TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

98’inci Birleşim

30 Mayıs 2017 Salı

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

 

İÇİNDEKİLER

 

 

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, cezaevinde anneleriyle birlikte kalan çocukların durumuna ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Hatay Milletvekili Serkan Topal’ın, Hatay’ın ekonomik ve sosyal sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

3.- İstanbul Milletvekili Ahmet Hamdi Çamlı’nın, 29 Mayıs 1453 Konstantiniyye’nin fethinin 564’üncü yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Hatay Milletvekili Orhan Karasayar’ın, Hatay Milletvekili Serkan Topal’ın yaptığı gündem dışı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

2.- Hatay Milletvekili Serkan Topal’ın, Hatay Milletvekili Orhan Karasayar’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

3.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun, yurt dışından ilaç getirmek zorunda olan hastaların prosedür nedeniyle yaşadıkları mağduriyetlere ilişkin açıklaması

 

4.- Kırklareli Milletvekili Vecdi Gündoğdu, cam işçilerinin aldıkları grev kararının millî güvenliği bozucu nitelikte bulunarak yasaklanmasına ilişkin açıklaması

5.- İstanbul Milletvekili Didem Engin’in, AKP Hükûmetinin demokrasi anlayışına ilişkin açıklaması

6.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek’in, cam sanayisinde süren greve bir an önce son verilmesini ve başka bölgelere gönderilen işçilerin tekrar Mersin’e getirilmesini talep ettiğine ilişkin açıklaması

7.- Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu’nun, her gün farklı bir ilde yeni bir icra dairesi açıldığına ve AK PARTİ iktidarından önceki ve sonraki icra dairesi sayısını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

8.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, grevleri yasaklanan yaklaşık 6 bin cam işçisinin direnişinin önünde saygıyla eğildiğine ilişkin açıklaması

9.- İstanbul Milletvekili Fatma Benli’nin, 27 Mayısın 57’nci yıl dönümüne ve Adnan Menderes ile Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu’yu rahmetle andığına ilişkin açıklaması

10.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, 29 Mayıs 1453 İstanbul’un fethinin 564’üncü yıl dönümüne ilişkin açıklaması

11.- Hatay Milletvekili Birol Ertem’in, buğday hasadına başlanmasına rağmen buğday fiyatlarının hâlâ açıklanmadığına ve buğday alımı yapan ofislerin hâlâ kapalı olduğuna ilişkin açıklaması

12.- Manisa Milletvekili Mazlum Nurlu’nun, Manisa’da askerlerin yedikleri yemekten zehirlendiklerine ve bu zehirlenme vakaları ile askerî birliklerin yemek ihalelerinin ve kantinlere gıda temin eden şirketlerin araştırılmasının zorunlu olduğuna ilişkin açıklaması

13.- İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdi’nin, Hükûmetin uyguladığı sağlık politikasının sonuçlarına açıklaması

14.- Adıyaman Milletvekili Behçet Yıldırım’ın, Gezi direnişinin 4’üncü yıl dönümüne ve iktidarı tarım ürünlerinin taban fiyatlarını belirlemeye, mevsimlik işçilerin koşullarının düzeltilmesine yönelik bir çalışma yapmaya davet ettiğine ilişkin açıklaması

15.- Mersin Milletvekili Hüseyin Çamak’ın, sosyal hizmetin tüm gelişmiş dünya ülkelerinde olduğu gibi ülkemizde de hak ettiği değeri görmesini ve işsiz sosyal çalışmacılar ordusunun istihdam sorununun bir an önce çözülmesini dilediğine ilişkin açıklaması

16.- Mersin Milletvekili Serdal Kuyucuoğlu’nun, terörle mücadelede gazi olanlara emekli maaşı hariç tüm gazilik haklarının verilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

17.- İstanbul Milletvekili Onursal Adıgüzel’in, Gezi gençliğinin özgürlük ve demokrasi için meydanlarda olduğuna ve adalet ile vicdanın safında olduklarına ilişkin açıklaması

 

 

18.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Manisa’da 27 Mayıs Cumartesi günü 5,1 büyüklüğünde yaşanan deprem nedeniyle vatandaşlara geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna, depremle mücadelede can kaybını ve ekonomik kaybı minimuma indirmek için stratejiler geliştirilmesi gerektiğine ve Manisa’daki askeri birliklerde zehirlenme ve enfeksiyon vakaları yaşanmasına ilişkin açıklaması

19.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, bütün İslam âleminin ramazan ayını tebrik ettiğine, Muş Milletvekili Burcu Çelik’in tutuklanmasına ve küçük çocukların anneleriyle birlikte cezaevinde bulunması uygulamasının demokrasinin ve yasama organının utancı olduğuna, Çorum katliamının 37’nci ve Gezi direnişinin 4’üncü yıl dönümleri ile Ahmed Arif’in 26’ncı, Nazım Hikmet’in 54’üncü ölüm yıl dönümlerine ilişkin açıklaması

20.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, ramazan ayının tüm İslam âlemine huzur getirmesini dilediğine, AK PARTİ Genel Başkanının AK PARTİ Grubunda yapmak istediği toplantıya katılmadan önce Meclise Cumhurbaşkanlığı Forsu çekilmesi uygulamasını kınadığına ilişkin açıklaması

21.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, tüm milletin ramazanını tebrik ettiğine, 29 Mayıs 1453 İstanbul’un fethinin 564’üncü yıl dönümüne, hayatını kaybeden siyaset adamı Ahmet Er’e Allah’tan rahmet dilediğine, Spor Toto Süper Lig şampiyonluğunu garantileyen Beşiktaş’ı tebrik ettiğine ve Cumhurbaşkanının olduğu her yerde, gece gündüz forsun dalgalandırılmasının kanun gereği olduğuna ilişkin açıklaması

22.- İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğlu’nun, Rize Milletvekili Hasan Karal’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

23.- Rize Milletvekili Hasan Karal’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

24.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Ankara Atatürk Çocuk Yuvasının kapatılacağı iddialarına ve Bakanlığın böyle bir durumun söz konusu olmadığı açıklamalarını samimi olarak değerlendirdiğine ilişkin açıklaması

25.- Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, Başkanlık Divanı olarak hayırlı ramazanlar dilediklerine ilişkin konuşması

 

 

 

 

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- HDP Grup Başkan Vekilleri Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel ile Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Cizre’de bodrumlardan çıkan cenazelerin otopsilerinin bilimsel yapılıp yapılmadığının ve aileler ile avukatların iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/541)

2.- Van Milletvekili Lezgin Botan ve 22 milletvekilinin, kendi ana dilleriyle eğitim öğretim hizmetini alamayan çocukların yaşadığı öğrenme zorluklarıyla ortaya çıkan pedagojik ve psikolojik sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/542)

3.- Siirt Milletvekili Kadri Yıldırım ve 22 milletvekilinin, ülkemizdeki biyokültürel çeşitliliğin envanterinin ve yok olma tehlikesi altındaki dilleri koruma programlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/543)

B) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Ankara Milletvekili ve Çevre Komisyonu Üyesi Nevzat Ceylan’ın, Rusya Federal Meclisi Federasyon Konseyi Başkanı Valentina Ivanovna Matvienko’nun vaki davetine icabetle 25-26 Mayıs 2017 tarihlerinde Rusya’nın St. Petersburg şehrinde düzenlenecek olan VIII. Nevskiy Uluslararası Ekoloji Kongresi’ne katılmasına ilişkin tezkeresi (3/1024)

2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Bölgesel Silahların Kontrolü, Doğrulama ve Uygulamaya Yardım Merkezi (RACVIAC) Güvenlik İşbirliği Merkezi tarafından 5-7 Haziran 2017 tarihlerinde Bosna-Hersek’in başkenti Saraybosna’da düzenlenecek olan Güneydoğu Avrupa Parlamentoları Savunma ve Güvenlik Komiteleri Temsilcileri Yıllık Toplantısı’na katılım sağlanmasına ilişkin tezkeresi (3/1025)

3.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 24 Mayıs 2017 tarihli toplantısında alınan karar gereğince, milletvekili izin talepleri ile ödenek ve yolluklarına ilişkin tezkeresi (3/1025)

C) Önergeler

1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, (2/69) esas numaralı İfade Özgürlüğünün Eksiksiz Sağlanması Bağlamında; Terörle Mücadele Kanunu ile Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/98)

 

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- MHP Grubunun, 15/6/2016 tarih ve 1743 sayıyla Adana Milletvekili Mevlüt Karakaya ve arkadaşları tarafından, itfaiyecilerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 30 Mayıs 2017 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- HDP Grubunun, 30/5/2017 tarihinde Grup Başkan Vekili Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım tarafından, Sur ilçesinin büyük bir bölümünün 2942 sayılı Kanunu’nun 27’nci maddesine dayanarak acele kamulaştırma eliyle kamulaştırılacağı kararı nedeniyle kamulaştırılan yerlerde insanların evlerini boşaltması beklenmeksizin ve kültürel, inançsal gerçeklikler görmezden gelinerek başlatılan yıkım nedeniyle oluşturulan mağduriyetlerin sorumlularının ortaya çıkarılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, Genel Kurulun 30 Mayıs 2017 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

3.- CHP Grubunun, 22/5/2017 tarihinde İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğlu ve arkadaşları tarafından, Türkiye çay piyasasının yabancı tekellerin eline geçmesinin araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, Genel Kurulun 30 Mayıs 2017 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, Samsun Milletvekili Çiğdem Karaaslan’ın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında HDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

2.- Samsun Milletvekili Çiğdem Karaaslan’ın, Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

IX.- SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Aydın Milletvekili Abdurrahman Öz’ün, istihdam verilerine ilişkin sözlü soru önergesi (6/21) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun cevabı

2.- Aydın Milletvekili Abdurrahman Öz’ün, istihdam verilerine ilişkin sözlü soru önergesi (6/22) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun cevabı

3.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, esnaflar için bazı teşviklerin uygulanmasına ilişkin sözlü soru önergesi (6/176) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun cevabı

4.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, kaçak çocuk işçiliğine karşı alınan önlemlere ilişkin sözlü soru önergesi (6/230) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun cevabı

5.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, çocuk işçiliğine ilişkin sözlü soru önergesi (6/231) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun cevabı

6.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, çocuk işçilerin çalışma sürelerine ilişkin sözlü soru önergesi ve (6/232) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun cevabı

7.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, İŞKUR tarafından bazı illerde istihdam edilen kişilere ve açılan kurslara ilişkin sözlü soru önergesi (6/510) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun cevabı

8.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, meslek lisesi öğrencilerinin staj yaptıkları iş yerlerinde mesleki eğitimlerini geliştirecek işlerde çalıştırılmalarının sağlanmasına ilişkin sözlü soru önergesi (6/511) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun cevabı

9.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, işçilere normal çalışma süresinin üzerinde yaptırılan çalışmalara ve iş kazalarına ilişkin sözlü soru önergesi (6/512) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun cevabı

10.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, toplu iş sözleşmesinde yetki sisteminin değiştirilmesine ilişkin sözlü soru önergesi (6/513) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun cevabı

11.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’nda yer alan teşmil sistemine ilişkin sözlü soru önergesi (6/514) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun cevabı

12.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, sendikal yasaların ILO normlarına uygun hale getirilmesi ve sendikal örgütlenmenin önündeki engellerin kaldırılması adına yürütülen çalışmalara ilişkin sözlü soru önergesi (6/515) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun cevabı

13.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, ticari faaliyetlerine devam eden emekli esnaf ve sanatkarlardan sosyal güvenlik destek primi kesilmesine ilişkin sözlü soru önergesi (6/516) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun cevabı

14.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, inşaatlarda meydana gelen asansör kazalarına ve alınan önlemlere ilişkin sözlü soru önergesi (6/517) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun cevabı

15.- Konya Milletvekili Mustafa Hüsnü Bozkurt’un, aile sağlığı elemanlarının sorunlarına ve özlük haklarının iyileştirilmesine yönelik çalışmalara ilişkin sözlü soru önergesi (6/548) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun cevabı

16.- Konya Milletvekili Mustafa Hüsnü Bozkurt’un, İŞKUR tarafından yürütülen Toplum Yararına Çalışma Programı kapsamında belediyelere ayrılan kontenjanlara ilişkin sözlü soru önergesi (6/560) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun cevabı

17.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, sendikalı işçi çalıştıran iş yeri sayısına ilişkin sözlü soru önergesi (6/607) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun cevabı

18.- İzmir Milletvekili Atila Sertel’in, kamuda çalışan taşeron işçilerin kadroya alınmasına ilişkin sözlü soru önergesi (6/612) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun cevabı

19.- Mersin Milletvekili Serdal Kuyucuoğlu’nun, KOBİ’lerde yaşanan işten çıkarmalara ve alınan önlemlere ilişkin sözlü soru önergesi (6/632) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun cevabı

20.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, 4/C’li personelin özlük hakları ile ilgili çalışmalara ilişkin sözlü soru önergesi (6/653) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun cevabı

21.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, emeklilikte yaşa takılanlara yönelik çalışmalara ilişkin sözlü soru önergesi (6/654) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun cevabı

22.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, geçici ve taşeron işçilerin kadroya alınmasına ilişkin sözlü soru önergesi (6/655) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun cevabı

23.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, iş yeri denetimlerine ve iş kazalarının önlenmesine yönelik çalışmalara ilişkin sözlü soru önergesi (6/681) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun cevabı

24.- Mardin Milletvekili Erol Dora’nın, bireysel emeklilik sistemiyle ilgili yeni düzenlemeye ilişkin sözlü soru önergesi (6/686) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun cevabı

25.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, meslek hatalıklarındaki artışa ve iş yerlerindeki çalışma koşullarının denetimine ilişkin sözlü soru önergesi (6/700) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun cevabı

26.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, işçilerin sosyalleşmesine yönelik yürütülen proje ve çalışmalara ilişkin sözlü soru önergesi (6/701) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun cevabı

27.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, sözleşmeli personelin kadroya alınmasının planlanıp planlanmadığına ilişkin sözlü soru önergesi (6/723) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun cevabı

28.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, genç işsizlik oranındaki artışın nedenlerine ve alınan önlemlere ilişkin sözlü soru önergesi (6/746) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun cevabı

29.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, iş sağlığı ve güvenliği denetimlerine ilişkin sözlü soru önergesi (6/747) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun cevabı

30.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, sendikalaşma oranının düşüklüğüne ve bu konuda yapılan çalışmalara ilişkin sözlü soru önergesi (6/756) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun cevabı

31.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, taşeron işçilerin kadroya alınmasına yönelik çalışmalara ilişkin sözlü soru önergesi (6/757) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun cevabı

32.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, kayıt dışı çocuk işçiliği ile ilgili yapılan çalışmalara ilişkin sözlü soru önergesi (6/758) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun cevabı

33.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, iş cinayetleri sonucu yaşamını yitiren çocuklara ve alınan önlemlere ilişkin sözlü soru önergesi (6/759) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun cevabı

34.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, imalat sanayinde faaliyet gösteren sigortalı sayısı ile sigortalıların sektörel dağılımına ilişkin sözlü soru önergesi (6/774) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun cevabı

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türkiye Cumhuriyeti Çevre ve Orman Bakanlığı ile Irak Cumhuriyeti Ulaştırma Bakanlığı Arasında Meteoroloji ve Meteorolojik Araştırmalar Alanlarında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/606) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 358)

2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Romanya Hükümeti Arasında Meteoroloji ve Hidroloji Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/696) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 362)

XI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İzmir Milletvekili Ali Yiğit'in, Yunanistan'ın Türkiye Cumhuriyeti egemenliği altındaki ada ve kayalıklara yönelik girişimlerine ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun cevabı (7/13077)

2.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan'ın, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı'nın Türkmenlere yönelik çalışmalarına,

Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı'nın Bulgar Türklerine yönelik çalışmalarına,

İlişkin soruları ve Başbakan Yardımcısı Yıldırım Tuğrul Türkeş’in cevabı (7/13102), (7/13103)

3.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir'in, 11 Nisan 2017 tarihinde Çerkezköy OSB Boytek Fabrikası'nda yaşanan patlamaya, etkilerine ve firmanın denetimine ilişkin sorusu ve Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Faruk Özlü’nün cevabı (7/13122)

30 Mayıs 2017 Salı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Özcan PURÇU (İzmir)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 98’inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, cezaevinde anneleriyle birlikte kalan çocuklarla ilgili söz isteyen Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’a aittir.

Buyurun Sayın Danış Beştaş. (HDP sıralarından alkışlar)

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, cezaevinde anneleriyle birlikte kalan çocukların durumuna ilişkin gündem dışı konuşması

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; cezaevlerinde anneleriyle birlikte kalmak zorunda olan çocuklar hakkında konuşma yapmak üzere söz almış bulunmaktayım.

Bir an, gökyüzünden mahrum çocukları düşünmenizi rica ediyorum. Gerçekten, özellikle bu konuda elde edilen verilere göre 560 çocuk, çocukluk hakkından yoksun ve gökyüzünden yoksun cezaevlerinde yaşıyor.

Bilirsiniz, Tunç Başaran’ın unutulmaz bir filmi vardır: Uçurtmayı Vurmasınlar. Filmde, küçücük Barış, annesiyle birlikte cezaevinde kalan, daha doğrusu kalmak zorunda olan ve en nihayetinde tüm çocukluğunu demir parmaklıklar arasında eriten bir çocuktur. Şu anda Türkiye’de yüzlerce Barış var, Poyraz Ali var, Miraz bebek var. Bir an, çocukluğunuzu ya da çocuğunuzu düşünün bu konuşmayı yaparken; bitmek tükenmek bilmeyen bir enerjiyle dolu olan, koşmak, bisiklete binmek isteyen, uçurtma uçurmak isteyen, salıncakta sallanmak isteyen yahut en basiti, bir kuş cıvıltısı duymak isteyen, bir tekir kedinin ardına takılıp koşmak isteyen çocuklar. Bu özgürlük hâlinden bihaber büyüyen yüzlerce çocuk var cezaevinde. Diyor ya “Uçurtmayı Vurmasınlar” filminde küçük Barış: “Sen artık gökyüzünü görebiliyor musun İnci?” İnci cevap veriyor devamında: “Bizim göğümüzün bir tek gündüzü var. Senin göğünde akşam oluyor mu?” Hapisteki çocukların göğünün bir tek gündüzü var, o gündüz ise demir parmaklara ve belirli saatlere sıkıştırılmış. Belli ki o gündüz güneşli de değil, hep bulutlu.

Sözünü ettiğimiz yer cezaevleri yani yetişkin bir bireyin dahi insan onuruyla bağdaşmayacak pek çok uygulamaya maruz kaldığı, küfür, şiddet gibi olayların yaşandığı bir yerden bahsediyorum. Aşırı kalabalık koğuşlarda yerde soğuk zemine atılan bir döşek üzerinde uyumaya çalışan, son derece sağlıksız koşullarda beslenmek zorunda kalan bu çocukların geleceği ellerinden alınıyor tıpkı çocuklukları ellerinden alındığı gibi.

Peki, bu çocukların suçu ne? Onların suçu yok, onların sadece anneleri mahpus, cezaevinde kalıyorlar, bu nedenle onlar dört duvar arasında. Bu gerekçeyle, saçının teline zarar gelse içimizin acıdığı çocuklarımız hastalığa, açlığa mahkûm ediliyor. (Gürültüler)

AHMET YILDIRIM (Muş) – Sayın Başkan, bu ne ya!

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Keşke böyle bir konuda konuşurken bir de anneler, babalar, vekiller beni dinlese çok memnun olacağım ama gerçekten insicam kalmıyor, o açıdan… Özür dileyerek…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Çözüm bu değil elbette. Bakınız, Hollanda’da bebekli bir kadının cezası beş yıl ertelenebiliyor, oysa Türkiye’de 0-6 yaş arası çocuklar cezaevinde anneleriyle kalmak zorunda, diğer ebeveynin manevi ilgisinden, kardeşlerinden ayrı büyüyorlar. Çok boyutlu bir mesele bu ve gerçekten bu meseleyi Meclisin çözüm üretmesi gereken bir mesele olarak nitelendirmemiz lazım.

Şu anda, hâlihazırda Türkiye’de 1 yaşında 128 bebek var cezaevinde. Sürekli doktor kontrolü gereken, özel bir beslenme planı uygulanması gereken 128 bebekten söz ediyorum. 2 yaşında 114 çocuk var ve 2 yaşının özelliklerini siz bu arada düşünün. 3 yaşında 81 çocuk var. 4 yaşında 70 çocuk var. 5 yaşında 31 çocuk var. Bisiklete binemeyen, sadece avluda, beton zeminde tur atmak zorunda olan çocuklardan söz ediyorum. Cezaevinde bulunan 560 çocuktan sadece 100’ü anneleri açık ceza infaz kurumunda olduğu için toprakla temas edebiliyorlar. Evet, 560 can, 560 yeni hayat ve bu hayatları kurtarmak ve onlara çocukluklarını vermek için bir şeyler yapmamız gerekiyor. Ve şu anda Muş Milletvekilimiz Burcu Çelik de Sincan Cezaevinde tutuluyor ve kendisinin dünya tatlısı, Asmin Mira isminde bir kızı var. Bu, milletvekili olduğu için basına yansıdı ama bu 560 çocuğun Asmin Mira’dan bir farkı yok.

Gelin -ileride bu konuda yeni önermelerimiz de olacak- çocukların dört duvar arasında kalmaması için, gökyüzünü gece de görebilmeleri için, bisiklete binebilmeleri için, çocuk olmaları için, çocuk olabilmeleri için hep birlikte bir şeyler yapalım diyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Danış Beştaş.

Gündem dışı ikinci söz, Hatay’ın ekonomik ve sosyal sorunları hakkında söz isteyen Hatay Milletvekili Serkan Topal’a aittir.

Buyurun Sayın Topal. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- Hatay Milletvekili Serkan Topal’ın, Hatay’ın ekonomik ve sosyal sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

SERKAN TOPAL (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, Sayın Başkan, beraberimde Hatay’dan Samandağ ve Defne’nin emek kokan, alın teri kokan ipeğini getirdim sizlere, yüce Meclisin Meclis Başkanına hediye etmek istiyoruz bütün Samandağ, Defne, Hatay halkı adına.

Sayın kavas arkadaşlarımız…

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Sen kendin hediye et hemşerim.

SAFFET SANCAKLI (Kocaeli) – Serkan, sana yakışır vermek, sen ver.

SERKAN TOPAL (Devamla) – Sayın Başkan, saygılarımı sunarım. (AK PARTİ, CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

SAFFET SANCAKLI (Kocaeli) – Eline sağlık.

BAŞKAN – Çok teşekkür ederim Sayın Topal.

SERKAN TOPAL (Devamla) – Ben en son çıkacaktım da…

BAŞKAN – Sürenizi başlatacağım sonra. Çok naziksiniz, çok çok teşekkür ediyorum, sağ olun.

SERKAN TOPAL (Devamla) – Alın teri kokan, emek kokan…

BAŞKAN – Sayın Topal, bu arada, Samandağ ve Defne ilçelerimizi saygıyla selamlıyorum ve bunu dokuyan elleri selamla, sevgiyle kutluyorum. Teşekkür ederim.

Buyurun.

SERKAN TOPAL (Devamla) – Ben teşekkür ediyorum. Güle güle kullanın. Saygılarımı sunuyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tekrar saygıyla selamlıyorum sizleri.

Hatay’ın sorunlarını bu kürsüde defalarca dile getirdim, iktidar yetkilileri sorunları çözünceye kadar dile getirmeye devam edeceğim.

Öncelikle, EXPO 2021’i Hatay’a kazandıran Doçent Doktor Sayın Lütfü Savaş’ı tebrik ediyorum, teşekkür ediyorum. Bu konuda da sayın Hükûmet yetkililerinin desteklerini de burada bekliyoruz. Buradan da inşallah uzun vadede de desteklerini göreceğiz, teşekkür ediyorum.

Şimdi, daha önce ben burada, bu kürsüde Suriye savaşının Hatay’a etkilerini, Türkiye’ye etkilerini defalarca dile getirdim. Hatta en çok etkilenenin Hatay olduğunu defalarca dile getirdim ama maalesef bu konuda başarılı olamadık.

Şimdi ben size soruyorum: Suriye’de savaşı nasıl bitireceğiz, barışı nasıl sağlayacağız? Çok basit. Diyorum ki: Bütün partiler arasında bir komisyon kuralım ve mevcut Devlet Başkanı Beşar Esad’la bu konuyu görüşelim ve bir an önce işsizliği de bitirecek Yayladağ Sınır Kapısı’nı mutlaka açmamız gerekiyor değerli arkadaşlar. Hatta dikkat ederseniz Hatay’ın içerisinde şu anda mevcut 400 bin Suriyeli bulunmaktadır ve bu konuda özellikle hastaneler yetersiz kalıyor. Özellikle 143 bin nüfuslu Defne ilçemizde maalesef hastane yok.

Sayın Hükûmet yetkilileri, Sayın Grup Başkan Vekilim; 143 bin nüfuslu Defne ilçemizde hastane yok. Bu yüzden, sizlerden bunun mutlaka sözünü istiyorum burada.

Sayın Meclis Başkan Vekilim, bakın, burada, inanın, sirkülasyonla birlikte… Bu arada, herkesi Defne’nin Harbiye Şelalesi’ne de bekliyoruz. Mutlaka orada da bir hastane kurulması gerektiğini burada ifade ediyorum.

Bunun takibinin sözünü alabilir miyim Sayın Meclis Başkan Vekilim, Sayın Grup Başkan Vekilim?

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – İpeği oraya verdin, hastaneyi bize yüklüyorsun.

BAŞKAN – Ben kendi şahsıma takip etmeye söz veririm.

SERKAN TOPAL (Devamla) – Teşekkür ediyorum, bütün Defne şu anda bizi izliyor, çok teşekkür ediyorum.

Şimdi, özellikle ocak ayında açıkladığınız cazibe merkezi iller arasında maalesef Hatay’ı göremedik. Bir an önce Hatay’ın beşinci bölgeye alınması gerektiğini burada bir kez daha ifade ediyorum.

Dörtyol Devlet Hastanesi, Arsuz Devlet Hastanesi, Samandağ Devlet Hastanesi, İskenderun ve Kırıkhan Ağız ve Diş Sağlığı Merkezleri, İskenderun Devlet Hastanesi maalesef hâlâ tamamlanamadı, bunların da bir an önce tamamlanması gerektiğini söylüyoruz.

Değerli arkadaşlar, dünyanın en uzun -ikinci veya üçüncü- sahillerinden bir tanesi de Samandağ sahili ama maalesef oraya devletimiz yatırım yapmıyor. Bu konuda, maalesef, her yaz orada boğulmalar oluyor, bunun önleminin alınması gerekiyor.

Bakın, benim çiftçim üretmek istiyor, alın terini toprağa akıtmak istiyor, daha fazla ürün çıkarmak istiyor, ürün elde etmek istiyor ancak devletin sulama işini de bitirmesini bekliyor. 1995 yılında başlanan Reyhanlı Barajı maalesef hâlâ tamamlanamadı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SERKAN TOPAL (Devamla) – Sayın Başkanım, çok özür dilerim, zaten iki dakika geçmişti.

BAŞKAN – Veremeyeceğim, bu durumda, bu koşullar altında size söz veremeyeceğim.

SERKAN TOPAL (Devamla) – Bir dakika mümkün mü?

BAŞKAN – Ama şimdi olmayacak Serkan Bey, buyurun, bitirin.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Şalı geri al.

BAŞKAN – “Şalı geri ver…” Hediye vermeseydiniz size bir dakika söz verirdim ama bu durumda olmayacak.

SERKAN TOPAL (Devamla) – Evet, bir dahaki sefere bunu bitireceğim, çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Tamam, ben de size bir kez daha söz veririm nöbetim olduğu zaman.

SERKAN TOPAL (Devamla) – Reyhanlı Barajı’nın, Karaçay Barajı’nın mutlaka bitirilmesi gerekiyor.

BAŞKAN – Sayın Topal, ben de size söz vereyim: Nöbetim olduğu zaman size tekrar bir beş dakikalık gündem dışı söz veririm.

SERKAN TOPAL (Devamla) – Çok teşekkür ediyorum, saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim tekrar.

ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Tekrar, Hatay ilimizin, Defne ve Samandağ ilçelerinin halkını sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Buyurun Sayın Karasayar.

ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Hatay’a yapılan hizmetleri sayın hatip tamamen göz ardı ederek, çarpıtarak yanlış bilgilendirmede bulundu, cevap vermek istiyorum izninizle.

BAŞKAN – Buyurun, bir dakika söz vereyim size Hatay milletvekili olduğunuzdan.

ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Bir dakika az olur Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Yerinizden lütfen, yerinizden.

ORHAN KARASAYAR (Hatay) – İki dakika Başkanım, bir dakika değil.

BAŞKAN – Sataşmadan değil, açıklama yapacaksınız.

ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Sataşma...

BAŞKAN – Yerinizden bir dakika lütfen.

Buyurun Sayın Karasayar.

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Hatay Milletvekili Orhan Karasayar’ın, Hatay Milletvekili Serkan Topal’ın yaptığı gündem dışı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Hatay’ımız Hükûmetimiz döneminde Türkiye’de en fazla hizmet alan ilk 5 ilden bir tanesi. Hatay’ımızda sağlık yatırımları -gerçekten, ben, başta Cumhurbaşkanımıza, Hükûmetimize teşekkür ediyorum- cumhuriyet tarihinde yapılanların en az 10 katı. 750 yataklı Bölge Hastanemiz bitti, İskenderun Hastanemiz bitti, Dörtyol Devlet Hastanemiz bitmek üzere, Kırıkhan Devlet Hastanemiz bitti, Kumlu, Yayladağı bitti. Defne’de hastanenin geç kalmasının gerekçesi, Defne daha önce beldeydi Sayın Başkanım. Defne’deki hastanemizin projesi yapılıyor. Arsuz Hastanemizin ödeneği ayarlandı, sit alanı olması gerekçesiyle sadece yerinde sıkıntılar var, onlar da yapılıyor. Barajlarımız, Reyhanlı Barajı Hatay’ın yüz yıllık hayaliydi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Şu anda Reyhanlı Barajı’mızda müteahhitlerden kaynaklanan sıkıntılar var, hiçbir ödenek problemimiz yok.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Sorunlar bitmemiş, sorunlar, onu anlatıyor.

SERKAN TOPAL (Hatay) – Tamam, bitirelim, ben de kürsüde teşekkür edeceğim.

ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Bunlar teşekkürü gerektirirken arkadaşımız Hatay’a gitmediği için, Hatay’ın ilçelerini bilmediği için…

SERKAN TOPAL (Hatay) – Hayır, burada sataştı, sataşma var, kabul etmiyorum.

ORHAN KARASAYAR (Hatay) - …Hatay’da siyaseti bilmediği için bu yatırımlardan haberi yok ama Hataylı hemşehrilerimizin haberi var.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Adam her gün Hatay’da yahu.

ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Ben teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Ben de size teşekkür ediyorum.

SERKAN TOPAL (Hatay) – Sayın Başkanım, çok özür dilerim ama…

ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Biz, Defne’nin de Samandağ’ın da her işlemini arkadaşlarımızla takip ediyoruz eksiksiz.

BAŞKAN – Çok teşekkür ediyorum.

Hatay milletvekilleri, burada bir…

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Ama “Gitmiyor.” dedi Sayın Başkan, her gün orada.

SERKAN TOPAL (Hatay) – Sayın Başkanım, son cümlesine kadar her şey çok güzeldi.

BAŞKAN – Teşekkür ederim ama Hatay milletvekilleri burada bir tartışmaya söz konusu olmasın. Hepiniz Hatay milletvekilisiniz.

ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Hepsi yapıldı. Hepsi yapılıyor.

BAŞKAN - …Hatay’ın sorunlarıyla ilgili olarak birlikte hareket etmeniz gerekir diye düşünüyorum.

SERKAN TOPAL (Hatay) – Sayın Başkanım, son cümlesine kadar güzel gidiyordu ancak son cümlesinde benim Hatay’a gitmediğimi söyledi. Burada açık bir sataşma var. İki dakikalık söz hakkı istiyorum.

ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Hizmetlerden haberinizin olmadığını söyledim.

SERKAN TOPAL (Hatay) – Efendim, Hatay’a gitmediğimi söyledi.

BAŞKAN – Bakın Sayın Topal…

SERKAN TOPAL (Hatay) – Efendim, Hatay’a gitmediğimi söyledi.

BAŞKAN – Sayın Topal, haklısınız, yerinizden size de bir dakika söz vereyim, bir açıklama yapın. Her ikiniz de dediğim gibi, Hatay ilimizin milletvekillerisiniz. Karşılıklı bir anlayış içinde bu konuyu kapatalım diye düşünüyorum.

Buyurun Sayın Topal, size de bir dakika veriyorum.

2.- Hatay Milletvekili Serkan Topal’ın, Hatay Milletvekili Orhan Karasayar’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

SERKAN TOPAL (Hatay) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Karasayar benim Hatay’a gitmediğimi söyledi. İstisnasız her hafta sonu ben Hatay’dayım ve istisnasız bütün mahallelerin hemen hemen yüzde 90’ını Serkan kardeşiniz gezmiştir, sorunları dinlemiştir. Ben bunu kabul etmiyorum.

ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Otoyolları, o yapılan yolları görmüyor musun?

SERKAN TOPAL (Hatay) – Şuraya gelince: Bakın, sizler hizmeti alın, götürün, gerçekte de hizmet edin, ben bu kürsüde teşekkür edeceğim.

ORHAN KARASAYAR (Hatay) – 750 yataklı hastane yapıldı, görmüyor musunuz Serkan Bey?

SERKAN TOPAL (Hatay) – Ancak mevcut olan sorunları ben bu kürsüde dile getirmeye devam edeceğim.

Hazır bitirmemişken, çok önemli bir konu vardı.

Yıllardır, hazine arazileri üzerinde evleri kurulan vatandaşlarımız mülkiyet sorunu yaşıyor. Sadece evlerinin tapusu verilebilir.

ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Büyükşehir imarını yapsın, onu da verelim.

SERKAN TOPAL (Hatay) – Hatay’da bir şerh var. Sayın Maliye Bakanımızla görüştüm. Bu konuda da yardımlarınızı bekliyoruz Sayın Karasayar.

ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Büyükşehir imarını yapsın, onu da yaparız.

SERKAN TOPAL (Hatay) – Ben, sizlere ve Hükûmete desteklerinden, emeklerinden, Hatay’a götürecekleri hizmetlerinden dolayı teşekkür edeceğim, ediyorum da aynı zamanda ama sorunlar varsa…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Birlikte, bir dayanışma içinde varsa sorunları çözebilirsiniz.

Teşekkür ederim Sayın Topal.

SERKAN TOPAL (Hatay) – Ben teşekkür ediyorum.

Saygılarımı sunuyorum.

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

3.- İstanbul Milletvekili Ahmet Hamdi Çamlı’nın, 29 Mayıs 1453 Konstantiniyye’nin fethinin 564’üncü yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

BAŞKAN - Gündem dışı üçüncü söz, Konstantiniyye’nin fethinin yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen İstanbul Milletvekili Ahmet Hamdi Çamlı’ya aittir.

Buyurun Sayın Çamlı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) - Gazi milletimizi ve vekillerini hürmetle selamlıyor, iklimine girerek rahmet zamanlarını teneffüs ettiğimiz Kur’an ayı ramazanışerifin milletimize ve insanlığa hayırlar getirmesini diliyorum.

Değerli arkadaşlar, aynı zamanda Konstantiniyye’nin 564’üncü fetih yıl dönümünü de idrak ediyoruz. Hazreti Peygamber’in “…”(x) “İstanbul mutlaka fetholunacaktır, onu fetheden komutan ne güzel komutan, fetheden asker ne güzel askerdir.” hadisindeki müjdeye ulaşmak inanmış her komutan ve askerin en büyük ideali ve rüyası olmuş, asırlardır süren bu ihtişamlı heves Konstantiniyye üzerine tam 16 sefere sebep olmuştur. Alparslan Malazgirt Meydanı’nda kılıç çatırdatırken zihninde Konstantiniyye muştusu olduğu çok açıktır. Zira, Anadolu’nun fethini müteakip üç yıl içerisinde, 1074 yılında Kapıdağ Yarımadası’ndan Üsküdar, Kadıköy ve Boğaziçi kıyılarına kadar uzanmıştı Malazgirt’ten kopup gelen şanlı muhasara. Nice tarihler vardır ki önemli dönüm noktalarına işaretle birer milat teşkil ederler; işte, bunların da fevkinde bir milattır fethimübin; sıradan bir kuşatma değil, büyük bir inkılaptır. Doğu Roma’nın fethi, insanlık tarihinde yaşanan bütün zulümleri kıskandıracak kadar zirve yapmış bir terör devrine son vermedir. Konstantiniyye’nin fethinin önemli katkılarından birisi de, şüphesiz, sömürgen Batı kültüründe hiçbir zaman olmayan, sadece Kur’an-ı Kerim’e dayanan, Medine Vesikası ve Veda Hutbesi menşeli insan hakları, vicdan hürriyeti ve adalet anlayışıyla Batı’nın tanışmasıdır. Batı birbirini katlediyor, çoluk çocuk demeden diri diri yakıp imha ediyor, hak ölçüsünü güçlü olanın belirlediği bir karanlıkta yoğrulup duruyordu. O süreçte Osmanlı geçtiği yerlere ektiği merhamet tohumlarıyla dünyaya nam salmıştı. Batı’da yaşayan mağdur topluluklar Osmanlı idaresinde yaşayabilme rüyaları görüyordu. Grandük Lukas Notaras’ın “Konstantiniyye sokaklarında Latin kardinal şapkasını görmektense Osmanlı sarığı görmeyi yeğlerim.” şeklindeki sözleri fethe gebe topraklardaki durumu açıkça ifade ediyordu. Kutlu fetih Allah’ın yardımıyla 1453’ün 29 Mayıs sabahında müyesser oldu. Muhkem surlar delinip içeri girilince, Sultan Fatih’in endişeli halka ve din adamlarına ilan ettiği yeni yönetim anlayışı, Konstaniyye’nin artık bir dersaadet, saadet kapısı, huzur diyarı olduğunu ilan ediyordu. Artık, din adamları her türlü taarruzdan masun ve devlet himayesi altındaydı ve bütün ruhaniler her türlü vergiden muaftı. Kilise kendi usullerine göre idare edilecek, nikâh, miras, defin ve vasiyet gibi muameleler kilise tarafından ifa edilecekti. Kilise mahkemeleri kendi aralarındaki davalarda karar verebilecek ve devlet, bu mahkemelerin hükümlerini derhâl icra edecekti. Fethin sembolü dışındaki bütün mabetler açık kalacak, dinî ayinler tamamen serbest, eskiden olduğu gibi icra edilecekti.

İşte, bütün bu uygulamalar, Doğu Roma’nın fethiyle Batı’nın hak ve vicdan hürriyeti kavramlarıyla ilk defa tanışması demekti ama Batı, araçlar değişse de aynı Batı olmaya 21’inci yüzyılda da olsa maalesef devam etmektedir. Günümüzde yaşanan zulümler, 1453 öncesinde olduğu gibi sömürgen anlayışını büyük bir taassupla sürdüren batıl Batı’nın uygulamalarından başka bir şey değildir. Aslında, Batı, fetihle tanıştığı o insan hakları, vicdan hürriyeti, adalet anlayışını geçen kayıp zamana rağmen idrak edip uygulayabilse kendi de kazanacak ve insanlık rahat bir nefes alacak.

Yine de merhamet topraklarından Batı âlemine, köprüden önceki son çıkış işareti gibi bir ikazla sesleniyor ve diyoruz ki: “Beyaz adam, silkelen ve 29 Mayısı insan hakları, vicdan hürriyeti ve adalet bayramı ilan ederek işe başla ve gereğini yerine getir.”

Bu duygularla, Gazi Meclisimizi ve milletvekillerimizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çamlı.

Sayın milletvekilleri, şimdi, yerlerinden söz talebinde bulunan on beş milletvekiline söz vereceğim. Söz vereceğim sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Sayın Kayışoğlu, Sayın Topal yerine Sayın Gündoğdu, Sayın Engin, Sayın Şimşek, Sayın Gaytancıoğlu, Sayın Atıcı, Sayın Kılıç yerine Sayın Benli, Sayın Taşkın, Sayın Ertem, Sayın Nurlu, Sayın İlgezdi, Sayın Yıldırım, Sayın Çamak, Sayın Kuyucuoğlu ve Sayın Adıgüzel.

Sayın Kayışoğlu, sizden başlıyoruz.

Buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

3.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun, yurt dışından ilaç getirmek zorunda olan hastaların prosedür nedeniyle yaşadıkları mağduriyetlere ilişkin açıklaması

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Yurt dışından ilaç getirmek zorunda olan hastalar prosedür zulmünden mağdur oluyorlar. Teknolojinin, iletişimin bu kadar yoğun olduğu günümüzde kronik hastalıkları olan bu kişileri hâlâ “İmza eksik.” “Mühür yamuk.” “Bir harf okunmuyor.” “Noktası eksik.” gibi gerekçelerle ve kargo yoluyla oyalayan, bazen aylarca ilaçsız bırakan bu prosedür zulmüne son vermek için iktidar bir çalışma yapıyor mu acaba?

BAŞKAN – Sayın Gündoğdu…

4.- Kırklareli Milletvekili Vecdi Gündoğdu, cam işçilerinin aldıkları grev kararının millî güvenliği bozucu nitelikte bulunarak yasaklanmasına ilişkin açıklaması

VECDİ GÜNDOĞDU (Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

24 Mayısta grev kararı alan cam işçilerinin aldıkları karar millî güvenliği bozucu nitelikte bulunması nedeniyle yasaklandı. Kararla AKP Hükûmeti demokrasiyi, hak aramayı, alın teriyle üretimi de yasaklamıştır. Emekleriyle ürünlerini bir dünya markası yapan, çalıştıkları kurumu bir dünya devi hâline getiren cam işçilerinin grevini yasaklamak, emekçinin alın terine gözyaşı karıştırmaktır. Dünya markası ürünleriyle dünya devi hâline gelen şirketin emekçisinin, işçisinin alın terini gasbetmek en büyük adaletsizliktir. Özgürlüklerin kısıtlandığı, üretimin engellendiği Hükûmetin bu yasağını asla kabul etmeyeceğiz. Cam işçilerimizin demokrasi ve refah mücadelesinde yan yana, omuz omuza her platformda birlikte olacağız.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Ben de teşekkür ederim.

Sayın Engin…

5.- İstanbul Milletvekili Didem Engin’in, AKP Hükûmetinin demokrasi anlayışına ilişkin açıklaması

DİDEM ENGİN (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; AKP’nin “demokrasi” sloganıyla başlattığı yeni atılım döneminden ışık hızıyla atılım ve demokratikleşme haberleri gelmeye başladı. Ankara Valiliği güneş battıktan sonra ateş yakılmasını, şarkı ve türkü söylenmesini yasakladı. Bitlis’in 5 köy muhtarı referandumda köylerinde “evet” sonucu çıkmadı diye kaymakam tarafından görevlerinden alındı. İşçi grevleri, ulusal bayramlarımızı kutlama ve Ata’mızı anma etkinlikleri olağanüstü hâlde çok tehlikeli ve çok riskli oldukları gerekçesiyle birer birer yasaklanıyor.

Ülkemizde ileri demokrasinin gelmiş olduğu bu noktayı tüm dünya ülkelerinin kıskandığının farkındayız. Diğer ülkeler “Endüstri 4.0” gibi, dijitalleşme gibi fuzuli işlerle uğraşadursunlar, AKP Hükûmeti bu muazzam demokratikleşme atılımlarıyla bir kez daha dünyada saygınlığımızı en üst noktalara taşımıştır. İşte AKP, işte demokrasi!

BAŞKAN – Sayın Şimşek…

6.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek’in, cam sanayisinde süren greve bir an önce son verilmesini ve başka bölgelere gönderilen işçilerin tekrar Mersin’e getirilmesini talep ettiğine ilişkin açıklaması

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, seçim bölgem olan Mersin’de Şişecam, Trakya Cam ve Anadolu Cam işçileri grev kararı almışlardır ama Bakanlar Kurulu kararıyla grev iptal edilmiştir. Zaten bu fabrikalarda birçok fırın kapatılmış, burada çalışan yüzlerce işçi Türkiye'nin başka bölgelerine gönderilmiş ya da işinden olmuştur. Şu anda işveren ile işçiler arasında pazarlık edilen rakam saat başı 1 TL’lik bir rakamdır.

İşçinin el emeğine, göz nuruna Hükûmetin sahip çıkmasını, bir orta yol bularak bir an önce cam sanayisinde süren greve son verilmesini ve bölgeye yeni yatırımlar yapılarak başka bölgelere gönderilen işçilerin tekrar Mersin’e getirilmesini talep ediyor, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Ben de teşekkür ederim Sayın Şimşek.

Sayın Gaytancıoğlu…

7.- Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu’nun, her gün farklı bir ilde yeni bir icra dairesi açıldığına ve AK PARTİ iktidarından önceki ve sonraki icra dairesi sayısını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Alanya, İzmir, Gebze, İstanbul… Her gün farklı bir ilimizde yeni bir icra dairesinin açıldığını okuyoruz. İktidarca uygulanan yanlış ekonomi politikaları sonucu vatandaşlarımız borçlarını ödeyemez hâle gelmiştir. İcra dairelerinin açılışı devlet erkânının katılımıyla tören düzenlenerek yapılmaktadır. Oysa bu durum, vatandaşın ekonomisinin geldiği durum açısından oldukça endişe vericidir. Ne kadar yapılandırma getirirseniz getirin, halkın gelirini artıramazsanız, işsizliği çözemezseniz, kısacası ülkeyi tüketim değil, üretim ekonomisine dönüştüremezseniz buradan çıkış yok. İcra dosyaları artık binalara sığmıyor, vatandaşlarımız faiz ve haciz kıskacı altında inim inim inliyor. Biraz bilgi sahibi olmak istiyorsanız mahalle ve köy muhtarlıklarına uğrayın, vatandaşa bayram tebriği mi geliyor, yoksa icra dairesinden yazı mı geliyor?

Sorum şu Sayın Başbakan: Siz iktidar olmadan önce Türkiye’de kaç tane icra dairesi vardı, şimdi kaç tane icra dairesi var?

BAŞKAN – Sayın Atıcı…

8.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, grevleri yasaklanan yaklaşık 6 bin cam işçisinin direnişinin önünde saygıyla eğildiğine ilişkin açıklaması

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Değerli arkadaşlar, AKP hak aramaya çalışanları engellemeye devam ediyor. KRİSTAL-İŞ Sendikasına bağlı cam işçileri insanca yaşayacakları bir ücret talep ediyorlar, işveren direniyor. İşçiler anayasal hakları olan grev kararı alıyorlar, AKP patronların imdadına yetişiyor ve grevi erteliyor. Gerekçe, ulusal güvenlik. Ne alakası varsa? AKP Hükûmetinin bunu yapmaya hakkı yoktur. Emeği hiçe sayan, emekçinin haklarını gasbeden AKP’ye inat, 6 bin civarında cam işçisi, kendi vardiyalarını tamamladıktan sonra ek olarak bir vardiya da direniş yapıyorlar. Hükûmetin derhâl bu soruna çözüm bulması gerekiyor.

Ben burada, başta Mersin olmak üzere Lüleburgaz, Gebze, Yenişehir ve Eskişehir’deki 9 fabrikada grevleri yasaklanan yaklaşık 6 bin cam işçisinin direnişinin önünde saygıyla eğiliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Benli…

9.- İstanbul Milletvekili Fatma Benli’nin, 27 Mayısın 57’nci yıl dönümüne ve Adnan Menderes ile Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu’yu rahmetle andığına ilişkin açıklaması

FATMA BENLİ (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

27 Mayıs vesilesiyle söz almış bulunmaktayım. 27 Mayıs 57’nci seneidevriyesinde de ülkemiz adına demokrasi tarihimizin utanç günü olmaya devam etmektedir. 27 Mayıs, Başbakan Adnan Menderes’le yeniden kalkınmaya başlayan ülkemizde, Türkiye'nin yararına olan tüm gelişmelere karşı olma kararlılığındaki darbecilerin millî iradeyi yok sayarak darağacına gönderdikleri kara darbe günüdür. Yassıada mahkemelerinden kalan ise Türkiye hukuk tarihine çalınmış kara bir lekedir. Bu utanç gününü ne tarihimiz ne de milletimiz unutacaktır.

Bu vesileyle, merhum Başbakanımız Adnan Menderes ile yol arkadaşları Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu’yu rahmetle anıyor, bundan sonra bir daha hiçbir darbeye izin vermeme kararlılığımızı milletçe tekrarlıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Taşkın…

10.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, 29 Mayıs 1453 İstanbul’un fethinin 564’üncü yıl dönümüne ilişkin açıklaması

ALİ CUMHUR TAŞKIN (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Öncelikle, mübarek ramazan ayının ülkemiz ve milletimiz için hayırlara vesile olmasını diliyorum.

29 Mayısta İstanbul’un fethinin 564’üncü yıl dönümünü büyük bir heyecan ve gururla kutladık. Daha 21 yaşında genç bir sultan iken, Peygamber Efendimizin (AS) övgüsüne mazhar olan Fatih Sultan Mehmet’i, onun kahraman ordusunu ve tüm şehitlerimizi rahmetle anıyorum.

İstanbul’un fethi, bizim için ve tüm insanlık için ibretle dolu büyük bir zafer olmakla beraber sosyal, kültürel ve siyasi sonuçları açısından da dünya tarihinin en önemli dönüm noktalarından biridir. Bu kadim şehir İstanbul binlerce yıllık geçmişinin yanında, farklı dinlerden, kültürlerden ve meşreplerden oluşan sakinleriyle bugün de Türkiye’nin özü ve özetidir. Dünyanın en güzel şehri İstanbul’u bize miras bırakan Fatih Sultan Mehmet ve aziz şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Ertem…

11.- Hatay Milletvekili Birol Ertem’in, buğday hasadına başlanmasına rağmen buğday fiyatlarının hâlâ açıklanmadığına ve buğday alımı yapan ofislerin hâlâ kapalı olduğuna ilişkin açıklaması

BİROL ERTEM (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanına soruyorum: Dünyada tarım ürünlerinin taban fiyatı bir yıl önceden açıklanmaktadır. Buna bağlı olarak çiftçi hangi ürünü veya ürünleri ekeceğine karar vermektedir. Ama, ülkemizde Amik Ovası’nda buğday hasadına başlanmasına rağmen buğday fiyatları hâlâ açıklanmamış olup, buğday alımı yapan devlete bağlı kuruluş olan ofisler hâlâ kapalıdır.

Ayrıca, buğdaya kilo başına verilen 5 kuruşluk destekleme de Hükûmetin çiftçiye olan bakış açısının ne kadar ciddiyetsiz olduğunun en büyük göstergesidir.

Ne yazık ki amaç, Hükûmetin kendi yandaşları olan tüccarlara çiftçiyi peşkeş çektirmekten başka bir şey değildir. Tarım Bakanlığını bu konuda uyarıp -buğday üreticilerini daha fazla rencide etmeden- göreve davet ediyorum.

Ayrıca, tüccarlarla dirsek temasında olup da çiftçileri öteleyen Sayın Orhan Karasayar’ın da dikkatine özellikle sunuyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim ben de.

Sayın Nurlu…

12.- Manisa Milletvekili Mazlum Nurlu’nun, Manisa’da askerlerin yedikleri yemekten zehirlendiklerine ve bu zehirlenme vakaları ile askerî birliklerin yemek ihalelerinin ve kantinlere gıda temin eden şirketlerin araştırılmasının zorunlu olduğuna ilişkin açıklaması

MAZLUM NURLU (Manisa) – Sayın Başkan, bir hafta içinde Manisa’nın en büyük iki askerî birliğinde binden fazla askerimiz, yedikleri yemeklerden zehirlenerek hastanelere kaldırılmış, er Hüsnü Özel maalesef yaşamını yitirmiştir. Kışlalarda yaşanan zehirlenme vakalarıyla ilgili, Genelkurmay Başkanlığı başta olmak üzere bugüne kadar hiçbir resmî makam, tatmin edici bir açıklama yapmamıştır.

Karavana, askerlikte özel bir öneme sahiptir. Vatani görevlerini yapan askerlerin sağlıklı beslenmelerine gösterilen özen, devletimizin geçmişten gelen bir geleneğidir. Bu nedenle, Manisa Batı Kışla’da 3 bin, Kırkağaç’ta 6 bin askerin bulunduğu birliklerde yaşanan zehirlenme vakaları, askerî birliklerin yemek ihalelerinin ve kantinlere gıda temin eden şirketlerin araştırılması zorunluluğunu doğurmuştur. Askerlerimizin zehirlenme nedenlerinin en kısa zamanda açıklanması gerektiğini belirtiyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın İlgezdi…

13.- İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdi’nin, Hükûmetin uyguladığı sağlık politikasının sonuçlarına açıklaması

GAMZE AKKUŞ İLGEZDİ (İstanbul) – Sayın Başkan, Türkiye’de “olmaz” denen şey olmuş ve artık hastanelerin doktor kadroları da icradan satılığa çıkarılmıştır. Konya 8. İcra Dairesi tarafından, iflas eden bir hastanenin doktor kadrosu için yaklaşık 6 milyon lira değer biçilmiştir. Bu olay, on dört yıldır yürürlükte olan hastaneleri iş yeri, hastayı müşteri, doktorlar ve yardımcı sağlık kadrolarını da müşteri temsilcisi hâline dönüştüren sağlıkta dönüşüm sisteminin iflas ettiğinin açık göstergesidir. Unutmayalım ki hastanelerdeki doktor kadrolarının tıpkı bir taksi plakası gibi satılması hekimlik mesleğine de ihanettir.

Buradan Sağlık Bakanına soruyorum: On dört yıllık sağlıkta dönüşümün acı bilançosunu ne zaman açıklayacaksınız? Fiziki ve sözlü şiddete uğradığı için şikâyetçi olan sağlık çalışanı sayısını ne zaman açıklayacaksınız? İktidarınız döneminde intihar eden doktor, hemşire ve sağlık çalışanı sayısını ne zaman açıklayacaksınız? Yanlış tedavi ya da zamanında müdahale edilmediği için hayatını kaybeden hasta sayısını ne zaman açıklayacaksınız?

BAŞKAN – Sayın Yıldırım…

14.- Adıyaman Milletvekili Behçet Yıldırım’ın, Gezi direnişinin 4’üncü yıl dönümüne ve iktidarı tarım ürünlerinin taban fiyatlarını belirlemeye, mevsimlik işçilerin koşullarının düzeltilmesine yönelik bir çalışma yapmaya davet ettiğine ilişkin açıklaması

BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) – Teşekkürler Başkanım.

Bugün, Gezi direnişinin 4’üncü yıl dönümü. Bu direnişte yaşamını yitiren, yaralanan ve bedel ödeyen herkesi saygıyla selamlıyorum.

Adıyaman’ımız, üç tarafı suyla çevrili, o kadar verimli tarım arazilerine sahip iken maalesef susuz tarıma ve ırgatlığa mahkûm edilmiştir. Bu susuz tarımdan kaynaklı, halk, büyük çoğunlukla tahıl üretmektedir. Hasat mevsimi neredeyse bitecek ama iktidar hâlen tahıl taban fiyatlarını belirlememiştir, resmen halk tefecilerin insafına bırakılmıştır.

Aynı şekilde, Adıyaman’ın kaderi hâline gelmiş mevsimlik işçilik yani ırgatlık, Malatya'da kayısı sezonun açılmasıyla birlikte başlamış bulunmaktadır. Her yıl mevsimlik tarım işçileri güvenli olmayan araçlarla taşınıp sağlıksız ve kötü barınma koşullarında yaşamaktadır. Geçen yıl olduğu gibi bu yıl da dokuz-on saat çalışıp günlük 35-40 lira gibi komik ücretler almaktadır.

İktidarı ivedilikle tarım ürünlerinin taban fiyatlarını belirlemeye, aynı şekilde mevsimlik işçiler için de taşıma, barınma, çalışma, yevmiye gibi koşulların düzeltilmesine yönelik bir çalışma yapmaya davet ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Çamak…

15.- Mersin Milletvekili Hüseyin Çamak’ın, sosyal hizmetin tüm gelişmiş dünya ülkelerinde olduğu gibi ülkemizde de hak ettiği değeri görmesini ve işsiz sosyal çalışmacılar ordusunun istihdam sorununun bir an önce çözülmesini dilediğine ilişkin açıklaması

HÜSEYİN ÇAMAK (Mersin) – Sayın Başkan, bu hafta Hacettepe Üniversitesinde sosyal sorunlar ve sosyal hizmetin geleceği bağlamında Uluslararası Sosyal Hizmet Kongresi gerçekleştirilmekte. Türkiye’de düzenlenen en büyük uluslararası sosyal hizmet organizasyonu niteliğindeki bu kongre, dünya çapındaki bilim insanlarının katılımıyla ülkemizin tanıtımı açısından oldukça önemli. Türkiye olarak sosyal hizmette işsizlik rekorlarımızla değil, böyle uluslararası kongrelerle anılmalıyız. Bu vesileyle sosyal devletler için kilit bir role sahip sosyal hizmetin, tüm gelişmiş dünya ülkelerinde olduğu gibi ülkemizde de artık hak ettiği değeri görmesini ve işsiz sosyal çalışmacılar ordusunun istihdam sorununun bir an önce çözülmesini diler, teşekkür ederim.

BAŞKAN – Ben de teşekkür ederim Sayın Çamak.

Sayın Kuyucuoğlu...

16.- Mersin Milletvekili Serdal Kuyucuoğlu’nun, terörle mücadelede gazi olanlara emekli maaşı hariç tüm gazilik haklarının verilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

SERDAL KUYUCUOĞLU (Mersin) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Şehit ve gazilerimize yardımcı olmak, hepimizin görevi; yalnız, şehit ve gaziler arasında ayrımcılık yapmak da doğru değildir. 15 Temmuz darbe girişiminde yaralanan vatandaşlarımıza yönelik, yaralanma derecesine bakılmaksızın, gazilik hakkı getirilmiştir ancak terörle mücadelede gazi olan bu insanlara emekli maaşı hariç tüm gazilik haklarının verilmesi de gerekiyor; bunu da ilgililere duyurmak istiyoruz.

BAŞKAN – Sayın Adıgüzel...

17.- İstanbul Milletvekili Onursal Adıgüzel’in, Gezi gençliğinin özgürlük ve demokrasi için meydanlarda olduğuna ve adalet ile vicdanın safında olduklarına ilişkin açıklaması

ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

FETÖ’nün siyasi ayağına dokunmadan, FETÖ’yle mücadele bahanesiyle, sahte belgelerle ortaya dökülenler şimdi de Gezi’ye çatmış. O yüzden, bir zamanlar Kabataş yalanının arkasına sığınarak Gezi’yi hedef gösterenlere bir kez daha hatırlatmak istiyorum: Siz, Türkçe olimpiyatlarında Gezi gençliğini cemaate şikâyet edip cemaatten medet umarken, Gezi gençliği, hiç kimseye yaranma kaygısı gütmeden özgürlük ve demokrasi için meydanlardaydı. Siz, bugün FETÖ’den tutuklu dönemin İstanbul Valisine arka çıkarken, Gezi gençliği, “İstanbul’un yeşili talan edilmesin.” diye meydanlardaydı. Tıpkı bugün yalnızca adalet istedikleri için tutukladığınız, adli sicil kayıtlarına rağmen “terörist” ilan etmekten çekinmediğiniz Nuriye ve Semih gibi Gezi gençliği, adaletin ve vicdanın safındaydı; siz ise dün olduğu gibi bugün de yalanın, iftiranın safındasınız.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Ben de teşekkür ederim.

Şimdi, söz talep eden sayın grup başkan vekillerine söz vereceğim.

Sayın Akçay, buyurun.

18.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Manisa’da 27 Mayıs Cumartesi günü 5,1 büyüklüğünde yaşanan deprem nedeniyle vatandaşlara geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna, depremle mücadelede can kaybını ve ekonomik kaybı minimuma indirmek için stratejiler geliştirilmesi gerektiğine ve Manisa’daki askeri birliklerde zehirlenme ve enfeksiyon vakaları yaşanmasına ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Manisa’da 27 Mayıs Cumartesi günü merkez üssü Saruhanlı ve Gölmarmara ilçeleri olan 5,1 büyüklüğünde deprem meydana gelmiştir. Gölmarmara ilçesi Tiyenli ve Değnekler Mahalleleri ile Saruhanlı ilçesi Kumkuyucak ve Lütfiye Mahallelerinde etkili olan ve Manisa ili geneli ile çevre illerde de hissedilen depremde çok şükür ki can kaybı ve yaralı yoktur ancak bu ilçelerimizde 115 konut ağır, 81 konut hafif hasar görmüştür. Depremden etkilenen vatandaşlarımıza AFAD ve Kızılaydan yardımlar ulaştırılsa da bölgede çadır ihtiyacı hâlen devam etmektedir. 27 Mayıstaki bu ilk depremden sonra 4,9 ve 4,8 büyüklüklerinde iki deprem ve ayrıca 200’e yakın artçı sarsıntı meydana gelmiştir. Ayrıca, uzmanlardan gelen açıklamalar, Manisa bölgesindeki tektonik hareketliliğin devam edeceğine işaret etmektedir. Manisa’daki bu hareketlilik, deprem gerçeğini hiçbir zaman unutmamamız gerektiğini bir kez daha ortaya koymuştur.

Deprem şüphesiz ki tabii hadisedir, önceden tahmin edilmesi şu an için mümkün değildir ancak vatandaşlarımızı deprem tehdidiyle baş başa da bırakamayız. Depremle mücadele, öncesi ve sonrasıyla iki aşamalı bir planla yürütülmelidir. Elbette Manisa’da devam eden eksikler ve ihtiyaçlara rağmen AFAD ve Kızılay ekiplerini vatandaşlarımızın yaralarını sarmak için yapmış olduğu çalışmalardan dolayı tebrik ediyoruz. Ancak depremle mücadele, sadece deprem sonrasında deprem yarasını sarma faaliyeti değildir; depreme hazır olmak, sadece deprem sonrasına da hazır olmak değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen Sayın Akçay.

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Depremle mücadelede can kaybını azaltmak, ekonomik kaybı minimuma indirmek için stratejiler geliştirilmelidir.

Bu vesileyle Manisalı vatandaşlarımıza bir kez daha geçmiş olsun diyorum.

Geçtiğimiz hafta 23 Mayısta yine Manisa 1. Piyade Er Eğitim Tugay Komutanlığında 1.046 askerin enfeksiyon ve zehirlenme vakası yaşamasının ardından, bu defa 27 Mayısta yine Manisa’nın Kırkağaç ilçesindeki 6. Jandarma Komando Eğitim Alay Komutanlığında 400 askerimiz gıda zehirlenmesiyle karşılaşmıştır, Manisa’da 1 askerimiz şehit olmuştur. Manisa Merkez ve Kırkağaç’ta pek çok askerimizin tedavisi hâlen devam etmektedir.

Elbette bu vakaya münferit bir hadise olarak bakamayız. Bir hafta içerisinde aynı şehirde meydana gelen bu iki hadisenin enine boyuna değerlendirilmesi, araştırılması ve konunun açıklığa kavuşturulması gerekiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Tamamlayabilir miyim?

BAŞKAN – Tabii ki.

Bir dakika daha ek süre veriyorum size Sayın Akçay.

Buyurun.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bu vesileyle şehidimize Allah’tan rahmet, acılı ailesine, sevenlerine ve milletimize başsağlığı diliyorum. Ayrıca, bütün askerlerimize geçmiş olsun dileklerimi iletiyor, tedavileri devam edenlere acil şifalar diliyorum.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederim ben de Sayın Akçay.

Sayın Yıldırım, buyurun.

19.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, bütün İslam âleminin ramazan ayını tebrik ettiğine, Muş Milletvekili Burcu Çelik’in tutuklanmasına ve küçük çocukların anneleriyle birlikte cezaevinde bulunması uygulamasının demokrasinin ve yasama organının utancı olduğuna, Çorum katliamının 37’nci ve Gezi direnişinin 4’üncü yıl dönümleri ile Ahmed Arif’in 26’ncı, Nazım Hikmet’in 54’üncü ölüm yıl dönümlerine ilişkin açıklaması

AHMET YILDIRIM (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; rahmet, bereket ve sabır ayı olan ramazan ayına girmiş bulunuyoruz. Ben, başta tüm halkımız olmak üzere bütün İslam âleminin ramazan ayını tebrik ediyorum. Bu ayın, barışa, kardeşliğe, eşitliğe vesile olmasını Cenab-ı Allah’tan niyaz ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gün yok ki insan hakları ihlallerinin ileri düzeyde uygulandığı bir ülke olarak anılmayalım. En son, bu Parlamentonun üyesi olan, bu yasama organının üyesi olan Burcu Çelik arkadaşımız, akla zarar bir kararla tutuklandı ve tutuklayan, asıl mahkemesi değil, kendi mahkeme başkanı değil; asıl mahkemesinden orada bulunan bir tek savcının ifadesi alındığı için serbest bırakılması talebine rağmen başka bir mahkemenin heyeti tarafından tutuklandı.

Burcu Çelik arkadaşımızın çocuğu, 3 yaşında ve bu hafta itibarıyla cezaevine girecek çünkü annesine olan ihtiyacını, bu duyguyu annesine, babasına evlatlık bağıyla bağlı olan veya evlat sahibi olan bütün anne, babalar bilirler. Bunu bu ülkenin demokrasisinin, bu ülkenin yasama organının bir utancı olarak bütün milletvekillerinin bilgisine sunmak istiyor ve bu uygulamanın bir an önce son bulması, bu hukuksuzluğun ortadan kaldırılmasını talep ediyorum.

Sayın Başkan, dün, Çorum katliamının yıl dönümüydü. Çorum katliamı, bu ülkede, farklı kimliklerle bu ülkenin bir zenginlik öğesi olarak yaşayan ötekileştirilmişlere karşı yönelimin birçok örneğinden sadece bir tanesiydi. Çorum katliamında Alevi yurttaşlarımıza dönük uygulamaların planlı bir politikayla nasıl katliama dönüştüğünü…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen Sayın Yıldırım.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Teşekkür ederim.

…bu ülkenin, maalesef, tarihine kara bir leke olarak kaydetmişiz biz. Katliamda hayatını kaybedenlerin anısı önünde saygıyla eğiliyorum.

Aynen, hak arama bilinci, bugün yıl dönümü olan, 4’üncü yıl dönümü olan Gezi’de olduğu üzere. İktidarlar, her zaman, kendi iktidarlarını sarsacak olan ve hak arama yöntemlerini geniş kitlelerce arayanlara karşı bu şiddet uygulamalarına kolayca başvurabilmişlerdir. Cumhuriyet tarihi boyunca Gezi ve Çorum’dakine benzer örneklere Şeyh Sait’te, Ağrı’da, Dersim’de, Koçgiri’de, Zilan’da, Sivas’ta, Maraş’ta ve Roboski’de, Cizre’de, Sur’da çokça tanıklık ettik. Bu temelde, Türkiye demokrasi tarihi açısından önemli bir dönüm noktası olan Gezi direnişinin yıl dönümünde, o gün direnenleri, haklarını arayanları, kendisine dayatılan despotik yapıları kabul etmeyenleri, hayatını kaybedenleri rahmetle andığımı ifade etmek istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Size de bir dakika ek süre veriyorum Sayın Yıldırım.

Buyurun.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Teşekkür ederim.

Bir de bu hafta, bu ülkenin edebiyatına, insanlarının duygusuna tercüman olmuş olan iki önemli şairin ölüm yıl dönümü. Birincisi, hemşehrim Ahmed Arif’in, 2 Haziranda ölüm yıl dönümü; diğeri ise maalesef, bir sürgünde hayatını kaybetmiş büyük şair Nazım Hikmet’in ölüm yıl dönümü. Hemşehrim olan Ahmed Arif’ten küçük bir mısrayla sözlerimi tamamlamak istiyorum: “Ne alnımızda bir ayıp ne koltuk altımızda saklı haçımız var/Biz bu halkı sevdik ve de bu ülkeyi/İşte budur bağışlanmaz, korkunç suçumuz.” diyorum.

Bütün Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

Sayın Gök, buyurun.

20.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, ramazan ayının tüm İslam âlemine huzur getirmesini dilediğine, AK PARTİ Genel Başkanının AK PARTİ Grubunda yapmak istediği toplantıya katılmadan önce Meclise Cumhurbaşkanlığı Forsu çekilmesi uygulamasını kınadığına ilişkin açıklaması

LEVENT GÖK (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Başlayan ramazan ayının, ülkemize ve tüm İslam âlemine esenlik ve huzur getirmesini diliyorum.

Sayın Başkan, bugün, Anayasa değişikliğinden sonra bir garabet uygulamaya tanık olduk hep birlikte. AK PARTİ Genel Başkanının, “Genel Başkan” sıfatıyla AK PARTİ Grubunda yapmak istediği toplantıya katılmadan önce Gazi Meclisimize Cumhurbaşkanlığı Forsu çekildi. Şimdi, bu uygulamaların bundan sonra giderek nasıl birbirinin içine gireceğini ve kurumlarımızı nasıl tahrip edeceğini göstermesi açısından çok ibret verici bir hadisedir. Cumhurbaşkanı, elbette, Anayasa gereği, Meclisin açılış günlerinde gelir, Meclise hitap eder ama Cumhurbaşkanının görevi bundan ibarettir, Meclisle ilgili diğer görevlerinin dışında. “Cumhurbaşkanı” sıfatıyla Meclise gelmek istemeyen, “AK PARTİ Genel Başkanı” sıfatıyla gelmek isteyen bir şahsiyete karşı Türkiye Büyük Millet Meclisinde fors çekilmesi ne anlama gelmektedir? Burası, Cumhurbaşkanının AK PARTİ Genel Başkanına hükmedeceği bir yer değildir ki.

Meclis Başkanını açıkça kınıyorum. Meclis Başkanı, işini gücünü bırakmış, AK PARTİ Genel Başkanını karşılıyor bugün. Eğer “AK PARTİ Genel Başkanı” sıfatıyla konuşacaksa konuşacağı başka mekânlar yok değil, AK PARTİ Genel Merkezi var, gerekirse sarayında konuşur ama Gazi Mecliste “AK PARTİ Genel Başkanı” sıfatıyla konuşmaya gelen bir şahsiyetin, Cumhurbaşkanlığı Forsu’yla karşılanması ne demektir Sayın Başkan? Böyle bir tabloyu kınıyorum. Sayın Meclis Başkanını huzurunuzda kınıyorum. Eğer, bir genel başkanı karşılamayı nezaket içerisinde düşünüyorsa bizim de Genel Başkanımız var, gelsin Sayın Meclis Başkanı karşılasın, MHP’nin var, HDP’nin var. Böyle bir tablo olabilir mi? Bakın, kavramların, kuralların nasıl birbirine girdiğinin bir göstergesidir bu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen Sayın Gök.

LEVENT GÖK (Ankara) – Kavramlar ve kurallar birbirine giriyor Sayın Başkan. Tarafsızlık yemini eden Cumhurbaşkanı, bugün taraflı bir konuşma yapıyor. Yani, Anayasa tamamen ayaklar altında. Namus ve şerefi üzerine tarafsız kalacağını ifade eden Cumhurbaşkanı, o şapkasını üzerinde tutmuyor, bir başka şapka giyerek bugün Mecliste bütün kuralları altüst etmiştir. Böyle bir tablo, iyi bir tablo değildir Sayın Başkan. Bu tablo, Türkiye’nin kaldıracağı bir tablo değildir, herkes görevini yapacaktır. Bakın, bu Anayasa değişikliğinin getirdiği ağır sonuçları önümüzdeki günlerde göreceğiz ama herkes kendi işini yapmazsa birden fazla karpuzu koltuğunun altına almaya kalkarsa olacakları hep beraber yaşayacağız. Bugün Cumhurbaşkanlığı Forsu’nu Meclise diken ve asan Meclis Başkanını bir kez daha kınadığımı ve bundan sonra bu tip olayların burada yaşanmaması için, sizin huzurunuzda açık yüreklilikle herkesi de göreve davet ediyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gök.

Sayın Turan, buyurun.

21.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, tüm milletin ramazanını tebrik ettiğine, 29 Mayıs 1453 İstanbul’un fethinin 564’üncü yıl dönümüne, hayatını kaybeden siyaset adamı Ahmet Er’e Allah’tan rahmet dilediğine, Spor Toto Süper Lig şampiyonluğunu garantileyen Beşiktaş’ı tebrik ettiğine ve Cumhurbaşkanının olduğu her yerde, gece gündüz forsun dalgalandırılmasının kanun gereği olduğuna ilişkin açıklaması

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Kişinin âdeta kendini tuttuğu, iradesinin güçlendiği, garip gurebayı daha iyi anladığı, insanı Allah’a daha yaklaştıran, toplumla kucaklaştıran mübarek ramazan ayına girmiş bulunuyoruz. Ben, öncelikle hem sizin şahsınızda tüm vekillerimizin hem tüm milletimizin ramazanını şimdiden tebrik ediyorum.

Sayın Başkan, dün, biliyorsunuz İstanbul’un fethinin yıl dönümüydü. 29 Mayıs 1453, dünya tarihi için bir dönüm noktası. İstanbul, Osmanlı’nın yönetimi altında farklı medeniyetlere, kültürlere, inançlara ev sahipliği yaptı uzun yıllar. İstanbul, bize tarihin bir emaneti. Bu yıl dönümü vesilesiyle fethin mimarı Fatih Sultan Mehmet başta olmak üzere tüm askerlerini, şehitlerini, gazilerini rahmetle anmak istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu arada, dün hayatını kaybeden milliyetçi hareketin önde gelen düşünürlerinden ve siyaset adamlarından Ahmet Er’e de Allah’tan rahmet diliyorum, sevenlerinin ve milliyetçi camianın başı sağ olsun.

Sayın Başkan, ayrıca, son olarak, biliyorsunuz pazar günü Gaziantepspor’u yenerek sezonun şampiyonluğunu garantileyen Beşiktaş’ı tebrik etmek, taraftarlarının sevincini paylaştığımızı ifade etmek istiyorum.

Bir de Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; az önce, kıymetli CHP Grup Başkan Vekilinin, Sayın Cumhurbaşkanının Meclisi ziyaret etmesi, AK PARTİ Grubuna katılması ve konuşma yapması dolayısıyla forsun göndere çekilmesinden kaynaklı bir eleştirisi oldu. AK PARTİ, yeni dönemi iyi okuyan bir parti. AK PARTİ, ne yaptığını iyi bilen bir parti; ayakları yere sağlam basan, hukuk zemininde, kanunlar çerçevesinde işini yapmaya çalışan bir parti. 16 Nisandan sonra yeni döneme ayak uydurmak herkesin görevi. AK PARTİ’nin de diğer partilerin de bu yeni döneme göre tavrını alması, parametrelerini gözden geçirmesi görevi var. Ancak söz konusu, bayrak olunca...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, söz konusu, bayrak olunca, fors olunca daha hassas olduğumuzu ifade etmek isterim. Asla öyle anlık bir Cumhurbaşkanlığı Forsu’nun göndere çekilmesi söz konusu değildir. 1985 tarihli Türk Bayrağı Tüzüğü’nün 28’inci maddesinde konu çok ayrıntılı düzenlenmiştir. Cumhurbaşkanının olduğu her mekânda, her makamda, her yerde, gece, gündüz, sabah o forsun dalgalandırılması kanunun gereğidir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim ben de.

Sayın Gök...

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkanım, bugün sabahtan itibaren Meclisimizde garip uygulamalar başladı. Bir kere, herhâlde öncelikle AK PARTİ Grubuna katılanlar buna bir şey söylemek durumunda; onu ben konuşmayayım, kendileri konuşsunlar. Mecliste olağanüstü güvenlik önlemleri, bütün yollar tutulmuş. Bakın, ben Çayyolu’ndan geliyorum. Nedir? Cumhurbaşkanı Meclise gidecekmiş, dakikalarca bütün araçlar tutuldu, kapılar kapatıldı, içeri girmek mümkün değil, polisler Mecliste her yeri kesmiş, “Buradan geçemezsiniz, şuradan geçin.”, “Bunu yapamazsınız, şunu yapın.” Böyle bir tablo olabilir mi? Sonuçta burada AK PARTİ’nin bir grup toplantısı yapılacak. AK PARTİ’nin bir grup toplantısına Cumhurbaşkanlığı sıfatını üzerinde tutan bir şahsiyet buraya gelecek diye, sadece Meclis değil, bütün Ankara’nın güzergâhı... Üzerlerimizde helikopterler uçuyor, sanki... Neden korkuyor Sayın Cumhurbaşkanı? Sonuçta burası, milletin seçtiği bir Meclis. Kendi Meclisinden korkulur mu? Helikopterler üstümüzde, polisler her yerde, büyük güvenlik önlemleri, AK PARTİ’nin grup toplantısına konuşma yapmak üzere giden bir Cumhurbaşkanı. Sayın Başkanım, yani böyle bir tablo Türkiye’ye yakışan bir tablo değil, vahim bir tablo. Her zaman söylüyoruz...

BAŞKAN – Güvenlik önlemlerinin alınmasını mı eleştiriyorsunuz Sayın Gök?

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, ben bu Meclise geldiğim zaman... Cumhurbaşkanının görev yapacağı alan bellidir. Cumhurbaşkanı, bu Mecliste Anayasa’mızın 104’üncü maddesine göre, yasama yılının ilk günü gelir, bu Mecliste konuşur, biz de ona göre kendisini karşılarız.

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – Siz hâlâ eski Anayasa’da kalmışsınız.

LEVENT GÖK (Ankara) – Ama Cumhurbaşkanı sıfatıyla Mecliste yapacağı yegâne tasarruf budur. Eğer siz Cumhurbaşkanı sıfatı ile AK PARTİ Genel Başkanlığı sıfatını birleştirirseniz böyle bir tablo ortaya çıkar. O zaman Cumhurbaşkanı kendine güvenecek, “Ben bugün Cumhurbaşkanlığını bir kenara bırakıyorum.” Diyecek, buraya normal bir şekilde gelecek, icabına bakacak. Burada yapılan uygulama Cumhurbaşkanlığı uygulaması. Böyle bir tabloyu kabul etmemiz mümkün değildir, demokrasimiz açısından vahimdir. Umarım ve dilerim ki bir daha tekrarlanmaz. Ben, bu haklı uyarıyı yapmak durumundayım.

Ayrıca, şahsım olarak söylüyorum ki Cumhurbaşkanının, AK PARTİ Genel Başkanı sıfatıyla Meclise geleceğini ve bu nedenle alınan hiçbir güvenlik önlemini de yerine getirmeyeceğimi peşinen ifade ediyorum. Ben, halkın seçtiği bir milletvekiliyim. Ben, halkıma güveniyorum, Meclisteki bütün arkadaşlarıma güveniyorum ama bir Cumhurbaşkanı gelecek diye kendimi o güvenlik cenderesi içerisinde hissetmeyeceğimi buradan açıkça ilan ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Gök, sizin düşünceniz böyle olabilir ama hepimiz biliyoruz ki 16 Nisanda bir Anayasa değişikliği oldu ve Cumhurbaşkanının partisiyle ilişkisini kesmesi gerektiği olan hükmü iptal edildi. Şimdi, yeni bir uygulama var…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Uzatmayalım Sayın Başkan.

LEVENT GÖK (Ankara) – Efendim, o konu ayrı bir konu. Ben, Meclisin binalarının içini kastediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Müsaade eder misiniz.

Kendisi, tabii ki 16 Nisandan sonraki bu yeni uygulamaya uygun olarak partisinin grup toplantısına gelebilecektir, rahatlıkla da gelebilir; bunda herhangi bir anayasal engel yok. Ancak, güvenlik tedbirinin alınması konusunda da itirazlarınızı tabii ki sayın grup başkan vekili dikkate almıştır.

LEVENT GÖK (Ankara) – Ve o forsun çekilmesi Sayın Başkan…

BAŞKAN – Onu hariç tutarak söylüyorum ama güvenlik önlemlerinin alınmasına da itiraz etmek, yerli bir şey değildir diye düşünüyorum ama sayın grup başkan vekilinin de gerekli notları almış olduğunu düşünüyorum.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Görüşeceğiz Sayın Başkanım. Bunlar uluslararası standartlarda yapılan çalışmalar.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkanım, biz hassasiyetimizi belirttik.

BAŞKAN – Onu belirtiniz, tamam.

LEVENT GÖK (Ankara) – Yani, bir kişide birden fazla sıfat birleşirse ne oluyor? İşte böyle bir tablo ortaya çıkıyor. Bu tablo, Türkiye’ye yakışan bir tablo değil. Biz ne kadar hassassak…

BAŞKAN – Vallahi, halk, 16 Nisanda bunu uygun görmüş…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Biz de uygun gördük Sayın Başkan, Levent Gök görmedi galiba.

BAŞKAN – …“evet” demiş Sayın Gök, yapacak bir şey yok.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, halkımızın bütün kararlarının başımızın üstünde yeri var.

BAŞKAN – Elbette.

LEVENT GÖK (Ankara) – Ama AK PARTİ Genel Başkanı sıfatıyla konuşacağı başka mekânlar var, benim kastettiğim, Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Türkiye Büyük Millet Meclisinde eğer siz AK PARTİ Genel Başkanı sıfatıyla geliyorsanız o sıfatla karşılanırsınız. Cumhurbaşkanı olarak geliyorsanız, bakın o zaman bizden kendinizi zaten ayırıyorsunuz; işin içinde CHP yok, MHP yok, HDP yok, kimse yok.

BAŞKAN – Peki, tamam, teşekkür ederim Sayın Gök.

LEVENT GÖK (Ankara) – Bu tablo,Türkiye’ye yakışan bir tablo değil.

BAŞKAN – Anlaşıldı Sayın Gök, anlaşıldı.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Turan.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Konu, polemik konusu olsun istemiyorum ancak forsla ilgili başlayan tartışma, başka bir yere çekilmiş oldu. Forsla ilgili yapılan tüm işlemler, yasalara uygun, tüzüğe uygun yapılan işlemlerdir. Cumhurbaşkanının olduğu yerlerde o fors çekilir.

İkincisi, Sayın Başkanın ifade ettiği, eğer güvenlik çalışmalarında sizleri rahatsız eden ekstra bir şey varsa biz iletelim çünkü Meclisteki güvenliğin hassaten daha iyi olduğunu düşünüyoruz. Biz bugün bir sıkıntı yaşamadık ama varsa böyle bir mesele konuşalım.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Milletvekillerini sokmuyorlar Meclise ya!

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Yapılan bütün çalışmalar, uluslararası güvenlik standartlarında yapılan çalışmalardır. Ayrıca, bir kişide iki tane görev vesaire, bu tarz tartışmaları çok geride bıraktık. Türkiye'nin Anayasa’sında, milletin kabul ettiği Anayasa’da Cumhurbaşkanının siyasi partiyle bağı olması yasağı kaldırılmıştır; bu, şu an yıl dönümü olan 27 Mayısçı vesayetçi anlayışın getirdiği bir anayasa çalışmasıydı; zayıf cumhurbaşkanı, iş yapmayan cumhurbaşkanı, sembolik cumhurbaşkanı anlamındaydı. Şu anki Cumhurbaşkanlığı döneminde isterse siyasi partilerle üyelik bağı kurulabilir, partinin delegesi kabul ederse o cumhurbaşkanını genel başkan yapabilir. Kaldı ki 16 Nisanda milletimiz bu yetkiyi vermiştir. Bu yetkinin gereği olarak AK PARTİ kongresi toplanmış, Cumhurbaşkanımızı Genel Başkan seçmiştir. O kişinin bir, iki, üç, beş görevinin olması bizim meselemizdir, Sayın Başkanın değil.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, şimdi, ben de bir polemik konusu yaratmak amacında değilim ama…

BAŞKAN – Sayın Gök, gerçekten bir polemik konusu yapmayalım.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Efendim, gereksiz bir tartışma Sayın Başkan.

BAŞKAN – Şöyle bir ayırım var, onu Sayın Turan da söyledi: Sayın Cumhurbaşkanının Meclise bir Genel Başkan konumuyla, statüsüyle gelmesinde hiçbir mahzur yok çünkü 16 Nisanda halkımız…

LEVENT GÖK (Ankara) – Efendim, öyle gelsin.

BAŞKAN – …bu konuda bir karar verdi, dedi ki: Cumhurbaşkanının partiyle ilişiği kesilecek olan Anayasa hükmünün iptal edilmesine “Evet diyorum.” Burada hiçbir problem yok, halkımız bu yönde karar verdi.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Var var, mühürsüz seçim bu, mühürsüz seçim; ona da itirazımız var.

LEVENT GÖK (Ankara) – Peki, ama…

BAŞKAN – Diğer konuyu ise Grup Başkan Vekili Sayın Turan da söyledi. Sizin rahatsız olduğunuz herhangi bir şey varsa görüşürsünüz grup başkan vekilleriyle…

LEVENT GÖK (Ankara) – Rahatsız olduğumuz konu şu efendim, tek cümleyle ifade edeyim.

BAŞKAN – Anladım ben sizi, anladım.

LEVENT GÖK (Ankara) – Yani AK PARTİ Genel Başkanı sıfatıyla gelsin, bir şey dediğimiz yok ama Cumhurbaşkanı sıfatıyla gelip ona göre burada bir işlem tesis ediliyorsa ona biz müdahale ediyoruz.

BAŞKAN – Anladım, onu anladım, gayet net ifade ettiniz. Bu, konuşarak halledilecek bir şey. Polemik konusu yapmayalım anlamında söylüyorum ben de.

LEVENT GÖK (Ankara) – Umarım öyle olur.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, Başkanlık Divanı olarak hayırlı ramazanlar dilediklerine ilişkin konuşması

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, biz de Divan olarak ülkemize ve milletimize hayırlı ramazanlar diliyoruz. Huzur, sevgi, paylaşma ve bereket üstümüzde olsun diyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Sayın milletvekilleri, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Mehmet Müezzinoğlu gündemin sözlü sorular kısmının 1, 2, 82, 125, 126, 127, 338, 339, 340, 341, 342, 343, 344, 345, 375, 387, 430, 435, 451, 460, 461, 462, 487, 492, 506, 507, 517, 540, 541, 550, 551, 552, 553 ve 568’inci sıralarında yer alan önergeleri birlikte cevaplandırmak istemişlerdir. Sayın Bakanın bu istemini sırası geldiğinde yerine getireceğim.

Şimdi Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı onları okutacağım:

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- HDP Grup Başkan Vekilleri Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel ile Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Cizre’de bodrumlardan çıkan cenazelerin otopsilerinin bilimsel yapılıp yapılmadığının ve aileler ile avukatların iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/541)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Cizre'de "vahşet bodrumları”ndan çıkan cenazelerin otopsilerinin bilimsel ve adlî tıp uzmanlığına göre yapılıp yapılmadığının incelenmesi, ailelerin ve avukatların iddialarının araştırılması, Minnesota Protokolü'nün ihlal edilmesi durumunun incelenmesi amacıyla Anayasa’nın 98'inci, İçtüzük’ün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılması için gereğini arz ederiz.

 

           Çağlar Demirel                                                 İdris Baluken

    HDP Grup Başkan Vekili                            HDP Grup Başkan Vekili

             Diyarbakır                                                       Diyarbakır

Gerekçe:

Cizre'de günlerdir devam eden sokağa çıkma yasağının olduğu süreçte ilki 23 Ocak 2016 tarihinde gündeme gelen kamuoyunun "vahşet bodrumları” diye adlandırdığı olaylarda 150'den fazla insanın yaşamını yitirdiği bilinmektedir. Türkiye'nin toplumsal hafızasına bir facia olarak kazınan bu olaylar sonucunda cenazelerin yandığı ve tanınmaz hâle geldiği yine edinilen bilgiler arasındadır. Cenazelerin birçoğu otopsi işlemlerinin gerçekleştirilmesi için Antep, Urfa, Mardin ve Silopi'ye gönderilmiştir. Fakat Silopi, Siverek, Cizre, Şırnak, Urfa, Antep ve Mardin'e gönderilen onlarca cenazenin teşhisinde, otopsisinde ve ailelerin cenazeleri alma sürecinde ciddi sorunlar yaşandığı ifade edilmektedir. Adli tıp kurumlarına getirilen cenazelerin bazılarının hâlen kimlik tespiti yapılmadığı ya da kimlikleri tespit edilmiş olanların hâlen ailelerine teslim edilmediği aktarılan bilgiler arasındadır.

Hayatını kaybeden kişinin otopsi işlemleri başlatılmadan evvel yakınlarına teşhis işlemlerinin yaptırılması yasal bir zorunluluk olmasına karşın, hayatını kaybeden kişilerin yakınları ve avukatlar, cenazelerin tespit edilmesine yönelik olanakların adli tıp kurumları tarafından sağlanmadığını ve teşhis işlemlerinin engellendiğini aktarmışlardır. Bunun yanı sıra, cenazelerin morglarda değil dışarıda bekletildiği ve cenazelerin çürütülmeye bırakıldığı da sıklıkla ifade edilmektedir.

İddialara göre, cenazelerin otopsisi esnasında da türlü usulsüzlükler meydana gelmiş ve uzman, avukat ya da doktorların otopsilere girmelerine izin verilmemiştir. Baş gösteren durumları savcılara iletmek isteyen HDP milletvekillerinin ısrarlarına rağmen savcılar hem görüşme taleplerini hem de ilgili talebi içeren dilekçeleri reddetmişlerdir.

Otopsilerle ilgili yaşanan bu sorunlarla birlikte cenazelerin ailelere teslim edilmesi ile sonradan defin işlemlerinin aileler ve halk tarafından yapılması yönünde de ciddi engeller oluşturulmuş durumdadır. Geçtiğimiz haftalarda yürürlüğe giren Adli Tıp Yönetmeliği’yle, cenazelerin belediyeler haricinde mülki amirin inisiyatifiyle de gömülebilmesinin yolu açılmıştı. Ancak bu yönetmeliğin hem gömülme hakkını hem de ailelerin cenazesini sahiplenerek alabilmelerini engelleyen yönde bir uygulamaya hizmet ettiği görülmektedir.

İnsan hakları ihlalleri ve işkence sonucu meydana gelen ölümlerde otopsi sırasında uyulması gereken kuralları ayrıntılı bir şekilde açıklayan Minnesota Protokolü ya da bir diğer adıyla Birleşmiş Milletler Hukuk Dışı, Keyfî ve Yargısız İnfazların Önlenmesine ve Soruşturulmasına İlişkin El Kılavuzu'na göre, her şüpheli ölüm için bir soruşturma açılması ve bağımsız bir komisyon tarafından yürütülecek bu soruşturmanın aynı zamanda yeterli bir otopsiyi de içermesi gerekmektedir. Otopsiyi uzman kişilerin yürütmesi, otopsiye bağımsız hukukçuların da refakat edebilmesi ve otopsi raporu dâhil soruşturma sonuçlarının kamuoyuna sunulması şartları Minnesota Protokolü’yle hayata geçmiş olup Türkiye Cumhuriyeti 2011 yılında bu protokolü uygulamaya koyacağına dair imzasını atarak protokolün uygulanması talimatını vermiştir. Ancak Cizre'deki bodrumlardan çıkarılarak farklı şehirlere nakledilen cenazelerin otopsilerinde yaşananlar, bu protokolün ihlal edildiği yönünde bir izlenim bırakmaktadır. Cizre'de "vahşet bodrumları”ndan çıkan cenazelerin otopsilerinin bilimsel ve adli tıp uzmanlığına göre yapılıp yapılmadığının incelenmesi, ailelerin ve avukatların iddialarının araştırılması, Minnesota Protokolü'nü ihlal edebilecek yöndeki uygulamaların açığa çıkarılması için bir araştırma komisyonu kurulmasını önermekteyiz.

2.- Van Milletvekili Lezgin Botan ve 22 milletvekilinin, kendi ana dilleriyle eğitim öğretim hizmetini alamayan çocukların yaşadığı öğrenme zorluklarıyla ortaya çıkan pedagojik ve psikolojik sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/542)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kendi ana dilleriyle eğitim öğretim hizmetini alamayan çocukların yaşadığı öğrenme zorlukları ile ortaya çıkan pedagojik ve psikolojik sorunların tespit edilmesi ve bu sorunların giderilmesi için alınacak tedbirlerin neler olduğunun belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98’inci ve TBMM İçtüzüğü’nün 104’üncü ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılması için gereğini arz ve teklif ederiz. 

1) Lezgin Botan                                                  (Van)

2) Meral Danış Beştaş                                          (Adana)

3) Behçet Yıldırım                           (Adıyaman)

4) Berdan Öztürk                                                (Ağrı)

5) Dirayet Taşdemir                        (Ağrı)

6) Sırrı Süreyya Önder                                         (Ankara)

7) Ayşe Acar Başaran                      (Batman)

8) Mehmet Ali Aslan                        (Batman)

9) Saadet Becerekli                        (Batman)

10) Hişyar Özsoy                                                (Bingöl)

11) Mizgin Irgat                                                  (Bitlis)

12) Altan Tan                                                     (Diyarbakır)

13) Çağlar Demirel                         (Diyarbakır)

14) Feleknas Uca                                                (Diyarbakır)

15) İmam Taşçıer                                                (Diyarbakır)

16) Nimetullah Erdoğmuş                                      (Diyarbakır)

17) Nursel Aydoğan                         (Diyarbakır)

18) Sibel Yiğitalp                                                (Diyarbakır)

19) Ziya Pir                                                       (Diyarbakır)

20) Mahmut Toğrul                          (Gaziantep)

21) Abdullah Zeydan                       (Hakkâri)

22) Mehmet Emin Adıyaman                                  (Iğdır)

23) Erdal Ataş                                                    (İstanbul) 

Gerekçe:

Anaokulu veya okul çağına kadar edinilen dil insanın ana dilidir, kimliğidir. Ondan sonra edinilecek dillerin sayısı ne olursa olsun bunlar ikinci dildir. Eğitim bilimcilerin “İlk öğrenilenler en son unutulur.” demeleri ilk olanın temel nitelikte olduğunu vurgulamaktadır.

Dil, çocuğun kendisini anlatabilmesini sağlar ve ona birey olma yolundaki ilk adımını attırır. Dünyaya geldiğinde hiçbir şey bilmeyen çocuk ana diliyle kimlik kazanır, kültür edinir, toplumsallaşır. Çocuk, ana dili aracılığıyla ilk toplumsal kuralları kavrar, çevresiyle ilişki kurar. Çocuğun tüm gelişimi dil gelişimiyle doğrudan bağlantılıdır.

Çocuğun kişiliğinin gelişiminde ana dilin önemi üzerinde eğitim bilimciler hemfikirdirler. Bu bilimsel tespite istinaden çocuğun parçası olduğu ülke ve toplum o çocuğun kendi ana dilinde eğitim alabilmesinin koşullarını oluşturmak zorundadır; aksi hâlde, verilen eğitimden verim alınamaz. Bu bilimsel gerçek BM Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) tarafından da kabul edilmiş ve 21 Şubat 1999 yılından bu yana "21 Şubat Uluslararası Ana Dili Günü” kararıyla ana dille alınacak eğitimin önemine dikkat çekmektedir.

Öte yandan, psikologlar da çocukların öğrendikleri dilin dışında bir dille eğitime zorlanmalarının çocuklarda öz güven kaybına yol açtığı, kendilerini başarısız görmelerine sebep olduğu ve öğretilen dile karşı tepki duygularının geliştiği yönünde bulgulara rastlandığını belirtmektedirler.

Ayrıca, çocukların olguları, nesneleri kendi ana dilleriyle tanıdıkları, bilmedikleri bir dille nesneleri öğrenme ve tanıma konusunda çok zorlandıkları ifade edilmektedir. Ana dilin yanında başka bir dil öğretilmesi bireylerde başarı ve öz güven geliştirirken, ana dili yok sayarak başka bir dilde eğitim vermeye zorlamak bireylerin benliklerini parçalamaktadır.

Dünya genelinde 200 ulus devlet olmasına karşın yaklaşık 6.700 tane ana dil konuşulmaktadır. Birleşmiş Milletlere üye 194 ülkenin 113'ünde birden çok dil resmî eğitim dili olarak kullanılmaktadır. Bolivya'da 37 dil, Güney Afrika'da 11 dilde resmî eğitim verilmektedir. BM Çocuk Fonu UNICEF’in 2009 yılında yaptığı bir araştırmaya göre, dünya genelinde okula gidemeyen 100 milyon çocuğun yüzde 70’i yaşadıkları ülkelerin resmî dilinin dışında bir dili konuşmaktalar.

İki önemli uluslararası anlaşma; BM Yerel Halkların Hakları Sözleşmesi ve Avrupa Konseyi Yerel ve Azınlık Dilleri Sözleşmesi, taraf devletlere, yurttaşlarına kendi dillerinde eğitim imkânı sağlamalarını telkin ediyor. Çocuk Hakları Sözleşmesi ve evrensel insan hakları sözleşmelerinde de çocuğun üyesi olduğu topluluğun dil ve kültürü ile eğitim ve öğretim almasının önemi vurgulanmaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 3’üncü ve 42’nci maddeleri, Millî Eğitim Temel Kanunu ve pek çok yasa ve yönetmelik gereği, Türkçe dışındaki ana dillerde eğitim, öğretim ve başka faaliyetler yürütmek mümkün değildir.

2012 yılında Ortaöğretim Kurumları Seçmeli Ders Yönetmeliği’nde yapılan değişiklikle Yaşayan Diller ve Lehçeler dersi kapsamında Kürtçe (Kurmanci, Zazaca) Lazca, Adigece ve Abazaca ile Gürcüce dillerinde seçmeli dersler verilmeye başlanmıştır. Ana dilleri farklı olan milyonlarca çocuğun yaşadığı Türkiye'de, seçmeli derslerle ana dilde eğitim talebinin karşılanması mümkün görünmemektedir.

Mevcut hâliyle seçmeli ders uygulaması bile ciddi zorluklar nedeniyle kullanılabilir değildir. Dersler çocuğun okula başladığı anaokulundan itibaren başlaması gerekirken 5’inci sınıftan itibaren seçilebilmektedir. Derslerin seçim süreçleri velilere duyurulmamakta, seçilen dersten eğitim alabilmek için en az 10 öğrencinin o dersi seçmesi gerekmektedir. Ayrıca bu şartlar sağlansa bile ders materyallerinin hazırlanması ile dersleri verecek eğitimcilerin yetiştirilmesi ve atanmalarıyla ilgili ciddi sorunlar devam etmektedir.

Belirtilen gerekçelerle, Türkiye'de kendi ana dillerinde eğitim alamayan çocukların yaşadığı öğrenme zorlukları ile ortaya çıkan pedagojik ve psikolojik sorunların tespit edilmesi ve gerekli tedbirlerin neler olduğunun belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasını talep etmekteyiz.

3.- Siirt Milletvekili Kadri Yıldırım ve 22 milletvekilinin, ülkemizdeki biyokültürel çeşitliliğin envanterinin ve yok olma tehlikesi altındaki dilleri koruma programlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/543)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

21 Şubat Dünya Ana Dili Günü vesilesiyle UNESCO'nun yaptığı çalışmaya göre dünyadaki 6 bin dilden 2.500'ü yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Yine bu çalışmaya göre, ülkemizde konuşulan 36 dilden başta Zazaca, Çerkezce, Lazca, Hemşince ve Süryanice olmak üzere 18 dil kaybolma tehlikesi altındayken Kapadokya Yunancası, Ubıhça ve Mlahso gibi diller ise tamamen yok olmuştur. Bu sebeple biyokültürel zenginliğin ortaya çıkarılıp envanterinin sağlanması, yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan dillerin tespit edilip koruma programlarının oluşturulması amacıyla Anayasa'nın 98'inci, İç Tüzük’ün 104'üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz. 19/2/2016

 1) Kadri Yıldırım                                                (Siirt)

 2) Meral Danış Beştaş                                         (Adana)

 3) Behçet Yıldırım                          (Adıyaman)

 4) Berdan Öztürk                                               (Ağrı)

 5) Dirayet Taşdemir                       (Ağrı)

 6) Sırrı Süreyya Önder                                       (Ankara)

 7) Ayşe Acar Başaran                     (Batman)

 8) Mehmet Ali Aslan                       (Batman)

 9) Saadet Becerekli                       (Batman)

10) Hişyar Özsoy                                                (Bingöl)

11) Mizgin Irgat                                                  (Bitlis)

12) Altan Tan                                                     (Diyarbakır)

13) Çağlar Demirel                         (Diyarbakır)

14) Feleknas Uca                                                (Diyarbakır)

15) İmam Taşçıer                                                (Diyarbakır)

16) Nimetullah Erdoğmuş                                      (Diyarbakır)

17) Nursel Aydoğan                         (Diyarbakır)

18) Sibel Yiğitalp                                                (Diyarbakır)

19) Ziya Pir                                                       (Diyarbakır)

20) Mahmut Toğrul                          (Gaziantep)

21) Abdullah Zeydan                       (Hakkâri)

22) Mehmet Emin Adıyaman                                  (Iğdır)

23) Erdal Ataş                                                    (İstanbul)

Gerekçe:

Bengalceye yönelik Pakistan yönetiminin uyguladığı asimilasyon politikaları ve ana dili yasağı karşısında Bengal Dil Hareketi'nin Bengal alfabesiyle yazabilme ve Pakistan'ın Bengal dilini resmî dil olarak tanıması talebiyle verdiği mücadele sürecinde, 21 Şubat 1952 yılında Dakka Üniversitesinde Dil Hareketi üyesi birçok öğrenci güvenlik güçleri tarafından katledilmiştir. Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) de kültürel çeşitliliği ve çok dilliliği desteklemek amacıyla Bengallilerin katledildiği 21 Şubatı, 1999 yılında Uluslararası Ana Dili Günü olarak karar altına almış ve 2000 yılından itibaren dünya genelinde her yılın 21 Şubatında, özellikle hak gasbına uğrayan ana dillerine yönelik çalışmalar yürütülmeye başlanmıştır.

UNESCO'nun Dünya Ana Dili Günü vesilesiyle yayınladığı Tehlike Altındaki Diller Atlası'na göre dünyadaki 6 bin dilden 2.500'ü yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Ülkemizde de cumhuriyetin kurulmasından bu yana başta Kürtçe (Kurmancca, Zazaca) olmak üzere Gürcüce, Hemşince, Lazca, Pontusça, Süryanice, Abazaca, Ermenice, Rumca, Arapça, Çeçence, Acemce, Mıhallemice, Pomakça gibi bu toprakların kadim halklarının dillerine yönelik yürütülen inkâr ve asimilasyon politikaları neticesinde, UNESCO'nun yaptığı araştırmaya göre, 36 dilin 18'i yok olma tehdidi altındadır. Bunun yanında yakın dönemde Kapadokya Yunancası, Ubıhça ve Mlahso gibi diller yok olurken on beş yıl önce 1.000 kişi tarafından konuşulan Hertevin dili eğer önlem alınmazsa her an yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır.

Bir dilin ne derece tehlikede olduğunu sınıflandırmak amacıyla UNESCO'nun kullandığı "Dilin kuşaktan kuşağa aktarılması, dili konuşan kişi sayısı, dili konuşanların toplam nüfusa oranı, dilin kullanım alanlarında değişiklikler, yeni alanlara ve ortamlara dilin tepkisi, dilin öğrenilmesi, o dilde okuma yazma öğrenilmesi için gerekli materyallerin varlığı, devletlerin ve kurumların tutum ve politikaları -buna dilin resmî durumu ve kullanımı da dâhil- toplumun bireylerinin kendi dillerine yönelik tutumu, dille ilgili var olan belgelerin miktarı ve niteliği” gibi ölçütlere bakıldığında, ülkemizin dillere ilişkin politikasını değiştirmediği ve ana dilinde eğitim hakkını tanımadığı zaman ülkemizde birçok dil yakın dönemde yok olup gidecektir. UNESCO'nun da Türkiye'de yürüttüğü herhangi bir dil koruma programının olmaması bu yok oluşu hızlandıracaktır.

Ülkemizin ana dillerle kavgalı durumuna rağmen, bugün ana dilin korunması ve geliştirilmesi noktasında uluslararası alanda birçok adım atılmıştır. Bu bağlamda BM Eğitimde Ayrımcılığa Karşı Uluslararası Sözleşme (1960), BM Siyasi ve Medeni Haklar Sözleşmesi (1966-Madde 27), BM Çocuk Hakları Sözleşmesi (1990), BM Ulusal veya Etnik, Dinsel veya Dilsel Azınlıklara Mensup Olan Kişilerin Haklarına Dair Bildiri (1993), AK Avrupa Bölgesel veya Azınlık Dilleri Şartı (1992/1998) başta olmak üzere birçok uluslararası metinde ana dili ve ana dilinde eğitim hakkı güvence altına alınmıştır. Aynı şekilde Azerbaycan, Brezilya, Bulgaristan, Estonya, Filipinler, Güney Afrika Cumhuriyeti, Hırvatistan, İsviçre, Kazakistan, Kolombiya, Macaristan, Polonya, Romanya, Rusya, Slovakya, Slovenya, Bolivya gibi ülkelerde ana dili ve ana dilinde eğitim hakkı anayasal güvenceye kavuşturulmuştur.

Dolayısıyla 21 Şubat Dünya Ana Dili Günü vesilesiyle, ülkemizdeki biyokültürel çeşitliliğin envanterinin çıkarılması, yok olma tehlikesi altındaki dillerin tespit edilip koruma programlarının yapılması, Türkiye halkları arasında kültürel çeşitlilik ve çok dillilik bilincinin oluşturulması amacıyla Meclis araştırması açılması gerekmektedir.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sayın milletvekilleri, ara vermedik, şu anda çalışmaya devam ediyoruz. Biraz sessiz olmanızı rica ediyorum, lütfen.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının iki tezkeresi vardır, ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

B) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Ankara Milletvekili ve Çevre Komisyonu Üyesi Nevzat Ceylan’ın, Rusya Federal Meclisi Federasyon Konseyi Başkanı Valentina Ivanovna Matvienko’nun vaki davetine icabetle 25-26 Mayıs 2017 tarihlerinde Rusya’nın St. Petersburg şehrinde düzenlenecek olan VIII. Nevskiy Uluslararası Ekoloji Kongresi’ne katılmasına ilişkin tezkeresi (3/1024)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Rusya Federal Meclisi Federasyon Konseyi Başkanı Valentina Ivanovna Matvienko'nun vaki davetine icabetle 25-26 Mayıs 2017 tarihlerinde Rusya'nın St. Petersburg şehrinde düzenlenecek olan VIII. Nevskiy Uluslararası Ekoloji Kongresi’ne Ankara Milletvekili ve Çevre Komisyonu üyesi Nevzat Ceylan'ın katılması hususu 28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un 9'uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

                                                                           İsmail Kahraman

                                                          Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                 Başkanı

BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Bölgesel Silahların Kontrolü, Doğrulama ve Uygulamaya Yardım Merkezi (RACVIAC) Güvenlik İşbirliği Merkezi tarafından 5-7 Haziran 2017 tarihlerinde Bosna-Hersek’in başkenti Saraybosna’da düzenlenecek olan Güneydoğu Avrupa Parlamentoları Savunma ve Güvenlik Komiteleri Temsilcileri Yıllık Toplantısı’na katılım sağlanmasına ilişkin tezkeresi (3/1025)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Bölgesel Silahların Kontrolü, Doğrulama ve Uygulamaya Yardım Merkezi (RACVIAC)-Güvenlik İşbirliği Merkezi tarafından 5-7 Haziran 2017 tarihlerinde Bosna-Hersek'in başkenti Saraybosna'da "Güneydoğu Avrupa Parlamentoları Savunma ve Güvenlik Komiteleri Temsilcileri Yıllık Toplantısı" düzenlenecektir.

Söz konusu konferansa katılım sağlanması hususu, 28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un 9'uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

 

                                                                           İsmail Kahraman

                                                          Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                 Başkanı

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının milletvekillerinin izin talepleri ile ödenek ve yolluklarına ilişkin bir tezkeresi vardır, okutuyorum:

3.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 24 Mayıs 2017 tarihli toplantısında alınan karar gereğince, milletvekili izin talepleri ile ödenek ve yolluklarına ilişkin tezkeresi (3/1025)

25/05/2017

“Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 24 Mayıs 2017 tarihli toplantısında milletvekili izin talepleri ile ödenek ve yolluklarına ilişkin olarak ekli hususlar kararlaştırılmıştır.

Genel Kurulun onayına ayrı ayrı sunulur.

Saygılarımla.

                                                                           İsmail Kahraman

                                                          Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                 Başkanı

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi, Başkanlığın okunan tezkeresine konu Başkanlık Divanı kararlarını ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

“Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı

Başkanlık Divanının Genel Kurula Sunulacak İzin Talepleri ile Ödenek ve Yolluklara İlişkin 24/05/2017 Tarihli Kararları

(Başkanlık Divanı Kararlarının İlgili Kısmı)

1) Van Milletvekili Tuğba Hezer Öztürk hakkında İkinci Yasama Yılı ekim, kasım ve aralık aylarına ilişkin olarak Genel Kurulun toplamda 47 birleşimine katılmadığına dair düzenlenen cetvel ile bu cetvele ilişkin Sayın Milletvekili tarafından yapılan itiraz değerlendirilerek Sayın Milletvekilinin, gerek kendisinin ve siyasi partisinin bildirimlerinden gerekse de Adalet Bakanlığının bildiriminden siyasi parti görevi ve benzeri gerekçelerle belirtilen dönemde yurt dışında bulunduğunun ve Genel Kurulun 47 birleşimine katılmadığının sabit olduğu tespitiyle; Başkanlığın Sayın Milletvekiline yönelik 24/10/2016 tarihli dikkat çekme yazısı, itiraza konu siyasi parti genel merkezinin yurt dışı görevlendirmelerinin Anayasa ve İç Tüzük çerçevesinde devamsızlığa mazeret oluşturan resmî görev sayılmaması, ayrıca yasama görevinin uzun süre yerine getirilmemesinin kamu yararına ters düşmesi dikkate alınarak, devamsızlığı tespit edilen birleşimlerin aralıksız iki ayı aşması (aralıksız üç ay olması) sebebiyle İç Tüzük’ün 154'üncü maddesi hükmü kapsamında ödenek ve yolluğunun verilmemesinin Genel Kurulun onayına sunulmasına,”

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

“2) Van Milletvekili Tuğba Hezer Öztürk'ün, partisinin yurt dışı görevlendirmesi sebebiyle 03/01/2017 tarihi itibarıyla ardışık on üç gün süreli izin taleplerinin belirtilen sebeplerle reddinin İç Tüzük’ün 151'inci maddesine göre Genel Kurula teklif edilmesine,”

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

“3) Van Milletvekili Tuğba Hezer Öztürk'ün, partisinin yurt dışı görevlendirmesi sebebiyle 22/02/2017 tarihi itibarıyla ardışık yirmi üç gün süreli izin taleplerinin belirtilen sebeplerle reddinin Genel Kurula teklif edilmesine”

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

“4) Van Milletvekili Tuğba Hezer Öztürk'ün, partisinin yurt dışı görevlendirmesi ve Almanya'da gerçekleştireceği halk toplantıları nedeniyle 02/05/2017 tarihi itibarıyla ardışık on yedi gün süreli izin taleplerinin belirtilen sebeplerle reddinin Genel Kurula teklif edilmesine”

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

“5)      Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız hakkında İkinci Yasama Yılı ekim, kasım ve aralık aylarına ilişkin olarak Genel Kurulun toplam 47 birleşimine katılmadığına dair düzenlenen cetvel ile bu cetvele ilişkin olarak Sayın Milletvekili tarafından yapılan itiraz değerlendirilerek Sayın Milletvekilinin, gerek kendisinin ve siyasi partisinin bildirimlerinden, gerekse de Adalet Bakanlığının bildiriminden siyasi parti görevi ve benzeri gerekçelerle belirtilen dönemde yurt dışında bulunduğunun ve Genel Kurulun toplam 47 birleşimine katılmadığının sabit olduğunun tespitiyle; TBMM Başkanlığına sunduğu 21/11/2016 tarihli üç ay süreli ‘seyahat edemez’ doktor raporunun, Sayın Milletvekilinin aynı dönemde kamuoyuna yansıyan birçok siyasi faaliyete katılımının bulunması, rapor süresiyle çakışan ve daha sonra verilen HDP Genel Merkezinin geriye dönük görevlendirmesiyle çelişen bir nitelik arz etmesi ve Sağlık Bakanlığı aracılığıyla hakem hastanenin ‘seyahat edemez’ raporunun fenne uygun olmadığına ilişkin bildirimi ile yasama görevinin uzun süre yerine getirilmemesinin kamu yararına ters düşmesi dikkate alındığında, sağlık durumu ve parti görevlendirmesi gerekçelerine dayandırılan izin isteminin reddinin İç Tüzük’ün 151'inci maddesine göre Genel Kurulun onayına sunulmasına”

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

“6) Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız hakkında, devamsızlığa ve reddedilen izin istemlerine konu birleşimlere ilişkin sürenin aralıksız iki ayı aşması (aralıksız dört ay yirmi bir gün olması) sebebiyle İç Tüzük’ün 154'üncü maddesi gereğince Sayın Milletvekilinin ödenek ve yolluğunun verilmemesinin Genel Kurula teklif edilmesine,”

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

“7)      Aşağıda belirtilen milletvekillerinin izin taleplerinin bu milletvekillerinin sair süreçte yasama faaliyetine katılımı dikkate alınarak kabulünün İç Tüzük’ün 151'inci maddesine göre ayrı ayrı Genel Kurulun onayına sunulmasına, bu kapsamda;

İzmir Milletvekili Ertuğrul Kürkcü'nün, partisinin görevlendirmesiyle yurt dışı faaliyetlere katılımı nedeniyle 05/12/2016 tarihinden itibaren ardışık kırk sekiz gün süreli izin taleplerinin kabulüne,”

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

“İzmir Milletvekili Ertuğrul Kürkcü'nün, İstanbul'da Dünya Basın Günü etkinliklerine katılımı ve partisinin görevlendirmesine dayalı yurt dışı diplomasi faaliyetlerine katılımı nedeniyle 03/5/2017 tarihi itibarıyla ardışık yirmi gün süreli izin taleplerinin kabulüne,”

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

“Batman Milletvekili Saadet Becerekli'nin, seçim bölgesinde yapacağı halk toplantıları nedeniyle 08/02/2017 tarihinden itibaren on altı gün süreli izin taleplerinin kabulüne,”

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

“Denizli Milletvekili Kazım Arslan'ın, seçim bölgesindeki çalışmaları nedeniyle 21/02/2017 tarihinden itibaren on bir gün süreli izin taleplerinin kabulüne,”

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

“İzmir Milletvekili Murat Bakan'ın, Amerika Birleşik Devletleri’ne gerçekleştireceği ziyaret nedeniyle 23/12/2016 tarihinden itibaren on iki gün süreli izin taleplerinin kabulüne,”

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

“Şırnak Milletvekili Aycan İrmez'in, Şırnak'taki ailevi işleri nedeniyle 10/12/2016 tarihinden itibaren on üç gün süreli izin taleplerinin kabulüne”

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

“Şırnak Milletvekili Aycan İrmez'in, Şırnak'taki ailevi işleri nedeniyle 15/02/2017 tarihinden itibaren on beş gün süreli izin taleplerinin kabulüne,”

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

“Iğdır Milletvekili Mehmet Emin Adıyaman'ın, Kocaeli, Iğdır ve İstanbul'da parti görevlendirmesi kapsamında halk toplantılarına katılması nedeniyle 22/02/2017 tarihinden itibaren on dört gün süreli izin taleplerinin kabulüne,”

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

“İstanbul Milletvekili Erdal Ataş'ın, sağlık sorunları, seçim bölgesinde partisinin görevlendirmesi ve yurt dışında programının olması nedeniyle 03/01/2017 tarihinden itibaren on bir gün süreli izin taleplerinin kabulüne,”

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

“İstanbul Milletvekili Erdal Ataş'ın, diş randevusu, seçim bölgesinde görevli olması, Erzincan, Tunceli'de gerçekleştirilecek halk ziyaretleri ve toplantıları, Ankara'da ve seçim bölgesinde sivil toplum kuruluşları toplantıları ve seçim bölgesinde yapılacak halk toplantıları nedeniyle 7/2/2017 tarihinden itibaren otuz bir gün süreli izin taleplerinin kabulüne,”

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

“Bitlis Milletvekili Mizgin Irgat'ın, babasının hastalığı nedeniyle 07/02/2017 tarihinden itibaren otuz sekiz gün süreli izin taleplerinin kabulüne,”

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

“Bursa Milletvekili Kadir Koçdemir'in, yurt dışında olacağı nedeniyle 01/02/2017 tarihinden itibaren on iki gün süreli izin taleplerinin kabulüne,”

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

“Diyarbakır Milletvekili Feleknas Uca'nın, Diyarbakır'da parti çalışmaları nedeniyle 08/02/2017 tarihinden itibaren on altı gün süreli izin taleplerinin kabulüne,”

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

“Mardin Milletvekili Ali Atalan'ın, Mardin ve ilçelerinde yapılacak halk toplantıları, parti genel merkezi tarafından yurt dışı görevlendirmesi nedeniyle 08/02/2017 tarihinden itibaren on altı gün süreli izin taleplerinin kabulüne,”

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

“Mardin Milletvekili Mithat Sancar'ın, Fransa'da (AİHM'e başvuru) bir programa katılması, rahatsızlığı, Almanya'da parti görevlendirmesiyle ZDF televizyonunda bir programa katılması nedeniyle 21/02/2017 tarihinden itibaren on bir gün süreli izin taleplerinin kabulüne,”

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

“Gaziantep Milletvekili Mahmut Toğrul'un, Gaziantep'in ilçelerinde halkla buluşma programları ve toplantıları, esnaf ziyaretleri İngiltere-Londra'da Tilkililer Derneği paneli ve sivil toplum kuruluşları toplantıları nedeniyle 07/02/2017 tarihinden itibaren yirmi üç gün süreli izin taleplerinin kabulüne,”

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

“Sakarya Milletvekili Engin Özkoç'un, seçim bölgesinde programlara katılması, referandum çalışmaları, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü etkinliği nedeniyle 21/02/2017 tarihinden itibaren yirmi dört gün süreli izin taleplerinin kabulüne,”

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

“Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Ayhan'ın, Şanlıurfa'da parti çalışmaları nedeniyle 08/02/2017 tarihinden itibaren on altı gün süreli izin taleplerinin kabulüne,”

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

“Şanlıurfa Milletvekili Osman Baydemir'in, seçim bölgesinde halk toplantıları, parti tarafından yurt dışı görevlendirmesi ve tutuklu HDP'liler için Fransa'da olması nedeniyle 08/02/2017 tarihinden itibaren on yedi gün süreli izin taleplerinin kabulüne,”

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

“Şanlıurfa Milletvekili Dilek Öcalan'ın, Şanlıurfa'da il ve ilçe başkanlıkları tarafından planlanan toplantılar ve halk ziyaretleri ve yurt dışında bulunması nedeniyle 07/02/2017 tarihinden itibaren otuz sekiz gün süreli izin taleplerinin kabulüne,”

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

“Tunceli Milletvekili Alican Önlü'nün, seçim bölgesinde sivil toplum kuruluşlarını ziyareti, sivil toplum kuruluşlarıyla toplantı, köy ziyaretleri ve taziyeler, Munzur Özgür Aksın Meclisinin düzenlediği toplantılara ve 8 Mart Emekçi Kadınlar Günü etkinliklerine katılması nedeniyle 07/02/2017 tarihinden itibaren otuz sekiz gün süreli izin taleplerinin kabulüne,”

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

“Iğdır Milletvekili Nurettin Aras'ın, seçim bölgesi Iğdır'da il genel meclisi seçimi nedeniyle 09/05/2017 tarihinden itibaren yirmi sekiz gün süreli izin taleplerinin kabulüne,”

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

“Diyarbakır Milletvekili Ziya Pir'in, parti görevlendirmesi ile mahkeme duruşmalarına katılacak olması nedeniyle 02/05/2017 tarihinden itibaren on yedi gün süreli izin taleplerinin kabulüne,”

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

“Iğdır Milletvekili Mehmet Emin Adıyaman'ın, parti görevlendirmesi kapsamında Iğdır'da halk toplantılarına katılması nedeniyle 02/05/2017 tarihinden itibaren on yedi gün süreli izin taleplerinin kabulüne,”

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

“İstanbul Milletvekili Erdal Ataş'ın, İstanbul, Yalova, Diyarbakır, Van, Tunceli ve Elâzığ illerinde yapacağı siyasi çalışmalar, Avrupalı parlamenterlerle diplomatik görüşmeler, mahpus aileleriyle ve kurumlarla yapacağı görüşmeler, parti adına yapacağı siyasi çalışmalar ve bir dizi panel nedeniyle 02/05/2017 tarihinden itibaren on yedi gün süreli izin taleplerinin kabulüne,

karar verildi.”

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, şimdi Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- MHP Grubunun, 15/6/2016 tarih ve 1743 sayıyla Adana Milletvekili Mevlüt Karakaya ve arkadaşları tarafından, itfaiyecilerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 30 Mayıs 2017 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

30/5/2017

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 30/5/2017 Salı günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                              Erkan Akçay

                                                                                 Manisa

                                                                MHP Grup Başkan Vekili

Öneri:

15 Haziran 2016 tarih, 1743 sayıyla TBMM Başkanlığına verilen, Adana Milletvekili Mevlüt Karakaya ve arkadaşlarının, itfaiyecilerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amaçlı Meclis araştırması açılmasına dair önergemizin 30/5/2017 Salı günü (bugün) Genel Kurulda okunarak görüşmelerinin bugünkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

Sayın İnce, hoş geldiniz. Sayın İnce, hoş geldiniz ama çok gürültü yapıyorsunuz.

Sayın milletvekilleri…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Duymuyor Sayın İnce, Sayın Başkanım.

LEVENT GÖK (Ankara) – Arkadaşlar, lütfen…

BAŞKAN – Sayın İnce, özledik sizi, epeydir yoktunuz. Hoş geldiniz ama çok gürültü oluyor. Lütfen…

Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin lehinde ilk olarak Adana Milletvekili Sayın Mevlüt Karakaya konuşacak.

Buyurun Sayın Karakaya. (MHP sıralarından alkışlar)

MEVLÜT KARAKAYA (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi olarak itfaiyecilerimizin sorunlarının araştırılarak çözüm yollarının tespit edilmesi amacıyla vermiş olduğumuz araştırma önergesi hakkında söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Yüksek teknolojiyle sürekli büyüyerek genişleyen kentlerde büyümeye bağlı artış gösteren yangınlar çalışma ve yaşam alanlarımızı tehdit etmekte, yangın türlerinin ve yanıcı madde çeşitliliğinin çoğalmasıyla birlikte halkın can ve mal güvenliğini sağlayan itfaiye teşkilatlarımızın, dolayısıyla itfaiyecilerimizin de önemi giderek artmaktadır.

İtfaiye teşkilatları, tüm dünyada kurumsallaşmış en yaygın acil durum teşkilatlarıdır. İtfaiye teşkilatları her ne kadar yangınla mücadele için kurulmuş olsalar da artık her türlü arama, kurtarma faaliyetleri, acil durum koordinasyonları, acil yardım hizmetleri, tehlike önleyici faaliyetler, halkın acil durumlara karşı eğitimi gibi görevler, itfaiye teşkilatları tarafından icra edilmektedir.

İtfaiyecilerimiz, yangın söndürmeden arama kurtarmaya, denetimden eğitime oldukça geniş bir alanda faaliyet yapmaktadırlar. Bu denli önemli ve geniş bir alanda görev yapmalarına rağmen, maalesef, itfaiyecilik, polislik ya da öğretmenlik gibi bir meslek grubu hâline gelebilmiş değildir.

İtfaiyecilik riskli bir meslektir. Vatandaşlarımızın yangına karşı can ve mal güvenliğini sağlamak ve bunu hayatı pahasına yapmak itfaiyecilerimizin en temel vazifesidir.

İtfaiyecilerimizin yaptıkları iş bakımından son derece tehlikeli çalışma koşulları bulunmaktadır. İtfaiyeciler duman zehirlenmesi, yüksek ısıya bağlı yanıklar, kimyasal maddeye maruz kalma gibi sağlık risklerinin yanı sıra, düşme, göçük altında kalma, travma ve trafik kazaları gibi fiziksel risklerle de yüz yüze kalmaktadırlar.

Uzun yıllar itfaiyeci olarak görev yapıp da yaralanmayan veya büyük tehlike atlatmayan itfaiyeci sayısı çok azdır. Son derece tehlikeli bir iş kolunda görev yapan, yaptıkları görevi canla başla ifa eden itfaiyecilerimiz, maalesef, bu denli tehlikeli ve önemli bir görev yapmalarına karşın birçok haktan mahrumdurlar.

Bilindiği gibi, ülkemizde itfaiyecilik teşkilatı ilk olarak “Dergâh-ı Âli Tulumbacı Ocağı” adıyla 1720 yılında kurulmuş. Tarihi üç yüz yıl evvele dayanan bir meslek olan itfaiyecilik, eğitimiyle, sosyal, ekonomik ve özlük haklarıyla önem verilmesi gereken bir meslek alanıdır.

Nüfus yoğunluğunun en fazla olduğu İstanbul şehrimizde son altı yılda 139.475 adet yangın çıkmış ve itfaiyecilerimiz bu olaylara müdahale etmiştir.

Bunun yanı sıra, itfaiyecilerimiz, aynı zamanda trafik kazası, sel, su baskını, güvenlik tedbirleri, can kurtarma gibi olaylarda da görev almaktadırlar. Daha geçen gün teröristlerin kaldığı bir eve yapılan operasyonda, yine itfaiyecilerimizin burada önemli görevler yaptığını ekranlardan hep birlikte gördük.

Başkent Ankara’da da 2016 yılında itfaiye teşkilatımız 11.765 yangına müdahalede bulunmuştur. Diğer olaylarla birlikte itfaiye teşkilatı başkentte her gün ortalama 50’den fazla olaya müdahale etmektedir.

Yine, seçim bölgem olan Adana’da itfaiyecilerimizin görev yaptığı yangın sayısı 6 binden fazladır. Bu, itfaiyecilerimiz açısından ciddi bir iş yükü oluşturmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüksek riskli bölgelerde, tanımadığı insanların can ve mallarını kurtarmak için kendi hayatlarını tehlikeye atan, birer kahraman olan itfaiyecilerimizin yıllardır biriken ve çözüm bekleyen birçok sorunu bulunmaktadır. Bu sorunların en başında, itfaiyeciliğin bir meslek grubu hâline getirilememiş olması vardır. Evet, 2016 yılında ulusal meslek standardı hazırlandı ve itfaiyecilik mesleğinin belli seviyelerde tanımlanması, uluslararası standartlardaki karşılıklarının belirlenmesi söz konusu oldu. Ancak itfaiyecilik mesleği, itfaiyeciler hâlen 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda genel idare hizmetleri sınıfında sayılmaktadırlar. Yine, hepinizin malumu olduğunu düşünüyorum, afet müdürlüklerinde çalışan arama kurtarma personelleri teknik hizmetler sınıfında yer almakta, görev itibarıyla da bakıldığında aslında aynı görevleri yaptıklarını görmekteyiz. Bu durum itfaiyecilerimizin özlük hakları bakımından mağdur olmalarına neden olmakta. Bu sorun bir an önce çözülmeli, itfaiye hizmetlerini doğru bir şekilde tanımlayacak ve kapsayacak bir hizmet sınıfı oluşturulmalıdır.

Bir başka önemli sorun, itfaiyecilerimizin yıpranma tazminatlarını tam olarak alamamalarıdır. İtfaiye veya yangın söndürme işlerinde çalışanlara kanun gereği uygulanması gereken altmış günlük fiilî hizmet süresi zammı maalesef uygulanmamakta, sadece gitmiş olduğu yangın söndürme saati süresince fiilî hizmet süresi verilmektedir. Birçok meslek grubunun yaptıkları iş dolayısıyla birtakım özel hizmet tazminatları bulunmamaktadır. Buna karşın, başta yangın olmak üzere, birçok arama kurtarma gerektiren olaya fiilî müdahalede bulunan ve tehlikeli bir faaliyet alanında hizmet veren itfaiyecilerimiz meslekleriyle ilgili hiçbir tazminat alamamaktadırlar. Yine, afet ve acil durum, yangın, itfaiye gibi mesleğe özgü tazminatları da maalesef yoktur. Fırsat eşitliğine dayalı kariyer ve liyakat sistemleri yoktur. Görevde yükselme siyasi saiklerle yapılmaktadır. Aynı görevi ifa etmelerine rağmen 5 ayrı statüde itfaiyeci çalıştırılmakta, yapılan iş aynı olmasına rağmen özlük hakları ve maaşlarında farklılıklar bulunmaktadır.

Belediyelere bağlı olarak kurulan ve çalışan itfaiye teşkilatlarının ülke genelinde bir birlikleri bulunmamaktadır, kendi bütçeleri yoktur. Ülke genelinde istatistik açısından veri elde etmek de mümkün değildir. İtfaiyeci olarak istihdam edilip başka işlerde çalıştırılan kişiler de mevcuttur. Görev tanımlarında olmamasına rağmen yol yıkamak, ağaç sulamak, afiş ve pankart asmak gibi görevler de yaptırılmaktadır. Bunun nedeni, özlük haklarının tam ve yeterince belirlenememesi ve meslek statüsünün, meslek kimliğinin tanımlanmamış olmasıdır. Bir diğer sorun ise bu konuyla ilgili yapılan yetersiz istihdamdır. Dünya genelinde, gelişmiş ülkelerde nüfusa oranla 1.000-1.500 kişiye 1 itfaiye personeli düşerken, bu maalesef, ülkemizde 5.000-6.000 kişiye 1 itfaiye personeline denk gelmektedir.

Dünyada itfaiyecilik teşkilatının öncülerinden sayılabilecek ülkemiz, itfaiyecilerimizin sorunlarını bir an önce çözmelidir. Türkiye Büyük Millet Meclisi bir araştırma komisyonu kurmalı, itfaiyecilerimizin taleplerini dinlemeli, sorunları titizlikle araştırarak, gerekli idari ve yasal düzenlemeleri yaparak çözüme kavuşturmalıdır.

Bu vesileyle, araştırma önergemize destek vermenizi diliyor, yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Karakaya.

Sayın milletvekilleri, kürsüye yoğun bir gürültü geliyor; zaman zaman zorlanıyorum konuşmacıyı dinlerken. Elbette dinlemek zorunda değilsiniz ama sizler de takdir edersiniz ki kürsüde konuşmacı varken sessiz olmak zorundayız.

Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin aleyhinde, ilk olarak İstanbul Milletvekili Sayın Hüseyin Bürge konuşacak.

Buyurun Sayın Bürge. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun itfaiyecilerin sorunlarıyla ilgili grup önerisi hakkında AK PARTİ Grubum adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle aziz milletimizi ve Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

Sözlerimin başında, Kur’an ayı ramazanın evvelinin rahmet olduğunu, ortasının mağfiret olduğunu, sonunun cehennem azabından kurtuluş olduğunu biliyoruz; bize, sevdiklerimize, bütün Müslümanlara, insanlık âlemine hayırlar getirmesini Cenab-ı Hak’tan diliyorum. İftar sofralarındaki dualarımızın neticesinde yeryüzünde barışın hâkim olması noktasında da bu duaların katkısı olacağından hiç şüphem yoktur.

Eskilerin çok güzel bir tabiri vardır: Yaratılış 4 unsur üzerinden gerçekleşmiştir; birisi toprak, birisi su, birisi hava, birisi de ateştir. Ateş, insanoğlu tarafından bulunduğu zamandan beri çok alanda hayatımızı kolaylaştırmıştır. Kuşkusuz, uygarlığın bu seviyeye gelmesinde ateşin yerinin büyük olduğu bir realitedir fakat kontrol dışına çıktığında ise can ve mal kaybına sebep olacak kadar tehlikeli bir hâl almaktadır. Ateşin yangına sebep olduğu bu alanlarda, yirmi dört saat esasıyla görevini yürüten itfaiye teşkilatı mensuplarımız, sevgili kardeşlerimiz canı pahasına alevlerle mücadele ederek vatandaşlarımızın hem canını hem de malını tehlikeden korumaktadırlar. İtfaiyecilerimiz sadece yangın söndürmezler, sıkışmalı trafik kazalarında kurtarma yaparlar, sel ve su baskınlarında su tahliyesi yaparlar, afetlerde arama kurtarma yaparlar, tehlikeye düşmüş kedi, köpek ve kuşları kurtarırlar, olaylara müdahale dışında da eğitim ve farkındalık çalışmaları yaparlar, yangın çıkmaması için, çıkarsa büyümemesi için zararı azaltma çalışmalarını da yürütürler.

Bu vesileyle, bütün itfaiyeci kardeşlerimize işlerinde başarılar diliyorum, görevi sırasında şehit düşen bütün itfaiyeci kardeşlerimizi de rahmetle anmak istiyorum.

Türk itfaiyecilik tarihine baktığımızda, Osmanlı Dönemi’nde Davut adını alarak Müslüman olan bir Fransız mühendis 1715 yılında ilk yangın tulumbasını yapar. 1718 yılında Tüfekhane ve Tophane’de çıkan yangınlarda, yapılan tulumbanın çok büyük yararı görülür. Bunun üzerine, Padişah III. Ahmet ve Sadrazam Damat İbrahim Paşa’nın emirleriyle 1720 yılında gerçek Davut’un idaresinde Yeniçeri Ocağına bağlı Tulumbacı Ocağı olması sağlanır. Bu ocağın günümüzdeki modern itfaiyenin çekirdeğini oluşturduğu bir realitedir.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, İstanbul Milletvekili olmam hasebiyle… İstanbul İtfaiyesi üç asrı aşan bir tarihe sahiptir, Tulumbacı Ocağından bugüne kadar çeşitli devreler geçirmiştir. 1923 yılında belediyelere devredilip uzun yıllar müdürlük düzeyinde hizmet verirken 1997 yılında İtfaiye Daire Başkanlığına dönüştürülmüştür. Hâlen Avrupa Yakası, Anadolu Yakası İtfaiye Destek Hizmetleri Müdürlükleri, Afet Koordinasyon Merkezi Müdürlüğü, Acil Yardım ve Can Kurtarma Müdürlüğü olmak üzere 5 müdürlük olarak görev yapmaktadır. Yaklaşık 5.343 kilometrekare alanda 14 milyonu aşkın nüfuslu ve yıllık ortalama 10 milyon kişinin ziyaret ettiği İstanbul, Türkiye'nin toplam nüfusunun yüzde 20’sine ev sahipliği yapmaktadır, dünyanın en büyük metropolü olduğu bir realitedir.

1994 yılında 22 olan itfaiye istasyonu sayısı 120’ye, personel sayısı 1.618’den 3.941’e, araç sayısı 179’dan 837’ye çıkarılmıştır. Yangınlara ortalama varış süresi beş dakikadan otuz üç saniyelere kadar düşürülmüştür. 2016 yılında 28.586’sı yangın, 57.646’sı ambulans çıkışlı ve 30.080’i sel ve su baskını, sıkışmalı trafik kazası olmak üzere 116.312 olaya müdahale edilmiştir. Her yıl düzenlenen tatbikat, eğitim ve bilinçlendirme faaliyetlerine ortalama 600 binin üzerinde vatandaşımız katılmıştır. Ayrıca, şehir merkezinde, uzak yerleşim alanlarında profesyonel itfaiye ekiplerinin olaya müdahalelerine kadar geçen sürede ilk müdahaleyi kendi başlarına yapabilecek şekilde gönüllü itfaiyeci kardeşlerimizin çalışmalarına imkân sağlanmıştır.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, yangın ve diğer afetlere müdahale konusunda bu yaptırımların yanında, itfaiye personelimizin elbette ki benden önceki konuşmacı kardeşimiz, önerge sahibinin ifade ettiği gibi özlük hakları daha iyiye götürülmeli, daha iyileşmesi sağlanmalı, elbette ki doğrudur. Ancak yapılanları da unutmamak açısından söylüyorum: Tüm İtfaiyeciler Birliği Derneğinin de Mesleki Yeterlilik Kurumu itfaiyeci (seviye 3, seviye 4, seviye 5 ve 6) meslek seviyelerinin standartlarını çalışıp bunun Resmî Gazete’de yayımlanmış olduğunun da altını çizmek lazım.

22 Mayıs 2016 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan düzenlemeyle belediyelerin norm kadrosu ile standartlarına dair yönetmelik değiştirilmiş, söz konusu bu değişiklik sırasında itfaiye eri, itfaiye çavuşu, itfaiye amiri, zabıta amirleri kadrolarında çalışan personelin 5’inci dereceden daha yukarı derecelere ilerlemesinin önündeki engellerin kaldırıldığını da ifade edelim.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, ayrıca, AK PARTİ döneminde yapılan çalışmalar neticesinde itfaiyecilerin yardımcı hizmetler sınıfından genel idare hizmetleri sınıfına alındığını da bilmek gerekiyor. 2016 yılında yayımlanan yönetmelikle itfaiyeci kardeşlerimize yeşil pasaport hakkı verilmiştir. Hepimizin malumudur ki lise mezunu kardeşlerimiz yeşil pasaportu haiz değildir ancak itfaiyeci olan kardeşlerimize böyle bir hak verilmiştir. Önemli görev yaptıkları hepinizce, hepimizce malumdur, canhıraş yaptıkları çalışmalara hepimiz şahidiz ancak yapılan çalışmaların da göz ardı edilmemesini ifade etmek istiyorum doğrusu.

Bu vesileyle, itfaiyeci olan kardeşlerimizin zor görevlerinde bu ramazan günlerinde Rabb’im yâr ve yardımcı olsun diliyorum. Kıdem tazminatları noktasında Hükûmetimizin çalışmalarını da ifade etmek istiyorum. Üzüntüyle, Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun verdiği önergeye katılmadığımı ifade etmek istiyorum. Huzuru saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bürge.

Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin lehinde, son olarak İzmir Milletvekili Sayın Atila Sertel konuşacak.

Buyurun Sayın Sertel. (CHP sıralarından alkışlar)

ATİLA SERTEL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sevgili milletvekili arkadaşlarımızı da saygıyla selamlıyorum.

Ben, Milliyetçi Hareket Partisinin verdiği önerge konusunda lehte konuşacağım CHP Grubu adına. Ancak benden önce konuşan AK PARTİ’li arkadaşıma ve AK PARTİ Grubuna bir soru sormak istiyorum: İtfaiyecilik bir meslek midir? Bunun yanıtını bekliyorum. İtfaiyecilik bir meslek midir arkadaşlar? Cevap? Cevap yok. İtfaiyecilik bir meslek sayılmalı arkadaşlar. Siz, yardımcı hizmetler sınıfından almışsınız “İtfaiyecileri genel hizmetler sınıfına geçirdik.” diye övünüyorsunuz.

Hakikaten, adınızda “adalet” var ama çok adaletsiz bir partisiniz. Dünyanın en saygın mesleklerinden biri olan itfaiyeciliğin bir meslek olarak kabul edilmesi için kanun teklifi veren bir arkadaşınızın bu teklifini bir buçuk yıldır bekletiyorsunuz. 2012 yılında da benim Grup Başkan Vekilim Ankara Milletvekili Sayın Levent Gök’ün yine itfaiyecilerle ilgili verdiği kanun teklifini de göz ardı etmişsiniz. Siz, hakikaten adaletsiz bir partisiniz, kimseye adalet sağlamadığınız gibi bu meslek grubuna da sağlamıyorsunuz. Bilin ki az sonra ellerinizi kaldıracaksınız ve itfaiyecilerin sorunlarının tartışılmasına ilişkin MHP’nin verdiği grup önerisini de reddedeceksiniz, itfaiyecileri de yok sayacaksınız. Burada arkadaş konuşuyor; yangın söndürüyor, sel felaketinde var, her türlü felakette var, depremde var. Bir kedi yavrusu mazgal deliğine düşse siz itfaiyeciden medet umuyorsunuz ve itfaiyecinin onu kurtarmasını bekliyorsunuz ama bir meslek grubu olarak dünyada en saygın meslek gruplarından biri olan itfaiyecileri meslek grubu olarak almıyorsunuz ve bizim kanun teklifini de görmezden geliyorsunuz.

Bakın, ben 20 Nisan 2016 yılında bir kanun teklifi verdim, hâlâ komisyonlarınızda bekliyor. Dedim ki arkadaşlar, yüksekokulunu açtınız itfaiyeciliğin, lisesini açtınız. Yani lisesi ve yüksekokulu olan bir meslek grubunu meslek olarak saymamak gerçekten doğru mudur, onu bir düşünün yani bunun bile tartışılması için araştırma önergesine sizin “Evet” oyu vermeniz lazım. Dedim ki arkadaşlar, yüksekokuldan, meslek yüksekokullarından mezun olan itfaiyeci arkadaşlarımız 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu kapsamında genel idare hizmetlerinde istihdam edilmektedir.

Toplumun genelince tehlikeleri ve zorlukları bilinmekte iken -ki AK PARTİ adına konuşan arkadaşımız da burada mesleğin zorluklarını bir güzel sıraladı- mesleğin 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 36’ncı maddesi içinde sayılan “genel idare hizmetleri sınıfı”nı kapsamadığı ve ona sığmadığı açıktır.

Gelin, bunu, itfaiyeciliği bir meslek grubu olarak sayalım dedik çünkü arkadaşlar, Türkiye’de de üç yüz yılı aşkın bir geçmişi var itfaiyeciliğin; tulumbacıları bilirsiniz Osmanlı Dönemi’nde. Bu arkadaşlarımızın ne yıpranma hakkı var ne özlük haklarını tam olarak alabiliyorlar ne ücret eşitliği var. 5 ayrı kategoride çalıştırılıyor itfaiyeciler Türkiye’de. Bırakın onu, AK PARTİ’li belediyelerde taşeron olarak çalışan itfaiye erleri var ve maktu ücretleri çok düşük, izinleri öyle; bir yirmi dört saat görev yapıyorlar, yirmi dört saat dinleniyorlar, insanüstü, olağanüstü çalışmak zorunda kalıyorlar. Bazı belediyelerimizde yirmi dört saat çalıştırılan itfaiyecilere 3 öğün yemek dahi verilmiyor, o arkadaşlarımız evlerinden yemeklerini getiriyorlar ve bu şartlar altında siz bu insanların olağanüstü görev yapmasını bekliyorsunuz ve ne yazık ki yaptırıyorsunuz.

Kaskolu olmayan itfaiye araçlarıyla donatılı belediyelerin olduğunu biliyorsunuz. Büyükşehir belediyelerinde itfaiye personelinin yetersizliği doruk noktada, kadro vermiyorsunuz büyükşehir belediyelerine, oralara yeterli sayıda insan alınmıyor. İtfaiyecilik yüksekokulunu açmışsınız, oradan mezun olan arkadaşlarımıza iş yok, güç yok.

Ve bizim arkadaşlarımız, sizin belediyelerinizde -örneğin Kırklareli Belediyesi- çalışan itfaiye erlerini de savunacak bir yazı yazıyor Devlet Personel Başkanlığına, soruyor, diyor ki: “Arkadaşlar, itfaiye erbaşı ve itfaiye şoförü konusunda istihdam edilenlerin kadro derecelerinin 3’üncü dereceye yükseltilip yükseltilmeyeceği yahut mezkür kadrolardaki 30 yaşındaki personelin itfaiye eri kadrosuna atamalarının yapılıp yapılmayacağını soruyor. Ne cevap geliyor biliyor musunuz arkadaşlar? 21/10/2006 tarihli 26326 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Belediye İtfaiye Yönetmeliği kadrolarını şöyle sayıyor: “İtfaiye müdürü, daire başkanı, itfaiye şube müdürü, itfaiye amiri, itfaiye çavuşu ve itfaiye eri kadrolarından oluşur.” diyor ve 3’üncü dereceye itfaiye erbaşı ve itfaiye şoförünün yükselemeyeceği cevabı veriliyor. Bırakın yeşil pasaportu, kadrosunda yükselemiyor, itfaiye şoförüne o hakkı tanımıyorsunuz. Oysa yangına neyle gideceksiniz, at arabasıyla mı gideceksiniz arkadaşlar? İtfaiye şoförüne siz o hakkı tanımıyorsunuz, onu ayrıştırıyorsunuz. Aynı görevi yapan insanlar arasında ayrışmalar var.

Amerika’da tehlikeli meslekler grubunda sayılan ve dünyada da Hollanda’da, Danimarka’da, Almanya’da- en büyük saygınlığı olan, en önemli görevler arasında sayılan itfaiye erleriyle ilgili bazı rakamlar vermek istiyorum. Aslında, burada polisleri ve maden işçilerini de göz önüne alarak vereceğim. Amerika’da 15 riskli iş grubu sayılıyor. 1’inci sırada bomba imha uzmanları var, 54 bin dolar alıyorlar yılda. Sonra sırasıyla geliyor: Yüksek cam temizleyiciliği, orduda çalışmak, madenci… Bir madenci Amerika’da 53.160 dolar alıyor yılda. Yani, aylığa başvurduğunuz zaman 4.430 dolar, bunu Türk lirasına çevirdiğiniz zaman 17.720 lira. Siz madenlerde işçileri asgari ücretle izinsiz çalıştırıyorsunuz, on iki saat çalıştırıyorsunuz, asgari ücret veriyorsunuz. Hani, çok öykündüğünüz Amerika’da bir itfaiyeci 41.300 dolar alıyor arkadaşlar, aylığı 3.441 dolara geliyor ve bunun da Türkiye’deki karşılığı 13.764 lira. Türkiye’deki itfaiyeciler 2.800 lira ile 5 bin lira arasında ücret alıyor ve en yüksek ücret de -şirketler bazında da olsa- sosyal demokrat belediyelerde, Cumhuriyet Halk Partisinin belediyelerinde alınıyor.

Ankara’da alt geçitleri su basıyor, şoförler boğulmak üzere, “Yetiş itfaiyeci!” Deprem oluyor, insanlar enkaz altında, “Yetiş itfaiyeci!” Her konuda itfaiyeci Türkiye’nin yangınını söndürmeye, Türkiye’deki felaketleri önlemeye çalışıyor ama meslek değil arkadaşlar. Gelin, MHP’nin önergesine destek verin.

Ülkedeki yangını zaten söndüremiyorsunuz, önünüze geleni tutukladınız ve haksız, hukuksuz, adaletsiz yere pek çok insanı cezaevine tıktınız. Cumhuriyet gazetesinde, Sözcü gazetesinde çalışan namuslu, dürüst, onurlu insanları içeriye attınız.

Geçen gün Şakran Kadın Cezaevindeydim. Hiç tanıyorum, Fadime Danışman diye bir kadını gördüm arkadaşlar. Gözleri kan çanağı gibiydi. Bu arkadaşım gibi örtünmüştü, başörtülüydü, 9 aylık bebeği Merve kucağındaydı. “Niçin tutuklandın sen kardeşim?” diye sordum, dedi ki: “Benim kocam yedi ay önce görevden alınmıştı, öğretmendi. Sonrasında, onu aramaya geldi polisler eve. Yemin ederek söylüyorum, nerede çalıştığını bilmiyordum, ‘Bir fırında.’ dedim. Adres vermedim diye savcı bey beni de aldı.” 3 çocuğu var; 3 yaşındaki ve 5 yaşındaki çocukları Bitlis’te baba evinde yani babaannenin evinde, 9 aylık çocuk Merve ve Fadime Danışman cezaevinde. Türkiye’deki yangını söndürmeye davet ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ATİLA SERTEL (Devamla) – Arkası olanlar…

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Sertel.

ATİLA SERTEL (Devamla) – …zengin olanlar, “Hamili kart FETÖ’cü yakınımdır.” diye cezaevinden çıkanlar…

BAŞKAN – Sayın Sertel, teşekkür ederim.

ATİLA SERTEL (Devamla) – Tutuklamaların bu kadar acımasızca olduğu bir Türkiye’de, mutlaka bir gün gelir, bunun sorumluluğunu siz de duyarsanız.

Sizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Yangını çıkaranlar yangını söndüremezler.

BAŞKAN - Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin aleyhinde, son olarak, Samsun Milletvekili Sayın Hasan Basri Kurt konuşacak.

Buyurun Sayın Kurt. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi aleyhinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu vesileyle, dün idrak etmiş olduğumuz İstanbul’un fethinin yıl dönümünü tekrar burada hatırlatmak, anmak istiyorum. İstanbul, bizim için medeniyetimizin, bizim tarihimizin vazgeçilmez bir parçası ve artık, bundan sonra da bir parça olarak, büyük bir merkez olarak, İslam medeniyetinin, Türk medeniyetinin bir parçası olarak devam edecek.

Ayrıca, dün, benim çocukluk yıllarıma denk gelen ama çok izler bırakan Solingen katliamının da yıl dönümünü yaşadık. Irkçı bir saldırı Almanya’da bundan yaklaşık yirmi beş sene önce -1993 senesiydi yanlış hatırlamıyorsam- gerçekleşti ve aslında bizler açısından hatırlanmasının ırkçılığın, yabancı düşmanlığının, İslamofobinin insanları nerelere sevk ettiğini göstermesi açısından çok çok önemli olduğunu düşünüyorum.

Son olarak da ramazan ayını idrak ediyoruz. Ramazan ayı sadece sofraların değil gönüllerin de bereketli olması gerektiği bir ay. Gönüllerimizin bereketlenmesi, ruhlarımızın bereketlenmesi temennisiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kurt.

Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

2.- HDP Grubunun, 30/5/2017 tarihinde Grup Başkan Vekili Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım tarafından, Sur ilçesinin büyük bir bölümünün 2942 sayılı Kanunu’nun 27’nci maddesine dayanarak acele kamulaştırma eliyle kamulaştırılacağı kararı nedeniyle kamulaştırılan yerlerde insanların evlerini boşaltması beklenmeksizin ve kültürel, inançsal gerçeklikler görmezden gelinerek başlatılan yıkım nedeniyle oluşturulan mağduriyetlerin sorumlularının ortaya çıkarılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, Genel Kurulun 30 Mayıs 2017 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

30/5/2017

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 30/5/2017 Salı günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                     

                                                                            Ahmet Yıldırım

                                                                                   Muş

                                                                       Grup Başkan Vekili

Öneri:

Sur ilçesinin büyük bir bölümünün 2942 sayılı Kanunu'nun 27’nci maddesine dayanarak acele kamulaştırma eliyle kamulaştırılacağı açıklanmıştır. Kamulaştırılan yerlerde insanların evlerini boşaltması beklenmeksizin ve kültürel, inançsal gerçeklikler görmezden gelinerek yıkım başlatılmıştır. Oluşturulan mağduriyetlerin sorumlularının ortaya çıkarılması amacıyla, 30 Mayıs 2017 tarihinde Muş Milletvekili Grup Başkan Vekili Ahmet Yıldırım tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan 4702 sıra numaralı Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 30/5/2017 Salı günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN - Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin lehinde ilk olarak Diyarbakır Milletvekili Sayın İmam Taşçıer konuşacak.

Buyurun Sayın Taşçıer.

İMAM TAŞÇIER (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Diyarbakır’ın Sur ilçesinde yapılan kamulaştırmayla ilgili HDP Grubu adına söz almış bulunmaktayım.

Binlerce yıldır Kürtlerin yaşadığı, Yukarı Mezopotamya’nın en önemli kentlerinden biri olan Diyarbakır’ın tarihi, kültürü, ticareti ve doğayı buluşturan en eski yerleşim alanı, kent merkezinde bulunan Sur ilçesidir.

Yedi bin yıllık tarihî Diyarbakır Kalesi’ni çevreleyen ve ilçeye ismini veren surlar, Çin Seddi’nden sonra dünyanın en uzun, en geniş savunma duvarı olma özelliğiyle küresel ölçekte öneme sahiptir. Kaleyi koruyan iç ve dış surların üzerinde yer alan oyma yazıt ve motifler ise 30’a yakın uygarlığın izlerini taşımaktadır. Büyük oranda varlığını koruyarak günümüze kadar ulaşan surların üzerinde kimisi zaman içinde yok olmuş, kimisi dönemin mülki idare amirleri emriyle yıkılmış 101 burç ve dışarıya açılan 8 kapısı bulunmaktadır.

2015 Temmuz ayında UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ne giren Diyarbakır Surları ve Hevsel Bahçelerinin tampon bölgesi yani Dünya Kültür Mirası yönetim alanı içerisine giren ve mevcutta zaten kentsel sit alanı olan Suriçi bölgesi toplamda 160 hektar olup yaklaşık 140 hektarının kamulaştırılması yapılmaktadır. Ayrıca Suriçi’nde toplamda 7.714 adet parsel bulunmakta ve bunun yaklaşık 6.300’ü Bakanlar Kurulu kararıyla kamulaştırılacak parseller içerisinde bulunmaktadır. Bu toplam, parsellerin yüzde 82’sine tekabül etmektedir. Geriye kalan yüzde 18’lik kısım ise zaten TOKİ tarafından kentsel dönüşüm kapsamında kamulaştırılan bazı alanları kapsamaktadır. Bu durum, Bakanlar Kurulu kararıyla Suriçi’nin tamamına el koyma kararı olduğunu göstermektedir.

Öte yandan, mülklerine el konulan halka ve kamu kurumlarına, azınlık vakıflarına, ilgili meslek odalarına, sivil toplum örgütlerine ve el konulan kamusal alanlardan hizmet gören vatandaşlara hiçbir suretle sorulmadan, demokratik ve katılımcı bir anlayış gözardı edilerek katı merkeziyetçi bir yaklaşımla bu kararlar alınmıştır. Karar, hem Anayasa’nın 46’ncı maddesindeki kamulaştırma hükmüne hem Anayasa’nın 35’inci maddesindeki mülkiyet hakkına hem de Sur’un Dünya Kültür Mirası içerisinde yer alması nedeniyle Türkiye’nin onayladığı Dünya Kültürel ve Doğal Mirasın Korunmasına Dair Sözleşme’ye ve yurttaşların en temel hakkı olan kamu hizmetlerinden yararlanma ilkesine aykırılık teşkil etmektedir.

Bunların dışında, Sur ilçesinde 28 Kasım 2015’te ilan edilen sokağa çıkma yasağından sonra 6 mahalle, binlerce ev ve iş yeri yıkılmış durumdadır. İlçede hâlen yasağın sürdüğü 6 mahalleden eser kalmazken yasak kapsamı dışındaki Ali Paşa ve Lalebey Mahallelerinin de yıkımın hedefinde olduğu anlaşılmaktadır. 24 Mayıs tarihinde yıkıma başlamak için iş makineleri mahallelere girmiş ve yıkım işlemini başlatmışlardır. Yıkım esnasında birçok yerin elektrik ve suyu kesilmiş durumdadır. Ülkenin birçok yerinde ramazan ayı mutlulukla karşılanırken Sur’da yaşayan insanlarımızın ramazana yıkım, susuzluk ve elektriksizlikle girmiş olması ise devletin vatandaşlara yaklaşımında sergilemiş olduğu eşitliği de ortadan kaldırmış bulunmaktadır.

28 Kasım 2015 tarihinde Diyarbakır Baro Başkanı Sayın Tahir Elçi’nin öldürülmesinden sonra günümüze kadar süren sokağa çıkma yasakları adı altında Sur ilçesinde yer alan Hasırlı, Fatihpaşa, Dabanoğlu, Cevat Paşa, Savaş ve Cemal Yılmaz Mahalleleri, göstereceğim resimde görüldüğü gibi, şu durumda iken -görüyorsunuz her taraf bina, ev- bugün çekilen uydu fotoğrafıyla şu durumdadır. Yani tümüyle bu tarihî doku yok edilmiştir. Böyle tekrar yan yana gösterirsem bu resimleri… Hepiniz bunu internetten bakıp görebilirsiniz.

Evet, bu sokaklarda, şu olmayan sokaklarda Eş Genel Başkanımız Sayın Selahattin Demirtaş büyümüştür. Bu olmayan sokaklarda Diyarbakır Milletvekilimiz Sayın Çağlar Demirel büyümüştür. Bu olmayan sokakların Sayın İdris Baluken milletvekilidir. Bu olmayan sokakların yine milletvekili Sayın Nursel Aydoğan’dır ve bu sözünü ettiğimiz 4 arkadaşımız şu an aramızda değil. Acaba Diyarbakır’ın, Sur’un bu hâlini görseydiler nasıl kahrolurdular, onu da düşünüyorum.

Evet arkadaşlar, şimdi ise Lalebey ve Ali Paşa Mahalleleri yine bu şekilde TOKİ tarafından yıkılmak istenmektedir. Bunlar yıkıldıktan sonra ne yapılıyor? Zamanın Başbakanı Sayın Davutoğlu dedi ki: “Ben orayı Toledo yapacağım.” Nasıl Toledo biliyor musunuz? Şu anda şu arazide birkaç ev yapılmış örnek olarak, normal beton ev yapılmış ve çok ince bir tabakadan bazalt taşla, bu evlerin dış cephesi o şekilde yani uydurma bir şekilde o evler yeniden yapılıyor. Hâlbuki bu evlerin orijinali direkt taştandır, evlerin tümü taştandır ve bu taşların hepsi, bu gördüğünüz yerdeki tüm taşların hepsi moloz yerine toplatılarak çöplüğe atılmış, yeni yapılan tuğladan ve benzeri betondan evlerin dış cephelerine de sadece bazalt taş, çok ince bazalt taş döşenmiştir. Şu anda Diyarbakır’ın en işlek caddesi olan Gazi Caddesi’nde yine bu bazalt taşlarla tümü aynı renge boyatılmış gibi. Yani o Diyarbakır’ın eski dokusu, eski taştan yapılan dükkânlarının üstü de kapatılmıştır.

Yine, Lalebey ve Ali Paşa Mahallelerinde TOKİ’nin yaptığı yıkımlar da çok aceleye getirilmiş, hiçbir demokratik kuruluştan ve mesleki kuruluştan herhangi bir görüş alınmadan evler eğer boyanmışsa, eğer sıvanmışsa tümüyle yıkılıyor. Yani boyanmış, sıvanmış evler yok, hâlbuki zamanında o taşlar belki boyanmış, belki o taşların üzerine sıva yapılmış ya da bir kat çıkılmış; tıraşlanması gerekirken yıkılıyor.

Ayrıca, o “avlu” dediğimiz evlerde en aşağı 2-3 aile yaşıyor, hatta 4 ailenin yaşadığı evler var. Bu tek bir ev niyetiyle görülüyor, 20-30 bin lira ya da 40 bin lira bir değer biçiliyor, onlara bu şekilde para vermeye çalışılıyor ama o 3 ailenin, 4 ailenin, o vatandaşların nerede yaşayacağı, nasıl yaşayacağı konusunda da herhangi bir yol gösterilmiyor. Bunu sayın Meclise, sayın milletvekili arkadaşlarıma söylüyorum, tekrar düşünmeleri gerekir, yazıktır, yedi bin yıllık tarihi yok ediyorsun, üstelik de orada yaşayan insanları da açlıkla terbiye ediyorsun. Bu, Kürtlerde görünen son yılların bir uygulamasıdır. Her iktidar geçicidir, bunu bilin, tarih ve miras her zaman kalıcıdır.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Taşcıer.

Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin aleyhinde, ilk olarak Samsun Milletvekili Sayın Çiğdem Karaaslan konuşacak.

Buyurun Sayın Karaaslan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ÇİĞDEM KARAASLAN (Samsun) – Sayın Başkanım, değerli milletvekillerimiz; HDP grup önerisinin aleyhinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Öncelikle Gazi Meclisimizi ve yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Sayın hatibi dinlerken açıkçası çok enteresan bulduğum bir hususu dile getirerek başlamak isterim. Konuşması boyunca Diyarbakır’dan, Suriçi’nden, Suriçi’nde yaşananlardan bahsetti ama maalesef konuşmasında “terör” kelimesini hiç geçirmedi. Suriçi’nde sokağa çıkma yasağının hangi nedenle ilan edildiğini de tabii açıklamadı ama sokağa çıkma yasağı ilan edildi ve ertesi gün uyandığında Diyarbakır Suriçi’nde vatandaşlar, evlerinin yıkılmış olduğu manzarasıyla karşılaştılar. Oysaki hâl bu değil, oysaki gerçek de bu değil. Her ne kadar bir algı oluşturulmaya çalışılsa da maalesef yaşananlar hepimizin gözleri önünde yaşandı ve dolayısıyla inandırıcı da değil.

Özellikle -Diyarbakır deyince, Suriçi deyince- Diyarbakır Suriçi’nde şu anda yapılanlar eğer konuysa, konuşulacaksa, herhâlde durup biraz düşünmek gerekir. Terör örgütleri tarafından bu yıkımlar yaşanırken, sokak aralarına çekilen perdelerle sokaklarda hendekler açılırken, çukurlar açılırken, vatandaşlarımızın evleri başlarına yıkılırken önce herkesin şapkasını önüne koyup, hele sessiz kalanların durup iki kez düşünmesi gerekir diye düşünüyorum.

Bugün, bence bizler, Diyarbakır Suriçi başta olmak üzere Diyarbakır’ın genelinde ama ondan öte bölgede, özellikle şehircilik anlamında, özellikle kentsel dönüşüm, kentsel yenileme ve yeni alanların kazandırılması anlamında yapmış olduğumuz çalışmaları hayata geçiren bir ekibin önemli temsilcileri olarak gurur duyuyoruz. Hakikaten Diyarbakır’da son dönemde yaşananlar sadece Diyarbakır’daki vatandaşımızın değil, çünkü bizim gönül bağlarımız çok güçlü, orada birinin eline kıymık batsa biz bunu yüreğimizde hissediyoruz ki, özellikle terörden dolayı bu mağduriyetler yaşanmış olsun.

Kamulaştırmayla ilgili elbette hepimiz okuduk verilen grup önerisini. Kamulaştırma kararı sanki bugünün kararıymış, sanki kamulaştırma kararı, evet, “acele kamulaştırma” diye geçiyor ama hemen hemen bu son dönemlerde alınmış ve uygulamaya geçirilmiş dolayısıyla da bir mağduriyete neden olmuş gibi, bir genelge, bir grup önerisi hazırlanırken de ikinci kez durup düşünmek gerekir. Özellikle AK PARTİ’yi, iktidar partisini ve mağduriyeti aynı cümle içinde kullanırken durup düşünmek gerekir. Bugün, AK PARTİ iktidarı olarak bizler, kendi ülkemizin sınırları içindeki vatandaşlarımızın sorunlarıyla, onlarla hemhâl olmak, onlara çözüm üretmek bir yana dursun, bizim sınırlarımız gönül sınırlarımızdır diyerek tüm dünya coğrafyasında acıların ve mağduriyetlerin giderilmesi için çalışıyoruz.

Gelelim kamulaştırma kararından dolayı yaşandığı iddia edilen mağduriyetlere. Öncelikle bir hatırlatma yapmak isterim. Diyarbakır Suriçi bölgesinde, özellikle Ali Paşa, Lalebey, Cevat Paşa Mahallelerinde yapılacak olan kentsel dönüşüm projesiyle ilgili yapılacak kamulaştırmanın kararı bugüne dayanmıyor, bundan çok daha öncesine dayanan bir karar bu, 2008 yıllarına kadar gidebiliriz bununla ilgili ama özellikle 14/10/2009 tarihinde Toplu Konut İdaresi Başkanlığı, Diyarbakır Valiliği -buranın altını özellikle çizmek istiyorum, herkes çok iyi biliyor ama bilmeyenler açısından bir kez daha altını çizerek söylemek istiyorum- Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanlığı ve Sur Belediye Başkanlığı yani HDP’li belediye başkanlıklarının olduğu dönemde altına imza atılarak başlatılmış bir çalışmadır. Kamulaştırma kararında, o dönemde Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanlığı yapan, bu dönemde HDP sıralarında milletvekili olan Osman Baydemir’in imzası vardır. Kamulaştırma ihalesini yapmıştır, ayrıca yıkımın bir bölümüne de kendisi döneminde, kendi eliyle başlanmıştır. Dolayısıyla, biz farklı nedenlerle bugüne kadar sirayet etmiş bir konunun aslında bugün gelmiş olduğu aşamayı tartışıyoruz ama sanki “Acele kamulaştırma kararıyla alınmış birtakım kararlar hızla hayata geçti ve vatandaşlarımız bundan dolayı mağduriyet yaşadı.” gibi bir algı kesinlikle doğru değildir.

Tahliyelerle ilgili eğer yaşanan bir sıkıntı varsa… Bugün ben Diyarbakır Valimizle de konuştum, bugün Çevre ve Şehircilik Bakanımızla da konuştuk; biz hiçbir zaman mağduriyetin, yaşanan mağduriyetin tanığı olmadık, onu izlemedik, görmedik, biz her zaman müdahale ettik, çözüm ürettik. Ben aldığım bilgilere dayanarak şunu söyleyebilirim: Bugün, Diyarbakır’da Ali Paşa ve Lalebey Mahallelerinde kamulaştırma bedelleri hesaplarına çok uzun zaman önce yatan vatandaşlardan Şubat ayı 2017 yılında yani geçtiğimiz birkaç ay öncesinde boşaltılması için gerekli işlemlerin başlatılması istenmiş ancak vatandaşlar kış şartlarını gerekçe göstererek bunun ertelenmesini talep etmişlerdir. Dolayısıyla daha önceden başlatılan, ücretlerin tümü hesaplarına yatırılmış, bu konuda bütün mahkeme kararları verilmiş, hukuki boyutu kesinlikle tamamlanmış olan bir aşamadan bahsediyoruz aslında bugün geldiğimiz noktada ama bunun dışında, çocuğu okula devam edenlerin çocuklarının yeni okullarına taşınması, evlerini değiştirmek durumunda kalanlara kira yardımları yapılması, taşınmalarıyla ilgili maddi sıkıntı çekenlere bu maddi sıkıntıyı karşılayacak yardımların yapılması noktasında Diyarbakır Valiliğimiz çok hassas davranıyor ve mutlaka bunların da gereği yapılacaktır.

Hâl böyleyken birkaç şeyin de üstünden geçmek istiyorum, kusura bakmayın, lütfen: Bugüne kadar biz her ne yaptıysak, madem konumuz Diyarbakır, Diyarbakır’dan konuşalım, Hazreti Süleyman Türbesi’nin önünden konuşalım mesela, oradaki gecekondulaşmış bölgeden konuşalım. Bir soruyla başlayayım. Halkımıza böyle yaşamak reva mıdır? Değildir elbette. Hiçbirimiz bu tip sağlıksız konutlarda, sağlıksız yaşam ortamlarında çocukların büyümesini istemeyiz. İşte o nedenle bir çalışma başlattık Hazreti Süleyman Camisi’nin önünde, uzun yıllar sürdü çünkü yine çok önemli duvarlarla karşılaştık bunu yaparken ama hamdolsun, yaptık, bitirdik. Bugün, uyuşturucu konusunda, maalesef o metruk binaların birer alana dönüştüğü, maalesef çocukların çok kötü şartlardaki bu alanlarda yetişmeye mahkûm bırakıldığı bir yerden işte gördüğünüz, Hazreti Süleyman’ın çevresi halka açıldı. Peki, bu yapılırken ne söylendi? Bakıldı ki proje çok iyi gidiyor, proje hakikaten yaşam kalitesini yükseltmeye, Diyarbakır’ın yeşil alan ihtiyacını karşılamaya yönelik, o zaman dendi ki: “Burayı paralı yapacaklar -bu propaganda da yapıldı sahada- ve siz burayı kullanamayacaksınız, birileri için yapacaklar.” Hafta sonları olmak üzere, akın akın Diyarbakır insanının doldurduğu işte bu muhteşem rekreasyon alanıyla bugün Diyarbakır halkımız tanıştı. Hamdolsun, daha ilerisini de yapacağız.

Suriçi Projesi ilk konuşulmaya başlandığında denildi ki: “Burayı yıkacaklar ve yerine alışveriş merkezi yapacaklar. Burayı yıkacaklar ve burada bir insansızlaştırma yapmak suretiyle burayı sadece belirli kesimler için bir kullanım ve yaşam alanı hâline getirecekler.”

Bugün, biraz önce hatip bazalt taşından bahsetti. Bazaltın kullanılması önemlidir çünkü Diyarbakır’ın yerel mimari kimliğinin çok önemli taşlarından, çok önemli unsurlarından biridir, malzemelerinden biridir. Ben şunu gururla söylüyorum: Bugün Diyarbakır’da koruma amaçlı imar planına tabii ki riayet ederek, onu baz alarak çok önemli bir çalışma hayata geçmektedir ve bu çalışma yerel mimari unsurları, Diyarbakır’daki sosyolojik yaşamı, halkın ihtiyaçlarını, beklentilerini, geleceğe dair umutlarını hem fiziksel mekâna dönüştürebilen… Yani “fiziksel mekân” derken burada biz sadece mekânları imar etmiyoruz, aynı zamanda gönülleri de imar ediyoruz, sosyal devlet anlayışının gereği de zaten budur diyoruz ve yola böyle devam ediyoruz. Bunu yaparken de çok farklı algılar, çok farklı propagandalar yapıldı ama Hazreti Süleyman Camisi’nin önünden göreceğiniz gibi, hakikaten Diyarbakır’a yakışanları yapıyoruz ve yapmaya devam edeceğiz. Mesela burada, Gazi Caddesi’nden, Melik Ahmet’ten bahsedildi. Bugün -bilmiyorum en son ne zaman gidildi konuşuldu ama- esnafla konuşulmasını tavsiye ederim. Çünkü o zaman…

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Biz her gün oradayız ya, siz ne zaman gittiniz?

ÇİĞDEM KARAASLAN (Devamla) – Ben çok sık gidiyorum.

LEZGİN BOTAN (Van) – Hiç karşılaşmadık.

BAŞKAN – Lütfen…

ÇİĞDEM KARAASLAN (Devamla) – Hiç merak etmeyin, ben de çok sık gidiyorum. Çünkü orada da “Yapmayın, etmeyin, esnafın işini durduracaksınız, Diyarbakır’ın kalbidir burası, ticareti aksatmayın.” dediler, dinlemedik yaptık ve çok da iyi yaptık, hamdolsun, bugün gerçekten Diyarbakır’ın merkezi olan Suriçi ama Sur’un içinin de kalbi olarak tabir ettiğimiz Gazi Caddesi ve Melik Ahmet’te, Yanık Çarşı da başta olmak üzere çok önemli bir dönüşüm ve değişim yaşanıyor, sokak sağlıklaştırma çalışması yapılıyor.

Hâl böyleyken son olarak şunu ifade etmek isterim. Hiçbir şey lafla olmuyor, lafla söylediğimiz her şeyi somut çalışmalara dönüştürmek durumundayız. Biz, bugün Diyarbakır için kurduğumuz bir hayalin ve Diyarbakır için koyduğumuz hedeflerin gereğini yapıyoruz. Çevre ve Şehircilik Bakanlığımız bir taraftan, Toplu Konut İdaresi bir başka taraftan, Kültür ve Turizm Bakanlığımız oradaki tarihî ve kültürel mirasın devamlılığı noktasında restorasyon çalışmalarını yaparak buna çok önemli şekilde katkı veriyor. Ama Kurşunlu Camisi yanarken, yakılırken sessiz kalanların bugün doğal ve kültürel mirasın korunmasından ve yaşatılmasından bahsetmesini hayretle karşılıyorum. Dört Ayaklı Minare’nin ayaklarına kurşun sıkılırken sessiz kalanların bugün yine aynı şekilde kültürün devamlılığından bahsetmesini hayretle karşılıyorum. Bugün kadınlar o karanlık ne idiği belirsiz inlerde karanlık bir dünyaya mahkûm edilirken sessiz kalanların kadın haklarından bahsetmesini; çocuklar teröre kurban verilirken, o sokak aralarına gerilen perdelerin arkasına siper edilirken…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÇİĞDEM KARAASLAN (Devamla) – …sessiz kalanların çocuk haklarından bahsetmesini çok büyük bir hayretle karşılıyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Karaaslan.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Yıldırım...

AHMET YILDIRIM (Muş) – Sayın Başkan, sayın hatip araştırma önergemizle ilgili olarak “Enteresan bir sunum, araştırma önergesi verirken iki defa düşünsünler.” diyerek grubumuza açıktan sataşmada bulunmuştur, İç Tüzük 69’a göre…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Bunlar genel ifadeler Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun iki dakika…

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, Samsun Milletvekili Çiğdem Karaaslan’ın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında HDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

AHMET YILDIRIM (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şimdi, hayatında üç gün üst üste Diyarbakır’ı teneffüs etmemiş, onun tarihî dokusunu edinmemiş, onun söylencesine dair bir şairden 3 dizeli şiir bilmeyenlerin ancak validen eline tutuşturulan kâğıtlarla konuşma yaparsa Diyarbakır tarihine dair de, oradaki yıkıma dair de yapacağı sunum böyle olur.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Yakışmadı size bu, hiç yakışmadı; hiç yakışmadı size bu Sayın Yıldırım.

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Şunu söyleyelim: Ben de valiyle görüştüm. Biz orayı sadece bilmiyoruz, her anını yaşıyoruz. Çocukluğumuz orada geçti, dedemizin mezarı orada, babamızın mezarı orada, bizim de çocuklarımızın da mezarı orada. Daha o bazalt taşına elini temas ettirmemiş olanların oradakilerin acılarını anlayabilmeleri mümkün değildir. Kalkıp, sokağa çıkma yasakları, oradaki hendek ve barikatlardan söz edip, onu kalkıp bir yedi bin yıllık kentin yerle bir edilmesine sebep kılanlara ve buradan savunu içerisine girenlere Üstat Bediüzzaman’dan bir sözle cevap vermek isterim: “Bir gemide 99 günahkâr varsa ama içinde sadece bir günahsız insan varsa siz o gemiyi batıramazsınız.” diyor. Siz bir kenti yerle bir ettiniz.

ÇİĞDEM KARAASLAN (Samsun) – Teröristler yaptı.

ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Teröristlerin hiç suçu yok mu yani?

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Madem öyle, hadi hendek, barikat, hadi oradaki çatışma kültürü, hadi oradaki sokağa çıkma yasakları on dört aydır yok. Sokağa çıkma yasağı o 6 mahallede niye devam ediyor, neyi gizliyorsunuz? Hendek, barikat ve çatışmalar bittikten sonra sağ kalan, ayakta kalan tarihî yapıların yıkılıp o parselin, o adanın tümden yerle bir edilmesine yani Diyarbakır’ın kuzeydoğusundaki o dörtte 1’lik bölümün yok edilmesine altyapı hazırlandı. Evet, Urfa Milletvekilimizin Büyükşehir Başkanı olduğu dönemdeki, altına imza attığı kentsel dönüşüm, son kırk yılda yapılmış olan güncel yapıların ortadan kaldırılması, tarihî dokunun açığa çıkarılmasıyla ilgiliydi, yoksa oranın yerle bir edilmesiyle ilgili değildi. AKP’nin kentsel dönüşümden anladığı, acele kamulaştırmadan anladığı şey TOKİ mantığıdır. Beton sesi gelince haz duyan Çevre ve Şehircilik bakanlarının ancak bakanlık yaptığı bir Hükûmetsiniz siz. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

ÇİĞDEM KARAASLAN (Samsun) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Karaaslan...

ÇİĞDEM KARAASLAN (Samsun) – Sayın Başkanım, konuyla ilgili cevap verebilir miyim?

BAŞKAN – Sataşmadan dolayı mı söz istiyorsunuz?

ÇİĞDEM KARAASLAN (Samsun) – Evet.

BAŞKAN – Hangi sözünden dolayı?

ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – “Bazalt taşına elini değdiremeyenler” dedi.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – “Üç gün üst üste gidemeyen” falan dedi.

ÇİĞDEM KARAASLAN (Samsun) – Diyarbakır cümlelerimle ilgili bana yöneltilen suçlamadan dolayı söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun iki dakika. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AHMET YILDIRIM (Muş) – Hayatında gördün mü?

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Ya, niye kızıyorsunuz, konuşuyor güzel güzel.

2.- Samsun Milletvekili Çiğdem Karaaslan’ın, Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

ÇİĞDEM KARAASLAN (Samsun) – Çok gördüm.

Orası ayrı ama Sayın Vekilim şöyle: Bir yeri içselleştirmek, derdiyle hemhâl olmak, oranın sorununu sorunu kabul etmek için orada illa yaşamaya gerek yok. Çok defalar gittim, çok dostlarım oldu, hakikaten benim için çok ayrı bir yere sahiptir. Bir Karadeniz milletvekili olarak, Samsun Milletvekili olarak da ayrıca Diyarbakır’ı bu kadar sevmeyi, Diyarbakır’ı bu kadar önemsemeyi hakikaten kendi açımdan da çok önemli buluyorum; bizim kıymetlimizdir Diyarbakır.

Sadece şunu söyleyeceğim: Diyarbakır’da yaşamış, sizin söylediğiniz gibi tozunu yutmuş, sokaklarında oyun oynamış ve orada büyümüş çok değerli bir dostumun bana şöyle bir sözü oldu, benim için önemlidir, dedi ki: “Diyarbakır halkı sabırlıdır, çok sabreder, çok şeyi böyle göz ardı eder, görmezden gelir ama bir şeyi asla affetmez; evini başına yıkanı asla affetmez.” [AK PARTİ sıralarından alkışlar, HDP sıralarından alkışlar(!)]

AHMET YILDIRIM (Muş) – Kesinlikle, kesinlikle, evini başına yıkanı unutmaz, affetmez, asla, asla.

ÇİĞDEM KARAASLAN (Devamla) - İşte, o nedenle, son seçimlerde, son o halka gidip de halkı sokağa çağırdığınızda…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Kimin kimi affetmediğini gördük demek istiyor.

ÇİĞDEM KARAASLAN (Devamla) - …3-5 kişiyi, 10 kişiyi bile toplayamadığınız dönemlerden pay biçin. Diyarbakır’da Diyarbakırlı, Diyarbakır insanı evini başına yıkanın teröristler ve aynı zamanda o teröristlere maalesef sessiz kalan sizler olduğunun farkında.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AHMET YILDIRIM (Muş) – Sayın Başkan…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sataşma yok Sayın Başkan, gündeme devam edelim lütfen. Sataşma yok, çok dikkatli konuştu Başkanımız.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Sayın Başkan, Bülent Bey’e mi soralım?

BAŞKAN – Sayın Turan, lütfen…

AHMET YILDIRIM (Muş) – Ben sadece kayıtlara girsin diye söylüyorum.

BAŞKAN – Sayın Yıldırım, sizi dinliyorum buyurun.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Diyarbakır’ın Tahir Elçi’sinden, Dört Ayaklı Minare’den girenlere 28 Kasım 2015’ten sonra evini ziyaret eden Adalet Bakanınız, o dönemin Başbakanı “Bu bizim, bunun faillerini ortaya çıkarmak bizim boynumuzun borcudur, onur borcudur.” Bakın, o Başbakanın yerinde yeller esiyor ama Tahir Elçi’nin ve o Dört Ayaklı Minare’nin tarihine sahip çıkanların failleri, onları katledenlerin failleri orta yerde yok.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Belli belli, belli onların failleri, belli. Tutanaklara geçsin, soruşturmalarda onların failleri.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

AHMET YILDIRIM (Muş) – Son olarak da şunu söyleyeyim…

BAŞKAN – Grup başkan vekilini dinliyorum lütfen… Dinliyorum sizi Sayın Yıldırım.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Belli onların failleri. Belli, belli onların failleri.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Çık oradan konuş.

BAŞKAN – Sayın Yıldırım, lütfen…

Buyurun, devam edin.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Belliyse çıkarın, niye çıkarmıyorsunuz? Sayın Çavuşoğlu, kim söyleyin, biz de öğrenelim. Savcı mısın?

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Yılmaz Bey söyledi, bakın, tutanakları açın bakın, Yılmaz Bey söyledi.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Şimdi, sonuç olarak biz çok yalın bir şey soruyoruz, çok yalın sorduğumuz bir şey var: On dört aydır çatışma yok, on dört aydır hendek, barikat yok ama o 6 mahallede sokağa çıkma yasağı niye devam ediyor? Basit bir şey soruyoruz biz, başka bir şey sorduğumuz yok. Neyi gizliyor siyasi iktidar?

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

AHMET YILDIRIM (Muş) – İşte o kenti, evini başına yıkanları bu kayyumlarla birlikte elbet değerlendirecek ve er geç bunların failleri ortaya çıkacaktır.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Çıkacak çıkacak, hep çıkacak.

BAŞKAN – Sayın Yıldırım, teşekkür ederim.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- HDP Grubunun, 30/5/2017 tarihinde Grup Başkan Vekili Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım tarafından, Sur ilçesinin büyük bir bölümünün 2942 sayılı Kanunu’nun 27’nci maddesine dayanarak acele kamulaştırma eliyle kamulaştırılacağı kararı nedeniyle kamulaştırılan yerlerde insanların evlerini boşaltması beklenmeksizin ve kültürel, inançsal gerçeklikler görmezden gelinerek başlatılan yıkım nedeniyle oluşturulan mağduriyetlerin sorumlularının ortaya çıkarılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, Genel Kurulun 30 Mayıs 2017 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin lehinde son olarak İstanbul Milletvekili Sayın Gülay Yedekci konuşacak.

Buyurun Sayın Yedekci. (CHP sıralarından alkışlar)

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi içtenlikle, sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Diyarbakır çok önemli bir kent. Tarihin ilk çağlarından günümüze kadar önemli medeniyetlere ev sahipliği yapmış kadim bir kentimiz Diyarbakır. Diyarbakır aynı zamanda UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’nde de yer alıyor, Surları ve Hevsel Bahçeleri’yle birlikte.

En eski yerleşim merkezî, adını Diyarbakır’ın surlarından alan Sur ilçesi. İlçeye hâkim olmuş büyük uygarlıkların bıraktığı izler kentin kimliğini oluşturmakta ve bu kent kimliğinde en önemli noktayı sivil mimari unsurlar yani konutlar oluşturmakta ve bu konutları çevreleyen “kuçe” adı verilen daracık sokaklar oluşturmakta.

Kuçe adı verilen dar sokak kapısından içeri girildiğinde iç avlu ve avluyu çevrelen cephelerin mimari üslubundaki zenginlik, değişkenlik, farklı fonksiyonları içeren mekânların akıcılığı, rasyonelliği bu nitelikleri haiz her evin kapısından içeri girildiğinde fark edilebilir.

Suriçi, Diyarbakır Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Kararı ile 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu uyarınca kentsel sit olarak koruma altına alınmış ve Suriçi’nde 147 anıtsal, 448 sivil mimarlık örneği olmak üzere, toplam 595 adet tescilli yapı bulunmaktadır.

Suriçi’nin 2011 yılı Koruma Amaçlı İmar Planı verilerine göre yapı sayısı 9.846 adet olarak tespit edilmiş, bunun 1.422’si hazineye, bir kısmı da daha önceki kamulaştırma kararıyla maalesef TOKİ’ye geçmiştir. Geri kalan parseller de şahıs mülkiyetindedir. Bakanlar Kurulunca, 2016 yılında Diyarbakır ili Sur ilçesinde bulunan 16 mahalle ve Yenişehir ilçesinde bulunan 2 mahalle olmak üzere toplam 18 mahallede kamulaştırma kararı alınmıştır. Suriçi bölgesi yaklaşık 160 hektar olup bunun 140 hektarı kamulaştırılacaktır. Bölgede 7.714 adet parselin yüzde 82’si kamulaştırılmak istenmektedir.

Yetkililer tarafından bu çalışmalar yapılırken ne ticaret ve sanayi odasından ne esnaf ve sanatkârlar odasından ne mimarlar odasından ne de başka bir sivil toplum kuruluşundan görüş alınmamıştır. Ne yapılırsa yapılsın koruma amaçlı imar planına uyulmak zorundadır.

İlgili kamulaştırma kararı, kamu kurum ve kuruluşlarına ve vakıflara ait yapıları da kapsamaktadır. Bu çerçevede çalışmalar yapılırken hukuka uygun, bilimsel, kentin sosyal, kültürel ve tarihî dokusuna uygun çalışmalar yapılmalıdır.

Bizim önerimiz, Kültür Bakanlığının öncülüğünü yapacağı ulusal düzeyde bir proje yarışmasıyla kültür, turizm, eğitim, rekreasyon ve dinî turizmi amaçlayan bir çalışma başlatılması ve Sur’da aslına uygun restorasyon çalışmalarının bir an önce başlatılması gerekmektedir. Az önce bahsedildi orada yapılan çalışmalardan, bazalt taşından. Şimdi yapılan uygulamada neler yapılıyor? Orada betonarmeden binalar yapılıyor ve o taş o cepheye yapıştırılıyor. Hâlbuki yapılması gereken ne? Hükûmetin her konuşmasında ağzından düşürmediği “Koruma amaçlı imar planına sadık kalarak yapacağız.” dediği ama inşaatlar başladığında söylediklerinin doğru olmadığı ortaya çıkan nedir? Mesela kuçe adı verilen sokak dokusunun korunması öneriliyor bu planda ama 15-20 metrelik caddeler açıldı. Tarihî tescilli yapılar ve tescile değer yapıların korunması öneriliyor ama bu yapılar korunmadı. “Bazalt duvar örülmeli.” deniyor. Sayın milletvekilim, bazalt duvarın örülmesi gerekirken sadece yapıştırılıyor. Bir de tabii Diyarbakır evleri özel evlerdir, mahremiyet düşünülerek tasarlanmıştır; daracık sokaklarda karşılıklı evler birbirini görmesin diye cumbanın önüne pencere yapılmaz, iki yanına pencere yapılır. Şimdi sizin yaptıklarınızda nasıl? Önde cumba var. Her parselde tek cumba olur, sizin yaptığınız projelerde her yerde ayrı ayrı cumba var. Şimdi oradaki vatandaşlar -basından da takip ediyoruz- acele kamulaştırma kararı çıktıktan sonra -Diyarbakır Sur’a da gittik- diyor ki -daha önce AKP’li belediye başkanları benzer açıklamalar yapmışlardı- “Bizim elimizden buraları alacaklar, zenginlere verecekler.” Yani bir anlamda bir soylulaştırma çalışması yapılacak endişesi var. Şu anda da buna benzer çalışmaların orada olduğu, bazı ünlü isimlerin oralardan ev aldığı, vatandaşların hesabına para yatırıldığı söyleniyor. Hesaplarına yatırılan 18-20 bin lirayla vatandaşların bir ev alabilmeleri söz konusu değildir.

Ayrıca, kentsel dönüşüm yapılırken, acele kamulaştırma yapılırken oradaki vatandaşın demografik yapısı da değerlendirilmeli. Orada insanlar nasıl yaşıyor? Aileler iç içe yaşıyor; adam, çocukları, gelinleri, torunları beraber yaşıyor. İki katlı evde on tane odası var. Şimdi sizin verdiğiniz parayla bir senelik kirasını ödeyebilir mi? Bir tane daire tutsa 20 kişi aynı evde kalabilir mi?

Bir başka durum daha var. Çok önemli günlerden geçiyoruz, mübarek ramazan ayını idrak ediyoruz. Ramazan ayı birlik, beraberlik, kardeşlik, dayanışma ruhudur; insanları susuz, elektriksiz bırakma günü değildir. Ramazan ayında insanların suyunu kestiniz ve insanlar şu an orada susuzlar, elektriksizler. Bu mudur bizim Müslümanlık anlayışımız? Bu mudur ramazanın dayanışma ruhu? Yanlıştır, yazık ediyorsunuz, bu yanlıştan bir an önce dönün.

Bir başka konu var: Çocuklar. Çocukların okul tatiline iki haftadan biraz fazla zaman kaldı. İki hafta daha beklenemedi mi? Bu çocuklar sokaklarda, evlerinden dışarıda. Bu çocukların okula gidip gitmemesi AKP’li hiçbir milletvekilinin umurunda değil mi? Niçin bu konuda bir duyarlılık gösterilmiyor?

Kentsel dönüşümle ilgili son on beş yılda, İstanbul’da son yirmi bir yılda onlarca, yüzlerce mağdur yarattınız. Lütfen, Sur’daki vatandaşımızı bu mağdur ordusuna dâhil etmeyiniz. Çünkü Diyarbakır çok önemli bir alan ve Diyarbakır’da yapılan yanlış Türkiye’nin genel anlayışının dışında. Evet, orada bir terör sorunu var; evet, orada bir terörle mücadele var ama bu demek değildir ki bütün kenti yıkacaksınız, yok edeceksiniz, hiç tarihî, kültürel iz kalmayacak, ondan sonra orayı terörden temizleyeceksiniz. Bu, bu anlama gelmemektedir. Devletimiz terörle daha demokratik, daha adil mücadele edebilecektir.

Bu durum bizim aklımıza Türkiye Büyük Millet Meclisi binasıyla ilgili… Halkla İlişkiler binasını yıktınız, üzerine kocaman bir pankart yapıştırdınız; dediniz ki: “Milletin Meclisini Millet Yapar”, altına da “GYODER”. Yandaşlara yaptırdınız. Şimdi bizim aklımıza gelen ilk soru: Sur’da kimlere, nasıl rant sağlıyorsunuz? Sur’daki acele kamulaştırmanın amacı acaba birilerine rant sağlamak mıdır, yandaşlarınıza para kazandırmak mıdır; bunu çok merak ediyoruz.

Özetle: Diyarbakır’ın Sur ilçesinde yaşayanlar “kentsel dönüşüm” adı altında, evlerinden, köylerinden, doğdukları yerlerden uzaklaştırılmak istemiyorlar. Kentsel dönüşüm demek o yerdeki insanların yaşadığı ortamı rehabilite etmek demektir, günümüz koşullarına uygun hâle getirmek demektir; oradaki herkesi oradan uzaklaştırıp, binaları yıkıp görünürde tarihî eser intibaı yaratacak, taklit, çirkin, “kitsch” binalar yapmak demek değildir. Tarihimize, ecdadımıza, gerçekten gönülden saygı duyuyorsanız bu eserleri aslına uygun ve bilimsel olarak restore etmek zorundasınız çünkü siz şu anda Hükûmetsiniz.

Mahallelerini bırakmak istemeyen bu insanlar Sur’da yıkım istemiyor, düşük bedeller karşılığında insanların evini ellerinden bir şekilde alıyorsunuz ve bu, bir anlamda mülkiyet hakkının gasbıdır ve oradaki insanların gerek sosyolojik gerek psikolojik gerek ekonomik anlamda çok ciddi sıkıntılar yaşadığı ortadadır. Gittik, orada esnaf kan ağlıyor. Buradan birbirine benzer kopya evleri göstererek orada sanki bir cennet mahal yaratmışsınız gibi anlatmanın bir anlamı yok. Rekreasyon alanlarını binaları yıkarak oluşturuyorsanız biz ona karşıyız. Biz sizin şehirlerin böğrüne hançer gibi sapladığınız yapıları yıkıp oraları rekreasyon alanı yapmanızı istiyoruz. Türkiye’nin ve dünyanın en önemli kentlerinden bir tanesi, bence en önemli kenti olan İstanbul, İstanbul’un fethi… Bir çağ açıp bir çağ kapattı Fatih Sultan Mehmet o İstanbul’u fethederek ama bugün Sayın Cumhurbaşkanının da söylediği gibi, sizin yaptığınız kötülükleri görseydi herhâlde çok üzülürdü, şu anda da kemikleri sızlıyordur.

Kentlerimizin üzerinden TOKİ eliyle yaptığınız ucubelikleri bir an önce çekiniz, kentlerimize dokunmayınız. Daha önce söyledim, tekrar ediyorum: TOKİ Genel Başkanının maaşını üç kat yapalım, evinde otursun; kentlerimize dokunmasın, insanlarımızın yaşam hakkı gasbedilmesin.

Hepinizi içtenlikle selamlıyor, saygı ve sevgilerimi sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yedekci.

Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin aleyhinde son olarak Bursa Milletvekili Sayın Hakan Çavuşoğlu konuşacak.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Hurşit Yıldırım Bey konuşacak Sayın Başkanım, İstanbul Milletvekili.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Yıldırım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HURŞİT YILDIRIM (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP grup önerisi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, içerisinde bulunmuş olduğumuz Ramazan ayının aziz milletimiz ve tüm İslam âlemi için hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.

Aynı zamanda dün, Türk-İslam tarihinin en önemli zaferlerinden biri ve dünya tarihinin en önemli olaylarından biri olan İstanbul’un fethinin 564’üncü seneidevriyesini büyük bir heyecan ve gururla kutladık. “Kerpetenlerle surun dişleri sökülecek.” diyerek, büyük bir kararlılıkla karadan gemileri yürüterek bir çağı açıp bir çağı kapatan ecdadımızın fethettiği ve bizlere miras bıraktığı aziz İstanbul, medeniyetimizin ve kültürümüzün de ortak değeridir. Bundan 564 yıl önce Peygamber Efendimiz’in övgüsüne mazhar olan, bugünleri ve bu güzel şehri bizlere emanet eden dedem Fatih Sultan Mehmet Han’ı ve onun övgüye mazhar ordusunu ve kahraman askerlerini rahmet, şükran ve minnetle anıyorum.

Değerli milletvekilleri, Sur ilçesinin büyük bir bölümünde acele kamulaştırma işlemiyle sorunlar oluştuğu ve bu sorunların araştırılmasıyla ilgili HDP grup önerisi verilmiştir.

Sur ilçemiz tarihî dokusu, kültürel varlığıyla zengin bir ilçemizdir. Böylesine önemli bir tarihî mirasın terör örgütlerince tahrip edilmesi sebebiyle hem tarihî doku hem de bölgede yaşayan vatandaşlarımız büyük zarar görmüştür. Sur ilçesinin hem terörden arındırılması hem kamu düzeninin sağlanması hem de tarihî binaların restorasyonu için alınan kamulaştırma kararı acil, zaruri ve hukuki bir karardır. Terör örgütleri ve teröristlerce kırılan, yıkılan, harap edilen şehirlerin onarılması, oralarda yeniden yaşam alanlarının sürdürülmesi ve vatandaşlarımızın hukuki haklarının korunması devletimizin asli görevlerindendir. Sur’un tarihî ve kültürel dokusuna uygun olarak ihya edilmesinden sonra da vatandaşlarımız yine bulunduğu bölgelerde ikametine devam edecektir. Bakanlığımız da yaptığı açıklamalarda Sur’da tarihî dokuya uygun konutlar yapılacağını, Sur’un doğru bir şekilde ihya edileceğini, Sur’un bir cazibe, turizm merkezi olacağını açıklamıştır.

Sayın Vekilimiz Çiğdem Karaaslan konunun teknik ve sosyal yönlerini detaylı bir şekilde açıklamıştır. Kaldı ki 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu kapsamında yapılan tüm işlemler, hukuki boyut itibarıyla kanun yoluna açıktır, dava yoluyla görülmektedir.

Bu vesileyle, HDP grup önerisinin reddedilmesinin uygun olacağını düşünüyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

Halkların Demokratik Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir.

Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin görüşmelerine başlayacağız.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş olan önerisini okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

3.- CHP Grubunun, 22/5/2017 tarihinde İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğlu ve arkadaşları tarafından, Türkiye çay piyasasının yabancı tekellerin eline geçmesinin araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, Genel Kurulun 30 Mayıs 2017 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

30/5/2017

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 30/5/2017 Salı günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                        Levent Gök

                                                                                           Ankara

                                                                                 Grup Başkan Vekili

Öneri:

İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğlu ve arkadaşları tarafından Türkiye çay piyasasının yabancı tekellerin eline geçmesinin araştırılması amacıyla 22/5/2017 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin (1225 sıra no.lu) Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 30/5/2017 Salı günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin lehinde ilk olarak İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Bekaroğlu konuşacak.

Buyurun Sayın Bekaroğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Çayla ilgili bu kürsüde herhâlde sayısız konuşma yaptım, bu konuşmalardan birini yapacağım.

Bildiğiniz gibi, mayıs ayının ortalarında yaş çay sezonu başladı. İnsanların çilesi devam ediyor. Tabii, bu çileye Doğu Karadeniz, özellikle Rize halkı alışmış durumda ama şimdi başka endişeleri var. Bu vesileyle ben bu endişeleri sizinle paylaşmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, Rize’de, Doğu Karadeniz Bölgesi’nde yaklaşık 210 bin aile geçimini çayla sağlamaktadır. Tabii, çayla sağlamaktadır derken o bölgede yaşayan herkes bir şekilde çaya dokunuyor; çaydan emekli olmuştur, çayda çalışmaktadır, çay alışverişi yapmaktadır. Dolayısıyla, çay olmayınca Rize’nin olmayacağı çok açık bir şekilde söyleniyor ve bu, herkes tarafından kabul edilen bir gerçektir.

Değerli arkadaşlarım, geçtiğimiz dönemde açılan bu kampanyayla ilgili birkaç tane sıkıntıyı önce dile getirmek istiyorum. Bu sıkıntılardan bir tanesi, fiyat. Fiyatla ilgili, bildiğiniz gibi, geçen gün Sayın Bakan Rize’ye gitti ve desteklemeyle beraber 213 kuruş olarak çay fiyatlarını açıkladı ve bu, iktidar partisi tarafından büyük bir fiyat olarak takdim edildi. Hiç öyle değil. Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetleri döneminde hemen hemen en düşük fiyat olarak söyleyebiliriz. Bunu neye göre söylüyorum? Enflasyona göre söylüyorum; 2003 yılında yüzde 40,6 zam yapılmış çaya, enflasyon yüzde 18; 2007’de yüzde 14,8 zam yapılmış, enflasyon yüzde 10; 2013’te yüzde 10,6 zam yapılmış, enflasyon yüzde 7; 2016’da yüzde 11,7 zam yapılmış, enflasyon yüzde 8,5; 2017’de yüzde 12 zam yapılıyor, enflasyon da yüzde 12. Dolayısıyla verilen fiyat büyük bir fiyat değil. Ama Rizeliler, Doğu Karadeniz’de çay tarımıyla uğraşan çiftçiler bu fiyata çok fazla da takmıyorlar, esasen ürettikleri ürünü satıp satamayacaklarına bakıyorlar.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, ÇAYKUR, kapasitesi yeterli olmasına rağmen zamanında yeteri kadar çay almıyor, kota uyguluyor, kontenjan uyguluyor. Hâlbuki, geçen sene de burada bir milletvekili arkadaşımız tarafından ifade edildi, ÇAYKUR’un kapasitesi 9 bin tona çıkmıştır ama 6 bin ton çay almaktadır günde. “Niye 3 bin tonu kullanmıyorsun?” diye sorulduğu zaman “Organiğe ayırdım.” diyor. Organik 3 bin ton çay o bölgede henüz daha yetiştirilmiş değil. Niçin böyle yapıyor? Bunu tabii, üretici biliyor; ÇAYKUR almayınca, ÇAYKUR “kontenjan” deyince, “kota” deyince ne yapıyor? Üretici bunu özel sektöre vermek zorunda. Özel sektör de fırsatçı olarak bekliyor. Bu, sıradan, böyle normal bir rekabet filan değil. Çay “Ona satmazsam buna satarım, üç gün bekletirim, on gün bekletirim.” diyeceğiniz bir ürün değil. Zamanı gelince toplamak zorundasınız ve o gün de satmak zorundasınız. Sizin elinizden eğer ÇAYKUR almıyorsa adam geliyor, istediği fiyatı veriyor; ÇAYKUR 213 kuruş mu veriyor, o 170 veriyor, 150 veriyor alıyor.

Bakın, bazı arkadaşlarımız gülümsüyor ama orada öyle insanlar var ki bu çayın dışında hiçbir gelirleri yok. Özellikle yarıcılar var, Türkiye’nin değişik bölgelerinden gelmişler, çay yapıyorlar yarı yarıya mal sahibiyle beraber ve çaydan başka, başka hiçbir geliri yok bu insanların değerli arkadaşlarım.

Bir başka konu da çayla ilgili yapılan tartışmalardan bir tanesi de geçtiğimiz dönemlerde Varlık Fonu’na devredilmesi ÇAYKUR’un. ÇAYKUR’un Varlık Fonu’na devredilmesinin hiçbir anlamı yok. Hiçbir şekilde ÇAYKUR’un Varlık Fonu’na devredilmesini anlamış değiliz yani üretici anlamış değil. Ne yapacak yani Varlık Fonu’na niye çayımızı devrediyoruz? Çaya, ÇAYKUR’a ne getirecek, buradaki üreticiye ne getirecek, imalatçıya ne getirecek, çay paketlemesi yapana ne getirecek, çayın ticaretini yapana ne getirecek ve tüketiciye ne getirecek? Bu soruları anlamış değiliz. Kimse de anlatmadı bunu; defalarca bu soruldu, sorulmaya da devam ediliyor, anlatılmıyor. Spekülasyonlar yapıldı, işte “ÇAYKUR, karşılığında ipotek edildi.” “ÇAYKUR satıldı.” gibi birtakım spekülasyonlar yapıldı. Bu spekülasyonlar, bu Türkiye Büyük Millet Meclisinin üyeleri tarafından ilgili bakanlara, Başbakana soruldu; bir cevap bile vermediler. Peki, bu ÇAYKUR, Varlık Fonu’yla ilgili yasada belirtildiği, amacında belirtildiği gibi eğer ipotek edilmeyecekse, eğer rehin olarak, karşılık olarak gösterilmeyecekse ÇAYKUR’un Varlık Fonu’na devredilmesinin amacı nedir? Bu sorunun cevabını Rizeliler, çay üreticileri herkes arıyor ama henüz kimse cevap vermiş değil, vereceğine dair de bir işaret maalesef görünmüyor.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, ÇAYKUR’la ilgili, çayla ilgili bir büyük sıkıntı da “Çay kanunu çıkacak.” spekülasyonları. Yıllardan beri bir çay kanunu hazırlanıyor, herkes de çay kanunun hazırlanmasını destekliyor, biz de destekliyoruz ama bu sefer, bu çay kanunu bütünüyle kapalı kapılar arkasında hazırlandı. Evet, sorduk ve verdikleri cevap: “Bakanlar Kuruluna sevk edilmiştir, Bakanlar Kurulunda imzaya açılmıştır.” deniliyor ama çayın bileşenlerinin hiçbiri bilmiyor bunu. Bilenler vardır yani mesela Rize Borsası biliyordur, 10 tane büyük şirketten, firmadan ibaret olan işte Çay Borsası biliyordur, ÇAYKUR biliyordur belki ama ziraat odaları bilmiyor, kooperatifler bilmiyor, tüketiciler bilmiyor, müstahsil bilmiyor. Ne anlama geliyor, bunu bilmiyoruz. Bu çay kanunu kimi koruyacak? Kanun niçin çıkar değerli arkadaşlarım? Adalet için çıkar, öncelikle zayıf olan insanlar için çıkar. Bakın, bu çayın bileşenleri dediğimiz; işte, müstahsil, imalatçı, paketlemeci, tüccar ve tüketici dediğimiz zaman en zayıf olan iki tane halka, müstahsil ve tüketicidir. Peki, müstahsile ve tüketiciye ne gibi bir faydası olacaktır bu şeyin? Çay borsası kuruluyor; tüketiciyi, ziraat odalarının, müstahsilin temsilcileri olarak kabul edin; 9 üyesi olacak bu kurulun, bunlardan sadece 1’i müstahsili temsil ediyor. Peki, size soruyoruz: Kanun çıkıyorsa bu çayın bileşenlerinin, en zayıf halkalarının lehine ne var? Şu anda insanlar orada yağmurun, çamurun içinde çay topluyorlar; En büyük, en temel sıkıntı ve endişe değerli arkadaşlarım, bu senenin başında çay sezonu başlamadan, kampanya başlamadan ilan edilen “Bütün bölge organik gübre kullanacaktır, organik gübre kullanma zorunluluğu vardır.”

Değerli milletvekili arkadaşlarım, Doğu Karadeniz Bölgesi’nde altmış seneden beri yüksek oranda kimyasal gübre kullanılıyor ve o bölgenin toprağını mahvetmiştir, bunu biliyoruz. Bu toprakta çay da olmaz, başka ürünler de olmaz. Ama biraz evvel ifade ettim, 210 bin aileden söz ettim ve 1 milyonun üstünde insandan söz ettim, bu insanların geçimi söz konusu. Üç dört seneden beri, hatta altı seneden beri bölgenin bazı yerlerinde, bazı vadilerde organik tarıma geçilmiştir, organik çaya geçilmiştir ve bu organik tarımda, çayda ürün yüzde 50 oranında azalmıştır. İnsanlarda büyük bir endişe ortaya çıktı “Yüzde 50 oranında ürünümüz azalırsa neyle geçineceğiz?" diye. Şimdi, buna cevap verdiler: “Ekim alanlarını genişletebiliriz.” “Sizin yaş çayınıza daha fazla ücret verebiliriz.” Bundan çok emin değiller çünkü sadece organik gübreye geçilmekle çay, organik çay hâline gelmiş olmuyor, bunun yanında başka şeyler de yapmak gerekiyor. Hadi diyelim ki organik çaya geçildi, fazla ücret verildi, müstahsilin kaybı karşılandı; peki, tüketicinin kaybı nasıl karşılanacak; peki, Türkiye’nin kaybı nasıl karşılanacak?

Değerli arkadaşlarım, bölge insanı çay üreticisinin en temel endişesi, Türkiye çay pazarını kaybedecek olmalarıdır. Türkiye’de şu anda 250 bin ton civarında kuru çay üretilmektedir değerli arkadaşlarım. 50 bin ton da kaçak çayla kapatılıyor, 300 bin ton piyasa var. Eğer organik çaya hiçbir tedbir alınmadan geçilirse bu kuru çay üretimi yüzde 50 azalacak. Bu ne demektir? 125 bin tonun altına düşecek. Türkiye’nin 100-150 bin ton çayı dışarıdan alması gerekiyor değerli arkadaşlarım. Dışarıdan ucuz çay gelecek, Türk çayının bununla rekabet etmesi mümkün değil. İşte Varlık Fonu’nun kurulması da yıllardan beri yabancı şirketlerin Türkiye çayı üzerinde yaptıkları oyunlar da budur. 300 bin ton kuru çay piyasası var Türkiye’de, bu piyasayı ele geçirmek istiyorlar. Bu piyasa onların eline geçince Doğu Karadeniz’de çay üretilmeyecek ve o bölgede çayla geçinen insanların tek geçim kaynakları ortadan kalkmış olacak.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bekaroğlu.

MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) – İki dakika daha, süre verebilir misiniz?

BAŞKAN – Peki, toprağımın insanı, verdim bir dakika.

Buyurun.

MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) – Peki, çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Peki, gerçekten hiçbir tedbir alınmadan bu olursa Türkiye 160 bin ton, ilk planda 150-160 bin ton çay ithal etmek zorunda kalır arkadaşlarım. Bu Türk çayıyla harmanlanarak yapılacak pazarlama sonrasında, bir süre sonra insanlar Türk çayından uzaklaşır; daha ucuz olan, sağlık için de daha kötü olan, daha kalitesiz olan çaya kalır bu piyasa ve bu bölgenin insanıyla ilgili de burada yaşayan insanlarla ilgili neyle geçineceklerine dair hiçbir tedbir alınmamıştır. Herkesi İŞKUR’da işe mi alacaksınız değerli arkadaşlar? Herkesi İŞKUR’da işe alacaksınız, bir kısmı yerli, güçlü aileler evde oturacak, yarıcı aileler de sokakları temizleyecek. Bununla mı o bölge insanı geçinecek?

Bu sorulara Hükûmetin cevap vermesini bekliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bekaroğlu.

Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin aleyhinde ilk olarak Samsun Milletvekili Sayın Erhan Usta konuşacak.

Buyurun Sayın Usta. (MHP sıralarından alkışlar)

ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye çay piyasasının yabancı tekellerin eline geçmesinin araştırılmasına ilişkin araştırma önergesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinize saygılar sunarım.

Öncelikle, değerlendirmelerime geçmeden önce, on bir ayın sultanı ramazanı idrak ediyoruz. Ramazan ayının ülkemiz ve milletimiz için birlik, beraberlik getirmesi, bolluk, bereket getirmesi, sağlık, huzur getirmesini temenni ediyorum.

Ayrıca, İstanbul’un fethinin 564’üncü yıl dönümünü kutluyoruz. Büyük Türk Hakanı Fatih Sultan Mehmet Han’ı, fethin manevi lideri Akşemseddin’i ve bu fetih esnasında şehit olanları, gazi olanları da rahmet ve minnetle anıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, çay deyince akla Karadeniz geliyor. Önce, çok kısa bir şekilde, Karadeniz’de hayat nasıl, Karadeniz insanının sıkıntıları nelerdir, Karadeniz ekonomisi nasıldır onunla ilgili çok kısa bir değerlendirme yapacağım, ondan sonra çayla ilgili değerlendirmelerime geçeceğim.

Öncelikle şunu ifade etmem gerekir ki TÜİK’in rakamları her ne kadar çok fazla güvenilir gibi gelmese de bana, Karadeniz ciddi ölçüde göç veriyor. Niye güvenilir değil diyeceğim çünkü bu çay üretiminin yapıldığı… Tabii, Rize başta olmak üzere, 5 tane ilimizde özellikle çay var: Artvin, Giresun, Ordu, Rize, Trabzon. Şimdi, 2014-2015 yılında çay üretiminin yapıldığı 5 tane ilden 3 tanesinde nüfus artış hızı negatif: Artvin’de binde eksi 7,7; Giresun’da binde eksi 7,7; Rize’de binde eksi 2,4; nüfus artışı yok, nüfus gerilemiş, azalmış; Ordu’da binde 6,4 artmış, Trabzon’da binde 2,1 atmış. Artan illerde, 2 il de Türkiye ortalamasının yarısının da altında ama 3 tanesinde de azalma var, nüfus artışı yok, azalması var. 2015-2016’ya geldiğimizdeyse rakamlar, bir anda yine bir tane negatif olmakla birlikte, bu sefer de yüksek artış hızlarına geçiyor; dolayısıyla o yüzden rakamlar çok güvenilir mi, o anlamda bir şey diyemeyeceğim. Ancak biz biliyoruz ki zaten her tarafta Karadenizli olduğuna göre Karadeniz’in ciddi bir şekilde nüfus artışında problem var, nüfus artışından ziyade azalışı var, net göç rakamlarında da bunu görüyoruz. Sözü fazla uzatmadan, 2014-2015 döneminde bu bahsettiğimiz 5 tane ilin 5’i de net göç vermiş, tamamı net göç veriyor yani göç alıyor, göç veriyor ama nette göç veren iller buralar. Tabii, burada en önemli sorun nedir? Ekonomik sorunlardır özellikle, arazi koşullarıdır.

Bu 5 ilin gayrisafi yurt içi hasıladan aldığı payı nasıl gelişmiş diye baktığımızda, 2004 yılında Türkiye toplam millî gelirinin yüzde 2,23’ü -bakın, rakam ne kadar düşük- iken 2014 yılında -bu rakam artmamış, bu pay azalmış- 2,20’ye düşmüş yani 5 ilin toplam millî gelirden aldığı pay da son on yılda azalmış.

Katma değer olarak baktığımızda da benzer durumu görüyoruz. Az önceki, gelirin tamamıydı, transferleri de içeriyordu ancak üretim olarak baktığımızda yine Karadeniz’de katma değerde de bir düşüş var.

Tabii, dolayısıyla zaten geliri düşen bir Karadeniz Bölgesi var, fındık ve çay da iki önemli tarımsal ürün. Bunlarla ilgili kararlar alınırken de çok dikkat edilmesi gerektiği çok aşikâr. Çünkü nüfus olarak da bakıyorsunuz 1 milyonu aşkın bir nüfusu ilgilendiriyor çay meselesi, 210 bin aile doğrudan çay üreticisi ama diğer unsurlarla birlikte 1 milyon nüfusu ilgilendiriyor.

Şimdi “Çay, bölge halkı açısından ne kadar önemlidir?” derseniz, bir araştırma var, o araştırmaya göre bölge halkının yüzde 60’ı geçimini çayla sağlıyor, yüzde 26’lık kısmı ise çay gelirine tamamen muhtaç hâlde. Dolayısıyla yüzde 86’lık bir kısım açısından çay geliri çok önemli ve çay gelirine muhtaçtırlar. O açıdan da baktığımızda, aldığımız kararın oradaki üreticileri ve toplumun genelini doğrudan ilgilendirdiğini ve önemli ölçüde etkileyeceğini görüyoruz.

Şimdi, üretim rakamlarına baktığımızda da enteresan şeyler var. Mesela, çay üretimi son otuz yıl… Otuz yıl uzun bir dönemdir, dolayısıyla analiz yapmak için -eğer rakamlar sağlıklıysa- önemli bir gözlemdir. Yaş çay üretimi otuz yılda yüzde 111 artıyor fakat kuru çay üretimi yüzde 85 artıyor. Bu aradaki fark da işte, çaydaki temel sorunlardan bir tanesi olan kalitesizliği ve sürekli artan randıman sorunlarını işaret ediyor. Dolayısıyla, çay üretiminde de kalite anlamında da sorunlarla karşı karşıyayız.

Şimdi, bu şekilde sorunları da geçmiş oluyoruz. Diğer sorunlar nelerdir diye baktığımızda çay fiyatları istikrarsız. Dolayısıyla, fiyat istikrarsız olunca çay geliri de istikrarsız yani oradaki toplumun yüzde 85’i çay gelirine muhtaç fakat bu çay gelirleri çok dalgalı; bu, önemli bir sorun.

Çay işletmecileri karşısında nüfus örgütlü değil, üretici örgütlü değil; bu, diğer bir sorun.

Ve çayın getirisinin de zaman içerisinde -şimdi çok fazla vaktim olmadığı için bunların rakamlarına girmeyeceğim- azaldığını görüyoruz.

En büyük sorunlardan bir tanesi de çayda kaçakçılık sorunu. Özellikle İran’dan gelen ciddi bir kaçak var, yüzde 15’in üzerinde; yüzde 15 ile 20 arasında çayda kaçak var arkadaşlar; bu olacak iş değil. Dolayısıyla, aslında çay üreticisinin mağduriyetlerinin önemli bir nedeni de bu kaçak meselesidir. Şimdi, dolayısıyla, burada hemen yapılması gereken iş, bir defa, çay kaçakçılığının organize suç kapsamına alınması gerekir ve çay kaçakçılığının yoğun olduğu bölgelerdeki paketleme tesislerinin de ciddi bir denetim altına alınması gerekmektedir.

Şimdi, son dönemde Tarım Bakanlığı bir karar alıyor, bu kararında çay üretiminde kimyasal gübre kullanımını yasaklıyor; nitrat ve azot içerikli gübre kullanımı yasaklanıyor ve mikrobiyal gübre kullanımına yani organik gübre kullanımına geçilmesi kararını alıyor. Hedef tabii nedir? Organik tarıma geçmektir. Aslında 12 Nisan 2016’da yine çayla ilgili bir araştırma önergesinde yaptığım değerlendirmede, öneriler kısmında şunu ifade etmişim: “Organik çay üretimine gereken önem verilmelidir, kimyasal gübre terk edilerek yerine organik veya yarı organik gübreye geçilmesi sağlanmalıdır.” Aslında yapılan şey bizim de önerimize uygun bir gelişme. Kararı doğru bir karar olarak değerlendiriyoruz. Hatta şöyle baktığımızda bizim çay üretimimizde kimyasal ilaç kullanımı yok. Bu kimyasal gübre kullanımından da vazgeçilmesi durumunda Türk çay kalitesinin güçleneceğini değerlendirmek mümkün. Ama, tabii, şimdi, bu kadar yoğun bir kesimi ilgilendiren bu kararla ilgili de -bu karar hemen geçilmek üzere alınmış bir karar; burada da bir tuhaflık var, bir problem var- nasıl bir çalışma yapıldı, ben bunu merak ediyorum. Şimdi, bununla ilgili araştırmalar yaptık, baktığınızda bir etki analizi yok, yani buradan çay verimi nasıl etkilenecek? Şimdi, mevcut organik tarım, organik çay kısmına baktığınızda çay veriminde ciddi bir düşüş var, yüzde 50’ye yakın bir düşüş var. Şimdi, bu düşüşün aynısı burada da olursa bu bir felaket. Bunun olmayacağını ifade ediyor yetkililer çünkü orada gübre kullanımı yok. Şimdi işte organik gübre kullanılması durumunda verim düşüklüğü olmayacağını söylüyorlar ancak mesela ÇAYKUR Genel Müdürü yine ifade ediyor, diyor ki: “Biz bunu tabii bütün arazide deneyebilmiş değiliz, bazı bölümlerde verim düşüklüğü olabilir.” Şimdi, bunlar tabii insanı endişelendiriyor. Bu kadar yoğun bir kesimi ilgilendiren bir kararda daha kapsamlı bir çalışma yapılması beklenirdi.

Yine etki analizi kapsamında, üretici geliri nasıl etkilenecek? Bununla ilgili bir çalışma yok, ortaya konulmuş bir şey yok. Çay fiyatları nasıl etkilenecek? Yani şimdi işin bir üretici tarafı var; elbette 80 milyon bunu tüketiyor, bir de işin tüketici tarafı var. Kamuya maliyeti ne olacaktır? Bakın, şimdi şu anda yüzde 5’lik bir kesimde organik üretim var. Buradan dolayı 55 milyon TL destek veriliyor. Aynı desteğin tamamında yapıldığını düşündüğümüzde bu 1,2 milyar TL demektir. Böyle bir desteği kamunun verme imkânı var mı? Yok. O zaman dolayısıyla desteklenmemesi durumunda bu kayıplar nasıl karşılanacak, bu kayıplar olacak mı, olmayacak mı? Bunlar ciddi sorunlar. Gübre temininde zorluk olacak mı? Bakın, bu konuyla ilgili yapılan bütün çalışmalarda -çalışma derken yani kamuoyunun konuya ilişkin değerlendirmelerinde- bir defa gübre teminiyle ilgili ciddi endişeler olduğu ifade ediliyor. Bu, tabii şu anda hiç kullanılmayan, tüketilmeyen bir şey çay üreticisi açısından ama yoğun bir bir şekilde tüketilmeye başlandığında bunun fiyatı nasıl gelişecek, bunun üretimiyle ilgili tedbirler zamanında alınabilecek mi, alınamayacak mı?

Dolayısıyla benim esas olarak ifade etmek istediğim şey, alınan kararı uzun dönemde doğru bir karar olarak görüyoruz fakat böyle temel kararlar alınırken ve yoğun bir kesimi, bütün tüketicileri ve işte 1 milyonun üzerinde üreticiyi etkileyen kararlar alınırken de ciddi çalışmaların yapılması lazım. Belki bir pilot deneme yapılması lazım ve bu geçişin de kademeli olması lazım. Yani bizim öngördüğümüz bir politika, olması gereken dediğimiz bir iş ancak bu yapılırken yapış tarzı ve herhangi bir çalışma yapılmamış olması hem Karadeniz halkı açısından hem de toplumun geneli açısından bizi endişeye sevk etmektedir. Bu çalışmaların yapılarak konunun tekrar değerlendirilmesinin ve belki bir zamana yayılmasının da daha doğru olabileceğini değerlendiriyorum.

Ben Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Usta.

Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin lehinde son olarak Adana Milletvekili Sayın Meral Danış Beştaş konuşacak.

Buyurunuz Sayın Danış Beştaş. (HDP sıralarından alkışlar)

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlarken, her zaman olduğu gibi, cezaevinde bulunan Eş Genel Başkanlarımızı, milletvekili arkadaşlarımızı, belediye başkanlarımızı, tüm tutuklu yöneticilerimizi, üyelerimizi saygıyla selamlıyorum öncelikle. Diğeri de -önergeyi desteklediğimizi peşinen söyleyerek- konuşmamı başka bir meseleye ayırdım, çünkü üzerinde yeterince konuşma oldu.

Bugün yeni bir gelişme oldu, bunu sizlerle paylaşmak istiyorum. Nihayet, Eş Genel Başkanımız Sayın Selahattin Demirtaş’ın duruşma günü iki saat önce belli oldu: 6 Eylül. Bir düşünün, kaç gün sonra oluyor? 4 Kasım 2016’da tutuklanmıştı, rehin alınmıştı daha doğrusu ve 6 Eylüle gün verildi. Bunun bir hikâyesini anlatayım size, siz bu arada hesabı yapın. Tabii, ben hesabı biliyorum ama biraz düşünmenizi isterim doğrusu, bu kadar uzun vadeli bir meseleyi.

Şimdi, değerli milletvekilleri, Sayın Demirtaş hakkındaki dava önce Diyarbakır’da açıldı. 28 Nisana duşuma günü verildi. Sonra her ne hikmetse Adalet Bakanlığı bir an uyandı ve dedi ki: “Selahattin Demirtaş’ın duruşması Diyarbakır’da yapılamaz, güvenlik yok.” Ankara’ya nakil için yazışmalar yapıldı ve Yargıtay, 29 Mart tarihinde Demirtaş’ın dosyasının Ankara’da yapılmasına karar verdi. Süreye dikkatinizi çekerim -4 Kasım- 29 Mart tarihine. Sonra bu dosya, uzun süreden sonra, Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesine -hukukçu arkadaşlar bilirler- tensiple birlikte düştü. Hani düştüğünü düşünmüyoruz da tayin edildi. 19. Ağır Ceza Mahkemesi tam iki aydır duruşma günü vermiyordu. İki ay değerli arkadaşlar, altmış günden söz ediyorum ve bir partinin Eş Genel Başkanının duruşmasından söz ediyorum. Bütün dava dosyaları önemlidir fakat siyasette Meclisin üçüncü büyük grubunun eş genel başkanının duruşması böyle tayin ediliyorsa diğer vatandaşı varın siz düşünün. Yani Eş Başkanımız üç yüz altı gün sonra hâkim karşısına, SEGBİS talebi kabul edilirse, nihayet lütfettiler, çıkacak. Bu, kabul edilebilir değil; bu, hukuk değil; bu, yargı kararı değil, öncelikle bunu ifade etmek istiyorum.

Hakkında hiçbir kesinleşmiş hüküm yokken sadece siyasi saiklerle verilen bir tutuklama kararıyla on ay sonra bir milletvekilinin, bir liderin, bir Cumhurbaşkanı adayının, halk tarafından bu kadar sevilen, sayılan bir şahsiyetin bu şekilde cezaevinde rehin tutulmasının adı öç almadır, siyaseten bunun rövanşını yapmaktır ve hesap sormaktır. Buna yargı kararı dememizi hiç kimse beklemesin çünkü iktidar partisinin en çok korktuğu siyasi liderlerden biri, hatta en çok korktuğu siyasi lider Sayın Selahattin Demirtaş’tır.

Değerli arkadaşlar, Cumhurbaşkanını hatırlarsınız, çok sık söylüyorlar ya, hayatları boyunca mağdur oldular, bir türlü mağduriyetten kurtulamadılar. Her şeyi elde ettiler, hâlâ mağdurlar. Bir de dört aylık bir mağduriyet var.

Bir kıyas yapmak istiyorum. Sayın Cumhurbaşkanı hakkında bizce de haksız ve adil olmayan bir kararla hapis cezası verildi. Ben davayı da izleyenlerden biriyim ayrıca, çok iyi hatırlıyorum. Şiiri 1997’de okudu, 1998’de ceza aldı, kesinleştikten sonra 1999 yılında cezaevine girdi yani bir yargılama süreci devam etti ve bitti.

Peki, Sayın Demirtaş neden yedi aydır cezaevinde? Hakkında kesinleşmiş bir hüküm var mı, var mı bir yargı kararı? Yok. Siyasi bir kararla cezaevinde. O gün yargıyı 28 Şubat darbecileri yönlendiriyordu bugün ise saray darbecileri yönlendiriyor, bir farkı yok. Sadece darbecilerin kimlikleri değişti. O günün zalimleri Erdoğan’ı cezaevine atıyordu fakat bugünün zalimleri Demirtaş’ı, Yüksekdağ’ı, milletvekillerimizi ve belediye başkanlarımızı cezaevine atıyor. Fakat bir fark var, ne acıdır ki 28 Şubatın mazlumları bugünün zalimleridir, zulmedenleridir. Bir daha mağduriyetten söz ederlerse, bu zalimliği kendilerine her fırsatta hatırlatmak istiyoruz çünkü bu çok ciddi bir tablodur.

Şimdi, değerli arkadaşlar, dosyanın ayrıntılarını vermeyeceğim çünkü dosyada bir iddia yok, konuşmalar var. DTK illegal bir örgütmüş gibi, otuz bir fezlekeden bir tanesi DTK, hepsi konuşma. Birazdan Eş Genel Başkanımızın konuşmalarını da biraz hatırlamanız için okuyacağım birkaç konu başlığında.

Peki, bu savcılar kim? “FETÖ’yle mücadele ediyoruz.” diyen, iktidar partisinin milletvekillerine sesleniyorum: Bizler hakkında fezleke hazırlayan savcılar cezaevinde ama bu fezlekelerle bizler tutuklanıyoruz. Sizin Fetullahçılarla ittifakınız devam ediyor, sizin iş birliğiniz devam ediyor. Eğer iş birliğiniz devam etmiyorsa, o yirmi dokuz tane dava dosyasının savcısı ve karar verenleri şu anda müebbetle yargılanıyor, bu fezlekelere nasıl itibar ediliyor? Şamil Tayyar, iktidar partisinin milletvekili bile televizyonda açıkladı -önümde var, zaman yok, açıklayamayacağım- şu anda Diyarbakır Başsavcısı Kurtca Eker için “Ben bunu kabul etmem.” dedi, “Bunlar kripto.” dedi. Bizzat kendisinin açıklaması var burada, aynen şöyle söylüyor: “İsyan ediyorum. Sustum, sustum, artık yeter! HSYK son atamalarıyla paralelcileri önemli mevkilere taşıdı. Kurtca Eker’in Diyarbakır Başsavcı Vekili olmalarını kimse bana dayatamaz.” diyor. “Bize kumpas kuran adamları biz şimdi taltif ediyoruz.” diyor. Kriptoları bizim savcılar olarak atıyorsunuz, kriptolar HDP’ye saldırarak kendi kimliklerini gizliyorlar; yeter artık. Onlar terörist mi, değil mi; FETÖ’cü mü, değil mi? Siyasetçileri nasıl tutukluyorlar? Bunlar şu anda tutuklamaya dayanak olan kararı veren savcılar. Değerli milletvekilleri, gerçekten bunların hepsinin belgesini size her zaman sunmaya hazırız. Hangi savcı, nerede tutuklu, hangi fezlekeyi hazırladı, iktidar partisi hangisine “FETÖ’cü.” diyor, hangilerini görevden aldı, hangi fezlekede ve iddianamede imzası var biliniyor ama Demirtaş bu fezlekelerle şu anda, üç yüz sekiz gün sonra yargı karşısına çıkacak. Böyle bir şeyi kabul etmemiz mümkün değil.

Şunu unutmayın… Hiç de mutlu olmayın. Ben cezaevinden çıktıktan sonra gittiğim her yerde ne soruyor vatandaş biliyor musunuz? Gazetecisi, ayakkabı boyacısı, taksicisi, kuaförü, garsonu, tahmin edebileceğiniz herkes: “Vekilim ne zaman çıkacak Demirtaş?” “İçeridekiler bırakılacak mı?” “Ya, bu haksızlık yeter.” Bunlar HDP’li falan değil ha, bunlar vatandaş. Bu sabah bile 3 kişi yolumu çevirip bunları sordu. Artık halk her şeyin farkında, siyaseten cezalandırma amacıyla yargının sopa olarak kullanıldığını çok iyi görüyor ve 16 Nisanda bu yanıtı da verdi. Demin Sur’u konuşuyorduk ya, Sur yanıt verdi; evlerini başına yıkanlara yüzde 66’yla “hayır” dedi. Biz, bu “hayır”ı daha kabul etmediyseniz ne diyelim?

Şimdi, Sayın Demirtaş sık sık etkili konuşmalar yapardı. Doğrusu özlüyoruz. Bizce Türkiye de özlüyor. Konuşmalarından biri -bugünleri görerek söylüyor- 30 Temmuz 2014’te: “Parasıyla, gücüyle, elini masaya vurduğunda karşısındaki insanlar korksun istiyor. Korkmayan birilerini gördüğünde çıldırıyor. En tahammül edemediği şey karşısında cesur birilerini görmek. İşte biz oyuz; ona boyun bükmeyen, Allah’tan başka kimseye diz çökmeyen. 16 Nisan 2016’da biz kaybetmeyeceğiz. Şimdi HDP’lilerin dokunulmazlığı kalkarsa HDP’de birileri sarayın etrafını sarıp diz çökerek ‘Bizi affedin.’ diyecek zannediyorlar. Kusura bakmasınlar. Siz bizi kendiniz gibi saray soytarısı mı zannettiniz? Biz bugüne kadar yeryüzünde hangi güce diz çöktük ki size de diz çökeceğiz? Bizim endişemiz insanlığımıza ve ülkemize dairdir. Biz ülkenin daha kötü bir duruma gitmesinden korkuyoruz.”

Evet, bizim endişemiz gerçekten ülkemize yöneliktir, yurttaşlara yöneliktir. Biz bu sözlerimizin arkasındayız. Dün diz çökmedik, bugün de çökmüyoruz, yarın da çökmeyeceğiz ve son sözü biz söyleyeceğiz.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Danış Beştaş.

Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin aleyhinde son olarak Rize Milletvekili Sayın Hasan Karal konuşacak.

Buyurun Sayın Karal. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HASAN KARAL (Rize) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çay üretiminde organik gübre kullanımı hakkında, partim adına, grubum adına söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu arada, ramazanışerifinizi de gönülden tebrik ediyorum.

Çok değerli arkadaşlar, çay bölgemizde organik tarıma geçiş çalışmaları başlı başına bir devrimdir, çayımızın markalaşması adına bir devrimdir; toprağımıza itibarını iade edebilme, sularımızın, çevremizin, her şeyden önemlisi sağlığımızın haysiyetine sahip çıkma adına bir devrimdir. Ayrıca, gelecek nesillerimize bırakacağımız en büyük miras şüphesiz -çay bölgesi olarak söylüyorum- organik çay tarımına geçiş olacaktır. Bu konuda, son derece samimi çalışmalarıyla beraber büyük bir gayret ortaya koyan Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanımıza da özellikle teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlar, beş yıldır ÇAYKUR tarafından üniversiteler ve bilim adamlarının da içerisinde olduğu çalışmalar farklı lokasyonlar ve rakımlarda, farklı üreticilerimizin tarlalarında yapılmıştır. Organik gübre konusunda, organik gübre üreticilerine üç kriter hedef verilmiştir: Kimyasal gübreye eş değer verim sağlaması, uygulama kolaylığı sağlaması, kimyasal gübreden pahalı olmaması kriterleridir. Bu projede, Ankara Üniversitesi, Erzurum Atatürk Üniversitesi, Akdeniz Üniversitesi ve Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesinden akademisyenlerle ortak çalışmalar yapılmış ve yapılmaya devam edilmektedir. Beş yıllık çalışma sürecinde organik gübre üreticilerine verdiğimiz şartları sağlayan üç ayrı firmanın organik gübrelerinin olduğu tespit edilmiştir. Tespit edilen organik gübreler mikrobiyal özellikte yani bakteri esaslı gübrelerdir. Bu gübreler tüm çay havzasının ihtiyacını karşılayacak miktarlarda üretilmektedir. Gübre üretiminde herhangi bir sıkıntıyla karşı karşıya kalınmayacaktır. Bu gübreler Türkiye’de üretilmekte olup tamamen yerlidir. Kimyasal gübrelerin ham maddeleri ise tamamen yurt dışından getirilmektedir.

Organik çay üretimine geçiş sürecinde çeşitli nedenlerden kaynaklı kısmi bir ürün kaybı olması hâlinde bu miktar Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığımızın desteklemesiyle üreticilere aktarılıp üreticilerimiz hiçbir şekilde mağdur edilmeyecektir. Bu konuda zaten şu anda yaklaşık 35-40 bin dekar civarında olan organik çay tarım bölgemizde bu destekler ÇAYKUR Genel Müdürlüğümüz tarafından yapılmaktadır. Çeşitli nedenlerden ötürü ihracat artışı, nüfus artışına bağlı tüketim artışı ve benzeri nedenlerden ötürü çay tüketim artışına bağlı daha çok üretilmesine ihtiyaç duyulması hâlinde bu ihtiyacı fazlasıyla karşılayacak oranda çay hinterlandında yeni çaylık alanların açılması, yeni çaylık yapılması mümkün olup üretim yetersizliği nedeniyle yurt dışından çay ithal edilmesi tehlikesi kesinlikle söz konusu değildir.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Arazi mi var, orman mı keseceksiniz? O kadar arazi yok ki. Orman mı keseceksiniz?

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Bekaroğlu, gene düzen bozuyorsun. Hadi komisyonda yapıyorsun, burada yapma.

BAŞKAN – Sohbet iyi galiba sayın milletvekilleri.

HASAN KARAL (Devamla) – Mevcut 760 bin dekar çaylık alana ilaveten 75 bin dekar çaylık alana yeni ruhsat verilmiştir. 20 bin dekar alanda da yeni çaylık alanlar tesis etmek için izin beklenmektedir.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – Denize mi ekeceksiniz?

HASAN KARAL (Devamla) – Sayın Bekaroğlu, ben Müslümanım. Ramazanda, biliyorsun, şeytanlar bağlanmıştır, inşallah bayramdan sonra şeytanlar çözüldüğünde sana o zaman cevap vereceğim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Şu anda teşekkülümüz tarafından farklı bölgelerde yani sahil, orta ve iç kesim olmak üzere, 21 farklı organik gübre firmalarıyla denemelerimiz devam etmektedir. Bu süreçte çay bölgesinde bulunan bütün STK’lar, kamu kuruluşları ve üniversitelerle çalışmalar ortak yürütülmektedir.

Şimdi, ortalıkta dolaşan birtakım spekülasyonlar var, yok efendim, kapalı kapılar ardında Çay Kanunu hazırlıyormuşuz. Bir defa, bu son derece doğru olmayan bir cümledir çünkü Rize’de bizzat Tarım Bakanımızın öncülüğünde saatlerce süren ve bütün ilgili sivil toplum kuruluşlarının iştirakiyle istişare toplantıları yapılmıştır. Ziraat odalarından üretici birliklerine kadar, gübre birliklerine kadar, çay ekicileri kooperatiflerine varıncaya kadar ilgili bütün birimler bu toplantıya iştirak etmiş ve görüşlerini sunmuşlardır. Hazırlanan ve Başbakanlığa sunulan Çay Kanunu Tasarısı da bütün bu görüşler çerçevesinde hazırlanan bir tekliftir, komisyona sevk edildiğinde muhalefet partilerimiz de zaten orada gerekli görüşlerini ifade edeceklerdir.

Değerli milletvekilleri, ÇAYKUR olarak 3 Mayıs tarihinde yaş çay kampanya dönemini fiilen açtık, az miktarda ilk çayı 10 Mayısta aldık, dün itibarıyla da toplam 115 bin ton çay alımı gerçekleştirdik. Birinci sürgün döneminde kota miktarı dekara 400 kilogram, organik üreticiler için ise dekara 700 kilogram olarak uygulanmaktadır. Bu sene, maalesef, beyaz çay üretiminden aldığımız tomurcuk çay miktarında bir azlık söz konusu, sadece 30 kilogramlık bir tomurcuk çay alabildik. Bu sene beyaz çayımız biraz daha numunelik olacaktır diyebilirim. 29 Mayıs 2017 itibarıyla yani dün itibarıyla çay satışlarımız 27.300 ton paketli çay, bunun 540 tonu ihracat; DİDİ, bir dünya markası olmuş olan soğuk çayımızın da 30 milyon litre, bunun da 1,4 milyon litresinin ihracat olduğunu ifade edebilirim.

ÇAYKUR, son beş yıl içerisinde kendi öz kaynaklarıyla önemli oranda kapasite artışı sağlamıştır. 6.600 ton/gün olan yaş çay işleme kapasitesinden -iktidara geldiğimiz 3 Kasım 2002 tarihinde ÇAYKUR’un günlük yaş çay işleme kapasitesi 6 bin ton civarlarındaydı- bugün 9 bin tonlara gelinmiştir. Bu yıl deneme üretimine aldığımız Pazar Taşlıdere Çay Fabrikamızın devreye girmesiyle birlikte kapasitemizde yaklaşık olarak 400 ton/günlük artış sağlanacaktır. 2015 yılında temelini attığımız Pazar Taşlıdere Fabrikamızı çok kısa sürede, kar kış demeden özverili çalışmalar neticesinde inşallah tamamıyla hizmete, üretime almış olacağız. Yine aynı dönemde yapım kararını aldığımız ancak maalesef -bölgemizde en büyük problem kamulaştırma problemleri- bu dış kaynaklı sebeplerden ötürü gecikmelerin yaşandığı 3 adet organik çay fabrikamızın da yapım çalışmalarına en kısa sürede başlayacağız. Bunlar İkizdere, Fındıklı ve Çamlıhemşin fabrikalarımızdır. Fındıklı ilçemizde yapacağımız, Sümer köyünde yapacağımız fabrikamızın kamulaştırma çalışmaları tamamlanmıştır. Bu da inşallah yaklaşık günlük 500 ton yaş çay işlemeli bir fabrika olacaktır. Zannediyorum, şu anda çay bölgesindeki en büyük yaş çay işleme fabrikamız Fındıklı ilçemizde yapılacak olan bu fabrika olacaktır.

Bu arada, yeni paketleme çay fabrikamız -ki dünyanın en büyük çay paketleme fabrikası- İyidere ilçemizde yaklaşık 320 trilyonluk -eski parayla söylüyorum- bir maliyetle tamamlanma aşamasına gelmiştir. Bu aynı zamanda, bir noktada da turizm destinasyonunun içerisinde yer aldığı son derece farklı bir yatırımımızdır. İnşallah bunun da en kısa süre içerisinde tamamlanmasıyla beraber son derece modern tesislere paketleme fabrikamızı da kavuşturmuş olacağız.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, çayla ve ÇAYKUR’la ilgili spekülasyonlar dikkate değer değildir. Biz iktidara geldiğimizde mayıs çayının parası bir sonraki senenin ocak, şubat aylarında ödeniyordu ama şu anda, bakınız, mayıs ayının çay parası haziran ayında ödeniyor, haziran ayının çay parası temmuz ayında ödeniyor, temmuzunki ağustos ayında ödeniyor. Dolayısıyla, otomatik saate bağlanmış gibi yaklaşık olarak altı yıldan beri çay ödemelerimiz tıkır tıkır gerçekleştiriliyor.

Dolayısıyla, ÇAYKUR’un özelleştirileceği gibi son derece gerçekten uzak birtakım yaklaşımları da burada dile getirmek istiyorum. Özelleştirilecek olan bir kurum niye bu kadar yatırım yapsın; kapasitesini 6 bin tonlardan 9 bin tonlara, hedef olarak 10 bin tonlara çıkarmayı niye hedeflesin, bunu da takdirlerinize arz ediyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle çay üretiminde organik gübre kullanımının özelde çay bölgemize yani Artvin, Rize, Trabzon ve Giresun bölgelerimize, genelde de ülkemize hayırlar getirmesini Allah’tan temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum.

Ne yapın edin Rize çayından vazgeçmeyin.

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Karal.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Bekaroğlu…

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – Sataşma var.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sataşma yok Sayın Başkanım.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Yok efendim.

BAŞKAN – Size sataşma yapmadı “Ramazan var diye yapmıyorum, bayramdan sonra onu bilmem.” dedi.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – “Ben Müslümanım.” filan derken neleri ima etti, onu bilmiyorum. İki dakika…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Yerinden bir dakika verelim, Sayın Başkan.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – Hayır efendim.

BAŞKAN – Hayır, ne dedi size sataştı? Açık beyanı var “Size sataşmıyorum ramazan münasebetiyle.” dedi.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – Öyle demedi.

BAŞKAN – Öyle dedi.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – Hem bilgileri yanlış, hem verdiği bilgiler doğru değil.

BAŞKAN – “Bayramdan sonra hodrimeydan!” gibi...

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – Dolaylı olarak bizi yalan söylemekle suçladı. Hem de söylediği söz çok ağırdı ama aynı şekilde cevap vermeyeceğim.

HASAN KARAL (Rize) – Hayır, hayır efendim, kesinlikle… Yalan söylemedim ben.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Öyle bir şey yapmadı, biz şahidiz.

BAŞKAN – Yalan söylediğinizi söylemedi, iddia etmedi Sayın Bekaroğlu.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – Cevap hakkım var, cevap hakkım var. İkinci kere aynı şeyi yapıyorsunuz.

HASAN KARAL (Rize) – Yalan falan söylemedim ben.

BAŞKAN – Bakın, kesin size hakaret etmedi ama söyleyeceğiniz bir şey varsa bir dakika lütfen yerinizde bulunun, oturun, size bir dakika yerinizden söz vereceğim.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – İkinci defa aynı şeyi yapıyorsunuz.

BAŞKAN - Sataşacak hiçbir şey söylemedi, çok iyi dinledim.

Buyurun.

Bir dakika…

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

22.- İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğlu’nun, Rize Milletvekili Hasan Karal’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – Değerli arkadaşlarım, Sayın Başkanım; Hasan Bey “Ben Müslüman’ım.” diyerek burada başka neleri ima etti, onu bilmiyorum, onunla ilgili bir şey söylemeyeceğim.

Ama şunu ifade edeyim: Verdiği bilgelerin şeyi doğru değil yani hamasetle geçti. Bir defa, DİDİ; ÇAYKUR, Doğu Karadeniz çayıyla hiçbir ilgisi yoktur, onun bilinmesini isterim, yabancı çaylarla üretiliyor.

“Ekim alanları genişletilebilir.” dedi. Rize’de ekim alanı falan yok, denize mi ekecekler, yoksa ormanları kesip mi çay ekecekler, bunlar belli değil.

Bir de bilim insanlarının beş yılda yapacakları araştırmalarla çaya en uygun gübrenin tespit edilmesi mümkün değil. Hangi gübreden ne kadar verim azalması olacağı konusunda bir tespit yoktur. Dolayısıyla bölge halkının çok ciddi bir şekilde endişesi vardır.

Varlık Fonuyla ilgili de herhangi bir açıklama yapılmamıştır. İnsanların endişeleri büyüktür.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim ben de.

HASAN KARAL (Rize) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Siz de mi, cevap mı vermek istiyorsunuz?

HASAN KARAL (Rize) – Cevap vermeyeceğim efendim, açıklama getireceğim.

BAŞKAN – Bir açıklama yapacaksınız yerinizden.

Sisteme girin lütfen.

Buyurun Sayın Karal.

23.- Rize Milletvekili Hasan Karal’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

HASAN KARAL (Rize) – Şimdi, Sayın Başkanım, Varlık Fonuyla alakalı Hükûmetimizin yetkilileri, sayın bakanlarımız, Ekonomi Bakanımız başta olmak üzere -ki zannediyorum şu anda kendisi de burada, az önce buradaydı Bakanımız- gerekli açıklamaları yaptılar. Bu konuda Sayın Başbakanımızın da sorulan sorulara cevabı olmuştur. Varlık Fonuyla alakalı ÇAYKUR’un özelleştirilmesiyle bir bağlantının kurulması son derece doğru değildir.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – “Rehin verilecek, rehin.” diyoruz, “özelleştirme” değil. İpotek edilecek ÇAYKUR.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Rehin ve ipotek yoktur, yanlış bilgi.

HASAN KARAL (Rize) - Varlık Fonuna sadece ÇAYKUR devredilmemiştir, Türkiye’de 14 tane farklı kuruluş Varlık Fonuna devredilmiştir. Dolayısıyla Varlık Fonuna devredilmesi ile ÇAYKUR’un özelleştirileceği arasında bir bağlantı kurmak doğru bir yaklaşım değildir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- CHP Grubunun, 22/5/2017 tarihinde İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğlu ve arkadaşları tarafından, Türkiye çay piyasasının yabancı tekellerin eline geçmesinin araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, Genel Kurulun 30 Mayıs 2017 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.25

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 18.39

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Özcan PURÇU (İzmir)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 98’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

C) Önergeler

1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, (2/69) esas numaralı İfade Özgürlüğünün Eksiksiz Sağlanması Bağlamında; Terörle Mücadele Kanunu ile Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/98)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(2/69) esas numaralı Kanun Teklifi’min İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan Genel Kurul gündemine alınmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                         Mustafa Sezgin Tanrıkulu

                                                                                          İstanbul

BAŞKAN – Teklif sahibi olarak İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu konuşacak.

Buyurun Sayın Tanrıkulu. (CHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İfade Özgürlüğünün Eksiksiz Sağlanması Bağlamında Bazı Yasalarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’m üzerine söz almış bulunuyorum. Sayın Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, ifade özgürlüğü konusunda son dönemlerde geldiğimiz nokta maalesef iç açıcı değil, uzun zamandır iç açıcı değil. Şunu ifade edeyim: Birçok gazeteci hapiste, birçok akademisyen işsiz kaldı ve hapiste yani herhangi bir biçimde ifade özgürlüğünü siyasetçi olarak da ortaya koymak mümkün değil. Kendi adıma söyleyeyim… Yani yasama dokunulmazlığı var, yasama sorumsuzluğu var. Bu ayrımı bilmeyen veya bilerek de davranmayan savcılar var, yargıçlar var. Bizim burada söylediğimiz, bu çatı altında söylediğimiz sözlerin tümü dokunulmazlık değil, sorumsuzluktur. Bu sorumsuzluk bağlamında, hiçbir dava açılamaz, soruşturma yapılamaz ama maalesef durumdan vazife çıkartan, ne oldukları belli olmayan kripto savcılar var ve o savcılarla… Bugün, ben ifade edeyim: Yirmi beş yıl Diyarbakır’da avukatlık yaptım, 1980’li yıllarda, 1990’lı yıllarda, 2000’li yıllarda avukatlık yaptım, Diyarbakır Barosunun Başkanlığını yaptım, İnsan Hakları Derneğinin yöneticiliğini yaptım, kuruculuğunu yaptım, İnsan Hakları Vakfının yöneticiliğini yaptım, Uluslararası Af Örgütünün kurucusuyum, Türkiye’de örgüt üyesi olamadım ama beş yıldır CHP milletvekiliyim, Diyarbakır’da bir cumhuriyet başsavcısı vekili hakkımda örgüt üyeliğinden fezleke düzenleyerek Meclise gönderdi değerli arkadaşlar ve bu kusura bakmayın ama sizin döneminizde oldu, germek istemiyorum. Yirmi beş yıl boyunca avukatlık yaptım, serbest avukatlık yaptım örgüt üyesi olamadım, Adalet ve Kalkınma Partisinin bu iktidarı döneminde örgüt üyesi oldum.

Bakın, bu Parlamento, Sayın Genel Başkanınıza siyasi yasaklı döneminde siyaseti iade eden Parlamentodur, bu Parlamento ama şimdi milletvekillerinin söz haklarının, ifade özgürlüklerinin kısıtlandığı bir dönemde yaşıyoruz. Hepimiz otosansür yaşıyoruz, tümümüz. Bugün, biraz önce gördüm, 6 yaşındaki kız çocuğuyla evlenmek konusundaki düşünce, düşünce özgürlüğü konusunda ifade, ki bana göre en azından suça tahriktir, en azından. 6 yaşındaki bir çocukla evlenme konusundaki bir ifade suça tahriktir ama buna “aymazlık” demek, buna başka şeyler söylemek ifade özgürlüğü kapsamında değil ve dava konusudur.

Uğur Kurt, değerli arkadaşlar, Uğur Kurt, öldürüldü cemevi bahçesinde, öldüren 12 bin lira para cezası aldı. Bugün okuyorum, annesiyle ilgili açılan dava var, polis memurunun saatinin kordonu kopmuş, üç yıl hapis cezasıyla yargılanıyor bu yargı döneminde değerli arkadaşlar.

Yine söyleyeyim: Sözcü gazetesi… Oradaydım.

Değerli arkadaşlar, dünyanın her yerinde bir cumhurbaşkanının nerede kaldığı bir haberdir, bir haberdir değerli arkadaşlar.

Sayın Cumhurbaşkanının orada kaldığını oradaki bütün garsonlar biliyor Marmaris’te, bütün garsonlar biliyor. Herkes biliyor ve haber yapılmış o gün saat 16.00’da. Eğer saat 16.00 itibarıyla bilip de gelmişlerse bu ne aymazlıktır, devletteki aymazlık. Bundan dolayı hapisteler değerli arkadaşlar.

Cumhuriyet gazetesi yöneticileri, diğer gazeteciler -adlarını sayamayacağım kadar çok- akademisyenler… Ya, ne yapmışlar? Ellerine silah alıp dağa mı çıkmışlar? Şiddeti mi övmüşler? Terörü mü övmüşler? Ne yapmışlar? Milletvekilleri, bizler, neredeyse tümü ama tümü yasama sorumsuzluğu kapsamında olan sözlerden dolayı… Bakın, bu Parlamento kendi hukukuna sahip çıkmazsa ve kendi hukukumuzu, biz ne olduğunu bilmediğimiz bu yargıçlara, bu savcılara teslim edersek burada milletvekilliği yapamayız, yapamayız milletvekilliği çünkü şu anda bu Parlamentonun kaderi de ne olduğunu bilmediğimiz yargıçların elinde, ne olduğunu bilmediğimiz savcıların elinde. Bakın, yarın hepiniz, hepimiz, bir vesileyle “83 kapsamında değildir.” deyip tutuklamayla karşı karşıya kalabiliriz.

Değerli arkadaşlar, bu nedenle bu Parlamentonun iradesini bilmediğimiz, tarafsız ve bağımsız olmayan yargıçlara, savcılara emanet etmeyelim. Parlamento, şu anda yargının vesayeti altındadır, iddia ediyorum. Şu anda kontrolünüzde olabilir, atayabilirsiniz ama yarın, bu kontrolsüz savcı ve hâkimlerin ne yapacağını bilemezsiniz. O yüzden, masaya yumruğumuzu vuralım, bu yargıçlara karşı, bu savcılara karşı, bu hukuksuzluğa karşı en azından ifade özgürlüğü konusunda masaya yumruğumuzu vuralım. “Karışamazsınız.” diyelim “Soruşturma açamazsınız.” diyelim ve bunları bizden önce -bizler muhalefet partisiyiz- sizler söyleyeceksiniz. Bizim hukukumuzu siz koruyacaksınız. Sizin bunu yapmanız lazım.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tanrıkulu.

Bir milletvekili adına İstanbul Milletvekili Sayın Ali Şeker konuşacak.

Buyurun Sayın Şeker. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ifade özgürlüğünün eksiksiz sağlanması bağlamında Terörle Mücadele Kanunu ve Türk Ceza Kanunu’nda değişiklik yapılmasını öngören kanun teklifimizle ilgili söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, olmazsa olmaz insan haklarından biri olan ifade özgürlüğü ülkemizin en önemli demokrasi sorunlarından biri olmaya devam ediyor hâlâ. 15 Temmuz kontrollü darbe girişiminden sonra ilan edilen ve bugüne kadar üç kez uzatılan OHAL koşullarında iktidarın istediği gibi düşünmeyen muhaliflerin, yaşadıkları sorunları dile getirmesi her türlü engelleniyor. Bir zamanlar 12 Eylül faşizminin uyguladığı OHAL’i kaldırmayı seçim malzemesi olarak kullanan iktidar, üç sefer uzatmadan sonra “Neden OHAL kalksın ki?” açıklamasıyla OHAL’i kendi normali olarak gördüğünü, daha da sürdüreceğini açıklarken bugün Diyarbakır’da sokağa çıkma yasağı, Ankara’da da Yüksel Caddesi’ne girme yasağı devam ediyor. İnsan Hakları Anıtı’nı gözaltına alıp sıkıyönetimi aşan uygulamalara imza atıyor Adalet ve Kalkınma Partisi.

Değerli milletvekilleri, Uluslararası Af Örgütü geçtiğimiz günlerde “Türkiye’de kamu çalışanlarına yönelik sonu gelmeyen baskılar” başlıklı bir rapor yayınladı. Etkili bir hukuk mekanizmasının derhâl işletilmesi gerektiğine dikkat çeken bu raporda “İfade özgürlüğünün olmadığı bir ortamda ne ekonomik ne insani gelişim sağlanabilir, bütün vatandaşların daha iyi bir hayat sürmeleri de sadece bir hayal olarak kalır.” deniliyor.

Değerli milletvekilleri, KHK mağdurlarıyla ilgili komisyon, Meclis kararından beş ay sonra kurulabildi ama hâlâ göreve başlayabilmiş değil, yerinin neresi olduğu bile belli değil. Mağdurlar yaşadıklarını ifade edecek bir muhatap bulamadılar, yaşadıkları haksızlıkları dile getiremediler. Eleştiriyi engellemek adına Cumhurbaşkanına hakaret davaları muhalifler üzerinde Demokles’in kılıcı gibi sallandırılıyor hâlâ. Dün Esenyurt’da pazar çalışması yapan Halkevleri üyeleri tutuklandılar. Ülkemizde hâlâ tutuklu bulunan bugün itibarıyla 162 gazeteci ve medya çalışanı var. Haber spikeri Nevşin Mengü canlı yayın esnasında Cumhurbaşkanı Erdoğan-Trump görüşmesine ilişkin yaptığı açıklamada “Girdi, çıktı; yirmi üç dakika.” ifadesinden dolayı ekrandan çekildi veya görevden uzaklaştırıldı.

Gazeteci Ahmet Şık’a, mahkemede savunma yapmak için kullanmak istediği, AKP-Cemaat suç ortaklığını ele aldığı kitabı kendisine sunulmuyor, verilmiyor.

İhraç edilen akademisyen Nuriye Gülmen ve öğretmen Semih Özakça, açlık grevinin 75’inci gününde evleri basılarak, kapıları kırılarak gözaltına alındılar. Bugün açlıklarının 83’üncü günündeler. Bugün onları Sincan Cezaevinde ziyaret ettim. Onlar, seslerini duyurmak için yememeye, açlığa devam ediyorlar, Hükûmet ise duymamaya yeminli. İsrail bile Filistinlilerin açlığını duydu, AKP Hükûmeti Nuriye ve Semih’in sesini duymamakta ısrarlı ve sağır kalmaya devam ediyor.

Yüksel Caddesi’nde, İnsan Hakları Heykeli’nin hemen önünde, iki eğitimciye destek vermek için gelen yurttaşlara polis her gün müdahale ediyor, insanlar gözaltına alınıyorlar.

Geçen hafta, İnsan Hakları Heykeli’nin önünde, kolu operasyonda kopartılmış ve KHK’yla işinden atılmış Veli Saçılık’ın annesi Kezban ana yerlerde sürüklendi. “Yüreğim o kadar acıdı ki atılan tekmeleri hissetmedim bile.” diyor. Bu söz, aslında birilerinin suratına şamar gibi yapışmalı ama nerede o ar damarı çatlamamış siyasetçiler?

Değerli milletvekilleri, İbn Haldun çok önemli bir filozoftu. Çok bilinen sözlerinden biri de “Para kazanma yollarının en gayritabii olanı siyaset yoluyla para kazanmaktır.” sözüdür. “Siyasetten para kazanmak ahlaksızlıktır.” diye özetlenebilir bu sözü.

On beş yıllık iktidarınızın geldiği bu zulüm ortamında, Atatürk’e edilen hakaretleri ifade özgürlüğü olarak gören bir sistem kuracaksınız neredeyse. Atatürk’ün fikri hür, vicdanı hür nesiller idealini, biat eden, itaat eden ve ancak öyle rahat eden nesiller yetiştirmek üzerine algılıyorsunuz.

Nobel ödüllü bilim adamı Aziz Sancar’ı yetiştiren Çapa Tıp Fakültesini yerinden taşımayı, İstiklal Marşı’mızın yazarı Mehmet Akif Ersoy’un okulu, Türkiye'nin ilk tarım okulunu kapatmayı, Yıldız Teknik Üniversitesinin seksen yıllık kampüsünü İstanbul’a saray yapmak için boşaltmayı marifet sayıyorsunuz, biz bunların yanlışlığını dile getirince de kızıp köpürüyorsunuz.

Yakın geçmişin FETÖ’cü iktidar yalakaları, kendilerine tanınan iftira serbestisiyle, havuz medyasının gazeteleri ve ekranlarından Kabataş yalanı benzeri kampanyalar yürütüyorlar. Muhaliflere de “Boyun eğin.” diyorlar. Biat etmeyeceğiz, boyun eğmeyeceğiz, direneceğiz, sorgulayacağız; kralın yüzüne baka baka “Kral çıplak.” demeye devam edeceğiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şeker.

ALİ ŞEKER (Devamla) – Gezi’nin 4’üncü yılında Gezi direnişini ve Gezi şehitlerini ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Gündemin sözlü sorular kısmına geçiyoruz.

Sayın milletvekilleri, soru-cevap işlemine ayrılan süreyi daha verimli kullanmak için önergelerin okunması işlemi yapılmayacaktır. Önergeler tam metin hâlinde Tutanak Dergisi’nde bastırılmaktadır. Ayrıca, cevaplanacağı önceden bildirilen soru önergelerinin özet bilgilerini içeren liste gruplara dağıtılmıştır.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sayın Başkan, 60’a göre kısa bir söz talebim vardı.

LEVENT GÖK (Ankara) – Efendim, benim de söz talebim var.

BAŞKAN – Peki Sayın Gök, buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

24.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Ankara Atatürk Çocuk Yuvasının kapatılacağı iddialarına ve Bakanlığın böyle bir durumun söz konusu olmadığı açıklamalarını samimi olarak değerlendirdiğine ilişkin açıklaması

LEVENT GÖK (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, bir konuyu kayıtlara geçirmek için söz aldım. Geçtiğimiz haftalar içerisinde Ankara Atatürk Çocuk Yuvasının kapatılacağı ve oradaki 0-3 yaş grubu olan çocukların da birtakım yerlere dağıtılacağı iddiaları ortaya atılınca biz de gerekli görüşmeleri yaptık. Bakan Yardımcısı Sayın Mehmet Ersoy’la da görüştüm. Bu, basına da yansıdı. Bu, Atatürk cumhuriyetimizle yaşıt, Türkiye'nin en eski ve köklü çocuk yuvası çok tarihî ve değerli bir konuma sahip. Orada önemli tarihî eserler de söz konusu ve çok önemli hizmet veriyorlar.

Sayın Bakanlık yetkilileri geçtiğimiz hafta yaptıkları açıklamada bu taşınmanın söz konusu olmadığını ifade ettiler. Bunu kayıtlara geçirterek dikkatlice takip ettiğimizi not etmek istiyoruz. Böyle bir iradenin oluşmasından da memnuniyet duyduğumu ifade ediyorum. Yani bu kurumun korunması ve yaşatılması, sürdürülmesi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın, bir dakika daha veriyorum Sayın Gök.

LEVENT GÖK (Ankara) – Bu Atatürk Çocuk Yuvasının korunması ve sürdürülmesi önemli bir konu. Biz de bunu yakından takip ediyoruz. Bakanlığın bu açıklamasını da samimi olarak değerlendiriyorum ve bizim de aynı oranda takipçisi olmaktan mutluluk duyacağımız bir konu olduğunu ifade ediyorum. Konuyu Ankara halkı da titizlikle takip ettiği için bu hususu kayıtlara geçirmeyi uygun buldum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Daha sonra söz alacağım.

BAŞKAN – Peki, Sayın Meral Danış Beştaş daha sonra söz alacakmış.

Sayın Bakanım, buyurun.

 

IX.- SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI (x)

1.- Aydın Milletvekili Abdurrahman Öz'ün, istihdam verilerine ilişkin sözlü soru önergesi (6/21) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun cevabı

2.- Aydın Milletvekili Abdurrahman Öz'ün, istihdam verilerine ilişkin sözlü soru önergesi (6/22) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun cevabı

3.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, esnaflar için bazı teşviklerin uygulanmasına ilişkin sözlü soru önergesi (6/176) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun cevabı

4.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, kaçak çocuk işçiliğine karşı alınan önlemlere ilişkin sözlü soru önergesi (6/230) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun cevabı

5.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, çocuk işçiliğine ilişkin sözlü soru önergesi (6/231) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun cevabı

6.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, çocuk işçilerin çalışma sürelerine ilişkin sözlü soru önergesi (6/232) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun cevabı

7.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, İŞKUR tarafından bazı illerde istihdam edilen kişilere ve açılan kurslara ilişkin sözlü soru önergesi (6/510) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun cevabı

8.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, meslek lisesi öğrencilerinin staj yaptıkları iş yerlerinde mesleki eğitimlerini geliştirecek işlerde çalıştırılmalarının sağlanmasına ilişkin sözlü soru önergesi (6/511) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun cevabı

9.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, işçilere normal çalışma süresinin üzerinde yaptırılan çalışmalara ve iş kazalarına ilişkin sözlü soru önergesi (6/512) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun cevabı

10.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, toplu iş sözleşmesinde yetki sisteminin değiştirilmesine ilişkin sözlü soru önergesi (6/513) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun cevabı

11.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu'nda yer alan teşmil sistemine ilişkin sözlü soru önergesi (6/514) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun cevabı

12.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, sendikal yasaların ILO normlarına uygun hale getirilmesi ve sendikal örgütlenmenin önündeki engellerin kaldırılması adına yürütülen çalışmalara ilişkin sözlü soru önergesi (6/515) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun cevabı

13.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, ticari faaliyetlerine devam eden emekli esnaf ve sanatkarlardan sosyal güvenlik destek primi kesilmesine ilişkin sözlü soru önergesi (6/516) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun cevabı

14.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, inşaatlarda meydana gelen asansör kazalarına ve alınan önlemlere ilişkin sözlü soru önergesi (6/517) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun cevabı

15.- Konya Milletvekili Mustafa Hüsnü Bozkurt'un, aile sağlığı elemanlarının sorunlarına ve özlük haklarının iyileştirilmesine yönelik çalışmalara ilişkin sözlü soru önergesi (6/548) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun cevabı

16.- Konya Milletvekili Mustafa Hüsnü Bozkurt'un, İŞKUR tarafından yürütülen Toplum Yararına Çalışma Programı kapsamında belediyelere ayrılan kontenjanlara ilişkin sözlü soru önergesi (6/560) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun cevabı

17.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, sendikalı işçi çalıştıran iş yeri sayısına ilişkin sözlü soru önergesi (6/607) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun cevabı

18.- İzmir Milletvekili Atila Sertel'in, kamuda çalışan taşeron işçilerin kadroya alınmasına ilişkin sözlü soru önergesi (6/612) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun cevabı

19.- Mersin Milletvekili Serdal Kuyucuoğlu'nun, KOBİ'lerde yaşanan işten çıkarmalara ve alınan önlemlere ilişkin sözlü soru önergesi (6/632) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun cevabı

20.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, 4/C'li personelin özlük hakları ile ilgili çalışmalara ilişkin sözlü soru önergesi (6/653) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun cevabı

21.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, emeklilikte yaşa takılanlara yönelik çalışmalara ilişkin sözlü soru önergesi (6/654) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun cevabı

22.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, geçici ve taşeron işçilerin kadroya alınmasına ilişkin sözlü soru önergesi (6/655) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun cevabı

23.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, iş yeri denetimlerine ve iş kazalarının önlenmesine yönelik çalışmalara ilişkin sözlü soru önergesi (6/681) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun cevabı

24.- Mardin Milletvekili Erol Dora'nın, bireysel emeklilik sistemiyle ilgili yeni düzenlemeye ilişkin sözlü soru önergesi (6/686) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun cevabı

25.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, meslek hatalıklarındaki artışa ve iş yerlerindeki çalışma koşullarının denetimine ilişkin sözlü soru önergesi ve (6/700) Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun cevabı

26.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, işçilerin sosyalleşmesine yönelik yürütülen proje ve çalışmalara ilişkin sözlü soru önergesi (6/701) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun cevabı

27.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, sözleşmeli personelin kadroya alınmasının planlanıp planlanmadığına ilişkin sözlü soru önergesi (6/723) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun cevabı

28.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, genç işsizlik oranındaki artışın nedenlerine ve alınan önlemlere ilişkin sözlü soru önergesi (6/746) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun cevabı

29.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, iş sağlığı ve güvenliği denetimlerine ilişkin sözlü soru önergesi (6/747) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun cevabı

30.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, sendikalaşma oranının düşüklüğüne ve bu konuda yapılan çalışmalara ilişkin sözlü soru önergesi (6/756) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun cevabı

31.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, taşeron işçilerin kadroya alınmasına yönelik çalışmalara ilişkin sözlü soru önergesi (6/757) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun cevabı

32.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, kayıt dışı çocuk işçiliği ile ilgili yapılan çalışmalara ilişkin sözlü soru önergesi (6/758) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun cevabı

33.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, iş cinayetleri sonucu yaşamını yitiren çocuklara ve alınan önlemlere ilişkin sözlü soru önergesi (6/759) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun cevabı

34.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, imalat sanayinde faaliyet gösteren sigortalı sayısı ile sigortalıların sektörel dağılımına ilişkin sözlü soru önergesi (6/774) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun cevabı

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Bursa) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; öncelikle yüce Meclisi saygıyla selamlıyor, gerek sizlerin gerek milletimizin gerekse İslam âleminin mübarek ramazanı şerifini tebrik ediyor, hayırlara vesile olmasını niyaz ediyorum.

Sözlü soru önergelerine soruları okumadan cevap vermeye çalışacağım.

Öncelikle, Sayın Abdurrahman Öz’ün (6/21) esas numaralı sözlü soru önergesi: Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre, 2005-2016 yılları arasında sektörler bazında istihdam artışları tarımda yüzde 5,8, sanayide yüzde 24,9, hizmet sektöründe yüzde 57,5; inşaat sektöründe ise yüzde 81,1’dir.

2014 ve 2016 dönemleri arasında kadın istihdamı yüzde 6,7; genç istihdamı yüzde 2,8 artmıştır. İstihdam paketleriyle kadın ve genç istihdamını teşvik edici düzenlemeler geliştirilmiştir. Kadın ve genç istihdamının artırılmasına yönelik olarak birçok ulusal ve uluslararası proje hayata geçirilmiştir. Ayrıca ülkemize özgü “Büyükanne Projesi”yle 10 ilde 6.500 büyükanneye destek verilerek kadınların istihdamda kalmalarına destek olunmuştur.

Sayın Abdurrahman Öz’ün (6/22) esas numaralı sözlü sorusuna cevabımız: OECD verilerine göre Türkiye’de kriz öncesi yıl olan 2007’ye kıyasla 2016 yılında istihdam 6 milyon 466 bin kişi artmıştır. Bu çerçevede, Türkiye OECD’ye üye ülkeler arasında 2007 yılına kıyasla 2016 yılında istihdam edilen kişi sayısını en fazla artıran 2’nci ülke olmuştur. Bunun yanında, 2007 yılına kıyasla 2016 yılında istihdam edilen kişi sayısındaki oransal değişim incelendiğinde Türkiye OECD’ye üye ülkeler arasında istihdam edilen kişi sayısını oransal açıdan da yine en fazla artıran 2’nci ülke olmayı başarmıştır. (Gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Bakanım, lütfen bir dakika.

Sayın milletvekilleri, Sayın Bakan soruları cevaplıyor kürsüde. İnanılmaz bir uğultu geliyor şu anda kürsüye, sanıyorum Sayın Bakan da rahatsız oluyor bundan. Hepimiz, kürsüde olduğumuz zaman salonda olan gürültüden rahatsız olduğumuz anları yaşamışızdır. Lütfen biraz sessiz olalım ve anlayışlı olalım.

Buyurun Sayın Bakanım.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

2007 yılına kıyasla 2016 yılında Türkiye’de istihdam edilen kişi sayısı yüzde 31,2 oranında artmıştır.

Sayın Ömer Fethi Gürer’in (6/176) esas numaralı sözlü sorusuna cevabımız: Esnafımız ve onların bakmakla yükümlülerine altmış günden fazla prim borcu olmamak üzere sağlık hizmeti verilmektedir. İlgili ayın primi takip eden ayın sonuna kadar ödenebildiğinden, bu süre uygulamada doksan güne kadar çıkmaktadır. Ayrıca, prim borcu bulunan esnafımızın bu borçlarını taksitlendirdikleri veya yapılandırma kanunlarına göre yapılandırdıkları takdirde de ve ilk taksiti ödemeleri hâlinde sağlık hizmetlerinden yararlanabilmektedirler. Esnafımızın primleri yürürlükte olan asgari ücret ile bunun 7,5 katı arasında olmak üzere kendilerince belirlenen tutar üzerinden hesaplanmakta ve ödenmektedir. 2017 yılı için asgari ücret üzerinden ödenecek aylık prim tutarı 613 TL’dir. Yine bu kapsamdaki sigortalıların malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primlerinden 5 puanlık kısmına isabet eden tutarın Hazine tarafından karşılanması imkânı getirilmiştir. Bu indirimle esnafımızın asgari ücret üzerinden ödenen primlerinde aylık 88,8 TL’lik indirim sağlanmıştır.

Sayın Ömer Fethi Gürer’in (6/230) esas numaralı sözlü sorusuna cevabımız: Bakanlığımız, çocuk işçiliğinin önlenmesi için kamu kurum ve kuruluşları, işçi ve işveren kuruluşları ile sivil toplum örgütleri arasında koordinasyon ve iş birliğini sağlamaktadır. Bu kapsamda, çocukların çalışma yaşamına girmesine neden olan yoksulluğun ortadan kaldırılması, eğitim kalitesinin ve ulaşılabilirliğinin artırılması, toplumsal bilinç ve duyarlılığın geliştirilmesi için ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının sosyal taraflar ve sivil toplum kuruluşlarının katkılarıyla Çocuk İşçiliği ile Mücadele Ulusal Programı (2017-2023) hazırlanmıştır. Ulusal program çerçevesinde çalışmalar devam etmektedir. Bakanlığımızca teftiş faaliyetleri programlı ve program dışı teftişler olarak planlanmaktadır. Planlanan teftişlerde çocuk ve genç işçiler, öncelikli risk grubu olarak belirlenmektedir. 2016 yılı içerisinde 9.650 programlı, 14.634 program dışı olmak üzere toplam 24.284 teftiş yapılmış olup 4857 sayılı İş Kanunu’nun “Çalıştırma yaşı ve çocukları çalıştırma yasağı” başlıklı 71’inci maddesi ile Çocuk ve Genç İşçilerin Çalıştırılma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik hükümlerini ihlal eden iş yerleri hakkında idari para cezaları uygulanmıştır.

Sayın Ömer Fethi Gürer’in (6/231) esas numaralı sözlü sorusuna cevabımız: Kayıt dışı çalıştırılan çocuk işçilerin tespitine yönelik olarak ülke genelinde kayıt dışı istihdamla mücadele faaliyetleri yürütülmekte, bu faaliyetlerin önemli bölümünü de yoğun ve yaygın bir biçimde alanda yürütülen denetim faaliyetleri oluşturmaktadır. Yapılan denetimlerde çocuk işçi çalıştırıldığının tespit edilmesi hâlinde tutanağa alınan bu durum gerekli işlemler yapılmak üzere Çalışma ve İş Kurumu il müdürlüklerine bildirilmektedir. 2016 yılı Kasım ayı itibarıyla 18 yaş altında çalışan sayısı, çırak, aday çırak ve işletmelerde mesleki eğitim görenlerden bakmakla yükümlü olanlar hariç, 101.650 kişidir.

Yine Sayın Ömer Fethi Gürer’in (6/232) esas numaralı sözlü sorusuna cevabımız: 4857 sayılı İş Kanunu’nun “Çalıştırma yaşı ve çocukları çalıştırma yasağı” başlıklı 71’inci maddesinde, zorunlu ilköğretim çağını tamamlamış ve örgün eğitime devam etmeyen çocukların çalışma saatlerinin günde yedi ve haftada otuz beş saatten, sanat, kültür ve reklam faaliyetlerinde çalışanların ise günde beş ve haftada otuz saatten fazla olamayacağı, bu sürenin 15 yaşını tamamlamış çocuklar için günde sekiz ve haftada kırk saate kadar artırılabileceği belirtilmektedir. Diğer taraftan, 4857 sayılı Kanun’a göre 71’inci maddeye ve yönetmelik hükümlerine aykırı hareket edenlere 104’üncü maddede yer alan düzenleme çerçevesinde idari para cezası uygulanmaktadır.

Sayın Ömer Fethi Gürer’in (6/510) esas numaralı sözlü sorusuna cevabımız: Değerli arkadaşlar, burada çok geniş bir tablo var Niğde, Aksaray, Ankara, Bingöl, Bitlis, Çankırı, Diyarbakır, İstanbul, Kırşehir, Kütahya, Muş, Nevşehir, Osmaniye, Rize, Van, Yozgat illerini içeren ve bu illerdeki işe başvurma ve işe yerleştirmelerle ilgili tabloları sayın vekilimize takdim edeceğim. İsterseniz bir iki ilin yalnız 2017 rakamlarını vereyim özellikle:

Niğde ili; başvuru sayısı 1.078, işe yerleştirme sayısı 455, işsizlik ödeneği hak eden sayısı 467, toplam program sayısı 8, erkek katılımcı sayısı 5, kadın katılımcı sayısı 4.

Aksaray ili; başvuru sayısı 1.199, işe yerleştirme sayısı 205, işsizlik ödeneği hak eden sayısı 238, toplam program sayısı 3, erkek katılımcı sayısı 44, kadın katılımcı sayısı 20.

Çankırı ilini de isterseniz hızla geçeyim: Başvuru sayısı 724, işe yerleştirme sayısı 642, işsizlik ödeneği hak eden sayısı 144, toplam program sayısı 24, erkek katılımcı sayısı 36, kadın katılımcı sayısı…

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Niğde düşük yine Sayın Bakanım.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Devamla) – Çankırı önemli sonuçlar yakalamış.

Son olarak Van ilini de takdim edeyim: Başvuru sayısı 2.483, işe yerleştirme sayısı 288, işsizlik ödeneği hak eden sayısı 418, toplam program sayısı 7, erkek katılımcı sayısı 42, kadın katılımcı sayısı 86.

İş gücünün istihdam edilebilirliğini artırmaya yönelik düzenlenen kurs ve programlar kapsamında istihdam garantili mesleki eğitim kurslarında yaklaşık yüzde 65 ve işbaşı eğitim programlarında ise yaklaşık yüzde 75 oranında istihdam sağlanmaktadır.

Bugün size çalışacağız Ömer Bey.

Yine, Sayın Ömer Fethi Gürer’in (6/511) esas numaralı sözlü sorusuna cevabımız: Önergede yer alan hususlar Millî Eğitim Bakanlığının görev alanında olduğu için onu geçiyorum.

Yine, Ömer Fethi Gürer’in (6/512) esas numaralı sözlü sorusuna cevabımız: Bakanlığımız tarafından iş yerlerinde uygulanan çalışma sürelerinin 4857 sayılı İş Kanunu’nun 41’inci ve 63’üncü maddelerine uygun olup olmadığı öncelikli olarak incelenmekte ve teftiş edilmektedir. Çalışma süreleri ve fazla çalışma uygulamalarının mevzuata aykırı olduğu tespit edilen iş yerleri hakkında 4857 sayılı İş Kanunu’nun 102 ve 104’üncü maddeleri uyarınca idari para cezaları uygulanmaktadır.

Sayın Ömer Fethi Gürer’in (6/513) esas numaralı sözlü sorusuna cevabımız: 7/11/2012 tarih ve 28460 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu çalışmaları yapılırken Anayasa değişikliği başta olmak üzere, ILO normları ve AB standartları dikkate alınmış, sosyal diyalog mekanizmaları etkin olarak işletilmiştir. Üçlü Danışma Kurulu toplantılarında kanun taslağı hakkında sosyal taraflarla yapılan çok sayıda teknik komite çalışmaları ile diğer sivil toplum kuruluşlarının görüşleri de alınmıştır. Uygulamada karşılaşılan güçlükler ve ülkemizin içinde bulunduğu iktisadi ve sosyal koşullar da göz önünde bulundurularak sosyal tarafların büyük oranda uzlaşısıyla 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu yürürlüğe konulmuştur.

Sayın Gürer’in (6/514) esas numaralı sözlü sorusuna cevabımız: 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’nda teşmil sistemi öngörülmekte olup uygulama için sendikaların talebi gerekmektedir.

Yine, Sayın Gürer’in (6/515) esas numaralı sözlü sorusuna cevabımız: Türkiye'nin ILO’ya üye olduğu 1932 yılından günümüze kadar sendikal hak ve özgürlükler ile serbest toplu pazarlık ve toplu iş uyuşmazlıklarının çözüm yolları Türkiye-ILO ilişkilerinde belirgin rol oynamıştır. Sendikal hak ve özgürlükler ile serbest toplu pazarlık süreçleri 87 ve 98 no.lu ILO sözleşmeleri dikkate alınarak 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu ve İş Sözleşmesi Kanunu’yla yeniden düzenlenmiştir. Kanun çalışmaları yapılırken de ILO normları ve Avrupa Birliği standartları dikkate alınmış, sosyal diyalog mekanizmaları etkin olarak işletilmiş ve Üçlü Danışma Kurulu toplantılarında kanun taslağı hakkında sosyal tarafların görüşleri alınarak büyük oranda uzlaşı sağlanmıştır. Söz konusu kanunun 17, 19, 23, 24 ve 25’inci maddelerinde yer alan hükümlerle de örgütlenmenin önündeki engeller kaldırılmıştır.

Sayın Gürer’in (6/516) esas numaralı sözlü sorusuna cevabımız: 29/1/2016 tarih ve 6663 sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’la 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nda değişiklik yapılarak, emekli aylığı almaya başladıktan sonra kanunun 4’üncü maddesinin (1)’inci fıkrasının (b) bendi kapsamında çalışmaya başlayan kişilerden sosyal güvenlik destek primi kesintisi yapılması uygulamasına 6663 sayılı Kanun’un yayımı tarihi olan 10/2/2016 tarihini takip eden ödeme dönemi itibarıyla son verilmiştir.

Sayın Gürer’in (6/517) esas numaralı sözlü sorusuna cevabımız: İnşaat firmalarının inşaat döneminde kullandıkları asansörlerde son beş yıl içerisinde iş kazası geçiren sigortalı işçi sayısı 926 olup hayatını kaybeden sigortalı sayısı ne yazık ki 19’dur.

İnşaat sektöründe yıllık program kapsamında belirlenen iş yerlerinde denetim faaliyetleri gerçekleştirilmektedir. Bununla birlikte şikâyet veya ihbar olması durumunda da gerekli denetimler yapılmakta ve bu denetimler sonucunda gerekli mali yaptırımlar da uygulanmaktadır.

Sayın Mustafa Hüsnü Bozkurt’un (6/548) esas numaralı sözlü sorusuna cevabınız: 5258 sayılı Kanun’a göre aile sağlık elamanları iki kaynaktan gelmektedir. Bir, hâlen kamu kurumlarında çalışmakta iken aylıksız izinli sayılıp görevlendirilenler. İki, kamu görevlisi olmadığı hâlde bu kapsamda görevlendirilenler. İki grupta da görev yapanlar geniş anlamda kamu görevlisidir ve kamu hizmeti sunmaktadırlar. Ancak 5258 sayılı Yasa’yla sağlık elamanlarının özel hükümler çerçevesinde istihdamı öngörülmektedir.

Yine, Sayın Mustafa Hüsnü Bozkurt’un (6/560) esas numaralı sözlü sorusuna cevabımız: Toplum Yararına Programlar, istihdamında zorluk çekilen işsizlerin çalışma alışkanlık ve disiplininden uzaklaşmalarını engelleyerek iş gücü piyasasına uyumlarını amaçlayan ve bunlara geçici gelir desteği sağlayan, doğrudan veya yüklenici eliyle toplum yararına bir iş ya da hizmetin geliştirilmesi amacıyla yürütülen programlardır. Toplum Yararına Programların düzenlenme usul ve esasları, 12/3/2013 tarih ve 28585 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Aktif İşgücü Hizmetleri Yönetmeliği’nde belirlenmiştir. Buna göre, Toplum Yararına Programların kontenjanlarının dağılımında illerin ve ilçelerin sosyoekonomik gelişmişlik durumları, ihtiyaçları, hizmet sağlayıcı kurum ve kuruluşlardan gelen proje teklifleri ile bölgelere göre değişkenlik gösteren güncel iş gücü piyasası göstergeleriyle bir arada değerlendirilmektedir.

Sayın Ömer Fethi Gürer’in (6/607) esas numaralı sözlü sorusuna cevabımız: Sendikalı işçisi bulunan, toplamda 50’den fazla işçi çalıştıran iş yeri sayısı 17.768’dir.

Sayın Atila Sertel’in (6/612) esas numaralı sözlü sorusuna cevabımız: 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu ve diğer mevzuattaki hükümler uyarınca, personel çalıştırılmasına dayalı hizmet alım sözleşmeleri kapsamında yükleniciler tarafından çalıştırılan personele yönelik çalışmalar devam etmektedir.

Sayın Serdal Kuyucoğlu’nun (6/632) esas numaralı sözlü sorusuna cevabımız: 1/1/2016-31/12/2016 tarihleri arasında KOBİ’lerde 1 milyon 141 bin 964 işten çıkarma bildirilmiştir. 2016 Aralık ayı itibarıyla Türkiye genelinde 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu’na tabi olarak çalışan sigortalı çiftçi sayısı 717.876 kişidir. İş gücü piyasasında ihtiyaç duyulan mesleklerde nitelikli iş gücü yetiştirmek amacıyla Türkiye İş Kurumu tarafından mesleki eğitim kursları düzenlenmektedir. Düzenlenen mesleki eğitimlerle işçilerin mesleki bilgi ve becerileri geliştirilmekte ve yeni teknolojilere uyumu sağlanmaktadır.

Sayın Ömer Fethi Gürer’in (6/653) esas numaralı sözlü sorusuna cevabımız: 2015 yılında imzalanan toplu sözleşmelerde “657 sayılı Kanun’un 4’üncü maddesinin (C) fıkrası kapsamında tam zamanlı çalışan geçici personelin sözleşmeli personel pozisyonlarına geçirilebilmeleri konusunda çalışma yapılacaktır.” hükmü yer almakta olup bu konuya ilişkin değerlendirme ve çalışmalar devam etmektedir.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Çok uzun sürdü Sayın Bakan ama çok uzun sürdü.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Devamla) – Evet, haklısınız, inşallah kısalır.

Ama sizin de sorularınız çok fazla Ömer Bey.

Sayın Ömer Fethi Gürer’in (6/654) esas numaralı sözlü sorusuna cevabımız: Emeklilik sistemlerinde finansal sürdürülebilirliğin temel sigortacılık ilkeleri içinde devam edebilmesinde yaş en önemli parametrelerden biridir. Dolayısıyla yaşla ilgili düzenleme kurumun aktüeryal dengesini olumsuz etkileyecek ve Hazine transferlerinin artmasına sebep olacaktır.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Hiç umut yok mu emeklilikte yaşa takılanlar için Sayın Bakan?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Devamla) – Bizim ölçeğimizde yok ama tabii Parlamento bir düzenleme yaparsa bir şey diyemiyorum ama bizim böyle bir çalışmamız yok ve bu anlamda bir çalışma yapılmasının da açıkçası aktüeryal dengeler açısından çok doğru olduğu kanaatinde değilim.

Yine, Sayın Gürer’in (6/655) esas numaralı sözlü sorusuna cevabımız: 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu ve diğer mevzuattaki hükümler uyarınca personel çalıştırılmasına dayalı hizmet alım sözleşmeleri kapsamında yükleniciler tarafından çalıştırılan personele yönelik çalışmalar devam etmektedir.

Yine, Sayın Gürer’in (6/681) esas numaralı sözlü sorusuna cevabımız: Ülkemizde iş sağlığı ve güvenliği 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’yla uluslararası mevzuatla uyumlu hâle getirilmiştir. Kanunun uygulanmasına yönelik ikincil mevzuat çalışmaları tamamlanmış olup değişen ve gelişen koşullara göre iyileştirme çalışmaları sürdürülmektedir. İş sağlığı ve güvenliği alanında eğitim ve bilinçlendirme faaliyetleri ile işletmeler düzeyinde uygulama çalışmaları devam etmektedir. Bakanlığımız tarafından çalışma hayatındaki sorunların değerlendirilmesi ve önceliklendirilmesi sonucu belirlenen alanlarda veya sektörlerde yahut özel bir risk grubu hedeflenerek belirlenen iş yerlerinde çalışma hayatıyla ilgili mevzuat hükümlerinin tamamının veya bir kısmının uygulanmasının denetlenmesi amacıyla programlı teftişler gerçekleştirilmektedir. Bununla birlikte ihbar ve şikâyetlere ilişkin program dışı teftişler de yapılmaktadır. Bu kapsamda, 2010-2016 yılları arasında programlı ve program dışı olmak üzere 90.763 iş yerinde teftiş gerçekleştirilmiş, 6.831 iş yerinde işin durdurulmasına karar verilmiş ve 22.092 iş yeri için de idari para cezası uygulanmıştır.

Sayın Erol Dora’nın (6/686) esas numaralı sözlü sorusuna cevabımız: 4632 sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu’nda 10/8/2016 tarih ve 6740 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikle Türk vatandaşı veya 5901 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu’nun 28’inci maddesi kapsamında olup 45 yaşını doldurmamış olanlardan, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 4’üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) ve (c) bentlerine göre çalışmaya başlayanlar ile 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun geçici 20’nci maddesi kapsamında kurulmuş olan sandıkların iştirakçisi olarak çalışmaya başlayanlar, işverenin 4632 sayılı Kanun’un hükümlerine göre düzenlediği bir emeklilik sözleşmesiyle emeklilik planına dâhil edilmektedirler. Buna göre, bireysel emeklilik sistemine çalışanların katılımı otomatik olarak gerçekleşmekle birlikte BES’te kalma zorunluluğu bulunmamaktadır. BES’e otomatik katılımla bireylerin harcamadan ziyade tasarrufa yönlendirileceği, uzun vadede tasarruf miktarlarının artarak borç yükümlülüklerinin azalacağı ve belli kriterler çerçevesinde verilen devlet katkısıyla kişilerin kendi tasarruflarının üzerinde bir kaynak oluşturacağı değerlendirilmektedir.

Yine, Sayın Gürer’in (6/700) esas numaralı sözlü sorusuna cevabımız: Bakanlığımız tarafından, iş yerlerinde, iş kazası veya meslek hastalığına sebep olabilecek mevzuata aykırı hususlar ile işverenin önlem alma, alınan önlemlere uyulup uyulmadığını denetleme, çalışanları mesleki riskler ile yasal hak ve sorumlulukları konusunda bilgilendirme ve gerekli iş sağlığı ve güvenliği eğitimini verme yükümlülüklerini yerine getirip getirmediği konuları sürekli ve düzenli olarak denetlenmektedir.

Yine, Sayın Gürer’in (6/701) esas numaralı sözlü sorusuna cevabımız: İşçi ve işveren sendikaları ve konfederasyonları ile kamu kurum ve kuruluşları tarafından işçilerin eğitim ve sosyal hizmetlerine yönelik hazırlanan projeler Bakanlığımızca değerlendirilmektedir. Değerlendirme sonucunda kabul edilen projeler uygulanmakta ve izlenmektedir.

Yine, Sayın Gürer’in (6/723) esas numaralı sözlü sorusuna cevabımız: Kamu kurumlarında istihdam edilen personelin statülerine ilişkin durum kamu personel reformu çalışmalarında değerlendirilecektir.

Yine, Sayın Gürer’in (6/746) esas numaralı sözlü sorusuna cevabımız: Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre gençlerde 15-24 yaş aralığında 2017 yılı Ocak ayında yüzde 24,5 olan işsizlik oranı Şubat ayında yüzde 23,3’e düşmüştür. Genç istihdamının artırılması, işsizliğin azaltılmasına yönelik olarak istihdam paketleriyle genç istihdamını teşvik edici düzenlemeler getirilmiş, birçok ulusal ve uluslararası projeler hayata geçirilmiştir.

Diğer yandan, işsizlerin mesleki niteliklerinin geliştirilmesine, iş deneyimlerini artırmalarına ve kendi işlerini kurmalarına yardımcı olmak üzere aktif iş gücü hizmetleri kapsamında mesleki eğitim kursları, işbaşı eğitim programları, girişimcilik eğitim programları uygulanmaktadır.

Ayrıca, iş ve meslek danışmanlarıyla meslek seçimi aşamasında bulunan, iş bulmada, seçmede güçlükleri olan, mesleki uyum problemleri bulunan, mesleki becerilerini geliştirmek ve mesleğini, işini değiştirmek isteyen kişilere ve iş gücü arayan işverenlere yönelik iş ve meslek danışmanlığı hizmetleri sunulmaktadır. Bu kapsamda, kurumumuz, öğrencilere yüz yüze danışmanlık hizmeti verebilmek amacıyla üniversitelerde İŞKUR irtibat noktaları hizmetlerini hayata geçirmiştir. Bununla birlikte, yerel düzeyde faaliyet gösteren kurum ve kuruluşlar ile çalışma hayatına yeni atılacak olan eğitimli, nitelikli gençleri buluşturarak gençlerin sektörler ve firmalar hakkında bilgi sahibi olmasına ve iş bulmasına aracılık etmek, düzenlenecek etkinlikler vasıtasıyla öğrencilerin kariyer planlamalarına yardımcı olmak, aynı zamanda kurum ve kuruluşların nitelikli iş gücüne erişimini kolaylaştırmak amacıyla Türkiye genelinde istihdam fuarları, kariyer günleri düzenlenmektedir.

Yine, Sayın Gürer’in (6/747) esas numaralı sözlü sorusuna cevabımız: Ülkemizde 1 milyon 768 bin 262 iş yeri faaliyet göstermektedir. Bu iş yerlerinden 1 milyon 20 bin 179 iş yeri az tehlikeli, 390.413 iş yeri tehlikeli, 357.670 iş yeri ise çok tehlikeli sınıfta yer almaktadır. İş sağlığı ve güvenliği teftişleri, çalışma hayatının riskleri ve öncelikleri dikkate alınmak suretiyle programlı ve program dışı teftişler olarak yürütülmektedir. 2016 yılında 788 iş müfettişiyle toplam 24.284 iş yerinde teftişler gerçekleştirilmiştir. 2016 yılı teftiş faaliyetleri dikkate alındığında, müfettiş başına düşen teftiş sayısı 30,82; müfettiş başına düşen aktif iş yeri sayısı ise 2.244’tür. Bu teftişlerden 14.287 tanesi iş sağlığı ve güvenliği yönünden gerçekleştirilmiştir.

Yine, Sayın Gürer’in (6/756) esas numaralı sözlü sorusuna cevabımız: 7/11/2013 tarihinden itibaren uygulamaya konulan e-üyelik hizmeti e-devlet kapısı üzerinden yürütülen yeni hizmetler arasına girmiştir. Vatandaşların kamu hizmetlerine erişimi için güvenli bir yol olarak uygulanan bu sistemle işçi ve işveren sendikalarına üyelik işlemlerinde noter şartı kaldırılmıştır.

7 Kasım 2013 tarihinden itibaren yerine basit, kolay ve ekonomik bir yöntem olan e-devlet kapısı üzerinden üyelik işlemleri gerçekleştirilmeye başlanmıştır. 2013 yılı Ocak ayından itibaren yüzde 9,21 olan sendikalaşma oranı 2017 yılı Ocak ayında yüzde 12,18 olarak gerçekleşmiştir.

Sendika özgürlüğü anayasal bir haktır ve kanunlarımızda da güvence altına alınmıştır. Bakanlığımız tarafından örgütlenme özgürlüğü, toplu pazarlık ve her düzeyde sosyal diyalog konusunda kurumların ve kamuoyunun bilgilendirilmesi amacıyla ILO’yla birlikte çalışma hayatında sosyal diyaloğun geliştirilmesi projesi yürütülmektedir. Proje kapsamında ulusal ve uluslararası çalışma standartları ve uygulamaları ile sosyal diyalog mekanizmaları eğitimleri verilecektir.

ILO sözleşmeleri ve AB müktesebatı temelinde çalışma ve araştırmalar yürütülecek, örgütlenme özgürlüğü, toplu sözleşme yapma ve işçi temsilciliği konularında çalışma grupları oluşturulacaktır. Her düzeyde örgütlenme özgürlüğü, toplu pazarlık ve sosyal diyalog ana temaları üzerinde konferanslar düzenlenmektedir. Kuruluşların ve genel halkın örgütlenme özgürlüğü, toplu pazarlık ve her düzeyde sosyal diyalog hakkında farkındalığı artıracak basılı ve dijital medya araçları üretilmektedir. Sendikal haklar konusunda eğitim kurumlarına yönelik bilinçlendirme faaliyetleri de yapılacaktır.

Sayın Gürer’in (6/757) esas numaralı sözlü sorusuna cevabımız: 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu ve diğer mevzuattaki hükümler uyarınca personel çalıştırılmasına dayalı hizmet alım sözleşmeleri kapsamında yükleniciler tarafından çalıştırılan personele yönelik çalışmalar devam etmektedir.

Sayın Gürer’in (6/758) esas numaralı sözlü sorusuna cevabımız: Bakanlığımız, yıl içinde yürüteceği teftiş faaliyetlerini programlı ve program dışı olarak planlamaktadır. Programlı teftişlerde çocuk ve genç işçiler öncelikli risk grubu olarak belirlenmektedir. Ayrıca çocuk işçilere ilişkin şikâyet veya ihbarlar, program dışı teftiş kapsamında öncelikli olarak değerlendirilmekte, teftiş kapsamına alınmaktadır. 2016 yılı içerisinde Bakanlığımız iş müfettişlerince 9.650 programlı, 14.634 program dışı olmak üzere toplam 24.284 teftiş yapılmış olup programlı teftişlerde çocuk işçiliği, öncelikli risk olarak belirlenmiştir. Gerçekleştirilen tüm teftişlerde 4857 sayılı İş Kanunu’nun “Çalıştırma yaşı ve çocukları çalıştırma yasağı” başlıklı 71’inci maddesi ile Çocuk ve Genç İşçilerin Çalıştırılma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik hükümlerini ihlal eden 95 iş yeri hakkında idari para cezası uygulanmıştır.

Sayın Gürer’in (6/759) esas numaralı sözlü sorusuna cevabımız: Bakanlığımız, çocuk işçiliğine karşı aktif mücadele vermekte olup bu hususta çalışma yapan kamu kurum ve kuruluşları, işçi-işveren kuruluşları ile sivil toplum örgütleri arasında koordinasyon ve iş birliğini sağlamaktadır. Bu kapsamda, Bakanlığımız tarafından, çocukların çalışma yaşamına girmesinde temel nedenleri oluşturan yoksulluğun ortadan kaldırılması, eğitimin kalitesinin ve ulaşılabilirliğinin artırılması, toplumsal bilinç ve duyarlılığın geliştirilmesi gibi geniş kapsamlı tedbirlere başta en kötü biçimleri olmak üzere çocuk işçiliğinin önlenmesi temel hedefleriyle ilgili kamu kurum ve kuruluşları, sosyal taraflar ve sivil toplum kuruluşlarının katkılarıyla, Çocuk İşçiliği ile Mücadele Ulusal Programı hazırlanmıştır. Bu Ulusal Program’la birlikte, hukuki düzenlemeler ve mevzuat uygulaması ve güncellemesine yönelik önlemler, mevcut kurumsal yapıların güçlendirilmesi ve yeni kurumsal yapıların oluşturulmasına yönelik önlemler, farkındalık artırıcı önlemler, sosyal tarafların ve toplumun katılımının sağlanmasına yönelik önlemler, eğitim ve iyileştirmeye yönelik önlemler, yoksulluğu giderici önlemler ve sosyal koruma ve sosyal güvenlik ağının geliştirilmesine yönelik önlemler başlıkları altında, çocuk işçiliğiyle mücadele programlarımız şekillendirilmektedir.

Son olarak, yine Sayın Gürel’in (6/774) esas numaralı sorusuna cevabımız: 2017 yılı Mart ayı itibarıyla iktisadi faaliyet kolları sınıflandırmasına göre, imalat sanayisinde çalışan sigortalı sayısı 3 milyon 632 bin 531’dir. Sırasıyla, ilk 5 faaliyet kolu eğitim, perakende-ticaret, motorlu taşıt onarımları hariç, bina inşaatı, bina ve çevre düzenleme faaliyetleri ve toptan ticaret, yine motorlu taşıt onarımları hariç, faaliyetlerdir diyorum.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

BAŞKAN – Sayın Danış Beştaş, size söz vereceğim.

Sayın Gürer, sisteme girmişsiniz, bir şey mi söyleyeceksiniz?

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Verdiği yanıtlardan tatmin olmadığım için birkaç şey söylemek istiyorum sadece.

BAŞKAN – Buyurun.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Sayın Bakana teşekkür ediyoruz ancak taşeron işçiler, mevsimlik işçiler, geçici işçilerle ilgili aylardır konuşulan hiçbir konunun hâlâ gerçekleşmediği ortada. Bunun yanında, 28 şeker fabrikasında malzemeli yemek hizmet alımı başlatılarak 700’e yakın işçi de sokağa atılmak üzere. Yani, bir yerde sorun çözülmediği gibi, kadro verilmediği durumda, bir de işçiler dışarı atılmakta.

Keza mevsimlik ve geçici çalışan işçilerden işsizlik ödeneği kesiliyor ama bunlar işten ayrıldıkları dönemde İşsizlik Fonu’ndan yararlanamıyorlar, böyle de bir garabet var.

Bunun yanında, sendikalarla ilgili sendikalaşmanın önünde engeller artırılmış durumda. Ayrıca, ILO standartlarında haklarını ve mücadelesini veren işçilerin grev hakkı engelleniyor. Dün Lüleburgaz’da KRİSTAL-İŞ Sendikasına üye işçilerin Şişecam’da yanlarındaydım, altmış gün…

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gürer.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Ama o bir saat konuştu, ben bir dakika konuşamadım.

BAŞKAN – Açıklamanın süresi bir dakika, teşekkür ederim.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Cümleyi bitireyim, cümlem bitsin.

MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın) – Ben de bir soru sorabilir miyim?

BAŞKAN – Sadece soru soranlara söz verebiliyoruz Sayın Yalçınkaya.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Sayın Başkan, cümlemi bitireyim.

BAŞKAN – Sayın Bakan, bir açıklama yapacak mısınız?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) – Evet Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Bursa) – Teşekkür ederim.

Sayın Gürer, tabii, gerek hizmet alımıyla, “taşeron” dediğimiz gruplarla ilgili çalışmalarımızı henüz tamamlamadık. Daha doğrusu, referandum sonucunda, halk oylaması sonucunda başlayacağımız çalışmalara henüz daha başlamadık. İnşallah, önümüzdeki günlerde bu yönde çalışmalar başlar ve…

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Ama bir yıl geçti Sayın Bakan, üç ay demiştiniz.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Bursa) – “Referandumdan sonra.” dedik.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Bakın, siz, burada -ramazan günü söylüyorum- üç ay dediniz bir yıl geçti.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Bursa) – Referandum ortamında bu tür konuların gündeme gelmesini doğru bulmuyoruz ve referandumdan sonra gündemimize alır -Hükûmet olarak bu konuda Sayın Başkanımızın da açıklamaları kamuoyunda var- önümüzdeki günlerde inşallah çalışmaları başlatırız.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Grev ertelemeyle ilgili düşüncenizi de alalım yani.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Soru önergeleri cevaplandırılmıştır.

Sayın Beştaş…

MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın) – Bir dakika… Ben soru sorabilir miyim Sayın Bakan?

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, soru önergeleri cevaplandırıldı Sayın Bakan tarafından, teşekkür ederiz kendisine.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Soru kadar da cevap alabilmemiz lazım Sayın Başkan, adalet yok.

BAŞKAN – Sayın Danış Beştaş, buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

25.- Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sayın Başkan, Cumhuriyet Halk Partisinin önergesi üzerine yaptığım konuşmada, sanırım, konuşmamın son bölümünde bir bölüm yanlış anlaşılmaya mahal vermiş. Şunu ifade edeyim: Bir kere bu bir alıntı ve Meclis ortamında yapılan bir konuşma değil yani burada hedef kitle milletvekili arkadaşlar değil. Eş Genel Başkanımızın Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde yapmış olduğu bir konuşma, buradaki hiç kimse kastedilmemiştir, hiçbir milletvekili. Bunu düzeltme ihtiyacı duydum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Ben de teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan 358 sıra sayılı Kanun Tasarısı ve Dış İşleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türkiye Cumhuriyeti Çevre ve Orman Bakanlığı ile Irak Cumhuriyeti Ulaştırma Bakanlığı Arasında Meteoroloji ve Meteorolojik Araştırmalar Alanlarında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/606) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 358)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan 362 sıra sayılı Kanun Tasarısı ve Dış İşleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.

2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Romanya Hükümeti Arasında Meteoroloji ve Hidroloji Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/696) ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (S. Sayısı: 362)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Bundan sonra da komisyonların bulunmayacağı anlaşıldığından, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 31 Mayıs 2017 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

İyi akşamlar, hayırlı iftarlar diliyorum.

Kapanma Saati: 19.39



(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

(x) Sözlü soru önergeleri Genel Kurulda okunmamış olup tutanağa eklidir.