TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                           TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                           80’inci Birleşim

                                                                                    9 Mart 2017 Perşembe

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                          İÇİNDEKİLER

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Adana Milletvekili İbrahim Özdiş’in, Türkiye’nin gündemine ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Ağrı Milletvekili Cesim Gökçe’nin, Ağrı’ya yapılan yatırımlara ilişkin gündem dışı konuşması

3.- İzmir Milletvekili Müslüm Doğan’ın, Alevi-Bektaşi inanç kurumu oluşumuna ilişkin gündem dışı konuşması

 

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- İzmir Milletvekili Murat Bakan’ın, Demokrasi Üniversitesi Rektörü Bedriye Tunçsiper’in mağdur akademisyenlere öncelik tanınmayacağı açıklamasına ilişkin açıklaması

2.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın, 12 Mart İstiklal Marşı’nın Kabulü ve Mehmet Akif Ersoy’u Anma Günü’ne ilişkin açıklaması

3.- Hatay Milletvekili Serkan Topal’ın, Hatay’ın toprak yapısı ve iklim koşullarının dört mevsim tarımsal üretime imkân vermediğine ve Reyhanlı Barajı’nın durumuyla ilgili bilgi almak istediğine ilişkin açıklaması

4.- Adana Milletvekili Zülfikar İnönü Tümer’in, süt üreticiliği yapan çiftçilerin destek beklediklerine, hazine arazilerinde tarımsal üretim yapan ve devlete ecrimisil ödeyen çiftçilerin tohum, gübre ve mazot desteğinden faydalanmaları gerektiğine ilişkin açıklaması

5.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, ülkenin olağanüstü hâl yasakları altında referanduma gittiğine ve referandumda “hayır” demeyi düşünen kesimlere yönelik uygulamaların utanç verici olduğuna ilişkin açıklaması

6.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, polislerin ek göstergesinin 3600’e çıkarılmasını talep ettiğine ilişkin açıklaması

7.- Mersin Milletvekili Hüseyin Çamak’ın, genel sağlık sigortası mağduru Ulaş Öcal’ın mesajını yetkililerin dikkatine sunmak istediğine ilişkin açıklaması

8.- Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı’nın, 12 Mart Erzurum’un kurtuluşunun 99’uncu yıl dönümüne ilişkin açıklaması

9.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, TÜİK’in açıkladığı “İstatistiklerle Kadın: 2016” bülteninde açıklanan bazı bilgilere ilişkin açıklaması

10.- Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın, çiftçilere mazot fiyatının ne zaman yarıya indirileceğini, süt üreticilerine hangi tür desteklerin yapılacağını, borçlu esnafa da can suyu kredisi ödenip ödenmeyeceğini ve “abidik gubidik” olarak nitelenen Başbakanın ismini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

11.- Ankara Milletvekili Nihat Yeşil’in, Almanya’da yapılacak mitinge verilen izin geri çekilince Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın yaptığı açıklamaya ilişkin açıklaması

12.- Kayseri Milletvekili Çetin Arık’ın, referandumda “hayır’” diyenlerin konumuyla ilgili Kayserili bir vatandaşın şiirini okumak istediğine ilişkin açıklaması

13.- Çanakkale Milletvekili Muharrem Erkek’in, Anayasa değişiklik paketiyle yasama yetkisinin önemli bir bölümünün yürütmenin başı olacak kişiye devredilmek ve kuvvetler ayrılığının yok edilmek istendiğine ilişkin açıklaması

14.- Konya Milletvekili Hüsnüye Erdoğan’ın, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

15.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, 12 Mart 1971 askerî muhtırasının yıl dönümüne, Milliyetçi Hareket Partisinin siyasi tarihi boyunca her türlü darbe ve vesayet odaklarıyla mücadele ettiğine ve bundan sonra da edeceğine, 12 Mart İstiklal Marşı’nın kabulünün 96’ncı yıl dönümüne ilişkin açıklaması

16.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, ülkenin farklı yerlerinde kadın hareketlerinin kutlamalarına orantısız güçle sert müdahalelerde bulunulduğuna, HDP kadın vekillerinin 8 Martı halkla birlikte kutladıkları için bu hafta Genel Kurulda olmadıklarına, polisin HDP grup salonundaki kadın vekillerin ve emekçilerin kapısındaki “grevdeyiz” afişini fotoğraflaması olayına ve 12 Mart 1971 askerî muhtırasının yıl dönümüne ilişkin açıklaması

17.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, 12 Mart İstiklal Marşı’nın kabulünün 96’ncı yıl dönümüne ve ezan yasağına dair bir yasanın İsrail Parlamentosundan çıkmasının engellenmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

18.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, 12 Mart İstiklal Marşı’nın Kabulü ve Mehmet Akif Ersoy’u Anma Günü’ne, 12 Mart 1971 askerî muhtırasının yıl dönümüne ve İsrail Parlamentosundan din ve vicdan özgürlüğüne sahip çıkacak tarzda bir karar alınmasını talep ettiklerine ilişkin açıklaması

19.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Ankara Milletvekili Levent Gök’ün sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

 

20.- Maliye Bakanı Naci Ağbal’ın, Adana Milletvekili Muharrem Varlı’nın 390 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerinde MHP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

21.- Adana Milletvekili Muharrem Varlı’nın, Maliye Bakanı Naci Ağbal’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

22.- Maliye Bakanı Naci Ağbal’ın, Adana Milletvekili Muharrem Varlı’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

23.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, İzmir Milletvekili Ertuğrul Kürkcü’nün 390 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

24.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

25.- Artvin Milletvekili İsrafil Kışla’nın, Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın 390 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

26.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Artvin Milletvekili İsrafil Kışla’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

27.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Batman Milletvekili Mehmet Ali Aslan’ın 390 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesi üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

28.- Batman Milletvekili Mehmet Ali Aslan’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

 

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Konya Milletvekili Hüsnüye Erdoğan’ın yaptığı açıklaması sırasında CHP Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

2.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Hatay Milletvekili Serkan Topal’ın 390 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

3.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

4.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Hatay Milletvekili Serkan Topal’ın 390 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması

5.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

6.- İzmir Milletvekili Ertuğrul Kürkcü’nün, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın yaptığı açıklaması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

 

 

 

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Gaziantep Milletvekili Mahmut Toğrul ve 22 milletvekilinin, spor karşılaşmalarında nefret ve ayrımcılık söylemlerinin önlenmesi için yapılması gerekenlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/495)

2.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 24 milletvekilinin, görevi yaptırmamak için direnme suçlarındaki artışın nedenleri ile işkence ve kötü muamele iddiaları arasındaki ilişkinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/496)

3.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer ve 23 milletvekilinin, mevsimlik işçilerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/497)

 

VII.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın, 12 Mart İstiklal Marşı’nın Kabulü ve Mehmet Akif Ersoy’u Anma Günü’ne, 12 Mart 1971 askerî muhtırasının yıl dönümüne, İsrail Parlamentosunun ezanı yasaklayan yaklaşımını kesinlikle kabul etmediğine ilişkin konuşması

 

VIII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım tarafından, FETÖ adıyla bilinen paralel yapının yargıdaki örgütlenmesi ve bu örgütlenme içerisinde yer alan kişilerin ve yaptıkları işlemlerin açığa çıkarılarak çalışma yapılması amacıyla 9/3/2017 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 9 Mart 2017 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Afganistan İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Habibe Kadiri Kız Okullarının Kuruluşu ve Faaliyetlerine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/415) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 390)

2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Nijer Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Su Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/614) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 266)

3.- Çocuk Haklarına Dair Sözleşmenin Başvuru Usulüne İlişkin İhtiyari Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/322) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 267)

4.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Tunus Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Şehircilik Alanında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Dair Kanun Tasarısı (1/422) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 268)

5.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Ukrayna Bakanlar Kurulu Arasında Ormancılık Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/618) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 272)

6.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti ve Gürcistan Hükümeti Arasında İcra Edilecek Kafkas Kartalı Küçük Birlik Komando Tatbikatı İçin Ev Sahibi Ülke Desteği Koşullarına İlişkin Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/508) ile Milli Savunma Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu Raporları (S. Sayısı: 276)

7.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Filistin Devleti Hükümeti Arasında Ormancılık Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/617) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 257)

8.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Tunus Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sosyal Güvenlik Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/520) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 282)

9.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Belçika Krallığı Hükümeti Arasında Sosyal Güvenlik Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/522) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 283)

10.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Lübnan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ormancılık Alanında İşbirliği Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/604) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 287)

11.- Güneydoğu Avrupa Kanun Uygulama Merkezinin Ayrıcalık ve Bağışıklıklarına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/587) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 290)

12.- Türkiye Cumhuriyeti ile Belarus Cumhuriyeti Arasında Hukuki, Ticari ve Cezai Konularda Adli Yardımlaşma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/599) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 291)

13.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İsveç Krallığı Hükümeti Arasında Kanun Uygulama Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/677) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 292)

14.- Türkiye Cumhuriyeti Genelkurmay Başkanlığı ile Mali Cumhuriyeti Savunma ve Mücahitler Bakanlığı Arasında Askeri Eğitim İş Birliği Anlaşmasına Dair 1 Numaralı Değişiklik Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/555) ile Milli Savunma Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu Raporları (S. Sayısı: 299)

15.- Bazı Tehlikeli Kimyasalların ve Pestisitlerin Uluslararası Ticaretinde Ön Bildirimli Kabul Usulüne Dair Rotterdam Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/603) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 304)

16.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kolombiya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında İşbirliği Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/639) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 305)

17.- 1974, Yolcuların ve Bagajlarının Deniz Yolu ile Taşınmasına İlişkin Atina Sözleşmesine Ait 2002 Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/470) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 152)

18.- Türkiye Cumhuriyeti ile Sırbistan Cumhuriyeti Arasında Suçluların İadesine Dair Anlaşma ve Anlaşmada Değişiklik Yapılmasına İlişkin Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı (1/683) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 293)

19.- Türkiye Cumhuriyeti Milli Savunma Bakanlığı ile Birleşik Arap Emirlikleri Silahlı Kuvvetleri Genel Karargahı Arasında Savunma Sanayi İş Birliği Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/582) ile Milli Savunma Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu Raporları (S. Sayısı: 301)

20.- İsviçre Konfederasyonu ile Avusturya Cumhuriyeti Arasında Viyana’da Uluslararası Göç Siyasaları Geliştirme Merkezi Kurulması ve İşleyişine Dair Anlaşmaya Katılmamızın Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı (1/621) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 308)

21.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Bosna-Hersek Bakanlar Kurulu Arasında Geri Kabul Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/648) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 311)

22.- Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı ile Belarus Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/591) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 316)

23.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Saint Vincent ve Grenadinler Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/637) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 317)

24.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Saint Lucia Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/638) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 318)

25.- Mücavir Atlantik Deniz Bölgesi, Akdeniz ve Karadenizdeki Deniz Memelilerinin Korunmasına Dair Anlaşmaya Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/472) ile Çevre Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu Raporları (S. Sayısı: 320)

26.- Kalıcı Organik Kirleticilere İlişkin Stokholm Sözleşmesine İlave Edilen Anlaşmazlıkların Çözümü Hakkında EK-G’nin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/636) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 322)

27.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Ekvador Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/658) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 323)

 

X.- OYLAMALAR

1.- (S. Sayısı: 390) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Afganistan İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Habibe Kadiri Kız Okullarının Kuruluşu ve Faaliyetlerine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

2.- (S. Sayısı: 266) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Nijer Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Su Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

3.- (S. Sayısı: 267) Çocuk Haklarına Dair Sözleşmenin Başvuru Usulüne İlişkin İhtiyari Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

4.- (S. Sayısı: 268) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Tunus Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Şehircilik Alanında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

5.- (S. Sayısı: 272) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Ukrayna Bakanlar Kurulu Arasında Ormancılık Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

6.- (S. Sayısı: 276) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti ve Gürcistan Hükümeti Arasında İcra Edilecek Kafkas Kartalı Küçük Birlik Komando Tatbikatı İçin Ev Sahibi Ülke Desteği Koşullarına İlişkin Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

7.- (S. Sayısı: 257) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Filistin Devleti Hükümeti Arasında Ormancılık Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

8.- (S. Sayısı: 282) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Tunus Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sosyal Güvenlik Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

9.- (S. Sayısı: 283) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Belçika Krallığı Hükümeti Arasında Sosyal Güvenlik Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

10.- (S. Sayısı: 287) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Lübnan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ormancılık Alanında İşbirliği Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

11.- (S. Sayısı: 290) Güneydoğu Avrupa Kanun Uygulama Merkezinin Ayrıcalık ve Bağışıklıklarına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

12.- (S. Sayısı: 291) Türkiye Cumhuriyeti ile Belarus Cumhuriyeti Arasında Hukuki, Ticari ve Cezai Konularda Adli Yardımlaşma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

13.- (S. Sayısı: 292) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İsveç Krallığı Hükümeti Arasında Kanun Uygulama Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

14.- (S. Sayısı: 299) Türkiye Cumhuriyeti Genelkurmay Başkanlığı ile Mali Cumhuriyeti Savunma ve Mücahitler Bakanlığı Arasında Askeri Eğitim İş Birliği Anlaşmasına Dair 1 Numaralı Değişiklik Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

15.- (S. Sayısı: 304) Bazı Tehlikeli Kimyasalların ve Pestisitlerin Uluslararası Ticaretinde Ön Bildirimli Kabul Usulüne Dair Rotterdam Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

16.- (S. Sayısı: 305) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kolombiya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında İşbirliği Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

17.- (S. Sayısı: 152) 1974, Yolcuların ve Bagajlarının Deniz Yolu ile Taşınmasına İlişkin Atina Sözleşmesine Ait 2002 Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

18.- (S. Sayısı: 293) Türkiye Cumhuriyeti ile Sırbistan Cumhuriyeti Arasında Suçluların İadesine Dair Anlaşma ve Anlaşmada Değişiklik Yapılmasına İlişkin Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı’nın oylaması

19.- (S. Sayısı: 301) Türkiye Cumhuriyeti Milli Savunma Bakanlığı ile Birleşik Arap Emirlikleri Silahlı Kuvvetleri Genel Karargahı Arasında Savunma Sanayi İş Birliği Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

20.- (S. Sayısı: 308) İsviçre Konfederasyonu ile Avusturya Cumhuriyeti Arasında Viyana’da Uluslararası Göç Siyasaları Geliştirme Merkezi Kurulması ve İşleyişine Dair Anlaşmaya Katılmamızın Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı’nın oylaması

21.- (S. Sayısı: 311) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Bosna-Hersek Bakanlar Kurulu Arasında Geri Kabul Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

22.- (S. Sayısı: 316) Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı ile Belarus Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

23.- (S. Sayısı: 317) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Saint Vincent ve Grenadinler Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

24.- (S. Sayısı: 318) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Saint Lucia Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

25.- (S. Sayısı: 320) Mücavir Atlantik Deniz Bölgesi, Akdeniz ve Karadenizdeki Deniz Memelilerinin Korunmasına Dair Anlaşmaya Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

 

XI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Kars Milletvekili Ayhan Bilgen’in, Kars’taki esnafın sorunlarına ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci’nin cevabı (7/8435)

2.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, 3 Kasım 2002-25 Ocak 2017 tarihleri arasında yapılan özelleştirmelere ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Naci Ağbal’ın cevabı (7/11373)

3.- İstanbul Milletvekili Gülay Yedekci’nin, kepenk kapatan ve kredi kullanan esnafa ilişkin Başbakandan sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci’nin cevabı (7/11414)

4.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın, son on yıl içinde Kayseri ilinde yapılan vergi tahsilatına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Naci Ağbal’ın cevabı (7/11481)

5.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, Bakanlığın üretim ve ticaretin artması için reklam ve internet sayfaları konusunda iş dünyasına yönelik bir çalışması olup olmadığına ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci’nin cevabı (7/11614)

9 Mart 2017 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.04

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: Fatma KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli), Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 80’inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Türkiye’nin gündemi hakkında söz isteyen Adana Milletvekili İbrahim Özdiş’e aittir.

Sayın Özdiş, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Bütün Adana ve Türkiye sizi bekliyor, kürsü sizi bekliyor.

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Adana Milletvekili İbrahim Özdiş’in, Türkiye’nin gündemine ilişkin gündem dışı konuşması

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü kutluyor, iki gün önce trafik kazasında hayatını kaybeden 7 emekçi kadının ailelerine başsağlığı, yaralılara acil şifalar diliyorum.

Değerli milletvekilleri, ülkemizin ekonomisi kötü. Köprü, yol ve tünel yaparak ekonomiyi kalkındırdığını sanan AKP’nin aksine, biz gerçekleri görüyoruz. Her 4 gençten birinin işsiz olduğunu biliyoruz. Büyüme rakamları ortada. 1946’dan 2002’ye kadar ortalama 5,1 büyüyen ekonomimiz, AKP iktidarında 2003’ten bu yana ortalama 4,6 büyümüş, hatta son on yıllık büyüme oranımız yüzde 3,3. Fabrika kurmadan, yatırım yapmadan sadece betona, inşaata bel bağlanan AKP ekonomisinde sonucun farklı olması da zaten beklenemezdi.

Değerli milletvekilleri, insan hakları ve demokraside de maalesef yerlerde sürünüyoruz. 150’yi aşkın gazeteci, hapishanelerde tutuklu ve aylardır önlerine iddianame konulmuyor, mahkemeleri başlatılmıyor. Şimdi sormak istiyorum Sayın Adalet Bakanına: Suçsuz olduklarını biliyorsunuz da bilerek bu işi uzatıp tutuklu kalmalarını mı istiyorsunuz? Bu, nasıl bir demokrasi anlayışıdır? İddianameleri yetiştiremiyorsanız niye tutuksuz yargılamıyorsunuz? Niye bu insanların, ailelerin hayatlarını zindana çeviriyorsunuz? Vicdan denen şeyden hiç nasibinizi almadınız mı? Bu, nasıl iştir?

Yine, 15 Temmuzda komutanları tarafından kandırılan askerî öğrenciler ve erlerin çoğu hâlen tutuklu, onların da hâlâ iddianameleri hazırlanmamış durumda. Her hafta onlarca anne ağlayarak bizleri arıyor, çocuklarının akıbetlerini soruyorlar, maalesef doyurucu bir yanıt veremiyoruz. Çıkın, açıklama yapın, annelerin gözyaşlarını dindirin. Aksi takdirde, bilesiniz ki, mağdur ettiğiniz yüzbinlerce ailenin gözyaşlarında boğulacaksınız. Sizler yıllarca FETÖ’ye destek verip “Rabb’im, milletim beni affetsin, kandırıldık.” diye işin içinden sıyrılacaksınız, peki, sekiz aydır cezaevinde olan o gençlerin suçları, günahları ne, söyler misiniz? Biraz vicdan, vicdan; insan olanda olmazsa olmaz duygu. Yazıklar olsun!

Değerli milletvekilleri, gelelim referandum meselesine. Şimdi buradan sesleniyorum: Sayın Başbakan, Sayın Bahçeli, hatta Anayasa’ya göre tarafsız olması gerektiği hâlde referandum nedeniyle meydanlara inen Sayın Cumhurbaşkanı, neden canlı yayında Genel Başkanımızla birlikte bu değişikliğin içeriğini tartışmıyorsunuz, ki bütün vatandaşlarımız da bu değişikliğin ne getirip ne götüreceğini görsünler, öğrensinler. Kim doğruyu söylüyor, kim söylemiyor; bilmek, vatandaşlarımızın hakkı değil mi?

Sayın Kılıçdaroğlu çeşitli kereler bu çağrıyı yaptı. Hatta daha dün dedi ki: “Bana sadece on beş dakika versinler, onlar istediği kadar konuşsun, oturup tartışalım.” Siz, neden olumlu cevap vermiyorsunuz? Var mısınız? Tabii ki yoksunuz çünkü ülkenin geleceğiyle ilgili “evet” demenin hiçbir gerekçesi olmadığını siz de biliyorsunuz. Çünkü “evet” 1 kişi için, “hayır” 80 milyon için; aksini mi söylüyorsunuz, hodri meydan. Yüreğiniz yetiyorsa, kendinize güveniyorsanız, hadi canlı yayına.

Yüce Meclisi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özdiş.

Gündem dışı ikinci söz, Ağrı’ya yapılan yatırımlar hakkında söz isteyen Ağrı Milletvekili Cesim Gökçe’ye aittir.

Sayın Gökçe, Ağrılılar da sizi bekliyormuş.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

2.- Ağrı Milletvekili Cesim Gökçe’nin, Ağrı’ya yapılan yatırımlara ilişkin gündem dışı konuşması

CESİM GÖKÇE (Ağrı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ağrı ilimizde gerçekleştirilen yatırım çalışmaları münasebetiyle söz almış bulunmaktayım. Sözlerime başlamadan önce yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

AK PARTİ’mizin iktidara gelmesiyle birlikte Türkiye’de değişim, dönüşüm, yatırım ve hizmetlerle eğitimden sağlığa, ulaşım, enerji, spor, tarım, şehircilik altyapı ve üstyapıda çok büyük hizmet ve yatırımlar yapılmıştır. Seçim bölgem olan Ağrı ilinde de bu yatırım ve hizmetler hak ettiği payını almıştır.

2002 yılında 16 kilometre bölünmüş yolumuz var iken bugün bu oran 346 kilometreye ulaşmış, 244 kilometresi de sıcak asfalta kavuşmuştur. Bugün Ağrı ilimiz komşu illerle, Erzurum, Kars, Iğdır, Muş, Van ve İran’la bölünmüş yollarla bağlanmış vaziyettedir. Sadece kara yolları ağımıza değil, köy yollarımıza da çok muazzam yatırım ve hizmetler yapılmıştır. 933 yerleşim birimimizi birbirine bağlayan 3.452 kilometre yol ağımızın tamamı elden geçirilmek suretiyle, patika yollar ve çamurlu yolların tamamı elden geçirilmiş ve 3 metrelik yollarımız 8 ila 10 metreye, zemin seviyesinde olan yollarımız da 2 metrede kazı ve dolgu çalışmalarıyla, sanat yapılarıyla birlikte tamamlanmış ve standardımız son derece iyileşmiştir. Bununla yetinilmemiştir, köy yollarımızda 650 kilometre sıcak asfalt gerçekleşmiştir. Türkiye’de bu konuda 1 numarayız.

Değerli milletvekilleri, bu yılki yatırım programıyla 800 kilometreye ulaşacak olan kırsaldaki köy yollarımız sıcak asfalta kavuşacaktır. Toplamda yollarımızın yüzde 20’sinin yapılmasına karşılık nüfusumuzun yüzde 65’i bu hizmetlerden yararlanmaktadır. Diğer taraftan, Ağrı ilimiz ve Eleşkirt ovada bulunmakta, çevresini Ağrı Dağı, Süphan Dağı, Kösedağ, Aladağ çevirmiş bu eteklerde AK PARTİ’nin hizmetlerini görmek mümkündür.

Ağrı Dağı’mız, flora-fauna çeşitliliği, zengin peyzaj özelliği, jeolojik ve jeomorfolojik yapısı, rekreasyon potansiyeli, turizm potansiyeli, Avrupa’nın en yüksek noktası olan ve ulusal ve uluslararası önemi haiz kaynak değere sahip dağımız, AK PARTİ iktidarı döneminde millî park ilan edilmiştir.

Yine, Diyadin’de jeotermal kaynaklarımız atıl vaziyette, boşa akmaktaydı. Bugün itibarıyla Diyadin jeotermal kaynak tesisleri isale hattımız yenilenmek suretiyle tüm Diyadin şebekesi yenilenmiştir. Diyadin ilçemiz termal suyla ısınmaktadır.

Yine, termal bölgemizde 1.297 dekarlık alanda tarıma dayalı ihtisas organize sanayi bölgesi, yer seçimi tamamlanmıştır, ÇED prosedürü tamamlanmıştır ve 1.000 dekarlık alan üzerinde sera yapımı hızla devam etmektedir. 40 dekarlık sera alanımız faaliyete geçmiştir. Ağrı’da eksi 35 derecede, eksi 40 derecede bugün domates üretilmekte ve ihraç edilmektedir.

Havaalanımız faaliyete geçmiştir. Ağrı Ahmed-i Hani Havaalanı’mız faaliyete geçti, Sayın Başbakanımızın ifadesiyle “hava yolu halkın yolu” oldu. Bugün Ağrı’da yılda 550 bin nüfusumuzun yarısı hava yoluyla seyahat etmektedir. İstanbul için 3’üncü havaalanı neyse bizim için Türkiye'nin doğusundaki Ağrı’da Ahmed-i Hani Havaalanı da odur, o derece önemlidir.

Eğitimde geldiğimiz nokta müthiştir. Gerçekten, 2002 yılında 2.337 dersliğimiz varken bugün 6.307’ye çıkmış, derslik başına 47 öğrenci düşerken bugün 24’e düşmüştür. Muazzam ve müthiş bir rakamdır bu. Yine, 54 okulumuzun inşaatı devam etmektedir. Yıl sonunda bunun tamamlanması hâlinde derslik başına 21 öğrenci düşecektir.

Ağrılıların özlemle beklediği İbrahim Çeçen Üniversitemiz, 2007 yılında AK PARTİ iktidarında faaliyete geçmiştir. Şu anda 7 fakülte, 6 meslek yüksekokulu, 3 enstitü, 385 akademisyen ve 11.700 öğrenciyle Ağrılılara hizmet etmektedir.

Sağlıkta ve diğer tüm alanlarda Ağrı, hak ettiği payı almıştır.

Bu duygu ve düşüncelerle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – Bravo! Ağrı sizinle gurur duyuyor.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Gökçe.

AHMET YILDIRIM (Muş) - Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Yıldırım.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Şimdi, sayın hatip tabii “Ağrı’ya yapılan yatırımlar” adı altında bir konuşma yaptı. Ancak eğitim ve çevre yoluyla ilgili olarak, kendisinin de ifade ettiği üzere, tamamlanamamış yollar özellikle merkezî yatırımlardır ama sayın hatibin sözünü ettiği Doğubeyazıt, Diyadin’deki altyapı yatırımları, yine 3.800 kilometre civarındaki kırsal yerleşmeleri merkeze bağlayan yolların tamamı partimizin yerel yönetimleri tarafından yapılmıştır. Bunu kamuoyunun bilmesi lazım. Çünkü il özel idare ve sözü edilen ilçelerdeki belediyeler, o kayyum atanan, gasbedilen belediyeler partimize ait belediyelerdi. Kamuoyunun bilgisine sunmak istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

CESİM GÖKÇE (Ağrı) – Hiç alakası yok, hiç alakası yok.

BAŞKAN – Cesim Bey’i evvelinden de tanırım. Orada Özel İdare Genel Sekreterliği de yaptığı için köy yollarını çok iyi bilir diye düşünüyorum. Gayretleri için, yapılan tüm hizmetler için emeği geçen herkese teşekkür ediyoruz.

AYTUĞ ATICI (Mersin) - Niye taraf oluyorsunuz Sayın Başkan? Siz tarafsızsınız. Onun konuşmasından size ne ya!

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, Ağrı’da doğal gaz yokmuş.

BAŞKAN – Şimdi, gündem dışı üçüncü söz, Alevi-Bektaşi inanç kurumu oluşumu hakkında söz isteyen İzmir Milletvekili Müslüm Doğan’a aittir.

Sayın Doğan, buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Milletvekilinin ağzı var, dili var, siz niye taraf oluyorsunuz?

BAŞKAN – Taraf olmuyorum Sayın Atıcı.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Taraf oluyorsunuz, taraf oluyorsunuz.

BAŞKAN – Taraf olmuyorum, ben ne dediğimi biliyorum, kusura bakmayın.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Taraf oluyorsunuz.

BAŞKAN – Siz de oradan müdahale etmeyin. Hiçbir şey…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Taraf olmak size yakışmıyor Sayın Başkan.

BAŞKAN – “Ben Cesim Bey’i daha evvelden tanıyorum. Özel idare genel sekreterliği yaptı.” demem taraf olmak mıdır?

AHMET YILDIRIM (Muş) – Ama işte, o il özel idare, il genel meclisi on beş yıldır hangi partide?

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Siz taraf olamazsınız, herkesi kucaklayacaksınız. İn oradan aşağıya, burada konuş.

BAŞKAN – Siz de orada oturduğunuz yerde, her zaman, söz verilmeden konuşamazsınız Sayın Atıcı, kusura bakmayın.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Ben konuşurum. Ben millet adına konuşuyorum.

BAŞKAN – Ben söz vermeden konuşamazsınız.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Siz orada tarafsız yönetmek üzere oturuyorsunuz, siz İç Tüzük’e göre yöneteceksiniz.

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Artvin’de de doğal gaz yok Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Doğan’ı kürsüye davet ettim.

Buyurun Sayın Doğan.

3.- İzmir Milletvekili Müslüm Doğan’ın, Alevi-Bektaşi inanç kurumu oluşumuna ilişkin gündem dışı konuşması

MÜSLÜM DOĞAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Alevi-Bektaşi Federasyonu öncülüğünde tam doksan yıldır ilk kez -Osmanlı döneminde bu tür çalışmalar yapılmış- bir Pirler Kurulu oluşturuldu. Ocaklardan, dergâhlardan, ülkenin her yerinden bin pir, bin dede ve mürşitler bir araya gelerek bir kurul oluşturdular. Bu çalışmada Alevi inancı ve öğretisinin en önemli kurumu olan rızalık makamı esas alınarak ülkenin tamamında yer alan pirler bölge toplantısında bir araya gelerek bir meclis oluşturdular.

Değerli milletvekilleri, Alevilik inancında “rıza şehri” olarak tanımlanan bir yaşam ütopyası vardır. Rızalık şehrinde bakkal, manav, para, alım satım işi yok. “Nasıl olacak?” diye söylerseniz… İlginizi çeker herhâlde, Naci Hocam da dinlesin çünkü o rızalık şehrine davet edeceğim kendisini. Orada komünal bir yaşam var. Rıza şehrinde yaşayan tüm canlar eşit görülür, canlarda aynı hukuk uygulanır, kadın-erkek ayrımı yapılmaz, doğaya karşı saygı vardır, canlılara saygı vardır, onların Hak tarafından yüce bir değer olarak tarafımıza sunulduğu, korunması gerektiği bilinci çok yüksektir.

Rıza şehrinde “İşi iyi yapın, düşünceyi iyi düşünün, iyi konuşun.” denir. Rıza şehrinde yaşayanlar, gök kubbe altında yaşayan tüm insanları kardeş olarak görür. Rıza şehrinde canların eline, beline, diline sahip olması yolun gereği olarak kabul edilir. Rıza şehrinde yer edinmek, daim olmak, “dört kapı-kırk makam”dan geçmeyi de zorunlu kılar. Amaçları kendi inanç ve öğretilerinin ve erkânlarının sürdürülebilir hâle gelmesini sağlamak olan bu Pirler Kurulu burada hayırlı olsun diyorum, daim olsun diyorum, Hak divanına da yazılsın diyorum bu emekleri.

Değerli milletvekilleri, şimdi, ocaklar, Alevi inancı ve öğretisinin merkezidir, kaynağıdır, dergâhlar da öyle. Bin bir dede mürşidimizle bir araya gelerek oluşturulan bu tarihsel bir araya geliş, inanç ve öğretimizin, Aleviliğin ileri kuşaklara aktarılmasında çok önemli bir rol alacaktır. Asimilasyon kurumu olmaktan öteye gidemeyen ve 1924 yılından beri Alevi inancını yok etmek üzerine kurgulu bir kuruma rağmen, Diyanet İşleri Başkanlığına rağmen Pirler Meclisi oluştu.

İhtiyaç üzerine erkân birliği oluşturulmak üzere teşkil edilen mecliste insanı kâmile ulaşma çabası ve kaygısını üzerinde taşıyan canlar, bu yolun ulu olduğunun, sırrıhakikat yolundaki inceliğin farkındadırlar.

Mevlâna yol konusunda:

“Gece, üstadıma sordum kaç kez

‘Bana bildir bu Cihan sırrını tez’

Gülerek verdi cevap üstadım

‘O ki ancak bilinir, söylenmez’" diye yolun inceliğini belirtmiştir.

Alevi öğretisi ve inancı ve yolu, özveri gerektirir değerli milletvekilleri. Pirimiz Pir Sultan Abdal:

“Be hey kardeş yolumuza

Giremezsin demedim mi

Bu, bir rıza lokmasıdır,

Yiyemezsin demedim mi?” diye yolun zorluğuna işaret etmiştir.

Bugün ülkemizde yaşayan Alevilerin bir inanç olarak tanınması konusunda haklı bir talepleri vardır. Diğer inanç ve öğretiler gibi hukuk düzleminde ve eşitler arası bir ilişkiyle inanç ve öğretisinin yaşam felsefelerini sürdürmek istemektedirler. Bu talep, Alevilerin doğal hakkıdır. Bu taleplerin artık bir projeye dönüştüğü de bilinmektedir. Aleviler “ortak vatan-demokratik cumhuriyet” diyen en önemli inanç gurubudur. Toplumsal yapıları ve inanç gerçeğiyle diğer inançlarla birlikte binlerce yıldır bir arada yaşamaktadır. Her inanca eşit uzaklıktadırlar. Alevilik, bir baldır, her çiçekten elde edilmiştir. İnanç ve öğreti kurumu olan cemevlerinin hukuki bir nitelik kazanmaması, yaşadığımız dünya koşullarında da kabul edilebilir bir durum değildir. Hükûmet programlarında Alevilerin sorunlarının çözüleceği söylenmesine rağmen bir arpa boyu yol maalesef katedilememiştir

Uluslararası hukuk nezdinde kazanım bile göz ardı edilmiştir. AHİM’in birden fazla kararında cemevlerini bir inanç merkezi olarak görmüş ve cemevlerinin ibadethane olduğu yönünde de kararları nettir.

Alevi-Bektaşi toplumunun ulaştığı toplum düzeyi, taleplerin hukuk nezdinde bu sorunun çözümünü zorlamaktadır. Devlet kademelerinde Alevilere yer verilmemesi ise kabul edilebilir bir durum değildir.

Bu sorunun asimilasyonla çözülemeyeceğini artık anlamış olmalısınız. Ülke inanç sistemi içerisinde Alevilerin konumunu anlamayan bir sistemin başarılı olma şansı yoktur.

Başbakan Yardımcısı Sayın Numan Kurtulmuş, Çiğli ilçesine bağlı Güzeltepe Mahallesi'nde bulunan Hazreti Hüseyin Cemevini ziyaret etti. Ziyaretine denecek bir şey yok elbette.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

MÜSLÜM DOĞAN (Devamla) – Ancak tanımadıkları ve ibadethane olarak görmedikleri bir yere gitmiş oldular böylece. Gittikleri cemevi de Aleviler tarafından kabul edilmeyen, maaselef eski bir karakoldan ibarettir.

Cemevini cümbüşevi olarak görmüyorsanız, ibadethane olarak görüyorsanız bir yasal düzenlemeyle bu sorunu çözebilirsiniz. AK PARTİ Hükûmetinin tamamıyla yaptığımız görüşmelerde bu sorunun çözülebileceği tarafımıza, Alevi hareketine belirtilmesine rağmen, maalesef bu sorun çözülmüyor. Bu sorun çözülmediği sürece de inançlar arasında, öğretiler arasında bir birlik, bir dayanışma söz konusu olmayacaktır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Doğan.

Şimdi, sisteme giren ilk 15 sayın milletvekiline İç Tüzük 60’a göre birer dakika süreyle söz vereceğim.

Sayın Bakan…

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- İzmir Milletvekili Murat Bakan’ın, Demokrasi Üniversitesi Rektörü Bedriye Tunçsiper’in mağdur akademisyenlere öncelik tanınmayacağı açıklamasına ilişkin açıklaması

MURAT BAKAN (İzmir) – 15 Temmuz sonrası kapatılan vakıf üniversitelerinin, devlet üniversitesi olması için kanun teklifi vermiş arkadaşınızım. Daha sonra İzmir’de bulunan iki üniversiteyi tüm İzmir milletvekillerinin imzasıyla devlet üniversitesi yaptık. Bunlardan “Demokrasi Üniversitesi” ismi dahi benim önerimdir. Amacımız, üniversite olarak planlanan o binaların, akademik kadroları, idari personeli ve öğrencileriyle bu ülkeye hizmete devam etmesiydi. Şimdi, buraya kurucu rektör olarak atanan Bedriye Tunçsiper, mağdur akademisyenlere öncelik tanınmayacağını açıklamış ve Demokrasi Üniversitesinin, İzmir Üniversitesinin yerine açılmadığını söylemiş. Buradan hem ona hem YÖK Başkanına sesleniyorum: Bu Meclis, o üniversiteyi İzmir Üniversitesinin yerine açtı. Bu insanlar, haksız yere işsiz kaldılar. Mağdur akademik ve idari personele öncelik verilmezse bu Meclis bunun hesabını sorar.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Kılıç…

2.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın, 12 Mart İstiklal Marşı’nın Kabulü ve Mehmet Akif Ersoy’u Anma Günü’ne ilişkin açıklaması

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

12 Mart, İstiklal Marşı’mızın kabulünün yıl dönümü ve Mehmet Akif Ersoy’u anma günüdür.

İstiklal Marşı’mız, millî şairimiz Mehmet Akif Ersoy tarafından yazıldı ve Büyük Millet Meclisi tarafından 1921’de resmî Millî Marş olarak kabul edildi. O, gerek nazım tekniği gerekse muhteva bakımından herhangi bir millî marş güftesinin çok ilerisinde, Türk edebiyatının en güzel lirik, hamasi şiirlerindendir.

Milletin iradesine ve Allah’ın müminlere vadettiği zaferin er geç gerçekleşeceğine inanan Mehmet Akif’in şiirindeki özelliklerden biri de millî ve ulvi değerlerle dinî motifleri dengeli bir şekilde kıtalara yerleştirmesidir. İstiklal Marşı’nda “bayrak, hilal, yıldız, hak, hürriyet, istiklal, yurt, millet, ırk, vatan, kahramanlık” gibi millî kavramlarla; “iman, şehadet, helal, cennet, Hüda, ezan, mabet, vect” gibi dinî motifler, birbiriyle uyum hâlinde zengin bir belagatle kullanılmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Akif, İstiklal Marşı güftesi için düzenlenen yarışmaya maddi mükâfat sebebiyle katılmamış fakat kendisinden ısrarla istenmesi sebebiyle yazmıştır.

BAŞKAN - Sayın Topal…

3.- Hatay Milletvekili Serkan Topal’ın, Hatay’ın toprak yapısı ve iklim koşullarının dört mevsim tarımsal üretime imkân vermediğine ve Reyhanlı Barajı’nın durumuyla ilgili bilgi almak istediğine ilişkin açıklaması

SERKAN TOPAL (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Hatay’ın tarım alanları, toprak yapısı, iklim koşulları yılın dört mevsiminde tarımsal üretime imkân vermektedir.

Hatay’ın arazi varlığının yüzde 51’i tarım alanıdır, bunun 146.441 hektarı ekonomik olarak sulanabilir iken ancak bu arazinin 28.341 hektarı sulanabilmektedir. İnşa hâlinde olan Reyhanlı, Orta Ceyhan Menzelet, Büyük Karaçay ve Dostluk Barajları bitirildiğinde sulanabilecek arazinin 134.265 hektara çıkacağı ifade edilmektedir.

Reyhanlı Barajı’nın fiziki ve nakdi gerçekleşme oranını nedir? 2015 yılında bitirilmesi planlanan baraj neden hâlâ tamamlanamamıştır? Menzelet Sulama Projesi kapsamında Tahtaköprü Barajı’nda devam eden set yükseltme çalışmaları, planlanan kanallar, tünel ve Reyhanlı Barajı bağlantısı ne zaman tamamlanacaktır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Tümer…

4.- Adana Milletvekili Zülfikar İnönü Tümer’in, süt üreticiliği yapan çiftçilerin destek beklediklerine, hazine arazilerinde tarımsal üretim yapan ve devlete ecrimisil ödeyen çiftçilerin tohum, gübre ve mazot desteğinden faydalanmaları gerektiğine ilişkin açıklaması

ZÜLFİKAR İNÖNÜ TÜMER (Adana) – Sayın Başkan, Çukurova bölgesi ve Adana ilimiz başta olmak üzere, binbir emekle süt üreticiliği yapan çiftçilerimiz çeşitli destekler beklemektedir. Hayvancılığın gelişimi ve süt üretiminin devamı için süt üreticilerimiz, damızlık desteğinin yanı sıra, nakliye, depolama ve saklamada soğuk zincir oluşturabilmeleri, daha sağlıklı süt üretebilmeleri için desteğe muhtaçtır.

İzmir Tire Süt Kooperatifi örneğinde olduğu gibi üreticiler demokratik bir kooperatif çerçevesinde örgütlenmelidir. Üreticilerin daha ucuz yeme ulaşmaları sağlanmalıdır, geçmişte olduğu gibi yem fabrikaları yeniden hayata geçirilmelidir. Sütün piyasa fiyatını dengeleyecek Süt Endüstrisi Kurumu gibi kuruluşlar yeniden faaliyete geçirilmelidir.

Ülkemizde süt üreticisi her dönmede para kazanmak durumdadır. Aksi durumda, süt üreticisi, süt veren hayvanını kesecek, canlı et olarak satacaktır. Bunun sonunda kırmızı ette daralma yaşanacak, sonucunda et ithalatı olabildiğince artacaktır.

Öte yandan, hazine arazileri de tarımsal üretim yapan ve bu yolla geçimlerini sağlayan ve arazi bedellerinin yüzde 5’i oranında devlete ecrimisil bedeli ödeyen çiftçiler, tohum, gübre ve mazot desteğinden mutlaka faydalanmalıdır.

BAŞKAN – Sayın Atıcı…

5.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, ülkenin olağanüstü hâl yasakları altında referanduma gittiğine ve referandumda “hayır” demeyi düşünen kesimlere yönelik uygulamaların utanç verici olduğuna ilişkin açıklaması

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Değerli arkadaşlar, ülkemiz, olağanüstü hâl yasakları altında referanduma gidiyor. Almanya’nın Türk siyasetçilere konuşma yasağı getirmesi ne kadar utanç verici ise olağanüstü yasakları altında seçime gitmek en az o kadar utanç vericidir.

Bugünkü haberlerde olağanüstü hâlin üç ay daha uzatılacağı söyleniyor yani olağanüstü hâl bir yıla uzayacak dolayısıyla benim sakalım da bir yaşını dolduracak. Halkımıza olağanüstü hâli reva görenler, sakalıma her baktığında utanmalıdır.

Almanya’ya çatarken, AKP’nin dönüp kendisine bakması gerekir. “Hayır” demeyi düşünen gazetecilerin imza gününü iptal ettiğiniz için utanmalısınız; “hayır” demeyi düşünen kadınları 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde engellediğiniz için utanmalısınız; “hayır” demeyi düşünen gençleri sürekli gözaltına aldığınız için utanmalısınız; her türlü gösteriyi yasakladığınız için utanmalısınız; faşist baskılarla insanlarımızı ezdiğiniz için utanmalısınız. Aşağıdan, yukarıdan yolun sonu görünüyor.

BAŞKAN – Sayın Tanal…

6.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, polislerin ek göstergesinin 3600’e çıkarılmasını talep ettiğine ilişkin açıklaması

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Her seçim döneminde siyasi iktidar, polislerin ek göstergesinin 3600’e çıkarılması açısından hep söz verdi ancak her ne hikmetse, polislerin ek göstergesi 3600’e çıkarılmıyor. Yabancılara taşınmaz satışından KDV alınmıyor, yabancılara taşınmaz satışından KDV alınmaması, bütçeye yük getirmiyor da polislerin ek göstergesinin 3600’e çıkarılması mı yük gösteriliyor? Polislerin çalışma koşulları çok ağır, mesai ücretleri ödenmiyor, ek göstergeleri 3600’e çıkarılmıyor. Hukukta temel bir ilke vardır; emek, nimet karşılığıdır. Bu kadar zahmetli bir iş yapan, koşulları kötü olan polislerin ek göstergesinin 3600’e çıkarılması hazineye ne yük getirecektir? Yani, bu kadar vergiler kaçırılıyor, kamu alacakları israf ediliyor, çarçur ediliyor. 250 bin polisin ek göstergesinin 3600’e çıkarılmaması gerçekten yanlış bir durumdur. Bunun bir an önce düzeltilmesini talep ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Çamak…

7.- Mersin Milletvekili Hüseyin Çamak’ın, genel sağlık sigortası mağduru Ulaş Öcal’ın mesajını yetkililerin dikkatine sunmak istediğine ilişkin açıklaması

HÜSEYİN ÇAMAK (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, genel sağlık sigortası mağduru Ulaş Öcal’ın mesajını yetkililerin dikkatine sunmak isterim.

“İşsiz bir üniversite mezunu olarak hiçbir yerden düzenli bir gelirim yok ama devlet hastanelerinde bile muayene ücretlerini hep cebimden ödedim. Fakat 25 yaş üstü bir işsiz olduğum için şu an 11 bin liralık GSS borçlusuyum. Dul ve yetim aylığı alan annemle yaşamaktayım. Ona ‘Sağlık primimi öde.’ diyemediğim ve yüzüm kızardığı için gelir testine bile giremedim. Bana hiçbir şekilde bir kurumdan bildirim gelmedi. Haberim bile olmadan her sene faiziyle birlikte GSS prim borçlusu yapılmışım. Bunu öğrenince şok oldum ve psikolojim bozuldu. Yetkililerin bu duruma artık bir son vermesini diler, Genel Kurulu saygıyla selamlarım.”

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Ilıcalı…

8.- Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı’nın, 12 Mart Erzurum’un kurtuluşunun 99’uncu yıl dönümüne ilişkin açıklaması

MUSTAFA ILICALI (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 12 Mart 1918 günü, Türk'ün kalbi olan Erzurum’un esaretten hürriyete, ölümden hayata kavuştuğu gündür. Bu gün, Erzurum’un kurtuluşunu anma değil, anlama günüdür. Bu tarih, şanlı askerimizin bu güzel toprakları, yüksek dağları mert kanıyla sulayarak düşmana göğüs geren Erzurum’u karanlık bir günden kurtardığı günün yıl dönümüdür. Kurtuluşumuzdan sonra geçen doksan dokuz yılda Erzurum, her zaman Türk tarihindeki bu önemli yerini muhafaza etmiş, dadaşlarıyla milletine örnek olma hüviyetini korumuştur. Bunun güncel en somut örneği 15 Temmuz hain darbe kalkışmasıdır. Bu kalkışma sırasında Erzurum dadaşının gösterdiği tepki ve sergilediği duruş, devletine ve milletine olan bağlılığının en büyük göstergesi olmuştur.

Ayrıca 2026 Kış Olimpiyatlarına aday olmasını tüm Meclisimizin desteklediği Erzurum’un 12 Mart tarihinde Maltepe Erzurumlular Vakfının organize ettiği ve Sayın Başbakanımızın teşriflerini de beklediğimiz İstanbul Bostancı Gösteri Merkezi’ndeki büyük şölenine buradan hepinizi davet eder, saygılar sunarım.

BAŞKAN – Sayın Özdemir…

9.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, TÜİK’in açıkladığı “İstatistiklerle Kadın: 2016” bülteninde açıklanan bazı bilgilere ilişkin açıklaması

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

TÜİK’in açıkladığı “İstatistiklerle Kadın, 2016” bültenine göre toplam istihdam oranının yüzde 46’ya düştüğü ülkemizde kadın istihdamı oranı sadece yüzde 27,5 düzeyindedir. Bu oranla Avrupa ve OECD ülkeleri arasında sonuncuyuz. 27 bakandan sadece 1’i kadın, Meclisin sadece yüzde 14,5’i kadın, belediye başkanlarının sadece yüzde 2,9’u kadın, kadın muhtar oranımız ise sadece yüzde 2. Her 10 kadından 4'ü yaşadığı çevrede kendini güvende hissetmiyor. Son on beş yılda toplam 14.323 kadın cinayeti işlendi. On beş yıldır biz kadınlara mutlu, huzurlu bir ülke, tam anlamıyla eşit fırsat, eşit haklar sunamayan Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarlarına ve politikalarına “hayır” diyeceğine inandığım tüm kadınları 8 Mart Emekçi Kadınlar Günü vesilesiyle tekrar saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Arslan…

10.- Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın, çiftçilere mazot fiyatının ne zaman yarıya indirileceğini, süt üreticilerine hangi tür desteklerin yapılacağını, borçlu esnafa da can suyu kredisi ödenip ödenmeyeceğini ve “abidik gubidik” olarak nitelenen Başbakanın ismini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Başbakana soruyorum:

1)          Başbakanlığınız çiftçilere mazotu yarı fiyatına vereceğini vadetti. Bu uygulamayı ne zaman başlatacaksınız?

2)          Hayvancılık yapan yurttaşlarımız ürettikleri sütü su parasına bile satamıyorlar. Hayvancılık yapan süt üreticilerini desteklemek için, 1 kilogram süt ile 1 kilogram yem alabilmesi için hangi tür destekleri yapmayı düşünüyorsunuz?

3)          Esnaflarımıza verilmek istenen faizsiz can suyu kredisini devlete borcu olmayanlara ödüyorsunuz, bu da borçlu olanlar açısından büyük haksızlık yaratıyor. Bunu gidermek için borçlu olan esnaflara da vermeyi neden düşünmüyorsunuz?

4)          Bir konuşmanızda parlamenter sistemi kötülemek için “Abidik gubidik kişiler başbakan oluyor." dediniz. Böyle başbakan olan ismi açıklar mısınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Yeşil…

11.- Ankara Milletvekili Nihat Yeşil’in, Almanya’da yapılacak mitinge verilen izin geri çekilince Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın yaptığı açıklamaya ilişkin açıklaması

NİHAT YEŞİL (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Almanya’da yapılacak mitinge verilen izin geri çekilince Adalet Bakanı Bekir Bozdağ “Toplantı hakkı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin teminat altına aldığı bir haktır, ifade özgürlüğü de bunun kapsamında son derece önemli bir hak. İnsanlar bir yerde kendilerini ifade etmek istiyor, izin vermiyorsunuz. Toplantıların yasaklandığı bir ülkede demokrasiden söz edilebilir mi?” sözlerini sarf etmiş. Kadri Gürsel gibi birçok gazetecinin yaptıkları haberler yüzünden, ülkenin dört bir yanında üniversitedeki akademisyenlerin imza attıkları bir bildiri yüzünden tutuklandığından, iktidarınıza muhalif birçok televizyon kanalı ve gazetenin kapatıldığından, toplantıların engellendiğinden, afişlerin polislerce söküldüğünden sizin haberiniz yok mu? Siz başka bir Türkiye’den mi bahsediyorsunuz? İnsan haklarından sorumlu bakana sormak istiyorum: Sizin insan hakları…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Arık…

12.- Kayseri Milletvekili Çetin Arık’ın, referandumda “hayır’” diyenlerin konumuyla ilgili Kayserili bir vatandaşın şiirini okumak istediğine ilişkin açıklaması

ÇETİN ARIK (Kayseri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Cumhurbaşkanı “‘Hayır’ diyenlerin konumu 15 Temmuzun yanında yer almaktır.” diyor. Bakın, “hayır”sever bir Kayserili ne diyor?

“Hayır diyenlere hain diyorsan,

Neden bana tercihimi sorarsın?

Herkesi reyinde hür görmüyorsan,

Sandığı önüme niçin koyarsın?

 

Hain olmak tercihlere göre mi?

Hayır diyorum, ben hainim öyle mi?

Senden daha çok seviyorum ülkemi,

Tertemiz alnıma kara çalarsın.

 

Devlet için en ağır suç ihanet,

İhanet kolaysa kendin kabul et.

Olmaz olsun ayrıştıran siyaset,

Yok yere içimize nifak sokarsın.

 

Hiçbir zaman kamu malı çalmadım,

FETÖ’yle yağan yağmurda ıslanmadım,

PKK‘yla pazarlık masası kurmadım,

Hangi hakla beni hain sayarsın?”

Hayırlı günler, teşekkürler.

BAŞKAN – Sayın Erkek…

13.- Çanakkale Milletvekili Muharrem Erkek’in, Anayasa değişiklik paketiyle yasama yetkisinin önemli bir bölümünün yürütmenin başı olacak kişiye devredilmek ve kuvvetler ayrılığının yok edilmek istendiğine ilişkin açıklaması

MUHARREM ERKEK (Çanakkale) – Sayın Başkan, Anayasa’mızın 7’nci maddesi uyarınca yasama yetkisi Türk milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir ve bu yetki devredilemez. Milletimize sunulan Anayasa değişiklik paketiyle yasama yetkisinin önemli bir bölümü yürütmenin başı olacak bir kişiye devredilmek isteniyor.

Ayrıca, partili cumhurbaşkanlığı sistemiyle -ki bu sistem, “evet” çıkarsa hemen yürürlüğe girecek- yürütmenin yasama üzerinde ciddi bir etkisi de oluşturulmak isteniyor. Kısacası, kuvvetler birliğiyle kuvvetler ayrılığı yok edilmek isteniyor, bunun adına da “cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi” deniyor.

Kurucu Cumhurbaşkanımız Mustafa Kemal Atatürk’ün 1922 yılındaki bir sözünü hatırlatmak istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUHARREM ERKEK (Çanakkale) - “Milletin saltanat ve hâkimiyet makamı, yalnız ve ancak Türkiye Büyük Millet Meclisidir ve bu hâkimiyet makamının hükûmetine, Türkiye Büyük Millet Meclisi hükûmeti derler. Bundan başka saltanat makamı, bundan başka bir hükûmet yoktur ve olamaz.”

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Son olarak, Sayın Erdoğan…

14.- Konya Milletvekili Hüsnüye Erdoğan’ın, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Az önce CHP’li vekil kürsüde konuşurken “evet” diyenlerin Sayın Kılıçdaroğlu’nun karşısına neden çıkmadıklarını sordu. Ben de kendilerine şöyle bir soru sormak istiyorum: Sayın Kılıçdaroğlu üç gün önce bir radyo programında bir şeyler söyledi. Aslında o bir gaf mıdır, yoksa “evet” demeyi mi gerektiriyor söyledikleri veya neye oy kullandığını bilmeden mi Anayasa değişikliğinde oy verdi, merak ediyorum.

Şöyle ki: “Cumhurbaşkanı ile Başbakan ayrı partilerden olsa bu memleketin hâli nice olur, anlaşmazlık çıkarsa nice olur?” diye bir söz söyledi. Merak ediyoruz doğrusu bunu.

Sayın Cumhurbaşkanımız ya da Başbakanımız karşısına çıktığında nasıl gaflar yapar, onu da bilemiyoruz tabii.

Teşekkür ediyorum.

GAYE USLUER (Eskişehir) – Çıksın bakalım… Çıksın bakalım, görelim, ondan sonra…

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Çıksın da görelim.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, burada bir…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Gök.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın konuşmacının ifade ettiği konuda Genel Başkanımıza yönelik bir sataşmayı…

BAŞKAN – Buyurun, iki dakika süreyle size söz veriyorum.

Lütfen yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.

Buyurun Sayın Gök. (CHP sıralarından alkışlar)

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Konya Milletvekili Hüsnüye Erdoğan’ın yaptığı açıklaması sırasında CHP Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önemli bir referandum sürecine doğru giderken herkesin en doğru bilgi alma hakkını kullanmasından daha doğal bir şey olamaz.

Genel Başkanımızın, güler yüzlü bir kampanya çerçevesinde, tüm parti teşkilatına talimat vererek, ülkeyi kutuplaştırmadan bir kampanya yürüttüğü herkesin malumudur ama ülkeyi germek, kutuplaştırmak isteyenlerin her gün Cumhuriyet Halk Partisine ağır saldırılarda bulunduğu ve yürüttüğümüz güler yüzlü kampanyanın tam aksine, Türkiye'yi bir gerginliğe itmek istediği çok açıktır.

Biz bu tuzağa düşmeyiz. Genel Başkanımız son derece halisane bir şekilde dün de Sakarya’da ifade etti, bugün de belediye başkanlarıyla yaptığı toplantıda ifade etti. Olabilir, bazen bir ifadeyi anlatırken tam maksadınızı anlatamazsınız ama şöyle bir durum her zaman söz konusu olabilir: Birinci turda Cumhurbaşkanı seçilemediği takdirde ve ikinci turda Cumhurbaşkanının seçilmesine olanak veren bir tablo ortaya çıkar ise, çoğunluk partisinin başkanı ile Cumhurbaşkanı arasında doğal olarak bir partisel ayrılık olacağını kastetmiştir Genel Başkanımız. Bunun açıklamasını yapmıştır. Bu, çok da üzerinde durulacak bir konu değildir.

Dün de Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 100 bin kişinin imzasıyla Cumhurbaşkanlığı seçiminin ve Parlamentonun yenilenmesinden bahsetmiştir. Öyle bir durum söz konusu değildir. Aynı mantıkla bakarsanız, Sayın Cumhurbaşkanı da bu değişiklik teklifini bizzat hazırladığı hâlde okumamış ve anlamamış gibi değerlendirilebilir. Oysa Anayasa değişikliğinde kastedilen, Cumhurbaşkanı ya da Meclis tarafından yenilenmeye karar verilirse 100 bin kişinin ancak Cumhurbaşkanı adayı gösterebileceğidir.

Bunlar seçim sırasında olabilecek şeylerdir. Biz Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın yorgunluğuna veriyoruz, fazla da takılmıyoruz.

Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç adet önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, grup başkan vekillerine söz vermediniz.

LEVENT GÖK (Ankara) – Efendim, burada bizler bekliyoruz.

BAŞKAN – Grup başkan vekillerine -gerçi şeye geçtik ama- isterseniz sonrasında verelim ya da şimdi…

LEVENT GÖK (Ankara) – Şimdi alalım efendim.

BAŞKAN – Şimdi verelim, tamam, oldu.

MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) – Başkanım, okuma yapılsın, ondan sonra olsun, işlem yarıda kalmasın.

BAŞKAN – Önergeleri okutmadan önce, sisteme giren sayın grup başkan vekillerine ikişer dakika söz vereceğim.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, ben farkına varmadım, siz herhâlde başlatmışsınız işlemi.

BAŞKAN – Evet.

MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) – Başkanım, okuma bitsin, ondan sonra… Usulen daha uygun olur.

LEVENT GÖK (Ankara) – O zaman bir tanesini okutun, ondan sonra başlayalım. O şeyi bitirin, ondan sonra başlayalım.

MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) – Evet, aynen öyle.

BAŞKAN – O zaman, önergeleri bitireyim, size öyle vereyim.

LEVENT GÖK (Ankara) – Tamam, peki.

BAŞKAN – Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç adet önergeyi ayrı ayrı okutuyorum:

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Gaziantep Milletvekili Mahmut Toğrul ve 22 milletvekilinin, spor karşılaşmalarında nefret ve ayrımcılık söylemlerinin önlenmesi için yapılması gerekenlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/495)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Spor karşılaşmalarında nefret ve ayrımcılık söylemlerinin, şiddet olaylarının yaygınlığı, yarattığı sonuçların önlenmesi konularının incelenmesi, yerel spor kulüplerinde altyapı sorunlarının neler olduğu, hem yerli hem de yabancı sporculara yönelik yetişme dönemlerinde ve transfer dönemlerinde yapılan haksızlık ve hukuksuzlukların araştırılması amacıyla Anayasa’nın 98’inci ve İç Tüzük’ün 104’üncü ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ve talep ederiz.

1)       Mahmut Toğrul                                         (Gaziantep)

2)       İdris Baluken                       (Diyarbakır)

3)       Filiz Kerestecioğlu Demir       (İstanbul)

4)       Garo Paylan                                            (İstanbul)

5)       Hüda Kaya                                               (İstanbul)

6)       Müslüm Doğan                                          (İzmir)

7)       Ali Atalan                                                (Mardin)

8)       Erol Dora                                                (Mardin)

9)       Mithat Sancar                      (Mardin)

10)      Ahmet Yıldırım                                         (Muş)

11)      Burcu Çelik                                             (Muş)

12)      Besime Konca                      (Siirt)

13)      Kadri Yıldırım                      (Siirt)

14)      Aycan İrmez                        (Şırnak)

15)      Faysal Sarıyıldız                                       (Şırnak)

16)      Ferhat Encu                        (Şırnak)

17)      Leyla Birlik                                              (Şırnak)

18)      Dilek Öcalan                       (Şanlıurfa)

19)      İbrahim Ayhan                                          (Şanlıurfa)

20)      Osman Baydemir                                      (Şanlıurfa)

21)      Alican Önlü                                             (Tunceli)

22)      Nadir Yıldırım                      (Van)

23)      Tuğba Hezer Öztürk                                  (Van)

Gerekçe:

Dünya genelinde ve Türkiye'de de spora yönelik ortaya çıkmış küresel bir piyasa bulunmaktadır. Bu piyasa içerisinde spor sadece spor olmaktan çıkmış, siyasal, sosyokültürel ve ekonomik bir yapı hâlini almıştır. Dünyada bu yapı üzerine akademiler, araştırma projeleri ve bilimsel çalışmalar kurgulanmakta, toplumsal bir ihtiyaç olan sporun yönetimi bir kamu hizmeti olarak görülmektedir. Birçok gelişmiş ülkede spor alışkanlığı okul öncesi eğitimle birlikte yurttaşlara kazandırılmaya çalışılmaktadır. Ayrıca, sporun ifade edilen siyasal, sosyokültürel ve ekonomik sonuçlarının kamu yararı doğrultusunda olması için bir siyasa uygulanmaktadır. Konu hakkında çıkarılan yasa ve yönetmeliklerin yetersizliklerinin yanı sıra konunun devasa rant boyutu spor sektörünün bir gri alan olarak kalmasıyla sonuçlanmaktadır.

Türkiye'de ekonomik bir sektör olarak sporun birçok olumsuz siyasal sonucu bulunmaktadır. Özellikle statlarda gözlemlenen toplumsal şiddet, holiganizm, fanatizm ve ayrımcı söylem stat dışı alanlara sık sık taşınmaktadır. Ankara ve Paris katliamlarından sonra statlarda ve diğer bazı alanlarda karşılık bulan nefret söylemi, Fenerbahçeli sporcuların uğradığı silahlı saldırı, Türkiye ve dünyada devam edegelen rüşvet, şike, hukuksuzluk örnekleri, statlarda sık sık yaşanan ve bazen yaşam hakkı ihlalleriyle sonuçlanan şiddet olayları sporun olumsuz siyasal sonuçları olarak yaşanmaktadır.

Bu kapsamda, kamu otoritelerinin yetersiz kaldığı, gerekli önlemlerin alınmadığı durumlarda yurttaşların, taraftarların, sporcu ve sporla ilgili diğer kişilerin zarar görmesi tekrar eden bir durumdur. Rize'de bir spor sahasına yağan karın hiçbir şekilde ilgileri olmayan işçilere ezdirilerek eritilmeye çalışılması da dâhil, finansmanı, üretimi ve tüketimiyle birlikte spor bir kayıt dışılık ve sömürü alanı oluşturmaktadır.

Son dönemdeki ilgili gelişmelerden biri olarak; Amed Sportif-Bursaspor maçından önce, maç sırasında ve sonrasında yaşanan olumsuz durumlar ve değerlendirmeler ve profesyonel bir sporcu olarak Deniz Naki'nin maruz kaldığı, siyasal olan ve hukuki olmayan tutumlar sporun üretimi ve tüketiminde ayrımcılık örneği oluşturmuştur. "Güvenlik gerekçesi" ile Bursaspor maçı öncesi Amedspor taraftarları haksız bir şekilde sahaya alınmamış ve akabinde maçta Amedspor ve taraftarları ırkçı, ayrılıkçı ve her türlü hakarete varan fiilî durumlara maruz kalmıştır. Amedspor’un futbolcularına yönelik yapılan saldırılar ve maçtan sonra Deniz Naki'ye basın mensuplarının yönelttiği soruya karşı Deniz Naki'nin barış vurgusunu yapmasından dolayı Türkiye Futbol Federasyonunun vermiş olduğu "12 maç ve 19.500 TL’lik para cezası kararı" Türkiye futbol tarihindeki en büyük cezalardan biri olmuştur. Ayrıca Fenerbahçe’yle yapılacak olan sonraki maçın seyircisiz oynanması kararı, Deniz Naki'ye karşı sosyal medya üzerinden devam eden ırkçı grupların saldırıları Amedspor ve taraftarlarına yönelik bir saldırı olmanın sınırlarını aşarak bir bütün olarak bölgede yaşayan halka yöneltilmeye başlanmıştır. Bu iklimde spor, birleştirici ve rehabilite edici "fair play" rolü işlevini yerine getirememektedir. .

Türkiye'de birçok millî maçta ve birçok spor dalında "millî sporcuların" yabancı uyruklu olmaya başladığı gözlemlenmektedir. Uluslararası kardeşlik ve dayanışma için olumlu bir gelişme olarak da görülebilecek bu gelişmenin "söylem düzeyindeki fiilî ırkçılıkla" çeliştiği görülmelidir.

Amedspor Kulübüne yönelik linç kampanyasının sürdüğü, kulüp sporcularının ve yöneticilerinin tehditler aldığı bir süreç söz konusudur. Bu bağlamda TBMM bünyesinde bir Meclis araştırması kapsamında spor karşılaşmalarında nefret ve ayrımcılık söylemlerinin, şiddet olaylarının yaygınlığı ve sonuçları ve bu olayların önlenmesi konularının incelenmesi yararlı olacaktır. Yine, sporculara yönelik hem statlarda hem de medya ve sosyal medyada gerçekleşen ayrımcı nefret dilinin önlenmesi için yapılması gerekenlerin araştırılması amacıyla bir Meclis araştırmasına ihtiyaç duyulmaktadır.

2.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 24 milletvekilinin, görevi yaptırmamak için direnme suçlarındaki artışın nedenleri ile işkence ve kötü muamele iddiaları arasındaki ilişkinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/496)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görevi yaptırmamak için direnme suçlarındaki artışın nedenleri ile işkence ve kötü muamele iddiaları arasındaki ilişkinin araştırılarak, “işkence ve eziyet” suçlarının önlenmesi ve cezasız kalmaması için alınacak tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98 ve İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

1)       Mustafa Sezgin Tanrıkulu       (İstanbul)

2)       Kadim Durmaz                     (Tokat)

3)       Hüseyin Yıldız                      (Aydın)

4)       Serdal Kuyucuoğlu                                    (Mersin)

5)       Akif Ekici                                                (Gaziantep)

6)       Haluk Pekşen                      (Trabzon)

7)       Ceyhun İrgil                        (Bursa)

8)       Çetin Arık                                               (Kayseri)

9)       İlhan Kesici                         (İstanbul)

10)      Nihat Yeşil                                              (Ankara)

11)      Orhan Sarıbal                      (Bursa)

12)      Dursun Çiçek                       (İstanbul)

13)      Kazım Arslan                       (Denizli)

14)      Ali Yiğit                                                  (İzmir)

15)      Tahsin Tarhan                      (Kocaeli)

16)      Özkan Yalım                        (Uşak)

17)      Türabi Kayan                       (Kırklareli)

18)      Zeynep Altıok                      (İzmir)

19)      Barış Karadeniz                                        (Sinop)

20)      Oğuz Kaan Salıcı                                      (İstanbul)

21)      İbrahim Özdiş                      (Adana)

22)      Bülent Yener Bektaşoğlu        (Giresun)

23)      Didem Engin                        (İstanbul)

24)      Mustafa Tuncer                                        (Amasya)

25)      Elif Doğan Türkmen                                  (Adana)

Gerekçe:

2011 Temmuz ayında, İzmir Karabağlar Polis Karakolunda elleri kelepçeli olduğu hâlde, 2 polis memurunun ağır işkencesine ve kötü muamelesine maruz kalan Fevziye Cengiz adlı yurttaşımız hakkında görevli memura mukavemet (görevi yaptırmamak için direnme) ve hakaret suçu iddiasıyla altı buçuk yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açılması, buna karşılık mağdurenin şikâyetinin ise savcılık tarafından işkence kapsamında değerlendirilmeyerek, “zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması suretiyle basit yaralama” olarak kabul edilmesi Türkiye'de işkence ve kötü muamele suçlarına ilişkin çok vahim bir tabloyu gözler önüne sermiştir.

Nitekim, istatistikler, Türkiye'de son yıllarda işkence ve eziyet suçu nedeniyle açılan davaların sayısının pek değişmediğini, buna karşılık görevi yaptırmamak için direnme (memura karşı mukavemet) suçu nedeniyle açılan davaların sayısının 3 kat arttığını göstermektedir.

2003 yılında 765 sayılı mülga TCK'nın "Hükûmet memurları tarafından efrada karşı yapılacak suimuameleler" başlıklı 6’ncı faslında yer alan 243’üncü ve 245’inci maddeleri kapsamında karara bağlanan işkence ve kötü muamele suçlarına ilişkin dava sayısı 1.141 iken, aynı kanunun memura mukavemetle ilgili 254’üncü, 256’ncı, 257’nci, 258’inci, 260’ıncı ve 271’inci maddelerine göre açılan davalardan karara bağlananların sayısı 6.243'tür.

2004 yılında karara bağlanan işkence ve kötü muamele suçlarına ilişkin dava sayısı 1.243 iken, aynı kanunun memura mukavemetle ilgili maddelerine göre açılan davalardan karara bağlananların sayısı 7.297'dir.

2005 yılında mülga TCK'nın ilgili maddeleri kapsamında karara bağlanan işkence ve kötü muamele suçlarına ilişkin dava sayısı 944 iken, aynı kanunun memura mukavemetle ilgili maddelerine göre açılan davalardan karara bağlananların sayısı 7.814'tür.

2004 yılında kabul edilen ve 1 Haziran 2005'te yürürlüğe giren 5237 sayılı yeni Türk Ceza Kanunu'nda memura mukavemet suçu 265’inci maddede "Görevi yaptırmamak için direnme" adıyla düzenlenmiş ve bu suçlara ilişkin dava sayısında belirgin bir artış ortaya çıkmıştır.

Örneğin, 2009 yılında 765 sayılı mülga TCK'nın 243’üncü ve 245’inci maddeleri ile yeni TCK'nın 94’üncü, 95’inci ve 96’ncı maddeleri kapsamındaki işkence ve kötü muamele suçlarına ilişkin açılan 891 dava karara bağlanmış; 765 sayılı mülga TCK'nın memura mukavemetle ilgili 254’üncü, 256’ncı, 257’nci, 258’inci, 260’ıncı ve 271’inci maddeleri ile yeni TCK'nın görevi yaptırmamak için direnme suçunu düzenleyen 265’inci maddesi kapsamında ise açılan toplam 24.001 dava karara bağlanmıştır. 2010 yılında ise bu sayılar sırasıyla 963 ve 24.938 olmuştur.

2011 yılı İnsan Hakları Raporu karanlık bir tabloyu ortaya koydu. Rapora göre 2011 yılında faili meçhul cinayetlerde 158, işkencede 47, bombalama ve mayınlar sonucu 259, töre cinayetlerinde 18 kişi yaşamını yitirdi. Aynı yıl 34.947 kişi de gözaltına alındı. 2015 yılında kolluk güçlerinin yargısız infazı, dur ihtarına uyulmadığı gerekçesiyle veya rastgele ateş açması sonucu 173 kişi yaşamını yitirdi, 226 kişi de yaralandı. 135 ölüm ile 191 yaralanma iç güvenlik yasasının onaylandığı 3 Nisan 2015'ten bu yana yaşandı. 4 kişi gözaltında hayatını kaybetti. Faili meçhul cinayet sonucu 19 kişi yaşamını yitirdi. Cezaevlerinde çeşitli nedenlerle ölenlerin sayısı en az 28. Zorunlu askerlik hizmetini yaparken en az 33 kişi şüpheli biçimde öldü. Mayın ve sahipsiz bomba patlaması sonucu 5 kişi hayatını kaybetti, 22 kişi ağır yaralandı. 2015’in ilk on bir ayında 1.433 kişinin gözaltında ve gözaltı yerleri dışında işkence gördüğü belirtildi.

İlk bakışta, toplumumuza aniden bir cesaret ve memura karşı direnme isteği gelmiş gibi görünmektedir. Oysa memura mukavemet iddiasıyla açılan dava sayısındaki bu çarpıcı artış ile İzmir'de yaşanan olay birlikte değerlendirildiğinde, Türkiye'de görevli memura mukavemet suçlamalarının, işkence ve kötü muamele suçunun hafifletilmesi, meşru gösterilmesi veya mağdurun sindirilmesi amacıyla, savcıların da desteğiyle yoğun bir şekilde kullanıldığı kanısı oluşmaktadır.

İşkence ve kötü muamele yasağı Anayasa’mızın 17’nci maddesinde ve Türkiye'nin onayladığı temel insan hakları sözleşmelerinde yer alan negatif hakların en önemlilerindendir. Mevzuat bağlamında temel insan haklarını her düzeyde güvence altına almış gibi görünen Türkiye'de uygulamada özellikle güvenlik görevlilerinin kişilere insanlık dışı ve küçük düşürücü muamelede bulunması ve bunun soruşturulmasını engellemek için karşı davalar açarak bir karartma içine girmeleri, bu süreçte savcılardan ve adli tıp yetkililerinden destek görmeleri TBMM'nin insanlık onuru adına araştırması gereken bir konudur.

3.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer ve 23 milletvekilinin, mevsimlik işçilerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/497)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemizde tarımsal ürünlerin hasat dönemlerinde mevsimlik işçi sayısında önemli artış yaşanmaktadır. Sosyal güvenlikten mahrum ve uygun olmayan koşullarda yaşam mücadelesi veren mevsimlik işçilerin durumlarının irdelenmesi, incelenmesi ve çözüm yollarının tespiti amacıyla Anayasa’nın 98, İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasını arz ederim. 9/2/2016

1) Ömer Fethi Gürer                        (Niğde)

2) Türabi Kayan                                                  (Kırklareli)

3) Kadim Durmaz                                                (Tokat)

4) Kazım Arslan                                                  (Denizli)

5) Hüseyin Yıldız                                                (Aydın)

6) Özkan Yalım                                                   (Uşak)

7) Akif Ekici                                                      (Gaziantep)

8) Nihat Yeşil                                                     (Ankara)

9) İlhan Kesici                                                    (İstanbul)

10) Ceyhun İrgil                                                 (Bursa)

11) Haluk Pekşen                                                (Trabzon)

12) Orhan Sarıbal                                               (Bursa)

13) Serdal Kuyucuoğlu                     (Mersin)

14) Dursun Çiçek                                                (İstanbul)

15) Ali Yiğit                                                       (İzmir)

16) Zeynep Altıok                                               (İzmir)

17) Tahsin Tarhan                                               (Kocaeli)

18) Barış Karadeniz                        (Sinop)

19) İbrahim Özdiş                                               (Adana)

20) Bülent Yener Bektaşoğlu                                 (Giresun)

21) Çetin Arık                                                    (Kayseri)

22) Mustafa Tuncer                         (Amasya)

23) Didem Engin                                                 (İstanbul)

24) Elif Doğan Türkmen                                       (Adana)

Gerekçe:

Ekonomik kazanç sağlamak ve geçimlerini temin etmek üzere çiftliklerde ve tarım işlerinde güvencesiz çalıştırılan binlerce mevsimlik işçi bulunmaktadır. Sağlıksız ortamlarda ikamet etmek zorunda kalan ve Anadolu'da farklı illerde çadır kentlerin oluşumuna neden olan işçiler, ayrıca kamyon, kamyonet gibi taşıma araçlarında deyim yerindeyse üst üste taşınarak tarla veya çalışma alanlarına götürülüp getirilmektedir. İşçiler tarlada ya da çiftlikte sosyal güvenlikten uzak, sağlık koşulları uygun olmayan, ağır iş koşullarında ve mesai tanımı dışında çalışmak zorunda bırakılmaktadırlar. İçtikleri sudan yedikleri yemeklere kadar hijyenden uzak, ekmek parası için çalışan işçilerin durumu irdelenip alınacak önlemler ve yasal düzenlemeler bir an önce TBMM gündemine alınmalıdır. Ücretleri ürün sonuna bırakılan, tamamen çalıştıranın insafına kalmış örneklerin de var olduğu konu, kapsamlı ele alınmasını gerektirecek kadar önemlidir.

Birim ücret karşılığında sürekli çalışmak zorunda olan tarım işçilerinin yeterli beslenemediği, sağlıksız çalışma koşullarıyla rahatsızlanıp hastalandığı ve sağlık giderlerini bile kendileri karşılamak zorunda kaldıkları da bilinen gerçektir. İş sahasında çapayı ayağına vurmak, ağaçtan düşmek gibi kazaların yanında, güneş çarpması ve tarımsal ilaçların maruz bıraktığı hastalıklara da yakalanan işçiler için iş kazası ise âdeta olağan bir durum gibi görülmektedir.

Mevsimlik işçileri toplayan ve bu işi meslek edinen elçi, işçi çavuşu ve işçi aracılarının kayıt altına alınması, resmî kurumlarca eğitilmesi ve iş güvenliği konularında bilgilendirilmeleri de önemlidir. Mevsimlik işçiler tüzel kimliğe kavuşturularak, güvencesiz çalışmalarını ve diğer sorunlarını bertaraf edici çalışmalar yapılmalıdır. Ayrıca, farklı ülkelerden gelen ve tarım alanlarında çalıştırılan kaçak işçi sorunları da bu kapsamda ele alınmalıdır.

Tüm sorunların saptanması, bölgelere göre durumun kapsamlı ele alınması için Meclis araştırması açılması bir gerekliliktir.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Şimdi, sisteme giren sayın grup başkan vekillerine iki dakika süreyle söz vereceğim.

Sayın Akçay, buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

15.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, 12 Mart 1971 askerî muhtırasının yıl dönümüne, Milliyetçi Hareket Partisinin siyasi tarihi boyunca her türlü darbe ve vesayet odaklarıyla mücadele ettiğine ve bundan sonra da edeceğine, 12 Mart İstiklal Marşı’nın kabulünün 96’ncı yıl dönümüne ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bugün, Genel Kurul çalışmalarımız bakımından haftanın son çalışma günü olması münasebetiyle, hatırlamamız gereken bazı konuları gündeme getirmek istiyorum. Bunlardan birisi de 12 Mart 1971 askerî muhtırası ve darbesidir.

Türkiye, maalesef darbelerden çok çekmiş; her on yılda bir gerçekleşen darbeler demokrasimizin sürekli sekteye uğramasına, krizlere sebep olmuştur. 27 Mayıs 1960 darbesi, 12 Eylül 1980 darbesi, 28 Şubat ve 27 Nisan e-muhtırası bunların iz düşümleridir. Biz bu acı tecrübeyi en son 15 Temmuzda yaşadık. 15 Temmuzda ihanet odakları, millî iradeyi yok etmek ve ülkemizde bir iç savaşı tetiklemek istemiş, ancak milletimiz, darbecilerin karşısına çıkarak kendi iradesine sahip çıkmıştır. 12 Mart 1971’de gerçekleştirilen ve millet tarafından getirilen iktidarı, millet egemenliğini hiçe sayan bu darbelerden biri olan 1971 muhtırası, aynı zamanda 12 Eylül darbesini tetikleyen süreçlerin de bir devamı niteliğindedir.

1971 yılında sivil siyasetin önü darbeciler tarafından kesilmiş, demokratik seçimlerle iktidara gelen siyasi irade vesayet odaklarınca hükûmetten uzaklaştırılmıştır. 1971 muhtırası maalesef, sadece askerlerin değil, aynı zamanda kimi seçilmiş, kimi atanmış, kimi sivil odakların da mevcut siyasi iradeye karşı birlikte hareket ettiği bir siyasi atmosfer içinde gerçekleşmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Bu vesileyle Milliyetçi Hareket Partisi olarak siyasi tarihimiz boyunca her türlü darbe ve vesayet odaklarıyla mücadele ettiğimizi ve bundan sonra da mücadelemizi sürdüreceğimizi ifade etmek istiyorum.

16 Nisan referandumuyla kabul edilecek yeni hükûmet sistemiyle yani “cumhurbaşkanlığı sistemiyle bir taraftan yürütme erkine çekidüzen geldiği gibi, aynı zamanda darbe dinamiklerinin ve vesayet odaklarının müdahalelerine de büyük ölçüde set çekilecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 12 Mart, tarihimiz bakımından, İstiklal Marşı’mızın kabulü bakımından da önemlidir ve İstiklal Marşı’nın kabulünün de yıl dönümüdür. Zaferle taçlanmış Millî Mücadele tarihimizin destanı olan İstiklal Marşı’nın Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabulünün 96’ncı yılını saygı, minnet ve gururla anıyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.

İstiklal Marşı’mız bir varoluş gayretinin çelikleşmiş ifadesidir. Bu ifade, yüzyıllarca bir medeniyetin inşası ve korunması yolunda fedakârlığıyla öne çıkan kahramanların şahsında vücut bulmuştur. Bu ifade, Türk milletinin yeryüzünden silinmesi için emperyalistlerin türlü gayretlerinin karşısına sarsılmaz bir imanla dikilenlerin hatırasında anlam kazanmıştır.

İstiklal Marşı’mız esirliğe karşı hürriyettir, yılgınlığa karşı azimdir, korkaklığa karşı cesarettir, bozgunculuğa karşı birliktir. İstiklal Marşı’mız millî onurun dirilişi, bağımsızlık ateşinin alevidir, vatan savunmasıdır. İstiklal Marşı’mızda vücut bulan Türk milletinin bağımsız, bir ve bütün yaşama iradesi, son büyük tehdidini 15 Temmuzda yaşadı. Büyük Türk milleti, İstiklal Marşı’nın “Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım,/ Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım.” dizelerini bir kez daha tüm cihana kanıtlamıştır. Türk milleti boyun eğmemiştir, iradesine, vatanına, devletine, birliğine, istiklaline ve istikbaline sahip çıkmıştır. Bu vesileyle, yurdumuza alçakları uğratmama uğruna göğüslerini siper eden başta Mustafa Kemal Atatürk ve onun silah arkadaşları olmak üzere, aziz şehitlerimizi, Millî Mücadele kahramanlarımızı ve büyük şairimiz Mehmet Akif Ersoy’u saygı ve şükranla yâd ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Yıldırım, buyurun.

16.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, ülkenin farklı yerlerinde kadın hareketlerinin kutlamalarına orantısız güçle sert müdahalelerde bulunulduğuna, HDP kadın vekillerinin 8 Martı halkla birlikte kutladıkları için bu hafta Genel Kurulda olmadıklarına, polisin HDP grup salonundaki kadın vekillerin ve emekçilerin kapısındaki “grevdeyiz” afişini fotoğraflaması olayına ve 12 Mart 1971 askerî muhtırasının yıl dönümüne ilişkin açıklaması

AHMET YILDIRIM (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, malumunuz, dün burada 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü bütün partiler ve Genel Kurulda bulunan kadınlar iyi dileklerle kutladılar. Gerek Başkanlık Divanı, Meclis Başkanı Sayın Kahraman gerekse bütün partilerin grup başkan vekilleri birbirlerine yakın ama ifade biçimlerinde farklı olmak suretiyle 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü kutladı. Ancak bu iyi niyet beyanları bu ülkenin halkının iradesinin tecelli ettiği yer olan Mecliste ifade edilirken, farklı dünya tahayyülleri ve sınıf bakış açısına sahip olan kadın hareketlerinin kutlamalarına orantısız güçle ülkenin farklı yerlerinde sert müdahaleler edildi. Bunlardan biri de Ankara’daydı ve kadınların üzerine polis köpekleri saldırtıldı. Bunlar, en basit bir demokratik hak arama sürecine karşı tahammülsüzlüğün göstergeleridir.

Bir diğeri Sayın Başkan, özellikle Başkanlık Divanınızın da dikkatine açıklamaya muhtaç bir konuyu sunmak istiyorum. Bizim kadın vekillerimiz özellikle bu hafta Genel Kurulda değiller çünkü 8 Martı halkımızla birlikte kutluyorlar, 8 Mart günü ise grevdeler. Dün, bütün kadın vekillerimiz kapılarına “Grevdeyiz.” afişi yapıştırdılar. Ben de özellikle kadın grup başkan vekilimizin bu konudaki telkini üzerine, grup salonumuzdaki kadın emekçilerin bulunduğu kapılara yapıştırdım. Ancak polislerin bütün milletvekillerinin kapısının fotoğrafını çektiğini, grup salonumuzda bulunan ve kadın emekçilerin bulunduğu odaların bu afişlerini fotoğraflamak suretiyle bir tasarrufa gittiğini bilginize sunuyorum. Bu sizin bilginiz ve talimatınız dâhilinde midir?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Teşekkür ederim.

Meclis Başkanlığının bilgisi dâhilinde midir? Yoksa, artık darbe dönemlerini aratan yeni bir aşamaya mı girdik?

Meclisin imajının zaten giderek toplum nezdinde düştüğü bir süreçte, Meclisin imajına, saygınlığına halel getiren bu süreçle ilgili bir açıklama yapmanız gerektiğini, milletvekili odalarının polisler tarafından hangi akla zarar durumla, hangi saikle fotoğraflandığını öğrenmek istiyoruz. Bu, artık işin vahametinin vardığı noktayı göstermektedir. Bunu kabullenmemiz, içselleştirmemiz, alışmamız mümkün değildir. Düşünün, milletvekillerinin kapılarının üzerindeki afişlerin polisler tarafından fotoğraflanması…

Bir diğeri, önümüzdeki pazar günü Meclis Genel Kurulu açık değil ama 12 Mart 1971 muhtırasının yıl dönümü. Şunu ifade edelim: Bu ülke darbelerden çok çekti ancak darbelere tedbir geliştirebilecek demokratik bir mekanizma, kurumsal bir yapı, hiyerarşik düzen hiçbir zaman oluşturulamadı cumhuriyet tarihi boyunca.

Bir yerde, evet, kötü niyetliler darbeye meylederler ancak bir de darbeye zemin sunan, demokrasiden yoksunluk, özgürlüğün tam tesis edilememesi, ülke içi toplumsal barışın tesis edilememesidir. Ya değilse soruyorum: Örneğin, kötü niyetliler ne kadar darbeyi içinden geçirse bile İsveç’te, Norveç’te darbe imkânı var mıdır?

Bir yerde, kötü niyetliler meyleder ama ona zemin sunan, demokrasiden yoksunluk, özgürlük anlayışının darlığı ve kıtlığı, farklılıklara tahammül, o ülkeyi oluşturan bütün insanların…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

AHMET YILDIRIM (Muş) - …kendi rengi, dili, dini, meşrebiyle o ülkeye dair aidiyet ve sahiplenme duygusunu güçlü tutmasıyla alakalıdır. Ya değilse? Bütün yurttaşların ülke yönetimine katılımının önü açık olmadığı sürece, kalıcı ve onurlu bir barışı biz tesis edemediğimiz sürece, demokratik teamülleri ve özgürlükçü anlayışı bu ülkeye hâkim kılamadığımız sürece darbeciler her zaman kendisine zemin bulurlar diyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Gök…

17.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, 12 Mart İstiklal Marşı’nın kabulünün 96’ncı yıl dönümüne ve ezan yasağına dair bir yasanın İsrail Parlamentosundan çıkmasının engellenmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

LEVENT GÖK (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, uluslaşma sürecimizin en önemli parçası olan İstiklal Marşı’mızın 12 Mart 1921’de Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilmesinin birkaç gün sonra yıl dönümünü de kutlayacağız, anacağız. Bu vesileyle, bu marşı şiirleştirerek bizlere armağan eden Mehmet Akif Ersoy’u, Türkiye Büyük Millet Meclisinin o günkü sayın üyelerini ve başta İstiklal Savaşı kahramanı Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere hayatını kaybeden tüm şehitlerimizi, saygıyla bir kez daha andığımızı ifade etmek istiyoruz.

Sayın Başkan, yine önemli bir konuyla karşı karşıyayız. Bakanların yurt dışında konuşma yapmak üzere, “evet” propagandası yapmak üzere yabancı ülkelere gitme konusunda sıkıntılar yaşadığı ve bizim de Cumhuriyet Halk Partisi olarak sayın bakanların ve herhangi bir Türkiye Cumhuriyeti yurttaşının hem Türkiye’de hem de yurt dışında propaganda özgürlüğünü savunduğumuz bilinen bir tablo iken dün İsrail’de bir yasa onaylandı, ilk onay verildi. İsrail Parlamentosu “müezzin yasası” olarak bilinen ve camilerden okunan ezan sesinin kısılmasını öngören tasarının ilk onayını verdi. Parlamentoda -bildiğim kadarıyla- İsrail’de 3 kez onaylanması gerekiyor ama böyle bir tabloda bu yasağa uymayan camilere para cezası verileceğini ifade eden bu yasanın, Türkiye ile İsrail arasında iktidar partisi tarafından kurulan ilişkiler çerçevesinde gerçekten önemli bir sürecin yürütülmesini gerektiren bir konu olarak ortada durduğu bir gerçektir. Böyle, ezan yasağına dair bir yasanın İsrail Parlamentosundan çıkmasının engellenmesi gerekmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

LEVENT GÖK (Ankara) – Biz ezan sesinin hem ülkemizde, Türkiye’de hem de dünyada asla ve asla yasaklanamayacağını ifade ediyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, İsrail Parlamentosunun almış olduğu bu ilk onay kararını şu anda dikkatle takip ederek diğer oylamalarda bir aksilik yaşanmaması ve sıkıntı yaşanmaması açısından hem Cumhuriyet Halk Partisi olarak girişimlerde bulunacağımızı hem de iktidarın bu konuda duyarlı olması gerektiğini ifade ediyoruz, böyle bir yasağın çok olumsuz sonuçlara yol açacağını biliyoruz. Ezan sesinin İsrail’de yasaklanmasını kabul etmiyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bostancı…

18.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, 12 Mart İstiklal Marşı’nın Kabulü ve Mehmet Akif Ersoy’u Anma Günü’ne, 12 Mart 1971 askerî muhtırasının yıl dönümüne ve İsrail Parlamentosundan din ve vicdan özgürlüğüne sahip çıkacak tarzda bir karar alınmasını talep ettiklerine ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

12 Mart 1921’de, Türkiye Büyük Millet Meclisi Mehmet Akif Ersoy’un sözlerini yazdığı İstiklal Marşı’nı İstiklal Marşı’mız olarak kabul etti. Büyük şair, millî şairimiz Mehmet Akif Ersoy’u bu vesileyle bir kez daha minnet ve şükranla anıyorum.

1921’de kabul edilen “İstiklal Marşı” şiirinin ilk mısraları “Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak, / Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.” derken aslında bayrağı, bu milletin özgürlüğünü, istiklal arzusunu, daha 1921’de her bir ocağına yani cumhuriyetin her bir ferdine emanet eden bir anlayışla kaleme alınmıştı. 1923’te cumhuriyet ilan edilirken ondan iki yıl önce aynı anlamın burada zikredilmesi son derece mühimdir. Atatürk, İstiklal Marşı’nın kabulü sırasında yapmış olduğu konuşmada hususen “Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet; / Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklal.” mısralarına vurgu yapmış, şiirin tamamında olmakla birlikte, hususen burada ayrı bir heyecan duyduğunu ifade etmişti. Evet, bayrak ve istiklal bizim için, milletimiz için son derece değerli, yoluna baş koyduğumuz ve bu uğurda memleketimizi yükseltmek ve yüceltmek için el birliği ettiğimiz kavramlar, değerler. Maalesef, cumhuriyet tarihimiz boyunca millete ait olan bu istiklal, özgürlük ve iradeye el koyma yönünde kimi girişimler olduğunu da biliyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Bu girişimlerden birisi de tam mart ayının başlarında, 9 Mart tarihinde yargılanma safahatları da olan Cemal Madanoğlu davasıdır. Millî demokratik devrimciler ordu içerisinde bir cunta kurmuşlardı fakat bir başka cunta üç gün sonra darbeyi yaptı, 12 Mart darbesini gerçekleştirdiler ve millet iradesi üzerinde bir kara leke oluşturma girişimi şeklinde teşebbüste bulundular ama tarihe bir kara leke olarak geçtiler 12 Martçılar. Esasen, yakın dönemdeki parlamenter sistem tarihimizde başka darbeler de oldu; hatırlayalım, 1960 ihtilali, 1980 ve 28 Şubat, daha sonra yine vesayetçi girişimler. Bizim, halk oylamasıyla halkımızın önüne koyduğumuz ve 16 Nisanda karar verilecek olan cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi, açık ya da gizli, toplumun seçmiş olduğu vekiller üzerinden mühendislik girişimlerine imkân ve izin vermeyecek, meşru siyasetin kendi iç problemlerinin yaşandığı dönemlerde bir kara gölge gibi onun üzerine vesayetçi grupların çökmeyeceği bir sistem olarak halkın önüne konulmuştur. Tıpkı İstiklal Marşı’nda vurgulandığı gibi, halkın kendi istiklaline ve geleceğine sahip çıkma iradesini tahkim edecek bir seçenek olarak halkın önündedir. Ben, Türk halkının 16 Nisanda “evet” diyerek esasen klasik demokrasiye ilişkin birçok tartışma da hatırlandığında, Türkiye’nin demokrasi ve özgürlük standartlarını yükseltecek, vesayet girişimlerine mâni olacak bu düzenlemenin geçmesini bekliyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen Sayın Bostancı.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Diğer yandan, din ve vicdan özgürlüğü insanoğlunun en temel değerlerinden birisidir. Hangi dinden olursanız olun, hangi milliyetten olursanız olun bu değerlere saygı göstermek medeni olmanın en temel kriterlerinden birisidir. İsrail Parlamentosunun dün almış olduğu kararı biz de hiçbir biçimde uygun görmüyor, camilerden ezan okunmasına mâni olucu bu kararı medeni ve insanlığın ortak değerleriyle çelişik görüyoruz. İsrail Parlamentosundan talebimiz: Din ve vicdan özgürlüğüne sahip çıkacak tarzda, medeni tarzda bir karar alınması istikametinde en azından bundan sonra davranılmasıdır. Bu sadece Türk halkının değil, sadece Müslümanların değil; Hristiyan, Müslüman hangi dinden olursa, olsun din ve vicdan özgürlüğünü savunan herkesin talebidir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

VII.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın, 12 Mart İstiklal Marşı’nın Kabulü ve Mehmet Akif Ersoy’u Anma Günü’ne, 12 Mart 1971 askerî muhtırasının yıl dönümüne, İsrail Parlamentosunun ezanı yasaklayan yaklaşımını kesinlikle kabul etmediğine ilişkin konuşması

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, İstiklal Marşı zor bir süreçte ve büyük bir mücadelenin neticesi olarak yazılmıştır; istiklalimizin, bağımsızlığımızın sembolüdür. Rabb’im bir daha bu ülkeye o şartları yaşatmasın, bir daha milletimize İstiklal Marşı yazdırmasın; hepimizin, ülkemizin, milletimizin birliğini, dirliğini, gücünü artırsın diyorum. Kurtuluş mücadelesinden bugüne kadar bu millet adına mücadele eden, bu ülkenin bekası adına hayatını ortaya koyan tüm şehitlerimize bir kez daha Allah’tan rahmet diliyorum, Mehmet Akif’i rahmetle anıyorum.

Yine, aynı şekilde, 12 Mart tabii, maalesef, bir kara günün de yaşandığı bir dönem, 1971 muhtırası. Türkiye, geçmişte çoğu kere milletin iradesine karşı girişilen bu tür teşebbüslerle karşı karşıya kaldı, diliyorum ve inanıyorum ki 15 Temmuz sonuncusu olacaktır. Çünkü, 15 Temmuzda milletimiz kararlı, cesur duruşuyla ölümüne, namusu bildiği iradesine sahip çıkmıştır. Bu milletin dik duruşu, küllerinden yeniden doğuşu sebebiyledir ki inşallah, artık darbeler de bu ülkede tarih olacaktır diye temenni ediyorum.

Yine, maalesef, üzülerek görüyoruz ki Batı’da yükselen ve Batı’nın hem medeniyet değerlerini hem de demokratik değerlerini altüst eden, ters düşen, antidemokratik, aşırı sağcı, ırkçı, İslamofobik, faşizan yaklaşımlarını da kabul etmiyoruz. Bu bağlamda, yine, İsrail Parlamentosunun da almış olduğu, her türlü evrensel kaideleri bertaraf eden, din ve vicdan hürriyetini ortadan kaldıran, ezanı yasaklayan yaklaşımlarını da kesinlikle kabul etmiyoruz ve bir an önce Batı’nın o demokratik değerlerine dönmesi, her düşüncede, her inanç grubunda olan insanların kendini ifade etmesi noktasında herkesin bu hususa dikkat çekmesi gerektiğini ve İsrail’in de bu yanlıştan dönmesi gerektiğini bir kez daha ben de özellikle ifade etmek istiyorum.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.16

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.43

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: Fatma KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli), Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 80’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VIII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım tarafından, FETÖ adıyla bilinen paralel yapının yargıdaki örgütlenmesi ve bu örgütlenme içerisinde yer alan kişilerin ve yaptıkları işlemlerin açığa çıkarılarak çalışma yapılması amacıyla 9/3/2017 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 9 Mart 2017 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

9/3/2017

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 9/3/2017 Perşembe günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                      Ahmet Yıldırım

                                                                                             Muş

                                                                                 Grup Başkan Vekili

Öneri:

9 Mart 2017 tarihinde Muş Milletvekili Grup Başkan Vekili Ahmet Yıldırım tarafından verilen 4085 sıra numaralı, FETÖ adıyla bilinen paralel yapının yargıdaki örgütlenmesi ve bu örgütlenme içerisinde yer alan kişilerin ve yaptıkları işlemlerin açığa çıkarılarak çalışma yapılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 9/3/2017 Perşembe günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisi lehinde ilk söz Mardin Milletvekili Mithat Sancar’a aittir.

Buyurun Sayın Sancar. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

MİTHAT SANCAR (Mardin) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, yargı meselesini bu kürsüden de çok konuştuk, yıllardır başka pek çok değerli akademisyen ve hukukçu gibi ben de bu konuyla uğraşıyorum, ilgileniyorum. Türkiye’nin en derin yaralarından birinin bu olduğundan kuşkumuz yok çünkü adalet bir toplumu ayakta tutan en önemli değerdir ve adaletin kurumsal olarak tecelli etmesi beklenen yer de yargıdır. Eğer yargı sorunluysa, o ülkede adalet de büyük yaralar alır, bir ülkede adalet yara aldığı zaman ise toplumun çürümesi kaçınılmaz olur, siyasal sistemin yozlaşması kaçınılmaz olur.

Şimdi, bakın, 15 Temmuzda bir kanlı darbe girişimi yaşandı ve bu darbe girişiminin hemen ardından olağanüstü hâl ilan edildi. Olağanüstü hâl kapsamında kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi var, biliniyor; bu kararnameler kullanılarak güya “Darbe girişimiyle mücadele” adı altında pek çok tedbir alındı; on binlerce -hatta yüz binleri buldu- insan ihraç edildi, kamu görevinden çıkarıldı, açığa alındı, yüzlerce, binlerce akademisyen işlerinden oldu ve buna benzer daha pek çok tedbir alındı. Tabii ki yasaklar bunun en önemli parçasını oluşturuyor.

Oysa, darbe girişimleriyle ve darbelerle hesaplaşmak için, öncelikle darbeye zemin hazırlayan siyasi şartları ve toplumsal unsurları iyi tespit etmek lazım. Mesela bir darbe döneminin adaletsizlikleriyle hesaplaşmak isteyen toplumlar, bunun için uygun yöntemler geliştirmişlerdir. Darbe, sadece bizim ülkede yaşanmış bir kötülük değildir, başka ülkelerde, başka toplumlarda da yaşandı ve onların büyük bir kısmı, o toplumların, o ülkelerin büyük bir kısmı, kendilerine göre darbe dönemlerinin adaletsizliklerini telafi etmek için etkili yöntemler geliştirdiler.

Bizim, başından beri, bu darbe girişimiyle, 15 Temmuz kanlı darbe girişimiyle hesaplaşmak için önerdiğimiz bir yöntem var. Bu “cemaat” ya da “FETÖ” diye adlandırdığınız yapı, en çok nerede örgütlenmişti diye sorduğunuzda cevap belli; yargıda ve emniyette.

Peki, zaten ihraçlar da gösteriyor ki yargıda bu cemaatin çok köklü bir örgütlenmesi olduğunu kabul ediyorsunuz. O hâkimlerin, o savcıların bugüne kadar verdikleri kararları sorgulayacak, soruşturacak ve gerekli tedbirleri alacak hangi yöntemi devreye soktunuz? Baştan beri önerdik, dedik ki: Gelin, ortak bir komisyon kuralım. En azından Meclisten başlayalım bu işe. Ortak komisyonda eşit üyeler bulunduralım ve bu yapıya mensup olduğu tespit edilen hâkimlerin verdiği kararlarla ilgili ne yapacağımızı birlikte belirleyelim. Şimdi, hem “Türkiye tarihinin gördüğü en kanlı örgüt.” diyeceksiniz hem bunun yargıda çok güçlü örgütlendiğini söyleyeceksiniz, nitekim 4 bin civarında hâkim ve savcıyı bu gerekçeyle görevden alacaksınız, atacaksınız işlerinden ama bunların verdikleri kararlara hiç dokunmayacaksınız. Olabilir mi böyle bir şey? Olamaz. Çünkü, eğer bu kararları masaya yatırmazsanız, sorgulamazsanız adaletsizlik ve darbe zihniyeti en derinlerde yaşamaya devam eder.

Şimdi, son örnek, bizim Eş Genel Başkanımız Figen Yüksekdağ’ın milletvekilliğinin düşmesine yol açan yargı kararıydı. Bu kararı veren ilk derece mahkemesindeki 3 yargıçtan 1’i tutuklu, diğer 2’si de zaten ihraç edildi yine bu “FETÖ-PDY” diye adlandırılan soruşturma kapsamında. O davanın yargıcı tutuklu ve fakat Figen Yüksekdağ hakkında verilen kararın bir yargı kararı olarak geçerliliği kabul edilecek. Bunu hangi mantık, hangi vicdan kabul eder?

Bugün de Yargıtay Başsavcılığından partimize bir yazı ulaştı. Figen Yüksekdağ’ın sadece milletvekilliğinin düşürülmesiyle kalınmadı, bir adım daha ileri gidildi, bütün siyasi hakları elinden alındı yani parti üyeliği düşürüldü, eş genel başkanlığı düşürüldü. Şimdi, buna adil yargı kararı deme imkânı var mı? Hayır arkadaşlar. Bakın, Türkiye’de darbe zihniyetinin en temel unsuru şudur: Elindeki bütün imkânlarla siyasal alanı tasfiye etmek ve tek gücün kontrolü altına almak.

Yargı, darbecilerin kullandığı en etkili araçlardan biridir. 12 Martın 46’ncı yıl dönümünü yaşıyoruz. 12 Mart sonrası yapılan yargılamalar Türkiye siyasi tarihinde de, Türkiye hukuk ve yargı tarihinde de birer utanç örneği değil midir? Fakat o kararların da olumsuz sonuçlarını veya bizzat kendilerini ortadan kaldırmak için Türkiye hiçbir şey yapmadı. 12 Eylülün mahkemeleri tarafsız, adil mahkemeler miydi? Hayır.

Bizde şöyle bir zihniyet var ve AKP o zihniyetin bire bir devamcısıdır: “Eğer benim elimde güç varsa başta yargı olmak üzere bütün kurumları kendi siyasi hedeflerim doğrultusunda kullanırım. Daha önce bana yapıldığında itiraz ettiğim yöntemleri elime imkân geçtiğinde muhaliflerime karşı kullanırım, uygularım.” diyor. Şimdi, yakın tarihteki davaları hatırlayın, bir sürü tartışmalı dava yürütüldü, yargılama yürütüldü. Bunların arasında Ergenekon var, Balyoz var, şike var ve KCK soruşturmaları var. Bütün bu davalar yürürken dönemin Başbakanı ve bakanları bu davaların hepsini sahiplendiler. Peki, bir sorumluluğunuz yok mu? Bu halka, bu topluma, bu Meclise hesap verme mecburiyetiniz yok mu? Bu, sadece siyasal bir mesele değildir, başından beri vurguluyorum, ahlaki bir meseledir. Bu kadar açık bir sorumluluk var ortada ama “Hesabını vermiyorum.” diyorsunuz. Sonra, bu desteklediğiniz yargı yöntemleri size karşı kullanılmak istendi; mesela MİT Müsteşarı soruşturması, mesela 17-25 Aralık yolsuzluk iddiaları. İşte o zaman canınız yandı, canınız yanınca da feryat etmeye başladınız. Eğer sadece size dokunduğunda bir haksızlığa itiraz ediyorsanız, sadece siyasi tutarlılığınızı değil, etik değerlerinizi de kaybetmeye başlarsınız.

Şimdi, eğer gerçekten 15 Temmuzla hesaplaşmak gibi bir niyetiniz varsa, bu niyette samimiyseniz, yapmanız gereken en önemli iş, bu yapının yargıda örgütlenmesiyle ortaya çıkan haksızlıkları, adaletsizlikleri giderecek bir yöntem bulmaktır. Bundan kaçtığınız sürece sizin darbeyle hesaplaşma niyetiniz olduğuna biz de inanmayız, toplumun büyük bir kesimi de inanmaz, dünyanın, Avrupa’nın demokratik kamuoyu da inanmaz. Sadece bunu bir fırsat olarak kullandığınız şüphesi giderek büyür, üzerinize yapışır.

Şimdi, sözlerimi yine çok değerli bir şairin bir dizesini uyarlayarak bitirmek istiyorum. Turgut Uyar’ı biliyoruz, onun çok değerli bir dizesi var, çok güzel: “Herkes ne zaman ölür? Elbet gülünün solduğu akşam.” diyor. Ben size açık ve net söylüyorum: Bir toplum ne zaman çürür? Adaleti solduğu zaman. Eğer adaleti soldurursanız, bu toplumda insani bütün değerleri çürütürsünüz. Bugün sizin işinize geldiği için kullanmaya bu kadar heyecanla sarıldığınız, giriştiğiniz yöntemler yarın size karşı yine kullanılır. Bütün AKP Grubunu, bütün toplumu bu açıdan uyarmayı bir görev olarak biliyorum. Darbe yöntemlerini kendi lehinize olduğunda kullanmaya devam ederseniz, bundan sonra bırakın darbelerin önünü almayı, her türlü darbe için zemini ellerinizle hazırlarsınız. Buna kimsenin hakkı yok.

Saygılarımla efendim. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Sancar.

Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisi aleyhinde ilk söz Adıyaman Milletvekili İbrahim Halil Fırat’a aittir.

Buyurun Sayın Fırat. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İBRAHİM HALİL FIRAT (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP grup önerisi üzerine söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi, Genel Kurulu ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, biz AK PARTİ olarak, AK PARTİ Hükûmeti olarak ülkemize ve milletimize zarar verenlere karşı mücadelemizi kararlı bir şekilde devam ettiriyoruz. Bu, FETÖ terör örgütü olabilir, PKK terör örgütü olabilir, DHKP-C olabilir, DEAŞ olabilir. Biz, tüm bu terör örgütlerine karşı mücadelemize sonuna kadar devam edeceğiz. Devletin içine çöreklenen bu yapılarla en büyük mücadeleyi AK PARTİ olarak bizler veriyoruz, bunların kökleri kuruyuncaya kadar da bu mücadeleye devam edeceğiz. Devletin tüm kurumlarına sızan bu örgütle -yaklaşık kırk senedir devam eden bu sızmalarla- iktidar muhalefet demeden birlikte mücadele etmemiz gerekiyor.

Değerli arkadaşlar, AK PARTİ iktidara geldikten sonra, biz öncelikle yargı vesayetini ortadan kaldırmak adına, üstünlerin hukukunu değil, hukukun üstünlüğünü savunarak bunun için birtakım değişiklikler yapmaya gittik. Tabii, daha öncesinde, biliyorsunuz, 1960 darbesinde, 1971 muhtırasında, aynı şekilde 1980 darbesinde, 28 Şubat sürecinde yapılan hukuksuzlukları ortadan kaldırmak adına da biz bu mücadeleyi verdik. En önemli husus, biliyorsunuz, 2007’de Cumhurbaşkanlığı seçiminde burada yine bir hukuk garabetiyle karşı karşıya kaldık. Anayasa’nın ilgili maddesini bir hukukçu olarak defalarca okumama rağmen toplantı yeter sayısının 367 olduğu kanaati hiçbir şekilde bende oluşmadı ve birçok hukukçuda da aynı şekilde bu oluşmamıştır. Daha sonra Anayasa Mahkemesine giderek, Anayasa Mahkemesinin jet hızıyla vermiş olduğu kararla bu 367 garabetini tescillemiş oldular. Ama biz 2010 referandumuyla birlikte 2010 yılında bir Anayasa değişiklik paketi getirdik. Burada gene dediğim gibi biz üstünlerin değil, hukukun üstünlüğünü savunarak HSYK’nın yapısında da birtakım değişikliklere gitmek istedik.

Burada, değişiklik paketinde, yargının tam bağımsız ve tarafsız olması için getirdiğimiz teklifte ilk derece mahkemelerinden, 7 adli yargıdan, 3 de idari yargıdan seçilecek hâkimlerin… Her hâkim ve savcının 1 adaya oy vermesini istemiştik. Bununla amacımız, tam bağımsız ve tarafsız yargıyı oluşturmaktı, yargının bir kesimin veya bir örgütün eline geçmesini engellemekti. Ancak hatırlayın, 2010 yılındaki bu teklifimize karşı Anayasa Mahkemesine gidilerek bizim bu teklifimiz iptal edilmiş ve Anayasa Mahkemesi bunun üzerine liste usulünü getirmiştir ve bu liste usulüyle yargıdaki çöreklenmeler devam etmeye başlamıştır. Biz, yargıdaki bu çöreklenmeleri, HSYK’nın yapısındaki bu şeyleri ortadan kaldırmak adına, bugünlerde, 16 Nisanda 16 Nisan referandumuyla yine bu yapıyı değiştirmek adına, millet adına karar veren yargının tam bağımsız ve tarafsız olması adına birtakım çalışmalar yapıyoruz. Bu hâliyle bu örgütün eline geçen ve… 17-25 Aralık operasyonuyla, biliyorsunuz, bir yargı darbesi yapılmış, milletin iradesine engel olmak adına, milletin seçmiş olduğu Hükûmeti ortadan kaldırmak adına 17-25 Aralık operasyonu yapılmıştı. Burada tamamen bir yargı darbesi vardı. “Hükûmeti nasıl ortadan kaldırabiliriz? Milletin seçmiş olduğu milletin iradesini nasıl ortadan kaldırabiliriz?” bunun hesabı yapılmıştı. Ancak o zaman tamamen sanki bir yolsuzluk operasyonuymuş gibi bir algı oluşturulmaya çalışıldı. Bizim bu yargı darbesine karşı o zaman da, şimdi de hep birlikte karşı koymamız gerekiyordu. Çünkü burada milletin seçmiş olduğu Hükûmeti, milletin iradesini sahte delillerle, kumpaslarla yok etmeye çalıştılar ancak Hükûmetimizin ve milletimizin kararlı duruşuyla, Allah’a şükürler olsun, bu yargı darbesini ortadan kaldırdık, bertaraf ettik.

En son olarak da bu paralel FETÖ terör örgütü, 15 Temmuz darbe gecesinde burada yine milletin iradesini, Hükûmeti ortadan kaldırmak üzere milletin silahlarıyla, tanklarıyla, toplarıyla millete saldırarak bu Hükûmeti ortadan kaldırmaya çalışmışlardı.

Yine, aynı şekilde, bizim milletimiz, aziz milletimiz, bu darbe girişimine karşı büyük bir şuurla bedenini, gövdesini, vücudunu bu tankların, topların altına koyarak “Bu darbe girişimine engel olacağız, biz milletvekillerimize, Hükûmetimize vermiş olduğumuz bu iradeye, irademize sahip çıkacağız.” demişlerdi. Aynı şekilde buna, bu haince, kalleşçe ve alçakça yapılan darbe girişimine karşı, iktidarıyla muhalefetiyle biz burada, Türkiye Büyük Millet Meclisi sıralarında, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanımız Sayın İsmail Kahraman’ın Başkanlığında hep birlikte “Dur.” dedik ve bu darbeyi ortadan kaldırdık. Allah’a şükürler olsun, milletimizin, aziz milletimizin bu kararlı duruşuyla birlikte 15 Temmuz darbe girişimini de ortadan kaldırdık. Bu darbe girişiminden sonra, yine bu AK PARTİ Hükûmetini ortadan kaldırmak, Hükûmetin, milletin iradesini ortadan kaldırmak için “Acaba ekonomiyi nasıl zayıflatabiliriz?” çabaları içerisine girdiler. Hamdolsun bunları da gerçekleştiremediler ve biz bunları savuşturduk.

15 Temmuz darbe girişimi gecesi... Aynı şekilde, Sayın Adalet Bakanımızın, Sayın Cumhurbaşkanımızın, Sayın Başbakanımızın girişimleriyle adli yargıda 2.158 hâkim, 1.275 savcı; idari yargıda da 743 hâkim olmak üzere, toplam 4.176 hâkim ve savcı bu FETÖ terör örgütlenmesi sebebiyle görevden uzaklaştırılmışlardır.

Sayın milletvekilleri, işte, hukukun üstünlüğünü savunmak adına, bu üstünlerin hukukunu, yargı vesayetini ortadan kaldırmak adına Milliyetçi Hareket Partisiyle birlikte biz, bir Anayasa paketi hazırladık. Bu Anayasa paketinde biz yargının bağımsızlığı yanına yargının tarafsızlığını da ekleyerek yargının tamamen bağımsız ve tarafsız olarak hiç kimseden, hiçbir zümreden, hiçbir örgütten emir ve talimat almadan çalışmasını sağlamak adına 16 Nisan referandumunda Anayasa değişiklik teklifimizi götürüyoruz. Bununla birlikte, biliyorsunuz, HSYK’da, daha öncesinde hâkim ve savcıların ilk derece mahkemelerindeki seçilmelerinde o örgütün liste yöntemiyle vermiş olduğu kararlara karşı çıkmak adına, yine HSYK’daki yapılanmayı değiştirmek istiyoruz. Aynı şekilde, Anayasa Mahkemesinin yapısında değişiklik yapmaya gidiyoruz. Aynı şekilde, askerî mahkemeleri ortadan kaldırarak biz yargı birliğini oluşturmaya çalışıyoruz çünkü daha öncesinde, biliyorsunuz, askerlerin askerî mahkemelerde yargılanması veya sivillerin adli veya idari mahkemelerde yargılanması gibi bir durum söz konusuydu. Biz, 16 Nisan referandumuna götürdüğümüz Anayasa teklifiyle, Allah’ın izniyle, aziz milletimizin vereceği “evet” kararıyla yargının tam bağımsız ve tarafsız bir şekilde çalışmasını sağlamaya çalışacağız.

Bunun için bizim muhalefete de çağrımız şudur: Eğer yargının tam bağımsız ve tarafsız olarak çalışmasını istiyorsak, hukukun üstünlüğünü savunuyorsak, üstünlerin hukukundan çok hukukun üstünlüğüne geçiş yapmak istiyorsak 16 Nisan referandumunda biz bütün aziz milletimizin “evet” oylarıyla sandıkları doldurmasını istiyoruz. Bunun için bu yargı bağımsızlığını savunuyoruz ve sizlerin de cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi içerisinde yer alan bu yargıyla ilgili değişikliklere de “evet” oyunu vermenizi bekliyoruz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Fırat.

Önerinin lehinde ikinci söz, Çanakkale Milletvekili Muharrem Erkek’e aittir.

Buyurun Sayın Erkek. (CHP sıralarından alkışlar)

MUHARREM ERKEK (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisi üzerine söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Çanakkale Milletvekili olarak öncelikle, Ayvacık ilçemizdeki deprem bölgesindeki mağduriyetlerle ilgili tespitlerimi hem yüce Meclisle hem kamuoyuyla paylaşmak istiyorum. Öncelikle, yaraların sarılması konusunda özveriyle çalışan Çanakkale Valiliğimize, AFAD’a, Kızılaya, belediyelerimize, sivil toplum örgütlerine, gönüllü olarak çaba gösteren tüm hemşehrilerime çok teşekkür ediyorum.

Ayvacık ilçemiz üç aydır, maalesef, sarsıntılarla geçiriyor gecesini gündüzünü ve bölge insanının psikolojisi son derece olumsuz etkilendi doğal olarak; çocuklar geceleri uyuyamıyorlar, evleri sağlam olan insanlar dahi geceyi evlerinde geçiremiyorlar.

Yakın zamanda, Küçükkuyu’da da, Ayvacık ilçemizin Küçükkuyu beldesinde de bir sel felaketi yaşandı. O nedenle, Ayvacık ilçemizin, ilçe esnafının sorunlarının giderilmesi için ivedi tedbirler alınması zorunluluk arz ediyor.

Ayrıca, Bakanlar Kurulunun aldığı genel hayatı etkililik kararı olumlu da olsa, yeterli değil. Bölge insanının, evleri yıkılan, evleri ağır hasar gören bölge insanının temel sorunu evlerinin yapımı konusu. Sosyal devlet ilkesi gereğince Hükûmete düşen, ciddi mağduriyete sürüklenmiş bu insanların evlerini hiçbir talep olmadan devletin yaptırması ki devletin buna gücü olduğunu biliyoruz, yeter ki bu konuda Hükûmet gerekli siyasi iradeyi göstersin. Duyduk ki orada evleri yıkılan ve evleri ağır hasarlı olan vatandaşlardan belli bir miktar para talep edilmiş, uzun vadeli geri ödemeli şeklinde. Bu son derece yanlış, devlet bu evleri mutlaka yaptırmalı. Ayrıca tespit edilen ailelere yapılacak 3.500’er lira yardımlar bir kısım aileye yapılmış, büyük çoğunluk da ivedilikle bu yardımların yapılmasını hakkaniyet ilkesi gereğince bekliyorlar.

Evet, değerli milletvekilleri, olağanüstü hâl dönemindeyiz. Demokrasi, özgürlükler, hukuk askıya alınmış durumda ve maalesef, “Bu millete olağanüstü hâlde bir referandum yaşatmayacağız.” diyen Sayın Başbakan açıklamış ki -herhâlde talimat öyle geldi- OHAL üç ay daha uzayacakmış.

Bu OHAL sürecinde ciddi mağduriyetlere sürüklenen, aileleriyle birlikte giderilmesi imkânsız mağduriyetlere sürüklenen akademisyenler var, öğretmenler var. Bakın, Ankara’da yüz yirmi bir gündür Yüksel Caddesi’nde akademisyenler ve öğretmenler -kanun hükmünde kararnamelerle ihraç edilen kişiler bunlar- oturma eylemi yapıyorlar ve sürekli gözaltılarla karşı karşıya kalıyorlar. Malatya’da aynı şekilde; Malatya’da elli iki gün oturma eylemi, elli iki gün gözaltı uygulaması. Aydın’da 17 gözaltı, Bodrum’da bir kişi her gün gözaltına alınıyor; herhâlde, Kabahatler Kanunu’na göre para cezası kesiliyor. Ki bunlar parklarda, meydanlarda kamu düzenini hiçbir şekilde olumsuz etkilemeden oturma eylemlerini anayasal haklarına dayanarak yapıyorlar fakat OHAL sürecinde bir hukuksuzlukla karşı karşıya kalıyorlar.

Çok daha çarpıcı bir bilgi: Bir akademisyen ile bir öğretmen 11 Mart 2017 Cumartesi günü geri dönüşümsüz ve süresiz olarak açlık grevi kararı aldılar; evet, Nuriye Gülmen adında genç bir akademisyen ve Semih Özakça adında genç bir öğretmen. Özellikle, iktidar grubunun grup yönetiminin takdirlerine bunu arz etmek istiyorum. Evet, iki genç insan 11 Mart Cumartesi günü süresiz ve geri dönüşümsüz açlık grevine başlayacak; belki de yaşamlarını yitirecekler, belki de hayatları boyunca çok ağır sağlık sorunlarına maruz kalacaklar. Bu konuda mutlaka gerekli adımlar atılmalı.

Bakın, değerli milletvekilleri, son bir ayda 2 akademisyen, 1 doktor intihar etti, son bir ayda 3 kişi yaşamını yitirdi. Yine, son bir ay içerisinde Malatya’da SES (Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası) eski şube başkanı bir anestezi uzmanı 43 yaşında kalp krizi sonucu yaşamını yitirdi. Nasıl yitirdi biliyor musunuz? İŞKUR’a gidiyor, İŞKUR’dan iş görüşmesi sonucu olumsuz cevap alınca, İŞKUR’dan çıktıktan sonra kalp krizi geçirip ölüyor. 43 yaşında ve 2 çocuk sahibi. Bu da KHK’yla ihraç edilmiş bir doktor. Bunlar mutlaka bizim umurumuzda olmalı, bizim önceliğimizde olmalı. Bunları yakından takip etmek zorundayız, ilgilenmek zorundayız.

KESK’e bağlı sendikalardan bugüne kadar toplam 3.100 kişi ihraç edildi. Bunlar öğretmenlerimiz, doktorlarımız, akademisyenlerimiz, mimarlarımız, bu ülkenin yetiştirdiği insanlar ve bunların hiçbiri FETÖ’cü değil, bunların hiçbirinin de terörle bağlantılı olduğuna kesinlikle inanmıyoruz.

İbrahim Kaboğlu niçin ihraç edildi? Cumhuriyet gazetesinin yöneticileri ve gazetecileri niçin cezaevinde? Ahmet Şık niçin cezaevinde? 5 bine yakın akademisyen niçin üniversitelerinden uzaklaştırıldı? Maalesef, OHAL sürecinin bize yaşattığı hukuksuzluklarla, keyfî uygulamalarla karşı karşıyayız.

Bakın, yargı siyasallaşırsa, yargı bağımsız ve güçlü değilse anayasanız, yasalarınız dünyanın en mükemmel hükümlerini de içerse temel hak ve özgürlükler, demokrasi güvence altında değildir.

Yine, suistimalci bir Anayasa değişikliğiyle milletimizi karşı karşıya bıraktınız. Suistimalci Anayasa değişikliğine en güzel örnek 12 Eylül 2010 referandumunda yaşandı. 26 maddenin 2 maddesi, Anayasa Mahkemesi ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapıları ve üye sayılarıyla ilgili değişikliklerle yargıyı siyasallaştırma ve ele geçirme operasyonuydu. Sayın Başbakan bile yıllar sonra “12 Eylül 2010 referandumundan sonra sinsice yargıyı kendi emelleri doğrultusunda kullandılar.” diyerek bunu itiraf etti. Peki, şimdi ne yapıyoruz? Şimdi, millete sunulan Anayasa değişikliğinde 16 Nisanda “evet” çıkarsa –ki, biz “hayır” çıkacağına yürekten inanıyoruz, milletimiz buna “Dur.” diyecektir- ve bu paket yürürlüğe girerse 3 Kasım 2019’u beklemeden ya da bir erken seçimi beklemeden Hâkimler Savcılar Kurulu, yeni adıyla, otuz gün içerisinde sıfırdan yenilenecek. Üye sayısı 13’e indirildi, Adalet Bakanı ve Müsteşar direkt Cumhurbaşkanı tarafından atanacak, kalan 11 üyenin 4’ü yine Cumhurbaşkanınca tek imzayla atanacak yani 6 üye, kalan 7 üyeyi de bu Meclisin Adalet ve Anayasa Karma Komisyonu belirleyecek yani yine bir kişinin talimatıyla onun partisinin çoğunluğu tarafından belirlenecek. Biz hiçbir kişinin, hiçbir grubun eline geçmesini doğru bulmuyoruz yargının. Bu nedenle dahi milletimiz mutlaka ve mutlaka bu referandumda “hayır” diyecektir çünkü yargının, otuz gün içerisinde, bir kişinin eline geçmesi kesinlikle doğru değildir.

Bakın, 2010 yılında, 2014 yılında HSYK yenilendi; bu paket yürürlüğe girerse üçüncü kez yenilenecek. HSYK, Yargıtay, Danıştay ve Anayasa Mahkemesinin yapılarıyla bu kadar sık oynanması, maalesef, yargıyı ele geçirme çabalarının ve yargıda siyasallaşmanın tipik örnekleri.

Eğer yürütmeyi tek başlı yapmak istiyorsanız değerli milletvekilleri, o zaman yürütmenin yasama ve yargı organları üzerinde hiçbir etkisinin olmaması zorunluluk arz eder ama bu paketle, maalesef, partili Cumhurbaşkanlığı uygulamasıyla yasama organı üzerinde ciddi bir etkisi olacak yürütmenin ve atamalarla da yargı üzerinde. Kuvvetler ayrılığının olmadığı toplumlarda anayasalar yoktur. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi, kuvvetler birliğini öngören bir tek adam rejimidir. Kötü niyetle yapılan düzenlemeler hiçbir zaman kalıcı olamaz değerli milletvekilleri, bir gün gelir yıkılmaya mahkûmdur ama milletimiz bunun bedelini ağır ödeyebilir.

Bugün yargı ciddi oranda siyasallaşmış durumda, maalesef iktidar tarafından bu gerçekleştirildi ve 15 Temmuz darbe girişiminin temelinde, maalesef, 2010 referandumu yatmaktadır, iktidar ile FETÖ’nün geçmişteki iş birliği ve sonraki çatışmaları yatmaktadır. Bugün adalet tanrıçası Themis, maalesef, ülkemizde adalet terazisini artık tutmuyor, adalet terazisi birilerinin elinde. Bu nedenle biz adalet için 16 Nisanda “hayır” diyeceğiz diyorum.

Teşekkür ediyorum, saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Erkek.

Önerinin aleyhinde ikinci ve son konuşmacı Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can.

Buyurun Sayın Can. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

HDP grup önerisi üzerinde söz aldım.

Grup önerisini, daha doğrusu Meclis araştırması önergesini inceleme fırsatım oldu; 9 Mart 2017 tarihli, HDP Grup Başkan Vekili Sayın Ahmet Yıldırım imzalı.

Tabii, HDP grup önerisini verdi diye bir ön yargıyla yaklaşmıyoruz, tespitlerden bazılarına da katılıyorum ben. Alıntılar yapmak istiyorum: “Alçak FETÖ’nün kurduğu ve eğitim alanı başta olmak üzere, birçok alanda faaliyet yürüten grup, siyasi iktidarlarla ilişki kurarak devlet içinde örgütlenmiştir. Bu niteliğinden ötürü ‘paralel yapı’ olarak adlandırılan alçak Gülen Cemaati, 12 Eylül cunta lideri Kenan Evren başta olmak üzere Türkiye siyasetini elinde bulunduranlarla yakın ilişkiler kurmak suretiyle gittikçe büyüyen bir bünyeye ve devlet içerisinde geniş örgütlenme ağına sahip olmuştur.” Devam ediyorum: “Bürokrasinin neredeyse her biriminde örgütlenen paralel yapı, en fazla emniyet ve yargıda örgütlenmiştir. Bürokraside büyük bir güce erişen bu yapı, zaman içerisinde siyasal alana özne olmaksızın sızarak özellikle adliye ve emniyet ağları aracılığıyla siyasete yön vermeye çalışmıştır.” diye devam ediyor. Neticede “Bu kapsamda ‘FETÖ’ adıyla bilinen paralel yapının yargıdaki örgütlenmesi ve bu örgütlenme içerisinde yer alan kişilerin yaptıkları işlemlerin açığa çıkarılmasıyla ilgili Meclis araştırması önergesi...”

Burada özellikle dile getirdiğim alıntılarla ilgili tespitlere ben de katılıyorum. Tabii, katılmadığım tespitler de var ama öncelikle şunu söylememiz gerekir ki bu alçak FETÖ terör örgütü yapılanması kırk yıllık bir geçmişe sahip. Kırk yıl içerisinde sadece yargı alanına değil, askerî alana, özellikle yargı alanına ve eğitim alanına olmak üzere, aslında özel hayata maddi yönden edebilecek bütün ticari alanlara da gerektiği şekilde nüfuz etmiştir. Alçak FETÖ terör örgütünün, aslında bütün siyaset kurumu olarak 17-25 Aralık, Ergenekon davası, MİT hadisesi, yine MİT tırları hadisesi ve şike davasında somut hâle gelen bu eylemlerine de hep beraber şahit olduk. Netice itibarıyla, bu cüret o derece bir seviyeye geldi ki bu terör örgütü 15 Temmuzda da darbe girişiminde bulundu. Bütün siyasi gruplar olarak bu darbe girişimine bu Genel Kurulda biz ve bütün milletimiz 241 şehit, 2 binin üzerinde yaralı vererek de “Dur” dedi.

Netice itibarıyla, 15 Temmuzdan sonra çıkan OHAL kararnameleriyle birlikte bu yapı devletin derinliklerinden temizlenmiştir, temizlenmeye devam etmektedir ve temizlenecektir. Netice itibarıyla, terör örgütüne üye olan bu insanların içerisindeki yargı mensuplarının vermiş olduğu kararlar da bir, paralel yapıya; iki, alçak terör örgütüne… Terör örgütü olarak nitelendirilen bu kişilerin vermiş olduğu kararlar da tabii ki tartışılacaktır, tartışılmalıdır da bir hukukçu olarak… Netice itibarıyla, bütün bunlar, hukuk camiasında hukukun vermiş olduğu iadeimuhakeme ve yeni delillerin ortaya çıkması ışığında zaten mahkemelerce de değerlendirilmektedir. Yargı inisiyatif almalıdır bu noktada diye düşünüyorum.

Netice itibarıyla, uluslararası sözleşmeleri güncelleyeceğiz, hep beraber çıkarmaya devam edeceğiz. O nedenle, zamanımız kısıtlı diyor, Genel Kurulun takdirlerine HDP’nin grup önerisini sunuyor, tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Can.

Halkların Demokratik Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Afganistan İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Habibe Kadiri Kız Okullarının Kuruluşu ve Faaliyetlerine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Afganistan İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Habibe Kadiri Kız Okullarının Kuruluşu ve Faaliyetlerine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/415) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 390) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

Komisyon Raporu 390 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE AFGANİSTAN İSLAM CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA HABİBE KADİRİ KIZ OKULLARININ KURULUŞU VE FAALİYETLERİNE İLİŞKİN ANLAŞMANIN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA

DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) 3 Nisan 2012 tarihinde Ankara’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Afganistan İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Habibe Kadiri Kız Okullarının Kuruluşu ve Faaliyetlerine İlişkin Anlaşma”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

 

BAŞKAN – 1’inci madde üzerinde gruplar adına ilk söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Erzurum Milletvekili Kamil Aydın’a aittir.

Buyurun Sayın Aydın. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA KAMİL AYDIN (Erzurum) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İkili anlaşmalardan bir tanesi olan Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Afganistan İslam Cumhuriyeti Hükûmeti arasındaki anlaşma hakkında Milliyetçi Hareket Partisi adına konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan önce -tabii bağlamından koparmak istemiyorum, bugün biraz Afganistan’ı anlatacağız, bizim için öneminden bahsedeceğiz- sayın grup başkan vekillerinin ve söz alan diğer arkadaşlarımızın da ifade ettiği gibi, bugün Alman Hükûmetinin Türkiye Cumhuriyeti devletiyle ilgili meselelerde aldığı o sert kararlarını -o kelimeyi kullanmak istemiyorum ama- gerçekten bizi biraz böyle geren, birtakım haksız, mesnetsiz, antidemokratik kararlarını protesto ediyorum.

Bir de ayrıca, yine önceki haftalardaki konuşmalarımda da kısmen değindiğim, maalesef bugün icraata dökülen… İsrail Parlamentosu Knesset, daha önce Batı Şeria’daki Filistin toprakları üzerine 4 bin tane usulsüz, kanunsuz yerleşim merkezi inşa etmesi noktasında 52’ye 60 “Evet.” oyla aldığı kararına bugün bir de yenisini ekledi, ezanın yasaklanması söz konusu oldu; bunu da buradan Milliyetçi Hareket Partisi adına, Türk milleti adına protesto ettiğimi ifade etmek istiyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, Asya Kıtası’nda Orta Asya ile Orta Doğu ülkeleri arasında yer alan Afganistan’ın deniz bağlantısı olmadığı için, bölgede kara ulaşımı noktasında çok stratejik bir önemi vardır. Diğer bir ifadeyle, önemli bir ticari, askerî ve göç yolları güzergâhıdır Afganistan. Ülkenin kuzeyinde Türkmenistan, Özbekistan ve Tacikistan, batısında İran, doğu ve güneydoğusunda Pakistan ve kuzey ucunda ise Çin’le münasebetleri, komşuluğu söz konusudur. Nüfusunun yarısına yakını Peştulardan oluşmakta ve daha sonra ikinci büyük topluluklar olarak Tacikler, Özbekler, Türkmenler ve diğer etnik gruplar bulunmaktadır.

Türklerle münasebetleri ise ta Gazneliler ve Selçuklular dönemine kadar uzanmaktadır Afganistan’ın ve 19’uncu yüzyıla kadar bu münasebetler çok içten, çok samimi bir şekilde devam etmiştir. 19’uncu yüzyılda ise özellikle sanayi devriminden sonra Avrupa’daki emperyalist güçlerin iştahlarının kabarması sonucu, zengin ham madde ihtiyaçları, pazar ihtiyaçları ve iş gücü ihtiyaçlarından dolayı bu coğrafyalar onların nezdinde bir önem kazanmış ve buralar kolonileştirme sürecine tabi tutulmuştur. Bunu Afganistan için de net bir şekilde görmekteyiz. Maalesef, 19’uncu yüzyılda Afganistan’da iki önemli Batılı emperyalist güç, iştahlarını kabartan bir sürece girmişlerdir. Rusya bu bağlamda güneye inmek hayalleriyle Afganistan üzerinde birtakım hesaplar peşinde iken İngiltere ise, o dönemdeki adıyla Britanya Krallığı ise kuzeye çıkıp daha geniş havzalara hâkim olma noktasında kendi isteğini ortaya koymuştur. Bunun stratejik olarak uluslararası literatürdeki adı “büyük oyun”du. Bu iki güç arasındaki büyük oyun, hatta bazı klasik İngiliz romanlarına da konu olmuştur. Kipling’in “Kim” diye bir romanında bu çok net bir şekilde ifade edilir.

O dönemde zor günler geçiren Afganistan, daha sonra, 20’nci yüzyılın başlarında, ilginçtir, 1919 yılında Türkiye’yle aynı kaderi paylaşan birtakım şeyleri yaşamıştır. Nedir bunlar? Bir taraftan Türkiye, Osmanlı bakiyesinden sonra bir kurtuluş mücadelesine girmiş, Gazi Mustafa Kemal başkanlığında bir Samsun süreci, Samsun çıkarması ve akabinde devam eden süreç; öbür tarafta da Amanullah başkanlığında Afganistan da büyük bir mücadele örneği göstererek yine bağımsızlık sürecine girmiştir. Niye? Çünkü kadim Anadolu bir taraftan işgal altındadır, bir taraftan da Afganistan toprakları işgal altındadır. Bu “Cihad-ı Mukaddes” olarak adlandırılan mücadele devam etmiştir ve Afganistan, Ağustos 1919’da kendi bağımsızlığını elde etmiştir. Ama o gün, özellikle daha henüz kurtuluş mücadelesi tamamlanmadan Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmetine ilk destek veren ve bu Hükûmeti tanıyan ülkelerden biri olmuştur Afganistan, yıl 1921. Ve o gün o trajik mücadele, kader birlikteliğimiz neye dönüşmüş? Aynı zamanda 21’inci yüzyıla kadar uzanacak olan Türk-Afgan dostluğunun da temelleri o gün atılmıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmetini ilk tanıyan ülkelerden biri Afganistan olunca bizler de Rusya’dan sonra Afganistan’ı bağımsızlık sonrası devlet olarak kabul eden ikinci büyük devlet olmuşuz. Daha sonraki aylarda yapılan anlaşmalar gereği Türkiye’den askerî, tıbbî ve eğitim amaçlı yardım ve destek iş birlikteliğine tanıklık etmekteyiz. Bunun en somut örneği: Mustafa Kemal’den talep üzerine Kamil Rıfkı Bey başkanlığında Dr. İbrahim Rebi Barkın ve Dr. Fuat Togar’dan oluşan bir doktor grubu Afganistan’da görev almıştır. On yedi yıllık hizmet sürelerince bu grup, on yedi yıl boyunca, özellikle kraliyet ailesi başta olmak üzere, tüm Afganistan’da, Kabil merkezli, Afgan halkına tıbbi konularda büyük destekler ve yardımlarda bulunmuşlardır. Hatta, bu hizmetlerden dolayı, açılan bir tüberküloz merkezine “Rıfkı Sanatoryumu” adı verilmiştir; bu üçlü grubun grup başkanı olan Rıfkı Bey’in adına atfen, kurulan sanatoryuma bu ad verilmiştir. Bugün de benzer ilişkilerin devam ettiğine tanıklık ediyoruz ve bu nedenle ikili anlaşmaları anlamlı buluyor ve destekliyoruz.

Tabii ki Afganistan özelinde baktığımızda, bizden beklentileri…

Bunu tecrübelerime dayanarak söylüyorum çünkü 2000’li yılların başında, kendi üniversitemden, kendi bölümümden iki arkadaşımızı gönüllü bir şekilde görevlendirdik ve gönderdik Kabil’deki üniversiteye katkıları olsun diye; aynen Rıfkı Bey’in yaptığı gibi, onların da Afganistan’daki tıp fakültesinin kuruluşuna, halka bir taraftan hizmet ederken bir taraftan da Kabil’deki tıp fakültesinin kuruluşuna çok büyük katkıları olmuştur.

Bugün, evet, askerî, ticari, ekonomik birtakım iş birliklerimiz var ama bunlardan daha önemlisi, en büyük yatırımın insana olması hasebiyle, eğitim ilişkilerimizin çok üst düzeyde seyretmesi noktasındaki taleplerimizi ifade etmek istiyoruz. Özellikle bu Türkiye Maarif Vakfının kurulmasıyla birlikte, Afganistan’a eğitim bağlamlı her türlü talebi karşılayacak birtakım girişimlerde bulunulmasını burada Hükûmetimizden talep ediyoruz çünkü çok güzel bir atasözümüz vardır, Anadolu’da çok kullanılır: Gönül umduğu yere küser. Ne olur, uman gönülleri küstürmeyelim diyoruz çünkü biz diyoruz ki: Efendim, gönül coğrafyamız o kadar geniş ki hakikaten kiminle bir iş birliği kurmuş isek, kiminle bir kardeşlik hukukumuz var ise -bunu resmî ya da gayriresmî bir şekilde teminat altına almış olalım- onlarla ilişkilerimizi gerçekten üst düzey nezaketle sürdürmemiz gerekir. Afgan halkı da gönül coğrafyamızın ve tarihsel süreçte sürekli yanımızda varlıklarını hissettiğimiz bir coğrafyanın temsilcileridir. Eğitim noktasında her türlü taleplerine cevap verelim diye istiyorum ve Erzurum’da şu anda Atatürk Üniversitesinde okuyan Afganistanlı, Özbek, Peştu, Tacik bütün öğrencilerime buradan sevgi ve muhabbetlerimi sunarken, onların bizim nezdimizde yalnız olmadıklarını ifade ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aydın.

Gruplar adına ikinci söz Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’a aittir.

Buyurun Sayın Yıldırım. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA AHMET YILDIRIM (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; belli bir süredir tartışmakta olduğumuz yargının siyasallaşmasıyla ilgili olarak bu ülkede zaten sakat, ağır aksak yürüyen bir demokrasi tecrübesi yerle yeksan olmuştur. Özellikle, bir paralel devletin sızmış olduğu yargıda paralel devlet mensuplarını ayıklamaya çalışırken üçüncü sınıf bile diyemeyeceğimiz bir yargı gerçekliği bu ülkede tecrübe edilmeye çalışılıyor.

Bu sebeple, özellikle bugün araştırma önergemizde de partimiz adına konuşan arkadaşımızın açıklıkla ifade ettiği birçok örnekte olduğu üzere, artık yargının varmış olduğu siyasallaşma evresi, iktidar partisi milletvekillerine veya grubuna soru olarak yönelttiğimiz birçok noktanın eksik kalması sonucunu doğuruyor. Belediye başkanlarımız, parti yöneticilerimiz, toplumsal muhalefeti temsil eden birçok sivil toplum örgütü temsilcisi, en son da eş genel başkanlarımız ile milletvekillerimizin tutuklanmasının her birinde yargının nasıl siyasallaştığının örneklerini görebilmekteyiz.

Değerli milletvekilleri, şunu ifade edelim: Bundan yirmi beş gün önce Şırnak Milletvekilimiz Ferhat Encu serbest bırakılmıştı, aylık tutukluluk hâli mahkemede görülürken serbest bırakılmıştı. Ancak tam iki hafta önce Sayın Encu 2’nci defa tutuklanınca -dün normal, asıl mahkemesinde duruşması vardı- onu yirmi beş gün önce tahliye eden savcılar öyle sanıyorum ki siyasi iktidarın talimatıyla raporlu olarak izne ayrılmışlar, bir kısmıysa orada. O gün tahliye kararını verenler, yirmi beş gün içerisinde hukuk düzeninde, yargı düzeninde nasıl bir değişiklik oldu da bu arkadaşımızın bu defa tutukluluk hâlinin devamına karar verdiler? Bu bile başlı başına yani yirmi beş gün önce iddianamesi tamamlanmış, delil karartma imkânı ortadan kalkmış olan bir arkadaşımızın tahliyesine verilen kararın altına imza atmış olan hâkimlerin yirmi beş gün sonra bu defa tutukluluk hâlinin devam etmesi yönünde bir kanaatte bulunmaları bile yargının ne kadar siyasi iktidar tarafından kıskaç altına alındığının göstergesidir.

Aynı şey, Değerli Grup Başkan Vekilimiz İdris Baluken için de geçerlidir. Dün sordum, Sayın İyimaya buradaydı, Sayın Başkana sordum, iktidar partisinden değerli bir hukukçu gelsin, bizi ikna etsin: Asıl mahkemesinden duruşma günü tahliye edilen birine yeniden tutuklanması için itiraz müessesesi var mıdır? Soruyoruz. Türk Ceza Kanunu’nda yok, Ceza Muhakemesi Kanunu’nda yok. Bu da yargının ne kadar siyasallaştığının ikinci bir ibretlik örneğidir.

Peki, Sayın Baluken neyle suçlanıyor? 2011 ve 2012 yılında yaptığı konuşmalar, bugün tutuklu olan ve iktidara göre teröristlikle suçlanan bir savcının hazırladığı iddianamede yazılanlardan ötürü tutuklu bulunuyor. Peki, ne diyor o savcı? İdris Baluken’in Demokratik Toplum Kongresine üye olduğunu söylüyor. Demokratik Toplum Kongresi bu ülkede Diyarbakır merkezli, 30’a yakın ilde örgütlenmiş olan bir sivil toplum hareketidir. Sayın Baluken Barış ve Demokrasi Partisi ile HDP milletvekilliği yapmış, bütün siyasi söylem ve etkinliklerini de bu sıfatıyla sürdürmüştür. Ama düşünün, bugün kendisi teröristlikle içeride yatan bir savcı Demokratik Toplum Kongresini bir “terör örgütü” olarak suçluyor.

Peki, bu Demokratik Toplum Kongresi nedir? Sayın milletvekilleri, kamuoyunun da biraz bilgilenmesi açısından dikkatinize sunuyorum: On yıllık bir demokrasi tecrübesine sahiptir. Belki de cumhuriyet tarihinin görmüş olduğu en önemli sivil toplum hareketidir. Yine, özellikle ifade edelim ki Türkiye'de alışıldığı üzere tabandan değil, tavandan örgütlenerek gelişen bir halk hareketidir. Demokratik Toplum Kongresi on yıllık demokrasi tecrübesiyle bu ülkede radikal demokrasinin ve katılımcılığın nasıl inşa edilebilineceğinin örneğidir.

Peki, 2007’den bugüne kadar Demokratik Toplum Kongresi nasıl bir çalışma yürütmüştür, özellikle Genel Kurulun ve halkımızın bilgisine sunayım: Demokratik Toplum Kongresi bu süre içerisinde 800 ve 1.000 arasındaki seçilmiş delegeyle Diyarbakır merkezli toplanan, eş başkanlık sistemine sahip olan ve eş başkanları bundan dört yıl önce dönemin Cumhurbaşkanı tarafından Çankaya Köşkü’ne davet edilen… Düşünün, bir terör örgütü, savcı tarafından “terör örgütü” olarak görülen, bugünkü iktidarın da arkasında durarak bunun üzerinden işlem yaptığı Demokratik Toplum Kongresi Cumhurbaşkanının davetini alıyor veya Diyarbakır’a gelen başbakan yardımcısı tarafından bir etkinlikte kabul ediliyor. Daha öteye gidiyorum, Demokratik Toplum Kongresi, bugün, AKP içerisinde milletvekili olanların içerisinde daimî meclis üyeliği yaptığı bir kongre ve sivil toplum hareketidir. Bugün AKP’de milletvekili olanlar Demokratik Toplum Kongresinin sayısız toplantılarına ve çalıştaylarına katılmıştır.

İşte, şimdi, suçlayacak hiçbir şey bulamayınca işi kötüye giden Yahudi misali “Hiçbir şey bulamadık, bari buradaki bir sivil toplum örgütlenmesini ve hareketini terör örgütü yapalım.” Düşünün, HDP milletvekilleri Demokratik Toplum Kongresinin üyeliğinden tutuklu, DBP’li belediye başkanları buradan tutuklu, birçok parti yöneticisi buradan tutuklu, birçok sivil toplum aktivisti Demokratik Toplum Kongresinin üyeliğinden tutuklu ama Demokratik Toplum Kongresi cumhurbaşkanlarının davetine mazhar oluyor, başbakan yardımcıları tarafından kabul ediliyor, iktidar partisi milletvekillerinin sayısızca katıldığı toplantılar düzenliyor. Şimdi, AKP’nin Diyarbakır milletvekili onun yıllarca etkinliğine katılınca orası terör örgütü değil de Sayın İdris Baluken veya diğer milletvekili arkadaşlarımız, Sayın Gültan Kışanak ve birçok siyasetçi Demokratik Toplum Kongresinin etkinliğine katılınca ve bunlar için de somut bir suç delili üretilemeyince zorlama bir yöntemle “Bari bu kurumu terörist ilan edelim, ondan sonra herkesi buradan tutuklar ve yargılarız.” yaşanan bu. Demokratik Toplum Kongresi cumhuriyet tarihinin en büyük sivil toplum hareketidir, aynen Halkların Demokratik Kongresi gibi.

Bir diğeri, hatibimiz Sayın Sancar ifade ettiler, özellikle Eş Genel Başkanımız Figen Yüksekdağ’ın iki hafta önce burada -hâlâ yargı kararı demiyoruz çünkü o kararı alanlar teröristlikle şu anda içerdeler- bir kararla milletvekilliği düşürüldü. Eş genel başkanımızın bugün de -Yargıtaydan akıllara zarar ulaşan bir yazıyla- parti üyeliğinin ve eş genel başkanlığının düşürüldüğünü beyan eden bir yazı parti genel merkezimize ulaşıyor. Şunu söyleyeyim: İnsanlar bir mazbatayla milletvekili veya belediye başkanı olabilirler, insanlar bir kongre kararıyla eş genel başkan, parti meclis üyesi veya MYK üyesi olabilirler ama toplumların vicdanında bazı payeler vardır ki sökülüp atılamaz. Yargının siyasallaşmış olma hâli eş genel başkanımızla ilgili ne karar alırsa alsın Figen Yüksekdağ bizim eş genel başkanımızdır. Figen Yüksekdağ kadın özgürlük mücadelesinin yılmaz bir öncüsüdür. Figen Yüksekdağ yiğit bir devrimcidir. Figen Yüksekdağ halkların kardeşliğinin en güçlü köprüsüdür. İşte bu, halkların vicdanına kazınan özelliklerdir, öyle mazbatayla falan alınabilecek işler de değil. Zorbalıkla, yargının zorba hâli ve siyasallaşmış hâliyle, bir despotizmle bu kararları alabilirsiniz ama yarın bir gün Figen Yüksekdağ alnının akıyla çıkacak, devrimciliğini, demokratlığını, kadın özgürlük mücadelesi savunuculuğunu bu ülkenin her alanında sürdürecek ama bu kararın sahipleri utanacaklar; bunların arkasında duranlar, onlara hamilik eden siyasi ağabeyleri toplumun içerisine çıkamayacaklar. Bunlar, bu ülke demokrasi mücadelesinin yanında ancak alna çalınmış bir kara leke olacaktır diyorum, bütün Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Şimdi, söz sırası Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Hatay Milletvekili Serkan Topal’da. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Topal.

CHP GRUBU ADINA SERKAN TOPAL (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Anayasa’mızın 6’ncı maddesi açık bir şekilde “Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir." diyor ve devam ediyor “Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz.”

Millet, hükûmet etme yetkisini 1 Kasımda size teslim etti ama maalesef siz ne yapıyorsunuz? Çıkıyorsunuz, egemenliği bir tek kişiye devretmeye çalışıyorsunuz; hatta, hiçbir gerekçe göstermeden sadece “Daha iyi yönetir.” diyorsunuz.

Şimdi soruyorum: Hanginiz “Apartman yöneticisine evlerin tapularını devredersek apartmanı daha iyi yönetir.” diye tapusunu devreder, hangi biriniz? Bu yaklaşım kesinlikle kabul edilemez değerli arkadaşlar.

Sayın milletvekilleri, “stratejik derinlik” diye başladığınız, ardından stratejik çukura dönüşen dış politikanızı, artık, müttefikleriniz kavrayamıyor, biz de anlamıyoruz, milletimiz de maalesef çözemiyor.

Şimdi size soruyorum: Terör örgütü sınırlarımız içerisinde yığınak yaparken Dolmabahçe’de kandırılanlar kimdi? Barzani’yi parti kongresinde onur konuğu olarak ağırlayanlar kimdi? Valiler eliyle kolluk güçlerine “Operasyon yapmayın.” talimatını verenler kimdi? Terör örgütleri hendekler, çukurlar açarken yandaş gazetelerde Abdullah Öcalan’a övgü düzenler kimdi, sessiz kalanlar kimdi? Bütün bunları yapacaksınız, çukur siyasetine zemin hazırlayacaksınız, ondan sonra çıkıp “hayır” diyecek vatandaşlarımızı çukur siyaseti yapmakla suçlayacaksınız, “hayır” diyenleri terörist olmakla itham edeceksiniz. Demokratik bir ülkede böylesine mesnetsiz bir suçlama kabul edilebilir mi? Sizin deyiminizle “Buna kargalar bile güler.” arkadaşlar.

Sayın milletvekilleri, Almanya’nın bakanlarımıza yönelik yaptığı siyasi tutumu kesinlikle kınıyoruz ve bu, kabul edilemez bir durumdur. Ancak, Almanya’yı suçlayanlar dönüp kendi ülkelerinde “hayır” diyenlerin başına nelerin geldiğini, terörist ilan edildiğini duymuyorlar mı, görmüyorlar mı, bilmiyorlar mı? Biz de buradan görmezden gelenleri, sessiz kalanları da aynı şekilde kınıyoruz.

Sayın milletvekilleri, Başbakan 18 maddelik Anayasa değişikliği paketinde memleket için, millet için olumlu bir tek düzenleme olmadığını bildiğinden paketi millete anlatamıyor. Ne diyor Sinop’ta Sayın Başbakan: “Abidik gubidik birtakım işler oluyor, bir bakıyorsunuz hiç aklımıza gelmeyen biri başbakan olmuş.” E, ne diyelim yani şimdi, aynaya bakmadan konuşmuş olmasın acaba? Kullandığı ifadenin kendisini de kapsadığını biliyor mu acaba? Ancak bulunduğu makam için yine de kabul edilemez bir ifade olduğunu belirtmek istiyorum. Sayın Başbakan “abidik gubidik” ifadesiyle cumhuriyet tarihimizin hangi başbakanını kastediyor? Diğer başbakanlarımıza da saygısızlık yapıyor mu acaba?

Sayın milletvekilleri, neredeyse bütün kurumlar, kamu bütçesi, referandum sürecine seferber edilmiş durumda. Milletin TRT’si çok kanallı ama tek sesli. Bir tarafta TRT, bir tarafta yandaş kanallar ama konuşanlar hep aynı; birinde Cumhurbaşkanı, diğerinde Başbakan, ötekilerde bakanlar, berikilerde de iktidar partisinin sözcüleri. El insaf arkadaşlar, biraz el insaf! Yahu, insan nezaketen “Şu ana muhalefet ne diyor, muhalefet ne diyor?” demez mi? Hadi TRT’dekiler korkuyor da diğerleri de korkuyor. Yani, arkadaşlar, el insaf, el insaf! TRT’yi yönetenler bilsinler ki bu düzen hep böyle gitmez “Keser döner, sap döner; gün gelir hesap döner.” diyoruz.

Sayın iktidara gelince, bunca kanal emrinizde olmasına rağmen neden “evet” denmesi gerektiğini hâlâ anlatamıyorsunuz. “Efendim, FETÖ ‘hayır’ diyor, PKK ‘hayır’ diyor.” Ya, vallahi de hepsi yalan, yalan, yalan. Ben de buradan söylüyorum: Öcalan da, FETÖ de, HÜDAPAR da, IŞİD de başkanlık sistemine karşı değiller, hepsi de “evet” diyor, hadi gelin burada aksini ispatlayın. Bir de Sayın Tan’ın açıklamalarına da bakabilirsiniz.

Şimdi biraz beyin jimnastiği yapalım. ABD’nin PYD’ye silah göndermesi doğru mudur? Hayır. Bazı ülkelerin PKK’ya silah göndermesi doğru mudur? Kesinlikle hayır, karşıyız. Bunlar ne kadar yanlışsa ve biz karşıysak, iktidarınızın Suriye’deki illegal örgütlere, cihatçı çetelere silah desteğinde bulunması bir o kadar yanlıştır, hukuksuzdur, biz de karşısındayız.

Sayın milletvekilleri, “Güçlü Türkiye, güçlü ekonomi.”, “Terörü bitireceğiz.” diyorsunuz. Ya, Allah aşkına, biriniz de çıkıp şu kürsüde açıklasın, bu Anayasa değişikliğinin hangi maddesinde terörü bitirecek bir madde var? Hangi maddesi yoksulluğu bitirecek? Hangi maddesi işsizliği bitirecek? Hangi maddesi istikrarı sürdürecek? Hangi maddesi ekonomiyi büyütecek? Elinizi kolunuzu bağlayan mı vardı on beş yıldır da terörü bitiremediniz, ekonomiyi büyütemediniz?

1 Mart 2003 tezkere şokunu hâlâ üzerinden atamayanlar bu Anayasa değişikliğini istiyor. Eğer Meclis 1 Mart 2003’te tezkereyi isteyenler gibi pozisyon alsaydı, bedelini Mehmetçik’in kanıyla Türk milleti ödeyecekti. Tek başına 1 Mart tezkere kararı bile bir ülkenin kaderinin tek adama bırakılamayacağının en güzel örneği olarak tarihteki yerini almıştır.

FETÖ 2010 Anayasa değişikliğinde sizi kandırdı mı arkadaşlar? Kandırdı. Yüksek yargıyı ele geçirdi mi? Geçirdi. Bu Anayasa değişikliğini kaleme alıp önünüze getirenler de sizi kandırıyor olamaz mı arkadaşlar?

Demokratik bir ülkenin kontrolünü ele geçirmek ve o ülkeyi yönetmek isteyenlerin o devletin bütün kurumlarını ikna etmesi gerekiyor. İşte, ülkenizde şu anki parlamenter sistem bunun önüne geçiyor. Diyelim ki hükûmeti ikna ettiniz, yetiyor mu? Hayır. Neden? Meclis engelleyebilir. Diyelim ki Meclisi ikna ettiniz, yetiyor mu? Hayır. Neden? Yargı engelleyebilir. İşte, bu yüzden yargı, Meclis ve hükûmeti tek elde toplayan başkanlık rejiminde o ülkeyi bölmek daha kolaydır. Bir kişiyi ikna etmek, birbirini denetleyen yapıyı ikna etmekten çok daha kolaydır. Bu yüzden biz bu Anayasa değişikliğine “hayır” diyoruz.

Sayın milletvekilleri, Azerbaycan’da yönetim tek elde toplanmıştı, Devlet Başkanının, eşini Başkan Yardımcısı yapmasıyla da artık tek evde toplanmış oldu maalesef.

Şimdi size tarihten bir anekdot anlatmak istiyorum. Azerbaycan’ın 2’nci Cumhurbaşkanı Ebulfez Elçibey ilk resmî ziyaretini Türkiye'ye yaptı. Anıtkabir’e gitti, şeref defterine şöyle yazdı: “Ey böyük Türk'ün böyük komutanı! Sizi ziyaret etmekle özüm ve bütün milletim adına şeref duydum.” Altına da şöyle yazdı: “Senin esgerin Ebulfez Elçibey.” Anıtkabir’den sonra Türkiye Büyük Millet Meclisine geldi, kürsüye çıktı ve “Biz bu mücadeleye başlarken bana sordular ‘Ne yapacaksınız?’ Onlara dedim ki: Yolumuz Mustafa Kemal’in yoludur. Demokrasi devleti kuracağız.” (CHP sıralarından alkışlar) İşte gördüğünüz gibi dünyanın bütün liderleri dahi Mustafa Kemal’in yolundan giderken, Mustafa Kemal’in aydınlık yolundan giderken bu Anayasa değişikliğiyle bu yolun terk edilmesini asla kabul etmiyoruz, etmeyeceğiz. Bu Anayasa değişikliği bir rejim değişikliğidir, bu Anayasa değişikliği bir yıkım projesidir. Bu proje Türk milletini parçalama projesidir değerli arkadaşlar. Buradan şunu söylüyoruz: Mustafa Kemal’in yolundan gidenlere bin selam olsun, yalnız değilsiniz ve şairin “Kadılar, müftüler fetva yazarsa / İşte kement, işte boynum asarsa / İşte hançer, işte kellem keserse / Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan.” dediği gibi dönen dönsün ben dönmezem yolumdan.

Hepinize saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Bostancı…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Serkan Topal ayağının tozuyla Hatay’dan geldi, hızını alamamış, kürsüden de son derece dikkat çekici ve bizim için 69’uncu maddeye, sataşmaya giren ifadelerde bulundu. “Başbakan aynaya bakıyor mu?” derken daha önceki göndermeleri de hatırlatmak isterim. “Tek adama bırakılan irade.”, “’Hayır’ diyenlere ‘terörist’ diyorlar…”

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bostancı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İki dakika süre veriyorum.

Lütfen yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.

Buyurun Hocam.

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Hatay Milletvekili Serkan Topal’ın 390 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; 19’uncu yüzyıl reklamcılığında emtia neyse o anlatılırmış. Bir ev mi satılacak 3 katlı, odaları, metrekaresi şu kadar vesaire. 20’nci yüzyıla gelince reklamcılığın dili değişti: “Hayatınızı baştan sona değiştirecek, size yepyeni ufuklar açacak bir ev satıyoruz.” Evi anlatmıyor artık reklam dili, başka bir şeyi anlatıyor. Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisinin de Anayasa değişiklik teklifine ilişkin dili, 20’nci yüzyılın reklam dilinin negatif versiyonu olarak karşımıza çıkıyor. Anayasa değişiklik metnine girmiyor, orada ne yazıldığına bakmıyor, “hayır” demek üzere insanları esinlemek, ayartmak ve baştan çıkartmak için propaganda tekniklerini incelikle kullanmaya çalışıyor. Tabii, halkımız kesinlikle okuryazar, bir muhakemeye sahip, bütün bunları metnin üzerinden tartar.

Şu “hayır” diyenlere “terörist” meselesi. Bunu çok sık kullanıyorsunuz. Bakın, Serkan kardeşim de “hayır” dedi, bizim hiç aklımıza bile gelmez burada CHP grubuna, HDP grubuna bu manada herhangi bir sataşmada bulunmak. Bırakın vekil olmayı, Mecliste bulunmayı, meşru zeminlerde “evet” diyen, “hayır” diyen herkes saygıdeğerdir. Bir halk oylamasını demokratik kılan “evet” kadar elbette “hayır”dır, biz bunu biliyoruz.

Terör örgütlerinin pozisyonuna yönelik bir hatırlatma ve onlar da “hayır” dediği için “hayır” demeyi düşünen vatandaşlarımızın bu veriyi de dikkate almalarına yönelik bir göndermedir söylenen. Şimdi, bu açıklama ortada ama yine de siz “‘Hayır’ diyenlere ‘terörist’ diyorsunuz.” demeye devam ederseniz biz şunu anlarız: “Hayır” demeyi düşünen vatandaşlarımızı teşvik etmek ve ateşlemek için bir propaganda dili kullanılıyor. Bunu kullanmaya devam edebilirsiniz elbette.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Ben de halkımızın takdirlerine sunmak istiyorum.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Ne dedim?

BAŞKAN – Sayın Gök…

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Bostancı konuşmasında Cumhuriyet Halk Partisinin dilinin bir reklam dili olduğunu ve “hayır” demek isteyenleri baştan çıkartmak gibi, ayartmak gibi bir dil kullandığını ifade etti.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Gök.

İki dakika süre veriyorum size de.

Lütfen siz de sataşmayın.

3.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii toplum her şeyin ne olduğunu, nasıl olduğunu, kimin hangi dili kullandığını çok açık ve net bir şekilde izliyor. Burada Sayın Bostancı’yı tenzih ediyorum, kendisi zarif bir siyasetçidir ama keşke iktidar sözcüleri sizin gibi aynı hassasiyeti gösterebilse Sayın Bostancı.

Birkaç gün önce Dışişleri Bakanı çıkıyor, diyor ki: “DHKP-C’nin ve onun savunduğu değerleri savunan CHP…” Önceki gün İçişleri Bakanı çıkıyor, diyor ki: “PKK da, FETÖ de ‘hayır’ diyor, CHP de ‘hayır’ diyor.” Ya bunlar nasıl bir dil Sayın Bostancı? Siz bunları tasvip ediyor musunuz? Bence, gelin, işe buradan başlayın.

Yani iktidar partisinin referandum sürecinde toplumu kutuplaştırmadan, ayrıştırmadan, sakin bir ortam içerisinde bir referanduma götürmek gibi bir görevi varken, bu görevi bizzat en başında çiğneyen sayın bakanlar, Sayın Cumhurbaşkanı. Ağızlar her açılışta Cumhuriyet Halk Partisine hakaret, diğer “hayır” diyenlere hakaret. E, böyle bir dil meşru, millî egemenliğin dili olabilir mi? Yani bunları görmezden gelebilir miyiz?

Biz şunu bir kez daha ifade ediyoruz: Son derece huzur içerisinde bir referandum istiyoruz. Bunu sağlayın. Bakın, Başbakan 26 Aralık 2016’da dedi ki: “Ben ‘Olağanüstü hâl döneminde referandum yaptırdı.’ dedirtmem.”

Başbakana çağrıda bulunuyoruz. Gelin, sözünüzün eri olun, olağanüstü hâli kaldırın ve dilinizi ve her türlü söyleminizi Türkiye'nin birliği için kullanın. Elbette biz muhalefet olarak her türlü eleştiri hakkımızı yaparız ama kullandığımız dil, son derece sakin ve dikkatli bir dildir.

Saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Akçay…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Bu konuda, tabii, Milliyetçi Hareket Partisi de bu Anayasa referandumunda “evet” kampanyasını yürüten ve konunun bir tarafı olarak ben de sataşmadan…

BAŞKAN – Buyurun.

Biraz zorlama oldu Sayın Gök’e de size de…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Zorlama değil efendim. Yani…

BAŞKAN – Sayın Gök’e verdik, size de iki dakika süreyle söz veriyorum.

Buyurun Sayın Akçay.

4.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Hatay Milletvekili Serkan Topal’ın 390 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Kesinlikle zorlama, şu bakımdan zorlama: Bazı hatipler hakikaten bizi cevap vermeye zorluyorlar, o bakımdan bir zorlama söz konusu. Hani bir pozitif dil kullanılacaktı? Sayın Kılıçdaroğlu “Pozitif dil kullanacağız.” dedi. Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisinin değerli konuşmacılarına bakıyorum: Biraz evvel “yıkım projesi”, “ülkeyi parçalama projesi”; diğer bazı sözcülerinden, isim vermiyorum, “İkinci Kurtuluş Savaşı”; dün Faik Bey’in ifadeleri, “Mustafa Kemal Atatürk’ün Anadolu’yu işgal eden emperyalistlere ‘hayır’ dediği gibi, Hasan Tahsin’in Yunan’a ‘hayır’ dediği gibi…” Bunlar dayanılır ve tahammül edilir iddialar değil, kışkırtıcı ve tahrik edici bir dil. Bu dilden uzaklaşılması gerekiyor yani bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu!

Şimdi “O ülkede eğer Anayasa’da, referandumda ‘evet’ çıkarsa kaos çıkar, sonra iç savaş çıkar.” diyen Cumhuriyet Halk Partisi sözcüsü, ondan sonra, “Neredeyse iç savaş arifesindeyiz.” diyen Cumhuriyet Halk Partisi sözcüsü ve “Türkiye Büyük Millet Meclisinde Anayasa’ya “evet” oyu kullananlar varsa onlar Türkiye ve Türkiye Cumhuriyeti’ne ihanet ediyor.” diyen Cumhuriyet Halk Partisi sözcüleri, “evet” kampanyasına katılmış veya “’evet’ diyeceğim.” diyen bir sanatçıya “Hayırsız evlat.” hakaretleri ve “evet” diyenlere gelen hakaretler, ithamlar tahammül edilir gibi değil ve “Alayınız hainsiniz.” diyen Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili.

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Yok ya, demiyor.

ERKAN AKÇAY (Devamla) – Şimdi, ben Sayın Levent Bey’i ve pek çok Cumhuriyet Halk Partili milletvekili ve sözcü arkadaşlarımı tenzih ediyorum, ancak bunlar da Sayın Kılıçdaroğlu’nun ifade ettiği politikaya, o pozitif dile uymayan hususlardır. Bu konuda da bir hatırlatma gereğini duydum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akçay.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Evet Sayın Gök.

LEVENT GÖK (Ankara) – Efendim, Sayın Akçay yaptığı konuşmada, bütün değerlendirmeleri, tek tek cümleleri sayarsam zamanınızı alırım ama herhâlde cevap…

BAŞKAN – Sizi tenzih etti ama ben gene size sataşmadan iki dakika süre vereceğim.

LEVENT GÖK (Ankara) – Grubumuza yöneliktir.

Sağ olun.

BAŞKAN – Tamam, buyurun.

5.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Akçay’ın ifade ettiği kimi sözcükleri, örneğin “İç savaşa gider.” ya da “Kaos olur.” şeklindeki sözleri biz hep iktidar partisinin sözcülerinden duyduk. Daha birkaç gün önce bir Sinop yöneticisi “Eğer referandumda ‘hayır’ çıkarsa sizleri çukurlara doldurup neler yapacağımızı göreceksiniz.” dedi. Soma’daki biri -gerçi onu istifa ettirdiler ama- “Sonunuzun ne olacağını göreceksiniz.” dedi. Yani bu söylemler, kaos söylemleri ne yazık ki iktidar sözcülerine ait. Önceki gün de Cumhurbaşkanının bir Sayın Başdanışmanı eğer referandumda “hayır” çıkarsa 7 Haziran seçimlerine benzer bir kaos ortamına doğru Türkiye'nin gideceğini ifade etti ve Cumhurbaşkanlığı kaynakları gereğini yapmadı bu konuda.

Şimdi, bu söylemler vahim. Bu söylemlerin tümünü elimizin tersiyle itiyoruz. Eğer kendi Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımızdan da maksadı aşan sözler varsa bunları da biz asla kabul etmeyiz. Biz, Türkiye’de sorumlu bir ana muhalefet partisi olarak hukuka uygun, meşru bir referandum süreci istiyoruz. MHP de, HDP de, AK PARTİ de, Cumhuriyet Halk Partisi de, Parlamentoda olmayan bütün partiler de, herkes de görüşlerini rahatça söylesin. Kimse görüşünden dolayı, vereceği oydan dolayı eleştirilmesin ama bütün kamuoyu gerçekliğiyle biliyor ki şu anda “hayır” diyenler bizzat ağır bir saldırı altında, her yerde üzerlerinde baskı var. Biz o baskıya da karşıyız, “evet” diyen başta sayın bakanların yurt dışında karşılaştıkları muamelelere karşı olduğumuz gibi.

Kullandığımız dil yapıcı olmalıdır, üslubumuz yumuşatıcı olmalıdır. Biz buna bundan sonra özen göstermeye devam edeceğimizi tekrar ifade ediyorum. Sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, 60’a göre söz istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Bostancı, 60’a göre bir dakika süreyle söz veriyorum.

Buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

19.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Ankara Milletvekili Levent Gök’ün sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

İktidar partisinin sözcüleri bellidir, onların beyanları ortadadır. Halk oylamasına bakışımızda meşruiyet temelli bir perspektife sahibiz. Bunun dışında yer yer farklı siyasetlerden yerel bir iki kişi birtakım provokatif açıklamalarda bulunuyor, bunlara ilişkin de biz gereğini yaptık. Mesela Levent Bey biraz önce Manisa’daki bir olaya atıf yaptı, gereğini yaptık. Asla bunları kabul etmeyiz, bundan sonra da bu tür tek tük olay çıkar ise gereğini yaparız. Ama bunları sanki iktidar partisinin genel siyaseti böyleymiş gibi örneklendirmeyi de çok doğru bulmam.

Halk oylamasını, halkın nihai olarak karar vereceği ve hangi kararı verirse herhâlde hepimizin başının üstünde taşıyacağı ve gereğini yerine getireceği bir oylama olarak biz görüyoruz, Cumhuriyet Halk Partisi de öyle görüyor. Meşru zeminlerdeki her şey kabulümüzdür, “evet” diyen de “hayır” diyen de bu milletin evladıdır, meşrudur. Gayrimeşru çevrelerin ne yapıp ettiğine ilişkin değerlendirme ayrı bir bahistir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.04

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.28

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: Fatma KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli), Mücahit Durmuşoğlu (Osmaniye)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 80’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

390 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam ediyoruz.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Afganistan İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Habibe Kadiri Kız Okullarının Kuruluşu ve Faaliyetlerine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/415) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 390) (Devam)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi 1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

 

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – 2’nci madde üzerinde gruplar adına ilk söz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Muharrem Varlı’ya aittir.

Buyurun Sayın Varlı. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MUHARREM VARLI (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Uluslararası anlaşmanın 2’nci maddesi üzerinde söz aldım. Biz parti olarak bu uluslararası anlaşmaları, ülkemize faydası olanların hepsini destekliyoruz, bu manada bir muhalefetimiz yok. Ancak burada, bölgemizi ilgilendiren, ülkemizi ilgilendiren ve orada yaşayan insanları ilgilendiren önemli konular var, onlarla ilgili de sizinle bazı paylaşımlarda bulunmak istiyorum.

Hazır Sayın Maliye Bakanını da burada bulmuşken… Bütçe görüşmelerinde Sayın Maliye Bakanıyla paylaşmıştık bu 2/B hazine arazilerinin satışıyla alakalı konuyu. Millî Emlak Genel Müdürünü de Sayın Bakan çağırmış ve talimat vermişti ancak şu ana kadar herhangi bir düzelme olmadı. Bir de DSİ Genel Müdürlüğünün Bakanlar Kurulu kararnamesiyle çıkardığı “2/B arazileri satılamaz.” noktasında bir engel var. Bu hazine arazilerini… Dün de ben bu konuyu paylaştım.

Burada bir yasa çıkardık. Bu yasa çıkarılalı aşağı yukarı beş yıl oldu Sayın Bakan. Ancak hâlâ bu hazine arazilerinin satılamayanı, çiftçilerin alamadığı araziler var ve bunların kira bedelleri de çok yüksek tutuluyor. Şimdi, bir bölgede normal arazi 350 liraya kiralanıyorken hazine arazilerini de 350 liradan kiralıyor o bölgenin Millî Emlak sorumluları. Sayın Bakan, bu çok pahalı…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, şimdi kürsüde hatibimiz konuşuyor ve Sayın Maliye Bakanımızı çok yakinen ilgilendiren bir durum. Fakat bir milletvekili arkadaşımız da Sayın Bakanı meşgul ediyor.

Kusura bakmayın Sayın Vekilim.

Yani ısrarla şey yapıyor. Sayın hatibe biraz saygı göstermeniz gerekir Sayın Vekilim.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Dinliyoruz efendim, anlatsın.

MUHARREM VARLI (Devamla) – Anlatıyorum Sayın Bakanım…

BAŞKAN – Tamam Sayın Varlı, devam edin. Sayın Bakan da dinliyor.

Buyurun Sayın Varlı.

ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – İşini yapsın, anlatsın. Biz dinliyoruz.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Nasıl dinliyorsunuz efendim? Sayın Bakanın dinlemesine mâni oluyorsunuz.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Tamam, ben dinliyorum.

MUHARREM VARLI (Devamla) – Tamam da siz de biraz sonra anlatın, ne var yani. Çok mu zorunuza gitti?

BAŞKAN – Sayın Varlı, siz Genel Kurula hitap edin lütfen.

MUHARREM VARLI (Devamla) – Hayır yani, önemli bir konudan bahsediyoruz, ne Sayın Bakan bakıyor ne de…

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Hayır, bak, bir dakika… Sayın Vekilim, bir dakika…

MUHARREM VARLI (Devamla) – Kendi kendine oradan bir de şey yapıyorsunuz yani. Biraz sonra gel, Sayın Bakana söyle.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Sayın Vekilim, yapmayın, öyle değil bak…

ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – İşine bak.

MUHARREM VARLI (Devamla) – Esas sen kendi işine bak, ben kendi işime bakıyorum zaten, kendi işimi de biliyorum.

ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Sen Genel Kurula hitap et.

MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) – Yok, yok, Muharrem Bey, dinliyoruz. Tamam, dinliyoruz.

BAŞKAN – Şimdi, Sayın Varlı, lütfen Genel Kurula hitap edin.

Buyurun.

MUHARREM VARLI (Devamla) – Şimdi, Sayın Bakan, bu hazine arazileri çok pahalıya kiralanıyor. Bakın, normal bir çiftçiden tarlasını kiraladığınız zaman, 350 liraya kiraladığınızda, o arazinin kirasını verdiğiniz zaman, karşısındakiyle kira kontratı yaptığınız zaman prim desteğini alıyorsunuz, diğer destekleri alıyorsunuz. Ancak hazine arazilerine ecrimisil ödediğiniz için bunlardan faydalanamıyorsunuz. Dolayısıyla, o bölgede normal arazi 350 liraya giderken hazine arazisinin de 350 liradan kiraya verilmesi bir haksızlıktır, çiftçiye yapılan bir haksızlıktır.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Niye?

MUHARREM VARLI (Devamla) – Prim desteği alınamıyor çünkü ecrimisil ödediği için.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Kiralama imkânını getirdik. Gelsin, kiralasın.

MUHARREM VARLI (Devamla) – Ama nasıl kiralasın çiftçi, hangi modelle kiralasın Sayın Bakan?

BAŞKAN – Sayın Varlı, siz Genel Kurula hitap edin, ikili diyaloğa girmeyelim.

MUHARREM VARLI (Devamla) – Yani bu ecrimisille satın alma hakkına sahip olduğu için ecrimisil ödüyor. O haktan faydalanmak için çiftçi buna başvuruyor. Yani kiralama modeli farklı bir model, kiralama modelinden bahsetmiyorum ben.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Değil öyle, yanlış bilgi…

MUHARREM VARLI (Devamla) – Şimdi, bu çok yüksek bir bedel. Bu bedellerle ilgili, lütfen, bürokratlarınıza bir talimat verin, biraz düşürsünler, çiftçiye bu manada faydası olsun, katkısı olsun. Zaten çiftçi ağır bir yükün altında. Yani, bir mazot girdisi, efendim, gübre girdisi, başka girdiler, bir sürü ağır girdiler varken bir de bu hazine arazilerinin kira bedellerinin yüksek olması çiftçiyi yoruyor.

Artı, bu araziler neden satılmıyor çiftçiye? Yani ben burada defalarca bunu gündeme getirdim. Neden satılmıyor? Satılsın bir an önce, kira bedeli ödemekten kurtulsun, kira bedeli öder gibi, hiç değilse, bari o taksitlerle çiftçi ödeme yapsın; hem kira bedelinden kurtulmuş olsun hem de ağır maliyetlerden kurtulmuş olsun. Ama bir türlü satılamıyor; yok toplulaştırma engeli, yok DSİ Genel Müdürlüğünün şerhi… Yani biz anlayamadık, neden bunlar bu şekilde uzatılıyor bilmiyorum. Beş yıldan beri bununla alakalı bir işlem dahi yapılmadı.

Yine, Sayın Başbakan, burada “Mazotun yarısını biz karşılayacağız.” dedi. Hani? Yani mazotun yarısını karşılamayı bırakın, üçte 1’ini dahi karşılamadınız daha şu ana kadar. Yani çiftçi bunu sizden bekliyor çünkü çiftçinin en ağır maliyet girdisi mazot ve gübre. Dün de burada gündeme getirdim. Yani gübre fiyatları, çiftçiye lazım olmadığı zaman 70 kuruş yani eski parayla 700 bin lira, çiftçiye lazım olduğu zaman 1 TL’ye yükseliyor yani eski parayla 1 milyon lira. Şimdi, Allah’tan reva mıdır? Yani bu eğer 70 kuruşa kurtarıyorsa tüccarı, üreticiyi; neden birdenbire 1 liraya satılıyor, 1 milyon liraya satılıyor? Yani bunu anlamak mümkün değil. Onun için hem mazot girdileri hem gübre girdileri maliyetleri altında ezilen çiftçimize, bir de bu hazine arazileriyle, 2/B arazileriyle alakalı problem konusunda lütfen Bakanlığınızca bürokratlarınız yardımcı olsunlar; bir an önce satılmasını temin edelim. Çiftçi bu tarlaları alsın. Hiç değilse, bari ödeyebileceği miktarda, kendisi ona göre hazırlığını yapsın. Kira ödemektense mal sahibi olarak tarlasına para ödemiş olsun.

Yani bunda bir haksızlığımız varsa lütfen söyleyin Sayın Bakan. Ben çiftçi adına burada doğruları söylemeye çalışıyorum.

Yine, pamuk desteğiyle alakalı, Sayın Tarım Bakanıyla da burada görüştüğümüzde, 1 TL yapın demiştik pamuk prim desteklerini, doğru bulduğunu da söylemişti Tarım Bakanı ancak yine açıklanan rakam 75 kuruş. Yani hem pamukçuluğu destekleyelim, pamuk ekimini destekleyelim diyoruz hem pamuk üretimini artıralım diyoruz ama pamuk üretimini artırmak, pamuk üretimini çoğaltmak için de hiçbir şey yapmıyoruz ne yazık ki.

Şimdi, burada yine, mısır destekleri geçen yıl 2 kuruşa düşürüldü, 2 kuruş. Yani Türkiye’nin 6,5 milyon ton mısıra ihtiyacı var. Çiftçi bunu üretmezse bunu da mı dışarıdan getireceğiz, bunu da mı dışarıdan ithal edeceğiz? Yani bizim üretebilecek havamız, suyumuz, toprağımız var. Çiftçi bunu üretmeye hazır ama her geçen gün çiftçinin kazancından ne yazık ki bir şeyler kısılıyor, her geçen gün çiftçi biraz daha mağdur ediliyor.

Yine, bu KOSGEB kredileriyle alakalı, başvuran herkese KOSGEB kredisi verileceği söylenmişti; bunu Sayın Başbakan da söyledi, diğer yetkili bakanlar da söyledi. Ancak bakıyoruz, başvuru yapanların bir kısmına KOSGEB kredisi çıkmış, bir kısmına çıkmamış. Bu da ayrı bir sıkıntı yani bunu da bir an önce gidermek lazım, bunu da bir an önce çözmek lazım.

Şimdi, bir de bu arıcıların yaşadığı problemler var. Yani insanlar arıcılık yaparak geçimlerini sürdürmek istiyorlar, ondan bir şeyler kazanmak, çoluğunun çocuğunun rızkını çıkartmak istiyorlar ancak atılan kimyasal ilaçlarla arıcılığın sekteye uğradığı, birçok arının öldüğü yönünde iddialar var ki bununla ilgili zaten bize bilgileri de getirdiler, görüntülerde, fotoğraflarda da bunlar görülebiliyor. Dolayısıyla, bu manada, Tarım Bakanlığının atılan ilaçlarla hem arıcılığa hem arıcılık yapanlara zarar vermemek noktasında katkı sağlaması lazım.

Sayın Bakan, tekrar söylüyorum, lütfen bu 2/B hazine arazileriyle ilgili hem kira bedelleri hem satış konusunu bir an önce hızlandıralım, çiftçimizi bu mağduriyetten kurtaralım. Yani ben burada çiftçiler adına söylüyorum, siz de inşallah artık bu konuda iyi bir gelişme sağlarsınız.

Bir de Sayın Bostancı’ya bir şey söylemek istiyorum, yani saygı duyduğum bir grup başkan vekili: Ya, birçok şeye burada cevap veriyorsunuz, biz burada tarımla ilgili, 20 milyon insanı ilgilendiren konuyla alakalı sürekli konuşuyoruz, sürekli bir şeyler söylüyoruz -yani illa bir eleştiri mi yapmamız lazım, hakaret mi etmemiz lazım, ki bana yakışmaz öyle bir şey, söyleyemeyiz de- yani bir gün de çıkın, çiftçilerle alakalı “Ya, arkadaş, tamam, bunları doğru söylüyorsunuz, şunları da gerçekleştireceğiz.” deyin, bizim de içimiz rahat etsin yani.

Teşekkür ederiz. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

LEVENT GÖK (Ankara) – Yani açık bir sataşmada bulundunuz.

MUHARREM VARLI (Adana) – Evet yani.

LEVENT GÖK (Ankara) – Hadi bakalım Naci Bostancı, bekliyoruz.

BAŞKAN - Gruplar adına ikinci…

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Yerinizden buyurun, ben mikrofonu açayım Sayın Bakan.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

20.- Maliye Bakanı Naci Ağbal’ın, Adana Milletvekili Muharrem Varlı’nın 390 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerinde MHP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Yani sayın vekilimizin konuşmalarını dinlerken hayrete düştüğümü ifade etmek zorundayım çünkü gerçekten, öncelikle çiftçilerimizin refahını artırmak, üretim maliyetlerini düşürmek ve çiftçilerimize devlet bütçesinden daha fazla imkân sağlamak için olağanüstü gayretler sarf ettik ve bu anlamda da çok ciddi imkânları getirdik. Yani bugün ecrimisille bir tarım arazisini kullanan çiftçimize, doğrudan doğruya o tarım arazisini kiralama imkânı getirdik ve ucuza da kiralama imkânı getirdik. Burada vatandaşımıza dedik ki: “Doğru, eğer devlet desteklerinden yararlanmak istiyorsanız, herhangi bir şekilde ecrimisille kullanmak yerine, gelin, kullanıcısı olduğunuz tarım arazilerini size doğrudan kiralayalım.” Bununla ilgili, Tarım Bakanlığıyla ortak düzenleme yaptık. Ayrıca, daha önemli bir şey söyleyeyim: 2/B Kanunu’nu 2011 yılında yaptığımızda, o dönemde, tarım arazilerini kullanan yani kullanıcısı olan, ecrimisil ödeyerek kullanıcısı olan çiftçilerimize de doğrudan doğruya bu tarım arazilerini 2/B koşullarında yani rayiç bedelin yüzde 36’sına kadar düşük bedelle alma imkânı da getirdik.

MUHARREM VARLI (Adana) – Ben de onu söylüyorum.

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Beldeler ondan yararlanamıyor Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Dolayısıyla, bütün bu düzenlemeleri yaptık. Gübrede, yemde KDV’yi sıfırladık, yem ve gübre maliyetleri düşsün diye.

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Belde olan yerler o satın almadan yararlanamıyorlar.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Ama arkadaşlar bakın, orada da hep beraber, Mecliste, hatırlarsanız, bu konuşmaları yaparken dedik ki: Kırsalda yaşayan, kırsaldaki…

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Kırsalda zaten onlar.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Ama bir müsaade edin, ben size bir şey dedim mi? Bir müsaade edin.

Yani burada hep beraber, bu işin belde olursa, belediye olursa, büyükşehir olursa, tarım arazisi vasfındaki yerleri bu şekilde satarsak orada birtakım haksız, yanlış işler yaparız diye özellikle bundan uzak durduk. Dedik ki: “Sadece köy alanları içerisinde, belediye sınırları dışında olan yerleri tarım arazilerini kullananlara verelim.” Bunu da hep beraber, gruplarla, partilerle konuşarak yaptık.

Onun için, bakın, çaba gösteriyoruz. Özellikle, çiftçilikle uğraşan vatandaşlarımız hazineye ait tarım arazilerini kullansınlar, kullanırken devlet onlardan düşük bedel alsın, kullandıkları yerleri devletten doğrudan ucuza satın alsınlar, devlet desteklerinden daha fazla yararlansınlar diyoruz. Üretim maliyetlerini aşağıya çekecek çok sayıda destek veriyoruz. Onun için burada herhangi bir şekilde, Maliye olarak özellikle, tarım arazilerinde ücretler veya fiyatlar yukarıya çekilsin diye bir gayretimiz asla yok yani bu konularda lütfen... Ben size daha detaylı bilgiler de vereyim. Yani, bu konuda gerçekten olağanüstü çalışmalar yaptık, olağanüstü düzenlemeler yaptık ve çiftçilere önemli imkânlar getirdik diyorum ve Meclisimize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

MUHARREM VARLI (Adana) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Varlı...

MUHARREM VARLI (Adana) – Sayın Bakanın söyledikleriyle alakalı bir dakikalık bir şey söyleyeceğim.

BAŞKAN – Peki, 60’a göre vereyim. Yalnız, bu artık ikili polemiğe dönüşmesin lütfen.

MUHARREM VARLI (Adana) – Yok, yok, polemik değil.

BAŞKAN – Buyurun, 60’a göre bir dakika.

21.- Adana Milletvekili Muharrem Varlı’nın, Maliye Bakanı Naci Ağbal’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MUHARREM VARLI (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, benim söylediğim de zaten sizin o söylediğiniz ecrimisile dayalı satışla alakalı. O araziler hâlâ satılamadı, satılmıyor, bir engel var; onu söyledim yani o araziler satılmış olsa… İşte kimine toplulaştırma engeli var, kimine... Ya, Adana Ceyhan bölgesinde satılamıyor Sayın Bakanım, benim söylediğim o. Size bunu da iletmiştim bütçe görüşmelerinde. Hatta, Millî Emlak Genel Müdürünü çağırdınız, ona da talimat verdiniz. Benim söylediğim bu. Yoksa, hazine arazilerinin kiralanması konusunda, doğru, haklısınız ama ecrimisil yöntemiyle hak elde edenlerin satın alabilmesinin önü açılmalı, onu diyorum ben, onu anlatmaya çalışıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Kısa bir cümle...

BAŞKAN – Çok kısa, bitirelim lütfen.

Buyurun Sayın Bakan.

22.- Maliye Bakanı Naci Ağbal’ın, Adana Milletvekili Muharrem Varlı’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Şimdi, bakın, siz örnek verdiniz. Toplulaştırma olan alanlarda, kullanıcılarına bu toplulaştırma işlemi yapılmadan önce satılması yanlış olur zaten. Dolayısıyla, Maliye Bakanlığı olarak zaten yasal düzenlemeyi yaparken kullanıcılarına satışta hangi aşamalarda bu satışı yapacağımızı da kanunda düzenledik. Öbür türlü, toplulaştırma yapılmadan satarsan, toplulaştırma yapmaya kalktığında esas haksızlıklar o zaman olur. Ayrıca, burada ecrimisille bir yeri kullanmak hiçbir zaman için o kişiye doğrudan satın alma imkânı vermez. Sırf tarım arazileri için özel düzenleme yaptık ve dedik ki, ecrimisille kullanılan yerleri doğrudan alabilsinler.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Afganistan İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Habibe Kadiri Kız Okullarının Kuruluşu ve Faaliyetlerine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/415) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 390) (Devam)

BAŞKAN – 2’nci madde üzerinde Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Sayın Ertuğrul Kürkcü konuşacaktır.

Buyurun Sayın Kürkcü. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; bu kanun maddesi hakkında konuşmamayı tercih ediyorum, bunun sebebini de sizinle paylaşmak isterim. Son on-on beş günde Türkiye ve çevresinde olanları bir arada ele alacak olursak, değerlendirecek olursak, neredeyse Türkiye’nin tarihi ve coğrafyası bakımından tektonik bir değişiklikten geçiyoruz yani Türkiye’nin çevresinde ve içinde yer yarılıyor ancak Meclis tamamen tesadüfi bir biçimde önüne gelmiş olan meselelerle ilgileniyormuş gibi yapıyor. Buna son vermek ve uykudan uyanmak zorundayız. Zaten, esasen, yetkinin üçte 1’ini Hükûmete, üçte 1’ini Silahlı Kuvvetler ve Cumhurbaşkanına kaptırmış olan Türkiye Büyük Millet Meclisi, 15 Temmuzdan bu yana, elindeki bütün yetkileri doğrudan doğruya yürütmeye ve Cumhurbaşkanına devretmiş durumdadır. Bu açıdan, hiç değilse, fiilen Türkiye’yi yönetemiyor olsa bile lafzen, ruhen, şimdi bizi buradan izleyen yurttaşlarımız karşısında Türkiye’nin dünyada ve bölgedeki değişen yerinin yarattığı büyük çalkantı hakkında bir kanaati olduğunu söyleyebilir, söylemelidir, bunu gündemine almalıdır, bunu almaması düşünülemez.

Bakın, Martın 1’inden beri neler oldu? Türkiye’nin kurucu üyelerinden birisi olduğu Avrupa Konseyi Genel Sekreteri, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Anayasa Mahkemesini beklemeden başvuruları değerlendirmeye başlayacağını duyurdu. Bu son derece önemli bir gelişmedir. Yani, Türkiye artık kendi iç yargı yollarıyla adalet dağıtamayacak bir ülke durumuna düşmüştür uluslararası hukuk karşısında. İki: Venedik Komisyonunun raporunun taslağı düştü ve Venedik Komisyonu raporu der ki: “Türkiye otokrasiye doğru büyük bir hızla kaymaktadır, gitmektedir.” Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Türkiye’yi, Birleşmiş Milletler ceza mekanizması yargıçlarından birini yetkisi olmadığı hâlde hapse atmış olmak dolayısıyla Güvenlik Konseyi gündemine aldı ve nihayet dün Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Denetim Komitesi Türkiye’nin 2004’teki duruma iade edilmesi yani demokratik haklar, özgürlükler, hukuk devleti, insan hakları, demokrasi bakımından özürlü, sakatlanmış bir toplum ve devlet konumuna gelmiş olduğu tespitiyle 2004’te Türkiye’den kaldırdığı denetim konumuna Türkiye’yi yeniden iade etme kararı verdi. Ve bu arada bakanlarımız, Cumhurbaşkanı, Adalet Bakanı, Dışişleri Bakanı çeşitli Avrupa ülkelerine karşı son derece sert bir ağız dalaşı içindeler. Yani, Türkiye aslında ait olduğu, kendisini başından beri ait iddia ettiği dünyayla son derece sert bir çatışma içinde.

Şimdi, bu durumda ağır bir krizle karşı karşıya olmadığımızı kim söyleyebilir? Türkiye’nin yüz yıllık demokrasi, insan hakları, adalet, halk egemenliği arayışının sekteye uğradığına, artık bu yolda yürüyen diğer toplumlarla birlikte yürüyemeyeceğine dair son derece sert bir eleştiri ve değerlendirmeyle karşı karşıyayız ve bu eleştiri ve değerlendirme karşısında Meclis hiçbir şey söylemiyor olamaz.

Ve Başbakan dün, olağanüstü hâlin üç ay daha devam ettirilmesinden yana, buna kararlı olduklarını ilan etti. Oysa, Denetim Komitesinin Türkiye’nin yeniden denetime iadesi kararı esasen olağanüstü hâl altında işlenmiş bulunan vahim, ağır insan hakları ihlalleriyle ilgilidir ve Türkiye Nisanın 24’ünde bu kararla karşı karşıya kalacaktır.

Bir yıldır Dışişleri Bakanlığı ve AKPM Türk Delegasyonu Başkanlığı bu sonuçtan kaçınabilmek için çeşitli mazeretler, çeşitli özürler dile getirdiler. En son, 7 kişilik başvuru komisyonunu gerekçe göstererek bir önceki oturumda bu sonuçtan kaçınabildiler ama bu komisyona henüz bir atama dahi yapılmamış olması, bunun, aslında bir rüşvetikelamdan ileriye gitmediğini herkese gösterdi. Bu şartlar altında, şimdi, Türkiye bir karara mı gidiyor, yürütme eliyle şöyle bir karara mı sürükleniyoruz, Türkiye aslında başka bir dünya, bugüne kadar yüz yıllık demokrasi ve insan hakları mücadelesinin kendisini ilişkiye, ortaklığa, dayanışmaya soktuğu âlemle ilişkilerini kopartıp kendisine başka bir âlem mi arıyor? Eğer böyleyse onun tartışılacağı yer burası. Yürütmenin başını elde tutan dar bir oligarşi, dar bir seçkinler grubu buna karar veremez, Meclis buna el koymalıdır.

Ve bizim tarihsel yürüyüşümüz içerisinde, cumhuriyetin ilanıyla birlikte, İstiklal Harbi döneminde Türkiye’yi oluşturan topluluklar stratejik bir kararla İstiklal Harbi’ne girdiler ve cumhuriyeti, Ankara’daki Birinci Meclisi kurdular. Türkler ve Kürtler ve Türkiye'nin bütün toplulukları Sivas ve Erzurum Kongrelerinde ve Ankara’daki Mecliste bir cumhuriyet için, sultanlığa karşı ve hilafete karşı yeni bir toplum için bir anlaşma yaptılar. Bu anlaşmanın akması gereken tarihî yatak 1930’larda bozuldu. Irkçı, despotik bir anlayışla bir millet inşası fikri, Kürtleri bu rejimden yabancılaştırdı.

Şimdi, Türkiye’yi yönetenler, bugün yönetenler bir karar verdiler, dediler ki: “Biz bu anlaşmazlığı aşacağız.” Ve bugün geldiğimiz yer, aslında kuzeyin Kürtlerini aşarak güneyin Kürtleriyle ilişki aramak, Kürtleri aşarak Araplarla ilişki aramak ama Türkiye’yi oluşturan toplulukların yeni bir ortaklık kurmasının karşısında şiddet, zor ve zulümle egemenlik kurmaktan ibaret.

Bugün internet medyasına düşen yeni bir haberle karşı karşıyayız. Önümüzdeki mart ayında, İçişleri Bakanlığı ve Jandarma Genel Komutanlığı, 16 ilde, sonunda 5 bin güvenlik gücünü kaybetmeyi göze alarak yeni bir güvenlik operasyonu başlatacağını ilan etti.

Sevgili arkadaşlar, otuz yıldır bu çatışmanın içinde yaşıyoruz. 5 bin güvenlik gücünün kaybının hesap edildiği yerde otomatikman bunun vereceği sonuç 5 bin sivilin, 30-40 bin muhalifin ortadan kaldırılacağı anlamına gelir. Yani önümüzdeki birkaç ay içerisinde bir kan banyosunun içine mi gireceğiz, Türkiye böyle bir süreçten mi geçecek? Ben buradan çoğunluk partisine soruyorum: Hakikaten böyle bir hesapla karşı karşıya mıyız? Bu, Türkiye’yi sonu gelmez bir badirenin içine sokacak demektir. 16 ilde ve 81 ilde de bunun sonuçlarını göreceğiz çünkü Türkiye’nin Kürtleri sadece 16 ilde değil, 81 ilde, esasen Türkiye’nin batıdaki en büyük 10 ilinde yaşıyorlar ve oradaki çalkantı, kayıplar, sivil ölümleri, asker ve gerilla ölümleri netice olarak Türkiye’nin her tarafını yerinden oynatır. Bu şartlar altında mı referanduma gideceğiz? Çünkü burada diyor ki, bu plan içerisinde: “Güvenlik kuvvetleriyle iş birliği yapmayı reddeden, ayak sürüyen, isteksiz davrananlar derhâl cezalandırılacak.” Allah’ınızı severseniz “Güvenlik kuvvetleriyle iş birliği yapmakta istekli olmak.” ne demek? Ne demektir bu? Komşusunu ihbar etmek, komşusunu yakalayıp, elini kolunu bağlayıp teslim etmek, onun peşine düşmek, “Yürü.” dendiğinde yürümek, “Arabanı ver.” dendiğinde arabasını vermek, bunlar mı? Bunların yapıldığı bir yerde bir referandumun emniyet içerisinde sürdürülebileceğine kim karar verebilir?

Aslında bu operasyonun gösterdiği gerçek şudur: Olağanüstü hâl altında değil sadece, bir özel operasyon, bir yok etme operasyonu çerçevesinde gidilecek bir referandumda Kürt halkının sandığa gitmesi ve “hayır” demesinin engellenmesi için bir yeni mazarrat çıkartılmak üzere yeni bir karar alınmıştır. Bunun güvenlikle, Türkiye’de asayiş sağlamakla, olağanüstü hâlin icaplarını yerine getirmekle hiçbir ilgisi yoktur. 5 bin asker ve polisin yani Türkiye’nin yoksul emekçi insanlarının en az bunun 8 katı yoksul emekçiyi öldürmesiyle elde edilecek olan bir huzur, huzur değil, sonu gelmez bir kan deryasıdır. Türkiye karar vermelidir: Ya medeni milletlerin arasında yer alacaktır…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) –…ya bir haydut devlet olacaktır.

Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Hayda!

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Bostancı, buyurun, 60’a göre bir dakika süre veriyorum.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

23.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, İzmir Milletvekili Ertuğrul Kürkcü’nün 390 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Türkiye’nin toplumsal birliğini sağlamanın en önemli yolu meşru, demokratik zeminlerde siyaset marifetiyle herkesin var olmasıdır ve Türkiye Cumhuriyeti’nin yaklaşımı her daim böyle olmuştur. Özellikle AK PARTİ iktidarı, kendi iktidarı boyunca her kesime meşru zeminleri işaret etmiş, her türlü toplumsal ve politik tartışma için meşru zeminlerde bu işlerin olması gerektiğini ifade etmiştir. Zaten bir ülkede toplumsal renklilik içerisinde, ortak kader ve gelecek için bir ortam kuracaksanız bunun yolu demokrasi ve özgürlük temelinde meşru zeminlerde siyaset yapmaktır.

Meşru zeminlerin ötesinde, Türkiye’de terör örgütleri vardır. Bunlardan birisi de etnik kimlikçi, milliyetçi PKK terör örgütüdür. Bu PKK terör örgütü esasen Stalinist yöntemlerle de teşekkül etmiş, heterojen bir ideolojik perspektifi olan, Kürtleri de istismar ederek…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) –…burada bir hegemonya kurmak isteyen bir yapıdır. Türkiye Cumhuriyeti devleti bütün meşru devletlerin yaptığı gibi, kendisine meydan okuyan, toplumun bir kesimini istismar etmek isteyen, etnik temelli bir çatışma çıkartmak ve buradan nemalanmak için çaba gösteren, kan döken bu terör örgütüne karşı mücadele etmiştir. Bu terör örgütüne karşı mücadele hiçbir biçimde Kürtlere karşı bir mücadele değildir, bu şekilde tanımlamak açık bir kışkırtıcılıktır, öncelikle bunu belirteyim. Kürtler de Türkler de bu ülkede huzur içinde, esenlik içinde, demokrasi ve özgürlük temelinde yaşamak istiyor. Biz bunu sağlayacağız, herkes sağlayacak, meşruiyeti esas alan herkesin temel görevi bu. Aynı zamanda, bulunduğumuz coğrafyada elbette Arap, Acem, başka çok çeşitli etnik temelli yapılar ve ülkelerle çevrili tarihsel bir mirasımız var, bunlarla da bağ kurmak bizim görevimiz bütün devletlerin yaptığı gibi. Bu bağı kurarken yine çevremizde yer alan terör örgütleriyle mücadele etmek de bizim boynumuzun borcu, bunu da yapmaya devam edeceğiz. Bunlar Türkiye Cumhuriyeti devletinin spesifik bir şekilde kendine has usullerle yaptığı bir yöntem değildir, uluslararası meşruiyet temelinde yapmış olduğu mücadelelerdir; bütün devletler böyle davranır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Bu mücadele dolayısıyla “haydutluk”tu, “hukuk devleti”ydi, “tercih”ti, bu tür değerlendirmeleri yapmayı uygun görmem.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Yıldırım, sizin de… Sistemi açıyorum.

Buyurun Sayın Yıldırım.

24.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

AHMET YILDIRIM (Muş) – Teşekkür ederim.

Şimdi, Sayın Başkan, Sayın Kürkcü’nün ifade ettiği çok açık bir şey var. Hükûmet gelsin, bu konuda şu Meclisi bilgilendirsin. Hiç çarpıtmaya gerek yok. Bakın, İçişleri Bakanlığının genelgesi. Genelge, İçişleri Bakanı Soylu ve Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Yaşar Güler adına yayımlanıyor. Belli maddelerden oluşuyor. Sadece 2 ibare… Sayın Bostancı’yı çürüten bir ibareyi söyleyeyim. “Yok, kamu güvenliği için terörle mücadele…” Bakın, bu ibare işin neresinde? “Yardım ve yataklık eden kim varsa gözaltına alınarak mal ve mülklerine el konulacak.” Yargı kararı olmaksızın… Bu hukuk mu? “Haydutluk” dediğimiz bu. Bir kişi suçlu olmadan, masumiyet karinesi içerisindeyken nasıl mallarına, mülklerine el konulabilir? Siz bunu nasıl sindirebilirsiniz? Hiçbir soruşturma, kovuşturma yapılmadan kimin malına, mülküne nasıl el konabilir?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen siz de.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Bir diğer husus: “Gerekirse 5 bin güvenlik gücünü feda ederiz.” Kim kimin gencini feda ediyor? İktidar bu hakkı nereden alıyor? Eleştirim diğer 2 muhalefet partisine de. Suriye’de 1 askerimizin burnu kanadığı zaman kınayanlar, Lice’de, 2 gündür, ölen 2 uzman çavuş için neden bir kınama yayınlamıyor? İktidar kan politikası güdüyor. Açık söylüyorum, iktidar şiddet politikasını öncelemiş. “5 bin genci feda ederiz.” ne demek? Bu bir infial hâlidir. Buradan demokrasi, buradan hukuk, buradan bir anayasal, yasal düzen çıkabilir mi? 5 bin genci kimin adına feda ediyorsunuz? Şu Meclisten o rızayı aldınız mı? O askerlerimizin ailelerinin rızası var mı böyle bir şeye? Bunca tecrübeden sonra ülkenin geleceği nokta bu mu olmalıdır?

Bildiğimiz tek gerçek var, bu iş masada bitecek, on yıl da, yirmi yıl da, otuz yıl da sürse. Kaç gencimizi iktidarlar feda eder bilemem ama biz, bir gencimizin bile burnunun kanamasını istemiyoruz. Bunun dışında bir yolun mümkün olduğunu ve nihai yerin de orası olduğunu biliyoruz.

Teşekkür ederim.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım…

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bir saniye Sayın Kürkcü.

Sayın Bostancı…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Biz, bu ülkede hiç kimsenin burnunun kanamasını istemeyiz.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Hükûmet buna dair bilgi versin o zaman.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Ancak devlet meşru güç kullanma tekeline sahip olan bir organizasyondur ve kamu esenliğini sağlamak için kendisine meydan okuyan terör örgütleriyle en kararlı şekilde mücadele etmek durumundadır. Türkiye Cumhuriyeti devletinin yaptığı budur. Terör örgütlerine yardım ve yataklık yapanlar, mevcut, meri hukuk neyse ona göre yargılanırlar. Elbette, ne İçişleri Bakanlığı ne başka birisi kendisine göre hukuk ihdas etmez, öyle bir şey söz konusu olmaz.

AHMET YILDIRIM (Muş) – 5 bin genci nasıl feda edebilir bir bakan?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Meri hukuk neyse o hukuk çerçevesinde yardım ve yataklık yapanlar mutlak surette yargılanırlar.

Teşekkürler.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Kaç vekil çocuğu var? Kaç bakan, kaç başbakan, kaç general çocuğu var?

BAŞKAN – Sayın Kürkcü, Sayın Yıldırım cevap verdi gerçi.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) - Sayın Bostancı benim konuşmamı eleştirirken kışkırtmada bulunduğumu söyledi. Bu, 69’a göre cevap gerektiren bir sataşmadır çünkü kışkırtma Meclisteki olağan konuşmalar arasında değildir, değil mi?

BAŞKAN – Sayın Kürkcü, buyurun.

Sataşmadan dolayı iki dakika süre veriyorum.

Lütfen, yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

6.- İzmir Milletvekili Ertuğrul Kürkcü’nün, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın yaptığı açıklaması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; uyarı, milletvekillerinin birbirlerine karşı görevi. Toplumun dikkatini çekmek, toplumu tartışmaya davet etmek bizim işimiz. Her uyarıya “kışkırtma” veya “tehdit” diye yanıt verecekseniz biz birbirimize hiçbir şey diyemeyiz.

Bakın, ben size ne diyorum: Bilmiyorum, gördünüz mü bu haberi, diyor ki: “Operasyon güçlerine yardımda isteksiz davranan unsurlar gözetim altına alınacak…” vesaire. Şimdi, “Operasyon güçlerine destekte isteksiz davranan unsurlar...” ne demek? Mesela mahallemde operasyon yapılsa işi gücü bırakıp operasyonun peşinde mi koşacağım? Böyle bir şey yok, yurttaşların böyle bir görevi yok. Yurttaşlara onlara ait, onların üstünde olmayan görevler yüklemek ve bu görevleri yerine getirmedikleri gerekçesiyle hepsinin derdest edileceğine, suçlanacaklarına, gözaltına alınacaklarına, cezalandırılacaklarına ve bu cezalandırılma işleri sırasında merhamet edilmeyeceğine dair böyle ibarelerle dolu bir hukuk devleti genelgesi olabilir mi? Osmanlı Devleti’nin fermanlarında bile bu tür ifadeleri bulamazsınız. O yüzden, şimdi biz şu soruyla karşı karşıyayız: Hakikaten, Kürt halkının milyonlarca yaşadığı bir bölgede bu tür “Yardımda isteksiz davrandı.”, “Bana haber vermedi.” vesaire gerekçesiyle insanlara karşı yaptırım uygulanacak ise eğer bunun nerede biteceğini biliyoruz 1990’lardan. Bütün bunlardan ötürü özür dilemedik mi? Bu tür komisyonlar kuruldu, bir tanesinin başına da siz geçmediniz mi? Buralardan geçip gelmedik mi buraya? Şimdi, yeniden 1990’lara değil 1930’lara iade oluyoruz, farkında mısınız? Buna dikkat çekmek istiyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, meşruiyet temeli bizim için esastır. İçişleri Bakanlığının bir genelgesinden bahsediliyor, iddia edilen hususların olup olmadığına ilişkin muhakkak Bakanlık gerekli açıklamayı yapacaktır.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Afganistan İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Habibe Kadiri Kız Okullarının Kuruluşu ve Faaliyetlerine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/415) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 390) (Devam)

BAŞKAN - Şimdi, madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’a söz sırası geldi.

Buyurun Sayın Bayraktutan. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Önce, biraz önce bir tartışma vardı, onu aydınlatma açısından yararlı olacağını düşünüyorum… 15 Temmuz akşamı bu Parlamentoya gelen 105 milletvekilinden birisiyim, ilk gelen milletvekillerinden birisiyim. Şu görmüş olduğunuz arka sıralarda gecenin geç saatlerinde, saat on sularında veya daha geç de olabilir, ilk bomba yediğimizde orada oturuyorduk. Bunu neden anlattım? Sayın Cumhurbaşkanı geçen gün yapmış olduğu değerlendirmede 15 Temmuz akşamı şehit olanların da “evet” diyeceğini söyledi. Biz, o gece bu Meclisten çıkamasaydık -burada, o gece Parlamentoda üç kat yerin altında beraber olduğumuz değerli milletvekilleri var- belki o bombaların altında şehit olabilirdik ama Sayın Cumhurbaşkanının o değerlendirmesine katılmıyorum, büyük bir onurla ve gururla “hayır” diyeceğimi bir kere daha ifade ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Biz o akşam bu Parlamentoya Recep Tayyip Erdoğan’ın bekasını savunmaya gelmedik değerli arkadaşlar, biz bu Parlamentoya Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “En büyük emanetim” dediği Türkiye Büyük Millet Meclisini savunmaya geldik, öncelikle onu ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, öncelikle şunu söyleyeyim: Hani “evet” ve “hayır” eşit şartlarda yürüyor diye bazı iddialar var.

Bakın, benim seçim bölgemde, Borçka’da çok değerli bir kaymakam, Ertuğrul Örnek -adını da veriyorum- geçen günlerde bir şey paylaştı sosyal medyada, hiç de çekinmiyor, “evet” diyor.

Şimdi, ben, o kaymakam eğer “hayır” demiş olsaydı bugün acaba nerede olurdu diye merak ediyorum. Muhtemelen Devlet Memurları Kanunu’nun 125’inci maddesindeki devlet memurunun tarafsızlığı şartını ihlal etmiştir, o anlamda da memuriyetten uzaklaştırıldı diye düşünüyorum.

Ben o kaymakama şunu hatırlatmak istiyorum: 2010 yılındaki referandumda Artvin’de ben il başkanıydım, bir ilçemizin kaymakamı da, Şavşat ilçemizin kaymakamı da referandumla alakalı “evet” çalışması yapıyordu, kendisini cumhuriyet savcılığına şikâyet etmiştim. Şimdi o kaymakam nerede biliyor musunuz? FETÖ’den dolayı meslekten atmışlar. Başka hiçbir şey demek istemiyorum. Eğer bu konuda bir sıkıntısı varsa açıkça ifade etsinler, onu özellikle ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, aslında bu konuşmada başka şeyleri değerlendirecektim ama, bu Cerattepe’yi hem size hem Türkiye'ye hem de Artvin’e, her tarafa ezberlettirdim, ilginç bir gelişme var.

Bakın, 6 Şubatta iki ayrı dilekçe verdim, biri Enerji Bakanlığına, biri Maden İşleri Genel Müdürlüğüne. İlgili Bakanla, Değerli Bakanımızla burada, Başbakanlıkta görüşmeler yaptık. Dediler ki “Efendim, burada kapalı işletme olacak, açık işletme olmayacak. 22 hektarla alakalı olarak Cengiz gruba çalışma izni verdik redevans sonucunda.”

Değerli arkadaşlarım, bu Bilgi Edinme Yasası çerçevesinde, on beş iş günü içerisinde devletin bize cevap vermesi gerekiyor. 6 Şubatta verdim, dün faksla aldım. Dedim ki “Bakın, hakkınızda suç duyurusunda bulunacağım, siz arada gidersiniz, kamu görevlilerisiniz, yarın öbür gün iş adamları kendini kurtarır.”

Şimdi, değerli arkadaşlarım, gördük ki 22 hektar değilmiş, dün yazıyı aldım, Cengiz gruba 239 hektar izin vermişler. Bakın, 239 hektar, 10 katının üzerinde izin vermişler. Bu bir skandaldır, bunun altına imza atanlar bu vebali nasıl taşıyacaklar merak ediyorum.

Bütün Artvinliler buradan dinlesinler, iyi duysunlar. Cerattepe’de gerçekten bir cinayetle karşı karşıyayız. Bir yandan ÇED raporu alınmış bir 22 dönüm var, bir taraftan da 245 hektarla alakalı olarak maden işletmesiyle şimdi dün almış olduğum bir itirafname şeklinde, devletin vermiş olduğu bir belge var.

Buradan bütün kamuoyuna sesleniyorum, Sayın Başbakana sesleniyorum, önceki Başbakan Sayın Davutoğlu’na sesleniyorum: Burada yapmış olduğumuz görüşmede bize “Yargı süreci bitene kadar Cerattepe’de herhangi bir şekilde kazma vurmayacağız, herhangi bir çalışma yapmayacağız ve bu, devletin namus, şeref sözüdür.” dediler değerli arkadaşlarım. Ben buradan söylüyorum: Bu namus, şeref Çankaya pazarında satılan salatalık, domates midir değerli arkadaşlarım? Bu namus, şeref sözünün arkasında devletin durmasını Artvinliler olarak talep ediyoruz. Bunu talep etmek bizim hakkımız. (CHP sıralarından alkışlar) Bir şirketin yetkilisi, bir iş adamı, halka olan ilgisini bildiğiniz bir iş adamı Artvin’de devleti teslim almış, açıkça. Bu basit bir teslim alma değil.

Bakın, Artvin, TÜİK verilerine göre 2015’te Türkiye’nin en huzurlu ili, hiçbir olay yok. Artvin’de olağanüstü hâl ilan ediliyor. Neden? Çünkü “Cerattepe’yle alakalı herhangi bir basın açıklaması yapmasınlar.” diyorlar. Miting yapmak yasak, bildiri dağıtmak yasak, oturma eylemi yapmak yasak, stant açmak yasak.

Şimdi, bir hakkı tescil edelim. Anayasa’yla alakalı şeylerde de aslında geçerli olması lazım. Onlarda gene kısmen izin veriliyor ama Cerattepe’nin adını anmak yasak. Neden? Bu basit bir devlet yasağı olamaz. Duruşmadan bir gün önce gelen bir valiye 18 Eylülde bu yasakları koydurdular değerli arkadaşlarım. Bu ne olabilir sayın milletvekillerim? Devletin bu iş adamına ilgisinin dışında başka bir şey var değerli arkadaşlarım. Kamunun işin içinde olmadığı, bu Cerattepe ihalesine ortak olmayan bir siyasi iradenin ortak olmadığı bir noktada bu şekilde devlet buna bir ilgi gösterebilir mi? Bu ihaleye kimin ortak olduğunu biliyorum değerli arkadaşlarım, bana o bilgi verildi. Önemli bir kişi bu işe ortak, bakın, açık açık ifade ediyorum. Bunu biliyoruz, bütün Artvinliler, sokaktakiler biliyor ama bunu şiddetle reddediyoruz.

O nedenle, buradan valiye bir kere daha sesleniyorum. Valinin hiçbir yetkisi yok. Artvin’in valisi Mehmet Cengiz, açık açık ifade ediyorum. Mehmet Cengiz’e buradan sesleniyorum yöre milletvekili olarak. Lütfen kaldır bu yasakları.

Ama, Artvinlilere de söyleyeceğim bir şey var. Bakın, 2015 seçimlerinden önce de tam o seçim dönemine yaklaşıyorken siyasiler “Bakarız, iyiyse çıksın, kötüyse çıkmasın.” gibi herhangi bir şeye dokunmayacak bazı eylemlerde, söylemlerde bulundular. Eğer buradan “hayır” çıkmazsa, “evet” çıkarsa -Allah göstermesin- 16 Nisanın hemen sonrası, 17 Nisanda… Artvin halkına hani o gazları sıkan, Artvin halkına zor kullanan, coplarla talimat veren -kolluk güçlerini ayırıyorum çünkü onlar emir kulu- o siyasi iradeye de “hayır” diyeceğiz. Şu anda sanki böyle üzeri örtülmüş bir durum var, bunu kabul etmek mümkün değil. Bütün Artvinlilerin bu konuda dikkatli olmasını istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, iki gün evvel de yine Cankurtaran’la alakalı Sayın Başbakana defalarca sorular sorduk. Dışişleri Bakanına sordum, olmuyor; Sağlık Bakanına sordum; Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanına sordum; Aile ve Sosyal Politikalar Bakanına sordum, en son, neyse, Ulaştırma Bakanı bize cevap verdi. Cankurtaran’la alakalı olarak bitmeyen bir tünel hikâyesi var. Hani hep diyorlardı ya “FETÖ bizleri kandırdı.” diye, Sayın Başbakanı kara yolu müteahhidi kandırmış ya. Ben de oradaydım, kara yolu müteahhidi Sayın Başbakanı kandırdı. 30 aya bitecek yol için 26 aya pazarlık yaptılar, 75 aydır tünel yok. Şimdi bir cevap vermiş Sayın Başbakan. Sayın Ulaştırma Bakanı diyor ki: “Bu tünel biter.” Nasıl biter? Efendim, zeytinler yapraklarını dökerse, kış ayında incir ağacı meyve verirse bu tünel biter! 2017’de bu tünelin biteceği filan yok. Sonra çıkıp derler ki: “Efendim, 2017’de bitecek.” Göründüğü kadarıyla, 2017’de Cankurtaran tünelinin biteceğine ilişkin en ufak bir emare de yok değerli arkadaşlarım, en ufak bir emare de yok. Bunu, Cankurtaran’daki bu gelişmeleri kamuoyunun dikkatle takip ettiğini, milletvekili olarak da takip edeceğimi bir kere daha ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bir şeye daha değinmek istiyorum sözlerimi bitiriyorken. 2015 yılında ve 2016 yılında özellikle sahilde, Hopa, Arhavi, Borçka ilçelerimizde ciddi anlamda sel felaketleri yaşandı. Orada kayıplarımız oldu. Onlara Allah’tan rahmet diliyorum. O kayıpları geri getirmemiz mümkün değil. Ama, aynı zamanda da mal kaybımız oldu ciddi anlamda. O anlamda Hükûmete de teşekkür ediyorum -doğruyu da söylemek gerekir- yardımlar yaptılar, belediyeler yardımlar yaptılar, bizim belediyelerimiz, iktidar partisinin, diğer partilerin belediyeleri bize yardımlar gönderdiler, hepsine teşekkür ediyoruz ama bu yaraların tamamıyla sarıldığını söylemek doğru değil. Devlet bir yanda menfez yapıyor, duvar yapıyor. Karadeniz’in coğrafyası çok kötü. Bizim orada arazi engebeli olduğu için orada sanat yapılarını yapabilmek çok zor ama buna rağmen bazı olumsuzluklarla karşı karşıyayız. Evet, belki devlet menfezleri yaptı, köprüleri yaptı, buna ilişkin çalışmalar devam ediyor, bunları görüyoruz ama bunun yanında özellikle Hopa’da, Arhavi’de yaşayan vatandaşlarımızın, Borçka’da yaşayan vatandaşlarımızın, çay üretimi yapan, fındık üretimi yapan vatandaşların zararlarının bedellerinin tazminine yönelik şu ana kadar ciddi anlamda bir iyileştirme olmadı. Örneğin, 20 bin liralık zarar gören bir vatandaş bu arazisindeki zararın tazminiyle alakalı belki bin lira, belki 2 bin lira sembolik miktarlar aldı. Bu anlamda ben Hükûmetin, özellikle buna yönelik olarak mutlaka bir iyileştirme çalışması yapmasını, vatandaşlarımızın, özellikle çay üreticilerinin, fındık üreticilerinin uğramış olduğu zararların giderilmesi için gerekli çalışmaları yapmasını, adımları atmasını, dikkatle bunu not almasını talep ediyorum.

Özellikle, bir de Arhavi’yle alakalı olarak, Arhavi’deki sanayi çarşısında sanayi sitesiyle alakalı olarak… 2, 3 kere arka arkaya tehlike atlatmışlar, su baskınlarıyla karşı karşıya kalmışlar. Oradaki esnafımız -dikkatle ve ihtimamla bugünkü konuşmamı da takip ettiğini biliyorum- mutlaka bir iyileştirme yapılmasını, Arhavi’de meydana gelebilecek bundan sonraki yağışlar ve feyezanla alakalı olarak sanayi esnafının bir daha mağdur olmaması için o feyezanı engelleyecek bütün çalışmaların yapılmasını önemle, dikkatle takip etmektedir. Bunu Hükûmetin dikkatine arz etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bir “hayır” kampanyasında “evet-hayır”la alakalı olarak önemli bir sürece gidiyoruz. Bu süreçte Türkiye'nin, gerginliklerle devam etmeden, uzlaşmayı kendine şiar edinerek bu yarıştan çıkacağını umuyorum. Önümüzdeki günlerde hangi türlü sonuç çıkarsa çıksan Türkiye'nin hayrına olacağına yürekten inanıyorum değerli arkadaşlarım.

O nedenle, sözlerimi bitiriyorken, taş olacağız, toprak olacağız ama bu hayırlı yolda yoldaş olacağız diyorum ve hepinizi, yüce Meclisi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Sağ olun, var olun diyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

İSRAFİL KIŞLA (Artvin) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Kışla…

İSRAFİL KIŞLA (Artvin) – Bir söz hakkı istiyorum sataşmadan dolayı.

BAŞKAN – Sataşmadan değil, 60’a göre isterseniz veririm size. İsmen söyledi mi, sataştı mı size?

LEVENT GÖK (Ankara) – Yok efendim, hayır, asla.

İSRAFİL KIŞLA (Artvin) – Şu şekilde: “Önemli siyasetçilerin bu şirkete ortak olduğunu düşünüyorum.” diyor. Ben Artvin’de siyaset yapan bir kişiyim, o bakımdan cevap vermek istedim.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sizi kastettiğini zannetmiyorum.

BAŞKAN – Sayın Kışla, yerinizden, ben 60’a göre size söz vereyim, buyurun.

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Asla aklıma gelmedi.

LEVENT GÖK (Ankara) – Yani, Uğur Bey de zaten kastetmediğini ifade edebilir.

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Tabii, yok, ben İsrafil Bey’i asla kastetmedim.

BAŞKAN – Yok, aynen. Yani nezaketini biliyoruz, aynı ilin vekillerinin karşılıklı…

Buyurun Sayın Kışla.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

25.- Artvin Milletvekili İsrafil Kışla’nın, Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın 390 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

İSRAFİL KIŞLA (Artvin) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.

Cerattepe konusunda, şirkete siyasilerin, çok önemli kişilerin ortak olduğu konusunda bir söz söylendi. Ben Artvin Milletvekili olarak doğrusu böyle bir siyasetçinin kim olduğunu, kimin ortak olduğunu bilmek isterim. Eğer bu konuda bir bilgi varsa bunu paylaşmasını da arzu ederim. İl teşkilatı dâhil, ben milletvekili olarak doğrusu Cengiz’in dışında ortaklığı olan bir kimsenin olduğunu tahmin etmiyorum, böyle bir iftira durumuna düşmek de istemem. Bu konuya açıklık getirirse sevinirim.

LEVENT GÖK (Ankara) – Tabii, memnuniyetle.

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Tabii.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bayraktutan, buyurun.

26.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Artvin Milletvekili İsrafil Kışla’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, ben de biraz önce neler söylediğimi biliyorum bir hukukçu olarak. Benim burada kastettiğim asla Artvin Milletvekili değildir. Onu zaten kendisi de bilir, aklımın ucundan da öyle bir şey geçmez.

Yalnız bu ilk ihale alındığı andan itibaren redevans sözleşmeleriyle… Burada birçok Meclis araştırma önergesi verdim. Arkasında siyasi iradenin olmadığı, bir iş adamının önemli bir siyasetçi tarafından korunmadığı hiçbir tabloda bir iş adamı bu derecede bir ihale alamaz, bir.

Bir ihaleyle alakalı olarak bir kentin infialini önleyebilecek, valiye talimat verecek, valinin orada olağanüstü hâl ilan etmesine ilişkin bir talimatı ortaya koyacak… Artvin’de, Türkiye’nin en huzurlu kentinde olağanüstü hâl koşullarını yaşatan çok önemli bir siyasi irade ve koltuk olduğunun farkındayız. Yeri ve zamanı geldiğinde onu da Parlamentodan inşallah açıklayacağız.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Afganistan İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Habibe Kadiri Kız Okullarının Kuruluşu ve Faaliyetlerine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/415) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 390) (Devam)

BAŞKAN - 2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına ilk söz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Baki Şimşek’e aittir.

Buyurun Sayın Şimşek. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uluslararası anlaşmalar üzerine Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Sözlerime başlamadan önce yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü kutluyorum. “Cennet anaların ayakları altındadır.” diyen bir dinin mensupları olarak kadını her zaman baş tacı yapan bir milletin mensubu olmaktan, bir inancın mensubu olmaktan dolayı da mutluluğumu belirtiyorum.

Yalnız, bu özel günlerin gerçekten artık küresel sermaye tarafından bir alışveriş çılgınlığına dönüştürülmesini de eleştiriyorum. Sadece kadınlarla alakalı bir yıl içerisinde belki 5-6 tane kutlanan gün var. Bunun yanında, Doktorlar Günü, Hemşireler Günü, Mühendisler Günü, Engelliler Günü… Türkiye’de bürokrasi, belediye başkanları, valiler, resmî protokol, odalar, bu günleri kutlamaktan gerçekten işlerine bakamıyorlar. Ben, bakanlığımızın bir genelgesiyle, bu özel günlerin kutlaması yapılacaksa mesai saatleri dışında bu kutlamaların yapılması, mesai saatleri içerisinde de valilerin, kaymakamların, belediye başkanlarının, sivil toplum kuruluşları başkanlarının işlerine güçlerine bakması gerektiğini düşünüyorum. Bunu yanlış buluyorum. Türkiye’de zaten 365 günün yaklaşık 130-140 günü millî bayramlar, dinî bayramlar, tatil günleri ve kutlamalarla geçiyor ve boş yere bir sürü insan mesaisini harcıyor, mesaisini kaybediyor. Bunlarla ilgili daha doğru bir düzenleme yapmamız gerektiğine inanıyorum.

Değerli milletvekilleri, tabii, uluslararası anlaşmaların, gönül coğrafyamızla ilgili olan ve tüm dünyayla ilgili olan uluslararası anlaşmaların tamamının geliştirilmesini Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak destekliyoruz. Ama, Orta Doğu’da, Balkanlarda ve Kafkaslardaki ülkelerle yapacağımız uluslararası anlaşmaların öncelikli değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bugün sınırlarımızın tamamı kan gölü. Öncelikle, sınır komşularımız olan Irak’la, Suriye’yle, İran’la, Rusya’yla olan anlaşmaların gözden geçirilmesini… Amerikan Genelkurmay Başkanı günlerdir Türkiye’de, gerek Türk Genelkurmayıyla gerekse Rusya Genelkurmay Başkanıyla toplantılar yapılıyor. Bugün bölgedeki akan kanın sorumluları belli, Orta Doğu’yu kan gölüne çeviren ülkeler belli. Genelkurmay Başkanlığımız ve Türk Dışişlerince bu sorunların kaynağının kurutulması, başta Kandil olmak üzere bu bölgeyi kan gölüne çeviren terör odaklarının tamamının başının ezilmesi ve öncelikle bu ülkelerle bir anlaşma yapılması gerektiğini düşünüyorum. Tabii, Türkiye Cumhuriyeti devleti güçlü olursa -üç kıtada at koşturan bir necip milletin evlatları olarak- dünyanın hiçbir ülkesi bu ülkeye meydan okuyamaz, bu ülkeyle dalga geçemez ama bugün İsrail’in maalesef ezanı bile yasaklama cüreti göstermesini de şiddetle kınıyorum, şiddetle eleştiriyorum ve İsrail’e Arif Nihat Asya’nın “Dua” şiiriyle cevap veriyorum:

“Biz, kısık sesleriz... Minareleri,

Sen, ezansız bırakma Allah’ım!

Ya çağır şurada bal yapanlarını,

Ya kovansız bırakma Allah’ım!

Mahyasızdır minareler... Göğü de,

Kehkeşansız bırakma Allah’ım!

Müslümanlıkla yoğrulan yurdu,

Müslümansız bırakma Allah’ım!

Bize güç ver... Cihat meydanını,

Pehlivansız bırakma Allah’ım!

Kahraman bekleyen yığınlarını,

Kahramansız bırakma Allah'ım!

Bilelim hasma karşı koymasını,

Bizi cansız bırakma Allah'ım!

Yarının yollarında yılları da,

Ramazansız bırakma Allah'ım!

Ya dağıt kimsesiz kalan sürünü,

Ya çobansız bırakma Allah'ım!

Bizi sen sevgisiz, susuz, havasız;

Ve vatansız bırakma Allah'ım!

Müslümanlıkla yoğrulan yurdu,

Müslümansız bırakma Allah'ım!”

Diyorum. Kur'an’ın ve ezanın savunucusu Cenab-ı Allah’tır. Bugüne kadar bunlarla uğraşan herkes belasını bulmuştur, uğraşanların da belasını bulacağına inanıyorum.

Değerli milletvekilleri, tabii, bir Mersin milletvekili olarak, yapılan anlaşmalarla bölgedeki Rusya’yla ilgili krizleri aştık dedik, çözdük dedik ama bugün Rusya narenciye dışında birçok ürüne kısıtlama getiriyor hâlâ; kabak, biber, patlıcan, nar gibi. Birçok ürün Rusya’ya Belarus üzerinden gönderiliyor. Yine ürünler Rusya’ya gidiyor ama Belarus üzerinden gidiyor ve tır başı her bir ihracatçı Belarus’a 5 bin ile 10 bin dolar arasında artı bir para vermek zorunda kalıyor. Yine, Rusya’dan illegal olarak girdiği için bu paranın Türkiye’ye direkt transferi de mümkün olamıyor, yine komisyoncular aracılığıyla bu paranın transferi mümkün oluyor. Burada da tekrar üretici yüzde 7-yüzde 8 komisyon veriyor; 1 milyon liralık alışveriş yapan bir tüccar, bunun 60 bin, 70 bin, 80 bin dolarını, bu paranın Türkiye’ye getirilmesi için aracı kurumlara yeniden komisyon olarak veriyor. Bununla ilgili de Hükûmetimizin ve Bakanlığın gerekli girişimlerde bulunarak Rusya’yla olan pürüzlerin tamamının ortadan kaldırılmasını ve artık direkt ticaretin önünü açmasını bekliyoruz.

Tabii, istihdam seferberliği başlattık her krizden sonra olduğu gibi, işte, Güneydoğu’yu Kalkındırma Projesi, istihdam seferberliği. Bugün de yine istihdam seferberliğini başlattık ve siyasi partilerin birçoğu da buna destek veriyor ama hamasi nutuk atarak, “Her fabrikatör 5, 10, 20 işçi alsın, eleman çalıştırsın. Devlet de buna destek olsun.” diyerek hiçbir fabrikatör, hiçbir iş adamı ihtiyacı olmayan 1 tane adamı çalıştırmaz. Fabrikası büyümeyen, işleri büyümeyen, cirosu artmayan hiçbir firma yeni bir eleman almaz, alırsa da bunu üç gün sonra yeniden kapının önüne koyar. Bununla ilgili daha kalıcı tedbirler almamızı, ekonominin daha da hareketli hâle gelmesini ve ticaretin canlanması için çalışma yapmamızı bekliyorum.

Burada biz bunun birçok örneğini de yine temel atma törenlerinde de görürüz. Bir tesisin temeli atılır, yine hamasi olarak sorarız: “Bu proje kaç ayda bitecek?” “Kırk ayda bitecek.” Orada Sayın Bakan veya Başbakan söyler, “Kırk çok, bunu hele otuz beş yapalım.” der. Otuz beş yaparız. Sonra derler “İki ay da şöyle olsun, üç ay da böyle olsun.” ama maalesef, bu projelerin hiçbiri, bırakın firmanın taahhüt ettiği tarihte, normal süresinde bile bitmez. Türkiye şu anda yarım kalmış projelerin cenneti.

Sadece, benim seçim bölgem olan Mersin’de seçim döneminde birçok vaat verildi; Adana-Mersin yolunun 8 şerit olacağı söylendi, bununla ilgili ihale hazırlıklarının yapıldığı, ihalenin yapılacağı ama Adana-Mersin yolunda sadece 8 kilometrelik, 10 kilometrelik bir kısmın ihalesi yapıldı. Bu gidişle, bu hızla yapılan bir çalışmayla Adana-Mersin yolunun 8 şerit olduğunu benim görme şansım yok hayatımın devam ettiği süre içerisinde. Yine, bunun gibi, Mersin’in birçok ilçesiyle alakalı yolların, Mut-Silifke, Mut-Karaman, Mersin-Antalya, Mersin-Çamlıyayla yolu gibi birçok projenin de yine aynı şekilde atıl durumda kaldığını, şu anda birçok projede ödenek yetersizliğinden firmaların çalışma bile yapmadığını, 2013 yılında açılışı yapılacağı söylenen Pamukluk Barajı’nın 2017 yılına gelinmesine rağmen hâlâ yerinde saydığını belirtiyorum. Hükûmetin bunlarla ilgili artık bu projelere, devam eden inşaatlara bir an önce artı ödenek göndererek bu projelerin tamamlanmasını…

Yani, buradan söylüyoruz, işte, diyoruz: “Hazine malları satacak, kiraya verecek, yardımcı olacak, gidin kiralayın.” Mersin Büyükşehir Belediyesi arıtma tesisi yapacak, iki yıldır bizzat kendim takip ediyorum, Millî Emlaka ait bir tane arazinin bir kamu kurumuna arıtma tesisi yapılmak üzere devredilmesi gerekiyor bu projenin başlayabilmesi için. Maalesef, devlette işler yürümüyor. Bir milletvekili bir genel müdürü aradığı zaman iki üç günde bir genel müdüre ulaşamıyor, işler yürümüyor. Hazineden arsa kiralama; bırakın şahısları, devletin kurumları bile bunda büyük zorluklar yaşıyorlar. Devlet Su İşleri 100 metrekarelik bir yeri satacak olsun, evrak, dokuz on tane kurum görüşünden sonra Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğüne, Maliyeye ve en son Başbakanlığa gidiyor. Allah aşkına, bir tarım arazisi içerisindeki üç beş dönüm bir arazinin satışının Başbakanlıkla ne ilgisi var? O ilde defterdar ne işe yarar, Millî Emlak müdürü ne işe yarar? Sayın Bakanım, bunlarla ilgili, vatandaşın işini hızlandıracak -geç gelen adalet, adalet değil- bir çözüm bulmanızı öneriyorum.

2/B arazileriyle ilgili, yine, “Satışları kolaylaştıracağız, artıracağız.” diyorsunuz ama bununla ilgili de fiilî durumda yaşanan birçok zorluk var. Tarım arazilerinin olduğu Mersin Erdemli Sarıkaya’da dönümüne 50 milyon ile 70 milyon lira arası fiyat konulmuş. Ben daha önceden de sizlere aktardım, sayın genel müdüre aktardım, bununla ilgili bir düzenleme yapın dedim. Küçük bir köydeki hazine arazilerini satmanın bedeli 50 trilyon lirayı buluyor. 50 trilyon parayı o köylünün elli senede kazanıp bir araya getirmesi mümkün değil.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – 50 milyon diye bir para yok, yapma Allah’ını seversen ya.

BAKİ ŞİMŞEK (Devamla) – Siz ne demek istediğimi anlıyorsunuz, Maliye Bakanısınız. Polemik yapmak istemiyorum ama tarım arazilerinin sorgusuz sualsiz, çok detaya girmeden defterdarlıklara ve…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAKİ ŞİMŞEK (Devamla) - …millî emlak müdürlüklerine yetki verilerek, işin kolaylaştırılarak…

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Şimşek, bir dakika veriyorum.

BAKİ ŞİMŞEK (Devamla) - …satışının gerçekleştirilmesini ve Türkiye'nin problemlerinin bir an önce, zaman kaybına mahal bırakmadan çözülmesini bekliyoruz.

Ben sadece kendi ilimle alakalı, sadece resmî kurumlarla alakalı şu anda genel müdürlüklerde, Başbakanlıkta, Devlet Su İşlerinde bekleyen 20 tane, 30 tane evrakın tarih sayısını önünüze bırakabilirim Sayın Bakan. Bire bir, bizzat takip etmeme rağmen işler yürümüyor çünkü birçok kurumda genel müdür yok, vekâleten bakılıyor, şube müdürü yok, vekâleten bakılıyor. Kurumlar boş. Siz buradan her şeyi çok güzel, güllük gülistanlık anlatıyorsunuz ama maalesef durum sizin buradan gördüğünüz gibi değil. Belki kendi belediyelerinizle ilgili bürokrasiyi biraz hızlandırıyor olabilirsiniz ama biz kendi bölgemizdeki -Mersin’in 9 tane belediyesi, Büyükşehir dâhil, Milliyetçi Hareket Partisine ait ama- her belediyede bürokrasiyi aşamıyoruz. Belediye yağmur suyuyla ilgili proje yapmış, aradan Adana-Antalya yolu geçiyor, bu yolun karşısına bu suyun tahliye edilmesi gerekiyor, Karayollarından iki yıldır yazıya cevap gelmiyor, verilen yazıya Devlet Su İşlerinden iki yıldır cevap gelmiyor. İşler yürümüyor, ondan sonra da Mersin’i sel alıyor, çiftçi perişan oluyor, halk perişan oluyor.

Bürokrasiyi bir an önce hızlandırmanızı bekliyor, saygılarımı, sevgilerimi sunuyorum.

Sağ olun. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Şimşek.

Söz sırası Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Batman Milletvekili Mehmet Ali Aslan’a aittir.

Buyurun Sayın Aslan. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA MEHMET ALİ ASLAN (Batman) – Sayın Başkan ve Sayın Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, İsrail Parlamentosunun, Hükûmetinin ezanı yasaklamakla ilgili aldığı kararı şiddetle buradan kınıyorum. Yani “Bir parlamentoda çoğunluk milletvekillerinin aldığı karar meşrudur.” demek değildir, bunun en bariz örneğini de İsrail Parlamentosu göstermiştir. Bunun gibi bizim bundan ders almamız gereken şeyler de olduğuna inanıyorum. Bu gibi eylem, söylem ve tavırlarda o gibi kötü fiilleri, İsrail’i örnek almak gerekmiyor, yanlıştır. İsrail aynı zamanda Filistinli milletvekillerinin de dokunulmazlığını kaldırıp rehin olarak hapiste tutuyor yıllarca. Oradan bu kararın çıkması meşrudur anlamına gelmez. Maalesef Parlamentomuzda da böyle bir yanlışlık, böyle bir hukuksuzluk işlenmiştir, bu kararın buradan çoğunlukla çıkması meşru ve hukuki olduğu anlamına gelmez. İsrail’de “şofar” denilen, koç ya da keçi boynuzundan yapılmış kendi ibadetlerine çağıran bir alet var. O yasaklanmadı. Tabii, biz yasaklansın demiyoruz, çanın da, havrasına çağıranın da, ezanın da ve diğer dinî inançlara da çağıran bütün seslerin, aletlerin serbest ve meşru olması gerekiyor. Ama İslam’ın hüküm sürdüğü Filistin topraklarında, hatta Hristiyanlığın hüküm sürdüğü Filistin topraklarında hiçbir zaman Yahudilere ait şofar aleti yasaklanmamıştır. Bundan dolayı da İsrail’in anlayacağı bir dilden söylemek istiyorum. Nasıl ki yıllar önce bir kız çocuğu İsrail hükûmetine, siyonist yönetimine “…”(X) diyor idiyse yani “Yazıklar olsun, utanın.” diyor idiyse ben de Türkiye Büyük Millet Meclisinden onlara “…”(XX) diyorum, utanın diyorum. Orada İslam ve Hristiyan ve Yahudi bütün dinler barış ve kardeşlik içinde yaşıyorken siyonist İsraillilerin orayı işgal etmesiyle birlikte ne Hristiyanlar dinlerini tam olarak yaşayabiliyor ne de Müslümanlar tam olarak yaşayabiliyor. Oysaki bizim gurur duyacağımız ve referans alacağımız Hazreti Ali döneminde, Hazreti Ömer döneminde, Hazreti Ali ve Hazreti Ömer Yahudilerle mahkemelik olmuşlardır ve mahkemeyi kaybetmişlerdir. Bizim için bunlar referans alınmalıdır. Bakın, bin dört yüz yıl geçti biz bu referanslarla gurur duyuyoruz, örnek veriyoruz. Ama bugüne bakacak olursak İslam ülkelerinde, “Müslüman’ım” diyen devletlerde Hazreti Ali, Hazreti Ömer, İslam medeniyeti adalete ne kadar yakın idiyse maalesef biz bugün o denli adaletten ve hukuktan uzak duruma düşmüşüz. Bütün İslam ülkelerinde, Müslüman devletlerde cezaevleri tıka basa dolu, kan, gözyaşı eksik olmuyor, anneler ağlıyor, kadınlar mağdur, emekçiler mağdur; bunun İslam’la, hak, hukuk, medeniyetle, adaletle yakından uzaktan hiçbir ilgisi yoktur. Dolayısıyla, biz iş ve işlemlerimizde zalim kavimlerin örnekliklerini almamalıyız, tam tersine övüneceğimiz ve bütün dünya medeniyetine, tarihine altın yaldızlarla yazılmış bizim hak, hukuk, medeniyet anlayışımız vardır, onları örnek almalıyız.

Bakın, Sayın Ravza Kavakcı Kan burada değil. 7 Hazirandan sonra kendisiyle görüşme fırsatımız oldu -eşim ve çocuklarım da yanımdaydı- Merve Kavakcı’nın uğradığı haksızlığı haklı olarak dile getirdi, dedi ki: “Şu anda Mecliste milletvekili kayıtlarında ismi milletvekili olarak geçmiyor, sıfatı geçmiyor.” Ben ona orada dedim ki: “Siz bu konuda bir çalışma yapınız, bizim partimiz kesinlikle destek verecektir; ona bir haksızlık yapılmıştır, onun milletvekilliğinden kaynaklı haklarını almak için biz elimizden geleni yapmaya hazırız.” Bunu 7 Hazirandan sonra söylemiştik, 1 Kasımdan önce söylemiştik. Ama bugünkü tablo maalesef utanılacak bir tablo. Yani, 28 Şubatta milletvekilleri hapse atılmadı. Belediye başkanı sadece o zaman, bu dönemin Cumhurbaşkanı hapse atılmıştır ama yerine kayyum atanmamıştır. Yani, bizim bütün bunları ince eleyip sık dokumamız lazım. Böyle, o zamanın da Hükûmeti, iktidarı bazı bahanelerle kendini meşrulaştırmaya çalışıyordu, bu kararların meşru, hukuki olduğunu dillendiriyordu. Ama bugün hiç de öyle görünmediği, hiç de öyle olmadığı belli. E, yarın aynı bugün yaşadığımız şeyler için de bunlar söylenecek. Zararın neresinden dönersek kârdır. Yapılan yanlıştır.

Bakın, İbrahim Baylan, İsveç Enerji Bakanı, kendisi Süryani, benim köylüm. Diyor ki: “Bizim köyde elektrik yoktu ama bana öyle bir fırsat tanındı ki ben şu anda İsveç’te Enerji Bakanıyım.” Evet, benim de köyümde elektrik yoktu, ben hatırlıyorum. Biz halkın desteğiyle ve Allah’ın izniyle bu kürsüye geldik. Bakın, şimdi kıyas yapalım: Aynı köydeniz, biri kendisinin doğmadığı bir ülkede, kendisinin olmadığı bir ülkede bakanlığa yükseliyor ama biz bütün zorluklara, bütün mücadelelere rağmen buraya gelmeye hak kazandık, bizim dokunulmazlığımız kaldırılıyor. Yani, ben kendi ülkemde neden İbrahim Baylan’ın sahip olduğu haklara sahip olamıyorum, neden önüm açılmıyor? Geçen günlerde bir polis ordusu -ben kaldırımdan yürümediğim için hakkımda fezleke düzenlenmişti- gelip beni aldılar gecenin geç saatlerinde ve hâkime hanımı apar topar getirmişler duruşmaya, beni getirmişler, ya sanki Türkiye’nin bütün derdi, sanki Orta Doğu’nun, dünyanın derdi bu. Hâkime de neye uğradığını şaşırdı. Yazıktır, günahtır. Biz zaman kaybediyoruz, biz birbirimizle uğraşmaktan esas düşmanın farkında değiliz. Esas düşmanımız cehalettir, ihtilaftır, fakirliktir, ekonomik yetersizliktir, bizim bunlarla mücadele etmemiz gerekiyor. 15 Temmuzdan bu dersleri çıkarmamız gerekiyordu. Hep, sürekli söyleniyor, bir daha söyleyeyim: 15 Temmuz darbesi gerçekleşmiş olsaydı biz ya hapisteydik ya mezardaydık ya da büyük ihtimalle, en iyi ihtimal hepimiz kayıp kaçak yurt dışındaydık. Biz farklı partinin milletvekilleri olarak bir araya gelseydik diyecektik ki: “Ya, biz elimize verilen o imkânı değerlendiremedik.” İktidar da diyecekti: “Vallahi biz de iktidar nimetini değerlendiremedik.” Muhalefet diyecekti ki: “Ya, işte biz iktidar, muhalefet olarak gerçek tehlikenin farkına varmadık. Keşke zaman geri dönse de bu hatalara düşmeseydik.” Ama işte Allah bize o ‘keşke’yi gerçekleştirme fırsatı verdi. Henüz yine geç değil diyoruz. Gelin, yine toplumsal uzlaşma, toplumsal mutabakat, toplumsal barış üzerinde kafa yoralım ve bütün insanımız rahat etsin ya. 80 milyon insan gerçekten huzursuz. Yani bunu söylediğimiz zaman üzerinize alınıp alınmamadan ziyade ne yapabileceğimizi konuşmamız lazım.

Tabii iktidar, elinde bir güç mekanizması olduğu için, yürütme olduğu için sorumluluk ve vebal en başta onun üzerinedir. Biz muhalefet de bunları dile getirdiğimiz zaman sizin bize teşekkür etmeniz lazım; sizi vebalden, sizi sorumluluktan kurtarıyoruz. Umarım, bu mantıkla hareket edilir bundan sonra. Yani ikinci kez dünyaya gelmiyoruz ve bu halk, 80 milyon insan yüzde 100 temsiliyetle bizi Parlamentoya göndermiş. Birbirimize düşmemiz için, birbirimizi ezmemiz için değil; tam tersine hep beraber kalkınalım, beraber iş birliği yapalım diye bizi buraya göndermişler.

Sayın Bakan da buradayken bir iki şey söylemek istiyorum.

Tabii, Sayın Başkandan da -bu İsrail benim on dakikamı yedi- bir on dakika daha ek süre rica edeceğim.

LEVENT GÖK (Ankara) – Mümkün değil!

MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) – Sayın Bakan, az önce tapu kadastroyla ilgili, hazine mallarıyla ilgili haklı talepler dile getirildi, sizden ricam… Ben başka bir şeye değineceğim. Dün de değinmiştim ama siz yoktunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sıfırsız on dakika veriyorum.

Buyurun, tamamlayın lütfen.

MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) – Teşekkürler.

Tapu kadastrolama işi yapılırken, Sayın Bakan, özellikle bölgede ve Türkiye’de -ben bölgede bire bir şahit olduğum için söylüyorum- birçok insanın okuma yazma bilmemesi, hazır bulunmamasından dolayı birçok bağ, bahçe, tarla hazine malına kaydedilmiştir. Hazine de belli dönemlerde bunu açık artırma usulüyle ihaleye çıkarıyor ve satıyor. Esas mal sahibi, gayrimenkul sahibi mağdur ediliyor ve bu yüzden adli vakalar, cinayetler işleniyor. Nasıl ki 2011’de bir kanun hükmünde kararnameyle azınlık gayrimenkul hakları, gayrimenkul arazileri devredilmişse, gerçek hak sahiplerine tekrar verilmişse, lütfen, bu şekilde mağdur olan yurttaşlarımızla ilgili de yasal bir düzenleme sizden rica ediyoruz.

Sayın Bakan dinlemedi bizi ama biz söyledik söyleyeceğimizi. Sorumluluk ve vebal size aittir.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

Sayın Muş, sisteme girmişsiniz, 60’a göre veriyorum.

Buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

27.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Batman Milletvekili Mehmet Ali Aslan’ın 390 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesi üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET MUŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu dokunulmazlıklarla ilgili aldığı karar ile İsrail’in yapmış olduğu uygulamaları eş tutmak, bunları birbirine benzetmek, aynı kefeye koymak kabul edilebilir bir şey değildir. Burada Türkiye Büyük Millet Meclisi karar alıyorken sadece bir gruba ait milletvekillerinin dokunulmazlığını değil, burada birikmiş olan, fezlekesi olan tüm milletvekilleriyle alakalı, o fezlekelerle alakalı dokunulmazlıkları kaldırılmıştır, yargılamanın önünü açmıştır ve burada milletvekili olarak herkesin seçilerek Parlamentoya gelme hakkı olduğu gibi yasamadan dolayı da hiç kimseye fezleke düzenlenmedi. Milletvekilleri yasama dokunulmazlığı arkasında farklı işlerle değil, yasama işlemleriyle ilgilenmek ve iştigal etmek zorundadırlar.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Aslan…

MEHMET ALİ ASLAN (Batman) – Yani sataşmadan…

BAŞKAN – Sataşma olarak değil de. Size de 60’a göre vereyim.

Buyurun.

28.- Batman Milletvekili Mehmet Ali Aslan’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET ALİ ASLAN (Batman) – Benim yaptığım benzetmeler bir devletten, bir kurumdan ziyade o olayın mahiyetiyle ilgilidir. Şu anda Orta Doğu’da bir Mısır’da, bir İsrail’de ve bir Türkiye’de milletvekilleri tutuklu, rehin alınmış durumda. Hangi ülke bu hataya düşüyorsa yanlıştır. Ben bunu vurguluyorum ve verdiğim örnek tamamıyla çarpıtılmıştır.

Evet, bütün zorluklara rağmen yüzde 10 barajını aştık, buralara geldik, sonradan dokunulmazlığımız kaldırıldı. Keşke eşit ve adil bir zihniyet gereği ya en tepeden en tırnağa bütün dokunulmazlığı, imtiyazı olan seçilmişlerin dokunulmazlığı kaldırılsaydı, sadece dosyaları olan değil. Çünkü konuştuğumuz her bir söz, attığımız her bir adım fezleke konusudur. Yani bu insafa, vicdana, adalet duygusuna sığmaz. Kusura bakmayınız, bu böyledir yani. Birkaç yıl sonra bu söylediklerinizden dolayı ben inanıyorum ki pişmanlık duyacaksınız.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Afganistan İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Habibe Kadiri Kız Okullarının Kuruluşu ve Faaliyetlerine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/415) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 390) (Devam)

BAŞKAN – Şimdi 3’üncü madde üzerinde gruplar adına son söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Trabzon Milletvekili Haluk Pekşen’e aittir.

Buyurun Sayın Pekşen. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA HALUK PEKŞEN (Trabzon) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri, Genel Kurulun kıymetli milletvekilleri; şimdi 8 milyon Karadenizli fındık üreticisi adına sizlerle bir gerçeği paylaşmak istiyorum. Bakın, Karadeniz Bölgesi on beş yıl içerisinde iktidarınıza inanılmaz destek verdi, inanılmaz. Gerçekten, siyasi tarihimizde bir eşine daha rastlanmayacak bir şekilde partinize, AK PARTİ’ye müthiş bir teveccüh gösterdi. Sonuç, velhasıl, toplamaya başladığınız zaman, Karadeniz’de büyük bir dram var. Bütün iller göç veriyor, bütün Karadeniz’in illeri göç veriyor. Gençliğin tamamı el kapılarında. Eskiden Sakarya’ya, Zonguldak’a, Düzce’ye, Kocaeli’ye, Samsun’a göçüyorlardı ama şimdi, ne yazık ki, Bartın da, Zonguldak da, Düzce de, Sakarya da, onlar da göç vermeye başladılar. Yani Karadeniz’de bütün herkes göçe mahkûm oldu.

İnanılmaz bir destek ve arkasından müthiş bir göç. Niye? Çünkü Karadeniz Bölgesi’nde üretebilecekleri tek ürün olan fındık da ne yazık ki büyük bir yabancı tekelleşmenin eline geçti ve Karadeniz’in köylüsü artık bir kâbus yaşıyor. Bakın, 2015 yılı fındık ürün alımları önceki gün durduruldu. Artık, köylünün elindeki fındık çöp oldu. Artık para etmiyor ve dalga geçer gibi “Kırar yersiniz.” diyorlar. 2016 yılı fındık ürünleri ise yalnızca 9 lira yani toplama maliyeti 2,5 dolar ama satış bedeli de toplama maliyeti kadar. Düşünebiliyor musunuz, 8 milyon insan büyük bir kâbusa doğru sürüklenmiş. Niçin? Bakın, niçinini beraber konuşalım. Dünyada çikolata üretiminde toplam rakam 7 milyon ton. 7 milyon ton çikolata üretiyor dünya ve bunun yalnızca 90 bin tonunu Türkiye üretebiliyor. Düşünebiliyor musunuz, dünyanın en önemli çikolata ham maddesini üreten Karadeniz Bölgesi dünya üretiminden yalnızca 90 bin ton pay alıyor. Şimdi, bakıyorsunuz dünyaya, bunun toplam cirosu 128 milyar dolar. Peki, biz ne olmuşuz? 2016 yılında bir önceki yıla ilişkin ihracatımızda tonaj olarak yüzde 13’lük kayıp var, bedelde de yüzde 22’ye yakın kayıp var. Yani Karadenizli hem üründe kaybetmiş hem de Türkiye bu ürünün pazarında önemli bir rekabet şansını kaybetmeye başlamış. Yani dünyadaki en önemli endüstriyel ürünümüzü kaybediyoruz, göz göre göre elimizden kayıp gidiyor.

Peki, nedir eksik olan? Karadeniz’in fındık üreticisi, fındık sanayicisi, fındık tüccarı bir şeyi yanlış mı yapıyor? Hayır, yanlış olan hiçbir şey yok. Karadenizli devletten hiçbir şey beklemeksizin kendi yağıyla kavrulabilecek şekilde müthiş bir mücadele veriyor. Sanayici fındığa ilişkin olabilecek her türlü teknolojiyi devletin hiçbir desteğini almaksızın kendisi yapmış zaten. Fındığı işlemiş, kırmış, beyazlatmış, dilimlemiş, öğütmüş, artık fındığın çikolatada, dondurmada, pastada vesaire her neredeyse yarı mamul maddeyi aşan bir şekilde kullanılması için üzerine düşen her şeyi yapmış ama yapmayan bir devlet var. Devlet Karadeniz Bölgesi’nde yatırımları teşvik etmediği sürece, desteklemediği sürece Karadeniz’in insanı el kapılarına göçmeye mahkûm olmuş.

Şimdi soruyorum kıymetli milletvekilleri, İtalyan’ın ürettiği, Alman’ın, Fransız’ın ürettiği yata yatırım teşviklerini tam veriyorsunuz, onlara ilişkin vergileri sıfırlıyorsunuz ama Karadeniz köylüsüne ne yazık ki çikolata sanayisinde var olması için hiçbir destek, hiçbir katkı sağlamıyorsunuz. Bu, en önemli oy aldığınız, oy deposu gördüğünüz, arka bahçesi gördüğünüz, Karadeniz’e reva gördüğünüz siyasi davranışınız.

Şimdi, buradan birkaç kez sordum, bir kez daha soruyorum Allah aşkına. Türkiye’de rahmetli Özal döneminde teşvik edilmiş, devlete kazandırılmış “turizm” diye bir sektörümüz var. Özal çıkar derdi ki: “Bu sektörü ben ve iktidarım bu ülkeye hediye ettik, helalühoş olsun.” Gerçekten doğru söylüyordu, kutluyorum ben Özal’ı. Yine, rahmetli Demirel, ondan sonraki koalisyon hükûmetleri Türkiye’ye tekstil sektörünü kazandırdılar, inşaat sektörünü kazandırdılar, otomotiv sektörünü kazandırdılar. Rahmetli Demirel “Gelsinler Köşk’ün bahçesini vereyim, yeter ki Türkiye’de üretim zinciri kursunlar.” diyor idi ama ne yazık ki sizin iktidarınız bir çikolata teşvikini Türkiye’ye getirmedi. Bakın, dünyaya 3 milyar yeni tüketim nüfusu eklendi Çin, Hindistan ve dağılan Sovyetler’le birlikte, dünyada çikolata tüketimi artmasına rağmen, Türkiye'nin fındık ihracatı artmadı.

Fındık ihracatı yalnızca fındık üreticisini desteklemez. Eğer siz Ordu’da, Samsun’da, Düzce’de, Trabzon’da, Giresun’da fındık sanayisini desteklerseniz; çikolata sanayisini, dondurma sanayisini, pasta sanayisini desteklerseniz Erzurum’un şeker fabrikası, Kars’ın şeker fabrikası, Erzincan’ın şeker fabrikası, Karadeniz’in yaylalarındaki süt, Karadeniz’in yaylalarında üretilen yağlar, tereyağlar; hepsi birer üretim zinciri gamı içerisine dâhil olurlar. Bakın, çikolata sanayisindeki bu 7 milyon tonun içerisinde süt var, şeker var, fındık var, yağlar var ve ithal olan bir tek kakao var.

Nerede peki, pazarı kim elinde tutuyor, bir onlara bakalım isterseniz. Türkiye de dâhil, 1’inci sırada Hollanda firması, 2’nci sırada Alman firması, 3’üncü sırada Belçika firması, 4’üncü sırada İtalyan firması. Niye? Bizimkilerin eksiği ne? Soruyorum ben: Nedir? Yani çikolata dediğiniz ne ki bunun üretimi için ne teknoloji gerekli? Hiçbir şey gerekli değil ama uluslararası karteller, uluslararası tekeller öylesine bir baskılamış sizi ki kendi seçmeninizi bile görmüyorsunuz.

Ve Karadeniz’de durum şudur, velhasıl şudur: Karadeniz Bölgesi’nde nüfusun ortalama yüzde 44’ü yoksuldur artık. Gençler göçe mahkûm olmuşlar artık, hepsi gidiyorlar, Karadeniz’i gençlik terk ediyor. Ne üniversite mezunu ne yetişmiş gençlik, hiçbirisi kendisine Karadeniz’de bir gelecek görmüyor. Aileler, anneler, herkes bizi aradıklarında -sizi de arıyorlar, sizlere de ulaşıyorlar- bir tek şey istiyorlar; çocuklarına onurlu yaşayabilecekleri, karınlarını doyurabilecekleri bir iş istiyorlar. Orada 128 milyar dolarlık bir sektörel pasta duruyor ama siz ne yazık ki bu sektöre ilişkin hiçbir şey yapmıyorsunuz.

Arkadaşlar, birkaçtır soruyorum. Değerli milletvekilleri, Allah aşkına ya, “AK PARTİ de Türkiye'ye şu sektörü kazandırdı...” Bir şey söyleyin ya, ben de çıkayım, diyeyim ki Karadeniz Bölgesi’ne: “Ya, siz oy veriyorsunuz, iyi yapıyorsunuz, bak, Karadeniz’e de şunu kazandırdılar.” Soruyorum ben Karadeniz’de ya… HES’leri geldiniz, aldınız, hiçbiri Karadenizli değil; Karadeniz’in doğasını yağmaladınız, bir sürü maden şirketi, onlar da Karadenizli değil; Karadeniz’de geldiniz, bir sürü taş ocağı, vesaire kurdunuz, onlar da Karadenizli değil. Karadeniz’in tüccarı batıyor, gençleri göçüyor, Karadenizli size oy veriyor ve siz onlara olması gereken hiçbir davranışı reva görmüyorsunuz. Ne diyelim size? Ben, 16 Nisanda, emin olun, Karadeniz’in köylüsünün, Karadeniz’in çiftçisinin size ciddi bir ihtarname vereceğine eminim.

Bir tek fındığı değil, bir de şu çayı konuşalım. Osman Bey buradan sürekli sataşıyor; bugün -teşekkür ediyorum- nezaket gösterdi, bana hiç sataşmadı. Rize’ye de bir selam söyleyelim. Bak, Rize’de çay üretiliyor, Türkiye'nin en önemli çay bölgesi.

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Ama “fındık” dediniz, “çay” demediniz ki.

HALUK PEKŞEN (Devamla) – Vallahi sataşmadı, teşekkür ediyorum.

Türkiye'nin en önemli çay bölgesi, değil mi? Adres verdim, depo adresi, şehir adresi, sokak adresi; Türkiye'nin ürettiği çay kadar, PKK’nın ele geçirip Türkiye'de finansal imkân sağladığı çay kaçak depolarını söyledim, özellikle, Doğubeyazıt’ta, özellikle Van’da ama ne yazık ki onlarca yıl PKK o çay kaçağıyla kendisini finanse etti, bu ülkenin gençlerini şehit etti, bu ülke kan gölüne çevrildi. Daha yeni yeni kaçak çay girişinin önü kapatılıyor. Dedik ki elli defa: “Yapmayın. Bu kaçak çayı içeriye getirdiklerinde bunları gümrüğe sattırırsanız -alıcılar da belli, bu bir danışıklı dövüş- bu alıcılar aynı şekilde bu çayı alıyorlar, Rize çayıyla karıştırıyorlar ve marketlerde satıyorlar; yapmayın bunları.” “Bu çayları imha edin, kim getirirse getirsin, kaçak çayları lütfen imha edin; Rize’nin, Trabzon’un, Giresun’un çay üreticisine yapmayın bunları.” dedik.

Yahu, çay üreticisi mağdur, oyları veriyor; fındık üreticisi perişan… İşte bugün, 2015 ürünü elde kalmış, 2016 ürünü toplama maliyetine ve Karadeniz bitmiş, helak olmuş; sonuçta Karadeniz’e gelmişsiniz, referandumda oy istiyorsunuz. Bak, yemin olsun, buradan söylüyorum: Bu Karadeniz’i fazla hafife aldınız, Karadenizlinin onuruna dokundunuz. 16 Nisan günü Karadeniz size ciddi bir ihtarname verecek. Bu ihtarı lütfen dikkatle dinleyin. Bu ihtarı dinlemez iseniz, emin olun, Karadeniz size bundan daha ağırını seçimlerde, genel seçimlerde ciddi bir şekilde gösterecek. Buradan, sizden istiyorum. Sayın Bakan, özellikle not alın bunu, lütfen, rica ediyorum. Bakın, siz de Karadenizlisiniz. En çok göç veren illerden birisi sizin memleketiniz, sizin iliniz. Sizin ilinize gideceğim, sizi şikâyet edeceğim. İlinizdeki insanlar en çok göç eden insanlar, el kapılarına muhtaç olan insanlar. Herkese teşvik verdiniz, niçin Bayburt’a, niçin Gümüşhane’ye, niçin Trabzon’a vermiyorsunuz, niçin Karadeniz’e vermiyorsunuz, niçin fındık üreticisine vermiyorsunuz?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Yapmayın Allah aşkına!

HALUK PEKŞEN (Devamla) – O bölgeye de teşvik verin, o bölgenin insanı da kendi bölgesinde yaşasın. Gençler el kapılarında, cenazeler paramparça, aileler darmadağınık. Böyle bir Karadeniz sizin eseriniz, bu Karadeniz 16 Nisanda ihtarı verecektir.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Siyaset yapacaksan Bayburt üzerinden yapma bari.

HALUK PEKŞEN (Devamla) – Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sağ olunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Pekşen.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Ya, size ihtar verdi 1 Kasımda. 5-1 oldu, 6-0 olacak senin sayende.

HALUK PEKŞEN (Trabzon) – Sıra sizde, sıra sizde.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Trabzon’a gitmiyorsun ya, bilmezsin sen oraları.

BAŞKAN – Osman Bey, kürsüdeyken müdahale etmediniz, siz sataşmadınız, Sayın Pekşen size sataştı ama.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Evet, Sayın Bakanın da ismini kullandınız.

Buyurun Sayın Bakan, yerinizden.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, Sayın Bakan daha sonra söz alırsa seviniriz. Arkadaşlarımız konuşsunlar, malum, yayından dolayı…

BAŞKAN – Tamam.

Sayın Bakanım…

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Tamam.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Sayın Başkanım, benim hakkım saklı. Levent Bey’in ricası üzerine söz almadım.

BAŞKAN – Şahıslar adına ilk söz, Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a aittir.

Buyurun Sayın Arslan. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

390 sıra sayılı uluslararası anlaşma üzerine söz aldım ve şahsım adına düşüncelerimi size aktarmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, değerli milletvekilleri; biliyorsunuz, anlaşmayla ilgili söyleyecek çok fazla sözümüz yok. Zaten bunun onayını biraz sonra Meclis olarak hep birlikte vereceğiz. Ama gündemdeki konularla ilgili, özellikle referandumla ilgili, Anayasa değişikliğiyle ilgili bazı konulara dikkatinizi çekmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, biliyorsunuz, yapılacak Anayasa değişikliğinin gerçekten ülkemize, ülkemizdeki çalışan işçimize, köylümüze, çiftçimize, esnafımıza, sanayicimize, yatırımcımıza, ihracatçımıza getirecek hiçbir katkısı yoktur. Dolayısıyla hem ekonomik anlamda hem siyasi anlamda hem de toplumsal anlamda katkısı olmayan bir değişikliğin referandumunu yapacağız.

Tabii, bu değişikliğin, ülke için değil, sadece seçilecek Cumhurbaşkanının tüm yetkileri eline alarak ülkeyi tek başına yönetme isteğinden kaynaklandığını özellikle belirtmek istiyorum. Bu şahsi bir mesele değil, ülkenin meselesi ve ülkenin rejiminin değiştirilmesi meselesi ve dolayısıyla getirilecek değişiklikle ülkede seçilecek olan Cumhurbaşkanının hem yasamaya hem yürütmeye hem de yargıya hâkim olduğu bir çalışmanın ürünü olarak ortaya çıkacaktır. Onun için “hayır” diyoruz.

Bunu neden diyoruz? Çünkü eğer bir ülkede yürütmenin yaptığı işlemleri yargıdan uzak tutuyorsak, yargıyı tamamen kendimizin atadığı hâkimlerle kontrol altında tutuyorsak artık burada bağımsız bir yargıdan bahsetmek ve tarafsız karar vermesini beklemek mümkün olmayacaktır.

Bakınız, Anayasa Mahkemesinin 15 üyesinin 12 tanesini Cumhurbaşkanı atıyor, 3 tanesi de Meclisten çoğunluk partisinin atadığı üyelerle oluşuyor. Düşünün, sizin atadığınız hâkimler bu Meclisten çıkacak kanunu nasıl denetleyecek, çoğunluk partisinin vermiş olduğu kararları, Cumhurbaşkanının vermiş olduğu kararları nasıl denetleyecek? Kesinlikle bunun mümkün olmayacağı, böylelikle Türkiye’de tam anlamıyla, bağımsız yargının değil, tamamen bağımlı hâle getirilmiş bir yargının ortaya çıkacağını belirtmek istiyorum. Bunun için “hayır” diyoruz.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, geçmişten beri yargı yine bağımlıydı ama bu sefer öyle bir bağımlı hâle getiriyorsunuz ki artık hâkimin gerçekten sizin bilginizin dışında, Cumhurbaşkanının inisiyatifi dışında karar vermesi mümkün olmayacaktır. Danıştayın 1/3’ünün hâkimlerini atayacaksınız, cumhuriyet başsavcısını atayacaksınız, vekilini atayacaksınız, ayrıca Hâkimler Savcılar Kurulunu 6 üyesini Cumhurbaşkanı, 7 üyesini de Meclisten çoğunluk partisinin gönderdiği hâkimlerle çalıştıracaksınız. İşte, böyle bir ortamda kesinlikle bağımsız yargıyı oluşturmak, çalıştırmak mümkün değildir. Tabii, bunun sonucunda, Türkiye’de bağımsız yargı olmayınca ülkede adalet olmayacaktır, ülke hukuk devleti olmaktan uzak kalacaktır, hem içte hem dışta hiç kimsenin Türkiye’ye karşı güveni kalmayacaktır. Dolayısıyla, bunun ışığında ne yerli yatırımcı ne de yabancı yatırımcı Türkiye’ye gelip burada yatırım yapmayacaktır, burada üretim yapmayacaktır, dolayısıyla Türkiye’ye güvenmediğini açıklıkla gösterecektir.

Bunları şimdi de görüyoruz ama bunu daha katı hâle getirmek gerçekten Türkiye'nin itibarını, geleceğini yok etmek demektir, imajını da tamamen ortadan kaldırmak demektir. Bunu hızla düzeltecek olan bu referandumdur, referandumda verilecek “hayır” oylarıdır. “Hayır” oylarını vermek suretiyle ülkenin bir kaotik ortama girmesini engelleyeceğiz, Türkiye’yi normalleştireceğiz ve böylelikle Türkiye'nin düzeni yeniden aynı şekilde cumhuriyetle birlikte devam edecek.

Hepinize sevgiler saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Şahıslar adına ikinci ve son konuşmacı Batman Milletvekili Mehmet Ali Aslan.

Buyurun Sayın Aslan.

MEHMET ALİ ASLAN (Batman) – Sayın Başkan ve Sayın Genel Kurulu tekrar saygıyla selamlıyorum.

Sayın Bakanımız da buradayken ben Midyat’la ve Batman’la ilgili bazı sorunları dile getirmek istiyorum. Batman’ın şehir merkezine, birkaç mahallesine doğal gaz çekilmiş durumda ama Batman’ın en büyük mahalleleri olan Bağlar, Petrolkent, İpragaz, İluh, Cudi, Seyitler, Akyürek ve ilçeleri Sason, Kozluk, Beşiri, Gercüş, Hasankeyf’e ise doğal gaz henüz çekilmemiş durumdadır. Dünya Sağlık Örgütünün yaptığı bir araştırmaya göre de maalesef Batman Avrupa’da hava kirliliğinde ikinci sırada, Türkiye’de de maalesef birinci sırada.

Tabii, bunun birçok nedeni olmakla beraber özellikle doğal gazın bulunmaması ve Türkiye Petrolleri Genel Müdürlüğünün orada faaliyet gösteriyor olmasıdır. Yılda bir konutta ortalama 3 ton kömür ve 2 ton da odun kullanılmaktadır. Yani hem ekolojiye zarar hem ekonomiye zarar hem insan sağlığına büyük bir zarar teşkil ediyor. Dolayısıyla, Batmanlılar geri kalan mahallelere de doğal gaz çekilmesini talep ediyor, ilçeler de aynı şekilde talep ediyor ama ne ilginçtir ne yazıktır ki Sayın Bakanın Türkiye Petrolleri Genel Müdürlüğü, artık merkezî bir karar alarak bütün ihale, bütün alım ve satımların merkezden, Ankara’dan yapılmasıyla ilgili bir karar çıkarmıştır. Yani cefası Batman’a -Batman hava kirliliğine maruz kalıyor- ama sefasını başkaları sürecek. Zaten Batman, işsizlikte yüzde 27’yle Türkiye'nin aynı zamanda birinci şehri, maalesef yine birinci. Buna dönük çözücü projeler geliştirilmesi gerekirken maalesef orada yapılması gereken ihaleler de merkeze, Ankara’ya çekilmiştir. Hem küçük esnaf hem büyük esnaf için bu büyük bir krizdir ve ihaleye bölgeden girecekler için de yine aynı şekilde büyük bir cefadır. Bunun bir an önce giderilmesini talep ediyoruz. Oradan petrol kazancı vardır, o kazancın o ilde de kalması gerekiyor ama maalesef alım satım dahi dışarıdan yapılıyor. Bu hiç adil bir uygulama değildir.

Aynı şekilde, yine, Savur’dan Silopi’ye doğru bir doğal gaz şebekesi geçmektedir ve Midyat’tan geçmektedir. Midyat, 106 bin nüfusa sahiptir. Midyatlılar da doğal gazdan faydalanmak istiyor çünkü orada da hava kirliliği had safhada ve insan sağlığını olumsuz yönde etkileyecek boyutlara varmıştır. Dolayısıyla, Midyat halkı sadece seçimlerde değil, hizmet zamanında da hatırlanmak istemektedir ve bu doğal gaz hattından Midyat ve beldelerine de hizmet talep etmektedir.

İsrail dedik. Bu İsrail bugün benim zamanımı aldı. Bir somut önerim olacak: İslam ülkeleri hep sadece İsrail’i...

Sayın Başkan, Mecliste bir sükûnet sağlanırsa sevinirim çünkü bütün Meclisi ilgilendiriyor, bütün İslam âlemini ilgilendiriyor, bütün Orta Doğu’yu ilgilendiriyor.

BAŞKAN – Buyurun, buyurun, siz Genel Kurula hitap edin.

Sayın milletvekilleri, sessizlik lütfen.

MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) – Sürekli kınıyoruz ama hiçbir yaptırım kararı almıyoruz. Çok basit bir yaptırım kararı önerim olacak şahsen hem Türkiye'ye hem de bütün İslam ülkelerine: Şu anda, İsrail’i Birleşmiş Milletlerin tanıdığı 160 ülke tanımaktadır, Filistin’i ise 138 ülke tanımaktadır. Eğer İslam ülkeleri geçici olarak da olsa İsrail devletini tanımayı feshederse yani 23 İslam ülkesi feshederse İsrail’i tanıyan devlet sayısı 137’ye düşecektir, Filistin’i tanıyan ülke sayısı 138’e çıkacaktır. Dolayısıyla, Filistin yeryüzünde İsrail’den daha meşru bir devlet, bir ülke olacaktır. Çok basittir yani buna hiçbir parlamentonun, hiçbir İslam ülkesinin “hayır” diyeceğini düşünmüyorum. Niye? Şu anda kasıtlı olarak ezan yasaklandı, yarın camiler kapatılacak. Eğer yaptırım kararları alınmazsa oradaki İslam kimliği tasfiye edilecek.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Aslan.

3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, bugünkü birleşimde görüşülecek diğer uluslararası anlaşmaların açık oylamalarının tamamının da ayrı ayrı elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Şimdi tasarının tümünü oylarınıza sunacağım.

Oylama için üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.06

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.18

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: Fatma KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli), Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)

 ----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 80’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

390 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın tümünün açık oylamasında toplantı yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi açık oylama işlemini tekrarlayacağım.

Oylama için üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – 390 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Afganistan İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Habibe Kadiri Kız Okullarının Kuruluşu ve Faaliyetlerine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın açık oylama sonucu:

“Kullanılan oy sayısı   :                   219

Kabul                                           :                   219(x)

Kâtip Üye                                                          Kâtip Üye

Fatma Kaplan Hürriyet                     Mustafa Açıkgöz

Kocaeli                                         Nevşehir”

Böylece tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

2’nci sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Nijer Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Su Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Nijer Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Su Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/614) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 266) (xx)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon Raporu 266 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE NİJER CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA SU ALANINDA İŞBİRLİĞİ ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) 8 Ocak 2013 tarihinde Niamey’de imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Nijer Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Su Alanında İşbirliği Anlaşması”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN - Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

 

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

 

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tümünün oylaması için bir dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – 266 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Nijer Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Su Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:

“Kullanılan oy sayısı : 204

Kabul                            : 204(x)

           Kâtip Üye                                            Kâtip Üye

Fatma Kaplan Hürriyet                                  Mustafa Açıkgöz

           Kocaeli                                                   Nevşehir”

Böylece, tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

3’üncü sırada yer alan, 267 sıra sayılı Çocuk Haklarına Dair Sözleşmenin Başvuru Usulüne İlişkin İhtiyari Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

3.- Çocuk Haklarına Dair Sözleşmenin Başvuru Usulüne İlişkin İhtiyari Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/322) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 267) (xx)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon Raporu 267 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

 

ÇOCUK HAKLARINA DAİR SÖZLEŞMENİN BAŞVURU USULÜNE İLİŞKİN İHTİYARİ PROTOKOLÜN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

 

MADDE 1- (1) “Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin Başvuru Usulüne İlişkin İhtiyari Protokol”ün beyanla birlikte onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Tümümün oylaması için bir dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – 267 sıra sayılı Çocuk Haklarına Dair Sözleşmenin Başvuru Usulüne İlişkin İhtiyari Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:

“Kullanılan oy sayısı : 216

Kabul    :                  216 (x)

 

                Kâtip Üye                                  Kâtip Üye

       Fatma Hürriyet Kaplan                      Mustafa Açıkgöz

                 Kocaeli                                    Nevşehir”

Böylece tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

4’üncü sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Tunus Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Şehircilik Alanında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Dair Kanun Tasarısı (1/422) ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

4.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Tunus Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Şehircilik Alanında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Dair Kanun Tasarısı (1/422) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 268) (xx)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon Raporu 268 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’nci maddeyi okutuyorum.

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE TUNUS CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA ŞEHİRCİLİK ALANINDA MUTABAKAT ZAPTININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) 6 Haziran 2013 tarihinde Tunus’ta imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Tunus Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Şehircilik Alanında Mutabakat Zaptı”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tümünün oylaması için bir dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – 268 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Tunus Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Şehircilik Alanında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:

“Kullanılan oy sayısı   : 220

 Kabul                                          : 220(x)

 

              Kâtip Üye                                   Kâtip Üye

      Fatma Kaplan Hürriyet                       Mustafa Açıkgöz

               Kocaeli                                     Nevşehir”

 

 

Böylece tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

5’inci sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Ukrayna Bakanlar Kurulu Arasında Ormancılık Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

5.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Ukrayna Bakanlar Kurulu Arasında Ormancılık Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/618) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 272) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon Raporu 272 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE UKRAYNA BAKANLAR KURULU ARASINDA ORMANCILIK ALANINDA İŞBİRLİĞİ ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) 9 Ekim 2013 tarihinde Ankara’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Ukrayna Bakanlar Kurulu Arasında Ormancılık Alanında İşbirliği Anlaşması”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Tümünün oylaması için bir dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – 272 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Ukrayna Bakanlar Kurulu Arasında Ormancılık Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:

“Kullanılan oy sayısı             :218

 Kabul                                : 218 (x)

           

                   Kâtip Üye                                                 Kâtip Üye

          Fatma Kaplan Hürriyet                                    Mustafa Açıkgöz

                     Kocaeli                                                   Nevşehir”

Böylece tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

6’ncı sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti ve Gürcistan Hükümeti Arasında İcra Edilecek Kafkas Kartalı Küçük Birlik Komando Tatbikatı İçin Ev Sahibi Ülke Desteği Koşullarına İlişkin Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Milli Savunma Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu Raporlarının görüşmelerine başlayacağız.

6.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti ve Gürcistan Hükümeti Arasında İcra Edilecek Kafkas Kartalı Küçük Birlik Komando Tatbikatı İçin Ev Sahibi Ülke Desteği Koşullarına İlişkin Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/508) ile Milli Savunma Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu Raporları (S. Sayısı: 276) (xx)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon Raporu 276 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ, AZERBAYCAN CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ VE GÜRCİSTAN HÜKÜMETİ ARASINDA İCRA EDİLECEK KAFKAS KARTALI KÜÇÜK BİRLİK KOMANDO TATBİKATI İÇİN EV SAHİBİ ÜLKE DESTEĞİ KOŞULLARINA İLİŞKİN MUTABAKAT MUHTIRASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

 

MADDE 1- (1) 21 Kasım 2012 tarihinde Ankara’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti ve Gürcistan Hükümeti Arasında İcra Edilecek Kafkas Kartalı Küçük Birlik Komando Tatbikatı İçin Ev Sahibi Ülke Desteği Koşullarına İlişkin Mutabakat Muhtırası”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tümünün oylaması için bir dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – 276 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti ve Gürcistan Hükümeti Arasında İcra Edilecek Kafkas Kartalı Küçük Birlik Komando Tatbikatı İçin Ev Sahibi Ülke Desteği Koşullarına İlişkin Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:

“Kullanılan oy sayısı   : 219

 Kabul                      : 219 (x)

                           Kâtip Üye                                         Kâtip Üye

                   Fatma Kaplan Hürriyet                            Mustafa Açıkgöz

                            Kocaeli                                           Nevşehir”

Böylece tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

7’nci sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Filistin Devleti Hükümeti Arasında Ormancılık Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

7.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Filistin Devleti Hükümeti Arasında Ormancılık Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/617) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 257) (xx)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon Raporu 257 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tümünün oylamasından önce tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE FİLİSTİN DEVLETİ HÜKÜMETİ ARASINDA ORMANCILIK ALANINDA İŞBİRLİĞİ ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

 

MADDE 1- (1) 3 Temmuz 2013 tarihinde Ankara’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Filistin Devleti Hükümeti Arasında Ormancılık Alanında İşbirliği Anlaşması”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

 

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tümünün oylaması için bir dakika…

3’üncü maddeyi okuduk mu?

LEVENT GÖK (Ankara) – Sistem arıza yaptı Sayın Başkan, sistemde var bir arıza.

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Başkanlık sistemi.

LEVENT GÖK (Ankara) – Başkanlık sisteminde bir arıza var Sayın Başkan.

BAŞKAN – İşte, bu sistemde arıza var diyoruz Levent Bey yani hakikaten...

LEVENT GÖK (Ankara) – Başkanlık sisteminde arıza var.

BAŞKAN – …hem hızımıza ayak uyduramıyor hem çağın gereklerini karşılamıyor. Şu sistemi yenileyeceğiz inşallah. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

LEVENT GÖK (Ankara) – Ama Başkan da hata yapınca sistem tamamen çöküyor, bakın.

RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) – Başkan hata yapıyorsa Meclis müdahale edebiliyor.

BAŞKAN – 3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 3’üncü madde kabul edilmiştir.

Tümünün oylaması için bir dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – 257 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Filistin Devleti Hükümeti Arasında Ormancılık Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın açık oylama sonucu:

“Kullanılan oy sayısı : 218

Kabul                            : 216

Ret                               : 1

Çekimser                       : 1(x)

           Kâtip Üye                                            Kâtip Üye

Fatma Kaplan Hürriyet                                  Mustafa Açıkgöz

           Kocaeli                                                   Nevşehir”

Böylece tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

8’inci sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Tunus Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sosyal Güvenlik Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

8.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Tunus Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sosyal Güvenlik Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/520) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 282) (xx)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon Raporu 282 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE TUNUS CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA SOSYAL GÜVENLİK ANLAŞMASININ

ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA

DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) 28 Mayıs 2013 tarihinde Ankara’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Tunus Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sosyal Güvenlik Anlaşması”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

 

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

 

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tümünün oylaması için bir dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – 282 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Tunus Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sosyal Güvenlik Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:

“Kullanılan oy sayısı: 212

 Kabul:                                         210

 Ret:                                               1

 Çekimser:                                     (1)(x)

                           Kâtip Üye                                                     Kâtip Üye

                   Fatma Kaplan Hürriyet                      Mustafa Açıkgöz

                            Kocaeli                                    Nevşehir”

Böylece tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

9’uncu sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Belçika Krallığı Hükümeti Arasında Sosyal Güvenlik Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

9.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Belçika Krallığı Hükümeti Arasında Sosyal Güvenlik Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/522) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 283) (xx)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon Raporu 283 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE BELÇİKA KRALLIĞI HÜKÜMETİ ARASINDA

SOSYAL GÜVENLİK ANLAŞMASININONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA

DAİR KANUN TASARISI

 

MADDE 1- (1) 11 Nisan 2014 tarihinde Ankara’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Belçika Krallığı Hükümeti Arasında Sosyal Güvenlik Anlaşması”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

 

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

 

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tümünün oylaması için bir dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - 283 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Belçika Krallığı Hükümeti Arasında Sosyal Güvenlik Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın açık oylama sonucu:

“Kullanılan oy sayısı          : 221

Kabul                              : 219

Ret                                 : 1

Çekimser                         : 1(x)      

                           Kâtip Üye                                  Kâtip Üye

                   Fatma Kaplan Hürriyet                      Mustafa Açıkgöz

                            Kocaeli                                    Nevşehir”

Böylece tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

10’uncu sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Lübnan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ormancılık Alanında İşbirliği Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

10.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Lübnan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ormancılık Alanında İşbirliği Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/604) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 287) (XX)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon Raporu 287 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarına sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ VE LÜBNAN CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA ORMANCILIK ALANINDA İŞBİRLİĞİ MUTABAKAT ZAPTININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) 11 Ocak 2010 tarihinde Ankara’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Lübnan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ormancılık Alanında İşbirliği Mutabakat Zaptı”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN - Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tümünün oylaması için bir dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - 287 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Lübnan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ormancılık Alanında İşbirliği Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:

 

“Kullanılan oy sayısı            : 221

Kabul                               : 219

Ret                                  : 1

Çekimser                          : 1(x)    

                           Kâtip Üye                                  Kâtip Üye

                   Fatma Kaplan Hürriyet                      Mustafa Açıkgöz

                            Kocaeli                                    Nevşehir”

Böylece tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

11’inci sırada yer alan, Güneydoğu Avrupa Kanun Uygulama Merkezinin Ayrıcalık ve Bağışıklıklarına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

11.- Güneydoğu Avrupa Kanun Uygulama Merkezinin Ayrıcalık ve Bağışıklıklarına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/587) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 290) (XX)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon Raporu 290 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

GÜNEYDOĞU AVRUPA KANUN UYGULAMA MERKEZİNİN AYRICALIK VE BAĞIŞIKLIKLARINA İLİŞKİN PROTOKOLÜN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) 24 Kasım 2010 tarihinde imzalanan “Güneydoğu Avrupa Kanun Uygulama Merkezi’nin Ayrıcalık ve Bağışıklıklarına İlişkin Protokol”ün onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tasarının tümünün oylaması için bir dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – 290 sıra sayılı Güneydoğu Avrupa Kanun Uygulama Merkezinin Ayrıcalık ve Bağışıklıklarına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın açık oylama sonucu:

“Kullanılan oy sayısı        : 223

 Kabul                           : 222

 Ret                              : 1(x)

 

                           Kâtip Üye                                  Kâtip Üye

                   Fatma Kaplan Hürriyet                      Mustafa Açıkgöz

                            Kocaeli                                    Nevşehir”

Böylece tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

12’nci sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti ile Belarus Cumhuriyeti Arasında Hukuki, Ticari ve Cezai Konularda Adli Yardımlaşma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

12.- Türkiye Cumhuriyeti ile Belarus Cumhuriyeti Arasında Hukuki, Ticari ve Cezai Konularda Adli Yardımlaşma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/599) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 291) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon Raporu 291 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE BELARUS CUMHURİYETİ ARASINDA HUKUKİ, TİCARİ VE CEZAİ KONULARDA ADLİ YARDIMLAŞMA ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) 13 Mart 2012 tarihinde Ankara’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti ile Belarus Cumhuriyeti Arasında Hukuki, Ticari ve Cezai Konularda Adli Yardımlaşma Anlaşması”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tasarının tümünün oylaması için bir dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – 291 sıra sayılı, Türkiye Cumhuriyeti ile Belarus Cumhuriyeti Arasında Hukuki, Ticari ve Cezai Konularda Adli Yardımlaşma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:

“Kullanılan oy sayısı             : 219

 Kabul                                : 219 (x)

                           Kâtip Üye                                  Kâtip Üye

                   Fatma Kaplan Hürriyet                      Mustafa Açıkgöz

                            Kocaeli                                    Nevşehir”

Böylece tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

13’üncü sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İsveç Krallığı Hükümeti Arasında Kanun Uygulama Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

13.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İsveç Krallığı Hükümeti Arasında Kanun Uygulama Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/677) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 292) (xx)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon Raporu 292 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE İSVEÇ KRALLIĞI HÜKÜMETİ ARASINDA KANUN UYGULAMA ALANINDA İŞBİRLİĞİ ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) 7 Mayıs 2015 tarihinde Stokholm’de imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İsveç Krallığı Hükümeti Arasında Kanun Uygulama Alanında İşbirliği Anlaşması”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

 

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

 

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tasarının tümünün oylaması için bir dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – 292 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İsveç Krallığı Hükümeti Arasında Kanun Uygulama Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:

“Kullanılan oy sayısı        : 208

 Kabul                           : 207

 Ret                              :    1(x)

                           Kâtip Üye                                  Kâtip Üye

                   Fatma Kaplan Hürriyet                      Mustafa Açıkgöz

                            Kocaeli                                    Nevşehir”

Böylece tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

14’üncü sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Genelkurmay Başkanlığı ile Mali Cumhuriyeti Savunma ve Mücahitler Bakanlığı Arasında Askeri Eğitim İş Birliği Anlaşmasına Dair 1 Numaralı Değişiklik Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Milli Savunma Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu Raporlarının görüşmelerine başlayacağız.

14.- Türkiye Cumhuriyeti Genelkurmay Başkanlığı ile Mali Cumhuriyeti Savunma ve Mücahitler Bakanlığı Arasında Askeri Eğitim İş Birliği Anlaşmasına Dair 1 Numaralı Değişiklik Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/555) ile Milli Savunma Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu Raporları (S. Sayısı: 299) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet yerinde.

Komisyon Raporu 299 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ GENELKURMAY BAŞKANLIĞI İLE MALİ CUMHURİYETİ SAVUNMA VE MÜCAHİTLER BAKANLIĞI ARASINDA ASKERİ EĞİTİM İŞ BİRLİĞİ ANLAŞMASINA DAİR 1 NUMARALI DEĞİŞİKLİK PROTOKOLÜNÜN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

 

MADDE 1- (1) 9 Haziran 2010 tarihinde Ankara’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Genelkurmay Başkanlığı ile Mali Cumhuriyeti Savunma ve Mücahitler Bakanlığı Arasında Askeri Eğitim İş Birliği Anlaşmasına Dair 1 Numaralı Değişiklik Protokolü”nün onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tümünün oylaması için bir dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – 299 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Genelkurmay Başkanlığı ile Mali Cumhuriyeti Savunma ve Mücahitler Bakanlığı Arasında Askeri Eğitim İş Birliği Anlaşmasına Dair 1 Numaralı Değişiklik Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:

“Kullanılan oy sayısı         : 212

Kabul                            : 211

Çekimser                       :    1(x)

                           Kâtip Üye                                  Kâtip Üye

                   Fatma Kaplan Hürriyet                      Mustafa Açıkgöz

                            Kocaeli                                    Nevşehir”

Böylece tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

15’inci sırada yer alan, Bazı Tehlikeli Kimyasalların ve Pestisitlerin Uluslararası Ticaretinde Ön Bildirimli Kabul Usulüne Dair Rotterdam Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

15.- Bazı Tehlikeli Kimyasalların ve Pestisitlerin Uluslararası Ticaretinde Ön Bildirimli Kabul Usulüne Dair Rotterdam Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/603) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 304) (xx)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon Raporu 304 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

 

BAZI TEHLİKELİ KİMYASALLARIN VE PESTİSİTLERİN ULUSLARARASI TİCARETİNDE ÖN BİLDİRİMLİ KABUL USULÜNE DAİR ROTTERDAM SÖZLEŞMESİNİN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) 10 Eylül 1998 tarihinde Rotterdam’da imzalanan “Bazı Tehlikeli Kimyasalların ve Pestisitlerin Uluslararası Ticaretinde Ön Bildirimli Kabul Usulüne Dair Rotterdam Sözleşmesi”nin onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

 

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

 

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tümünün oylaması için bir dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – 304 sıra sayılı Bazı Tehlikeli Kimyasalların ve Pestisitlerin Uluslararası Ticaretinde Ön Bildirimli Kabul Usulüne Dair Rotterdam Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:

“Kullanılan oy sayısı         : 216

Kabul                            : 215

Çekimser                       : 1(x)

                           Kâtip Üye                                  Kâtip Üye

                   Fatma Kaplan Hürriyet                      Mustafa Açıkgöz

                            Kocaeli                                    Nevşehir”

Böylece tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

16’ncı sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kolombiya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında İşbirliği Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

16.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kolombiya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında İşbirliği Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/639) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 305) (xx)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon Raporu 305 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE KOLOMBİYA CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA İŞBİRLİĞİ ÇERÇEVE ANLAŞ-MASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

 

MADDE 1- (1) 10 Şubat 2015 tarihinde Bogota’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kolombiya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında İşbirliği Çerçeve Anlaşması”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

 

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

 

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tümünün oylaması için bir dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – 305 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kolombiya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında İşbirliği Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın açık oylama sonucu:

“Kullanılan oy sayısı        : 220

Kabul                            : 219

Ret                               :     1(x)

                           Kâtip Üye                                  Kâtip Üye

                   Fatma Kaplan Hürriyet                      Mustafa Açıkgöz

                            Kocaeli                                    Nevşehir”

Böylece tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

17’nci sırada yer alan, 1974, Yolcuların ve Bagajlarının Deniz Yolu ile Taşınmasına İlişkin Atina Sözleşmesine Ait 2002 Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

17.- 1974, Yolcuların ve Bagajlarının Deniz Yolu ile Taşınmasına İlişkin Atina Sözleşmesine Ait 2002 Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/470) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 152) (xx)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon Raporu 152 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

 

1974, YOLCULARIN VE BAGAJLARININ DENİZ YOLU İLE TAŞINMASINA İLİŞKİN ATİNA SÖZLEŞMESİNE AİT 2002 PROTOKOLÜNÜN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) “1974, Yolcuların ve Bagajlarının Deniz Yolu ile Taşınmasına İlişkin Atina Sözleşmesi”nde değişiklik yapılmasını öngören 2002 Protokolünün beyanla onaylanması uygun bulunmuştur.

(2) 2002 Protokolünün 23 üncü maddesinde belirtilen sorumluluk limitlerinde yapılacak değişiklikleri onaylamaya Bakanlar Kurulu yetkilidir.

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

 

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

 

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tümünün oylaması için bir dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – 152 sıra sayılı 1974, Yolcuların ve Bagajlarının Deniz Yolu ile Taşınmasına İlişkin Atina Sözleşmesine Ait 2002 Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:

“Kullanılan oy sayısı   : 217

 Kabul                                          : 217(x)

                           Kâtip Üye                                  Kâtip Üye

                   Fatma Kaplan Hürriyet                      Mustafa Açıkgöz

                            Kocaeli                                    Nevşehir”

Böylece, tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

18’inci sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti ile Sırbistan Cumhuriyeti Arasında Suçluların İadesine Dair Anlaşma ve Anlaşmada Değişiklik Yapılmasına İlişkin Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

18.- Türkiye Cumhuriyeti ile Sırbistan Cumhuriyeti Arasında Suçluların İadesine Dair Anlaşma ve Anlaşmada Değişiklik Yapılmasına İlişkin Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı (1/683) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 293) (xx)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon Raporu 293 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE SIRBİSTAN CUMHURİYETİ ARASINDA SUÇLULARIN İADESİNE DAİR ANLAŞMA VE ANLAŞMADA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA İLİŞKİN NOTALARIN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞU HAKKINDA KANUN TASARISI

 

MADDE 1- (1) 5 Haziran 2013 tarihinde Belgrad’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti ile Sırbistan Cumhuriyeti Arasında Suçluların İadesine Dair Anlaşma” ve Anlaşmada değişiklik yapılmasına ilişkin Notaların onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tümünün oylaması için bir dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – 293 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti ile Sırbistan Cumhuriyeti Arasında Suçluların İadesine Dair Anlaşma ve Anlaşmada Değişiklik Yapılmasına İlişkin Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:

 

“Kullanılan oy sayısı   : 217

 Kabul                                          : 216

 Çekimser                                     : 1(x)

 

                           Kâtip Üye                                  Kâtip Üye

                   Fatma Kaplan Hürriyet                      Mustafa Açıkgöz

                            Kocaeli                                    Nevşehir”

Böylece tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

19’uncu sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Milli Savunma Bakanlığı ile Birleşik Arap Emirlikleri Silahlı Kuvvetleri Genel Karargahı Arasında Savunma Sanayi İş Birliği Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Millî Savunma Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu Raporlarının görüşmelerine başlayacağız.

19.- Türkiye Cumhuriyeti Milli Savunma Bakanlığı ile Birleşik Arap Emirlikleri Silahlı Kuvvetleri Genel Karargahı Arasında Savunma Sanayi İş Birliği Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/582) ile Milli Savunma Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu Raporları (S. Sayısı: 301) (xx)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon Raporu 301 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ MİLLİ SAVUNMA BAKANLIĞI İLE BİRLEŞİK ARAP EMİRLİKLERİ SİLAHLI KUVVETLERİ GENEL KARARGAHI ARASINDA SAVUNMA SANAYİ İŞ BİRLİĞİ MUTABAKAT MUHTIRASININONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) 6 Ekim 2011 tarihinde Ankara’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Milli Savunma Bakanlığı ile Birleşik Arap Emirlikleri Silahlı Kuvvetleri Genel Karargahı Arasında Savunma Sanayi İş Birliği Mutabakat Muhtırası”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN - Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tümünün oylaması için bir dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – 301 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Milli Savunma Bakanlığı ile Birleşik Arap Emirlikleri Silahlı Kuvvetleri Genel Karargahı Arasında Savunma Sanayi İş Birliği Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:

“Kullanılan oy sayısı             : 216

 Kabul                                : 215

 Çekimser                           : 1(x)

                           Kâtip Üye                                  Kâtip Üye

                   Fatma Kaplan Hürriyet                      Mustafa Açıkgöz

                            Kocaeli                                    Nevşehir”

Böylece tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

20’nci sırada yer alan, İsviçre Konfederasyonu ile Avusturya Cumhuriyeti Arasında Viyana’da Uluslararası Göç Siyasaları Geliştirme Merkezi Kurulması ve İşleyişine Dair Anlaşmaya Katılmamızın Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

20.- İsviçre Konfederasyonu ile Avusturya Cumhuriyeti Arasında Viyana’da Uluslararası Göç Siyasaları Geliştirme Merkezi Kurulması ve İşleyişine Dair Anlaşmaya Katılmamızın Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı (1/621) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 308) (xx)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon Raporu 308 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

İSVİÇRE KONFEDERASYONU İLE AVUSTURYA CUMHURİYETİ ARASINDA VİYANADA ULUSLARARASI GÖÇ SİYASALARI GELİŞTİRME MERKEZİ KURULMASI VE İŞLEYİŞİNE DAİR ANLAŞMAYA KATILMAMIZIN UYGUN BULUNDUĞU HAKKINDA KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) “İsviçre Konfederasyonu ile Avusturya Cumhuriyeti Arasında Viyana’da Uluslararası Göç Siyasaları Geliştirme Merkezi (UGSGM) Kurulması ve İşleyişine Dair Anlaşma”ya katılmamız uygun bulunmuştur.

BAŞKAN - Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tümünün oylaması için bir dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – 308 sıra sayılı İsviçre Konfederasyonu ile Avusturya Cumhuriyeti Arasında Viyana’da Uluslararası Göç Siyasaları Geliştirme Merkezi (UGSGM) Kurulması ve İşleyişine Dair Anlaşmaya Katılmamızın Uygun Bulunduğunu Hakkında Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:

“Kullanılan oy sayısı             : 212

 Kabul                                : 212(x)

                           Kâtip Üye                                  Kâtip Üye

                   Fatma Kaplan Hürriyet                      Mustafa Açıkgöz

                            Kocaeli                                    Nevşehir”

Böylece tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

21’inci sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Bosna-Hersek Bakanlar Kurulu Arasında Geri Kabul Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/648) ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

21.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Bosna-Hersek Bakanlar Kurulu Arasında Geri Kabul Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/648) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 311) (xx)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon Raporu 311 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE BOSNA-HERSEK BAKANLAR KURULU ARASINDA GERİ KABUL ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

 

 

MADDE 1- (1) 16 Şubat 2012 tarihinde Ankara’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Bosna-Hersek Bakanlar Kurulu Arasında Geri Kabul Anlaşması”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2'nci maddeyi okutuyorum:

 

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3'üncü maddeyi okutuyorum:

 

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Tümünün oylaması için bir dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – 311 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Bosna-Hersek Bakanlar Kurulu Arasında Geri Kabul Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:

“Kullanılan oy sayısı            : 206

Kabul                               : 205

Çekimser                          :    1

Çekimser                          :    1(x)

                           Kâtip Üye                                  Kâtip Üye

                   Fatma Kaplan Hürriyet                      Mustafa Açıkgöz

                            Kocaeli                                    Nevşehir”

Böylece tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

22’nci sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı ile Belarus Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

22.- Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı ile Belarus Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/591) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 316) (xx)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon Raporu 316 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’nci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ SAĞLIK BAKANLIĞI İLE BELARUS CUMHURİYETİ SAĞLIK BAKANLIĞI ARASINDA SAĞLIK ALANINDA İŞBİRLİĞİNE DAİR ANLAŞMANIN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) 30 Ekim 2009 tarihinde Minsk’te imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı ile Belarus Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Anlaşma”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tümünün oylaması için bir dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – 316 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı ile Belarus Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:

“Kullanılan oy sayısı: 210

Kabul:                      210 (x)

                           Kâtip Üye                                  Kâtip Üye

                   Fatma Kaplan Hürriyet                      Mustafa Açıkgöz

                            Kocaeli                                    Nevşehir”

Böylece tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

23’üncü sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Saint Vincent ve Grenadinler Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

23.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Saint Vincent ve Grenadinler Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/637) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 317) (xx)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon Raporu 317 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ VE SAİNT VİNCENT VE GRENADİNLER HÜKÜMETİ ARASINDA HAVA ULAŞTIRMA ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) 18 Temmuz 2014 tarihinde İstanbul’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Saint Vincent ve Grenadinler Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşması”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

 

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

 

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tümünün oylaması için bir dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – 317 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Saint Vincent ve Grenadinler Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:

 

“Kullanılan oy sayısı: 212

 Kabul:                                         212 (x)

                           Kâtip Üye                                  Kâtip Üye

                   Fatma Kaplan Hürriyet                      Mustafa Açıkgöz

                            Kocaeli                                    Nevşehir”

Böylece tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

24’üncü sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Saint Lucia Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/638) ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

24.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Saint Lucia Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/638) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 318) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon Raporu 318 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ VE SAİNT LUCİA HÜKÜMETİ ARASINDA HAVA ULAŞTIRMA ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) 18 Temmuz 2014 tarihinde İstanbul’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Saint Lucia Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşması”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tümünün oylaması için bir dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – 318 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Saint Lucia Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:

“Kullanılan oy sayısı             : 212

 Kabul                                : 212(x)

                           Kâtip Üye                                  Kâtip Üye

                   Fatma Kaplan Hürriyet                      Mustafa Açıkgöz

                            Kocaeli                                    Nevşehir”

Böylece tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

25’inci sırada yer alan Mücavir Atlantik Deniz Bölgesi, Akdeniz ve Karadenizdeki Deniz Memelilerinin Korunmasına Dair Anlaşmaya Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/472) ile Çevre Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu Raporlarının görüşmelerine başlayacağız.

25.- Mücavir Atlantik Deniz Bölgesi, Akdeniz ve Karadenizdeki Deniz Memelilerinin Korunmasına Dair Anlaşmaya Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/472) ile Çevre Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu Raporları (S. Sayısı: 320) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon Raporu 320 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

 

MÜCAVİR ATLANTİK DENİZ BÖLGESİ, AKDENİZ VE KARADENİZDEKİ DENİZ MEMELİLERİNİN KORUNMASINA DAİR ANLAŞMAYA KATILMAMIZIN UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) 24 Kasım 1996 tarihli “Mücavir Atlantik Deniz Bölgesi, Akdeniz ve Karadeniz’deki Deniz Memelilerinin Korunmasına Dair Anlaşma”ya çekince ve beyanla katılmamız uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tümünün oylaması için bir dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylamaya başlandı)

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, gördüğünüz gibi, parlamenter rejimde sistem tıkır tıkır işliyor. Üç günde 75 kanun geçirdik, ülkemize hayırlı olsun.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Teşekkür ederiz Başkanım.

LEVENT GÖK (Ankara) – Herhâlde siz de bu konuda bir şey söylersiniz Sayın Başkan, 75 kanunun geçirilmesine Başkanlık ettiniz.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Muhalefete teşekkür ediyoruz desteklerinden dolayı.

(Elektronik cihazla oylamaya devam edildi)

BAŞKAN – Evet, teşekkür ediyorum.

320 sıra sayılı Mücavir Atlantik Deniz Bölgesi, Akdeniz ve Karadenizdeki Deniz Memelilerinin Korunmasına Dair Anlaşmaya Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:

“Kullanılan oy sayısı             : 209

 Kabul                                : 209 (x)

                           Kâtip Üye                                  Kâtip Üye

                   Fatma Kaplan Hürriyet                      Mustafa Açıkgöz

                            Kocaeli                                    Nevşehir”

Böylece tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Kanunlaşmalarda emeği geçen tüm milletvekillerine ve tüm gruplara ayrıca teşekkürlerimizi sunuyoruz.

26’ncı sırada yer alan, Kalıcı Organik Kirleticilere İlişkin Stokholm Sözleşmesine İlave Edilen Anlaşmazlıkların Çözümü Hakkında EK-G’nin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

26.- Kalıcı Organik Kirleticilere İlişkin Stokholm Sözleşmesine İlave Edilen Anlaşmazlıkların Çözümü Hakkında EK-G’nin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/636) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 322)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

27’nci sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Ekvador Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

27.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Ekvador Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/658) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 323)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Bundan sonra da komisyonların bulunamayacağı anlaşıldığından, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleriyle komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 14 Mart 2017 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Hayırlı akşamlar, hayırlı hafta sonları ve emeği geçen tüm milletvekillerine, tüm gruplara teşekkürlerimi sunuyorum. İyi akşamlar diliyorum.

Kapanma Saati: 20.15



(x) 390 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(X) Bu bölümlerde Hatip tarafından, Türkçe olmayan bir dille kelimeler kullanıldı.

 

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(xx) 266 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

 

(xx)  267 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

 

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir

(xx) 268 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(x) 272 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

 

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(xx) ) 276 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

 

(xx) 257 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

 

(xx) ) 282 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(x)  Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(xx) ) 283 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

 

(XX) 287 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

 

(XX) 290 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(x) 291 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(xx) ) 292 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(x)  299 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

 

(xx) 304 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

 

(xx) 305 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(xx) 152 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(xx) 293 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(xx) 301 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(xx) 308 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(xx) 311 S.Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(xx) 316 S: Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(x)  Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(xx) 317 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(x)  Açık oylama kesin sonucunu gösteren tablo tutanağa eklidir.

(x) 318 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(x) 320 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.