TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                           TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                          94’üncü Birleşim

                                                                                  18 Mayıs 2017 Perşembe

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                          İÇİNDEKİLER

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nın 98’inci yılını kutladığına, 18 Mayıs Profesör Doktor Türkan Saylan’ın vefatının 8’inci yıl dönümüne ilişkin konuşması

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Başkanlık Divanı olarak İstanbul Kınalıada’da yaşanan tecavüz olayın kınadıklarına ilişkin konuşması

 

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, Amasra’da işine son verilen maden işçilerinin durumuna ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Siirt Milletvekili Kadri Yıldırım’ın, Kudüs Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’na ilişkin gündem dışı konuşması

 

V.- AÇIKLAMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Ankara Adliyesinde haksız ve hukuksuz bir şekilde tutuklanan avukatları savunmak için tutulan adalet nöbeti sırasında yaşanan olaylara ve polislerin avukatlar için kullandıkları ifadelere ilişkin açıklaması

2.- Uşak Milletvekili Özkan Yalım’ın, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nın 98’inci yılını kutladığına ve Ayaş-Polatlı yolunun bozuk durumda olan ilk 15 kilometresinin bir an önce düzeltilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

3.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın, gençliğin milletler için bulunmaz bir nimet, önemli bir güç ve yararlanılması gereken muazzam bir kuvvet olduğuna ilişkin açıklaması

4.- Kocaeli Milletvekili Fatma Kaplan Hürriyet’in, Rehberlik ve Psikolojik Danışma Hizmetleri Yönetmeliği’nde yapılmak istenen değişiklikle rehber öğretmenlere nöbet tutma ve ders görevi gibi başka işlerin yüklenmek istenmesine ilişkin açıklaması

5.- Adana Milletvekili İbrahim Özdiş’in, 2015 yılında Türkiye genelindeki 26 polis meslek yüksek okulundan mezun olan polislerin hâlen işsiz güçsüz olduklarına ilişkin açıklaması

6.- Sivas Milletvekili Ali Akyıldız’ın, yaptığı öneriyi dikkate alarak Sivas’ı Sanayi Siteleri Teşvik Paketi’ne dâhil eden Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Faruk Özlü’ye Sivas halkı adına teşekkür ettiğine ilişkin açıklaması

7.- Hatay Milletvekili Serkan Topal’ın, etüt merkezleri sorununa ilişkin açıklaması

8.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, iş cinayetlerinin önlenmesi için çalışmalar yapılması ve mesleki yeterlilik belgesi alınmasının yaygınlaştırılması gerektiğine ilişkin açıklaması

9.- Samsun Milletvekili Hayati Tekin’in, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nın 98’inci yılını kutladığına ve Beşiktaş Belediyesi tarafından düzenlenen 19 Mayıs etkinliklerinin İstanbul Valiliği tarafından güvenlik bahanesiyle kasten engellenme girişimini kınadığına ilişkin açıklaması

10.- İstanbul Milletvekili Tülay Kaynarca’nın, Genel Kurulda görüşülmekte olan kanun teklifiyle İstanbul’un Çatalca ve Silivri ilçelerinin yüz otuz yıllık tapu mülkiyet mağduriyetinin giderileceğine ilişkin açıklaması

11.- Diyarbakır Milletvekili Sibel Yiğitalp’in, Hükûmetin baskı ve uygulamalarıyla Sur’un sosyolojik ve demografik yapısının değiştirilmek istendiğine ilişkin açıklaması

12.- Antalya Milletvekili Mustafa Akaydın’ın, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nın 98’inci yılını kutladığına ve 15 Temmuzun irtica odaklarını devlete yerleştirenlerin ayıplı günü olduğuna ilişkin açıklaması

13.- Trabzon Milletvekili Haluk Pekşen’in, Trabzon’un Düzköy ilçesinin Doğankaya köyünde yoğun bir şekilde kanser vakalarına rastlandığına ve Sağlık Bakanlığının bu konuya bir an önce el atmasını talep ettiğine ilişkin açıklaması

14.- Çanakkale Milletvekili Bülent Öz’ün, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nın 98’inci yılını kutladığına ilişkin açıklaması

15.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, bir milletvekilinin 4 HDP milletvekilinin yargılandığı mahkemenin ağır ceza reisini ziyaret etmesine, ülkede yargının siyasallaşmasına ve bir siyasi partiye dönük soykırım operasyonlarının iktidar eliyle yürütüldüğüne ilişkin açıklaması

16.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nın 98’inci yılını kutladığına, Kırım Tatar Türklerinin sürgününün 73’üncü yıl dönümüne, Suriye’de ülkemizin bekasını yakinen ilgilendiren önemli gelişmeler yaşandığına ve ülkenin güvenliğine, milletin birlik ve beraberliğinin devamına odaklanılması gerektiğine ilişkin açıklaması

17.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine, 19 Mayısın tam bağımsızlığımızın ilham kaynağı olduğuna, Türkiye’nin bazı noktalarında 19 Mayıs coşkusunu yaşayamıyor olmanın bu Parlamentonun en büyük ayıbı olduğuna ve İstanbul Valiliğinin Beşiktaş’taki kutlamaları yasaklamasına ilişkin açıklaması

18.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nın 98’inci yılını kutladığına ve Kırım Tatar Türklerinin sürgününün 73’üncü yıl dönümüne ilişkin açıklaması

19.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

20.- Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

21.- Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın yerinden sarf ettiği bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

22.- İstanbul Milletvekili Garo Paylan’ın, İstanbul Kınalıada’da yaşları 13 ile 15 arasında olan 3 kız çocuğuna bir buçuk yıldır tehdit ve şantajla tecavüz edildiği haberleriyle ilgili Hükûmetten bilgi rica ettiğine ilişkin açıklaması

23.- Trabzon Milletvekili Haluk Pekşen’in, asılsız haberlerle Türkiye Barolar Birliğinin kurumsal kimliğinin hedef alındığına ve basın-yayın organlarını doğru ve ilkeli haberciliğe davet ettiğine ilişkin açıklaması

24.- Aydın Milletvekili Deniz Depboylu’nun, gençlerin sorunlarının çözümü için Milliyetçi Hareket Partisi olarak üstlerine düşen her görevi yerine getirmeyi millî sorumlulukları olarak gördüklerine ve CHP’nin grup önerisine olumlu oy vereceklerine ilişkin açıklaması

 

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın yaptığı açıklaması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

2.- Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Düzce Milletvekili Ayşe Keşir’in HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında HDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

 

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Ankara Milletvekili Mustafa Mit ve 20 milletvekilinin, 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu’nun uygulamalarında görülen eksiklik veya aksaklıkların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/529)

2.- Şırnak Milletvekili Ferhat Encu ve 20 milletvekilinin, bölgeler arası dengesizliğin sebeplerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/530)

3.- Diyarbakır Milletvekili Sibel Yiğitalp ve 22 milletvekilinin, hâlâ devam eden sokağa çıkma yasakları dolayısıyla sağlık ve eğitim kurumlarının askerî karargâha dönüştürüldüğüne dair iddianın araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/531)

 

VIII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş ve arkadaşları tarafından, kadına yönelik şiddet olaylarının Adana ilinde ciddi bir artış göstermesi ve bu mikro örnekten hareketle şiddet olaylarının araştırılması amacıyla 10/5/2017 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 18 Mayıs 2017 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- CHP Grubunun, Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer ve arkadaşları tarafından, gençlerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 18/10/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 18 Mayıs 2017 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

IX.- SEÇİMLER

A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim

1.- Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim

 

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1703) ve İstanbul Milletvekili Tülay Kaynarca ve 13 Milletvekilinin Hazineye Ait Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi ve Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1622) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 475)

2.- Türkiye Cumhuriyeti Çevre ve Orman Bakanlığı ile Irak Cumhuriyeti Ulaştırma Bakanlığı Arasında Meteoroloji ve Meteorolojik Araştırmalar Alanlarında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/606) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 358)

3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Romanya Hükümeti Arasında Meteoroloji ve Hidroloji Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/696) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 362)

4.- Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı ile Irak Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/403) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 364)

5.- Tütün Ürünlerinin Yasadışı Ticaretini Önlemeye Yönelik Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/575) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 365)

 

XI.- OYLAMALAR

1.- (S. Sayısı: 475) Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda ve Bir Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tekliflerinin oylaması

2.- (S. Sayısı: 364) Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı ile Irak Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

 

 

 

 

 

XII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, İsviçre ile imzalanan anlaşmalara ve karşılıklı ithalat-ihracat miktarına,

Fransa ile imzalanan anlaşmalara ve karşılıklı ithalat-ihracat miktarına,

Almanya ile imzalanan anlaşmalara ve karşılıklı ithalat-ihracat miktarına,

Hollanda ile imzalanan anlaşmalara ve karşılıklı ithalat-ihracat miktarına,

Danimarka ile imzalanan anlaşmalara ve karşılıklı ithalat-ihracat miktarına,

İlişkin Başbakandan soruları ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci’nin cevabı (7/12447), (7/12448), (7/12449), (7/12450), (7/12451)

2.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, döviz kurundaki artışın önlenmesine yönelik tedbirlere ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/12754)

3.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2003-2017 yılları arasında görev yapan bakanlık müşavirlerine,

2003-2017 yılları arasında Bakanlıkta çalışan basın müşavirlerine,

               İlişkin soruları ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci’nin cevabı (7/12863), (7/12864)

4.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2003-2017 yılları arasında Bakanlıkta çalışan özel kalem müdürlerine ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci’nin cevabı (7/12865)

18 Mayıs 2017 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ

KÂTİP ÜYELER: Ömer SERDAR (Elâzığ), Mehmet Necmettin AHRAZOĞLU (Hatay)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 94’üncü Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

III.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nın 98’inci yılını kutladığına, 18 Mayıs Profesör Doktor Türkan Saylan’ın vefatının 8’inci yıl dönümüne ilişkin konuşması

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bildiğiniz gibi yarın 19 Mayıs. 19 Mayıs, dağılan bir imparatorluğun ardından toprakları işgal edilerek geleceği yok edilmek istenen bir milletin yoktan var olduğu, kurtuluş mücadelesinin başladığı gündür. 16 Mayıs 1919 tarihinde, Mustafa Kemal Atatürk ve kendisiyle birlikte Bandırma Vapuru’na binen, bağımsızlık için ölümü göze almış 48 yurtsever insan “Ya istiklal ya ölüm!” diyerek Kurtuluş Savaşı’nın ve tam bağımsız laik Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerini atmıştır.

Doksan sekiz yıl önce bağımsızlık meşalesinin fitilini ateşleyen ve sonrasında Kurtuluş Savaşı’ndan zaferle çıkarak cumhuriyeti kuran bu ruhun sahip olduğumuz tüm özgürlüklerin güvencesi olduğunu biliyoruz. Ben inanıyorum ki demokratik laik Türkiye Cumhuriyeti’nin gençleri de bunu çok iyi bilmektedirler. Bu nedenle, Mustafa Kemal Atatürk, Samsun’a ayak bastığı gün olan 19 Mayısı Türk gençliğine armağan ederken “En büyük eserim.” dediği Türkiye Cumhuriyeti’ni de yine gençlere emanet etmiştir.

Bu duygu ve düşüncelerle 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’mızın 98’inci yılını kutluyor, başta Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları olmak üzere kurtuluş mücadelesinin tüm kahramanlarını ve şehitlerimizi saygı, şükran ve rahmetle anıyorum. (Alkışlar)

Değerli milletvekilleri, bugün 18 Mayıs 2009’da aramızdan ayrılan, kendisini bilime, insanlığa, Türk kadınının aydınlanmasına ve kız çocuklarına adamış olan Profesör Doktor Türkan Saylan’ın vefatının 8’inci yıl dönümü. Türkan Saylan, eğitim imkânı sağlayarak on binlerce çocuğun yolunu aydınlatmış çok değerli bir cumhuriyet kadınıydı. Benim de kendisiyle bürokrasi yıllarımda beraberliğim, tanışıklığım olmuştu, gerçekten çok değerli bir insandı. Bu vesileyle ölüm yıl dönümünde kendisini rahmetle ve şükranla anıyorum.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Amasra’da işine son verilen maden işçileri hakkında söz isteyen Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’ya aittir.

Buyurunuz Sayın Yalçınkaya. (CHP sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, Amasra’da işine son verilen maden işçilerinin durumuna ilişkin gündem dışı konuşması

MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bartın Amasra’da işten atılan maden işçileriyle ilgili gündem dışı söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, yarın 19 Mayıs; 19 Mayıs, bağımsızlık meşalesinin yakılarak kurtuluş mücadelemizin başladığı destanın adıdır. Bu destanı tarihimizin altın sayfalarına yazan başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları olmak üzere tüm kahraman şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyor, Gençlik ve Spor Bayramı’nızı kutluyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, seçim bölgem Amasra’da madencilik sektöründe faaliyet gösteren Hema şirketi, yer altında çalışan ve çalışma süreleri üç ile dokuz yıl arasında değişen ve GENEL MADEN-İŞ Sendikası üyesi 28 maden işçisinin işine, iş gücü fazlalığını gerekçe göstererek geçen hafta sonu itibarıyla son verdi.

Bu şirket, 2005 yılında devlete ait Amasra B sahasını redevans karşılığında kömür çıkarmak için aldı. O günden bugüne kadar da devlete taahhüt ettiği kömürü çıkarmak yerine, termik santral kurma peşinde koşturdu. Üç bin yıllık tarihî ve doğal güzellikleriyle yeryüzü cenneti olan bu bölgede yaşayan vatandaşların termik santrale yönelik tepkisini azaltmak için de 11 bin kişiye iş vereceği, istihdam yaratacağı yalanını söyledi. Ancak, aradan geçen on iki yılda bir kürek kömür çıkarmak şöyle dursun, sürekli oyalama taktikleriyle başka amaçların peşinde oldu.

Bu süre içerisinde taahhütlerinin hiçbirini yerine getirmedi, devleti milyarlarca lira zarara uğrattı. Ne zaman ki kurmak istedikleri termik santral için ÇED olumlu kararını aldı, asıl niyeti işte o gün ortaya çıktı. Hemen işçi kıyımına başladı. Bir senede yaklaşık 100’e yakın işçiyi işten çıkardı. İşten çıkarılanların son mağduru ise 28 sendikalı işçi oldu. Bünyesinde yıllardır çalışan, verilen işleri harfiyen yapan ve işinin ehli olmuş bu işçileri “Size verecek işim yok, iş gücü fazlasısınız.” diyerek işten attı.

Değerli arkadaşlar, işten çıkardığı 28 işçiye “Size yaptırabileceğim iş yok.” diyen bu şirket ne yaptı, biliyor musunuz? En son, 50 Çinli işçiyi işe aldı. Bizim vatandaşımıza “Sana verilecek işim yok, iş gücü fazlam var.” diyen anlayış, ne hikmetse Çinli işçiye iş yaratabiliyor, onları çalıştırabiliyor.

Bu firma, Sayın Cumhurbaşkanının istihdam seferberliğini başlattığı “İşsizliği gümbür gümbür aşağı çekmeliyiz.” dediği bir dönemde, gümbür gümbür Türk işçisini işten çıkarıyor, Çinli işçileri işbaşı yaptırıyor.

Hâlen bu şirket bünyesinde 300 kadar Çinli işçi çalışıyor. Her geçen gün Çinli işçi sayısı artmaya devam ediyor. Yani bölgeye “Yerli kömür çıkaracağım.” diye gelen bu firma yerli kömürü yerli işçiyle değil, Çinli işçiyle çıkartmanın hazırlığını yapıyor. Bu şirketin her sorununu çözmek için canla başla çalışan, şirketin bir dediğini iki etmeyen, her talebini olumlu sonuçlandıran siyasi iktidar Türk işçisinin mağduriyetine sessiz kalıyor, bunu anlamak mümkün değil. İstihdam seferberliği döneminde vatandaşlarımızı işten çıkaran bu şirketin yaptıklarına daha ne kadar göz yumulacak, daha ne kadar sessiz kalınacak, daha ne kadar görmezden gelinecek. İktidarın devlete, bölge halkına, işçilerine doğruları söylemeyen, çalışanlarını mağdur eden bu şirketin sorumsuzluklarına artık dur demesi lazım.

Ramazan öncesinde işsiz kalan ve bayramda çocuklarına bayramlık dahi alamayacak olan bu arkadaşlarımız dün Meclisteydiler, adalet aradılar. Sadece ailesini geçindirmek ve onlara bir lokma ekmek götürebilmek için yerin yüzlerce metre altında canları pahasına çalışan, devletine ve milletine bağlı bu işçilerin feryadı artık duyulsun, mağduriyetlerine son verilsin. Emeğiyle, alın teriyle geçinen bu insanlara lütfen hep beraber sahip çıkalım.

Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yalçınkaya.

Gündem dışı ikinci söz, Kudüs Günü münasebetiyle söz isteyen Siirt Milletvekili Kadri Yıldırım’a aittir.

Buyurunuz Sayın Yıldırım. (HDP sıralarından alkışlar)

2.- Siirt Milletvekili Kadri Yıldırım’ın, Kudüs Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

KADRİ YILDIRIM (Siirt) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün Kudüs Günü’dür. İnsanların diri diri yakıldığı ve cenazelerine bile işkence edildiği günümüz İslam coğrafyasında Kudüs fethinden almamız gereken bir hayli insani, İslami ve ahlaki dersler vardır. İslam tarihinde Kudüs 2 kez fethedilmiştir. Birinci fetih Hazreti Ömer zamanında, 636 yılında gerçekleşmiş ve bugün bu fethin 1381’inci yıl dönümüdür. Bu fetih sıradan bir fetih olmayıp dünyaya hoşgörü, kerem, barış ve güven konusunda benzersiz bir örnek sunmuştur. Örneğin, Kudüs İmparatoru bu şehrin anahtarını bizzat Hazreti Ömer’e vermek isteyince Hazreti Ömer Kudüs’e hareket ediyor ve yolda hizmetçisiyle birlikte sırayla deveye biniyorlar. Kudüs’e vardıklarında deveye biniş sırası hizmetçisindedir ve kendisi devenin yularından tutarak yayan yürüyordu. Kudüs halkı halifenin deve üzerindeki zat olduğunu zannederek ona doğru koşuştuğunda, hizmetçinin koca Ömer’i göstererek “Halife ben değilim, odur.” demesi suretiyle onun halife olduğu ortaya çıkmıştır.

Hazreti Ömer Kudüs’ü fethettikten sonra Kudüs halkına -ki ağırlıklı olarak Hristiyan bir halktı- can güvenliği, mal güvenliği, hayat güvenliği, ibadet güvenliği sonuna kadar tanımıştır. Kendi yurdunu bırakıp gitmek isteyenlerin güven içinde gitmeleri sağlanmış, yurtlarında kalmak isteyenlere de her türlü emniyet, her türlü güven tekrar sağlanmıştır.

İkinci fetih, büyük Kürt komutan ve alimi olan Sultan Selahattin Eyyubi tarafından gerçekleştirilmiştir ve bugün bu fethin de 830’uncu yıl dönümünü idrak ediyoruz. Bu fetih Peygamber Efendimiz’in miraca çıktığı Recep ayının 27’nci gecesine denk gelmekle ayrı bir önem arz etmektedir.

Benim bu fetih bağlamında dikkatinizi çekmek istediğim husus şu: Kudüs’te yaşayan halkların müşterek daveti üzerine Sultan Selahattin Eyyubi’nin oraya gittiğini, oradaki sivil Hristiyan vatandaşlarla hiçbir probleminin olmadığını, sivil Hristiyan vatandaşlara hiçbir sıkıntının yaşatılmadığını, bu gidişin sadece bu ortak davete binaen oradaki mazlumları kurtarmaya yönelik olduğunu ve bu noktada bir iki örnek vermek istediğimi ifade ediyorum. İbnülesir ve Ebu Şâme İslam tarihinin iki büyük âlimidir. Bunların ifadelerine göre, Selahattin Eyyubi Kudüs şehrine girdiğinde kardeşi ona diyor ki: “Esirlerden bin tanesini serbest bırak.” Bin tanesini bırakıyor, ikinci bin tane daha istiyor, onu da bırakıyor, üçüncü istiyor, onu da bırakıyor ve en son Selahattin Eyyubi diyor ki: “…”(x) Yani “Esir olan herkes serbesttir.” Sultan Selahattin’in burada ağlamasına şahitlik ediyoruz. Zira, Hristiyan vatandaşların kadınları, kocalarının, çocuklarının esir alındığını görünce ağlıyorlar ve onların bu ağlamalarına dayanamayan Sultan Selahattin büyük bir sesle, sesli bir şekilde ağlıyor ve esir olan herkesi, o kadınların ağlamaları nedeniyle serbest bırakıyor. Oysa, Kudüs hâkim olan öbür güçlerin elindeyken Müslümanlar orada kılıçtan geçirilmişti ve orada öldürülen Müslümanların cesetlerinden -Arapçada “akam” deniliyor- tepecikler oluşmuştu, Müslümanlar diri diri yakılmıştı ve rakamlara göre…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Mikrofonunuzu açıyoruz, tamamlayınız Sayın Yıldırım.

KADRİ YILDIRIM (Devamla) - …70 bin kurban verilmişti ama büyük Kürt komutanı ve İslam âlimi Selahattin Eyyubi burada böyle bir insanlık dersini vererek farkını da ortaya koymuştu. İnşallah, dünyamız böyle bir hoşgörü, barış ortamına kavuşacaktır.

En derin saygılarımla sizi selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

Gündem dışı üçüncü söz, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı münasebetiyle söz isteyen Samsun Milletvekili Erhan Usta’ya aittir.

Buyurunuz Sayın Usta. (MHP sıralarından alkışlar)

3.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’na ilişkin gündem dışı konuşması

ERHAN USTA (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri ve aziz Türk milleti; Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkışının 98’inci yıl dönümünü gurur ve heyecanla karşılıyoruz. 19 Mayıs 1919, Türk milletinin kendisine biçilmiş kefeni yırtarak tarihi yeniden yazdığı, bağımsızlık ve özgürlük umutlarının inanca dönüştüğü tarihin adıdır. 19 Mayıs, milletimizin söndürülemeyen istiklal meşalesini yaktığı gündür. 19 Mayıs, millî mücadelenin dalga dalga Anadolu’ya yayıldığı, milletimizin makûs talihini yenerek bağımsızlık ve özgürlük meşalemizin sönmeyeceğinin ilan edildiği, âdeta kendi küllerinden doğduğu bir varoluş destanıdır.

Samsun’da başlayan Millî Mücadele süreci, millet sevgisinin, aklın ve en önemlisi sabrın sınandığı milliyetçiliğin yol haritasıdır. Ülkenin içinde bulunduğu durumun bir yazgı olmadığını düşünen ve milletin bağımsızlığını yine milletin azim ve kararının kurtaracağına inanan Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları Türklüğün kurtuluşu ve vatanın selameti için Samsun’dan başlayarak tüm Anadolu’ya yayılan bir kutlu mücadeleyi başlatmışlardır. Anadolu’ya taşınan bağımsızlık ideali ve mücadele azmi Havza’dan alevlendi, Amasya’dan körüklendi, Erzurum’dan yayıldı ve Sivas’tan tüm vatan sathında yankı buldu. Türk milleti onun liderliğinde hürriyetini zincire vurmak isteyen zalim tutkulara karşı amansız ve acımasız bir savaş verdi. Bu savaş haklı ve meşruydu. “Ya istiklal ya ölüm!” seslenişi, Samsun’dan itibaren beliren derin kavrayış, tavizsiz millî duruş, gözleri kamaştıran inanmışlık ve Türk milletine adanmışlıkla gerçekleşmiştir. Bilinsin ki, doksan sekiz yıl önce Türk milleti etnik topluluklar koleksiyonu olsun diye Samsun’a çıkılmadı. Doksan sekiz yıl önce etnik ve mezhepsel aidiyetler millet bilincinin önüne geçsin diye ilk adım atılmadı. Samsun’a Türk milletinin namusunu, şerefini kurtarmak ve kimseye muhtaç olmadan var olabilmesini sağlamak ve sağlama almak için çıkıldı. İşgalci mihrakların bayrakları altında, sömürge valileri yönetiminde köle olmamak için Samsun’dan Anadolu’ya ulaşıldı. Ne kadar övünsek, ne kadar gururlansak azdır.

Dün olduğu gibi bugün de aziz şehitlerimizin kanlarıyla sulanan vatan topraklarını parçalamaya çalışanlara, Türk milletini bu topraklardan kovmanın hesabını yapanlara karşı aziz milletimiz millî heyecan ve azimle aşılmaz sur, yıkılmaz kale ve bükülmez bilek olacaktır.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak ülkemizin bekası, millî birliği ve kardeşliği için sergilediğimiz sorumlu ve sağduyulu tutumu ve öngördüğümüz uyarıları hiç kimse bir zaaf belirtisi olarak görmemeli, sonu ağır olacak hesap hatasına düşmemelidir. Milliyetçi Hareket Partisi 19 Mayıs şuurunu iliklerinde taşıyan, kurucu ve kurtarıcı bir fikre dayanan, işgal ve ihanete asla prim vermeyen, vermeyecek olan muhteşem bir millet eseridir. Bu eserin kapağında “Ne mutlu Türk’üm diyene.” yazmaktadır. Bu eserin her satırı Türk tarihidir. Bu eserin her sayfası şehit ve gazilerimiz tarafından mühürlenmiştir. Bu itibarla, 19 Mayıstan intikam almak, 29 Ekimin rövanşını aramak için pusuya yatmış köksüz ve iş birlikçiler önce bizi aşmak, bizi yenmek, bizi etkisiz hâle getirmek mecburiyetindedir. Milliyetçi Hareket Partisi, Samsun’a çıkan irade, Sakarya ve Dumlupınar’da çakan şimşektir.

Mustafa Kemal Atatürk tam bağımsızlık ve muasır medeniyetler seviyesini aşmanın yolunun gençliğimizin büyük ülkülerle yetişmesinden geçtiğini görmekteydi. Bunun içindir ki bir yandan bugünün anlam ve öneminin gençlikçe kavranması için bugünü onlara armağan etmiş, diğer yandan da ülkemizin geleceğini her zaman güvendiği ve inandığı Türk gençliğine emanet etmiştir.

19 Mayıs 1919 ruhunun gençliğe kazandırılması millî geleceğimiz açısından hayati derecede önemlidir. Geleceğimiz ancak vatan ve millet sevgisini taşıyan, yüksek ülküleri hedeflemiş bir gençliğin yetişmesiyle güvence altında olabilir. Lider Türkiye’ye ulaşmak için gençlerimizin yüreklerindeki vatan ve millet sevgisi, bağımsızlık ve özgürlük duygusu, çalışma ve başarma azmi milletimizin dünya durdukça var olacağının en büyük ispatıdır. Türk gençliği, dün olduğu gibi bugün de atalarının canları pahasına koruyup kendilerine emanet ettiği vatan topraklarını yine aynı kararlılıkla koruyacak, bağımsızlığından asla ödün vermeyecektir. Türk gençliğinin inanç, bilgi, beceri ve üstün donanımıyla üstesinden gelemeyeceği hiçbir zorluk yoktur.

Bu düşüncelerle, vatanımızın birliği ve bütünlüğü uğruna kurtuluş mücadelesinin başladığı bu çok anlamlı günün yıl dönümünde sevgili gençlerimizin ve aziz milletimizin 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nı kutluyorum. Başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, Millî Mücadele Dönemi’nin tüm kahramanlarına ve aziz şehitlerimize…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERHAN USTA (Devamla) - …Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyor, hepsini minnet ve şükranla yâd ediyorum. Gazi Meclisi ve yüce Türk milletini saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (MHP, AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Usta.

Sayın milletvekilleri, İç Tüzük'ün 59’uncu maddesine göre yapılan gündem dışı konuşmalar sona ermiştir.

Şimdi, elektronik sisteme girerek söz talep eden sayın milletvekillerine sırayla söz vereceğim.

Sayın Tanal…

V.- AÇIKLAMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Ankara Adliyesinde haksız ve hukuksuz bir şekilde tutuklanan avukatları savunmak için tutulan adalet nöbeti sırasında yaşanan olaylara ve polislerin avukatlar için kullandıkları ifadelere ilişkin açıklaması

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Değerli Başkan.

Değerli milletvekilleri, bugün, Ankara Adliyesinde, haksız ve hukuksuz bir şekilde tutuklanan avukatları, savunmayı savunmak için adalet nöbetindeydim. Ankara Adliyesinin ana giriş kapısında nöbet bitmek üzereyken polisler tarafından avukatlara “Dağılın.” ibaresi yerine, “Avukatları süpürün.” ibaresi kullanıldı. Süpürmek, kirli olan bir şeyi çöpe atmaktır, imha etmektir, yok etmek anlamına gelir. Buradan emniyet mensuplarına ve İçişleri Bakanlığına sesleniyorum: Vatandaşlarımıza “Süpürün.” ibaresi yerine, eğer toplantıyı gerçekten dağıtmak istiyorlarsa “Dağılın.” ibaresini, hukuksal bir deyimi kullanmalarını istirham ediyorum.

Değerli arkadaşlar, nöbet bittikten sonra Ankara Adliyesine girmek istedik, saat on ikiyi yirmi geçe Ankara Adliyesinin kapıları, o giriş kapısı kilitlenmişti. Eğer avukata adliye kapısı kilitleniyorsa kim bilir nezarethanelerde, cezaevlerinde vatandaşımıza neler yapılmaktadır?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Adalet devletin temeliyse…

BAŞKAN – Sayın Yalım… Sayın Yalım…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – …savunma da adaletin temelidir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Yalım, başlayınız efendim.

2.- Uşak Milletvekili Özkan Yalım’ın, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nın 98’inci yılını kutladığına ve Ayaş-Polatlı yolunun bozuk durumda olan ilk 15 kilometresinin bir an önce düzeltilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Yarın 19 Mayıs. 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nın 98’inci yılını kutluyorum.

Evet, bu arada Sayın Ulaştırma Bakanımız Ahmet Arslan’a sesleniyorum: Ankara sınırları içerisinde bulunan Ayaş-Polatlı yolunun ilk 15 kilometresi maalesef çok fena, bozuk durumda. Başkent sınırları içerisinde bulunan bu yola bir an önce müdahale edilmesi ve de bu yolun acilen yapılması gerekmektedir. Ulaştırma Bakanımıza… Ankara’mızın yüzü olan, sınırları içerisinde bulunan bu yolun bir an önce tamir edilmesi gerekmektedir. Acil talep ediyorum bunu.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın İmran Kılıç.

3.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın, gençliğin milletler için bulunmaz bir nimet, önemli bir güç ve yararlanılması gereken muazzam bir kuvvet olduğuna ilişkin açıklaması

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

“Genç” kelimesi “hazine” anlamına gelir; gençlik, tüm hareket ve heyecanıyla ömrümüzün en verimli çağı, istikbalimizi teslim edeceğimiz yarınlarımızdır. İnsan gençlik döneminde artı yönde de, eksi yönde de büyük mesafeler alabilir. Bir ülkenin yarınlarından emin olması, yetiştirdiği gençliğin sağlıklı, duyarlı, tutarlı, eğitimli ve donanımlı olmasıyla mümkündür. Gençlik, milletler için bulunmaz bir nimet, önemli bir güç, yararlanılması gereken muazzam bir kuvvettir.

Gençlerimizin millî ve manevi değerlerimizle donanma ve onları koruma sorumlulukları yanında; kişilik, sağlık, ailevi, arkadaş, çevre, okul, istihdam sorunları yanında da tütün ve mamulleri, alkol, uyuşturucular, kumar, şans oyunları, cinsel istismara uğramak gibi -zina, fuhuş, homoseksüellik bunlar içerisindedir- kötü alışkanlıklar ile misyonerlik, satanizm, terörizm ve diğer zararlı akımların tuzağına düşme tehlikesi vardır. Gençliğimiz geleceğimizdir.

BAŞKAN – Sayın Kaplan Hürriyet.

4.- Kocaeli Milletvekili Fatma Kaplan Hürriyet’in, Rehberlik ve Psikolojik Danışma Hizmetleri Yönetmeliği’nde yapılmak istenen değişiklikle rehber öğretmenlere nöbet tutma ve ders görevi gibi başka işlerin yüklenmek istenmesine ilişkin açıklaması

FATMA KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Millî Eğitim Bakanlığının Rehberlik ve Psikolojik Danışma Hizmetleri Yönetmeliği’nde yapmak istediği değişikle rehber öğretmenlere nöbet tutma ve ders görevi gibi başka işler yüklenmek isteniyor. Rehberlik hizmetlerinin özü öğrencilerin iç dünyalarıyla ilgilidir. Çocuklarımızın başlarına gelen birçok istismar olayı rehber öğretmenler aracılığıyla ortaya çıkarılmıştır. Ayrıca, arkadaşlar arasında cinayete varabilecek kavgaların birçoğu ile bağımlılık yaratan madde kullanımı gibi olaylar rehber öğretmenlerinin gayretiyle önlenmektedir. Rehber öğretmenlere bu değişiklikle birlikte yüklenecek her yük onları çocuklardan ve asıl işlerinden daha da fazla uzaklaştıracaktır. Bu, yanlıştır. Onların asıl işi ergenlik, çocuk gelişimi, önleyici tedbir alma, psikolojik danışma gibi pedagojik görevlerdir. Rehber öğretmenler, branş öğretmenleri ya da sınıf öğretmenleri gibi görülmemelidir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Özdiş…

5.- Adana Milletvekili İbrahim Özdiş’in, 2015 yılında Türkiye genelindeki 26 polis meslek yüksek okulundan mezun olan polislerin hâlen işsiz güçsüz olduklarına ilişkin açıklaması

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sorum İçişleri Bakanı Sayın Süleyman Soylu’ya: 2015 yılında Türkiye genelinde bulunan 26 polis meslek yüksekokulundan mezun olup diplomasını alan, son dakika konulan ve saniyeler süren sözlü mülakat nedeniyle elenen, ataması yapılmayan yaklaşık 1.800 polis gencimiz hâlen işsiz güçsüz bekliyor. Sınavı yapan komisyondaki çoğu amir FETÖ’den ihraç edilmiş, davalara bakan hâkimler, savcılar ihraç edilmiş. Bu gençlerin suçu, günahı ne? Neden ellerinde polis diplomalarıyla iki yıldır işsiz kalıyorlar? Devlet olarak bu gençlere neden sahip çıkmıyorsunuz? Sizde hiç vicdan yok mu Sayın Bakan?

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Akyıldız…

6.- Sivas Milletvekili Ali Akyıldız’ın, yaptığı öneriyi dikkate alarak Sivas’ı Sanayi Siteleri Teşvik Paketi’ne dâhil eden Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Faruk Özlü’ye Sivas halkı adına teşekkür ettiğine ilişkin açıklaması

ALİ AKYILDIZ (Sivas) – 16 Mayıs Salı günü, burada, Mecliste yapmış olduğum konuşmada, yeni açıklanan Üretim Reform Paketi’ndeki 8 ilin içinde, maalesef, Sivas’ın yine adının olmadığını belirterek, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Sayın Faruk Özlü’ye, “Üvey evlat muamelesi görmekten bıktık artık.” diyerek Sivas’ın da teşvik paketine dâhil edilmesini önermiştim. Bugün aldığım bilgilere göre Sivas’ın da Üretim Reform Paketi’ne yani Sanayi Siteleri Teşvik Paketi’ne dâhil edildiğini öğrenmiş bulunuyorum. Yaptığım öneriyi dikkate alarak Sivas’ı teşvik paketine alan Sayın Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanına ve katkı veren herkese Sivas halkı adına teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Topal…

7.- Hatay Milletvekili Serkan Topal’ın, etüt merkezleri sorununa ilişkin açıklaması

SERKAN TOPAL (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Hükûmet yetkililerine seslenmek istiyorum. Etüt merkezleri sorununu daha önce dile getirmiştim, sorun çözülünceye kadar hatırlatmaya devam edeceğim.

Ülke genelinde yaklaşık 2.006 etüt merkezinde 40 bin kişi, işçi orada çalışıyor ve kapatılırsa mağdur olacak. Yeni istihdam kapıları açılmadığı gibi, milletin kendi yarattığı istihdam kapıları da maalesef kapatılıyor, kapatılırsa öğretmenler, işçiler, öğrenciler, veliler mağdur olacak. Binlerce öğretmenin evine ekmek götürmesine lütfen engel olmayın. Bu yüzden, 1 Temmuz 2017 tarihinde kapatılmaları öngörülen etüt eğitim merkezleri kararınızı tekrar gözden geçirmeyi düşünüyor musunuz? İnsanlarımızı, öğretmenlerimizi işsiz, aşsız ve düşsüz bırakmakla neyi hedefliyorsunuz? Bir an önce çözüm bekliyoruz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Gürer…

8.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, iş cinayetlerinin önlenmesi için çalışmalar yapılması ve mesleki yeterlilik belgesi alınmasının yaygınlaştırılması gerektiğine ilişkin açıklaması

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – İş cinayetlerinde Avrupa 1’incisi, dünya 3’üncüsüyüz. AKP hükûmetleri döneminde 18 bini aşkın emekçi iş cinayetinde yaşamını yitirdi. Denetim, eğitim ve tarafların iş birliği, işverenin ve Hükûmetin gerekli önlemleri alması ve yasaların tavizsiz uygulanması sorunun çözümünde önemli ve olumlu gelişme sağlayacaktır.

Mesleki yeterlilik belgesi alınması zorunlu 48 meslekte ne yazık ki belge alımı oldukça düşüktür. Ülkemizde tehlikeli ve çok tehlikeli sınıfında özel ve kamuda 513.583 iş yeri bulunmaktadır. Yasaya göre mesleki yeterlilik belgesi alanların sayısı ise 140.923’te kalıyor. Çok tehlikeli ve tehlikeli sınıflarında belge alan kişilerin sayısı bu alanlardaki iş yeri sayısının dörtte 1’i kadar. 500 binden fazla tehlikeli ve çok tehlikeli iş yerinde milyonlarca çalışan varken sadece 140 bin kişinin yeterlilik belgesi alması kaygı vericidir. Bu bağlamda çalışmalar yapılmalı, mesleki yeterlilik belgesinin alınması yaygınlaştırılmalıdır.

BAŞKAN – Sayın Hayati Tekin…

9.- Samsun Milletvekili Hayati Tekin’in, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nın 98’inci yılını kutladığına ve Beşiktaş Belediyesi tarafından düzenlenen 19 Mayıs etkinliklerinin İstanbul Valiliği tarafından güvenlik bahanesiyle kasten engellenme girişimini kınadığına ilişkin açıklaması

HAYATİ TEKİN (Samsun) – Teşekkür ederim.

Bildiğiniz gibi yarın 19 Mayıs 1919’un 98’inci yıl dönümüdür. Ulu Önder Atatürk tarafından başlatılan ve kurtuluşa vesile olan istiklal mücadelesinin ilk adımının atıldığı şehir olan Samsun’un bir ferdi olmaktan gurur duyuyorum fakat üzüntüm odur ki İslam Peygamberimiz Hz. Muhammed (SAV) Efendimiz’den sonra İslam’a en fazla hizmeti olan Atatürk’ü anlamayanlar, son zamanlarda kasıtlı olarak gerçekleştirilen saldırıların yanı sıra bazen de ince ayak oyunlarıyla engellemek istemektedir. İki gün önce bunun garip bir örneği, Beşiktaş Belediyesi tarafından düzenlenen 19 Mayıs etkinliklerinin İstanbul Valiliği tarafından güvenlik bahanesiyle kasten engellenme girişimidir. Başta Valilik olmak üzere tüm müsebbiplerini Türk milleti adına kınıyorum. Hükûmetin Sayın Erdoğan’ın toplantı, miting, sözüm ona toplu açılışlarına sağlanan korumanın yarısını da 19 Mayıs kutlamalarına sağlamasını salık veriyorum.

BAŞKAN – Sayın Kaynarca…

10.- İstanbul Milletvekili Tülay Kaynarca’nın, Genel Kurulda görüşülmekte olan kanun teklifiyle İstanbul’un Çatalca ve Silivri ilçelerinin yüz otuz yıllık tapu mülkiyet mağduriyetinin giderileceğine ilişkin açıklaması

TÜLAY KAYNARCA (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkanım.

Bugün, bu hafta görüşmekte olduğumuz 470 sıra sayılı Kanun’da İstanbul’un Çatalca ve Silivri ilçelerinin yüz otuz yıllık tapu mülkiyet mağduriyetini gidermiş olacağız. Dün bu konuda kürsüden de konuşmalar yapmıştım ancak bir açıklama daha yapmayı arzu ediyorum, o da şu: Şu ana kadar, özellikle Osmanlı-Rus Savaşı döneminde Bulgaristan’dan devlet kanalıyla bu bölgelere yerleştirilmiş vatandaşlarımızın, yerleşik alan içerisindeki tapusuz köyler olarak bilinen Silivri ve Çatalca’nın 8 köyünün yıllara dayanan mağduriyeti giderilmiş olacak. Şu ana kadar neyi beklemiş olduk? Orman vasfında olan yerler vardı. Dolayısıyla 2012 yılındaki 2/B kanunuyla birlikte bir kısmı tapularını ciddi bir oranda…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yiğitalp…

11.- Diyarbakır Milletvekili Sibel Yiğitalp’in, Hükûmetin baskı ve uygulamalarıyla Sur’un sosyolojik ve demografik yapısının değiştirilmek istendiğine ilişkin açıklaması

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Sayın Başkan, biliyorsunuz, Sur’da uzun süredir sokağa çıkma yasakları devam etmekte ve 5 mahalle şu anda hâlen abluka altında. En son, 1 Mayıs’ta camilerin hoparlörlerinden mahallelerin boşaltılması konusunda, ısrarla çıkılması konusunda Hükûmetin ciddi bir baskısı oldu. En son, üç gün önce zırhlı araçlardan anonslarla “Bu evlerden çıkın. Çıkmazsanız elektrik ve suyunuzu keseceğiz ve sizi zorla çıkaracağız.” diyerek yaklaşık 6 bin kişinin yaşadığı mahalleler zorun gücüyle boşaltılmak istenmekte.

Şunu unutmamak gerekir ki insanları -yaşamak istemediği bir yere- zorla ve ısrarla yerinden yurdundan etmek, bir devlet mekanizması açısından son derece talihsiz bir durumdur. Bunu hatırlatmak isterim ve ayrıca Sur’un tarihsel bir dokusu olduğunu, tarihsel dokunun da canlı olarak hâlen devam eden bir yaşam biçimine dönüştüğünü, bununla Sur’un sosyolojik ve demografik yapısının değiştirilmek istendiğini de söylemek isterim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Akaydın…

12.- Antalya Milletvekili Mustafa Akaydın’ın, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nın 98’inci yılını kutladığına ve 15 Temmuzun irtica odaklarını devlete yerleştirenlerin ayıplı günü olduğuna ilişkin açıklaması

MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yarın Ata’mızın, Kurtuluş Savaşı’nı başlatmak için Samsun’a adım atışının 98’inci yıl dönümü. Türk ulusu, Ata’sının izinden yürüyerek kendi azim ve iradesiyle bu tarihte emperyalizme karşı dünyanın ilk halk savaşını başlatmıştır. Bu tarih, bütün mazlum milletlerin kurtuluşunu da başlatan tarihtir. Kurtuluş, aynı zamanda monarşiden ve hilafetten de kurtuluş olmuş, arkasından modern Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur. Ne yazık ki geri kafalı odaklar, büyük bir öfke ve kıskançlıkla bugün bize millî bayramlarımızı unutturmaya çalışıyorlar. Millî bayramlarımız yerine ayıplı bir 15 Temmuz darbe girişimini bastırmayı âdeta bayrammış gibi tarihimize yerleştirmeye çabalıyorlar. 15 Temmuz, irtica odaklarını devlete yerleştirenlerin ayıplı günüdür. Bu ayıplı günü yaratanları Türkiye Cumhuriyeti bir gün mutlaka mahkûm edecektir. Türkiye Cumhuriyeti yeniden adil, özgür, barışsever insanların ülkesi olacaktır.

BAŞKAN – Sayın Pekşen…

13.- Trabzon Milletvekili Haluk Pekşen’in, Trabzon’un Düzköy ilçesinin Doğankaya köyünde yoğun bir şekilde kanser vakalarına rastlandığına ve Sağlık Bakanlığının bu konuya bir an önce el atmasını talep ettiğine ilişkin açıklaması

HALUK PEKŞEN (Trabzon) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Son beş yıl içerisinde Trabzon’un Düzköy ilçesi Doğankaya köyünde 80 kanser vakasında insanlarımız hayatlarını kaybetmişler. Bu köyde yoğun bir şekilde kanser vakalarına rastlanması, orada tıbbi teşhisle ortaya konulan gerçek bir durum. Buna ilişkin ne tür önlemlerin alınacağı, Sağlık Bakanlığı ve üniversitelerin yoğun bir çalışma yapmasını gerektiren bir durumdur. Bugüne kadar bu yönde bir çalışmaya rastlanmamış ama bölgede olağanüstü yoğunlukta bir kanser vakasına rastlanmaktadır. Bu konuya bir an önce Sağlık Bakanlığının el atmasını talep ediyorum.

Aracılığınızla da teşekkür ediyorum, sağ olun Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Öz…

14.- Çanakkale Milletvekili Bülent Öz’ün, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nın 98’inci yılını kutladığına ilişkin açıklaması

BÜLENT ÖZ (Çanakkale) – Sayın Başkan, “Bütün ümidim gençliktedir.” diyen Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, genç bir önder olarak çıktığı Samsun’da bağımsızlık mücadelemizin, varoluş mücadelemizin fiilî başlangıcını yaptığı, başlattığı günü yine yarınlarımızın güvencesi olarak gördüğü gençliğe armağan etmiştir. Bizler de Ata’mızın açtığı yolda, gösterdiği hedefte durmadan yürüyeceğimize ant içtik. Atatürk’ün emanetine hıyanet içinde olanlar bilsinler ki cesaret ve kararlılıkla Atatürk’ün fikirlerini sonsuza kadar yaşatacağız. Son dönemde artan Atatürk saldırganlığı, bizleri Atatürk sevgimizden uzaklaştıramaz. Yaşanan süreçte bizleri toplumsal kutuplaşmaya itenlere gençliğin cevabı, cumhuriyetine ve demokrasisine sahip çıkarak olacaktır.

Bu duygu ve düşüncelerle, Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı’nı kutluyor, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ve Kurtuluş Savaşı kahramanlarımızı, şehitlerimizi gururla anıyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öz.

Birer dakikalık konuşmalar sona ermiştir.

Sayın grup başkan vekillerine söz vereceğim.

Sayın Yıldırım…

15.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, bir milletvekilinin 4 HDP milletvekilinin yargılandığı mahkemenin ağır ceza reisini ziyaret etmesine, ülkede yargının siyasallaşmasına ve bir siyasi partiye dönük soykırım operasyonlarının iktidar eliyle yürütüldüğüne ilişkin açıklaması

AHMET YILDIRIM (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, 4 Kasım 2016’da siyasi soykırım operasyonları kapsamında tutuklanan ve rehin alınan eş genel başkanlarımız ve milletvekillerimizin bu tutuklanma hâlinin bir siyasi kararla olduğunu mütemadiyen ifade ettik, sizin oturumu yönettiğiniz Genel Kurullarda da yerimizden ve kürsüden bunu dile getirdik.

Öyle ki 21 Şubattan bir gün sonra yani yaklaşık üç ay önce Başbakan, Çankaya Köşkü’nde kabul ettiği gazetecilere, Eş Genel Başkanımız Figen Yüksekdağ’ın milletvekilliğinin düşürülmesiyle ilgili bir gazetecinin sorusu üzerine evlere şenlik şöyle bir cümle kullanmıştı: “Bundan sonra da devam edecek.” diyordu. Peki, 21 Şubatta Başbakan hangi mahkemelere talimat verdi? AKP’nin HDP’ye dönük, HDP’nin milletvekillerine, üyelerine, yöneticilerine dönük bu operasyonların nasıl hamisi olduğuna dair bir resim gösteriyorum. Batman milletvekilleri, 4 milletvekilimizin yargılandığı mahkemenin ağır ceza reisini ziyaret ediyor. Şimdi açıklama bekliyoruz: Siz, Besime Konca’yı tutuklayan, Saadet Becerekli, Ayşe Acar Başaran ve Mehmet Ali Aslan’ın yargılandığı mahkeme başkanıyla ne konuştunuz, neyi ziyaret ediyorsunuz? Burada Başbakanın talimatını mı yerine getiriyorsunuz? Bir milletvekili, siyasi bir kişilik, bir başka partinin 4 milletvekilinin yargılandığı mahkemenin başkanıyla ne konuşuyor olabilir? Biz merak ediyoruz. Biliyoruz, şundan zerre kaygı duymuyoruz, şüphemiz de yok: AKP, bu siyasi soykırım operasyonlarının sahibidir. Bunun talimatını veren…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Mikrofonunuzu açıyorum Sayın Yıldırım.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ya değilse, 10 ayrı savcılığın 5 ayrı ilde 4 Kasım günü aynı dakikada bir siyasi operasyon başlatmasını biz nasıl yorumlayabiliriz? Batman Milletvekili, 4 milletvekilimizin yargılandığı mahkeme başkanıyla ne konuştu? Hangisine hangi cezanın verilmesinin, hangisinin vekilliğinin düşürülmesi gerektiğinin, hangisinin tutuklanmasının pazarlığını yaptı? Biz başka nasıl anlayabiliriz?

Bir diğer husus, bakın, elimde Bursa’da HDP il ve ilçe teşkilatlarına yönelik operasyonda mahkeme tutanakları arasına herhâlde sehven girmiş olmalı, bir polis fezlekesinin cümleleri var. Ne deniyor biliyor musunuz bu mahkeme tutanağında? “KJA Bursa sayfasında kahvaltıdan foto paylaşımı var.” Kadın arkadaşlarımızın yapmış olduğu bir etkinliği paylaşmışlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, son cümleleriniz Sayın Yıldırım...

AHMET YILDIRIM (Muş) – Toparlayacağım Sayın Başkan.

Bir kahvaltı paylaşımı ve davetiye paylaşımı var. Deniyor ki: “10 TL’ye satıyorlar kahvaltı buluşmasını. ‘Örgüte yardım’ falan deriz biz buna. Ceylan ve Mediha -ki ikisi de yöneticilerimiz- kendi Face’lerinde paylaşmışlar. Ortak bir tespit yapacağız, ikisinin de ekleyeceğiz dosyalarına. İkisinin de davetiye satışıyla ilgili görüşleri var, önemli. ‘Terör finansmanı’ filan diye üfleriz, Gazi abi tabiriyle...”

Ülkedeki yargı, utanılması gereken yargı, siyasallaşmış yargı ve bir siyasi partiye dönük soykırım operasyonları, iktidar eliyle böyle yürütülüyor diyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

Sayın Erkan Akçay…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Akçay’a söz verdim, dinleyeceğim sizi Sayın Bostancı.

16.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nın 98’inci yılını kutladığına, Kırım Tatar Türklerinin sürgününün 73’üncü yıl dönümüne, Suriye’de ülkemizin bekasını yakinen ilgilendiren önemli gelişmeler yaşandığına ve ülkenin güvenliğine, milletin birlik ve beraberliğinin devamına odaklanılması gerektiğine ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

19 Mayıs, Türk milletinin tarihindeki önemli dönemeç ve başlangıçlardan birisidir. 19 Mayısta millî bağımsızlığımıza doğru atılan adımların başlangıcı olan Samsun’a çıkışın ardından millî kurtuluş mücadelesi, tüm vatan sathına yayılmış, Samsun’da yakılan istiklal meşalesi, Amasya’da, Erzurum’da, Sivas’ta, Balıkesir’de, Nazilli’de, Alaşehir’de ve Ankara’da millî kuvvetlerin bir araya gelmesiyle tüm vatan topraklarını sarmıştır. Bu duygularla, 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı’mızı gururla kutluyoruz.

Bugün, 1944’te Sovyetler’de yaşanan Kırım Tatar Türkünün sürgününün de yıl dönümüdür. 18-20 Mayıs 1944 tarihleri arasında yüz binlerce Kırımlı Türk, yüzlerce trenle sürgün edildi. Sürgünde binlerce soydaşımız açlıktan ve hastalıktan hayatını kaybetmiş, insanlık tarihinin en acı olaylarından birisi yaşanmıştır.

Bu acı hadise, Kırım Türklüğünün sanat ve edebiyatına da yansımıştır. Bu iftihar isimlerden Cengiz Dağcı “Yurdunu Kaybeden Adam” adlı eserinde şu sözlere yer vermiştir: “Yurdunu kaybeden adam için hürriyetin bile bir manası kalmadığını şimdi anlıyorum. İçinde doğduğum, gülüp oynadığım yerlerde benim dilim konuşulmuyor artık. Bir zamanlar o topraklarda dilimi konuşan insanların ne olduklarını da bilmiyorum. Son fırtına, ağacı devirdi. Bizler, uçurduğu birkaç yaprak, boşlukta yolunu şaşırmış, ümitsiz ve şaşkın, meçhul bir geleceğe doğru, yalpa vurup duruyoruz.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Mikrofonunuzu açıyorum Sayın Akçay.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Büyük sürgünün 73’üncü yılında Kırım Tatar Türklüğünün acılarını paylaşıyoruz. Bu vesileyle, sürgünde hayatlarını kaybeden soydaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; güney komşumuz Suriye’de ülkemizin bekasını yakinen ilgilendiren önemli gelişmeler yaşanıyor ve bu gelişmelerin uluslararası politikada yansımaları olmaktadır. Bugün, terör örgütü PKK’yla bağlantısı ve birlikteliği konusunda hiçbir şüphe bulunmayan PYD ve YPG’ye, sözde, IŞİD’le mücadele gerekçesiyle ABD’den silah ve mühimmat yardımı yapıldığı artık bilinmektedir. Sayın Cumhurbaşkanı, bu gelişmeyi ABD Devlet Başkanını ziyaretinde de net ifadelerle gündeme taşımış ancak aynı netlikte cevap alınamamıştır. Türkiye'nin dış politikada başkent Ankara merkezli hareket etme zorunluluğu bir kez daha ortaya çıkmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Son cümleleriniz lütfen Sayın Akçay.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Özellikle bölgesel gelişmelerde ABD’ye ya da bir başka ülkeye göre hesap yapma lüksümüz yoktur. Türkiye, kendi göbeğini kendisi kesecektir. Varlığımıza ve güvenliğimize yönelik tehditler karşısında tedbir almamız, harekete geçmemiz en doğal hakkımızdır. Bu vesileyle bir kez daha belirtmek istiyorum, biz kendi işimize bakalım, ülkemizin güvenliğine, milletimizin birlik ve beraberliğinin devamına odaklanalım diyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akçay.

Sayın Bostancı...

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, Sayın Yıldırım yerinden yapmış olduğu konuşmada iktidar eliyle bir siyasi soykırım operasyonu sürdürüldüğünü söyledi. Bu, açık bir sataşmadır, bu çerçevede söz talep ediyorum.

BAŞKAN – Sataşma iktidara Sayın Bostancı.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – İktidar, AK PARTİ’dir, AK PARTİ iktidarı.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Bakan Bey orada, Sayın Bakan cevaplayabilir.

BAŞKAN – Bir saniye… Bir saniye Sayın Yıldırım.

GARO PAYLAN (İstanbul) – Hükûmet burada.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Aynı zamanda “AK PARTİ” ifadelerini de kullandı.

BAŞKAN - Şimdi, Hükûmete yönelik sataşma olunca cevap verecek olan, Hükûmettir ama AK PARTİ Grubu, sataşmanın AK PARTİ Grubuyla ilişkili olduğunu ifade ederse elbette söz veririm. Yani otomatik bir şey yok. Hükûmete yönelik bir sataşma olunca, otomatik olarak AK PARTİ Grubundan gelen talebe cevap veremem arkadaşlar.

Buyurunuz Sayın Bostancı.

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın yaptığı açıklaması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, teşekkürler.

Sayın vekiller, sizleri saygıyla selamlıyorum.

Halkların Demokratik Partisinin değerli grup başkan vekili, biraz önce, fazlasıyla sataşma dolu ve indi değerlendirmelerde bulundu.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sataşma bir ritüeldir Sayın Bostancı.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Soru sorarken aynı zamanda ima ve kasıt fiilinde bulundu.

Halkların Demokratik Partisinin yaşamış olduğu hukuki problemlere ilişkin değerlendirme yaparken sizin de ait olduğunuz siyasi geleneğin durduğu yere, yürüttüğü politikaya, Türkiye’ye bakışına, bunlara ilişkin beyan ve eylemlerine ilişkin bir muhakeme de gerekiyor sanırım. Yani burada yaşanan olaylar ve meri hukukla karşı karşıya kaldığınız çelişkileri çözümlerken iktidara bir vebal çıkartmak yerine kendi yapıp ettiklerinize ilişkin bir muhakeme, sanıyorum hem sizin için faydalı olur hem de Türkiye’de barışın ve esenliğin sağlanması bakımından da herkes için daha kıymetli bir değerlendirme olur kanaatindeyim.

Bizim vekillerimiz elbette gidip ziyaret edebilirler; bundan, böyle anlamlı ve imalı birtakım sonuçlar çıkartarak “Cumhuriyet savcısıyla ne konuştular? Bu tutuklamayı mı konuştular?” şeklinde, şüphe doğurucu, herhangi bir kanıta dayanmayan beyanlarınızı çok garipsediğimi söylemek durumundayım.

GARO PAYLAN (İstanbul) – Ne konuştular?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Sayın Başbakanımızın nihai olarak söylediği şudur: “Bu memlekette mahkemeler vardır, meri hukuk çerçevesinde görevlerini yaparlar. Biliyorsunuz, Meclisimiz de dokunulmazlıklara ilişkin bir karar aldı. Eğer yine aynı şekilde önümüze, Meclisin önüne karar gelirse bunları uygularız.” demiştir. Bütün bunlar, hukuk çerçevesindeki değerlendirmelerdir.

Teşekkür ederim, saygılar.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bostancı.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Yıldırım…

AHMET YILDIRIM (Muş) – Şimdi, Sayın Başkan, isterdim ki sataşmaya sebep olmuş cümlelerime yanıt versin. Benim konuşmamın hiçbir yerinde “Batman Başsavcısı” geçmedi, “Başsavcıyı pekâlâ ziyaret edebilir.” diyor. Evet, başsavcının bir kent protokolünde yeri var, işi varsa veya bir nezaket ziyareti yapabilir. 4 milletvekilinin dosyasının görüldüğü, 1’inin tutuklandığı ağır ceza mahkemesinin başkanından söz ediyorum ben, ne konuşmuş olabilir?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Onu da ziyaret edebilir.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Mesela, soruyorum: Tekirdağ milletvekilleri -orada bizim bir fezlekemiz, dosyamız yok- Tekirdağ’daki ağır ceza mahkemesi başkanlarını ziyaret ediyor mu? Çankırı vekiliniz, Çankırı Ağır Ceza Mahkemesi Başkanını ziyaret ediyor mu, ediyor mu yani?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Buna gerek yok.

BAŞKAN – Bir saniye Sayın Bostancı.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Şimdi, bakın, bir diğer husus: Başbakan, Figen Yüksekdağ’ın vekilliğinin düşürülmesiyle ilgili cümleye –o zaman da kürsüden dile getirmiştim- “Devamı gelecek.” diyor. Bundan daha sarih, yargının siyasallaşması ve siyasi iktidarın yargıya talimat vermesinden daha açık ne olabilir? Yürütmenin başındaki Başbakan, yargıya talimat veriyor. Söylediği gün itibarıyla hiçbir vekilimizin vekilliğinin düşürülmesine delalet edecek bir dosyası, bir kararı yok; bunu söylüyoruz.

İsterdim ki konuşmamın içeriğiyle ilgili Sayın Bostancı cevap versin. Konuşması da, sorularıma cevap verememe hâli de yargıyı ne kadar siyasallaştırdıklarını gösteriyor.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Bostancı…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başbakanın Sayın Yıldırım’ın bahsettiği bağlamda ve değerlendirmede herhangi bir beyanı söz konusu değildir.

İkincisi, birtakım vekillerin ziyaretlerinden bahsetti. Ben, Amasya Milletvekiliyim, mahkeme reislerini de ziyaret ettim. Bunlar nezaket ziyaretleridir, insanlar giderler, vekiller sonuçta bu tür ziyaretleri yaparlar. Bundan, böyle derin anlamlar çıkarmak doğru değildir diye düşünüyorum.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bostancı.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Sayın Başkan, affınıza sığınarak bir cümle, yerimden kayıtlara geçsin diye söylüyorum: Nezaket ziyaretinden söz etti; o zaman, ben bir Hükûmet üyesinin bir nezaket cümlesini kendisine sunayım, öylece değerlendirsin. Sayın İçişleri Bakanı, “Onların hepsi dört duvar arasına girecek.” derken yargıya dair herhâlde bir nezaket cümlesi söylemişti.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

Sayın Altay…

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

17.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine, 19 Mayısın tam bağımsızlığımızın ilham kaynağı olduğuna, Türkiye’nin bazı noktalarında 19 Mayıs coşkusunu yaşayamıyor olmanın bu Parlamentonun en büyük ayıbı olduğuna ve İstanbul Valiliğinin Beşiktaş’taki kutlamaları yasaklamasına ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben de tabii, bu topa bir parça girmek istiyorum. Yanlış anlamadıysam Sayın Bostancı, yargının, siyasetin sopası olmadığını, siyasetin yargıya tahakkümde bulunmadığını söyledi. Buna Türkiye’de yaşayan 80 milyon gülmüştür eminim; onun altını çizmek istiyorum.

GARO PAYLAN (İstanbul) – Kargalar da güldü, kargalar.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 19 Mayısı, gerek siz gerek gündem dışı yapan, yerinden söz alan milletvekillerimiz, bütün siyasi partiler andı. 19 Mayıs, bu Meclis için de, bu ülke için de, bu millet için de kayda değer günlerin belki de en önemlisidir. 19 Mayıs, 29 Ekime, 23 Nisana, 30 Ağustosa, 9 Eylüle kaynak olmuş bir gündür, kuruluşun ve kurtuluşumuzun adıdır, yoktan var olmanın, tam bağımsızlığımızın ilham kaynağıdır. Bu bakımdan, devlet olarak, Atatürk’ü anarken böyle bir günü gençlere bayram olarak armağan etmemiz, özel bir öneme de sahiptir. 19 Mayısla başlayan kurtuluş ve kuruluş sürecimiz ve destanımızın bu cumhuriyeti geleceğe ve sonsuza tam bağımsız olarak taşıyacak olan gençlerimizin üzerine bir misyon olarak da tevdi edilmesi anlamına gelir. Böyle bir günün milletçe, öncelikle…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Mikrofonunuzu açıyorum Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Böyle bir günün, gençler başta olmak üzere, milletçe coşkusunu Türkiye'nin bazı noktalarında yaşayamıyor olmak, bu Parlamentonun en büyük ayıbı olsa gerek. İstanbul Valiliğinin –dün de değindiğim- Beşiktaş’taki kutlamaları yasaklaması, menetmesi, İstanbul Valisinin cumhuriyeti içselleştiremediğinin bir göstergesi olsa gerek. Zira, aynı dönem içinde Beşiktaş’ta birçok etkinlikte, İstanbul’da birçok etkinlikte güvenlik ve protesto kaygısı görmeyen Valinin, Atatürk’ün Samsun’a hareket ettiği Beşiktaş’ta yapılan etkinlikleri yasaklamasının arkasında…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Açıyorum mikrofonunuzu Sayın Altay, tamamlayınız lütfen.

ENGİN ALTAY (İstanbul) - ...art niyet arıyorum, cumhuriyetin icaplarına uymaktan imtina etme anlayışı arıyorum, bu yasaklamanın arkasında Atatürk’e kin arıyorum ve yüce Meclisin…

Hükûmetin sayın temsilcisi de burada. Şu Meclisi biraz insan yerine koyuyorsanız, şu Meclise bir parça saygınız varsa Sayın Bakan, şu kürsüye gelirsiniz ve Beşiktaş’taki kutlamaları niye yasakladığınızı, niye yasaklattığınızı dürüstçe, namusluca, ahlaklıca bu millete açıklarsınız.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Altay.

Sayın Bostancı….

18.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nın 98’inci yılını kutladığına ve Kırım Tatar Türklerinin sürgününün 73’üncü yıl dönümüne ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Teşekkürler Sayın Başkan.

19 Mayısın 98’inci yıl dönümü. Bütün milletimizin 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı’nı tebrik ediyorum.

30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi’nden sonra yıkılan ve işgale uğrayan bir imparatorluktan bir ulus devlet çıkartmanın, çağdaş bir ulus devlet çıkartmanın ilk önemli adımıdır. Aynı zamanda işgalcilere karşı millet iradesinin örgütlenmesinin ve direnişinin çok önemli bir miladıdır. Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 19 Mayısta Samsun’a çıkmış ve ondan sonra ilkokuldaki çocuklarımızın da bildiği şekilde bir güzergâh üzerinden Türkiye Cumhuriyeti’nin mimarisini oluşturmuştur. Gazi Mustafa Kemal Atatürk, silah arkadaşları ve cumhuriyetin kolonlarını oluşturan bilcümle geçmişimizi burada rahmet ve minnetle anıyorum.

Aynı zamanda bugün, Kırım Tatarlarının Kırım’dan Stalin tarafından sürgün edilişinin 73’üncü yıl dönümüdür. 18 Mayıs gece 03.00’te 250 bin Kırım Tatarı neredeyse bir gece içerisinde trenlerle -yolcu vagonlarıyla değil- hayvanların taşındığı vagonlarla Orta Asya’ya sürgün edilmişlerdir, bu sürgün sırasında yaklaşık yarısı hayatını kaybetmiştir.

Kırım Tatarlarının hayatını en iyi anlatan insanlardan birisi, uzun yıllar İngiltere’de yaşamış olan, kendisi de bir Kırım Tatarı olan Cengiz Dağcı’dır. Cengiz Dağcı’nın Yurdunu Kaybeden Adam, Onlar da İnsandı, Badem Dalına Asılı Bebekler, Üşüyen Sokak gibi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Mikrofonunuzu açıyorum Sayın Bostancı.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – İngiltere’de bulunduğu sıralarda Türkçe kaleme aldığı birçok romanı vatan hasreti ve Kırım Tatarlarının sürgün hikâyeleriyle doludur. 2011’de Kızıltaş köyüne defnedilmiştir vefat ettikten sonra, ancak ölümü dönebilmiştir, cenazesi dönebilmiştir.

Bugün kısmen Kırım Tatarlarının döndüğünü görüyoruz, ümit ederiz bundan sonra hiç kimsenin sürgün edilmediği, herkesin özgürce yaşadığı bir dünya teşekkül eder. Bizim kastımız ve ümidimiz ve çabamız bu yönde olacaktır.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Ankara Milletvekili Mustafa Mit ve 20 milletvekilinin, 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu’nun uygulamalarında görülen eksiklik veya aksaklıkların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/529)

Türkiye Büyük Milet Meclisi Başkanlığına

4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu’nun uygulamalarında görülen eksiklik veya aksaklıkların araştırılması, varsa eksiklik ve aksaklıkların giderilmesi için Anayasa’nın 98’inci maddesi ve İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ve talep ederim.

1) Mustafa Mit                                         (Ankara)

2) Erkan Akçay                                        (Manisa)

3) Mehmet Necmettin Ahrazoğlu                  (Hatay)

4) Baki Şimşek                                         (Mersin)

5) Mehmet Erdoğan                                   (Muğla)

6) Arzu Erdem                                          (İstanbul)

7) Saffet Sancaklı                                    (Kocaeli)

8) Ekmeleddin Mehmet İhsanoğlu                 (İstanbul)

9) Celal Adan                                           (İstanbul)

10) Ruhi Ersoy                                         (Osmaniye)

11) Mustafa Kalaycı                                  (Konya)

12) Ümit Özdağ                                        (Gaziantep)

13) İsmail Ok                                           (Balıkesir)

14) Zihni Açba                                         (Sakarya)

15) Muharrem Varlı                                   (Adana)

16) Nuri Okutan                                       (Isparta)

17) Kamil Aydın                                        (Erzurum)

18) Mehmet Günal                                    (Antalya)

19) Atila Kaya                                          (İstanbul)

20) Kadir Koçdemir                                   (Bursa)

21) Ahmet Selim Yurdakul                          (Antalya)

Gerekçe:

4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu’nun uygulanmasından kaynaklanan tartışma ve eleştiriler sürekli olarak kamuoyunu meşgul etmektedir. Tartışmalar özellikle işsizlik ödeneği kazanma şartlarının ağırlığı, işsizlik ödeneğinin düşüklüğü ile İşsizlik Fonu’nun kanunda belirlenen amaçların dışında kullanıldığı iddiaları üzerinde yoğunlaşmaktadır.

Kanuna göre, son üç yıl içinde altı yüz gün çalışmış olanlara yüz seksen gün, dokuz yüz gün çalışmış olanlara iki yüz kırk gün, bin seksen gün çalışmış olanlara ise üç yüz gün işsizlik ödeneği ödenmektedir. Kanunda belirlenen sınırlamaların suistimalleri önlemek maksadıyla konulduğu anlaşılabilir bir durumdur ancak kanun koyma tekniği açısından değerlendirildiğinde istisnai bir hâlin bütün düzenlemeyi etkileyecek şekil alması iş ve işlemleri zora sokmaktan başka bir işe yaramamakta, kanunun adalet duygusunu tatminden uzak olduğu kanaati hasıl olmaktadır. Nitekim, 2002 yılında yürürlüğe giren kanundan bugüne kadar faydalanan sigortalıların sayısı ve işsizlere ödenen işsizlik ödeneğinin miktarı faydalanma şartlarının ağırlığından olsa gerektir.

Diğer bir tartışma konusu ise işsizlik ödeneklerinin düşüklüğüdür. 4447 sayılı Kanun’un 50'nci maddesine göre işsizlik ödeneği, sigortalının son yüz yirmi günlük ortalama brüt kazancının yüzde 40'ıdır. Hesaplanan işsizlik ödeneği miktarı aylık asgari ücretin brüt tutarının yüzde 80’ini geçemez. Bugün itibarıyla asgari ücret yaklaşık 1.650 TL olduğuna göre işsizlik ödeneği en az 660 TL ve en fazla 1.320 TL olmaktadır. 2002 yılında yürürlüğe giren kanunun uygulama sonuçlarına bakıldığında fonda biriken miktar ile ödenen işsizlik ödeneği arasındaki makasın açıklığı, başta düşünülenin aksine işsizlik ödeneği bağlama oranı olan yüzde 40'ın düşük kaldığıdır.

Diğer taraftan, çalışmakta iken işsiz kalan bir sigortalının aile çevresi, sosyal çevresi de dikkate alınarak geçici olduğu düşünülen bu zamanın insan onuruna yaraşır şekilde geçirilmesi aynı zamanda Anayasa’mızda da zikredilen sosyal devlet olmanın şartlarındandır. Zaten fonda biriken miktarın işsizlere ödenek olarak verilmesi gerektiğinden kamuya ait bir kıymetin bir kesime aktarılması da söz konusu olmayacak, hakkın teslimi olacaktır.

Diğer tartışma konusu, İşsizlik Fonu’nun kanunda belirlenen amaçların dışında kullanıldığı iddiaları. Kanun’un 48'inci maddesinde fonun istihdamı artırıcı tedbirler almak ve uygulamak, işe yerleştirme ve danışmanlık hizmetleri temin etmek, iş gücü piyasası araştırma ve planlama çalışmaları yapmak amacıyla kullanılabileceği hükme bağlanmıştır. Kanun’da yüzde 30 olan bu oran 2015/8112 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile yüzde 50 oranında uygulanmaktadır.

Yapılan bir düzenleme ile konulan Kanun’un geçici 6'ncı maddesi ile fonun nema gelirlerinden 2008 yılı için 1.300.000.000 TL, 2009 ve 2010 yılı nema gelirlerinin 3/4'ü, 2011 ve 2012 yılı nema gelirlerinin 1/4'i genel bütçeye aktarılmıştır. Fonun bu şekilde kullanılması hukuk anlayışı gereği mazur görülemeyecek bir husustur.

Nitekim, Sayıştay raporunda fondan işsizler yerine meslek danışmanları ve 657 sayılı Kanuna bağlı personele ödeme yapıldığı, bu rakamın yaklaşık 1,5 milyar TL ve bunun hukuka uygun olmadığı tespit edilmiştir.

İşsizlik Fonu’nun uygulamalarında meydana gelen aksaklıkların veya eksikliklerin giderilmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasının uygun olacağı kanaati hasıl olmuştur.

2.- Şırnak Milletvekili Ferhat Encu ve 20 milletvekilinin, bölgeler arası dengesizliğin sebeplerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/530)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı (TÜİK) 22 Ocak 2016'da 11 farklı boyutta ele alınan İllerde Yaşam Endeksi’ni açıklamış ve illerimizi yaşanabilirlik düzeylerine göre sıralamıştır. Ortaya çıkan sıralamada doğu ve güneydoğu illeri bu 11 boyutun neredeyse tamamında son sıralarda yer almıştır. Kalkınma Bakanlığına bağlı resmî bir kuruluş olan TÜİK'in verileri doğrultusunda ortaya çıkan bu sonuçla ilgili olarak bölgeler arası dengesizliğin sebeplerinin ortaya çıkarılması, şimdiye kadar uygulanan tüm ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasi politikaların değerlendirilmesi ve eksik, yanlış yönlerinin belirlenmesi, bu dengesizliği gidermek yolunda yerel yönetimlerle beraber tüm yerel paydaşların rolünün belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98’inci, İç Tüzük’ün 104’üncü ve 105’inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını arz ve talep ederiz. 

1) Ferhat Encu                                         (Şırnak)

2) İdris Baluken                                       (Diyarbakır)

3) Filiz Kerestecioğlu Demir                       (İstanbul)

4) Garo Paylan                                         (İstanbul)

5) Hüda Kaya                                           (İstanbul)

6) Müslüm Doğan                                      (İzmir)

7) Ali Atalan                                            (Mardin)

8) Erol Dora                                            (Mardin)

9) Mithat Sancar                                      (Mardin)

10) Ahmet Yıldırım                                    (Muş)

11) Burcu Çelik                                        (Muş)

12) Besime Konca                                     (Siirt)

13) Kadri Yıldırım                                     (Siirt)

14) Faysal Sarıyıldız                                 (Şırnak)

15) Leyla Birlik                                        (Şırnak)

16)Dilek Öcalan                                       (Şanlıurfa)

17) İbrahim Ayhan                                    (Şanlıurfa)

18) Osman Baydemir                                 (Şanlıurfa)

19) Alican Önlü                                        (Tunceli)

20)Nadir Yıldırım                                      (Van)

21)Tuğba Hezer Öztürk                              (Van)

Gerekçe:

TÜİK 22 Ocak 2016'da konut, çalışma hayatı, gelir ve servet, sağlık, eğitim, çevre, güvenlik, sivil katılım, altyapı hizmetlerine erişim, sosyal yaşam ve yaşam memnuniyeti olmak üzere 11 boyutta İllerde Yaşam Endeksi sıralamasını açıklamıştır. Bu sıralamaya göre Isparta en yaşanabilir il olarak belirlenmiştir. Doğu ve ğüneydoğu illerimizin neredeyse tamamı yapılan sıralamalarda son sıralarda yer almıştır. Sadece Dersim, eğitim boyutunda ülke 1’incisi olmuştur. Açıkça devlete bağlı resmî bir kuruluş aracılığıyla bölgeler arası dengesizlik ve gelişmişlik farkı belgelenmiştir.

TÜİK'in yaptığı açıklama bugüne kadar uygulanan politikaların başarısızlığının ispatıdır. Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana uygulanan istikrarsız yatırım politikaları, Kürt sorununun çözümü konusunda halkın beklentilerini karşılayacak adımların atılmamış olması, güvenlik eksenli, inkâr ve asimilasyoncu bakış açısı, bölgedeki en önemli ticari faaliyetler olan tarım ve hayvancılığın durma noktasına gelmesi ve benzeri birçok sorunun bu sonucu doğurduğu ortadadır.

Planlama aşamasıyla birlikte neredeyse yarım yüzyıllık geçmişe sahip olan GAP projesi, değişen onca hükûmete rağmen tamamlanmamıştır. Öngörüler, proje tamamlandığında meydana getireceği yüksek tarım ve sanayi potansiyelinin bölgede gelir düzeyini 5 kat artıracağı, yaklaşık 3,8 kişiye iş imkânı sağlayacağı, gelişmiş diğer bölgelerle arasındaki farkın giderileceği yönündeyken bu hedeflere hiçbir zaman ulaşılamamıştır. Proje kapsamında su ulaştırılması hedeflenen 1,8 milyon hektar alanın ancak 411.508 hektarına ulaşılabilmiştir. GAP, bölgeler arası dengesizliği gidermek bir yana, bölge içinde büyük eşitsizlikler doğurmuş, tarih ve kültürü yağmalamış, her baraj inşaatı bölgedeki önemli uygarlık merkezlerini sular altında bırakmıştır.

Ekonomik, sosyal, kültürel ve mekânsal hedefler belirlenerek hazırlanan DAP projesi de GAP'ın akıbetine uğramıştır. Doğu Anadolu Bölgesi'nin sosyoekonomik kalkınmasına katkı sağlamak, göçü durdurmak, bölgenin sürdürülebilir bir ekonomik yapıya kavuşmasını sağlamak, eğitim, sağlık, kent altyapı düzeylerini yükseltmek gibi hedeflerle yola çıkan DAP projesi tozlu raflar arasında kalmıştır.

İktidara gelen her hükûmet döneminde açıklanan onca eylem planı veya master plana rağmen GAP ve DAP etkin bir hâle getirilememiştir. GAP, DAP gibi daha birçok plan ve proje başarısız olmuştur. Bunun en önemli sebebi yüz yıllık güvenlik eksenli politikalardan vazgeçilmemiş olmasıdır. Güvenlikçi politikalara ayrılan bütçelerin yanında GAP ve benzeri projelere ayrılan bütçeler kıyaslanamayacak kadar az kalmıştır. AKP hükûmetleri döneminde de toplumsal uzlaşma, demokrasi, özgürlükler ekseninde barışçı bir çözüm zemini yaratmak yerine, özellikle de sadece seçim dönemlerinde ortaya çıkan göstermelik "reform” veya "açılım” gibi adımlar yetersiz kaldığı gibi, bel bağlanan güvenlik eksenli politikalar onarılmayacak tahribatlara yol açmıştır. Bir diğer sebep ise yürütülen bölgeler arası eşitsizlikleri giderme politikalarının tamamen merkezin güdümünde, bürokratlardan halka, yukarıdan aşağıya doğru gerçekleşmesidir. Yerel ve bölgesel potansiyelin ortaya çıkarılması ve bu potansiyele göre politikaların belirlenmesi için yereldeki paydaşların bu sürece yeterince dâhil edilmesi, halktan başlayan, aşağıdan yukarıya bir yönteme başvurulması gerekmektedir.

TÜİK'in açıkladığı sonuçlar yerel paydaşların talepleri doğrultusunda yani halktan, tabandan başlayan bir politikanın aciliyetini ortaya koymuştur. Çünkü yerel halkın katılımını dışlayan, merkezî karar organları tarafından belirlenen politika, plan ve uygulamalarda başarı sağlanamamıştır. Bu bağlamda, bölgesel gelişmeye yönelik yerel düzeydeki kurumlaşmaları destekleyecek, çok düzeyli ve çok aktörlü katılımı sağlayacak, sadece iş dünyasının ve meslek kuruluşlarının temsilcilerini değil, yerel yönetimleri, sendikaları, halk meclislerini, sivil toplum kuruluşlarını, insan hakları örgütlerini de kapsayacak çözümlere ihtiyaç vardır. Bölgeler arası dengesizliklerin sebeplerinin belirlenmesi ve çözüm politikalarının belirlenmesi yolunda bütün yerel bileşenlerin katılım ve katkısını da kapsayacak çalışmalar yürütülmesi için bir araştırma komisyonu kurulmasını önermekteyiz.

3.- Diyarbakır Milletvekili Sibel Yiğitalp ve 22 milletvekilinin, hâlâ devam eden sokağa çıkma yasakları dolayısıyla sağlık ve eğitim kurumlarının askerî karargâha dönüştürüldüğüne dair iddianın araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/531)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye'de hâlâ devam eden sokağa çıkma yasakları dolayısıyla sağlık ve eğitim hizmeti veren kamu kurumlarına devletin kolluk güçlerinin yerleştirilerek kurumların birer karargâha çevrildiği iddiaları basında yer almaktadır. Sağlık ve eğitim kurumlarının askerî karargâha dönüştürülmesine dair bu iddianın tespit edilmesi amacıyla Anayasa'nın 98'inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasını arz ve talep ederiz.

1) Sibel Yiğitalp                                       (Diyarbakır)

2) İdris Baluken                                       (Diyarbakır)

3) Filiz Kerestecioğlu Demir                       (İstanbul)

4) Garo Paylan                                         (İstanbul)

5) Hüda Kaya                                           (İstanbul)

6) Müslüm Doğan                                      (İzmir)

7) Ali Atalan                                            (Mardin)

8) Erol Dora                                            (Mardin)

9) Mithat Sancar                                      (Mardin)

10) Ahmet Yıldırım                                    (Muş)

11) Burcu Çelik                                        (Muş)

12) Besime Konca                                     (Siirt)

13) Kadri Yıldırım                                     (Siirt)

14) Aycan İrmez                                       (Şırnak)

15) Faysal Sarıyıldız                                 (Şırnak)

16) Ferhat Encu                                       (Şırnak)

17) Leyla Birlik                                        (Şırnak)

18) Dilek Öcalan                                      (Şanlıurfa)

19) İbrahim Ayhan                                    (Şanlıurfa)

20) Osman Baydemir                                 (Şanlıurfa)

21) Alican Önlü                                        (Tunceli)

22) Nadir Yıldırım                                     (Van)

23) Tuğba Hezer Öztürk                             (Van)

Gerekçe:

16 Ağustostan bu yana 7 kentin 20 ilçesinde onlarca mahalleyi kapsayacak şekilde 56 kez ilan edilen sokağa çıkma yasakları toplamda 386 günü bulmuş durumdadır.

Devam eden bu süreçte birçok sağlık ve eğitim kurumunun kolluk kuvvetleri tarafından karargâh olarak kullanıldığı ve bu bağlamda hem sağlık hem eğitim emekçilerinin fiziksel mekânda hizmet sunma hakkının hem de Anayasa gereği yurttaşın sağlık ve eğitim hizmeti alma hakkının hiçe sayıldığı iddia edilmektedir.

Basında çıkan haberlere göre, Türk Tabipler Birliği Merkez Konseyi ile Türk Tabipler Birliği Aile Hekimleri Kolu temsilcilerinden oluşan bir heyet sokağa çıkma yasağının devam ettiği Diyarbakır'ın Sur ilçesiyle ilgili bir rapor hazırlamıştır. Aile sağlık merkezlerinde yaptıkları incelemeler sonucunda hazırladıkları beyan edilen raporda, Diyarbakır'ın Bağlar ilçesinde bulunan aile sağlık merkezlerinin karakola dönüştürülmesi için polis tarafından 2 ve 3 numaralı aile sağlık merkezlerinde keşif yapıldığını belirtmişlerdir. Karakola dönüştürülmek istenen 2 ve 3 no.lu aile sağlık merkezlerinde 10 aile hekimi çalışmakta ve toplamda 60 bin nüfusa hizmet verilmektedir. Ayrıca, sokağa çıkma yasağının hâlen devam ettiği Sur ilçesinde 4, 9 ve 12 no.lu aile sağlık merkezleri de kapalı bulunmakta ve yaklaşık 30 bin yurttaş sağlık hizmetlerinden mahrum bırakılmaktadır. Bu, Türkiye'nin de taraf olduğu ve savaş hukukunu düzenleyen Cenevre sözleşmelerinden 12 Ağustos 1949 tarihli "Sağlık ve Emniyet Mıntıkaları ve Mahallerine Müteallik Anlaşma Projesi”ne göre, sağlık mıntıkalarına hiçbir şekilde silahlı güçlerin girmemesi gerektiğini dayatmaktadır.

Yine basında yer alan haberlere göre, Diyarbakır'ın merkez Bağlar ve Kayapınar ilçelerindeki bazı okullara korucuların yerleştirildiği iddia edilmiştir. Bağlar Kaynartepe Mahallesi’nde yer alan, 2.300 öğrencinin eğitim gördüğü Vehbi Koç İlköğretim Okulu başta olmak üzere, Faik Ali, Hürriyet, Çelebi Eser ve Yahya Kemal Beyatlı gibi ilköğretim okullarının korucuların yerleştiği okullar olduğu belirtilmiştir. Ayrıca, korucuların her akşam zırhlı araçlarla bu okullara getirildiği ve sabah erken saatlerde Ford Ranger tipi araçlarla bu okullardan alındığı ileri sürülmüştür. Korucuların bu okullara yerleştiği iddiaları kamuoyunda “eğitim kurumlarının karargâh hâline gelmesi” şeklinde yorumlanmıştır. Anayasa’nın "Eğitim ve öğretim kurumlarında sadece eğitim, öğretim, araştırma ve inceleme ile ilgili faaliyetler yürütülür.” şeklindeki 42’nci maddesinin açık bir şekilde ihlali anlamına gelen söz konusu uygulama, başta öğrenciler ve veliler olmak üzere yurttaşları ciddi bir şekilde endişelendirmiştir. Daha önce de bazı sosyal medya sitelerinde devletin kolluk güçlerinin okullarda çektiği fotoğraflar yayınlanmıştır.

Tüm bunlara ek olarak, son zamanlarda yazılı ve görsel basında çıkan haberlerle, yasağın olduğu bölgelerde görevini yapmaya çalışan sağlık ve eğitim emekçilerinin, isimleri, çalıştıkları kurumlar ve sosyal medya hesapları yayımlanarak da hedef gösterildikleri görülmektedir.

Bu nedenlerden hareketle, sağlık ve eğitim kurumlarının askerî karargâha dönüştürülmesine dair bu iddianın tespit edilmesi için Meclis çatısı altında acilen bir araştırma komisyonu kurulmasını talep ederiz.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VIII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş ve arkadaşları tarafından, kadına yönelik şiddet olaylarının Adana ilinde ciddi bir artış göstermesi ve bu mikro örnekten hareketle şiddet olaylarının araştırılması amacıyla 10/5/2017 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 18 Mayıs 2017 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

18/5/2017

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 18/5/2017 Perşembe günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                                  Ahmet Yıldırım

                                                                                                                                           Muş

                                                                                                                               Grup Başkan Vekili

Öneri:

10 Mayıs 2017 tarihinde Adana Milletvekili Sayın Meral Danış Beştaş ve arkadaşları tarafından, (4530 sıra numaralı) kadına yönelik şiddet olaylarının Adana ilinde ciddi bir artış göstermesi ve bu mikro örnekten hareketle şiddet olaylarının araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 18/5/2017 Perşembe günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisi lehinde Meral Danış Beştaş, Adana Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Danış Beştaş. (HDP sıralarından alkışlar)

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; evet, önergemiz Türkiye'nin en temel gündemlerinden biri olan kadına yönelik şiddet, istismar, taciz ve tecavüz olaylarına ilişkin. Benim adıma arkadaşlarla birlikte verdiğimiz önerge aslında Adana’ya dikkat çekmek için ama tabii, sadece Adana değil, Türkiye'nin her tarafında toplumun yarısını hedef alıyor çünkü kadınlar sonuçta toplumun yarısını teşkil ediyor ama kadına yönelik şiddet, istismar, taciz, tecavüz -bu çocuklara kadar indi artık uzun süredir- hak ettiği tartışmayı görmüyor, hak ettiği önlemler alınmıyor ve Hükûmetin bu konudaki duyarsız, örtbas etme politikası maalesef hâlâ olanca hızıyla devam ediyor.

Bizim, Halkların Demokratik Partisi olarak, gerçekten, kadına yönelik şiddet ve kadın haklarına ilişkin ihlaller hassasiyetimizin en üst sırasında yer alan konu başlıklarından biridir. Bizim kadına yaklaşımımız, kadın haklarına yaklaşımımız aynı zamanda partimizin stratejik bir yaklaşımıdır; yoksa sadece bir başlık olarak kadını, toplumsal cinsiyeti, kadına yönelik şiddeti görmüyoruz ve fırsat buldukça da bunu Mecliste gündeme getirmeye çalışıyoruz. Mesela, verdiğim önergede, yapılan tespite göre Adana ve ilçelerinde sadece otuz yedi gün içinde 17 kadın yaşamını yitirdi. Bu, bir öldürme değil sadece; bu, bireysel bir fiil değil; bu, bir katliam. Hatırlarsınız, televizyonlarda görüldü, bir evden 6 kadının, 6 kişinin cenazesi çıkarıldı. Böyle bir şey olabilir mi? Ve basın bunu maalesef her zaman olduğu gibi sevgi cinayeti, kıskançlık cinayeti, aşk cinayeti gibi aslında olayı meşrulaştıran, olayın faillerini destekleyen bir dille vermeye devam ediyor. Yine Adana’da, son iki yılda, istatistiklere göre, 245 kadın yaşamını yitirdi. Yani bu rakamlar gerçekten kadına yönelik şiddetin katliam boyutunda seyrettiğini ve gitgide hızlandığını da ifade ediyor.

Adalet Bakanlığı verilerine göre bile şu rakamlar çok dikkat çekici: 2002-2010 yılları arasında kadına yönelik cinayetlerde yüzde 1.400 artış olmuş -bunlar resmî veriler- ve 2002 yılında 66 kadın cinayete kurban giderken, 2009’un ilk yedi ayında 953’e yükselmiş. Bunlar Adalet Bakanlığının verileri ve bu veriler gitgide artış gösteriyor, asla bir düşüş seyrinde değil ve bu da gerçekten şu anda Türkiye’nin en temel gündemlerinden biri olması gereken bir mesele.

2017 yılının sadece ilk dört ayında erkekler tarafından 101 kadın öldürüldü -bu çok ciddi bir rakam- 28 kadın tecavüze maruz kaldı, 40 kadın tacize uğradı, 146 kız çocuğuna cinsel istismar vakaları yansıdı ve yine, 106 kadına yönelik şiddet uygulamaları var.

Şimdi, bu olayları saatlerce de anlatsam ne bu rakamlar bitecek ne bu istatistikler bitecek ne bu vahamet azalacak. O nedenle bir iki örnek üzerinden gerçekten bu meseleye nasıl yaklaşmamız gerektiğini, toplumsal cinsiyet rollerinin tekrar tekrar üretilmesini, kadına yönelik şiddeti destekleme politikalarına karşı önlem alınmasını... Yargının cezasızlık politikasıyla mücadele etmemiz gerekiyor ve bunun için en temel çözüm yeri tabii ki Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Bizim “Araştırma komisyonu kurulsun.” önerimizin dayanağı da, bunları önlemek açısından gerçekten artık bizim bir tutum almamız gerekiyor.

Şimdi, en son Batman'da bir olay yaşandı, ona da değinmek istiyorum çünkü gerçekten o da diğer olaylar kadar maalesef çok vahim. Yani aralarında böyle bir derece farkı gözetmek mümkün değil, bir çocuğun tacize uğraması ile diğerini kıyaslamak da ne etiktir ne siyaseten böyle bir yaklaşımımız var, asla böyle yaklaşmıyoruz. Ne ile göre ne bölgeye göre ne etnik kimliğine göre ne inanca göre bir yaklaşım içinde olmamalıyız. Önemli olan kadın bakış açısıdır. Kadına yönelik şiddet nerede olursa olsun, çocuğa yönelik istismar nerede olursa olsun aynı duyarlılıkla, aynı kararlılıkla karşı durmamız gerekiyor.

Şimdi, Batman'da 14 yaşındaki bir çocuk cinsel tecavüze, tacize, istismara maruz kaldı ve fuhşa zorlandı ve maalesef, bu olayın da açığa çıkması, ailelerin çabalarıyla ve bu çocuğun konuşmasıyla ortaya çıktı çünkü olayı bilenler de susmayı tercih ediyor. Bu da korumanın başka bir şekli; aman bana bulaşmasın, aman ben söylemeyeyim, aman o duymasın gibi. Çünkü Batman olayında il içinde faillerin arasında, tacizcilerin arasında -tırnak içinde söylüyorum, benim için hiçbir hatırları yok, bizim için hiçbir değerleri yok ama hukukta "hatırlı kişiler” kavramı vardır ya- hatırlı kişiler varmış, biliniyorlarmış, çevreleri varmış. Bu yüzden, tutuklanmamışlar bile zaten. Yani ödül gibi serbest bırakılıyor ve ayrıca burada "ileri gelenler” diye söyleniyor. Şimdi, burada isimleri şu anda önümde var ama söylemeyeceğim çünkü dosyada gizlilik kararı var. Cinsel istismara maruz bırakanlardan mesela esnaf var, ismi bizde saklı. Yine, iktidar partisine yakınlığıyla bilinen yani toplumda öyle bilinen ve olaydan beş gün önce hacdan gelen bir muhtar varmış. Yine, bir iş adamı varmış farklı bir kesimden. Şimdi, bunlar gözaltına alınıyor ve hemen serbest bırakılıyor ve 14 yaşındaki bir çocuğun bu konularda yalan söylemeyeceğini bu meseleyle ilgili çalışan bütün ulusal ve uluslararası kurumlar bilir. Çocuk, tacizle ilgili, tecavüzle ilgili yalan atamaz. Bilimsel olarak bu ispatlıdır ve buna rağmen bunlar bırakılıyor. Kefaletle bırakıldığını biliyoruz. Sonra bir yalanlama geldi Batman’dan, “Kefalet yok." dediler ve şu anda dosyaya ulaşamıyoruz çünkü dosyada gizlilik kararı verildi. Gizlilik kararı da faili korumaya dönük bir uygulama. Niye gizliyorsunuz? Siz çocuğu gizleyin, tamam da, faili niye gizliyorsunuz? Bununla mücadele etmenin yollarından biri, aksine, failleri teşhir etmektir. Toplumsal kamuoyu açısından bunları herkes bilsin, kim tecavüzcü, kim tacizci, kim yargılanıyor. Siyasi soruşturmalarda boy boy fotoğraflar yayınlanıyor ama tacizciler korunuyor, niye? Suç ve cezalar şahsidir. Kanunsuz suç ve ceza olmaz. Suçluluğu sabit oluncaya kadar, tamam, masumdur. Bu herkese uygulanmıyor ama tacizci olunca nedense onlar bir anda koruma çatısı altına alınıveriyorlar.

Şimdi, burada bir de şöyle bir mesele var, Batman’da: Bir gazeteci bu olayı açığa çıkardı, ondan duyduk aynı zamanda ve şu anda Hükûmet tarafından bu gazeteci üzerinde çok ciddi bir baskı var “Bu olayı niye açığa çıkardın?” diye. Şunu söyleyelim: Burada baskı kurulması gereken kişi, olayı yazan, yayan gazeteci değildir; faildir, fail. Faili bırakmışlar, gazeteciye diyorlar ki... Belki de bugünlerde gözaltına alındı, onun üzerinden ciddi bir kampanya yürütülüyor.

Özgecan davası popüler bir davaydı ya, iktidar partisi, idamı tartıştılar... Ben de Özgecan davasına birkaç kere gittim. İşte, iktidar partisi yanlıları, AK PARTİ üyeleri geldiler. Sonra Özgecan bitti ama cezasızlık politikası artarak devam ediyor. Bu olaya popülist yaklaşım olmaz. Kadına yönelik şiddet, istismar ve tecavüz vakaları özel meseleler değildir, politik bir meseledir. Kadın hakları meselesi siyasi bir meseledir. Bu, devletlerin, hükûmetlerin, kurumların yaklaşımıyla ilgili bir meseledir. Yoksa polislerin, savcıların dediği gibi, “Ya, aile içidir, gidin, çözün.”, işte “Ne yapayım? Eşin seni dövmüş.” ya da “Bu öldürmüş.” dediğinde işte her gün katliam oranı gitgide artıyor.

İktidar partisi bu davalara müdahil olarak giriyor. Anayasa’ya göre ve hukuk sistemimize göre, müdahil değildir iktidar partisi; sanıktır, sanık. Bunu korumamakla, onların tecavüze uğramasını engellememekle, yargının cezasızlık politikasını desteklemekle ve bunun aksini teşvik etmemekle, örtbas etmekle sanık sandalyesinde olmalıdır çünkü iktidar partisi bu KHK’larla yüzlerce kadın ve çocuk kurumunu kapattı. Bir kere, derhâl onları açmalıdır. Niye kapattınız kadın kurumlarını? Belediyelerin kadın merkezlerini niye kapattınız? Cizre’den Diyarbakır’a, Nusaybin’e her gün yüzlerce başvuru alan kadın kurumları ve çocuk ihlallerini takip eden Gündem Çocuk Derneği bile kapatıldı ve bu artış hızla devam etti. Bu nedenle, bu, toplumu çürütmenin aynı zamanda bir yöntemidir.

Biz Hükûmetin görevini bir kez daha hatırlatıyoruz, şiddet ve cinsel istismar olaylarıyla mücadele olduğunun altını çiziyoruz. Bunları örtbas etmek, saklamak ve teşvik eder gibi açıklamalarda bulunmak hepimizin karşı çıkması gereken bir meseledir ve bu konudaki en önemli sorumluluk da siyaset erkine düşmektedir, hepimize düşmektedir. Ve bizce, gerçekten, bu sevgi indirimi, saygın tutum, rıza gibi çağ dışı, kadını ikincil gösteren uygulamalara karşı hep birlikte mücadele edelim diyoruz. Önergemiz buna dönüktür; gelin Mecliste bu kadına yönelik şiddeti, katliamları, tecavüzleri ve tacizleri önlemek için, araştırmak için bir komisyon kuralım ve hepiniz siyaset dışında buna olumlu oy verin diyorum.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Danış Beştaş.

Sayın Bostancı…

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

19.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, kısa bir açıklama için söz aldım.

Sayın Beştaş muhalefetin bir milletvekili olarak iktidarın bir siyasi sorumluluğu olduğunu iddia edebilir ama aynı hususu -kendisi de bir hukukçudur- “Hukuken sanık olmalıdır.” tarzında farklı bir bağlama yerleştiremez. Bu akletmeyi bir kere reddediyorum.

İkincisi: Almanya’da bir insan, bir Türk cinayet işlediğinde “İşleyen Türk’tür.” diye doğrudan bütün Türkleri suçlayıcı mahiyette ırkçı ve ayrımcı bir dil kullanılırdı gazetelerde, bu da çok eleştirilirdi. Şimdi, Sayın Beştaş, Batman’daki olayla ilgili, halk tarafından iktidara yakın olduğu bilinen, hacca gidip gelen, bilmem, pedofili davasından sorumlu birinden bahsediyor. Şimdi, iktidar partisi yüzde 50 oy almış bir siyasi parti. Bunun içinden birtakım arızalı insanların çıkması burada bize herhangi bir vebal getirmez; bu bir.

Batman’daki olayda işin sonuna kadar gitmek oradaki hukukçuların da görevidir, biz de arkasındayız; bu iki.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bostancı.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Beştaş…

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sayın Başkan, bir konuda açıklama yapacağım.

BAŞKAN – Mikrofonunuzu açıyorum.

Buyurunuz.

20.- Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sayın Başkan, öncelikle, Sayın Bostancı’nın ifade ettiği gibi, kimseye akıl vermek gibi -öyle anladım- bir niyetim yok. Ben gerçekten bu meseleyi siyasetüstü bir mesele olarak gördüğümüzü de özellikle ifade ettim.

Şunu söylemek isterim: Ben konuşmamda sadece “AKP’ye yakınlığıyla bilinen bir kişi.” dedim, başka örnek 3 kişi verdim. Bu, CHP’li de olabilir, MHP’li de olabilir, HDP’li de olabilir, başka bir siyasi partiden de olabilir ama bizim, Halkların Demokratik Partisi olarak, bu bizim üyemiz bile olsa, bu bizim yöneticimiz bile olsa buna karşı asla hoşgörümüz olmaz ve bizim parti politikamız, kadına yönelik bu tip vakalarda herkese aynı tutumu göstermektir ve Hükûmetin sorumluluğunu da, iktidar olmaktan kaynaklı, bunları önlemek konusunda sorumluluğunu hatırlatıyoruz, sanık olmak da bununla ilgilidir. Biz iktidar partisi olsaydık hukuken bizim de sorumluluğumuz olurdu. Şu anda da sorumsuz değiliz çünkü siyaset erkini işgal ediyoruz ve hepimiz birlikte mücadele etmeliyiz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Beştaş.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, bu ima edici dil doğru bir dil değil. Halkların Demokratik Partisine mensup kimi insanlar şiddet eylemlerine karışıyorlar. Sayın Beştaş’tan bir kere “Halkların Demokratik Partisine yakınlığıyla bilinen, bizim üyemiz olan kişi şiddet eylemine karışmıştır, kınıyorum.” diye bir beyan duymadık. Dolayısıyla, burada tamamen bir siyasi angajman söz konusu. Olayları birbirine karıştırmamak lazım.

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Tecavüzden bahsediyoruz ya, çocuk tecavüzlerinden bahsediyoruz!

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Batman’daki hadisenin sonuna kadar gidilsin ama lütfen, değerlendirme yaparken dikkat edelim.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Beştaş, bir saniye, mikrofonunuzu açacağım ama bir açıklama yapma ihtiyacı duyuyorum.

Sayın milletvekilleri, siyasi partiler grup önerilerini Genel Kurula getiriyorlar ve üzerinde yapılan konuşmalarda söz alan konuşmacılar kendi görüşlerini veya mensubu bulundukları siyasi partilerin görüşlerini açıklıyorlar. Bu açıklamalara bir başka siyasi parti katılabilir veya katılmayabilir; bu, onun en doğal hakkıdır. Ama katılmadığı, katılınmayan görüş için söz talep etmeyi ben doğru bulmuyorum arkadaşlar yani aksi takdirde biz bir görüşme yapamayız. Sataşma varsa elbette ki her aşamada her milletvekili, her siyasi parti grubu söz talep edebilir ama en küçük bir eleştiride söz alıp cevap vermek -her siyasi parti için söylüyorum bakın- bu doğru değil arkadaşlar.

Şimdi, Sayın Danış Beştaş bir konuşma yaptı. Bu konuşma üzerinde, bendeki listeye göre, diğer üç siyasi partinin konuşmacıları da konuşacak. Varsa farklı bir görüş, Sayın Danış Beştaş’ın görüşlerine katılınmıyor ise diğer siyasi partilerin konuşmacıları orada bu görüşü ifade edebilir. Aksi takdirde, sonu alınmayan bir tartışmanın, görüşmenin içine girmiş oluruz. Bunu doğru bulmuyorum arkadaşlar. Bu bunu vesileyle izah ediyorum. Sadece Sayın Bostancı için değildir bu söylediğim, tüm siyasi partiler içindir. Ben buna dikkat etmenizi rica ediyorum.

Mikrofonunuzu açıyorum Sayın Danış Beştaş.

Buyurunuz.

21.- Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın yerinden sarf ettiği bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sayın Başkan, aslında genel olarak söyledikleriniz doğru yani herkes kendi konuşmasında söylemeli ama öyle bir tarzda söylendi ki mesela, ikinci sözde de benim söylemimle hiçbir ilgisi olmayan başka bir meseleyi getirdi. Konumuz, kadın meselesi, çocuk istismarı, çocuğa yönelik tecavüzler, kadına yönelik şiddet. Eğer konumuz başka bir mesele olsa onu da gayet gönül rahatlığıyla, açık bir şekilde ifade ederiz. İktidar partisi ve grubu, gerçekten, şu konuda -ben şapka çıkarıyorum, şapkam yok ama- inanılmaz derecede manevra yapıyorlar, çok mahirler: Konuyu değiştirmek, gündem değiştirmek. Biz “kadın” diyoruz, onlar HDP’ye yönelik sataşmada bulunuyor. Şimdi, ne alakası var kadına yönelik şiddetin önlenmesiyle HDP’lilere asılsız suçlamaları burada gündeme getirmek? HDP’yse söz konusu olan, getirin önergenizi buna ilişkin, biz o konuda çıkıp sözümüzü söyleyelim ve ben ısrarla konuşmamda…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – …bütün partilerin desteğini talep ettim çünkü çok önemli bir mesele.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Danış Beştaş.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- HDP Grubunun, Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş ve arkadaşları tarafından, kadına yönelik şiddet olaylarının Adana ilinde ciddi bir artış göstermesi ve bu mikro örnekten hareketle şiddet olaylarının araştırılması amacıyla 10/5/2017 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 18 Mayıs 2017 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisi aleyhinde Arzu Erdem, İstanbul Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Erdem. (MHP sıralarından alkışlar)

ARZU ERDEM (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, kadına yönelik şiddetin önlenmesine ilişkin verilmiş olan grup önerisi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Ekranları başında bizleri izleyen aziz Türk milletimizi, basın mensuplarımızı ve Gazi Meclisimizi saygılarımla selamlıyorum.

Kadın cinayetlerinin önlenmesi, aile içi şiddetin önlenmesi, cinsiyete dayalı ayrımın önlenmesi, kadın istihdamının artırılması, kadınların iş hayatında karşılaştıkları zorlukların ortadan kaldırılması hususunda Milliyetçi Hareket Partisi her zaman mücadele etmiştir, bundan sonra da mücadele edecektir. Her ne kadar aleyhte söz almış bulunsak da bu araştırma önergesinin lehinde konuşacağımı buradan belirtmek isterim. Bu hususta senelerden beri mücadelemiz sürmektedir. Bilhassa iktidar partisine bu konuda defaaten önergeler de verdik. Bunlarla ilgili en çarpıcı olan ve özellikle kadına yönelik şiddetin önlenmesinin önüne geçilecek olan çok somut bir önergeyle senelerden beri defaaten burada gündeme getirmiş olmamıza rağmen, maalesef, bir duvarla karşılaşır gibi karşıt yanıtla karşılaştık; bunu buradan tekrar dile getirmek istiyorum.

Tarih 3/12/2015, sözlü soruyu Sayın Aile Bakanına soruyorum ve diyorum ki: “6360 sayılı Yasa’yla 5393 sayılı Belediye Yasası’nda yapılan değişiklikle kadın sığınmaevi açma yükümlülüğü olan belediyelerin nüfusu 50 binden 100 bine çıkarılmıştır. Haziran 2015 tarihi itibarıyla nüfusu 100 bini aşan belediye sayımız 201’dir. Bu açıdan, Türkiye’de toplam kaç adet kadın sığınmaevi bulunmaktadır?” Aile Bakanı Sayın Ramazanoğlu’nun cevabı: “Kadın sığınmaevi açma yükümlülüğü olan belediyelerin nüfusu 100 bindir.” Bu nüfusu aşan 201 belediye varken şu an toplam kaç kadın sığınmaevi vardır? Sayın Ramazoğlu “Bizim şu an 135 kadın sığınmaevimiz vardır.” diyor ve şunun üzerinde hiç durmuyor. Evet, 201 kadın sığınmaevi olması gerekirken 135’te kalmışız. Sadece kadına şiddetin önlenmesi değil, şiddete uğramış olan kadının da korunması adına kadın sığınmaevlerinin sayısının mutlaka tamamlanması gerekiyor.

Hiçbir şey istemiyorum. Ne istiyorum biliyor musunuz? Çıkarmış olduğunuz kanuna uygun davranın. Nüfusu 100 bini geçen belediyelerde kadın sığınmaevini açın, sayıyı 201’e tamamlayın ki şiddete uğramış olan kadınlar sığınmaevi talebinde bulundukları zaman kapıya gittiklerinde üç ay sonrasına, altı ay sonrasına gün verilmesin, evine dönmek zorunda kalmasın, sokakta tekrar kendisini taciz eden kişi tarafından öldürülmesin. Bu, benim naçizane burada tekrar önerim. Bu anlamda, iktidar partisi üzerine düşeni yaparsa ben zannediyorum ki önemli bir sorun çözülmüş olur.

Bir ikinci konu, sigorta öncesi doğum borçlanması konusu. Bakın, kadınlara şiddet sadece maddi şiddet değildir, sadece taciz değildir, ekonomik şiddet de bir şiddet şeklidir. Ekonomik şiddetin en önemli unsurlarından bir tanesi, özellikle toplum hayatında ikinci plana itilmiş olan kadının çalışma hayatında yer almaması ve bu sebeple ekonomik özgürlüğünün olmamasıdır. Bu anlamda, doğum yapmış olan kadınlar ve bu zamanda çalışmamış olan kadınlara doğum borçlanması yaptırırsak sigorta öncesiyle alakalı, bu kadınların en azından bir emeklilik aylığı olur ve bu anlamda, şiddete maruz kaldıkları zaman bunun önüne geçilmesi için önemli bir teminat oluşturur kendilerine. Bu da çözümlerden bir tanesi. Gerçi araştırma önergesi kabul edilirse ben inanıyorum ki bunlar yerine getirilecektir.

Ülkemizde kadın olmak zor, her alanda var olmak zor, her alanda mücadele etmek zor. Bir yandan iş hayatında var olmak, bir yandan evinin kadını olmak, bir yandan iyi bir anne olmak, bir yandan da iyi bir eş olmaya çalışmak, her biri bizim için gerçekten zorlu görevler. Ama bir taraftan gerçekten kahraman bir Türk kadını olmak da bizim için çok büyük bir onur, bu ülkenin bir kadını olmak da büyük bir onur.

Nüfusun yüzde 50’sinin kadın olduğu toplumumuzda, maalesef, yeterince görünür olamayabiliyoruz. Ülkemizde kadın olmak, nerede tamamlanacağını öngöremediğimiz bir mücadeleyi her alanda sürdürmeye de devam etmektir. Evde ev kadını olarak, okulda öğrenci olarak, iş dünyasında çalışan olarak, siyasette seçilen olarak yani hayatın her noktasında “Ben de varım.” demek zorunda kalmak, bir yerde haykırmak çok da kolay değil. Bu anlamda, beyefendilerin de desteğini gerçekten istiyoruz.

Kadın olmak dik durmaktır, acıyı ızdıraba dönüştürmeden ayaklarının üzerinde durmaktır ve başarıya doğru koşmaktır.

“Cinsiyet eşitliği” denildiğinde akıllara sadece kadının geldiği -bakın, “cinsiyet eşitliği” dendiğinde erkek gelmiyor- erkeğin cinsiyet ayrımına girmediği… Maalesef, bu anlamda toplumumuzun da bilinçlendirilmesi gerektiği hususuna da dikkat çekmek istiyorum.

Aile içerisinde dengenin, düzenin, sevgi ve şefkatin kaynağı olmak, ancak önemli kararlarda erkeklerin söz hakkına saygı duymaktır aslında kadın olmak. Buna bir itirazımız da yok. Böyle bir denge var. Bu dengeye itiraz da etmiyoruz.

Çocukluğunu bir çırpıda geride bırakıp birdenbire büyümek, birdenbire anne olmak, birdenbire evladınız için üzülmek ve evladınız için kaygılanmak. Toplumda biricik evlatları yetiştirmek ve tabiri caizse, bunlarla ilgili –tırnak içinde söylüyorum- saçını süpürge edip emek harcamak. Bunların her biri şerefli görevler ve her biri bizim için çok güzel görevler.

Kadın olmak hep anlamak, maalesef, az anlaşılmak. Bu anlamda da bunu gündeme getirmenin en önemli sebeplerinden bir tanesi de şudur: Erkekler anlarsa yüzde 50’si kadın olan nüfusumuzun diğer yüzde 50’si de aslında bu taraftaki sorunu da çözmüş olacak. Bu anlamda, erkeklerin bu soruna duyarlılığının da yükselmesi gerekiyor. Bu anlamda da mutlaka dikkate alınması gerekiyor.

Çalışan kadınımız özellikle ailede eşitliği sağlamaya çabalamaktadır. Bana göre, kadının tek kuruşu dahi onun ekonomik bağımsızlığıdır. Kendi parasını kazanan kadın kendi seçimlerini yapabilmektedir, bu anlamda da ailelerimize önemli görevler düşmektedir. Kız çocuğunun toplum hayatına kazandırılması, kendi mesleğini edinmesi, kendi ayaklarının üzerinde durması, bir erkeğe bağımlı yaşamaması o anlamda çok önemli. Toplumun bilinçlendirilmesi için de mutlaka eğitimin desteklenmesi gerekiyor ve gerçekten, kadının toplum hayatındaki yerinin sağlamlaştırılması, güçlü Türkiye’nin önünün de açılması, güçlü Türkiye’nin gücünün de ikiye katlanması anlamına gelir.

Hepimizin hafızalarında yer alan, içimizi yakan, bizleri nefessiz bırakan birçok kadın istismarı hususu, tecavüzler, cinayetler, bunlar söz konusu oldu. Ne yaptık? O gün çok üzüldük. O gün dedik ki: “Rabbim, benim de kız evladım var, Allah korusun, benim evladımın başına gelmesin. Bu evlat benim evladım gibi.” Hepimiz bu empatiyi yapabildik. Ancak çözüm noktasında, dediğim gibi 2015 Aralık ayında, daha henüz yeni milletvekiliyken -7 Haziranı saymazsak- benim çok büyük bir hassasiyetim de bu kadın sığınmaevleri, o konuyu gündeme taşıdım ama o gün orada kaldı, Aile Bakanlığı o konuyu unuttu ama gelin o konuda da gereğini yapalım.

Geçtiğimiz yılın ilk yüz günlük diliminde erkek şiddeti nedeniyle hayatını kaybeden kadın sayısı 94 iken bu yılın aynı döneminde sayı 106’ya yükselmiştir. Medya araştırmalarına bakıldığında -bakın burası da çok önemli, onun için böyle bir araştırma komisyonu kurulması gerçekten çok zaruri- 2016 yılının ilk yüz gününde kadına yönelik şiddet ve cinayetle ilgili 4.090 haber yapılmıştır ancak bu yılın ilk yüz günlük diliminde yapılan haber sayısı bunun yarısı kadar, 2.044 adet haber yapılmıştır. Bu, acaba taciz ve cinayet olaylarının azaldığı anlamına mı gelir? Hayır. Veriyi söyledim, tam tersi, artmış ama haberler yarı yarıya düşmüş. Bu, şiddet olaylarının ya da cinayetlerin azaldığı anlamına gelmezken haberlerde yer almamasının sebebi, bu konuya olan duyarlılığın belki de azalmış olduğu anlamına gelir. Bunu mutlaka haberlerle de gündeme taşımalıyız ki milletimiz bu anlamda gerekli hassasiyeti göstersin, erkek çocuğuna şunu söylesin: “Evladım, hiçbir eşyaya zarar verme, hiçbir çiçeğe zarar verme, hiçbir hayvana zarar verme; hele hele kız kardeşine, hele hele anana, hele hele bacına, hele hele karına, hele hele kız arkadaşına asla ve asla zarar verme.” demeyi öğretmemiz gerekiyor ve bu haberler bunun mutlaka zamanını, zeminini oluşturacaktır.

Bu anlamda hepimize görev düşüyor. Özellikle dikkatini çekmek isterim ki öngörülen kadınların bir kısmına koruma kararı alınmasına rağmen bunlar hayatlarını kaybetmişlerdir. Bakın, koruma kararı var ama sığınmaevlerinde belli bir süre kalındığı için, sonra tekrar ya kendi evine ya da tacizi gerçekleştiren bazen kendi eşinin evine dönmek zorunda kalmıştır ve o yarım kalan fiil, maalesef, o kişi tarafından sonlandırılmıştır; hazin son, o kadınımız toprağa düşmüştür. Bu anlamda da demek ki yeterli değil kadın sığınmaevlerinin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ARZU ERDEM (Devamla) – Tamamlayabilir miyim Sayın Başkan?

BAŞKAN – Mikrofonunuzu açıyorum Sayın Erdem.

Buyurunuz.

ARZU ERDEM (Devamla) – Teşekkür ederim.

Kadın sığınmaevlerinin sayısını tamamlamak da yeterli değil; orada meslek kazandırmak, daha sonrasında o kadını korumak, o kadının toplum hayatında tekrar ekonomik olarak ayaklarının üzerinde durmasını sağlamak, psikolojik olarak da desteklenmesini sağlamak her birimizin boynunun borcu, her birimizin vicdanının sesi. Bu anlamda, her birinizi bu araştırma önergesini kabul etmeye ve destek vermeye davet ediyorum.

Hepinize çok teşekkür ediyorum. (MHP ve HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Erdem.

Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisi üzerinde Sibel Özdemir, İstanbul Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Özdemir. (CHP sıralarından alkışlar)

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Halkların Demokratik Partisinin, kadına yönelik şiddet olaylarının özellikle Adana ilinde ciddi bir artış göstermesi ve Türkiye genelinde kadına yönelik şiddet ve cinayet vakalarının araştırılması konusunda vermiş olduğu grup önerisi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi adına, önerinin lehinde söz aldım. Bu vesileyle Genel Kurulu da saygıyla selamlıyorum.

Evet, bugün Genel Kurulda kadın sorunları ve kadına yönelik şiddet konusunu konuşurken tabii ki bu sorunun birinci muhatabı ilgili bakanlık ve Meclis çatısı altındaki ilgili komisyonun da üyelerinin çoğunluğunu maalesef görememekteyiz. Ama bunun yanında, daha geçtiğimiz hafta, üyesi olduğum, kadın sorunlarıyla en ilgili komisyon olan Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunun sadece ikinci toplantısını gerçekleştirebildik. Sadece bu durum bile, Meclis çatısı altında kadınları ve kadınların sorunlarını her alanda ilgilendiren ki Başkanı ve çoğunluğu Adalet ve Kalkınma Partili üyelerden oluşan bu Komisyonun ikinci toplantısını yapabiliyor olması dahi iktidar partisinin kadın sorunlarına çözüm üretme noktasındaki duyarsızlığını bir kez daha ortaya koymuştur.

İşte önerinin gerekçesinde de ifade edildiği gibi, sadece Adana ve ilçelerinde son otuz yedi gün içerisinde 17 kadın vatandaşımız yaşamını yitirdi ve Adana’da son iki yılda 245 kadın cinayeti işlendi. Türkiye genelindeki rakamlara baktığımızda ise Adalet ve Kalkınma Partisinin tek başına iktidar olduğu 2002 ve 2017 Ocak ayı döneminde 14.293 kadın cinayeti işlenen bir ülkede, kadın sorunlarını araştırmak ve çözüm üretmekle sorumlu olan Meclis çatısı altındaki bu Komisyonun haftada en az bir kez toplanması gerekirken, sadece ve şu ana kadar sadece 2 toplantı yapmış olması da asla normal karşılanamaz.

Bianet’in yerel ve ulusal gazetelerden derlediği verilere baktığımız zaman, Türkiye genelinde 2017'nin ilk dört ayında 101 kadın cinayeti işlenmiş, 28 kadına tecavüz edilmiş, 40 kadın tacize uğramış, 146 kız çocuğu cinsel istismara maruz kalmış ve 106 kadına şiddet uygulanmış. Daha bu sabah basına yansıyan haberlere göre, İstanbul Kınalıada’da ortaokul öğrencisi 3 kız çocuğunun bir buçuk yıldan beri tecavüze uğradığı ortaya çıkmış ve Komisyon, Bakanlık bu saate kadar hiçbir açıklama yapmamıştır, bu konuya müdahil olmamışlardır. Eğer yetkili bir kimse var ise bu konuda bilgilendirme bekliyoruz.

Değerli milletvekilleri, ülkemizin tarihinde hiçbir dönemde yaşanmayan bu korkunç Türkiye tablosu karşısında ne Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının ne de Meclis çatısı altındaki ilgili Komisyonun önceliğinin kadınlara karşı uygulanan şiddet ve cinayet vakalarının olmadığının somut kanıtı da işte Adana’da son yaşanan vahim olaylar. 2017’nin ilk dört ayında yaşanan 101 kadın cinayeti karşısında çözüm üretici, kadın cinayetlerini ve kadına yönelik şiddeti önleyici kapsamlı bir politika asla gerçekleştirilmemiştir.

Bu yılın şubat ayında kadın cinayetiyle yaşamını yitiren bir aileyi ziyaret ettikten sonra ilgili Bakana, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sayın Kaya’ya kadın cinayetlerinin ulaştığı bu vahim tablo karşısında bir çağrıda bulunmuştum. Özetle, iktidarlarınız döneminde korkunç boyutlara ulaşan kadın cinayetleriyle ilgili etkili mücadele konusunda lütfen harekete geçin, cinayetlere ilişkin istatistiki bilgileri bütün şeffaflığıyla ortaya koyun ve maalesef, sorumsuz politikalarınız neticesinde kaderlerine terk edilen mağdur ailelerine destek olun konularındaydı. Ancak Sayın Bakan benim bu siyasetüstü yaklaşımım karşısında hiçbir cevap vermemiştir şu ana kadar.  

Değerli milletvekilleri, yine Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sayın Kaya’yla bu mart ayı içerisinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda düzenlenen ve benim de katılımcı olduğum, Kadının Statüsü Komisyonuyla ilgili bir toplantıya, kadınların toplumsal statülerinin güçlendirilmesi ve kadın sorunlarının çözümü karşısında ülke deneyimlerinin paylaşıldığı çok önemli bir toplantıya birlikte katıldık.

Sayın Bakana oturumda verilen süre içerisinde, Türkiye'de kadınların karşı karşıya olduğu sorunlar ve Sayın Bakanın bu alanda kadınlarla ilgili ne tür çalışmalar yaptığını anlatmak yerine, böylesine önemli bir toplantıda Sayın Bakan dünya kamuoyuyla neyi paylaştı, biliyor musunuz? Evet, Sayın Bakan referandum sürecinde Hollanda’da kendisine yapılan, elbette bizim de asla kabul etmediğimiz, uluslararası itibar ve saygınlığımızı zedeleyen her türlü muameleye karşı olduğumuz bu konuya ağırlıklı olarak yer verdi konuşmasında. Bu yaklaşım da Sayın Bakanın ve iktidar partisinin, uluslararası düzeydeki kadınlarla ilgili bu çok önemli toplantılarda ülkemizdeki kadın sorunlarını öncelemek yerine kendi siyasi çıkar ve önceliklerini savunduklarını, maalesef, bir kez daha ortaya koydu.

 Değerli milletvekilleri, iktidar partisinin kadın sorunlarına, kadın cinayetlerine ve kadın-erkek eşitliğinin sağlanmasına yönelik bakış açısını gösteren bir diğer konu da şu: Değerli Komisyon üyemiz de burada, Meclis Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunun Birleşmiş Milletlerle ortaklaşa yürüttüğü bir proje var. Projenin konusu, Türkiye’de Siyasi Liderlik ve Siyasi Katılımda Toplumsal Cinsiyet Eşitliği. Geçen hafta Komisyonda yapmış olduğumuz toplantıda, Birleşmiş Milletler yetkilileri, bu projeyi yürüten yetkililer bize proje için Birleşmiş Milletlerden 3,5 milyon dolar bir bütçe ayrıldığını söylediler. Projenin bitmesine de yaklaşık bir yıl var, neredeyse bir yıldan az bir süre var ancak bu ana kadar sadece 745 bin doları harcanmış. Ya, bu durum Komisyonun ve siyasi iktidarın kadınların sorunlarına yaklaşımını bir kez daha ortaya koymuştur. Gerçekten, bu, kadınlarla ilgili kaçıncı öneri, hatırlamıyorum ben. Kadın sorunlarının yaşandığı ülkemizde, çok önemli uluslararası bir projeden ayrılan bütçe maalesef harcanamamıştır. Ülkemizde kadınların yaşamsal sorunları varken kendisine ayrılan bu çok önemli kaynağı kullanmamış olmak, iktidarın kadın sorunları karşısındaki başarısızlığını bir kez daha ortaya koymuştur.

 Kadınlara yönelik şiddet ve cinayetlerle ilgili mücadelede önemli sorumlulukları olan Bakanlık ve iktidar, gerek engelleyici, önleyici tedbirler gerekse sonrasındaki davaların takibi, müdahil olma, şiddet mağduru kadınların rehabilitasyonu konularında -benden önceki sayın hatip de değindi- son derece yeteriz ve başarısızdır. 

Ayrıca, Bakanlık ve ilgili birimler, kadın hakları savunucularıyla, kadın sorunları merkezleriyle, toplumsal cinsiyet eşitliği merkezleriyle veya ilgili diğer benzeri bütün kuruluşlarla, kadın hakları konusunda yetkin olan birçok sivil toplum kuruluşuyla ayrım yapmaksızın, ayrıştırmadan hareket etmemektedir. Burada, kendisine yakın sivil toplum kuruluşlarıyla, doğal olarak çok da eleştiri içermeyen kuruluşlarla daha yakın temaslar kurmaktadır.

Değerli milletvekilleri, mevcut iktidar ve ilgili Bakanlık, kadın konularıyla ilgili çalışma yapan ilgili bakanlıklar ve birimler sorunları yok saymakta, etkin ve sonuç alıcı politikaları maalesef hayata geçirememektedir.

Bir an evvel, kadın cinayetlerinin ve kadına yönelik şiddetin artmasının arkasındaki nedenlerin ortaya konulması ve bunlarla ilgili etkin bir mücadelenin yapılması gerekmektedir. Ancak değerli milletvekilleri, görülüyor ki bu sorunların arkasındaki en önemli faktörün on beş yıldır ülkeyi tek başına yöneten Adalet ve Kalkınma Partisinin politikalarının ülkemizi getirdiği vahim tablonun bir sonucu ve doğal olarak bir parçası da kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetlerinin artması olarak yansımıştır. Ülkeyi OHAL ve KHK’larla yöneten mevcut siyasi iktidarın toplumsal sorunlarımıza çare üretmek şöyle dursun, başta kadınlar olmak üzere toplumsal temel sorunları öncelemeyerek gündemine almamış olmasının da büyük etkisi bulunmaktadır.

Bu iktidar, tüm toplumsal sorunların yanında kadın sorunlarına da bütüncül ve tutarlı politikalarla maalesef çözüm üretememektedir. Ekonomik darboğaz, giderek artan yüksek işsizlik oranları, özellikle –çok önemli- giderek artan genç işsizliği, neredeyse 4 gençten biri şu an işsiz ve niteliksiz eğitim, ayrıca mevcut iktidarının tutarsız politikaları sonucu ülkemizi karşı karşıya bıraktığı dış tehditler ve güvensizlik neticesinde topyekûn bir şiddet ortamıyla maalesef karşı karşıyayız. Mevcut iktidar, toplumsal sorunlara çözüm üretmekten çok, var olan sorunları daha da ağırlaştırmıştır maalesef. Ama değerli milletvekilleri, en önemlisi, demokrasi, adalet, hukukun üstünlüğü, temel hak ve özgürlüklerdeki hızla geriye gidişler, ülkemizi ve başta biz kadınları çok ve geri dönülemez, telafisi mümkün olmayan risklerle karşı karşıya bırakmıştır. Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarlarının başta kadın sorunları olmak üzere ülkemizin hiçbir temel sorununa kalıcı bir çözüm üretmeyeceği maalesef ortadadır ve çok aşikârdır.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özdemir.

GARO PAYLAN (İstanbul) – Sayın Başkan, yerimden kısa bir açıklama yapabilir miyim 60’a göre?

BAŞKAN – Ne konuda Sayın Paylan?

GARO PAYLAN (İstanbul) – Bu konuda efendim, önergemizle ilgili.

BAŞKAN – Bitsin önerge, sizi dinleyeceğim.

GARO PAYLAN (İstanbul) – Yok ama önergeyle ilgili tam olarak.

BAŞKAN – Ama bir konuşmacı daha var Sayın Paylan.

GARO PAYLAN (İstanbul) – Oylamadan önce söz alabilir miyim?

BAŞKAN – Söz vereceğim, dinleyeceğim sizi.

Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisi aleyhinde Ayşe Keşir, Düzce Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Keşir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AYŞE KEŞİR (Düzce) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisinin aleyhinde grubum adına söz almış bulunuyorum.

Öneri metnini dikkatle okudum. Çünkü bu alanda yaklaşık otuz yıldır çalışan bir parlamenter olarak haksız ithamlar karşısında da notlarımı aldım, onları da ifade edeceğim zaman içinde. Ama şunu ifade etmem lazım: AK PARTİ 2002’den bu yana olan on beş yıllık iktidarı boyunca özellikle kadının güçlendirilmesi, kadına yönelik şiddetle mücadele konusunda çok ciddi adımlar atmıştır. Konuşmacıların bu anlamdaki ithamlarını açıkçası üzüntüyle izlediğimi ifade etmek isterim. 22’nci Dönem, AK PARTİ’nin ilk döneminde ilk ele alınan konu, töre ve namus cinayetleridir. Bu anlamda oluşturulan bir araştırma komisyonunun çıktıları, daha sonra TCK’da töre, namus cinayetleri saikiyle işlenen suçların şahsa bağlı suçlar olarak düzenlenmesinde en önemli sebeplerden biri olmuştur. Akabinde, yine bu anlamda, Parlamentoda araştırma talebi olduğu için, Parlamento çalışmalarını öncelikle ifade etmek istiyorum.

Yine, 23’üncü Dönemde, kadına yönelik şiddetin önlenmesine ilişkin uygulamalar ve mevzuatın noksanlıklarının araştırılması için bir alt komisyon KEFEK bünyesinde oluşturulmuş ve bir rapor yayınlanmıştır.

Yine, 2015 yılında, kadına yönelik şiddetin sebeplerinin araştırılması, gerekli önlemlerin belirlenmesi amacıyla da bir araştırma komisyonu çalışmış ve raporu yayınlanmıştır.

Bununla birlikte, 2004 yılında… Bazen, insan hafızası nisyanla maluldür, biliyorsunuz; bu anlamda unuttuğumuzu düşünüyorum. 2004 yılında kadın-erkek eşitliği ilk defa Anayasa’ya girdi. Bununla birlikte, 2010 yılında pozitif ayrımcılık anayasal düzenleme konusu oldu. Beraberinde, biliyorsunuz, İstanbul Sözleşmesi’ni çekincesiz imzalayan ilk ülke Türkiye’dir ve Parlamentosundan geçiren ilk ülke de Türkiye’dir. Ve akabinde, benim de mutfak çalışmalarında emek verdiğim 6284 sayılı Yasa çıkartılmıştır biliyorsunuz, uyum yasası kapsamında İstanbul Sözleşmesi’nin. Ve bu yasa, bugün 25 maddelik bir temel yasadır. Geçmişte 4320 olarak 4 maddeden oluşan ilgili yasa, bugün 25 maddelik temel bir yasadır ve İstanbul Sözleşmesi’ne imza atan hemen hiçbir ülke uyum yasasını bu ölçekte çıkaramamıştır çünkü her yasanın bir mali karşılığı vardır ve bu mali karşılık bugün Avrupa ülkeleri nezdinde karşılanamaz durumda görüldüğü için bu uyum yasası çıkarılamamıştır.

6284 sayılı Yasa, bu temel yasa 25 maddede bakın neler getiriyor: Türkiye için devrim niteliğinde, kadına yönelik şiddetle mücadele konusunda devrim niteliğinde düzenlemeler içermektedir. Israrlı takip ilk defa yasal düzenleme konusu olmuştur. 4320’de sadece nikâhlı eş üzerinde yapılan şiddet tanımlı iken nikâhlı eş olmayan, nişanlılık, flört ve arkadaşlık döneminde olan tüm şiddet fiilleri yine 6284’ün konusu olmuştur. Akabinde, şiddet önleme ve izleme merkezleri ilk defa yasalaşmıştır ve benden iki önceki konuşmacının ifade ettiği ekonomik güçlenme noktasında İŞKUR bağlantısı ŞÖNİM’in son derece önemlidir, bunu da buradan ifade etmek isterim.

Diğer yandan, kız çocukları ve çocuk haklarıyla ilgili düzenlemeler: Mesela, Çocuk Koruma Kanunu yine 2005 yılında AK PARTİ döneminde çıkarılmıştır. Tabii, kadına yönelik şiddeti konuşurken kadının güçlendirilmesini mutlaka konuşmak zorundayız. Burada en önemli düzenleme kız çocuklarının okullaşması, özellikle yükseköğrenime erişimidir. Bakın, 2003 yılında yüzde 45 olan kız çocuklarının okullaşma oranı 2006’da, sadece üç yıl sonra yüzde 80 olmuştur. 2003 yılında kız çocuklarının üniversiteleşme oranı yüzde 13 iken bu rakam 2016’da yüzde 43 olmuştur. Bu rakamın artmasındaki en önemli neden -belki detaylarını tartışabiliriz ama- 81 ilde açılan üniversitelerdir. Bu üniversitelerin, şehirlerinde olan kız çocuklarının eğitimine ciddi katkısı olmuştur ve bu yüzde 43 oranının da önümüzdeki dönemde hızla artacağına inanmaktayız. Bununla birlikte, kadının istihdama katılımını, siyasi karar alma mekanizmalarındaki varlığını besleyen en önemli kaynak kadının eğitime erişimidir. Bunun da altını çizmek istiyorum.

Diğer yandan, tabii, yoksullukla mücadele noktasında kadının güçlenmesiyle ilgili yapılan pek çok düzenleme var. Bunların en başında şartlı eğitim, şartlı sağlık transfer destekleri gelmektedir. Bunların da kız çocuklarının özellikle eğitime erişiminde önemli katkı sağladığını ifade etmem lazım.

Tabii şunu da söylemek gerekir: Şiddet, özellikle üçüncü sayfa haberi olarak -bir medya meslek mensubu olarak söylüyorum bunu- insanın içini son derece acıtıyor. Burada kısmen de meslektaşlarıma biraz ulaşmaya çalışmak istiyorum. Üçüncü sayfalarda bunun -tırnak içinde söylüyorum, bu ifade bir medya ifadesidir- haberin pornografisi yapılarak bu cinayet haberlerinin savcılık tutanaklarındaki ifadeleriyle bire bir verilmesinin de hiç doğru olmadığını ve toplumda bir şiddet eşiği oluşturduğunu da görmemiz gerekiyor. Şunu da ifade etmek lazım: Hiçbir sosyal sorun diğerinden ari değildir, diğerinden ayrı düşünülemez. Kadına yönelik şiddetle mücadele konusu da bunlardan biridir ve bu konu tüm dünyanın gündeminde olan bir konudur.

Bakınız, elimdeki bir rapordan bazı alıntılar okumak istiyorum burada size. 28 Avrupa Birliği ülkesinin kadına yönelik şiddet verileriyle ilgili bir çalışma bu, detaylarına girmeyeceğim ama şunu söylemek istiyorum: Ne yazık ki Avrupa’nın da karnesi bu konuda çok iyi değil çünkü bu, topyekûn bir toplumsal sorun.

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Yapmayın ya! Yapmayın ya!

AYŞE KEŞİR (Devamla) – Bunu sadece siyasallaştırmak ve tek bir siyasi partiye angaje etmek, bu anlamda bu konunun siyasetin dolgu malzemesi olarak kullanılmak olduğunu, istismar edilmesi olduğunu düşünüyorum. Bakınız, Danimarka’da kadına yönelik şiddet yüzde 52’dir, Finlandiya’da yüzde 47, İsveç’te yüzde 46, Hollanda’da yüzde 45 ne yazık ki, İngiltere’de ise yüzde 44’tür ne yazık ki. Bu, tüm dünyanın sorunudur. Tüm dünya, okulda, sporda şiddeti konuşmak ve bununla mücadele etmek zorunda ve güç birliği yapmak zorundadır. Bununla birlikte, bir örnek daha vereyim dünyadan. Mesela, Londra’da ve New York’ta özellikle toplu taşımalarda kadına yönelik istismarlarla ilgili ciddi mücadele kampanyaları başlatılmaktadır; bu, dünyanın sorunudur. Hızlıca devam etmek istiyorum.

Konuşmacılar az önce bazı veriler verdi, ben araştırma önergesinde de gördüm, “17 kişinin yaşamını yitirmesi” diye ifade edilen metinde, kürsüye gelince “17 kadın” oldu. Ben rakamları buraya gelmeden önce aldım, ne yazık ki -1 de olsa bu bizim için mücadele edilmesi gereken bir rakamdır- bu süreçte 7 kadın yaşamını yitirmiştir Adana’da. Bunların ne yazık ki birisi uyuşturucu ve fuhuşla ilişkilidir. Maalesef, bu konu önemli bir konudur, kadın cinayetlerinde uyuşturucu ve fuhuş ilişkisi mutlaka mücadele edilmesi gereken bir alandır. Bunu da ifade etmek isterim.

Diğer yandan “şiddet” dediğimizde, bakın, elimde bazı veriler daha var. İlk konuşmacı “failleri teşhir etmek” diye bir ifade kullandı. Az önce de söyledim, şiddet topyekûn mücadele edilmesi gereken bir konudur; okulda, sporda, efendime söyleyeyim… Bugün ne yazık ki üzüntüyle görmekteyiz ki gençlerin dağa kaçırılmasıyla yapılan, özellikle kadın ve kız çocuklarına yapılan şiddeti konuşmadan topyekûn şiddeti konuşamayız.

Bakın, İnsan Hakları İnceleme Örgütünün bir raporu var elimde. 15 yaş altı kız çocuklarının ve çocukların PKK üzerinden şiddete uğramasıyla ilgili örnekler raporda yer almaktadır. Geçtiğimiz günlerde -daha çok yeni- Birleşmiş Milletler Daimi Temsilci Yardımcısı Begeç’in yaptığı bir açıklamada, PKK’nın özellikle kadın ve kız çocuklarını istismar etmesi, kendi bünyesindeki kadınlara dahi tecavüz, zorla hamile bırakma, kürtaj gibi cinsel şiddet uygulaması kamuoyuyla paylaşılmıştır.

Tabii, bütün bunlarla birlikte, ben az önce ilk konuşmacının ifade ettiği “Bunlar popülist yaklaşımlar.” “Üyemiz ve yöneticimiz bile olsa farklı bir tutum içinde olamayız.” ifadelerinin samimiyetini gerçekten görmek istediğimi ifade etmek isterim. Şu çocuklar için sessiz kalındığı süre içinde biz bu samimiyete inanmayacağız: PKK’nın dağa kaçırdığı kız çocukları, PKK’nın eline silah verdiği kız çocukları. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) PKK temsilcilerinin elindeki, silahla istismar edilen, infazı yapılan kız çocuklarıyla ilgili ses çıkarılmadığı süre içinde bizim bu samimiyete itibar etmeyeceğimizi ifade etmek isterim.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Keşir.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Yıldırım…

AHMET YILDIRIM (Muş) – Şimdi, Sayın Başkan, sayın hatip vermiş olduğumuz önergeyi bağlamından kopararak farklı konular üzerinde ne söz söyleyip söylemediğimizi sorgulama içerisine girerek açıktan sataştı.

İç Tüzük 69’a göre…

BAŞKAN – Hangi cümleleriyle sataştı Sayın Yıldırım?

AHMET YILDIRIM (Muş) – Sayın Beştaş ifade edecek.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Yani en basiti “popülist yaklaşımlar”, yalancılık ithamları var, açıkça sataştı.

AYŞE KEŞİR (Düzce) – “Yalancılık” demedim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Şimdi, “popülist yaklaşım” sataşma konusu olmaz.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – “Rakam burada 7’yken kürsüde…”

AYŞE KEŞİR (Düzce) – Sayın Başkan, “yalancılık” lafını kullanmadım.

BAŞKAN – Bir saniye arkadaşlar, bir saniye…

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – “PKK” diyecekler de diyemiyorlar Sayın Başkan.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Bir dakika…

“Samimiyetsiz” “Rakam 7’yken oraya gidince 17 oldu.”

BAŞKAN – Son cümlenizi duyamadım Sayın Beştaş.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – “Rakam 7’yken sonra 17 oldu kürsüye gidinceye kadar.” Bu açıkça yalan.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Danış Beştaş.

AYŞE KEŞİR (Düzce) – Öyle bir ifade kullanmadım.

Öyle bir ifade kullanmadım efendim.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Öyle mi? Ben not aldım.

AYŞE KEŞİR (Düzce) - Metninizde “17 kişi” diyorsunuz, “kadın” denmiyor, kürsüde “17 kadın” dediğinizi söyledim.

BAŞKAN – Hayır, hayır, birkaç cümleyi ifade ederek en son cümle olarak onu söyledi.

AYŞE KEŞİR (Düzce) – Ben onu söyledim. Ben de yeni rakamları aldım, “7” dedim.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Ha, o “kadın”ı söylediniz.

BAŞKAN - Rakamların farklı söylenmesi tek başına sataşma niteliğinde değildir ama bir genel değerlendirme yaptı Sayın Danış Beştaş.

Buyurunuz efendim.

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2.- Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Düzce Milletvekili Ayşe Keşir’in HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında HDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Yok, yok. Sayın Başkan, genel değerlendirmede de…

Yani şöyle: İlk söylediği açıklamaları biz de biliyoruz ve yakından izliyoruz, sorun o ki hâlâ kadına yönelik şiddet bitmedi ve gitgide artıyor, keşke konuşmanızda bunu da ifade etseydiniz. Bu önleme mekanizmalarının hiçbir işe yaramadığının, aksine siyasi konuşmalarla teşvik edildiğinin altını çizmiştim ve ben Hükûmetin sorumluluğundan, Meclisin sorumluğundan söz ederken siz örgütün sorumluluğunu tartışıyorsunuz. Burada örgütü tartışmıyoruz, başka bir mekanizmayı tartışmıyoruz.

AYŞE KEŞİR (Düzce) – Tartışalım efendim, tartışalım. Niye tartışmıyoruz, tartışalım.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Biz burada Türkiye Cumhuriyeti devleti sınırları içinde şiddet gören, tecavüze uğrayan, tacize uğrayan ve failleri korunan bir mekanizmadan söz ediyoruz.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - Onlar kimin kızları ya? Dağa götürdüğünüz çocuklar kimin? Dağa kaçırdıkları kızlar kimin?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Yani konuyu niye dağıtıyorsunuz bilmiyorum. Gerçekten bu konuda, “popülist yaklaşım” diyorsunuz ama popülist yaklaşım konusunda sizinle asla yarışamayız çünkü sizin temel karakteriniz bu.

AYŞE KEŞİR (Düzce) – O sizin ifadeniz, sizin ifadenizi söyledim ben, “popülist yaklaşım” sizin ifadeniz.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Diğeri de İstanbul Sözleşmesi’ni böyle büyük bir lütufmuş gibi arz ediyorsunuz, İstanbul Sözleşmesi’ne dayanak olan davanın avukatıyım ben, Opus kararında başvurucu avukatım. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Türkiye’yi kadına yönelik ayrımcılıktan mahkûm etti. Bu nedenle Avrupa Birliği üyesi ülkeler tarafından Türkiye’ye bir ceza olarak öngörüldü ve imzalamak zorundaydı; Türkiye böyle kendi kendine gidip o sözleşmeyi imzalamadı, Avrupa Konseyinin kararları var. Çünkü davayı on yıl takip ettim ben. Emin olun, bu meselede en az sizin kadar çalıştım.

Ve şunu isterdim: Kadınlar olarak biz bu meselede neler yapabiliriz diye kafa yoralım. Yani, biz bunun için bu önergeyi getirdik, işi başka yönlere çekmek isterseniz bizim söyleyeceğimiz milyonlarca söz var.

Avrupa’yı diyorsunuz, Avrupa’daki şiddet tanımından haberiniz var mı? Ses yükseltme dahi şiddettir, ses yükseltme.

İSMAİL BİLEN (Manisa) – Yok canım!

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Avrupa’yı görüyoruz, Avrupa’yı. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Burada Cumhurbaşkanı “Fıtratta eşitsizlik var.” diyor yani böyle bir şey olamaz. Gerçekten, bu işi saptırmakta mahirsiniz diyorum.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Paris’i görüyoruz, Avrupa’yı görüyoruz, Almanya’yı görüyoruz.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Niye Osman Bey bağırıyor, onu da anlamadım. Bu sizin ilgi alanınıza girmiyor, lütfen biraz susun siz de yani. (HDP sıralarından alkışlar)

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Lütfen, lütfen ama Kürt kızların hakkını kim savunacak? Onu da biz savunacağız.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Danış Beştaş.

Sayın Bostancı…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Halkların Demokratik Partisinin bu grup önerisini getirirken vurguladığı husus, kadına yönelik şiddettir. Her vesileyle, her platformda elbette kadına yönelik şiddetin kaynağına, türüne bakmaksızın, bütün kadınlara yönelik şiddetin dile getirilmesi elzemdir. “Şuraya kadar konuşalım, şurayı konuşmayalım.” şeklindeki kategorik bir yaklaşım kesinlikle reddedilmelidir.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Öyle bir kategorimiz yok.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Bizim konuşmacımız esasen kadına yönelik şiddet başlığı altında hangi tür olayların yaşandığını, bu işlere ilişkin örnekleri anlatmış, herhangi bir siyasi polemik yönüne gitmemiştir. Dolayısıyla, yapmış olduğu konuşma, bütünüyle burada verilen önerge çerçevesindedir. Samimiyete çağırması da “Madem ki kadına yönelik şiddete itiraz ediyoruz -bu odak noktasıdır- o zaman her türlü konuya karşı bu itirazı yükseltin.” diye bir çağrıda bulunmuştur, o çağrıya cevap gelmemiştir.

Kayıtlara geçsin diye bu sözü aldım. Teşekkürler.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bostancı.

Sayın Paylan, bir söz talebiniz vardı 60’ıncı maddeye göre.

Mikrofonunuzu açıyorum, buyurunuz.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

22.- İstanbul Milletvekili Garo Paylan’ın, İstanbul Kınalıada’da yaşları 13 ile 15 arasında olan 3 kız çocuğuna bir buçuk yıldır tehdit ve şantajla tecavüz edildiği haberleriyle ilgili Hükûmetten bilgi rica ettiğine ilişkin açıklaması

GARO PAYLAN (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, dün vâkıf olduğumuz acı bir haber var, konumuzla da ilgili. İstanbul Kınalıada’da 13 ve 15 yaşlarında olan 3 kız çocuğuna bir buçuk yıldır yaşları 30 civarında olan 3 erkek tarafından tecavüz edildiği ortaya çıktı ve bu tecavüzlerin tehdit ve şantajla olduğu ortaya çıktı. Ben Hükûmetten bu konuda bilgi rica ediyorum. Bu konu yakıcı bir konu ve konumuzla da ilgili. Eğer araştırma komisyonumuz kurulursa eminim ki bu konuyla da ilgilenecektir ama durum yakıcı olduğu için, sizden istirhamım, Hükûmet burada olmadığı için bu konuda Genel Kurula bilgi verecek bir Hükûmet yetkilisi olursa, bunu rica edeceğim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Paylan.

Yasa teklifi görüşmelerine başlayacağız, bir sayın bakan da Genel Kurulda olacaktır. Tekrar gündeme geldiğinde, sanıyorum, sayın bakan bu konuda bilgi verecektir.

III.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Başkanlık Divanı olarak İstanbul Kınalıada’da yaşanan tecavüz olayın kınadıklarına ilişkin konuşması

BAŞKAN - Gündeme getirdiğiniz bu konu gerçekten çok acı, çok üzücü, toplumumuzun yarası olan bir konu. Ben de sosyal medyadan ve basından konuyu takip etmeye çalıştım. Hepimizin, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak üzüntü duyacağı bir konudur. İnanıyorum ki öyledir, inanıyorum ki öyledir derken hiç tereddüt etmiyorum, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütün üyeleri bu konuyu şiddetle kınayacaktır, biz de Başkanlık Divanı olarak kınıyoruz. Gerçekten üzücü bir konu, gündeme getirdiğiniz için teşekkür ediyorum.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- HDP Grubunun, Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş ve arkadaşları tarafından, kadına yönelik şiddet olaylarının Adana ilinde ciddi bir artış göstermesi ve bu mikro örnekten hareketle şiddet olaylarının araştırılması amacıyla 10/5/2017 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 18 Mayıs 2017 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Bu, kabul edilmedi mi şimdi? Tecavüz şeyi kabul edilmedi, bu mu yani? Çocuk tecavüzlerinin araştırılmasını istemiyorsunuz.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

2.- CHP Grubunun, Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer ve arkadaşları tarafından, gençlerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 18/10/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 18 Mayıs 2017 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

18/5/2017

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 18/5/2017 Perşembe günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                                     Engin Altay

                                                                                                                                        İstanbul

                                                                                                                              Grup Başkan Vekili

Öneri:

Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer ve arkadaşları tarafından gençlerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 18/10/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin (814 sıra no.lu) Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 18/5/2017 Perşembe günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi lehinde Ömer Fethi Gürer, Niğde Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Gürer. (CHP sıralarından alkışlar)

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yarın 19 Mayıs, Mustafa Kemal Atatürk’ün ulusal mücadeleyi Samsun’a çıkarak başlattığı gün; Amasya, Erzurum, Sivas Kongreleriyle Meclis oluşum sürecine eren ve ülkenin emperyalist devletlerin işgalinden arındırılmasının sağlandığı büyük zaferin ilk adımı. Mustafa Kemal, vatanın bütünlüğünün ve milletin bağımsızlığının tehlikede olduğunu görerek azim ve kararlılıkla başlattığı mücadelesini bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasını sağlayarak tamamladı; eğitimden kültüre, undan şekere, iğneden ipliğe, giysiden elektriğe, yoldan demir yollarına, fabrikalara, inanılması o günün olanakları düşünüldüğünde mucize bir varoluşun başlangıcını sağladı; on yılda yeniden doğuşumuzu gerçekleştirdi. Atatürk ve mücadele arkadaşlarını saygıyla selamlıyorum. Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı kutlu olsun. 19 Mayıs etkinliklerini farklı nedenlerle iptal eden yöneticilere de Nutuk’u bir kez daha okumalarını tavsiye ediyorum. Sanırım, o Nutuk’u okurlarsa aldıkları kararlardan da utanacaklardır.

Değerli milletvekilleri, Mustafa Kemal Atatürk kadınlar ve gençleri özellikle önemsemiş ve ülkemizin geleceğini gençlere emanet etmiştir. Yarın her gencimizin de Gençliğe Hitabe’sini bir kez daha okumasını diliyorum. Orada ülkenin içine düştüğü sorun ve sıkıntıların aşılmasında gençliğe düşen görev tanımlanmıştır. Ne yazık ki son yıllarda Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetlerinin uyguladığı yanlış politikalar, eğitim ve istihdamı, ülkemizin gençliğini sorunlu hâle getirmiştir.

Değerli milletvekilleri, ülkemizin nüfusunun yarısı gençlerden oluşmaktadır. Gençlerin önemli kesimi mutsuzdur, gelecekten umutsuzdur. Bilgiyle, sanatla, kültürle buluşmada, düşüncesini ifade etmede, eğitimde sorunlar artmaktadır. Şiddet, madde bağımlılığı, kumar, taciz gibi olumsuz örnekler olağanlaşmaktadır. İnternet ortamı bir bilgi, buluşma yerinden çok, şiddet içerikli oyunların izlendiği alana dönüşmek üzeredir. Evde şiddet, okulda şiddet, sokakta şiddet gençler arasında özenti durumundadır. Gençlerden yaşama isteğini yitiren, gelecek kaygısı taşıyan, kendini ifadede zorlanan önemli bir kesim oluşmaktadır. Ayrıca, Suriyeli mülteci gençlerin varlığının yeni sorunlar üretmeye başladığı da görülmektedir. Şiddete karışma olaylarının da mültecilerin arasında yaygınlaşması düşündürücüdür. Araştırılması gereken bir durum, bu gelişmeler ışığında şiddete yönelen gençlerin “neden” ve “niçin”idir.

Değerli milletvekilleri, şiddeti besleyen bir neden de hiç şüphesiz gençlerin kendilerini ifade edememeleri, sorunlarının çözüm bulmamasıdır. Düşünce özgürlüğünün önünde engeller duvara dönmüş durumdadır. Düşünme ve ifade özgürlüğü ciddi baskı altındadır. YÖK’ün katı disiplin uygulamaları 12 Eylül sürecini aratmamaktadır. Ezberci ve bilgiye dayalı olmayan eğitim sistemi sorunlar üretmektedir.

Ortaöğretimde PISA verilerine göre eğitimde başarısızlığımızın yanında OECD ülkeleri içinde öğrenci mutluluğunda son sırada yer almaktayız. Öğrencilerimizin mutsuzluğu başlı başına incelenmesi gereken bir durumdur. Okullarda sürekli değişen uygulamalarla eğitim sistemi içinden çıkılmaz bir sürece doğru sürüklenmektedir. Öğrenciler arasında hiç mutlu olmayanların oranının yüzde 29; kendini okula ait hissetmeyenlerin oranının ise yüzde 41 olması dikkat çekicidir. Okullarda şiddet nedeni incelenerek gençlerin buna yönelişi değerlendirilmelidir. Geçtiğimiz günlerde son örneğini Bursa’da gördüğümüz, evinde internete yazdığı yazıdan sonra okuluna giderek kendisini ve kız arkadaşını öldürecek kadar şiddeti okulun içine çeken neden nedir, bunun herkes tarafından da değerlendirilmesi önemlidir. Psikolojik durumlar bu bağlamda ele alınırken AKP döneminde madde bağımlılığının, kullanımının ortaokullara kadar inmesinin nedeni de değerlendirilmelidir. Bunu sağır sultan duymuş, hâlâ bizlerin duymaması olası olamaz.

Hür türlü kumar giderek yaygınlaşmaktadır. Şans oyunları için yaş sınırı sözde var ancak gittiğinizde, baktığınızda, yaşı küçük olanlar da her türlü şans oyununu oynamaktadır. Sigarayla mücadele adına tütün ve TEKEL fabrikaları kapatılırken, tütün üreticilerinin üretimi geriye düşürülürken dışarıdan getirilen sigaralarla toplumda sigara içme alışkanlığı düşmediği gibi, artık okul önlerinde tek tek sigara satılır boyutlara kadar sorun genişlemiştir. Gençlik, madde bağımlılığı gibi, kumar gibi yaşamlarını karartacak olumsuzlukların etkisinden bir an önce arındırılmalıdır. Aile, okul, öğretmen, muhtar, emniyet, belediye, demokratik kitle örgütleri iş birliği daha da artırılmalıdır. Sayın Bakana sordum; yanıtında, tüm bağımlılıkla mücadele kapsamında 2015-2016 yılında ülke çapında 673.984 öğretmen, 10 milyon 755 bin 907 öğrenci ve 1 milyon 889 bin 614 veliye ulaşıldığını söyledi. Bu durum dahi sonuç alınamaması nedeniyle düşünülmeye değerdir. Madde bağımlılığı yaşı düştüğü gibi, okullarda ne yazık ki tuvaletlerde dahi madde bağımlılığına tabi çocuklarımız olmaktadır. Tek başına bu sorun da bu anlamda çok ciddi boyutlardadır.

Değerli milletvekilleri, okusun okumasın, yenilikçi, yaratıcı, katılımcı bir gençlik, sorunlardan arınmış bir gençliğimiz olmalıdır. Gençlerde işsizlik oranı yüzde 24’e dayanmıştır. Çalışanlar ağır koşullarda çalışmaktadır. Kayıt dışı çocuk ve genç işsiz sayısı artmaktadır. Sigortasız, sendikasız, sosyal güvenceden mahrum, iş kazası riskiyle çalışan gençlerimiz vardır. Köylerde genç nüfus iş, aş peşinde sürekli göç vermektedir. Eğitimli gençliğin sorunları da zirve yapmıştır. Atama bekleyen öğretmenler, işsiz üniversite mezunları iş ve görev beklemektedir. Lise üzeri eğitim alan İŞKUR’a başvurmuş kişi sayısı, Bakanın yazılı sorumuza verdiği yanıta göre, 577.112 kişidir; umudunu yitirdiği için iş aramayan üniversite mezunlarıyla bu rakam 1 milyona dayanmış durumdadır. Ayrıca, anası, babası işini yitiren gençler de sorunun tam merkezi durumundadır. Bu arada, okullardan çıkarılan astsubayların ya da astsubay okullarına dış alım için sınava girenlerin de sorununun çözülmemesi yeni bir mağdur gençlik kesimi yaratmıştır.

Değerli milletvekilleri, bilgi gibi; tiyatro, müzik, resim, kitap ve de spor gençliğin ilgi alanı olmalıdır. Ne var ki bu alanda eksiklikler artmaktadır. Spor yapma olanağından mahrum gençler vardır. Resmî-özel toplam okul sayısı 10.595’tir, 4 milyon 226 bin 482 öğrenci eğitim almaktadır; beden eğitimi alanında normu bulunan okul sayısı 6.856’dır, beden eğitimi öğretmeni sayımız da ne yazık ki 6.280’de kalmaktadır. Ortaöğretim okullarımızda kütüphane sayısı da 8.509’dur. Spor için de kitap için de diğer sanat etkinlikleri için de olanaklarımız sınırlı kalmaktadır.

Değerli milletvekilleri, kızlarımızın okullaşması ülkemizde ne yazık ki hâlâ sorundur. Ayrıca, genç kızların erken yaşta evlilikleri devam etmektedir; eğitimini sürdürmede de ciddi sorunları vardır, cinsel taciz ve şiddet bu bağlamda araştırılmalıdır.

Engelli gençlerin sorunları da ayrı bir konu başlığı olarak görülmelidir.

Eğitimden, iş ve yaşamsal olanaklarından sosyal sorunlarına değin gençlerin sorunları çok yönlü ele alınmalıdır. Çözüm, tüm partilerin ortak çalışmasıyla bu alanda yapılanları görmek, sonuçlara bakmak, gerekenleri konuşmaktır. Gençlik geleceğimizdir ve gençlerimizi sorunlarından arındırmak hepimizin görevidir.

Biraz sonra Adalet ve Kalkınma Partisinden gelecek muhtemel konuşmacı arkadaşımız, rakamlarla…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurunuz, mikrofonunuzu açıyorum.

ÖMER FETHİ GÜRER (Devamla) – …bakanlıkların verileri ışığında buraya gelip yapılanları söyleyecektir ama hepiniz elinizi vicdanınıza koyun; memleketimize gidiyoruz, orada dinlediklerinize bakın, çevrenize bakın, parka bakın, okula bakın; bu sorun vardır, araştırılmalıdır, çözüm ülkenin geleceği içindir, gençlerimiz içindir.

Tekrar Gençlik ve Spor Bayramı’nı da ayrıca kutluyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gürer.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi aleyhinde Erkan Kandemir, İstanbul Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Kandemir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ERKAN KANDEMİR (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu Meclis araştırmasıyla ilgili önerisi üzerine aleyhine söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sözlerimin hemen başında, Gazi Mustafa Kemal’in 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkışıyla başlayan, büyük bir azim ve kararlılıkla, birlik ve beraberlik içinde tüm zorlukların üstesinden gelerek cumhuriyetin ilanıyla neticelenen bağımsızlık mücadelesinin onur ve gururunu yaşadığımız kutlu bir günün anısına taçlanan Gençlik ve Spor Bayramı’nızı kutlamak istiyorum.

İstiklal mücadelesinin ruhunda var olan değerlerle kuşanmış bir gençlik, zannediyorum ideali de temsil eder. Sadece ülkemiz için değil, insanlık için arzu edilecek bir duygu ve karakter bütünlüğünü istiklal mücadelesinde bulmak gayet mümkündür. 15 Temmuzda da gençler, aynı ruh dünyasının ana taşıyıcıları olduğunu bir kere daha göstermiş oldular. Bu vesileyle, başta Gazi Mustafa Kemal’i, istiklal mücadelesinden bugüne kadar mücadele eden şehitlerimizi ve gazilerimizi de bir kere daha rahmetle yâd ediyorum.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde 30 yaş altı nüfus toplam nüfusun yaklaşık yarısını oluşturmakta. Bu rakam, Avrupa’da bizi en genç nüfusa sahip ülkelerden bir tanesi yapıyor; çok büyük bir güç. Bu gücü doğru yönlendirmek, bu neslin hayallerine uygun imkânları oluşturabilmek partimizin en önemli önceliklerinden.

Hiç kuşkusuz gençlerimizin sıkıntıları var. Genç işsizliği de bu sıkıntılardan bir tanesi. Türkiye gibi nüfus sosyolojisi dinamik ülkelerde önemli sorunlardan bir tanesi bu, Türkiye’ye mahsus bir mesele değil. AK PARTİ döneminde bu konuda ciddi çalışmalar yapıldı. 18-29 yaş aralığındaki gençlerin istihdamında, somut verilerle, mesleki eğitime göre değişen sürelerde sigorta primi işveren payının tamamı İşsizlik Sigorta Fonu’ndan karşılanmakta. İŞKUR tarafından organize edilen işbaşı eğitim programlarıyla katılımcılara günlük 54 TL, öğrencilere 40,5 TL, işsizlik ödeneği alanlara 27 TL ödenmekte. Ayrıca, iş kazası ve meslek hastalığı sigortası primi de karşılanmakta, genel sağlık sigortası primleri de ödenerek sağlık hizmetlerinden yararlanmaları sağlanmaktadır. Eğer programa katılanlar üç ay içinde işe girerlerse imalat sanayi sektöründe faaliyet gösterenlerin kırk iki ay, diğer sektörlerde faaliyet gösterenlerin otuz ay işveren primleri İşsizlik Sigorta Fonu’ndan karşılanmaktadır.

Girişimci gençler 50 bin liraya varan hibe ve 100 bin liraya varan faizsiz kredi imkânıyla kendi işinin sahibi olabilmekte, işletme açacak olan 29 yaş altı yeni girişimciler için üç yıllık vergi muafiyeti uygulanmakta.

Eğitimde ise yükseköğretimdeki bütün öğrencilere kredi imkânı sunulmakta. Burslu öğrenci sayısı 374 bin, toplamda rakam kredi verilenlerle beraber 1,5 milyon. Yurt kapasitesi yüzde 198 artırılmış; öğrenci sayısı 182 binlerden 566 binlere gelmiş, yaklaşık 3 katına. Okullaşma oranı, açılan yeni üniversiteler, spora ayrılan bütçe; sporda, sanatta, eğitimde yapılan pek çok şey ifade edilebilir.

Değerli milletvekilleri, böyle rakamlara boğulmak yerine, sayın konuşmacının ifade ettiği gibi, aslında işin felsefesini konuşmak lazım. Gençlik meselesi, bu ülkede en çok konuşulan, üzerine süslü cümleler kurulan, ne zaman gençlikle ilgili bir tartışma başlasa tumturaklı cümlelerle, bol klişelerle konuşulan, debdebeli söylemlerle nutuklar atılan bir mesele. Fakat bu meseleler gençlikle ilgili ne zaman açılsa, konuşulmaya başlansa hep geleceğe dair vurgularla, somut projelere dönüşmeyen, somuta döndüğünde de “ama”yla, “fakat”la başlayan cümlelerle, gizli bir muhalif duyguyla karşı çıkılan bir mesele gençlik meselesi.

AK PARTİ döneminde gençlik politikalarının temelini şu ruh oluşturmakta: Gençler bu toplumun asli unsuru ve öznesidir. Onlar, üzerine düşünülüp politikalar üreteceğimiz toplumsal kesimler değil, bizzat o politikaların belirleyicisi, taşıyıcısı ve uygulayıcısıdır.

Tabii, biz bunu son dönemde aslında attığımız hemen her adımda gösterdik. En somut örneği; seçilme yaşını önce 25’e, 16 Nisan halk oylamasıyla 18-25 yaş arasındaki gençlerin önündeki engelleri de kaldırarak 18 yaşına indirmiş olduk. Bu, aslında topluma AK PARTİ’nin gençlikle ilgili ne söylediğini bütüncül olarak tarif eden, söyleyen en önemli şey.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Ne yapacak, uyuşturucuyu mu bırakacak 18 yaşında milletvekili olunca?

ERKAN KANDEMİR (Devamla) – İşte mesele bu, tam olarak mesele bu. Siz gençleri…

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Ya, 25 yaşında kaç milletvekiliniz var?

ERKAN KANDEMİR (Devamla) – Siz işte tam böyle bakıyorsunuz meseleye, farkımız bu.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Sen soruna bakmıyorsun ki, lafa bakıyorsun.

ERKAN KANDEMİR (Devamla) – Siz gençleri, üzerinde tartışılacak, konuşulacak, demagoji üretilecek, debdebeli söylemlerle üzerindeki meseleleri tartışılacak bir kesim olarak görüyorsunuz.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Hangisi debdebeli kardeşim, uyuşturucu mu debdebeli, şiddet mi debdebeli? Daha üç gün önce adam öldü.

ERKAN KANDEMİR (Devamla) – Bizse gençliği bu ülkenin asli unsuru olarak görüyoruz.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Demagoji yapıyorsun ya.

HALUK PEKŞEN (Trabzon) – 6,5 milyon genç işsiz geziyor.

BAŞKAN – Lütfen, lütfen… Sayın milletvekilleri, lütfen efendim…

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Demagoji yapıyor Sayın Başkan.

ERKAN KANDEMİR (Devamla) – “Gençlik politikası” dediğimiz şey tam olarak da bu aslında.

HALUK PEKŞEN (Trabzon) – 6,5 milyon işsiz…

ERKAN KANDEMİR (Devamla) – Bakın, TÜİK’in verilerine göre 18-24 yaş arasında kendini mutlu hissedenlerin oranı yüzde 64.

HALUK PEKŞEN (Trabzon) – Türkiye’de mi?

ERKAN KANDEMİR (Devamla) – Bu oran yüzde 66’ya çıkmış bu sene.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – OECD’ye göre mi?

ERKAN KANDEMİR (Devamla) – Genç kadınlardaki mutluluk oranı yüzde 70.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Sana göre o, OECD’ye bak.

ERKAN KANDEMİR (Devamla) – Erkeklerde yüzde 60.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Yapma ya, yalanları savunma bari, gerçekleri savun da git başka konulardan bahset.

ERKAN KANDEMİR (Devamla) – Somut rakamları söylüyorum ben.

MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) – TÜİK mi belirliyor bu rakamları?

ERKAN KANDEMİR (Devamla) – İş sahibi olan gençlerden yüzde 78’i işlerinden memnunlar.

Eğitim memnuniyeti ne? Onu da ifade edeyim: Gençlerin yüzde 64’ü aldıkları eğitimden memnun.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Yüzde 40’ı memnun değil, değil mi?

HALUK PEKŞEN (Trabzon) – Üniversite sınavında 39 bin çocuk sıfır çekiyor.

ERKAN KANDEMİR (Devamla) – Demagoji yerine somut verilerle konuştuğumuzda, gençliği toplumda nereye oturttuğunuzu tartışmaya başladığımızda aslında rasyonel bir zemine ulaşmış oluruz.

HALUK PEKŞEN (Trabzon) – 39 bin sıfır çeken öğrenci…

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Yüzde 40’ı memnun değil, biz de onu söylüyoruz.

ERKAN KANDEMİR (Devamla) – Rasyonel zemin… Ben o tartışmalarda konuşmacılardan bir tanesiydim. 18-25 yaş arasındaki gençlerin eğer bu toplumun asli unsuru olmasını istiyorsanız, öznesi olmasını istiyorsanız…

HALUK PEKŞEN (Trabzon) – İş sahibi olsunlar.

ERKAN KANDEMİR (Devamla) – …gelin, bir duruş sergileyin, tümü üzerinde hangi oyu verirseniz verin ama gidip kabine “Evet ya, bu maddeyi destekliyorum.” deyin dediğimizde bu fırsatı kaçırdı birileri; bütün toplum da hep beraber bunu izlemiş olduk.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Ya 7 milyon gençten 5 kişi milletvekili olacak, sorun çözülecek mi? Ya bırak ya, samimi ol ya.

ERKAN KANDEMİR (Devamla) – Teşekkür ediyorum, önerinin aleyhinde olduğumu ifade etmek istiyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kandemir.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi lehinde Ahmet Yıldırım, Muş Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Yıldırım. (HDP sıralarından alkışlar)

AHMET YILDIRIM (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yaklaşık yirmi beş gün önce bu ülkede çocuk bayramı kutlandı, yarın ise gençlik bayramı kutlanacak. Ancak ülkede çocukların ve gençlerin bugün sahip oldukları psikoloji, yaşam akışları ve geleceğe dair umut ve kaygıları arasındaki kıyas, ülkeyi yönetenler tarafından çocuk ve gençlere nelerin verildiği açısından önemli bir karine olacaktır.

Şöyle ki: Şimdi benden önce konuşan sayın hatip Erkan Bey, rakamlar üzerinden konuşmamak gerektiğini ifade etti ama sunumunu rakamlar üzerine kurguladı. Ben de açık bir şey soruyorum: 2002’de AKP iktidara geldiğinden beri -özellikle de son yedi sekiz yılda- gençlerin gelecek umutları güçleniyor mu, zayıflıyor mu; işsizlik artıyor mu, azalıyor mu? Kişi başına düşen millî gelir son üç yılda hangi eğilimi gösteriyor? 2002’den beri suç oranları artıyor mu, azalıyor mu; intiharlar artıyor mu, azalıyor mu? Yine tutuklu ve hükümlü sayıları çocuk ve gençler açısından artıyor mu, azalıyor mu? Biraz önce görüşülen ve AKP milletvekillerinin oylarıyla reddedilen taciz, tecavüz, şiddet olayları artıyor mu, azalıyor mu? Rakamsal bazda da söylemiyorum, nüfusa oranla bariz bir artış gösteriyor. Buradan hareketle biz gençlerimize daha iyi ilim, daha iyi irfan, daha iyi bir gelecek, daha iyi bir iş öneremiyoruz.

Bakın, son bir ayda Başbakanın, Cumhurbaşkanının, bakanların söylemleri üzerinden söyleyeyim: Gençlerimize idam vadediyoruz; gençlerimize, daha yeni cezaevlerinin yapılması ve bu projelerden övünç duyan bir politika vadediyoruz.

Hani, bir buçuk yıl önce vefat eden sevgili Gülten Akın, 1980 darbesi zihniyetiyle yaşı büyütülüp idam edilen Erdal Eren için, toplumun duygusunu yansıtan o şiirinde diyordu ki:

“Büyü de büyü,

Büyü de baban sana

Yokluklar alacak, acılar alacak

Büyü de büyü, baban sana

Bitmez işsizlikler, açlıklar alacak

Büyü de büyü, baban sana

Baskılar, işkenceler alacak

Kelepçeler, gözaltılar, işkenceler alacak

Büyü de büyüyüp on yedine geldiğinde

Büyü de baban sana

İdamlar alacak.”

Biz, cezaevleri, artan işkence oranları, artan gözaltı, tutuklama ve hükümlülük sayıları üzerinden bir çocukluk ve gençlik ve onların geleceğe dair umutlarını kıran bir toplumsal yapı oluşturduk. Burada herhâlde on beş yıldır bu ülkeyi yönetenlerin sorumluluğundan azade gelişen bir durum söz konusu değildir. Yine, biz, bunların yerine özgür düşünen, özgür karar alabilen, üniversiteyi okuduktan sonra işsiz kalıp kalmama kaygısı taşımayan; diplomasını bitirdikten sonra bitmez tükenmez sınavlar, mülakatlar, tarafgirlik ve siyasi sorular üzerinden yandaşlık veya karşıtlık denklemi üzerine kurgulanmamış bir gençlik arzuluyoruz. Bu ülkenin, bu iktidarın politikalarıyla gençlerin özlemlerini, umutlarını kıran bir hattı hak etmediğini düşünüyoruz.

Şimdi, bugünkü en önemli hususlardan biri: Özellikle iktidar gibi düşünmeyenlerin, iktidar gibi konuşmayanların, iktidar gibi siyaset yapmayanların, hele hele ona karşıt bir noktada durup siyaset yapanların, düşünce suçlularının, akademisyenlerin, yazarların, çizerlerin, siyasetçilerin tutuklu ve hükümlü olduğu bir ülkeye dönüştük biz. Yargı siyasaldır dediğimizde hop oturup hop kalmak yerine, aynayı kendimize tutup bunun üzerinden bir sorgulamaya gitmemizin ülkenin geleceği açısından daha sağlıklı olacağını düşünüyoruz. Israrla dile getireceğiz; partimize dönük geliştirilen operasyonların, gözaltıların, tutuklamaların, bağımsız ve tarafsız yargının bir ürünü olarak değil siyasi iktidarın sopası hâline getirilmiş bir yargının eseri olduğunu ısrarla söyleyeceğiz. Eğer bu eleştirilerimizden kurtulmak istiyorsanız, eğer bu ülkede gerçekten hukukun üstünlüğünü hâkim kılmak istiyorsanız ivedi olarak bu hukuki ve idari garabete son vermeniz gerekiyor. Birazdan örnekler vereceğim ve kendi yorumlarımı katmadan söyleyeceğim.

Geçen hafta cuma günü Eş Genel Başkanımız Sayın Selahattin Demirtaş’ın 96 fezlekesinden biri Urfa’nın Viranşehir ilçesinde görülüyor. Az biraz hukuktan anlayan, hukukçu olmaya gerek yok… “Yüz yüzelik” ilkesi, yargılama salonunda hazır bulunma ilkesi evrensel bir haktır. Eş Genel Başkanımız, 96 fezlekeden 40’a yakınına bulunduğu cezaevinden SEGBİS’le katılmış, bunun sağlıklı yargılama koşulları üretemediği saikiyle bütün mahkemelerde hazır bulunma ve idarenin de bunu, bu ihtiyacını karşılama sorumluluğu olduğunu söylemiş.

Bakın, Viranşehir’deki mahkeme, hemen mahkemede ifade almama, avukatları konuşturmadan mahkemede bulunma talebine diyor ki: “Sürüncemede bırakma niyeti var.” diye “Bu talebin reddine…” Şimdi, düşünün, bir siyasi partinin genel başkanı, bu Parlamentonun üyesi mahkemede hazır bulunmayı talep edecek, “Sürüncemede bırakma niyeti var…” Şimdi, mahkemelerde iddianameleri hazırlayan savcılar mıdır, falcılar mıdır? Mahkemede o dosyaları yürüten hâkimler midir, müneccimler midir? Evrensel hukuk ilkeleri üzerinden mi yargı işler, yoksa niyet okumalar üzerinden mi işler?

Bir diğer husus: Bakın, az önce okudum, yine ısrarla okumaya devam edeceğim. Bugün, Bursa’da sekiz aydır tutuklu bulunan il, ilçe yöneticilerimizin duruşması var, şu saatlerde hâlâ devam ediyor. Ben iddianameden okuyorum; yanlışlıkla, 420 sayfa şişirilerek hazırlanmış iddianamenin 317’nci sayfasından; diyor ki: “Bir kadın örgütü olan KJA’nın Bursa sayfasında kahvaltıdan foto paylaşımı var. Bir kahvaltı yapacaklar, kahvaltının davetiyesi 10 TL’dir.” Bakın, polis fezlekesinden alıyorum. Ne diyor? “Biz ‘Bu 10 TL’yle örgüte yardım ediyorlar.’ diyeceğiz, buradan işlem yapacağız.” Devam ediyor: “Ceylan ve Mediha…” Biri Yıldırım, biri Yenişehir ilçe yöneticilerimiz. “…kendi Face’lerinde paylaştı. Ortak bir tespit yapacağız, ikisine de ekleyeceğiz. Davetiye satışla ilgili görüşmeleri var, önemli. Bir de bunu ‘terör finansmanı’ filan üfleriz, Gazi abinin dediği gibi.” İşte, üfleme üzerine kurulu, müneccimlik üzerine kurulu, şişirilmiş, üfürülmüş dosyalarla partimize dönük siyasi soykırım operasyonları yürütülmektedir. Bu yönüyle iktidarın bu siyasi operasyonlarla ilgisinin olmadığını birazdan farklı örneklerle vermeye devam edeceğim.

Bakın, şu, bizim Eş Genel Başkanımızın on yıllık milletvekilliğinin fezleke grafiği. Çatışmaların olmadığı dönemde fezleke yok ama özellikle çatışmaların, siyasi iktidar tarafından şiddet ve güvenlikçi politikaların egemen kılındığı dönemlerde fezleke sayıları artıyor.

Bir diğer husus, şunu söyleyelim: Bakın, Cumhurbaşkanı 20 Mayıs darbesi yapılmadan önce… İki gün sonra 20 Mayıs darbesinin yıl dönümü. Bu Parlamento bir darbe yaptı siyasete, “dokunulmazlıkların kaldırılması” adı altında bu Parlamento bir darbe yaptı. 11 Nisan 2016 günü yani dokunulmazlıklar kaldırılmadan kırk gün önceye kadar bu Parlamentodaki fezleke sayısı sadece 182 ama dokunulmazlığın kaldırılması talimatını Cumhurbaşkanı verdi, bunu açık beyan etti, ondan sonra süreç başladı. Anayasa Komisyonunda başladıktan sonra fezleke sayısı tam 3 kat artarak 510’a çıkıyor. 2001 devalüasyonunda bile dolar bu kadar artmadı ya, düşünün.

Birkaç örneği vermeye devam edeyim Eş Genel Başkanımızla ilgili: Sayın Selahattin Demirtaş 12 Eylül 2010 tarihinde konuşma yapıyor, fezleke Ocak 2016’da düzenleniyor, tam beş yıl üç ay sonra düzenleniyor. Yine, 8 Nisan 2011’de konuşma yapıyor, fezleke 6 Ekim 2015’te düzenleniyor, beş yıl sonra. 18 Eylül 2011 tarihinde konuşma yapıyor, fezleke tam dört yıl dört ay sonra düzenleniyor. Zamanın ruhuna göre değişen yargının iktidarın sopası olarak muhalifler üzerinde kullanıldığı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Mikrofonunuzu açıyorum, sözlerinizi tamamlayınız lütfen.

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Yargının iktidarın sopası olarak kullanıldığı; hâkim ve yargıçların, burada belirttiğim üzere, üflemelerle, üfürük dosyalar hazırladığı, savcı ve hâkimlerin ise AKP’nin siyasi militanı gibi davranmaya devam ettiği yargıyla siz övünebiliyorsanız övünün. Biz böyle, bu kadar siyasallaşmış, bütün uluslararası arenada tartışmalı hâle gelmiş, tarafsızlığı, bağımsızlığı tartışılan bu yargıyla övünmüyoruz, kendi ülkem adına, bilakis utanç duyuyorum diyorum.

Bütün Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi aleyhinde Murat Alparslan, Ankara Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Alparslan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MURAT ALPARSLAN (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Gençliğin, bir milletin dinamizmini, heyecanını, umudunu, hayalini ve geleceğini oluşturduğunu hepimiz biliyoruz. Ülkemizin esaretten kurtulmasına ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurulmasına katkı sağlayan en önemli unsurlardan birinin de gençlerimiz olduğu muhakkak. Kurduğu devletine pek çok badirede sahip çıkan gençliğimiz, en nihayetinde, 15 Temmuzda da devletini ve ülkesini kurtararak sahip çıkmıştır.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk geleceği gençlere emanet etmiştir ve bu gelecek gençlerle birlikte imar ve inşa edilecektir. AK PARTİ olarak bizler, hem siyasi yaklaşımlarımızda hem parti politikalarımızda hem icraatlarımızla gençlere bir şeyler yapmakla birlikte gençlerle beraber bir şeyleri de yapabilmeyi ve geleceğimizi emanet ettiğimiz gençleri bugünden söz sahibi yaparak devletine, milletine sahip çıkacak bir nesil olarak yetiştirmeyi kendimize bir siyasi ödev ve görev olarak bildik.

Bu anlamda, kıymetli İstanbul Milletvekilimiz partimizin yaklaşımlarını ve somut olarak yaptığımız hizmetleri detaylı olarak anlattı, o sebeple, tekrar etmeyeceğim. Aynı zamanda, mevcut konunun halli anlamında hem Millî Eğitim Bakanlığımızın hem Gençlik ve Spor Bakanlığımızın varlığı ve yine Meclisimizde ilgili ihtisas komisyonunun da var olması gerçekliği karşısında bu araştırma önergesiyle ilgili aleyhte olduğumuzu ifade ediyorum ve şimdiden her birinizin 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı’nı kutluyor, iyi günler diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Alparslan.

Sayın Pekşen, 60’ıncı maddeye göre söz talebiniz olduğunu görüyorum.

Bir dakika süreyle söz veriyorum.

Buyurunuz.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

23.- Trabzon Milletvekili Haluk Pekşen’in, asılsız haberlerle Türkiye Barolar Birliğinin kurumsal kimliğinin hedef alındığına ve basın-yayın organlarını doğru ve ilkeli haberciliğe davet ettiğine ilişkin açıklaması

HALUK PEKŞEN (Trabzon) – Çok teşekkür ediyorum.

“Bir kısım basın-yayın organlarını doğru ve ilkeli haberciliğe davet ediyoruz.

Bugün sabah saatlerinde Anadolu Ajansının kaynağından doğrulanmadan geçtiği bir haberde, bazı Türkiye Barolar Birliği çalışanları hakkında FETÖ soruşturması kapsamında gözaltı kararı verildiği ifade edilmiştir.

Bu haber kaynağına dayanılarak kimi basın-yayın organlarında ‘Türkiye Barolar Birliğine FETÖ Operasyonu’, ‘Türkiye Barolar Birliğinde 25 Personele Gözaltı Kararı’ gibi manşetlerle Türkiye Barolar Birliğinin kurumsal kimliği hedef alınmıştır.

Söz konusu gözaltı kararları Türkiye Barolar Birliği çalışanlarına yönelik değildir, Ankara Barosuna kayıtlı bazı avukatlar hakkındadır. Bu konuda da Ankara Baromuz üzerine düşen tüm hassasiyeti göstermektedir.

Yönetimimizin adı geçen suç örgütü dâhil olmak üzere bütün yasa dışı yapılanmalara karşı hassasiyeti ve yıllardır siyasi iktidara bu yönde yaptığı uyarılar toplumumuzda çok iyi bilinmektedir.

Delilleriyle bildirildiği takdirde çalışanlarımız arasında suç örgütü yapılanmalarına karışan hiç kimseyi barındırmamız asla düşünülemez. Bugüne kadar yönetimimize karşı resmî makamlardan bu yönde hiçbir bildirim yapılmamıştır.

Anadolu Ajansının ve asılsız manşetlerle…”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Pekşen.

Sayın Depboylu, buyurunuz.

Size de bir dakika süreyle söz veriyorum.

24.- Aydın Milletvekili Deniz Depboylu’nun, gençlerin sorunlarının çözümü için Milliyetçi Hareket Partisi olarak üstlerine düşen her görevi yerine getirmeyi millî sorumlulukları olarak gördüklerine ve CHP’nin grup önerisine olumlu oy vereceklerine ilişkin açıklaması

DENİZ DEPBOYLU (Aydın) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

CHP grup önerisi hakkında konuşma imkânımız olamadığı için söz almış bulunmaktayım.

Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün Samsun’a çıkarak Millî Mücadele’yi başlattığı ve de Türk gençlerine hediye ettiği 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı’nın arifesinde gençlerimizin mevcut sorunlarının çözümü için Milliyetçi Hareket Partisi olarak üstümüze düşen her görevi yerine getirmeyi millî sorumluluğumuz olarak görmekteyiz. Bu nedenle, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak CHP’nin grup önerisine olumlu oy vereceğimizi ifade ediyoruz.

Ata’mızın “Gençliği yetiştiriniz. Onlara ilim ve irfanın müspet fikirlerini veriniz. İstikbalin aydınlığına onlarla kavuşacaksınız. Hür fikirler tatbik mevkiine konduğu vakit Türk milleti yükselecektir.” öğüdüyle çağdaş, uygar, en iyi şartlarda, kaliteli, nitelikli eğitim almış, demokrasiyi özümsemiş, sağlıklı kişilik geliştirmiş; tartışan, üreten, öz güveni gelişmiş, bilinçli bir gençlik için eğitim sistemimizde ve siyasal yapımızda üzerimize düşen tüm sorumlulukları yerine getirmek zorunda olduğumuzu da özellikle belirtmek isterim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Depboylu.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- CHP Grubunun, Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer ve arkadaşları tarafından, gençlerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 18/10/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 18 Mayıs 2017 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum….

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Evet, bir karar yeter sayısı talebi vardır.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.43

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.04

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ

KÂTİP ÜYELER: Mücahit Durmuşoğlu (Osmaniye), Mehmet Necmettin AHRAZOĞLU (Hatay)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 94’üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yeter sayısı vardır, öneri kabul edilmemiştir.

Gündemin “Seçim” kısmına geçiyoruz.

IX.- SEÇİMLER

A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim

1.- Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN – Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonunda boş bulunan ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için Trabzon Milletvekili Haluk Pekşen aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve İstanbul Milletvekili Tülay Kaynarca ve 13 Milletvekilinin Hazineye Ait Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi ve Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1703) ve İstanbul Milletvekili Tülay Kaynarca ve 13 Milletvekilinin Hazineye Ait Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi ve Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1622) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 475) (x)

BAŞKAN - Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

Dünkü birleşimde İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen 475 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin birinci bölümünde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştı.

Şimdi, ikinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

İkinci bölüm, geçici 1 dâhil 12 ila 22’nci maddeleri kapsamaktadır.

İkinci bölüm üzerinde siyasi parti gruplarının söz talepleri vardır, onları karşılayacağım.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Ahmet Kenan Tanrıkulu, İzmir Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Tanrıkulu. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA AHMET KENAN TANRIKULU (İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanun teklifinin ikinci bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, cumhuriyet tarihimizde 1924 yılından 2002 yılına kadar yani geçen yetmiş sekiz yıl içerisinde 28 adet vergi affı çıkarılmıştır. Son on dört yılda, 2002’den geçtiğimiz seneye kadar 6736 sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin Kanun’la öngörülen düzenlenmeye kadar yani geçtiğimiz sene 19 Ağustos tarihi itibarıyla da 5 adet daha vergi affı çıkarılmıştır. Henüz bu kanun kapsamındaki tahsilatlar sürerken Ocak 2017’de de 6770 sayılı Kanun’la bu süreler uzatılmış ve üzerinden de yaklaşık beş ay geçmeden bu kez yeniden bir yapılandırmayla karşı karşıya kalmışızdır. Böylelikle ekonomide dokuz ay arayla arka arkaya 2 tane yeni yapılandırma kanunu da yürürlüğe girecek durumda demektir. Geçtiğimiz yıl ocak, nisan ayları içerisinde 5,4 milyar lira bütçe fazlası veren ekonomimiz, bu yıl aynı dönemde maalesef yaklaşık 18 milyar liralık açık vermiştir. Gerçi bu açığın, ertelenen sosyal güvenlik primlerinin geçici etkisi dikkate alındığında bütçe açığımızın yaklaşık 12 milyar kadar olduğunu Sayın Maliye Bakanı geçtiğimiz günlerde ifade etmiştir. Af ve benzeri düzenlemelerle kamuya kısa süreli kaynak sağlama düşüncesi bugünlere kadar iyice pekişmiş gözükmekte ve maalesef ekonomi yönetimi, adalet ve eşitlik ilkeleri açısından tartışma getiren bu uygulamanın arka yüzünü de görmezden gelmektedir. Bu teklif, devlete borcunu zamanında ödeyen mükelleflere müjdeli bir haber de verememektedir.

Değerli milletvekilleri, ortalaması neredeyse iki yıla bir denk gelen bu af kanunları, mükelleflerde de, nasıl olsa iki yılda bir af çıkıyor düşüncesini beraberinde getirdiği için gelirlerini beyan etmeme noktasında bazı davranışlara veyahut da eksik beyan etmelerine neden olmaktadır.

Anayasa’mıza göre -ki madde 73’te belirtiliyor bu- vergi adaletinin sağlanması için vergi yükünün de dengeli dağıtılması gerekmektedir. Verginin, alınması gereken kesimlerden alınamaması veyahut da vergilerin belirli kesimler üzerinde bırakılması vergi adaletini de yok etmektedir. Bu vergi yapısıyla ekonominin dişlileri düzenli dönememekte ve dar gelirli vatandaşlarımız ağır vergi yükü altında ezilmektedir.

Sayın milletvekilleri, bu teklife baktığımız zaman, elimizdeki sıra sayısından, birçok ekonomik olumsuzluğu 15 Temmuza bağlama alışkanlığının gene devam ettiğini görüyoruz. Yine, teklifin benim de konuştuğum bu ikinci bölümünde yer alan maddelere baktığımız zaman diğer tüm eksik maddelerin içerisinde bizce en önemli olan madde 18’i de görmekteyiz ve bununla ilgili olarak da ciddi endişeler taşımaktayız. Bu maddede mevcut üretim veya otoprodüktör ön lisanslarını, lisanslarını ya da lisans başvurularını sonlandırmak isteyen tüzel kişilerin hiçbir gerekçe ortaya koymadan teminatlarının iadesi öngörülmekte. Yapılan bu düzenlemeyle, mücbir sebep hâlleri ve bu hâllerden kaynaklanan, lisans sahibinden kaynaklanmayan haklı sebepler olmaksızın yükümlülüklerini süresi içinde yerine getiremeyen tüzel kişilere büyük bir imkân sağlanmakta ve teminatlarının irat kaydedilmesinden ve üç yıl süreyle lisans yasağından da kurtarılmaktadır.

Yine, Sayın Bakan tarafından Komisyonda verilen bilgiye göre, bu madde kapsamında 127 adet tüzel kişi ve yaklaşık 200 milyon liralık teminatın söz konusu olduğunu öğreniyoruz. Madde bu hâliyle 6446 sayılı Kanun’la belirtilen elektriğin işte orada yazdığı gibi, yeterli, kaliteli, sürekli, düşük maliyetli ve rekabet ortamında özel hukuk hükümlerine göre faaliyet gösteren enerji piyasasının oluşturulması amacına da maalesef uygun düşmüyor.

Sayın milletvekilleri, piyasalarda uzun süreden bu yana devam eden ve bir türlü de aşılamayan keskin bir durgunluk girişimcilerimizi mağdur etmektedir. Bankalarda kullanılan kredilere baktığımız zaman mart sonu itibarıyla, buradaki sektörel ayrımlarda yaklaşık yüzde 24’ünün bireysel kredilerden, yüzde 14’ünün de perakende ticaret sektöründen kaynaklandığını görüyoruz. Tasfiye olacak kredilerde de yine perakende ticaret sektörünün payı yüzde 19’ları aşmakta. Yine yılın ilk üç ayına baktığımız zaman, tüketici kredisi veya kredi kartı borcu nedeniyle yasal takibe girmiş 400 bine yakın insanımızın olduğunu görüyoruz. Bu bağlamda, nisan sonu itibarıyla 2002 yılında 4,3 olan kredi kartı borçları 81,4 milyar liraya gelmiş. Yine, aynı dönemde 2 milyar lira civarında olan tüketici kredileri de 357 milyar liraya ulaşmış. Demek ki ciddi manada piyasada bir sıkışma karşımıza çıkıyor. Gerçek ekonomik hayatın verileri burada anlatıldığı gibi maalesef toz pembe değil değerli milletvekilleri. Nisan sonu itibarıyla karşılıksız çek adedine baktığımız zaman 170 bini geçtiğini görüyoruz. Bunun tutarı da yine yaklaşık 6,5 milyar lirayı bulmakta. Protestolu senet sayıları artmakta. Gene çeklerle ilgili olarak biraz önce söylediğim sorunlar çıkartılan Çek Kanunu’nun maalesef yansımaları olarak da karşımıza çıkmakta. Bu ticari hayatın olumsuz rakamlarının çok ciddi kaygı verdiğini de görüyoruz değerli milletvekilleri. Burada yapılan birtakım suni düzenlemelerin durma noktasına gelen piyasalara da bir canlandırma yapmasını beklememiz maalesef abesle iştigal olacak.

Son yılların belki de en durgun ve en kötü zamanını yaşayan bu piyasalar girişimcilerimizin, esnafımızın finansmana erişimini kolaylaştıracak ve ucuzlatacak uygulamaların devreye girmesiyle ancak aşılabilir görünüyor. Yoksa burada görüştüğümüz dünden bu yana devam eden kanun teklifindeki günü kurtaran çözümler sadece dediğim gibi günübirlik birtakım uygulamaların karşımıza çıkmasına sebep olur. Bu günübirlik düzenlemeler de borç içinde yüzen esnafımızı ve girişimcimizi bankaların elinden alarak onların insafına bırakmak tıpkı KOSGEB kredi uygulamalarında olduğu gibi karşımıza birtakım sorunlar çıkaracaktır. Ne olmuştur KOSGEB’de? Geçtiğimiz yıl içerisinde 50 bin lira limitli faizsiz kredi desteğinden 206 bin işletme şartları uygun olduğu hâlde yararlanamamış ve sadece 15 bin işletme bu kredileri kullanabilmiş gözükmektedir. Şubat 2017’de uygulamaya konulan ve lansmanını o dönemin bakanının yaptığı “KOBİ ve esnafa 50 bin liraya kadar faizsiz krediyi şartları uyan herkese vereceğiz.” müjdesiyle duyurulan bu uygulama da maalesef bu sistem kapsamında bakanlığın gene geçtiğimiz ay içerisinde yaptığı açıklamalara göre, 771 bin müracaat olmuş, bunlardan sadece 460 bin kadarının faizsiz kredi desteğinden faydalanacağı bildirilmiş, bunun da sonucunda ancak 88 bin kredinin firmaya verildiği görülmüştür. Demek ki değerli milletvekilleri, bu konuyla ilgili ciddi sıkıntılar devam ediyor. Yani finansmana ulaşma noktasında problemleri aşmak zorundasınız ve bunları buraya getirip bu uygulamaları çözmek zorundasınız. Yoksa “Borç yiğidin kamçısıdır.” sözüne güvenip bu sarmal içerisinde debelenen esnafımıza, girişimcimize bir çıkış yolu gözükmemektedir.

Burada bu samimi adımların atılarak finansmana erişim önündeki engellerin kaldırılmasını umuyor, hepinize tekrar saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tanrıkulu.

İkinci bölüm üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bihlun Tamaylıgil, İstanbul Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Tamaylıgil.

CHP GRUBU ADINA BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Saygıdeğer milletvekilleri, 475 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin İkinci bölümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini bildirmek amacıyla kürsüdeyim.

Umut ederdim ve arzu ederdim ki, artık, önümüzdeki yaşanan ekonomik tabloya baktığımızda, biz, yapılan hataları, mevcutta yaşanan olumsuzlukları ve bu olumsuzluklara bağlı acilen yapılması gerekenleri çözecek bir ekonomik genel değerlendirme, çalışma ve ona bağlı yasama faaliyetlerini yerine getirelim. Ama görünen o ki, geçtiğimiz yıl yapmış olduğumuz alacakların yapılandırılmasıyla ilgili düzenlemenin yetmediği, hatta hatta yaşanan dokuz, on aylık süreçte şartların daha da ağırlaşarak borçlu olan, zamanında ödemesi gereken yükümlülüklerini yerine getiremeyenlerin var olduğunu ve bu açıdan bir düzenleme yaparak yine suyun üzerinde yüzen samanı seyreder gibi sorunları seyretmeye devam etme kararlılığında olunduğunu görüyoruz.

Değerli arkadaşlar, bugün vergi ve vergiye bağlı veya sosyal güvenlik primleriyle ilgili de karşımıza çıkan, zamanında yükümlülüğü yerine getirmemenin çözümünü ortaya koyarken biz sürekli esas sorunu çözmeden geçici sorun çözecek veya çözmesi beklenen hedeflerle yasal çalışma yapıyoruz. Burada “vergi” ve “af” dediğimizde ki kimi zaman “Efendim, yapılandırma bu, af değil.” dense dahi alenen af olan ve zaman zaman, yıllar içinde baktığınızda dolaylı dolaysız, örtülü örtüsüz birçok af gibi bu sefer de yükümlülüklerle ilgili yerine getirilecek süreci planlayan bir çalışmayla karşı karşıyayız ama yetmiyor, benim içinde konuşacağım ikinci bölümde daha da ek bazı maddelerle birleştiren bir yasama faaliyeti içerisinde devam ediyoruz.

Şimdi, baktığımız zaman, hadi “af” dedik… Ben üzülüyorum ve merak ediyorum. Yıllardır ya şu af veyahut yapılandırma hiç mi zamanında en yüksek oranda vergisini ödeyen ücretliye, çalışana gelmez? Biz her zaman onlardan tıkır tıkır vergisini alırız -bu seneki dört aylık bütçe gerçekleşmelerindeki yüksek payları gibi- ama Allah için, o ödeyenler için herhangi bir teşekkür karşılığı olacak düzenlemeyi yapmayı beceremeyiz.

Diğer taraftan baktığınızda, karşımızda bu bölümle ilgili maddeleri de değerlendirdiğimizde gerçekten önemli başlıklar var. Öncelikle, Sayın Maliye Bakanı burada olsaydı kendisine iletmek istiyordum. Seçim bölgem olan Çatalca ve Silivri’deki yüz yılı, yüz otuz yılı bulmuş olan bir sorun vardır. Gerçekten, göçle gelmiş, kanla tarih yazmış bir toplum, yerleşimi resmî olarak gerçekleştirilmesine rağmen, kadastro döneminde kayıtlardaki ihmallerin de eklenmesiyle kendi zilyetlerinde olan malın sahibi olamama sorunlarıyla baş başaydılar. Hoş, tabii, yılardır, bu konuda düzenleme en son 2000’li yılların başında da yapılmıştı ama kendi mallarını almak üzere yapılacak düzenlemelerde ne yazık ki istenen sonuç elde edilmedi. Karşımıza teklif içerisinde birleştirilmiş olarak geldi ama orada bizim çekincelerimiz; daha yapılması gereken, daha iyileştirici kararların alınması gerekiyordu. Bu konuda taleplerimizi ilettik. Biz, oradaki satış bedellerinin emlak değerleri üzerinden olmasını talep etmiştik ve ilk karşımıza gelen 5 bin metrekarelik ölçünün yetersiz olduğunu, ortalama alanların altında olduğunu dile getirmiştik ve bunun artırılmasını talep etmiştik. Plan ve Bütçe Komisyonunda yapılan çalışma neticesinde 5 dönümlük alan -5 bin metrekare- 7 bin metrekareye verdiğimiz önergelerle çıkmıştır, ödeme süresi de iki yıldan beş yıla uzatılmıştır faizsiz olarak.

Tabii, dediğim gibi, bu, aslında o kişilerin yaşadığı yerlerde sahip olduğu, yıllarca aile köklerinin var olduğu yerlere tekrar kavuşmalarını sağlayacak bir düzenleme olarak geldi. Yani hiçbir zaman onlar bir işgalci, zorla kullanan kişi değil, oranın gerçek sahipleriydi ama yüz otuz yıl içerisindeki çeşitli dönemlerde ortaya konan sonuçlar nihai hedefi gerçekleştirememişti. Umut ediyorum ve diliyorum ki bu yapılan iyileştirmelerle nihai sonucuna doğru bir hedefe varma söz konusu olur.

Tabii, bu bölümde yine bir madde var. Biz alıştık artık, Meclis çalışmasın, verelim Bakanlığa yetkiyi, o da tecilde, geçtiğimiz vergide olduğu gibi, tecili kullanıp tecile göre vereceği düzenlemeler gibi, bundan sonra bu bölümde yer alan SGK primleriyle ilgili de ortaya çıkabilecek olan tecil ihtiyaçları söz konusu olduğunda Bakanlığın vereceği kararı geçerli hâle getirecek bir düzenleme. Yani yine Meclisin önüne, Meclisin yasama yetkisinin önüne bir güç olarak Bakanlar Kuruluna yetki devrini getirdik.

Diğer taraftan baktığınızda, zaten, şimdi bütçe ve bütçeye bağlı konuları konuşuyoruz, bütçenin en önemli gelir kalemini konuşuyoruz ama bütçe hakkını katledip ortadan kaldıran düzenlemeleri yapmaktan da hiç mi hiç geri adım atmadan yolumuza devam ediyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, tabii en önemli maddelerden biri de bu 18’inci madde. 18’inci madde içeriğinde önümüze bir teklif geldi, teklif yetmedi, bir de bu lisans ile ön lisans haklarıyla ilgili mahkeme kararları sürecini de dâhil edelim dendi, sonra aman dendi, verilen değişiklik önergesinin değişikliğiyle, bu hâliyle karşımıza geldi. “Neydi bunun amacı?” diye sorduğumuzda, işte, EPDK yetkilileri, mücbir sebepler vardı, sit alanları oldu, doğal olaylar oldu, Bakanlar Kurulu termik santrallerle ilgili, yurt dışından gelen kömürün vergisiyle ilgili düzenleme yaptı, zarar ettiler.

Değerli arkadaşlar, devlet yönetmek ciddi iştir. Devletin alacağı hizmetler veya yaptıracağı işlerle ilgili ediniminin gerçekleşmesi için teminatla güçlendirilmiş bir faaliyetin ortaya çıkması gerekir. Ama bugün karşımıza gelen teklifte, canım, “iki ay içinde başvursunlar...” Yani kurumlar doğru fizibilite yapamamış, doğru karar verememiş, zarar ediyorlar ve orada da işte, çeşitli farklı olaylar ortaya çıktı, mücbir sebebe girip girmediklerinin kendileri daha kararını verip bize başvurup bunun o sebepten iptali için de gelemiyorlar, gelin biz toptancı bir anlayışla bir yasa maddesi koyalım, buradaki teminatları tamamen ortadan kaldıralım. Bu, Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırıdır. Bugüne kadar teminat vererek teminatını yakmış olan kişilere karşı cevabınız ne olacak? Savunmanız ne olacak? Bu eşitsizliğin temelindeki tercihin sebebi ne olacak veya baştan yapılan, yönetmelik hazırlanışındaki eksiklikler varsa onları düzeltecekseniz, bunun ilgili komisyonda görüşülerek, detaylarıyla belirlenerek eğer varsa mücbir sebep sayılacak koşullarla beraber değerlendirilmesi süreci işlemeliydi. “Yok, hayır, biz hepsine teminatlarını iade ederiz.” Böyle bir şey yok arkadaşlar. Böyle bir yasama faaliyetinin de olması kabul edilemez.

Diğer taraftan, tabii, bu kanun içerisinde bir de 1997 yılı öncesi ruhsat yılına sahip motorlu araçların hurdaya ayrılışı, bunlarla ilgili olarak hurdaya ayrıldığı zaman vergi cezaları, trafik cezaları, gecikme cezalarının kaldırılmasıyla ilgili bir düzenleme yapıyoruz. Bu düzenleme içerisinde de düzenlemenin il özel idareleri ve büyükşehirlere bağlı olarak teslimatına karşı mahallî şoförler odası bir talepte bulundu, dedi ki: “Verin, biz bu işi yaparız. Bunların MKE’ye teslimi sürecine kadar gerekli aşamaları biz idare ederiz.” Burada da yapılması gereken -önemli bir konudur- eğer meslek odalarıyla ilgili ortak çalışma zemininde bir konu varsa bunu gerçekleştirmek yüce Meclisin de beraber ortaya koyacağı bir kararlılıktır. Genel itibarıyla baktığımız zaman, tabii, bütçe açığımız, nakit açığımız...

Biz hep diyorduk ki: “Üretmiyoruz, tüketiyoruz; vergiyi de tüketimden alıyoruz.” Ama dört aylık bütçe verilerine baktığımızda artık tüketmiyoruz, tüketemiyoruz; ondan da vergi alamıyoruz. Sağ olsun, eksik olmasın, ithalatımız var, ithalata bağımlılığımız; oradan aldığımız vergilerle durumu idare etmeye çalışıyoruz. Bu gerçekleri çok iyi görmek lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Mikrofonunuzu açıyorum Sayın Tamaylıgil.

Buyurunuz.

BİHLUN TAMAYLIGİL (Devamla) – Türkiye'nin acilen, ekonomik açıdan baktığınızda, reform olacak yani üretimden eğitime, eğitimden araştırma geliştirmeye, teknolojiye ve ihracatın pozisyonuna kadar değişiklikleri ortaya koyacak ve dünyadaki gelişmeleri dikkate alarak içinde bulunduğumuz borçluluk yapısını, şirketlerin yapısını, kur risklerini dikkate alarak doğru dürüst yasalar yapmaya, çalışmalar yapmaya ihtiyacı vardır.

Yarın 19 Mayıs, 19 Mayısın Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı olma kimliğinin getirdiği kuruluş ve kurtuluş felsefesinin ruhunu her zaman taşıyacağını herkesin bilmesini istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar) Bu kuruluş ve kurtuluş ruhuna karşı, o ruhu yıkmaya çalışanların da tarihin tozlu sayfalarında silinmeye mahkûm olacağını her zaman herkesin bilmesi gerektiğine inanıyorum.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tamaylıgil.

Grupları adına üçüncü konuşmacı Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Ahmet Yıldırım, Muş Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Yıldırım. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA AHMET YILDIRIM (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir buçuk yıl Plan ve Bütçe Komisyonunda çalışmış bir milletvekili olarak söyleyeyim, bu süre içerisine iki af sığdırıldı, alacaklar yeniden yapılandırıldı. Bugün, alacakların yeniden yapılandırılmasıyla ilgili getirilen bir yasa tasarısı, torba yasa tasarısı on ay aradan sonra geliyor. On ay önce de sözüm ona son vergi affı, son borç affı veya borçların yapılandırılması yasa tasarısı buraya gelmişti. Dün Sayın Maliye Bakanı burada “Ben Bakan olarak söylüyorum, bu son olacak.” demişti. Bu sonun kaç aylık bir hükmümün olduğunu eğer burada bulunursak hep birlikte tecrübe etmiş olacağız.

Bir ülkede insanlar vergilerini ve borçlarını neden ödeyemezler? Bir ülkede insanlar kişiye, kuruma ya da devlete olan yükümlülüklerini neden yerine getiremezler? Türkiye’deki profile baktığımızda çok farklı gerekçelerin olduğunu ifade etmek isterim. Birincisi, gerçekten gelir düzeyinin ciddi anlamda düşmesi, gerek açlık gerek yoksulluk sınırının çok ciddi boyutlara ulaşmış olması; son iki yıllık çatışmalı ortamdan sonra insanların ya işini kaybetmesi ya da işini kaybetmeyenlerin alım gücünün düşmüş olması genel siyasi ve politik hakla ilgilidir.

Burada bilmemiz gereken önemli hususlardan biri de şudur: Yoksul halk devlete ve kurumlara olan yükümlülüğünü önemli oranda yerine getirirken buna mukabil özellikle büyük şirketlerin ve holdinglerin borçlarının yapılandırılması tasarısıyla karşı karşıya olduğumuzu bir kez daha ifade etmek isterim. Emekçi, bütün alışverişini bir tüketici olarak esnafla temas ettiği ilk anda öder, vergisini dükkândan çıktığında ödemiş olarak çıkar, araba, konut alıyorsa tapusunu ya da araba ruhsatını aldığında vergisini ödemiş olur, aynı gelir vergisi gibi. Sabit gelirli emekçi, bir taşeron işçisi maaşını, bordrosunu aldığında maaşının yani gelirinin borcunu ödemiş olarak arta kalan bölümü alır. Oysa holdingler açısından durum böyle değildir. Bakın, 2017’nin ilk dört ayıyla ilgili olarak Maliye Bakanlığının verileri üzerinden bazı rakamları dile getireceğim: 2017 Nisanında 71,2 milyar katma değer vergisi tahakkuk ediliyor yani 71,2 milyar, eski deyimle 71,2 katrilyon KDV tahakkuku var. Peki, buna karşılık tahsilat nedir? Tahsilat ise 17,5 milyar. Yani, tüketici, yoksul halk, emekçi dükkâna, çarşıya, pazara, esnafa, tapuya veya otomobil almaya gittiğinde 71 milyar vergiyi ödemiş ama bunun devletin kasasına aktarımı sadece yüzde 25’le sınırlı kalmıştır. 53,3 milyar, palazlanmış olan büyük şirketlerin, büyük esnafın ve holdinglerin kasasında kalıyor. Çünkü, tahakkuk edilmesi demek alışveriş esnasında katma değer vergisinin alınmış olması, tahsil ise devlete aktarımıdır. Şimdi biz soruyoruz: Giyimde, gıdada, bütün mal ve hizmetlerin alımında; konutta, arabada, ekmekte, tişörtte, gömlekte, kravatta, ayakkabıda anında vergisini ödersiniz, KDV’sini ödersiniz ve bu ilk dört ayda 71,2 milyar. Peki, esnaf bunu aldı da 17,5 milyarını aktarıyor devletin kasasına, geri kalan 53,3 milyarı nerede, bunu soruyoruz. Ya, değilse biz mal ve hizmetimizi aldığımızda vergi ödememezlik yapmıyoruz. Temel açmaz buradadır. Burada yoksul, emekçi, dar gelirli olan devlete olan yükümlülüğünü önemli ölçüde yerine getirmektedir ama buna karşılık, devlete iletmek üzere halktan alınmış olan vergiler, büyük esnafsa…

BAŞKAN – Sayın Yıldırım, bir saniye efendim.

Sayın milletvekilleri, bekledim ama oradaki kahkahalar buraya kadar geliyor, lütfen efendim.

Devam ediniz Sayın Yıldırım.

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sadece KDV’de mi? Değil. Bunun yanı sıra, bakın, faiz pay ve cezalarda tahakkuk ile tahsil arasındaki oran sadece 6,8’dir. Para cezalarında tahakkuk edilenin sadece 1,6’sı tahsil ediliyor. Trafik cezalarında tahakkuk edilenin sadece yüzde 10,2’si tahsil ediliyor. Bu ülke ile devlet arasındaki ilişkide ciddi bir problem vardır. Ülkedeki yurttaşların devletle olan güven problemi, devlete olan gelir ve gider arasındaki yükümlülüğünü yerine getirmesi… Belediyeye, vergi dairesine, farklı kurumlara ödemeler konusunda, halkımız yoksullaştığı için -ki bu önemli bir sebeptir- vergi ödeme güçlüğü çekiyor, ceza ödeme güçlüğü çekiyor. İkincisi ise devletle sağlıklı aidiyet ve sahiplenme ilişkisi kuramamış yurttaşın devlete karşı veya yaşamsal yükümlülüğünü yerine getirememekten kaynaklı problemi, bir sistem problemidir.

Buradan hareketle bilmemiz gereken önemli hususlardan biri de şu ki: Özellikle ekonomik gidişatın kötüye gitmesi. Örneğin, işsizlik oranının son kırk yılın en yüksek rakamlarına ulaşmış olması. Memlekette işsizlik oranı yüzde 13 ama bu, gençler arasındaki işsizlik oranı ise yüzde 25’e varmış. Her 4 gencimizden biri işsizdir. Son iki, iki buçuk yılda ülkede güvenlikçi politikaların ve çatışmalı ortamın esas alınmasından sonra -deyim yerindeyse- içte ve dışta çatışmacı bir politik hattın iktidar tarafından öncelenmesinden kaynaklı olarak ülkede ekonomik gidişat bozulmuş, ülkenin iki yakası bir araya gelememiş ve ülke can olarak kaybetmiş, mal olarak kaybetmiş, ahlaki değer yargıları dejenere olmuş, suç oranları artmış, vergilerde, bankalarda takibe düşen sayı ve oran artmış, derken enflasyon yükselmiş, döviz kurları tutturulamamış; ondan sonra, ekonomide başarılı olma hikâyeleri anlatılacak burada. Özellikle son iki yılda kötüye doğru giden ekonomik ve sosyal verilerin, rakamların daha kötüye doğru seyretmesi kaygısını taşıyoruz. Bu ülkenin ihtiyaç duyduğu temel meselenin bir barış iklimine yeniden geri dönülmesi olduğunu, savaş ortamının bir kara delik gibi bu ülkedeki canı, malı, ahlakı, vicdanı, kardeşliği, eşitliği, aidiyet ve sahiplenme duygusunu zayıflatmaktan başka hiçbir şeye hizmet etmediğini ifade etmek isterim. Hem canımızı kaybedeceğiz hem malımızı kaybedeceğiz hem açlıkla boğuşacağız hem devlete ve kurumlara, kişilere karşı, gerçek kişilere karşı borç ve yükümlülüklerimizi yerine getiremeyeceğiz, çoluk çocuğumuzun rızkını eve götüremeyeceğiz, onlara karşı mahcup olacağız, eşe dosta karşı mahcup olacağız, devlete karşı yükümlülüğünü yerine getiremeyen bir toplum profiline sahip olacağız. Bu, içte ve dışta ciddi bir imaj ve itibar erozyonunun ta kendisidir. Bu sebeple ekonomik olarak toparlanmanın yolunun ciddi bir demokratikleşme, ciddi bir eşitlik, ciddi bir kardeşlik, ciddi bir hukuk üstünlüğü ve ciddi bir müesses nizam gerçekliğiyle alakalı olduğunu unutmayalım. Öbür türlü, savaş her şeyi alıp götürecektir, içte ve dışta son iki yıldır izlenen politikaların daha iki yılda bizi buraya getirdiğini, içte ve dışta yaşamış olduğumuz ekonomik sıkıntıların katlanarak artmasına da hizmet edeceğini, üzülerek, bir tespit anlamında değil, yaşanmışlık üzerinden ifade etmek isterim.

Bütün Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

İkinci bölüm üzerinde şahsı adına Hikmet Ayar, Rize Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Ayar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HİKMET AYAR (Rize) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 475 sıra sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin ikinci bölümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle siz değerli milletvekillerimizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, görüşülmekte olan kanun teklifinin ikinci bölümünde 12-22’nci maddelerinde neler var, şöyle kısaca bir gözden geçirelim: 12’nci ve 13’üncü maddelerde 15/11/2000 tarihli ve 4603 sayılı Kanun’a ek maddeyle Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi tasfiyesinin durdurulması ve bankacılık faaliyetlerinin tekrar yapılmaya başlanması istenmektedir. Buna ait düzenlemeler var.

Madde 14’te 29/6/2001 tarih 4706 sayılı Hazineye Ait Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi ve KDV Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’a geçici bir madde ilavesi mevcut. Silivri ilçesine bağlı Sayalar, Danamandıra ve Çayırlı köyleri, Çatalca ilçesi, HaIlaçlı, Gümüşpınar, Aydınlar ve Karamandere ve Yaylacık köylerindeki hazineye ait taşınmazların belli şartlar dâhilinde sahiplerine satılabilmesine imkân sağlayan bir düzenleme mevcuttur.

Yine, madde 15’te 30/3/2005 tarih 5326 sayılı Kabahatler Kanunu 26’ncı maddesine bir fıkra eklenerek elektronik tebligatın kapsamı genişletilmiştir.

Yine, 16’ncı maddede 31/5/2016 tarih 5510 sayılı Kanun’un 88’inci maddesine bir cümle eklenmeye çalışılmaktadır.

17 ve 18’inci maddelerde benzer düzenlemeler, EPK 27’nci maddesinde küçük bir değişiklik yapılmış, ayrıca geçici bir madde eklenmiştir.

Yine, 19 ve 20’nci maddelerde de benzer bazı düzenlemeler yapılmaktadır.

Bir geçici madde ilave edilerek motorlu taşıtlar vergisiyle ilgili mükelleflerin işlerini kolaylaştıracak, bazı sorunları ortadan kaldıracak düzenlemeler mevcuttur.

Değerli milletvekilleri, görüldüğü gibi bütün bu düzenlemeler, hepsi zaman içerisinde ortaya çıkan ihtiyaçlardan kaynaklanan düzenlemeler olup hepsi vatandaşın lehine olan düzenlemelerdir. Yani ne yapılıyorsa vatandaşın yararına yapılıyor. İş hayatıyla ilgili, gündelik yaşamımızla ilgili kolaylaştırıcı düzenlemeler yapılıyor. İşin özeti bu.

Değerli arkadaşlar, deniliyor ki: “Bu kadar kısa sürede aynı mahiyette bu düzenlemeler neden getiriliyor?” Son on ayda Türkiye'nin başına neler geldiğini şöyle bir düşündüğümüzde bu düşüncenin doğru olmadığı, haklı olmadığı kanaatine varacağız. Çok hızlı bir süreç yaşıyoruz. Yeni yeni sorunlarla karşılaşabiliyoruz. Sıra dışı ve hızlı süreçlerde hızlı kararlar gerekiyor. Tüm iç ve dış zorluklara ve karşı duruşlara rağmen ekonomi doğru yolda. Bunun için Maliye Bakanlığımızı, başta Sayın Bakanımız olmak üzere tebrik ediyorum ancak daha yapacak çok işleri olduğunu da hatırlatmak istiyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi tekrar saygıyla selamlıyor, Allah’a emanet ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ayar.

İkinci bölüm üzerinde şahsı adına ikinci konuşmacı Mahmut Tanal, İstanbul Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Tanal. (CHP sıralarından alkışlar)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla hürmetle selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bugün, iki yüz gündür cezaevinde tutuklu bulunan Avukat Akın Atalay, Avukat Mustafa Kemal Güngör, Avukat Bülent Utku için, savunmayı savunmak için Ankara Adliyesinde saat 11.30’da adalet nöbetine başladık.

Bu, Türkiye genelinde bugün itibarıyla 15 adliyede oldu. Tek bir amaç vardı, hukuksuz, haksız tutuklamalara dikkat çekme adına, adalet isteme adına bu bir saatlik adalet nöbeti yapıldı. Ancak Ankara Adliyesinde bugün yaşadığımız hadise: Ana kapı önünde, milletvekili olarak ben katıldım cüppemle birlikte ve avukat arkadaşlar cüppeleriyle birlikte beklediler. Bu bir saatlik nöbetin elli dakikasına kadar bir sorun yoktu, son on dakika kalmıştı, son on dakikada polis memurlarından yetkili amir “Dağılın.” demek yerine “Bunları süpürün.” dedi. Şimdi Değerli Bakanımız burada, “süpürmek”, kirli olan, istenmeyen, görünmesi hoş olmayan eşyaya kullanılır. “İmha edin”, “çöpe atın” şeklinde “süpürün” denir, bu anlamda Türk Dil Kurumunda ifadesi vardır. Benim sizlerden istirhamım Değerli Bakanım, bunu İçişleri Bakanıyla paylaşırsanız da mutlu olurum. Yani bu tür olaylarda emniyete “Dağıtın.” denilebilir veya “Dağılmasını sağlayın.” denilebilir ama “Bunları süpürün.” şeklindeki bir ifade gerçekten, insanlar için kullanılabilecek bir ifade değil, bu çok incitici bir hadise.

Şimdi, aynı şekilde, orada biz dağılmak üzereyken emniyet mensupları sırtını adliyeye dayayarak ana caddeye doğru itmeye çalışırken -cüppeler üzerimizde- “Biz adliyeye girmek istiyoruz.” dedik. Adliyeye girmek isterken oyun bozuldu, adliyenin kapısını kilitlemişler, kapatmışlar. Saat kaçta kilitlemişler? Saat, gündüz 12.25’te. Adliyeye cüppeleriyle birlikte avukatlar girmek istiyor, adliyenin kapısı kilitli, kapalı. Kim bunu kapatmış? Özel güvenlik görevlileri. Özel güvenlik görevlilerine “Kapıyı açın bize, adliyeye girmek istiyoruz.” diyoruz. Yani, hele ben milletvekiliyim, diğer arkadaşlarımız avukat, bunların iş yerleri orası, duruşmalarına girecekler; duruşmalarına, iş yerlerine girmeleri engelleniyor. Bunun üzerine, benim de üzerime oradaki güvenlik görevlileri fiilî saldırıda bulundu.

Şimdi, benim sizlerden istirhamım şu: Avukat varsa hukuk devleti vardır, avukat varsa demokrasi vardır, avukat varsa özgürlük vardır. Bir ülkede avukatların haklarının olması, avukatların bağımsız olması, avukatların baskıya maruz kalmaması demek, hukuk devletinin, yargının ve adaletin güvencesidir. Avukatsız yargılama olmaz. Nasıl -biz diyoruz- adalet devletin mülkü ise, temeli ise adaletin de temeli avukattır. (CHP sıralarından alkışlar) Onun için, avukatı biz, böyle, adliyelere sokmazsak, tutuklarsak, haksız bir vaziyette zindanlara atarsak gittikçe otoriterleşiriz. Devletin otoriterleşmesini engelleyen yine avukatlardır.

Şimdi, Değerli Bakanım, sizden bir istirhamım şu: Bakın, bu 3 avukatın soruşturmasını yapan savcı terör örgütüne üye olmaktan dolayı Yargıtay 16. Ceza Dairesinde yargılanıyor. Savcı tutuklamaya sevk etti, mahkeme adli kontrolle serbest bıraktı ve aynı savcının yurt dışı çıkış yasağı var. Bakın, biri terör örgütü üyesi olmaktan dolayı, bu avukatlar “terör örgütü üyesi olmamakla beraber” daha hafif bir suç… Cezada eşitlik ilkesi var, orantılılık ilkesi var, ölçülülük ilkesi var. Ya, Allah rızası için, bunun orantılılığı nerede kaldı, bunun ölçülülüğü nerede kaldı, ceza hukukundaki eşitlik nerede kaldı! Yani o yargıca uygulanan hukuku, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanının damadı Kavurmacı’ya uygulanan hukuku tüm masum insanlara istiyoruz biz, burada ayrım yapmaksızın.

Onun için, hukuk hepimize lazım; ekmek, su, hava gibi lazım. Yani yarın, bu düzenin böyle gideceğini kabul etmiyoruz biz. Mutlak suretle, suça kim bulaşmışsa cezalandırılmalı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Mikrofonunuzu açıyorum Sayın Tanal.

MAHMUT TANAL (Devamla) – Teşekkür ederim Değerli Başkanım.

İştirak edenler, destek verenler, kim suç işlemişse mutlaka cezalandırılmalı ama masum olan insanları da intikam uğruna cezalandırmamak lazım. Takdir edersiniz, “Ben yaptım, özür dilerim, pişmanım.” demek suçtan, cezadan kurtarmaz. Bu tür suçların cezası kırk yıllık zaman aşımına tabi. Kırk yıllık zaman aşımı içerisinde, Allah hepimize uzun ömür verirse ben o cübbemi müdahil vekilleri olarak, müşteki vekilleri olarak günün birinde mutlaka giyeceğim ve bu, hukukla oynayanların… Hukukla oynamak ateşle oynamaktır. Ateşle oynayanların eli mutlak suretle yanar.

Hepinize saygı ve hürmetlerimi sunuyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tanal.

Bölüm üzerinde soru-cevap işlemi yapacağız.

İlk soru Sayın Tarhan’ın.

Buyurunuz Sayın Tarhan.

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Son dönemlerde yapılan vergi afları ve yeniden yapılandırmalar ülke ekonomisinin ve gelir idaresinin sağlıklı bir şeklide yönetilmediğinin bir göstergesidir. Ekonomik büyümenin yeterli olmadığı, gelir dağılımının bozuk olduğu, vatandaşın kazancından ziyaret harcamaları üzerinde vergi tahsil edilen ülkemizde Hükûmetin vergi ödeme bilincine sahip, sorumluluğunu yerine getiren vergi mükellefleri arasında haksız rekabete neden olmaması için alacağı önlemler var mıdır?

BAŞKAN – Sayın Paylan…

GARO PAYLAN (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, İstanbul Kınalıada’da, 13 yaşında 3 kız çocuğumuza, 30 yaşında 3 erkek bir buçuk yıl boyunca tecavüz etmişler. Bu 3 kişi yakalandı ve dün tutuklandı. Bu konuyla ilgili soruşturma açtınız mı? Ne tip tedbirler aldınız? Kız çocuklarıyla ilgili neler yapıyorsunuz ve bunların tekrar etmemesi için ne tip tedbirler almayı düşünüyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Akyıldız… Yok.

Sayın Ertan…

BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, Türkiye'nin, TOKİ aracığıyla İran sınırına 144 kilometre uzunluğunda duvar örmeyi planladığını haberlerden öğrendik. Birincisi, bu haberler doğru mudur? Doğru ise, 144 kilometrelik duvarın yatırım, üretim, altyapı, işçilik maliyeti TL cinsinden ne kadardır?

Ayrıca, duvarın maliyeti hangi bütçe kaleminden karşılanacaktır?

Üçüncüsü, duvarın maliyetine karşılık ek bir vergi kalemi ya da bazı vergi oranlarının artışı düşünülmekte midir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Tarhan…

Sayın Paylan…

GARO PAYLAN (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, Suriyeli mültecilerle ilgili, 2016 yılı başına kadar Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın Başbakan 10 milyar dolar harcandığını söylüyordu. 2016 Eylül ayında bunu 25 milyar dolara çıkardı, 25 milyar dolar harcandığını söyledi ve dün de tekrar, birkaç kere, müteaddit defalar Başbakan ve Cumhurbaşkanı 25 milyar dolar harcandığını söyledi.

Geçen eylül ayından bugüne harcamalar durdurulmuş mudur? Bu 25 milyar doların bakanlıklara göre dağılımı nasıldır? 25 milyar dolar gerçekten gerçekçi bir rakam mıdır yani 2016 başında 10 milyar dolar olan rakam eylül ayında 25 milyar dolara nasıl çıkıyor? Bunların bakanlıklara göre nasıl dağılıyor ve nasıl harcanıyor, cevap verirseniz teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Paylan.

Cevaplar için Hükûmete söz vereceğim.

Buyurunuz Sayın Bakan.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Değerli Başkanım, hem size hem de soruları soran kıymetli arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum.

Malumaliniz, 2002’de AK PARTİ iktidara geldiğinden beri ben Kabinedeydim -sonra bir süre ara vermiş olmakla beraber- aşağı yukarı on beş yıl boyunca bu bahsedilen vergi afları, yeniden yapılandırma konularına hep şahit oldum Bakanlar Kurulunun bir mensubu olarak.

Tabii ki bunlar vatandaşımızın işini kolaylaştırmak için getirdiğimiz kanunlardır. Vatandaşımızın bir taraftan bu vergileri -ya da sigorta primleriyle ilgili olarak da oluyor aynı şeyler- ödemesini sağlamak, öbür taraftan da toplanamayan vergiler ya da sigorta primleri sebebiyle bir ek gelir elde etmek amacıyla yapılıyor.

Bunların ekonominin iyi olmadığının göstergesi olduğu kanaatine ben katılmıyorum, değerli milletvekilimizin böyle bir ifadesi oldu. Doğrudur, bunu bir dengede tutmak lazım yani vergisini zamanında ödeyen vatandaşa avantaj getirmek gerekiyor. İşte bugün yaptığımız kanunda da aslında bunlar geliyor. Yani bu soru bugün Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışmasında karşılığını bulmuş oluyor. Vergisini zamanında ödeyen mükellefe de bazı avantajlar getiren yeni bir yaklaşım Maliye Bakanlığımızca Bakanlar Kuruluna getirildi ve biz de kanunu hazırlayarak sizin huzurunuza getirdik. Burada gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerimizden uyumlu olanlara yüzde 15 oranında indirimler de yaptık.

GARO PAYLAN (İstanbul) – Yüzde 5.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Yani bir taraftan ödeyemeyen vatandaşımızın işini kolaylaştırmak, öbür taraftan da bugün yaptığımız gibi zamanında vergi ödeme vazifesini, prim ödeme vazifesini yerine getirmiş olan vatandaşımızı da korumak amacıyla bu uygulamaları gerçekleştiriyoruz.

Ben de doğrusu bugün basından 3 yavrumuza yapılan bu ahlaksız ve lanetli davranışla ilgili olarak bilgi sahibi oldum. Tabii ki savcılık meseleyi takip edecek ve bu kişiler hakkında umarım ki en kısa zamanda adalet tecelli edip en ağır cezalar verilecektir. Yine, geçtiğimiz yıllarda yaptığımız düzenlemelerle Türkiye’de çocuklara, kadınlara bir şekilde cinsel istismar ya da tecavüz durumunda verilen cezaları biliyorsunuz ağırlaştırmıştık. Önemli olan, uygulamaların yargı tarafından yerinde ve zamanında yapılıp bu ahlaksızlıkları, bu zulmü yapan kişilere cezaların en kısa zamanda verilmesidir. Mesele yargıya intikal ettiğine göre artık yargının bu konuyu kısa zamanda çözmesini hep birlikte bekleyeceğiz.

İran sınırına yapılacağı söylenen duvarla ilgili olarak maliyetlerin hangi bütçe kaleminden verileceğine dair konular takdir edersiniz ki teknik konular, bunları çalışmak gerekir. Bu çalışmaları yaptıktan sonra yazılı olarak buna cevap verebiliriz.

Suriyeliler için yapılan harcamaların içinde de kamunun harcamalarının yanı sıra sivil toplum örgütlerimizin yaptığı harcamalar da var; bu şekilde, hem Cumhurbaşkanımız hem Başbakanımız ifade ediyorlar. Bu soruyla da sayın milletvekilimiz “Bunun bakanlıklara göre dağılımı nedir?” diye bir bilgi istediler, takdir ederler ki bunu da hesaplayıp, bakanlıklara göre nasıl bir harcama olmuş tespit edip bildirmek gerekir.

Çok teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

İkinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi ikinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

12’nci madde üzerinde üç önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 475 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin çerçeve 12’nci maddesinde geçen "eklenmiştir" ibaresinin "ilave edilmiştir" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                      Arzu Erdem                                           Mustafa Kalaycı                                Emin Haluk Ayhan

                                          İstanbul                                                      Konya                                                     Denizli

                                     Erkan Akçay                                          Deniz Depboylu                                           Ruhi Ersoy

                                          Manisa                                                      Aydın                                                    Osmaniye

                                                                                                     Mehmet Günal

                                                                                                           Antalya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 475 sıra sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda ve Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 12'nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

                                        Ali Özcan                                          Mehmet Bekaroğlu                                Bihlun Tamaylıgil

                                          İstanbul                                                    İstanbul                                                    İstanbul

                                Serdal Kuyucuoğlu                                        Haydar Akar                                        Utku Çakırözer

                                           Mersin                                                     Kocaeli                                                   Eskişehir

Madde 12- 15/11/2000 tarihli ve 4603 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası Anonim Şirketi ve Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanuna aşağıdaki ek madde ilave edilmiştir.

"EK MADDE 1- Geçici 3 üncü madde uyarınca tasfiyeye giren "Tasfiye Halinde Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi", "Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi" adı altında, Genel Kurul tarafından belirlenecek esas sözleşme kapsamında ilgili mevzuatın gerektirdiği izinlerin alınmasını takiben bankacılık faaliyetlerinde bulunmak üzere bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla tasfiye halinden çıkmıştır.

Bu madde kapsamında tasfiyeden çıkan Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi'nin yeni esas sözleşmesi Genel Kurul tarafından kabul edilinceye kadar Tasfiye Kurulunun ilgili mevzuattan ve esas sözleşmeden kaynaklanan tüm yetki ve sorumlulukları ile Bankanın tüm iş ve işlemlerinde yetki ve sorumluluk Yönetim Kuruluna geçer.

Banka, faaliyet izni alıncaya kadar bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte kullanmakta olduğu adreste faaliyetlerini sürdürür.

Bu maddenin uygulanmasında ortaya çıkabilecek tereddütleri gidermeye Hazine Müsteşarlığı’nın bağlı olduğu Bakan yetkilidir."

BAŞKAN – Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 475 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 12’nci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                   Ahmet Yıldırım                                      Ayşe Acar Başaran                                         Leyla Birlik

                                             Muş                                                       Batman                                                     Şırnak

                                        Erol Dora                                         Bedia Özgökçe Ertan                                  Müslüm Doğan

                                          Mardin                                                       Van                                                         İzmir

                                     İmam Taşçıer

                                        Diyarbakır

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SALİH CORA (Trabzon) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Leyla Birlik, Şırnak Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Birlik. (HDP sıralarından alkışlar)

LEYLA BİRLİK (Şırnak) – Sayın Başkan, öncelikle, milyonlarca insanın iradesi olan Sayın Eş Başkanım Figen Yüksekdağ ve Sayın Selahattin Demirtaş’a, grup başkan vekillerimiz İdris Baluken ve Çağlar Demirel’e ve diğer milletvekili arkadaşlarıma, Demokratik Bölgeler Partisi Eş Başkanı Sayın Sebahat Tuncel’e, yüzlerce belediye eş başkanıma ve diğer tüm siyasi tutsaklara saygı ve selamlarımı iletiyorum.

Sayın Başkan, bizler bu yasa tasarısının geneli üzerine şerhimizi düşerken vergi adaletsizliğini merkeze alarak kapsamlı bir vergi reformu yapılması gerektiğini ısrarla belirttik. Bu ülkenin asıl sorunu gelir eşitsizliğine uygun bir vergi reformunun yapılmamasıdır. Bu ülkenin vatandaşları gelirleri giderlerini karşılayamaz olmasına rağmen, bir şekilde, vatandaşlık bilinci, cezai yaptırımlar sebebiyle vergi borcunu ödemektedir. Küçük ve orta ölçekli işletmeler yani esnaf açısından ise kazanç ve kâr oranı oldukça düşük ve hiç olmamasından dolayı vergi yükümlülüklerini yerine getirmekte sıkıntı yaşamaktadırlar. Faydalanan ya da ihya edilenler yine üst sermaye grupları olmaktadır. Yılda iki defa vergi affının olduğu ülkede üst sınıf vergi borcunu öder mi? Elbette ki ödemez. Bunun nedenini çok iyi biliyoruz. Kendi yandaşlarını bir taraftan varsıllaştıran iktidarın, diğer taraftan esnafı, emekçiyi, işçiyi yoksullaştırmasıdır. Ayrıca, OHAL koşullarında yayınlanan kanun hükmünde kararnamelerle aslında Plan ve Bütçe Komisyonunun ihtisas alanına giren birçok kanun çıkarılmıştır. Kanun hükmünde kararnamelerin acilen görüşülmesi gerekirken yeniden bir vergi affının gündeme alınması hukuken de ahlaken de doğru değildir.

Anlattığımız bu genel durumun bir yansımasını bölge illerinde ve özelde de Şırnak’ta görmekteyiz. Kürdistanda, 2016 yılında toplam 17.123 esnafın 5.834’ü kepenk kapattı yani esnafın üçte 1’i kepenk kapatmış durumdadır. Bu rakama bir de son bir yıldır yüzde 70’i ablukayla yıkılmış Şırnak’ı, Nusaybin’i, Sur’u, Gever’i ekleyecek olursak durumun vahameti daha da belirginleşmektedir.

Mevcut düzenlemede doğal afet nedeniyle zarara uğrayanlar için yapılandırmalardan bahsedilmektedir. Peki, devletin yapmış olduğu yıkım afeti ne olacak? Bu yıkım sonucunda tüm sermayesini, evini, iş yerini, tarlasını, mahallesini, sokağını, ilçesini kaybeden Şırnak esnafı hangi parayla hangi iş yerinin hangi vergi borcunu yapılandıracak? İlk önce devlet yaratmış olduğu yıkımın mağduriyetini gidersin, ondan sonra Şırnak halkından, esnafından vergi yükümlülüklerini yerine getirmesini beklesin. Halk evini, iş yerini, yaşam alanını, çocuğunu kaybetmenin travmasını hâlâ atlatmamışken siz neyin vergi affından faydalanmasını bekliyorsunuz? Şırnak kent merkezi dev bir şantiyeye dönüştürülmüş durumda. Bizler biliyoruz ki savaş politikaları ve savaşlar kendi zenginlerini yaratır. Bir kent düşünün yerle bir edilmiş ve yıkıntıların arasından hâlâ insan bedeni çıkartılıyorken ve insanlar hâlâ yasını tutamamışken insanların tarihi, geçmişi, anıları ve acıları üzerinde iktidar yandaşlarının sermayelerine sermaye katmalarına bakıyoruz.

Vergi affı yalanı, aslında, kendi yandaşlarının ve savaş rantçılarının ceplerini doldurmaktan başka bir anlam ifade etmiyor. İktidar, yürüttüğü savaş politikalarıyla çevrede dost tek bir ülke bırakmayarak ülkenin tarım ve ticaret başta olmak üzere bütün ekonomi alanlarında küçük işletme ve esnaflarının iflasına neden olmuştur. Savaşın bütün yükünü yüklediğiniz küçük işletme sahiplerine aynı zamanda da savaş politikalarının sonucunda yaşanan derin ekonomik krizin faturası kesilmektedir. Bu hâliyle yasa, iflas etmiş, evine ekmek götürecek durumda olmayan küçük esnafa, hele ki savaşla yerle bir edilen yerlerdeki yani kısacası bütün kürdistandaki esnafa zulümdür. Bu yasa sadece Hükûmet yanaşması hırsızların ekmeğine yağ sürmektedir.

İsmini doğru koyalım, bu bir vergi affı değil, sermayedarı o ödemediği vergiden dolayı ihya etme tasarısıdır, bizim için başka bir anlamı yoktur. Ayrıca, Maliye Bakanına mücbir sebeplerle yetkiler veren maddeler sayesinde bölgede muhalif olan esnaf ileride de aflardan faydalanamayacaktır.

Bu tasarıya şerh düştüğümüzü ve kapsamlı bir vergi reformu yapılmadığı sürece bu gibi düzenlemelerin geçici olacağını söyleyerek sözlerimi tamamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Birlik.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 475 sıra sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda ve Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 12'nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

Bihlun Tamaylıgil (İstanbul) ve arkadaşları

Madde 12- 15/11/2000 tarihli ve 4603 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası Anonim Şirketi ve Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanuna aşağıdaki ek madde ilave edilmiştir.

"EK MADDE 1- Geçici 3 üncü madde uyarınca tasfiyeye giren "Tasfiye Halinde Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi", "Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi" adı altında, Genel Kurul tarafından belirlenecek esas sözleşme kapsamında ilgili mevzuatın gerektirdiği izinlerin alınmasını takiben bankacılık faaliyetlerinde bulunmak üzere bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla tasfiye halinden çıkmıştır.

Bu madde kapsamında tasfiyeden çıkan Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi'nin yeni esas sözleşmesi Genel Kurul tarafından kabul edilinceye kadar Tasfiye Kurulunun ilgili mevzuattan ve esas sözleşmeden kaynaklanan tüm yetki ve sorumlulukları ile Bankanın tüm iş ve işlemlerinde yetki ve sorumluluk Yönetim Kuruluna geçer.

Banka, faaliyet izni alıncaya kadar bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte kullanmakta olduğu adreste faaliyetlerini sürdürür.

Bu maddenin uygulanmasında ortaya çıkabilecek tereddütleri gidermeye Hazine Müsteşarlığı’nın bağlı olduğu Bakan yetkilidir."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SALİH CORA (Trabzon) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Bihlun Tamaylıgil, İstanbul Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Tamaylıgil. (CHP sıralarından alkışlar)

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Saygıdeğer milletvekilleri, Emlak Bankası, tabii, herkesin çok yakinen tanıdığı, kimi zaman bankacılık krizleri açısından değerlendirdiğimizde örnek teşkil etmesi açısından sürekli kullandığımız, kimi zaman da değerlendirdiğinizde hatta hatta magazinsel yönlerinin bile olduğu bir bankacılık olayıdır ve 2000 yılındaki karardan sonra, çıkan kanundan sonra da Ziraat Bankası ve Halk Bankasının içeriğini de aldığı bir kanunla tasfiye süreci başlatılmıştır.

Şimdi, tasfiye hâlindeki Emlak Bankasıyla ilgili süreç aslında bugünkü gelen teklifle başlamıyor. Bunun öncesinde biz 22 Aralık 2016 tarihinde Plan Bütçe Komisyonunda görüşmüştük. Aynı şekilde, ocak ayı ortalarındaydı sanırım, yasalaşan bir teklifle birleştirip oradan başlayarak bugüne getirmek gerekiyor bence bu maddeyle ilgili görüşleri ortaya koyarken. Orada da bir geçici madde konulmuştu ve bu geçici maddenin içeriğinde, öncesinde de ne hikmetse aynı maddede hem Kredi Garanti Fonu’nun marjı artırılmıştı hem de arkasından bir geçici madde ekliyoruz. O geçici maddede “Toplu Konut İdaresi Başkanlığının Bakanlar Kurulu kararı uyarınca Planlama Kurulu kapsamında ihraç ettiği borçlanma senetlerinden kaynaklı Tasfiye Halinde Türkiye Emlak Bankası AŞ’ye olan borçları bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih esas alınarak belirlenen tutar üzerinden Müsteşarlığa nakledilir.” Tasfiye hâlindeki Emlak Bankasının ilgili “web” sayfasına girerseniz veya bize verilen dokümanlara, bilançolara baktığınız zaman önemli bir borçlusu ve alacaklısı var; alacaklısı Hazine. Zaten o yapılandırma zamanında, bankanın tasfiye süreçleri olduğu zamanda da Hazinenin ortak ana rol alarak gündeme geldiğini görüyoruz. Ve bugün baktığınızda, Emlak Bankasıyla ilk işlem bilanço düzenleme, oradaki aktif-pasif varlıkları arasındaki sağlıklılaştırma sürecini iletme. Orada da TOKİ’nin çıkarmış olduğu borçlanma senetlerinin Hazineyle karşılıklı takası ve oradan çıkan bakiyeyle bankada bir su üstünde tutma eyleminin başladığını görüyoruz.

Şimdi, ben döndüm TOKİ’nin hesaplarına bir bakayım da TOKİ’de neler yapılmış, neymiş, nasıl kaydedilmiş, nasıl olmuş diye incelemeye çalıştım. Malumunuz üzere TOKİ daha önceden Bakanlık bünyesindeydi, Başbakanlığa dâhil edildi, hesap vermez hâle getirildi, Mali Takip Kanunu’nun içinden çıkarıldı. Bizim değerli Meclis başkan vekilimiz de bunun tekrar hem yapı inceleme hem mali inceleme açısından denetim altında olması için teklif de vermesine rağmen, maalesef TOKİ açısından detaylı bilgilere sahip olup Emlak Bankası üzerindeki tasarruflarını öğrenme imkânına sahip olamadık ama şimdi böyle bir banka açılıyor. Tekrar bankaya iadeiitibar veriliyor, kendi içindeki rehabilitasyon yapılıyor ama karşıma ve aklıma hemen 23 Ocak… Biz daha önce bir Varlık Fonu yasası çıkardık, “Özelleştirme kapsamındaki şirketleri daha çok dâhil edeceğiz.” dedik ama bir anda, 23 Ocak 2017, yine meşhur kanun hükmünde kararnamelerle beraber Varlık Fonu bir büyük yapı hâline dönüştü. Hazinenin paraleli değil, neredeyse hazinenin ağabeyi hâline dönüştürülerek hak ve her türlü kullanıma sahip oldu.

Şimdi bakıyoruz, Ziraat Bankası bu Varlık Fonu dâhilinde olan bir banka. Onun içerisinden ayrılıp bir kimlik kazandırılacak olan Emlak Bankası da netice itibarıyla 23 Ocak KHK’sında Varlık Fonu’na tanımlanan, hazinenin sahip olduğu varlıkların Varlık Fonu’na dâhil edilmesiyle ilgili düzenlemeye tam olarak oturuyor. Yani, TOKİ’yle sağlıklılaştırma imkânı sağlanan bu bankanın yeniden doğuşundan, yeniden dünyaya gelişinden sonra Varlık Fonu’na dâhil edilebileceği ve bir TOKİ bank gibi -yani bir PTT Bank var aslında, PTT Bank da şu anda Varlık Fonu’nun içinde- bir TOKİ bankın bu kimlikle oluşturulup bir proje bankası olarak kendini gösterebileceğini beklememiz mümkün.

Tabii, Kredi Garanti Fonu, buna bağlı Kredi Garanti Fonu bünyesindeki kredilendirmelerden sonra bankalara tanınan senet çıkarabilme ve borçlanma, bunları alıp vermeyi de anlatacaktım ama maalesef zamanım yetmiyor ancak bu tür yapılan işlemleri çok dikkatli yapmak lazım. “Parayı, piyasayı rahatlatacağım.” diye yapılacak işlemlerin geri dönüşünde çok büyük riskler yaşanabilir. Ben 1993-1994 yıllarında alınan mali piyasalarla ilgili kararların acısını bire bir piyasada çalışan bir kişi olarak yaşadım. Gerekli, ilgili bakanları uyarıyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BİHLUN TAMAYLIGİL (Devamla) – Çok kısa, bitiriyorum.

BAŞKAN – Buyurunuz, tamamlayınız.

BİHLUN TAMAYLIGİL (Devamla) – Uyarıyorum: Yapılacak veya yapılan işlemler açısından çok dikkatli kararlar alınsın. Merkez Bankası ve ona bağlı işlemleri, ortaya çıkan kararları çok çok temkinli olarak değerlendirilsin çünkü dış açık ve iç açık gibi iki açıkla giden Türkiye’de bu tür operasyonlarla yaşanabilecek risklerin sonunda faturası ağır olur. Emlak Bankası da açıldığı zaman BDDK’dan izin alacak. PTT Bankın yetkilerini BDDK’dan çektiniz ama inşallah, Emlak Bankası doğru ve başarılı bir bankacılık faaliyetiyle yoluna devam eder.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tamaylıgil.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 475 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin çerçeve 12’nci maddesinde geçen "eklenmiştir" ibaresinin "ilave edilmiştir" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Deniz Depboylu (Aydın) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HİKMET AYAR (Rize) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen, Deniz Depboylu, Aydın Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Depboylu. (MHP sıralarından alkışlar)

DENİZ DEPBOYLU (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 475 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 12’nci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubumuz adına söz almış bulunmaktayım. Aziz Türk milletini ve Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Üzerinde görüştüğümüz kanun aslında vergiyle ilgili ama ben, izninizle, yarının 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı olması sebebiyle, gençliğimizi de dikkate alarak gençlerimizin, çocuklarımızın sorunları ve bu sorunların çözümünde çaba harcayan meslektaşlarım adına, onların sorunu üzerine konuşmak istiyorum.

Ülkemizde genç nüfusumuzun birçok sorunu var. Bunların başında eğitim, fakirlik, istihdam sorunları, işsizlik gelmekte. Yine, yaşanılan ailevi, sosyal, psikolojik sorunlar gençlerimizin destek aradığı sorunlar arasında olmakta. Bu sorunlar sadece gençlerin motivasyon ve donanım eksikliğinin sonucudur diyebileceğimiz sorunlar değildir, son derece karmaşık yapıya sahip sorunlardır. Zaman zaman çocuklarımız ve gençlerimizle ilgili olarak STK’lar “Acaba ne kadar mutlular?” diye anketler uygulamakta ve ne yazık ki çıkan sonuçlar da bizi mutlu etmemekte çünkü çocuklarımızın da, gençlerimizin de mutlu olmadığını bu sonuçlarda görmekteyiz.

Yine, yapılan başka araştırmalar, OECD’nin yaptığı araştırmalar var. Mesela istihdamla ilgili bir araştırma var ki 15-24 yaş arasında genç işsizliğinde 39 ülke arasında Türkiye 15’inci sırada. TÜİK’in verilerine baktığımızda da, işsizlerin yüzde 23,3’ünü 15-24 yaş arasındaki gençlerimizin oluşturduğunu görmekteyiz.

Yine, PISA sonuçlarını biliyoruz, tekrar söylememe gerek yok herhâlde, eğitimde hiç de istediğimiz noktada değiliz.

Eğitim hakları, barınma sorunları, burada dile getirebileceğimiz, gençlerimizin, çocuklarımızın yaşadığı pek çok sorun mevcut.

Çocuklarımızın ve gençlerimizin çok daha iyi şartlarda eğitim almaya, yetişmeye, gelişmeye ve yaşamaya hakkı var. Bu sebeple yaşadıkları sorunların da belirlenmesi ve hızla çözüme ulaştırılması gerekiyor. Onların yaşadığı her sorunda çözüm bulmak gayesiyle en hızlı ve kolay ulaşabildikleri profesyoneller okullarda rehber öğretmenler, psikolojik danışmanlardır. Eğitimsel, gelişimsel, sosyal, psikolojik ve ailevi sorunların çözümünde danıştıkları kişiler rehber öğretmenlerdir. Çocukların uğradığı cinsel istismarları ortaya çıkaranlar, onların kimseye anlatamadıkları en mahrem, en özel sorunları dinleyenler yine onlardır. İleride yaşayacakları istihdam ve işsizlik sorunlarını engellemek amacıyla kendilerine mesleki rehberlik uygulayanlar yine bu arkadaşlarımızdır. Verilen hizmet gençlerimizin yaşadığı sorunların nitelikli ve etkin çalışmalarla çözüme ulaşacağı en önemli destek sistemidir. Zira, diğer hizmet alanlarında ve başka kurumlarda çalışan profesyonellere ulaşmak iş yoğunluğu, uzman yetersizliği ve özelde ücretlerin yüksek olması sebebiyle çok zordur. Rehber öğretmenlik de aslında bir meslek dalı değildir, bir kadro tanımlamasıdır. Bu alana eğitimde psikolojik hizmetler, psikolojik danışmanlık ve rehberlik mezunları, ayrıca pedagojik formasyon almak kaydıyla psikoloji mezunları, bunlar başvurabilirler.

Değerli milletvekilleri, bu kadar önemli bir görevi tanımlarken ne yazık ki bir sorundan da bahsetmek zorundayım. Yeni bir yönetmelik hazırlanmakta Millî Eğitim Bakanlığında ve bu yönetmelik nedense sır gibi tutulmakta, ne bizlere ne PDR Derneğine ne akademisyenlere açılmamaktadır. Bu yönetmelikte psikolojik danışmanlık ve rehberliğin ilkelerine uygun olmayan görevlendirmeler mevcut. Bunların içerisinde nöbet var, sınav var, idari görevler var. Bunlar uygun görevlendirmeler değildir çünkü çocuklarla rehber öğretmenler disiplin ilişkisine giremez, onları uyaramaz, onları kınayamaz, onları eleştiremez; böyle yaparsa çocuklar sorunlarını açamazlar.

Yine, teneffüsler psikolojik danışma seansı için yeterli değildir ama ön görüşme için çok değerli zamanlardır çünkü çocuklar bu arada özel açılmış olan odada, gizli tutulacağına inandığı bir odada, kimsenin duymayacağı yerde öğretmenlerine, rehber öğretmenlerine sorunlarını açıklarlar.

Böylesine önemli bir görevin ve psikolojik danışmanlık hizmetinin, mesleğin adıyla birlikte tehlikeye sokulduğu bir uygulama doğru değildir. Özellikle “psikolojik danışma” kavramının yeni yönetmelikte kaldırılmaya çalışıldığını biliyoruz ki bu da hiç doğru değildir çünkü bu alan, eğitimde üçüncü bir boyut olarak ele alınan ruh sağlığı hizmetinin çok önemli bir uygulamasıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

DENİZ DEPBOYLU (Devamla) – İzin verirseniz bitirebilir miyim?

BAŞKAN – Evet, tamamlayınız. Açıyorum mikrofonunuzu.

DENİZ DEPBOYLU (Devamla) – Bu sebeple de bu konuda hassasiyet gösterilmelidir.

Aslında, ben bu konuyu Millî Eğitim Bakanımız Sayın İsmet Yılmaz’la görüştüm, kendisine ilettim. Kendisi nezaketle, ilgiyle dinledi ve bizim önerilerimizin de PDR Derneğinin de önerilerinin alınabileceğini söyledi ancak Özel Eğitim ve Rehberlik Genel Müdürlüğünün bu konudaki tutumunu, inadını anlamak ne yazık ki mümkün değil. Neden bu bir sır gibi saklanıyor ve psikolojik danışmanlık mesleği, rehber öğretmenlik mesleği üzerinde doğru olmayan bu uygulamalara izin veriliyor; bunu da anlayamıyoruz, anlamak istiyoruz.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak önceliğimiz, çocuklarımızın ve gençlerimizin hak ettiği imkânlara kavuşması ve millî değerlerimize, devlet ilkelerine uygun en nitelikli eğitimi almasıdır. Rehber öğretmenlik uygulamalarında eksik, kusur varsa düzeltilmelidir ancak bunun için bir çalıştay yapılması bence çok daha doğru olur.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Depboylu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

12’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 12’nci madde kabul edilmiştir.

13’üncü madde üzerinde üç önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 475 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin çerçeve 13’üncü maddesindeki “yer alan” ibaresinin "geçen" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                      Arzu Erdem                                         İsmail Faruk Aksu                                     Mehmet Günal

                                          İstanbul                                                     İstanbul                                                     Antalya

                                   Deniz Depboylu                                           Ruhi Ersoy

                                           Aydın                                                   Osmaniye

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 475 sıra sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda ve Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 13'üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                 Mehmet Bekaroğlu                                        Haydar Akar                                    Bihlun Tamaylıgil

                                         İstanbul                                                    Kocaeli                                                    İstanbul

                                    Mahmut Tanal                                       Serdal Kuyucuoğlu                                          Ali Özcan

                                         İstanbul                                                     Mersin                                                    İstanbul

                                   Utku Çakırözer

                                        Eskişehir

MADDE 13- 4603 sayılı Kanunun geçici 3’üncü maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “Tasfiye Halinde Emlak Bankası Anonim Şirketi” ifadesi “Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi” olarak değiştirilmiş; aynı maddenin dördüncü, beşinci, altıncı ve sekizinci fıkraları ile geçici 4’üncü maddesinin üçüncü fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır.

BAŞKAN – Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 475 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 13’üncü maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                   Ahmet Yıldırım                                      Ayşe Acar Başaran                                           Erol Dora

                                             Muş                                                        Batman                                                     Mardin

                               Bedia Özgökçe Ertan                                     Müslüm Doğan                                          İmam Taşçıer

                                             Van                                                         İzmir                                                    Diyarbakır

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HİKMET AYAR (Rize) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen İmam Taşçıer, Diyarbakır Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Taşçıer. (HDP sıralarından alkışlar)

İMAM TAŞÇIER (Diyarbakır) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, konuşmaya başlamadan önce, Sayın Eş Genel Başkanlarımız Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ; grup başkan vekillerimiz Sayın İdris Baluken, Çağlar Demirel; milletvekili arkadaşlarımız Selma Irmak, Gülser Yıldırım, Ferhat Encu, Abdullah Zeydan, Burcu Çelik ve de seçilmiş tüm belediye başkanlarımızı saygıyla selamlayarak konuşmama başlamak istiyorum.

Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda ve Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’yle ilgili söz almış bulunmaktayım. Bununla ilgili sözlerimi Genel Kurulla paylaşacağım.

Bilindiği gibi, insan haklarının, demokrasinin kurumsallaştığı ülkelerde, çağdaş, ileri demokratik medeniyet seviyesine ulaşmış toplumlarda bu tür borç ve borçlanma sorunlarının olmadığı veya çok az olduğu görülmektedir. Türkiye’de ekonomik durumun iyileştirilmesi, bu tür borçlanma ve borçların tekrar yapılandırılmaması için önce ülkede demokrasinin olması şarttır. Demokrasinin olmadığı hiçbir ülke gelişemez, ileri medeniyet seviyesine ulaşamaz. Türkiye’ye demokrasinin gelebilmesi için Kürt sorununun çözülmesi gerekir. Kürt sorunu çözülmeden Türkiye’ye demokrasi gelmez. Cumhuriyet kurulduğundan bu yana Kürt sorunu kangrene dönüşmüş ve çözümü konusunda dönem dönem ufak adımlar atılmış olsa bile hâlen sorun çözülmemiştir. Bilindiği gibi, Osmanlı İmparatorluğu döneminde Kürtler kendi coğrafyalarında özerk bir yapıya sahiptiler ve kendi ana dilleriyle, günün şartlarına göre, eğitimlerini yapmaktaydılar. Bugün ise yüz yıl öncesinin de gerisine düşmüş durumdayız. Kürtler kendi ana dilleriyle eğitimlerini yapamamaktadırlar. Türkiye'de 20-25 milyon civarında Kürt yaşıyor olmasına rağmen şu anda ana dilleriyle eğitimden mahrumdurlar ki bu, dünyada “Bütün milletlerin ana dilleri kendilerine ana sütü kadar haktır.” cümlesini de hepimiz biliyoruz.

Aynı zamanda, Türkiye'de işsizlik oranı yüzde 12 iken, Kürtlerin yaşadığı 23 ilde işsizlik oranı yüzde 22’nin üstündedir. Bu da Kürt sorunu çözülmediği zaman ekonomik alanda da atılımların olamayacağını, işsizliğin devam edeceğini gösteriyor.

OHAL ilan edildikten hemen sonra bu Meclis Genel Kurulunda açıklanan şuydu: “Biz kendimize inanıyoruz, OHAL’i çok kısa sürede kaldıracağız.” Bunun sözü verilmişti. Bugün, Sayın Cumhurbaşkanı, TÜSİAD’ta yaptığı konuşmada OHAL’in daha da sürebileceğini vurguluyor.

Bilindiği gibi, OHAL olağanüstü koşullarda yaşamaktır. Burada demokrasi, insan hakları ve benzeri durumlar kanun hükmünde kararnamelerle yönetiliyor ve askıya alınıyor. Hele hele 7 Hazirandan bu yana süregelen baskılar OHAL’le daha fazla katmerleşmiş ve Kürtçe ana dille eğitim yapan özel okullar kapatılmış, gazeteler kapatılmış, radyo ve televizyonlar kapatılmış, günden güne de Kürtçe ana dille eğitim almak isteyen ve geliştirmek isteyen bütün kurumların kapısına kilit vurulmuştur. En basit örnek, 1990’lı yılların o baskılarında İstanbul’da kurulan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sözlerinizi tamamlayınız, mikrofonunuzu açıyorum.

İMAM TAŞÇIER (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

İstanbul’da kurulan Kürt Enstitüsü yirmi beş yıllık bir çalışmadan sonra bugün kapalı ve diğer Kürt kurumları kapalıdır. Tekrarlıyorum, demokrasi olmayan ülkelerde -ve Kürt sorununun çözülmediği Türkiye’ye de demokrasi gelmesi imkânsız- ekonomik alanda gelişmeler olmayacaktır ve bunun en basit örneği de dünyanın bazı ülkelerinde vardır. Ana dille eğitim veren ve birden fazla resmî dili olan ülkelere baktığımız zaman Asya, Avrupa ve Afrika’da, Macaristan’da birden fazla dil resmî dil, Hindistan’da 15’in üzerinde resmî dil ve Güney Afrika’da yine bu kadar, 15 tane resmî dil varken 25 milyon Kürt’ün yaşadığı Türkiye’de maalesef kendi dilimizi bu Meclis çatısı altında dahi hiç konuşamıyoruz.

Teşekkür ediyorum beni dinlediğiniz için.

Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Taşçıer.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 475 sıra sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 13'üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

MADDE 13- 4603 sayılı Kanunun geçici 3’üncü maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “Tasfiye Halinde Emlak Bankası Anonim Şirketi” ifadesi “Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi” olarak değiştirilmiş; aynı maddenin dördüncü, beşinci, altıncı ve sekizinci fıkraları ile geçici 4’üncü maddesinin üçüncü fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır.

Haydar Akar (Kocaeli) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HİKMET AYAR (Rize) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Haydar Akar, Kocaeli Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Akar.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasfiye hâlindeki Emlak Bankası Anonim Şirketinin tasfiye hâlinden çıkarılarak tekrar bankacılık statüsüne dönebilmesi için 11 ve 12’nci maddeler getirilmiş. Biraz evvel Plan ve Bütçe Komisyonu üyemiz Bihlun Hanım’ın endişelerine katılmakla birlikte, KİT Komisyonunda 2011’den bu yana -o tarihten beri bulunduğum için- Emlak Bankasını denetliyoruz ve her seferinde aynı öneriyi getirdik. Emlak Bankasının bir marka değeri taşıdığını, belli yaş grubunda -çok gençler hariç- Emlak Bankasının Türkiye’deki işlevini ve önemini bildiklerini ve bu marka değerinin kaybedilmemesi gerektiğini defalarca ifade ettik. Tabii, 2001’den 2017 yılına kadar, on altı yıldır aşağı yukarı, Emlak Bankası tasfiyede ve Emlak Bankası, Tasfiye Kurulu, Yönetim Kurulu ve avukatlardan oluşuyor.

2016 yılı giderlerine baktığınızda, Emlak Bankası bir taraftan davalar açılmış ve alacaklarını tahsil ederken bir taraftan da Yönetim Kurulu, avukatlar ve diğer personele bir personel harcaması yapıyor ve büyük miktarlar da tutuyor bu. Hatta bizim başka bir önerimiz vardı o tarihlerde: Ya bankacılık faaliyetlerine devam etmesi ya da borçlarıyla, alacaklarıyla Halkbanka veya Ziraat Bankasına devredilerek Emlak Bankasının tasfiyesinin bitirilmesi ve Yönetim Kurulu ve diğer organlarının ortadan kaldırılması gerektiğini söylüyorduk. Bir yüktü bu baktığınız zaman ama davalar devam ediyor.

Emlak Bankasının en büyük alacaklı olduğu kurumlardan bir tanesi TOKİ. Niye TOKİ? Çünkü bu on altı yıllık süre içerisinde Emlak Bankasına ait olan birçok arazi TOKİ’ye devredildi ve -şimdi çok detayına girmeyeceğim- birçok şeyi incelediğimizde, gerçekten değerlerinin altında TOKİ’ye devredildiğini, Emlak Bankasının mal varlıklarının talan edildiğini gördük bu süreç içerisinde. Onun için de bir an evvel tasfiyeden çıkarılıp bankacılık faaliyetlerine döndürülmesi gerektiğine inanıyoruz ama Bihlun Hanım’ın da endişelerine katılıyoruz. Gerçekten Varlık Fonu’nun bir şirket hâline dönüştürülmemesi gerektiğini söylüyoruz.

Şimdi, bu yapılandırma kanununu görüşüyoruz. Evet, yapılandırma kanunu dokuz ay sonra tekrar geldi. Dün Maliye Bakanı bir şeyler anlatmaya çalıştı, niye ihtiyaç duyulduğunu anlatmaya çalıştı. İktidarlarınız döneminde de 8’inci kez geliyor bu. Demek ki bir problem var. Türkiye’de gerçekten bu vergi kanunları, vergiler, alacaklar, 9 kez, 8 kez yapılandırılıyorsa büyük bir problem var demektir. Büyük problemin nedeni de vatandaş bu paraları ödeyemiyor, devlete ödeyemiyor ya da devlet vatandaşı legal şekilde ödemesi için teşvik etmiyor.

Baktığınız zaman dünyanın en çok dolaylı vergisini en yüksek oranda ödeyen ülkelerin başında geliyoruz. Diğer dolaysız vergilere de baktığımız zaman aynı şeyi görüyoruz.

Demek ki vatandaşın, esnafın, sanayicinin, çalışanın büyük bir problemi var, ekonomik problemleri var. Bu ekonomik problemler halledilmeden devletin bunu alması kolay değil, vatandaşın ödemesi kolay değil ama devlet kolay olanı seçiyor. Bakın, yeni dolaylı vergiler getiremediği için, yeni vergiler koyamadığı için mevcut ödenmeyen vergileri nasıl tahsil ederim diye bir düşünce içine giriyor ve bunu tahsil etmeye çalışıyor çünkü yeni gelir kapısı yaratamıyor. O kadar milletin üzerine binmişsiniz ki vatandaş nefes alamıyor. “Yeni vergi almaktansa var olan borçları bir şekilde tasfiye edelim.” diyorsunuz. Tamam, yapılandırıyorsunuz, 1’inci taksiti ödüyor, 2’nci taksiti ödüyor ama yine esnaf sıkışıyor, yine trafik cezası yiyen vatandaş bu cezaları ödeyemez duruma düşüyor. İşte, vatandaşı bundan kurtarmak gerekiyor.

Aslında dün bir soru sordum Maliye Bakanına, kayıt dışı ekonomiyi sordum. “Ne kadar, yüzdesi kaç kayıt dışı ekonominin?” diye sorduğumda… İnanın, kayıt dışı ekonomi yüzde 70’lerin üzerinde. Eğer biz bunu yüzde 50’lere, yüzde 40’lara, yüzde 30’lara düşüremez isek çok daha fazla yapılandırma yaparsınız, milleti çok daha fazla vergi dairelerinin peşinde koşturursunuz.

Evet, vatandaşın sırtına bindiniz, gidiyorsunuz diyoruz ya… Hepimiz petrol ürünlerini kullanıyoruz değil mi? Mazot kullanıyoruz, benzin kullanıyoruz. İnanın, bütün petrol istasyonlarını vergi dairesi hâline dönüştürdünüz, tahsilat yapıyorlar. Kazançlarının yüzde 70’ini veya rakamların yüzde 70’ini devlete vergi olarak ödüyorlar.

Bir an evvel vatandaşı bundan kurtarmamız gerekiyor, kayıt dışı ekonomiden Türkiye'nin kurtulması gerekiyor, büyük bir reform yapılması gerekiyor Türkiye’de. Siz sadece günü kurtarmaya çalışıyorsunuz. Verdiğiniz bütçe açıklarını kapatmak için, işte vatandaşın devlete takmış olduğu, zorunlu olarak takmış olduğu bu borçları 1-2 taksit de olsa alabilmek uğruna peşine düşüyorsunuz.

Evet, yapılmalı mı? Yapılmalı. Gerçekten zor durumda vatandaş ama ödeyemeyecek maalesef. Bundan sonra birkaç kez daha önümüze gelecek diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akar.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 475 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin çerçeve 13’üncü maddesindeki “yer alan” ibaresinin "geçen" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Arzu Erdem (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HİKMET AYAR (Rize) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Katılmıyoruz Değerli Başkanım.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Arzu Erdem, İstanbul Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Erdem. (MHP sıralarından alkışlar)

ARZU ERDEM (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, 475 sıra sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 13’üncü maddesiyle ilgili vermiş olduğumuz önerge üzerine söz almış bulunmaktayım. Gazi Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

12’nci ve 13’üncü maddede “Tasfiye Hâlinde Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi”nin tasfiyesinin sonlandırılarak “Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi” adı altında genel kurul tarafından belirlenecek esas sözleşme kapsamında ilgili mevzuatın gerektirdiği izinlerin alınmasını takiben bankacılık faaliyetinde bulunması öngörülmektedir.

Mevcut kanunla ilgili, düzenlemeyle ilgili bizler birçok konuşma yaptık. Özellikle gelen torba kanunlarla ilgili eleştirilerimizi de gündeme getirdik. Bilhassa komisyonlara birçok kanunun torba şeklinde gelmesi, detaylı olarak incelenmemesi… Kanunlaştıktan sonra da uygulamada ortaya çıkan sıkıntıları hep birlikte yaşıyoruz. Demek ki neye dikkat etmek gerekiyor? Aslında vergi ve mevzuatla ilgili, maliyeyle ilgili konularda düzenlemeleri hassasiyetle yapıp, bu anlamda her birini ayrı ayrı değerlendirip uygulamayla ilgili umut vadettiğimiz milletimize umudu verdikten sonra sıkıntıya düşmemeleri için gerekli tedbirleri Gazi Meclis olarak almak mecburiyetindeyiz.

Yarın 19 Mayıs, özellikle bu konuyla ilgili ben bir iki cümle söylemek istiyorum izniniz olursa. Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Türk gençliğine armağan etmiş olduğu 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nı kutluyorum. Gençlerimizin her birini yanaklarından öpüyorum ve cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kendilerine söylemiş olduğu şu güzel cümleyi buradan tekrar ediyorum: “Ey yükselen yeni nesil, gelecek sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek ve sürdürecek olan sizlersiniz.” Bu anlamda geleceğimiz olan gençlerimizi de sevgiyle selamlıyorum.

Önemli bir konuya daha değinmek istiyorum. Her gün kapımıza gelen, belki sizlerin de vicdanını burkan yaşlı gazilerimiz var; yaşını almış, her bir rahatsızlıkları olan, zor mali imkânsızlıklarla bizlere gelen ve şunu söyleyen, diyorlar ki: “Önümüzde uyum yasalarını yapacaksınız. Uyum yasalarında ne olur şu gaziler arasındaki eşitsizlikleri giderin, gaziler arasındaki farkları ortadan kaldırın. Gaziler birbiriyle eşittir. Şehitlik mertebesi en yüce mertebedir. Gazilik makamı en yüce makamdır.” Bu anlamda, Milliyetçi Hareket Partisinin hassasiyetinin hem gerek parti politikası açısından hem manevi ruh açısından çok yüksek olduğunu ve senelerden beri bu konuyla ilgili tüm milletvekillerimizin ve grubumuzun, grup başkanlarımızın ve Genel Başkanımız, liderimiz Sayın Devlet Bahçeli’nin bu konuyla ilgili ortaya koymuş olduğu bir mücadele olduğunu, ancak iktidar partisi tarafından bu düzenlemenin sağlıklı bir şekilde yapılmadığını, yamalı bir bohça şeklinde zaman zaman “Terörle mücadele sırasında yaralanıp gazi sayılmayanlarla ilgili hakları getirdik.” diye ortaya atılıp ancak bu konuyla ilgili uygulamaya bakıldığı zaman yüzde 10’unu belki sadece rahatlatacak olan bir düzenleme olduğunu görmekteyiz. Bu anlamda, özellikle savaştan yara almadan sağ bir şekilde dönen yaklaşık 27 bin nüfusa sahip muharip gazilerimiz malul gazilerimizin sahip olduğu bazı haklara sahip değiller. Ayrıca, Kore ve Kıbrıs gazilerimize İstiklal Madalyası verilmiştir ve şeref aylığı bağlanmıştır ancak sosyal güvencesi olanlar ile olmayanların aldıkları aylıklar eşit değildir, bu da eşitlik ilkesine aslında aykırıdır.

Değerli milletvekilleri, şehitlerimizin ebedî ruhlarını huzura kavuşturmak ve vatanını evladından, vücudundan, sağlığından daha önde tutan bu kahramanlarımıza hak ettiği saygıyı göstermek, onları onurlandırmak, sosyal güvencelerini sağlamak devlet olarak hem borcumuz hem görevimizdir. Bu konuda Milliyetçi Hareket Partisi olarak, salt bu dönemde bile defalarca kanun teklifi verdik ancak bunlarla ilgili maalesef geri dönüşler olmadı. Gazilerimiz için gerekli adımlar tam olarak atılmamıştır, çalışma tamamlanmamıştır.

Değerli milletvekilleri, hemen hemen her gün onlarca gazimiz yaşlarına rağmen, rahatsızlıklarına rağmen sizlere de geliyor. Gelin hep birlikte yapılacak olan düzenlemelerle bunu yerine getirelim. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Vatan ve millet için her şeyini feda eden harp malulü ve gaziler canlı birer abidedir, onlar için ne yapılsa azdır.” sözlerini de buradan hatırlatıyorum ve bu konuda hassasiyetlerinizi rica ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Erdem.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

13’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 13’üncü madde kabul edilmiştir.

14’üncü madde üzerinde üç önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 475 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin çerçeve 14’üncü maddesinde geçen "beş yılda” ibaresinin "on yılda” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                 İsmail Faruk Aksu                                      Mustafa Kalaycı                                Emin Haluk Ayhan

                                         İstanbul                                                      Konya                                                      Denizli

                                     Erkan Akçay                                              Ruhi Ersoy                                               Arzu Erdem

                                          Manisa                                                    Osmaniye                                                   İstanbul

                                   Deniz Depboylu

                                           Aydın

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 475 sıra sayılı "Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi”nin 14'üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

                                        Ali Özcan                                          Mehmet Bekaroğlu                                Bihlun Tamaylıgil

                                         İstanbul                                                     İstanbul                                                     İstanbul

                                Serdal Kuyucuoğlu                                        Haydar Akar                                         Utku Çakırözer

                                          Mersin                                                      Kocaeli                                                    Eskişehir

                                      Engin Altay

                                         İstanbul

MADDE 14 - 29/6/2001 tarihli ve 4706 sayılı Hazineye Ait Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi ve Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 22- 12/11/2012 tarihli ve 6360 sayılı Kanun ile tüzel kişiliği kaldırılarak bağlı bulundukları ilçe belediyesine mahalle olarak katılan İstanbul ili, Silivri ilçesine bağlı Sayalar, Danamandıra ve Çayırdere Köyleri ile Çatalca ilçesi Hallaçlı, Gümüşpınar, Aydınlar, Karamandere ve Yaylacık köylerinin eski köy yerleşim alanları ile Çatalca ilçesi Binkılıç Mahallesinin yerleşim alanında bulunan Hazineye ait taşınmazların on bin metrekareye kadar olan kısmı; 19/7/2003 tarihinden önce kullanılıyor olması ve kullanımın hâlen devam etmesi kaydıyla ve bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki yıl içerisinde idareye başvuruda bulunulması hâlinde, kullanıcılarına veya bunların kanuni haleflerine rayiç bedel üzerinden doğrudan satılabilir. Satış bedeli peşin veya taksitle ödenebilir. Satış bedelinin taksitle ödenmesi hâlinde, bu bedel en fazla beş yılda on eşit taksitte faizsiz olarak ödenir.”

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 475 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 14’üncü maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                   Ahmet Yıldırım                                      Ayşe Acar Başaran                           Bedia Özgökçe Ertan

                                            Muş                                                        Batman                                                        Van

                                        Erol Dora                                               Dilek Öcalan                                         Müslüm Doğan

                                          Mardin                                                    Şanlıurfa                                                      İzmir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HİKMET AYAR (Rize) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Katılmıyoruz Değerli Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Müslüm Doğan, İzmir Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Doğan. (HDP sıralarından alkışlar)

MÜSLÜM DOĞAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 475 sıra sayılı Yasa Teklifi’nin 14’üncü maddesi üzerine konuşacağım. O yüzden söz aldım.

Değerli milletvekilleri, konuşmama başlamadan önce, Eş Genel Başkanlarımız Sayın Selahattin Demirtaş ve Sayın Figen Yüksekdağ’ın tutukluluk hâllerinin devamı kabul edilebilir bir durum değildir. Bu yoldaşlarımızın demokratik siyasetteki üretkenlikleri ve yetenekleri sizi neden korkutuyor, anlamıyorum. Demokratik siyasetin ülke barışına çok önemli bir katkıda bulunacağı bilincinin yükseltilmesi gerektiği aslında bir ihtiyaçtır.

Değerli milletvekilleri, 14’üncü maddede aslında bu zamana kadar niye beklenmiş, ben de anlamadım, gerçekten büyük bir mağduriyet vardı. En azından taşınmazların üzerindeki tasarrufları anlamında bu sorunun çözülmesi gerekiyordu ancak bir meslek insanı olarak da bir uyarıda bulunmak isterim bu yasayla ilgili: Konu, aslında bürokrat arkadaşlar tarafından çok iyi değerlendirilmiş, iyi kaleme alınmış ama bir zilyetlik meselesi de gündemde olsaydı, tescile konu olan harita yapım yönetmeliği, Kadastro Kanunu, Tapu Kanunu bundan sonraki özellikle verasetle ilgili, taşınmaz üzerindeki tasarruflarla ilgili hususlarda hukuki ve geometrik sorunlarla karşılaşmamış olacaktık; yasada böyle bir darlık var.

Değerli milletvekilleri, şimdi size bir konuyla ilgili bir bilgi vermek istiyorum. Biliyorsunuz, Çernobil faciası sonrası çaydaki radyasyonun tehlikeli olmadığını kanıtlamak için kameralar önünde bazı siyasetçiler çay içmişler ve bu radyasyonun etkisiz olduğunu halkımıza anlatmaya çalışmışlardı. Böyle bir duyarsızlık içerisinde de bu konuyu uzun zaman gündemimizde tutmuştuk. Şimdi vereceğim örnek Aydın’ın Söke’ye bağlı Kisir Mahallesi’nde radyasyon olduğuna dair çok ciddi iddialar olmasına rağmen ne yazık ki Hükûmet yetkililerinden, özellikle de Sağlık Bakanından tek bir açıklama ve kamuoyunu rahatlatacak bir cümle duyamıyoruz. İddiaların ciddiliği göz önüne alındığında zaman kaybetmeden bir açıklama yapılması gerekmektedir. Söke’ye bağlı Kisir Mahallesi’nde 1958 yılında açılan uranyum madeninin rehabilite edilmeden bırakıldığı ve bunun sonucunda yöre halkında kanser vakalarının Türkiye ortalamasının da çok üstünde arttığı belirtilmektedir. 3 farklı uzman ve bilim insanının yaptığı araştırmalarda olması gerekenden 450 kat daha fazla radyasyon tespit edildiği belirtilmektedir. Eskiden köy olan ama yerel yönetimler yasasıyla statüsü “mahalle” olarak değişen Kisir’de 363 kişi yaşamaktadır. Ayrıca buraya taşımalı eğitim nedeniyle de her gün 13 köyden çocuklar eğitim almaya gelmektedir. Türkiye Atom Enerjisi Kurumunun bir heyetle gelip incelemeler yaptığı ama sonucun OHAL nedeniyle açıklanmadığı iddia edilmektedir. Bu raporun açıklanmama nedeni gerçekten OHAL midir, yoksa bölgede araştırma yapan uzmanlardan Enver Yaser Küçükgül alanda çalışma yaptıktan sonra üç gece, uykuda burnunun kanadığının belirtildiği ve bunun Sağlık Bakanlığına iletildiği de ayrıca iddialar arasındadır.

Değerli milletvekilleri, iddiaların boyutları bununla da sınırlı değil. Söke’nin Kisir Mahallesi Menderes deltasının başında bulunmaktadır. Tarım ve hayvancılık yapılan alandaki sular Menderes Nehri’ne karışarak denize kadar ulaşabilmektedir. Maden sahasının hemen yanı başında, 225 dönümlük arazide organik tarım yapılmaktadır. Burada yetişen tarımsal ürünler Türkiye'nin dört bir yanına gönderilmektedir. Yine, radyasyon sahasının yakınlarında 150 hayvanlık bir mera kurulmaktadır. Acilen, burada yetiştirilen tarımsal ve hayvansal ürünlerin de incelemeden geçirilmesi gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, Kisir’e 700 metre mesafedeki Yusufağalar mevkisinde 13 tane sondaj kuyusu bulunuyor. Kisir Mahallesi muhtarı “Bu kuyuların başında ölçüm yapılırken ölçüm aletini buraya koyduklarında çıkardığı sesten kırılacağını zannettim.” diyerek radyasyonun en fazla buradaki kuyularda olduğunu söylüyor. Radyasyonlu kuyuların hepsinde su var yani radyoaktif maddelerin suya karışmış olma ihtimali ve bu ihtimalin de var olan riski daha da artıracağı yönünde yoğun kaygılar yaşanmaktadır.

Kaygılar sadece bununla da sınırlı değildir. Maden bölgesi bir zeytin ormanının içinde yer alıyor ancak burada neredeyse hiç yaşlı zeytin ağacı yok. Bunun tek nedeni, belli bir noktadan sonra zeytin ağaçlarının da kuruması.

Değerli milletvekilleri, evi maden sahasının hemen bitişiğinde olan Yusuf Çenesiz’in dört ay önce ağzından kan gelmeye başlamış, kanser hem böbreğinde hem de akciğerinde var. Şöyle diyor Çenesiz: “Sobamda yaktığım ağacın külünde radyasyon çıktı. Niye örtbas ediyorlar? Varsa var, yoksa yok; tek istediğim bir yetkilinin bana ‘Buradan git.’ demesi.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Mikrofonunuzu açıyorum.

Tamamlayınız lütfen.

MÜSLÜM DOĞAN (Devamla) – Köylüleri ve çevrede yaşayanları bekleyen en büyük tehlike ise radyasyonun zamana yayılan etkileriyle ilgili. Özellikle, 2020 yılından itibaren Kisir’de çocukların eksik uzuvlarla doğabilme ihtimali var. Şu anda hayvanların eksik uzuvlarla ve sakat doğduğunu söyleyen köy sakinleri için ivedilikle önlemlerin alınması gerekmektedir. Hiçbir tedbir alınmadan, kuyuların öylece bırakılıp gidilmiş olması toprak, hava, su ve canlılar için büyük bir felaket demektir. Sudan, araziden, bitki ve hayvanlardan numune alınıp tahlillerinin yapılması büyük bir önem arz etmektedir. Sonuçta, on beş yılda 70’ten fazla kişinin kanserden öldüğü bir mahalledeki gerçeği saklayarak hiçbir çözüm üretilemez. Konuyla ilgili uzmanların ve bilim insanlarının söylemlerine kulak vermek ve hemen harekete geçmek büyük bir zaruret arz etmektedir.

Sizleri tekrar saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Doğan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 475 sıra sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 14'üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla

 Engin Altay (İstanbul) ve arkadaşları

MADDE 14 - 29/6/2001 tarihli ve 4706 sayılı Hazineye Ait Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi ve Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’a aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 22 - 12/11/2012 tarihli ve 6360 sayılı Kanun ile tüzel kişiliği kaldırılarak bağlı bulundukları ilçe belediyesine mahalle olarak katılan İstanbul ili, Silivri ilçesine bağlı Sayalar, Danamandıra ve Çayırdere Köyleri ile Çatalca ilçesi Hallaçlı, Gümüşpınar, Aydınlar, Karamandere ve Yaylacık köylerinin eski köy yerleşim alanları ile Çatalca ilçesi Binkılıç Mahallesinin yerleşim alanında bulunan Hazineye ait taşınmazların on bin metrekareye kadar olan kısmı; 19/7/2003 tarihinden önce kullanılıyor olması ve kullanımın hâlen devam etmesi kaydıyla ve bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki yıl içerisinde idareye başvuruda bulunulması hâlinde, kullanıcılarına veya bunların kanuni haleflerine rayiç bedel üzerinden doğrudan satılabilir. Satış bedeli peşin veya taksitle ödenebilir. Satış bedelinin taksitle ödenmesi hâlinde, bu bedel en fazla beş yılda on eşit taksitte faizsiz olarak ödenir.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Engin Altay, İstanbul Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Altay. (CHP sıralarından alkışlar)

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Bu konuşmayı grup başkan vekili olarak değil de İstanbul 3’üncü bölge milletvekili kimliğimle, sıfatımla yapıyorum. Zira, görüştüğümüz 475 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 14’üncü maddesiyle, seçim bölgem İstanbul ilimizin Silivri ve Çatalca ilçelerindeki -gerçi biraz önce önergemizde de okundu ama hemşehrilerimizin, köylerimizin isimlerini bir kere daha yâd edelim- Sayalar, Danamandıra, Çayırdere, Hallaçlı, Gümüşpınar, Aydınlar, Karamandere, Yaylacık ve Binkılıç, eskiden köy olan şimdi mahalle olan beldelerimizin, yerleşkelerimizin, orada yaşayan vatandaşlarımızın yıllar yıllar önce bedel ödeyerek, kan akıtarak, bu ülke için, bu topraklar için büyük sıkıntılar çekerek -hak ederek aslında zaten müktesebatları olmuş olan- dedelerinden, atalarından beri kendilerine ait olan, 93 Harbi muhacirlerinin, Balkan mübadillerinin hatta Dersim’den gönderilen kıymetli hemşehrilerimizin bir hakkını çok çok çok gecikmiş olarak ve çok çok çok yetersiz, eksik olarak iade ediyoruz, hayırlı olsun, uğurlu olsun. Ama önergemizde olduğu gibi biz arazi miktarı bakımından, taşınmazlar bakımından 7 bin metrekarenin 10 bine çıkarılmasını teklif ediyoruz. Bundan kimseye bir zarar yok. Gelin, şunu kabul edin, Silivri ve Çatalca’nın biraz önce isimlerini saydığım köylerindeki vatandaşlarımızı hoş ediyoruz ama daha bir hoş edelim. Gerçekten desinler ki: Helal olsun şu Meclise, hak tam olarak yerini buldu. Bu bakımdan, bu konuda diğer siyasi partilerden de önergemize Çatalca ve Silivri ilçelerimizin sakinleri adına destek istiyorum.

Sayın milletvekilleri, bu teklifle belediyeden Orman Genel Müdürlüğüne, TRT’den trafik cezalarına, vergi borçlarına kadar, Sosyal Güvenlik Kurumuna kadar, çeşitli hazine alacaklarına, tarımsal amaçlı tarım kooperatiflerin kimi borçlarına belli ödeme kolaylıkları geliyor. Şimdi bu niye yapılır? Bunlar ihtiyaç olmasa, milletin canı burnuna gelmese bunlar yapılmaz. Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi arkadaşlarımız Komisyon aşamasında bu teklifin şüphesiz milletin beklentisi olan ama eksik ve yetersiz kaldığı konusunda eleştirilerini çeşitli vesilelerle yaptılar. Biz de bu kürsüden bir kere daha, tamamen iş işten geçmeden diyoruz ki, madem bir şey yapıyoruz, vatandaşın yaşadığı kimi sıkıntıları ve mağduriyetleri bir nebze de olsa, bir nebze de sadece… O kadar değil yani, yaptığımız iş çok büyük bir iş değil. Diyeceksiniz ki: “Öyle şey olur mu; bir sürü kolaylık…” Sizin yıllardır uyguladığınız yanlış ekonomik politikaların sonucu biz bu kanunu şimdi çıkarıyoruz. Yanlış iş yapmasaydınız böyle bir kanun çıkarmaya zaten gerek kalmazdı.

Bakın, şurada elimde, onun için ufak, rastgele, tavşanların niyet çekmesi gibi bir sayfa açalım: “Protestolu senet sayısı sizden önce 800 milyon liraymış, şimdi 10 milyar lira.” Şimdi, rastgele bir sayfa açalım: “Adam öldürme yüzde 261, cinsel taciz yüzde 449, fuhuş yüzde 790 sizin döneminizde artmış.” Rastgele bir sayfa çevirelim: “Devletin borcu sizden önce 242 milyarmış, şimdi 677 milyar.” Bir tane daha çevirelim: “Tüketicilerin banka borcu, sizden önce 6 milyarmış, şimdi 381 milyar.”

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Propaganda broşürü mü o Sayın Altay?

ENGİN ALTAY (Devamla) – “Bir kilo ekmeğin fiyatı 1 liraymış, 4 lira olmuş.” Daha açalım, bir tane daha açalım. Özellikle çiftçilerle ilgili arıyorum, o şimdi bulunmuyor.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Yeter, utandılar. Yeter, utandılar.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Seksen yıllık dış ticaret açığı, sizden önce 247 milyar, sizde 834 milyar.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Varlığa göre değerlendiriyoruz, oransal…

ENGİN ALTAY (Devamla) – Şimdi böyle bir tabloya Türkiye’yi getiriyorsunuz, sonra diyorsunuz ki -vatandaş tabii ipte- dur, senin bir ayağını yere değdirelim. İpten almıyorsun vatandaşı sen, ipteki vatandaşın altına tabure koyuyorsun. Gelin, vatandaşı ipten alalım. Bunu söylüyoruz biz. Ne var bunda? Cebinizden mi çıkacak? Ama size yakın holdingleri… Size yakın dev büyük holdinglerin vergi borçları oluyor, ödemiyorlar. “Uzlaşma” diye bir kavram var, ben anlamam bu işlerden ama, “Gel uzlaşalım.” diyorsunuz, Hükûmetiniz diyor. Adamın 400 milyar vergi borcunu 50 milyara 30 milyara indiriyorsunuz. O parayı nereden buluyorsunuz? Holdinglere yaptığınız kıyağın onda 1’ini…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Mikrofonunuzu açıyorum Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Holdingler de bizim. Onları ötelemiyorum. Onlar da sizin bu yanlış ekonomi politikalarınızdan perişan oluyor.

Ama zengine kepçeyle verip fakir fukaraya kaşıkla vermeyi, hatta çay kaşığıyla vermeyi adil bulmuyoruz. Onun için diyoruz ki: Zengine de yemek kaşığıyla verelim, fakire de yemek kaşığıyla verelim. Çok şey mi istiyoruz sayın milletvekilleri? Rica ediyorum…

Bu milletin, bu ülkede şu anda dara düşmüş herkesin derdine bir merhem olmak, ilaç olmak, çare olmak istiyorsak bu önergelerimizi kabul etmelisiniz ki millet rahat bir nefes alsın.

Vicdanlarınıza havale ediyorum. Silivri’ye ve Çatalca’mıza hayırlı olsun diyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Altay.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 475 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin çerçeve 14’üncü maddesinde geçen “beş yılda” ibaresinin “on yılda” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

İsmail Faruk Aksu (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen İsmail Faruk Aksu, İstanbul Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Aksu. (MHP sıralarından alkışlar)

İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 475 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 14’üncü maddesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım, Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

Ekonomide güveni tesis etmek ve yatırım yapmak isteyenlere destek olmak amacıyla piyasaları ve vatandaşlarımızı rahatlatacak politikaların uygulanması ve buna uygun düzenlemeler yapılması kuşkusuz yerinde ve gereklidir. Bununla birlikte yeniden yapılandırmalar, mükellefiyetlerini zamanında ve tam manasıyla yerine getirmiş olan vatandaşlarımız aleyhine bir haksızlığa da sebep olabilmekte, vergi, ceza ve diğer yükümlülükleri yerine getirmede bir caydırıcılığa yol açmaktadır. Bu sebeple, son dönemde sıkça başvurulan ancak istisnai olması gereken bu uygulamalara yaygınlık kazandırılmaması gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, İstanbul’un Silivri ve Çatalca ilçeleri başta olmak üzere bazı ilçelerinde uzun yıllardır kullandıkları hâlde mülkiyeti hazineye ait olan taşınmazların kullanıcılarına satılması suretiyle tapu sorununun giderilememesi ve yüksek ecrimisil ödemeleri halkımızın önemli problemlerindendir. Bu kapsamda, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, Silivri ve Çatalca ilçeleriyle birlikte İstanbul’un ve Türkiye’nin birçok yerinde var olan, uzun yıllara sâri bu sorunları defalarca Meclis ve kamuoyu gündemine taşıdık. Esasen, orman kadastrosu ile genel kadastro sorununun çözülerek mülkiyet anlaşmazlıklarının ortadan kaldırılması ve orman köylüsünün mağduriyetlerinin hakkaniyet ölçüleri içinde giderilmesi seçim beyannamemizde de yer almakta olan bir husustur. Görüşmekte olduğumuz 14’üncü maddeyle bu soruna kısmen de olsa çözüm getirilmekte olmasını olumlu buluyoruz. Bununla birlikte, meselenin Türkiye’nin tamamını esas alan bir yaklaşımla ele alınarak bütün mağduriyetlerin giderilmesinin yerinde olacağını değerlendiriyoruz.

14’üncü maddeyle, Silivri’ye bağlı Sayalar, Danamandıra ve Çayırdere köyleri ile Çatalca ilçesi Hallaçlı, Gümüşpınar, Aydınlar, Karamandere ve Yaylacık köylerinin eski köy yerleşim alanları ile Çatalca ilçesi Binkılıç Mahallesi’nin yerleşim alanında bulunan, üzerlerinde vatandaşlarımıza ait ev, ahır ve müştemilatları bulunan ve yüz ölçümü 7 bin metrekareye kadar olan hazineye ait taşınmazlar, 19 Temmuz 2003 tarihinden önce kullanılıyor ve kullanımın hâlen devam ediyor olması kaydıyla ve bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki yıl içerisinde taşınmazları satın almak için başvuruda bulunulması hâlinde kullanıcılarına veya bunların kanuni haleflerine rayiç bedel üzerinden peşin ya da beş yılda on eşit taksit hâlinde doğrudan satılabilmesi imkânı getirilerek bu köy ve mahalle halkının mağduriyetlerinin giderilmesi amaçlanmıştır.

Bilindiği gibi, bu arazilere 1800’lü yıllardan itibaren yerleştirilen vatandaşlarımız kullandıkları arsa ve arazilerin tapularını çeşitli sebeplerle alamamışlardır. 5216 sayılı Kanun’la İstanbul Büyükşehir Belediye sınırlarının il mülki sınırı olması ve 6360 sayılı Kanun’la İstanbul il mülki sınırları içerisinde bulunan köylerin tüzel kişiliğinin kaldırılarak bağlı bulundukları ilçe belediyesine mahalle olarak katılmaları nedeniyle, adı geçen köylerde üzerlerinde vatandaşlarımıza ait ev, ahır ve müştemilatları bulunan hazineye ait arsaların 4706 sayılı Hazineye Ait Taşınmaz Malların Değerlendirilmesine İlişkin Kanun’un ilgili hükmü uyarınca kullanıcılarına satışı mümkün olamamaktadır. Çözülmesi kaçınılmaz hâle gelen bu soruna görüştüğümüz düzenleme sayesinde kapsam, miktar ve ödeme yöntemi bakımından yeterli olmasa da çözüm getiriliyor olması yerindedir. Ayrıca, belirtilen miktarın üzerindeki alanlara ilişkin tapu sorununun da bir an önce ele alınması gerekmektedir.

Bu vesileyle tapu sorununun yanında bölgenin iki önemli sorununa daha dikkat çekmek istiyorum. Bunlar, vatandaşlarımızın ekip diktikleri arazilere ilişkin alan bazlı tarımsal desteklerden yararlanamamaları ve yüksek miktarlarda belirlenen ecrimisil ödemelerinden kaynaklı mağduriyetlerdir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak Hükûmetten beklentimiz, bu sorunların da acilen çözüme kavuşturulmasıdır.

Bu düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyor, aziz milletimizin 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nı kutluyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aksu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

14’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 14’üncü madde kabul edilmiştir.

15’inci madde üzerinde bir önerge vardır, okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 475 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 15’inci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                   Ahmet Yıldırım                                      Ayşe Acar Başaran                           Bedia Özgökçe Ertan

                                            Muş                                                        Batman                                                        Van

                                        Erol Dora                                               Dilek Öcalan

                                          Mardin                                                    Şanlıurfa

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Ayşe Acar Başaran, Batman Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Başaran. (HDP sıralarından alkışlar)

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 475 sıra sayılı Yasa Teklifi’nin 15’nci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum.

İki gündür yürütülen tartışmada… Gördüğünüz üzere, bu, genel olarak, aslında, vergi affı ve vergi yapılandırmasıyla toplumsal olarak içerisine düştüğümüz bu ekonomik krizden bir şekilde kurtulma politikası olarak, galiba, önümüzde duruyor ve şunu net olarak biliyoruz ki bu tür geçici tedbirler aslında ekonomiyi iyi yönde götüreceğine bize sadece, belki kısa bir zaman kazandıracak ama bu zaman kazandırmanın faturasını da bu süreçlerde kimlerin ödediğini biz çok net biliyoruz.

Aslında şöyle örneklemek gerekiyor: Şu anda ekonominin nasıl bir hâlde olduğunu… Merkezî idare yerelden o kadar kopuk ki durumun ne olduğunun çok farkında olduğunu düşünmüyoruz. Davulun sesi, gerçekten, demek ki uzaktan çok farklı algılanıyormuş. Yani Batman’daki küçük esnafın sesini Ankara’dan çok farklı algılayıp ona göre bir politika üretildiğini bugün, işte iki günlük konuşmalarımızda çok net görüyoruz ve şöyle bir şey duruyor karşımızda: Aslında taşıma suyla bir değirmen çevrilmeye çalışılıyor. O taşımaya da… İşte vereceğiz yine esnafın eline bir tas, “Hadi sen tası bu değirmene taşı.” diyeceğiz. O değirmenin önünde de kocaman bir yarık, oradan da sürekli yutan bir durum. “Gelin, bununla da biz ekonomiyi çözelim, sonuçta da, gerçekten, ülkede bir istikrar ortamı oluşturalım.” diyoruz.

Hayır arkadaşlar, gerçekten, dediğim gibi, buradan ses o kadar farklı algılanıyor ki. Bakın, gazetede bir haber okumuştum ve çok dikkatimi çekmişti, üzerinde uzunca da düşündüm; bence Meclisteki bütün milletvekili arkadaşlarımızın da tek tek düşünmesi gerekiyor: Bu süreç içerisinde, iki yıllık süreç içerisinde, özellikle son süreçte en iyi iş yapan ya da işi artan esnaf fırıncılar. Acaba bununla ilgili hiç düşündünüz mü? Niye fırıncıların işi artıyor? Çünkü insanlar ekmeği fazla alıp katığı az almak zorunda kalıyorlar. Yani aslında eve katık götürecek kadar bile insanların cebinde parası yok, ekonomimiz bu durumda. Batman’da yüzlerce küçük esnaf bugün iş yerini kapatmak zorunda kalıyor ve deyim yerindeyse -dediğim gibi- insanlar, esnaf kan ağlıyor ama biz esnafa diyoruz ki: “Gelin, siz yine vergi ödeyin bize.” Biz bu vergilerle ne yapıyoruz? Silah alıyoruz. Silahla da ülkedeki bu çatışma ortamını daha da derinleştiriyoruz, bu çatışma ortamında da bir ekonomik istikrarın ve demokrasinin geleceğine inanıyoruz.

Dediğim gibi, işin aslından o kadar uzak bir strateji, o kadar uzak bir politika yürütüyoruz ki bu bizi üç gün -doğrudur, üç gün- gerçekten şişirilmiş bir balon gibi çok iyi gösterebilir, ekonomi bir nebze düzeliyor olabilir ama o şişirilen balona tek bir iğnenin ucunun değmesi yetiyor. Bakın, 1999 krizi böyle bir durumdu, yoksa o 1999 krizinde Anayasa kitapçığının fırlatılmasıyla… Biz biliyoruz, sizler de biliyorsunuz, mesele o Anayasa kitapçığının fırlatılması meselesi değildi, mesele, aslında, biriken, biriken, biriken bütün sıkıntıların bir anda patlaması meselesiydi, bugün de işte o noktadayız. Ekonomi o kadar kötü bir durumda ki istatistiklerden hiç söz etmiyorum. Biz eğer istatistiki olarak konuşursak, gerçekten, dünyanın refahı en yüksek ülkelerinden biri olarak görünüyoruz ama işin gerçekliğinin bu olmadığını çok iyi biliyoruz. Çünkü ekonomi sadece istatistikler üzerinden değerlendirilmez, sadece sayısal veriler üzerinden de değerlendirilmez. Çünkü bu ülkede her şey gibi ekonomideki sayısal verilerin de nasıl manipüle edildiğini görüyoruz.

Bakın, şu anda dünyadaki birçok kredi kurumu Türkiye’ye kredi vermiyor. Türkiye’yle ithalat-ihracat sıfırlanmış durumda. İnsanlar, turistler bu ülkeye turizm için gelmiyorlar. Peki, bu durumda, gerçekten, getirdiğimiz bu kanun tasarısı geçecek, biz altı ay sonra tekrar gelip yine aynı konuyu konuşacağız; tekrar bir vergi muafiyeti, tekrar bir vergi affı, tekrar bir yapılandırma ama işin esasıyla ilgili tek bir cümle konuşmayacağız.

Bir de bir konuya daha değinmek istiyorum. Gün içerisinde özellikle gençlerle ilgili birtakım şeyler söylendi. Ben bir genç ve bir genç kadın olarak burada bana da bir söz hakkı düştüğüne inanıyorum. Bu konuda da bence gençlerden o kadar uzaksınız ki çünkü, gerçekten gençleşememiş bir Meclisle karşı karşıyayız, bu Meclisi gençleştirenin de HDP olduğunu çok iyi biliyorsunuz. Meclisin ilk açılışında bile bu Divanda oturanların yüzde 70, yüzde 80’i HDP’li milletvekillerinden oluşuyordu. Ama gençlere sadece “Seçme yaşını, seçilme yaşını 18’e indirdik.” diye vaatlerde bulunarak gençleri anlamış olmuyorsunuz. Çünkü, gençler şu anda günün 17-18 saatini tekstillerde, tekstil fabrikalarında çalışarak geçiriyorlar. Bu gençlerin gerçekten zaman…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Mikrofonunuzu açıyorum, sözlerinizi tamamlayanız lütfen.

AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) – Bu gençlerin, gerçekten, siyaset için, siyaset yapabilmek için zamanlarının olduğunu mu düşünüyorsunuz? Bence bunu bir düşünelim, gençlere seçilme hakkı verdik ama hangi gençler seçilip bu Meclise gelecek? HDP’yi çıkaralım, hangi gençler gelecek sizin partinizden, hangi gençler gelebilecek? Ekonomik düzeyi yüksek olan ailelerin çocukları gelecek ve onlar da toplumdan o kadar uzak ki, toplum gerçekliğinden, gençlerin gerçekliğinden o kadar uzak ki buraya geldiğinde gençler adına söz söylemeyecek, buraya geldiğinde işte o iyi koşullarda yaşayan birtakım insanların hayata bakış açısıyla burada konuşacak ve çözüm önerileri de sizin çözüm önerilerinizi maalesef ki aşmayacak. Ha ona rağmen bence gençlerin Mecliste olması gerekiyor, “Buna rağmen.” diyorum. Ama gelin gençlerin asıl sorunlarını konuşalım. Gençler bugün işsizlikle mücadele ediyor, gençler bugün her gün ellerine silah verildiği için, sadece koruculuk verildiği için, sadece koruculuk şeklinde istihdam edildiği için ölümle burun burunalar. Bugün, gençler üniversiteyi bitirip atanamıyorlar, gençliğin, gençlerin gerçek sorunlarını konuşalım diyorum.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Acar Başaran.

Sayın Acar Başaran, Başkanlık Divanında genç olmayan bir milletvekili bulunmamaktadır.

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Doğru söylüyorsunuz Başkanım.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

15’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 15’inci madde kabul edilmiştir.

16’ncı madde üzerinde üç önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 475 sıra sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda ve Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 16'ncı maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

                                   Bülent Kuşoğlu                                             Ali Özcan                                     Mehmet Bekaroğlu

                                          Ankara                                                     İstanbul                                                     İstanbul

                                 Bihlun Tamaylıgil                                    Serdal Kuyucuoğlu                                    Utku Çakırözer

                                         İstanbul                                                      Mersin                                                     Eskişehir

                                                                                                      Haydar Akar

                                                                                                          Kocaeli

MADDE 16- 31/5/2006 tarihli ve 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 88 inci maddesinin onaltıncı fıkrasına aşağıdaki cümle ilave edilmiştir.

"Bakanlar Kurulu, Kurumun 6183 sayılı Kanuna göre takip edilen alacakları için anılan Kanunun 48/A maddesini; en az üç yıl süreyle prim yükümlüsü olup son üç yıl içerisinde verilmesi gereken bildirgeleri kanuni sürelerinde vermiş olanlardan başvuru tarihi itibarıyla vadesi bir yılı geçmemiş borcunun borç ödemede hüsnüniyet sahibi olmasına rağmen ödeyememiş olanlar hakkında uygulatmaya ve uyumlu prim borçlularını belirlemeye yetkilidir.”

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun teklifinin 16’ncı maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                    Mustafa Elitaş                                           Hüseyin Şahin                                   Osman Aşkın Bak

                                         Kayseri                                                       Bursa                                                         Rize

                                       İlyas Şeker                                              Halis Dalkılıç                            Hacı Bayram Türkoğlu

                                         Kocaeli                                                     İstanbul                                                      Hatay

“MADDE 16- 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 88 inci maddesinin onaltıncı fıkrasına aşağıdaki cümle ve yirmi ikinci fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

"Bakanlar Kurulu, Kurumun 6183 sayılı Kanuna göre takip edilen alacakları için anılan Kanunun 48/A maddesini; en az üç yıl süreyle prim yükümlüsü olup son üç yıl içerisinde verilmesi gereken bildirgeleri kanuni sürelerinde vermiş olanlardan başvuru tarihi itibarıyla vadesi bir yılı geçmemiş borcunun borç ödemede hüsnüniyet sahibi olmasına rağmen ödeyememiş olanlar hakkında uygulatmaya ve uyumlu prim borçlularını belirlemeye yetkilidir. "

"Kurum görev alanı kapsamındaki tebliğler, bu Kanunun 99 uncu maddesi hükümleri saklı kalmak kaydıyla, tebliğe elverişli elektronik bir adres vasıtasıyla elektronik ortamda yapılabilir. Elektronik ortamda yapılan tebligat, muhatabın elektronik adresine ulaştığı tarihi izleyen beşinci günün sonunda yapılmış sayılır. Kurum, elektronik ortamda yapılacak tebliğle ilgili her türlü teknik altyapıyı kurmaya veya kurulmuş olanları kullanmaya, tebliğe elverişli elektronik adres kullanma zorunluluğu getirmeye, kendisine elektronik ortamda tebliğ yapılacakları ve elektronik tebliğe ilişkin diğer usul ve esasları belirlemeye yetkilidir. Kurum tarafından yapılacak tebliğler, Maliye Bakanlığı ile yapılacak protokol çerçevesinde 213 sayılı Kanunun 107/A maddesi hükümlerine göre kurulan teknik altyapı kullanılarak da elektronik ortamda yapılabilir. Bu şekilde yapılan tebligatlar, 99 uncu maddenin ikinci fıkrası kapsamındaki bildirim yerine geçer."

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 475 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 16’ncı maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                   Ahmet Yıldırım                                      Ayşe Acar Başaran                           Bedia Özgökçe Ertan

                                            Muş                                                        Batman                                                        Van

                                        Erol Dora                                               Dilek Öcalan                                            Sibel Yiğitalp

                                          Mardin                                                    Şanlıurfa                                                  Diyarbakır

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Sibel Yiğitalp, Diyarbakır Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Yiğitalp. (HDP sıralarından alkışlar)

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ilgili madde üzerinde partim adına söz almış bulunmaktayım.

Evet, vergi yasası veya vergi affı konuşuluyor ama baktığımızda, açlık sınırı TÜİK verilerine göre 1.518 lira, yoksulluk sınırı ise 4.945 lira, asgari ücretlinin eline geçen miktar 1.405 lira. Peki, üretim esaslı baktığımızda üretim kapasitesinin son derece düştüğünü, gelir seviyesinin düştüğünü, ekonomik istikrarsızlık olduğunu biliyoruz.

Ben Diyarbakır üzerinden konuşmak istiyorum biraz. Diyarbakır arazilerinin yüzde 40’ı tarım arazisi ve Diyarbakır, geçim kaynağı olarak hayvancılık ve tarım üzerinden gidiyor ve tarihî ve turistik bir kent biliyorsunuz ama tarım arazilerinin yüzde 95’i özel güvenlik bölgesi ya da askerî alan olarak, devlet tarafından güvenlik politikaları olarak kapatılmış durumda. Yani Diyarbakır’daki tarım ve hayvancılık neredeyse bitti. Neden bitti? Güvenlik politikalarından dolayı bitti. Neden bitti? Israrla sürdürülen savaş politikalarından dolayı bitti. Neden vergi affı geldi? Yine aynı noktaya geldik, savaş politikalarındaki ısrardan dolayı gelindi.

TÜLAY KAYNARCA (İstanbul) – Terör, terör.

SİBEL YİĞİTALP (Devamla) – Savaş politikaları çünkü bu ülkenin yüz yıllık bir Kürt sorunu var. Bunu siz de daha öncesinde çözüm ve müzakere sürecinde ifade etmiştiniz yani o dönemin yetkili ve ilgilileri de ısrarla bu ülkenin Kürt sorunu olduğunu ve Kürt sorununun çözümünün de müzakereyle olacağını söylemişti ama konjonktür değişince bugün terör olarak nitelendiriyorsunuz ama asıl gerçeği bir Kürt sorunu. Bu da bu ülkenin antidemokratik uygulamalarıyla gerçekleşen ve bir türlü demokratikleşmemesinden dolayı kaynaklanan, maalesef can yakmaya devam eden, ölümleri sürekli artıran bir sorun.

Evet, bizim ısrarla söylediğimiz şu: Türkiye nüfusu çok genç bir nüfus ve bu genç nüfus bir istihdama, geleceğe istikrarlı bakma, umutla bakma ve barış içinde, huzur içinde yaşama hakkına sahip. Ancak, bu hakkını yerine getirme gibi bir çabamız var mı? Maalesef o da yok. Buna dair gençlere verilen vaatlere baktığımızda -arkadaşlarımız da ısrarla belirtti- idam ve 18 yaş için seçme, seçilme hakkı verildi. Seçilme hakkını verirken de askerlikten muaf tutulma gibi ekstra bir olaya dönüştürüldü. Oysa, askerliği ve Mehmetçik’i kutsayan bir zihniyetin askerlikten muafiyeti bir ödül olarak göstermesinin kendi içinde bir paradoksu da barındırdığını söylemek mümkündür.

Bizim yapmamız gereken şudur: Bu ülkede defalarca -baktım şimdiye kadar- cumhuriyet tarihinden şimdiye kadar 33 defa vergi affı olmuş, AKP döneminde torba yasayla 9 kez ilan edilmiş, son dokuz ayda da 2’nci defa vergi affı var ve bu vergi affına da bakıldığı zaman, “Ne zamanlar vergi affı olmuş?” diye böyle bir kısaca bakıldığında hep savaşın en yüksek olduğu dönemlerde olmuş çünkü maliyet direkt savaş üzerinden gerçekleşmiş. 1990’larda olmuş, 1992’de olmuş, 1998’de olmuş, 2002’de olmuş, 2008’de olmuş, bir tek 2014 ve 2016 sürecinde bir vergi affı gelmemiş. Neden gelmemiş? Çünkü o dönem çatışmasızlık dönemiymiş. Çatışmasızlık döneminde istikrar olduğu için, yatırımlar olduğu için, turizm canlı olduğu için o dönemde vergi affı yok. Yani, bu bile aslında kendi başına bir sonuç. Yani, bu sonuç bile bizim, bu ülkenin ne kadar barışa ihtiyacı olduğunun aslında açık bir göstergesi. Bu TÜİK verileri, benim söylediğim bir şey değil.

Bakın, 2014 ve 2016 yılı içerisinde hiç vergi affına ihtiyaç duyulmamış çünkü siyasi istikrar olduğu için ekonomik istikrar olmuş ve üretim esaslı bir yaşam biçimi gelişmiş. Ama bakıyorsunuz, bu konuda bu kadar kötü deneyimler var, elimizde bu kadar hafıza var, canlı bir hafıza var, yakın bir hafıza var, uzak bir hafıza var; 38’ler var, 1960’lar var, 1960 darbesi var, 1971 darbesi var, 1982 darbesi var ve bunun gibi hep askerî darbelerle gerçekleşen o sürecin içerisinde çok ciddi ekonomik krizler olmuş.

15 Temmuz da böyle bir darbe. 20 Temmuzda OHAL’ler ilan edilmiş ve 20 Temmuzda kendi rejimini inşa etmek üzere KHK’larla devam eden ve ısrarla OHAL’i sürdürmeye çalışan ve bununla birlikte ekonomik krizi derinleştiren bir anlayış var. Bunu anlamakta çok güçlük çekiyorum. Yani bu kadar insani duygularımızdan uzaklaştığımızı görmek beni çok ürkütüyor. Az önce, gündüz öğlen saatlerinde kadınlar üzerindeki şiddete, tecavüze ve çocuk istismarına karşı siyasetüstü bir soruna karşı yaklaşım da beni çok ürküttü. Yani biz toplumsal olarak bu kadar çürüdük mü? Yani burada siyasetüstü bakabilmeyi öğrenemeyecek miyiz? Yani ölümlere karşı baktığımızda siyasetüstü duygularımızla bakamayacak mıyız? İnsani duygularımızı bu kadar kaybettik mi, her şeye ideolojik mi bakıyoruz? Yani insanımıza, buradaki çocukların istismarına, bu kadar ürkütücü, çürütücü, korkunç bir olaya karşı bu duyarsızlığı gerçekten anlamakta güçlük çekiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SİBEL YİĞİTALP (Devamla) – Son bir cümle…

BAŞKAN – Mikrofonunuzu açıyorum, tamamlayınız sözlerinizi.

SİBEL YİĞİTALP (Devamla) – Öğleden beri orada otururken gerçekten şoka girdim. Burada oturanlara bakıyorum, hepimize bakıyorum, diyorum ki bu yetki bizim elimizde ve oradaki o çocukların tecavüzüne karşı, kadın cinayetlerine karşı burası yapması gereken görevine ve rolüne karşı bu kadar duyarsız olmamalı yani, bunu başka bir yere çekmemeli, siyasetüstü bakabilmeli, oradaki o çocuklara, ailesine karşı bir empati duygusu gelişebilmeli. Kim yapmışsa yapmış, çıksın ortaya, bundan niye korkuyoruz? Tecavüze karşı bizim tedbir almamız gerekmiyor mu yani?

Ben inanılmaz düzeyde hayal kırıklığına uğradım. Evet, farklı bakıyoruz, farklı düşünüyoruz, çözüm yöntemlerimiz farklı, çözüm yollarımız farklı, ideolojik farklılıklarımız var ama tecavüze, çocuk tecavüzlerine, kadın cinayetlerine, kadına yönelik şiddete karşı ortak insan olma refleksimizin olması gerekir yani. Bunu kaybettiğimiz için ya da buna sahip çıkamadığımız için şahsım adına büyük bir hayal kırıklığı yaşadığımı burada söylemek istiyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yiğitalp.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun teklifinin 16’ncı maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mustafa Elitaş (Kayseri) ve arkadaşları

“MADDE 16- 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 88 inci maddesinin onaltıncı fıkrasına aşağıdaki cümle ve yirmi ikinci fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

"Bakanlar Kurulu, Kurumun 6183 sayılı Kanuna göre takip edilen alacakları için anılan Kanunun 48/A maddesini; en az üç yıl süreyle prim yükümlüsü olup son üç yıl içerisinde verilmesi gereken bildirgeleri kanuni sürelerinde vermiş olanlardan başvuru tarihi itibarıyla vadesi bir yılı geçmemiş borcunun borç ödemede hüsnüniyet sahibi olmasına rağmen ödeyememiş olanlar hakkında uygulatmaya ve uyumlu prim borçlularını belirlemeye yetkilidir. "

"Kurum görev alanı kapsamındaki tebliğler, bu Kanunun 99 uncu maddesi hükümleri saklı kalmak kaydıyla, tebliğe elverişli elektronik bir adres vasıtasıyla elektronik ortamda yapılabilir. Elektronik ortamda yapılan tebligat, muhatabın elektronik adresine ulaştığı tarihi izleyen beşinci günün sonunda yapılmış sayılır. Kurum, elektronik ortamda yapılacak tebliğle ilgili her türlü teknik altyapıyı kurmaya veya kurulmuş olanları kullanmaya, tebliğe elverişli elektronik adres kullanma zorunluluğu getirmeye, kendisine elektronik ortamda tebliğ yapılacakları ve elektronik tebliğe ilişkin diğer usul ve esasları belirlemeye yetkilidir. Kurum tarafından yapılacak tebliğler, Maliye Bakanlığı ile yapılacak protokol çerçevesinde 213 sayılı Kanunun 107/A maddesi hükümlerine göre kurulan teknik altyapı kullanılarak da elektronik ortamda yapılabilir. Bu şekilde yapılan tebligatlar, 99 uncu maddenin ikinci fıkrası kapsamındaki bildirim yerine geçer."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Katılıyoruz Değerli Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Kanun teklifinin çerçeve 16’ncı maddesi ile 5510 sayılı Kanun’un 88’inci maddesine eklenen cümle aynen korunarak maddeye yeni bir fıkra eklenmektedir. Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından yapılacak tebliğlerin elektronik ortamda yapılması ve Kurum tarafından yapılacak tebliğlerin aynı zamanda Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından teknik alt yapısı kurulan sistem üzerinden de yapılabilmesi amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 475 sıra sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda ve Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 16'ncı maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

Bülent Kuşoğlu (Ankara) ve arkadaşları

MADDE 16- 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 88 inci maddesinin onaltıncı fıkrasına aşağıdaki cümle ilave edilmiştir.

"Bakanlar Kurulu, Kurumun 6183 sayılı Kanuna göre takip edilen alacakları için anılan Kanunun 48/A maddesini; en az üç yıl süreyle prim yükümlüsü olup son üç yıl içerisinde verilmesi gereken bildirgeleri kanuni sürelerinde vermiş olanlardan başvuru tarihi itibarıyla vadesi bir yılı geçmemiş borcunun borç ödemede hüsnüniyet sahibi olmasına rağmen ödeyememiş olanlar hakkında uygulatmaya ve uyumlu prim borçlularını belirlemeye yetkilidir.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Katılmıyoruz Değerli Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen, Bülent Kuşoğlu, Ankara Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Kuşoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz bu 16’ncı madde dün benim de konuşmacı olduğum 7’nci maddeyle ilgili. 7’nci madde ve 16’ncı madde 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’da bir değişiklik yapıyor, daha doğrusu değişiklik değil de yeni bir madde ihdas ediyor, diyor ki: “Prim borçlusu olanların son üç yılda primlerini düzenli olarak bildirmeleri kaydıyla, bildirgelerini düzenli olarak vermeleri kaydıyla Bakanlar Kurulu tarafından, kendileriyle ilgili tecil faizi veya 7’nci maddede belirtilen kolaylıklardan yararlanmaları mümkündür.” Dün de belirttiğim gibi, dolayısıyla hem vergilerle ilgili olarak hem de sigorta primleriyle ilgili olarak bundan sonra Maliye Bakanlığımızın ya da Hükûmetimizin bulduğu çözüm yolu, bu sık sık af kanunu çıkmamasıyla ilgili bulunan çözüm yolu bu Meclisin yetkisinin Bakanlar Kuruluna verilmesi, işte, bu yetkinin bir kısmının da Maliye Bakanı tarafından Bakanlar Kuruluyla birlikte paylaşılması oldu. Yani bundan sonra af kanunları Meclise gelmeyecek, Bakanlar Kurulu tarafından halledilecek. Böylece, sık sık af kanunu Meclisten çıkmayacak ama Bakanlar Kurulundan çıkacak ve istenilen ölçüde, istenilen mükellef için çıkmış olacak.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bunu dün de söyledik, Komisyonda da söyledik. Şu anda kürsüde oturan Meclis Başkan Vekilimiz de eski bir Gelirler Genel Müdürü olması hasebiyle, bir Maliyeci olması hasebiyle dün de kendisi çok güzel ifade etti. 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun -adı da çok güzel, böyle şiir gibi- ne bir eksiği ne bir fazlası olan bir kanun. 1953 senesinden beri uygulanıyor, çok da güzel uygulanıyor. Dün de rakamları okumuştum, Maliye Bakanlığının verdiği rakamları, makul rakamlar. Vergisini ödeyen-ödemeyen ayrımıyla karşılaştırdığımız zaman 6183’e göre yapılan tahsilatların makul olduğunu da görüyoruz. Bu şartlar altında, buna ilave olarak bu maddenin getirilmesi hem sigorta primleri açısından hem vergi açısından yanlış olacak, sistemimiz açısından yanlış olacak. Ayrıca, Komisyonda da belirttiğimiz üzere… Şimdi, “beyannameleri üç yıl aksatmamak” diyor, burada da, bu maddede de “sigorta primleriyle ilgili bildirgeleri üç yıl aksatmamak” diyor. Peki, hiç aksatmadığı hâlde, primlerini de, prim bildirgelerini de, beyannamelerini de aksatmıyor ama vergi kaçakçılığı yapıyor veya gerçekten prim bildirgelerini vermesine rağmen gerçek anlamda kişileri çalıştırmıyor ya matrahı gün sayısı olarak düşük gösteriyor veya matrahı eksik gösteriyor, bunlarla ilgili olarak ne yapacağız? Bu, kötü niyetli mükellef. Şimdi, bildirgeleri ve beyannameyi düzgün vermek usulle ilgili bir konu, usulle ilgili, önemlidir ama çok çok büyük bir vergi ziyaına yol açmayabilir. Ama kötü niyetli, vergi kaçakçılığı yapıyor, gerçekten bildirgeleri aksatmamakla beraber kaçakçılık yapıyor, prim kaçakçılığı yapıyor, bildirmiyor. Peki, bu kötü niyetlilerle ilgili olarak ne yapılacak? Bildirge ve beyannameler düzenli verildi diye bunları alacağız Bakanlar Kuruluna götürüp bunlara af çıkarabileceğiz, tecil yapabileceğiz, tecil faizini indirebileceğiz.

Sayın Bakanım, siz Hükûmet adına Sağlık Bakanı olarak buradasınız, biz Maliye Bakanımıza anlatamadık bu konuları ama Sağlık Bakanına anlatalım hiç olmazsa. Hiç olmazsa, bunları düzeltelim. Çok açık, çok akla mantığa uygun konular bunlar. Ne diye bunları yapıyoruz, ne diye bunları getiriyoruz, anlamak mümkün değil. Neden sistemimizi bozuyoruz, anlamak mümkün değil.

6183 sayılı Kanun, bu ülkenin, Maliye Bakanlığının direklerinden biridir, şimdiye kadar başarılı bir şekilde uygulanmıştır. Bu getirilen 48/A maddesi bunu aksatacaktır, Maliye Bakanlığına da büyük bir sıkıntı getirecektir, gerçekten, ciddiyetini de bozacaktır, Bakanlar Kuruluna da çok önemli bir yük getirecektir, Maliye Bakanlığına da önemli bir yük getirecektir. Sıkıntıdan başka bir şey değil ve sistemi bozmaktan başka bir şey değil. Bu, bu iş için çözüm değildir, çok büyük bir yanlışlık yapılıyor.

Ayrıca şunu da özellikle belirtmek istiyorum: Sosyal Güvenlik Kurumu büyük bir sıkıntı içerisinde, 116 milyar lira bu sene devlet bütçesinden SGK’ya aktarılacak, ki en azdır bu para, çok daha üzerinde olacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Mikrofonunuzu açıyorum, sözlerinizi tamamlayınız Sayın Kuşoğlu.

BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sosyal Güvenlik Kurumu da zorda, sıkıntıda, nasıl Maliye Bakanlığı artık vergi toplayamıyorsa, vatandaş, mükellef vergi ödeyemiyorsa… Vatandaş da vergi ödeyemiyor, Maliye de vergi toplayamıyor, yeni vergi ihdas edemiyoruz, sıkıntı var, prim toplayamıyoruz, tıkandık kaldık. Bu noktada yapılması gereken, daha radikal yapısal önlemler almaktır. Bu şekilde, aylardan beri bu konuyu seyrede seyrede, Bakanlık, Hükûmet, bunları seyrede seyrede bize böyle palyatif, aspirin tedbirler getirmesini anlamamız mümkün değil. Gerçekten, Türkiye büyük bir sıkıntıya doğru gidiyor ve bu seyrediliyor. Ekonomiyle ilgili bakanlıklar, birimler arasında da koordinasyon yok, bunu tekrar ifade etmek istiyorum. Çözüm, daha rasyonel çalışmanızdır.

Bu vesileyle, hepinize saygılar sunuyorum.

Yarın kutlayacağımız, idrak edeceğimiz 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı’mızın da kutlu olmasını, yeni yüzyıllara taşınmasını diliyorum.

Herkese saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kuşoğlu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

16’ncı maddeyi, kabul edilen önergeyle yapılan değişiklik doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 16’ncı madde kabul edilmiştir.

17’nci madde üzerinde bir önerge vardır, okutup işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 475 sıra sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda ve Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 17'nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                 Mehmet Bekaroğlu                                        Haydar Akar                                    Bihlun Tamaylıgil

                                          İstanbul                                                    Kocaeli                                                    İstanbul

                                     Haluk Pekşen                                       Serdal Kuyucuoğlu                                          Ali Özcan

                                         Trabzon                                                    Mersin                                                    İstanbul

                                   Utku Çakırözer

                                        Eskişehir

MADDE 17- 14/3/2013 tarihli ve 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanununun 27 nci maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesi aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiştir.

“Elektrik enerjisi mübadele, ithalat ve ihracat anlaşmaları ile mevcut imtiyaz ve uygulama sözleşmeleri kapsamında enerji alış ve satış anlaşmaları imzalayabilir.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Haluk Pekşen, Trabzon Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Pekşen. (CHP sıralarından alkışlar)

HALUK PEKŞEN (Trabzon) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; bu kanunun ismiyle ilgili bana söyleseler, deseler ki “Bu kanuna uygun bir isim bul.” Ben “…”(x) derdim. O kadar enteresan ki, 2001 yılında Türkiye, elektrik piyasası konusunu planlamış, demiş ki: “Artık, bundan sonra özel sektör de gelsin, elektrik üretimi yapsın, elektrik üretimi için yatırım yapsın, hatta finansman getirsin, bu getirdikleri finansmanla kamunun yükünü sırtından alsınlar, böylece serbest piyasa oluşsun, elektriğin serbest piyasasıyla birlikte yurttaşlar daha az bedel ödeyerek elektrik alsınlar.”

Peki, ne olmuş? Şöyle olmuş: Mesela 1980 yılından 2008 yılına kadar Türkiye’nin elektrik talebi yüzde 7 artmış ama iktidarınızın son on yılında elektrik talebi bir anda yüzde 4,2’ye düşmüş, son beş yılda 3,2’ye düşmüş yani artık vatandaş elektrik tüketemiyor. Niçin? Çünkü 79.621 megavatlık elektrik kapasitesi var ama 35 bin megavatlık tüketim var. Niye? Çünkü sanayi bitmiş. Artık sanayi yok, olmayan sanayinin tüketemeyeceği elektrik var. Peki, son beş yılda ne olmuş da 3,2’ye düşmüş talep? Çünkü sanayinin yanına iktidarınız bir de turizmi eklemiş, otelleri de kapatmışız; maşallah!

Şimdi, 79 bin küsurluk kurulu güç var ama yarısı kadar bile elektrik tüketilemiyor. Ee, o zaman ne olacak? Bu serbestleşen, yatırım yapan, devletten özelleştirenler de diyor ki: “Yandık, biz batıyoruz. Bu santralleri bize sattınız, büyük büyük paralar verdik, bunları aldık, hatta kamunun bankaları da bunlara kredi verdiler. Biz bu kredilerle bu santralleri aldık, şimdi para kazanamıyoruz, elektriği alacak yer yok. Biz buradan para kazanamazsak bunların tamamı da batar.” O zaman devlet diyor ki: “Bir dakika, bir dakika; hiç merak etmeyin, ben size hemen alım garantisi veriyorum.” Yeni yatırım yapmış olanlara da alım garantisi veriyor ama nasıl? 14 kuruş şu anda serbest piyasada, 14 kuruş ama devlet 18,5 kuruş alım garantisi veriyor yani piyasada 14, devletin alımı 18,5 kuruş. Peki, vatandaş kaç paraya alıyor? Hani erken kalkanın soyduğu TRT var ya, o da dâhil, onu da içerisine eklediğiniz zaman 40 kuruş. Vatandaş geliyor, konut sahibi, elektriğe 40 kuruş ödüyor yani 14 kuruş maliyet, 40 kuruşa vatandaşa mal oluyor. İnanılmaz iyi bir yönetim yapmışsınız, gerçekten müthiş!

Şimdi, bu kanunla ne yapıyoruz? Daha çok alım garantisi vermek için bir yetki alıyoruz. Hani beş yıl içerisinde serbest piyasayı oturtacaktınız ve tasfiye edeceğiniz TETAŞ vardı ya o TETAŞ’ı artık kapatmaktan vazgeçiyorsunuz, tamamen en önemli alıcı hâline getiriyorsunuz. Peki, elektriği alacak, kime satacak? Müşteri yok. Ee, kim ödeyecek? Vatandaş, nasıl olsa alışmış. O zaman, vatandaş zaten karabatak usulü batmış, özel sektörü kurtaralım, buradaki şirketlerin birkaç tanesini kurtaralım!

Şimdi, özelleşmiş olan, özellikle kömür santrallerini yeni almış olan yandaşlar var ya, onlar bastırıyorlar ki “Aman, gözünüzü seveyim, bu kanunu bir an önce çıkarın. Elektrik, serbest piyasada 14 kuruş, biz zaten 14 kuruştan bunu satamıyoruz, satmıyoruz, sonuç itibarıyla bizim elektriğimizi almazsanız biz batarız, biz batarsak bankalar da batarlar, ekonomi zaten batmış, hep beraber batmayalım.”

“Ne yapalım? O zaman bu kanunu getirelim, bu işi kanunla halledelim. Alım garantisini TETAŞ’a verelim, TETAŞ’ı yeniden inşa edelim ve böylece vatandaşa 40 kuruştan elektrik aldırmaya devam ettirelim.”

Saygıdeğer milletvekilleri, çok güzel bir Afrika atasözü var, diyor ki o atasözünde: “Aslanlar, kendi hikâyelerini yazmadıkları sürece avcıların hikâyelerini dinlemeye devam ederler.”

Ben siyasetçi olarak buradaki bürokratlara söylemiyorum. Aslında onlara söylenecek çok şey var, çok, çok şey var. Bu 4483 sayılı soruşturma yasası bir işlese, var ya, ne bugün bu elektriği 14 kuruşa mal edip de 40 kuruşa vatandaşı kazıklama konuşulabilir bu Parlamentoda ne de başka şeyler ama ben kendimize söylüyorum: Bu Parlamento, ne zaman bu ülkenin gerçek sorunlarıyla meşgul olacak, ne zaman bu ülkenin gerçek sorunlarına el atacak; ben merak ediyorum doğrusu.

Burada, şu önümüze gelen konularda, emin olun, bu bürokratlardan bin kat daha hâkimiz bu konulara, hepiniz hâkimsiniz ama hiçbirinizden çıt çıkmıyor.

Niye garanti veriyoruz? Niçin garanti veriyoruz? Eğer işletemiyorsan yapma kardeşim yatırımı. Türk Ticaret Kanunu’nda söylüyor, açık, “Basiretli tacir olacaksın.” diyor. Yatırımı yaptıysan ve bu yatırımı hesaplayamıyorsan demek ki basiretli değilmişsin sen. Ee, basiretsiz adam, ben senin arkanda niye durayım?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Mikrofonunuzu açıyorum Sayın Pekşen, tamamlayınız.

HALUK PEKŞEN (Devamla) – Ama yandaş olunca, maalesef, bu fasit daire böyle devam edip gidiyor, iktidarlar değişiyor ama düzenler değişmiyor. Aynı şekilde, her şey halka büyük bir maliyet olarak geri dönüyor.

Bugün, burada, bu yasayla izin verdiğimiz şu: TRT’de erken kalkan, soymaya devam etsin. Bunu söylediğim zaman, burada, sizin sıralardan bana sataşan arkadaşlar vardı ama şimdi gördünüz ki avukat bile 50 milyon lirayı dolandırmış, topuklamış gitmiş, arazi. Elektrik parası, benim Karadeniz’deki çay üreticimin, gariban vatandaşın sırtına kalmış.

Bu arada, Karadeniz demişken bir de Karadeniz’e bir selam söyleyelim. Bu Trabzon’un Sürmene ilçesinde bir tabiat parkı var. Oraya günübirlik tesis yapılacak yerde yanlışlıkla tatil köyü yapmışlar, beş yıldızlı. Evet, Sayın Bakana dedim ki “Yahu bir beraber gidelim, bir görelim orayı, bakalım günübirlik tesis mi?” diye; o gün bugündür Sayın Bakanı göremedim. Ama tavsiyem size, bu aralar Karadeniz’e gidin, ziyaret edin, bir daha Karadeniz’i görme şansınız olmayacaktır.

Saygıyla selamlıyorum, çok teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Pekşen.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

17’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 17’nci madde kabul edilmiştir.

18’inci madde üzerinde bir önerge vardır, okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 475 sıra sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda ve Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 18’inci maddesinin teklif metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

                                        Ali Özcan                                          Mehmet Bekaroğlu                                Bihlun Tamaylıgil

                                         İstanbul                                                     İstanbul                                                     İstanbul

                                Serdal Kuyucuoğlu                                        Haydar Akar                                         Utku Çakırözer

                                          Mersin                                                      Kocaeli                                                    Eskişehir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen, Mehmet Bekaroğlu, İstanbul Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Bekaroğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – Değerli arkadaşlar, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu enerjideki yağma, birinci neoliberal dalgayla başladı, 1984 yılında. Yap-işlet-devret, o konuda dünya kadar hikâye var, ta Yüce Divanlara kadar giden, santraller filan. Daha sonra işte bu HES’lere doğru yansıdı. İkinci dalga, sizden biraz önce, AKP Hükûmetinden biraz önce başladı ve daha ne olacağı belli değilken, EPDK kurulurken çok sayıda belge dağıtıldı, özellikle HES’lerle ilgili. Sonra bunlar iptal edildi ve sizin döneminiz geldi. O günden bugüne, sizin döneminizde -58’inci Hükûmet döneminde bir şey yok- 59’uncu Hükûmet zamanında 370, 60’ıncı Hükûmette 569, 61’inci Hükûmette 228, 62’de -artık kalmamış, azalmış- 18, 63’te 2, 64’te 8 tane lisans vermişsiniz, HES’lerle ilgili verilen lisans sayısı.

Değerli arkadaşlarım, elbette Türkiye’nin enerjiye ihtiyacı var. Enerjisiz hayat olmuyor, modern hayat olmuyor. Türkiye’nin de petrolü falan yok. Dolayısıyla kendi kaynaklarını değerlendirecek ama bütün işlerde olduğu gibi burada da ne alıyoruz, ne veriyoruz, ona bakmamız lazım; maliyet nedir, fayda nedir, zarar nedir, buna bakılması gerekiyor.

Bütün çevrecileri “hain” ilan ediyorsunuz. Sizden önceki bazı hükûmetlerde de böyleydi yani refleks olarak. Öyle değil arkadaşlar yani bunları dinleyin. Kimse enerjiye karşı çıkmıyor ama enerji üretirken, enerjiyle ilgili yatırımlar yaparken o bölge, o coğrafyanın ne olacağını, oranın yaşam alanının ne olacağını, tarımının ne olacağını, hayvancılığının ne olacağını, o coğrafyanın, o toprakların gelecek kuşaklardan bize emanet olduğunu lütfen unutmayınız. Ama böyle yapılmıyor, yağma şeklinde giriliyor.

Değerli arkadaşlarım, 2003 ve 2008 yılları arasında “ÇED gerekli değildir.” diye özellikle 10 ila 50 megavat kurulu gücü olan santraller için kararlar alındı ve dünya kadar iş yapıldı. Daha sonra da işte kes-yapıştır tarzında ÇED raporlarıyla yüzlerce HES yapıldı. Şimdi bu getirilen kanunla HES’i değişik sebeplerden dolayı yapamayan firmaların teminatları, vazgeçerlerse iade edilecek. Bu, ilk bakışta… Niye böyle bir şey çıkıyor? Sözleşmelerde mücbir bir sebep varsa, gerçekten kendisinden değil de başka sebeplerden kaynaklanan bir sorun varsa zaten teminatlar iade edilir. Nedir bu? Araştırdım, baktım. Bakın, özellikle Doğu Karadeniz’de, Rize’de, değişik yerlerde çevreciler dolayısıyla bu firmalar, bu lisansı almış olan firmalar oralara giremiyor, çevreciler, bölge halkı direniyor, giremiyor. Şimdi bunların teminatları iade edilecek ve bunların yerine güçlü firmalara verilecek. Bu güçlü firmaların adını vermek istemiyorum. Karadeniz’de ve Türkiye'nin her tarafında bütün bu ihaleleri alan özellikle bir tane firma var ki bu firma, daha evvel milletin anasına küfretmiş bir firmadır. Bu firmalar alacaklar. Bunlar ne yapıyor biliyor musunuz arkadaşlar: O vadinin çocuklarını alıyor, güvenlik görevlisi yapıyor, aynen böyle bir zamanların koruculuk sistemi gibi ve o vadinin çocuklarını yine o vadinin çocuklarının üzerine salıyorlar. Güvenlik görevlisinin dışarıda maaşı, işte, 1.800 liraysa 3 bin lira veriyor. Değerli arkadaşlar, bu son derece tehlikeli bir şey; hani çevrenin tahrip edilmesi, şunun yapılması, bunun yapılması bir tarafa, bu, son derece tehlikeli bir şey.

Özellikle Rize’nin bazı yerlerine girdiler, verdiniz, yağmaladılar orayı, sesinizi çıkarmadınız. Daha sonra çocuklarınız size beddua edecek, onu bir tarafa bırakıyorum. Ama bazı derelerine giremediler, mesela Viçe’nin derelerine giremediler. Şimdi onu büyük firmalar alacak, “Milletin anasını bellerim.” diyen firmalar alacak ve onlar da o bölgede açlık çeken, işsiz olan… Genç işsizlik rakamını biliyorsunuz değil mi? 2016’da yüzde 17 iken 2017 Martında yüzde 24 oldu. İşte, o çocukları güvenlik görevlisi yapacak, bir tip korucu yapacak ve yine o bölgenin çocuklarının üzerine salacaksınız. Bunları eskiler de yaptı, kimsenin işine yaramadı. Bugün başka yerlerde yapıyorsunuz, kimsenin işine yaramıyor. O bölgenin insanları bu işe direnmeye devam edecek.

Bakın, bir daha tekrar ediyorum: Enerji ihtiyacı vardır, bunların karşılanması için HES’ler bile yapılabilir ama kanal tipi HES’ler son derece tehlikeli, çevreyi ortadan kaldırıyor. Bunları yaparken gerçekten ne getiriyor, ne götürüyor; bunlara bakmak lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Mikrofonunuzu açıyorum Sayın Bekaroğlu, devam ediniz.

MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Bakın, bir süre önce Plan ve Bütçe Komisyonunda konu konuşulurken Enerji Bakanı “HES’lerle bu iş olmaz, haklısınız, ufak dereleri mahvediyoruz.” dedi. İtiraftır bu, gerçekten mahvediliyor.

Bir de deniliyor ki: “Doğu Karadeniz’de işte çay şöyle, şu böyle, bu böyle. Doğu Karadeniz’in geleceği turizmde.” “Peki, nasıl turizmde olacak, dereler kurutulduktan, vadiler yıkıldıktan sonra nasıl turizm olacak?” sorusunu sorup hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bekaroğlu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

18’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 18’inci madde kabul edilmiştir.

19’uncu madde üzerinde bir önerge vardır, okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 475 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 19’uncu maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                   Ahmet Yıldırım                                      Ayşe Acar Başaran                           Bedia Özgökçe Ertan

                                            Muş                                                        Batman                                                        Van

                                     Dilek Öcalan                                               Erol Dora                                                Garo Paylan

                                        Şanlıurfa                                                    Mardin                                                     İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen, Garo Paylan, İstanbul Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Paylan. (HDP sıralarından alkışlar)

GARO PAYLAN (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, az önce teminat müessesesini tarumar ettiniz. Eğer tekrar müzakere etmezsek artık devlette, ihale alanlar teminatını verecekler ama nasıl olsa hiçbir kriter olmadan geri alabilecekler. Böyle bir şey olabilir mi? Bugüne kadar yapılan ihalelerde teminat bırakanlar teminatlarını yakmadılar mı? Bu, bir risk almak değil midir? Ama bakın burada ne diyorsunuz: “Lisans başvuruları sonlandırılır, teminatlar iade edilir.” Kriter var mı? Yok. Yani bir kriter koysanız anlayacağım. “Şu sebeple, bu mücbir sebeple teminat iade edilir.” derseniz anlayacağım. Kriter yok arkadaşlar yasada. Böyle bir yasayı geçirdiniz. Yarın bütün ihalelerle ilgili bütün bakanlıkların kapısı aşındırılır ve “Teminatlar iade edilsin.” diye başvurular yapılır. Bir müesseseyi daha tarumar ettik, yazık!

Peki, niçin böyle oluyor? Değerli arkadaşlar, dün ben bir sitemde bulundum, dedim ki: “Yasama kalitesi yok.” Neden? Çünkü müzakere yapılmıyor, ilgili yasa maddeleri ilgili ihtisas komisyonlarında görüşülmüyor dedim. Teklifi veren Mustafa Elitaş dahi gelip Komisyonu, bu Genel Kurulu takip etmiyor, Komisyona bir kere bile gelmedi dedim. Bugün yine yok bakıyorum, arada bir uğruyor ama gidiyor, pek takip etmiyor görüşmeleri.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Ediyor, ediyor.

GARO PAYLAN (Devamla) – Yok, yok, pek görmedim. Arada bir iki kez geldi, geçti, gitti.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Elektronik göz var.

GARO PAYLAN (Devamla) – Bakın, Plan ve Bütçe Komisyonundan geçti değil mi bu maddeler? Dün dedim ki ya Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanımız Süreyya Bey yok, bugün de yok. Plan ve Bütçe Komisyonu üyelerinin, bakıyorum, büyük çoğunluğu yok, bazı üyelerimiz burada.

ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) – Hepsi burada, hepsi burada.

GARO PAYLAN (Devamla) – Yok, bazıları burada efendim, bazıları burada, görüyorum.

Peki, dün Maliye Bakanından izahat istedik “Bazı konuları Genel Kurula bırakacağız. Genel Kurulda bilgi vereceğiz, öncesinde müzakere edeceğiz.” dedi. Maliye Bakanımız dün bilgi vereceğini söyledi, bugün baktım, Maliye Bakanı da yok. Hani, Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan da olduk. Hiçbir maddesi olmayan Sağlık Bakanımız burada, hiçbir maddesi yok. Enerji konularında var, pek çok konuda var, bir tek Sağlık Bakanlığıyla ilgili yok, o da ne hikmetse Sağlık Bakanımız burada.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Sizin de maddeniz yok.

GARO PAYLAN (Devamla) – Peki, Mecliste bir heyecan var mı? O da yok. Çünkü ferman yukarıdan yazılmış, Meclis noter olarak mühür basmak için burada. Hiçbir heyecan da yok arkadaşlar, yazık. Yani gerçekten Meclisin kalitesi anlamında, yasama kalitesi anlamında, Meclisin itibarı anlamında hep beraber buna zarar veriyoruz arkadaşlar. Bu gidişat, iyi bir gidişat değil. Hepiniz pazar günkü partili Cumhurbaşkanlığı meselesine kilitlenmiş durumdasınız, bunu anlıyorum ama bu gidişat, gidişat değil, yasama kalitesi anlamında mutlaka bir şeyler yapmamız lazım.

Değerli arkadaşlar, ilgili maddede ise Tarım Bakanlığıyla ilgili bir yapılandırma var, beş yılı on yıla çıkarıyorsunuz. Biz şunun için karşıyız: Elbette, çiftçinin borcu yapılandırılsın ama çiftçiye borç yapılandırmasından vazgeçelim. Bakın, gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 1’ini her yıl çiftçiye destek olarak vermek zorundayız, en az yüzde 1’ini. Gayrisafi yurt içi hasıla 3 trilyon TL, yüzde 1’i 30 milyar TL yapar. Siz ne veriyorsunuz? 18 milyar TL. Her yıl ortalama 12 milyar TL çiftçiye borçlusunuz ama siz ne yapıyorsunuz? Çiftçiyi borçlandırıp, borcunu yapılandırıp, ona bir şey lütfetmiş gibi davranıyorsunuz; bir şey lütfetmiyorsunuz. Bu borçları, arkadaşlar, silmeniz lazım; bırakın yapılandırmayı ve çiftçiye borç yerine destek verelim arkadaşlar, hak ettiği, üretimi artıracak, gayrisafi yurt içi hasıla içinden daha fazla pay alabilecek destekleri verelim. Çiftçi borçlu olmasın ki kazandığını görebilsin ki gayrisafi yurt içindeki payı artsın, daha çok insan çiftçilik yapsın, hayvancılıkla uğraşsın.

Bakın, et fiyatları konusunda, “Ramazan geldi, et fiyatları yükseldi.” diyorsunuz. Gıda fiyatlarını kontrol edemiyoruz, niye? Herkes şehirlere akın ediyor, meralar boş, tarlalar boş, yaylalar boş. O açıdan, bu kafayla biz daha çok et ithal ederiz, Rusya’dan buğday ithal ederiz. Bu kafayla bakmayalım, çiftçiye borç değil, destek verelim arkadaşlar.

Teşekkürler, saygılar. (HDP sıralarından alkışlar

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Paylan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

19’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 19’uncu madde kabul edilmiştir.

20’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 20'nci madde kabul edilmiştir.

Geçici madde 1 üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 475 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin geçici 1’inci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                   Ahmet Yıldırım                                      Ayşe Acar Başaran                           Bedia Özgökçe Ertan

                                            Muş                                                        Batman                                                        Van

                                        Erol Dora                                               İmam Taşçıer                                             Garo Paylan

                                          Mardin                                                   Diyarbakır                                                  İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen, Garo Paylan, İstanbul Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Paylan. (HDP sıralarından alkışlar)

GARO PAYLAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, 20 yaştan daha fazla olan araçlarla ilgili vergi affı ve cezalarla ilgili af getiriyoruz. Ancak burada ciddi bir sorun var, Sayın Maliye Bakanına da Komisyonda ilettim. Biliyorsunuz, 1990’lı yıllarda çok ciddi sayıda cipler vardı, hani lüks cipler ve onlar, şu anda, 20 yaşına geldiler ve son beş yıldır pek çoğu vergisini ödemiyor. Hani, yıllık 5 milyar, 6 milyar olan vergileri var ve bunlar vergilerini ödemiyor. Niye? Üç yılda bir vergi affı var ve bunların birikmiş vergi ve ceza olarak 20-30 bin lira borçları var, onlar, ödemeyi bekletiyorlar. Bakın, borcu olan yüz binlerce gariban arabası var, onlara bir lafım yok, onların borcu zaten 300 liradır, 500 liradır ama burada bir üst limit olmadığı için 30 bin lira, 50 bin lira olan borçları da affediyorsunuz. Maliye Bakanına az önce de söyledim, bu konuda bir üst limit koyun dedim ama maalesef, ne bize bilgi verdi ne Elitaş gelip bir bilgi verdi, Maliye Bakanı zaten yok, bürokratlarına da demiş ki: “Sonra bakarız o işe.” 10 binlerce lira olabilecek borçları şu anda affedeceksiniz eğer el kaldırırsanız. Bunu yapmayın derim arkadaşlar.

Diğer bir konuyla ilgili görüşlerimi ifade etmek istiyorum. Amerika Birleşik Devletleri, Türkiye’yle ilgili bir haberle çalkalanıyor; haber, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’la ilgili. Bütün haber bültenlerinde Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan var. Peki, neyle ilgili? Ziyaretiyle ilgili değil, Trump’la görüşmesiyle ilgili değil, görüşmeden sonra Cumhurbaşkanı korumalarının orada Cumhurbaşkanını protesto edenleri linç etmesiyle ilgili.

ALİM TUNÇ (Uşak) – İyi etmişler.

GARO PAYLAN (Devamla) – Yaklaşık 50 koruması -bayağı da böyle yapılı korumalar, biliyorsunuz- 60-70 yaşında olan insanları, protestocuları linç ettiler.

FEVZİ ŞANVERDİ (Hatay) – Onları mı savunuyorsunuz?

GARO PAYLAN (Devamla) – Bakın, Amerika’da bütün ajanslar bununla ilgili haber yapıyor. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

AHMET YILDIRIM (Muş) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…

FEVZİ ŞANVERDİ (Hatay) – Ağrına mı gitti?

GARO PAYLAN (Devamla) – Arkadaşlar, bakın, Türkiye bütçesinden Amerika’daki lobi şirketlerine Türkiye'nin tanıtımı için 100 milyonlarca lira para aktarılıyor. Ama bakın, şu anda CNN’i açın, diğer haber kanallarını açın, Türkiye'nin imajına nasıl bir darbe vurulduğunu görün.

FEVZİ ŞANVERDİ (Hatay) – Kişi, sevdikleriyle beraber.

GARO PAYLAN (Devamla) – Çünkü orada senatörler çıkıyor diyor ki: “Ülkemizde protesto etme haktır, barışçı protestolara müdahale edilemez. Bu, bir üçüncü dünya ülke görüntüsüdür.” diyorlar.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Hangi senato burası ya? Amerikan Senatosu mu burası? Burası, Türkiye Büyük Millet Meclisi.

GARO PAYLAN (Devamla) – Bu, ülkemizin imajına vurulan büyük bir darbedir. Bu anlamda gerekli soruşturmanın açılması gerekir arkadaşlar.

Bakın, 100 milyonlarca lira harcamayla imaj düzeltilmiyor. İmaj, demokratik tavırla düzeltiliyor ama ülke içinde bu linç görüntüleri varken…

SALİM USLU (Çorum) – Ülkeyle ne ilgisi var bunun?

GARO PAYLAN (Devamla) – …“Ülke dışında da aynısını yaparım.” derseniz bakın, böyle, ülkemizin imajını yerle bir edersiniz.

O anlamda, bu tip tavırlarla ilgili İçişleri Bakanlığının, Başbakanlığın ve Cumhurbaşkanlığının bir soruşturma açması gerektiğini düşünüyorum.

TAHİR ÖZTÜRK (Elâzığ) – Teröre içeride de dışarıda da aynı adı verirler.

GARO PAYLAN (Devamla) – Saygılar sunarım. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Paylan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Geçici Madde 1’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Geçici Madde 1 kabul edilmiştir.

Madde 21’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, bir beş dakika ara verebilir misiniz?

BAŞKAN – Benim bildiğim, bürokrasi, bu önergeleri süratle hazırlar, getirir.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Geldi geldi, Sayın Başkanım, geldi.

BAŞKAN – On dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.56

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 20.11

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ

KÂTİP ÜYELER: Ömer SERDAR (Elâzığ), Mehmet Necmettin AHRAZOĞLU (Hatay)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 94’üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

475 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon yerinde.

Hükûmet yerinde.

Biraz önce 21’inci madde üzerinde bir önerge geleceği Başkanlık Divanına ifade edilmişti, ben de “Bürokrasi bunları zamanında getirir.” şeklinde bir açıklama yapmıştım. Kanun tasarı ve tekliflerinde önergeler çok büyük ölçüde bürokrasi tarafından hazırlanır ve önergeyi verecek olan sayın milletvekiline veya hükûmete sunulur. Gelir İdaresi Başkanlığının, bugün dâhil, şu ana kadar görüştüğümüz bu teklif dâhil, önergelerde gecikme yönünde bir duruşunun olduğuna hiç tanık olmadım. Ancak, 16’ncı maddede son anda yapılan ve bir başka kurumu ilgilendiren değişikliğin ilgili arkadaşlara geç intikal etmiş olması nedeniyle önergenin zamanında, zamanında demeyeyim de süratle hazırlanamadığı ortaya çıktı. Bunu Genel Kurulun bilgisine sunuyorum. Bürokrasideki arkadaşlarımın bu konudaki iyi niyetine ve çalışkanlığına inanıyorum.

21’inci madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun teklifinin 21’inci maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendinde yer alan “7 nci ve 16 ncı maddeleri” ibaresinin “7 nci maddesi ve çerçeve 16 ncı maddesi ile 5510 sayılı Kanunun 88 inci maddesinin onaltıncı fıkrasına eklenen cümlenin” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                                                   Recep Akdağ

                                                                                                                                       Erzurum

                                                                                                                                   Sağlık Bakanı

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Katılıyoruz efendim.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Gerekçe.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Yürürlük düzeltmesi yapılmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

21’inci maddeyi önergeyle yapılan değişiklik doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 21’inci madde kabul edilmiştir.

22’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 22’nci madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, ikinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.

Teklifin tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oylama için iki dakika süre vereceğim. Bu süre içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin oy pusulalarını oylama için öngörülen iki dakikalık süre içinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını yine oylama için öngörülen iki dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – 475 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin açık oylama sonucu:

“Kullanılan oy sayısı                     :        234

Kabul                                            :        231

Ret                                                :            1

Çekimser                                       :            2   (x)

                      Kâtip Üye                                                 Kâtip Üye

                    Ömer Serdar                                Mehmet Necmettin Ahrazoğlu

                         Elâzığ                                                       Hatay”

Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır, hayırlı olsun.

2’nci sırada bulunan 358 sıra sayılı Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.

2.- Türkiye Cumhuriyeti Çevre ve Orman Bakanlığı ile Irak Cumhuriyeti Ulaştırma Bakanlığı Arasında Meteoroloji ve Meteorolojik Araştırmalar Alanlarında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/606) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 358)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada bulunan 362 sıra sayılı Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.

3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Romanya Hükümeti Arasında Meteoroloji ve Hidroloji Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/696) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 362)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

4’üncü sırada bulunan Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı ile Irak Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.

4.- Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı ile Irak Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/403) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 364) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

Komisyon Raporu 364 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen? Yok.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ SAĞLIK BAKANLIĞI İLE IRAK CUMHURİYETİ SAĞLIK BAKANLIĞI ARASINDA SAĞLIK ALANINDA İŞBİRLİĞİNE DAİR MUTABAKAT ZAPTININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) 15 Ekim 2009 tarihinde Bağdat’ta imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı ile Irak Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Mutabakat Zaptı”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – 1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 1’inci madde kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – 2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 2’nci madde kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – 3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 3’üncü madde kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylama için iki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı ile Irak Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:

“Kullanılan oy sayısı                     :        229

Kabul                                            :        229   (x)

            Kâtip Üye                                                  Kâtip Üye

                    Ömer Serdar                                Mehmet Necmettin Ahrazoğlu

                         Elâzığ                                                       Hatay”

Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

5’inci sırada bulunan 365 sıra sayılı Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.

5.- Tütün Ürünlerinin Yasadışı Ticaretini Önlemeye Yönelik Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/575) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 365)

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Gündemimizde başka bir iş bulunmadığından, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 23 Mayıs 2017 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

İyi akşamlar diliyorum.

Kapanma Saati: 20.24



(x) Bu bölümde Hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

(x) 475 S. Sayılı Basmayazı 17/05/2017 tarihli 93’üncü Birleşim Tutanağı’na eklidir.

(x)  Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(x) 364 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.