TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

93’üncü Birleşim

17 Mayıs 2017 Çarşamba

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

 

İÇİNDEKİLER

 

 

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, açlık grevlerinin 70’nci gününde olan 2 kişiye açlık grevini bitirme çağrısında bulunduğuna ve Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak bu olaya kulak vermenin yaşam hakkına saygı göstermenin bir gereği olduğunu düşündüğüne ilişkin konuşması

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Başkanlık Divanı olarak Süper Lig’e çıkan Sivasspor ve Yeni Malatyaspor’a başarılar dilediklerine ve Mardin Milletvekili Gülser Yıldırım ile Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in sağlık durumlarıyla ilgili yetkililerle konuşacağına ilişkin konuşması

3.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, 1953 yılında kabul edilen 6183 sayılı Kanun’un gerekçelerine ilişkin konuşması

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Manisa Milletvekili Murat Baybatur’un, Çerkez sürgünü ve soykırımına ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, Zeybekler Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

3.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Üsküdar’ın sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksal’ın, Afyonkarahisar’ın bazı köylerinde yaşanan sorunlara ilişkin açıklaması

2.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun, 16 Nisan referandumunun sonunda gayrimeşru bir Anayasa’yla karşı karşıya kalındığına ve yapılan üye seçimleri sonucunda Hâkimler ve Savcılar Kurulunun 2010’daki gibi alçak bir iradeye teslim edilmediğini umduğuna ilişkin açıklaması

3.- Mersin Milletvekili Hüseyin Çamak’ın, Türkiye’nin Avrupa Konseyinde antidemokratik uygulamalar ve insan hakları ihlalleri nedeniyle denetim sürecine alındığına ilişkin açıklaması

4.- Kocaeli Milletvekili Fatma Kaplan Hürriyet’in, PKK’ya karşı mücadelede yaralanan ancak sağlık yönetmeliği gereği gazi sayılmayanların hak ettikleri “gazilik” unvanlarını almak için beklediklerine ilişkin açıklaması

5.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, bu Hükûmetle ve bu ekonomi politikalarıyla ülkenin ihtiyacı ve önceliği olan büyümenin gerçekleşmeyeceğine, istihdamın sağlanamayacağına ve işsizliğe çözüm üretilemeyeceğine ilişkin açıklaması

6.- Uşak Milletvekili Özkan Yalım’ın, 20 yaşını doldurmuş araçlara hurda desteğinin çıkarılmasını talep ettiğine ilişkin açıklaması

7.- Adana Milletvekili İbrahim Özdiş’in, KHK’larla kapatılan ve cemaate ait olduğu bilinen radyo ve televizyon kanallarına ilişkin çeşitli iddialar hakkında bilgi almak istediğine ilişkin açıklaması

8.- Çanakkale Milletvekili Bülent Öz’ün, ülkede her geçen gün sayısı artan Suriyelilerin sosyolojik yaralar açtığına ilişkin açıklaması

9.- Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın, Denizli’de üreticilerin elindeki çekirdeksiz kuru üzümlerin okullarda dağıtılması projesinin uygulanarak üreticinin rahatlatılmasını ve süt üreticilerine daha fazla destekleme yapılmasını istediğine ilişkin açıklaması

10.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın, internet bağımlılığının önemle üzerinde durulması gereken bir tehlike olduğuna ilişkin açıklaması

11.- Sivas Milletvekili Ali Akyıldız’ın, PTT Birinci Ligi’nden Süper Lig’e yükselen Sivasspor’u kutladığına ve başarılar dilediğine ilişkin açıklaması

12.- Kayseri Milletvekili Çetin Arık’ın, Kayseri’nin Yeşilhisar ilçesine bağlı Soğanlı köyünün sorunlarına ve iktidarın Suriyeliler için gösterdiği gayreti kendi vatandaşları için ne zaman göstereceğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

13.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, Hükûmetin millî eğitim politikasını gözden geçirmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

14.- Manisa Milletvekili Mazlum Nurlu’nun, iş ve ekmek mücadelesi veren gençlerin seslerinin duyulması gerektiğine ilişkin açıklaması

15.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Uluslararası Aile Haftası’na ve The Washington Post’ta Türkiye’yle ilgili skandal bir makale yayımlandığına ilişkin açıklaması

16.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, Kandıra Cezaevinde bulunan Mardin Milletvekili Gülser Yıldırım’ın sağlık durumu konusundaki uygulamalara, tutuklu olan Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in tedavisinin yerine getirilmediğine, milletvekillerinin hem hukuktan yoksun gerekçelerle cezaevinde tutulmaları hem de tedavilerinin karşılanmamasının bu Parlamentonun utancı olduğuna ve Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın açlık grevi gerekçelerinin iktidar tarafından bir an önce ortadan kaldırılması gerektiğine ilişkin açıklaması

17.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’ya açlık grevlerini bir an önce bitirmeleri çağrısını yinelediğine, KESK’i bir terör örgütü gibi görmenin kabul edilebilir bir şey olmadığına, cezaevlerinde kötü ve insanlık dışı muamele, psikolojik ya da fiziki işkence iddialarının had safhaya çıktığına ve Türkiye’nin bu ayıptan bir an önce kurtulması gerektiğine, bazı alacakların yeniden yapılandırılmasıyla ilgili kanuna teklifine olumlu katkı yapacaklarına ilişkin açıklaması

18.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Cumhurbaşkanı ile Amerika Başkanı arasında gerçekleşen başarılı görüşmenin terör faaliyetleri bakımından anlamlı ve ümit verici sonuçlar doğurmasının beklendiğine, The Washington Post’ta yayınlanan Türkiye’yle ilgili makaleye ve Gençlik Haftası’na ilişkin açıklaması

19.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın geçen tutanak hakkında yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

VI.- GEÇEN TUTANAK HAKKINDA KONUŞMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, 16/5/2017 tarihli 92’nci Birleşimdeki bazı ifadelerini düzelttiğine ilişkin konuşması

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Genel Görüşme Önergeleri

1.- Ankara Milletvekili Mustafa Mit ve 20 milletvekilinin, bölgemizde yaşanan olayların yarattığı veya yaratacağı politik, ekonomik ve askerî risklerin bertaraf edilmesi için gerekli politikaların tespit ve takibi konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/9)

2.- Ankara Milletvekili Mustafa Mit ve 20 milletvekilinin, Suriye ve Irak’tan iltica eden muhacirlerin sorunları ile ülkemizin bu nüfus hareketi sonucunda karşı karşıya kaldığı ve kalacağı problemler konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/10)

 

 

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili İsmail Faruk Aksu ve 21 milletvekilinin, fındık üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/528)

VIII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, 12/5/2017 tarihinde Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir tarafından, KHK’yla gerçekleştirilen ihraçların durdurulması ve sağlık durumları kritik bir aşamada olan açlık grevindeki 2 eğitimci başta olmak üzere hukuksuzca ihraç edilmiş tüm akademisyenlerin ve kamu emekçilerinin görevlerine iade edilmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 17 Mayıs 2017 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın yerinden sarf ettiği bazı ifadeleri sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

2.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1703) ve İstanbul Milletvekili Tülay Kaynarca ve 13 Milletvekilinin Hazineye Ait Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi ve Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1622) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 475)

XI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, İstanbul’da İGDAŞ’a bağlı bir şirkette çalışan sekiz işçinin referandum tercihleri sebebiyle işten atıldıkları iddiasına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun cevabı 7/12689)

2.- İzmir Milletvekili Müslüm Doğan’ın, İzmir’in Gaziemir ilçesinde yol çalışmasında görevli bir işçinin yaşamını kaybettiği olayın soruşturulmasına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun cevabı (7/12776)

3.- Denizli Milletvekili Melike Basmacı’nın, taşeron işçilerin sorunlarının çözümüne ve lehlerine sonuçlanan mahkeme kararlarının uygulanmamasına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun cevabı (7/12840)

4.- İzmir Milletvekili Aytun Çıray’ın, Hazine tarafından yapılan bir döviz piyasası işlemine ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/12930)

17 Mayıs 2017 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.01

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ

KÂTİP ÜYELER: Ömer SERDAR (Elâzığ), Mehmet Necmettin AHRAZOĞLU (Hatay)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 93’üncü Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Birleşime yarım saat ara veriyorum.

Kapanma Saati : 14.02

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.34

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ

KÂTİP ÜYELER: Ömer SERDAR (Elâzığ), Mehmet Necmettin AHRAZOĞLU (Hatay)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 93’üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

III.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, açlık grevlerinin 70’nci gününde olan 2 kişiye açlık grevini bitirme çağrısında bulunduğuna ve Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak bu olaya kulak vermenin yaşam hakkına saygı göstermenin bir gereği olduğunu düşündüğüne ilişkin konuşması

BAŞKAN – Gündem dışı konuşmalara geçmeden önce Türkiye’nin gündeminde olan bir konu hakkında görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Sayın milletvekilleri, hemen yanı başımızda, Türkiye Büyük Millet Meclisine yaklaşık 300 metre mesafede, Yüksel Caddesi’nde 2 insanımız açlık grevini sürdürmektedir. Bu 2 gencimizin açlık grevinde ulaştıkları, geldikleri gün sayısı 70’tir yani açlık grevinin 70’inci günündeler.

Sayın milletvekilleri, eğer önlem alınmazsa, bu 2 insanımıza kulak verilmezse bunları kaybedeceğiz, ölecekler. İnsan canı her şeyden önemlidir, yaşam hakkı kutsaldır. Haksızlığa uğradığını ifade eden bu 2 insanımıza kulak vermek, onları dinlemek, bir yerde bir haksızlık yapılmışsa bu haksızlığı gidermek bütün toplumun, herkesin görevidir. Toplumu temsilen Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu olaya kulak vermesi bizlerin görevidir. Ben bu meseleyi sadece Hükûmetin, sadece toplumun değil, aynı zamanda Türkiye Büyük Millet Meclisinin meselesi olarak görüyorum. O nedenle Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak buradan bu olaya kulak vermenin demokrasinin, yaşam hakkına saygı göstermenin bir gereği olduğunu düşünüyorum.

Buradan aynı zamanda bu 2 gencimize de bir çağrıda bulunmak istiyorum. Bizlerin sesine kulak tıkamayın. Adalet için kendi yaşamınızı dahi tehlikeye atabileceğinizi, hayatınızdan vazgeçebileceğinizi ortaya koydunuz. Adaletin toplum için ne kadar gerekli olduğunu gerçekten ifade ettiniz. Gelin, bu açlık grevini sonlandırın. Sizlerin yaşam hakkına saygı göstermek hepimizin görevidir ancak sizler de bizim, benim bu çağrıma kulak verin, toplumun bu çağrısına kulak verin, açlık grevini sonlandırın. (CHP sıralarından alkışlar) Bir yerde bir haksızlık yapılmışsa bunu gidermek için herkes el birliğiyle çalışır.

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Sayın Başkan, iktidarın gözleri kör, kulakları sağır.

BAŞKAN – Evet, şimdi, gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın Altay…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan, uygun göreceğiniz bir zaman dilimi içerisinde İç Tüzük 58’e göre söz talebim vardır.

Arz ederim efendim.

BAŞKAN – Peki, gündem dışı konuşmalardan sonra size söz vereceğim Sayın Altay.

Gündem dışı ilk söz, Çerkez sürgünü ve soykırımı konusunda söz isteyen Manisa Milletvekili Murat Baybatur’a aittir.

Buyurunuz Sayın Baybatur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Manisa Milletvekili Murat Baybatur’un, Çerkez sürgünü ve soykırımına ilişkin gündem dışı konuşması

MURAT BAYBATUR (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bundan yüz elli üç yıl önce gerçekleşmiş dünya tarihinin en acımasız ve karanlık sayfalarından biri olan Çerkez sürgünü ve soykırımıyla ilgili yaşanan faciayı hatırlatmak üzere şahsım adına gündem dışı söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İlk çağlardan başlamak üzere medeni âlemin ağırlık merkezlerinden biri olan Akdeniz havzasının siyasi ve ekonomik hayatında Kafkasya’nın müstesna bir yeri bulunmaktaydı. İpek Yolu, doğuya uzanan transit ticaret güzergâhının kritik geçitleri ve kavşağı olan Kafkasya aynı zamanda tarım, hayvancılık ve yer altı kaynaklarıyla da ihmali mümkün olmayan bir konumdaydı.

Günümüz dünyasında jeostratejik açıdan Türkiye için olduğu gibi, Anadolu savunmasının batıda Balkanlardan doğuda Kafkaslardan başladığı o dönemde de Karadeniz kıyılarını bir Rus denizi ve toprağı hâline getirmeyi arzulayan Çarlık Rusyası’nın önündeki tek engel Kafkas milletiydi. Nitekim Rus Çarı I. Petro'nun ifadesiyle “Rusya'nın çıkarları için mümkün olabildiği kadar İstanbul'a ve Hindistan'a yaklaşmak lazımdır. Buraları elinde tutan dünyaya hükmeder. Bunun için de ne gerekiyorsa onu yapmalıyız.” anlayışıyla hareket eden Çarlık Rusyası, Karadeniz sahiline inme emelinin bir sonucu olarak, köklü tarihiyle cesur ve onurlu bir halka ev sahipliği yapan Kafkasya'da üç yüz yılı aşkın süren acımasız bir savaş yürüttü. Rus İmparatorluğu'nun Kafkasları istilası ve işgali sırasında meydana gelen çarpışmalarda ve 21 Mayıs 1864’teki nihai ateşkesten sonra yürütülen sistematik baskı ve katliamlar neticesinde 1,5 milyon Çerkez, Soçi ve Sohum gibi liman kentlerine toplanarak başta Varna, Kefken, Samsun, Sinop ve Trabzon olmak üzere Osmanlı topraklarına sürüldü. Ancak sürgün sırasındaki yol şartları, salgın hastalıklar, açlık gibi nedenlerden dolayı resmî olmayan rakamlara göre 400 bin ila 500 bin arasında Çerkez hayatını kaybetti. Anadolu ve Rumeli topraklarına sürülen Çerkezler, o zaman Osmanlı toprağı olan Ürdün, Suriye, Mısır, Filistin, Lübnan gibi bölgelere göç etti. Günümüzde ise dünyada yaşayan Çerkezlerin yaklaşık yüzde 80'i Türkiye’de bulunmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 21 Mayıs, Çerkezlerin uğramış oldukları soykırım ve sürgünün tarihsel simgesidir. Çerkez halkının sürgünü modern çağın en acımasız sürgünlerinden biridir. Atalarımız Şeyh Şamil gibi nice kahraman komutanların önderliğinde, onursuzca yaşamaktansa ölmeyi tercih eden Çerkezler Kafkasya’daki soykırım ve emperyalizme karşı destansı bir mücadele vermiştir.

Üç yüz yılı aşan savaşların ardından bir sürgün, bir hicret yaşanmıştır. Cennetmekân Abdülaziz Han döneminde bu kadim Anadolu toprakları bizlere, Kafkasya’dan gelen Çerkezlere kucak açmıştır. Tarihin her döneminde zulme uğramış milletlerin ana kucağı olmuş Anadolu, tıpkı bizler gibi Avrupa’da, Balkanlarda, Arap Yarımadası’nda göç etmek durumunda bırakılan Boşnak, Makedon, Arnavut, Yahudi, Arap, Kürt tüm mazlumlara yurt olmuştur. Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı başta olmak üzere bu vatan için canıyla kanıyla mücadele eden, aynı gelecek adına nefes alan büyük Türkiye’nin fertleri olarak biz Çerkezler, vatanın ne kadar kıymetli olduğunu, devletin ne kadar kıymetli olduğunu, hür ve bağımsız yaşamanın ne kadar kıymetli olduğunu, inanç özgürlüğünün ne kadar kıymetli olduğunu bilerek güçlü bir Türkiye için bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da her türlü katkıyı vermeye ve bu güzel vatanın bölünmez bütünlüğünü korumak adına canımızı feda etmeye hazırız.

Sözlerime son verirken, tarihe büyük Çerkez soykırımı ve sürgünü olarak geçen ve uluslararası zeminde fazlasıyla hak ettiği ancak yansımasını henüz bulmadığını üzülerek gördüğümüz bu büyük faciada yaşamını yitirenlere Allah’tan rahmet diliyor, başta Türkiye olmak üzere dünyanın dört bir yanında yaşayan torunlarına başsağlığı dileklerimi sunuyorum.

Allah hiçbir millete böylesi soykırım ve sürgün yaşatmasın diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ, CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baybatur.

Gündem dışı ikinci söz, Zeybekler Günü münasebetiyle söz isteyen Denizli Milletvekili Cahit Özkan’a aittir.

Buyurunuz Sayın Özkan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

2.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, Zeybekler Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – “Zeybekler nam yürütür dağlarda,

Nasibi yok ovalarda, bağlarda,

Sanırsın yaşamış eski çağlarda,

Tarihten göz kırpar Tavas zeybeği.

 

Toprağına düşürmez elemi, gamı,

Geçtiği yerlere koyar nizamı,

Bugün de arıyor gönüller seni,

Selam olsun sana Tavas zeybeği.”

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Zeybekler Günü sebebiyle söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Davaz Ovası’nın en önemli figürü olan zeybek, Denizli’mizin Tavas ilçesiyle tarihsel geçmişi olmasının ötesinde, aziz milletimizin derinlikli kimliğini yansıtmaktadır. Zeybeğin daha iyi anlaşılması ve gelecek kuşaklara aktarılması için Tavas Belediyemiz, Tavas’ın millî mücadele günü olan 16 Mayısı Zeybekler Günü olarak ilan etmiştir.

Değerli milletvekilleri, tipik Anadolu köylüsünü temsil eden zeybek, Ege yöresinde köy ve çiftliklerde yaşayan Türklere verilen isimdir. Zeybekler, Anadolu Selçuklu Dönemi’nde Denizli, Aydın ve Muğla yöresinde yolların güvenliğini sağlayan bir çeşit askerlerdir. Zeybeğin asıl kökeni: 17’nci yüzyılda yenilgilerle bozulmaya yüz tutan merkezî idare ve halka zulmeden vali ve mültezimler, isyanların çığ gibi büyümesine yol açmıştır. İşte, böylesi bir ortamda yeniden kamu otoritesinin tesisi, zulmün ortadan kaldırılması için zeybekler, Menteşe Sancağı’nda yeniden tarihî sorumluluğunu üstlenmiştir.

Ege'deki kurtuluş mücadelesi, zeybekler başı efeler komutasında başlatılmış ve kazanılmıştır. Zeybekler, canlarını ve yüreklerini ortaya koyarak Kuvayımilliye ruhu içerisinde en ön saflarda yer almışlardır.

Zeybekler, haksızlığa ve zorbalığa karşı çıkan, fakiri kollayan, köprüleri onaran, gönlü tok, topluma yararlı insanlardır. Bu yaşam tarzlarını, türkülere ve dans figürlerine motif motif nakşetmişlerdir. İşte, zeybeklerin dansları da yörede günümüz halk oyunlarının temelini oluşturmaktadır. Zeybek oyunlarının atası olarak bilinen Tavas zeybeği, tam manasıyla mücadeleyi, kahramanlığı, savaşı ve barışı anlatmaktadır. Tavas zeybeği, asaletin, cengâverliğin, gayretkeşliğin, merhametin ve yardımseverliğin, affetmenin ve mertliğin sembolüdür. Zeybek kültürünün yaşatılması ve yeni nesillere aktarılması amacıyla Zeybekler Günü’nün de birlikte yaşama kültürümüzü, millî değerlerimizi geliştireceği şüphesizdir.

Sayın Başkan ve değerli milletvekilleri; Denizli’mizin Millî Mücadele gününde ne kadar önemli bir görev üstlendiği hepimizce malumdur. Müftü Ahmet Hulusi Efendi 15 Mayıs 1919’da İzmir’in işgalinden dört saat sonra Denizli sancağını alarak “Elinizde hiçbir silahınız olmasa dahi üçer taş alarak düşman üzerine atmak suretiyle mutlaka fiilî mukabelede bulununuz.” diyerek Millî Mücadele ruhunu ateşlemiştir. Bu sebeple, Denizli işgale karşı duran ilk şehirlerimizdendir. Müftü Ahmet Hulusi Efendi’nin çağrısına kulak veren Tavaslılar, 16 Mayıs sabahı Müftü Cennetzade Tahir Efendi öncülüğünde, sancak eşliğinde miting düzenlemiştir. Tavas mitingi, işgalin hemen ertesinde Anadolu’da yapılan ilçe düzeyindeki ilk miting olması sebebiyle oldukça önemlidir. Tavas mitingi sadece işgali protesto olarak kalmamış, ardında vatan savunması için genci, yaşlısı ve zeybekleriyle yola çıkmıştır. 16 Mayıs günü, bu sebeple, Tavas ilçemizin Millî Mücadele günüdür.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugünü Zeybekler Günü ilan eden ve yaşatan, başta Tavas Belediye Başkanımız olmak üzere, emeği geçen herkese teşekkür ediyor, Zeybekler Günü’müzün ülkemize, milletimize ve Denizli’mize hayırlı olmasını diliyor, bu vesileyle Denizli’mizin ve Tavas ilçemizin Millî Mücadele kahramanlarına ve şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özkan.

Gündem dışı üçüncü söz, Üsküdar’ın sorunları hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’a aittir.

Buyurunuz Sayın Tanal. (CHP sıralarından alkışlar)

3.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Üsküdar’ın sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bizi televizyonun başında izleyen tüm vatandaşlarımızı da saygıyla selamlarken, Üsküdar’ın derdini dert edinen ve bana bu Üsküdar’ın sorunlarını dinleme, anlatma fırsatını veren, halkın sorunlarını bire bir yaşayan ve çözüm yollarını arayan Sayın Meclis Başkan Vekilimiz Akif Hamzaçebi’ye de ayrıca teşekkür ediyorum ben.

Değerli milletvekilleri, bugüne kadar, AK PARTİ’nin kuruluşundan bugüne kadar, Cumhurbaşkanı, başbakanlar, bakanların hepsi Üsküdar’da oturuyor ancak Üsküdar’ın bitmeyen sorunları var. Üsküdar’ın bitmeyen bu sorunları… Yani Üsküdar’ın nüfusunun yaklaşık yarısı 2960 sayılı Boğaziçi Kanunu’nun geri görünüm ve etkilenme alanında kalmaktadır. Bu sebepten dolayı, Üsküdar ilçemizin 33 mahallesinin 16’sını ilgilendiren bu 2960 sayılı Boğaziçi Yasası’ndan dolayı, 16 mahalle imar sorunu nedeniyle mağdurdur ve bu mağduriyetle ilgili, 2013’ten bugüne kadar hep belediye başkanlığı seçimlerinde yetkililer, ilgililer, bakanlıklar, Başbakanlık, Cumhurbaşkanlığı, hep birlikte “Biz bu 16 mahallenin imar sorununu çözeceğiz.” derler ancak bugüne kadar çözülmedi, hep erteleniyor; bu, hep oy devşirmek için, oy almak için âdeta bir silah olarak kullanılıyor.

Bu anlamda, Türkiye Büyük Millet Meclisine 2960 sayılı Yasa’nın değişikliğiyle ilgili bir kanun teklifi verdik Yavuztürk Mahallesi’ndeki bu sorunların öncelikle çözülmesi açısından ama maalesef bugüne kadar gündeme gelmedi. Yavuztürk Mahallesi’nin, mülkiyet sorunu, imar sorunuyla birlikte, nüfusu 40 bindir, çoğu ilin nüfusunu geçmektedir, lisesi yoktur. Geceleyin sokaklarda aydınlatmalar yanmamaktadır, okulların çevresinde bonzai satan satıcılar, uyuşturucu satanlar yoğunluktadır; bu bölgelerde yani Üsküdar’daki okulların çevresinde Emniyet, polis görevini yapmamaktadır, bonzai ve uyuşturucu çeteleri çocuklarımızı zehirlemektedir.

Üsküdar İskelesi’nin meydanı, maalesef, aşağı yukarı on yıldan beri sürekli tamirat hâlindedir. Oralar yıkıldı, hatta belediyenin bulunduğu alan da yıkıldı; esnaf mağdurdur, halk mağdur durumdadır. Üsküdar’daki vergi dairesi… Türkiye'de vergi dairesi kendi ilçe sınırları dışına çıkarılan bir ilçe varsa o da Üsküdar’dır, Üsküdar Vergi Dairesi Ümraniye’ye taşınmıştır yani Üsküdar’daki esnaf vatandaşımız vergisini vermek için Ümraniye’ye gitmekte, bu anlamda da büyük bir mağduriyet yaşamaktadır.

Üsküdar ilçemizde gençlerin barınabileceği, eğlenebileceği, zamanını geçireceği bir alan yoktur; ya Beşiktaş’a gitmektedir veyahut da Kadıköy’e gitmektedir.

Bakın, Üsküdar’da bugüne kadar, AK PARTİ belediye başkanın kırmızı çizgisi olan alkolle ilgili, 19 iş yerinin alkol ruhsatı iptal edildi ancak Dubai Şeyhi orada rezidanslar yapınca gayet rahat içki ruhsatını verdiler.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Takiyeci bunlar, takiyeci.

MAHMUT TANAL (Devamla) – Takiyecinin âlâsı Sayın Başkanım. Yani, düşünebiliyor musun, Dubai Şeyhi orada gayet rahat içki ruhsatını alıyor, vatandaşın içki ruhsatını iptal ediyor, seçim dönemi de geldiği zaman diyorlar ki: “Efendim, biz içkiye karşıyız, şuna karşıyız...” Böyle çift yüzlülük… İkiyüzlülük denilmez, buna binbir surat denilir aslında; bu kadar açık ve net değerli arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi, Üsküdar Belediyesinde ilktir bu, belediyenin Maliyeye borçlarını neyle ödüyorlar biliyor musunuz? Camileri Maliyeye satıyorlar, satış yapıyorlar, güya borç ödendi görünüyor, belediye borcundan kurtulmuş oluyor. Bu paranın Maliyenin kasasına girmesi lazım ki Üsküdar’da oturan vatandaşa hizmet olarak geri dönsün. Bu, kanuna karşı hiledir; bu, kabul edilebilecek bir durum değil değerli arkadaşlar.

Şimdi, bir başka sorun, yine aynı şekilde, Boğaz terası. Nakkaştepe’deki askerî alanda 2960 sayılı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Tanal, mikrofonunuzu açıyorum, sözlerinizi tamamlayınız lütfen.

MAHMUT TANAL (Devamla) – Değerli Başkanım, çok teşekkür ederim.

Bakın, bu bahsettiğimiz 16 mahallede vatandaş bir çivi çakamamaktadır, Boğaz’ın terası konumundaki Üsküdar’da bulunan Nakkaştepe’de askeriye tarafından terkedilen alanda inşaatlar yapılmaktadır. Peki, bu ikiyüzlülük değil midir? Siz Nakkaştepe’de askeriyenin terk ettiği alana inşaat yapacaksınız, inşaata izin vereceksiniz ama garip vatandaş bulunduğu eve çivi çakamayacak. Bu, çifte standarttır. Bunun bir an önce halledilmesi lazım.

Tekrar, sabrınız için ben teşekkür ediyorum, saygı ve hürmetlerimi sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tanal.

Üsküdar Yavuztürk Mahallelilere buradan selamlarımızı gönderiyoruz.

Sayın milletvekilleri, şimdi elektronik sisteme girerek söz talep eden milletvekillerine sırayla söz vereceğim.

Söz verme işlemini başlatıyorum.

Sayın Köksal…

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksal’ın, Afyonkarahisar’ın bazı köylerinde yaşanan sorunlara ilişkin açıklaması

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, seçim bölgem Afyonkarahisar ili Emirdağ ilçemize bağlı Ağılcık köyünde sokak lambaları yaklaşık iki yıldan beri yanmamaktadır. Defalarca bildirildiği hâlde arıza giderilmemiştir. Bu devirde vatandaşı karanlık sokaklara mahkûm etmek ne derece doğrudur, insaniyetlidir, hakkaniyetlidir?

Yine, seçim bölgem Afyonkarahisar ili Sultandağı ilçemize bağlı Kırca köyünde seçim döneminde söz verildiği hâlde meyve hali hâlâ yapılmamıştır. Acaba bu, o günü kurtarmak için verilen boş bir seçim vaadi midir, yoksa, boş bir seçim vaadi değilse ne zaman yerine getirilecektir?

Yine, seçim bölgem Afyonkarahisar ili Şuhut ilçemize bağlı Kayabelen köyündeki gölet arıza nedeniyle uzun süredir kullanılamamaktadır, vatandaş tarlasını sulayamamaktadır. Orman ve Su İşleri Bakanının memleketinde yaşanan bu mağduriyetin giderilmemesinin, duyarsızlığın sebebi nedir?

BAŞKAN - Sayın Altaca Kayışoğlu…

2.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun, 16 Nisan referandumunun sonunda gayrimeşru bir Anayasa’yla karşı karşıya kalındığına ve yapılan üye seçimleri sonucunda Hâkimler ve Savcılar Kurulunun 2010’daki gibi alçak bir iradeye teslim edilmediğini umduğuna ilişkin açıklaması

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – 16 Nisan tarihli mühürsüz seçimin sonunda gayrimeşru bir Anayasa’yla karşı karşıya kaldık. Meşru olmayan bu Anayasa “yüksek” ibaresini kaldırmayı unuttuğunuz ya da bilerek bıraktığınız Yüksek Seçim Kurulu tarafından yürürlüğe sokulmuş olsa da halkın ve dünyanın gözünde hiçbir zaman meşruiyet kazanmayacaktır. Bu arada, “yüksek” sıfatını kaldırmayı unuttuğunuz ya da bilerek bıraktığınız YSK, bu yüce Meclisin çıkardığı yasanın emredici hükümlerini yok sayarak kendisinden yüksek bir irade tanımadığını göstermiş oldu. Kendisini Meclisten yüksek zanneden, yüksek olmayan Seçim Kurulunun getirdiği gayrimeşru Anayasa’yla “yüksek” sıfatını kaldırdığınız Hâkimler Savcılar Kurulu dün gece yaptığınız seçimle umarız 2010’daki gibi alçak bir iradeye teslim edilmemiştir.

Teşekkürler. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Çamak…

3.- Mersin Milletvekili Hüseyin Çamak’ın, Türkiye’nin Avrupa Konseyinde antidemokratik uygulamalar ve insan hakları ihlalleri nedeniyle denetim sürecine alındığına ilişkin açıklaması

HÜSEYİN ÇAMAK (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Türkiye, kurucuları arasında olduğu Avrupa Konseyinde antidemokratik uygulamalar ve insan hakları ihlalleri nedeniyle denetim sürecine alındı. Avrupa’yla yaşanan kopuş orada yaşayan gurbetçileri de bu gerilimli ilişkinin nesneleri hâline getirdi. İktidarın referandumda Avrupa’da Türklerin yoğun olduğu ülkelerle yaşadığı gerginlik sonrası buralarda entegrasyon tartışmaları yeniden başladı. Şu an bu ülkeler göçmenlerin oturum şartlarını ağırlaştırmayı ve çifte vatandaşlığı tamamen yasaklamayı planlamakta. Avusturya gibi çifte vatandaş yasağı olanlar ise buna uymayanların vatandaşlıklarını iptal ediyor. Avrupa’yla gerginlikten siyaseten kazançlı çıkan iktidarı gurbetçilerin sorunlarını çözmeye davet ediyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Kaplan Hürriyet…

4.- Kocaeli Milletvekili Fatma Kaplan Hürriyet’in, PKK’ya karşı mücadelede yaralanan ancak sağlık yönetmeliği gereği gazi sayılmayanların hak ettikleri “gazilik” unvanlarını almak için beklediklerine ilişkin açıklaması

FATMA KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Terör örgütü PKK’ya karşı dağda, tepede, ovada vatanı için mücadele eden, yaralanan, kalbinde terörist kurşunuyla yaşayan ancak Sağlık Yönetmeliği gereği gazi sayılmayan vatan evlatlarımız hâlen hak ettikleri gazilik unvanlarını almak için bekliyorlar. Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş 24 Ocakta “684 sayılı KHK’yla gaziler arasındaki fark kapatılacak, 19 bin kişi terörle mücadele sırasında uzuv ya da fonksiyon kaybına uğramışsa gazi olacaktır." demişti. O sözlerin üzerinden beş ay geçti ama değişen hiçbir şey yok. Ne yazık ki bu KHK’yla haklardan yararlanmak için başvuran Mehmetçiklerimiz ret cevabı aldılar. Kurumlardan verilen cevapta “Bu KHK sizi değil, 15 Temmuz gazilerini kapsıyor, boşuna ümitlenmeyin.” denmiştir.

Şimdi soruyorum Sayın Başbakan Yardımcısına: 15 Temmuzda 19 bin gazi mi verilmiştir, verilmediyse o 19 bin gazi kimdir? İnsanları artık kandırmayın ve umut tacirliği yapmayın. Gelin, vatan evlatlarına gazilik haklarını verin diyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Bostancı…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, biraz önce bir dakikalık konuşma süreleri içerisinde söz alan bir arkadaşımız, Hâkimler ve Savcılar Kuruluna ilişkin bir eleştiri getirirken “2011’de Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluyken şimdi alçak bir iradeye teslim edildi.” diyerek esasen…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – “Edilmez umarım.” dedi.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Öyle dedi.

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – “2010’daki gibi” dedim.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) –…Meclisin diline uygun olmayan son derece ayıp ve utanç verici bir ifade kullanmıştır. Bu, doğrudan doğruya tahkir amaçlı bir dildir. Bunu kabul etmiyoruz, reddediyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bostancı.

Sayın Altay…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Bostancı belli ki Sayın Altaca’nın konuşmasını dinlememiş. Olabilir, normaldir. Sayın Kayışoğlu “2010’da, AK PARTİ’nin iddia ettiği şekliyle yargı nasıl alçak FETÖ örgütüne teslim edildiyse şimdi de umarım alçak bir yapılanmaya teslim edilmemiştir.” şeklinde bir samimi uyarı ve iyi niyet beyanı göstermiştir. Ancak Sayın Bostancı ayakta yaptığı konuşmada sayın milletvekilimize açıkça hakaret etmiştir, sataşmıştır. Bu anlamda Sayın Kayışoğlu’na sataşmadan dolayı söz talep etmekteyiz.

BAŞKAN – Hangi cümleyle sataştı Sayın Altay?

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın milletvekilimizin Hâkimler ve Savcılar Kurulunu “alçak” olarak nitelediğini söylemek suretiyle, söylemediği bir sözü söylemiş gibi bir anlam çıkmasına yol açtı.

Bir de dilini de…

BAŞKAN – Anlıyorum.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Kendi söylemediği bir ifadeyi ona atfen ifade edilmiş gibi ifade ettiğini söylüyorsunuz.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Evet.

BAŞKAN – Sayın Bostancı…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Engin Altay yaptığı konuşmada burada ifade edilen konunun yanlış anlaşıldığından bahsetti ve benim konuşmamın da bu yanlış anlaşılma üzerine kurulduğunu ifade etti. Sayın konuşmacının esas niyetinin, buradaki yapılanma ve teslim edilen irade olmayıp, 2010’daki gibi bir durum söz konusu olabilir mi şeklindeki bir ihtimalden bahsettiğini belirttiğine göre ortada herhangi bir hakaret söz konusu değildir.

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) - Yakışmayan bir ifade kullanmadım.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Grup Başkan Vekili, milletvekilimin konuşmasını Meclis adabına yakışmayan bir konuşma olarak da ayrıca itham etmek suretiyle duble bir sataşmada bulunmuştur.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Altay’ın ifadesi doğru ise benim sataşmam söz konusu değildir. Kendisini tekzip ediyorsa bunu sataşma olarak kabul ederim.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Tekzip… Asla tekzip etmiyoruz. Sayın milletvekilimizin yaptığı konuşma doğrudur, altına ben de imza atarım. Ama yaptığı konuşmanın Meclisin kural, kaide ve üslubuna yakışmayacak, düşük seviyeli bir konuşma olarak algılanmasına yol açtı, böyle bir ithamda bulundu. Sataşma talebimizi ısraren sürdürüyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Şimdi, Sayın Altay, Sayın Bostancı, konuyu ben şöyle değerlendiriyorum: Sizin de ifade ettiğiniz gibi, Sayın Bostancı’nın da kabul ettiği gibi bir yanlış anlaşılma söz konusu. Sayın Altaca Kayışoğlu 2010 yılındaki Anayasa değişikliğiyle Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun alçak bir örgütün eline geçmesine sebep olunduğunu belirterek…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Yargının.

BAŞKAN - …şimdi de böyle bir ihtimalin olabileceğini ifade etti. Böyle olunca, Sayın Bostancı’nın Meclis adabına uygun olmayan konuşma şeklindeki ifadesinin gerekçesi de ortadan kalkmış oluyor.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Ama ortada böyle bir itham henüz var.

BAŞKAN – Öyle midir Sayın Bostancı?

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Bostancı geri çekerse talebimiz biter Sayın Başkan.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, biz, burada, Anayasa değişikliği çerçevesinde usulüne uygun bir tarzda bir seçim yaptık, kurallara uygun bir seçimdi. Bu, seçimin kendisine, teşekkül eden kurula yönelik olmayıp, 2011 hatırlatması üzerinden bu tür konulara dikkat etmek gerekir, yine bu tür yapılanmalara bırakmamak gerekir şeklindeki bir ifade ise hiç problem yok, ben sözümü geri alırım. Ama doğrudan doğruya yapılan işleme ve Meclisin buradaki kararına, teşekkül eden iradeye yönelik bir eleştiri ise –ki öyle olmadığı ifade ediliyor- o zaman problem yok benim açımdan.

BAŞKAN – Sanıyorum konu açıklığa kavuştu Sayın Altay.

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Geri aldığına göre…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Tamam herhâlde.

BAŞKAN – Evet, açıklığa kavuşmuştur.

Kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Sayın Sibel Özdemir…

5.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, bu Hükûmetle ve bu ekonomi politikalarıyla ülkenin ihtiyacı ve önceliği olan büyümenin gerçekleşmeyeceğine, istihdamın sağlanamayacağına ve işsizliğe çözüm üretilemeyeceğine ilişkin açıklaması

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

TÜİK’in önceki gün açıkladığı resmî işsizlik verilerine göre, işsiz sayımız 2017 yılı Şubat döneminde geçen yılın aynı dönemine göre 676 bin kişi artarak 3 milyon 900 bin kişi oldu. İşsizlik oranı yüzde 12,6 seviyesine, genç işsizlik oranı ise 4,7 puanlık artışla yüzde 23,3 seviyesine yükseldi. Sadece sanayi sektöründe 23 bin vatandaşımız işsiz kaldı. Hükûmetin çözüm olarak işverenlerle işçi pazarlıklarıyla işsiz kişi sayısı, istihdam edilen kişi sayısını geçti. 3 milyonu aşkın vatandaşımız borcunu ödeyemediği için bankaların yasal takibinde. Varlık yönetim şirketlerinin tahsilat yapamadığı borçlu sayısı ise 1,5 milyon civarında. İşte bu Hükûmetle, bu ekonomi politikalarıyla ülkenin ihtiyacı ve önceliği olan büyüme gerçekleşmeyecek, istihdam sağlanamayacak ve yüksek işsizliğe çözüm üretilemeyecektir.

BAŞKAN – Sayın Yalım…

6.- Uşak Milletvekili Özkan Yalım’ın, 20 yaşını doldurmuş araçlara hurda desteğinin çıkarılmasını talep ettiğine ilişkin açıklaması

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Ulaştırma Bakanımıza ve de Ekonomi Bakanımıza sesleniyorum: Çiftçimizin kullandığı, 20 yaşını aşmış olan traktörlere ve de esnafımızın ve vatandaşımızın kullandığı kamyonet, kamyon, tır, minibüs, otobüs ve otomobillerin 20 yaşını doldurmuş olanlarına hurda desteği verilmesi ve de bu destekle birlikte hem otomobil sektörüne can suyu verilmesi, otomobil sektörüne yeni bir hareket kazandırılması ve de vatandaşlarımızın sağlığı açısından kazaların da azaltılması adına yapılacak olan en doğru bir hamledir. Onun için 20 yaşını doldurmuş araçlara hurda desteğinin çıkarılmasını talep ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Özdiş…

7.- Adana Milletvekili İbrahim Özdiş’in, KHK’larla kapatılan ve cemaate ait olduğu bilinen radyo ve televizyon kanallarına ilişkin çeşitli iddialar hakkında bilgi almak istediğine ilişkin açıklaması

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sorum Sayın Maliye Bakanına: OHAL KHK’larıyla kapatılan ve cemaate ait olduğu bilinen seksen altı radyo ve televizyon kanalına ilişkin çeşitli iddialar var. TMSF’ye devredilen söz konusu kanalların ilansız ve ihalesiz olarak yandaş medya gruplarına satılmaya başlandığı konuşuluyor. Bu olayın hukuki boyutu nedir? Turkuvaz medya grubuna herhangi bir kanal devredilmiş midir? Satış bedelleri nedir? İlan ve ihale neden yapılmamaktadır?

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Öz…

8.- Çanakkale Milletvekili Bülent Öz’ün, ülkede her geçen gün sayısı artan Suriyelilerin sosyolojik yaralar açtığına ilişkin açıklaması

BÜLENT ÖZ (Çanakkale) – Sorum İçişleri Bakanınadır.

Ülkemizde her geçen gün sayısı artan Suriyeliler sosyolojik yaralar açmaktadır. Medyadan takip ettiğimiz üzere Suriyelilerin kızlarımızı taciz etmeleri, kendi aralarında ettikleri kavgayı ayırmaya çalışan polisimize saldırmaları, Gaziantep’te evleri ve arabaları taşlamaları, Mersin’de “Gürültü yapmayın.” diye uyaran vatandaşımızı bıçaklayarak öldürmeleri, iş yerlerine saldırmaları yaşattıkları zulmün sadece birkaçıdır. Davranışlarının getirdiği sonuç ise vatanımızda bizleri endişeyle yaşamaya mahkûm etmektir.

Suriyeliler mağdur olmaktan ve ülkemize sığınan mülteciler olmaktan çıkmıştır. Zorbalıkları yüzünden vatandaşımız isyan etmektedir. Sizin ifadenizle 25 milyar dolar harcadığınız Suriyelileri başımızın üstüne çıkarmak için gerekçeniz nedir? Yaptığınız, yardımseverliği aşmıştır. Biraz olsun vatandaşımızın isyanına ve haykırışına kulak verin. Kim için, ne için bu kadar göz yumuyorsunuz bilmiyoruz ama bilesiniz ki toplumumuzun takati kalmamıştır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Kazım Arslan…

9.- Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın, Denizli’de üreticilerin elindeki çekirdeksiz kuru üzümlerin okullarda dağıtılması projesinin uygulanarak üreticinin rahatlatılmasını ve süt üreticilerine daha fazla destekleme yapılmasını istediğine ilişkin açıklaması

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Tarım ve Hayvancılık Bakanından talep ediyorum.

1) Denizli Buldan, Çal, Güney, Bekilli ilçelerimizde bağcılık çok önemli bir gelir kaynağıdır. Çekirdeksiz kuru üzüm üretiminde önde gelen bu ilçelerimizde üreticinin elinde satamadığı için bekleyen önemli ölçüde çekirdeksiz kuru üzüm bulunmaktadır. Üreticinin borçlarını ödeyebilmesi ve yeniden üretim yapabilmesi için bunların alınması gerekmektedir. Bu nedenle Millî Eğitim Bakanlığıyla anlaşılarak okullara çekirdeksiz kuru üretim dağıtılması projesinin uygulanmasını, stokların eritilmesini, üreticinin rahatlatılmasını istiyorum.

2) Süt üreticileri 1 kilogram sütle 1 kilogram yem alamıyorlar, 1 kilogram süt 1 kilogram su bile etmiyor. Bu nedenle süt üreticilerine destek olunması açısından desteklemelerin daha fazla yapılmasını, en azından 1 kilogram sütle 1 kilogram yem alınabilecek fiyata çıkarılmasını istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın İmran Kılıç…

10.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın, internet bağımlılığının önemle üzerinde durulması gereken bir tehlike olduğuna ilişkin açıklaması

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

İnternet bağımlılığı günümüz insanının karşı karşıya olduğu, önemle üzerinde durulması gerekli tehlikelerden biridir. Kadın-erkek, genç, yaşlı, çocuk, her yaştan insan bugün internet bağımlısı olma durumuyla karşı karşıyadır. Teknolojinin hızla ilerlemesi bilgisayar ve cep telefonlarını günlük hayatımızın vazgeçilmezleri arasına sokmuş bulunmaktadır. Bu, çok insanın olağan haberleşme ve bilgi iletişim vasıtası olan internet artık oyunlar ve sohbet siteleriyle yeni bir boyut kazanmıştır. Faydalı bilgiye erişme imkânı da sunan ve iletişim kaynağı olan internet şimdilerde âdeta kontrolden çıkma eğilimi göstermekte ve zararlı bir bağımlılığa dönüşebilmekte, kullanılan birtakım figürler ve işaretler dolayısıyla dil öğrenimi ve gelişimini de olumsuz yönde etkilemektedir.

Bu durum, ayrıca, sosyal ilişkileri zedelemekte, fiziki ve ruhi sağlık sorunlarına yol açmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Akyıldız…

11.- Sivas Milletvekili Ali Akyıldız’ın, PTT Birinci Ligi’nden Süper Lig’e yükselen Sivasspor’u kutladığına ve başarılar dilediğine ilişkin açıklaması

ALİ AKYILDIZ (Sivas) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

2015-2016 sezonunda Süper Lig’den PTT Birinci Lig’e düşmüş olan ve bir senelik misafirliğin ardından tekrar hak ettiği yere, Süper Lig’e yükselen Sivasspor’umuzu ve Sivasspor’umuzun bu başarısında emeği, katkısı olan başta kulüp başkanımıza ve yönetim kurulu üyelerimize olmak üzere, tabii, en başta da yiğidolarımıza, emek veren, katkı veren, sponsor olan bütün herkese teşekkür ediyorum ve Sivasspor’umuza gelecek sezon tekrar Süper Lig’de başarılar diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Arık…

12.- Kayseri Milletvekili Çetin Arık’ın, Kayseri’nin Yeşilhisar ilçesine bağlı Soğanlı köyünün sorunlarına ve iktidarın Suriyeliler için gösterdiği gayreti kendi vatandaşları için ne zaman göstereceğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

ÇETİN ARIK (Kayseri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Kayseri’nin Yeşilhisar ilçesine bağlı Soğanlı köyümüz var. El yapımı oyuncak bebekleriyle tanınan bu şirin köyümüzün derdini ise iktidar görmezden geliyor. Yıllar önce meydana gelen bir kaya yuvarlanması sonucu vatandaşlar evlerinden çıkartılarak geçici konutlara yerleştirilmiş. Ancak bu geçici konutlarda vatandaşların çilesi de kalıcı hâle gelmiş.

Bugün, normal bir evin salonu kadar olmayan bu konutlarda 6-7 kişilik aileler çile dolduruyor. Tuvaletin içinde banyo yapıyorlar. Tarım arazileri var, yolları olmadığı için ekemiyorlar. Ekenler de binbir güçlükle ekiyor.

İktidara soruyorum: Suriyelilere milyarlar harcayıp vatandaşlık vermek için ortaya koyduğunuz gayreti kendi vatandaşlarımız için ne zaman göstereceksiniz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Gürer…

13.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, Hükûmetin millî eğitim politikasını gözden geçirmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Teşekkürler Sayın Başkanım.

Gençlik Haftası’ndayız. Mustafa Kemal Atatürk’ün geleceğimizi emanet ettiği gençlerimiz AKP eğitim politikalarıyla mutsuz öğrenci durumuna gelmişlerdir. PISA verilerine göre, öğrenci mutluluğunda OECD ülkeleri içinde son sıradayız.

Okullarda eğitimin kalitesi düşüyor, şiddet olayları artıyor. Öğrenciler arasında yapılan araştırmalara göre, hiç mutlu olmayanlar yüzde 29’dur. Ders çalışırken stres altında olduğunu ifade edenler yüzde 56, okullarda birkaç kez zorbalığa maruz kaldığını söyleyenlerin oranı yüzde 19, sınavlara çok iyi hazırlandığı hâlde kaygı duyduğunu ifade edenler yüzde 59, kendini okula ait hisseden sayısı ise yüzde 61’dir.

Sağlıklı bir toplum için öğrencilerimizi mutlu kılmak zorundayız. Millî eğitimin tek hedefi başarılı, nitelikli öğrenci yetiştirmek olmalıdır. Sorun her yönüyle vahimdir. Mevcut eğitim sistemi sorun üretmektedir. Başarısızlık ve mutsuzluk eğitimin adı olmamalıdır. Hükûmet millî eğitim politikasını gözden geçirmelidir.

BAŞKAN – Sayın Nurlu…

14.- Manisa Milletvekili Mazlum Nurlu’nun, iş ve ekmek mücadelesi veren gençlerin seslerinin duyulması gerektiğine ilişkin açıklaması

MAZLUM NURLU (Manisa) – Değerli milletvekilleri, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı yaklaşırken gençlerin en önemli sorunu işsizliğe dikkat çekmek için söz aldım.

Dört ayda 1 milyon kişinin iş bulduğu açıklandı fakat gerçek böyle değildir. İşsiz sayısı 4 milyona dayanmış, işsizlik oranı yüzde 12,6’ya yükselmiştir. Genç işsizlerin oranı yüzde 23,3’e çıkmıştır yani 4 gençten 1’i işsizdir. Bu işsizlere bir de KHK’yle atılanlar eklenmiştir. Yirmi gün önce açığa alınan, Mecliste görevli genç bir polis memuru intihar etti. Haksız yere işten atılan akademisyen Nuriye Gülmen ve öğretmen Semih Özakça başladıkları açlık grevinde yetmişinci güne geldiler.

İş ve ekmek mücadelesi veren gençlerin seslerinin duyulması gerektiğini ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Nurlu.

Söz talep eden sayın grup başkan vekillerine söz vereceğim.

Sayın Akçay…

15.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Uluslararası Aile Haftası’na ve The Washington Post’ta Türkiye’yle ilgili skandal bir makale yayımlandığına ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

İçinde bulunduğumuz bu hafta Uluslararası Aile Haftası olarak kutlanmaktadır. Bu haftanın Aile Haftası olarak ilan edilmesinin temelinde toplumun tüm kesimlerinin aile konusundaki, “aile” kavramındaki farkındalığının artırılması, aileleri destekleyici faaliyetlerin teşvik edilmesi, ailenin toplumsal sorumluluklarını yerine getirebilmesine yardımcı olunması ve ayrıca ailelere yönelik mümkün olan tüm korumaların ve yardımların sağlanması yatmaktadır.

Aile tarihin en köklü kurumudur. Ailenin bir diğer fonksiyonu da çocuklarına temel, millî, mukaddes ve insani değerleri, erdemleri aşılamak, onları kendi kültürlerine yabancılaşmadan iyi bir şahsiyet hâline getirmektir. Her millet kendi aile yapısı üzerine kurulur. Bizler Türk aile yapısının tarihsel köklerinden aldığımız birikimle yarınlara emin bir şekilde milletimizi huzur, birlik ve beraberlik içerisinde tutmak, hiçbir fitne ve yıkıcılığa geçit vermemek için aile yapımıza daha da sımsıkı sarılacağız. Ailenin Türk toplumunun temeli olduğunu belirten Anayasa’mıza göre ailenin huzur ve refahı ile özellikle annenin ve çocukların korunması hususunda devletimiz vazifelidir. Devlet, ailenin toplumsal fonksiyonlarını başarıyla yerine getirmesine yardımcı olmak zorundadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Cumhurbaşkanının ABD ziyaretinin başladığı dün, ABD medyasında, The Washington Post’ta skandal bir makale yer almış, Türkiye âdeta aba altından tehdit edilmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum Sayın Akçay.

Buyurunuz.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Türkiye’yi Washington’dan yönetme gayretinde olanlar, teröristbaşı Fetullah Gülen’in kanlı elleriyle bir makale yayımlamıştır ve bu Fetullah Gülen adına bir makaledir.

Sahibinin sesi niteliğindeki bu yazı Türkiye'nin FETÖ’yle mücadelesini eleştirmekte, Türkiye'de sözüm ona demokrasinin yok olduğunu belirtmekte ve tehlikedeki demokrasinin kurtarılması için Batılı ülkelere ve NATO’ya çağrıda bulunmuş, Türk halkının NATO’dan yardım beklediği iftirasını atmıştır. Bu yazı, darbe girişimiyle başarılamayan işgal hamlesinin yabancı askerler eliyle tekrarlanması için yapılan aşağılık bir zırvadır. Teröristbaşının çağrısı Irak, Suriye ve Libya’da yaşanan manzaranın Türkiye’de de yaşanması için yapılan bir çağrıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Mikrofonunuzu açıyorum, tamamlayınız Sayın Akçay.

Buyurunuz.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Türk milleti bu işgal girişimine karşı iradesini, ferasetini ve dirayetini 15 Temmuzda göstermiştir. Türk milleti işgal ve imha hamlelerine her zaman karşı duracaktır. NATO’dan yardım bekleyenlere diyoruz ki: Hadi oradan!

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akçay.

Sayın Yıldırım…

16.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, Kandıra Cezaevinde bulunan Mardin Milletvekili Gülser Yıldırım’ın sağlık durumu konusundaki uygulamalara, tutuklu olan Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in tedavisinin yerine getirilmediğine, milletvekillerinin hem hukuktan yoksun gerekçelerle cezaevinde tutulmaları hem de tedavilerinin karşılanmamasının bu Parlamentonun utancı olduğuna ve Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın açlık grevi gerekçelerinin iktidar tarafından bir an önce ortadan kaldırılması gerektiğine ilişkin açıklaması

AHMET YILDIRIM (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, bir siyasi soykırım operasyonuyla 4 Kasım 2016’dan beri rehin tutulan, Kandıra Cezaevinde rehin tutulan Mardin Milletvekilimiz Gülser Yıldırım, hafta sonu, dizinde şiddetli bir ağrı ve şişkinlik gerekçesiyle cezaevi hekimliğine başvuruyor ve İzmit Devlet Hastanesine sevki sağlanıyor. Orada hem ortopedi hem de kalp ve damar cerrahi bölümlerinden hekimlerin muayenesi neticesinde ayrıntılı radyolojik testlere acil ihtiyaç duyulduğu belirtiliyor. Ancak “Çok sıra var.” diye, tetkikler yapılmadan ve herhangi bir tarih verilmeden sayın vekilimiz, Kandıra Cezaevinde rehin tutulan vekilimiz, maalesef, Kandıra Cezaevine geri gönderiliyor ve şu anda yürüme güçlüğü çekiyor sayın vekilimiz. Bu konuda, bu Parlamentonun üyesi olan sayın vekilimize karşı bu uygulamaları kabul edilemez buluyoruz.

Aynı şekilde, partimizin Grup Başkan Vekili olan ve Kandıra Cezaevinde üç ay kaldıktan sonra maalesef, bir his kaybıyla ayağında kısmî felçle çıkan İdris Baluken de tedavisi hiçbir şekilde yerine tamamıyla getirilmeden Sincan Cezaevinde tutulmaya devam ediyor. Kaldı ki bir hukuk garabetiyle ikinci kez tutuklanmıştı ve ikinci kez gözaltına alınıp tutuklanmasıysa bir hastane ortamında gerçekleşmişti. Bu, sadece bizim veya Adalet Bakanının değil bu Parlamentonun utancıdır. Parlamentonun üçüncü büyük grubunun, grup başkan vekili ve milletvekillerinin hem hukuktan yoksun gerekçelerle cezaevinde tutulması hem de tedavilerinin maalesef karşılanmadan o hâlde tutuluyor olması…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Mikrofonunuzu açıyorum Sayın Yıldırım.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Teşekkür ederim.

…başta siyasi iktidar olmak üzere bu Parlamentonun utancıdır, bu utancı bu Parlamento daha fazla taşımamalıdır.

Bir diğeri, malumunuz, bugün yetmişinci gündür, Nuriye Gülmen ve Semih Özakça hocalarımız Ankara Yüksel Caddesi’nde bir kanun hükmünde kararname terörüyle görevlerinden atılmışlar, ihraç edilmişlerdi Talepleri, haksızca, hukuksuzca, idari bir karar olmaksızın, yargı kararı olmaksızın ihraç edildikleri görevlerine dönme talebidir. Her geçen gün durumları daha bir kritik evreye varıyor. Ayrıca, Hükûmetin ne kadar bilgisi dâhilindedir bilmiyoruz ama bulundukları yerlere getirilen çiçekler her gün alınmakta, üzerine oturdukları sandalyelere el konulmakta, ziyaretçilere ise antidemokratik uygulamalarla bir reaksiyon gösterilmektedir.

Bugün, Tunceli’de...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Mikrofonunuzu açıyorum Sayın Yıldırım.

Tamamlayınız lütfen.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Teşekkür ederim.

Dersim’de açlık grevinin 83’üncü gününde bulunan Kemal amcanın, Kemal Gün’ün tek arzusu oğlunun, ölmüş olan, öldürülmüş olan oğlunun cenazesine, kemiklerine ulaşabilmekti. 83’üncü günde bu talebi kabul edildi ve açlık grevini sonlandırması talebi mülki amirler tarafından iletildi. Aynı şeyin, bir kanun hükmünde kararname faşizmiyle işinden olmuş ve hak arama sürecini işleten bütün kamu emekçilerine uygulanması gerektiğini düşünüyoruz. Semih ve Nuriye Hoca’nın açlık grevi gerekçesi iktidar tarafından bir an önce ortadan kaldırılmalıdır diyorum.

Teşekkür ediyorum sabrınıza.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

Sayın Altay, 58’inci maddeye göre söz talebinizi daha sonra karşılayacağım.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Buyurunuz.

17.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’ya açlık grevlerini bir an önce bitirmeleri çağrısını yinelediğine, KESK’i bir terör örgütü gibi görmenin kabul edilebilir bir şey olmadığına, cezaevlerinde kötü ve insanlık dışı muamele, psikolojik ya da fiziki işkence iddialarının had safhaya çıktığına ve Türkiye’nin bu ayıptan bir an önce kurtulması gerektiğine, bazı alacakların yeniden yapılandırılmasıyla ilgili kanuna teklifine olumlu katkı yapacaklarına ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Zatıaliniz de Genel Kurulu açınca değindiniz, dün Sayın Genel Başkanımız grup toplantısında değindi. Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın biz de hiç şüphesiz bu açlık grevlerini bir an önce bitirmeleri çağrısını yineliyoruz -Dersim’de de benzer bir durum var- ancak bununla beraber, hükûmetler vatandaşlarıyla inatlaşmazlar, didişmezler ve ötekileştirmezler. Biz ana muhalefet partisi olarak müteaddit defalar bu kürsülerden Hükûmete “Terörle mücadele konusunda size her türlü desteği vermeye hazırız.” demiş bir partiyiz. İlaveten, terörle etkin, katı bir mücadelenin zaruretini ortaya koymuş bir partiyiz ama bununla beraber, Hükûmetin, öyle görülüyor ki terörle mücadele adı altında sap ile samanı birbirine çok feci bir şekilde karıştırdığı da bir gerçek.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; buradan Türkiye Büyük Millet Meclisi Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak sesleniyoruz ki hem Hükûmete hem kamuoyuna: Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) bir terör örgütü değildir. AK PARTİ’nin içine nasıl binlerce FETÖ teröristi sızmışsa belki KESK’in içine de birkaç terörist sızmış olabilir, ben onu bilmem, onu bilecek olan devletin güvenlik kuvvetleridir ancak koskoca bir KESK’i tümüyle bir terör örgütü gibi görmek ve böyle bir muameleye tabi tutmak demokrasilerde kabul edilebilir bir şey değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Mikrofonunuzu açıyorum Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Hükûmetin bu tutumunu bu vesileyle şiddetle kınıyoruz.

Gene, öte yandan, cezaevlerinde kötü muamele, insanlık dışı muamele, psikolojik ya da fiziki işkence iddiaları had safhaya çıkmış durumda. İlan edilen OHAL’le birlikte, Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nde çekince koyduğumuz 13 maddenin içinde adil yargılama, işkence ve kötü muameleyle ilgili Türkiye’nin çekince koyması gerçekten bu çağda dünya insanlık ailesi için Türkiye bakımından büyük bir ayıptır. Türkiye’nin bu ayıptan bir an önce kurtulması lazım. Hiç kimseye işkence yapılmasını doğru bulmayız, hele hele bir siyasi partinin milletvekillerine, grup başkan vekillerine, genel başkanına psikolojik ve fiziki işkenceyi asla ve asla kabul etmemiz mümkün değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayınız lütfen Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Hemen tamamlıyorum.

Hükûmeti bu konuda insani ve daha demokratik bir mod içinde görevini yapmaya çağırıyoruz. Türkiye Büyük Millet Meclisinde bu işlerin ısrarla takipçisi olacağımızın da tekrar altını çiziyoruz.

Bu vesileyle biraz sonra görüşülecek olan 475 sıra sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun Teklifi’ne Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak vatandaşların beklentisi doğrultusunda olumlu katkı yapacağımızı da beyan ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Altay.

Sayın Bostancı…

18.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Cumhurbaşkanı ile Amerika Başkanı arasında gerçekleşen başarılı görüşmenin terör faaliyetleri bakımından anlamlı ve ümit verici sonuçlar doğurmasının beklendiğine, The Washington Post’ta yayınlanan Türkiye’yle ilgili makaleye ve Gençlik Haftası’na ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, teşekkürler.

Dün, Amerika’nın başkentinde Sayın Cumhurbaşkanımız ile Amerika’nın Sayın Başkanı arasında başarılı bir görüşme gerçekleşmiştir. Bu görüşmenin, bölgemizde öteden beri çok can kaybına neden olan ve etrafımızdaki ülkelerin iç barışı için bir tehdit oluşturan terör faaliyetleri bakımından anlamlı ve ümit verici sonuçlar doğurmasını bekliyoruz; insani, ahlaki ve adil gelişmeler bakımından da yine aynı şekilde birtakım sonuçlar doğurmasını ümit etmek istiyoruz.

Bu ziyaret sırasında, FETÖ terör örgütü elebaşı, Washington Post’ta diplomatik bir dille, NATO’nun gelecek hafta yapacağı toplantıya atıfla, NATO’nun yani bir askerî örgütlenmenin Türkiye’ye vaziyet etmesi gerektiği, Türkiye’yi birtakım belli istikametlerde zorlaması gerektiği şeklinde bir makale kaleme almıştır.

NATO’nun yapısı ve karakteri bellidir, bir ittifak örgütüdür. Ülkelerin iç ilişkilerine yönelik böyle bir çağrı, esasen 15 Temmuz 2016’da yaşanan darbe girişiminin mahiyetine ve bu işgal hareketi olarak gerçekleştirilmek istenen, aziz milletimizin direnişiyle akim kalmış teşebbüsün içeriğine ilişkin de bu makalenin bizatihi kendisi, makaleyi kaleme alan kişinin ve çevrenin ne tür düşünceler içinde olduklarına dair fikir verici nitelikler taşımaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Mikrofonunuzu açıyorum Sayın Bostancı.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Bunlara dikkat etmek, diplomatik bir kılıfa sarılmış olan işgalci niyetleri ve uluslararası alana yaslanmaya çalışan karanlık terör örgütünün yüzünü görmeye bizatihi bu makalenin bile kendisinin nasıl anlamlı bir örnek teşkil ettiğini görmek gerekir diye düşünüyorum.

Gençlik Haftası’ndayız. Türkiye genç bir nüfusa sahip. Gençlerimizi geleceğe hazırlamak hepimizin görevi. Eğitim çok önemli bir unsur ama hep eğitim lazım şeklindeki bir değerlendirmeyi de doğru bulmam. Gençlerimizin yani Türkiye’nin geleceğinin hazırlanması bakımından bütün kurumlara, bütün çevrelere, bu ülkenin sokaklarına, caddelerine, sivil toplum örgütlerine, elbette siyasi partilerine, herkese görev düşüyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Açıyorum mikrofonunuzu Sayın Bostancı.

Buyurunuz.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Çok teşekkür ediyorum.

Gençlerimizin özgürce, güvenlik içinde Türkiye’nin istikbalini daha ilerilere taşıyacak bir öz güven ve cesaretle kendilerini yetiştirmeleri ve geleceğe hazırlanmaları bakımından toplumun bütün kesimlerine görev düştüğünün bilincindeyiz. Biz AK PARTİ olarak gençlerimizin siyasette seçme ve seçilme haklarına kavuşmaları bakımından önemli değişiklikler yaptık. Siyaset mühim bir mecradır. Bunun da yine bu doğrultuda gençlerimizin geleceğe hazırlanmasında ve Türkiye’ye ilişkin, kendilerine ilişkin sorumluluk sahibi olmalarında çok önemli bir rol üstleneceğini düşünüyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bostancı.

III.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Başkanlık Divanı olarak Süper Lig’e çıkan Sivasspor ve Yeni Malatyaspor’a başarılar dilediklerine ve Mardin Milletvekili Gülser Yıldırım ile Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in sağlık durumlarıyla ilgili yetkililerle konuşacağına ilişkin konuşması

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Süper Lig’e çıkmayı garantileyen Sivasspor ve Yeni Malatyaspor’a Başkanlık Divanı olarak başarılar diliyoruz.

Sayın Ahmet Yıldırım’ın cezaevindeki 2 sayın milletvekilimizin sağlık durumuyla ilgili olarak ifade ettiği hususla ilgili olarak ilk verdiğim arada ben de ilgileneceğim, yetkililerle konuşacağım.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Altay, İç Tüzük’ün 58’inci maddesine göre geçen birleşim tutanağında yer alan bir beyanın düzeltilmesi konusunda söz talebiniz olmuştu.

Buyurunuz, size söz veriyorum.

Süreniz üç dakikadır. (CHP sıralarından alkışlar)

VI.- GEÇEN TUTANAK HAKKINDA KONUŞMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, 16/5/2017 tarihli 92’nci Birleşimdeki bazı ifadelerini düzelttiğine ilişkin konuşması (x)

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisinde işlerin nasıl yürüdüğü malumdur. Orta yerdeki bir Anayasa, yürürlükteki kanunlar ama onun ötesinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ve bununla beraber oturmuş, oluşmuş teamüller.

Sayın Başkan, dün burada yapılacak oylama öncesinde Anayasa ve Adalet Karma Komisyonunun usulüne uygun teşekkül etmediğinden bahisle bu oylamanın Genel Kurulda yapılamayacağını iddia etmiştim ancak bunu yaparken Komisyonun usulüne uygun nasıl teşekkül etmediği konusunda bir hususu eksik bıraktığımı sonradan gördüğüm için 58’e göre söz talep ettim.

Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, komisyon üyeliklerine siyasi partiler kendi gruplarının sayısal büyüklüğüyle orantılı olarak düşen kontenjanlarını seçimle ya da merkezî değerlendirmeyle belirlerler ve bildirirler. Bugüne kadar, bu bildirimlerden sonra -yanlış biliyorsam Başkanlık beni düzeltsin- hiçbir milletvekilinin komisyon üyeliği bir grubun yazısıyla, şifahi talimatıyla sona erdirilmemiştir. Anayasa ve Adalet Karma Komisyonunda Sayın Kadir Koçdemir’in başına gelen bu hâl çok manidardır, çok anlamlıdır ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin teamüllerine aykırıdır. Kaldı ki siz, oturumu yöneten Başkan olarak dün bu konuya dikkat çektiniz ve teamüllere aykırı olduğunu siz de beyan etmek suretiyle tutanaklara geçirdiniz.

Buradan muradım şudur: Bunlar doğru şeyler değil. Ben, her vesileyle kanunların hiç çiğnenmemesi gereken bir yer varsa oranın Türkiye Büyük Millet Meclisi olduğunu hep söyleyegeldim. Bir siyasi planlamadan kaynaklı olarak bir partinin -bu başka parti de olabilir, Milliyetçi Hareket Partisiyle ilgili bunu söylemiyorum- “Ya, bu komisyondan şu oylamayı rahat geçirelim, şu milletvekilinin tutumu bizim rahat geçirmemize engel olabilir. O hâlde biz onu çıkarıyoruz, onun yerine şunu yolluyoruz.” mantığı doğru bir mantık değil. Burası ciddi bir ülke, bu Meclis ciddi bir Meclis.

Bunun, en azından bundan sonra yol olmaması için, bir içtihat, bir teamül oluşturmaması için bu konuşmayı yapmaya gerek duydum Sayın Başkan. Siz de dün oturumu yönetirken bunun teamül dışı bir durum olduğunu beyan ettiniz. Bunun, bu ve benzeri olayların bundan sonra yaşanması teker teker milletvekillerinin buradaki hakları bakımından önemli bir sıkıntıya yol açar, milletvekillerinin saygınlığına gölge düşürür diye düşünüyorum.

Söz verdiğiniz için tekrar teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Altay.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Akçay…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, Sayın Altay konuşmasında Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna mensup bir milletvekilinin komisyon üyeliğiyle ilgili konuşmuştur. Konu tarafımızdan da açıklanmaya muhtaç bir hâle gelmiştir, izin verirseniz söz almak istiyorum.

BAŞKAN – Açıklama gerekçesiyle kürsüden söz veremem Sayın Akçay.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Peki, buradan o zaman…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Benim eleştirim Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının uygulamalarına yöneliktir.

BAŞKAN – Sataşma varsa, sataşma gerekçesini söylerseniz değerlendireceğim.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Hayır, bunu sataşma olarak kabul etmeye gerek yok yani önemli olan maksadın…

BAŞKAN – Mikrofondan, yerinizden söz vereyim Sayın Akçay.

Buyurunuz.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

19.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın geçen tutanak hakkında yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Altay’ın bahsettiği konuda, tabii, biz de gerekli İç Tüzük çalışmalarını, geçmişteki uygulamaları, teamülleri, hepsini inceledik. Geçmişte uygulanmış veya uygulanmamış olması yani bir teamül şeklinde… Önemli olan aykırı olup olmamasıdır. Hukukta “usulde paralellik” kavramı vardır. Bu “usulde paralellik” ilkesinden hareketle bir milletvekili komisyonda hangi şekilde, hangi prosedürle görevlendiriliyor ise yine aynı usulle bu komisyondaki görevini bir başka vekile vermek suretiyle veya komisyon üyeliğini sonlandırmak suretiyle, grup talebi üzerine ve Genel Kurul kararıyla karar verilebileceği görüşü hâkimdir. Fakat Sayın Altay’ın sanırım bilmediği ve hatırlamadığı şudur ki geçen haftaki o oylama esnasında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu da olumlu oy kullanmıştır. Bunu da hatırlatmak isterim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akçay.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Altay…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkanım, benim buradaki eleştirim Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına, bu uygulamaya yönelikti.

İlaveten, böyle bir örneği yok diyorum ben.

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Her şeyin bir ilki vardır.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Dolayısıyla, Başkanlık kürsüsünden böyle bir komisyona görevlendirme okunduğunda uygulamadır, teamüldür, bütün partiler el kaldırır. Biz bu olayı şöyle zannettik: Sayın Kadir Koçdemir komisyondan istifa etti, Milliyetçi Hareket Partisine düşen üyeliğe Milliyetçi Hareket Partisi birini önerdi, burada okundu zannettik. Burada bir bilgisizlik asla söz konusu değildir. Yapılan işlemin bundan sonra yol olmaması bakımından bugün bu tartışmayı yaptık.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Altay.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Akçay…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Geçen haftaki yapılan işlemde herhangi bir yanlışlık görmüyoruz, İç Tüzük’e aykırı bir husus da söz konusu değildir. Bu da bir uygulama hâline gelir, bu da bir teamül oluşturabilir Genel Kurul kararıyla. Dolayısıyla, bir yanlışlık, bir uygulama hatası olarak da görmüyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Tutanaklara geçmiştir Sayın Akçay.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Genel görüşme açılmasına ilişkin iki, Meclis araştırması açılmasına ilişkin bir önerge vardır; ayrı ayrı okutuyorum:

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Genel Görüşme Önergeleri

1.- Ankara Milletvekili Mustafa Mit ve 20 milletvekilinin, bölgemizde yaşanan olayların yarattığı veya yaratacağı politik, ekonomik ve askerî risklerin bertaraf edilmesi için gerekli politikaların tespit ve takibi konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/9)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Dünyada, özellikle bölgemizde meydana gelen gelişmelerin bütün boyutlarıyla değerlendirilerek muhtemel tehditler, siyasi, diplomatik imkân ve kabiliyetler ile uluslararası anlaşmaların hak ve yükümlülükleri, bu sözleşmelerin ve belirsizliklerin içerisinde barındırdığı risklerin araştırılarak psikolojik eşiği zorlayan tehdit algılamalarının toplumu irite etmesinin önüne geçmek ve tehdit potansiyeli karşısında millî birlik ve bütünlüğün diplomasinin en önemli güç kaynağı olduğu gerçeğinden hareketle alınacak tedbirler ve oluşturulacak politikaların belirlenmesi için Anayasa’nın 98'inci maddesi ve İç Tüzük’ün 102 ve 103'üncü maddeleri gereğince genel görüşme açılmasını arz ve talep ederiz.

1)     Mustafa Mit                                                 (Ankara)

2)     Erkan Akçay                                               (Manisa)

3)     Mehmet Necmettin Ahrazoğlu     (Hatay)

4)     Baki Şimşek                                                (Mersin)

5)     Mehmet Erdoğan                      (Muğla)

6)     Arzu Erdem                                                 (İstanbul)

7)     Saffet Sancaklı                       (Kocaeli)

8)     Celal Adan                                                  (İstanbul)

9)     Ekmeleddin Mehmet İhsanoğlu    (İstanbul)

10)   Ruhi Ersoy                                                  (Osmaniye)

11)   Mustafa Kalaycı                       (Konya)

12)   Ümit Özdağ                                                 (Gaziantep)

13)   İsmail Ok                                                    (Balıkesir)

14)   Zihni Açba                                                  (Sakarya)

15)   Muharrem Varlı                        (Adana)

16)   Nuri Okutan                                                (Isparta)

17)   Kamil Aydın                                                (Erzurum)

18)   Mehmet Günal                                             (Antalya)

19)   Atila Kaya                                                   (İstanbul)

20)   Kadir Koçdemir                        (Bursa)

21)   Ahmet Selim Yurdakul                                   (Antalya)

Gerekçe:

Dünyada ve bölgemizde meydana gelen gelişmeler kamuoyunda endişe yaratmaktadır.

Rusya Federasyonu Başbakanı Medvedev'in üçüncü dünya savaşı metaforu, huzursuzluğu daha da artırıcı boyutlar taşımaktadır. Bölgedeki çok yönlü istikrarsızlık istikametleri, diplomatik çabaları ve çalışmaları akamete uğratmaktadır. Diplomatik imkânların kullanılmasında çekingen davranışın sonucu olan durum, esasen, Suriye özelinde bütün Orta Doğu'yu içine alacak, mevcutlarının yanına yenilerini de eklenerek sonu gelmez zihnî çatışma alanlarını fiilî çatışma alanına dönüştürme potansiyeline sahiptir.

Güney sınırlarımızı belirleyen sınır çizgisinde başlayan tehdit ve riskler yeni bir paradigma oluşturulmasını gerektirmektedir. Gelişmeler sonucunda sınır güvenliğimizin başlangıç noktası sınırda konuşlu top menzillerine çekilmiştir.

Irak ve Suriye'yi içine alan bir IŞİD yapılanması, tanımlama zorlukları veya çekinceler yüzünden akademik seviyede anlaşılabilecek, tartışılabilecek teolojik konuların her seviyede İslam kamuoyuna açık bir şekilde yapılması, fikrî alanda kaosa neden olmuştur.

Teo stratejilerin hedefi olan Orta Doğu, Huntington'ın kategorize ettiği medeniyetin maverasıdır. Uluslararası ilişkilerde ilkeler ve ideallere inanmanın yanında, reel politik anlayışa sahip olma iddiası esasen Immanuel Kant'ın uluslararası ilişkilerdeki idealizminin bir politik ve felsefi illüzyon olduğu gerçeğini görememenin zihnî bulanıklığı, kafa karışıklığıdır.

Bölgedeki kamplaşmanın doğuracağı sonuç, kazananı olmayan, mutlaka bölge dışı bir güce muhtaç hâlde yaşamak zorunda olan bir Orta Doğu coğrafyasıdır. Güneyimizde bütün sınır hattında oluşturulmaya çalışılan PYD hattı Arap coğrafyasından Türkiye'yi tecrit etmek, sonu gelmez Arap-Kürt, Türk-Kürt çatışmasının zeminini hazırlamaktır.

Bugünlerde krize girmiş olan Türkiye-Rusya ilişkilerinin sadece Suriye ekseninde değerlendiriliyor olması rasyonellikten uzak bir tercihtir. Bütün münasebet alanlarının Suriye denklemine hasredilmesi Rus duygusallığının yansıması olsa gerektir. Türki cumhuriyetlerle olan münasebetleri zehirleme potansiyeli açısından Türk-Rus münasebetlerinin aklıselime evrilmesi gerekmektedir. Rusya'nın Türk hükümranlık alanına saygı göstermesi dünya ve bölgesel barışın tesisinde göz ardı edilemeyecek yegâne temel parametredir.

Kasr-ı Şirin Anlaşması’ndan beri sınır ihtilafı yaşamadığımız İran’la esasen siyasi alana pek tekabül etmeyen terakkiye yönelik rekabetin, Suriye ve Irak özelinde yukarıda zikredilen bloklaşma eğilimleri karşısında fikrî, zihnî ve fiilî çatışmaya dönüşme riskinin ortadan kaldırılması gerekmektedir.

Kıbrıs’ta toplumlar arası görüşmelerin aldığı şekil, geldiği son aşama eskiye nazaran Türk kamuoyunun ilgisini çekmemektedir. Türkiye'nin garantörlük hakkından vazgeçmesi kara ve deniz olarak güneyimizin tamamen kuşatılmasına neden olacaktır.

Yunanistan'ın ekonomik olarak iflas etmiş olması, hâline bakmadan Ege Denizi’ndeki Türk adalarını sessiz sedasız işgal ederek defakto durum yaratması kabul edilebilir değildir. Yunanistan'ın kendisi açısından gösterdiği fiilî atağın zihnî arka planındaki şuurun, sahip olduklarını korumada mütereddid olan yetkililerimizde bulunmayışı hariciyemiz hakkında bizi karamsarlığa sevk etmektedir.

Bölgemizde yaşanan bu olayların yarattığı veya yaratacağı politik, ekonomik ve askerî risklerin öngörülebilir hâle getirilmesi, bu risklerin ülkemizin imkân ve kabiliyetleri muvacehesinde bertaraf edilmesi için gerekli politikaların tespit ve takibi gerekmektedir.

2.- Ankara Milletvekili Mustafa Mit ve 20 milletvekilinin, Suriye ve Irak’tan iltica eden muhacirlerin sorunları ile ülkemizin bu nüfus hareketi sonucunda karşı karşıya kaldığı ve kalacağı problemler konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/10)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Bölgemizde yaşanan olaylar sebebiyle zaman zaman ülkemize bazen kitleler hâlinde bazen de küçük gruplar hâlinde iltica talepleri vaki olmaktadır.

Son yıllarda yaşadığımız ve hâlâ yaşamakta olduğumuz Suriye ve Irak'taki istikrarsızlık sebebiyle ülkemiz büyük bir göç dalgasına maruz kalmıştır. İnsani gerekçelerle ülkeye kabul edilen mülteci (muhacir) kardeşlerimizin sorunları ile demografik hareketliliğin ülkemiz üzerindeki sosyal, iktisadi, siyasi etkileri ve sonuçları ile alınması gereken tedbirler için Anayasa'nın 98'inci maddesi ve İç Tüzük’ün 102 ve 103'üncü maddeleri gereğince genel görüşme açılmasını arz ve talep ederiz.

1) Mustafa Mit                                                    (Ankara)

2) Erkan Akçay                                                  (Manisa)

3) Mehmet Necmettin Ahrazoğlu        (Hatay)

4) Baki Şimşek                                                   (Mersin)

5) Mehmet Erdoğan                         (Muğla)

6) Arzu Erdem                                                    (İstanbul)

7) Saffet Sancaklı                          (Kocaeli)

8) Celal Adan                                                     (İstanbul)

9) Ekmeleddin Mehmet İhsanoğlu       (İstanbul)

10) Ruhi Ersoy                                                   (Osmaniye)

11) Mustafa Kalaycı                        (Konya)

12) Ümit Özdağ                                                  (Gaziantep)

13) İsmail Ok                                                     (Balıkesir)

14) Zihni Açba                                                    (Sakarya)

15) Muharrem Varlı                         (Adana)

16) Nuri Okutan                                                  (Isparta)

17) Kamil Aydın                                                  (Erzurum)

18) Mehmet Günal                          (Antalya)

19) Atila Kaya                                                    (İstanbul)

20) Kadir Koçdemir                         (Bursa)

21) Ahmet Selim Yurdakul                                    (Antalya)

 

Gerekçe:

İmparatorluk bakiyesi olan ülkemiz, jeopolitik konumu, tarihî tecrübesi, gelişmişlik düzeyi ve demokratik yapısıyla dara düşenlerin ilk aklına gelen ülke olması bize ahlaki, siyasi ve iktisadi sorumluluklar yüklemektedir.

Türkiye Cumhuriyeti devleti bu ağır mesuliyetin idrakiyle bölgesinde sulh ve sükûnun teminatıdır. Aktüalitenin sıcaklığı asil milletimizin fedakârlığının bugün için gerektiği biçimde idrak edilmesini engelleyebilir. Türk milleti her zaman mazlumun yanında yer almış ve yer almaya devam edecektir. Bunun bedeli ne ise dün ödemiştir, yarın da ödeyecektir.

Bölgeyi dış güçlerin müdahalesi istikrarsızlaştırmaktadır. Bu durum Orta Doğu dışındaki bölgelerde dahi böyledir. Güneydoğu Asya, Afrika, Orta ve Güney Amerika uzun yıllar istikrarsızlığı yaşamıştır, yaşamaya devam etmektedir. Bu sorunların oluşumunda ortak olan şey yabancı güçlerin bir şekilde müdahalesidir.

Meydana gelen çatışma ortamından kaçarak ülkemize sığınan 3 milyon civarındaki mülteci zor şartlar içerisinde sadece hayatta kalma mücadelesi veriyor. İnsan olarak yaşanan şahsi trajediler bir yana, bütün bir insanlık da hayatta kalma mücadelesi vermektedir.

Suriyeli sığınmacıların yaşadığı trajedi devam etmektedir. Suriye'de çatışmaların bitirilmesi, yeniden yapılanma, çöken altyapının tekrar kurulması ve nihayet, mültecilerin yerlerine yurtlarına geri dönmesi bugün için tam anlamıyla belirsizdir. Bu süre zarfı içerisinde bu insanların barınma , iaşe, sağlık ve eğitim gibi temel ihtiyaçları ile sosyal, psikolojik, kültürel ihtiyaçlarının karşılanması göründüğü kadarıyla bütün insanlığın değil büyük Türk milletinin sorumluluğundadır.

Bu sebepten dolayı, ülkemize sığınan kardeşlerimizin sorunları, yerinde yurdunda olduğu zamandaki gibi, bugün daha yakın ve yakıcı bir şekilde bizim sorunumuz olmuştur. Trafik ışıklarında cam silmeye çalışan çoluk çocuk, naylon barakalarda veya bir apartman dairesinde 30-40 kişilik gruplar hâlinde barınma ihtiyacını karşılamaya çalışanlar, sağlık problemleri, eğitim imkânından yoksun yüz binlerce çocuk, kaçakçıların elinde ölüme gönderilen binlerce insan bizim sorunumuzdur.

Türkiye'nin hemen hemen her yerine dağılmış durumdaki sığınmacıların kendi ülkelerine geri dönmeleri veya gönderilmesi kısa zamanda pek mümkün görünmemektedir.

Bu konunun araştırılarak muhtemel sonuçlarının tespiti ile geleceğe yönelik politikaların belirlenmesi, içinde bulunulan durumun olumlu ve olumsuz potansiyellerinin belirlenmesi devlet aklı gereğidir.

Sayıları 3 milyon olarak ifade edilen sığınmacıların ülkemize etkileri ve sonuçları araştırılması gereken bir zarurettir. Tartışmalar baskın olarak iktisadi etkiler açısından yürütülmesine rağmen, iktisadi etkiler kadar önemli olan sosyal meseleler, kültürel değişim ve dönüşümler ile yapılan evlilikler ve yeni doğanlar; bütün bu etkilerin toplumda yaratacağı dalgalanmalar, sosyal problemlerin yanında iç ve dış güvenlik problemi yaratma kapasitesine sahiptir.

Yaşadığımız zaman dilimi içinde Suriye ve Irak’tan iltica eden muhacirlerin bütün sorunları ile ülkemizin bu nüfus hareketi sonucunda karşı karşıya kaldığı ve kalacağı problemlerin bütün boyutlarıyla araştırılması, alınması gereken tedbirlerin bugünden belirlenmesi gerekmektedir.

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili İsmail Faruk Aksu ve 21 milletvekilinin, fındık üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/528)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Fındık üreticilerinin sorunlarının araştırılarak bu sorunların çözümüne yönelik alınabilecek tedbirlerin ve yapılabilecek düzenlemelerin belirlenmesi amacıyla, Anayasa'nın 98'inci ve TBMM İçtüzüğü'nün 104 ile 105'inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılması hususunda gereğini saygılarımla arz ederim. 09/02/2016

1)  İsmail Faruk Aksu                                          (İstanbul)

2)  Erkan Akçay                                                 (Manisa)

3)  Mehmet Necmettin Ahrazoğlu                         (Hatay)

4)  Mustafa Mit                                                  (Ankara)

5)  Ruhi Ersoy                                                   (Osmaniye)

6)  Mustafa Kalaycı                                             (Konya)

7)  Zihni Açba                                                    (Sakarya)

8)  Mevlüt Karakaya                                            (Adana)

9)  Ahmet Selim Yurdakul                                     (Antalya)

10) Mehmet Erdoğan                                          (Muğla)

11) Saffet Sancaklı                                           (Kocaeli)

12) Fahrettin Oğuz Tor                                       (Kahramanmaraş)

13) Erkan Haberal                                             (Ankara)

14) Baki Şimşek                                                (Mersin)

15) Celal Adan                                                  (İstanbul)

16) Ekmeleddin Mehmet İhsanoğlu                        (İstanbul)

17) Ümit Özdağ                                                 (Gaziantep)

18) Emin Haluk Ayhan                                        (Denizli)

19) Ahmet Kenan Tanrıkulu                                 (İzmir)

20) Şefkat Çetin                                               (Ankara)

21) Muharrem Varlı                                            (Adana)

22)    Mehmet Günal                                          (Antalya)

Gerekçe:

Karadeniz kıyılarında üretilen fındık, bölge halkının ana geçim kaynağı ve halkın gelirlerini belirleyen en önemli kaynaklardan biridir. Ticari değeri yüksek olan fındık Türkiye'de Giresun, Ordu, Trabzon illerinde tek tarım tipi olarak yapılmaktadır. Tarımsal ürün ihracatımızda yaklaşık yüzde 15-20'lik payı olan fındığın en önemli özelliklerinden biri, ülkemize getirdiği döviz girdisinin tamamını millî kaynaklardan sağlamasıdır.

Çiftçi Kayıt Sistemi’ne göre Türkiye'de 43 ilde fındık yetiştiriciliği yapılmasına rağmen, ticarete konu olan yetiştiriciliğin tamamına yakını Ordu, Giresun, Samsun, Trabzon, Düzce, Sakarya, Zonguldak, Artvin, Bartın, Kocaeli, Kastamonu ve Rize illerinde gerçekleştirilmektedir. Türkiye fındık üretimi için gerekli uygun hava koşullarına sahip birkaç ülkeden biridir.

Türkiye fındık tarımında üretim ve ihracat bakımından dünyada 1’inci sırada yer almasına rağmen, bu üründen hem vatandaşlarımız hem de devlet arzu edilen ölçüde yararlanamamaktadır. Bu duruma neden olan sorunların başında üretim ve fiyatlandırma politikalarındaki yanlışlar gelmektedir. Fındık fiyatının belirlenmesinde üretim miktarı önemli bir rol oynamakta, rekolte tahminleri fındık üreticisinin eline geçecek parayı da önceden belirlemiş olmaktadır. Fındık fiyatları Türkiye'de belirlenememekte, AKP'nin fındık politikasıyla fındık üreticileri değil, Avrupalı fındık alıcıları ve alivreciler kayırılmaktadır.

Fındık üreticisinin bir diğer sorunu ise girdi maliyetlerinin yüksekliğinden dolayı üretim maliyetini karşılayamama endişesidir. Fındık üretim maliyetlerinin en önemli unsuru gübreleme, ilaçlama ve toplatma işçiliğidir. Kullanılan gübre, ilaç ve mazot fiyatlarına yüksek oranlarda zam yapılması üretimi olumsuz etkilemektedir. Fındık üreticileri destekleniyor gibi görünse de bu destekleme politikaları küçük üreticinin tüccara ya da tefeciye bağımlılığını ortadan kaldıramamıştır. Küçük üreticiler serbest piyasanın çarpık işleyişi içinde tüccarın insafına bırakılmıştır. Fındık üreticisi her geçen gün yoksullaşmıştır.

Fındık üreticilerine alan bazlı gelir desteği ödemesiyle tapulu bahçe sahiplerine gelir desteği sağlanmış ancak büyük bir çoğunluğu az miktarda toprak sahibi olan fındık üreticileri için bu destek yetersiz kalmıştır. Sadece mülkiyet sahipliğine bağlı destek sistemi bazı adaletsizlikleri beraberinde getirmiştir.

Fındık üreticilerinin karşı karşıya bulunduğu diğer önemli sorunlar şunlardır: Fındıkta periyodisiteye bağlı olarak kendiliğinden oluşan maliyet ve ürün fiyatlandırma yaklaşımının yerine bilimsel esaslar çerçevesinde destek, garanti fiyat ve üretim planlama politikalarının hayata geçirilememesi, fındık ağaçlarında oluşan hastalıklar ve buna bağlı kalitesiz ürünün yarattığı olumsuzluklar, don ve diğer doğal afetlere bağlı verim düşüklüğü, üretilen fındığın tamamını ihraç edebilecek tanıtım ve pazar araştırma politikalarının yetersizliği, üreticilere modern üretim teknikleri, budama, ilaçlama ve gübreleme konularında yeterli teknik destek verilmemesi, fındığın katma değeri yüksek bir ihraç ürünü hâline getirilememesi, yöre insanının büyük kentlere göç etmesi, FİSKOBİRLİK’in yapısal sorunları, depolama kapasite ve şartları nedeniyle bilinçsiz yapılan kurutma ve depolamadan kaynaklanan kalite sorunu.

Dünya fındık rekoltesinin yaklaşık yüzde 75'ine sahip olmamıza rağmen, ülkemizde bu stratejik ürün önemine uygun bir şekilde değerlendirilememekte, bu üründen ekonomik ve sosyal açıdan yeterli fayda temin edilememektedir. Bu çerçevede, Türkiye'de 5 milyondan fazla kişinin tek geçim kaynağı olan fındığın ve fındık üreticilerinin sorunlarının araştırılarak bir çözüme kavuşturulması zorunludur.

Sonuç olarak Karadeniz halkının ana geçim kaynağı olan, Türkiye için hem ekonomik hem de toplumsal bir değere sahip olan fındığın yerini tutacak başka bir ürün bulunamayacağının farkına varılarak ve kıymeti bilinerek fındık üreticilerinin sorunlarının çözülmesine, sağlıklı bir fındık politikası için alınacak önlemlerin tespitine ilişkin Meclis araştırması açılması yerinde olacaktır.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VIII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, 12/5/2017 tarihinde Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir tarafından, KHK’yla gerçekleştirilen ihraçların durdurulması ve sağlık durumları kritik bir aşamada olan açlık grevindeki 2 eğitimci başta olmak üzere hukuksuzca ihraç edilmiş tüm akademisyenlerin ve kamu emekçilerinin görevlerine iade edilmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 17 Mayıs 2017 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

17/5/2017

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 17/5/2017 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                            Ahmet Yıldırım

                                                                                  (Muş)

                                                                       Grup Başkan Vekili

Öneri:

12 Mayıs 2017 tarihinde İstanbul Milletvekili Grup Başkan Vekili Filiz Kerestecioğlu tarafından (4550 sıra numaralı) KHK’yla gerçekleştirilen ihraçların durdurulması ve sağlık durumları kritik bir aşamada olan açlık grevindeki 2 eğitimci başta olmak üzere hukuksuzca ihraç edilmiş tüm akademisyenlerin ve kamu emekçilerinin görevlerine iade edilmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 17/5/2017 Çarşamba günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisi üzerinde söz talep eden sayın milletvekillerine söz vereceğim.

İlk söz hakkı Diyarbakır Milletvekili Sayın Sibel Yiğitalp tarafından kullanılacaktır.

Buyurunuz Sayın Yiğitalp. (HDP sıralarından alkışlar)

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce -biliyorsunuz, geçen pazar günü Anneler Günü’ydü- öncelikle, Cizre’de katledilen, cenazesi yedi gün boyunca sokakta bekletilen Taybet İnan şahsında Berkin’in annesi olan Gülsüm anneyi, Silopi’de uykuda katledilen Furkan ve Muhammed’in Nesime annesini ve yine, ücretsiz kreş olmadığı için işe giderken çocuklarını evde bırakıp yangında kaybeden Kütahyalı temizlik emekçisi annenin Anneler Günü’nü kutluyorum, artık annelerin ağlamaması ve ağlatılmaması üzerinden bir ülke diliyorum.

Sözümü KHK’lar üzerinden aldım ve annelerle başladım ama bu KHK’lar anneleri hem ağlattı hem de ağlatmaya devam ediyor. Biliyorsunuz, 15 Temmuz darbe meselesi üzerinden 20 Temmuzda OHAL’lerle birlikte başlayan ve OHAL’in kendi yasal dayanağı olarak oluşturulan KHK’lar devreye girdi ve şu söylendi, dendi ki: “KHK’larla biz cemaatin devletteki, bürokrasi ayağındaki sızmaları engelleyeceğiz, onlar üzerinde bir operasyon yapacağız ve iki aylık bir süre içerisinde umuyoruz ki bunu bitireceğiz.”

Ancak KHK’ların aslında kendi içindeki dengesine baktığınızda, bu itiraz edenler, muhalefet edenler, cemaatin dışında tamamen itiraz etme potansiyeli taşıyanlar da dâhil olmak üzere bir gecede binlerce, yüz binlerce insan işinden oldu ve onlarca yıl emek veren, çaba gösteren, mücadele eden akademisyenler bir gecede yine işlerinden oldu. Sorduklarında şu söylendi Hükûmet tarafından: “Biz FETÖ’ye karşı bir mücadele yürütüyoruz, cemaat üzerinden bir mücadele yürütüyoruz ve bu cemaatin temizlenmesi gerekiyor. Cemaatin temizlenmesi için de buna ihtiyacımız var.” Dersiniz ki sanki 20 Temmuzda yeni bir hükûmet göreve başladı; 15 Temmuz öncesine kadar başka bir hükûmet vardı, başka bir siyasi parti vardı ve o siyasi partinin kendi içinde terörle bağlantısı var ve o terörle bağlantısını temizlemek için böyle bir uygulamaya gidiliyor. Oysaki Hükûmet aynı Hükûmet, yasaları uygulayan yine bu Hükûmet, iktidar olan bu Hükûmet ama kendisinden önce bir süreç varmış gibi o sürecin kendisine yabancılaşan, kendisiyle çelişen, kendisini hiçleştiren, kendisini yok sayan, aslında gerçekte mantıken düşündüğünüzde kendisini yok sayan, kendi pratiklerini terörize eden ve kendi pratiklerinde görev alanlar da dâhil olmak üzere herkesi terörist olarak nitelendiren bir uygulamaya dönüştürdü.

Ama bu işin siyasi ayağına, bu işin karar verici mekanizmasına baktığımızda hiçbirini göremiyorsunuz. Bunun karşısına baktığınızda ise itiraz edenler, az önce dediğim gibi, itiraz etme potansiyeli taşıyanlar da dâhil olmak üzere bir gecede binlerce insan, yüz binlerce insan görevinden alındı. Bunların içinde özellikle KESK’liler (Kamu Emekçileri Sendikası) yani emekçiler, kamu emekçileri itiraz ettikleri için ve devlete, Hükûmete muhalefet ettikleri için aynı uygulamaya maruz kaldılar ya özgürlüklerinden oldular ya işlerinden oldular, hatta ve hatta yıllarca biriktirdikleri birikimlerine bile bir gecede el konuldu, bütün hayatları ipotek altına alındı. Bunu yaptıkları gibi, bununla birlikte insanlar işsiz kalmakla, yoksul ve yoksunlaşmakla birlikte onlarca insan hayatını kaybetti, intihar etti ve bu KHK’lar ve OHAL’lerin sonuçları olarak etti, bu ülkeyi yöneten Hükûmetin yönetememe krizinden dolayı insanlar intihar etti. Bu ülkeyi yönetemeyen AKP bu kadar insanın hayatına mal oldu. Bakın, öğretmen olan bir vatandaşımız işinden olduğu için inşaatta çalıştı ve daha üç gün önce bir iş cinayetine kurban edildi. Yine bu Hükûmetin başarısız uygulamaları sonucu bu pratikler gelişiyor.

Bunun dışında 378 barış akademisyenimiz, onlarca yıl o kadar ağır emeklerle bir akademik unvana gelen ve bu ülkenin yüz akları, bu ülkenin vicdanları olan insanlarımız yine sadece itiraz ettikleri, muhalefet ettikleri ve barış istedikleri için ihraç edilmiş oldu. Onlar sadece ihraç edilmedi, aileleri, çocukları da mağdur oldu; sağlık haklarından bile artık faydalanamaz hâldeler; pasaportlarına el konuldu, yurt dışına gidemiyorlar, gidebilen öncesinden gitti ve büyük bir beyin göçü de oluşturuldu. Yani bu ülkenin kıymetli beyinleri ve değerli insanları, akademisyenleri, yüz akları, vicdanları, maalesef, bu Hükûmetin başarısız politikaları sonucunda yine siyaseti intikam aracı olarak kullanan AKP sayesinde işsizler.

Bu bir taraftan yapılırken diğer tarafa baktığınızda -Fırat’ın batı tarafında bu uygulanırken- kürdistanda neler yapıldı? KHK’larla belediyelere kayyumlar atandı. O belediyelere atanan kayyumlar çok rahat, keyfî şekilde, kendi isteklerini kendi yandaşları için -ihalelerle- rant alanına dönüştürdü ve neler olduğunu bu KHK’lar sayesinde… KHK’lar engellediği için göremiyoruz ama gün olacak, bu KHK’ları uygulayanlar ve bu uygulamada sessiz kalanlar üç yıl sonra veya beş yıl sonra halkın vicdanında mahkûm edilecek; birileri de bunun itirafını yapacak, hatıralarında yazacak. Bu dönemde, bu süreçte intihar edenlere, işsiz kalanlara ve yanı başımızda, bağırsak duyacağımız kadar yakın olan 2 akademisyen eğitimci arkadaşımızın ölüm sınırında olmasına sessiz kalanlar da yine bu halkın vicdanında yerini bulacaklar arkadaşlar.

Bunlar yapılırken KHK’lara karşı da yeni bir komisyon oluşturuldu, çok enteresan; 7 kişilik, hepsi erkek ve tamamen AKP’nin istediği ve kendisinin belirlediği komisyon üyeleri, 7 kişi. Yüz binlerce ihraç var, karşısında 7 kişilik bir komisyon var. Bu komisyon kimlerden oluşuyor, baktığınızda, tamamen Hükûmetin bürokrasi ayağından getirdikleri 7 kişi. Bunlar nasıl karar verecekler, bu yüz binlerce kişinin geri dönüşünü sağlayacaklar, o bir muamma. Ama biz tahmin ediyoruz, tecrübe ettik, biliyoruz nasıl olduğunu; birinin yakını olacak, birinin referansıyla gelmiş olacak ya da birinin telefonuyla ya da kendisine göre kişisel duygularıyla, kişisel yaklaşımlarıyla o yüz binlerce insanın tekrar işine dönüp dönmeyeceğine onlar karar verecek. Bu kadar kolaysa… Bu kadar kolay işten atılmak, bu kadar kolay işe alınmak, insanların hayatını bu kadar ucuz görmek; bu mudur bizim insana bakış açımız, bu mudur insanların hayatına bakış açımız? Koca koca hayatlar gidiyor, çocuklar geleceği göremiyor artık, karanlık bir ülkede yaşıyoruz. Bakın, akademisyenler gibi değerli beyinler, vicdanlar şu anda ihraç edildiler. Onların karşısına koyduğunuz iyileştirmeye baktığınızda, 7 komisyon üyesi, hepsi erkek ve nasıl bir uygulama yapılacağını, bu insanların işe döneceğini söyleyecek bir durumları da yok. İşsiz kalan, akademisyenler de dâhil olmak üzere, yüz binlerce kamu emekçisinin çok büyük kısmı da kadın. 7 erkek komisyon üyesinin karşısına binlerce kadın gidip nasıl kendini ifade edecek? Burada sizin kadına nasıl baktığınızı da aslında bu komisyonun oluşturuluş biçiminden görmek mümkün.

Şunu söylemek lazım: Bu süreç içerisinde, hani 15 Temmuz öncesi başka bir AKP vardı ya, aslında aynı AKP ama -böyle garip, anormal bir durum var gerçekten, trajikomik bir durum- kendi uygulamasını hiçleştiren bir yaklaşım izlediği için, beraber dertleştiği, aynı masada yemek yediği, ortaklaştığı insanları bugün terörist ilan ettikleri için açıkçası hangi AKP’yle konuşacağımı ben de bilmiyorum. Çünkü cemaatin neredeyse devletin bütün alanlarına sızdığını ya da cemaat üzerinden bir yapılanma olduğunu hepimiz iyi biliyoruz. Öyle ki zamanında cemaatten izinsiz bir yerden bir yere gidilemezdi. Aynı cemaat şimdi terörizm faaliyetleri yapanlar olarak karşımızda görünüyor ama bu faaliyetleri yapanların, yürütenlerin, o cemaat üyelerinin unsurlarını oralara yerleştirenlerin hiçbiri, bu karar mekanizmasında yer alanların bir tanesi dahi işinden olmadı, yargılanmadı, kriminalize edilmedi. Aslında bir güç zehirlenmesi olduğunu söylemek mümkün, bir güç zehirlenmesi var. Bu ülkede AKP, ne yazık ki yüz binlerce insanı işsiz bıraktı ve yüz binlerce insanın ailesini de mağdur etti -nereden baksanız 1 milyona denk gelecek kadar mağdur insan sayısı var- ama bunlara dair yaptığı hiçbir iyileştirme yok, iyileştirme yapmadığı gibi ısrarla ve ısrarla, azimle, büyük bir çaba göstererek aynı yanlışta devam ediyor.

Aynı şekilde devam edersek, aslında anlatacak o kadar çok şey var ki... Burada her gün, mağdur olan insanları anlatıyoruz, her gün, mağdur edilen, yakılan yıkılan köyleri, işinden olan insanları anlatıyoruz. Bir gün de AKP’den biri gelip “Gerçekten biz bu konuda yanlış yaptık, bakın yüz binlerce insanı mağdur ettik, bununla ilgili yapmış olduğumuz bu komisyon bu sebepten dolayı oluşturuldu ve bu komisyonun görevi ve sorumluluğu bunlardır, bu komisyonda bunlar olacak.” deme gibi bir yüzleşmeyle karşı karşıya değil. Öyle ki bu komisyon kurulduktan sonra artık adaletin yargı mekanizmasıyla hiçbir ilişkimiz kalmıyor, tamamen onların tasarrufunda oluşuyor ve tasarrufu ne gerektiriyorsa ona karar veriyor. Bir de diğer taraftan baktığınızda savcı, savcı hakkında gözaltı kararı veriyor; polis, polisi tutukluyor; hâkim, hâkimi tutukluyor...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Mikrofonunuzu açıyorum, buyurunuz Sayın Yiğitalp.

SİBEL YİĞİTALP (Devamla) - ...kimse kimseye güvenmiyor, bir bütün olarak güvensiz ve toplumu muhbirleştiren, ajanlaştıran, birbirine kuşku duyan, birbirini sevmeyen, birbirine nefret duygusuyla yaklaşan, ötekileştiren, kutuplaştıran bir toplum yaratılıyor ki bu toplum hepimizin, bu halklar hepimiziz. Bu halkların mutsuzluğu bizim mutsuzluğumuzdur, halkın kendi içindeki iç barışı bizim barışımızdır. Eğer bugün halklar arasında iç barış yoksa burada bizim hiçbirimizin söz söyleme hakkı da yoktur ve başta AKP’nin söz söyleme hakkı yoktur, mağdur oldum deme hakkı yoktur; yapamadım, kandırıldım deme hakkı yoktur çünkü sorumludur, yönetendir ve her türlü sorumluluktan da kendisi mesuldür. Bugün yargı mekanizmasını siz siyasallaştırdınız ancak bu yargı mekanizması gün olacak düzene girdiğinde de onlar sizi yargılayacaklar. Burada da tutuklanan, aynı zamanda siyasi saiklerle tutuklanmış olan eş başkanlarıma, milletvekili arkadaşlarıma, belediye başkanlarıma ve bütün siyasi tutsaklara, hepsine saygılarımı, sevgilerimi iletiyorum. İnanın ki biz mutlaka kazanacağız ve mutlaka başaracağız. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yiğitalp.

Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisi aleyhinde Mahmut Kaçar, Şanlıurfa Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Kaçar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MAHMUT KAÇAR (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; HDP grup önerisi aleyhinde söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye, stratejik ve jeopolitik konumu nedeniyle uzun yıllardan bu yana çeşitli terör gruplarının ve ülkemizin gelişmesini, büyümesini istemeyen ve en önemlisi tarihteki misyonuna tekrar kavuşmasından korkan çevrelerin hedefinde olmuştur. Bu çevreler farklı dönemlerde farklı terör örgütlerini kullanmış, bu terör örgütlerinin adı kimi zaman “PKK”, kimi zaman “FETÖ”, kimi zaman “DHKP-C”, kimi zaman “DEAŞ”, kimi zaman farklı isimler adı altında olmuştur.

Bu ülke yaklaşık kırk yıldır ülkemizin genelini başta doğu ve güneydoğu olmak üzere tehdit eden, binlerce insanımızın ölmesine, birçok insanımızın yaşadığı bölgeyi terk etmesine neden olan bir bölücü terör sorunuyla karşı karşıyadır. Bugün hem bölge hem de çevre ülkelerde yaşananlar bu örgütlerin dış mihrakların taşeronu olduğu gerçekliğini bir kez daha gözler önüne sermiştir. Bu terör yapılarının farklı isimlerle devlete sızma girişimleri, bölgede sözde öz yönetim kurma girişimleri, çukur siyaseti ülkemiz açısından tehlikenin boyutunu bir kez daha ortaya koymuştur.

Yine, diğer yandan, 17-25 Aralık sürecinde yargı eliyle yapılmaya çalışılan darbe girişimi, milletin kendi silahının millete çevrildiği, milletin Meclisinin bombalandığı, 249 insanımızın şehit edildiği, binlerce insanımızın yaralanıp gazi olduğu 15 Temmuz kanlı darbe girişimi ve sonrası ortaya çıkan gerçekler FETÖ terör örgütünün ülkemiz için ne denli büyük bir tehlike olduğunu ortaya koymuştur. Başta askeriye, emniyet, adalette devlet otoritesinin dışında örgütlenen bu yapının dış mihraklar ve şer odaklarıyla iş birliği içerisinde Türkiye'nin birlik beraberliğini tehdit etmesi çeşitli tedbirler alınmasını da doğal olarak elzem hâle getirmiştir. Bu tehditler dikkate alındığında, alınan tedbirlerin ülkemiz ve milletimizin geleceği açısından önemi çok daha iyi anlaşılacaktır.

Şimdi, bizden önceki konuşmacı arkadaşımız OHAL kapsamında yapılan ihraçlardan ve bu ihraçlar kapsamında oluşan tabloyla ilgili kendi cihetiyle bazı değerlendirmelerde bulundu. Önce şunu hatırlatmakta fayda var: Bu ülkede durup dururken olağanüstü hâl ilan edilmedi, bu ülkede durup dururken ihraçlarla ilgili böyle bir mekanizma işletilmesi söz konusu olmadı. Bu ülkede 15 Temmuzda bir darbe girişimi oldu; millet iradesini ayaklar altına almayı amaçlayan, bu ülkeyi bölmeyi, parçalamayı, bu ülkede iç savaşı hedefleyen bir darbe girişimi oldu ve bu Mecliste grubu bulunan bütün siyasi partiler olarak bu millet iradesine karşı yapılan girişime karşı ortak bir tavır ortaya koyduk.

Bugün alınan tedbirler, olağanüstü hâl uygulamasıyla başlayan tedbirler, ardından yine bir kanun hükmünde kararnameyle birlikte terör örgütleriyle irtibatı ve iltisakı olanların kanun hükmünde kararnameyle ihracının önünü açan düzenlemeler. Şimdi nisan ayı itibarıyla bu süreçte terör örgütleriyle mücadele kapsamında 24 kanun hükmünde kararname çıkarıldı. Yine, bu süreçte durumun vahameti dikkate alınarak olağanüstü hâl uygulaması 3 kez uzatıldı. Şu ana kadar FETÖ/PDY terör örgütü üyeliği irtibatı ve iltisakı sebebiyle toplam 100.801 kamu görevlisi; PKK, DHKP-C gibi terör örgütleri üyeliği ve irtibatı ve iltisakı sebebiyle de toplam 2.784 kamu görevlisi, toplamda da 103.350 kamu görevlisi ihraç edildi. Yine, aynı dönemde, gerekli inceleme ve soruşturma yapılarak göreve iade edilen kamu görevlisi sayısı 32.692. Hâlen açıkta bulunan ve haklarında inceleme devam eden kamu görevlisi sayısı 35.782.

32.692 kamu görevlisinin yapılan inceleme ve soruşturma neticesinde görevine iade edilmiş olması bu sürecin tek taraflı işlemediğini, bir yandan, yapılan incelemeler neticesinde terör örgütleriyle irtibatı ve iltisakı olanlarla ilgili bir ihraç mekanizması işlerken diğer yandan da yine aynı mekanizma içerisinde yapılan itirazların değerlendirildiği ve bu konuda haklı görülenlerin görevlerine iade edildiği bir mekanizmanın olduğunu yapılan 32.692 iade de ortaya koymaktadır.

Ama bütün bunlara rağmen, yanlış işlemden dolayı, hatalı işlemlerden dolayı, eksik işlemlerden dolayı bir kişi dahi eğer mağdur edilmişse bunun sesine kulak vermek, bunun hukukunu korumak elbette ki hepimizin ortak görevi. Anayasa, kanun hükmünde kararnamelerle yapılan ihraçlarda yargı yolunun kapalı olduğunu açık ve net bir şekilde ortaya koymakta ama buna rağmen, eğer bir tane dahi olsa yanlış işlemden dolayı, hatalı işlemlerden dolayı, eksik işlemlerden dolayı bir yanlış varsa o bir kişinin dahi mağdur olmaması adına, hukuk kurallarının tamamen işletilmesi adına Hükûmetimiz tarafından son derece önemli bir adım atıldı. Bu atılan adım, Olağanüstü Hâl İşlemleri İnceleme Komisyonu kurulmasıyla ilgili kanun hükmünde kararnameyle yapılan düzenlemedir. Bu düzenlemede, bütün bu ihraç edilenlerin kendi iç mekanizması içerisinde yaptıkları itirazlardan bir netice alamamaları hâlinde bu OHAL İnceleme Komisyonuna itiraz etme hakkı tanınmakta. Bu İtiraz Komisyonu 7 kişiden oluşuyor, iki yıllık bir görev süresi var ve bunun -malumunuz olduğu üzere, dün kamuoyuna da yansıdı- Başkan ve üyeleri belli oldu ki bunların çok önemli bir kısmı yargı mensubu, tetkik hâkimi, Danıştaydan, Yargıtaydan, değişik yargı kurumlarından gelen kişiler. Bu kurum, önümüzdeki günlerde çıkartacağı usul ve esaslarla, nasıl işleyeceğiyle ilgili yol haritasını kamuoyuyla paylaşacak. İhraç edilenler buraya müracaatını yapacak, bunun neticesinde, yapılan değerlendirme neticesinde haklı görülenler görevlerine iade edilecek, atamaları Devlet Personel Başkanlığı tarafından yapılacak ama terör örgütleriyle irtibatı ve iltisakı olduğu noktasındaki değerlendirme devam edenlerle ilgili reddedilecek. Bunlara karşı da idare mahkemelerine müracaat etme hakkı tanındı. Yani bir yandan Komisyon işliyor, Komisyonda kabul edilenler göreve iade edilecek, reddedilenlere yargı yolu açılıyor. Ankara İdare Mahkemesine yapılan müracaatların reddedilmesi hâlinde de yine bir üst yargı organı olan Danıştaya müracaat etme hakkı tanınıyor.

Şimdi, bu HDP grup önerisinde, yargıya müracaat etmeleri durumunda yeni delil sunamama ve savunma yapamama gibi bir yaklaşım yapılmış. Bunun doğru olmadığını bir kez ifade etmek istiyorum. Normal, bağımsız yargıdaki yargılama usul ve esasları ne ise bu ihraç edilenlerin yargıda açacağı davalarla ilgili de aynı usul ve esaslar söz konusu yani delil de sunabilecekler, kendileri veya vekilleri aracılığıyla kendilerini savunabilme imkânına sahip olduklarını da özellikle buradan da ifade etmek istiyorum.

Böyle bir komisyon 100 bini aşkın kişiyi nasıl değerlendirecek? Bu konuda OHAL’le ilgili, OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname incelendiğinde bu OHAL Komisyonunun 7 kişiden oluşacağı, bunun bir sekretaryasının olacağı, sekretaryasına iş ve işlemlerin takibi açısından istediği kadar, ihtiyaç olduğu kadar kadro tahsisi yapılacağı da kanun hükmünde kararnamede açık bir şekilde ifade edilmiş. Yani bu 7 kişilik Komisyon, bu işin karar vericileri olan 7 kişilik Komisyon iş ve işlemlerini belirlenen sekretarya üzerinden ihtiyaç olduğu kadar kendilerine kadro tahsis edileceği ve bunların istedikleri kurumlardan ihtiyaç olan bütün bilgi ve belgeleri almaya da hakları olduğu, yetkileri olduğuyla ilgili düzenlemenin de kanun hükmünde kararnamede olduğunu özellikle ifade ediyorum. Yani şundan ihraç edilenlerden terörle ilgisi olanların mutlaka ödeyecekleri bir bedel olacak çünkü millet olarak biz 15 Temmuzda da, 15 Temmuz süreci sonrasında da millet olarak ciddi anlamda bedeller ödedik. 250’ye yakın şehidimiz var…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kaçar, mikrofonunuzu açıyorum, tamamlayınız lütfen.

MAHMUT KAÇAR (Devamla) – Millet iradesini hedef alan terör örgütleriyle irtibatı ve iltisaki olanlar, onları finanse edenler, üye olanlar, darbeyi destekleyenler, darbenin içinde olanlar elbette bunun bedelini ödeyecek. Ama bunun dışında olup da bir yanlış uygulamadan, hatalı uygulamadan mağdur olduğunu düşünenler varsa bunlarda hukuk kurallarının tamamı işletilerek kendilerinin hem bu komisyona müracaat etme, bu komisyonun her türlü bilgi ve belge temin etmek suretiyle daha doğru karar verme noktasında gereken düzenlemelerin yapıldığını, burada reddedilmeleri hâlinde yargı yolunun açık olduğunu, eğer idari mahkemelerde de bir netice alamamaları hâlinde Danıştay yolunun açık olduğunu buradan ifade etmek istiyorum.

Terör örgütleriyle mücadeleye devam edilecek ama bu mücadelenin de hukuk çerçevesi içerisinde olacağını, olduğunu buradan tekrardan hatırlatıyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaçar.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Yıldırım…

AHMET YILDIRIM (Muş) – Sayın Başkan, şimdi sayın hatip konuşmasını yaparken bir defa şunu göz önünde bulundurmuş olsa araştırma önergemize daha farklı bir pencereden bakabilirdi: İhraç edilenlerin kahir ekseriyetinin ilk kez AKP iktidarı döneminde göreve alındığını, yüksek mevkilerde görev alan idarecilerin ise tamamının onların döneminde terfi ettirilenler olduğunu göz önünde bulundurursak kendi partisinin bu paralel devlet yapılanması ve bu örgütle iltisakı çok açık ortaya çıkar.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Ne alakası var ya?

AHMET YILDIRIM (Muş) – Bir diğer husus: Özellikle önergemizin yanlı, taraflı olduğunu söyleyerek sayın hatibimize açıktan sataşmada bulunmuştur. İç Tüzük 69’a göre sataşmadan söz talep ediyoruz.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Öyle bir şey söylemedi efendim. Nereden çıktı o?

BAŞKAN – Sayın Yıldırım, şimdi ben Sayın Kaçar’ı dinledim, önergedeki bir iki cümleye değinerek bunun doğru olmadığını ifade etti.

MAHMUT KAÇAR (Şanlıurfa) – Evet.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Aynen.

BAŞKAN – Eğer kastınız buysa bu bir sataşma değil.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sataşmadı Sayın Başkan.

BAŞKAN – Bunun dışında bir sataşma var ise ifade ederseniz değerlendireceğim ya da Sayın Yiğitalp söylerse değerlendireceğim.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Şimdi, Sayın Başkan, gerekçemiz okunursa ve benim az önce bir iki cümleyle ifade ettiğim, KHK’yla ihraç edilenlerin mağduriyetindeki haklılığımız ortaya çıkar. Bunların doğru olup olmadığı sayın hatibin subjektif görüşüdür. Bizim yazdıklarımızın doğruluğu sadece bir kişi tarafından belirlenmez, bu da açık bir sataşmadır yani doğruluk sadece bir kişiye göre belirlenemez. Bu anlamda araştırma önergemiz de töhmet altında bırakılmıştır bu konuşmayla.

BAŞKAN – Şimdi, Sayın Yıldırım, biliyorsunuz ki İç Tüzük’ün 69’uncu maddesine göre, bir sataşma olması hâlinde ilgili milletvekili veya siyasi parti grubu bu hakkını talep eder, birleşimi yöneten Meclis başkan vekili de bu hakkı teslim eder ama sadece bir siyasal eleştiriye dayalı ya da bu önergenin doğru olmadığına yönelik bir iddia, bir görüşün ortaya konulması tek başına sataşmayı oluşturmaz. Burada karşılıklı görüşler ifade ediliyor, siz ya da Sayın Yiğitalp, Halkların Demokratik Partisi Grubu bir görüş ortaya koyuyor; Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu kendi anlayışı, görüşü çerçevesinde o da bir görüş ortaya koyuyor. Mesele budur. Ben ne Sayın Yiğitalp’in konuşmasında bir sataşma gördüm, öyle bir şey yoktu, Sayın Kaçar’ın konuşmasında da bir sataşma görmedim.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Sadece iki kelime...

BAŞKAN – Buyurunuz.

AHMET YILDIRIM (Muş) – “Yetersiz” ve “taraflı” kelimeleri kendi görüşünü beyan etmenin ötesinde sayın hatibimize sataşmak için yeterli karine değil midir? “Yetersiz ele alma” ve “taraflı konuşma...” Bu açıktan bir sataşma değil mi Sayın Başkan?

BAŞKAN – Şöyle yapalım mı Sayın Yıldırım: Bakınız, tutanağı alalım, bu dediğiniz gibi bir şey var ise elbette sataşmadan dolayı o hakkınızı teslim edeceğim; birlikte inceleyelim, değerlendirelim, siz de bakın olur mu?

AHMET YILDIRIM (Muş) – Tamam Sayın Başkan.

BAŞKAN – Ama, Sayın Yiğitalp talep ederse yerinden 60’ıncı maddeye göre söz verebilirim şu anda.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Önce bir tutanaklar gelsin Sayın Başkan.

BAŞKAN – Peki.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Bostancı…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, Sayın Yıldırım biraz önce konuşurken KHK ile görevden alınanların iktidar partisiyle ilişkisi ve iltisakı bulunduğunu ifade etti. AK PARTİ 2002’den bu yana Türkiye’de iktidar, iktidar olarak devlet organizasyonu içinde yer alan çok çeşitli bürokratik kurumların yükselmesinde veyahut da onlara ilişkin çeşitli işlemlerin yapılmasında iktidar sorumluluğu çerçevesinde bir rolü var.

15 Temmuz darbe girişimi olmuş, 15 Temmuz darbe girişimden sonra çete bağlantısı çerçevesinde devletin içine nüfuz etmiş veya onunla bağlantılı birtakım çevrelere karşı idari ve hukuki bir mücadele veriliyor. Şimdi, bu mücadele verilirken geçmişte kastı, hukuki durumu belli olmayan geçmişe doğru bir retrospektif bakışla böyle bir iltisak kurulmasını bir kere reddederim; bu bir.

İkincisi: İktidar olan bir siyasi parti, devletin organizasyonundan tutun, bürokratik kurumlardan serbest piyasaya kadar birçok yere ilişkin karar alıyor, bağlantılar kuruyor, elbette ihaleleri düzenliyor. Şimdi, bütün bu ilişki biçimlerini ilişki ve iltisak olarak değerlendirecek bir mantığa yaslanan bir suçlamada bulunuyor; bu, son derece yanlış ve hakkaniyet, adalet duygusundan uzak bir değerlendirmedir.

Sonuçta, hâkimlere, savcılara ilişkin de birtakım KHK’yla görevden almalar…

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Kim atadı hâkim ve savcıları?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – … nihayetinde adliyeye intikal etmiş olan birtakım konular var, emniyete ilişkin de var. Bütün bunları iltisak olarak görmek akıllara seza bir durum olur!

Arz ederim.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Yıldırım…

AHMET YILDIRIM (Muş) – Sayın Başkan, sataşmasına dair kaç örnek vereyim: “Akıllara zarar bir durum”, “mantığı sorgulanmalı…” Açık bir sataşmadır.

BAŞKAN – Evet, “Akıllara zarar durum.” nedeniyle size sataşma nedeniyle söz veriyorum.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Ben de ayağa kalktım Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Yıldırım.

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın yerinden sarf ettiği bazı ifadeleri sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

AHMET YILDIRIM (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP’nin, bu örgütle ilişki anlamında kendi partisinin dahi tamamını ikna edemediği realitesi orta yerde dururken, bizim yıllara sari bu paralel devlet örgütlenmesi ile AKP’nin arasındaki bariz ilişkiden imtina etmemiz mümkün değil.

Düşünün, bir örgüt düşünün, emniyet bürokrasisinde 41 bin ihraç var; yargı bürokrasisinde, Adalet Bakanlığına bağlı 9 bin ihraç var; orduda 16 bin ihraç var; iş adamlarında var, farklı bakanlıklarda var, mülki amirlerde var, her yerde var, taşeron işçisinde var, bir tek siyasi iktidarda yok öyle mi? Bu örgüt kanser hücreleri gibi ülkenin her yerine sızdı, bir tek AKP’nin yerel yönetimlerine ve Meclis grubuna, genel merkezine, il ilçe teşkilatlarına sızmadı öyle mi? Kargaların gülebileceği bu iddialardan vazgeçmenin ve gerçekle yüzleşmenin iktidar açısından da sağlıklı bir duruş olacağına inanıyoruz.

Geçen hafta buradan bariz bir örnek verdim. İktidarın kendisinin terörist ilan ettiği bu yapının ve terörizmin arkasına nasıl sığındığına dair bariz bir örnek verdim. Ahmet Karaca, vekilliği düşürülen Nursel Aydoğan vekilimizin iddianamesini hazırlamış ve şu anda 302’yle yargılanıyor, müebbetle yargılanıyor. Niye? MİT tırlarını durdurma iddianamesini hazırladı. Aynı şekilde, vekilimizi mahkûm eden 3 hâkim ihraç edilmiş. Şimdi, siyasi iktidar bununla ilgili Başbakanlık tezkeresi hazırlıyorsa terörizmin arkasına sığınmış oluyor ve bu, paralel devlet yapılanmasının yargı ayağının yaptığı belki de ender işlerden biri 17-25 Aralık ve MİT tırları iddianamesiydi diyorum.

Bütün Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Bostancı…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Yıldırım, AK PARTİ’nin Meclis grubu ve yerel yönetimlerinin bu terör örgütüyle bağlantılı olabileceğine ilişkin bir akıl yürütme ve imada bulundu. Bu, açık bir sataşmadır.

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Size demedi, öyle demedi.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Bostancı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Ben de aynı düşünüyorum Sayın Bostancı, bana da çakabilirsiniz yani.

2.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Hukuk delil ister.

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Öyle mi?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Akıl yürütmeyle, “Orada var, burada var, AK PARTİ’de niye yok?” Bu, hakkaniyete, adalete, hukuka, yargıya dayalı bir akıl etme biçimi de değildir. Eğer bildiğiniz bir şey varsa gelip dersiniz ki: “Falan kişinin, filan kişinin bu örgütle şöyle bir bağlantısı var.” Bunu ortaya koymadan bu tür genelleyici suçlamalar doğru değil.

İkincisi: AK PARTİ, bu terör örgütüne karşı mücadeleyi 17-25 Aralık tarihi itibarıyla 2013’ten beri sürdürüyor ve o zamandan beri kendisinin hem merkez yönetimini yani Meclis grubu olsun siyasetle ilişkili başka kurumlar olsun il başkanları olsun burada görev alanlar olsun mahallî idareler olsun, bunlara ilişkin seçerken kesinlikle bu terör örgütünün sızma girişimlerine karşı son derece yüksek bir dikkat ve seçicilikle davranmış.

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Valiyi kim atadı oraya?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Dolayısıyla bütün bunları yapmış olan, negatif bir “selection”la kendini bu terör örgütüne karşı korumaya almış bir siyasi heyete karşı akıl yürütmeye dayalı “Efendim, sizde yok mu?” Varsa gelip söyleyeceksin, böyle ortaya laf atmakla olmaz. Sayın Yıldırım bir şey biliyorsa gelip söyleyecek.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Tabii, tabii!

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Görevidir aynı zamanda, görevidir, görevidir.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Söyleyeceğim, şimdi söyleyeceğim.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Böyle genelleyici laflarla olmaz.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Şimdi söyleyeceğim.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Ayrıca şunu unutmayalım: Bu terör örgütüne karşı AK PARTİ iktidarı inanılmaz bir mücadele veriyor. Herhâlde yaralı bereli bir yapı bu mücadeleyi veremez.

Saygılarımla. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Bostancı, KESK terör örgütü müdür?

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bostancı.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Yıldırım…

AHMET YILDIRIM (Muş) – Muradım gereksiz bir polemik yaratmak değil. Hukuk delil ister. Bariz bir şey söylüyorum: Şu Parlamento çatısı altında Darbe Araştırma Komisyonu kuruldu. Sağ olsun iktidar partisinin belirlemiş olduğu başkan ve üyeler tarafından darbenin üstünün örtülmesi neticesine varıldı. Orada Komisyon üyemiz çok açık bir şey sordu.

Bakın, somut bir delil veriyorum Sayın Bostancı, somut bir örnek veriyorum. Delil istiyoruz. ByLock listesini açıklayın. Neden açıklanmıyor? “Ellerimizde” diyor, sayı veriliyor. Bu sayıyı açıklasınlar, bakalım hangi partide ne kadar byLock kullanan ve bu terör örgütüyle ne kadar iltisaklı milletvekili var, belediye başkanı var. Kim engelliyor? Siyasi iktidar engelliyor. Kim açıklamıyor? Siyasi iktidar açıklamıyor.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- HDP Grubunun, 12/5/2017 tarihinde Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir tarafından, KHK’yla gerçekleştirilen ihraçların durdurulması ve sağlık durumları kritik bir aşamada olan açlık grevindeki 2 eğitimci başta olmak üzere hukuksuzca ihraç edilmiş tüm akademisyenlerin ve kamu emekçilerinin görevlerine iade edilmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 17 Mayıs 2017 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN - Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisi lehinde Ankara Milletvekili Necati Yılmaz. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Yılmaz.

NECATİ YILMAZ (Ankara) – Sayın Başkan, Sayın Divan, sevgili milletvekilleri; bugün burada HDP grubunun özellikle OHAL sürecinde yaşanan ihraçlar ve bunların sonuçlarıyla ilgili, gündeme gelen mağduriyetlerle ilgili bir değerlendirmesini konuşacağımız önergesini tartışıyoruz.

Sevgili milletvekilleri, 16 Temmuz bir darbenin, bir darbe sürecinin sonuçlarını en acımasız şekilde ülkemize yaşattı. Dönüp 12 Eylülle kıyasladığımızda, 12 Eylülle ilgili ortak değerlendirmemizin toplumun üzerinden geçen bir buldozer olduğunu söylüyorduk, böyle bir tespitte bulunuyorduk. Şimdi dönüp baktığımızda 12 Eylül ile 16 Temmuz darbesini, darbe sürecini birlikte değerlendirip kıyasladığımızda görüyoruz ki o günlere rahmet okutan, özellikle ihraçlar, mağduriyetler, tutuklamalar, basın üzerinde oluşan baskılar, kapatılan medya kuruluşları, tutuklanan gazeteciler, tutuklanan siyasetçiler, sürgüne gönderilen siyasetçiler ve tüm bu mağduriyetler üzerinden baktığımızda bu defa 16 Temmuz darbe süreciyle ilgili söyleyeceğimiz söz tam bir toplumsal afettir, siyasal bir afettir. Böylesine büyük, ağır tahribatlar yaratmış bu afet sürecinin tüm mağduriyetlerini burada konuşmamıza imkân yok. Ancak burada somut, 2 eğitimcinin artık yaşamlarını kritik bir aşamaya getiren bir hak arayışına, bir seslenişine, bir itirazına ilişkin değerlendirme üzerinden bu sürecin tartışılmasını istiyoruz. Biliyoruz ki diğer mağduriyetleri konuşsak günlerce bunları bitiremeyiz ve bu zaman bizlere yetmez.

Sevgili milletvekilleri, biliyorsunuz sayısı 150 binlere ulaşmış kamudan ihraç edilen kamu emekçileriyle ilgili ve diğer mağduriyetlerle ilgili ne yazık ki başvurulacak bir kanun yolu yok. Başvurulan makamların tamamı, yargı makamlarının tamamı özellikle 23 Ocak 2017 günlü 685 sayılı OHAL Kararnamesi’yle OHAL’de çıkarılan kararnamelere ilişkin yargı denetiminin olmayacağını, bu başvuruların sadece OHAL İnceleme Komisyonuna götürülebileceğini söylüyor ve bu gerekçeyle bütün başvurular reddediliyor. Dolayısıyla, aradan geçen bu on aylık süre içerisinde tamamıyla bir hukuksuzluk, bir kuralsızlık, bir keyfîlik ve bir denetimsizlik süreci işlendi. On ay içerisinde mağdur olduğunu düşünen hiçbir yurttaşımızın başvuracağı yasal bir yol yoktu. Şimdi, bu on ay içerisinde mağdur olduğunu düşünen yurttaşlarımızın başvurabildikleri bir sürecin olmadığı dönemi tartışıyor ve konuşuyoruz. Dolayısıyla da bu on aylık dönemi hatırladığımızda siz her “demokrasi” dediğinizde, her “hukuk” dediğinizde bu dönemdeki mağduriyetleri ve hukuksal denetim yollarının yokluğunu hatırlayacağız.

Sevgili milletvekilleri, özellikle bu süreçte insanların ihbar edeni belli olmayan, kimliği bilinmeyen, asılsız, mesnetsiz, dayanaksız ithamlarla, kararnamelerin aracılığıyla işlerinden, aşlarından yoksun bırakıldığı bir süreci yaşadık ve bu insanlar tümüyle işsizliğe, çaresizliğe mahkûm edildiler. Hiçbirinin başvuracağı bir kanun yolu yoktu, bir bakıma onları ölüme ve yaşam hakları üzerinden haklarını aramaya mahkûm ettiler. Biliyoruz ki 17 Temmuzda 24 kanun hükmünde kararnameyle 100 binin üzerinde ihraç, 40 bin tutuklu ve asılsız iddialarla, kimliği bilinmeyen kişilerin yaptığı ihbarlarla bir dolu mağdur yaratıldı. Bu mağdurların bir çoğu çaresizlik içerisinde yaşam hakkına son vermeyi bir çözüm yolu olarak, bir hak arayışı olarak gördü. Türkiye’yi bu hâle bu süreçte getirdiniz ve 5 bine yakın akademisyen, öğretim görevlisi kürsülerinden koparıldı, öğrenciler bu kürsülerden uzaklaştırıldı. Bu sürece ilişkin itirazlarını söyleyen öğrenciler de tutuklandı ve onlar şu anda cezaevlerinde mahkûm durumdalar. Ama biz biliyoruz ki asıl mahkûmiyet insanların cezaevinde oluşu değil düşüncelerimizi hapseden sınırlamaların varlığıdır. O nedenle ben o üniversiteli gençlerimizi Türkiye’nin aydınlık yüzü ve asıl özgür düşünceli gençleri olarak görüyorum.

Şimdi, biliyorsunuz -sabah Meclis Başkan Vekilimiz söyledi- hemen 500 metre uzağımızda, Yüksel Caddesi’nde, İnsan Hakları Anıtı’nın önünde, 2 akademisyen, önce günlerce yaptıkları açıklamalarla, eylemlerle dertlerini anlatmak istediler, haklarındaki suçlamayı öğrenmek istediler; her gün yapılan gözaltılar sonrasında, sonuç alamayınca bu defa açlık eylemine başladılar. Şimdi günbegün eriyen bedenleri üzerinden haklarını aramak, itirazlarını yapmak için çaba gösteriyorlar ve baskılar, yine her defasında artarak devam ediyor. Ama ne yazık ki sizler odalarınızdan 500 metre mesafeden bu sessiz çığlığı duymadınız, duymak istemediniz ve bir işkenceye dönüşen yaka paça tutuklanmalarını görmek istemediniz. Akşamleyin evinize gittiğinizde, çocuklarınızla beraber yediğiniz akşam yemeğinde lokmaları ağzınıza götürürken onların eriyen bedenlerini hiç aklınıza getirmek istemediniz. Ama siz ne kadar kafanızı kuma gömseniz de bu çığlıkları, bu itirazları yok saysanız da toplumun birçok kesimi dünyanın birçok yerinden, ülkenin birçok yerinden bu eyleme destek veriyor. Sizler bu tutumunuzu daha fazla ne kadar sürdüreceksiniz, bunu sormak istiyorum ve eğer bu kadar yürekleriniz kör ve sağır olacaksa sizler yaşıyor musunuz, bunu sorgulamanızı istiyorum.

Sevgili milletvekilleri, biliyoruz ki ülkemize yaptığınız zulüm ve sıkıntı bunlarla sınırlı değil. Ülkenin tüm mal varlığına, tüm değerlerine göz koydunuz. Şimdi göz koyduğunuz şey yaşam haklarımızın ta kendisidir. Bununla ilgili insanlarımızı ciddi bir mağduriyete uğratıyorsunuz ve onları yaşam hakları ve beden bütünlükleri üzerinden terbiye etmek istiyorsunuz.

Sevgili milletvekilleri, size dönüp on yıllar öncesini hatırlatmak isterim. TEKEL direniş eylemleri vardı benzer şekilde. Orada da yakılan çadırlar, her gün polis baskısına uğrayan eylemlikler vardı. Orada TEKEL işçilerinin mücadele içinde ürettikleri, yeniden yeşerttikleri bir filozofun sözünü sizlere hatırlatmak istiyorum: “İktidar eğer hayatı hedef almışsa hayat da iktidara karşı direnişe dönüşür.” Biz bu sözü unutmuyoruz. Siz de lütfen bunu unutmayın. Eğer insanları bedenleri üzerinden, yaşam hakları üzerinden terbiye etmeye kalkarsanız bu bir direniş olarak karşınıza çıkar. Yine hatırlatmak istiyorum: Bütün sistemlerin, bütün yönetimlerin, demokratik olsun olmasın birincil görevi adaletli davranmaktır, adaleti çoğaltmaktır; değilse yıkılmaya mahkûmdur ve bütün devletlerin birincil ödevi yurttaşını yaşatmaktır, bu ödevden uzaklaşmamaktır.

Sevgili milletvekilleri, biliyoruz ki içinden geçtiğimiz darbe sürecinde önce bedeninizin parçasına dönüşen sonra ihanetine uğradığınız FETÖ süreciyle hesaplaşmaktan zorlanıyorsunuz, üzerine gidemiyorsunuz. Burada yapılan tartışmaların tamamı boş kalıyor sayın grup başkan vekili. Dolayısıyla da her FETÖ’yü kovaladığınızda kendi kuyruğunuzdan yakalıyorsunuz ve bu açmazın, bu paradoksun içerisinde bu süreci sorgulamak isteyen her muhalifi cezalandırmak istiyorsunuz, sesini kısmak istiyorsunuz, asıl sorun burada. Ama yapmanız gereken tek şey bu gerçeğinizle yüzleşmektir ve şunu hatırlatmak istiyorum: Bu Mecliste birçok oylama yapıldı, bunların birçoğu tarihe not düştü. İdamlarla ilgili oylamalar yapıldı, insanlar el kaldırdı, karşı çıktı. Onların hepsi tarihe not oldu ve şimdi o oyu kullananlar, oylarına sahip çıkmak istemiyorlar. O babaların, annelerin çocukları o duruşa sahip çıkmak istemiyorlar. Birazdan burada yine bir oylama yapacaksınız. Bu oylamada ben sizleri insan haklarına sahip çıkmaya davet ediyorum, ben sizleri hukuka sahip çıkmaya davet ediyorum, ben sizleri yaşam hakkına sahip çıkmaya davet ediyorum. Değilse, bu oylamada aksi bir tutum sergilerseniz inanın ki çocuklarınız da size sahip çıkmayacak ve sizler de bu kullandığınız oya sahip çıkmayacaksınız. İnsan hakları herkese lazım, insan hakları hepimize lazım.

Zaman zaman cezaevine gidiyoruz, o kumpas davası içerisinde dahli bulunanların durumlarını görüyoruz. Yine bu süreçte sorgulanacak, yine ziyaretlerimize gideceğiz birbirimizin. Orada bunların muhasebesini yapmak istemiyorsanız gelin, burada yapalım; gelin, o eylemin gerçekleştiği İnsan Hakları Anıtı’nın anlamına sahip çıkalım; gelin, yaşama şans tanıyalım...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NECATİ YILMAZ (Devamla) – ...gelin, herkesin suçlandığı, itham edildiği suçlamaları öğrenmesini sağlayalım; gelin, hep beraber oy verelim, emek kazansın...

BAŞKAN – Mikrofonunuzu açıyorum Sayın Yılmaz.

NECATİ YILMAZ (Devamla) – ...yaşam kazansın diyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisi aleyhinde Osman Aşkın Bak, Rize Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Bak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP Grubunun KHK’larla ihraç edilenlerle ilgili vermiş olduğu Meclis araştırma önergesinin aleyhinde söz almış bulunuyorum.

15 Temmuz darbe girişiminin ardından 20 Temmuz tarihinde yüce Meclisimizin onayıyla ilan edilen OHAL kapsamında KHK’larla ihraç edilenlerle ilgili değerlendirme süreci devam etmektedir. Bu süreçte 30 binin üzerinde kişi görevine iade edilmiştir. Grubumuz adına konuşan Mahmut Kaçar’ın da ifade ettiği gibi inceleme komisyonu kurulmuştur, bu Komisyon 7 üyeden oluşuyor ve bu Komisyonun çalışma süresi iki yıl. Bu süreç içerisinde kendisine verilen düzenlemeleri çıkarmakla ilgili olarak yetkisi vardır, istediği kadar sekretaryasını oluşturabilir.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Osmancığım, düzenleme yapma yetkisi yok, dosyaları inceleme yetkisi var.

OSMAN AŞKIN BAK (Devamla) – Bu süreç hukuk çerçevesinde, idari çerçevede devam edecektir. Burada, ihraç edildikleri zaman iadeleri kabul edilmeyenlere, onlara da yargı yolu açılıyor ve bu ihraç edilenler önce idare mahkemelerine başvurabiliyor, oradan da sonuç alamazsa Danıştaya başvurabiliyor, delil sunabiliyor. Dolayısıyla, hukuku işletmek bizim görevimiz.

AK PARTİ olarak, hain FETÖ şebekesiyle, bu ülkeye kastetmek isteyenlerle, bu ülkenin bekasıyla uğraşanlarla sonuna kadar mücadele edeceğiz. 15 Temmuzda bu millet şunu göstermiştir: Bu millete kimse diz çöktüremez, bu millete kimse hesap soramaz; bu millet kendi bekasını savunmakla yeterlidir, gereğini yapmaktadır. Biz aziz milletimize güveniyoruz, aziz milletimizin bize verdiği desteğe güveniyoruz. FETÖ terör örgütüyle, bu ülkeye hesap sormak isteyenlerle sonuna kadar mücadele edeceğiz, hesabını soracağız ama hukuk çerçevesinde, eğer bir kişinin hakkı yeniyorsa da bunun takipçisi olacağız. Bunun için de inceleme komisyonu kurulmuştur. Takip edeceğiz, görevimiz budur; milletimize güveniyoruz, hukukumuza güveniyoruz.

Bu Meclis araştırma önergesinin aleyhinde olduğumu ifade ediyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bak.

Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.39

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.59

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ

KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Mehmet Necmettin AHRAZOĞLU (Hatay)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 93’üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve İstanbul Milletvekili Tülay Kaynarca ve 13 Milletvekilinin Hazineye Ait Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi ve Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1703) ve İstanbul Milletvekili Tülay Kaynarca ve 13 Milletvekilinin Hazineye Ait Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi ve Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1622) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 475) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Hükümet? Yerinde.

Komisyon raporu 475 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, bu teklif İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında temel kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle, teklif, tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.

Şimdi, teklifin tümü üzerindeki söz taleplerini karşılayacağım, önce siyasi parti gruplarına söz vereceğim.

Gruplar adına ilk konuşmacı, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Emin Haluk Ayhan, Denizli Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Ayhan. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 475 sıra sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin geneli üzerine Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini arz etmek üzere söz aldım. Muhterem heyeti saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; son yıllarda “yeniden yapılandırma” adı altında çok sayıda yasa tasarısı veya teklifi getiriliyor. Bahse konu teklif ve bazı alacakların yeniden yapılandırılmasının yanı sıra maden, enerji, bankacılık, kamu arazileri, motorlu taşıtlar ve benzeri pek çok farklı alanda farklı kanunları değiştiren düzenlemeler içeren bir torba kanun hüviyeti taşıyor. Torba kanun konusunu daha önce her seferinde usul yönünden eleştirdik. Bu eleştirilerimiz bugün de baki. 40 madde gelip 200 madde çıkan tasarı ve tekliflerin olduğunu biliyoruz. Ancak bu teklif, ocak ayında erteleme düzenlenmesini saymazsak son dokuz ay içinde getirilen ikinci kapsamlı düzenleme. Giderek düzenleme aralıkları sıklaşıyor. Olayları, gelişmeleri sebep göstermek olayı açıklamıyor. Maalesef bu durum vergi adaletini bozuyor; vergi ahlakı ve tahsilatı üzerinde olumsuz etkileri oluyor. Sürekli yapılandırma bekleyen bir mükellef profili oluşuyor. Vergisini zamanında ödeyen mükellefe verilen teşvik zamanında ödemeyene getirilen imkânlardan çok daha sınırlı. Vergisini zamanında ödeyene yüzde 5 indirim -o da belli sınırlar içinde- ancak ödemeyene çok kapsamlı düzenlemeler, otuz altı-altmış ay arası taksitlendirme hakkı. Âdeta vergiyi zamanında ödememek teşvik edilir hâle geliyor.

Usul yönünden: Bu teklif önce Komisyona 5 madde olarak geldi. Sadece 15/6/2016 ile 31/12/2017 tarihleri arasında vergi ve sosyal güvenlik borcu yapılandırması olarak gelmişti ancak sonra genişletildi. Tecil düzenlemeleri ve avantajları ve bu konuda Bakanlar Kuruluna verilen flu ve çok kapsamlı yetkilerle -maden, enerji, bankacılık, kamu arazileri, motorlu taşıtlar gibi bazı alanlar- eklenen düzenlemelerle kapsam bir hayli genişledi; önce 17, sonra 20 madde oldu. Kapsam neredeyse altından kalkılmayacak boyutlara ulaşıyor.

Komisyonda Sayın Bakana ifade etmiştik. Siz bir an önce teklifin yasalaşmasını istiyorsunuz çünkü beklerse kapsamı altından kalkılmayacak boyutlara ulaşır demiştim.

Komisyon görüşmelerinde AKP Grubu ile Hükûmet arasında senkronizasyon problemi vardı.

Burada genel bir vergi düzenlemesi değil, maalesef, yer yer adrese teslim hükümler var. Sadece 75 firmaya özel çözüm var hem de vatandaştan devlet için toplanıp devlete ödenmeyen vergi, ödenmeyen kamu alacakları.

Özellikle tecil konusunda Bakanlar Kuruluna tanınan yetkilerin çok detaylı, somut kriterlerle tanımlanması ve şeffaflıkla uygulanması ihtiyacı var. Komisyon çalışmaları sırasında bir miktar bu konuda düzeltme yapıldı ancak yeterli değil. Burada daha ileri düzenleme yapma ihtiyacı var.

Teklifin gerekçesinde, 15 Temmuz darbe girişiminin ekonomimizde yarattığı olumsuz yansımaların bertaraf edilmesi hususu var. Sadece bu olsa çözme imkânı belki biraz daha kolay olabilir ama yapısal problemler zaten ortada duruyor. Bu sonuç sadece 15 Temmuz darbe girişiminin yarattığı bir sonuç değil, aynı zamanda yapısal problemlerden de kaynaklanıyor. Maalesef böyle bir problemli bir ekonomik ortamda kısa vadeli çözümler ve önlemler problemleri çözmeyeceği gibi derinleşmesine, daha da içinden çıkılmaz hâle gelmesine neden olabilir. Problem çözmeye devam edersiniz ama meseleyi halletmiş olmazsınız. Yapısal unsurlar, mekanizmalar ve uygulamanın birlikte düşünüleceği bir tasavvura ihtiyaç var. Ekonomide, alınan tedbirlerde bir eksen değişikliği gerekiyor. Bu, üretim ekonomisiyle ilgili olmalı. Beklentileri iyi yönetmek gerekiyor. Bu tedbirler, maalesef, ekonomide beklenti yönetimini bozuyor, ekonomik aktörleri rasyonel olmayan yerlere götürüyor, günlük ihtiyaçlarını gidermeye odaklanıyor, uzun vadeli ve stratejik bakmayı unutur hâle geliyor, unutturuluyor. İşine de gelmiyor aslında Hükûmetin. Baktığınız zaman, orta vadeli programdaki hedeflerin hiçbirine -bugün telaffuz edilmeyecek düzeyde- yaklaşılabilmesinin mümkün olmadığını görüyoruz. Esasen ekonomide bir üst akıl da beklememek lazım. Hükûmetin üzerine düşeni ivedilikle yerine getirmesini bekliyoruz.

Biraz önce söyledim, ekonominin üretim bazlı yeni bir eksene oturtulması şart. Vergi sistemi başta olmak üzere, üretim, dış ticaret, enerji, bankacılık, kredi mekanizmaları, kamu bankaları, imar sistemi ve teşvik rejiminde ciddi reformlara ihtiyaç var. Dâhilde işleme rejimi hususunun mutlaka gündeme gelmesi lazım, Türk sanayisini çökertmek üzere. Bu konuda bizlerin öneride bulunabilmesi için en azından şeffaf olarak buradaki datalara, rakamlara ulaşıp, inceleyip, nasıl bu işin içinden çıkabileceğine dair Hükûmete önerilerde bulunabilmemiz gerekli.

Bu alanlarda yapısal tedbirlerin bir an önce devreye sokulması gerekli. Böyle, torbaya eklenen düzenlemeler, maalesef, çözüm olmuyor; sorunu erteliyorsunuz ve büyütüyorsunuz, sıklıklar iki üç senede bir olurken -böyle yapılandırma düzenlemesi getirirken- sonra yıla iniyor, buradaki gibi de ne yapıyor? Yılda iki kere olmaya başlıyor. Bu, problemi çözmüyor, daha derinleştiriyor. Zaten kamu alacaklısı olduğunuz karşı taraf, vatandaş veya şirket bu işi çözebilse, bitirebilse her sefer bunu tekrar, yeniden yapılandırma gibi bir yola gitmezdi.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ekonomi bir dengeler manzumesi. İç ve dış denge ekonomiyi ayakta tutan iki temel ayak, biri bozulursa diğeri de bozuluyor, ekonomide tek ayak üzerinde fazla mesafe almak mümkün değil. İç denge bozulursa enflasyon da işsizlik de oluyor. Dış denge bozulursa bunun sonucunda cari açık, döviz kurları ve büyümede sıkıntı başlıyor. Bunların hepsi de birbirleriyle karşılıklı etkileşim, ilişki içinde.

Bakıyoruz, ekonomide şu anda bu hastalıkların hepsi nüksetmiş durumda. Büyüme Türkiye'nin ihtiyaçlarının ve potansiyelinin çok gerisinde, yüzde 3 seviyesini aşamıyor. Enflasyon, işsizlik almış başını gitmiş, çift haneli rakamlara oturmuş ve orada yerleşmiş; öyle bir kerelik falan yükselme değil, kalıcı olacağı belli, zaten gözüküyor. İşsizlik oranı 2017 yılı Şubat ayında, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 1,7 puanlık artışla 12,6 seviyesinde fakat Hükûmet ve açıklayan bürokrasi “Rakamlar nereden Hükûmete pozitiflik, bir artı getirir?” düşüncesiyle neyi söylüyorlar? “Bir ay öncekine göre” diyorlar. Demek ki bu olay hakikaten sıkıntılı. Tarım dışında işsizlik 2,1 puan artmış, yüzde 14,8 olmuş. Genç nüfusta işsizlik oranı 4,7 puanlık artışla yüzde 23,3 olmuş. Tarım dışında benzer. Diğer taraftan Hükûmet tarafından “ekonomimizin en güçlü yanı” olarak ifade edilen mali disiplinden her geçen gün uzaklaşılıyor.

Sayın Bakanım, burada size takılmadan edemeyeceğim. Hakikaten AKP’nin “en başarılı alan” olarak ifade ettiği mali disiplin zaman zaman yurt dışında da övgüler aldığı bir olaydı. Siz bürokratken bu iş çok iyiydi ama Bakan oldunuz, bu iş sıkıntıya düştü Sayın Bakan.

Geçen, Komisyonda da görüştük, biliyorsunuz, geçen Hazine nakit dengesini görüşmüştük. Siz geçmişe yönelik bir şeyler ifade ettiniz ama daha dün, ayın 15’inde ne açıklandı? Siz bütçeyi açıkladınız, bütçe rakamlarını. Biraz da onlara değinmek istiyorum. Hakikaten üzerinde durmak lazım.

Esasen, 2016 yılı Ocak-Nisan döneminde 5,4 milyar TL fazla vermiş bütçe. Şimdi, 2017 Ocak-Nisan döneminde 17,9 milyar TL açık var. İlk dört ayda bütçe dengesindeki bozulma eksi yüzde 430. Şimdi, 2016 yılı Ocak-Nisan döneminde 24,6 milyar TL faiz dışı fazla verilmişken 2017 yılı Ocak-Nisan döneminde 4,2 milyar TL’ye düşmüş. İlk dört ayda faiz dışı bütçe dengesinde bozulma eksi yüzde 83. 2017 yılı Ocak-Nisan döneminde bütçe gelirleri bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 9 oranında artmış. Ancak bütçe giderleri yüzde 22,5 Sayın Bakan.

Nisan ayı bütçe gerçekleşmeleri, maalesef, bütçe dengelerinin hızla bozulmakta olduğunu gösteriyor. Siz, hakikaten, bürokratken bunu sıkıyormuşsunuz. Bunda da kısmen haklılık payı -tamamen demeyeyim ama- var. Maalesef, şu anda bu işlerin iyi gitmediğini gösteren bir sonuç var. Sorunun vergi affı ve yapılandırma gibi kısa vadeli geçici tedbirlerle çözülemeyeceği, bu yönüyle vergi sisteminde ve kamu maliyesinde yapısal reform ihtiyacının baş gösterdiği aşikârdır.

Kamu mali disiplininin yanı sıra, vatandaşı ve şirketleri vergi ödeyemez hâle getiren sorunları bulup çözmek gerekir. Ben bu konuda samimi olduğunuza inanıyorum ama çaresiz kaldığınızı düşünmek istemiyorum çünkü vergi sistemi bozuk ve adaletsiz. Kayıt dışı önlenemiyor, bilakis teşvik ediliyor. Vergi tahakkuk tahsilat oranları pek iyi değil ÖTV ve KDV dışında. Türkiye’de kazançtan alınan vergilerin toplam vergi gelirleri içindeki payı yüzde 30’lar civarında seyrediyor. Vergi gelirlerinin yaklaşık yüzde 70’i tüketim ve işlemler üzerinden alınan vergiler. Bu durum vergi adaleti bakımından çok sorunlu bir durum arz ediyor. Vergi belli sektörlerin, kesimlerin ve harcamaların üzerine yüklenmiş durumda. Bazı sektörlerde ekonomik faaliyetleri zafiyete uğratacak noktaya gelmiş vaziyette. Sonra da sürekli aflar ve yapılandırmalar çıkarmak zorunda kalıyorsunuz. Üstelik bu şeklide tahsilat da yapılamıyor. Otuz altı-altmış ay vadeye yayıyorsunuz.

Bakınız, üst üste çıkarılan af ve yapılandırma düzenlemelerinin vergi ve sosyal güvenlik prim tahsilatlarını kayda değer bir şekilde artırmadığı, tahakkuk tahsilat oranlarını da öyle yükseltmediği görülüyor. Tahakkuk tahsilat oranları 2001’de yüzde 91,4; 2004’te 93 seviyesinde; onca yapılandırmaya rağmen biraz gerileme var. Maliye Bakanlığı verilerine göre Temmuz 2016’da çıkarılan 6736 sayılı Yapılandırma Kanunu kapsamındaki alacak asılları toplamı 158,4 milyar TL. Bahse konu kanun kapsamında yapılandırılan alacaklar ise toplan 77,4 milyar TL olmuş. Özetle, yapılandırma kapsamına giren borcun yalnızca yüzde 48,7’lik kısmı ancak yapılandırılabilmiş. Bahse konu yapılandırmalardan elde edilen tahsilat ise 9,1 milyar TL yani yapılan tahsilatın yapılandırılan borca oranı ise hâlihazırda düşük bir seviyede.

Diğer taraftan, yeni kanun teklifi kapsamına giren alacak asıllarının 6736 sayılı Kanun’a göre yapılandırılmamış alacak aslı olan 81 milyar TL de ilave edildiğinde toplam 135 milyar TL olarak beklendiği Maliye Bakanlığı tarafından Komisyona sunulan bilgilerde yer alıyor. Bu kapsamda, dokuz ay arayla iki yapılandırma kanunu çıkartılmasına rağmen alacak asılları toplamında anlamlı hiçbir azalmanın olmadığı ortaya çıkıyor. Yapılandırmada deyim yerindeyse patinaj yapıyoruz. Buradan da görüldüğü üzere, af ve yapılandırma gibi bütçe disiplinini tehdit eden kısa vadeli geçici rahatlama sağlamaya yönelik tedbirlerden ziyade ekonomideki yapısal sıkıntılara çare olacak tedbirlerin uygulanma ihtiyacı bulunmakta.

Son olarak, yapılandırılan borçların önemli bir kısmı bankacılık sistemi üzerinden ödeniyor. Kredi ve kartlarla bankacılık sisteminde yaratılan kaynakların, kredilerin tüketime, yatırıma, üretime gitmesi gerekirken devletin kasasına geri dönüyor borçlanmalarla. Bir anlamda piyasadan parayı geri çekiyorsunuz, bir yandan da Merkez Bankası piyasada likiditeyi artıran yeni enstrümanlar geliştirmeye çalışıyor, mesela banka senetleri sistemi tartışılıyor. Bu işler birbiriyle çelişmiyor mu?

Türkiye ekonomisinin sorunları ağırlaşarak devam ediyor. Artan jeopolitik riskler, büyüme ve yatırımlardaki sıkıntılı durum, düşüş; döviz kurlarındaki hızlı yükseliş, işsizlik ve enflasyondaki hızlı yükselme, özel sektör ve kamu kesiminin yükselen dış borçları, giderek bozulmakta olan bütçe dengeleri, ekonominin artan kısa vadeli dış finansman ihtiyacı, cari açığın yeterince azaltılmaması ve finansmanının güçleşmesi, turizm ve ihracat gelirlerinin artırılamaması önümüzdeki dönemde Türkiye ekonomisinde ciddi adımlar atılması gereğini ortaya çıkarıyor.

Referandum sonrasında ülkemiz üzerinde belirsizlik ve risk algılarının dağılmaya başladığı ifade edilse de siyasette ve ekonomide normalleşmeyi sağlayacak bir siyasi ve ekonomik iklimin bir an önce oluşturulması gerekir. Şüphesiz, salt içerideki gelişmeler değil dış dünyada ve bölgemizde yaşanmakta olan gelişmelerin seyri de önem taşımaktadır. Dış koşullarda hareket dinamiklerinin değişiyor olması, dünya ekonomisinde kartların yeniden dağıtıldığı, ilişkilerin yeniden tanımlandığı, buna uygun ortaklıkların şekillendiği yeni bir döneme doğru hareket edildiğini gösteriyor. Türkiye, dünya ekonomisindeki bu dinamikleri de dikkate alarak güçlü bir aktör olarak yoluna devam etme mecburiyetinde. Asgari müştereklerde şeffaf olarak bilgilerin muhalefetle paylaşılması, kamuoyuyla paylaşılması yeni çalışmalara baz teşkil edecek görüşlerin ortaya çıkması açısından önemli.

Burada şunu ifade etmek istiyorum: Kanun teklifini genel olarak desteklemekle birlikte, usul yönünden ve muhalefet şerhimizde ifade ettiğimiz hususlar nedeniyle eleştirilerimiz ve maddelere yönelik yaklaşım farklılıklarımız çerçevesinde bazı kısımlarına da muhalefet ediyoruz.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum Sayın Başkan. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ayhan.

Gruplar adına ikinci konuşmacı Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Garo Paylan, İstanbul Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Paylan. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA GARO PAYLAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yeniden bir af yasasıyla karşı karşıyayız. Arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir maliye bakanı bir rekor kırdı; dokuz ay önce bir af yasası çıkarmıştık ve bir rekor olarak söylüyorum bunu, dokuz ay sonra bir af yasasıyla daha sizlerin karşısına geldi, bu da onun madalyası olsun diyelim, Sayın Maliye Bakanının ve Hükûmetin tabii ki.

Değerli arkadaşlar, bakın, bir önceki af yasası ne zaman geldi? Buna bir bakalım. Bir önceki af yasası darbe girişiminden yalnızca beş gün sonra bizim maillerimize düştü yani Plan ve Bütçe Komisyonu üyelerinin maillerine düştü. Ne istiyordu? “Esnaf zorda, sanayici zorda, çiftçi zorda; gelin, biz bu borçları yapılandıralım.” diyordu. Demek ki bu yalnızca darbe girişimiyle ilgili değildi. Bu darbenin bir hazırlık dönemi vardı yani çiftçiyi, esnafı, sanayiciyi dar günde bırakan, vergisini ödemekte, primlerini ödemekte zorlaştıran bir dönem vardı. Buna bir bakalım dedik, o günlerde dedik. 26-27 Temmuz 2016’da yani darbeden on bir gün sonra Komisyonda Sayın Bakana dedik ki: “Bir musibet atlattık, bir darbe girişiminden geçtik ama bu darbenin bir hazırlık dönemi vardı. Buna bir bakalım, bir öz eleştiri yapalım siyaset kurumu olarak. Bu öz eleştiriyi yaparsak bir daha aynı hataları yapmayız.” O günlerde siyaset kurumunda bir uzlaşma havası kısmen vardı, hani “Yenikapı ruhu” diyordunuz ya, o vardı. Yenikapı ruhunda HDP yoktu ama biz çağrımızı şu yönde yaptık: “Siyaset kurumu tahribat aldı. Gelin, siyasete dönelim, yaptığımız hatalara bakalım. Ne oldu da biz darbe günlerine geldik ve darbe günlerinde ne oldu da toplum çatışmalı, kutuplaşmalı bir döneme girdi ve bununla beraber de esnafımız iş yapamadı, güven endeksleri düştü, sanayici yatırım yapmaktan korktu, yabancı yatırımcı çekildi, turistler gelmemeye başladı ve ciddi bir kaotik döneme geçtik; bunlara bir bakalım.” dedik. “Buna bakmazsak -aynen Plan ve Bütçe Komisyonu tutanaklarındadır- siz bir yıla kalmaz tekrar af yasası getirirsiniz.” dedim Sayın Maliye Bakanına. Benim bir yıl tahminim bile tutmadı, dokuz ay sonra bir af yasasıyla daha karşımıza geldi.

Değerli arkadaşlar, gelin, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak biz bu eleştiriyi yapalım. Sayın Maliye Bakanına öz eleştiri çağrısını yapınca hiddetlendi. Ben “Çuvaldızı bana batır, iğneyi kendinize batırın.” dedim ama yok, iğneyi dahi kendine batırmadı, direkt olarak bilindik cümlelerle HDP’ye dönük saldırdı.

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Bakana laf söyleme ya!

GARO PAYLAN (Devamla) – Oysa, hepimizin sorumluluğu bu öz eleştiriyi yapmak, hepimizin sorumluluğu ama maalesef, Sayın Maliye Bakanından tek bir cümle dahi duymadık öz eleştiriye dair.

Bakın arkadaşlar, darbe dinamiği nasıl gelişti? Buna bakmak zorundayız, buna bakmadığımız sürece aynı hataları yapmaya devam ediyoruz. Darbe dinamiği 28 Şubat 2015 Protokolü’nden hemen sonra devreye geçti. Bir şekilde Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ı barış masasını devirme konusunda ikna etti. Dedi ki: “Çözüm mözüm yok. O masayı da doğru bulmuyorum.” Ondan sonra hepimize dönük saldırılar başladı. Seçim günlerindeydik, 2015 Haziran seçimlerine doğru gidiyorduk ve seçim günlerinde partimize dönük onlarca saldırı oldu. Eş Genel Başkanımız Selahattin Demirtaş’ın 30 metre uzağında bombalar patladı Diyarbakır’da seçime iki gün kala. O günlerde sürekli çağrılar yaptık Mecliste, Meclis dışında. “Bir dinamik devrede.” dedik, “Bir el ülkemizin barışına, huzuruna kastediyor.” dedik ve “Şunu da çok iyi biliyoruz -ben çocuktum belki ama- 12 Eylül 1980 darbesinde de diğer darbelerde de bir hazırlık dönemi vardı.” dedik, “Gelin, bu hazırlık dönemine bakalım.” dedik. Ancak, ideolojik anlamda mevzubahis Kürt sorunu olduğunda, mevzubahis Alevi sorunu olduğunda, mevzubahis Ermeni sorunu olduğunda, maalesef, darbeci anlayış da mevcut siyasi iktidardaki anlayış da çok kolay manipüle edilebiliyor ve maalesef aynı politikalar sürdürüldü.

Müstafi Başbakan Sayın Ahmet Davutoğlu’na Ceylanpınar’da 2 polisimizin katledildiği günlerde bir istihbarat gitti. Dediler ki: “2 polisimizi Kandil’den gelen talimatla öldürdüler.” Biz hemen dedik ki: “Bu işte bir iş var. Gelin, bu işe bakın.” Mecliste de hemen önerge getirdik, “Gelin, bu işi araştıralım.” dedik, “Çünkü bu işin faili olarak belirlenen o 3 kişiyi tutuklayan savcı da hâkimler de bir yapının üyeleri.” dedik. Nitekim, darbe girişiminden sonra bunlar çıktı, hem savcısı hem hâkimi FETÖ üyesi çıktı. Aynı zamanda, Sayın Ahmet Davutoğlu’na istihbaratı veren üyeler de FETÖ’cü çıktılar ve o gün uçaklara talimat vermişti müstafi Başbakan “Gidin, Kandil’i bombalayın.” diye ve o günden beri huzurumuz da yok barışımız da yok kaosumuz da var maalesef.

Ondan sonraki günlerde pek çok suça yol verildi; Suruç’ta insanlarımızı katledenlere yol verildi, Ankara’da 103 insanımızı paramparça edenlere yol verildi devlet içindeki bu çete tarafından ama siz sessiz kaldınız. Havalimanı saldırısı yapanlara yol verildi. Bütün bunlar darbenin hazırlık dönemleriydi. Ve o günlerde toplum müthiş bir huzursuzluk atmosferine girdi, güven endeksleri düştü, insanlar harcama yapmamaya başladılar, yatırım yapmamaya başladılar, turistler gelmemeye başladı ve bununla beraber Sayın Maliye Bakanının da kapısında dizildiler “Biz vergilerimizi ödeyemiyoruz, bize bir yapılandırma.”

Darbeden önce Maliye Bakanı hazırladı bu yapılandırma ve af yasasını, darbeden hemen sonra, sanki darbe sebebiyleymiş gibi Plan Bütçe Komisyonuna getirdi ve sizlerin huzurundan geçirdi ama maalesef bir öz eleştiri yapmadan bütün bunları yaptı. Bir öz eleştiri yapamadık arkadaşlar. Bütün bu darbe hazırlık dönemine Türkiye Büyük Millet Meclisi bakmadı. Bakmadığı için aynı hataları yapmaya devam ediyoruz.

Darbeden önce, darbeci anlayışın Meclise getirdiği dokunulmazlıkların kaldırılması önerisine maalesef AKP de CHP de MHP de destek verdi ve siyaset kurumuna büyük bir darbe vuruldu. Darbecilerin yapacağı anlayışı maalesef sizlerin elleriyle yaptılar arkadaşlar ve bu anlayış bugüne kadar da devam ediyor ve öz eleştiri yapamadığımız için bugüne kadar da bu anlayışla, bu anlayışın suçlarıyla devam ediyoruz arkadaşlar.

Değerli arkadaşlar, af yasasına neden gerek olur? Çünkü esnafın, çiftçinin, sanayicinin işleri bozulur, Maliye Bakanının kapısına gider “Benim vergimi yapılandır.” der. Bunu düzeltmenin yolu nedir? Hani, demokratik toplumlarda yolu nedir? Demokrasiyi geliştirmektir. Biz panzehrini de söyledik 26 Temmuz 2016’da bunu görüşürken Maliye Bakanına, “Gelin demokrasiye dönelim, gelin barış dönemine dönelim, gelin öz eleştiri yapalım, bu kutuplaşma, kamplaşma ikliminden vazgeçelim.” dedik.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Oradan besleniyor bunlar, nasıl vazgeçecek.

GARO PAYLAN (Devamla) – Ama siyasi anlayış, maalesef, bir hedefi varmış, tek bir derdi varmış AKP’nin, onu başkan yaptırmak derdi varmış. Bunun için neye ihtiyacı vardı? Kutuplaşma, kamplaşma derinleşsin, siyasetçiler, Türkiye Büyük Millet Meclisinin üyeleri hapsedilsin, gazeteler üzerinde baskı kurulsun, basın-yayın, medya kuruluşları kapatılsın, yargı üzerinde vesayet kurulsun, herhangi bir ters karar veren herhangi bir yargıç görevden alınsın. Bu anlayış tesis edildi ve 1 Kasım seçimlerinde maalesef, tabii, bütün bu sessizlik içinde iktidar istediğini aldı, çatışmadan, kutuplaşmadan istediğini aldı ama bu bir Pirus zaferiydi, ülkemiz ciddi bir kaosa girmişti. Bu yüzden bugün af yasasını getiriyorsunuz Sayın Maliye Bakanı.

Daha sonra devam ettiniz başkanlık referandumuna kadar kutuplaşmaya, kamplaşmaya, kayyumlar atamaya. Belediyelere kayyum atadınız, vekillerimizi tutuklamaya devam ettiniz, basın-yayın, medya kuruluşlarını kapatmaya devam ettiniz. Evet, referandumda da kıl payı da olsa, mühürsüz zarflarla istediğinizi aldınız ama ülkemiz huzurunu kaybetti, barışını kaybetti, sanayicimiz yatırım yapma isteğini kaybetti, turistler hâlâ gelmiyorlar ama siz onu başkan yaptırmak için gerekli referandumu geçirdiniz.

Bu muydu hayal ettiğiniz gerçekten, yalnızca bu muydu? AKP’yi bunun için mi kurmuştunuz ey arkadaşlar? Kuruluş önergenizde ne vardı? “Biz Türkiye’yi demokratikleştireceğiz. Herkes eşit olacak. Herkes hukuk sistemi önünde güven içinde hissedecek. Meclis hepimizin güvencesi olacak. Basın özgür olacak.” demiştiniz ama derdiniz bu değilmiş ya da birilerinin derdi bu değilmiş, yalnızca davul da tokmak da bende olsun, kimse beni eleştirmesinmiş. Aha da bunun sonucu af yasalarıdır arkadaşlar. Toplumda güvensizlik had safhada ama siz onu başkan yaptırma derdindesiniz. Bravo size, AKP’nin de iddiası buraya kadarmış.

İçeride bütün bunları yaptınız, peki, dış politika? Biliyorsunuz, Türkiye’nin esas yakıcı meselesi Suriye politikası. Suriye’den 3 milyon misafirimiz var, mülteci var. Sebebi sizlersiniz. Bununla ilgili de bir öz eleştiri yapmadınız. “Bakın, Anadolu ve Mezopotamya halklarına sınırlar çekildi ama bu sınırlar sunidir yani Türkiye-Suriye sınırının bu tarafında da o tarafında da Araplar da, Türkmenler de, Kürtler de, Süryaniler de, Ermeniler de yaşarlar. Bütün bunların eşitlik içinde hissedeceği bir iklimi yaratırsak Suriye meselesini biz çözeriz. Gelin bu yola girelim.” dedik ama dinlemediniz, bildiğiniz yolda devam ettiniz. Bakın sonuca, bugün Amerika’nın ve Rusya’nın bölgede hüküm sürdüğü bir anlayışla karşı karşıyayız. Oysa biz size ne önermiştik? “Gelin, bu meseleye Türkiye öncü olsun, bölge halklarına güvence versin.” dedik ama siz bugün neyle meşgulsünüz? Suriye sınırına duvar örmekle meşgulsünüz. TOKİ’ye ihale veriyorsunuz, Suriye sınırına duvar çekiyor. Tek yaptığınız şey bu. Türkiye’nin yoksullarından topladığınız vergilerle, Sayın Bakan, Suriye sınırına duvar çekiyorsunuz. Hiç merak etmeyin, o duvarları bizler yıkacağız, Türkiye’nin halkları yıkacak çünkü sınırın o tarafında da bu tarafında da aynı halklar yaşıyor ve hepimizin içinde hissedeceği bir demokrasiyi Suriye’de de Türkiye’de de hep beraber kuracağız.

Değerli arkadaşlar, biraz da yasanın içeriğinden bahsedeyim. Şimdi, bu af yasasını getiriyor ya Sayın Maliye Bakanı, komisyon tutanaklarında var, “Bir daha gelmesine gerek kalmayacak.” dedi. Niye? Bir mekanizma getiriyormuş, bu da bir yapısal reformmuş. Ne olacak? Bundan sonra Maliye içinde komisyonlar olacak, sıkıntıya girenler o komisyona başvuracak, vergisi yapılandırılacak. Kim yetkili olacak? Maliye Bakanı.

Şimdi, bugün seçilmiş bir Maliye Bakanımız var, Türkiye insanlarının oylarıyla seçilmiş Maliye Bakanımız var, Meclisten güvenoyu almış bir Maliye Bakanı var. Beş yıl sonra eğer ki bu Anayasa sistemi devreye geçerse bir Başkan olacak, seçilmemiş bir Maliye Bakanı olacak, atanmış bir Maliye Bakanı, Meclisin güven oyunu almamış birisi olacak ve ona bir sanayici gidecek “Benim 5 milyar TL’lik vergi borcum var, dardayım, referansım da Başkandan, benim şu borcumu yapılandır.” diyecek seçilmemiş Maliye Bakanına. Ne olacak? Partinin yanında olan, partiyle beraber olduğunu hissettiren sanayicinin vergisi yapılandırılacak, olmayanlar yapılandırılmayacak. Bu iş böyle olmaz -benim desteklediğim bir uygulama- ama bir vergi ombudsmanlığı getirelim dedik. Vergi ombudsmanlığı… Gerçekten, özerk bir yapılanma olsun ve başvuranlara objektif bir şekilde, gerçekten, Türkiye ekonomisine katkısının devam etmesi için vergiler yapılandırılsın, o kurumlar ayakta kalsın dedik ama Maliye Bakanına dinletemedik. Her şeyde olduğu gibi partizanca bakış burada da hâkim oldu ve yetki Maliye Bakanına verildi. Yani partili Cumhurbaşkanı, dün seçtiğiniz partili yargı, bir süredir belirlediğiniz partili basından sonra vergi yapılandırmasında da bundan sonra partili bakan karar verecek. Yani oraya biat edenlerin vergisi yapılandırılacak, etmeyenlerin yapılandırılmayacak. Bu muydu hayal ettiğiniz acaba arkadaşlar?

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Başkan karar verecek, Başkan.

GARO PAYLAN (Devamla) - İçerikte önemli bir konu daha var: Biliyorsunuz, Enerji Bakanlığından ruhsatlar alınıyor yatırımlarla ilgili; hidroelektrik santraller, rüzgâr santralleri, güneş enerjisi santralleri ve bununla ilgili de ihaleye giriyor yatırımcılar ve bu ihale karşılığında bir teminat ödüyor. Diyor ki: “Ben Karadeniz yaylalarında HES yapacağım, bunun için de size teminat yatırıyorum.” İhaleye giriyor, teminatı yatırıyor. Ey vatandaşlar, Millet Meclisi üyeleri; şimdi gelen bu önergeyle diyor ki: “Bu işleri yapamayanlar, Karadeniz yaylalarında o derelere ket vuracaklar, orada direnişle karşılaşanlar bu yatırımları yapamadıysa gelsinler bana, ben onların teminatlarını iade edeceğim veya vazgeçmişse bir yatırımcı ben teminatı iade edeceğim.” Devletin teminat sisteminin altına dinamit koyan bir düzenlemedir arkadaşlar. Biliyorsunuz, elektrik dağıtım ihalelerinde de vazgeçenler oldu, teminatları yandı. Bilirsiniz, başka pek çok ihalede teminat bırakılır, eğer ki yatırımını yapamazsa teminat yanar ama bu önergede enerjiyi, herhâlde, bilmiyoruz Sayın Enerji Bakanının özel bir durumu mu var, neyse getirmiş bu yasayı, diyor ki: “Ben, yatırımcıma vazgeçerse teminatlarını iade edeceğim.” Çok büyük paralar var arkadaşlar burada ve pis kokular var. Gelin bu maddeyi geçirmeyelim derim.

Bir de, arkadaşlar, yapılandırma neden hep sanayiciye veya esnafa? Bakın, Türkiye’nin milyonlarca insanı şu anda kredi kartı borçlarıyla karşı karşıya. Evet, bankalar bunları yapılandırıyor ama yüksek faizlerle yapılandırıyor. Bu önergedeyse yıllık kaçla yapılandırıyor biliyor musunuz sanayicinin vergisini? Ve o vergi nedir, onu da söyleyelim: Emanet vergilerdir yani gelir vergisinden kaynaklanan bir vergi yok. Katma değer vergisi, stopaj ve SSK primleri, bunlar emanet vergilerdir. Bunları alıyor sanayici, yatırmıyor, onları biz yapılandırıyoruz. Yüzde kaçla yapılandırıyoruz? Yüzde 4’le yapılandırıyoruz. Enflasyon kaç? 12-13. Yani sanayiciye böyle bir teşvik var ama milyonlarca kredi kartı borçlusu var, milyonlarca pek çok borcu olan vatandaşımız var. Neden bunlara bir yapılandırma yapmıyoruz? Neden onların gelirlerini artırıcı tedbirler düşünmüyoruz? Neden hep yalnızca sanayiciye yani büyük oranda zenginlere yapılandırma yapıyoruz? Evet, sıkışık durumda olan esnaflar varsa elbette yapılandırma yapalım ama bir de ödeyenler var, ödemeyenler var. Kredi kullanıp ödeyen sanayiciler var “Aman benim devletle başım belaya girmesin.” diyen, bir de “Nasıl olsa Maliye Bakanı on ayda bir yapılandırma çıkarır.” deyip, kredi almayıp vergisini ödemeyen ve bunu bir kredi gibi kullanan yatırımcılar, sanayiciler var. Neden bunlara bir ödül sistemi yapıyoruz arkadaşlar? Neden yüzde 4’le yapılandırıyoruz? Büyük bir yanlışın içindeyiz, gelin bu konuda da geri adım atalım derim. Bir ölçek koyabiliriz, küçük esnafa, küçük sanayiciye, KOBİ’lere yapabiliriz ama büyük sanayicilere bu yapılandırmanın yapılması büyük bir yanlışlıktır. O açıdan, bir ölçek konulmasını da önerebiliriz.

Değerli arkadaşlar, maliye politikasında ciddi bir gevşeme var. AKP iktidarı, yıllardır işçiden, emekçiden alınan dolaylı vergilerle yani yalnızca bizim harcamalarımızdan alınan vergilerle ciddi vergiler topladı ve bu vergilerle maliye çıpasını tutturdu büyük oranda ama şimdi maliye çıpasını gevşetiyor ve bu anlamda hormonlu bir büyüme ortaya koyuyor.

Bakın, ilk çeyrek büyümeleri gelecek, yüzde 3’e yakın, yüzde 3 civarında büyüme gelecek. Neyle gelecek? Hormonlu büyümeyle yani “Vergiyi ödeme, borçlarını yapılandırıyorum.” Bu para piyasada kalıyor tabii ki, bazı aflar da söz konusu ve bunlarla beraber piyasada bir para hareketliliği var. Ama ne oldu? Erteliyoruz değil mi? Peki, bu arada biz yapısal reformları yapmazsak… En birinci yapısal reform nedir? Ülkenin barışıdır, huzurudur. Hukuk devletidir hukuk devleti, en birinci yapısal reform. Basın özgürlüğüdür basın özgürlüğü arkadaşlar. Seçilmiş milletvekillerinin özgürlüğüdür yapısal reform. Bunları yakalamazsak, huzur iklimini yakalamazsak, emin olun, bu hormonlu büyüme ülkede kansere yol açar. Gelin, bu yollardan vazgeçelim derim arkadaşlar.

Biz, bu yasaya büyük oranda destek veriyoruz az önce bahsettiğim çekincelerle ama bütün bunların temel bir yasa çerçevesinde görüşülmesini öneriyoruz, enerji yasasının da vergi yasasının da acil bir gelir vergisi sistemiyle görüşülmesini öneriyoruz.

O açıdan, hepinize önerim: Gelin, bu maddeleri geri çekelim, ilgili ihtisas komisyonlarında tekrar görüşelim, daha kapsamlı yasalarla ülkenin barışına, huzuruna, refahına hizmet edelim derim arkadaşlar.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Paylan.

Gruplar adına üçüncü konuşmacı, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Zekeriya Temizel, İzmir Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Temizel. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Temizel, aynı zamanda şahsınız adına da konuşma talebiniz vardır. Bu nedenle, her iki süreyi de birleştiriyorum.

Süreniz otuz dakikadır.

CHP GRUBU ADINA ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 475 sıra sayılı Kanun Teklifi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım.

Ancak teklif üzerinde konuşmaya başlamadan önce, büyük Çerkez sürgününün ve emperyal oyunlarla vatan kaybeden tüm halkların acılarını yüreğimizde hissettiğimizi ve bu acıları çekenlerin huzurunda da saygıyla eğildiğimizi belirtmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, bugünkü kanun görüşmelerine size çarpıcı gelecek bir cümleyle başlamak istiyorum: Sizi belki şaşırtacak ama şu anda biz 475 sıra sayılı Teklif’in görüşmelerine başlarken aslında görevimizi ihmal ediyoruz. Bizim, Anayasa'nın öngördüğü çok önemli bir görevimiz daha var. Birazcık detaylandırarak anlatmak zorundayım, çünkü tarihe not düşmek zorundayım.

Biliyorsunuz, ülkemiz 15 Temmuz 2016’dan beri olağanüstü durumlar yaşıyor. Olağan dışı durumlarda olağan hukuk sistemlerinin yeterli olmayacağını biliyoruz. Özellikle de rejimin karşı karşıya kaldığı tehditlerin bertaraf edilebilmesi için olağan dışı yöntemlere başvurma gereksinimi duyulabileceğini sadece biz değil, bütün demokratik ülkeler anayasalarına yerleştirmek suretiyle kabul ediyorlar. Yani olağanüstü yönetimlere neden olan olaylar karşısında ivedi önlem ve kararlar alınmasına olanak veren olağan dışı yöntemler uygulanabileceğini baştan kabul ediyoruz. Ancak unutulmaması gereken husus, olağan dışı durumlarda uygulanan yöntemlerin de demokratik anayasal düzenin korunması, kişi hak ve özgürlüklerinin sürdürülebilir bir şekilde korunması için yapıldığıdır. Yani biz bu yöntemleri Anayasa'mızı korumak, kişi hak ve özgürlüklerine sahip çıkmak için uyguluyoruz. Bunun geçici bir dönem olduğunu, bu geçici dönem sonucunda da yeniden normal düzene geçeceğimizi varsayarak yapıyoruz.

Değerli arkadaşlar, olağanüstü dönemlerin amacı anayasal düzeni korumak ve savunmak olduğuna göre, olağanüstü yönetimlerin de kaynağını Anayasa’da bulan, anayasal kurallara göre yürürlüğe konulan, yasama ve yargı organlarının denetimde varlıklarını sürdüren düzenlemeler olması gerekiyor. Kısacası, denetim dışında kalan herhangi bir işlemi olağanüstü hâl durumlarında bile hiçbir anayasa kabul etmiyor; denetim içerisinde olacak. Bu nedenle, olağanüstü hâl, yürütme organına önemli yetkiler vermenin, hak ve özgürlükleri de önemli ölçüde kısıtlamanın bir mantığı olmuş oluyor ve sonuçta bu rejim, hukuki bir rejim; altını çiziyoruz. Bu hukuki rejim kaynağını da Anayasa’dan aldığına göre, bizim buradaki uygulamalarımızın Anayasa’ya ve İç Tüzük’ümüze uygun olması gerekiyor. Hâlen yürürlükte olan Anayasa’mızın 121’inci maddesinin üçüncü fıkrasında -olduğu gibi okumak için kâğıdı elime aldım- diyor ki: “Olağanüstü hal süresince, Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu, olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda, kanun hükmünde kararnameler çıkarabilir. Bu kararnameler, Resmî Gazetede yayımlanır ve aynı gün Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayına sunulur; bunların Meclisce onaylanmasına ilişkin süre ve usul, İçtüzükte belirlenir.” Peki, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 128’inci maddesi ne diyor? “Anayasanın 121 ve 122 nci maddeleri gereğince çıkarılan ve Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan kanun hükmünde kararnameler, Anayasanın ve İçtüzüğün kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi için koyduğu kurallara göre ancak, komisyonlarda ve Genel Kurulda diğer kanun hükmünde kararnamelerle, kanun tasarı ve tekliflerinden önce, ivedilikle en geç otuz gün içerisinde görüşülür ve karara bağlanır.” diyor. Komisyonlarda da bu en geç yirmi gün içerisinde görüşülüp karara bağlanacak, komisyonlarda yirmi gün içerisinde konuşulup karara bağlanamıyorsa doğrudan Meclis Genel Kuruluna inecek.

Değerli arkadaşlar, Anayasa’nın hükmü bu, İç Tüzük’ün hükmü de bu. Peki, bizim yaptığımız ne? Bizim yaptığımız ne? Şu anda olağanüstü hâl kararnameleriyle ilgili Meclis bütün görevlerini yerine getirdi, bitirdi mi? 24 tane kanun hükmünde kararname çıktı. 24 tane kanun hükmünde kararnamede 800’e yakın madde ihdas edildi, düzenleme yapıldı. Bu maddelerle ilgili olarak, sadece 2 kararname dışında Meclis Genel Kurulunda görüşülen, konuşulan herhangi bir şey var mı? Hani, olağanüstü yönetim usulleri, hukuku dışlayan keyfî yönetimler anlamına gelmezdi? Olağanüstü yönetimler anayasal yönetimlerdir, hukuku dışlama hakkını veya hukuku dışlama özgürlüğünü taşıyan veya bunu içeren düzenlemeler değildir. Hani, Anayasa’nın 121’inci maddesine göre OHAL’de çıkarılan kanun hükmünde kararnameler OHAL’in gerekli kıldığı konularda çıkartılırdı? Bu da Anayasa hükmü. Yani diyor ki Anayasa: “Olağanüstü hâl hâlinde kanun hükmünde kararnameler ancak olağanüstü halle ilgili olarak çıkartılabilir.” Olağanüstü hâlle ilgili olmayan kararnameler, kanuni düzenlemeler olağanüstü hâl kararnamesi sayılmaz, normal kararname sayılır. Anayasa’da bu hüküm de var.

Şimdi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin önceliği, bu kararnamelerin görüşülmesi. Meclis, bu kanun hükmünde kararnameleri görüşmemekle, hem İç Tüzük hem de Anayasa ihlalinde bulunuyor. Bunu net bir şekilde iddia ediyorum, bir defa daha söylüyorum.

Değerli milletvekilleri, bu durum, hem Anayasa’ya hem de İç Tüzük’e açıkça aykırılık oluşturmaktadır ve Meclis görevini açıkça ihmal etmekte, görevi ihmal suçu işlemektedir. Olayımız budur. Meclisin bu görev ihmali nedeniyle kurunun yanında yaşların da çıra gibi yanmakta olduğu, insanların ciddi anlamda artık mağduriyetlerden ölümlere yattıkları bir karmaşa söz konusu iken, bunları görüşmek, düzeltmek ve Meclis tarafından denetlemek söz konusu iken biz oturduk şu anda yeniden vergi kanunu görüşüyoruz, madenleri ne şekilde birleştirip de kimlere nasıl dağıtacağımızı konuşuyoruz. Bu, görev ihmalidir. Bunu kabul etmememiz gerekir. Anayasa’mızda o hüküm duruyorsa, İç Tüzük’ümüzde bu hüküm hâlâ duruyor ise bunların daha önce de uygulanmamış olması kesin olarak bir mazeret olmaz. Bu 813’e yakın madde düzenlemesinin içerisinde, kanun hükmündeki kararnamelerde 321’e yakını olağanüstü hâlle doğrudan ilgili değil. Öyle düzenlemeler yapılmış ki…

Örneğin üniversitelerde araştırma görevlisi kadrosunda bulunanların kadrolarının öğretim yardımcılığı kadrosuna dönüştürülmesini kanun hükmünde olağanüstü hâl kararnamesiyle yapmışız. Cazibe merkezleriyle ilgili düzenlememizi olağanüstü hâl kararnamesiyle yapmışız. İşsizlik sigortası prim borçlusu kurumların taşınmaz mallarının borçlarla takası konusunu olağanüstü hâl kararnamesiyle yapmışız. At yarışları lisanslarının Varlık Fonu’na devrini olağanüstü hâl kararnamesiyle yapmışız. Şans oyunlarına ilişkin Millî Piyango İdaresine ait lisansın Türkiye Varlık Fonu’na devredilmesini OHAL kararnamesiyle yapmışız. Ön ödemeli konut satış sözleşmeleriyle ilgili düzenlemeyi, bir daha tekrar edeyim, ön ödemeli konut satış sözleşmeleriyle ilgili düzenlemeyi olağanüstü hâl kararnamesiyle yapmışız. Kış lastiği kullanımıyla ilgili düzenlemeyi olağanüstü hâl kararnamesiyle yapmışız. Muhtarların sigorta primlerinin hazineden karşılanmasıyla ilgili düzenlemeyi OHAL kararnamesiyle yapmışız.

Değerli arkadaşlar, okusam yarım saat bunları okumam gerekiyor. Bütün bunların hepsi aslında -ona yetki alındıktan sonra tabii ki, yetkili olunması koşuluyla- olağan hâl hâlindeki kararnamelerle ya da kanunlarla yapılacak düzenlemeler ve bu düzenlemeler yapıldıktan sonra da bu düzenlemelere karşı Anayasa’ya aykırılık, hak ihlalleri, eşitsizlik vesaire gibi konularla bunların denetime de tabi tutulması gerekiyor. Olağanüstü hâl kararnameleri daha sonra da hüküm ifade edecek, gelecekte de hüküm ifade edecek konularda bu düzenlemeleri yapmak suretiyle aslında Anayasa’ya aykırı olarak düzenleniyor.

Şimdi, değerli arkadaşlar, olağanüstü hâl kararnamelerinde bu tür hükümlerin olmaması gerektiği konusunda Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Anayasa Mahkemesine gitti. Anayasa Mahkemesi 148’inci maddeye atıfta bulunarak dedi ki: “Olağanüstü hâl kararnameleri, usul ve şekil yönünden Anayasa’nın denetimine tabi değildir.” Hâlbuki o dilekçenin içerisinde Anayasa Mahkemesinin geçmişteki içtihatlarının hepsi yer alıyordu ve şu söyleniyordu: “Olağanüstü hâl kararnamelerinde olağan hâli ilgilendiren ve gelecekte de hüküm ifade edecek düzenlemeler varsa ve bu düzenlemeler mekân, zaman, yer itibarıyla olağanüstü hâl kararnamesiyle düzenlenmeyi gerektirmiyorsa, bu takdirde bunlar olağanüstü hâl kararnamesi hükmü sayılmaz ve olağan hâl kararnameleri gibi yani normal kararnameler gibi Anayasa denetimine tabi olur.” Anayasa’nın içtihadı buydu. Bununla ilgili tam 4 tane karar verilmişti geçmişte. Kararların her birisinin numaralarını burada teker teker yazdım: 1990/25, 1991/20, 1992/36, 2003/28. Bütün bu kararların hepsinde çok net bir şekilde olağanüstü hâl kararnamesi adı altında yapılan düzenlemelerin Anayasa’nın öngördüğü ve Anayasa’ya uygunluk denetimine bağlı tutmadığı olağanüstü hâl kanun hükmünde kararnamesi niteliğinde olup olmadıklarını incelemek ve bu nitelikte görmediği düzenlemeler yönünden Anayasa’ya uygunluk denetimi yapmak zorundadır, olayımız bu. Yapmadı Anayasa Mahkemesi, kabul etmedi. Ne yapacağız, zorla gırtlağını sıkacak hâlimiz yok. Kendilerine göre bir yorum çıkardılar, dar bir yorumdu; “Anayasa Mahkemesidir, oldu, bu yapılabilir.” denildi. Yalnız, değerli arkadaşlar, Anayasa Mahkemesi vermiş olduğu bu son kararda yani “Benim yetkim dâhilinde değildir.” dediği kararda çok önemli bir noktaya parmak bastı, dedi ki: “İdarenin hiçbir eylem ve işlemi yargı denetimi dışında tutulamaz. O nedenle olağanüstü hâl kararnameleri de denetime tabidir ancak bu anayasal denetime tabi değildir, 148’inci madde gereği anayasal denetime tabi değildir.”

Peki, hangi denetime tabidir? Meclisin denetimine tabidir. Hemen apar topar ertesi günü, Resmî Gazete’de yayınlandığının ertesi günü Meclise getirilmesinin nedeni de budur. Meclis bunları denetlemek zorundadır. Meclis Anayasa’ya, hukuka, eşitliklere, insan haklarına aykırı düzenlemeleri ya da olağanüstü hâl kararnamesiyle yapılmayacak düzenlemeleri denetleyip anında karar vermek zorundadır. “İdarenin hiçbir eylem ve işleminin yargı denetiminde tutulmayacağına ilişkin Anayasa hükmü ancak bu sayede yerine getirilebilir.” Bunu net olarak söyledi, kararında bunu da yazdı. E, buna da şükür, bu da önemli bir olay.

E peki, Meclis ne yapıyor? Meclis aylardır bu denetim görevini yapmıyor. İşte bu nedenle Meclis görevini ihmal ediyor ve bunların, normal tekliflerin, kanun tasarılarının hepsinden öncelikli olarak görüşülmesi gerektiğini Anayasa yazarken biz bu olguyu dışlayarak başka bir kanun görüşme hakkına sahip değiliz. Bunu yapmak zorundayız, bunu yapmak zorundayız. O nedenle burada görüşeceğimiz olayların Meclis açısından görevi ihmal niteliğinde olduğu gerçeğini önümüzdeki süreç içerisinde tekrar tekrar yerine getireceğiz.

Değerli arkadaşlar, Meclisin kanunlar konusundaki bu denetim görevini yerine getirmemesine ilişkin olgusunu başka yerlerde de görüyoruz. Yaptığımız Anayasa değişikliği sırasında, biliyorsunuz, partili cumhurbaşkanlığına ilişkin düzenleme Anayasa’nın halk oylamasında kabulüyle birlikte yürürlüğe girdi, girdi. Fakat değerli arkadaşlar, anayasalar uygulama kanunları değildir. Bir anayasa hükmünün yerine getirilmesi için mutlaka uygulamaya dönük bazı hükümlerin, kanunların olması lazımdır. Şuradan hareketle bunu çok net olarak söyleyebilirsiniz: “Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği hükümler bile bazı yasalarda, o iptal hükmünü verdiği zamana kadar geçerli olur. Bu süre içerisinde geçerlidir bu.” denir. İşte bunun nedeni, anayasanın, anayasal kuralların, anayasal ilkelerin mutlaka bir kanun çerçevesinde uygulanması gereğindendir.

Şimdi, Anayasa’daki “Partili Cumhurbaşkanı” olgusunu yasalaştırdık, Anayasa hükmü hâline geldi, iyi. Fakat, bu arada 6271 sayılı cumhurbaşkanı seçimi hakkında bir kanunumuz var bizim, şimdiki Cumhurbaşkanımızın seçiminin yapıldığı kanun yani o kanuna göre seçildi. O kanunun 4’üncü maddesinin son fıkrası ne diyor biliyor musunuz değerli arkadaşlar: “Cumhurbaşkanı seçilen milletvekilinin milletvekilliği düşer, partisiyle ilişiği kesilir.” Bu kanun yürürlükte, bu kanun yürürlükte. Bu kanunu çiğnemenin, herkesin gözünün içine baka baka “Biz kanunları falan dinlemeyiz.” demenin bir manası var mıdır? Elbette ki üst kanun alt kanun uygulamasında hangi kanunların çatışma hâlinde geçerli olacağını çok iyi biliyoruz, çatışma hâlinde hangi kanunların geçerli olacağını çok iyi biliyoruz. Kanun ile anayasa çatıştığı zaman bu olay olacak ancak anayasayı değiştirdiğiniz zaman anayasayla ilgili uygulama kanununu da değiştireceksiniz. O kanunu hiç dikkate bile almıyorsunuz, belki öncelikli olarak bu kanunla ilgili olarak gereken düzenlemeyi getirip de burada yapmak kıyamet kopsa sizlerin bir saatini alırdı. Tek madde, “4’üncü maddenin şu fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır Anayasa’daki değişiklik gereği.” diyecektiniz, olay bundan ibaret. Şimdi, kanuna aykırı olarak Cumhurbaşkanını partili yaptık, Kanuna aykırı olarak yaptık. Bunu hiçbir şekilde “Canım, üst kanun, alt kanun.” tartışmalarının içerisinde uluslararası hukukta savunma olanağımız yoktur, savunamayız da. Hâlâ şunu net olarak söylüyorum: Birkaç gün sonra olağanüstü kurultayınızda Cumhurbaşkanlığı veya işte Cumhurbaşkanlığı yeni sıfatları da eklenecek. Kanuna aykırı bu durumun düzeltilmesidir önceliği bu Meclisin, bu konuya da özellikle dikkatlerinizi çekmek isterim.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Maddeyi de söyleyin de uğraşmasınlar, bulamazlar.

ZEKERİYA TEMİZEL (Devamla) – 4’üncü maddenin son fıkrası.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bu açıklamalardan sonra zorunlu olarak kanun teklifi üzerinde de birkaç şey söylemek zorundayım. Aslında bunları söylediğim zaman ben de bu görev ihmalinin kapsamına giriyorum, ben de görevimi ihmal ediyorum, bunların dışına kesin çıkmamam lazım, bunları söyleyip buradan ayrılmam gerekiyor idi. Ancak şimdi yapacağınız kanunun içerisinde eğer düzeltmezseniz Genel Kurul olarak, gelecekte şu biraz önce söylediğim Anayasa’ya aykırılıklar, İç Tüzük’e aykırılıklar, kanuna aykırılıkların yanında yeni bazı aykırılıklarla daha karşı karşıya kalacaksınız. Tasarının ilk 6 maddesiyle ilgili olarak zaten bu Meclisten daha önceden kanun çıkardık. Şimdiki düzenleme aşağı yukarı aynı düzenlemeler, sadece yararlanma süresini uzatıyoruz. O nedenle bunlarla ilgili herhangi bir karşıtlık falan sergilemedik, o kanunun çıkması sırasında gerekenlerin hepsi söylendi, tarihe not düşüldü. O nedenle bu düzenlemelerin belki de daha önceki geçirilen süreç falan nedeniyle yapılması gerekliydi, yapılıyor, buna herhangi bir karşıtlığımız yok. Ancak Plan ve Bütçe Komisyonuna teklif olarak gelen bu düzenlemelerden sonra Plan ve Bütçe Komisyonuna birden bire yağmur gibi bazı maddeler yağmaya başladı. Nereden geldiği belli değil, bizim uzmanlık alanımıza giren maddeler de değil. Maden Kanunu’nda değişiklik yapıyoruz. Diyoruz ki: Maden Kanunu’yla ilgili olarak bu kadar kapsamlı, gerçekten bizim bile havsalamızın almadığı, hukuk mantığımızın kabul etmediği, adaletsizlik yaratacak, büyük çatışmalara neden olacak, çok büyük tartışmaların konusu olabilecek bir düzenleme yapılıyorsa bunu ilgili komisyonu görüşsün ya da Plan ve Bütçe Komisyonuyla gelsin ortak toplantı yapsın. Hangi koşullarda bu kanunu değiştirebiliriz, yaptığımız hangi düzenleme hakkaniyet, adalet ilkelerine uygun olur. Kanuni olur ama hakkaniyete aykırı bir şekilde yapacağınız düzenlemenin toplumda yaratacağı infiali göz ardı edemezsiniz. Hangi durumlarda bu olur, bunlara bakmak gerekiyor. Bunlara bakamadık.

Madenlerle ilgili olarak, çok ilginç şekilde, çok özetleyerek söyleyeceğim: Belirli bir alanı Enerji Bakanlığının ilgili genel müdürlüğü maden sahası olarak belirliyor, bir saha belirleniyor. O sahanın içerisinde bir sürü maden işletmesi var. O maden işletmesiyle ilgili olarak ortaya çıkacak olan sorunları kabul ediyoruz elbette ki, sorunlar var ama dünyada bu sorunların yani yan yana sınırlar falan nedeniyle sınırlardaki maden rezervlerinin işletilmemesine ilişkin sorunların ne şekilde çözüldüğüne ilişkin de dünya kadar örnek var dünyada; bütün bunlar da var, onların çözüm yöntemleri de var. Onun yerine, “Maden sahası ilan ettiğim yerdeki bütün madenlerin hepsini birleştiririm.” diyor. Güzel, birleştirir. “Ve orada madeni olanlara da rezervi ölçüsünde pay veririm. Onların kuracağı bir şirket işletir bunların hepsini.” Şimdi, maden işletmecisi olmayan bir insana bu mantıklı gelir, bana da gelir. Mesela bana, özellikle Cebeci taş ocaklarının kapatılacağı veya orada düzenleme yapılacağı söylenince ben heyecanlanırım. Defterdarlığım döneminde oradaki taş ocaklarını, Kemerburgaz’daki kömür ocaklarını, Şile’deki kum ocaklarını denetleyeceğim diye benim canım çıktı; geçecek yol bırakmazdık, tarlalardan geçerlerdi insanlar. İstanbul’daki o vahşi yapılaşmanın bütün bedelini Trakya ödedi. Arazi bırakmadılar, kum bırakmadılar, taş ocakları neredeyse 200 metrelere, 300 metrelere inmeye başladı.

Şimdi, tabii, büyük sorun yaratıyor, onları birleştirmek… İyi, birleştirin kardeşim. Ama, artık burada hiç değilse İstanbul’un göbeğinde, Gaziosmanpaşa’da, Sultanbeyli’nin hemen yanında, Ömerli Barajı’nın hemen dibindeki taş ocaklarını artık durdurun. Büyük projeleriniz geliyor, o büyük projelerden çıkacak hafriyatın döküleceği yerler gerekiyor; götürün, oraları onlarla doldurun, yeniden ağaçlandırın. Ve Türkiye’nin bu agrega olayını da başka bir şekilde çözelim artık yani. Anadolu’da kuş uçmaz, kervan geçmez kayalıklardan geçilmiyor. Bütün bunların hepsini tartışmak var… Hayır, bunlara falan hiç gerek yok, ne yapacağız? Bunu yapacağız. Fakat, orada küçücük madeni olan insanlar veya belirli orta ölçekte olanların geride ciddi anlamda fabrikaları var onları işledikleri. Oradan sonra o insanlar başka bir şirketten, kendilerinin de ortak olduğu bu şirketten bu malzemeleri alacaklar. Bunlar benim tartışacağım konular değil, benim sorun olarak dile getireceğim konular olur; ne madenciyim ne de bir madenciyle ilişkim var, herhangi bir maden işletmesi de söz konusu değil. Bu koşullar altında bunu değerlendirmek gerekirken böyle bir düzenleme yapıyoruz. Ancak, o düzenlenen maddenin (3)’üncü fıkrası tüylerimi diken diken ediyor: Herhangi bir yerde birileri -çoğul olarak kullanılıyor, ben biri olarak diyorum, o 1 kişi de geçerli olur o yazıma göre- o maden bölgesindeki rezervlerin yüzde 50’sine sahip olursa veya 2 kişi birisinin yüzde 45, birisinin yüzde 6 varsa, 2 kişi sahip olursa diğerleri onlarla ortaklık kurmaya razı olmadıkları zaman orası maden bölgesi ilan ediliyor ve bu yüzde 51 hisseye sahip olanlar diğer madenleri genel müdürlük tarafından belirlenecek bedel üzerinden alıyor. “Oraya yapılmış olan yatırım…” falan filan diyor. Bunlarla ilgili ilkelere ilişkin kanunda bir şey yok, her şeyi yönetmeliğe bırakıyorsunuz, “Yönetmelikte yazacağız bunları.” deniliyor. Yönetmelik denilen olay, mutlaka kanuna dayanır. Aradan tüzüğü çıkardık, o boşluğu gelecekte çok ağır olarak ödeyeceğiz. Anayasa değişikliği sırasında tüzük çıktı, yönetmelik duruyor. Kanundan direkt yönetmeliğe geçeceğiz şimdi ama kanundaki hangi hüküm nedeniyle yönetmelik hükümleri düzenlenecek o yok ortalıkta. Bütün bunların hepsi gelecekte sorunların yuvarlana yuvarlana büyüyerek geleceğini gösteriyor. Sadece uyarıyorum, bu maddenin bu tasarı içerisinde yer almaması gerekir diyorum.

Değerli arkadaşlar, bizim kamuyla iş yapanlarla ilgili bir temel zorunluluğumuz vardır, teminat. Herkes her işe atlamasın, herkes her işe burnunu sokmasın, herkes yapılacak olan bir ihaleyi zayi etmesin veya bozmasın diye o işe katılacaklarda ciddiyet sağlama adına kamu bir teminat ister, teminat ister. Bu teminatın ne anlama geldiğini herkes bilir.

Şimdi, Enerji Piyasasından daha önceden belirli konularda teminatını ödeyerek belirli izinleri almış ve ondan sonraki işlemlerini devam ettirenler, bir süre sonra o işi aldıktan sonra bunu yapamayacaklarını görmüşler. Bu yapamama nedeni mücbir sebeplere dayanıyorsa, Enerji Piyasası Kurumunun zaten yetkisi içerisinde olan herhangi bir konuysa bunlarla ilgili bir düzenleme yapmaya gerek yok, o insanların teminatı iade edilir ama belki de farklı nedenlerle -ne olduğunu burada söyleyemeyiz- “Ben bu işten vazgeçtim, ben bu işten para kazanacağımı zannediyordum ama bu iş para etmiyormuş kardeşim, ben bundan vazgeçiyorum.” diyecek, şimdi yaptığınız düzenlemeye göre o teminatlarını iade edeceğiz. Yapamazsınız, devlet ciddiyet gerektirir. Ondan sonra oralara gelip de sürekli olarak teklif verenlerin veya aynı durumda olan diğer insanların durumunu nasıl mukayese ederek “Onlara yaptınız da bize yapmadınız.” diyenlere yanıt vereceksiniz? Yani böyle bir kanunun bu Meclisten çıkmasına tahammül edebilir misiniz, olur mu böyle bir olay?

Değerli arkadaşlar, olmak üzere; sadece dikkatinizi çekiyorum. Bu konu görüşülmedi, yönetmelikte hangi şekiller olduğu bilinmiyor, ne yapılacağı bilinmiyor. Birilerinin bir inat uğruna… Biraz önce konuşmacılardan, değerli arkadaşlarımdan bir tanesi “Karadeniz’in dağlarında ruhsatları alıp oralarda kazıya başlamadılar, şimdi teminatlarını alıyor.” diyorlar. Oralardaki o kazılardan vazgeçildiyse biz üstüne bir teminat daha veririz onların, yeter ki onlardan vazgeçilsin. Bu, ayrı bir olay. O durumlarda bundan vazgeçilir ama bunun altında farklı bir şeyler var gibi geliyor. Bunu inceleme olanağımız yok, inceleme fırsatımız yok. Plan ve Bütçe Komisyonunda bütün işlevlerimiz bitti derken son dakikada gelip giren şeyler bunlar. Bunlar olmaz.

Değerli arkadaşlar, kanun içerisinde getirilen bazı müesseselerimiz de var. Bu müesseseler konusunda Türkiye’nin sürekli olarak yenilenmelere ihtiyacının gereği olarak başka müesseselerin de eklene eklene gelmesinde büyük yararlar görüyoruz. Özellikle sürekli olarak aflar çıkartılması ve kamunun özellikle mali disipliniyle ilgili kurtuluşun bu aflara bağlanacak olması eski bir maliyeci olarak bizleri üzer. Son uygulamalar sırasındaki bazı rakamlar beni ciddi anlamda tedirgin etmeye başladı. Bütçe açıklarımız, daha doğrusu nakit açığımız, bütçe açığımız, faiz dışı açığımız büyük bir hızla büyümeye başladı. Yılın ilk dört ayında neredeyse geçen yılın tamamının açığından fazlasına ulaştık, ulaştık. Almamız gereken önlemler var, almamız gereken çok önemli önlemler var. Bunlarla ilgili birazcık uzun süreli çalışmaya da ihtiyacımız var. Sorunlara inip özellikle yabancı sermaye de dâhil olmak üzere şu andaki borçlanmamızı tek çıkış olarak görmediğimiz yeni bir sisteme ihtiyacımız var. Borçla, hâlâ borçla bu olayın içerisinden çıkacağımızı zannediyoruz. Bütçemizi de dışarıdan aldığımız borçla finanse ediyoruz, yatırımlarımızı da bunlarla finanse etmeye çalışıyoruz. Bu olay çıkmaz sokak. Böyle bir kanun teklifini görüşürken…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Mikrofonunuzu açıyorum, sözlerinizi tamamlayınız Sayın Temizel.

ZEKERİYA TEMİZEL (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bu Kanun Teklifi üzerindeki görüşmemi bu cümleyle bitirmek istiyordum. Bizim şu anda özellikle dünyadaki gelişmeleri de göz önüne alarak borçlanmayla sürdürebileceğimiz, tüketimle ayakta tutabileceğimiz bir kalkınma projesine dayalı kalmamız kesinlikle mümkün değil. Asıl görüşmemiz gereken. düşünmemiz gereken konu da bu.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Temizel.

Teklifin tümü üzerinde şahsı adına ikinci konuşmacı Gaziantep Milletvekili Abdullah Nejat Koçer.

Buyurunuz Sayın Koçer. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) – Sayın milletvekilleri, 475 sıra sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerine şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

16 Nisanda gerçekleşen referandum sonuçları neticesinde gerek yerli gerekse yabancı yatırımcı ve üretici fevkalade rahatlamış durumda. Tüketici güveni 16 Nisandan sonra artmaya başladı. Borsa İstanbul o günden bu yana, bugün de dâhil olmak üzere çok yüksek seviyelerde kapanışlar gösterdi ve tarihî rekorlar kırmaya başladı. Dolar bugün 3,50-3,60 arasında 3,55 seviyesinde rahat bir noktaya geldi, aşağı yönlü bir eğilim içerisinde. Ekonomik istikrarı kalıcı kılacak olan siyasi istikrara Anayasa değişikliğinin halk tarafından kabul edilmesiyle önemli bir adım atılmış oldu. Hükûmetimizin ekonomiyi canlandırmak için attığı adımlar ve küresel piyasalarda bilhassa dolar aleyhine esen rüzgâr bununla birlikte yerli ve yabancıyı yatırımcıyı da rahatlattı. Tüketici Güven Endeksi nisanda yüzde 5,1’e yükseldi. Üreticinin ve tüketicinin güveninin artması ekonomi için son derece önemli. Güven artışı üretimin önünü açıyor. Hane halkının maddi durumunda iyileşme olacağına ilişkin beklenti ve işsiz sayısındaki düşüşteki beklenti oranı da yükselmiş durumda.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Ama düşmedi.

ABDULLAH NEJAT KOÇER (Devamla) - Sayın Cumhurbaşkanımızın önderliğinde başlatılan istihdam seferberliği içerisinde 1 milyona yakın yeni istihdam sağlanmış olması da çok önemli bir gelişme.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – İmalat sanayisinde ne kadar?

ABDULLAH NEJAT KOÇER (Devamla) - Tasarruf Etme İhtimali Endeksi de yüzde 26’nın üzerinde artış gösterdi.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – İmalat sanayisinde artış yok, hiç artış yok.

ABDULLAH NEJAT KOÇER (Devamla) - Beyaz eşya satışları ÖTV’nin sınırlandırılmasının etkisiyle de yüzde 40’tan fazla artış göstermiş durumda. Yine, kapasite kullanım oranları imalat sanayisinde üretimin arttığını gösteriyor. Nisan ayında yüzde 78,4’le kapasite kullanım oranında bir artış söz konusu. Bu oran yılın ilk dört ayının en yüksek kapasite kullanım oranıdır. Kısacası Türkiye ekonomisi bakımından “büyüme dinamikleri” diyebileceğimiz verilerin hemen hemen tamamında umut verici gelişmeler var.

Moody's’in siyasetin Türkiye'deki işletmeleri ve tüketicileri etkilemeye devam edeceğini ifade eden açıklaması negatif bir algı oluşturma gayretinde olsa da Avrupa Birliğinin çeşitli bölümleri Türkiye'deki büyüme tahminlerini revize etmeye başladı. Yüzde 2,8’den yüzde 3’lere, 3,2’lere doğru çıkarılan büyüme revizeleri gelmeye başladı. Avrupa Birliği Komisyonunun 2017 Bahar Ekonomik Tahminler Raporu’nda ayrıca Türkiye'de siyasi ve politik belirsizliklerin bu yıl düşmesinin beklendiği, bu durumun güveni artıracağı, yatırımların ve hane halkı tüketiminin yükseleceği de yer almış durumda. Türkiye'de istihdam artışının 2018 yılında daha da artmasının beklendiği, risk ölçümlerinde Türk bankalarının sağlam durumda olduğu, bunun iç yatırımlara olumlu katkı sağlayacağı da yine Avrupa Birliği Raporu’nda ifade edildi.

Tüm bunların yanında, 15 Temmuz darbe girişimi başta olmak üzere, bazı nedenlerle ekonomideki yavaşlamayı azaltmak ve yeni bir dinamik sağlamak üzere veya kimi vatandaşlarımızın bu nedenlerle kamuya olan borçlarını ödeme sıkıntısı yaşadıkları göz önüne alınarak vatandaşlarımızın kamuya olan borçlarını yapılandırmak amacıyla bugün bu görüşmekte olduğumuz teklif hazırlanmış durumda. Bu kanun teklifiyle gözetilen temel amaç, vatandaşlarımızın 1 Temmuz 2016 ve 31 Mart 2017 tarihleri arasında -bakın, tarihe dikkatinizi çekiyorum, önemli bir süreç yaşadı Türkiye bu tarihte- oluşan vergi, prim ve benzeri borçlarını ödeyebilmek amacıyla Maliye Bakanlığı, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, Sosyal Güvenlik Kurumu, belediye ve il özel idarelerine olan borçlarını yapılandırmak, böylelikle ekonomik faaliyetlerine devam etme imkânına kavuşmalarını sağlamak, özellikle altını çizmek isterim ki bunları sağlarken de bu borçları yeniden yapılandırmaktır esas olan. Bu, kesinlikle bir af değildir. Birçok hatibin konuşmasında bahsettiği “af” kelimesi borcun anasının sanki affedildiği şeklinde bir algı oluşturuyor. Bu, bir af değildir; borç oranı yeniden yapılandırılarak belli bir disiplin içerisinde tekrar yeniden tahsil edilecek.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Borcun silinmesi…

ABDULLAH NEJAT KOÇER (Devamla) – Alacak asıllarına uygulanan gecikme zammı, gecikme faizi gibi alacaklar ÜFE oranları esas alınarak yeniden yapılandırılıyor. Alınan ekonomik tedbirler çerçevesinde yer alan yapısal bir düzenlemedir. Bu, ekonomiyi canlandırma hamlesidir. Daha önce alınan ekonomik tedbirler bu yılın başından itibaren meyvesini vermiş, yıla ihracat rekoruyla başlamıştık. İhracatta iyileşme devam ediyor. KOBİ’lerin, büyük işletmelerin ve ihracatçıların nakit sıkıntılarını gidermek için hazine garantili 250 milyar liraya kadar ek kredi hacmi oluşturulması, ihracatta teminatların artırılması, imalat sanayisinde yeni yatırımlara olan devlet katkısının artışı, işverenlerin 2017’nin ilk üç ayındaki SSK primlerinin ekim, kasım, aralık aylarına faizsiz olarak ertelenmesi, işsizliğin önüne geçmek için başlatılan istihdam seferberliği gibi başlıkların her biri Türkiye’nin büyümesi, ekonomik istikrarın kalıcı hâle gelmesi için alınan ekonomik tedbirlerdir.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Fabrikalar niye kapanıyor?

ABDULLAH NEJAT KOÇER (Devamla) – Yalnızca Kredi Garanti Fonu’yla bugüne kadar 160 milyar liralık kredi kefaleti sağlanmış ve 225.358 firmamıza kefalet desteği verilmiştir. Bunun büyümeye yapacağı pozitif etki önümüzdeki aylarda görülecektir.

Türkiye esasen son derece zor bir dönemi geride bırakmıştır. Bu dönemin minimum hasarla geride bırakılmış olması Türkiye ekonomisinin ne kadar dirençli olduğunu, ekonomimizin sağlam temeller üzerinde yükseldiğini de gözler önüne koymuştur.

Siyasi istikrarı kalıcı kılacak, temsilde adalet odaklı yeni sistemle Türkiye’nin önünün açılacağına, Türkiye’nin büyüme hikâyesinin hızına hız katacağına ben yürekten inanıyorum.

Kamu alacaklarının yeniden yapılandırıldığı bu kanun teklifinde 31 Mart 2017 öncesi gümrük vergileri ile cezaları, sigorta ve sosyal güvenlik destek primleri ile faiz, ceza ve zamları yer almakta. Daha önceki yapılandırma kapsamında başvuru yapamamış borçlular da bu durumdan yararlanabilecek. Ancak önceki yapılandırmadan yararlanan ve taksit ödemeleri devam edenlerin yapılandırılan borçları da bu kapsamın dışında kalacak.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bu adamlar niye borçlarını ödemiyor, merak ettin mi hiç?

ABDULLAH NEJAT KOÇER (Devamla) – Tasfiye hâlindeki Türkiye Emlak Bankasının yeniden yeni bir teklifle bankacılık faaliyetlerine başlaması da bu teklifin içerisinde yer alıyor.

Ayrıca 1997 model ve daha eski taşıtların hurdaya ayrılması durumunda ödenmemiş motorlu taşıtlar vergisi, zam, faiz ve cezalarının tahsilinden de vazgeçilmesi yine bu teklifin içerisinde yer alıyor.

Bu yapılandırmadan yararlanmak isteyen vatandaşlarımıza 30 Haziran 2017 günü sonuna kadar başvuruda bulunmaları gerektiğini buradan hatırlatıyor, kanunun ülkemize, milletimize, ekonomimize hayırlar getirmesini temenni ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Koçer.

Sayın milletvekilleri, teklifin tümü üzerinde gruplar ve şahıslar adına yapılan konuşmalar sona ermiştir.

Şimdi, teklifin tümü üzerinde yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Soru-cevap işlemini başlatıyorum.

İlk söz Sayın Tümer’in.

Buyurun Sayın Tümer.

ZÜLFİKAR İNÖNÜ TÜMER (Adana) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması Kanun Teklifi’yle, 60 yaş ve üzeri vatandaşlarımızın eksik hizmet günleri nedeniyle emekli olabilmesinin önü tıkanmaktadır. Teklife hizmet gün borçlanması eklenmesi sorunun çözülmesi açısından son derece önemlidir. Emekliliği hak etmesine rağmen yaşa takılan, SGK verilerine göre 7 milyon 200 bin insanımızın sorunu da bu teklifte ele alınmalı ve sorun çözülmelidir.

Öte yandan, Hükûmet daha önceki açıklamalarında askerlik borçlanmasının devlet tarafından karşılanacağını belirtmesine rağmen bu konu teklifte yer almamıştır.

Teklif işverenler açısından da sıkıntı yaratmaktadır. İşveren SGK’nın yüksek idari para cezalarından şikâyetçidir. Bu teklifte işverenin SGK’ya olan ceza borçlarının yüzde 50’sinin ödeneceği hükmü getirilmiştir. Ancak, işverenin beklentisi cezaların yüzde 25’e düşürülmesidir. İşveren ayrıca kamu kurum ve kuruluşlarına olan adli ve idari para cezaları borçlarının da yapılandırma kapsamına dâhil…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kazım Arslan… Sayın Arslan yok.

Sayın Gürer…

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Sayın Bakan, çiftçilerimizin ürün girdileri nedeniyle üretim maliyetleri artmaktadır. Bu artış tüketiciye de yansımaktadır. Maliyetlerin düşmesi için çiftçilerimize ÖTV’siz ve KDV’siz mazot verilmeye ne zaman başlanacaktır?

İki: Sulama suyunu yer altından çıkaran çiftçilerimizin ödemesi geciktiğinde özel şirketler elektriklerini kesmekte, üretici ürününü sulayamadığı için ürün elde edilmesinde sorun yaşamaktadır. Sulama suyunda elektrik kullanan çiftçi için maliyetin düşürülmesi düşünülmekte midir?

Üç: 20 yaşını aşan araçlarda ÖTV indirimi yapılacak mıdır?

Dört: Test araçlarının KDV’den muaf tutulması düşünülmekte midir?

Beşinci sorum: Üçüncü köprü konumu, geçiş ücretleri sanayici, nakliyeci, şoför için ek yük getirmektedir. Düzenleme yapılması düşünülmekte midir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Akar…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Bakan, 9/8/2016 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 488 sayılı Damga Vergisi Kanunu’nda değişiklik yapılarak yatırım teşvik belgeli yatırımlara damga vergisi muafiyeti getirmiştik. Bu kapsamda, 2016 yılının 8’inci ayından bu yana yani sekiz ayda damga vergisi muafiyetinden yararlanan yatırımcı sayısı ve yatırım tutarı ne kadardır? Yatırımcının damga vergisi muafiyetinden kazandığı tutar nedir? Cevabınızı bekliyorum.

BAŞKAN – Sayın Tarhan…

Sayın Pekşen…

HALUK PEKŞEN (Trabzon) – Sayın Bakan, bu borç yapılandırma konusu yalnızca vergiyle sınırlı kaldığı sürece bundan önceki dönemlerde de borç yapılandırmaya konu olan ve özellikle banka borçlarının yapılandırılmasına izin veren İstanbul yaklaşımı gibi, iktidarınız döneminde de yine Anadolu yaklaşımı gibi bir düzenleme yapılmadığı sürece vergi borcunun ödenmesi mümkün olamayacaktır. Çünkü, bir taraftan OHAL döneminde özellikle iflasın ertelenmesini yasaklıyorsunuz, öbür taraftan borç yapılandırmasına izin veriyorsunuz. Bu, vergi ve kazanç üretilebilir bir durum olmadığı sürece zaten borç yapılandırması da söz konusu olamayacaktır.

BAŞKAN – Sayın Akar…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Bakan, Kocaeli ili Türkiye'de vergi tahakkukunda 2’nci sırada, tahsilatında 1’inci sırada ama Kocaeli’nin kamu yatırımları olarak aldığı paya baktığımızda son sıralarda olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Burada bir başka bir sıkıntı var, belki de Kocaeli’yi daha öne taşıyacak, 1’inci sıralara taşıyacak bir sıkıntı var Kocaeli’nde. Sayısız sanayi tesisi olmasına rağmen bu sanayi tesislerinin vergi daireleri İstanbul’da, özel vergi daireleri tahsis edilmiş ve oralarda vergilerini yatırıyorlar. Her türlü üretimini, her türlü yarı mamulünü, çevreye verdiği her türlü zararı da göz önüne kattığımızda, Kocaeli’ye getirmiş olduğu trafik yüküne de baktığımızda aslında bu verilen vergilerden pay alması gereken kentin Kocaeli olmasına rağmen İstanbul bu işlerden yararlanıyor, bu vergilerden yararlanıyor. Şimdi size sormak istiyorum: Bunu ne zaman düzeltmeyi düşünüyorsunuz?

BAŞKAN – Sayın Erdem…

ARZU ERDEM (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sorum Sayın Maliye Bakanına: Bundan önce Kapalı Çarşı esnafının işgaliyesinin kaldırılmasıyla ilgili defaatle konuyu gündeme taşıdım, buradan da sözlü soru olarak size yönelttim. Bana yazılı olarak cevap vereceğinizi söylemenize rağmen şu ana kadar yazılı cevabımı alamadım. Kapalı Çarşı esnafının belini büken işgaliyesi kaldırılacak mı, kaldırılmayacak mı? Buna net olarak “evet” ya da “hayır” cevabını verirseniz sevinirim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Gürer…

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Mevsimsel değişimler nedeniyle don ve doludan etkilenen üreticilerin hasar tespitleri yapıldıktan sonra bunlarla ilgili ödemeler oldukça gecikiyor. Maliye Bakanlığının yıllık olabilecek olasılıklar üzerinde bu konudaki oluşan hasarlarla ilgili ayırdığı bir ödenek oluyor mu yoksa bu gecikmeler bu yıl da yine geçtiğimiz yıllardaki gibi üreticinin işine yarayacağı dönemin dışında mı verilecek?

Bir de daha önce sizlere iletmiştim Sayın Bakan, bu Bozköy Belediyesinin 2014’ten gelen afet felaketiyle ilgili alacağı vardı. Geçenlerde Tarım Bakanımız, Çiftlik Belediyesinin aldığını söyledi. Bozköy Belediyesi Cumhuriyet Halk Partili olduğu için mi… Niğde Çiftlik Bozköy Belediyesi 2014’ten gelen sel afetinden dolayı alacağını alamıyor.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Tümer…

ZÜLFİKAR İNÖNÜ TÜMER (Adana) – Sayın Bakan, Çukurova bölgesi ülkemizin en önemli tarım alanlarına sahip bir coğrafyada yer almaktadır. Gıdaya erişimin zorlaştığı ve tarımın stratejik önem taşıdığı günümüzde ne yazık ki birinci sınıf mutlak tarım arazileri Toprak Koruma Kurulu kararına rağmen betonlaşmaya teslim edilmektedir. Tüm bunlar Türkiye'de olduğu gibi, bu karamsar tabloya Adana başta olmak üzere, Çukurova bölgesi de dâhil olmaktadır. Adana'da 22.500 dekar birinci sınıf tarım alanını içine alan Güney Kuşak Bulvarı’nın yanı sıra, Adana ve Mersin’in tam ortasında yapılacak Çukurova bölgesel havaalanıyla 8.700 dekar mutlak sulu tarım alanı yeni yapılaşmalara kurban edilecektir. Havaalanı etrafında oluşturulacak yapılaşma nedeniyle inşaat alanından daha fazla tarım arazisi bitirilecek, alandaki kil nedeniyle yapılacak pist ve binalar mutlak hasar görecektir. Daha mahkemeler sonuçlanmadan bu ihaleler yapılmış ve kamulaştırmalarla bu inşaat süreci başlamıştır. En azından mahkeme sonuçlanıncaya kadar…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kuşoğlu…

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, bu geçen ağustosta çıkan servet affıyla ne kadar kaydi ve fiilî döviz girişi gerçekleşmiştir? Bilgi verebilirseniz memnun olurum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Akar…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Bakan, şimdi, sürekli sizin Bakanlığınızla ilgili kanun teklifleri geliyor, bunların birçoğu da yapılandırmayla ilgili, ceza, vergi gelirleri, diğer vergilerle ilgili vatandaşın yapılandırma ve vatandaşın hayatını kolaylaştırma adına yaptığınızı iddia ediyorsunuz bunları ama görülüyor ki vatandaş bu yapılandırmadan sonra sizin iddia ettiğiniz şekilde gerekli ilgiyi göstermiyor çünkü bir iki taksidini ödedikten sonra daha sonraki taksitlerinde tıkandığını görüyoruz. Bu da sizin defalarca kürsülerden ifade ettiğiniz ekonominin düzgün işleyişi anlamına mı geliyor yoksa ekonominin kötüye gidişi, vatandaşın gelirinin düşmesi, bu cezalarla birlikte, yapılandırılan cezalarla birlikte normal cari aydaki ödemeleri gereken ödemeleri de yapamadığı anlamına mı geliyor? Gerçekten sıkıntılı bir süreci geçirdiğini düşünüyorum vatandaşların. Kayıt içi ekonominin oranı nedir ve kayıt dışı… Kayıt içini verirseniz zaten otomatikman bunu da görmüş olacağız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Altaca Kayışoğlu…

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, artık kangrene dönmüş, her gittiğimiz yerde karşımıza çıkan bir sorun var diyorlar ki: “Bu emeklilikte yaşa takılan vatandaşların derdi ne zaman çözülecek?” Birincisi onunla ilgili bir cevap istiyorum.

Bir de, Sosyal Yardımlaşma Vakfından da kredi alan vatandaşlarımız var, onlar da mağduriyetlerini iletiyorlar bizlere. Ne kadardır bu borçluların sayısı? Onlarla ilgili de bir çözüm düşünüyor musunuz?

Teşekkürler.

BAŞKAN – Sayın Bayraktutan…

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Artvin ili Yusufeli ilçesi baraj kamulaştırmaları nedeniyle… Komple ilçe baraj suları altında kalacağından ilçede kamulaştırmayla alakalı belirsizler sürmektedir. Bu yıl itibarıyla Yusufeli ilçesinin kamulaştırmasına ayrılmış olan bir ödeneğiniz mevcut mudur? Ne kadar bir ödenek ayırdınız? Komple bir kamulaştırma yapacak mısınız yoksa bir kısım kamulaştırmayla mı ilçede işlem yapacaksınız? İlçede bu konuda belirsizlik devam etmektedir, bu konuda Maliye Bakanlığından –tekrar söylüyorum- ayrılmış bir ödenek var mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Cevaplar için Hükûmete söz vereceğim.

Buyurunuz Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Öncelikle, Sayın Tümer, yeniden yapılandırma kanununun kapsamıyla ilgili ilave talepler geldiği konusunu ifade ettiler ve bu konuda birtakım yeni önerilerde bulundular.

Öncelikle Genel Kurulumuza şu hususu arz etmek isterim. Bu defa hazırlamış olduğumuz yeniden yapılandırma kanun teklifi -Hükûmet olarak da biliyorsunuz aynı mahiyette bir kanun tasarısı sunmuştuk- geçen sene Temmuz ayında Meclise sunulan hükûmet tasarısının kesinleşmiş alacaklar bakımından kapsamıyla aynı. Geçen defa da hatırlarsanız biz yeniden yapılandırma kanununun kapsamında vergi alacaklarını, gümrük vergisi alacaklarını, Sosyal Güvenlik Kurumunun prim alacaklarını kapsama dâhil etmiştik. Onun yanında trafik para cezalarını, askerlik, seçim, nüfus para cezalarını, Karayolu Taşıma Kanunu’na göre kesilen para cezalarını, kara yollarından usulsüz geçişler nedeniyle kesilen para cezalarını kapsama dâhil etmiştik. Bu defa da yine bu alacakları yeniden yapılandırma kanunu kapsamına dâhil etmiş olduk.

Yine, şu anda Genel Kurulumuza getirilmiş olan kanun teklifinde öğrencilerin YURTKUR’a olan ve vergi dairelerimizce takip edilen katkı kredisi ve öğrenim kredisi borçlarının, ecrimisil borçlarının da yeniden yapılandırma kanunun kapsamında tahsili öngörülmektedir.

Yine bu kanun teklifi uyarınca, belediyelere ödenmesi gereken emlak vergisi, çevre temizlik vergisi, su, atık su borçları, katı atık ücretleri, taşınmaz kültür varlıklarının korunmasına katkı payı ve tüm bu alacaklara uygulanan zam ve cezalar da yeniden yapılandırma kanunu kapsamında öngörülmüştür.

Ayrıca Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığınca tarımsal amaçlı kooperatiflere, bu kooperatiflerin ortaklarına kullandırılan kredi alacakları; Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığınca organize sanayi bölgelerine, küçük sanayi sitesi ve yapı kooperatiflerine kullandırılan kredi alacakları, orman genel müdürlüğünce orman köylerinde oturan köylülere ve bu köylülerce kurulmuş olan tarımsal kalkınma kooperatiflerine kullandırılan kredi alacakları da yeniden yapılandırma kanunu kapsamında öngörülmüştür. Plan Bütçe Komisyonu görüşmeleri sırasında da Türkiye Odalar Borsalar Birliği, Türkiye Esnaf Sanatkârlar Konfederasyonu ve Türkiye Barolar Birliğine ait aidat alacaklarının da yeniden yapılandırma kapsamına alınması Komisyonumuzca uygun görülmüştür. Dolayısıyla, önceki kanunla aynı kapsamda bir yeniden yapılandırma çerçevesi bu defa da öngörülmüştür. O açıdan, zaman zaman gündeme getirilen bir kısım adli para cezaları ile idari para cezalarını bu defa da kapsama almadık. Yine, Sosyal Güvenlik Kurumunda idari para cezalarının tamamen terkini yerine, yüzde 50 oranında terkinini öngörmüş olduk.

Zaman zaman yapmış olduğumuz yeniden yapılandırma kanunlarında, tabii ki, öncelikle vergi ve sosyal güvenlik prim alacaklarını öncelemek suretiyle bu düzenlemeleri yapıyoruz.

Tabii, biz, vatandaşlarımızın sorunlarını çözmek üzere bu yasal düzenlemeleri yapıyoruz. Biraz önce hatipler tarafından da ifade edildi, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası ekonomide bir yavaşlama meydana geldi ve biz Hükûmet olarak bu dönemde ekonomide meydana gelen yavaşlamayı tekrar yukarı yönlü çekebilmek açısından birçok tedbiri ve uygulamayı da arka arkaya uygulamaya koyduk. Hatırlarsanız 15 Temmuz alçak darbe girişimi cuma gecesi yapılmıştı, biz salı günü Meclise yeniden yapılandırma kanun tasarısını göndermiştik. Dolayısıyla, o dönemde de esnafımızın birikmiş borçlarının yeniden yapılandırma yoluyla ödenmesine imkân sağladık.

Yine, bu dönemde özellikle işletmelerimizin krediye erişimini sağlamak için Kredi Garanti Fonu’yla ilgili önemli bir düzenleme yaptık, esnafımıza, işletmelerimize 250 milyar liralık bir kredi ve kefalet imkânı sağladık.

Yine, özellikle esnafımız bakımından, özellikle küçük mikro işletmelere kredi imkânı sağlamak üzere, KOSGEB üzerinden, yaklaşık 460 bin KOBİ için yaklaşık 11 milyar liralık bir kredi imkânını da bu dönemde oluşturduk ki işletmelerimiz içinde bulundukları zorlukları kolaylıkla aşabilsinler.

Yine, özellikle istihdama destek vermek amacıyla, 2017 Ocak ayından itibaren ilk defa yeni işe alınan çalışanlar bakımından bütün sosyal güvenlik prim ödemeleriyle vergi ödemelerini de devlet olarak üstlendik, bu yolla da ekonominin canlanmasına önemli bir katkı verdiğimizi düşünüyorum.

Yine uygulamaya başladığımız asgari ücret desteği uygulaması vardı. Bu dönemde, özellikle ekonominin ihtiyaçlarını göz önüne alarak asgari ücret desteğine de devam etme kararı aldık.

Hatırlarsanız, yine Meclisimizin kabulüyle, ocak, şubat ve mart aylarına ilişkin sosyal güvenlik prim alacaklarını ise ekim, kasım ve aralık aylarına erteledik, bu yolla da işletmelerimize önemli kolaylıklar sağladık.

Yine, işletmelerimizin 2017 yılında yapacakları yatırım harcamalarını teşvik etmek amacıyla özellikle yatırım teşvik sistemi üzerinden sağladığımız kolaylıkları ve imkânları daha da genişlettik.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Bakan soruların hiçbirine cevap vermiyorsunuz, aslında kürsüde yapmanız gereken metni oradan okuyorsunuz.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Özellikle bu dönemde sektörel vergi düzenlemeleri yapmak suretiyle konutta ve iş yerinde katma değer vergisi indirimi getirdik, beyaz eşyada ve mobilyada KDV ve ÖTV indirimleri getirdik. Bütün bu almış olduğumuz tedbirler, bütün bu getirmiş olduğumuz destekler de ekonomide tekrar çarkların dönmesine büyük bir ivme kazandırdı ve ekonomide son dönemde ortaya çıkan bütün olumlu göstergelerin de sebebi oldu.

Dolayısıyla Hükûmet olarak, karşılaştığımız sorunlar, ekonomide ortaya çıkan ihtiyaçlar karşısında süratle doğru ve isabetli karar almak suretiyle ekonomiyi tekrar canlandırıyoruz.

Burada HDP’li hatip vekilimiz ifade ettiler dokuz ayda bir yeniden yapılandırma kanunu getiriliyor diye. Yani buna da şaşırıyorum. Komisyonda parti gruplarımız, getirilen yeniden yapılandırma kanununun çerçevesinin genişletilmesi talebinde bulunurken nasıl oluyor da böyle bir kanun tasarısını getirmiş olmamız eleştiriliyor, ona da şaşırdığımı ifade etmem gerekir.

Biz burada vatandaşlarımızın sorunlarını çözeceğiz, toplumun ihtiyaçlarını çözeceğiz, ekonominin gereklerini yerine getireceğiz ve özellikle şu 2010 sonrası ekonomide yakaladığımız büyüme ivmesini inşallah önümüzdeki yıllarda daha da artıracak güçlü bir büyüme ivmesini yeniden yakalayacağız. Nitekim, ilk üç ayda ekonomiyle ilgili ortaya çıkan göstergeler -çok net bir şekilde- 2017 yılında ekonomide büyüme oranın yukarı yönlü olduğunu açık bir şekilde gösteriyor. İnşallah, istihdam da artacak, ekonomide büyüme de artacak, ekonomide çarklar da dönecek. Ama biz, vatandaşımızın ihtiyacı neyi gerektiriyorsa onu da yapmaktan asla kaçınmayacağız.

Şunu da ifade etmem gerekir, yine, hatipler ifade ettiler: Bütçe disiplini konusunda AK PARTİ hükûmetleri olarak on beş yıldır nasıl hassasiyet göstermişsek 2017 yılında da aynı hassasiyeti gösteriyoruz. Bütçe disiplininden herhangi bir şekilde vazgeçmemiz söz konusu değil. Türkiye'nin bugün bütçe açıkları, uluslararası karşılaştırmaları yapıldığında, olağanüstü ölçüde başarılı bir performans göstermektedir. Son beş yılda Türkiye'nin bütçe açığı ortalama yüzde 1 seviyesindedir. Bugün, ekonominin ihtiyaçlarını dikkate alarak maliye politikasını aktif bir şekilde kullanmak suretiyle ekonomiye destek vereceğimizi ifade ettik. Dolayısıyla, bütçe politikası, maliye politikası dinamik bir yaklaşımla ekonominin devrevi durumuna uygun olarak zamanı geldiğinde genişlemeci, zamanı geldiğinde de daraltıcı bir çerçevede oluşturulur.

O açıdan, gerek Maliye Bakanı olarak ben gerekse Hükûmetimiz bütçe disiplininden hiçbir zaman için vazgeçmedik. İlk dört ayda ortaya çıkan bütçe gelişmeleri ve bütçe açığı, bütçe dengesinde oluşan rakamlar ise bu döneme özgü geçici rakamlardır. Önümüzdeki aylarda vergi gelirlerinde, ekonomideki genişlemeye bağlı olarak, bir taraftan artış meydana gelirken diğer taraftan da geçici suretle yapmış olduğumuz birtakım harcamalar veya ertelediğimiz birtakım sosyal güvenlik primi ödemelerinin sisteme katılmasıyla bütçe öngördüğümüz patika içerisinde gidecektir. Bugün, Türkiye gerek bütçe açığının millî gelire oranı gerekse kamu borcunun millî gelire oranı bakımından gerçekten olağanüstü bir performans sergiliyor. Onun için, 2017 yılı bütçesiyle ilgili ortaya çıkan rakamlar üzerinden herhangi bir şekilde bir olumsuzluk değerlendirilmesi yapılmasını da açıkçası doğru bulmuyorum.

Sayın Arslan… Burada yok.

Sayın Gürer, özellikle sulama suyu elektriğiyle ilgili bir konuyu sormuşlardı. O konuda maalesef bilgim yok. O konuda ilgili kurumlardan bilgi alıp sizlere veririm.

20 yaştan daha fazla olan araçlarla ilgili bir ÖTV indirimi söz konusu değil.

Test araçlarına ilişkin bir KDV indirimi söz konusu değildir.

Sayın Akar damga vergisiyle ilgili yapılan yatırım teşvik belgesi kapsamındaki rakamları sordular. Bu konuda elimde hazır bilgi yok. Ekonomi Bakanlığına bunu sorar, bilgiyi alır, sizlerle paylaşırız.

Sayın Pekşen Anadolu yaklaşımını ifade ettiler. Biz şunu söylüyoruz: 2016…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayınız Sayın Bakan, mikrofonunuzu açıyorum.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Mazotta…

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – 15 Temmuz 2016 alçak darbe girişimi sonrasında, Hükûmet olarak ekonomiyi canlandırmaya dönük çok sayıda tedbir aldık. Bunlardan en önemlisiyse Kredi Garanti Fonu üzerinden sağladığımız 250 milyar lira tutarındaki teminat ve kredi imkânıdır. Şu anda gelinen noktada görüyoruz ki bu tedbir, bu destek ekonomide kredi hacminin genişlemesine önemli bir destek vermiştir. İşletmelerimiz bu yolla kredi imkânlarını kullanarak hem finansman ihtiyaçlarını karşılamışlardır hem de özellikle yatırım ve üretim noktasındaki kaynak ihtiyacını da karşılamışlardır. Bugün, Türkiye’nin 2000’li yılların, kriz yıllarının olduğu noktada bir Anadolu yaklaşımına ihtiyacı da yoktur, onu da ifade edeyim. İnşallah önümüzdeki aylarda ekonomideki düzelme çok daha net bir şekilde ortaya çıkacak.

Kocaeli’yle ilgili, Sayın Akar… Teşekkür ediyoruz, Kocaeli’ndeki mükelleflerimiz gerçekten büyük bir özveriyle vergi yükümlülüklerini yerine getiriyorlar. Bütün vilayetlerimizde mükellefler aynı şekilde yerine getiriyorlar. Kamu yatırımlarının dağılımının tabii ki ekonominin ihtiyaçlarına göre yapıldığını da dikkate almak lazım. İl bazlı bir yatırım ödeneği dağıtımı doğru bir yaklaşım değil, onu da ifade etmek gerekiyor.

Şirket merkezlerinin, tabii, farklı farklı illerde olması mevcut sistemin doğasında var. Dolayısıyla bu konuda herhangi bir çalışmamız söz konusu değil.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – İstanbul ile Ankara alıyor, sıralamanın ilk sırasında olanlar.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Yok, hayır. Sistem şu anda gayet güzel bir şekilde işliyor.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Bakan, nasıl işliyor sistem? En mağdur il biziz ya o konuda.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Sayın Erdem, Kapalıçarşı esnafının belini büken işgal harcıyla ilgili biraz bilgi alırsak o konuyu araştıralım.

Sayın Gürer, çiftçilerle ilgili hasar tespitlerine bağlı ödenek konusunda yani burada bir Bakanlar Kurulu kararı çıkarılması hâlinde, bu konularda gerekli tespitlerin yapılması hâline bağlı olarak Maliye Bakanlığı gerekli ödeneği her zaman temin eder. Bu konuda, tabii, gerekli çalışmaların yapılması lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Mazot için bir şey söylemediniz.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın Akar…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Efendim, İç Tüzük gereği yirmi dakikalık bir süre vardı; on dakikası soru, on dakikası cevap süresiydi. Sayısız soru sorduk arkadaşlarımızla birlikte Sayın Bakana ama Sayın Bakan Hükûmet adına yirmi dakikalık konuşmayı esirgeyip, kürsüde konuşmayıp hazırlamış olduğu metinleri on dakika süresince bize okudu. Sadece başlangıçta yirmi saniye bir arkadaşımızın sorusuna cevap verdi, daha sonra dokuz dakika yirmi dört saniye sadece metinleri okudu, metinler üzerinden gitti ve daha sonra verdiğiniz ilave iki dakikalık süreyi bizim sorularımız için kullandı ve yeterince cevap alamadık. Amaç burada bana göre arkadaşlarımızın sorularının cevaplanmasıydı. Evet, bilmeyebilir, başka bakanlıklarla ilgili olabilir, bunu doğal karşılıyoruz ama bu süreyi bizim sorularımıza cevap vermekle değerlendirmeliydi.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akar.

Şimdi, birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

Birinci bölüm, 1 ila 11’inci maddeleri kapsamaktadır.

Şimdi, birinci bölüm üzerindeki söz taleplerini karşılayacağım.

Gruplar adına ilk konuşmacı Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bülent Kuşoğlu, Ankara Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Kuşoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

475 sıra sayılı Kanun Teklifi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım.

Değerli arkadaşlarım, önemli bir dönemdeyiz, değişim dönemindeyiz. Bu değişim ve önem sadece Türkiye’yle sınırlı değil, dünyayla da ilgili bu değişim ve dönüşüm dönemi, bu farkındalık dönemi; büyük sıkıntılar var. Hani şu meşhur söz vardır ya Fukuyama’nın “Tarihin sonu.” diye. “Tarihin sonu”

“Tarihin sonu” dediği Fukuyama’nın liberal ekonominin, kapitalizmin, Batı’nın bir anlamda galip gelmesini ortaya koyuyordu, onu söylüyordu ama hemen ertesinde kapitalizmin, liberal ekonominin, Batı’nın galip gelmediği, bir sıkıntı içerisinde olduğu da çok net ortaya kondu, anlaşıldı.

Hemen biz de bu referandumda bir taraftan sevinenler, nicelik olarak galip gelenler olduğunu gördük ama nitelik olarak da bir kaybediş içerisinde olduğumuzu da gördük ve bu referandum sonucunda da maalesef toplumda, devlette, toplum hayatında, siyasi hayatta bir heyecan olmadığını da gördük. Ama konu bunlarla sınırlı değil. Dünyadan Türkiye’ye geldiğimizde büyük bir sıkıntı olduğunu da görüyoruz. Bu, dış politikada da toplum hayatında da var ve ekonomide de var. Ekonomiyle ilgili olarak da büyük bir sıkıntı söz konusu. Ekonomiyle ilgili sıkıntı söz konusuysa devlet gözüyle baktığımız zaman ekonomideki sıkıntı vergiyle ilgilidir. Çünkü, ekonomiyle ilgili devlet bir reform yapacaksa vergiden başlamak zorundadır, vergi almasını bilmek zorundadır, kimden alacağını bilmek zorundadır, nasıl, ne oranda alacağını bilmek zorundadır. İşte böyle bir dönemde böyle bir sıkıntı konusuyla baş başayız. Bugünkü kanun, görüştüğümüz kanun teklifi bu konuyla ilgili.

Ekonominin yeni baştan ele alınması, vergi reformunun yapılması gerekiyor. Sayın Bakanın da teyit ettiği gibi iki yılda bir reform yapıyoruz, pardon, af çıkarıyoruz maalesef. Ama bu sefer, dokuz ayda aynı konuyla ilgili, aynı çerçeveyle ilgili üçüncü affı çıkarmış bulunuyoruz. Bu, geçen yıl ağustosta 6736 sayılı Kanun’la başlamıştı, sonra şubat ayında bunu tekrarladık mükellefler için, yararlanamayanlar için 6770’le tekrarladık, şimdi, üçüncü defadır aynı çerçeveyi uzatıyoruz, tekrarlıyoruz.

Değerli arkadaşlar, bir kanun, bir af kanunu dokuz ayda üçüncü defa çıkıyorsa üzerinde düşünülmesi gerekir, bir sebebi olması gerekir, bir sıkıntının mevcut olması gerekir; demek ki ekonomiyle ilgili bir sorun var, bir sıkıntı var. Bunu söylediğimiz zaman, Komisyonda Sayın Maliye Bakanına “Bir kriz var, o nedenle üçüncü defadır aynı kanunu tekrar tekrar getiriyorsunuz.” dediğimiz zaman “Hayır, bir kriz yok ama 15 Temmuz alçak darbe girişimi dolayısıyla bir sıkıntı var.” diyor. Şimdi, bir sıkıntı olduğunu, bir sorun olduğunu kabul ediyor ekonomiyle ilgili ama bunun gerekçesinin farklı olduğu, sonucunun da farklı olduğu gibi anlaşılmaz bir şey söyleyebiliyorlar. Aslında ne olduğunu net olarak ortaya koymamız lazım. Teşhisi doğru koyamazsak tedaviyi de yapamayız. Dolayısıyla, aslında bu Af Kanunu da, şu uğraştığımız kanun da soruna bir çözüm değildir; Türkiye'deki esnafın, özel sektörün sıkıntıları için çözüm değildir. Bu şekilde bununla ilgili olarak bir sonuç almamız mümkün değildir değerli arkadaşlarım.

Şimdi, böyle bir düzenleme yapıyorsak bunun bir gerekçesi olması lazım. Hukuki gerekçesinin dışında, Sayın Maliye Bakanının Hükûmet adına gelip şu kürsüden net olarak açıklaması lazım: “Değerli arkadaşlar, şu kadar alacağımız var bizim Maliye olarak, SGK’nın da şu kadar prim alacağı var. Aslı şu kadar, ferîleri şu kadar, belediyelerin alacakları da şu kadar. Bunlar bölgeler itibarıyla şöyle şöyle, sektörler itibarıyla da böyle. Onun için sıkıntı var, bu sıkıntı nedeniyle bir af kanunu gündeme getiriyoruz, bu konuda desteğinizi istiyoruz.” demesi lazım. Biz bunu sorduğumuzda “Neden bu rakamlar yok? Bu gerekçeler neden yok Sayın Bakan?” dediğimizde “Haklısınız, getirelim.” dediler. Ertesi gün, sadece daha önce bildiğimiz rakamları getirdiler.

Değerli arkadaşlar, tam olarak rakamlar verilmedi; bölgeler itibarıyla, sektörler itibarıyla kamunun ne kadar alacağı var bilmiyoruz, gerçekten bilmiyoruz ama şunu biliyoruz: Asli olarak geçen ağustosta bu kanunun ilki çıkarken 90,7 milyar vergi aslı alacağı vardı Maliyenin, 68 milyar kadar da SGK’nın prim alacağı vardı, o da aslı; bunun ferîleri de var, faizleri de var, cezaları da var ve belediyelerin de alacakları vardı. Yani aslında aslı ve ferîleriyle birlikte -ferileri 60 milyar yapıyor- 250-300 milyar liralık bir kamu alacağından bahsediyoruz ve bu alacak toplanamıyor. Türkiye Cumhuriyeti artık vergi toplayamıyor değerli arkadaşlar, bu noktadadır, Maliye Bakanlığımız bu noktadadır, vergisini toplayamıyor, özellikle de prim ve vergilerle ilgili olarak beyana dayanan vergileri toplayamıyoruz. Tabii ki ÖTV gibi… Hani diyoruz ya benzin istasyonları vergi dairesi gibi çalışıyor, onları düştüğünüz zaman beyana dayanan vergileri toplayamayan bir Maliye Bakanlığıyla karşı karşıyayız. Çok sıkıntılı, rezalet bir durum çünkü son yıllarda yapılan uygulamalarla, denetimle ilgili ya da Maliye Bakanlığı içerisindeki bazı kurumların kaldırılmasıyla, oradaki devlet anlayışının değişmesiyle beraber çok şey de değişti, Maliye Bakanlığı bugün yeniden bir reforma muhtaç hâle geldi, büyük sıkıntılar içerisindedir. Bunun sonucu olarak tahsilatla ilgili olarak da sıkıntıları var maalesef, denetimle ilgili olarak da sıkıntıları var, biraz önce söylediğim şekilde de çok büyük bir alacağı bir türlü tahsil edemiyor, sürekli olarak, iki yılda bir çıkarılan aflarla bu sorunu, sıkıntıyı erteliyor.

Bu sefer ne yaptı biliyor musunuz bu sorunu çözmek için? Bu kanunun 6’ncı ve 7’nci maddesinde var, bakın. Maliye Bakanlığına ve Bakanlar Kuruluna yetki verdi. Bundan sonra af kanunları buraya gelmeyecek yani Türkiye Büyük Millet Meclisine gelmeyecek ya da çok az bir ihtimalle gelecek. Niye gelmeyecek? Çünkü yetki bundan sonra Maliye Bakanlığında olacak ve Bakanlar Kurulunda olacak. Bakanlar Kurulu belli kıstaslar dâhilinde zor durumda olan mükellefleri tespit edecek, gerekiyorsa onların borç faizlerini tecil edecek, onları yeniden yapılandıracak. Maliye Bakanlığına ve Bakanlar Kuruluna bu kanunla böyle bir yetki veriyoruz.

Peki, bu, bu gerekçeleri ortadan kaldırıyor mu yani piyasadaki bu sorunu, sıkıntıyı, ekonomik sorunu çözüyor mu? Hiç alakası yok. Bununla ilgili yapılan hiçbir şey yok aslında değerli arkadaşlar. Biraz önce Sayın Bakan dedi ya “Piyasanın bunlara ihtiyacı yok yani yeni bir İstanbul yaklaşımına, Anadolu yaklaşımına ihtiyacı yok.”, var aslında. Bunların yeniden ele alınması lazım. Biraz önce size bahsettim, 250-300 milyar liraya yakın gerçekte kamu alacağı var ve bunlar tahsil edilemiyorlar ve bu yapılan uygulama maalesef bütün kamu alacaklarını da kapsamıyor, her şeyi içine almıyor, çok sınırlı kaldı.

Mesela, TRT bu sefer ilave edildi -TRT alacakları- ama birçok düzenleyici ve denetleyici kurum alacağı, idari para cezaları buna dahil edilmedi. Keyfî olarak yapıldı yani böyle bir sınırlamanın da olmaması lazım, o da sonuç olarak idari para cezası, kamu alacağı, 6183 sayılı Kanun’la çözülmesi gereken konu ama 6183 bu kapsamda olduğu hâlde bunlar yapılamadı. Biraz -biraz değil, fazlasıyla- keyfî uygulamalar bunlar değerli arkadaşlarım.

Yani, böyle bir konu gündeme getirildiği zaman, böyle bir af gündeme getirildiği zaman, hele dokuz ayda 3’üncü defa olarak gündeme getirildiği zaman nereden, ne kadar alacağımız var, hangi bölgeden, hangi sektörden bilmemiz, ona göre bizim Meclis olarak bu düzenlemeyi yapmamız lazımdı. Çok önemli, sıkıntılı bir dönemde, büyük vebalimizin olduğu bir dönemdeyiz, büyük sorumluluklarımız var hepimizin üzerinde. Türkiye’nin çünkü bundan sonraki süreci çok çok önemli.

Görüyorsunuz, dünyada da sıkıntılarımız var. Sayın Cumhurbaşkanı Hindistan’a 1 kere, Rusya’ya son iki ay içerisinde 2 kere gitti, Amerika’ya gitti; sürekli olarak araştırmalar içerisinde, hem yurt dışında hem de yurt içerisinde büyük sıkıntılar içerisindeyiz. Bu sıkıntılar başta ekonomi, dış politika ve her alanda, toplum yaşamıyla ilgili her alanda var. Böyle bir dönemde Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak bunları çok detaylı bilmek ve çözüm üretmek zorundayız ama bunlarla ilgili hiçbir şekilde önümüze bilgi gelmiyor. Bizim de çözüm üretebilmemiz için yapılması gereken hiçbir şey yok maalesef.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Mikrofonunuzu açıyorum, sözlerinizi tamamlayınız Sayın Kuşoğlu.

BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, söylemek istediğim, bundan sonrasıyla ilgili, ekonomiyle ilgili birimlerin -Maliye Bakanlığından Kalkınma Bakanlığına, Hazineden sorumlu bakanlığımıza kadar birçok bakanlığın- çok iyi bir şekilde koordine edilmesiydi. Bu konuda da önemli eksiklikler var, bunların da ele alınması lazım. Bu tür sorunların çözülebilmesi bu kadar basit değil, bu kadar palyatif tedbirlerle olamaz; daha kesin, daha rasyonel, daha radikal tedbirlere ihtiyacımız var, bunu bilmek zorundayız.

Ve Sayın Maliye Bakanının da bu kürsüye gelip bunlarla ilgili çok detaylı, ayrıntılı bilgi vermesi lazım. Hakkı olan bir yirmi dakikayı bile kullanmamasından dolayı da üzüldüğümü belirtmek istiyorum.

Hepinize bu vesileyle saygılar sunuyorum efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kuşoğlu.

Gruplar adına ikinci konuşmacı Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Bedia Özgökçe Ertan, Van Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Özgökçe Ertan. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, yeri bu sıralarda, bu Meclis çatısı altında siyaset üretmek olan fakat sadece siyasi saiklerle bugün cezaevlerinde rehin tutulan başta siyasi liderlerimiz, Eş Genel Başkanlarımız Sayın Figen Yüksekdağ, Sayın Selahattin Demirtaş ve milletvekili arkadaşlarım Sayın Selma Irmak, Sayın Gülser Yıldırım, Sayın Çağlar Demirel, Sayın Burcu Çelik, Sayın İdris Baluken, Sayın Ayhan Bilgen, Sayın Ferhat Encu ve Sayın Abdullah Zeydan’ı selamlamak istiyorum. Ayrıca, yerine kayyum atanıp haksız bir şekilde tutuklanan Van Büyükşehir Belediye Eş Başkanımız Sayın Bekir Kaya’ya, DBP Eş Genel Başkanımız Sayın Sebahat Tuncel’e, MYK üyelerimiz Sayın Aysel Tuğluk ve Alp Altınörs’e ve Diyarbakır Büyükşehir Belediye Eş Başkanları Sayın Gültan Kışanak, Sayın Fırat Anlı’ya ve ayrıca, yerine kayyum atanıp tutuklanan 85 belediye eş başkanımıza, üyelerimize, yöneticilerimize ve tutuklu olan 5 bin civarında siyasetçimize buradan sevgi ve selamlarımızı iletmek istiyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, değerli başkanlarım; bugün sizlere bu vasıtasıyla ulaşıyor olmanın ağırlığını hissediyoruz. Bugün sizi bu koşullarda selamlıyor olmanın üzüntüsünü yaşıyoruz ve sizleri bugün soğuk duvarlar, taş duvarlar, demir parmaklıklar ağırlıyor olabilir. Eminim ki o taş duvarlar da, o demir parmaklıklar da bu haksızlık karşısında utanç duyuyordur. Hak da halk da çok iyi biliyor ki sizleri siyasetten, söz söylemekten, barış politikası üretmekten alıkoyan şey siyasi saiklerdir, barış istemeyenlerdir ama iyi biliyoruz ki tarih yargılamasını yaparken adil olacak. Bugün yetkiyi elinde tutup adaleti, hukuku, halkların taleplerini ve barışı bir kenara bırakmış olanların vicdanlardaki yeri bellidir ama bizler sonuna kadar ısrarlı bir şekilde, her türlü haksızlığa rağmen demokratik siyasette ısrar etmeyi ve barışı dillendirmeyi sürdüreceğiz.

Sayın milletvekilleri, teklifle ilgili olarak öncelikle şu genel eleştirimizi sunmak istiyorum: Öncelikle, temel eleştirimiz, yine bir torba yasa mantığıyla komisyona gelmesi ve esas görüşülmesi gereken komisyonlarda görüşülmeyerek, yine iktidar milletvekillerinin oy çokluğuyla kabul edilerek Meclise gelen torba yasa mantığını eleştirmek istiyoruz. Defalarca kez bu konuda eleştirilerimizi sunduk ve Hükûmetin yaptığı açıklamalar da bir daha torba yasa gelmeyeceği yönünde olmasına rağmen, yeniden yeniden aynı mantıkla karşı karşıyayız ve buna on ay içerisinde ikinci defa vergi affı çıkarılması yönündeki teklif de dâhildir. Yasa yapma süreçlerinde izlenen bu yöntem, aslında devreden çıkarılmak istenen yasama organı olarak Meclisin topluma karşı üstlendiği ağır sorumlulukla da bağdaşmıyor. Zira torba kanun mantığıyla yapılan yasama faaliyetleri sonucunda idarede oldukça yanlış uygulamalar ortaya çıkmış ve bu yanlışları düzeltmek için yeniden bir yasa yapma zorunluluğu çok kısa sürede Parlamentonun gündemine gelmiştir. Ayrıca, OHAL döneminde mütemadiyen yayınlanan KHK’larla aslen Plan ve Bütçe Komisyonunun ihtisas alanına giren birçok kanun çıkarılmış bulunmaktadır. KHK’ların ivedilikle görüşülmesi beklenirken yeniden bir vergi affının gündeme alınması hukuken doğru değildir.

Bir süre önce 63’üncü Hükûmetin Maliye Bakanı Sayın Mehmet Şimşek’in de dile getirdiği üzere, bir ülkede hukuk iyi işliyorsa işçi sınıfı emeğinin karşılığını alır ama Türkiye gibi bir ülkede hukuksuzluk genel anlayış olmuşsa, Hükûmetler sermaye sınıfının sömürü şartlarına göz yumuyorsa o ülkede çalışan kesimler açlık sınırının altında yaşamlarını sürdürmek durumunda kalır. Halkların Demokratik Partisi olarak yıllardır dile getirdiğimiz bu sorunun o dönemki Hükûmet tarafından tespit edilmesi tabii oldukça anlamlıdır. Görünen o ki Sayın Mehmet Şimşek’in hayal ettiği kâr marjının yüksek olduğu ülkelerden olmak adına Hükûmet böylesi adımlar atmaya devam edecektir. Bu dönem de bunun pratiğinin devamını görüyoruz. Bunu OHAL’e dayanarak çıkarılan 24 kanun hükmünde kararnameyle aslında görmüş olduk. Binlerce kamu emekçisi haklarında tek bir suç isnadı olmaksızın çıkarılan KHK’larla işsiz kaldı.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanun teklifi, hükûmetleriniz döneminde son beş yıl içerisinde çıkarılması düşünülen beşinci kapsamlı vergi affıdır. İstisnai bir husus olması beklenen vergi affına bu kadar sık başvurulması vergide uyumluluğu ortadan kaldırmaktadır. Vergisini, sigorta primlerini düzenli ödeyen yurttaşlar bu düzenlemelerle cezalandırılmakta, halk âdeta “Nasılsa af çıkacak.” beklentisiyle vergi ödememeye teşvik edilmektedir. Yürütme ve yürürlük maddeleri dâhil toplam 23 madde içeren düzenlemeyle yaklaşık 85 milyarlık bir yapılandırmadan bahsediliyor. Böylesine büyük bir rakam bizlere ekonominin gidişatı hakkında aslında pek çok fikir veriyor. Zira, barış politikasının terk edilmesi hem iç hem dış politikada ekonomiye güvensizlik oluşturmuştur. İzlenen savaş politikaları ve başta parti grubumuz olmak üzere muhaliflere yönelik hasmane tutumlar nedeniyle artan politik belirsizlik, güvenlik sorunları gibi etkenler çalışan kesimleri daha da yoksullaştırmakta, hem ülkenin hem de birey olarak tüm yurttaşların döviz borç yükünü artırmaktadır.

Sayın milletvekilleri, bu teklifle, yurttaşların borç yükü altında ezildiğini, AKP Hükûmetinin ekonomiyi yönetme kararlılığının olmadığını ve mali disiplinden koptuğunu söyleyebiliriz. Bu tür düzenlemelerin satır aralarına yandaşların vergi borcunu buharlaştıran eklemeler yapıldığını da kamuoyu çok yakından bilmektedir. Daha önceki düzenlemelerle pek çok sermaye sahibinin milyonlarca lira borcunun tek kalemde silindiğini herkes anımsıyor. Dolayısıyla, zaten uygulanabilirliği olmayan, örneğin oy vermemiş yurttaşa verilen 22 liralık cezanın silinmesinin arkasından yine çok sayıda iş insanının borcunun sıfırlanacağını düşünmekteyiz. Basına yansıdığı için biliyoruz ki Hükûmetiniz döneminde palazlanan şirketlerden olan Cengiz Holdingin 425 milyon liralık borcunun silindiği Hükûmet yetkilileri tarafından da doğrulanmıştı. Bu nedenle Sayın Bakanın hangi kalemde yapılan yapılandırmadan ne kadarlık bir beklenti olduğu ve ne kadarlık bir kamu alacağından vazgeçildiğini tek tek açıklaması gerekiyor. Böylesi bir durumda bu düzenlemenin neyi amaçladığını ancak bu koşullar altında anlayabiliriz. Keza belediye alacaklarında yüksek meblağlı borcu olan şahıslar ya da firmalar var mıdır? Bunların burada açıklanmasının kamuoyunun ve bizlerin hakkı olduğunu düşünüyorum. Zira bu tür düzenlemelerin, biliyoruz ki Kırıkkale’deki çiftçinin ödeyemediği 250 liralık borcu için ya da Artvin’deki işsiz bir ailenin 350 liralık borcu için değil, Cerattepe’yi nefes alamaz hâle getirenlerin 100 binlerce lira tutarındaki vergi borçlarına dönük olduğunu biliyoruz.

Van Belediyesine atanan kayyum, borcunu ödeyemeyen yüzlerce esnafa ilk iş olarak icra takipleri başlattı ama biz şu ana kadar hiçbir kamu kurumu tarafından şu holdingin ya da başka bir holdingin borcuna icra takibi başlatıldığını duymadık.

Sayın Başkan, merak ettiğim bir konu da aslında bu husustur. Van’daki kayyum örneğinde olduğu gibi, icra takibi başlatılmış kamu alacaklarının akıbeti ne olacaktır? Bu konuda henüz bir netlik sağlanamadı.

Değerli milletvekilleri, bizler bu kanun teklifinin 3-5 kişiye değil, mümkün mertebe toplumun tüm yoksul kitlelerine ulaşması gerektiğini talep etmekteyiz. Bu sadece bizim değil, aynı zamanda halkın, esnafın, gerçek ihtiyaç sahiplerinin de talebidir. Enflasyonun yıllar sonra çift haneli rakamlara ulaşması, son işsizlik oranlarının geniş tanımından bakıldığında yüzde 20’lere, genç işsiz oranının yüzde 25’e ulaşması korkutucu olmakla birlikte, bu ve benzeri tasarıların ekonomiye kısa vadeli rahatlama sağlayacağının önemli bir işaretidir.

Sayın Başkan, takdir edersiniz ki bu enflasyon ve işsizlik sorununu çözmeden, mali disipline köklü bir dönüş sağlamadan böylesi düzenlemeler Türkiye toplumuna değil, hükûmetleriniz döneminde büyümüş sermaye çevrelerine can simidi olmaktadır.

Ayrıca, sizden son bir sene içerisinde çıkarılan yapılandırma yasalarının mali sonuçlarını açıklamanızı rica ediyoruz. Keza, bu sonuçların beklentiye oranı ne olmuştur?

Bu ülkenin vatandaşı olan herkesin dolaylı ya da doğrudan vergilerle sürekli borçlandırılmaya değil, vergide adaletin sağlanmasına hakkı vardır. Yat sahipleri, milyonlarca liralık mücevherat sahipleri, ödeyebilecekleri vergi tutarından muaf tutulabiliyorken halkı önce ağır vergilere mahkûm edip sonra af getirmek, devlet ciddiyetinden uzak bir anlayıştır.

16 Nisandaki referandumun sonuçlarına baktığımızda yurttaşların acil barış talep ettiğini görmekteyiz. Bu ülkenin halkları kutuplaşma istemediğini referandumda çok açık bir şekilde ortaya koymuştur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Mikrofonunuzu açıyorum, sözlerinizi tamamlayınız Sayın Özgökçe Ertan.

BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Evet, bu çağrılara kulak verilmeli ve diyalog zemininin önü açılmalı. Tek derdi, barışı tesis etmek olan başta eş başkanlarımız, milletvekillerimiz ve bütün siyasetçilerin önündeki tutuklama operasyonları kaldırılmalı ve siyaset yapmalarının önü açılmalı.

Kayıt dışı istihdam devam etmekteyken, çocuk işçilerin sayısı 2 milyona ulaşmışken, mevsimlik tarım işçileri herkesin gözü önünde sömürü koşullarında çalıştırılırken bu kadar sık vergi affı getirmek, ancak başta Mehmet Şimşek’in sözlerinde belirttiğim gibi, onun belirttiği hususun önünü açacaktır.

Türkiye toplumunun adalete, toplumsal barışa, hukuka ihtiyacının olduğunu bir kez daha belirtiyor ve bu teklifin sermaye çevrelerini değil, yoksul halk kesimlerini kapsaması gerektiğinin altını çiziyor ve yineliyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özgökçe Ertan.

Gruplar adına üçüncü ve son konuşmacı, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mustafa Kalaycı, Konya Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Kalaycı. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 475 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin birinci bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle yüksek heyetinizi hürmetle selamlıyorum.

Yeniden yapılandırma müptelası olan Hükûmet artık her yıl yapılandırma kanunu çıkarır hâle gelmiştir. Geçen yıl yürürlüğe konulan 6736 sayılı Kanun ile alacak asılları toplamı 158,4 milyar TL olan vergi ve prim alacağının 77,4 milyar TL’si yapılandırılmıştır. Daha sonra yapılan yasal düzenlemelerle bu uygulama kapsamında ikinci taksitlerin ödenme süresi ocak ayından mayıs ayına ertelenmiş, peşin ya da ilk taksit ödemelerini yapamayanlara yeni bir imkân verilmiş ve ayrıca 2016 yılı Aralık, 2017 yılı Ocak ve Şubat aylarına ait sigorta prim ödemeleri dokuzar ay ertelenmiştir. Şimdi de Temmuz 2016-Mart 2017 dönemine ait 54,1 milyar TL ve daha önceki döneme ait 81 milyar TL olmak üzere toplam 135 milyar TL’lik alacak aslının yapılandırılması amacıyla düzenleme yapılmaktadır.

Maalesef her yapılandırma yeni bir yapılandırma beklentisi yaratmaktadır. Af veya yeniden yapılandırmanın çözüm olmadığı ortadadır. Sayın Maliye Bakanı kamuya olan borçlarını yapılandıran herkesin taksit veya peşin ödemelerini bu ayın sonuna kadar mutlaka yapmaları gerektiğine dikkat çekerek, “Ödemelerini yapamayanlar yapılandırmanın getirdiği imkânları kaybedecek ve yeni bir şans olmayacak.” diyor. Vatandaş ise “Sayın Bakan, emrin olur, ama para yok, olsa dükkân senin.” diyor.

Ekonomik sıkıntılardan dolayı ciddi sorunlarla karşı karşıya bulunan milyonlarca insanımız, vergilerini, sigorta primlerini ve kamuya olan diğer borçlarını zamanında ödeyemez duruma düşmüşlerdir. Bakınız, odalarımızdan bize ulaşan talepler bulunmaktadır. Sigorta primlerindeki ertelemenin esnafa nefes aldırdığı, zor zamanda işverene can suyu olduğu, işçi çıkarmalarının önüne geçtiği ve yeni istihdamı özendirdiği ifade edilerek, bu yılın primlerinin tümüyle ertelenmesi veya hiç olmazsa üç ya da altı aylık daha erteleme uygulanmasını istiyorlar. Esnaf ekonominin can damarıdır. Ekonomide toparlanma ve canlanmanın sağlanabilmesi için esnafımıza yönelik kolaylıklar mutlaka sürdürülmelidir.

BAĞ-KUR’lular geçen yapılandırmada sadece bir yıllık geriye dönük borçlarının yapılandırıldığını söyleyerek geçmiş tüm hizmetlerine ilişkin prim borçlarının yapılandırılmasını istemektedir. On iki ay ve daha fazla süreye ilişkin BAĞ-KUR prim borcu bulunup bu borçları dondurulanlar hizmet sürelerinden emekliliklerine yetecek kadar kısmını borçlanıp emekli olabilmeyi beklemektedir. Esnaf ve çiftçimize bu imkân verilmelidir.

Yine, geçmişte esnaf olarak çalışmış ya da çiftçilik yapmış birçok kişi bu çalışmalarına dair vergi mükellefiyeti veya oda kaydı gibi resmî belgeler olmasına rağmen BAĞ-KUR kaydı olmadığı gerekçesiyle bu çalışma sürelerini hizmetlerine saydıramamış ve bu nedenle emekli olamamaktadır. BAĞ-KUR kaydı olmayan çalışma süreleri esnaf ve çiftçilerin hizmetine sayılmalı, geçmiş hizmetlerin borçlanılmasına imkân verilmelidir.

Yine, çıraklık ve staj sürelerinin emeklilik hizmetine sayılmasını bekleyen birçok sigortalı bulunmaktadır. Mesleki eğitimin özendirilmesi amacıyla çıraklık ve staj süreleri hizmetten sayılmalı, geçmiş hizmetlere borçlanma hakkı verilmeli, çıraklık ve staj süreleri sigortalılık başlangıç tarihinde esas alınmalıdır.

BAĞ-KUR'ludan emekli olması için dokuz bin gün hizmet süresi aranmakta, ancak aynı kurumun çatısı altında diğer sigortalılar yedi bin iki yüz günle emekli olabilmektedir. Üstelik en düşük emekli maaşı BAĞ-KUR’luya bağlanmaktadır. Yine, altmış gün prim borcu bulunan esnaf, sağlık hizmetinden yararlanamamakta ama aynı durumdaki diğer sigortalılar faydalanabilmektedir. BAĞ-KUR'lulara yapılan eşitsizlik ve haksızlıklar giderilmelidir.

Esnafımız ve çiftçimiz zor günler yaşamaktadır. Esasen, çiftçisi, esnafı, sanayicisi, ve hane halkıyla toplumun bütün kesimleri ağır ekonomik şartlar ve borç altında ezilmektedir. Türkiye'de esnaf, çiftçi, reel yatırımcı ve üretici para kazanamamaktadır. En fazla para kazanan finans sektörüdür. Yine, en fazla büyüyen finans sektörüdür. Yine, en fazla kâr eden finans sektörüdür. Reel sektörün zor günler yaşadığı, işletmelerin iflasa sürüklendiği son dönemde bankaların dönem net kârı 2016 yılında yüzde 44, 2017 yılı üç aylık dönemde ise yüzde 65 oranında artmıştır. Geçen yıl kurumlar vergisi rekortmenleri listesinin ilk 10'u arasında 7, ilk 100'ü arasında 18 banka yer almıştır. Görünen o ki bankalar rekor üzerine rekor kırmaya devam etmektedir. Ekonomide kapitalist bir anlayış hâkim olmuş, tam manasıyla bir sömürü düzeni kurulmuştur. Uygulanan ekonomi politikalarından beslenen faiz lobisi abat olmuştur.

Milletimiz gece gündüz bankalara çalışmakta, emeğini, alın terini, gelirini, kazancını bankalara aktarmaktadır. Kredi kullanıp borçlanan çaresiz vatandaş faiz, ücret, komisyon, dosya parası diye soyulmaktadır. Hükûmet ise sadece seyretmektedir.

Ekonomi alanında hızla reform gündemi oluşturulmalı ve bir an önce rant ekonomisinden yatırım, üretim ve istihdamı sürekli artırmayı öngören üretim ekonomisine geçilmelidir. Ülkemizin ekonomik sorunlarını çözecek ve vatandaşlarımızın refah seviyesini artırıp borç sarmalından kurtaracak program ve projeler acilen uygulamaya konulmalıdır.

Değerli milletvekilleri, bu teklifte yeniden yapılandırılması öngörülen alacaklar arasında elektrik abonelerinden tahsil edilen TRT payından doğan alacakların da yer alması dikkat çekmektedir. Komisyonda verilen bilgilere göre, 45 firmaya ait 95 milyon TL alacak söz konusudur. Vatandaştan alındığı hâlde zamanında ödenmeyen TRT paylarına şimdi de yapılandırma öngörülmektedir. Hâlbuki, elektrik faturasını ödemeyi bir iki gün geciktiren vatandaşın elektriği kesilmekte olup, sanayicinin tesisleri duracakmış, çiftçinin tarlası susuz kalacakmış hiç umursanmamakta ve açma kapama için de bir dünya masraf istenmektedir. Bu itibarla, söz konusu alacaklar yapılandırma kapsamından çıkarılmalıdır. Ayrıca, elektrik abonelerinden TRT payı alınmasının hiçbir haklı gerekçesi yoktur ve mutlaka kaldırılmalıdır.

Vatandaştan, haraca bağlanmış gibi elektrik faturası üzerinden birçok bedel, pay, fon, vergi, hatta verginin vergisinin yanı sıra kayıp kaçak bedeli alınmaktadır. Elektrik faturaları sanayicinin, çiftçinin ve esnafın en büyük maliyet unsuru olmuş, aile bütçesinde önemli bir harcama kalemi hâline gelmiştir.

Türkiye'de üretim üzerindeki vergi yükü ağırdır ve bu durum işletmelerin rekabet gücüne zarar vermektedir. Başta elektrik olmak üzere üretim girdileri üzerindeki vergi yükünün azaltılmasının istihdam ve büyümeye olumlu katkı sağlayacağı ve belli bir süre sonra bu kesimden sağlanan toplam vergi gelirlerinde artışa yol açacağı hesaba katılmalıdır.

Değerli milletvekilleri, teklifin 10’uncu maddesinde Maden Kanunu’nda değişiklik yapılarak birbirine bitişik veya yakın maden sahalarının maden bölgesi ilan edilebilmesi öngörülmektedir. Buna göre belirlenen alandaki toplam rezervin en az yarısına tekabül eden ruhsat sahiplerinin talebi hâlinde, ruhsatların bir şirkette birleştirilmesi, maden rezervi de göz önüne alınarak şirketteki ortaklık paylarının belirlenmesi ve birleştirmeye dâhil olmayan diğer ruhsatların yatırım giderlerinin Bakanlık bütçesinden karşılanarak iptal edilmesi öngörülmektedir. Yeterli talebin sağlanamaması durumunda ise yine yatırım giderleri Bakanlık bütçesinden karşılanarak tüm ruhsatların iptal edilmesi ve bu sahaların ihaleyle ruhsatlandırılması öngörülmektedir. Bu bölgelerde toplam rezervin en az yarısına tekabül eden ruhsat sahiplerine önemli bir hak verilirken diğer ruhsat sahiplerinin haklarının elinden alınması söz konusu olmaktadır. Bu yönüyle Anayasa'ya alenen aykırılık bulunmaktadır. Bu itibarla madde, teklif metninden çıkarılmalı ya da hak gasbına meydan vermeyecek şekilde bir düzenleme yapılmalıdır.

Teklifin hayırlara vesile olmasını diliyor, teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kalaycı.

Birinci bölüm üzerinde şahsı adına Tülay Kaynarca, İstanbul Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Kaynarca. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

TÜLAY KAYNARCA (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 475 sıra sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin birinci bölümünde şahsım adına söz aldım, değerli heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; öncelikle şu anda çıkarmakta olduğumuz yasa teklifini bekleyen esnafımızın, sanayicimizin olduğunun altını dikkatle çizmek istiyorum çünkü kanun teklifini içeren alacakların yapılandırılmasıyla ilgili, esnafımız heyecanla bu süreci beklemektedir ve vergi dairelerine, sosyal güvenlik kurumlarına olan borçların yapılandırılması, yeni bir imkân sağlanması konusunda da inşallah bu düzenlemeyle yeni bir fırsat oluşacaktır. Yine, bu kanun teklifiyle, yatırımcıların ve sanayicinin karşılaştığı birçok bürokratik işleme de üretici reformuyla son verilmiş olacaktır.

Değerli Başkanım, kıymetli milletvekillerimiz; aslında 475 sıra sayılı bu Kanun Teklifi’nde yer alan İstanbul’umuzun Silivri ve Çatalca ilçelerindeki 8 köyümüzün tapu sorununa çözüm sağlayacak bir maddeye dikkatinizi çekmek istiyorum. Burada yer alan 8 köyümüzde, Silivri’nin Danamandıra, Çayırdere ve Sayalar köylerinde, yine Çatalca’mızın Karamandere, Hallaçlı, Gümüşpınar, Aydınlar ve Yaylacık’ın yanı sıra Binkılıç’ı içeren bu köylerin de tapu problemi yaklaşık yüz otuz yıllık bir problemimizdi ve zaman zaman yaptığımız çalışmalarla aslında kısmen, yaklaşık on dört yıl içerisinde dört problemin hemen hemen hepsini tamamlamış olduk. Bunlar içerisinden 2/B yasasıyla birlikte, ormanda, taksitle ilgili satışlar yapıldı. Yine, tapusu varken iptal olmuş olanlara 2/B çerçevesinde satışlar yapıldı. O problem de çözülmüş oldu. Şimdi bu getirdiğimiz kanun teklifinde ise köy içi yerleşik alanda yer alan kısımların satışını 2002 ve 2003’te çıkan yasal düzenlemede, gerek imkânsızlıklar dâhilinde gerekse fırsat bulamadıkları için hazineden bu yerleri alamayan vatandaşlarımıza bir fırsat daha sunmuş olacağız. Bu çok değerli.

Ödeme koşullarıyla ilgili de değerli bir yasal düzenleme yapıldı, o da şöyle: Beş yıl içerisinde başvuru var. Bu beş yıl içerisinde taksitlendirmeyi 10 eşit takside bölebiliyoruz ve beş yıla dağıtabiliyoruz. Dönümü 7 dönüme çıkarabiliyoruz. Dolayısıyla bu kanun düzenlemesinde köy yerleşik alanı içerisinde Silivri ve Çatalca’mızı direkt ilgilendiren bu 8 köyümüzün tapu sorunu, mülkiyet problemi çözülmüş olacak. Gerek Plan ve Bütçe Komisyonu görüşmelerinde gerekse devamında özellikle çizdik altını, burada yaşayan vatandaşlarımız işgalci değiller. Osmanlı-Rus savaşı döneminde Bulgaristan’dan göç etmiş ve devletimiz tarafından bu bölgelere yerleştirilmiş değerli vatandaşlarımızın bu sorununu, bu problemini çözmek çok önemliydi.

Ben konuşmamın bu kısmında teşekkür etmek istiyorum. Öncelikle Saygıdeğer Bakanımız Naci Ağbal’a çok teşekkür etmek istiyorum çünkü iki yıldır gerek 2/B düzenlemeleri, kadastral çalışmaları adaletli olabilme, hakkaniyetli bunu çözebilme adına bekledik. Kadastral çalışmalar yapıldı, diğerleri yapıldı ve bu son şeklini vermiş olduk. Maliye Bakanımız Naci Ağbal’a çok çok teşekkür ediyoruz, bu sorunun çözümü için.

Yine, Plan ve Bütçe Komisyonunda 4 siyasi partinin her birinin onayıyla önergeler geçti ve imza kondu. Plan ve Bütçe Komisyonumuzun Kıymetli Başkanınına, çok değerli tüm siyasi partilerdeki kıymetli milletvekillerimize de ben teşekkür etmek istiyorum. Yüz otuz yıllık bir mülkiyet problemi de bu düzenlediğimiz, bu çıkartacağımız yasal düzenlemeyle birlikte çözülmüş olacak. Çalışmaya devam edeceğiz. Bu konuda vatandaşımızın problemlerine yönelik tüm çalışmaları yerine getireceğiz.

Ben hayırlı uğurlu olmasını istiyorum Silivri’mize, Çatalca’mıza, İstanbul’umuza ve Türkiye’mize. Alacaklarla ilgili çözüm bekleyen vatandaşlarımız için de bu kanuni düzenlemenin hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaynarca.

Şahsı adına ikinci konuşmacı, Mehmet Bekaroğlu İstanbul Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Bekaroğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – Değerli arkadaşlar, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, bu Hükûmetin zamanında 7’nci, 8’inci af geliyor ama bunun sebebi, sorumlusu vergi mükellefleri değil, vatandaş değil; yanlış politikalar dolayısıyla ekonomi iyi yönetmemek. Bu sebepten dolayı insanlar vergilerini ödeyemiyorlar; sadece vergilerini değil, başka borçlarını da ödeyemiyorlar. Bundan dolayı yapıyoruz.

Aslında bu Hükûmet büyüklerin yani çok daha büyük olanların, hatta millete filan da değişik laflar söyleyenlerin vergilerini değişik zamanlarda özel durumlarla zaten affetmişti. Şimdi geniş kitlelerin de vergilerini affeden, sigorta primlerini affeden bir düzenleme geliyor ve Cumhuriyet Halk Partisi bunu destekliyor. Burada bir sorun var sadece: Bundan sonra sürekli vergi afları çıkarmamak için Bakanlığa bir yetki veriliyor. Bakanlık zor durumda kalan mükellefi çağıracak, konuşacak ve kendi inisiyatifiyle yapılandırmalar yapacak. Bu, çok tehlikeli bir şey. Bir kere, vergi affetmek, koymak, çıkarmak Meclisin görevidir. Meclis devre dışı kalıyor, bu anlamda sorunlu bir durum. İki: Bugüne kadar yaptığınız gibi, vergi incelemelerini siz silah olarak ya da muhalifi susturmak olarak kullandınız, bundan sonra da bu şekilde kullanılabilir. Dolayısıyla, bu tehlikeli bir düzenleme.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakan kısa konuşmasında “Türkiye'de her şey yolunda, iyi gidiyor. İlk rakamlara bakmayın.” filan dedi. Öyle değil, Türkiye'de işler iyi gitmiyor. Siz 1 Kasımdan bu yana dünya kadar düzenleme yaptınız, ekonomide bir canlanma olsun diye teşvikler getirdiniz ama bunların hiçbiri çok fazla anlamlı olmadı. Zaten bütçenin ilk dört aylık gerçekleşmesi, rakamları da, Bakanlığın açıkladığı rakamlar da bunu ortaya koyuyor. Yani böyle “istihdamda bir artış” filan dendi, “istihdam seferberliği” dendi, “artı 1, artı 5” filan dendi ama bunu doğrulayacak rakam yok. Sayın Bakanın “1 milyon 77 bin yeni istihdam.” demesine rağmen bunu doğrulayacak bir rakam yok. Tam tersi esnaf sayısı azalıyor, çiftçiler işlerini bırakıyorlar, böyle durumlar var. Çok kısıtlı bir zaman olduğu için bu rakamlara girmiyorum.

Değerli arkadaşlarım, Maliye Bakanlığı nisan ayı itibarıyla verileri açıkladı -Ocak-Nisan genel bütçe değerlendirmeleri- ve gelirlerde yüzde 8,77’lik bir artışla 190 küsur milyar liraya ulaşıldı, giderlerde ise yüzde 20,40 artışla 206 milyarın üstünde bir gerçekleşme olmuş. Şimdi, buradan anlıyoruz ki bütçe gelir artışı, yüzde 11,87 olan yıllık enflasyonun altında. Yani ekonomide öyle bahsettiğiniz gibi ileriye yönelik bir büyüme olduğuna dair herhangi bir işaret yok.

Değerli arkadaşlarım, bu istihdamla ilgili bir şey söyleyeyim. Sayın Bakanlık, işte, “1 milyondan fazla…”,“1 milyonu devirdik.” gibi bir şeyler söyledi. Böyle bir rakam yok maalesef, bunu ifade edelim.

Şimdi, vergi toplamayla ilgili de birkaç cümle söyleyecek olursak, bu vergiler dolaylı vergiler değerli arkadaşlarım. Türkiye hâlâ dolaylı vergilerle yani Deli Dumrul vergileriyle para topluyor, herkesten, garibandan da para topluyor ve müthiş paralar bunlar; köprü geçişleri, şunlar bunlar. Yani işleyen sağlıklı bir ekonomi, üreten bir ekonomide gerçek mükelleften vergi toplamak gerekiyor, toplayabilmek gerekiyor. Bu da gerçekten o mükellefin üretiyor, kazanıyor olmasıyla mümkündür. Bütün iyimserliğe rağmen, işte, “Referandumdan sonra uçacağız.” gibi sözler söylemenize rağmen buna küçük bir işaret bile yok, bugüne kadar gerçekleşen rakamlarla buna küçük bir işaret yok. Evet, milletten para topluyorsunuz ama ifade ettim, Deli Dumrul yöntemiyle para topluyorsunuz. Hâlâ ekonominiz işte, arazi boşaltıyor, beton dikmeye, buna yöneliyor ve ekonomi sıkışınca da birtakım krediler, teşviklerle, borçları tekrar yapılandırarak bir yere gitmeye çalışıyor. Bu, gidiş değil değerli arkadaşlarım.

Size şunu ifade edeyim: Türkiye sizin yönetiminiz döneminde 508 milyar 859 milyon dolarlık cari açık verdi. Bu para yabancılardan borç alınarak karşılandı. Böyle bir ekonomiye devam ediyorsunuz siz. Dolayısıyla yani üreten bir ekonomi yok, bunu yapacağınıza dair hiçbir şey yok. Evet, likidite artarken filan, dünyadaki dengeler daha iyiyken birtakım şeyler yaptınız ama hem ekonomiyle ilgili yönelimlerinizi hem demokrasi ve hukuk devletiyle ilgili yönelimlerinizi kaybettiniz ve Türkiye hızlı bir şekilde duvara çarpmaya doğru gidiyor, üzülerek ifade ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bekaroğlu.

Birleşime saat 20.20’ye kadar ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.31

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 20.34

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ

KÂTİP ÜYELER: Ömer SERDAR (Elâzığ), Mehmet Necmettin AHRAZOĞLU (Hatay)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 93’üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

475 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon yerinde.

Hükûmet yerinde.

Şimdi, birinci bölüm üzerinde on beş dakika süreyle soru-cevap işlemi yapacağız, başlıyoruz.

İlk soru Sayın Tümer’in.

Buyurunuz Sayın Tümer.

ZÜLFİKAR İNÖNÜ TÜMER (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, hazine arazisini işleten çiftçiler hububat, tohum, gübre desteğinden ve devletin uygulamaya koyduğu çeşitli borç ertelemelerinden faydalanamamaktadır. Tarım sigortası dahi yaptıramayan, arazi bedellerinin yüzde 5’i oranında devlete ecrimisil bedeli ödeyen çiftçiler tohum, gübre, mazot desteklerinden yararlanmalı, toplulaştırma işlemleri nedeniyle hazine arazisini satın alamayan çiftçilerimizin mağduriyetleri giderilmeli, bu çiftçilerimizin tarım kredi kooperatifi ve Ziraat Bankasından devlet destekli indirimli kredi kullanılmasının yolu açılmalıdır.

Diğer taraftan, Adana’da Seyhan Baraj Gölü’nü özelleştirme girişimi de Adana çiftçisine büyük zarar verecektir. Tarlasının önünden geçen suyun fahiş fiyatla üreticiye sunulmasının önüne geçilmeli. Hâlihazırda, sulama birlikleri yüksek su ücretlerinden şikâyet etmektedir. Sulama birlikleri ve çiftçilerimiz suyun hem verimli kullanımı hem de kaliteli ve bol ürün elde edebilmeleri için ayrıca kapalı sulama sisteminin hayata geçirilmesi gerekmektedir.

BAŞKAN – Sayın Çakırözer…

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Varlık Barışı ya da servet affıyla ilgili olarak ülkemize kaydi ya da fiilî döviz ve servet girişi ne kadar olmuştur? Bunun ne kadarı kamu bankalarına ne kadarı özel bankalara olmuştur?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Gürer…

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Bakan, tasfiye hâlindeki Emlak Bankasının yeniden bankacılık faaliyetlerine döneceğini açıkladınız. Bu banka KEY ödemeleriyle ilgili de çalışma yürütmüştü. 30/6/2014 tarihinde sona eren bu KEY’le ilgili listelere daha sonra başvuruda bulunanlar oldu mu? Başvuruda evrak yetersizliği ya da belge veremediği için hak edişini alamayan kaç kişi var? Bunların alacak toplamı nedir? Adına tahakkuk eden ödeme olduğu hâlde farklı nedenlerle bu ödemeden haberdar olmayanlar için yeni bir düzenleme düşünülmekte midir? Başvuru süresi içerisinde evrak veremeyerek daha sonra evrak tamamlama durumuna gelenlere de bu konuda yardımcı olunacak mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Altaca Kayışoğlu…

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Teşekkürler.

Sayın Bakan, iki yıldır burada sorduğum hiçbir soruya cevap vermediniz yani hep bildiğinizi okuyorsunuz, ben de bildiğimi okuyacağım.

Bursa’da Osmangazi Belediyesi tarafından “Saltanatın Adımları” isimli etkinlik düzenleniyor. Bursa’da cumhuriyeti sevenler bu etkinlikten rahatsızlar. Amaç eğer kültürel birikimleri yaşatmaksa -bu topraklardan onlarca kavimler, devletler, uygarlıklar geçti- başka isimler bulunabilir. Bu isimlerle saltanat sevdalılarının cumhuriyeti seven cumhuriyetçi yurttaşlarımızı rahatsız etmesi doğru değil, cumhuriyetin imkânlarını kullanarak üstelik. Eğer bu etkinlik yapılmakta ısrar edilirse “saltanatın adımları” ismiyle, elbette Bursa’da cumhuriyeti sevenler de demokratik haklarını kullanacaklardır.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Sayın Tekin…

HAYATİ TEKİN (Samsun) – Teşekkürler.

Sayın Bakanım, Samsunlu hemşehrilerim soruyor, devlet yatırımlarından en az yararlanan illerin başında gelen Atatürk şehri Samsun, çevre illere verilen teşviklerle daha da zor duruma düşmüştür. Samsun esnaf ve sanayicisinin sıkıntısı bugün olduğu gibi yarın da devam edecektir, dolayısıyla bu aftan da yararlanamayacaktır. Bundan sonraki af ne zaman, hatta ondan daha da sonraki af ne zaman?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Arık…

ÇETİN ARIK (Kayseri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

AKP Hükûmeti 2015 yılında Maden Yasası’nda getirdiği son bazı değişiklik kapsamında maden ruhsat harçlarını değiştirerek ruhsat bedeline dönüştürdü ve miktarını da yaklaşık 1.500 oranında artırdı. “Bu bedel her seneye mahsus ödenmeli, yoksa ruhsat iptal olur.” şeklinde çok ağır bir yaptırımla düzenlendi. Türkiye'de 30 binin üzerinde işletme ruhsatı olduğu düşünüldüğünde ve maden sektörünün ve genel ekonomik krizin durumu ele alındığında yasa, madencilik sektörünü perişan etti. Maden işletmeleri perişan bir vaziyette, ağır borç yükü altında. Maden ruhsat bedelinde yeniden yapılandırma yaparak maden işletmecilerine bir şans ve bir nefes verilmesini düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Tümer…

ZÜLFİKAR İNÖNÜ TÜMER (Adana) – Sayın Bakan, yapımına 1996 yılında başlanan ve 2010 yılı Mayıs ayında resmî açılışı gerçekleştirilen 535 milyon dolar maliyetli Adana metrosu rantabl çalışamamaktadır. Adana Büyükşehir Belediyesinin gelirlerinin yüzde 40’ı metro borcuna kesilmektedir. Sayın Cumhurbaşkanı ve Sayın Başbakanın daha önceki konuşmalarında Adanalıya büyük külfet oluşturan metronun bakanlığa devredileceğine yönelik beyanları olmasına rağmen devir işlemi bir türlü gerçekleşememiş, metronun ikinci etap çalışmalarına da bir türlü başlanamamıştır.

Öte yandan, Ankara'da AKM-Gar-Kızılay metro hattı, İstanbul’da Yenikapı-İncirli-Sefaköy metro hatları, Antalya’da Meydan-Havaalanı-EXPO tramvay hatları proje ve yapım çalışmalarını Bakanlar Kurulu kararıyla Ulaştırma Bakanlığının üstlendiği bilinmektedir. Adanalıların da bu metro kamburundan kurtulması için bir çalışma yapabilir misiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Çakırözer…

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, sizin de daha önce ziyaret ettiğiniz Eskişehir Şeker Fabrikasının özelleştirme kapsamından çıkarılması mümkün müdür? Ayrıca, yine orada ziyaretiniz sırasında gündeme gelen, daha sonra da referandum sürecinde bir başka bakan tarafından sözü verilen geçici işçiler sorununun çözümü mümkün müdür? 120’yi aşkın geçici işçi işlerinden çıkarıldılar, altı ay süreyle çalışmaktalar. Türkiye'de binlerce kişiyi ilgilendiren bu geçici işçilik meselesini çözecek misiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çakırözer.

Şimdi cevaplar için Hükûmete söz vereceğim.

Buyurunuz Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Öncelikle Sayın Tümer eğer yanlış anlamadıysam hazineye ait arazileri kullanan çiftçiler bakımından birtakım sıkıntıların olduğunu ifade etti. Bu konuyla ilgili şunu söylemek isterim: Hazineye ait tarım arazilerini fiilen kullanan kişilere, biliyorsunuz, biz ecrimisil gönderiyoruz ve bu kişiler bu yerleri ecrimisille idare ettikleri için de gerek çiftçilere sağlanan desteklerden yararlanamıyorlar gerekse diğer imkânları kullanamıyorlar. Burada Tarım Bakanlığıyla Maliye Bakanlığı olarak bir araya geldik, bu konuda bir düzenleme yaptık. Hâlihazırda tarım arazilerini kullanan çiftçilerimize kolaylaştırılmış yöntemlerle kiralama imkânı getirdik. Dolayısıyla, devlete ait olan bu arazileri kullanan çiftçilerimiz ecrimisil ödemek yerine ilgili defterdarlığa müracaat ederek çok basit, kolay ve indirimli olarak kiralama sözleşmesi yapmaları hâlinde bu yerleri kirayla kullanma imkânlarına kavuşacaklar, aynı zamanda da bu yerler nedeniyle gerekli destekleri alabilecekler. Yine, hatırlarsanız, özellikle kırsalda, köylerde vatandaşlarımızın fiilen kullandıkları hazine arazilerini indirimli fiyatlarla doğrudan doğruya alabilmelerine imkân sağlayan bir yasal düzenleme yaptık. 2/B diye ifade ettiğimiz kanun içerisinde bu konuda da düzenleme yaptık. Aynen 2/B vasfındaki arazilerin satışında olduğu gibi yüzde 30, yüzde 40 mertebesinde tarım arazilerini de çiftçilerimizin 100 lira yerine 30 lira ödeyecek şekilde doğrudan satın alma imkânını getirdik. Bu uygulamayla ilgili daha sonra -biliyorsunuz- başvuru süresini de uzattık. Dolayısıyla buradaki bizim amacımız da çiftçilerimiz hâlihazırda kullandıkları bu tarım arazilerini edinebilsinler, satın alsınlar ve bu imkânlardan yararlanabilsinler. O açıdan…

ZÜLFİKAR İNÖNÜ TÜMER (Adana) – Toplulaştırma nedeniyle satışları yapamıyorlarmış Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Yok, dilekçelerini aldıktan sonra o konuyla ilgili gerekli koordinasyonu yapıp vatandaşlarımıza buraları satacağız. Biz de istiyoruz, yani vatandaşlarımız gerek edinim olarak gerekse kiralama yöntemiyle hazineye ait bu yerleri kendi uhdelerine alabilsinler.

Tabii baraj özelleştirmesi konusunda doğrudan bir bilgi sahibi değilim. O konuda bir cevap veremeyeceğim.

Sayın Çakırözer, Varlık Barışı Kanunu çerçevesinde bugüne kadar Türkiye’ye getirilen nakit varlıklar konusunda bir soru sordular. Öncelikle şunu ifade edeyim: Geçen sene Ağustos ayında çıkarmış olduğumuz yasal düzenlemeyle gerek Türk vatandaşlarının gerekse Türkiye’de yerleşik olmayan yabancıların varlıklarını Türkiye’ye getirebilmelerine imkân sağlayan bir düzenleme yaptık. Bu düzenlemede vatandaşlarımız yurt dışında farklı nedenlerle bulunan varlıklarını 2017 yılı Haziran ayına kadar Türkiye’ye getirebilecekler; bu varlıklarını Türkiye’ye getirdiklerinde de herhangi bir vergi dairesine bildirim yapmaya gerek bulunmaksızın, doğrudan doğruya varlığı getirdikleri bankaya, aracı kuruma, gümrük idaresine beyanda bulunmak suretiyle bu kanun hükümlerinden yararlanacaklar. Şu anda Varlık Barışı olarak ifade edilen düzenleme çerçevesinde uygulama devam ediyor. Burada bildirimler tamamen bankalara ve aracı kurumlara yapıldığı için Maliye Bakanlığı olarak bu konuda elimizde herhangi bir istatistik ve bilgi bulunmamaktadır. Burada uygulama 2017 Haziran sonunda da tamamlanmış olacak.

Sayın Gürer Emlak Bankasıyla ilgili KEY ödemeleri bakımından bir soru sordular. Bana gelen notu burada müsaade ederseniz okumak isterim: “662 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı gereği KEY hak tespit süresi 30/6/2014 tarihinde dolmuş ve son liste 30/9/2014 tarihinde yayınlanmıştır. Bu kapsamda KEY hak sahipleriyle ilgili toplam 12 milyon 611 bin 173 adet kayıt tespit edilmiştir. Ödeme yapılan toplam tutar ise bugün itibarıyla 4 milyar 123 milyon 368 bin 747 TL olmuştur.” KEY’le ilgili yeni bir düzenleme de şu anda olmadığı Hazine Müsteşarlığı tarafından ifade edilmektedir.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Sayın Bakan, bundan sonra gelen başvurular var. Emlakbank KİT Komisyonunda konuştuk da. Onunla ilgili bir düzenleme yapılırsa… Çünkü evrak bulamayıp süresinden sonra başvuranlar var, onlarla ilgili…

BAŞKAN – Sayın Bakanım, lütfen devam edin efendim.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Olur. Arkadaşlarımız sizin bu ifade ettiğiniz hususlarla ilgili o zaman kendi teknik açıklamalarını hazırlasınlar. O konuda da ben Hazine Müsteşarlığımızın görüşlerini ifade edeyim.

Sayın Kayışoğlu, yani keşke cevap vereceğim bir soru olsaydı.

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Soru sormadım ben…

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Yani Maliye Bakanlığı olarak gerçekten hiçbir şekilde bilgimizin olmadığı bir konu. Tabii, Bursa’da…

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Daha önce de sordum da cevap vermiyorsunuz nasılsa.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Onun için mi tepki olarak böyle bir soru sordunuz? Gerçekten cevap vermeye çalışırım, onu da ifade edeyim. Geçmişte de sorularınıza cevap verdim, onu da hatırlıyorum.

Sayın Tekin “Yeni bir af yasası ne zaman olacak, ondan sonraki, ondan sonraki…” Yeni bir af yasası gelmeyecek. Onu Bakan olarak söylüyorum.

GARO PAYLAN (İstanbul) – Kayıtlara geçti.

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – Sizin Bakanlığınızda belki gelmez…

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Söylüyorum yani. Arkadaşlar, Komisyonda da ifade ettim. Bakın, Komisyonda da ifade ettim. Biz bu defa bir yeniden yapılandırma yasası getirirken farklı bir şey yaptık, dedik ki, iyiniyetli olan, geçmişte, iyi gününde borçlarını ödeyen mükellefler herhangi bir şekilde ekonomik zorluk içerisine girdiklerinde onların borçlarını ödeyebilmelerine imkân sağlayan yapısal bir düzenleme getirdik. Getirdiğimiz bu düzenleme bu yeniden yapılandırma kanununun içerisinde yer alıyor. Benim kanaatimce, bundan sonra herhangi bir mükellef “Ben vergi borçlarımı ödemek istiyorum ama mevcut durumuma göre bu borçları peşin ödeme imkânım yok ama taksitle ödemek istiyorum.” dediğinde objektif, nesnel, kişiye bağlı olmayan çok şeffaf ve hesap verebilir bir sistem içerisinde durumu değerlendirilecek ve kişiye hakkaniyete uygun bir şekilde bir yapılandırma imkânı sunulacak. Dolayısıyla bu defa farklı bir şey yaptık yani yeniden yapılandırma kanunu getirmekle yetinmedik, bu tür ihtiyacı ortadan kaldıracak önemli bir yapısal düzenlemeyi de bununla beraber getirmiş olduk.

Sayın Arık, madenlerle ilgili bir soru sordular ama bakan olarak bu konuda bende bir bilgi yok, onu ifade edeyim.

Sayın Tümer, Adana metrosuyla ilgili bir konuyu ifade ettiler, ben onu temenni olarak değerlendiriyorum, siz de zaten öyle dediniz. Adana metrosuyla ilgili ifade ettiğiniz konular Ulaştırma Bakanlığı tarafından mutlaka dikkate alınacaktır.

Sayın Çakırözer, Eskişehir şeker fabrikalarının özelleştirme programı dışına alınması gibi bir planımız söz konusu değildir, geçici işçiler konusunda da şeker fabrikaları özelinde herhangi bir çalışmamız bulunmamaktadır.

Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

1’inci madde üzerinde üç önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 475 sıra sayılı “Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda ve Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi”nin 1’inci maddesinin 1. fıkrasının (aa), (bb) ve (cc) alt bentlerinde geçen “31.03.2017” ibarelerinin “30.04.2017” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

Mehmet Bekaroğlu                      Bihlun Tamaylıgil                Serdal Kuyucuoğlu

      İstanbul                                    İstanbul                                      Mersin

    Haydar Akar                            Utku Çakırözer                              Ali Özcan

       Kocaeli                                    Eskişehir                                    İstanbul

   Yakup Akkaya

       İstanbul

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 475 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesinin (1)’inci fıkrasının (e) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki bendin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

"(f) 1163 sayılı Kooperatifler Kanununa göre kurulan sulama kooperatiflerinin ve 26/5/2005 tarihli ve 5355 sayılı Mahallî İdare Birlikleri Kanununa göre kurulan sulama birliklerinin, vadesi 31/3/2017 tarihinden (bu tarih dahil) önce olduğu halde bu Kanunun yayım tarihi itibarıyla ödenmemiş bulunan tarımsal sulama faaliyetlerinden kaynaklanan alacakları ile bu alacaklara dair faiz, gecikme faizi, gecikme zammı gibi fer'i alacaklarından,”

Mustafa Kalaycı                       Emin Haluk Ayhan                       Erkan Akçay

        Konya                                      Denizli                                      Manisa

  Saffet Sancaklı                           Erkan Haberal                           Kamil Aydın

       Kocaeli                                     Ankara                                     Erzurum

    Arzu Erdem                                Zihni Açba                       Mevlüt Karakaya

      İstanbul                                    Sakarya                                      Adana

BAŞKAN – Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 475 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Ahmet Yıldırım                        Ayşe Acar Başaran            Bedia Özgökçe Ertan

         Muş                                       Batman                                        Van

     Erol Dora                               Müslüm Doğan                         İmam Taşçıer

       Mardin                                       İzmir                                   Diyarbakır

    Garo Paylan

      İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Garo Paylan, İstanbul Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Paylan. (HDP sıralarından alkışlar)

GARO PAYLAN (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, yine Sayın Bakana sitemimi söyleyeceğim çünkü Plan Bütçe Komisyonunda pek çok madde üzerinde görüşmelerimiz oldu, bilgiler talep ettik. Bazı maddelerle ilgili bilgileri Genel Kurul aşamasında vereceğini söyledi Sayın Bakan ama Plan Bütçe Komisyonu üyelerinin, sanıyorum, hiçbirine bu bilgiler gelmedi ve Genel Kurula da bu bilgileri vermedi. Az sonra yapılandırma yasasına el kaldıracaksınız değerli milletvekilleri. Oysa Sayın Bakandan yeterli bir bilgi aldığımızı düşünmüyorum. Kendisi gelip burada bir konuşma yapmadı, Plan Bütçe Komisyonu üyelerine ve grup sözcülerine yeterli bir bilgilendirme yapmadı ve burada yapacağı tadilatlarla ilgili bir bilgi de vermedi.

Bakın, bir teamül vardı -ben yeni bir milletvekiliyim ama- bu konuda grup sözcüleriyle şu arka odada bir görüşme yapılırdı. “Ya, biz şu konuda şöyle bir değişiklik düşünüyoruz. Komisyonda şöyle bir bilgi istemiştiniz, buyurun, bu bilgi burada.” diye görüşmeler yapılırdı. Ama galiba yeni, normal böyle bir şey. Hani Meclisi yok sayma, “Biz çoğunluğuz, biz ne dersek o olur.” tavrı, muhalefet partilerini yok sayma tavrının başladığını görüyoruz. Galiba bu yeni dönemin bir yeni normali. Ama bu normale alışmayalım arkadaşlar. Bugün bize, yarın size. Hani ilelebet iktidar olacağını düşünen pek çok kimse, pek çok parti siyaset hayatından yok olabiliyor ya da belli bir süre sonra muhalefet olabiliyor. Bu alışkanlığı, bu teamülleri bu şekilde geçirmeyelim derim.

Bir şey daha söyleyeceğim. Bakın, kim vermiş gelen teklifi? Sayın Mustafa Elitaş, değil mi, Grup Başkan Vekiliniz? Şimdi, bunu yalnızca kendi imzasıyla verdi Sayın Elitaş ve Plan Bütçe Komisyonuna geldi teklif. Sayın Bakan oradaydı, vekiller oradaydı ama Sayın Elitaş hiç gelmedi Komisyona. Hani, teklif veren Mustafa Elitaş, Komisyona gelip bir sunum yapmayan, niye bu teklifi verdiğini söylemeyen bir Mustafa Elitaş gerçekliği var.

Şimdi “Yeni dönemde vekiller teklif verecek.” dediniz ama vekil teklif veriyorsa vekil gelip o teklifini Komisyona sunmalı ve savunmalı. Bu şekilde yapmayalım derim. Bu da ciddi bir hata. Yeni dönemlerde lütfen, hiç yoksa şeklen bile imza verme durumu olmasın. Kim imza vermişse gelsin, imzasına sahip çıksın, niçin imza verdiğini Komisyon üyelerine anlatsın, ikna etsin derim.

Değerli arkadaşlar, az sonra, Plan Bütçe Komisyonundan geçen bir af yasasını daha geçireceğiz. Bakın, “Af değil.” diyorlar ama şunu bilin: Zorluğa düşen olabilir, eyvallah, zorluğa düşene sonuna kadar yapılandırma yapalım; esnafa, sanayiciye, küçük KOBİ’lere, hepsine yapalım. Bu onların sorumluluğu değil, bu sizin sorumluluğunuz, siyasi partinin, iktidarın sorumluluğu ama biliyorsunuz, ödeyemeyenler var, bir de ödemeyenler var, bunu alışkanlık hâline getirenler var, “Yani ben niye bankadan gidip yüzde 18’le kredi alayım ki?” diyenler var, “Nasıl olsa Hükûmet bir yıl sonra bir daha yapılandırma getirecek.” diyenler var, bunu kötüye kullananlar var. O açıdan, bu bir aftır. Bakın, siz yüzde 4’le yapılandırıyorsunuz -kötü niyetli olanlar için söylüyorum- Hazinemiz kaçla borçlanıyor? Yüzde 11’le, 12’yle borçlanıyor. Yani tahsil edemediğimiz her 1 lira için yetim hakkından yüzde 12 faizle borçlanıyorsunuz arkadaşlar, bu bir aftır. Hani “Ana parayı kesmiyoruz.” diyenlere inanmayın. Enflasyonumuz yüzde 12, faizimiz yüzde 12. Siz yüzde 4’le yapılandırıyorsanız bir af yapıyorsunuz. Özellikle de dar durumda olanlara, sizin yüzünüzden zor durumda olan esnafa, eyvallah, bu affı getirelim ama büyük ölçekli olanlara veya bilerek ödemeyenlere bu affı getirmek hakka reva değildir. Gelin, bu konuda “hayır” deyin derim bu yasaya. Bir kez daha görüşelim, bir kez daha tartışalım, bir ölçek getirelim, o ölçeği tartışalım. Sayın Bakan daha doyurucu bilgiler versin, “Genel Kurulda görüşeceğiz, orada bilgileri vereceğiz.” deyip de vermemezlik yapmasın bu sefer. İmza sahibi kimse -Sayın Elitaş- gelsin bilgi versin, öyle tartışalım derim.

Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Paylan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 475 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesinin (1)’inci fıkrasının (e) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki bendin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

"(f) 1163 sayılı Kooperatifler Kanununa göre kurulan sulama kooperatiflerinin ve 26/5/2005 tarihli ve 5355 sayılı Mahallî İdare Birlikleri Kanununa göre kurulan sulama birliklerinin, vadesi 31/3/2017 tarihinden (bu tarih dahil) önce olduğu halde bu Kanunun yayım tarihi itibarıyla ödenmemiş bulunan tarımsal sulama faaliyetlerinden kaynaklanan alacakları ile bu alacaklara dair faiz, gecikme faizi, gecikme zammı gibi fer'i alacaklarından,"

Erkan Akçay (Manisa) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen MevlÜt Karakaya, Adana Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Karakaya. (MHP sıralarından alkışlar)

MEVLÜT KARAKAYA (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 475 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesine Milliyetçi Hareket Partisi olarak vermiş olduğumuz önerge üzerine söz aldım. Yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Görüştüğümüz bu kanun teklifiyle son dokuz ayda iki vergi yapılandırma kanununu, diğer bir deyişle vergi affını yürürlüğe getirmiş olacağız. Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidarda olduğu on beş yılda ortalama her iki yılda bir vergi affı çıkarılmıştır. Ancak her iki yılda bir getirilen vergi affı ve yapılandırmalarına rağmen sorunlara kalıcı çözümler üretilememiş, tahakkuk ve tahsilatta herhangi bir artış da söz konusu olmamıştır. Son olarak, 2016 Temmuz ayında çıkartılan 6736 sayılı Yapılandırma Kanunu’yla yapılandırma kapsamına giren borcun yalnızca yüzde 48’lik kısmı yapılandırılabilmiş, gerçekleştirilen tahsilatın yapılandırılan borca oranı da oldukça düşük kalmıştır.

Değerli milletvekilleri, aslında 6736 sayılı Kanun kapsamındaki alacakların toplamı o dönemde 158,4 milyar TL’ydi. Biraz önce de ifade ettim, ancak bunun yarıya yakını, yüzde 48’i yeniden yapılandırılabildi, tahsilat ise 10 milyarın altında kaldı.

Şimdi, bugün yasalaştırılması planlanan bu düzenlemeyle birlikte, önceki dönemden yapılandırılmamış 81 milyarlık kısım ve bu dokuz aylık süre içerisinde sisteme ilave olan 54 milyarı da katacak olursak yaklaşık 135 milyar dolarlık bir alacağın yapılandırılmasını ifade ediyor.

Birinci dönemdeki 158, ilave 54’ü buna katacak olursak bu rakam yaklaşık 200-212 milyar TL gibi devasa bir rakama ulaşıyor ki bu da yaklaşık, bütçemizin neredeyse üçte 1’ine yakın bir rakamı ifade etmektedir. Bunu şunun için vurguluyorum: Aslında biz burada “Af olacak mı olmayacak mı, yenisi gelecek mi gelmeyecek mi?” diye tartışıyoruz. Evet, yenileri gelecek. Her ne kadar Sayın Bakan “Gelmeyecek.” dese de bir başka Maliye Bakanı gelir, o bakan getirir, getirmek zorunda kalır. Buradaki af bir gereksizlik değil, böyle bir affa ihtiyaç var çünkü burada, mükellefin, borçluların borçlarını ödeyememe durumları, ödeme güçlüğü içinde olma durumları söz konusudur.

Yeniden yapılandırmaya dahi cevap verilemediğini bundan dokuz ay öncesinde gördük, yaşadık. Burada, bizim, aslında dikkatleri yapısal sorunlara çekmemiz lazım. Ekonomimizin birçok alanında ve birçok sektöründe düzeltilmesi gereken çok ciddi yapısal sorunlarımız var. Dokuz aylık süre içerisinde 54 milyarlık sorunlu bir borcun sisteme ilave edilmiş olması aslında çok ciddi bir uyarı olarak alınmalı, Adalet ve Kalkınma Partisinin, Hükûmetin bir an önce bu yapısal sorunların çözümüne el atması gerekir, aksi takdirde biz buradan çok daha af yasaları çıkarırız, çok daha bu konuları tartışırız.

Ben Milliyetçi Hareket Partisi olarak, bu yapısal sorunların çözülmesi gerektiğini, bu palyatif tedbirlerle bir yere gidemeyeceğimizi buradan ifade ederek yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Karakaya.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 475 sıra sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda ve Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesinin 1’inci fıkrasının (aa), (bb) ve (cc) alt bentlerinde geçen “31.03.2017” ibarelerinin “30.04.2017” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

Mehmet Bekaroğlu (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Yakup Akkaya, İstanbul Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Akkaya. (CHP sıralarından alkışlar)

YAKUP AKKAYA (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bir siyasi iktidar düşünün ki her yıl yeni bir bütçe yapsın, sonra her yıl bu bütçede öngörülen vergileri, borçları toparlayamadığı için af kanunu çıkarsın. Bir anlamda, siyasi iktidarın, Hükûmetin görevini tam manasıyla yapmadığının da bir ispatı olmuş oluyor. Eğer Sayın Hükûmet, Maliye Bakanı Plan Bütçe Komisyonundaki Cumhuriyet Halk Partisi üyelerinin önerilerini dinlemiş olsaydı, biz inanıyoruz ki bugün bu durumlarla karşılaşmaz ve ekonomi daha farklı boyutlarda olurdu.

Değerli milletvekilleri, sürekli bir makyaj görüntüsü içindeyiz, bir makyaj yapılıyor yani her şeyin güllük gülistanlık olduğu izlenimi yaratılmaya çalışılıyor ama halkımızın kör olmadığını ve milletin gözü önünde her şeyin olduğunu, halkın da bu konuda farkında olduğunu bilmenizi isterim. Yani, iktidarın 16 Nisandaki katakulliyle olan bu referandum sonuçlarını bir başarı şeyi içinde hanesine yazarak çalışmalarını o yönde yapmasının kendilerini hataya da zorladığını buradan söylemek isterim.

Bu sadece Maliye Bakanlığında mı oluyor? Hayır, diğer bakanlıklarda da oluyor. Örneğin, bu ekonominin en önemli amirallerinden olan Çalışma Bakanlığının uygulamalarına baktığımız zaman da bunu görebiliyoruz. Bunu sadece biz görmüyoruz, örneğin HAK-İŞ Konfederasyonunun Türkiye’deki diğer işçi konfederasyonlarıyla birlikte, uluslararası konfederasyonlarla birlikte 5 Mayısta yapmış olduğu ortak bir açıklamasında Hükûmete çok ciddi eleştirileri var ve bunun da dikkate alınmadığını görüyoruz.

Bu heyet ne diyor, HAK-İŞ’in de içinde olduğu heyet? Bir basın açıklaması yapıyorlar, diyor ki: “Olağanüstü hâl uygulamasının kaldırılması için gereken koşullar sağlanmalıdır.” Başka ne diyor? Net bir suçlama olmaksızın dosyası mahkemede bekletilen gözaltındaki tüm işçiler, kamu görevlileri, gazeteciler, parlamenterler ve seçilmiş belediye başkanlarının serbest bırakılması çağrısında bulunuyor, diğer kişilere de, hapisteki kişilere de erişim kolaylığı sağlanmasını istiyor.

Görüldüğü gibi değerli milletvekilleri, çalışma yaşamının sorunlarının çözümü hususunda Hükûmeti her koşulda destekleyen HAK-İŞ dahil uluslararası sendikal örgütler size sosyal diyalog çağırısında bulunuyorlar. Peki, bu sosyal diyaloğa bir karşılık var mı? Ne yazık ki Çalışma Bakanlığının bu sosyal diyaloğa bir karşılık vermediğini görüyoruz.

Örneğin, ILO Uluslararası Çalışma Teşkilatının toplantısı var haziran ayında. Her yıl Cenevre’de toplanıyor, bu yıl toplantının 106’ncısı yapılacak. ILO toplu iş sözleşmesi ve grev hakkı başta olmak üzere, çalışma hayatı konusunda uluslararası normları belirleyen ve üye ülkelerde uygulanmasını amaçlayan, üstlü yapıya sahip bir kuruluştur. Türkiye 1932 yılında üye olmuştur, 1952 yılından itibaren TÜRK-İŞ çalışan kesimleri temsilen ILO’da temsil edilmektedir.

Peki, bu yıl ne oluyor? Çalışma Bakanlığı tek taraflı bir kararla, işçilerle hiç alakası olmayan MEMUR-SEN’in temsil edeceğini duyuruyor. Bu karar anlaşılır değildir değerli milletvekilleri, izah edilir de değildir. Türkiye’deki istihdam verilerine baktığımızda 27 milyon istihdam vardır, memurların istihdamdaki oranı sadece yüzde 12’dir yani geri kalan yüzde 88’i bünyesinde tek bir işçi çalıştırmayan MEMUR-SEN’in temsil etmesi anlaşılır gibi değildir. Yani MEMUR-SEN yapısı gereği grev ve toplu iş sözleşmelerinde deneyim sahibi değildir, örgütlenme sorunu yoktur, çocuk işçiliğin, mevsimlik işçiliğin sorunlarını, işçi sağlığı ve iş güvenliği, asgari ücret sorunlarını bilmez. MEMUR-SEN’in özel sektör deneyimi yoktur. Bu anlamda çalışma hayatının güncel konularına vâkıf olma imkânı bulunmayan bir memur konfederasyonunun ILO’da Türkiye’yi temsil etmesi anlaşılır değildir. Kaldı ki Uluslararası Çalışma Konferansı’na katılanlar çalışan tarafını temsil ettikleri için İşçi Grubu çalışmasına katılmaktadırlar. Ayrıca, işçi delegelerinin Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu ITUC vardır ve 136 ülkede örgütlü, 182 milyon üyesi olan ITUC MEMUR-SEN’i üyeliğe kabul etmemiştir. Bu uygulama Hükûmeti ILO’da sıkıntıya sokacaktır.

Yani biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak şunu söylüyoruz: Hükûmet sıkıntıya çıkıyorsa çıksın ama mevzu Türkiye’dir, Türkiye’yi sıkıntıya sokacaktır. Biz ne hâliniz varsa görün demiyoruz, Türkiye sıkıntıya sokulmasın istiyoruz. Onun için sosyal diyalog çok önemlidir ve sosyal diyalogla bu durum tekrar gözden geçirilmeli diyor, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akkaya.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

GARO PAYLAN (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bir kanun görüşmesi yapıyoruz. Bu oylamaları gayriciddi olarak görüyorsunuz, öyle anlıyorum ben.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 21.09

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 21.23

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ

KÂTİP ÜYELER: Mehmet Necmettin AHRAZOĞLU (Hatay), Ömer SERDAR (Elâzığ)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 93’üncü Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

1’inci madde üzerinde İstanbul Milletvekili Yakup Akkaya ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında kalınmıştı.

Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunuyorum…

GARO PAYLAN (İstanbul) – Karar yeter sayısı istiyoruz.

BAŞKAN – Peki, karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler... Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 21.24

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 21.39

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ

KÂTİP ÜYELER: Mehmet Necmettin AHRAZOĞLU (Hatay), Ömer SERDAR (Elâzığ)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 93’üncü Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

1’inci madde üzerinde İstanbul Milletvekili Yakup Akkaya ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

475 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon yerinde, Hükûmet yerinde.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 1’inci madde kabul edilmiştir.

2’nci madde üzerinde bir önerge vardır, önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 475 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesinin dokuzuncu fıkrasının (a) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki bendin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

“(b) 5510 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamındaki sigortalıların, aynı Kanunun geçici 63 üncü maddesi uyarınca durdurulan sürelerinin ait olduğu döneme ilişkin sigorta primi,”

      

     Mustafa Kalaycı                Emin Haluk Ayhan              Erkan Akçay

           Konya                              Denizli                            Manisa

 

     Saffet Sancaklı                    Erkan Haberal                 Kamil Aydın

          Kocaeli                             Ankara                           Erzurum

 

        Arzu Erdem                        Zihni Açba             Mevlüt Karakaya

          İstanbul                             Sakarya                            Adana

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Mevlüt Karakaya, Adana Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Karakaya. (MHP sıralarından alkışlar)

MEVLÜT KARAKAYA (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 475 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesine Milliyetçi Hareket Partisi olarak vermiş olduğumuz önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 1’inci madde üzerinde konuşurken de ifade ettiğim gibi, bu tür af ya da benzeri düzenlemeler, aslında mevcut yapı ve sistemimizin birer çıktıları ve sonuçlarıdır. Biz konu üzerinde, daha çok sonuçlara eğiliyoruz, çıktılar üzerinde tartışıyoruz, bunların ortaya çıkardığı zarar ya da tahrifatların giderilmesi yönündeki düzenlemeler üzerinde konuşuyoruz. Daha önce de ifade ettiğim gibi, aslında yapısal düzenlemeler yapılmadığı sürece bu konuları yine tartışmaya devam edeceğiz.

Değerli milletvekilleri, aslında bu afların neden olduğu adaletsizliğin karşılığı olarak vergiye uyumlu mükelleflere bir avantaj sağlanmaktadır. Bu, adalet açısından uygun olarak düşünülebilir ama çok yeni bir müessese ve kavramı da… Maalesef beceriksizliğimiz yüzünden vergi yapısını etkin ve adaletli bir yapıya kavuşturamamadan kaynaklanan bir durum. Herhâlde artık mali literatürümüze, vergi literatürümüze yeni bir kavram daha girdi. Mükelleflerin ayrımı yapılırken bundan sonra uyumlu mükellef, uyumsuz mükellef şeklinde ayrımlar da olacak. Bu ayrım, aslında bizim vergi sistemimizi, vergi yapımızı etkin ve adaletli bir duruma getirememek ya da etkinlik ve adalet optimizasyonunu yapamamamızdan kaynaklanıyor.

Değerli milletvekilleri, vergi yapımıza bir baktığımızda, vergi kompozisyonuna baktığımızda ve uygulamaya baktığımızda, uygulamada vergilerin önemli bir kısmının belki etkin olduğunu ama adalet yönünden çok ciddi sıkıntıların olduğunu görüyoruz. Özellikle son zamanlarda yapılan bilimsel çalışmalara bakacak olursak etkinlik yönünden, dolaylı vergiler dolayısıyla, dolaylı vergilerin toplanması, toplanma maliyetindeki düşüklükler ve etkinlik yönüyle uygun bir vergi olması ama adalet yönünden de tamamen tersi bir durum söz konusu olması nedeniyle adalet yönüyle ciddi bir şekilde eksik ama etkinlik yönüyle bir noktaya kadar kabul edilebilir bir durum olduğunu ifade edebiliriz. Ama bunları yapısal olarak düzenlemeden bu tarz af ya da benzeri birtakım düzenlemelerle bizim sonuç almamız mümkün değil, aralar sıklaşmaya başladı, sorunlar artmaya başladı. Biraz önce, arada, birçok insan aradı “Neden matrah artırımı bu yasada yok? Neden kapsam daha geniş değil? Neden dondurulmuş BAĞ-KUR borçları bu kapsamın içerisine alınmıyor?”… Yani kapsamın daha da genişletilmesini ve yapılan düzenlemelerin, iyileştirmelerin daha artırılmasını istiyorlar. Burada ifade etmek istediğim şu: Yapısal sorunlar çözülmeden bizim burada mesai harcamamız, gayret sarf etmemiz beyhudedir.

Değerli milletvekilleri, bu vesileyle bir konuyu daha gündeme getirmek istiyorum. Biliyorsunuz bu ülke bir tarım ülkesidir. Bugün 17 Mayıs, geçen yıl 17 Mayısta Çukurova’da, Adana’da hasat başlamıştı ve bu yıl belki birkaç gün gecikmeyle önümüzdeki günlerde hasat başlayacak, buğday hasadı ve önümüzdeki günler, yine buğday piyasalarının konuşulmaya başlandığı, fiyatlarının konuşulmaya başlandığı günler olacak. Buradan Hükûmete, buğday piyasasının oluşumu noktasında gerekli tedbirleri alması, alımla ilgili gerekli tedbirleri ve piyasa fiyatını regüle edecek fiyat açıklamasının bir an önce yapılması gerektiği uyarısını yaparak yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Karakaya.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 2’nci madde kabul edilmiştir.

3’üncü madde üzerinde üç adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 475 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 3’üncü maddesinin (3)’üncü fıkrasının (c) bendinde geçen “1,045”, “1,083”, “1,105”, “1,15” katsayılarının sırasıyla “1,032”, “1,053”, “1,064”, “1,086” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

       Erkan Akçay              Emin Haluk Ayhan              Mustafa Kalaycı

           Manisa                         Denizli                                  Konya

     Saffet Sancaklı               Erkan Haberal                      Kamil Aydın

          Kocaeli                        Ankara                                Erzurum

        Arzu Erdem                   Zihni Açba

          İstanbul                        Sakarya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 475 sıra sayılı “Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda ve Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi”nin 3’üncü maddesinin (1)’inci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

 

         Ali Özcan                Mehmet Bekaroğlu            Bihlun Tamaylıgil

          İstanbul                       İstanbul                               İstanbul

   Serdal Kuyucuoğlu             Haydar Akar                   Utku Çakırözer

           Mersin                         Kocaeli                              Eskişehir

       Özkan Yalım

            Uşak

“Bu Kanunun ilgili maddelerindeki başvuru ve ödeme süresine ilişkin hükümler saklı kalmak kaydıyla bu Kanun hükümlerinden yararlanmak isteyen borçluların;

a) 31/7/2017 tarihine kadar (bu tarih dâhil) ilgili idareye başvuruda bulunmaları,

b) Gümrük ve Ticaret Bakanlığına, Maliye Bakanlığına, il özel idarelerine ve belediyelere bağlı tahsil dairelerine ödenecek tutarların ilk taksitini 31/8/2017 tarihine kadar (bu tarih dâhil), Sosyal Güvenlik Kurumuna bağlı tahsil dairelerine ödenecek tutarların ilk taksitini 30/9/2017 tarihine kadar (bu tarih dâhil), diğer taksitlerini ise bu tarihleri takip eden ikişer aylık dönemler hâlinde azami onsekiz eşit taksitte ödemeleri,

şarttır.”

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 475 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 3’üncü maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Ahmet Yıldırım                 Ayşe Acar Başaran        Bedia Özgökçe Ertan

    Muş                                   Batman                                   Van

 

Erol Dora                           Müslüm Doğan                     İmam Taşçıer

  Mardin                                  İzmir                              Diyarbakır

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Ayşe Acar Başaran, Batman Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Acar Başaran. (HDP sıralarından alkışlar)

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında, bu yasa tasarısıyla ilgili, arkadaşlarımız ileride de konuşacak, başta da konuştular.

Aslında, ben bugün çok daha farklı bir konudan söz etmek istiyorum. Özellikle, Batman’da bütün toplumun vicdanını yaralayan bir meseleden, bence bütün Türkiye’nin vicdanını yaralaması gereken bir meseleden konuşacağım. Dün de kısaca ifade etmiştim ama gerçekten, belki buradan bir çağrı yaparak tekrar bu olayı hatırlatmak gerekiyor. Birkaç gün önce, yaklaşık yirmi gün önce basına yansıyan bir haber üzerine, Batman’da 17 yaşındaki “G” adında bir kız çocuğunun cinsel istismara maruz kaldığı, akabinde de sistematik bir şekilde fuhşa zorlandığı haberlerde geçti. Bununla ilgili yaptığımız araştırmalarda gerçekten Batman’da böyle bir dosyanın olduğu, bir kız çocuğunun fuhşa zorlandığı ve bunun sistematik bir hâle getirildiği tespitini biz de yaptık. Bunun yanında, yine, basına yansıyan haberlerden burada yaklaşık 30 kişinin gözaltına alındığına, 3 kişinin tutuklandığına ancak bunların bir kısmının kefaletle serbest bırakıldığına dair bilgi edindik. Yine, yaptığımız birtakım araştırmalarda şunu da gördük: Bu, sadece bir tek kız çocuğu değildi, bize yansıyan, partiye gelen bazı şikâyetlerden aslında bunun bir fuhuş çetesi olduğu ve Batman genelinde bu işi yaparak kız çocuklarını özellikle tecavüz ederek daha sonra da fuhşa zorladıkları konusunda, sistematik bir hâlde ya da bir çetenin Batman içerisinde bunu sürekli bir hâle getirdiği bilgisi edindik. Ancak ne yazık ki bu haber gündeme düştükten sonraki yirmi gün içerisinde yetkililerden herhangi bir açıklama yapılmadı ve bizim aklımıza açıkçası şu soru geldi: Biliyorsunuz OHAL’de KHK’larla bütün kadın kurumları kapatıldı. İşte sivil toplum dediğimiz aslında böyle bir şeydi, toplumun vicdanını yaralayan, gerçekten bazen bu sıralarda bile çözüm üretemediğimiz bazı konularda ya da farkında olmadığımız bazı konuları araştıran, bu konuda çözümler üreten kurumlar olarak karşımızda duruyordu. Şöyle düşünüyoruz: Acaba, bu kadın kurumlarının kapatılmasıyla bir ilişkisi var mı? Bence herkesin tek tek kendisine sorması gerekiyor çünkü şunu net olarak söylemek gerekiyor: Fuhuş, tecavüz, cinsel istismar, çocukların istismar meselesi sadece kriminal bir vaka olarak incelenmemesi gereken bir mesele, aslında daha çok toplumsal ve özellikle kadına karşı uygulanan sistematik bir politika olarak ele almak gerekiyor çünkü kadın üzerinden bir çürümenin başlatılması, kadın bedeni üzerinden, çocuk bedeni üzerinden böyle bir politika, toplumu çürüten, toplumu çürütmeyi de genelleştiren, aslında hep söylediğimiz gibi o toplumda kadın özgürlüğünün bittiği noktada toplumu da köle yapan, toplumu da çürüten politikalar olarak biz değerlendiriyor ve ele alıyoruz.

Şunu net olarak söylemem gerekiyor ki, bugün ben farklı bir ideolojiye sahip olabilirim, farklı bir partinin mensubu olabilirim ama bence, buradaki, Meclisteki, özelde bütün kadın arkadaşlara sesleniyorum, bu mesele bir parti meselesi değil ve ideolojik meseleyi aşan bir durumdur. Bu, özelde kadınlara bir yaklaşım meselesidir, kadınlara bir saldırı meselesidir, kız çocukları üzerinden -az önce dediğim gibi- toplumun çürütülmesi meselesidir. Şunu net olarak bilmek gerekiyor ki, çürüme bulaşıcıdır arkadaşlar. Bugün Batman buradan çok uzak görünebilir, kilometrelerce uzak görünebilir ve buraya hiç yansımayacak diye düşünebiliriz ama o çürüme toplumun bütün damarlarına, bütün katmanlarına yayıldığı zaman, işte o zaman işin içinden çıkamayacağımız bir duruma gelebiliriz. O açıdan ben özellikle buradaki, Meclisteki bütün kadın arkadaşlara sesleniyorum: Gelin, bu fuhuş çetesi karşısında hepimiz tek yürek olalım, hepimiz tek elden sesimizi yükseltelim. Biliyoruz ki hepimiz birlik olduğumuzda, ideolojilerimizi bir tarafta bıraktığımızda, düşüncelerimizi bir tarafa bıraktığımızda, biliyoruz ki hepimiz bir araya geldiğimizde kadın mücadelesini çok daha ileriye taşıyabiliriz. Bunun tarihte örneklerini biliyoruz.

BAŞKAN – Sayın Acar Başaran, konuşmanız bitmek üzere ama konuyla ilgili herhangi bir şey söylemediniz.

AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) – Biliyorum Başkan.

BAŞKAN - Söyleyeceksiniz herhâlde, değil mi?

AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) – Bitiyordu zaten Başkan, bitiriyorum.

Evet, arkadaşlar, ben tekrar söylüyorum bütün kadın arkadaşlara özellikle: Kadına yönelik bu saldırılara, çocukların istismarına, fuhşa zorlanmasına karşı bütün kadın arkadaşları beraber mücadeleye çağırıyorum ve özellikle Aile Bakanlığını da bu konuda daha hassas davranmaya ve bu konuda en kısa zamanda “Biz de müdahiliz, bunun karşısındayız, biz de bu mücadelenizin yanındayız.” demeye bekliyoruz.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Acar Başaran.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 475 sıra sayılı “Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda ve Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi”nin 3’üncü maddesinin (1)’inci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

Özkan Yalım (Uşak) ve arkadaşları

“Bu Kanunun ilgili maddelerindeki başvuru ve ödeme süresine ilişkin hükümler saklı kalmak kaydıyla bu Kanun hükümlerinden yararlanmak isteyen borçluların;

a) 31/7/2017 tarihine kadar (bu tarih dâhil) ilgili idareye başvuruda bulunmaları,

b) Gümrük ve Ticaret Bakanlığına, Maliye Bakanlığına, il özel idarelerine ve belediyelere bağlı tahsil dairelerine ödenecek tutarların ilk taksitini 31/8/2017 tarihine kadar (bu tarih dâhil), Sosyal Güvenlik Kurumuna bağlı tahsil dairelerine ödenecek tutarların ilk taksitini 30/9/2017 tarihine kadar (bu tarih dâhil), diğer taksitlerini ise bu tarihleri takip eden ikişer aylık dönemler hâlinde azami onsekiz eşit taksitte ödemeleri,

şarttır.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Uşak Milletvekili Özkan Yalım. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Yalım.

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Sayın Başkan, Sayın Divan, Sayın Bakan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygı ve sevgilerimle selamlıyorum.

Evet, ilk önce, 475 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin kesinlikle, baştan, peşin olarak biz de destekçisiyiz, onu da özellikle belirtmek istiyorum.

Sayın Bakan, dokuz ayda üçüncüsünü çıkarıyoruz yapılandırmanın. Bu üçüncüyü çıkarıyoruz da vatandaşta para yok ki. Çıkaralım duralım, fark etmiyor yani ekonomideki bozukluk bu şekilde devam ettiği müddetçe her dokuz ayda değil istersek üç ayda çıkaralım maalesef geri dönüşleri oldukça zor oluyor ve de olacağı kanaatinde de şüphelerimiz var.

Şimdi, önceki yapılandırmalarla birlikte bu yapılandırmanın çakışmaması ve de değişik değişik taksitlerle… Özellikle önceki yapılandırmaların birinci ve ikinci taksiti vergilerdeki bir ve ikinci taksit bu ayın sonunda, mayısın sonunda ödenecek, sosyal sigorta primlerinin ilk taksiti ise bu ayın sonunda ödenecek, 31 mayısa kadar. Ödenmezse yapılandırmalar bozuluyor ve de haklarını kaybediyorlar. Onun için 475 sıra sayılı Kanun Teklifi’nde tamamını bir yapılandırma hâline getirip ve de vatandaşımızı, esnafımızı, işverenimizi borç batağından, yığınından kurtarıp tek bir yapılandırmayla bu işlemin çözülmesi gerektiği kanaatinde olduğumu özellikle belirtmek istiyorum çünkü esnafımıza, vatandaşımıza ve işverenimize ekonominin bu kadar kötü şartlar altında olduğu bir ortamda kesinlikle destek vermek konusunda hemfikir olduğumuzun tekrar altını çiziyorum.

Diğer bir taraftan, Sayın Bakan, geçen yılın, 2016’nın ilk dört ayında bütçe açığımız 5,4 milyar TL idi. Peki, bu sene ilk dört ayda ne oldu? Yani nisan ayı sonu itibarıyla, 2017 Ocak-Nisan döneminde 17,9 milyar TL’ye yükseldi. Yani ekonomimiz tam tamına 3 kat daha da zayıfladı. Bu ne diyor? Bizim şu anda bütçemiz 3 kat daha zayıfladı yani Türkiye Cumhuriyeti’nin kasası batmakta Sayın Bakan. Tabii, Sayın Bakanımız, bununla birlikte diğer rakamlar da eksiye doğru gidiyor.

Bakın, işsizlik son on yılın en yüksek seviyesine geldi, yüzde 13’lere geldi tam tamına. Enflasyon son sekiz yılın en yüksek rakamı, 12,1. 3 milyon 900 bin aktif iş arayan vatandaşımız var. Bunun yanında ümidini kesmiş, artık iş aramayan yaklaşık -onlarla birlikte- toplam 7 milyon 100 bin işsizimiz var. Yani bu rakamlar gün geçtikçe daha da çoğalıyor. Bunun yanında yüzde 20’nin üzerinde de genç işsizimiz var yani 20 ile 30 yaş arasında işsiz sayımız yüzde 20’nin üzerinde.

Peki, bu kadar işsizimiz varken, bu kadar sıkıntı varken… Bakın, özellikle gündeme gelmeye başladı. Sayın Bakan, özellikle sizleri, Kabineyi ve Başbakanımızı uyarıyorum: 7 milyon 100 bin işsizimiz varken Suriyelilere vatandaşlık verilme konusunu tekrar tekrar masaya yatırın. Bizim şu anda işsize iş bulmamız gerekiyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin piyasasının, işvereninin kesinlikle işçiye değil, işe ihtiyacı var. Bunun altını çiziyorum. Diğer taraftan, Türk vatandaşlığı bu kadar da kolayca ve ucuz verilmemeli.

Bakın, ülkenin ekonomisi bu kadar sıkıntılıyken… Esnaf mağdur, esnaf gerçekten mağdur, kepengini kapatıyor siftah yapmadan, diğer taraftan otomatikman SSK’sını ödeyemiyor. Çiftçi mağdur, ürünü para etmiyor. Akaryakıt mazotu pahalı, gübresi pahalı, ürettiği para etmiyor. Fabrikatör mağdur çünkü ürettiğini satamıyor. Neden? Dış politikadaki gerçekten başarısızlığınız yüzünden. Komşularımızla olan sıfır ilişki, Avrupa Birliğiyle eksiye giden, daha da eksiye giden ilişkiyle ürettiğini satamayan bir fabrikatör var. Bu ne demek? İşsizlik ordusunun daha da yükselmesi. 7 milyon 100 bin kişi olan işsizliğin 2017 sonunda 8 milyonu geçeceğini şimdiden görebiliyoruz.

Diğer taraftan, memur kardeşlerimiz… Bütün memur kardeşlerimizin gerçekten bankalar tarafından hacze uğradığını da biliyoruz. Yüzde 80’in üzerinde memurumuzun kredi kartı yüzünden şu anda maaşlarında icralık durumda olduğunu belirtiyoruz.

Sayın Maliye Bakanımız, özellikle tekrar belirtiyorum: Bu işsizliğin daha fazla artmaması adına, işsizliğimizin azalması adına Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığının Suriyelilere bu kadar kolayca verilmemesini talep ediyorum.

Teşekkür ederim. Saygı ve sevgilerimi sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yalım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 475 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 3’üncü maddesinin (3)’üncü fıkrasının (c) bendinde geçen “1,045”, “1,083”, “1,105”, “1,15” katsayılarının sırasıyla “1,032”, “1,053”, “1,064”, “1,086” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saffet Sancaklı (Kocaeli) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Saffet Sancaklı, Kocaeli Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Sancaklı. (MHP sıralarından alkışlar)

SAFFET SANCAKLI (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Maliye Bakanlığımızın bu futbol kulüpleriyle ilgili yeni bir vergi yapılandırması ve kolay ödenmesi konusunda yapmış olduğu çalışmayla ilgili birkaç şey söylemek istiyorum.

Tabii ki, biz de istiyoruz kulüpler zor durumda olmasın, kulüpler kolay kolay vergi borçlarını ödesinler ama o kadar kötü yönetiliyorlar ki maalesef her sefer bunlara bir kolaylık sağlamak zorunda kalıyoruz. Ne yapıyoruz? Af getiriyoruz. Ne yapıyoruz? Vergi borçlarını 72 ayda ödüyoruz.

Geçen gün koca Galatasaray Kulübünün açıklamış olduğu toplam borcu 2,4 milyar TL yani eski parayla 2,4 katrilyon lira. Peki, bu kadar kötü nasıl yönetilebiliyor, bu kadar borç nasıl oluyor? Mesela bir tanesini vereyim ben: Sneijder diye bir futbolcusu var Galatasaray’ın, 6 milyon euro para kazanıyor senede, ödenen para. Yüzde 15 de vergi koyarsak etti 7 milyon. Ev parası, araba parası, uçak biletleri, 1 milyon da onu koysak yıllık maliyeti 8 milyon euro. 4 yıllık kontrat 32 milyon euro. Paranın maliyetiyle beraber bonservisi olmasa bile 35 milyon euro. Bunu da 4’le çarparsak 140 trilyon lira parayı bir oyuncuya verirseniz ve bunun gibi birkaç tane daha hata yaparsanız bu borç da 2,4 milyar olur ve ondan sonra da Maliye mecburen kulüpler batmasın diye onlara vergi kolaylığı sağlamaya çalışır. Bu mantıkla yönetilen kulüplerimize -şu anda Digitürk’ün 600 milyon dolar yıllık ödediği bir para var kulüplerimize- dünyada en çok para kazanan lig İngiltere Ligi’dir, 2,5 milyar dolardır yıllık, onu bile getirip verseniz gene bir şey yapamayacaklar bu yönetimle. Çünkü devamlı şikâyet ediyorlar vergilerden Sayın Maliye Bakanım. Türkiye’deki vergi yüzde 15, İtalya’da yüzde 47, Fransa’da ve Almanya’da yüzde 50’nin üstünde. Peki, Almanya’da, Fransa’da veya İtalya’da bu kadar borcu olan bir kulüp görebiliyor musunuz? Hayır, göremiyoruz çünkü iyi yönetiliyor, sistem farklı.

UEFA iki yıl önce finansal kriterleri koydu. Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş ve Trabzonspor’la bir mukavele imzaladı. Mukavelede şöyle diyor: “Belli miktarda transfer yapabilir, gelir artırmadan masraf yapabilir.” Yani UEFA diyor ki bizim kulüplerimize: “Siz yönetemiyorsunuz, siz beceremiyorsunuz, ben size kriter koyuyorum.” Peki, kulüplerimizi yönetenler kimler? Hep büyük şirket sahipleri, holding patronları yani parayı yönetmesini bilen arkadaşlar. Peki, bunlar kendi holdinglerinin değerlerini devamlı artırırken kulüplerin bu kadar borçlanması nasıl oluyor? Beş yıl önce -Sayın Spor Bakanı keşke burada olsa da biraz ona sataşsam- kulüpler yasası hazırlandı, bir türlü yürürlüğe konmuyor. Konmama nedeni de şu: Kulüpler istemiyor. Peki, kulüpler neden istemiyor bunu? İstememe nedenleri şu: Orada bir madde var, diyor ki: “O andaki kulüp başkanları ve kulüp yöneticileri kulübün borçlanmasından şahsi olarak sorumlu olacaklar.” Yani Galatasaray Kulübü Başkanı -biraz evvelki örneği verdiğim için söylüyorum- ve yöneticileri eğer sorumlu olsalar o paradan, acaba Sneijder’e 150 trilyon lira para veya 150 milyar lira, kaç paraysa, şimdi paraları da şaşırdım, o parayı öderler mi? Sorumlu olmadıkları için de rahat rahat ödüyorlar; nasılsa para başka yerden geliyor, bir sorumluluk yok. Peki, kendi şirketlerini yönetirken böyle yaparlar mı? Yapmazlar, çaycının bile parasını verirken onu bile hesaplarlar yani 100 lira daha fazla vermeyelim, eksik verelim diye. Onun için acil bir şekilde bu spor yasasını getirmezseniz Sayın Bakanım, devamlı bunlara af yapmak zorunda kalacağız, devamlı bu yapılandırmaları yapacağız.

Ricam şu: Şu Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Yıldırım Demirören ve onun ekibi acil bir şekilde, belki kaba bir laf ama, pılıyı pırtıyı toplayıp Türk futbolundan defolup gitsinler, biz de Türk futbolunu bir şey yapalım.

Son olarak da önemli bir konu, Türk futbolcuları 38 yaşa kadar askerliklerini tecil edebiliyorlar ama kimler edebiliyor? Süper Lig, 1. Lig ve 2. Lig oyuncuları. 3. Lig oyuncuları tecil edemiyorlar. Nedense 2011’de 3. Lig oyuncularını, onlar da profesyonel olmasına rağmen bu statüden çıkardılar. Ama Süper Lig’de 18 takım var, PTT 1. Lig’de 18 takım var, 2. Lig’deki takımları da toplarsan 60-70 takım, 3. Lig’de 54 tane takım var. Bu çocukların bu problemi var, kulüpler bunlarla kontrat imzalamıyorlar askerlik problemin var diye. Bu sefer oyuncular futbol oynayamıyor. Bu yüzden en az beş altı tane futbolcu beni arayıp da eşinden boşandığını söyledi çünkü maddi zorluklar çekiyorlar. Bununla ilgili de ben bir teklif sunacağım, lütfen destekleyelim. Süper Lig, 1. Lig ve 2. Lig’deki oyuncular askerliğini 38’e kadar erteleyebiliyorlar, tecil edebiliyorlar ama 3. Lig’deki oyuncular maalesef edemiyor ama onlar da profesyonel oyuncular. Bu konuda da yardımlarınızı bekliyorum.

Dinlediğiniz için de teşekkür ederim. (MHP, AK PARTİ, CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sancaklı.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 3’üncü madde kabul edilmiştir.

4’üncü madde üzerinde iki önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 475 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 4’üncü maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

“8- 31.3.2017 tarihi (bu tarih dahil) itibarıyla ödenmesi gerektiği hâlde bu kanunun yayımı tarihine kadar ödenmemiş olan;

1/6/1989 tarihli ve 3568 sayılı Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanunu hükümlerine göre meslek mensuplarının üyesi oldukları odalara olan aidat borçları ile odaların Türkiye Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler ve Yeminli Mali Müşavirler Odaları Birliğine olan birlik payı borçlarının asıllarının ödenmemiş kısmının birinci taksiti bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihi takip eden üçüncü ayın sonuna kadar, kalanı aylık dönemler hâlinde ve azami toplam altı eşit taksitte ödenmesi hâlinde, bu alacaklara uygulanan faiz, gecikme faizi, gecikme zammı gibi fer’i alacakların tahsilinden vazgeçilir. Bu fıkra hükmünden yararlanılabilmesi için bu Kanunun yayımı tarihini izleyen ikinci ayın sonuna kadar alacaklı birime başvurulması şarttır. Fıkra kapsamında ödenmesi gereken tutarların fıkrada öngörülen süre ve şekilde kısmen veya tamamen ödenmemesi hâlinde, ödenmemiş alacak asılları ile bunlara ilişkin faiz, gecikme faizi, gecikme zammı gibi fer’i alacaklar ilgili mevzuat hükümlerine göre tahsil edilir. Bu fıkra hükmünden yararlanmak isteyen borçluların fıkrada belirtilen şartları yerine getirmelerinin yanı sıra dava açmamaları, açılmış davalardan vazgeçmeleri ve kanun yollarına başvurmamaları şarttır. Bu Kanunun yayımı tarihinden önce dava konusu edilmiş ve/veya mahkemece hükme bağlanmış ve kesinleşmiş olanlar dahil olmak üzere icra takibi başlatılmış alacaklar için, borçlunun bu fıkra hükümlerinden yararlanmak üzere başvuruda bulunması hâlinde davalar ve/veya icra takipleri sonlandırılır. Bu takdirde, borçluların mahkeme ve icra masrafları ile vekalet ücretini ilk taksit tutarı ile birlikte ödemeleri şarttır. Bu Kanunun yayımı tarihi itibarıyla üyelerin odalara, odaların da Türkiye Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler ve Yeminli Mali Müşavirler Odaları Birliğine kısmen veya tamamen ödemiş olduğu aidat asıllarına isabet eden ve ödenmemiş olan faiz, gecikme faizi, gecikme zammı gibi fer’i alacakların tahsilinden vazgeçilir.

Mehmet Naci Bostancı                   Lale Karabıyık                           Garo Paylan

       Amasya                                      Bursa                                      İstanbul

   Erkan Akçay                          Emin Haluk Ayhan                  Mustafa Kalaycı

       Manisa                                      Denizli                                      Konya

  Saffet Sancaklı                           Erkan Haberal                           Kamil Aydın

       Kocaeli                                     Ankara                                     Erzurum

    Arzu Erdem                            Seyfettin Yılmaz                           Zihni Açba

      İstanbul                                      Adana                                      Sakarya

BAŞKAN – Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 475 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 4’üncü maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Ahmet Yıldırım                        Ayşe Acar Başaran                           Erol Dora

         Muş                                       Batman                                      Mardin

Bedia Özgökçe Ertan                      İmam Taşçıer                        Müslüm Doğan

         Van                                     Diyarbakır                                     İzmir

                                                  Sibel Yiğitalp

                                                    Diyarbakır

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Sibel Yiğitalp, Diyarbakır Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Yiğitalp. (HDP sıralarından alkışlar)

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 4’üncü madde üzerinde söz almış bulunmaktayım.

Dokuz ay içerisinde iki defadır vergi affı oluşuyor ve bunun çalışması yapılıyor. Bu vergi affına neden ihtiyaç duyuldu, neden dokuz ay içerisinde iki defa oldu, aslında önce onu sorgulamak gerekiyor.

Bakın, şu anda büyük bir çatışmalı ortamda, savaş ortamında yaşıyoruz ve milyarlarca, yüz milyarlarca lira savaş ekonomisine harcanıyor ve bu paralar ölüm ve öldürme üzerinden harcanan paralar. Aslında barışın maliyeti sıfır; istikrar, ekonomik istikrar, siyasal istikrar anlamına gelir ki bu da bu aflara ihtiyaç duyulmayacağı anlamında iyi bir iyileştirme, aynı zamanda Türkiye'nin huzur içinde, barış içinde yaşaması anlamına gelir. Ama bunun nedense kimse kaynağına inmiyor, sorusunu sormuyor, “Neden vergi affı yapıyoruz, neden bunu tartışıyoruz?” diye sormuyor, bu çok iç acıtıcı bir durum. Bizim tabii ki küçük işletmecileri, küçük esnafı korumak ve onların çalışma koşullarını sağlamak, kolaylaştırmak, ödemelerinde kolaylık sağlamak gibi bir amacımız var. Bunu yaparken büyük sermayedarların ya da büyük işletmelerin kendini korumak ve kollamak, hatta savaş ekonomisinden beslenen yandaş büyük holdinglerin beslenmesi anlamında yapılan iyileştirmeyi asla kabul etmiyoruz. Küçük işletmeciler, küçük esnaflar tabii ki korunmalı, onlar için iyileştirmeler yapılmalı, bununla biz ortaklaşmalıyız ama bunun asıl kökenine inmedikçe bugün küçük işletme de dâhil olmak üzere herkes risk altında.

Bakın, az önce bir habere baktım, cenaze ve gözaltı harcamalarında bile korkunç bir artış var. Böyle bir bütçe olabilir mi? Ölümlere ve tutuklamalara ve gözaltılara ayrılan para, harcama kalemi korkunç düzeyde artmış. Peki, bu paralar nereden geliyor? Bu kaynak nasıl oluşturuluyor? Yoksulun, emekçinin, küçük işletmecinin, esnafın cebinden çıkıyor. Yine sıkışan, yine bunu sorun olarak yaşayan hem hayatını veren hem ekonomik olarak bedelini ödeyen küçük işletme ve yoksul halk. Bunun artık önüne geçmek gerekiyor yani tarihsel rolünü bu Meclisin oynaması gerekiyor. Kürt sorunu çözülmedikçe, Kürt sorununa barışçıl yöntemler geliştirilmedikçe değil af, onlarca defa, dokuz ay değil, ayda bir af da getirseniz bu ekonomi düzelmeyecek çünkü ekonomik istikrarsızlık beraberinde üretimi engeller, beraberinde çürümeyi getirir, ölümleri artırır ve bununla birlikte bütün değerleri yok eder. Böyle bir ortamda ne kimse yatırım yapar ne turist gelir ne de bununla ilgili ekonomik bir canlanma olur, sadece ve sadece bir savaş ekonomisi zengin olur, diğer tarafta da can kayıpları ve ölümler devam eder.

Bize düşen şudur: Şurada gelin, her geçen gün… Biz bunu her gün ama her gün bıkmadan usanmadan söyleyeceğiz: Bu işin yolu yöntemi çözüm ve müzakereden geçer. Bu barış ortamı tesis edilmedikçe hiçbir şey yapılamaz; istediğiniz en güzel yasayı getirin, istediğiniz en iyi anayasayı oluşturun asla ve asla 80 milyonun huzurunu, barışını sağlayamazsınız. Toplum zaten ikiye bölünmüş bir evet ve bir hayır olmak üzere. Zaten “evet” kampanyasında devletin bütün imkânlarının kullanılmasının, hazinenin, bütçenin parasının kullanılmasının ayrıca da ciddi bir maliyeti var. Eminim bu vergi affında da bunun büyük bir katkısı vardır.

Bunun yerine herkesin huzur içinde yaşaması, gerçekten ekonomik istikrarın olması için önce barışı getirmenin bir yolunu yöntemini oluşturalım. Gelin, herkes elini bu taşın altına koysun. Gelin, herkes bu barış için bir şeyler yapsın. Herkes gelsin, ölümleri durdurmak için bir şeyler yapsın. Gerçekten şuna inanıyorum ki herkes yüreğinde küçücük de olsa bir an önce bu savaşın bitmesini istiyordur. Gelin, bu savaşı durduralım. Ekonomik olarak da rahatlarız, hayat olarak da rahatlarız, bundan sonraki kuşaklar rahatlar. Bu kadar saat boyunca aynı şeyleri birbirimize söylememiş oluruz. Ben Diyarbakır’ın farklı sorunlarını anlatmış olurum, bir başkası Şırnak’ın başka sorunlarını anlatmış olur ama ben her gün buraya gelip yıkılan, yakılan yerleri anlatıyorum, ölümleri anlatıyorum, cenazeleri, anne ve babaların acılarını anlatıyorum; her gün orada yaşayan annelerin neler yaşadığını anlatıyorum. Ben artık bunları -bırakın yaşadığımı- anlatmaktan gerçekten imtina ediyorum. Yani biz daha neyi bekliyoruz, daha ne kadar ölmemiz gerekiyor? Daha ne kadar tutuklanacağız? Yine o masaya gidilmeyecek mi? Yine insanlar birbirinin yüzüne bakmayacak mı? Hiçbir savaş sonsuza kadar yürümüş müdür, sürmüş müdür? Sizden son kez rica ediyorum. Gerçekten ve gerçekten…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SİBEL YİĞİTALP (Devamla) – …hazır bu savaş ekonomisi üzerine konuşuyorsak önce savaşın neden olduğunu ve barışın hepimizin ihtiyacı olduğunu söylemek istiyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yiğitalp.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 475 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 4’üncü maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

“8- 31.3.2017 tarihi (bu tarih dahil) itibarıyla ödenmesi gerektiği hâlde bu kanunun yayımı tarihine kadar ödenmemiş olan;

1/6/1989 tarihli ve 3568 sayılı Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanunu hükümlerine göre meslek mensuplarının üyesi oldukları odalara olan aidat borçları ile odaların Türkiye Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler ve Yeminli Mali Müşavirler Odaları Birliğine olan birlik payı borçlarının asıllarının ödenmemiş kısmının birinci taksiti bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihi takip eden üçüncü ayın sonuna kadar, kalanı aylık dönemler hâlinde ve azami toplam altı eşit taksitte ödenmesi hâlinde, bu alacaklara uygulanan faiz, gecikme faizi, gecikme zammı gibi fer’i alacakların tahsilinden vazgeçilir. Bu fıkra hükmünden yararlanılabilmesi için bu Kanunun yayımı tarihini izleyen ikinci ayın sonuna kadar alacaklı birime başvurulması şarttır. Fıkra kapsamında ödenmesi gereken tutarların fıkrada öngörülen süre ve şekilde kısmen veya tamamen ödenmemesi hâlinde, ödenmemiş alacak asılları ile bunlara ilişkin faiz, gecikme faizi, gecikme zammı gibi fer’i alacaklar ilgili mevzuat hükümlerine göre tahsil edilir. Bu fıkra hükmünden yararlanmak isteyen borçluların fıkrada belirtilen şartları yerine getirmelerinin yanı sıra dava açmamaları, açılmış davalardan vazgeçmeleri ve kanun yollarına başvurmamaları şarttır. Bu Kanunun yayımı tarihinden önce dava konusu edilmiş ve/veya mahkemece hükme bağlanmış ve kesinleşmiş olanlar dahil olmak üzere icra takibi başlatılmış alacaklar için, borçlunun bu fıkra hükümlerinden yararlanmak üzere başvuruda bulunması hâlinde davalar ve/veya icra takipleri sonlandırılır. Bu takdirde, borçluların mahkeme ve icra masrafları ile vekalet ücretini ilk taksit tutarı ile birlikte ödemeleri şarttır. Bu Kanunun yayımı tarihi itibarıyla üyelerin odalara, odaların da Türkiye Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler ve Yeminli Mali Müşavirler Odaları Birliğine kısmen veya tamamen ödemiş olduğu aidat asıllarına isabet eden ve ödenmemiş olan faiz, gecikme faizi, gecikme zammı gibi fer’i alacakların tahsilinden vazgeçilir.

Erkan Akçay (Manisa) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Katılıyoruz Sayın Başkanım.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Bu ortak önerge, gerekçeyi okutalım.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Mali müşavirlerin aidat borçları da yeniden yapılandırılmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

4’üncü maddeyi önergeyle yapılan değişiklik doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 4’üncü madde kabul edilmiştir.

5’inci madde üzerinde üç önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kanun Teklifinin 5 inci maddesinin;

a) Birinci fıkrasında geçen ikinci "yayımı tarihi itibarıyla” ibaresinin "yayımlandığı ayın son günü itibarıyla” şeklinde değiştirilmesini,

b) İkinci fıkrasındaki "ikinci” ibaresinin "üçüncü” şeklinde değiştirilmesini,

c) İkinci fıkrasının son cümlesinin madde metninden çıkarılmasını,

ç) İkinci fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkranın eklenmesini ve sonraki fıkraların buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

    Mustafa Elitaş                 Halis Dalkılıç               Osman Aşkın Bak

         Kayseri                         İstanbul                                  Rize

     Yılmaz Tunç                   Halil Eldemir                 Burhan Kayatürk

         Bartın                           Bilecik                                   Van

"(3) Bu maddeye göre ödenmesi gereken taksitlerin ilk ikisinin süresinde ve tam ödenmesi koşuluyla, kalan taksitlerden; bir takvim yılında iki veya daha az taksitin süresinde ödenmemesi veya eksik ödenmesi hâlinde, ödenmeyen veya eksik ödenen taksit tutarlarının son taksiti izleyen ayın sonuna kadar, gecikilen her ay ve kesri için 6183 sayılı Kanunun 51 inci maddesine göre belirlenen gecikme zammı oranında hesaplanacak geç ödeme zammı ile birlikte ödenmesi şartıyla bu madde hükümlerinden yararlanılır. İlk iki taksitin süresinde tam ödenmemesi ya da süresinde ödenmeyen veya eksik ödenen diğer taksitlerin belirtilen şekilde de ödenmemesi veya bir takvim yılında ikiden fazla taksitin süresinde ödenmemesi veya eksik ödenmesi hâlinde bu madde hükümlerinden yararlanma hakkı kaybedilir. Bu takdirde süresinde ödenmeyen tutarlar, ikinci fıkrada belirtilen vade tarihinden itibaren gecikme zammı ile birlikte tahsil edilir. Bu madde uyarınca vadesinde ödenmesi öngörülen taksit tutarının % 10'unu aşmamak şartıyla 5 Türk Lirasına (bu tutar dâhil) kadar yapılmış eksik ödemeler için bu madde hükmü ihlal edilmiş sayılmaz.”

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 475 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 5’inci maddesinin (2)’nci fıkrasında geçen "Ocak ayından” ibaresinin "Temmuz ayından” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mustafa Kalaycı                 Emin Haluk Ayhan                 Erkan Akçay

           Konya                           Denizli                                Manisa

     Saffet Sancaklı                Erkan Haberal                    Kamil Aydın

          Kocaeli                          Ankara                              Erzurum

        Arzu Erdem                     Zihni Açba

          İstanbul                         Sakarya

BAŞKAN – Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 475 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 5’inci maddesinin (2)’nci fıkrasında yer alan "ikinci ayın" ibaresinin "dördüncü ayın” , "ikişer aylık dönemler hâlinde otuz” ibaresinin "aylık dönemler halinde yüz yirmi” (4)’üncü fıkrasının "Bu maddenin uygulamasına ilişkin usul ve esaslar kanunla düzenlenir. " şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Ahmet Yıldırım                   Ayşe Acar Başaran      Bedia Özgökçe Ertan

        Muş                                 Batman                                  Van

    Erol Dora                         Müslüm Doğan                   İmam Taşçıer

      Mardin                                İzmir                            Diyarbakır

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Bedia Özgökçe Ertan, Van Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Özgökçe Ertan. (HDP sıralarından alkışlar)

BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben aynı zamanda bir Vanlı olarak bu maddenin düzenlenmesinin sağlanmasına katkı sunan bütün milletvekili arkadaşlarıma, özellikle de Sayın Bakanımıza teşekkür etmek için aslında söz aldım.

Doğrusu, ben evvelce Adalet Komisyonundan çalışıyordum, bu sene Plan ve Bütçe Komisyonunda çalışmaya başladım ve ilk çalışma günümüzde kamu alacaklarının yapılandırılmasına dair teklif görüşülüyordu. Kısaca, hemen, ilk aklıma gelen husus zaten Van’ın biriken vergi borçlarına dair durumdu. Çünkü bildiğiniz gibi 23 Ekim 2011 tarihinde ve 9 Kasım 2011 tarihinde art arda yaşanan büyük depremler sonucunda Van hem fiziken hem de -birçok iş yeri- ekonomik anlamda da ciddi bir yıkıma uğradı. O dönem 30 bin civarında ev yıkıldı, 3 binden fazla iş yeri yıkıldı ve bine yakın vatandaş hayatını kaybetti. Tabii, bu kayıplardan sonra on beş ay boyunca esnaf iş yerini açamadı ve kış aylarına girilmiş olması sebebiyle de birçok insan Van’ı terk etmek durumunda kaldı. Yaşam koşulları gittikçe zorlaştı ve bu, ekonomik hayatı çok ciddi anlamda yıpratan ve birçok insanı ticari hayattan da koparan bir durum hâline geldi.

Defalarca kez bütün Van halkı olarak bu ağır yükün, gittikçe de katlanan ağır yükün çözümü konusunda Hükûmetten taleplerde bulunduk. Ben de milletvekili olduğum günden beri defalarca kez Meclis gündeminde tutmaya çalıştım, birçok görüşmeler yaptım. Talebimiz aslında şuydu: Evvelce Sakarya depreminde ve diğer felaketlerde devletin attığı adımları aslında Van için de görmek istiyorduk. Talebimiz bir bütün olarak vergi terkiniydi ve sicil affı sağlanmasıydı ancak bu kabul görmedi. Ben isterdim ki gerçekten de diğer yerler için atılan bu adımlar Van için de uygulanabilseydi bugüne kadar belki bu sorun bu kadar büyümemiş olacaktı çünkü lokal bir ekonomik kriz yaşanıyor şu an, hâlihazırda devam ediyor ve bu akşam, inanın, bütün Van halkının gözü şu an bu maddenin talep ettiğimiz şekilde geçmesine kilitlenmiş, herkes takip ediyor ve izliyor.

Sonuç olarak, bu durumu da ben Komisyonda anlattım, sağ olsunlar, ilgi gösterdiler, bütün partilerin milletvekilleri ilgi gösterdiler ve adım attılar, 4’üncü maddeden sonra eklenerek bu 5’inci madde olarak teklife konuldu.

Tabii, altmış ay süreyle taksit yapılandırılması öngörüldü, 2018 yılında yürürlüğe girecek. Ayrıca beyannamelerin iki ay içinde değil, dört ay içinde verilmesini talep ettik, hâlâ da ısrarcıyız, tümü üzerinde oylama yapılmadan önce tekrar talep ediyoruz. Biraz daha taksit, vade sayısını artırıp beyanname süresinin dört aya kadar ya da en azından yasa yürürlüğe girinceye kadar uzatılmasını talep ediyoruz. Bu gerçekten Van halkını ekonomik anlamda rahatlatacak bir adımdır.

Tabii ki yurttaş olarak bütün vatandaşlar gibi Van halkı da bunu hak ediyor, illaki atılacak adımları hak ediyor ve beklenti içerisinde. Altı yıl dile kolay biz zaman ama altı yıldır esnafın ve bütün Vanlının, Van halkının yereldeki ekonomik problemlerini ancak yaşayan bilir ve bu son dönemde ayrıca OHAL’in yarattığı koşulların da bölge halkı üzerinde ne kadar etkili olduğunu sanırım tekrar etmemde fayda var. Biz bir bütün olarak ekonomik problemlerin çözümünün de böyle adımlarla beraber gerçekten barışın tesisinde, barışın kalıcı kılınmasında görüyoruz ve bunun için de aslında Hükûmeti adım atmaya davet ediyoruz.

Ben tekrar teşekkür etmek istiyorum ve bütün Van halkını da saygı ve hürmetle selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özgökçe Ertan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 475 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 5’inci maddesinin (2)’nci fıkrasında geçen "Ocak ayından" ibaresinin "Temmuz ayından" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Erkan Akçay (Manisa) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen yok.

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Mücbir sebep hâli ilan edilmiş olan yerlerde mücbir sebep hâlinin sonlandırılarak vergi borçlarının faiz, zam veya katsayı uygulanmaksızın ikişer aylık dönemler hâlinde 30 eşit taksitte ödenmesinde, ilk taksitin 2018 yılı ocak ayı yerine temmuz ayında başlatılması amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun teklifinin 5’inci maddesinin;

a) Birinci fıkrasında geçen ikinci "yayımı tarihi itibarıyla" ibaresinin "yayımlandığı ayın son günü itibarıyla" şeklinde değiştirilmesini,

b) İkinci fıkrasındaki "ikinci" ibaresinin "üçüncü" şeklinde değiştirilmesini,

c) İkinci fıkrasının son cümlesinin madde metninden çıkarılmasını,

ç) İkinci fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkranın eklenmesini ve sonraki fıkraların buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mustafa Elitaş (Kayseri) ve arkadaşları

"(3) Bu maddeye göre ödenmesi gereken taksitlerin ilk ikisinin süresinde ve tam ödenmesi koşuluyla, kalan taksitlerden; bir takvim yılında iki veya daha az taksitin süresinde ödenmemesi veya eksik ödenmesi hâlinde, ödenmeyen veya eksik ödenen taksit tutarlarının son taksiti izleyen ayın sonuna kadar, gecikilen her ay ve kesri için 6183 sayılı Kanunun 51 inci maddesine göre belirlenen gecikme zammı oranında hesaplanacak geç ödeme zammı ile birlikte ödenmesi şartıyla bu madde hükümlerinden yararlanılır. İlk iki taksitin süresinde tam ödenmemesi ya da süresinde ödenmeyen veya eksik ödenen diğer taksitlerin belirtilen şekilde de ödenmemesi veya bir takvim yılında ikiden fazla taksitin süresinde ödenmemesi veya eksik ödenmesi hâlinde bu madde hükümlerinden yararlanma hakkı kaybedilir. Bu takdirde süresinde ödenmeyen tutarlar, ikinci fıkrada belirtilen vade tarihinden itibaren gecikme zammı ile birlikte tahsil edilir. Bu madde uyarınca vadesinde ödenmesi öngörülen taksit tutarının %10'unu aşmamak şartıyla 5 Türk Lirasına (bu tutar dâhil) kadar yapılmış eksik ödemeler için bu madde hükmü ihlal edilmiş sayılmaz.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) – Olumlu görüşle takdire bırakıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Katılıyoruz Sayın Başkanım.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Önerge üzerinde Burhan Kayatürk konuşacak.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Kayatürk.

BURHAN KAYATÜRK (Van) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; doğrusu, bugün böyle bir kanun görüşülürken biraz önce HDP’den değerli milletvekili arkadaşımızın da dile getirdiği gibi Van’ı ilgilendiren, hatta ilgiden dolayı sevindiren bir gelişme var. Ben, bu bağlamda, öncelikle Komisyonumuza, Sayın Bakanımıza ve değerli milletvekillerimize teşekkür etmek istiyorum.

Gerçekten Van’ın uzun süredir beklediği, iştiyakla beklediği bir gelişmeyi bugün yaşıyoruz. Biliyorsunuz, Van depremden sonra büyük bir ekonomik mağduriyet yaşadı. Hamdolsun, o dönem Başbakanımız, mevcut Sayın Cumhurbaşkanımız depremden üç buçuk saat sonra kabinesinin yarısıyla bölgedeydi ve çok kısa bir süre sonra 75 bin çadır, peşinde 35 bin konteyner ve bugün, hamdolsun 30 binin üzerinde konut yapmış olmanın rahatlığı içerisindeyiz ancak bu ekonomik durgunluğun da önünün açılması için birkaç adımın atılması lazımdı. Bunların en önemlisi, mücbir sebebin ortadan kalkması, peşinden özel yatırımın rahatlıkla gelmesi gerekirdi. Bugün, sağ olsun, Sayın Bakanımız, Komisyonumuz bu adımı atıyor.

Peşinden bizim vergilerimiz uzun süre birikmişti. Şimdi, bu vergiler de hızlı bir şekilde kısa bir süre içerisinde ödenemeyecekti. Bununla, inşallah, 30 taksitle altmış ayda ödeme şansı elde ediyoruz. Bu da çok önemli. İşte Ocak 2018’de başladığı takdirde neredeyse 2023’ün Aralığına kadar böyle bir şans elde edilmiş olacak. Çok önemli adımlar.

Ben bu bağlamda değerli milletvekillerimize, Komisyonumuza, Sayın Bakanımıza teşekkürlerimi ifade etmek için buraya geldim. Hepinizi saygı ve hürmetle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Burhan Kayatürk.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

5’inci maddeyi kabul edilen önergeyle yapılan değişiklik doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 5’inci madde kabul edilmiştir.

6’ncı madde üzerinde bir önerge vardır, okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 475 sıra sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 6’ncı maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

   Kazım Arslan                               Ali Özcan                     Mehmet Bekaroğlu

       Denizli                                     İstanbul                                     İstanbul

Bihlun Tamaylıgil                      Serdal Kuyucuoğlu                       Haydar Akar

      İstanbul                                     Mersin                                      Kocaeli

                                                 Utku Çakırözer

                                                     Eskişehir

Madde 6- 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 48 inci maddesinin altıncı fıkrasında yer alan “doğal afetler nedeniyle” ibaresi “doğal afetler nedeniyle veya Maliye Bakanlığınca” şeklinde değiştirilmiştir.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Kazım Arslan, Denizli Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Arslan. (CHP sıralarından alkışlar)

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

475 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 6’ncı maddesinde yapılmasını istediğimiz değişiklik üzerine söz aldım. Bu maddeyle tapu işlemlerinden alınan harç ve vergileri Bakanlar Kurulu kararıyla 1 katına kadar artırmaya ve onda 1’ine kadar indirmeye yetkili kılınan bir değişiklik ortaya konuluyor.

Değerli milletvekilleri, önceden birçok kereler kamu alacaklarının yapılandırılması yapıldı ama bunların sonuçları tam anlamıyla görülmeden yeni bir yapılandırmanın çalışmasını burada yapıyoruz. Bir ekonomide sürekli af geliyorsa, yapılandırmalar sık sık yapılıyorsa bunu bu ekonominin gerçek anlamda işlemediğini ve çalışmadığını ve tıkanmak üzere olduğunu gösteren bir görüntü olarak belirtmek isterim.

Eğer bir ülkede çiftçi kazanamıyorsa, işçi kazanamıyorsa, işsizlik her gün artarak devam ediyorsa, istihdam alanları yaratılamıyorsa, yatırım yapılmıyorsa, ihracat azalıyorsa dolayısıyla burada tamamen tüketime ve borçlanmaya dayalı olarak yürütülen bir ekonominin artık tıkanmak üzere olduğunu söylemek isterim.

Vergi adaletini sağlayamayan, vergiyi zamanında toplayamayan, üretimi unutturup daha çok borçlanmaya teşvik eden ve borç ve kredilerle birçok esnafı, sanayiciyi ve tüketiciyi daha borcun altına sokmak suretiyle Maliyeye borcunu ödeyemeyen hem esnafın hem de sanayicinin hem de üreticinin gerçekten her gün biraz daha zora girdiğini belirtmek isterim.

Vergi borçlarını yeniden yapılandırmak, kredi vermek, tabii, uygun olabilir ancak esas olan, piyasayı çalıştıracak yöntemlerin, uygulamaların, yatırımın ve buna bağlı olarak da istihdamın artırılması suretiyle bir piyasa döngüsünün yaratılarak kazanan, çalışan, işleyen bir piyasa ekonomisinin ortaya konulması gerekir. Eğer bu yapılamıyorsa, tamamen tüketime dayalı, borçlanmaya dayalı, ithalata dayalı bir ekonomik modelin üzerinde ısrar ediliyorsa, üretim odaklı, rekabet odaklı bir çalışma yürütülmüyorsa, teşvik edilmiyorsa, destek olunmuyorsa o piyasanın çalışması mümkün değildir.

Nihayet, sonucunda geldiğimiz noktada esnaf kazanamıyor, sanayici kazanamıyor, vergisini ödeyemiyor; borcunu ödeyemeyen bir esnaf, bir sanayici, bir ihracatçıyla karşı karşıya kalıyoruz ve böylece devlete borcunu ödeyemeyen bu kişilerin, bu kesimlerin de borçlarını ertelemek ve yeniden yapılandırmak durumunda kalıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, ihracatın ve ithalatın sarsılmış olduğu ve hedeflerin tutturulamamış olduğu bir dönemi yaşıyoruz. Yatırım ortamı yaratamayan, hukuk güvenliğini sağlayamayan, adaleti sağlayamayan, Türkiye’yi olağanüstü hâl yöntemiyle yürütmeye, yönetmeye çalışan bir iktidarın sonucunda insanların yatırım yapması, iş yapması, piyasada rahatlıkla gidip para harcaması ve geleceğine güvenle bakması kesinlikle mümkün değil. Öncelikle piyasa güvenliğinin, hukuk güvenliğinin, adalet güvenliğinin sağlanması lazım ki içte yeni yatırımlar olsun, işleyiş olsun, harcama olsun, esnaf alışveriş yapabilsin, insanlar parasını harcayabilsin ve insanlar borcunu ödeyebilsin bir noktaya getirmek gerekir ki bunun için öncelikle Türkiye’nin normalleşmesi gerekir. Türkiye’yi normal bir sürecin içine sokmadığımız sürece böyle sıkıntılı bir dönemi, ülkeyi, piyasayı yaşattığımız sürece bu piyasanın gerçekten bu yapılandırmayla da kendisini kurtarması mümkün gözükmüyor.

Hepinize teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Arslan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

6’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 6’ncı madde kabul edilmiştir.

7’nci madde üzerinde üç önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun teklifinin çerçeve 7’nci maddesi ile 6183 sayılı Kanun’a eklenen 48/A maddesinin;

a) birinci fıkrasında yer alan "borçlar,” ibaresinin "alacaklar,” şeklinde değiştirilmesini,

b) ikinci fıkrasında yer alan, "Şu kadar ki, 48 inci maddeye göre” ibaresinin "Şu kadar ki, bu madde ile 48 inci maddeye göre” şeklinde değiştirilmesini,

c) sekizinci fıkrasının madde metninden çıkarılmasını,

ç) on ikinci fıkrasında yer alan "dokuzuncu” ibaresinin "sekizinci” şeklinde değiştirilmesini,

d) beşinci fıkrasının (4) numaralı bendinde yer alan "uygulatmaya” ibaresinden sonra gelmek üzere "(Devlete ait olup Maliye Bakanlığına bağlı olanlar dışındaki tahsil dairelerince takip edilen alacaklar dâhil)” ibaresinin eklenmesini,

arz ve teklif ederiz.

           Mustafa Elitaş                    Halis Dalkılıç                    Hüseyin Şahin

               Kayseri                             İstanbul                                 Bursa

          Özcan Ulupınar                 Osman Aşkın Bak                Tülay Kaynarca

             Zonguldak                             Rize                                  İstanbul

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 475 sıra sayılı “Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi”nin 7’nci maddesi ile 6183 sayılı Kanun’un 48’inci maddesinden sonra gelmek üzere kanun metnine eklenen “Vergiye uyumlu mükelleflerin borçlarının tecili” başlıklı (48/A) maddesinin 5’inci fıkrasının (1) numaralı bendinde yer alan “sıfıra kadar indirmeye” ibaresinin madde metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

     Ali Özcan                            Mehmet Bekaroğlu                Bihlun Tamaylıgil

      İstanbul                                    İstanbul                                     İstanbul

Serdal Kuyucuoğlu                         Haydar Akar                        Utku Çakırözer

       Mersin                                     Kocaeli                                    Eskişehir

  Bülent Kuşoğlu

       Ankara

BAŞKAN – Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 475 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 7’nci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Ahmet Yıldırım                        Ayşe Acar Başaran            Bedia Özgökçe Ertan

         Muş                                       Batman                                        Van

     Erol Dora                               Müslüm Doğan                         İmam Taşçıer

       Mardin                                       İzmir                                   Diyarbakır

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Erol Dora, Mardin Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Dora. (HDP sıralarından alkışlar)

EROL DORA (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 7’nci maddesi üzerindeki önergemiz üzerine söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, öncelikle şunu açıkça belirtmeliyiz: Bu kanun teklifi, on beş yıllık AKP iktidarının uyguladığı ekonomik politikaların, vergi politikalarının ülkeyi içine düşürdüğü ekonomik istikrarsızlığın, yurttaşlarımızı içine sürüklediği borç batağının son derece objektif bir fotoğrafı niteliğindedir. Bakınız, AKP hükûmetleri süresince devlet alacaklarının yapılandırılması, faizlerin silinmesi, prim borçlarının taksitlendirilerek ödenmesi biçiminde tam dokuz tane düzenleme bu Meclisten geçirildi. Bu af paketlerinin değişmeyen ana sloganı ise “Bu son vergi affı, bundan sonra af yok.” biçiminde aslında gerçek bir karşılığı olmayan ifadelerdir.

Değerli milletvekilleri, gerek milyonlarca yurttaşımız ve gerekse binlerce işletme her yıl prim borçlarını, vergi borçlarını ödeyemez duruma düşüyorsa bunun sebepleri üzerine düşünmek gerekir ancak Hükûmet bu durumun sebeplerini ortadan kaldıracak kapsamlı bir vergi reformunu gündeme almak yerine geçici ve yüzeysel vergi aflarıyla günü kurtarma yöntemlerine tevessül etmekte ve ekonominin daha da istikrarsızlaşmasına yol açmaktadır. Üzerinde görüştüğümüz 7’nci madde de harç ve cezalar ile bu alacaklara bağlı gecikme faizi ve cezaların tecilini öngörmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılan düzenlemelere baktığımız zaman, af paketlerinin yoksul halkı değil, sermaye sahiplerini ilgilendirdiğini görmekteyiz. Bu af paketlerinde amaç, halktan alınan vergilerle sermayeye daha fazla teşvik sağlamak, vergi muafiyetleriyle sermayenin daha fazla büyümesini sağlamaktır. Bu son derece açıktır. Hâlihazırda açlık sınırının bile altında bir gelire sahip olan, asgari ücretle geçinen yurttaşlarımızın vergileri zaten maaşlarından peşin olarak kesildiği için herhangi bir vergi affından faydalanabilmeleri zaten mümkün değildir.

Değerli milletvekilleri, bakınız, geçtiğimiz günlerde işsizlik resmî rakamları açıklandı. İşsizlik oranı yüzde 12,6 seviyelerine ulaşmış durumdadır. Yine, Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfının hazırladığı Ocak 2017 İstihdam İzleme Bülteni’ne göre son bir yılda 204 bin esnaf kepenk kapatmış, 79 bin çiftçi toprağı işleyemez duruma gelmiştir.

Değerli milletvekilleri, ekonomik büyüme istikrarın olduğu yerde olur. Siyasi istikrara sahip ekonomilerin istikrarsız ekonomilere göre daha hızlı büyüme gösterdikleri tüm ekonomistlerin ortak görüşüdür. Güçlü, demokratik mekanizmaların oluşturulmadığı, evrensel hukuk birikimlerini hiçe sayan politikaların devreye sokulduğu ülkeler, siyasi bakımdan istikrarsız olarak tanımlanmaktadır. Bu bağlamda, Türkiye’de siyasi bakımdan istikrarsızlığın geldiği seviye, kritik eşiği çoktan aşmış durumdadır. Yakın tarihimizde siyasi istikrarsızlıktan dolayı ağır sosyal ve ekonomik faturalar ödediğimizi hepimiz biliyoruz. Dolayısıyla Türkiye’nin ekonomide ileri hedeflere ulaşabilmesi için temel faktör olan siyasi istikrarı mümkün kılmaktan başka seçeneği bulunmamaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bazı noktaların özellikle altını çizmek istiyorum. Türkiye nüfusu, Suriyeli sığınmacılarla birlikte 84 milyona yaklaşmıştır. Nüfus yaş ortalaması 30’un altına düşmüştür yani genç nüfus önemli bir orana sahiptir. Bu büyüklükte nüfusa sahip bir ülkenin iptidai ekonomik ve siyasi yöntemlerle ileriye gidemeyeceği artık kavranmalıdır.

Yine, Türkiye nüfusunun önemli bir bölümünü Kürt yurttaşlarımız oluşturmaktadır ve evrensel insan hakları normları çerçevesinde eşit yurttaşlık talepleri artık ertelenemez niteliktedir. Diğer taraftan, Alevi yurttaşlarımız nüfusumuzun önemli bir kısmını oluşturmaktadır ve onların da evrensel insan hakları normları çerçevesinde eşit yurttaşlık talepleri ertelenemez konumdadır.

Şuraya gelmek istiyorum: İçerisinde bulunduğumuz 21’inci yüzyıl, Türkiye bakımından demokratikleşmenin yüzyılı olmalıdır. OHAL uygulamaları sürdürülebilir değildir. Halkın özgür iradesiyle seçtiği milletvekillerini, belediye başkanlarını siyasi mizansenlerle cezaevlerinde tutmak artık sürdürülebilir değildir. Bu, ülkemize, ülkemizin imajına da uluslararası anlamda büyük zararlar vermektedir.

Bu duygularla yine herkesi duyarlı olmaya çağırıyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Dora.

GARO PAYLAN (İstanbul) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı rica ediyoruz.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Elektronik yapabilir miyiz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 22.55

YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 23.12

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ

KÂTİP ÜYELER: Mehmet Necmettin AHRAZOĞLU (Hatay), Ömer SERDAR (Elâzığ)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 93’üncü Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

7’nci madde üzerinde Mardin Milletvekili Erol Dora ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi, önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

475 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon yerinde.

Hükûmet yerinde.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 475 sıra sayılı “Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda ve Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi”nin 7’nci maddesi ile 6183 sayılı Kanun’un 48’inci maddesinden sonra gelmek üzere kanun metnine eklenen “Vergiye uyumlu mükelleflerin borçlarının tecili” başlıklı (48/A) maddesinin (5)’inci fıkrasının (1) numaralı bendinde yer alan “sıfıra kadar indirmeye” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

Bülent Kuşoğlu (Ankara) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Sayın Bülent Kuşoğlu, Ankara Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Kuşoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 475 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 7’nci maddesi üzerinde verdiğimiz önerge konusunda konuşmak üzere söz aldım.

Değerli arkadaşlarım, 7’nci madde 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’la ilgili. Bu kanuna bir ilavede bulunuyor. 48’inci maddeye bir 48/A maddesi ilave ediyoruz.

Kürsüde Sayın Başkanımız eski bir Gelirler Genel Müdürü olarak, Sayın Temizel eski bir Maliye Bakanı olarak çok iyi bilirler; Maliye Bakanlığı bir dönem devleti temsil eden, devlet yerine kullanılabilecek bir Bakanlıktı, o devlet ciddiyetini, kararlılığını, egemenliğini temsil eden bir Bakanlıktı.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Şimdi de var, şimdi de.

BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) – O Bakanlığı bu hâle getiren mevzuat içerisinde 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un çok önemli bir yeri vardır. Tabii ki sadece mevzuatla bir bakanlık bakanlık olmaz, devlet -tırnak içerisinde- yerine konmaz. Tabii ki kadroları da çok önemlidir, tabii ki kurumlaşması çok önemlidir, ciddiyeti, eğitimi, denetime verdiği önem vesaire çok sebepler vardır. Biz bu dönemde -her ne kadar Sayın Bakan “Bu dönemde de öyledir.” diyorsa da- önemli kurumlarını maalesef yitirdik.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Daha iyi...

BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) – Denetimle ilgili, eğitimle ilgili, mevzuatla ilgili çok önemli eksikliklerimiz oldu. Nasıl Kamu İhale Kanunu’yla ilgili olarak birkaç yıl içerisinde çok önemli, bir rivayete göre 175’e yakın değişiklik yaptıysak birçok kanunda da benzeri değişiklikleri yaptık, yapılması gereken değişiklikleri yapmadık, yapılmaması gereken değişiklikleri yaptık.

Şimdi, bu 6183 sayılı Kanun, Maliyenin istikrarını temsil eden bir kanun, 1953’te çıkmış. Devlet alacağı söz konusu olduğu zaman bu kanunun verdiği güçle, yetkiyle alabiliyorsunuz. Bu kanunda değişiklik yapıyoruz. 6’ncı maddeyle çok önemli bir değişiklik yaptık. Doğal afetler nedeniyle tecil faizinde indirim yapılabilmesini, bir yerde sıkıntı olup olmadığını tespite Maliye Bakanlığını yetkili kıldık. Doğal afetler dışında da herhangi bir yerde bir yangın olursa Maliye Bakanlığı oralarda da tecil yapabilecek ya da faizi indirebilecek. Bu maddeyle de hem Maliye Bakanlığına hem de Bakanlar Kuruluna yetki veriyoruz.

Şimdi, Maliye Bakanlığının bu konuyla ilgili, şu sık sık af geliyor konusuyla ilgili bulduğu cevap şu: “Bundan sonra Türkiye Büyük Millet Meclisinin yetkisini Maliye Bakanlığına ve Bakanlar Kuruluna verelim, bundan sonra Meclise sık sık bu aflar gelmesin.” Neresi affı yapacak? Bakanlar Kurulu yapacak. Çözüm bu oldu maalesef. Ya, esnaf kan ağlıyor, özel sektörde sıkıntı var, bir ekonomik kriz var; buna çözüm getirilmesi lazım, üzerinde düşünülmesi gereken bu. Ama, bu yetkiyi aldık, Meclisten, sizlerden alındı bu yetki, Bakanlar Kuruluna verildi, bunun adı da çözüm oldu; maalesef çözüm bu.

Tabii, “Bakanlar Kuruluna” deniyor, Anayasa’ya göre -Anayasa’yı değiştirdik referandumla- Bakanlar Kurulu da iki buçuk sene sonra kalkmış olacak, Bakanlar Kurulu diye bir kurum yok artık Anayasa’mıza göre. O da ayrı bir konu, orada da ayrı bir sıkıntı olacak. Ama, ben kalan vaktimizde şunu söyleyeyim: Bakın, 6183 sayılı Kanun’a göre, 48’inci maddeye göre yapılan teciller… Mükellef sayısı 615 binmiş şimdiye kadar Maliye Bakanlığının verdiği bir rakamdır bu. Tecilin devam ettiği 125 bin, ödeme yapan 127 bin yani 250 binin üzerinde mükellef var, demek ki yapılabiliyor, demek ki uygulanabiliyor ciddiyetle bu. Kısmi ödeme yapıldığından ihlal 294 bin, hiç ödeme yapılmadığından ihlal de 68 bin. Bu rakamlar vergisini aksatan mükellef sayısının altında yani bu 6183’le ilgili o kadar büyük bir sıkıntı görünmüyor, hemen bu şekilde değiştirilmesini gerektiren bir sıkıntı değil bu rakamlara göre. Peki, bu değişikliğin gerekçesi nedir o zaman, bunu anlamak mümkün değil. Yani Maliye Bakanlığını Maliye Bakanlığı yapan o iradeyi yok ediyoruz, devlet yapan o iradeyi yok ediyoruz; bunlar doğru değil. Maalesef, Meclisin yetkisini de alıyoruz Bakanlar Kuruluna veriyoruz; bunlar doğru değil.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kuşoğlu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun. Şiir gibi bir Kanun’dur. Müfettiş muavinliğimiz sırasında günlerce o Kanun’u kelime kelime çalışmıştık. Tek bir fazla kelimesi yoktur, tek bir eksik kelimesi yoktur. Yeterlilik sınavı konularımızdan birisiydi.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sınavdaki sorunun cevabı da buydu anlaşılan.

BAŞKAN – Ben biraz ortam rahatlasın diye bunu anlattım.

Şimdi, son önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun teklifinin çerçeve 7’nci maddesi ile 6183 sayılı Kanun’a eklenen 48/A maddesinin;

a) Birinci fıkrasında yer alan "borçlar,” ibaresinin "alacaklar,” şeklinde değiştirilmesini,

b) İkinci fıkrasında yer alan, "Şu kadar ki, 48 inci maddeye göre” ibaresinin "Şu kadar ki, bu madde ile 48 inci maddeye göre” şeklinde değiştirilmesini,

c) sekizinci fıkrasının madde metninden çıkarılmasını,

ç) on ikinci fıkrasında yer alan "dokuzuncu” ibaresinin "sekizinci” şeklinde değiştirilmesini,

d) beşinci fıkrasının (4) numaralı bendinde yer alan "uygulatmaya” ibaresinden sonra gelmek üzere "(Devlete ait olup Maliye Bakanlığına bağlı olanlar dışındaki tahsil dairelerince takip edilen alacaklar dâhil)” ibaresinin eklenmesini,

arz ve teklif ederiz.

Mustafa Elitaş (Kayseri) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) – Olumlu görüşle takdire bırakıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Katılıyoruz Sayın Başkanım.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Önergeyle, 6183 sayılı Kanun’a eklenen 48/A maddesi hükmünden madde kapsamında tecil edilen borcu bulunanların, şartları taşımaları kaydıyla doğacak yeni borçları için de madde hükmünden yararlanmalarını temin etmek üzere sekizinci fıkra hükmü kaldırılmakta, ikinci fıkrada ibare değişikliği önerilmekte, yapılan bu değişikliklere bağlı olarak on ikinci fıkrada atıf değişikliği yapılmaktadır.

Ayrıca, 6183 sayılı Kanunun 1’inci maddesi gereğince alacaklı amme idaresi olan devlet tüzel kişiliği adına amme alacaklarını takiple görevli Maliye Bakanlığı dışında diğer bir bakanlık da Gümrük ve Ticaret Bakanlığı olduğundan, bu Bakanlığa bağlı tahsil dairelerince anılan Kanuna göre takip edilen gümrük vergisi ve diğer alacaklar hakkında da 48/A maddesi hükmünün Bakanlar Kurulunca belirlenecek esaslar çerçevesinde uygulanmasına imkân verilmesi amacıyla maddenin beşinci fıkrasına ibare eklenmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

7’nci maddeyi kabul edilen önergeyle yapılan değişiklik doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 7’nci madde kabul edilmiştir.

III.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)

3.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, 1953 yılında kabul edilen 6183 sayılı Kanun’un gerekçelerine ilişkin konuşması

BAŞKAN - 6183 sayılı Kanun’un dört kabul gerekçesi vardır. Bir tanesini söyleyeceğim. Genel Kurulun bilgisine sunuyorum. Özel hukuktaki alacak/borç ilişkisinde alacaklı alacağını tahsil etmek ister, tahsilden sonra borçlunun hangi duruma düşeceği alacaklının ilgi alanına genellikle girmez. Oysa devletin kişilerden olan alacağında devletin alacağını tahsil etmesinden sonra borçlunun düşeceği zor durum devletin ilgi alanına girer, onun zor durumda kalmasını devlet istemez. 6183 sayılı Kanun’un 1953 yılındaki kabul gerekçelerinden birisi de budur efendim. (AK PARTİ, CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

Ne yapayım, kürsüdeyim şimdi, konuşamıyorum, aşağıda olsam konuşacaklarım var.

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, siz yazarsınız, arkadaşlar konuşur.

BAŞKAN – Rica ederim, ben tartışmalara katılamam ama gerçekten çok iyi hazırlanmış bir kanundur, çok güzel gerekçeleri vardır.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1703) ve İstanbul Milletvekili Tülay Kaynarca ve 13 Milletvekilinin Hazineye Ait Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi ve Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1622) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 475) (Devam)

BAŞKAN – Şimdi, 8’inci maddeye geldik.

8’inci madde üzerinde önerge yoktur.

8’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 8’inci madde kabul edilmiştir.

9’uncu madde üzerinde bir önerge vardır, önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 475 sıra sayılı "Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda ve Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi”nin 9'uncu maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

MADDE 9-4/6/1985 tarihli ve 3213 sayılı Maden Kanununun 15 inci maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki cümle ilave edilmiştir.

"Kamu kurum ve kuruluşlarınca buluculuk belgesi talep edilmesi halinde kaynak veya rezerv raporu verilmesi yeterlidir.”

 

              Ali Özcan                 Mehmet Bekaroğlu            Bihlun Tamaylıgil

               İstanbul                         İstanbul                               İstanbul

 

        Serdal Kuyucuoğlu               Haydar Akar                   Utku Çakırözer

                Mersin                          Kocaeli                              Eskişehir

           Gülay Yedekci

               İstanbul

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükûmet?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Önerge hakkında konuşmak isteyen Gülay Yedekci, İstanbul Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Yedekci. (CHP sıralarından alkışlar)

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi sevgiyle saygıyla selamlıyorum.

3213 sayılı Maden Kanunu’nun 29’uncu maddesinde yapılacak bu değişiklikle ilgili tüm maden ruhsatlarını kapsamak üzere bir değişiklik yapılmaktadır. Bu sektörde çalışan, görev alan insanlarımız bu konuyla ilgili endişe yaşamaktadırlar; kazanılmış haklarını yok sayarak yapılacak bu tür işlemler, çok uzun sürecek olan hukuk davalarına ve birçok şirketin batmasına neden olabilecektir. Yatırımların tüm güvenceleri de ortadan kalkabilir ve yeni yatırımların önü kapatılabilir.

Burada çok önemli bir nokta var, onun altını çizmek ve siz değerli milletvekillerinin gündemine almasını rica ediyorum: Toplulaştırılmış maden alanı ilan edilen yerlerde rezervlerin yüzde 51’ine sahip olanların geri kalan kısımlara da el koyma olanağı doğuyor. Yani bir alanda sizin bir maden ocağınız var, yüzde 8 hisseniz var; 2 tane firma birleşmiş, yüzde 51’ine sahip olmuş, belirli bir rayiç bedel üzerinden size ait olan maden işletmesini alabiliyorlar. Bu durum hakkaniyete aykırıdır. Bireysel yatırımların, kazanılmış hakların yok edilmesi anlamına gelir ve bu tür kriterler kanun koyucular tarafından objektif olarak hakkaniyete ve eşitlik ilkesine uygun olarak düzenlenmelidir.

Maden ocakları, taş ocakları kent içerisinde olmamalıdır. Maden ocaklarının, taş ocaklarının bulunduğu yerler şehir plancılarıyla birlikte, maden işletmecileriyle beraberce planlanmalıdır. Bu ruhsatlar verilirken kamunun rahatsız edilip edilmeyeceği göz önüne alınmalıdır ve devlet, alınması gereken bütün planları, tavizsiz olarak kişiye özel olmadan bütün önlemleri de almalıdır. Buralarda ne çok önemli? Mesela Sultangazi’de bir taş ocağı var ve Sultangazi’de insanlar pencerelerini açamıyor, vatandaşlarımız astım hastası oldu; nakliyeden kaynaklanan, nakliye kamyonlarının, yüzlerce kamyonun orada olmasından kaynaklanan derin bir trafik sorunu var ve trafik kazaları var, çocuklar, insanlar orada hayatlarını kaybediyor. Burada ekonomik nedenlerle taşınamama durumu varsa yani şehir dışına bu kamyonlarla, nakliyeyle taşınma sorunu varsa yeni bir aks oluşturulmalıdır, yeni bir trafik aksı oluşturulmalıdır ve bu durum çözülmelidir. Gerekirse raylı bir sistem konulmalıdır, gerekirse deniz yolu kullanılmalıdır ama insanlarımızın bu yolla hayatlarını kaybetmeleri önlenmelidir.

Kent planlaması bir bilimdir. Yaptığınız, yapılan bütün çalışmalarda kent plancılarından görüş alınmalıdır ve sektör temsilcileri bu duruma dâhil edilmelidir. Bu durum ileride çok önemli, geri dönülemez sorunlara yol açabilir. Şehircilik, doğa, hukuk, ekonomi yönleriyle bu metin, bu kanun teklifi metni yeterince tartışılmamıştır.

Örneğin, dinamit patlatılıyor bu taş ocaklarında ve insanlar panikatak oluyor, korkuyor, düşünsenize, evinizde oturuyorsunuz ve sürekli bir yerlerde dinamitler patlıyor.

Ayrıca bu teklif yeterince envantere de sahip değildir. Kaç tane maden ocağı birleştirilecektir, ne kadarlık bir alanı kapsamaktadır, bununla ilgili envanter bilgileri verilmemiştir. Teklifin yasalaşması hâlinde mevcut işletmeler gelecek endişesiyle yatırım yapmayacaklardır, gelecek kaygısıyla maden rezervleri ve iş güvenliği riske atılabilecektir.

Peki, ülkemizde gelecek endişesini sadece madenciler mi yaşamaktadır? Maalesef, herkes, bütün vatandaşlarımız, özellikle de gençlerimiz yaşamaktadır. Bu güzel ülkemizde Mustafa Kemal Atatürk’ün emanet ettiği gençlerimize kendi bayramlarını kutlatılmamaya çalışılmaktadır. En son ülkemizin çok kentinde ve dün de Beşiktaş ilçemizde 19 Mayıs Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı kutlamaları güvenlik gerekçesiyle iptal edilmiştir. Bir gün önce orada başka etkinlikler güvenlik gerekçesiyle iptal edilmemişken.

Millî bayramlarımızı kutlamalarımızı iptal etme çalışmalarınıza rağmen, cumhuriyet değerlerini yıkma, yok etme çalışmalarınıza rağmen cumhuriyetimize, aydınlık geleceğimize sahip çıkacak ve sonsuza dek millî bayramlarımızı size rağmen kutlayacağız.

Yüce Meclisi sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yedekci.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

9’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 9’uncu madde kabul edilmiştir.

10’uncu madde üzerinde üçü aynı mahiyette olmak üzere, toplam dört önerge vardır.

Önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 475 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 10’uncu maddesiyle değiştirilen 3213 sayılı Kanun’un 29’uncu maddesine eklenen birinci fıkrasının üçüncü cümlesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

     Mustafa Elitaş                    Mehmet Naci Bostancı                 Tülay Kaynarca

         Kayseri                                   Amasya                                     İstanbul

     Halis Dalkılıç                        Haydar Ali Yıldız                 Osman Aşkın Bak

        İstanbul                                  İstanbul                                       Rize

“Bu talep sahipleri ikiden az olamaz. Talep sahibinin iki olması hâlinde ise hissedarlardan birinin rezerv oranı en az yüzde on olmalıdır.”

BAŞKAN – Şimdi okutacağım üç önerge aynı mahiyette olduğundan önergeleri birlikte işleme alacağım, talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim veya gerekçelerini okutacağım.

Şimdi aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 475 sıra sayılı “Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda ve Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi”nin 10’uncu maddesinin teklif metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

Mehmet Bekaroğlu                           Ali Özcan                      Bihlun Tamaylıgil

      İstanbul                                    İstanbul                                     İstanbul

   Haydar Akar                          Serdal Kuyucuoğlu                    Utku Çakırözer

       Kocaeli                                      Mersin                                    Eskişehir

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

Ahmet Yıldırım                        Ayşe Acar Başaran                           Erol Dora

         Muş                                       Batman                                      Mardin

  Müslüm Doğan                            İmam Taşçıer                Bedia Özgökçe Ertan

        İzmir                                    Diyarbakır                                      Van

    Garo Paylan

      İstanbul

Diğer önergenin imza sahipleri:

Mustafa Kalaycı                       Emin Haluk Ayhan                       Erkan Akçay

        Konya                                      Denizli                                      Manisa

    Arzu Erdem                             Saffet Sancaklı                        Erkan Haberal

      İstanbul                                     Kocaeli                                      Ankara

Fahrettin Oğuz Tor                         Kamil Aydın                              Zihni Açba

Kahramanmaraş                               Erzurum                                     Sakarya

BAŞKAN – Şimdi, aynı mahiyetteki üç önergeyle ilgili olarak imza sahiplerinden talep eden sayın milletvekillerine söz vereceğim.

İlk konuşmacı Fahrettin Oğuz Tor, Kahramanmaraş Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Tor. (MHP sıralarından alkışlar)

FAHRETTİN OĞUZ TOR (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 475 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 10’uncu maddesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

10’uncu madde 3213 sayılı Maden Kanunu’nun 29’uncu maddesinin son fıkrasının değiştirilmesinden ve maddeye yeni fıkra eklenmesinden ibarettir. 1985 yılında yürürlüğe giren Maden Kanunu, özet olarak, madenlerin aranması, işletilmesi, üzerinde hak sahibi olunması ve terk edilmesiyle ilgili usul ve esasları düzenlemektedir.

Yer kabuğunda ve su kaynaklarında tabii olarak bulunan, ekonomik ve ticari değeri olan petrol, doğal gaz, jeotermal ve su kaynakları dışında kalan mermer, kum, çakıl, çimento kili, traverten, andezit, bazalt, granit, tabii soda mineralleri, manyezit, altın, gümüş, bakır, çinko, demir, krom gibi madenler bu kanun kapsamındadır.

Kanunun 4’üncü, 5’inci ve 27’nci maddelerine göre, madenler devletin hüküm ve tasarrufu altındadır, madenler üzerinde tesisi olunan ilk müracaat, arama ruhsatnamesi, buluculuk ve işletme ruhsatı haklarının hiçbiri hisselere bölünemez, her biri bir bütün hâlinde muameleye tabi tutulmaktadır, işletme izni devredilemez, işletme ruhsatı ise bir bütün olarak ve yönetmelikte belirlenecek esaslar çerçevesinde devredilebilecektir.

Değerli milletvekilleri, işletme faaliyetiyle ilgili 29’uncu maddenin son fıkrası, mevcut hâliyle bazı madenler için maden bölgeleri oluşturulması ve kısıtlı alanlardakilerin maden bölgelerine taşınması, ruhsat sahibine yaptığı masrafların ödenmesini düzenlemektedir. Fıkra hükmüne göre maden bölgeleri oluşturulması ve taşıma işlemi her maden için söz konusu değildir. Getirilen düzenlemeyle maden bölgeleri kurulması korunmakla birlikte birbirine bitişik ve yakın maden sahalarında yapılan üretimin çevresel etkileri, şehirleşme, işletme güvenliği, rezervin verimli işletilmesi, benzer sebeplerle maden bölgesindeki ruhsatların bir veya birden fazla ruhsatla birleştirilmesini öngörmektedir. Önceki düzenlemeyle maden bölgesine taşıdığınız ruhsatlar getirilen düzenlemeyle bir veya daha fazla ruhsatta birleştirilecek olmasıdır. Esas itibarıyla, ruhsatların tüzel kişiliği haiz bir şirketle birleştirilmesi ve kurulacak tüzel kişilikteki ortaklık payları maden rezervi göz önüne alınarak belirlenecektir. Birleştirme yapılabilmesi, alandaki toplam rezervin en az yarısına tekabül eden ruhsat sahiplerinin talebi hâlinde gerçekleşecektir. Birleştirme gerçekleştiği hâlde birleştirmeye girmeyen ruhsat sahiplerinin ruhsatları da iptal edilecek, yatırım giderleri ödenecektir. Yeterli talep sağlanamaması hâlinde belirtilen alandaki tüm ruhsatlar iptal edilecek ve belirlenecek kriterlere göre yeniden ihale edilerek ruhsatlandırılacaktır. İptal edilen ruhsatlandırmalarla ilgili yatırım gideri Bakanlıkça ödenecektir.

Değerli milletvekilleri, getirilen bir başka düzenlemeyle çevresel etki, şehirleşme gibi sebeplerle bazı madencilik faaliyetleri valilik görüşüyle Bakanlık tarafından kısıtlanabilecektir.

Maden bölgeleri olan illerde bu bölgeleri yönetmek için ayrı bir komisyon kurulması, bu komisyonun projeye, insan sağlığına ve çevreye etkilerini kontrol etmesi öngörülmüştür. Komisyonun giderleri ruhsat sahiplerince karşılanacaktır.

Değerli milletvekilleri, söz konusu düzenlemeyle derli toplu büyük ölçekli işletmeler kurulması amaçlandığı anlaşılmaktadır. Mevcut durum bir problemdir ve düzeltilmesi gerekir. Çok sayıda dağınık, küçük işletmeyi denetlemenin zorluğu açıktır. Bu sebeple iş kazasında da en ön sıralardayız. Birleştirilmiş ruhsatlardan oluşan daha büyük ölçekli işletmelerle yatırım, işletme, finans ve pazarlama maliyeti başta olmak üzere, birçok yarar sağlanacağı muhakkaktır. Daha da önemlisi, ciddi denetlendiği takdirde insan sağlığına yönelik birçok yarar sağlanacaktır. Ancak bu işlemler yapılırken daha az rezerve sahip ruhsat sahipleri, giderlerinin karşılanması bir tarafa, ruhsat iptaliyle yüz yüze geleceklerdir. Bu sebeple ruhsat güvencesi sağlanmalıdır. Öteden beri yürüttükleri işlerinden alıkonmalarının sosyal ve psikolojik boyutları dikkate alınmalıdır. Şirketlerin birleşmeye zorlanması hukuki sorunları beraberinde getirecektir. Rezerv miktarına göre kurulacak şirketten ortaklık payı alması güvenilir olmayabilir. Rezervin değeri de pay alımında kriter olarak değerlendirmeye alınmalıdır. Kazanılmış haklar korunmalıdır. Yatırımların güvenceden yoksun hâle gelmesi, iş çevrelerinde geleceğe yönelik tereddütler yaratacaktır. Bu ve benzeri sebeplerle çok itinalı davranılmalıdır diyorum.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tor.

Aynı mahiyetteki diğer önerge hakkında konuşmak isteyen Utku Çakırözer, Eskişehir Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Çakırözer. (CHP sıralarından alkışlar)

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu, son bir yıl içinde 2’nci, AKP hükûmetleri döneminde ise adına “yeniden yapılandırma” ya da “af” dediğimiz 11’inci kanun. Eskiden üç yılda bir gelen yapılandırma ve af kanunlarının sıklığı son dönemde önce iki yılda bire, şimdi ise yılda bire kadar çıkmış durumda. Her yıl bir yeni af ya da yapılandırma kanunu gelmekte. Bunun anlamı şudur değerli arkadaşlarım: Artık bu ülkede af, yapılandırma olmadan vergi ödeyen neredeyse kalmayacak, alışkanlık hâline geldi, vergi ödeme davranışları bozuldu. Âdeta vergisini zamanında ödemeyeni teşvik eder hâle geldik hep beraber. Artık sadece zordaki esnaf, sanayici değil, herkes sürekli bir borç ertelemesi ve af beklentisi içine girmekte. Bizler tabii ki ülkemizin refahı, vatandaşımızın huzuru için zor durumdaki esnafımız, sanayicimiz için düzenlemeler yapılmasına karşı değiliz ancak artık yılda bir kez af çıkarma ihtiyacının da adını doğru bir şekilde koymalıyız. Bu ihtiyaç başlı başına ülkemiz ekonomisinde yapısal sorunlar olduğunu, büyük kriz yaşanmakta olduğunu ortaya koymakta. Peki, ne yapmamız lazım?

Öncelikle vergisini, borcunu zamanında ödeyen yurttaşlarımızın adalet duygusunu incitmekten, güvenini sarsmaktan kaçınmalıyız. Eşitlik ilkesine aykırı pansuman af yasaları yerine basit, anlaşılır, adaletli, vergiyi tabana yayan, kayıt dışını önleyen bir vergi sistemine ihtiyacımız var. Bu yapısal reformları ve kayıt dışı ekonomiyi engelleyecek adımları bu Mecliste birlikte atmaya biz hazırız.

Değerli arkadaşlarım, bu paketteki yeniden yapılandırmalara yurttaşlarımızın çektikleri sıkıntıları hafifletmesi umuduyla karşı olmamakla beraber asla kabul etmeyeceğimiz, hukuka aykırı düzenlemelere de karşı olduğumuzu burada vurgulamak isterim. Öncelikle Anayasa’ya aykırı biçimde yasama organı Parlamentomuzu tamamen devreden çıkararak Maliye Bakanına ve Bakanlar Kuruluna istenen mükellefler için keyfî uygulamaların yolunu açacak, son derece geniş tecil yetkisi getirilmesini sorunlu buluyoruz. Tabii, tecil müessesesi önemlidir, gereklidir ama bunun koşullarının, sınırlarının mutlaka burada kanunla belirlenmesi gerekmektedir.

İkinci olarak: Görüşmekte olduğumuz maddeye ilişkin Maden Kanunu’nda yapılan değişiklikle maden bölgesi olarak belirlenen alanlarda toplam rezervin yüzde 50’sine sahip olan ruhsat sahiplerinin diğer küçük ruhsat sahiplerini birleşmeye zorlaması ve bu talebi kabul etmeyenlerin ruhsatlarının iptaline ilişkin bir düzenleme getirilmekte. Bu da hukukun temel ilkelerine, hakkaniyet ilkesine ve özellikle de eşitlik ilkesine aykırıdır. Bu şekliyle bunu kabul etmek mümkün değildir.

Üçüncü olarak: Hidroelektrik, rüzgâr enerjisi, doğal gaz ve kömür santralleri için ön lisans ya da lisans alan işletmelerden bu projelerden keyfî olarak vazgeçenlere teminatlarının geri verilmesine imkân sağlayan bir düzenleme de bulunmakta bu teklif içinde. Teminata bağlanmış bir kamu işiyle ilgili olarak önce hesabınızı doğru yapmayacaksınız, sonra da keyfî bir tavırla gelip “Ben vazgeçtim, teminatımı geri verin.” talebinde bulunacaksınız. Bu hakka hiç kimse sahip değildir. Şu anda birçok vatandaşımızın, şirketimizin kamuyla yaptıkları işlerde teminatları irat kabul edilmekte. Hâl böyleyken HES’ciler için, GES’ciler için, rüzgâr santralcileri için böylesine eşitlik ve adalet ilkesine uygun olmayan bir düzenleme getirilmesine kesinlikle karşıyız. Böyle keyfîlik olamaz. Bunların da bu şekilde geçmesine mutlak şekilde karşıyız.

Ayrıca, bu madde ve madencilikle ilgili diğer düzenlemelerin öncelikle ilgili Enerji ve Sanayi Komisyonumuzda etraflıca ele alındıktan sonra Genel Kurula getirilmesi daha doğru olacaktır.

Değerli arkadaşlarım, ekonomimizin krizden çıkabilmesi, üreten, yatırım yapan bir ekonomiye dönüşmesi için insanlarımızın ve yatırımcıların güven ve güvenlik endişesini ortadan kaldıracak demokrasi ve hukuk devletine ihtiyacımız var. Bakın, Anayasa Mahkemesinin kararlarına rağmen milletvekilleri tutuklu. Ülkemizde tutuklu gazetecilerin sayısı azalmıyor, artıyor. Bu, hepimiz için çok büyük bir ayıptır. Bu kürsüden bir önceki konuşmamda Murat Sabuncu’yu, Kadri Gürsel’i, Musa Kart’ı söylemiştim. Onların serbest bırakılmasını beklerken aralarına yenileri eklendi. Son olarak Cumhuriyet İnternet Editörü Oğuz Güven, atılan yanlış bir başlık yüzünden, elli beş saniye içinde düzeltilen bir başlık yüzünden önce gözaltına alındı, sonra tutuklandı.

Değerli arkadaşlarım, gazetecilerin hapiste çürütüldüğü bir ülkede ekonomi düzelmez. Ülkemizin düze çıkışı ancak ve ancak OHAL yönetiminden olağan yönetime geçmekte, demokrasi ve hukuk devleti çıtamızı yükseltmekten geçmektedir.

Hepinizi saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çakırözer.

Aynı mahiyetteki üçüncü önerge hakkında konuşmak isteyen Garo Paylan, İstanbul Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Paylan. (HDP sıralarından alkışlar)

GARO PAYLAN (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, şimdi, madenle ilgili bir madde Plan Bütçe Komisyonuna geliyor. Plan Bütçe Komisyonu üyelerine kısa bir sunuş yapıldı bununla ilgili. Ama biliyorsunuz her konuda uzman olmamız beklenemez Plan Bütçe Komisyonu üyeleri olarak. Ama ne hikmetse her maddeyi Sayın Mustafa Elitaş Plan Bütçe Komisyonuna göndermiş kendi imzasıyla, kendisi gelmedi gerçi Komisyonumuza ama.

Şimdi, biz diyoruz ki: Bu konu ihtisas komisyonunda görüşülsün yani Enerji Komisyonunda görüşülsün. Evet, böyle bir ihtiyaç var, farkındayız, anlattı sayın bürokrat. Sınırlara yaklaşan alanlar var, tehlike oluşturuyor, sınırda maden var, çıkarılması gerekiyor. İhtisas komisyonu belki buna daha iyi bir çare bulurdu, Plan Bütçe Komisyonu bulamadı.

Bakın, üç muhalefet partisi de “Geri çekin bu öneriyi.” diyor. Eminim ki AKP’li üyeler de ikna olmadılar ama bir şekilde, mecburen, Sayın Elitaş göndermiş, herhâlde “Evet diyelim, Sayın Elitaş’ı üzmeyelim.” diyorlar ama biz kaliteli yasama istiyoruz sayın milletvekilleri. Kaliteli yasama da ihtisas komisyonlarında olur, oradaki uzmanlıklarla olur.

Plan Bütçe Komisyonu ikna olmadı arkadaşlar, değerli milletvekilleri. Umarım ki az sonra el kaldırmazsınız. Bu maddeyi geri çekelim, ihtisas komisyonu tekrar çalışsın, daha iyi bir öneriyle Plan Bütçeye gelsin, geçsin, buradan daha kaliteli bir yasa çıkaralım derim.

Bakın, İstanbul Milletvekiliyim ben ve İstanbul benim çocukluğumda 4-4,5 milyondu, şimdi 17 milyon oldu. İstanbul’daki taş ocaklarının tamamının etrafı neredeyse yerleşim alanı oldu. O mıcır çıkarılan alanların -binlerce kamyon çıkıyor ya oralardan- hepsi şu anda yerleşim alanı oldu ve madenlerin sınırları gitti su havzalarımıza dayandı. Ömerli Barajı, pek çok barajın etrafı maden alanlarıyla dolu yani yaşamımızı tehlike altına alıyor bu madenler. Bakın, gün geçmiyor ki bir çocuğumuz o kamyonlar tarafından ezilmesin çünkü her gün 35 bin kamyon İstanbul sokaklarında mıcır, beton, çimento, kum taşıyor, özellikle madenlerin çıktığı yerlerde, Sarıgazi’de bu kamyonlar geziyor. O semtlerde toz bulutları içinde insanlar yaşıyor ve pek çok hastalıkla karşı karşıyalar.

Değerli arkadaşlar, bütün illerimizin sağlığını ama özellikle İstanbul’un sağlığını, İstanbulluların sağlığını düşünmemiz lazım. Bunun için de bu maden alanlarını ıslah etmemiz lazım ve bunun için de arkadaşlar merkezden kanun salmak, fetva salmak doğru değil diye düşünüyorum. Gelin, bu yetkileri İstanbul Büyükşehir Belediyesine verelim, o çözsün. Başka bir ilimizin maden sorunu varsa o yerel çözsün. Az sonra vekilimiz, Şirvan’dan bahsedecek. Biz o yüzden “yerel demokrasi” diyoruz, İstanbul’un sorununu İstanbul çözsün.

Sayın Kadir Topbaş İstanbul’a özerklik istedi biliyorsunuz, bu yüzden o hapse girmedi ama bizim vekillerimiz “özerklik” deyince bizim vekillerimiz hapse giriyorlar. Kadir Topbaş da özerklik istedi arkadaşlar. Bu taş ocaklarına Kadir Topbaş karar vermek istiyor. Gelin, yerel demokrasiyi geliştirelim. İstanbul’un derdini İstanbullu bilir ve hesabını da seçilmiş büyükşehir belediye başkanı verir.

Hepinizi, bu anlamda bu yasaya karşı çıkmaya çağırıyorum arkadaşlar.

Saygılarla.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Paylan.

Aynı mahiyetteki üç önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.

Dördüncü önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 475 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 10’uncu maddesiyle değiştirilen 3213 sayılı Kanun’un 29’uncu maddesine eklenen birinci fıkrasının üçüncü cümlesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

“Bu talep sahipleri ikiden az olamaz. Talep sahibinin iki olması hâlinde ise hissedarlardan birinin rezerv oranı en az yüzde on olmalıdır.”

Mustafa Elitaş (Kayseri) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) – Olumlu görüşle takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Katılıyoruz Sayın Başkanım.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Önerge ile birleştirilen ruhsattaki rezerv oranına bağlı hissedarlığın tek kişi elinde toplanmasının önlenmesi ve tekelleşmenin önüne geçilmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

10’uncu maddeyi kabul edilen önergeyle yapılan değişiklik doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 10’uncu madde kabul edilmiştir.

11’inci madde üzerinde bir önerge vardır, okutup işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 475 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 11’inci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Ahmet Yıldırım                        Ayşe Acar Başaran            Bedia Özgökçe Ertan

         Muş                                       Batman                                        Van

     Erol Dora                               Müslüm Doğan                         İmam Taşçıer

       Mardin                                       İzmir                                   Diyarbakır

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Ayşe Acar Başaran, Batman Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Acar Başaran. (HDP sıralarından alkışlar)

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu madde maden haklarıyla ilgili olarak düzenlenen bir madde ve bence bu maden haklarını konuşurken Türkiye yakın tarihinde maden katliamlarını, maden facialarını buradan tekrar konuşmak gerekiyor çünkü maden kazası diye bir şey yok. Bunu böyle bir kaza gibi, Allah’ın emri gibi, doğal afet gibi tanımlamak gerçekten büyük haksızlık olur burada hayatını kaybeden insanlara. Bakın, üç yıl önce Soma’da 301 maden işçisi büyük kasıtlarla, ihmallerle, kapitalist zihniyetin sadece para kazanmak için, sadece gelir elde etmek için uyguladığı politikalar nedeniyle 301 madenci hayatını kaybetti. Dün Antalya’da yine sadece maddi açıdan düşünen, doğa talanını yok sayan, insan hayatını yok sayan uygulamalar nedeniyle 2 madenci hayatını kaybetti. Yine, 17 Kasım 2016’da Siirt Şirvan’da 16 madenci hayatını kaybetti ve bu maden kazasıyla ilgili olarak yarın ilk duruşma görülüyor. Ama yine, hiç şaşırmayacağımız gibi, bu maden kazasıyla ilgili olarak açılan dava taksirle insan öldürme üzerinden açılmış. Ama biz biliyoruz ki özellikle, madencilerin ailelerinin de beyan ettiği gibi ve yapılan araştırmalarda da ortaya çıktığı gibi, aslında orada meydana gelen heyelan beklenmeyen bir durum değildi. Aslında herkesin beklediği, göz göre göre gelen, kesinlikle kastın olduğu bir durumken bugün maalesef, bununla ilgili dava taksirden açıldı ve Allah’ın emriymiş gibi, doğal bir afetmiş gibi yansıtıldı ve yarın, dediğim gibi, ilk duruşması görülecek.

Ama dediğim gibi, bildiğimiz gibi, orada daha heyelandan önce 80 santimetre bir çatlağın olduğu bilgisi zaten oradaki tanıklardan da, orada görenlerden de mevcut. Ama şöyle bir açıklama yapıldı: Yoğun bir yağış olduğu, bu yağışın öngörülemediği ve bu yağış nedeniyle insanların hayatını kaybettiği söylendi. Ama bu yağışın olması durumunda olabilecekleri aslında kendileri de biliyorlardı ya da bunun için gerekli önlemleri almadılar.

Biz her defasında sadece bu madenlerde var olan katliamlar, cinayetler olduktan sonra gelip burada buralardaki sıkıntıları, madencilerle ilgili konuşuyoruz. Mesela bütün televizyonlar o maden ocaklarında, yaşam alanlarının, hayat odalarının olmadığını çıkıp söylüyor ama bunun çözümüyle ilgili herhangi bir adım atmıyoruz.

Biz yine, her defasında birçok maden faciasına ya da birçok usulsüzlüğe bulaşmış bazı maden şirketlerine maden hakkını veriyoruz. Bunlar da işçilerin hayatını hiçe sayarak onları saatlerce, günlerce o madenlerde çalıştırarak, gerekli önlemleri almayarak, dediğim gibi sadece kapitalist bir bakış açısıyla, sadece “Ne kadar para kazanırız?” düşüncesi üzerinden o insanları aslında göz göre göre ölüme gönderiyorlar.

İşte, bu maddeyi konuşurken bence bunu konuşmamız gerekiyor. Bir maden hakkını verirken doğa talanına karşı nasıl bir önlem alacağız, nasıl bir politikamız var? Yine, maden hakkını konuşurken bu işçilerin güvenliği konusunda nasıl önlemler almamız gerektiğini ya da nasıl önlemler alınması gerektiğini niye burada bugün konuşmuyoruz? Bu şirketler bu maden ocaklarını, bu hakları alırken, buralarda kazı yaparken, bu madenleri çıkarırken bir güvence vermeleri gerekiyor, “Biz burayı yaparken şurada şu şu şu önlemleri aldık.” Ama bunlar sadece yazı üzerinde alınan önlemler olmamalı, gerçekten hayatları pahasına, evlerine ekmek götürme pahasına yüzlerce, binlerce belki metre derinliklere inerek o tırnaklarıyla kazdıkları madenlerden sağ çıkabilmeleri gerekiyor.

Bakın, Şirvan’da insanlar günlerce cenazelerin çıkmasını bekledi. Bunun ne kadar büyük bir acı olduğunu o aileleri gidip görerek anlayabilirsiniz. Bunlardan bazıları Batmanlıydı ve o aileler bize gelip şunu söylüyordu: “Lütfen vekilim, bu meselenin peşini bırakmayın, lütfen vekilim, bu meselenin de üstünün kapatılmasına izin vermeyin.” Buradan tekrar sesleniyoruz: Bazı şirketleri büyütüp rant sağlanması uğruna insan hayatını bu kadar yok saymayalım. En önemli, en değerli değer insan hayatıdır, ona göre bizim de vicdanımızı da dinleyerek burada konuşmamız gerektiğini düşünüyorum.

Hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Acar Başaran.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

11’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 11’inci madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, böylece birinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.

Birleşime iki dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 23.57

SEKİZİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 23.58

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ

KÂTİP ÜYELER: Mehmet Necmettin AHRAZOĞLU (Hatay), Ömer SERDAR (Elâzığ)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 93’üncü Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.

475 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Gündemimizde başka iş bulunmadığından, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 18 Mayıs 2017 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

İyi geceler diliyorum.

Kapanma Saati: 23.59



(x) Bu düzeltmeye ilişkin ifade 16/5/2017 tarihli 92’nci Birleşim Tutanağı’nın 181’inci sayfasındadır.

(x) 475 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.