinin bilgilerine arz olunur.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Diğer önergeyi okutuyorum…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Başkan, kayıtlara geçmesi için söylüyorum.

Sayın milletvekilinin bahsettiği konu bütün öğretim üyeleri için geçerli olduğu için orada bir eşitlik var. Örneğin: Kamudan emekli olan bir öğretim üyesi eğer vakıf üniversitesine girerse çifte maaş alır, milletvekili de olsa çifte maaş alır; bir eşitlik var. Ama bugün siz bu kanunu buradan geçirirseniz, yani tekrar görüşüp de geri çekmez iseniz bugün kamudan emekli olan bir öğretim üyesi tekrar üniversiteye döndüğünde tek maaş alacak, kamudan emekli olan bir milletvekili tekrar kamuya döndüğünde iki maaş alacak. Ben polemik yapmıyorum.

BAŞKAN – Kayıtlara geçmiştir Sayın Atıcı.

AYTUĞ ATICI (Mersin) - Benim söylediklerim yanlış ise ben çıkıp özür dileyeceğim ama doğru ise bu önergeyi lütfen Sayın Bakan, geri çekiniz. Bu önerge vicdansız, ahlaksız bir önergedir.

BAŞKAN – Sayın Atıcı, lütfen sözlerinize dikkat ediniz.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Önerge oylanırken neredeydin?

XII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Sanayinin Geliştirilmesi ve Üretimin Desteklenmesi Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/837) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporları (S. Sayısı:485 ve 485’e 1’inci Ek) (Devam)

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 19’uncu maddesiyle 2547 sayılı Kanun’a eklenmesi öngörülen ek madde 33’de yer alan “AR-GE niteliğinde” ve “fiilen altı yıl” ibarelerinin çıkartılması, “bir yıl süreyle” ibaresinin “bir artı bir yıl süreyle” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mahmut Toğrul (Gaziantep) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HARUN KARACAN (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önerge üzerinde söz isteyen Van Milletvekili Lezgin Botan.

Buyurun Sayın Botan. (HDP sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, hatibi davet ettim, lütfen bir sessizlik.

LEZGİN BOTAN (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, AKP birçok defa hem seçim arifesindeki çalışmalarında hem kendi programına bizzat yazdığı YÖK’le alakalı ifadeleri unutmuşa benziyor. Yani bugünkü AKP’ye mi inanalım, geçmişte kendi programında “YÖK’ü kesinlikle kaldıracağız.” diyen AKP’ye mi inanalım?

FEVZİ ŞANVERDİ (Hatay) – AKP değil AK PARTİ.

LEZGİN BOTAN (Devamla) – AKP.

FEVZİ ŞANVERDİ (Hatay) – AKP değil AK PARTİ.

LEZGİN BOTAN (Devamla) – Veya A-KA-P diyelim.

FEVZİ ŞANVERDİ (Hatay) – AK PARTİ.

LEZGİN BOTAN (Devamla) – Evet, netice itibarıyla şu şu; ona takılmayın.

FEVZİ ŞANVERDİ (Hatay) – AK PARTİ.

LEZGİN BOTAN (Devamla) - YÖK’ü kaldıracağınıza dair söz verdiniz. Bakın, Sayın Profesör şu an karşımda duruyor. Bizzat yazdınız programınıza ama ne zaman AKP iktidara geldiyse ve ne zaman AKP devlet kurumlarının hepsini ele geçirdikten sonra bu YÖK öyle bir şirin oldu ki, YÖK’ün öyle bir ipine sarıldınız ki YÖK şimdi yere göğe sığdırılamıyor. Niye? Dün kötüydü, 2002’de kötüydü. 2007’de, 2010’da kötü olan bu kurumun, bu darbe artığının, bu darbenin üretmiş olduğu en zalim kurumun, yıllarca öğretim görevlilerinin hayatlarını zindan eden bu kurumun şimdi ipine sarıldınız. Bu getirilen yasalara bakıyoruz ki onun alt birimleriyle YÖK’cükler oluşturuyorsunuz; yani YÖK’ü daha çok kurumsallaştıran, daha çok derinleştiren, daha çok ilahlaştıran, olağanüstü imkân ve olanaklar sağlayan alt mekanizmalarını da oluşturuyorsunuz. Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu! Vesayete karşı olduğunuzu söylediniz yıllarca, yurttaşı böyle kandırdınız, oyları aldınız; şimdi, gerek 1960 darbesinin gerek 12 Eylül darbesinin ve gerek sonraki postmodern darbelerin üretmiş olduğu bütün kurumlara, sizler muktedir olduktan sonra, bizzat bunlara sarıldınız.

50/d düzenlemesi resmen birçok akademisyenin hayatını zehir etti. Bunun en son örneği de Mehmet Fatih; genç bir öğretim görevlisiydi ve intihar etmek zorunda kaldı. Bu düzenlemeyle birlikte aslında bu düzenlemeyi getiren zihniyet, iktidar olarak da siz bunun vebali altındasınız ve bunun katilisiniz.

Diğer birkaç konu var -buna zamanım yok- değinmek istiyorum. Değerli arkadaşlar, AKP politikaları giderek toplumu kutuplaştırıyor, giderek düşmanlaştırıyor. Sizin ırkçı, ayrımcı yaklaşımlarınız, diliniz, farkında olarak veya olmayarak toplumda ciddi bir kin ve nefreti yaygınlaştırdı. Öyle ki Nallıhan’da dün ve önceki gün Kürt işçileri linç edildi ve orada kolluk bunu gözlüyor, müdahale etmiyor. Sonraki gün, işte, 3’üncü kattan atılan bir yurttaş, bir işçi, Kürt işçisi şu an hastanede can çekişiyor. Diğer 2’si linç ediliyor; kafaları, elleri kırılıyor; arkasından, sonraki gün Sayın Vali orayı ziyaret ediyor, pişkin pişkin yararlılarla, işte, “Ya, aslında mevcut kolluk müdahale edecekti ama yetersiz kaldığı için…” Oysaki, bakın, biz en ufak bir etkinlik yaptığımız zaman, en demokratik hakkımızı kullandığımız zaman hemen binlerce polis… Bakın, siz Yüksel’de 2 memur işini geri istediği için ordu gönderdiniz oraya, defalarca orayı ve oradaki esnafı gaza boğdunuz. Bu ırkçılığa, bu ayrımcılığa sebep olan vali, emniyet amiri, oradaki kolluk eğer soruşturulmazsa, eğer incelemeye tabi tutulmazsa, eğer gereği yapılmazsa demek ki AKP ırkçıdır, ayrımcıdır, bu ırkçılığın ve ayrımcılığın arkasındadır. Bunu reddediyoruz.

Diğer bir taraftan, Van Valisi üç gün önce seçim bölgem olan Gevaş’ta “Emniyete bir saldırı oldu.” diye bir saat sonra açıklama yapıyor, “Saldırıyı yapan teröristler yakalandı.” diyor. Baktık ki bu adamlar gariban insanlar, ot toplamaya gitmiş ve korkunç işkencelerden geçirilmişler. Şimdi de o 4 kişi serbest bırakıldı, evlerine gitti. Bu vali derhâl ve derhâl Van’dan alınmalıdır, bu vali hakkında inceleme başlatılmalıdır. Bir vali durup dururken Emniyetin gazıyla kendi yurttaşlarına hem işkence ettirecek hem zalimlik yapacak hem de arkasından terörist ilan edecek. O yurttaşlar şimdi evlerinde ama ağır, korkunç işkencelerden geçirildiler. Bu zalimliğe son verin, bu zalimliğin arkasında durmayın, mütedeyyin insanlarsınız. Siz eşitlik, siz adalet getirmek üzere güya 2002’de yola çıktınız ama şu an geldiğiniz yer, geldiğiniz nokta zalimliktir…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

LEZGİN BOTAN (Devamla) - …adaletsizliktir, eşitsizliktir, ayrımcılıktır ve o valiyi protesto ediyorum.

Teşekkür ediyorum Başkan. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bostancı.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın konuşmacı, AK PARTİ’nin ırkçı, ayrımcı bir dili olduğu, toplumu ayrıştırıcı bu dili dolayısıyla…

BAŞKAN – Buyurun, sataşmadan iki dakika süre veriyorum.

GARO PAYLAN (İstanbul) – Eksik söyledi. Hadi “yalan” de yine.

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

7.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Van Milletvekili Lezgin Botan’ın 485 ve 485’e 1’inci Ek sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 19’uncu maddesine bağlı ek madde 33’le ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; derdim polemik değil, derdim hepimiz ne olduğunu doğru anlayalım.

1984 yılından itibaren PKK silahlı bir terör örgütü olarak hangi maceraya yelken açtı? Etnik kimlik temelli bir ulus devlet kurma ideali çerçevesinde şiddeti kullanmak için yola çıktı. Eğer literatüre bakarsanız bu tür organizasyonlar, örgütler etnik kimlik hedefi olarak gördükleri çevreleri, kendisi için etnik kimlikçi siyasetin bir parçası hâline getirmek kastına yönelik olarak şiddeti kullanırlar. Ölürken “Kürtler öldürülüyor, bizimkileri onlar öldürüyorlar.” öldürürken karşı tarafın “Kürtler bizi öldürüyor.” düşüncesi üzerinden…

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Naci Bey, onu kullanan sizsiniz, siz! “Bir bizden, on onlardan ölüyor.” demiştiniz. Bu nasıl bir dildir?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – …milliyetçi duygularıyla kendi üzerlerinde tahakküm kurmasını, sıradan insanlara karşı milliyetçi bir öfkeyle davranmasını ümit ederler. Esasen 1984’ten beri PKK’nın… Sadece PKK değil dünyanın her yerinde etnik kimlikçi örgütler böyle çalışır.

LEZGİN BOTAN (Van) – Hiçbir şey sizin bu tepkilerinizi meşrulaştırmaz.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Dolayısıyla Türkiye’de insanların birbirine karşı düşmanlığının en önemli aktörü PKK’dır, PKK, AK PARTİ değil. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

GARO PAYLAN (İstanbul) – İşkence var diyoruz, işkence!

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – “İşkence kötüdür.” demek zor mu o kadar ya?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Siz PKK’ya gözlerinizi kapayacaksınız, onun bu topraklarda ektiği zehirli tohumları görmeyeceksiniz, insanları birbirlerine karşı kanlı bir şekilde kışkırtmasına gözlerinizi ve kulaklarınızı tıkayacaksınız, polemik olsun diye sabah “AK PARTİ” akşam “AK PARTİ” diyeceksiniz.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Bu, yurttaşlara işkence etmenizi meşru mu kılıyor? Bu, yurttaşlara işkence yapmanızı meşru mu kılıyor?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Bu doğru değil, bunu reddediyorum; bunu tarih reddediyor, bunu dünyanın gerçekliği reddediyor.

Teşekkürler. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

GARO PAYLAN (İstanbul) – İşkence ya! İşkence! İşkenceye sıfır tolerans mı!

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – İşkence yapılıyor!

LEZGİN BOTAN (Van) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Botan, siz yerinize buyurun. Sayın Kerestecioğlu söz istemiş, söz talebinde bulunmuş.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Tamam.

BAŞKAN – Ben söz vereceğim, bir saniye…

XII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Sanayinin Geliştirilmesi ve Üretimin Desteklenmesi Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/837) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporları (S. Sayısı:485 ve 485’e 1’inci Ek) (Devam)

BAŞKAN – Öncelikle önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Yahu, yoklama isteyecektim. Allah Allah!

BAŞKAN – Dedik ama… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Maddede yoklama istiyorum.

BAŞKAN – Şimdi maddeyi oylayacağım, maddede isteyebilirsiniz.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Hayır, Sayın Başkan. Sayın Başkan, eğer dinlemezseniz tutumunuz hakkında…

BAŞKAN – Bir dakika… Hayır…

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Gerçekten, böyle bir şey yok.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Sayın Başkan, hem Botan’a “Bir dakika” dediniz hem “Filiz Hanım’a söz vereceğim.” dediniz…

BAŞKAN – Söz vereceğim.

AHMET YILDIRIM (Muş) – …hem oradan yoklama istenecek hem de ben geçirdim diyeceksiniz.

BAŞKAN – Bir saniye… Hayır… Bir saniye…

AHMET YILDIRIM (Muş) – Böyle bir şey yok Sayın Başkan.

BAŞKAN – Bakın, söz verme zamanını ben tayin ederim, oturuma ara vermedim.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Tutumunuz hakkında usul tartışması isteyeceğim.

BAŞKAN – Siz tayin edemezsiniz Sayın Yıldırım, o benim görevim.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Siz padişah mısınız, niye siz tayin ediyorsunuz ya?

BAŞKAN – Ben size söz vereceğim dedim, şu işlemi bitireyim söz vereceğim dedim.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Ama hayır, önce “Filiz Hanım’a söz vereceğim.” diye söylediniz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Bir saniye… Sayın Yıldırım, ben ne dedim? Söz vereceğim dedim, oylamayı yapayım, söz vereceğim dedim, arayı vermedim. Lütfen, dinleyin bir ya…

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Taraf tutuyorsunuz,

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – İşlem başlamış, işlemi yapacak.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Sayın Başkan, bir dakika dinler misiniz.

BAŞKAN – Bir dakika…

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Devamlı taraf tutuyorsunuz, ayrımcı davranıyorsunuz.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Siz “Oylama yapacağım, söz vereceğim.” falan demiyorsunuz. Siz suratımıza neredeyse bakmamak için bu tarafa dönerek gerçekten görmezden gelmeye çalışarak bu şekilde idare ediyorsunuz.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Yakışmıyor ya, gerçekten yakışmıyor.

BAŞKAN – Açın tutanaklara bakın.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Böyle bir idare olmaz.

BAŞKAN – Tutanaklara bakın.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Tutanağa değil, yüzünüze bakıyorum.

BAŞKAN - Söz vereceğimi söyledim ama siz öyle algılıyorsanız o sizin takdiriniz Sayın Kerestecioğlu, kusura bakmayın.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Kusura bakmayın, benim de sözümü bitirmeme fırsat verin.

BAŞKAN – Söz vermedim daha size; lütfen, bir saniye...

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Nasıl söz vermediniz ya!

BAŞKAN – Vermedim, daha açmadım mikrofonunuzu. Siz araya girdiniz, korsan tebliğde bulunuyorsunuz.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Korsan sensin, sen.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Araya girmek değil bu. Adımızı zikrediyorsunuz sonra kendinize göre davranıyorsunuz.

BAŞKAN – Hayır, siz araya giriyorsunuz. Ben “Söz vereceğim.” dedim, siz bir taraftan, Sayın Yıldırım bir taraftan, Sayın Botan bir taraftan... Hanginizi dinleyeceğim? Önce kendi aranızda karar verin. Kusura bakmayın ya, Allah aşkına.

LEZGİN BOTAN (Van) – Yapmayın ya! Lütfen Başkan…

AHMET YILDIRIM (Muş) – Sayın Başkan, müsaadeniz olursa...

BAŞKAN – Buyurun.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Bakın, siz Sayın Lezgin Botan’a “bir dakika” deyince “Ben önce oylama yaptıracağım.” demediniz. “Ben önce Sayın Kerestecioğlu’nu dinleyeceğim.” dediniz.

BAŞKAN – Tamam “Söz vereceğim.” dedim Sayın Kerestecioğlu’na.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Dinlemeden oylamaya geçtiniz siz. Aynı anda…

BAŞKAN – Ben “Sayın Kerestecioğlu’na söz vereceğim.” dedim.

GARO PAYLAN (İstanbul) – Belki oylamayı etkileyecek.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Hayır Sayın Başkan, kendi kafanızdaki gündemi işletiyorsunuz. Burada İç Tüzük’e…

BAŞKAN – Kendi kafamdaki değil, sizin kafanızdaki gündemi de değil, buradaki gündemi işleteceğim.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Hayır Sayın Başkan, siz Sayın Kerestecioğlu’na söz vereceğinizi söylediniz.

BAŞKAN - Buradaki gündem neyse o gündemi işleyeceğiz.

Şimdi, madde 19’a bağlı ek madde 34’ü oylarınıza sunuyorum.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Oylama yapılmadı Sayın Başkan.

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Yoklama talep ediyorum.

BAŞKAN – Yoklama talebini karşılayacağım önce.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Tutmaz da kapanırsa bu sefer, bu söz hakları ne olacak? Bir de onu düşün.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Hayır, işleme başlamış, tamamlaması lazım.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Hayır, belki oylamayı etkileyecek. Demokrasi diye bir şey olsa, eğer dinlerseniz oylamayı etkiler belki ama yok ki, nasılsa vereceğiz istediğimiz oyu.

BAŞKAN - Sayın Özel, Sayın Tarhan…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – İşleme başlamış, işlemi tamamlamak zorundadır.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Ya, ne başlaması, görmüyor musun tabloyu ya! Orada bağırıp bağırıp…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Sen de bağırıyorsun.

BAŞKAN - …Sayın Aydın, Sayın Kuyucuoğlu, Sayın Gürer, Sayın Gaytancıoğlu, Sayın İrgil, Sayın Demirtaş, Sayın Hürriyet, Sayın Basmacı, Sayın Hakverdi, Sayın Yalım, Sayın Purçu, Sayın Özdemir, Sayın Altaca Kayışoğlu, Sayın Köksal, Sayın Gündoğdu, Sayın Özdiş, Sayın Çamak, Sayın Tümer.

Yoklama için iki dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

XII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Sanayinin Geliştirilmesi ve Üretimin Desteklenmesi Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/837) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporları (S. Sayısı:485 ve 485’e 1’inci Ek) (Devam)

BAŞKAN – Madde 19’a bağlı ek madde 33’ü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Sayın Kerestecioğlu, buyurun.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

30.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, Başkan Vekili Ahmet Aydın’ı Genel Kurulu tarafsız yönetmeye çağırdığına ilişkin açıklaması

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Ben aslında konuşmacının, daha doğrusu Naci Bey’in konuşmasına karşılık tamamen bağlamdan kopuk, hatibin söyledikleriyle hiçbir alakası olmayan bir konuşma yapıp, onu özellikle zan altında bıraktığı için de bununla ilgili söz alacaktım, Lezgin Botan’ın söz kullanması için.

Ama, aynı zamanda, gerçekten, sizi de daha tarafsız yönetmeye davet etmek istiyorum, bunu çok samimiyetle söylüyorum çünkü bazen belki farkında olmuyorsunuz. Ama, burada arkadaşlar diyorlar ki: “Ne fark ederdi?” Şu fark eder, eğer gerçek bir demokrasi olsa şu fark eder: Burada insanların birbirini etkileme şansı olur yani konuştuğunuz şeyin bir anlamı vardır ama biz burada takım taraftarları gibi oturuyorsak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – …o zaman zaten birbirimizi etkileme şansımız yoktur; kapatalım, gidelim. Yani, belki benim söyleyeceğim bir şey, belki oradan bir milletvekilinin oyunu etkileyecek. Siz, sonuçta oylamaya geçmeden önce ben demek ki bir nedenle söz alıyorum burada. Yani, buna fırsat vermeden, bu şekilde davranmanız bence doğru değil ve tarafsız değil. Ben bunu ifade etmek istiyorum.

Ama, aynı zamanda Lezgin Botan’ın da…

BAŞKAN – Sayın Botan’ı da dinleyeceğim.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Evet, lütfen, onu da dinlemenizi rica ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Ama, Sayın Kerestecioğlu, bir haksızlık yaptığınızı ben özellikle ifade etmek istiyorum çünkü oylamayı yapmadan önce…

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Ya, ne haksızlığı ya!

GARO PAYLAN (İstanbul) – Hep aynı tavır, hep aynı tavır.

BAŞKAN - Sayın Atıcı, sizinle konuşmadım, lütfen!

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Bana mı söylediniz?

BAŞKAN – Ben oylamaya geçmeden önce…

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Bağırışınız bile bu tavır.

BAŞKAN - Ben oylamaya geçmeden önce şunu söyledim: “Size söz vereceğim, şu işlemi tamamlayayım. Oylama yapacağım, söz vereceğim.” dedim.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Demediniz, “İşlemi tamamlayım…”

BAŞKAN – Bir dakika, “Söz vereceğim.” dedim, oylamaya geçtim.

GARO PAYLAN (İstanbul) – Hep aynı tavır, hep aynı tavır.

AYTUĞ ATICI (Mersin) - Tutanakları değiştirin, ismimi kullandınız.

BAŞKAN – Evet, Sayın Botan, sizi dinliyorum, öce bir dinleyeyim.

LEZGİN BOTAN (Van) – Gerekçem şu: Sayın hatip, grup başkan vekili benim söylediklerimi tamamıyla bağlamından kopararak hiç alakası olmayan başka bir noktaya çekti.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Botan.

Lütfen yeni bir sataşmaya mahal vermeyelim.

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

8.- Van Milletvekili Lezgin Botan’ın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

LEZGİN BOTAN (Van) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bostancı, siz vicdanlı bir insansınız, ben bir öğretim görevlisi olarak en azından sizi öyle biliyorum. Ben somut bir şeyden söz ediyorum, işkence yapılmış; bakın, dünkü somut bir olaydan söz ediyorum. Yani, örgüt 1984’te bilmem neye başladı, askerle çatıştı… Dolayısıyla Kürtleri öldürmek, işçileri öldürmek, mevsimlik işçilere işkence etmek, zulmetmek meşruymuş gibi bir siyasi parti olarak kendi pratiklerinizi, yapmanız gereken siyasi sorumluluğunuzu, yerine getirilmesi gereken bir sorumluluğu örgütle kendi eşitleştirmenizi de size bırakıyorum. Ama ben şunu söylüyorum, bakın somut bir şey: Nallıhan’da işçiler linç ediliyor. Niçin linç ediliyor? Linç eden bu güruh neden soruşturulmuyor, neden oradaki kolluk müdahale etmiyor? Siz sorumluluk altındasınız, buna cevap verin; somut bir şey. Ayrıca, üç gün önce seçim bölgem Gevaş’ta olan bir meseleyi söylüyorum size. Vali bir saat sonra “Teröristler yakalandı.” diyor. Bu insanlar 55-60 yaşlarında, ot toplamaya giden insanlar ve bugün mahkeme tarafından evlerine gönderilen insanlar fakat feci bir şekilde işkence edilmişler. Bu işkenceyi neden örtbas ediyorsunuz? “Ama örgüt şöyle yaptı, ama örgüt böyle yaptı.” Onun için yapılan her şey meşrudur, yapılan her şey… Siz bununla kurtulamazsınız, bunun üstünü kapatamazsınız, bu vali hakkında inceleme başlatmanız lazım. Kürt yurttaşlar vergi veriyor, askerlik veriyor; bu ülkeye en çok emek veren insanlardır, en çok kan ile can veren insanlardır, o insanların eli her iki dünyada sizin yakanızda olacaktır, bunun gereğini yapın. Bu bürokrasi şu an orada düşmanlık ediyor. Bir vali utanmıyor mu çıkıyor, kendisi yeni gözaltına alınmış insanları terörist ilan ediyor ve işkence ediliyor bu insanlara ve siz bu konuda zerre kadar bir şey söylemediğiniz gibi kalkıp bir de bunu savunuyorsunuz, bunun üstünü kapatmaya çalışıyorsunuz. “Bu işkence vardır.” demek niye bu kadar zordur ve yapanları neden soruşturmuyorsunuz? Neden bunların ipini bu kadar başıboş bıraktınız? Nereye varmak istiyorsunuz? Bu zulme bir son verin. Biraz vicdanınıza seslenin. Bakın, siz mümin insanlarsınız. Ramazan ayındayız, bu zulme artık yeter! Bu, Nallıhan’daki Kürt işçileri linç eden o güruh kimdir?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

LEZGİN BOTAN (Devamla) – Nereden güç alıyorlar? Vali neden sırıtıyor, gidip orada gerekeni yapmıyor?

Lütfen, sizi vicdana davet ediyorum. Somut iki olgu söylüyorum, başka bir şey demiyorum ben. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bostancı…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, Sayın Botan AK PARTİ ile örgütü eşitlediğimi iddia etti.

LEZGİN BOTAN (Van) – Siz diyorsunuz “Örgüt şunu yaptı 1984’te.”

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – İki: Yaşanan kimi dramatik olayları meşrulaştırdığımı ifade etti.

GARO PAYLAN (İstanbul) – İşkence, işkence “dramatik” değil.

LEZGİN BOTAN (Van) – Ya “dramatik” değil. Soruşturma başlat, inceleme başlat.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Kesinlikle bunlar benim sözlerimi yanlış anlama neticesinde bir sataşma kastı taşıyan bir değerlendirme oldu. 69’a göre söz istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Bostancı, lütfen bitirelim artık bu polemikleri, yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.

Buyurun.

9.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Van Milletvekili Lezgin Botan’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; nerede haksızlık ve hukuksuzluk varsa onun üzerine gitmek hepimizin görevidir, bu bir.

LEZGİN BOTAN (Van) – Nallıhan’da var, Gevaş’ta var, Nusaybin’de var, Cizre’de var, her yerde var; arşıazama çıktı artık.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – İkincisi: Her şeyi geçtim, coğrafi kader diye bir gerçeklik vardır.

LEZGİN BOTAN (Van) – Biz o kaderi reddediyoruz, kabul etmiyoruz.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – İnsanlar, aynı coğrafyada olanlar birbirleriyle ortak yaşamayı öğrenecekler, birbirlerine düşman olarak değil.

Üçüncüsü: İnsanların birbirine düşmanlığı bir günde, iki günde, üç günde olmaz; siz burada, geldiniz, Türkiye'de insanlar arasındaki husumetin kaynağı olarak AK PARTİ’yi işaret ettiniz, ben buna itiraz ettim.

LEZGİN BOTAN (Van) – Sizin açıklamalarınız bu.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Ben bu topraklarda o zehirli karşıtlığı eken unsurun PKK olduğunu söyledim. En temelde, en temel dinamiğin o olduğunu söyledim. Lütfen, doğru anlayın.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Naci Bey, sorumluluğunuz işkenceyi soruşturmak.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Bu ülkede -hukuk, adalet, kolluk güçleri, onların meşru normlar çerçevesinde kimliğine bakmaksızın insanları kovuşturması ayrı bir hadise ama- kendine görev addederek etnik kimliği, inancı, bilmem neyi dolayısıyla insanların üzerine tahakküm uygulayan herkes kesinlikle bu ülkenin düşmanıdır.

LEZGİN BOTAN (Van) – Ben hepsini toplayıp getireceğim. Ayıp ya!

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Bu ülkenin düşmanıdır kardeşim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Çünkü bir arada, birlikte yaşayacaksak insanlar birbirini kucaklayacak. Düşmanlıkla bu ülkenin geleceğini karartmaktan, felaketten başka bir şey gelmez. Bu felaketin en önemli unsuru PKK’dır diyorum ben.

LEZGİN BOTAN (Van) – O zaman işkenceci valiyi görevden alın, işkenceciyi soruşturun.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Valiyi görevden alın.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Bugünden, üç günden, beş günden bu işlerin olmadığını söylüyorum. Hiçbir şekilde meşrulaştırmıyorum.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Hamasete gerek yok, o zaman işlem görelim Naci Bey.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Her türlü haksızlığa ve hukuksuzluğa ben karşıyım, partim karşı; eminim, vicdanlı olan herkes karşı.

Teşekkürler. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Yetki sizde, niye sorumluları görevden almıyorsunuz?

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Atıcı, buyurun.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Başkan, az önce bir başka milletvekiline müdahale etmek isterken benim adımı kullandınız. Ya bana sataştınız ya bana bir özür borcunuz var.

BAŞKAN – Size kastım yok, size kastım olmadı Sayın Atıcı, buyurun efendim.

XII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Sanayinin Geliştirilmesi ve Üretimin Desteklenmesi Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/837) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporları (S. Sayısı:485 ve 485’e 1’inci Ek) (Devam)

BAŞKAN – Şimdi, madde 19’a bağlı ek madde 34 üzerinde iki adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 19’uncu maddesiyle 2547 sayılı Kanun’a eklenen ek madde 34'ün (1)’inci fıkrasında geçen "kaydıyla" ibaresinin "şartıyla” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                     Kazım Arslan                                           Tacettin Bayır                                            Erkan Aydın

                                          Denizli                                                       İzmir                                                        Bursa

                                       Akif Ekici                                                İrfan Bakır                                            Tahsin Tarhan

                                        Gaziantep                                                    Isparta                                                      Kocaeli

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 19’uncu maddesi ile 2547 sayılı Kanun’a eklenmesi öngörülen ek madde 34'ün tasarı metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

                                   Mahmut Toğrul                                             Erdal Ataş                                               Garo Paylan

                                        Gaziantep                                                   İstanbul                                                     İstanbul

                                   Müslüm Doğan                                              Erol Dora                                          Behçet Yıldırım

                                           İzmir                                                       Mardin                                                   Adıyaman

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HARUN KARACAN (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Gaziantep Milletvekili Mahmut Toğrul.

Buyurun Sayın Toğrul. (HDP sıralarından alkışlar)

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu söz konusu maddede üniversitelerden, AR-GE’den bahsediliyor. Bugüne kadar Türkiye'de 20 Nisan tarihi itibarıyla 5.295 öğretim üyesinin üniversiteden bağı koparılmıştır. Bu akademisyenlerin bir kısmı da barış imzacısı, yıkımların olmaması, çocukların okula gidebilmesi, Kürt sorununun demokratik çözümü için bir imzayla çözüm noktasında çağrı yapan akademisyenlerdir. Bu akademisyenlerle ilgili, değerli arkadaşlar, şimdiye kadar neler yapılıyor, birkaç maddeyle sizlere söylemek istiyorum. Barış için akademisyenlere yönelik linç kampanyası, özerklik, akademik özgürlük ve doktrinleri olmayan bilgi üretimi gibi yükseköğretimin belli başlı uluslararası standartlarını ihlal etmektedir. Bu kanıtlarla saptanmıştır. Rektörler, üniversite personelini ve öğrencileri, Hükûmete karşı oldukları gerekçesiyle, sadece şüphe üzerine, akademisyenlere, özellikle de barış için akademisyenlere karşı muhbirlik yapmaya zorlanmaktadırlar. Genç akademisyen Fatih Mehmet Tıraş, Çukurova Üniversitesinde sözleşmesi sonlandırıldıktan sonra çeşitli üniversitelere yapmış olduğu iş başvuruları güvenlik riski oluşturduğu gerekçesiyle reddedildikten sonra ihraç edilmiştir. Akademisyenlerin ofislerinin kapılarına nefret söylemi, suç unsuru içeren, tehditler içeren yazılar yazılmış; kampüslerde, kampüs dışında göz yumulan yaygın bir pratiğe dönüştürülmüştür bu uygulama. İhraç edilen akademisyenleri destekleyen öğrencilere baskılar uygulanmıştır ve bir kısmı cezalandırılmıştır. Yükseköğretim Kurumu ve rektörler, Millî İstihbarat Teşkilatı ve polis iş birliği içinde, hatta onların talimatları doğrultusunda ihraç edilen akademisyenleri belirliyorlar. İhraç edilen akademisyenler listesi Cumhurbaşkanı tarafından onaylanmakta ve itiraz yolu kapalı KHK’lar uyarınca ihraçlar uygulanmaya konmaktadır.

Değerli arkadaşlar, Hükûmetin kontrolü altındaki ULAKBİM, süreli yayınlara ulaşım ve dergi editörlerine, yayın değerlendirme kuruluşlarına barış için akademisyenlerin bu listelerden çıkarılması talimatını veriyor ve bunun üzerine dünyanın farklı ülkelerinden -başta Fransa, İngiltere, Almanya, Belçika, Hollanda, Kanada ve ABD de içinde- alanlarında en önemli, öne çıkmış bilim adamları, 408 bilim adamı tarafından Türkiye’deki bu uygulamaları yapan YÖK’le, TÜBİTAK’la ve bu uygulamaları yapan rektörlüklerle olan tüm iş birliğini kesme kararı almış, bu yönde çağrı yapmıştır.

Değerli arkadaşlar, Türk bilim dünyası, Türkiye bilim dünyası uluslararası alandan tamamen koparılmaya çalışılıyor.

Sayın Bakan, bu uygulamalar bizi dünyada izole ediyor, bu çağrılardan sonra hiçbir şekilde ortak çalıştay, sempozyum yapılmaması çağrısı yapılıyor. Bu uygulamalar devam ederse biz kendi içimize kapanıp kendi kendimize sanki AR-GE yapıyormuş gibi bir duruma dönüşeceğiz. Selam verecek dostumuz kalmadığı gibi, bilim insanlarımızın da selam vereceği, ortak çalışacağı dünyada bir bilim insanı kalmayacaktır.

Bu uygulamalar derhâl sonlandırılmalıdır. Esnek çalıştırmalar sonlandırılmalıdır. 50/d maddesine yönelik düzenleme bu taslaktan çıkarılmalıdır. Bu barış çağrısı yapan akademisyenlere yönelik uygulamalar… Amasız, fakatsız bu insanlar görevlerine dönmelidir. Bu insanların büyük bir kısmı ülkemizin önde gelen, en başarılı akademisyenleridir, bu ülkenin yüz aklarıdır. Dua etmeliyiz ki böyle akademisyenlerimiz var. Dua etmeliyiz ki bu yönlü Türkiye’yi dünyaya tanıtan, bilim çalışmaları yapan arkadaşlarımız var. Bu uygulamalardan vazgeçin çünkü bu uygulamalar gittikçe bizi daha da yalnızlaştıracak ve uluslararası iş birliğini tamamen bitirecektir diyorum.

Bu çağrımıza kulak verin. Gülmeyin. Bu akademisyenler hepimizin, ülkemizin değerleridir diyor, saygılar sunuyorum.

GARO PAYLAN (İstanbul) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı… 80 kişi var saydım efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Şimdi önergeyi oylarınıza sunuyorum ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Sizlerle beraber kaç kişi var?

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – 80’siniz siz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Elektronik yapın Sayın Başkan, elektronik.

GARO PAYLAN (İstanbul) – El insaf yani.

BAŞKAN – Elektronik oylama yapacağız.

Bir dakika süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Karar yeter sayısı vardır, önerge reddedilmiştir.

Şimdi diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 19’uncu maddesiyle 2547 sayılı Kanun’a eklenen Ek Madde 34’ün birinci fıkrasında geçen “kaydıyla” ibaresinin “şartıyla” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Erkan Aydın (Bursa) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Önerge üzerinde söz isteyen Bursa Milletvekili Erkan Aydın.

Buyurun Sayın Aydın. (CHP sıralarından alkışlar)

ERKAN AYDIN (Bursa) – Evet, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sevgili Enis ağabey, demek sonunda casus da oldun, demek sonunda devletin sırlarını ifşa ettin, demek sonunda devletin güvenliğiyle oynadın, demek sonunda devletin iç ve dış güvenliğine zarar verdin, demek sonunda silahlı terör örgütüne bilerek ve isteyerek yardım ettin ama bu dosya şimdilik ayrı kondu! Sen neymişsin be Enis ağabey! Yazıklar olsun, üstelik yirmi beş yıl da hapis yedin, tutuklandın! Ben de seni çok iyi gazeteci sanırdım, görevini hakkıyla yapan iyi bir siyasetçi sanırdım! Oysa, saman altından su yürütüyormuşsun. Casusluk, devlet sırrını ifşa, terör örgütüne yardım ve yataklık… Bütün bunları nasıl yaptın, aklım, havsalam almıyor!

Geçiyorum, sevgili ağabeyim, bu memleket her geçen gün koskocaman bir tımarhane oluyor. Evet, öyle, akıl alır gibi değil. Mahkemelerinde seni casus ilan edebilen bir memlekette, mahkemelerinde seni devletin iç ve dış güvenliği aleyhine çalışan bir insan olduğunu ilan edebilen bir memlekette, mahkemelerinde seni silahlı bir terör örgütüne bilerek ve isteyerek yardım ve yataklık etmek suçuyla suçlayabilen bir memlekette, mahkemelerinde seni bundan dolayı yirmi beş yıl hapse atabilen bir memlekette, evet Sevgili Enis ağabeyciğim, bütün bunların yaşanabildiği bir memlekette demokrasi kalmamıştır, hukuk kalmamıştır; adalet, özgürlük kalmamıştır. Senin bu mahkûmiyetin, savunduğumuz bütün bu değerlerin bu memlekette yerle bir edildiğinin bir kanıtıdır.

Sevgili ağabeyciğim, demir parmaklığın arkasına giderken bağırmakta son derece haklısın. “Bu kararı verenler tarih önünde mahkûm olacaklar.” dedin. Senin bu çığlığın, hiç kuşkun olmasın, dipsiz kuyularda yitip gitmeyecek; tersine, bu memlekette demokrasi, hukuk ve özgürlük mücadelesine yeni bir soluk kazandıracak.

Sevgili ağabeyciğim, bu satırları şimdi yazarken mahkûmiyetin ardında mahkeme salonunda söylediklerin haber kanallarına düştü. Demişsin ki: “Yaşadıklarımız bir çizgi film gibi. Sanki biz de o oyunun içinde aktörler gibiyiz. Bir komedinin içindeyiz. Bu cezayı bana verenler şunu bilsinler, ben bu cezaevine girerim, çıkarım, yatarım, vatanım için yatarım. Vatanımız sağ olsun. Yargı yoluyla hesaplaşmayı sürdüreceğim. Ben bu cezaevinden kısa sürede çıkacağım ama bu kararı verenler tarih önünde mahkûm olacaklar.”

Sevgili Enis ağabeyciğim, CHP Grup Başkan Vekilimiz Özgür Özel de demişti ki: “Berberoğlu’nun mahkûmiyet kararı bu ülkede faşizmin tescilidir.” Evet, doğru, Erdoğan iktidarı, Allah’ın bir lütfu olarak gördüğü 15 Temmuz sonrası Türkiye’de adım adım demokrasi ve hukukun tüm kalelerini düşürüyor, Türkiye’yi adım adım diktatörlüğe götürüyor. Doğrudur, Enis Berberoğlu kararı faşizmin tescilidir çünkü dokunulmazlığa sahip bir milletvekili bile kendini bir anda yirmi beş yıl gibi ağır bir haksız hapis cezasıyla demir parmaklıklar arkasında bulabiliyor, dokunulmazlığa sahip bir milletvekili bile.

Evet, bunu yazan sevgili Hasan Cemal, kendi meslektaşı için bu akşamüstü yaşanan olayı bu dizelerle kaleme aldı; ben de buradan Maltepe’deki demir parmaklıklar arkasındaki Enis ağabeyimize şu sözlerle son vermek istiyorum:

“İstiklal ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakrüzaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.

Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur!” diyorum.

Enis Ağabey’e buradan selamlar olsun diyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Madde 19’a bağlı ek madde 34’ü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Şimdi, madde 19’a bağlı ek madde 35 üzerinde dört adet önerge vardır. Okutacağım son iki önerge aynı mahiyette bulunduğundan önergeleri birlikte işleme alacağım.

Önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 19’uncu maddesine bağlı ek 35'in (5)’inci fıkrasında yer alan "Yükseköğretim Kurulu ve Üniversitelerarası Kurul tarafından seçilen” ibaresi ile aynı fıkranın son cümlesinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederim.

                              Mehmet Naci Bostancı                                     Halis Dalkılıç                                    Osman Aşkın Bak

                                         Amasya                                                    İstanbul                                                       Rize

                                   Zekeriya Birkan                                          Hasan Turan                                           Necip Kalkan

                                           Bursa                                                      İstanbul                                                       İzmir

                                      Cahit Özkan                                               Salih Cora

                                          Denizli                                                     Trabzon

 Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 19’uncu maddesiyle 2547 sayılı Kanun’a eklenen ek madde 35'in (1)’inci fıkrasında geçen "ilişkin” ibaresinin "yönelik” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                     Kazım Arslan                                              Akif Ekici                                                İrfan Bakır

                                          Denizli                                                    Gaziantep                                                    Isparta

                                    Tahsin Tarhan                                           Tacettin Bayır                                     Zekeriya Temizel

                                         Kocaeli                                                       İzmir                                                         İzmir

BAŞKAN – Son okutacağım iki önerge aynı mahiyette bulunduğundan birlikte işleme alacağım.

 Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Sanayinin Geliştirilmesi ve Üretimin Desteklenmesi Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 19’uncu maddesinde yer alan "Yükseköğretim Kalite Güvencesi Sistemi ve Yükseköğretim Kalite Kurulu Ek Madde-35”in madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                            Ahmet Kenan Tanrıkulu                                 Mevlüt Karakaya                         Ahmet Selim Yurdakul

                                           İzmir                                                        Adana                                                      Antalya

                                   Mustafa Kalaycı                                          Kamil Aydın                                   Fahrettin Oğuz Tor

                                          Konya                                                     Erzurum                                           Kahramanmaraş

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

                                   Mahmut Toğrul                                           Garo Paylan                                                Erol Dora

                                        Gaziantep                                                   İstanbul                                                     Mardin

                                       Erdal Ataş                                             Müslüm Doğan                                      Behçet Yıldırım

                                         İstanbul                                                       İzmir                                                     Adıyaman

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki ilk önerge üzerinde Adıyaman Milletvekili Behçet Yıldırım konuşacaktır.

Buyurun Sayın Yıldırım. (HDP sıralarından alkışlar)

BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) – Sayın Başkan, öncelikle bir hemşehrin, bir büyüğün olarak seni tarafsızlığa davet ediyorum. Bir dahaki konuşmamda daha değişik şekilde konuşacağımı da belirteyim. Vallahi, böyle olmaz çünkü ben Adıyamanlılar adına arkadaşlardan özür dileye dileye bir hâl oldum.

BAŞKAN – Hiç özür dilemene gerek yok Sayın Yıldırım, gayet iyi bir şekilde yönetiyoruz.

BEHÇET YILDIRIM (Devamla) – Tamam, bu kadar taraflı olursan olmaz.

485 sıra sayılı torba yasanın 19’uncu maddesinin ek 35 maddesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Yine, bu yasa tasarısıyla üniversitelerden ve nitelikli istihdamdan bahsediyorsunuz ancak nitelikli istihdamın, kalitenin artmasını istiyorsanız öncelikle bu yandaşları işe almalara son vermelisiniz. Evet, hep gündeme getiriyorsunuz: FETÖ zihniyeti, FETÖ zihniyeti, FETÖ zihniyeti… FETÖ zihniyeti bugün de devam ediyor arkadaşlar. FETÖ gitti ama zihniyeti bugün devam ediyor; mülakatlarda devam ediyor, iş alımlarında devam ediyor, liyakatlarda devam ediyor.

FETÖ soru çalıyordu, AKP gençlerin geleceğini çalıyor. O kadar genç imtihana giriyor; bir tane demokrat, bir tane solcu, bir tane Alevi çocuğun ise alındığını görmedim. Hatta bir çocuk bana “İsmimden dolayı beni elediler.” diyor. Kürt ismi taşıdığı için mülakattan elenen çocukları duyuyorum ben. Her anlamda, her yerde -üniversiteler dâhil- kadro açıkları yandaşlara değil, o objektif kriterlere göre, liyakat ilkesi dikkate alınarak yapılmalıdır. Hâlbuki bu yasayla, emeklilik yaşının uzatılmasına ilişkin düzenlemeyle, açıkça, yandaşlık ilkesini uygulama ihtimali yükselmiştir. Böyle yapacağımıza, iki senedir…

Benim duyduğum bir şey vardı basında falan duyduk. Bunu komisyonlarda pek gündeme getirmedik. Doktor sıkıntısı çekiyoruz. İthal doktorlar gündeme geldi, başka doktorlar, özel üniversiteler gündeme geldi. Eğer Türkiye’de doktor açığının olduğunu söylüyorsanız -ki gerçektir, gerçekten doktor ihtiyacı var- gelin, doktorların emeklilik yaşını 65’ten 72’ye çıkartalım. Biz önerge versek kabul etmezsiniz ama siz getirin biz kabul edelim. Doktor arkadaşlar boş yere gidip dışarıda çalışacaklarına devlette çalışsın, en az 72 yaşına kadar çalışsın. Hep gündemde ama pratikte hiçbir şey yok.

Arkadaşlar, burada, Yükseköğretim Kurulu, istediği akademisyenin emeklilik yaşını uzatarak 75 yaşına kadar çalıştırabilecek, istemediği akademisyeni ise üniversiteden emeklilik adı altında gönderebilecektir. Bu emeklilik yaşını 75 yaşına kadar uzatmanın şart ve koşulları için objektif kriterler, kurallar konulmamıştır. Muğlak ifadelerle, içi yandaşlıkla doldurulabilecek ifadelerle bir düzenleme yaparsanız bu, sizin döneminizde de sizden sonraki dönemlerde de yandaşlığı teşvik eden bir düzenlemeye dönüşecektir.

Bu yasa tasarısı, içinde geçen -örneklerini özellikle belirttiğim- hususlardan anlaşılıyor ki harçlardan muafiyet, kredi ve benzeri imkânlarla sermayeye yakıt sağlamaya çalışmaktan ibarettir. Özü itibarıyla, şu an yapmaya çalıştığımız şey arabanın motorunu bozup arabanın tekeriyle bile değil, tamponuyla uğraşmaya benziyor. Ülkenin motoru bozulmuş, siz zoraki teşvik yasalarıyla benzin, mazot dağıtıyorsunuz. Motoru bozulmuş arabaya ne kadar benzin, yakıt verirseniz verin hiçbir fayda etmeyecektir. Önce, bu ülkenin ana omurgası olan yani gelişimde motor işlevi görecek olan kriterlere hukuk güvenliğini sağlayın diyorum. Can ve mal güvenliğinin olmadığı bir iklimde hangi düşünce, hangi fikir filizlenebilir?

Ülke hem ekonomik hem sosyal hem de siyasal olarak çorak bir toprağa ve çölleşmeye doğru ne yazık ki uygun adımlarla ilerlemektedir. Bu barışçıl, demokratik ortamları, insan haysiyetine yaraşır bir demokratik kültürü benimsemediğimiz ölçüde bu teşvik yasalarıyla hem halkın parasını hem de ülkenin zamanını harcayıp duracaksınız. Bunu bilmenizi istiyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Aynı mahiyetteki diğer önerge üzerinde Erzurum Milletvekili Kamil Aydın konuşacaktır.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 19’uncu maddenin ek maddeleri üç aşağı beş yukarı aynı mahiyette. Ben de Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına 35’inci ek maddede konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, bu maddelerin içeriğine baktığımız zaman, gerçekten hepimizi, kâğıt üzerinde teori ile pratiği buluşturan, yıllarca belki bütün siyasi partilerin parti programlarına koyduğu bir mesele gündeme alınmış. Biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak da “üreten ekonomi” adı altında bunu çok önceledik yani teori ile pratiğin bir an önce vuslatını gerçekleştirelim, üniversitede alınan teorik bilgi ile sanayideki o pratik bir araya gelsin. İnşallah, bu da sanayileşmenin 4’üncü evresini yaşadığımız şu günlerde Türk sanayisine bir katkıda bulunsun diye böyle bir şey hazırlanmış ama… Tabii, düşünce itibarıyla çok doğru şeyler. Neden? Mesela, ne var? Bunlara birkaç başlık altında baktığımızda, teknoloji transferi ofisi gibi, Yükseköğretim Kalite Kurulu gibi, bir de üniversitelerde -Batı’da da karşılığı olan- belirli bir süre hem eğitim hem araştırma noktasında büyük faaliyetlerde efor sarf ederek hizmet eden öğretim üyelerine kısa vadeli izin verme gibi, “sabbatical” dedikleri bir kısa dönemlik izin verme gibi iyilikler, düzenlemeler yapıldı. Bir de doktora sonrası, doktora yapan öğrenci kardeşlerimizin yüzde 20 civarında, oranında bunların yardımcı doçent ve başka pozisyonlarda istihdamını sağlama gibi düşünceler var yani teorik olarak gayet iyi. Kâğıt üzerinde iyi görünüyor ama uygulamada -bugüne kadar birçok aksaklıkta gördüğümüz gibi- ana motifi kaybedersek, asıl dikkat etmemiz gereken, o odaklanmamız gereken ana unsuru kaybedersek, inanın, bunların da uygulama noktasında sıkıntılar doğuracağını düşünüyorum, endişelerim bu yöndedir.

Nedir bunların merkezinde? Özellikle ehliyet ve liyakat unsurudur. Özellikle üniversitelerde olması gereken -öncelikli olarak- ehliyet nedir? Bir konudaki yetkinliktir, uzmanlıktır. Uzmanlar arasında ehliyet tek başına yeter mi? Yetmez. Uzmanlığı, yeterliliği vardır ama bunları en liyakatlisi noktasında da seçip bunu değerlendirmemiz lazım. Fakat Türkiye’nin, özellikle sanayi açısından baktığımız zaman, dünya sanayisi 4’üncü evreye geçmeyi konuşurken, bilişim teknolojileri zirveyi yakalamışken bizim de bu yarıştan kopmamamız adına gerçekten biraz Türkiye gerçeklerine uygun birtakım atılımlar yapmamız gerekir.

Neydi bunlar özellikle istihdam noktasında? Elbette ki Batı’da üniversitede master, doktora yapmak demek meslek sahibi olmak, ona ilaveten o konuda derinleşmek, ekstradan birtakım bilgiler katmak, gelişim göstermek mahiyeti taşır ama bizde öyle değil. Bizde bir genç, yüksek lisans eğitimi almayı düşündüğü zaman, inanın, o ana kadar bir mesleği yoktur, tek hedefi “Eğer yüksek lisans ya da doktora yaparsam belki bir iş bulma imkânı bulurum.” düşüncesiyle hareket eder. Dolayısıyla, bunları tutup da yüksek rakamlarla bu tür eğitimlere tabi tutup, ondan sonra “Ben sizin sadece yüzde 20’nizi istihdam edeceğim.” demek büyük bir hayal kırıklığına neden olur gençlerimiz arasında. Dolayısıyla, ya bizim bir taraftan teori kısmını, eğitim verdiğimiz kısmını istihdamla sınırlamamız gerekir ya da bunu yüzde 20’yle sınırlamadan “Evet, hepinize bir şekilde -çünkü Türkiye genç nüfusa sahip, özellikle üniversitelileşme açısından atılım içerisinde olan bir ülke- istihdam imkânları sağlayacağız.” dememiz gerekir.

Bir de tabii üniversitelerde uygulamalarını gördük bugüne kadar. Yani, lütfen, bakın burada da istihdam ederken de mutlaka okulluluk olma şartından vazgeçmeyelim. Yani, bakın, bugüne kadar bunu uygulamada yapamayan sanayi kuruluşları ne yaptı biliyor musunuz? Çok güçlü olanlar dedi ki: “Ben ara elemanımı kendim yetiştiririm.” ve üniversite kurdular.

Artık devlet üniversiteleri birilerinin böyle arkabahçesi, çiftliği gibi algılanmasın. Ara eleman yetiştirilecekse liyakatiyle ve istihdama doğrudan nüfuz edecek bir şekilde olsun. Yani, turizm mezunu turizm sektöründe istihdam edilsin, ziraat mezunu ziraat sektöründe istihdam edilsin; birini ona karıştırmayalım. Bunu üniversitelerde gördük ve büyük skandallara yol açtı. Yani, bir ilahiyatçının bir güzel sanatlara dekan olması, bir sağlıkçının ziraat fakültesine dekan olması, bir sosyal bilimcinin, efendim, hemşirelik yüksek okuluna müdür olması gibi gerçekten liyakatten çok uzak birtakım yanlış uygulamaları gördük.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMİL AYDIN (Devamla) – Aynı şeyleri yaşamama adına hassasiyet istiyoruz diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Aynı mahiyetteki önergeler kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 19’uncu maddesiyle 2547 sayılı Kanun’a eklenen ek madde 35'in (1)’inci fıkrasında geçen "ilişkin” ibaresinin "yönelik” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Zekeriya Temizel (İzmir) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge üzerinde…

GARO PAYLAN (İstanbul) – Efendim “…ve arkadaşları” diye okuyor sürekli. “…ve arkadaşları” diye okunamaz önergeler. “…ve arkadaşları” diye önerge okunur mu? 5 isim okuması gerek.

BAŞKAN – İlk başta 5 isim okunuyor.

GARO PAYLAN (İstanbul) – Hayır.

BAŞKAN – Bu ikinci okunuş, tekrardan ikinci okunuş; teamül de bu, olması gereken de bu. Veriliş sırasına göre işleme alınıyor, aykırılık sırasına göre muamele ediliyor. Ona göre ilkinde tamamen isimler okunuyor, en az beş isim okunuyor. En son önergede de sadece konuşacak kişi ve arkadaşları diye bu teamülümüz gelişmiş durumda.

Önerge üzerinde İzmir Milletvekili Zekeriya Temizel konuşacaktır.

Buyurun Sayın Temizel. (CHP sıralarından alkışlar)

ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, şu anda görüştüğümüz kanun tasarısının adı “Sanayinin Geliştirilmesi ve Üretimin Desteklenmesi Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”. Allah’a şükür, neredeyse bir haftadan beri daha sanayiyle ilgili olarak tek bir maddeye geçemedik.

Ben bu kürsüye çıktığım zaman genellikle, şurada okuduğum kanun adı gibi kanunların özellikle içeriğine, bir de konuştuğum konuya hep sadık kaldım. Bununla ilgili olarak bilgiye dayalı veriler ya da geçmişten kaynaklanan deneyimlerden yararlanarak acaba bunu gerçekleştirirsek neler başımıza gelir veya ülkemiz nelerle karşılaşır konusunda bu Meclisi uyarmaya çalıştım. Ancak değerli milletvekilleri, ilk defa bugün, yıllarımı verdiğim bu Türkiye Büyük Millet Meclisinde bu defa bu kanun tasarısı üzerinde konuşmak içimden hiç gelmiyor, zaten önerge verdiğimiz konuda hiç gelmiyor, gelmiyor yani sonuç olarak.

Ben şu anda Türkiye’de sanayinin geliştirilmesiyle ilgili olarak konuşmak, hele sanayinin 4’üncü evresinin konuşulduğu şu sırada dünyada yapılan uygulamaların buraya adaptasyonu konusunda bir şeyler söylemek isterdim. Bunları ayrıntısıyla incelemiş bir grup, hele özellikle de getirip burada katkıda bulunmaya çalışan insanlar idik ancak bu defa bizlerin temsil sorumluluğuyla ilgili konuşma gereğini hissediyorum. Demokrasilerde eğer doğrudan demokrasi söz konusu değil, temsilî demokrasi söz konusu ise millet burada sizler aracılığıyla temsil edilir. Buradaki sizin görev ve yetkileriniz aslında millet adına kullandığınız görev ve yetkilerdir. Bu yetkileri çok istisnai hâller dışında kullanmanızın önüne hiçbir kanun ve yetki geçemez, mümkün değildir o. O zaman demokrasiyi çiğnemiş olursunuz. Milletvekillerinin en temel işlevi olan yasa yapma görevi, burada o yasa çalışmalarına katılma görevi kolay kolay ellerinden alınacak bir yetki değildir, bunu yapamazsınız. Bunu yapmaya başladığınız andan itibaren burada oturmanın ve çalışma yapmanın herhangi bir anlamı kalmaz, kalmıyor da zaten. Buradan, yasa yapma yetkisinden mahrum bırakılarak kesinleşmiş herhangi bir cezası olmaksızın, yargılama süreci devam eden arkadaşlarımızın tutuklu olarak yargılanması konusu her zaman yüreğimizi sızlattı, günlerce burada bu konuları tartıştık ama bu Meclisin tamamından bu olaya bir son verme konusunda bir karar alınması gerekiyor, yapılması gerekiyorsa yeni bir düzenleme yapmak gerekiyor. Anayasa Mahkemesinin somut kararları var, Mustafa Balbay kararında olduğu gibi. Anayasa’nın 83’üncü maddesi var, “Milletvekilliğinin temel işlevi öncelikle yasama yetkisini ve görevini kullanmaktır.” diyor, “Bu yetki engellenemez, engellemeyin.” diyor. Peki, niye engellemiyoruz, nedir elimizi tutan, nedir? Bütün bir gün boyunca bütün vaktimizi, enerjimizi, üzülmemiz nedeniyle üzüntümüzle katlanan bütün enerjimizin hepsini gerçekten değerli arkadaşımız için harcadık. Dolayısıyla, yargılaması devam eden insanın, Enis Berberoğlu’nun buradan, bu Meclisten, bu yasama yetkisini kullanmasından mahrum edilmesinin nedeni ne? Tutuklu olarak orada olduğu zaman neyi kazanacak bu Meclis ilave olarak? Bir şeyi kazanmayacak ama yargı eğer bu şekilde kararlar veriyor ise, yargının bu konudaki kararları toplum vicdanında artık kabul görmemeye başlamışsa biz buna sessiz kalamayız, sessiz kalmamamız lazım. Cezası kesinleşene kadar milletvekillerinin tutuklanamayacağına ilişkin Meclis kararı kesin olarak, bağlayıcı olarak buradan alınabilir; bu, yapılabilir bir olaydır. Kesinleşmiş karar, tamam, gereği yerine getirilsin, milletvekillerinin yargılanmasıyla ilgili hiç kimsenin bir karşıtlığı yok. Suç varsa, yasalara göre bir suç işleniyorsa gereği yapılır ama “Bitmemiş olan bir yargılama süreci içerisinde insanların yasama görevlerinden alıkonulması mümkün değil.” deniyorsa, Anayasa bunu öngörüyorsa, Anayasa Mahkemesinin bu konuda kararı varsa bu konuda bizim de bunu sağlamak görevimiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ZEKERİYA TEMİZEL (Devamla) – Başka çaremiz yok. O nedenle, Mecliste yapacağımız katkıların bu şekilde tartışmalarla yeniden engellenmemesi adına hiç değilse bir katrecik bari katkımız olacaksa, bunların engellenmemesi adına birazcık bu Meclisin bundan sonraki işlemlerine saygımız varsa bir de bu konunun üstünde düşünelim. Bu konunun üstünde düşünelim, hiç değilse konuşalım, konuşamıyoruz bile.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Temizel.

ZEKERİYA TEMİZEL (Devamla) – Ben teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sağ olun.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Son önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 19’uncu maddesine bağlı Ek 35’in (5)’inci fıkrasında yer alan “Yükseköğretim Kurulu ve Üniversitelerarası Kurul tarafından seçilen” ibaresi ile aynı fıkranın son cümlesinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederim.

Mehmet Naci Bostancı (Amasya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİÎ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Uygun görüşle takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUZ ÖZLÜ (Düzce) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Bu önergeyle, Kurula Başkan ve Başkan Yardımcısı seçilebilme imkânının münhasıran YÖK veya Üniversitelerarası Kurulunu temsilen yer alan üyelere değil tüm üyelere tanınması amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda madde 19’a bağlı ek madde 35’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Şimdi, madde 19’a bağlı ek madde 36 üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 19’uncu maddesi ile 2547 sayılı Kanun’a eklenen ek madde 36’nın (1)’inci fıkrasında geçen “yönelik” ibaresinin “dair” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                     Kazım Arslan                                              Akif Ekici                                                İrfan Bakır

                                          Denizli                                                    Gaziantep                                                    Isparta

                                    Tahsin Tarhan                                           Tacettin Bayır                                             Özgür Özel

                                         Kocaeli                                                       İzmir                                                       Manisa

                                     Serkan Topal

                                           Hatay

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 19’uncu maddesi ile 2547 sayılı Kanun’a eklenmesi öngörülen ek madde 36’nın tasarı metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

                                   Mahmut Toğrul                                           Garo Paylan                                                Erol Dora

                                        Gaziantep                                                   İstanbul                                                     Mardin

                                       Erdal Ataş                                             Müslüm Doğan                                      Behçet Yıldırım

                                         İstanbul                                                       İzmir                                                     Adıyaman

                                   Ertuğrul Kürkcü

                                           İzmir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katlıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen İzmir Milletvekili Ertuğrul Kürkcü.

Buyurun Sayın Kürkcü. (HDP sıralarından alkışlar)

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; bu önerge üzerine konuşacağız ama giderek herhangi bir şey üzerine konuşmak “Bu Mecliste kendimiz neyiz, kimiz, ne yapıyoruz?” sorusunu sormadan mümkün olmayacak gibi gözüküyor çünkü milletvekilleri birer birer cezaevini boylayan ve cezaevine giden milletvekillerinin birer birer vekilliklerinin düşmeye başladığı ve hatta cezaevine girmeden vekilliklerinin düşmesi teklifi komisyonlarda kararlaştırılmaya başlanan vekillerin sayılarının artmakta olduğu bir yerde nasıl bir yasama yaptığımız, yasama yapıp yapmadığımız, bizden çıkan yasaların hakikaten, Anayasa’da tanımını bulan “yasa” kavramına denk düşüp düşmediği başlı başına bir mesele hâlindedir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin varlığı, statüsü, kimliği ve gücü bugün Anayasa’da tanımlanan Türkiye Büyük Millet Meclisiyle bütünüyle alakasız hâle gelmiş durumdadır. Bugün bir damla daha bardağa damladı, ne zaman taşacak, bakıyoruz, anlayacağız ama Enis Berberoğlu’nun bugün mahkûm edilmesi ve Yargıtay kararı beklenmeden cezaevine tıkılması Türkiye Büyük Millet Meclisinin yüzüne karşı, yargı kılığına girmiş bir diktatörlüğün eliyle vurulmuş acımasız bir tokattır. Fakat hiçbir tokat yememişiz gibi davranabilecek miyiz? Ben bütün vekil arkadaşlarımıza soruyorum. İnanın, çoğunluk grubu, yarın bu FETÖ tartışması derinleştiği zaman sizin aranızdan da bazı arkadaşlarınız bugün hâkim oldukları konumlardan mahkûm oldukları konumlara doğru sürüklenecekler. O zaman, hep beraber, belki düşünme fırsatımız olur.

Enis Berberoğlu -sıradaki- bugün sonuncu vekildir ama bugüne kadar cezaevine konulan vekillerimizin cezaevine giden yolunu açanların da bunda çok büyük bir sorumluluğu olduğunu hep birlikte düşünelim. İktidar karşısındaki vekillerin dokunulmazlık kalkanını, Parlamentonun yürütme karşısındaki biricik korunma imkânını, biricik kalkanını elinden bırakıp iktidarın eline ve diğer organların eline iki kılıç vererek Türkiye Büyük Millet Meclisinin üyelerini böylesine savunmasız bırakan vekillerin de bu işte çok ağır bir sorumlulukları var. Bu sorumlulukların ne manaya geldiğini HDP sıralarına bakarak belki anlayamıyorlardı ama şimdi kendi sıralarına ve diğer sıralara bakarak herkes anlamış olmalıdır. Türkiye Büyük Millet Meclisi bu zilletten kendisini kurtaramadığı takdirde kendisi ne büyük ne Meclis olabilir. O yüzden sizi kendiniz hakkında düşünmeye davet ediyorum.

Aslında Türkiye Büyük Millet Meclisini bu duruma düşüren zihniyet, şimdi tartıştığımız yasada da kendisini ele veriyor. Nasıl Türkiye Büyük Millet Meclisini bir yasa fabrikası hâline getirmişse üniversiteleri de üretime yararlı, kâra yararlı bir bilgi fabrikası hâline getiren yasa ancak kendine göre bir Meclisten çıkabilir. Nitekim tıkır tıkır çıkıyor yasalar. Sizi düşünmeye davet ediyorum. Bir üniversite eğer bilginin, bilimin, bilimsel üretimin biricik kriterini kârlılık olarak saptarsa yani düşüncenin doğruluğu ya da yanlışlığı, düşüncenin hakikate uygunluğu değil, para edip etmediği eğer onun kıstası hâline gelecek olursa… İnanın ki piyasada ne varsa üniversitede o olacaktır. Hile, ikiyüzlülük, dolandırıcılık, sömürü, bunların hepsini bu yasa tanzim ediyor zaten. Üniversite öğretim görevlilerinin hepsini bir köle olarak, en ucuza nasıl çalıştırırım ve en ucuza onların parlak beyinlerinin ürünlerini nasıl temellük ederim diye düşünmüş, taşınmış, hazırlanmış bir yasanın karşısındayız. O yüzden bu yasayı eleştiriyor, bu yasayı tartışıyoruz.

Size, sözümü bitirirken sadece şunu söylemek isterim: Karl Marx’ın dediği gibi, bilim ve demokrasi, zaruretin alanından özgürlüğün alanına geçerken kullandığımız sağ ve sol ellerimiz gibidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) – Bir dakika rica ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) – Ne bilim ne demokrasi olduğunda iki eliniz de kopmuştur ama siz kendinizi sonsuz özgürlük içerisinde uçan bir şey sanabilirsiniz ama o zaman siz sadece ve sadece kendiniz hakkında bir hayal kurarsınız, ne özgürsünüz ne bilimle bir alakanız vardır, alakanız olan tek şey sadece çimçiğ kâr ve onu elde etmek için size lazım gelen zorbalıktır.

Hepinizi sevgiyle selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Buyurun Sayın Özel.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, değerli hatip konuşmasında Cumhuriyet Halk Partisini kendi milletvekili hapse girmeden önce HDP sıralarına bakarak gerçeği görmemekle ve buna ilgili göstermemekle, tepki koymamakla suçladı. O konuda cevap hakkını kullanmak istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun.

İki dakika süre veriyorum.

Lütfen yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

10.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, İzmir Milletvekili Ertuğrul Kürkcü’nün 485 ve 485’e 1’inci Ek sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 19’uncu maddesine bağlı ek madde 36’yla ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmayı dikkatle dinledim. Bu saatte bir muhalefet partisiyle polemik yapacak da değilim ama herhâlde şöyle de bakmak lazım: Hem geçmiş dönem 3 partinin 8 tutuklu milletvekilinin 8’ine de aynı ilgiyi göstermiş bir partiden bahsediyoruz. Milletvekilleriniz tutuklandığı gün, hangi grup başkan vekili olursa olsun, hem eş genel başkanlar hem milletvekilleri için, tutuklu yargılamanın kabul edilemez olduğunu ifade eden, burada bir adım geriye durmamış bir partiden bahsediyoruz. Dokunulmazlık oylamasıyla ilgili rakamlar, tartışmalar, onun üzerinden spekülasyonlar; kimi suçluyoruz, kimi biliyorsunuz, kimi söylüyorsunuz o meseleyi hiç üstüme almış değilim, grubumuzun da üstüne almış değilim ama başka bir şeyden bahsetmek lazım. Biz, tutuklu milletvekili bizden olunca bağıran, başkasından olunca gözünü yuman bir siyasi parti olmadık, bu bize haksızlık olur ama şu bir gerçek: Milletvekilimiz tutuklandığında bir başka partinin milletvekilleri tutuklandığında göstermediğimiz bir eylemselliği, bir refleksi, başlatmadığımız bir yürüyüşü başlatıyor olmamıza da eleştiri getirmeyin. O zaman dönüp bu sefer “Yahu, siz milletvekilleriniz tutuklandığında bunu niye yapmadınız?” sorusuyla muhatap olursunuz. Bir milletvekilimizin tutuklanmasına karşı genel başkan düzeyinde, örgüt düzeyinde, milletvekili düzeyinde, grup düzeyinde verilebilecek en sert, en net, Türkiye’deki hassas dengeleri ve toplumun içine sürüklenmeye çalışılan kavga ve buradan beslenmeye, o kaostan, o akan kandan beslenerek güçlendirilmeye çalışılan bir yönetim şekline alet olmadan en etkili eylem biçimini koymak bizim görevimiz. Bizim siyasi geleneğimizde bu var. Bu konuda da eleştirilebilecek hiçbir tarafımız yok.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Sayın Başkan, kayıtlara geçmesi için, bir yanlış anlama oldu ama, düzeltmek için... Orada söz istemiyorum.

BAŞKAN – İsterseniz oradan da tutanaklara geçirebilirsiniz, bir sataşma değil.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – İki cümle söyleyeceğim.

Birincisi: Ben Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımızı özellikle Enis Berberoğlu’nun üzerinden üzmeyi ya da onları suçlamayı düşünmedim. Ben Meclisin tamamına sesleniyorum. Milletvekillerinin dokunulmazlıklarını böylesine, aslında ortada bunu ikame edecek hiçbir şey olmadan, hiçbir şekilde kendilerini bir koruma kalkanı olmaksızın, bu taraflı yargının önüne atacak şekilde dokunulmazlıkları kaldırırken bütün bu olacakların kapısını açmıştık. O yüzden, dönüp orayla yüzleşmeliyiz diyorum, özel olarak bir şey demiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kürkcü.

XII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Sanayinin Geliştirilmesi ve Üretimin Desteklenmesi Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/837) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporları (S. Sayısı:485 ve 485’e 1’inci Ek) (Devam)

BAŞKAN – Şimdi, diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 19’uncu maddesiyle 2547 sayılı Kanun’a eklenen ek madde 36’nın (1)’inci fıkrasında geçen “yönelik” ibaresinin “dair” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Kazım Arslan (Denizli) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katlıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Hatay Milletvekili Serkan Topal.

Buyurun Sayın Topal. (CHP sıralarından alkışlar)

SERKAN TOPAL (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

“Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir.” diyen Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu özgürlüğü, bağımsızlığı, adaleti ve hakça paylaşımı savunan Cumhuriyet Halk Partisine bugün saray talimatlı kimi hâkimler eliyle darbe yapılmaya kalkışılmıştır. Nasıl ki dün kol kola iş tutulan, bugün FETÖ terör örgütü olarak tanımlanan, bizimse yıllardır Fetullahçı, gerici yapılanma olarak tanımladığımız ve mücadele ettiğimiz örgüt tarafından Türk Silahlı Kuvvetlerine kurulan kumpas davaları nasıl çöktüyse bugün de Cumhuriyet Halk Partisine karşı kurulan kumpas ve hukuksuzluklar, bunu tezgâhlayanların, bunun talimatını verenlerin üzerine mutlaka çökecektir. İktidar, FETÖ terör örgütünün 15 Temmuz, haberli ve önlenebilir, kontrollü darbe girişimi sonrası 20 Temmuz günü sessiz, sedasız gerçekleştirdiği OHAL darbesiyle ülkeyi yarı açık cezaevine dönüştürmüştür.

Değerli milletvekilleri, OHAL iktidar tarafından fırsata çevrilerek konuşan, yazan, düşünen, düşündüğünü söyleyen, toplumla paylaşan kesimleri sindirmek için baskı aracı hâline getirilmiştir. İktidar, Almanya, İtalya tarihine taş çıkartacak örnekler sergilemekten maalesef çekinmemiştir. Yüksel Caddesi’ndeki İnsan Hakları Anıtı’nı polis barikatlarıyla kuşatmıştır. Tarihe “heykelle gözaltı yapmaya çalışan iktidar” olarak geçecektir.

Bugün Çağlayan Adliyesinde mahkeme, İstanbul Milletvekilimiz Sayın Enis Berberoğlu’nun devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasal ve askerî casusluk maksadıyla açıklamak suçunu işlediği gerekçesiyle önce müebbet hapis cezasına, ardından cezada indirim takdiri kullanarak yirmi beş yıla indirdi. Çok mu insaflı davrandılar talimatlı hâkimler yoksa aldıkları talimatın gereğini yaparken talimat verene yaranmak isterken acaba ipin ucunu mu kaçırdılar?

Değerli arkadaşlar, Enis Berberoğlu, MİT tırları davasında haber yaptığı için tutuklandı. Suç işleyenin kollandığı, görevini yapanın mahkûm olduğu bir olayı yaşadık maalesef bugün. Peki, sormazlar mı, bugün Sayın Tuğrul Türkeş diye bir Başbakan Yardımcısı var ve Sayın Tuğrul Türkeş, Tarafsız Bölge programında ne demişti: “Bizi izleyenlerin huzurunda yemin ediyorum, vallahi ve billahi o silahlar Türkmenlere gitmiyordu. Burada bizi izleyenlerin huzurunda yemin ediyorum, vallahi ve billahi o silahlar Türkmenlere gitmiyordu. Bilerek söylüyorum, iddia ediyorum, iddia ederek söylüyorum, bizim o bölgeyle irtibatımız var, Bayır Bucak Türkmenleriyle, Halep’tekilerle irtibatımız var.” Bunu söyleyen kişi şu anda Başbakan Yardımcısı, bunun haberini yapan kişi ise bugün cezaevinde.

Değerli arkadaşlar, size soruyorum, iktidar milletvekillerine soruyorum: Bu, vicdanen kabul edilebilecek bir şey mi? “Adalet mülkün temelidir.” yazısını kaldıralım isterseniz “Adalet kayınpederin temelidir.” yazın çünkü bir bakıyorsunuz damatlar dışarıda, gerçeği yazanlar, adaleti savunanlar, özgürlüğü, eşitliği savunanlar içeride. Ama bir gün adalet de size lazım olacak. Ama biz her zaman olduğu gibi yine adaleti savunacağız, özgürlüğü savunacağız.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Madde 19’a bağlı ek madde 36’yı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Madde 19’a bağlı ek madde 37 üzerinde iki adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 19’uncu maddesiyle 2547 sayılı Kanun’a eklenen ek madde 37'nin (2)’nci fıkrasında geçen "ilişkin” ibaresinin "dair” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                     Kazım Arslan                                              Akif Ekici                                                İrfan Bakır

                                          Denizli                                                    Gaziantep                                                    Isparta

                                    Tahsin Tarhan                                           Tacettin Bayır                                            Özcan Purçu

                                         Kocaeli                                                       İzmir                                                         İzmir

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 19’uncu maddesiyle 2547 sayılı Kanun’a eklenmesi öngörülen ek madde 37'nin tasarı metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

                                   Mahmut Toğrul                                           Garo Paylan                                                Erol Dora

                                        Gaziantep                                                   İstanbul                                                     Mardin

                                       Erdal Ataş                                             Müslüm Doğan                                      Behçet Yıldırım

                                         İstanbul                                                       İzmir                                                     Adıyaman

BAŞKAN – Komisyon önergeye katlıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Kerestecioğlu, gerekçeyi mi okutuyorum?

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Evet.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Maddeyle Meslek Yüksekokulları Koordinasyon Kurulu kurulması öngörülmektedir. Bu kurulun kuruluş amacı olarak da "meslek yüksekokulları ve programların açılmasına yönelik standartların belirlenmesi, mevcut programların geliştirilmesi, izlenmesi, mezunların istihdamı ile lisans tamamlama süreçlerine ilişkin görüş ve önerilerde bulunmak” ifade edilmektedir.

Bir önceki maddede açıkça ifade edildiği üzere, üniversitelerin akademik, mali ve yönetsel özerkliğini ortadan kaldıran, üniversite bileşenlerini karar süreçleri dışına iterek merkezi karar alma süreçlerini kurumsallaştıran bir düzenleme olarak karşımızda durmaktadır. Türkiye'de mesleki eğitim kapitalist toplumsal formasyon içerisinde ucuz ve disipline edilmiş emek gücünün yeniden üretimi gibi temel bir sorunsala sahipken bu düzenleme bu sorunsalı daha da derinleştirecektir. Mesleki eğitim söz konusu olduğunda AKP'nin ve belli kesimlerin ifade ettiği ara eleman ihtiyacı kavramını kullanmadan önce kimin ara eleman olacağı sorusu öne çıkmaktadır. Yapılan çalışmalar göstermektedir ki mesleki eğitime çoğunluğu işçi sınıfı ya da ekonomik ve kültürel açıdan dezavantajlı konumda bulunan ailelere mensup erkek öğrenciler yöneltilmektedir. Buradan hareketle denilebilir ki mesleki eğitim her şeyden önce öğrencileri sınıfsal ve kültürel olarak ayrıştırma görevi görmektedir. Mesleki eğitimin bir parçası olan meslek yüksekokulları da alt sosyoekonomik profile sahip toplumsal kesimlerden gelen öğrencilerin sınıfsal konumlarının devamını sağlamak üzere düşük statülü mesleki pozisyonlara yerleştirilmesi için kurumsallaşmış yapılardır. Mesleki eğitimin genel yapısı incelendiği zaman öğrencilerin itaatkâr işçi kimliğini inşa etmelerine elverişli bir ortam yaratıldığı görülmüştür. Bu yasa kapsamında organize sanayi bölgelerinde meslek yüksekokullarının açılmasının desteklenmesiyle bu kimliğin daha da pekiştirilmesi amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Gerekçesini okuttuğum önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 19’uncu maddesiyle 2547 sayılı Kanun’a eklenen ek madde 37'nin 2’nci fıkrasında geçen "ilişkin” ibaresinin "dair” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Özcan Purçu (İzmir) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde İzmir Milletvekili Özcan Purçu konuşacaktır.

Buyurun Sayın Purçu. (CHP sıralarından alkışlar)

ÖZCAN PURÇU (İzmir) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinize hayırlı geceler diliyorum.

Evet, bugün üzgünüz, Parlamentomuzda bir milletvekilimiz tutuklandı. Bakın arkadaşlar, hepimizin bu görevi yapması icabetiyle bir saygınlığı var, Parlamentonun da bir saygınlığı var, Meclisin de bir saygınlığı var. Meclisin içerisinden, seçilen bir milletvekilinin haksız, hukuksuz yere, haber yaptığı gerekçesiyle tutuklanması çok saçma. Bizleri halk seçti arkadaşlar. Bütün dünyaya şu an rezil oluyoruz. Ne yaptığımızın farkında mıyız? Bu mücadeleyi AK PARTİ’li, MHP’li, HDP’li, CHP’li bütün milletvekillerine de veririz ayrıca. Kim tutuklanırsa, bu Parlamentonun saygınlığı açısından, kendisini her zaman, her yerde savunuruz. Ama bakın arkadaşlar, bir milletvekili, gazeteci olması sıfatıyla eğer bir haber yapıyorsa bu suç teşkil eder mi? Yaptığını farz etsek dahi, ki bununla ilgili şaibeler, muallaklıklar var... Yani bakın arkadaşlar, gerçekten hayret ediyorum. Bizim saygınlığımız nerede kaldı? Nerede kaldı arkadaşlar? Yarın bu sizin de başınıza gelebilir, bu sizin de başınıza gelebilir. Böyle giderse gelecek de haberiniz olsun. Hepimizin başına yarın ne geleceğini bu Parlamentoda kimse bilmiyor şu an. Ülkede büyük bir muallaklık var farkındaysanız. Siyasi iktidar ülkeyi muallak hâle getirmiş; yarın ne olacağı ülkenin belli değil. Güvenlik sorunumuz var, iç politikada ciddi sıkıntılar var, dış politikada ciddi sıkıntılar var, biz kendi enerjimizi kendi içimizde tüketiyoruz. Milletvekillerini tutuklatıyoruz; bak, bu saatte biz bunları konuşuyoruz.

Arkadaşlar, bakın, “gizli, devlet sırrı” deniliyor şimdi. Arkadaşlar, bu silahlar giderken neyi, kimden sakladınız? Ben Türkiye Cumhuriyeti’nin bir milletvekili olarak o MİT tırlarındaki silahların nereye gittiğini bilmiyorum. Niye saklıyorsunuz? Bu Parlamentonun bilmeye hakkı yok mu bunu? Parlamentonun bilmeye hakkı yok mu? Bilen bir milletvekili bunu söyleyebilir de. Suç oluyor mu bu arkadaşlar? Bu, suç mudur yani? Böyle bir rezalet var mı?

Bakın, bu saygınlığı hep birlikte, hep beraber daha da ilerletmemiz gerekiyor, hepimizin birbirimize sahip çıkmamız gerekiyor. Bizler Türkiye Cumhuriyeti’nin milletvekiliyiz arkadaşlar. Türkiye Cumhuriyeti’nin ve bu Parlamentonun milletvekilleriyiz, bununla da gurur duyuyoruz. Ama bakın, bizim başımıza, Türkiye Cumhuriyeti’nin milletvekilinin başına bir şey geliyor, hiç kimseden ses seda çıkmıyor. Bunu korumak buradaki milletvekillerinin görevi değil mi? Bir milletvekiline bir milletvekilinin sahip çıkması kadar doğal bir şey var mı? Hani kim sahip çıkıyor arkadaşlar? Hem de ortada saçma sapan bir sebep ya. MİT tırları, efendim, gizli bir sebepmiş, olaymış; bunu açığa çıkarmış. Böyle bir saçmalık var mı? Halkın seçtiği bir milletvekili görev esnasında tutuklanamaz. Enis Berberoğlu’nun tutuklanması kanunlarımıza şu an itibarıyla aykırıdır arkadaşlar. Türkiye Cumhuriyeti milletvekili olarak, kim seçilirse seçilsin, gelecek, bu Parlamentoda görevini yapacak. Görevi bittiği zaman gider, yargılanır; suçu varsa, suçu mahkemece ispatlanırsa gereği yapılır. Böyle bir tutarsızlık olur mu arkadaşlar? Kendimize gelelim. Biz Türkiye Cumhuriyeti’nin milletvekiliyiz, lütfen… Herkesi bu konuda birbirine sahip çıkmaya davet ediyorum. Ben gerçekten üzülüyorum yani. Yarın hepimize ne geleceği belli değil, bakın, haberiniz olsun, gerçekten öyle. Ama size de sahip çıkmayan, diğer milletvekillerine sahip çıkmayan, görevini ifa etmiş sayılmaz arkadaşlar. Hepimiz kardeşiz bu Parlamentoda, hepimiz Türkiye Cumhuriyeti için çalışıyoruz ama gelin görün ki futbol takımı tutan taraftarlar gibi, AKP’li, CHP’li, MHP’li, HDP’li; burada hiç dayanışma yok. Şurada, vallahi, geldiğim günden beri -iki sene oldu- vatandaşın sorununu sabaha kadar konuşmadık ya! Burada bize zarf yırttırdınız; sabaha kadar, tutuklu milletvekilleri; sabaha kadar, FETÖ; sabaha kadar, bilmem ne… Bırakın, yeter artık. Ülkeyi gerginleştire gerginleştire mahvettiniz ya. Burada fakirin, garibanın, iç politikanın, dış politikanın konuşulduğunu, hep birlikte karar alındığını görmedim. Çocuklar gibi burada kavga ediyoruz ya! Ama iktidarın da görevi, bakın, eksiklerini muhalefetin eleştirileriyle harmanlaştırarak bu ülkeyi yönetmek ama ben bunu sizde görmedim arkadaşlar. Ayrımcılık yapan da namussuzdur, şerefsizdir; ben bunu sizde görmedim. Bir iktidar olarak, bizim eleştirilerimizi almadınız. Elinizden geldiğince batırmaya çalışıyorsunuz ya. Biz de ülkemize hizmet etmek istiyoruz; sizinle birlikte çalışabiliriz de, farklı konularda aynı görüşlere sahip olabiliriz ama ne kadar masumane önerge verirsek verelim, hemen reddediyorsunuz ya.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZCAN PURÇU (Devamla) - Böyle olmaz arkadaşlar. Bu ülkenin milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti’nin milletvekilleri birbiriyle…

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Purçu.

ÖZCAN PURÇU (Devamla) – Başkan, bir dakika süre istiyorum.

BAŞKAN – Tamamlayın diye verdim süreyi.

ÖZCAN PURÇU (Devamla) – Bu ülkede milletvekilliği yapan, Türkiye Cumhuriyeti’nde milletvekili olan herkes bu Parlamentoda kendi partisini yeri geldiği zaman unutacak arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyeti’nin çıkarlarını düşünecek, milletvekili kardeşine sahip çıkacak. Ama ben bunu görmüyorum. Çocuklar gibi kavga ediyoruz burada ya, gerçekten üzülüyorum. Ülkeme hizmet edemiyorum, vallahi iktidarın da ettiğini düşünmüyorum, zaten muhalefetiz.

Yani arkadaşlar, kardeşlik unsurumuzu, barış, dostluk unsurumuzu burada pekiştireceğiz, vatandaşa, halka örnek olacağız. Burada örnek olamadık arkadaşlar. İktidarın kendisini bu konuda düşünmeye davet ediyorum.

Saygılarımı sunuyorum. Hayırlı geceler efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Purçu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum…

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.

BAŞKAN – Oylamadan önce bir toplantı yeter sayısı talebi vardır, şimdi onu karşılayacağım.

Sayın Özel, Sayın Yalım, Sayın Tümer, Sayın Arslan, Sayın Gaytancıoğlu, Sayın Tarhan, Sayın Topal, Sayın Kaplan, Sayın Gürer, Sayın Yüksel, Sayın Hakverdi, Sayın Bakır, Sayın Akkaya, Sayın Demirtaş, Sayın Köksal, Sayın Purçu, Sayın Çamak, Sayın Kuşoğlu, Sayın Engin, Sayın Özdiş.

Yoklama için iki dakika süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

XII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Sanayinin Geliştirilmesi ve Üretimin Desteklenmesi Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/837) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporları (S. Sayısı:485 ve 485’e 1’inci Ek) (Devam)

BAŞKAN – Sayın Özcan Purçu ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Madde 19’a bağlı ek madde 37’yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

19’uncu maddeye bağlı ek madde 38 üzerinde üç önerge vardır; aynı mahiyetteki bu önergeleri okutacağım ve birlikte işleme alacağım.

Şimdi aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 19’uncu maddesiyle düzenlenen ek madde 38’in tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                     Kazım Arslan                                              Akif Ekici                                            Tahsin Tarhan

                                          Denizli                                                    Gaziantep                                                   Kocaeli

                                       İrfan Bakır                                             Tacettin Bayır                                        Bülent Kuşoğlu

                                          Isparta                                                        İzmir                                                       Ankara

                                     Didem Engin

                                         İstanbul

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

                                   Mahmut Toğrul                                           Garo Paylan                                                Erol Dora

                                        Gaziantep                                                   İstanbul                                                     Mardin

                                   Behçet Yıldırım                                         Müslüm Doğan                                             Erdal Ataş

                                       Adıyaman                                                     İzmir                                                       İstanbul

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

                            Ahmet Kenan Tanrıkulu                                 Mevlüt Karakaya                         Ahmet Selim Yurdakul

                                           İzmir                                                        Adana                                                      Antalya

                                     Kamil Aydın                                        Fahrettin Oğuz Tor                                          Ruhi Ersoy

                                         Erzurum                                              Kahramanmaraş                                             Osmaniye

                                   Mustafa Kalaycı

                                          Konya

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki ilk önerge üzerinde Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy konuşacaktır.

Buyurun Sayın Ersoy. (MHP sıralarından alkışlar)

RUHİ ERSOY (Osmaniye) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; üzerinde tartıştığımız, Yükseköğretim Kurulunda bazı değişikliklerin değerlendirilmesiyle ilgili konuşacağız. Benim konuşacağım konu özellikle üniversitedeki araştırma görevlilerinin statüsü ve yeni atama şartları.

Elbette ki toplumların ihtiyaçlarına göre devletin kurumları da yeni ihtiyaçları karşılamak için yenilenmek ve kendisini yeniden gözden geçirmek durumunda. Bu, devlet olmanın da gelişmenin de doğasında olan bir şey fakat kurumlar gelişirken toplumsal ihtiyaçları da hesaba alırlar ve evrensel standartlarda dünyadaki gelişmeleri de göz önüne alırlar.

Yükseköğretim Kurulunda son zamanlarda, önemli, reform niteliğindeki kararları, üniversiteleri, üniversitelerin içeriğiyle ilgili yapılan çalışmaları elbette takip ediyoruz, olumlu bulduklarımızı alkışlıyoruz ve ülkenin geçirdiği, son bir yıl içerisindeki kriz döneminde önemli problemlerin çözülmesi hususunda da Meclisi, siyaseti genel anlamda ortak payda olarak görerek problemleri çözmeye çalıştıklarından dolayı, iyi niyetlerinden dolayı da onları olumlu takip ediyoruz. Fakat gördüğümüz olumsuzlukları da elbette ki eleştiriyoruz ve daha iyiyi bulma konusunda da tavsiyelerde bulunuyoruz. Mesela bu konuda, 2547 sayılı YÖK Kanunu’nun ilgili maddesindeki Türkiye'deki araştırma görevliliği statülerine şöyle bir baktığımızda üç türlü asistan atamasının olduğunu görüyoruz. 2547’de 33/a, aynı kadroda, 54 maddesine göre atanan, yalnızca lisansüstü eğitimler süresince kadrosu olan, bu eğitim bitince ilişiği kesilenler ve ÖYP kadrosuyla gelenler yani öğretim üyesi yetiştirme kadrosuyla gelenler… Yalnız, bunları da kanun hükmünde kararnameyle 50/d’ye dönüştürdüler. Madde 33/a kalkıyor gibi, yerine 50/d geliyor. Doktorası bitenlerden bir kısmı kalır, bir kısmı gider, zaten mevcut durum da böyle, lakin kadro 33/a olanlar da bu tasarıda var mı yok mu belli değil. Bu konunun açıklığa kavuşturulmasını talep ediyoruz. Bu değişiklik bundan sonra istihdam edilecek araştırma görevlilerine uygulanabilir ama kazanılmış hakkın elden alınamayacağından hareketle mevcutları etkilememesi gerekir. Beraberinde Anadolu’da, taşrada, “küçük” diye tabir edilen üniversitelerde bu kişilerden yararlanma yoluna gidilecekse alımlar nasıl yapılacak? Bu konuda netlik yok. Doktorasını bitirmiş birisinin sıfatı ne olacak, kadrosu ne olacak? Her üniversite yardımcı doçent kadrosu açabilecek mi? Hadi söz konusu üniversitelere gönderildiler, evli olanların eş durumları nasıl çözülecek?

Değerli milletvekilleri, Sayın YÖK mensupları ve bürokrasi; şu gerçeği bilmemiz lazım: Gelişmiş toplumlarda bilim ve sanat, temel ihtiyaçlar hiyerarşisinin ötesinde, problemini çözmüş insanların uğraş alanları olarak gözükür ama bizim ülkemizde bu kadrolar temel ihtiyaçların karşılandığı maişetle de doğru orantılıdır. Bir sosyal güvenceyi, hayatını tesis edeceği bir düzeni orada gören bir bilim adamı adayı, onu hem bir meslek hem de bir geçim alanı olarak görür. Aslında akademisyenliğin, bilim insanlığının tanımında o bir meslek değil, yaşam tarzı diye tabir edilir ve bilim insanlığını ve akademisyenliği kendisine yaşam tarzı olarak kabul eden bilim insanları önemli bilimsel çalışmalar yapar ve akademiyada olsun, entelektüel çevrede olsun ciddi anlamda iz bırakırlar ama Türkiye gerçekliği buna ne kadar müsait? İşte, ilgili maddelerde, alınan öğretim üyelerinin yüzde 20’ye kadarının desteklenmesi ve kadro verilmesi, geri kalanlara “Siz kendinize yer bakın.” denilmesi, belki dinamik kalma açısından daha rasyonel düşünülmüş ve sürekli dinamik kalsın, kendisini yenilesin, ispat etsin, içinden süzülsün, alınsın diye bir performans değer kriteri olarak düşünülmüş olabilir ama sosyal haklar açısından bunların yeniden gözden geçirilmesini biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak tavsiye ediyoruz.

Genel anlamda yapılan iyi işlerin yanında, olumsuz ve eksik gördüklerimizin de daha iyi olması hususunda önerilerimizle katkıda bulunmaya çalışıyoruz.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ersoy.

Aynı mahiyetteki diğer önergenin gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe:

Maddeyle 1/1/2018 tarihinden itibaren yükseköğretim kurumları araştırma görevlisi kadrolarına atamaların, 33’üncü maddede belirtilen usule uygun olarak 50’nci maddenin birinci fıkrasının (d) bendi kapsamında yapılması düzenleniyor.

Üniversitelerde esnek çalıştırma düzeneğinin en önemli adımı, özellikle akademik hiyerarşinin en altında yer alan asistanların istihdamında atılmıştır. YÖK Yasası’nda 33’üncü maddede düzenlenen araştırma görevlisi istihdamı, özellikle 1990'lı yıllardan itibaren güvencesiz ve süreli istihdamı mümkün kılan 50/d maddesiyle gerçekleştirilmeye başlanmıştır.

Söz konusu düzenleme üniversitede lisansüstü eğitim yapanların bir yıllık geçici, her yıl yenilenen sözleşmelerle lisansüstü eğitim süresince araştırma görevlisi olarak istihdam edilebileceğini öngörüyor. Türkiye üniversiteleri bu maddeye dayanarak üniversitelerde akademik ve idari işleri yerine getirebilecek, lisansüstü eğitim boyunca istihdam edilip iş güvencesi olmadığı için de kolaylıkla denetlenebilecek, iş güvencesi olmadığından işini kaybetme korkusuyla çatlak ses çıkarma ihtimali olmayan asistan istihdam etme yoluna hızlı bir biçimde başvurmaya başladılar. Asistan istihdamında bunlar yaşanırken doktora sonrası üniversitede kalanlar giderek daha zorlu ve daha güvencesiz atanma ve yükselme koşullarına katlanmak zorunda kaldılar.

50/d maddesi ile araştırma görevlisi tanımını içeren 33/a maddesinden farklı olarak iş güvencesi tümüyle ortadan kaldırılarak "asistanlar” üniversitenin araştırma ve inceleme işlevlerinin bir parçası olmaktan çıkarılmak istenmektedir. Bu değişikliğin pratik sonucu araştırma görevlilerinin üniversitenin geleceği olduğu düşüncesinin tümüyle ortadan kalkması ve üniversitenin yarı akademik ve idari işlerini yerine getiren, geçici ara eleman olarak görülmeye başlanmasıdır. Kaldı ki bu yönlü bu yasa tasarısında çok sayıda yeni düzenleme söz konusudur. Kamu üniversitelerinde asistan alımını düzenleyen 50/d maddesi, üniversitede esnek ve geçici istihdamın bir laboratuvarı işlevi görmektedir. Üniversitede, uygulama ve laboratuvar derslerine girmek, sınav kâğıdı okumak, öğrenci danışmanlığı yapmak, ders ve sınav programlarını hazırlamak vb. akla gelen her türlü işi yapan asistanlar, lisansüstü eğitim sonrasında kapı önüne konulmakta, yaşamını üniversite dışında sürdürmeye ya da oluşturulmaya çalışılan akademik iş gücü piyasasının belirsizlikleriyle boğuşmaya zorlanmaktadır.

Geçici istihdam koşulları nedeniyle birçok asistan işten atılma ya da gelecekte daha güvenceli bir kadro ile işe alınmama korkusuyla pasif ve itaatkâr olmayı tercih etmektedir. Böylece, işgücü piyasasının yarattığı belirsizlik ve güvencesiz çalışmanın yaygınlaşması, güvenceli bir kadro elde etme ve sorunsuz bir şekilde yükselme umuduyla, otoriter bir piyasalaşma ile yozlaşan üniversitelere hâkim olan güç ilişkilerini gözlemleyen, akademik çalışmalarını ve ilişkilerini bu güç ilişkileri-ağları doğrultusunda seferber eden bir akademisyen tipolojisi yaratmaktadır. Araştırma görevlilerinin iş tanımlarındaki muğlaklıklar, çoğu zaman angaryaya maruz kalmaları ile sonuçlanmaktadır.

Araştırma görevlileri aynı işi yapmalarına rağmen 33/a, 50/d, ÖYP gibi birbirinden farklı özlük haklarına sahip kadrolarda çalıştırılmaktadır. 50/d kadrosunda çalıştırılan araştırma görevlileri lisansüstü eğitimleri tamamlandığında, görece daha güvenceli kadrolara aktarılmayarak işlerine son verilmektedir. Güvencesiz çalışmanın yaygınlaşmasıyla bilimsel çalışmanın en önemli unsuru olan akademik özgürlük ipotek altına alınmakta, özgür düşüncenin olmazsa olmazı olan bireysel özgürlükler yerini piyasa dolayımıyla tanımlanmış tahakküm ilişkilerine bırakmaktadır. Bu bağlamda madde ile yapılmak istenen düzenlemeye karşı çıkılmakta; 50/d istihdamının lağvedilerek bütün araştırma görevlilerinin 33/a’ya göre kadrolu ve güvenceli istihdamını esas alan düzenlemelerin hayata geçirilmesi gerekmektedir.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki 3’üncü önerge üzerinde söz isteyen Ankara Milletvekili Bülent Kuşoğlu.

Buyurun Sayın Kuşoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 19’uncu maddesine bağlı ek 38’inci madde üzerinde söz aldım.

Değerli arkadaşlarım, Allah nasip etti 2011’den beri bu resmî olarak 3’üncü dönemim, milletvekilliği yapıyorum. Bu kürsüye geldiğimde hep ilgili maddeyi konuştum -biraz önce Zekeriya Bey’in söylediği gibi- şimdiye kadar bir başka konuda konuşmadım, siyaset yapmadım ama bugün gerçekten üzgünüm, gerçekten canım çok sıkkın, müsaadenizle bir başka konuyla ilgili de sizinle hasbihal etmek istiyorum.

Hepimizin görevi milletvekilleri olarak halkın sorumluluğunu burada yansıtmaktır. Burası milletin Meclisidir. Hepimizin üzerinde bir sorumluluk var. Halkın sorumluluğu kamunun sorumluluğudur, ammenin sorumluluğudur, kulun sorumluluğudur; yani toplumun, kamunun ve kulun sorumluluğu var üzerimizde, hepimizin. Bu sorumluluğu yerine getirmek durumundayız. Birikimimiz de, eğitimimiz de, imanımız da, inancımız da bunu gerektiriyor. Hepimiz için bu böyledir; hepimiz bununla mükellefiz, böyle bir sorumluluk var üzerimizde. Şimdi, böyle bir sorumluluk varken, ülkenin durumu malum, bakıyorsunuz dış politikada büyük sıkıntılar içerisindeyiz, etrafımızda hiç istemediğimiz referandumlar yapılıyor. Bugün Rakka Operasyonu’na karışamıyoruz, yarın Musul ve Kerkük’e de karıştırmayacaklar demektir bu; Avrupa’yla, Avrupa Birliğiyle ilişkilerimiz çok bozuk, bir NATO ülkesiyiz, NATO’yla ilişkilerimiz çok bozuk; öbür taraftan Doğulu olamamışız, Rusya’ya güvenemiyoruz, Çin’le ilişkilerimizin ne olduğu belli değil, adını koyamıyoruz; böyle anormal bir vaziyetteyiz. Ne İslam ülkeleriyle beraberiz ne Batı’yla beraberiz ne Doğu’yla beraberiz. Ne olduğu belli olmayan bir konjonktür yaşıyoruz. Hiçbirimizi de bu -ben de gayet iyi biliyorum- mutlu etmiyor, tatmin etmiyor.

Ekonominin durumu malum. Bakın, rakamlara yansıtmıyor, burada Bakanımız oturuyor, bildiğinden eminim ama söyleyemez, bugün hiçbir iş adamı -aranızda var- Türkiye'ye yatırım yapmıyor. Türkiye'ye yatırım yapan iş adamları buraya bir yapıyorsa yurt dışına üç yatırım yapıyor. Birkaç yıldır özellikle bu böyle. Herkes buraya yatırım yapmaya korkuyor, çekiniyor, kimse yatırım yapamıyor çünkü hukuk ortamı yok, çünkü yatırım ortamı yok, öyle bir iklim yok, anormal bir vaziyette. Toplumun durumu malum. Sistematik gerginlik tüm sosyal dokularımızı, değerlerimizi yok ediyor. Sistematik bir gerginlik var.

Bakın, bugün yaşadığımız bu gerginlik de öyle. Bir arkadaşımız bugün birdenbire tutuklandı, bir suçu olmadığı hâlde -dikkatinizi çekerim, daha önce yayınlanmıştır oradaki bilgiler bir gazetede- yirmi beş yıl tutuklanma talebiyle cezaevine kondu. Bu bizim, hepimizin vicdanlarını sızlatmalı, bu sorumluluğumuzu hatırlamalıyız. Büyük bir sorumluluktur, sıkıntıdır bu. Toplumsal barışımız hepimiz için tehlikede. Böyle bir ekonomiyle, böyle bir dış politikayla, böyle bir devlet yönetimiyle bu işi devam ettiremeyiz değerli arkadaşlarım. Sizler de bunun farkındasınız, biliyorum, söyleyemezsiniz de farkındasınız. Hepiniz vicdan sahibisiniz, bunları görebilecek birikimdesiniz, bu inanca sahipsiniz ama böyle devam edemeyiz. Buna en başta siz iktidar milletvekilleri olarak karşı çıkmak durumundasınız. Türkiye böyle devam edemez, Allah için devam edemez. Bunu görmemek mümkün değil. Devam etmemiz mümkün değil. Bu kadar gerginlikle, bu kadar sistematik bir gerginlikle bütün değerlerimizi yok ediyoruz. Millî, manevi bütün değerlerimizi yok ediyoruz. Şu ramazan günü olan hadiselere bakınız, yarın neler olacağını, önümüzdeki yıl neler olacağını bilmiyoruz. Ekonominin şu durumuna bakın, geçen yıl ekonomi bu yıldan daha iyiydi. Gelecek yıl bu yıldan kötü olacak ekonomi. Bilen biliyor bunu. Bu şekilde Türkiye devam edemez, bu şekilde Türkiye mutlu, müreffeh bir ülke olamaz, biz de mutlu, müreffeh olamayız, biz de huzur duyamayız. Üzerimizde büyük bir vebal var. Bu dönemde Allah’a şükür…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) – …milletvekili olduk ama bunun gereğini yerine getirmek zorundayız. Bunun ilk gereği de adalettir, adaleti tesis etmektir, devlet olmak adaletli olmaktır.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kuşoğlu.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özel.

60’a göre buyurun.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

31.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanının Güvenpark’tan İstanbul’a adalet ve demokrasi yürüyüşü başlatacağı açıklamasının ardından Güvenpark’ın bariyerlerle kapatıldığına ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, bugün milletvekilimizin tutuklanmasından sonra hep beraber genel merkezimize gittik. MYK toplantısından sonra grubumuzla Sayın Genel Başkanımız bir toplantı yaptı, ardından yaptığı açıklamada da dedi ki: “Yarın saat 11.00’de Güvenpark’ta olacağım. Elimde ‘adalet’ yazan bir döviz olacak ve oradan bir yürüyüş başlatıyorum İstanbul’a doğru. Ben yürüyeceğim, tek başıma yürüyeceğim ve Güvenpark’tan İstanbul’a adalet ve demokrasi yürüyüşü yapacağım.” Şu anda gelen haberler -fotoğrafları var- Güvenpark’a binlerce bariyer yığılıyor. Şimdi, Sayın Bakana, sayın iktidar partisinin grup başkan vekillerine, Hükûmet temsilcilerine, bu ülkede iktidar edenlere, bu ülkenin iktidar gücünü kendinde görenlere…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – …halktan bu yetkiyi alan ve ülke yönetiminde bulunanlara soruyoruz: Kimden korkuluyor, niye korkuluyor? 2017 yılında Türkiye'nin başkentinde ana muhalefet partisinin genel başkanı “Özellikle de herkese çağrı yapıyorum: Provokasyonlara dikkat edin, kesinlikle barışçıl, kesinlikle pasif bir yürüyüş eylemi yapılacak, kesinlikle kimse hiç kimseyle karşı karşıya gelmesin.” diyerek, uyararak başlıyor. Siz o yürüyüşün başlayacağı yere bariyer yığıyorsunuz, Güvenpark’ı kapatıyorsunuz. Bu ne demek? Ya insan… Sayın Bakan, Türkiye bunu hak ediyor mu? Ana muhalefet lideri “Adalet yazan bir şey alacağım ve İstanbul’a doğru yürüyeceğim.” diyor, başlangıç noktasındaki parkı bariyerle çeviriyorsunuz. Dünyadaki bütün başkentlerin gücü önlerinde serbestçe eylem yapılmasından gelir. Beyaz Saray’ın önünde her dakika eylemci var Sayın Bakan. Biz, değil sizin saraylarınızın önü, halkın parkının önünden bir yürüyüş başlatacağız, bariyer çekiyorsunuz. Biz daha buna ne diyelim, bu neyin korkusu? 2017 yılında Türkiye’yi bu hâle nasıl getiriyorsunuz? Nasıl içinize siniyor? Takdirlerinize sunuyorum.

Teşekkür ederim, sağ olun.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

XII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Sanayinin Geliştirilmesi ve Üretimin Desteklenmesi Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/837) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporları (S. Sayısı:485 ve 485’e 1’inci Ek) (Devam)

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.

Madde 19’a bağlı ek madde 38’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Madde 20 üzerinde iki adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 20’nci maddesiyle 2547 sayılı Kanun’a eklenen geçici 74’üncü maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "% 35'i” ibaresinin "yarısı” olarak değiştirilmesini ve üçüncü fıkrasının sonuna aşağıdaki ibarenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                     Kazım Arslan                                              İrfan Bakır                                                Akif Ekici

                                          Denizli                                                      Isparta                                                    Gaziantep

                                    Tacettin Bayır                                           Tahsin Tarhan                                Cemal Okan Yüksel

                                           İzmir                                                       Kocaeli                                                    Eskişehir

“Birinci fıkrada geçen işyerlerinde uygulamalı eğitim gören öğrencinin işvereni, bu maddede öngörülen oranın üzerinde bir ödeme yapma kararı aldığı takdirde, bu ek ödeme gelir vergisinden muaf tutulur ve doğacak sosyal güvenlik primi farkı Hazine tarafından karşılanır. Öğrencinin bu madde kapsamında çalıştığı sürede aldığı her türlü kredi ve burs kesilmez.”

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 20’nci maddesinin tasarı metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

                                   Mahmut Toğrul                                             Erdal Ataş                                               Garo Paylan

                                        Gaziantep                                                   İstanbul                                                     İstanbul

                                   Müslüm Doğan                                         Behçet Yıldırım                                             Erol Dora

                                           İzmir                                                     Adıyaman                                                   Mardin

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Gaziantep Milletvekili Mahmut Toğrul.

Buyurun Sayın Toğrul.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, akşamın bu saatinde aslında önemli bir meselemizden bahsedeceğim size.

Değerli arkadaşlar, ben bir temel bilimciyim, kimya profesörüyüm.

Bir ülke eğer gerçekten şöyle bir taslak hazırlıyorsa -sanayinin gelişmesi ve üretimin desteklenmesi- hatta bunu da reform olarak sunuyorsa, öncelikle çok sağlıklı bir bilim politikasının olması gerekir.

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Sanayiye gelmedik daha, gelmedik.

MAHMUT TOĞRUL (Devamla) - Eğer sağlıklı bir bilim politikası yoksa o ülkenin sanayiden, teknolojiden bahsetmesi mümkün değildir.

Değerli arkadaşlar, bilim politikası da temel bilimlerden geçer; fizik, kimya, matematik. Dün Sayın Bakana buradan sordum, dedim ki: Sayın Bakan, bizim temel bilimlerde öğrenci sayımız nasıl değişmiştir, öğretim üyesi sayımız nasıl değişmiştir?

Değerli arkadaşlar, şunu açıklıkla ifade edeyim ki Türkiye’de temel bilimler tamamen yok edilmiştir. Şu anda Türkiye’de temel bilim yapmak imkânsızdır. Neden imkânsızdır diye sorarsanız, bakın, bugün bir ülke düşünün, bilim yapacak öğrencileri eğitimden en az nasibini almış, hasbelkader birinci sınavdan 150 puanı geçmiş bir öğrenci eğer fenden giriyorsa bir soru dahi yapsa temel bilimi tercih ediyorsa yerleşebiliyor. Böyle bir zemin üzerine gerçekten biz bilim politikası kurabilir miyiz değerli arkadaşlar? Gelişmiş, çağdaş ülkeler en ileri beyinlerini, en seçme beyinlerini bilime yönlendirirler. Oysa biz, temel bilimleri öyle bir hâle getirmişiz ki, tercih edilemez hâle getirmişiz. Temel bilimler bu hâle rağmen, bir soru yapsa dahi gidilebilir olmasına rağmen, dün Sayın Bakan dedi ki: “Şimdilik doluluk oranlarımız yüzde 90.”

Değerli arkadaşlar, kontenjanlar ikili, normal öğretim dâhil 60’ar kişiydi, şimdi ikililer kaldırıldı, normalde birçok üniversitede 11 kişiye düşürüldü. Buna rağmen doluluk oranları yüzde 90 deniyor. Yani Türkiye’de gerçekten bilim politikası bitmiştir, temel bilim politikası zaten bitmiştir. Kaldı ki ortaöğretimde de insanları araştırmaya, meraka sürükleyen tüm imkânları da yok etmişiz. Temel bilimlere olan algı ortaöğretimden başlayarak, hatta ilköğretimden başlayarak yok ediliyor. Bugün öğrenciler daha çok neyi tercih ediyor? İlahiyat fakültelerini tercih ediyor çünkü ilahiyat fakültesi mezunları arka bahçe gibi kullanılıp hemen istihdam ediliyor ama fen fakültesi mezunları istihdam edilemediği için asker, polis oluyor. Benim birçok öğrencim atanamadığı için, maalesef asker, polis olduğu için ölmüştür, şehit düşmüştür.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bilim politikası böyle olan bir ülkenin sanayi politikasını nasıl bunun üzerine kuracaksınız? Hangi reformdan bahsediyorsunuz. Şimdi, bu getirilen tasarının bu maddesinde öğrenciler, efendim, 4’üncü yılını sahada geçireceklermiş. Hangi sahada? Neredeyse “her ile bir üniversite” furyası adı altında bir binanın üzerine tabela koymakla üniversite olacağı mı düşünüldü? Böyle bir şey olabilir mi? Gidin bakın, çoğu üniversitemizde öğretim üyesi yok. Değerli arkadaşlar, buna rağmen son KHK’larla benim görev yaptığım fakültede 12 profesör görevinden ihraç edildi. Birçoğu yurt dışı doktoralı -yıllarca emek vermişler- 12 profesör; bunun 3’ü kimyacı, bunun 2’si fizikçi, 4’ü de biyolojide. 12 profesörü, yıllarını bilime vermiş insanları alıp sokağa koyuyorsunuz ve şimdi de bilimden bahsediyorsunuz, sanayiden bahsediyorsunuz. Hadi be oradan! Gerçi bu soruyu söylerken, bunu ifade ederken şunu gerçekten… Demokrasi, insan hakları, siyaset, bir şey kalmamış bu ülkede. Her şey, herkes tehdit altında, herkes geleceğini görmez hâle gelmiş. Bu ülke, bu çatı “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” diyor ya, işte o egemenliği temsil eden insanlar cezaevinde. Biz kalkmış daha bunun üzerine burada ağır siyaset yapıyoruz. Bu siyaset tükenmiştir, AKP bu ülkeyi tüketmiştir.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Karar yeter sayısı Sayın Başkan…

GARO PAYLAN (İstanbul) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 00.21

ONUNCU OTURUM

Açılma Saati: 00.38

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Mehmet Necmettin AHRAZOĞLU (Hatay)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 106’ncı Birleşiminin Onuncu Oturumunu açıyorum.

20’nci madde üzerinde Gaziantep Milletvekili Mahmut Toğrul ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 20’nci maddesiyle 2547 sayılı Kanun’a eklenen geçici 74’üncü maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "% 35'i” ibaresinin "yarısı” olarak değiştirilmesini ve üçüncü fıkrasının sonuna aşağıdaki ibarenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

“Birinci fıkrada geçen işyerlerinde uygulamalı eğitim gören öğrencinin işvereni, bu maddede öngörülen oranın üzerinde bir ödeme yapma kararı aldığı takdirde, bu ek ödeme gelir vergisinden muaf tutulur ve doğacak sosyal güvenlik primi farkı Hazine tarafından karşılanır. Öğrencinin bu madde kapsamında çalıştığı sürede aldığı her türlü kredi ve burs kesilmez.”

Cemal Okan Yüksel (Eskişehir) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katlıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Eskişehir Milletvekili Cemal Okan Yüksel.

Buyurun Sayın Yüksel. (CHP sıralarından alkışlar)

CEMAL OKAN YÜKSEL (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özel durumdan dolayı ben de önergemize bağlı olmadan bir konuşma yapacağım.

Sayın milletvekilleri, şimdi ben içimizde aklı olan, vicdanı olan, Allah’a, ahirete, ilahi adalete inancı olan milletvekili arkadaşlarıma sesleneceğim. Konuşmam bittiğinde, eğer arazından “Yahu, bu mahkeme haklı olarak Enis Berberoğlu’nu bu kadar cezaya çarptırmış ve tutuklamış.” diyen bir arkadaşımız dahi çıkarsa da diyeceğim ki: “Ben ne hukuku biliyorum ne insanlığı biliyorum ne siyaseti biliyorum. Bir daha da bu kürsüye gelip konuşma yapmayacağım.”

Enis Berberoğlu -mahkeme kararı elimde, uzun uzun anlatmayacağım- devlet sırrını açığa çıkarmaktan dolayı yirmi beş sene hapis cezası aldı. Bunun için, bakacağız, devlet sırrı ne? Buradan aynen okuyorum, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 47’nci maddesinde diyor ki devlet sırrını tarif ederken: “Açıklanması, Devletin dış ilişkilerine, millî savunmasına ve millî güvenliğine zarar verebilecek; anayasal düzeni ve dış ilişkilerinde tehlike yaratabilecek nitelikteki bilgilerdir.” ve (2)’nci fıkrada da diyor ki: “Tanıklık konusu bilgilerin -yani devlet sırrıyla ilgili tanıklık yapılıyorsa- sadece mahkeme hâkimi veya heyeti tarafından zabit kâtibi dahi olmaksızın dinlenmesi gerekir.” Yani ortada bir devlet sırrı varsa zabıt kâtibinin dahi haberi olmayacak, olursa devlet sırrı olmaktan çıkıyor, aleni oluyor.

Şimdi, olaya dönelim. 1 Ocak tarihinde MİT tırları durduruluyor, diyelim ki ortada da bir devlet sırrı var. 14 Ocak tarihine kadar yayın yasağı yok yani ortada devlet sırrı yok. Hadi, olduğunu varsayalım. Ne yapılıyor? Bir arama ve yakalama tutanağı düzenleniyor. Kim imzalıyor bunu? Oradaki şüpheliler imzalıyor, savcı imzalıyor, zabıt kâtibi imzalıyor ve 14 Şubata kadar bu bilgiler her yerde ve alenileşmiş artık, devlet sırrı yok. Onu boş verin, Yargıtay 16. Ceza Dairesi o tırları durduran savcılar ve askerî personel hakkında yargılamaya başlıyor. Bu belgelerin hepsi o dosyanın içine giriyor, aleniyet kazanıyor ve devlet sırrı değil. Olay ne zaman? 1 Ocak. Cumhuriyet gazetesinin haberi ne zaman? 29 Mayıs, beş ay sonra. Alenileşmiş, devlet sırrı olmaktan çıkmış birtakım bilgileri açığa vurmaktan –o da kanıtlanamamış- Enis Berberoğlu’na yirmi beş sene hapis cezası veriliyor. Peki, gerekçe ne? 25-26 Mayısta solcu bir milletvekili -öyle diyor Can Dündar- bunu aramış, bilgileri vermiş. HTS kayıtlarına bir bakıyorsun 25-26 Mayısta 3 solcu milletvekili aramış. Niye Enis Berberoğlu? Çünkü o sırada Cumhuriyet gazetesinin oralarda bir yerde sinyal vermiş onun telefonu, herhâlde odur. Can Dündar “Bunu Enis verdi bana.” diyor mu? Yok. Enis Berberoğlu “Ben verdim.” diyor mu? Yok. Herhangi bir tanık var mı? O da yok. E, biraz vicdan gerekir, biraz adalet gerekir.

Şunu söyleyeceğim son olarak: Tutuklama gerekçesi. Tutuklama gerekçesi, aynen okuyorum, mahkeme kararında diyor ki: “Sanık Kadri Enis Berberoğlu’nun dosya içerisindeki HTS kayıtları, baz bilgileri, Can Dündar’ın açık kaynaklardan ve kitabında geçen beyanları dolayısıyla işlediği sabit olduğu anlaşılan suç dolayısıyla hükmolunan cezanın haddi itibarıyla –yani yirmi beş sene- kaçacağı ve saklanacağı hususunda somut emarelerin bulunmasından dolayı tutuklanmasına…” Vallahi ben bunu okuyunca, hani Can Dündar’ın beyanlarını da ciddiye almıyorum gerçi ama Enis Berberoğlu’nun -devlet sırrını açığa vurmaktan ceza almasından- devlet sırrı casusluğundan dolayı suçlu olmadığına inanıyorum ama Enis Berberoğlu’nun bir suçu var, onu gördüm. Enis Berberoğlu’nun tek suçu hem AKP’li hem de FETÖ’yle iltisaklı olan bir kayınpederinin olmaması. Nokta. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

20’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

21’inci madde üzerinde üç adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 21’inci maddesinde geçen “fıkrasında yer alan” ibaresinin “fıkrasındaki” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                     Kazım Arslan                                              Akif Ekici                                                İrfan Bakır

                                          Denizli                                                    Gaziantep                                                    Isparta

                                    Tahsin Tarhan                                           Tacettin Bayır                                  Okan Gaytancıoğlu

                                         Kocaeli                                                       İzmir                                                        Edirne

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Sanayinin Geliştirilmesi ve Üretimin Desteklenmesi Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 21’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“MADDE 21- 2547 sayılı Kanunun 44 üncü maddesinin (b) fıkrasında yer alan “eğitim-öğretim süreçlerinin sürekli iyileştirmesine yönelik iç ve dış kalite güvencesi uygulamaları ve eğitim-öğretimin devamına ilişkin diğer hususlar,” ibaresi madde metninden çıkarılmıştır.

                                  Mevlüt Karakaya                                       Mustafa Kalaycı                                Fahrettin Oğuz Tor

                                          Adana                                                       Konya                                            Kahramanmaraş

                                     Kamil Aydın                                     Ahmet Selim Yurdakul                                      Ruhi Ersoy

                                         Erzurum                                                    Antalya                                                   Osmaniye

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 21’inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                   Mahmut Toğrul                                             Erdal Ataş                                               Garo Paylan

                                        Gaziantep                                                   İstanbul                                                     İstanbul

                                   Müslüm Doğan                                         Behçet Yıldırım                                             Erol Dora

                                           İzmir                                                     Adıyaman                                                   Mardin

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde İstanbul Milletvekili Garo Paylan konuşacaktır.

Buyurun Sayın Paylan. (HDP sıralarından alkışlar)

GARO PAYLAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sene 2017 ve biz, burada hâlâ Yükseköğretim Kurulu yasalarını görüşüyoruz arkadaşlar. Sene 1990, ben üniversiteye girdim, daha önceki ağabeylerim gibi ben de Yükseköğretim Kurulunu protesto ettim ve kaldırılması için mücadele verdim. Çok iyi biliyorum ki Milliyetçi Hareket Partisi içinde de CHP içinde de AKP içinde de Yükseköğretim Kurulunun kaldırılması için gençliğinde mücadele edenler var. Kayıtlarda var, AKP grubundan pek çok kişi YÖK’ün kalkması için mücadele verdi, bunu siyasi metinlere döktü ancak sene 2017, geldik, YÖK Yasası’yla ilgili, YÖK’e merkezden fermanlar gönderiyoruz.

Değerli arkadaşlar, demokrasi liginde 1’inci ligde olup da Yükseköğretim Kurulu gibi bir kurulu olan bir ülke yok, hatta 2’nci ligde olup da Yükseköğretim Kurulu gibi bir kurulu olan bir ülke yok. Ancak 3’üncü ve 4’üncü ligde olan ülkelerde yükseköğretim kurulları var. Ve maalesef, 2017 yılında hâlâ 12 Eylül darbecilerinin bir kuruluyla ilgili yasalar çıkaran milletvekilleri olma utancını yaşayalım arkadaşlar.

Aynı şekilde, yalnızca Yükseköğretim Kurulu değil ki maalesef, 2017 yılında Millî Güvenlik Kurulu da devam ediyor ve 12 Eylül darbecilerinin oluşturduğu merkeziyetçi, güvenlikçi, darbeci, siyaseti vesayet altına alan bütün kurumlar ve kurullar ayakta maalesef. Oysa, Sayın Sanayi Bakanı herhâlde ekonomiyi geliştirmek için yasalar çıkarmak istiyor değil mi Yükseköğretim Kurulundan? Ama şunu anlaması lazım: Merkezden ferman yayınlandıkça ve YÖK tahkim edildikçe, üniversiteler de özgür olmadıkça bilin ki özgür beyinler o üniversitelerde kalmadı ve kalmayacak.

12 Eylül 1980 darbesi özgür üniversitelerin üzerinden bir tırpan gibi geçti, binlerce aydını, profesörü, akademisyeni yok etti ve 1990’lı yıllarda bu süreç devam etti, 2000’li yıllarda kısmen bir rahatlama oldu, üniversiteler özgürlüğü aradılar, AKP, siyaset kurumu, hep beraber YÖK’ü kaldırmayı da tartıştık ama hem iki yıldır süren sizin saray darbesi hem mevcut darbe iklimi üniversitelerin üzerinden bir kez daha tırpan gibi geçti. Bir barış bildirisine imza attı diye binlerce akademisyen mağdur edildi ve hani, birinin damadı olmayan binlerce akademisyen de tırpanla üniversitelerden sökülüp atıldı. Şimdi, arkadaşlar, gidin, genç akademisyenlere bakın, hiçbiri, şu anda mevcut olan özgür beyinli akademisyenlerin hiçbiri o üniversitelerde kalmak istemiyor, hepsi yurt dışına kaçmaya çalışıyor, yurt dışı üniversitelerde programlar arıyor, burslar arıyor. Gidiyorlar, orada da bilim üretiyorlar, o ülkelerin ekonomisine katkı veriyorlar Sayın Sanayi Bakanı. Maalesef, bizim gençlerimiz, özgür beyinli gençlerimiz ve burada bu tahakkümün altında kalmak istemeyen, sarayın atadığı rektörün, dekanın altında ezilmek istemeyen, YÖK yasalarının altında ezilmek istemeyen özgür beyinli akademisyenlerimiz Batı’nın üniversitelerinde şu anda bilim üretiyorlar.

Değerli arkadaşlar, 12 Eylülün bütün yasalarına ve kurumlarına, kurallarına sahip çıkarak biliyorsunuz ki demokrasiye sahip olamayacağız, insanımızı da doğamızı da meramızı da yarın tekrar zeytin ağacımızı da ona buna peşkeş çekeceğiz.

Ben, bu anlamda, bu merkeziyetçi bakıştan vazgeçmediğimiz sürece, hani biz Dimyat’a pirince giderken eldeki bulgurdan da olduk ya, bırakın merkeziyetçi bakışı, tek adam bakışına savrulmamızla asla bu girdaptan çıkamayız.

Gelin, el birliğiyle bu güvenlikçi politikalardan, bu baskıcı politikalardan, bu 12 Eylül kurumlarından geri dönelim ama maalesef o akılda değilsiniz, biraz sonra yine elinizi kaldırıp indireceksiniz…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Sana ne bizim aklımızdan ya!

GARO PAYLAN (Devamla) – …ama birileri şu anda Parlamentonun iradesine bir kez daha darbeyi vurup yetkiyi YÖK’e ve merkeziyetçi anlayışa…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Sen kendi aklına bak!

GARO PAYLAN (Devamla) – Sen gel Osman, gel istiyorsan konuş.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Sen kendi aklına bak! Sen kendi aklına bak!

GARO PAYLAN (Devamla) – Buyur konuş, gel konuş.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Niye laf atıyorsun?

GARO PAYLAN (Devamla) – Buyur konuş.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Oradan laf atıyorsun. Sen kendi aklına bak!

BAŞKAN – Sayın Paylan, siz Genel Kurula hitap edin.

GARO PAYLAN (Devamla) – Efendim, Osman Bey…

BAŞKAN – Sayın Bak, müdahale etme, lütfen…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Hayret bir şey ya!

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Görevini mi yapıyorsun Osman Bey, ya!

BAŞKAN – Müdahale etmeyin.

GARO PAYLAN (Devamla) – Gel buyur, konuş.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Sen kendi aklına bak, o kadar.

GARO PAYLAN (Devamla) – Sayın Başkan, müdahale edecek misiniz?

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Kendi aklına bak sen.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Paylan.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Buradaki insanlara öyle konuşamazsın sen.

ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Seni sevdiğinden öyle yapıyor.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Nasıl bir üslup bu ya?

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Nereden buluyorsun bu hakkı? Konuşuyorsun ya.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Osman Bey, kendine bak, kendine.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Sen kendine bak.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Varsa bir sözün çık konuş!

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Ya, yetti be!

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Sen kendi aklına bak. Buradaki insanları ne zannediyorsun! Kendi işine bak!

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Ya, ne söyleyeceğini sana mı soracak be!

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Ya, hakaret ediyor, sen ne konuşuyorsun be! Baksana tutanağa! Tutanağa baksana! Yalanını görüyorum ben.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Çık cevabını ver o zaman.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Hayret bir şey ya.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Konuşuyorsun be! Bir de gülüyor!

MAMHUT TOĞRUL (Gaziantep) - Boş boş konuşuyorsun be!

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Meclisin bir tımarhanesi yok mu arkadaşlar!

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Sen boş konuşuyorsun. Hayret bir şey ya!

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Sanayinin Geliştirilmesi ve Üretimin Desteklenmesi Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 21’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“MADDE 21- 2547 sayılı Kanunun 44 üncü maddesinin (b) fıkrasında yer alan “eğitim-öğretim süreçlerinin sürekli iyileştirmesine yönelik iç ve dış kalite güvencesi uygulamaları ve eğitim-öğretimin devamına ilişkin diğer hususlar,” ibaresi madde metninden çıkarılmıştır.

Mevlüt Karakaya (Adana) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HARUN KARACAN (Eskişehir) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy.

Buyurun Sayın Ersoy. (MHP sıralarından alkışlar)

RUHİ ERSOY (Osmaniye) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Erkan Akçay ve Osmaniye Milletvekili ben Ruhi Ersoy 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nda değişiklik yapılmasına dair bir kanun teklifi vermiştik 11/12/2015 tarihinde. Bu kanun değişikliğindeki temel çıkış noktamız, o dönemde bizi gururlandıran Aziz Sancar’ın da Nobel Ödülü’yle ilgili verdiğimiz örneklerdi ve Aziz Sancar’ın Nobel Ödülü’nü 69 yaşında aldığını referans göstererek öğretim üyelerinin emeklilik yaşının, çalışma arzusunda olan öğretim üyelerinin emeklilik yaşının en az 72’ye artırılmasını, çıkartılmasını talep etmiştik ve kendi içerisinde çok tutarlı, makul bir gerekçe sunmuştuk. Bu değişiklik teklifimiz o dönemde çok dikkat çekmedi ama daha sonra ilgili hususlar, 671 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 27’nci maddesinde “yetmişiki” ibaresi “yetmişbeş” şeklinde ve “2016” ibaresi “2020” şeklinde değiştirildi ve bu uygulama 41 üniversitede faaliyete geçti ama bu, bizim kanaatimizce yeterli değildir. Bunun, tüm üniversitelerde, bilimsel anlamda üretim yapabilecek kapasitede olan bilim insanlarının çalışma arzularının ve sağlıklarının el verdiği şartlarda en az 75 yaşına kadar tüm üniversiteler için geçerli olmasını ifade ediyoruz ve bu kanun teklifimizin tekrar gündeme gelmesini bu vesileyle ifade ediyoruz.

Değerli milletvekilleri, Sayın Başkan; bir ülkenin sürdürülebilirliği insan kaynaklarını verimli kullanmasıyla doğru orantılıdır. İnsan kaynaklarının verimli kullanılabilmesi eğitim programlarıyla doğrudan ilgilidir. İlkokuldan başlayarak üniversiteye kadar devam eden anlayış verilen örgün eğitimle ilgilidir. Cemiyetin, toplumun verdiği bilgi, görgü ve sosyal eğitimler de tecrübeyle sabittir. Üniversiteler vermiş olduğu modern eğitimin yanı sıra bilgi, görgü ve sosyal çevre açısından gençliğe önemli katkıları vermesi gereken kurumlardır. Bu sebeple üniversitelerdeki imkânların başta çalışanlar olmak üzere öğrencisiyle bütünleşmiş ve şehriyle, problemleriyle ve çevresiyle barışık bir üniversite olabilmesi bu açıdan çok önemlidir. Bu önemin altını çizerek orada yöneticilik yapan ve hocalık yapan insanların mutluluğu, özgürlüğü, güvenliği çok önem arz eder; aidiyet duygusu, mensubiyet duygusu çok önem arz eder. Bazı üniversitelerin marka değerinin yüksek olması o üniversitenin öğrenci, öğretim üyelerinin sürekli o okulun rozetleriyle, onların armalarıyla, onların kupalarıyla etrafında dolaşmasına sebebiyet verirken bazıları da üniversitelerinin adını söylerken daha kısık sesle söylerler. Ne zaman ki biz bu kısık sesle söylenen üniversiteleri daha görkemli bir hâle getirebilirsek toplumsal gelişmişliğimiz bu manada kendisini gösterir.

Evet, şu bir siyasette, sosyolojide toplumsal gerçekliktir: Üniversiteler bir iktidar alanıdır ve siyasal tarihimize baktığımızda, enderundan üniversiteye geçiş tarihimiz, medreseden üniversiteye geçiş tarihimiz, cumhuriyetin kuruluş sürecinde İstanbul’dan Ankara’ya gelip Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesini kurmamız, daha sonra da siyasal iktidarların her döneminin kendine ait hamleleri, Menderes’in Atatürk Üniversitesi hamlesi ve Anadolu’ya yayılması, daha sonra Özal’lı yıllardaki yeni hamleler… Daha sonra da üniversite elit bürokrasisinin ve elitistlerinin bir statüko alanına geçmeye çalıştığı dönemlerde de, değişik vesilelerle Anıtkabir’e yürüme eylemlerinin başladığı dönemlerde de bir hamleyle mevcut iktidar, üniversite sayılarını çoğaltıp rektör sayılarını artırarak Üniversitelerarası Kurul üzerinden operasyon yapılmasının önüne geçmek için ciddi anlamda tabela üniversiteleri kurdu. Bu da bilinen hakikat. İktidar alanlarını açmak için tabela üniversitelerine gidilen bir strateji güdüldü. Bu problemleri görmek ve bu üniversitelerin içini doldurabilmek de şu an siyasal anlamda aşılmış problemlerin neticesinde vicdani ve ahlaki bir sorumluluktur. Bu sorumluluğun büyük bir kısmı iktidarda ama el birliğiyle muhalefetin, iktidarın, ortak aklın bu konuda çözüm üretmesi gerekmektedir diyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 21’inci maddesinde geçen “fıkrasında yer alan” ibaresinin “fıkrasındaki” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Kazım Arslan (Denizli) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİÎ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJÖİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu.

Buyurun Sayın Gaytancıoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüz yıllardır adaletin simgesi olan terazi bugün şaştı. Gerçi, nedense sizin beraber hareket ettiğiniz, altına zırhlı arabalar çektiğiniz sözde dindar çocuklarla beraber Ergenekon ve Balyoz süreçlerini başlattığınızda adalet bu ülkede şaşmaya başlamıştı. Onlara o kadar çok güvenmiştiniz ki devletin kozmik odalarına onların girmesine sesinizi çıkarmadınız, hiç vicdanınız sızlamadı. Ne zamanki 15 Temmuz oldu… Gerçi, ne oldu, nasıl oldu, hâlâ karanlık. Enişteden öğrenilmişti, şimdi öğreniyoruz ki, dört ay önce bazı yazarlar darbe olacağını yazmış ama olan öğretmene oldu, olan emekliye oldu, olan üniversitedeki öğretim üyelerine oldu. Bu darbenin askerî ayağı, emniyet ayağı, eğitimci ayağı, Kavurmacı ayağı, baklavacı ayağı, basın ayağı bulundu da nedense bir türlü siyasi ayağı bulunamadı. Damatları bıraktınız, üç günlük askerler hâlen cezaevinde. Hâlbuki, neredeyse birçoğunuz “Hocam, gel artık, bitsin bu hasret.” diyerek gözyaşı döktünüz.

Adaleti kendinize göre yontuyorsunuz. Ekonomi bitik, sürekli borç yapılandırmasıyla insanları uyutuyorsunuz. Birçok insan kredi kartı ve tüketici kredisi mağduru yani borç batağında, çiftçi tarlasını satmaktan başka çare bulamıyor, esnaf perişan, cumhuriyet tarihinin en yüksek işsizlik rakamlarıyla karşı karşıyayız. “Taşerona kadro vereceğiz.” dediniz, kandırdınız. Gelir dağılımı aşırı derecede bozuldu. Dış politikada Türkiye’ye itibar kaybettirdiniz, şimdi de üretim reform paketini görüşüyoruz. Siz ikide bir dışarı çıkıyorsunuz, televizyon seyrediyorsunuz, burada neler konuşulduğunu bile inanın bilmiyorsunuz.

Bakın, Türkiye’nin meraları da gidiyor, bu yasayla… Son elli yılda meralar o kadar çok kan kaybetti ki, tam 40 milyon hektar mera alanımız vardı, şimdi 13 milyon hektar alana geriledi. Ne istiyorsunuz bu meralardan? Arkadaşlar, Türkiye hayvan ithal ediyor, et ithal ediyor. Dün akşam da söyledim, bedava yem kaynağı var elimizin altında; bakalım, koruyalım, gelecek nesillere de bırakalım. Gelecek nesiller de sağlıklı, dengeli beslensin, ucuza et yesin, ucuza süt içsin. Bunun kaynağı meralardır. Meraları bakmak, korumak, kollamak zorundayız. Dolayısıyla, siz özellikle bugün yaptığınız uygulamayla sadece milletvekilimizi tutuklamadınız, insanların az bir güveni vardı hukuka, devlete; bunu bitirdiniz. Liyakati olmayan insanları hep bir yerlere getirdiniz, sizden olmayanlara yaşam şansı tanımadınız. Sizin gibi düşünmüyorsa vay hâline. Sizin sendikanızdan olsun, sizin gibi düşünsün, sizin gibi davransın istediniz ama artık bıçak kemiğe dayanmıştır. Yarından itibaren adalet yürüyüşümüzü başlatıyoruz.

Her şey daha güzel bir Türkiye için olacak. Her şey çocuklarımıza mutlu, sağlıklı, üreten ama hakça bölüşen bir Türkiye için olacak. Biz çocuklarımızın teknolojik yönden gelişmesini, sağlıklı bireyler olmasını, bol bol süt içmesini, et yemesini ama her türlü fikri okuyarak, tartışarak, bilgi edinerek, başkalarının düşüncelerine de saygı duyarak yaşamasını istiyoruz. İnsanca bir doğada yaşamak istiyoruz. Gelecek nesillere de sağlıklı bir çevre, temiz enerji bırakmak istiyoruz. Her şey, inanın, Türkiye için olmalı.

O yüzden, bu duygu ve düşüncelerle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

21’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, şimdi yeni madde ihdasına dair bir önerge vardır. Önergeyi okutup Komisyona soracağım, Komisyon önergeye salt çoğunlukla yani 14 üyesiyle katılırsa önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım, Komisyonun salt çoğunlukla katılmaması hâlinde ise önergeyi işlemden kaldıracağım.

Şimdi önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na 21’inci maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki maddenin eklenmesini ve diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                    Mustafa Elitaş                                    Mehmet Naci Bostancı                                     İsmail Tamer

                                         Kayseri                                                     Amasya                                                     Kayseri

                                    Murat Göktürk                                        Mustafa Açıkgöz                               Ebubekir Gizligider

                                        Nevşehir                                                   Nevşehir                                                   Nevşehir

                                        Suat Önal                                               Halil Eldemir

                                        Osmaniye                                                    Bilecik

"MADDE 22- 28/3/1983 tarihli ve 2809 sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununa aşağıdaki ek madde eklenmiştir.

"Kapadokya Üniversitesi

EK MADDE 173- Nevşehir'de İlke Eğitim ve Sağlık Vakfı tarafından 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun vakıf yükseköğretim kurumlarına ilişkin hükümlerine tabi olmak üzere, kamu tüzel kişiliğine sahip Kapadokya Üniversitesi adıyla bir vakıf üniversitesi kurulmuştur.

Bu Üniversite, Rektörlüğe bağlı olarak;

a) Beşeri Bilimler Fakültesinden,

b) Mimarlık ve Tasarım Fakültesinden,

c) İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinden,

ç) Yabancı Diller Yüksekokulundan,

d) Sağlık Bilimleri Yüksekokulundan,

e) Uygulamalı Bilimler Yüksekokulundan,

f) Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsünden,

g) 3/7/2008 tarihli ve 2008/13861 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile kurulmuş bulunan ve bu Kanun ile tüzel kişiliği sona erdirilerek Rektörlüğe bağlanan Kapadokya Meslek Yüksekokulundan oluşur.”

BAŞKAN – Sayın Komisyon, önergeye salt çoğunlukla katılıyor musunuz?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Sayın Başkan, Komisyonumuzun salt çoğunluğu vardır ve önergeye katılıyoruz.

BAŞKAN – Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılmış olduğundan önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açıyorum.

Söz isteyen? Yok.

Soru-cevap? Yok.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Bu şekilde 22’nci madde olarak yeni bir madde ihdas edilmiştir.

Bir karışıklığa mahal vermemek için Komisyon metninin mevcut maddeleri üzerinden görüşmelere devam ediyoruz. Kanun yazımı sırasında madde numaraları teselsül ettirilecektir.

Yine yeni madde ihdasına dair bir önerge daha vardır, önergeyi okutup Komisyona sunacağım. Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılırsa önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım.

Şimdi önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na 21’inci maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki maddenin eklenmesini ve diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                                                     Faruk Özlü

                                                                                                                   Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı

"MADDE - 2809 sayılı Kanuna aşağıdaki ek madde eklenmiştir.

"Ostim Teknik Üniversitesi

EK MADDE 174 - Ankara'da Ostim-Ortadoğu Sanayi ve Ticaret Merkezi Araştırma, Geliştirme, Eğitim, Kalkınma ve Dayanışma Vakfı tarafından 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun vakıf yükseköğretim kurumlarına ilişkin hükümlerine tabi olmak üzere, kamu tüzel kişiliğine sahip Ostim Teknik Üniversitesi adıyla bir vakıf üniversitesi kurulmuştur.

Bu Üniversite, Rektörlüğe bağlı olarak;

a)İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinden,

b)Mühendislik Fakültesinden,

c)Mimarlık ve Tasarım Fakültesinden,

ç) Meslek Yüksekokulundan,            

d)Sosyal Bilimler Enstitüsünden,

e)Fen Bilimleri Enstitüsünden,

oluşur."

BAŞKAN – Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Sayın Başkan, salt çoğunluğumuz vardır, önergeye katılıyoruz.

BAŞKAN – Komisyon önergeye salt çoğunlukla katıldığından önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açıyorum.

Söz isteyen? Yok.

Soru-cevap? Yok.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Bu şekilde 23’üncü madde olarak yeni madde ihdas edilmiştir.

Şimdi, yeni bir madde ihdasına dair bir önerge daha vardır. Önergeyi okutup Komisyona soracağım, Komisyon salt çoğunluğuyla önergeye katılırsa yeni bir madde olarak görüşme açacağım.

Şimdi önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na 21’inci maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki maddenin eklenmesini ve diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                    Mustafa Elitaş                                    Mehmet Naci Bostancı                                     İsmail Tamer

                                         Kayseri                                                     Amasya                                                     Kayseri

                                        Suat Önal                                              Emrullah İşler

                                        Osmaniye                                                   Ankara

“MADDE - 2809 sayılı Kanuna aşağıdaki ek madde eklenmiştir.

“Ankara Güzel Sanatlar Üniversitesi

EK MADDE 175 - Ankara'da Ankara Güzel Sanatlar Üniversitesi adıyla yeni bir üniversite kurulmuştur.

Bu Üniversite;

a) Rektörlüğe bağlı olarak kurulan Müzik Bilimleri ve Teknolojileri Fakültesi, Müzik ve Sanat Eğitimi Fakültesi, İcra Sanatları Fakültesi, Sanat ve Tasarım Fakültesi ile Güzel Sanatlar Meslek Yüksekokulundan,

b) Rektörlüğe bağlı olarak kurulan Güzel Sanatlar Enstitüsünden,

oluşur.””

BAŞKAN – Sayın Komisyon, önergeye salt çoğunlukla katılıyor musunuz?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİÎ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Evet Sayın Başkan, salt çoğunluğumuz vardır ve önergeye katılıyoruz.

BAŞKAN – Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılmış olduğundan önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açıyorum.

Söz isteyen? Yok.

Soru-cevap? Yok.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Bu şekilde 24’üncü madde olarak yeni madde ihdas edilmiştir.

Bir karışıklığa mahal vermemek için Komisyon metninin mevcut maddeleri üzerinden görüşmelere devam ediyoruz. Kanun yazımı sırasında madde numaraları teselsül ettirilecektir.

Böylece her 3 yeni üniversiteye de hayırlı uğurlu olsun diyoruz hem ilgili şehirlerimize hem ülkemize ve milletimize; tüm milletvekillerine de eğitime verdikleri bu destek için ayrıca teşekkür ediyoruz.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 01.09

ON BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 01.13

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 106’ncı Birleşiminin On Birinci Oturumunu açıyorum.

485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, 464 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine başlayacağız.

2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Katar Devleti Hükümeti Arasında Eğitim Alanında İşbirliği Anlaşması ile Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/723) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 464)

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan, 477 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine başlayacağız.

3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Katar Devleti Hükümeti Arasında Deniz Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/729) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı 477)

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Bundan sonra da komisyonun olmayacağı anlaşıldığından, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 15 Haziran 2017 Perşembe günü, alınan karar gereğince, saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyor, hayırlı sahurlar diliyorum.

Kapanma Saati: 01.14



(x) Bu düzeltmeye ilişkin ifade 13/06/2017 tarihli 105’inci Birleşim Tutanağı’nın 355’inci sayfasında yer almıştır.

(x) 485 S. Sayılı Basmayazı 6/6/2017 tarihli 101’inci Birleşim Tutanağı’na eklidir.

(xx) 485’e 1’inci Ek S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

(x) Bu bölümde Hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.