TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                           TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                         104’üncü Birleşim

                                                                                 12 Haziran 2017 Pazartesi

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                          İÇİNDEKİLER

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMALAR

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, tarımsal sulamalarda yaşanan elektrik sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

2.- İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbay’ın, Göztepe’nin şampiyonluğu ve İzmir’in spor tesislerine ilişkin gündem dışı konuşması

3.- İzmir Milletvekili Kerem Ali Sürekli’nin, İzmir iline yapılan TOKİ yatırımlarına ilişkin gündem dışı konuşması

 

V.- AÇIKLAMALAR

1.- İzmir Milletvekili Mahmut Atilla Kaya’nın, İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbay’ın yaptığı gündem dışı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

2.- İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbay’ın, İzmir Milletvekili Mahmut Atilla Kaya’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

3.- İzmir Milletvekili Kerem Ali Sürekli’nin, İzmir Milletvekili Musa Çam’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

4.- Mersin Milletvekili Yılmaz Tezcan’ın, Dünya Helal Konseyi tarafından ramazan ayının 17’nci günü olarak belirlenen Dünya Helal Günü’nü kutladığına ve Helal ve Sağlıklı Gıda Platformu tarafından 3-5 Kasım 2017 tarihinde helal yaşam ana temalı uluslararası bir kongre düzenleneceğine ilişkin açıklaması

5.- Balıkesir Milletvekili Mehmet Tüm’ün, AKP’li damatların tamamı serbest bırakılırken gazeteci, yazar, siyasetçi herkesin tutuklu olmasına ve Türkiye’de “damatlar hukuku” adında yeni bir hukuk oluşturulduğuna ilişkin açıklaması

6.- Adana Milletvekili İbrahim Özdiş’in, OHAL Komisyonunun ne zaman göreve başlayacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

7.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Katar’ın terörü desteklediği iddialarıyla ilgili olarak Başbakana yönelttiği soru önergesi nedeniyle yandaş medya ve ak trollerin kendisine yönelik tutumlarına ilişkin açıklaması

8.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek’in, Çukurova’da buğday hasadının on gün önce başlamasına rağmen Hükûmetin taban fiyatlarını açıklamadığına ve en az 1 TL taban fiyat açıklanmasını talep ettiğine ilişkin açıklaması

9.- Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın, Güney Afrika’dan ithal edilecek bazı araçlara yüzde 10 Toplu Konut Fonu eklenmesi kararının gerekçesini ve ne kadar Toplu Konut Fonu tahsili hedeflendiğini öğrenmek istediğine, Kore şehitleri ile gazilerine de ÖTV istisnasının uygulanması gerektiğine ilişkin açıklaması

10.- Adıyaman Milletvekili Behçet Yıldırım’ın, Şanlıurfa Milletvekili Osman Baydemir için hazırlanan fezlekenin akılla, izanla, adaletle, hukukla hiçbir ilgisi olmadığına ilişkin açıklaması

11.- Balıkesir Milletvekili Namık Havutça’nın, Balıkesir’de zeytinliklerle ilgili düzenlemeler içeren yasa tasarısının geri çekilmesinin olumlu karşılandığına ancak tamamen geri çekilerek üreticilerle birlikte bir düzenleme yapılmasının talep edildiğine ilişkin açıklaması

12.- Kırklareli Milletvekili Türabi Kayan’ın, doluya karşı en olumlu önlemin tarımsal sigortalama olduğuna ve sigortalı ürünlerin hasar tespitinin sağlıklı bir şekilde yapılması gerektiğine ilişkin açıklaması

13.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, yılın ilk çeyreğinde yüzde 5 büyüme ve mayıs ayı sonu itibarıyla ihracatın 147 milyar dolara çıkmasıyla 2017 yılının ekonomide tarihî bir sıçrama yılı olacağının şimdiden göründüğüne ilişkin açıklaması

14.- Bitlis Milletvekili Mahmut Celadet Gaydalı’nın, Bitlis iline bağlı Şetek (Ortakapı) köyü sakinlerinin hayvanlarına Bitlis’e götürdükleri sırada askerler tarafından el konulduğuna ilişkin açıklaması

15.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın, Kızılayın kuruluşunun 149’uncu yıl dönümüne ilişkin açıklaması

16.- Adana Milletvekili Elif Doğan Türkmen’in, AKP iktidarının Adanalıların 5 Ocak Stadyumu’nun yerinin yeşil alan ve spor alanı olması isteğini yerine getirip getirmeyeceğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

17.- Burdur Milletvekili Mehmet Göker’in, Mardin’in Dargeçit ilçesinde PKK’lı teröristler tarafından şehit edilen Burdurlu Uzman Onbaşı Hikmet Zengin’in cenaze töreninde bazı kurum müdürlerinin tutumuna ilişkin açıklaması

18.- İzmir Milletvekili Müslüm Doğan’ın, Şanlıurfa Milletvekili Osman Baydemir hakkında aceleyle, bilgisizce ve cahilce bir fezleke hazırlandığına ve bu fezlekeyle ilgili bir işlem yapılıp yapılmayacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

19.- Amasya Milletvekili Mustafa Tuncer’in, 12 Haziran 1919’da Atatürk’ün Amasya’ya gelişinin ve Amasya Tamimi’nin yayınlanmasının 98’inci yıl dönümüne ve tüm milletvekillerini 12-22 Haziranda yapılan Amasya Festivali’ne davet ettiğine ilişkin açıklaması

20.- Giresun Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlu’nun, referandumdan bu yana şehit sayısının 60’a yaklaştığına ve son şehitlerden Giresunlu Tuncay Zengin’e Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

21.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, FETÖ’yle mücadelenin yargı boyutunda çok özenli, dikkatli ve adalet terazisini doğru bir şekilde tartma ihtiyacının günümüzün en acil gündem maddelerinden birisi olduğuna ve 12 Haziran Dünya Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Günü’ne ilişkin açıklaması

22.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, 12 Haziran Dünya Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Günü’ne, kayyumların deyim yerindeyse faşizme tekabül eden uygulamalarının devam ettiğine ve Semih Özakça ve Nuriye Gülmen’in açlık grevlerinin 95’inci gününde olduklarına ilişkin açıklaması

23.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Olağanüstü Hâl İnceleme Komisyonunun derhâl göreve başlaması gerektiğine, 12 Haziran Dünya Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Günü’ne ve gündemde olan torba kanuna Cumhuriyet Halk Partisi olarak en yüksek muhalefet refleksini göstermeye devam edeceklerine ilişkin açıklaması

24.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Batman’da PKK terör örgütünün saldırısı sonucu şehit olan öğretmen Aybüke Yalçın’a Cenab-ı Hak’tan rahmet dilediğine, 12 Haziran Dünya Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Günü’ne ve AK PARTİ iktidarlarının terör örgütlerine karşı kararlı mücadelesini hep sürdürdüğüne ilişkin açıklaması

25.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, bir astsubayın Tunceli Milletvekili Alican Önlü’ye yönelik tutumunu kabul etmediklerine ve bu konuda Meclis Başkanının bir açıklama yapmamış olmasını da üzüntüyle karşıladıklarına ilişkin açıklaması

26.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, CHP Grubu olarak Tunceli Milletvekili Alican Önlü’ye yapılan davranışı doğru bulmadıklarına, kınadıklarına ve bu konuda Hükûmetin ve iktidar partisinin ödevini yerine getirmekte geciktiğine ilişkin açıklaması

27.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, TBMM Başkan Vekili Pervin Buldan’ın Diyarbakır’da maruz kaldığı muameleye ilişkin açıklaması

 

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbay’ın, İzmir Milletvekili Mahmut Atilla Kaya’nın yaptığı açıklaması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

2.- İzmir Milletvekili Mahmut Atilla Kaya’nın, İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbay’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

3.- İzmir Milletvekili Musa Çam’ın, İzmir Milletvekili Kerem Ali Sürekli’nin yaptığı gündem dışı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

4.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Manisa Milletvekili Mazlum Nurlu’nun CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

5.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine ve CHP Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

6.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

7.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

8.- Trabzon Milletvekili Haluk Pekşen’in, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un yerinden sarf ettiği bazı ifadeleri sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

9.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

10.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

11.- Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal’ın, Çanakkale Milletvekili Ayhan Gider’in (11/16) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

12.- Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu’nun, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik’in (11/16) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması sırasında CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

 

VII.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, tüm şehitlere Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin konuşması 

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Danışma Kurulu toplantısı bittikten ve Genel Kurul açıldıktan sonra Başkanlık Divanına ulaşması nedeniyle HDP Grubu önerisini işleme alamayacağına ilişkin konuşması

3.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, milletvekili dokunulmazlığının milletvekillerinin yasama görevlerini özgür bir şekilde yapmalarını sağlamak için olduğuna ve bu çerçevede bir milletvekilinin arabasının, evinin, üzerinin hiçbir şekilde aranamayacağına, milletvekillerine herhangi bir şekilde kaba, yaralayıcı sözler sarf edilmemesi gerektiğine ilişkin konuşması

 

VIII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu ve 29 milletvekilinin, Uludağ ve Bursa Ovası’nın sahip olduğu doğal zenginliklerin korunması için yapılması gerekenler ile Uludağ'ın su kaynaklarının potansiyelinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/559)

2.- Çanakkale Milletvekili Bülent Öz ve 27 milletvekilinin, süt ve süt ürünleri sektörünün sorunlarının ve Ulusal Süt Konseyi ile Et ve Süt Kurumunun durumunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/560)

3.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba ve 28 milletvekilinin, EĞİTİM-BİR-SEN lehine uygulanan ayrımcılığın ve başka sendika üyesi öğretmenlere uygulanan baskıların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/561)

 

IX.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- CHP Grubunun, Manisa Milletvekili Mazlum Nurlu ve arkadaşları tarafından, Manisa'daki askerî birliklerde yaşanan zehirlenme vakalarının nedenleri ile Türk Silahlı Kuvvetlerinde yapılan yemek ihalelerinin ve yemek şirketlerinin teknik ve hijyen şartlarının araştırılması amacıyla 30/5/2017 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 12 Haziran 2017 Pazartesi günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

X.- GENSORU

A) Ön Görüşmeler

1.- Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu ve 22 milletvekilinin, Tarım Kredi Kooperatiflerinin zarara uğramasında sorumluluğu bulunduğu ve bu nedenle çitçileri mağdur ettiği iddiasıyla Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/16)

 

XI.- SEÇİMLER

A) Komisyonlara Üye Seçimi

1.- (10/518) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonuna üye seçimi

 

XII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Sanayinin Geliştirilmesi ve Üretimin Desteklenmesi Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/837) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporları (S. Sayısı:485)

 

XIII.- OYLAMALAR

1.- (11/16) esas numaralı, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergenin oylaması

 

XIV.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Mersin Milletvekili Serdal Kuyucuoğlu'nun, TÜBİTAK tarafından reddedilip yurt dışında derece veya ödül alan projelere, TÜBİTAK'ın proje değerlendirmelerine ve burs kriterlerine ilişkin sorusu ve Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Faruk Özlü’nün cevabı (7/13359)

2.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, Niğde'nin tarımsal üretimde lisanslı depoculuğun yaygınlaştırılması kapsamında pilot uygulama bölgeleri arasına alınmasına ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci’nin cevabı (7/13644)

 

12 Haziran 2017 Pazartesi

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.05

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Mehmet Necmettin AHRAZOĞLU (Hatay)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 104’üncü Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, tarımsal sulamalardaki elektrik sorunları hakkında söz isteyen Manisa Milletvekili Erkan Akçay’a aittir.

Buyurunuz Sayın Akçay. (MHP sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, tarımsal sulamalarda yaşanan elektrik sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tarımsal sulamada yaşanan elektrik sorunları hakkında söz aldım. Muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Elektrik dağıtım bölgeleri, elektriğin daha verimli işletileceği, maliyetlerin azalacağı, kayıp kaçağın düşürüleceği, tüketicilere daha ucuz, sürekli ve kaliteli elektrik enerjisi sunulacağı iddiasıyla özelleştirilmiştir. Ancak elektrik dağıtımının özelleştirilmesi, elektrik tarifelerinde ve hizmet bedellerinde büyük pahalılık getirmiştir.

Türkiye’de Sulama Kooperatifleri Merkez Birliğine bağlı 2.500 sulama kooperatifi, 27 sulama kooperatifi bölge birliği vardır. Merkez Birliğine bağlı 480 bin tarımsal sulama abonesi bulunmaktadır. Tarımsal üretimde en önemli girdilerden biri de tarımsal sulama giderleridir. Yüksek elektrik ücreti, üretim maliyetini artırmakta ve tarımda rekabet gücünü azaltmaktadır. Avrupa Birliği ülkelerinde tarımsal sulama amaçlı elektrik kullanımı desteklenirken ülkemizde maalesef destek yoktur. Avrupa Birliği ülkelerinde tarımsal sulamadan KDV alınmazken ülkemizde tarımsal sulamadan yüzde 18 KDV alınmaktadır. Tarımsal sulamadaki KDV oranı yüzde 1’e indirilmelidir. Ülkemizdeki kaçak elektrik oranları yüzde 17’yi bulmaktadır. Kaçak elektrik bedeli tüm tüketicilere olduğu gibi tarımsal sulama abonelerine de yansıtılmaktadır. Kaçak kullanım bedeli diğer tüketicilere yansıtılmamalıdır. Elektrik faturalarında dağıtım bedeli, yüzde 18 KDV, yüzde 5 belediye hissesi, yüzde 2 TRT payı, yüzde 1 Enerji Fonu’yla birlikte anaparanın üstüne yüzde 43’ü bulan ilave yük gelmektedir. Elektrik dağıtımının özelleştirme şartlarından biri de ihaleyi alan şirketlerin yenileme ve genişleme yatırımları yapma şartıdır. İhaleyi alan şirketler, bu yatırımları tüketim ve hizmet bedellerini artırarak tüketiciye yansıtmaktadır. Elektrik dağıtım özelleştirmeleri sonrasında denetimsizlik nedeniyle tüketiciler âdeta soyulmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; elektrik dağıtımının özelleştirilmesiyle vatandaşların nasıl soyulduğunun en tipik örneği elimdeki bu faturadır. Tarımsal sulama abonesi bir tüketicimiz, 17 Ekim 2016 ve 31 Mayıs 2017 tarihleri arasında yani altı buçuk ayda 18.915 kilovatsaat elektrik tüketmiştir. Bunun karşılığında düzenlenen faturada enerji tüketim bedeli 3.622 liradır. Asıl dikkat çeken ise bu tüketiciye ayrıca 1.835 lira da dağıtım bedeli kesilmektedir yani tüketiciye ödediği elektrik faturasının yüzde 50’si kadar ilave dağıtım bedeli yüklenmektedir. Bunun hiçbir açıklaması yoktur, bu düpedüz soygundur. Getirilen yük bununla da bitmiyor, bu tüketici 36 lira Enerji Fonu, 73 lira TRT payı ödüyor, böylelikle 3.622 lira olan elektrik faturası 5.556 liraya yükseliyor, bir de bunun üstüne 1.002 lira katma değer vergisi eklenince 3.622 lira olan elektrik bedeli 6.568 liraya yükseliyor. Hükûmet, bir an önce dağıtım bedelindeki bu insafsızlığa son vermelidir. Elektrik faturaları hasat sonlarında altı aylık periyotlar hâlinde tahsil edilmelidir. Sulama dönemlerinde çiftçilerin elektrikleri borç nedeniyle kapatılmamalıdır. Türk çiftçisinin alın terinin karşılığını alabilmesi ve Avrupa Birliğindeki tüketicilerle rekabet edebilmesi için tarımda kullanılan elektriğin destekleme kapsamına alınarak tarımsal sulamadaki KDV yüzde 1’e indirilmeli, tarımsal elektrik üzerindeki belediye, TRT, enerji fonu payı ve dağıtım bedeli kaldırılmalıdır.

Bu düşüncelerle muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akçay.

Gündem dışı ikinci söz, Göztepe’nin şampiyonluğu ve İzmir’in spor tesisleri hakkında söz isteyen İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbay’a aittir. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Balbay.

2.- İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbay’ın, Göztepe’nin şampiyonluğu ve İzmir’in spor tesislerine ilişkin gündem dışı konuşması

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, Göztepe’nin gerçekten amatör kümeye düştükten sonra adım adım yükselerek birinci lige ve Süper Lig’e çıkmasını kutluyoruz. Bütün Türkiye’nin gözü önünde büyük bir başarı elde edildi. Ancak ben beş dakikalık zaman dilimi içinde yeri geldikçe vurguladığım İzmir’in hakkının verilmemesinin bir örneğini de stat konusunda dile getirmek üzere karşınızdayım.

Sayın milletvekilleri, her şeyden önce İzmir’le ilgili Sayın Binali Yıldırım’ın hem İzmir Milletvekilliği hem de İzmir Büyükşehir Belediye Başkan adaylığı döneminde dile getirilen ve Adalet ve Kalkınma Partisinin milletvekillerinin de yeri geldikçe “Hayır, şu kadarını yaptık.” dedikleri bu İzmir’in otuz beş projesinden otuz beşincisini sizlere okumak istiyorum: “Olimpik stadyumlar.” Ve buradan soruyorum -iktidar partisinin İzmir milletvekilleri de var- bu olimpik stadyumlardan kaçını yaptınız?

MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) – Dava açtınız ya. Dava açıyor ya belediye. Dava açıyor ya Büyükşehir Belediyesi ile ilçe belediyesi.

MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) – Hiçbirini yapmadınız. Şu anda bu şeyin geleceğini de tahmin ettiğim için onu da söyleyeceğim.

Sayın milletvekilleri, her şeyi bir yana bırakıyorum -burada İzmir Milletvekilleri de huzurda- İzmir’de Alsancak Stadı’nı iki yıl önce yıktınız. Yerine ne yaptınız? Cevap verin. İki yıl önce yıktığınız Alsancak Stadı’nın, yerine ne yaptınız? Şu anda arazi.

a) Birisiyle pazarlık hâlinde misiniz?

MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) – Orada dava açtınız ya!

MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) – AVM yapalım da başka bir şey yapalım planlaması içinde misiniz?

MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) – Orada dava açtınız.

MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) – İki yıldır hiçbir şey yapmadınız, çivi bile çakmadınız. Alsancak Stadı’nın yıkılan yeri, benim de üniversite yıllarımda koştuğum, çevresindeki koşma alanlarında antrenman yaptığım o stat bugün yıkıldı; İzmir’in Yunan işgalinden kurtulduğu dönemdeki yıkılmış İzmir görüntüsünden farksız bir hâle geldi. Sizi ayıplıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) – Ya, dava açıyorsunuz. Sen kendini ayıpla ya!

MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) – Sizi ayıplıyorum.

Alsancak Stadı’yla ilgili hiçbir dava yoktur.

MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) – Var, var.

MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) – Hiçbir bahaneniz de yoktur.

Onun dışında, sayın milletvekilleri, Türkiye’de iktidar partisi bir şehir stadı göstersin bunu belediye yaptı diye, hiçbirini belediye yapmadı. İktidar partisi, doğal olarak Hükûmet yaptı. Ancak İzmir’de İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, Bornova Belediye Başkanı Olgun Atila, Bornova’ya bir stat yaparak Göztepe’nin 1’inci Lig’e çıkmasında en önemli rolü üstlendiler; kutluyorum.

Göztepe’nin şampiyonluğunu da, 14 Haziran kuruluşunun 92’nci yılı; Göztepe’yi bu anlamda bir kez daha kutluyorum. Amacım herhangi bir siyasal yüklenme değil, şimdiden bir milat koyuyorum. 14 Haziran, ihalenin açıklanacağı gün İzmir Göztepe Stadı’nın yapımıyla ilgili. Hiç değilse bundan sonrasının sağlıklı yürümesini diliyorum.

Burada iktidar partisi milletvekilleri var. Bakın sayın milletvekilleri, Antalya’nın nüfusunu hepimiz biliyoruz. Bakın bu, 33 bin kapasiteli Antalya Şehir Stadı, 33 bin.

MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) – Ya, aynı tarihte başladı, dava açtınız durdurdunuz ya! Aynı tarihte başlamıştı. Dava açılmasa İzmir’de de olacaktı.

MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) – Alsancak’la ilgili hiçbir dava yok.

MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) – Dava açmasaydınız İzmir’de de olacaktı.

MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) – Alsancak’la ilgili hiçbir dava yok.

MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) – Büyükşehir Belediyesi ile yerel belediyeler dava açmasa İzmir’de de vardı.

MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) – Ötekilerle ilgili de, Antalya’yla ilgili de vardı ancak yaptınız.

Bu, 25 bin nüfuslu Sivas Şehir Stadı. Sivas’ı da kutluyorum 1’inci Lig’e çıkması nedeniyle, Sivas’ı da kutluyorum. Ancak İzmir için ise şu anda iktidarın planladığı bir 15 bin kişilik… 33 bin nerede 15 bin nerede?

Karşıyaka’yla ilgili olarak da yine sadece 15 bin kişi kapasiteli bir stat öngörülüyor. İzmir’e yutturamazsınız bunu. Yok “Dava açtılar.”, yok “Elimizi tuttular.” Hayır, siz iktidar partisi olarak İzmir’in hakkını vermiyorsunuz. İzmir takımları sizlerin -engellemeleri demeyeceğim ama- hiçbir stat desteği olmamasına rağmen Birinci Lig’e, Süper Lig’e çıkmışlardır. Önümüzdeki yıl da Altınordu’yu bekliyoruz, devamında Altay’ı bekliyoruz, Karşıyaka’yı bekliyoruz.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - Kesin CHP’li belediyeler dava açmıştır. 50 tane dava varmış, 50 tane!

MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) - Sizleri İzmir’e politik davranmamaya çağırıyorum.

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu sizlere stat yeri gösterdi, bakın…

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Göztepe’nin şampiyonluğunu kutluyoruz, ona destek veren AK PARTİ milletvekillerine de teşekkür ediyoruz.

MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) – …“Örnekköy’de yapın. Altyapısını biz kuralım.” dedi, yapmadınız. Mevcut yerde eksik kalan yerleri, İzmir Büyükşehir Belediyesine ait olan bütün arsaları verdi; buna rağmen yapmadınız. Kaçak güreşmenin hiçbir âlemi yok. İzmir’e İzmir’in hakkını verin; İzmir’den 5 alıyorsunuz, İzmir’e sadece 1 veriyorsunuz. İktidar partisini, Başbakanı da bu konuya eğilmeye, Göztepe’nin hızına ayak uydurmaya çağırıyorum.

Çok teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Balbay.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Çıkınca konuşuyorsun. Daha önce niye konuşmadın? Şampiyon olunca çıkıp konuşuyorsun. Daha önce konuşsaydın.

BAŞKAN - Sayın Bak, lütfen… Bir saniye efendim.

MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) – Başkanım, hem gerçekleri çarptıran belirlemelerde bulundu hem de AK PARTİ olarak İzmir’e ayrımcılık yapıldığı ve bu statların diğer illerde yapıldığı hâlde İzmir’de yapılmadığı noktasında partimize sataşmalarda bulundu. Sataşmadan dolayı söz istiyorum.

BAŞKAN – Bir görüş ifade etti burada.

MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) – Görüş değil, çok açık…

BAŞKAN - Yani, gerçeğe aykırı bildirim…

MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) – Hayır, hayır, çok açık…

BAŞKAN – Bir saniye, ben bitireyim, bir saniye…

“Gerçekleri çarpıttı.” diyorsunuz, bu bir sataşma nedeni olamaz. Sayın Balbay’ın vermiş olduğu bilgilere katılmayabilirsiniz, doğru olmadığını ifade edebilirsiniz, bu ayrı bir şey. Bu, sataşma gerekçesi olmaz.

SALİH CORA (Trabzon) – “Statları engellediniz.” diyor.

MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) – İzmir’de yapılan yatırımların… AK PARTİ olarak bir ayrımcılıkla İzmir’e yatırım yapılmadığı konusunda özellikle beyanları oldu. Ben de AK PARTİ’li bir Milletvekili olarak…

BAŞKAN – Buyurunuz, size 60’ıncı maddeye göre yerinizden bir dakika süreyle söz veriyorum.

V.- AÇIKLAMALAR

1.- İzmir Milletvekili Mahmut Atilla Kaya’nın, İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbay’ın yaptığı gündem dışı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; tabii, Sayın Balbay İzmir’e pek fazla mesai ayıramadığı için İzmir gündeminden de gayet uzak noktada. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından “Aaa!” sesleri)

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Şampiyon olunca hatırladı Göztepe’yi.

MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) – Şunu ifade edeyim: Bakın, İzmir’de 3 tane stat, Göztepe, Karşıyaka ve Alsancak statlarına ilişkin proje ve ihale çalışmaları tam üç yıl önce başlamış olup maalesef Büyükşehir Belediyesinin ve yerel belediyenin, Cumhuriyet Halk Partili belediyelerin açmış olduğu davalar sebebiyle bu tarihe kadar itelenmiştir.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Yok ya, olmaz böyle bir şey. Yazıklar olsun!

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Yapma ya, gerçekten mi?

MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) – Alsancak Stadı, ihalesi yapılmış, işlemleri başlayacaktır. 14 Haziranda, Göztepe’nin kuruluş gününde Göztepe Stadı’nın inşallah ihalesi bitecek.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Bir de iktidarı suçlayın. Yazıklar olsun! Siz durdurmuşsunuz mahkeme kararıyla.

MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) – Aynı şekilde de 15’inde de Karşıyaka Stadı’nın da ihale aşaması tamamlanmış olacaktır.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – İzmir’e laf yok, İzmir’e laf yok.

MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) – Ama tekrar söylüyorum: Bakın, bu spor kulüplerimiz siyasetin üstündedir. İzmir’de tesisler yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) – Bu noktada, özellikle, bakın, bunu da gördük: Sayın Başbakanımız Binali Yıldırım’ın İzmir’in önüne koyduğu vizyonla ve vermiş olduğu destekle çok şükür ki Göztepe Süper Lig’e de çıktı. İnşallah İzmir de Süper Lig’e çıkacak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaya.

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Sayın Başkan, bir milletvekiline bulunduğu kente gelmediğini söylemek sataşmadan öte, hakarettir.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Balbay, sataşma nedeniyle iki dakika süreyle söz veriyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbay’ın, İzmir Milletvekili Mahmut Atilla Kaya’nın yaptığı açıklaması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Çok teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; gençlik güzel bir şey. Ben de Sayın Kaya’nın olduğu yaşta olmak isterdim ama ben Alsancak Stadı’nda spor yaparken 1977’de kaç yaşındaydınız? (CHP sıralarından “Bravo!” sesleri, alkışlar)

MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) – 4 yaşındaydım.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Yaşla ne alakası var?

MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) - O zaman kısa pantolonlu demek, sen bozuluyorsun bu tür şeylere…

MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) – Hayır, söyleyebilirsiniz. Sizin gençlere vereceğiniz şey bu zaten.

MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) - …ama doğal, güzel bir şey yani güzel bir şey; kutluyorum, kutluyorum.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Belediyeleri anlat Sayın Balbay.

MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) - Ben İzmir’de Göztepe Stadı’nda da atletizm yaptım, Alsancak Stadı’nda da atletizm yaptım ve Mehmet Yurdadön’ün 1’inci, Ahmet Altun’un 2’nci, Mehmet Terzi’nin 3’üncü -bazen sıralama değişebilir- bu yarışlarda da ilk 10’a girdim hep.

SALİH CORA (Trabzon) – Peki, engellediniz mi engellemediniz mi? Dava açıldı mı açılmadı mı Sayın Balbay?

MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) - Ve İzmir’in spor sorunlarıyla da yakından ilgiliyim. Ve şu anda “35” sözünüzün içinde “olimpik statlar” diyorsunuz, hiçbiri yok, hiçbiri yok olimpik statların. Biraz önce örneğini verdim. Sivas’ı bir kez daha kutluyorum, nüfusu 600 bin ama stat 33 bin kişilik. Ama İzmir’de dava… Şimdi, şunu da açacağım…

OKTAY ÇANAK (Ordu) – Sayın Balbay, orada dava açan yok.

MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) – Hayır. Aziz Kocaoğlu, size yer gösteriyor. Siz o yerde yapmıyorsunuz. Burada Sayın Faruk Özak, İzmir Valisi Cahit Kıraç hep birlikte toplantı yaptılar ve evet, Örnekköy olsun dediler.

MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) – Hayır ya, yok öyle bir şey.

MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) – Büyükşehir Belediyesi de yarısını üstlendi ama yapmadılar. İzmir’in hakkını vermiyorsunuz! (CHP sıralarından alkışlar)

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Hadi canım sen de!

MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) – Saptırmayın! Vermiyorsunuz, vermiyorsunuz! Spordan ekonomiye kadar İzmir’den aldığınız vergi 5, İzmir’e yaptığınız yatırım 1; şimdi, bunun üstüne çıkıp işte, “Şunu yaptık, bunu yaptık.” demenin de bir âlemi yok, sonuç ortada.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Metroyu kim yaptı, metroyu?

OKTAY ÇANAK (Ordu) – İzmir’de su akmıyor, su.

MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) – Ben diyorum ki hiç değilse bundan sonraki olayları -14 Haziran günü ihale sonucu açıklanacak- bundan sonrasını iyi takip edin, ben de takip edeceğim. 15 Haziranda da Karşıyaka şehir stadının ihalesi ortaya çıkacak. Bundan sorasını iyi takip edin diyorum.

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Ya, siz, İzmir Belediyesinin İzmir’e yapamadıklarını, çöp yığınlarını anlatır mısınız?

MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) – Şu an İzmir kulüpleri kendi başarılarıyla, kendi tırnaklarıyla kazıya kazıya bir yere geliyorlar.

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – AK PARTİ iktidarı döneminde İzmir’e yapılanları bilmiyor ve görmüyorsanız yazıklar olsun!

MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) – Bu tür demeçlerle İzmirliye yutturamazsınız diyorum.

Sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Balbay.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Ya, geçen hafta İzmir’i sel aldı, millet yüzüyordu orada be!

MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Kaya…

MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) – Yani herhâlde bu sataşma…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Geçen hafta İzmir’i sel aldı yağmurun altında.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bir saniye efendim…

MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) – Yani gençliğim, o 1973, dört yaşında olduğum süreçte kısa pantolonlu olduğum noktasında sataşmada bulundu. Bu noktada söz istiyorum.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sataşma Sayın Başkan, açık sataşma, 69’dan açık sataşma var.

BAŞKAN – Eğer bunu bir sataşma olarak değerlendiriyorsanız size söz vereceğim. Bu, bir espri, bir latife ama siz bundan…

MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) – Hakaret temalı söyledi bunu, bir espri…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Kaya, buyurunuz. Siz öyle değerlendiriyorsanız söz vereceğim.

Buyurunuz.

Süreniz iki dakikadır.

2.- İzmir Milletvekili Mahmut Atilla Kaya’nın, İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbay’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) – Sağ olun Başkanım.

Değerli Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; tabii, Sayın Balbay’la bu 2’nci defa aynı şekilde oluyor. Aslında partisinin gençlere, gençliğe bakış açısını da çok net şekilde ortaya koyuyor bu sözleriyle. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Olmadı, olmadı, hiç olmadı.

MAHMUT ATİLLA KAYA (Devamla) – Özellikle bu referandum sürecinde de işte gördük arkadaşlarımıza genç arkadaşlarımızın milletvekili olması konusunda nasıl karşı çıktıklarını, burada da özellikle bize ilişkin ifadeleri de bunu ortaya koydu.

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Bilmeyebilirsiniz.

MAHMUT ATİLLA KAYA (Devamla) – Bakın, Sayın Balbay, benim ifade ettiğim hadise şudur: Gündemden uzaksınız. Bakın, İZVAK bünyesinde bu statların yapılmasına ilişkin bir toplantı yapıldı ve spor kulüplerimiz Göztepe, Karşıyaka, Altay, Altınordu bu statların şu an yaptığımız noktalara yapılması konusunda bir görüş belirlediler ve bu yazılı görüş noktasında biz tüm camiaların ortak niyeti olan, işte, Göztepe’yi Gürsel Aksel’in bulunduğu noktadaki yerine, Karşıyaka’yı eski stadının olduğu yere, Alsancak yine Alsancak stadında, mevcut yerinde yapma noktasında kulüplerimizin ve İzmir kamuoyunda oluşan genel kanaat doğrultusunda hareket ettik. Maalesef yerel yönetimler, başta Cumhuriyet Halk Partili Büyükşehir Belediyesi olmak üzere, Konak Belediyesi, Karşıyaka Belediyesi bu noktada karşı duruş gösterdi.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Kimin belediyesi bunlar?

MAHMUT ATİLLA KAYA (Devamla) - Bunlar İzmir’e ve İzmirlilere aslında işte, projeler noktasında vaatte bulunmuş kişiler fakat gördük ki, bakın, süreç sadece plana itiraz noktasında kalmadı ve daha komik bir şey anlatacağım size. Şimdi bahsettiğiniz Sivas Stadı’ndan, Eskişehir Stadı’ndan, Antalya Stadı’ndan, Malatya Stadı’ndan size bir şey söyleyeyim mi? İzmir Büyükşehir Belediyesi, bu statlar yapılmasın diye de dava açtı biliyor musunuz.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Olmaz böyle şey ya!

MAHMUT ATİLLA KAYA (Devamla) - TOKİ ile Gençlik ve Spor Bakanlığı arasında yapılan bu statların yapımına ilişkin protokolün iptaline ilişkin de dava konusu yaptı. Bakın, abesle iştigal bir konu.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – CHP spordan elini çeksin.

MAHMUT ATİLLA KAYA (Devamla) - Ama ben şunu ifade ediyorum: Bakın, bu spor üzerinden siyaset noktasını kapatın. İzmir’deki argümanınız çürümüştür. “İzmir’e ayrımcılık yapıyor.” argümanınız çökmüştür.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – İzmir’i kim kazanıyor İzmir’i?

MAHMUT ATİLLA KAYA (Devamla) – Bakın, Göztepe’nin Süper Lig’e çıkışıyla İzmir’deki bütün kanaat önderleri, siyasiler birleşince neler yapıldığı ortaya çıkmıştır.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – İzmir’de kime oy veriyorlar İzmir’de?

MAHMUT ATİLLA KAYA (Devamla) - Ama siz ve İzmir’e dışarıdan bakan aynı ayrımcı noktalar, İzmir’in bir araya gelmesini engelleyen ayrımcılık artık kaybetmiştir, pes etmiştir, onu da ifade edeyim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaya.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – İzmir’e “gavur” diyen kimdi Allah aşkına? Yahu İzmir’e kim “gavur” dedi? Bir de onu söyleseydin. Kim ayrımcılık yaptı?

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN - Sayın Balbay…

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Ben gençliği övdüm ama o bir yana.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Bursa Büyükşehir Belediyesi stat yaptı, siz de yapsaydınız İzmir’de, niye yapmadınız? Otuz senedir yönetiyorsunuz İzmir’i, stat yapsaydınız. Bursa Büyükşehir Belediyesi yaptı, Konya yaptı, siz de yapın.

BAŞKAN – Arkadaşlar, sayın milletvekilleri…

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Sayın Kaya, “gençlik politikası olmamak…”

BAŞKAN – Sayın Balbay, bir saniye efendim.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Doğru, hakikaten büyükşehir niye yapmadı ya? Onu anlatsın, doğru diyorsun.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Spor Bakanlığı ne işe yarayacak bir de onu söylesen.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Tamam o da yapsın ama dava açıyorsunuz. İzmir Belediyesi yapsın ya. İzmir Büyükşehir Belediyesi yapsın.

BAŞKAN - Sayın Balbay, dinliyorum.

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Sayın Başkan, Sayın Kaya, “gündemden kopuk olmak, gençlik politikası olmamak” bu bizim için sataşmadan öte hakaret.

BAŞKAN – Yok, bunlar hakaret değil Sayın Balbay.

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Peki, “sataşma” diyelim, biraz indiriyorum efendim.

BAŞKAN – Hayır ama hangi cümlesiyle sataştı onu bana söyleyin.

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – “İzmir’den ve gündemden kopuk olmak” sataşmadır.

BAŞKAN – Hayır, bu bir sataşma değil Sayın Balbay.

Buyurun, size de 60’ncı maddeye göre yerinizden bir dakika süreyle söz veriyorum.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – İzmir Büyükşehir Belediyesi yapsın.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – İzmir Büyükşehir niye yapmıyor ya?

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Bursa Büyükşehir Belediyesi yaptı, Konya yaptı; İzmir de yapsın.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sandık sonucuna bakalım, öyle diyorsun ya. Sandığa bakalım, sandığa; sonuca bak.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Sonuç belli, on iki seçimdir kaybediyorsunuz.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Dediğin doğru olsa böyle mi çıkar İzmir’de sonuç?

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – On iki seçim kaybettiniz.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Balbay.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

2.- İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbay’ın, İzmir Milletvekili Mahmut Atilla Kaya’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Sayın Başkan, bir defa, şu anda İzmir’deki Bornova Stadı’nı Büyükşehir Belediyesi ve Bornova Belediyesi yaptı. (CHP sıralarından alkışlar) Göztepe şampiyonluk maçlarını bu statta oynadı. Altınordu yükselme maçlarını burada oynadı.

SALİH CORA (Trabzon) – Kaç kişilik stat?

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Şu anda, işte, belediyenin gücü buydu.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – 3 bin kişi mi?

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Şu anda Tire’ye de 15 bin kişilik stadı Büyükşehir Belediyesi yapmakta. (CHP sıralarından alkışlar)

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Bursa Stadı’nı bir gezin siz ya!

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Şimdi, mevcut yerlerde de İzmir’in spor kompleksi yapılabilecek en büyük yeri Alsancak, iki yıldır ayak sürüyorlar. İddia ediyorum, perde gerisinde planları var. İki yıldır ayak sürüyorlar çünkü, iki yıldır.

MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) – Konak Belediyesi planı yeni bitirdi ya! Bu kadar vâkıf değilsiniz.

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Karşıyaka ve Göztepe’deki statlar için de Büyükşehir Belediyesi ve Karşıyaka Belediye Başkanı Hüseyin Mutlu Akpınar yeni yer gösterdi...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – ...ama dedi, altını çiziyorum, yeni yer gösteriyoruz, oralara yapmayacaksınız, kabulümüzdür, biz kendi arsalarımızı da Gençlik ve Spor Bakanlığına bağışlıyoruz deyip verdi. (CHP sıralarından alkışlar)

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Bursa’nın stadını inceleyin ya!

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Balbay.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

3.- İzmir Milletvekili Kerem Ali Sürekli’nin, İzmir iline yapılan TOKİ yatırımlarına ilişkin gündem dışı konuşması

BAŞKAN – Gündem dışı üçüncü söz, İzmir’e yapılan TOKİ yatırımları hakkında söz isteyen İzmir Milletvekili Kerem Ali Sürekli’ye aittir.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Sürekli, beş dakika çok İzmir’e yaptığınız hizmetler için.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Sürekli. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

KEREM ALİ SÜREKLİ (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, tesadüfen arka arkaya geldi konuşmalar ve bize de bunları yeterince açıklama fırsatı doğdu.

Evet, TOKİ’yi anlatacağız ama statlar da zaten TOKİ’nin yaptığı icraatlar. İlk önce statlardaki eksik bilgileri düzeltelim. Karşıyaka ve Göztepe Stadı’nı İZVAK istedi, taraftar dernekleri istedi, taraftarımız istedi -ben Karşıyaka Spor Kulübünde uzun yıllar yöneticilik yaptım- Karşıyakalılar istedi ama Büyükşehir Belediyesi dava açtı, yaptırmadı, bir buçuk yıl kaybetti. Göztepe’yi tebrik ediyorum, Göztepe çıktı. Karşıyaka da çıkacaktı ama stat olamayınca çıkmadı. Kim çıkartmadı? Büyükşehir. Dava açılınca stat yapılmadı, onu da burada tespit edelim.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Dava açmazlarsa olmaz ama!

KEREM ALİ SÜREKLİ (Devamla) - Gelelim Alsancak Stadı’na. Alsancak stadıyla ilgili bürokratik işlemler gene büyükşehir belediyesince uzun süre bekledi. Bürokratik işlemler tamamlanınca şu anda ihale aşamasında projesi çiziliyor, en kısa zamanda onu da yapacağız.

Biz İzmirli ne istiyorsa yapıyoruz ama İzmir’in hâli ortada. Harmandalı Çöplüğünü daha yapamadınız. Geçen günkü su kesintilerini unutmadık. Sel baskınlarında İzmir’in hâlini görüyoruz. Bunları da ayrıca kamuoyunun takdirine bırakıyoruz.

MELİKE BASMACI (Denizli) – Sel baskınları…

KEREM ALİ SÜREKLİ (Devamla) - Evet, evet, onları geçelim, ben burada müjdeler vereceğim, İzmirli müjde bekliyor.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Ver, ver.

KEREM ALİ SÜREKLİ (Devamla) - AK PARTİ yapar, CHP konuşur, işte, konunun özeti bu. (AK PARTİ sıralarından “Bravo!” sesleri, alkışlar)

Evet, ben anlatayım, 2003 yılından Haziran 2017’nin sonuna kadar TOKİ yatırımlarından bahsedeyim. Bugüne kadar 15.067 konut İzmirlilerin hizmetine sunuldu. Bunların yatırım bedeli 1 milyar 467 bin 600. Bu yetmez, İzmir’e daha fazlasını yapacağız. İzmirliler hizmetin en iyisini hak ediyorlar. Belediyelerin eksik kalan hizmetlerini de biz tamamlıyoruz, yapacağız.

Müjdeyi kuzeyden başlatayım. İşte, Bergama’da yeni bir TOKİ projesi başlatıyoruz. 110 bin metrekare alanda en az 700 konut planlıyoruz. Oradan Aliağa’ya geçelim. Aliağa’da da 130 dönümlük bir alanda 700 konut planlıyoruz. Kemalpaşa’da yepyeni bir uydu kent oluşturuyor TOKİ’miz. Burada, hedefinde 2.500 konut var. Şu anda Çambel bölgesinde 534 bin metrekarelik alanda planlanan konutların birinci etabı 700 konuttan başlıyor, 2.500’e kadar çıkacağız. Ödemiş’e 500 konut… Kiraz’da 327 bin metrekarelik alanda konut planlaması devam ediyor.

MELİKE BASMACI (Denizli) – Hangi arazi?

KEREM ALİ SÜREKLİ (Devamla) - Laf atmayın, ben anlatayım. İzmirliler bekliyor, müjde bekliyor, müjde veriyorum. Beydağ’da 200 konut. Devam edeceğiz.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sen müjde falan verme, “maşallah” dediğin çocuk kırk gün yaşıyor.

KEREM ALİ SÜREKLİ (Devamla) - Yok, yok, bakın, bakın, bırakın da şu müjdeyi vereyim ya, İzmirliler bekliyor.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Müjde istemiyoruz.

KEREM ALİ SÜREKLİ (Devamla) - Ödemiş’te TOKİ’nin yaptığı hastane var, şu anda yüzde 97 seviyesinde.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan, İzmir’e yapılan yatırımlar için beş dakika çok!

KEREM ALİ SÜREKLİ (Devamla) - Yakında hizmete alacağız, 250 yataklı hastanemiz var. Yine, Çeşme Reisdere’de 600 konutluk ve 550 konutluk iki etaplı proje devam ediyor. Yine, Bayındır’da 147 konutu bitirdik ve şu anda Karşıyaka Bayraklı bölgesinde arazi arayışımız sürüyor.

Burada artık bırakın siyaseti -seçimden altı ay öncesinde yapalım- hizmet üretelim, birlikte olalım, bir olalım İzmir için. Büyükşehir Belediyesine sesleniyorum, yerel belediyelere sesleniyorum: Şu statları engellemeyin, statları yapalım. TOKİ’nin diğer projelerinde destek olun, alan bulalım, hep beraber, genel idare, yerel idare birlikte üretelim. Vatandaş bizden hizmet bekliyor, polemik değil, bırakın polemiği. Buraya, kürsüye her çıktığınızda “İzmir’in hakkı verilmiyor.” diyorsunuz. Olur mu, veriyoruz, vereceğiz, daha da fazlasını vereceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Ne yaptınız İzmir’e, ne yaptınız?

KEREM ALİ SÜREKLİ (Devamla) – Oo, bakın, dinlemiyorsunuz ki. Şehir hastanesini mi anlatayım, hastaneleri mi anlatayım, TOKİ’yi mi anlatayım? Ben de konu bulmakta zorlanıyorum.

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Konu bulmakta zorlanırsın, bir şey yapmadınız ki Sayın Sürekli.

KEREM ALİ SÜREKLİ (Devamla) – Allah’ın izniyle İzmir’e müjdeler vermeye devam edeceğiz. Bizi izlemeye İzmirliler devam etsinler.

Tekrar şunu açıkça söylüyorum: İzmirliler her şeyin en iyisini hak ediyorlar. Sizden ricam, 15’inde Karşıyaka’nın ihalesi var, 14’ünde Göztepe’nin ihalesi var; sakın ola, lütfen, rica ediyorum dava açmayın, bu statları bir an önce bitirelim.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Daha bir şey anlatmadın.

MUSA ÇAM (İzmir) – Ali…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen hatibi dinleyin.

KEREM ALİ SÜREKLİ (Devamla) – Göztepe Süper Lig’e çıktı, Karşıyaka’yı da çıkaralım, Altay’ı da çıkaralım. Bir olalım, İzmir için çalışalım diyorum, hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sürekli.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Özel…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Sayın Başkanım, sayın hatip konuşmasında Cumhuriyet Halk Partisini açtığı davalarla İzmir’e yapılan yatırımlara engel olmakla suçladı. Bu sataşmaya grubumuz adına cevap vermek istiyoruz.

BAŞKAN – Siz mi konuşacaksınız?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Musa Çam konuşacak efendim.

BAŞKAN – Sayın Çam, buyurunuz efendim. Süreniz iki dakikadır. (CHP sıralarından alkışlar)

Lütfen yeni bir sataşmaya meydan vermeyiniz.

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

3.- İzmir Milletvekili Musa Çam’ın, İzmir Milletvekili Kerem Ali Sürekli’nin yaptığı gündem dışı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MUSA ÇAM (İzmir) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; konu İzmir. Göztepe’miz şampiyon oldu, tabii ki çok sevinçliyiz, çok mutluyuz.

Sayın Balbay’ın dile getirmiş olduğu statlarla ilgili sorunlar önemli sorunlar. Gerçekten, İzmir Büyükşehir Belediyesi, Aziz Kocaoğlu bu konuda bütün fikirlere açık yani önemli olan İzmir’in kazanması, İzmir’e hizmetin yapılmasıdır. Ama on beş yıllık iktidarınız döneminde İzmir’e bir üvey evlat muamelesi yapıldığı açık ve nettir. (CHP sıralarından alkışlar)

MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) – Ya, nereden çıkarıyorsunuz; yok yahu, yok.

MUSA ÇAM (Devamla) – Sayın Balbay da bunu açık ve net bir şekilde söyledi.

MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) – Musa Ağabey, davayı kim açtı? Bunu söyleyin.

MUSA ÇAM (Devamla) – Şimdi, bakın, şunu bilmeniz gerekir arkadaşlar: Bir kenti bir belediye başkanı yönetir. Ankara’da -Çevre ve Şehircilik Bakanlığı- TOKİ’yle oturarak İzmir’de imar planları yapamazsınız, bunu yapmamanız gerekir.

MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) – Yapmıyoruz zaten, nereden çıkarıyorsunuz? Olur mu? İmarda stat buralar zaten, eskiden de stat vardı.

MUSA ÇAM (Devamla) – Dolayısıyla, bugüne kadar yapılan uygulamalar, yanlış uygulamalardır.

Dile getirdik, dedik ki: Göztepe’nin mevcut stadı 8 bin kişilik olsun, 10 bin kişilik olsun.

MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) – Ya, istemedi ne taraftar ne kulüp. Gündemden bu kadar uzaksınız.

MUSA ÇAM (Devamla) – Uzundere’de İzmir Büyükşehir Belediyesinin göstermiş olduğu araziye 30 bin kişilik, 40 bin kişilik, İzmir’e yakışan bir stat yapılsın. Alsancak Stadı’nın olduğu yer… Örnekköy’de de yapılabilir ama orası, Dokuz Eylül Üniversitesinin mimarlık bölümünün olduğu yer genişletildi, şimdi oraya bir stat yapılacak.

MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) – Ya, İzmirli böyle istemiyor, kafanıza göre mi yapacaksınız?

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Halkı dinleyin, halkı.

MUSA ÇAM (Devamla) – Dolayısıyla, İzmirlinin öyle istemesi değil; on yıl sonra, on beş yıl sonra bu kentte nasıl yaşanılacak, nasıl bir kent olacak, bunların hepsini planlamamız ve görmemiz gerekiyor.

MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) – Ya, İzmirlinin böyle bir isteği yok.

MUSA ÇAM (Devamla) – Bunları görmediğimiz sürece sadece burada kalkıp İzmir Büyükşehir Belediyesini veyahut da İzmir Büyükşehir Belediyesi ile bağlı ilçe belediyelerini eleştirmek doğru bir yöntem ve usul değildir. Amaç, İzmir’e doğru ve uygun projelerle iyi statların yapılabilmesidir.

Mustafa Balbay arkadaşımız doğrusunu söyledi, dile getirdi. Sizlerin bu konuda çok fazla alınganlık göstermenize gerek yok.

MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) – Hem suçlusunuz hem güçlü.

MUSA ÇAM (Devamla) – Önemli olan, İzmir Büyükşehir Belediyesi ile Gençlik ve Spor Bakanlığının birlikte, müştereken iş yapmasıdır, İzmir’in kazanmasıdır.

MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) – TOKİ yapıyor, TOKİ; Gençlik ve Spor Bakanlığı da değil.

MUSA ÇAM (Devamla) – Göztepe’yi buradan bir kez daha kutluyoruz, emeği geçenlere de teşekkür ediyoruz. Yaşasın Göztepe diyoruz. Eski Manchester City’i yendiği gibi, tekrar Avrupa kupalarında başarılar bekliyoruz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çam.

KEREM ALİ SÜREKLİ (İzmir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Sürekli…

KEREM ALİ SÜREKLİ (İzmir) – “TOKİ’yle birlikte imar planlarını değiştirerek statlar yapıyorsunuz.” dedi, bunu açıklamak istiyorum.

BAŞKAN – Buyurunuz, 60’ıncı maddeye göre bir dakika süreyle söz veriyorum size.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

3.- İzmir Milletvekili Kerem Ali Sürekli’nin, İzmir Milletvekili Musa Çam’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

KEREM ALİ SÜREKLİ (İzmir) – Sayın Başkan, mevcut, yapımı söz konusu olan statlar, Karşıyaka stadı yıllardan beri stat orası, imarda da stat. Bir kere onun Çevre Bakanlığıyla, TOKİ’yle ilgili bir imar planlaması, düzenlemesi söz konusu değil, birincisi bu. Mevcut stat alanına yapıyoruz. Aynısı Göztepe için de söz konusu, Alsancak stadı için de öyle, yeni bir alanda imar düzenlemesi yapmıyoruz, bu bir.

İkincisi, Atilla Kaya Bey de ifade ettiler, bu statların yerini İZVAK -İzmir’de spor kulüplerinin bir arada olduğu bir dernektir- belirledi ve kulüp başkanlarının da tutanağı var. Hep beraber geldiler “Göztepe’ye 25 bin, Karşıyaka’ya 15 bin, mevcut statların yerine yapın." dediler. Bu, milletin, halkın talebi. Millet ne derse biz onu yaparız. İzmirli ne derse onu yapıyoruz, bunu da burada açıklamak istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sürekli.

Sayın milletvekilleri, İç Tüzük'ün 59’uncu maddesine göre yapılan gündem dışı konuşmalar sona ermiştir.

Şimdi, elektronik sisteme girerek söz talep eden milletvekillerine talep sırasına göre söz vereceğim.

Söz verme işlemini başlatıyorum.

Sayın Tezcan…

4.- Mersin Milletvekili Yılmaz Tezcan’ın, Dünya Helal Konseyi tarafından ramazan ayının 17’nci günü olarak belirlenen Dünya Helal Günü’nü kutladığına ve Helal ve Sağlıklı Gıda Platformu tarafından 3-5 Kasım 2017 tarihinde helal yaşam ana temalı uluslararası bir kongre düzenleneceğine ilişkin açıklaması

YILMAZ TEZCAN (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; World Halal Counsil/Dünya Helal Konseyi üyeleri Ramazan ayının 17’nci gününü Dünya Helal Günü olarak belirlemişlerdir. Bu bağlamda Dünya Helal Günü kutlu olsun. Tabii ki her günümüz ve anımız helal olmalıdır diyorum.

Dünya Helal Günü neden 17 Ramazanda kutlanıyor? Çünkü helal ile ilgili ilk ayet olan Enfal Suresi’nin 69’uncu Ayeti Hicri 17 Ramazan 624’te Bedir Savaşı’nda nazil olmuştur. Bu ayetikerimede Rabb’imiz şöyle buyuruyor: “Artık elde ettiğiniz ganimetten helal ve tayyip olarak yiyin ve Allah’tan korkun. Şüphesiz ki Allah gafurdur, rahimdir.” Ülkemizde de bu kapsamda Helal ve Sağlıklı Gıda Platformu tarafından 3-5 Kasım 2017 tarihinde “Helal Yaşam” ana temalı uluslararası bir kongre düzenlenecektir. Bu konuda da farkındalığın artması, helal ve sağlıklı bir yaşam için çok önemlidir. Helal ve Sağlıklı Gıda Platformunu bu duyarlılığı için tebrik ediyorum, çalışmalarında başarılar diliyorum, hayırlı ramazanlar diliyorum.

BAŞKAN – Sayın Tüm…

5.- Balıkesir Milletvekili Mehmet Tüm’ün, AKP’li damatların tamamı serbest bırakılırken gazeteci, yazar, siyasetçi herkesin tutuklu olmasına ve Türkiye’de “damatlar hukuku” adında yeni bir hukuk oluşturulduğuna ilişkin açıklaması

MEHMET TÜM (Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Olağanüstü hâl bahane edilerek Türkiye'de gazeteci, yazar, aydın, siyasetçi, Hükûmeti eleştiren kim varsa cezaevlerinde tutuklu. Sayın Adalet Bakanına soruyorum: Bizler tutuksuz yargılanmayı her defasında dile getiriyoruz ancak Türkiye’de yeni bir hukuk oluşturdunuz, adı “damatlar hukuku.” AKP’li damatların tamamı serbest bırakılırken gazeteci, yazar, siyasetçi herkes içeride. Gerekçe “Sabit ikametgâh.” diyorsunuz. Gazetecilerin hepsinin sabit ikametgâhı var, neden tutuklular? Her gün FETÖ’cü diye en küçük memurun işine son verirken bu damatlara bu kadar ayrıcalık yapmanızın gerekçesi nedir? Damatların konuşacağından mı korkuyorsunuz? Bugüne kadar tahliye ettiğiniz damatlar kimlerdir, bunları açıklar mısınız? Tahliye edilecek başka damatlar var mıdır? Bunlar kimlerdir? Adaleti damatların değil, devletin temeli yapmayı ne zaman düşünüyorsunuz? (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Özdiş…

6.- Adana Milletvekili İbrahim Özdiş’in, OHAL Komisyonunun ne zaman göreve başlayacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sorum Sayın Başbakana ve Adalet Bakanına. KHK’yle kamu görevinden atılıp bireysel başvuru hakkını kullanarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine giden bir vatandaşımıza cevap veren AİHM, iç hukuk yollarının henüz tükenmediği, OHAL İnceleme Komisyonuna gidilmesi gerektiği cevabını vermiş. Darbe girişiminin üzerinden neredeyse bir yıl geçti. Söz konusu bu Komisyon Ocak 2017’de ancak kurulabildi. Çalışmalarına daha başlayamadı. Süreci neden bu kadar uzatıyorsunuz Sayın Başbakan ve Adalet Bakanı? OHAL Komisyonu ne zaman göreve başlayacak? Tarih verin. Damatlar, baklavacılar hakkında birkaç günde karar verebilen -tırnak içerisinde söylüyorum- tarafsız ve bağımsız hukuk sistemimiz söz konusu garibanlar, gerçek mağdurlar olunca neden sağır ve dilsiz oluyor?

Teşekkür ederim Sayın Başkan. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Atıcı…

7.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Katar’ın terörü desteklediği iddialarıyla ilgili olarak Başbakana yönelttiği soru önergesi nedeniyle yandaş medya ve ak trollerin kendisine yönelik tutumlarına ilişkin açıklaması

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Katar’ın terörü desteklediği iddialarıyla ilgili olarak Sayın Başbakana bir soru önergesi yönelttim ve kıyamet koptu. Başta yandaş medya ve ak troller hiç üşenmemişler, önergemle hiç ilgisi olmayacak şekilde Türkiye’yi suçladığımı söyleyen görseller hazırlamışlar. Daha da ileri giderek Türkiye’ye Katar’a uygulanan ambargonun uygulanmasını istediğimi ileri sürerek alçakça iftiralarda bulunmuşlardır.

Önergeyi bile okumadan, daha da kötüsü okuduğu hâlde alçakça yalanlar uydurarak beni hedef hâline getirenler ve tehdit edenler korkacağımı sanıyorlarsa yanılıyorlar. Ülkemizin yararı için her yerde ve her zaman doğruları konuşmaya ve yazmaya cesurca devam edeceğim. Alçakça saldıranlardan ise yargıda hesap soracağım.

Saygılarımla.

BAŞKAN – Sayın Baki Şimşek…

8.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek’in, Çukurova’da buğday hasadının on gün önce başlamasına rağmen Hükûmetin taban fiyatlarını açıklamadığına ve en az 1 TL taban fiyat açıklanmasını talep ettiğine ilişkin açıklaması

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sorum Tarım Bakanına olacak.

Çukurova’da buğday hasadı yaklaşık on gün önce başlamıştır ama Hükûmet her yıl olduğu gibi bu yıl da buğday taban fiyatlarını açıklamamaktadır. Şu anda piyasa fiyatları 1 TL civarındadır.

Tarım Bakanından ve Hükûmetten isteğimiz şudur: 1 TL’nin altında bir fiyat açıklayacaksanız hiç açıklamayın. Vatandaşın koymuş olduğu fiyat şu anda sizin açıklayacağınız fiyatlardan daha iyidir. En az 1 TL taban fiyat açıklanmasını talep ediyor, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Kazım Arslan…

9.- Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın, Güney Afrika’dan ithal edilecek bazı araçlara yüzde 10 Toplu Konut Fonu eklenmesi kararının gerekçesini ve ne kadar Toplu Konut Fonu tahsili hedeflendiğini öğrenmek istediğine, Kore şehitleri ile gazilerine de ÖTV istisnasının uygulanması gerektiğine ilişkin açıklaması

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Maliye Bakanına soruyorum:

1) Resmî Gazete’de yayınlanan kararla Güney Afrika’dan ithal edilecek 1600 cc motora kadarki araçlara yüzde 10 Toplu Konut Fonu eklenmesine karar verilmiştir. Bu kararın gerekçesi nedir?

2) AB ve Türkiye'nin diğer ülkelerle imzaladığı serbest ticaret anlaşmasının ülke ve eşya açısından farklılık taşıması durumunda bir tarife farkı oluşacağı, bunun ülkemizin zararına olduğu için bu ek fonun konduğu belirtilmiştir. Bakanlığınız bu fonla ne kadarlık Toplu Konut Fonu tahsil etmeyi hedeflemektedir?

3) Bakanlığınız bütün şehit yakını ve gazilerin mal alımlarında ÖTV istisnası uygulaması getirmektedir. Kore şehitleri yakınları ve gazilerine de bu ÖTV istisnasının uygulanması gerekir. Kore şehitleri yakınları ve gazileri bu eşitsizliğin giderilmesini beklemektedir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Behçet Yıldırım…

10.- Adıyaman Milletvekili Behçet Yıldırım’ın, Şanlıurfa Milletvekili Osman Baydemir için hazırlanan fezlekenin akılla, izanla, adaletle, hukukla hiçbir ilgisi olmadığına ilişkin açıklaması

BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) – Teşekkürler Başkanım.

İktidarın vesayeti altında bulunan yargının akıl almaz uygulamaları devam ediyor. En son Grup Sözcümüz Sayın Osman Baydemir için hazırlanan fezlekenin akılla, izanla, adaletle, hukukla hiçbir ilgisi yoktur.

Sayın Baydemir’in Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanıyken cemevi yapılması için verdiği arsaya ilişkin hazırlanan fezlekede, devletin laikliğe aykırılık ilkesiyle ters düşerek görevi kötüye kullandığı suçlamaları var. Bu fezlekenin kamuoyunda, özellikle partimiz tabanında hiçbir hükmü yoktur.

AKP iktidara geldiğinden beri Alevi sorunlarını çözmeyi bir yana bırakalım, çözüm üretenleri cezalandırmaktadır. Kendi Alevisini yaratma derdinde olan iktidar onlarca Alevi kurultayı düzenlemiş, hiçbir sonuç alınamamıştır.

Sayın Baydemir’in yaptığı, partimiz HDP’nin de desteklediği, programına aldığı, tüm Türkiye halklarını ve inançlarını bir arada tutmaya çalışan, ödüllendirilmesi gereken güzel bir çalışmadır. Cumhuriyetin, demokrasinin ve laikliğin güvencesi olan Alevi vatandaşlarımıza bu fezlekeyi nasıl izah etmeyi düşünüyorsunuz?

BAŞKAN – Sayın Havutça…

11.- Balıkesir Milletvekili Namık Havutça’nın, Balıkesir’de zeytinliklerle ilgili düzenlemeler içeren yasa tasarısının geri çekilmesinin olumlu karşılandığına ancak tamamen geri çekilerek üreticilerle birlikte bir düzenleme yapılmasının talep edildiğine ilişkin açıklaması

NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Hafta sonu Balıkesir’deydik ve Balıkesir, biliyorsunuz, zeytin ve zeytinciliğin genetiğinin doğduğu topraklar. Ayvalık, Gömeç, Burhaniye, Havran, Edremit; Güney Marmara’da Bandırma, Edincik, Erdek gibi kentler zeytin ve zeytinyağıyla geçinen önemli yerler. Burada uluslararası marka olmuş, TARİŞ gibi, Marmarabirlik gibi önemli üretici birlikleri ortaya çıkmıştır. Buradan tüm Balıkesir zeytin yasasıyla ilgili bölümün… Zeytinlik alanları ranta açacak yasanın geri çekilmesini olumlu karşılamışlardır ancak yeterli değil, tamamen zeytin yasasının geri çekilerek üreticilerle birlikte bir yasa düzenlemesini talep etmektedirler.

Ben, buradan, Sanayi Bakanına sesleniyorum: Bu inadınızdan vazgeçin, zeytinlik alanlarını maden rantına terk etmeyin; köylünün sesini, milletin sesini, halkın sesini dinleyin diyorum.

BAŞKAN – Sayın Kayan…

12.- Kırklareli Milletvekili Türabi Kayan’ın, doluya karşı en olumlu önlemin tarımsal sigortalama olduğuna ve sigortalı ürünlerin hasar tespitinin sağlıklı bir şekilde yapılması gerektiğine ilişkin açıklaması

TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

İçinde bulunduğumuz ay dolu zamanıdır. Dolunun ne zaman ve nereye geleceği bilinmiyor. Yere düşmesini önlemenin de mümkünü yok. Dolu yağan tarlalarda zarar yüzde 10 olduğu gibi yüzde 100 de olabiliyor. Çiftçinin bir yıllık emeği, masrafı bir anda yok oluyor, borçlarını ödeyemez duruma düşüyor. Doluya karşı en olumlu önlem tarımsal sigortalamadır. Çiftçi ürünlerini sigortalaması hâlinde gördüğü zararı tespit etme görevini TARSİM yapmaktadır. Yıllardan bu yana sigortalı ürünlerin hasar tespiti sağlıklı bir şekilde yapılmamaktadır. Çiftçi tarlasını sigortalamak istemiyor bu nedenle; bu durumda zararı büyük oluyor. Çiftçilerimizin zararı yüzde 100 ise tespit yüzde 50 değil yüzde 100 olmalıdır. Ürününü sigortalamayan çiftçilerimizin de borçları ertelenmelidir. Sosyal devlet olmanın gereği de budur.

BAŞKAN – Sayın Taşkın…

13.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, yılın ilk çeyreğinde yüzde 5 büyüme ve mayıs ayı sonu itibarıyla ihracatın 147 milyar dolara çıkmasıyla 2017 yılının ekonomide tarihî bir sıçrama yılı olacağının şimdiden göründüğüne ilişkin açıklaması

ALİ CUMHUR TAŞKIN (Mersin) – Teşekkürler Sayın Başkan.

AK PARTİ hareketinin hizmet destanları yazmasının ve sorunları bir bir aşmasının gayrimillî odakları rahatsız ettiği hepimizce malumdur. 2013’te Gezi olaylarına ve FETÖ’nün 17-25 Aralık saldırısına rağmen yüzde 8,5 büyüdük. 2014’te mahallî idareler ve Cumhurbaşkanlığı olmak üzere iki seçime rağmen yüzde 5,2 büyüdük. 2015’te yaşadığımız iki genel seçime ve terör olaylarındaki tırmanışa rağmen yüzde 6,1 büyüdük. 2016 yılında ise 15 Temmuz kanlı darbe girişimine ve terörle sınır içinde ve dışında verilen yoğun mücadeleye rağmen yüzde 2,9 büyüdük. Bu yılın ilk çeyreğinde ise yüzde 5 büyüme ve Mayıs ayı sonu itibarıyla ise ihracatımızın 147 milyar dolara çıkmasıyla 2017 yılının ekonomide tarihî bir sıçrama yılı olacağı da şimdiden görünmektedir. Enflasyonda aşağı doğru düşüş eğilimi başlamıştır.

Bu verilerin 2023, 2071 hedeflerimize emin adımlarla yürüdüğümüzün göstergesi olduğunu ifade eder, Genel Kurulu saygıyla selamlarım.

BAŞKAN – Sayın Gaydalı…

14.- Bitlis Milletvekili Mahmut Celadet Gaydalı’nın, Bitlis iline bağlı Şetek (Ortakapı) köyü sakinlerinin hayvanlarına Bitlis’e götürdükleri sırada askerler tarafından el konulduğuna ilişkin açıklaması

MAHMUT CELADET GAYDALI (Bitlis) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bitlis iline bağlı Şetek (Ortakapı) köyü sakinleri hayvanlarını kışın iklim şartlarından dolayı Siirt’e, yazın ise Bitlis’e getirmektedir. Yine bu işlemi yaptıkları 10 Haziran 2017 tarihinde, sosyal ağlarda yer alan görüntülere göre, Bitlis’in Buzlupınar yakınlarında askerler tarafından durdurularak hayvanlarına el konmuştur. Köylüler gerekli izinlerinin olduğunu söylemesine rağmen Bitlis Valiliğinin izni olmadığı gerekçesiyle hayvanları Karınca Karakoluna götürülmüştür.

Halkımız soruyor: Bu, keyfî bir durum değil midir? Bu, hayvan üreticisine zulüm değil midir? Taşıma işlemleri sırasında 13 koyun telef olmuştur, halkın bu zararı kim tarafından karşılanacaktır? Ayrıca, şunun da cevabını merak ediyoruz: Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının hayvancılığı destekleme ve geliştirme politikaları arasında köylülerin hayvanlarını tutuklamak, el koymak bulunmakta mıdır?

BAŞKAN – Sayın İmran Kılıç…

15.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın, Kızılayın kuruluşunun 149’uncu yıl dönümüne ilişkin açıklaması

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

“Hilali Ahmer”den “Türk Kızılayı”na yüz kırk dokuz yıllık bir yardım çınarı, dünyanın sayılı, bölgesinin ise en güçlü yardım kuruluşu hâline gelen Kızılay 149’uncu yaşında.

Yardımseverlerin her geçen gün artan güveni ve desteğiyle ihtiyaç sahiplerinin umutlarını yeşertmeye devam ediyor. Kızılay kurulduğu günden bu yana savaş alanlarında yaralanan ve hastalanan yüz binlerce askerin yardımına koştu. Bugün, 300 bin kişiye acil barınma ve beslenme imkânı verebilecek kapasiteye ulaştı. Ayrıca sağlık, sosyal yardım, gençlik ve eğitim alanlarında da hizmetler sunuyor. Yüz kırk dokuz yıllık tarihi içerisinde yardımları dünyaya uzanan Kızılay, 90 farklı ülkede insanların ihtiyaçlarını gidermek için uğraşmış ve bu yardım çalışmaları Türkiye'nin tanıtılmasına da büyük katkı sağlamıştır.

3 yavrumuzun bugünlerde okul harçlıklarından Kızılaya gönderdiği 27,5 liralık manevi değeri…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Doğan Türkmen…

16.- Adana Milletvekili Elif Doğan Türkmen’in, AKP iktidarının Adanalıların 5 Ocak Stadyumu’nun yerinin yeşil alan ve spor alanı olması isteğini yerine getirip getirmeyeceğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

ELİF DOĞAN TÜRKMEN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce AKP’li hatip İzmir ne istiyorsa, İzmirliler ne istiyorsa AKP iktidarının onu verdiğini söyledi.

Adana’da TOKİ tarafından yeni bir stadyum yapılmaktadır. Ancak mevcut 5 Ocak Stadyumu için Adanalının bir talebi var, o talep de 5 Ocak Stadyumu’nun yerinin yeşil alan ve spor alanı olmasıdır. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, AKP iktidarı Adana’ya Adanalının istediğini verecek midir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Göker…

17.- Burdur Milletvekili Mehmet Göker’in, Mardin’in Dargeçit ilçesinde PKK’lı teröristler tarafından şehit edilen Burdurlu Uzman Onbaşı Hikmet Zengin’in cenaze töreninde bazı kurum müdürlerinin tutumuna ilişkin açıklaması

MEHMET GÖKER (Burdur) – Sayın Başkanım, Mardin’in Dargeçit ilçesinde PKK’lı teröristler tarafından şehit edilen Burdurlu hemşehrimiz Uzman Onbaşı Hikmet Zengin’in Güneyyayla’daki cenaze töreni şiddetli yağmur altında yapılmıştır.

Genelde, bütün programlara makam araçlarıyla gelmeyi tercih eden kurum müdürleri valinin talimatıyla otobüsle gelmişlerdir. Şehidimizin cenazesine katılan yüzlerce insan sağanak yağmura aldırış etmeden son görevlerini yaparlarken ilimizin kurum müdürlerinin bazıları otobüste oturmayı tercih etmişlerdir ve bunun yanı sıra çamura saplanan otobüsü de tören için görevlendirilen askerlere ittirmişlerdir. Şehitlerimize yapılan bu ayıp ve hakaret dikkatlerden kaçmamış ve Burdur halkı tarafından öfkeyle karşılanmıştır.

Burdur halkı ve tüm kamuoyu nezdinde tepkiyle karşılanan ve şehit cenazesinde ayakkabıları çamurlanmasın diye otobüsten dahi inmeyen ilimizin kurum müdürleri hakkında gerekli işlemlerin yapılmasını şehit aileleri adına Sayın Başbakandan bekliyoruz.

BAŞKAN – Sayın Doğan…

18.- İzmir Milletvekili Müslüm Doğan’ın, Şanlıurfa Milletvekili Osman Baydemir hakkında aceleyle, bilgisizce ve cahilce bir fezleke hazırlandığına ve bu fezlekeyle ilgili bir işlem yapılıp yapılmayacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

MÜSLÜM DOĞAN (İzmir) – Sayın Başkan, 17/4/2012 tarihinde Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanlığı -17/2/2012 tarihli Meclis kararı esas alınarak- ile Pir Sultan Abdal Derneği arasında cemevi yapımıyla ilgili bir protokol imzalanmıştır. Cemevlerine ilk olarak hukuki bir statü verme anlamını da içeren bu protokol tamamen hukuki bir çerçevede yapılmıştır. Bu nedenle, şimdiki Urfa milletvekilimiz, o dönemin Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Osman Baydemir hakkında aceleyle, bilgisizce ve cahilce bir fezleke hazırlanmıştır. Alevilerin cemevini bir ibadethane olarak kabulü maalesef sorun hâline getirilmiştir. Söz konusu cemevi 1/5000 ve 1/1000 ölçekli plana işlenmiş ve 388 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle tescil edilmiştir. Adalet Bakanına soruyorum: Bu fezleke hakkında bir işlem yapacak mısınız? Ayrıca, İçişleri Bakanına da soruyorum: Mülkiye Müfettişi Abdulmuttalip Aksoy’un yanlış değerlendirmesi sonucunda savcılığa gönderilen rapor hakkında da bir işlem yapacak mısınız?

Saygılarımla.

BAŞKAN – Sayın Tuncer…

19.- Amasya Milletvekili Mustafa Tuncer’in, 12 Haziran 1919’da Atatürk’ün Amasya’ya gelişinin ve Amasya Tamimi’nin yayınlanmasının 98’inci yıl dönümüne ve tüm milletvekillerini 12-22 Haziranda yapılan Amasya Festivali’ne davet ettiğine ilişkin açıklaması

MUSTAFA TUNCER (Amasya) – Sayın Başkan, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkarak Kurtuluş Savaşı’nın meşalesini yakan Mustafa Kemal Atatürk 12 Haziran 1919’da Amasya’ya gelmiş ve 22 Hazirana kadar kalmıştır. Amasya’da Atatürk’ü Müftü Hacı Tevfik Bey başkanlığında tüm Amasya halkı karşılamış ve tarihe geçen “Paşam, tüm Amasyalılar emrinizdedir.” sözü bu anda söylenmiştir. Millet egemenliğinin ve kurtuluş zaferinin temelinin atıldığı Amasya Tamimi de 12-22 Haziran tarihleri arasında hazırlanmış ve yayınlanmıştır. Bugün ise Amasya’ya Atatürk’ün gelişinin ve Amasya Tamimi’nin yayınlanmasının 98’inci yılını kutluyoruz. Tüm Amasyalılarla birlikte bir Amasyalı olarak bu gururu beraber yaşıyor ve 12-22 Haziran Amasya Festivali’ne tüm milletvekillerimizi davet ediyoruz.

Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Bektaşoğlu…

20.- Giresun Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlu’nun, referandumdan bu yana şehit sayısının 60’a yaklaştığına ve son şehitlerden Giresunlu Tuncay Zengin’e Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.

Çorumlu Aybüke Öğretmen, Ankaralı Sefa Tiftik, Rizeli Soner Fazlıoğlu ve Giresunlu Tuncay Zengin, son olarak da dün gece Aydınlı Ufuk Demirkıran Bingöl’de, güvenlik korucusu Abdurrahman Avcı Şırnak’ta şehit oldu. Son dört günün acı bilançosu 6 şehit. Geçen hafta ülkemizin pek çok illerinde şehit cenazeleri kalktı ve feryatlar yükseldi. Referandumdan bu yana geçen süre içinde şehit sayımız maalesef 60’a yaklaştı. Son şehitlerimizden Tuncay Zengin Dereli ilçemizdendi, benim de yakınımdı, 26 yaşındaydı, Şırnak dağlarındaki çatışmada kahpelerin kurşunuyla can verdi. Onu önceki gün on binlerin katıldığı bir törenle ebedî yolculuğuna uğurladık. Kendisine rahmet diliyorum, ailesine ve hemşehrilerine başsağlığı diliyorum. Ülkemizin bölünmez bütünlüğü, cumhuriyet ve demokrasimizi, ulusumuzu korumak için canını veren şehitlerimizin ruhları şad olsun, milletimizin başı sağ olsun.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bektaşoğlu.

VII.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, tüm şehitlere Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin konuşması

BAŞKAN - Tüm şehitlerimize ben de Allah’tan rahmet diliyorum, ailelerine sabır ve başsağlığı diliyorum.

Birer dakikalık konuşmalar sona ermiştir.

Şimdi, söz talep eden sayın grup başkan vekillerine söz vereceğim.

İlk söz Sayın Akçay’ın.

Buyurunuz Sayın Akçay.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

21.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, FETÖ’yle mücadelenin yargı boyutunda çok özenli, dikkatli ve adalet terazisini doğru bir şekilde tartma ihtiyacının günümüzün en acil gündem maddelerinden birisi olduğuna ve 12 Haziran Dünya Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Günü’ne ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

15 Temmuz hain darbe girişimi sonrasında FETÖ’yle mücadelede yargı süreci başladı ve devam ediyor. Suçlu ile suçsuzun, haklı ile haksızın, kurunun yanında yaşın yanmaması ve at izi ile it izinin birbirine karışmaması için yargı sürecine büyük önem veriyoruz. FETÖ’yle ilgili her türlü organik, siyasi, ekonomik bağı gerek yargı organlarının elindeki belgelerle gerekse de kamuoyu nezdinde kesin olarak ortaya çıkan bazı kişilerin, bazı damatların FETÖ soruşturma ve kovuşturmalarından kaçırıldığı izlenimi kamuoyunda yerleşmiştir. Bu tür uygulamalar FETÖ’yle mücadelede kafa karışıklığına sebep olmakta ve kamuoyunda ciddi kaygılar oluşturmaktadır. Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli’nin 9 Haziranda yaptığı tarihî uyarıları bir kez daha Genel Kurulun ve kamuoyunun bilgisine sunmak istiyorum. Adaletten kurtulmak için ille de meşhur ve mevki sahibi birisinin damadı, yakını, akrabası, onu bunu mu olmak lazım? Madem bir kişi suçsuz, niye tutuklanır? Tutuklandı, niye bırakılır? Sanıyorum kripto eller devrede, kaos emelleri siyasi çemberdedir. Uyarıyorum, adalet sönerse, beka yıkılırsa geriye üzerinde ağlaya ağlaya bile olsa telafi ve ikame edemeyeceğimiz bir harabe kalacaktır. Bu nedenle, FETÖ’yle mücadelenin yargı boyutunda çok özenli, dikkatli ve adalet terazisini doğru bir şekilde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Mikrofonunuzu açıyorum Sayın Akçay, buyurunuz.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – …tartma ihtiyacı günümüzün en acil gündem maddelerinden biridir.

Sayın Başkan, bugün Dünya Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Günü’dür. Çocuk işçiliği, dünya gündeminin de üst sıralarında yer alan ve çözüm bekleyen bir sorundur. Nedenleri ne olursa olsun, çocukların çalışması eğitimden uzaklaşmalarına, fiziki ve ruhi gelişimlerinin olumsuz etkilenmesinin yanında, istismara uğramalarına da neden olmaktadır.

Çocuk işçiliği ülkemizde de önemli bir toplumsal sorun hâline gelmiştir. Resmî verilerde 15-17 yaş arası çocuk, işçi statüsünde ele alınmaktadır. Buna göre 2016 yılında çocuk işçi sayısı 708 bindir ancak 15 yaş altı çocukları da dâhil ettiğimizde, ülkemizde çalışma hayatındaki çocuk sayısının 2 milyona yaklaştığı tahmin edilmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurunuz, tamamlayınız.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim.

Çocuklarımız bugünümüz değil, yarınımızdır. Yarınlarımızın teminatı olma, çocuk yaşlarında çalışma hayatına girmeleri değil, bu yaşlarında eğitim ve öğretimlerini, bedeni ve ruhi gelişmelerini sağlıklı bir şekilde tamamlamasıdır. Çocuk işçiliğinin ortadan kalkması uzun dönemli bir hedeftir ve ülkelerin sosyoekonomik gelişmelerine bağlıdır. Sorunu bu bütünlük içerisinde ele alıp çözüm önerilerinin aranması gerekmektedir.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akçay.

İkinci söz Sayın Yıldırım’ın.

Buyurunuz Sayın Yıldırım.

22.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, 12 Haziran Dünya Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Günü’ne, kayyumların deyim yerindeyse faşizme tekabül eden uygulamalarının devam ettiğine ve Semih Özakça ve Nuriye Gülmen’in açlık grevlerinin 95’inci gününde olduklarına ilişkin açıklaması

AHMET YILDIRIM (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bugün Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Günü. Ülkemizdeki çocuk işçiliği öyle bir hâlde ki sağlıklı bir veriye dahi sahip değiliz. Sayısı milyonlarla ifade edilen, bu ülkenin geleceği olarak addettiğimiz çocuklar, fabrikalarda, trafik ışıklarında mendil satıcılığında, ayakkabı boyacılığında ve tarlalarda asla kendi boylarının ve bedenlerinin kaldıramayacağı bir belirsiz içerisine sürüklenmiş durumdalar. Sadece tarım işçisi ailelerin yanındaki çocukların yüzde 90’ının tarım mevsiminde yedi gün on bir saat çalıştıklarını bilimsel bir veri olarak sunabiliriz.

Sayın Başkan, özellikle AKP’nin ülkeyi KHK cumhuriyetine dönüştürmesinden sonra, dünya siyaset literatüründe bir karşılığı olmayan, “kayyum” denen ne menem olduğu… Sadece yönetmek üzere görevlendirildiği yerlerle ilgi bağı 3 imzaya dayanan kayyumların, deyim yerindeyse faşizme tekabül eden uygulamaları devam ediyor. Düşünün, son bir ayda bir kayyum, AKP tarafından atanmış bir kayyum tarafından orada bir toplumsal hafızaya tekabül eden heykelin yıkılışının 3’üncüsünü yaşadık. 2004 yılında, AKP iktidarı döneminde Kızıltepe’de 13 kurşunla öldürülen 12 yaşındaki Uğur Kaymaz’ın on yıllık heykeli yıkıldı. Kim tarafından? AKP’nin kayyumu tarafından. Şimdi düşünün, bir yerde heykel niye yıkılır? Şu yeryüzünde heykellerin yıkılması; bir, İkinci Dünya Savaşı uygulamalarına denk gelir, bir de günümüzde IŞİD’in yaptığı bir şeydir. Heykel niye yıkılır?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Mikrofonunuzu açıyorum Sayın Yıldırım.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Güncel olarak IŞİD’le özdeşleşmiş olan Musul’da ve Palmira’da bildiğimiz heykel yıkılması olayını, AKP’nin 3 imzayla görevlendirdiği kayyumların yapıyor olması neye tekabül ediyor? Bizim anladığımız şudur: Bir yerde toplumsal hafızayı, acıyı bir daha yaşanmamak üzere, diri tutmak üzere yapılmış olan bir heykel, aynen Roboski’de, aynı Cizre’deki Orhan Doğan heykelinin kayyumlar tarafından yıkılmasında olduğu üzere, herhâlde faili olunan bir olayı unutturmak, aklınca onu hafızadan silmek üzere uygulanıyor olabilir, başkaca bir açıklaması yoktur. Yoksa, AKP bu heykelleri yıktırtarak, bu siyasi iktidar, kendi döneminde katledilmiş çocukların unutulmasını istiyor olabilir. Ama kayyumların yönetmek üzere görevlendirildiği yerleşim birimleriyle ilgi bağı budur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayınız Sayın Yıldırım, mikrofonunuzu açıyorum.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Son olarak da öğretmenimiz Semih Özakça, akademisyenimiz Nuriye Gülmen’in açlık grevlerinin 95’inci günü. Artık her an hepimizin toplumsal vicdanını sızlatabilecek bir haberle karşılaşabiliriz.

Peki, neden tutuklular bunlar? Sadece işlerini istediler; yıllara sari eğitimlerinden kaynaklı, emekleriyle, alın terleriyle almış oldukları işlerini istediler. Peki, tutukluluklarının sebebi ne? Herhâlde KHK faşizmini dünyaya duyurdukları içindir, AKP’nin zulüm politikalarını toplumsal mesele hâline getirdikleri içindir, açlık grevleriyle tüm toplumu ve tüm insanlığı doyurmaya çalıştıkları içindir diyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

Sayın Özel, buyurunuz, söz sizin.

23.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Olağanüstü Hâl İnceleme Komisyonunun derhâl göreve başlaması gerektiğine, 12 Haziran Dünya Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Günü’ne ve gündemde olan torba kanuna Cumhuriyet Halk Partisi olarak en yüksek muhalefet refleksini göstermeye devam edeceklerine ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

15 Temmuz kanlı darbe girişimini araçsallaştırarak 20 Temmuzda ilan edilen OHAL’in ortaya çıkardığı yüz binlerce mağduriyetten doğan şikâyetlere bir cevap olarak sunulan ve esas amacının Anayasa Mahkemesinde ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde hak arama çabalarının önünü fiilen tıkamak olduğu konusunda ciddi eleştiriler bulunan Olağanüstü Hâl İnceleme Komisyonu hâlen daha kendisinden beklenen bu görevi yerine getirmeye dursun, bugün Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bu kaygıların hepsini doğrulayacak bir karar vererek bir iç hukuk yolunun tüketilmediği gerekçesiyle yapılan başvuruyu OHAL Komisyonuna yönlendirdi.

Bu konuda beklentilere cevap verebilecek, adalet arayışına yanıt verebilecek şekilde bu Komisyonun derhâl göreve başlaması ya da bu Komisyonun adalet arayışının önündeki engel ve tampon görevinden bir an önce menedilecek şekilde gerekli siyasi iradenin gösterilmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Bugün Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Günü. Sabah, gazetelerini ellerine alan vatandaşlar Niğde Milletvekilimiz Ömer Fethi Gürer’in soru önergesine Bakanlığın verdiği “102 bin çocuk işçi var.” cevabıyla irkildiler. Bunun resmî rakam olması ve bu boyutta olması, gerçek rakamların, fiilî durumun ne kadar korkunç olduğuna da işaret eden bir gerçek.

Bir ülkede hem işsizliğin ve genç işsizliğin yüksek olması hem de çocuk işçiliği sorununun olması iktidarın yönetme kabiliyetinden ne kadar uzak olduğunun ve ülkenin ne kadar kötü yönetildiğinin bir göstergesi. Bu konu da bu ülkenin gerçekten doğru politikaları hayata geçirecek, çocuğu çocuk olarak gören, işsizliği de ana sorun olarak gören gerçek bir sosyal demokrat iktidara ihtiyaç olduğunu açıkça ortaya koyuyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Mikrofonunuzu açıyorum Sayın Özel.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Son olarak da geçtiğimiz hafta çok tartışılan bir torba yasadan en rahatsızlık yaratan zeytinliklerle ilgili madde Komisyona geri çekildi. Elbette ki ısrar edilmesine göre doğru bir adım ama Komisyon safhasında da toplumsal duyarlılığın ve doğruların yapılmasının takipçisi olacağız. En doğrusu, bunun Komisyon sürecinin tüm paydaşlarla birlikte ve gerçekten çevreye ve zeytine duyarlı bir şekilde ele alınması.

Ama bu maddenin çekilmiş olması, meralarla ilgili tehdit yaratan düzenlemenin ortada olduğu gerçeğini; desteklediğimiz yatırımcının, sanayicinin sırtından alınan TRT payının vatandaşın sırtına doğal gaz paralarıyla, telefon faturalarıyla yüklendiği gerçeğini; iş sağlığı ve iş güvenliğiyle ilgili bu Meclisin yaptığı önemli adımlardan olan bir adımın 2020 yılına kadar ertelenerek…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Tamamlıyorum efendim.

BAŞKAN – Evet, tamamlayınız Sayın Özel.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – …bir zafiyet yarattığını ve eğitimle ilgili yapılacak düzenlemelerin Millî Eğitim Komisyonunun olanca muhalefetine rağmen hem YÖK konusunda hem araştırma görevlilerinin iş güvencesizleştirilmesi konusundaki kaygılarımızı taşımaya devam ettiğimizi ve bu maddelerin içinde bulunduğu bir torba kanuna Cumhuriyet Halk Partisi olarak en yüksek muhalefet refleksini göstermeye devam edeceğimizi yüce Meclisin bilgilerine arz ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özel.

Son söz hakkı Sayın Muş’un.

Buyurunuz Sayın Muş.

24.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Batman’da PKK terör örgütünün saldırısı sonucu şehit olan öğretmen Aybüke Yalçın’a Cenab-ı Hak’tan rahmet dilediğine, 12 Haziran Dünya Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Günü’ne ve AK PARTİ iktidarlarının terör örgütlerine karşı kararlı mücadelesini hep sürdürdüğüne ilişkin açıklaması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, ben de bir kez daha, Batman’da PKK terör örgütünün saldırısı sonucu hayatını kaybeden, şehit olan Aybüke Yalçın öğretmenimize Cenab-ı Hak’tan tekrar rahmet diliyorum, milletimizin başı sağ olsun.

Çocuk işçiliğiyle mücadele ve çocuk işçiliği sorunu, bununla ilgili mücadele tüm siyasi partilerin, Hükûmetimizin gündeminde olan ve sonuna kadar mücadele ettiğimiz, edeceğimiz bir konudur. Bu bağlamda, bildiğiniz üzere, temel eğitim, zorunlu eğitim on iki yıla çıkarılmıştır. Çocukların olması gereken yer sokaklar veya atölyeler değil, çocukların olması gereken yer okuldur, orada iyi bir eğitim alarak hayata hazırlanmalarıdır.

İktidarlarımız döneminde terör örgütlerine karşı kararlı mücadelemizi hep sürdürdük. AK PARTİ iktidarları olarak, AK PARTİ olarak DEAŞ terör örgütüne de, PKK terör örgütüne de, DHKP-C terör örgütüne de, FETÖ terör örgütüne de, diğer terör örgütlerine de kararlı bir şekilde mücadele ortaya koyduğumuzu buradan ifade etmek isterim. Burada, PKK terör örgütünün daha küçük yaşta çocukları dağa kaçırmak suretiyle terörize ederek, ellerine silah vererek onları sivil halkın üzerine, emniyet kuvvetlerinin üzerine göndermek gibi bir organizasyonun içerisinde olduğu ve buna karşı da büyük bir mücadelenin içerisinde olduğumuzu buradan ifade etmek isterim. Bunu da özellikle belirtmek istediğimi Genel Kurulun takdirine sunmak isterim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Muş.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, önergeleri ayrı ayrı okutuyorum.

VIII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu ve 29 milletvekilinin, Uludağ ve Bursa Ovası’nın sahip olduğu doğal zenginliklerin korunması için yapılması gerekenler ile Uludağ'ın su kaynaklarının potansiyelinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/559)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Uludağ ve Bursa Ovası'nın sahip olduğu doğal zenginliklerin korunması, yamaçlardan Bursa Ovası'na süzülen kar ve yağmur sularının oluşturduğu yer altı su rezervlerinin ortaya çıkarılması, kaçak su kuyularının tespiti ve ovaya verdiği zararların boyutlarının belirlenebilmesi, özel şirketlere devredilen pınarların sözleşme şartlarına göre kullanılıp kullanılmadığının araştırılması amacıyla Anayasa'nın 98, TBMM İçtüzüğü’nün 104 ve 105. maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

1) Nurhayat Altaca Kayışoğlu                      (Bursa)

2) Kadim Durmaz                                      (Tokat)

3) Ömer Fethi Gürer                                  (Niğde)

4) Orhan Sarıbal                                       (Bursa)

5) Nihat Yeşil                                          (Ankara)

6) Melike Basmacı                                    (Denizli)

7) Tahsin Tarhan                                      (Kocaeli)

8) Özcan Purçu                                        (İzmir)

9) Şenal Sarıhan                                      (Ankara)

10) Mustafa Hüsnü Bozkurt                         (Konya)

11) Ceyhun İrgil                                       (Bursa)

12) Erkan Aydın                                       (Bursa)

13) Ali Yiğit                                             (İzmir)

14) Serdal Kuyucuoğlu                               (Mersin)

15) Mustafa Ali Balbay                              (İzmir)

16) Vecdi Gündoğdu                                  (Kırklareli)

17) Dursun Çiçek                                      (İstanbul)

18) Mustafa Sezgin Tanrıkulu                      (İstanbul)

19) Onursal Adıgüzel                                 (İstanbul)

20) Candan Yüceer                                   (Tekirdağ)

21) Mahmut Tanal                                     (İstanbul)

22) Türabi Kayan                                      (Kırklareli)

23) Mazlum Nurlu                                     (Manisa)

24) Gülay Yedekci                                    (İstanbul)

25) Yakup Akkaya                                     (İstanbul)

26) Akif Ekici                                          (Gaziantep)

27) Kazım Arslan                                      (Denizli)

28) Muharrem Erkek                                  (Çanakkale)

29) Haydar Akar                                       (Kocaeli)

30) Ali Akyıldız                                        (Sivas)

Genel Gerekçe:

Su ve yeşilin birlikte anıldığı bir şehirdir Bursa. Öyle ki gezginlerin Bursa'da ilgisini en çok çeken şey şehrin her yerinde gürül gürül akan suları ve sokak çeşmeleridir. Ünlü seyyah Evliya Çelebi 1640 yılında Bursa'ya geldiğinde gördüğü bu manzarayı ünlü Seyahatname’sinde tek bir cümleyle özetliyor: "Velhasıl Bursa sudan ibarettir." Ancak bugün Evliya Çelebi ve daha birçok gezgini kendisine hayran bırakan o billur sular Bursa'dan göç etmiş durumdadır. Bulunduğu sokaklara, caddelere renk veren sokak çeşmeleri ne yazık ki çarpık yapılaşmanın bir sonucu olarak birer birer yok edilmiştir. Su kullanımındaki yanlışlıklar ve küresel ısınma nedeniyle rezervlerin giderek azaldığı bir dönemde Bursa'nın susuz kalması mümkündür. Kaldı ki birkaç yıl evvel yaşanan kuraklık nedeniyle Bursa'da da su sıkıntısı belirmiş, verimli ovasını besleyen yer altı suları içme suyu olarak tahmin edilenden de fazla kullanılmıştır. Bursa'nın su sorununu çözmek için kullanılan yer altı suları şehirdeki irili ufaklı boyahanelerin de kaçak kullanımı nedeniyle verimli toprakları besleyemeyecek hâle gelmiştir.

Ayrıca, Bursa'ya hayat veren ve bir su şehri görünümüne bürünmesine neden olan, 2.543 metre yüksekliğiyle Türkiye'nin en önemli kış ve doğa sporları merkezi olan Uludağ'ın volkanik yapısı da dikkatlerden kaçırılmamalıdır. Bugün Bursa'nın kaplıcalarını besleyen kaynaklar da Uludağ'dan ovaya inen, daha sonra Uludağ'ın derinliklerine geri dönüş yapan elli yıllık sulardır. Zirvesinde Aynalıgöl, Karagöl ve Kilimligöl bulunan, endemik bitkileriyle bir yeryüzü cenneti olan Bursa'nın hayat damarı Uludağ maalesef her geçen gün önemini yitirmekte, Bursa'yı besleyen ana damar olması nedeniyle bu özensizlik ileride büyük zararlara yol açma noktasına gelmektedir.

Bu bağlamda, Uludağ’ın ve Bursa Ovası’nın sahip olduğu doğal zenginliklerin korunması ve bu kaynakların gelecek kuşaklara aktarılabilmesi amacıyla acil eylem planının oluşturulması, Uludağ'ın su kaynaklarının potansiyelinin belirlenmesi, özel şirketlere devredilen pınarların sözleşme şartlarına göre kullanılıp kullanılmadığının araştırılması, Uludağ’ın eteklerinden Bursa Ovası'na süzülen kar ve yağmur sularının oluşturduğu yer altı sularının rezervlerinin ortaya çıkarılması, açılan kaçak kuyuların tespiti ve ovaya verdiği zararların boyutlarının belirlenebilmesi, orman dokusu ve tabii endemik bitkileriyle dünyanın göz bebeği olan Uludağ’ın daha fonksiyonel bir pozisyona getirilmesi, üzerinde yaşanan yetki karmaşasının ortadan kaldırılabilmesi amacıyla Anayasa'nın 98’inci, TBMM İçtüzüğü’nün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

2.- Çanakkale Milletvekili Bülent Öz ve 27 milletvekilinin, süt ve süt ürünleri sektörünün sorunlarının ve Ulusal Süt Konseyi ile Et ve Süt Kurumunun durumunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/560)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemiz bulunduğu iklim kuşağı ve coğrafi konumunun etkisiyle tarımsal ve hayvansal üretim potansiyeli açısından yadsınamayacak bir yere sahiptir. Bu anlamda Çanakkale ilimiz eşsiz doğası ve zengin bitki örtüsü ile süt ve süt ürünleri üretimine katkısı ve bu alanda markalaşan peyniriyle ülkemiz açısından özel bir yere sahiptir.

Süt ve süt ürünlerinin tüketimi sağlıklı ve dengeli beslenme açısından son derece önemlidir. Yurttaşlarımızın sağlıklı beslenebilmesi bakımından süt sektöründe yaşanan sorunların çözümlenmesi, sektörün çağın üretim teknolojilerinden yeterince istifade etmesi hem üretim verimliliğini artıracak hem de üreticinin rekabet gücünü yükseltecektir. Kişi başına süt tüketimi Avrupa ülkelerinde ortalama 64 litreyken Türkiye'de 24 litredir. Hatta işlenmiş ve ambalajlanmış süt tüketim oranı bu rakamın oldukça altında seyretmekte, yalnızca 14 litre civarındadır. Ülkemiz süt pazarında tüketimin azımsanmayacak bir oranı açık süt tüketimi olarak gerçekleşmektedir. Oysa açık süt, içerdiği zararlı mikroorganizmalarla insan sağlığı bakımından da ciddi bir risk taşımaktadır.

Uygulanan tarım ve hayvancılık politikalarının etkisiyledir ki, son yıllarda ülkemiz ve özellikle Çanakkale ilimizin Biga, Ezine, Bayramiç, Yenice ve Çan ilçelerinde büyükbaş ve küçükbaş hayvan besiciliği yapan süt üreticileri zor günlerden geçmektedirler. Ulusal Süt Konseyinin bileşenlerinden olan sanayicilerin çiğ süt fiyatlarını yüksek bulması ve konseyin üretici temsilcilerinin de buna itiraz etmeleri nedeniyle fiyat belirleme noktasında bir anlaşma sağlanamamıştır.

1 Şubat-30 Haziran 2014 döneminde çiğ süt fiyatı 1,05 TL olarak işlem görmüştür. 1 Temmuz 2014 yılından bu yanaysa çiğ süt fiyatı 1,15 TL olarak devam etmektedir. 1 Ocak-30 Haziran 2016 dönemini kapsayan dilimde de çiğ süt fiyatının 1,15 TL olarak devam edeceği deklare edilmiştir.

1 Temmuz 2014 yılından bu yana çiğ süt üreticilerinin üretim maliyetleri artma eğilimi gösterirken çiğ süt fiyatlarının artırılması bir yana düşürülmek istenmesi süt üreticilerinin mağdur olmalarını sağlamaktadır.

Çiğ süt üreticilerinin ülkemizde AB ülkesi üreticilerinin destekleme oranları ölçüsünde desteklenmesi sağlanmalı ve üretim miktarı artırılarak ülkemiz insanının kaliteli süte ekonomik erişimi gerçekleştirilmelidir. Bu yapılırken üreticinin mağdur edilmemesi için serbest piyasa koşulları karşısında savunmasız olan çiğ süt üreticilerinin istek ve taleplerinin dikkate alındığı bir yapı inşa edilmelidir. Ulusal Süt Konseyi, bileşenlerinden kaynaklı olarak çiğ süt üreticilerini korumakta işlevsiz kalmaktadır.

Süt üreticilerinin serbest piyasanın acımasız çarkları arasında yok olmaması için Et ve Süt Kurumunun sürece daha aktif katılımı sağlanmalı, yeni destekleme modelleri oluşturulmalıdır.

Üretim aşamasından süt ve süt ürünlerinin nihai tüketiciye ulaşmasına kadar olan süreçlerde süt üreticilerinin mağduriyetlerinin, Ulusal Süt Konseyinin ve Et ve Süt Kurumunun durumunun araştırılması, süt üreticilerinin artan girdi maliyeleri karşısında üretimden vazgeçecek bir pozisyona evirilmemesi, süt ve süt ürünleri sektörünün sorunlarının ve çözüm önerilerinin belirlenerek alınması gereken tedbirlerin hayata geçirilmesi amacıyla Anayasa'nın 98’inci maddesi ve TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ve talep ederiz.

1)     Bülent Öz                                         (Çanakkale)

2)     Muharrem Erkek                                (Çanakkale)

3)     Ömer Fethi Gürer                               (Niğde)

4)     Kadim Durmaz                                   (Tokat)

5)     Nihat Yeşil                                       (Ankara)

6)     Orhan Sarıbal                                    (Bursa)

7)     Melike Basmacı                                 (Denizli)

8)     Tahsin Tarhan                                   (Kocaeli)

9)     Mustafa Hüsnü Bozkurt                       (Konya)

10)   Özcan Purçu                                     (İzmir)

11)   Ceyhun İrgil                                      (Bursa)

12)   Erkan Aydın                                      (Bursa)

13)   Şenal Sarıhan                                   (Ankara)

14)   Mustafa Ali Balbay                             (İzmir)

15)   Mustafa Sezgin Tanrıkulu                    (İstanbul)

16)   Kazım Arslan                                     (Denizli)

17)   Ali Yiğit                                           (İzmir)

18)   Vecdi Gündoğdu                                (Kırklareli)

19)   Dursun Çiçek                                    (İstanbul)

20)   Onursal Adıgüzel                               (İstanbul)

21)   Candan Yüceer                                  (Tekirdağ)

22)   Mahmut Tanal                                   (İstanbul)

23)   Türabi Kayan                                    (Kırklareli)

24)   Mazlum Nurlu                                    (Manisa)

25)   Gülay Yedekci                                   (İstanbul)

26)   Yakup Akkaya                                   (İstanbul)

27)   Akif Ekici                                         (Gaziantep)

28)   Haydar Akar                                     (Kocaeli)

3.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba ve 28 milletvekilinin, EĞİTİM-BİR-SEN lehine uygulanan ayrımcılığın ve başka sendika üyesi öğretmenlere uygulanan baskıların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/561)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

AKP iktidarı süresince sendikalaşma oranları ciddi artışlar yaşamadığı hâlde Eğitimciler Birliği Sendikası (EĞİTİM-BİR-SEN) üye sayısı son on yılda yüzde 600 dolaylarında artmıştır. Birçok tartışmalı önerilerde bulunmuş, laiklik karşıtı söylemleriyle ünlenen bir sendika olarak kamuoyunda bilinen EĞİTİM-BİR-SEN’in üye sayısının bu denli artmasının doğal ve makul yollardan olmadığı kanaati oluşmaktadır.

Ülkenin çeşitli yerlerinden ve son dönemde özellikle Muğla-Bodrum'dan gelen bilgilere göre, millî eğitim ilçe müdürlükleri tarafından okul müdürlerine bir yıl içinde EĞİTİM-BİR-SEN'e 20 üye yaptırılması için baskı yapıldığı, bu sayının tutturulmaması durumunda müdürlükten alınacaklarının söylendiği iddiaları bulunmaktadır. Tüm şehirlerde, ilçe millî eğitim şube müdürleri ve okul müdürlerinin öğretmenlere EĞİTİM-BİR-SEN'e üye olunması için baskı yapıldığı ve okullarda müdür odalarının ikna odalarına döndüğü bildirilmektedir. Aday öğretmenlere, "EĞİTİM-BİR-SEN'e üye olmadığınız takdirde adaylığınız tehlikeye girebilir, kadro alamazsınız, sıkıntıya düşebilirsiniz, üye olursanız yardımcı olunur.” şeklinde ifadelerle baskı yapıldığı belirtilmektedir.

Millî Eğitim Bakanlığınca yapılacak aday öğretmenlik mülakatlarında, EĞİTİM-BİR-SEN dışındaki sendikalara üye adayların eleneceği, mülakatlarda sorulacak soruların kayıt altına alınmayacağı ve görüntü olmayacağı için sınav komisyon üyelerinin siyasal yapısına uygun isimlerin seçileceği korkusu öğretmen adayları arasında yayılmış durumdadır.

Tüm bu nedenlerle, EĞİTİM-BİR-SEN lehine uygulanan bu ayrımcılığın, bu sendika dışındaki sendika üyesi öğretmenlere uygulanan baskıların, ilçe millî eğitim şube müdürleri ve okul müdürlerinin görevleri haricinde bir sendikanın lehine çalıştıkları bilgilerinin araştırılarak tespiti amacıyla Anayasanın 98’inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırma komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.

1) Veli Ağbaba                                         (Malatya)

2) Kadim Durmaz                                      (Tokat)

3) Hüseyin Yıldız                                      (Aydın)

4) Nihat Yeşil                                          (Ankara)

5) Kazım Arslan                                        (Denizli)

6) Melike Basmacı                                    (Denizli)

7) Orhan Sarıbal                                       (Bursa)

8) Tahsin Tarhan                                      (Kocaeli)

9) Mustafa Hüsnü Bozkurt                          (Konya)

10) Özcan Purçu                                      (İzmir)

11) Dursun Çiçek                                      (İstanbul)

12) Erkan Aydın                                       (Bursa)

13) Mustafa Ali Balbay                              (İzmir)

14) Ceyhun İrgil                                       (Bursa)

15) Mustafa Sezgin Tanrıkulu                      (İstanbul)

16) Onursal Adıgüzel                                 (İstanbul)

17) Candan Yüceer                                   (Tekirdağ)

18) Serdal Kuyucuoğlu                               (Mersin)

19) Mahmut Tanal                                     (İstanbul)

20) Türabi Kayan                                      (Kırklareli)

21) Mazlum Nurlu                                     (Manisa)

22) Vecdi Gündoğdu                                  (Kırklareli)

23) Şenal Sarıhan                                     (Ankara)

24) Gülay Yedekci                                    (İstanbul)

25) Yakup Akkaya                                     (İstanbul)

26) Akif Ekici                                          (Gaziantep)

27) Muharrem Erkek                                  (Çanakkale)

28) Haydar Akar                                       (Kocaeli)

29) Ali Akyıldız                                        (Sivas)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

VII.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Danışma Kurulu toplantısı bittikten ve Genel Kurul açıldıktan sonra Başkanlık Divanına ulaşması nedeniyle HDP Grubu önerisini işleme alamayacağına ilişkin konuşması

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Halkların Demokratik Partisi Grup Başkanlığı tarafından Divanımıza bir çağrı yazısıyla bir grup önerisi sunulmuştur. Söz konusu grup önerisi ve çağrı yazısı Danışma Kurulu toplantısı bittikten ve Genel Kurul açıldıktan sonra Divanımıza ulaşmıştır. İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre ve Meclis teamüllerine göre, Danışma Kurulu toplantısı çağrısı bulunmayan ve Danışma Kuruluna getirilmeyen grup önerileri Genel Kurulda işleme alınmamaktadır; kaldı ki, 31 Mart 2016 tarihli grup başkan vekilleri mutabakat metninde de Danışma Kurulu çağrısının Genel Kurul toplantı saatinden makul bir süre önce yapılması benimsenmiştir. Bu nedenle HDP grup önerisini işleme alamıyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

IX.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- CHP Grubunun, Manisa Milletvekili Mazlum Nurlu ve arkadaşları tarafından, Manisa'daki askerî birliklerde yaşanan zehirlenme vakalarının nedenleri ile Türk Silahlı Kuvvetlerinde yapılan yemek ihalelerinin ve yemek şirketlerinin teknik ve hijyen şartlarının araştırılması amacıyla 30/5/2017 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 12 Haziran 2017 Pazartesi günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

12/06/2017

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 12/06/2017 Pazartesi günü (Bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                                     Özgür Özel

                                                                                                                                        Manisa

                                                                                                                              Grup Başkan Vekili

Öneri:

Manisa Milletvekili Mazlum Nurlu ve arkadaşları tarafından, Manisa'daki askerî birliklerde yaşanan zehirlenme vakalarının nedenleri ile Türk Silahlı Kuvvetlerinde yapılan yemek ihalelerinin ve yemek şirketlerinin teknik ve hijyen şartlarının araştırılması amacıyla 30/05/2017 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin (1240 sıra no.lu) Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 12/06/2017 Pazartesi günlü Birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi lehinde Mazlum Nurlu, Manisa Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Nurlu. (CHP sıralarından alkışlar)

MAZLUM NURLU (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; CHP grup önerisi üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

“Yemen yolu çukurdandır,

Karavana bakırdandır,

Zenginimiz bedel öder,

Askerimiz fakirdendir.”

Sevgili halk ozanı Ali Asker sözlerini yazdığı “Kara Çadır İs mi Tutar” türküsünde Mehmetçik’in durumunu bu dizelerle ne de güzel anlatmış. Şehit olan, gazi olan, kışlada yediği yemekten zehirlenerek ölen hepsi gariban, yoksul halk çocukları. En son, Manisa’da vatani görevini yapan askerlerimiz zehirlendi. Askerî birliklerde zehirlenme vakaları son buldu mu? Hayır. Daha dün Diyarbakır’da 39 askerimiz yedikleri yemeklerden zehirlendiği için hastanelere kaldırıldı.

Değerli milletvekilleri, Manisa ilimiz, maalesef, sık sık kazalarla, facialarla ve ölümlerle gündeme gelmektedir. Soma’daki işçiler maden faciasında, Gölmarmara’da tarım işçisi kadınlar trafik kazasında yaşamlarını kaybetti. En büyük iki askerî birlikte peş peşe yaşanan zehirlenme vakalarıyla Manisa tekrar gündeme geldi.

23 Mayıs 2017 Salı günü, Manisa 1’inci Piyade Er Eğitim Tugayında akşam yemeğinden sonra hastalanan binden fazla asker hastanelerde tedavi altına alınmış ancak, maalesef, er Hüsnü Özel yaşamını yitirmiştir.

27 Mayıs 2017 Cumartesi günü ise Manisa Kırkağaç 6’ncı Jandarma Komando Eğitim Alayında akşam yemeğinin ardından çok sayıda askerimiz rahatsızlanmış, 150 askerimiz hastanelerde tedavi altına alınmıştır.

Manisa 1’inci Piyade Er Eğitim Tugayının 3 bin, Kırkağaç 6’ncı Jandarma Komando Eğitim Alayının 6 bin asker mevcudu bulunmaktadır.

Değerli milletvekilleri, bir hafta içinde kışlalarda yaşanan zehirlenme vakaları, Manisa’da binlerce askerin içinde bulunduğu tehlikeli durumu gözler önüne sermektedir.

İşin daha vahim yanı ise binden fazla askerin zehirlenmesinin ardından yapılan açıklamalar. Genelkurmay Başkanlığı ve askerî yetkililerden henüz zehirlenmelerin neden kaynaklandığına dair net bir açıklama duymadık. Askerlerin bir daha zehirlenmemeleri için hangi tedbirleri aldılar, bilemiyoruz.

Sayın Valinin bu konuyla ilgili “Askerlerin zehirlenmeleri psikolojik, bazıları midesini üşütüp hasta olmuşlar.” şeklindeki açıklamaları, zehirlenme vakaları basit bir olaymış gibi göstermeye ve üzerinin örtülmeye çalışıldığı endişesine neden olmuştur.

Yine, Sayın Valinin “Henüz tanı konulmayan bir enfeksiyon.” açıklaması ise durumu daha belirsiz hâle getirmiş, asker ailelerinin tedirginliğini daha da artırmıştır.

Henüz net bir açıklama yapılmamış olması, askerlerin yedikleri yemeklerden zehirlendikleri, yemek ihalesini alan iktidar yandaşı şirketlerin askerlere sağlıksız yemek yedirdikleri ve hatta sabotaj iddiaları bile, Manisa kamuoyunda, ülke kamuoyunda dillendirilmektedir çünkü gıda zehirlenmelerine neden olan şartlar ve şirketlerle yapılan sözleşmeler hâlâ devam etmektedir. Yemek firmaları ve kantinlere gıda temin eden şirketler hangileridir, hangi şartlarda sözleşme imzalamışlar, açıklanmıyor. Askerlerin hastane raporlarına, tahlil sonuçlarına ulaşılamıyor. Hastaneye kaldırılan onca askerimize hangi teşhis konuldu, gizleniyor. Ülkede yaşanan her büyük olaydan sonra konulan yayın yasağı, gizlilik kararı maalesef burada da bir şekilde devreye sokuldu. Hekim milletvekillerimiz bile bu raporlara maalesef ulaşamıyor. Ortada şüpheli bir durum var, herkes merak ediyor askerler neden zehirlendi. İşte bu nedenle, CHP milletvekilleri olarak Mecliste bir araştırma komisyonu kurulması için bu önergeyi verdik çünkü Türkiye Büyük Millet Meclisinin yasama görevi dışında halk adına denetim yapma yetkisi var. Bizler bu konu aydınlansın istiyoruz, kapalı kapılar arkasında şaibeli ve gizli kalmasın istiyoruz. Yasama organı olarak aydınlanmak istediğimiz bu konu doğrudan olarak kamusal bir boyuta sahip olduğu için Hükûmetin siyasal sorumluluk alanı içinde bulunduğunu ve Meclisin görev alanı içerisinde olduğunu düşünüyoruz. İşte bu amaçla Meclisteki tüm partilerin temsil edileceği bir araştırma komisyonu kurulması için önerge verdik.

Değerli milletvekilleri, maalesef AKP milletvekilleri yukarıdan talimat gelmediği sürece bu önergelere “hayır” demektedir. Bu önergelere kulak tıkandığında yaşananları hepimiz çok iyi biliyoruz. Önceki dönemde CHP Manisa milletvekillerimiz “Soma’da bir şeyler oluyor, bu konuyu araştıralım.” dediğinde, bu kürsüden “Facia geliyor.” diye haykırdıklarında siyasi iktidar bunlara kulak tıkamasaydı dört yıl önceki maden faciasında yaşamını yitiren 301 işçimiz bugün aramızda olacaktı. Ama biz ne yaptık? 301 işçi öldükten sonra araştırma komisyonu kurduk.

FETÖ terör örgütüyle, bu örgütün siyasi iktidarla ve başka yerlerle bağlantılarının ortaya çıkması, parasal ilişkileri ve devlet içindeki yapılanmalarıyla ilgili verilen araştırma önergeleri kabul edilip araştırma komisyonu kurulsaydı belki 15 Temmuz darbe girişimini yapamayacaklardı. Kanlı darbe girişiminden sonra bir araştırma komisyonu kuruldu, binlerce sayfalık raporlar yazıldı. Soma Maden Kazalarını Araştırma Komisyonu raporu kömür madenlerinde siyaset-ticaret-bürokrasi üçgeninde dönen dolapların üzerini örtmekten öteye gidemedi. Darbe Komisyonu raporu FETÖ terör örgütünün AKP içindeki uzantıları ve iş birlikçileri açığa çıkmasın diye yazıldı. FETÖ hayranı Komisyon Başkanı sırf kendisini aklamak için, terör örgütünü CHP’yle ilişkilendirmek için sahte bağış makbuzlarını kameralara gösterecek kadar küçüldü, hatta eksilere düştü. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, biz yine de umudumuzu diri tutuyoruz. Her ne kadar taraflı olarak yazılsa da bu raporlar, içerisindeki muhalefet şerhleriyle birlikte siyasi bir belge olarak tarihe düşülmüş çok önemli birer nottur. Bu yüzden, Mecliste kurulan araştırma komisyonlarını ve komisyon raporlarını önemsiyoruz. Manisa’da ve Diyarbakır’da askerlerimizin neden zehirlendiklerinin mutlaka açığa çıkarılmasını, eğer varsa sorumlularının yargıda hesap vermelerini istiyoruz. Askerî birliklerin yemek ihalelerinin nasıl yapıldığı, ihaleyi alan şirketlerin AKP’yle olan ilişkileri tek tek araştırılmalıdır. Çünkü bu konuda bizlere gelen bilgiler mide bulandırıcıdır, çok pis kokular gelmektedir, yolsuzluk ve rüşvet iddiaları ayyuka çıkmış durumdadır. Yemek ihalelerine giren şirketlerin ortaklarının başka başka isimlerde onlarca şirketi var. Gerekli şartları sağlayamayan şirketlerin ihalesi iptal edildiğinde aynı kişilere ait başka şirkete ihaleler yeniden verilebilmektedir. Bunlar doğru ki pis ve kirli ihale sistemi, yolsuzluk ve rüşvet çarkı yüzünden bu vatanın gencecik evlatları, askerlerimiz zehirlenmiştir.

Değerli milletvekilleri, asker karavanası Türk Silahlı Kuvvetlerinde özel bir öneme sahiptir. Vatani görevlerini yapan askerlerin sağlıklı beslenmelerine gösterilen özen, devletimizin geçmişten gelen bir geleneğidir. Devletimizin, halkımızın bu kadar hassas olduğu bir konu üstü örtülerek geçiştirilemez. Mehmetçik konusunda bu kadar hassas olan Meclisimiz, Manisa ve Diyarbakır’daki zehirlenme vakalarını araştırmak üzere araştırma komisyonu kurulmasına “evet” demelidir.

Son söz olarak, yediği yemeklerden zehirlenerek hayatını kaybeden askerimiz Hüsnü Özel’e Allah’tan rahmet, hastanelerde tedavi altına alınan askerlerimize geçmiş olsun dileklerimle yüce Meclisi bir kez daha saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Nurlu.

Önerinin aleyhinde, Ramazan Can, Kırıkkale Milletvekili.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Muş…

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Hatip, bu Darbe Komisyonu raporunun partimizin içindeki iş birlikçilerin önünün kesilmesi, örtbas edilmesi maksadıyla yazıldığını ifade etti, FETÖ terör örgütüyle partimizin bir ilişkisi olduğunu ifade etti. Bu açık bir sataşmadır, söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Muş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

4.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Manisa Milletvekili Mazlum Nurlu’nun CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sayın hatip geçen hafta burada değildi sanırım. Burada yine bir milletvekili benzer ithamlarda bulundu. Kendisine açıkça buradan söylüyorum; çıksın, o isimleri burada tek tek açıklasın. Eğer açıklayamıyorsa kendisi müfteridir. İsimleri burada çıkıp… Kim iş birliği yapıyormuş, onu burada ifade etmesi gerekir. Bunu defalarca söylememize rağmen, isim veremeden, şahıs belirtemeden, ortaya atarak, sanki partimizin böyle bir ilişkisi varmış gibi imalarda bulunulmasını reddediyoruz. İlla bir ilişki arıyorlarsa Türkiye FETÖ terör örgütüyle mücadele ediyorken televizyon kanallarında boy gösterenlere baksınlar. Eğer bu yetmiyorsa gazetelerinde, onlar kapanıyorken onların önünde kendini siper edenlere baksınlar. Bu da yetmiyorsa ağırladıkları, kabul ettikleri… Sözüm ona, o yapının elebaşları o, gazeteci kisvesi altında faaliyet gösterenleri makamlarında kabul ediyorken onlara baksınlar. Bu da yetmiyorsa bu yapının bankasına operasyon yapılıyorken emniyet birimlerine karşı orada direnen, orada boy gösteren isimlere baksınlar; o zaman, ilişkiyi nerede arayacaklarını öğrenmiş olurlar.

Değerli milletvekilleri, biz AK PARTİ olarak terör örgütlerine karşı sonuna kadar mücadele ederiz. Herkes bu tarihî süreç içerisinde konumunu, kendisini nasıl konumlandırdığını görecektir. Meclisimiz bombalanıyorken, vatandaşlarımız şehit ediliyorken, Türkiye'nin muhtelif yerleri bu yapının unsurları tarafından, üyeleri tarafından işgal ediliyorken kalkıp da buna “kontrollü darbe” demek… İşte, ilişkinin nerede olduğunu bu ifade çok iyi şekilde göstermektedir.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Muş.

Sayın Özel…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, Sayın Muş konuşması sırasında -gerçi tümünde kanıtlarımız var ama- son kısımda “bu darbeye kontrollü darbe demek” diyerek doğrudan Sayın Genel Başkanımız ile Sayın Genel Başkanları arasında süren bir tartışmaya atıf yaptı. Ayrıca, kapatılan gazeteleri Cumhuriyet Halk Partisi milletvekillerinin ziyaretiyle ilgili atıf yaptı. Bununla ilgili…

BAŞKAN – İsim vermedi yalnız…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ben doğrudan Cumhuriyet Halk Partisini kastettiğini anladım ama eğer kastetmiyorsa, tabii cevap…

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Boy gösterenleri söylüyorum Sayın Başkan, orada o ilişkinin içerisinde olanları söylüyorum; kendilerini biliyorlar.

BAŞKAN – Peki Sayın Özel, buyurunuz.

Süreniz iki dakikadır.

5.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine ve CHP Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Teşekkürler.

Sayın Başkan, sayın grup başkan vekili Adalet ve Kalkınma Partisi ile FETÖ ilişkisinin, tarihe dayanan siyasi, ideolojik iş birliğinin üstünü örtebilmek için, kamuoyunda çokça yandaş basın tarafından gündeme getirilen, çarptırılan ama Cumhuriyet Halk Partisinin FETÖ’yle mücadelesinin öncelikle tarihsel bir husumetten, tarihsel bir çelişkiden, daha sonra bu terör örgütünün Türkiye’ye neler yaptığını anlatmaya çalıştığımız süreçte de kendilerinin tarihsel yanılgısından asla kurtulamazlar. (CHP sıralarından alkışlar)

Cumhuriyet Halk Partisi hep şunu söyledi: Yazdığımız raporu da dikkatle okursanız, 1960’ta, 1961’de kendisi er olan Fetullah Gülen’in bu Meclisi bombalamak istediğini, Genelkurmayı ele geçirmek istediğini ama bunların karşısında, bunlardan sonra yerine ne yerleştireceğini bilemediği için kendi altın neslini yetiştirmeye karar verdiğini bizim raporumuzda göreceksiniz. Ama bu şunu örtmez: 2002’ye kadar Fetullah Gülen ve onun terör odağı olarak, terör bileşeni olarak yetiştirdikleri bu devlete sızdılar, sızmaya çalıştılar ve sızdılar belli oranda ama sizin döneminizde kasten yerleştirildiler, devlet onlara teslim edildi. Geldiniz ve onlarla birlikte bu devleti yönetmeye kalkıp 15 Temmuz kontrollü darbesinin taşlarını döşemeye başladınız. (CHP sıralarından alkışlar)

Kontrollü darbe tiyatro demek değil. Cumhuriyet Halk Partisinin muhalefet şerhi 249 şehidimize, onların aziz hatırasına atfedildi. Ama kontrollü darbe demek, öngörülen ama öngörüldüğü hâlde tedbir alınmayan, bilerek önlenmeyen, sonuçlarından bir başka darbe üretilen darbe demektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Yoksa yapılanlar tiyatro değil, akan kan gerçek, ortaya konulan ihanet gerçek ancak buna engel olmayan ve bunun sonuçlarından yararlanan bir siyasetin varlığı da gerçektir.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Millet engel oldu ya, ne diyorsun sen? Siz kendinize bakın.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özel.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Muş…

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Devleti bu yapıyla yönettiğimizi söylemiştir. Bu, açık bir sataşmadır.

BAŞKAN - Buyurunuz Sayın Muş.

6.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, biz Adalet ve Kalkınma Partisi olarak devleti milletten aldığımız yetkiyle sadece AK PARTİ olarak yönetiriz. Millet yetki verdiği müddetçe milletten aldığımız yetkiyi hiçbir unsur, odak veya başka bir faktörle paylaşmayız, paylaşmadık, bundan sonra da paylaşmayacağız. Bunu kabul etmek mümkün değildir.

Devletin içerisinde çok eski yıllardan beri başlamış, bir program dâhilinde çalışmış olan bu yapıya karşı Adalet ve Kalkınma Partisi büyük bir mücadele veriyorken acaba sizler hangi tarafta duruyordunuz? 30 Mart 2014 seçimlerinden önce bu yapının kanallarına çıkıp ”Erdoğan seçimleri göremeyecek, iddia ediyorum, ülkeden kaçacak.” diye ifadelerde bulunan Genel Başkanınız acaba nerede duruyordu? Burada her gün dile getirdiğiniz Ergenekon davalarına atfen, Ergenekon davalarında onları tiye alan, o süreçlerle alakalı kamuoyunda “tweet”ler atan Hanım Büşra Erdal’ı CHP Genel Merkezinde 17-25’ten sonra ağırlıyorken, biz bu yapıyla mücadele ediyorken, Genel Başkanınız makam odasında ağırlıyorken onları da rapora yazdınız mı?

HALUK PEKŞEN (Trabzon) - Yazdık, daha fazlasını yazdık.

MEHMET MUŞ (Devamla) - Onları da yazsaydınız, onları da yazmanız lazımdı. Hanım Büşra Erdal’ı Genel Merkezinizde nasıl ağırladığınızı da yazın. Bu yapının çıkarttığı gazeteyi gelip Genel Merkezinizde Genel Başkanınıza… Bizler, Türkiye Cumhuriyeti devleti, Adalet ve Kalkınma Partisi ve bu yapıyla mücadele eden diğer partiler buna karşı mücadele ediyorken genel merkezinizde onların çıkarttığı yeni gazeteleri nasıl karşıladığınızı, nasıl karşılıklı oturup konuştuğunuzu da buradan ifade edin ki bu yapıyla kimin nasıl mücadele ettiği daha iyi ortaya çıksın.

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – FETÖ’yle biz mücadele ettik, siz o gazetelere yıllarca haber oldunuz, o gazeteleri siz yaşattınız yıllarca.

MEHMET MUŞ (Devamla) - Bunların tamamını da o raporunuza yazın, yazın ki millet sizi daha iyi değerlendirsin.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Muş.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Birgül Ayman Güler’in konuşması var ya. Milletvekilinin, Birgül Ayman Güler’in “FETÖ’yle iş birliği yaptık.” diye konuşması var.

MEHMET MUŞ (İstanbul) - “İttifak yaptık.” diyor Sayın Pekşen.

HALUK PEKŞEN (Trabzon) - Sayın Muş, siz onlara hizmet ederken ben onların karşısındaydım.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Özel…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Çok açık sataşmalarda bulundu efendim, tamamı grubumuza sataşmaydı, yanıt hakkımızı kullanmak istiyorum.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Özel.

7.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Muş, benim “Ne istediniz de vermedik?” diyen genel başkanım yok. (CHP sıralarından alkışlar) Benim “Seçimler geçsin, parsel parsel Ankara’yı nasıl verdiğini açıklayacağım.” diyen kurucum ve geçmiş dönemin başbakan yardımcım yok.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Çankaya’da “Yamyamları doyuramıyorum.” diyen başkanına bak. Çankaya’daki eski belediye başkanınıza bakın.

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Cumhuriyet Halk Partisi vesayet odaklarıyla mücadele konusundaki samimiyetini her zaman ortaya koymuşken “Bu devleti 2002’de yönetmeye geldiğimizde kadromuz yoktu, bunlara sarıldık.” diyen sizin partinizin kurucuları. (CHP sıralarından alkışlar) Bugün gelinen noktada 2011’de aldığınız 47 hâkim, savcının 44’ünü, 2012’deki 24’ün 22’sini, 2013’teki 42 hâkim, savcının 39’unu ihraç etmek zorunda kalmışsınız. Tüm zamanların ortalaması, ihraç edilen hâkim, savcılarda sizden önceki dönem alınanlar yüzde 15, sizin ortalamanız toplama bütün dönemleri dâhil edersek yüzde 43, sadece sizin döneminizde alınanların ortalaması yüzde 65. Raporu açın, bunları okuyun. Devleti, yargıyı, Yargıtayı, Danıştayı, tüm hukuk sistemini bunlara siz teslim ettiniz. Bu sorumluluktan kaçan, elindeki -internetteki- sahte, boş bir makbuzdan CHP iltisakı, irtibatı üretmeye çalışan aciz bir FETÖ’cüyü FETÖ’yle mücadelenin başına koymak kadar kör göze parmak sokmak akıl alır bir davranış değil.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – İzmir Milletvekili Birgül Ayman Güler’e ne diyeceksin? Aç, bak, Birgül Ayman Güler ne diyor, baksana. Konuşuyorsun öyle.

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Ama size şunu söyleyeyim: Benim genel başkanım o “Ergenekon” dediğiniz dönemde “Ben buradaki mağdurların avukatıyım.” dedi, senin kurucu genel başkanın savcıydı kardeşim.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Milletvekiliydi geçen dönem, milletvekili yapmadınız, burada da konuştu.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Hanım Büşra Erdal’ı onun için ağırladınız!

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - Sizinkiler onların altına, bugünkü firarilerin altına zırhlı Mercedes çekerken...

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Hanım Büşra Erdal’ı onun için ağırladınız!

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – ...benim grubumdaki 2 milletvekili beş sene kabir azabı çekiyordu sizin F Tipi cehenneminizde.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özel.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Birgül Ayman Güler ne diyor onu söyle sen, onu söyle! Birgül Ayman Güler ne diyor, onu söyle, ona cevap ver!

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan uzatmak istemiyorum.

BAŞKAN – Sayın Muş...

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Ben açık bir şey söyledim. Hanım Büşra Erdal da neredeydi onu da söylesin dedim. Sayın Başkan, bakın, biz devlet partisi değiliz ki kendi kadrolarımızı getirelim. Devlette kimler varsa bürokrasi içerisinde liyakat esasına göre bunlar gerekli yerlere getirilir ve çalışılır.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Aldıklarının yüzde 65’i ihraç, aldıklarının yüzde 65’i ihraç.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Biz bir yerden getirmeyiz bunları, biz bir yerden alıp gelmeyiz.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Liyakat kalmamış ya.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Bir diğeri de, burada ısrarla söyledim, bakın, Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Başkan Yardımcılığını yapmış Birgül Ayman Güler diyor ki: “CHP -biz- FETÖ’yle iş birliği yapmıştır.” onun beyanıdır, bunlara bir şey söylesin grup başkan vekili.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Cevap verin.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Bunu sordum, bunları söyledim, buna cevap istedim, başka bir şey söylemedim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Muş.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Özel...

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Muş, yerinden “Tutanağa geçsin.” diye konuşuyor. Burada şöyle bir şey var: Yeni bir itham, yeni bir saldırı, yeni hakaret de yapmamanın taahhüdüdür o; yaparsanız cevap hakkı doğar. “Cumhuriyet Halk Partisi, FETÖ’yle iş birliği yapmıştır.” söyleminden dolayı cevap hakkımızı kullanmak istiyoruz.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Özel.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Trabzon Milletvekilimiz Sayın Haluk Pekşen konuşacak.

BAŞKAN – Sayın Haluk Pekşen, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz iki dakikadır.

Lütfen yeni bir sataşmaya meydan vermeyin Sayın Pekşen.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Sizin milletvekiliniz söyledi ya, onu yalanlayın o zaman.

8.- Trabzon Milletvekili Haluk Pekşen’in, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un yerinden sarf ettiği bazı ifadeleri sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

HALUK PEKŞEN (Trabzon) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, güzel olan şey şu ki: AKP’ye on beş yılda bir musibet öyle bir ders vermiş ki anlamışlar, Türkiye’yi nasıl bir felaketin kucağına ittiklerini onlar da anlamışlar.

Balyoz davasında, Ergenekon davasında Cumhuriyet Halk Partisi Silivri’de panzerlerin önünde canı pahasına mücadele ederken siz televizyon ekranlarında...

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Hanım Büşra Erdal’ı söyleyin. Hanım Büşra Erdal’ı ağırlıyorken söyleyin.

HALUK PEKŞEN (Devamla) - ...onların avukatlığını, amigoluğunu yapanları bugün Soruşturma Komisyonuna başkan seçtiniz.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Pekşen, Hanım Büşra Erdal’ı niye ağırladınız, onu söyleyin.

HALUK PEKŞEN (Devamla) - Ben de şunu söylüyorum size: Ya, bu kadar yüreklisiniz, bu FETÖ’yü de ortaya çıkarmak istiyorsunuz, bu FETÖ’nün özellikle kozmik odaya giren o alçak hâkimle ilgili soruşturma sürecini hadi bir başlatalım, öbürünü yapalım. Gelin, özellikle, byLock kullanan milletvekilleri kimdir değildir, şunu bir araştıralım. Hadi hodri meydan! Yüreğiniz yetiyorsa byLock kullanan milletvekillerinin listesini gelelim ve halkın önüne koyalım. Bir bu. (CHP sıralarından alkışlar)

HALİL ELDEMİR (Bilecik) – Var mı öyle bir liste? Elinde var mı öyle bir liste konuşuyorsun?

HALUK PEKŞEN (Devamla) – Var tabii, var tabii.

HALİL ELDEMİR (Bilecik) – Varsa elinde öyle bir liste, çık konuş ya!

HALUK PEKŞEN (Devamla) - Yoksa çıkın devlet bilgisi verin, deyin ki: “Yoktur.”

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Yok kardeşim, yok!

HALUK PEKŞEN (Devamla) – Niye diyemiyorsunuz? O hâlde, yüreğiniz yetiyorsa gelin şu byLock’u bir açıklayın. Hodri meydan size!

Peki, başka bir hodri meydan daha söylüyorum size: FETÖ hâlâ sizin tam da içinizde. Savcılıklarda, Konya Savcılığında, Ankara Savcılığında “Savcılar tarafından soruşturulması gerekir.” deyip de Köşk tarafından “Şimdilik beklesin.” denilen var mı, yok mu?

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Yok!

HALUK PEKŞEN (Devamla) – Hodri meydan! Hadi araştıralım, kuralım bir komisyon. Bu soruşturmaların gerçekten savcılıklarda engellenmediğini bir öğrenelim. Var mı yüreğiniz? Gelin bir gerçeği konuşalım. Hodri meydan!

Çok teşekkür ediyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Pekşen.

IX.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- CHP Grubunun, Manisa Milletvekili Mazlum Nurlu ve arkadaşları tarafından, Manisa'daki askerî birliklerde yaşanan zehirlenme vakalarının nedenleri ile Türk Silahlı Kuvvetlerinde yapılan yemek ihalelerinin ve yemek şirketlerinin teknik ve hijyen şartlarının araştırılması amacıyla 30/5/2017 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 12 Haziran 2017 Pazartesi günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin aleyhinde Ramazan Can, Kırıkkale Milletvekili.

Buyurun Sayın Can. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, bu tartışmayı uzatmak istemiyorum ancak milletvekilleri olarak töhmet altında kalmak da istemeyiz. Eğer byLock kullanan milletvekilleri varsa, bunu bir milletvekili iddia ediyorsa bu iddiasını ispat etmek zorundadır ve buradan da isimleri tek tek açıklamak zorundadır. Aksi takdirde, kendisini müfteri ilan ediyorum.

Diğer taraftan, bu Mecliste 15 Temmuz gecesi Milliyetçi Hareket Partisinden, Cumhuriyet Halk Partisinden grup başkan vekilleri buradaydı ve Genel Kurulda siyasi tarihimize, demokrasi tarihimize not düşecek şekilde, demokrasi manifestoları şeklinde konuşmalar yaptı. Gerçekten o noktada da hepimiz teşekkür ettik. Madem kontrollü darbeydi de Genel Kurula niçin gelindi? Kontrollü darbeye niye alet olundu? Bunu da sormamız gerekiyor. Bunları geçelim. 249 şehidimizin kemiklerini sızlatmaya kimsenin hakkı ve haddi yoktur diye düşünüyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu konuyu fazla da uzatmak istemiyorum. Bugün Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisinde Manisa Milletvekili Mazlum Nurlu ve arkadaşları tarafından askerî birlik içerisindeki zehirlenme vakaları ve yemek ihaleleriyle ilgili ihale yolsuzluklarından bahseden 30/5/2017 tarihinde verilmiş bir grup önerisi var.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bir Manisalı yok muydu konuşsun? 5 vekiliniz var.

RAMAZAN CAN (Devamla) – Aynı şekilde, Cumhuriyet Halk Partili milletvekillerinin 31 Mayıs tarihli Tarım Bakanıyla ilgili verdiği gensoru önergesinin ön görüşmesi var. Netice itibarıyla, önergelerin veriliş tarihleri birer gün arayla.

Burada askerî birlikler içerisindeki zehirlenme vakaları ve yemek şirketleriyle ilgili ihale yolsuzluklarından bahsedildi. Tabii ki bu zehirlenme olayları araştırılmalı. Diğer taraftan, yemek şirketi ihalelerinde yolsuzluk, usulsüzlük varsa bunlar gerçekten somut iddialara, müşahhas bilgilere dayanıyorsa bunlar da adliyeye, yargıya, cumhuriyet savcılıklarına intikal ettirilmeli. Eğer bizler de bu somut verilerden istifade edebilirsek bizler de hep beraber takip edelim diye düşünüyorum.

Yine, Tarım Bakanıyla ilgili (11/16) esas sayılı Gensoru Önergesi’nin gündeme alınıp alınmamasına ilişkin ön görüşmeler var. Bugün Cumhuriyet Halk Partisinin bu grup önerisini kabul ettiğimiz takdirde görüşmelerine başlayacağız, komisyon kurulup kurulmamasına Genel Kurul karar verecek. Dolayısıyla, akabinde de gensoru görüşülecek. Hem gensoru önergesi hem grup önergesi yarışıyor şu an. Netice itibarıyla, ikisi de önem arz ediyordur ama hangisi önemlidir, bunları da tartışmamız gerekiyor. Netice itibarıyla, benim buradan aldığım, Cumhuriyet Halk Partisinin bu grup önerisi kabul edilmeyecek, bunu biliyor, grup önerisinin kabul edilmeyeceğine dair şüpheleri var ama buna rağmen de veriyor, amaç gensoruyu görüşmek. Benim de tavsiyem şudur ki: Gensoru önergesi daha önemlidir. Dolayısıyla, gensoru önergesini de sulandırmaya hiç gerek yoktur diye düşünüyorum.

Aynı şekilde 485 sıra sayılı Sanayinin Geliştirilmesi ve Üretimin Artırılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın tümü üzerindeki görüşmelere başlamıştık; tümü üzerindeki görüşmelerde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu konuşmalarını yaptı, sıra diğer gruplarda. Bütün bunları da değerlendirdiğimizde ve milletimizin kahir ekseriyetinin bu kanunun, özellikle, Meclisten geçirilmesine ihtiyacı olduğundan bahisle farklı bir zamanda bu grup önerisinin, özellikle, askeriye içerisindeki yemek ihaleleriyle ilgili ve hijyen ortamı ile zehirlenme vakalarıyla ilgili araştırmaların daha geniş bir zamanda, gündemin rahat olduğu bir zamanda değerlendirilmesinin uygun olacağını düşünüyor ve Genel Kurulu tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Can.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Sayın Özel…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Ramazan Can “Madem kontrollü darbe diyecektiniz, o gece buraya niye geldiniz?” diyerek grubumuza sataştı.

HALİL ELDEMİR (Bilecik) – “Niye geldiniz?” demedi, “Niye alet oldunuz?” dedi.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Veya “alet oldunuz.” Ben onun kadar çirkinleşmeden ifadeyi ifade etmeye çalıştım ama siz illa…

İkincisi de: Grup önerimiz ve verilmiş olan gensoruyla ilgili Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun tutumunu eleştirdi. Bunlara cevap vermek isterim efendim.

BAŞKAN – Buyurun, cevap vermek istiyorsanız yerinizden mikrofonu…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Eğer takdir ederseniz, İç Tüzük 69’a göre sataşmadan…

BAŞKAN – Hangi cümlesiyle sataştı, onu bana söyleyin.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Efendim, “O gece buraya geldiniz, darbe karşıtı çok güzel konuşmalar yaptınız, mademki kontrollü darbe diyecektiniz o gece niye Meclise geldiniz?” diyerek Cumhuriyet Halk Partisinin…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Özel. (CHP sıralarından alkışlar)

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

9.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Aslında, sürekli bu konuda kürsüye çıkmak niyetinde değiliz ama anlaşılıyor ki siyaset üretemeyen ve kendisini sadece muhalefete muhalefet etmekle konumlandırmış bir iktidar partisinin paradoksuyla karşı karşıyayız, çaresizliğiyle karşı karşıyayız.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – O sizin çaresizliğin be! Altmış yıldır iktidar olamıyorsunuz, ne konuşuyorsun be!

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Bugün kürsüye yolladığınız hatip şunu söylüyor: “Manisa’da zehirlenen askerler konusu çok önemli, araştırılmalı.” Biz de diyoruz ki: Sen “evet” oyu verirsen araştırılacak. Ama diyor ki: “Biz buna ‘hayır’ oyu vereceğiz.” Onu sen söyleyemezsin; bu, yüce Meclisin özgür iradesiyle vereceği bir karardır. Ama şöyle bir durum var: Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun tavrını eleştiriyorsanız önce, 5 Manisa milletvekilinden birini şuraya getirip de Manisa’da zehirlenen askerler sorununu konuşturamama durumunuzu eleştirin önce, önce bir ona bakın. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sana mı soralım!

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Ne alakası var ya!

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Grubunuzda benim bildiğim, 40’a yakın doktor var, 40’ın üzerinde; bir tane doktoru buraya çıkarıp da “Bu Salmonella mıdır? Bu zehirlenmenin sebebi nedir?” veya dünya kadar, askeriyede görev yapmış, askeriyenin tedarik yöntemleri konusunda bilgi sahibi olması gereken KİT üyesi milletvekiliniz var, biri çıksın, bunları konuşsun. Hiçbirisini yapamıyorsunuz. Bir tek mesele var, Cumhuriyet Halk Partisinin muhalefetine muhalefet etmek.

Kardeşim, “kontrollü darbe” şu demek: Darbeye direnmemek değil. Bu gece olsun yine Cumhuriyet Halk Partisi o geceki kararlılıkla direnir hem de sizin gibi iktidarda olmanın kaçınılmaz sonucu olarak darbenin muhatabı olduğu için direnmez, ana muhalefet partisiyken direnir, demokrasi için direnir, bu Meclisi kuran irade olduğu için direnir. (CHP sıralarından alkışlar)

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Ya, herkes bu ülke için direnir. Bunun iktidarı, muhalefeti var mı ya? Millete ne konuşuyorsun? Herkes çıktı sokağa be! Ne diyorsun sen ya? Ne alakası var?

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Ama, nisan ayında darbeyi aynen yazan köşe yazarları varken darbeyi öngörememek, darbeyi önlememek ve darbeden kendi darbesini üretip Türkiye’yi demokrasi açısından…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – …yüz yıl geriye götürmek sizin marifetiniz.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Ya, ne alakası var? Herkes sokağa çıktı be! Yok, iktidarmış, muhalefetmiş...

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Bunun hesabını darbecilerin verdiği gibi siz de vereceksiniz.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özel.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Muş…

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Grup Başkan Vekili konuşmasında eleştirilere cevap vereceğine, üstüne üstlük, grubumuza sataşarak konuşmasını geçiriyor. Bizim iktidar olarak kendilerine muhalefet yaparak ayakta kaldığımızı iddia ediyor.

BAŞKAN – Sayın Muş, sesiniz Divana gelmiyor.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Bizim iktidar olarak kendilerine muhalefet ederek ayakta kaldığımızı iddia ediyor. Bu açık sataşmadır grubumuza. Bu açıdan, Sayın Başkan, 69’a göre söz istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Muş, buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

10.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Başbakanımız bu byLock meselesiyle alakalı açıklama yapmıştır. Başbakanın açıklama yaptığı yerde tatmin olunmuyor. Acaba, kimin başka bir açıklama yapması gerekiyor ki CHP’nin bu noktada tatmin olması gerekiyor?

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Reisin!

MEHMET MUŞ (Devamla) – Böyle bir şeyin olmadığını Sayın Başbakanımız ifade etti.

Bir diğeri, önce, şu verdiğiniz araştırma önergesine bir bakmanızı tavsiye ederim. Siz, Manisa’daki bir meselenin araştırılmasıyla alakalı bir önerge vermemişsiniz, Türk Silahlı Kuvvetlerinde yaşanan, bu Manisa’yı örnek vererek “Türk Silahlı Kuvvetlerinde yapılan yemek ihalelerinin ve yemek şirketlerinin teknik ve hijyen şartlarının araştırılması.” demişsiniz.

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Yemekten zehirlendi adam, durup dururken mi zehirlendiler?

MEHMET MUŞ (Devamla) – Burada Manisa’yla alakalı bir şey yok.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bir oku bakalım, bir içeriği oku.

MEHMET MUŞ (Devamla) – İlla Manisa milletvekillerinin konuşmasını gerektirecek bir konu yok. Genel bir şey sorulmuş, bir yerden yola çıkılıp genel bir şeyin araştırılmasını öneriyorsunuz. Bu açıdan değerli arkadaşlar, konuşacak bir milletvekili her zaman vardır, bu Manisa milletvekili olmak zorunda değildir.

Değerli milletvekilleri, bakın, burada ben birkaç tane soru sordum, ısrarla bunun cevabını alamadım. Birgül Ayman Güler’i sordum…

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Evet ne olmuş?

MEHMET MUŞ (Devamla) – “İş birliği yaptık.” dedi, çıkın bunu bir izah edin.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – O, onun fikriydi.

MEHMET MUŞ (Devamla) – Bakın, 30 Ocak 2012 tarihinde bir diğer Genel Başkan Yardımcınız diyor ki: “Zaman gazetesini en iyi tanımlamak… Nasıl tanımlarsınız diye sorarlarsa vicdandır.” diyor.

Şimdi, sorduğum bir diğer şey şuydu: “Bakın, şimdi Silivri’de olmak vardı, Balyoz kadınları filan, haber merkezinden daha eğlenceli be! Twitter’da promosyon zamanı! Her 500’üncü takipçime bir günlük Silivri'de konaklama, mahkemeyi gezme, duruşma izleme, sabah kahvaltı, öğle yemeği...” Bunu söyleyen kim? Hanım Büşra Erdal. Peki, Hanım Büşra Erdal’ı makam odasında ağırlayan kim? Ağırlayan kim? Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Görüşmesin mi vatandaşıyla, görüşmesin mi?

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Güzel kardeşim, siz tamamıyla iç içe, dış dışa ömrünüzü geçirdiniz.

MEHMET MUŞ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bir kere problemi iyi tespit etmemiz lazım, kimin ne söylediğine tarih tanıklık etmektedir.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Muş.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, sizin de iyi niyetinizi suistimal etmeyelim ama bir gerçeği ortaya koyalım. Benim de böyle bir talihsizliğim var, Soma Komisyonuyla ilgili bir konuşma yapmıştım, Cumhurbaşkanına bir yanlış bilgi verdiler, devrin Başbakanına, -aslında o görevlendirme de zatıaliniz tarafından yapılmıştı- çıktı dedi ki: “Konuşmasına baktım, Soma’nın “S”si yok.” dedi, sonra televizyonlar 27 Soma saydılar o konuşmada. Şimdi, kendisi Başkanlık Divanına gündeme alınma yazımızı grup önerisi sanmış, okuyor ve diyor ki: “Manisa’dan hareketle…” Önerge burada beyefendi. İçinde 17 kez “Manisa” geçiyor. Önergede Manisa’daki olayla ilgili bu önergenin gündeme alınması isteniyor.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Neyi araştırıyorsunuz bak.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sevk yazısını önerge sanmış Sayın Grup Başkan Vekili. (CHP sıralarından alkışlar)

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Hayır, ne alakası var?

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Yazdığınıza bak, neyin araştırılmasını teklif ediyorsunuz?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bu önergenin görüşülmesini istiyoruz efendim.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özel.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, talebin ne olduğu açık burada, genel bir araştırma istiyorlar, onu söylüyorum.

IX.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- CHP Grubunun, Manisa Milletvekili Mazlum Nurlu ve arkadaşları tarafından, Manisa'daki askerî birliklerde yaşanan zehirlenme vakalarının nedenleri ile Türk Silahlı Kuvvetlerinde yapılan yemek ihalelerinin ve yemek şirketlerinin teknik ve hijyen şartlarının araştırılması amacıyla 30/5/2017 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 12 Haziran 2017 Pazartesi günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Evet, önerinin lehinde Müslüm Doğan, İzmir Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Doğan.

MÜSLÜM DOĞAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Manisa ve Diyarbakır’daki askerlerin zehirlenmesine ilişkin Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu araştırma önergesinin lehinde konuşacağımı ve askerlerimize de acil şifa dilediğimi belirtmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, bugün çok önemli bir konu var. Parti Sözcümüz ve eski Diyarbakır Büyükşehir Belediye Eş Başkanı ve şu anda Urfa Milletvekilimiz Osman Baydemir hakkında bir fezleke düzenlendi. Bu fezlekenin konusu ne biliyor musunuz arkadaşlar? Bir cemevinin tahsis edilmesi meselesi. Hiç konuyu çarpıtmıyorum. Bakın, bir mülkiye müfettişi -tabii, kayyum atandıktan sonra- görevlendiriliyor, mülkiye müfettişi o kadar bilgisiz, o kadar hukuk tanımaz bir şekilde konuyu inceliyor ki… Arkadaşlar, yapılan bu işlem, biliyorsunuz, GAP kapsamında, 388 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin tamamen hukuki zeminine oturmuş bir plana cemevinin işlenmesiyle ilgili bir husus. Büyükşehir Belediyesi on yıllık bir tesis yapıyor, diyor ki: “Alevilerin ibadethanesi cemevidir. Bunu 1/1000 ve 1/5000 ölçekli plana da işliyorum.” Meclis kararı çıkartıyor ve bu iş ve işlemler de yine 388 sayılı Kanun Hükmünde Kararname uyarınca GAP İdaresi tarafından tasdik ediliyor ve siz bunu gerekçe göstererek, bir cümleyi gerekçe göstererek bir fezleke hazırlıyorsunuz. Savcı da bilgisiz. Savcı 388 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin ne olduğunu bilmiyor. İmar planı uygulamalarını, tescile konu olan iş ve işlemlerin sırasını bile bilmiyor; tam bir rezalet değerli milletvekilleri. Bu işlemden vazgeçmemiz lazım, bu durum bu şekilde sürdürülemez.

Şimdi, değerli milletvekilleri, burada sürekli konuşuyoruz, çok önemli konuları konuşuyoruz. Halil Bey burada, bakan yardımcısıydı, ben de orada şube müdürüydüm. Arkadaşlar, İtfaiye Meydanı’ndaki caminin mülkiyet konusunu ben çözdüm, aynı şekilde, aynı gerekçeleri yönetim kuruluna biz sunduk. Tescile konu olan bir işlem vardı, Sosyal Güvenlik Kurumunun, Emekli Sandığının arsası, sit alanı içerisinde olan bir kısım mülkiyet ilişkilerini, hepsini -Halil Bey çok iyi biliyor- ben çözdüm, yönetim kuruluna da biz götürdük. Aynı ibareleri var Halil Bey’in. O zaman Faruk Bey’in verdiği talimatla biz bunu yaptık. Şimdi, o zaman Faruk Bey hakkında fezleke mi düzenlenecek? Cami bir ihtiyaçtır, orada bir ihtiyaç hasıl olmuş ve cami yapılmış. Diyarbakır’da da bir cemevi ihtiyaçtır, bu şekilde bir tahsis gerçekleşmiş. Bunu fezlekeye dönüştürürseniz siz iyi niyetli değilsiniz demektir; bunu da burada tekrar belirtmek istiyorum.

Şimdi, biraz önce ifade ettiğim gibi, burada birçok konuları konuşuyoruz değerli milletvekilleri. Ama, anlam buluyor mu, bulmuyor mu, ülkenin gündemi nedir, nereye gidiyoruz inanın çok büyük kuşkularım var.

Sizin de bildiğiniz üzere, ülkemizin en sorunu olan Kürt sorunu tüm yönleriyle konuşulmuş, tartışılmış ve müzakere sürecine kadar çıkarılmasına rağmen soruna bakışta eskiyi aratmayacak söylev ve uygulamalara dönülmüş durumdadır. Kürt sorunun çözümü her zaman sorunun içindedir. Sonuç üzerinden konunun tartışılması meseleyi görmemek yada ipe un sermek anlamına gelmektedir. Diğer birçok sorunda olduğu gibi sorunlarımızla yüzleşme, tartışma, kendimizi eleştirme cesaretimizi yeniden gözden geçirmeliyiz değerli milletvekilleri.

Başörtüsündeki gericiliği nasıl bertaraf edip başörtüsünü özgürleştirdikse Kürt ve Alevi sorunu konusunda da yeni bir bakışı yakalamalıyız, bu konuda cesaretli olmalıyız.

Aslında, bu konuda çok umutlu olduğumu da ifade etmek istiyorum. Konuyla ilgili olarak bazen geç kaldık diyoruz, bazen de yaşadığımız süreç gibi sorunu erteleme yönünde kararlar alıyoruz. Sorunların üzerini başka sorunlarla örtme, gündemden düşürme taktiği artık bitmiştir. Konuya bu şekilde yaklaşmak aslında ülkemize yapılmış en büyük haksızlıktır, ne yapsak da sorun ortadadır.

İç hukukumuzla birlikte yaşam kültürümüzle, aidiyetlerimizle elde ettiğimiz değerler aslında sorunun çözümü için de önümüze bir fırsat koyuyor. Birlikte yaşamanın ortaya koyduğu değerler birikimini bir fırsata dönüştürmenin tam zamanı.

Değerli milletvekilleri, demokratik bir ulus olacaksak, ki bu konuda tüm halklar bir ulus olmanın ruhsal şekillenme anlamında sürecini yaşamıştır. Herkes, halklar burada kendisini bir ulus olarak tanımlamaktadır. Aslında bu da büyük bir fırsattır.

Yıllarca Alevilerin inanç ve öğretileri yok sayıldı ama inanç ve öğreti kendini sürekli olarak yeniledi. Özgün hâlini kentlerde koruma refleksi geliştirerek cemevi kavramını geliştirdi. Cemevleri öyle eski, tarihî bir kavram da değildir değerli milletvekilleri. Kırsal alanda yani köylerdeki kapalı ekonomik yapıdan kente göçle birlikte kapitalizmin olanaklarından yararlanarak, inançlarını ileri bir sürece aktarma konusunda da önemli deneyimlere sahip oldular.

Kürtler için de sorun böyledir. Ana dillerinin gelişmesiyle demokratik toplumsal örgütlülüklerini çok önemli bir seviyeye ulaştırdılar. Demokratik ulus gibi halkların bir ulus olma pradigmasını, ortak vatan ve demokratik cumhuriyetin halklar için yaşamsal anlam içerdiği bilincine ulaştırdılar. Kadın özgürlüğü ve özgürlükçü laik toplumsal düzen talep etme düzeyleri de ayrıca çok önemlidir. En önemlisi de birlikte yaşam kültürüne ulaşmalarıdır. Cumhuriyetin bir birikim olduğunu ama demokratikleşmesinin yaşamsal olduğunu ortak vatan paradigmasıyla birleştirdiler. Resmî ideolojiyle yanlış konumlanma maalesef sorunların artmasına neden olmuştur. Resmî ideolojiyle ortadaki bu yanlış konumlanma maalesef sorunların bu düzeye gelmesine de neden olmuştur. Böylelikle tartışılması gereken sorunları tartışamaz hâle geldik ama tartışamadığımız her konu karşımıza çıktı büyüyerek. Bugün siyasetin gayesi sorundan çözüm çıkarmak olmalıdır. Siyasetin ve siyasetçinin bu alandaki duruşu çözüm üretmesi yönünde olmalıdır. Soruna yaslanıp korkular üreterek ondan yararlanma şeklinde bu topluma bu şekilde bir zarar verilecektir elbette. “Aslında ülkemiz sorunların varlığına göz yumanların, sorunlardan beslenenlerin ihanetine uğradı.” dersek doğru söylemiş oluruz herhâlde. Bu konuda, toplumun örgütlü tüm kesimlerinin vebali söz konusudur. Bu konularda o kadar ilginç süreçler yaşandı ki gün geldi tarihî gerçekleri, sosyolojik süreçleri reddettik. Bu durum da sorunu çözme becerimizin ve irademizin zayıflamasına neden olmuştur. Elbette çok yol da katetmiş durumdayız. En önemli idrak kazancımız da Kürt-Türk, aydın-halk, siyaset-asker gibi tanımlamaların birer ayrışma unsuru olmadığı, bir toplumsal bütünün parçası olduğu hususudur. Bu da son derece önemli bir süreçtir.

Bu sorunların çözülmemesinin nedenleri artık ortaya çıkarılmalıdır. Bu sorunlarımızın çözümsüzlüğe ötelenmesinin en büyük nedeni aslında oligarşik bir bürokratik yapının devletin bünyesini sarmasıdır. Artık toplumumuzun tüm kesimlerinde Kürt sorununun hepimizin ortak sorunu olduğu, bu sorunun ciddi anlamda, tartışmanın ötesinde, çözülmesi gerektiği bilinci ve zemini artık çok sağlamdır.

Türkiye'de yani ortak vatanımızda eşit koşullarda eşit yurttaş olarak yaşamak isteyen insanların sorununu çözmek zorundayız. Barış içerisinde, demokratik siyasetin egemenliğiyle bu sorun çözülebilir. Başka bir şey düşünmek bu ülkeye yapılacak en büyük kötülüktür. Sonuç üzerinden gitmek, sorunu çözüme dönüştürmek siyaset kurumlarının temel görevi olmalıdır. Hâlâ yüzleşemediğimiz onlarca sorun var. Belki de konuyu yeni tartışıyor olmamızdan kaynaklı gecikmeler de olabilir ancak cesaretli, kararlı bir demokratik siyasetle, sorunlarla yüzleşerek çok olumlu süreçleri de yaşayabiliriz.

Değerli milletvekilleri “Kürt sorununun çözümü için bizim siyasal aktörlere ihtiyacımız var.” deniyorsa bu aktör sonuç üzerinden gidilerek bulunabilir. Partimiz Halkların Demokratik Partisinin başta eş genel başkanları, milletvekilleri, belediye başkanları, parti kadroları tutuklanmak vasıtasıyla sürece katılması engellenmiştir yani aktörlerin yerine figüranlar aranmaktadır. Bu yöntem çözümsüzlüğü getirir. Bu olumsuz iklimden kurtulmalıyız. Gözyaşları dinmelidir. Ülkemizde akan her damla kanın artık kaldırılamayacak boyuta ulaştığı kesin bir husustur. Hükûmetin soruna yaklaşımı, çözümsüzlüğü dayatması nedeniyle halklarımız arasındaki kadim sağlam bağlar uluslararası güçler tarafından zayıflatılmak istenmektedir. Bu konu da son derece önemlidir ve dikkate almanız gereken bir husustur.

Geleceğin Türkiye'sini inşa etmek Kürt sorununun çözümüne bağlıdır. Bugün halklar ve inançlar demokratik bir Türkiye'ye özlem duymaktadırlar. Çağdaş, modern ve demokratik bir ülke yaratılmak isteniyorsa bir yol temizliğine de ihtiyaç vardır. Hiçbir inancın ve düşüncenin engellenmediği siyasi bir atmosfer yaratmak zorundayız. Alevilerin neden iç hukukla sorunları çözülmüyor? Uluslararası hukukun neden gereği yerine getirilmiyor? Bu direnç niyedir? Cemevlerinin ibadethane olarak hukukumuzda yer bulmasının kime ne zararı var? Neden din dersleri hâlâ zorunlu okutulmaktadır? Ana dilde neden eğitim engellenmekte ve kabul görmemektedir? Bu soruları saatlerce dinleyeceğiniz şekilde çoğaltabiliriz.

Kısaca, yaşadığımız son süreç itibarıyla yeni tekçilik, yeni Osmanlıcılık dayatılmaktadır…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayınız Sayın Doğan.

MÜSLÜM DOĞAN (Devamla) - …yeni asimilasyon araçları sürece dâhil edilmektedir. Meselelere pragmatik ve faydacı yaklaşan AK PARTİ sorunların çözümünden yana görünmemektedir. Alevi çalıştayları düzenlemenin anlamı ne idi? Aleviler ne istiyor, sorun nereden kaynaklanıyor? Sorunlar tespit edildi. “Tek inanç sistemi temelli devlet anlayışı” diye -özetle- tespitler yapıldı. Kürt sorunu için de durum böyledir. Ülkemizde farklı etnik yapıda ve inançtan insanlar yaşamaktadır. Bu çoğulculuğu demokratik bir toplum yaratma çabasıyla birleştirmek zorundayız. Çoğulcu demokratik bir toplum düzeni inşa edilmek zorundadır. Bunun için bir yeni anayasa yapmalıyız. Anayasa bu ülkenin çok dilli ve inançlı yapısını esas almalıdır. Cumhuriyet çok önemli bir birikimdir ancak demokratikleştirilemediğinden yorgun düşmüştür, hızlıca demokratikleşmesi durumunda dinamik bir yapıya kavuşacaktır. Halkların ortak birikimi olan cumhuriyetin tekçi tercihleri artık modern dünyada kabul görmemektedir. Sorunları gizlemeyi, çözümde isteksizliği doğru yaptığımız işler olarak kabul edemeyiz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Doğan.

Önerinin aleyhinde Antalya Milletvekili Ahmet Selim Yurdakul. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Yurdakul.

AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, saygıdeğer vatandaşlarım; Peygamber ocağı askerî kışlalarımızdaki zehirlenmeler hakkında Milliyetçi Hareket Partisi adına konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım. Öncelikle, mübarek ramazan ayının ülkemizin birlik ve beraberliğini güçlendirmesini Yüce Allah’tan niyaz ederim.

Muhterem vatandaşlar, ellerine kına yakarak ve tükenmez bir vatan sevgisiyle Peygamber ocağına gönderdiğimiz evlatların beslenmesi, giyimi ve her türlü teçhizatla donatılması ülke olarak önceliğimiz olmalıdır. Bizler düşmanlarla çevrili bir coğrafyanın içindeyiz. Bir gün bile yılgınlığa kapılmadan, bir gün bile bıkmadan ülkemizi ve mensubu olduğumuz büyük Türk milletini korumak için daima hazır olmak zorundayız. Ordumuz coğrafyanın en güçlüsü, askerimiz ayak bastığı her yerde muzaffer olmalıdır. Ancak bunun kolay olmadığını hepimiz biliyoruz. Bizi her fırsatta köşeye sıkıştırmak isteyen görünür ve gizli düşmanlar, başta ordumuz olmak üzere, kuyumuzu kazmak istiyorlar. Askerimize karşı kullanılan silahlara baktığımızda dünyanın her yerinden izler görüyoruz. Hâl böyleyken askerimizin ve polisimizin moralini en üst seviyede tutmak zorunluluğumuz her zaman vardır.

Türk toplumunda her zaman ordu-millet anlayışı görülmüştür. Askerlik ayrıcalıklı bir meslek sayılmamış, eli silah tutan, kadın-erkek herkes asker sayılmıştır. Günümüzde de 20 yaşına gelen her erkek askerlik görevini ifa etmek için seve seve askere gitmektedir. Anne ve babalar, evlatlarını büyük bir gururla asker ocağına teslim etmektedir. Devletimizin güvenliğini teslim ettiğimiz askerlerimiz de devletimize emanettir.

23 Mayıs 2017 tarihinde Manisa 1. Piyade Er Eğitim Tugayında akşam yemeğinden sonra 1.500’den fazla asker tedavi altına alınmış, maalesef er Hüsnü Özel yaşamını yitirmiştir. 27 Mayıs 2017 tarihinde Manisa Kırkağaç 6. Jandarma Komando Eğitim Alayında akşam yemeğinden sonra 400 asker rahatsızlanırken, 150 asker hastanelerde tedavi altına alınmıştır. Bundan sonra, 11 Haziran 2017 tarihinde ise Diyarbakır’da 7. Kolordu Komutanlığında ve buraya bağlı Bakım Merkez Komutanlığında akşam yemeğini yedikten sonra zehirlenme belirtileri gösteren 25 asker ambulanslarla Diyarbakır’daki hastanelere kaldırılmıştır. Gıda zehirlenmesi şüphesi bulunan askerlere hemen acil tedavi uygulanarak yemeklerden, incelenmek üzere, numuneler alınmıştır ve olayla ilgili incelemeler detaylı olarak sürdürülmektedir.

Manisa’daki zehirlenme olaylarıyla ilgili olarak yetkililer tarafından tatmin edici bir açıklama henüz yapılmamıştır. Hatta askerlerin zehirlenmelerinin “Psikolojiktir.”, “Midelerini üşütmüşler.”, “Sudan değil bir bakteriden olabilir.” gibi söylemlerle olayın basitleştirilmeye çalışıldığı iddia edilmektedir.

23 Mayıs 2017 tarihinde Manisa 1. Piyade Eğitim Tugay Komutanlığında 1.500 askerimiz zehirlenirken 1 askerimiz şehit olmuştur. Buranın yemek ihalesi 7 Şubat 2015 tarihinde yapılmış ve daha önce adı ihale yolsuzluğuna karışan şirket, üç yıllığına, 32 milyon lira bedelle açılan ihaleyi 28 milyon liraya almıştır. Burada zehirlenen askerlerin salı günü öğle yemeğinde yedikleri hindiden zehirlendikleri iddia edilmektedir. Akşamüstü bulantı, kusma, karın ağrısı şikâyetleriyle birlikte birçok asker ambulansla hastanelere kaldırılmıştır. Hastaneye sevk edilen ilk askerlerin durumlarının adli vaka olarak bildirilmemesi yönünde bir talimat geldiği de iddia edilmektedir.

Manisa’da ve Diyarbakır’da yaşanan bu zehirlenmelerle ilgili kamuoyunu tatmin edici bir açıklamanın yapılmamış olması… Manisa’daki yemek firmasıyla ilgili iddiaların, Türk Silahlı Kuvvetlerinde yapılan yemek ihalelerinin ve yemek şirketlerinin teknik ve hijyen şartlarının tabii ki araştırılması gerekmektedir.

Evet, sanayi ve ticaret önemli ancak askerî ve güvenlik güçleri yeterli olmayan bir ülkenin bu coğrafyada ne ticaret yapması ne global boyutta büyük bir inşaat şirketine sahip olması mümkün değildir. Bugün, şartları ve teçhizatları yeterli olmayan güvenlik güçleriniz varsa emin olun size, değil yabancı bir ülkede üs kurmak, su bile sattırmazlar. İkmal, ülkelerin askerî varlıkları için en hayati kelimedir. Savaşları ne kazandırır biliyor musunuz? Savaşları Patriot füzeleri kazandırmaz. Savaşları nükleer güçle çalışan uçak gemileri de kazandırmaz. Satıhtan satıha, satıhtan havaya, havadan havaya, havadan yere mühimmatlar, sahra topları, hafif havanlar, gizli iletişim protokolleri, dijital gardiyanlar, 100 bin atışa mukavemetli namlular, sürtünmeyi azaltan kaplamalar, termal kameralara yakalanmayan kumaşlar, evet, arkadaşlar, bunların hiçbirisi size savaşı kazandırmaz. Bir savaşı ne kazandırır biliyor musunuz? Sadece -basit de olsa, size belki öyle gelebilir ama- sıcak bir çorba. Evet, yalnızca sıcak bir çorbayla savaşı kazanabilirsiniz. Cephedeki avcı çukurundaki bir eriniz akşam yemeğinde sıcak ve temiz bir çorba içebiliyorsa, kahvaltıda sıcak ve tavşankanı bir çay içebiliyorsa o askerle her türlü savaşı kazanabilirsiniz. Özellikle Türk milletinin bir askeri, bir evladıysa hiç tereddüt etmenize gerek yoktur.

Bu nedenle bu olayların bir daha tekrarlanmaması için biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak şu önerilerde bulunuyoruz: İlk olarak gıda ham maddeleri kalitesi öncelikle kaynağında kontrol edilmelidir.

İkinci olarak yemek hâline getirildikleri alanlarda hijyen şartları kesinlikle oluşturulmalıdır.

Üçüncü olarak, nihai, yemekler dağıtılmadan önce daimi olarak uzman kişiler tarafından kontrol edilmelidir.

Dördüncüsü ise -en büyük eksikliğimiz ve işsizliğin de olduğu bu ülkemizde- gıda mühendisleri her aşamada bu süreçte kesinlikle yer almalıdır, hem askeriyede hem de askerî olmayan yerlerde. Mezun olan ve işsiz olan gıda mühendislerimizin bu alanlarda detaylı olarak görevlerinin başına geçmesi için her türlü tedbiri almamız gerekmektedir.

Beşinci olarak ise olası uygunsuzluklar ne şartta olursa olsun bertaraf edilmelidir ve bu sırada maliyet veya kayıplar kesinlikle göz ardı edilmelidir.

Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu önergeye olumlu oy vereceğiz.

Hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yurdakul.

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Yoklama talep ediyoruz.

BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunacağım ancak oylamadan önce bir yoklama talebi vardır. O nedenle yoklama işlemini gerçekleştireceğim.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, 20 kişi ayakta değil, usule uygun değil.

BAŞKAN – Yoklama talebinde bulunan sayın milletvekillerinin mevcudiyetini ismen tespit edeceğim.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, 20 kişi kalkmaları gerekiyor.

BAŞKAN – Sayın Özel, Sayın Gaytancıoğlu, Sayın Bektaşoğlu, Sayın Gürer, Sayın Arık, Sayın Akaydın, Sayın Karabıyık, Sayın Yüceer, Sayın Adıgüzel, Sayın Sarıbal, Sayın Yarkadaş, Sayın Karadeniz, Sayın Tümer, Sayın Çamak, Sayın Atıcı, Sayın Çam, Sayın Tamaylıgil, Sayın Purçu, Sayın Kuşoğlu, Sayın Tekin.

Evet, yoklama için iki dakika süre vereceğim.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.16

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.27

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Mehmet Necmettin AHRAZOĞLU (Hatay)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 104’üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin oylamasından önce istem üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi yoklama işlemini tekrarlayacağım.

Yoklama için iki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

IX.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- CHP Grubunun, Manisa Milletvekili Mazlum Nurlu ve arkadaşları tarafından, Manisa'daki askerî birliklerde yaşanan zehirlenme vakalarının nedenleri ile Türk Silahlı Kuvvetlerinde yapılan yemek ihalelerinin ve yemek şirketlerinin teknik ve hijyen şartlarının araştırılması amacıyla 30/5/2017 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 12 Haziran 2017 Pazartesi günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

Alınan karar gereğince, gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmına geçiyoruz.

Bu kısımda yer alan, Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu ve 22 milletvekilinin Tarım Kredi Kooperatiflerinin zarara uğramasında sorumluluğu bulunduğu ve bu nedenle çiftçileri mağdur ettiği iddiasıyla Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik hakkındaki (11/16) esas numaralı Gensoru Önergesi’nin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelere başlıyoruz.

X.- GENSORU

A) Ön Görüşmeler

1.- Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu ve 22 milletvekilinin, Tarım Kredi Kooperatiflerinin zarara uğramasında sorumluluğu bulunduğu ve bu nedenle çitçileri mağdur ettiği iddiasıyla Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/16)

BAŞKAN – Hükûmet? Yerinde.

Sayın milletvekilleri, ben Hükûmeti beklemek zorunda değilim. Hükûmeti uyarıyorum. Lütfen, Sayın Bakan, zamanında yerinizi alınız.

Önerge daha önce bastırılıp dağıtıldı ve Genel Kurulun 6/6/2017 tarihli 101’inci Birleşiminde okunduğu için tekrar okutmuyorum.

Sayın milletvekilleri, Anayasa’nın 99’uncu maddesine göre bu görüşmede önerge sahiplerinden bir üyeye, siyasi parti grupları adına birer milletvekiline ve Bakanlar Kurulu adına Başbakan veya bir bakana söz verilecektir. Konuşma süreleri önerge sahibi için on dakika, gruplar ve Hükûmet için yirmişer dakikadır.

Şimdi, söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum: Önerge sahipleri adına Orhan Sarıbal, Bursa Milletvekili; gruplar adına, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mevlüt Karakaya, Adana Milletvekili; Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Garo Paylan, İstanbul Milletvekili; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Okan Gaytancıoğlu, Edirne Milletvekili; Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Ayhan Gider, Çanakkale Milletvekili; Hükûmet adına Faruk Çelik, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı.

İlk söz sahibi olarak önerge sahipleri adına Orhan Sarıbal, Bursa Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Sarıbal. (CHP sıralarından alkışlar)

ORHAN SARIBAL (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, öncelikle, Tunceli’de Tunceli Milletvekili Ali Bey’in arabasının zorla aranması ve eşine yapılan yanlış davranışı buradan kınadığımı söylemek isterim. (HDP sıralarından alkışlar)

Yine, bir cemevi, Diyarbakır cemevi gerekçesiyle Diyarbakırlı olan ama Urfa Milletvekili Osman Baydemir hakkında açılan soruşturmayı da buradan yine açık bir şekilde kınamak gerekiyor ve AKP ve saray rejiminin nasıl da faşizanca uygulamaları hayata geçirdiğini bir kez daha görmek gerekiyor.

Evet, değerli milletvekilleri… Sayın Bakan, buradasınız. Tarım bitiyor, haberiniz var mı Sayın Bakan? 1980, 45 milyon nüfus var bu ülkede, 80 milyon hayvan varlığımız var; sene 2016, 80 milyon nüfusumuz var, ne yazık ki karşılığında 56 milyon hayvan varlığımız var. Yine, Sayın Bakan, 2002’de 26 milyon hektar tarım alanımız var, 2016 sonu itibarıyla 23,6 milyon hektar tarım alanımız var, 2,8 milyon hektar tarım alanı kaybolmuştur. Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu diye bir kanun çıkardınız, onun yanına da bir Toprak Koruma Kurulu koydunuz. O kurul sizin getirdiğiniz tarihten bugüne kadar 8 milyon 660 bin dekar araziyi tarım amacından çıkardı, yollara, kentlere, sanayiye, oraya buraya peşkeş çekti. Neden 8 milyon 660 bin dekar arazi önemli biliyor musunuz? Bugün tam da zeytinlik alanlarımızın karşılığı gelmektedir. Yani siz on yılda Türkiye'deki bütün zeytin alanları kadar bir alanı koruma kurulunuz gerekçesiyle yok ettiniz.

Buradan şöyle bir ironi yapalım: Hangi programınızın, hangi projenizin önüne “millî” koyarsanız o projeyi veya o programı millîsizleştiriyorsunuz, hangi kurumunuzun adına “koruma kurulu” adını koyuyorsanız o alanı korumuyorsunuz. Tam da bu noktadan, Zeytin Sahaları Koruma Kurulunun bu işi yapmayacağını yeri gelmişken bir kez daha açık bir şekilde paylaşmak isterim.

Yine, 2003 yılında yani Adalet ve Kalkınma Partisi iktidara geldiğinde tarımsal alanda yüzde 35 istihdam vardı. Geldiğimiz noktada ne yazık ki bu yüzde 19’a inmiş durumda. Yani 2,5 milyon çiftçi tarımdan uzaklaştı. Soru şu Sayın Bakan: Bu insanlar kentlerde bir eli yağda bir eli balda TOKİ’nin yaptığı birinci sınıf evlerde mi yaşıyorlar, yoksa yoksulluğa, açlığa terk mi edildi? Esrar, eroin sarmalında mı bu çocuklar? Hiç bunun hesabını yapıp şöyle bir bakma gereği duydunuz mu?

Yine, siz 2003 yılında iktidara geldiğinizde tarımın gayrisafi millî hasıla içerisindeki payı yüzde 10’du. On dört yıllık iktidarınız sonunda, geldiğimiz noktada gayrisafi millî hasıla içindeki payınız yüzde 6’ya düşmüş durumda.

Yine, aynı şekilde, geldiğinizden bugüne kadar çiftçinin ürünleri yaklaşık olarak 4 kat değer kazanırken çiftçinin borcu tam 14 kat arttı yani 80 milyar TL. Tam buradan sizin yine kendinizin çıkarıp ama yine kendinizin uymadığı o yasayı gündeme getirelim. Dediniz ki 2007 yılında: “Gayrisafi millî hasılanın yüzde 1’inin altında olmamak üzere tarıma destek vereceğiz.” Geldiğimiz noktada “Toplam 90 milyar verdik." diyorsunuz oysa daha 68 milyar TL çiftçiye borcunuz var. Sayın Bakan, çiftçiye olan borcunuzu ödemeyi düşünüyor musunuz? Tam da toplam 80 milyar TL çiftçinin borcu varken eğer 68 milyar TL’yi çiftçiye öderseniz çiftçinin ana borcunun çok büyük bir kısmını bu şekilde gidereceğimizi bilmenizde yarar var.

Yine, Başbakan dedi ki: “Deponuzun yarısı benden yarısı sizden.” Yani mazota yüzde 50 destek vereceğiz dediniz aynı şeker pancarında yaptığınız gibi. Merak ediyoruz. Bütçeden 720 milyon TL ayırmışsınız. Çiftçinin kullandığı mazotu yüzde 50 desteklediğinizde tam 9 milyar gibi para ödemeniz gerekiyor. Biz mi hesap bilmiyoruz yoksa siz mi halka yalan söylediniz bunu bir açarsanız gerçekten sevineceğiz.

Yine, çok açık bir şekilde şunu paylaşmakta yarar var: Bitkisel üretimde tamamen bizi dışa bağımlı hâle getirdiniz. AKP ve saray rejimi ne yazık ki bu ülke topraklarında 780 bin kilometrekarelik alanda ilkbaharı, sonbaharı, kışı olan, dört mevsimi olan 26 milyon hektar tarım alanının 23,6 milyon hektara düştüğü bu topraklarda bizi dışarıya bağımlı bir ülke hâline getirdi. Kısa bir örnek: 2002 yılından bugüne kadar 11 milyar dolar tarımsal ham madde ihracatı yapmışız. Karşılığında ne yapmışız? 66 milyar dolar tarımsal ham madde ithalatı yapmışız. Gıda maddelerini de içine koyduğumuzda toplam 171 milyar dolar tarımsal ithalatımız söz konusu. 171 milyar dolar. AKP yapar, öbürleri bakar! Alın bunu yazın bir kenara.

Değerli milletvekilleri, bu topraklarda üretmeyip, bu topraklarda ithalatı öngörüyorsanız… Bakın bu ülkede ve dünyada küresel ısınma var, her gün değişik bir yerde iklim sorunuyla karşı karşıyayız. Bazen paranız da olsa alamayabilirsiniz. Bu konuda, lütfen, bir kez daha düşünün ve duyarlı olmaya çalışın.

Saraylara… Dün gece saray rejimi sarayda verdiği iftarı medyada paylaşıyor. Aynı saatlerde pazarlarda çöp toplayan kadınlarımızı da görüyoruz. Gıda maddesi topluyor pazarlardan sonra. Böyle bir gerçeklik üzerinde yaşıyoruz. Gıda, yeni dünya düzeninin en önemli stratejik sektörlerinden bir tanesidir. Su, enerji ve gıda egemenliktir. Eğer siz toplumunuzu gıda egemenliği ve gıda güvencesi üzerinden sağlıklı bir yere getirebilirseniz varlığınızı sürdürebilirsiniz; getiremezseniz, aynen petrolde olduğu gibi gıda da bağımlı ülke hâline geldiniz ve gelmeye devam edeceğiz.

Yine hayvancılığı konuşalım kısaca ama bu arada tabii birkaç tane net örnek vereyim Sayın Bakan, iyi anlaşılsın. Zaman da çok hızlı geçiyor. Bu hammadde açısından yaptığımız ithalatı şöyle paylaşalım: 62 milyon 831 bin ton tahıl almışız Sayın Bakan, 62 milyon. Yine, yağlı tohumlar 61 milyon 881 bin ton. Sayın Bakan, bunları elbette biliyorsunuz, farkındasınız. Mesela iki örnek: Ayçiçeği yağı 6 milyon 25 bin ton. Küspe ve palmiye yağı 6 milyon 567 bin ton almışız Sayın Bakan. Biz ne yapıyoruz? Zeytinlikleri söküyoruz.

(Hatip tarafından fotoğraflar gösterildi)

Bakın arkadaşlar, bakın, şu bizim koruyamadığımız, giden adalarımızdan Girit’te saklanan zeytin ağacı. Yaşını bilen var mı? Yok. İki bin yıllık bir fabrika gösterebilir misiniz değerli milletvekilleri? Bin yıllık, beş yüz yıllık, iki yüz yıllık, söyleyebilir misiniz? Söyleyemezsiniz. İşte iki bin yıldan belki de daha yaşlı bir fabrika, zeytin fabrikası bu. Yine bu da sizin iktidarınız dönemindeki zeytin talanı. Zeytin talanı. Bursa’dan bir örnek, buyurun. Bu da İstanbul, 1977, 2009. 2016 yok.

Evet, zaman kalmadı.

Sayın Bakan, tarım kredi meselesi üzerinden bakalım. Tarım kredi bu ülkede çiftçinin girdilerini kolaylaştırmak için kurulmuştur, kolaylaştırmak için. Ne yazık ki tarım kredi sizin şimdi yağmaladığınız, peşkeş çektiğiniz bir yer hâline geldi. İçinde FETÖ öyküsünden tutun da hırsızlığa kadar, zimmetten tutun da adam kayırmacılığa kadar her türlü şey var.

Sadece iki örnek söylemek isterim. Bir avukat çalışıyor tarım kredi kooperatiflerinde. Bu avukat yanına 2 avukat daha alıyor. Yanına 2 avukat alınca bu avukatı bugüne kadar tarım kredide hiç olmayan şekilde bir yönetmelik değişikliğiyle tarım kredi müdür yardımcısı yapıyorsunuz. Müdür yardımcısı yaptıktan sonra diğer 2 avukatı FETÖ’den içeri alıyorsunuz. Nedense onun getirdiği bütün avukatlar FETÖ’den içerde ama bu avukat şu anda müdür yardımcısı olarak yaşamını sürdürüyor.

Bursa Yenişehir Selimiye köyü. Bir personel 3 milyon TL yani eski parayla 3 trilyon çarpıyor. Bundan kimsenin haberi yok. Kimse bu işin farkında değil.

Yine, değerli milletvekilleri, tarım kredi gübre fabrikası açıyor, ilaç fabrikası açıyor ama ne yazık ki çiftçiye hiçbir mal ucuz verilmiyor, hiçbir mal ucuz verilmiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ORHAN SARIBAL (Devamla) – Oysa tarım kredinin görevi çiftçiye ucuz kaynak sağlamaktır.

Kısaca, tarımın hiçbir tarafını yönetemediğiniz gibi tarım krediyi de yönetemiyorsunuz. Tarım kredi, bu ülkenin artık AKP ve saray rejimi tarafından soyguna çevrilmiş, köylünün ne yazık ki ümüğüne kadar sıkıldığı, borçlarının diz boyu olduğu, sömürü aracı olarak kullanılan bir kurumu hâline gelmiştir.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sarıbal.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mevlüt Karakaya, Adana Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Karakaya. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MEVLÜT KARAKAYA (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Sayın Faruk Çelik hakkında verilen gensoru üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum, yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, tarım sadece ülkemiz için değil, en gelişmişinden en geri kalmışına kadar tüm ülkeler için, stratejik olarak kabul edilen, birçok yönüyle de diğer sektörlerden ayrılan nevi şahsına münhasır bir sektördür. Tarım sektörünün nevi şahsına münhasır olması, onun sadece stratejik önemi veya üretim, biçim ve süreçlerinin farklılığı değil, aynı zamanda tüm süreçlere ve çevreye, tüm sektörlere sağladığı doğrudan ve dolaylı katkılarla alakalıdır. Bu nedenle, tarımsal üretim veya faaliyetleri, salt gelir, maliyet, kâr denkleminde veya ekonomik katma değer bağlamında ele alıp rekabetçi bir anlayışla yaklaşmak çoğu zaman doğru değildir. Öyle olsaydı bugün sanayide ve ileri teknoloji üretiminde başat olan başta ABD ve Avrupa Birliği ülkeleri olmak üzere hiçbirinin tarıma destek vermemeleri gerekirdi. Oysa, bugün tarıma en çok destek veren ülkeler en gelişmiş ülkelerdir.

Tarımsal faaliyetleri sadece gıda ile sınırlı tutmak elbette mümkün değildir, bununla birlikte tarımı stratejik sektör yapan temel unsurun da gıda ve gıda güvenliği olduğu açıktır. Global eğilim tarım, gıda sektörünün, artan nüfus, su kaynaklarında beklenen daralma ve iklim değişikliğindeki olumsuzluklar nedeniyle son derece kritik bir sürece doğru gittiği yönündedir. Birleşmiş Milletler FAO’ya göre gıda güvenliği, tüm insanların tüm zamanlarda aktif ve sağlıklı bir yaşam için gerekli besin ihtiyaçları ve gıda tercihlerini sağlayacak yeterli, sağlıklı ve besleyici gıdaya fiziki ve ekonomik erişiminin olması durumudur. Yani gıda güvenliği, arz, erişim ve istikrar bileşenleri üzerinden değerlendirilir.

Evet, ülkemizde bir gıda güvensizliği olduğunu söyleyemem ancak gıda güvenliğinin temel bileşenlerini oluşturan üç alanın da sorunlu olduğunu ifade etmek zorundayım. Dünya küresel gıda sistemini yeniden değerlendirmekte, yeniden gözden geçirmekte. Eskiden gıda güvenliğini bir arz sorunu olarak gören küresel yaklaşım bugün erişim sorununu öncelemektedir. Çünkü toplam arzın gıda güvenliği için yeterli olduğu, bu arza erişimde dengesizliklerin olduğu düşünülmektedir. Eskiden tarımsal verim ve üretim artışı öncelikli yaklaşımdı, şimdi sürdürülebilir ve besin değeri yüksek tarım öncelik alıyor. Buradaki maksat, tarımsal kaynakların israf edilmemesiyle alakalı olması. Küçük üreticilik faydalı olarak görülürken şimdi “Duruma göre değişir.” deniliyor. “Gıda sistemleri sağlıklıdır.” yaklaşımı geçerliyken şimdi giderek artan bir risk altında olduğu değerlendiriliyor. Kendine yeterlilik faydalı bir yaklaşım olarak görülürken şimdi açık, şeffaf, adil küresel ticaretin daha çok fayda sağlayacağı öne çıkarılıyor.

Bütün bu değerlendirmelerin ya da yeni düşünce ve yaklaşımların haklı ve farklı yanları olabilir. Biz tarımsal faaliyeti elbette ülkemiz açısından sadece gıda güvenliğiyle sınırlı tutacak değiliz ancak 2008 yılında yaşanan küçük çaplı dünya gıda krizi etkisinin sonuçlarını market önlerinde oluşan ani pirinç kuyruklarıyla gördüğümüzü de unutmamalıyız.

Değerli milletvekilleri, gıda, tarımsal faaliyet ve üretimin bir çıktısı ve sonucudur. Bu nedenledir ki gıdaya erişimi tarımsal üretim ve faaliyetlerden bağımsız düşünemeyiz. Son yıllarda gıda fiyatlarında meydana gelen ani ve anormal yükselişlerin temelinde, uygulanan yanlış ve yanlı tarım politikaları yatmaktadır.

AKP hükûmetleri tarımı ihmal etmiştir. Tarımın kalkınma içindeki rolü başka yaklaşımlar lehine terk edilmiştir. Toprağın buğday üreteni değil, rant üreteni makbul görülmüştür. Uzunca dönem temel para politikası olarak uygulanan düşük kur-yüksek reel faizle yerli üretim rekabete yenik hâle getirilmiştir. Birçok tarımsal ürünün piyasa fiyatları üretim maliyetlerinin çok gerisine düşmüş, bitkisel ve hayvansal üretim yapan üreticiler çok sayıda üründe satın alma gücü kaybına maruz kalmışlardır. Bir örnek vermek gerekirse, 2002 yılında 1 litre mazot için 2,5 kilogram buğday satmak yeterli iken Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetleri döneminde bu rasyo 5-6 kilogram buğday aralığında değişmiştir.

Bugün hasat başlayalı on beş günü geçti. Adanalı, Mersinli, Antalyalı Türk çiftçisi hâlâ müdahale alım fiyatlarının açıklanmasını beklemektedir. Milliyetçi Hareket Partisi döneminde alım ve satış fiyatları en geç mayıs ayının ikinci haftasında, daha biçer tarlaya girmeden açıklanırdı; fiyatlar belirlenirken maliyet ve genel fiyat artışları dikkate alınır, bunun üzerine bir miktar da üretici refah payı eklenirdi. Bugün 2002 girdi, mazot bazlı satın alma gücüne gelmesi için, aynı pariteyi yakalaması için buğdayın kilogramının 1 lira 75 kuruş olması gerekir. Bugüne kadar sadece enflasyon oranında artış yapılmış olsaydı dahi buğdayın kilogram fiyatının 1 lira 25 kuruşun altında olmaması gerekirdi. Bugün piyasa fiyatlarına baktığımızda 90-95 kuruş, en fazlası 1 TL. Buğday fiyatı üretim yapılacak seviyelerin gerisinde kaldı. “Artırın bunu.” dediğimizde ekmek fiyatlarını gerekçe gösteriyorsunuz, “Tüketiciyi de düşünmek lazım.” diyorsunuz. Ben de size bu konuda çok haklı olmadığınızı mevcut şartlarda ifade etmek istiyorum çünkü ekmek fiyatlarıyla buğday arasındaki ilişki son derece zayıf bir hâle gelmiştir.

Bakın, basit bir hesapla bunu ifade etmek mümkündür. Bugün Ankara, İstanbul ve İzmir’de satılan 250 gram ekmeğin ortalama fiyatı 1 lira 25 kuruş civarında. 250 gram ekmek için 250 gram buğday gerekli. Buğdayın kilogramının 1 TL olduğunu dikkate alacak olursak 250 gramlık 1 ekmekteki buğdayın payı 25 kuruştur. Bu, şu anlama da geliyor: Buğday bedava olsa ekmek en ucuz 1 lira olabilir. Yani buğdayla ekmek arasındaki ilişki buğday aleyhine ve sürekli ekmek fiyatları artacak diye baskılanmış ve bundan da en büyük zararı buğday üreticisi, Türk çiftçisi görmüştür.

Değerli milletvekilleri, bu ve benzeri örnekleri farklı yönleriyle, aşağı yukarı birçok tarımsal ürünle ilgili yapmak mümkündür. Bunun için öncelikle ezberleri mutlaka yıkmak gerekir. Tarımsal destekler eksik verilmiştir. Tarım Kanunu gereğince gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 1’inden daha az olmaması gereken tarımsal destekler Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetleri döneminde, maalesef, binde 6’yı geçmemiştir. Çoğu zaman eleştirilen Milliyetçi Hareket Partisi döneminde bu oran binde 7’dir. Bugün tarımsal destekler konu olduğunda sürekli olarak mutlak değerlerdeki artışlar söyleniyor ama gayrisafi yurt içi hasılaya oran anlamında bir değerlendirme, maalesef, yapılmıyor.

Değerli milletvekilleri, 2017 yılı için çiftçiye verilmesi gereken destek miktarı 24 milyar TL olması gerekirken öngörülen tarımsal destek 12 milyar 838 milyon TL düzeyindedir. Desteklerin bölgesel dağılımlarında da ciddi adaletsizlik ve çarpıklıklar söz konusu olmuştur geçtiğimiz dönemlerde. Desteklerin hedefe ulaşması da sorunlu olmuştur. Hatta bazı destekler üreticinin sonunu getirmiştir. Bir örnek vermek gerekirse, faizsiz verilen hayvancılık kredileri, krediyi kullanan tüm üreticileri iflas ettirmiştir. Bu, iktisat fakültelerinde okutulması gereken ders niteliğindedir. Yani sıfır faizle kredi vereceksiniz ve üretici bu krediyi ödeyemeyecek, iflas edecek. Zamanında ve yeteri kadar verilmeyen destekler bir işe yaramamıştır.

Yıllar öncesinde Tarım Bakanlığının merdivenlerine kadar gelip sütünü döken süt üreticilerinin feryadına kulak verilmemesinin sıkıntılarını bugün et ve canlı hayvan fiyatları üzerinden hep birlikte yaşıyoruz. Süt ineklerinin kasaba gidişini et üretiminin artışı olarak basına sunan tarım bakanlarımız oldu. Bugün tüm bunların sıkıntısını hep birlikte çekiyoruz. Süt ineklerinin kasaba gitmesiyle analar yok oldu. Anadolu’da bir söz var, bunu bir kez daha tekrar ettim bu kürsüden, anası olmayanın maalesef danası olmuyor. Danası olmayınca da eti olmuyor. Bugün gıda fiyatlarındaki anormal artışların sebebi geçmişte yapılan yanlışların toplamıdır.

Değerli milletvekilleri, tarımsal üretimin en önemli cari sorunu girdi maliyetlerinin yüksekliği, ürün fiyatlarının düşüklüğüdür. Bu, pariteler üzerinde de açıkça görülmektedir. Burada üreticiye ciddi bir haksızlık söz konusu olmuştur. Girdi fiyatları üzerindeki vergi maliyeti çok ağır düzeydedir. Bu konuda bir an önce acil düzenlemelerin yapılması gerekir.

“Mazotun yarısı bizden, yarısı sizden.” dediniz, ortalıkta henüz bir şey yok. Gelin, daha önce Milliyetçi Hareket Partisi olarak vermiş olduğumuz tarımsal mazotun ÖTV ve KDV’sinin kaldırılması konusundaki kanun teklifimizi hep birlikte yasalaştıralım, önemli bir sorunu çözelim diyorum.

Bakın, bunları yapmazsak sorunlar daha da büyüyerek geri dönecektir elbette, sütte, ekmekte olduğu gibi.

Geçmişteki tecrübeler bize bir şeyi göstermiştir ki tarıma verilmeyen veya yanlış ve yanlı verilen destekler, sonunda daha fazlasını alıp götürmektedir.

Tarıma verilen destekler esas itibarıyla gıda güvenliği, gıda güvenirliliği, tarımsal kaynaklar, çevre ve benzeri alanlar açısından koruyucu ve birçok riski de önleyici niteliktedir. Hepimizin takdiridir ki önleme ve koruma maliyetleri her zaman telafi maliyetlerinden daha düşüktür.

Tarım sektörü giderek küçülmektedir. Türkiye’de tarım sektörünün gayrisafi yurt içi hasıladaki payının giderek azalması bu sektöre gerekli önemin verilmemesinden önemli ölçüde kaynaklanmaktadır. Tarımsal faaliyetler de artık giderek azalmakta, çiftçilerimiz yetersiz tarım politikaları yüzünden toprağı terk etmektedir. 2002 yılında çayır ve mera alanları hariç olmak üzere 26 milyon 579 bin hektar tarım arazisi son on dört yılda yüzde 10 azalmış, 23 milyon 763 bin hektara düşmüştür. Buna karşılık ülke nüfusu yüzde 20 artmıştır. Tahılların ve diğer bitkisel ürünlerin ekili alanları 17,9 milyon hektardan 15,7 milyon hektara gerilemiştir, sebze üretimi düşmüştür. Aynı durum hayvancılıkta söz konusudur. Çiftçilerimiz borç batağına düşürülmüş, tarım sektörü toplam nakdî kredileri 2004 yılından bu yana on beş kat artmış, tarım sektöründeki büyüme ise aynı dönemde dört kat olabilmiştir. 2004 yılında tarımsal borçluluk yüzde 9 iken 2016 yılında yüzde 45,5’e çıkmıştır. 2017 Nisan itibarıyla tarımsal kredilerin toplamı 78 milyar TL’dir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hafızaları tazelemek adına üç yıllık MHP iktidarı döneminde yapılan bazı düzenlemelere de dikkat çekmek istiyorum. Bu dönemde en ciddi yeniden yapılanma programlarından birisi uygulamaya konmuştur. Bugün “ÇKS” olarak konuştuğumuz Çiftçi Kayıt Sistemi ilk defa Milliyetçi Hareket Partisi döneminde gerçekleştirilmiş ve uygulaması devam ettirilmiştir. Bugün en doğru ve sağlıklı bilgileri bu sistem üzerinden alabiliyoruz, henüz bir tarım envanterimiz yok. Doğrudan destek ödemesine geçilmiş, özellikle küçük çiftçiye nefes aldırılmıştır. İlk defa tarım sigortasının (TARSİM) hazırlıkları o dönemde yapılmıştır. Pamuk, ayçiçeği, soya ve kolza gibi yağlı tohumlu bitkiler ve zeytinyağı prim ödemeleri yapılmış; yem bitkileri ilk defa Milliyetçi Hareket Partisi döneminde desteklenmiş; ilk defa mera tespit, tahdit ve ıslah çalışmaları o dönemde başlamış, daha sonraki dönemlerde azalan hızla devam etmiş.

Ülkemizde Hayvan Kayıt Sistemi Projesi (TÜRKVET) ilk defa Milliyetçi Hareket Partisi döneminde getirilmiş; kaçakçılıkla başarılı bir mücadele söz konusu olmuş; tarım-sanayi iş birliği, tarım-sanayi entegrasyonu için başarılı adımlar atılmış; Toprak Mahsulleri Ofisi gerçek anlamda piyasa regülasyonunu yapacak alım satım sistemlerini geliştirmiş ve piyasa regülasyonunu gerçekleştirmiş; alternatif ürün projeleri bu dönemde uygulanmaya alınmış; sorunlu tarım alanlarının tespitine bu dönemde başlanmış; Hayvan Irklarının Geliştirilmesi Projesi bu dönemde yapılmıştır.

Değerli milletvekilleri, aslında tarımın sorunları bitmez, yaşayan bir sektör. Tabii ki bir taraftan da sorun üretimi söz konusu olacak. Bugün burada Sayın Faruk Çelik göreve geleli bir buçuk yıl olmuş. Bu süre içerisinde yaşanan terör kalkışması, yapılan referandum çalışmaları dikkate alındığında Sayın Bakan açısından da şanssız bir dönem olmuştur. Sayın Çelik’in bakan olduktan sonra gündeme getirdiği millî tarım politikası yaklaşımı tarafımızdan takdir edilmiş, ancak kayda değer bir gelişme de şu ana kadar olmamıştır. Açıklanan millî tarım politikasını önemsiyoruz, yaklaşımını hayata geçirmesi adına biz bu gensoru için “hayır” oyu kullanıyoruz.

Genel Kurulunuzu saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Karakaya.

Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Garo Paylan, İstanbul Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Paylan. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA GARO PAYLAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Gensoru üzerinde konuşmadan önce, dün Dersim Milletvekilimiz Sayın Alican Önlü’ye yapılan büyük saygısızlığı dikkatlerinize sunmak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, Alican Önlü 550 vekilimiz gibi bu Parlamentonun bir üyesidir ve ona yapılan uygulamayı hepimize yapılmış bir uygulama olarak sayabiliriz çünkü herhangi birimize karşı yapılan uygulamaya sessiz kalırsak -şundan emin olun ki- güç bir gün elbet başkasının eline geçecek, herhangi birinize yapabilir. Bugün kendinizi muktedir sayabilirsiniz ama bir milletvekiline karşı yapılan bir uygulamayı normalleştirirseniz, sıradanlaştırırsanız, bir düşman hukuku çerçevesinde görürseniz, emin olun, o uygulama bir gün size de yapılacak.

Bakın, sizler milletvekili araçlarınızla şehirlerinizde dolaşıyorsunuz, şehirler arası yollarda geziyorsunuz, değil mi? Bir güvenlik görevlisi sizi durdurmaya kalkarsa ne yapıyorsunuz? Milletvekili kartınızı ya da araç kartınızı gösteriyorsunuz, güvenlik görevlisi size “Buyurun, devam edin.” diyor, öyle değil mi? Bunun dışında bir uygulamaya maruz kaldınız mı, kalan oldu mu? Ben kalmadım ama dün Dersim Milletvekilimiz Alican Önlü’nün aracı durduruluyor.

ŞEFKAT ÇETİN (Ankara) – Dersim diye bir şehir yok.

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Dersim diye bir yer yok.

GARO PAYLAN (Devamla) – İçinde eşi var. Araç kartını gösteriyor. Deniyor ki: “Ben aracı arayacağım.” “Arayamazsın, bu milletvekili aracı.” diyor. Milletvekilimiz geliyor, küçümsemek için söylemiyorum, her makam onurludur ama bir çavuş şunu söyleyebiliyor: “Televizyonlarda sizin için ‘terörist’ deniliyor.” diyebiliyor, bu haddi bulabiliyor. Bu haddi nereden buluyor biliyor musunuz? Sizin tavrınızdan buluyor, her gün televizyonlarda ortaya koyduğunuz nefret söylemlerinden buluyor; bu toplumu kamplaştırmanızdan, kutuplaştırmanızdan buluyor ve Parlamento -şu ana kadar Sayın Başkan, sizin de bir şey söylediğinizi duymadım- bu konuda herhangi bir eleştiri dahi getirmiyor. Bir milletvekiline yapılmış uygulama. Yazıklar olsun! Eğer ki biz buna karşı bir şey yapamıyorsak hepimize yazıklar olsun, bu Parlamentoya yazıklar olsun derim!

Aynı şekilde, milletvekillerimiz tutuklu; Sevgili Eş Genel Başkanlarım Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ rehin; bizim Grup Başkan Vekillerimiz İdris Baluken, Çağlar Demirel tutuklu; milletvekillerimiz Ayhan Bilgen, Selma Irmak, Ferhat Encu, Burcu Çelik, Gülser Yıldırım, Abdullah Zeydan, Besime Konca tutuklu ve aylardır Parlamento bu Parlamentonun üyeleriyle ilgili bir şey yapmıyor, Başkanlık Divanı da yapmıyor. Meclis Başkanı “Bir şeyler yapacağız.” dedi, oyaladı ama eminim ki yukarıdan gelen talimatla hiçbir şey yapamıyor, belki de yapmak istemiyor, bizleri oyalıyor. Bu konuda da bizlere yazıklar olsun arkadaşlar! Bugün bize yarın size, emin olun, hiç kuşkunuz olmasın. Er ya da geç istibdat rejimlerini kuranlar istibdatlarının sonsuz sürmeyeceğini bilmeliler. Geçmişte de istibdat rejimlerini kurup “Onlarca yıl sürdüreceğim.” diyenler tepetaklak oldular ve istibdat rejimlerinde yaptıkları her uygulama kendilerine uygulandı. Bu Parlamentonun itibarı arkadaşlar, hepimizin sorumluluğundadır.

HALUK İPEK (Amasya) – Başkan, gündeme dönsün, gündeme.

GARO PAYLAN (Devamla) – Gelin, bu Parlamentonun itibarını koruyalım derim. Ben üyelerinin itibarına sahip çıkmayan bir Parlamentonun üyesi olmaktan hicap duyuyorum; bu konuda biz elimizden geleni yapıyoruz.

ZEYİD ASLAN (Tokat) – Git o zaman buradan.

GARO PAYLAN (Devamla) – Milletvekillerimizi düşüncelerinden dolayı tutukladınız. Peki, bizleri tutukluyorsunuz da bizlere oy veren, düşüncelerimizden dolayı oy veren milyonlarca vatandaşı ne yapacaksınız arkadaşlar? Bu düşüncelerimizden dolayı bizlere oy verdiler.

Değerli arkadaşlar…

AHMET YILDIRIM (Muş) – Sayın Başkan, Parlamentonun ciddiyetine uymayan uğultular ve açıktan sataşmalar var.

BAŞKAN – Bir saniye Sayın Yıldırım.

Sayın milletvekilleri, lütfen hatibi dinleyiniz efendim, lütfen.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Çıkın, konuşun. Ne sözünüz varsa, yerinizden sataşmayın, çıkın, cevabınızı verin.

BAŞKAN – Sayın Yıldırım, lütfen siz de oturunuz efendim.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Yıldırım mı yönetiyor burayı?

BAŞKAN – Sayın Paylan, devam ediniz.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Önce çık, kendi hatibine sataşmaması için iki cümle söyle.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Konuya dönsün, konuya.

BAŞKAN – Lütfen sayın milletvekilleri…

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Gensoru üzerine konuşsun.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Ne konuşacağını sana mı soracak?

BAŞKAN – Sayın Yıldırım…

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Konuyla ilgili konuşsun.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Sana mı soracak?

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Konuyla ilgili konuşsun.

GARO PAYLAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, gazetecileri tutuklu bir ülkenin vatandaşı ve milletvekili olmaktan hicap duyuyorum.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Ver bir araştırma önergesi konuşmayalım.

GARO PAYLAN (Devamla) – Bir barış bildirisine imza attı diye KHK’lerle akademisyenleri atılan bir ülkenin vatandaşı olmaktan ve vekili olmaktan hicap duyuyorum.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Üç cümle biliyorsunuz, bozuk bant gibi dönüp tekrarlıyorsunuz ya.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Ya sen kaç cümle biliyorsun?

AHMET YILDIRIM (Muş) – Sana mı soracak?

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sen kaç cümle biliyorsun? Dolanıp duruyorsun etrafta.

GARO PAYLAN (Devamla) – Bu hicabı hep beraber duymalıyız.

Demokrasi dediğin yalnızca sandık değildir, kurumların etkin bir şekilde işlediği ve birbirini denetlediği sistemin adıdır. Basın özgür olmazsa, Parlamento eğer ki şahsiyetini ortaya koyamazsa bilin ki birileri yönetir ama bunun adı demokrasi olmaz.

Bugün büyüme rakamı açıklandı -ekonomiden sorumlu Bakanımız da burada- yüzde 5 büyümüşüz. Buna ben hormonlu bir büyüme diyorum çünkü ilk aylarda maliye politikaları sonuna kadar gevşetildi, vergiler ertelendi, piyasaya 200 milyar TL sürüldü ve yüzde 5 bir büyüme yaratıldı; ne pahasına? Oysa keşke biz insani gelişmişlik endekslerinde, hukukun üstünlüğü endekslerinde, basın özgürlüğü endekslerinde, sıralamalarında gelişseydik, o yüzde 5 büyümeyi hormonsuz olarak da yüzde 8’lere, yüzde 10’lara taşıyabilirdik.

Ben şimdi gensoru gündemine dönmek istiyorum arkadaşlar. İlk çeyrekte büyüme -biliyorsunuz- yüzde 5 olarak açıklandı. Biliyorsunuz, AKP iktidarları genelde yoksullardan aldığı dolaylı vergilerle mali disiplini büyük oranda sağladı ama gelir adaletsizliğini çok büyük oranda büyüttü. Zenginlerin yani yüzde 1’in toplam servetten aldığı pay iktidara geldiğinizde yüzde 39 iken bugün yüzde 57’ye çıkmış durumda. Yani nüfusun yüzde 1’i servetin yüzde 57’sine sahip. Böyle bir adaletsizlikle yürüyoruz çünkü zenginden vergi almıyorsunuz, dolaylı vergilerle fakirin gırtlağını sıkıyorsunuz ve fakiri vergilendiriyorsunuz ama onu aynı zamanda borçlandırıyorsunuz.

Tarım sektörü de bu yoksullardan, fakirlerden ve kan kaybeden sektörlerden bir tanesi. Bakın, ilk çeyrekte ortalama büyüme yüzde 5 iken, bazı sektörler daha fazla iken tarım yalnızca yüzde 3 büyüyebildi arkadaşlar.

Peki, 2016’da ne oldu? Ekonomi yüzde 2,9 büyürken tarım sektörü küçüldü arkadaşlar, bırakın büyümeyi, 2016’da tarım sektörü küçüldü. Tarımın gayrisafi yurt içi hasıladan aldığı pay, siz iktidara geldiğinizde yüzde 10’un üzerindeyken bugün yüzde 7’lerin altına düşmüş durumda yani tarım sektörü kan kaybediyor. Ve istihdamdan aldığı pay tarımın yani her 3 kişiden 1’i, siz iktidara geldiğinizde yüzde 35’e yakını tarım sektöründe çalışırken bakın, her yıl yüzde 1 azalarak yani 2014’te yüzde 21’e, 2015’te yüzde 20’ye, 2016’da yüzde 19’a düşmüş durumda, herhâlde bu yıl sonunda Sayın Bakan, yüzde 18’e düşecek.

Peki, ne oluyor bu; hani tarımdan geçinemeyen kesimler, siz köyleri boşaltıyorsunuz ya, ne oluyor? Şehirlere akın ediyorlar. Hani İstanbul 17 milyon oldu ya, Ankara sanıyorum 6 milyona doğru yürüyor, buraya doğru yürüyor ya, nereden geliyor bu kişiler, vatandaşlarımız? Tarım alanlarında geçinemedikleri için köyünü bırakıp şehre geliyor. Ne oluyor peki, şehirde abat mı oluyor? Hayır, TOKİ evlerinde veya gariban evlerinde şehir yoksullarını oluşturuyorlar. Bunlara ne pay biçiyorsunuz? Yoksulluk ve borçlanma; gir krediye, al kredi kartını, borçlan ve sistemin bir kölesi ol. Oysa mutsuz o insanlar, kuşaklarca tarımda çalışmış ve ekmeğini bulmuş insanlar sizin iktidarınızda ekmeklerini bulamıyorlar.

Tarımda ithalat devrine geçtik sizin döneminizde. Hani ortaokulda bizim vatandaşlık dersi öğretmenimiz çok anlatırdı, sosyal bilgiler dersi öğretmenlerimiz “Türkiye kendi kendine yeten dünyadaki 10 ülkeden birisi.” diye övünürdü, bizi de övündürürdü. İktidarınız sayesinde kendi kendimize yetemeyen bir ülkeyiz ve buğdayı, pirinci ve pek çok bakliyatı ve pek çok tarım ürününü dışarıdan ithal ediyoruz, oysa bütün bu ürünler ülkemizde yetiştirilebilen ürünler. Yeter ki tarıma gerekli önemi verelim, tarım politikamızı gerekli noktaya taşıyalım ve gerekli desteklemeleri yaparsak inanın, 1 dolarlık bile ithalat yapmadan milyarlarca dolarlık ihracat yapabiliriz arkadaşlar. Bakın, Konya büyüklüğündeki Hollanda… Ya, gayrisafi yurt içi hasılada yüzde 10’un üzerinde payı var, on milyarlarca dolarlık tarımsal ürün ihracatı yapıyor. Konya büyüklüğünde arkadaşlar, Konya; Hollanda’nın büyüklüğü Konya kadar. Biz onların yarısı kadar ihracat yapamıyoruz. E, buyurun, nereden geliyor bu yanlışlık? Bir de Hollanda bu kadar zengin bir ülke. Hani, insanlar şehre giderse belki daha iyi ekmek bulabilecekleri bir ülke olmasına rağmen, Hollanda’da gidin, bütün tarım arazileri işleniyor ve ciddi bir istihdam tarım alanlarında çalışıyor ve ciddi bir ihracat yapıp gayrisafi yurt içi hasılalarına kayıt, katkı yapıyorlar arkadaşlar.

2006 yılında bir kanun çıkardınız, çok güzel bir kanundu, o günlerde de çok mutlu olmuştum Sayın Bakan. Dediniz ki: “Biz gayrisafi yurt içi hasılanın en az yüzde 1’ini tarıma destek olarak vereceğiz.” Çok güzel. Peki, 2006 yılından beri, Sayın Bakan, tek bir yıl bırakın yüzde 1’i geçmeyi, yüzde 1’e yaklaştınız mı? Binde 5, binde 6, binde 4; bundan fazlası yok herhâlde, tarımsal destek.

Peki, bugün çiftçinin borcu ne? On milyarlarca lira. Yaklaşık 80 milyar lira çiftçinin borcu var. Yani, iktidarın taktiği ve bütün sağ partilerin taktiği de budur: Destek verme. Ne yap? Borçlandır, bankaya gönder, borçlandır. Ee, borçlanınca ne olacak? Çiftçi gelecek iktidara –Ankara’ya geliyor ya çiftçilerimiz- “Ya, ben çok borçluyum, faizi de bu kadar birikti -seçim dönemi- hadi benim borcumu yapılandır.” AKP iktidarında da herhâlde çiftçinin borcunu 10 kere yapılandırdınız yani çiftçiyi köleleştirme, size muhtaç etme. Hani, borçlandırırsanız, biliyorsunuz; aynı zamanda, maalesef, tırnak içinde söylüyorum, köleleştirirsiniz insanları. Oysa etkin destekleri vermiş olsaydınız ne bu borç olurdu ne de çiftçiye yapılandırma gerekirdi.

Değerli arkadaşlar, borç değil, destek verelim çiftçiye. Eğer ki desteği verirsek üretirler ve gerekli bilimsel, teknolojik destekleri de verebilirsek çiftçiye, onları borçla değil… Bakın, soğuk hava deposu yapıyorlar, borçlandırıyorsunuz; tarımsal ürün alıyorlar, makine, alet edevat, borçlandırıyorsunuz. Bütün bunları biz destek olarak verebilirsek çiftçinin borçlanma gereği yok. Yeter ki hakkı olanı verin çiftçiye.

Peki, destekleri nasıl veriyorsunuz? Merkezden Sayın Bakan fermanı yayınlıyor, diyor ki: “Ben bütün Türkiye’ye damızlık hayvan desteği vereceğim.” Nasıl veriyor? Brezilya’dan inekleri gemiye yüklüyor, getiriyor, çıkarıyor, diyor ki: “Karadeniz’e de aynı inek, Güneydoğu’ya da aynı inek, Ege’ye de aynı inek, İç Anadolu’ya da aynı inek.”

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Yaşamadı, yaşamadı.

GARO PAYLAN (Devamla) - Şimdi, inekler Karadeniz’e gidiyor, engebeli, tırmanamıyor ki o inek orayı, düz alana göre hayvanın yapısı ve hayvanlar telef oluyor.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Hep fındıkları yedi.

GARO PAYLAN (Devamla) - Bütün Türkiye’ye aynı inek verilir mi, aynı damızlık verilir mi? Ama merkezden ferman salınca böyle oluyor. Türkiye büyük bir ülke, yerelden yönetilmesi lazım. Her yerel o yerelin değerini bilir, orada nasıl inek yürüyeceğini bilir ama siz merkezden ferman salarsanız, bir yere uyar o inek, öbür yere uymaz ki uymuyor. Bırakın bu işleri yereller yapsın. Biz o yüzden “yerel demokrasi” diyoruz, o yüzden “özerklik” diyoruz arkadaşlar. Yerelin değerini yerel bilir.

Peki, Karadeniz’de böyle de Konya’da nasıl, mesela örnek verelim: Geçen geldi çiftçi arkadaşlar, “Ya, Konya’da mısır ekiliyor.” diyorlar. Hani, yine ortaokul bilgisi, Konya buğday ambarımız, biliyorsunuz. Konya’da her yıl buğday üretimi düşüyor arkadaşlar. Niye? Buğday para etmiyor, mısır daha iyi para ediyor. E, mısır ekiyor, peki ne oluyor? Mısıra ne lazım? Bol bol su lazım değil mi? Hani, buğdayı 1 kere sularsın, 2 kere sularsın, mısırı 8 kere sulaman lazım. Su yok ki Konya’da. Ne yapıyor? Vuruyor artezyeni, ilk yıl 50 metreden, ikinci yıl 100 metreden, üçüncü yıl 250 metreden artezyen su basıyor. Mısırı da alıyor ama toprağın ana suyu derinlere çekiliyor, derinlere çekildikçe toprak kuraklaşıyor ve daha fazla su basması gerekiyor, bu sefer 300 metreden artezyen bulması gerekiyor.

Bu, politika mıdır Sayın Bakanım? Böyle destek olur mu? Niye Konya’da mısır ektiriyorsunuz arkadaşlar? O yerelde hangi ürün ekilmesi gerekiyorsa onu ektireceksiniz; sulamaya göre, iklime göre, orada kullanılan istihdama göre. Buna göre desteklemeniz lazım ama böyle destek yok. Ek mısırı, bas artezyeni ve toprağı çoraklaştır, böyle tarım politikası olmaz arkadaşlar.

TÜİK’in rakamlarına göre kırmızı et üretimi ocak-mart döneminde yani bu yılın üç aylık döneminde yüzde 14 azaldı arkadaşlar. Tarım Bakanı “Yandım anam!” dedi, ithalat kapılarını açtı, açmak zorunda kaldı çünkü et fiyatları stabildi, bu yıl ciddi anlamda yükselmeye başladı. Neden, neden sizce? Çünkü, bakın arkadaşlar, barış sürecinde Doğu ve Güneydoğu’da meralar ciddi anlamda canlanmıştı, ciddi anlamda işliyordu, herkes meralara çıkıp hayvanlarını artırmaya başlamıştı. Pek çok şehrimizde de aynı şekilde üretim başlamıştı ama et fiyatlarını öyle bir baskıladı ki bir kere Sayın Bakan iki yıl boyunca, ondan sonra da hayvancılık ölmeye başladı, insanlar ineklerini bile kesime göndermeye başladılar ve üretim azaldı, Doğu’da, Güneydoğu’da meralar çalışmamaya başladı ve et üretimimiz yüzde 14 düştü. Ne yapacaksın? Aç ithalat kapılarını, getir hayvanları kolayca, ramazanda et fiyatları yükselmesin. Bu kolaycılığa mı düşeceğiz arkadaşlar? Uzun vadeli bir planlama yok mu? Aylık mı planlama yapacağız biz?

Şimdi, enflasyonda da, biliyorsunuz, suçlu her zaman Tarım Bakanına göre sivri biber veya çeşitli bakanlarımız aynı şeyi söylüyor: “Sivri biber çıktı, enflasyon çıktı. Domates yükseldi…” Domates de domates, üç aydır domates dinliyoruz.

Değerli arkadaşlar, bakın, artık tarımda büyük oranda işi eline alan büyük market zincirleri ve büyük market zincirleri gidip endüstriyel tarım yaptırıyorlar; domatesi, biberi endüstriyel tarımla yaptırıyorlar. Siz marketten aldığınız domatesten, biberden bir lezzet alıyor musunuz? Alamazsınız çünkü hormonu basıyorlar, ilacı basıyorlar, bir gram lezzet alamazsınız, yemeği de yiyemezsiniz. Bizim çocukluğumuzda -hepimizin yaşı müsait, yeni kuşaklar bilmiyorlar- kokulu domatesimiz vardı, lezzetli biberimiz vardı, her şeyimiz ağzımızın tadına göreydi. Bugün hiçbir şey ağızımızın tadına göre değil, niye? Çünkü bahçeciliği, yerel tarımı öldürdünüz arkadaşlar; endüstriyel tarıma geçtik. Neden? Çünkü o köyde organik domatesini üreten, organik biberini üreten üretici o ürününü İstanbul’da pazara ulaştıramıyor; orada 20 kuruş, İstanbul’da 5 lira ama onu alıp da soğuk hava depolarıyla, bir organizasyonla İstanbul’da markete ulaştıracak bir sistem yok. Ne yapılıyor? Marketler gidiyor, bin dönüm araziyi kiralıyor, basıyor hormonu, basıyor ilacı; bize o iğrenç, rezil domatesi, biberi yediriyor. Oysa yapmamız gereken… Avrupa’da olan da bu, dünyadaki trend de bu, Amerika’da da böyle artık, yerel bahçecilik geliştiriliyor, yerel tohumlarla bunlar yapılıyor ve lezzetli oluyor arkadaşlar, “organik” dediğimiz şey bu. Hani kanser ona katlandı ya bunun için katlanıyor. Bunlarla ilgili bir politikaya ihtiyacımız var. Yerelde tarımı destekleyeceğiz, çiftçi köyünde kalacak ve hem organik besleneceğiz hem çiftçiliği desteklemiş olacağız.

Sayın Bakan, Varlık Fonu misyonunda yurt dışında arazi kiralayıp tarım ürünü yapmayı ortaya koydu biliyor musunuz? Bilmiyorum, Varlık Fonu’yla görüştünüz mü, hani Yiğit Bulut falan oradalar ya. Yurt dışında arazi kiralayacakmış, Sudan’da. Ya, milyonlarca dönüm arazimiz boş, Varlık Fonu şu anda yurt dışında arazi kiralayıp tarım ürünü yetiştirmeyi planlıyor.

Arkadaşlar, bunun önüne hep beraber geçmeliyiz. Gerçi Meclisin Varlık Fonu’nu denetleme yetkisi pek yok ama… Çünkü irade başka yerde. Hep beraber buna bakmalıyız derim. Yurt dışında arazi kiralayıp da arpa, mısır, pamuk üretmek milyonlarca dönüm arazimiz boşken, insanlarımız köylerini boşaltırken reva değildir diye düşünüyorum.

Şehir etrafındaki araziler ciddi anlamda ranta gidiyor. Tarımsal sit alanları ilan edeceğini söyledi, hâlâ bekliyoruz Sayın Bakanım. Özellikle kent etraflarındaki ranta açılma potansiyeli olan arazilerin bir an önce tarımsal sit alanı ilan edilmesi lazım Sayın Bakanım. Bunu yapmıyorsunuz. Bakın, İstanbul’un etrafında yüz binlerce dönüm arazi boş yatıyor. Niye? Çatalca’ya gidin, bakın, arazilerin dönümü 50 bin lira, 100 bin lira, 200 bin lira oldu. Niye? Oradan kanal geçecek de efendim, bu araziler bir milyon lira edecek diye. Tek bir arazi ekilmiyor, biçilmiyor Sayın Bakan. Diğer şehirler de, Konya’nın etrafı da öyle, Malatya’nın etrafı da öyle. Her şehrin etrafındaki yüz binlerce dönüm arazi rant bekliyor şu anda, imar bekliyor.

Bunun önüne geçmeliyiz Sayın Bakan diyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Paylan.

Gruplar adına üçüncü konuşmacı, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Okan Gaytancıoğlu, Edirne Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Gaytancıoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tarım Bakanı Faruk Çelik’in görevi kötüye kullandığına dair Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına verdiğimiz gensoru üzerine söz almış bulunmaktayım, yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

AKP, on beş yılda Türkiye tarımını üretici bir konumdan ithalatçı bir konuma getirdi. Hatta, on beş yıllık göstergelerinin bir fotoğrafını da göstermek istiyorum: Bundan önceki Tarım Bakanına biz değil Fransızlar madalya verdi. Ama gelen gideni aratırmış. Biz de şimdiki Bakan hakkında konuşalım:

İlk atandığı zaman tebessümle karşıladık, “Bu işi bilmiyor.” demiştik. Tarımı bilmediğini bakan yardımcısını atadığı zaman gösterdi. Bir hukukçuyu bakan yardımcısı olarak atadı, “Olmadı.” dedik, eski Meclis Dilekçe Komisyonu Başkanını atadı sonra Müsteşar olarak İŞKUR Genel Müdürünü atadı, yani A takımı berbat. Hâlbuki grubunuzun içerisinde birçok ziraat mühendisi, birçok veteriner, bu konuyla ilgili uzmanlar var ama bula bula böyle bir A takımını buldunuz. Gerçi Faruk Çelik bu tip işlere çok alışık; iki Faruk, Bilim Bakanı Faruk Bey ile Tarım Bakanı aralarında değiştiler. Bakın, biri onun dünürünü aldı, müsteşar yaptı, biri onun kardeşini kendine genel müdür yaptı. Bunlar basında çıkan haberler, özel bir araştırma yapmadık, al gülüm ver gülüm yani. (CHP sıralarından alkışlar)

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Ballı damat, ballı damat.

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Damatları severler bunlar.

OKAN GAYTANCIOĞLU (Devamla) – İşin ehli olmayan Faruk Çelik Türkiye tarımının başına geçtikten sonra güler yüzüyle sempati topladı ama uygulamalar hiç öyle değil.

Bakın, on beş yıllık iktidarınız boyunca Türkiye üretici bir konumdan ithalatçı bir konuma geldi.

Millî gelir rakamlarına bakalım: Her türlü hesaplamayı değiştirerek yaptığınız millî gelir rakamlarında kişi başına düşen millî gelirimiz 9 bin dolar olmasına rağmen çiftçinin geliri maalesef 3 bin doları aşmıyor.

Yine, 2006 yılında çıkan Tarım Kanunu’nun 21’inci maddesi çok açık: “Gayrisafi millî hasılanın yüzde 1’inden az destek verilemez.” Neye? Tarımsal desteklemelere. Ama siz kredileri de destek sayıyorsunuz, sulama yatırımlarını da destek sayıyorsunuz; olmaz. Bu rakamlarla oynuyorsunuz, her şey ortada. Köyden kente göç eden bir çiftçi kitlesi var, ekilmeyen araziler var. Aldığınızda 1 milyar lira olan çiftçinin borcu bugün 80 milyar ve çiftçinin borcunu nedense yapılandırmıyorsunuz, her şeyi yapılandırıyorsunuz, iş çiftçiye gelince duruyorsunuz.

Bakın, geçtiğimiz yıl tam 3,5 milyar dolarlık yağlı tohumlu bitki ithalatı, 1,5 milyar dolarlık buğday ithalatı yapıldı; ana vatanı bu topraklar olan nohut, mercimeği bile ithal ediyoruz. Yazıktır, günahtır. Bu ülke hayvan ithalatı yapıyor, meralarımızı peşkeş çekiyorsunuz ama ciddi ithalat rakamları var.

İktidarı devraldığınızda 1 litre mazot 1 liraydı, şimdi 4,5 lira. Bana gelen bazı bilgilere göre birkaç gün önce topluyorsunuz… Buğdayda da gümrük vergilerini indirmeye çalıştığınızdan haberim var ve diyorsunuz ki: “Fiyatlar yükselmesin.” Yani çiftçi kazanmasın diye elinizden geleni yapıyorsunuz. Bu böyle olmaz. İnsanları göç ettiriyorsunuz, tarımsal nüfusu azalttırıyorsunuz ama Türkiye karnını doyuramıyor.

Tabii ki, bu konuları konuşmak için gelmedik, bunları konuşmak için zaten her zaman geliyoruz. Peki, neden gensoru verdik, neden? Tarım Kredi Kooperatiflerinde ciddi şaibeler var, bunun için biz gensoru verdik. Tarım Kredi Kooperatiflerinin kendi içlerinde bir denetleme mekanizması yok mu? Var ama en üstte Tarım Bakanı var. Gensoru vermeden önce, Tarım Bakanlığı ve Tarım Krediyle ilgili basında yer alan iddiaları, soru önergeleriyle sürekli ben ve arkadaşlarım soruyoruz ama soru önergelerimize ciddi cevaplar vermiyorsunuz. Ya hiç cevap vermiyorsunuz ya da göstermelik cevaplar veriyorsunuz. Bunun üzerine “Biz sorularımızı buradan soralım.” dedik. Çok kolay sorular, çok zor sorular değil.

Bakın, arkanızda oturan Tarım Kredi Kooperatiflerinin Genel Müdürünün maaşı. Bunu sorduk. 100 bin liradan 30 bin liraya inecekmiş. Bu bir yıl önce. Sizin beyanınız. Yani maaşını yüzde 70 düşürüyorsunuz. Doğru mu yanlış mı? Acaba ne kadar maaş alıyor? Bunu sorduk. Bunu öğrenmek bizim hakkımız değil mi? Çünkü basında diyor ki: “30 bin lira maaş alıyor.” 30 bin lira maaş çok. Bakın, çiftçi yılda 3 bin doları zor elde ediyor, bir genel müdür bu kadar maaş alıyor.

Hâlbuki Tarım Kredi Kooperatifleri kim? Kim kurdu? Atatürk kurdu. 1 no.lu ortağı. Böyle bir kurumun başında oturuyor, görevi Türk çiftçisini korumak, ezdirmemek, düşük fiyatlarla girdi temin etmek, piyasaları gerektiğinde düzenlemek, çiftçiyi kredilendirmek ama bunu böyle yapmadığını biliyoruz.

Maaş fiyaskosundan sonra Tarım Kredi dosyası bitmiyor. Acaba maaşı düştü mü? Tekrar soruyorum. Bordroyu bir türlü bulamadık. Niye? Yayın yasağı ve personeline sözleşme imzalatmışlar. Biz nedense gensoruyu verdikten sonra hummalı bir çalışma içine girmişler. Keşke bu hummalı çalışmayı Türk tarımı üzerine yapsalar. (CHP sıralarından alkışlar)

Bakın, maaş fiyaskosundan sonra, hem yüksek maaşlar var hem de partizanlık var, AKP partizanlığı. Örneğin, zarar eden Tarım Kredi Birlik AŞ. On üç tane şirketi var. Bunun yöneticileri kimlerden oluşuyor? Çiftçilerden oluşması gerekmez mi ya da konuyla ilgili eğitim almış kişilerden oluşması gerekmez mi? Hayır, AKP’nin çöplüğü hâline gelmiş. Bütün eski milletvekillerini, belediye meclis üyelerini, AKP üyelerini bu yönetim kurullarına doldurmuşsunuz. Sadece bir tanesini inceledim, 6 kişiden 4’ü ya AKP’nin eski milletvekili ya milletvekili adayı yani partizanca bir kurum yönetiyorsunuz. Bunu da sorduk ama cevap gelmedi. Bereket, internet var. Ey internet, her şeye kadirsin; sağ ol, çok teşekkür ediyoruz, her şeyi senden bulabiliyoruz.

Genel Müdür bununla da kalmıyor, bakın, “tweet”ler atıyor. Attığı “tweet”lerden bir tanesi: Herkesin çok yakından tanıdığı CNN Türk’te program yapan Şirin Payzın... Ne diyor? “Şirin, sana ‘Artık AKP deme, AK PARTİ de.’ talimatı gelmedi mi? Doğan ve paralel medya seve seve ‘AK PARTİ’ derken sen ne ayaksın Şirin?” Bunu çiftçiye atmıyor arkadaşlar.

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Yuh, yuh, yuh!

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Yuh onlara, yuh!

OKAN GAYTANCIOĞLU (Devamla) – Yani yönlendirme.

Bu Genel Müdür acaba çiftçiye mi hizmet ediyor, yoksa kendi grubuna mı hizmet ediyor? Hatta partimize bile dil uzatma cesaretinde bulundu.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Koparıveririz yalnız.

OKAN GAYTANCIOĞLU (Devamla) – Bakın, bu fotoğrafı tanıyorsunuz. Cumhurbaşkanının fotoğrafını da “tweet”lerinde kullanıyor.

Hatta aynı Genel Müdür… Belge çok, o yüzden karıştırıyoruz.

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Siyasete girsin siyasete o kadar meraklıysa.

OKAN GAYTANCIOĞLU (Devamla) – Aynen.

Hatta aynı Genel Müdür, Tarım Krediye ortak olan tüm çiftçilere 15 Nisan günü -bakın, 16 Nisanda referanduma gittik- 3 defa mesaj atıyor. Kimden mesaj geliyor? Çiftçi Ahmet Ağa bakıyor: “Aa, bana Tarım Krediden mesaj gelmiş.” Şimdi, baktığı zaman mesaja ne diyor? “Yarın 16 Nisan, ‘evet’ deyin.” diyor. Kimi kullanıyor? Çiftçinin kendi kurumunu kullanıyor. 3 defa mesaj, maliyeti ne kadar? Aşağı yukarı -araştırdım- 100 bin lira maliyeti var. Kimi kullanıyor? Çiftçinin kendi kuruluşunu kullanıyor. Kim? Tarım Kredinin Genel Müdürü, AKP adına çalışıyor, ‘evet’ mesajı.

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Buna da yuh!

OKAN GAYTANCIOĞLU (Devamla) – Peki, siz çiftçi olsanız ne yaparsınız? Hele Tarım Krediye borcunuz varsa, tohum borcunuz var, gübre borcunuz var, avukatlık olmuşsunuz, ne yaparsınız? Bu bir etkilemek değil midir? Evet. Peki, çiftçiye şöyle mesaj atsaydı daha iyi değil mi? “Ey çiftçi kardeşim, gel bizde üre gübre çok ucuz, gel bizde ‘20.20’ çok ucuz, mazot çok ucuz.” Onu da araştırdım, değil, piyasa fiyatlarının çok çok üzerinde. Örneğin, en çok kullanılan gübrelerden biri üre; piyasada 1.000 lira, Tarım Kredide 1.250 lira. Bu nasıl bir kooperatifçilik?

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – O zaman buna da yuh!

OKAN GAYTANCIOĞLU (Devamla) – Örneğin, kuzu yemi piyasada 48 lira, Tarım Kredide 50 lira. Yani çiftçi özel sektörden de alabilir, Tarım Krediden de alabilir.

İşte fiyatlar böyle. Peki, sigortalar nasıl? Çiftçi sigortalama yapmaya kalktığı zaman ne yapıyor? Ha, orada da… Özel sigortaya gittiği zaman, örneğin 90 beygirlik bir traktörü 391 liraya sigortalattırabiliyor ama Tarım Krediye geldiği zaman tam 588 lira yani 200 lira fazla ödüyor. Şimdi diyecekler ki: “Bizim sigorta şirketimiz yok, Groupama’yla anlaştık. Groupama’yla 2019’a kadar anlaşma yapmaları lazım.” Peki, sigorta şirketleri yok mu? Var. FETÖ’cülerden devraldıkları bir sigorta şirketi var.

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Hadi ya!

OKAN GAYTANCIOĞLU (Devamla) – Bir tane isim yarışması açıyorlar bu sigorta şirketi için, 20 bin lira ödüllü ve bu ödülü nerede duyurmaları lazım? Kendi gazetelerinde duyurmaları lazım. Hâlbuki kendi gazetelerinde duyurmuyorlar, para çok ya Tarım Kredi Kooperatiflerinde -bakın, faturası burada- 668 bin lira vererek bir ajansa duyurtuyorlar. Arkadaşlar, Tarım Kredi Kooperatiflerinin Türkiye’nin her yerinde kooperatifi var.

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) –Buna da yuh, buna da!

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Ye babam ye, ye babam ye.

OKAN GAYTANCIOĞLU (Devamla) – Bu ilanı her yere asarsınız. Bırakın da o 20 bin lirayı çiftçiler kazansın. Ama siz bunun ismini, kimin kazandığını bile… Kim burada 1’inci oldu, hâlâ kimse bilmiyor ama nedense siz dört ay sonra adını “Bereket Sigorta” yapıyorsunuz. Bereket Sigorta işlemlere başlıyor. Üstteki yöneticilerini araştırmadım, alttaki yöneticilerini araştırdım. Otelde muhasebecilik yapan bir adam bile orada şu an yönetici. Neden? Sizin görüşünüzde olduğu için.

Başka bir usulsüzlük, personel alımında. Bakın, Bulgaristan’da Tarım Kredi Kooperatiflerinin bir şirketi var, adı “Trakya Dış Ticaret.” Bu şirkete, Genel Müdürün talimatıyla, mevcut çalışan 2 kişi çıkartılarak yerlerine daha yüksek ücretle nişanlı bir çift alınmak isteniyor. Şirketin İcra Kurulu üyesi olan Ekrem Eraslan personel ihtiyacı bulunmadığını ve bu personel alımının şirkete, şirketin mali yapısına sıkıntı vereceğini belirterek karşı çıkıyor, “Benim şirketim zarar ediyor, zaten personel çalışıyor, sen bunları niye alıyorsun?” diye ısrar ediyor. Hatta, Ekrem Eraslan’a bu duruma ses çıkarmaması için daha iyi olanaklar teklif ediliyor ancak Ekrem Eraslan vicdani bir yük taşıyamayacağını söylüyor ve ahiret yurdunda mesuliyet taşımamak için istifa ediyor. İstifa mektubu da bizde vardır, isterseniz veririz.

Başka bir usulsüzlük yazılım işlerinde yani Tarım Kredinin şirketlerinden biri olan TARNET AŞ’de gerçekleşiyor.

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Ya batmış burası ya!

OKAN GAYTANCIOĞLU (Devamla) – Bu şirket bilişim ve yazılım şirketi olmasına rağmen şirketin “web” sayfasını bile -bakın, bilişim şirketi, yazılım şirketi ama- başka bir şirkete yaptırıyorlar 5 milyon liraya. Bunun karşılığında da bir soruşturma geçiriyorlar. İşte 100 sayfalık soruşturma -buraya ben 2 sayfasını getirdim, sonucu ile başını- Genel Müdür döneminde şirketin iştiraki olan TARNET’in, şirketi 5 milyon lira zarara uğrattığıyla ilgili.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Tam arpalık olmuş.

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Yuh ya!

OKAN GAYTANCIOĞLU (Devamla) – Başka bir konu var, o da Tarım Kredinin şirketlerinden biri olan GÜBRETAŞ’ın ortak olduğu Negmar Denizcilik. GÜBRETAŞ buradaki yüzde 40 hissesini satmak istiyor. Üç defa ihale yapılıyor, her ihalenin sonunda kazananlar oluyor ancak buna rağmen Negmar Denizcilikteki GÜBRETAŞ hisseleri bir türlü satılamıyor. Her nedense hisseler ilk ihaleye göre düşük fiyatla gidiyor. Peki, GÜBRETAŞ nasıl bir satış sözleşmesi hazırlıyor ve sözleşme yükümlülüklerini yerine getirmeyecek firmalara hisse satış işlemi nasıl yapılıyor? Yani GÜBRETAŞ’ın Negmar’daki yüzde 40 payı satılmıyor mu, yoksa sattırılmıyor mu? Bunu da sorduk, bunların her birini sorduk biz size aslında. Cevap verseydiniz belki bugün gensoruya gerek kalmazdı.

Gelelim içler acısı bir duruma: Hayvan ithalatı. Şimdi, burada hayvancılığın durumunu anlattık, meralarımızın durumunu anlattık, ne kadar ithalat yaptığınızı anlattık. Ama hiç ders almadığınız gibi…

Bakın, başka bir usulsüzlük: 15 Temmuz darbe girişiminden üç gün sonra bir şirkete sözleşme karşılığı 3 milyon euroyu gönderiyorlar. Şirketin adı “Dilek KFT.” Bu şirket Macaristan’da. Bu şirkete parayı gönderiyorsunuz “Bana 3.600 tane hayvan gönder.” diyorsunuz. Şirket dört ay paranın üstüne yatıyor, hayvanlar yok.

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Millet meydanlarda, onlar parayı götürüyor, oh!

OKAN GAYTANCIOĞLU (Devamla) – Ondan sonra, paranın gönderildiği Macaristan’daki firma sorumluluklarının hiçbir tanesini yerine getirmiyor. Bir de kredi almaya giden çiftçiden dünya kadar ipotek alıyorsunuz, kefalet alıyorsunuz, bu şirketten herhangi bir teminat almıyorsunuz.

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Sayın Bakanın haberi yokmuş, haberi yokmuş!

OKAN GAYTANCIOĞLU (Devamla) – Daha sonra, bu para nedense Estonya ve Letonya’da kurulan 2 firma tarafından yedi ay sonra Tarım Krediye ödeniyor. Şimdi diyeceksiniz ki “İyi bir alışveriş, para kaybı olmadı.” İyi ama -bu firmalar teminat veriyorlar bu sefer- nedense bu firmaların sahipleri Macaristan’daki firmayla aynı kişiler. Bu arada Tarım Kredinin alacağı hayvanlar bu firmalar aracılığıyla Et ve Süt Kurumu üzerinden ithal ediliyorlar. İthal edilen hayvanlar da Tarım Kredi ortaklarına veriliyorlar. Burada durum şudur: Bu paranın gönderiliş şekli -15 Temmuz olmuş, üç gün sonra gönderiyorsunuz, teminatsız- gönderildiği zaman ve paranın geri ödeme şekli…

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Ya, FETÖ’cüler kazanmış olmasın?

OKAN GAYTANCIOĞLU (Devamla) – Tarım Kredinin Kırklareli’deki 1.500 başlı çiftliğine tam 5 bin tane hayvan geliyor. Bakın, hayvanlar da bunlar, içler acısı. Bunları gösterdiğim zaman “Neye benziyor?” diyorlar.

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Ya, onlar ölü gibi. Hasta hasta!

OKAN GAYTANCIOĞLU (Devamla) – Ölmek üzere olan hayvanlar.

Zaten, 5 bin tane hayvandan -rakamları var- 569 tanesi ölmeden kesiliyor, 80 tanesi de ölüyor. Bir de bunlara 500 bin lira masraf yapıyorsunuz. Masrafı yapan şahıs Recep Yamaç isimli bir veteriner. Recep Yamaç’ı araştırdım, kendisiyle de görüştüm; on üç yıldan beri orada çalışıyor, iyi bir veteriner. 500 bin lira masraf yapıyor ama hayvanlar kurtulmuyor. Hayvanlar kurtulmuyor ama kim suçlu peki bu işte? Recep Yamaç, işten el çektiriliyor. Bakın, hayvanların fotoğrafları burada.

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – İş Recep’e kaldıysa ohoo!

OKAN GAYTANCIOĞLU (Devamla) – Daha fazla uzatmayayım.

AKP hem hayvan ithalatına önem veriyor hem de Türkiye Cumhuriyeti’ni bu tip olaylarla gündeme getiriyor. Yazıktır, günahtır!

İki gün önce açıkladığınız destekleme rakamlarını da söylemek istiyorum. Hem hayvan ithalatı yapıyoruz hem meralarımızda sorun var diyorsunuz hem de erkek hayvanların besi paralarını kesiyorsunuz. Altı yıldan beri erkek hayvanlara besi desteklemesi veriyordunuz, bunu neden kesiyorsunuz? Bu, konunun içinde yoktu, şimdi ekledim.

NURETTİN DEMİR (Muğla) – Samandan bahset, samandan.

OKAN GAYTANCIOĞLU (Devamla) – Bu şirketlerin yöneticileri aynı kişiler. Mesela, BALTIC TURGİ şirketinin sahibi kim? Harun Aykul diye biri piyasalarda geziyor. Kim bu Harun Aykul? Neden bu hayvan ithalatlarında gündemde? Bakın, bu soruyu, bu usulsüz hayvan ithalatını da tam 24 Kasım 2016’da Tarım Bakanına sormuşum, hâlen bir cevap yok, kaç ay geçmiş.

Bütün bu olumsuzluklara bir önlem alınmazken Genel Müdür ve Yönetim Kurulu üyeleri Tarım Kredi Kooperatifleri Merkez Birliğinin 40’ıncı yılını bakın pasta keserek kutluyorlar. Pasta keserek kutlamalarına bir şey demiyoruz ama birer tane de maaş veriyorlar kendilerine. Yani hani o ballı maaşlar var ya, o maaşlardan birer tane de… “Biz çok hak ettik, çiftçiyi çok iyi bir duruma getirdik, Tarım Kredi kâr ediyor.” Evet, ediyor, daha fazla etsin, çiftçiye daha fazla hizmet etsin. Bunu yapmıyorlar, Türkiye tarımını düşürdükleri durum ortada. Herkese birer maaş yani az önce söylediğim ballı maaşlardan. Bunu “web” sayfasında bulabilirsiniz.

Biz bu gensoruyu gündeme getirdikten sonra nedense bazı haberlerimize mahkemelerce yayın yasağı kondu. Hatta yine bu gensoru gündeme gelince geçen hafta Tarım Kredi çalışanlarına öyle bir sözleşme imzalatıldı ki çalışanlar hiçbir kusurları olmasa bile işten çıkarılabilecekler. Yani buradan bilgi sızmasın; hâlbuki sızan bilgiler basında var. Biz fazladan bir şey söylemiyoruz, direkt sözleşmeye imza attırılıyor dedik. Bu kadar usulsüzlüğü soru ve araştırma önergeleriyle incelemek ve hatta önlemek istememize rağmen, Tarım Bakanı Faruk Çelik maalesef burada iddia ettiğimiz konulara lütfedip de bir cevap vermedi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurunuz, tamamlayınız.

OKAN GAYTANCIOĞLU (Devamla) – Şurada bir araştırma komisyonu kuralım, inceleyelim. Bakın, bu bir millî servettir; yazıktır, günahtır. Hepimizin vergileriyle bu hayvanları getiriyorsunuz, hayvanlar yolda telef oluyor. Şimdi, diyecekler ki: “Yolda vapurun üstü açılmış, treylerlerin üstü açılmış, oradan yağmur girmiş, hayvanlar telef olmuş.” Ya, arkadaşlar, bizim ciddi meralarımız var. Neden yemde destekleme yapmayı düşünmüyorsunuz? Neden Türkiye tarımını desteklemeyi düşünmüyorsunuz? Neden çiftçiyi desteklemeyi düşünmüyorsunuz da sadece borçlandırmayı düşünüyorsunuz? Neden bizim çiftçilerimiz ipotekli krediler kullanıyorlar, tarlalarını satıyorlar, traktörlerini satıyorlar, köyden kente göç ediyorlar da siz hâlâ Tarım Bakanı olarak orada oturuyorsunuz ve Türkiye tarımının iyi olduğundan bahsediyorsunuz? Bunları biz hayal olarak düşünüyoruz ve bu gensorumuzun kabul edilmesini diliyoruz.

Hepinize teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Söylediklerin hayal ya.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gaytancıoğlu.

Gruplar adına son konuşmacı Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Ayhan Gider, Çanakkale Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Gider. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA AYHAN GİDER (Çanakkale) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanımız Sayın Faruk Çelik hakkında verilen gensoruyu tartışmak üzere buradayız. Sizleri şahsım ve grubum adına saygıyla selamlıyorum.

Gensoru, parlamenter sistemin ciddi bir müessesesi yani Parlamentonun hükûmeti denetleme biçimi; bakanların, hatta hükûmetin düşürülmesiyle sonuçlanabilecek bir süreç, şakası yok. Tanımı da şu: “Bu görüşmenin sonunda, istem üzerine yapılacak oylamada, güvensizlik oyları üye tam sayısının salt çoğunluğuna erişirse hükûmet veya bakan düşmüş olur.” Anayasa madde 99, İç Tüzük madde 106. Yani sistemin içerisine gensoruyu koyanlar, çok ciddi bir durum öngörmüş, sistem tıkanmasın, eğer hükûmet üzerine düşeni yapmıyorsa Meclis yapsın; ne yazık ki fiiliyatta çok fazla da bu, böyle uygulanmıyor.

İkinci Meşrutiyet’ten beri bakıyoruz ki 494 tane gensoru verilmiş, cumhuriyet döneminde 432 tane. 432 gensorudan ancak 6 tanesi kabul görmüş. Dikkatinizi çekmek istiyorum, 24’üncü Dönemde verilen gensoru sayısı 55 yani verenler de biliyorlar ki buradaki amaç Hükûmeti düşürmek falan değil. Zaten mevzuatlarını uygulanabilir yapan ülkeler veya mevcut mevzuatlarının ruhuna uygun hareket ederek uygulamalarını gerçekleştiren ülkeler, daha verimli yaşıyor, daha huzurlu yaşıyor, daha mutlu yaşıyor. Bunu yapamadığımızda da mevzuatların arkasından dolanıp vakit kaybederek günümüze devam ediyoruz.

Her ne kadar zaman zaman Batı dünyasının israf ekonomisine, tüketim ekonomisine öykünsek de bize göre israf haramdır. Bunu da en fazla elektrik düğmelerinde veya ekmek alırken görürüz. Oysa bunun ötesinde daha büyük bir israf var: Emek ve zaman israfı çünkü bu iki tane faktör ne üretecek olursanız olun lazımdır.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Yolsuzluk anlat, yolsuzluk!

AYHAN GİDER (Devamla) – Bu ikisi ne üretimi yapacak olursanız olun lazımdır.

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – 5 milyona nasıl internet sitesini yapıyorsunuz onu anlat onu, boş ver bunları! 5 milyona hangi internet sitesini yaptırdınız, onu anlatacaksın.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen hatibi dinleyin efendim.

AYHAN GİDER (Devamla) – Bakın, CHP hatibi konuşurken de sen bağırıyorsun, ben konuşurken de sen bağırıyorsun; çok bağıracaksan çıkalım meydanda bağıralım. Burası ciddi bir yer, siz gayriciddi olarak ele alabilirsiniz...

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – 5 milyon olan yolsuzluktan bahset!

BAŞKAN – Lütfen Genel Kurula hitap ediniz Sayın Gider.

AYHAN GİDER (Devamla) – ...ama ben konuşurken lütfen dinleyin, bir şey anlatıyorum.

Bize göre israf haramdır, size göre de haramdır çünkü bunu dinî bir terim olarak kullanmıyorum, toplumsal bir terim olarak kullanıyorum.

HAYATİ TEKİN (Samsun) – “Evet-hayır” anlaşmalarında gördük!

AYHAN GİDER (Devamla) – Ancak eğer muhalefet bu gensoruları Meclisi çalıştırmamak ya da Bakanlık çalışanlarının motivasyonunu kırarak Hükûmetin verimliliğini düşürmek için kullanıyorsa o da başımız gözümüz üstüne.

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Recep’e ne oldu, Recep’e?

AYHAN GİDER (Devamla) – Çünkü biz anayasal hakkını kullandığı için hiç kimseyi eleştirmeyi kendimizde hak gören bir gelenekten gelmiyoruz. Allah’a şükür ki geçmişimizde kimseye tepeden bakma yok; köylüleri küçümseme, şehirlerden çıkarma yok. Kimin hakkı varsa kullansın, biz de cevabını veririz. Bu bağlamda da eğer bugünkü oturumu Türk tarımını ve Türk kooperatifçiliğini tartışarak geçireceksek ben yeterli verimliliğin alınacağına inanıyorum.

Tarım çok önemli bir sektör, toplumun tamamını kapsıyor; bitkisel üretimi, hayvansal üretimi, su ürünleri mekanizasyonu, işletmeciliği, hatta dış satımıyla çok geniş bir alan. 3 milyon tarım işletmesi var, bunu 4’le çarparsanız 12 milyon gibi basit formüllerle de ifade edilebilecek bir sektör değil. Çünkü sosyal sebeplerden dolayı şehirde oturan, hatta maaşlı, farklı işlerde çalışan ancak geçimini köydeki tarımsal üretime bağlayan ciddi bir kesim var. O anlamda da tarım farklı ele alınmalı diye düşünüyoruz.

Tarım, üstü açık bir fabrika; tarımcılar da, bu anlamda, Allah’a en yakın insanlar. Tarımda risk var, belirsizlik var. Ne demek bu? Doğal şartlara müdahale edemiyorsunuz, üretimde risk var. Arzı, talebi tek başına üretici belirleyemiyor, fiyatlarda belirsizlik var. Bu anlamda da tarım desteklenmek zorunda, denetlenmek zorunda. Öyle, serbest piyasayla, kârlılık prensibi falanla izah edilebilecek, geçiştirilebilecek bir sektör değil dolayısıyla tarım diğer sektörlere göre yönetilmesi çok zor bir sektör. Bırakın vazgeçmeyi, anlık ihmalleri dahi kaldıracak bir sektör değil. Bu sebeplerden dolayı da sorunları hem geniş hem büyük hem de dinamik çünkü tarım dinamik bir sektör.

Zaman zaman birkaç palyatif çözüm gösterebilirsiniz tarımsal sorunları giderici ancak bunların hiçbirini genele şamil edemezsiniz çünkü tarımın sorunları köklüdür, köklü çözümler gerektirir. Biz de AK PARTİ olarak on beş yıldır buna göre hareket ediyoruz aynen bundan sonra da yapacağımız gibi. Çünkü –tekrarda fayda görüyorum- dinamik sektörlerin problemleri de dinamiktir ve “Tamam artık, bitti, çözdük.” diyemezsiniz, hele hele de halkımıza huzur ve mutluluk için sınır çizmeyi aklına dahi getirmeyen bir parti olarak biz hiç diyemeyiz, her zaman geldiğimiz noktanın bir üstünü hedefleyen bir parti olarak mevcut noktayı yeterli göremeyiz. Bu anlamda, özveriyle çalışan başta Bakanımız olmak üzere tüm Bakanlık çalışanlarına teşekkür ediyor ve Allah güç versin diyorum.

Bakın, tarımı stratejik ve rekabete dayalı iktisadi bir sektör olarak ele aldık. Neler yaptık bu süreçte? Tarım Kanunu’nun da içinde bulunduğu 15 kanun çıkardık, bunlar daha önce yoktu. Tarımda Avrupa’nın en büyük gücü olduk, şu anda tarımsal hasılada Avrupa’da 1’inci sıradayız. Tarımsal gayrisafi hasılayı 36,9 milyardan 158 milyara çıkardık. Tarım ürünleri ihracatımız 3,7 milyar dolardan 16,3 milyar dolara çıktı, bunu enflasyona boğdurmamak adına dolar olarak söylüyorum. Tarım ürünleri dış ticaretinde son on beş yılda 58 milyar dolar fazla verdik. Tarımsal girdileri tarımsal ürün gibi toplayıp çarpıp “Burada tarımsal dış satım, dış alım açık veriyor.” demek çok da doğru bir yaklaşım olmaz diye düşünüyorum en nazik ifadesiyle.

Bu çalışmalar tarımsal üretimde önemli artışları beraberinde getirdi; bitkisel üretim 98 milyon tondan 120 milyon tona çıktı, hayvansal üretim 10,3 milyon tondan 23,5 milyon tona çıktı. Sığır sayımız yüzde 44 arttı, küçükbaş yüzde 29, kırmızı et üretimi yüzde 179, tavuk eti yüzde 170, süt üretimi yüzde 120, bal üretimi yüzde 42, su ürünleri yüzde 315.

Millî Tarım Projesi’ni başlattık. Bakın, Millî Tarım Projesi’nde 2 tane önemli faktör var: Gıda güvenliğimizi sağlamak, yerli ve yeterli üretim gerçekleştirmek. Detaylarına girmiyorum çünkü bunu uzun süre tartışacağımızı biliyorum.

Bu projenin bitkisel kısmında havza bazlı tarımsal üretime girdik. Hani, diyorlardı ya “Avrupa bize planlı üretim yaptırmaz.” Siz yapma iradesi gösterirseniz yapabiliyormuşsunuz demek ki.

Tarımsal desteklerde bürokrasiyi azaltıyoruz. Mazotta yüzde 50 sübvansiyonu da bu yıl içerisinde gerçekleştireceğiz inşallah.

Millî Tarım Projesi’nin ikinci ayağı olan hayvancılıkta yerli üretimi destekleme modelini kuruyoruz. Bu anlamda da mera hayvancılığından damızlık işletmelere varana kadar bir dizi tedbiri bu yıl yürürlüğe koyuyoruz.

Topraktan daha büyük bir millî mesele yoktur. Kimisi bunun gürültüsünü yapar, kimisi icraatını. Toprak Kanunu’nu biz çıkardık. Tarım topraklarını öyle derme çatma birkaç yönetmelikle, birkaç talimatla değil kanunla birlikte uyguluyoruz.

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – İmara açtığınız tarım toprakları…

AYHAN GİDER (Devamla) – İmara açtığımız toprak da bizim toprağımız, üretim yaptığımız toprak da bizim toprağımız çünkü memleketin tamamı bizim.

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) – Arazi kullanım haritaları hâlâ yapılmadı.

AYHAN GİDER (Devamla) – Büyük tarımsal ovalarımızı sit alanı olarak koruma altına aldık. 250 büyük tarımsal ovanın 192’si şu anda tarımsal sit; inşallah, 250’sinin tamamını da tarımsal sit olarak uygulamaya koyacağız.

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) – Meraları da yapın tarımsal sit.

AYHAN GİDER (Devamla) – Toprak ve su kaynaklarımızın korunmasını sağlayan modern sulama sistemlerini destekliyoruz. Meralar en fazla bizim dönemimizde ıslah ve abat edilmiştir.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Meraları bile yok ettiniz ya!

AYHAN GİDER (Devamla) – Bunların yanında, kooperatifçilik, herhâlde, en fazla bizim dönemimizde anlam buldu.

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – Sayın Vekilim, samanı niye ithal ediyoruz?

AYHAN GİDER (Devamla) – Bakın, kooperatifçilik, “cooperation” yardımlaşma, dayanışma kökünden geliyor ama dernek değil, vakıf değil, ticari örgütler.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Kooperatiflerin hâlini az önce arkadaş anlattı.

AYHAN GİDER (Devamla) – Bize göre, Türkiye’de kooperatifçilik memleket sandıklarıyla başladı ancak bazı kooperatifçilere göre de bunun temeli Ahi teşkilatıdır yani ta 12’nci yüzyıla kadar gider. Tarım kredi kooperatifleri de bu anlamda, kuruluşunu bu tarihlere dayandırmak zorundadır; 1924’te, 1929’da, 1935’te, 1972’de çeşitli dönüşümler geçirerek bugünkü hâlini almıştır ancak bunun kökünü elli seneye, yüz seneye yaymak kooperatifçiliği küçümsemek olur diye düşünüyorum. Bugün geldiğimiz noktada, 53 il, 844 ilçe, 356 belde, 372 köyde tarım kredi kooperatifi bulunmaktadır.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Başkanın maaşını biliyor musunuz? Bari onu söyleyin.

AYHAN GİDER (Devamla) - Benim ne söyleyeceğimi yazılı ver istersen, ondan sonra konuşayım.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bakanlıktan geleni okumaktan iyidir. Soruya cevap ver.

AYHAN GİDER (Devamla) - Tarım kredi kooperatiflerini değerlendirirken öncelikle kurumun geçirmiş olduğu merhaleleri iyi görmemiz gerekiyor.

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Maaş uygun mu?

AYHAN GİDER (Devamla) - Neydi, 1990’larda ve 2000’lerde tarım kredi kooperatifleri? İyi dinleyin, bakın, istiyorsanız not alın.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Küstah!

AYHAN GİDER (Devamla) – 1990’larda ve 2000’lerin başında Dünya Bankası ve IMF kooperatiflerin kapatılması gerektiğini söylüyordu, acilen personel çıkarması gerektiğini söylüyordu.

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – O kim?

AYHAN GİDER (Devamla) - Bu tarım kredi kooperatifleri, kredi faaliyetlerini bir tarafa bırakın, maaşları ödeyemez durumdaydı, çok sayıda kooperatif borçları dolayısıyla tasfiye aşamasına gelmişti. Peki, bunlar yetti mi? Yetmedi.

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – Çiftçiler kan ağlıyor, çiftçiler aç. Yatlardan vergi almıyorsunuz, çiftçinin mazotundan vergi alıyorsunuz.

AYHAN GİDER (Devamla) - Bakın, o dönemde bir sabah bir uyandık ki tarım kredi kooperatifi 80 bin Türk çiftçisi hakkında icra işlemi başlatmış.

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – Tarım Bakanı ne iş yapar?

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Kim iktidardaydı?

AYHAN GİDER (Devamla) – Bana mı soruyorsun?

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Evet.

AYHAN GİDER (Devamla) - Öğren.

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Soruyorum sana.

AYHAN GİDER (Devamla) - Bizden önce diyorum.

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Benim haberim yok da onun için soruyorum.

AYHAN GİDER (Devamla) – Haberin yoksa o zaman bir dinle, haberdar ol. Niye soruyorsun oradan?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Belki bir grup sataşma hakkını kullanacak.

AYHAN GİDER (Devamla) - Bakın, CHP milletvekili konuşuyor, siz bağırıyorsunuz; ben konuşuyorum, siz bağırıyorsunuz. Bir bekleyin, dinleyin, not alın, öğrenin; öğrenemezseniz çıkınca gelin, anlatayım ama…

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Haksızlığa isyan ediyorum.

AYHAN GİDER (Devamla) - Burada şimdi ben bunları anlatmak zorundayım İbrahim Bey, sen hep bağırıyorsun ama ben bunları anlatmak zorundayım. Lütfen…

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Haksızlığa isyan ediyorum, onun için bağırıyorum.

AYHAN GİDER (Devamla) – Yetmedi. Bakın, 80 bin kişiyi tarım kredi kooperatifleri icraya verdi bir gecede.

ORHAN SARIBAL (Bursa) – 1 milyon çiftçi kentlerde sürünüyor, 1 milyon.

AYHAN GİDER (Devamla) – Adamın haberi yok çünkü kredi de çekmemiş ama köyün tamamı birbirine müteselsil kefil yapıldığı için sabah uyandığında herkes borçlu.

ORHAN SARIBAL (Bursa) – Niye erteliyorsunuz? Çiftçi batmış.

AYHAN GİDER (Devamla) – Peki, sonra ne oldu? Biz iktidara geldik, 2003 yılında çiftçilerimizin bu borçları yeniden yapılandırılmıştı. 2007 yılında da çıkarılan kanunla acze düşmüş olan çiftçilerimizin borçlarını sildik. Silerken bunu da Hazine ödedi. Bu neydi? Bu, devlet ve milletin barışmasıydı, devletle milletin nikah tazelemesiydi, zor duruma düşen çiftçinin kurtarılmasıydı. Ne zaman zor duruma düşürülmüş? Bizden önce. Temizleyen kim? Biziz.

Peki, bundan sonra seyir ne oldu, şu anda kooperatifler ne yapıyor? Bakın, 1 milyon civarında ortağı var, 1.625 kooperatifi, 12 şirketi, 11 milyar lira cirosu var, 25 milyar lira da aktif büyüklüğü var; 7,5 milyar lira da kredi hacmine ulaşmış. 2002 yılında -dikkat edin- kurumun öz sermayesi 887 milyon, şu anda ne kadar? 5,8 milyar lira. Bu süre içinde pazarlamaya girmiş, üretimin içinde zaten var, tüketime girmiş yani çiftçi için, üretici için ne lazımsa ona girmiş. 2002 yılında bir çiftçiye en fazla 3 bin lira kredi verebilen kooperatif, şu anda 3 milyon liraya kadar kredi kullandırabiliyor. Bunu daha önce de söyledim, tekrar etmekten gurur duyuyorum. O zamanlar yüzde 30’larda olan kredi dönüş oranı bugün yüzde 97,3. Hani diyorsunuz ya: “Battı, bitti.” Yüzde 97,3 kredi geri dönüş oranı var. Devletin elindeki diğer iktisadi teşebbüsler gibi bunda da salt kâr hesabı yapamazsınız çünkü devlet kurumları sırf kâr etmek için kurulmaz. Amaç…

ORHAN SARIBAL (Bursa) – Kimse sahici borcunu ödemiyor, o borçlar sahici ödenmiyor, takla attırılıyor.

AYHAN GİDER (Devamla) – Bir müsaade et ya, bir müsaade et ya! Bak…

ORHAN SARIBAL (Bursa) – Doğru söyleyin, o borçlar…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, efendim lütfen hatibi dinleyin.

AYHAN GİDER (Devamla) – Başkanım…

BAŞKAN – Lütfen efendim…

ORHAN SARIBAL (Bursa) – Ama alakası yok Başkanım ya, alakası yok; o borç borçla ödeniyor, tekrar da borçlanılıyor.

BAŞKAN – Şimdi, herkes…

AYHAN GİDER (Devamla) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Bir saniye Sayın Gider, sayın milletvekilleri, hatibin görüşlerine katılmayabilirsiniz ama bu, doğrudan, sizlere müdahale hakkını vermiyor.

Devam edin Sayın Gider.

AYHAN GİDER (Devamla) – Ben yalan yanlış ve hakaret dolu konuşmanızı dinlerken hiç müdahale etmedim. Şurada rakamlarla ciddi konuşmayı dahi içinize sindiremiyorsunuz, herhâlde şu anda…

ORHAN SARIBAL (Bursa) – Yalanı da yanlışı da hakareti de siz yapıyorsunuz. Yalanı da yanlışı da hakareti de ben etmedim.

AYHAN GİDER (Devamla) – …size ben değil, farklı meslek grupları müdahale etmeli diye düşünüyorum.

ÇETİN ARIK (Kayseri) – Mesela?

AYHAN GİDER (Devamla) – Doktor mesela.

ÇETİN ARIK (Kayseri) – Hangi vesileyle.

AYHAN GİDER (Devamla) – Bakın, 1990’lı yıllarda… Hani dendi ya “Piyasa fiyatlarıyla uyuyor mu, uymuyor mu tarım kredi kooperatiflerinin fiyatları?” Şu anda gübrede ve yemde piyasada en ucuz fiyat tarım kredi kooperatiflerinde. 1990’lı yıllarda ne yaşadık? Bunu da sayın CHP hatiplerinin söylediği gibi “bana gelen bazı bilgilere göre” veya “İnternette okudum.” demiyorum, net evrakla söylüyorum. 1990’lı yıllarda tarım kredi kooperatifleri öyle hâle geldi ki -özellikle ikinci yarısında- gübreyi piyasanın 1,5 katına falan satmaya başladı. Peki, ne yaptı Tarım Bakanlığı o dönemde?

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Gene pahalı.

AYHAN GİDER (Devamla) – Tarım kredi kooperatiflerine müdahale mi etti, maliyetlerini mi düşürttü? Hayır, daha güzel bir yöntem buldu. Teşkilatlarına yazı gönderdi, dedi ki: “Tarım kredi kooperatifi üyeleri eğer dışarıdan gübre alırsa destekleme ödemeyin.” Bakın, ne kadar güzel bir yöntem değil mi? Dışarıdan gübre alırsa destekleme ödemeyin. Niye? Tarım kredi kooperatifi kâr etsin. Oysa bizim amacımız belli. Tarım kredi kooperatifi veya o şirket, bu şirket değil; çiftçi kâr etsin, bunun derdindeyiz. Bugün bu hâle gelmişse tarım kredi kooperatifleri o hâlden, onları yönetenleri ancak tebrik etmek lazım, kendilerine teşekkür etmek lazım.

Peki, bunu nasıl yaptı? İki tane şey var. Bir, çalmadı, çaldırmadı. Bu en kolayı. Bizim için kolay, size karışmam. İki; üretim ekonomisinin çok basit bir kuralı vardır, denir ki: “Üretim faktörleri aynı kalmak koşuluyla ürün miktarı artırılabilir mi? Evet, arttırılabilir. Nasıl? Sevk ve idareyi iyileştirirsiniz. Biz bunu yaptık. Sevk ve idareyi iyileştirdik, 2002’nin rakamları burada, bugünün rakamları burada. Nereden nereye gelmişiz?

Gelelim iddialara. Bakın, ben iddialara bakıyorum: Tarım Kredi Gıda AŞ’nin zarar etmesi. Şu anda bununla ilgili 38 hukuk dosyası, 35 icra dosyası, 2 savcılık takibatı ve 1 ceza davası bulunmaktadır. Ne zamandan? Üç yıl önce meydana gelmiş bir olay. Yani savcılık takibatını devam ettiriyor, ceza davaları devam ediyor, hukuk davaları devam ediyor, icra davaları devam ediyor. Bunun üstüne ne istiyorsunuz? Bunun üstüne var mı bir talep?

Asya Emeklilik hisselerini tarım kredi kooperatifi almış. Nereden almış? İhaleyle almış. Bunun tanıtımı için bir ihale de kendisi açmış ve bir firma 506 bin lira artı KDV’yle bu tanıtım işini almış. Gidin sorun, bütün firmalar tanıtım işlerini dışarıya yaptırırlar. Açılan isim yarışması bu tanıtım faaliyetlerinden sadece bir tanesi. Bu isimlendirme yarışması tamamlanmış, Elif Uzun’un öngördüğü isim yarışmayı kazanarak şu anda yürürlüğe girmiştir.

Diğer bir konu da Romanya’daki bir firmadan ithal edilen hayvanlar, daha doğrusu ithal edilemeyen hayvanlar. Piyasa böyle işler, bu devlet dairesi değil. Kapora verirsiniz, olmazsa tekrar görüşürsünüz. Verilen kapora, işlem yerine gelmediği görüldüğünde faiziyle birlikte euro bazında geri alınmış. Var mı bir problem? Yok.

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Teminat?

AYHAN GİDER (Devamla) - Genel Müdürün maaşı kısmını burada anmaktan bile ar ederim. Çünkü bizde kimsenin maaşına müdahale edilmez de sorulmaz da. Bununla ilgili devletin yetki verdiği kurumlar bellidir. O kurumlar maaşı takdir eder, fazla görürse indirir, düşük görürse artırır.

Sayın Bakanım, hakkınızda verilen önerge ve iddiaların bırakın haklılığını, dayanaktan ve tutarlılıktan bile uzak olduğunu hep birlikte muhalefeti dinleyerek gördük. Ben bu gensoruya yüce Meclisin olumlu oy vermeyeceğini düşünüyorum ve konuşmamı idam edilmeden önce Sokrates’in söylediği şu sözlerle bitirmek istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayınız Sayın Gider, mikrofonunuzu açıyorum.

AYHAN GİDER (Devamla) – Hanımı haykırarak Sokrates’e bağırır: “Ama sen suçsuzsun. Suçsuz yere idam ediliyorsun.” Sokrates de buna karşılık şöyle bir cevap verir: “Be kadın, suçlu olarak idam edilmemi mi isterdin?” Allah’tan ki AK PARTİ’li bakanlar haksız yere önergelerle suçlanıyor, biz de bununla gurur duyuyoruz.

Saygılarımla. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gider.

Sayın Sarıbal…

ORHAN SARIBAL (Bursa) – Efendim, yalan, yanlış ve hakaret edici sözler söyleyerek ve…

BAŞKAN - Buyurunuz Sayın Sarıbal.(CHP sıralarından alkışlar)

İki dakika süreyle söz veriyorum, lütfen yeni bir sataşmaya meydan vermeyiniz.

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

11.- Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal’ın, Çanakkale Milletvekili Ayhan Gider’in (11/16) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

ORHAN SARIBAL (Bursa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Çok açık, Tarım Krediye ödenen, yüzde 95 olarak tahsil edildiği söylenen borçları -gelsinler, buyursunlar gidelim- Ziraat Bankasından çekip, komşudan alıp ödüyorlar, sonra tekrar borçlanıyorlar. Bu borçların hiçbiri sahici değildir, bütün borç birikimi vardır. O zaman soruyu şuradan soralım: Çiftçinin 80 milyar borcu var mı, yok mu Sayın Vekilim? Var mı, yok mu?

AYHAN GİDER (Çanakkale) – Ben sen miyim buradan konuşayım?

ORHAN SARIBAL (Devamla) – Yirmi yılın en kötü 2016 yılını yaşadınız mı Sayın Bakan? Eksi 4,1 küçülme yok mu 2016 yılında? Yirmi yılın en kötü tarım politikasını sunduğunuz yıl. Yirmi yıldan bahsediyorum.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Buna rağmen iktidar olamıyorsunuz.

ORHAN SARIBAL (Devamla) – Ortada bir yalan varsa, bir yalan öyküsü varsa elbette dönüp kendinize bakmanız lazım. Sadece pirinç, ayçiçeğinin dışında, buğday başta olmak üzere bütün tarım ürünlerinde bizi dışarıya bağlı kıldınız. Bütününde ithalat var, 171 milyar dolar tarımsal ithalat var. Yanlış mı Sayın Vekilim, bir eksiklik var mı?

KEMALETTİN YILMAZTEKİN (Şanlıurfa) – Var.

ORHAN SARIBAL (Devamla) - Neler aldığınızı bizden iyi biliyorsunuz. 1’e 6 cari açıktan bahsediyorsunuz. 1 liralık ihracata karşılık 6 liralık tarımsal ham madde ithalatı var. Biraz önce size çok açık bir şekilde bunları tek tek, tek tek söyledim. Tekrar söyleyeyim de bir kendinize gelin. 41 milyon 478 bin ton buğday. Peki, siz üretimi artırdıysanız biz bu buğdayı keyif için mi aldık burada? Aynı şekilde söylüyorum: 61 milyon 881 bin ton yağlı tohumlar… Siz ürettiniz de biz mi görmedik? (AK PARTİ sıralarından “Anlamazsın sen.” sesleri) Evet, sen çok anlarsın, gel anlatayım sana. Gel anlatayım bak nasıl olduğunu.

BAŞKAN – Sayın Sarıbal, lütfen efendim.

ORHAN SARIBAL (Devamla) – Nasıl, anlatayım sana.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, bu doğru bir tavır değil.

BAŞKAN – Lütfen, Genel Kurula hitap edin.

ORHAN SARIBAL (Devamla) – Siz ancak yalanı öyküye dönüştürmüş, yalanı geleneksel hâle getirmiş, yalandan nemalanmış yağma ve talan öyküsüyle bu toplumu kandırmakta muktedir olmaya çalışıyorsunuz.(AK PARTİ sıralarından gürültüler) Elbette bu düzen size kalmayacak. Er geç bu halk bu hesabı size soracak. (CHP sıralarından alkışlar; AK PARTİ sıralarından “Yalan senin işin, senin!” sesi)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sarıbal.

ORHAN SARIBAL (Bursa) – Konuşma, gel buraya! Varsa hesabın görelim! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Gaytancıoğlu…

ORHAN SARIBAL (Bursa) – Yıkılacak bu düzen, yıkılacak!

BAŞKAN – Sayın Sarıbal… Sayın Sarıbal, lütfen efendim…

EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) – Artist misin sen?

BAŞKAN – Sayın Sarıbal, lütfen yerinize geçiniz.

ORHAN SARIBAL (Bursa) – Batırdınız bu ülkeyi! Bunun hesabını soracağız, elbette soracağız.

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) – Hadi yürü!

EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) – Hadi oradan!

BAŞKAN – Sayın Gaytancıoğlu…

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Ben de aynı nedenden dolayı… Grubumuza dönerek “Yalan yanlış, hakaret dolu konuşmalar…” dedi. İki dakika söz istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Gaytancıoğlu, o ifadeyi Sayın Sarıbal’ın konuşması nedeniyle kullandı, sizin konuşmanız nedeniyle öyle bir ifadede bulunmadı Sayın Gider.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Hep onlar konuşacak biz dinleyeceğiz, böyle bir usul yok Sayın Başkan.

X.- GENSORU (Devam)

A) Ön Görüşmeler (Devam)

1.- Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu ve 22 milletvekilinin, Tarım Kredi Kooperatiflerinin zarara uğramasında sorumluluğu bulunduğu ve bu nedenle çitçileri mağdur ettiği iddiasıyla Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/16) (Devam)

BAŞKAN - Gruplar adına yapılan konuşmalar sona ermiştir.

Şimdi, söz sırası Hükûmette.

Hükûmet adına Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik.

Buyurunuz Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AYTUĞ ATICI (Mersin) – AKP Grubunun yarıdan çoğu yok Sayın Başkan. Sayın Bakanı bile dinlemiyorlar.

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Milletvekili Sayın Okan Gaytancıoğlu ve arkadaşları tarafından şahsıma verilen gensoru önergesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı hayvansal üretimden bitkisel üretime, üretici memnuniyetinden gıda arz güvenliğine, tohumdan mahsule, denizdeki balıktan havadaki arıya, sulamadan toprağa, peynirden zeytine, meradan meyve ağacına, hayvan hastalıklarından insan sağlığına, tarladan sofraya ve gıda denetimlerine kadar hayatın her alanına dokunan ve yaratılan her şeyle bir şekilde irtibatı olan son derece önemli, stratejik bir alan ve stratejik bir bakanlık. Bu sebeple, Bakanlığımızın politikalarıyla ilgili burada değerlendirme yapılması bizleri son derece memnun ediyor. Bu politikalarla ilgili olarak muhalefetin denetim mekanizmalarını çalıştırmasını da son derece önemsediğimizi özellikle belirtmek istiyorum. Ancak, bu denetim mekanizmalarının içeriğinin ve niteliğinin önemli olduğunu, içerik ve nitelikten yoksun olmaması gerektiğini dilediğimi de konuşmamın başında ifade etmek istiyorum. Ne yazık ki birçok defa olduğu gibi, birçok bakan arkadaşımızla ilgili olduğu gibi yine içerikten ve nitelikten yoksun bir gensoruyla karşı karşıya bulunmaktayız.

Her şeyden önce şunu ifade ederek konuşmamı sürdürmek istiyorum: Önergede geçen “kayıtsız kalmak”, “sorumluluğu yerine getirmemek”, “görevi ihmal etmek”, “göz yummak”, “zarara uğratmak”, “iddialara sessiz kalmak” gibi aslı astarı olmayan değerlendirmeler, on sekiz yıldır bu Parlamentoda bulunan ve bu kürsüden belli dönemlerde hitap eden bir milletvekili olarak, bir siyasetçi olarak ve siyasetin birçok alanında görev yapmış ve ülkesine hizmet gayreti içinde bulunan biri olarak bugüne kadar yapıştırılamadı, bundan sonra da yapıştırılamayacağını özellikle belirtmek istiyorum.

İnsan onuruyla yaşar, onuru için yaşar. Eğer insan onuruyla oynamak bu kadar kolaysa, yukarıda bahsettiğimiz ithamları böyle yüzeysel, gelişigüzel yapabiliyor isek o zaman kendi onurunuzu bir sorgulamanızda yarar var diye düşünüyorum. “Çamur at, izi kalsın.” anlayışıyla, araştırmadan, soruşturmadan, çalakalem, “Bir gensoru önergesi verelim.” diye bu denetim mekanizmalarının oluşturulmadığını belirtmek istiyorum.

Aslında, değerli arkadaşlar, ben kavgacı bir üsluba sahip bir insan değilim ama bu özensizliği yalnız bu gensoruda değil, birçok olayda da gösterdiğinizi ne yazık ki gözleme imkânını buluyoruz.

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Sayın Bakanım, sizi dinliyoruz, hiç konuşmadan dinliyoruz sizi.

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Bakınız, çok daha yakın bir zamanda, geçtiğimiz salı günü Sayın Genel Başkan çıktı, dedi ki… 1938’de vefat eden Mustafa Kemal Atatürk’e 1939’da Zeytin Kanunu çıkarttırdınız.

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – “Atatürk ve arkadaşları” dedi.

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – “Arkadaşları” dedi.

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Yani bu nasıl bir yaklaşımdır, bir.

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) – Sayın Bakan, 1 Ocak 1939’da çıkmıştır. Kanunun talimatını veren Mustafa Kemal Atatürk’tür.

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) –İkincisi: Yine Sayın Genel Başkana şunu dedirttiniz: “Sudan’da ne işiniz var?” Siz dedirttiniz.

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Doğru.

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Doğru. Doğru.

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) –E, doğru işte, onu konuşmaya geldim, onları konuşmaya geldik.

ORHAN SARIBAL (Bursa) – Mülkiyet gasbı… Mülkiyet gasbı…

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) -Dediniz ki: “Sayın Başbakan açıklama yaptı, çiftçiye yüzde 50 mazot desteği verecektiniz, niye vermiyorsunuz?” Dedirttiniz.

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Evet, doğru.

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) -Dedirttiniz öyle değil mi? Doğru, dedirttiniz.

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Söylüyoruz, evet.

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Başbakan İzmir’de söyledi.

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) –“Sığır ithalatında Avrupa’da birinci noktadayız.” dedirttiniz. Sizler dedirttiniz bunları ve Sayın Genel Başkan da sizden aldığı bilgilerle bu konuşmayı yaptı.

Şimdi, ben de hemen akabinde cevap mahiyetinde bir konuşma yaptım, dedim ki: “Sayın Genel Başkan tarımla ilgili kılavuzlarını değiştirmek durumundadır. Kılavuzları değiştirmezse bu yanlışa devam eder.” Siz de alelacele bir gensoru önergesi getirdiniz.

Şimdi, bakınız “Sudan’da ne işiniz var?” diyorsunuz. Değerli arkadaşlar, NASA uzayda “zinya” denilen bir bitki yetiştiriyor, geliştiriyor yani halk tabiriyle marul. Nerede yetiştiriyor? Uzayda. Uzayı değerlendirmeye çalıştığımız bir dünya atmosferinde, bir dünya hayatında “Sudan’a niye gittiniz?” diye bunu bir itham vesilesi yapıp grup toplantısında bunu konuşmak kabul edilebilir mi? Kaldı ki…

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Türkiye'dekileri niye kapatıyorsunuz?

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) - Durun, bakınız…

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Türkiye'de TİGEM kiraya veriyor, yapamıyor bu işi.

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) - Durun, durun… Bakın ama dinleyin. Bakınız, ben sizin aleyhinize bir şey söylemiyorum, söylediklerinizi söylüyorum, dinleyin.

Bakınız, oysa 2014 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisinde komisyona bir yasa geliyor. Bu tasarı da Dışişleri Komisyonunda görüşülüyor, Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri, AK PARTİ milletvekilleri, bütün milletvekillerin ittifakıyla yasal düzenleme oluyor. Genel Kurula geliyor, Genel Kurulda muhalefet, iktidar 240 milletvekili katılıyor ve ittifakla hep beraber bu yasayı kabul ediyoruz. Neyi? Sudan’da 780 bin hektar arazinin özel sektöre tahsisi…

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Dekar, dekar…

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – …12.500 hektarın ise TİGEM’e tahsisiyle ilgili yasa Meclise geliyor, Mecliste onaylanıyor, hep birlikte onaylanıyor. Şimdi, bunu onaylayan grup çıkıyor, diyor ki: “Sudan’da ne işimiz var?”

HASAN TURAN (İstanbul) – Hafıza yok, hafıza yok.

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Arkadaşlar, bunu söylemeye çalışıyorum. Bunu, yanlış anlamayın, sıradan, yüzeysel bir itham, bir çamur atma anlayışıyla söylemiyorum, olan şeylerden bahsediyorum.

Bir diğer konu, diyorsunuz ki: “Çiftçiye yüzde 50 mazot desteğini söylediniz, niye vermiyorsunuz?” Arkadaşlar, çiftçiye mazot desteği ve çiftçi destekleri üretimin akabindeki yılda oluyor. Şimdi, Genel Başkana bu bilgiyi doğru verseydiniz Genel Başkan bu yanlışı yapmazdı.

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Verilen destek yüzde 50 mi?

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Yani, bu yıl ekilen ürünün desteği 2018 yılında veriliyor.

ORHAN SARIBAL (Bursa) – 2016’da dediniz.

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Şunu deseydiniz…

ORHAN SARIBAL (Bursa) – 2016’da söylediniz bunu.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Adam ölürse ne olacak?

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – …önergeyi veren arkadaşlar şunu deseydi: “Sayın Bakan, bu desteklemeleri yıl içine alınız.” Ben burada derdim ki Tarım Bakanı olarak: “Son derece sağlıklı ve doğru bir yaklaşım.” Ama 2017’nin mazot desteğinin 2018’in Şubat ayında verileceğini bilmiyorsanız kılavuzunuz yanlıştır, bu kılavuzla doğru bir istikamet bulamazsınız, bunu söylemeye çalışıyorum.

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Mazot desteği yüzde kaçtır Sayın Bakan? Mazot desteğiniz yüzde kaç, onu açıkla.

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Bir diğer konu, diyorsunuz ki: “Avrupa’da sığır ithalatıyla ilgili birincisiniz.” Arkadaşlar, Avrupa’da yüzde 71 domuz eti tüketiliyor, yüzde 71.

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Bize ne?

ORHAN SARIBAL (Bursa) – Bize de mi öneriyorsunuz Sayın Bakan?

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Biz domuz eti yemiyoruz Sayın Bakan, biz yemiyoruz. Sağ olun.

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Onun için, burada mukayeseler yaparken canlı hayvan, sığır ithalatını sanki bugün olan bir hadiseymiş gibi takdim etmenizi de anlamakta zorlanıyorum.

Bakınız, rakamları arz ediyorum sizlere: 1969 yılında 654 bin dolarlık et ve hayvan ithalatı gerçekleştirilmiş, 1990’da 123 milyon dolarlık ithalat gerçekleştirilmiş, 1995 yılında 420 milyon dolarlık canlı hayvan ve et ithalatı gerçekleştirilmiş; 2000 yılında 34,5 milyon dolarlık, 2016 yılında da aynen 1995 yılında olduğu gibi 422 milyon dolarlık ithalat gerçekleştirilmiş. Yani sanki bu ithalatı AK PARTİ keşfetmiş ve ilk kez şimdi ortaya çıkmış gibi takdim etmenizi anlamakta zorlanıyorum.

ORHAN SARIBAL (Bursa) – 4,5 milyar dolar.

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Bunun adı bilgisizlik, bilgisizlikten de öte, konuya ilgisizliğin eseridir diye ifade etmek istiyorum.

Şimdi, bu konularla ilgili bu önergenin de ne kadar yüzeysel olduğunu bu örneklerden görmüş oluyoruz.

Şimdi, değerli arkadaşlar, mesnetsiz isnatlarla dolu olan gensoru vesilesiyle yine de tarımın gündeme gelmesinden memnuniyet duyduğumuzu ifade etmek istiyorum.

Şimdi, buraya, gündeme getirdiğiniz konu, 1581 sayılı Tarım Kredi Kooperatifleri ve Birlikleri Kanunu’na göre faaliyet gösteren bölge birlikleri ve merkez birliği olan, genel kurulları olan, yönetim kurulları olan, müfettişleri olan, denetçileri olan, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığıyla hiyerarşik bir bağı olmayan, Bakanlığın merkezle ilgili ve bağlı kuruluşları arasında sayılmayan, tüzel kişiliği ve özerkliği olan bir kuruluşu buraya getirdiniz.

Bakanlık olarak mevzuat gereği karar alma mekanizmalarında bulunmadığımız ve kararlarına fiilen müdahale etmediğimiz kooperatif ve birlikleri sadece denetlemekle yükümlüyüz. Nitekim Bakanlığımızı temsilen bir denetçi arkadaşımız da orada bulunmaktadır.

ORHAN SARIBAL (Bursa) – Maaşa niye müdahale ettiniz?

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Oy hakkı olmaksızın merkez birliğin yönetim kurulu toplantısına katılarak bu denetçi arkadaşımız raporlarını periyodik olarak hazırlamaktadır. Bunun dışında da gerek Bakanlığımın teftiş kurulu gerekse merkez birliğinin teftiş kurulu her türlü iddiaya ilişkin denetimlerini gerçekleştirmektedir. Nitekim personel ücretleri ve şirketlerin yapısıyla ilgili olarak başlattığımız incelemeler şu anda devam etmektedir. Ayrıca Tarım Kredi, kendi müfettişleriyle, iddialarla ilgili olarak son bir buçuk yılda yaklaşık 60 denetim gerçekleştirmiştir. Bunlardan 17’sinde rapor savcılığa intikal ettirilmiştir. Bu süreçte yaklaşık 710 rutin kooperatif denetimi de gerçekleştirilmiştir. Hâlen 91 kooperatifle ilgili de denetimlerin devam ettiğini özellikle belirtmek istiyorum.

Tabii, Tarım Kredi Kooperatiflerinin faaliyetleri, hedefi çiftçi, Tarım Bakanlığının da çiftçi, aynı şekilde Ziraat Bankasının da hedefi çiftçi. Bu yönüyle, bu üçlü sacayağı olarak sistemin sağlıklı bir şekilde çiftçinin lehine çalışması konusunda yoğun bir çalışma içerisinde olduğumuzu, dayanışma içerisinde olduğumuzu da ifade etmekte yarar var çünkü 3 kurumun da hedefi çiftçinin refah düzeyini yükseltmektir.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Rakamlar öyle demiyor.

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) - Değerli milletvekilleri, 2000’li yıllarda Dünya Bankası raporlarına konu olup küçülmesi ve hatta kapatılması düşünülen Tarım Kredi Kooperatifleri 2017’de 600 milyon TL’lik yatırım yapar hâle gelmiştir. 4 yem fabrikası, badem ve fıstık işleme tesisi, ayçiçeği ve zeytinyağı fabrikaları, çeltik işleme tesisi, 330 bin tonluk lisanslı depo ve sigorta şirketlerini kuran, yeni istihdam oluşturan, çiftçilere düşük fiyatla girdi ve kredi sağlayan, çiftçilerimizin ürettiği ürünü kendi fabrikalarında işleyen bir kurum hâline gelmiştir Tarım Kredi Kooperatifleri.

Tarım Kredi bu dönemde çiftçilerimizin girdi maliyetlerini düşürmek için önemli adımlar atmıştır. Bakınız, gübre ve yemde -az önce burada ifade edildi- KDV’ler sıfırlandı, ayrıca KDV’yle birlikte yüzde 35’lere varan gübrede bir indirim gerçekleştirmiş bulunmaktadır Tarım Kredi. Hâlen 2015 Aralık ayına göre gübre fiyatları yüzde 18 daha düşük düzeydedir. Bakınız, az önce burada bir arkadaşımız üreyle ilgili dedi ki: “Üre fiyatları Tarım Kredide daha yüksek.” Bakınız, tonu piyasada 1.000 lira, Tarım Kredide 926 lira. Hangisi doğru şimdi, hangisine inanalım?

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Bir sürü yer var.

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) - Yani burada laf söylediğiniz zaman bunun altının dolu olması gerekiyor. Bunu rastgele söylediniz, olmaz.

Başka şeyler de söylendi, Lüleburgaz çiftliğinde bir veteriner arkadaşın ismini verdiniz burada. Şimdi, bu arkadaş inşaatta usulsüzlük… Genel Müdürün bilgisi olmadan inşaata başlıyor. Ne yaparsınız siz Tarım Kredi Genel Müdürü olsanız? Şimdi, bu arkadaş, bu usulsüz işlemi, işi yapan vatandaş el çektirilmiş, çıkıp burada bunun bilgisine dayanarak görüşme yapıyorsunuz. Doğru değil, bu yaklaşım hiç şık değil.

Ayrıca, başka değerlendirmeler yaptınız Bakanlığın yapısıyla ilgili olarak. Doğru bir şey mi arkadaşlar? Yüce Mecliste şimdi, burada bulunan milletvekillerinin tamamının hukukçu olması gerekiyor yasama faaliyetleri yapıldığı için, hukukçu olmayanların tümünün dışarı çıkması gerekiyor. Böyle bir yaklaşım olabilir mi? Mühim olan neticedir, mühim olan icraattır, bunu bilmemiz gerekiyor.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Bakan, sizi dinlemeyenler çıksın yeter.

GARO PAYLAN (İstanbul) – Sayın Başkan, çok uğultu var.

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Şimdi, zaman tabii yeterli değil. Burada isnat edilen Tarım Krediyle ilgili birkaç hususa cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakan bir saniye efendim.

Sayın milletvekilleri, ayakta sohbet grupları görüyorum. Bu, hatibin Genel Kurul tarafından dinlenmesine engel oluşturuyor. Lütfen, rica ediyorum…

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Teşekkür ederim Başkanım.

Tarım Kredi Gıda AŞ’de 2011, 2012, 2013 yıllarında meydana gelen zararın 50 milyon TL olduğuna dair bir iddia ortaya atıyorsunuz. Bakınız “2011, 2012, 2013, 2014, 2015’te neredeydiniz?” diye insanın sorası geliyor. Ama devlette devamlılığın gereği… Bakınız şunu ifade edeyim: O dönemdeki yönetim ve ilgili müdürler merkez birliğinin iştiraki olan Tarım Kredi AŞ’yle ilgili olarak iddiaları soruşturmuş, yargıya intikal ettirmiş, ilgililer hakkında 38 hukuk davası, 35 icra dosyası, 2 savcılık takibi ve 1 ceza davası bulunmaktadır. Yani az önce de bahsettiğim gibi ne bugün ne dün, intikal eden hiçbir olumsuz hadisenin sümen altı edilmesi söz konusu olmamıştır.

Genel Müdürün maaşını soruyorsunuz, net maaşı 20 bin lira yani bunun gizli saklı bir tarafı yok ki. Net aldığı maaş 20 bin lira. Burada, Tarım Kredi, yapmış olduğu çalışmalarla 17 şirketin 9’unu kapatmış veya diğer şirketlerle birleştirmiştir ve aynı zamanda, bunun neticesinde, kadroların azalmasından dolayı 2,8 milyon TL, yönetim kurulu üyeliklerinden de yaklaşık 1,5 milyon TL olmak üzere 4,3 milyon TL’lik yıllık bir tasarruf sağlamıştır Tarım Kredi Kooperatifleri. Onun için değerli arkadaşlar, burada gelişigüzel, rastgele bir değerlendirme değil, içerikten yoksun değil, içeriği dolu bir şekilde buraya ben tarımla ilgili gensorunun gelmesini çok arzu ederdim.

Şimdi, burada, millî tarım politikası, millî tarım politikasıyla ilgili bir bitkisel üretim, bitkisel üretimle ilgili havza bazlı sisteme geçtik. Öteden beri Türkiye'nin hayalidir bu. Uzun yıllar bu çalışma yapıldı, gerçekleştirildi ve nihayetinde... (CHP sıralarından “Duyamıyoruz.” sesleri)

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Bakan, dinlemiyorlar sizi.

BAŞKAN – Sayın Bakan, bir saniye efendim.

Sayın milletvekilleri, önemli bir gensoruyu görüşüyoruz. Sayın Bakan açıklamalarını yapıyor. Hem Sayın Bakana yönelik olarak gruplardan karşılıklı atılan laflar hem hâlâ devam etmekte olan bu ayaktaki sohbet gruplarının varlığı sükûnete ermemize engel, Sayın Bakanı sükûnetle dinlememize engel oluşturuyor. Rica ediyorum, şu anda nasılsa Genel Kuruldaki hava öyle devam edelim.

Buyurunuz Sayın Bakan.

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Evet, millî tarım politikasında bitkisel üretimde hedefimiz havza bazlı sisteme geçmek yani planlı bir üretime geçmekti; havza bazlı destekleme modeline geçmiş bulunuyoruz.

Ayrıca, hayvancılıkta ise “Yerli üretim, yerli üretim.” diyorsunuz ama ne yaptığımızı inceleyerek burada bu değerlendirme yapılsa isabetli olur. Yani şu anda yetiştirici bölgeler, yetiştirici merkezler, buralara destekler ve damızlık, gerek mandayla gerek küçükbaşla gerek büyükbaşla ilgili açılan merkezlerin amacı nedir? Amacı yerli üretimi artırmaktır yani ithal besiyi değil, yerli besiyi öne çıkaracak projeleri biz hayata geçirmiş bulunuyoruz.

Ayrıca, toprak çok önemli tabii tarım hayatında. Toprak önemli, toprağın korunması gerekiyor. “Efendim, şu dönemlerde şu kadar toprak tarımdan çıktı.” Bakınız dönemsel olarak, belki en az bu dönemde çıkmıştır ama bunun önemi yok. Bu dönemde az çıkması, geçmiş dönemlerde daha fazla çıkması önemli değil.

ORHAN SARIBAL (Bursa) – En fazla Sayın Bakan, en fazla.

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Netice itibarıyla, 1 metrekarelik bir tarım arazisi bile olsa tarımın dışında kalması hiçbirimizin tahammül etmeyeceği bir yaklaşım olmalıdır. Onun için bakın ne yaptık? Ovaların korunması, ovaların, tarımsal alanların sit alanı ilan edilmesiyle ilgili çalışmalarımızı başlattık. Geçtiğimiz hafta 41 ova daha ilan edildi, buralara çivi çakılamayacak, buralar tarım arazisi olarak korunacak. Bugün itibarıyla 192 ova olmuş oldu, inşallah, bunu ilk hedefte 300 ovaya çıkaracağımız çalışmalarımızı da tamamlamış olacağız.

Yine, tarımda AR-GE desteklemeleri son derece önemli. AR-GE’dir bizim gelecekte çiftçimizi güldürecek olan. 10 kat AR-GE desteklerimizi artırmış bulunuyoruz. Onun yanında, 50’nin üzerindeki enstitümüzü, laboratuvarlarımızın tamamını özel sektöre açmış bulunuyoruz yani özel sektörün evi gibi, işletmesi gibi bugün enstitülerimiz özel sektöre de hizmet vermeye başlamış bulunmaktadır.

Yine, etçi tavuk dediğimiz… Yerli etçi tavuk -millî tarım dedik ya- ilk kez bu hattı, 4’üncü hattı Türkiye üretmiştir. Yani Almanya’nın, Fransa’nın veya Amerika’nın civciv ve yumurtalarıyla burada sürdürdüğümüz tavukçuluk dönemine son verilmiştir, kendi etçi tavuğumuzu, kendi hattımızı -ki dünyada 4’üncü hattır bu- şimdi devreye koymuş bulunuyoruz.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Daha tohum alıyorsun, daha tohum.

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Tabii, değerli arkadaşlar, burada…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakan, Genel Kurulda sükûneti sağlamak amacıyla konuşmanızı zaman zaman kesmiş olmamı da dikkate almak suretiyle size iki dakika ek süre veriyorum.

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Teşekkür ederim Başkanım.

Şimdi, burada sık sık buğday ithalatı ve ürünlerimizin yeterliliğiyle ilgili ifadeler kullanılıyor. Arkadaşlar, yağlı tohumların dışında hububatla ilgili, meyvelerle, sebzelerle ilgili yeterliliğimiz yüzde 100’ün üzerindedir, böyle bir problem yok.

ORHAN SARIBAL (Bursa) – Yapmayın Sayın Bakan. Toprak Mahsulleri Ofisi başka bir ülkede galiba.

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Şimdi, siz buğdayı söylüyorsunuz. Buğday ne biliyor musunuz? Şimdi, burada yeri geliyor, Hollanda’yı konuşuyorsunuz, Hollanda’dan örnek veriyorsunuz. Bakınız, Hollanda’da tarımsal hasıla 12,1 milyar dolar, tarımsal hasıla. Bizimki ne kadar? 52,3 milyar dolar. Şimdi, Hollanda’nın tarımsal ithalatı 64 milyar, ithalat. İhracatı ne kadar? 96 milyar dolar Hollanda’nın.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Tohuma ne kadar para veriyoruz, tohuma?

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Şimdi, aynen bunun gibi… Bizim, bakınız, bu yıl 22 milyon ton buğdayımız var, yeterliliğin üzerinde ama 12,5 milyar dolarlık buğday ithal ediyoruz, doğru. Peki, neresi yanlış? 21,5 milyar liralık un ihraç ediyoruz, aynı Hollanda’nın yaptığını yapıyoruz.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Tohumu da ithal ediyoruz, tohumu.

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Ya, bunu görmemek, bunu anlamamak mümkün olabilir mi? Hem tarımın içinde olacaksınız hem Türkiye’nin tarımsal ticaretini artırma konusunda adım atmasını anlamakta zorlanacaksınız.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Araziler yabancıların eline geçti, yabancılar tarım yapıyor.

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Bizim de sizi anlamakta gerçekten zorlandığımızı ifade ediyorum.

Değerli arkadaşlar, evet, ifade edilecek, konuşacak çok konular var ama süremiz yetmediği için şunu ifade ediyorum: Tarım Kredideki bütün muhtemel sorunların bile -soru işareti oluşturacak hangi konu varsa- soruşturulduğunu açıkça ifade ediyorum. Konuyu direkt Bakanlığın ilgili ve bağlı kuruluşu olmamasına rağmen çok net bir şekilde belirttiğimi ifade ediyorum ve hakkımda verilen gensoru önergesini takdirlerinize bıraktığımızı ifade ediyor, yüce heyeti saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çelik.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Özel…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, Sayın Bakan, konuşması sırasında gensorumuz için “Araştırmadan, soruşturmadan, çalakalem verilmiş bir gensoru.” ifadesini kullanmıştır.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Çok iyi söylemiş.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bu, grubumuza açık bir sataşmadır.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Kılavuz, yanlış bilgi vermiş.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, bunun sataşmayla ne alakası var?

BAŞKAN – Buyurun, kim konuşacak Sayın Özel?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Okan Gaytancıoğlu.

HASAN TURAN (İstanbul) – Ya, bunun sataşma neresinde ya?

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Kılavuz, yanlış bilgi vermiş, yanlış.

BAŞKAN – Sayın Okan Gaytancıoğlu, buyurunuz.

Süreniz iki dakikadır. (CHP sıralarından alkışlar)

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

12.- Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu’nun, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik’in (11/16) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması sırasında CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz Cumhuriyet Halk Partisiyiz, öyle araştırmadan, soruşturmadan buraya sizi getirmeyiz.

Üre fiyatından bahsetti, 960 lira. Evet, hemen bilgi aldım, geliş fiyatını yani Tarım Kredi Kooperatifine fatura fiyatını veriyorsunuz; satış fiyatını söylüyorum ben, 1.200 lira şu anda. Ben de Edirne Milletvekiliyim, Edirne’deki bütün kooperatifleri gezdim. Gezmeden, sormadan, araştırmadan biz buraya çıkmayız, sizi de buraya çağırmayız.

Sayın Başbakan da buraya gelmişken… Hoş geldiniz Sayın Başbakan.

Biz, Tarım Kredi Genel Müdürünün maaşını sorduk, soru önergesiyle. Diyor ki Sayın Bakan “Bize ne Tarım Krediden? Bizimle ilgisi yok.” Peki, neden bir yıl önce bütün gazetelere demeç veriyor da “Tarım Kredi Genel Müdürünün maaşı, 100 bin liradan 30 bin liraya inecek.” diye kendisi cevap veriyor. Demek ki Bakanlık ile Tarım Kredi arasında bir ilişki var, biz de bu ilişki üzerine buraya insanları getiriyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)

Sonra, özellikle beni itham ederek “Genel Başkanınıza yalan yanlış bilgiler veriyorsun.” Biz, Cumhuriyet Halk Partisiyiz, savaş meydanlarında kurulduk, ne olduğumuzu da çok iyi bilen bir partiyiz arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Kılavuzu değiştir, kılavuzu.

OKAN GAYTANCIOĞLU (Devamla) – Sudan’da ne işiniz var? Soruyoruz, biz, emperyalist bir ülke miyiz?

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Ya, Zeytin Kanunu ne zaman çıktı?

OKAN GAYTANCIOĞLU (Devamla) – Kendi topraklarımızı işleyelim önce diyoruz. Bu ülkede 5 milyon hektar, 50 milyon dönüm nadas alanı boş iken biz emperyalist bir ülke değiliz, Afrika ülkelerinin topraklarına göz dikemeyiz. (CHP sıralarından alkışlar)

Kaldı ki zeytincilikle ilgili, bizim Kurucu Genel Başkanımız, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün daha sağlığındayken vasiyeti var 1937 yılında. Genel Başkanımız da bunu söyledi, “Zeytincilikle ilgili kanun çıkarın.” dedi. O kanun, 1 Ocak 1939’da çıkmıştır ama emri veren, Mustafa Kemal Atatürk’tür. (CHP sıralarından alkışlar)

Dolayısıyla “Siz, Türkiye tarımını iyi yönetemiyorsunuz, A takımınız yanlış.” dedik. Evet, onun için de gensoru verdik.

Teşekkür ediyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gaytancıoğlu.

X.- GENSORU (Devam)

A) Ön Görüşmeler (Devam)

1.- Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu ve 22 milletvekilinin, Tarım Kredi Kooperatiflerinin zarara uğramasında sorumluluğu bulunduğu ve bu nedenle çitçileri mağdur ettiği iddiasıyla Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/16) (Devam)

BAŞKAN - Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik hakkındaki gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususunu oylarınıza sunacağım.

Gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmamasına ilişkin oylamanın açık oylama şeklinde yapılmasına dair bir istem vardır; önergeyi okutup imza sahiplerini arayacağım.

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan gensorunun gündeme alınmasına ilişkin yapılacak oylamanın açık oylama şeklinde yapılmasını arz ve teklif ederiz.

Özgür Özel, Manisa? Burada.

Tahsin Tarhan, Kocaeli? Burada.

Bülent Öz, Çanakkale? Burada.

Barış Karadeniz, Sinop? Burada.

Erkan Aydın, Bursa? Burada.

Okan Gaytancıoğlu, Edirne? Burada.

Kamil Okyay Sındır, İzmir? Burada.

Ömer Fethi Gürer, Niğde? Burada.

Çetin Arık, Kayseri? Burada.

Ünal Demirtaş, Zonguldak? Burada.

Gamze Akkuş İlgezdi, İstanbul? Burada.

Kazım Arslan, Denizli? Burada.

Zülfikar İnönü Tümer, Adana? Burada.

Gülay Yedekci, İstanbul? Burada.

Barış Yarkadaş, İstanbul? Burada.

Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Alınan karar gereğince, açık oylama elektronik cihazla yapılacaktır.

Oylama için iki dakika süre vereceğim. Bu süre içinde sisteme giremeyen üyelerin, teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını oylama için öngörülen iki dakikalık süre içinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını yine oylama için öngörülen iki dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, (11/16) esas numaralı Gensoru Önergesi açık oylama sonucunu bilgilerinize sunuyorum:

“Kullanılan oy sayısı        :    368

Kabul                            :      92

Ret                               :    276    (x)

              Kâtip Üye                           Kâtip Üye

            Fehmi Küpçü             Mehmet Necmettin Ahrazoğlu

                 Bolu                                 Hatay”

Böylece, gensoru önergesinin gündeme alınması kabul edilmemiş olmaktadır.

Gündemin “Seçim” kısmına geçiyoruz.

XI.- SEÇİMLER

A) Komisyonlara Üye Seçimi

1.- (10/518) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonuna üye seçimi

BAŞKAN – Çölyak Hastalığının Teşhis Aşamasının, Sebeplerinin, Sonuçlarının ve Bu Hastalığa Maruz Kalanlara Sağlanabilecek Yardımların Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan (10/518) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonuna üye seçimi yapılacaktır.

Komisyon üyelikleri için siyasi parti gruplarınca gösterilen adayların listesini okutup oylarınıza sunacağım:

Çölyak Hastalığının Teşhis Aşamasının, Sebeplerinin, Sonuçlarının ve Bu Hastalığa Maruz Kalanlara Sağlanabilecek Yardımların Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Aday Listesi (10/518)

Adı Soyadı Seçim Çevresi

AK PARTİ (9)

Bennur Karaburun                                             (Bursa)

Lütfiye İlksen Ceritoğlu Kurt                               (Çorum)

Durmuş Ali Sarıkaya                                          (İstanbul)

İsmail Tamer                                                    (Kayseri)

Mehmet Babaoğlu                                              (Konya)

Yılmaz Tezcan                                                  (Mersin)

Mehmet Ali Cevheri                                           (Şanlıurfa)

Ahmet Eşref Fakıbaba                                        (Şanlıurfa)

Celil Göçer                                                      (Tokat)

CHP (4)

Erkan Aydın                                                     (Bursa)

Ceyhun İrgil                                                     (Bursa)

Gaye Usluer                                                     (Eskişehir)

Aytuğ Atıcı                                                      (Mersin)

HDP (1)

Behçet Yıldırım                                                 (Adıyaman)

MHP (1)

Ahmet Selim Yurdakul                                        (Antalya)

BAŞKAN – Okunan listeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Meclis Araştırması Komisyonuna seçilmiş bulunan sayın üyelerin, 13/6/2017 Salı günü saat 16.00’da ana bina 2’nci kat 511 numaralı Meclis araştırması ve soruşturması komisyonları toplantı salonunda toplanarak Başkan, Başkan Vekili, Sözcü ve Kâtip seçimini yapmalarını rica ediyorum.

Komisyonun toplantı yer ve saati ayrıca plazma ekrandan ilan edilecektir.

Bilgilerinize sunulur.

Genel Kurulda uğultu olması nedeniyle birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.44

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.54

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ

KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Mehmet Necmettin AHRAZOĞLU (Hatay)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 104’üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Alınan karar gereğince, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan Sanayinin Geliştirilmesi ve Üretimin Desteklenmesi Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

XII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Sanayinin Geliştirilmesi ve Üretimin Desteklenmesi Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/837) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporları (S. Sayısı:485) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

6/6/2017 tarihli 101’inci Birleşimde İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre, temel kanun olarak görüşülen 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın tümü üzerindeki gruplar adına ilk konuşma tamamlanmıştı.

Şimdi, tasarının tümü üzerinde, gruplar adına ikinci konuşmayı yapmak üzere Halkların Demokratik Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Ertuğrul Kürkcü’ye söz veriyorum.

Buyurunuz Sayın Kürkcü. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Sayın Başkan, oradaki müzakereler tamamlanırsa konuşmama başlayacağım.

BAŞKAN – Sayın Kürkcü, bir saniye efendim…

Sayın milletvekilleri, tasarının görüşmelerine başlıyoruz; sohbet etme ihtiyacı olan sayın milletvekillerini kulislere davet ediyorum.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Sohbet değil, iş efendim, iş.

BAŞKAN – Efendim?

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – İş efendim, sohbet değil Sayın Başkan.

BAŞKAN – O zaman, sayın milletvekillerinin Sayın Bakanla olan iş görüşmelerini kuliste yapmalarını rica ediyorum.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Sağ olun.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen efendim…

Sayın Kürkcü, devam ediniz.

Buyurunuz.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) – Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; bu torba yasayla ilgili olarak grubumuzun tutumunu ifade etmek üzere buradayım ancak ondan önce ben de -daha önce değinildi ama her fırsatta değinmemiz gerektiğini düşünerek- Tunceli Milletvekilimiz Alican Önlü’nün geçtiğimiz hafta sonu uğradığı muameleye Meclisin bir kere daha dikkatini çekmek isterim.

Alican Önlü, öteki bütün milletvekilleriyle eşit haklara sahip olan bir milletvekilidir; statüsü, yararlandığı haklar ve sorumluluklar, bütün öteki milletvekilleriyle eşittir fakat buna rağmen, milletvekilliği dokunulmazlığını tanımlayan anayasal statünün, milletvekillerinin hiçbir şekilde, hatta bir mahkeme kararıyla dahi tutulamayacaklarını, işlerini yapmaktan alıkonamayacaklarını, yaptıkları işlerin hiçbir şekilde engellenemeyeceğini hüküm altına almasına rağmen, bir askerî görevli tarafından, sosyal medyada da çok açık bir biçimde görüldüğü gibi sadece engellenmekle kalmamış, aynı zamanda hakarete uğratılmış, aynı zamanda kendisi fiziki zor uygulama tehdidiyle karşı karşıya bırakılmıştır ve kendisini savunabilmek için sözünden başka hiçbir şeyin kalmadığı yani kanun uygulayıcının kendi karşısına geçtiği bir yerde, Meclisin, milletvekilliğinin onurunu, şerefini korumak için elinden gelen gayreti göstermiştir.

Meclisin bu gayrete karşılık vermesi gerekir, Alican Önlü’ye sahip çıkması gerekir. Değil herhangi bir alt düzeydeki askerî görevlinin, bir generalin, Genelkurmay Başkanının dahi Alican Önlü’ye bu şekilde davranmaya hakkı yoktur çünkü burada yazdığı gibi, eğer egemenlik, kayıtsız şartsız milletin ve onun temsilcileri vasıtasıyla kullanılan bir şeyse, Alican Önlü, bu egemenliğin beş yüz ellide 1’inin sahibidir; hiç kimse, Türkiye Cumhuriyeti’nde onlardan daha yetkili, daha haklı, daha güçlü değildir; hiçbir şart altında bu muameleyi hak etmez diye, Türkiye Büyük Millet Meclisi Meclis Başkanlığının bu duruma el koyması, milletvekili arkadaşlarımızın da aynı pozisyonu alması gerekir.

Biliyorum, benim bu söylediklerim sadece bir iyi niyet, teorik olarak ve hukuken haklı bir şey söylüyorum ama pek çoğunuz, içinizden buna inanmıyorsunuz çünkü dokunulmazlıklarımızı kaldırırken birbirinizle yarış hâlindeydiniz ve ne kadar mutlu bir biçimde bu dokunulmazlıklar kaldırılırken oy kullandığınızı hatırlıyorsunuz fakat o kadar tuhaf bir dokunulmazlığı kaldıran Anayasa değişikliği yaptınız ki ertesi gün hepimiz aynı dokunulmazlıklara sahip olduk. Şimdi, dolayısıyla, yargıçlar karşısında da hepimiz aslında zaman içinde bir yolculuk yapıyoruz, bugünkü gövdemiz geçmişte kaldırılmış dokunulmazlık uygulamasının nesnesi hâline geliyor. İmkânsız bir iş fakat bu iş ortaya çıktı. Dolayısıyla bu iradenin zaafa uğradığını, hatta hiç olmadığını ya da sakatlandığını söyleyebilirim ama gene de Meclisten bunu bekleriz. En azından Meclis Başkanından, Meclis başkan vekillerinden bu konuda son derece net, açık bir tutum almalarını ve sadece ve sadece FETÖ’cü bombacılara karşı değil, her türden hak ihlaline karşı Meclisin onurunu ayakta tutmaya davet ederim hepimizi.

Sevgili arkadaşlar, ne yazık ki önümüzdeki torba yasa aslında Dersim kırsalındaki astsubayın zihniyetinden o kadar uzak bir zihniyetle hazırlanmış değil yani komutacılık, toptancılık, Meclis iradesine karşı yürütme iradesini yansıtan bir yasayla karşı karşıyayız. 16 yasada değişiklik yapacağız ve bu 16 yasanın hemen hemen hiçbiri birbiriyle aynı aileden değil. Yükseköğrenimle ilgili yasalar ailesinden bir dizi yasa değiştiriyoruz, sosyal haklarla ilgili yasa değiştiriyoruz, tarımsal alanlar ve meralarla ilgili yasa değiştiriyoruz, çalışma yasalarını ve vergi toplamayı ilgilendiren yasalar değiştiriyoruz ve bunların hepsini bir tek torbanın içinde yapıyoruz. Ancak bu torbanın içerisine bunların hepsini bir araya koyarken işleyen bütüncül bir zihniyet var ki belki de bu torbayı siyaseten ya da hukuken değil ama tarihsel ve sosyal olarak anlamlı kılan bir şey var. Bu yasaların hepsi bir araya geldiğinde, bu torbada bir araya getirildiğinde bize bir tek şey söyleniyor: “Biz bir yeni yasa çıkartıyoruz. Bu yasa, ‘Sermayenin önünü açın.’ yasasıdır.” Adı böyle konulmuş olsaydı belki o zaman bunu anlamlı bir tartışma olarak yapardık ama biliyorsunuz ki burjuvazi kendi kendini adlandırmayan sınıftır. O yüzden kendini başka şeyler, başka olaylar, başka süreçler, başka konumlardan adlandırır, onun vekilleri de onu öyle ifade ederler. Ama halkımızın, halklarımızın kolayca anlayabilmesi için, bugün burada konuştuğumuz yasanın işçi karşısında, öğrenci karşısında, bilim insanı karşısında, tarımcı karşısında, halk karşısında önünü açın. Sermayeyi bu toplumun, bu ülkenin engelsiz, aracısız, mutlak hâkimi kılın, sermayeden başka kimsenin hakkı olmasın diye bir yasa çıkarmaya davet edildiğimizi görerek halka bunu daha kolay anlatabiliriz, yaptığımız iş budur.

İkinci değinmek istediğim nokta şudur: Bugün burada yer alan yasa değişikliklerinin hemen hemen dörtte 3’üne yakın bir bölümü Çevre Komisyonunu doğrudan doğruya ilgilendirmekle birlikte; çevre, ekoloji, doğanın korunması ve doğanın tarım ve sanayi tarafından tasarruf edilmesiyle ilgili olduğu hâlde ne Çevre Komisyonunun önüne bu yasa gitmiştir -üyesi olduğum komisyona- ne de Çevre Komisyonu Başkanı bunlara müdahil olmuştur. Hepinizin önünde Türkiye’yi yönetenlere ve onlar tarafından yönetilenlere açıkça şikâyet etmek isterim ki bizim Çevre Komisyonumuz şu ana kadar, Meclis açıldığı günden bugüne kadar sadece 2 kere toplanmıştır, görevini hiçbir şekilde yapmamıştır ve tabii ki bütün komisyonlarımız başkan endeksli olduğu için bunun birinci sorumlusu da Çevre Komisyonu Başkanıdır. Ne yazık ki Çevre ve Şehircilik Bakanlığı da bu Komisyonun işletilmesi bakımından, şu yasanın içindeki çok sayıda madde doğrudan doğruya kendisiyle ilgili olduğu hâlde ne tartışmaya katılmak ne de çevrenin, doğanın hakkını savunmak için en ufak bir çaba içerisinde olmamıştır. Ancak halk, doğrudan üreticiler yasanın kendileriyle ilgili olan bütün bölümlerini son derece büyük bir dikkatle izlediler ve Türkiye Cumhuriyeti’nin yurttaşları Meclislerine karşı, Hükûmetlerine karşı, bakanlıklarına karşı geçtiğimiz hafta büyük bir başarı elde ettiler. Zeytinliklerle ilgili geliştirilmek istenen, zeytinlikleri ortadan kaldıran, zeytin tarımcılığını yok eden yasa tasarısını çok büyük bir kararlılıkla, ısrarla, birleşerek, ortaklaşarak, Meclisteki temsilcilerini uyararak, meslek komitelerini ayağa kaldırarak, bütün meslek kuruluşlarını harekete geçirerek durdurmayı başardılar. Hükûmet diyebilir ki: “Biz de iyi niyetli davrandık, onlara ayak uydurduk.” Eğer onlar ayağa kalkmasalardı, eğer onlar son derece ciddi bir biçimde bir toplumsal mesele hâline getirmeselerdi meselelerini, Hükûmetin buna saygı göstereceğini düşünmüyorum bile çünkü komisyonlarda bu saygıyı görmediler, zeytin üreticileri hiçbir şekilde sözlerini komisyonlarda ifade edemediler, komisyonları terk etmek zorunda kaldılar ama şunu söyleyebiliriz: Olağanüstü hâl altında kanun hükmünde kararnamelerle yönetilirken, bir tür tiranlık altında Türkiye yaşamaya çabalarken üreticiler gerçek bir önderlik yaptılar topluma. Şunu hepimize ispat ettiler: Eğer haklarınızı bilirseniz, onun etrafında toplanırsanız, onun için gereken fedakârlığı ve ısrarı sürdürürseniz ve sadece enerjinizle değil, aklınızla ve becerikliliğinizle iş görürseniz kendi aleyhinize olan gelişmeleri önleyebilirsiniz. O nedenle, zeytin üreticilerinin yarattıkları bu örneğin toplumun geri kalanına büyük bir örnek olacağını söylemek isterim.

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) – Tehlike geçmedi daha Sayın Kürkcü.

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – Sadece Komisyona çektiler ya.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) – Şöyle ya da böyle, en azından bu adım bile son derece önemli ama şunu da söylemek isterim: Velev ki bu 2’nci madde tasarıdan çıkmış olsun, esasen bu yasanın ruhu ve zihniyeti örneğin doğa ile sermayenin karşı karşıya geldiği her alanda aynı biçimde sürüyor. Örneğin meralarla ilgili olan husus zeytinliklerle ilgili olanla aynıdır, aralarında hiçbir fark yoktur. Tabii, o zaman -size sataşayım da söz alıp bana yanıt verin- şunu da ister istemez sormamız gerekiyor: “Bu maddeyi geri çekerseniz geri kalanına yol veririz.” vaadinin aslında arkasında durulamayacak bir vaat olduğunu görmüş olduğunuzu tahmin ediyorum.

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Öyle bir vaadimiz yok, yok.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) – En azından parti görüşü değilse bile… Ben duydum, yanlış duymadım değil mi?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Yok, öyle bir vaadimiz yok.

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Yok öyle bir vaat.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) – Peki. Yani siz cevabı verin.

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Meralara karşıyız!

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) – Teşekkür ederim, bu cevabı işitmekten memnun olurum.

Şimdi, hâlâ geri çekilmesi tartışılmayan 1’inci maddesinden başlayarak bu yasanın neden “sermayenin önünü açın yasası” olduğunu basitçe anlayabiliriz. Bunun 1’inci maddesi, hafta tatilinin belirlendiği maddeyi ortadan kaldırmak, bu kanunu tümüyle yürürlükten kaldırmak. Denebilir ki -bence bunu kaldıranlar onu da diyorlar içlerinden- “İyi ama 1981 tarihli 2429 sayılı Yasa’da hafta tatilinin pazar olduğu ve otuz beş saatten az olmayacak şekilde bir hafta tatili uygulamasının geçerli olacağı yazılıyor. Dolayısıyla bu güvence altındadır.” Ben öyle olduğunu düşünmüyorum. Hafta tatiliyle ilgili bir yasanın konulması sadece ve sadece yaşam tarzıyla, kültürle, sanayiyle ilgili bir mesele değildi, bu, işçi haklarıyla ilgili bir meseleydi. Çalışan herkesin haftada bir gün ve herkesin tatil yaptığı gün, herkesle birlikte tatil yapma hakkıydı. Gerek çalışma yasalarında gerek diğer yasalarda hafta tatilinin mutlaka pazar olması gerektiğine dair bir husus yok, işverenlerin keyfine bırakılan hususlar var. İşveren derse ki “Benim işletmemde hafta tatili çarşambadır.” çarşamba hafta tatili yapılabilir. Ancak toplumun genel olarak “hafta tatili” diye bir kavramla, herkesle birlikte çalışıp herkesle birlikte dinlenebileceği ve hayatını buna göre sürdürebileceği bir ilişkiyi tam seksen beş yıldır bir arada sürdürürken, şimdi karşı karşıya kaldığımız mesele, hafta tatilinin keyfe göre, herhangi bir yasa tarafından tanzim edilmeyerek, korunmayarak hafta tatili olarak başka yasalara dağıtılmış olmasıdır. Bu, işçi haklarını temelden sakatlayan bir husustur, işçi haklarını normdan yoksun bırakan bir husustur, başta fazla mesailer olmak üzere pek çok alanda işçilerin hak tanımlarının üzerinde değerlendirildiği ölçüleri ortadan kaldıran bir girişimdir. Bunun geri çekilmesi gerekir, tıpkı 2’nci madde gibi. Bunu haklı gösterecek olan hiçbir şey yoktur, oraya yazılanın dışında. Neymiş? Hafta sonu işçi çalıştırmak için kimi sanayi kuruluşları belediyelere bir miktar para veriyorlarmış, bu parayı vermesinlermiş, ceplerinde kalsınmış. Hayır, bundan ibaret değildir; bu, sadece ondan ibaret değildir. Hafta sonlarında işçilerin rızası olmadan onları çalıştırmaya mecbur etme kudretini işverenlerin, patronların elinden alan bir yasadır. O nedenle, bunun olduğu gibi ortadan kaldırılması, hafta tatilinin meşkuk, nasıl olduğu, nasıl kullanılacağı belli olmayan bir hak hâline getirilmesine, giderek tırpanlanmasına, giderek çalışma hayatının ihtiyaçları dışındaki ihtiyaçlar tarafından tanımlanmasına ve giderek Türkiye’de laiklik üzerine bir tartışmanın kapısını açmaya varır. Böyle bir tartışmaya ne ihtiyacımız var ne de Türkiye’deki yaşam “Pazar günleri tatil yapıyoruz.” diye başka haklar ve ihtiyaçlar bakımından engelleniyor. Bugüne kadar cuma günleri ibadetini -cuma namazına gitmesini- hafta sonu pazar olduğu için yerine getiremeyen hiçbir yurttaşımızı ben tanımıyorum. Toplum kendi içinde bu dengeyi kurmuş durumdadır. O yüzden, bunlara ihtiyaç yok. Bu yasa olduğu yerde kalırsa hepimiz için daha iyi olur, her şeyden önce işçiler için çok daha iyi olur.

Gelelim bütün bu yasanın gerisindeki mantığın Hükûmet tarafından propaganda edilişine. Sevgili arkadaşlar, gerek Sanayi Bakanı gerek Başbakan zeytin tartışması sırasında hep şunu söylediler, dediler ki: “Zeytin mi önemli, tesis mi önemli?” Hangisi önemli? Yani zeytin ağacını koruyacağız. Şimdi bunu tercüme edebilirsiniz. Merayı koruyacağız diye tesis yapılmasının önüne geçmeyin.

Sevgili arkadaşlar, tartışma bu değildir. Aynı zamanda hem zeytinci hem sanayici olabilirsiniz Akdeniz ülkelerinin çoğunun olduğu gibi. Bu ikisi birbirine karşı konulacak şeyler değil. Fakat Allah’ınızı severseniz, sanayi sanayi dediğiniz şey nedir? İnşaat, madencilik ve imalat sanayileri. En yüksek kârlılık oranlarına sahip olan bu sanayiler, şimdi tarım alanlarını istila etmeye yöneliyor. Fakat Türkiye'nin uluslararası rekabet edebilirliği bakımından bu alanların hiçbir önemi yoktur. Türkiye, dünyadaki bütün kârlılık kaynağı AR-GE’ye dayalı, katma değeri yüksek ürünleri içeride ve dışarıda üretip satmakla ilgilidir. Velev ki kapitalizmin ortak değerlerini kabul edelim, hepimiz kapitalizme iman etmiş olalım, o zaman kapitalist yoldan gelişmek için eğer yüksek AR-GE katkısı olmayan, katma değeri yüksek ürünler üretmiyorsanız dünya piyasasında yapacağınız hiçbir şey yoktur. Bu da aslında ne kadar patent ürettiğinizle ilgilidir. 2010’da Türkiye’de üretilen patent sayısı 388’dir, Japonya’da üretilen patent sayısı 371.445’tir. Bu ikisi arasındaki fark, aslında sizin “kalkınma” dediğiniz şeyin ne manaya geldiği hakkında son derece açık bir fikir verir. Bu, sadece ve sadece doğayı insanlığın aleyhine olacak şekilde sömürerek kısa vadeli kârlar peşinde koşan bir sanayici sınıfına hizmet etmekten ibarettir.

Aynı şekilde, tarım alanlarıyla ilgili yasa özellikle meralar bakımından son derece büyük bir tehlike içeriyor. Bunun sonuçları itibarıyla konuşacak olursak şunları söyleyebiliriz: Bugün Türkiye’de 55 milyon 510 bin küçük ve büyükbaş hayvan var, mera alanı da 45 milyon hektardan 14 milyon hektara düşmüş durumda 1924’e göre. Oysa sadece 1980’de 67 milyon 673 bin küçükbaş hayvan, 16 milyon 925 bin büyükbaş hayvan vardı. 14 milyon 222 bin büyükbaş hayvan bugün var, bunların sayısı 1991’de gene gerilemekteydi. Aslında bunların bize net olarak verdiği fikir şudur: Toplum, ekonomi, sermaye, tarımın aleyhine, köylünün aleyhine ve genel olarak sürdürülebilir kalkınmanın aleyhine genişlemekte; tarım, doğa hayvancılık bu uygulama sonucunda gerilemektedir. Bunun sonucunda şehirlerde herhangi bir şekilde eğitilmemiş, herhangi bir şekilde beceri kazandırılmamış düşük vasıflı iş gücünün iskân edilmeye çalışıldığı son derece tuhaf bir kentsel büyümeyle karşı karşıyayız. Ancak şunu da aklımızda tutmamız lazım: Meralardaki bu küçülme, sadece sanayinin böylesine hoyratça gelişmesi değil, aynı zamanda Kürtlerin yaşadıkları alanlarda, yaylalarda, meralarda hayvancılığın ve tarımcılığın askerî yöntemlerle önlenmesinin sonucudur da. Türkiye demek ki hoyrat bir sanayileşme ve kendi halkına karşı, onun haklarına karşı hoyrat bir savaşın sonucunda bugünkü duruma düşmüştür.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) – Sayın Başkan, bitirmek için bir dakikaya daha ihtiyacım var.

BAŞKAN – İlave süre veriyorum.

Buyurunuz Sayın Kürkcü.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) – Şu hâlde bize lazım gelen böyle bir torba değil, tam tersine bu torbayı bir yana bırakarak üreticiler ile Türkiye'nin gerçek üreticileri, Türkiye’deki gerçek emekçiler ile toplumun sözcülerinin bir araya gelerek Türkiye'nin geleceğine dair planları birlikte yapmalarıdır. Bu hâlde bırakacak olursak eğer, karşı karşıya kalacağımız tek şey: Doğanın her geçen gün tükenmesini seyretmek ve bunu seyrederken de aslında Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Trump’ın doğaya baktığı gibi bakmaya devam etmektir. “Ne yani biz zarar edelim doğa kazansın mı, böyle şey mi olur?” dediğinizde, aslında nerede yaşadığınız hakkında çok az fikre sahip oluyorsunuz demektir çünkü hava olmadıktan sonra ne üretirseniz üretin, su olmadıktan sonra ne kadar zengin olursanız olun, nihayet son soluğunuzda içecek bir damla dahi taze suyunuz olmayacak. Böyle bir yaşamdansa, birlikte daha az tüketerek ama daha güçlü bir biçimde dayanışarak yaşamak pekâlâ mümkün. Bunun yolunu hep beraber açabiliriz.

Sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kürkcü.

Sayın Yıldırım, buyurunuz.

60’ıncı maddeye göre bir dakika süreyle söz veriyorum.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

25.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, bir astsubayın Tunceli Milletvekili Alican Önlü’ye yönelik tutumunu kabul etmediklerine ve bu konuda Meclis Başkanının bir açıklama yapmamış olmasını da üzüntüyle karşıladıklarına ilişkin açıklaması

AHMET YILDIRIM (Muş) – Sayın Başkan, şimdi, hatiplerimiz de ifade ettiler. Olay dün Tunceli ilinde meydana geliyor. Basına da yansıdığı ve ibretle bütün Türkiye'nin izlediği üzere, o ilin seçilmiş milletvekili arkadaşımızı, bir astsubayın hakkı ve haddi olmayan bir şekilde bir milletvekilini televizyondan tanıma biçimini ifade etmesi ve kalkıp bunun üzerinden ona Anayasa’nın 83’üncü maddesine aykırı bir şekilde, onu çiğneyerek bir yaptırıma, muameleye tabi tutmasını asla kabul etmeyiz. O zihniyet, millet iradesini tanımayan zihniyet 15 Temmuz 2016 günü şu Parlamento çatısını bombalayan zihniyetle aynı zihniyettir. Eğer biz buna yol verir, bunu bir ölçü olarak kabul edersek yarın bir gün, bugün iktidarda olanlar iktidardan düştüğü anda ölçüyü kendileri koymuş olduğu için aynı muameleye maruz kalırlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayınız, mikrofonununuz açıyorum.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Burada parti ayrımı yapmaksızın Anayasa’nın bu yasama organının 550 üyesine tanıdığı hakların eşit şekilde kullanılması, bir atanmışın -bu asker olur, polis olur, başka bir şey olur- millet vekâletini almış olan bir milletvekiline karşı bu antidemokratik, Anayasa ve yasaya aykırı tutumunu kabul etmeyeceğimizi, etmediğimizi ve bu konuda şu ana kadar Meclis Başkanının bir açıklama yapmamış olmasını da üzüntüyle karşıladığımızı ifade etmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

Sayın Özel, buyurunuz.

26.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, CHP Grubu olarak Tunceli Milletvekili Alican Önlü’ye yapılan davranışı doğru bulmadıklarına, kınadıklarına ve bu konuda Hükûmetin ve iktidar partisinin ödevini yerine getirmekte geciktiğine ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, zaman zaman Parlamentonun gündemine bu tip olaylar ve dün izlediğimiz gibi görüntüler yansıyor. Burada üç dönemdir milletvekilliği yapan ve sizlerin yanında bu Parlamentonun edinilmiş, öğrenilmiş davranış biçimlerine sahip olmuş bir grup başkan vekili olarak ve Cumhuriyet Halk Partisi adına şunu açıklıkla söylüyoruz: Gerekçesi ne olursa olsun, bir milletvekiline bir kamu görevlisinin ya da kendi görevini, gücünü nereden alırsa alsın herhangi birisinin o şekilde hitap etmesi, yasama dokunulmazlığı bulunan bir milletvekilini yolundan alıkoyması, aracını aramak istemesi ve burada tekrarlamak istemediğim ifadelerle kendisine hitap etmesinin kabul edilir bir tarafı yok.

Aslında burada esas görev iktidar partisine düşer, Mecliste çoğunluğu olan parti ve bürokrasiyle birlikte çalışan parti, hükûmet eden parti…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Mikrofonunuzu açıyorum Sayın Özel, tamamlayınız.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – …bu tip durumlarda tavizsiz ve saldırının kime yapıldığına bakmadan, kendisi açısından bir siyasi pozisyon tutmadan ve doğrudan kendisine yapılmış olarak kabul edip kamuoyunu da bu şekilde yapılan gerekli uyarılarla ilgili şeffaf bilgilendirirse biz bu sözleri almak, bunları konuşmak zorunda kalmayız ama şu ana kadar öyle bir şey yapılmadı.

Biz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak yapılan bu davranışı doğru bulmadığımızı, kınadığımızı ve bu konuda Hükûmetin ve iktidar partisinin ödevini yerine getirmekte geciktiğini ifade etmek istiyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özel.

VII.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)

3.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, milletvekili dokunulmazlığının milletvekillerinin yasama görevlerini özgür bir şekilde yapmalarını sağlamak için olduğuna ve bu çerçevede bir milletvekilinin arabasının, evinin, üzerinin hiçbir şekilde aranamayacağına, milletvekillerine herhangi bir şekilde kaba, yaralayıcı sözler sarf edilmemesi gerektiğine ilişkin konuşması

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Tunceli Milletvekili Sayın Alican Önlü’yle ilgili olarak, bugün ilk olarak gensoru görüşmeleri sırasında söz alan Bursa Milletvekili Sayın Orhan Sarıbal bu konuya değindi ve Sayın Önlü’nün arabasının aranması nedeniyle duyduğu üzüntüyü ifade etti. Daha sonraki görüşmelerde İstanbul Milletvekili Sayın Garo Paylan yine aynı şekilde Sayın Önlü’nün arabasının arandığını ifade ederek bir değerlendirme yaptı ve beni de kastederek “Meclis Başkan Vekili de bu konuda açıklama yapmalı.” şeklinde bir düşünce ortaya koydu. Şimdi, Sayın Yıldırım tekrar aynı konuyu gündeme getirdi, Sayın Özgür Özel de yine aynı konuyla ilgili düşüncelerini ifade etti.

Sayın Sarıbal ve Sayın Paylan’ın açıklamalarından sonra ben arkadaşlarımdan rica ettim, konu nedir diye ve konuya ilişkin bilgisayar çıktılarını aldım. Orada öyle bir netlik göremedim, arabanın arandığına ilişkin bir netlik göremedim. Bu, şu demek değil tabii ki: “Aranmadığına göre sorun yok.” anlamında bir değerlendirme yapmıyorum.

GARO PAYLAN (İstanbul) – Alıkoyma.

BAŞKAN – Anayasa’nın 83’üncü maddesi açıktır, milletvekili dokunulmazlığı vardır. Milletvekili dokunulmazlığı, milletvekillerinin yasama görevlerini özgür bir şekilde, herhangi bir baskı hissetmeden yapmalarını sağlamak içindir, bir imtiyaz değildir bu. Bu çerçevede, milletvekilinin arabası, evi, üzeri hiçbir şekilde aranamaz. Bu bir anayasal gerçek, Anayasa hükmü bu şekilde.

Ayrıca, elbette ki milletvekillerine herhangi bir şekilde kaba, yaralayıcı söz sarf edilmemesi gerekir. Bunların hiçbirini doğru bulmuyorum.

Evet, bu konudaki görüşümü sizlerle paylaşmış oldum. Tekrar söylüyorum: Dokunulmazlık hepimiz içindir arkadaşlar, bu dokunulmazlığa hepimizin sahip çıkması gerekir.

XII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Sanayinin Geliştirilmesi ve Üretimin Desteklenmesi Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/837) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporları (S. Sayısı:485) (Devam)

BAŞKAN – Şimdi, tasarının tümü üzerinde gruplar adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Tahsin Tarhan, Kocaeli Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Tarhan. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığınca hazırlanan üretim reform paketi kanun tasarısının geneli üzerine söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Üretim reformu deyince aklımıza ne geliyor sayın milletvekilleri? Yükseköğretim kurumları mı, milletvekillerine çift maaşlar mı, değerlerimizin talan edilmesi mi yoksa sanayimizin gelişmesi için yatırımlar, istihdam artışı, atıl alanların açılması, üretimin, tarımın canlandırılması mı? Haftalardır “üretim reformu” adı altında, üretimle ilgisi olmayan, alakasız maddeler konuşuyoruz. Talan edilmek istenen sayısız araziyi ranta açıyorsunuz, güzelim ülkemize yazık ediyorsunuz. Üretimi, sanayileşmeyi, istihdamı, kalkınmayı artırması gereken bu paket aslında birtakım bürokratik işlemleri kaldırmaktan başka bir fayda sağlamıyor. Bu bir torba kanundur, aslında ne diyeceğimizi de bilemiyoruz. Üretim reformu paketi içerisinde YÖK var, millî eğitim var, tarım var, sendikal haklar var, Orman Kanunu var, var da var. Yani değerli arkadaşlar, bu pakete “torba” da diyebilirsiniz, “türlü” de diyebilirsiniz. Komisyona son dakikada getirilen ve üretimle hiç alakası olmayan maddelerle bu taslak tamamen bir torba yasaya dönüşmüştür. “Reform” adı altında yapılan bandrol ve pul parası indirimi, harç parası ve TRT payı muafiyeti gibi kolaylıklar birebir üretimde reform sağlayacak düzenlemeler değildir.

Değerli arkadaşlar, üretim artsın istiyorsak öncelikli olarak yapılması gereken yatırımcının önünü açmaktır, güven sağlamaktır, bunun için de bir an önce OHAL’in kaldırılması ve Türkiye'nin tam demokratik işleyişe geçmesi gerekmektedir. Memlekette OHAL var, yarın hangi fabrikaya el konulacağı belli değil, kimin gözaltına alınacağı belli değil, “Türkiye’yi yatırım ülkesi yapacağız.” diyorsunuz, inanmak mümkün değil. Bir ayağı topal olan adalet ile Türkiye’de hiçbir alanda reform yapamazsınız.

Üretim reform paketiyle yerli ve yabancı yatırımcının önünün açılması, kolaylıklar sağlanması planlanıyor. Yapmayın, etmeyin, birbirimizi kandırmaya çalışmayalım. OHAL olan yerde kim gelip yatırım yapar, kim riske girmek ister? “Üretimde reform yapacağız.” diye hazırlanan bu tasarıda 10 madde doğrudan yükseköğretim kurumlarıyla alakalıdır. Mera alanlarının, zeytinlik alanlarının, kıyıların talan edilmesinin önünü açan maddelerin üretimle ne alakası var? Bir senedir yeşil, yenilikçi, ferah, yaşanılabilir sloganlarla hazırlanan bu tasarı paketi önce kendi adıyla uyumlu olmalıdır. Hem “Yeşil, doğasever reform paketi hazırladık.” deyip hem de zeytinlik alanlarını madencilik lobilerine açarsanız inandırıcılığınızı kaybedersiniz. Neyse ki geçici de olsa zeytinliklerle ilgili madde tekrar görüşülmek üzere Komisyona geri çekildi. Üretim reform paketiyle hiç alakası olmayan zeytinliklerin bu paket ile karşımıza çıkması başından beri kabul edilemez. On beş gündür toplumun her kesimini rahatsız eden zeytinliklerle ilgili maddenin Komisyona geri gönderilmesini olumlu buluyoruz. Hassas konularda toplumsal uzlaşı sağlanarak atılacak her adımda ortak çalışmayı bizler de istiyoruz. Ayrıca, Zeytinlik Yasası’nın da Komisyonda tasarıdan tamamen çıkarılmasını bekliyoruz. Bu topraklarda adına şarkılar, şiirler, türküler yazılan zeytin ağacına kıymak hiç kimsenin vebalini taşıyamayacağı bir günahtır. Şairin dediği gibi “Barış için bir zeytin ağacı ekelim.” “Bir zeytin ağacı ekmeliyim ki…/ Bin yıl yaşasın diye/ Bir zeytin ağacı ekmeliyim ki…/ Ben ölsem bile/ O hep yaşasın/ Barış, barış diye diye.” Gelin beraber bir zeytin ağacı ekelim, bizler ölsek bile arkamızda binlerce yıl yaşayacak zeytin ağaçları bırakalım.

Sayın Bakan, bir senedir hazırlanmakta olan üretim reform paketiyle ilgili üreticiler büyük beklenti içerisine girdi. Komisyon çalışmaları sırasında yanlıştan döndünüz ve kıyı alanlarının doldurulmasını taslaktan çıkartalım önerimize uydunuz. Zeytinliklerle ilgili iki maddeyi çıkarttık. Gelin, mera alanlarının idam fermanını imzalayacak ve Komisyona geri gönderdiğiniz, zeytinliklerle ilgili maddeleri tamamen çıkartalım. Üretimi artırmasıyla uzaktan yakından alakası olmayan bu maddeleri hem vicdanlardan hem de tasarıdan el birliğiyle söküp atalım.

Sayın Bakan Komisyonda “Bu, torba yasa değil.” dedi. Size sormak istiyorum: Van Yüzüncü Yıl Üniversitesinin ve Acıbadem Üniversitesinin adının değiştirilmesinin, özelleştirmelerde kamu zararına yol açan bakan ve bürokratların ödemesi gereken bedellerin ortadan kaldırılmasının, sendika haklarını düzenleyen maddelerin bu kanun tasarısında ne işi var?

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Ne zararı var?

TAHSİN TARHAN (Devamla) – AKP iktidarı üretimde reformu bu maddelerle sağlayacaksa bilemem.

Değerli milletvekilleri, mera alanlarını talan edeceksiniz. Getirmek istediğiniz maddelerin başka bir açıklaması maalesef yok. Hayvancılığın önemsendiği ve geliştiği ülkelerde mera alanları hem çok iyi korunur hem de çok verimli kullanılır. Türkiye’de ise özellikle son yıllarda “mera” denildiğinde yağmalanacak, rant elde edilecek alan akla geliyor. Hem kamu kurumları hem de özel sektör yeni bir yatırım yapacağı zaman gözünü mera alanlarına dikiyor. Neden? Çünkü iktidar politikaları buna çanak tutuyor.

Değerli arkadaşlar, mera alanlarını sanayileşmeye açarak ne yaptığınızın farkında değilsiniz. Mera alanları daraldıkça yem üretimi azalıyor ve dışa bağımlılık artıyor, kırsaldan kente göç ve köylerin boşalması hızlanıyor; insanlar tarımdan, hayvancılıktan uzaklaşıyor; hayvansal üretim tehlikeye giriyor, et ve süt üretim maliyetleri artıyor ve tüm bunların sonucunda ne oluyor biliyor musunuz? Türkiye artık saman ithal ediyor, saman… AKP’nin, tarım ülkesi olan Türkiye’yi yanlış politikalarıyla getirdiği durum budur. Hep birlikte gurur duyabilirsiniz çünkü artık saman ithal ediyoruz.

Değerli milletvekilleri, üretimin temeli topraktır, çiftçidir. Eğer bir üretim reformu paketi hazırlıyorsak bunun içerisinde mutlaka çiftçi de yer almalıdır. Çiftçi için üretim yapmıyor diyemeyiz, hayır. O hâlde çiftçiye belirli olanaklar sağlanmadan hazırlanan bu pakete “üretim reformu paketi” diyemeyiz. Tüm bu düzenlemeler, hukuki ve idari iyileştirmelerdir, fiziki alt yapıyı geliştirmektir.

Değerli milletvekilleri, TRT payı muafiyeti, emlak vergisi muafiyeti, OSB’lerin yönetim kurulu üyelerinin seçiminin iki yıldan dört yıla çıkarılması, yapı denetim hizmetleri bedeli indirimi, damga ve harç muafiyeti gibi sanayicinin sorunlarını çözmeye dayalı atılacak bütün adımlar partimiz tarafından da desteklenmektedir. Ancak, eğer TRT payı kalkacaksa üretim alanının hepsinden, vatandaşın konutta ödediği faturasından turizmcisine kadar hepsinden kaldırılmalıdır. Kimseyi “TRT payını kaldırıyoruz.” diye kandırmayın. Komisyona AKP milletvekillerinin 25’inci madde üzerinde son anda verdikleri önergeyle, daha önce Bakanlar Kurulu kararıyla yürürlükte olanı yasalaştırmak istiyorsunuz. “Sanayiciden kaldırdık.” dediğiniz TRT payını, cep telefonundan yüzde 6, bilgisayar ve tabletlerden yüzde 2, kara taşıtlarından binde 4, diğer taşıtlardan on binde 1, televizyon alıcılarından yüzde 10, görsel ve işitsel her türlü cihazdan yüzde 10 olarak vatandaşın sırtına bindiriyorsunuz. Bir partinin sesi olan TRT’ye bütün özel televizyonlar dahi pay ödemek zorunda bırakılıyor. Rekabet açısından tamamen yanlış bir uygulama. Kaç tane kanalı olduğu belli olmayan, kaç kişinin çalıştığı belli olmayan, kadrolarında kimlerin barındığı şaibeli olan TRT’ye bu kadar çok ödenek aktarılması hangi adalete, hangi hukuka, hangi vicdana sığar? Ayrıca hepimiz biliyoruz ki TRT, FETÖ terör örgütüne en çok destek veren, kadrolarını en çok içinde barındıran kurumdur. Neden vatandaş attığı her adımda TRT’ye vergi ödemek zorunda?

Sayın milletvekilleri, gelelim sanayicinin sorunlarına. OSB’lerin endüstri bölgeleri oluşturulması, küçük sanayi sitelerinin taşınması gibi yapılması planlanan tüm bu adımlar sanayicinin, yatırımcının yararına atılmış adımlardır. Ancak paketin üretim kısmı için yapılması gerekenler eksik kalmıştır. Küçük sanayi sitelerinin şehir merkezlerinden kaldırılıp şehir dışına taşınması, altyapı hazırlıklarının yapılması doğrudan üretimin artmasını sağlayacak adımlar değildir.

Tasarıda aksak kalan konulardan bir tanesi de OSB’ler Üst Kurulu OSBÜK’tür. Aidatı belirlenmemiş, içeriği belirlenmemiş, tamamen Bakanlar Kurulu kararnamesine teslim edilmiş. OSBÜK’ün bu yapılaşma modeliyle istenileni vermeyeceği ve siyasetçilerin baskısıyla bunun bir kamu kuruluşuna dönüşeceği aşikârdır. Yeni oluşturulacak OSB’lerle ilgili düzenlenen yasalar katılımcıları bölge dışına çıkmaya zorlayacaktır. Bu durum, OSB’lerde uygulama birliğinin bozulmasına neden olacak ve Bakanlığa yönelik talepleri artırarak rekabeti doğrudan etkileyen bir hâl alacaktır.

Düzenlemelerle gerçekleştirilmek istenilen bölgesel fiyatlandırmalar yanlıştır. Doğuda farklı fiyat, batıda farklı fiyat, neye göre belirleneceği açık değildir. Şehirlerin gelişme kriterleri göz önüne alınmadan nüfus, göç, sanayi, büyüme hızı hesaplanmadan değerlendirmelerde bulunmak yanıltıcı olacaktır. Üretim reformu daha kapsamlı, daha geniş, üreticinin ve sanayicinin sorunlarına tam anlamıyla çözümler üretecek ve yatırımları artıracak şekilde olmalıdır.

Ülkemizde her geçen gün gelişmekte olan sanayinin özellikle bilim ve teknoloji alanında küresel boyutlara ulaşabilmesinin yolu sanayi 4.0 devrimini takip etmektir. Bandrol parası, pul parası, harç parası muafiyeti gibi aslında üreticiye ve sanayiciye sağlanması gereken olanakları üretim reform paketi içerisinde sunmak, bir anlamda üreticiyi aldatmaktır.

Üretimden bahsederken sormak istiyorum: İlk yerli uçağı üretecektiniz, ne oldu o uçağa? “Yerli otomobil üreteceğiz.” diyordunuz, hani nerede, bilen var mı? Türkiye Çin’den 351 milyon dolarlık bisiklet ithal ediyor, bunların çoğunu da yerel yönetimler bedava dağıtıyor. Siz kalkmışsınız “Yerli araba yapacağız.” diyorsunuz, milleti kandırıyorsunuz; daha bisiklet üretemiyorsunuz ki. Büyük otomobil şirketlerinin 2020 yılındaki hedefi sürücüsüz otomobil üretmek. Uçağı, otomobili bir kenara bırakalım; umarım 2020 yılına kadar sizler de üç tekerlekli bir bisiklet üretebilirsiniz, böylece 350 milyon dolar Türkiye’nin cebinde kalır.

Son dönemlerde neredeyse altı ayda bir vergi affı kanunları çıkarıyorsunuz. Hem üst düzeyde vergilendirme yapıyor hem de vergileri toplayamıyor, “Tamam, affettik.” diyorsunuz. Dolayısıyla hukuki düzenlemelerle iktisadi gerçekler zorlanarak başarılı olunamaz. Ayrıca her işin bir usulü vardır. Üretim reform paketinin Komisyon çalışmalarını bitirmek üzereyken gerçekleşen olaylar, Sayın Bakanın tabiriyle, temiz çalışma üslubuna uymamaktadır. 75 maddeyi konuşmuşuz, tartışmışız, tam tasarıyı bitirmek üzereyken Sayın Başkan, Komisyon Başkanı toplantıya ara veriyor ve üretim reform paketiyle ilgisi alakası olmayan maddeler taslağa eklenerek bir anda geçiriliyor.

ZEKİ AYGÜN (Kocaeli) – Senin de onayın vardı onun altında.

TAHSİN TARHAN (Devamla) – Olabilir mi arkadaşlar? Bu, son dakika getirilen aldı kaçtı yasaları ne çalışma etiğine ne de yasa yapma tekniğine uygun değildir. Eğer bir üretim reform paketi hazırlayacaksak Türkiye'yi bir bütün olarak değerlendirmemiz gerekir. İnşaat üzerinden dönen balon ekonominin gerçek üretime ve yatırıma dönmesi gerekir. Sanayi yatırımı yaparken tarımı yok edemeyiz. Turizm yatırımı yaparken çevre katliamı yapamayız. Bu aşamada yapılan “Tesis mi daha önemli, zeytin mi?” açıklamalarını çok talihsiz buluyorum. Hangi yatırımı yapacaksak yapalım dağdaki ceylandan denizdeki balığa kadar tüm canlıların yaşam hakkını ve doğayı koruyarak yapmalıyız. Önce eğitim alanında reform yaparak, kindar ve dindar değil, sağlıklı düşünen, bilime inanan gençler yetiştirmeliyiz. Kapanan sanayi kuruluşlarına çözüm üretmeliyiz. İnşaat ve beton üzerinden dönen ekonomiden vazgeçmeliyiz. Bölgesel göçten kaynaklanan çarpık kentleşmeye “Dur.” demeliyiz. Ulaşımda modern toplumların seviyesini yakalamalıyız.

Değerli milletvekilleri, tarımın, çiftçinin, toprak üreticisinin de içerisinde olduğu; ranta, talana, haksız rekabete izin vermeyecek, kıyı alanlarını betonlaşmaya kapatacak, zeytinlikleri ve yeşil alanları koruyarak meraları ve hayvancılığı geliştirecek; üreticiye, sanayiciye ve yatırımcıya avantaj sağlayacak maddelerin içerisinde olduğu bir pakete “üretim reform paketi” denilebilirdi. Bu getirilen paketin adı ise -eğer geri çekilmezse- zeytine idam fermanı, kıyı alanlarını milletin anasına küfreden inşaat şirketlerine peşkeş, mera alanlarına TOKİ, çiftçiye zulüm, sanayiciye bir parmak bal paketinden başka hiçbir şey olamaz. (CHP sıralarından alkışlar) Türkiye'nin acilen eğitimde reform, yargı sisteminde şeffaflık ve bağımsızlık, sanayide ise üretim seferberliği başlatması gerekiyor.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tarhan.

Tasarının tümü üzerinde gruplar adına yapılan konuşmalar sona ermiştir. Şimdi, sahsı adına söz talep eden sayın milletvekillerine söz vereceğim.

Şahsı adına ilk konuşmacı Hasan Sert, İstanbul Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Sert. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HASAN SERT (İstanbul) – Sayın Başkan ve değerli milletvekilleri; ben de yüce Meclisi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

485 sıra sayılı Sanayinin Geliştirilmesi ve Üretimin Desteklenmesi Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.

Değerli milletvekilleri, bildiğiniz gibi, ülkeler siyasetle yönetilir, ekonomiyle büyür. Türkiye Cumhuriyeti devletinde de şu ana kadar gelmiş olan 65 tane iktidarın tamamı da bu ülkeye hizmet etmiştir. Ancak uzun süreli olan rahmetli Menderes’in iktidarı, rahmetli Özal’ın ve şu son on beş yıllık iktidarda ülkemizde radikal kararlar alınmış, devrim niteliğinde çalışmalar yapılmıştır.

Türkiye gibi gelişmekte olan ve dinamik ülkelerde de bu tür çalışmaları desteklemek için kanuni altyapıların organize edilmesi ve güçlendirilmesi gerekmektedir. Bu noktada, iki yıldır çalışmakta olduğumuz Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonunda yapmış olduğumuz çalışmalarda Serbest Bölgeler Kanunu, Sınai Mülkiyet Kanunu, Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni Kanunu, Elektrik Piyasası Kanunu, AR-GE’nin Desteklenmesi Hakkında Kanun, Yüksek Teknolojiler Araştırma Merkezi ve Bilim Teknoloji ve Sanayi İcra Kurulu Kurulmasıyla İlgili Kanun, Türkiye Uzay Ajansı Kurulmasıyla İlgili Kanun ve “üretim reformu paketi” diye adlandırdığımız 485 sıra sayılı Kanun’un çalışmasını yapmış bulunmaktayız. Bunların bir kısmı kanunlaştı, Meclisten, Genel Kuruldan geçti, bir kısmı geçmek üzere. Ama bugünkü görüşmüş olduğumuz kanun maddelerine baktığımız vakit, içinde birçok şeyi içermektedir. Üretim ve ticareti destekleyen, ekonomiye güç vermeye çalışan ve yapılmadığı takdirde sıkıntılar oluşturan kanunları düzeltmek için bu tasarı gündeme gelmiştir.

Neyi ifade etmektedir? Hafta Tatili Kanunu’nu, Harcırah Kanunu’nu, Sanayi Sicil Kanunu’nu, Damga Vergisi Kanunu’nu, Harçlar Kanunu’nu, Emlak Vergisi Kanunu’nu, Belediye Gelirleri Kanunu’nu, Yükseköğretim Kanunu’nu, TRT Kurumu Gelirleri Kanunu’nu, İmar Kanunu’nu, Mesleki Eğitim Kanunu’nu, Kıyı Kanunu’nu, KOSGEB ve Destekleme İdaresi Başkanlığı Kanunu’nu, Mera Kanunu’nu, OSB Kanunu’nu Doğalgaz Piyasası Kanunu’nu, Teknoloji Geliştirme Bölge Kanunu’nu, Ürünlere İlişkin Teknik Mevzuatın Hazırlanması ve Uygulanmasına Dair Kanun’u, Yapı Denetim Kanunu’nu, Kamu İhale Kanunu’nu, Endüstri Bölgeleri Kanunu’nu, Kamu Mali Yönetimi Kanunu’nu, Elektrik Piyasası Kanunu’nu, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının Teşkilat Ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’yi ve Ulaştırma, Denizcilik Ve Haberleşme Bakanlığındaki kanunla ilgili düzeltmeleri içermektedir.

Bunların içerisine değişik açılarla baktığımız vakit şunu gözlemlemekteyiz: Türkiye’de 2017 yılında yükseköğretimde okuyan 7 milyon 198 bin 987 öğrenci vardır. Bunlardan ön lisans yapan sayısı 2 milyon 555 bindir. Lisans öğrenimi yapan öğrenci sayısı 4 milyon 71 bin, yüksek lisans yapan sayısı 480 bin, doktora yapan öğrenci sayısı 91 bin ve öğretim elemanı sayısı da 151.763’tür yani yükseköğretimle ilgili olan problemlerin çözülmesinin bu sayılara bakıldığı vakit önemli olduğu görülmektedir.

Yine, Türkiye’de 301 adet OSB bulunmaktadır ve bunların birikmiş sorunları var. Bu OSB’lerde 50 bin civarında şirket faaliyet göstermekte, yaklaşık 1 milyon 600 bin kişiye de buralarda istihdam sağlanmaktadır.

Yine, Türkiye’de 274 adet AR-GE merkezi bulunmaktadır. Bu merkezlerde yaklaşık 27 bin AR-GE personeli çalışmaktadır.

Yine, Türkiye’de 63 adet teknoloji geliştirme bölgesi bulunmaktadır ve bu teknoloji geliştirme merkezlerinin 49 tanesi faal durumda, diğerleri faaliyete hazır hâle getirilmeye çalışılmaktadır. Yine, bu teknoloji geliştirme bölgelerinde de 174 adet yabancı şirket ya da yabancı ortaklı firma yer almaktadır.

Yine, Türkiye’de 900 civarında sanayi sitesi bulunmaktadır. Bütün bunlara baktığımız vakit ilgilenilmesi gereken önemli konular var ve yasal düzenlemelere ihtiyaç var demektir.

Yine, ülkeler ticaretle büyüyeceği için… Türkiye'nin maksimum yapmış olduğu bugüne kadarki ihracatı 157 milyar dolardı, bu 157 milyar dolarlık ihracatı Türkiye 72 bin ihracatçıyla gerçekleştirmiştir. Bunları yaparken yapmış olduğu ihracatın yüzde 90’ını da sanayi ürünüyle yapmıştır, bunların yüzde 45’ini de Avrupa Birliği ülkelerine satmıştır. Dolayısıyla, Türkiye’de -ticari açıdan da bakıldığı vakit- ticaretin ve ekonominin büyümesi için önündeki yasal problemlerin kaldırılması gerekmektedir. Bu noktada da yine Türkiye, Türkiye Cumhuriyeti devleti ve Hükûmeti olarak, 277 bin firmaya Kredi Garanti Fonu’ndan 181 milyar Türk Lirası kredi verilmiştir.

Eğer bu kanun yani 485 sıra sayılı Kanun bugün yasalaşırsa -inşallah yasalaşacak- sanayicinin mali yükleri azaltılacaktır, sanayicilerin elektrik tüketiminde TRT payı olmayacaktır. Hafta sonu çalışma izni kaldırılacak, planlı sanayi alanları için ot bedeli ücretleri alınmayacak, planlı sanayi alanları için emlak vergisi kaldırılacak, OSB’deki sanayicilere enerji desteği verilmesine yönelik yeni düzenleme yapılacak, planlı sanayi alanları için damga vergisi ve harçlar kaldırılacak, sanayi sitelerinde yapı denetim hizmet bedellerinde indirim sağlanacak, sanayiye yeni teşvikler gelecek, fen bilimleri ile mühendislik bilimlerinde okuyan öğrencilerin eğitimlerinin en az bir yarı yılını iş yerlerinde yapmaları sağlanacak, teknoloji geliştirme bölgelerinde temel bilimler mezunları istihdamı desteklenecek, organize sanayi bölgelerinin tüm projeleri için kredi ve kredi faiz desteği gelecek, kent içinde kalan sanayi sitelerinin taşınması kolaylaşacak, kamu ihalelerinde yerli üreticiye fiyat avantajı sağlanacak, KOSGEB desteklerinde avans verilmesi yaygınlaştırılacak, OSB’lerde tapuların teminat gösterilebilmesi imkânı gelecek, yatırım yapılmayan parseller üretime kazandırılacak, sanayi parselleri arzı hızlandırılacak, OSB’lerin gayrimenkul yatırım ortaklığı şirketi kurmasına imkân sağlanacak, tamamen veya kısmen bedelsiz parsel tahsisi uygulaması sürekli hâle getirilecek, OSB’lerin altyapı ve lojistik ağı geliştirilecek, OSB’lerde doğal gaz altyapısının sağlanmasına yönelik düzenlemeler gerçekleştirilecek, sanayi alanlarının lojistik bağlantısının yapılması kolaylaştırılacak, organize sanayi bölgeleri uygulamaları yaygınlaştırılacak, planlı sanayileşmesinin sağlanması için ıslah OSB uygulaması yeniden başlatılmış olacak, yurt dışında kurulacak OSB’ler aracılığıyla OSB birikiminin ihraç edilmesi ve başka ülkelere yardımcı olunması sağlanacak, üretime hazır sanayi alanları oluşturulacak, planlı sanayi alanları için altyapısı hazır sanayi alanları belirlenecek, özel endüstri bölgelerinin kurulması sağlanacak, üniversitelerin AR-GE kapasitesini artıracak uygulamalar geliştirilecek, üniversitelerde sanayiye yönelik araştırma yapanların yenilikçi projeleri desteklenecek; Teknoloji Transfer Ofisi, ücretli araştırma izni ve doktora sonrası araştırmacı istihdamına imkân sağlanacak, sanayi sektörüne yönelik eğitim programları oluşturulacak, yükseköğretimde danışma ve koordinasyon kurullarının kurulması sağlanacak, üniversitelerde de ihtisas üniversiteleri ve ihtisas alanları oluşturulacak, üniversitelerde uygulamalı eğitim teşvik edilecek, OSB’lerde endüstri meslek lisesi binaları kredilendirilecek, OSB’lerdeki meslek yüksek okullarına öğrenci başına eğitim desteği verilecek, öğretim üyelerinin 75 yaşına kadar çalışabilmesine imkân sağlanacak, yerli üretim yapanlar desteklenecek, Sanayi İşbirliği Programı’nın kapsamı genişletilecek.

Dolayısıyla, sadece OSB’lerin değil bütün sanayiye destek verecek olan problemli konuların giderilmesi için gerekli olan kanuni altyapı düzenlemelerini içerdiği için, bu kanunun yapılması ve geçirilmesi için gereken desteği AK PARTİ milletvekilleri olarak ve Hükûmet olarak vermek için elimizden geleni yapacağız.

Yüce Genel Kurulu da saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sert.

Şahsı adına ikinci konuşmacı Kazım Arslan, Denizli Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Arslan. (CHP sıralarından alkışlar)

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

485 sıra sayılı Sanayinin Geliştirilmesi ve Üretimin Desteklenmesi Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerine söz almış bulunmaktayım.

Değerli milletvekilleri, bu tasarı Komisyonumuza 76 madde olarak geldi ama tasarıya öyle maddeler eklendi ki, tasarıyla, tasarının özüyle hiç ilgisi olmayan öyle korsan maddeler geldi ki maddenin sayısı 102’lere çıktı. Bir de 30’a yakın kanunda değişiklik yapan bir tasarı durumuna da gelince tam anlamıyla bir torba yasa konumuna geldi ve bu tasarı aslında amacından saptı. Dolayısıyla, üretimi desteklemek, sanayiciyi geliştirmek adına yapılan birçok çalışma ortada kalmış oldu ve gecikmiş oldu.

Değerli milletvekilleri, sanayicimizin geliştirilmesini, sanayinin geliştirilmesini, üretimin desteklenmesini istiyorsak tasarıda çok olumlu maddeler var olmasına rağmen, bunun üzerindeki önemli konular bir kenara bırakılarak özellikle bu konuyla, bu tasarıyla ilgisi olmayan Zeytin Kanunu’nda yapılan bir değişiklik maddesi gündeme getirilmek suretiyle günlerce Komisyonda vaktimizin boşu boşuna harcanmasına ve sonuçta çıkarılan 2 maddenin ötesinde 4’üncü maddenin mutlak surette kalacağı yönünde ısrar edilmesi üzerine, tartışmalar bunun üzerine yoğunlaştı.

Bakın değerli milletvekilleri, şimdi, zeytinliklerin, zeytinin üretim reform tasarısıyla ne alakası var, sanayicilikle ne alakası var, üretimin desteklenmesiyle ne alakası var? Bu kadar ilgisi olmayan maddenin böyle bir kanun tasarısı içine getirilerek kanunlaştırılmaya çalışılmasını anlamak kesinlikle mümkün değil. Onun için, şimdi geri çekildi, komisyona geri gönderildi; inşallah, komisyonda tamamen görüşülmeden tasarıdan çıkarılması yönünde karar verilmesini özellikle bekliyorum Sayın Bakanım çünkü bunu zeytinciler de bekliyor. Zeytinlikleri gerçekten yok etmeyelim, zeytinlere kıymayalım.

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Kazım Bey, öneri getirin, öneri getirin.

KAZIM ARSLAN (Devamla) – Önerimiz şu efendim: Biz zeytinliklerin bu tasarıdan çıkarılmasını ve görüşülmemesini istiyoruz, önerimiz bu.

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Bu, öneri değil ama.

ŞAHİN TİN (Denizli) – Zeytinlikleri kesen yok ki zaten.

KAZIM ARSLAN (Devamla) – Bunun dışında öneri yok çünkü sanayimizi geliştirecek, üretimi destekleyecek bir alan değil. Kaldı ki zeytin ülkemizin üçte 1’inin ürünü hâline gelmiş, birçok aile bundan geçimini sağlıyor. Mardin’den başlayan; Akdeniz Bölgesi, Ege Bölgesi, Marmara, Trakya’ya kadar uzanan zeytin alanlarımız var. Bu alanlarımızı göz ardı ederek zeytinliklerimizin sanayileşmeye önünün açılmasını sağlamak bu yasayla kesinlikle uygun değil.

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Açmıyoruz, açmıyoruz.

KAZIM ARSLAN (Devamla) – Bunu Tarım Komisyonuna göndermek suretiyle, orada özellikle zeytincilerle birlikte görüşülüp bir sonuca varılmasının en iyi sonuç olacağını belirtmek istiyorum Değerli Bakanım.

ŞAHİN TİN (Denizli) – Zeytinleri kesen yok, merak etmeyin Kazım Bey.

KAZIM ARSLAN (Devamla) – Bunun bir kere açıldı mı önü zeytinlikler de kesilecektir, onlar da yok olacaktır.

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Anlattım ben size.

KAZIM ARSLAN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, şimdi, sanayinin geliştirilmesi, üretimin desteklenmesiyle ilgili kanun tasarısında önemli maddeler var, OSB’lerin geliştirilmesi, OSB’lerin daha iyi noktaya gelmesi, çalıştırılması için önemli konular var. Bir an önce bu konular üzerinde yoğunlaşarak sanayicimizin beklediği bir kanunu ortaya koymak, çıkarmak, yürürlüğe koymak zorundayız.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, ülkemizi sanayileştirmek istiyorsak yatırımları daha fazla teşvik etmek, daha çok desteklemek, mevcut yatırımcının da çalışmasına olanak sağlayacak ortamları yaratmak, hukuksuzlukları ortadan kaldırmak, adaletsizlikleri ortadan kaldırmak, ülkenin geleceğine güvenle bakabileceği bir sanayicinin, bir üreticinin ortaya çıkacağı bir atmosferi yaratmak, iş dünyasının gerçekten yarınından kuşku duymayacak şekilde çalışmalarını sürdüreceği, yatırımlarını yapabileceği ortamları hazırlamak, ortaya koymak zorundayız.

O nedenle OHAL’in bir an önce kaldırılarak ülkenin olağanüstü hâl döneminden kurtulması ve normalleşmesi gerekiyor. Bunu yapmazsak, eğer üretim alanlarını destekleyecek, üretim alanlarında her türlü desteği vererek tarım alanındaki üretimi, sanayi alanındaki üretimi ve her alandaki üretimi destekleyecek tedbirleri alamazsak gelecekte gerçekten ülkemizin tamamen tüketen bir ülke konumuna geleceğini belirtmek istiyorum. Bundan kurtulmak zorundayız.

Özellikle kendi ihtiyaçlarımıza yönelik, ihtiyaçlarımızı karşılayacak yatırımları yapmak, üretimleri bu alanda daha detaylı hâle getirmek ve ülkemizin ihtiyaçlarını karşılayacak üretimleri kendimiz gerçekleştirmek zorundayız. Bunu yapmazsak dışa bağımlılıktan kurtulamayız, yerli sanayimizi geliştiremeyiz. Yerli sanayimizi geliştirerek, yerli üretimi destekleyerek, yerli üretimlere öncelikli alım garantisi vererek üretimi artırmak, yatırımı genişletmek ve ülkede çalışan, kazanan ve yaşamını iyi bir şekilde sürdürebilen bir ortamı gerçekleştirmek zorundayız.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, üretim deyince her alandaki üretimden bahsetmek gerekiyor. Şimdi, tarımdaki üretimi bir kenara bırakıyoruz. Şimdi, TRT’deki katılım payının bütün üretim alanlarından kaldırılmasını talep ettik ve buna da şiddetle ihtiyaç var. Bakın, özellikle sulama birliklerinin bugün kullandığı elektriğin üzerindeki TRT katılım payının hiçbir anlamı yok. Siz bunu almaya devam ederseniz bugün elektrik paralarını ödeyemeyen sulama birliklerinin gelecekte o motopompları çalıştıramayarak sulama yapamayacaklarını ve birçok sulama birliklerinin bugün iflasın eşiğine geldiğini, kapanmak durumunda olduğunu da görmek zorundayız. Onun için TRT katılım payının mutlak surette tüm üretim alanlarından kaldırılmasını ve üretimin üzerindeki yüklerin bu şekilde hafifletilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Ayrıca, değerli arkadaşlarım, ülkede yatırım çok önemli, üretim önemli, istihdam önemli. Eğer istihdamın artırılması için de çalışma yapmazsak, istihdamın geliştirilmesine öncelik sağlamazsak, işsizliği önleyemezsek, işsiz insanlarımız sokaklarda dolaşmaya devam ederse, birçok insanın, ailenin gelirleri her gün düşüyorsa, eğer bu insanlar kazanamadıkları için, iş bulamadıkları için çarşıya çıkamıyorlarsa, alışveriş yapamıyorlarsa, esnafa borcunu ödeyemiyorsa, değerli arkadaşlarım, bu piyasayı nasıl döndüreceksiniz, nasıl çalıştıracaksınız, bu çark nasıl dönecek? Onun için bakın, bunlar çok önemli. Çiftçilerimizin kazanması gerekli çünkü kazandıklarını harcaması için çarşıya gitmesi gerekli. İşçimizin iş bulması gerekli ve buldukları iş sayesinde, kazandıkları para sayesinde çarşıya çıkıp bunları harcaması gerekli. Eğer işçimiz kazanırsa, çiftçimiz kazanırsa bunların kazançları çarşıya intikal edecek, esnafımız kazanacak, esnafımız kazandıkça sanayicimiz kazanacak. Dolayısıyla burada gerçekten iyi bir döngü kendiliğinden gerçekleşmiş olacak. İşte, bunun için hem tarımı hem sanayiyi hem de istihdamı, yatırımı hem de ihracatımızı geliştirecek çalışmalarımızı yapmak ve bunlar üzerinde yoğunlaşmak ve ülkemizin ekonomisini düzlüğe çıkarmak zorundayız.

Ben hepinize teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Arslan.

Tasarının tümü üzerinde gruplar ve şahıslar adına yapılan konuşmalar sona ermiştir.

485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın tümünün görüşmelerinin devamı hususunda İç Tüzük’ün 72’nci maddesine göre verilmiş bir önerge vardır, önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde yapılan görüşmelerin İç Tüzük’ün 72’nci maddesi uyarınca sürdürülmesini arz ve teklif ederiz.

                                     Kazım Arslan                                           Tahsin Tarhan                                             Özgür Özel

                                          Denizli                                                     Kocaeli                                                      Manisa

                                     Haydar Akar                                           Gülay Yedekci                                Kamil Okyay Sındır

                                         Kocaeli                                                     İstanbul                                                       İzmir

                                Çetin Osman Budak

                                         Antalya

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum…

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Yoklama talep ediyoruz.

BAŞKAN – Bir yoklama talebi vardır.

Yoklama işlemini gerçekleştireceğim.

Sayın Özel, Sayın Arslan, Sayın Karabıyık, Sayın Akar, Sayın Tümer, Sayın İrgil, Sayın Sındır, Sayın Budak, Sayın Durmaz, Sayın Gaytancıoğlu, Sayın Bayır, Sayın Bakır, Sayın Gürer, Sayın Özdemir, Sayın Tarhan, Sayın Bektaşoğlu, Sayın Atıcı, Sayın Çamak, Sayın Tekin, Sayın Köksal.

Yoklama için iki dakika süre…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, bakın, mübarek ramazandayız, bugün 17’nci gün. Hem bütçe görüşmeleri sırasında hem de ramazan ayında ve cuma günlerinde, özel günlerde siyasi partiler bazı konularda müsamahalı davranırlar. İftar vaktine yaklaşık on beş dakikalık bir zaman kaldı. Biz, hiç aklımıza gelmediğinden dolayı, böyle bir centilmenlik dışı bir işin olmayacağından dolayı milletvekili arkadaşlarımıza iftara gitmeleri konusunda izin verdik ama şu anda hakikaten üzülerek ifade ediyorum ki Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili arkadaşımız niye böyle bir noktaya tevessül etti, anlayabilmiş değilim. Nitekim bu kanunun görüşmeleri sırasında, geçen hafta, grup başkan vekillerinin yaptığı anlaşma çerçevesinde, bizim de iyi niyet kuralları doğrultusunda bu kanunun görüşülecek 2’nci maddesiyle ilgili kısmı komisyona çektik “Orada yapalım, değerlendirelim.” dedik ve şu süreçte de orada, komisyonda iyi bir noktaya gelecek bir şey varken, geçen hafta görüşülen grup başkan vekiliyle yaptığımız müzakere, istişare neticesinde de biz o konuyla ilgili uygun şartları oluşturacağız derken bu işin bu şekilde gelmesine de anlam veremiyorum.

Teşekkür ediyorum.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Özel…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, birincisi, böyle bir durumda tutulan orucu ve onunla ilgili birtakım şeyleri ifade etmenin hiçbir anlamı yok.

ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) – Nasıl anlamı yok ya?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Bütçe görüşmelerinde de bu iş olmaz.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – İkincisi, madem merak ettiniz, söyleyeyim: Görüşmelere devam edilmesi önergesini Sayın Başkana…

ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) – Bu saatte yoklama istiyorsunuz.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bir dinler misiniz?

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Sadece siz oruçlu değilsiniz.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bir saniye efendim…

Devam ediniz Sayın Özel.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Oruç tutmak iktidar partisine de mahsus bir iş değil, grubumuzda da bir sürü arkadaşımız oruçlu. Mesele şu…

ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) – Ayıp ya, burada…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Utanacaksın şimdi duyunca.

BAŞKAN – Sayın Özel, devam ediniz efendim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Önergeyi verdik, önergeyi verdikten sonra saatin yaklaşmakta olduğunu, Sayın Başkanın da ifadesiyle, bu önergenin, yoklama bulunamaması durumunda altmış dakika aradan sonra ikinci oylamasının yapılacağını ve hatta Sayın Başkan o konuda bir müsamaha daha göstereceğini bana söyledi.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Şu önergeyi vermekten utanmıyorsun…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Karakter meselesi, karakter.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ben de kendisine “Buna hiçbir itirazımız olmaz.” dedim, Sayın Başkanım ve Divan Kâtipleri şahittir.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım, siz yoklamaya geçin efendim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Amacımız iftar saatinden yararlanmak değil, o konu hiç değildir.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Bu, iftar saatinde hiç olmamış bir şeydir, yakışık almayan bir iş.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Bırak Allah aşkına!

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – O zaman kurallar uygulansın, madem o kadar…

BAŞKAN – Yoklama için iki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklamaya başlandı)

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Fırsatçılık yok arkadaşlar, kapatalım o zaman.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – CHP’nin niye iktidar olamadığı… Sözüne güvenilmeyen…

Ayıp Özgür!

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Arkadaş, yetmiş dakika ara verilmesine itirazım olmaz demişim ben.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Yetmiş dakika ara veremez.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – “Altmış artı yirmi yapacağız.” dedi Başkan veya on dedi.

Ona bir itiraz etmeyeceğimizi söyledim ben. Neyin peşindesin?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ne bütçe görüşmelerinde ne iftar vaktinde böyle bir şey hiç olmamıştır. İlk defa siz yapıyorsunuz, doğru, ilk defa siz yapıyorsunuz.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – E, hadi o zaman… Bütçede de yaptık, daha önce de yaptık.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Bak, millet şehit sofrasına gitti, sevgi evlerine gitti, yapmayın bunu ya!

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Böyle bir kanunu niye görüşüyoruz bu saatte o zaman?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ne zaman görüşeceğiz?

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bu kadar önemli bir kanunu, sanayiyi uçuruyor… Bütün arkadaşlar terk etmiş Meclisi, burada konuşmacıyı dinleyen yok, şimdi bunun tartışıyoruz.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – “Başkan yetmiş dakika ara vereceğim.” dedi.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Gensoru veriyorsun, grup önerisi veriyorsun be!

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Vereceğim tabii, sen muhalefete geçince yapmazsın.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Herkes kendine yakışanı yapıyor Sayın Başkan, sorun yok.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Yazıklar olsun!

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sana yazıklar olsun, sana!

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ondan sonra gelecek, AK PARTİ Grubundan centilmenlik bekleyecek.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ne centilmenliği ya! Ne centilmenlik gördük ki sizden?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sözümüzde dururuz biz.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Biz de dururuz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Bizde 5 grup başkan vekilinin biri ne dediyse kanundur.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bizde de öyledir.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ya, biz bir günde anlaşamıyoruz sizinle ya!

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Hadi oradan ya! Yahu, git işine Allah aşkına, git işine!

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Bir günde üç kişi değişiyor şurada.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Herkes kendine yakışanı yapıyor Sayın Başkan, Özgür’e yakışanı yaptı Özgür.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Yemek arasından sonraya yoklama konulmasına itirazımız olmaz dedik, centilmenlik odur, o. Ben demedim ki on dakika sonra yapın, Başkan şahit, Divan kâtipleri şahit.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Beş kala kapanır, restoran var burada, iftarlarını yapar herkes.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanın takdirinde, istediği kadar ara verir, istediği zaman yapar, isterse beş dakika sonra ara verir Başkan. Başkan beş dakika sonra da açabilir, o, Sayın Başkanın takdirinde, siz onu yapamazsınız.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Açarsa da olsun.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Sen itiraz edemezsin ona, onun kararını Başkan verir, senin demenle olmaz o.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Kural on dakika en fazla, on dakika sonra ikinci yoklama yapılacaktı.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Beş dakika da ara verir, on dakika kuralı nereden çıktı? “En çok bir saat ara verir.” diyor, Başkanın takdirinde.

(Elektronik cihazla yoklamaya devam edildi)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı yoktur.

Birleşime bir saat ara veriyorum.

Kapanma Saati: 20.11

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 21.17

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ

KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya), Mehmet Necmettin AHRAZOĞLU (Hatay)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 104’üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Yıldırım, dinleyeceğim sizi.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN - İç Tüzük’ün 72’nci maddesine göre verilen görüşmelere devam edilmesine dair önergenin oylamasından önce istem üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi tekrar yoklama yapacağım.

Yoklama için iki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı yoktur.

Sayın Yıldırım, İç Tüzük'ün 60’ıncı maddesine göre söz talebiniz olduğunu görüyorum.

Buyurunuz.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

27.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, TBMM Başkan Vekili Pervin Buldan’ın Diyarbakır’da maruz kaldığı muameleye ilişkin açıklaması

AHMET YILDIRIM (Muş) – Sayın Başkan, şimdi, araya gitmeden önce… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, görüşmeler devam ediyor, henüz birleşimi kapatmadım.

Sayın Yıldırım, siz konuşmanızı yapınız efendim.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Şimdi, araya gitmeden önce sayın grup başkan vekili kalktı, ramazanın bir hassasiyetinden söz etti. Şüphesiz, burada bulunma hâllerimizi, bu gibi önemli günleri göz önünde bulundurarak bir yandan çalışma takvimimizi ve performansımızı belirleriz ama bir yandan da bu ayın hassasiyeti kişiye ya da gruba özgü olarak ele alınmaz. Bakın, tam araya gidildiği saatlerde, Meclis Başkan Vekilimiz Sayın Pervin Buldan yarın Diyarbakır’da bir iftar yemeğine katılmak üzere Diyarbakır’a varıyor, otele yerleşiyor ve polisler otele geliyor. Burada, Sayın Buldan’ın herhangi bir yakalama, herhangi bir zorla getirme kararı yok; polislerden ulaşan avukatlar neden geldiklerini ve belge istiyorlar…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Mikrofonunuzu açıyorum Sayın Yıldırım.

Buyurunuz.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Polisler belge olmadığını ama isteniyorsa savcılıktan getirilebileceğini söylüyorlar. Ancak çete devletlerinde olabilecek, haydutvari bir yöntemle, ellerinde bir belge yok, herhangi bir yakalama, zorla getirme kararı yok; sizin mevkidaşınızın önünde, şu anda, yetmiş beş dakikadır otel kapısında 10 polis bekliyor ve sözüm ona belge getireceklerini söylüyorlar, bir gözaltı işlemi yapacaklarını söylüyorlar. Meclis Başkan Vekili, hakkında herhangi bir karar olmadığı hâlde bu muameleye maruz kalıyorsa bu iktidar döneminde normal yurttaşın başına neler getirileceğini varın siz düşünün.

Sizden özel istirhamımdır bugün oturumu yöneten Sayın Başkanımız olarak, Adalet Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığından bu konuda, mevkidaşınızla ilgili bu uygulamaya dönük bilgi almanızı özellikle rica ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

Birleşimi kapattıktan sonra bu konuda sayın bakanlardan bilgi almak için kendilerini arayacağım.

Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı ikinci defa da bulunamadığından, alınan karar gereğince kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 13 Haziran 2017 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

İyi geceler diliyorum.

Kapanma Saati: 21.23



(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(x) 485 S. Sayılı Basmayazı 6/6/2017 tarihli 101’inci Birleşim Tutanağı’na eklidir.