TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

105’inci Birleşim

13 Haziran 2017 Salı

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

 

İÇİNDEKİLER

 

 

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMA

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Kocaeli Milletvekili Fatma Kaplan Hürriyet’in, Kocaeli ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Diyarbakır Milletvekili Nimetullah Erdoğmuş’un, Sur’da yaşanan sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Antalya Milletvekili İbrahim Aydın’ın, 17 Haziran Dünya Çölleşmeyle Mücadele Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, Bursa’nın Keles ilçesinin Alpagut ve Kıranışıklar köylerinde kamulaştırma bedelinin diğer köylerle karşılaştırıldığında çok düşük olduğuna ilişkin açıklaması

2.- Hatay Milletvekili Serkan Topal’ın, Toprak Mahsulleri Ofisinin üreticilerin depolama ve finansman ihtiyacını karşılamak amacıyla emanet alımlara başlayacak olmasına rağmen fiyatın henüz açıklanmadığına ilişkin açıklaması

3.- Kayseri Milletvekili Çetin Arık’ın, millet FETÖ’nün siyasi ayağının ortaya çıkarılmasını beklerken AKP’lilerin FETÖ’den tutuklanan yakınlarının bir bir tahliye edildiğine ilişkin açıklaması

4.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, çocuklara güvenli bir eğitim ortamı sağlanması konusunda yeni eğitim dönemi öncesi acil önlemler alınması ve düzenlemeler yapılması çağrısında bulunduğuna ilişkin açıklaması

5.- İzmir Milletvekili Murat Bakan’ın, Ege’de yaşanan 6,3 büyüklüğündeki depremde can kaybı yaşanmadığına ancak Marmara depreminden sonra Türkiye’de değişen hiçbir şey olmadığına ilişkin açıklaması

6.- Burdur Milletvekili Mehmet Göker’in, Burdur Gölü’nün su seviyesinde yaşanan ve önlenemeyen düşüş nedeniyle göl suyunun tuzluluğunun sürekli arttığına ve Burdur Gölü’nün kurtarılması için acil eylem planı yapılmasını talep ettiğine ilişkin açıklaması

7.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, AKP Hükûmetinin ranta değil emekçilere, işsizlere, emeklilere gereken desteği sağlamamasının sorunları artırdığına ve ek zam yapılarak çalışanların enflasyona ezdirilmemesi gerektiğine ilişkin açıklaması

8.- Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker’in, Kocaeli Büyükşehir Belediyesinin çevreyle ilgili yaptığı yatırımlara ilişkin açıklaması

9.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, 12 Haziran Dünya Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Günü’ne ilişkin açıklaması

10.- İstanbul Milletvekili Onursal Adıgüzel,’in İstanbul Söğütlüçeşme’de yaşanan metrobüs kazası sonucunda hayatını kaybeden metrobüs şoförü Ali Gözderesi’nin ailesine başsağlığı, yaralı vatandaşlara acil şifalar dilediğine ve son zamanlarda metrobüs kazalarının arttığına ilişkin açıklaması

11.- Adana Milletvekili İbrahim Özdiş’in, sosyal medyada paylaşılan bir videoda Atatürk’e ve ailesine açıkça hakaret eden Hasan Akar’ın bir aydır neden bulunamadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

12.- Mersin Milletvekili Hüseyin Çamak’ın, 17 Aralık 2016 tarihinde yapılan Tıpta Yan Dal Uzmanlık Sınavı’nın bazı bölümlerin sonuçlarının hâlâ açıklanmaması nedeniyle mağduriyetler yaşandığına ilişkin açıklaması

13.- İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdi’nin, emekçilerin 15-16 Haziran 1970 direnişinin yıl dönümünde kıdem tazminatları için yürümeye hazırlandıklarına ve kıdem tazminatlarının fona devredilmesi konusunda bilgi almak istediğine ilişkin açıklaması

14.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Gaziantep ile Katar arasında herhangi bir uçuş seferi olmamasına rağmen Katar’a ait olan bir uçağın geçen yıl hangi ihtiyaçtan, hangi hukuki gerekçe ve sebeplerle Gaziantep’e iniş yaptığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

15.- Bursa Milletvekili Ceyhun İrgil’in, eğitimcilerin hakkını ve eğitim yasalarını koruyanlara hapis cezası istenirken temel eğitim yasasını çiğneyenler için hiçbir şey yapılmadığına ilişkin açıklaması

16.- Kütahya Milletvekili Mustafa Şükrü Nazlı’nın, Cemil Meriç’in vefatının 30’uncu yıl dönümüne ilişkin açıklaması

17.- Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksal’ın, Afyonkarahisar İli Damızlık Koyun ve Keçi Yetiştiricileri Birliği Başkanı Mevlüt Topkaya ve yönetiminin görevden alınmasına ve göreve yeniden seçilen Mehmet Pala ve yönetiminin göreve başlatılmamasına ilişkin açıklaması

18.- Manisa Milletvekili Tur Yıldız Biçer’in, devlet kurumları ile kışlalardaki zehirlenme olaylarının altından hep Rota şirketinin çıktığına ve ihalelerin bu şirkete verilmesinin nedenini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

19.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Ege Denizi’nde meydana gelen depremi yaşayan tüm vatandaşlara geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna ve depremle mücadelede can kaybını azaltmak, ekonomik kaybı minimuma indirmek için stratejiler geliştirilmesi gerektiğine, Cemil Meriç’in vefatının 30’uncu yıl dönümüne ilişkin açıklaması

20.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, HDP Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın Kayseri’de devam eden duruşmalarının konusunun HDP’ye karşı yürütülen siyasi soykırım operasyonlarında iktidar partisinin yargıyı nasıl siyasallaştırarak kullandığına dair bir örnek olduğuna ilişkin açıklaması

21.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Cumhuriyet Halk Partisi olarak 24’üncü Dönemde Gördes’te nikel-kobalt madeni çıkarılmasına yaptıkları itirazların dikkate alınmadığına ve bir sülfürik asit tankerinin daha devrilerek 20 ton sülfürik asidin saçıldığı yerde büyük bir çevre felaketi yaşandığına, yaşanabilecek büyük bir depreme hazırlık yapılması gerektiğine ve Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanının grup toplantısında sarf ettiği bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

22.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Cemil Meriç’in ölümünün 30’uncu yıl dönümüne ve Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

23.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, Karabük Milletvekili Burhanettin Uysal’ın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

24.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ve (10/518) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlık Divanındaki tüm görevleri Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekillerinin almasına ilişkin açıklaması

25.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, Nisan 2017 ve Mayıs 2017 Meclis Bültenlerinde Mustafa Kemal Atatürk’ün resmine yer verilmemesine ilişkin açıklaması

26.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Sanayi Komisyonunun zeytin konusunda oy birliğiyle aldığı kararının memnuniyet verici olduğuna ve Bakanın görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı üzerinde söz alarak Meclisi bilgilendirmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

27.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, görüşmeler devam ederken kâtip üye değişirse bu durumun tutanağa geçirilebilmesi için bir yöntem bulunmasının iyi olacağına ilişkin açıklaması

28.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, yetkililerden istediği kanunun eski tarihli basımının kendisine verildiğine ve Meclis Başkanlığından kanunların yenilenmesini istirham ettiğine ilişkin açıklaması

VI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Cemil Meriç’i ölümünün 30’uncu yıl dönümünde saygıyla ve rahmetle andığına ilişkin konuşması

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23 Nisan nedeniyle çıkardığı bültende Atatürk’ün resmi yer almamışsa bunun doğru olmadığına ilişkin konuşması

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 22 milletvekilinin, IŞİD’in Türkiye’de yaptığı terör eylemlerinin ve yenilerinin yaşanmaması için yapılması gerekenlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/562)

2.- İzmir Milletvekili Kamil Okyay Sındır ve 30 milletvekilinin, zeytin üretim alanlarının korunup geliştirilmesi, zeytinyağı üretiminin artırılması için alınacak tedbirlerin ve zeytinyağı üretiminde yaşanan düşüşün nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/563)

3.- Adana Milletvekili Aydın Uslupehlivan ve 23 milletvekilinin, son dönemde yaşanan siyasi ve ekonomik gelişmeler karşısında turunçgil üreticilerinin karşılaştıkları sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/564)

B) Önergeler

1.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, (2/1189) esas numaralı Rehber Köpekler Hakkında Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/100)

 

 

VIII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, 13/6/2017 tarihinde Grup Başkan Vekili Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım tarafından, KHK’larla gerçekleştirilen ihraçların durdurulması ve hukuksuzca ihraç edilmiş tüm akademisyenlerin ve kamu emekçilerinin görevlerine iade edilmeleri için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 13 Haziran 2017 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- CHP Grubunun, 1/7/2016 tarihinde Denizli Milletvekili Kazım Arslan ve arkadaşları tarafından, tarımda yaşanan sorunların araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 13 Haziran 2017 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

2.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Sanayinin Geliştirilmesi ve Üretimin Desteklenmesi Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/837) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporları (S. Sayısı:485)

2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Katar Devleti Hükümeti Arasında Eğitim Alanında İşbirliği Anlaşması ile Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/723) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 464)

3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Katar Devleti Hükümeti Arasında Deniz Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/729) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı 477)

 

 

XI.- OYLAMALAR

1.- (S. Sayısı:485) Sanayinin Geliştirilmesi ve Üretimin Desteklenmesi Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesiyle ilgili verilen aynı mahiyetteki önergelerin açık oylaması

2.- (S. Sayısı:485) Sanayinin Geliştirilmesi ve Üretimin Desteklenmesi Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddeyle ilgili verilen önergenin açık oylaması

XII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Antalya Milletvekili Niyazi Nefi Kara’nın, TBMM Camii’nin yıkılacağına dair iddialara ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın cevabı (7/13671)

13 Haziran 2017 Salı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Mehmet Necmettin AHRAZOĞLU (Hatay)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 105’inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Kocaeli’nin sorunları hakkında söz isteyen Kocaeli Milletvekili Fatma Kaplan Hürriyet’e aittir.

Buyurunuz Sayın Kaplan Hürriyet. (CHP sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Kocaeli Milletvekili Fatma Kaplan Hürriyet’in, Kocaeli ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

FATMA KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kocaeli’nin sorunları hakkında söz aldım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

İzmit Körfezi çevresi elverişli ulaştırma olanakları, doğu yönünde uzanan geniş ve verimli arazileri, zengin su potansiyeliyle tarihin her döneminde yerleşim için çekici olmuştur. Şehir bir yandan sanayileşirken öte yandan hızlı biçimde göç almıştır. Gelen yeni nüfusun konut ihtiyacı hızla artmaya başlamıştır. Ancak şehrimiz 17 Ağustos 1999 depreminde acı bir felaket yaşamış, 17 bin insanımız yaşamını kaybetmiş, yüz binlerce insanımız yaralanmış ve evsiz kalmıştır.

O günden bugüne tam on sekiz yıl geçti ama deprem noktasında 1999 yılından pek de ileride değiliz ne yazık ki. Depremden bu yana hâlâ daha orta hasarlı binalarda yaşamaya mahkûm pek çok vatandaşımız bulunmaktadır. İnsanlarımız resmen beton tabutlar içerisinde yaşamaya devam ediyorlar. Bir diğer sorun, deprem sonrasında kentsel dönüşümün birçok bölgede rantsal dönüşüm hâline gelmesidir.

Depremle mücadelenin çok yavaş yürütüldüğü Kocaeli’de ilk olarak İzmit ilçesi Erenler Cedit bölgesinde 2006 yılında “kentsel dönüşüm” denilerek tam 1.485 konut yıkıldı, yerine buram buram rant kokan 972 konut yapıldı. İnsanlarımızın elinden evleri yok pahasına alındı. Üstelik Kent Konutun yasalara ve yönetmeliklere uygun olmayan bir biçimde yaptığı indirimler nedeniyle 11 milyon da zarar tespit edildi Sayıştay raporlarına göre. Sayıştay raporlarında, Kent Konut aracılığıyla yapılan onlarca usulsüzlük ve haksız kazançlar tespit edildi, hatta Ramazan ayı olmadığı hâlde “iftar yemeği” adı altında kesilen bir sürü fatura tespit edildi. Bu konuda bir sürü önerge verdik ama hâlâ ne yazık ki cevaplanmadı.

Yıl 2017, şimdi ise rant kokuları Kocaeli’nin batısından yani Gebze ve Çayırova ilçelerimizden geliyor. Çayırova ilçemizin Emek ve İnönü mahallelerinde 2009 yılında kentsel dönüşüm projesi başlatılmak istenmiş, Kocaeli Büyükşehir Belediyesi ve Çayırova Belediyesi meclisleriyle alınan karar doğrultusunda bu iki mahalle kentsel dönüşüm kapsamına alınmıştı. Ancak belediye, mahalle sakinlerine nasıl bir proje yapılacak, kimlere, nasıl bir daire verilecek veya projedeki ticari alanda hak sahiplerine bir yer verilecek mi gibi konularda hiçbir bilgi paylaşmadı. Gerek Çayırova İlçe Başkanlığımız gerekse mahalle sakinlerinin bir araya gelerek oluşturduğu oluşumlar neticesinde Belediye Başkanı kentsel dönüşümden vazgeçtiğini söyledi ama hâlâ gerekli işlemleri yapmadı. Belediye Başkanı sözünü tutmadığı gibi “Söz konusu arazileri Çevre Bakanlığı imara açacak.” dedi yani vatandaşı Bakanlıkla korkutmaya kalktı.

Gebze Hürriyet ve Yavuz Selim mahallelerinde ise 2/B nedeniyle yıllardır imar planları ve tapu, ruhsat verme işlemleri yapılmamıştır. Belediye Başkanı 2014 yerel seçimlerinden önce vatandaşa tapu sözü verdi. Bu söz hâlen yerine getirilmedi ve ne yazık ki yılan hikâyesine döndü. Sonrasında ise bu mahalleler yasa gereğince proje alanı olarak ilan edildi yani bu alanlar Afet Yasası’na sokulmak isteniyor. Böylece vatandaşın tapu tahsis hakkı ortadan kalkacak, insanlara enkaz bedeli üzerinden para verilip oradaki insanlar göçe zorlanacak ve ileride “Arkadaşlar, kusura bakmayın, kanun böyle söylüyor. Bizim yapabileceğimiz bir şey yok. Ya metrekaresini 500 liradan alırsınız ya da -enkaz bedelini alıp- Allah yolunuzu açık etsin.” diyecekler.

Bu mahallelerde yaşayan insanlar oranın gerçek sahibidir. Bölgede uygulanan bu politika “Sen buradan git.” demenin kibar yoludur. İnsanlarımız 2/B hak sahibi olduğu hâlde bu alanlarda artık sorunlarının her seçim döneminde malzeme edilmesini istemiyor. Bu proje alanlarının nasıl rant kapısına dönüştüğünü İzmit’te gördük. Şimdi aynı rant kokularını Çayırova ve Gebze bölgemizde görüyoruz. İzmit’te yerinden yurdundan edilen insanlar kervanına şimdi de Çayırova ve Gebzeli yurttaşlarımızı katmak istiyorlar.

Son olarak: İzmit merkezde bir türlü bitirilemeyen, artık o da yılan hikâyesine dönen, her fırsatta “Şu gün açacağız, bugün açacağız.” dedikleri tramvay projesi ne yazık ki İzmit’te zaten var olan trafik keşmekeşini daha da çileden çıkarmış durumda, daha da kötü hâle getirmiş durumda ve proje bitmediği için çevresinde bulunan esnaflar sürekli kepenk kapatmak zorunda kalıyor, dükkânlarını kapatmak zorunda kalıyor. Birçok insanımız bu projeler nedeniyle, yanlış yapılan, yanlış başlanan ve bir türlü bitirilemeyen bu projeler nedeniyle sürekli mağdur oluyor, sürekli dükkânlarını kapatmak zorunda kalıyor. Bu konuda kent yöneticilerinin daha duyarlı, daha bilgi sahibi, kenti tanıyan şirketlerle iş yapmasının, daha kenti bilen, kentin dokusunu bilen birimlerle iş yapmasının önemli olduğunu düşünüyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan Hürriyet.

Gündem dışı ikinci söz, Sur’da yaşanan sorunlar hakkında söz isteyen Diyarbakır Milletvekili Nimetullah Erdoğmuş’a aittir.

Buyurunuz Sayın Erdoğmuş. (HDP sıralarından alkışlar)

2.- Diyarbakır Milletvekili Nimetullah Erdoğmuş’un, Sur’da yaşanan sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması

NİMETULLAH ERDOĞMUŞ (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ramazanışerifinizi bu artık veda sürecine girdiğimiz günlerde tebrik ediyor ve hayırlara, kurtuluşa vesile olmasını temenni ediyorum. Hazreti Peygamber (SAV) ramazanışerifin son günlerini “ateşten kurtuluş” şeklinde, “azaptan, cehennemden kurtuluş” şeklinde tanımlar. Aslında, cehennem ve ateşle ilgili bu izahlar, bu yorumlar sadece uhrevi azapla ilgili değil, bu dünyada da insanın kendi eliyle tutuşturduğu cehennem, cehennemler var. Mesela “Kur’an-ı Kerim’deki ‘cahîm’ kavramı sadece uhrevi hayat için değil, uhrevi hayattaki cehennem için değil, bu dünyadaki insanoğlunun eliyle tutuşturulan, oluşturulan cehennemi de ifade eder.” şeklinde müfessirlerin yorumları var.

Şimdi, bu dünyevi cehennemden hareketle, aslında sadece Diyarbakır Sur ilçesine ateş düşmedi, Sur ilçesine düşen ateş sadece Sur’u, Cizre’yi, Silopi’yi, Nusaybin’i, Şırnak’ı, Yüksekova’yı yakmadı. Aslında o düşen ateş bu ülkeye düşen bir ateşti ve bu ülkeyi yakan bir ateşti. Hâlen de maalesef o ateş içerisinde bu ülkemiz bu şekilde yanmaya devam ediyor desek herhâlde haksızlık etmiş olmayız.

Bildiğiniz gibi, tarihî olayları bazen gözden kaçırsanız bile, resmî tarih aracılığıyla onlar örtbas edilmiş olsa bile yerel tarihler, toplumsal tarihler, evrensel tarih asla ve asla gerçek olayları örtbas etmeye müsaade etmez. Bakınız, 90’lı yıllar anlatılırken hepimizin hicap duyduğu ve uykularımızın kaçtığı yıllar olarak aklımıza gelirdi. Neydi o yıllar? 90’lı yıllar, 3.500’e yakın yerleşim alanının yani köylerin, mezraların boşaltıldığı, STK’ların raporlarına göre 2 milyona yakın insanın göçle karşı karşıya kaldığı, faili meçhullerin, ölümlerin, cinayetlerin, baskıların ve cezaevinde tutukluluk sürelerinin alabildiğine yaşandığı bir dönem olarak bu ülkenin yakın tarihine geçti.

Bugün iktidar mensubu arkadaşlara dönerek şunu söylüyorum: Maalesef, son iki yıldır bu ülkede yaşananlar ile 90’lı yıllarda yaşananlar şu anda mukayese ediliyor. Bakınız, bunu burada söylerken genel anlamda bir ifade olarak söylüyorum ve aslında hepimiz bu mevcut yaşanan olaylardan hem muzdarip olduk hem de mesuliyetimiz var. Ama üzücü olan şu: O Sur’a düşen ateş, ülkeye düşen ateş aslında ocaklara düşen ateştir ki ne yazık ki o ocaklarla ilgili mesajlar veriliyor, cenazelere iştirak ediyoruz ama sonuç itibarıyla bildiğimizden de maalesef geri durmuyoruz.

Bu duygu ve düşüncelerle sözlerimi tamamlarken ramazanışerifin bu son günlerinin hem ülkemizin hem toplumumuzun kurtuluşuna, barışına vesile olmasını temenni ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Erdoğmuş.

Gündem dışı üçüncü söz, 17 Haziran Dünyada Çölleşmeyle Mücadele Günü münasebetiyle söz isteyen Antalya Milletvekili İbrahim Aydın’a aittir.

Buyurunuz Sayın Aydın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

3.- Antalya Milletvekili İbrahim Aydın’ın, 17 Haziran Dünya Çölleşmeyle Mücadele Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

İBRAHİM AYDIN (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 17 Haziran Dünya Çölleşme ve Kuraklıkla Mücadele Günü için şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

1994 yılında Birleşmiş Milletlerin aldığı kararla 17 Haziran, Dünya Çölleşmeyle Mücadele Günü olarak kutlanmaya başlanan ve kabul edilen gündür.

Günümüzde hepimizin tesirini hissettiği iklim değişikliği, çölleşme ve kuraklık tüm dünyanın en önemli sorunları arasındadır. 4 milyar hektardan fazla alanı ve 168’den fazla ülkede yaklaşık 1,5 milyar kişiyi doğrudan tehdit eden çölleşme ve kuraklık, sadece çevresel bir problem olmayıp ekonomiyi, güvenliği ve kalkınmayı da olumsuz etkilemektedir. Terörden ve savaşlardan sonra en büyük göç çölleşmeden kaynaklanmaktadır. Arazinin tahrip edilmesi ve üretkenliğinin azalması ya da kaybedilmesi olarak tanımlanan çölleşme, toprak tahribatının en son noktasıdır. Toplam alanının yüzde 65’i kurak ve yarı kurak ekosistemlerden oluşan ülkemizde çölleşmeyle mücadele çalışmaları büyük önem arz etmektedir.

Dünyada ormanları tehdit eden risklerin başında orman yangınları gelmektedir. Ülkemizde orman yangınlarıyla mücadele konusunda büyük ilerleme kaydettik. Türkiye’yle iklim benzerliği gösteren İspanya, İtalya, Yunanistan gibi diğer Akdeniz ülkeleriyle mukayese edildiğinde, yangınlarda çok daha az orman alanımızı kaybettiğimiz görülmektedir. Türkiye, 1973-2015 yılları arasında orman varlığı hem alan hem de odun serveti olarak artmış nadir ülkelerden biridir. Orman sahamız 1972 yılında 20,2 milyon hektar iken 2015 yılı itibarıyla 22,3 milyon hektara ulaşmıştır, 2030 yılı hedefimiz ise orman varlığımızın yüzde 30’a çıkarılmasıdır.

Yağış sularının depolanması kuraklıkla mücadelede büyük önem arz etmektedir. Bu kapsamda, Türkiye’de çok sayıda baraj ve gölet inşa edilmiştir. 1.000 Günde 1.000 Gölet Projesi hayata geçirilmiştir. Son on üç yılda 320 baraj inşa edilerek ülke genelinde baraj sayısı 700’e çıkarılmıştır. Türkiye’de erozyonla taşınan toprak miktarı 1970’li yıllarda 500 milyon ton iken yürütülen çalışmalar neticesinde yılda yaklaşık 168 milyon tona indirilmiştir. 2030 yılına kadar bu miktarın 130 milyon tona indirilmesi hedeflenmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz Ekim 2015 tarihinde Birleşmiş Milletler Çölleşmeyle Mücadele Sözleşmesi’nin 12’nci Taraflar Konferansı’na ev sahipliği yapmış ve iki yıl boyunca sözleşmenin dönem başkanı olarak seçilmiştir. Ayrıca, yine iki yıl süreyle Parlamenterler Forumu Başkanlığı Türkiye Büyük Millet Meclisiyle ve İş Dünyası Forumu Başkanlığı TOBB’la iş birliği hâlinde yürütülmektedir. Parlamenterler Forumu başkanlık dönemi faaliyetlerinin koordine edilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisi bünyesinde Çölleşme Çalışma Grubu oluşturulmuştur; ulusal arazi tahribatının dengelenmesi hedeflerini oluşturmuş ve ulusal raporunu hazırlamıştır. Buna göre 2030 yılına kadar 1 milyon hektar ağaçlandırma, 750 bin hektar mera ıslahı, 2 milyon hektar tarım alanı ıslahı öngörülmektedir.

Ülkemizin 1998 yılında taraf olduğu Çölleşmeyle Mücadele Sözleşmesi çerçevesinde tarafların yerine getirmeleri gereken en önemli yükümlülüklerden birisi eylem planı hazırlamasıdır. Türkiye, Çölleşmeyle Mücadele Ulusal Eylem Planı’nı hazırlamış ve yürürlüğe koymuş durumdadır. Plan çerçevesinde Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu uygulamaya girmiştir. Toprak Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği çıkarılmıştır. Sulak alan yönetim planları hazırlanmıştır. Su havzalarının korunması için muhafaza ormanları tesis edilmektedir.

Türkiye, çölleşme ve erozyonla mücadeleyi küresel düzeye taşımaya ve öncülük etmeye 12'nci Taraflar Konferansı Dönem Başkanlığı süresince de artırarak devam etmektedir. Çölleşmeyle mücadele kapsamında 54 Afrika ülkesinin 48’iyle iş birliği yapılmaktadır. Türkiye, her yıl düzenli olarak Afrika, Orta Asya ve Balkan ülkelerinde yaklaşık 100 uzmana çölleşmeyle mücadele konusunda uluslararası eğitim vermektedir. İnsanlığın karşı karşıya kaldığı dünyanın sessiz felaketi olan çölleşmeyle baş edebilmenin tek yolu, ülkelerin iş birliği içerisinde etkin eylemler gerçekleştirmesi ve ortak bir problem karşısında ortak hareket edebilme yeteneğini kullanabilmesidir. Bu şuurun farkında olan Türkiye, uluslararası arenada yürüttüğü faaliyetleri artırarak devam ettirecektir. Gelecek nesillere susuzluk ve çölleşme endişesi olmayan bir Türkiye bırakmak öncelikli sorumluluğumuzdur.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aydın.

Sayın milletvekilleri, İç Tüzük’ün 59’uncu maddesine göre yapılan gündem dışı konuşmalar sona ermiştir.

Şimdi, elektronik sisteme girerek söz talep eden sayın milletvekillerine sırayla söz vereceğim.

Sayın Erkan Aydın...

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, Bursa’nın Keles ilçesinin Alpagut ve Kıranışıklar köylerinde kamulaştırma bedelinin diğer köylerle karşılaştırıldığında çok düşük olduğuna ilişkin açıklaması

ERKAN AYDIN (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bursa’nın Keles ilçesinin Alpagut ve Kıranışıklar köylüleri büyük bir haksızlık ve çaresizlik yaşıyorlar. Karayolları Genel Müdürlüğü Keles-Tavşanlı kara yolunun genişletilmesi amacıyla köylünün arazilerinde kamulaştırma yapıyor ancak ilçenin diğer köylerinde 15-16 bin lira olan kamulaştırma bedeli maalesef bu 2 köyde 3-4 bin lira üzerinden belirlenmek isteniyor. Zaten köylü zor durumda, on beş yıllık yanlış politikalar yüzünden çiftçi ayakta duramaz pozisyonda. Bu 2 köyde yapılan 3-4 bin liralık kamulaştırmaların da değerinin oldukça altında olduğu diğer köylerle karşılaştırıldığında ortaya çıkıyor. Biz aksini düşünmek istemiyoruz ancak bu 2 köy sanki âdeta cezalandırılıyormuş gibi bir şey aklımıza geliyor.

Buradan yetkilileri uyarıyoruz. Aynı bedelin diğer köyler gibi bu köy için de belirlenmesini talep ediyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Topal…

2.- Hatay Milletvekili Serkan Topal’ın, Toprak Mahsulleri Ofisinin üreticilerin depolama ve finansman ihtiyacını karşılamak amacıyla emanet alımlara başlayacak olmasına rağmen fiyatın henüz açıklanmadığına ilişkin açıklaması

SERKAN TOPAL (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Hatay Amik Ovası’nda buğday hasadı başladı. Bu yıl bir önceki yıla göre buğday üretiminde artış beklendiğini görüyoruz. Toprak Mahsulleri Ofisi üreticilerin depolama ve finansman ihtiyacını karşılamak amacıyla emanet alımlara başlayacak fakat fiyat henüz açıklanmış değil. Fiyat açıklanmadığı için çiftçilerimiz emanete bıraktığı ürün karşılığında geçen yılki müdahale alım fiyatı üzerinden yüzde 30 oranında avans kullanabilecekmiş. Fiyatı neden daha erken açıklamıyorsunuz? Toprak Mahsulleri Ofisinin alım fiyatını açıklamak için beklediği her geçen gün çiftçinin biraz daha maalesef karamsarlaşması demek. Siz Hükûmet olarak Toprak Mahsulleri Ofisini desteklemelisiniz ki üreticiniz tefecinin ve aracıların eline düşmesin diye onları destekleyebilsin.

Buğday alım fiyatının…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Arık…

3.- Kayseri Milletvekili Çetin Arık’ın, millet FETÖ’nün siyasi ayağının ortaya çıkarılmasını beklerken AKP’lilerin FETÖ’den tutuklanan yakınlarının bir bir tahliye edildiğine ilişkin açıklaması

ÇETİN ARIK (Kayseri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

“Kim okuyup yazar seni/ Rüzgâr değse bozar seni/ Ölsen kovar mezar seni/ Söyle yavrum niye doğdun/ Kurban gelir, payın yoktur/ Haftan yoktur, ayın yoktur/ Ankara'da dayın yoktur/ Söyle yavrum niye doğdun.”

Milletimiz FETÖ’nün siyasi ayağının ortaya çıkarılmasını beklerken AKP’lilerin FETÖ’den tutuklanan yakınları bir bir tahliye ediliyor. Bu durum toplum vicdanında derin yaralara yol açıyor.

Keşke damatlara uygulanan hukuk daha üç beş günlük, silah tutmasını dahi bilmeyen, hiçbir şeyden habersiz Mehmetçiklere de uygulanabilse. Keşke damatların sabit ikametgâhını gören hukuk, gazetecilere göçmen kuşu muamelesi yapmasa. Keşke üstünlerin hukuku değil, hukukun üstünlüğünün hâkim olduğu bir ülkede yaşayabilseydik.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Sibel Özdemir…

4.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, çocuklara güvenli bir eğitim ortamı sağlanması konusunda yeni eğitim dönemi öncesi acil önlemler alınması ve düzenlemeler yapılması çağrısında bulunduğuna ilişkin açıklaması

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Eğitim ve öğretim yılını tamamlamışken en önemli sorunlardan biri de okullarımızda ve özellikle de 4+4+4 eğitim sistemi sonrasında sıklıkla görülen farklı yaş grubundaki çocuklar arasında yaşanan akran zorbalığı ve şiddet sorunu olmuştur. Farklı yaş grubundaki öğrenciler arasında yaşanan sözel, duygusal, fiziksel şiddet vakalarının sıklığı artış göstermiştir. Eğitim Reformu Girişimi ve Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfının hazırlamış oldukları raporda da çocukların kendilerini okulda güvende hissetmedikleri ortaya konulmuştur. Tüm uyarılarımıza rağmen, eğitim sistemini çökerten 4+4+4 sistemiyle çocuklarımıza güvenli bir eğitim ortamı sağlanması konusunda yeni eğitim dönemi öncesi acil önlemler ve düzenlemeler alınması çağrısında bulunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakan…

5.- İzmir Milletvekili Murat Bakan’ın, Ege’de yaşanan 6,3 büyüklüğündeki depremde can kaybı yaşanmadığına ancak Marmara depreminden sonra Türkiye’de değişen hiçbir şey olmadığına ilişkin açıklaması

MURAT BAKAN (İzmir) – Sayın Başkan, dün Ege’de yaşanan 6,3 büyüklüğünde deprem başta İzmir olmak üzere tüm bölgede hissedildi; çok şükür, can kaybı olmadı.

1999’da Marmara depremi hepimizin yüreğini yaktı ve bunca canımızın kaybına neden olan plansız kentleşme, riskli yapılaşma, yaptırımsız denetim ve eğitimsiz kitleler olduğu yerde duruyor. Peki, ders aldık mı yaşananlardan? Elbette hayır. Bilim adamlarının hemfikir olduğu üzere sonraki deprem 7’nin üzerinde ve Marmara’da olacak ancak 1999’dan sonra belirlenen 470 toplanma alanında şimdi gökdelenler ve AVM’ler yükseliyor, deprem vergileriyle duble yollar yapıldı.

Sevgili arkadaşlar, Marmara depreminden on sekiz yıl sonra Türkiye’de değişen hiçbir şey yok, daha kötü durumdayız ne yazık ki. Hükûmeti uyarıyorum. Biz bir daha kulaklarımızı beton ve moloz yığınlarına dayamak istemiyoruz.

Genel Kurulu saygıyla selamlarım.

BAŞKAN – Sayın Göker…

6.- Burdur Milletvekili Mehmet Göker’in, Burdur Gölü’nün su seviyesinde yaşanan ve önlenemeyen düşüş nedeniyle göl suyunun tuzluluğunun sürekli arttığına ve Burdur Gölü’nün kurtarılması için acil eylem planı yapılmasını talep ettiğine ilişkin açıklaması

MEHMET GÖKER (Burdur) – Sayın Başkanım, Burdur Gölü, alan ve hacminde kabaca yüzde 40’a varan bir oranda meydana gelen azalış nedeniyle son otuz yılda yüzde 30 oranında bir tuzluluk artışı meydana gelmiştir. Özellikle son yıllarda etkisini daha da belirgin olarak hissettiğimiz Burdur Gölü’nün su seviyesinde yaşanan ve önlenemeyen düşüş nedeniyle göl suyunun tuzluluğu sürekli artarken tam arıtımı yapılamayan şehirsel kanalizasyon sularının göle girmesi de göldeki fosfor miktarını artırmaktadır. Daha önce de Sayın Bakan Veysel Eroğlu’nun başkanlığında toplanan heyetin almış olduğu kararların bir an önce hayata geçirilerek Burdur Gölü’nün kurtarılması için acil eylem planı yapılmasını talep ediyorum.

Saygılarımla.

BAŞKAN – Sayın Gürer…

7.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, AKP Hükûmetinin ranta değil emekçilere, işsizlere, emeklilere gereken desteği sağlamamasının sorunları artırdığına ve ek zam yapılarak çalışanların enflasyona ezdirilmemesi gerektiğine ilişkin açıklaması

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Teşekkürler Sayın Başkan.

AKP hükûmetleri döneminde kaşıkla verip kepçeyle alma uygulaması çalışan tüm kesimleri mağdur etmektedir. 2002 yılından bu yana ortalama memur maaşında aylık 1.085 lira, en düşük memur maaşında 515 lira düşme olmuştur. Memur maaşlarının 2002 yılından beri ekonomik büyümeye ve enflasyona orantılı artmadığı verilerle ortadadır. Bu yıl memur maaşları dört ayda 76 lira erimiştir. Rantla beslenen azınlıklar varlıklarına varlık katmaktadır. Emeklisi, işsizi, genci, kadını, çalışanı sorunlarla dolu ve yaşam sıkıntısı giderek artmaktayken rakamlarla oynanarak gösterilen olumlu sonuçlar aldatmacadır. Çarşı pazar yangın yeridir.

AKP Hükûmetinin ranta değil emekçilere, işsizlere, emeklilere gereken desteği sağlamaması sorunları artırmıştır. Ek zam yapılarak çalışanlar enflasyona ezdirilmemelidir.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın İlyas Şeker…

8.- Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker’in, Kocaeli Büyükşehir Belediyesinin çevreyle ilgili yaptığı yatırımlara ilişkin açıklaması

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Geçen hafta Çevre Haftası’ydı, Kocaeli Büyükşehir Belediyemizin çevreyle ilgili yaptığı yatırımlarını paylaşmadan olmazdı. AK PARTİ öncesi gri kent olan Kocaeli’yi çevreyle barışık hâle getirmek için kişi başına düşen yeşil alan 0,40 metrekareden 12 metrekareye çıkarılırken 7 milyon 700 bin fidan dikildi. Atık su arıtma tesisi sayısı 4’ten 22’ye çıkarılırken atık suların yüzde 99’u arıtılarak günde 170 ton çamurun Körfez’e dökülmesi önlendi. Yapılan kentsel dönüşümle kentin çehresi değişirken çevreye yapılan yatırımlarla turizmde de iddialı konuma gelen Kocaeli toplam 3 adet Mavi Bayraklı plaja sahip oldu, dördüncüsü de yolda. Osman Gazi Köprüsü’yle süslenen İzmit Körfezi’nde güneşin sıfır kottan battığını izlemek için deniz ve florası zengin doğa turizminin tadını çıkarmak isteyen tüm milletvekillerimizi ve vatandaşlarımızı Kocaeli’de tatil yapmaya bekliyoruz. Yapılan çalışmalar için…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Atıcı…

9.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, 12 Haziran Dünya Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Günü’ne ilişkin açıklaması

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, 12 Haziran Dünya Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Günü’dür. AKP Hükûmeti çocuklarımıza iyi bir yaşam ve gelecek sunamadığı gibi, çocukları emek sömürüsünden ve istismardan koruyamamaktadır. TÜİK verilerine göre 15-17 yaş arası çalışan çocuk sayısı 2012 yılında 601 bin iken dört yıl sonra, 2016 yılında 708 bine çıkmıştır. Toplam çocuk işçi sayısı 2 milyonu aşmaktadır. Üstelik, çalışan çocukların yüzde 78’i sigortasızdır. 2016 yılında 56 çocuk işçi iş cinayetine kurban edilmiştir. Türkiye, Avrupa ülkeleri arasında çocuk yoksulluğunda 1’inci sıradadır. Bu çocukların partisi yok, siyasi görüşü yok, hepimizin çocukları.

Bir çocuk hekimi olarak şimdi AKP iktidarına soruyorum: Bu ayıp kimin? Bu da mı FETÖ işi? (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Adıgüzel…

10.- İstanbul Milletvekili Onursal Adıgüzel,’in İstanbul Söğütlüçeşme’de yaşanan metrobüs kazası sonucunda hayatını kaybeden metrobüs şoförü Ali Gözderesi’nin ailesine başsağlığı, yaralı vatandaşlara acil şifalar dilediğine ve son zamanlarda metrobüs kazalarının arttığına ilişkin açıklaması

ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Hafta sonu İstanbul Söğütlüçeşme’de yaşanan metrobüs kazası sonucunda metrobüs şoförü Ali Gözderesi hayatını kaybetti, 30’un üzerinde vatandaşımız ise yaralandı. Öncelikle, hayatını kaybeden şoförümüzün ailesine başsağlığı, yaralı vatandaşlarımıza ise acil şifalar diliyorum.

Maalesef, son zamanlarda vatandaşlarımızın yaralanması veya ölümüyle sonuçlanan metrobüs kazalarının ardı arkası kesilmiyor. Geçtiğimiz aylarda yine Meclis Genel Kurulunda metrobüslerde yaşanan benzer kazalara dikkat çekmeye çalışmış ve İstanbul Büyükşehir Belediyesine gerekli tedbirlerin alınması için çağrıda bulunmuştuk ama ne yazık ki cevap bulmayan çağrılarımız bir vatandaşımızın hayatına mal oldu. Ben buradan bir kez daha İBB yetkililerine seslenmek istiyorum: Uyarılarımızı ve vatandaşlarımızın endişelerini daha ne kadar görmezden geleceksiniz, gerekli tedbirleri almak için daha kaç kişinin ölmesini bekliyorsunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Özdiş…

11.- Adana Milletvekili İbrahim Özdiş’in, sosyal medyada paylaşılan bir videoda Atatürk’e ve ailesine açıkça hakaret eden Hasan Akar’ın bir aydır neden bulunamadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sorum Sayın İçişleri ve Adalet Bakanına: 9 Mayıs 2017 tarihinde sosyal medyada paylaşılan bir videoda Nur cemaati üyesi Hasan Akar isimli şahıs Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında şu an bulunabilmemizin temel nedeni olan Atatürk’e ve ailesine açıkça hakaret etmiş, tüm vatandaşlarımızın haklı ve yoğun tepkisine neden olan bu olay neticesinde savcılık tarafından hakkında yakalama kararı çıkartılmıştı. Olayın üzerinden bir ay geçti, Hasan Akar hâlen firari. Sosyal medyada Cumhurbaşkanına hakaret avcısı olan savcılar ve Emniyet güçleri bu adamı neden bulamıyorlar? Yoksa korunup kollanıyor mu bu adam?

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Çamak…

12.- Mersin Milletvekili Hüseyin Çamak’ın, 17 Aralık 2016 tarihinde yapılan Tıpta Yan Dal Uzmanlık Sınavı’nın bazı bölümlerin sonuçlarının hâlâ açıklanmaması nedeniyle mağduriyetler yaşandığına ilişkin açıklaması

HÜSEYİN ÇAMAK (Mersin) – Sayın Başkan, 17 Aralık 2016 tarihinde ÖSYM tarafından yapılan Tıpta Yan Dal Uzmanlık Sınavı’nın üzerinden neredeyse altı ay geçmesine rağmen çocuk sağlığı ve hastalıkları, kadın hastalıkları ve doğum, iç hastalıkları, enfeksiyon hastalıkları ve klinik mikrobiyolojiyle göğüs hastalıkları bölümlerinin sınav sonuçları hâlâ açıklanmamıştır. Uzman hekimlerimiz merakla sınavda aldıkları puanların açıklanmasını beklemektedir. Doktor açığımız varken sınavla ilgili itiraz edilen birçok soru sebebiyle yargı sürecinin hâlen devam ettiği ÖSYM tarafından açıklanmıştır. ÖSYM’nin hatalı soruları neredeyse her sınavda karşılaşılan bir mağduriyet kaynağına dönüşmüştür. Bir an önce bu mağduriyetlerin giderilmesi konusunda sorumluları göreve çağırıyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Akkuş İlgezdi…

13.- İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdi’nin, emekçilerin 15-16 Haziran 1970 direnişinin yıl dönümünde kıdem tazminatları için yürümeye hazırlandıklarına ve kıdem tazminatlarının fona devredilmesi konusunda bilgi almak istediğine ilişkin açıklaması

GAMZE AKKUŞ İLGEZDİ (İstanbul) – Sayın Başkan, sözlerime emeğin hakkını savunanlara selam olsun diyerek başlıyorum.

Emekçiler 15-16 Haziran 1970 direnişinin yıl dönümünde kıdem tazminatları için yürümeye hazırlanıyorlar. Emek sınıfı tıpkı kırk yedi sene önce olduğu gibi bugün de kazanılmış haklarını ortadan kaldırmaya çalışanlara onuruyla, emeğiyle, alın teriyle karşı çıkıyor. Unutulmasın ki kıdem tazminatı işçilerin son kalesidir, alın terinin hakkıdır. Bu hakkı keyfî bir kararla fona devretmek kul hakkı yemektir.

Buradan Sayın Bakana sormak istiyorum: İşçilerin kıdem tazminatlarını fona devrederek yeni bir örtülü ödenek mi yaratmak istiyorsunuz? Taşeron işçiler için kıdem garantisi de getirecek misiniz? Çalışanlar adına açılacak fon hesabından vergi alacak mısınız? Kıdem tazminatının bu şekilde fona devredilmesi güvencesizliği ve esnek çalışmayı kurumsallaştırır. Tüm emekçilerle birlikte mücadele ederek buna asla izin vermeyeceğiz.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Sayın Tanal…

14.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Gaziantep ile Katar arasında herhangi bir uçuş seferi olmamasına rağmen Katar’a ait olan bir uçağın geçen yıl hangi ihtiyaçtan, hangi hukuki gerekçe ve sebeplerle Gaziantep’e iniş yaptığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Benim sorum Sayın Başbakana: Geçen yıl gazetelerde çıkan haberlere göre -kayıt dışı bir uçuş- Gaziantep Havaalanı’na inen Katar uçağı neden Gaziantep Havaalanı’na indi? Bu kayıt dışı bir iniş midir? Gaziantep’ten Katar’a, Katar’dan Gaziantep’e herhangi bir uçuş seferi de yoktur. Katar’a ait olan bu uçak geçen yıl hangi ihtiyaçtan, hangi hukuki gerekçe ve sebeplerden dolayı Gaziantep’e iniş yapmıştır? Burada kayıt dışı bir iş mi vardır? Kamuoyunun bilgilendirmeye ihtiyacı vardır, iktidarın veya Başbakanın kamuoyunu acilen bilgilendirmesini arz ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın İrgil…

15.- Bursa Milletvekili Ceyhun İrgil’in, eğitimcilerin hakkını ve eğitim yasalarını koruyanlara hapis cezası istenirken temel eğitim yasasını çiğneyenler için hiçbir şey yapılmadığına ilişkin açıklaması

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Teşekkürler Başkanım.

EĞİTİM-İŞ Bursa Şube Başkanı Özkan Rona hakkında, Bursa’da yapılan okul müdür mülakatlarında iktidar yanlısı bir sendika üyelerinin kayrıldığını, atamaların neredeyse tamamına yakınının bu sendika üyeleri arasından gerçekleştirildiğini açıkladığı için dava açıldı. Yarın ilk duruşması yapılacak olan bu davada Sayın Özkan Rona’nın dört yıl hapsi isteniyor.

Öte yandan, Bursa İl Millî Eğitim Müdürlüğü, İnegöl’deki İnönü Ortaokul Müdürü ve müdür yardımcıları hakkında kız ve erkek öğrenciler için ayrı sınıfların açılmış olması iddiaları karşısında, EĞİTİM-İŞ Bursa Şubesinin konuyla ilgili başvurusuna “herhangi bir işleme gerek olmadığı” yanıtını verdi.

Görülmektedir ki eğitimcilerin hakkını ve eğitim yasalarını koruyanlara hapis cezası istenirken temel eğitim yasasını çiğneyenler için hiçbir şey yapılmamaktadır. İşte bu dönemin, yaşatılan fetret döneminin adalet ve hak anlayışı budur.

BAŞKAN – Sayın Nazlı…

16.- Kütahya Milletvekili Mustafa Şükrü Nazlı’nın, Cemil Meriç’in vefatının 30’uncu yıl dönümüne ilişkin açıklaması

MUSTAFA ŞÜKRÜ NAZLI (Kütahya) – Teşekkürler Sayın Başkanım.

Türk aydınlarının yüz akı, fikir namusu erbabı, kalem üstadı, güçlü kalem, cesur yürek Cemil Meriç, bundan otuz sene önce bugün dünyaya veda ederek rahmeti Rahman’a kavuştu. “Bir çağın vicdanı olmak isterdim, bir çağın, daha doğrusu bir ülkenin. İdrakimize vurulan zincirleri kırmak, yalanları yok etmek, Türk insanını Türk insanından ayıran bütün duvarları yıkmak isterdim.” diyen üstat Cemil Meriç’te ülke ve millet sevgisi hep zirvede olmuştur. “Türk insanı irfandan önce sevgiye ve anlayışa muhtaçtır.” diye haykırarak bu sevgisini hep dile getirmiştir. O “izm”leri idraklerimize giydirilmiş deli gömlekleri olarak ifade eder. Bu sebeple bütün toplumsal kavgalardan kendini soyutlamış, millete yol gösterici, aydınlatıcı ve uyarıcı olmuştur.

Bu vesileyle vefatının 30’uncu yıl dönümünde üstat Cemil Meriç’i rahmet ve minnetle yâd ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

VI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Cemil Meriç’i ölümünün 30’uncu yıl dönümünde saygıyla ve rahmetle andığına ilişkin konuşması

BAŞKAN – Ben de Cemil Meriç’i ölümünün 30’uncu yıl dönümünde saygıyla, rahmetle anıyorum.

Sayın Köksal…

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

17.- Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksal’ın, Afyonkarahisar İli Damızlık Koyun ve Keçi Yetiştiricileri Birliği Başkanı Mevlüt Topkaya ve yönetiminin görevden alınmasına ve göreve yeniden seçilen Mehmet Pala ve yönetiminin göreve başlatılmamasına ilişkin açıklaması

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sürekli “millî iradeye saygı” diyen ancak birliklerde, derneklerde ve sivil toplum örgütlerinde dahi kendi yandaşı olmayanların seçilmesi durumunda seçimine saygı duymayan AKP, son olarak, seçim bölgem Afyonkarahisar İli Damızlık Koyun ve Keçi Yetiştiricileri Birliği Başkanı olan ve CHP’li kimliğiyle bilinen Mevlüt Topkaya ve yönetimini görevden almıştır. Akabinde göreve yeniden seçilen Cumhuriyet Halk Partisi Emirdağ eski ilçe başkanlarından ve 2014 yerel seçimlerinde Cumhuriyet Halk Partisi Emirdağ Belediye Başkan adayı olan Mehmet Pala ve yönetimini göreve başlatmamıştır. Her iki başkan da Cumhuriyet Halk Partili olmaları sebebiyle mi bu haksızlığa uğramıştır? Bu konuda özellikle Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından kamuoyu için geçerli, gerekli bir açıklamayı bekliyoruz.

BAŞKAN – Sayın Yıldız Biçer…

18.- Manisa Milletvekili Tur Yıldız Biçer’in, devlet kurumları ile kışlalardaki zehirlenme olaylarının altından hep Rota şirketinin çıktığına ve ihalelerin bu şirkete verilmesinin nedenini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

TUR YILDIZ BİÇER (Manisa) – Sayın Başkan, Maliye Bakanı Sayın Naci Ağbal’a yazılı olarak sordum, yanıt alamadım. Buradan bir kez de sözlü olarak Sayın Savunma Bakanına sormak istiyorum. Umarım sizler de durumun vahametini kendisine anlatırsınız. Manisa’daki zehirlenme olayında, askerî birliklerdeki zehirlenme olayında bu olayın sorumlusu olan Rota Yemekçilikin hazırlamış olduğu yemeklerden 5 Ekim 2016’da Maliye Bakanlığındaki görevli personel de zehirlenmiştir. Bu olayın arkasındaki Rota şirketiyle olan sözleşme 27 Ekim 2016’da feshedilmiştir. Bu doğru mudur, sormak istiyorum.

Yine, Maliye Bakanlığındaki zehirlenmede gıdalardan alınan numunede üreyen bakteri, askerî birliklerde üreyen bakteriyle aynıdır, Salmonella bakterisidir. Şimdi sormak istiyorum: Rota şirketinin ortaklarından Veysi Avşar ile AKP Milletvekili Haluk İpek arasındaki kadim dostluğa binaen mi devlet kurumlarının ve kışlaların ihaleleri Rota şirketine verilmektedir? Zehirlenmelerin altından hep aynı şirket çıkmaktadır.

BAŞKAN – Sayın Behçet Yıldırım… Yok.

Birer dakikalık konuşmalar sona ermiştir.

Şimdi sayın grup başkan vekillerine sırayla söz vereceğim.

Sayın Erkan Akçay, buyurunuz.

19.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Ege Denizi’nde meydana gelen depremi yaşayan tüm vatandaşlara geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna ve depremle mücadelede can kaybını azaltmak, ekonomik kaybı minimuma indirmek için stratejiler geliştirilmesi gerektiğine, Cemil Meriç’in vefatının 30’uncu yıl dönümüne ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Dün Ege Denizi’nde Karaburun ile Midilli arasında 6,2 büyüklüğünde bir deprem meydana gelmiştir. Deprem İstanbul, İzmir, Manisa, Bursa, Edirne, Afyon başta olmak üzere çok sayıda ilimizde hissedilmiştir. Depremin ardından 3 ve üzeri büyüklüğünde 45 artçı sarsıntı daha gerçekleşmiştir. Dünden beri deprem uzmanlarının kamuoyuna yansıyan açıklamalarını dikkatle takip ediyoruz. Depremin enerjisinin henüz boşalmadığı, 6,2’lik sarsıntının bir uyarıcı deprem olduğu, benzer büyüklüklerde yeni depremlere hazırlıklı olunması gerektiği ifade edilmektedir.

Ülkemizde deprem sonrasına ilişkin önemli bir tecrübe ve birikim var. Afet kontrolü, arama kurtarma çalışmaları, yaralılara ve felaketzedelere yardım konularında gerek kamu kurumlarında gerekse sivil toplum kuruluşlarında yeterli tecrübe ve birikimimiz olduğunu düşünüyorum. Ancak daha evvel de çeşitli vesilelerle ifade ettiğimiz gibi depremle mücadelenin iki yönü vardır. Bunlardan birisi deprem sonrası, diğeri ve belki daha önemlisi depreme hazırlıklı olmaktır.

Deprem ülkemizin yadsınamaz bir gerçeğidir. Ülkemiz üç önemli fay hattının üzerindedir; Ege graben bölgesi, Kuzey Anadolu fayı ve Doğu Anadolu fayı. Bu nedenle depremle mücadelede can kaybını azaltmak, ekonomik kaybı minimuma indirmek için stratejiler geliştirilmelidir; binalarımızı geliştirme ve vatandaşlarımızı bilinçlendirme çalışmalarına ağırlık verilmelidir. Bu vesileyle depremi yaşayan bütün vatandaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimizi sunuyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Mikrofonunuzu açıyorum Sayın Akçay.

Buyurun.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bugün, ülkemizin filozofu, büyük Türk aydını ve fikir adamı Cemil Meriç’in vefatının 30’uncu yıl dönümüdür. Yetmiş bir yıllık ömrüne büyük bir irfan ve medeniyet telakkisi sığdıran Cemil Meriç çöldeki bir vaha gibidir. O, hiçbir zaman, iki gün sonra unutulacak, yapay, medyatik bir şöhret olmamıştır. Eserleriyle düşünce atlasının genişliğini belgeleyen Cemil Meriç, zamana dayanıklı bir mütefekkirdir. Bu Ülke, Mağaradakiler, Kırk Ambar, Umrandan Uygarlığa, Işık Doğudan Gelir, “Jurnal”ler gibi kıymetli eserlerini kaleme aldığından beri on yıllar geçti ancak bugün bile her dönüp okuyuşumuzda ufkumuzu genişletiyoruz.

Eserlerinde olguları, olayları, kişileri ve durumları millet vicdanı, irfanı ve insanlık terazisiyle tartmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayınız Sayın Akçay.

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Cemil Meriç bizim için, kendi tabiriyle söylemek gerekirse, muhteşem bir maziyi daha muhteşem bir istikbale bağlayan bir köprüdür.

Bu vesileyle Cemil Meriç’i rahmet ve şükranla anıyorum.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akçay.

Sayın Yıldırım…

20.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, HDP Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın Kayseri’de devam eden duruşmalarının konusunun HDP’ye karşı yürütülen siyasi soykırım operasyonlarında iktidar partisinin yargıyı nasıl siyasallaştırarak kullandığına dair bir örnek olduğuna ilişkin açıklaması

AHMET YILDIRIM (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri ve ekranları başında bizleri izleyen değerli halkımız; partimize dönük 4 Kasım 2016’dan beri yürütülen siyasi soykırım operasyonlarında iktidar partisinin yargıyı nasıl siyasallaştırarak kullanıp partimize dönük bir öç almaya dönüştürdüğüne dair bir iki örnek göstereceğim.

Bugün 2 eş genel başkanımız Sayın Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın Kayseri’de duruşmaları vardı. Kayseri’deki duruşmanın konusunu çok kısa söylersem az biraz hukuktan nasiplenmiş herkesin nasıl utanacağı bir olayla karşı karşıya olduğumuz anlaşılacak.

9 Mayıs 2015 günü, seçimden yaklaşık bir ay önce Kayseri il teşkilatımız bazı ırkçı güruhların saldırısına uğradı ve bu saldırıdan sonra Emniyet Müdürlüğü, bilgilendirilmesine rağmen tedbir almadı. Partimiz suç duyurusunda bulundu ve emniyet veya valiliğin ihmali hakkında suç duyurusunda bulunmamıza rağmen hiçbir işlem yapılmazken, tabii, siyasi iktidarın ve sarayın partimize dönük kışkırtma politikalarına karşı başsavcılıkları bizim hakkımızda fezleke hazırlamaya dönük zorlamaları neticesinde bu suç duyurusu dilekçesinde 2 eş genel başkanımız için bir fezleke çıktı. Neymiş? Beyefendileri töhmet altında bırakıyormuşuz. Bunu halkımız bilmeli. Düşünün, hak aramanın, hukuk aramanın, hukuki işlerde ihmali bulunanlara dair suç duyurusunda bulunmanın geldiği nokta. Bu, eş genel başkanlarımız için böyle de diğer tutuklu milletvekillerimiz için farklı mı? Hayır. Bütün arkadaşlarımız siyaset yapmaktan, hak ve hukuk mücadelesi yürütmekten kaynaklı yargılanıyorlar ve bugün rehin alınmış durumdalar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Mikrofonunuzu açıyorum Sayın Yıldırım.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Teşekkür ederim.

Düşünün, 2 eş genel başkanımız Kayseri’de herhangi bir konuşma yapmamışlar, herhangi bir siyasi faaliyette bulunmamışlar, suça konu herhangi bir fiile bulaşmamışlar ama siyasi iktidar başsavcılıklara talimat vermiş. Herkes terfi etmek için “Bu çorbada tuzum bulunsun.” diye Kayseri’de böyle bir tuz serpmiştir çorbaya. Konuşmanız yok, bir fiiliniz yok, bir etkinliğiniz yok ama bugün böyle utanç verici bir yargılama Kayseri Adliyesinde yürüdü.

Orada durum öyle de diğerlerinde farklı mı? Geçen hafta, dört yıl on ay ceza alan Şırnak Milletvekilimiz Ferhat Encu hakkında suç duyurusunda bulunan Şırnak Vali Yardımcısı ve Beytüşşebap Kaymakamının işlemleri ve şikâyetleri üzerine dava açıldı, tutuklandı. O 2 kişi de, Şırnak Vali Yardımcısı da Beytüşşebap Kaymakamı da bir terörist iktidara göre.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayınız Sayın Yıldırım.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Toparlıyorum Sayın Başkan.

İkisi de şu anda terör örgütü üyesi olmak ve darbeye bulaşmaktan tutuklular. Siyasi iktidarın nasıl bir hukukun arkasına sığındığının önemli nişaneleridir bunlar. Bunun gibi elimde onlarca örnek var. Siyasi iktidarın nasıl bir hukukun arkasına sığındığına, darbecileri nasıl kendilerine kalkan olarak kullandıklarına, iktidarın “terörist” olarak addettiği kişilerin bulunduğu şikâyetlerin mevcut iktidar tarafından ne kadar muteber olduğuna sadece birkaç veciz örnektir; yeri geldikçe bunları dillendirmeye devam edeceğiz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

Sayın Özel…

21.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Cumhuriyet Halk Partisi olarak 24’üncü Dönemde Gördes’te nikel-kobalt madeni çıkarılmasına yaptıkları itirazların dikkate alınmadığına ve bir sülfürik asit tankerinin daha devrilerek 20 ton sülfürik asidin saçıldığı yerde büyük bir çevre felaketi yaşandığına, yaşanabilecek büyük bir depreme hazırlık yapılması gerektiğine ve Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanının grup toplantısında sarf ettiği bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bu yüce Meclis, bu duvarlar 24’üncü Dönemde Manisa’nın Gördes ilçesinde yapılmaya çalışılan bir nikel-kobalt madenine, Meta Madenciliğe ait bir tesise Cumhuriyet Halk Partisi olarak ne kadar çok itiraz ettiğimizi ve defalarca zorlama ÇED raporları yazboz tahtasına döndükten sonra siyasi iktidarın arkasında durmasıyla sadece Gördes’te değil, dünyanın birçok yerinde çıkarılan nikel ve kobaltça zengin toprağın gelip de bir doğa harikası olan Gördes’te sülfürik asitle tutulacağı muamelenin çevreye yapacağı zararları söylemiştik. En büyük eleştirilerimizden bir tanesi de günde yüzlerce kamyonun, 20 ton sülfürik asit taşıyan tankerin mümkün olmayan, çok zor olan bir yoldan tırmanıp madene doğru gideceğiydi.

Geçtiğimiz aylarda ocak ve mayıstan sonra bugün bir sülfürik asit tankeri daha devrildi. 20 ton sülfürik asidin saçıldığı yerde büyük bir çevre felaketi, hayvanların uğradığı zararlar… Örneğin, birkaç dakikayla servis aracının aldığı öğrencilerin tesadüfen bulunmadığı bir yerde devrildi.

Bu konuda sadece işte “Madenciliğe karşı mısınız? Oradaki madeni çıkarsak…” diyerek Cumhuriyet Halk Partisinin haklı endişelerini o gün dinlemeyenler bugün artık facianın kenarından bir kez daha geçtiğimizin ve büyük bir çevre felaketinin o günlerdeki o arka çıkışları olduğunu hatırlamalılar ve bu sorumluluğun bir şekilde kamuoyuna cevabını ve hesabını vermeliler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Mikrofonunuzu açıyorum Sayın Özel.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ayrıca, Manisa’da bir deprem fırtınası yaşanıyor yaklaşık dört aydır ve dün Ege Denizi’ndeki 6,3 şiddetindeki deprem çok büyük bir coğrafyada hissedildi ama Manisa’da zaten yüzlerce çadırda, konteynerde kalan Saruhanlı’mızın ve Gölmarmara’mızın köylerini, mahallelerini iyice tedirgin etti. Burada aslında Türkiye Büyük Millet Meclisi çok gecikmeden İstanbul için, İzmir için, tüm şehirlerimiz için yaşanabilecek ve her gün yaklaştığını bildiğimiz bu büyük depremlere hazırlıklı mıyız, eksiklerimiz nelerdir, bunların üzerine gitmeli. Bu konuda Cumhuriyet Halk Partisi olarak bir Meclis araştırma komisyonu talebimiz de önümüzdeki hafta içinde olacak, onu da ifade etmek isterim.

Son olarak Sayın Başkan, aslında Anayasa’ya göre tarafsızlık yeminli, Adalet ve Kalkınma Partisinin yeni Genel Başkanı, referandum sürecindeki tüm eleştirilerimizi doğrular şekilde, Meclis üzerinde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Toparlıyorum.

BAŞKAN – Tamamlayınız Sayın Özel.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – …kuvvetler ayrılığını ayaklar altına alan, egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğu bu çatının görev yapan seçilmiş milletvekillerine hem kendi partisi hem maalesef bir başka siyasi partinin de ismini anarak bugün talimatta bulunmuştur. Düne kadar iktidar partisi milletvekilleri başka bir çalışma takvimi söylerken bugün bu Meclis çatısı altında işte, “Şu tarihe kadar çalışılacak, İç Tüzük çıkarılacak.” gibi talimatları kamuoyuna açık bir şekilde hem yasamanın bağımsızlığını hem de milletten aldığımız yetkiyi, millete karşı olan sorumluluklarımızı zedeleyen ve hem kendi partisine hem de bir siyasi partiye direktif niteliğindeki yaklaşımlarını son derece yakışıksız bulduğumuzu ve bu Meclisin kendi bağımsızlığını savunma görevini hangi partiden olursa olsun tüm milletvekillerine Cumhuriyet Halk Partisi olarak bir kez daha hatırlatıyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özel.

Sayın Muş…

22.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Cemil Meriç’in ölümünün 30’uncu yıl dönümüne ve Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün büyük mütefekkir Cemil Meriç’in ölümünün 30’uncu yıl dönümü. Cemil Meriç, Türk düşünce dünyasına büyük katkılarda bulunmuş, yaptığı tahlillerle toplumumuzda âdeta bir rehber işlevi görmüştür. Cemil Meriç, ömrünü fikirlere adamış, Platon’dan Marx’a kadar düşünce denizini kucaklamış istisnai bir entelektüeldi, fikir işçisiydi. Kendisi için şöyle diyordu Cemil Meriç: “Kimim ben? Hayatını Türk irfanına adayan münzevi ve mütecessis bir fikir işçisi. Bir çağın vicdanı olmak isterdim, bir çağın, daha doğrusu bir ülkenin. İdrakimize vurulan zincirleri kırmak, yalanları yok etmek, Türk insanını Türk insanından ayıran bütün duvarları yıkmak isterdim. Muhteşem bir maziyi daha muhteşem bir istikbale bağlayacak köprü olmak isterdim, kelimeden, sevgiden bir köprü.” Bu vesileyle fikir dünyamızın büyük mütefekkirini bir kez daha saygıyla anıyorum. Allah rahmet eylesin, mekânı cennet olsun.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; adice cinayetler işleyen, çoluk çocuk dinlemeden katliamlar yapan PKK terör örgütünün arkasına saklananlardan, onu kalkan olarak kullananlardan hukuk dersi alacak değiliz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Muş.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Yıldırım...

AHMET YILDIRIM (Muş) – Eğer, adını anmayacağım beyefendi, bizim ve partimiz için söylüyorsa “alçak” kelimesini, “katil” kelimesini bin misliyle iade ediyorum. Bu Parlamentonun vahametine, bulunduğumuz ayın aziz mübarek olma hâline, dilden arınmamış kişilerin bu dil zehirlenmesiyle yaşamasını ve burayı zehirlemesini de kınıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Muş...

MEHMET MUŞ (İstanbul) – PKK alçak bir terör örgütüdür, katildir. Sözlerimin arkasındayım. PKK terör örgütünün arkasına saklananlaradır sözlerim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Muş.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Önce çıkacaksın cevap vereceksin, şu hukuk garabetine cevap vereceksin.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Vereceğiz, merak etmeyin.

BAŞKAN – Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 22 milletvekilinin, IŞİD’in Türkiye’de yaptığı terör eylemlerinin ve yenilerinin yaşanmaması için yapılması gerekenlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/562)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Hükûmetin IŞİD saldırıları karşısındaki sessizliği yetmiyormuş gibi, muhalefeti ve basını da bu konuda susturmaya kalkışması, IŞİD'e dair kamuoyunun bilmediği bazı çekincelerin olduğunu göstermektedir. Suriye'deki iç çalkantıyla beraber gündeme gelen IŞİD ve El Nusra terör örgütlerinin daha önce çeşitli zamanlarda Türkiye'yi hedef aldığı bilinmektedir. 2013'te Reyhanlı'da 53 kişinin yaşamını yitirdiği saldırının arkasında da bu yapılanmanın olduğu bilinmektedir.

Mart 2014'te IŞİD militanları Niğde'de güvenlik güçlerine ateş açarak 2 kişiyi öldürmüş, 5 kişiyi de yaralamıştır. Suriye'nin kuzeyinde Kürtlerin kanton sistemiyle özerk bölgeye dönüştürdüğü Rojava'ya yönelik saldırıların Şanlıurfa ve Gaziantep gibi illerde planlandığına dair haberler de sık sık gündeme gelmiştir.

Diğer taraftan, Suriye'de Türk menşeli araç, yardım koli kutularını gösteren belge ve bulgular, IŞİD militanlarının Türkiye'de eğitildiğine ve Türkiye'den silah yardımı aldığına yönelik ulusal ve uluslararası medyada çıkan haberler de konunun araştırılmasının gerekliliğini ortaya koyan dokümanları içermektedir.

IŞİD'in Niğde ve Reyhanlı terör saldırılarını gerçekleştirmesi örgütün Türkiye bağlantılarının açığa çıkarılmasının gerekliliğini ortaya koymaktadır.

IŞİD adlı terör örgütü, Suriye'deki kaos ortamını değerlendirerek özellikle son üç yılda burada örgütlenmesini genişletmiş ve Türkiye ile sınır güvenliğindeki boşluğu da fırsat bularak buradan kendisine gerek lojistik destek gerekse örgüt elemanı sağlamıştır. 6 Haziran 2015'te Diyarbakır'da gerçekleştirilen canlı bomba eylemi ve 20 Temmuz'da Suruç'taki bombalı saldırıda hayatını kaybeden ve yaralanan yurttaşlarımızın acısı henüz dinmemiş ve toplumsal etkisi sürmekte iken 10 Ekim 2015'te meslek örgütleri tarafından düzenlenen Barış mitingine IŞİD adlı terör örgütü tarafından saldırı düzenlenmiş ve 102 yurttaşımız hayatını kaybetmiştir.

Bu örgütün ortaya çıkış ve örgütlenme sürecinde AKP Hükûmetleri tarafından net biçimde terör örgütü olarak kabul edilmemesi, dünya kamuoyu başta olmak üzere geniş çevrelerde Türkiye'nin IŞİD'e destek verdiği izlenimini doğurmuştur. Hükümet yetkilileri ve hatta Başbakan tarafından bu gruba yönelik “öfkeli topluluk” gibi sempatik görünümlü tanımlamalar bu algıyı daha da güçlendirmiştir.

Yargıtay tarafından verilen bir kararda, IŞİD adlı örgütün Türkiye tarafından resmî olarak terör örgütü kabul edildiğine dair bir veri bulunmadığından, bu örgütle ilgili İçişleri Bakanlığından bilgi istenmesi gerekli görülmüş, yakın tarihli bir başka kararda ise Yargıtay tarafından IŞİD, terör örgütü olarak kabul edilerek hüküm tesis edilmiştir. Bu farklı tutumlar, Türkiye'nin resmî organlarca alınan “lŞİD Türkiye Örgütü”ne ilişkin bir kararın bulunmamasından kaynaklanmaktadır. Türkiye'nin bu konuda hâlihazırda attığı tek adım BM’nin terör örgütlerinin malvarlıklarına ilişkin uyguladığı tedbirlerin Türkiye tarafından da uygulanması noktasından ibarettir.

Türkiye, Orta Doğu'da alevlenen mezhep çatışmasından değil, barış ve uzlaşmadan yana olmalıdır. IŞİD gibi terör örgütlerinin mezhep çatışmasını hedefleyen insanlık dışı uygulamalarına karşı da gerekli tepkiler verilmelidir. Her gün insanlık suçu işlediğine dair görüntüleri bizzat paylaşan IŞİD’in giderek Türkiye açısından da bir tehdit oluşturduğu görülmektedir. Türkiye'de bulunan veya Türkiye'ye girerek eylem yapma ihtimali olan IŞİD'in daha önce yaptığı terör eylemlerinin araştırılması, yenilerinin yaşanmaması için etkili ve gerekli önlemlerin alınması amacıyla Anayasa’nın 98'inci ve İç Tüzük’ün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

1) Mustafa Sezgin Tanrıkulu                       (İstanbul)

2) Kadim Durmaz                                     (Tokat)

3) Hüseyin Yıldız                                      (Aydın)

4) Orhan Sarıbal                                      (Bursa)

5) Kazım Arslan                                       (Denizli)

6) Tahsin Tarhan                                      (Kocaeli)

7) Mustafa Hüsnü Bozkurt                          (Konya)

8) Özcan Purçu                                        (İzmir)

9) Şenal Sarıhan                                      (Ankara)

10) Ceyhun İrgil                                       (Bursa)

11) Erkan Aydın                                       (Bursa)

12) Vecdi Gündoğdu                                 (Kırklareli)

13) Serdal Kuyucuoğlu                              (Mersin)

14) Dursun Çiçek                                     (İstanbul)

15) Onursal Adıgüzel                                (İstanbul)

16) Candan Yüceer                                   (Tekirdağ)

17) Mahmut Tanal                                    (İstanbul)

18) Türabi Kayan                                     (Kırklareli)

19) Gülay Yedekci                                    (İstanbul)

20) Yakup Akkaya                                    (İstanbul)

21) Muharrem Erkek                                 (Çanakkale)

22) Haydar Akar                                      (Kocaeli)

23) Ali Akyıldız                                        (Sivas)

2.- İzmir Milletvekili Kamil Okyay Sındır ve 30 milletvekilinin, zeytin üretim alanlarının korunup geliştirilmesi, zeytinyağı üretiminin artırılması için alınacak tedbirlerin ve zeytinyağı üretiminde yaşanan düşüşün nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/563)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemizde zeytin üretim alanlarının korunup geliştirilmesi, yerli üretim kaynaklarıyla zeytinyağı üretiminin artırılması için alınacak tedbirlerin belirlenmesi, zeytinyağı üretiminde yaşanan düşüşün önlenmesi ve sorunun çözüme kavuşturulması, vatandaşlarımıza zeytinyağı temini ile kişi başı tüketimin artırılması ve gerekli düzenlemelerin yapılması için Anayasa'nın 98’inci, Meclis İçtüzüğü'nün 104 ve 105’inci maddeleri gereği Meclis araştırma komisyonu kurulmasını bilgilerinize sunarız.

Saygılarımızla.

1) Kamil Okyay Sındır                               (İzmir)

2) Kadim Durmaz                                     (Tokat)

3) Ömer Fethi Gürer                                 (Niğde)

4) Nihat Yeşil                                          (Ankara)

5) Mustafa Ali Balbay                               (İzmir)

6) Orhan Sarıbal                                      (Bursa)

7) Melike Basmacı                                    (Denizli)

8) Tahsin Tarhan                                      (Kocaeli)

9) Ceyhun İrgil                                        (Bursa)

10) Özcan Purçu                                      (İzmir)

11) Mustafa Hüsnü Bozkurt                        (Konya)

12) Şenal Sarıhan                                    (Ankara)

13) Ali Yiğit                                            (İzmir)

14) Serdal Kuyucuoğlu                              (Mersin)

15) Vecdi Gündoğdu                                 (Kırklareli)

16) Hüseyin Yıldız                                    (Aydın)

17) Dursun Çiçek                                     (İstanbul)

18) Erkan Aydın                                       (Bursa)

19) Mustafa Sezgin Tanrıkulu                     (İstanbul)

20) Onursal Adıgüzel                                (İstanbul)

21) Candan Yüceer                                   (Tekirdağ)

22) Mahmut Tanal                                    (İstanbul)

23) Türabi Kayan                                     (Kırklareli)

24) Mazlum Nurlu                                     (Manisa)

25) Gülay Yedekci                                    (İstanbul)

26) Yakup Akkaya                                    (İstanbul)

27) Akif Ekici                                          (Gaziantep)

28) Kazım Arslan                                      (Denizli)

29) Muharrem Erkek                                 (Çanakkale)

30) Haydar Akar                                      (Kocaeli)

31) Ali Akyıldız                                        (Sivas)

Gerekçe:

Türkiye, bulunduğu coğrafi konum ve sahip olduğu Akdeniz iklimi özellikleriyle, İtalya, İspanya, Yunanistan ve Tunus gibi diğer Akdeniz ülkeleriyle birlikte dünyanın önde gelen zeytin ve zeytinyağı üreticilerindendir. Ülkemizde zeytin ve zeytinyağı üretimi daha çok Ege ve Marmara Bölgelerinde yapılmaktadır. Aydın, İzmir, Muğla, Balıkesir, Manisa ve Çanakkale üretimin gerçekleştiği başlıca illerimizdir.

Zeytin üretiminde yıllara göre inişli çıkışlı bir dalgalanma gözlenmekte, üretime bağlı olarak bir yıl düşük (yok yılı) bir yıl yüksek (var yılı) ürün alınmaktadır. Bu durum (periyodisite) zeytinyağı miktarını ve fiyatlarını da belirlemektedir. Ancak başta maden ve enerji şirketlerine kurban edilen zeytinliklerin kaybı ve uygun bakım, hasat ve sulama tekniklerinin tam olarak uygulanamaması gibi nedenlerle zeytin üretiminde var ve yok yılları arasındaki üretim farkı büyük olmaktadır. Zeytinyağındaki fiyat artışında iklim değişikliği sonucu düşen zeytin üretimi yanında, zeytin üretim alanlarının korunamaması ve uygun yöntemlerle üretim yapılamaması gibi nedenlerin dışında bazı piyasa spekülatörlerinin etkili olduğu da bir gerçektir. Sonuçta zeytinyağı fiyatları vatandaşlarımızın alım güçlüğü yaşadığı gıda ürünleri arasında bulunmaktadır.

Son yıllarda yaşanan verim düşüklüğü, artan zeytinyağı fiyatları ve gelecek yıllarda zeytinyağı fiyatının daha da artacağı öngörüleri soruna merkezî düzeyde yaklaşmayı zorunlu kılmaktadır. Önemli bir zeytin üreticisi olan ülkemizde zeytin üretim alanlarının korunmasına ki bu konuda özellikle maden ve enerji yatırımlarının neden olduğu tahribatların önlenmesine yönelik çalışmalar, caydırıcı tedbirler getirilmelidir.

Zeytin üretiminin artırılması için üretici, tüccar, ilgili bakanlık, Ziraat Mühendisleri Odası başta olmak üzere, ihracatçı ve birlik temsilcilerinin oluşturacağı paydaşlarla ortak bir çalışma ve buna bağlı olarak da strateji geliştirilmelidir. Ülkemizin zeytin ve zeytinyağı üretiminin artırılması, vatandaşlarımızın sağlıklı bir besin kaynağı olan zeytinyağını kolay alabilmesi, tüketebilmesi ve dış satımından ülkemize döviz sağlanması konuya makro ölçekli çözümlerle mümkün olacaktır. Aksi hâlde sorunun günü kurtaran karar ve uygulamalarla kalıcı bir çözüme kavuşturulması zor olacaktır. Ayrıca yüzyıllarca yaşayabilen zeytin ağacına kısa süreli, geçici politika ve kararlar da bu mucize bitkinin doğasına aykırı olacaktır.

Her derde deva gösterilen, bütün beslenme öğütlerinin başında gelen zeytinyağı tüketimini artırmamız gerekmektedir. Kişi başına zeytinyağı tüketimini 1,5 litreden, aynı kuşakta ve aynı zeytin üreticisi ülkelerdeki oranlara -Yunanistan'da kişi başı 21 litre- çıkarmamız için zeytin üretimimize sahip çıkılması, konuya stratejik düzeyde yaklaşılması zorunludur. Zeytinyağı iç tüketiminin kişi başı artırılması, bu konuda tanıtım eksikliğinin giderilmesi için ilgili kamu-özel kurumların iş birliği geliştirilmelidir. Yine zeytinyağı adıyla piyasaya sürülen tağşiş, bu alanda üzerine gidilmesi gereken temel konuların başındadır.

Zeytinyağı üreticisine verilen destekler maliyet hesapları gözetilerek, güncellenerek üreticinin yararına düzenlenmelidir. Bugün Avrupa Birliği üye ülkelerinde zeytinyağı üreticisi kilo başına yaklaşık 5 TL destek alırken bizde bu rakam 70 kuruş düzeyindedir. Bu destek oranlarıyla zeytinyağı üretimini artırmak ve dış piyasada rekabet etmek mümkün değildir. Türkiye'de 2012/2013 yılı zeytinyağı üretimi 195 bin ton iken 2013/2014’te 180 bin ton oldu. Bu sezon ise 145 bin ton civarında beklenmektedir. Ürünün düşük miktarı ve fiyatların yüksekliği vatandaşlarımızı da olumsuz etkilemektedir.

Konu bu gerekçelerle etraflıca ele alınarak ülkemizde zeytin üretim alanlarının korunup geliştirilmesi, yerli üretim kaynaklarıyla zeytinyağı üretiminin artırılması için alınacak tedbirlerin belirlenmesi, zeytinyağı üretiminde yaşanan düşüşün nedenlerinin araştırılması ve sorunun çözüme kavuşturulması, vatandaşlarımıza sağlıklı ve hesaplı zeytinyağı temini ile kişi başı zeytinyağı tüketiminin artırılması için soruna yüce Meclisin ivedilikle el koyması büyük önem taşımaktadır.

3.- Adana Milletvekili Aydın Uslupehlivan ve 23 milletvekilinin, son dönemde yaşanan siyasi ve ekonomik gelişmeler karşısında turunçgil üreticilerinin karşılaştıkları sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/564)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülke ekonomisinde önemli bir pazar payı olan turunçgil üretimi son dönemde yaşanan siyasi ve ekonomik gelişmeler karşısında büyük ölçüde olumsuz etkilenmiştir. Turunçgil üreticilerinin bu süreçte karşılaştıkları sorunların araştırılarak, bununla ilgili gerekli yasal düzenlemelerin yapılabilmesi amacıyla Anayasa'nın 98'inci, İç Tüzük’ün 104'üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

1) Aydın Uslupehlivan                                (Adana)

2) Kadim Durmaz                                      (Tokat)

3) Hüseyin Çamak                                    (Mersin)

4) Serdal Kuyucuoğlu                                (Mersin)

5) Ahmet Akın                                          (Balıkesir

6) Mehmet Tüm                                        (Balıkesir)

7) Kazım Arslan                                        (Denizli)

8) Namık Havutça                                     (Balıkesir)

9) Ömer Süha Aldan                                  (Muğla)

10) Şenal Sarıhan                                     (Ankara)

11) Vecdi Gündoğdu                                  (Kırklareli)

12) Ali Yiğit                                             (İzmir)

13) Onursal Adıgüzel                                 (İstanbul)

14) Candan Yüceer                                   (Tekirdağ)

15) Mahmut Tanal                                     (İstanbul)

16) Türabi Kayan                                      (Kırklareli)

17) Orhan Sarıbal                                     (Bursa)

18) Mazlum Nurlu                                     (Manisa)

19) Gülay Yedekci                                    (İstanbul)

20) Yakup Akkaya                                     (İstanbul)

21) Akif Ekici                                          (Gaziantep)

22) Muharrem Erkek                                  (Çanakkale)

23) Haydar Akar                                       (Kocaeli)

24) Ali Akyıldız                                        (Sivas)

Gerekçe:

Türkiye, narenciye üretiminde dünyada ilk 10 ülke arasındadır. Türkiye'deki toplam turunçgilin yaklaşık yüzde 72'si Çukurova bölgesinde üretilmektedir. Portakalın yüzde 62'si, mandalinanın yüzde 75'i, limonun yüzde 86'sı, greyfurtun ise yüzde 96'sı yine bu bölgede yetiştirilmektedir.

Dünya turunçgil üretiminin yüzde 3'ünü karşılayan Türkiye'de, turunçgil üretiminin yüzde 50'sini portakal oluşturmaktadır. Ülkemizde üretilen toplam turunçgillerin yüzde 32'si yurt dışına ihraç edilmektedir. Yıllık 2 milyon ton olan yaş meyve-sebze ihracatının yarısını turunçgiller oluşturmaktadır. İhracatta en yüksek payı yüzde 42’yle limon almaktadır. Toplam turunçgil ihracatında mandalina yüzde 27, portakal yüzde 18, greyfurt ise yüzde 13'lük paya sahiptir.

Türkiye'nin portakal ve limonda en fazla ihracat yaptığı ülkeler, Rusya, Ukrayna, Romanya ve Suudi Arabistan'dır. Bu ülkeleri Avrupa Birliği ülkeleri takip etmektedir. Mandalinanın en fazla ihraç edildiği ülkeler Ukrayna, İngiltere, Rusya, Suudi Arabistan, Doğu Avrupa ve Avrupa Birliği ülkeleri; greyfurtta ise Rusya, İngiltere, Romanya, Polonya ve yine Avrupa Birliği ülkeleridir.

Rusya’yla son dönemde yaşanan siyasi ve ekonomik krizden en çok narenciye ambarı konumunda olan Adana'daki üreticiler etkilenmiştir. Üretimin henüz yüzde 30'u hasat edilmiş olup kalan ürün hâlâ dalındadır. Hasat edilmiş ürünlerin büyük bir kısmı da paketleme depolarında ihracatı beklemektedir. Bu durum turunçgil üreticilerini çok mağdur etmektedir. Üreticilerin mağduriyetlerinin yanında hasat işçiliği ve paketleme alanlarında çalışan binlerce işçinin de işe çıkamıyor olması sosyal ve ekonomik açıdan büyük sorunlara yol açmaktadır.

Turunçgil ihracatında yaşanan kriz durumu, üreticilerin tahsilatta zorluklar yaşamasına sebep olup yapılan sözleşmeler feshedilmekte ve çekleri iade edilmektedir. Bu durum, hâlihazırda ödeme sıkıntısı içinde olan çiftçilerin önümüzdeki senelerde de üretim aşamasında zorluklar yaşayabileceklerine işaret etmektedir.

Bu noktada, iç pazardaki tüketimi arttırabilmek için, Hal Yasası'nın yaptırımlarının esnetilmesi, konuyla ilgili kamu spotlarının yayınlanması ve kamu kuruluşları nezdinde turunçgil tüketiminin teşvik edilmesi büyük önem taşımaktadır.

Turunçgil üretiminde, üreticilerin bahçe bakımı, besleme ve budama gibi aşamalarda üretim maliyetlerinin artarak devam ettiği de göz önünde bulundurulmalıdır.

Turunçgil, ülkemiz ve özellikle Adana ilimiz için çok önemli bir ihracat ürünüdür. Ülkemizde son dönemde yaşanan siyasi ve ekonomik gelişmeler ise Adana ekonomisini ve turunçgil üreticisini olumsuz etkilemektedir. Bu kapsamda turunçgil üreticilerinin karşılaştıkları sorunların araştırılarak, bununla ilgi gerekli yasal düzenlemelerin yapılabilmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılması gereklilik arz etmektedir.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Halkların Demokratik Partisi Grubunun, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VIII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, 13/6/2017 tarihinde Grup Başkan Vekili Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım tarafından, KHK’larla gerçekleştirilen ihraçların durdurulması ve hukuksuzca ihraç edilmiş tüm akademisyenlerin ve kamu emekçilerinin görevlerine iade edilmeleri için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 13 Haziran 2017 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

13/6/2017

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 13/6/2017 Salı günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                                  Ahmet Yıldırım

                                                                                                                                           Muş

                                                                                                                              Grup Başkan Vekili

Öneri:

13 Haziran 2017 tarihinde Muş Milletvekili Grup Başkan Vekili Ahmet Yıldırım tarafından, 4812 sıra numaralı, KHK’larla gerçekleştirilen ihraçların durdurulması ve hukuksuzca ihraç edilmiş tüm akademisyenlerin ve kamu emekçilerinin görevlerine iade edilmeleri için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 13/6/2017 Salı günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisi lehinde Mahmut Toğrul, Gaziantep Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Toğrul. (HDP sıralarından alkışlar)

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Genel Kurulu bu vesileyle saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, biraz önce grup başkan vekilimizin ifade ettiği, partimiz milletvekillerine, eş genel başkanlarımıza yönelik söz konusu siyasi soykırım operasyonlarının nasıl yürütüldüğüne dair durumu hep beraber ibretle izledik.

Ben, burada, bu vesileyle, umudun, cesaretin, birlikteliğin önemini vurgulayan ve bu anlamda bize şiar olan, cesaret verici tutumlarından dolayı Eş Genel Başkanımız Sevgili Selahattin Demirtaş ve Sevgili Figen Yüksekdağ başta olmak üzere tüm milletvekillerimizi, belediye başkanlarımızı ve cezaevinde bulunan partimiz il, ilçe teşkilat yöneticilerini ve cezaevindeki tutukluları saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, özellikle 15 Temmuz darbe girişiminden sonra Türkiye’de özellikle kamu çalışanlarına yönelik büyük bir saldırı politikası gerçekleştirildi ve bugüne kadar 145 binin üzerinde kamu çalışanı işlerinden edildi, aşlarından edildi. Bunların önemli bir kısmı -8 bin civarında- ömürleri Fetullahçı cemaatin uygulamalarına karşı mücadele etmekle geçen KESK’e bağlı sendikaların üyesi öğretmenler ve öğretim üyeleriydi.

Değerli arkadaşlar, bugüne kadar ihraçların en çok vurduğu iş kolu eğitim iş koludur. Bugüne kadar 33.128 öğretmen, 5.318 akademisyen ve 1.194 idari personel olmak üzere eğitim iş kolunda söz konusu ihraçlar yaşandı. Bu durum, eğitimi neredeyse bir çıkmazın içine sürüklemiş durumda. Bundan, 1,5 milyon öğrenci öğretmensiz kalmış. Hükûmet bu durumu, mümkün olduğunca, KHK’larla veya geçici öğretmen atamalarıyla idare etmeye çalışmıştır.

Değerli arkadaşlar, 5 bin küsur akademisyenin yine bir kısmı da barış imzacısı olan ve “Çocuklar ölmesin.” diyen öğretim üyeleriydi. Ve yine öğretmenlerin bir kısmı “Çocuklar ölmesin.” diyen ve üretimden gelen hakkını kullanarak bir günlük iş bırakma eylemi yapan öğretmenlerdi.

Değerli arkadaşlar, öğretmenlerin sendikaları talep ettiği zaman greve gitmesi, hem ulusal hukukumuza göre hem uluslararası hukuka göre bir hak olarak tanınmıştır. Nitekim, birçok yerde mahkemeler bu hakkı teslim ediyor ve bu konuda öğretmenler hakkında herhangi bir idari işlemin yapılmasının doğru olmadığı ifade edilmesine rağmen, yalnız o gerekçeyle bugün 30 binin üzerinde öğretmen ihraç edilmiş durumda. Birkaç örnekle durumu size biraz daha açmak isterim.

Değerli arkadaşlar, son KHK’yla Dicle Üniversitesinde 12’si profesör olmak üzere 17 öğretim üyesi ihraç edildi. Bakın, ihraç edilir edilmez bilgisayarlarına el konuldu, odaları elinden alındı, laboratuvarları kilitlendi ve bir hafta içinde lojmanlarını boşaltmaları istendi. Bilgisayarlarında öğrencilerine ait tezler, önemli makaleleri olmasına rağmen bilgisayarları da ellerinden alındı. Bu öğretim üyelerinin 12’si profesördü değerli arkadaşlar. Bir hafta içerisinde lojmanı boşaltmaları gerekti. Bu insanlar sokağa çıktıklarında başkaca bir işte çalışma imkânları da kalmıyor, dolayısıyla bu insanlar bir yerde vatansız insanlarmış gibi muamele görüyor.

Değerli arkadaşlar, bu arkadaşların hepsi ben Dicle Üniversitesinde öğretim üyesiyken teşrikimesai yaptığım, 3’ü de aynı bölümde görev yaptığım arkadaşlarımdı. Bu arkadaşlarımızın hepsi, Dicle Üniversitesi yönetimi Fetullahçı cemaatin, daha doğrusu cemaatler birliğinin denetimindeyken ya kadroları verilmeyen ya öğrenci verilmeyen ya projeleri reddedilen öğretim üyeleriydi. Yani o dönemde de gadre uğruyorlardı, şimdi de gadre uğruyorlar.

Peki, o rektörler nasıl atandı? Şimdi, diyorlar ya: “Fetullahçı cemaatle uğraşıyoruz.” Dicle Üniversitesindeki rektör seçimlerinde 3’üncü, 4’üncü, 5’inci, 6’ncı sırada olmalarına rağmen hangi gerekçeyle, hangi saikle ya da hangi erkin talimatı veya direktifi veya önerisiyle siz onları rektör olarak atadınız? 1’inci, 2’nci dururken ne diye onları atadınız? Şimdi, onun uygulamalarının aynısını siz yapıyorsunuz. Eğer cemaatle uğraşmak istiyorsanız değerli arkadaşlar, o atamaları sizlere kimler yaptırdıysa onun peşine düşün. Eğer oradan hareket ederseniz, işte Fetullahçı cemaatle o zaman mücadele etmiş olursunuz. Şimdi, bunu yapmayacaksınız ama öğretim üyelerini sokağa bırakacaksınız, bir şekilde sokakta da yaşamaz hâle getireceksiniz çünkü başkaca bir yerde çalışmasını da her türlü zorbalıkla engelleyeceksiniz. Nitekim öğretmenler, sağlıkçılar dışarıda çalışmak istediklerinde buna da engel oluyorsunuz.

Şimdi, 485 sıra sayılı Yasa Tasarısı geliyor. Biz yıllarca üniversitelerde esnek çalıştırmanın doğru olmadığını ifade edegeldik ve öğretim üyelerinin kendilerini güvende görmeleri gerektiğini söyledik. 50/d maddesiyle asistan istihdamının doğru olmadığını ifade ettik çünkü iki dudak arasındaydı işlerine son verilmesi, eğer rektör veya yönetici beğenmezse “Seni almıyorum, kadronu vermiyorum.” diyebiliyordu. Biz “Tüm öğretim elemanları, araştırma görevlileri 33/a’ya göre alınsın.” diyorken şimdi bir çorba yasanın içerisine bunu da koyuyorsunuz. Sanayinin geliştirilmesi ile akademisyenlerin, araştırma görevlilerin 33/a maddesiyle alınmasının veya 50/d maddesiyle alınmasının ne ilgisi var? Hiçbir bağlantı yok, çorba yasa.

Değerli arkadaşlar, bakın, bundan dolayı, Çukurova Üniversitesinden Mehmet Fatih Traş, 50/d’yle istihdam ediliyordu, doktorası bitti, kapı önüne koydular. Toros Üniversitesine başvurdu; devlet üniversitelerinden vazgeçti, vakıf üniversitelerine başvurdu, yine aynı gerekçeyle alınmadı ve Mehmet Fatih Traş intihar etti. Bugün, öğretim üyelerini, bu ülkenin çalışanlarını intihara sürüklüyorsunuz. Bakın, aziz, mübarek günlerden geçiyoruz. Bunun sorumluluğu hepinizdedir, hepimizdedir. Bu sorumluluk gerçekten sizlere bir şey ifade etmiyorsa benim sizlere söyleyebileceğim çok da fazla bir şey yok.

Bugün, Millî Eğitimde öğretmenlerin durumu içler acısıdır değerli arkadaşlar, dediğim gibi, vatansız bırakılmış gibiler. İhraç edilmişler, ihraç edilirken hiçbir sorgulama, idari ya da adli bir soruşturma yapılmamış; neden görevlerinden alındıklarını bilmiyorlar ama alınmışlar, hasbelkader başka bir kurumda veya bir yerde çalışmaya başlayınca buna bile engel olmaya çalışıyorlar.

Değerli arkadaşlar, bugün, biraz önce bahsettiğim Dicle Üniversitesindeki listeyi iddialı bir şekilde söylüyorum; Fetullahçı cemaatin uzantıları o listeyi hazırlamıştır çünkü 17 öğretim üyesinin 17’sini de araştırın, Diyarbakır vekillerinize sorun, herhangi bir cemaatle, herhangi bir grupla ilişkileri olmadığını çok iyi bilirler, hepsiyle tanışırlar. Bu insanlar üniversitenin en başarılı öğretim üyeleridir, en fazla makale üretenleridir, en fazla sempozyuma, çalıştaya katılan insanlarıdır. Bu insanlar başarılı oldukları için engellenmek istenmiştir. Fetullahçı cemaat uzantıları bu listeyi size veriyor; araştırın, il, ilçe teşkilatlarınıza sorun. Bunun sorumluluğu gerçekten kaldırılamayacak kadar ağırdır. Bu insanlara yaptığınız kötülükten artık bir adım geri dönmeniz gerekiyor.

Değerli arkadaşlar, şunu da söylemeden edemeyeceğim: Bugün, 15 Temmuzun birinci yılına yaklaşıyoruz. Bu zulüm politikasıyla hiç kimse abat olamaz. Gelin bundan vazgeçelim ve kamudan açığa aldığınız, ihraç ettiğiniz bu çalışanların durumuyla ilgili somut bir çalışma yapalım. Meclisin buna ihtiyacı var, hepimizin buna ihtiyacı var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Mikrofonunuzu açıyorum, tamamlayınız.

MAHMUT TOĞRUL (Devamla) – Bu kadar vebal sizlere de ağır gelir, bu vebalin altında kalırsınız. Bir an önce dönüşün yolu için size imkân sunuyoruz.

Değerli arkadaşlar, dün bir vekilimizin arabasının aranması durumu söz konusu olmuştu. Mesele, arabanın aranıp aranmaması meselesi değil; oradaki bir kolluğun, başçavuşun ifadesidir. Bakın, kamu çalışanı olmasa şunu söyleme hakkına sahip olabilir: “Ben seni vekilim olarak görmüyorum, ben sana oy vermiyorum.” Ama bir kamu çalışanının bir milletvekiline “Ben seni milletvekili olarak görmüyorum. Televizyonlarda sizinle ilgili her gün, bilmem, şöyle deniyor…” Biz hepsini biraz önce de ifade ettik; siyasi iktidarın, AKP saray iktidarının talimatlarıyla yapılan şeyler olduğunu söylüyoruz. Dün Alican’a yapılan bir mini darbeydi, yarın başınıza geldiğinde maksi darbe olur, siz de bundan kendinizi azade göremezsiniz.

Teşekkür ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Toğrul.

Önerinin aleyhinde Burhanettin Uysal, Karabük Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Uysal. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BURHANETTİN UYSAL (Karabük) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisinin, kanun hükmünde kararnamelerle ihraç edilen akademisyenler ve kamu görevlileri için Meclis araştırması açılmasıyla ilgili önergesinin aleyhinde söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Benden önce konuşan HDP milletvekilimiz elbette ki olayın sonuçlarını anlattı ama on bir ay önce 249 kişinin ölümüne, 2.193 kişinin yaralanmasına sebebiyet verenlere ve bu kutsal mabedin bombalanmasına hiç değinmedi. Ben arzu ederdim ki 15 Temmuzu bir anlatalım, bunun hesabını nasıl soracağımıza da birlikte karar verelim.

Sayın milletvekilleri, on bir ay önce Türkiye, 15 Temmuz 2016 günü daha önce hiçbir devletin tecrübe etmediği, eşi ve benzeri görülmemiş bir saldırıyla karşı karşıya kalmış; yaklaşık kırk yıl boyunca devletin içine sinsice yuvalanmış Fetullahçı terör örgütünün kendisine bağladığı ve kontrol ettiği kamu görevlileri demokrasimize, anayasal düzenimize ve millet iradesine kastetmişlerdir. Bu menfur, satılmış çete mensupları, vatan ve millet hainleri milletin uçağını, helikopterini ve silahlarını milletin üzerine yöneltmişlerdir. Cumhurbaşkanımızın çağrısıyla meydanlara çıkan aziz milletimiz de tankların önüne çıktı, kurşunlara göğüslerini siper etti.

Milletimizin temsilcisi, millî iradenin tecelligâhı olan Türkiye Büyük Millet Meclisini bombaladılar, kurşun yağdırdılar. Bizler de darbe teşebbüsünün başladığı saatten itibaren Gazi Meclisimizde toplandık. Biz o gece bütün görüş ayrılıklarımızı bir kenara bırakarak parti farkı gözetmeksizin aynı ruh, inanç çerçevesinde aziz milletimizin sesi ve soluğu olduk Allah’a hamdolsun. 249 şehidimizi rahmetle anıyorum, makamları ali olsun. Şehit olmak için meydanlara çıkıp gazi olan insanlarımıza da şükranlarımı ifade etmek istiyorum.

Gerçekleştirilen bu saldırı, sadece basit bir darbe teşebbüsü değil, aynı zamanda kaos, kargaşa yaratarak iç savaş çıkartıp Türkiye’yi bölünmeye müsait hâle getirmek içindi ve çok şükür milletimizin destansı kahramanlığı neticesinde bu alçakça girişim akamete uğratılmış, sonrasında vatandaşın günlük hayatını zorlaştırmayacak ancak FETÖ’yle mücadeleyi hızlandıracak olan olağanüstü hâl ilan edilmiştir.

Olağanüstü hâlin ilanından sonra devletin arındırılması politikasına tekabül eden kanun hükmünde kararnameler ihdas edilmiştir. Kanun hükmünde kararnamelerle amaçlanan, devlet içindeki bu yapı mensuplarının ayıklanmasıyla ülke, millet ve devlete karşı muhtemel tehditlerin önlenmesi yani benzer saldırılara girişilmesine engel olunmasıdır, bir nevi devletimizin beka mücadelesinin de önünü açmaktır. Gerçekten de kararnameler incelendiğinde görüleceği üzere, düzenlemeler, terör örgütüne üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen kamu personelinin devletten arındırılmasına tekabül etmektedir. Böylece, öncelikle FETÖ’nün amaç ve hedeflerine hizmet ettiğini ortaya koyan kriterler belirlenmiş, kanun hükmünde kararnamelerin çizdiği çerçeveye uygun olarak da devletten arındırma sürecine girişilmiştir.

Fetullahçı terör örgütünün kökünü kurutana kadar mücadele etmek hepimizin boynunun borcu olması gerek. 15 Temmuz gecesi ellerine silah almamış olabilirler. Ama eline silah alanların hepsi de gücünü nereden alıyorlardı? Elbette ki onlardan. Yarın bunların da ellerine silah almayacağını kim bilebilir? İhanet virüsü vücuda girmiş zehir gibidir, bir yerde kalmaz, her organı, her hücreyi etkiler ve sonunda vücudu teslim alır, aynen kanser virüsü gibi. Ve şimdi bu vücudu bunlardan temizlememiz gerekiyor. Bu ülkenin özgürlüğüne kastetmeye çalışanlarla iş birliği yapanların, kamuda bunların bayraklarını sallayanların kamuda barındırılmasını kimse istemez. Ama bunlarla irtibatları olmayanların ayrılması da bizim hem vicdan hem devlet sorumluluğumuz hem de millet sorumluluğumuz anlayışı içerisinde yer almaktadır. Sayın Başbakanımızın ifadesiyle, sapla samanı karıştırmayacağız. Yapılan incelemeler sonucunda, Fetullahçı terör örgütüyle yakınlığının, irtibatının değerlendirilmediği kişiler görevlerine kararnamelerle iade edilmekte, edilmeye de devam edilecektir.

Hiçbir devlet beşerî sermayesinden vazgeçemez. Bir profesörün, bir doktorun, bir generalin yetişmesi için ailelerin, devletimizin ne kadar yatırım yaptığı, ne kadar zaman harcadığı hepimizin malumudur. Tam meyve alacağımız zaman bu insanların devlet kademelerinden uzaklaştırılması akıl, irade sahibi hiçbir devletin yapacağı iş değildir ama bizim de bundan başka yapacak bir çaremiz kalmamıştır.

Sayın milletvekilleri, ihlallere karışan kamu görevlilerinin devlet sistemi içinden arındırılması ilk defa Türkiye’de karşılaşılan bir uygulama değildir. Örneğin, 1991’de Çekoslovakya’da, 1992’de Bulgaristan’da, 1993’te Arnavutluk’ta, 1994’te Macaristan’da, 1997’de Polonya’da, 1999’da Romanya’da ve Doğu, Batı Almanya’nın birleşmesinin ardından Almanya’da arındırma politikaları farklı şekillerde kullanılmıştır.

Değerli milletvekilleri, iktidar olsun muhalefet olsun, sorumluluk makamında kim olursa olsun, bu örgütün bütün unsurlarıyla birlikte devletin bünyesinden sökülüp atılması için birlikte mücadele etmek devlet bekası, milletimizin birlik ve beraberliği, ülkemizin bölünmez bütünlüğü için elzemdir.

15 Temmuz gecesi, bütün görüş ayrılıklarımızı bir kenara bırakarak demokrasimize, anayasal düzenimize ve millet iradesine nasıl sahip çıktıysak devletimizin aynı risk ve tehlikeyle tekrar karşılaşmamak adına yürüttüğü arındırma politikalarını da engelleyecek veya gölgeleyecek mahiyetteki siyasi yaklaşım ve davranışlar doğru olmadığı gibi FETÖ’ye omuz vermekten başka bir şey değildir.

Bu önerinin aleyhinde olduğumu bir kez daha belirtiyor, yüce heyetinizi ve milletimizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Uysal.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Yıldırım...

AHMET YILDIRIM (Muş) – Sayın Başkan, önerge gerekçemiz belli, gerekçe bölümünde yazılı, akademisyenleri tartışıyoruz; şüphesiz, farklı konular burada tartışılabilir ancak sayın hatip Meclisimizin bombalanmasını kınamadığımız üzerinden gelip bu önergeyle bir iltisak kurarak grubumuza sataşmada bulunmuştur.

İç Tüzük 69’a göre söz istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Yıldırım, tutanakları getirteceğim, bakacağım. Bir sataşma var ise size söz vereceğim.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Sayın Başkan, o zaman müsaade ederseniz yerimden İç Tüzük 60’a göre söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurunuz, 60’ıncı madde göre söz veriyorum.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

23.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, Karabük Milletvekili Burhanettin Uysal’ın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

AHMET YILDIRIM (Muş) – Şimdi, sayın hatip ihraç edilenlerin tamamının FETÖ’cü olduğu çarpık mantığı üzerinden hareket ederek konuşma yaptı. Mesela, soruyorum: İbrahim Kaboğlu. Diyor ki: “Bunların da sonradan ellerine silah alıp almayacağını bilmiyoruz.” Aynen cümlesi bu. “O gün ellerinde silah yoktu 15 Temmuz gecesi ama önümüzdeki dönemde ellerine silah alıp almayacaklarını bilmiyoruz.” Mesela, İbrahim Kaboğlu eline silah mı aldı veya alacak mı? Cihangir İslam eline silah mı aldı? Semih Özakça, Nuriye Gülmen ellerine silah mı aldı ya? Biz, Gülen’le ömrü boyunca mücadele ettiği hâlde ve iktidar ile Gülen kol kola bütün ülkeye kan kustururken onlara karşı mücadele edenlerin de bu kapsam içerisinde mütalaa edilip ihraç edilmesinden söz ediyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET YILDIRIM (Muş) – Bugün iktidara muhalif olan herkesin topyekûn bu KHK’ların mağduru olmasından söz ediyoruz ama kalkmış, bu akademisyenlerin bile, akıllara zarar bir şekilde, silahlanabilme ihtimallerinden söz ediyor. Bunu da kamuoyunun takdirine bırakıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- HDP Grubunun, 13/6/2017 tarihinde Grup Başkan Vekili Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım tarafından, KHK’larla gerçekleştirilen ihraçların durdurulması ve hukuksuzca ihraç edilmiş tüm akademisyenlerin ve kamu emekçilerinin görevlerine iade edilmeleri için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 13 Haziran 2017 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Önerinin lehinde Aytuğ Atıcı, Mersin Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Atıcı.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, Türkiye’de akademisyen ve eğitimcilerin karşılaşmış oldukları sorunlarla ilgili olarak Meclis araştırması açılması yönünde verilen önergenin lehinde olmak üzere Cumhuriyet Halk Partisi Grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Akademik özgürlükleri savunan, eğitimi kendi siyasi çıkarları için değil ülke çıkarları için kullanan, sadece ekmek yemenin değil, hak yemenin de orucu bozacağının bilincinde olan milletvekillerini saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu önergede ne deniyor? “Türkiye’de akademisyen ve eğitimcilerin karşılaşmış oldukları baskı, tehdit ve ifade özgürlüğünü kısıtlayıcı unsurları ortadan kaldıralım.” diyor. Kaldırmayalım mı? “Kanun hükmünde kararnamelerle, hiçbir gerekçe gösterilmeden ve yargılama yapılmadan gerçekleştirilen ihraçları durduralım.” diyor. Durdurmayalım mı? “Hukuksuzca ihraç edilmiş tüm akademisyen ve kamu emekçilerini görevlerine iade edelim.” diyor. Allah aşkına, etmeyelim mi? Ancak ve de ancak faşist bir anlayış buna “Hayır.” der, ancak ve de ancak dikta rejimini isteyenler buna “Hayır.” der. Sizlerin ben bu önergeye “Hayır.” demeyeceğinizi ümit etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, AKP’nin en başarısız olduğu ve milletimizi doğrudan vuran iki konu, eğitim ve dış politikadır. On beş yıllık iktidarı boyunca eğitim sistemini yazboz tahtasına çeviren AKP zihniyeti, OHAL uygulamalarıyla da şimdi üniversitelere de el attı. Üniversitelerimiz darbe dönemlerinde bile görmedikleri kadar şiddet, baskı uygulamaları ve işten çıkarmalarla karşı karşıya kaldılar. Bunlara ek olarak, AKP’nin şerrinden korkan pek çok insan da mecburen emekliliklerini istediler.

Peki, AKP’nin burada ne amacı olabilir? Bir tek amacı var: Üniversiteleri ele geçirmek. Peki, ülkeyi bu kadar ele geçirmişken üniversiteleri AKP neden ele geçirmek istiyor acaba? Bunun sebebi çok basit ve cevabı da 7 Haziran seçimlerinin içerisindedir. Yapılan araştırmalar üniversite mezunu kişilerin sadece yüzde 26’sının AKP’yi tercih ettiğini gösteriyor yani üniversiteler AKP’nin Genel Başkanı olan Recep Tayyip Erdoğan’ın zihniyetine göre insan yetiştirmiyor, konu bu.

Peki, ne yapmak lazım? AKP zihniyetine hizmet etmeyen yüksek öğrenim sistemini yok etmek lazım. Peki, işe nereden başlamak lazım? Elbette ki öğretim üyelerinden. Peki, bunun için bir de tecrübe lazım, AKP’nin böyle bir tecrübesi var mı? Elbette var hem de oldukça tecrübeli çünkü AKP işe ilköğretim ve liselerden başladı.

Lise mezunu kişilerin acaba ne kadarı AKP’yi tercih ediyor? Sadece yüzde 33’ü. AKP buradan başlayarak öncelikle ilköğretimde ve liselerde millî eğitim sistemini yok etti ve burada da işe öğretmenlerden başladı, arkasından 4+4+4 sistemiyle devam etti. Buradan elde ettiği tecrübeyi şimdi özgür üniversiteleri yok etmek için kullanıyor.

Amaç? Amaç, bunlara oy vermiyorlar; lise mezunları, üniversite mezunları Türkiye ortalamasından daha düşük oy veriyorlar. “Bunları kim yetiştiriyor? Bu okulları ve bu öğretmenleri, bu öğretim üyelerini yok etmemiz lazım.” zihniyeti işte burada. AKP Hükûmeti sosyal demokrat, yurtsever öğretmenleri, akademisyenleri hukuksuz bir şekilde yok etmeye çalışıyor. “Yok etme” kelimesini özellikle kullanıyorum.

15 Temmuzdan bu yana 135 binden fazla kamu çalışanı ihraç edildi, 135 binden fazla. FETÖ’yle birlikte olan, terörist olan insanların cezalandırılmalarını hem de en ağır şekilde cezalandırılmalarını hepimiz çok istiyoruz ama sizler masum insanları cezalandırdınız. Bizler, cezalandırılanlar, biz acı çekmekten çekinmeyiz arkadaşlar, biz direngeniz. Bizi bir yok edersiniz, bin geliriz. (CHP sıralarından alkışlar) Ancak bunların bedelini milletimiz bizden daha fazla ödüyor. Bizi yok etmeye çalışıyorsunuz ya, millete kötülük yapıyorsunuz. Nasıl mı? Bakın, çocuklarımız dünyadan geri kalıyorlar. PISA sonuçlarına göre, iyi dinleyin, 72 ülke içerisinde matematikte 49’uncu sıraya geriledik, okumada, ana dilimizle okumada 50’nci sıraya geriledik 72 ülke içerisinde, fende 72 ülke içerisinde 52’nci sıraya geriledik. Gençlerimize bakalım, üniversitelerimize, onlar da dünyadan geri kalıyor sizin yüzünüzden. Nasıl mı? Bakın, 183 tane üniversitemiz var şu anda, dünyada ilk 500’e giren sadece 5 üniversite var, 2’si de özel. Dünyada ilk 1.000 üniversite içerisinde sadece 10 tane üniversitemiz var, sadece 10 tane üniversitemiz var. Sizin uyguladığınız politikalar bizi bu noktaya getirdi. Bakalım dünyanın en iyileri içerisinde kimler var? En iyiler içerisindeki üniversitelerin yüzde 23’ü ABD’den, yüzde 9’u Çin’den, yüzde 7,6’sı İngiltere’den. Bizim üniversitelerimiz alan sıralamalarında yüzde 1,2’ye ancak girebiliyorlar, sizin yüzünüzden. Ben size soruyorum: Bizim beynimiz diğer insanların beyninden daha mı az çalışıyor? Asla, sadece iyi yönetilmiyoruz, sadece iyi yönetemiyorsunuz. Bizi daha iyi yönetmek mümkün, ülkeyi daha iyi yönetmek mümkün.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Hocam, bizden önce kaç tane giriyordu ilk 500’e?

AYTUĞ ATICI (Devamla) - Sayın grup başkan vekili soruyor: “Bizden önce acaba nasıldı?” Bakın, Sayın Grup Başkan Vekili, size dedim ki: “Geriledik.” Sizden önce de durumumuz arzu ettiğimiz düzeyde değildi ama sizin iktidarınızla birkaç basamak daha geriye gittik. Arzu ederseniz size uzun uzun PISA sonuçlarını… Siz de bulabilirsiniz ve bu verdiğim rakamlar sizin rakamlarınız, devletin rakamları, benim rakamlarım değil. Daha kötü yönetiyorsunuz ki biz daha geriye doğru gidiyoruz. Sizin siyasi emelleriniz sadece bizi, öğretim üyelerini, öğretmenleri vurmuyor; çocuklarımızı, gençlerimizi, ülkemizi vuruyor, bunu size anlatmaya çalışıyoruz. Bu çocuklar hepimizin. Ya, bunların siyasi düşünceleri yok. Bunların anaları belki AKP’li, belki MHP’li, belki HDP’li, belki CHP’li, hiç fark etmez ama düşünen, özgür üniversite öğrencilerinin yerine, soru sormayan, araştırmayan bir gençlik hevesiyle sadece siyasi iktidarınıza güç katmaya çalışıyorsunuz. Allah aşkına, ne yaptığınızın farkında mısınız? Ne olur bunun farkında olun.

Hayatlarını öğrencilerine, iyi bir gelecek idealini gerçekleştirmeye adayan çok değerli öğretim üyeleri, eğitimciler, ya, sırf bu işle ilgilenmeleri gereken bu insanlar haklarını aramak için sokağa iniyorlar ve polisin şiddetiyle mücadele etmek zorunda kalıyorlar. Ya, bunlar sizin de hocalarınız. Ya, hiç utanmıyor muyuz? Hocalarımız sokağa çıkıyor, gaz yiyor, cop yiyor ya, bu utanılacak bir durumdur arkadaşlar. Özgür bilimin yuvası olması gereken üniversite kampüsleri polisin ayakları altında ezilen cübbelerle dolu. Ya, şu resimden utanmıyor musunuz? Üniversitelerde öğretim üyesi hocaların cübbeleri polisin postalları altında eziliyor. Ya, bundan utanmayacak mıyız arkadaşlar, Allah aşkına utanmayacak mıyız?

Ülkemizin her kesiminde sorunlar çığ gibi büyüyor. Bu sorunlara çare olması gereken üniversiteler kapılarına kilit vurma noktasına geldi. Üniversiteler suskun, bu sizin de işinize yaramaz. Üniversiteler korku içinde, vallahi AKP’nin de işine yaramaz bu, açık söylüyorum. Ülkenin ilerlemesi için özgürlüğe ihtiyaç var. Demin size verdiğim rakamlar sanayide de böyle, ekonomide de böyle, geriye gidiyoruz. Ya, geriye giden bir ülke AKP’nin de işine yaramaz. Onun için özgürleştirmelisiniz Türkiye’yi ama tam tersi, faşist bir dikta yönetimini aratmayacak, daha kötü bir şekilde yönetmeye çalışıyorsunuz, her geçen gün baskının şiddetini artırıyorsunuz. AKP’nin, iktidarın başlıca sorunu hâline gelen ekonomik sıkıntıları gidermek için üniversitelere ihtiyacınız var ama üniversiteler polis şiddetinin altında eziliyor.

Bakın, öğrenciler mezuniyet töreninde size karşı orantısız zekâ kullanıyorlar, orantısız zekâ. Bakın, ne diyorlar, diyorlar ki: “Biz sana biber kullanma demedik, salça olarak yine kullan.” Yani “Hocalara, bize biber gazı sıkma.” diyor. Yani bundan utanmayacak mıyız arkadaşlar?

Bakın, 15 Temmuzdan bu yana çıkarılan 7 farklı KHK’yla toplam 4.811 akademisyeni ihraç ettiniz, 2.221 akademisyeni açığa aldınız. 1960 darbesinde 147 kişi ihraç edildi, 1980 darbesinde 120 akademisyen ihraç edildi, şimdi siz tüm darbe dönemlerinin 20 katından daha fazla insanı ihraç ettiniz. Yani siz faşist diktatörlerin yaptığı darbelerden daha ağırını yaptınız, daha kötü duruma getirdiniz ülkeyi, bundan utanmak gerekir. Üniversiteler…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayınız Sayın Atıcı.

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Üniversitelere “Ben gencin okumamışını severim.” diyen yöneticileri doldurdunuz; intihali bir suç olarak görmeyi bırakın, meşru hâle getirmeye heves eden öğretim üyelerini doldurdunuz. Bunlar bize gösteriyor ki, siz asıl darbeyi Türkiye'ye değil -20 Temmuzdaki darbeden bahsediyorum- üniversitelere, akademilere yaptınız.

Peki, soruyorum size: Özgür bilim sevdalısı akademisyenler bu baskılardan korkuyor mu? Hayır, korkmuyor. Kafelerde buluşuyorlar, her yerde buluşuyorlar ve “Hocama dokunma.” diyorlar, “Hocama dokunma.” diyorlar. Bakın, Türkiye'yi ne hâle getirdiniz, bundan da utanmak gerekir.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Onu Fetullah Hoca anlarlar.

AYTUĞ ATICI (Devamla) – İşini geri isteyen ve günlerce Yüksel Caddesi’nde direnen Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın yarattığı dayanışmadan korktunuz, onları içeri attınız. Zannettiniz ki onları gömeceksiniz. Hayır, hayır, yanılıyorsunuz, çok yanılıyorsunuz ve bunun hesabını sizden soracağız. Hiç endişeniz olmasın, kimse endişe etmesin, bizi izleyenler, bunun hesabını elbette soracağız. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Atıcı.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Hocam, “Hocama dokunma.”yı bunlar Fetullah Hoca anlar, lütfen düzelt.

BAŞKAN - Önerinin aleyhinde…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Bostancı…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Atıcı, yaptığı konuşmada faşist diktatörlükten daha kötü olduğumuzu, üniversitelere düşman olduğumuzu, çünkü üniversitelilerden oy alamadığımızı, oy oranlarından da böyle görüldüğünü, memleketi kötü yönettiğimizi söyledi. Bu bağlam, söylediğim şu çerçeve 69’a göre…

BAŞKAN – Yani üniversiteden oy alamadığınızı söylemesi bir sataşma değil Sayın Bostancı.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Faşist diktatörlükten daha kötü olduğu…

BAŞKAN – Evet, ilk cümleniz nedeniyle ben size söz veriyorum.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Teşekkürler.

BAŞKAN - Buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Mesela şu anda üniversitede kaç tane felsefeci var? Lisede kaç felsefeci var?

VELİ AĞBABA (Malatya) – Bir tane kalmıştı, onu da milletvekili yaptılar. Aklı başında bir Naci Bostancı vardı, onu da milletvekili yaptılar ki üniversiteyi boşalttılar.

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar, bir eleştiri mantığı kurarken tutarlı olmasına dikkat etmekte fayda vardır. AK PARTİ on beş yıldan bu yana iktidarda, oraya biz kendimiz gidip oturmadık. Demokratik teorinin esası şudur: Halk, kötü yöneteni tasfiye eder, iyi yöneteni iktidara getirir. Halkın nasıl düşünmesi gerektiğine ilişkin seçim zamanları çıkar konuşursunuz, zaten konuşuyorsunuz da ama sonuç olarak halk kararını verir, bütün halk, iyi yöneteceğini düşündüklerini, iyi yönetenleri iktidara getirir. AK PARTİ de memleketi iyi yönettiği için her zaman iktidara gelmiştir; bu çizgide devam ettiği sürece de iktidara gelmeye elbette devam edecektir, siz de muhakkak, eleştirmeye devam edeceksiniz.

AK PARTİ’nin yüksek eğitimlilerden daha az oy aldığı iddiası son derece fantastik bir iddiadır. Anketleri öyle de okursunuz, böyle de okursunuz ama yüzde 50 oy almış bir siyasi partinin içinde yüksek eğitimliler daha alt düzeyde oy oranına sahip olan partilere göre sayısal olarak daha fazladır. Ayrıca, mesele sadece okuryazarlık meselesi değil, demokrasi “demos”un iktidarını esas alır. Herhâlde şöyle zımni bir fanteziyi biz burada söylemeye başlarsak, o anlama gelebilecek bir göndermede bulunursak yanlış olur: “Okumuş olanlar ile okumamış olanların veya daha az okumuş olanların memleketin geleceğine ilişkin fikirleri kalite ve kantite olarak farklı olmalı.” Bu, son derece elitist, son derece yanlış bir bakıştır ve demokrasiyle de bağdaşmaz; gizli bir fantezi içerir. Önemli olan… Neresinden bakarsanız bakın, Sayın Atıcı’nın burada kurmuş olduğu mantık, kötü yönettiğimiz, yüksek eğitimlilerden az oy aldığımız, her türlü mantığı demokrasiyle de, Türkiye'nin gerçekliğiyle de çelişmektedir.

Teşekkürler. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bostancı.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Yerimden 60’a göre bir söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Özel, mikrofonunuzu açıyorum, 60’ıncı maddeye göre bir dakika süre veriyorum.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

24.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ve (10/518) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlık Divanındaki tüm görevleri Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekillerinin almasına ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, Sayın Bostancı, işte, tam okumuş nasıl yapar, okumamış nasıl davranır falan… O konuda Cumhuriyet Halk Partisinin, ima ettiği gibi bir kanısı olması asla düşünülemez de bugün okumuşlar ne yapmış ondan bahsedeyim.

Çölyak hastalarının sorunlarını dile getirdik yıllarca, Meclis, örnek, eşine az rastladığımız bir örnekle bir komisyon kurdu. Komisyonun amacı, çölyak hastalarının dertlerini dinleyeceğiz, çözüm bekleyen sorunları için ortaklaşacağız ve derde deva olacağız.

Bu Komisyon, dün yapılan seçimden sonra, saat dörtte, zatıalinizin duyurduğu çağrıya uyarak gitti; başkan seçecek, başkan yardımcısı seçecek, sözcü seçecek. Komisyonun Başkanlık Divanındaki 4 temsil makamının 4’ünü de çoğunluk oyuyla yine Adalet ve Kalkınma Partisi aldı. Bunu darbede yaptılar, bütün her şeyde yaptılar ama artık bu kadar insani bir meselede…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – …katkı sunmak isteyen milletvekilleriyle orada bile ortaklaşmamak yani sizin okumuş onu yapar… Görüyoruz sizin ne yaptığınızı ve bunu da millete havale ediyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özel.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Atıcı…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Başkan, sayın grup başkan vekili, benim konuşmamda, okumuş olanlar ile okumamış olanlar, tahsilli olanlar ile tahsilli olmayanların oy kalitesinin farklı olduğunu söylediğimi ima ederek çok ağır bir sataşmada bulundu.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – “İma eden.” dedim, zaten kurduğu mantık bunu açıkça ortaya koyar.

BAŞKAN – Pardon, bir saniye Sayın Bostancı.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Efendim, ima ettiğini söyleyerek bir algı oluşturdu efendim, bu çok ağır tehlikeli bir algıdır.

BAŞKAN – Sayın Bostancı bir şey söyledi, duyamadım.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, burada yapmış olduğu konuşma, zaten ima olarak onu içeriyor. AK PARTİ’yi aşağılarken, aşağılamaya çalışırken “Size okumuşlar oy vermiyor.” diyor, bu elbette ki elitist bir bakışı yansıtır.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Hayır efendim, böyle bir…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Atıcı. (CHP sıralarından alkışlar)

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Grup Başkan Vekili, siz bir akademisyensiniz. İsterdim ki benim on dakikalık konuşmamda yaptığım eleştirilere cevap veresiniz ama siz çıktınız, burada sıradan bir insanın söyleyeceği gibi “Efendim, biz çok oy aldık, biz iktidarız, istediğimizi yaparız.” anlamında bir söylemde bulundunuz. Bu içi sığ bir söylemdir, bir.

İki: Tabii, bunun sığ olduğunu siz de bildiğiniz için size yakışmayacak bir şekilde, benim, sanki okumuş olanlar ile okumamış olanların oyları birbirinden farklıymış, kalitesi daha değişikmiş gibi bir şey söylediğimi ima ettiniz. Bu çok ayıptır, bu benim babama ayıptır, benim anneme ayıptır. Ben Tamirci Şahap Usta’nın oğluyum. Benim babam ilkokul mezunudur, annem ilkokul mezunudur ve onların oyu en az benim oyum kadar, en az sizin oyunuz kadar değerlidir Sayın Grup Başkan Vekili. (CHP sıralarından alkışlar) O nedenle lütfen söylediklerinize dikkat edin.

Ama siz çok haklısınız bunları söylemekte çünkü Sayın Cumhurbaşkanı da sizin gibi korku içerisinde. O da diyor ki: “Efendim, siyasi olarak iktidar olmak başka şeydir, sosyal ve kültürel iktidar ise bambaşka bir şeydir.” Bütün zorbalıklarınıza karşı, işte, halkı sindiremediğinizi Cumhurbaşkanı da, siz de burada itiraf ediyorsunuz. Bu itirafınızı ederken de maalesef hiç size yakışmayacak bir şekilde, dönüp dolaştırıp benim söylemediğim bir şekilde halkımızı küçümseyerek, siz böyle bir ima yaratarak halkımıza haksızlık ediyorsunuz.

Benim sizden ricam şudur: Siz bir grup başkan vekilisiniz. Çıkarsınız, burada benim on dakika söylediklerime cevap verirsiniz. Eğer onların içerisinde bir tane yanlış varsa konuşalım. Eğer diyorsanız ki “Hayır, bu ülkede zorbalık yok; hayır, bu ülkede herkes istediğini söylüyor.”, ee, o zaman sizinle konuşuruz.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Atıcı.

Sayın Bostancı…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Atıcı’nın burada yapmış olduğu bir önceki konuşma, kesinlikle, okuryazar olmayan yahut da daha az okumuş olanların AK PARTİ gibi bir partiye ilgi gösterdikleri bağlamında bir pejoratif iddiayı taşıyor.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Aynı demagojiyi yapıyor ya her seferinde. Mercedes’e bunlar biniyorlar, Audi’ye bunlar biniyorlar, sonra “Halkçıyız.” diyorlar. Kravatları 500 lira, ayakkabıları makam arabası gibi. Bunlar halkçı, biz elitist! Böyle şey olur mu ya! Valla ya, 8 korumayla geziyorlar.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Geleceksin burada önce böyle konuşacaksın, sonra da “Benim babam, annem ilkokul mezunu.” diye başka bir efsane yaratmaya kalkacaksın. Kusura bakmasın!

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bostancı, teşekkür ederim. Tutanaklara geçmiştir.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Başkan, sadece tutanaklara geçmesi için söylüyorum. Sayın grup başkan vekili gerçekleri söylemiyor. Kendisi de bir girdaba girdiğinin farkındadır. Benim böyle bir söylemim yoktur. Ben, söylediklerim tutanağa geçtiği şekliyle neyse aslanlar gibi arkasındayım.

BAŞKAN – Tutanaklara geçmiştir, teşekkür ederim.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- HDP Grubunun, 13/6/2017 tarihinde Grup Başkan Vekili Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım tarafından, KHK’larla gerçekleştirilen ihraçların durdurulması ve hukuksuzca ihraç edilmiş tüm akademisyenlerin ve kamu emekçilerinin görevlerine iade edilmeleri için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 13 Haziran 2017 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Önerinin aleyhinde, Selim Dursun, Sivas Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Dursun.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan, Mercedes’e binen bunlar, Audi’ye binen bunlar, en lüks arabalara binen bunlar, 9 korumayla gezen bunlar; onlar halkçı, biz elitist! Böyle bir şey olur mu ya! Hepsinin koruması var onar tane.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, efendim, lütfen…

VELİ AĞBABA (Malatya) – Audi’ye biniyorlar, Mercedes’e biniyorlar Sayın Başkan.

BAŞKAN – Lütfen efendim, kürsüye hatip davet ettim.

Buyurunuz Sayın Dursun.

SELİM DURSUN (Sivas) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Halkların Demokrat Partisinin grup önerisi hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Gazi Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

Niye Gazi Meclis? Efendim, malumualiniz, 15 Temmuzda FETÖ terör örgütünün alçak darbe girişimine maruz kalmış ve bombalanmış bir Meclisimiz. Bu 15 Temmuz darbe girişimi devletimizin, milletimizin bekasına, geleceğine kasteden terör örgütü mensuplarının hain saldırılarıydı. Efendim, şimdi, bu 15 Temmuzda devlet, milletiyle beraber öyle bir refleks verdi ki -hep beraber; siyasileriyle, bütün siyasi partileriyle, vatandaşlarıyla- o gece darbecilere verdiği dersle dünya tarihine de belki örnek olabilecek bir not düştü.

Değerli vekiller, o gün 249 şehit, 2.194 de gazimiz oldu. Bu şehitlerimizin tabii ki hakları, hukukları, kanları yerde kalmayacak; gazilerimizin de, milletimizin de, devletimizin de. Bunun arkasından, Hükûmetimize bir OHAL yetkisi verdik efendim, Meclisimiz verdi bu yetkiyi. OHAL yetkisi neticesinde de kanun hükmünde kararnamelerle, birtakım iş ve işlemlere tabi tutulan terör örgütü mensuplarının, teröre yardım, yataklıkla vesaireyle iştigal etmiş, iltisakı olan kamu görevlilerinin de görevlerine son verilmiştir.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Bunları nasıl tespit ettiniz ya? Tespit ettiniz mi? Herhangi bir soruşturma yapmamışsınız ki.

SELİM DURSUN (Devamla) – Efendim, tabii, onun tespit yolu kanunlarda ve şeylerdedir. Dolayısıyla sizin de bir itirazınız varsa o zaman kanunlardan doğan haklarla itirazlar yapılır. Kaldı ki örnekleri de var. Çokça, kanun hükmünde kararnameyle de geri dönenler var.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Daha yargı yolunu bile açmadınız, komisyonu yeni kurdunuz.

SELİM DURSUN (Devamla) – Nasıl olur efendim? Kanun hükmünde kararnamelerle geri dönenler yok mu? İtirazları yapılıp da…

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Sizin açığa aldıklarınız…

SELİM DURSUN (Devamla) – İtiraz yolları kapalı değil. İtiraz yolları geçtiğimiz Kurban Bayramı öncesi açıldı.

BAŞKAN – Genel Kurula hitap ediniz Sayın Dursun.

SELİM DURSUN (Devamla) – Dolayısıyla, tabii ki sizin iddialarınız bunlardır, grup önerinizde bunu zaten belirtmişsiniz; hukuksuzluklar var, yanlışlıklar var… Varsa bunun itiraz yolları bellidir dedim. Verilen rakamlara baktığınızda zaten görevlere dönenleri sizler de söylüyorsunuz, “Öğretmenlerin şu kadarı döndü.” diyorsunuz. Ha, birtakım eksiklikler olmuş olabilir. Ama devlet bir sıkıntı yaşadı, millet bir sıkıntı yaşadı. Sıkıntı yaşayan insanlar, belki problemlerini kanun önünde farklı şekilde arayamayan kardeşler, arkadaşlar, insanlar, öğretim üyeleri, memurlar var mıdır? Varsa gereğini yapsınlar. “Gecikmez, geciken adalet adalet değildir.” diyebilirsiniz ama muhakkak geri dönüşler oluyor. Kendi yakınlarımızdan da örnekleri var. Her birimiz sanırım bu noktada yaşıyoruz günlük hayatımızda da.

Bu yapının nasıl bir ruh hâlinde olduğunu hepimiz gördük. Terör örgütünün çok beyinli, çok okumuş, çok belli mevki, makamlara, kadrolara gelmiş insanların bile devleti, milleti aleyhinde bu kadar nasıl sağlıksız düşünebildiğini de anlamakta gerçekten zorlanıyorduk.

Bu OHAL yetkisiyle kanun hükmünde kararnamelerin çeşitli uygulamaları da her yerde vardır malumualiniz. Bizim söyleyeceğimiz, yapılan eksiklik ve hakikaten yanlışlık varsa, hata varsa bunların giderilmesi noktasında da ilgililerin itirazlarını gereği gibi kanundan aldıkları, idare hukukundan aldıkları güçle yapmaları gerekir diyorum.

Grup önerinizin aleyhinde oy vereceğimizi söyleyerek yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Dursun.

Öneriyi oylarınıza…

III. – YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Yoklama istiyoruz.

BAŞKAN – Bir yoklama talebi vardır.

Yoklama isteminde bulunan sayın milletvekillerini tespit edeceğim: Sayın Özel, Sayın Doğan Türkmen, Sayın Bektaşoğlu, Sayın Gürer, Sayın Akkuş İlgezdi, Sayın Bircan, Sayın Usluer, Sayın Tanal, Sayın Gündoğdu, Sayın Kuyucuoğlu, Sayın İnönü Tümer, Sayın Çamak, Sayın Arslan, Sayın Atıcı, Sayın Basmacı, Sayın Kaplan Hürriyet, Sayın Aydın, Sayın Yüceer, Sayın Turpcu, Sayın Baykal. (CHP sıralarından alkışlar)

Yoklama için iki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.53

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati:17.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 105’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

III. – YOKLAMA

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisinin oylamasından önce istem üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi yoklama işlemini tekrarlayacağım.

Yoklama için iki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- HDP Grubunun, 13/6/2017 tarihinde Grup Başkan Vekili Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım tarafından, KHK’larla gerçekleştirilen ihraçların durdurulması ve hukuksuzca ihraç edilmiş tüm akademisyenlerin ve kamu emekçilerinin görevlerine iade edilmeleri için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 13 Haziran 2017 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

2.- CHP Grubunun, 1/7/2016 tarihinde Denizli Milletvekili Kazım Arslan ve arkadaşları tarafından, tarımda yaşanan sorunların araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 13 Haziran 2017 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu, 13/6/2017 Salı günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                                     Özgür Özel

                                                                                                                                        Manisa

                                                                                                                              Grup Başkan Vekili

Öneri:

Denizli Milletvekili Kazım Arslan ve arkadaşları tarafından tarımda yaşanan sorunların araştırılması amacıyla 1/7/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan 711 sıra no.lu Meclis Araştırması Önergesi’nin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere, bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 13/6/2017 Salı günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin lehinde Denizli Milletvekili Kazım Arslan konuşacaktır.

Sayın Arslan? Yok.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin lehinde Ahmet Yıldırım, Muş Milletvekili.

Buyurun Sayın Yıldırım. (HDP sıralarından alkışlar)

AHMET YILDIRIM (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; CHP Grubunun vermiş olduğu araştırma önergesinin lehinde söz almış bulunuyorum. Bütün Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Ben, özellikle, araştırma önergesi üzerinde konuşmaya başlamadan önce, bugün açlık grevinin 97’nci gününde olan eğitimci Semih Özakça ve akademisyen Nuriye Gülmen’in durumuna dikkat çekmek istiyorum.

Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Genel Kurul salonunda bir uğultu vardır. Hatip kürsüdedir, lütfen, efendim, hatibi dinleyelim.

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Bugün partimizin vermiş olduğu araştırma önergesinin aleyhinde konuşan iktidar partisi hatibi, ihraç edilen herkesin 15 Temmuz darbe girişimiyle iltisaklı olduğunu ifade ederek, bize göre, büyük bir gafın altına imza atmıştır. Ben isimlerden bazılarını saydım ve hatip bir adım daha ileri giderek 15 Temmuz günü bu akademisyenlerin elinde silah olmamış olmasının, önümüzdeki dönemde de ellerine silah almayacakları anlamına gelmediği yönünde skandal bir cümle kullanmıştır. Hatibin milletvekili olmadan önceki yaşamına baktım, ne hazindir ki kendisi de bir akademisyen. Düşünün, bir akademisyen, binlerle ifade edilebilecek, ihraç edilmiş, sistemin ve siyasi iktidarın mağduru olmuş akademisyenler hakkında “Bunlar ellerine pekâlâ silah alabilirler.” gibi skandal bir cümleye imza atmaktadır.

Şimdi, şunu söyleyelim: Semih Özakça ve Nuriye Gülmen, özellikle, iktidar partisinin KHK’lar faşizmiyle mağdur olmuş insanların sesi oldukları için bugün cezaevindeler. Bu eğitimci ve akademisyen gençler, iktidarın, KHK’larda nasıl bir suistimal içerisine girdiğine dair, yurt içinde ve uluslararası toplumda maskesini düşürdüğü için bugün Sincan Cezaevindeler. Yoksa, bu konuyla biraz ilgili olan herkes çok iyi bilir ki Semih Özakça ve Nuriye Gülmen birer darbeci değildir. Bunlar, bu genç akademisyenler ve eğitimciler darbe yapmadılar, darbe teşebbüsünde bulunmadılar, kimseye kurşun sıkmadılar, yanlarında silah taşımadılar. Bunlar, herhangi bir kadrolaşmanın ürünü olarak da geri istedikleri işlerini kazanmış değillerdir ancak sadece emekleriyle, annelerinin, babalarının kıt kanaat kendilerine sağlamış olduğu nafakalarla, zor koşullarda tahsil görmüşler ve alınlarının teriyle bir öğretmen ve bir akademisyen olmuşlardır. Siyasi iktidarın, herkesin kendi yandaşları gibi kadrolaştığı saikiyle bu akademisyenleri töhmet altında bırakan ve bütün toplum vicdanını sızlatan açıklamalarını ibretle izliyoruz.

Bir an önce -tahliyelerini dahi istemiyoruz- açlık grevine başlamış olan bu eğitimci ve akademisyen gençlerin, işlerine geri dönerek açlık grevine başlamalarına sebep olan gerekçenin ortadan kaldırılmasını talep ediyoruz. Bakın, yarın bir gün, artık günlerin ve saatlerin önem kazandığı, bu gençlerin, işlerine geri dönmek üzere başlatmış oldukları açlık greviyle ilgili, Allah muhafaza, gelebilecek olumsuz bir haberde bütün Parlamento sorumlu olacaktır, bütün toplum bunun altında kalacaktır. Topluma ve uluslararası topluma izah edemeyeceğimiz bir sonuçla karşılaşmak istemiyoruz. Semih Özakça ve Nuriye Gülmen hem özgürlüklerine kavuşmalı hem de işlerine geri dönmelidir. Bu arkadaşların bütün ömürleri, darbecilere ve onların arka planındaki paralel devlet yapısıyla mücadeleyle geçmiştir.

Değerli milletvekilleri, özellikle eş genel başkanlarımız ve milletvekillerimizin tutukluluğuyla ilgili dosyaları mahkemelerden ve duruşma tutanaklarından alıp buraya getirdiğimizde iktidar partisinin yavaş yavaş rahatsızlığının arttığını gözlemlemekteyiz çünkü dosyalarının tamamında siyaset yaparken kullandıkları söylemler ve bulundukları siyasi faaliyetler dışında hiçbir şey yoktur. Sorduk, rahatsız oldular, yine söyleyeceğiz.

Düşünün, bugün Kayseri’de duruşması görülen Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın Kayseri’de herhangi bir davaya konu olabilecek söylemleri ve siyasi faaliyetleri olmamış, kendileri Kayseri’de bulunmamıştır. Parti il binamızın bombalanması sebebiyle Kayseri Emniyet Müdürlüğünün ihmali sebebiyle verilmiş bir suç duyurusu fezlekeye dönüştürülmüştür çünkü mülki amirler, emniyet müdürleri, başsavcılıklar ve yargıçlar, siyasi iktidarın hesaplarına ancak haksızca, hukuksuzca su taşıdıkları sürece terfi edeceklerini veya bunu yapmazlarsa ihraç edilebileceklerini tecrübe ettiler. Bu sebeple, mevcut yargının tarafsız ve bağımsız olduğuna artık kargalar bile gülmektedir.

Siyasi iktidarın, boğazına kadar siyasallaştırmış olduğu bu yargının toplum nezdindeki güveni yüzde 30’ların altına düşmüştür. Taraflı, tarafsız bütün kamuoyu araştırmalarının ortaya çıkardığı sonuç, bundan dört, beş, altı yıl önce yargıya olan güven, yüzde 70’lerin üzerindeyken bugün yüzde 30’ların altına düşmüştür. Toplum vicdanında bu noktaya itilmiş olan bu yargıya bizim siyasetçiler olarak tarafsız ve bağımsız olarak bakabilme şansımız yoktur.

Değerli milletvekilleri, yaklaşık bir saat önce Bilim, Sanayi, Teknoloji Komisyonuna iade edilen 485 sıra sayılı torba yasanın 2’nci maddesindeki zeytinlikler geri çekildi. Siyasi iktidarın toplumda oluşan ve farklı kesimlerin uzlaşmasıyla açığa çıkmış olan muhalefetten duyduğu çekinceden başka bir şey değildir. Biz, siyasi iktidarın, doğanın özellikle kâra ve sermayeye kurban edilmesi konusunda düşüncesinin değiştiğine inanmıyoruz. İktidar hâlâ her yere fabrika yapma, inşaat sektörü üzerinden doğanın talanına, ekosistemin çökmesine hizmet eden politik hattan vazgeçmiş değildir. Ancak seçmen baskısı, toplumsal baskının böyle bir geri adım attırdığını düşünüyoruz.

Bir diğer husus, torba yasayla alakalı olarak, sadece zeytinlikler problemli değildir; meralar, kıyı kullanımı ve özellikle OSB’lere ve üniversitelere ilişkin birçok maddenin oldukça problemli olduğunu ve bu konuda mevcut torba yasaya ilişkin olarak muhalefetimizi sürdüreceğimizi ifade ediyoruz.

Bir diğer husus ise değerli milletvekilleri, özellikle şunu ifade etmeliyiz ki AKP’nin “Yatırım yapılsın da nasıl yapılırsa yapılsın.” yaklaşımı üzerinden, on beş yıllık süreçte bu ülkenin birçok tarihî, kültürel ve doğal mirası oldukça zarar görmüş ve AKP’nin hedefine UNESCO Kültürel Miras Listesi’nde yer almış olan bazı tarihî ve doğal mekânların getirildiğini çok iyi biliyoruz. “Kamu yararı” denilen şeyin artık “yandaş yararı” olarak algılandığını, “kamu yararı” denilen şeyin sermayeye peşkeş çekilmek üzere hazırlanmış doğal mekânların, ekosistemlerin, ekolojik dengenin veya tarihî, kültürel varlıklarımızın feda edilmesi olduğunu çok iyi biliyoruz.

Buradan hareketle, Homeros’un bir zeytin ağacının gölgesinde dinlenmeye çekildiği ve gördüğü rüyada belirttiği üzere, “Ben, herkese aitim, kimseye veya bir tek kişiye ait değilim. Siz, gelmeden önce de ben buradaydım; siz, gittikten sonra da burada olacağım.” diye, özellikle bir zeytin ağacının Homeros’un rüyasındaki feryadının, bugünkü toplumsal bir uzlaşıda talepleri yer bulmuş olan zeytin yetiştiricilerinin talebi olarak açığa çıktığını belirtiyorum.

Bütün Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

Önerinin aleyhinde, Muharrem Varlı, Adana Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Varlı. (MHP sıralarından alkışlar)

MUHARREM VARLI (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

CHP grup önerisinin aleyhinde söz aldık ama usulen aleyhinde söz aldık. Böyle bir önerinin aleyhinde olmak mümkün değil. Hele hele bir çiftçi olarak benim bunun aleyhinde olmam hiç mümkün değil, lehinde olduğumu belirtmek istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Tabii, Türkiye’deki tarım ürünlerinin eksilmesi, azalması, ekonomiye olan zararı, dışarıdan ithalat yapmak zorunda kalmamız, bunların hepsi, Tarım Bakanlığının plan ve programının eksik olmasından kaynaklanıyor. Burada defalarca söyledik, dedik ki: Türkiye’nin havası, toprağı ve ekilebilir alanları, hem buğday ihtiyacımızı hem mısır ihtiyacımızı hem pamuk ihtiyacımızı hem de ham yağ ihtiyacımızı karşılayabilecek, yağlı tohumlar üretebilecek araziye, havaya ve suya sahip. Ama, böyle bir plan ve uygulama eksikliği olduğu için, yıllardan beridir ne yazık ki zaman zaman buğday, zaman zaman mısır ve çoğunlukta da pamuk ithal eder ülke hâline geldik. Hâlbuki Türkiye, kendi kendine yetebilecek ve kendi tarım ürünlerini ihraç edebilecek bir potansiyele sahipken, ne yazık ki ithal eden ülkeler arasına girdik.

Şimdi, bakın, Türkiye’nin aşağı yukarı 22-23 milyon ton civarında buğdaya ihtiyacı var ki bunu çok rahat üretebilecek durumdayız. İç Anadolu Bölgesi’nin özellikle mısır ekilemeyen, sulanamayan bölgelerinde buğday ekimi ve buğday ekiminden elde edilecek ürünle, Türkiye’nin ihtiyacı çok rahat karşılanabilir. Ama, ne yaptınız? Buğdaydaki teşvik primini 3 kuruşa düşürdünüz yani 3 kuruş, sadece 3 kuruş, buğdayın kilosuna vermiş olduğunuz teşvik 3 kuruş! Çukurova bölgesinin kıraç alanlarında eskiden buğday ekilirdi, bugün orada da buğday ekilmiyor. Trakya’da kıraç alanlarda buğday ekilirdi, orada da buğday ekilmiyor. Dolayısıyla, Türkiye’nin bir buğday açığı oluşmaya başladı. Dolayısıyla, biz dışarıdan ne yazık ki buğday ithal edecek duruma geldik. İşte, Tarım Bakanlığının ve Hükûmetin bir an önce buna tedbir alması lazım. Çözüm, buğdaydaki prim desteğini artırmanız, en az 5 kuruş seviyesine getirmenizdir ve gübre, mazot girdisinde çiftçinin yükünü azaltmaktır.

Şimdi, Sayın Başbakan dedi ki: “Çiftçinin mazotunun yüzde 50’sini karşılayacağız.” Herhâlde bir seneden fazla oldu bunu söyleyeli. Şu ana kadar çiftçinin mazotunun yüzde 50’sini karşılamak gibi hiçbir adım atılmadı.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Yüzde 10’unu bile vermiyorlar.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Yüzde 18’i…

MUHARREM VARLI (Devamla) – Neyse… Yani, biz o bir an önce faaliyete geçirilsin diye bekliyoruz Sayın Grup Başkan Vekili. Yani, çiftçiyim netice itibarıyla, mazotun bir an önce ucuzlaması çiftçinin lehine olacak.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Bakan Bey, millî ekonomi politikasını açıklarken…

MUHARREM VARLI (Devamla) – Ama bir dakika, bakın Sayın Elitaş, yani bir tarafta 20 milyon dolarlık, 25 milyon dolarlık yatlara, kotralara binenlere 1,7 liradan bu Hükûmet mazot veriyor, çiftçi de 4,5 liradan yakıyor bu mazotu. Yani, Allah’tan reva mı bu, vicdanınıza sesleniyorum. (CHP sıralarından alkışlar) Vicdanınıza sesleniyorum, eğer bunu kabul ediyorsanız benim diyeceğim bir şey yok.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Onlar kotralara gitmiyor, onlar nakliyeye gidiyor.

MUHARREM VARLI (Devamla) – Hayır efendim, hayır, hayır.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Onlar mal nakliyesine gidiyor.

MUHARREM VARLI (Devamla) – Yani, öyle bir şey yok. Onlar tamamen alıp kendi ceplerinin, “En ucuz şekilde mazotu nasıl kullanırız.”ın hesabını yapıyorlar ve çiftçi de ne yazık ki 4,5 liradan mazot kullanmaya devam ediyor.

Bir tarafta, üretim yapan, bu ülkenin insanlarını doyurmaya çalışan, hatta katma değer üreten çiftçi var, bir tarafta da cebini doldurmuş, milyon dolarlık yatlarla, kotralarla gezen zenginler var. Onlar 1 milyon 700 bin liraya mazot kullanırken, çiftçi 4,5 milyon liraya mazot kullanıyor. İşte, ben bunları vurgulamaya çalışıyorum. Bunun bir an önce düzeltilmesi lazım, bunun bir an önce giderilmesi lazım, çiftçinin lehine bu düzenlemenin yapılması lazım.

Şimdi, buğday fiyatlarını on beş gün önce konuştum, dedim ki: “Buğday fiyatları şu anda iyi. Eğer, TMO devreye girmezse buğday fiyatları düşmeye başlayacak.” Burada tutanaklarda vardır, bakabilirsiniz. Şu anda buğday fiyatları gün geçtikçe gerilemeye devam ediyor. TMO’nun bir an önce devreye girip “Peşin bedelle şu rakamdan buğday alıyorum.” diyerek bir an önce tüccarın elinden çiftçiyi kurtarması lazım. 1 lira 20 kuruştan başladı buğdayın fiyatı, şu anda kaç liradan gidiyor biliyor musunuz? 96 kuruş, 97 kuruş piyasada yani aşağı yukarı 100 lira gibi –eski rakamla- bir düşüş var buğday fiyatında. Yani bu, Allah’tan reva mıdır? Neden çiftçiyi biz tüccarın kucağına bırakıyoruz, neden çiftçiyi biz tüccarın inisiyatifine bırakıyoruz? İşte, TMO girsin devreye, alım yapsın dediğimizde, bizim söylediğimiz buydu ama dinlemediniz, yine her zamanki bu kulağınızdan girdi, bu kulağınızdan çıktı. Dolayısıyla da buğday fiyatları düşmeye devam ediyor. Allah, çiftçinin yardımcısı olsun. Tüccar, alacak, depolayacak.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Gidip Sudan’da arsa kiraladılar, Sudan’da, Sudan’da.

MUHARREM VARLI (Devamla) - Bakın, iki ay sonra, Türkiye’deki buğday hasadı bittikten sonra buğdayın fiyatı eski fiyatla 1 milyon 200 bin lira. Kim kazanacak? Çiftçi kazanamadığına göre, parası olan, paradan para kazananlar, stok yapanlar yani tüccar kazanmış olacak.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Vekilim, gidip Sudan’da arsa kiraladılar.

MUHARREM VARLI (Devamla) - Yine, bakın, tutanaklara girsin diye söylüyorum: Mısır fiyatı şu anda yeni parayla 90 kuruş yani eski parayla 900 lira, 920 lira. Bakın, hasat dönemine girilmeden eğer Ofis tedbir almazsa, Hükûmet tedbir almazsa mısır fiyatları da geçen yılki hasat dönemindeki fiyatlara kadar gerileyecek. Bunu söylemiştim, buğdayı söylemiştim. Keşke ben haklı çıkmasaydım. Mısırı da söylüyorum, lütfen Hükûmet bu konuda tedbir alsın, lütfen TMO bir an önce devreye girsin ve mısır alımını başlatsın ve fiyatı belirlesin. Eğer bu fiyatı belirlemezlerse yarın tüccar kafasına göre, istediği şekilde çeker aşağıya doğru.

Yine, pamuk… Türkiye, 2 milyar dolarlık pamuk ithal ediyor değerli arkadaşlarım. Ben, her defasında söylüyorum, Sayın Bakan da haklı olduğumu söylüyor ama ne yazık ki bugüne kadar bir türlü düzenleme yapılmadı. Şimdi, pamuktaki prim desteklemesi 80 kuruş yapıldı, olumlu bir gelişme yani kötü bir gelişme değil, olumlu bir gelişme ama en az 1 lira olması lazımdı. Ben dedim ki: Gelin, 2 milyar dolar paramızı dışarıya vereceğimize kendi çiftçimize 350 milyon dolar verelim, hem 2 milyar dolardan kurtaralım hem de Türkiye’nin pamuk ihtiyacının tamamını Türk çiftçisi karşılamış olsun. Yani Türkiye’nin 3,5 milyon ton kütlü pamuğa ihtiyacı var eğer biz 350 milyon doları çiftçiye vermiş olsak 2 milyar dolarlık ithalattan bu ülkeyi kurtarmış olacağız. Ama ne yazık ki bununla ilgili de bugüne kadar en ufak bir tedbir alınmadı. Türkiye, hâlâ pamuk ithal etmeye devam ediyor. Geçmiş yıllarda pamuk ihraç eden bir ülke pozisyonunda olan Türkiye, hâlâ pamuk ithal etmeye devam ediyor.

Değerli arkadaşlarım, bunları bir an önce düzeltmemiz lazım. Bunları düzeltmezsek çiftçiyi, kazançlı üretim yapan bir kurumdan zarar eden bir kurum hâline getiririz ki bu da çiftçinin üretim yapmasını düşürür. İşte bu önergenin ana teması da budur. Çiftçinin üretim yapmasını düşürdüğü için bugün biz dışarıdan ithal eden ülke hâline geldik. Yani biz narenciyeyi mi yetiştiremeyiz, biz elmayı mı yetiştiremeyiz? Biz dünyanın en güzel meyvelerini yetiştirebilecek, dünyanın en güzel sebzelerini yetiştirebilecek iklim ve toprağa sahipken, ne yazık ki dışarıdan ithal eden ülke pozisyonuna geldik.

Onun için Tarım Bakanlığının ve Hükûmetin bir an evvel üreten çiftçiyi korumak adına mazot fiyatlarında, gübre fiyatlarında önemli bir düşüş sağlayıp çiftçinin lehine bir gelişme sağlaması lazım. Bakın “KDV’yi düşürün.” dedik, yaptınız, doğru da yaptınız ama gübredeki KDV’nin düşmesi, çiftçinin cebine yansımadı değerli arkadaşlar. Bakın, gidin, sorun çiftçiye bunu. Bu fiyat, gübredeki KDV’nin kaldırılması ne yazık ki o çiftçinin cebine yansımadı. İşte bunu çiftçinin cebine yansıtacak bir formül bulmak lazım. Bunu destekleyen işler yapmak lazım. Bu manada, üreten insanları, insanlarımızı doyuran, ülkemize katma değer sağlayan çiftçimizi korumak hepimizin görevidir. Hepimizin bu manada üzerine düşeni en iyi şekilde yapması gerekir diyor.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Varlı.

Önerinin lehinde Denizli Milletvekili Kazım Arslan. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Arslan. (CHP sıralarından alkışlar)

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi öncelikle sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Tarımda yaşanan sorunların araştırılması, bu konuda gerekli önlemlerin alınması ve alınacak önlemlerle gerçekten ülkenin tarımdaki sorunlarından arındırılması için bir çalışmanın yapılmasına ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle bu önergemizi vermiş bulunuyoruz.

Değerli arkadaşlarım, tarım, hayatın en zor işi; gerçekten üstü açık bir işletme. Birçok işletme vardır ki üstü açıktır, içinde her şeyinizi yaparsınız, korumalıdır ama tarımda böyle bir koruma imkânı maalesef yoktur. İklimle, değişen iklimle, son günlerde, özellikle değişen iklimle tarım kesimi çok zor durumda kalmaktadır. Birçok ürünü afatın olmasıyla, dolunun olmasıyla, aşırı kuraklık ve aşırı yağışlar olması sebebiyle maalesef tarlada kalmaktadır.

Onun için, tarımın aslında üç önemli sorunu vardır: Birincisi, ağır maliyetlerle ilgili karşılaştığı sorunlar. İki, pazar sorunu; üç de iklimin çok değişken olması sebebiyle tarımın, çiftçinin, üreticinin çok zor durumda kaldığı durumları burada irdelemek durumundayız.

Değerli arkadaşlarım, iklim değişiklikleri gerçekten afetlerle birlikte inanılmaz boyutlara varmış durumda. O nedenle iklim değişikliğine karşı özellikle çiftçi kesiminin, tarım kesiminin ürününün garanti altına alabileceği ve en azından görmüş olduğu zararın bir kısmının karşılanabileceği tedbirlerin alınmasında inanılmaz fayda olacaktır. Çünkü eğer biz bu desteği sağlayamazsak, gerek sigortayla gerekse devletin katkılarıyla bunları tespit edip üreticimizi destekleyemezsek kesinlikle bir sonraki dönemde bizim çiftçinin, üreticinin üretme heyecanı yok olacaktır, ekmekten ve üretmekten vazgeçecektir.

Esas olan, çiftçinin en ağır maliyetlerinin başında, maliyetleri etkileyen mazot vardır. Mazotun fiyatının bugün 5 liraya dayanması; 4,5 liranın üstünde olması çiftçimizi, üreticimizi inanılmaz zorlamaktadır. Düşünebiliyor musunuz, 2002 yılında mazotun fiyatı 90 kuruştu, şimdi gelmiş 4,5 liranın üstüne; tam 5 misli artmış değerli arkadaşlarım. Buğdayın fiyatı 40 kuruştu, çok iyi hatırlıyorum; bugün buğdayın fiyatıysa 90 kuruş ile 100 kuruş arasında değişmektedir. Demek ki 40 kuruştan 90 kuruşa, yani 2 misli artmış; mazotun fiyatı ise 5 misli artmış değerli arkadaşlarım. Bu kadar ağır fiyat artışları karşısında, mazot fiyatının karşısında çiftçinin üretmesi ve para kazanması mümkün değil. Onun için, çiftçimiz giderek zorlanıyor, giderek borcun içinde boğuluyor, borçlarını ödeyemiyor, kredilerle günü kurtarmaya çalışıyor, zaman zaman da ekmemek için direniyor değerli arkadaşlarım. Çiftçimizi bu noktadan kurtarmak için kesinlikle mazotun üzerindeki vergileri kaldırarak ona vermek durumundayız.

Cumhuriyet Halk Partimizin, biliyorsunuz, bir önerisi vardı, seçim bildirgesinde belirttiği bir fiyat vardı; bu fiyatı, yani vergisiz mazotu üreticimizin, çiftçimizin ihtiyacı oranında vererek onu bu ağır maliyet yükünün altından kurtarmak zorundayız değerli arkadaşlarım.

Değerli arkadaşlarım, bir de çiftçimizin, tarım kesiminin pazar sorunu vardır. Biliyorsunuz, geçmişte taban fiyatı uygulamasıyla, birliklerin destek alımlarıyla ve birçok ürünün tüccar değil devlet eliyle alınması suretiyle çiftçimizin, üreticimizin gerçekten bir fiyat garantisi altında ürettiğini ve ürettiğini de sattığını ve sattığında da para kazandığını görüyoruz. Ama bugünkü şartlarda kesinlikle bunu göremiyoruz. Bugünkü iktidar maalesef bir taban fiyatı uygulaması yapmıyor. Özellikle, çiftçinin maliyetlerini etkileyen gübre gibi, yem gibi, ilaç gibi, tohum gibi konularda daha destekleyici önlemler de almıyor, bu alanlarda da çok büyük yükler getiriliyor çiftçinin üzerine.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, bunları görmezlikten gelemeyiz. Pazarını desteklemezsek, pazarını gerçekten iyi bir şekilde çalıştıracağı, malını satacağı bir noktaya getiremezsek, devlet desteğini işletemezsek, tüccarın eline çiftçimizi, üreticimizi teslim edersek gelecekte tarım kesiminde çalışacak, üretecek çiftçiyi kesinlikle bulamayız değerli arkadaşlarım. Onun için, bunun üzerinde ısrarla durmak zorundayız.

Değerli arkadaşlarım, bakın, biz tekstil ülkesiyiz. Pamuğumuzun birçoğunu dışarıdan alıyoruz. 2002 yılında pamuğumuzun yüzde 60’ını kendimiz üretiyorduk, yüzde 40’ını dışarıdan alıyorduk. Bugün ise, geldiğimiz tarihte, bu dönemde pamuğumuzun yüzde 40’ını anca üretebiliyoruz, yüzde 60’ını dışarıdan alıyoruz değerli arkadaşlarım. Düşünebiliyor musunuz, topraktan ta tüketime kadar giden bir ürünü ihmal ediyoruz. Bunu yetiştirirken, bu tarım alanlarında başka ürünlerin ekilmesine olanak sağlayacak bir önlemi almadan, gerekli desteği vermeden, pamuk üretimini de tam anlamıyla desteklemiyoruz ve tarım üreticisinin de ihtiyacımız oranında pamuk üretmesine olanak sağlayamıyoruz.

Şimdi, buğdayda da aynı şekilde. Buğdaydaki taban fiyatın iyi bir şekilde uygulanmaması, desteklenmemesi nedeniyle zaman zaman tarım ülkesi olan Türkiye'nin dışarıdan buğday ithal ettiğini görüyoruz, arpa ithal ettiğini görüyoruz, mısır ithal ettiğini görüyoruz, pamuğu zaten sürekli ithal ediyoruz.

Değerli arkadaşlarım, böyle bir yapı içinde tarım sektörünü geliştiremeyiz, tarım sektörünü daha fazla ürettiremeyiz, tarım sektörünü dünyayla rekabet ettiremeyiz.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, özellikle Denizli’de üzüm üreticilerimiz var, pamuk üreticilerimiz var, tütün üreticilerimiz var. İnanın, bunlar tamamen tüccarın eline mahkûm olmuş üreticiler durumunda. Bugün üzüm üç sene öncesinin fiyatıyla satılmıyor bile, depolarda bekliyor bakın.

Değerli arkadaşlarım, bunun dışında, yine ülkemizde önemli oranda yetişen fındığımız var, çok önemli oranda; bunu değerlendiremiyoruz, bunun sanayisini tam anlamıyla geliştiremiyoruz. Şimdi, bunun ötesinde, çayımız var, bunu da geliştiremiyoruz, bunu da tam anlamıyla yetiştirip dünyaya satacak bir noktaya gelemiyoruz. Bunları iyi bir şekilde değerlendirmek zorundayız. Özellikle pamuk gibi, buğday gibi, ayrıca fındık gibi, çay gibi ürünlerin üzerinde fazlasıyla durmak suretiyle, tarım alanındaki bu sorunların da giderilmesi suretiyle, maliyetlerin aşağıya çekilmesi suretiyle, vereceğimiz fiyat destekleriyle bu ürünlerin daha fazla üretilmesi ve dünyaya satılması konusunda çalışmalar gerçekleştirmek zorundayız.

Tarım ülkesi olarak, bakın, değerli arkadaşlarım, on senede 107 milyar Türk lirası dış alım yapmışız. Bu dışa ödediğimiz dövizin yarısını çiftçimize versek, desteklesek, inanın, var ya, biz ithal eden bir tarım ülkesi olmaktan çıkarız, ihraç eden bir tarım ülkesi konumuna geliriz değerli arkadaşlarım. (CHP sıralarından alkışlar) Bunu mutlaka yapmak zorundayız değerli arkadaşlarım.

Değerli arkadaşlarım, bir de, tarım sanayisini geliştirmek zorundayız. Tarım ürünlerinin işlendiği, sadece tarladan tüccara giden, pazara giden değil, aynı zamanda bu ürünlerin işlendiği, mamul hâle getirildiği ve bunların pazara sürülmesinin bu şekilde olmasının gerçekleştiği… Ve ihracının da bu şekilde yapılarak daha fazla gelir elde etmenin ve istihdam yaratmanın ve sanayimizi de bu alanda geliştirmenin çok büyük faydası olacağını düşünüyorum. Ayrıca zeytinciliğin geliştirilmesi ve zeytinyağı sanayisinin de geliştirilmesinin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Dünyada sayılı ülkeler arasında olduğumuz için mutlaka buna önem vermeliyiz ve tarım ülkesi olarak da geleceğimizi iyi bir şekilde kurtarmalıyız diyorum.

Teşekkür ediyorum, sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Arslan.

Önerinin aleyhinde Metin Akgün, Tekirdağ Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Akgün. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

METİN AKGÜN (Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin, tarımda yaşanan sorunların tespiti ve kapsamlı çözüm önerilerinin geliştirilmesi amacıyla Meclis araştırması açılması için vermiş olduğu önerge aleyhine AK PARTİ Grubum adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetimizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, kürsüye çıkan çok değerli milletvekili arkadaşlarım, tarım politikasıyla ilgili -bilhassa Cumhuriyet Halk Partisinin verdiği önergede- bizim on beş yıldan beri tarımda hiçbir kalkınmaya sebep olmadığımızı, tarımla ilgili çiftçinin yanında olmadığımızı zaman zaman ifade ediyorlar ve kürsüden de değerli arkadaşlarım, AK PARTİ hükûmetleri döneminde, on beş yılda tarıma destek verilmediği konusunu devamlı işliyorlar. Bazı arkadaşlarım da -ben Tekirdağlı olduğum için- Trakya’da buğday ekilmediğini söylüyorlar.

Değerli arkadaşlarım, ilk önce şöyle bir 1970’li yıllara geri dönelim. Ben bir çiftçi çocuğu olarak dünyaya geldim ama 1980’li yıllarda da sanayinin içinde bulundum. 1970’li yıllarda, 1977’li yıllarda -bugün değerli arkadaşlarımın “Hükûmet tarafından mazot desteği verilmedi.” dediği günlerde- kahve meydanında sorulduğu zaman “Kaç dönüm arazin var?”, “50 dönüm.”, “Al sana 50 litre mazot.” denildiği yılları ben çok iyi yaşadım.

Değerli arkadaşlarım, bugün tarım sektöründe… Zamanında biçerdöver ve biçerbağlar çok çok kullandık. O günün biçerdöverlerine baktığınızda, gece saat on bir, on ikide eve geldiğinizde üstünüz toz toprak, her tarafınız kir pas ama bugün on beş yılda gelişen biçerdöver sektörüne, traktör sektörüne bakıldığında, her tarafta ekonomik olarak teknolojinin en iyi ürünlerini kullanan değerli çiftçimiz, aslında hâlinden de memnun ve bize de her zaman teşekkür ediyor.

Değerli arkadaşım belki de bölgeyi yanlış söyledi ama biz Türkiye’de, Tekirdağ ilinde buğday üretiminde 4’üncü sıradayız. Türkiye dünyada da buğday hasılasında, tarım hasılasında da 1’inci sırada. Onun için, aynı ülkede yaşıyoruz ama bilgiler biraz kirli geliyor.

Değerli arkadaşlarım, bugün tarım kesimine baktığımızda, köylerimize gittiğimizde, meydanlara ulaştığımızda, biz tarım kesiminin elindeki traktörlere bakıyoruz, kullandığı ekipmanlara bakıyoruz ve mutlu oluyoruz çünkü devletimiz, biz hükûmet olduğumuz günden beri AK PARTİ Hükûmeti, tarım aletlerine, edevatlarına, traktörüne, biçerdöverine, tarımla uğraşanların, iştigal edenlerin bütün ekipmanlarına yüzde 50 destek veriyor. Onun için, zannedersem, bu kirli bilgiler bizim bu kürsüden konuşuluyor.

Değerli arkadaşlarım, sadece Tekirdağ’da ekilen buğday alanı 4 milyon dönüm. Bunun 900 bin dönümü Hayrabolu’da, 800 bin dönümü Malkara’da, 650 bin dönümü Süleymanpaşa’da, 250 bin dönümü Çorlu’da, 130 bin dönümü Marmara Ereğlisi’nde, 250 bin dönümü de Ergene’de buğday ve ayçiçeği olarak ekiliyor.

Değerli arkadaşlarım, biz yağlı tohum bitkisinde de Türkiye’de Trakya olarak ilk sırada yer alıyoruz. Onun için, bu bilgileri tekrar gözden geçirmek gerekiyor.

Tarım, gerek millî ihracata ve gerekse istihdam ve kalkınmaya sağladığı katkılardan dolayı önemli bir sektördür. Bu sektörün geliştirilmesi ve güçlendirilmesi ülkemiz insanının bugün ve gelecekte gıda güvenliğinin sağlanması açısından gerekli ve zorunludur.

AK PARTİ iktidara geldiğinde tarım sektörü kıvranıyordu. Çiftçi iflasın eşiğindeydi, borcunu ödeyemiyordu; haciz kıskacında âdeta kıvranıyordu, elindeki traktörü haczediliyordu.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Şimdi de öyle, şimdi de, değişen bir şey yok.

METİN AKGÜN (Devamla) – Biz, on beş yıl boyunca tarım sektörünü her açıdan destekledik. Tarım son on beş yılda cumhuriyet tarihinin hiçbir döneminde göremediği ilgiye ve alamadığı desteğe AK PARTİ hükûmetlerimiz döneminde kavuştu.

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Çiftçi kan ağlıyor, kan.

METİN AKGÜN (Devamla) – AK PARTİ hükûmetlerimiz döneminde tarım, sosyal olmaktan çok, stratejik ve rekabete dayalı iktisadi bir sektör olarak ele alındı.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Büyük işletmelere gidiyorsunuz; çiftçiye gidin, çiftçi perişan.

METİN AKGÜN (Devamla) – Senin konuştuğun bilgilerin tümünden bin kat daha fazlasına sahibim, onun için dinlemesini bil değerli arkadaşım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Perişan, perişan, perişan.

METİN AKGÜN (Devamla) – Gündelik bakıştan stratejik planlamaya geçtik. AK PARTİ hükûmetleri döneminde tarımda Avrupa’nın en büyük gücü olduk. Tarıma verilen desteği 7 kat artırdık.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Akgün, hangi ülkeyi anlatıyorsun?

METİN AKGÜN (Devamla) – Türkiye ülkesini anlatıyorum.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Türkiye’de öyle bir şey görmedik biz.

METİN AKGÜN (Devamla) – Sen, o zaman, Türkiye’de yaşamıyorsun.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Hiç de öyle bir şey görmedik.

METİN AKGÜN (Devamla) – Buğdayla ilgili bilgilerin de yok. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VELİ AĞBABA (Malatya) – Ya, millet açlıktan kırılıyor, çiftçi ölüyor, ölüyor. Hayret bir şey ya! Bak, bir şey söyleyeyim: Malatya’daki insanlar var ya, evlerini satıyorlar evlerini, borçları var, sayenizde. Çiftçi mi kaldı ya, ayıp ya!

METİN AKGÜN (Devamla) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Sayın Akgün, siz Genel Kurula hitap edin efendim.

METİN AKGÜN (Devamla) – Değerli arkadaşım herhâlde çiftçilik yapmadığı için konulara çok fazla hâkim değil.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sen, Tekirdağ Bulgaristan’a yakın ya, orayı konuşuyorsun herhâlde.

METİN AKGÜN (Devamla) – Tarımsal destekler, verimlilik ve kalite temelinde…

VELİ AĞBABA (Malatya) – Bulgaristan’ı anlatma, Türkiye’yi anlat.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen efendim, lütfen.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Efendim, ama kamuoyunu yanıltıyor Sayın Başkanım.

METİN AKGÜN (Devamla) – Ben kürsüden konuşurum, benim kavgacı ruhum yok.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Benim de Sayın Akgün.

METİN AKGÜN (Devamla) – O zaman otur oturduğun yerde. Sus, otur oturduğun yerde. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VELİ AĞBABA (Malatya) – Açık sataşma…

METİN AKGÜN (Devamla) – Destekler 2002’de 1,8 milyar TL’den 2017 yılında 12,8 milyar TL’ye yükseldi.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Ya, bak, bak, vallahi doğru değil ha.

Ya, bu çiftçiler telefon açıyor bize ya.

METİN AKGÜN (Devamla) – Ben de çiftçiyim, hem de iyi çiftçiyim.

VELİ AĞBABA (Malatya) – “Sayın Akgün nereyi anlatıyor? Bulgaristan’ı mı anlatıyor?” diyorlar.

METİN AKGÜN (Devamla) – 2017 desteğinin yaklaşık yüzde 63’ünü, 8 milyar TL’sini daha ilk beş ayda ödedik.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Akgün, traktörünün markası ne, Audi falan mı?

METİN AKGÜN (Devamla) – 2017 sonu itibarıyla, son on beş yılda, toplam 103 milyar TL para ödeyeceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Hayvancılığa özel önem veriyoruz. Hayvancılık desteklerini 36 kat artırdık. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Üreticinin finansman ihtiyacını kolay karşılaması için tedbirler alıyoruz, toprağımızı koruyor ve korumaya devam ediyoruz.

İşletme bazlı danışmanlık sistemine geçtik. Her tarımsal işletmeden sorumlu bir ziraat mühendisi veya veteriner hekim görevlendirdik.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Kaç dönüm arazin var?

METİN AKGÜN (Devamla) – En önemlisi, 2016 yılında Millî Tarım Projesi’ni başlattık. Projenin temel hedefini iki unsurla tanımlayabiliriz: Birincisi, gıda güvenliğimizi sağlamak; diğeri, yerli ve yeterli üretimi gerçekleştirmektir.

Millî Tarım, sektörün her alanına el atan, hedefleri ve vizyonu net olarak belirlenmiş önemli bir Türkiye projesidir. Projenin bitkisel üretim kısmında Havza Bazlı Tarımsal Üretimi Destekleme Modeli’ne geçtik. Tarımsal desteklerde bürokrasiyi azaltıyor, girdi desteklerini artırıyoruz.

Millî Tarım Projesi’nin ikinci ayağında, Hayvancılıkta Yerli Üretimi Destekleme Modeli’ni oluşturduk. Tarımsal desteklerde bürokrasiyi azaltıp girdi desteklerini sağlıyoruz.

“Mazot maliyetinin yüzde 50’si desteklenecektir.” dedik, onu da yanlış anladınız. “O da 2017’nin sonunda.” dedik, Sayın Başbakanımız bunu açıkladı. 2017’nin sonunda hep beraber görüşürüz. Mazot desteğinin yüzde 50’si sözümüzü verdik, yerine de AK PARTİ olarak getiririz diyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ hükûmetlerimiz döneminde tarım sektörünün gayrisafi yurt içi hasılasını on beş yılda 36,9 milyar TL’den 158 milyar TL’ye yükselttik. Bundan sonraki hedefimiz: 2023’e doğru ilerlerken, sürdürülebilir büyümesini devam ettiren, tarımsal gayrisafi yurt içi hasılası 150 milyar dolara ulaşmış, tarımsal ihracatı 40 milyar doları aşmış, parçalı arazilerini birleştirerek 14 milyon hektar alanda arazi toplulaştırmasını tamamlamış; 8,5 milyon hektarlık sulanabilir alanın tamamını suya kavuşturmuş bir Türkiye temel hedefimizdir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime son verirken yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akgün.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Sayın Tanal…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Değerli Başkanım, sayın hatibin konuşmasında bahsettiği olaylarla ilgili, 1991 ile 2002 arasında, on iki yıllık dönem içerisinde 714 bin hektar arazi sulanırken 2003 ile bugün arasında, 2014 arasında Türkiye'de 595 bin hektar arazi sulanmış yani 60 bin hektar az sulanmış iktidar döneminde.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tanal, tutanaklara geçmiştir.

Öneriyi oylarınıza sunuyorum…

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Yoklama talebimiz var.

BAŞKAN – Bir yoklama talebi vardır, yoklama işlemini gerçekleştireceğim.

Sayın Özel, Sayın Yalçınkaya, Sayın Tanal, Sayın Ağbaba, Sayın Sertel, Sayın Özcan, Sayın Doğan Türkmen, Sayın Usluer, Sayın Köse, Sayın Yüceer, Sayın Havutça, Sayın Gürer, Sayın Gaytancıoğlu, Sayın Arslan, Sayın Çamak, Sayın Tümer, Sayın Turpcu, Sayın Purçu, Sayın Adıgüzel, Sayın Kaplan Hürriyet.

Yoklama için iki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- CHP Grubunun, 1/7/2016 tarihinde Denizli Milletvekili Kazım Arslan ve arkadaşları tarafından, tarımda yaşanan sorunların araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 13 Haziran 2017 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) Önergeler

1.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, (2/1189) esas numaralı Rehber Köpekler Hakkında Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/100)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(2/1189) no.lu Kanun Teklifi’min İç Tüzük 37’nci maddeye istinaden direkt Genel Kurul gündemine alınmasını rica ederim.

                                                                                                                                    Veli Ağbaba

                                                                                                                                        Malatya

BAŞKAN – Önerge üzerinde teklif sahibi olarak Veli Ağbaba, Malatya Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Ağbaba. (CHP sıralarından alkışlar)

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bugün, 31 Mayıs 2016’da Meclise sunduğum bir kanun teklifiyle ilgili görüşlerimi açıklayacağım ve bütün gruplardan destek isteyeceğim.

Değerli arkadaşlar, bu teklif siyasetüstü bir tekliftir. Bugün bu Meclis çatısı altında bu kanunu kabul edersek doğru bir mesaj vermiş olacağız. Engellilere saygılı olduğumuzun, engellilerimizin özgürce yaşamlarını sağlayacağımızın, herkesin, özellikle engellilerin toplumda eşit bireyler olarak hayata katılabileceğinin mesajını vereceğiz.

Değerli milletvekilleri, kanun teklifimizin genel ismini “Rehber Köpekler” olarak adlandırabiliriz. Türkiye'de 10 milyona yakın engelli var. TÜİK verilerine göre nüfusumuzun yüzde 12,5’u engelli durumda yani her 8 kişiden 1’i engelli. Yani burada konuşacaklarımız ve vereceğimiz oylar hepimizi ilgilendiriyor.

Değerli milletvekilleri, rehber köpekler, görmeyenlerin gözü, duymayanların kulağı, yürüyemeyenlerin iki ayağıdır. Yani rehber köpekler görme ve işitme engellilerin attığı adımdır. Rehber köpekler görme engelli insanların özgürlüğüdür. Rehber köpekler engellilerin güvenliğidir. Rehber köpekler engelli insanların elidir, koludur, kulağıdır, gözüdür, dilidir. Dünyada binlerce engelli insan rehber köpekler sayesinde kimseye bağımlı olmadan yaşamakta, özgürce seyahat edebilmekte, AVM’ye, sokağa çıkabilmektedir. Okullarına gidebilmekte, toplu ulaşım araçlarına binebilmekte, özgürce yaşayabilmektedir. Engelli insanlara her ortamda eşlik ederek bağımsız hareket etmelerine yardımcı olan rehberlerdir kısaca. Bir tekerlekli sandalye ne ise rehber köpek de görme engelli insan için odur.

Rehber köpekler çok uzun ve yoğun eğitimden geçerler ve profesyonel yardımcılar hâline gelirler. Bu eğitimi alan köpekler asla ısırmazlar, saldırmazlar ve havlamazlar. Dünyanın birçok ülkesinde rehber köpekler toplu taşıma, AVM, restoran, sinema gibi sosyal alanlarda görme engellilere eşlik ediyorlar. Güney Afrika, Malezya, Birleşik Krallık, Avusturya, Romanya, Yunanistan gibi birçok ülkede bu uygulamalar uzunca yıllardan beri sürmektedir. Avrupa ülkelerinde bunu sıkça görebilirsiniz. Bizim de bugün bu hakları kendi engellilerimize, kendi görme engellilerimize vermemiz gerekmektedir.

Değerli arkadaşlar, bugün burada dört grubumuzdan olumlu oy vermelerini, onlardan, engelli insanlar adına, görme engelli insanlar adına rica ediyoruz. Onların, görme engellilerin özgürlüğüne vereceğiniz oylarla katkı sunmanızı bekliyoruz.

Değerli arkadaşlar, Türkiye’de bu amaçla kurulmuş çok önemli bir dernek var, benim de üyesi olduğum Rehber Köpekler Derneği. Çok değerli çalışmalar yaparak bu konuda öncü oldular. Çalışmalarının başında görme engelli Avukat Nurdeniz Hanım bulunmakta ve Birleşik Krallık Büyükelçisinin değerli eşi Maggie Moore da bunu desteklemektedir. Bu iki insanı, buradan, Meclisten onları kutlamak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, benim şahsen Veli Ağbaba olarak bu rehber köpeklerle ne ilgim var derseniz, benim 2011 yılından beri görme engelli bir danışmanım var. Görme engelli danışmanım Sayın Ali İlhan, bu yıl Rehber Köpekler Derneği sayesinde kendine bir rehber edindi. Buradan, eğer buradaysa Meclis İdare Amiri Sayın Salim Uslu, ona da bir sitemimi belirtmek istiyorum. Bir haftadan beri Ali İlhan’la birlikte köpeğinin Meclise girmesini sağlamaya çalışıyoruz, maalesef, izin verilmiyor.

Değerli arkadaşlar, bakın, bu o kadar önemli bir şey ki görme engellilerin her türlü özgürlüğe açılmasını sağlayacak. Bu konuda destek veren Nurdeniz Hanım ve Maggie’yi de tekrar kutlamak istiyorum.

Bakın, onların köpeklerinin birinin ismi Kara, birisi de -şimdi basında çok yer alan- Star (Yıldız) isminde.

Bu kanun teklifini vererek, Türkiye’deki görme engellilere sorunlarını aşmada destek olmanızı sizden rica ediyoruz.

Tekrar dört gruba buradan yüksek sesle seslenmek istiyorum: Benim danışmanım görme engelli ama Türkiye’de binlerce görme engelli insan var. Şu anda rehber köpek sayısı, maalesef, üzülerek söylemek isterim ki Türkiye’de 5. Bu sayının artırılabilmesi için ve görme engellilerin her yerde rahat dolaşabilmesi için bu kanuna “evet” oyu vermenizi bekliyorum. Gelin engel olmayalım, gelin rehber olalım.

Çok teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ağbaba.

Sokak köpekleri Meclise girebiliyor Sayın Ağbaba, rehber köpekler giremiyor mu?

VELİ AĞBABA (Malatya) – Rehber köpeklere, maalesef, izin verilmiyor Sayın Başkanım. Buradan idare amirlerine çağrı yapalım.

BAŞKAN – Peki.

Önerge üzerinde bir milletvekili olarak Murat Emir, Ankara Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Emir. (CHP sıralarından alkışlar)

MURAT EMİR (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Ben de yirmi beş yılını göz hastalıklarına vermiş bir göz hekimi olarak rehber köpeklerin sayısının artırılması ve çeşitlendirilmesi konusundaki bu kanunumuza bütün parti gruplarından destek istiyorum. Gerçekten de bu siyasetüstü bir meseledir, ağır bir meseledir ve mutlaka Meclisimizin çözmesi gereken bir meseledir.

Değerli arkadaşlar, bunun yanında, doksan sekiz gündür Sincan Cezaevinde yaşanan bir trajediyi tekrar Meclis gündemine getirmek istiyorum. 2 eğitim emekçisi, Nuriye Gülmen ve Semih Özakça, emek mücadelesi için, onur mücadelesi için, haksız, hukuksuz mesleklerinden ihraç edildikleri için açlık grevine başladılar. Defalarca savcının önüne çıkarıldılar, defalarca gözaltına alındılar ve defalarca aranmasına rağmen haklarında hiçbir delil bulunamadı ama bu eylem geliştikten sonra, bu eylemin hem Türkiye’de hem de dünyada bir yankı uyandıracağı görüldükten sonra bu kişiler tutuklanarak bu eylem ve bu kanun hükmünde kararnamelere tepki kamuoyunun, Türkiye’nin ve dünyanın gözünden kaçırılmak istendi ve bu kişiler haksız bir biçimde tutuklandılar. Bu kişilerin sağlık durumları şu anda son derece kritik. Açlık grevinin 98’inci günündeler. Biz, Meclis olarak bu soruna artık “Dur.” demek zorundayız. 98’inci güne gelmiş açlık grevine müdahale etmek için daha neyi bekliyoruz? Bakın, bir hekim olarak söylüyorum, çok yakında oraya ambulansları göndermemiz gerekecek. Bu kişilerin yaşamlarında kalıcı hayati riskler oluşmaya başladı bile. Dolayısıyla, başta Başbakan, Adalet Bakanı ve tüm yetkilileri sorumlu davranmaya davet ediyorum.

Aslında, bu soruna insani, vicdani ve hukuku bir çözüm bulma olanağımız var; Ceza İnfaz Kanunu’muz buna müsait. 16’ncı maddesi ve 116’ncı maddesinin (1)’inci fıkrası diyor ki: “Tutuklunun hayati tehlikesi varsa, hayati tehlikesi tutukluluğunun devamına izin vermiyorsa bu kişinin tutukluğu kaldırılıp adli kontrol yoluyla tutukluluğu sonlandırılabilir.” Dolayısıyla, aslında işletilmesi gereken budur. Bakın, tam tersi bir şey söylüyorum: Yani açlık grevi yaptığı için tutuklamak yerine, “Açlık grevi yaptığı için bunun tutukluluğu uygun değildir.” deyip onu dışarı bırakmak ve adli kontrol hükümlerini işletmek gerekir. Oysa burada yapılan, bu eylemi insanların gözünden kaçırmaktır. Bu benim iddiam değil, iddianamede de var, “Gezi benzeri bir olay olabileceği için biz bunları tutuklamalıyız.” diyor sayın savcı.

Tabii, kanunların böylesine işlemediği, çok şanslı insanlar da var Türkiye’de. Ben hukuk fakültesi mezunuyum, birçok hukuk alanı işletilir, okutulur, kürsüleri vardır ama şu anda yepyeni bir hukuk alanıyla karşılaştık, o da damatlar hukuku. Bakın, söz konusu olan damat olunca, nüfuzlu kişiler olunca, dolarları olan kişiler olunca, etkileri olan kişiler olunca onlar için bu tutukluluk gerekçelerinin hiçbiri geçerli değil. Hatta bakın, Kavurmacı’nın iddianamesinde ne diyor biliyor musunuz? Diyor ki… Ve bu rapor, iddianameye konu olan tutuklamanın sonlandırılması için destek olarak gerekçe gösterilen rapor özel bir hastaneden alınmış, yıllar önce alınmış ve diyor ki: “Uzun süre aç kalamayacağı için ve saatler boyunca aç kalırsa hayati durumunda, yaşamsal durumunda telafisi imkânsız sonuçlar doğabileceği için bu kişinin tutuklu olması uygun değildir.” Garabete bakabiliyor musunuz, bakıyor musunuz? Bakın, bu, utanılacak bir şeydir. Bir damadın, saatlerce aç kalamayacağı gerekçesiyle, özel hastaneden aldığı bir raporla anında tutukluluğu kaldırılırken, aynı zamanda açlık grevinde olduğu bilinen, 98’inci gününe gelmiş insanların tutukluluğu devam ettiriliyor bu ülkede.

Değerli arkadaşlar, sorumluları sorumlu davranmaya davet ediyoruz. Bu olayın, bakın, böyle konuşularak hafife alınacak bir tarafı kalmamıştır. Artık bu sorun mutlaka çözülmelidir. Herkesi, başta da yüce Meclisi göreve davet ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Emir.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Sayın Gürer, bir söz talebiniz mi var?

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – 60’a göre…

BAŞKAN – Ne konuda Sayın Gürer?

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Meclis Bülteni’yle ilgili Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Buyurunuz, mikrofonunuzu açıyorum.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

25.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, Nisan 2017 ve Mayıs 2017 Meclis Bültenlerinde Mustafa Kemal Atatürk’ün resmine yer verilmemesine ilişkin açıklaması

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Sayın Başkanım, Nisan 2017’de çıkan Meclis Bülteni’nde 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olmasına rağmen, Mustafa Kemal Atatürk’ün resmine yer verilmedi. Bu kez, Mayıs 2017’de 19 Mayısın törenlerle kutlandığı, ülkenin kurtuluş mücadelesinin başladığı günde de Mustafa Kemal Atatürk’ün resmine yer verilmedi. “Acaba bu günlerin farkında değiller mi?” dedim ama baktım, Fatih Sultan Mehmet’in tam boy resmine yer verilmiş. Bu durumu bir milletvekili olarak uygun bulmuyorum. Bu Türkiye Büyük Millet Meclisi Aylık Bülteni’nin Sayın İsmail Kahraman’ın bülteni olmadığını düşünüyorum. Bu günlerde Mustafa Kemal Atatürk’ün resmine de yer verilmesini talep ediyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gürer.

VI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23 Nisan nedeniyle çıkardığı bültende Atatürk’ün resmi yer almamışsa bunun doğru olmadığına ilişkin konuşması

BAŞKAN – Eğer 23 Nisan nedeniyle Türkiye Büyük Millet Meclisi bir bülten çıkarmış ve burada Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün resmi yer almamışsa bunu asla doğru bulmuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın) – Atatürk’ün ismini bile söylemekten kaçınıyor Başkan ya.

BAŞKAN – Alınan karar gereğince sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Sanayinin Geliştirilmesi ve Üretimin Desteklenmesi Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Sanayinin Geliştirilmesi ve Üretimin Desteklenmesi Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/837) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporları (S. Sayısı:485) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

Dünkü birleşimde, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın tümü üzerindeki görüşmelerin İç Tüzük’ün 72’nci maddesine göre devam etmesine dair Manisa Milletvekili Özgür Özel ve arkadaşları tarafından verilmiş olan önergenin oylamasında kalınmıştı.

Şimdi tasarının tümü üzerindeki görüşmelerin devam etmesine dair önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Şimdi, tasarının tümü üzerinde yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Soru sorma işlemini başlatıyorum.

Sayın Erkan Aydın… Yok.

Sayın Yedekci… Yok.

Sayın Kazım Arslan… Yok.

Dün sisteme girip kaydını yaptırmış olan milletvekillerinin isim listesini okuyorum.

Sayın Gaytancıoğlu…

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Kaliteli, ucuz bir baretin 16 lira olduğu ülkemizde, iş kazaları nedeniyle binlerce işçimizi kaybediyoruz. İş sağlığı ve güvenliği için yapılan 1 liralık yatırım 2,2 lira olarak geri dönüyor. İş kazalarında olan kayıpları azaltabilmek için birçok üniversite mezununu iş güvenliği uzmanı olarak yetiştirdik ve bir yasa çıkardık. Bu yasayı çıkararak “Artık iş kazalarını minimuma indireceğiz.” dedik. Ancak kendi çıkardığımız yasayı şimdi AKP engelleyerek 2020 yılına ertelemek istiyor. 5 milyon çalışanın yaşamını doğrudan etkileyecek bu yasayı neden erteliyoruz? Hükûmeti uyarıyoruz: Lütfen bu yasayı geri çekin, iş hayatında devletin ağırlığını herkes hissetsin, yasa çıkıyorsa ertelenmesin.

BAŞKAN – Sayın Atıcı…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, benim sorum bu tasarının 18’inci maddesiyle ilgili. Sorum şu: Bu maddeyi geri çekmeyi düşünüyor musunuz? Çünkü bu madde milletvekillerine ayrıcalık getiriyor Sayın Bakan. Milletvekilliği biten öğretim üyeleri üniversiteye dönerlerse ek ders ücreti ve döner sermaye payı alabilecekler. Ayrıca, bu düzenleme, emekli olan milletvekili öğretim üyelerine ikinci maaş hakkı yolunu da açacaktır. Yani gariban emekli kamuya dönerse ya emekli maaşı ya da kendi maaşını alacak, milletvekili dönerse iki maaş alabilecek. Bu düzenleme bunun yolunu açıyor. Bu maddeyi daha önce de getirdiniz, Aladağ yangını çıktı; bu maddeyi şimdi getirdiniz, daha şehitlerimizi, o 13 şehidimizi toprağa vermeden bu madde geldi.

Sayın Bakan, bu maddeye dokunmayın, bu madde lanetli bir madde hâlini aldı. Bırakın olduğu gibi kalsın, haksızlık yapmayın.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Öz… Yok.

Sayın Durmaz… Yok.

Sayın Bektaşoğlu… Yok

Sayın Gürer…

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Bakan, imalat sanayisinde son beş yılda toplam kaç iş yeri kapanmış, kaç iş yeri açılmıştır; kaç işçi işini kaybetmiş, kaç işçi işe alınmıştır? Organize sanayi bölgelerinde son beş yılda faaliyetlerini sonlandıran yatırımcı sayısı kaçtır, kaç kişi işsiz kalmıştır? Türkiye Şeker Fabrikaları AŞ’nin 28 fabrikasında yemek pişirme, dağıtma, bulaşık yıkama, hizmet işlerinin dışarıdan alınmasına neden gerek duyulmuştur? Bu yolla kaç kişi işten çıkarılmaktadır? Ortalama çalışma süreleri nedir? İşçileri işsiz bırakan bu uygulamaya neden gerek duyulmuştur?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Köksal… Yok.

Sayın Tümer…

ZÜLFİKAR İNÖNÜ TÜMER (Adana) – Sayın Bakan, dünyanın en büyük internet kütüphanesi olarak kabul edilen Wikipedia’ya 29 Nisandan bu yana erişim engeli getirilmiştir. En temel insan haklarından biri olan bilgiye erişim hakkının engellenmesi Türkiye’nin uluslararası kamuoyundaki itibarını ve saygınlığını da zedelemektedir. Erişim engeli, düşünce ve ifade özgürlüğüne de vurulan bir darbedir. Dünyanın en geniş bilgi ağına sahip sitenin kapatılma gerekçesi nedir? Tüm amacı ansiklopedik yayınları dünyayla paylaşmak olan sanal bir ansiklopediyi kapatmanın nasıl bir haklı gerekçesi olabilir? Wikipedia, tamamıyla şiddete ve nefrete dayalı ya da terörizmi destekleyen bir internet sitesi midir ki tüm içeriğine erişim engeli getirilmiştir? OHAL koşullarında gerçekleştirilen ve şaibeli bir sonuçla rejimi değiştiren referandumla demokrasi liginde küme düştüğümüz yetmezmiş gibi, tüm dünya tarafından kabul gören bir internet ansiklopedisinin tümüne erişim engeli kabul edilebilecek bir durum değildir. Wikipedia’ya getirilen erişim engeli zaman geçirilmeden kaldırılmalıdır.

BAŞKAN – Sayın Erkan Aydın…

ERKAN AYDIN (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Dün İzmir’in Ödemiş ilçesinde 11 yaşında bir kız çocuğu ölü hâlde bulundu. Son döneme bakıldığında, çocuklara yönelik taciz, tecavüz ve şiddet olaylarında bir hayli artış görülüyor. İlçede büyük bir tepki var. Belli ki insanlık için tehdit oluşturan bazı kişiler medyada yapılan konuşmalardan, bu suçlara verilmeyen cezalardan ya da hafifletilmiş cezalardan güç alıyor. Hükûmet olarak bu konuda cezaların artırılmasını düşünüyor musunuz ya da toplum vicdanını yaralayan bu suçlar hakkında caydırıcı bir önlem almayı düşünüyor musunuz?

BAŞKAN – Sayın Kazım Arslan…

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanına soruyorum:

1) Görüşmekte olduğumuz üretim reform tasarısında yer alan, TRT katılım payının yalnızca sanayi siciline kayıtlı olan sanayi işletmelerinden alınmayacağı kararlaştırılmıştır. Tüm üretim alanlarında kullanılan elektrik üzerindeki TRT katılım payının da kaldırılmasıyla üretim artırılmış ve desteklenmiş olacak. Bu nedenle, TRT katılım payının bütün üretim alanlarından kaldırılması hususunu tekrar değerlendirir misiniz?

2) Zeytinyağı sanayisinin geliştirilmesi, daha çok üretilmesi ve ihracatının artırılması konusunda etkin bir çalışma sürdürmeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Tanal…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, size Bilgi Edinme Hakkı Kanunu uyarınca Düzce’de KOSGEB kredisini en yüksek alan 3 kişiyi sordum, cevap vermediniz. Bilgi edinme üst kuruluna gittim, lehime karar verdi, yine bilgi vermediniz.

Şimdi, burada, aynı soruyu tekrar soruyorum size: Düzce ilinde en yüksek KOSGEB kredisi alanın AK PARTİ İl Başkanı olduğu iddiası var, aynı zamanda Belediye Meclisi üyesi. Bu doğru mudur? Niye bu bilgiyi vermekten kaçınıyorsunuz? Yani bir milletvekilinin bilgi alması için ta bilgi edinme üst kuruluna kadar itiraz dilekçesi verip mahkeme kararı alması mı gerekiyor?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Ağbaba…

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkanım, ben de Malatya’yla ilgili bir soru sormak istiyorum.

Malatyalı üreticilerin beş yıldır faiziyle ertelen borçlarına çözüm bulunmalıdır. Üreticilerin bu borçları ödeme gücü kalmadığını herkes biliyor. Ziraat Bankası, tarım kredi kooperatifleri ile elektrik dağıtım şirketlerine ait her türlü borç faizleri bir defaya mahsus olarak affedilmelidir. Bu paranın faizsiz olarak eşit taksitler hâlinde bölünmesinin ve alınacak kararın Malatya’nın ekonomisini rahatlatacağını düşünüyoruz. Acaba Malatya’yla ilgili veya bütün tarımla ilgili borçları ertelemeyi, faizleri silmeyi düşünüyor musunuz?

BAŞKAN – Sayın Toğrul…

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, Sayın Bakanım, bugün her ne kadar zeytin alanlarıyla ilgili 2’nci madde çekildiyse de Gaziantep’in Nizip ilçesinde, Nizip ile otoban arasında kalan bölgede şu anda zeytinlik alanlarda inşaatlar yükseliyor ve bu inşaat alanının hemen çevresinde en az yüz yıllık, yüz elli yıllık, iki yüz yıllık zeytin ağaçları var. Bunlarla ilgili bir işlem yapmayı düşünüyor musunuz?

Bir diğer sorum, yine Sayın Bakanım, bu torba yasalar gerçekten neden çorba yasa hâline getiriliyor? Mesela, getirilen bu torba yasada kaç farklı komisyonu ilgilendiren maddeler söz konusu? Tüm bu komisyonlara gidilebildi mi? Neden bu hâlde yasa getiriyoruz? Her seferinde “Torba yasa getirmeyeceğiz.” diyorsunuz, yine getiriyorsunuz, bundan ne zaman vazgeçeceksiniz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Atıcı…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, iş kazalarında ve işçi ölümlerinde dünya 3’üncüsüyüz ve Avrupa 1’incisiyiz. Hâl böyleyken siz bu yasa tasarısında iş sağlığı ve güvenliğiyle ilgili çok önemli kararları 2020’ye erteliyorsunuz.

Şimdi, siz buna eğer karşı çıkmazsanız, buradaki arkadaşlar el kaldırıp kabul ederse acaba, bundan sonra ölecek her işçide kendinizi suçlu hissetmeyecek misiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Gaytancıoğlu…

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Yurdumuzun birçok bölgesinde buğday hasadı başladı ancak fiyat yok. Adı “Toprak Mahsulleri Ofisi” olan ve görevi çiftçinin kara gün dostu olmak olan bir kurum var. Bu kurumun görevi, sözde, buğday piyasalarını, tahıl piyasalarını düzenlemek olmasına rağmen, neden hâlen bir fiyat, bir alım politikası açıklanmamıştır?

Ayrıca, başta Trakya bölgesi olmak üzere Edirne’de birçok köyümüzü dolu vurmuştur. TARSİM’in yetkilileri hâlen bölgemizi ziyaret etmemiştir. Bir an önce bu ziyaretlerin gerçekleştirilmesini istiyoruz.

BAŞKAN – Sayın Gürer…

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Sayın Bakan, Başbakan Binali Yıldırım “Hükûmetin gündeminde bedelliyle ilgili bir konu yok.” dedi. Hükûmet Sözcüsü Numan Kurtulmuş da bir açıklama yaptı, Kurtulmuş “Bedelli askerlikle ilgili bir teklif Bakanlar Kuruluna gelmedi.” dedi. Bu iki söz çelişkilidir. “Bedelli gündemde yok.” ile “Bakanlar Kuruluna gelmedi.” söylemlerinin aynı ifadeleri içermemesi kamuoyunda farklı değerlendirmelere neden olmaktadır. Bedelli, geçmiş AKP hükûmetlerinin uygulamaya aldığı bir konu olduğu için de beklenti oluşmaktadır. Terör neredeyse her gün can alırken bedellinin konuşulmasının doğru olmadığı söyleniyor, doğrudur ancak bu beklentiyi üreten de yaratan da AKP Hükûmetidir. Konu kesin açıklamaya muhtaçtır. Farklı nedenlerle askerlik görevini yapamamış binlerce insan vardır. Sorun net olarak açığa kavuşturulmalıdır. Bu konuda Hükûmetin net olarak söylediği nedir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın İrgil…

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Sayın Bakanım, bu tasarının 18’inci maddesinde, biraz önce diğer milletvekili arkadaşımın da ifade ettiği gibi ayrıcalıklı bir madde var.

Bu maddeyle ilgili olarak, daha önce bu Mecliste görüşüldüğü ve çıktığı hâlde, Sayın Cumhurbaşkanının talebiyle ertesi gün geri çekilmişti. Bu 18’inci maddenin, ayrıcalık yarattığı için ve akademisyenlere kamuoyunda “ballı maaş” dedikleri çifte maaş olanağı sağladığı için, geri çekilmesini defalarca talep ettik. Siz bu maddeyi geri çekmeyi düşünüyor musunuz? Bu maddeyle ilgili YÖK’ten ve Sayın Cumhurbaşkanından görüş aldınız mı?

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İrgil.

Cevaplar için Hükûmete söz vereceğim.

Buyurunuz Sayın Bakan.

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Şimdi, aldığım notlardan takip edeceğim. İlk soru Sayın Gaytancıoğlu’nun sorusuydu, iş kazaları, iş güvenliği uzmanlığı konusunun niye 2020 yılına kadar ertelendiğiyle ilgiliydi. Burada uygulamadan kaynaklanan birtakım sıkıntılar var, bunları aşacağız, bu sebeple zamana ihtiyacımız var, erteliyoruz.

Diğer soru Sayın Atıcı’nın sorusuydu. “18’inci maddeyi geri çekmeyi düşünüyor musunuz?” şeklindeydi. Meclisin takdiridir, Meclis takdir edebilir.

Sayın Gürer’in sorusu var. İmalat sanayisinde kaç kişi çalışıyor, açılan iş yeri sayısı ve şeker fabrikaları konusu var bu soruda. Buna yazılı cevap vereceğim Sayın Gürer.

Bir diğer soru Sayın Tümer’in sorusu. Sayın Tümer’in sorusu Wikipedia’ya erişimin engellenmesiyle ilgili. Bu konuda Ulaştırma Bakanımız bir açıklama yapmıştı, bu açıklamanın yeterli olduğunu düşünüyorum.

Bir başka soru, İzmir Ödemiş’le ilgili bir soru. Bu, konumuzla ilgili değil.

Yine, Sayın Kazım Arslan Bey’in sorusu var, iki sorusu var daha doğrusu, birisi TRT payıyla ilgili. Bu soru aslında Komisyonda da gündeme geldi, orada da aynı cevabı vermiştim. Bu konuları Sayın Maliye Bakanımızla istişare ederek değerlendirip gündeme alıyoruz.

İkinci soru zeytinyağı sanayisiyle ilgili. Evet, bu konuda çalışacağız, bu konuda Bakanlığımız bünyesinde bir çalışma grubu kuracağız Kazım Bey ve bu konuyu çalışacağız.

Sayın Tanal’ın sorusu var. Bu da tabii, konumuzla ilgili değil ama Sayın Tanal, ben Düzceliyim, buna cevap vereceğim. Düzce İl Başkanımızın KOSGEB’den aldığı bir kredi yoktur. KGF’den kullanmış olabilir, KGF’den de herkes kredi kullanıyor dolayısıyla serbest bir durum. Yani bunun için AK PARTİ’li ya da bir başka partili olmasına gerek yok. İsteyen herkes, şartları sağlıyorsa KGF’den kredi kullanıyor ama KOSGEB’den kullandığı bir kredi yoktur.

Sayın Ağbaba’nın bir sorusu var Malatya’yla ilgili. Biz daha önce çiftçi borçlarıyla ilgili bir düzenleme yapmıştık Sayın Ağbaba. Bunu yaptığımızı düşünüyorum, yeni bir şey yok.

Sayın Toğrul’un sorusu var Nizip’le ilgili. Sayın Toğrul, sizden duyuyorum Nizip’te zeytin ağaçlarıyla ilgili bir çalışma olduğunu. Nizip’le temas kuralım, öğrenelim.

Yine, Sayın Toğrul’un torba yasalarla ilgili bir başka sorusu var. Şimdi, bakın, ihtiyaçtan kaynaklanan durumlar söz konusu. Bir şeye de ihtiyaç varsa birbirinden farklı kanunların bir paket hâlinde gelmesinde bir beis yoktur, ihtiyaç varsa. Önemli olan, kanunların komisyonlarda, Mecliste yeterince tartışılıp tartışılmadığıdır, görüşülüp görüşülmediğidir. Bir kanunun temel kanun olması veya torba yasa olması içeriğiyle ilgili bir halel getirmez.

Sayın Atıcı’nın sorusu… Bunu az önce açıkladığımı düşünüyorum.

Sayın Gaytancıoğlu’nun bir sorusu var buğday fiyatlarıyla ilgili. Bu, konumuzla ilgili değil; bunu Tarım Bakanımıza sorup Tarım Bakanımızdan öğrenebiliriz.

Bir başka soru bedelli askerlikle ilgili oldu. Şimdi, bu konuda gerek Sayın Başbakanımızın gerekse Başbakan Yardımcımız Numan Bey’in yaptığı açıklamalarla ilgili bir çelişki yoktur. Gerçekten Bakanlar Kurulu gündemine böyle bir şey gelmedi. Sayın Kurtulmuş da Bakanlar Kurulu gündemine gelmediğini açıkladı.

Sayın İrgil’in bir sorusu oldu yine 18’inci maddeyle ilgili. Bu soruya cevap verdiğimi düşünüyorum.

Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Zamanımız var, daha bitmedi.

Sayın Atıcı sisteme girmiş durumda.

Buyurunuz Sayın Atıcı.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, meralar Türkiye için hayati öneme sahip alanlar. Evet, Türkiye’de bazı meralar mera özelliğini kaybetti, bunun bilincindeyiz ancak yapacağınız bu düzenlemeyle bütün meraları tehlikeye attığınızın acaba farkında mısınız? Bir kurul oluşturup meralarla ilgili kararları valiliğe bırakmakla aslında siz vali ile oradaki yerel halkı karşı karşıya getirmiş olacaksınız ve sanki Hükûmet temizmiş de bu yanlış işi valiler yapıyormuş gibi bir hava yaratmış olacaksınız. Bu içinize siniyor mu? Hayvancılığı bitirecek bu konuda gerçekten doğru iş yaptığınızı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, zamanımız var deyince herkes sisteme girmeye başladı ama herkese söz verecek kadar zamanımız yok. Bir kişiye daha soru için söz verebilirim.

Sayın Ağbaba…

VELİ AĞBABA (Malatya) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, geçtiğimiz hafta sonu Malatya’da bir eylem oldu. Malatya-Sivas yolu trafiğe kapatıldı, Dilek beldesinde yaşayan insanlar tarafından. Aslında orada, Dilek beldesinde, Sivas yolundaki Dilek beldesinde bir kavşak yapımı talepleri var, maalesef bu kavşak yapılmıyor. Her yıl orada kazalar oluyor, her yıl yaklaşık 8-10 kişi ölüyor. Ben de orada bir kaza yapmıştım bir kavşağın olmaması nedeniyle. Maalesef, oradaki insanların talepleri dikkate alınmıyor, oraya bir kavşak yapılması şart. Eğer oraya kavşak yapılmıyorsa Türkiye’de hiçbir yere kavşak yapılamaz. Bu konuda Hükûmetin bir çalışması var mı? Onu size sormak istedim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ağbaba.

Sayın Bakan, buyurunuz efendim.

BİLİM, SANAYİ VE TİCARET BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Şimdi, iki soru var, birisi meralarla ilgili. Bakın, bu tartışma Komisyonda da yapıldı, hep de yapılıyor. Meralarla ilgili bir kurul var ve bu kurulu biz kurmadık; bu kurul daha önce, bizden önce kurulan bir kurul, sanıyorum 1998 yılında kurulan bir kurul. Burada 8 üye var, valinin başkanlığında ve doğrudan ilgili yani merayla ilgili kişilerden oluşan bir kurul.

Şimdi, bakın yani Türkiye değişiyor, Türkiye büyüyor. Değişen ve büyüyen Türkiye’nin ihtiyaçları da değişiyor. Verimli tarım arazilerinin, meraların sanayi alanlarına açılmasına başından beri karşı olduğumuzu hep ifade ettim, söyledim.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – O zaman koruyun Sayın Bakan meraları, koruyalım hep beraber.

BİLİM, SANAYİ VE TİCARET BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Şimdi, bakın, meraları koruyoruz. Yani sizin sorduğunuz soru aslında… “Meraları tehlikeye attığınızın farkında mısınız?” diye bir sorunuz var. Şimdi, bakın, biz meraları niye katledelim? Meraları biz niye bozalım, kötülük yapalım?

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Ben de onu söylüyorum.

BİLİM, SANAYİ VE TİCARET BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Biz de biliyoruz ki gıda, gıda sanayisi ve tarım stratejik bir alan ve bizim buna ihtiyacımız var. Şimdi, bir kurul bununla ilgili karar vermeyecekse kim karar verecek? Birinin bir karar vermesi lazım.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Mera olarak kalsın, kimse karar vermesin.

BİLİM, SANAYİ VE TİCARET BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) - Kurulan bir mekanizma var ve bu mekanizma çalışıyor. Şimdi, bu çalışan mekanizmaların aldığı yanlış kararlar varsa bunları tartışalım ama sistemi…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Efendim, o kararın geri dönüşü olmaz ki.

BİLİM, SANAYİ VE TİCARET BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – “Sistem yanlış…” O zaman önerinizi getirin, söyleyin, başka bir sistem yapalım.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Tabii, bu maddeyi çekin hemen, tartışalım efendim.

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Şimdi, Sayın Ağbaba’nın sorusu vardı Malatya’yla ilgili. Sayın Ağbaba, yeri tarif ederseniz ben Ulaştırma Bakanımıza ileteyim, o kavşağı yaptıralım.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sivas Dilek Sayın Bakanım.

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Efendim?

VELİ AĞBABA (Malatya) – Malatya-Sivas yolunda “Dilek kavşağı” denilince biliniyor.

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Tamam, ben bakanımızla konuşayım, bu kavşağı yaptıralım, size de bilgi verelim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum…

III.-YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Yoklama talebimiz var efendim.

BAŞKAN - Evet, bir yoklama talebi vardır.

Sayın Özel, Sayın Tarhan, Sayın Tanal, Sayın Ağbaba, Sayın Sertel, Sayın Erkan Aydın, Sayın Kazım Arslan, Sayın Ceyhun İrgil, Sayın Gaytancıoğlu, Sayın Gürer, Sayın Ali Şeker, Sayın Tümer, Sayın Purçu, Sayın Didem Engin, Sayın Çamak, Sayın Ertem, Sayın Emir, Sayın Atıcı, Sayın Yeşil, Sayın Yalçınkaya.

Yoklama için iki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Sanayinin Geliştirilmesi ve Üretimin Desteklenmesi Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/837) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporları (S. Sayısı:485) (Devam)

BAŞKAN - Tasarının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Şimdi, birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

Birinci bölüm 1 ila 18’inci maddeleri kapsamaktadır.

Birinci bölüm üzerindeki söz taleplerini karşılayacağım. Önce, söz talep eden siyasi parti gruplarına söz vereceğim.

Gruplar adına ilk konuşmacı, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mehmet Necmettin Ahrazoğlu Hatay Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Ahrazoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın birinci bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, tasarıyla 394 sayılı Hafta Tatili Hakkında Kanun’un sanayi işletmelerine yönelik hükmünün kaldırılması; 6245 sayılı Harcırah Kanunu’nda yapılan düzenlemeyle piyasa gözetim ve denetim personelinin denetim görevlerinde aldığı harcırahın düzenlenmesi; Sanayi Sicili Kanunu’nda sanayicinin tanımı yapılarak bilişim teknolojisi ve yazılım üreten işletmelerin dâhil edilmesi; yeni kurulan sanayi işletmelerinin takibi ve üretim faaliyetlerinin başlamadan önce yükümlülükleri konusunda bilgilendirilmesi amacıyla ön kayıt sisteminin getirilmesi; işletmelerin sanayi sicil belgesinin olmaması hâlinde uygulanamayan müeyyidelerin uygulanması için kayıt sisteminin oluşturulması; organize sanayi bölgeleri, serbest bölge ve endüstri bölgeleri, teknoloji geliştirme bölgeleri ve sanayi sitelerinde yapılacak sözleşme ve taahhütnamelerden damga vergisi alınmaması, harç istisnası ve emlak vergisi muafiyetinin getirilmesi; üniversitelerimize bölge ve sektör odaklı istihdam sağlayacak şekilde düzenlemelerin yapılması öngörülmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı sonradan eklenen birbirinden ilgisiz birçok maddeyle sanayinin geliştirilmesi ve üretimin desteklenmesi amacından saptırılmıştır. Tasarı mevcut hâliyle -ki bugün değişti, 102 maddeydi, 101’e düştü tahmin ediyorum- 28 farklı kanun ve 2 kanun hükmünde kararnamede değişiklik öngörmektedir. Sanayi üretim reformuyla doğrudan ilgisi bulunmayan, birçoğu adrese teslim nitelikteki maddeler sonradan telafisi imkânsız sonuçlar doğuracaktır. Yasa tasarısında bir etki analizinin olmadığı görülmektedir. Böyle önemli bir Bakanlığın hazırladığı ve diğer bakanlıklara örnek olması gereken etki analizi çalışmasının yapılmamasını kabullenmek de mümkün değildir.

Değerli milletvekilleri, yukarıda belirttiğimiz madde değişikliklerine baktığımızda, getirilen kanun tasarısında, üretimi artıracak tedbirler ve teşviklerden ziyade, Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu’nda -ki 57’nci Hükûmet döneminde çıkarılmıştır- günün şartlarına uygun olarak aksayan yönlerinin yeniden değerlendirilmesi yapılmaktadır.

Tasarının gerekçesinde yer alan, yatırım ortamının iyileştirilmesi, bürokrasinin azaltılması, teşvik ve desteklerin kritik ve öncü teknolojilere yoğunlaşması, planlı sanayileşmenin sağlanması, yerli, yeşil ve yenilikçi üretime geçişin tamamlanması olarak belirtilmesine rağmen, kanun tasarısında bu gerekçelere uygun bir düzenlemenin yapıldığını görmemekteyiz. Yenilik ve teknoloji altyapısı güçlü olmayan ve imalat sanayisindeki sıçramaya dayanmayan bir üretim yapısıyla yüksek büyüme hedeflerine ulaşılması mümkün değildir.

Diğer yandan, rekabet edebilmenin yolu yüksek katma değerli üretimden ve verimliliğe dayalı iş süreçlerinden geçmektedir. Bu bakımdan her sektörde verimliliği artıracak sanayi politikaları uygulanması gerekmektedir. On dört yıllık süreç içerisinde AR-GE, yenilik ve teknoloji alanında atılım yapılamadığı gibi geriye gidilmiş, yüksek katma değerli ve AR-GE yoğun üretim yapısına geçilememiştir. Nitekim yüksek teknoloji ürünlerinin sanayi üretimi ve ihracatı içindeki payı 2002’ye göre gerilemiştir.

Bugün başta ölçek sorunları olmak üzere pek çok sorun KOBİ’lerin omuzlarında ağır bir yük oluşturmaktadır. Ölçek sorunlarından kaynaklanan rekabet dezavantajları, finansmana erişimde karşılaşılan problemler, nitelikli iş gücü eksikliği ve göreceli olarak yükselen maliyetler bunların başında gelmektedir. Esasen sanayicimiz -temel beklentisi- ucuz finansman ve üretim yapabilecekleri alanların oluşturulmasını, teknolojik altyapının kurulmasını ve genişletilerek kendilerine sunulmasını beklemektedir. Bu tasarıda bunlara yönelik bir çalışmanın yapıldığını göremiyoruz maalesef.

Bu tasarının en can yakan tarafı ise 2’nci maddeydi ancak 2’nci maddenin Komisyonda çekildiğini öğrenmiş bulunuyoruz.

Değerli milletvekilleri, Avrupa Birliğiyle uyum çalışmaları ve gümrük birliği anlaşmaları sonucunda üretime getirilen kotalar, iyi tarım uygulamalarından uzaklaşılması, sanayileşmenin önemini tarım alanlarının yok edilmesi olarak gören politikalarla pamuk, tütün, şeker pancarı, buğday, pirinç, nohut, mercimek gibi pek çok tarım ürününde maalesef ülkemiz kendi ihtiyacını karşılayamaz duruma gelmiştir. Sizlerin de çok iyi bildiği gibi eti, hatta samanı dahi ithal eder duruma geldik.

Diğer tarım ürünlerindeki bu kayıp ülkemizin pek çok yerinde çiftçimizi zeytin ağacı dikmeye ve zeytincilik yapmaya yöneltmiştir. Bu çerçevede Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığımız zeytincilik sektörünü desteklemiş, özellikle, yeni dikim alanlarına yapılan fide destekleriyle zeytin ağacı varlığımız son on yılda yaklaşık yüzde 72 artarak 172 milyon adede yükselmiştir. Dünya zeytin üretiminin yüzde 97’si Akdeniz ülkelerinde gerçekleştirilmekteyken Türkiye de bu sıralamada ilk 5 ülke arasında yer almaktadır. Avrupa Birliği ülkelerinin çoğu zeytincilikle ilgili, yetiştiricilik, mekanizasyon, işletme teknolojileri, markalaşma problemlerini çözmüşken tasarıdaki 2’inci madde Komisyona havale edilmeseydi yukarıdaki konularda yoğunlaşacağımız yerde zeytinlikleri yok edecek uygulamaların önü açılacaktı.

Beklentimiz ve temennimiz, Komisyonda bu maddenin tasarıdan çıkarılması yönünde olmuştur ve Komisyonda zeytinliklerle ilgili madde tasarıdan çıkarılmıştır. Tasarıdan 2’nci maddenin çıkarılmasıyla ülkemizde yaklaşık 10 milyon kişinin doğrudan ve dolaylı geçim kaynağı olan zeytincilikle ilgili kısım bu konuyla ilgili derin bir oh çekmiştir sanırım. Ancak, zeytincilikle ilgili bu konunun bir daha tekrar gündeme getirilmemesini, Meclise yasa olarak sunulmamasını da beklemekteyiz.

Peygamber Efendimiz’in vahiy kâtiplerinden Muaz bin Cebel (RA)’ın aktardığına göre Resulullah “Ümmetime meşakkat verme korkusu olmasaydı kendilerine, her namaz kılarken zeytin ağacından misvak kullanmalarını emrederdim.” demiş. Böyle ulvi özelliği de olan zeytin ağacını mutlaka korumamız gerektiğini düşünüyorum. Bu konuda da Sayın Bakana ve Komisyon üyelerine, bu konuda emeği geçen tüm halkımıza ve sivil toplum kurumlarına da teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, bu kanun tasarısında, zeytin kadar önemli, kıyılarımız ve meralarımızla ilgili bölümler de bulunmaktadır. Coğrafi şartların zorluğu ve uygun alanların bulunmaması bahanesiyle 6321 sayılı Kıyı Kanunu’nda genel bir değişiklik yapılmak istenmiş ve denizlerimizde yeni dolgu alanları yaratılarak kıyılarımız gözden çıkarılmıştır. İstisnai olarak -Komisyonda ısrarlı tutumlarımıza rağmen- yalnız Trabzon ilini kapsayan ve onların destekleriyle Trabzon’a mahsus olmak üzere iktidar milletvekilleriyle bu kanun tasarısında değişiklik yapılmıştır.

Yine, meralarımızla ilgili 4342 sayılı Mera Kanunu’nun 14’üncü maddesinde değişikliğe gidilmiş, karşı çıktığımız bu değişiklikle var olan endüstri bölgeleri, teknoloji geliştirme bölgeleri, organize sanayi bölgeleri gibi bölgelerin mera vasfı olan arazilere doğru yönlendirilmesinin ve buralara sanayi tesislerinin kurulmasının, hatta şehir içerisindeki küçük sanayi sitelerinin mera alanlarına doğru taşınmasının da karşısında olduğumuzu belirtmek istiyorum.

Kendi kendine yeten bir ülkeden kendi yemini, samanını ve etini ithal eden bir ülke hâline gelmemiz Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından da kabul edilmemektedir. Onun için, bu Kıyı Kanunu’yla ve Mera Kanunu’yla ilgili konuların bir an önce bu tasarıdan çıkarılmasını beklemekteyiz. Meraların, şehir içindeki sanayi sitelerinin taşınması ve yerlerine alışveriş merkezleri ve imara açılması bahanesiyle yok edilmelerinin önlenmesini düşünüyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ahrazoğlu.

Gruplar adına ikinci konuşmacı Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Mahmut Toğrul, Gaziantep Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Toğrul. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu torba yasanın gerçekten içeriğine baktığımızda birbiriyle alakası olmayan, birbirinden farklı belki 8-10 komisyonu ilgilendiren ve niçin burada, bu torbanın içinde yer aldığı konusunda sıkıntı duyduğumuz birçok şey bir arada getirilmiş. Şimdi, kanuna baktığınızda “sanayi reformu paketi” diyor. Sanayi reformunun, şunu söyleyeyim değerli arkadaşlar, üniversitedeki akademisyenlerin, araştırma görevlilerinin hangi maddeyle istihdam edilecekleriyle ne ilgisi var? Sayın Bakan, bunun bir cevabı var mı? İkincisi, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Acıbadem Üniversitesinin sanayi reformu paketinin içinde isminin değiştirilmesinin ne işi var Sayın Bakan?

Değerli arkadaşlar, aslında birbiri içerisine serpiştirilmiş öyle çok şey var ki, mesela daha önce bu Mecliste reddedilmiş, vekil olmuş öğretim üyelerine vekilliklerinden sonra tekrar üniversitelere dönüş yolunun açılması meselesi. Bunun gerçekten sanayi reformuyla ne ilgisi var Sayın Bakan? Bu, burada reddedilmişti, Sayın Cumhurbaşkanının talebiyle çekilmişti. Bu Meclis, kendi vekiline iltimas tanıyan bir Meclis olarak tarihe geçecek.

Aslında yapılmak istenenin ne olduğunu biz çok iyi biliyoruz. Yapılmak istenen… Türkiye’de neoliberal kapitalist sermayenin bakışı şudur: Ne olursa olsun -yatırım yapılsın da doğa katledilebilir, çevre katledilebilir, ekoloji yok edilebilir- her türlü olanakları verelim. Mesela -zeytinlikler, evet, bugün çekildi ama- değerli arkadaşlar, aslında yine hâlâ zeytinliklerimiz tehlike altında bu hâliyle bile çünkü endüstri bölgeleri ilan etme imkânı var, eğer endüstri bölgeleri ilan ederlerse meraların, kıyıların ve zeytinliklerin de yok edilmeyeceğine dair herhangi bir sabit bir delil yok elimizde, yani zeytinlikler hâlâ tehdit altında.

AKP’nin bir diğer özelliğini biliyoruz değerli arkadaşlar. Getiriyor, burada muhalefetle karşılaşıyor, tekrar ne yapıyor? “Çektim.” diyor ama bir KHK’yla getiriyor. Daha önce burada örnekleri yaşandığı için söylüyoruz. Dün AKP’nin grup başkan vekilleri “Biz verdiğimiz sözün arkasındayız.” diyorlardı. Peki değerli arkadaşlar, bir gece yarısı, saat on iki civarında, bir ek maddeyle rektörlüklerin seçimi bu Meclise gelmedi mi? O zaman 3 muhalefet grubunun karşı koyuşuyla bu çekilmedi mi? Çekildi. Peki ne oldu sonra? Bir KHK’yla tekrar geldi ve kimse sesini çıkarmaz oldu.

Yine aynı şekilde, Hükûmet bir defa burada bugün şunu açık açık söylemelidir, “Ben bunu bir daha getirmemek üzere çektim.” diyebilmelidir. Sayın Bakan, bunu söyleyebilecek misiniz? Bunu söyleyemiyorsanız niye toplumu kandırıyorsunuz?

ALİM TUNÇ (Uşak) – İhtiyaç olduğunda tekrar getirilir.

MAHMUT TOĞRUL (Devamla) – İşte ihtiyaç olduğu... Yarın, ertesi gün ihtiyacınız doğacak muhtemelen.

Değerli arkadaşlar, bu taslağın içerisinde birbirinden bağımsız, birbiriyle ilgisi olmayan ama “Ne olursa olsun yatırımın önünü açacağız.” diyen bir şey var. Mesela çalışma hakkı, tatil hakkı. İnsanların tatil hakkı gasbedilebilir mi? Sanayici için gasbedilebilir. Sanayici trilyonluk yatırım yapıyor, hafta sonu tatili için maksimum vereceği ücret değerli arkadaşlar, 800 TL. Bunu sanayicinin üzerinden alırsak girişimci veya sanayici ticaret yapabilecekmiş. Bu, asla, gerçekten kabul edilebilir, inandırıcı bir madde değil, bir gerekçe değil. Esnek ve güvencesiz çalıştırma -biraz önce söyledim- AKP Hükûmetinin ruhuna işlemiş; mümkün olduğunca insanları, kolay atabilecekleri ve sürekli tehdit altında tutabilecekleri bir durumda çalıştırmak istiyorlar. Bugün 50/d maddesi de böyledir, bugün üniversitelerin getirildiği hâl ve öğretim üyelerinin getirildiği hâl de böyledir.

Biz Komisyon öncesinde, Sayın Bakan sunumunu yaparken ısrarla şunun üzerinde durduk: Eğer bir sanayide reform yapmak istiyorsanız mutlaka eğitim boyutunu, birinci planda bilim politikasını göz önüne almanız lazım. Bilim politikamız nedir değerli arkadaşlar? Hiç yok, bilim yerlerde geziyor. Benim en son görev yaptığım fakültede 9 tane profesör üniversiteden atıldı. Ne gerekçeyle? Temel bilimciydi bunlar. Türkiye’de, isterseniz Sayın Bakan bunu sordurun, Diyarbakır Dicle Üniversitesinde en fazla akademik çalışma yapan bu 9 isim sırayla çıkacaktır. Bu kadar iddialı bir şekilde soruyorum. Diyarbakır milletvekilleri buradaysa onlar da o insanları tanırlar. Hangi gerekçeyle ihraç edildiler Sayın Bakanım bunu gerçekten anlamak istiyoruz.

Bakın, biraz önce verdiğimiz araştırma önergesinde de söylemiştim. Daha önceki Fetullahçı cemaat yapılanması döneminde bu arkadaşlarımızın, alınan 17 arkadaşımızın tamamı cemaatin gadrine uğradılar; ya kadroları verilmedi ya öğrencileri verilmedi ya projeleri desteklenmedi, bir şekilde engellendiler. Bugün aynısını siz yapıyorsunuz Sayın Bakan. Darbeyi gerçekten kim yapmış oluyor? Darbecilerle aynı hukukta buluşuyorsanız nasıl bir anlayıştır?

ALİM TUNÇ (Uşak) – Darbecilerle siz beraberdiniz.

MAHMUT TOĞRUL (Devamla) - Yine, bugün dile getirdik, darbeci yargıçların, savcıların hazırladığı fezlekelerle bugün milletvekillerimizi gözaltına alıyorsunuz, tutukluyorsunuz.

Değerli arkadaşlar, iç huzurun olmadığı bir yerde yatırım olmaz. Yatırım, yatırımcı güvercine benzer, ürktüğü yere yatırım gelmez. Bugün Türkiye’de yatırımcının yatırım yapma koşulu yoktur. Sayın Bakan, samimi bir şekilde, sizin paranız olsa, seçeneğiniz olsa bugün Türkiye’ye mi yatırım yaparsınız? Ne olduğunu bilmediğiniz bir geleceğe, çalışanın geleceğini bilmediği, kamudaki görevlinin geleceğini bilmediği, iş adamının geleceğini bilmediği bir ülkede yatırım yapabilir misiniz? Yatırım yapılmaz Sayın Bakan.

Dolayısıyla değerli arkadaşlar, şunu net olarak kabul etmemiz gerekir ki: Reform yapmak istiyorsanız bir; ülkeyi stabilize etmeniz lazım. Yatırımcı önünü görmeli, üç ay sonrasını, beş ay sonrasını, bir yıl sonrasını görmeli veya daha uzun vadeli projeksiyonlar yapabilmeli. Bunun imkânı var mı? Yok. Türkiye’de bırakın, üç ay sonrasını, yarın ne olacağını bilmeyen bir durumda yaşıyor iş adamı, kamu çalışanı.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Borsa 100 bini geçti, büyüme yüzde 5. Sen ne diyorsun ya? Hayret bir şey ya! Sen rakamlara bak ya! Allah Allah…

MAHMUT TOĞRUL (Devamla) – Gelelim ikinci önemli noktaya: Eğer sanayi devrimi yapmak istiyorsanız iyi bir bilim politikanızın olması lazım.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Borsaya bak, borsa 100 bin. Yüzde 5 büyüme var.

MAHMUT TOĞRUL (Devamla) – Bilim olmadan teknoloji olmaz, teknoloji olmadan sanayi olmaz; bunlar birbirlerine bağlı çarklardır. Türkiye'nin bugün bilimi yerlerde geziyor, bilim politikası yok. Dolayısıyla değerli arkadaşlar, üniversitelerin ne hâle geldiğine gerçekten gidin bir bakın. Ben bir öğretim üyesi olarak bunu yaşayarak gördüm, içinde gördüm. Benim bugün görevden alınan arkadaşların tamamıyla yakın hukukum var. Diyarbakır vekilleriniz varsa onlar da tanırlar o insanları.

Değerli arkadaşlar, öğretim üyesini işinden atıyorsunuz, ikinci gün evini basıyorsunuz, internetine el koyuyorsunuz, lojmanına el koyuyorsunuz ve dışarıda çalışamaz hâle geliyor. Şimdi, dolayısıyla burada çalışamayan öğretim üyesi ne yapacak? Yurt dışına beyin göçü yaşıyoruz. Son dönemde bir araştırmanız var mı bugün kaç tane bilim insanımız bu koşullardan dolayı ülkeyi terk etmek zorunda kalmış?

ALİM TUNÇ (Uşak) – Sizden dolayı.

MAHMUT TOĞRUL (Devamla) – Bu çok önemlidir. Bunu eğer rayına koymazsanız siz hiçbir şekilde bir sanayi reformu yapamazsınız.

Gelelim zeytinlikler, meralar… Arkadaşlar, yüz yıllık, bin yıllık varlıklarımızı nasıl bu kadar peşkeş çekebiliyoruz? Zeytinlikler, meralarımız bugün sanayinin neredeyse tehdidi altına girmiş. Hâlbuki bu ülkede yatırımın yapılabileceği çorak birçok arazi var ama sanayici istiyor ki iki adım ileride olsun, sanayici istiyor ki birinci sınıf tarım arazisinin üzerinde olsun ve bunların hepsine göz yumuyoruz.

Dolayısıyla değerli arkadaşlar, eğer gerçekten bugün 2’nci maddenin çekilmesi, bu ambalajlı ismin sahibi olan bu torbayı kabul edilebilir kılmıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT TOĞRUL (Devamla) – Meralarımız, kıyılarımız, bu işin güvencesi burada yaratılmazsa biz Halkların Demokratik Partisi olarak bu torbaya muhalefetimizi sürdüreceğiz, sürdürmeye devam edeceğiz.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Toğrul.

Gruplar adına üçüncü konuşmacı, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Didem Engin, İstanbul Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Engin. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA DİDEM ENGİN (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yıl 1929, Gazi Mustafa Kemal Atatürk Yalova’da gördüğü bir çınar ağacının yanına bir köşk yapılması talimatını verir. Köşkün inşaatı yükselirken çınar ağacının bazı dallarının kesilmesi gerektiği Atatürk’e bildirilir. Atatürk, bu talebe şiddetle karşı çıkar ve dalların kesilmesi yerine köşkün kaydırılması talimatını verir. Köşk İstanbul’dan getirilen raylar üzerine yerleştirilerek büyük bir titizlikle kaydırılır, böylece dalların kesilmesi önlenmiş olur. Dikkatinizi çekerim, gösterilen hassasiyet ağacın kesilmesine değil, dalların kesilmesine. Bu olay aslında yüce Atatürk’ün yeşilin ve doğanın korunmasının önemini belirtmek için halkımıza verdiği bir mesajdır.

Yıl 2017, aradan seksen sekiz yıl geçmiş, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Mecliste yaptığı konuşmada şu talihsiz ifadeyle “Türkiye’nin geleceği açısından zeytin mi daha önemli yoksa yapılacak tesis mi?” diye soruyor. İşte aradaki fark. Bu ifade AKP’nin zihin yapısının çok açık bir itirafıdır. On beş yılda zeytin alanlarımızın, yeşil alanlarımızın nasıl ranta kurban verildiğinin itirafıdır. Türk halkının geleneksel üretimi olan nohutta, mercimekte, fasulyede, şeker pancarında, pamukta, buğdayda olduğu gibi zeytin ve zeytinyağında da dışarıya yani ithalata bağımlı hâle getirilmek istenmesinin acı bir itirafıdır.

Bakınız, AKP’nin on beş yıllık iktidarı döneminde bakliyatta Türkiye nasıl ithalatçı konuma getirildi ve Türk köylüsü, Türk çiftçisi nasıl fakirleştirildi? Yıl 2002 yani AKP’nin iktidar olduğu yıl, nohutta Türkiye’nin toplam ekim alanı 6 milyon 600 bin dekar. Yıl 2016, nohutta ekim alanı 3 milyon 600 bin dekara, neredeyse yarı yarıya düşmüş. Yıl 2002, fasulyede ekim alanı 1 milyon 800 bin dekar. Yıl 2016, ekim alanı 900 bin dekara yani yarı yarıya inmiş. Yıl 2002, kırmızı mercimekte ekim alanı 4 milyon 200 bin dekar. Yıl 2016, ekim alanı 2 milyon 300 bin dekara inmiş yani yarı yarıya azalmış. Kısacası, AKP’nin on beş yıllık tek başına iktidarında bakliyatta ekim alanlarımız yarı yarıya azaldı ve ülkemiz net ithalatçı konumuna düştü. Diğer geleneksel tarım ürünlerinde de aynı durum söz konusu. Şimdi AKP’nin tüm yöneticilerine soruyorum: Siz gerçekten milliyetçi misiniz? Milliyetçilik öyle meydanlarda kurusıkı milliyetçilik nutukları atmakla olmaz, gerçek milliyetçilik Türk halkının, Türk çiftçisinin haklarını korumakla olur. Geleneksel ürünlerimizde halkımızı ithalata muhtaç duruma getireceksiniz, Türk çiftçisini yoksullaştıracaksınız sonra da meydanlarda “Biz milliyetçiyiz.” diyeceksiniz. Hadi canım sende. Şimdi de zeytinliklerimizi ve meralarımızı birilerine peşkeş çekmeye çalışıyorsunuz. Ne zeytinin ülke ekonomimize ve sağlığımıza yararı ne yoksullaşacak binlerce zeytin üreticisi ne doğal zenginliklerimiz ne de çevre ve ekosistemin korunması sizi hiç ama hiç ilgilendirmiyor.

ALİM TUNÇ (Uşak) - Sen hiç zeytin topladın mı?

DİDEM ENGİN (Devamla) – Zeytin ağacı binlerce yıllık geçmişi olan, birçok efsaneye konu olmuş kutsal bir ağaçtır. Bütün dinlerde zeytin, bereketin ve kutsal erdemlerin, zeytin dalı ise barışın sembolüdür. İslami hassasiyeti olan bir iktidar olduğunuzu iddia ediyorsunuz ama kutsal zeytinliklerin birilerinin çıkarlarına peşkeş çekilmesi sizi hiç ama hiç rahatsız etmiyor. Demek ki sizin dünyanızda para ve çıkarlarınız her şeyden önce geliyor.

Zeytinliklerle ilgili maddeyi Komisyonda bugün geri çektiniz. Günlerce, üreticilerimize rağmen, halkımıza rağmen direttiniz. Kıyılar ve meralarla ilgili maddelerin de tasarıdan tamamen çıkartılmasını, yeni bir ambalajla tekrar karşımıza çıkartılmamasını talep ediyoruz.

AKP’nin sadece yeşile alerjisi yok, kültürel değerlerimizle de sorunu var. İşte İstanbul örneği. İstanbul’un tarihî silueti sizin döneminizde yok oldu. Dünyanın incisi İstanbul’a telafisi mümkün olmayan en büyük zararı siz verdiniz. İstanbul’u ranta ve çıkarlarınıza kurban verdiniz. Osmanlı’dan bahsedilince mangalda kül bırakmıyordunuz, şimdi Osmanlı’nın bize bıraktığı en değerli mirası tarihî camilerimizi gökdelenlerin gölgesinde bıraktınız. İstanbul’u âdeta bir taş yığınına, bir beton kente çevirdiniz. Şimdi, seçimler yaklaşınca “İstanbul’un siluetini bozan binaları yıkın.” diye talimat vererek günah çıkarmaya çalışıyorsunuz. Yirmi iki yıldır İstanbul’u siz yönetmiyor musunuz? Aklınız başınıza şimdi mi geldi? Hadi yıkın da görelim. Halkımız tarihî mirasımıza yapılan ve her gün yaşayarak şahit olduğu bu ihanetleri asla affetmeyecektir. Ziya Paşa’nın dediği gibi “Siz herkesi kör, âlemi sersem mi sanırsınız.” (CHP sıralarından alkışlar)

Dünya güzeli kıyılarımızı da turizme açıyoruz gerekçesiyle ranta kurban verdiniz. İşte, sizin milliyetçiliğiniz! İşte sizin muhafazakârlığınız! İşte sizin Osmanlılığınız!

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Albatros Parkı’nı da bir anlat, İstanbul’daki.

DİDEM ENGİN (Devamla) - Gelelim “üretim reform paketi” adıyla süslediğiniz sanayiyle ilgili maddelere. Sözde sanayinin geliştirilmesi ve üretimin desteklenmesi için hazırlanan bu tasarı, içeriğinin niteliği itibarıyla AKP’nin on beş yıllık iktidar döneminin gerek sanayide ve teknolojide gerekse eğitimde neden kayıp yıllar olduğunun da açık göstergesidir. Gönül isterdi ki bu tasarı bugün dünyamızda sanayi ve üretim teknolojilerinde gerçekleşen dönüşüme, dijitalleşmeye ve endüstri 4.0 devrimine sanayimizi hazırlama niteliği taşıyan bir tasarı olsun ve yine gönül isterdi ki bu tasarı içerdiği palyatif önlemlerden ziyade üreticilerimizin hızla yüksek teknolojiye ve yüksek katma değer üreten bir yapıya dönüşümünü içeren bir sanayileşme stratejisinin yansıması olsun. Oysa bu tasarı, sanayimizin acil yapısal reform ihtiyaçlarının dahi farkında olmayan bir tasarı, sanki bundan kırk, elli sene önce hazırlanmış gibi.

Bakınız, Türkiye’nin imalat sanayisinde yüksek teknolojili ürünler payı yüzde 3 civarında ve yabancı ortaklı şirketleri çıkardığımızda daha da feci bir tablo çıkıyor karşımıza. Dünyada yüksek teknolojili ihracatındaki payımız ise sadece binde 11. İhracatımızın yıllardır yerinde saymasının nedeni işte budur, AKP’nin on beş yıllık iktidar döneminin sanayileşmede kayıp yıllar olmasının sebebi de budur.

Bir ülkenin kalkınması o ülkenin hukuk devleti oluşuyla bire bir ilişkilidir. Eğer bir ülkede adalet siyasileşmişse, hukuk devleti olma niteliği yok olmuşsa, devlet bir parti devletine dönüşmüşse, kalkınma ve sanayileşme için yapılan tüm konuşmalar tabiri caizse havanda su dövmekten öteye gidemez, tıpkı şimdi bu tasarıda olduğu gibi.

Evet, burada sadece havanda su dövüyoruz çünkü Meclisimizi devre dışı bıraktınız. Ülkemizi olağanüstü hâl içinde kanun hükmünde kararnamelerle yönetiyorsunuz. Saygın bilim insanlarını üniversitelerden ihraç ederek üniversitelerde bilimsel özerkliği yok ettiniz; sorgulayan gazetecileri hapse attınız; uluslararası saygınlığımızı yok ettiniz; dış politikada ülkemizi dünyadan soyutladınız, dost ülke bırakmadınız; liyakati bir kenara bırakarak devlet kadrolarını yandaşlarınızla doldurdunuz; vizyonsuzluğunuzla ülkemizde genç işsizler ordusu yarattınız.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Siz niye yüzde 25’te kaldınız?

DİDEM ENGİN (Devamla) – Evet, havanda su dövüyoruz çünkü demokrasimiz hasta. Her ağzınızı açtığınızda “demokrasi” dediniz, “insan hakları” dediniz, “demokrasi” diyerek iktidara geldiniz ama özgürlüklerimizi ve haklarımızı kısıtlayarak ülkemizin demokratikleşme mücadelesine en büyük darbeyi siz vurdunuz.

Bir ağaç eğer köklerinden çürümeye başlamışsa, eğer toprak o ağacı beslemiyorsa siz istediğiniz kadar o ağaca su verin, istediğiniz kadar dallarını budayarak can vermeye çalışın o ağacı yaşatamazsınız, tıpkı AKP iktidarı gibi.

Siz ister her gün bir kongre toplayıp demokrasi nutukları atın ister her gün toplama kalabalıklarla gövde gösterileri yapmaya çalışın ister her gün yeni hayalleri halkımıza satmaya çalışın, “metal yorgunluğu” gerekçesiyle kadrolarınızı gençleştirme masalları anlatın AKP’nin sararan yapraklarını yeşertemeyeceksiniz çünkü söylemlerinizin de, sattığınız hayallerin de artık halkımızda inandırıcılığı ve heyecanı kalmamıştır. Şairin dediği gibi: “Bir kere ağaran saç bir daha kararmaz.”

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Engin.

Şahsı adına Ali Ercoşkun, Bolu Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Ercoşkun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ ERCOŞKUN (Bolu) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sanayinin geliştirilmesi ve üretimin desteklenmesi yani kısaca üretim reformu paketi hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, AK PARTİ iktidarında, 2002’den bu yana hangi konuya bakarsak, hangi alana bakarsak çok ciddi bir atılımı ve değişimi görüyoruz. 230 milyar dolarlık gayrisafi millî hasılanın 850 milyar dolar seviyesine, 36 milyar dolarlık ihracatın 148 milyar dolara -ki bu, 150 milyar dolarları da geçmişti aslında- diğer taraftan 3.500 dolarlık gayrisafi millî hasılanın da 11.500 dolar civarına çıktığını hep birlikte izledik. Artık geldiğimiz noktada bir değişime, tabiri caizse paradigma değişimine ihtiyacımız var. Yani gerek üreticinin gerek sanayicinin bu manada yaşadığı sıkıntıların çözüleceği değişiklikleri hep birlikte, aslında iktidarı ve muhalefetiyle birlikte yapmak durumundayız. Eğer bunu gerçekleştirebilirsek bir adım ileriye hep beraber bu ülkeyi, bu milleti götürme şansımız var.

Bu manada Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının almış olduğu inisiyatifle gerçekleştirdiği ve tüm paydaşlarla görüşmeler yaparak oluşturduğu bir paketi konuşuyoruz. Her ne kadar muhalefet buna “torba yasa” dese de aslında üretimi, üreticiyi, sanayiciyi ilgilendiren, tüm alanları kapsayan çok önemli bir değişimle karşı karşıyayız. Dolayısıyla, sanayici, üretici, organize sanayi bölgeleri, ticaret odaları, sanayi odaları, TOBB, MÜSİAD, TÜSİAD, sivil toplum örgütleri yani bu konuda söz söyleyebilecek kim varsa tüm paydaşların görüşlerinin alınarak oluşturulduğu bir paketi buradan konuşuyoruz. Bu pakette toptan bir reddetme zihniyetine de aslında kesinlikle karşıyız. Yani taş üstüne taş koymak istiyorsak eğer, paket üzerindeki değişiklikleri konuşmak yerine “Biz istemiyoruz, biz bunu reddediyoruz, kabul etmiyoruz.” anlayışının bu ülkeye, bu millete, temsil ettiğiniz siyasi partilere de hiçbir katkısı olmamıştır, olmayacaktır da. Dolayısıyla burada yapılması gereken, millî iradenin tecelli ettiği en yüksek organda yani Türkiye Büyük Millet Meclisinde bu kanunla alakalı ne katkı yapabiliriz, bizim açımızdan neleri eklememiz lazım, bunun konuşulması herhâlde hepimize ama en önemlisi ülkemize, milletimize katkı sağlayacaktır.

Bu kanunla birlikte Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu’nda birçok değişiklikler yapıyoruz ve bu yapmış olduğumuz değişikliklerle sanayicinin üzerindeki mali yükleri azaltıyoruz. Hepimizin sahada karşılaştığı, sanayiciyle konuştuğumuz zaman “Ya, şu elektrik üzerindeki TRT payını kaldırın.” talebini evet, işte şimdi bu paketle birlikte ortadan kaldırıyoruz.

Diğer taraftan, organize sanayi bölgelerinden alınan emlak vergileri, ot bedelinin kaldırılması, damga vergisi ve harçların aynı şekilde kaldırılması, hafta sonu çalışmasıyla alakalı izin alınmasının kaldırılması da gene bizim sanayiciden çok duyduğumuz yani iktidarın çok duyduğu, sahada olanların, sanayiciye dokunanların çok duyduğu talepleri burada hep birlikte kaldırmış oluyoruz.

Diğer taraftan, hepimizin arzusu olan yani üniversite ile sanayi iş birliğini daha ileri noktaya götürecek bazı değişiklikler de bu paket içerisinde var. Hep demiyor muyduk öğretim görevlilerini, üniversiteyi sanayiyle iç içe hâle getirelim; evet, işte, bu paket içerisine nitelikli eleman yetiştirmenin önündeki engelleri kaldıran ciddi değişiklikleri de atıyoruz.

Diğer taraftan, yurt içi yerli üretimi ve yerli ürünü sağlayacak değişiklikler de var ama bilişim sektörünü temsil eden bir kardeşiniz olarak, bilişim sektörü için çok önemli bir değişiklik söz konusu. Artık yerli yazılımlar da sanayi ürünü olarak kabul edilecek ve bu manada her türlü desteklerden de faydalanılacak. Ben bu kanunun oluşumuna katkı veren başta Sayın Bakanımız olmak üzere, YÖK’ten sivil toplum örgütlerine, Odalar ve Borsalar Birliğinden MÜSİAD’a kadar tüm paydaşlara ayrı ayrı teşekkür ediyorum.

Hayırlı olmasını temenni ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ercoşkun.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Sayın Özel…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - İç Tüzük 60’a göre pek kısa…

BAŞKAN – Buyurunuz, açıyorum mikrofonunuzu.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

26.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Sanayi Komisyonunun zeytin konusunda oy birliğiyle aldığı kararının memnuniyet verici olduğuna ve Bakanın görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı üzerinde söz alarak Meclisi bilgilendirmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

Bugün komisyonda, komisyonun oy birliğiyle aldığı karar biraz önce ek sıra sayısı olarak geldi. Bu, son derece memnuniyet verici, ümit verici bir durum. Hem tüm gruplara hem de Sayın Bakana ve değerli bürokratlarımıza bu anlamda teşekkür ediyoruz. Bu zeytin meselesini çok daha geniş bir platformda ve tam bir uzlaşıyla çözmek gerektiği bir kez daha ortaya çıktı. Ama biraz önce sayın hatip söyledi. Bu, torba yasa ve komisyonun hiç ilgisi olmayan maddeler var. Bu maddeler onların da sırtına yük ve enine boyuna müzakere etme imkânı da yok. Dün yirmi dakikalık sözlerde bir şey demedik ama bugün on dakikalık sözlerde de Sayın Bakanın söz talep etmediği anlaşılıyor. Bu iktidar partisi grubunun sayın bakanların Meclise bilgi vermesiyle ilgili çok önemli ve kendilerinin de arzu edecekleri ve terk etmemeleri gereken bir ödevi ve bir sorumluluğu birazcık, işte, zaman ekonomisi açısından görüp o yirmi dakikayı, bu on dakikayı kâr bilmek doğru değil.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Müsaadenizle efendim toparlıyorum.

BAŞKAN – Buyurunuz açıyorum.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Biz Sayın Bakanı, iletişimini son derece olumlu görüyoruz. Kendisini kürsüde dinlemek ve bu tasarıyla ilgili Meclise yapacağı bilgilendirmeden de faydalanmak isteriz. Birinci bölümde de olmadığı anlaşılıyor ama bundan sonraki bölümlerde hem iktidarın hem Sayın Bakanın konuşmadığı bir yasama süreci hem torba yasa hem temel kanun gerçekten birazcık Meclisin hak ettiği bir davranış biçimi olmuyor.

Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özel.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Sanayinin Geliştirilmesi ve Üretimin Desteklenmesi Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/837) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporları (S. Sayısı:485) (Devam)

BAŞKAN – Şahsı adına ikinci konuşmacı Okan Gaytancıoğlu, Edirne Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Gaytancıoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan yasanın birinci bölümüyle ilgili şahsım adına söz almış bulunmaktayım, yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Evet, bu da bir torba yasa. Yasanın içerisinde adı, üretim, reform... Üretimi artıracak konular da var, üretimi engelleyen konular da var. Teşekkür ediyoruz zeytinliklerle ilgili bölümü çektiniz ancak çekerken dediniz ki “Yeniden de getirebiliriz.”

Peki, içinde neler var? Meralar var. Bakın, Türkiye’deki meralar son elli yılda 41 milyon hektar alandan 13 milyon hektara inmiş. Ya, biz üretim yapacaksak bunu artırmayı konuşmamız lazım. 41 milyon hektar alanın neredeyse yarısından bile fazlası azalmış. Hâlbuki gelişmiş ülkeler meralarını canları gibi korurlar.

Biz de bir yasa çıkardık 1998 yılında. Bu yasada meralar gerçek amacında kullanılsın dedik. Mera vasfını kaybeden araziler zaten var. Bunları da çıkarabilirsiniz, bu da bir komisyon marifetiyle oluyor. Neden biz şimdi bunların ot parasını verelim? Bunları da kullanalım. Neden? Sanayinin önü açılsın. Ya, sanayinin başka alanı mı yok? Türkiye’de bir sürü alan var, ben size söyleyeyim: Tam 50 milyon dekar alan boş. Buralarda üretim yapalım, buralara sanayi tesislerini kuralım.

Şimdi, benden önceki hatip AKP’nin Türkiye’yi değiştirdiğini söyledi, millî gelir rakamlarından bahsetti, 3.500 dolarlardan 10 bin dolarlara geldiğini söyledi. Bir, bir defa, hesaplama yöntemlerini değiştirdiniz. Neden bizim 120 milyar dolar iç ve dış borcumuz vardı demiyorsunuz? Şu an 800 milyar dolar iç ve dış borca çıktık. Yani, başka ülkelerin paralarını alarak biz buralara gelmişiz, gelirimizi artırmışız. 45 milyon insan yoksulluk sınırında, neden bunu söylemiyorsunuz?

Evet, AKP Türkiye’yi değiştirdi, dönüştürdü. 2002’de sıfır terör vardı, bakın, her gün şehitler veriyoruz. Bu mu değişim, bu mu dönüşüm? 2002’de Türkiye’nin o zaman yüzde 30’unu oluşturan çiftçilerin tam 1 milyar lira yani o günkü parayla 1 katrilyon lira borçları vardı, şu an tam 80 milyar lira yani 80 katrilyon borçları var. 2002’de yüzde 8 işsizlik vardı, bugün yüzde 13 işsizlikten bahsediyoruz. 2002’de Türkiye’nin tarımında dış ticaret fazlası vardı; tarım ürünlerini satıyorduk, dışarıdan alıyorduk, arada 2-3 milyar dolar fark vardı, bu bizim artı hanemize yazılıyordu. Bir de bu ürünleri işleyip gıda olarak satıyorduk, Türkiye tarımdan para kazanan bir ülkeydi.

Bakın, bugün hayvan ithalatını konuşuyoruz. Her gün hayvan ithalatı yapılıyor Türkiye’ye, tam altı yılda 5 milyar dolara yakın hayvan ithalatı yaptık, kırmızı et ithalatı yaptık. Sonuçta gelinen nokta, Türkiye yine hayvan ithal ediyor. Kıymanın kilosu 18 liradan 50 liraya çıktı. Bu mu dönüşüm? Bunun neresi dönüşüm. Ve siz, en ucuz yem kaynağı olan meralara şimdi gözünüzü dikiyorsunuz. Anayasal olarak meralar köylünündür. Bırakın köylü ucuza yem sağlasın.

Ben bu pakette şunu görmek isterdim... Gördüğümüz güzel şeyler var. Evet, sanayicinin TRT payını kaldırıyorsunuz, güzel. Yerli sanayiciye bilişimde destek veriyorsunuz, güzel. Ama demeliydiniz ki: Biz üretimi artırmak istiyoruz. Madem ithalat yapıyoruz hayvancılıkta, 5 milyar dolar para vermişiz, bu parayı vermeyelim. Bu paranın bir bölümüyle meraları koruyalım, meralara su götürelim, meraları gübreleyelim, meralara göz dikenleri içeriye atalım, meraları koruyalım, gözümüz gibi bakalım.

Bakın, Yeni Zelanda’dan örnek vermek istiyorum. Yeni Zelanda’da sütün litresi ne kadar biliyor musunuz? Tam 38 kuruş ve Yeni Zelandalı para kazanıyor. Bizde sütün litresi 1 lira 20 kuruş ve bizim üreticimiz 1 lira 20 kuruşa yem alıyor. Böyle bir hesap olur mu? Şimdi, bedava yem kaynağı meralar varken, biz de burada üretimi konuşuyoruz! Gelin bu meraları da çekelim arkadaşlar, güzel bir iş yapalım. Ramazandayız, hayırlı bir iş yapalım, meraları da çekelim, direkt sanayiyi konuşalım.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gaytancıoğlu.

Sayın milletvekilleri, birinci bölüm üzerinde gruplar ve şahıslar adına yapılan konuşmalar sona ermiştir.

Şimdi, birinci bölüm üzerinde İç Tüzük’ün 72’nci maddesine göre verilmiş bir önerge vardır, önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın birinci bölümünün görüşmelerine İç Tüzük’ümüzün 72’nci maddesi gereğince devam edilmesini arz ve teklif ederiz.

                                       Özgür Özel                                             Tahsin Tarhan                                       Mahmut Toğrul

                                          Manisa                                                     Kocaeli                                                   Gaziantep

                                Okan Gaytancıoğlu                                       Kazım Arslan

                                          Edirne                                                      Denizli

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza…

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Yoklama istiyoruz.

BAŞKAN - Bir yoklama talebi vardır.

Sayın Özel, Sayın Tarhan, Sayın Gaytancıoğlu, Sayın Dudu, Sayın Arslan, Sayın Köse, Sayın Yedekci, Sayın Doğan Türkmen, Sayın Gürer, Sayın Bektaşoğlu, Sayın Özdemir, Sayın Tüm, Sayın Budak, Sayın Pekşen, Sayın Bozkurt, Sayın Akaydın, Sayın Koç, Sayın Altaca Kayışoğlu, Sayın Bircan, Sayın Yeşil.

Yoklama için iki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Sanayinin Geliştirilmesi ve Üretimin Desteklenmesi Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/837) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporları (S. Sayısı:485) (Devam)

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Şimdi birinci bölüm üzerinde soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz, sorulardan başlayacağız.

İsimler toplantı yeter sayısı istenmiş olması nedeniyle silindi. Okuyorum, bilginize sunuyorum, ilgili arkadaşlar yeniden sisteme girsinler: Sayın Mahmut Tanal, Sayın Erkan Aydın, Sayın Ömer Fethi Gürer, Sayın Kazım Arslan, Sayın Ceyhun İrgil, Sayın Elif Doğan Türkmen.

Sayın Tanal buradaysa Sayın Tanal’dan başlıyoruz.

Buyurun Sayın Tanal.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Soru 1: 1991 ile 2002 arasında, on iki yıllık dönem içerisinde ne kadar arazi sulamaya açılmıştır, 2003 ile 2014 arasında ne kadar arazi sulamaya açılmıştır?

Soru 2: 1988’de kişi başına kaç kilogram buğday düşüyordu, bugün Türkiye'de kişi başına kaç kilogram buğday düşmektedir?

Soru 3: 2002 yılında kaç ton bakliyat üretiyorduk, 2016 yılında kaç ton bakliyat ürettik?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Erkan Aydın…

Sayın Gürer…

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Bakanlar Kurulu kararıyla Niğde ili Bor ilçesinin Seslikaya, Emen ve Badak köyleri arasında bulunan 2.539 hektar alan güneş enerji yatırımları için enerji ihtisas endüstri bölgesi kabul edilmişti. 19 Kasım 2015 tarihinde karar yayınlandı. Aynı dönemde farklı bölgelerde başlayan yatırımlara geçildi. Niğde ilinde neden bu yatırım başlamadı?

İkinci sorum: Bor organize sanayi bölgesinde doğal gaz ne zaman verilecektir? Bu kapsamda bakanlığınızca sağlanacak destek bulunmakta mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Kazım Arslan…

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Sayın Bakana soruyorum, her ne kadar kendi bakanlığıyla ilgisi olmasa da güncel olması sebebiyle soruyorum: Denizli Tavas Nikfer Barza Ovası’nda inanılmaz bir dolu afeti olmuştur, ekim ve dikim alanlarını tamamen yok etmiştir, büyük bir zarar oluşmuştur. Geçtiğimiz günlerde Trakya’da da aynı şekilde dolu afatı meydana gelmiştir. Tavas Nikfer Barza Ovası’nda 10 santimetreye yakın oluşan dolunun vermiş olduğu zararın bir an önce tespitinin yapılarak dolunun mahalleye verdiği bu zararın giderilmesini, afet bölgesi ilan edilmesini, çiftçilerin borçlarının ertelenmesini istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın İrgil…

Sayın Doğan Türkmen…

ELİF DOĞAN TÜRKMEN (Adana) – Teşekkür ederim Başkanım.

AKP iktidarı her seçim öncesi taşeron işçilerine kadro sözü veriyor. 1 Kasım genel seçimi öncesi AKP taşeron işçiye üç aylık reform paketinde kadroya alma sözü vermiştir. Başbakan 22 Mart 2016 tarihinde aynı sözü vermiştir. Bugün 13 Haziran 2017, taşeron işçiler kadro bekliyorlar. Sayın Bakana, Sayın Başbakana soruyorum: Taşeron işçilerin bekledikleri kadro müjdesini niçin vermiyorsunuz? Taşeron işçilere verdiğiniz sözünüzü neden tutmuyorsunuz?

BAŞKAN – Sayın Pekşen…

HALUK PEKŞEN (Trabzon) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Türkiye'nin en önemli ihraç ürünlerinden birisi de fındık. Dünyada fındığa dayalı çikolata üretimi 7 milyon ton. Türkiye'nin toplam üretimi çikolata sanayisinde 90 bin ton ama Sakarya’dan Sarp’a kadar olan Karadeniz Bölgesi’nin tamamı büyük bir fındık ekonomisi oluşturuyor. Bu bölgede fındığa dayalı çikolata sanayisine yatırım teşviki vermeyi düşünüyor musunuz? Bu konuda bir yatırım planlamanız var mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Gaytancıoğlu…

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Benim birkaç tane sorum var. Türkiye'de son yıllarda kaç tane patent verilmiştir?

İkinci sorum: Türkiye üniversiteleri dünyada akademik yayın sıralamasında kaçıncı sıralarda yer almaktadır? YÖK Başkanının orada olduğunu görüyorum. A, B, C değerlendirme kriterlerine göre, A sınıfı, B sınıfı, C sınıfı yayın sayıları hakkında dünyadaki yerimizi bize söyleyebilir mi?

Üçüncü sorum: Ülkemizde üniversite mezunu işsizlerin sayısı her geçen gün artmaktadır. Gençlik ve Spor Bakanlığınca verilen yükseköğrenim kredisi kullanan öğrencilerden üniversiteden mezun olduktan sonra iş bulamayanlar bu kredilerini ödeyememekte, dolayısıyla ihtarname almaktadırlar. Buna göre, icra takibine konu olan kişi sayısının 2010 yılı itibarıyla yıllara göre dağılımı kaçtır?

BAŞKAN – Sayın Toğrul…

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, şu anda temel bilimlerde öğrenci doluluğu oranımız nedir?

İkinci sorum: Temel bilimlerde çalışan öğretim üyesi sayısı siz iktidara gelmeden önce neydi, şu anda değişim nedir? Kaç fakülte öğrenci alamadığından şu anda eğitim öğretim yapamamaktadır? Bunların cevaplarını istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Toğrul.

Cevaplar için Hükûmete söz vereceğim.

Buyurunuz Sayın Bakan.

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Şimdi, burada bazı sorularda rakamlar soruluyor, tabii ki rakamlar, hazır, yanımızda değil; rakamlı soruları yazılı olarak cevaplandıracağız.

Sayın Gürer’in sorusu var, Niğde Bor’la ilgili. Şimdi, Sayın Gürer, enerji ihtisas bölgeleri Bor’da var, Karapınar’da var, birkaç bölge daha var. Karapınar’da bir ihale yaptık, yapıldı, onun sonuçlarını bekledik, onun sonuçlarından olumlu sonuç aldık. Dolayısıyla bundan sonraki süreçte iyi bir örneğimiz var, Niğde Bor’u da hızlandıracağız.

Sayın Arslan’ın sorusu var, Denizli Tavas’ta dolu olduğunu, zarar tespiti yapılması gerektiğini söylüyor. Bunu AFAD’dan sorumlu Bakanımızla görüşeceğim Sayın Arslan, gerekeni yaparız.

Sayın Türkmen’in sorusu var, taşeron işçilerle ilgili kadro sorunu. Bu konuda bir çalışma yaptı Hükûmetimiz. İki alternatif gündemde, Bakanlar Kuruluna sunum yapıldı, bunlardan birisine karar vereceğiz.

Sayın Pekşen’in sorusu fındıkla ilgili. Zaten biz bir teşvik veriyoruz, tarımsal teşvikler veriyoruz ama çikolata için fındığa yeni yatırım teşviki gibi bir konu gündemimizde yok Sayın Pekşen. Yani gündemimizde böyle bir konu yok, bunu ifade edeyim.

Sayın Gaytancıoğlu’nun sorusu var patentlerle ilgili, üniversitelerin sıralamasıyla ilgili. Şimdi, Komisyon sırasında da bu konu gündeme gelmişti. Hatırlayacaksınız, fizik, kimya, biyoloji gibi bölümlerde, matematik gibi, temel bilimler gibi bölümlerde öğrenci doluluk oranı yüzde 90’ın üzerinde. Bu her yıl daha da artıyor.

Onun dışında, öğrenci sayıları var elimizde. Biyolojide 1.455, fizikte 721, kimyada 1.676, matematikte 3.803; bunlar 2016 ÖSYS sonuçlarına göre öğrenci sayıları. 2017’de kontenjanlarımız arttı. 2017’deki rakamlar: Biyolojide 1.710, fizikte 926, kimyada 1.906, matematikte 4.115.

BAŞKAN – Sayın Bakan, bir saniye efendim…

Sayın milletvekilleri, biliyorum iftar saati yaklaştı, bir an önce ara verilmesini bekliyorsunuz ancak Sayın Bakanın açıklamalarını eminim birçok arkadaşımız dinlemekte zorlanıyordur. Lütfen, sükûnete davet ediyorum.

Buyurunuz Sayın Bakan.

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Şimdi, Sayın Gaytancıoğlu’nun bir diğer sorusu: Adresli yayın sayısı itibarıyla Türkiye dünyada 18’inci sırada yayın bakımından.

“İşsiz sayısı artıyor.” diye bir söylemi oldu, YURTKUR kredilerinin ödenmesinde sıkıntı olduğunu söyledi. İşsizlikle ilgili, biliyorsunuz, bir istihdam seferberliğimiz var, bunun sonuçlarını, iyiye gittiğini önümüzdeki aylarda daha fazla hissedeceğiz.

Sayın Gürer’in sorusuna döneceğim, OSB’lerin doğal gaz sorunuyla ilgili bir sorusu oldu. Bu mevcut tasarı kanunlaştığında bu sorun çözülecek.

Diğer sorularla ilgili cevaplarımızı yazılı olarak vereceğiz.

Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Henüz süremiz var, sorulara devam ediyoruz.

Sayın Gürer…

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Sayın Bakan, iş cinayetlerinde Avrupa 1’incisiyiz, dünya 3’üncüsüyüz. Sosyal tarafların anlaşmasıyla 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu bu kez, 6’ncı kez değişikliğe uğruyor. Bu değişiklikle, 50 kişiden az olan yerde iş güvenliği uzmanı ve iş yeri hekimi görevlendirme zorunluluğu yine erteleniyor. Bu kadar iş kazasının olduğu ve meslek hastalıklarının arttığı bir dönemde 50 kişiden az çalışanın olduğu yerde iş güvenliğiyle ilgili bu kadar hassas bir konunun 2020’ye kadar ertelenmesinin gerekçesi ne olabilir? Çünkü, bu, 50 kişiden az olan iş yerlerinde iş cinayetlerinin azımsanmayacak derecede yüksek olduğu da bilgilerinizdedir. Bu konuda bir açıklama yapar mısınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Doğan Türkmen…

ELİF DOĞAN TÜRKMEN (Adana) – Teşekkür ederim Başkanım.

Adana, Kalkınma Bakanlığı tarafından tarım kenti olması yönünde tespiti yapılan bir şehir. Sayın Bakanın Bakanlığı ve Kalkınma Bakanlığının birlikte ve organize çalışması kaçınılmaz. Sayın Bakana soruyorum: Adana’da tarıma dayalı sanayinin gelişmesi için herhangi bir planınız var mı, varsa bu planlar nelerdir?

BAŞKAN – Sayın Yedekci…

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

YÖK Başkanlığının üniversitelerdeki bilginin teknolojiye, teknolojinin ürüne dönüşmesiyle ilgili olarak üniversite-sanayi iş birliğiyle ilgili yaptıkları ve somut olarak ürün elde ettikleri bir çalışma var mıdır? Bu konuda ne düşünüyorlar?

TÜBİTAK’la ilgili son dönemlerdeki eleştirileri biliyoruz. İşte, duayla büyüyen bitkiler, İlayda kızımızın Nobel Fizik Ödülü'ne Doğru İlk Adım Ödülü’nü alması ama o çocuğun TÜBİTAK’ta kabul bile görmemesi gibi sıkıntılar vardı. Artık TÜBİTAK’ta nasıl bir anlayış hâkimdir? Bu konuda herhangi bir çalışma yapılmış mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Yaşar Tüzün…

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Sayın Bakana ve Hükûmete sormak istiyorum: Seçim bölgem Bilecik başta olmak üzere tüm Türkiye’de tarımla uğraşan, çiftçilikle uğraşan vatandaşlarımızın bir mağduriyeti var, o da şu: Sigorta şirketlerinin kendi aralarındaki anlaşmazlıklarından dolayı traktörlerin sigortası yapılamamaktadır. Bu doğrultuda başta Emniyet ve Jandarma olmak üzere Türk köylüsünün ve çiftçisinin kullandığı traktörlere ceza yazılmakta ve hatta bağlanmaktadır. Bu konuda sigorta şirketleriyle ilgili bir görüşmeniz var mı? Türk köylüsünün ve çiftçisinin kullandığı traktörlere ne zaman sigorta yaptırma durumu getireceksiniz?

BAŞKAN – Sayın Toğrul…

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakana biraz önce fakültelerin doluluk oranını sormuştum ama şimdi tabii ki kontenjanlar 60 kişiden 11 kişiye indirildiği için “Yüzde 90” dediler. Ben Sayın Bakana soruyu değiştirerek soruyorum: 2010 yılında fizik, kimya, matematik bölümlerinde kaç öğrencimiz vardı, şu anda kaç öğrencimiz var? Aynı şekilde, yine, temel bilimlerde öğretim üyesi sayısı 2010 ile şimdi arasında nasıl bir değişim göstermiştir? Bunları tekrar soruyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Toğrul.

Cevaplar için Sayın Bakana söz veriyorum.

Buyurunuz Sayın Bakan.

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

İlk soru, İş Sağlığı Yasası’nın ertelenmesiyle ilgiliydi. İş sağlığı hizmetlerini yürütecek iş yeri hekimi ihtiyacı çok yüksek oranlarda. Yaklaşık 30 bin civarında iş yeri hekimine ihtiyaç var. Şu anda da aktif çalışan iş yeri hekimi sayısı 13.450. Yeterince iş yeri hekimi olmadığı için bu yasayı 2020’ye öteliyoruz ve çalışan sayısını 10’dan 50’ye çıkarıyoruz. Dolayısıyla, hekim yetersizliğinden dolayı bu düzenlemeyi yapıyoruz.

Sayın Türkmen’in sorusu vardı: “Adana’da tarıma dayalı sanayinin gelişmesiyle ilgili bir çalışmanız var mı?” Adana’da tarıma dayalı olarak, Karataş’ta su ürünlerini işleme ihtisas organize sanayi bölgesi çalışmamız var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Mikrofonunuzu açıyorum Sayın Bakan. Lütfen, tamamlayınız.

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Yine Sarıçam ilçesinde de gıda ihtisas OSB kurma çalışmamız var.

Üniversite-sanayi iş birliğiyle ilgili sorular vardı. Bu tasarı yasalaştığında, inşallah, üniversite ile sanayinin iş birliğini daha kolay tesis edeceğiz.

TÜBİTAK’la ilgili de biliyorsunuz bir düzenleme yaptık, Komisyondan geçti, Genel Kurula geldiğinde bu sorunuzu daha rahat cevaplandıracağız.

YÖK’te yapılanlar: Daimi Üniversite Sanayi İşbirliği Komisyonu oluşturuldu. Kamu kurumları ve dış paydaşlara da yer verildi. Mevcut değişiklik çalışmaları devam ediyor, yönetmelikle yapılacak. Bu kanun değişikliğiyle de daha fazla üniversite-sanayi iş birliği gerçekleşmiş olacak.

Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

1’inci madde üzerinde ikisi aynı mahiyette olmak üzere toplam üç önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Sanayinin Geliştirilmesi ve Üretimin Desteklenmesi Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“Madde 1: 2/1/1924 tarihli ve 394 sayılı Hafta Tatili Hakkında Kanun ilga edilmiştir.”

                                 Fahrettin Oğuz Tor                           Mehmet Necmettin Ahrazoğlu                          Deniz Depboylu

                                   Kahramanmaraş                                                Hatay                                                        Aydın

                                      Arzu Erdem                                      Ahmet Selim Yurdakul                                Muharrem Varlı

                                         İstanbul                                                     Antalya                                                      Adana

BAŞKAN – Şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyette olduğundan önergeleri birlikte işleme alacağım.

Şimdi, aynı mahiyetteki bu önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                     Kazım Arslan                                           Mahmut Tanal                                             İrfan Bakır

                                          Denizli                                                     İstanbul                                                      Isparta

                                       Akif Ekici                                              Tahsin Tarhan                                           Didem Engin

                                        Gaziantep                                                   Kocaeli                                                     İstanbul

                                    Tacettin Bayır

                                           İzmir

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

                            Filiz Kerestecioğlu Demir                                 Ahmet Yıldırım                                      Mahmut Toğrul

                                         İstanbul                                                        Muş                                                      Gaziantep

                                      Garo Paylan                                           Behçet Yıldırım                                             Erol Dora

                                         İstanbul                                                   Adıyaman                                                   Mardin

                                   Ertuğrul Kürkcü

                                           İzmir

BAŞKAN – Komisyon önergelere katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergelerle ilgili olarak önerge sahiplerine söz vereceğim.

İlk konuşmacı Mahmut Tanal, İstanbul Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Tanal. (CHP sıralarından alkışlar)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, burada getirilen taslağı aynen size okuyorum: “394 sayılı Hafta Tatili Hakkında Kanun yürürlükten kaldırılmıştır.” diyor. Bu kanun 1924 yılında, cumhuriyetin ilanıyla birlikte getirilen bir devrim yasası niteliğindedir. Burada aslında yapılmak istenen, sanayicinin ve üretimin artırılmasına yönelik değil. Ne deniliyor? “Efendim, sanayicinin üzerindeki yükün kaldırılması için biz hafta sonu ruhsatı vereceğiz, harçtan muaf olsun.” deniliyor.

O zaman, ben Sayın Bakana şunu söylüyorum. Gerçi Sağlık Bakanımız burada ama bilemiyorum, onun alanını ne kadar ilgilendirebilir.

Şimdi, burada, “Hafta sonu ücret alındığı için, biz, bunu, tatili kaldırıyoruz.” diyorlar. O zaman şu eklenilebilir: 394 sayılı Kanun kalsın, hafta sonu ruhsatı harçtan muaftır ve burada “Harçtan muaftır.” denilirse, bu ibare konulursa bu Hafta Tatili Hakkında Kanun yürürlükte kalmış olur değerli arkadaşlar. Yani buradaki asıl amaç, hafta sonu ruhsatının alınması bir bedele tabiyse, biz sanayicinin bu işini kolaylaştırmak istiyorsak “Harçtan muaftır.” diyelim, bu sorunu bitirelim.

İki: Eğer siz komple bu 394 sayılı Kanun’u yürürlükten kaldırırsanız olabilecekler nedir? Çalışanın, gerek günlük olarak gerek haftalık olarak gerek yıllık olarak tatil hakkı var. Şimdi, burada, tatil hakkı, dinlenme hakkı -Anayasa’mızın 50’nci maddesinde yazılı- onun en doğal, anasının ak sütü gibi helal olan hakkıdır. Eğer biz tatili kaldırırsak, çalışanın dinlenmesini engellemiş olursak -Sayın Bakanımızın hekim olması nedeniyle, aslında, bu, benim için bir şans oldu- dinlenmeyen kişi, tatil hakkı kaldırılan insan ruhsal anlamda, psikolojik anlamda rahatsız olur ve bu, hastalıklara sebebiyet verir. Buna ne denilir? “Tükenmişlik sendromu” denilir. Peki, siz, eğer tatili kaldırırsanız tatil yapmayan insanlar tükenmişlik sendromuyla karşı karşıya kalır, uyku bozuklukları olur ve netice itibarıyla bedensel sıkıntılar yaşar.

Bununla birlikte tatil hakkı… Hepimiz bir tatil yapınca ne yapıyoruz? Ailemizin ihtiyaçlarını temin ediyoruz. Anayasa’mızın 41’inci maddesi uyarınca, ailenin bütünlüğünü sağlamak için bu tatile de ihtiyaç var değerli arkadaşlar. Eğer bu tatilleri kaldırırsak ailenin dağılmasına da sebebiyet vermiş oluruz, onun zeminini hazırlamış oluruz ki bu doğru bir hadise değil. Şu denilebiliyor: “Efendim, e, işveren isterse…”

Değerli arkadaşlar, o zaman işveren “Kardeşim, bu iktidar pazar günü çalışmayı da serbest bıraktı, ben keyfime göre cuma günlerini tatil yapacağım.” diyecek. Peki, cuma günlerini tatil yaparsa şeriat hükümleri uyarınca tatil hangi gündür? Cuma günleridir. Acaba sizin bu tatil kanunundan rahatsız olmanızın nedeni… İleride herkesin cuma günü tatil yapması nedeniyle fiilî durumda, cuma günü tatildir, “Ne yapalım, herkes cuma günü tatil yaptırıyor, biz de cuma günü tatildir kanununu getirelim.” diyeceksiniz bu sefer. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Öyle bir şey yok.

AHMET UZER (Gaziantep) – Ne alakası var?

MAHMUT TANAL (Devamla) – Değerli arkadaşlar, burada, bu, tamamen, Anayasa’nın 2’nci maddesindeki laik hukuk devletine, Anayasa’nın 50’nci maddesine, aynı zamanda sosyal ve kültürel sözleşmenin 7’nci maddesine de aykırıdır. Burada benim sizden istirhamım şu: Gayet rahat, nasıl hep birlikte istişare edildi, bu zeytincilik yasası geri çekildiyse size öneride bulunuyoruz. Bir: Eğer amacınız gerçekten sanayicinin üzerindeki yükü kaldırmaksa “Hafta sonu çalışmaları, eğer ruhsata ihtiyaç varsa harçtan muaftır, ruhsatlar harçtan muaftır.” deyin, buradaki amaca ulaşmış oluruz ama eğer gerçekten “Bu, işverene yük getiriyor, biz işverene yük getirdiği için bunu kaldırıyoruz.” diyorsanız bu önerimizin kabul edilmesi lazım. Ama “Yok arkadaş, bizim rejimle hesaplaşmamız var, biz rejimi değiştirmek istiyoruz. Bunlar rejimin önündeki taşlardır, biz bu engelleri kaldırıyoruz.” diyorsanız…

AHMET UZER (Gaziantep) – Ne alakası var ya?

MAHMUT TANAL (Devamla) – …bu da Anayasa’nın 2 ve 50’nci, uluslararası medeni ve kültürel hakların 7’nci maddesine aykırıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT TANAL (Devamla) – Teşekkür ediyorum, saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tanal.

Sayın Tanal konuşmasını zamanında bitirdi, teşekkür ederim.

Önergelerle ilgili olarak konuşma süresi, sayın milletvekilleri, bildiğiniz gibi beşer dakikadır. Bu süreyi aşan bir ek süre talebi uygulamam olmayacaktır. Onu bilgilerinize şimdiden sunuyorum.

Aynı mahiyetteki ikinci önerge hakkında söz isteyen Behçet Yıldırım, Adıyaman Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Yıldırım. (HDP sıralarından alkışlar)

BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) – Teşekkürler Başkanım.

485 sıra sayılı torba Yasa Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerine partim Halkların Demokratik Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Tasarının özü, ekonomiye canlılık kazandırılması adına yatırımların teşvik edilmesidir. “Teşvik” adı altında harçlardan muafiyet, bürokratik engellerin ortadan kaldırılması, kredi imkânlarının genişletilmesi gösterilmiştir.

Getirdiğiniz bu teşvik yasalarıyla yaşanılabilir çevre hakkı, sosyal adalet ilkeleri, toplumsal anlamda ekonomik kalkınmayı değil, toplumun ihtiyacını değil; piyasanın, sermayenin, birkaç ulusal ve uluslararası şirkete rant alanı yaratmaya çalışmak kısmını şimdilik bir not olarak belirttikten sonra şu hususa özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum: Bakın, AKP on beş yıllık iktidar döneminde getirmediği kadar teşvik yasasını nerdeyse son bir kaç yılda getirmiştir. Bu Meclis “teşvik üstüne teşvik” diyor, her gün “şu alanın, bu alanın teşvik edilmesi” diye yasal düzenlemeler getiriliyor ancak, tam tersi, ülkede bu teşvikler ile ekonomik iyileşme arasında garip bir şekilde ters orantı var sanki. Hangi yasayla hangi ekonomik teşviki getirirseniz getirin, bu darboğazdan kurtulamıyoruz. On beş yıllık iktidarınız sonucunda bozduğunuz ekonomik istikrarı sadece mali anlamda getireceğiniz teşvik yasalarıyla düzeltmeniz mümkün değildir. Biz bu söylediğimizi bu Mecliste defalarca dile getirdik ancak bunu AKP hükûmetlerine bir türlü anlatamadık.

İstikrar, sadece aldığınız oyla veya tek başınıza iktidar olmanızla sağlanan bir şey değildir. Yüzde 50’lere yakın oy alıyor ancak hem ekonomik hem sosyal hem de siyasal anlamda yüzde 10’luk bir istikrar sağlayamıyorsanız sayısal olarak barajı aşıyor ancak siyasal, ekonomik, sosyal anlamda barajın altında kalıyorsunuz demektir.

Burada temel sorun “ekonomi” başlığı altında yapacağınız düzenlemelerle çözüme ulaşmanız mümkün değildir. Bu getirdiğiniz teşvik yasalarının altını demokrasi, adalet, barış gibi kavramlarla ve uygulamalarla doldurmazsanız, hukuk güvencesi gibi asıl yapı taşlarıyla öremezseniz hiçbir teşvik yasasının toplumsal ve siyasal anlamda çözüm üretmeyeceğini, sadece birkaç şirket veya girişimcinin rantına rant katacağını bilmelisiniz.

Sayısal anlamda bir istikrar var gibi gözükse de tek başına bir hükûmet var, hatta yetmedi tek adama kadar bile geldi. Ancak ne hikmetse yatırımın genişlemesi, çeşitlenmesi ve büyümesi adına bir istikrar yok, hatta geriye gidişte negatif anlamda bir istikrar mevcut hâle geldi.

Bırakın büyük yatırımcıyı, mahallenizin herhangi bir sokağındaki bakkal Ahmet'e, kasap Mehmet'e sorun, size niçin yatırım yapmayacaklarını söyleyecekler, çok net ve kısa bir cevap vereceklerdir: “Önümüzü göremiyoruz. Ülkenin nereye doğru gittiğini bilmiyoruz, bu ülkede her an her şey olabilir yani belirsizlik, kaos sistemi var.” diyeceklerdir.

İktidar kulislerinin basındaki kalemleri her gün darbeden bahsederken, koskoca ülke OHAL’le yönetilmeye çalışılırken, kanun hükmünde kararnameyle ekonomik alan bile düzenlenmeye çalışılırken kanun hükmünde kararnamelerle insanları işinden aşından ederseniz, ülkede -ister adına “savaş” deyin, ister “çatışma” deyin- bu şiddet sarmalını her gün beslerseniz bu ekonomik darboğaza bir çözüm geliştiremezsiniz.

Bu belirsiz, kaygı verici ortamı bir türlü aşamayacaksınız. Bu kaos ve belirsizlik ortamında ne yazık ki kalıcı ekonomik girişimleri yaratmak da ve devam ettirmek de mümkün olmayacaktır. Belki Maliye Bakanlarınızın gözünü kulağını saraya değil, biraz da sokağa vermesi gerekiyor. Artık çaresi yok ise size bir tavsiyem, gözünüz sarayda ama kulağınız mutlaka sokakta olsun.

Bu halk size asıl çözümü 7 Haziran da gösterdi ancak siz halkın uzlaşmayı, huzuru, sükûneti içeren sağduyusunu dikkate almayıp tek başınıza iktidarı âdeta zorladınız, “Koalisyon hükûmetleriyle ekonomik istikrar olmaz. Tek başına iktidar lazım.” dediniz. Meşru veya gayrimeşru, halk sizi tek başına iktidar yaptı, size kredi açtı; yetmedi “Tek başına hükümetle de olmaz, tek adamla istikrar olur.” dediniz. Tek başına hükûmetle, tek adamla bu ülkeye ne huzur geldi ne istikrar geldi. Siz “tek” dedikçe teklediniz, farkında değilsiniz. Bu nedenle ciddi bir politika değişikliğine gitmeden bu teşvik yasalarıyla düze çıkmamız mümkün değildir.

Bizi bu darboğazdan, bu sıkışmışlıktan kurtaracak olan da öyle sanıldığı gibi istikrarlı hükûmetler değil, bu tasarı gibi palyatif çözüm arayışları değil istikrarlı barış politikalarıdır diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

Sayın milletvekilleri, aynı mahiyetteki iki önergeyi oylarınıza sunacağım ancak önergelerin oylamasının açık oylama şeklinde yapılması yönünde bir istem Divanımıza ulaşmıştır.

Şimdi istem sahibi sayın milletvekillerinin isimlerini ve Genel Kuruldaki mevcudiyetlerini tespit edeceğim.

Sayın Özel? Burada.

Sayın Tarhan? Burada.

Sayın Arslan? Burada.

Sayın Ağbaba? Burada.

Sayın Gürer? Burada.

Sayın Gaytancıoğlu? Burada.

Sayın Bektaşoğlu? Burada.

Sayın Demir? Burada.

Sayın Doğan Türkmen? Burada.

Sayın Arık? Burada.

Sayın Bayır? Burada.

Sayın Engin? Burada.

Sayın Balbay? Burada.

Sayın Bakan? Burada.

Sayın Yedekci? Burada.

Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için iki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.49

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 20.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Mehmet Necmettin AHRAZOĞLU (Hatay)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 105’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Aynı mahiyetteki önergelerin açık oylamasında toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi açık oylamayı tekrarlayacağım.

Oylama için iki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Efendim, reddedildi zaten.

BAŞKAN – Pardon, yanlış oldu.

Toplantı yeter sayısı vardır, önergeler reddedilmiştir.

Birleşime bir saat ara veriyorum.

Kapanma Saati: 20.04

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 21.21

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Fatma KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 105’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Birleşime kırk beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 21.22

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 22.04

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Mehmet Necmettin AHRAZOĞLU (Hatay)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 105’inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

Sayın milletvekilleri, az önceki oturumda 1’inci madde üzerindeki aynı mahiyetteki önergelere ilişkin olarak yapılan oylama sonucunu bilgilerinize sunuyorum.

485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesinde aynı mahiyetteki önergelerin oylama sonucu:

“Kullanılan oy sayısı                     :           193

Kabul                                            :               1

Ret                                                :           192   (x)

            Kâtip Üye                                                             Kâtip Üye

                   Fehmi Küpçü                                           Mehmet Necmettin Ahrazoğlu

                          Bolu                                                                    Hatay”

1’inci madde üzerindeki diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Sanayinin Geliştirilmesi ve Üretimin Desteklenmesi Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“Madde 1: 2/1/1924 tarihli ve 394 sayılı Hafta Tatili Hakkında Kanun ilga edilmiştir.”

Muharrem Varlı (Adana) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN SERT (İstanbul) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Muharrem Varlı, Adana Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Varlı. (MHP sıralarından alkışlar)

MUHARREM VARLI (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu madde, aslında, işverenler, sanayiciler açısından olumlu bir madde. Yani belediyelerden ruhsat alınması ek bir maliyet -bazen ruhsat verilmiyor, zorluklar çıkartılıyor- bunun kaldırılmış olması işverenler açısından, sanayiciler açısından olumlu. Yalnız, burada, işçilerin mağdur olmasını da önlemek adına keşke bir düzenleme yapılmış olsa daha iyi olurdu. Bu maddeyle ilgili olumsuz bir düşüncemiz yok.

Yalnız, 2’nci madde, zeytinle ilgili kısmı Komisyona çekildi, keşke meralarla ilgili olan madde de Komisyona çekilmiş olsaydı daha iyi olacaktı bu düzenleme. Zaten, burada itiraz edilen iki tane madde vardı, bunlardan birisi çekildi, öbürü de çekilmiş olsaydı çok daha rahat, çok daha güzel bir çalışma sergilenebilirdi.

Tabii, zeytinle ilgili maddenin Komisyona çekilmiş olması çok olumlu çünkü Türkiye’de hem sofralık zeytin hem zeytinyağı açısından ihtiyacımızı karşılayacak seviyeye daha yeni yeni ulaşıldı. Bu açıdan tamam, sanayinin gelişmesi lazım, sanayiyi desteklememiz lazım ama sanayinin ihracatıyla orantılı… Mesela İspanya, bizim Türkiye’nin üçte 1’i yoktur belki oran olarak ama dünyada en fazla zeytinyağı ihraç eden ülke ve bundan da 4 milyar dolar gibi bir para kazanıyor İspanya. Yani yine İtalya 2 milyar dolar gibi, Portekiz, -çok küçük bir ülke- 1 milyar dolar gibi para kazanıyor. Türkiye’nin de zeytinyağı üretip zeytinyağını hem Türkiye’de iç piyasada insanlarımızın yeterince kullanımına sunmak hem de ihraç edebilmek açısından bu zeytinciliği korumak gerekiyordu, bu manada 2’nci maddenin çekilmesi olumlu olmuştur. Keşke, dediğim gibi, meralarla ilgili düzenleme, o kanun da Komisyona çekilmiş olsaydı daha iyi olacaktı çünkü Türkiye’de zaten hayvancılıkla ilgili, hayvan sayısıyla ilgili her geçen gün problem yaşıyoruz, sıkıntı yaşıyoruz. Dışarıdan karkas et ithal etmek zorunda kalıyoruz, dışarıdan -affedersiniz- hayvan ithal etmek zorunda kalıyoruz ve Türkiye’de gün geçtikçe et fiyatları yükseliyor. Yani bu ramazan ayında iştahı da çekebilir insanların, birçoğu et de alamıyor, evine et de götüremiyor çünkü şu anda kasaplarda yaklaşık kilogramı 40 lira, marketlerde 60 liraya kadar fiyat bulabiliyor et. Ben geçen gün bir arkadaşımı aradım, tesadüf Brezilya’daymış, yani sordum: Yahu orada et fiyatları nasıl? Orada çok geniş otlaklar, çok geniş meralar olduğu için Angus denilen bu inek, sığır türü besleniyor ve etin kilosu bizim rakamımızla 5 lira. Bizde kasapta 40 lira, efendim marketlerde de 60 liraya kadar et satılıyor. Onun için meraları korumamız lazım, hayvancılığın artması, hayvancılığı korumak adına meraların da korunması lazım. Sanayi tesisleri elbette ki önemli, iş istihdamı açısından, ülkenin ihracatının artması açısından çok önemli ama meraları da korumamız lazım.

Yine, bu enerji ihtisas bölgesi… Ben Ceyhanlıyım Sayın Bakan, Adana Milletvekiliyim. Bu Adana’daki “Ceyhan Enerji İhtisas Bölgesi Rotterdam olacak.” denilmişti ilk hayata geçirildiğinde ama şu anda Rotterdam’ın “R”si bile olamadı ne yazık ki, bir tek çivi bile çakılmadı. Bu, Ceyhan Enerji İhtisas’la ilgili...

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Olamaz, olamaz.

MUHARREM VARLI (Devamla) – Niye olamaz Sayın Bakan?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Olamaz.

MUHARREM VARLI (Devamla) – Olamaz mı?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Olamaz, evet.

MUHARREM VARLI (Devamla) – Neden?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Sizlerin yüzünden olamaz.

MUHARREM VARLI (Devamla) – Benim yüzümden! Tamam, peki, benim yüzümden olamıyorsa olamasın o zaman. Yani, oradaki Enerji İhtisas Bölgesi’nin bir an önce hayata geçmesi işsizlik açısından önemli, Adana’nın ekonomisi açısından, Türkiye’nin ekonomisi açısından önemli, ben onu vurgulamak istemiştim ama yani böyle alınganlık göstereceğinizi de hiç tahmin etmiyordum Sayın Bakan; niye alınganlık gösterdiniz onu da anlayamadım, buna da bir anlam veremedim yani! Hani, enerji ihtisas bölgelerine Türkiye’nin ihtiyacı var; orada çalışacak insanların istihdam edilmesi, Türkiye’ye kazanç sağlayacak olması Türkiye’nin ekonomisine katkı sağlayacaktır, onları vurgulamak istedim ama siz herhâlde bir alınganlık gösterdiniz, bu alınganlığınıza da anlam veremedim!

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Onu grubuna söyle.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Varlı.

Sayın milletvekilleri, önergenin oylamasından önce bir açık oylama talebi Divanımıza intikal etmiştir. O nedenle, şimdi açık oylama isteminde bulunan sayın milletvekillerinin isimlerini ve mevcudiyetlerini tespit edeceğim.

Özgür Özel? Burada.

Tahsin Tarhan? Burada.

Çetin Arık? Burada.

Erkan Aydın? Burada.

Barış Karadeniz? Burada.

Ömer Fethi Gürer? Burada.

Hüseyin Çamak? Burada.

Ünal Demirtaş? Burada.

Murat Bakan? Burada.

Serdal Kuyucuoğlu? Burada.

İrfan Bakır? Burada.

Cemal Okan Yüksel? Burada.

Haydar Akar? Burada.

Veli Ağbaba? Burada.

Mehmet Bekaroğlu? Burada.

Kazım Arslan? Burada.

Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açık oylamanın elektronik cihazla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Alınan karar gereğince, açık oylama elektronik cihazla yapılacaktır.

Oylama için iki dakika süre vereceğim. Bu süre içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını oylama için öngörülen iki dakikalık süre içinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını yine oylama için öngörülen iki dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylamaya başlandı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, ben “Oylama işlemini başlatıyorum.” demeden teknik personel süreyi başlattı, dolayısıyla bir dakika ilave süre vereceğim. (AK PARTİ sıralarından “yeniden, yeniden” sesleri)

Bitmedi iki dakika efendim. İki dakika bitmedi, ben “Oylama işlemini başlatıyorum.” dediğim anda oradaki görüntüde bir dakika on saniye gözüküyordu yani elli saniye geçmiş gibi gözüküyordu.

(Elektronik cihazla oylamaya devam edildi)

BAŞKAN – Evet, teknik olarak açık oylamada bir dakika ilave edilmesi mümkün olmadığından ve açık oylamada iki dakikadan daha az süre verilemediğinden oylama işlemini yeniden başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesindeki önergenin açık oylama sonucu:

“Kullanılan oy sayısı             :    191

Kabul                                 :        1

Ret                                    :    190   (x)

          Kâtip Üye                            Kâtip Üye

        Fehmi Küpçü             Mehmet Necmettin Ahrazoğlu

              Bolu                                 Hatay”

Önerge kabul edilmemiştir.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 1’inci madde kabul edilmiştir.

2’nci maddeyle ilgili malum bir ek sıra sayısı basılıp Genel Kurula dağıtıldı, onunla ilgili bilgi vereceğim.

Sayın milletvekilleri, bildiğiniz üzere, 8 Haziran 2017 tarihli 103’üncü Birleşimde 485 sıra sayılı Kanun Tasarısının 2’nci maddesi İç Tüzük’ün 88’inci maddesi uyarınca Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonunun talebi üzerine Komisyona geri verilmişti. Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu sıra sayısı 485’e 1’inci ek olarak 13/6/2017 tarihinde Başkanlıkça bastırılıp dağıtılmıştır. Komisyon raporuna göre 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın geri çekilen 2’nci maddesi tasarı metninden çıkarılmıştır. Dolayısıyla tasarının birinci bölümünde yer alan maddelerin önerge işlemlerine tasarıdan 2’nci maddenin çıkması nedeniyle 3’üncü maddeden devam edilecektir. Herhangi bir karışıklığa mahal vermemek için bundan sonra da maddeler üzerindeki önerge işlemlerine mevcut sıra sayısı metnindeki madde numaraları üzerinden devam edilecek, kanun yazımı esnasında madde numaraları teselsül ettirilecektir.

3’üncü madde üzerinde üç önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesinde geçen “Ürün Denetmenleri ve Ürün Denetmen Yardımcıları, Gümrük ve Ticaret Denetmenleri ve Gümrük ve Ticaret Denetmen Yardımcıları” ibaresinin ”, Ürün Denetmenleri ve Ürün Denetmen Yardımcıları, Gümrük ve Ticaret Denetmenleri ile Gümrük ve Ticaret Denetmen Yardımcıları” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                     Kazım Arslan                                              Akif Ekici                                             Tacettin Bayır

                                          Denizli                                                    Gaziantep                                                     İzmir

                                    Tahsin Tarhan                                            Erkan Aydın                                               İrfan Bakır

                                         Kocaeli                                                       Bursa                                                       Isparta

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesinde yer alan “gelmek üzere” ibaresinin çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                   Ahmet Yıldırım                                        Ertuğrul Kürkcü                                             Erol Dora

                                            Muş                                                          İzmir                                                       Mardin

                                   Mahmut Toğrul                                           Garo Paylan

                                        Gaziantep                                                   İstanbul

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Sanayinin Geliştirilmesi ve Üretimin Desteklenmesi Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 3’üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

MADDE 3- 10/2/1954 tarihli ve 6245 sayılı Harcırah Kanununun 33 üncü maddesinin (b) fıkrasına "Sağlık Denetçileri ve Sağlık Denetçi Yardımcıları” ibaresinden sonra gelmek üzere, “Ürün Denetmenleri ve Ürün Denetmen Yardımcıları, Gümrük ve Ticaret Denetmenleri ve Gümrük ve Ticaret Denetmen Yardımcıları, TBMM Grup ve Milletvekili danışmanları” ibaresi eklenmiştir.

                                  Mevlüt Karakaya                                          Kamil Aydın                             Ahmet Selim Yurdakul

                                          Adana                                                     Erzurum                                                    Antalya

                                   Mustafa Kalaycı                                     Fahrettin Oğuz Tor

                                          Konya                                               Kahramanmaraş

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Fahrettin Oğuz Tor, Kahramanmaraş Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Tor. (MHP sıralarından alkışlar)

FAHRETTİN OĞUZ TOR (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesiyle ilgili önerge üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Hiç şüphesiz ülkemizin en büyük sorunu işsizliktir. Devlet İstatistik Kurumunun Şubat 2017 verilerine göre 15 yaş ve yukarı yaştakilerin işsiz sayısı 2017 Şubat döneminde geçen yılın aynı dönemine göre 676 bin artarak 3 milyon 900 bin kişi olmuştur. İşsizlik oranı 1,7 puan artış ile yüzde 12,6 seviyesinde gerçekleşmiştir. Genç nüfusta, 15-24 yaş işsizlik oranı 4,7 puanlık artışla yüzde 23,3 olarak gerçekleşmiştir.

Yine Şubat 2017 verilerine göre istihdam oranı bir önceki yılın aynı dönemine göre hiçbir değişim göstermemiştir; oranı yüzde 45,3’tür. Kayıt dışı çalışanların oranı bir önceki yılın aynı dönemine göre 0,7 puan artarak yüzde 32,8 olarak gerçekleşmiştir. Maalesef kayıt dışıyla mücadelede iktidar sınıfta kalmıştır.

Değerli arkadaşlar, devletin sadece üç istatistiğinde, işsizlik, istihdam oranı ve kayıt dışı çalışmada durum iç açıcı görülmemektedir.

Mantar gibi biten sayısız vakıf üniversitelerinden, her yıl açılan devlet üniversitelerinden, yurt dışında yüksek eğitim görenlerden, özel sağlık meslek liselerinden önümüzdeki birkaç yıl içinde mezun olacakları düşündüğümüzde genç işsizler bakımından tablo çok daha kötü hâle gelecektir.

2012 itibarıyla kentli nüfus oranı yüzde 77,3 iken 2017 itibarıyla bu oran yüzde 80’lerin de üzerine çıkmıştır. Bunun anlamı gayet açıktır; köylü, kasabalı, hatta birçok şehirli vatandaş bir iş, bir ekmek, bir aş için göç etmektedir. Bütün bunlar özellikle kamuda iş sahibi olmanın güçlüğünü göstermektedir.

Başka bir üzücü tablo da mayıs ayında tüketici fiyatlarının geçen yılın aynı ayına göre yüzde 11,72 oranına çıkmasıdır. Bir tarafta artan işsizlik, iş bulamayan yüz binlerce genç işsiz, istihdam yaratmayan ekonomi, diğer tarafta bir eli yağda bir eli balda olanlar, rekor kıran israf, şatafatlı yaşam. Allah fakir fukaraya, garip gurebaya yardım etsin diyorum. Bugün iş bulmanın deveye hendek atlatmaktan zor olduğu bir ortamda hakka, adalete daha çok sarılmamız gerekirken, maalesef, uygulamalar devlete olan güveni sarsmakta, vatandaşın, işsizin umutlarını söndürmektedir.

Değerli milletvekilleri, konuşmama KPSS’den çok yüksek not almış, kendi alanında Türkiye 4’üncüsü olmuş bir öğretmen kardeşimizin mektubunu okuyarak son vermek istiyorum. Tabii, bu arkadaşımızın ismini vermeyeceğim. Çok şey söylüyor ama ben kısaltarak anlatacağım: “Evli ve 1 çocuk sahibiyim. 29 yaşındayım ve yıllardır KPSS’ye hazırlanıyorum. Evladım yanımda ilgi beklerken, hüngür hüngür ağlarken ben vicdanım sızlaya sızlaya ders çalıştım. Yemedim, içmedim, gezmedim, tozmadım, uyumadım. Öyle ki dershane hocam ‘Aynada kendine hiç bakmıyor musun? Git, biraz uyu lütfen.’ diyordu. P10’dan 84 aldım ve bölümümde Türkiye 4’üncüsü oldum. P121’den de 84 aldım ve bu kez de Türkiye 24’üncüsü oldum. Geçerliliği, güvenirliği yüksek üç ayrı sınava girdim ve yüksek bir başarı elde ettim. Sonrasında 2 Mayısta Adana’da mülakata girdim; zarftan çıkan iki soruya sular seller gibi cevap verdim, hiç takılmadım, tereddüde düşmedim, konulara çok vâkıf olduğumu belli ettim ancak tüm bunlar karşılığında 53 puan verildi ve elendim. Şimdi, ders çalışırken ilgi beklediği için ağlayan 2,5 yaşındaki evladım benim gözyaşlarımı siliyor ve ‘Ağlama canım annem.’ diyor. Ben hakkımı zerre kadar helal etmiyorum. Evladımın gözyaşları umarım kâbusunuz olur.” diyor bu kardeşimiz.

Gecenizi gündüzünüze katarak çalışacaksınız, Türkiye 4’üncüsü olacaksınız, sonra da sözlüde eleneceksiniz. Kıymetli arkadaşlar, bundan daha büyük kul hakkı olabilir mi?

Tabii ki sanayiyi geliştirelim, üretimi destekleyelim, bunlar güzel şeylerdir, tasarıda kısmen haklılık payı vardır ama bunlardan çok daha güzel olan adil olmaktır, hakka, hukuka riayet etmektir diyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tor.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesinde yer alan "gelmek üzere" ibaresinin çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Ahmet Yıldırım (Muş) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Erol Dora, Mardin Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Dora. (HDP sıralarından alkışlar)

EROL DORA (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sanayinin Geliştirilmesi ve Üretimin Desteklenmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 3'üncü maddesi üzerinde Halkların Demokratik Partisi Grubu adına söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu maddeyle Harcırah Kanunu’nun 33’üncü maddesinde teknik bir değişiklik yapılmakta ve belirlenen görev merkezi dışına teftiş, denetim, inceleme veya soruşturma görevi ile gönderilen ürün denetmenleri ve ürün denetmen yardımcıları, gümrük ve ticaret denetmenleri ve gümrük ve ticaret denetmen yardımcılarının da söz konusu kanun kapsamında giderlerinin karşılanması amacıyla harcırahlardan faydalandırılmaları hususu düzenlenmektedir. Elbette ürün denetmenlerine denetim süreçlerinde harcırah sağlanması olumlu bir düzenlemedir ve çalışanların, emekçilerin çalışma koşullarının iyileştirilmesine dönük düzenlemeleri önemli buluyoruz. Konu ürün denetimi olunca izninizle konuşmamı Türkiye'de tarım ürünlerinin denetimine ilişkin sürdüreceğim.

Değerli milletvekilleri, insanlık tarihi boyunca gıda hep stratejik ürün, gıda güvencesi de devletin en önemli konularından biri olmuştur. Son iki yüzyılda da temelde insan olmaktan kaynaklanan ve yaşamı sürdürebilmek için gereken gıda maddesini tüketebilme hakkı olarak tanımlanan gıda güvencesi hakkı ortaya çıkmış ve bu hak İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde de “yeterli gıdaya ulaşabilme hakkı” şeklinde yer almıştır. Dünya nüfusundaki hızlı artış ve insanların beslenmesi zorunluluğu, tarımsal araştırmalara önem verilmesini sağlamış, bu araştırmalar sonucunda, özellikle son elli yılda tarımsal üretimde önemli artışlar elde edilmiştir. Ancak bu yeni üretim tarzı, gıda kaynaklı sağlık risklerini de beraberinde getirmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu bağlamda, tarım ilacı olarak bilinen ve ülkemizde de yaygın olarak kullanılan kimyasalların kullanım biçimleri ve negatif neticeleri hakkında birkaç noktanın altını çizmek isterim: Türkiye'de tarım ilaçlarının bitkiyi koruma bağlamında hızlı ve sonuç alıcı olumlu etkilerine karşın, kimyasal savaş, bilinçsiz ve kontrolsüz biçimde yapıldığında çevre kirliliğine, gıdalara zehirli kalıntıların bulaşmasına ve dolayısıyla insan sağlığına gerek kısa ve orta vadede gerekse de uzun vadede önemli hasarlar verebilmektedir. Tabii, Türkiye iç pazarında tarımsal gıdalara ilişkin ciddi, nitelikli, kapsamlı, bilinçlendirici ve caydırıcı bir denetim mekanizması henüz bulunmadığından, yurttaşlarımız, beslenme sağlığı bakımından uzun vadeli büyük risklerle karşı karşıyadırlar.

Değerli milletvekilleri; örneğin Avrupa Birliğinin Yiyecekler ve Yemler İçin Hızlı Alarm Sistemi yıllık raporları incelendiğinde, son on iki yılda Avrupa Birliği ülkelerine gönderilen tarım ürünlerinde uygun bulunmayan en fazla ürüne sahip ülkeler arasında Türkiye'nin de bulunduğu görülmektedir. Bu uygunsuzluğun en başta gelen nedenleri, bitki korumayla ilişkili olan gıdalardaki kimyasal bulaşmaları ve kimyasal ilaç kalıntılarıdır.

Değerli milletvekilleri; gıda güvenliği, halk sağlığını tehdit eden küresel bir konu hâline gelmiş ve uluslararası gıda ticaretini etkilemeye başlamıştır. Gıda tedarikinin küreselleşmesi ve analitik yöntemlerdeki ilerlemeler, gıdalarda bulunabilecek kimyasal zehirler, mevzuattan sorumlu otoriteler, gıda endüstrisi ve tüketiciler için çözülmesi gereken en önemli konulardan biri hâline gelmiştir.

Netice itibarıyla, devletin, denetim mekanizmalarını doğru bir biçimde çalıştırması, hızlı alarm sistemi kurulması, daha çok laboratuvar açması, hem toptancı hallerinde hem de bahçelerde daha çok numune alarak analiz yapması gerekir.

İlaç kullanımı konusunda üreticilerin bilgi eksikliği giderilmelidir. Özellikle küçük üreticiler, ilaç bayilerinin yanlış yönlendirmeleri sonucu hatalı ve aşırı dozda ilaç kullanımına yönelmektedir. Üreticilerin ilaç kullanım miktarı ve zamanı konusundaki bilgisizliklerinin yanı sıra eski tarihli ucuz ilaçlar kullandıkları da bilinmektedir. Üreticilerin ucuz, kalıntı riski yüksek ilaçlara yönelmesini engellemek için uygun ilaçların kullanımı teşvik edilmelidir. Ürün denetim süreçlerinin daha nitelikli hâle getirilmesi ve tarımsal ürünlerimizin, gelişmiş dünya standartlarına uygun koşullarda üretilmesi konusunda gerekli tedbirlerin daha ciddi bir biçimde ele alınması hususunu bir kez daha dikkatinize sunar, Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Dora.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesinde geçen “, Ürün Denetmenleri ve Ürün Denetmen Yardımcıları, Gümrük ve Ticaret Denetmenleri ve Gümrük ve Ticaret Denetmen Yardımcıları” ibaresinin “, Ürün Denetmenleri ve Ürün Denetmen Yardımcıları, Gümrük ve Ticaret Denetmenleri ile Gümrük ve Ticaret Denetmen Yardımcıları” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Erkan Aydın (Bursa) ve Arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergelere katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen, Bursa Milletvekili Erkan Aydın.

Buyurunuz Sayın Aydın. (CHP sıralarından alkışlar)

ERKAN AYDIN (Bursa) – 485 sıra sayılı sanayinin geliştirilmesi ve üretimin desteklenmesi isimli Kanun Tasarısı hakkında söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, üzerinde yazan sanayinin geliştirilmesiyle ilgili Kanun Tasarısı, dün yaşadığımız Ege Bölgesi’ndeki 6,2 depremle de aslında alakalı. Sadece bu maddelere bakıyoruz ama o yaşanan depremin birkaç şiddetinde daha büyük olduğunda ne sanayinin kalacağı ne yaşam alanlarının kalacağı ne de bu kayıpların telafi edilebileceği önlemlere maalesef parmak basmıyoruz. Şöyle bir bakalım: Sadece İzmir’den değil, seçim bölgem Bursa’dan, İstanbul’dan dahi hissedilen bu depremde birçok kişi panikle sokaklara döküldü ama şunu görüyoruz: Maalesef, 1999 depreminden sonra, Hükûmet hâlâ bu konuda ciddi adımlar atmadı ve önlemleri almadı. Örneğin, Bursa’da yaşanan ve 1857 tarihinde olan, binlerce insanın ölümüyle sonuçlanan deprem bugün her dakika, her saniye gelebilir ama iktidar ne yaptı, hemen bakalım: “Kentsel dönüşüm” adı altında birçok eski ya da riskli binayı yıkıp yerine daha fazla riski olan, daha fazla katları olan, toplanma alanlarını, yeşil alanları “kentsel dönüşüm” adı altında rezidanslara, AVM’lere ve daha çok sıkıntının yaşanacağı yerlere açıyor.

İstanbul’daki 470 toplanma alanının bugün 330 tanesinin yerinde gökdelenler ve AVM’ler var. Bir tanesi Ali Sami Yen. Burası, toplanma alanı olarak görülüyor ama bugün gidin, yandaş bir iş adamına verilmiş, yerinde rezidans ve AVM var. Bunun gibi, Ortaköy Ermeni Vakfının arazisi; sıralamakla bitmeyecek kadar yerler. Bunları düşünmediğimiz zaman oluşabilecek ölümlerden, kayıplardan bu iktidarın sorumlu olduğunu da söylemek istiyorum. Yeşil alanları yıkıp, oradaki acil kaçış alanlarını yok edip, yolları yok edip, bir panik anında, deprem anında sokağa çıktığınızda nereden ekmek alacaksınız, nerede toplanacaksınız, çoluğu çocuğu nasıl bu panik hâlinden kurtaracaksınız; hiçbir şekilde karşılığı yok.

Mesela, 1999 depreminden sonra çıkarılan deprem vergileri vardı. On beş yıllık Hükûmetiniz sürecinde bu paralara ne olduğu 2011 yılında dönemin Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’e sorulmuş. O gün için toplam 46,48 milyar TL. “Nereye gitti bu para?” denmiş. Sayın Bakan da yanıtlamış, demiş ki “Bu vergiler, bizim sağlımıza gidiyor. 44 milyar liralık sağlık harcamamız var. Bu paralar, duble yollara gidiyor, demir yollarına, hava yollarına, eğitime, sağlığa, çiftçimize gidiyor.” Peki, ne için toplandı bu para? Deprem için, depremde oluşabilecek riskli binaların yenilenmesi için. Şunu da söylemiş: “Bu paralarla IMF’ye olan borcu da ödedik.” Yani, özetle, Bakan diyor ki: “Bu paraları genel bütçe içerisinde harcadık, para da bitti, suyunu çekti.” Ya deprem? “Onu Allah verir, ne olacağına hep birlikte bakarız.” (CHP sıralarından alkışlar)

Evet, bütün bunlar gösteriyor ki on beş yıllık AKP iktidarı boyunca Hükûmet, bunlarla ilgili sadece sözlerde, sadece yazı üzerinde kalan önlemler almış. Sadece Türkiye’nin yüzde 20 nüfusunun yaşadığı, 15 milyon insanın yaşadığı İstanbul’da deprem anında ne yapılabileceğini gösterip bilen tek bir kişi maalesef yok. Diğer çevre illeri de kattığımızda, Marmara’daki, nüfusun yüzde 40’ı, depremde nasıl bir durumla karşılaşacak, hep birlikte, Allah göstermesin, yaşayıp göreceğiz.

Ama, bununla ilgili yapılan ne? AFAD diye bir kurum var, Kızılay’dan farksız, sadece yazılı kuralları olan, o deprem anında ne yapılacağını belki çoğunun, kendisinin dahi bilmediği bir kurum.

Kısacası, bu konularla ilgili dün yaşadığımız ve aslında her saniye tekrar yaşayabileceğimiz deprem gerçeğiyle ilgili, eğer sanayiyi geliştirmek istiyorsak, eğer üretimi geliştirmek istiyorsak, bu gerçekle sadece kâğıt üzerinde birtakım önlemler almak değil, o yeşil alanların, o toplanma alanlarının, acil kaçış yollarının imara, ranta, yandaşa peşkeş çekilmemesi gerektiği, bunu yaşayarak öğrenirsek bedelinin çok büyük olacağını söylüyorum ve yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aydın.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 3’üncü madde kabul edilmiştir.

4’üncü madde üzerinde 3 önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesinde geçen “şümulüne” ibaresinin, “kapsamına” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                     Kazım Arslan                                           Tacettin Bayır                                              Akif Ekici

                                          Denizli                                                       İzmir                                                     Gaziantep

                                       İrfan Bakır                                             Tahsin Tarhan

                                          Isparta                                                      Kocaeli

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Sanayinin Geliştirilmesi ve Üretiminin Desteklenmesi Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesi ile değiştirilmek istenen 6948 sayılı Kanun’un 1’inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “bilişim teknolojileri” ibaresinden sonra gelmek üzere, “, donanım” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                   Deniz Depboylu                                          Kamil Aydın                                   Fahrettin Oğuz Tor

                                           Aydın                                                     Erzurum                                           Kahramanmaraş

                                   Mustafa Kalaycı                                        Muharrem Varlı                                       Saffet Sancaklı

                                          Konya                                                       Adana                                                      Kocaeli

BAŞKAN – Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan “istihsal eden” ibaresinden sonraki “yerlerle madenlerin çıkarılıp işlendiği yerler” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını ve cümlenin devamının “yerlerde yapılan işler sanayi işleri ve buraları işletenler sanayici sayılır” şeklinde düzeltilmesini arz ve teklif ederiz.

                                   Ahmet Yıldırım                                         Mahmut Toğrul                                     Ertuğrul Kürkcü

                                            Muş                                                      Gaziantep                                                     İzmir

                                        Erol Dora                                                Garo Paylan                                            İmam Taşçıer

                                          Mardin                                                     İstanbul                                                   Diyarbakır

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen, İmam Taşcıer, Diyarbakır Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Taşçıer. (HDP sıralarından alkışlar)

İMAM TAŞÇIER (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sanayinin Gelişmesi ve Üretimin Desteklenmesi Kanunu Tasarısı’nın 4’üncü maddesi hakkında Halkların Demokratik Partisi adına söz almış bulunmaktayım.

Sanayicilerin önünü açmak ve gelişmekte olan ya da az gelişmiş olan bölgelerde, illerde yatırımın yapılabilmesi için teşvik edici düzenlemeler yapmak için önce güven ve huzur ortamının sağlanması gerekmektedir. Huzur ve güven ortamı olmadan sermaye yatırım yapmaz. Sermaye ürkektir, risk almaz, risk almaktan kaçınır. Güven tesis edilebilmesi için ise de Kürt sorununun kalıcı olarak çözülmesi gerekir veya çözme yolunda güven ortamının oluşması lazım, adımların atılması gerekir. Bunun için de önce OHAL kaldırılarak demokratik bir ortamın yaratılması, yasal ve anayasal düzenlemelerin, değişikliklerin hemen yapılması gerekmektedir. Siyaset normalleştirilerek Eş Genel Başkanlarımız Sayın Selahattin Demirtaş ve Sayın Figen Yüksekdağ’la beraber vekillerimiz hemen serbest bırakılmalı, seçilmiş belediye başkanlarımızın, görevlerine bir an önce iade edilmesi gerekmektedir.

Bu şekilde demokratik bir iklim yaratılmaya çalışılırsa ancak sanayi gelişir, üretimin desteklenmesi verimliliği artırır.

Doğum yerim olan ve aynı zamanda seçim bölgem olan Diyarbakır, cumhuriyetin ilk kurulduğu yıllarda sosyoekonomik sıralamada ilk 5’te iken bugün tüm iller sıralamasında ancak 67’nci olabilmektedir Sayın Bakanım.

Diyarbakır Organize Sanayi’de toplamda 300 iş yeri bulunmaktadır. Çalışanların sayısı 6 bindir. Düşünün, 1 milyon 600 bin nüfusu olan Diyarbakır Organize Sanayide toplam 6 bin civarında insan çalışmaktadır. Batıda ise sadece bir fabrikada, bir tesiste 10 binin üzerinde çalışan insan vardır.

Yapılan her değişiklik, kürdistan illerine sanayicilerin yatırım yapabilmesi ve teşvik etmek amaçlı olsa bile sanayicilerin bölgede bu şekilde yatırım yapması çok zordur.

Demokratikleşme ve Kürt sorununun çözümü konusunda atılacak adımların yanı sıra, teşvikle beraber, devlet, büyük yatırımlar yapmalı, fabrikalar kurmalı ki işveren ya da sermaye de güvenle yatırımlarını yapabilmelidir.

Sayın milletvekilleri, AKP, iktidara gelmeden önce yani 2002 yılında Diyarbakır’da gayrisafi millî hasıla 2.200 dolardı, 2016 yılında ise 5 bin-5.500 dolar arasında. Bu miktar biraz artmış görünse dahi, Türkiye’de Diyarbakır yine o tarihte sosyoekonomik sıralamada 41’inci sırada iken 2016’da 63’üncü sırada yer almaktadır. Bu da ülkenin bulunmuş olduğu huzur, barış ortamının kürdistan illerinde sanayileşmeye nasıl bir etki ettiğini göstermektedir. Çözüm sürecinin olduğu 2013 yılında Diyarbakır'daki işletmeler, 240 milyon dolar ihracat yaparken 2016 yılında ancak 170 milyon dolar ihracat yapabilmiştir. Sayıda yükselme yerine düşüş meydana gelmiştir hâlbuki Diyarbakır’daki sanayicilerin hedefleri 400 bin dolar idi, bu son 2016 yılı için. Diyarbakır'ın istihdam ve ihracat sıralamalarında yine çok çok geri durumda olduğunu görülmektedir.

Çözüm sürecinin olduğu, toplumsal barışın sağlandığı ve çatışmasız ortamın tesis edildiği yıllarda Diyarbakır'dan Almanya, İsviçre ve Hollanda gibi ülkelere 1990’lı yıllarda yine bu sıkıyönetim ve olağanüstü hâllerden dolayı kaçıp giden, yerleşen Kürtler geri dönüş yapmış, oraya yatırım yapmak istemişlerse dahi şimdi güven ortamı olmadığı için de bunlar yatırımlarından vazgeçmiştir. Bugün Diyarbakır’ın nüfusunun, çok genç nüfus…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Taşçıer, 1’inci maddenin başında bir açıklama yapmıştım, önergelerle ilgili konuşmalarda ek süre vermeyeceğimi ifade etmiştim. O nedenle ek süre veremiyorum.

İMAM TAŞÇIER (Devamla) – Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Taşçıer.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Sanayinin Geliştirilmesi ve Üretiminin Desteklenmesi Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesi ile değiştirilmek istenen 6948 sayılı Kanun’un 1’inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “bilişim teknolojileri” ibaresinden sonra gelmek üzere, “, donanım” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Deniz Depboylu (Aydın) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen, Deniz Depboylu, Aydın Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Depboylu. (MHP sıralarından alkışlar)

DENİZ DEPBOYLU (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesindeki önergemiz üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubumuz adına söz almış bulunmaktayım. Konuşmama başlamadan önce aziz Türk milletini ve Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, seçim bölgem olan Aydın’ın, Aydınlıların zeytin ağaçlarıyla ilgili hassasiyetini tekrar tekrar dile getirmem gerekiyor. “Dağlarından yağ, ovalarından bal akan şehir” olarak tanımlanan, tarım, turizm ve tarihî kültürün merkezi olan Aydın’ımızın, son günlerde tekrar tekrar gündeme gelen zeytin ağaçlarının kıyıma uğrayacağı düşüncesi, her birimizi üzmekte ve kaygılandırmaktadır. Her ne kadar bu madde şu anda tasarıdan çekilmiş olsa da Hükûmetin ifade ettiği cümlelere baktığımızda tekrar gündeme gelmesi, bir şekilde önümüze sürülmesiyle ilgili de endişelerimiz bulunmaktadır.

Dünyadaki zeytin ağaçlarının yüzde 10’u Türkiye’de, ülkemizde, bizdedir. Yasa çıksaydı 1 dönümde 15’ten az zeytin ağacı varsa, o alanlar zeytinlik sayılmayacaktı. Yaşlı ağaçların bulunduğu Ege ve Marmara’da zeytinliklerdeki ağaç sıklığı, dekar başına ortalama 8-10 tane. Bunu daha önceden de dile getirmiştim, yani böyle bir yasa çıksaydı Ege’de ve özellikle Aydın’da zeytin ağaçlarımız büyük bir oranda zarar görecekti. Aydın’da zeytin ağacı sayısı 22 milyon 201 bin 194 adettir. Bunlar resmî yazışmalarda mevcuttur. Bunun Türkiye geneline oranı yüzde 13’tür. 2016-2017 tarihlerinde Aydın’da zeytin üretimi 283.151 tondur. Aydın’da üretilen zeytinin 36.810 tonu ihracatta kullanılmıştır. Aydın’da zeytinyağı üretimi 25 bin tondur. Aydın’ın zeytinyağı ihracat rakamı 13 bin tondur.

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Biz hiç görmedik Aydın’dan zeytinyağı, hiç gelmiyor Aydın’dan zeytinyağı.

DENİZ DEPBOYLU (Devamla) – İnşallah getiririm bir gün.

Yani zeytinyağı üretiminin yarısından fazlası, ihracata yönelik yapılmaktadır. Türkiye zeytinyağı üretiminin yüzde 13’ünü Aydın karşılamaktadır.

Bu bilgileri size neden verdim? Şundan verdim: Bugün bir kitapçık, masamın üzerinde duruyordu. Eminim bu kitapçık, her milletvekiline ulaşmıştır, ben öyle tahmin ediyorum. Adıma gelen bir yazıyla masamda duruyordu. “Sayın Milletvekilim, son günlerde zeytin alanlarının yok edileceği ve zeytinliklerin ortadan kaldırılacağıyla alakalı yanlış bilgiler gündemi meşgul etmektedir.” diye başlıyor ve Zeytin Eylem Planı’ndan bahsediyor. Burada özellikle “delice” adını verdiğimiz yabani zeytin ağaçlarının ıslahıyla ilgili bilgiler mevcut.

Ben bunu sizin huzurunuzda bir iki konuda eleştirmek istiyorum. Birincisi: Dünyada üretilen zeytinyağıyla ilgili oranlar verilmiş. Bu, 2009-2010’da başlamış, 2013-2014’te nedense bitirilmiş. En son üretim tonu 180 bin. Acaba neden 2016 ve 2017’yi koyma gereği duymadılar? Zira, bu dönemde 143 bin tona düştü.

Yine eleştirmek istediğim bir konu ve çok önemli bir konu: Burada delice ağaçlarının aşılanmasından bahsediliyor. İki tablo sunulmuş ve bu iki tabloda birçok il var ama Aydın yok. Aydın acaba neden yok? Bakıyorum, en az Sakarya’da 100 ağacın aşılanmasından bahsediyor, en fazla Mersin’de 406.500 ağacın aşılanmasından bahsediyor. Aydın’daki delice zeytin ağacının sayısı 2 milyon 324 bin 978’dir yani Türkiye’ye oranı dörtte 1’dir.

Peki, neden Aydın’daki delice ağaçları sayılmıyor veya bu plana alınmıyor? Açıkçası, benim aklımda bir soru işareti var. Bu jeotermal santraller için ÇED raporu da istenmiyor. Bizim delice ağaçlarımız, neden bu tür raporlarda yok sayılıyor? Bu, bizde endişe uyandırıyor. Zira, bu jeotermal tesislerin ÇED raporu bile almadan ağaçların da kıyımına gidilerek kurulması, Orman Bakanlığının da görmezden gelerek önünün daha çok açılacağı anlamına mı geliyor; endişe ediyorum.

Sizleri saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Depboylu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesinde geçen “şümulüne” ibaresinin, “kapsamında” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Tacettin Bayır (İzmir) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergelere katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen, Tacettin Bayır, İzmir Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Bayır. (CHP sıralarından alkışlar)

TACETTİN BAYIR (İzmir) – Sayın Başkan, Saygın Bakan ve Komisyon Başkanım, değerli arkadaşlar; aslında, konuşma metnini iki gün önce çok farklı hazırlamıştım ancak bugünkü gelişmelerden sonra konuşma metnimi tamamen değiştirdim, bize de yakışan budur diye düşünüyorum. Sayın Bakana, Komisyon Başkanına şunu itiraf etmeliyim: Dört gündür ilk defa yüzünüz gülerken gördük sizi, içimiz açıldı. Hep böyle gülün lütfen.

Sizlerle bir şeyi paylaşmak istiyorum Sayın Bakanım. Kırk beş yıl kadar geriye götüreceğim sizleri. Hatırlıyorum, çocuk denilecek yaşlardaydım; etrafımda olup biteni dinlemeye, gözlemlemeye çalışırdım. Köy kahvesinin önündeydim. Rençberliğin verdiği yorgunluğun ve umutsuzluğun çizgileri vardı âdeta yüzünde. Saçlarındaki aklar ise güneşe inat direnmiş ama dökülmemişti. Sigarasından bir derin nefes çekip “Yattı bizim oğlanın sünneti yine.” dedi, hayıflandı. “Bizim oğlan” dediği, 11 yaşındaki benim arkadaşımdı, o tarihlerde ben de o yaşlardaydım çünkü. Mehmet Amca hemen karşılık verdi, “Demedim mi oğlum Ömer, tütünde para yok, ekmeyelim, demedim mi?” Kemal Amca geri kalır mı? Hemen sohbete katılarak “Bugün gazetelerde okudum, Türkiye, tarım alanında kendi kendine yeten 7 ülkeden biriymiş.” diyordu. Hayal meyal hatırlıyorum. Güzelim nergis çiçeği kokusu, tütün kokusuna karışmış, hafif hafif kahvenin çardağına doğru esiyordu.

Sabah güneşin doğuşuyla yola dökülürdü köylüm. Kimi eşek sırtında, kimi çıkını omuzunda, eski köye doğru. Köyüm, Karaburun’un Mordoğan köyüydü yani 6,3’le sallanan köy. O zaman depremden dolayı yıkılmış köyümüzü sahile, deniz kenarına taşımışlardı. Deniz kenarına taşınan bu köyde insanlar, güneş tepeye vardığında, fidelerin üstüne düşerdi alın terleri, sanki bereket yağmuru gibi. Çapalama zamanı geldiğinde toprağa vurulan her çapayla hem mırıldanırlar hem de hayal kurarlardı. Kimi, satınca tütününü everecekti kızını, kimi, satınca tütününü sünnetini yaptıracaktı oğlanının, kimisi de çocuklarına söz vermişti, yıllardır götürmediği İzmir Fuarı’na götürecekti çocuklarını. Demir şişlere dizerlerken tütünü, hayallerini dizerlerdi. Nereden bilebilirlerdi ki tıpkı sararan, kuruyan tütün gibi hayallerinin de kuruyacağını, yok olacağını.

Artık köyümde o güzelim tütün kokusu yok, karışmıyor nergis kokusuna. Artık köyümde tütün yok, genç insan yok, açlık ve umutsuzluk, onları göç etmeye zorlamıştı kent varoşlarına. Oysa çok şey mi istemişlerdi, alın terlerinin, emeklerinin karşılığı dışında çok şey mi istemişlerdi? Bir bilenin verdiği reçeteyle, bir bakanın dudakları arasından çıkan rakamlarla -o zaman Tütün Bakanı vardı, rakamı o verirdi- hayalleri yıkılırdı köylülerimizin. “Artık ülkem, kendi kendine yetebilen 7 ülkeden biri değil, 50 ülkesinden biri.” demek zorunda bırakılmadılar mı torunlarına? Neden böyle oldu, kim, ülkenin üzerinde bu oyunları oynuyor, bilmiyoruz. Ama hep şunu sordum kendime… Aklıma ünlü Afrikalı lider Jomo Kenyata geldi, sormuşlar Kenyata’ya “Nasıl kaybettin topraklarını?” diye, cevap vermiş: “Misyonerler ülkeme geldiğinde topraklar bizim, İncil onlarındı. Bize İncil’i verip okumayı, dua etmeyi öğrettiler, dua bitip gözlerimizi açtığımızda İncil bizim, topraklar onlarındı.” Yıllardır bize akıl verenlerin, reçete verenlerin acaba bize verdikleri İncil mi demekten kendimi alamıyorum ve dua edenlerin, gözlerini açmasını bekliyorum.

Sayın Bakanım, Muğla’da bir kadın köylü, adı Tayyibe Demirel, bir televizyon kanalında aynen şunu söylüyor: “Oruç ağzımla tarlada çalışıp gölgede dinlenirken Meclise telefonlar açtım, cevap alamadım. Kıymayın, yapmayın, bu yasayı geçireceğinize başımıza bomba atın, bizi diri diri mezara koyun daha iyi.” diye haykırıyor ve devam ediyor: “Turgut köyü bizim köyümüzdü. Eskiden tütüncülük vardı. Tütüncülükle büyüdük, tütüncülükle okuduk, babam beni tütüncülükle evlendirdi ve şimdi zeytincilik yaparak geçiniyorum.” diyor.

Size bu yüzden bütün zeytinciler adına teşekkür ediyorum, Tayyibe Demirel adına teşekkür ediyorum ve bekliyorum ve diliyorum ki meralar için de aynı anlayışı gösterin. Gelin, hep birlikte bu köylünün yüzünü güldürelim diyorum.

Hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bayır.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Biz çoğunluktayız Başkan.

BAŞKAN - Önerge kabul edilmemiştir.

4’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 4’üncü madde kabul edilmiştir.

5’inci madde üzerinde iki önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 5’inci maddesinin (3)’üncü fıkrasında yer alan “iki ay” ibaresinin “bir ay” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                   Ahmet Yıldırım                                         Mahmut Toğrul                                           Garo Paylan

                                            Muş                                                      Gaziantep                                                   İstanbul

                                   Ertuğrul Kürkcü                                             Erol Dora                                           Müslüm Doğan

                                           İzmir                                                       Mardin                                                       İzmir

BAŞKAN – Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 5’inci maddesiyle eklenen maddenin (1)’inci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                     Kazım Arslan                                              Akif Ekici                                                İrfan Bakır

                                          Denizli                                                    Gaziantep                                                    Isparta

                                    Tacettin Bayır                                           Tahsin Tarhan

                                           İzmir                                                       Kocaeli

“Sanayi işletmelerinin Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığında tutulacak sanayi siciline kaydettirilmesi ve bunun karşılığında alınacak sanayi sicil belgesinin gerektiğinde yetkili memurlara gösterilmesi zorunludur.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİÎ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen, Kazım Arslan, Denizli Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Arslan. (CHP sıralarından alkışlar)

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

485 sıra sayılı üretim reformu yasa tasarısı üzerine 5’inci maddede verdiğimiz değişiklik önergesiyle ilgili söz aldım.

Bu yasayla, 6948 sayılı Kanun’un 2’nci maddesinde değişiklik öngörmektedir. Yapılan değişikliği olumlu buluyoruz, ancak küçük bir değişiklik öneriyoruz. Bu değişiklik de kabul olursa mutlaka bizi memnun etmiş olursunuz. Yapılacak bu değişiklikle, sanayi işletmelerinin Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığında tutulacak sanayi siciline kaydettirilmesi ve mukabilinde alınacak sanayi sicil belgesinin, istenildiğinde bürokraside sorumlu olan kişilere, salahiyetli olan kişilere verilmesi zorunlu kılınmaktadır.

Sanayi işletmelerinin üretim faaliyetine başlamadan önce sanayi siciline ön kayıt olması zorunludur. Sanayi işletmelerine iş yeri açma ve çalışma ruhsatı düzenlemesi için sanayi siciline kaydolduğuna dair yazı, iş yeri açma ve çalışma ruhsatı veren idareler tarafından da istenmektedir. Yeni açılan sanayi işletmelerinin, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından tanzim kılınacak beyannameleri, faaliyete başladıktan sonra iki ay içinde Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığına elektronik ortamda vermesi de gerekmektedir.

Bu düzenlemelerle, sanayi siciline kayıt olan sanayi işletmelerinin iş yeri açma ve çalışma ruhsatı alımı sırasında çok zorluk çektiklerini söylemek istiyorum. Özellikle, sanayi işletmelerini, iş yeri açma ruhsatı ve çalışma ruhsatlarının alınması sırasındaki bürokrasinin çok fazlasıyla yorduğunu ve dolayısıyla buradaki bürokrasinin de azaltılmasına ihtiyaç olduğunu belirtmek istiyorum.

Yine, odaların aldıkları aidatların da gerçekten günümüzde çok yüksek olduğu da bir gerçektir. Özellikle, odalara ödenen aidatın dışında, oda mensuplarının herhangi bir belge istemeleri hâlinde odalar tarafından belgeyle ilgili yeniden ücret alınmasının da kesinlikle -bu odalara üye olmanın- gereğinden fazla para istendiğinin bir göstergesi olduğunu belirtmek istiyorum, özellikle odaya üye olup da bu tür belgeleri isteyenlerden ücret alınmasının kesinlikle uygulamadan kaldırılması gerektiğini düşünüyorum.

Ayrıca, bakın, bugün iş hayatı durgun, sanayici para kazanamıyor, esnaf para kazanamıyor ama odaların aidatları hâlâ artarak devam ediyor ve büyük, trilyonlara varan sermayeye sahip olan odalarımız ortaya çıkıyor, hatta bu odalarımız paralarını nereye harcayacaklarını bilemiyorlar, değişik bina yatırımları, inşaat yatırımları yapmak suretiyle oralarda harcamaya gidiyorlar.

Sayın Bakanım, bu konularda bence bir düzenleme yapılmasına ihtiyaç olduğunu belirtmek istiyorum ve önemli olduğunu da söylemek istiyorum çünkü gerçekten oda üyelerinin bu konuda şikâyetçi olduğunu sizlere de aktarmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, biz sanayiciyiz, siyasetçi olmakla birlikte gerçekten sanayiciliği de bırakan bir kimse değiliz. Sanayiciliğimizi yaparken verimli çalışmak, personelimizin daha verimli, rantabl çalışması ve daha çok üretmek, daha çok ihraç etmek ve daha çok büyümek için gayret sarf ediyoruz ama mevcut yapı içinde, bunu, maalesef gerçekleştiremiyoruz. İnşallah, bu çıkacak yasayla birazcık olsun sanayicinin nefes alabileceğini, birazcık olsun rahatlayabileceğini düşünüyorum ama ne olursa olsun gerçekten sanayicimizi güçlendirmek istiyorsak, yerli sanayimizi büyütmek istiyorsak, sanayicimizi güçlendirmek, ihracatını artırmak istiyorsak, daha farklı teşviklere, desteklere ihtiyaç olduğunu belirtmek istiyorum.

Sözlerimi bu şekilde bitiriyorum.

Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Arslan.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Karar yeter sayısı istiyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısı talebi vardır, karar yeter sayısını arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 23.06

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 23.18

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Mehmet Necmettin AHRAZOĞLU (Hatay)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 105’inci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 5’inci maddesi üzerinde Denizli Milletvekili Kazım Arslan ve arkadaşları tarafından verilen önergenin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Komisyon yerinde.

Hükûmet yerinde.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 5’inci maddesinin (3)’üncü fıkrasında yer alan “iki ay” ibaresinin “bir ay” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Erol Dora (Mardin) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Müslüm Doğan, İzmir Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Doğan. (HDP sıralarından alkışlar)

MÜSLÜM DOĞAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 5’inci maddesi hakkında söz almış bulunmaktayım.

Değerli milletvekilleri, öncelikli olarak, yasama faaliyetlerini her geçen gün zayıflatan, birbirinden bağımsız değerlendirilmesi gereken yasaları bir çuvala sıkıştıran bu torba yasa anlayışını doğru bulmadığımızı burada belirtmek isterim. Bizzat Başbakan tarafından “Bir daha asla getirilmeyecek.” denilen ama her ne hikmetse her defasında başvurulan bu uygulama, halkın ihtiyaçlarından çok, sermaye sahiplerinin çıkarlarını korumak adına çıkarılmaktadır. Daha önce altı kez gündeme gelen ve reddedilen bir tasarıyı gündeme getirirken aslında -2’nci maddeyi çıkarmanıza rağmen- gerçekten amaç bu mudur, sanayi ve üretimi geliştirmek midir, bunu da çok iyi incelemek lazım.

Tarımı, hayvancılığı, çevreyi doğrudan ilgilendiren bu yasa tasarısının Sanayi Komisyonunda görüşülmesi ve torba yasa yapılması beraberinde haklı kaygıları da getirmektedir. 23 farklı yasada değişiklik öngören bu yasa tasarısının metninde ne ararsak var; YÖK Yasası var, emlak vergisi, hastaneler, TRT, sanayi ve en önemlisi, 10 milyondan fazla insanımızı doğrudan ilgilendiren zeytinlik meselesi hele şükür geri çekildi ancak konunun önemli olması nedeniyle bu konuya devam edeceğim.

Tam adı “Sanayinin Geliştirilmesi ve Üretimin Desteklenmesi Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” olarak belirtilse de buradaki asıl niyetin zeytinlikleri, kıyıları ve meraları sanayiye, boşalan sanayi arsalarını ise inşaat sektörüne açmak olduğunu net bir şekilde görmekteyiz.

Değerli milletvekilleri, zeytin, yetişme tarzı nedeniyle partiküllere ve havanın kirlenmesine karşı oldukça hassas bir bitkidir. Zeytin ağaçları, maden ocaklarının, termik santrallerin yarattığı kirlilikten dolayı olumsuz etkilenmektedir yani kamulaştırılan alanlar dışında, kamulaştırılmayan alanlardaki zeytinlikler de tehlike altında olacaktır. Ayrıca termik santrallerin aşırı su tüketimi, suyu temiz alıp kirleterek doğaya bırakması sonucu zeytin yetiştiriciliği ve tarım üretimi olumsuz bir şekilde etkilenmektedir. Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyince bu tasarının yasalaşması sonrasında zeytinliklerin yüzde 70’inin tehdit altına gireceği belirtilmiştir.

Yine bu tasarı yasalaşırsa -ki çekilmesine rağmen yine böyle bir tehlike var, getirilme ihtimali çok yüksek- tarım dışı arazi bulmadan “Zeytinliğe, kıyılara sanayi kuracağım.” demenin önünde yasal olarak herhangi bir engel kalmayacaktır. Yine “Zeytinlikleri bitirdik, kıyıları imara açtık ama hâlâ yatırım yapılması gerekiyor, meraları da kullanalım.” derseniz bir valilik kararıyla meralara da el koymanın önünde herhangi bir engel bulunmamaktadır.

Değerli milletvekilleri, yapılan sanayi yatırımlarında bir konuya işaret etmek isterim. Nedense ülkemizde bir aks belirlenmiş; Adapazarı, Kocaeli, İstanbul’a varan bir aks üzerinde sağlı ve sollu sanayi tesisleri yapılmakta, ülkenin tüm kaynakları oraya aktarılmaktadır. Bu da aslında yanlış bir politikadır. Neden Çankırı, Çorum, Sivas, Erzincan eksenine gidilmiyor, Maraş eksenine kayılmıyor da hep bu eksen kullanılıyor? Çünkü oradaki arazilerin, arsaların coğrafi konumlarıyla, ekonomik değerleriyle ilgili bir husus olduğunu da burada maalesef belirtmek istiyorum. Sadece bu hususlar bile bu torba tasarının zeytinlikleri, kıyıları, meraları yok edeceğini açıkça ortaya koymaktadır.

İktidar partisi AK PARTİ vekillerine buradan seslenmek istiyorum: Bu tasarının yaratacağı tahribatın lütfen artık farkına varın. Olay ne tek başına bir zeytinlik meselesi ne de üretim meselesi. Mesele sadece üretim olsaydı, zeytin işleme ve zeytinyağı üretim tesislerine teşviklerin verilmesini, tarıma dayalı sanayi teşviklerini görüşüyor olacaktık burada.

Değerli milletvekilleri, sanayimizi geliştirmek adına verilen teşvikler, imtiyazlar, çıkarılan yasalar sonucu ne elde ettik? Buna dair bilimsel bir rapor var mıdır? Bu yasa tasarısı sonucunda tam olarak ne bekleniyor? Yasa tasarısının yaratacağı tahribata dair gerek sendikaların gerek meslek odalarının gerekse de uzmanların görüşleri bulunmaktayken bu yasa tasarısı sonrasında sanayimizin ne kadar gelişeceğine ve ne kadar yurttaşımıza iş imkânı sağlanacağına dair bilimsel bir rapor hazırlanmış mıdır? Elbette ki hayır. Bu konuda hiçbir veri hazırlanmadan, hiçbir veri elde edilmeden ortaya konan bu tasarının bir yarar getirmeyeceğini belirtiyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Doğan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

5’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 5’inci madde kabul edilmiştir.

6’ncı madde üzerinde iki önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 6’ncı maddesinde geçen “müddetinde” ibaresinin “süresinde” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                     Kazım Arslan                                              İrfan Bakır                                             Orhan Sarıbal

                                          Denizli                                                      Isparta                                                       Bursa

                                       Akif Ekici                                              Tacettin Bayır                                         Tahsin Tarhan

                                        Gaziantep                                                     İzmir                                                       Kocaeli

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 6’ncı maddesinde yer alan “müddetinde” ibaresinin “verilen süre içerisinde” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                   Ahmet Yıldırım                                         Mahmut Toğrul                                     Ertuğrul Kürkcü

                                            Muş                                                      Gaziantep                                                     İzmir

                                      Garo Paylan                                                Erol Dora

                                         İstanbul                                                     Mardin

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Mahmut Toğrul, Gaziantep Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Toğrul. (HDP sıralarından alkışlar)

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Teşekkürler.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; evet, biraz önce de bahsettiğimiz üzere, birbirinden çok farklı maddeleri içeren bir torba yasayı tartışıyoruz. Türkiye’de maalesef “sanayi” deyince, her şeyi sanayiye peşkeş çekiyoruz, kurban ediyoruz ama bunu yaparken asla doğayla uyumlu bir şekilde davranmıyoruz. Aslında insanoğlu, topluluklar doğanın bir parçasıdır. Doğada nasıl bir renklilik görüyorsak, rengârenk farklı çiçekler, farklı renkler gördüğümüzde orası hoşumuza gidiyorsa aslında aynı şey insanlar ve topluluklar için de geçerlidir. Renkliliğimiz, farklılığımız, aslında bizim zenginliğimiz olmalıdır.

Değerli arkadaşlar, bu ülke, bu topraklar, farklı dillerin, farklı inançların, farklı kültürlerin, farklı etnisitelerin bir arada yaşadığı topraklar. Bu toprakları tekleştirmek, bu topraklarda tek bir inancı, tek bir ırkı, tek bir etnisiteyi ya da tek bir kültürü hâkim kılmaya çalışmak bu toprakların çoraklaşmasına sebebiyet verir.

Biliyorsunuz, bu topraklarda ciddi sayıda, Alevi inancına sahip insanlar da var ve değerli arkadaşlar, Alevi topluluğu da vergi veriyor, üretime katılıyor ama hizmetten asla faydalanamıyor. Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanımız, şu anki Urfa Milletvekilimiz Osman Baydemir, Diyarbakır’da Alevi inancına sahip insanlar için bir cemevi yapma kararı alıyor ve oradaki Alevi dernekleriyle beraber Diyarbakır’da bir cemevi kuruluyor. O cemevinin kurulması bugün bir fezleke konusu yapılıyor. Cemevini kabul etmeyen egemen inanç cemevinin yapılmasını bir fezlekeye konu yapıyor ve bunu da yaparken laiklik üzerinden yapıyor. Hâlbuki bizim bildiğimiz laiklikte devletin birbirinden farklı tüm inançlara eşit uzaklıkta durması ve herkese hizmet götürmeyi hedeflemesi gerekiyor. Ama bunu yapıyor mu? Devlet, Alevilere hizmete gelince bunu fezleke konusu yapıyor ve Osman Baydemir’le ilgili böyle bir fezlekeyi Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderiyor.

Değerli arkadaşlar, yine, Aleviler ciddi bir şekilde IŞİD tehdidi altında. Antep’te cemevi iki buçuk üç ay abluka altında kaldı IŞİD tehdidi var diye. Yine, Ankara Valisi, geçtiğimiz günlerde Alevi kurum temsilcilerini topladı ve “Sizlere yönelik ciddi bir IŞİD tehlikesi var. Kendinizi koruyun, korumaya alın, binalarınızı güvenlik altına alın.” dedi. Şimdi, bu söylenen işlerin tamamı devletin yapması gereken işler ama anlaşılan o ki devlet, Alevileri korumak bir yana, tehdit etmek istiyor çünkü son dönemde -toplumsal muhalefet- Türkiye’de iç barışın bozulmasına, AKP’nin politikalarına Aleviler muhalefet ediyor, doğru görmüyorlar. İşte, bu toplumsal muhalefetten alıkoymak adına, maalesef, IŞİD üzerinden, Alevilerin demokrasiye katılımlarının önüne geçilmesi yönünde, Alevi kurumları üstü kapalı tehdit ediliyor.

Kürtlere yönelik de aslında benzer uygulamalar var, farklı kültürlere de var, farklı inançlara da var ve bu topraklar maalesef, çoraklaştırılıp tekleştirilmek isteniyor. Bu anlayıştan vazgeçilmesi, bu ülkede sanayinin, teknolojinin ve iç barışımızın gelişmesi, aslında hepsi birbiriyle bağlantılı, birbiriyle ilişkilidir. Bir ülkede eğer iç barış varsa orası yatırıma da uygundur ama yok, eğer iç barışı tehdit eden unsurlar varsa orası tehlike altındadır, orada sanayinin gelişmesi beklenmez. Bir kez daha söylüyorum…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT TOĞRUL (Devamla) – Yatırım ortamı güvercine benzer, ürkütürseniz kimse orada kalmaz diyorum. Zenginleşmek dileğiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Toğrul.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 6’ncı maddesinde geçen “müddetinde” ibaresinin “süresinde” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Orhan Sarıbal (Bursa) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Orhan Sarıbal, Bursa Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Sarıbal. (CHP sıralarından alkışlar)

ORHAN SARIBAL (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle Sayın Bakan itiraz etse de artık geleneksel hâle gelmiş -ama bu defa gelenekler de bozulmuş- torba kanun yerine çuval kanun olarak karşımıza gelen bayağı yüklü bir birikimle karşı karşıyayız.

Değerli milletvekilleri, iki gündür Mecliste ağırlıklı olarak tarım konuşulmaktadır. Niye, biliyor musunuz? Güncel, Katar’da bir sorun yaşanıyor, o sorunda başta Türkiye olmak üzere bütün dünya el birliğiyle hemen Katar halkına gıda göndermek zorunda kalıyor. Lafa gelince herkes söylüyor “Tarım stratejiktir.” deniyor ama uygulamaya gelince özellikle AKP ve saray rejimi bunu bir stratejik alan olarak toplumun ihtiyaçları üzerinden değerlendirmiyor, toplumun yoksullaşması üzerinden kendi siyasal mecrası olarak ve kendi rant kaynakları olarak değerlendiriyor; üzgünüm ama gerçek bu.

Bakın, zeytinle ilgili bir gelişme sağlandı ama Bakan çok açık bir şekilde ifade etti ki “Bu burada bitmedi.” dedi, er veya geç yeniden getirmeye odaklı. Getirebilir elbette, gücü var. Tek şeyi düşünüyordu, “Çoğunluğa dayalı, istediğimiz kanunu, istediğimiz yasayı, istediğimiz yapıyı getiririz.” Bu böyle değil, bu mümkün değil. Elbette bugün çoğunluk gücünüz yetebilir ama 2007’de olduğu gibi mesela, samanı paranız olsa da bulamayabilirsiniz. Aynen, ithalat kılıcıyla, ithalat sopasıyla sektörü terbiye etme istenciniz gibi.

Birkaç örnek vermek isterim değerli milletvekilleri: Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri’nde protein üretimi kişi başına 70 ila 61 gramdır, bizde ise sadece 31 gram. Yine, dünyada, hemen yanı başımızdaki Yunanistan, Almanya, İngiltere, Fransa, Kanada, Amerika Birleşik Devletleri kişi başına yılda 70 ile 80 kilogram arasında et -kırmızı artı beyaz et- üretimi yaparken biz ne yazık ki 36 kilogram yapıyoruz ve bu 36 kilogramın da yüzde 60’ından fazlası beyaz et. Bunun karşılığı şuna denk gelmektedir: Onlar kırmızı eti bizim 3 kat, 4 katımız tüketiyorlar; biz ne yazık ki 10 ile 12 kilogram arasında tüketiyoruz. Bunun karşılığı neye denk geliyor? Eğer Ramazan Bayramı ve Kurban Bayramı olmasa halkımız hemen hemen et de yiyemeyecek, iyi ki de varlar.

Evet, değerli milletvekilleri, bu devran böyle gitmez. 2007 yılını hatırlayın; kuraklık, süt fiyatlarının çok aşağı düşmesi, yem fiyatlarının yükselmesi, 1 milyon süt sığırı kasaba gitti. Çıkamadınız, olmadı, 2009 yılında ithalat kararı aldınız ve başladınız ithalata. 2010 yılından bugüne kadar, 4 milyon 200 bin küçük ve büyük baş canlı hayvan satın aldınız, 215 bin ton kırmızı et satın aldınız, karşılığında bu toplumdan aldığınız, ödediğiniz para 4,5 milyar dolar. Bunu da gerçekten sahici yapmadınız, biliyor musunuz? Devlet eliyle, Et Balık Kurumu eliyle kendi zenginlerinizi yarattınız, bunu bile ticarete konu ettiniz. Mehdi Eker’in tüccarları ile Faruk Çelik’in tüccarları birbirine girdi. Macaristan’da, Fransa’da, Arjantin’de, Brezilya’da önceki kaynaklarla zengin olanlar ile şimdi bakanın zenginlikleri arasında çatışma çıktı. Bize şikâyet ettiler, dün konuştuk bunu burada. O şikâyetler üzerinden gördük ki Et Balık Kurumu aracılığıyla halkın parasını kullanarak kendi arkadaşlarınızı, kendi yandaşlarınızı zengin ettiniz. Tabii, diyecek bir şey yoktu, çoğunluk sizdeydi, istediğinizi yapardınız. Biz de sadece şunu söyledik: “Yuh be! Bu kadar da olmaz.” dedik ama oldu.

Değerli milletvekilleri, bakın, bir örnek daha vereyim. Sadece 2016 yılında yem ve yem katkı maddelerine ödediğimiz para ne kadar biliyor musunuz? 3 milyar 200 milyon dolar, 4,5 milyar dolar da canlı hayvan ithalatına verdiniz. Ne yazık ki 9 milyar dolar civarında hayvan ithalatına ve yem ithalatına para vermiş durumdayız.

HÜSEYİN FİLİZ (Çankırı) – Mera Kanunu’nu çıkaralım o zaman.

ORHAN SARIBAL (Devamla) – Evet, Mera Kanunu’nu çıkaracağız. Mera Kanunu’nu siz yok ediyorsunuz. Mera Kanunu’nu bitirmekle hayvancılığı bitiriyorsunuz.

HÜSEYİN FİLİZ (Çankırı) – Hayır, yem ihtiyacını nasıl karşılayacağız?

ORHAN SARIBAL (Devamla) – Mera Kanunu’nu kaldırarak sütü yok ediyorsunuz.

HÜSEYİN FİLİZ (Çankırı) – Yem ihtiyacını nasıl karşılayacaksınız?

ORHAN SARIBAL (Devamla) – Mera Kanunu’nu çıkararak bu halkı yabancılara peşkeş çekiyorsunuz.

ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Biz CHP miyiz? Yapma Allah’ını seversen ya!

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Meraları yok ediyorsunuz, merayı yok etme kanunu bu.

ORHAN SARIBAL (Devamla) – Elbette buna izin vermeyeceğiz. Yarın bunun devamını sürdüreceğim, anlatacağım size. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sarıbal.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

6’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 6’ncı madde kabul edilmiştir.

7’nci madde üzerinde iki önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 7’nci maddesinin birinci fıkrasında geçen “gereği” ibaresinin “kapsamında” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                     Kazım Arslan                                              Akif Ekici                                             Tacettin Bayır

                                          Denizli                                                    Gaziantep                                                     İzmir

                                       İrfan Bakır                                             Tahsin Tarhan                                        Yakup Akkaya

                                          Isparta                                                      Kocaeli                                                     İstanbul

BAŞKAN – Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 7’nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “idari para cezası uygulanmaz” ibaresinin “de idari para cezası uygulanır” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                   Ahmet Yıldırım                                         Mahmut Toğrul                                           Garo Paylan

                                            Muş                                                      Gaziantep                                                   İstanbul

                                   Ertuğrul Kürkcü                                             Erol Dora

                                           İzmir                                                       Mardin

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİÎ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılmıyoruz Sayı Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Erol Dora, Mardin Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Dora. (HDP sıralarından alkışlar)

EROL DORA (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sanayinin Geliştirilmesi ve Üretimin Desteklenmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 7’nci maddesi üzerinde Halkların Demokratik Partisi adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, üzerinde görüştüğümüz bu tasarı içerisinde sanayi işletmelerinin sicil kayıtlarına ilişkin çeşitli düzenlemeler getirilmekte olup bu madde de bu düzenlemelerden birisini teşkil ediyor.

Değerli milletvekilleri, öncelikle bir ülke ekonomisini ayakta tutabilecek önemli dayanak noktalarından biri olan sanayinin Türkiye’de içerisinde bulunduğu duruma ilişkin bazı verileri dikkatinize sunmak istiyorum. Tabii, sanayi denilince aklımıza ilk önce üretim gelir. Bakınız, 2002 yılında 29 milyar dolarlık kredinin yüzde 27’si imalat sanayisinde kullanılırken 2014’te 164 milyar dolarlık kredinin sadece yüzde 13’ü imalat sanayisinde kullanılmış yani kredi miktarı yaklaşık 5,5 kat artmış ama imalata ayrılan pay yüzde 50 azalmış durumda.

Değerli milletvekilleri, sınai üretim yapabilmek için türlü yöntemler aranmaya başlandı. Sanayi, organize sanayi bölgelerinde toplanmaya ve buralarda teşvik edilmeye başlandı. Ancak organize sanayi bölgelerinin doluluk oranlarına baktığımızda, en yüksek doluluk oranının yüzde 80’i ancak bulduğunu görüyoruz. Bazı organize sanayi bölgelerinde ise doluluk oranı yüzde 20 seviyelerinde, bazı bölgeler ise maalesef atıl durumda. AKP Hükûmetinin ranta dayalı politikaları nedeniyle, üretim yapan fabrikalar kapandı ve hızla kapanmaya devam ediyor. Diğer taraftan, çarpık sanayileşme çarpık kentleşmeyi de beraberinde getirmektedir. Ulaşım sorunu olmayan en güzel koylara, deniz kıyılarına sanayiler kuruldu. Bunun sonucunda çevre sorunları ortaya çıktı ancak bu çevre sorunlarına ilişkin Bakanlığın ciddi bir planının olmadığını hepimiz biliyoruz.

Değerli milletvekilleri, AKP Hükûmeti, kimi lokal düzenlemelerle sanayiye, üretimin artırılmasına dönük politikalar geliştiriyor görünümü vermek istemektedir ancak Türkiye’nin lokomotifi niteliğinde olan TEKEL, SEKA gibi yüzlerce fabrikayı da satan yine bu Hükûmettir. Bu fabrikaları desteklemek yerine satma yoluna giden bir Hükûmetin, sanayinin yapısal sorunlarını gerçekten çözebilecek politikalar geliştirmesi mümkün değildir. Yatırıma dönük olarak kaç fabrika şu an iflas masasında? Türkiye’de kaç fabrikanın üzerinde “kiralık”, “satılık” tabelaları var? Bugüne kadar pek çok teşvik paketi açıklandı; verilen teşviklerin üretime sağladığı katkı nedir, istihdama sağladığı somut katkılar nelerdir, çocukların işçi olmaktan kurtulmalarına katkısı ne olmuştur? Bakınız, TÜİK verilerine göre çocuk işçi sayısı 2 milyonu bulmuştur ve bu çocukların ezici çoğunluğu sosyal güvencesiz, düşük ücretli ve kötü koşullarda çalıştırılmaktadır. Sayın Bakan bunları açıklamalıdır.

Değerli milletvekilleri, bugün bir sanayici, işletmeci iş gereği yurt dışına çıkmak istediğinde vize alabilmek için onlarca belge hazırlamak zorunda kalmaktadır. Vize alabilmek için bürokratik engellerle boğuşan sanayicilerin bu eziyetten kurtarılması gerekmektedir. Dönemin Başbakanı Sayın Davutoğlu, 2016 sonbaharında Avrupa’ya vizesiz seyahat edilebileceği sözü vermişti. Bunun nasıl bir fiyaskoyla sonuçlandığını hepimiz gördük. Geldiğimiz noktada, AKP Hükûmetinin sanayicilere yurt dışına çıkış konusunda kolaylık sağlanmasına dönük ciddi bir çalışması da maalesef yoktur.

Değerli milletvekilleri, AKP Hükûmetinin Meclis gündemine getirdiği neredeyse tüm yasaların gerekçe bölümünde, yüksek teknolojiyle ürünler üretmemiz gerektiği vurgusu yapılmakta ancak gerçekliğe baktığımızda bu durumun tersiyle karşı karşıyayız. Ne yazık ki ülkenin istikrarsız siyasi ortamı nedeniyle, iyi eğitim görmüş gençlerimizin çoğu bir biçimde yurt dışına göç etmektedir. Gençlerimizi bu ülkede tutabilmekte acı siyasi politikalarla iyi bir noktaya varabilmemiz ise mümkün değildir. Dolayısıyla sormamız gerekir: Hangi insan kaynağıyla yüksek teknoloji üretilecek? Gerçekçi olmalıyız. Artık, sanayici bile işine yatırım yapacağına inşaata yatırım yapmaktadır. AKP Hükûmeti üretim yerine inşaat sektörünü yüceltmesi neticesinde ülkenin parasını çimentoya, kuma, betona gömmeye devam etmektedir.

Bu duygu ve düşüncelerle tekrar Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Dora.

GARO PAYLAN (İstanbul) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısı talebi vardır, bu nedenle karar yeter sayısını arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Karar yeter sayısının olup olmadığı konusunda Başkanlık Divanında tereddüt oluştuğundan, karar yeter sayısının varlığını elektronik cihazla yapacağım oylamayla anlayacağım.

İki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Karar yeter sayısı vardır, önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 7’nci maddesinin birinci fıkrasında geçen “gereği” ibaresinin “kapsamında” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Yakup Akkaya (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Yakup Akkaya, İstanbul Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Akkaya. (CHP sıralarından alkışlar)

YAKUP AKKAYA (İstanbul) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüştüğümüz yasa tasarısının başlığına baktığımızda, gerçekten, hepimizin desteklemesi gereken bir yasa tasarısı olarak görüyorum. Ancak öyle mi acaba içeriğine baktığımızda, başlığında öyle söylüyor ama içeriğinde öyle söylüyor mu? Ne yazık ki öyle söylemiyor. Ne diyor? Sanayinin gelişmesi ve üretimin desteklenmesi amacıyla bazı kanun ve kanun hükmünde kararnamelerde değişiklik yapılmasıyla ilgili bir yasal düzenleme teklifi var. Peki, 2002’den günümüze kadar kim iktidarda? AKP iktidarda. Peki, bugüne kadar, AKP, üretimin artması için ne yapmış? Bir şey yapmadığı gibi, var olan üretimi de ortadan kaldırıcı uygulamalar yapmış. Özelleştirmelerle üreten fabrikalar kapanmış, devam etmemiş üretime ve yerine yenilerini koymamış.

Ben buradan Sayın Bakana söylüyorum: Mübarek gündeyiz, Allah rızası için, bu mübarek günde, 2002’den günümüze kadar AKP iktidarında bacası tüten ve bir kişinin işe girdiği bir iş yeri açtınız mı, tek bir kişinin girdiği bir iş yeri?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Yok, cezaevi açtılar!

YAKUP AKKAYA (Devamla) - Yani şimdi, burada sanki uzaydan gelmişiz gibi bize böyle bir yasal düzenleme getiriyorsunuz. Eğer öyle olmamış olsaydı, aksi olmuş olsaydı, bugün 7 milyona yakın gencimiz işsiz kalmazdı, bugün yüzde 12’lere varan işsizlik oranı olmazdı. Siz çimentoyla, demirle üretim yaptığınızı zannediyorsunuz ama kendinizi aldatıyorsunuz.

Bakın, 4+4’le bu ülkeye verdiğiniz zararın hâlâ farkında değilsiniz. Meslek liselerini ortadan kaldırdınız. Bugün ara eleman sıkıntısı çekiyoruz. Gidin bakın meslek liselerine, yirmi beş otuz yıl öncesi teknolojilerle yapılıyor. Ben eski bir sendikacıyım, bu Millî Eğitim Bakanlığının TÜRK-İŞ’le yapmış olduğu anlaşma gereği Leonardoda Vinci Programı neticesinde Almanya ve Japonya’daki meslek liselerini inceledim. Oraya gittiğimizde şunu gördük: Orada bir laboratuvar şeklinde çalışan meslek liseleri vardı yani o meslek liselerinden mezun olanlar, o liselerden mezun olduktan sonra, hiçbir zorluk çekmeden her türlü sanayi fabrikasında meslekleriyle ilgili çalışıyorlar ve çalıştıkları iş yerlerini kalkındırıyorlardı.

Peki, siz ne yaptınız? Siz bu eğitim sistemini değiştirerek, bütün bu okulları imam-hatip liseleri hâline getirerek meslek liselerinin dibine dinamit koydunuz. Bugün Türkiye’nin sanayileşmesindeki ve gelişmesindeki en önemli eksikliklerinden birisi meslek liselerinin ne yazık ki bugün geldiği durumdan ibarettir.

Bakın, siz, AKP iktidarı olarak 2002’den günümüze kadar işverenlerin sorunları ve problemleriyle ilgili burada aftı, yeni düzenlemelerdi, teşviklerdi yapmaya çalışıyorsunuz ama şu getirdiğiniz yasal düzenlemede işçinin haklarını elinden alma konusunda da çekinmiyorsunuz. Nedir bu? İşçinin en doğal, aile yaşamını da perçinleyen bir pazar tatilini burada ortadan kaldırıyorsunuz. Nedir bu? Bakın, bir İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası çıkarttık. Bunlar hemen uygulanacaktı. Geçen sene ötelediniz, ondan önceki sene ötelediniz. Bu yasa tasarısıyla iş sağlığı ve iş güvenliğiyle ilgili… Ki, Türkiye bu konuda sabıkalı, Avrupa’da 1’inci, dünyada 3’üncü. Sadece 2017’de, bu tarihe kadar olan, 1.760 kişi iş kazaları sonucunda ölmüş. Siz bu yasal düzenlemeyle –günahtır, yazıktır- bunun vebali altında kalırsınız. Buradaki bu maddeyle de bunu ortadan kaldırmaya çalışıyorsunuz. Yani kime hizmet ettiğinizi biz çok iyi biliyoruz. Burada da tarihe not düşmek istiyoruz. Biliyor musunuz Sayın Bakan, AKP iktidara geldiğinde ilk yaptığı iş ne oldu? İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası’nı delmek oldu. Nasıl oldu? İlk önce altı ay ertelediniz. Daha sonra... 10 kişi ve üzeri işçi çalıştıran iş yerlerinde çalışanlar İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası’ndan yararlanırken siz ne yaptınız biliyor musunuz? 30 kişinin üzerine çıkarttınız onu. Bugün, Türkiye’de yaklaşık 1 milyon 750 bin işletmenin en az yüzde 95’i 30 kişinin altında işçi çalıştıran iş yerleri. Yani yaptığınız yasal düzenlemeler ne işçinin lehinedir ne de işverenin hayrınadır. Onun için, gelin, bu mübarek günde bu yanlışlıklardan dönün diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akkaya.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum…

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Yoklama talebimiz var.

BAŞKAN – Bir yoklama talebi vardır. O nedenle yoklama işlemini gerçekleştireceğim.

Sayın Özel, Sayın Şeker, Sayın Erkan Aydın, Sayın Pekşen, Sayın Tarhan, Sayın Gürer, Sayın Arslan, Sayın Engin, Sayın Akkaya, Sayın Öz, Sayın Gaytancıoğlu, Sayın Tümer, Sayın Özdemir, Sayın Altaca Kayışoğlu, Sayın Tanal, Sayın Akaydın, Sayın Balbay, Sayın Sarıbal, Sayın Karabıyık, Sayın Kuşoğlu.

Evet, yoklama için iki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Sanayinin Geliştirilmesi ve Üretimin Desteklenmesi Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/837) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporları (S. Sayısı:485) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

7’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…Kabul etmeyenler… 7’nci madde kabul edilmiştir.

8’inci madde üzerinde iki önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 8’inci maddesinde geçen “kağıtlar” ibaresinin “kâğıtlar” olarak düzeltilmesini arz ve teklif ederiz.

                                     Kazım Arslan                                              Akif Ekici                                                İrfan Bakır

                                          Denizli                                                    Gaziantep                                                    Isparta

                                    Tacettin Bayır                                           Tahsin Tarhan                                  Mehmet Bekaroğlu

                                           İzmir                                                       Kocaeli                                                     İstanbul

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 8’inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                   Ahmet Yıldırım                                         Mahmut Toğrul                                     Ertuğrul Kürkcü

                                            Muş                                                      Gaziantep                                                     İzmir

                                      Garo Paylan                                                Erol Dora                                          Behçet Yıldırım

                                         İstanbul                                                     Mardin                                                   Adıyaman

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Behçet Yıldırım, Adıyaman Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Yıldırım. (HDP sıralarından alkışlar)

BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) – Teşekkürler Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilli arkadaşlarım; 485 sıra sayılı torba yasanın 8’inci maddesi üzerine grubum Halkların Demokratik Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Yalnız, tasarıya geçmeden önce bir noktaya değinmeden geçemeyeceğim, o da şu: Sarayın ve iktidarın HDP’yi ve vekillerini itibarsızlaştırma hareketi devam ediyor. İki gün önce Tunceli Milletvekilimiz Sayın Alican Önlü’ye, dün de Sayın Pervin Buldan’a yapılanlar bu projenin birer parçası ve devamıdır. Bu Mecliste Meclis Başkan Vekilliğini hakkıyla, tarafsız, objektif yapan Sayın Pervin Buldan’a yapılanlar aslında bu Meclise yapılmıştır. Halkın gözünde ve kamuoyunda itibarsızlaştırmaya yönelik bu tutumunuz ters tepmekte, eş genel başkanlarımız, vekillerimiz günden güne halkın gözünde daha da büyümektedir. “Egemenlik kayıtsız, şartsız milletindir.” sözünün rafa kaldırıldığı, Meclis Başkan Vekilimize reva görülen bu tutumu protesto ediyor, kınıyorum. İktidarın bu tutumundan vazgeçmesi, Meclisin de bu konuda inisiyatif alması gerektiğini düşünüyorum. Sayın Başkan, sizin de bu konuda birkaç cümle sarf etmeniz gerekir diye düşünüyorum.

Evet, zeytinliklerle ilgili 2’nci maddenin torbadan çıkarıldığı söyleniyor ama inanalım mı, inanmayalım mı? Geçmişte dört parti üzerinde uzlaşmıştı; Şırnak ve Hakkâri illerinin illikten çıkarılıp Cizre ve Yüksekova’nın şehir yapılması gündemdeydi, anlaşılmıştı, dokunulmayacaktı, Hakkâri’ye de Şırnak’a da dokunulmayacaktı ama bir bakıyoruz, tekrar Hakkâri ve Şırnak’ın il olmaktan çıkarılması gündemde.

Evet, seçimde bir de şu iddialı laflar ediliyordu iktidar tarafından. Seçimde “yerli ve millî vekillik”ten bahsediyordunuz. Sahi ne oldu bu millî ve yerli vekilliğinize? Bu yasalarla birkaç sermaye şirketinin kârını, rantını gözetenler mi yerli yoksa halkın tabiatını, coğrafyasını ve yaşam alanlarının tahribatını önlemeye çalışanlar mı? Siz yine bu şirketlerin rantını “teşvik” adı altında garantiye almaya çalışıyorsunuz, biz de bu halkın vergileriyle yapılan yatırımların, projelerin kime, niçin verildiğini ve niçin teşvik edildiğini soruyoruz. Özel şirketlerin kazançlarını vatandaş aleyhine bu kadar güçlendirmek yerine, çevre facialarına yol açacak, denetimsiz ve kanunen hiçbir sınırlamaya tabi olmayacak düzenlemelere bu kadar zaman, mesai ve enerji harcayacağımıza, ülkenin özgürlüğünü dikkate alarak yenilenebilir yatırım kaynakları noktasında, AR-GE çalışmalarına ve yenilenebilir yatırım kaynaklarının kullanılması noktasında mesai harcamamızın kamunun geneli için daha hayırlı olacağı kanaatindeyim.

Biz burada yasalar çıkarırken yarın kimin zeytinliğinin, kimin denizinin ve kimin toprağının yatırım şirketlerine rant çekilmesinin yasal olanaklarını yaratıyoruz? Yalnız kendi bölgesinde, kendi yaşam çevresinde bu projelere muhatap olacak bölge yaşayanları hiçbir şekilde kendilerini ifade edemeyeceklerdir. İşte, binlerce yıllık yaşam döngüsü içerisinde kendisine bir yaşam alanı yaratmış bu insanların bu konuda hiçbir fikirleri, düşünceleri ve iradeleri olmayacak mı? Herkesin bu çevreye ciddi anlamda etki edecek faaliyetlerde söz ve etkisi olacak ancak o bölgede yaşayan vatandaşlarımızın tek bir söz hakkı olmayacaktır. Kısmen, kanunla, zeytinlikler ve kıyılarla ilgili, bir bölgede yaşayan yurttaşın lehine olan kanun maddeleri de açıkça kaldırılmaktadır.

Biz seçim bildirgelerimizde açıklamıştık, bugün Mecliste de bunun gereğini yapıyoruz. Yerellerin, bölgelerin doğal varlıkları ve kaynakları üzerinde de doğrudan söz, yetki ve karar sahibi oldukları ve olmaları gerektiğini, bunun da mekanizmalarının oluşturulması gerektiğini belirtmiştik. Karadeniz’de Yeşil Yol’un, HES’lerin, İstanbul’a üçüncü köprünün, yeni bir havaalanının ya da bir boğazın, Gezi Parkı’nda Topçu Kışlası’nın, Sinop ve Mersin’e nükleer santralin, Yırca Soma’ya elektrik santralinin yapılıp yapılmayacağına Ankara değil, o bölgenin insanları karar vermelidir. Biz bu nedenle birkaç sermaye şirketinin rant ihtiyacını sağlamaktan ziyade, tabii, halktan ve emekten yana olan yatırım ve teşvik politikalarını destekleyeceğiz. Doğayı, suyu, ormanı, dereleri, meraları, sahilleri, tarım alanlarını, su ekosistemini koruyacak ve sermaye birikim sürecinde kâr ve rant alanı olarak kullanımını önleme yönünde mücadele edeceğiz diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 8’inci maddesinde geçen “kağıtlar” ibaresinin “kâğıtlar” olarak düzeltilmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Bekaroğlu (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Mehmet Bekaroğlu, İstanbul Milletvekili.

Sayın Bekaroğlu, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Görüşmekte olduğumuz 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 8’inci maddesi üzerinde verdiğimiz önergeyle ilgili konuşacağım. Bu maddeyle Damga Vergisi Kanunu’nda değişiklik yapılıyor ve bazı yatırımlarla ilgili işlemlerden damga vergisi kaldırılıyor.

Değerli milletvekilleri, 1 Kasımdan bu yana ekonomiyle ilgili çok önemli yasalar çıktı, torba yasalar geldi. Çok belli ki bir panik şeklinde Hükûmet ekonomideki kötüye gitmeyi düzeltmek için bir şeyler yapmaya çalışıyor ama bu yapılanlara rağmen ekonominin düzeldiğine dair bir işaret yok. Diyeceksiniz ki: “Nasıl yok? İlk çeyrekte yüzde 5 büyüdük.” Değerli arkadaşlarım, bu yüzde 5’le ilgili konuşmak istiyorum zaten ben de. Bakın, işte, kredi kolaylıkları getirildi, vergi prim muafiyetleri, indirimleri getirildi, arsa bedelleri alınmıyor, dünya kadar teşvik edici tedbir getirildi; buna rağmen ortaya çıkan rakamlar hiç de iç açıcı değil. Faiz hâlâ çok yüksek, enflasyon yüksek, işsizlik çok yüksek. Bugün Sayın Cumhurbaşkanı yapmış olduğu konuşmada sadece büyüme rakamları üzerinde durdu ama ekonominin bu önemli göstergeleri üzerinde durmadı.

Değerli arkadaşlarım, bu büyüme ciddi şekilde problemli. Eğer büyüme varsa istihdamın da buna paralel bir şekilde artması gerekiyor. Ama bakalım, 2005-2010 arasında ortalama yüzde 17 büyüme olmuş, buna paralel olarak yüzde 12’ye yakın istihdamda artma olmuş. 2010-2015 arasında yüzde 24’e yakın toplam büyüme var, istihdamda yüzde 21 civarında artma var. Ama şimdi bakalım, büyüme yüzde 5 ama istihdamda buna paralel ciddi bir artma yok, yüzde 1,2 civarında görülüyor.

Değerli arkadaşlarım, bakın, sanayi üretiminde yüzde 1,7 büyüme tespit ediliyor ama büyüme hesabında sanayi sektörü yüzde 5,3 büyümüş diye belirtiliyor. Bu şu demek: Üretim artıyor, çok az insan çalıştırarak üretim yapıyoruz çünkü istihdam artmıyor. 1 milyon rakamından söz ediliyor ama bu rakamı teyit edecek bir şey yok. Çok değerli ürünler mi üretiyoruz? Ne oluyor? Niye insan çalıştırmıyoruz, çok yüksek teknoloji mi kullanıyoruz? Ama iş öyle de değil. Bakın, bizimle ilgili, gelişmekte olan ülkelerde ihracatın yüksek teknolojideki payı Hindistan’da yüzde 8, Meksika’da yüzde 16, Türkiye'de kaç? Yüzde 3,1. Demek ki bu büyüme… Öyle yüksek teknolojiye getirdiğiniz teşvikler herhangi bir işe yaramamış, çok ciddi çelişkiler mevcut.

Değerli arkadaşlarım, bakın, “bu Hükûmetin yaptığı” “Hükûmet yapmadı” işte “onlar özerk kuruluşlardır” diyebilirsiniz ama bu senenin başında çok önemli bir şey yaptı ve hâlâ bunun üzerinde konuşuyoruz. Ne yaptı o? İşte, istatistik hesaplar yapılırken, büyüme ve benzeri hesaplar yapılırken revizyona gitti ve birdenbire Türkiye 2 puan, 3 puan, 4 puan fazla büyümeye başladı. Bakın, millî gelirimiz, yurt içi hasıla bir anda 700 milyar dolardan bir gecede yapılan işlemlerle -bir gecede yapılmadı tabii, uzun sürede yapıldı ama bir gecede açıklandı- 860 milyar dolara çıktı değerli arkadaşlarım. Tasarruf çok ciddi problem olarak gündeme getiriliyordu. Hatta, işte, bu zorunlu BES’te, Türkiye'de tasarruf yok, tasarruf olması gerekiyor, tasarrufumuz olmadığı için yüksek faizle dışarıdan finanse ediyoruz, bir sürü şeyler vardı, gerekçe gösteriliyordu. Hâlbuki Türkiye’de tasarruf varmış. Yine, bir gecede yüzde 14 olan tasarrufu yüzde 25’e çıkardınız.

Değerli arkadaşlarım, bu rakamlar sıradan rakamlar filan değil. Politik olarak bu rakamlar üzerinde oynanmaz. Bütçe bu rakamların üzerinde yapılıyor. Borçlanmalar, almalar, vermeler, yatırımlar, bir yerden kaynak alıp başka bir yere aktarmalar, hepsi bu rakamlar üzerinden yapılıyor. Eğer bu rakamlar şişiriliyorsa gerçekten kul hakkı da yeniyor demektir ve sizin bu rakamlarınızın ciddi bir şekilde hormonlu olduğu, sorunlu olduğu çok açık bir şekilde ortada.

Değerli arkadaşlarım, biz Türkiye Cumhuriyeti’nin kurumlarına güvenmek durumundayız. Eğer politik olarak bu rakamlar doğru değil de yanlış bir şekilde hesaplanıyorsa gerçekten oturup düşünmek gerekiyor.

Bugün TÜİK Başkanı, arkadaşları ve ekibi Plan ve Bütçe Komisyonunda bir sunum yaptılar ve bütün bu soruları kendilerine yönelttim. Neye dayanarak bu rakamları yaptınız, nasıl yaptınız? Serilerden bahsediyorlar ama tatmin edici hiçbir şey söylemediler, gerçekten söylemediler. Başkanın kendisine sordum: Siz zorunlu BES’i çıkardınız ve 1.400 lira alan adamdan 50 lira kestiniz, bakın, 1.400 lira alan adamdan 50 lira. Niye? “Tasarruflarımız çok düşük." diyor. Hâlbuki tasarruflarımız düşük değilmiş.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) – Peki, bir heyete, Hükûmete yalan söylemek, yurttaşına yalan söylemek yakışıyor mu diye soruyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – 7 milyon rakamını nereden aldınız?

MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) – Bu rakamlar devletin rakamları, TÜİK’in rakamları.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – 7 milyon rakamını nereden aldınız?

MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) – Ben icat etmedim, bu rakamlar sizin rakamlarınız. Sizin rakamlarınızda çelişkiler var. Bunu ifade etmeye çalışıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bekaroğlu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

8’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 8’inci madde kabul edilmiştir.

9’uncu madde üzerinde iki önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 9’uncu maddesinde geçen “teknoloji geliştirme bölgeleri ve sanayi sitelerinde” ibaresinin “teknoloji geliştirme bölgeleri ile sanayi sitelerinde” olarak düzeltilmesini arz ve teklif ederiz.

                                     Kazım Arslan                                              Akif Ekici                                            Tahsin Tarhan

                                          Denizli                                                    Gaziantep                                                   Kocaeli

                                    Tacettin Bayır                                           Haluk Pekşen                                              İrfan Bakır

                                           İzmir                                                      Trabzon                                                     Isparta

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 9’uncu maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                   Ahmet Yıldırım                                        Ertuğrul Kürkcü                                             Erol Dora

                                            Muş                                                          İzmir                                                       Mardin

                                   Mahmut Toğrul                                           Garo Paylan

                                        Gaziantep                                                   İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Ertuğrul Kürkcü, İzmir Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Kürkcü. (HDP sıralarından alkışlar)

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; bu 9’uncu maddedeki organize sanayi, serbest, endüstri, teknoloji geliştirme bölgeleri ve sanayi sitelerinde arsa tahsisine yönelik sözleşmeler ve taahhütnamelerin damga vergisi istisnası kapsamına alınmasının yasadan çıkartılmasını istiyoruz. Son derece açık bunun nedeni. Bu, doğrudan doğruya, dümdüz, sermaye sahiplerinin kamuya, kamu bütçesine aktarmaları gereken vergilerin bir bölümünden daha bağışık kılınmaları hedefini gözetiyor.

Damga vergisi önemsiz bir kamu gelir kaynağı değil çünkü 2016 rakamlarına bakacak olursak, merkezî yönetim gelirlerinin tahsil edilebilenlerinin yüzde 2,18’ini, genel bütçe gelirlerinin tahsil edilebilenlerinin 2,25’ini, genel bütçe vergilerinin tahsil edilebilenlerinin de yüzde 2,58’ini oluşturuyor. Bunun bir bölümünden vazgeçmek, karşılığı konmamış bir kamu gelirinden vazgeçmek demektir. Bunun sanayiyi geliştirmek için yapılacağına inanmak güç çünkü dün de konuşma fırsatı bulduk, bunun sanayiyi geliştirmekten çok, bir sanayi tesisi kurma gerekçesi altında ellerindeki sermayeyi yatırıma dönüştürmek isteyen vahşi kapitalistlere alan açmaktan ibaret olduğunu söyleyebiliriz. Vahşi kapitalist sıfatını kullanırken bunu bir pejoratif, küçültücü manada bir şey diye söylemiyorum, kapitalist, kapitalisttir nihayet ama kimilerinin daha çok yırtmaya, daha çok tırnaklamaya, daha çok tırmıklamaya ihtiyacı var, kimilerinin ise karnı yüz yıldır bunu yaptıkları için doymuş, şişmiş ve artık iyi görünecek kadar zenginler. Örneğin, TÜSİAD patronları Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanına “Olağanüstü hâl kaldırılsın, yasaklar kaldırılsın.” diyebildiler çünkü son on beş yıl içerisinde, özellikle Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde özelleştirmelerden ve diğer vergi indirimlerinden o kadar çok sebeplendiler ki artık grevlere karşı daha tahammüllü hâle geldiler. Mesele, şimdi daha tahammüllü olmayanları, bu işe yeni atılanları, herkesi yırtarak, tekmeleyerek, parçalayarak kasalarını doldurmaya çalışanları kollama zamanı. O yüzden Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı dedi ki TÜSİAD’çılara: “Ne var ya, sizin OHAL’den ne şikâyetiniz var? Nedir, fabrikalarınız mı işlemiyor, kâr mı edemiyorsunuz?” MÜSİAD Genel Kurulunda da “Biz geldik de fabrikalarınızı çalıştırmaya başladınız, ne şikâyet ediyorsunuz.” derken aslında bu iki kesimden her tarafı yırtmaya gayret edenleri ne kadar çok kollama ihtiyacında olduğunu da ifade etmiş oluyordu.

Ancak, bu vergi kapsamından bu damga vergisinin bu bağlamda çıkartılması o kadar da bir şeyden vazgeçmek anlamına da gelmeyebilir çünkü esasen damga vergilerinin işverenden tahsil edilmeyeceğine dair 687 sayılı Kanun Hükmünde Kararname zaten var. Bunu bu şekilde yasadan çıkardığınız zaman yapmış olduğunuz şey, devletin İşsizlik Sigortası Fonu’ndan işverenlere ödediği payı da ödemekten vazgeçeceğiniz anlamına gelir ama son tahlilde bütün bu işlemlerden kaybeden, bugüne kadar fonda biriken bütün sermaye stokunun neredeyse yüzde 80’inden fazlasını patronlara dağıtmış olan bir Hükûmet karşısında işçilerin İşsizlik Fonu’na yaptıkları bütün katkının kendilerinin daha büyük bir kuvvetle, daha büyük bir şiddetle sömürülmesi için onların elinden alınması anlamına gelecektir. Neresinden bakarsanız bakın, işçiden alınan, patrondan alınmayanlarla birlikte bu vergilerin tamamı işçi sınıfının üzerine yüklenmiş olmaktadır. Yasadan çıkarılmasını istiyoruz. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kürkcü.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 9’uncu maddesinde geçen “teknoloji geliştirme bölgeleri ve sanayi sitelerinde” ibaresinin “teknoloji geliştirme bölgeleri ile sanayi sitelerinde” olarak düzeltilmesini arz ve teklif ederiz.

Haluk Pekşen (Trabzon) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Haluk Pekşen, Trabzon Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Pekşen. (CHP sıralarından alkışlar)

HALUK PEKŞEN (Trabzon) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; güven yoksa toplum da zaten yoktur. Can, mal ve gelecek güvencesinin olmadığı bir ülkede yatırımı konuşuyoruz. Aslında konuştuğumuz, günü geçiştirmek için bulunan bir bahane. Adalet sisteminin tümüyle çöktüğü bir ülkeyi konuşuyoruz. “Sistem” diye anladığımız şey, hukukun üstünlüğüdür. O olmazsa da ne ekonomik kalkınmadan ne de toplumsal kalkınmadan söz etmek mümkün değildir. Özellikle iktidarınız döneminde “özelleştirme” adı altında petrol dağıtım şirketleri, bankacılık sektörü, sigortacılık sektörü, AVM'lerdeki markalar ve daha birçok sektör özelleştirme görüntüsüyle yabancılaşmıştır.

Global ligde yarışmak için inovasyona, vizyona, risk alma becerisine ve dünyada falanca partinin genel başkanıyla resim çektirmeye ihtiyaç yoktur. Asıl olan, bu ülkenin değerlerine sahip çıkmaktır, bu ülkenin gençlerine sahip çıkmaktır. Hatırlarsanız, iktidarınızın ilk yıllarında sık sık bir millî gelir muhabbeti vardı ama uzun zamandır konuşmuyorsunuz. Ne oldu? 2017 yılı millî gelirini bir konuşalım isterseniz. Uluslararası toplum tarafından ciddiye alınmak için olmazsa olmaz temel kurallar içerisinde “insan zenginliği, coğrafi konum, gayrisafi millî hasıla, rekabet gücü, yaratıcılık, tasarım, markalaşma” gibi çok önemli kavramlara ihtiyaç var ama bunlar ne yazık ki sizin hiçbir şekilde ilgi alanınıza giren konular değil. Dünyada yeni ekonominin itici gücü becerikli insan, kaliteli iş gücü, kaliteli beyinlerdir. G20 ülkesi olan Türkiye ne yazık ki evlatlarını dünyanın en becerikli ilk 40’ının içerisine sokamıyor. Ülke G20’de ama yetişen gençlerin hiçbirisi ilk 40’ın içerisinde bile yok yani bu şunu gösteriyor ki: Gelecek yıllarda Türkiye'nin G20’de kalması da büyük bir mucize ortaya koyacak.

O nedenle bizim eğitimde reform ve inovasyona, konuşmaya ihtiyacımız var hem de çok acil olarak bunları konuşmamız gerekiyor. Bu bağlamda “proje okulları” diye açtığınız tartışma Türkiye'nin önünde şu anda büyük bir hayal kırıklığı olarak duruyor. Biz tekrara dayalı ödev veriyoruz ama yabancılar çocuklarına proje bazlı ödev veriyorlar ve bu eğitimle bizim önümüzdeler. “Kalkınmanın itici gücü olan ileri seviyede beceriye sahip yurttaşları biz neden yetiştiremiyoruz?”u hiçbir zaman sormuyoruz ve sorgulamıyoruz. Rakiplerimiz sahaya en iyi oyuncularıyla çıkarken biz en torpilli oyuncuları sahaya sürüyoruz. Rakiplerimizle yarışabilmek için adil rekabet, özgür toplum ve beceri bazlı bir eğitim gerekliyken Türkiye'de ne yazık ki bunların hiçbirisinin hiçbir anlamı yoktur. Zengin olmak için ihtiyaç duyduğumuz kaynak dağların altında, Karadeniz’in yaylalarında değildir, insan kalitesindedir, insana yapılan yatırımdadır. Beceriye dayalı yeni ekonomide rekabet etmenin yolu ülkedeki herkese kapılarını sonuna kadar açmak ve becerikli olanın önüne fırsatları sunmaktır. Sadece Türkiye’de iş gören yandaşlığa dayalı ödüllendirmenin bizi dünyada götüreceği yer, kocaman bir hüsran olacaktır.

Artık ekonomik gelişmemizi devam ettirmek için duble yola değil, güven inşa etmeye ihtiyaç vardır. Uçaktan inen herkesin canlı olarak ve özgür olarak tekrar bu ülkeden çıkabileceğine olan güvene ihtiyaç vardır ve şu anda konuşulması gereken en acil konu da zaten budur. Bu da kutuplaştırmayla, toplumun fay hatlarını sürekli tetiklemenizle bugünlerde pek olası gibi gözükmüyor. Hukukun üstünlüğünü tesis etmek, mahkemelerimizin adalet dağıtma kapasitesini geliştirmek gibi bir derdiniz de zaten yok, böyle bir kaygınız da yok. Kaldı ki dünya dördüncü sanayi devrimini konuşurken siz bitmiş bir yarışa 2020 yılında yeni bir oyuncu sokma yarışı içerisindesiniz. Otomobil üreteceksiniz, dünyada o yarış bitti, siz kaybettiniz. Bugüne kadar Türkiye’de on beş yıl içerisinde hiçbir sektör AKP’ye ait değildir. Tarihinize “Bu sektör bize aittir.” diyebileceğiniz hiçbir sektör katmadınız.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Pekşen.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum…

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Yoklama talebimiz var efendim.

BAŞKAN – Bir yoklama talebi vardır.

Yoklama isteminde bulunan sayın milletvekillerini tespit edeceğim.

Sayın Özel, Sayın Şeker, Sayın Tarhan, Sayın Pekşen, Sayın Engin, Sayın Arslan, Sayın Aydın, Sayın Öz, Sayın Karadeniz, Sayın Gaytancıoğlu, Sayın Tümer, Sayın Tüm, Sayın Altaca Kayışoğlu, Sayın Tanal, Sayın Akaydın, Sayın Balbay, Sayın Türkmen, Sayın Doğan, Sayın Karabıyık, Sayın Sarıbal.

Yoklama için iki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Sanayinin Geliştirilmesi ve Üretimin Desteklenmesi Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/837) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporları (S. Sayısı:485) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

9’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...9’uncu madde kabul edilmiştir.

10’uncu madde üzerinde iki önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 10’uncu maddesinde geçen “Bakanlıkça” ibaresinin “Bakanlık tarafından” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                     Kazım Arslan                                              Akif Ekici                                            Tahsin Tarhan

                                          Denizli                                                    Gaziantep                                                   Kocaeli

                                       İrfan Bakır                                             Tacettin Bayır                                            Hayati Tekin

                                          Isparta                                                        İzmir                                                       Samsun

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 10’uncu maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                   Ahmet Yıldırım                                         Mahmut Toğrul                                     Ertuğrul Kürkcü

                                            Muş                                                      Gaziantep                                                     İzmir

                                      Garo Paylan                                                Erol Dora

                                         İstanbul                                                     Mardin

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Garo Paylan, İstanbul Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Paylan. (HDP sıralarından alkışlar)

GARO PAYLAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yaklaşık bir yıldır teşvikler, aflar, ertelemeler üzerine konuşuyoruz ve bütün bunların hepsi sermayeyi bir nebze olsun rahatlatmak için. Ancak görüyoruz ki işe yaramıyor arkadaşlar. Ama siz şunu söyleyebilirsiniz: “Ya, bu üç aylık büyüme yüzde 5 geldi. Bak, demek ki işe yarıyormuş.” Ama onun çok ciddi bedelleri oldu, bunu bilesiniz. Bir, mali disiplinden vazgeçtiniz, Maliyenin on beş yıldır biriktirdiği bütün krediyi büyük oranda terk ettiniz. İkinci nokta, demokrasisi güçlü olan ülkeler sermayeye böyle tavizler vermezler, vergilerini alırlar, harçlarını alırlar ve sosyal politikalarla dar gelirli kesimlere bunları dağıtırlar. Ama demokrasisi güçlü olmayan ülkelerse… Maalesef, son iki yıldır da biz baş aşağıya bu yönde gidiyoruz. Bize benzer ülkelerden de bahsedebilirim, mesela Çin. Hani dersiniz ki “Biz yüzde 5 büyüdük, e, Çin de yüzde 7 büyüyor.” Ama ne pahasına büyüyor? 1 milyarın üzerinde nüfusunu bir köle gibi sermayeye peşkeş çekerek büyüyor, doğasını sermayeye peşkeş çekerek büyüyor. Maalesef, son iki yıldır da biz, hani demokrasi yoluyla büyümek ve demokratik bir ülke olarak hem yerli hem yabancı sermayenin yatırım yaptığı ve bu anlamda da sosyal bir adalet çerçevesinde bütün halkımızı refaha ve huzura kavuşturabilecek bir ülke klasmanından düşüp biz de Çin gibi –hani, Avrupa’nın bir Çin’i olarak- hem insanımızı hem doğamızı sermayeye peşkeş çeker bir lige doğru maalesef sürükleniyoruz ve bu konuda maalesef ki bu yönde bir yasa ve bir torba yasayla da karşı karşıyayız. Bu torba yasa, hatta, zeytin ağacına bile kastetmeye kalktı, şükür ki bir miktar geri adım var bu konuda ama hâlâ meralarımıza kastetmeye devam ediyor.

Değerli arkadaşlar, bu çağda bilgiyi, teknolojiyi geliştirebilen ülkeler demokratik ülkeler veya demokrasi yolunda yürüyen ülkeler. Bizim gibi ülkelerdeyse, maalesef, bu konuda ancak insanını, emeğini ortaya sürerek ve “Gel sermaye, ben senden vergi almayacağım. Meralarıma da yatırım yapabilirsin. Aynı zamanda, yatırım yaparsan merak etme, işçi de grev mrev yapmayacak, ben grevlerini ertelerim.” diyerek ancak sermayeyi çekebiliyorsunuz. “Harç almayacağım, vergi almayacağım.” diyerek çekebiliyorsunuz. Oysa bunların katma değerinin ne olduğu belli. Sayın Bakan da bilir, yüksek teknoloji ürünlerimiz yüzde 3 Sayın Bakan. Artık dilimizde pelesenk oldu, yüzde 3. Yani yüksek teknolojili ürün üretemiyoruz. Peki, nereye gidiyor, nasıl oluyor da yüzde 3’te kalıyoruz? Demokratik bir ülke olmadığımız için, üniversitelerimiz özgür olmadığı için… Ben geçenlerde Amerika’daydım, Harvard’da bir doçentle tanıştım, kendisi şeker hastalığıyla ilgili bir ilaç üzerinde dört yıldır çalışıyor ve şu anda yalnızca onun ürettiği şeker hastalığı üzerindeki ilaç tıpta bir devrim niteliğinde, milyarlarca dolarlık bir değer biçiliyor, şirketler peşinde koşuyorlar. Yalnızca bir kişi, bakın. Biz burada çevremizi, doğamızı kirleten, işçimizi peşkeş çeken belki bin tane fabrika açacağız, bu şekilde, onun ürettiği, bir kişinin, bir beynin ürettiği değeri, katma değeri yakalayamayacağız Sayın Bakan. Bunun gibi yüzlerce, binlerce gencimiz şu anda Batılı üniversitelerde. Aynı şekilde, böyle az gelişmiş, demokrasisi az gelişmiş pek çok ülkenin, Pakistan’ın, İran’ın, Irak’ın, Suriye’nin gelişmiş beyinleri şu anda Batılı üniversitelerde bu tip bilimsel araştırmalar yapıyorlar maalesef. Bu çağda demokrasisini geliştiremeyen, halkını peşkeş çekmeye mahkûmdur sermayeye ve bu da orta gelir tuzağında, orta demokrasi tuzağında ülkemizin daha yıllarca debelenmesine sebebiyet veriyor arkadaşlar. Gelin, bu yoldan dönelim derim. Yoksa daha çok tavizler verirsiniz, biz böyle 9-10 bin dolarlarda, maalesef orta gelir tuzağında sürünmeye devam ederiz. Gelin, bu yoldan dönelim derim.

Saygılarımla. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Paylan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 10’uncu maddesinde geçen “Bakanlıkça” ibaresinin “Bakanlık tarafından” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Hayati Tekin (Samsun) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Hayati Tekin, Samsun Milletvekili.

Sayın Tekin, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

HAYATİ TEKİN (Samsun) – Sayın Başkan, değerli Meclis üyeleri; 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 10’uncu maddesi üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

10’uncu madde, bildiğiniz gibi, kooperatiflerle ve aynı zamanda genel kurulun iki yıldan üç yıla çıkarılmasıyla ilgili. Bunu olumlu bulduğumu izah etmek isterim.

Bunun haricinde, bu vesileyle, birçok sorunumuzun olduğu hepimizin malumu. Ben, bugün, Samsun Şeker Fabrikasının içinde bulunduğu durumu sizlere izah etmek istiyorum.

Sayın Bakanım, Samsun Çarşamba Şeker Fabrikası makinelerin bakımsızlığı nedeniyle yani altı yıldır beklemesi sebebiyle çalıştırılmamaktadır. Aynı gerekçeyle bekleyen diğer şeker fabrikalarından Susurluk, Alpullu, Ağrı ve Kars Şeker Fabrikaları aynı akıbetteyken bu yıl çalıştırılmaya başlanmıştır. Bunların çalıştırılması için çok uzaklardan şeker pancarı taşınacağını biliyoruz, bu karar alınmıştır.

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Sayın Bakan sayesinde çalışıyor.

HAYATİ TEKİN (Devamla) – Bu fabrikalara sevinirken şahsım ve Samsunlular olarak Çarşamba Şeker Fabrikasının çalıştırılmamasına üzüldüğümüzü belirtmek isterim çünkü Bafra ve Çarşamba Ovaları şeker üretmek için Çarşamba Şeker Fabrikasının çalıştırılmasını beklemektedir.

Karadeniz’in verimli ovalarına sahip tek şehri olan Samsun, düşük fiyatlardan dolayı fındığı sökmekle yüz yüzedir; et ithalatından dolayı dağlarında hayvancılığı bırakmakla yüz yüzedir. Sulama projelerinin yavaşlığından, aynı zamanda para etmeyen çeltiğinden dolayı, kısacası AKP’nin ilgisizliğinden dolayı üretim sürekli geri gitmektedir. Üretici artık tarımı bırakmakla yüz yüzedir.

Sayın Bakanım, sahura yaklaştığımız şu saatlerde Bakanlığınızın çalışmalarını veya bu maddelerle ilgili konuşmaların birçoğunda TRT paylarının düşürülmesiyle ilgili muhalefetten veya iktidardan birçok konuşmacının dile getirdiği ve en akılda kalan, bariz bir nokta veya anekdot olarak kaldı. Sanki burada, en önemli TRT payının kaldırılması gibi bir vurgu söz konusu. Bana sorarsanız, TRT’yi komple kapatın. (CHP sıralarından alkışlar) Bence payı kaldıracağınıza ülkeye böyle daha köklü bir iyilik yaparsınız. Elbette ki bu arada AKP’nin borazanını kaybetmiş olursunuz, yalnız büyük bir eksiklik de sayılmaz, havuzda borazan çok. Veya hiç olmazsa TRT’nin “T" sini kaldırıp “AKRT” yaparsanız daha dürüstçe olur. Üçkâğıtla kazandığınız Anayasa referandumunda TRT’nin “evet”e 41 dakika, “hayır”a 1 dakika ayırdığı istatistiksel bilgilerle sabittir. Toplamda “evet”e ayrılan propaganda… Yani tüm havuz medyaları dâhil yüzde 95 “evet”e, yüzde 5 “hayır”a çalışmıştır. Tersi olsaydı yüzde 70-80 oranında “hayır” çıkacağı muhakkaktı. (CHP sıralarından alkışlar) Bunları da bir kenara not edelim.

Bakanlığınızın durumu da Samsun’dan ve ülkemizden pek farklı değil. Maalesef ki, Devrim otomobilleriyle bu ülke patlamalı motorlar dönemini pas geçti. Barajlar kralı Demirel’in dönemiyle tribünleri pas geçti. Bugün savaşlar uzaya çıkmışken biz sarayın dayatmasıyla stratejik olarak ancak savunma sistemi çok zayıf olan tank yapmaya karar verdik, onu da son zamanlarda ne bahaneyleyse yavaşlatma ve durdurma pozisyonuna girdiğimizi basından öğreniyoruz.

Yine, dünyaya baktığımızda, ülkemizin çok ihtiyacı olan, aynı zamanda çağdaş bir yatırım olan hızlı tren üretimi önümüzde ihtiyaç ve çağın gereği olarak dururken, tahmin ediyorum ki, yine, sarayın aklıyla otomobil yapacak yiğit aranmaktadır. Buna “Batmaya enayi” de diyebiliriz. Bunu buldunuz mu bilmiyorum.

Son zamanlarda hepimiz biliyoruz ki Tesla elektrikli otomobilde çığır açarken, Toyota birbirini destekleyen elektrikli ve benzinli otomobil yaparken…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HAYATİ TEKİN (Devamla) – …Google insansız, şoförsüz otomobilden bahsederken biz aynı gerekçede dayatıyoruz.

Hepinize teşekkür eder, saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tekin.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

10’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 10’uncu madde kabul edilmiştir.

11’inci madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 11’inci maddesinde geçen “yer alan” ibaresinin, “bulunan” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                     Kazım Arslan                                              Akif Ekici                                            Tahsin Tarhan

                                          Denizli                                                    Gaziantep                                                   Kocaeli

                                    Tacettin Bayır                                              İrfan Bakır                                               Ceyhun İrgil

                                           İzmir                                                        Isparta                                                       Bursa

BAŞKAN – Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 11’inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                   Ahmet Yıldırım                                        Ertuğrul Kürkcü                                             Erol Dora

                                            Muş                                                          İzmir                                                       Mardin

                                   Mahmut Toğrul                                           Garo Paylan

                                        Gaziantep                                                   İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Ahmet Yıldırım, Muş Milletvekili.

Buyurunuz.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 11’inci maddesi, bir fıkra eklemek üzere, organize sanayi bölgeleri, serbest bölgeler, endüstri bölgeleri, teknoloji geliştirme bölgeleri ve sanayi sitelerinde yer alan binalarla ilgili, yatırımcılara sözüm ona bir kolaylık getirmektedir.

Şimdi, torba yasanın adı “Sanayinin Geliştirilmesi ve Üretimin Desteklenmesi.” Sadece isim üzerinden değerlendirirsek, isim üzerinden itiraz edilecek bir noktanın olmadığı genel kabul olarak ön plana çıkabilir ama Sayın Bakan burada, sorayım.

Şimdi, Sayın Bakan, malumunuz, geçen yıl sonbaharda 5 merkez 23 ili kapsayan cazibe merkezleri programı bölgeler arası eşitsizliği azaltmak veya gidermek adına çıkarılmıştı ve 28 Kasım 2016 ile 11 Ocak 2017 arasındaki bir buçuk aylık sürede çoğunluğu Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde olan bu 23 ilde ön talep babında 1.200 yatırımcı başvurdu.

Bundan heyecan duyan Başbakan çıkıp 23 il temsilcisini Ankara’ya çağırıp Çankaya Köşkü’nde bu yılın 24 Ocağında yani altı ay önce şöyle bir konuşma yapıyor; işte, içinde valilerin, belediye başkanlarının, rektörlerin, kalkınma ajansı temsilcilerinin olduğu 23 il temsilcisine diyor ki: “Şu anda herkes burada. Sonra ‘Duymadım etmedim.’ yok. Sağır sultan bile duydu. Sonra biri çıkıp ‘Ben duymadım.’ derse çok üzülürüm.”

Bu konuşmayı yapmasının üzerinden altı ay geçti. 1.200 yatırımcı başvuru yapmış ve bu cazibe bölgesi kapsamında teşvik almak istiyor. Açıklanan bir şey var mı? Yok. Cazibe Merkezleri Programı’na dair toplamda 90 milyar küsur destek isteyen 1.200 yatırımcı bu 23 ilde yatırım yapmak üzere başvurmuş ama bugüne kadar bununla ilgili herhangi bir açıklama yok.

Büyük bir vizyon proje olarak sunuldu. Burada iktidar partisi milletvekilleri geldi, “Ülkenin doğusunu kalkındıracak.” dendi, burada bölgeler arası eşitsizlik azalıyor ve biz de bu Cazibe Merkezleri Programı’nın adında olduğu gibi bunun cazibesine kapılıp inanacağız sanıldı. Altı aydır başvurular açıklanmadı, hiçbir şey yok ve öngörülen bütçe Başbakanın açıkladığına göre 10 milyar lira civarında ama başvuranların talebiyse 90 milyar lira civarında. Bunlar neye göre elenecek? Talepler neye göre indirgenecek? Hiçbir kriteri yok.

Kritersiz kalınca aklımıza şu geliyor: Şimdiye kadar bu teşvik yasalarından alınan paraları hortumlayan iktidar yanlılarına yeniden dağıtılacak gibi bir kaygımız, bir tereddüdümüz var bizim. Ya değilse altı aydır ön kabulleri yapılmış olan 1.200 başvurucunun cazibe bölgeleri kapsamındaki teşvikleri neden açıklanmıyor? Açıklanırsa yarın bir gün, bunlar neye göre elenecek? Seçilenler neye göre seçilecek? Somut, objektif kriterler üzerinden herhangi bir değerlendirme yok.

Bir de o 23 ilin temsilcileri Çankaya Köşkü’ne çağrılırken bölgedeki il belediyelerinin çoğu DBP’li olduğu için gelenler kayyumdu. O kentlere ait, o kentlere dair bir aidiyet ve sahiplenme duygusu yok, geçici süreliğine orada bulunduklarını biliyorlar, o halkın kendilerini seçmediklerini biliyorlar, o teşvikleri takip edemeyeceklerini, bunların objektif dağılımının kendilerini ilgilendirmediğini biliyorlar.

Şimdi, ona dair bunca zamandır, altı aydır yatırımcı bekliyorken sizin, ülkenin tamamını kapsayacak olan organize sanayi bölgelerine, sanayi sitelerine dönük bina desteklerini veriyor olmanızın inandırıcılığına ne kadar kendimizi kaptıralım? Bunu da bütün kamuoyunun takdirine bırakıyorum.

Bütün Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 11’inci maddesinde geçen “yer alan” ibaresinin “bulunan” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Ceyhun İrgil (Bursa) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Ceyhun İrgil, Bursa Milletvekili.

Buyurunuz Sayın İrgil. (CHP sıralarından alkışlar)

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanunun neredeyse yarısı eğitimle ilgili. Geçen hafta karneler dağıtıldı. İsterseniz ders notlarımıza bir bakalım:

Kenan Kumaş, Karadeniz Teknik Üniversitesi mezunuydu, fizik öğretmeniydi, ataması yapılmadı; başka çare bulamadı, polis oldu; Sultanahmet’teki canlı bomba saldırısında şehit oldu.

Cennet Yiğit, Gazi Üniversitesi mezunuydu, resim öğretmeniydi, ataması yapılmadı, mecburen polis oldu; 15 Temmuz darbesinde Gölbaşı Özel Harekât Merkezi bombalandı, şehit oldu.

Nuri Akman, Erzurum Atatürk Üniversitesi mezunuydu, Türkçe öğretmeniydi, ataması yapılmadı; tezkere bıraktı, teğmen oldu; Birliğini taşıyan helikopter Hakkâri’de düştü, şehit oldu.

Hasan Aslan, Çanakkale 18 Mart Üniversitesi mezunuydu, tarih öğretmeniydi, ataması yapılmadı; ne yapsın, gitti polis oldu, Şırnak’ta bombalı saldırıda şehit oldu.

Musa Yüce, Kayseri Erciyes Üniversitesi mezunuydu, İngilizce öğretmeniydi, KPSS'den dört defa yeterli puan almasına rağmen ataması yapılmadı; polis oldu, Diyarbakır Sur’da şehit oldu.

Altuğ Pek, Adnan Menderes Üniversitesi mezunuydu, matematik öğretmeniydi, ataması yapılmadı; ara tara iş yok, tezkere bıraktı, teğmen oldu; Diyarbakır Silvan'da şehit oldu.

İsmet Fatih Alagöz, Dumlupınar Üniversitesi mezunuydu, edebiyat öğretmeniydi, ataması yapılmadı, polis oldu; Sinan Çetin'in defalarca sabıkalı oğlu Rüzgar Çetin kafadan patlattı, şehit oldu, kan parası ödendi, herkes sustu, olan İsmet Fatih'e oldu.

Tezcan Şentürk, beden eğitimi öğretmeniydi; üç yıl iş aradı, yok, mecburen maden ocağına girdi; Soma'da 300 arkadaşıyla birlikte şehit oldu.

Gamze Filiz Arslan, Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi mezunuydu, kimya öğretmeniydi, ataması yapılmadı, canına kıydı.

İbrahim Yeşilbağ, coğrafya öğretmeniydi, memleket coğrafyasının her yerine gitmeye razıydı, ataması yapılmadı; dört yıl dolaştı, gitti kendini astı, cebinden sadece altı lira çıktı.

Nefize Özsoy, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi mezunuydu, sınıf öğretmeniydi, ataması yapılmadı; polis oldu, bir kız çocuğu annesiydi, ikinci çocuğuna altı aylık hamileydi; Mardin Midyat'taki bombalı saldırıda şehit oldu.

Bünyamin Aydoğan, Niğde Üniversitesi mezunuydu, sınıf öğretmeniydi, kanun hükmünde kararnameyle öğretmenlikten ihraç edildi, amele oldu, Kahramanmaraş Afşin'de sulama hattı inşaatında çalışıyordu, vinçle kaldırılan dev boru üstüne düştü, öldü.

Ali Sevim, Sakarya Üniversitesi mezunuydu, otomotiv öğretmeniydi, ataması yapılmadı, polis oldu, Diyarbakır Sur'da şehit oldu.

Mustafa Öztürk, Gazi Üniversitesi mezunuydu, elektrik öğretmeniydi, ataması yapılmadı, polis oldu, Beşiktaş'taki bombalı saldırıda şehit oldu.

76 gencecik öğretmen, Van depreminde, hırsızlar tarafından soyup soğana çevrilen devletimizin köhne binalarında, çürük okullarında, malzemesinden çalınmış lojmanlarında enkaz altında kalarak şehit oldu.

En son, Şenay Aybüke Yalçın, Konya Necmettin Erbakan Üniversitesi mezunuydu, müzik öğretmeniydi, henüz 22 yaşındaydı, Batman Kozluk'taki terör saldırısında şehit oldu.

Sayın ahalimizin on beş yıldır aralıksız takdirname verdiği karne işte bu.

Bugün Sözcü'de Sayın Yılmaz Özdil'in yazısından bir alıntı bu.

Görmeyenler ve gördükleri hâlde susanlar için tekrarlamak ve bu ülkenin kadersiz öğretmenlerini hiç olmazsa Türkiye Büyük Millet Meclisi tutanaklarında yaşatmak adına okudum.

Bu ülkede 436 bin öğretmen işsiz, 90 bin öğretmen açığı var. Kanun hükmünde kararnameyle atadığınız öğretmenleri de altı yıl kürek mahkûmu gibi insanlık dışı koşullara zorluyorsunuz. Mülakatlarda yapılan haksızlıklar ayyuka çıktı ama siz duymuyorsunuz. İhraç edilen veya işsiz bırakılan akademisyen sayısı 8 bin. Doçent ve profesör olmak için ortalama otuz yıl gerekiyor. 30x8 bin= 240 bin yıllık bilgi birikimi ve emeği bir kalemde sildiniz. Çığlıklara, haksızlıklara sessiz kaldınız. Dilerim bir gün siz de sizi duymayacak kadar vicdansız insanların merhametine muhtaç kalmazsınız. Ama inanın, bu insanların ahı yakanızı hiçbir zaman bırakmayacak.

Saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İrgil.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

11’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 11’inci madde kabul edilmiştir.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Sayın Özel, 60’ncı maddeye göre söz talebiniz var sanıyorum.

Buyurunuz, mikrofonunuzu bir dakika süreyle açıyorum.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

27.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, görüşmeler devam ederken kâtip üye değişirse bu durumun tutanağa geçirilebilmesi için bir yöntem bulunmasının iyi olacağına ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, biraz önce dikkatimi çeken bir konu oldu, Tutanak Daire Başkanlığına da sordum, ilgili arkadaşlara, tabii hep beraber en doğrusunu yapmamız lazım, oturum açıldığında oturumu yöneten Meclis başkan vekilinin ve değerli kâtip üyelerin isimleri tutanağın başında yer alıyor. Oturum sürerken zaman zaman –ki son derece normal karşılıyoruz- kâtip üye arkadaşlar yer değiştirebiliyorlar, biraz önce de öyle oldu. Bu durumun tutanağa yansıması lazım çünkü ileride, işte dört saatlik bir zaman diliminde -bizim de Mecliste en güvendiğimiz, bence Türkiye'nin de en güvenilir belgelerinden bir tanesi Meclis tutanağı- eğer yarım saat sonra değiştilerse üç buçuk saat boyunca başka bir yerde olan bir kâtip üyenin burada görev yapıyormuş gibi tutağa geçmesi söz konusu oluyor. Tabii takdir sizlerin...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – ...ama buna bir çözüm bulmamız lazım. Örneğin kâtip üye arkadaş değiştiğinde, tutanaktan sorumlu stenograf arkadaşların da sırtı dönük göremiyorlar, belki takdir ederseniz, uygun görürseniz siz veya ilk söz aldığında veya ilk fırsatta kâtip üyenin değiştiğinin tutanağa geçirilmesinin ben tam doğru olacağını ve bu kadar güvenle tutulan bir tutanağın hak ettiği güveni sürdürmesine katkı sağlayacağını düşünüyorum. Bu konuyu dikkatlerinize arz etmek istedim efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özel.

Zaman zaman kâtip üyeler, çeşitli ihtiyaçları nedeniyle diğer kâtip üyelerle yerlerini değiştirebilmekte. Bu tip ihtiyaçtan kaynaklanan değişiklikler nedeniyle bir tutanak kaydına gerek olduğunu düşünmüyorum ama bir kâtip üye yerini bir başka üyeye bırakıp gidiyor ise –ki bunlar Meclis başkan vekilinin bilgisi dâhilinde gerçekleşmektedir- elbette bunun tutanaklara yansıması gerekir. Bunun otomatik bir şekilde yansıdığını düşünüyorum ama uyarınız için teşekkür ediyorum.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Sanayinin Geliştirilmesi ve Üretimin Desteklenmesi Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/837) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporları (S. Sayısı:485) (Devam)

BAŞKAN – 11’inci maddenin oylamasını tamamlamıştık.

12’nci madde üzerinde iki önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 12’nci maddesinde geçen “1319 sayılı Kanunun” ibaresinin “1319 sayılı Emlak Vergisi Kanununun” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                     Kazım Arslan                                              Akif Ekici                                            Tahsin Tarhan

                                          Denizli                                                    Gaziantep                                                   Kocaeli

                                     Murat Bakan                                            Tacettin Bayır                                              İrfan Bakır

                                           İzmir                                                         İzmir                                                        Isparta

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 12’nci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                   Ahmet Yıldırım                                         Mahmut Toğrul                                     Ertuğrul Kürkcü

                                            Muş                                                      Gaziantep                                                     İzmir

                                      Garo Paylan                                                Erol Dora

                                         İstanbul                                                     Mardin

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Mahmut Toğrul, Gaziantep Milletvekili.

Sayın Toğrul, buyurunuz.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Yine bu vesileyle gecenin bu saatinde Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, söz konusu madde organize sanayi bölgeleri, serbest bölgeler, endüstri, teknoloji geliştirme bölgeleri ve küçük sanayi sitelerinde yer alan binaların emlak vergisinden muafiyetini düzenliyor. Bu, aslında, hizmet açısından son derece önemli olan yerel yönetimlerin önemli gelir kaynaklarından birinden mahrum bırakılmaları anlamına geliyor ve yine AKP’nin sermayeye karşılıksız peşkeşlerinden birini teşkil ediyor.

Değerli arkadaşlar, belediyeler derken aslında biz hep şunu söyledik: Bir ülke yerelden yönetilmelidir, yerel kendisiyle ilgili kararları vermelidir çünkü halka en yakın organlardır. Ancak ben bu vesileyle 84 belediyemize atanan kayyumların bazı icraatlarından bahsetmek istiyorum. Önemli bulduğumuz belediyeler… Maalesef halkın iradesi yok sayılarak 84 belediyemize kayyum atandı.

Değerli arkadaşlar, kayyumların bazı uygulamalarını sizinle paylaşmak isterim. Kayyumların ilk geldiklerinde -AKP’nin kadın düşmanı politikalarından olsa gerek- ilk yaptıkları, kadın kurumlarını kapatmak oldu. Sadece bir ilde değil, tüm il ve ilçelerde, kayyumların tüm il ve ilçelerde kadın kurumları kapatıldı.

Yine, dil ve kültür kurumları… Değerli arkadaşlar, yeri geldiğinde “Bu ülkede hepimiz kardeşiz Kürdüyle, Türküyle.” diyoruz ama dile yönelik eğitim çalışmaları yapan dil kurumları tamamen kapatıldı kayyumlar tarafından, aynı zamanda kültür, tiyatro çalışmalarını yürüten kurumlar da kapatıldı. Hatta kayyumlar hızını alamadı, sanki oradaki halkın oyunu almış, güvenini almış, kazanmış kişilermiş gibi kalktılar belediyelerin ismini, Kürtçe olan, çok dilli olan, Kürtçe, Türkçe, yeri geldiğinde Arapça olan isimlerini kaldırmaya kalktılar.

Bakın, değerli arkadaşlar, Sur tarihî değerleriyle çok önemliydi. Dört Ayaklı Minare önüne gidip “Sur’un bedenlerine, ayaklarına kurşunlar gelmesin.” diye açıklama yaparken katledilen Diyarbakır Baro Başkanımız Sayın Tahir Elçi’nin ismi… Van Çatak Belediyesi “Tahir Elçi” isminde bir park açtı. Değerli arkadaşlar, atanan kayyum Van Çatak Belediyesindeki “Tahir Elçi” ismini değiştirdi. Sadece bu mu? 12 yaşında 13 kurşunla öldürülen Uğur Kaymaz’ın Mardin Kızıltepe Belediyesi tarafından kurulmuş olan heykeli yıkıldı. Yine, demokrasi kahramanı olarak… Aslında şimdiki uygulamaların bir tekrarını yaşadığımız 1994 yılında Orhan Doğan’ın ensesinden tutularak bu Meclisten çıkarılması hafızamıza işlemiş, o fotoğraf hepimizi derinden üzmüştü. Değerli arkadaşlar, Cizre doğumluydu Orhan Doğan. Orhan Doğan’ın adına bir park vardı Cizre ilçesinde, kayyum Orhan Doğan ismini kaldırdı. Roboski anıtı; insanlar, uçaklardan bombalanan Roboskili insanlar, 33 gencimiz katledilmişti, unutulmaması gereken bir hatıraydı, hatta hesabı dahi sorulmadı ama Diyarbakır Büyükşehir Belediyemiz Roboski anıtı dikmişti, gelen kayyum Roboski anıtını kaldırdı, yıktırdı.

Değerli arkadaşlar, bunlar, kayyumların uygulamalarıdır. Kayyumlara şunu hatırlatmak isterim: Yahu, oralar size ait değil, oralar halkın gerçek temsilcileri olan sahiplerine aittir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT TOĞRUL (Devamla) – Ve oralar -yerde bulsanız dahi “Bu kimindir?” diye sormanız lazım- halkın emanetiydi diye hatırlatıyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Toğrul.

GARO PAYLAN (İstanbul) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı istiyoruz.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum…

Karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Kâtip üyeler arasında tereddüt hasıl olduğundan karar yeter sayısının varlığını ya da olup olmadığını elektronik cihazla tespit edeceğim.

Oylama için iki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 12’nci maddesinde geçen “1319 sayılı Kanunun” ibaresinin “1319 sayılı Emlak Vergisi Kanununun” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Murat Bakan (İzmir) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Murat Bakan, İzmir Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Bakan. (CHP sıralarından alkışlar)

MURAT BAKAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 12’nci madde üzerinde grubum adına söz almış bulunuyor, Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle yine önümüze torba ve temel kanun şeklinde gelen bu kanun tasarısına ilişkin birkaç kelime etmek istiyorum. Değerli arkadaşlar, görüştüğümüz kanun daha önce belki de yüzlerce kez görüştüğümüz benzerleri gibi yasama sürecini hızlandırmak, Parlamentoda yapılan tartışma ve görüşmeleri kısaltmak için, Parlamento iradesini kısmen devre dışı bırakarak hızla yasa yapmayı hedefleyen bir yöntem. Yasa yapma tekniğine uygun mu? Değil. Zira, bin yıl önceki yasa metinleri bile diyor ki: “Her konuda ayrı yasa yapılmalı.” Peki, biz ne yapıyoruz? Kanun tasarılarının başına “bazı kanunlarda” demek suretiyle 30 kanunda değişiklik yapıyoruz. Bu şekilde yapılan kanunlar arkadaşlar, GDK, genetiği değiştirilmiş kanun. Temel kanun olmamasına rağmen İç Tüzük hükmüyle temel kanun olarak görüşüyor ve yangından mal kaçırır gibi kanun yapıyoruz. Bu kanun ile zeytincilik Kanunu’ndan Emlak Kanunu’na, Hafta Tatili Kanunu’ndan Kamu İhale Kanunu’na kadar 30 farklı kanun ve KHK’da değişiklik yapıyoruz. Her biri ayrı ayrı bu Mecliste tartışılması gereken meralardan kıyıların imara ve tesisleşmeye açılmasına kadar farklı konuları bir yasa paketi gibi görüşüyoruz. Arkadaşlar, torba yasa bir hukuk terimi ve yasa yapma tekniği değildir. Biz bunu her seferinde tekrarlıyoruz, ancak siz vazgeçmiyorsunuz. Biz de tekrar, öğrenmenin en etkili yoludur diyerek bu kürsüden tekrar etmeye devam ediyoruz ve edeceğiz.

Değerli arkadaşlar, gelelim kanun tasarısına. Türkiye’de sanayinin geliştirilmesi ve üretimin desteklenmesini bu Mecliste desteklemeyecek milletvekili yoktur sanıyorum. Ancak yapılan stratejik hataları taktik başarılarla düzeltemezsiniz. Türkiye, bir taraftan yeni Osmanlıcılık hayalleriyle Orta Doğu’da süregelen bitmez tükenmez çatışmaların, başta petrol ve doğal gaz olmak üzere doğal zenginliklerin yağmalanmasının, etnik ve inançsal çatışmaların, güç ve hegemonya mücadelelerinin içine girer. OHAL yasalarıyla demokrasiden uzaklaşan ülkeler arasında değerlendirilirken ihracat yapan sanayicilerimizden mal alan ülkeler siparişlerini iptal eder ve üretim yaptıracakları yeni ülkeler ve üreticiler ararken adalet, damatlar için tecelli eder, garibanın yanından teğet geçerken, hiç işimizin olmadığı Katar’a Mecliste asker gönderme kararı alınırken bu kanun tasarısıyla Türkiye’de üretimin artırılması mümkün değildir.

Değerli arkadaşlar, Türkiye’de yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, mali açıdan özerk olabilmesi iktidarın 2002 yılından beri diline pelesenk ettiği bir konudur. Hatta, ekonomik verimliliği yok diye belde belediyelerini kapatan iktidar, şimdi sanayicinin yatırım maliyetlerini düşürmek amacıyla 12’nci maddede belediyelerin en önemli gelir kaynaklarından birini yok ediyor. Tek tek sanayici için çok da mühim olmayan, üretim maliyetlerini dahi etkilemeyecek bina emlak vergisi, organize sanayi bölgelerinin içinde bulunduğu yerel yönetimlerde ciddi bir gelir kaybı oluşturacaktır. Örneğin, sınırları içerisinde 13 tane organize sanayi bölgesi olan İzmir’de yerel yönetimler yıllık bütçesinin emlak vergisi gelirlerinden oluşan dörtte 1’ini kaybedecek, yatırımlar aksayacak, plan ve projeler sekteye uğrayacaktır. Eğer sanayiciye destek olunacaksa -ki olunsun- bu, yerel yönetimlerin sırtından değil, merkezî bütçeden yapılmalıdır. Neden yerel yönetimlerin en önemli gelir kalemlerinden biri olan emlak vergisini kaldırıyorsunuz da Kurumlar Vergisi Kanunu’nda bir değişiklik öngörmüyorsunuz?

Sayın Bakan, yerel yönetimler zayıflatılarak sanayici güçlendirilemez; tam tersine, güçlü yerel yönetimler kentin iktisadi kalkınmasına ve bu arada sanayiciye daha fazla katkıda bulunur.

Değerli arkadaşlar, bu tasarıda bilim yok, inovasyon yok, bilgi yok, eğitim yok, teknoloji yok. Ne var? Yüzeysel çözüm çabaları var. Bu kanun tasarısında bizi mutlu eden tek husus, zeytinle ilgili 2’nci maddenin tasarıdan çekilmiş olmasıdır.

Değerli arkadaşlar, zeytin Antik Çağ’da var, mitolojide var, dinî metinlerde var, bin yaşına kadar yaşayan zeytin 750 bin ailenin geçiminde var; bizden önce de vardı, bizden sonra da olmaya devam edecek.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

12’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler… 12’nci madde kabul edilmiştir.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkanım, 60’a göre bir söz istiyorum mümkün mü acaba?

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Tanal.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

28.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, yetkililerden istediği kanunun eski tarihli basımının kendisine verildiğine ve Meclis Başkanlığından kanunların yenilenmesini istirham ettiğine ilişkin açıklaması

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Biraz önce ben yetkili arkadaşlardan Seçim Kanunu var mı diye istediğimde bana şöyle Seçim Kanunu ve Siyasi Partiler Kanunu getirdiler.(x) Üstüne baktığımda basım tarihi 2007. Yıl şu anda 2017, maalesef on yıl öncenin Seçim Kanunu ve çok da değişiklik oldu. Şimdi, bu eski kanuna göre biz burada bir beyanda bulunursak kamuoyunu yanıltmış olacağız. Meclis Başkanlığından istirhamım bu tür kanunların derhâl yenilenmesi lazım çünkü ayrıca kanunumuzda hüküm var “Kanunu bilmemek mazeret sayılmaz.” Bu değişiklikleri biz, milletvekilleri buradan takip edemiyorsak vatandaşımız nasıl takip edecek Sayın Başkanım?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Tanal, siz tecrübeli bir hukukçusunuz, 2007 baskısı bir kanunla siz yola çıkmazsınız.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bakın, 2007, ben size takdim edeyim.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Ama, o bizim için söylüyor Başkan.

BAŞKAN – Sayın Tanal, dediğinizi anlıyorum, benim görevim Genel Kurulu yönetmektir ama sizin bu beyanınız tutanaklara geçmiştir, ilgili birimler bunu tutanaklardan alıp gerekli değerlendirmeyi yapacaktır.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Sanayinin Geliştirilmesi ve Üretimin Desteklenmesi Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/837) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporları (S. Sayısı:485) (Devam)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 13’üncü madde üzerinde iki önerge vardır.

Aynı mahiyetteki bu önergeleri okutacağım ve birlikte işleme alacağım. Talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim veya gerekçelerini okutacağım.

Şimdi, aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 13’üncü maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                   Ahmet Yıldırım                                         Mahmut Toğrul                                     Ertuğrul Kürkcü

                                            Muş                                                      Gaziantep                                                     İzmir

                                      Garo Paylan                                                Erol Dora

                                         İstanbul                                                     Mardin

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

                                     Kazım Arslan                                              Akif Ekici                                            Tahsin Tarhan

                                          Denizli                                                    Gaziantep                                                   Kocaeli

                                       İrfan Bakır                                             Tacettin Bayır                                           Didem Engin

                                          Isparta                                                        İzmir                                                       İstanbul

                               Elif Doğan Türkmen

                                          Adana

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergelere komisyon katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergelerle ilgili olarak önerge sahiplerine söz vereceğim.

Elif Doğan Türkmen, Adana Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Türkmen. (CHP sıralarından alkışlar)

ELİF DOĞAN TÜRKMEN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sanayinin Geliştirilmesi ve Üretimin Desteklenmesi Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 13’üncü maddesi için grubum adına söz almış bulunuyorum.

Değerli milletvekilleri, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası AKP, MHP milletvekilleri oylarıyla OHAL ilan edildi. Çıkarılan KHK’lar, yapılan uygulamalar, bireysel hak ve özgürlükler başta olmak üzere cumhuriyete ve demokrasiye darbe üzerine darbe vurdu, vurmaya devam ediyor. Bu kararnamelerle 102.551 kişi görevden uzaklaştırıldı. Bunlardan büyük bir kısmı FETÖ’yle mücadele için değil muhalif oldukları için işten atıldılar. “FETÖ’yle mücadele ediyoruz.” diye işten atılanlar ise sizin kurdelesini keserek açılışını yaptığınız bankaya hesap açıp para yatıranlar; sizin kurulmasına izin verip çoğunuzun çocuğunu gönderdiği okullara ve dershaneye gidenler, çalışanlar; sizin kurulmasına izin verdiğiniz sendikalara üye olanlar. Bir de kimler var? Yaşamı boyunca FETÖ anlayışıyla mücadele eden, Türkiye'nin laik, çağdaş bir ülke olması için mücadele edenler. Adana’dan Ahmet Karagöz var mesela. Laik Türkiye için yaşamını adamış bir öğretmen, bu furyada mesleğinden ihraç edildi. Ahmet Karagöz’ün yaptığı tek şey FETÖ ve türevi anlayışlarla mücadelesidir. Ahmet Karagöz’ü ihraç ettiniz çünkü Ahmet Öğretmen laikliği savundu. Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’yı ihraç ettiniz, işlerine dönmek için açlık grevi yaptılar ve işlerini istiyorlar diye şimdi bu insanları hücrelere attınız. Hâkim Mustafa Karadağ’ı sürgün ettiniz, ne için? Damatları tahliye eden hâkim anlayışında olmadığı için mi? 15 Temmuzda “demokrasi ve cumhuriyet” diye halkı sokağa çağıranlar, bugün cumhuriyet ve demokrasiyi savunanları işinden ediyor.

En acı olan, insanı insan olmaktan utandıran nedir biliyor musunuz? Bu kararnamelerle ihraç edilenlerden, tutuklananlardan, yakınlarından en az 37 kişi intihar etti. Mehmet Fatih Traş, Çukurova Üniversitesi Araştırma Görevlisi, gencecik, ihraç edildi, işine dönemedi, intihar etti. Hasan Erkuş, her gün Meclise geldiğinizde size “günaydın” diyen ve sizi koruyan bir polis memuru, sosyal medyasında “Ben vatan haini değilim.” dedi ve intihar etti.

Değerli milletvekilleri, bu insanları sadece ihraç etmiyorsunuz, eşlerini de ihraç ediyorsunuz ve bu insanları açlığa mahkûm ederek aileleriyle birlikte ölüme de mahkûm ediyorsunuz, emekli maaşlarına el koyuyorsunuz, kredi kartlarını iptal ettiriyorsunuz, mallarına el koyuyorsunuz ve hiçbir yerde çalışamaz hâle getiriyorsunuz. Evrensel ceza hukuku ilkesidir suçların şahsiliği prensibi. Siz ne yapıyorsunuz? Suçu tüm aileye teşmil ediyorsunuz ve bu yaptıklarınızın yanınıza kâr mı kalacağını sanıyorsunuz? Sizin bu hukuksuz uygulamalarınıza karşı AİHM’e başvuranların başvurularını da AİHM “İç hukuk yollarını tüketin.” diye reddetti yani AİHM de topu taca atarak siyasi bir karar vermiş oldu. Böylece, ihraç edilenler en az on-on beş yıl kapılarda sürünecek, çoğu bu yolda ölecek.

Şimdi hem tüm Türkiye’ye hem de dünyaya söylüyorum: Bu saltanat, bu güç size kalacak mı sanıyorsunuz?

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Doğan Türkmen.

Aynı mahiyetteki diğer önergenin gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe:

Yapılan düzenlemeyle 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu’nun 58’inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "Hafta tatili ve ulusal” ibaresinden "hafta tatili” ibaresi çıkarılmış ve buna bağlı olarak 6585 sayılı Perakende Ticaretin Düzenlemesi Hakkında Kanun’un 25’inci maddesinin yürürlükten kaldırılması öngörülmektedir. Tasarının 1’inci maddesinde Hafta Tatili Kanunu yürürlükten kaldırılmış, bu madde paralelinde yapılan bu düzenlemeye göre sanayi işletmelerinin her yıl hafta tatili günlerinde çalışabilmek için belediyelerden, hafta sonu çalışma ruhsat harcı ödeme zorunluluğu sanayici açısından ek mali yük getirdiği ifade edilerek kaldırılmaktadır. Oysaki hafta sonu çalıştırmak için belediyeden çalışma ruhsatı alma ve belediyelere ödenen harç; işverenleri, işçileri keyfî şekilde hafta sonu çalıştırmak konusunda kısmen de olsa bir sınırlama sağlamaktadır. Dolayısıyla işverenlerin işçileri keyfî çalıştırmasının, emek sömürüsünün kısmen önüne geçmektedir. Tasarıdaki bu düzenlemeyle, işveren üzerindeki mali yük kaldırılmak istenirken, işçilerin emek sömürüsü derinleşecek, belediyenin gelirleri bu yönüyle azalacaktır. Buna dair bir fizibilite raporu da mevcut değildir. Bu nedenle bu düzenlemenin işçiler aleyhine değiştirilmesi durumu ve belediyelerin bu harçtan yarattığı gelirlerinin nereden ikame edileceği bilinmediği için madde metinden çıkarılmalıdır.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum…

GARO PAYLAN (İstanbul) – Karar yeter sayısı istiyoruz.

BAŞKAN – Karar yeter sayısını arayacağım.

Önergeleri kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

13’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 13’üncü madde kabul edilmiştir.

Sayın Mahmut Tanal’a 2015 baskılı seçim kanunları kitapçığı gönderilmiştir. (CHP sıralarından alkışlar) Sanıyorum ikisi de yeşil renkte olması nedeniyle bir karışıklık oldu.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Ton farklılığı var.

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisi Kanunlar ve Kararlar Başkanlığında bütün mevzuat en güncel şekliyle bulunur Sayın Tanal.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Peki, teşekkür ederim.

BAŞKAN – Ama belki de Kanunlar ve Kararlar Başkanlığı sizin bu dikkatinizi -çok dikkatli bir milletvekili olduğunuz için- test etmek için göndermiş olabilir.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 01.12

YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 01.23

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Mehmet Necmettin AHRAZOĞLU (Hatay)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 105’inci Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan 464 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine başlayacağız.

2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Katar Devleti Hükümeti Arasında Eğitim Alanında İşbirliği Anlaşması ile Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/723) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 464)

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan 477 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine başlayacağız.

3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Katar Devleti Hükümeti Arasında Deniz Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/729) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı 477)

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Bundan sonra da komisyonun olmayacağı anlaşıldığından, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 14 Haziran 2017 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 01.24



(x) 485 S. Sayılı Basmayazı 6/6/2017 tarihli 101’inci Birleşim Tutanağı’na eklidir.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(x) Bu ifadeye ilişkin düzeltme 14/6/2017 tarihli 106’ncı Birleşim Tutanağı’nın 65’inci sayfasında “Geçen Tutanak Hakkında Konuşmalar” bölümünde yer almıştır.