TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

103’üncü Birleşim

8 Haziran 2017 Perşembe

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

 

İÇİNDEKİLER

 

 

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- İzmir Milletvekili Özcan Purçu’nun, Roman vatandaşların yaşadığı sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Adıyaman Milletvekili Salih Fırat’ın, Adıyaman’a yapılan yatırımlara ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Hakkâri Milletvekili Nihat Akdoğan’ın, Hakkâri ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu’nun, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun 7 Haziran 2017 tarihli 102’nci Birleşimde kendisiyle ilgili sarf ettiği bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

2.- İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbay’ın, Süper Lig’e yükselen Göztepe Spor Kulübünü kutladığına, İzmir’in stat sorununa Hükûmetin de önem vermesi gerektiğine ve zeytincilikle ilgili düzenlemeler içeren yasa tasarısının gündeme gelmemesini dilediğine ilişkin açıklaması

3.- Hatay Milletvekili Serkan Topal’ın, Hatay ilinde üniversite öğrencilerinin barınma sorunlarının çözülemediğine ve Hatay Merkez, Reyhanlı, İskenderun ve Kırıkhan öğrenci yurtlarıyla ilgili bilgi almak istediğine ilişkin açıklaması

4.- İzmir Milletvekili Murat Bakan’ın, ülkenin bölgesel bir krizin içine sokulduğuna ve derhâl cumhuriyetin dengeli ve tarafsız dış politikasına geri dönülmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

5.- İstanbul Milletvekili Selina Doğan’ın, Avrupa Birliğinin Türkiye’ye yapılan mali yardımın nasıl harcandığını denetleme kararı aldığına ve AB Sayıştayının incelemesine gerek kalmadan bu yardımların nerelere harcandığının Hükûmet tarafından açıklanması gerektiğine ilişkin açıklaması

6.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, Uludağ Üniversitesinin teknik eleman alımı için ilan vermesine rağmen alınacak kişilerin isimlerinin belli olduğuna ve üniversite yönetiminin bu tavrından vazgeçmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

7.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, polislerin ek göstergelerinin 3600’e çıkarılacağına ilişkin verilen sözlerin yerine getirilmesi ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

8.- Kocaeli Milletvekili Tahsin Tarhan’ın, Kocaeli Çayırova-Bayramoğlu sapağında devam eden yol çalışması ile Gebze-Çayırova-Darıca bağlantı yolları ve köprü çalışmalarının ne zaman tamamlanacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

9.- Adana Milletvekili İbrahim Özdiş’in, 15 Temmuz darbe girişiminde en büyük mağdurlardan olan Harp Okulu öğrencilerinin bir kısmı ile er ve erbaşların çoğunun hâlen tutuklu olduklarına ilişkin açıklaması

10.- Ankara Milletvekili Ali Haydar Hakverdi’nin, Katar’a asker gönderme kararına ilişkin açıklaması

11.- İstanbul Milletvekili Didem Engin’in, uyuşturucu ve madde bağımlılığı konusunun acil olarak Meclis gündemine alınması gerektiğine ilişkin açıklaması

12.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, Hükûmete Cumhuriyet Halk Partisinin önerisini uygulamaya geçirip emekçilere bayram ikramiyesi vermesi çağrısında bulunduğuna ilişkin açıklaması

13.- Adana Milletvekili Zülfikar İnönü Tümer’in, Hükûmetin şirketlerin kapanmaması, kapanan fabrikaların yenilenmesi, işsizliğin önlenmesi adına Türkiye ve Adana genelinde acil önlemler alması gerektiğine ilişkin açıklaması

14.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformunun 2017 Mayıs Raporu’na göre kadın cinayetlerinin arttığına ancak bu konuda basına yansıyan haberlerin azaldığına ilişkin açıklaması

15.- Hatay Milletvekili Birol Ertem’in, son yıllarda Hatay’ın çevre kirliliği felaketiyle karşı karşıya olduğuna ilişkin açıklaması

16.- Mersin Milletvekili Hüseyin Çamak’ın, Türkiye’de eğitimin durumunun gözden geçirilmesi için Millî Eğitim Bakanını göreve çağırdığına ilişkin açıklaması

17.- Van Milletvekili Bedia Özgökçe Ertan’ın, DBP’li 86 belediyeye hukuksuzca atanan kayyumların memurdan ziyade âdeta yandaş ve AKP il başkanları gibi hasmane tutumlarla tasarrufta bulunduklarına ilişkin açıklaması

18.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, 10 Haziran Cengiz Aytmatov’un vefatının 9’uncu yıl dönümüne, hayatını kaybeden Profesör Doktor Rıdvan Ege’ye Allah’tan rahmet dilediğine, kara yolları konusunda önemli atılımlar yapılmasına rağmen Samsun’un bundan yeteri kadar istifade edemediğine ve Ayvacık-Taşova-Erbaa ile Havza-Vezirköprü yollarının durumuna ilişkin açıklaması

19.- Mardin Milletvekili Erol Dora’nın, Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın yürüttükleri açlık grevinin 92’nci gününe gelindiğine ve sağlık kontrolü haklarının engellenmesinin kabul edilemez olduğuna, Adalet Bakanlığına bu konuyla ilgili hukuki, insani ve vicdani bağlamlarda gerekli izinlerin sağlanması noktasında çağrıda bulunduğuna ilişkin açıklaması

20.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, CHP Grubu olarak hayatını kaybeden Profesör Doktor Rıdvan Ege’ye Allah’tan rahmet dilediklerine, Hükûmetin 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nı Komisyona geri çekmesinden ana muhalefet partisi olarak büyük bir memnuniyet duyduklarına ve Hükûmetin kamuoyu hassasiyetini ve muhalefet partilerinin reflekslerini dikkate alarak tasarıyı makul bir hâle getirmek konusunda olumlu adımlar atacağına inandığına ilişkin açıklaması

21.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Türkiye’nin meselelerini ilgilendiren tüm konularda düzenlemeler yapıldığına ve zeytincilikle ilgili düzenlemenin tekrar görüşülerek toplumun ihtiyaç duyduğu şekle getirileceğine ilişkin açıklaması

22.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

23.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, oturumu yöneten Meclis başkan vekillerinin Meclis Genel Kurulundaki tartışmalara katılmamaları gerektiğine ilişkin açıklaması

24.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, terör sorunu ile Kürt sorununu ayırt etmek gerektiğine, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu ülkede Kürt sorununu kabul etmediklerine ve kamu görevlilerinin bireysel hataları nedeniyle devlete karşı bir argüman geliştirmenin son derece yanlış olduğuna ilişkin açıklaması

25.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, yüzleşmeyi bilen, demokrasisini geliştiren devletlerde insanların kendilerini güven içerisinde hissettiklerine ilişkin açıklaması

26.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, beş buçuk yıldır Roboski’de ailelerin her Perşembe mezarlığa gidip adalet arama ve dua törenine ilk defa kamu düzeni gerekçesiyle izin verilmediğine ve buna engel olunmamasını dilediğine ilişkin açıklaması

 

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 22 milletvekilinin, dolandırıcılık suçlarındaki artışın sebeplerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/556)

2.- Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülü ve 25 milletvekilinin, tarım sektörünün içinde bulunduğu durumun ve sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/557)

3.- Samsun Milletvekili Kemal Zeybek ve 25 milletvekilinin, şap hastalığıyla mücadele edilmesi ve hayvancılık sektöründe yol açtığı kayıpların önlenmesi için yapılması gerekenlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/558)

B) Tezkereler

1.- Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Başkanlığının, İç Tüzük’ün 88’inci maddesi hükümleri uyarınca 485 sıra sayılı Sanayinin Geliştirilmesi ve Üretimin Desteklenmesi Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesinin Komisyona geri verilmesine ve tasarının Genel Kuruldaki görüşmelerine devam olunmasına ilişkin tezkeresi (3/1075)

VI.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- AK PARTİ Grubunun, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyondan Gelen Diğer İşler” kısmında bulunan 391, 394, 345, 393, 350 ve 377 sıra sayılı Kanun Tasarılarının bu kısmın sırasıyla 8, 9, 10, 11, 12, 13’üncü sıralarına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine ilişkin önerisi

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Sanayinin Geliştirilmesi ve Üretimin Desteklenmesi Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/837) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporları (S. Sayısı:485)

2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Filistin Devleti Arasında Eğitim ve Yükseköğretim Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/734) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 415)

3.- Birleşmiş Milletler Çölleşmeyle Mücadele Sözleşmesinin Kuzey Akdenize Dair Ekinin Bölgesel Uygulamasına Yönelik İstanbul Türkiyede Bölgesel Koordinasyon Birimi Kurulmasına İlişkin Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler Çölleşmeyle Mücadele Sözleşmesi Sekretaryası Arasında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/761) ile Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 471)

4.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Katar Devleti Hükümeti Arasında Eğitim Alanında İşbirliği Anlaşması ile Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/723) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 464)

5.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Katar Devleti Hükümeti Arasında Deniz Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/729) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 477)

6.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Katar Devleti Hükümeti Arasında Gemiadamlarının Eğitim, Belgelendirme ve Vardiya Tutma Standartları Uluslararası Sözleşmesi Uyarınca Belgelerin Karşılıklı Tanınmasına İlişkin Mutabakat Zaptı ile Mutabakat Zaptında Değişiklik Yapılmasına İlişkin Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/762) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 478)

7.- Türkiye Cumhuriyeti Çevre ve Orman Bakanlığı ile Irak Cumhuriyeti Ulaştırma Bakanlığı Arasında Meteoroloji ve Meteorolojik Araştırmalar Alanlarında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/606) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 358)

8.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuveyt Devleti Hükümeti Arasında Yükseköğretim ve Bilimsel Araştırma Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/568) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 391)

9.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Gambiya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Turizm Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/613) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 394)

10.- Bölgesel Radyokomünikasyon Konferansı (RRC-06)’nın Sonuç Kararlarının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/651) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 345)

11.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Tunus Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Eğitim ve Mesleki Eğitim Alanlarında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/602) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 393)

12.- Türkiye Cumhuriyeti Bayındırlık ve İskan Bakanlığı ile Irak Cumhuriyeti İskan ve İnşaat Bakanlığı Arasındaki Müteahhitlik ve Müşavirlik Alanında Mutabakat Zaptı ile Mutabakat Zaptında Değişiklik Yapılmasına Dair Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/424) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 350)

13.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Yunanistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında İpsala-Kipi Sınır Geçiş Bölgesinde İki Ülke Arasında İkinci Bir Karayolu Sınır Geçiş Köprüsünün Konumunun ve Üzerinden Geçecek Sınır Hattının Belirlenmesine İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/645) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 377)

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, İzmir Milletvekili Ertuğrul Kürkcü’nün 415 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesi üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

2.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Diyarbakır Milletvekili Sibel Yiğitalp’in 471 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

3.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

4.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın yaptığı açıklaması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

5.- Erzurum Milletvekili Kamil Aydın’ın, İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması

6.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Erzurum Milletvekili Kamil Aydın’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

IX.- OYLAMALAR

1.- (S. Sayısı: 415) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Filistin Devleti Arasında Eğitim ve Yükseköğretim Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

2.- (S. Sayısı: 471) Birleşmiş Milletler Çölleşmeyle Mücadele Sözleşmesinin Kuzey Akdenize Dair Ekinin Bölgesel Uygulamasına Yönelik İstanbul Türkiyede Bölgesel Koordinasyon Birimi Kurulmasına İlişkin Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler Çölleşmeyle Mücadele Sözleşmesi Sekretaryası Arasında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

3.- (S. Sayısı: 358) Türkiye Cumhuriyeti Çevre ve Orman Bakanlığı ile Irak Cumhuriyeti Ulaştırma Bakanlığı Arasında Meteoroloji ve Meteorolojik Araştırmalar Alanlarında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı’nın oylaması

4.- (S. Sayısı: 391) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuveyt Devleti Hükümeti Arasında Yükseköğretim ve Bilimsel Araştırma Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

5.- (S. Sayısı: 394) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Gambiya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Turizm Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

6.- (S. Sayısı: 345) Bölgesel Radyokomünikasyon Konferansı (RRC-06)’nın Sonuç Kararlarının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

7.- (S. Sayısı: 393) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Tunus Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Eğitim ve Mesleki Eğitim Alanlarında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

8.- (S. Sayısı: 350) Türkiye Cumhuriyeti Bayındırlık ve İskan Bakanlığı ile Irak Cumhuriyeti İskan ve İnşaat Bakanlığı Arasındaki Müteahhitlik ve Müşavirlik Alanında Mutabakat Zaptı ile Mutabakat Zaptında Değişiklik Yapılmasına Dair Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

9.- (S. Sayısı: 377) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Yunanistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında İpsala-Kipi Sınır Geçiş Bölgesinde İki Ülke Arasında İkinci Bir Karayolu Sınır Geçiş Köprüsünün Konumunun ve Üzerinden Geçecek Sınır Hattının Belirlenmesine İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

8 Haziran 2017 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: Sema KIRCI (Balıkesir), Emre KÖPRÜLÜ (Tekirdağ)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 103’üncü Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Roman vatandaşlarımızın yaşadığı sorunlar hakkında söz isteyen İzmir Milletvekili, Meclis Başkanlık Divanı Üyesi Sayın Özcan Purçu’ya aittir.

Buyurun Sayın Purçu. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- İzmir Milletvekili Özcan Purçu’nun, Roman vatandaşların yaşadığı sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması

ÖZCAN PURÇU (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinize sevgilerimi saygılarımı sunuyorum.

Gine üzüntülü bir gün yaşıyoruz, Van ve Mardin’de 2 şehidimiz var arkadaşlar. Allah’tan rahmet diliyorum, ailelerine başsağlığı diliyorum, bütün Türkiye'ye başsağlığı diliyorum.

Yalnız, Hükûmet olarak sizin sorumluluğunuz var, şehit haberi alıyorsak sizin sorumluluğunuz var arkadaşlar. Hani bütün seçimlerde söz veriyordunuz “Şehit haberi duyulmayacak. Terörü engelleyeceğiz, yok edeceğiz.” diyordunuz. Tutamayacağınız sözü vermeyin kimseye arkadaşlar; bunu açık ve net söyleyeyim. (CHP sıralarından alkışlar) Sözünü tutacağınız şeyleri söyleyin insanlara.

Ayrıca Göztepe Spor Kulübümüz Süper Lig’e yükseldi. Göztepe Spor Kulübü Başkanını, futbolcularını, bütün yönetimini kutluyorum İzmir’e ve Türkiye'ye büyük bir sevinç yaşattıkları için. (CHP sıralarından alkışlar)

Gelelim zeytinlik meselesine. Biz Ege çocuğuyuz, zeytinlikler içerisinde büyüdük, büyük de emeğimiz var o zeytinlikleri oluştururken ama Hükûmetin hakkı yok. Hükûmet eliyle ekip ağzıyla suladı mı o zeytinlikleri, şimdi zeytinlikleri yok etmeye çalışıyor? (CHP sıralarından alkışlar) Değerli Hükûmet yetkilileri bakın, elinizi turizme atamıyorsunuz, turizmi bitirdiniz, Ege’de turizm yok, kıyı bölgelerinde turizm kalmadı; şimdi de zeytinlikleri bitireceksiniz, vatandaşın elini, ayağını bağlayacaksınız. Yok öyle yağma arkadaşlar! (CHP sıralarından alkışlar) O zeytinlikleri siz ekmediniz, o zeytinlikler vatandaşın zeytinliğidir, hiç kimse kusura bakmasın. Yapacağınız işleri akıl, mantık çerçevesinde yapın. Vallahi şu an ne yapacağınızı şaşırmış durumdasınız. Ülkenin bütün mirasına el koymaya çalışıyorlar. O zeytinlikler mirastır arkadaşlar, lütfen zeytinliklere el sürmeyin. El sürenin eli kırılsın. El sürenin eli kırılsın vallahi. (CHP sıralarından alkışlar) Yok öyle. Biz çocuklarımıza zeytinlikleri miras bırakmak istiyoruz. Onun için, kıyılarımıza, zeytinliklerimize dokunmayın.

Bir diğer konu, Urla’da Roman vatandaşların konut sorunuyla ilgili altı, yedi ay önce talepte bulundum. Bakın, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının oluşumu ve göreviyle ilgili Fon Kurulu var, TOKİ’nin bütçe kararına onlar onay veriyor ama her ay toplanması gereken Fon Kurulu bir türlü toplanmıyor. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanıma sesleniyorum: Bu Fon Kurulu ne zaman toplanacak? Bakın, Urla’daki Roman vatandaşların evleri yıkılıyor, lütfen bu Fon Kurulunu toplayın.

Ayrıca, “SİROMA” denen, Avrupa Birliğinden 45 trilyon lira fonla oluşturulan bir Roman Projesi var, kasımda bitiyor. İki sene bitmek üzere, ne yaptınız arkadaşlar? Romanların 45 trilyonunu ne yaptınız? Hiçbir şey yapmadınız. Burada yazıyor, ay ay, gün gün faaliyet raporu var, hangisini yaptınız, gelin şurada açıklayın bakalım. Toplantı salonlarında parayı harcadınız ya.

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanım, Romanlarla hiç ilgilenmiyorsunuz. Her iki ayda bir genel müdür değiştiriyorsunuz, üç ayda bir bürokrat değiştiriyorsunuz, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı çalışmıyor, çalışmamak üzerine iş yapıyorsunuz.

Bakın, strateji belgesini yayınladınız geçen sene, ne oldu? Allah aşkına, ben faaliyetleri okuyorum şimdi, hangisini yaptınız, bakın, okuyorum şimdi: İzleme ve değerlendirme kurulu kuracaktınız, kurdunuz mu? Ne zaman? Geçen sene, “21 Haziran” yazıyor strateji belgesine göre. Nerede? Yapmadınız. 21 Aralık 2016’da Roman vatandaşların nüfus kaydı sorunuyla ilgili çalışma yapacaktı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, yaptı mı? Yapmadı. Bir daha okuyorum şimdi: 2017’nin ilk yarısında çocuk işçiliğiyle ilgili çalışma başlatacaktınız Roman mahallelerinde, yaptınız mı? Yapmadınız. Eğitimle ilgili çalışma yapacaktınız yine, yaptınız mı? Yapmadınız. Bu 21 Martta başlaması gereken Romanların istihdam sorunuyla ilgili çalışmayı yaptınız mı? Yapmadınız. O zaman bu strateji belgesini niye yayınladınız, niye yayınladınız arkadaşlar? Bakın, yapamayacağınız şeylerin sözünü vermeyin. Strateji eylem planını yapmakla olmuyor bu işler, takip edeceksiniz. Zaten bütçeniz yok, Romanları boşuna kandırmayın. Avrupa Birliğinden gelen 45 trilyon para var, onun da süresi bitti, orada da yine bir şey yok. Ne olacak bu? Boşuna bizi kandırmayın arkadaşlar, boşuna bizi kandırmayın. (CHP sıralarından alkışlar)

Bakın, “Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı çalışmıyor.” dedim. Bakın, Allah aşkına bir şey okuyacağım, TÜİK’in 2009 verisi bu: 2009-2013 yılları arasında çocukların uyuşturucu madde bağımlılığı yüzde 657,7 artmış. Aile Bakanlığı ne yapıyor? 11 yaş ve altındaki çocuklar bunlar. Aile Bakanlığı çalışmıyor diyorum, bakın, uyuşturucuyla mücadele de etmiyor.

Efendim, beni dinlediğiniz için saygılarımı, sevgilerimi sunuyorum; beni dinlediğiniz için sağ olun. Bir an önce inşallah önlem alınır.

Sayın Başkan, teşekkür ediyorum efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Purçu, biz de size teşekkür ediyoruz ve şahsınızda tüm Roman vatandaşlarımızı burada selamlıyoruz biz de.

Gündem dışı ikinci söz, Adıyaman’a yapılan yatırımlar hakkında söz isteyen Adıyaman Milletvekili Salih Fırat’a aittir.

Buyurun Sayın Fırat. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

2.- Adıyaman Milletvekili Salih Fırat’ın, Adıyaman’a yapılan yatırımlara ilişkin gündem dışı konuşması

SALİH FIRAT (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2002-2016 yılları arasında Adıyaman’da yapılan yatırım faaliyetleri üzerine söz almış bulunmaktayım, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

On dört yıllık AK PARTİ iktidarında bütün Türkiye’de güçlü bir büyüme süreci olmuştur. Her geçen gün artarak devam eden yatırımlardan ülkemizin her köşesinin faydalanması gözetilerek, AK PARTİ’nin adına yakışır bir şekilde, ülke düzeyinde adaletli bir kalkınma hamlesi amaçlanmış, çok şükür, iktidarımız süresince bu amaç doğrultusunda çalışmalarımız eksilmeden devam etmektedir.

Değerli milletvekilleri, Adıyaman Valiliği verilerine göre, Adıyaman ili yatırım grafiğine bakıldığında, iktidara geldiğimiz yıl yıllık 10 milyon Türk lirası kamu yatırımı yapılırken bu süreçte, geldiğimizde, yaklaşık 40 kat artarak 413 milyon yatırım yapılmıştır. AK PARTİ iktidarı süresince toplam yapılan yatırımlara bakıldığında, Ekonomi Bakanlığının rakamlarına göre, 14 yılda Adıyaman’da 390 proje desteklenmiş ve bu kapsamda yaklaşık 11 milyar TL civarında yatırım gerçekleşmiştir. Bu yatırımlarda 13.261 kişi istihdam edilmiştir.

Eğitim alanında, sadece ilimizde, son on dört yılda 543 milyon TL ayrılmıştır, bu yatırımlarla 1923-2002 yılları arasında Adıyaman’a toplam 3.388 yapılmışken, AK PARTİ iktidarı süresince 2.581 derslik, 4.774 öğrenci kapasiteli pansiyon, 10 atölye, 4 spor salonu hizmete açılmıştır. Ayrıca, 449 derslik, 710 öğrenci kapasiteli pansiyon, 220 yataklı uygulama oteli, 2 atölye ve 2 adet spor salonu inşaatı da devam etmektedir.

Adıyaman’da son on dört yılda sağlık hizmetleri alanında da Türkiye geneline paralel olarak bir gelişme gösterilmiş olup ilimizde çeşitli sağlık alanlarında 18 proje hayata geçirilmiştir.

2003 yılında 545 olan hastane yatak kapasitesi bugün 1.289’a çıkarılmıştır. 2003 yılında Adıyaman’da 3 ambulans görev yaparken 2016 yılında 50 ambulans hizmet vermektedir. 2003 yılında 1.921 sağlık personeli çalışırken 2016 yılına gelindiğinde bu sayı 6.595’e çıkmıştır. Merkez Ağız Diş Sağlığı Merkezi, merkezde 400 yataklı Eğitim ve Araştırma Hastanesi, 135 yataklı Besni Devlet Hastanesi, 30 yataklı Gerger Devlet Hastanesi ve Lojmanı, 150 yataklı Kahta Devlet Hastanesi, 10 yataklı Kahta Göçeri Devlet Hastanesi ve Lojmanı, 10 yataklı yeni Samsat Devlet Hastanesi ve Personel Lojmanı, Tut İlçe Devlet Hastanesi ve Personel Lojmanı, 75 yataklı Gölbaşı Devlet Hastanesi, 20 yataklı Sincik Devlet Hastanesi ve Personel Lojmanı on dört yıllık AK PARTİ Hükûmeti süresince Adıyaman’da yapılan sağlık yatırımlarının bir kısmıdır.

Kültür ve turizmde ise Adıyaman’da 2003-2016 yılları arasında başlıca şu yatırımlar yapılmıştır: Kommagene Nemrut Dağı Koruma ve Geliştirme Programı, Tuz Hanı restorasyonu kamulaştırma işi, Perre Antik Kenti çevre düzenleme Nemrut Dağı yolu, Kahta Kültür Merkezi, Nemrut Dağı çevre düzenleme ve geliştirmesi, Kahta’da yeni kale birinci ve ikinci etap inşaatları, Nemrut Dağı hizmet evi ve eski Besni ören yeri.

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından yapılan yatırımları ise şu şekilde sıralayacağım: Çocuk Evleri Sitesi, Çocuk Destek Merkezi, Adıyaman Sosyal Hizmet Merkezi, Kahta Sosyal Hizmet Merkezi, Besni Sosyal Hizmet Merkezi, Gölbaşı Sosyal Hizmet Merkezi, Şiddet Önleme ve İzleme Merkezi, Kadın Konukevi, Çocukevleri ve Koordinasyon Merkezi.

Orman ve su işlerinde ise 2003-2017 yılları arasında, son on dört yılda Adıyaman’a, Adıyaman şehir merkezi ve Çelikhan ilçesine yıllık 33 milyon metreküp içme suyu temin edildi. Bir baraj ve bir gölet inşaatı tamamlandı. 111.220 dekar araziyi sulamaya açarak çiftçilerimize hizmet verdik. 36 derenin ıslahı yapıldı.

Kara yollarında ise Adıyaman’da -biliyorsunuz- 2002 yılında sadece 23 kilometre bölünmüş yol varken bugün yaklaşık 10 katına çıkarıldı ve 2.217 kilometre bölünmüş yol yapılmıştır. Hizmetlerin tabii… Mesela Adıyaman’da Türkiye’nin 3’üncü büyük asma köprüsü yapıldı, Nissibi Köprüsü biliyorsunuz, doğuyu Akdeniz’e ve güneye bağlayan yolumuz.

Bu vesileyle bütün izleyenleri ve siz sayın milletvekillerini saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Gündem dışı üçüncü söz, Hakkâri’nin sorunları hakkında söz isteyen Hakkâri Milletvekili Nihat Akdoğan’a aittir. (HDP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Akdoğan.

3.- Hakkâri Milletvekili Nihat Akdoğan’ın, Hakkâri ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

NİHAT AKDOĞAN (Hakkâri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

İki yüz on yedi gündür tutsak edilen Eş Genel Başkanlarımız Sayın Selahattin Demirtaş, Sayın Figen Yüksekdağ, DBP Eş Genel Başkanımız Sayın Sebahat Tuncel; Grup Başkan Vekillerimiz İdris Baluken, Çağlar Demirel; milletvekili arkadaşlarımız Selma Irmak, Abdullah Zeydan, Ferhat Encu, Besime Konca, Burcu Çelik; parti sözcümüz Ayhan Bilgen; Van Büyükşehir Belediye Eş Başkanımız Sayın Bekir Kaya; belediye eş başkanlarımıza, yönetici arkadaşlarıma en derin sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

Değerli arkadaşlar, sadece sizler tutsak değilsiniz, toplum da bugün rehine alınmış durumda. Demokratik siyaset alanı bugün yerle yeksan olmuş, mutlu ve huzurlu olan kimse yok. Toplum alabildiğine kutuplaşmış, herkes kendi mahallesine kapanmış durumda. Bütün bunlar yetmezmiş gibi yeni alanlara da saldırılmaktadır. Bunların başında da yıkılan, yerle bir edilen şehirler; AKP için bunlar yeterli görünmüyor. Bu sefer şehirleri, tarihî eserlerini taşımakla, statülerini düşürmekle ülkenin gerçek gündeminin önüne getiriyorlar. Daha önce de gündeme getirdikleri Hakkâri ve Şırnak illerinin statülerinin düşürülmesi girişimi tekrar gündeme alınmış. Hakkâri’ye karşı kinini, öfkesini gizlemeden “Kim burayı, nasıl şehir yaptı?” diye öfkesini ortaya koymaktadır.

Bizler, Sayın AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanına şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Hakkâri’yi şehir yapan yedi bin yıllık tarihidir. Milattan önce 6’ncı yüzyıla kadar Urartuların, ondan sonra Medlerin, Perslerin, Büyük İskender’in, sırasıyla Sasanilerin, Müslüman Arapların, Romalıların, Bizanslıların, Selçukluların, İlhanlıların, Karakoyunluların, Akkoyunluların ve Safevilerin egemenliğine giren Hakkâri, bugün büyük bir övgüyle, özlemle andığınız, marşlarıyla övündüğünüz Osmanlı Devleti’nin hâkimiyetine 1536’da Sultan Süleyman döneminde girmiştir.

1847 yılına kadar Osmanlı hâkimiyetinde kalan Hakkâri özerk bir statüdeydi. Hakkâri, beyleri tarafından yönetilmiştir. Cumhuriyet Dönemi’yle birlikte 1924 yılında il statüsüne sahip olan Hakkâri doksan yıldır il olarak yoluna devam etmektedir.

Hakkâri’nin tarihine ve kültürüne bu vicdansızca saldırının nedenini elbette bizler biliyoruz. Türkiye’de kaç tane ilimiz bu kadar büyük medeniyetlerle tanışmış, kültür harmanlamasını yaşamış, tarihsel misyonunu hep devam ettirmiştir? Dolayısıyla, Hakkâri yirmi yıl önce değil, yedi bin yıl önce şehir olmuştur.

Bunu, bugün, TOKİ anlayışıyla hareket edenler anlamayabilir ama Hakkâri’nin bilim insanlarından, yetiştirdiği âlimlerinden birkaç tanesini sizinle paylaşayım: Selahaddin Eyyubi’nin meşhur danışmanı ve komutanı İsa Mestub el-Hakkâri, 7 ciltlik tefsir sahibi İslam El Hakkâri, meşhur İslam tarihi yazarı Abdurrahman Rahmi El Hakkâri ve diğerlerini de sizler tanıyorsunuz, Ahmedi Hani, Feqiye Teyran, Mela Huseyne Bateyi, Şeyh Ubeydullah, bunlar sadece birkaç tane. Bugün bile, siz bunlara karşı çıkarken bile Kudüs’te “Hakkâri”nin adı geçmektedir, Hakkâri bu kimliğini devam ettirmektedir.

Bugün tarihî şehirleri terk edip viraneye çevirme günü değildir. Tarihî şehirler abat edilmeli. Hiçbir Hakkârili Yüksekova’nın il yapılmasına asla karşı değildir. Yüksekova “Gever” adıyla il olsun, Hakkâri de il olarak kalmalı; aynı durum Şırnak, Cizre için de geçerlidir. Bugün yakılıp yıkılan bütün ilçeler aslında il statüsüne alınıp onlar yeniden özgünlüklerine göre hızla inşa edilmelidir. Var olan düzeni yıkmanın hiçbir anlamı yok. Bütün siyasi partilerin Hakkâri ve Şırnak için söylemiş oldukları sözleri vardır, bugün bu sözlerin tutulma günüdür.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NİHAT AKDOĞAN (Devamla) - Sayın Başkan…

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen Sayın Akdoğan.

NİHAT AKDOĞAN (Devamla) – Hakkâri zulme karşı boyun eğmez, bunu özellikle AKP’ye söylemek isterim. En son 16 Nisan Anayasa referandumunda bunu net olarak ortaya koydu.

Dolayısıyla, 1930’ların intikamcı anlayışıyla şehirlerimize yaklaşılmamalıdır. O gün yapılanlar eğer tutmuş olsaydı bugün buna gerek kalmazdı. Bu nedenle bu konuda ısrarcı olmanın hiçbir faydası olmayacak. Halkın onuruyla, şerefiyle, geleceğiyle oynanmamalıdır. “Sizler şehir yaşamına uygun değilsiniz.” anlayışı beraberinde büyük kırılmaları getirecektir. Bugün sadece şehir merkezi değil, nüfus cüzdanları dahi değişecek. Binlerce yıllık isim olan “Hakkâri” isminin yerine asla Hakkâri’yle bağı olmayan “Çölemerik” isminin bile verilmesi de sizleri bu utançtan kurtaramayacaktır, “Hakkâri”nin diğer adı “Colemerg”tir. Bir kez daha belirtmek istiyorum, Hakkâri il olarak kalsın, Yüksekova da yoluna il olarak devam etmeli.

Beni dinlediğiniz için hepinize saygılarımı sunuyorum.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akdoğan.

Şimdi sisteme giren sayın milletvekillerine, 15 milletvekiline İç Tüzük 60’a göre bir dakika süreyle söz vereceğim ama ondan önce Sayın Yeneroğlu’na söz vereceğimi söylemiştim.

Sayın Yeneroğlu, buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu’nun, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun 7 Haziran 2017 tarihli 102’nci Birleşimde kendisiyle ilgili sarf ettiği bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MUSTAFA YENEROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli vekillerim; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Dün Sayın Sezgin Tanrıkulu, hakkımda kendisini sosyal medyada hedef gösterdiğimi, kendisinin kastetmediği, söylemediği ve paylaşmadığı bir yazıdan dolayı özellikle hedef gösterdiğimi ifade ediyor. Bu konuyla ilgili kısaca bir açıklamada bulunmak istiyorum.

Sayın Tanrıkulu Almanya’nın Spiegel dergisinde bir demeç vermiş. Bu demecini de -ki yeminli tercüme önümde- okumak istiyorum: “Türkiye’den muhalif politikacılar bu yüzden Ankara’ya karşı daha sert adımlar atması için Avrupa’ya çağrıda bulunuyor. Örneğin, sosyal demokrat milletvekili Sezgin Tanrıkulu, Avrupa’dan gelen ekonomik yatırımların kesilmesi durumunda Erdoğan’ın kendi icraatlarının bir karşılığı olacağını hissedeceğini, bunun neticesinde de kendine çeki düzen verebileceğini söylüyor ve ‘Erdoğan başka dilden anlamaz.’ diyor.” Ben bunu sosyal medyada paylaştım ve Sayın Tanrıkulu’ndan eğer bu, sonuçta Almanca olarak ifade edileni paylaşmıyorsa, maksadı aşmışsa bunu ifade etmesi gerektiğini, aksi takdirde de milletimizden özür dilemesi gerektiğini çünkü bunun…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

MUSTAFA YENEROĞLU (İstanbul) –…çünkü bu ifadenin özellikle milletimizin ekonomik yaptırımlar karşısında Hükûmetten ümidini keseceği manasına geleceğini…

ZİYA PİR (Diyarbakır) – Demiyor ki, öyle bir şey istemiyor. Az çok Almanca biz de biliyoruz, öyle bir şey yok, bir talebi yok onun.

MUSTAFA YENEROĞLU (İstanbul) –…bunun da ne burada, Mecliste bulunan bir milletvekiline ne de Cumhuriyet Halk Partisine yakışacağını, bu sebepten dolayı milletimizden ve Sayın Cumhurbaşkanımızdan özür dilemesi gerektiğini ifade ettim. Daha da bunu bekliyorum. Bunun ötesinde polemiklerin bir parçası değilim, tarzım da değildir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Balbay, buyurun.

2.- İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbay’ın, Süper Lig’e yükselen Göztepe Spor Kulübünü kutladığına, İzmir’in stat sorununa Hükûmetin de önem vermesi gerektiğine ve zeytincilikle ilgili düzenlemeler içeren yasa tasarısının gündeme gelmemesini dilediğine ilişkin açıklaması

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Teşekkür ediyorum Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Göztepe on dört yıl aradan sonra Türkiye Süper Ligi’ne yükseldi, kutluyoruz. Göztepe’nin başarısı gerçekten büyük bir iş birliğinin, özverinin ve takım oyununun başarısıdır. Burada Sayın Bakan yok ama İzmir’in stat sorununa eğilmeye, İzmir Belediyesinin stat sorununa verdiği önem kadar, Gençlik ve Spor Bakanlığının, Hükûmetin de önem vermesi gerektiğini vurguluyorum. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu Karşıyaka’da, Göztepe’de stat için gerekli en değerli arazileri bedavaya verdiği hâlde, Bakanlık bugüne kadar hiçbir işlem yapmamıştır. İzmir’in stat sorununu çözmeye çağırıyorum.

İkinci olarak da Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; matematikteki Tales Teoremi’ni bulan matematik bilimcisi Tales, “Miletli Tales” diye bilinir, Egelidir. Tales’e “Bilim adamlığınızı, başarınızı neye borçlusunuz?” diye soruyorlar, şu cevabı veriyor ikin bin beş yüz yıl önce: “Zeytinyağına.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Zeytine ve zeytinyağına kıymamaya çağırıyorum ve komisyona çekilen bu yasanın artık bir daha gelmemek üzere orada kalmasını diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Topal…

3.- Hatay Milletvekili Serkan Topal’ın, Hatay ilinde üniversite öğrencilerinin barınma sorunlarının çözülemediğine ve Hatay Merkez, Reyhanlı, İskenderun ve Kırıkhan öğrenci yurtlarıyla ilgili bilgi almak istediğine ilişkin açıklaması

SERKAN TOPAL (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Hatay ili bir tarım ve sanayi kenti olmakla birlikte bir üniversite şehri özelliği de taşımaktadır. Hatay, çok dilli ve kültürlü yapısıyla Türkiye’nin birçok yerinden gençlerimizin üniversite eğitimi için tercih ettiği illerin başında gelmeye başlamıştır. Üniversite gençliğinin en temel sorunlarından biri olmaya devam eden sağlıklı, konforlu ve ekonomik barınma ihtiyacı Hatay açısından da hâlâ çözülebilmiş değildir.

Kredi ve Yurtlar Kurumu yatırım programına göre proje çalışması devam eden Hatay merkez ve Reyhanlı öğrenci yurtları, birisi devam eden ve diğeri proje aşamasında olan İskenderun öğrenci yurtları ve arsa temin çalışmaları süren Kırıkhan öğrenci yurtları ne zaman öğrenci kabul edebilecek duruma gelecek?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakan…

4.- İzmir Milletvekili Murat Bakan’ın, ülkenin bölgesel bir krizin içine sokulduğuna ve derhâl cumhuriyetin dengeli ve tarafsız dış politikasına geri dönülmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

MURAT BAKAN (İzmir) – Sayın Başkan, dün, henüz Genel Kurulda görüşülmesi için sıra bekleyen Katar ile askerî anlaşma bizim muhalefetimize rağmen onaylandı. Trump’un Suudi Arabistan’la yaptığı silah anlaşmasının ardından gelen bu krizin sonuçları ne olacak hesap edemiyoruz. Suudi Arabistan İran’a karşı kendi oyununu kurarken, diğer taraftan İran da kendi oyununu oynuyor. Körfez ittifakını akıllıca dağıttı, etki alanı giderek genişliyor. İran da Suudi Arabistan da ulusal çıkarlarının gereğini yapıyor. Ya biz neredeyiz? Aslında hiçbir tarafta değiliz. Küresel ve bölgesel tüm taraflarla tehlikeli bir gerginliğe girmiş durumdayız. Ülkemizi sonuçları yıkıcı olabilecek tehlikeli bir gerginliğin, bölgesel bir krizin içine soktunuz. Hepinizi bir kez daha uyarıyorum: Bu gidiş, gidiş değil, derhâl cumhuriyetin dengeli ve tarafsız dış politikasına geri dönülmelidir. Bu, milletin bekası için hayatidir.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Doğan…

5.- İstanbul Milletvekili Selina Doğan’ın, Avrupa Birliğinin Türkiye’ye yapılan mali yardımın nasıl harcandığını denetleme kararı aldığına ve AB Sayıştayının incelemesine gerek kalmadan bu yardımların nerelere harcandığının Hükûmet tarafından açıklanması gerektiğine ilişkin açıklaması

SELİNA DOĞAN (İstanbul) – Sayın Başkan, basına yansıyan haberlere göre Avrupa Birliği, Türkiye’yle üyelik müzakereleri çerçevesinde yapılan mali yardımın nasıl harcandığını denetleme kararı aldı. Haberlerde yer alan bilgilere göre AB, 2007 yılından bu yana Türkiye’ye 2,19 milyar avro mali kaynak aktardı. Türkiye bu rakamla AB’den en fazla maddi yardım alan ülke durumunda. AB bugüne kadar Türkiye’ye ilişkin böyle bir uygulamada hiç bulunmamıştı. AB Sayıştayı tarafından yapılan bu uygulama aynı zamanda Türkiye’ye olan güvensizliği de ortaya koymuş oldu. Bu durumda yapılması gereken, ülkemizin onuru açısından, AB Sayıştayının incelemesine gerek kalmadan bu yardımların nerelere harcandığının Hükûmet tarafından şeffaf bir şekilde kalem kalem açıklanmasıdır.

Sayın AB Bakanına sesleniyorum: Sayın Bakan, AB’den gelen 2,19 milyar avro para nerelere harcanmıştır?

Teşekkürler.

BAŞKAN – Sayın Aydın…

6.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, Uludağ Üniversitesinin teknik eleman alımı için ilan vermesine rağmen alınacak kişilerin isimlerinin belli olduğuna ve üniversite yönetiminin bu tavrından vazgeçmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

ERKAN AYDIN (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Uludağ Üniversitesi teknik eleman alımı için bazı gazetelere dün ilan verdi ancak öğrendiğimize göre bu ilanlar sadece göstermelik. Alınacak kişilerin ismi tek tek rektörlük tarafından belirlenmiş, sadece âdet yerini bulsun diye ilan da verilmiş. Bu kişilerin listesi elimizde var, tamamen iktidar partisi tarafından seçilmiş ve Türkiye’de partizanlığın geldiği durumun da açık bir göstergesi. AKP’li olmayan bir kişinin bu ülkede yaşama şansı yok mu? Çok başarılı olmasına rağmen bu işte çalışabilecek liyakat ve birikimi olan kişilerin buraya girme hakları yok mu? Üniversite yönetimine bu tavrından vazgeçmesini, eğer bu tavrından vazgeçmezse konunun takipçisi olacağımızı, gerekli girişimleri yapıp konunun da adaletli bir şekilde sonuca ulaşması için bu konuyu takip edeceğimizi söylüyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Tanal…

7.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, polislerin ek göstergelerinin 3600’e çıkarılacağına ilişkin verilen sözlerin yerine getirilmesi ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, siyasi iktidar son üç seçimde polis mensuplarına ek göstergelerinin 3600’e çıkarılacağına ilişkin söz vermişti, Sayın Bakanımız da karşımızda. Bu sözü verdiniz ama polislerin ek göstergesini 3600 yapmadınız ve verdiğiniz bu sözü Emniyet mensupları tutmanızı istirham ediyorlar. Yani bu işi yapan, aynı evsaftaki askerlerin ek göstergesini 3600 yaptınız, polisinkini niçin 3600 yapmıyorsunuz?

Aynı zamanda, polislerin çalışma koşulları çok kötü. Anayasa’mızın 18’inci maddesi “Angarya yasaktır.” diyor. Angaryanın yasak olması nedeniyle, polislerin bu kötü çalıma koşulları -mesai ücreti de almadıkları hâlde- onların aile düzenini, aile saadetini bozmaktadır. Anayasa’mızın 41 ve devamı maddelerine göre ailenin korunması devletin asli görevlerindendir.

Bu konuda, hem İçişleri Bakanlığını hem Aile Bakanlığını bu görevlerini yapmaya davet ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Hürriyet’in yerine Sayın Tarhan…

8.- Kocaeli Milletvekili Tahsin Tarhan’ın, Kocaeli Çayırova-Bayramoğlu sapağında devam eden yol çalışması ile Gebze-Çayırova-Darıca bağlantı yolları ve köprü çalışmalarının ne zaman tamamlanacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Kocaeli Çayırova-Bayramoğlu Sapağı’nda aylardır devam eden yol çalışması hâlen bitmemiştir. Gündüzleri nüfusu 1 milyonu aşan Gebze’de çalışmaların bitirilmemesi nedeniyle trafikte çok büyük sorunlar yaşanmaktadır. Sorun yumağı hâline dönüşen Gebze-Çayırova-Darıca bağlantı yolları ve köprü çalışmaları nedeniyle vatandaşlarımız saatlerce trafik çilesi çekmektedir. Yol ve köprü çalışmaları ne zaman tamamlanacaktır?

BAŞKAN – Sayın Özdiş…

9.- Adana Milletvekili İbrahim Özdiş’in, 15 Temmuz darbe girişiminde en büyük mağdurlardan olan Harp Okulu öğrencilerinin bir kısmı ile er ve erbaşların çoğunun hâlen tutuklu olduklarına ilişkin açıklaması

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sorum Sayın Adalet Bakanına: 15 Temmuz darbe girişiminde en büyük mağdurlardan olan Harp Okulu öğrencilerinin bir kısmı, er ve erbaşların da çoğu hâlen tutuklu. On bir aydır özgürlüklerinden edilen bu öğrencilerin ve erlerin aileleri de perişan oldu. Darbenin asıl sorumlularını değil, öğrenciye talimat vereni değil öğrenciyi alıp hapse atıyorsunuz Sayın Bakan. İstediğinizin iddianamesini birkaç günde hazırlayıp serbest bırakıyorsunuz da bu gençler on bir aydır neden tutuklu? Geçtiğimiz ay Atatürk’e hakaret suçlamasındaki iddianame hızından bahsediyorum.

İsteğimiz şu: Yeter artık! Bir an önce iddianameleri hazırlayın, mahkemelerini görün, bu gençleri ve ailelerini artık rahat bırakın.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Hakverdi…

10.- Ankara Milletvekili Ali Haydar Hakverdi’nin, Katar’a asker gönderme kararına ilişkin açıklaması

ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Ankara) – Bir oğlu askere hiç gitmeyen, diğer oğlu basıp parayı üç günlük askerlik yapan AKP Genel Başkanının talimatıyla dün Mecliste Katar’a asker gönderme kararı aldınız. Aslında sebep çok açık, sebep tamamen duygusal.

Şimdi, buradan el kaldıranlara, oy verenlere sormak istiyorum: Hanginizin oğlu uzun dönem torpilsiz askerlik yaptı?

MURAT GÖKTÜRK (Nevşehir) – Ben yaptım, ben, ben.

ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Ankara) – Hanginizin oğlu önden Katar’a gidecek? Dün verdiğiniz onayı kendi çocuklarınız için verir miydiniz? Kendi çocuklarınıza bunu reva görür müydünüz? Sizin çocuklarınızın cebi dolsun diye Mehmetçik’i Katar’a, ölüme gönderiyorsunuz. Halkın evlatlarının canı, kanı sizce kaç varil petrol eder?

BAŞKAN – Sayın Engin…

11.- İstanbul Milletvekili Didem Engin’in, uyuşturucu ve madde bağımlılığı konusunun acil olarak Meclis gündemine alınması gerektiğine ilişkin açıklaması

DİDEM ENGİN (İstanbul) – Hemen her gün medyada, başta İstanbul olmak üzere Türkiye'nin her tarafında bonzai kullanan gençlerin sokaklarda, caddelerde, parklarda sızmış hâllerini görüyoruz. Özellikle 10-18 yaş arasındaki gençlerde bonzai kullanımında korkunç bir patlamanın olduğu, ölüm oranlarının ise hızla arttığı belirtiliyor. AKP Hükûmeti, Türkiye'nin her tarafından yükselen imdat çığlıklarını, anne ve babaların feryatlarını neden duymazlıktan geliyor, sokaklarda sızıp kalan gençlerimizi neden görmezlikten geliyor? Bu duyarsızlığı anlamak mümkün değil.

Geçen sene uyuşturucu ve madde bağımlılığı konusunun acil olarak Meclis gündemine alınması için çağrı yapmıştım, aradan bir yıl geçti. Gece yarısı kendi menfaatine Anayasa değiştiren iktidar partisinden aynı ilgiyi uyuşturucu batağındaki gençlerimiz için de göstermesini ve tüm partilerin desteğiyle konunun acil olarak Meclis gündemine alınmasını bekliyoruz.

BAŞKAN – Sayın Gürer…

12.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, Hükûmete Cumhuriyet Halk Partisinin önerisini uygulamaya geçirip emekçilere bayram ikramiyesi vermesi çağrısında bulunduğuna ilişkin açıklaması

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Açlık sınırı 2 bin liraya dayandı. 4 kişilik bir ailenin yoksulluk sınırının 5 bin lirayı aştığı bir ortamda asgari ücret 1.400 liradır. Çalışanlar, emekli, dul, yetim, her kesim geçim sıkıntısı yaşamaktadır. Ramazan ayında dahi bir önceki yıla göre oruç açmanın maliyeti yüzde 11 artmıştır. Taşeron işçilerin, mevsimlik işçilerin, geçici işçilerin kadro sorunu çözülmemiştir. Tüm çalışanların ekonomik anlamda büyük bir sıkıntı içinde oldukları görülmektedir. AKP hükûmetleri yoksulu daha yoksul, zengini daha zengini daha zengin yapmıştır. Tüm çalışan kesimler için dinî bayramlarda olsun ikramiye verilmelidir. Cumhuriyet Halk Partisi olarak iktidarımızda bayramlarda iki ikramiye vereceğimize söz verdik ve vereceğiz ancak yaşanan mağduriyetleri dikkate alarak Hükûmete de çağrı yapmak istiyorum: CHP’nin bu önerisini bu bayramda uygulamaya geçirip emekçilere bayram ikramiyesi verilmelidir. Zaman daha vardır ve enflasyon karşısında ezilen çalışanların nefes alması sağlanmalıdır. Mübarek ramazan ayında olsun çalışanları hatırlayıp hayırlı bir iş yapması için Hükûmete çağrıda bulunuyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Tümer…

13.- Adana Milletvekili Zülfikar İnönü Tümer’in, Hükûmetin şirketlerin kapanmaması, kapanan fabrikaların yenilenmesi, işsizliğin önlenmesi adına Türkiye ve Adana genelinde acil önlemler alması gerektiğine ilişkin açıklaması

ZÜLFİKAR İNÖNÜ TÜMER (Adana) – Sayın Başkan, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği tarafından açıklanan 2017 yılı Nisan ayına ait kapanan şirket verileri ülke ekonomisinin son durumunu gözler önüne sermiştir. Açıklanan veriler, kapanan şirket sayısının 2016 yılının Nisan ayına göre yüzde 18,64 oranında arttığını göstermiştir. Adana ilimizde de özellikle çarşı merkezinde, organize sanayi bölgesinde, sanayi sitelerinde yeni açılan şirket ve kurulan fabrikalara rastlanamamaktadır. Kentimizde kiralık veya satılık iş yeri, fabrika sayısında artış yaşanmaktadır. Adana’da fabrikaların kapanması, şirketlerin iflas bildirmesi, sığınmacıların yoğunluğu nedeniyle işsizlik oranında da artış yaşanmaktadır. Hükûmetin şirketlerin kapanmaması, kapanan fabrikaların yenilenmesi, yerlerine yenilerinin eklenmesi, işsizliğin önlenmesi adına Türkiye ve Adana genelinde acil önlemler alması gerekmektedir. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Özdemir…

14.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformunun 2017 Mayıs Raporu’na göre kadın cinayetlerinin arttığına ancak bu konuda basına yansıyan haberlerin azaldığına ilişkin açıklaması

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu 2017 Mayıs Raporu’nu kamuoyuyla paylaşmıştır. 2016 yılının ilk beş ayı içerisinde kadın cinayetleri 137 iken, bu yıl beş ay içerisinde toplam 173 kadın öldürülmüştür. Sayısal artışın yanında işleyiş biçimi, daha vahşi nitelikte cinayetler, işkence ve çocuklarının gözleri önünde veya çocuklarıyla beraber öldürülmeleri ve şüpheli ölümlerin giderek arttığı belirtilmektedir. Ancak, raporda, kadın cinayetleri arttığı hâlde basına yansıyan haberlerin azaldığı vurgulanmıştır. Basın ve medya kuruluşları üzerinde baskı sonucu, bu iktidarın -döneminde çözülemediği gibi- toplumun kangrene dönüşen sorunlarını çözmek yerine, kapatmak, gizlemek, konuşulmasını engellemekten ve konuyla ilgili sayısız araştırma önerilerini, bugün de olacağı gibi, reddetmekten başka çaresi kalmamıştır.

BAŞKAN – Sayın Ertem…

15.- Hatay Milletvekili Birol Ertem’in, son yıllarda Hatay’ın çevre kirliliği felaketiyle karşı karşıya olduğuna ilişkin açıklaması

BİROL ERTEM (Hatay) – Doğal güzellikleriyle ülkemizin en müstesna bölgelerinden biri olan Hatay, son yıllarda çevre kirliliği felaketiyle karşı karşıyadır.

Dört tarafımızı saran taş ocakları, hâlen faaliyette olan ve sayısı her gün artarak kurulmak istenen termik santrallerle zehirlenirken, kaderine terk edilen, kanal görünümünden kurtulamayan Asi Nehri’mizle, yok edilen ağaçlarımızla tarihin en büyük çevre katliamları yapılmaktadır.

İnsan sağlığını olumsuz etkileyen havadaki partikül madde değerlerine baktığımızda, Avrupa Birliğinde geçerli limit değer günlük maksimum 50 mikrogram iken, İskenderun’da 130 mikrograma ulaşmaktadır çünkü İskenderun Körfezi Türkiye'nin en önemli sanayi bölgelerinden biri olup, Adana, Mersin, Hatay’ı kapsayan bölgede 16 tane lisans ve ön lisanslı termik santral bulunmaktadır.

Tarım arazileri kurşun, cıva, kadmiyum gibi ağır metallerle, arsenik ve boya gibi zehirli kimyasallarla kirlenirken bölgede bulunan termik santrallerden kaynaklanan hava kirliliği, solunum, kalp krizi, felç, akciğer…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Çamak…

16.- Mersin Milletvekili Hüseyin Çamak’ın, Türkiye’de eğitimin durumunun gözden geçirilmesi için Millî Eğitim Bakanını göreve çağırdığına ilişkin açıklaması

HÜSEYİN ÇAMAK (Mersin) – Sayın Başkan, bu sene çıkan TEOG sorularının kolaylığı dikkat çekti. Durum böyle olunca, TEOG sınavlarında 17 bin 1’inci, 76 bin 2’nci çıkarak tarihî bir rekor kırıldı.

Velileri aldatıp eğitimde bir yapay başarı yaratmak için soru kalitesini düşürmek ve dereceye giren 10 binlerce öğrenci çıkartıp bunların çoğunu istediği okullara bile yerleştirememenin mantıklı bir açıklaması olamaz. Kendi kendimizi kandırarak bir yere gelemeyiz.

Oysa, son yıllarda pozitif bilimlerden uzaklaşan Türkiye'nin eğitim gerçeği, PISA testinde 72 ülke içinde, maalesef, 50’nci sıraya kadar düşen bir tablodur.

Durum bu iken, eğitimimizin gözden geçirilmesi düşünülemez mi? Sayın Millî Eğitim Bakanını göreve çağırıyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Son olarak Sayın Ertan…

17.- Van Milletvekili Bedia Özgökçe Ertan’ın, DBP’li 86 belediyeye hukuksuzca atanan kayyumların memurdan ziyade âdeta yandaş ve AKP il başkanları gibi hasmane tutumlarla tasarrufta bulunduklarına ilişkin açıklaması

BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Halk iradesiyle seçilen DBP’li 86 belediyeye hukuksuzca atanan kayyumlar, memurdan ziyade âdeta yandaş ve AKP il başkanları gibi, hasmane tutumlarla tasarrufta bulunmaya devam ediyorlar. Bunun son örneğini, belediyelerimizin açtığı kreş, sığınmaevi, sağlık ve kültür merkezleri, kütüphane gibi faaliyetlere kamu yararı olmadığı ve hatta gereksiz harcama olduğu açıklamasıyla son veren, kadınların haftanın bir günü belediye otobüslerinden ücretsiz yararlanma haklarını ellerinden alan ve yüzlerce belediye çalışanını işten atan Van Büyükşehir Belediye Kayyumunun geçtiğimiz günlerde de 34 işçiyi gerekçe göstermeden işten çıkarmasıyla gördük. Diğerlerinden farklı olarak, bu sefer, atılan işçiler arasında işitme ve konuşma engelli 2 çalışan ile kanser tedavisi gören 1 çalışan da bulunmaktadır. Size sorum şudur: Hükûmetinizin atadığı kayyum, engelli bir çalışan ile kanser tedavisi gören bir çalışandan neden rahatsızlık duymuştur? Çıkarılan işçilerin yerine AKP il başkanlıklarının verdiği listelerde yer alan kişilerin alındığı iddiası doğru mudur?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

Şimdi, sisteme giren sayın grup başkan vekillerine söz vereceğim.

Sayın Usta…

18.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, 10 Haziran Cengiz Aytmatov’un vefatının 9’uncu yıl dönümüne, hayatını kaybeden Profesör Doktor Rıdvan Ege’ye Allah’tan rahmet dilediğine, kara yolları konusunda önemli atılımlar yapılmasına rağmen Samsun’un bundan yeteri kadar istifade edemediğine ve Ayvacık-Taşova-Erbaa ile Havza-Vezirköprü yollarının durumuna ilişkin açıklaması

ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

10 Haziran 2008, eserleriyle dünyanın pek çok ülkesinde gönüllerde taht kuran, Türk dilinin en büyük edebiyatçılarından ve aynı zamanda Türkçe konuşan topluluklar arasında önemli bir kültür köprüsü olan Cengiz Aytmatov’un vefatının yıl dönümü. Kendisi Türk kültür dünyası için çok özel bir isimdir, gerçek bir kültür elçisiydi. Türk dünyasını bir çatıda birleştirecek bir bilgindi. Türk dilini en güzel kullanımıyla bugünün okuyucularına ulaştırmış, eserleriyle Türk soylu halkının kültürel miraslarının zenginliğine katkıda bulunmuştur. Kendisine Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum.

Bugün, aynı zamanda, dünya çapında önemli bir bilim adamını kaybettik. Ufuk Üniversitesinin kurucusu, dünyanın sayılı ortopedistlerinden ve hatta Türkiye’de ortopedi kürsüsünün kuruluşuna öncülük eden Sayın Rıdvan Ege ahirete irtihal etti. Kendisine rahmet diliyorum; yakınlarına, ailesine, Ufuk Üniversitesi camiasına da başsağlığı diliyorum.

Sayın Başkan, AKP hükûmetleri döneminde, hepimiz biliyoruz ki aslında kara yolları konusunda önemli aşamalar katedildi, önemli atılımlar yapıldı ancak Samsun bundan yeteri kadar istifade edemedi. Özellikle iki tane, bu Ayvacık-Taşova-Erbaa yolunu ve Havza-Vezirköprü arasındaki yolu gündeme getirmek istiyorum. Bu Ayvacık-Taşova-Erbaa yolu on yıl önce ihale edilmiş fakat şu ana kadar, işte, biraz toprak çalışması yapılmış, onun ötesinde hiçbir iş yapılmamış. Burada belki bir şanssızlık da o ihale, yaklaşık on yıl önce Karayolları Bölge Müdürlüğünden emekli olmuş bir bölge müdürünün oğlunun şirketine verilmiş. İhale nasıl olmuştur, o konuda bir bilgim yok. Ancak bu ihaleyi alan müteahhit taşeronlara da yeteri kadar ödeme yapamadığı için, bugüne kadar oraya gelen hiçbir taşeron çalışmamış…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

ERHAN USTA (Samsun) – …hiçbiri orada bir iş yapmamış ve sürekli şantiyeleri terk ederek gitmiştir. Bizzat kendim de gittim, orayı gördüm. Yani on yıldır… Ve orada söz verilmiş. Ta 2009 yılında, işte “Bir yıl sonra buradan o tırlar geçecek.” şeklinde bölge halkına söz verildiği hâlde hiçbir işlem yapılmadığını orada görüyoruz.

Yine, Havza-Vezirköprü arası da çok önemli bir yoldur. Tırcılarla geçen gün konuştum. “Biz buradan sürekli, böyle, salavat getirerek geçiyoruz.” diyorlar. Hakikaten çok riskli, kayma riski olan bir yol ve çok yoğun bir yol olmasına rağmen ve yıllardır “Yapılacak.” diye konuşulmasına rağmen hiçbir şekilde bir işlem yapılmamış.

Yine, bu Ayvacık’ta on beş köyü birbirine bağlayan Hapan Boğazı Grup Yolu… Oraya da gittim, bizzat gördüm. Otuz yıl önceki hâliyle duruyor Sayın Başkan yol. Yani hani “Yol yaptık.” filan diyoruz da bunların biraz da ülke bazında dengeli dağıtımının gerektiğini düşünüyorum ben. Otuz yıl öncesi hâliyle bugün orada o yol duruyor ve insanlar çok mağdur durumda.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERHAN USTA (Samsun) – Bitirebilir miyim?

BAŞKAN – Bitirelim efendim, toparlayalım.

Buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) – İnsanlar çok mağdur durumda. Karayollarının buralara göz atmasını, buralara bir bakmasını istiyoruz. Şunu söyleyeyim: Sayın bakanlarla çok rahat görüşüyoruz, hiçbir sorun yok ama bürokratlarla görüşmemizde ciddi sıkıntı var. Karayolları Genel Müdürünü bir ay önce aradım bu konularla ilgili olarak. Bana bilgi verecekti. Bir aydır hâlâ bilgi filan gelmedi. Bunu da buradan Meclis Başkanlığının bilgisine sunmak istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Buyurun Sayın Dora.

19.- Mardin Milletvekili Erol Dora’nın, Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın yürüttükleri açlık grevinin 92’nci gününe gelindiğine ve sağlık kontrolü haklarının engellenmesinin kabul edilemez olduğuna, Adalet Bakanlığına bu konuyla ilgili hukuki, insani ve vicdani bağlamlarda gerekli izinlerin sağlanması noktasında çağrıda bulunduğuna ilişkin açıklaması

EROL DORA (Mardin) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Bildiğimiz gibi, OHAL kararnameleriyle işlerinden haksız bir biçimde ihraç edilen ve bu duruma karşı demokratik tepkilerini ortaya koyan eğitimci Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın yürüttükleri açlık grevi 92’nci gününe girdi. Açlık grevi eylemlerine haksız, hukuksuz bir biçimde tutuklanarak gönderildikleri Sincan Cezaevinde devam eden Gülmen ve Özakça’nın tutuklanmadan önce sağlık durumlarını takip eden Ankara Tabip Odası heyetinin cezaevinde kontrol yapmasına ise maalesef izin verilmemektedir. Ankara Tabip Odası Başkanı Vedat Bulut Adalet Bakanlığına bu konuyla ilgili yaptıkları tüm başvuruların reddedildiğini belirtmektedir. Altını çizerek belirtmeliyiz ki Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın her insanın sahip olduğu hekim seçme hakkından mahrum bırakılması ve açlık grevleri kritik eşiklere ulaşmış bu 2 genç insanımızın sağlık kontrolü haklarının engellenmesi kabul edilemezdir. Bu bağlamda, Adalet Bakanlığına bu konuyla ilgili hukuki, insani ve vicdani bağlamlarda gerekli izinlerin sağlanması noktasında bir kez daha çağrımı yineliyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Altay, buyurun efendim.

20.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, CHP Grubu olarak hayatını kaybeden Profesör Doktor Rıdvan Ege’ye Allah’tan rahmet dilediklerine, Hükûmetin 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nı Komisyona geri çekmesinden ana muhalefet partisi olarak büyük bir memnuniyet duyduklarına ve Hükûmetin kamuoyu hassasiyetini ve muhalefet partilerinin reflekslerini dikkate alarak tasarıyı makul bir hâle getirmek konusunda olumlu adımlar atacağına inandığına ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Tıp dünyamızın örnek ismi, Türkiye’de ve dünyada önemli bilimsel çalışmalara imza atmış, 100’ü aşkın kitap, binlerce makale yayımlamış, binlerce öğrenciyi, özellikle de tıp öğrencisini ülkemize kazandırmış saygın bilim adamı Profesör Doktor Rıdvan Ege’yi kaybettiğimizi büyük bir üzüntüyle öğrendik. Kendisine hem Cumhuriyet Halk Partisi Türkiye Büyük Millet Meclisi Grubu adına hem de aziz milletimiz adına Allah’tan rahmet diliyorum. Bu millete, bu ülkeye büyük hizmetlerde bulunmuş Profesör Doktor Rıdvan Ege’nin vefatı nedeniyle ailesine, sevenlerine, yakınlarına ve özellikle yetiştirdiği binlerce öğrenciye sabır diliyorum.

Sayın Başkan, 485 sıra sayılı “üretim reformu” isimli Kanun Tasarısı kamuoyunda zeytinle, zeytinlik alanlarla özdeşleşti. 6 Haziran Salı günü itibarıyla 90 maddelik bu tasarı Genel Kurul gündemine geldi, görüşmelerine başladık. Muhalefet partisi olarak, ana muhalefet partisi olarak tasarının içinde ülke ve millet menfaatine çok müspet, çok olumlu maddeleri tespit ettiğimiz gibi, zeytinlik alanların yağmalanması başta olmak üzere ülke ve millet menfaatine aykırı çok sayıda maddenin olduğunu da gerek bizler gerek Cumhuriyet Halk Partisi adına konuşan arkadaşlarımız müteaddit defalar dile getirdi. Bugün, büyük bir memnuniyetle, bizim -diğer muhalefet partileriyle birlikte tabii şüphesiz- bu reflekslerimiz ve kamuoyundaki tasarıya yönelik refleksler nedeniyle Hükûmetin tasarıyı komisyona geri çektiğini öğrenmiş bulunmaktayız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayalım.

Buyurun Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Bundan ana muhalefet partisi olarak büyük bir memnuniyet duyduğumuzu belirtmek isterim.

Bu vesileyle, çoğunluk partisine ve Hükûmete şu çağrı ve teklifi de yinelemek isterim: Başta tasarının 2’nci maddesi olmak üzere kamu ve millet menfaatine uygun görmediğimiz kimi birkaç madde daha var, bunlar üzerinde samimi bir uzlaşmaya, yapıcı muhalefet anlayışı sergilemeye hazırız. Aksi hâlde siyaset bir inat murat meselesi değildir, böyle olursa Meclisimiz geniş, uzun, gereksiz bir mesai de yapacaktır.

Hükûmetin kamuoyu hassasiyetini ve muhalefet partilerinin reflekslerini de dikkate alarak tasarıyı makul bir hâle getirmesi konusunda olumlu adımlar atacağına olan inancımla Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Muş, buyurun.

21.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Türkiye’nin meselelerini ilgilendiren tüm konularda düzenlemeler yapıldığına ve zeytincilikle ilgili düzenlemenin tekrar görüşülerek toplumun ihtiyaç duyduğu şekle getirileceğine ilişkin açıklaması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz Türkiye'nin meselelerini ilgilendiren tüm konularda düzenlemeler yaptık, yapıyoruz da. Yine bu üretim teşvik paketiyle ilgili, Türkiye'nin pek çok ihtiyacını giderecek bir düzenleme olduğunu düşünüyoruz. Burada zeytinlik alanlarla ilgili bir madde de söz konusu. Kontrol mekanizmaları kurulmuş, Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu alanlarda, Türkiye'nin ihtiyaçlarının öncelikli olduğu konularda, bir kurul vasıtasıyla, onun vereceği kararlarla, sonra Bakanlığın onayıyla bir çalışmaya gidilebilir şeklinde bir düzenlemeydi. Fakat madde, burada dile getirilen bizim katılmadığımız pek çok nokta olmasına rağmen tekrar görüşülecek ve toplumun ihtiyaç duyduğu, ülkemizin ihtiyaç duyduğu şekle inşallah getirilecektir.

Genel Kurulu tekrar saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Böylece gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç adet önerge vardır, önergeleri ayrı ayrı okutacağım.

3’üncü sırada okutacağım Meclis araştırma önergesi 500 kelimeden fazla olduğu için önerge özeti okunacaktır ancak önergenin tüm metni Tutanak Dergisi’nde yer alacaktır.

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 22 milletvekilinin, dolandırıcılık suçlarındaki artışın sebeplerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/556)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Dolandırıcıların telefonda kendisini polis, asker ve savcı olarak tanıtarak işledikleri dolandırıcılık suçlarındaki artışın sebeplerinin araştırılması, yaşanacak mağduriyetlerin engellenerek konuyla ilgili etkili ve sürekli tedbirlerin alınması amacıyla Anayasa'nın 98'inci, İç Tüzük’ün 104'üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılması için gereğini saygılarımızla arz ve teklif ederiz.

1) Mustafa Sezgin Tanrıkulu                                                                                              (İstanbul)

2) Kadim Durmaz                                                              (Tokat)

3) Orhan Sarıbal                                                               (Bursa)

4) Tahsin Tarhan                                                                                               (Kocaeli)

5) Özcan Purçu                                                                (İzmir)

6) Mustafa Hüsnü Bozkurt                                                  (Konya)

7) Ceyhun İrgil                                                                 (Bursa)

8) Ali Yiğit                                                                      (İzmir)

9) Serdal Kuyucuoğlu                                                        (Mersin)

10) Candan Yüceer                                                                                               (Tekirdağ)

11) Mahmut Tanal                                                                                               (İstanbul)

12) Vecdi Gündoğdu                                                                                               (Kırklareli)

13) Türabi Kayan                                                                                               (Kırklareli)

14) Şenal Sarıhan                                                             (Ankara)

15) Gülay Yedekci                                                                                               (İstanbul)

16) Kazım Arslan                                                              (Denizli)

17) Muharrem Erkek                                                                                                (Çanakkale)

18) Dursun Çiçek                                                                                               (İstanbul)

19) Onursal Adıgüzel                                                                                               (İstanbul)

20) Yakup Akkaya                                                                                               (İstanbul)

21) Akif Ekici                                                                                               (Gaziantep)

22) Haydar Akar                                                                                               (Kocaeli)

23) Ali Akyıldız                                                                (Sivas)

Gerekçe:

Son zamanlarda dolandırıcılık suçundaki rekor artış, bu konuda yeni tedbirler alınması gerekliliğini ortaya koymuştur. Teknoloji çağına geçmemizle birlikte artık dolandırıcılar da vatandaşları teknolojiyi kullanarak kandırmaktadırlar. Sosyal medya ve telefon aracılığıyla dolandırıcılık, dolandırıcıların yeni gözdesi olmuş durumdadır. Dolandırıcılar sosyal medya hesaplarının şifrelerini ele geçirerek, kendilerini hesabın sahibiymiş gibi tanıtarak para ve benzeri menfaatler temin etmeye çalışmaktadırlar. Bu konuda kanunda boşluk bulunmaktadır. Sosyal medya hesabının sahibinin sorumluluğu ve internet aracılığıyla işlenmesinin yaptırımı ayrıca düzenlenmediği için dolandırıcılar daha rahat hareket etmektedirler. Telefon üzerinden gerçekleşen dolandırıcılık vakalarında ise dolandırıcılar kendilerini Emniyet yetkilisi ya da savcı olarak tanıtarak, mağdurun telefon numarasının terör örgütleri tarafından kullanıldığını söyleyerek mağdurdan para talep etmektedirler.

Kendini kamu görevlisi olarak tanıtan bu suç şebekeleri ünlü doktorları, profesörleri, hatta üst düzey Emniyet yetkililerini bile dolandırmaktadır. Bu konuda zafiyet olduğu ortadadır.

2014 yılında 11.932 adet dolandırıcılık vakası yaşandığı haberleri basına yansımıştır. Özellikle telefon veya internet yoluyla yapılan iletişim dolandırıcılığı, yapılan tüm uyarılara ve resmî bildirimlere rağmen artış göstermektedir.

Merkezi İstatistik Kurumu (CBE) 2013 yılında 450 bin kişinin internet yoluyla dolandırıldığını raporlamıştır. Bankaların adının geçtiği dolandırılma hikâyeleri ise büyük çoğunluktadır. Kredi kartının ve internet bankacılık bilgilerinin çalınması, kopyalanmasıyla mağdur olan kişilere bir de farklı bir kimlikte tanıdığı dolandırıcının hesabına kendi isteğiyle para aktaranlar eklenmiştir.

Belirli periyotlarda ortaya çıkan ve hızla yayılan dolandırma yöntemleri vatandaşların bilinçlenmesiyle bir süre sonra ortadan kalksa da sessiz sedasız farklı bir türde yeni dolandırıcılıklar ortaya çıkmaktadır. Dolandırıcılar hedefledikleri kişiler hakkında birkaç bilgi edindikten sonra korkutma ya da fırsat sunma yoluyla paralarını almayı başarmaktadır.

2013-2014 yılları arasındaki verilere bakıldığında, yaşlı ve emekli çok sayıda mağdur, telefonda savcı ve polis olduğunu sandığı kişilere parasını kaptırmıştır.

Tüketici hakları koruma yasasında yeni yönetmelik yayımlanacağının açıklanmasının akabinde, banka komisyonu, kredi kartı aidatı, hesap işletim ücreti gibi ödemeleri geri alabilme vaadi sunan dolandırıcılardan da kaçmak mümkün olamamıştır.

On-line alışverişin yaygınlaşmasını fırsat bilen dolandırıcılar gösterişli “web” siteleriyle sahte ürünler satarak amaçlarına ulaşabilmektedir. Yaz döneminde çok sık duyulan tatil sitesi dolandırıcılığı yine bunlardan biri olup tatilin parasını peşin ödeyenler, rezervasyon teyidini yaptırmak istediklerinde kötü sürprizle karşılaşmışlardır.

Ünlü bir profesör doktor da telefon dolandırıcılarının kurbanı olmuştur. Kendilerini polis ve savcı olarak tanıtan şüpheliler, profesör doktora bankadan çektirdikleri 50 bin dolar ve 10 bin lirayı iki ayrı parkta bıraktırmıştır. Şanlıurfa ve Adana'da yapılan teknik takip sonucu dolandırılan parayı almaya gelen kuryeyi takip eden polis iki şüpheliyi gözaltına almıştır.

Son yıllarda binlerce kişiyi dolandıran telefon dolandırıcıları 60 yaşındaki koro sanatçısını da dolandırmıştır. Geçtiğimiz aylarda koro sanatçısını ev telefonundan arayan dolandırıcılar, kendilerini polis olarak tanıtıp kimlik bilgilerinin terör örgütüne satıldığını söylemiş ve para istemişlerdir. Koro sanatçısı toplam 862.500 TL'sini dolandırıcılara kaptırmıştır.

Dolandırıcıların telefonda kendisini polis, asker, savcı olarak tanıtarak işledikleri dolandırıcılık suçlarındaki artışın sebeplerinin araştırılması ve yaşanan mağduriyetlerin engellenmesi amacıyla Meclis araştırması açılması elzemdir.

2.- Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülü ve 25 milletvekilinin, tarım sektörünün içinde bulunduğu durumun ve sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/557)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Tarımda uygulanan yanlış politikaların yol açtığı çöküş ne yazık ki derinleşerek devam etmektedir. Dünyada gıda fiyatları 2016 Ocak ayı itibarıyla son sekiz yılın en düşük seviyesine inmişken ülkemizde ise fiyatlar sürekli artış göstermektedir.

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) verilerine göre, tahıllar, yağlı tohumlar, süt ürünleri, et ve şeker fiyatlarındaki aylık değişimleri izleyen Dünya Gıda Fiyatları Endeksi ocakta bir önceki aya göre yüzde 2’ye karşılık gelen 3 puan gerileyerek ortalama 150,4 düzeyine indi. Böylece küresel gıda fiyatlarında ocak itibarıyla yıllık düşüş yüzde 16'yı bulmuştur.

Dünya genelinde bu fiyat düşüşüne rağmen, ülkemizde ise ocak ayındaki gıda fiyatı bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 11,7 artarken, bazı ürünlerin fiyat artışı yüzde 40 olmuştur.

Ülkemizde hane halkı bütçe harcamaları sonuçlarına göre harcamaların ortalama yüzde 19,7'si gıda ve içecek harcamasıdır. En düşük gelirli yüzde 20'lik dilime göre bakılırsa hanede yapılan harcamaların yüzde 28,8'i gıda ve içecektir. Bu yüzden gıdada yüksek fiyat artışları en fazla yoksul kesimi vurmaktadır.

Ülkemiz tarım alanında önemli bir potansiyele sahip olmasına karşı, bugüne kadar bu potansiyeli gerçekleştirecek doğru ve kalıcı politikalar geliştirilip sistemli bir şekilde uygulanmamıştır. Ülkemizin tarım alanında var olan sorunları mevcut yapı içerisinde çözümsüz bir hâle dönüşmüştür. Bu nedenle de tarımla ilgili kısa vadeli çözümlerin yerine ciddi reformların gerçekleştirilmesi bir zorunluluk hâlini almıştır.

İnsanlarımızın uygun fiyatlarla tarım ürünlerini tüketebilmesi, sağlıklı nesillerin yetişebilmesi adına üreticilerin gerçek anlamda desteklenmesi, ardından fiyatların normal seviyelere kalıcı olarak düşürülmesi sağlanmalıdır.

Gıda fiyatlarındaki artışın önlenmesi isteniyorsa mutlaka tarımda yaşanan sorunların çözülmesi gerekmektedir. Bunun için tarım politikası her yönüyle ele alınmalıdır. Ülkenin zengin tarım potansiyelinin değerIendirilerek üretimin verimliliğin artırılması ve gıda fiyatlarında istikrarın sağlanması, üreticinin para kazanması, tüketicinin uygun fiyatlarla gıda tüketmesi için tarım politikasında köklü değişikliklere ihtiyaç vardır.

Tarım sektörünün içinde bulunduğu durumun ve sorunların sağlıklı bir şekilde tespit edilmesi, bu tespitin ardından kısa, orta ve uzun vadeli uygulanacak politikaların saptanması, sonuçların kararlılıkla uygulanması amacıyla Anayasa'nın 98'inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını saygılarımla arz ederim.

1) Emre Köprülü                                               (Tekirdağ)

2) Kadim Durmaz                                              (Tokat)

3) Vecdi Gündoğdu                                            (Kırklareli)

4) Melike Basmacı                                             (Denizli)

5) Orhan Sarıbal                                               (Bursa)

6) Şenal Sarıhan                                               (Ankara)

7) Özcan Purçu                                                (İzmir)

8) Mustafa Hüsnü Bozkurt                                   (Konya)

9) Dursun Çiçek                                                (İstanbul)

10) Erkan Aydın                                                (Bursa)

11) Mustafa Ali Balbay                                       (İzmir)

12) Ceyhun İrgil                                                (Bursa)

13) Mustafa Sezgin Tanrıkulu                              (İstanbul)

14) Ali Yiğit                                                     (İzmir)

15) Onursal Adıgüzel                                         (İstanbul)

16) Candan Yüceer                                            (Tekirdağ)

17) Mahmut Tanal                                             (İstanbul)

18) Türabi Kayan                                              (Kırklareli)

19) Mazlum Nurlu                                              (Manisa)

20) Gülay Yedekci                                             (İstanbul)

21) Yakup Akkaya                                             (İstanbul)

22) Akif Ekici                                                   (Gaziantep)

23) Kazım Arslan                                              (Denizli)

24) Muharrem Erkek                                          (Çanakkale)

25) Haydar Akar                                               (Kocaeli)

26) Ali Akyıldız                                                 (Sivas)

3.- Samsun Milletvekili Kemal Zeybek ve 25 milletvekilinin, şap hastalığıyla mücadele edilmesi ve hayvancılık sektöründe yol açtığı kayıpların önlenmesi için yapılması gerekenlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/558) (X)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemizde ilk olarak 2015 yılının Eylül ayında Van ilinde tespit edilen Nepal şapı hastalığının (Asya-1 virüsü veya Nepal şapı) son dört ay içerisinde hızla yayıldığı ve ülke genelinde hayvan hareketlerinin tamamen durma noktasına geldiği tespit edilmiştir. Şap hastalığı sebebiyle ülkemizde hayvancılık sektörü bir kez daha darboğaza girmiştir. Doğudan batıya, kuzeyden güneye ülkenin dört bir yanındaki hayvan pazarlarının kapatıldığı ve hayvan hareketlerinin sınırlandırıldığı bilgisi acil önlemler almayı gerektiren bir durumdur. Bu kapsamda;

1) Ülkemiz sınırlarında canlı hayvan giriş ve çıkışlarında alınan tedbirlerin yeterlilik düzeyi, kaçak canlı hayvan girişlerinin hayvancılık sektöründe meydana getirdiği olumsuzluklar,

2) İlk olarak 2015 yılının Eylül ayında Van ilimizde tespit edilen şap hastalığının ülke geneline yayılmaması için neden yeterli tedbirlerin zamanında alınamadığı,

3) Şap hastalığı sebebiyle meydana gelecek ekonomik kayıplar ve şap hastalığıyla mücadelenin meydana getireceği ekonomik maliyetler,

4) Şap hastalığının yaygınlaşması sebebiyle tedavi sürecindeki hayvanların kesimlerinin insan sağlığında meydana getireceği riskler,

5) Şap hastalığı sebebiyle hayvancılık sektöründe meydana gelen kayıpların önlenmesi için alınması gerekli olan tedbirler.

Yukarıda belirtilen konularda Anayasa'nın 98’inci maddesi ve TBMM İçtüzüğü’nün 104’üncü ve 105’inci maddeleri gereği Meclis araştırması açılmasını arz ederim. 10/2/2015

Saygılarımızla.

1) Kemal Zeybek                                                (Samsun)

2) Kadim Durmaz                                                (Tokat)

3) Erkan Aydın                                                   (Bursa)

4) Melike Basmacı                                              (Denizli)

5) Tahsin Tarhan                                                (Kocaeli)

6) Orhan Sarıbal                                                 (Bursa)

7) Mustafa Hüsnü Bozkurt                                    (Konya

8) Vecdi Gündoğdu                                              (Kırklareli)

9) Ceyhun İrgil                                                   (Bursa)

10) Özcan Purçu                                                 (İzmir)

11) Mustafa Ali Balbay                                        (İzmir)

12) Dursun Çiçek                                                (İstanbul)

13) Mustafa Sezgin Tanrıkulu                                (İstanbul)

14) Ali Yiğit                                                       (İzmir)

15) Candan Yüceer                                             (Tekirdağ)

16) Mahmut Tanal                                               (İstanbul)

17) Türabi Kayan                                                (Kırklareli)

18) Mazlum Nurlu                                               (Manisa)

19) Şenal Sarıhan                                               (Ankara)

20) Gülay Yedekci                                              (İstanbul)

21) Yakup Akkaya                                               (İstanbul)

22) Akif Ekici                                                    (Gaziantep)

23) Kazım Arslan                                                (Denizli)

24) Muharrem Erkek                                            (Çanakkale)

25) Haydar Akar                                                 (Kocaeli)

26) Ali Akyıldız                                                  (Sivas)

Özet Gerekçe:

Ülkemizde ilk olarak 2015 yılının Eylül ayında Van ilinde tespit edilen Nepal şapı hastalığının (Asya-1 virüsü veya Nepal şapı) son dört ay içerisinde hızla yayıldığı ve ülke genelinde hayvan hareketlerinin tamamen durma noktasına geldiği tespit edilmiştir. Şap hastalığı sebebiyle ülkemizde hayvancılık sektörü bir kez daha darboğaza girmiştir. Doğudan batıya, kuzeyden güneye ülkenin dört bir yanındaki hayvan pazarlarının kapatıldığı ve hayvan hareketlerinin durdurulduğu bilinmektedir. Hastalık nedeniyle hayvan ölümleri ve yavru atmayla büyük kayıplar yaşanmaktadır.

Şap hastalığının özellikle ülkemize yurt dışından sokulan hayvan ve hayvansal ürünlerle girdiği düşünülmektedir. Şap hastalığı nedeniyle büyük kayıplar yaşayan hayvan besleyenlerin kayıplarının önlenmesi, tüketicilerin sağlıklı, uygun fiyatlarla et tüketmelerinin sağlanması ve erken uyarı yöntemleri dâhil şap hastalığının tamamen yok edilmesi için Anayasa'nın 98’inci maddesi ve TBMM İçtüzüğü’nün 104’üncü ve 105’inci maddeleri gereği Meclis araştırması açılmasını arz ederim.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Şimdi Halkların Demokratik Partisi Grubu’nun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

EROL DORA (Mardin) – Sayın Başkan, önerimizi geri çekiyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 14.59

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.43

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: Sema KIRCI (Balıkesir), Emre KÖPRÜLÜ (Tekirdağ)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 103’üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Başkanlığının İç Tüzük’ün 88’inci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır, okutuyorum:

B) Tezkereler

1.- Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Başkanlığının, İç Tüzük’ün 88’inci maddesi hükümleri uyarınca 485 sıra sayılı Sanayinin Geliştirilmesi ve Üretimin Desteklenmesi Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesinin Komisyona geri verilmesine ve tasarının Genel Kuruldaki görüşmelerine devam olunmasına ilişkin tezkeresi (3/1075)

8/6/2017

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İç Tüzük’ün 88’inci maddesi hükümleri uyarınca 485 sıra sayılı Sanayinin Geliştirilmesi ve Üretimin Desteklenmesi Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesinin Komisyonumuza geri verilmesini ve tasarının Genel Kuruldaki görüşmelerine devam olunmasını arz ederim.

                                                                                     Ziya Altunyaldız

                                                                                            Konya

                            Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji

                                                                                Komisyonu Başkanı

BAŞKAN – Okunan tezkere doğrultusunda 2’nci madde Komisyona geri verilmiştir.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VI.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- AK PARTİ Grubunun, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyondan Gelen Diğer İşler” kısmında bulunan 391, 394, 345, 393, 350 ve 377 sıra sayılı Kanun Tasarılarının bu kısmın sırasıyla 8, 9, 10, 11, 12, 13’üncü sıralarına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine ilişkin önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 8/6/2017 Perşembe günü toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                       Mehmet Muş

                                                                                          İstanbul

                                                                  AK PARTİ Grup Başkan Vekili

Öneri:

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyondan Gelen Diğer İşler” kısmında bulunan 391, 394, 345, 393, 350 ve 377 sıra sayılı kanun tasarılarının bu kısmın sırasıyla 8, 9, 10, 11, 12 ve 13’üncü sıralarına alınması ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi öngörülmüştür.

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmiştir.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan Sanayinin Geliştirilmesi ve Üretimin Desteklenmesi Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Sanayinin Geliştirilmesi ve Üretimin Desteklenmesi Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/837) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporları (S. Sayısı:485)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Filistin Devleti Arasında Eğitim ve Yükseköğretim Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Filistin Devleti Arasında Eğitim ve Yükseköğretim Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/734) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 415) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet? Yerinde.

Komisyon Raporu 415 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen? Yok.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum? Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ VE FİLİSTİN DEVLETİ ARASINDA EĞİTİM VE YÜKSEKÖĞRETİM ALANINDA İŞBİRLİĞİ ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

 

MADDE 1- (1) 1 Şubat 2016 tarihinde Ankara’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Filistin Devleti Arasında Eğitim ve Yükseköğretim Alanında İşbirliği Anlaşması”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – 1’inci madde üzerinde gruplar adına ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Erkan Aydın’a aittir.

Buyurun Sayın Aydın. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ERKAN AYDIN (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

415 sıra sayılı Kanun Tasarısı üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, sağlıkçı olarak sözlerime insan vücuduyla başlamak istiyorum. Bilindiği üzere, insanı fiziki olarak ayakta tutan omurgasıdır. Eğer omurga zarar görürse insan ayakta duramaz. Psikolojik olarak da insanları ayakta tutan güvendir. Güven kaybolduğu zaman insanların yaşama şansı çok zor olur. Toplumlar da aynı insanlar gibidir. Toplumların iktidara, kendilerini yönetenlere güveni kaybolduğu zaman o toplumda, o ülkede çöküşler başlar ve kendilerini güvende hissetmedikleri için büyük bir sıkıntıya doğru yol alırlar.

Bakalım on beş yılda AKP iktidarının ülkeyi getirdiği durum ne, devlete olan güven ne duruma gelmiş? Yargıda mı güven var? Anketler söylüyor, halkın yüzde 97’si şu anda yargıya güvenmiyor, herhâlde yüzde 3’ü de ne sorulduğunu anlamadı ki “Güveniyorum.” demiş. Eğitimde mi güven kalmış? İki haftadır -seçim bölgem Bursa’da da aynı şeyi yaşıyoruz- çocuklar okula gitmiyor, öğretmenler gelmiyor, çocuklar sabah geliyor, oradan geri gönderiliyor. Sağlıkta mı? “Sağlıkta devrim yapıldı.” dendi, ancak görüyoruz ki eskiden hastanede kuyruk vardı, şimdi telefon başında randevu kuyruğu adı altında sıralar, eziyetler devam ediyor. Hangi birini söyleyeyim. Yyurttaşlarımızın maalesef devlete olan güveni azaldı. Bunlar yetmezmiş gibi bir de zeytin ve zeytinliklerle ilgili bir yasa tasarısı geldi. Yalnız biraz önce gelen son dakika haberiyle öğrendiğimize göre Komisyona çekilmiş bulunuyor zeytinliklerle ilgili madde, bunu da olumlu buluyoruz. Halka rağmen bir yasanın çıkarılması halkın en önemli değerlerinden birinin yok edilmesine imkân vermediği için de buradan bu konuda teşekkür ediyoruz. (CHP sıralarından alkışlar) Evet, ramazan ayındayız, oruçlarımızı zeytinle açıyoruz. Zeytin bizim için Kur’an’da da ismi geçen çok önemli bir değer. Bu hatadan umarım Komisyona çekildikten sonra da vazgeçilir ve ayağa kalkmış olan toplumumuz, halkımız da rahatlamış olur.

Gelelim diğer konularda ülkenin ne durumda olduğuna. Yüzlerce gazeteci, aydın, yazar hapiste. Dünyanın bu konuda en son sıralarında olan bir ülkeyiz. KHK’larla yüzlerce insan, devlet memuru, aile perişan edildi, hapse atıldı, seslerini duyuramıyorlar ve bize ulaşıyorlar. Tabii, iktidar milletvekilleri FETÖ’cülükle suçlanmaktan korktuğu için telefonları açmadıklarından için çoğu bize ulaşıyor, biz de elimizden gelen yardımı yapıyoruz, ancak bu seferde bize FETÖ’cü demeye başlıyor iktidar partisi. Biz mazlumun, ezilenin her zaman yanında olduk, bundan sonra da yanında olmaya devam edeceğiz.

Diğer taraftan ekonomiye bakalım. Bakın, ekonomi uzun zamandan beri can çekişiyor, veriler kötü. Nereden geldiği, kaynağı belli olmayan paralarla bir şekilde dolar, euro sabitleniyor, o beklenen büyük ekonomik kriz öteleniyor. İşsizlik oranları açıklandı, her 4 gençten 1’i işsiz, gerçek rakam çok daha fazla ama devletin rakamlarında yüzde 12,6. Üniversiteli işsiz oranı yüzde 25’lerde. Çocuklar büyük umutla üniversite bitiriyorlar ancak iş bulamadıkları için de gene bizlerin telefonlarını, kapılarını çalıp bir umut olarak iş peşinde koşturuyorlar.

Asgari ücretin 1.400 lira olduğu ülkemizde açlık sınırı 1.518 lira, yoksulluk sınırı 4.995 lira ama maalesef Hükûmet bunlar için de sorunları çözmek ya da çaba harcamak yerine çok daha farklı şeyleri önceliğine alıyor.

Gelelim dış politikaya. Dış politikadaki durumumuz ortada. Atatürk’ün yıllar önce söylediği, âdeta bugünleri görerek söylediği ve önümüzde rehber olarak durması gereken 3 tane önemli tavsiyesi var, diyor ki: “Bir: Arap dünyasına karışma. İki: Rusya’yı tahrik etme. Üç: Emperyalist devletlerin arkasında görünme.” Peki biz ne yaptık? Arap dünyasına karışmayı bırakın, âdeta bir karıştırıcı gibi, çorba karıştırır gibi daldık. “Arabulucu olalım.” dediler, devletler dedi ki: “Hayır, Kuveyt olsun.” Suriye’de hemen ilk cuma Emevi Camii’nde namaz kılacaktık, aradan 100 cuma geçti, “Gitsin.” denilen Esed hâlâ duruyor. İşte Irak politikası ortada. Karışmamamız gereken, girdiğimiz her noktada da zararlı çıktığımız bir bölgede maalesef âdeta mikser görevini görerek karıştırmaya devam ediyorsunuz.

Gelelim Rusya’ya. “Rusya’yı tahrik etme.” demiş. Biz ne yaptık? Uçağı düşürdük. Sadece Antalya bölgesinde geçen yıl 10 milyar dolar zararımız var. Tahrik etmeyi bırakın, bir de çıktık, Başbakan “Ben düşürdüm.” dedi, Cumhurbaşkanı “Hayır, ben düşürdüm.” dedi, âdeta yarıştık, uçak düşürme yarışına girdik. Geldiğimiz sonuç, domates, domates 11 lira, hâlâ ambargo devam ediyor; onlarca, yüzlerce otel güney kıyılarımızda, Akdeniz’de, Ege’de satılık.

“Emperyalist devletlerin arkasında durma.” Onu zaten anlatmaya gerek yok. Bir Amerika’dan randevu alabilmek için ve yirmi dakikalık bir görüşme için yapmadığımız çaba, yapmadığımız uğraş kalmadı. Oysa rehberimiz çok basit, “Yurtta sulh, cihanda sulh” deyişiyle bir politikayı sürdürmüş olsaydık bugün ülkemiz maalesef dünyada itibarı bu kadar geriye düşmüş, sayılmayan, sözü geçmeyen bir ülke durumunda olamazdı. Aslında, dün İran Parlamentosuna yapılan saldırıyı ve Humeyni’nin mezarına yapılan saldırıyı şöyle bir düşününce aklımız yüz yıl önceye gidiyor. Hani Bosna-Hersek’te Avusturya-Macaristan Veliaht Prensinin öldürülmesi Birinci Dünya Savaşı için de bir bahane sayılmıştı ya, inşallah böyle bir durum bu Orta Doğu’da başlayarak ülkemizi de içine alacak büyük bir kaosa, büyük bir savaşa doğru gitmez. Ama, tarihlerden okuduğumuz üzere hafızalarımızda da hemen o günler canlanıyor. Orta Doğu’da mezhep ve vekâlet savaşları doludizgin giderken Türkiye’nin bu girdaptan çıkabilmesinin tek bir şartı var: Acilen demokrasi, hukuka geri dönülmesi ve Batılı değerlerle yaşamın üst standartlara taşınması. Aksi takdirde, biraz önce söylediğim o korkunç sona doğru hızla gidiyoruz.

Tabii, bunlar konuşulduğunda, eleştiriler yapıldığında hep son günlerin meşhur lafı “üst akıl” diye bir şey geliyor. Ezber bozulmamış olsaydı sorumluyu teşhis etmek de çok kolay olacaktı, hemen üst akla rücu edecektik, üst akıl da buraya getirdi diyecektik. Ama, görüyoruz ki sadece üst akılla açıklanabilecek bir süreçte değiliz. Oyun o kadar açık ki oyunun arkasında neler olduğunu, kimler olduğunu teşhis etmenin de sanırım bu Parlamentonun, bu Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevlerinden biri olması gerekir.

Bir de bütün bu düşüncelerin arkasına Amerika Birleşik Devletleri’nin İran’ı kuşatma isteği de eklenince bölgemiz âdeta bir yangın yeri ve bundan sonra da ne olabileceğini kestirmek çok güç. Bölgede Hamas’a ve Mısır’dan kovulan Müslüman Kardeşler’e Katar’ın ev sahipliği yapması ve buradan çıkacak sonuçlar daha da korkunç olabilir.

Şimdi, Türk dış politikasının yapması gereken şey tarafsız olmak; buradaki ateşin, yangının içine körükle gitmek değil, tam tersine barışı, oradaki sorunları azaltacak türde politikalar üretmek diyorum ancak görüyorum ki, biz daha konuyu boyutlarıyla tartışmadan, masaya getirip ilgili kurumlarda neler olabileceğini bile göz önünde bulundurmadan hızlı bir şekilde kararlar aldık. Zamanlaması itibarıyla da, çıkarılan, dün Meclisten geçen Katar Yasası da umarım ileride başımıza çok büyük problemler getirmez diyorum.

Son olarak, bu Parlamentonun daha aktif, daha işlevi yüksek bir şekilde çalıştırılması, en fazla kalabalık olması gereken bu saatte bu kadar insanla çalışmaması gerektiğini, rolünün ve milletin bize verdiği yetkinin daha aktif olması gerektiğini söylüyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyor, hepinize hoşça kalın diyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Grupları adına ikinci söz, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Iğdır Milletvekili Mehmet Emin Adıyaman’a aittir.

Buyurun Sayın Adıyaman. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 415 sıra sayılı Kanun Tasarısı üzerinde grubumuz adına söz almış bulunmaktayım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii bu uluslararası anlaşma, Türkiye ile Filistin arasında eğitim ve yükseköğretime ilişkin iş birliği anlaşması. Aslında Filistin halkı, 20’nci yüzyılda Orta Doğu’nun mağdur edilmiş, haklarından mahrum bırakılmış, kendi geleceklerini belirleme hakkı elinden alınmış ve yıllardır bedel ödeyen bir halk.

Orta Doğu’daki tüm sorunların temelinde yani Orta Doğu’daki diktatörlüklerin de, antidemokratik sistemlerin de, bugün yaşadığımız kaosun da ve özcesi Orta Doğu halklarının mutsuzluğunun temelinde esasen iki önemli olgu var; biri, Filistin halkının yüz yıllık mağduriyeti. İkinci önemli ve kronik sorun, yine Orta Doğu’da Kürtlerin mağdur ve mazlumiyet sorunu. Bu iki halk, maalesef, Orta Doğu’da, Müslüman olmalarına rağmen, aynı zamanda Müslüman ülkeler tarafından İslam toplumunun yetimleri, ötekileri olarak değerlendirilir. Dolayısıyla Orta Doğu’daki tüm diktatoryal sistemler de bu iki sorunun çözümsüzlüğü üzerinden kendisini idame ettirme çabası içerisindedir. Bütün Orta Doğu’daki diktatörlüklerin bir şekilde krallıklardan, sultanlıklardan demokratik sistemlere dönüşmesi diğer bir deyişle Filistin’in özgürleşmesi, Kürtlerin özgürleşmesi demektir.

Tabii, Filistin meselesi özellikle AKP iktidarı döneminde dikkat çeken zikzaklarla bizi yüz yüze bıraktı. “One minute”le başlayan Filistin’e sahip çıkma yönündeki dış politika, günümüzde Marmara hadisesinin göz ardı edilmesi, Filistin meselesinin unutulmaya bırakılması ve İsrail’le yeniden ittifak ilişkileri içerisine girilmesi sonucunu doğurdu ama aynı dış politikadaki yanlış tutum, aynı dış politikadaki mezhepçi anlayış üzerinden yaklaşım Suriye’de de sonuç itibarıyla iflasla sonuçlandı. Suriye meselesi ilk başladığında bütün Türkiye’nin dış politikası, AKP’nin yürütmüş olduğu politika hemen üç beş ay içerisinde Beşar Esad’ın devrilip yerine Sünni selefi bir iktidarın, İhvan ideolojisi ekseninde bir iktidarın gelebileceği varsayımı üzerine kurulunca Suriye’deki realite, Suriye’deki dengeler, Suriye’deki halkların durumu, gerçekliği, özgürlük ve demokrasi çabaları göz ardı edildi ama hayal edilen ütopik dış politika, gelinen noktada Türkiye’yi Suriye’deki politikası noktasında tam bir çıkmaza sürüklemiş bulunuyor. Suriye’de devre dışı Türkiye. Neden devre dışı? Çünkü bütün hesaplarını selefi ve mezhep eksenli politika üzerine inşa edince sahadaki hesapta olmayan, hesaba katmayan gerçeklik kendisini ortaya dayattı. Gerek ülke içerisinde gerekse ülke dışında anti Kürt politika üzerinden inşa edilen son iki yıllık politikanın doğal sonucu bu olacaktı. Ama aynı zamanda bu yanlış politika ülke içinde de 15 Temmuz darbe dinamiğinin, darbe sürecinin ortaya çıkmasına da neden oldu.

Bakın, daha yakın zamanda bir Darbe Komisyonu oluşturuldu. Bu Darbe Komisyonu bir rapor hazırlayacaktı ama mutlaka ifade vermesi gereken kişilerin Komisyonu ve Meclisi takmaması, olayın örtbas edilmek istendiğini açıkça ortaya koydu. Bu durum aleni ortadayken şu sorular hiç şüphesiz akla geliyor: “Bu darbe girişimi neden örtbas edilmek isteniyor? Darbeyi AKP örtmek mi istiyor? Darbeye karışmış siyaset ayağının ortaya çıkmasını mı istemiyor?” gibi soruları akla getiriyor. Aslında “evet” demek doğru ama yeterli değil. Neden yeterli değil? Çünkü bu darbe girişiminin ortaya çıkmasını istemeyen sadece AKP değil, aynı zamanda bir bütün olarak darbeyle ilgili tüm statükocu ve uluslararası sermayeyle iş birliğinde olan sermaye güçleri ortaya çıkarılmasını istemiyor. Aslında darbe girişiminin teknik detayları hariç bütün yönleri kamuoyunca biliniyor ama yapılmak istenen şey halk tarafından bilinen gerçekliğin, bilinen hakikatin saptırılması, örtbas edilmesidir. Dolayısıyla darbenin siyasi ayağının ortaya çıkarılmasının istenmemesinin temelindeki esas olgu bu. Darbe girişim meselesine sadece bir FETÖ-Erdoğan çelişkisi veya FETÖ-Erdoğan düşmanlığı üzerinden bakmak büyük bir yanılgıdır. Aslında yaşanan sorun emperyalizme bağımlı sistemin krizidir ve bu krizin görünen siyasal yansıması da 15 Temmuz darbe girişimidir. Tek başına Fetullah Gülen, çok kızdı, sinirlendi ve o sinirle “Haydi darbe yapalım.” gibi bir karar vermedi hiç şüphesiz. Bunun arkasında topyekûn statükonun, sistemin bütün güçlerinin olduğu şüphesiz. ABD, AB, NATO, Türkiye’deki statükocu güçler, iş birlikçi sermaye ve daha da önemlisi, bunun siyasi ayağının topyekûn ittifakıyla bu darbe dinamiği devreye sokuldu. Bugün ortaya çıkarılmak istenmemesinin, gerçeklerin özünün ortaya çıkarılmak istenmemesinin temelinde de bu güçlerin ortak ittifakı söz konusudur.

7 Haziran seçimleriyle ortaya çıkan alternatif, yani Türkiye’de ötekileştirilenlerin, Kürtlerin, farklı inançların, ezilenlerin, işçi sınıfının, emekçilerin geniş bir cephede ittifakıyla ortaya çıkan demokratik alternatif ve mevcut Meclisin ilk defa statükonun Meclisi olmaktan çıkıp halkın Meclisi durumuna dönüşme gerçekliği karşısında ittifak yapan tüm statükocu güçler nasıl ki bu süreci engelleyip bu gelişen emekçi yığınlarının, demokrasi güçlerinin sesini kıstırıp bu cepheyi kriminalize etme çabasıyla bir ittifak oluşturduysa 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında da bu güçler yeniden ittifak içerisindedir. Dolayısıyla şu süreçte devam eden darbe yargılamaları 12 Eylül darbe yargılamasından, 12 Eylül darbe yargılama sürecinin geçirdiği süreçten farklı bir süreç izlemeyecektir. Nasıl ki 12 Eylül darbecileri zaman içerisine yayılıp netice itibarıyla 12 Eylülden hesap sorulmadıysa şu anda devam eden 15 Temmuz darbe girişiminin yargılama süreci de tıpkı 12 Eylül gibi bir şekilde zamana yayılarak gerçekler asla ortaya çıkarılmayacaktır. Bu nedenle, bütün bu gerici, statükocu güçler, sermaye, uluslararası emperyalizmin birbirlerine olan muhtaciyetinden dolayı yapabildikleri tek şey: Normal koşullarda gerçekleştiremedikleri tek adam rejimini bu darbe sonucunda bugün Türkiye halklarının önüne koymuş bulunmaktalar. Yani, Tayyip Erdoğan’ın uzun sürede, süreye yayarak gerçekleştirmek istediği tek adam rejimini 15 Temmuz darbesiyle bir gecede gerçekleştirmek istediler. Belki Sayın Recep Tayyip Erdoğan devrilmedi, yerinde durdu ama 15 Temmuz darbe girişiminin yani sistem krizinin hedeflemiş olduğu bütün amaçları bugün gerçekleşmiş bulunmaktadır. Yani, bugün olağanüstü hâl, kanun hükmünde kararnameler, tek adam rejimi ve zorunlu Anayasa dayatma değişikliğiyle aslında küresel güçler Türkiye’de istedikleri sistemi inşa etmiş bulunmaktadırlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) – Dolayısıyla, bu süreçten bu Parlamentonun demokratik bir alternatifle kurtulması gerektiğini söylüyoruz.

Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Adıyaman.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Aydın Milletvekili Deniz Depboylu konuşacaktır.

Buyurun Sayın Depboylu. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA DENİZ DEPBOYLU (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 415 sıra sayılı Kanun Tasarısı üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubumuz adına söz almış bulunmaktayım. Sözlerime başlamadan önce aziz Türk milletini ve Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Bugün aslında bizim için biraz umut verici bir gün olarak başladı çünkü zeytinliklerin imara açılması, tesis yapımı ve santrallerin yapımı için, sanayi için bu zeytin ağaçlarımızın kıyıma uğrayacağı yasa teklifinin geri çekilmiş olduğunu öğrenerek başladık Genel Kurula. Bu, gerçekten umut verici, güzel bir gelişme. Ben Aydın Milletvekili olarak ve Milliyetçi Hareket Partisinin bir vekili olarak bu tasarının karşısında sizlerle ilgili endişelerimi paylaşmak istedim. Çekilmiş olması tabii ki bize umut veriyor, aynı zamanda çok güzel, çekilmiş olduktan sonra da bunun bir daha önümüze farklı bir şekilde de olsa getirilmemesini sağlamak niyetiyle de bu konudaki endişelerimizi, kaygılarımızı ve beklentilerimizi de dile getirmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, bu jeotermal santralleri var biliyorsunuz Aydın’da, bunu birçok kez gündeme getirdim ve maalesef bununla ilgili herhangi bir önlem alınması noktasında da bir çabayla karşılaşmadım. Bu jeotermal santrallerin açılması için -daha önceden de ifade ettiğim gibi- ÇED raporu aranmıyor ve ne yazık ki zeytinliklerin imara açılması, tesis kurulması amacıyla zeytin ağaçlarının kesilmesi noktasında da aynı sorunla, aynı tehlikeyle karşı karşıya kaldık. Sayın Yıldırım demiş ki: “Zeytin mi daha önemli, tesis mi daha önemli?” Elbette ülkemiz için sanayinin de değeri var ama bunun yanı sıra tarımın değerini de hiçbir zaman yadsıyamazsınız. Türkiye Cumhuriyeti devleti belli bir döneme kadar tarım alanında kendi kendine yetiştirdikleriyle üretimde yetinmiş, kendi kendine yetmiş bir ülkedir ama maalesef son zamanlarda, son yıllarda geliştirilen politikalarla bunun aksi bir gelişmeyle de karşılaştığımız hepinizin bilgisi dâhilindedir.

Zeytin bizim için çok önemli, özellikle Aydınlılar adına konuşuyorum, zeytin bizim için hem değerli hem maddi kaynağımız olarak önemli hem de aynı zamanda bizim mirasımız olarak çok değerli. 2016-2017 yıllarında dünya üzerinde zeytinyağı piyasasında hangi ülkelerin daha fazla zeytinyağı ürettiği, ihracat ve ithalata sunduğuyla ilgili bir değerlendirme yapılmış. İspanya 1,4 milyonla 1’inci sırada; 474 bin tonla İtalya 2’nci sırada; 320 bin tonla Yunanistan 3’üncü sırada ve maalesef 143 bin tonla Türkiye 4’üncü sırada.

Değerli milletvekilleri, biz dünya üzerinde zeytin ağaçlarının yüzde 10’una sahip bir ülkeyiz ve böyle bir yasa çıkarılırsa biz daha iyiye gitmek için planlar yapıp daha iyiye gitmenin umudunu yaşarken daha da geriye gideceğiz. Bakın, aynı raporda diyor ki Türkiye için: “2017’de tahminî 177 bin ton zeytinyağı çıkarılacağı umut ediliyor.” Eğer bu yasa çıksaydı zeytinliklerimizi kaybedecektik ve maalesef bu bizim için çok olumsuz bir sonuç olacaktı.

Zeytin yasası 7’nci kez Meclise geldi değerli milletvekilleri ve yine diğerlerinde olduğu gibi geri gitti. Bizim en büyük arzumuz bir daha bunun önümüze gelmemesi. Zira böyle bir yasa çıkarsa 1 dönümde 15’ten az zeytin ağacı varsa o alanlar zeytinlik sayılmayacak ve yine Avrupa Birliğine de baktığımızda, durumu bir karşılaştıralım dediğimizde bakıyoruz ki orada dekar başına zeytin ağacının sayısı 2,5. Ya, diğer ülkelerde zeytine bu kadar değer veriliyor, zeytin ağaçları bu kadar korunuyorken cumhuriyetin ilk döneminden bu yana korumaya aldığımız zeytin ağaçlarını bugün neden imar veya santral uğruna feda ediyoruz, bunu da düşünmemiz gerekiyor.

Zira, Ege Bölgesi’nde ve Marmara Bölgesi’nde yaşlı ağaçlar çok fazla, bu da dekar başına ancak 8-10 ağacın düşmesine sebep oluyor. Yani böyle bir yasa çıksaydı; Aydın’da, Balıkesir’de, Ege’de, Marmara’da birçok zeytinlik zarara uğrayacak, elden gidecekti.

Değerli milletvekilleri, mübarek ramazan ayındayız. Ben şöyle bir baktım “Kur’an-ı Kerim’de kaç ayette zeytin geçiyor?” diye, tam 7 ayette bulabildim, 7 ayette zeytin geçiyor. Hatta Tin suresi “İncire ve zeytine ant olsun ki…” diye başlıyor. Öyle değerli bir meyve ki bu, üzerine yemin edilebilen bir meyve. Böylesine değerli, kutsal kılınmış bir meyveye, hem incire hem zeytine reva görülen yasa bu olmamalı. Tam tersine, zeytinliklerin daha çok koruma altına alınması, zeytin yetiştiricilerin desteklenmesi, zeytinyağına verilen primlerin tekrar değerlendirilmesi noktasında özellikle Aydın ilinin vekili olarak da incire de aynı hassasiyetin gösterilmesi bizim en büyük beklentimiz.

Yine bu incirle ilgili de bilgi vermek istiyorum. En başta jeotermal tesislerden bahsettim, bunu daha önceden de dile getirdim, maalesef jeotermal santrallerin kontrolsüz bir şekilde hızla artması, açılan kuyuların sayısı noktasında bir sınırlama getirilmemesi ve yine bu tesisler açıldıktan sonra üretim noktasında çevreye verdikleri zarar açısından kontrolsüz bırakılması Aydın’ımızın incirine de zeytinine de zarar vermektedir. Zira, maalesef yine ağaçlar kesilmektedir, ayrıca ekosistem de olumsuz yönde etkilenmektedir. Aydın’da üretilen incir dünyanın en iyi inciridir ama incir çok hassas bir meyvedir. İncir bulunduğu ortamın, yetiştiği ortamın neminin çok özel olduğu yerlerde bulunur ve jeotermal tesislerden çıkan buharlar o bölgenin iklimi üzerinde, ekolojik sistem üzerinde önemli bir etki yaratmaktadır. Bu söz konusu durum incirin de üretiminde belli bir düşüşe sebebiyet vermektedir.

Yine buradan çıkan akışkanların doğaya bırakıldığı noktasında orada yaşayan Aydınlılarımız tarafından zaman zaman kanıtlandığı belgeler söz konusu ve yine Aydınlılarımızın her gün, özellikle gece yarısı üç gibi bırakılan o kötü kokulu buharlar, gazlar sebebiyle duyduğu rahatsızlığı da unutmamamız, tekrar dile getirmemiz gerekiyor. Bu noktada özellikle jeotermal tesislerle ilgili olarak Profesör Doktor Engin Ertan var, Adnan Menderes Üniversitesi Bahçe Bitkileri Ana Bilim Dalı öğretim üyesi. Hazırladığı bir doktora tezi var. Ben bu doktora tezinden daha önceki konuşmalarımda da bahsetmiştim. Lütfen incelemenizi rica ediyorum çünkü bizim için çok önemli bilgiler içeriyor.

Eğer tesis yapacaksanız lütfen bu tesisleri yaptığınız bölgedeki ürünlere zarar vermeyecek, oranın ekosistemini altüst etmeyecek, orayı hem koruyacak, aynı zamanda geliştirecek nitelikte olan tesisleri seçmenizi rica ediyoruz. Doğayla dost, çevreyle dost, bulunduğu ortama uygun ve özellikle Aydın için, bilhassa tarım ürünlerinin pazarlanması noktasında faydası olacak sanayileşmeyle tesisler kazandırılabilirse mutlaka bizim üreticilerimiz ve Aydın’da yaşayan tüm milletimiz adına da önemli bir adım olacaktır diye düşünüyorum.

Aydın’ın tabii ki dile getirilecek çok fazla sorunu var. Hele bir turizm sorunumuz var ki şu anda Kuşadası’nda, Didim’de saat kaçta dükkânların kapatıldığını bilseniz eminim sizler de üzüntü duyardınız. Sokaklarda gezen turistlere de rastlayamıyoruz. Bunları inşallah bir sonraki konuşmamda da dile getirmek istiyorum. Ama lütfen tekrar rica ediyorum, 7 ayette geçen ve 7’nci kez getirdiğiniz, geri çektiğiniz bu zeytinliklerle ilgili kıyım yasasını lütfen bir daha Genel Kurul gündemine taşımayınız.

Saygıyla her birinizi selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – 2’nci madde üzerinde gruplar adına ilk söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kahramanmaraş Milletvekili Fahrettin Oğuz Tor’a aittir.

Buyurun Sayın Tor.

MHP GRUBU ADINA FAHRETTİN OĞUZ TOR (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 415 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle sizleri ve büyük Türk milletini saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, yaşadığımız olaylar nedeniyle daha önce okuduğum bir kitabı yeniden okuma ihtiyacı duydum. Sonuçta, aradan uzun yıllar geçtiği hâlde belli alanlarda çok fazla bir değişiklik olmadığını gördüm ve üzüldüm. Kitabın ismi, 15’inci yüzyılda Osmanlı padişahlarına danışmanlık yapmış Koçi Bey’in padişahlara yazdığı mektupların yer aldığı “Koçi Bey Risalesi”dir. Bu mektuplardan, risalelerden örnekler sunacağım. Ancak, mektuplara geçmeden önce, 2002’lere giderek, AKP’nin kuruluş ve iktidar oluş günlerinden kısaca bahsetmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi kuruluşundan itibaren, ayrıca tek başına iktidar olduğu 2002 seçimleri öncesinde seçim propagandasını 3Y formülü üzerine inşa etmişti, bunlar: Yolsuzlukla mücadele, yoksullukla mücadele, yasaklarla mücadele. Nitekim, vatandaş da bu vaatlere inanarak oy verdi ve AKP’yi tek başına iktidara getirdi.

Gelinen noktada, 2017 Haziran itibarıyla yolsuzluk mu geriledi, yoksulluk mu azaldı, yasaklar mı son buldu veya arttı mı? Bunları değerlendirecek değilim. İktidarlar gelip geçicidir, önemli olan Türkiye’mizin geleceğidir. Burada vurgulayacağım konu, bu konularda kurumsal yapıların oluşturulup oluşturulmadığıdır. Gelinen noktada yolsuzlukla mücadelede kurumsal yapı oluşturulmuş mudur veya bu yönde bir gayret mevcut mudur, bunun alt parametreleri nelerdir, kısaca bunlardan bahsetmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, yolsuzlukla mücadelenin birinci şartı, mücadele edecek kişilerin ve kurumların bağımsız, kişilikli, özgür, ehliyetli olması gerekmektedir. Bağımsız olmayan kurumlarda korkak, ehliyetsiz kişilerle mücadele edilemeyeceği açık seçiktir. Bu sebeple ne yapıp yapıp yolsuzlukla mücadele edecek organlara ve kurumlara atama yapılırken veya seçim yapılırken bu ve benzeri kriterler önde tutulmalıdır diyorum.

Başka önemli bir konu, seçilecek kişilerin güvencesidir. Yarınından emin olmayan bir kişinin cesurca hareket etmesi ancak istisnai bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bakınız, 1500’lü yılların sonunda, 1600’lü yılların başında birçok Osmanlı padişahına danışmanlık yapan Koçi Bey, risalelerinde, bugünkü ifadeyle mektuplarında, devlet yönetimine yazdığı mektupta şunlardan bahsetmektedir: Devlet yönetimiyle ilgili olarak, yüksek dereceli memurların iyi ahlak sahibi emektar kişilerden seçildiğini belirtmiş ve bunların herhangi bir suç işlemediği takdirde görevden alınmadığının altını çizmiştir. Bugün, maalesef, bunlara riayet edilmemektedir aradan uzun yıllar geçtiği hâlde. Özellikle veziriazamla ilgili olarak “Veziriazamlık ulu bir makamdır. Yerinin adamı olduktan sonra sebepsiz azlolunmayıp nice yıllar sadrazamlık makamında kalması ve işlerinde müstakil olması gerekir.” şeklinde belirtmiştir. Yine Koçi Bey, yüksek rütbeli devlet adamlarının seçimleriyle ilgili olarak “Evvelce beylik ve beylerbeyliği ve diğer padişah memurlukları, memleket idaresinde iş görmüş, emektar, doğru ve dindar kesimlere verilip karşılığında bir akçe ve bir habbe rüşvet ve bahşiş alınmazdı. Bilhassa, sancak beyleri ve beylerbeyleri yirmişer, otuzar yıl yerlerinde kalırlardı.” tespitinde bulunmuştur.

Koçi Bey, Divanıhümayunda görevli memurların önceden sahip oldukları nitelikleri şöyle belirtmektedir: “Şanı yüksek divan katipleri, eli kalem tutan yazı erbabı, kanun bilir, maharetli ve etraftaki hükümdarlara mektup yazmaya muktedir kimselerdi.” Divan kâtiplerinin etraftaki hükümdarlara mektup yazmaya muktedir olması bundan dört yüz yıldan fazla bir süre önce ne güzel bir şey. Bugün aynı şeyi söyleyebilir miyiz, takdirlerinize bırakıyorum.

Koçi Bey, devlet yönetiminde meydana gelen bozuklukların esas sebebinin rüşvet olduğunu açıklamıştır, doğrudur. Diyor ki: “Bu kadar karışıklık, fitne ve fesada, reayanın ve memleketlerin harap olmasına, hazinelerin ve malların azalmasına sebep rüşvet şeytanı olmuştur.” şeklinde belirtmiştir. Aradan dört yüz yıldan fazla geçti, maalesef biz rüşveti önleyemedik, acı olan budur.

Başka bir risalede, enderun ve birun halklarının yani padişahın yakın çevresinin saltanat ve devlet işlerine karışmaması gerektiğini belirterek olumsuz bir uygulama olarak Kanuni Sultan Süleyman döneminde padişahın usule uymadan İbrahim Paşa’yı veziriazam yapmasını ve kızı Mihrimah Sultan’ı Rüstem Paşa’ya verip onu veziriazam yapmasını örnek olarak vermiştir.

Değerli milletvekilleri, baktığımızda, maalesef, bu işler yapılıyor ve hiç de kimse utanmıyor, övünerek söylüyor. Çok küçük bir örneğini üç beş gün önce bir rektörün yaptığında gördük.

Koçi Bey’in devlet yönetimiyle ilgili tespit ettiği aksaklıklar şunlardır: Yüksek dereceli memurluklara yapılan atamaların kişilerin liyakatine bakılmaksızın yapılması, atamaların sarayda padişaha yakın çevrelerin ön plana çıkarak rüşvet karşılığı yapılması, memurların görevindeki başarılarının göz ardı edilerek çekememezlik ve kıskançlıklar sonucu çıkarılan dedikodularla haksız yere görevden alınmaları, rüşvetin devletin tüm kademelerinde yaygınlaşması, çeşitli iftiralarla başarılı memurların öldürülmesi, bugünkü uyarlamasıyla görevden alınması olarak belirtmiştir. Bunları okuduğumuz zaman bunların günümüzde de hiç eksik olmadan devam ettiğini görmekteyiz.

Koçi Bey “Yeniçeri kethüdası ve çavuşları yedişer, sekizer yıl makamlarında kalıp sebepsiz azlolunmazlardı.” şeklinde değerlendirme yapmıştır. Söz konusu görevlilerin belli sürelerde bu görevlere atandıklarını, herhangi bir suç işlemedikleri takdirde görevden alınmadıklarını belirtmektedir.

Değerli milletvekilleri, tabii, Koçi Bey’in risaleleri önemli. Bilim adamlarıyla ilgili tespiti de şunlardır: Şeyhülislam ve kazaskerlerin faziletli, bilgili insanlardan seçilmemesi; şeyhülislam, kazasker, kadı ve mülazımların sebepsiz yere görevden alınmaları; kazaskerlik, kadılık ve mülazımlık görevlerinin para karşılığı satılması; cahil ve yetersiz kişilerin hatır gönül ilişkisi içinde bu göreve gelmelerinin neticesinde işlerin kötüye gideceğini açıklamaktadır.

Dört yüz yıl önce yaşamış, hatta daha önce yaşamış Koçi Bey’in bilim adamlarıyla ilgili önerileri geçerliliğini bugün bile korumaktadır.

Koçi Bey kadı seçiminde uygulanan ölçütün ne olması gerektiğini açıklamıştır. Koçi Bey'in kadıların atanmasıyla ilgili ölçütleri şöyledir: "İlmiyeye ait yüksek makamların şunun bunun aracılığıyla verilmesi doğru değildir, en bilgilisi hangisi ise ona verilmek gerekir. Kadılık yolunda vasıta bilgidir, yaş ve sene, soy ve sop değildir; şimdi adaletli iş gördükleri vakit, makamı eskilere verirler. Hâlbuki eskilik Allah yolunda kadılığa sebep değildir.” buyurmuştur. Doğru söylüyor.

Koçi Bey Risalesi’nin yazıldığı dönemdeki aksaklıklar ile günümüz aksaklıkları arasında bire bir uyuşma bulunmaktadır. Yüzyıllar öncesinden gelen bilgilerin ve önerilerin özetlendiği bu kitabı okuduktan sonra aradan neredeyse uzun yıllar, dört yüz yıldan fazla bir zaman geçmesine rağmen devlet idaresindeki ana sorunlarda pek bir değişiklik olmadığı hissine kapılmamak mümkün değildir. Dört yüz yıldan fazla bir süre geçtikten sonra, birçok alanda bir at boyu mesafe alamamamız bizleri fazlasıyla düşündürmelidir.

Değerli milletvekilleri, ülkemiz, 2016 Yılı Hukukun Üstünlüğü Raporu’nda, 113 ülke içinde 99’uncu sırada yer almıştır. 2014 yılında 99 ülke arasında 59’uncu sırada, 2015 yılında ise 102 ülke arasında 82’nci sırada yer alan ülkemizin son iki yılda 40 basamak birden gerilemesi, adalet ve hukukun üstünlüğü ilkesi hususlarında içinde bulunduğu durum, maalesef, dışarıdan bakıldığında da çok iyi görünmemektedir.

Ülkeler gelişmişliklerini, ne coğrafi konumlarına ne tabii kaynaklarının varlığına ne de nüfusa borçludur; gelişmişliklerini, kurumsallaşmış yapılara, işi ehline vermeye, hukukun üstünlüğü prensibini benimseyip benimsemediklerine borçludurlar. Güney Kore ile Kuzey Kore arasındaki gelişmişlik farkının sebebi burada yatmaktadır. 1950'lerde ülkemizin gerisinde olan Japonya'nın, Güney Kore'nin kısa sürede bu seviyeye gelmesi, bu faktörlerin gerçekleşmesinde aranmalıdır. Güç sadece, siyasetçilerin, iktidarların, bürokratların inisiyatifine bırakılırsa, beklenen ilerlemenin sağlanamayacağı açıktır.

Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Şimdi söz sırası Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Ziya Pir’e aittir.

Buyurun Sayın Pir. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA ZİYA PİR (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; “sayın” demişken saygınlıkla ilgili önce birkaç cümle sarf etmek istiyorum, daha sonra bu sözleşmeye ya da başka bir probleme gelmek istiyorum.

Şimdi Filistin, Filistin’deki eğitimi konuşuyoruz. Eğitimli insanlar önce saygın olmalıdır ve bu yüce Meclisin saygınlığını korumak durumundadır. Bu görev bütün milletvekillerine aittir ama bu görev, aslında bu yüce Meclisin Başkanına da aittir. Ne demek istiyorum? Şimdi bu kuvvetler ayrılığı diye bir şey var bütün demokrasilerde; yasama, yürütme, yargı. Bunların hepsinin yan yana olması gerekiyor. Hiçbirinin öbüründen bir üstünlüğü yoktur, kimse diğerinin alanına girmemelidir, diğerinin hakkını gasbetmemelidir. Bu Meclis Türkiye’deki bütün yasaları ve anayasaları yapmış mıdır? Yapmıştır. Bu yapmış olduğu Anayasa’da şunu diyor bu Meclis: “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” Bu millet şunu diyor: “Benim yapmış olduğum Anayasa’ya göre hiçbir milletvekili tutuklu yargılanamaz.” Hiçbir milletvekili tutuklu yargılanamaz diyoruz biz millî irade olarak. Bunu bilmeyen vekiller olabilir ama üç buçuk sene önce Balbay kararıyla Anayasa Mahkemesi bunu yine yazdı ve hepinize dağıttı. Dedi ki: “Evet, sizin yapmış olduğunuz Anayasa’ya göre hiçbir milletvekili tutuklu yargılanamaz. Buyurun.”

Şimdi, muhtemelen yürütmenin talimatıyla yargı bu kararı, bu yüce Meclisin yapmış olduğu Anayasa’yı hiçe sayıyor ve biz aylardır Meclis Başkanlığına, Başkanına, Başkanlık Divanına diyoruz ki: Ya arkadaş, biz bu yasayı yaptık, yargı bunu hiçe sayıyor; kalkıp iki çift laf etmeniz lazım bu konuyla ilgili. Eğer hâlâ dinlemiyorsa bu yargı sizi, siyasallaşmış yargı bizi hâlâ dinlemiyorsa o zaman, madem biz Anayasa değişikliği yaptık, onu da koyabilirdik, onların da anlayacağı şekilde Anayasa’ya yazabilirdik. Bunu da yapmıyorsunuz. E, efendim, neymiş? “Yargılama süreci başlamış, biz müdahale edemeyiz.” Ya bırakın yargılama sürecini. Sizin bu yargınız, üzerine gittiğiniz yargı, sizin, bu yüce Meclisin yapmış olduğu Anayasa’yı, yasaları hiçe sayıyor, siz hâlâ yargılama sürecinden bahsediyorsunuz; bir bu.

İkincisi: Bu FETÖ’yle ilgili mücadelenizden bahsediyorsunuz her gün. Bana öyle geliyor ki özellikle yargı içinde, benim geldiğim bölgede özellikle bazı hâkimler ve bazı savcılar üzerine yeterince gitmiyorsunuz ya da daha büyük bir ihtimal, onların ne olduğunu çok iyi biliyorsunuz ama önlerine, dosyalarına koyup pis işlerinizi onlara yaptırıyorsunuz.

Yine, bugün gelmiş bir fezleke benimle ilgili, okumuşsunuzdur. Bir yalan üzerinden, yalan… Savcı çağırsın ya da siz, kim istiyorsa, iki dakikada bütün delilleriyle onların tamamının yalan olduğunu önünüze koyabilirim. O yalan üzerinden bir fezleke kurgulanmış, yetmiyormuş gibi basına servis edilmiş, şu anda faşist bir linç kampanyası başlatmış durumdalar.

“Saygınlık” deyince, önce, Sayın Başkan, siz kendi Anayasa’nıza… “Millî irade” diyorsunuz, millî iradenin burada, tecelli ettiği binada yapılan yasalara ve Anayasa’ya önce kendiniz saygı göstereceksiniz.

Bu savcılar ve hâkimler, ne idiği belli olmayan kişiler bir gün sizin başınızı feci şekilde ağrıtacak. Ben, şu anda, avukatlarıma -hem yurt içinde hem yurt dışında- TCK’nın 77’nci maddesini dikkatlice izlemeleri için talimat verdim, bütün partim de bunu yapıyor. Bu olaylar sizin başınızı müthiş şekilde ağrıtacak. 77’ye bir açıp bakın. Oradaki suçlamalardan dolayı zaman aşımı da yoktur, bunu da bildirmiş olalım.

Şimdi gelelim Türkiye’nin kanayan yarası olan başka bir soruna. Hep zeytinden bahsediyoruz, evet, biz de destekliyoruz, zeytinin yok olmaması lazım, o konuda muhalefetimizi de yapıyoruz ama bizim bir de güzel Karadeniz Bölgemiz var. Karadeniz’de Rize’de ve çevre illerinde insanlar geçimini çayla, biraz daha batıda, özellikle Giresun ve Ordu’da da fındıkla sağlar. Ben, bugün CHP grubunun bir önergesi olacaktı fındıkla ilgili, bir cenazeden dolayı geri çekildi ama hazırlık yapmıştım birazcık, Karadenizli olarak çok fazla hazırlık yapmama gerek yok. Fındık problemi nedir? Ağustosta yine fındık toplanacak. Çok kısa, zamanım da fazla yok, o yüzden kısa…

Fındığın büyük, en büyük birinci problemi fındık fiyatlarıdır. Her sene iklimden dolayı bazen fındık fazla olur, bolca, bazen daha az olur. İnsanlar bundan dolayı zaten yeterince fiyat alamadığı için az bir para alır. Bir sonraki fındık toplamaya kadar paraları biter, sonra giderler ya tefecinin ya başkalarının eline düşerler. Bir tefecilik problemi var, bunun nedeni fındığın düşük fiyatıdır. İkincisi: “Manav” diye tabir edilen insanlar vardır, onlara borçlanırlar, fındık topladıktan sonra gidip onlara teslim ederler yine az para alırlar, yine yetmez. Tekelleşme vardır; büyük şirketler toplanır, TMO daha fiyat bildirmeden önce gidip -zaten üretici zor durumdadır- onların elindeki fındığı çok düşük fiyattan, maliyetin altında alarak onları mağdur ederler; vesaire, vesaire.

Burada yapılması gereken şudur: Önce size… 2015 yılının maliyet raporu var elimde, “1 kilo fındık kaça mal oluyor?” Burada, işte, bakıyorsunuz, yetiştirme masrafları var, hasat masrafları var, işte, diğer masraflar; bir de “yan gelirler” diye bir şey koymuşlar, benim üreticimi kandırıyorlar. Yani maliyete yan gelirleri, gelirleri koymazsınız, giderler olur. 1 dekarın gideri -yani 80 kilo fındık gelir oradan- kilo başı 8 lira 30 kuruştu 2015’te. İşte, benim Karadenizli vatandaşım –ben de oralıyım- biraz daha saf, temiz olduğu için Kayserililer kadar kurnaz tüccar olmadığı için –bu, kötü bir şey değil Kayserililer için, iyidir, tüccar olanlar kurnaz olmalı ama bizimkiler o kadar değil- bizimkiler diyor ki: “Ya, benim bu kadar masrafım var ama o kurumuş fındıklardan ya da onun altındaki otu ben satıyorum, oradan da dekar başı bana 55 lira geliyor.” Bunu da maliyetten düşürüp 2015 fiyatını 7 lira 60 kuruşa düşürmüşler ama 8,30 normal fiyatı. Bu sene bu fiyat çok daha fazla artacak. Niye? Bir: Benim seçim bölgemden, Diyarbakır ve o bölgeden insanlar gelemeyecek çünkü çözüm süreci bitti, şu anda gerginlik var, gelemeyecek. Dolayısıyla fındık toplayanların, işçilerin fiyatları çıkacak. Bu fiyat şu anda 8,5-9 arası diye konuşuluyor ama 9’un üzerinde bana göre reel fiyatlar.

Şimdi, TMO gelmiş 9-9,5 lira maliyeti olan fındığa 10-10,5 lira arasında fiyat biçiyor, “O fiyata alırım senin fındığını.” diyor. Ya, Allah aşkına, bakın, bir gömlek üretiyorsunuz; bir gömleğin maliyeti, atıyorum, 5 liradır; onu toptancıya verir, toptancı 10 liraya alır, gider 20 liraya perakendeciye, o da 35-40 liraya halka satar. Yani 5 lira maliyetli olan şeyi 35-40 liraya alırsınız. Fındığın fiyatı, maliyeti 9 lira, 9,5 lira; TMO 10 lira, 10,5 lira veriyor. Bu 1-1,5 lirayla da hani 1,5-2 ton fındığınız vardır, 15 bin lira, 20 bin lira, neyse işte, bir ailenin eline geçiyor, bununla da geçinmek durumundasınız; bu, mümkün değil.

Burada strüktürel bir problem vardır, bunu siz çözemezsiniz, biliyoruz. Siz çünkü liberalizmle, liberal kapitalizm ile sosyal devlet arasında sıkışıp kalmışsınız. Biz çözeriz çünkü bir, biz emekçinin yanındayız, çiftçinin yanındayız; ikincisi, biz sosyal devlet olgusuna inanıyoruz, öyle liberal kapitalizm falan bizim için söz konusu değil; dolayısıyla en hızlı, en güzel şekilde biz onu çözebiliriz.

Çok önemli bir konu Sayın Başkan, vaktim bitiyor, eğer birkaç saniye bana tahammül ederseniz onu anlatacağım.

BAŞKAN – Tahammül ederiz bir dakika efendim, ne demek.

ZİYA PİR (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bu tekellerin, iki tane büyük şirketin ismi var; burada açıklamayacağım, isteyene verebilirim. Bunlar yıllarca Ordu ve Giresun’da o çiftçileri sömürerek, fındık fiyatını düşük vererek onların üzerinden para kazandılar; şimdi gittiler, Çin ve özellikle Şili’de fındık “plantaj”ları kuruyorlar ve o tutarsa, belli bir kaliteyi tutturabilirlerse beş altı sene sonra -Allah korusun- tıpkı buğdayda ve samanda olduğu gibi, biz kendimiz üretmeyeceğiz, bunları yurt dışından ithal etme durumunda kalacağız, Allah korusun.

Sayın Başkan, bence Meclis bu konuya bir an önce el atmalı ve Rize’deki çaycının, Giresun, Ordu’daki fındıkçının problemlerini çözmelidir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Tanrıkulu, 60’a göre, bir dakika…

Buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

22.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün İstanbul Milletvekili Sayın Yeneroğlu söylemediğim bir sözle ilgili söz almış durumda, ona karşılık söz aldım. Teşekkür ediyorum.

Der Spiegel Türkiye Temsilcisi Maximilian Popp bana gönderdiği mesajda ve yayınladığı bilgide “Spiegel için yaptığımız bir röportajda Tanrıkulu’nun Türkiye’ye ekonomik yaptırım uygulanması gerektiğini söylediği iddia edilmiştir, bu doğru değildir. Tanrıkulu konuşmamızda ‘yaptırımlar’, ‘ambargo’ kelimesini telaffuz dahi etmemiştir. Sadece Türk dış politikasının Türkiye'de yapılan dış yatırımlara olumsuz etkileri olacağını belirtmiştir ve makalede de sözlerine bu şekilde yer verilmiştir.” Kendi açıklamasıdır bu, gönderdi ve bunu da sosyal medyada paylaştım. Dolayısıyla “yaptırım”, “ambargo” kelimeleri geçmediği hâlde Sayın Yeneroğlu bunları söylemişim gibi bir algı yarattı ve beni hedef gösterdi.

Tekrar söylüyorum, bu hedef göstermesinden sonra da birçok yerde tehdide maruz kaldım. Dün de bunları ifade etmiştim. Düzeltmek amacıyla söz aldım.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tanrıkulu.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Filistin Devleti Arasında Eğitim ve Yükseköğretim Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/734) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 415) (Devam)

BAŞKAN – Şimdi 2’nci madde üzerinde gruplar adına son söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ardahan Milletvekili Öztürk Yılmaz’a aittir.

Buyurun Sayın Yılmaz. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ÖZTÜRK YILMAZ (Ardahan) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Filistin Devleti Arasında Eğitim ve Yükseköğretim Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu hakkında söz almış bulunuyorum Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, bu anlaşma önemli. Filistin devletini biz tanıyoruz, İsrail’i de tanıyoruz ve esasen hem İsrail’le ilişkiler geliştirdik hem de Filistin’le bir yol almaya çalıştık. Şunu hemen belirtelim: Orta Doğu’da özellikle IŞİD’in ortaya çıkması, Suriye’deki olaylar, Irak’taki gelişmeler, Yemen’deki olaylar Orta Doğu’daki İsrail-Filistin çatışmasını gölgeye itmiş durumda. Bundan beş yıl önce, on yıl önce Orta Doğu’nun bir numaralı sorunu İsrail -Filistin ihtilafıyken şu anda bu gündemin geri sıralarına itilmiş bulunmakta.

Evet, 1947 BM Bölünme Planı’ndan bu yana çok mesafe kat edildi özellikle sorunun çözümü açısından. 1993 yılında Oslo Prensipler Deklarasyonu yayınlandı ve yirmi dört yıl sonra, 2000 yılında Camp David’de bir çaba sarf edildi, daha sonra 2008 yılında Olmert ve Abbas arasında varılan bir mutabakat var ve bu devam edip gidiyor. “Quartet” oluşturuldu, yol haritası oluşturuldu ve maalesef, Filistin sorununda bu zamana kadar beklendiği şekilde bir gelişme kaydedilemedi.

Filistin sorununa bakarken tabii Orta Doğu’nun bütün ülkelerinin doğrudan veya dolaylı olarak bu sorunla bir şekilde irtibatlı olduğunu da bilmemiz lazım.

Bu anlaşma, gündeme getirilen bu anlaşma, bizim önem verdiğimiz bir anlaşma elbette ve kabul edilmesi de uygun. Ancak biz bir taraftan Filistin devletine yardım yapıyoruz, Filistin devletine yaptığımız yardımları böyle ballandıra ballandıra anlatıyoruz ama bu anlaşmanın bir maddesini size okumak istiyorum. 11’inci maddede teknik ve mali düzenlemeler yer alıyor, diyor ki: “Gönderen taraf -yani Türkiye gönderiyorsa eğitim için- kendi heyetlerinin gidiş-dönüş yol giderlerini karşılarken -yani biz kendi heyetimizin gidiş ve dönüş yol masraflarını karşılarken- ev sahibi taraf -yani Filistin tarafı, gariban Filistin tarafı- ise iaşe, ibate giderleri ile heyetlerin bu anlaşma çerçevesinde iştirak ettikleri çalışmalardan kaynaklanan ülke içi ulaşım giderlerini karşılar.” Ya, Allah aşkına, bunu bu anlaşmaya yazmanın anlamı var mı? Ramallah’tan Kudüs’e gitmek için… Biz heyet olarak gittiğimizde de kendi imkânlarımızla gittik. Yani, bu kadar basit bir konuyu böyle bir anlaşmaya koymak… Herhâlde standart bir anlaşma olarak gelmiş, ya gözden kaçmış veya da bir cinlik düşünülmüş. Basit bir konu. Bunu öncelikle belirtmek istiyorum.

Şimdi, bu anlaşmanın, elbette, uygulanması önemli. Yalnız, gündemimizde en önemli konu, bu zamana kadar Filistinliler arasında bir uzlaşma olmadı. Özellikle bugün gündeme gelen Katar’da Filistinliler arasında süren müzakerelerden bir sonuç elde edilemedi yani Hamas ile El Fetih bir araya getirtilip İsrail’in karşısına tek heyet olarak oturtulamadı. Dolayısıyla, burada ciddi manada, Türkiye’nin Filistin konusuna Hamas gözüyle bakması nedeniyle bir ilerleme sağlanamadı.

Katar’da olan gelişmelerde Müslüman Kardeşler nedeniyle Katar’ın eleştiriye konu olması, Katar’ın Müslüman Kardeşler nedeniyle “Terör örgütünü destekliyor.” şeklinde uluslararası kamuoyuna yansıtılması buradaki görüşmeleri de esasen akamete uğratacaktır. Çünkü Gazze’deki oluşum, Hamas, esasen Mısır’daki Müslüman Kardeşler’in Filistin’deki versiyonudur; bunu herkes biliyor. Hâl böyle olunca Katar’daki bu görüşmelerin akamete uğraması kaçınılmaz olacaktır.

Esasen Türkiye’nin yapması gereken neydi? Bu işleri Katar’a bırakana kadar, bu işler orada bir şekilde, bu şekilde bir gelişmeyle akamete uğramadan önce; madem Filistin’e bu kadar destek veriyor, madem Hamas’ı bu kadar himaye ediyor, madem Müslüman Kardeşler’e bu kadar kucak açıyor, o zaman o dönemde bu işi İstanbul’da yapmalıydı, Ankara’da yapmalıydı ve Filistinlileri barıştırabilmeliydi.

Bugün Filistin’de artık iki devletli bir çözüm tartışılmıyor, sadece konuşuluyor. Bugün özellikle Donald Trump’ın iş başına gelmesinden bu yana özellikle tek devlet çözümü üzerinde duruluyor, iki devletli çözüm artık rafa kaldırılıyor neredeyse. Bununla ilgili hiçbir açıklama duymuyoruz. Hâlbuki biz Filistin devletini tanıyoruz, biz Filistin devletini bu zamana kadar tanıdığımızı da hep söylüyoruz ama Trump döneminde özellikle şubat ayında Netanyahu’yla yapmış olduğu görüşmede ortaya koyduğu şekilde, artık “İki devlet de olabilir, tek devlet de olabilir. Siz neyi istiyorsanız ben de onu isterim. Sizin istediğiniz benim de istediğimdi.” demek istiyor. Daha önce neydi? Daha önce tek devlet çözümü gündemde yoktu, iki devlet çözümü vardı. Obama döneminde, Bush döneminde, baba Bush döneminde her zaman iki devletli çözüm gündeme getirildi. Özellikle “Quartet” dediğimiz 4’lünün geliştirmiş olduğu yol haritasında da iki devletli çözüm üzerinde duruldu. Ama bakıyoruz, Filistin davasını iç kamuoyuna bu kadar malzeme edenlerin, burada, bu idealin uğruna orada bir sürü mücadeleyi göğüsleyenlerin şu anda bu ideal ellerinden yavaşça kayıp gidiyor ve buna da esasen kimse ses çıkarmıyor.

Neden böyle oldu biliyor musunuz, kırılma noktası neresi? Evet, “one minute” vardı ve “one minute”nin bir etkisi vardı. Ama “one minute” ne zaman çöpe atıldı? Ne zamanki Mavi Marmara gemisine yönelik operasyonu yapan İsrail askerleri bu Parlamentoda yargısal bütün süreçlerden affedildiği o gün “one minute” efsanesi burada bitti, o geceden sonra sesiniz çıkmıyor. Lütfen, bu Filistin dosyasına biraz sahip olun, sadece kamuoyu için değil.

Bakınız, Donald Trump başa geldiğinden beri enteresan olabilecek açıklamalar yapıyor. Şimdi, İsrail Büyükelçisi kim? New York’ta iflas eden eski bir avukatını İsrail Büyükelçisi atıyor. Başka kimi ne yapıyor? Bakınız, yine, eskiden şirketlerinde çalışan birisini Orta Doğu temsilcisi yapıyor. Başka ne yapıyor? Damadını dış politikayla ilgili konularda görevlendiriyor ve bu, İsrail’in penceresinden Orta Doğu’ya bakışı başlatıyor. Tek devletli çözüme doğru gidiliyor, bugün yerleşimler devam ediyor, sınırlar konusunda hiçbir gelişme yok, Filistinliler arasında uzlaşmada en ufak bir gelişme yok, Katar’daki görüşmeler başarısız, Kudüs’ün statüsü hiçbir şekilde gündeme gelmiyor, “En sonunda karar verilir, her şey üzerinde anlaşılmadan hiçbir şey üzerinde anlaşılmaz.” deniyor ve hiçbir şey elde edilemiyor. Orta Doğu’daki gelişmelerde maalesef, İsrail-Filistin ihtilafının üzerine bir perde çekiliyor. Esasen bizim ülke olarak sorumluluğumuz bundan sonra daha fazla artacak. Çünkü, uluslararası toplumun Filistin davasına bakışında da bir kayma var. Avrupa Birliği pek ilgilenmiyor. Avrupa Birliği, sadece, dönem başkanının yayınlamış olduğu içeriği boş açıklamalarla geçiştiriyor bunları ve daha da önemlisi, Fransa, özellikle Afrika’da kaybetmiş olduğu prestiji tekrar alabilmek için kendi ülkesinde bir Orta Doğu konferansı yaptı ve bir şey elde edemeyeceğini anladı çünkü bu işin kilidi Amerika Birleşik Devletleri’nin elinde.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZTÜRK YILMAZ (Devamla) - Bunun için de hiçbir şey yapılmıyor.

Son, bitiriyorum.

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen, bir dakikada.

ÖZTÜRK YILMAZ (Devamla) – Bunun için, bizim sorumluluk ile yükümlülüğümüz neden artıyor ilave olarak? Çünkü, artık Hamas’a dünyanın bakışı değişiyor, Hamas her ne kadar ilkeler bildirisi yayınladı ve kendisini Müslüman Kardeşler’den uzakmış gibi gösterse de üzerine yapıştırılmış böyle bir damga var. Ve Katar, ev sahibi Katar’ın üzerine de bu damga yapıştırıldı. Şimdi, Türkiye’nin yapması gereken şey şu: İsrail’i tanıyor, Filistin’i de tanıyor, esasen Araplar arasındaki çatışmalar had safhaya ulaşmış durumda. O zaman, bu toplantılar Türkiye’de yapılsın, Türkiye’de yapılsın. Bari en azından kaybettiğimiz irtifa burada sağlansın. Yoksa boşa çalışacağız.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına ilk söz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Erzurum Milletvekili Kamil Aydın’a aittir.

Buyurun Sayın Aydın. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA KAMİL AYDIN (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; ilgili maddede Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi ve sizleri saygıyla selamlıyorum.

Evet, kaldığınız yerden biz de devam edelim. Malum, Orta Doğu coğrafyasını konuşuyoruz. Orta Doğu coğrafyası insanlık tarihi boyunca birçok medeniyete, kültüre, topluluklara ve inanç sistemlerine ev sahipliği yapmış bir coğrafyadır. Bu kadar büyük bir önemi haiz, uzun bir tarihsel geçmişi olan bu coğrafya aynı zamanda büyük mücadelelerin de ana merkezi olmuştur. Bunlara, tabii, çok tipik bir örnek vermek gerekirse en somutları ve belleklerde, hafızalarda en iz bırakanları olması hasebiyle bin yıl önceki Haçlı Seferlerini örnek verebiliriz; bu coğrafyada olmuştur. Aslında, Şarkiyatçılar bunun çok iyi analizini yapmışlardır. Ta o dönemde, bakın, bir gizli bir neden oluşturulmuştur; bir de bunun kamufle edilip, yoğrulup, şekillendirilip açık bir bahaneye dönüştürülmüş hâli söz konusudur. Haçlı Seferlerinin yapıldığı bu coğrafyada yani Müslüman Doğu ile Hristiyan Batı’nın çatışma alanı olan bu Kudüs merkezli birlik etrafındaki Orta Doğu coğrafyasında açık neden özgürleştirmeydi güya; din, inanç merkezli bir özgürleştirme bahanesiydi ama onun altında yatan asıl gizli neden şuydu: Bölgenin mümbit -verimli- gerçekten medeni açıdan çok çok ileride olması, sahip olduğu kaynaklar açısından bir zenginlik arz etmesiydi. O gün nasıl ki asıl nedenler maddi idiyse bugün de yine bu coğrafyada yeniden hesaplaşmalara tanıklık etmekteyiz. Yine asıl neden o yer altı ve yer üstü zenginlikleri; yüz yıl önce de böyleydi, Musul ve Kerkük petrol yataklarının keşfinden sonra bölgede yeni bir Haçlı Seferi ruhu canlandı ve işgal hareketleri başlatıldı. Ne değişti bugün? Bugün yine bir şey değişmedi, söylem hep şu oldu… O gün de özgürleştirmeydi, bundan yirmi beş-otuz yıl önce de, 1991 yılında Irak’ın işgalinde de kullanılan söylem yine aynıydı, yine o oryantalistlerin ortaya attığı özgürleştirme propagandasıydı. Neydi? “Biz Irak’ı özgürleştirmek için buradayız. Saddam gibi bir diktatörden kurtarmaya geldik.” dendi ama asıl neden, işte ta bin yıl önce de Haçlı Seferlerinde kullanılan o bölgenin gerçekten maddi varlığıydı, stratejik varlığıydı. Ne oldu? Diktatör gitti; barış, huzur geldi mi? Gelmedi. Daha sonra, bu “Arap Baharı” ismiyle bölgeye daha şiddetli, daha ağır bedeller ödeterek yayılmaya başladı. Ne oldu, Tunus özgürleşti mi, varlık olarak bir yerlere geldi mi? Libya özgürleşti mi? Suriye özgürleşti mi? Hayır, bunların hiçbiri olmadı, bugün de baktığımızda Filistin aynı bedelleri ödemiş, gerçekten hâlâ ödemeye devam eden bir coğrafyanın, bir kadim insanlığın adı olmaya başladı.

Filistin deyince artık trajedilerle anılan bir kültürden bahsediyoruz. Filistin, Haçlı Seferlerinde eksik kalan, Batı’nın kursağında kalan o intikam duygusunun tezahürüyle özdeş anılmaktadır maalesef. Bugün Katar için de belki aynı şeyler düşünülmektedir. O zaman ne yapmak lazım? Yani bu senaryoları bir an önce altüst edip gerçekten diplomatik olarak -bakın, diplomasi çok konuşma sanatı değildir; diplomasi, biraz amiyane olacak ama iş kotarma sanatıdır- kotarabildiğimiz kadar iş kotarmamız lazım yani elde edebildiğimiz kadar başarılar elde etmek zorundayız. Bu coğrafyada artık biz, gerçekten, umut olmak zorundayız çünkü bu coğrafyada bizim tarihî, kültürel, insani ve inanç bağları çok güçlü olan kardeşlerimiz var, efendim, ülkeler var.

Evet, eğer biz üzerimize düşen diplomasiyi kurallarına uygun, gerçekten millî çıkarlarımızı ötelemeden, bir şekilde ön alma hareketi şeklinde yapmazsak -Allah korusun- bir sonraki belki de üzerinde büyük hesapların yapılacağı -ki 15 Temmuzda bunun ufak bir provası yapıldı- bir coğrafya, bir devlet hâline gelebiliriz.

Şimdi ne demek istediğimi bu mübarek günde bir fıkrayla anlatayım isterseniz; şimdi, bu fıkrayı son günlerde duydum, çok hoşuma gitti: Bir komşunun horozu sabah namazında ezan okuyor, ezan okuyor horoz. Komşu bıçağı alıp koşup geliyor “Bak, ezan okumayı kes, kafanı keserim.” diyor. Horoz diyor ki: “Tamam, okumayacağım.” Komşu gidiyor, ertesi gün horoz normal bir şekilde ötüyor. Komşu -cesaret aldı ya- bıçağı alıp tekrar geliyor “Bana bak, ötmeyeceksin de. Bir daha ötersen kafanı keserim.” diyor. “Emredersiniz.” diyor, korkuyor “Ötmeyeceğim.” diyor. Tekrar gidiyor komşu. Horoz daha bu iki olayın şokunu atlatmadan üçüncü günü komşu bu sefer mazeretsiz, bıçak elinde geliyor. Horoz şaşırıyor “Ne oldu?” diyor. Diyor ki: “Yumurta yumurtlayacaksın yoksa kafanı keserim.” Horoz büyük bir üzüntüyle, mahcubiyetiyle diyor ki: “Keşke ezan okurken kafamı kestirseydim.”

Gerçekten, şimdi, bu horozun durumuna düşmemek lazım yani net tavırlarımızı gerçekten çıkarlarımıza uygun, açık bir şekilde işin başından masaya net bir şekilde koyarak duruşumuzu sergilememiz lazım. Bakın, dünya bu coğrafya üzerinde hesaplar yapıyor ve kapımıza dayanmış artık. Yani tabiri caizse neredeyse artık bize imkânsızı zorlamaya başladılar, bahaneler Katar’a kadar dayandı. Bizim şimdi, gerçekten, biraz önce saydığımız, bütün bu bölgede bir şeyler söylemek için çok nedenimiz var. Değerli milletvekilleri, bakın, tarihî bağlarımız var, kültürel bağlarımız var, akrabalıklarımız var, sadece bölgedeki bir devletle 900 kilometrenin üzerinde bir sınırımız var. Yani bölgeye ilgi duyup inisiyatif almak için nedenimiz o kadar çok ki ama maalesef, özellikle İsrail, Amerika Birleşik Devletleri ve Rusya üçgenli bir güç odağı zaman zaman Birleşmiş Milletlerdeki Güvenlik Konseyinin kararlarını bahane ederek bölgede çok ağır sonuçlar doğuracak inisiyatifler alırken biz niye duruyoruz? Ne yapıyorlar? Efendim, Güvenlik Konseyine talep deyip çok rahat bir şekilde Suriye’nin iç işlerine müdahale edebiliyorlar. Var mı böyle bir hakları? Yok. Hani dünya 5’ten büyük, ne yapıyoruz biz? Bizim sahip olduğumuz nedenlerin birisi var mı onlarda? Allah aşkına, İsrail’in, Rusya’nın ya da Amerika Birleşik Devletleri’nin bölgeyle akrabalığı var mı, bölge insanıyla, mezhep bağı var mı, inanç bağı var mı, sınırdaş mı? Hayır ama söz söyleme hakkı görüyor. Gidiyor, aynen bin yıl önceki gibi, yüz yıl önceki gibi özgürleştirme adına bayrağını, tankını, topunu yerleştiriyor ve bunu da bir şekilde doğalmış gibi, çok güzel, efendim, bir uluslararası diplomasi söylemine dönüştürüp bize yutturmaya çalışıyorlar. Biz ne yapıyoruz? Biz az konuşup çok diplomatik başarılar elde etmek zorundayız. Bunu da Allah’a şükür, şu günlerde, hani musibetlerin belaları defettiği bir dönemde, ülkemizin her şeye rağmen birlik, beraberlik içerisinde olduğu, büyük bir azim ve kararlılık içinde olduğu bu dönemlerde bizim de çok net bir şekilde diplomatik ve gerekirse bunun devamındaki her türlü tedbiri alma zorunluluğumuz vardır. Bu hem bölgedeki ülkelerle ve yaşayanlarla olan ilişkilerimiz hem de tarihî misyonumuz gereği yapmak zorunluluğundan kaynaklanmaktadır diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.03

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.14

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: Sema KIRCI (Balıkesir), Emre KÖPRÜLÜ (Tekirdağ)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 103’üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

415 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Tasarının 3’üncü maddesi üzerinde Halkların Demokratik Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Ertuğrul Kürkcü konuşacaktır.

Buyurun Sayın Kürkcü.

HDP GRUBU ADINA ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; sözlerime, aslında, bugün burada keşke benim yerime Ayhan Bilgen arkadaşımız olsaydı diyerek başlamak istiyorum. Çünkü, üzerinde konuşmakta olduğumuz maddenin kapladığı alan, ilişkiler, tarih, siyaset, kültür bahsinde Halkların Demokratik Partisi milletvekilleri arasında bu konuda Meclise bir feyz verebilecek, ufkumuzu açabilecek, sonuçta, önerileri reddedilse bile bir beyin fırtınasına fırsat verebilecek olan belki aramızdaki oydu. Ancak onu hapishaneden çıkartamayan Meclis kendisini de böyle bir kıymetli katkıdan hem yoksun bıraktı hem de öte yandan yasama sürecinin sakatlanmasını seyretmiş oldu. Vekilleri hapishanede, yasa tartışan bir Meclis aslında tutsak bir Meclistir, yürütme tarafından tutsak edilmiştir, adliye tarafından tutsak edilmiş bir Meclistir. O nedenle, böyle bir Meclisin yapacağı tartışma da ancak bu kadar olabilir, beni Ayhan Bilgen’le ikame eder. Bakalım onun yerine size bazı faydalar sunabilecek miyim.

Birinci mesele, birinci nokta bu anlaşmanın tabii ki onaylanması iyidir. Ramallah’taki Filistin yönetiminin hem dünya çapında tanınırlığa, meşruiyete ihtiyacı vardır hem de Gazze ile Ramallah arasında bölünmüş gibi addedilen Filistin’in aslında ulusal birliğinin sağlanmasına bütün Filistin dostlarının yardımcı olması gerekir. Bu anlaşma bu bakımdan buna bir katkıda bulanabilir fakat bir bütün olarak Türkiye’nin Filistin’e yönelik politikası Filistin’in ulusal birliğini sağlamaya katkıda bulunmaktan son derece uzaktır. İsrail’le yapılan, Mavi Marmara saldırısı sonrasında ortaya çıkan zararların tazminine yönelik anlaşma, esasen, son tahlilde Gazze ile Ramallah arasında Gazze’nin elini güçlendiren, Filistin üzerine yapılacak müzakereleri Gazze’nin avantajlı kılınması üzerinden sağlamaya çalışan, Gazze açıklarında yapılacak olan yüzer limanı hem İsrail hem Mısır hem Gazze arasındaki pazarlıkların konusu hâline getiren bir yönelimle gerçekleşti. O nedenle, bu yaklaşımların hiçbirisi esasen Filistin’e yönelik hakiki, sahici, Filistin’in özgürlüğü ve kurtuluşuna katkıda bulunan bir sonuç yaratmıyor. Nitekim, bugün, Hamas’ın bir şekilde iltica etmiş olduğu Katar’daki sürece alelacele dâhil oluş da bu bakımdan Filistin’deki taraflar arasında Hamas’ın elini tutan, Müslüman Kardeşler’in elini tutan ama Filistin merkez yönetiminin, Filistin Kurtuluş Örgütünün siyasi konumunu dikkate almayan bir yaklaşımdır.

Bu çerçevede, esasen baktığımızda, bugünkü Adalet ve Kalkınma Partisinin Filistin’e yönelik siyasetini bütün Arap dünyasına yönelik siyaseti gibi bir, mezhep kardeşliği; ikincisi, eski Osmanlı hinterlandında yeniden bayrak gösterme tutkusuyla örülen, irrasyonel, irredantist bir siyaset oluşturuyor. Bu çerçevede baktığımız zaman da biz, Türkiye'nin Filistin siyasetinde esasen Filistin’in İsrail işgalinden kurtulması, Filistin’in kendi devletine sahip olarak bir yeni özgür devlet olarak ortaya çıkması sürecine katkıda bulunmaktan çok uzak olduğumuzu görmek durumundayız. İşin doğrusu, sadece bu açıdan değil aynı zamanda, Filistin’in düşmanlarıyla kurulan yakın ilişkiler dolayısıyla da Filistin siyasetinde Türkiye’nin rolünün esasen olumsuz bir rol olduğunu söyleyebiliriz. Bu nedenle, bir tek bu anlaşma imzalandı diye Filistin’le ilişkiler, Filistin halkının davasına katkı gerçekleşmiş olmaz ama öte yandan bunun olması iyidir.

Ben, genel olarak Türkiye’deki bütün hâkim siyasetlerde Arap ülkelerinin, Arap halklarının özgürlüklerine, haklarına ve kültürlerine yönelik ilginin onların tarihsel varlıklarına gerçek bir saygıyla örtüşmediğini düşünüyorum. Dün burada yapılan konuşmalardan birinde Katar meselesine müdahil olmaktan uzak kalmanın tavsiyesinin gerisindeki rasyonel olarak şunun teklif edildiğini duydum ve anladım, hakikaten hayretlere düştüm: “Araplar arasındaki anlaşmazlıklara girmemeliyiz çünkü Araplar bugün kendi aralarında kavga ederler, yarın döner bizimle kavga ederler, o yüzden durmak en iyisidir.” Bir halkı, bir milleti, bir halk topluluğunu, bir kültür topluluğunu bu şekilde tanımlayabilmek için mutlaka ve mutlaka onlara yukarıdan bakan bir yerden konuşuyor olmak gerekir. Oysa mesele Araplar ya da başkaları arasındaki tartışmalarda taraf olup olmamak değil, haklı ile haksız arasındaki tartışmada haklının yanında durabilmektir. Çoğu kez Türkiye, uluslararası siyasetin de bir türevi olarak, kendi uluslararası bağlılık ve bağımlılıklarının bir türevi olarak pek çok kere Arap dünyasındaki anlaşmazlıklar ya da Arap dünyasının İsrail ile ya da Batı dünyası ile anlaşmazlıkları döneminde Arapların yanında durmadı. Cezayir Savaşı’nda, Cezayir’in Özgürlük Savaşı’nda Cezayir Mağrip Araplarının yanında değil, Fransa’nın yanında durdu Demokrat Parti Hükûmeti. Bu ayıbı temizleyebilmek Türkiye'nin kırk yılını aldı. Ancak kırk yıldan sonra Özal Cezayir’e gittiğinde özür dilemek zorunda kaldı Cezayirlilerden ve Türkiye ile Cezayir arasında mantıklı bir ilişkinin temelleri atıldı.

Bugünkü siyasete baktığımızda -Suriye'nin iç siyasetine- öylesine sömürgeci, öylesine saldırgan bir biçimde dâhil oldu ki Türkiye, yarın yeni Suriye yeni temeller üzerinde kurulurken bu Suriye ile ilişkisini nasıl kuracak, bunca insan kaybının, bunca can kaybının hesabını nasıl verecek bilmek mümkün değil. Burada mesele Araplar arası anlaşmazlığa dâhil olmak meselesi değildi, haklı olanın yanında durmak meselesiydi. Şöyle ya da böyle meşru bir hükûmeti yıkmak için kurulmuş olan bir uluslararası koalisyona gözü kapalı destek vermekteydi. O nedenle, ben derim ki bu vesileyle: Eğer biz Filistin’in özgür, İsrail baskısından arınmış, İsrail işgalinden topraklarını kurtarmış, birleşmiş bir özgür ülke hâline gelebilmesine destek olmak istiyorsak genel olarak Arap dünyasına yönelik siyasetimizde hegemonyacılıktan, Osmanlı mirasını canlandırma heveslerinden uzak durmak zorundayız çünkü Arap millî kimliğinin, Arap kültürünün, Arap hafızasının en önemli unsurlarından bir tanesi Osmanlı işgali altında yönetilen halklar olarak, işgal edilmiş halklar olarak geçirdikleri yüzyıllardır.

ABDULKADİR YÜKSEL (Gaziantep) – Osmanlı işgalci değildi Beyefendi.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) – Buradan özgürleşmek, Osmanlı istilasından özgürleşmek Arap mücadelesinin en önemli bileşenlerinden biridir. Onlar ile Türkiye Cumhuriyeti’nin yeniden ortak bir kültüre dâhil olabilmesi, ancak ve ancak sömürgeciliğe, işgalciliğe, tarihî olarak ya da aktüel olarak bunlara karşı çıkan bir politika izlemesiyle ilgilidir. O yüzden bizim Arap dünyasına takdim edeceğimiz şey, bir zamanlar onların efendisi olduğumuza dair Türkiye’yi yönetenlerin hafızasındaki parlak geçmiş değil, Arapların özgür yaşadıkları günlere bugün kendi özgür ülkeleri, kendi özgür yönetimleriyle erişebilmelerine bizim destek olabileceğimize dair bir bilgiyi, bir gerçeği, bir siyaseti takdim etmemizle ilgilidir. O yüzden, bu anlaşma buna benzemektedir, bu nedenle onaylanmalıdır ama onu çevreleyen ortam, onu çevreleyen evren hâlâ bu irredantizmle, bu irrasyonel tarih yorumuyla sakatlanmış durumdadır.

Hepinizi selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Bostancı…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın konuşmacı AK PARTİ’nin dış politikasını ve Filistin’le olan ilişkisini anlatırken irredantist, irrasyonel, mezhepçi bir politik saikle davranıldığını söyledi. Bunlar sataşmadır, bu çerçevede 69’a göre söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun, sataşmadan iki dakika süre veriyorum.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Bunun nesi sataşma ya?

BAŞKAN – Lütfen yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, İzmir Milletvekili Ertuğrul Kürkcü’nün 415 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesi üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; “irrasyonel” akıl dışı demektir, biz akıl dışı davranmıyoruz her şeyden önce.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Bazen şaşırabilir insan.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Akıllardan bahsedilebilir, sizin aklınıza uymayabilir ama burada bir aklın olduğu muhakkak.

“İrredentist”, yani kaybedilen toprakları geri almak istiyormuşuz, öyle bir derdimiz de yok, Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırları belli; her düzeyde bizim dış politikamızın bu tür bir amaca yönelik olmadığı kaç kere ifade edildi. Dışarıdan birileri, sömürgeciliği temsil edenler, zaman zaman bölgede biraz varlık gösteren ülkelere yönelik bu tür suçlamalar yaparlar. Dolayısıyla, aynı suçlamaları burada dile getirmek, biraz söyleyeni farklı bir bağlama taşır, bunun altını çizmek istiyorum.

“Mezhepçi” diyorsunuz, benim reddetmeme gerek yok, AK PARTİ‘nin on beş yıllık dış politikasının gerçekliği bunu reddeder. Nükleer kriz dolayısıyla, İran’la Amerika problem yaşarken, İran’a en önemli desteği veren ülkelerden birisiydi. Biz İran’la aynı mezhepten değiliz ama bölgedeki bir ülke, bir gerçeklik, oradaki insanlara ilişkin bir dayanışma çerçevesinde bir yaklaşım sergiledik.

Keza, Suriye’nin toprak bütünlüğü, Irak’ın toprak bütünlüğü derken yaklaşımımız aynı şekilde. Irak’ta geçmişte problemler yaşanırken Kürtler geldiler Türkiye'ye sığındılar, kapılarımızı açtık.

Bu anlamda, bizim Orta Doğu’ya bakışımız hiçbir biçimde milliyetçi yahut da mezhepçi bir yaklaşım değildir; orada esenliği ve barışı temin edecek, oranın sosyal gerçekliği neyse onların kendi gerçeklikleriyle birlikte barışının sağlanacağı bir bölgesel yaklaşımdır. Bu doğrultudaki çabalarımız on beş yıllık tarihlerde kayıtlıdır.

Teşekkürler. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Sayın Başkan, sadece tutanağa geçmesi için bir açıklamada bulunmak istedim.

“Bizim ülkemizin mezhebi bu değildir.” dedi Sayın Bostancı. Bir ülkenin mezhebi olmaz…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Olmaz, evet.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – …bir ülkenin mezhebi yoktur. Bu şekilde kullanırsak o zaman diğer vatandaşlarımızı dışlamış oluruz.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kerestecioğlu.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Filistin Devleti Arasında Eğitim ve Yükseköğretim Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/734) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 415) (Devam)

BAŞKAN – Şimdi madde üzerinde gruplar adına son söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbay’a aittir.

Buyurun Sayın Balbay. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Filistin’le anlaşma üzerine maddeyi şu anda görüşüyoruz. Orta Doğu ülkeleriyle ilişkilerimizin bir “anlaşma” adı altında konuşulması gerçekten güzel ancak şu anda içinde bulunduğumuz durum, özellikle Katar’la ilgili gelişmeler, bu anlaşmanın, Orta Doğu ülkeleriyle iyi bir diyaloğun çok gerisinde sayın milletvekilleri. Sadece bugün, dün akşam saatlerinden bu yana Katar’la ilgili meydana gelen gelişmelere baktığımızda bile Türkiye’nin hemen, apar topar bu ülkeyle ilişkilerini askerî düzeyde artırıp hemen üsse asker gönderme siyaseti izlemesinin uluslararası alanda nasıl yankılandığına baktığımızda pozisyonumuz hiç de iyi değil ve her şey Sayın Bostancı’nın söylediği gibi akılla da yürümüyor sayın milletvekilleri.

Bakın, Trump’ın -Amerikan Başkanı Trump’ın- gittiği her yerde bir kramp yaşanıyor yani ilişkiler geriliyor. Şu anda gitti Orta Doğu’ya ve döndükten hemen sonra ne oldu? Amerika Birleşik Devletleri’nin bölgedeki en büyük üssünün olduğu Katar’ın, tek kara komşusu olan Suudi Arabistan’la ilişkileri fiilen bozuldu ve yedi ülke bu ülkeye ambargo ilan etti. Birkaç saat önce ajanslara düşen habere göre Amerika’ya soruyorlar: “Sizin oradaki üssünüz ne olacak?” “Terörü destekleyen ülke… Benim üssüme hiçbir şey olmayacak.” diyor. Amerika şu anda bölgedeki gerilimi kontrol etmekte ve ne yazık ki sayın milletvekilleri, Türkiye de tarihinde olduğu gibi bölgedeki sorunların çözümü için devrede olmak yerine bu çözümün değil, sorunun parçası olmak üzere bir yol katetmekte. Hazır, gündemde zeytin yasasını da siz geri çekmişken biz de bir zeytin dalı uzatıyoruz. Gelin, Orta Doğu politikasını, Türkiye’nin geleneksel politikasını dikkate alarak yeniden şekillendirin diyoruz.

Sayın milletvekilleri, bu kürsüde gerek öteki muhalefet partilerinin gerekse iktidar partisinin, Orta Doğu ülkeleriyle tarihimizdeki ilişkiler konusunda ciddi bilgi eksiklikleri olduğunu da görüyorum. Bizim bu ülkelerle ilişkilerimiz, sanki kuruluşumuzda, Atatürk döneminde ve sonrasında hiç yokmuş da şimdi yeni şeyler yaratılıyormuş gibi bakılıyor. Atatürk, Suriye’yle Hatay sorununun çözümü sürecinde bile Suriye manda altında iken o ülkeye büyükelçi göndermişti. Irak manda altındayken büyükelçi göndermişti. Atatürk’e sordular: “Niçin büyükelçi gönderiyorsunuz?” “Nasıl olsa ileride onlar bağımsız devlet olacaklar. Biz şimdiden o ülkelerle ilişkilerimizi bağımsız devlet olmaları özlemiyle geliştirmek istediğimizi hissettirelim.” demiştir. Devamında tabii ki ilişkiler kurmak istemiştir ancak manda yönetimleri devam ettiği için de gelişememiştir.

Sayın milletvekilleri, gündemdeki sorunun bir parçası, İran’da meydana gelen gelişmelerle ilgili olarak da yine tarihimizde bu bölgenin barış içinde yaşadığı dönem, 1937 yılında Tahran’daki Sadabat Sarayı’nda imzalanan, Türkiye’nin, Irak’ın, İran’ın ve Afganistan’ın katıldığı o Sadabat Paktı’dır. O pakt, ne zaman sona ermiştir? 1981’de. İran-Irak Savaşı ne zaman çıkmıştır? 1980’de. Neye mal olmuştur? 1,5 milyon insanın ölümüne.

İşte, bizim bölgedeki pozisyonumuz, geçmişte barışa dönüktü. O ülkenin kendileri arasındaki ilişkilerde en azından Türkiye, ne olursa olsun soruna değil, çözüme katkıda bulunmak üzere devredeydi. Sadabat Paktı imzalanırken İran ve Irak “Buna bir madde ekleyelim.” dediler. Türkiye sordu: “Nedir?” Aynen şunu önerdiler Türkiye’ye: “İran ile Irak arasında sorun çıkarsa Türkiye ara bulucu olsun.” dediler.

İşte, böyle bir tarihten, şimdi Orta Doğu’daki bütün sorunların neredeyse bir parçası olmak üzere devam ediyoruz. Burada iktidar partisi… Evet, bölgede etkin olmalıyız, bölgede Türkiye'nin çıkarlarını korumalıyız ancak dünden itibaren yaşanan gelişmeler şöyle yorumlandı uluslararası alanda da: “Sünni blok çatladı.” “Şii bloka karşı oluşturulan Sünni blok ilk kez çatladı.” yorumları yapıldı ve Türkiye'nin yer aldığı bölüm ile yer almadığı bölüm arasında bir derinleşme olduğu vurgulandı. İşte, böyle bir ortamda biz Katar’a asker gönderdik. Katar Dışişleri Bakanı da açıklama yaptı, dedi ki: “Türk askeri burada çözüme katkıda bulunacak.”

Biraz önce Sayın Bostancı “Toprak kazanma vesaire herhangi bir kaygımız da yok.” dedi. Sadece Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri dört kez soru önergesi verdiler, üç gün önce de ben verdim. Şimdi size soruyorum sayın milletvekilleri: Orta Doğu’daki sorunların çözümü için devreye giriyoruz da burnumuzun dibinde, İzmir, Aydın ve Muğla illerinin devamında olan Ege Denizi’ndeki 18 adanın Yunanistan işgali altında olmasına niçin sessiz kalıyorsunuz? Bu soruyu -burada, tabii, Orman ve Su İşleri Bakanı var ama- biz Dışişleri Bakanına sorduk, yanıt alamayınca artık Savunma Bakanına soralım dedik, belki bu konuda bir fikri vardır, belki bize bir ışık verir diye ama oradan da bir yanıt alamadık.

Sayın milletvekilleri, Lozan Anlaşması’yla Türkiye Cumhuriyeti’nin toprakları içinde yer alan 18 ada ve 1 kayalık, şu anda Yunanistan’ın fiilen işgali altında. Sayın İsmet Yılmaz, Millî Savunma Bakanı iken bu soru sorulduğunda “Evet, Lozan’a göre bu adalar bizim topraklarımızdır ve bizim topraklarımız olarak devam etmektedir.” dedi. Ancak, Binali Yıldırım İzmir Milletvekili olarak o adalardan birine gitmek istediğinde pasaport kullanmak zorunda kaldı.

Buradan soruyorum: Orta Doğu’daki sorunların çözümü için bu kadar hassas olan, gerektiğinde bir yıl sonra gelecek bir anlaşmayı bugüne çekebilen ve oraya 5 bine kadar asker göndereceğini ilan eden Türkiye, Ege Denizi’ndeki bu işgale niçin sessiz? Bu kadar sessiz kaldığına göre insanın aklına şu geliyor: Acaba Hükûmetin bizim bilmediğimiz bir haritası mı var? Acaba Hükûmetin bizim bilmediğimiz bir anlaşması mı var? Çünkü Ege adalarının, 18, adanın şu anda Yunanistan işgali altında olmasını kabul etmek demek Sevr’in hortlamasını kabul etmek demek. Çünkü Birinci dünya Savaşı sonrasında İzmir işgal edildiğinde, saraydan “Hayır, bu, işgal değildir.” diyenler vardı. Ama şu anda İzmir’in, Aydın ve Muğla’nın burnunun dibindeki bu adalar, sayın milletvekilleri, hem işgal altında hem de bu adaların Lozan Antlaşması’na göre silahsız olması gerekirken tümü silahlı ve bu silahların hemen tümü de Türkiye’ye doğru çevrilmiş durumda.

Gerçekten merak ediyorum, hani Cumhurbaşkanı işareti gösteriyor “Bu, vatanda birlik, yurtta birlik, devlette birlik.”… Tamam da toprakta birlik diye bir şey yok mu? Toprak bütünlüğü diye bir şey yok mu? Gerektiğinde, Türkiye'nin sınırlarında 1 milimlik sorun olduğunda bunu büyüten ve “Bir toprak parçasını, bir çakıl parçasını bile vermeyiz.” diyen Hükûmet, 18 adaya karşı niçin sessiz? Ki bu adalar, 1913’te, 1914’te Londra Antlaşmalarıyla Türkiye’den çıkmıştı ancak Lozan’la o günün koşulları içinde belli bölümü, Türkiye topraklarına katıldı ama siz, bu adaların işgalini kabul etmekle, cumhuriyetin kuruluşundan bu yana, sayın milletvekilleri, ilk kez bu kadar büyük bir toprak kaybına da evet demiş oluyorsunuz.

Sayın milletvekilleri, Ege’yle ilgili biz de soruları sormaya devam edeceğiz.

Yine bir konu daha var bu Ege adalarıyla ilgili. Şu anda Yunanistan, oralarda belediyeler kurmak üzere, oraların yönetimleriyle ilgili yerel yapılandırmalar oluşturmakta. Türkiye’ye yüzme mesafesindeki, hatta bağırma mesafesindeki bu adalara karşı Hükûmetin sessizliğini anlamakta gerçekten zorluk çekiyoruz. Bunun özü… Bu sessizlik devam ederse, bizim aklımıza, hakikaten, bu Sevr özlemcilerine karşı acaba herhangi bir yumuşama mı var ya da bizim bilmediğimiz bir harita mı var sorusu geliyor.

Sayın milletvekilleri, gündemde Katar… Gerçekten bu bölgenin barış içinde olmasını bizler de istiyoruz. Ancak Türkiye’nin şu anda içinde bulunduğu politika tıpkı… Şu anda Filistin anlaşmasını konuşuyoruz ama AKP Hükûmeti, başından beri Filistin’de de taraf tuttu, tarafların içinde taraf tuttu ve bugünkü noktaya geldik. Bütün dünyanın “Sünni blokta ilk çatlama” dediği bu gidişe lütfen bir sorunun parçası olarak bakmayın diyorum.

Hepinize çok teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Böylece tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi tümünün oylaması açık oylama şeklinde olacaktır.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, bundan sonraki uluslararası anlaşmaların oylamalarının tamamının da ayrı ayrı elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Şimdi açık oylamaya başlıyoruz.

Oylama için üç dakikalık süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN -Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Filistin Devleti Arasında Eğitim ve Yükseköğretim Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:

“Kullanılan oy sayısı : 197

 Kabul                         : 195

Ret                             : 1

Çekimser                     : 1(x)

                        Kâtip Üye                                                        Kâtip Üye

                     Emre Köprülü                                                     Sema Kırcı

                        Tekirdağ                                                         Balıkesir”

Böylece tasarı, kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

3’üncü sırada bulunan Birleşmiş Milletler Çölleşmeyle Mücadele Sözleşmesinin Kuzey Akdenize Dair Ekinin Bölgesel Uygulamasına Yönelik İstanbul Türkiyede Bölgesel Koordinasyon Birimi Kurulmasına İlişkin Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler Çölleşmeyle Mücadele Sözleşmesi Sekretaryası Arasında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyon Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

3.- Birleşmiş Milletler Çölleşmeyle Mücadele Sözleşmesinin Kuzey Akdenize Dair Ekinin Bölgesel Uygulamasına Yönelik İstanbul Türkiyede Bölgesel Koordinasyon Birimi Kurulmasına İlişkin Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler Çölleşmeyle Mücadele Sözleşmesi Sekretaryası Arasında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/761) ile Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 471) ( x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon raporu, 471 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümünün maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

BİRLEŞMİŞ MİLLETLER ÇÖLLEŞMEYLE MÜCADELE SÖZLEŞMESİNİN KUZEY AKDENİZE DAİR EKİNİN BÖLGESEL UYGULAMASINA YÖNELİK İSTANBUL TÜRKİYE’DE BÖLGESEL KOORDİNASYON BİRİMİ KURULMASINA İLİŞKİN TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE BİRLEŞMİŞ MİLLETLER ÇÖLLEŞMEYLE MÜCADELE SÖZLEŞMESİ SEKRETARYASI ARASINDA ANLAŞMANIN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) 23 Ekim 2015 tarihinde Ankara’da imzalanan “Birleşmiş Milletler Çölleşmeyle Mücadele Sözleşmesinin Kuzey Akdeniz’e Dair Ekinin Bölgesel Uygulamasına Yönelik İstanbul, Türkiye’de Bölgesel Koordinasyon Birimi Kurulmasına İlişkin Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler Çölleşmeyle Mücadele Sözleşmesi Sekretaryası Arasında Anlaşma”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – 1’inci madde üzerinde gruplar adına ilk söz, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Sibel Yiğitalp’a aittir.

Buyurun Sayın Yiğitalp. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, bıkmadan usanmadan size yine Sur’u anlatacağım çünkü Sur’da yaşanmış ve devam eden yıkımlar ve mağdur eden, zorla tehcir eden, insansızlaştıran politikalardaki ısrarınızdan dolayı, ben de oranın vekili olarak sorumluluğum gereği ve orada yaşayan biri olarak bunu anlatmak gibi bir sorumluluğa sahibim.

Bakın, burası Sur, yedi bin yıllık tarihî mekân olan Sur, şu alanın tamamı Sur. Burada, şu alana -burası, tamamen çoraklaşan- o küçücük dar küçeleri olan Sur’un mahallelerinin olduğu yere baktığınızda, kocaman kocaman bulvarlara dönüştü. Bakın, sadece üç dört tane yapı var. Israrla bakmanızı istiyorum, şu alan, tamamen yıkıldı ve hâlen yıkılmaya devam ediliyor. O yetmedi, geçen yıl, 2016’da Martın 9’unda İçişleri Bakanı Sayın Efkan Ala “Operasyonlar bitmiştir.” dedi ve on altı aydır, hâlen şu mahallelere girilemiyor, hâlen burada polis barikatları var, hâlen buraya, yaşadığı yere, ne durumda olduğunu görmek açısından bakma hakkına sahip olmasına rağmen hiçbir insan giremiyor. Bakın, buradaki binlerce ev gitti.

Şu anda da şuradaki iki mahalle, Ali Paşa ve Lalabey Mahallerinde, yaklaşık 6 bin insanın yaşadığı, 300 ailenin olduğu yerde yine 21 Mart 2016’da alınan acele kamulaştırma kararı üzerinden oraya da baskı uygulanıyor; elektrikleri, suları kesiliyor ve geceleri TOMA’larla orada anonslar yapılıyor, “Çıkın, çıkmazsanız eğer, biz sizi buradan zorla çıkarırız” diye basınç uygulanıyor, zorun aygıtlarıyla basınç uygulanıyor ve burada mesele, Kürt olunca, Kürt’ün evi olunca, Kürt’ün tarihi olunca, insanlar da Kürt olunca garip bir terörize etme hâli, garip bir kriminalize etme hâli, onun kimliğine, diline, inancına saygı duymadan, yok sayarak, hiçleştirerek, inkâr ve imha temelinde bir siyaset güdülüyor.

Buraya yedi bin yıl boyunca 40 tane medeniyet gelmiş, her medeniyet, arkasında bir tarih bırakmış; kimi cami yapmış, kimi kilise yapmış, havralar oluşturulmuş, dar küçeler üzerinden değişik oymalar, orada inanılmaz bir tarihî zenginlik var ama bakıyorsunuz, yedi bin yıl boyunca 40 medeniyetin bıraktığı tarihin arkasına bakıldığında, bu esere baktığınızda, şu esere baktığınızda, bu eserle ne kadar övünseniz -tırnak içinde- azdır!

Yedi bin yıllık tarihe yaptığınız şeye bakın. Yedi bin yıllık tarihi ne hâle getirdiniz, ne hâle getirdiğinize bir bakın. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

TAHİR ÖZTÜRK (Elâzığ) – Bir şey olmamış.

SİBEL YİĞİTALP (Devamla) – Bir bakın, bu hâle nasıl getirdiniz ya! Binlerce insan, yedi bin yıl boyunca yaşanmış bir tarih, medeniyet müzesi…

TAHİR ÖZTÜRK (Elâzığ) – Hiçbir şey olmamış!

SİBEL YİĞİTALP (Devamla) – Tabii, sizin için hiçbir şey olmaz. Orada çocukluğunuz geçmedi, kimliğiniz yok, dedenizden, atanızdan kalan bir yer olmadığı için böyle konuşuyorsunuz.

TAHİR ÖZTÜRK (Elâzığ) – Sizden daha iyi biliyoruz!

SİBEL YİĞİTALP (Devamla) – Masa üzerinden siyaset yaptığınız için bunu konuşuyorsunuz, masa üzerinden insanları tekçiliğe mahkûm ettiğiniz için böyle konuşuyorsunuz. Sizler böyle konuştuğunuz için bu hâle geldi.

Ve iki mahalle, bakın, iki mahalleden bahsediyorum, elektrikleri, suları kesildi. Mübarek ramazan ayındayız, değil mi? O insanlar da Müslüman, ki ben bütün inançlara saygı duyuyorum ama mübarek ramazan ayı olduğu için söylüyorum bunu. O insanların elektriği, suları kesilerek, susuzluğa ve elektriksizliğe mahkûm edilerek zorla çıkarmak hangi inançta var? Hangi inançta var, sorarım ben size. Bunu hiçbir şekilde asla ve asla…

Elbet bir gün gideceksiniz ama arkanızda bıraktığınız bu tahribatlarla, bu yok etmelerle, bu yıkımlarla anılacaksınız. Bakın, bu yıkımlarla anılacaksınız.

O yetmedi, bakın, size şunu söyleyeyim: Orada Sur’un yüzde 82’si kamulaştırıldı. Yüzde 12’si niye kamulaştırılmadı, biliyor musunuz? TOKİ’ye verildiği için kamulaştırılmadı. Orada 55 bin esnaf çalışıyor, küçük işletmeci çalışıyor. Küçük işletmeciler, hayatını, yaşamını oradan geçindiriyor ve Diyarbakır’ın ekonomisinin kalbidir Sur ama bakıyorsunuz, 55 bin esnaf bile görünmüyor. Onun dışında… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Biraz sessizce, biraz vicdanınız varsa dinleyin, vicdanınız yoksa aklınızla dinleyin.

Onun dışında, bakın, masa başında kararlarla bu iş olmuyor. Size şunu söylüyorum: Ali Paşa ve Lalabey Mahallelerinde hiçbir mesele yokken neden evler yıkılıyor? Ne amaçla yıkılıyor? Bir dönem Başbakan şunu söylüyordu: “Biz orayı Toledo yapacağız.” O hayallerine ulaşamadan, erişemeden gitti. Bir başkası geldi, bir başka şey yapacağız dedi, o da gitti. Her gelen, kendi hayalini orada kurmaya çalışıyor ve oradaki yaşamı kendi hayalleri üzerinden inşa etmeye çalışıyor. Orada bir yaşam var, binlerce yıldır yaşayan, canlı bir tarih var zaten. Sizin veya bizim, benim veya bir başkasının onlar üzerinden siyaset yapma hakkı yok. O insanların orada yaşama hakları var; kimlikleriyle, dilleriyle, inançlarıyla yaşama hakları var ve bu, bizim insani, ahlaki, vicdani temsiliyet sorunumuzdur.

Benim nasıl bugün bu sorunu anlatmak gibi bir sorumluluğum varsa sizin iktidar olarak o sorunu çözmek gibi bir sorumluluğunuz var. Bugün eğer orada bu kadar büyük bir alanın yıkımı konusunda ısrar ederseniz -7 bin yıllık tarihin yıkımı konusunda ısrarınız sadece sizin için değil- bundan sonra arkada bırakacağınız enkazlarla tartışılacaksınız.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Kırklar Dağı görünüyor mu orada? Yıkıldı mı orası?

SİBEL YİĞİTALP (Devamla) – Kırklar Dağı… Kırklar Dağı’nı da söyleyeyim ben size, bizim yüzleşmeyeceğimiz hiçbir şey yoktur. Biz, insanların, halkın itirazına, reddettiği her konuya saygı duyarız. Bakın, itiraz etti, reddedildi ve itiraz edenin itirazına saygı duyuldu ve orada durduruldu. Bugün o insanlar evinden çıkmak istemiyorlarsa ona saygı duyup “Evinde kal.” demek gibi bir mecburiyetimiz var. Zaten o insanlar, 90’lı yıllarda gelmiş, çoğu da göçle gelmiş insanlar, çoğu da yoksul insanlar. Yani şunu mu söylüyorsunuz: “Zaten yoksuldur, zaten göç etmiş, zaten savaştan mağdur edilmiş; bir de biz onları burada mağdur edelim.” Bu mu sizin politik anlayışınız? Bu mu insana bakış açınız? Bu mu bu halka verdiğiniz emek? Bu mu bu halka verdiğiniz değer? Yetmedi mi ya! Her yer yakılıp yıkılıyor, yetmiyor mu daha? Türkiye'nin içindeki Kürt’ünle savaş, Türkiye'nin dışında, Rojava’daki Kürt’le savaş; yeter ki Kürtler hiçbir şeyin sahibi olmasın! Bu, nasıl bir anlayıştır? Bu, neyin bitmeyen kinidir, bitmeyen bir öfkesidir? Bu hâlinizle hem kendi Kürt’ünüzü düşman ettiniz kendinize hem kendi sınırınızdaki Kürtleri düşman ettiniz kendinize ve Orta Doğu’nun en bataklık, en acımasız, en krizli dönemine girdiniz, sadece siz girmediniz, hepimiz girdik. Hepimizin canı yanıyor, orada ölen her insan hepimizin canıdır, hiç fark etmez, askeri, polisi, gerillası, çocuğu çünkü hepsinin bir anne babası var, hepsi, bu halkın çocuklarıdır. Burada yapılması gereken bu değildir. Burada yapılması gereken, çözüm ve müzakerenin zeminini oluşturmaktır ve bir an önce ölümleri durdurmaktır.

Ben bunları söylemekten yoruldum, her gün çözüm ve müzakere üzerinden bunu söylemekten gerçekten ben usandım. Bu kadar umarsızca yaklaşıma karşı da gerçekten inanılmaz düzeyde bir hayal kırıklığı yaşıyorum. Diyorum ki: “Ramazan ayıdır, insanlar oruç tutuyor.” Hani siz çok kutsuyorsunuz ya, iki saat sonra gidip insanlar iftarını açacak, Allah’ın karşısında dua edecek ve diyecek ki: “Allah’ım, beni affet.” Peki, bunu söylerken bu evleri yıkılanlardan da aldığı beddualardan dolayı, Allah’ın yanında kulun hakkını yemenin hesabını verecek mi? Asla veremeyecek. Her şey affedilir ama kul hakkı asla affedilemez.

Ben ısrarla şunu söyleyeceğim: Burası o halkındır, orada yaşayan insanlarındır. Tekçi zihniyetle, kapitalist sistem üzerinden sadece rant alanı oluşturarak birtakım zümreye peşkeş çekilmesini oranın yaşayanı olarak, oranın insanı olarak ve oranın vekili olarak ben bile kabul etmiyorum; bırakın, o insanlar kendi evinin yıkılmasını asla kabul etmeyecektir. O yetmiyor, oranın valisi, kaymakamı arıyor, diyor ki: “Çıkacaksınız.”, diyor ki: “Ben çıkmak istemiyorum, benim evimdir.”, diyor ki: “Sen çıkmazsan ben kendi yöntemlerimle seni oradan çıkaracağım. Sana öyle bir şey yapacağım ki…” Bunu hangi hakla yapıyor? Bu, neyin kibridir? Siz bu ülkenin Hükûmetiyseniz 80 milyon insanın Hükûmetisiniz, sadece size oy verenlerle veya size biat, itaat edenlerle bunu yapamazsınız. Oradaki insanların yaşamına, kimliğine, tarihe saygı duymanız gerekir. Farklı düşünüyor. Farklı düşünmesi, sizi ona düşman edecek anlamına gelmez, o insanların çocuklarını yok sayıp terörize etme anlamına gelmez.

Filistin çocukları için ağlıyorsunuz, Kürt çocuklarını “terörist” ilan ediyorsunuz? Filistin çocukları için eylemler yapıyorsunuz, yanı başınızdaki Kürt çocukların bedenleri buzdolaplarında bekletilirken buradan gülümseyerek, kahkaha atarak bakıyorsunuz. Oradaki Kürtler, bunu görmüyor mu sanıyorsunuz? O Kürt çocuğunun annesi, sizi görmüyor mu sanıyorsunuz? Onlara karşı sizin hiçbir vicdani sorumluluğunuz yok mu? O insanlara karşı hiçbir insani duygunuz kalmamış mı?

Ben son kez söylüyorum, Ali Paşa Mahallesi ve Lalabey Mahallesi’nde olan yıkım için son kez söylüyorum, buradaki sorumlulara söylüyorum: Orayı yıkmak, oradaki binlerce tarihi yıkmak tarih karşısında, insanlık karşısında, bütün değerler karşısında en amasız, en sert şekilde mahkûm edilecektir. Bunu kimse unutmasın. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Yiğitalp, özellikle birkaç hususu benim ifade etmem gerekiyor. Kürt çocuklarını terörist eden hiç kimse yok, gören hiç kimse yok. Kürtlerle terör örgütünü ayırmanız lazım, kim olursa olsun…

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Ceylan Önkol kimdi? Şırnak’ta panzerin öldürdüğü iki çocuk?

BAŞKAN – Bakın, orada Kürtlerle bir savaş yok, tam tersine, Kürtlere en büyük zulmü uygulayan PKK terör örgütüyle devletin vermiş olduğu bir mücadele var. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Hamaset yapmayın.

BAŞKAN – Hiç kusura bakmayın, hiç kusura bakmayın.

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Ben kusura bakarım, hamaset yapıyorsunuz.

BAŞKAN – Hamaseti siz yapıyorsunuz, lütfen sözlerinize dikkat edin.

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Şırnak’ta iki tane çocuk uyurken, eve giren panzerle ölürken nasıl söyleyebilir misiniz bunu?

BAŞKAN – Dikkat edeceksiniz, dikkat edeceksiniz, hayır.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Siz dikkat edeceksiniz. Tarafsız yönetmek zorundasınız Başkan.

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Her gün insanlar öldürülüyor.

BAŞKAN – İnsanları öldüren terör örgütüne de bir iki laf etmeniz lazım.

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Panzer, eve girip uyuyan çocukları öldürmedi mi?

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sisteme girdim, konuşmak istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun efendim...

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Alayınız teröristsiniz. Kahretsin!

BERDAN ÖZTÜRK (Ağrı) – Sen konuşma, boş boş konuşma ya.

ABDULKADİR AKGÜL (Yozgat) – “Konuşma”, neye konuşma!

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Yahu ne oluyor ya, ne oluyor ya?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bir saniye, Sayın Altay’a söz verdim.

Buyurun Sayın Altay.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

23.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, oturumu yöneten Meclis başkan vekillerinin Meclis Genel Kurulundaki tartışmalara katılmamaları gerektiğine ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın hatibin konuşmalarında benim de katılmadığım yönler var, ayrı. Türkiye’de sizin de belirttiğiniz gibi bir Kürt realitesi, Kürt sorunu olduğu da bir vakıa, PKK terör örgütü kaynaklı bir terör sorunu olduğu da bir vakıa. Ancak burası Meclis, burada sayın hatibin mensubu olduğu partinin dışında da üç tane siyasi parti var. Bir yol olmasın diye -bu, bir gelenek oluyor- size İç Tüzük hatırlatmayı zül sayarım ama sizin bu tartışmaya müdaheleniz doğru değildir, değildir Sayın Başkan. Burada iktidar partisi cevap verebilir, ana muhalefet partisi cevap verebilir, diğer muhalefet partisi cevap verebilir. Yani, insani refleksinizi de anlarım, saygı duyarım ama bu, bir yol oluyor. Oturumu yöneten Meclis başkan vekillerinin, Meclis Genel Kurulundaki tartışmalara katılmamaları gerekiyor. Bunu, bir iyi niyetle ve samimiyetle... Sadece sizinle ilgili de değil, diğer başkan vekilleri için de zaman zaman bu geçerlidir, bunu doğru bulmuyoruz Sayın Başkan. Burada bir yasama organı olarak görev yapıyorsak bizi bağlayan -ileride değişir, bilemem- İç Tüzük’e uymak zorundayız.

Böyle bir değerlendirme yapmayı zaruri gördüm.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Altay, İç Tüzük’ü biliyorum, elimden geldiğince Anayasa’ya da İç Tüzük’e de uymaya çalışıyorum ama gerçekten, söz konusu ülke olunca, söz konusu millet olunca, söz konusu bayrak olunca, söz konusu vatan olunca da herhâlde bizler de iki çift laf ederiz diye düşünüyorum ben. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ya, bir Meclis Başkan Vekili olarak bizlerin de bir kanaati olur yeri geldiğinde, ülkenin bölünmez bütünlüğü noktasında ifadelerimiz olur.

LEYLA BİRLİK (Şırnak) – Vatan, hepimizin vatanıdır.

NİHAT AKDOĞAN (Hakkâri) – Sizden daha çok seviyoruz. İnanın, sizden daha çok seviyoruz.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan, yaptığım konuşmaya verdiğiniz cevapla, benim konuşmamı dinlemeyen ya da sonuna yetişen biri, sizin bu konuşmanızı duyunca der ki: “Engin Altay, vatana, bilmem şuna buna aykırı bir...” Ya, Sayın Başkan, bunu yapmayın. Bu vatanı koruyacak burada 550 milletvekili vardır. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – İşte o 550’den biri de benim Sayın Altay, 550’den biri de benim, haklısınız.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Tarafsız olacaksınız.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Olmaz efendim, olmaz, olmaz, olmaz Sayın Başkan. Sayın Bahçekapılı burada, görev alır, oraya oturur, siz buradan yaparsınız, kendisi de benim size yönelttiğim eleştirileri... Eleştiriler onun Başkanlığında da zaman zaman oluyor. Bu, doğru değil efendim. İç Tüzük 64 açık. Bana diyorsunuz ki: “Ben biliyorum.”

BAŞKAN – Biliyorum ben.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – E, biliyorsanız buna uyulacak Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Uyuyorum efendim.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Yani, milletvekillerinin hassasiyetleri var. Evet, söz konusu vatan, elbette ama o bölgede yaşayan Kürt vatandaşlarımıza eziyet eden, devlet görevlisi kisvesi altında da bir sürü vatan haini olduğunu ben biliyorum.

ABDULKADİR AKGÜL (Yozgat) – Temizliyoruz, temizliyoruz.

BAŞKAN – Bütün vatan hainlerini kınıyoruz ama terör örgütlerine de aynı şekilde sert bir mücadeleyle de karşılık veriyoruz.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Muş, buyurun.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, hatip konuşmasında bize “Kürtlere gelince yok sayıyorsunuz, onları terörize ediyorsunuz, evlerini yıkıyorsunuz.” gibi bizim asla kabul edemeyeceğimiz açık sataşmalarda bulunmuştur, bundan dolayı söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Muş.

İki dakika süre veriyorum.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Başkan cevap verdi zaten.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Ahmet Aydın cevap verdi zaten Sayın Muş.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Diyarbakır Milletvekili Sibel Yiğitalp’in 471 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’de yaşayan herkes Türkiye Cumhuriyeti devletinin eşit yurttaşlarıdır; batıda yaşayan birisinin hangi hakları varsa, doğuda da, kuzeyde de, güneyde de yaşayan her bir vatandaş aynı haklara sahiptir. Bizim her zaman şunu kesinlikle kabul etmemiz doğru değildir: Irkçılığı kabul edemeyiz. Bakın, burada konuşma baştan sona “Kürtlerin evlerini yıkıyorsunuz, onlara sıra gelince yok sayıyorsunuz, onları terörize ediyorsunuz, ekmeklerini alıyorsunuz, aşlarını alıyorsunuz…” Siz Halkların Demokratik Partisi değil misiniz? Halkların, değil mi?

NİHAT AKDOĞAN (Hakkâri) – Ya, ramazanda su kesilir mi?

MEHMET MUŞ (Devamla) - Ama, buraya gelince sadece Kürt kimliği üzerinden bir konuşma, başka bir şey göremiyorum ve o da yanlış ve yanlı.

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Milleti halklara bölmeyin, lütfen ya.

MEHMET MUŞ (Devamla) – Bakın, değerli milletvekilleri, derdimiz vatandaşlarımız değildir.

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Bu ülke halklar aşamasını aştı, millet oldu ya; tuzağa düşmeyin ya.

MEHMET MUŞ (Devamla) - 80 milyonun hepsi, benim ne kadar Türkiye Cumhuriyeti’nde haklarım varsa doğuda, güneydoğuda, başka bir bölgede yaşayan vatandaş da aynı haklara sahip bu ülkede.

Sur’da yaşanan hadiseler terör örgütünün kendisine bir egemenlik alanı oluşturmak için başlattığı çukur savaşlarıydı, çukur eylemleriydi.

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Kabile zihniyetini canlandıracaksınız ya.

MEHMET MUŞ (Devamla) - Ne yapacaktı devlet, kendi egemenlik sınırları içerisinde bir terör örgütü kendisine bir alan oluşturmaya çalışıyorsa bunu izleyecek miydi? İzlemez değerli milletvekilleri. Dünyanın hiçbir yerinde devlet kendi sınırları içerisinde kendisine bir hükümranlık alanı kurmaya çalışan bir yapıya kesinlikle müsaade etmez. Orada o çukurları kazanlar teröristtir. O çocukları katledenler teröristtir. Dürümlü’de 16 vatandaşımızı havaya uçuran ve sizin gidemediğiniz o Dürümlü’de o insanları katledenler teröristtir, “gerilla” diyerek onları masumlaştıramazsınız. “Gerilla” diye bir şey yoktur, teröristtir onlar; adını doğru koyacaksınız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Açıyorum mikrofonunuzu.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Hayır, buradan konuşmayacağım çünkü sataşmadan dolayı söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun, size de iki dakika süre veriyorum.

3.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Öncelikle Sayın Başkan, “burada ifade özgürlüğü var mı, bu Meclis kürsüsünde milletvekilleri düşüncelerini ifade edebiliyor mu, bunu sormak isterim. Gerçi yokmuş çünkü bunu tutuklu vekillerimizle görüyoruz; burada söyledikleri her sözü dışarıda söylediklerinde onların dokunulmazlığı kaldırıldı.

Şimdi, sayın hatip, bizim hatibimiz yani Sibel Yiğitalp, Ali Paşa ve Lalabey Mahallelerinden söz etti, çok özel iki mahalleden söz etti, hiçbir operasyon olmayan iki mahalleden. Bu mahallelerde mülkiyet hakkı gasbedildi, sağlıklı yaşam hakkı gasbedildi ve bu mahallelerde “Ramazan ayında suyunuzu keseriz.” diyen mülki idare amirleri var; bundan bahsetti. Burada yaşayan yurttaşlarımız Kürt yurttaşlarımız ve dolayısıyla adını kullanarak zaten bunu söyledi. Burada ne ayrımcılık var ne ırkçılık var ne de Halkların Demokratik Partisinin tek kimlikli hareket etmesi var. Aslında bu parti kadar çoğulcu ve çok sayıda kimlik mensubu insanın bir arada olduğu bir parti bulamazsınız ama biz bunun üzerinden siyaset yapmıyoruz. Biz orada olan insanların haklarından bahsediyoruz. Başka bir zaman engellilerin haklarından, başka bir zaman kadınların haklarından, başka bir zaman zeytinlerden bahsediyoruz.

Orada bahsettiği çocuklar, öyle çok kolay hemen ağzınızla “terörist” dediğiniz çocuklar, buzdolabında tutulan Cemile’dir, 12 yaşında, Miray bebektir; onları örnek vererek konuştu.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Dürümlü’dekileri katledenlerdir. Dürümlü’ye gidin, Dürümlü’ye.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – Bana cevap vermeyin.

Onları örnek vererek konuştu ve bu nedenle Sayın Başkan, sizin oradan kalkıp da “Kürtlere bir şey yapılmıyor.” deme hakkınız da yok.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Dürümlü’de 16 vatandaşı havaya uçuranlardır; onlara bakın.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – Daha geçenlerde Silopi’de evin içerisine panzer girdi, onların hızının kontrol edilmesi gerekiyor, orada sokaklarda dolaşmamaları gerekiyor dedik.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - Daha ne söyleyecek arkadaşlarımız? (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) - Her şey terör size, memleketin yarısı terörist!

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – Saptırmayalım, o bir kazaydı.

ERHAN USTA (Samsun) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Usta, buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

24.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, terör sorunu ile Kürt sorununu ayırt etmek gerektiğine, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu ülkede Kürt sorununu kabul etmediklerine ve kamu görevlilerinin bireysel hataları nedeniyle devlete karşı bir argüman geliştirmenin son derece yanlış olduğuna ilişkin açıklaması

ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şimdi, tabii, burada -Sayın CHP Grup Başkan Vekili de az önce ifade etti- bir şeyi ayırt etmek lazım, terör sorunu ile Kürt sorununu bir defa birbirinden ayırt etmemiz lazım. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak hiçbir şekilde bu ülkede Kürt sorununu kabul etmiyoruz. Bu ülkede bir terör sorunu vardır ve terörle mücadele de sonuna kadar yapılmalıdır; bu birincisi.

İkincisi: Kürt vatandaşlarımız ile teröristleri de birbirinden ayırt etmemiz lazım. O anlamda sizin konuşmanız son derece anlamlıdır, doğrudur yani teröristlerle yapılan bir mücadeleyi Kürtlere karşı, Kürt kardeşlerimize karşı yapılmış bir mücadele gibi sunmak son derece yanlıştır ve ayrımcılıktır. Bunu da hiçbir şekilde kabul edemeyiz. O bölgede Kürtler bizim kardeşimizdir. Biz bir milletiz, hep birlikte bir milletiz, bir milletin fertleriyiz. Bunu böyle görmemiz lazım.

Şimdi, bazı kamu görevlilerinin bireysel hataları geçmişte de olmuş olabilir, bugün de olmuş olabilir. Burada da devleti suçlamak, devleti hedef almak ve bundan devlete karşı bir argüman geliştirmek de son derece yanlış bir şeydir. Bireysel bir suç varsa, bir hata varsa onun üzerine gerekli şekilde gidilir, idari olarak, adli olarak gidilebilir.

Şimdi, Sayın Muş’un HDP’ye dönerek “Sizin partinizin ismi Halkların Demokratik Partisidir.” şeklinde bir ifadesi oldu. Bilmiyorum, orada herhâlde sürçülisan oldu, bir hatayı bir başka hatayla düzeltmemek lazım. Bizim “halklar” şeklindeki bir ifadeyi de burada kabul etme imkânımız yoktur. Artık biz bir milletiz, büyük bir milletiz, kadim bir milletiz. Burada “halklar” şeklindeki bir ifadenin de doğru olduğunu düşünmüyorum.

O askerî aracın bir eve girmesiyle ilgili olarak, hakikaten çok üzücü, son derece yanlış, hepimiz çok üzüldük. Yani buradan biz herhangi bir olayda… Bu ülkede her gün yüzlerce kaza oluyor, trafik kazası oluyor, bir otobüs bir yerden bir yere uçuyor gidiyor. Burada ölen insanların kökenine filan baktığımız yok, hepsine bu milletin bir ferdi olarak -başka yerde olmuş olana da üzülüyoruz da kendi ülkemizde olan hepsine- üzülüyoruz. Burada dolayısıyla her kazadan sonra ölen Kürt müdür, Türk müdür, bilmem ne midir diye bakmak ayrımcılıktır. Bunun başka bir izahı yoktur. Burada hiçbir şekilde bir iyi niyet görmüyoruz. Burada da bir hata varsa, yapılmış bir hata varsa devlet onun sonuna kadar takipçisi olmalıdır. Ama buradan, hiç kimse bunun üzerinden politika yapmaya kalkmasın.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Usta.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Benim de söz talebim var Sayın Başkan.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Altay…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sanıyorum sayın mevkidaşımın konuşması benim yaptığım, biraz önce söylediğim ve altına tekraren imza attığım “Devlet görevlisi kisvesi altında, Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde, aynı PKK kadar, benim için aynı şeye sahip teröristler vardır.” ifadesidir. Kendisi benim bu konuşmamı devlete hakaret ya da devleti itham etmek gibi değerlendirmek suretiyle çarpıtmış ve sataşmıştır. Söz istiyorum efendim.

BAŞKAN – Bahsetti ama bence, öyle bir çarpıtma olmadı diye düşünüyorum.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Benim konuşmama binaen onu söyledi. Benden başka kimse bir şey demedi ki.

BAŞKAN – Peki, öyle algılıyorsanız, buyurun Sayın Altay.

İki dakika süre veriyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

4.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın yaptığı açıklaması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Şimdi, sürem az. Gerekirse görüşeceğimiz kanunda söz alırım ama…

Erhan Bey, devleti kutsamanın kimseye bir faydası yok.

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Biz kutsarız efendim, biz kutsarız.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Kutsayın, Allah selamet versin. Kutsayacaksak -kutsal değerlerimiz ayrı- önce insanı kutsayalım, önce insanı kutsayalım.

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Evet, biz devletçiyiz. Biz devletçiyiz. Devlet insanın formel şeklidir, organik yapısıdır.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Bu milletin başına, bu ülkenin başına ne geldiyse bu yüzden geldi, bir.

İki: Bu ülkede halklar vardır.

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Sosyoloji okuyun biraz, sosyoloji.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Merhum Süleyman Demirel’den size nakledeyim. Süleyman Demirel’den aldığım bir değerlendirmeyi Genel Kurula nakletmeyi Erhan Bey’in bu konuşmasından sonra bir görev sayıyorum.

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Süleyman Demirel bilim adamı değil.

ENGİN ALTAY (Devamla) – “Bu memleketi bir portakal gibi düşünün.” dedi Demirel. “İçinde dilimler var, sulu sulu, dipdiri, birbirine yapışık.”

KAMİL AYDIN (Erzurum) – İşte “millet” o portakalın adı.

ENGİN ALTAY (Devamla) – “Bu dilimler Kürt’tür, Türk’tür, Çerkez’dir, Gürcü’dür, Süryani’dir, şudur budur.”

KAMİL AYDIN (Erzurum) – İşte o portakalın adı “millet.”

ENGİN ALTAY (Devamla) - Ya, bir dur Hocam be! Dur bir ya!

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Demirel sosyolog değil.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Portakalın adı o değil, bir dinle, öğren. Sizin bu millet goygoyculuğunuz, Türkçülük goygoyculuğunuzla geldiğiniz yer ortada.

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Goygoycu sizsiniz! Goygoycu sizsiniz!

ENGİN ALTAY (Devamla) – Ya, goygoyculuk siyasette bir literatürdür ya.

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Ağır kelimeler kullanmayın. O kürsüye yakışmayan kelimeler kullanmayın. Bundan sonra böyle, otokontrol yapacaksınız.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Halk goygoyculuğu vardır, örgüt goygoyculuğu vardır.

BAŞKAN – Sayın Aydın, lütfen müdahale etmeyelim.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Bunları öğren önce Hocam ya!

KAMİL AYDIN (Erzurum) – “Goygoy” kelimesini iade ediyoruz.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Oruç başına vurduysa dışarı çık ya!

BAŞKAN – Sayın Altay, Genel Kurula hitap edin.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Sözümü kullanmama fırsat vermedi.

Şimdi, sayın milletvekilleri, bu önemli.

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Hakaretamiz kelimeler kullanmayın.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Burada lafa geldi mi hepimiz kardeşlikten, millî birlikten, şuradan buradan bahsediyoruz. Biz diyoruz ki…

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Portakalız işte!

ENGİN ALTAY (Devamla) –Ya, bir dur Hocam, bir dur ya!

Biz diyoruz ki: “Portakalın içindeki dilimler halklardır, portakalın dışındaki kabuğun adı da Türk milletidir.” Ne var bunda? (CHP sıralarından alkışlar) Ne var bunda?

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Böyle mi dedin demin?

ENGİN ALTAY (Devamla) – Ne var bunda?

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Demin öyle mi dedin?

ENGİN ALTAY (Devamla) – Ya, Hocam, ayıp ya!

KAMİL AYDIN (Erzurum) – “Ben biliyorum o hainleri.” dedin. Söyle o zaman şu kürsüden!

ENGİN ALTAY (Devamla) – Biliyorum tabii.

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Söyleyin lütfen.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Devlet görevlisi bir sürü terörist var bu ülkede!

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Söyleyin isimlerini.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Söylüyorum ben!

KAMİL AYDIN (Erzurum) – İşlem yapılsın.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Söylüyorum!

BAŞKAN – Arkadaşlar, karşılıklı konuşmayalım.

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Bakan Bey burada, işlem yapılsın.

ENGİN ALTAY(Devamla) – Kürt sorununu bahane eden, istismar eden…

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Sayın Bakanım işlem yapsın, söyleyin!

ENGİN ALTAY (Devamla) – Biriniz bir taraftan, biriniz bir taraftan. Ayıptır ya!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ENGİN ALTAY (Devamla) - Olan insana oluyor insana, insana oluyor.

KAMİL AYDIN (Erzurum) – İnsan da bizim.

ENGİN ALTA (Devamla) - Daha geçen hafta 13 tane subayımızı toprağa verdik.

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Kemiklerini sızlatmayın onların!

ENGİN ALTAY (Devamla) - Suikast mı olduğu, sabotaj mı olduğu belli değil.

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Onların kemiklerini sızlatmayın.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Siz sızlatıyorsunuz!

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Siz sızlatıyorsunuz!

ENGİN ALTAY (Devamla) –Sizin bu mantığınız sızlatıyor!

BAŞKAN – Lütfen Sayın Altay…

Buyurun.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Bu kafaları bırakacaksınız.

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Sana mı soracağız kafayı?

ENGİN ALTAY (Devamla) – Irkçı kafa bu çağda kabul edilebilen bir kafa değil.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Altay.

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Aynen iade ediyorum, ırkçı sensin!

ENGİN ALTAY(Devamla) – Biz ırkçı değiliz. (CHP sıralarından alkışlar)

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Irkçı sensin! Sen Gürcü olduğunu söyledin o kürsüden.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Biz ırkçı değiliz, çok şükür.

KAMİL AYDIN (Erzurum) - Irkçı sensin! Biz Türk milletinin neferiyiz.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Biz “Önce insan.” diyoruz kardeşim. Irkı ne olursa olsun, mezhebi ne olursa olsun, etnik kökeni ne olursa olsun, yaşam şartı ne olursa olsun önce insan diyoruz; bunu demeye de devam edeceğiz. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Altay, teşekkür ediyoruz.

ENGİN ALTAY (Devamla) –Erhan Bey dedi ki: “Bu memlekette Kürt sorunu ile terörü ayıralım.” Ama sonra dedi ki: “Bizce Kürt sorunu yoktur.”

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Niye sorun yapıyorsunuz Kürt’ü?

ENGİN ALTAY (Devamla) – Kürt sorunu yıllarca halının altına süpürüldüğü için…

KAMİL AYDIN (Erzurum) – O temiz insanları niye sorun yapıyorsunuz?

ENGİN ALTAY (Devamla) - …Türkiye’de her gün insanlar ölüyor, şehitlerimiz toprağa giriyor.

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Sorun sizsiniz.

MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Hatay) – Bunların yaşadığı her sorunu Türkiye’nin her tarafı yaşıyor.

BAŞKAN – Müdahale etmeyelim arkadaşlar.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

ERHAN USTA (Samsun) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Usta…

ERHAN USTA (Samsun) – Açık sataşmada bulundu; 69’a göre söz istiyoruz.

BAŞKAN – Buyurun, iki dakika süre vereyim ama lütfen bu polemiği sürdürmeyelim.

Buyurun Sayın Aydın.

5.- Erzurum Milletvekili Kamil Aydın’ın, İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii böyle bir tartışmaya keşke bu Meclis tanıklık etmeseydi.

Şimdi, bakın ne olur, bir süreç yaşadık. Yani mübarek gün, burada arkadaşlarımın ben vücut dilini okuyabilecek durumdayım. Bir önceki konuşmacı Arap üzerinden vurdu, vurdu, vurdu; buradan da rahatsız olduk biz. Yani, geçmişte, efendim, Araplara tahakküm etmişiz, Osmanlı onları kolonize etmiş, böyle bir baskıcı mantıkla bugün de aynı şeyi yapmaya çalışıyormuşuz deyip bir kaşıntı, bir fit atma -tabiri caizse- oradan bir Arapları provoke etme mantığı. Daha sonra, efendim, sürekli… Ya, ne güzel işte, portakal olmuşuz, nar olmuşuz. Millet tanımlarında bunların hepsi teşbih olarak vardır. Bu halklar, gerçekten, kabileler ile halklar toplanır, bir milleti oluşturur.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Tamam, aynı şeyi söyledik, neye itiraz ediyorsunuz?

KAMİL AYDIN (Devamla) - Türkiye Cumhuriyeti devleti artık bir millî devlet olmuş, o süreci geçmiş. Sürekli bu kürsüye çıkarak onların, kim olursa olsun… Bakın, biz Müslümanız; yani, Müslümanlar bir vücut gibi.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Bu ülkede Müslüman olmayan da var ya.

KAMİL AYDIN (Devamla) - Ya, vücutta herhangi bir uzuvda acı varsa diğeri hisseder. O tankın o eve girmesinden hangimiz acı duymadık? Eğer bir kasıt varsa onun hesabı bir an önce sorulsun, mahkemeye çıkarılsın ama buradan hareketle -daha önce buna benzer hatalar yapıldı, sürçülisan kabul ettik- efendim, ölen birisinin mezhebinden çıkıyoruz yola, “Ya, şu mezhepten olduğu için şu kadar can kaybı oldu.” Bunlar hatalı şeyler; bunlar, Allah korusun, ayrıştırıcı, bölücü şeyler. Biz bütünüz, millet olmuşuz. Dolayısıyla Ankara’da şarampolde freni patlayan bir araç bir dükkâna giriyor, 10 kardeşimiz rahmetli oluyor; orada da bir tank olmuş. Kasıt varsa hesabı sorulsun; aynen Ankara’daki freni patlayan otobüsteki şoförün kastı varsa onun hesabının sorulması kadar doğal bir şeydir. Burada, Allah aşkına, yani, olacak her türlü şeyden etnik bir sonuç çıkarma…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMİL AYDIN (Devamla) - …mezhebî bir sonuç çıkarma, ayrıştırıcı bir sonuç çıkarma bizi ayrıştırır, böler.

Şimdi, cümle aynen şöyle: “Efendim, biz o bölgede PKK’lılar kadar bölücülük yapan devlet görevlilerini de biliyoruz.”

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Evet.

KAMİL AYDIN (Devamla) – Yani, bu ağır bir suçlama. Orada, işte, 13 şehidimizin kemikleri sızlar. Orada o çocuklar aç susuz mücadele ediyor. Buna rağmen bildikleriniz varsa gelin, şu kürsüden isimlerini verin, bunlar da izahatını yapsınlar. (MHP ve AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan…

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Sayın Başkan, benim de epeydir söz talebim var, görmüyorsunuz galiba. Epeydir söz talebim var, görmüyorsunuz galiba.

BAŞKAN – Vereceğim.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Bildiklerim var, bildiklerim var.

İtham etti.

KAMİL AYDIN (Erzurum) – İsim verin.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Söyleyeceğim.

Müsaade ederseniz…

BAŞKAN – Tamam da, yani…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Bir tane örnek vermem lazım, bir tane.

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Suç duyurusudur bu aynı zamanda.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Hayır, ben “Buyurun.” demeden gelmem.

BAŞKAN – Buyurun, buyurun Sayın Altay ama kapatalım lütfen, tartışmayı bitirelim.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Bitsin tabii, tartışma bitsin.

ERHAN USTA (Samsun) – Sayın Başkan, sataşma yok ki yani neye istinaden verdiniz?

BAŞKAN - Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

6.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Erzurum Milletvekili Kamil Aydın’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Şimdi, ben anlamadım, sayın milletvekilim ben konuşurken bana sataştı, geldi, benim söylediklerimi söyledi. Bu iyi bir şey, yani bu iyi bir şey. (CHP sıralarından alkışlar)

KAMİL AYDIN (Erzurum) – İşte, bu goygoyculuk işte, bak, ne güzel!

ENGİN ALTAY (Devamla) – Ya, Hocam…

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Harika goygoyculuk yapıyorsun!

ENGİN ALTAY (Devamla) - Teşekkür ederim, goygoyculuk bir siyasi literatürdür, ben gocunmam, ben siyaseti biliyorum, o senin meselen.

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Biliyorum, sen gocunmazsın. Bana yakışmaz, ben gocunurum, “goygoycu” demeye ben gocunurum. Sana yakışır.

BAŞKAN – Peki, bir noktaya geldik, devam edelim.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Hocam, tekrar ediyorum: Yani AK PARTİ “Devleti FETÖ terör örgütüne teslim ettik, pişmanız.” dedi, devlette şimdi terörist temizliği yapıyor mu? Yapıyor. Ben diyorum ki: Geçmişte de devlet içinde, Kürt sorununu kaşımak için devletten maaş alan, devletin rütbesini sivil ya da asker taşıyan, Türkiye'nin Kürt’ü ile Türk’ünü birbirinden ayrıştırmak için orada devlet adına iş ve eylem yapan görevliler vardı, bugün de var. Ne var bunda? Bir tane örnek istedi, veriyorum; bir tane örnek istedi veriyorum.

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Yazık! Zan altında bırakıyorsunuz.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Hocam, merak etme, o devletin başına bir şey gelirse senden önce biz koruruz. (CHP sıralarından alkışlar)

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Geç onları, geç. Geç, gördük nasıl koruduğunuzu.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Bir tane örnek veriyorum. Köy ismi vermeyeceğim, insan haklarına aykırı.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – O hâlde insan ismi de verme.

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Veremez.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Bundan yıllar önce Türkiye'nin güneydoğusunda bir ilimizin bir ilçesinin bir köyünde…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – 1980’lerde…

ENGİN ALTAY (Devamla) - …devletin güvenlik kuvvetleri köyü basıp, köylüyü toplayıp…

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Onu mu söyleyecektin?

ENGİN ALTAY (Devamla) - …köylünün bir tanesine köy meydanında büyük abdest yaptırıp, sonra o büyük abdestini yedirmeye zorladı mı zorlamadı mı?

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Onu mu söyleyecektin?

ENGİN ALTAY (Devamla) - Bunu yapan şerefsiz değil de nedir? Bunu yapan bu devlete yönelik en büyük terörist değil de nedir?

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Yeni isim verin.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Bunu yapan Türk’ü Kürt’e düşman ettirmek için her şeyi yapan bir hain, bir ajan, bir provokatör, bir terörist değil de nedir? Bunu söylüyorum, ne var bunda? Ne var bunda? Bir sürü var. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Peki, teşekkür ediyoruz.

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Onu kastettin, 1980’leri kastettin, ne güzel, bravo!

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Ya, devletin namusu sizden sorumlu değil, biz de varız.

ERHAN USTA (Samsun) – Sayın Başkan, kırk yıl önceki mevzuyu söyleyip burada…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Kırk yıl mırk yıl, bu sorun böyle başladı. Allah Allah!

ERHAN USTA (Samsun) – …bunun üzerinden siyaset yapmanın, bunun üzerinden bağırmanın ne anlamı var? Yani bunun üzerinden devleti suçlamanın ne anlamı var?

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Kimsenin kanına girmeyin, günahına girmeyin.

ERHAN USTA (Samsun) – Kırk yıl önceki mesele.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Ya, bırakın şu işleri ya.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Kerestecioğlu, açıyorum sistemi, buyurun.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Öldürelim mi bu Kürtleri de?

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Goygoyculuk yapma!

ERHAN USTA (Samsun) – Bütün malzeme bu işte, kırk yıl öncesi…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kerestecioğlu, açtım mikrofonunuzu. Buyurun, buyurun, açık mikrofonunuz.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Susarlarsa başlayacağım.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sen kafatasçısın ya! Hâlâ kafatasçısınız ya!

MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Hatay) – Olayı farklı yere siz getiriyorsunuz ya!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Sayın Kerestecioğlu’na söz verdim.

Buyurun…

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Sayın Başkan, buyurun demekle başlanmıyor, farkındasınız herhâlde.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Kafatasçısın sen!

BAŞKAN – Sayın Altay, Sayın Altay…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Biz milliyetçiyiz.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Biz de milliyetçiyiz.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Millet goygoyculuğu diyorsun ya!

BAŞKAN – Sayın Akçay, Sayın Kerestecioğlu’na söz verdim, lütfen…

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Bana bak, bilgisiz konuşmayacaksın bir daha. Her şeyini takip edeceğim.

BAŞKAN – Sayın Aydın…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Konuşma ya! Konuşma! Senin bildiklerini unuttum ben.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Cahil cahil konuşuyorsunuz, kırk yıl önceki mevzuyu buraya getiriyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın Kerestecioğlu, buyurun…

ERHAN USTA (Samsun) – İyi niyet yok burada Engin Bey, iyi niyet yok burada.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Ya, ne alakası var?

ERHAN USTA (Samsun) – Kırk yıl önceki mevzuyu burada söyleyip devlete küfretmenin iyi niyetle alakası yok.

BAŞKAN – Şimdi, Sayın Usta, bakın, arkadaşımıza saygılı olalım.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Kırk yıl mırk yıl…

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Hani bugün vardı? Hani vardı? Söylesene.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Kırk yıldır kan akıyor bu ülkede, kırk yıldır.

ERHAN USTA (Samsun) – Onu hep beraber reddedelim ancak bunun üzerinden devlete küfretmenin iyi niyetle bir alakası yok.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Bu kan bugün başlamadı, kırk yıl önce başladı.

BAŞKAN – Sayın Altay… Sayın Altay…

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati:18.18

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.33

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: Sema KIRCI (Balıkesir), Emre KÖPRÜLÜ (Tekirdağ)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 103’üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

471 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Kerestecioğlu, 60’a göre söz veriyorum.

Buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

25.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, yüzleşmeyi bilen, demokrasisini geliştiren devletlerde insanların kendilerini güven içerisinde hissettiklerine ilişkin açıklaması

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Aslında, çok basit bir şey var gözümüzün önünde, hiç öyle kırk yıl gerilere gitmeye falan da gerek yok. Hani bir cumartesi İstanbul’a gitseniz orada, Galatasaray Meydanı’nda oturan Cumartesi Annelerini ya da Cumartesi İnsanlarını görebilirsiniz. Aynı şekilde, Diyarbakır’da da aslında oturmak isteyen ama buna izin verilmeyen barış annelerini de görebilirsiniz.

Şimdi, bir devletin herhâlde en önemli sorunu yüzleşmeyi bilmemek. Yüzleşmeyi bilen devletler, hakikaten demokrasisini geliştiren devletler halkları tarafından da sevilirler ve başka bir yere konulurlar, orada insanlar kendilerini güven içerisinde hissederler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) - Ama Türkiye'de, maalesef “Kim daha çok bu vatanı seviyor?” yarışına girmekten var olan yanlışları görmek, bunlarla yüzleşmek, hesaplaşmak yoluna gidemiyoruz. Yapmamız gereken bu. Yani yok sayarak hiçbir yere varmak mümkün değil, ne Kürt halkını yok sayarak ne başkasına yapılan zulümleri yok sayarak hiçbir yere varmak mümkün değil. Bugüne kadar varamadık, bundan sonra da varmamız mümkün değil. O nedenle, biz burada belki daha ileri yaşlarda daha rahat konuşuyor olabiliriz ama çok genç insanlar ölüyor bu ülkede, çok genç insanlar kaybediyoruz. Bunu kaybetmemek için, artık başka bir kültüre geçmemiz ve bu sese, barış sesine kulak vermemiz lazım.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Birleşmiş Milletler Çölleşmeyle Mücadele Sözleşmesinin Kuzey Akdenize Dair Ekinin Bölgesel Uygulamasına Yönelik İstanbul Türkiyede Bölgesel Koordinasyon Birimi Kurulmasına İlişkin Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler Çölleşmeyle Mücadele Sözleşmesi Sekretaryası Arasında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/761) ile Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 471) (Devam)

BAŞKAN – Şimdi madde üzerinde gruplar adına son söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a aittir.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA KAZIM ARSLAN (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi öncelikle sevgiyle saygıyla selamlıyorum. 471 sayılı Birleşmiş Milletler Çölleşmeyle Mücadele Sözleşmesi’nin -Türkiye Cumhuriyeti’yle yapılan anlaşmanın- onaylanmasıyla ilgili söz almış bulunmaktayım.

Bu sözleşmenin dünya üzerindeki kuraklık ve çölleşmenin etkilerini azaltmaya yönelik olduğunu biliyoruz. Dünyanın birçok bölgesinde arazilerin bozulduğu, ekonomik, sosyal ve çevresel anlamda büyük sorunların yaşandığını da görmekteyiz. İşte, buna kısmen çözüm bulacak olan, katkı yapacak olan bu anlaşmayı uygun buluyoruz ve onaylıyoruz. Anlaşmayla ilgili olarak söyleyecek çok fazla sözümüz yok. O nedenle, gündemdeki bazı özel konulardan bahsetmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, biliyorsunuz, bu haftanın başında üretim reformu yasası geldi. Bu yasanın içinde zeytincilikle ilgili özellikle 2’nci maddenin kalması yönünde ısrarla bir çalışma sürdürülmeye çalışıldı. Bugüne kadar bununla ilgili gerçekçi bir görüşmeyi de reformla ilgili gerçekçi bir görüşmeyi de maalesef sürdüremedik.

Ben hem Komisyonda bunları söyledim hem de şimdi söylüyorum. Zeytinin ve zeytinliklerin sanayileşmeyle, üretimin desteklenmesiyle hiçbir şekilde ilgisi ve alakası yoktur. Böyle ilgisi, alakası olmayan bir konuya ısrarla bu yasa tasarısının içinde yer verilmesini anlamakta gerçekten zorlanıyorum çünkü bu maddenin gerçekten zeytini ve zeytinciliğin sonunu getirecek bir madde olduğunu da herkes bilmektedir. Çünkü ülkemizin üçte 1’ine yakınında, Mardin’den başlayarak Akdeniz Bölgemiz, Ege Bölgesi, Marmara’ya kadar, hatta Tekirdağ’a kadar uzanan bölgelerdeki zeytinciliğimizi gerçekten yok edecek ve bu yok etme yolunu açacak bu maddenin ısrarla görüşülmeye ve kabul ettirilmeye çalışılmasına gerçekten inanamıyorum. Onun için, Komisyona geri gönderilmesi yetmez, bu maddenin, ısrarla söylüyorum, bu tasarıdan çıkarılması gerekir ve görüşmelerimizin de sanayinin geliştirilmesi ve üretimin desteklenmesi üzerine yoğunlaşmasında fayda vardır diye belirtmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, biraz da Denizli’mizin sorunlarından bahsetmek istiyorum. Denizli’miz aslında gelişmekte olan bir il iken bugün, gerçekten gelişmesini durdurmuş, kendi kaderine terk edilmiş, sanayileşmesi durmuş, birçok alanda üretimi azalmış bir ilimizdir. Bu nedenle, Denizli’mizin, diğer ilerde olduğu gibi, sorunları oldukça önemli bir noktadadır.

Sanayicilerimizin önemli sorunları vardır. Bu sorunlarının başında özellikle daha önce iktidarınız tarafından çıkarılan 5084 sayılı teşvikle ilgili yasanın Denizli’de uygulanmamış olması, Denizli ilimizi üvey evlat muamelesine tabii tutmuştur. Artık o tarihten sonra Denizli’de gelişme yavaşlamış, sanayileşme durmuş, yatırımlar artık yok denecek bir noktaya gelmiştir. Şimdi, mevcut sanayicimizi çalıştırmak, mevcut sanayicimizi büyütmek, onu geliştirmek, yeni yatırımlara teşvik etmek için, sanayicinin desteklenmesi ve onun kazanması için, onun yaşaması için, özellikle maliyetlerini olumsuz yönde etkileyen konularda, elektrikte, doğal gazda, akaryakıtta gerekli indirimlerin yapılarak hem ülke içinde hem dünya piyasalarında rekabet edebilecek bir düzeye getirmemiz gerekmektedir. Şimdi, eğer sanayicimizi ve ihracatçımızı rekabet edebileceğimiz bir düzeye getiremezsek gelecekte yurt dışında yapacağımız birçok satışta ihracatçımızın zorlanacağı, müşterilerini kaybedeceği ve satış yapamayacağını da bugünden görmek zorundayız.

Şimdi, özellikle ülkemizde yaşanan son günlerdeki sosyal, siyasi ve ekonomik sıkıntılar ve çalkantılar sebebiyle, aynı zamanda da OHAL uygulaması sebebiyle gerçekten yarınını göremeyen bir sanayiciyi, bir ihracatçıyı görüyoruz. Şimdi, böyle bir noktada ihracatçımızın durumu çok kritik bir noktaya geliyor. Kurlar zikzak yapıyor, bir aşağıya iniyor, bir yukarıya çıkıyor. Sözleşmenin yapıldığı sırada bakıyorsunuz kura, ona göre bir değerlendirme yapıyorsunuz, sözleşme yapıyorsunuz ama tahsil zamanına gelince kurun düşmesi sebebiyle ihracatçının zarar ettiğini açıklıkla görüyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, ihracatçıyı zarar ettirdiğimiz sürece, dışarıya mal satamadığımız sürece, kur garantisini ihracatçıya vermediğimiz sürece ihracatçımızın mevcut piyasasını koruması, müşterisini koruması ve onu muhafaza etmesi, satışını sürdürmesi mümkün görünmüyor. Onun için, buna bir çözüm bulunması gerekmektedir.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, sanayicinin bir başka sorunu daha var. Sanayicilerin ve işletmelerin, özellikle FETÖ sebebiyle, FETÖ soruşturması sebebiyle kayyum atanmış olan şirketlerin borçlarını ödemediklerini görüyoruz. Şimdi, bakın, normal bir piyasa şartlarında mademki kayyum atanıyor, o şirket nasıl ki alacağını alıyorsa normal yollardan, borçlarını da kime ne şekilde borcu varsa ödemesi gerekir. Eğer ödemiyorsa piyasada ayrı bir sıkıntının teselsül edeceği, birbirini takip edeceği aşikârdır. Mutlaka buna bir çözüm bulunması gerekiyor. Kayyum tayin edilen kişilerin borçları da mutlaka zamanında, süresinde ödemesi gerekmektedir.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, sanayicinin, özellikle tekstilcinin küresel pazarda da korunması gerekmektedir. Pakistan’la bir serbest ticaret anlaşması yaptık. Özellikle tekstil ürünleri ve hazır giyim konusunda uygulanacak bir anlaşmanın Türkiye pazarına, Türkiye tekstilcilerine ve Denizlili tekstilcilerimize çok zarar vereceğini belirtmek istiyorum. O nedenle, bu anlaşmanın uygulanmasının ertelenmesini istiyorum.

Ayrıca, Denizli’nin ulaşım sorunları var. Yıllardan beri Denizli-Aydın otoyolu bir türlü yapılmıyor. Sürekli “Yapılacak.” deniliyor ama bir türlü yapılamıyor. Ticarette ve sanayide ulaşım çok önemli. Eğer ulaşımı rahat yapamıyorsanız, ulaşımda sıkıntılarınız varsa kesinlikle orada sanayinin ve ticaretin gelişmesi ve sosyal gelişmenin olması mümkün değildir.

Ayrıca, yine yıllardan beri tartışılan, konuşulan ama her seferinde söz verilip de yerine getirilmeyen bir sorun daha var: Denizli Organize Sanayi Bölgesi’nden limana ulaşma noktasında, Aliağa Limanı’na ulaşma noktasında bir demir yolunun yapılması için söz verilmiştir. Bunun projeleri tamamdır ama birçok eksiklikleri olduğu için hâlâ faaliyete geçememiştir. Bir an önce bu demir yolunun faaliyete geçirilerek bu çalışmanın yapılmasını ve ulaşımın demir yoluyla… Özellikle ağır yük olan, Denizli üretiminde ağır yüklü ürünler olan bakır gibi, mermer gibi, kablo gibi, demir gibi malların ve malzemelerin rahatlıkla limana ulaşması, ihracatının yapılmasının kolaylaştırılması ve özellikle nakliyat yönünden maliyetinin azaltılmasının çok büyük fayda sağlayacağını belirtmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, tabii, bu sorunlar sadece Denizli’ye has değil, bütün Türkiye'nin sanayisinde bu sorunlar var. Onun için, özellikle sanayimizi geliştirmek istiyorsak, ihracatımızı artırmak istiyorsak bu belirttiğim sorunları gerçekten dikkate almak ve bu konular üzerinde yoğunlaşmak ve zeytincilik gibi olaylarla uğraşmak yerine, konularla uğraşmak yerine sanayimizle uğraşmak ve sorunlarına çözüm aramak gerektiğine inanıyorum, bunları belirtiyorum.

Hepinize teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – 2’nci madde üzerinde gruplar adına ilk söz Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Bitlis Milletvekili Mahmut Celadet Gaydalı’ya aittir.

Buyurun Sayın Gaydalı. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA MAHMUT CELADET GAYDALI (Bitlis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; partim ve grubum adına görüşülmekte olan 471 sıra sayılı Kanun Tasarısı üzerine söz almış bulunmaktayım, sizleri ve kamuoyunu saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, Halkların Demokratik Partisi sadece siyasi bir parti değil, aynı zamanda bir ekolojik mücadele platformudur. Bu bağlamda, ekoloji ve çevre hususunda yapılan ya da öngörülen her türlü olumlu çaba desteğimizi alacaktır. Fakat burada şunu da belirtmekte fayda var: Burada onaylamaya çalıştığınız tasarılar fiiliyatta bir eyleme dönüşmediği sürece değersiz birkaç imza ve kâğıttan başka bir niteliğe kavuşmayacaktır.

Dünyada 1,2 milyardan fazla insan çölleşme riski bulunan topraklarda yaşamını sürdürmektedir. Aynı zamanda, 110 ülkedeki 250 milyon insan çölleşmenin olumsuz sonuçlarından doğrudan etkileniyor. Türkiye'nin de sahip olduğu iklim şartları, bilinçsiz ve yetersiz politikalarla birlikte çölleşme ve kuraklıktan en fazla etkilenecek ülkeler arasında yer almasına sebep olacaktır. Türkiye’de çöl olmaması, bu risklerle karşı karşıya olmadığı anlamına da gelmemektedir. Etkin ve sağlam çözümlerle bunun önüne şimdiden geçilmelidir. Sizler doğaya nasıl davranırsanız doğa da aynı karşılığı sizlere verir. Sermaye ve kâr hırsıyla ormanların her gün yok edileceği, ağaca bakanların sadece odun gördüğü bir zihniyet çerçevesinde çölleşme ve kuraklıklar kaçınılmaz birer son olacaktır.

Değerli milletvekilleri, Orman ve Su İşleri Bakanlığına bağlı Çölleşme ve Erozyonla Mücadele Genel Müdürlüğünün sitesinde ülkemizdeki çölleşme nedenleri arasında doğal ve teknik nedenler yer almaktadır. “Teknik neden” diye adlandırılan başlık altında ormansızlaşma, meraların ve hidrolojik yapının bozulması, toprakların amacı dışında kullanılması ve yanlış yönetimi gibi nedenler sıralanmaktadır. Fakat Türkiye’de uygulanan -başta güvenlik politikaları yer almak üzere- birçok mega proje ve yeni projelerde ilk hedef alınan alan ve yok edilerek talan edilen yerler ormanlardır.

Şimdi, sayın milletvekilleri, “Çevre Günü” adı altında hamasi nutuklarla günü kurtarmanın, geçiştirmenin bir anlamı yok. “Terörle mücadele ediyoruz” adı altında ekolojik denge alt üst edilmiştir. Şimdiye kadar binlerce hektar orman ve mera yakılarak korkunç bir kıyım yapılmıştır. Şimdi de platolara sondaj makinaları götürülerek belli derinliklerde sismik yapar gibi patlayıcı maddeler patlatılmakta, güya yer altı mağaraları yıkılmaktadır. Hâlbuki yapılan tahribat -bunu Sayın Bakanım çok iyi bilecektir- doğayadır ve doğanın dengesinedir. Yapılan bu işlem, yer altı su kaynaklarını ve dolayısıyla pınar olarak yeryüzüne çıktıkları yeri etkileyecek ve büyük bir ihtimalle de bu pınarların kaybolmasına sebep olacaktır veya yeni oluşacak yer altı çatlaklarıyla tamamen bu suyun kaybolmasına neden olacaktır. Bu nedenle ekolojik denge bozulacak ve ülkemizin çölleşmesine sebep olacaktır.

Başkentte “Orman insanlar için hayat, ekonomi için kaynaktır.” pankartları asılırken Kürt coğrafyasında yapılan orman kıyımını nasıl izah edebilirsiniz?

Çevreyi koruma, çölleşmeyi önleme kâğıt üzerine atılan imzalarla değil, çevreyi anlayan, önemseyen bilinç ve davranışlarla olur. Bu bilinci topluma empoze edemediğimiz sürece atılan imzaların da hiçbir değeri ve önemi olmaz.

Çevre tahribatı, yapılan HES’lerle, nükleer santrallerle ve rant için kesilen ve yakılan orman arazileriyle ivme kazanırken anlaşmalara imza atmanın hiçbir anlamı da gereği de yoktur.

Doğada en uzun ömürlü olan zeytin ağacına -iki bin yıl yaşadığı tahmin ediliyor- bile savaş açtıktan sonra söylenecek bir söz bulamıyorum.

Ben aynı zamanda Çevre Komisyonu üyesiyim. Sayın Başkanımız da buradaydı. İki yılda sadece iki toplantı yaptık değil mi Başkanım?

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Çevre Komisyonu istifa etsin.

MAHMUT CELADET GAYDALI (Devamla) – Bir sürü çevre sorunu olan bir toplumuz. Ne yazık ki iki yılda iki toplantı yapabildik.

Ve hatırlarsanız Sayın Başkanım, ben gene bu “topsoil” nebati toprak üzerine bir öneride bulundum. Sayın Başkanın bana dediği “Öneriyi getir, bir torba yasanın içine atarız.” Yani tam torbacı olduk. Bundan sonra torbanın içine atıp kaybedeceğiz olayları.

Bu nebati toprağın önemini ne yazık ki ülke olarak kavrayamadık. İki yüz yılda 1 santim oluşan bu toprak altın değerindedir. Emin olun belki altından da daha üstündür. Yaptığımız göletlerle, barajlarla, inşaatlarla veya yapılan yollarla bu toprağı tamamen heba ediyoruz. Burada, yapılan yolların bir metrajını, “volume”ünü çıkarırsanız, korkunç toprak kaybını görürsünüz. Ne yazık ki bunun bir daha da geri dönüşümü yoktur. Göletin altında kalan o toprağın bir daha kullanılma şansı yoktur. Bu tarz anlaşmaları uluslararası bir anlaşmada taraf olabilmek adına değil, yaşadığımız çevreyi korumak ve kollamak adına yapmalıyız.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde, dünyada çölleşmenin doğal nedenlerinden biri de iklim değişikliğidir. Bununla ilgili olarak Paris İklim Zirvesi’nde, 195 ülkenin imzaladığı ve küresel sıcaklık artışının 2 derecenin altında tutulması için çalışmalar yapılması gerektiği kararı çıkmıştı. Bu kararlar doğrultusunda, ilk raporlama 2020 yılında yapılacaktı. Paris İklim Zirvesi sonrası, dönemin Başbakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’na yönelik olarak Hükûmetin iklim değişikliğiyle ilgili yol haritasını sormuştum, gelen cevap aynen şöyle: “İklim değişikliğiyle mücadele doğrultusunda, 2030 yılı için ülke olarak yol haritamız belirlenmiş olup ülkemizde sera gazı emisyonunun 2030 yılında yüzde 21’e kadar artıştan azaltmak hedeflenmektedir. Bu hedefin, kaliteli altyapı projeleri hayata geçirilerek, yeni ve temiz teknolojiler ile yenilenebilir enerji kaynaklarından daha fazla istifade edilerek ve enerji verimliliği sağlanarak gerçekleştirilmesi planlanmaktadır. Ekonomik olarak yüzde 5 büyüyen ve enerji ihtiyacı her yıl yüzde 6 artan Türkiye’nin bu kadar iddialı bir hedef belirlemiş olması, iklim değişikliğiyle mücadeleye vermiş olduğu önemi göstermektedir.” demektedir. Peki, bugün sonuç ne oldu? Türkiye, Paris İklim Anlaşması’nın onay sürecini durdurdu. Bu hususta yorum yapmaktansa takdiri millete bırakıyorum. Yani doğal nedenleri ve teknik nedenleriyle mücadele etmiyor fakat uluslararası ne kadar anlaşma varsa birer, ikişer onaylayarak “Bakın, biz tarafız.” demeye çalışıyoruz.

Tabii, bu konu hakkında daha fazla konuşmak gerektiğine inanıyorum ama yıkım politikası sadece doğa üzerinde değil, hukuk üzerinde de meydana gelmektedir. Eş başkanlarımızın ve milletvekillerimizin tutuklanması üzerinden iki yüz on yedi gün geçti, artık bu ayıbı bu Meclis daha fazla taşıyamayacaktır, taşımamalıdır. İktidar ve muhalefet, parlamenter demokrasinin olmazsa olmazıdır. İktidar, elindeki güçleri kullanarak ve yargı araçsallaştırılarak muhalefet üzerinde baskı oluşturursa burada demokrasiden bahsedemeyiz. Özellikle 7 Haziran 2015 seçimlerinde partimizin elde etmiş olduğu başarı iktidar tarafından hazmedilememiştir. Seçimlerin üzerinden kısa bir süre geçtikten sonra, Cumhurbaşkanı ve Başbakan tarafından partimiz hedef gösterilerek dokunulmazlıkların kaldırılması tartışmaları başlatılmıştır. Bu tartışmalarla birlikte, milletvekili arkadaşlarımız hakkında, yaptıkları konuşmalar nedeniyle Meclise fezleke yağmaya başlamıştır. Bu fezlekelerin birçoğu, suç tarihleri dört beş yıl öncesine aittir. Milletvekillerimiz hakkında hazırlanan bu fezlekelerin önemli bir kısmı da Fetullahçı yapıya üye oldukları için şu an cezaevinde bulunan savcılar tarafından hazırlanmıştır. Eş Başkanımız Selahattin Demirtaş hakkında, yaptığı konuşmalar nedeniyle 96 fezleke düzenlenmiştir. Bunların 48 tanesi 7 Haziran seçimlerinden sonraki on ayda hazırlanmıştır. Toplam 96 fezlekeden 29 tanesini hazırlayan savcılar şu anda cezaevindedirler. Yani Demirtaş, Yüksekdağ ve diğer tutuklu milletvekillerimizin şu anda cezaevinde olmasına neden olan fezlekeler Fetullahçı örgüte üye olan savcılar tarafından hazırlanmıştır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Gaydalı, teşekkür ediyoruz ama Sayın Durmaz da bir an önce konuşmak istiyor, ben davet etmeden kürsüye geldi.

Madde üzerinde gruplar adına son söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kadim Durmaz’a aittir.

Buyurun Sayın Durmaz. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA KADİM DURMAZ (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Değerli milletvekilleri, öncelikle, geçtiğimiz hafta Şırnak’ta, devamında doğu ve güneydoğuda şehit olan kahraman askerlerimize ve Türk Silahlı Kuvvetlerine, ailesine ve aziz milletimize başsağlığı ve sabırlar diliyorum.

Değerli arkadaşlar, Sayın Bakanımız emeklilere 21 Haziranda maaşlarının verileceği müjdesini verdi. Herhâlde Sayın Bakanımız ve Hükûmet zannediyor ki emekliler maaşlarını alacak, borcunu verecek, bayramda torunlarının, çocuklarının eksiğini görecek, para da cebinde kalacak.

Değerli arkadaşlar, şu anda, Türkiye’deki emeklilerin aldığı bu ücretle yüzünün güleceği bir bayramı geçirme şansı yok. Sayın Hükûmeti temsilen Bakanımıza ifade ediyorum: Lütfen, bu bayram öncesi emekli maaşlarını erken vermek yerine, o artış oranını gözden geçirip yaşanabilir ve yaşayacağı bir ücretin emekliye verilmesini talep ediyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)

Ve ayrıca, köylü kışın zor şartlarda ekti, artık hasat zamanı geldi ama hepsi de kara kara düşünüyor, hiçbirinin biçtiği ektiğini karşılamayacak. Onlar da Hükûmetin mazot parasını yarı yarıya paylaşma sözünün arkasında ve bunun takibini bekliyor. Bu anlamda, Sayın Bakanımıza iş çok düşüyor.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Tamam efendim.

KADİM DURMAZ (Devamla) – Sayın Bakanım, yöremize verdiğiniz hizmetlerden ötürü teşekkür ediyorum. Rahmetli müdürümüze de Cenab-ı Hak rahmet eylesin, hizmetlerinden de Tokatlı yararlandı, bunu da ifade edeyim. (CHP sıralarından alkışlar)

Tabii, Tokat’ı hepiniz biliyorsunuz değerli arkadaşlarım, tarihî, kültürel ve doğal değerleriyle Anadolu’nun gizemli bir noktasında, akarsu kaynakları, yaylakları, ovalarıyla kıymetli bir yer. Hükûmet, son aldığı kararla bu kıymetli ovaları sit alanı ilan etti. Bu anlamda da bu yaklaşımı doğru buluyor, destekliyoruz. Ancak öncesinde, Turhal’da, Niksar’da ve Zile’de kıymetli araziler üzerine organize sanayi bölgeleri kuruldu. Bundan sonra, birbirine yakın ilçelerin ortasına, ekilir alanlar dışındaki alanlara organize sanayi bölgelerinin kurulmasına özellikle çaba sarf etmek durumundayız, lütfen.

Organize sanayi bölgeleri özellikle benim ilim Tokat gibi illerde bir lokomotif ama gelin, görün ki yatırımcının, iş adamının Tokat’a gelebilmesi için maalesef havaalanımız yok. Referandumda devam etti hatta iki uçak, hem Anadolujet hem Borajet… Ama referandumdan sonra hedefi yakalayınca Tokat’ta havaalanı çalışamaz, uçak inemez hâle getirildi.

SALİH ÇETİNKAYA (Kırşehir) – Yenisi yapılıyor.

KADİM DURMAZ (Devamla) – Yeni havaalanımız yapılıyor, buna da teşekkür ediyoruz. Ancak çok ilginç bir şeye tanık olduk, hem de Dünya Çevre Günü’nde. Yeşilırmak’ın akışında, Amasya ile Tokat’ın arasında, Turhal’da Keçili HES diye bir HES’i Samsun Bölge İdare Mahkemesi, itirazı kabul olmamak kaydıyla durdurmuştur değerli arkadaşlar. Ancak doğa ve çevreye zarar veren, gerçekte de enerji noktasında rantabl olmayan bu HES -hangi el uzandı bilmiyorum ama- doğa katliamına devam etsin diye, son yayımlanan kanun hükmünde kararnamede kamu yararı gözetilerek, mahkeme kararı yok sayılıp bir kanunsuzluğun önü açıldı. Düşünün arkadaşlar, bu HES’i yapan firma o, Yeşilırmak’ın yatağındaki 10 dönüm arazinin mülkiyetini satın alıyor, ekilen araziye hafriyat yığıyor. Bir yandan topraklarımızı korumaya çalışırken bunlara göz yummayı bu ülkenin geleceği açısından son derece tehlikeli buluyoruz.

Yine, organize sanayi bölgeleri kentlere uzak noktada değerli arkadaşlar. Örneğin Niksar Organize Sanayi Bölgesi 17 kilometre, Turhal 12 kilometre. Buralarda acil sağlık istasyonlarının mutlaka kurulması gerekmektedir. Buralarda çalışan işçilerin büyük bir bölümü kadın ve tekstil bazlı çalışanlar. Ne acı ki organize sanayi bölgelerimizde kreş sıkıntısı var. Bunun bir an önce ele alınıp hayata geçirilmesi gerekiyor. İş kazaları, kreşler ve bunun dışında olası bir yangın ve benzeri afetler durumunda itfaiye birimleri yok. Bunlar da organize sanayi bölgelerinin çok ivedi ihtiyaçlarıdır.

Yine, hepinizin bildiği gibi, Tokat kalkınmada öncelikli illerde 5’inci grupta. Organize sanayi bölgesine yatırım yaparsanız 6’ncı grubun olanaklarından faydalanıyorsunuz ama siz kent merkezinde bulduğunuz atıl bir alanda, önceden bir başka kamu fabrikasıymış, bunu değerlendirip bir tekstil ya da benzeri kente zarar vermeyen bir üretim yapıyor iseniz 6’ncı bölge olanaklarından yararlanamıyorsunuz. İnsanların bu haklardan yararlanması için mutlak bir şekilde, 5’inci bölgede olan ender illerden biri olan Tokat’ın 6’ncı bölgeye alınmasının çok yararlı olacağına, yatırımcıları cezbedeceğine inanıyorum.

Az önce ifade ettiğim Keçili HES’teki kamu yararı ne yazık ki Tokat’ta havaalanı noktasında Hükûmetçe göz ardı edildi. Kaldı ki yaklaşık beş, beş buçuk yılda bitecek havaalanı acele kamulaştırmayla yola çıkıldığında çok kısa sürede bitecektir. Bu anlamda da Tokatlının bu talebinin dikkate alınması gerektiğini düşünüyorum.

Yine, arkadaşlar, Tokat Kalesi’nin eteklerinde yaklaşık olarak 493 konut afet kapsamında dört yıldır bekliyor. Bunların sağlıklı koşullarda yaşayabileceği sosyal konutların metrekaresi çok yüksek değil, bu insanların beklentileri de yüksek değil. Bir an önce oturdukları mahalle yakın var olan hazine yerine bunların konutlarının yapılıp, bir an önce bu hemşehrilerimizin gece bir yağmurda, olası bir rüzgarda evlerine taş düşüp can ve mal emniyeti açısından oluşacak tehlikelerden arınması gerekmektedir ve beraberinde, Tokat’ın en eski, birçok tarihî dokusunun olduğu Sulusokak mevkisi unutulmuş bir kent, akşam beşten, altıdan sonra da yaşanmayan bir kent dokusundadır. Burasının hak ettiği değeri alması için mutlak buraya vilayete sıkışmış resmî kurumların birkaç tanesinin nakledilerek buradaki dört, beş mahallenin yeniden eski canlılığına, aktivitesine, iş bekleyen, insan geçmesini bekleyen esnafa yardımcı olacak bir hâle getirilmesi gerekiyor.

Yine, Tokat’tan Taşova, Erbaa, Niksar, Reşadiye üzerinden geçen D 100 kara yolu var değerli arkadaşlarım ama ne acı ki Reşadiye girişinde bulunan kavşakta şimdiye kadar onlarca canımızı kaybettik. Çok kısa süre önce olası bir elektrik arızasını “Acil tamir edeyim.” diye giden 2 TEDAŞ görevlisi, yine, kısa bir süre önce bir emekli öğretmen kazaya maruz kaldı. Bugünkü teknolojiyle öyle ağır bir yolda bir alt geçidin yapılması çok zor değil ama Tokat ve sorunlarına bu duyarsızlığa mutlak bir şekilde dikkatinizi çekiyorum. Kaybedilen her canın vebali ve sorumluluğu, telafisi güçtür değerli arkadaşlar.

Yine, Tokat, on yılda hep böyle kalkınmadan, ilerleyen Türkiye’den bahsederken en çok nüfus kaybetmiş illerden biri. TEKEL Sigara Fabrikası kaybıyla 45 bin tütün üreticisi zorda kalmış ve kendini Türkiye’nin muhtelif illerine atmış, İstanbul’da da TÜİK sonuçlarına göre dördüncü büyük nüfusa sahip olmuştur. Şimdi, şehirde kalanları bekleyen Turhal Şeker Fabrikasının özelleştirme havuzunda bulunması, bunun da bir an önce bu havuzdan çıkarılması Tokatlıyı birazcık rahatlatacaktır diyorum.

Değerli arkadaşlar, yine, Tokat hepinizin bildiği gibi yaş sebze ve meyvede merkez; hani Rusya’yla masaya oturduğumuz zaman domates diyoruz ya, işte Kazova’da, Erbaa, Niksar ovalarında yetişen ve bunun dışındaki meyveleriyle farklı bir il. Uluslararası yaş sebze ve meyve ticaret merkezinin yaklaşımıyla Tokat’ta önce bir bölge halinin mutlak kurulması, ambalajlı entegre tesisleriyle bu ürünlerin katma değeri yüksek hâle getirilmesi yöredeki kan kaybını az da olsa durduracaktır diyorum ve hepinize sabırla dinlediğiniz için teşekkür ediyorum. Ama Tokat’a gelenleri de Tokat kebabı yemeye davet ediyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

Davetinizi aldık, bütün milletvekilleri olarak inşallah bir gün Tokat’ta ağırlarsınız.

2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Sayın Kerestecioğlu, buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

26.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, beş buçuk yıldır Roboski’de ailelerin her Perşembe mezarlığa gidip adalet arama ve dua törenine ilk defa kamu düzeni gerekçesiyle izin verilmediğine ve buna engel olunmamasını dilediğine ilişkin açıklaması

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Sayın Başkan, şimdi diğer Grup Başkan Vekilimiz Ahmet Yıldırım’ın da ilettiği, benim de sosyal medyada gördüğüm bir hususu paylaşmak istiyorum: Tam beş buçuk yıldır Uludere, Roboski’de aileler her perşembe mezarlığa gidip dua ediyorlar ve “Adalet istiyoruz.” diyorlar. Beş buçuk yıldır her perşembe bunu yapıyorlar ama ilk defa bugün “kamu düzeni” denilerek, mezarlığın girişi çevrelenerek askerler tarafından ailelerin girişi engellenmiş. Bu iletilmesine rağmen Bakanlığa, “Girişimde bulunacağız.” denmesine rağmen yine aynı engelleme devam etmekteymiş. Lütfen, Şırnak Valiliğine yönelik bir girişimde bulunursanız ve ailelerin beş buçuk yıldır kamu düzenini hiçbir şekilde bozmadan yaptıkları bu adalet arama ve...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Ailelerin bu adalet arama ve dua törenine engel olunmazsa memnun oluruz. Bunu iletmek istedim Genel Kurula.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Birleşmiş Milletler Çölleşmeyle Mücadele Sözleşmesinin Kuzey Akdenize Dair Ekinin Bölgesel Uygulamasına Yönelik İstanbul Türkiyede Bölgesel Koordinasyon Birimi Kurulmasına İlişkin Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler Çölleşmeyle Mücadele Sözleşmesi Sekretaryası Arasında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/761) ile Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 471) (Devam)

BAŞKAN – 3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Oylama için üç dakika süre veriyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – 471 sıra sayılı Birleşmiş Milletler Çölleşmeyle Mücadele Sözleşmesinin Kuzey Akdenize Dair Ekinin Bölgesel Uygulamasına Yönelik İstanbul Türkiyede Bölgesel Koordinasyon Birimi Kurulmasına İlişkin Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler Çölleşmeyle Mücadele Sözleşmesi Sekretaryası Arasında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:

 

“Kullanılan Oy Sayısı

:

220

 

Kabul

:

219

 

Ret

:

    1

(x)

 

Kâtip Üye

Emre Köprülü

Tekirdağ

Kâtip Üye

Sema Kırcı

Balıkesir”

Böylece tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

4’üncü sırada bulunan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Katar Devleti Hükümeti Arasında Eğitim Alanında İşbirliği Anlaşması ile Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

4.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Katar Devleti Hükümeti Arasında Eğitim Alanında İşbirliği Anlaşması ile Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/723) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 464)

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

5’inci sırada bulunan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Katar Devleti Hükümeti Arasında Deniz Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

5.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Katar Devleti Hükümeti Arasında Deniz Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/729) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 477)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

6’ncı sırada bulunan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Katar Devleti Hükümeti Arasında Gemiadamlarının Eğitim, Belgelendirme ve Vardiya Tutma Standartları Uluslararası Sözleşmesi Uyarınca Belgelerin Karşılıklı Tanınmasına İlişkin Mutabakat Zaptı ile Mutabakat Zaptında Değişiklik Yapılmasına İlişkin Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

6.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Katar Devleti Hükümeti Arasında Gemiadamlarının Eğitim, Belgelendirme ve Vardiya Tutma Standartları Uluslararası Sözleşmesi Uyarınca Belgelerin Karşılıklı Tanınmasına İlişkin Mutabakat Zaptı ile Mutabakat Zaptında Değişiklik Yapılmasına İlişkin Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/762) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 478)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

7’nci sırada bulunan Türkiye Cumhuriyeti Çevre ve Orman Bakanlığı ile Irak Cumhuriyeti Ulaştırma Bakanlığı Arasında Meteoroloji ve Meteorolojik Araştırmalar Alanlarında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

7.- Türkiye Cumhuriyeti Çevre ve Orman Bakanlığı ile Irak Cumhuriyeti Ulaştırma Bakanlığı Arasında Meteoroloji ve Meteorolojik Araştırmalar Alanlarında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/606) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 358) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet? Yerinde.

Komisyon Raporu 358 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI İLE IRAK CUMHURİYETİ ULAŞTIRMA BAKANLIĞI ARASINDA METEOROLOJİ VE METEOROLOJİK ARAŞTIRMALAR ALANLARINDA MUTABAKAT ZAPTININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) 15 Ekim 2009 tarihinde Bağdat’ta imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Çevre ve Orman Bakanlığı ile Irak Cumhuriyeti Ulaştırma Bakanlığı Arasında Meteoroloji ve Meteorolojik Araştırmalar Alanlarında Mutabakat Zaptı”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – 1’inci maddeyi kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

 

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… 2’nci madde kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

 

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylama için bir dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – 358 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Çevre ve Orman Bakanlığı ile Irak Cumhuriyeti Ulaştırma Bakanlığı Arasında Meteoroloji ve Meteorolojik Araştırmalar Alanlarında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın açık oylama sonucu:

“Kullanılan oy sayısı:  212

Kabul                       :                  210

Çekimser                  :                  2 (x)

 

             Kâtip Üye                                       Kâtip Üye

           Emre Köprülü                                    Sema Kırcı

              Tekirdağ                                        Balıkesir”

Böylece tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

8’inci sıraya alınan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuveyt Devleti Hükümeti Arasında Yükseköğretim ve Bilimsel Araştırma Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

8.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuveyt Devleti Hükümeti Arasında Yükseköğretim ve Bilimsel Araştırma Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/568) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 391) (xx)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon Raporu 391 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE KUVEYT DEVLETİ HÜKÜMETİ ARASINDA YÜKSEKÖĞRETİM VE BİLİMSEL ARAŞTIRMA ALANINDA İŞBİRLİĞİ ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) 29 Nisan 2013 tarihinde Ankara’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuveyt Devleti Hükümeti Arasında Yükseköğretim ve Bilimsel Araştırma Alanında İşbirliği Anlaşması”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… 1’inci madde kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… 3’üncü madde kabul edilmiştir.

Tasarının tümünün oylanması için bir dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylamaya başlandı)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Başkan, bu sıra sayıları isimlerini okuyun yani neye oy verdiğinin kimse farkında değil.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Evet…

BAŞKAN – Okunuyor, sıra sayıları okunuyor. Başta girince okurum tekrar.

(Elektronik cihazla oylamaya devam edildi)

BAŞKAN – 391 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuveyt Devleti Hükümeti Arasında Yükseköğretim ve Bilimsel Araştırma Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:

 

“Kullanılan oy sayısı             :         205

Kabul                                 :         203

Ret                                    :             1

Çekimser                            :             1 (x)

 

             Kâtip Üye                                       Kâtip Üye

           Emre Köprülü                                    Sema Kırcı

              Tekirdağ                                        Balıkesir”

Böylece tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

9’uncu sıraya alınan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Gambiya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Turizm Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

9.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Gambiya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Turizm Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/613) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 394) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon Raporu 394 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE GAMBİYA CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA TURİZM ALANINDA İŞBİRLİĞİ ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

 

MADDE 1- (1) 24 Eylül 2012 tarihinde Banjul’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Gambiya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Turizm Alanında İşbirliği Anlaşması”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

 

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… 1’inci madde kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… 3’üncü madde kabul edilmiştir.

Oylama için bir dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – 394 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Gambiya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Turizm Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:

 

“Kullanılan oy sayısı

:

207

 

Kabul

:

207(x)

 

 

             Kâtip Üye                                       Kâtip Üye

           Emre Köprülü                                    Sema Kırcı

              Tekirdağ                                        Balıkesir”

 

Böylece tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

10’uncu sıraya alınan Bölgesel Radyokomünikasyon Konferansı (RRC-06)’nın Sonuç Kararlarının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

10.- Bölgesel Radyokomünikasyon Konferansı (RRC-06)’nın Sonuç Kararlarının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/651) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 345) (xx)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon Raporu 345 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

BÖLGESEL RADYOKOMÜNİKASYON KONFERANSI(RRC-06) NIN SONUÇ KARARLARININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) 15 Mayıs-16 Haziran 2006 tarihleri arasında Cenevre’de gerçekleştirilen “Bölgesel Radyokomünikasyon Konferansı (RRC-06)’nın Sonuç Kararları”nın beyanlar ve çekincelerle onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – 1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Tümünün oylaması için bir dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – 345 sıra sayılı Bölgesel Radyokomünikasyon Konferansı (RRC-06)’nın Sonuç Kararlarının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:

 

“Kullanılan oy sayısı

:

201

 

Kabul

:

199

 

Çekimser

:

    2

(x)

 

             Kâtip Üye                                       Kâtip Üye

           Emre Köprülü                                    Sema Kırcı

              Tekirdağ                                        Balıkesir”

 

Böylece tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

11’inci sıraya alınan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Tunus Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Eğitim ve Mesleki Eğitim Alanlarında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

11.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Tunus Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Eğitim ve Mesleki Eğitim Alanlarında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/602) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 393) (xx)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon Raporu 393 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE TUNUS CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA EĞİTİM VE MESLEKİ EĞİTİM ALANLARINDA MUTABAKAT ZAPTININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) 6 Haziran 2013 tarihinde Tunus’ta imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Tunus Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Eğitim ve Mesleki Eğitim Alanlarında Mutabakat Zaptı”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tümünün oylaması için bir dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – 393 sıra sayılı Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:

 

“Kullanılan Oy Sayısı

:

205

 

Kabul

:

205 (x)

 

 

             Kâtip Üye                                       Kâtip Üye

           Emre Köprülü                                    Sema Kırcı

              Tekirdağ                                        Balıkesir”

 

Böylece tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

12’nci sıraya alınan Türkiye Cumhuriyeti Bayındırlık ve İskan Bakanlığı ile Irak Cumhuriyeti İskan ve İnşaat Bakanlığı Arasındaki Müteahhitlik ve Müşavirlik Alanında Mutabakat Zaptı ile Mutabakat Zaptında Değişiklik Yapılmasına Dair Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

12.- Türkiye Cumhuriyeti Bayındırlık ve İskan Bakanlığı ile Irak Cumhuriyeti İskan ve İnşaat Bakanlığı Arasındaki Müteahhitlik ve Müşavirlik Alanında Mutabakat Zaptı ile Mutabakat Zaptında Değişiklik Yapılmasına Dair Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/424) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 350) (xx)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon Raporu 350 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ BAYINDIRLIK VE İSKAN BAKANLIĞI İLE IRAK CUMHURİYETİ İSKAN VE İNŞAAT BAKANLIĞI ARASINDAKİ MÜTEAHHİTLİK VE MÜŞAVİRLİK ALANINDA MUTABAKAT ZAPTI İLE MUTABAKAT ZAPTINDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR NOTALARIN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

 

MADDE 1- (1) 15 Ekim 2009 tarihinde Bağdat’ta imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Bayındırlık ve İskan Bakanlığı ile Irak Cumhuriyeti İskan ve İnşaat Bakanlığı Arasındaki Müteahhitlik ve Müşavirlik Alanında Mutabakat Zaptı” ile Mutabakat Zaptında değişiklik yapılmasına dair Notaların onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Kabul edenler. Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Tümünün oylaması için bir dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – 350 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Bayındırlık ve İskan Bakanlığı ile Irak Cumhuriyeti İskan ve İnşaat Bakanlığı Arasındaki Müteahhitlik ve Müşavirlik Alanında Mutabakat Zaptı ile Mutabakat Zaptında Değişiklik Yapılmasına Dair Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:

“Kullanılan oy sayısı:   203

Kabul:                      203 (x)

 

             Kâtip Üye                                       Kâtip Üye

           Emre Köprülü                                    Sema Kırcı

              Tekirdağ                                        Balıkesir”

Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

13’üncü sıraya alınan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Yunanistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında İpsala-Kipi Sınır Geçiş Bölgesinde İki Ülke Arasında İkinci Bir Karayolu Sınır Geçiş Köprüsünün Konumunun ve Üzerinden Geçecek Sınır Hattının Belirlenmesine İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

13.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Yunanistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında İpsala-Kipi Sınır Geçiş Bölgesinde İki Ülke Arasında İkinci Bir Karayolu Sınır Geçiş Köprüsünün Konumunun ve Üzerinden Geçecek Sınır Hattının Belirlenmesine İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/645) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 377) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon Raporu 377 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE YUNANİSTAN CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA İPSALA-KİPİ SINIR GEÇİŞ BÖLGESİNDE İKİ ÜLKE ARASINDA İKİNCİ BİR KARAYOLU SINIR GEÇİŞ KÖPRÜSÜNÜN KONUMUNUN VE ÜZERİNDEN GEÇECEK SINIR HATTININ BELİRLENMESİNE İLİŞKİN PROTOKOLÜN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

 

MADDE 1- (1) 4 Nisan 2014 tarihinde Selanik’te imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Yunanistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında İpsala-Kipi Sınır Geçiş Bölgesinde İki Ülke Arasında İkinci Bir Karayolu Sınır Geçiş Köprüsünün Konumunun ve Üzerinden Geçecek Sınır Hattının Belirlenmesine İlişkin Protokol”ün onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Kabul edenler.. Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tümünün oylaması için bir dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – 377 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Yunanistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında İpsala-Kipi Sınır Geçiş Bölgesinde İki Ülke Arasında İkinci Bir Karayolu Sınır Geçiş Köprüsünün Konumunun ve Üzerinden Geçecek Sınır Hattının Belirlenmesine İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:

“Kullanılan Oy sayısı:  202

Kabul                       :                   202(x)

 

             Kâtip Üye                                       Kâtip Üye

           Emre Köprülü                                    Sema Kırcı

              Tekirdağ                                        Balıkesir”

Böylece tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Gündemimizde başkaca yapılacak bir iş bulunmadığından, alınan karar gereğince, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik hakkındaki (11/16) esas numaralı Gensoru Önergesi’nin gündeme alınıp alınmayacağına ilişkin görüşmeler ile kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 12 Haziran 2017 Pazartesi günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Hayırlı iftarlar diliyorum, hayırlı hafta sonları diliyorum, Allah kabul etsin, hayırlı akşamlar.

Kapanma Saati: 19.32



(X) (10/558) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin tam metni tutanağa eklidir.

(x) 415 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(x) 471 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(x) 358 S.Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(xx) 391 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(x) 394 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(xx) 345 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(xx) 393 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(xx) 350 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(x) 377 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.