TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                           TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                           50’nci Birleşim

                                                                                   4 Ocak 2017 Çarşamba

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                          İÇİNDEKİLER

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMALAR

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Adana Milletvekili Elif Doğan Türkmen’in, 5 Ocak Adana’nın düşman işgalinden kurtuluşunun 95’inci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, Samsun ilinin sorunlarına ve Çarşamba Havalimanı’nın durumuna ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Osmaniye Milletvekili Mücahit Durmuşoğlu’nun, 7 Ocak Osmaniye’nin düşman işgalinden kurtuluşunun 95’inci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

 

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, Cumhurbaşkanı tarafından gelenekselleştirilen muhtarlar buluşmasına katılmayı reddeden Trabzon’un Vakfıkebir ilçesi Çarşı Mahallesi Muhtarı hakkında Cumhurbaşkanına hakaret iddiasıyla soruşturma açılmasına ilişkin açıklaması

2.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, AKP’nin laikliği savunan Halkevleri üyelerinden korktuğuna ve onları gözaltına aldırmaya başladığına ilişkin açıklaması

3.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, iktidarın uyguladığı ekonomi politikalarıyla enflasyon, işsizlik, düşük istihdam, yüksek döviz kuru, TL’nin değer kaybetmesi gibi yapısal sorunlara çözüm üretilmediğine ve Hükûmetin tüm mesaisini başkanlık sistemini getirecek Anayasa değişikliğine ayırdığına ilişkin açıklaması

4.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın’ın, Balıkesir Büyükşehir Belediyesinin, Edremit Belediyesinin açtığı davayı emsal alarak parkomat uygulamasına son vermesi gerektiğine ilişkin açıklaması

5.- Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu’nun, Türkiye tarımında ciddi sorunlar olduğuna ve tarım politikalarıyla ilgili bilgi almak istediğine ilişkin açıklaması

6.- İstanbul Milletvekili Onursal Adıgüzel’in, 2 gencin sırf laikliği savundukları ve başkanlık karşıtı oldukları için tutuklandıklarına ve tutuklu gazetecilerin durumuna ilişkin açıklaması

7.- Kocaeli Milletvekili Fatma Kaplan Hürriyet’in, amaçlarının provoke olduğu belli olan, dinci tarikata üye olduğu sanılan bir grup sarıklı serbestçe dolaşırken laiklik isteyen gençleri tutuklayan zihniyetin hukuka, adalete ve vicdana aykırı olduğuna ilişkin açıklaması

8.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek’in, Mersin’de yaşanan sel felaketiyle ilgili kriz masası kurularak acil tedbirler alınması gerektiğine ilişkin açıklaması

9.- Uşak Milletvekili Özkan Yalım’ın, Uşak Sivaslı Devlet Hastanesinde her türlü teknik donanım olmasına rağmen birçok dalda doktor bulunmadığına ve doktor atanmasıyla ilgili gereken işlemlerin yapılmasını rica ettiğine ilişkin açıklaması

10.- Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın, taşeron işçilerinin ne zaman kadroya alınacağını, yeni öğretmen kadrolarının ne zaman verileceğini ve laikliği savunmaya çalışan gençlerin tutuklanmasına karar veren hâkim hakkında bir işlem yapılıp yapılmayacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

11.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, laikliği savunan gençlerin hangi gerekçeyle tutuklandığını öğrenmek istediğine ve olağanüstü hâl süresince sakalını kesmeyeceğini söyleyen Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın sakalını kesmesi için olağanüstü hâlin sonlandırılmasını talep ettiğine ilişkin açıklaması

12.- Adana Milletvekili Zülfikar İnönü Tümer’in, Türkiye'de yayıncılık yapan yerel radyoların müzik telif hakları, zorunlu reklam spotları ve RTÜK payları nedeniyle zor günler yaşadığına ilişkin açıklaması

13.- Ankara Milletvekili Murat Emir’in, AKP iktidarının laiklik isteyen ve Anayasa’yı savunan Halkevleri temsilcilerini gözaltına alarak Türkiye'de demokrasi, laiklik ve özgürlük isteyen herkese bir had bildirme çabasına girdiğine ilişkin açıklaması

14.- İstanbul Milletvekili Yakup Akkaya’nın, Sosyal Güvenlik Kurumu muayene katılım paylarına yapılan zamlara ilişkin açıklaması

15.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın, kötüleri durdurmanın yolunun daha iyi olmaktan ve birbirimizle yardımlaşmaktan geçtiğine ilişkin açıklaması

16.- Mersin Milletvekili Hüseyin Çamak’ın, Mersin’de yaşanan fırtına ve sel felaketi nedeniyle çiftçinin borçlarının tamamen silinmesini ve Afet Destek Fonu’ndan üreticilere destek verilmesini talep ettiğine ilişkin açıklaması

17.- İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdi’nin, sosyal medyada yılbaşı kutlamalarına yönelik ayrımcı söylemlerle ilgili tek bir yasal işlem yapmayanların laikliği suç olarak görmelerinin asla kabul edilemeyeceğine ve cumhuriyetin laik değerlerinin ortadan kaldırılmasına asla izin vermeyeceklerine ilişkin açıklaması

18.- Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksal’ın, laiklik söyleminde olan kişilerin tutuklanmasına karşılık Reina’da yaşanan saldırıya sevinenlerle ilgili bir işlem yapılmamasının  üzüntü verici olduğuna ve Kütahya ilinde yapılan bir kitap okuma yarışmasında kitapların neye göre tespit edildiğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

19.- Denizli Milletvekili Melike Basmacı’nın, enflasyon hesaplama yönteminin nasıl olduğunu öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

20.- Balıkesir Milletvekili Mehmet Tüm’ün, tarım sigortalıların yeniden yapılandırmadan faydalanıp faydalanamadığını, Balıkesir’de kaç tarım sigortalısı olduğunu, prim borcu olanların ve yapılandırma talebinde bulunanların sayısını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

21.- Giresun Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlu’nun, Giresun’u İç Anadolu’ya bağlayan Şebinkarahisar yol güzergâhında bulunan Eğribel Tüneli inşaatının sürdüğüne ancak projenin yeniden etüt edilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

22.- İzmir Milletvekili Ali Yiğit’in, IŞİD’e yakın olan insanların hiç soruşturulmadan ülkeye kabul edildiğine ilişkin açıklaması

23.- Trabzon Milletvekili Ayşe Sula Köseoğlu’nun, Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

24.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, Samsun’un Bafra ilçesi Yörükler Mahallesi’nde Büyükşehir Belediyesi tarafından gerçekleştirilen yıkım işlemiyle ilgili sürece ilişkin açıklaması

25.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, cezaevinde tutulan HDP Eş Genel Başkanlarına yönelik hukuksuz uygulamaların devam ettiğine, İstanbul’daki saldırıyı yapan kişinin yakalanmamış olmasına, gözaltılar ve hukuksuz uygulamaların Anayasa değişikliği sürecinde HDP’nin muhalefetinin engellenmesi nedeniyle yapıldığına, OHAL’in uzatılmasıyla ilgili Bakanlar Kurulu kararının 3 Ocakta yapılan MGK tavsiyesiyle verildiği belirtilmesine rağmen MGK’nın son toplantısının 30 Aralıkta olduğuna ilişkin açıklaması

26.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, cumhuriyetin laiklik ekseni üzerinde kurulmuş olduğuna, İstanbul’da IŞİD’e karşı mücadele etmek ve laikliği korumakla ilgili söylemlerde bulunan gençlerin tutuklanmasının tam bir skandal olduğuna ve bu konuyla ilgili hâkim ve savcı hakkında HSYK’yı göreve davet ettiklerine ilişkin açıklaması

27.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, her kesimin, hamasetle davranan, öfkeyle, kızgınlıkla başkaları üzerine tahakküm kurmak isteyen çirkin dili olan trolleri olduğuna, karşı olunması gerekenin fikirler değil trollük olduğuna ve militan bir dille ifade edilen tavrın ne laikliğe ne din ve vicdan hürriyetine ne özgürlüğe bir katkısı olacağı kanaatinde olmadığına ilişkin açıklaması

28.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, 15 Temmuzda Meclis bahçesinde ilk bombanın atıldığı yere kurulan çadırdaki Türk Bayrağı’nın üzerindeki karların temizlenmesini istirham ettiğine ilişkin açıklaması

29.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, Kütahya Milletvekili Vural Kavuncu’nun HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

30.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

31.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

32.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, görüşülmekte olan 446 sıra sayılı Kanun Tasarısı üzerinde Hükûmetin söz hakkını kullanmamasının nasıl yorumlanması gerektiği konusunda Bakandan bir açıklama beklediklerine ilişkin açıklaması

33.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, görüşülmekte olan 446 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın torba yasa şeklinde getirilmesinin Meclisin itibarını zedeleyen bir durum olduğuna ve bu tasarıyla çalışanların hak gasbıyla karşı karşıya kaldıklarına ilişkin açıklaması

34.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Çorum Milletvekili Tufan Köse’nin 446 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

35.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, HDP il ve ilçe teşkilatlarına dönük operasyonlar dizisinin devam ettiğine ve HDP İstanbul İl Eş Başkanları Doğan Erbaş ile Aysel Güzel’in de içerisinde olduğu 10 kişinin henüz savcılığa çıkarılmadan tutuklandıkları haberinin iktidara yakın bazı sosyal medya adreslerinden duyurulmasını şiddetle kınadığına ilişkin açıklaması

 

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın ve 22 milletvekilinin, hayvancılık sektöründe yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/405)

2.- Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka ve 22 milletvekilinin, Ankara'da bulunan organize sanayi bölgelerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/406)

3.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 20 milletvekilinin, faili meçhul cinayetlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/407)

 

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, Kars Milletvekili Ayhan Bilgen ve arkadaşları tarafından, 1999 yılında Sağlık Bakanlığına bağlı sağlık kurumlarında kullanılmak üzere Kronik Hastalık Takip Programı gibi bazı programlar ihale usullerine uygun olmayan bir şekilde dolaşıma sokulmuş olup Bakanlığı ve üçüncü kişileri zarara uğratan bu sağlık yolsuzluğunun araştırılması ve sorumluların tespit edilmesi amacıyla 4/1/2017 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 4 Ocak 2017 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- CHP Grubunun, Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın ve arkadaşları tarafından, 2016 yılının son günlerinde başlayan ve devam eden elektrik kesintileri ile elektrik üretiminde var olan sıkıntıların araştırılması, elektrik arz güvenliğinin sağlanması için yapılacakların belirlenmesi amacıyla 4/1/2017 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 4 Ocak 2017 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Kars Milletvekili Ayhan Bilgen’in, Kütahya Milletvekili Vural Kavuncu’nun HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

2.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Kütahya Milletvekili Vural Kavuncu’nun HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

3.- Antalya Milletvekili Ahmet Selim Yurdakul’un, Kütahya Milletvekili Vural Kavuncu’nun HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması

4.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

5.- Çorum Milletvekili Tufan Köse’nin, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın yaptığı açıklaması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

6.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Çorum Milletvekili Tufan Köse’nin sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ eski Genel Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

 

IX.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, 15 Temmuzda Meclis bahçesinde ilk bombanın atıldığı yerdeki çadırda bulunan Türk Bayrağı’nın üzerindeki karların temizlendiğine ilişkin konuşması

 

X.- SEÇİMLER

A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim

1.- Plan ve Bütçe Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim

2.- Adalet Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim

 

B) Kişisel Verileri Koruma Kuruluna Üye Seçimi

1.- Kişisel Verileri Koruma Kurulunda boş bulunan üyeliklere seçim

 

XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/796) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 446)

2.- Serbest Bölgeler Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/666) ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 443)

3.- Türkiye Cumhuriyeti ile Rusya Federasyonu Arasında Cezai Konularda Karşılıklı Adli Yardımlaşma ve Suçluların İadesi Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/650) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 439)

 

XII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Mersin Milletvekili Durmuş Fikri Sağlar'ın, Zonguldak'ın Kozlu ilçesinde bulunan Nesibe Hatun Kız Öğrenci Yurdundan iki öğrencinin kaçırıldığı iddialarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç’ın cevabı (7/8587)

2.- Adana Milletvekili Elif Doğan Türkmen'in, üniversite öğrencilerinin yurt sorunlarına ve Sivas'taki bir devlet yurdunun inşaatına ilişkin Başbakandan sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç’ın cevabı (7/8796)

3.- Van Milletvekili Nadir Yıldırım'ın, öğrencilerin barınma sorunlarının giderilmesine ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç’ın cevabı (7/8878)

4.- Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Ayhan'ın, Harran Üniversitesindeki öğrenci sayısına ve Şanlıurfa'da Kredi ve Yurtlar Kurumu tarafından sağlanan barınma imkanlarına ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç’ın cevabı (7/8939)

5.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 16 Temmuz - 7 Kasım 2016 tarihleri arasında Gençlik ve Spor Bakanlığına bağlı kurum ve kuruluşlarda hakkında işlem yapılan personele ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç’ın cevabı (7/9135)

6.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, Niğde ilinden yurt dışına yapılan kalsit ihracatına ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci’nin cevabı (7/9728)

7.- Denizli Milletvekili Kazım Arslan'ın, Bakanlık temsil ve ağırlama giderleri harcama kaleminin iç ticaret hizmetini geliştirme payı altında gösterilmesine ve 2015 Yılı İdare Faaliyet Raporu’nun mali bilgiler bölümüne ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci’nin cevabı (7/9792)

4 Ocak 2017 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Zihni AÇBA (Sakarya)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 50’nci Birleşimini açıyorum.

 

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Adana’nın düşman işgalinden kurtuluşunun 95’inci yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Adana Milletvekili Elif Doğan Türkmen’e aittir.

Buyurun Sayın Doğan Türkmen. (CHP sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Adana Milletvekili Elif Doğan Türkmen’in, 5 Ocak Adana’nın düşman işgalinden kurtuluşunun 95’inci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

ELİF DOĞAN TÜRKMEN (Adana) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

Değerli Başkanım, değerli milletvekilleri; Adana’mız 5 Ocak 1922’de ulusal bağımsızlık ve kurtuluş mücadelesi vererek düşman işgalinden kurtulmuştur. Bu şanlı tarihi yazan başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere tüm şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyorum. Tüm hemşehrilerimizin 5 Ocak kurtuluş bayramını kutluyorum.

Adana’mız, yiğit kadın ve erkekleriyle Kurtuluş Savaşı mücadelesini vermiştir. Adana, Karaafat’ların, Çetin Remzi Yüreğir’lerin, Şeyh Cemil’lerin, Adile Onbaşıların, Osman Çamurdan’ların toprağıdır. Değil mi ki Adana millî mücadelenin başladığı kenttir. Adana’mız, tıpkı Anadolu gibi, kadın-erkek, Alevi-Sünni, Kürt-Türk, Çerkez, Arap, genç-yaşlı demeden hep birlikte kurtuluş mücadelesini vermiştir ama bugün geldiğimiz noktada Adana’mız ve Anadolu, gerekirse yine hep birlikte kurtuluş mücadelesi vermeye de hazırız.

Değerli milletvekillerimiz, Kurtuluş Savaşı’nı taçlandıran, 1924’ten başlamak üzere 1937’de değişmeyen, laiklik ilkesini de içerisine alan anayasalarımızdır. Cumhuriyetin değeri ve kazanımlarıdır bunlar. İşte bugün Anayasa’nın değişmez ilkesi laiklik ilkesi ve ne yazık ki bu ilkeyi savunanlar cezaevinde. Bu ülkenin hâkimleri var, bu ülkenin cumhuriyet savcıları var, bu ülkenin adalet sarayları var ama bu ülkenin sarayları var, adaleti yok. Bu nedenledir ki Ortaköy katliamını kınamayan, bu katliamdan dolayı sosyal medyada “Oh oldu.” diyen başta federasyonun bir hâkimi olmak üzere diğer tümü sokaklarda gezerken, hâlen bu konuda paylaşımlar yapmaya devam ederken ne yazık ki tek suçları -artık Türkiye’de suç- laikliği savunmak olan gençlerimiz şu anda tutuklu ve cezaevindeler. Ortaköy katliamı, Beşiktaş katliamı, Ankara katliamı ve diğer katliamlar…

Bütün bu katliamlar yaşanırken bir yönetici ya da seçilmişin istifası da yok. Konya Milletvekilimiz Hüsnü Bozkurt Ağabeyimiz burada, onun bir sözünü kullanmak istiyorum: “Bina yıkılır müteahhitler sorumludur, araba kaza yapar şoför sorumludur, tren kaza yapar makinist sorumludur. Peki, bu kadar katliam oluyor, bu kadar insanımız ölüyor, kim sorumlu? Bir tane yöneticimiz, bir kaymakam, bir vali, bir emniyet müdürü, bir bakan ya da bir başbakan istifa etmeyi hiç düşünüyor mu? Devleti yönetmek kınamak demek değildir, devleti yönetmek problemleri ortadan kaldırmaktır. Ama bugün ne yazık ki devleti yönetmek bizde teflon tava misali oldu, ne koysanız yapışmıyor.

Tüm dünya katliamları konuşuyor, Türkiye neyi konuşuyor? Başkanlık sistemini. Ben hep dile getiriyorum. Aladağ’da haftalardır elektrik yok. Aladağ’ın gündemi başkanlık sistemi olabilir mi? Ceyhan’da her seçim enerji ihtisas bölgesi sözü veriliyor. Ceyhan’ın gündemi başkanlık sistemi olabilir mi? Tufanbeyli’de açılan termik santral hâlen yarım faaliyet göstermesine rağmen, külü ve suları kirletmesiyle köylüleri zehirlemeye başladı bile. Tufanbeyli’nin sorunu başkanlık sistemi olabilir mi? Yüreğir’in, Seyhan’ın, Sarıçam’ın ve Çukurova’nın tüm insanları işsizlikten kırılıyor, her gün onlarca telefon alıyoruz iş isteyen. Bu insanların sorunu başkanlık sistemi olur mu?

Adana neyse değerli milletvekili arkadaşlarım, Türkiye de odur. Adana’nın sorunları, Adana’nın gündemi neyse Türkiye'nin de sorunları ve gündemi odur. Ama ne yazık ki görüyoruz ki…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ELİF DOĞAN TÜRKMEN (Devamla) – …AK PARTİ’nin, AKP’nin gündemi Türkiye'nin gündemi değil, AKP’nin gündemi başkanlık gündemidir. Ama ben buradan açık ve net ifade etmek istiyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisinde Cumhuriyet Halk Partisi olduğu sürece, Türkiye'de Cumhuriyet Halk Partililer olduğu sürece ne laiklikten ne de cumhuriyetin kazanımlarından ödün vermeyeceğiz.

Saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Doğan Türkmen.

Gündem dışı ikinci söz, Samsun’un sorunları hakkında söz isteyen Samsun Milletvekili Erhan Usta’ya aittir.

Buyurun Sayın Usta.

2.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, Samsun ilinin sorunlarına ve Çarşamba Havalimanı’nın durumuna ilişkin gündem dışı konuşması

ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlarım.

Şimdi, bizim, Samsun Çarşamba Havalimanı pist onarım işi var, Samsun’un şu sıralarda ciddi bir şekilde gündemini meşgul eden bir iş. Ben, bugünkü gündem dışı konuşmamda bu konuya yer vermek istiyorum çünkü burada ciddi bir hukuksuzluk... “Yapacağım.” diye Bakan tutturdu, iddia ediyor, “Ben, hukuka, ihaleye uymayacağım.” diyor.

Olay şöyle arkadaşlar: Pistte 19 santimetre bir çöküntü meydana gelmiş. Tabii, bu, bir günde olmuş bir şey değil, hemen hemen de artık son raddesine gelmiş, bu, daha da fazla olursa zaten pist kapatılacak, kapatılmak durumunda, neredeyse böyle bir şeyle karşı karşıya gelmiş. Ben, daha önceden, Genel Kurulda, Ulaştırma Bakanına bu konuyu sormuştum, bir gelişme olmadı o günden bugüne.

Şimdi, önce hukuki boyutunu söyleyeyim -işin üç dört tane boyutu var- hukuki boyutu şu: 15 Temmuz 2016’da bir ihale yapılıyor, ihale sonuçlanıyor. İhaleye göre bir yıllık bir sürede, Ekim 2016’da başlayıp Ekim 2017’de bitmek üzere bu pistin onarılması öngörülüyor.

İhale şartnamesindeki diğer bir önemli unsur, havalimanı yolcu trafiğine kapatılmayacak bu dönem içerisinde. Şartnameden tam oradaki o maddeyi okuyayım: “Şartname konusu işlerin yapımı esnasında havalimanı yolcu ve hava trafiğinin aksatılmaması için gerekli tedbirler yüklenici firma tarafından alınacaktır.” deniliyor. Yani havalimanını kapatmadan bu onarım işinin yapılması öngörülüyor.

Şimdi, Ulaştırma Bakanı Samsun’u ziyaret ediyor ve “Ben bu şartnameye uymayacağım.” diyor. Şimdi burada tabii, idarenin zaman zaman takdir yetkisi olur. Bu takdir yetkisi ne olur? Bir kamu yararı varsa olur. Burada bir kamu yararı var mı? Kamu yararı olması mümkün değil. Çünkü havalimanının kapatılmaması gerekirken havalimanı kapatılarak yapılıyor. Eğer bu ihale baştan buna göre yapılmış olsaydı… Çünkü bir yıl gibi bir süreçte yapılacak bir iş; makine parkını orada bir yıl tutacak, bir yıl işçi çalıştıracak bu firma yani bunu üç ay için vermiş olsaydınız çok daha düşük bir fiyatla bu ihaleyi zaten sonuçlandırırdınız ama biz işin o tarafında değiliz. Yani burada havalimanının kapatılmasıyla Samsun ciddi bir zarar görecek. İhalenin temel şartları değişiyor ama buna rağmen Ulaştırma Bakanı “Ben ihaleye uymayacağım.” diyor, “Şartnameye uymayacağım.” diyor, “Kamu zararına neden olacağım.” diyor. İşte, bizim ülkemizdeki hukuk anlayışı bu.

Şimdiye kadar bu işe başlamış olsa bile yeni takvime göre de Mart 2017’de başlayıp işte Mayısın sonunda bitirilmesi güya öngörülüyor. Şimdiye kadar zamanında başlanmış olsaydı ihale edildiği şekilde zaten iş yarılanmış olacaktı, öngörülen takvime yetişecekti. Dolayısıyla…

Ha, Samsun açısından işin önemi ne? 500 bin yolcu kaybı var. Şu anda zaten Samsun turizminde, ticaretinde ciddi sıkıntılar var, ekonomik kayıplar var, buradan da ciddi bir ekonomik kayıp oluşması gündemde. Tur organizatörleri firmalar ve otellerle yaptığı bağlantıları şu anda iptal ediyorlar, rezervasyonlar iptal ediliyor çünkü üç ay -üç ay, sözde üç ay- yani bunun üç aydan daha uzun olacağı riskine karşı operatörler, tur organizatörleri buna göre tedbir alıyorlar. Ha, üç ayın üzerinde Samsun açısından bir zarar oluşacak. Kaldı ki bir de, daha sonrasında işte, yıl içerisinde İşitme Engelliler Olimpiyatı var, orada ciddi şekilde risk altında. İşte, ekonomik bilet alan yolcular var, bunların biletleri yanma riskiyle karşı karşıya; böyle bir durum. Samsunlu ayakta. Sivil toplum kuruluşları, meslek örgütleri yazılar yazıyorlar fakat bunu hiç duyan eden yok.

Şimdi, peki, “Hani, ihale böyle yapılmıştır da bu mümkün değildir belki, pisti kapatmadan havalimanını tamir etmek, onarmak.” diyeceksiniz. Bu mümkün arkadaşlar yani biz Türkiye’de Antalya’yı, Sabiha Gökçen’i bu şekilde yapmışız. Hatta bizim yerli firmalarımız yurt dışında da bu tür onarımlar yapmış yani havalimanını kapatmadan onların işini yapmak mümkün. Tabii, önce, burada ciddi bir… AKP her işi kötü yaptığı gibi bu işi de kötü yapıyor. Küçük bir iş gibi görünebilir, Samsun için önemli.

Şimdi, bir defa, zamanında bunun planlaması yapılmamış. Samsun’un 2’nci pist ihtiyacı var kaldı ki. Bunları öngörerek zamanında 2’nci piste başlanmış olsaydı bu tartışmaların hiçbirisi olmayacaktı.

Bir de, 19 santimetre oluncaya kadar, son raddesine kadar niye bu işe el atılmıyor? Burada ciddi bir ihmal ve planlama hatası var.

Dolayısıyla, eğer bir hükûmet, bir bakan, bir kamu idaresi “Ben hukuk tanımam, ben ihale tanımam.” derse bugün olduğumuz durumdan kimsenin şikâyet etme hakkı yok arkadaşlar. Ondan sonra uluslararası kuruluşlara kusur buluyoruz, “Efendim, niye Türkiye'nin Rekabet Endeksi’nde, işte, son yıllarda kötü bir performansı var? Niye İş Ortamı Endeksi’nde Türkiye basamaklardan patır patır aşağılara doğru düşüyor? Niye, efendim, kamu yönetimde, güven endekslerinde performansımız kötü?” diye kimsenin şikâyet etmeye, birilerine suç aramaya hakkı yok.

Yapılması gereken şey, ben buradan çağrı yapıyorum Ulaştırma Bakanına: Şartnameye lütfen uyunuz ve şartname çerçevesinde Samsun’u, Samsunluyu mağdur etmeden bu havalimanı onarım işini yapınız diyorum ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Usta.

Gündem dışı üçüncü söz, Osmaniye’nin düşman işgalinden kurtuluşunun 95’inci yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Osmaniye Milletvekili Mücahit Durmuşoğlu’na aittir.

Buyurun Sayın Durmuşoğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

3.- Osmaniye Milletvekili Mücahit Durmuşoğlu’nun, 7 Ocak Osmaniye’nin düşman işgalinden kurtuluşunun 95’inci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Osmaniye) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 7 Ocak, Osmaniye’nin düşman işgalinden kurtuluşunun 95’inci yıl dönümü sebebiyle gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, Genel Kurulu ve ekranları başında bizleri izleyen aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Tarihi kahramanlıkla dolu ecdadımızın torunları olarak yine çok önemli günlerden geçiyoruz ve yeni bir tarih yazıyoruz. Fransızlar Osmaniye’yi işgal ettiğinde Rahime Hatun nasıl mücadele ettiyse 15 Temmuzda kamyonuyla meydanlara inen Şerife Boz bacımın yüreği de aynı cesaretle çarpmaktadır. Fransızlar Osmaniye’yi işgal ettiğinde Palalı Süleyman düşman karşısına nasıl dikildiyse 15 Temmuzda Metin Doğan kardeşim de aynı inançla tankların önüne çıkmıştır. Fransızlar Osmaniye’yi işgal ettiğinde Köse Mehmet’in yaptıkları nasıl hâlâ anlatılıyorsa şehit astsubay Ömer Halisdemir de yıllar sonra dilden dile anlatılacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son dönemde yaşanan tüm acı olayların tek bir amacı olduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımızın bir hedef olarak önümüze koyduğu güçlü ve büyük Türkiye’yi istemiyorlar. Onlar istese de istemese de bölgemizde de dünyada da ülkemizi çok daha güçlü yarınlara birlikte taşıyacağız. Askerlerimize, polislerimize, sivil vatandaşlarımıza, ülkemizi ziyarete gelen turistlere; kadın-erkek, genç yaşlı hiçbir ayrım yapmadan kalleşçe ve haince saldıranları hepimiz çok iyi tanıyoruz. İsimleri, elebaşıları ve yöntemleri değişse de bu güzel ülkeyi ve bu güzel insanları bölmeye, kardeşi kardeşe kırdırmaya, huzurumuza kastetmeye çalışanların farkındayız. FETÖ’nün de, PKK’nın da, DEAŞ’ın da, YPG’nin de, PYD’nin de, DHKP-C’nin de hedefinde Türkiye Cumhuriyeti devleti ve Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan varsa şapkamızı önümüze alıp düşünmek ve ona göre hareket etmek mecburiyetindeyiz. Atacağımız her adım, alacağımız her karar, yapacağımız her plan, edeceğimiz her kelam devletimiz ve milletimiz için olmalıdır.

Son olarak İstanbul’daki bir eğlence merkezinde gerçekleştirilen vahşi saldırı hainlerin canımızı acıtmaya odaklandığını net olarak ortaya koymuştur. Bu süreçte kaybettiğimiz her can yüreğimizi parçalamakta, diğer yandan mücadele azmimizi ve kararlılığımızı da perçinlemektedir. Her cenahtan birçok terör örgütünün ülkemize yönelik bir saldırıya geçmesi bölgemizde yaşanan hadiselerden bağımsız değildir. Biz de bu doğrultuda ülkemize yönelik tehditleri kaynağında yok etme konusunda kararlıyız ve bu kararlılığımızdan en ufak taviz vermeyeceğiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 15 Temmuz gecesi milletin Meclisini bombalayanların, Kayseri’de izne çıkan askerlerimize bombalı araçla saldıranların, Rus Büyükelçisine suikast düzenleyenlerin, Dürümlü mezrasında köylülerimizi haince katledenlerin, İstiklal Caddesi’nde ve Ankara Garı önünde kendini patlatarak masumların canına kıyanların birbirinden en ufak farkı yoktur. Bizim inancımıza göre “Haksız yere bir insanı öldüren bütün insanlığı öldürmüş gibidir.”

Sayın Cumhurbaşkanımızın sıklıkla dile getirdiği üzere Türkiye bugün yeni bir istiklal mücadelesi vermektedir. Millî birlik ve beraberliğimiz, toprak bütünlüğümüz, resmî ve özel kurumlarımız, ekonomimiz, dış politikamız velhasıl bizi ayakta tutan tüm unsurlarımız büyük bir saldırı altındadır. Terör örgütleri ve menfaatleri için bu örgütlere açıktan ya da gizliden destek olan istisnasız herkes, girdiğimiz büyük mücadelenin sadece görünen yüzleri ve basit birer maşalarıdır.

“Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez/ Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez.” diyor ya merhum Mehmet Akif. İşte, biz de bugünlerde birliğimize ve dirliğimize çok daha sıkı sarılmak, birbirimize çok daha fazla kenetlenmek zorundayız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime son verirken vatanımız, bayrağımız, istiklalimiz ve istikbalimiz için hayatını feda eden aziz şehitlerimizi rahmetle, minnetle yâd ediyor, gazilerimize şükranlarımı sunuyorum. Şu an yurt içinde ve yurt dışında ülkemizin emniyeti için görev yapan kahraman askerlerimize ve polislerimize yüce Allah’tan üstün başarılar diliyorum.

Terörle mücadelede verdiği şehit sayısıyla tüm Türkiye'nin gönlünde ayrı bir yer edinen Osmaniye’mizin düşman işgalinden kurtuluşunun 95’inci yıl dönümünü bir kez daha gururla kutluyor, birbirinden mert ve yiğit Osmaniyeli hemşehrilerimi muhabbetle selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Durmuşoğlu.

Sayın milletvekilleri, İç Tüzük’ün 59’uncu maddesine göre yapılan gündem dışı konuşmalar sona ermiştir.

Şimdi, elektronik sisteme girerek söz talep eden sayın milletvekillerine söz vereceğim.

Söz verme işlemini başlatıyorum.

Sayın Erkan Aydın…

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, Cumhurbaşkanı tarafından gelenekselleştirilen muhtarlar buluşmasına katılmayı reddeden Trabzon’un Vakfıkebir ilçesi Çarşı Mahallesi Muhtarı hakkında Cumhurbaşkanına hakaret iddiasıyla soruşturma açılmasına ilişkin açıklaması

ERKAN AYDIN (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Daha başkanlık sistemi Mecliste görüşülmeden tek adam devri başladı sanırım. Bugün öğrendik ki Cumhurbaşkanı tarafından gelenekselleştirilen muhtarlar buluşmasına katılmayı reddeden Trabzon’un Vakfıkebir ilçesindeki Çarşı Mahallesi’nin Muhtarı Gökhan Bahadır hakkında Cumhurbaşkanına hakaret iddiasıyla soruşturma açılmış. Bunun daha anlaşılır yanı Türkiye’de artık ne yurttaşlık hakkı kaldı ne hak ne de hukuk. Muhtar, hiçbir partiye üye olmayan, parti gözetmeyen, kendisini seçenlere ya da seçmeyenlere eşit davranan birisidir; parti ayrımı, insan ayrımı yapmaz. Bunu muhtar biliyor da maalesef artık kendini başkan ilan eden, Anayasa’ya göre hâlâ Cumhurbaşkanı olan Erdoğan bilmiyor sanırım.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Atıcı…

2.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, AKP’nin laikliği savunan Halkevleri üyelerinden korktuğuna ve onları gözaltına aldırmaya başladığına ilişkin açıklaması

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, AKP’den kitlesel kopuşlar yaşanması AKP yöneticilerinin yüreğine korku salmıştır, hatta AKP’lilerin devlete yerleştirdiklerini ve ikballeri AKP’ye bağlı olanları da korku sarmış görünüyor. AKP, en son, laikliği savunan halkevi üyelerinden korkmuş ve onları gözaltına aldırmaya başlamıştır. Hatta, İçişleri Bakanı o kadar korkmuş ki “Laikliği savunan halkevcileri gördüğünüz yerde bize ihbar edin.” diye “tweet” atmıştır. Halkevciler diyor ki: “Gericiliğin karşısında yükselmesi gereken bir bayrak vardır, bu da laiklik bayrağıdır. Laiklik; özgürlük, kardeşlik ve insanca yaşam mücadelesi demektir. Bizler herkesi bu mücadelenin birer neferi olmaya çağırıyoruz.”

Ben bu çağrıya uyuyor ve halkevi üyelerine katılıyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Sibel Özdemir…

3.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, iktidarın uyguladığı ekonomi politikalarıyla enflasyon, işsizlik, düşük istihdam, yüksek döviz kuru, TL’nin değer kaybetmesi gibi yapısal sorunlara çözüm üretilmediğine ve Hükûmetin tüm mesaisini başkanlık sistemini getirecek Anayasa değişikliğine ayırdığına ilişkin açıklaması

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

İktidarın uyguladığı ekonomi politikalarıyla içinde bulunduğumuz enflasyon, işsizlik, düşük istihdam, yüksek döviz kuru, TL’nin değer kaybetmesi gibi yapısal sorunlara çözüm üretilememektedir. Çözüm olarak neredeyse tüm mal ve hizmetlere zam yapılmakta, vergi oranları artırılmakta ve yanlış politikaların bedeli vatandaşlarımıza ödetilmektedir. Enflasyonunun yüzde 8,53’e yükselmesinin hemen ardından, bugün Cumhurbaşkanının ekonomi başdanışmanlarından biri Türkiye’nin hızla üzerine gelmekte olan işsizlik ve enflasyon tehlikeleri olduğu itirafında bulunuyor. Peki, güven ortamının yaratılması ve yapısal reformlara hemen başlanması gerekirken Hükûmet ne yapıyor? Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik ve toplumsal kaosu yok sayıyor, OHAL’i uzatıyor, tüm mesaisini başkanlık sistemini getirecek Anayasa değişikliğine ayırıyor. Hükûmeti vatandaşlarımızın yaşam hakkını korumaya öncelik vermeye, ekonomiyi öncelemeye ve ülkemizi bir dikta rejime dönüştürecek Anayasa değişiklik teklifinin geri çekilmesini…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ahmet Akın…

4.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın’ın, Balıkesir Büyükşehir Belediyesinin, Edremit Belediyesinin açtığı davayı emsal alarak parkomat uygulamasına son vermesi gerektiğine ilişkin açıklaması

AHMET AKIN (Balıkesir) – Teşekkürler.

AKP anlayışı her şeyi, her fırsatı rant kaynağı olarak görmeye devam ediyor. Balıkesir Büyükşehir Belediyesi caddeleri otopark olarak görüp parkomat uygulaması başlatmıştı. İl merkezi ve ilçelerimizdeki bu uygulama nedeniyle halkımız kendi evinin önüne park ettiği araç için bile para ödemek zorunda kaldı. Edremit Belediyemiz parkomat uygulamasını mahkemeye taşıdı. Mahkeme geçtiğimiz günlerde kararını verdi ve Edremit’te yol üstü ücretli otopark uygulamasını iptal etti.

Bu yanlış uygulamayı kamu yararı gereği mahkemeye taşıyan, iptal edilmesini sağlayan Edremit Belediyemize teşekkür ediyorum. Bu karar bir emsal olmalıdır. Vatandaşımız müşteri değildir. Belediyeler halka hizmet için vardırlar. Vatandaş bunun için zaten vergi veriyor, yapılan her hizmetin parasını talep etmek doğru değildir. Balıkesir Büyükşehir Belediyesi bu emsal kararın gereğini derhâl yerine getirmek ve Balıkesirlileri bezdiren parkomat uygulamasına son vermek zorundadır.

BAŞKAN – Sayın Gaytancıoğlu…

5.- Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu’nun, Türkiye tarımında ciddi sorunlar olduğuna ve tarım politikalarıyla ilgili bilgi almak istediğine ilişkin açıklaması

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Türkiye tarımında ciddi sorunlar vardır. Çiftçimiz köyden kente göç ederken çiftçilerimizi desteklemek yerine başka ülkelerden ayçiçeği, buğday, çeltik, soya, nohut, mercimek, canlı hayvan, kırmızı et ve mısır gibi temel tarım ürünlerini ithal eden politikada neden ısrar ediyorsunuz, üretim planlamasına dayalı bir tarım politikası uygulamıyorsunuz? Üretim planlaması yapacak veteriner, ziraat mühendisi, gıda mühendisi ve su ürünleri mühendislerini neden atamıyorsunuz?

Tarım Bakanına ısrarla sorduğum bir soruyu yeniden soracağım: Neden binlerce mühendis ve veteriner atama beklerken onlara umut verici bir açıklama yapmıyorsunuz? Geçen sene 3.071 atama yapacağınızı söylediniz, bunların yarısını atadınız. Ayrıca, FETÖ’den dolayı da 800’e yakın personelin işine son verdiniz.

Millî tarım projesi açıklıyorsunuz, kimlerle bu projeyi uygulayacaksınız merak ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Adıgüzel…

6.- İstanbul Milletvekili Onursal Adıgüzel’in, 2 gencin sırf laikliği savundukları ve başkanlık karşıtı oldukları için tutuklandıklarına ve tutuklu gazetecilerin durumuna ilişkin açıklaması

ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Daha geçen pazar İstanbul’un göbeğinde 39 insan katledilmişken, bu katliamın faili elini kolunu sallaya sallaya sokaklarda gezmeye ve vatandaşlarımız için tehdit oluşturmaya devam ederken, dün AKP yargısı tek dertleri laikliği savunmak olan 2 genci sırf başkanlık karşıtı oldukları için tutukladı.

IŞİD’in palazlanmasına göz yumanlar, IŞİD’e her türlü desteği sağlayanlar, silah tedarik edenler bugün dışarıda ama bu gerçeği yazan gazeteciler altmış bir gündür tutuklu. Cemaatin sırlarını, kirli ittifaklarını ortaya döktüğü için FETÖ’nün hâkimlerince tutuklanan Ahmet Şık bugün FETÖ’nün propagandasını yaptığı iddiasıyla cezaevinde. Ben buradan yargısıyla, medyasıyla, ak trolleriyle dört bir koldan bu ülkenin gençlerini, gazetecilerini hedef gösterenlere seslenmek istiyorum: Öyle lafı eveleyip gevelemeyin, dürüstçe deyin ki “Evet, tutukladık çünkü bunlar laikliği savundular, başkanlığa karşı durdular.”

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Kaplan Hürriyet…

7.- Kocaeli Milletvekili Fatma Kaplan Hürriyet’in, amaçlarının provoke olduğu belli olan, dinci tarikata üye olduğu sanılan bir grup sarıklı serbestçe dolaşırken laiklik isteyen gençleri tutuklayan zihniyetin hukuka, adalete ve vicdana aykırı olduğuna ilişkin açıklaması

FATMA KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Kocaeli Gölcük ilçesi Değirmendere mahallesinde sarıklı bir grup yılbaşı kutlamalarının yapıldığı bir mekânın kapısına gelerek içeriye girmek istemiş, yılbaşı kutlamanın günah olduğunu anlatacaklarını söylemişlerdir. Amaçlarının provoke olduğu belli olan, dinci tarikata üye olduğu sanılan sarıklı grubun elini kolunu sallayarak rahat bir şekilde dolaşıyor olması ve mekâna girmelerini güvenlik güçleri değil, mekân sahibinin engellemesi oldukça düşündürücüdür. Bu olayların engellenmesi için önlem alınacak mıdır? Bu sarıklılar serbestçe dolaşırken laiklik isteyen gençleri tutuklayan zihniyet hukuka, adalete ve vicdana aykırıdır. “IŞİD’ciye geçit vermeyeceğiz, gericilik karşısında laiklik bayrağı yükseltilmeli.” diyen gençleri değil, katliam yapanları ve buna zemin hazırlayanları yakalayın diyorum, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Şimşek…

8.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek’in, Mersin’de yaşanan sel felaketiyle ilgili kriz masası kurularak acil tedbirler alınması gerektiğine ilişkin açıklaması

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Geçtiğimiz hafta Mersin’de yoğun bir sel afeti yaşanmıştır. Mersin, Huzurkent, Bahşiş, Kulak, Yeşiltepe, Kazanlı ve Adanalıoğlu beldeleri su altında kalmıştır. Tarımın en yüksek yapıldığı bölge 1 metre su altındadır. Acilen Tarım Bakanının ve Çevre Orman Bakanının bölgeye giderek yerinde tespit yapılıp Mersin’in afet bölgesi ilan edilmesini ve Maliye Bakanının da bölgeye nakdi yardım göndermesini; çiftçilerimizin tarım kredi, Ziraat Bankası ve özel bankalara olan borçlarının en az beş yıl yapılandırılmasını… Toros Dağları’nda 3 metreye yakın kar vardır; şubat, mart ayında daha büyük afetler Mersin’i beklemektedir. Bununla ilgili kriz masası kurularak acil tedbirler alınması gerektiğini belirtir, saygılar sunarım.

BAŞKAN – Sayın Yalım…

9.- Uşak Milletvekili Özkan Yalım’ın, Uşak Sivaslı Devlet Hastanesinde her türlü teknik donanım olmasına rağmen birçok dalda doktor bulunmadığına ve doktor atanmasıyla ilgili gereken işlemlerin yapılmasını rica ettiğine ilişkin açıklaması

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Benim isteğim ve talebim Sayın Sağlık Bakanından.

Uşak Sivaslı Devlet Hastanesinde her türlü teknik donanım olmasına rağmen maalesef çok dalda doktor bulunmamaktadır. 1 kadın doğum uzmanı, 1 çocuk doktoru, 1 genel cerrah, 1 de dâhiliyeci eksik bulunmaktadır. 1 dâhiliyeci vardır ama kesinlikle yetmemektedir, 1 dâhiliyeci daha gerekmektedir. Buradan Sayın Sağlık Bakanından bu doktorların atanmasıyla ilgili gereken işlemlerin yapılmasını rica ediyorum.

Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Kazım Arslan…

10.- Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın, taşeron işçilerinin ne zaman kadroya alınacağını, yeni öğretmen kadrolarının ne zaman verileceğini ve laikliği savunmaya çalışan gençlerin tutuklanmasına karar veren hâkim hakkında bir işlem yapılıp yapılmayacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Maliye Bakanına soruyorum: İktidarınız ve Bakanlığınız zamanında taşeron işçilerin kadroya alınacağı sözünü vermiştiniz. Verdiğiniz bu sözünüzü ne zaman yerine getireceksiniz?

İki: Millî Eğitim Bakanlığı bünyesinde 150 bin öğretmen açığının olduğu söyleniyor. Atama bekleyen 400 bine yakın, öğretmen olmuş gencimiz vardır. Maliye Bakanlığı olarak yeni kadrolar vermediğiniz için bu atamaların yapılmadığı söyleniyor. Bakanlığınızca yeni öğretmen kadrolarını ne zaman vereceksiniz?

Üçüncü sorum Adalet Bakanına: Laikliği savunmaya çalışan, kahvede bunu anlatan gençlerimizin tutuklanmasına karar veren hâkim hakkında bir işlem yapmayı düşünüyor musunuz? Laiklik ülkemizin ortak paydasıdır, Anayasa teminatı altındadır; laiklik özgürlüktür, tutuklanamaz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Tanal…

11.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, laikliği savunan gençlerin hangi gerekçeyle tutuklandığını öğrenmek istediğine ve olağanüstü hâl süresince sakalını kesmeyeceğini söyleyen Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın sakalını kesmesi için olağanüstü hâlin sonlandırılmasını talep ettiğine ilişkin açıklaması

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Anayasa'yı savunmak AKP Hükûmeti tarafından suç kabul ediliyor ise laikliği savunan gençleri hangi gerekçeyle tutukladınız? Eğer Anayasa'nın değiştirilmez maddelerini savunmak suçsa bu Anayasa'ya göre yemin eden Cumhurbaşkanı, Başbakan, AKP Hükûmeti ve tüm milletvekilleri suç işlemiş olmuyor mu?

Sayın Meclis Başkanı, Sayın Başbakan; Mersin Milletvekilimiz Sayın Profesör Doktor Aytuğ Atıcı olağanüstü hâli protesto ettiğini, olağanüstü hâl süresince sakalını kesmeyeceğini söylemişti. Sayın Milletvekilinin sakalı neredeyse göğsüne ulaştı. Sayın Milletvekilimizin bir an önce sakalını kesmesi için olağanüstü hâlin sonlandırılmasını talep ediyorum.

Saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Tümer…

12.- Adana Milletvekili Zülfikar İnönü Tümer’in, Türkiye'de yayıncılık yapan yerel radyoların müzik telif hakları, zorunlu reklam spotları ve RTÜK payları nedeniyle zor günler yaşadığına ilişkin açıklaması

ZÜLFİKAR İNÖNÜ TÜMER (Adana) – Sayın Başkan, Türkiye'de yayıncılık yapan yerel radyolar, müzik telif hakları, zorunlu reklam spotları ve RTÜK payları nedeniyle zor günler yaşamaktadır. Reklam gelirleri yok denecek kadar az olan radyolar, yüzde 1,5 oranında RTÜK payının yanı sıra, MESAM, MÜYORBİR, MÜ-YAP ve MSG gibi musiki eser sahipleri, yorumcular, fonogram yapımcılar meslek birliklerine ayrı ayrı telif hakkı ödemek zorundadır. Meslek birliklerinin radyolardaki müzik yayınlarından dolaylı teklif almaları emeğin karşılığı olarak mutlaka göz önüne alınmalıdır. Ancak, meslek birlikleri birleşerek yerel radyolardan alınan telif ücretlerini cüzi miktarlara çekmeli, çalınan müzik eserlerine göre telif yerine radyoların reklam gelirlerinden yüzde 1 veya 2’si oranında ücret talebinde bulunmalıdır. İlgili bakanlıklar yerel radyo ve televizyonlarda yayınlanan ancak zorunlu olmayan kamu spotlarından yayıncılara ücret ödemeli, valilikler kanalıyla illerin kültürel tanıtımları için yasal zeminde yerel radyo…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Emir…

13.- Ankara Milletvekili Murat Emir’in, AKP iktidarının laiklik isteyen ve Anayasa’yı savunan Halkevleri temsilcilerini gözaltına alarak Türkiye'de demokrasi, laiklik ve özgürlük isteyen herkese bir had bildirme çabasına girdiğine ilişkin açıklaması

MURAT EMİR (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Laiklik ilkesi demokrasimizin ve Anayasa’mızın en temel ilkesidir. On dört yıllık AKP iktidarı süresince laiklik sürekli olarak ayaklar altına alınmış, yok edilmiş, toplumdaki her alan dinselleştirilmiş ve devlet kadroları sonuna kadar cemaatlere peşkeş çekilmiştir. 15 Temmuz darbesi de bunun bir uzantısı ve sonucudur. Bunlarla mücadele etmek yerine, AKP iktidarı sadece laiklik isteyen ve Anayasa’yı savunan, toplumsal barışı savunan halkevi temsilcilerini gözaltına alarak Türkiye'de demokrasi isteyen, laiklik isteyen ve özgürlük isteyen herkese bir had bildirme çabasına girmiştir. AKP’nin bu yöntemden bir an evvel vazgeçmesi gerekiyor…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Akkaya…

14.- İstanbul Milletvekili Yakup Akkaya’nın, Sosyal Güvenlik Kurumu muayene katılım paylarına yapılan zamlara ilişkin açıklaması

YAKUP AKKAYA (İstanbul) – Sosyal Güvenlik Kurumu, muayene katılım paylarına kamu sağlık kurumlarında yüzde 20 ila 60; özel sağlık kurumlarında yüzde 25 oranında zam yapmıştır. Yıllık enflasyon yüzde 8,53, asgari ücrete gelen zam yüzde 8, memur emeklilerine gelen zam yüzde 3, sosyal sigortalar ve BAĞ-KUR emeklilerine gelen zam ise yüzde 4,73’tür. Bu zamlar yapılırken yurttaşlarımızın sağlık hizmetlerinden yararlandığında ödeyecekleri katılım paylarındaki bu fahiş artışlar hangi gerekçeyle yapılmıştır? Yıllık enflasyon oranının üzerindeki artışlar doğru değildir. Ya bu zamlar geri alınmalı ya da işçi ve memurlara verilen zamlar bu artış oranlarınca artırılmalıdır.

Ayrıca, 2 askerimizin barbar IŞİD tarafından yakıldığı iddiasına Hükûmet on üç gündür suspus. 2 askerimizse…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın İmran Kılıç…

15.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın, kötüleri durdurmanın yolunun daha iyi olmaktan ve birbirimizle yardımlaşmaktan geçtiğine ilişkin açıklaması

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Zorlu bir süreçten geçiyoruz. Derin bir vadinin içindeyiz, türlü saldırılara maruz kalıyoruz. Zaten dünya hayatı geçitten geçmeye benzetilmiştir. Birbirimize sarılalım ve sahip olalım. Unutmayalım ki birbirimize düşersek ülkemiz düşer. Kötüleri durdurmanın yolu daha iyi olmaktan ve birbirimizle yardımlaşmaktan geçer. Halkı sevelim; halkın güneşte gölgesi, soğukta kaftanı, kıtlıkta ekmeği olalım. Halkın acısına ve sevincine ortak olalım, kaygısını paylaşalım. Kimsenin umutlarını kırmayalım. Bir şeyler yaşanıyorken yaşanmıyormuş gibi davranmayalım. Nice badirelerden geçerek bugünlere geldik ve kolay gelmedik.

Daha güzel günlerin rüyasını görmeye başlamıştık ki bizi kan revan içerisinde bırakıyorlar. Kan, rüyayı bozar prensibinden hareket ediyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Çamak…

16.- Mersin Milletvekili Hüseyin Çamak’ın, Mersin’de yaşanan fırtına ve sel felaketi nedeniyle çiftçinin borçlarının tamamen silinmesini ve Afet Destek Fonu’ndan üreticilere destek verilmesini talep ettiğine ilişkin açıklaması

HÜSEYİN ÇAMAK (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Geçtiğimiz hafta, seçim bölgem olan Mersin’de önce fırtına ve sonra bir sel felaketi yaşandı. Bu felakette ne yazık ki can ve mal kayıpları yaşandı. Fırtınadan Anamur ve Bozyazı üreticileri çok zarar gördü. Sel felaketinin ardından Tarsus’un Kulak, Özelbahşiş, Kelahmet, Atalar ve Yeşiltepe ile Akdeniz’in Kazanlı ve Adanalıoğlu mahallerinde incelemelerde bulunup felaketin boyutlarını yerinde inceledim. Manzara sözlerle anlatılamayacak kadar kötü. Kulak köyü muhtarı biraz önce beni aradı, su seviyesinin yükselmeye devam etmekte olduğunu söyledi ve acil olarak ek önlemler alınması gerektiğini belirtti. Anamur, Bozyazı, Tarsus ve Akdeniz’e bağlı mahallelerdeki sera alanlarında büyük hasar meydana geldi. Çiftçinin borçlarının tamamen silinmesi ve Afet Destek Fonu’ndan üreticilere hemen destek verilmesi gerekmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Akkuş İlgezdi.

17.- İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdi’nin, sosyal medyada yılbaşı kutlamalarına yönelik ayrımcı söylemlerle ilgili tek bir yasal işlem yapmayanların laikliği suç olarak görmelerinin asla kabul edilemeyeceğine ve cumhuriyetin laik değerlerinin ortadan kaldırılmasına asla izin vermeyeceklerine ilişkin açıklaması

GAMZE AKKUŞ İLGEZDİ (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Ülkemiz kılcal damarlarına kadar büyük bir kutuplaşmanın eşiğindedir. Sosyal medyada, yılbaşı kutlamalarına yönelik nefret suçu boyutuna ulaşan ayrımcı söylemlerle ilgili tek bir yasal işlem yapmayanların laikliği suç olarak görmeleri asla kabul edilemez.

İstanbul katliamını laik kesimleri provoke etmeye çalışan bir eylem gibi gören anlayış Türkiye'nin felaketi olur.

Mustafa Kemal Atatürk “Laiklik asla dinsizlik olmadığı gibi gerçek dindarlığın gelişmesini sağlamıştır.” der. İşte bu nedenle laiklik, bu ülkenin temel harcıdır, bizi biz yapan ve bir arada tutan değerlerin bütünüdür.

Hatırlatmak isterim ki eğer laik devleti ortadan kaldırırsanız hak, hukuk, adalet, özgürlük anlayışını da ortadan kaldırırsınız. Eğer laik devleti yıpratırsanız barış içinde bir arada yaşama koşullarını da ortadan kaldırırsınız. Bizler cumhuriyetimizin laik değerlerinin ortadan kaldırılmasına asla ve asla izin vermeyeceğiz.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Sayın Köksal…

18.- Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksal’ın, laiklik söyleminde olan kişilerin tutuklanmasına karşılık Reina’da yaşanan saldırıya sevinenlerle ilgili bir işlem yapılmamasının üzüntü verici olduğuna ve Kütahya ilinde yapılan bir kitap okuma yarışmasında kitapların neye göre tespit edildiğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Son zamanlarda özellikle cumhuriyetimizle, kurucu değerlerimizle, olmazsa olmaz ilkelerimizle ilgili ciddi bir hesaplaşmanın içine girildiğini üzülerek görmekteyiz.

Laiklik söyleminde olan kişilerin tutuklanması, buna karşılık Reina’da yaşanan saldırıya sevinenlerle ilgili hâlâ bir işlem yapılmaması ne yazık ki hepimizi derinden üzmektedir. Ve bunun bir uzantısı olarak da gördüğüm, Kütahya ilinde EĞİTİM-BİR-SEN sendikası tarafından bir kitap okuma yarışması düzenlenmiştir. Bu yarışmada da ne yazık ki “Masada Kaybedilen Vatan; Lozan’da Neler Yaşandı?” diye bir kitap okuma yarışmasının içerisine sokulmuştur.

Ben, buradan, Millî Eğitim Bakanına soruyorum: Bu okuma yarışmasında tespit edilen kitaplar neye göre tespit ediliyor, bunun kriteri nedir?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Basmacı…

19.- Denizli Milletvekili Melike Basmacı’nın, enflasyon hesaplama yönteminin nasıl olduğunu öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

MELİKE BASMACI (Denizli) – Sayın Başkan, TÜİK Aralık 2016 itibarıyla enflasyonu açıkladı: TÜFE oranı 8,53. Ancak 2016 yılı içinde öyle artışlar oldu ki gıda fiyatları, en çok tüketilen 40 gıda ürününde enflasyon yüzde 22 ile 25 arası. Baktığınızda, nohuda yüzde 58, yumurtaya yüzde 30, tavuk etine yüzde 19… Ben şunu anlamadım: Enflasyon nasıl 8,53? Bu hesap yöntemini merak ediyorum; bilen, lütfen bize anlatsın.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Tarhan…

Sayın Tüm…

20.- Balıkesir Milletvekili Mehmet Tüm’ün, tarım sigortalıların yeniden yapılandırmadan faydalanıp faydalanamadığını, Balıkesir’de kaç tarım sigortalısı olduğunu, prim borcu olanların ve yapılandırma talebinde bulunanların sayısını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

MEHMET TÜM (Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Yeniden yapılandırma kapsamında Sosyal Güvenlik Kurumuna prim borçları olan yurttaşlar o haktan faydalanmaktadırlar. Bu kapsamda, tarımda kendi adına çalışan, yeni tarım sigortası olan yurttaşların talepleri karşılanmamakta, borçları yapılandırılmamaktadır. Birçok yurttaşımızın dilekçesi Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından kabul edilmemektedir. Hükûmete sormak istiyorum: 6736 sayılı Yasa kapsamında, tarım sigortalılar yeniden yapılandırmadan faydalanıyor mu? Sosyal Güvenlik Kurumu, tarım sigortalı yurttaşlarımızın yapılandırma dilekçelerini kabul ediyor mu? Tarım ve hayvancılık açısından önde gelen illerimizden olan Balıkesir’de tarım sigortalısı ne kadar yurttaşımız var? Bunlardan prim borcu olanların sayısı ne kadardır? Bugüne kadar yapılandırma talebinde bulunan olmuş mudur? Hükûmetin, içinde bulunduğumuz ekonomik kriz sebebiyle esnafa, işsizlik sigortası benzeri bir proje hazırladığını biliyoruz. Bu bağlamda, geçimini tarım ve hayvancılıkla sağlayan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Toğrul…

Sayın Bektaşoğlu…

21.- Giresun Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlu’nun, Giresun’u İç Anadolu’ya bağlayan Şebinkarahisar yol güzergâhında bulunan Eğribel Tüneli inşaatının sürdüğüne ancak projenin yeniden etüt edilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Çok özür diliyorum sesim dolayısıyla.

Giresun’u İç Anadolu’ya bağlayan Şebinkarahisar yol güzergâhında bulunan Eğribel Tüneli’nin inşaatı sürüyor. Bitim tarihi belli değil ama inşallah bu yıl biter de elli yıldır hasretle beklediğimiz hizmete kavuşmuş oluruz. Ancak bu proje, bir kez daha yeniden etüt edilmeli çünkü sadece Giresun ile Şebinkarahisar’ı birbirine tünelle bağlamak yetmez. Tüneli daha cazip hâle getirmek ve ülke ekonomisine katkı sağlamak için Anadolu’nun, Akdeniz’e kadar uzanan coğrafyasındaki bütün illerin Karadeniz’le ticaret amaçlı yollarla bağlanmasını sağlamak gerekir. Bu nedenle, tünelin Giresun-Dereli-Şebinkarahisar bağlantısı yüksek standartlı ticaret yolu şeklinde yapılmalı, ayrıca aynı yol güzergâhında ihalesi yapılan Pınarlar tünelli geçişi inşaata hazır olduğu hâlde bir türlü çalışma başlatılmamaktadır. Muhtarlar, yöre halkının tepkilerini dile getirmektedirler hatta Hükûmetinizi Cumhurbaşkanına imzalı dilekçelerle bile şikâyet etmişlerdir. Pınarlar yolu neden başlamıyor? Bunun nedenini merak ediyoruz. Sayın Ulaştırma Bakanının araştırarak bilgi vermesini bekliyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Yiğit…

22.- İzmir Milletvekili Ali Yiğit’in, IŞİD’e yakın olan insanların hiç soruşturulmadan ülkeye kabul edildiğine ilişkin açıklaması

ALİ YİĞİT (İzmir) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Uluslararası İşgücü görüşülürken şu anki İçişleri Bakanı o zaman Çalışma Bakanıydı, şunu söylemiştik: IŞİD’e yakın ülkelerden insanlar Türkiye’ye gelirken hem Dışişleri Bakanlığından hem İçişleri Bakanlığından mutlaka bir soruşturma geçirmeleri, özellikle de iyi irdelenmeleri gerektiğini söylemiştik. Çok rahat oturum ve çalışma müsaadesi almamaları gerektiğini söylemiştik. Ama iki gün önce gördüğümüz gibi İstanbul’da çok kötü bir olay yaşadık. Yani dün söylediklerimiz bugün başımıza geldi. IŞİD’e yakın olan insanlar hiç soruşturulmadan bu ülkeye kabul edildi; Konya’ya yerleştiler, İstanbul’da dolaştılar, İzmir’e geldiler.

Şu an merak ediyoruz, daha kaç tane IŞİD’li var? Bunlar tekrar gözden geçirilip bunların oturma müsaadeleri ve çalışma müsaadeleri iptal edilecek mi?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Köseoğlu…

23.- Trabzon Milletvekili Ayşe Sula Köseoğlu’nun, Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili Sayın Erkan Aydın’ın açıklamaları üzerine bir açıklama yapma zarureti hasıl olmuştur.

Seçim bölgem olan Trabzon’un Vakfıkebir ilçesinin Çarşı Mahallesi muhtarı hakkında Cumhurbaşkanlığına hakaretten dolayı dava açıldığını ifade etmişlerdir ve bu konuyu eleştiri konusu yapmışlardır. Oysa, kişilerin görevi ve makamları ne olursa olsun hiç kimsenin ceza karşısında özel istisnai bir koruması söz konusu olamaz, hiç kimsenin makamı Cumhurbaşkanına hakaret hakkı vermez. Bu olay 15 Temmuz öncesi gerçekleşmiş ve bir dava açılmıştır savcılık tarafından. Ancak 15 Temmuzda Sayın Cumhurbaşkanımızın Yenikapı ruhu dolayısıyla kendisine hakaretten dolayı açılan davaları affetmesi dolayısıyla bu dava da düşmüştür, güncel ve yeni bir bilgi değildir. Bu konunun tutanaklara geçmesi açısından açıklama gereği hasıl olmuştur.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Doğan Türkmen…

Evet, birer dakikalık konuşmalar sona ermiştir.

Şimdi, söz talep eden sayın grup başkan vekillerine söz vereceğim.

Sayın Usta…

24.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, Samsun’un Bafra ilçesi Yörükler Mahallesi’nde Büyükşehir Belediyesi tarafından gerçekleştirilen yıkım işlemiyle ilgili sürece ilişkin açıklaması

ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Ben bugün biraz seçim bölgeme ilişkin konuları gündeme getiriyorum.

Şimdi, Samsun ili Bafra ilçesi Yörükler Mahallesi’nde büyükşehir belediyesi bir yıkım yapıyor. Bununla ilgili bir hususu dile getirmek istiyorum.

Şimdi, o bölgede yüz beş yıldır -eskiden “köy” diye nitelendirilmişti, şimdi büyükşehir olduğu için “mahalle” deniliyor- köyde yaşayan insanlar var. Bir de bu köyün yanında hemen kurulmuş yazlıklar var. Devlet de oraya her türlü elektriğini, suyunu, yolunu, telefonunu her şeyini götürmüş. Orada 180 tane ev bulunuyor. Şimdi, bu evlerin bir kısmı yazlık, ancak on iki ay boyunca oturanlar var, bunların içerisinde 3 tane de şehit ailesi var.

Aslında burada geçmişte bir hata yapılmış, idarenin bir yanlış işlemi var. Buradaki yerler için yirmi beş yıl önce o zamanki idarecilerin tavsiyesiyle kaçak yapı tutanağı tutulmuş. Aslında bana göre bir işlem hatası, yargı da buna aslında böyle bakıyor. O günlerde bu insanlardan da para alınmış, hiç sorun olmamış ama yıllar sonra, şimdi Büyükşehir Belediyesi buradaki binaları yıkmak istiyor. Burada oturanlar da aslında, işte, zamanında devlet memurluğu yapmış, bütün Karadeniz insanı gibi devletine, milletine bağlı insanlarımız. Orada yıkım için gelen Jandarmanın önüne geçemiyorlar, onu bile beceremiyorlar. Bir kısım yerlerde hani insanımız mesela önünde duruyor, engel oluyor. Asker, Jandarma “Aman abla, teyze; girme buraya, bak sizi iteklemek zorunda kalırız.” deyince onlara sarılıp ağlayan, böyle bir Anadolu insanı. Bunları burada Büyükşehir Belediyesi ciddi ölçüde mağdur ediyor.

Şimdi, konu, tabii, mahkemeye intikal ediyor fakat Türkiye’de mahkemeler tam bir kepazelik, yani tam ifadesi bu bence. Şimdi, orada mesela gidiyor vatandaş, yürütmeyi durdurma kararı alınıyor, Büyükşehir Belediyesinin avukatları gidiyor, baskı yapıyor, akşamında kararı değiştiriyorlar. Bir sürü örnek var dosyamda bunlarla ilgili olarak.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Mikrofonunuzu açıyorum, tamamlayınız Sayın Usta.

ERHAN USTA (Samsun) – Mesela bir başka hâkim tedbir kararı veriyor, hemen tekrar gidiyorlar, o tedbir kararı kaldırtılıyor. Orada, tam böyle, saçma sapan bir süreç yürüyor. 19 Mayıs Belediyesi yazılı olarak cevap veriyor bir tane orada oturana, diyor ki: “Ben burada koruma imar planı yapacağım.” Büyükşehir Belediyesi gidiyor, buna da engel oluyor. Yani iş çözülmeye çalışılıyor fakat hukuk yok, idare bir tuhaf hareket ediyor.

Şimdi evler peyderpey yıkılıyor. 3 Ocak itibarıyla 2 tane daha eve yıkım kararı uygulandı. İşin garip tarafı, iş bir de Danıştayda yani Danıştayın kararı… Oradaki vatandaş sadece şunu söylüyor şu anda Sayın Başkan: “Danıştay kararı var, Danıştaya gidilmiş temyize, Danıştayın kararı beklensin.” Bir de istinaf mahkemesinde beklenen bir karar var. Hiç olmazsa bu kararlar da bunun yıkılmasına müsaade edecekse yıkılsın ama bu kararlar olmadan bu yıkım işleri durdurulsun. Vatandaşın da bizim de talebimiz budur Büyükşehir Belediyesinden. Lütfen, buradaki Anadolu insanına -ülkede bu kadar çok sıkıntı varken, her taraf karmakarışıkken- vatanına, milletine bağlı, saygılı insanlara bu mağduriyetleri yaşatmamak lazım.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Usta.

Sayın Kerestecioğlu, mikrofonunuzu açıyorum.

Buyurunuz.

25.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, cezaevinde tutulan HDP Eş Genel Başkanlarına yönelik hukuksuz uygulamaların devam ettiğine, İstanbul’daki saldırıyı yapan kişinin yakalanmamış olmasına, gözaltılar ve hukuksuz uygulamaların Anayasa değişikliği sürecinde HDP’nin muhalefetinin engellenmesi nedeniyle yapıldığına, OHAL’in uzatılmasıyla ilgili Bakanlar Kurulu kararının 3 Ocakta yapılan MGK tavsiyesiyle verildiği belirtilmesine rağmen MGK’nın son toplantısının 30 Aralıkta olduğuna ilişkin açıklaması

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Şu anda hâlen cezaevinde tutulan Eş Genel Başkanlarımız Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş’ın avukatlarıyla yaptıkları görüşmelerin teknik cihazlarla sesli ve görüntülü olarak kaydedilmesi, görüşme sırasında cezaevi personeli bulundurulması, eş genel başkanlarımız ve avukatlarının karşılıklı olarak sundukları belgelere ve yasama faaliyeti kapsamındaki evraklara el konulması, belge ve evrakların sansürlenmesi ve incelenmesiyle ilgili olarak, kendileri Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunmuşlardır. Bu devam eden hukuksuzlukları bir kez daha Genel Kurulun ve halkımızın dikkatine, bilgisine sunuyoruz.

Yılbaşı akşamı İstanbul’da gerçekleşen korkunç saldırının üzerinden üç gün geçmesine rağmen hâlen saldırgan yakalanmadı. Bizler, IŞİD’li bu saldırganın yakalanmamış olmasını ve bu korkunç olayın sorumlularının da hâlen görevlerinde bulunmalarını asla kabul etmiyoruz. Saldırganları yakalayamayanlar, bugün, laikliği savunma çağrısı yapan halkevleri üyeleri Ayşegül Başar ve Hamit Dışkaya’yı, fikrî hürriyetlerini kullanan duyarlı insanları tutukluyorlar.

Şu anda, bugün de yine İstanbul’da yirmi dört gündür hukuksuz bir şekilde gözaltında tutulan İstanbul il eş başkanlarımız ve yöneticilerimiz bugün Çağlayan Adliyesine ve Büyükçekmece Adliyesine götürülecekler. Yıllardır insan hakları mücadelesi yürütmekten başka hiçbir suçları olmayan bu insanların da derhâl serbest bırakılmalarını talep ediyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Mikrofonunuzu açıyorum Sayın Kerestecioğlu, tamamlayınız lütfen.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Aynı zamanda, bize karşı yürütülen bütün bu operasyonların aslında getirilmek istenen ve tekçi bir sistemin daha da kalıcılaşmasını sağlayacak olan, adına “Anayasa teklifi” denen süreçte HDP muhalefetinin tamamen saf dışı bırakılması ve engellenmesi olduğunu düşünüyoruz. Bütün bu gözaltılar, hukuksuz uygulamalar bu nedenledir.

Dün belirttiğimiz konuyu bir kez daha, tutanaklara geçmesi açısından, ifade etmek isterim: Bakanlar Kurulu sonrası 2 Ocakta, açıklama yapan Hükûmet sözcüsü Numan Kurtulmuş, OHAL’in uzatılmasıyla ilgili bir gündem tartışılmadığını beyan etmişti. Ancak dün burada oylanan OHAL yazısında, Bakanlar Kurulu kararının 3 Ocakta yapılan MGK tavsiyesiyle verildiği belirtiliyordu oysa 3 Ocakta MGK toplanmamıştı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Tamamlıyorum, son cümlem.

BAŞKAN – Buyurunuz, açıyorum.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Son MGK toplantısı 30 Aralık tarihinde yapılmıştı. Yani, artık ya Bakanlar Kurulu MGK’nın kararlarını da kendisi almaya başladı ya da evrakta ciddi bir sahtecilik var. Bugün, hem siyasal ve toplumsal açıdan hem de idari hukuk açısından bir skandal yaşadığımızı bir kez daha, tarihe not düşülmesi açısından, ifade etmek istedik.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kerestecioğlu.

Sayın Gök…

26.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, cumhuriyetin laiklik ekseni üzerinde kurulmuş olduğuna, İstanbul’da IŞİD’e karşı mücadele etmek ve laikliği korumakla ilgili söylemlerde bulunan gençlerin tutuklanmasının tam bir skandal olduğuna ve bu konuyla ilgili hâkim ve savcı hakkında HSYK’yı göreve davet ettiklerine ilişkin açıklaması

LEVENT GÖK (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, Türkiye Cumhuriyeti, en önemli ilke olarak laiklik ekseni üzerine kurulmuş bir cumhuriyettir. Mustafa Kemal ve arkadaşlarının Türkiye Cumhuriyeti’ni kurarken ifade ettikleri laiklik ilkesi Türkiye’nin bir çimentosudur ve cumhuriyet savcılarının görevi de laikliğe karşı olarak yönelen saldırıları engellemek ve bunlarla mücadele etmektir. “Cumhuriyet savcısı” adı üzerinde, cumhuriyetin savcısı olacak kişi veya hâkimlerin laiklik ilkesi üzerinde son derece titiz ve hassas davranmaları kendi konumlarının bir gereğidir.

Hâl böyleyken, önceki gün İstanbul’da “IŞİD’e karşı mücadele edelim, laikliği koruyalım.” şeklinde birtakım söylemlerde bulunan gençlerin tutuklanması tam bir skandaldır. Bu konuda Adalet Bakanından, Hükûmetten tek bir ses çıkmadı. Bu hâkim ve savcı hakkında ne yapıyorlar? HSYK’yı göreve davet ediyoruz. Yani, cumhuriyeti korumakla görevli olan hâkim ve savcıların, cumhuriyeti korumak üzere söylenmiş bir sözü tutuklama gerekçesi yapmalarını kabullenmemiz mümkün değildir. Bu konuda, iktidar partisi tarafından, Adalet Bakanı tarafından, bizim bilmediğimiz başka bir gerekçe varsa, onun da kamuoyuna ifade edilmesini arzu ediyoruz. Çünkü böyle bir tablo tahammül edilebilir bir tablo değildir, kabul edilebilir bir tablo değildir; tam bir aymazlıktır, gaflettir ve ihanettir. Bu konuda, bu hâkim ve savcılar hakkında derhâl işlem başlatılmalıdır. İktidar çevrelerinden de bu konuda tatminkâr, kamuoyunun anlayacağı, bizim bilmediğimiz başka gerekçeler de varsa, bunları bilme hakkımızı da öğrenme hakkımızı da kullanmak üzere kendilerinden talep ediyoruz. Ama bu hâkim ve savcılar hakkında da HSYK’yı göreve davet ediyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gök.

Sayın Bostancı…

27.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, her kesimin, hamasetle davranan, öfkeyle, kızgınlıkla başkaları üzerine tahakküm kurmak isteyen çirkin dili olan trolleri olduğuna, karşı olunması gerekenin fikirler değil trollük olduğuna ve militan bir dille ifade edilen tavrın ne laikliğe ne din ve vicdan hürriyetine ne özgürlüğe bir katkısı olacağı kanaatinde olmadığına ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, teşekkürler.

80 milyonluk bir ülkeyiz, burada laik de olacak, muhafazakâr da olacak, demokrat da olacak, milliyetçi de olacak, Marksist de olacak. Biz bir kabile değiliz. İnsanlar kendi dünya görüşleri istikametinde, medeni bir şekilde fikirlerini elbette anlatacaklar, müzakere edecekler ama trol olmayacaklar, trol, moda ifadesiyle.

Trollük de ne yazık ki herhangi bir siyasi safa ait değil, her safın trolü var.

MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) – En çok beyaz trol var.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Bir tek ak trol var.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Her kesimin, hamasetle davranan, öfkeyle, kızgınlıkla başkaları üzerine tahakküm kurmak isteyen, çirkin dili olan trolleri var.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Bir tek ak troller var.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sosyolojiyi bilenler bu işin siyasal saflara göre şekillenmediğini bilirler.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Bir tek ak troller var.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Trollük bir karakterdir, bu karakter de bütün kesimlerde mevcuttur. Bizim karşı olmamız gereken, fikirler değil, trollük. Ben de savcılara buradan çağrı yapıyorum, yasama organının bir ferdi olarak çağrı yapıyorum: Kardeşim, kim trolse, kimin adına konuşursa konuşsun, o trollere yasaların gereği olanı lütfen yapın.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Ak trolleri beslemeyin.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Yapmakla iktifa etmeyin, kamuoyuna, kimin hakkında ne tür işlem yaptığınıza ilişkin bilgi de verin ki lüzumsuz spekülasyonlar önlensin.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Ak trolleri beslemeyin o zaman Sayın Başkan, maaş alan ak troller var.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Laiklik meselesine gelince: Din ve vicdan hürriyeti anlamında laiklik modernliğin, şehirliliğin, gelişmenin bir neticesidir. Şehirlerde insanlar zaten birbirlerinin hayat tarzlarına karışmazlar, karışabilecekleri bir durum da söz konusu olmaz, laikliğin tarihsel seyrine bakarsak bunu görürüz. İlk laik komünler 13’üncü, 14’üncü yüzyılda şehirlerde çıktı.

BAŞKAN – Mikrofonunuzu açıyorum Sayın Bostancı, tamamlayınız lütfen.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Mesele şu: Bizim, tabii, tarihimizde laiklik talihsiz bir tartışma da yaşadı ve sosyolojideki ifadesiyle “Kültürün sert noktası.” dediğimiz bir anlam kazandı. Bu tavrın, biraz militan diyebileceğim, militan bir dille ifade edilen bu tavrın ne laikliğe ne din ve vicdan hürriyetine ne bu anlamda şehirleşmenin ve modernleşmenin neticesi olan özgürlüğün o atmosferine bir katkısı olacağı kanaatinde değilim.

Cumhuriyeti yükseltmek ve yüceltmek hepimizin görevi ama bunu yaparken cumhuriyetin o renkliliğini ve çeşitliğini hesaba katan ihtimamlı bir dil kullanmak da bu görevi üstlenenlerin boynundaki borçtur.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bostancı

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula Sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum.

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın ve 22 milletvekilinin, hayvancılık sektöründe yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/405)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Yapılan bilimsel çalışmalarda yetişkin bir insanın günlük 70 gram protein tüketmesi gerektiği ve bunun da yüzde 40'ının hayvansal kökenli proteinlerden oluşması gerektiği belirtilmektedir. Hayvancılık sektörü insanların yaşamsal ihtiyaçlarının karşılanması ve yarattığı ekonomik değer nedeniyle önemli bir sektördür. Türkiye'de hayvansal ürünlerin tüketim seviyesinin gelişmiş ülkelere kıyasla düşük olduğu belirtilmektedir. Artan nüfusumuzun düzenli ve dengeli beslenmesi, iktisadi olarak yarattığı değer bakımından hayvancılık ülkemiz için de oldukça önemlidir. Ülkemizin zengin bir tarım ve hayvancılık potansiyeline sahip olduğu ancak bu potansiyelinin yeterince değerlendirilmediği bilinmektedir. Bu konuda yaşanan tartışmalarda, hem üreticilerin hem tüketicilerin uygulanan hayvancılık politikalarından mutlu olmadıkları, beklentilerinin karşılanmadığı ortaya konulmaktadır.

Son yıllarda süt ve et fiyatları en popüler tartışmalar arasında yer almaktadır. TÜİK tarafından 17 Eylül 2015 tarihinde yayınlanan Hayvansal Üretim İstatistiklerine göre ülkemizdeki büyükbaş hayvan sayısı 14 milyon 700 bin baş olmuştur. Toplam küçükbaş hayvan sayısı ise 44 milyon 673 bin baş olmuştur. Hayvancılığı geliştirmek, üreticilerin daha iyi bir gelir elde etmesi, tüketicilerin ise daha uygun fiyata yeterli miktarda hayvansal ürünler tüketmesini sağlamak amacıyla hayvancılık sektörü çeşitli araçlarla desteklenmektedir. Yıllara göre hayvancılık desteklerinin artış hızı, toplam tarımsal desteklerin artış hızından daha yüksek olmasına rağmen yapılan desteklemeler bugüne kadar istenilen sonuca hizmet edememiştir. Hayvancılık sektöründe istenilen gelişme sağlanamamıştır.

Tüm tarım sektöründe olduğu gibi hayvancılıkta da yüksek seyreden girdi fiyatları, üretim maliyetlerini artırmakta, kârlılığı düşürmektedir. Sektörde uygulanan ithalat politikaları nedeniyle ülkemize yüksek miktarlarda canlı hayvan ve et girişi olmaktadır. Hatta sağlığımıza hayvan sağlığının ve sektörün geleceğini tehdit edecek boyutlarda kaçak et ve hayvan girişlerinin de olduğuna ilişkin bilgiler basın-yayın organlarında yer almaktadır. Yapılan ithalat, kısa süreli olarak fiyatları geriletse de bir süre sonra fiyatlar tekrar yükselme eğilimine girmiştir. Sürekli ithalat beklentisi üreticileri tedirgin etmekte, uzun vadeli yatırım kararları almalarını engellemektedir.

Ülkemizde hayvancılık sektörü ile ilgili uzun vadeli hedef ve politika bulunmamaktadır. Türkiye, genetik materyal, canlı büyükbaş ve küçükbaş hayvan, ana girdi maddeleri ve kırmızı et konusunda ithalatçı ülke konumunda bulunmaktadır. Yetiştirici ve üretici örgütleri ile kooperatifler, gelişmiş ülkelerdeki özerklik, kurumsal kapasite ve insan kaynaklarıyla hizmet seviyesine ulaşamamıştır. Çiftçi örgütlerinin, ürünlerin pazarlanması ve işlenmesindeki payları ve pazarlık güçleri yok denecek kadar düşük olup, fiyat oluşumuna etkili olamamaktadırlar. Mevcut durumun tespitine imkan sağlayacak hayvancılık istatistiklerinin güvenilirliği ise tartışılmaktadır.

Ekonomik ve sosyal yönüyle, ülkemiz için önemli olan hayvancılık sektöründe yaşanan sorunların tespiti ve bu sorunların çözümü için öneriler geliştirilmesi amacıyla Anayasa’nın 98, TBMM İçtüzüğü’nün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

1) Ahmet Akın                                       (Balıkesir)

2) Kazım Arslan                                    (Denizli)

3) Kadim Durmaz                                   (Tokat)

4) Orhan Sarıbal                                   (Bursa)

5) Ömer Fethi Gürer                              (Niğde)

6) Nihat Yeşil                                       (Ankara)

7) Mustafa Sezgin Tanrıkulu                    (İstanbul)

8) Melike Basmacı                                 (Denizli)

9) Ceyhun İrgil                                     (Bursa)

10) Dursun Çiçek                                  (İstanbul)

11) Tahsin Tarhan                                 (Kocaeli)

12) Tekin Bingöl                                    (Ankara)

13) Serdal Kuyucuoğlu                           (Mersin)

14) Ali Akyıldız                                     (Sivas)

15) Erkan Aydın                                    (Bursa)

16) Çetin Arık                                       (Kayseri)

17) Aytuğ Atıcı                                     (Mersin)

18) Akın Üstündağ                                 (Muğla)

19) Mahmut Tanal                                  (İstanbul)

20) Mazlum Nurlu                                  (Manisa)

21) Gülay Yedekci                                 (İstanbul)

22) Tur Yıldız Biçer                               (Manisa)

23) Uğur Bayraktutan                             (Artvin)

2.- Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka ve 22 milletvekilinin, Ankara'da bulunan organize sanayi bölgelerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/406)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

OSB’ler ülke ekonomisinin ve istihdamımızın omurgası durumundadır. Ekonomik gelişme kadar sosyal ve kültürel kalkınmaya da katkı sağlamaktadır. Organize sanayi bölgeleri (OSB) sanayiyi uygun olan alanlarda yapılandırarak çarpık sanayileşme ve çevre sorunlarını önler, kaynakların rasyonel kullanımını sağlar; bilgi, bilişim teknolojilerinin etkin kullanımı için altyapı oluşturur, sanayi türlerinin belirli bir plan içerisinde yerleştirilmesi ve geliştirilmesini sağlar. Ülke ekonomisine ve istihdama önemli katkı sağlayan OSB'ler bölgeler arası dengesizliğin giderilmesi için de önemli rol oynar.

Ülkemizde 297 adet organize sanayi bölgesi bulunmaktadır, bunlardan 213'ü faaliyette olup diğerleri ise planlama, kamulaştırma aşamasındadır.

2015 yılı itibarıyla OSB'lerde yaklaşık 1 milyon 530 bin kişi istihdam edilmektedir. OSB'lerdeki boş parsellerin tahsisinin yapılması ve üretimin başlamasıyla bu sayının 2 milyon 200 bin kişiye ulaşması beklenmektedir; bu, istihdam açısından çok önemli bir rakamdır.

Başkentimizde sanayi kenti olma yönünde önemli adımlar atılmaktadır. Ankara'da sicil almış 11 tane organize sanayi bölgesi bulunmaktadır, bunlardan 5’i tamamlanmıştır. Bu sanayi bölgelerimizde gerek doluluk oranı gerekse altyapı konusunda ciddi sorunlar yaşanmaktadır. İlgili bakanlık ve Ankara Büyükşehir Belediyesiyle yapılan protokollere rağmen bu sorunlar hâlen devam etmektedir. Ankara'da OSB'lerin, başta ulaşım ve arıtma olmak üzere sorunlarının çözülmesi üretimi artıracak, ülke ve bölge ekonomisine ciddi katkı sağlayacaktır.

Ankara'da bulunan OSB'lerin sorunlarının tespit edilmesi, çözümü için alınacak tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa'mızın 98, İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

1)       Aylin Nazlıaka                     (Ankara)

2)       Kadim Durmaz                     (Tokat)

3)       Orhan Sarıbal                      (Bursa)

4)       Ömer Fethi Gürer                                     (Niğde)

5)       Mustafa Sezgin Tanrıkulu       (İstanbul)

6)       Nihat Yeşil                                              (Ankara)

7)       Melike Basmacı                                        (Denizli)

8)       Dursun Çiçek                       (İstanbul)

9)       Tahsin Tarhan                      (Kocaeli)

10)      Tekin Bingöl                        (Ankara)

11)      Serdal Kuyucuoğlu                                    (Mersin)

12)      Erkan Aydın                                             (Bursa)

13)      Çetin Arık                                               (Kayseri)

14)      Ceyhun İrgil                                             (Bursa)

15)      Aytuğ Atıcı                                              (Mersin)

16)      Akın Üstündağ                     (Muğla)

17)      Mahmut Tanal                      (İstanbul)

18)      Ali Akyıldız                                              (Sivas)

19)      Mazlum Nurlu                      (Manisa)

20)      Kazım Arslan                       (Denizli)

21)      Gülay Yedekci                     (İstanbul)

22)      Tur Yıldız Biçer                                        (Manisa)

23)      Uğur Bayraktutan                                      (Artvin)

Gerekçe:

Başkentimizde sanayi kenti olma yönünde önemli adımlar atılmaktadır. Ankara'da sicil almış 11 organize sanayi bölgesi bulunmaktadır, bunlardan 5’i tamamlanmıştır. Ankara Sanayi Odası 1’inci OSB, İvedik OSB, Ostim OSB, Polatlı OSB ve Ankara Sanayi Odası 2 ve 3 OSB. Ostim ve İvedik dışındaki tüm OSB'lerde doluluk oranları çok düşüktür. Yapımı devam eden OSB'ler vardır. Durum böyleyken kentin başka yerlerinde sanayi yapılanmasına izin verilmesi, sanayinin tarım alanlarında ve şehrin içinde yapılanmasına yol açmaktadır. Büyükşehir ve ilçe belediyeleri sanayi planlamasını Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığıyla eş güdüm hâlinde yapmalıdır; aksi takdirde, bugün Ergene havzasında yaşanan felaket gelecekte Ankara’da da yaşanacaktır.

Ankara’daki hiçbir OSB’nin hâlihazırda kendisine ait yeterli arıtması yoktur. Ortak arıtma konusunda bir ilerleme sağlanamamıştır. Her OSB kendi arıtmasını kurmakta, yapım ve işletme maliyeti artmakta, bölge sanayicisine ek bir yük getirmektedir.

Sanayi, özel arıtma isteyen bir sektördür. Toprak ve suyumuzu kirlettiğimizde bunun geri dönüşü yoktur. Ankara için tehlike zillerinin çaldığı bir an önce fark edilerek bu sorun giderilmelidir. OSB’lerin büyük bölümünde ulaşım sorunu da yaşanmaktadır. OSB’lerin ulaşımı ya köy ya da kadastro yollarından sağlanmaktadır.

Temelli Organize Sanayi Bölgeleri havzasında 250’ye yakın fabrika üretim yapmaktadır, 1.200’e yakın fabrikanın üretime geçmesi beklenmektedir. 25 bin konutluk gecekondu önleme bölgesi bulunmaktadır. Toplu konut bölgesinin yolları yapılmamıştır. Bölgenin kanalizasyonu yoktur, şebeke suyu bağlanmamıştır. Burada çalışanların en büyük sorunu ulaşımdır, bu bölgenin iskâna açılması hâlinde bu sorun da çözülmüş olacaktır.

Bu gelişmelere rağmen bölgede bağlantı yolları hâlen yapılmamıştır. İçme ve kullanma suyu götürülmemiştir. Kanalizasyon ve atık su arıtma tesisleri yapılmamıştır.

Ankara Büyükşehir Belediyesi ile büyükşehir sınırları içinde bulunan OSB’ler arasında büyük bir tanıtımla 28/9/2012 tarihinde ASO’da bir protokol imzalanmış, bu protokol kapsamında Ankara Büyükşehir Belediyesi OSB’lere asfalt, altyapı, kaldırım, ağaçlandırma ve itfaiye gibi hizmetleri ücretsiz vereceğini belirtmiştir. Ankara Büyükşehir Belediyesinin bugüne kadar OSTİM OSB’nin asfalt, Temelli Organize Sanayi Bölgeleri havzasının itfaiye ihtiyacı dışında verilen hiçbir kayda değer hizmeti yoktur.

Ankara sanayide de ülkemizin lokomotifi olmalıdır. Özellikle teknoloji üreten iş kollarında hem ülkemize hem de bölgemize örnek teşkil etmelidir.

Ankara’da OSB’lerin altyapı sorunlarının çözülmesi, Ankara’nın geleceği açısından büyük önem taşımaktadır. Bu yöndeki çalışmalar hem yatırımcıları bu alana çekecek hem üretimi artıracak hem de istihdama önemli katkı sağlayacaktır.

3.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 20 milletvekilinin, faili meçhul cinayetlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/407)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Faili meçhul cinayetler, yurttaşlarda derin travmalar yaratmıştır. Özellikle toplumda saygınlığı olan kanaat önderlerinin, gazetecilerin, yazarların, hak ve özgürlük savunucularının uğradığı suikastlar veya yaşanan faili meçhul cinayetler aydınlatılmamış ve bu cinayetlerin failleri korunmuştur. Sebahattin Ali’den Musa Anter’e, Uğur Mumcu’dan Hrant Dink’e ve en son Tahir Elçi cinayetine kadar aramızdan alınan sayısız insanın sorumlularının cezasız kalmasına sebebiyet verilmiştir. Faili meçhul cinayetlerin her yönüyle kapsamlı bir araştırmaya tabi tutularak araştırılması ve cinayetlerin arkasındaki sorumluların ortaya çıkarılması amacıyla, Anayasa'nın 98'inci, İç Tüzük’ün 104'üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılması için gereğini saygılarımızla arz ve teklif ederiz.

1)    Mustafa Sezgin Tanrıkulu                 (İstanbul)

2)    Kadim Durmaz                                (Tokat)

3)    Tekin Bingöl                                  (Ankara)

4)    Melike Basmacı                              (Denizli)

5)    Tahsin Tarhan                                (Kocaeli)

6)    Orhan Sarıbal                                (Bursa)

7)    Elif Doğan Türkmen                        (Adana)

8)    Onursal Adıgüzel                            (İstanbul)

9)    Serdal Kuyucuoğlu                          (Mersin)

10)  Erkan Aydın                                   (Bursa)

11)  Ceyhun İrgil                                  (Bursa)

12)  Akın Üstündağ                                (Muğla)

13)  Mahmut Tanal                                (İstanbul)

14)  Ali Akyıldız                                    (Sivas)

15)  Kazım Arslan                                 (Denizli)

16)  Dursun Çiçek                                 (İstanbul)

17)  Çetin Arık                                     (Kayseri)

18)  Aytuğ Atıcı                                    (Mersin)

19)  Gülay Yedekci                               (İstanbul)

20)  Tur Yıldız Biçer                              (Manisa)

21)  Nihat Yeşil                                    (Ankara)

Gerekçe:

Başbakan, 1 Kasım seçimleri öncesinde Van'da gerçekleşen seçim mitingi sırasında, 1990'lı yılların faili meçhul cinayetlerine dikkat çekerek "Biliyorlar ki AK Parti iktidardan indirilirse buralarda terör çeteleri dolaşacak, Beyaz Toroslar dolaşacak." demiştir. Başbakanın ifade ettiği "Beyaz Toros" 1990'larda sayısız yurttaşın bindirilip ölüme götürüldüğü ve faili meçhul cinayetlerle özdeşleşmiş bir otomobil modelidir.

AKP döneminin en büyük faili meçhul katliamı Roboski'de gerçekleşmiştir. Burada "faili meçhul" tabiri yalnızca faili bilinmeyen cinayetleri değil, faili bilindiği hâlde gizlenebilmesini de ifade etmektedir. Bu açıdan, Roboski katliamı da failler yargılanmadığı için faili meçhul bir katliam olarak bırakılmıştır.

1990'lı yıllar kadar yoğun ve sistematik olmasa da 2000'li yıllarda da faili meçhul cinayetler sürmüş ve özellikle son bir yılda hızlı bir artış göstermiştir. Türkiye İnsan Hakları Vakfı raporlarına göre AKP hükûmetleri döneminde de "Beyaz Toroslar" faaliyetini sürdürmüştür. AKP hükûmetleri döneminde 227 yeni faili meçhul cinayet yaşanmıştır. Yıllara göre faili meçhul cinayetlerin sayısı şöyledir:

2015 (Ekim ayı itibarıyla) 19; 2014, 47; 2013, 8; 2012, 16; 2011, 15; 2010, 9; 2009, 18; 2008, 30; 2007, 2; 2006, 21; 2005, 4; 2004, 8; 2003, 16; 2002, 8.

2015 yılında 138 kişinin yaşamını yitirdiği bombalı saldırıların da esas sorumluları ortaya çıkarılmamış, dolayısıyla bu katliamlar da faili meçhul bırakılmak istenmiştir.

1990'lı yıllarda gözaltında kaybedilenler, evinin önünden arabayla alınıp bir daha haber alınamayan binlerce kişi, o dönemin bize bıraktığı kolektif acı hafızadadır. Faili meçhule kurban giden evlatlarının kemiklerini arayan Cumartesi Anneleri, evlatlarının kemikleri bile çok görülen bu anneler o dönemin canlı tanığıdır. Yakın zamanda yeniden gündeme gelen JİTEM ve kolluk kuvvetleri içinde oluşturulduğu iddia edilen gayriresmî infaz timleri o dönemki cinayetlerle birlikte anılmaktadır. Eski Özel Harekât memuru Ayhan Çarkın'ın Ankara Barosu avukatlarından Yusuf Ekinci’nin öldürülmesinde kendi parmaklarının olduğunu ifade etmesi ve bazı siyasileri işaret etmesi o dönem içindeki yapılanma hakkında bize ipucu vermektedir. 90’lı yıllarda her güne cinayet haberleriyle başlayan ülkemiz, gelinen noktada geçmişle hesaplaşmadan toplumsal barışı inşa edemeyecektir. Toplumsal barış, acıda ve sevinçte ortaklaşmakla mümkündür. Evladının kemiklerini isteyen Berfo Analar evladının mezarına dahi kavuşamadan bu dünyadan göçüp gittikçe toplumsal barış umudu giderek azalacaktır.

Faili meçhul cinayetlerle ilgili diğer bir husus ise denetim mekanizmalarındaki sistematik atalet hâlidir. Bunu kırmak isteyen yargıç ve savcılar olmuştur ancak sürgünlere maruz kalmışlardır. Kamu görevlilerinin kirli işlere bulaştığını işaret eden pek çok delil, yakın zamanda yürütülen soruşturmalarda kendini göstermiştir.

Öte yandan, 16 Ağustos 2015 tarihinde başlayıp aylardır devam eden sokağa çıkma yasakları boyunca da çok sayıda faili meçhul cinayet işlenmiş, cenazeler sokak ortasında bırakılmış, bebekler kurşunlara hedef yapılmıştır. 28 Kasım 2015 tarihinde Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi, Dört Ayaklı Minare’nin kurşunlanmasına tepki olarak gerçekleştirilen basın açıklaması sırasında başından vurularak öldürülmüş ve bu cinayetin sorumluları hâlâ ortaya çıkarılmamıştır. Elçi cinayetinden sonraki delil karartma girişimleri ve sürecin işleyişi, 1990’larda işlenen siyasi cinayetlerden hiçbir farkı olmadığını, faillerin yine korunup kollandığını ortaya koymaktadır.

Devlet, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde gerçekleşen her türlü cinayetten, ölümden, yaşam hakkı ihlalinden doğrudan sorumludur. Kişilerin can güvenliğini sağlamak, faili belli veya meçhul cinayetleri önlemek devletin öncelikli görevlerinden biridir ancak ne yazık ki göz göre göre gerçekleşen cinayetlerin önü alınmamakta, failler de sistematik olarak korunmaktadır. 1990’lı yılların faili meçhul cinayetleriyle ilgili açılan davaların tümü nakledilmiş ve sorumluların çoğunluğu beraat ettirilmiştir. AKP döneminde işlenen faili meçhul cinayetlerin hiçbiri aydınlatılmamış, sorumlular hesap vermemiştir.

Faili meçhul cinayetler her yönüyle, kapsamlı bir araştırmaya tabi tutulmak durumundadır. Bu olayı araştırmak ve cinayetlerin arkasındaki sorumluların ortaya çıkarılması amacıyla Meclis araştırması açılması elzemdir.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır. Öneriyi okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, Kars Milletvekili Ayhan Bilgen ve arkadaşları tarafından, 1999 yılında Sağlık Bakanlığına bağlı sağlık kurumlarında kullanılmak üzere Kronik Hastalık Takip Programı gibi bazı programlar ihale usullerine uygun olmayan bir şekilde dolaşıma sokulmuş olup Bakanlığı ve üçüncü kişileri zarara uğratan bu sağlık yolsuzluğunun araştırılması ve sorumluların tespit edilmesi amacıyla 4/1/2017 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 4 Ocak 2017 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 4/1/2017 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                                  Ahmet Yıldırım

                                                                                                                                           Muş

                                                                                                                              Grup Başkan Vekili

Öneri:

4 Ocak 2017 tarihinde Kars Milletvekili Sayın Ayhan Bilgen ve arkadaşları tarafından verilen, 3444 sıra numaralı, 1999 yılında Sağlık Bakanlığına bağlı sağlık kurumlarında kullanılmak üzere Kronik Hastalık Takip Programı gibi bazı programlar ihale usullerine uygun olmayan bir şekilde dolaşıma sokulmuştur. Bakanlığı ve üçüncü kişileri zarara uğratan bu sağlık yolsuzluğunun araştırılması ve sorumluların tespit edilmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 4/1/2017 Çarşamba günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN - Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisinin lehinde ve aleyhinde söz talep eden sayın milletvekillerine söz vereceğim.

Lehinde ilk konuşmacı Kars Milletvekili Ayhan Bilgen.

Buyurun Sayın Bilgen. (HDP sıralarından alkışlar)

AYHAN BİLGEN (Kars) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, tabii, araştırma komisyonuyla ilgili, Meclis Başkanlığına sunduğumuz, biraz önce okunan kısa özette de ifade edildiği gibi çok net bir iddiayla ilgili, Sağlık Bakanlığındaki çok ciddi bir yolsuzluk iddiasıyla ilgili bir gündemi konuşacağız ama ben Sağlık Komisyonundan, hadi Sağlık Bakanı gündemden haberdar değil, grup yöneticileri paylaşmamışlar diye varsayıyorum ama hiç olmazsa konuyu bilen birilerinin cevap verebileceği bir oturum yapmayı doğrusu umut ediyordum. Burada kürsüye çıkınca vatan, millet hamaseti yapanlar milletin vergisinin, parasının nereye harcandığını, nasıl harcandığını eğer kendilerine dert etmiyorlarsa o vatanseverliğin, o milliyetçiliğin ne ifade ettiğini de kamuoyunun takdirine bırakıyorum.

Değerli arkadaşlar, bütün anketlerde bu Hükûmetin en başarılı olduğu alanlardan birisinin sağlık olduğuna dair net tespitler var, önce hakkı teslim edelim. Yani “Suriye politikasını ne kadar başarılı buluyorsunuz?” diye AKP seçmenine sorduğunuzda, bırakın diğer partilerin seçmenlerini, ya da “Eğitim politikasını ne kadar başarılı buluyorsunuz?” diye sorduğunuzda çıkan rakamlarla kıyaslanmayacak kadar iyi bulunduğuna dair bir algı var kamuoyunda. Yani, Hükûmetin en başarılı olduğu alan, en güçlü olduğu alanla ilgili bir iddiayı burada konuşacağız, burada değerlendireceğiz değerli arkadaşlar, kamuoyunun takdirine sunacağız. Tabii ki elimizde çok ciddi bir dosya var, on dakika içerisinde benim bunu özetlemem bile mümkün değil. İçerisinde Sağlık Bakanlığının yazışmaları var, mahkemelere gönderdiği yazılar var, Bakanın kendi açıklamaları var; çok ciddi bir dosya ama eğer komisyon kararı çıkmazsa yani burada bildiğimiz rutinle karşılaşırsak, konuşup dağılmayı tercih edersek biz dosyanın yargıdaki seyrinin dışında bir başka Meclis denetim sisteminin de, gensorunun da aynı konuda yeniden gündeme alınması konusunda ısrarlı olacağız çünkü çok ciddi rakamlar ve üstü örtülmüş çok ciddi bir iddia var.

Değerli arkadaşlar, tabii ki Sağlık Bakanlığının genel politikalarını da değerlendirmek gerekiyor. Kamu-özel iş birliğiyle hastane kurma projesine bugünkü mevcut bakanın çok olumlu yaklaşmadığı, en azından ilk bakanlığı döneminde olumlu yaklaşmadığı, bir hekim olarak, bir sağlıkçı olarak bunu doğru bulmadığı yönünde bilgiler bizde var ama başka, daha etkili bir iradenin bu süreci tercih ettiğini ve bu, şimdiki hastanelerin kuruluşunu planladığını söylüyorlar. Tabii, orada ilginç yani çok dikkat çekici, bütün halkımızı ilgilendiren boyut -belki sağlıkçı vekillerimiz daha ayrıntısına hâkim ama- örneğin, köprü, tünel yaptığınızda nasıl bir geçiş garantisi veriyorsanız sağlıkta da hasta sayısı garantisi veriyorsunuz, yüzde 70 doluluk gibi taahhütlerde bulunuyorsunuz. Bu da aslında Sağlık Bakanlığının, hani, önleyici hekimlik kısmı başka bir şey ama toplumun hasta edileceğinin, hastanelerin, hastane işletmelerinin de ekonomik olarak memnun edileceğinin bir taahhüdü gibi gözüküyor. Aslında sağlığın, insan sağlığının nasıl bir ticari meta hâline getirildiğinin çok net bir tablosu bu. Bunu bazen sağlık alanındaki sendikacılar, değerli arkadaşlar, kumarhane işletmeye benzetiyorlar. Hastane ile kumarhane kıyası abes, biliyorum ama nasıl hani kumarhanede kim kazanıyor gözükürse gözüksün kumarhane sahibi her hâlükârda kazanıyor, bu projede de, bu yaklaşımda da hastalar, halk, vergi mükellefleri, vatandaşlar değil, işletmecilerin kazanması üzerine mantık kuruluyor. Son dönemde de hastaneler arasında da bir sınıfsal ayrım yapıldığı, örneğin, işte, Bilkent’te daha üst düzey gelir sahipleri için, Etlik’te daha dar gelirliler için hastane hizmetleriyle ilgili planlamalar yapıldığı ifade ediliyor.

Değerli arkadaşlar, yine, tabii, çok ciddi iddiaları bizim başka soru önergelerimizde gündeme getirdik, cevap alamadık. İşte, Kars’ta tomografi cihazının kaybolmasından, Zirve Üniversitesi ile SAĞLIK-SEN arasında yapılan yüksek lisans sözleşmesinin… Örneğin, 15 Temmuzdan sonra KHK’yla kapatılmış bir üniversitenin mezunlarının şimdi nerede, ne kadar istihdam edildiğini ya da ne kadarının görevlerinden alındığını doğrusu merak ediyoruz. Bunu Sağlık Bakanı muhtemelen önümüzdeki günlerde cevaplayacaktır. Çünkü şimdiye kadar ben Sağlık Bakanlığına sorduğum sorulara sadece, değerli arkadaşlar, Sağlık Bakanlığının broşürleri odama gönderilerek cevap alabildim. Yani “Türkiye’de şu kadar yatak var, bu kadar hasta var.” diye açılışlarda sunulan tanıtım broşürleri muhtemelen. Sorularımıza bu cevapları alıyoruz.

Şimdi, konunun özüne, esasına gelelim arkadaşlar. Aslında, bu Hükûmetten önce yani 90’lı yılların tam sonunda, 2000’lerin başında Sağlık Bakanlığı Bilgi İşlem Daire Başkanı bir dernek kuruyor, bir de şirket kuruyor değerli arkadaşlar. Dernek, Sağlık Bakanlığı Bilişim Derneği; şirket de, Sağlık Bakanlığı Bilişim Elektronik Bilgi Sistemleri Turizm ve Sağlık İşletmesi Limited Şirketi. Adres, her ikisinde de Sağlık Bakanlığının odaları. Yani, bildiğiniz, Sağlık Sokak’taki Sağlık Bakanlığının merkez binasının odasını vergi mükellefi gösterip Daire Başkanı şirket kuruyor. Daire Başkanı oradaki çalışanlarla birlikte dernek kuruyor. Hadi buraya kadarki kısmını örgütlenme özgürlüğü, sivil toplum sevdası olarak yorumlayalım, böyle değerlendirelim ama daha vahim olanı, sonra, bu dernek ve bu şirket değerli arkadaşlar, hastanelerdeki hasta takip bilgisayar programlarının yapımı işini alıyor ve Müsteşar 16/6/2000 gün ve 121 sayılı yazıyla hastanelerden bu şirketin banka hesabına 500 dolar havale etmelerini istiyor. Bu dosyada yazı var. Tabii, topladığınızda ortaya farklı rakamlar çıkıyor çünkü bu sürekli bir programın kullanımı falan ama işin daha ilginç tarafı, Sağlık Bakanlığına Avrupa Birliğinden bu tip programların yapılması için, bu tip güncellemeler ve hastanelerin daha modern hizmet sunması için 40 milyon euro hibe veriliyor. Bu 40 milyon euronun nerede kullanıldığı kısmı başka bir muamma yani Meclis bunu öğrenebilecek mi, Meclis, denetim rolünü halk adına bu anlamda görebilecek mi? Bu işin bir tarafı.

Değerli arkadaşlar, ikinci tarafı: Bu şirket -yani Bakanlık personelinin kurduğu bu şirket- Ege Üniversitesinde uzmanlarla anlaşma yapıyor ve çok ciddi miktarda rakamlarla bu programı yazdırıyor, yaptırıyor ve bildiğiniz bir ticari firma gibi, haksız rekabet gerçeğine rağmen bunu hizmet olarak sunuyor.

Değerli arkadaşlar, bir süre sonra bunun hukuken mümkün olmadığı yani Bakanlık personelinin bir şirket kurarak, bir dernek kurarak Sağlık Bakanlığının hizmetlerini hastanelere veremeyeceğiyle ilgili iddialar, bu yolsuzluk iddiası ortaya çıkınca değerli arkadaşlar, çok ilginç biçimde, Daire Başkanı şirketi üçüncü kişilere devrediyor ama ilginç, devir günü, sonuçta bir rakam konuşuluyor ve bir rakam ödeniyor. Bu rakamlar şahıslara alınıyor herhâlde çünkü Sağlık Bakanlığının kasasına girmemiştir herhâlde, şahıs devrettiği şirketin parasını hayrına Bakanlığa falan vermemiştir herhâlde, böyle bir bağış sistemini ben bilmiyorum ama aynı gün, devrettiği şirketin banka hesabındaki paraları değerli arkadaşlar, noter satışından birkaç saat önce boşaltıyorlar. Düşünebiliyor musunuz? Yani bir bürokrat önce şirket kuruyor, sonra, yolsuzluk iddiaları çıkınca şirketi satıyor, sattığı gün de içini boşaltıyor.

Tabii, şirketi alan şahıs bir kamu kurumuyla iş yapan şirket satın aldığını sanıyor ve uğradığı haksızlık üzerine de işi takip etmeye başlıyor. Sürem çok dar… Bir süre sonra Sağlık Bakanlığı diyor ki: “Bizim bu dernekle, şirketle filan bir işimiz olmamıştır –yazılar ortada- bunu, bu programı bize Almanya’daki bir ilaç firması hibe etti.”

Şimdi, eğer hasta haklarıyla ilgili bir sorumluluk hassasiyetiniz varsa, vatan, millet diye bir duyarlılığınız varsa, hastalarla ilgili bu kadar ayrıntılı bilgilerin bir Alman ilaç firmasının promosyonu, hibesiyle işletilmiş olmasının sizi ayrıca rahatsız etmesi gerekiyor. Ama çok ilginç, sonra yazışmalar devam ediyor, şirketin sahibi Almanya’ya soruyor, firmaya ulaşıyor, “Bu hibe nasıl gerçekleşir, telif hakları diye bir şey var, benim şirketimde bunlar.” diyor filan. Sonra şirket, Almanya’daki büyük ilaç firması -ismini buradan vermek istemiyorum- diyor ki: “Hayır, bu hibe değil -çünkü Sağlık Bakanlığı yönlendiriyor onları böyle cevap vermeye- bu satıştır.” Ve çek evraklarını gönderiyor. Sonra bu çekin aslında rüşvet olduğu ortaya çıkıyor.

Değerli arkadaşlar, hikâye uzun, devam ediyor, 1999’da başlamış, devam ediyor. Sağlık Bakanı konuyla ilgili soruşturma yapılmamasına karar vermeyi tercih ediyor, bugünkü Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ. Soruşturma yapılmıyor, sadece uyarı, kınama cezasıyla konu geçiştiriliyor, şirket sahipleriyle ilgili, üçüncü şahıslarla ilgili Bakanlık husumeti dolayısıyla dava açılıyor.

Şimdi, bu konu sizce araştırılmaya, komisyon kurulmaya değer mi değmez mi; sizin vicdanlarınıza, yetim hakkı konusundaki duyarlılığınıza havale ediyor, herkesi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bilgen.

Önerinin aleyhinde Ahmet Selim Yurdakul, Antalya Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Yurdakul. (MHP sıralarından alkışlar)

AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, muhterem vatandaşlar; sağlık konulu önergeye istinaden Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.

Her ne kadar ülkemiz güvenlik gibi asli sorunlarla uğraşıyor olsa da, Türk milletinin ve idarecilerin dikkat etmesi gereken bir mesele de sağlık. Güvenlik kadar eğitim ve sağlık konuları da daima odağımızda olmalıdır. Aynı zamanda hem bir eğitici hem de bir sağlıkçı milletvekili olarak şimdi söyleyeceklerimi yüce Meclisin ve Hükûmetin dikkate almasını arzu ederim.

Sağlıkçılar olarak bizim işimiz insan hayatıdır. Sağlık camiası normal zamanlarda değil de genellikle hayat memat anlamında hatırlanır. Oysa eğitim ve savunma gibi sağlık politikaları da onlarca yıl önceden planlanır ve programlanır; doğrusu, böyle olması da arzu edilir çünkü sağlık alanında çoğu zaman planladığınız olumlu gelişmelere ancak dört-beş yılda ulaşabilirsiniz. Yine, sağlık alanında yürüttüğünüz politikaların olumsuz sonuçlarını da orta ve uzun vadede görürsünüz. Dolayısıyla, mesele sağlık olduğunda bu konudaki tüm paydaşları dinlemek ve sağlık politikaları için atacağınız adımları bundan sonra atmak en doğru yaklaşımdır. “Ben yaptım oldu.”, “Yabancı bir makalede görmüştüm, kesin iyidir.”, “Uluslararası organizasyonlar öneriyor, vardır bir bildikleri.”, “Dünya Bankasında üç yıl araştırmacı olarak çalışmış, doğrusunu bilir.” diyerek ülkemizin sağlık atmosferine de neşter vurmaya kalkarsanız mevcut sorunları derinleştirmenin yanı sıra yeni yeni sorunları ülkemize bela edersiniz. Sağlık, bir deneme tahtası olamaz. Sağlık, dünyalık menfaatlerin pay edileceği bir yer asla değildir. İnsan hayatı kutsaldır. İnsan hayatını para balyası olarak gören ve bu nedenle parası olmayana sağlık hizmetini durduran bir anlayışın huzur bulması imkânsızdır. Türlü hesaplamalarla yok efendim “Ailenizde şu kadar çalışan var, kişi başı geliriniz bu kadar; bu nedenle şu kadar sağlık primi yatırmazsanız size ne teşhis koyarım ne tedavi ederim.” derseniz bu insanların ahıyla eninde sonunda yüzleşirsiniz.

Türk milleti, aldığı nefes hariç her şeye şu anda vergi ödüyor; yetmiyor, harç ödüyor; yetmiyor, vergisiyle yapılması gereken köprüye ve yola bir de geçiş ücreti ödüyor. Yıllarca sağlık sigortası ödemesine rağmen muayeneye de tedaviye de defalarca para ödüyor.

Eskiden sokak aralarında çeşmeler olurdu, bugün sokaklarımızda akan bir çeşme bile yok. Çeşme var da kent meydanlarında bir süs muamelesi görüyor.

Ey AKP Hükûmeti, ağızlarınızdan eksik tutmadığınız Osmanlı idarecilerine bir bakın, vatandaşın asli ihtiyaçları için neler yapmışlar bir öğrenin. Hizmet etmek için temel bir ihtiyaç olan suyu vatandaşa ücretsiz sunmuşlar. Genç cumhuriyetimiz bile onca yokluğa rağmen vatandaşa ücretsiz hizmeti hep sürdürmüş. Bugün bakıyoruz, vatandaşın ihtiyaç duyduğu tüm temel şeyler ateş pahası. Kardeşlerimiz, vatandaşlarımız bir kamu kuruluşunun sokağından bile geçemiyor. Su, elektrik, doğal gaz, mazot, her adımda vatandaşları bunalta bunalta bugün ekonomiyi bir kafese soktunuz, aynı dış politikada meydana getirdiğiniz yalnızlaşma gibi Türk toplumunun bağlarını da maalesef zayıflatıyorsunuz.

Bakın, ülkemiz zor dönemlerden geçiyor. Güvenlik, sağlık ve eğitim gibi meseleleri ne olur mali perspektiften ve vatandaşın aleyhine mali kıstaslardan gelin hep birlikte arındıralım. Gelin, önümüzdeki on, yirmi, hatta elli yılın sağlık politikasını bu Mecliste hep birlikte ortaya koyalım. Gelin, Sağlık Komisyonunu işler hâle getirelim. Örneğin, devlet hastanelerinin kadro eksikliğini Plan ve Bütçe Komisyonunda Varlık Fonu Kanunu’nda değil de müstakil bir komisyonda, yani Sağlık Komisyonunda görüşelim.

Biz tüm yapıcı önerilerimizi istişare etmeye hazırız. Çok yıpratıcı eleştirilerimiz de olabilir ama siz Hükûmetsiniz ve Türk milletine iyi bir gelecek inşa etmek istiyorsanız tüm eleştirilere göğüs germeli, doğru yolu bulmak için Türk milletinin seçtiği bizlere kulak vermelisiniz. Bizi dinlemediğiniz her dakika denetlenme fırsatını elinizden kaçırıyorsunuz. Bizi dinlemediğiniz her an denetlenmediğinizi bilen birileri tarafından maalesef zarara uğratılıyorsunuz. Bizi dinlemediğiniz sürece Türk milletine zarar veren sağlık politikalarınız nedeniyle vatandaşlarımız zarar görüyor. Herkes bilir ki zarar eden varsa bir de kazanan vardır. Biz istiyoruz ki Türk milleti zarar etmesin, kazansın.

Misal, personel politikalarınız: Taşeronu bitirmeyi vadetmiş, planlamış bir hükûmet olarak sağlık alanında boğazınıza kadar taşeron çalışıyor durumdasınız. Üstelik, bu uğurda, zor şartlarda eğitim alan yüz binlerce Türk gencinin hayalleriyle oynuyorsunuz. Sağlıkçıları performans sistemiyle suyunu çıkarana kadar çalıştırıyor, buna rağmen ne yıpranma payı ne de emeklilik haklarına yönelik hiçbir iyileştirme yapmıyorsunuz, hem de bu sözleri vermenize rağmen bunları yapmıyor ve tutmuyorsunuz. Sağlık alanındaki insan kaynağını mutlu etmek bir yana, onların yaşam sevincini yok ediyorsunuz.

Aşırı örnekler haricinde eskiden de sağlık çalışanları az kazanırdı, bugün de az kazanıyorlar ancak eskiden sağlıkçıların toplumda bir saygınlığı vardı. İnsanlara yardım etmek onların parasını almaktan daha önemliydi ve bu nedenle sağlıkçılar yaptıkları işten tatmin olurlardı. Hasta-hekim ilişkileri aile içi ilişkiler gibiydi, sevgi ve saygı üst düzeydeydi. Bugün bunların maalesef hiçbiri kalmadı. Hastane koridorları temiz görünüyor olabilir, hastanelerin parkları intizamlı olabilir, hatta tek kişilik odaların sayısı da artmış olabilir, herkes her hastaneye gitme hakkına da sahip olabilir ama yüzlerce yıllık samimiyeti, sevgi ve saygıyı yıktınız. Şimdi bunları, bunu nasıl geri getirebiliriz diye, en azından bizler kara kara düşünüyoruz.

Ey AKP Hükûmeti, şu Afrikalarda yaptığınız ücretsiz sağlık hizmetlerini, idare ettiğiniz ülkemizde, Türkiye Cumhuriyeti’nde de başlatsanız ne güzel olur. Asgari ücretle çalışan Afrikalıları ücretsiz muayene ettiğiniz gibi vatandaşlarımızı da ücretsiz muayene etseniz ya.

Şunu da söyleyeyim: Büyük milletler elbette ihtiyacı olan başka milletlere yardım götüreceklerdir ancak büyük milletlerin büyük devletleri de kendi vatandaşını düşünmek zorundadır. Hadiste de denildiği gibi, komşusu açken tok yatan bizden değildir. Ancak, Türk Hükûmetinin Türk’e her alanda parayla sağlık hizmeti sunması yazıktır, günahtır!

Velhasıl, umuyoruz ki Hükûmet mevcut birlik ve beraberlik iklimini şeffaf ve hesap verebilir yönetim ilkeleriyle birlikte daha ileri atmayı başarır diye düşünüyor, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yurdakul.

Sayın Tanal, 60’ıncı maddeye göre söz talebiniz var.

Buyurunuz.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

28.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, 15 Temmuzda Meclis bahçesinde ilk bombanın atıldığı yere kurulan çadırdaki Türk Bayrağı’nın üzerindeki karların temizlenmesini istirham ettiğine ilişkin açıklaması

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, 15 Temmuz darbe gecesinde Meclise atılan ilk bombanın atıldığı yer Meclis bahçesi. Meclis bahçesinde, orada bir çadır açıldı. Çadır üzerinde Türk Bayrağı var ancak kar yağması nedeniyle Türk Bayrağı karın altında. Meclis çalışanları Meclisin içerisinde bulunan tüm kaldırımları, yolları temizlerken Türk Bayrağı orada karın altında duruyor. Biraz önce gittim, onu temizledim. Ben, Meclis Başkanlığından -ne olur, Meclis personeli yeteri kadar var, eksiklik varsa o konuda biz de gidip çalışırız- Türk Bayrağı’nın karın altından kaldırılmasını ve üzerindeki karların temizlenmesini istirham ediyorum.

Saygılarımı sunarım. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

ERHAN USTA (Samsun) – AKP uyuyor. Mahmut Bey, teşekkür ederiz.

BAŞKAN – Bildirdiğiniz için çok teşekkür ediyorum Sayın Tanal.

Meclisin ilgili birimlerinin bunun gereğini yapmış olması gerekir. Bu asla kabul edilemez. İlgili birimlere ben şimdi talimatımı aktaracağım, derhâl gereğini yapıp o karı oradan kaldıracağız.

Teşekkür ederim.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- HDP Grubunun, Kars Milletvekili Ayhan Bilgen ve arkadaşları tarafından, 1999 yılında Sağlık Bakanlığına bağlı sağlık kurumlarında kullanılmak üzere Kronik Hastalık Takip Programı gibi bazı programlar ihale usullerine uygun olmayan bir şekilde dolaşıma sokulmuş olup Bakanlığı ve üçüncü kişileri zarara uğratan bu sağlık yolsuzluğunun araştırılması ve sorumluların tespit edilmesi amacıyla 4/1/2017 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 4 Ocak 2017 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Önerinin lehinde Aytuğ Atıcı, Mersin Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Atıcı. (CHP sıralarından alkışlar)

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Sağlık Bakanlığıyla ilgili bazı yolsuzluk iddialarının araştırılması amacıyla HDP Grubu tarafından verilen önergenin lehinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Yolsuzluklara hiçbir şekilde bulaşmamış, hırsızlıklara göz yummamış, ahlaksızlıklar karşısında susmamış milletvekillerini saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, bu önerge ana hatlarıyla ne diyor? Diyor ki:

Bir: Sağlık Bakanlığı bünyesinde yolsuzluk yapıldığı iddiaları var, güçlü iddialar.

İki: Bazı bürokratların zenginleştiği iddia ediliyor, üstelik de isim veriliyor.

Üç: AKP döneminde bu yolsuzluklara tüm şiddetiyle devam ediliyor.

Bu aşamadan sonra, daha detaylı bir bilgiye gerek bile olmadan, derhâl bir komisyon kurulmalı ve bu iddialar araştırılmalıdır. Neden bu komisyon kurulmalı? AKP’nin en önemli 3 vaadi: Bir: “Yoksulluklarla mücadele edeceğim.” İki: “Yasaklarla mücadele edeceğim.” Üç: “Yolsuzluklarla mücadele edeceğim.” Bu kadar sözü veren bir partinin elbette derhâl bu komisyonu kurdurması lazım.

Peki, AKP bu komisyonun kurulmasını ister mi? Vallahi istemez. İnşallah beni yanıltırlar ve inşallah beni utandırırlar ama istemezler. Neden istemezler? Çünkü, yolsuzluklar Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından araştırılmaya başlanırsa çorap söküğü gibi gerisi gelir, domino etkisiyle bir iddia diğerini doğurur ve ucu 1 numaraya kadar gider. AKP bunu göze alabilir mi? E, alamaz. Keşke alabilse. Mesela bu komisyon kurulsa ve diyelim ki yolsuzluk iddiaları somutlaşsa ve bazı kişilerden hesap sorulsa. Acaba, bu kişiler şehir hastanelerinde yapılan yanlışları itiraf ederler mi? Ederlerse kimin başı yanar? Acaba, canı yanan kişiler FETÖ’nün siyasi uzantıları hakkında öterler mi? E, öterlerse acaba kimler biter? Acaba, bu komisyonun kurulmasıyla köşeye sıkışan bazı kişiler 17-25 Aralık yolsuzluk, hırsızlık, ahlaksızlık iddialarıyla ilgili neler söylerler? Söylerlerse bu işin ucu kime dayanır? Acaba, bu araştırma yapılırsa, bu komisyon kurulursa, ipi çekilen bazı kişiler yandaş medyanın, yandaş iş adamlarının, yandaş akademisyenlerin nasıl beslendiğini ve saadet zincirinin nasıl işlediğini açıklarlarsa acaba kim perişan olur? İşte bu endişelerden dolayı, 1 numara talimat verecek ve birazdan AKP’li milletvekilleri “Yolsuzluk iddialarını araştırmaya gerek yoktur.” diyerek ellerini kaldıracaklar.

Şimdi salondaki AKP’lileri sayıyorum: 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17, 18, 19, 20, 21 kişi. 317 kişiden 21 kişi burada, birisi bakan, birisi konuşmacı; grup başkan vekili bile bunu dinlemiyor. Birazdan sıra oylamaya gelince kapılar açılacak, AKP’li milletvekilleri koşar adım içeri girecekler “Vallahi gerek yoktur, billahi gerek yoktur.” diye el kaldıracaklar. (CHP sıralarından alkışlar) Hatta, el kaldırırken bazıları tahminime göre şunu söyleyecek: “Ya bu da bir şey mi, biz nelere el kaldırmadık ki? Bu önerge onların yanında solda sıfır kalır.”

Peki, diyelim ki Meclis bu araştırma komisyonunu kurmayı reddetti. Acaba, Sağlık Bakanı bütün bu olanlardan biraz hicap duyup da bu konunun üzerine gider mi sizce? Bence gitmez. Neden gitmez? Çünkü, bu işin üstüne gitmeye yüzü yoktur. Sağlık Bakanı ve dönemin Başbakanı halktan oy isterken “Cebinize nüfus kâğıdınızı koyun, istediğiniz hastaneye gidin.” dediğinde, biz “Bu büyük bir yalandır.” demiştik, keşke yalan olmasaydı. O yüzden, Sağlık Bakanının yüzü olmaz bunun üzerine gitmeye.

Bakın, bu sözü veren dönemin Başbakanı, şimdinin Cumhurbaşkanı ve dönemin Sağlık Bakanı 2008’de vatandaşın cebinden tedavi giderlerinin yüzde 30’unun çıkmasına karar verdiler. 2009’da, hemen bir yıl sonra bu yüzde 30’u yüzde 70’e çıkardılar. 2012’de, yetmedi, yüzde 90’a çıkardılar. 2013’te ne yaptılar, biliyor musunuz? Yüzde 200’e çıkardılar, 200’e, Allah’tan korkun! Şimdi siz hangi yüzle yolsuzlukların üzerine gideceksiniz? Daha dün katkı paylarına yüzde 60’a varan zam yaptınız, daha dün. Bakıyorum enflasyon oranına: Yüzde 8,5. Asgari ücrete ne kadar zam yaptınız? Yüzde 8. Emeklilere ne kadar zam yaptınız? 3-4 arası. Peki, katkı paylarına yüzde 60 zam yapmak, Allah aşkına, vicdana sığar mı? Şimdi sen bunu yapacaksın, sonra gidip yolsuzlukları araştıracaksın, öyle mi? Hayal, kesinlikle hayaldir. Bu yüzden de Sağlık Bakanı bu yolsuzluğun üzerine gitmez, konuyu da kapatmaya çalışır. İnşallah ben yanılıyorumdur, inşallah ben utanırım.

Sağlık Bakanlığının halkın cebinden yaptığı harcamalara baktığımda ise -cepten çıkan harcamalara- vallahi bu yolsuzluklar, buradan çıkan paralar önemini iyiden iyiye yitiriyor, iyice yok oluyor neredeyse. Bakın, Sağlık Bakanlığının rakamlarını veriyorum: 2001 yılında kişi başına cepten harcama 35 dolar, şimdi kişi başına 100 dolar. Yani, Sağlık Bakanlığımız sadece geçen yıl, bir yıl içinde halkın cebinden yaklaşık 27 milyar Türk lirası para aldı, hukuksuz bir şekilde 27 milyar lira aldı. Bu 27 milyar lirayla neler yapılır: Şimdi, 27 milyar size kuru gibi gelebilir ama bakın, yaklaşık 8 adet Osman Gazi Köprüsü yapılır bir yılda halkın cebinden sağlığa ödediği parayla, sadece bir yıl. Bakın, yaklaşık 6 adet Avrasya Tüneli yapılır, yaklaşık 3 adet Yavuz Sultan Selim Köprüsü ve çevre yolları yapılır bir yılda Sağlık Bakanının halkın cebinden çektiği parayla. Sağlık alanında ne yapılır? E, vallahi, hesap ettik, Erzurum Devlet Hastanesi gibi -Bakanın seçim bölgesi, 1.200 yataklıdır- tam 130 tane yapılır. Yanlış duymadınız, 130. Rakamların tamamı Sağlık Bakanlığının verdiği rakamlar. Şimdi, Sağlık Bakanlığı halkın cebinden bu kadar parayı hukuksuzca çekecek, sonra dönecek, üç beş kuruşun peşine düşecek, öyle mi? Vallahi, HDP Grubu, hayal ediyorsunuz yani böyle bir önergeyi niye getirdiniz, ben de anlamadım. Vallahi, bu işten bir şey çıkmayacağını birazdan hepimiz göreceğiz.

Vatandaşın cebinden çekilen bu paralar nedir biliyor musunuz? Alın teridir, helal paradır, tamamı helal paradır, her kuruşu helaldir. Şimdi, siz, Hükûmet olarak bu parayı acımasızca ve hukuksuzca halkın cebinden çekeceksiniz, sonra diyeceksiniz ki: “Vay, yolsuzluk yapanlar var, ben de bunun hesabını soracağım.” Vallahi, size kimler gülmez ki yani bilmiyorum, çocukların güleceği kesin ama herhâlde herkes güler. Peki, vatandaşın cebinden bu para tırtıklandı, iyileşiyor mu vatandaş? E, iyileşmiyor. Kim diyor iyileşmediğini? Sağlık Bakanı diyor, diyor ki: “Benim vatandaşlarımın her birisi her yıl ortalama 8 kere doktora gidiyor ve iyileşmiyor.” Peki, her doktora gittiğinde katkı payı ödüyor mu? Ödüyor. Her doktora gittiğinde cebinden para çıkıyor mu? Çıkıyor. Yani, Sağlık Bakanı ellerini açmış “Allah’ım ne olur, vatandaşlar hastalansın, ben de bu işten para kazanayım.” diye dua eder gibi. Böyle bir saçmalık olur mu arkadaşlar? 8 kere doktora gideceksin ve iyileşmeyeceksin. Niye iyileşmiyor? Çünkü, sadece beş dakika bir muayene süresi ayırıyor Sağlık Bakanlığı, Sağlık Bakanı reddetse bile. Girin sisteme, bir randevu alın, beşer dakikalık aralarla size randevu verilecek. Onun için iyileşmiyor bunlar. O yüzden bu işte bir yanlışlık var arkadaşlar. Şimdi, birazdan AKP’nin sözcüsü çıkacak, diyecek ki: “Efendim, uçak ambulanslar yaptık, helikopter ambulans...”

VURAL KAVUNCU (Kütahya) – Yok, onları söylemeyeceğim.

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Doğrudur, elinize sağlık, elbette yaptınız, elbette yapacaksınız, bunları inkâr etmem, doğrudur ancak Sağlık Bakanlığı temel görevini bırakıp şova başlarsa bu işte bir yanlışlık var arkadaşlar. Bakın, bu neye benziyor? Aç olan binlerce kişi var değil mi ülkemizde? Var. Siz bunlardan 10 kişiyi, 20 kişiyi, 100 kişiyi toplarsınız, birer buçuk Adana kebap ısmarlarsınız, çekersiniz kameralara, dersiniz ki: “Bakın, açlar kebap yiyorlar.” Ya kardeşim, bu insanların, 10 kişinin kebap yemesi güzeldir, iyidir, elinize sağlık, Allah razı olsun ama bu, binlerce aç olduğu gerçeğini hiçbir şekilde örtmez, ortadan kaldırmaz. İşte maalesef, Sağlık Bakanlığının bizi getirdiği durum budur. Yani “2002’den önce şöyleydi, böyleydi.” diyen arkadaşlara diyorum ki: Yahu bilgisayar da yoktu, sizin döneminizde geldi bilgisayar sağlığa, demek ki onu da siz getirdiniz, onu mu anlamamız gerekiyor? Cep telefonu da yoktu, AKP döneminde geldi, yaygınlaştı cep telefonları, demek ki bravo, AKP cep telefonunu getirdi mi diyeceğiz? Ya biraz akıllı konuşmak lazım, biraz hakikati konuşmak lazım. Buraya çıkacak olan AKP temsilcisinin de benim bu söylediklerimi yalanlamasını istiyorum, keşke yalan olsa, inşallah yalanlar.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Atıcı.

Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisi aleyhinde Vural Kavuncu Kütahya Milletvekili.

Buyurun Sayın Kavuncu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VURAL KAVUNCU (Kütahya) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; HDP’nin araştırma komisyonu kurulması yönünde verdiği grup önerisi aleyhinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şu anda konuştuğumuz konunun mevzu olduğu tarih ne zaman? 1999, 57’nci Hükûmet, rahmetli Bülent Ecevit’in Başbakanlığında Anavatan ve Milliyetçi Hareket Partisi var.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Ne zamana kadar?

VURAL KAVUNCU (Devamla) - Dönemin Sağlık Bakanı 1999 yılında Osman Durmuş, Müsteşar Sayın Haluk Tokuçoğlu ve -önergede ismi geçtiği için- Suat Duranay da o dönemde Bilgi İşlem Genel Müdürü.

Buraya çıkan Milliyetçi Hareket Partisi sözcüsü, değerli hocam, değerli arkadaşım, değerli meslektaşımın elektrik, mazot, su paralarının yüksekliği yerine, konu sizin döneminizin yani kendi partinizin bakanıyla alakalı olan bir konu, keşke bunları anlatıyor, keşke bunlara cevap veriyor olsaydınız, bir kelime etmediniz yani öncelikle bunu ifade edeyim. Yani, sizden beklentimiz buydu ama bizim vicdanımız var; bununla ilişkili kendi vicdanımızla doğru bildiğimiz konuları biz aktarırız, sizin adınıza da sizlerle ilişkili neyse o konuyu aktarırız.

Halkların Demokratik Partisi sözcüsü, bu grup önerisinin sahibi, beş dakika farklı konularda görüştü ve konuştu; diğer beş dakikalık konuşmasında da bazı bilgileri çarpıtarak… Bazı bilgiler konusunda da benim birazdan vereceğim cevaplar da var, onlarla ilgili bilgi vereceğim.

Cumhuriyet Halk Partisi değerli sözcüsü ise benim âdeta konuşmamı yönlendirmek yani başka sağlık politikalarıyla ilgili… Bunları konuşuruz, bunlarla ilgili çok da konuştuk, anlatırız da. Tabii ki hava ambulanslarımızı anlatacağız. Niye anlatmayacağız? Tabii ki nüfus cüzdanıyla bütün hastanelere gittiğimizi anlatacağız. Tabii ki dönemlerinizde, eskiden bağını bahçesini satıp da ameliyatlara giren hastaların bu dönemde dualar ederek tedavi gördüklerini de anlatacağız. Ama, on dakikalık konuşmanızdan, sizin niye grup önerisinin lehinde bir tercihinizin olduğunu da doğrusu anlamadım. Bir tek cümle ettiniz, başka bir cümle yok: “Çok ciddi iddialar var.” Ama, ben size konuyla ilgili bilgileri aktarayım.

O dönemde, Bakanlık, bilişim ihtiyaçlarına cevap vermek amacıyla bir dernek kuruyor, doğrudur ve şu anda aldığım bilgiler tamamen Bakanlığın eski bürokratlarından aldığım bilgiler. O dönemde, kamuda olan TELEKOM’la yaygın bir internet servisi kurmak için bir anlaşma yapmaya çalışıyor fakat o dönemdeki mevzuat, diyor ki TELEKOM: “Ben kamuyla bu anlaşmayı yapamam, özel bir kurum olması gerekiyor, özel bir limitet şirket olması gerekiyor.” ve bu amaçla kurulduğu söyleniyor. O dönemde, gene derneğin 39 payı, 1 payı da o dönemdeki genel müdürün, bürokratın payı olmak üzere bir şirket kuruluyor. Bu şirket -doğrudur- diyor ki: “Bütün hastanelerden bana 500 dolar bir para gönderin ve ben bununla ilgili sizinle bir anlaşma yapacağım. Size yazılım üreteceğim ve size yazılım vereceğim.” Yaklaşık 490 civarında hastaneden de bu 500 dolarlar alınıyor. Fakat, bu dönemde kamuoyunda oluşan tartışmalar ve birtakım mülahazalar nedeniyle Bakanlık gene bundan vazgeçme kararı alıyor…

AHMET YILDIRIM (Muş) – Niye?

VURAL KAVUNCU (Devamla) - …ve bu 500 dolarları, bütün hastanelerden aldığı paraları o dönemde tekrar geriye gönderiyor. Başka bir şey yapıyor: Ege Üniversitesinin yazılım şirketinden 9 mühendisle anlaşma yapıyor ve “Bana yazılım üretin, ben kendi yazılımımı yapayım ve bununla ilgili bağlantılarımı kurayım.” diye bir politika yürütüyor. Gene Osman Durmuş döneminden bahsediyorum. Gene aldığım bilgilere göre, burada çok afaki paraların ödendiğine ilişkin bilgi yok. Yaklaşık 1.500 dolar ile en fazla 2.500 dolar arasında bir maaşla 9 mühendis birkaç tane yazılım üretiyor. Bunlardan hastane bilgi sistemi yazılımı 9 tane hastaneye ücretsiz olarak kuruluyor ve orada, bu hastanelerle, ücretsiz kuruluyor ama “bakım hizmeti” adı altında bir hizmet anlaşması yapılıyor. Hastaneler bakım hizmeti parası ödüyorlar ve bununla da o 9 mühendisin çalışmaları tamamlanıyor.

Gene, benim bürokratlardan aldığım bilgi, o dönemde Avrupa fonlarından alınıp bu şirkete aktarılan para olmadığı yönündedir. Fakat, daha sonra, bu anlaşmalar gene ekonomik koşullarda oluyor. Numune Hastanesinde örneğin, o zamanki parayla 4,5 milyar lira bakım alınırken çok daha düşük paralarla anlaşmalar yapılmış. Şimdi, fakat, bu dönemde gene tartışma oluyor, Bakanlık kendini teftiş ediyor ve kendi, kamuoyunun hassasiyetleri nedeniyle de bunu tasfiye etme kararı alıyor ve satışa çıkarıyor; gazeteye ilanlar veriyor, bahsettiğiniz satış işlemleri gerçekleşiyor.

Nakitler boşalmış mı, boşalmamış mı, onunla ilgili benim bir banka hesabını inceleyecek bilgim yok ama Maliye Bakanlığının bu dönemde teftişleri oluyor. Defalarca bu konuda davalar açılıyor; davalarda, yargıda bu konuda incelemeler yapılıyor. Fakat, şu ana kadar bununla ilişkili davalarda yolsuzluk yapıldığına dair elde bir bilgi yok, Maliye Bakanlığının ve muhasebenin kayıtları.

Bizimle ilgili konu nedir? AK PARTİ iktidara geçiyor, o dönem Recep Akdağ gene bu anlaşmaları veya konunun hassasiyetini tartışmayı tekrar gözden geçiriyor ve şöyle bir karar alınıyor; bu 9 tane hastaneye ve diğer hastanelere: “Biz artık, bu hastane bilgi sistemiyle ilişkili anlaşmayı, bakım anlaşmasını yapmayacağız.” deniyor. Yazılım, yazılımın ruhsatı Bakanlığa aittir fakat şirketin mal ve diğer unsurları o diğer bahsettiğiniz şahsa, Sedat Sayımlara geçmiş oluyor. Fakat, Sedat Sayımlar bundan dolayı dava açıyor, diyor ki: “Bakım anlaşması burada devam eden bir hastane, siz bunu devam ettirmiyorsunuz. Ben bunu devam edecek diye almıştım, dün ben zarara girdim, mağdur oldum.” Fakat, bu davaların tümü Sağlık Bakanlığı, idare lehine sonuçlanarak bu noktada bir şahsa hak verilmemiş oluyor.

Şimdi, bu dönemde Sağlık Bakanlığında yani Recep Akdağ döneminde herhangi bir ticari girişim yapmamışken, bir mal alıp satmamışken, herhangi kimseye ödeme yapmamışken, bir ilginiz yokken bununla ilişkili “Korunuyormuş.”, sanki “Yolsuzluğa göz yumuluyormuş.” tarzındaki ifadelerin tamamı afaki cümlelerden, herhangi bir altyapısı, herhangi bir belgesi olmayan sözlerden oluşmaktadır. Bununla ilişkili geçmiş dönemlerde yapılan incelemeler, mahkeme kayıtları, yargı kayıtları, Maliyenin denetimlerinin tümüne ulaşırsınız.

Bununla ilişkili bir konuyu da düzelteyim. Yine, bir Alman firmasının hibe aldığıyla ilişkili olan konu var, daha önce galiba sizin bir önergenize de konu olmuş, onu gördüm. Burada hastane bilgi sistemi değil alınan, kronik hastalık yönetimiyle ilişkili o dönemde bir program alınıyor. Yalnız, bu programı Almanya kendisi yapıp getirmiyor; yine bu 9 mühendisin çalıştığı kurumdan, parayı ödeyerek onlardan satın alıyor ve aldığı da doğrudan Bakanlığa hibe ediliyor. Ama Bakanlık şu anda net olarak, bu bilgi sistemini, yazılımı kullanmıyor, kullanmadı, buradan edinilen bilgileri de herhangi bir şekilde yurt dışına vermesi ve devletin mahremiyetine herhangi bir halel getirmesi de söz konusu değil.

Ama şimdi, ben burada bazı iddialarınızla ilişkili birkaç konu söyleyeceğim. Bir kere, “Kamu-özel iş birliğiyle ilişkili Sayın Bakan olumlu bakmıyordu.” Bizzat Sayın Bakanın kendi projesidir, kendisi bizlere anlatmıştı ilk döneminde ve bununla ilişkili, ülkemizin çok önemli bir açılımı olduğuna inanıyoruz.

Bir parantez açayım, “İşte, hastaneler arasında ayrım.” dediniz, doğrusu, ben bunu size yakıştıramadım yani böyle bir şeyi içtenlikle söylediğinize inanmıyorum. Bunun bilgi ve belgesini getirmediğiniz müddetçe de size çok yakıştıramadığımı söyleyeyim. “Etlik’te, Bilkent’te farklı kişilere veriliyor da, farklı özellikte hastalara göre yapıyor.” ne demek? Gelin, Kütahya’da -kamu özeli bırakın- yeni rehabilitasyon hastanesi açtık, size bir hastanenin özelliğini, Kütahya’daki vatandaşlarımıza nasıl hizmet verdiğimizi gezdirip gösterelim de o zaman bu sözlerinizi belki bir parça geri almak zorunda kalırsınız.

Kamu-özel iş birliğiyle ilgili burada Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini tartışacak değilim, çok net biliyoruz. Bunlarla ilişkili başka mekânlarda tartışırız ama bir nokta var, bunu lütfen Kütahya’daki temsilcilerinize de iletin. Kütahya’da şehir hastanesinin ihalesini yaptık fakat Kütahya’daki şehir hastanesiyle ilişkili sizin Anayasa Mahkemesine yaptığınız başvuru yüzünden de kalan bir gecikme söz konusu. Yereldeki temsilcileriniz sizin gibi söylemiyor yani “Biz şehir hastanesine bu şekliye karşıyız, Kütahya şehir hastanesine karşıyız.” demiyor ama bize diyorlar ki: “Temel atamadınız, geciktiniz, yalan söylediniz.” Onun için, lütfen, şehir hastanesi konusundaki bilgileri ve karşı duruşunuzu Kütahya’daki temsilcilerinize de aktarın.

Yüzde 70 doluluk oranı. Bu, şu anda kamu-özel ortaklığı sisteminde finansal olarak ortaya konulması gereken bir model. Yalnız, bu neye göre belirleniyor, hiç baktınız mı? Şu andaki mevcut hastanenin işleyiş düzeninde 100 tane poliklinik yapıyorsa bunun yüzde 70’inden bahsediyoruz. Yani, temelde bunun sanki dolmayacağı, birilerine fazladan para verileceği yönünde bilgiler var.

Son olarak kumarhane ve hastane ilişkisi yönündeki yakıştırmanızı da çok yakışıksız buldum.

Biz AK PARTİ Grubu olarak bu önergenin aleyhindeyiz. Şu anda görüşmemiz gereken bir torba yasamız var, sonra Anayasa’yı konuşacağız.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kavuncu.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Yıldırım…

AHMET YILDIRIM (Muş) – Sayın Başkan, sayın hatip konuşmasında hatibimizin önergenin içeriğiyle ilgili konuşmadığını…

VURAL KAVUNCU (Kütahya) – Beş dakika konuştu.

AHMET YILDIRIM (Muş) – …kendi dönemlerini ilgilendirmeyen bir dönemi burada önerge konusu yaptığını, afaki meblağlar kullandığını, en son da kendisine bu konuşmayı yakıştıramadığını söyleyerek açık sataşmada bulundu. İç Tüzük 69’a göre sataşmadan söz istiyoruz.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Bunlarda sataşma yok, eleştiri.

BAŞKAN – “Yakıştıramadığı” kelimesinden hareketle olabilir belki.

AYHAN BİLGEN (Kars) – “Çarpıtma” ifadesi var Sayın Başkan.

BAŞKAN – “Çarpıtma” ifadesini kullandı, “çarpıtma”, evet…

Buyurunuz Sayın Bilgen.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Kars Milletvekili Ayhan Bilgen’in, Kütahya Milletvekili Vural Kavuncu’nun HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

AYHAN BİLGEN (Kars) – Değerli arkadaşlar, benim sağlık sektörüyle ilgili herhangi bir kuruluşum yok, tanıdığım yok, ortağım yok, çevremde cemaat, tarikat falan ilişkisi içerisinde Sağlık Bakanlığında aslan payını alma gibi bir iddiam falan yok ama burada aslında yaptığınız açıklamaların kendisinin bir itiraf olduğunu ifade etmem gerekiyor.

Bu Ege Üniversitesindeki akademisyenler kamu personeli mi değerli arkadaşlar yani Sağlık Bakanlığı adına mı çalıştılar yoksa onlarla bu sözleşme –basına da daha önce yansıdığı için söylüyorum- ilgili derneğin… Değerli arkadaşlar, bakın, Sağlık Bakanlığı Bilişim Derneği adına bir işçi imzalamış.

VURAL KAVUNCU (Kütahya) – Şirket imzalamış efendim, dernek değil, şirket.

AYHAN BİLGEN (Devamla) – Ya arkadaşlar, dosyamda evrak var, ben evrakın fotokopisini gösteriyorum. Komisyon kurulsun, biz bu evrakları komisyona verelim, gayet basit bir şey değil mi?

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Ne evrakı, gazete kâğıdını gösteriyorsun.

AYHAN BİLGEN (Devamla) – Verelim, incelensin, benim çarpıttığımı kamuoyu komisyonun neticesinde görsün, bizim de sizin de iddialarınızı kamuoyu öğrensin.

VURAL KAVUNCU (Kütahya) – 16 milyon lira ödendiği de mi gazeteden geldi?

AYHAN BİLGEN (Devamla) – Ama, çok şey var değerli arkadaşlar, bakın, siz, Alman firmasıyla ilgili… Evet kronik hastalıklar takip… Ben uzun sürem olmadığı için ayrıntısını aktaramadım ama… Tabii, tabii, doğru tabii, aynen öyle.

VURAL KAVUNCU (Kütahya) – Evet, çarpıtmışsınız…

AYHAN BİLGEN (Devamla) – Ama, bütün bu iddialarla ilgili bu kadar çok belge, bu kadar çok yazışma varken soruşturma açılmasına Sayın Bakanın ihtiyaç duymamasının acaba başka bir nedeni var mı? Yani ben başka şeyler biliyorum da belgesiz olanları burada konuşmak istemiyorum. Mesela Sedat Sayımlar, değerli arkadaşlar, Hükûmetinizin bir dönem çok kritik bir ismini, şu anda Hükûmet dışında bir ismi arayıp para teklif ediyor ve diyor ki: “Şu kadar verelim, bu davadan vazgeçin.” Başka rakamlar var burada. Değerli arkadaşlar, Bilgi Edinme Değerlendirme Kurulundan çıkan yazılar var bu dosyada. Şimdi, on dakika içerisinde hepsini ayrıntısıyla aktaramadığım için, siz olayı “çarpıtma” falan diyerek örtmeye çalışıyorsunuz. Komisyon kurulsun değerli arkadaşlar…

VURAL KAVUNCU (Kütahya) – 16 milyon lira çarpıtma mı, nedir?

AYHAN BİLGEN (Devamla) - Çek var burada değerli arkadaşlar, Alman firmasının gönderdiği çek var burada.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Mahkemeye gidin, mahkemeye.

VURAL KAVUNCU (Kütahya) – 16 milyon lirayı bir söyle ya.

AYHAN BİLGEN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, ben hayalî konuşmuyorum, eğer cesaretiniz varsa komisyon kurulur, zahmet edersiniz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

VURAL KAVUNCU (Kütahya) – Sayın Bilgen, çeki bir verin bakalım.

AYHAN BİLGEN (Devamla) - …her şey ortaya çıkar değerli arkadaşlar.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Mahkemeye gidin, mahkemeye.

VURAL KAVUNCU (Kütahya) – 16 milyon liralık çeki ver bakalım Bilgen.

AYHAN BİLGEN (Devamla) – Ben komisyon kurarsanız vereceğim.

VURAL KAVUNCU (Kütahya) – Hadi ver Bilgen. Yok ki!

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Mahkemeye gidin bu kadar belgeniz varsa.

AYHAN BİLGEN (Devamla) - Önce bir komisyona el kaldırın, evet oyu verin, her şeyi vereceğim arkadaşlar. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bilgen.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Belgeler Almanya’dan mı geldi?

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Rusya’dan geldi, Rusya’dan.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Atıcı…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Başkan, hatip konuşmasında “Döneminizde insanlar ameliyat olmak için bağını bahçesini satıyordu, şimdi bize duacılar.” diyerek açıkça sataşmıştır.

BAŞKAN – Yani “döneminizde” derken hangi dönemi kastetti?

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Öyle bir şey söyledi. Hangi dönem…

BAŞKAN – Size mi söyledi bunu?

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Açıkça dönüp bize “Sizin döneminizde millet bağını bahçesini satıyordu.” diye sataştı, eğer izin verirseniz iki dakika cevap vermek istiyorum.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Hangi dönem efendim, hangi dönem? Ne zaman iktidar olmuş?

BAŞKAN – Yani “Cumhuriyet Halk Partisinin iktidar olduğu dönemi kastetti.” diyorsunuz.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Öyle söyledi.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Öyle demedi efendim.

BAŞKAN – Yani size yönelerek bunu söyledi, öyle mi?

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Hayır efendim, öyle bir şey yok.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Atıcı.

2.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Kütahya Milletvekili Vural Kavuncu’nun HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, ben size on dakika önce ne dedim? AKP bu yolsuzlukların üstüne gitmez demedim mi? Dedim, değil mi? Birazdan bu sıralar, boş sıralar dolar ve kimse ne konuşulduğunu bile anlamadan el kaldırır dedim, değil mi?

VURAL KAVUNCU (Kütahya) – Osman Durmuş dönemiyle alakalı.

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Keşke öyle olmasaydı. Bakın, “Eskiden…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – CHP dönemini konuşuyoruz arkadaşlar, CHP dönemini(!) CHP dönemindeki sağlık hizmetlerini konuşuyoruz(!)

AYTUĞ ATICI (Devamla) – …sağlık sistemi çok iyiydi.” diyen yalan söyler. Ben bir hekimim, otuz yıldır bu mesleğin içerisindeyim. Evet, eskiden de sağlık sistemi kötüydü. Evet, eskiden bazı insanlar ameliyat olmak için bağını bahçesini satardı, doğru; bıçak parası verirdi, doğru.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Ne güzel itiraf. Milletin kürsüsünden ne güzel itiraf.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – SSK Genel Müdürü kimdi?

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Siz vatandaştan oy isterken “Bıçak parasını kaldıracağım.” dediniz ama ne yaptınız?

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Hâlâ var.

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Her yıl 27 milyar Türk lirasını milletten bıçak parası olarak alıyorsunuz. Şimdi, millet bağını bahçesini satmıyor ama bağına bahçesine, evine sizin sayenizde haciz geliyor. Size bir gün içerisinde en az 10 tane haciz ilamı getirip gösterebilirim hastanelerden gelen. Onun için, biraz utanmak gerekir.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Getirin de görelim.

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Bakın, şehir hastanelerinden bahsettiniz. Şehir hastaneleriyle yirmi beş yılımızı…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Hangi dönemi anlatıyorsunuz ya?

AYTUĞ ATICI (Devamla) – …ipotek altına alıyorsunuz; el insaf, el vicdan! Ben, konuşmamda önemli bir şey söyledim, dedim ki: Burada yolsuzluk iddiaları var. Yiğit olan, namuslu olan, dürüst olan herkes bu iddialar araştırılsın demelidir. Buyurun, araştırılsın diyelim hep beraber. Başka bir şey konuşmaya gerek yok ki yiğitlik burada, el kaldıracaksın, “Evet, yolsuzluk iddiası varsa araştırılsın.” diyeceksiniz, varsa böyle bir şey hemen söyleyelim. Yolsuzluk yapılmış, hangi bakan döneminde yapıldığının bir önemi yok. Kim yaparsa yapsın, yolsuzluğun üzerine gitmek namus borcudur, namus borcunuzu ödeyin. (CHP sıralarından alkışlar)

EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) – Senden mi öğreneceğiz? Kendine bak sen.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Hangi dönemi anlattın, hangi dönemi? Ne zaman iktidar oldun?

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Atıcı.

ERHAN USTA (Samsun) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Usta…

ERHAN USTA (Samsun) – Sayın Başkan, AKP Grubu adına konuşan hatip konuşmasında bu olayın MHP’nin de koalisyon ortağı olduğu 57’nci Hükûmet döneminde olduğunu… Bizzat Osman Durmuş’un da ismini vermiştir. Böyle bir yanlış algı yaratmıştır.

Ayrıca, bizim konuşmacımızın da bu olaydan hiç bahsetmeyerek işin üzerini kapattığını iddia ve ima etmiştir. Buna ilişkin sataşmadan söz istiyoruz.

BAŞKAN – Kim konuşacak?

ERHAN USTA (Samsun) – Ahmet Selim Yurdakul konuşacaklar.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Yurdakul.

Süreniz iki dakikadır.

3.- Antalya Milletvekili Ahmet Selim Yurdakul’un, Kütahya Milletvekili Vural Kavuncu’nun HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması

AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, AKP Hükûmetinin Sayın Sağlık Komisyonu Başkanı Vural Kavuncu’ya teşekkür ederiz partimiz adına çünkü 57’nci Hükûmet döneminde bu yolsuzluk konusunun araştırıldığını ve buradan herhangi bir sonuç çıkmadığını, hatta davaların olduğunu ve takipsizlikle sonuçlandığını ifade etti ancak kendisi bu konuda eksik bilgiye sahip.

Sayın Kavuncu, eğer Sayın Sağlık Bakanı Recep Akdağ’la konuşursanız, o dönemde bu iddialar üzerinde Sayın Recep Akdağ, 2002 yılında 13 sayılı Bakanlık kararıyla bu yolsuzlukların, bu ifadelerin, bu sataşmaların araştırılmasına önce izin vermedi; sonra, Sayın Sağlık Bakanına “Niçin bunu araştırma izni vermiyorsunuz? Varsa yolsuzluk ortaya çıksın, kim suçluysa cezasını çeksin.” denildi, baskılar geldi ve sonunda, AKP Hükûmetinin Sayın Sağlık Bakanı Recep Akdağ, araştırma için Bakanlık müfettişlerini görevlendirdi ve Bakanlık müfettişleri yani sizin döneminizdeki Bakanlık müfettişleri araştırma yaptı ve takipsizlikle sonuçlandırdı. Dolayısıyla, olmayan bir dava konusunda hani sanki bir şey varmış gibi ifade etmek yanlış.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Onlara söyle.

AHMET SELİM YURDAKUL (Devamla) – Bir diğer konu ise Sayın Kavuncu, maalesef -sizin burada suçunuz yok ama- Sayın Recep Akdağ’ın başlangıcından itibaren bu getirilen Sağlıkta Dönüşüm Programı’yla hâlâ sayın vatandaşlarımızdan, sevgili vatandaşlarımızdan 14 kalem, “katkı payı” adı altında ücret almaya devam ediyorsunuz ve on dört yıldır bütçeden Sosyal Güvenlik Kurumuna sağlık harcamaları yüzünden tam 732 milyar para aktarmak zorunda kaldınız. Bu kimin parası biliyor musunuz? Yetimin, Türk milletinin parası. Bu paralarla neler yapılabilir biliyor musunuz? İşte, o emekliye, memura verdiğiniz yüzde 3’lük zam yerine adam gibi, insan gibi geçinecek bir para verirsiniz, bir maaş zammı yaparsınız. Ama siz ne yaptınız? Yüzde 3 zam. Peki, dün ne yaptınız? Muayene ücretlerine yüzde 60 zam.

Ben diyorum ki: Ey AKP Hükûmeti, el insaf!

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Allah Allah! Demin söyleseydin onları ya, demin söyleseydin.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yurdakul.

Sayın Yıldırım, buyurunuz, 60’a göre söz talebiniz var, bir dakika…

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

29.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, Kütahya Milletvekili Vural Kavuncu’nun HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

AHMET YILDIRIM (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şimdi, Sayın Başkan, sayın hatip “Sadece DSP-MHP-ANAP iktidarı dönemindeki iddiaları kapsıyor.” diyerek işin içinden çıktı. Oysa araştırma önergesine olumlu yönde oy kullanılması ve ilgili belgelerin açılması durumunda görülecektir ki söz konusu yolsuzluklar 61’inci Hükûmetin ki 59, 60, 61’inci Hükûmetin Sağlık Bakanı Sayın Akdağ’dır. Bunların hepsi ortaya çıkacak.

Bir diğer husus: Ege Üniversitesiyle yasal bir sözleşme yapıldığını söylüyor. Yapanlardan birinin, Sayın Kavuncu… Bakanlığın temizlik işçisinin imza attığını biliyor musunuz? Belgede mevcut.

AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) – Hangi bakanlık?

AHMET YILDIRIM (Muş) – Bir diğeri: Bakın, 2007 yılına kadar devam eden bir yolsuzluktan söz ediyoruz.

Bir diğeri şu: Süresi biten, sözleşmesi yenilenmeyen bilişim programları “korsan” olarak sektör tarafından adlandırılır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET YILDIRIM (Muş) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Tamamlayınız lütfen.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Bakanlık hem korsan yazılımın kullanımına, devamına onay vermiştir hem de abdestinden şüphesi olmayanın namazından da şüphesi olmaz. Soruşturmaya izin verebilirdi 2007 yılında ve bu konuda soruşturma yürürdü, kendisi de bürokratları da Bakanlığı da aklanabilirdi diyorum.

Bütün Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

Sayın Bostancı, buyurunuz.

Bir dakika süreyle mikrofonunuzu açıyorum.

30.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Sayın Başkanım, teşekkürler.

Sayın Atıcı kürsüden giderken “Ortada ciddi iddialar var, namus borcunuzu ödeyin.” dedi. Bu “namus” kelimesi çok sık kullanılıyor, esasen Yunanca bir kelimedir, “nomos”tan gelir, “kural”, “düzen” anlamını taşır. Kural ve düzenden sorumlu olan üç kuvvet var, Sayın Atıcı’ya hatırlatıyorum, yasama, yürütme ve yargı. Yasama bu iddialara ilişkin bir takdirde bulunacak, milletin iradesiyle teşekkül etmiş yasama “nomos”un gereğini yerine getirecek. Sayın Atıcı da bunu kabul edecek herkes gibi. Yürütme, zaten düzenin kuralları gereğince işleri götürmek durumunda. Varsa arızalar buna itiraz edilir, siyaset burada rol sahibidir. Nihayet yargı: Ciddi iddialar varsa gideceği yer yargıdır. Siyasi spekülasyonlarla bunu kurtaracak olan yargıdır. Lütfen yargıya gitsinler, bu iş nedir ne değildir anlaşılsın. Arkasından, böyle…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Mikrofonunuzu açıyorum. Tamamlayınız.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – …siyasi spekülasyon çevirmekten, tabiri caizse -tırnak içinde söylüyorum- piyasa yapmaktan bu işi kurtaracak olan yargıdır. Arkadaşlara tavsiyem yargıya gitmeleridir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bostancı.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- HDP Grubunun, Kars Milletvekili Ayhan Bilgen ve arkadaşları tarafından, 1999 yılında Sağlık Bakanlığına bağlı sağlık kurumlarında kullanılmak üzere Kronik Hastalık Takip Programı gibi bazı programlar ihale usullerine uygun olmayan bir şekilde dolaşıma sokulmuş olup Bakanlığı ve üçüncü kişileri zarara uğratan bu sağlık yolsuzluğunun araştırılması ve sorumluların tespit edilmesi amacıyla 4/1/2017 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 4 Ocak 2017 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN - Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum…

AHMET YILDIRIM (Muş) – Karar yeter sayısı istiyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Karar yeter sayısı talebi vardır, arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Kâtip üyeler arasında görüş farklılığı olduğundan karar yeter sayısının olup olmadığını elektronik cihazla tespit edeceğim.

Oylama için iki dakika süre veriyorum.

Süreyi başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.06

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.18

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Zihni AÇBA (Sakarya)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 50’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin oylanması sırasında karar yeter sayısı bulunamamıştı, öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Öneriyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

2.- CHP Grubunun, Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın ve arkadaşları tarafından, 2016 yılının son günlerinde başlayan ve devam eden elektrik kesintileri ile elektrik üretiminde var olan sıkıntıların araştırılması, elektrik arz güvenliğinin sağlanması için yapılacakların belirlenmesi amacıyla 4/1/2017 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 4 Ocak 2017 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

4/1/2017

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 4/1/2017 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                                     Levent Gök

                                                                                                                                        Ankara

                                                                                                                              Grup Başkan Vekili

Öneri:

Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın ve arkadaşları tarafından, 2016 yılının son günlerinde başlayan ve devam eden elektrik kesintileri ile elektrik üretiminde var olan sıkıntıların araştırılması, elektrik arz güvenliğinin sağlanması için yapılacakların belirlenmesi amacıyla 4/1/2017 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin (1015 sıra no.lu) Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 4/1/2017 Çarşamba günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi üzerinde ilk konuşmacı, lehinde olmak üzere Ahmet Akın, Balıkesir Milletvekili.

Buyurun Sayın Akın. (CHP sıralarından alkışlar)

AHMET AKIN (Balıkesir) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; vermiş olduğumuz grup önerisi hakkında konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Yılbaşı gecesi İstanbul’da Ortaköy’de yaşanan alçak terör saldırısını bir kez daha şiddetle lanetliyorum. Saldırıda yaşamını yitirenlere Allah’tan rahmet, yakınlarına sabır ve başsağlığı diliyorum; yaralılarımıza da acil şifalar dilerim.

LEVENT GÖK (Ankara) - Sayın Başkan, çok insicamı bozan bir tablo var.

AHMET AKIN (Devamla) - Sayın Başkanım…

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, efendim, lütfen uğultuyu keselim. Sohbet etmek isteyen arkadaşlar lütfen Genel Kurulun dışına çıksınlar.

AHMET AKIN (Devamla) - Süreyi de ona göre, Başkanım…

BAŞKAN - Sürenizi yeniden başlatıyorum.

AHMET AKIN (Devamla) - Çok teşekkür ederim.

BAŞKAN - Siz devam edin, sizi dinleyeceklerdir Sayın Akın.

AHMET AKIN (Devamla) - Çok Değerli Başkanım, çok değerli milletvekilleri; umuyorum Meclis binasında yeteri kadar jeneratör vardır çünkü her an elektrikler kesilecek diye bir korku içerisindeyiz; çünkü ortadaki durum malumunuz.

İstanbul ve bazı kentlerimizde başlayan elektrik kesintileri halkımızın günlük hayatı ile sanayimizi kötü yönde etkilemiştir. Kentlerimiz karanlığa gömülmüş, fabrikalarımızda da üretim durmuştur. Enerji Bakanlığı, yaptığı açıklamalarda, yaşanan elektrik kesintilerini tek başına, iletim hatlarındaki yoğun kar yağışına bağladı.

Dünyanın her yerinde kar yağıyor değerli arkadaşlar, bizden çok daha fazla kış yaşayan, kar olan ülkeler de var ama onların hiçbirisinde kentler karanlığa gömülüp sanayi tesisleri durmuyor. Kesintiler çok ciddi boyutlarda zarar verdi. Halkımız evlerinde kullandıkları elektrik cihazlarından da büyük zarar gördü. Beş günde, kesintiler nedeniyle, sadece Gebze bölgesinde sanayi firmalarımızın kaybı tam 300 milyon euro oldu. İstanbul’da ve Çerkezköy’de bulunan organize sanayi bölgelerindeki fabrikalarda ve diğer sanayi tesislerinde ortaya çıkan zararı da göz önüne aldığımız zaman bu kesintilerin faturasının çok ağır olduğu ortadadır. Günümüz Türkiyesi’ne elektriksiz saatler hatta günler yakışmıyor değerli arkadaşlar. Bu milletin zararı konusunda Hükûmet olarak ne yapacaksınız? Halkımız faturasını iki gün ödemediğinde hemen elektriğini kesiyor, icrayı gönderiyorsunuz fakat şimdi bu milletin zararı ne olacak? Derhâl bu zararların giderilmesi gerekiyor.

Çok değerli milletvekili arkadaşlarım, aslında ülkemizde elektrik kesintileri hemen hemen her gün farklı bölgelerde yaşanıyor. Elektrik dağıtım firmalarının duyuruları incelendiğinde de sürekli olarak bir yerlerde elektrik kesintilerinin olduğunu görebilirsiniz. Yani bir bölgede elektrikler kesilerek altyapı yenilemeleri, şebeke yenilemeleri yapıldığı söyleniyor. Kışın ayazında nasıl şebeke yenilemeleri yapılabilir, bu da ayrı bir söz konusu. Çünkü normalde şebeke yenilemeleri, sistem yenilemeleri yaz aylarında veya bahar aylarında yapılır.

Değerli arkadaşlar, sistem bakımı ve yenileme çalışmalarını gösterirken tamamen bir bahane ortaya koyduğunuzu siz de çok iyi biliyorsunuz. Arz yetersizliği yüzünden elektrik verilemediği için gezdirme yöntemiyle bu kesintiler net olarak yapılıyor. Bu yolla ülke geneli kesinti kapsamına alınıyor ve her gün birkaç ilimizde ayrı ayrı bölgelerde kesintiler oluşuyor. Elektrik kesintilerini gün gün takip eden Tüketici Birliği Federasyonu geçen yılın ekim ayında toplam 87.931 saat, kasım ayında ise 86.820 saat planlı kesinti yapıldığını açıkladı. Bu miktar bir önceki yılın aynı dönemine göre tam yüzde 61 daha fazladır.

Elektrik dağıtım şebekelerinin eski olduğu ve yer yer arızalara yol açtığı doğrudur. 2010 yılından itibaren tüm dağıtım şebekeleri özel sektöre devredildi. Bu özelleştirmelerden devlet 13 milyar dolar civarında bir gelir elde etti ve aradan da tam altı yıl geçti. Bu para, başından beri söylediğimiz gibi TEİAŞ’ın elindeki iletim hatlarına yatırılmış olsaydı, hatlar hava koşullarından etkilenmeyecek şekilde yenilenmiş olacak ve siz de bu bahanelere sığınmayacaktınız. Elektrik dağıtım firmaları, sorumlu oldukları bölgelerde, sahip oldukları bölgelerde şebekelerin tamirinden, bakımından ve yenilenmesinden sorumludur. Zaman zaman da bu yatırımlar yapılıyor ama bildiğiniz gibi bu yatırımların bedelini de halkımızdan alıyorlar. Elektrik faturalarında hukuksuzca zaten, iletim bedeli, kayıp kaçak bedeli, sayaç okuma bedeli, dağıtım bedeli karşılığında tek bir kalemde birleştirerek halkın cebinden paraları alıp firmaların kasasına koydunuz. Bir de yılbaşından itibaren geçerli tarifede bu bedele de yüzde 6,3 oranında zam yaptınız. Halkımız her şeyin bedelini ödüyor ama çileyi de kendisi çekiyor.

Enerji bedelinde yapılan indirimler faturaya yansımıyor ve halkımızın bunlardan yararlandırılması engelleniyor. 2017’nin ilk çeyreğinde elektriğe zam yapılmayacağı söylenmişti. Elbette yapılmayacak çünkü enerji fiyatları düştü değerli arkadaşlar. Bırakın zammı, indirim yapılması gerekiyordu.

Çok değerli milletvekili arkadaşlarım, elektrikte yaşanan bu sıkıntıları tek başına teknik sebeplere, arızalara, mevsim koşullarına bağlamak konuyu açıklamaya asla yetmez. Eğer öyleyse sorun çok daha büyük. Çok daha kötü ve karanlık günler bizi bekliyor demektir. Oysa biz asıl nedenin bu olmadığını çok yakından biliyoruz. Her seferinde de söylüyoruz: Arz güvenliğimiz yok, elektrik üretim planlamamız da baştan aşağıya yanlış.

2015 yılında elektriğimizin yüzde 38’ini doğal gazdan ürettik. 2016 yılı Ekim ayı itibarıyla yüzde 32,5’unu doğal gazdan sağladık. Bu kaynağın neredeyse tamamını da ithal ediyoruz. Çok büyük bir bölümünü Rusya’dan olmak üzere İran’dan ve Azerbaycan’dan alıyoruz. Bir şekilde gaz akışında meydana gelebilecek en ufacık bir sıkıntı elektrik üretimimizi felç edebilecek düzeydedir. Kalıcı yaz saati uygulamasının da enerji tüketimini arttırdığı verilerle ortaya konuldu. Örneğin kasım ayında, koşulların değişmemiş olmasına rağmen bir önceki yılın kasım ayına göre elektrik tüketimimiz tam yüzde 6,5 oranında artmıştır. Öğrenciler karanlıkta okula, halkımız ise karanlıkta işe gitmek zorunda kalıyorlar. Balıkesir başta olmak üzere, başka bazı illerimizin valileri de kendi inisiyatifleriyle mesai saatlerinde değişikliğe gittiler ama öğrenciler için bu sorun devam ediyor. Ben buradan, halkımızın yaşadığı mağduriyete bir nebze de çözüm olmak için uğraşan valilerimize teşekkür ediyorum. Aynı yaklaşımı Hükûmetten de bekliyoruz. Sayın valilerimiz Enerji Bakanından daha duyarlı çıktı.

Havaların soğumasıyla birlikte konutların gaz talebini karşılamak için çevrim santrallerine gaz akışı kısıtlanmış ve elektrik üretiminde doğal gazın payı günlük olarak düşmüştür ve doğal gaz santralleri de elektrik üretemez hâle geldi. TEİAŞ’ın istatistiklerinde 1 Aralıkta elektrik üretiminde doğal gazın payı yüzde 35,6 iken, 14 Aralıkta 27,9’a, 21 Aralıkta 20,6’ya, 24 Aralıkta yüzde 16’ya kadar düşmüş oldu. 2 Ocak itibarıyla tekrar yüzde 30’lara kadar da çıktı. Sıkıntının yaşandığı tarih aralıklarına baktığınızda doğal gazın payının düştüğü günleri görebilirsiniz, hatta elektrik piyasası da bu konuda bir tepki vermiş ve elektrik fiyatları günlük olarak fahiş düzeylere kadar yükselmiştir. Öyle ki 23 Aralık günü 1 megavat elektriğin fiyatı 1.900 TL’ye kadar tırmandı. Bu, elektrik üretimindeki plansızlığın açık ve net göstergesidir.

Sayın Bakan dağıtım firmalarının sahiplerini hizaya çekip esas duruşta sorgulayan pozlar vereceğine, elektrik politikalarındaki yanlışlığa çare olsa daha iyi olur ama Sayın Bakan, maalesef, bununla ilgilenmiyor. AKP grup başkan vekilinin de haklı olarak tepki gösterdiği gibi, o, birilerine özenerek görevini ve sorumluluğunu yerine getirmiyor. Ülkemizi karanlıkta bırakan 31 Aralık 2015 olayının tekrarlanmaması için, özellikle öncelikle elektrik arz güvenliğimizi sağlama adına, sonra da elektriği düzenli ve kaliteli olarak tüketicilere ulaştırmak için en başta Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanının görevi ve sorumluluğunu yerine getirmesi gerekiyor.

Çok değerli arkadaşlarım, AKP’nin ülke gerçekleriyle örtüşen bir enerji politikası maalesef yok. Boşuna “Enerjide şöyle yaptık, şunu yaptık, bunu yaptık.” deyip durmayın çünkü gerçekten acı sonuçlar ortada. Enerji politikalarında maalesef başarısızsınız. Tıpkı birçok alanda olduğu gibi, enerjideki bu politikasızlık korkarım yakında tüm ülkeyi de karanlıkta bırakacak. Bunun bedelini de son kesintide olduğu gibi, halkımız ve sanayicimiz ödeyecek. Bu yüzden, bu hayati önemi haiz konuya yüce Meclis el koymalıdır.

Önergemize desteğinizi bekliyor, hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akın.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi aleyhinde Emin Haluk Ayhan, Denizli Milletvekili.

Buyurun Sayın Ayhan. (MHP sıralarından alkışlar)

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun elektrik kesintileri ile elektrik üretiminde var olan sıkıntıların araştırılması, enerji arz güvenliğinin sağlanması için yapılacakların belirlenmesi amacıyla verdiği önerge üzerine, Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini arz etmek için söz aldım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle önerge sahibi arkadaşları tebrik ediyorum; şu açıdan: Güncel bir konu, burada tartışılmasının önemi var, kayıplar var; bunu da dikkate almak lazım.

Şimdi, özellikle aşırı yağış ve fırtınanın elektrik iletim hattında yol açtığı arızaların giderilmesi, fabrikalara elektrik verilemediği, nakil hattı kopması ve arızaları, fabrikaların üretime ara verdikleri, siber saldırılardan bahsedildiği ifade ediliyor, Hükûmet de bunları gerekçe gösteriyor. Şimdi, meslek odalarının bunu bir plansızlık olarak addettiğinden ve doğal gaz probleminden bahsediliyor. Sektör ile üretimin etkileşimi mutlaka çok önemli. Öncelikle, enerji talebi hızla artıyor. Son on beş, on altı yılda üretim 125 milyar kilovatsaatten 270’e yükseldi. Maliyetini şayet bir tarafa bırakırsanız, bu, büyük bir problem gibi gözükmedi ama problem vardı. Zaman zaman takdir ettiğimizi, kürsülerden enerji politikalarını tenkit etmemize rağmen, ifade ettim. Elektrik enerjisi talebi ve üretimi büyümeden hızlı artıyor, 2000 yılından bu yana ortalama yüzde 5 üretimi ve tüketimi artıyor. Doğal gaz üretiminin elektrik üretimindeki payı 2001 ile 2014 arasında yüzde 40-50, 2015’te yüzde 38, 2016’da yüzde 36’ya düşüyor.

Arz güvenliği enerji üretiminde önemli. Doğal gazda yüzde 98 dışa bağımlığıyız. Arz güvenliği açısından problem gelecekte önemli ve büyük gözüküyor. Bu nedenle, yerli ve yenilenebilir kaynaklara daha çok yönelinmesi lazım. Bu her zaman söyleniliyor, strateji belgelerinde yer alıyor ama istenilen ölçüde gitmiyor, yatırımcının önündeki engeller ortadan kaldırılmıyor. Rüzgâr, jeotermal, güneş yatırımında geçen dönemlerde 5 problem vardı; sektör temsilcileri geldi “Bu 5 problem değişti mi?” dedim, “5 problem aynen duruyor.” dediler, benim de söylediğim: “AKP’ye oy vermeye devam edin problemlerle yaşamak istiyorsanız.” Bunu net bir şekilde de söyledik. Şimdi, teknik ve hidrolik kaynaklar da kullanmaya gayret ediyoruz, o da tamam. Bu sağlıksız yapıyı ne yapmamız lazım? Tamir etmemiz lazım.

Siz, özelleştirme yaptınız AKP olarak, Hükûmet olarak. Özelleştirmeyi kaynak temini için yaptınız. Sayın Bakan, siz buradasınız. Aslında, özelleştirmenin amacı neydi? Arz güvenliği, rekabet, yatırım, verimliliği artırmak, tüketiciyi memnun etmek. Ama, görüyorum ki yaptığınız özelleştirmelerde özelleştirmenin amacından daha çok, kaynak sağlama amacı öne çıkmış. Elektrik üretim ve dağıtım özelleştirmesinde 2008-2013 yılları arasında dağıtımda işletme hakkı devri yaparak özelleştirme yaptınız, 18 bölgeyi özelleştirdiniz. Elektrik üretiminde kurulu gücü düşük... Şimdi, bu -12,7 milyar dolar- HES'lerle başlayan özelleştirmeler 2012’den itibaren termiklerle devam ediyor; 9,6 milyar dolar, sonra da 3 milyar TL özelleştirme yaptınız. Dağıtımın yüzde 100’ü özel sektör eliyle, üretimin de yüzde 74’ü özel, kalanı kamu… Kalanı dolarla mı yapacaksınız, TL’yle mi yapacaksınız? Şimdi, bunu bir bilmek lazım.

Ben doğal gazdan şikâyetçiyim, böyle bir eziyet olmaz. Hakikaten, müşteri memnuniyeti orada çok sıkıntılı bir hâl almış vaziyette. Dağıtıma da baktığınız zaman kayıp kaçak olayı meydanda; bu, rezalet bir durum.

Şirketler dövizle borçlanıyor, para yetmiyor, kaynak yetiştirmeye çalışıyorlar. 2013’ten bu yana dövizde yaşanan gelişmeler bu şirketleri zora soktu. Bu şirketlerin 2015-2023 arası nakit açığı 7,1 milyar dolar, üstelik 2016 kur farkı da hariç. Bu kur riskine karşı hiçbir önlem alınmamış, zararlar tüketicinin üstünde.

Kayıp kaçaktan sonra bir de batık devri başladı; bu da vatandaşa… Özelleştirmede millete abanmış vaziyettesiniz.

Bankaların kullandırdığı kredi için de ciddi bir risk var. 2023’e kadar bu rakam piyasada konuşuluyor.

Şimdi, bankaların sermayelerine bakın -ilk 10 büyük banka- bir de dağıtım şirketlerinin ödenmiş sermayeleri ne kadar, ona bakın. Çok yüksek sermayeyi buraya yatırttınız. Ne yapıyorsunuz? Yüzde 2-3 kâr marjıyla çalıştırmaya çalışıyorsunuz. Üretim şirketlerinin sermayeleri, dağıtımdan daha az; bu da problemli. En büyük özelleştirmeyle parayı alıyorsunuz, şirketler zarar yazmaya başlıyor. Böyle bir şeyin olması mümkün değil. Bu, aynı zamanda bu şirketler bankalardan dövizle borçlandığı için bankacılık sistemini de perişan ediyor, sıkıntıya sokuyor.

Şimdi, biraz önce Baki Bey kardeşimiz söyledi, Mersin’de on gündür bir köye elektrik gitmiyor. “Peki, ‘Kaç yılında bu köye elektrik geldi?’ diye sorduk.” dedi. 1974-1975. “O tarihten beri hiç on gün elektrik kesildiği oldu mu?” Olmamış. Şimdi, nereden olaya bakarsanız bakın mantıklı yaklaşmak lazım. Bunu niçin söylüyorum? Bakım, onarım işlerini ne yaptınız? Özelleştirmeye çalışıyorsunuz, “Maliyeti düşürdük." diyorsunuz, ya kalite… Planlama ne yaptı, düzeldi mi? Planlama yok. Adana işte, kesinti, sıkıntıda; Mersin, kesinti, sıkıntıda. Gerçekten sistem şu anda kalp krizi geçiriyor. Buna çok dikkat etmek lazım. Aksaklık burada. Bunu sadece “İletim hattı koptu.” diyerek veya “Yeterli enerji yok, bu soğuktan oldu.” diyerek söylemek mümkün. Bir onarım programınız var mıydı? Bu kışın nasıl geldi, bu kışta bununla nasıl karşılaştık; bunların bilinmesi lazım.

Biraz önce bir gazetede baktım, bir saat kesintide 18 milyon TL Türk ekonomisinin kaybı var. Elektrik kesintilerinin sanayiciye vurduğu darbe Türkiye ekonomisini de kuşkusuz sarsıyor. Bütün Türkiye'nin sanayisi bir saat elektriksiz kalsa zararın 18 milyon lira olacağı hesaplanıyor. Şu anda bu çapta bir kesinti yok ama ülke sanayisinin yoğunlaştığı Marmara’daki kesintiler, zararın hiç de azımsanmayacak boyutta olduğunu gösteriyor. Kesintilerin ardındaki sebep araştırılmalı; teknik mi, arıza mı, fiyat yükseltme çabası mı, doğal gaz santrallerinin devre dışı kalması mı, doğal gaz çevrim santrallerinin elektrik üretimindeki payının düşmesi mi? Fakat son iki haftada bu payın önemli ölçüde düştüğü ifade ediliyor. Burada problemler mi var, yoksa doğudan gelen elektriğe aşırı yüklenme mi var? İş dünyası ise kendilerine olağanüstü bir durum yaşandığı bilgisinin verildiği üzerinde duruyor. Şimdi “Kesintinin süresi bildirilse bu kadar kötü etkilenmezdik.” diyor sanayici.

Şimdi, bir başka şey: Organize sanayi bölgelerini ikiye, üçe böldünüz. Vatandaş diyor ki: “Elektriği bu sanayi bölgeleri arasında gezdirmeye başladılar.” Yetmiyor da ondan. Kesintiler nedeniyle farklı uygulamalarla durumu en hafif şekilde atlatmanın yolları aranıyor.

Biz, bu nedenle zaten bir araştırma önergesini -özellikle özelleştirmeye ilişkin enerji sektöründe- imzaya açtık, sanıyorum bu hafta vereceğiz; onun da gündeme alınması için gayret gösteriyoruz.

Ben yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim Sayın Başkan. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ayhan.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi lehinde Ahmet Yıldırım, Muş Milletvekili.

Buyurun Sayın Yıldırım. (HDP sıralarından alkışlar)

AHMET YILDIRIM (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; siyasi iktidarlar eğer vatandaşların temel ihtiyaçlarını karşılayamaz seviyeye gelmişse artık o iktidarın toplum tarafından sorgulanma zamanı da gelmiştir, belli bir süreden beri yaşamın birçok alanında mevcut siyasi iktidarın toplumu rahatsız eden, onun temel ihtiyaçlarını karşılayamayışı üzerinden yürüyegiden tartışmalarda da olduğu üzere.

Elektrik veya enerji ihtiyacı, öyle bir çağda yaşıyoruz ki neredeyse ekmek su kadar acil gereksinimler, temel gereksinimler içerisinde yer almaktadır. Aydınlatmadan ısınmaya, eğitimden sağlığa, kültür sanat faaliyetlerinden günlük yaşamın bütün veçhelerine kadar elektrik enerjisi olmaksızın yaşamımızı idame ettirmenin mümkünatı yoktur. Ancak çarpık bir toplum ve dünya bakış açısına sahip olan siyasi iktidar bu istikamette her geçen gün biraz daha fazla ilerlemekte ve kendi iktidar gerçekliğini toplum nezdinde sorgulatır hâle getirmektedir. Öyle ki toplumun temel ihtiyaçlarını karşılamaktan ziyade şiddet ortamından ve darbe tehditlerinden kurtulmanın tek yolu özellikle aşırı güvenlikçi politikalara başvurmak, yargıyı, kolluğu ve bütün savunma birimlerini siyasallaştırma yöntemiyle siyasi iktidar bir iş gütmektedir.

Burada ifade edelim ki aydınlatmadan ısıtmaya kadar birçok alanda günlük yaşamımızın elektrikle ve bu enerji kaynağıyla bağlantılı olduğunu ifade ettik; internet, bilişim dünyası… Ve şunu ifade edelim ki Türkiye ekonomisinin dibe vurmasını hissettiği bir süreçte -ki Sayın Maliye Bakanı buradayken de ifade edelim- 2016 yılında hiçbir ekonomik parametrede hedefini tutturamamış bir siyasi iktidarla karşı karşıyayız; ne faiz oranlarında ne işsizlikte ne enflasyonda ne orta vadeli planda ne de döviz kurlarının hiçbirinde hedefini tutturamamış bir siyasi iktidarla karşı karşıyayız.

Tabii şunu da ifade edelim: Böyle bir süreçte sanayicinin elektrik kesintileriyle çökme yaşamasıyla ise ekonomik hedeflerini tutturamayan bu Hükûmetin özellikle istihdama dönük alanı da bir daha zorda bıraktığını çok net görmekteyiz.

Yine, geçen sene ülkenin farklı yerlerinde elektrik kesintisi yaşanmıştı, son bir ayda yaşadığımız elektrik kesintileri bu ülkede ilk kez cereyan eden elektrik kesintileri değildir. Ancak, Anadolu’nun farklı coğrafyalarında, özellikle de üretime dönük sanayinin olduğu bölgelerde elektrik kesintileri maalesef görünür kılınmıyor, medyada aynı oranda yer bulmuyor, toplumsal ve siyaset yaşamımızın içerisine aynı oranda girmiyor. Örneğin Batman’da, Urfa’da, Mardin’de, Şırnak’ta, Hakkâri’de, Van’da, yani bölge illerinin büyük bir çoğunluğunda anakronik bir hâl almıştır. Hidroelektrik enerjisinin büyük bir bölümünü elde ettiğimiz, fosil yakıtları termik santrale taşıdığımız oranın büyük bir bölümünün bölgeden çıkarıldığını, ham petrolün neredeyse yüzde 90’dan daha fazlasının bölgeden çıkarıldığını bildiğimiz bu bölge, elektrik kesintilerini anakronik bir sorun olarak yaşamaktadır.

Buradan hareketle, bunun üzerine bir de bu sene, geçen yıl bölgede yaşanmış olan şiddet ortamından kaynaklı olarak evleri yıkılmış, ya yıkık evlerde ya da çadırlarda yaşamaya mahkûm olmuş olan yurttaşlarımız ise ekstradan 2 kat elektrik kesintisinden nasiplenmekte veya tümüyle elektrikten mahrum kalmaktadır.

Bu sene elektrik kesintilerinin daha görünür kılınmasının temel sebebi ise büyük sanayi alanlarında yaşanıyor olmasıdır. Hükûmet yetkilileri çıkıp “Elektrik problemi çözüldü.” diye bir müjde veriyorlar. Oysa, böyle bir çağda elektriğin kesilmiş olması, Hükûmet tarafından onarım sonrası bir müjde değil, bir hesap verilebilirlik sebebidir. Siz, elektriği bu kadar kestiğiniz, üretimi bu kadar durdurduğunuz için onarım sonrası müjde veremezsiniz, bu kesintinin yaşanmış olmasından kaynaklı olarak ancak hesap vermek durumundasınız. AKP iktidarlarının on dört yıllık kötü yönetimi, dış politikadan ekonomiye, eğitimden sağlığa, spordan adalete kadar her noktada yaşadığımız gibi enerjide de artık hissedilir bir noktaya gelmiş bulunmaktadır.

Neyle açıklanıyor? Siber saldırı varmış. Ne varmış? Enerji nakil hatlarının eskiliği söz konusuymuş. Neymiş? Doğal gaz sıkıntısı gibi bahaneler uyduranların özrü kabahatinden büyüktür. Tam da bunlar, bir ülkeyi yönetememenin, bir ülkedeki toplumun temel ihtiyaçlarını karşılamamanın itiraflarıdır. Eğer enerji nakil hatları kırk elli yıllık ise iktidar on dört yıldır yatmıştır. Bunu dile getirdiğimizde ne kadar modernize olmuş bir ülke gerçekliğinden söz ediyordu Hükûmet yetkilileri. Sormazlar mı enerji sistemi bu büyüklükteki bir siber saldırıya nasıl açık hâle geldi veya sormazlar mı enerji nakil hatları kırk elli yıllık bir şebekeyle nasıl onarılmadı on beş yıllık iktidarınız döneminde veya doğal gaz sıkıntısı yaşıyorsak neden çaresine bakacak politik adımlar atılmadı?

Tabii, ortada dolaşan rivayetler var. Özelleştirilen santrallerde şirketlerin bazıları zarar ettiği için bilinçli olarak özellikle üretimi kısma işine girişmişler. Dev şirketler olarak halkın enerjisini şirketlerin insafına terk edersek onların himmetine muhtaç hâle gelmiş oluruz.

Yine, mevcut iktidarın 7 Haziran öncesi bölgede kaçak elektrik kullanımını belli kesimlere karşı politik bir argüman olarak kullandığını ve o zaman da biz enerji nakil hatlarının eski olduğunu, kaçakların bundan kaynaklı olabileceğini söylediğimizde ise bunu reddetme, inkâr etme yoluna gitmişlerdi.

Bakın, ülkenin öncelikleri o kadar değişti ki sadece sosyal medya üzerinden insanlarımızı suçlamaya dair ibret verici bir örnek anlatayım. İstanbul İkitelli Organize Sanayi Bölgesi’nde Şehmus Seven adında aynı isimli şirkete sahip bir yurttaşımız, bir müteşebbis Twitter’da Sayın Bakana bir mesaj atıyor: “Sayın Bakanım, İkitelli Organize Sanayi Bölgesi’ne beş gündür elektrik verilmiyor, zararımız çok büyük, yardımcı olur musunuz?” Vay, ne büyük günah işlemiş bu adam! Ondan sonra ak troller tarafından nelere uğruyor adam; İsrail ajanı ilan ediliyor, “Bu, Esad’ın ajanıdır.” deniyor, Marksist ve Leninistlikle itham ediliyor, “Bölücüsün.” deniyor. Adam da buna cevaben şunu söylüyor: “Ben sadece elektrik yok diyorum ama buna karşılık bölücü oluyorum. Marksist ve Leninistlik nedir bilmiyordum, bu sayede öğrenmiş oldum. Yine, ben sadece elektrik istedim, milliyetçi bir insanım. Yanımda da 7 işçi çalıştırıyorum. Onların da, benim de mağdur olmamam için sadece bir talepte bulundum.” Ama bunun üzerinden ak trollerin ne gibi saldırılarına ve ithamlarına uğradığını ibret verici bir şekilde görüyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bakın, Türkiye'nin dışa bağımlı olarak temin ettiği doğal gazın kaynağı 1 Aralık 2016 günü 25 Aralığa göre yüzde 20 oranında azaldı. Düşünün, elektrikte doğal gaz kaynağına bağımlılığı azaldı. Neden? Çünkü elektrik üretimi için 1 Aralık 2016’da yüzde 19’una denk gelen bir şekilde sarfiyatımız var iken 14 Aralıktan itibaren doğal gaz tüketimi önce yüzde 10’a, 21 Aralıkta yüzde 6’ya ve en son, 22-23-24 Aralıkta ise yüzde 4’e düşüyor. Böyle makro ölçekli bir planlamayı ancak böyle bir Hükûmet, öngörüsüzlükle, insanları bu kadar mağdur ederek yaşatabilir. Bunun adı bir öngörüsüzlük, bunun adı planlama. Siyasi iktidar gücünü, enerjisini, varını yoğunu aşırı güvenlikçi politikalara, tek adamcı bir sistemi inşa etmek için harcamaktan kaynaklı olarak insanların veya toplumun temel ihtiyaçlarını karşılama noktasından uzaklaşmış oluyor. Bu anlamda, bir siyasi iktidarın toplumun temel ihtiyaçları üzerinden, daha fazla demokrasiyi, daha fazla özgürlüğü, daha fazla refahı, daha fazla temel ihtiyaçları karşılayan bir şekilde planlaması gerektiğini ifade ediyorum.

Önergenin lehinde oy kullanacağımızı söylüyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

IX.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, 15 Temmuzda Meclis bahçesinde ilk bombanın atıldığı yerdeki çadırda bulunan Türk Bayrağı’nın üzerindeki karların temizlendiğine ilişkin konuşması

BAŞKAN – Sayın Mahmut Tanal’ın gündeme getirdiği bir konu vardı, Türkiye Büyük Millet Meclisi bahçesindeki çadır üzerinde bulunan Türk Bayrağı’nın karlarla örtülü olduğu yönünde bir tespiti Sayın Tanal gündeme getirmişti. Karlar temizlenmiştir, Türk Bayrağı aydınlığa kavuşmuştur Sayın Tanal. (AK PARTİ, CHP, MHP sıralarından alkışlar) Gündeme getirdiğiniz için teşekkür ediyorum.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Ben teşekkür ederim, sağ ol Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Bostancı…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, Sayın Yıldırım konuşmasında sosyal medya üzerinden bir örnek vererek, sonuçta “ak trol” adı altında AK PARTİ Grubuna bir eleştiri yöneltmiştir. Bu açık bir eleştiri değildir ama zımni bir göndermedir çünkü Enerji Bakanı, ona verilen bir cevap… Bu açık bir sataşmadır. Sosyal medya trollerine ilişkin bir eleştiri AK PARTİ’ye ilzam edilemez. Bu çerçevede…

BAŞKAN – Eleştiriyi şu bağlamda yaptı Sayın Yıldırım: Enerji kesintileri nedeniyle, üretimde bulunan bir fabrika sahibinin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanına bir “tweet” attığını, faaliyetinin durduğunu belirterek bir şikâyeti aslında gündeme getirdi ve o çerçevede trollerin saldırısına uğradığını söyledi. Nasıl yorumluyorsunuz bunu Sayın Bostancı?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım...

AHMET YILDIRIM (Muş) – Sayın Başkan, bu trollerin tümünün AKP’yle ilişkili olduğunu mu kabul ediyor Sayın Bostancı? O zaman bunların yaptıklarının tamamını kabullenmiş olursunuz.

BAŞKAN – Bir saniye Sayın Yıldırım.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Yıldırım, bu iyi bir tavır değil.

BAŞKAN – Evet Sayın Bostancı, ben dinliyorum sizi.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – “Ak trol, AK PARTİ’nin adı altında bir iş çevirebilirler.” Böyle bir illiyet bağı kuruyor.

BAŞKAN – Yani “ak trol” demek suretiyle Adalet ve Kalkınma Partisini kastettiğini ifade ediyorsunuz.

Buyurunuz. [CHP sıralarından alkışlar(!)]

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

4.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; her şeyden önce şu “ak trol” lafını reddediyorum. Biz eğer, partimiz ne olursa olsun “trollük” denen bir şeye karşıysak bunu siyasette belli bir kesime ihale eden dilden de kaçınmamız lazım. Sosyal medyada çok çeşitli kesimlerin trolleri var. Her kim sosyal medyaya giriyorsa biraz eleştirel bir dil kullandığında kimlerin nasıl hücumuna uğruyor hepimiz görüyoruz. Bu sadece HDP’lilerin, MHP’lilerin, CHP’lilerin başına gelmiyor, aynı zamanda AK PARTİ’lilerin başına geliyor. Sosyal medyanın bu maskeli balo tarafı dolayısıyla kimliği, kişiliği belli olmayan, öfke ve hınç dolu ifadelerle birilerine saldıran kişilerin karşısında meşru siyasetin temsilcilerinin, bir kere, ortak bir çizgide durması lazım; bu bir. Trollere ilişkin…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Ak trolleri kim besliyor Sayın Başkan?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Reddediyorum bu “ak trol” lafını Sayın Atıcı.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Ak trolleri siz ürettiniz.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Bakın, şimdi ben de çıkar, başka tür adlandırmalarla “trollük” demeye başlarsam burada biz de hep beraber trollük yapmış oluruz. Dikkat edelim.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Başkan, gururla “ak trol” dediniz.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – İkincisi, trollerin birtakım beyanlarını, yaptıklarını gelip burada siyasal bir eleştiri içerisinde zikretmek de doğru değil.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Onlara maaş ödüyorsunuz, maaş.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Eğer Sayın Bakanın kendisine atılan “tweet” dolayısıyla yanlış bir beyan olduysa bunu anlarım, aradaki iletişimde problem varsa bunu anlarım ama birtakım trollerin hücumuna uğramış. Bunun takipçisi savcılardır.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Ak trollere maaş ödüyorsunuz.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Burada gelip bunların beyanında bulunmak da doğru değil. Bu da aslında dolaylı olarak -elbette Sayın Yıldırım’ın kastı bu değil ama- trollere…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – …hizmet bağlamına yerleşir. Bunlara karşı dikkatli olalım.

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bostancı.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, sadece tutanağa geçmesi açısından… Tabii, Sayın Bostancı’nın açıklamalarının samimiyetle yapıldığına bir şüphem yok ama keşke onun inanabildiği gibi buradaki herkes inanabilse söylediklerine. Mesela, kendileri yerine manşet atan, kendileri yerine hedef gösteren, kendileri yerine partimize devamlı hakaret eden bir basın-yayın organı Haldun Yanıkoğlu’nu “Kıdemli ak trol” diye tanıtıyor canlı yayınında. Bu, bizim kontrolümüzde olan bir televizyon değil. Ben şöyle göstereyim, tanımış olun: “Kıdemli ak trol.”

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özel, tutanaklara geçmiştir.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Ben bilemem, bunun bizimle alakası yok, bunun takipçisi savcı kardeşim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – E, cevabı niye siz veriyorsunuz o zaman? Ak trolse ak trol.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Ama Enerji Bakanıyla bağlılığımız var bizim.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – E, parti üyeniz, bu adam parti üyeniz.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Yıldırım, mikrofonunuzu açıyorum.

Buyurunuz bir dakika süreyle lütfen.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

31.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

AHMET YILDIRIM (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şimdi, Sayın Başkan, ben Sayın Bostancı’ya teşekkür ediyorum. Gerçekten, kamuoyunda netleştirilemeyen bir hususu netleştirdi. Ak trollerin veya böyle bilinen bir kesimin, özellikle kamuoyunu yaralayan söylemlerle sosyal medyayı meşgul edenlerin kendi partisiyle bağını kurdu.

İkinci husus, o zaman söyleyelim: İki hesap kullanan bakan ve belediye başkanlarına ne demeli? İki hesap kullanıyorlar. Bir kişi neden iki hesap kullanmak ister, kendini neden gizlemek ister; bunu merak ediyoruz.

Bir husus daha söyleyeyim: Kendisini “baş trol” olarak nitelendiren sayın grup başkan vekilleriyle ilgili düşüncesi nedir diyorum. Ki bunu Twitter’da kabul edip kendisi açıkladı.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- CHP Grubunun, Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın ve arkadaşları tarafından, 2016 yılının son günlerinde başlayan ve devam eden elektrik kesintileri ile elektrik üretiminde var olan sıkıntıların araştırılması, elektrik arz güvenliğinin sağlanması için yapılacakların belirlenmesi amacıyla 4/1/2017 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 4 Ocak 2017 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi aleyhinde ve öneri üzerindeki son konuşmacı İstanbul Milletvekili Hasan Sert.

Buyurunuz Sayın Sert. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HASAN SERT (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de Cumhuriyet Halk Partisinin son günlerde yaşanan elektrik kesintileriyle ilgili vermiş olduğu önerisi aleyhinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım ve yüce Genel Kurulu sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Ayrıca, yılbaşında Ortaköy’de meydana gelen elim olayı da kınadığımı ifade etmek istiyorum.

Benden önce konuşma yapan, Cumhuriyet Halk Partisinden değerli kardeşim Ahmet Bey’e ve Milliyetçi Hareket Partisinden Emin Ayhan Bey’e de değerli açıklamalarından dolayı teşekkür ediyorum.

Biliyorsunuz, ülkemizde enerji sektöründe son on yılda önemli gelişmeler olmuştur. Özellikle elektrik üretimi açısından, kurulu güç açısından, üretim ve tüketimdeki önemli artışlardan dolayı bir hayli başarılı çalışmalar yapılmıştır. Bunun neticesinde, büyük projeler ve büyük projelerin getirmiş olduğu bir rahatlamayı da hep birlikte görmekteyiz.

Türkiye’nin elektrik sektöründe geldiği noktayı rakamlarla inceleyecek olursak elektrik üretiminde dünyada 20’nci sırada olduğumuzu, elektrik üretimimizin 2002 yılında 29 milyar kilovatsaat iken 2014 yılında 239 milyar kilovatsaate ulaştığını görmekteyiz. 2002 yılında 12 bin megavat hidroelektrik kurulu gücümüz varken 2014 yılında 22 bin megavata geldiğini de yine görmekteyiz. Ayrıca, 2002 yılında 300 tane elektrik üretim santralimiz varken 2014 yılında bunun 900’ü geçtiğine şahit olmaktayız.

Bütün bunları bir ön bilgi olarak vermek istiyorum ama esas itibarıyla önergeye zemin teşkil eden elektrik kesintileriyle ilgili birtakım teknik bilgileri açıklayıp gerek milletvekili arkadaşlarımızı gerek kamuoyunu bilgilendirmek istiyorum.

Biliyorsunuz, elektrik kesintileri daha çok İstanbul bölgesinde ve Trakya bölgesinde olmuştur. İstanbul elektrik açısından nasıl besleniyor, buna bakacak olursak, Anadolu’daki üretilen elektriğin İstanbul’a nakli sırasında 11 tane ana hattın olduğunu görmekteyiz. 11 hattan 4 tanesi İstanbul’a varana kadar Anadolu’nun diğer kesimlerini beslemekte, diğer 7 hat da Türkiye'nin sanayi merkezi, endüstri merkezi, üretim merkezi olan İstanbul’u beslemektedir. Bu 7 hatta önemli arızalar meydana gelmiştir ama İstanbul sadece bu 7 hattan beslenmiyor. Yine, ayrıca Çanakkale Boğazı’nın altından geçen 2 ana hat var, oradan besleniyor; ayrıca Bulgaristan ve Yunanistan’da bulunan ve orada üretilen elektrik zaman zaman bizim onlardan aldığımız, zaman zaman da onların bizden aldığı 3 ayrı hattan besleniyor. Dolayısıyla, 7 hat Anadolu’dan giden, 2 hat Çanakkale Boğazı’nın altında giden, 3 de Avrupa’dan gelen hatla birlikte İstanbul’un enerji ihtiyacı karşılanmaya çalışılmaktadır.

Tabii, 29/12/2016 tarihinde yani yılbaşından iki gün önce meydana gelen olaylarda, coğrafi şartlarda, ağır kış koşullarında İstanbul-Adapazarı bölgesinde tüm iletim hatlarımızda buzlanma ve şiddetli rüzgâr nedeniyle bugüne kadar yapılan tespitlerle yüzlerce direk ve 200’den fazla da toprak kulesi kaymıştır. Aslında bu kaymaların neticesinde oluşmuş olan bu enerji kesintisi, gerçekten İstanbul bölgesinde olan üretime olumsuz yönde etki etmiştir ama burada Enerji Bakanlığını suçlayacak olan neden şu olmalıdır… Biz müdahale yapmamış olsaydık, Enerji Bakanlığı müdahale yapmamış olsaydı, önlemleri almakta gecikmiş olsaydı haklı bir önerge verilmiş olabilirdi ama anında üretilen çözüm aşamalarından sonra yapılmak istenen hedefe varılmak için sarf edilen gayret, bu önergeyi anlamsız kılmıştır. Dolayısıyla, olağanüstü kış şartlarının devam ettiği bölgede olağanüstü bir çalışma performansıyla, orada özellikle de çoğu insan gücüyle, kar makineleriyle, kar araçlarıyla, büyük yol araçlarıyla düzeltilecek olan sistemlerle derhâl operasyonlara başlanmıştır.

Bu noktada, iller bazında yapılan kesintilere bakacak olursak: Mesela İstanbul Avrupa Yakası, Anadolu Tekirdağ, Kocaeli bölgeleri yoğun olarak elektrik kesintisinin olduğu bölgelerdir. Bu bölgelerde, perşembe günü kısmen elektrik kesintileri olmuştur. Cuma günü yani 30/12/2016’da bunların bir kısmı onarılmaya çalışılmış olsa da yine enerji kısıntıları devam etmiştir. 31/12/2016 tarihinde yani Cumartesi günü İstanbul Avrupa yakasında sadece 200 megavat enerji kısıntısına gidilmiştir. Aslında tamamına enerji yüklenmeye çalışılmıştır.

İstanbul Anadolu yakasında hiçbir noktada enerji kesintisi olmamıştır 31/12/2016 itibarıyla; Tekirdağ’da, Kocaeli’de enerji kısıntısı olmamıştır. 1 Ocak 2017 ve 2 Ocak 2017 tarihinde de hâlen enerji kesintileri kaldırılmıştır, bir iki nokta hariç. Bunlar hangi noktalar? Trakya bölgesinde demir çelik bölgeleri, Trakya bölgesinde OSB bölgesi ayın 1’ine kadar kesintilerin olduğu bölge, Adapazarı’ndaki demir çelik bölgesi ve Adapazarı’ndaki OSB bölgelerinde pazar akşamına kadar kısmen kesintiler olmuş, pazartesi, salı yani dün ve önceki gün normale dönmüş, bugün de sadece Trakya bölgesindeki demir çelik sahasında küçük oranda kesintiler yapılmaktadır.

Aslında biraz önce söylemeye çalıştığım, bu bölgelerde kesintilerin olması kısmen normal diyebiliriz, müdahale etmemiz gecikmiş olsaydı haklı olan nedenler çoğalmış olacaktı. Benim Amerika’da kaldığım dönemlerde de, uzun süren elektrik kesintileri -tabii afetler neticesinde- birçok defa rastladığımız olaylardır. Bu, Hükûmetin başarısızlığını da ispat etmez; bu, Enerji Bakanlığının başarısızlığını da ortaya koymaz.

Şimdi bir başka açıdan bakacak olursak, arıza nedeniyle “off” olan enerji hatlarında yine dakika dakika ve saat saat, Kocaeli’de, Adapazarı’nda, Ada 2 Doğal Gaz Çevrim Santralinde, Osmanca’da, Beykoz’da, Makine OSB’de, “Yeni Doğal Gaz” dediğimiz Dilovası mevkisinde ve Tepeören’de birçok noktalarda acil olarak düzeltilme çalışmaları yapılmıştır, halkımızın ve özellikle üretim yapan kesimlerin, fabrikaların enerji ihtiyaçları tolere edilmeye çalışılmıştır.

Bunları yaparken çok acil çalışmalar arasında, arızadan hemen sonra yakın bölgelerden intikal eden 11 ekiple bu çalışmalar tolere edilmeye çalışılmış, 164 personel, 5 adet kar aracı, iş makineleri AFAD’ın ve diğer kurumların tüm imkânları bölgeye sevk edilip halkımızın mağduriyeti giderilmeye çalışılmıştır.

Değerli arkadaşlarım, ayrıca, son on yıl incelendiğinde, 2005 yılında elektrik tüketimimiz 160 milyar kilovatsaat iken 2015’te bu rakamın 264 milyar kilovatsaate çıkması Türkiye'nin hangi noktadan hangi noktaya geldiğini göstermektedir.

Burada özellikle üzerinde durduğum bazı konuları da ilave etmek istiyorum, siyasi olarak birkaç konuya da dokunmak istiyorum. Türkiye'de kamu düzeni mutlaka sağlanmalıdır, devlet bu konuda kararlılığını azami seviyede göstermelidir. PKK operasyonları azaltılmadan sürdürülmelidir. Silahlı örgütler, her kim olursa olsun, tüm partiler tarafından kınanmalıdır. Silahlar mutlaka gömülmelidir. DAEŞ ve PKK’nın hak arayan bir örgüt olmadığı açıklanmalıdır. Kürtler ve özgürlükler desteklenmeli; PKK, DEAŞ, DHKP-C, YPG sorgulanmalı ve lanetlenmelidir. Ayrıca, olağanüstü hâlin üç ay daha uzatılması için Meclisteki arkadaşlarımızın dün vermiş olduğu desteği de önemsiyorum, kıymetli buluyorum ve teşekkür ediyorum.

Yine, daha önce Türkiye Büyük Millet Meclisinde kullanılan, bazı milletvekili arkadaşlarımızın kullanmış olduğu... “Devlet katlediyor, katliam yapıyor.”, “Hainsiniz.”, “Münafıksınız.”, “Satılmışsınız.”, “Alçaksınız.”, “Kanda boğulacaksınız.”, “Mutlaka yargılanacaksınız.”, “Beyninizi satmışsınız.”, “Kürtler katlediliyor.” gibi sözcükleri kullanan arkadaşlarımı özellikle kınıyorum. Ayrıca, şimdi bu kadar olumsuz söylemleri üretip sonra da gruplarda karanfil dağıtmayı çok şık ve anlamlı bulmuyorum.

Yüce Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sert.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum…

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

LEVENT GÖK (Ankara) – Yoklama talebimiz var.

BAŞKAN – Bir yoklama talebi vardır, yoklama işlemini gerçekleştireceğim.

Yoklama talebinde bulunan sayın milletvekillerini tespit ediyorum: Sayın Gök, Sayın Tanal, Sayın Gaytancıoğlu, Sayın Akın, Sayın Çamak, Sayın Zeybek, Sayın Kaplan Hürriyet, Sayın Yıldız, Sayın Akkuş İlgezdi, Sayın Arslan, Sayın Yılmaz, Sayın Durmaz, Sayın Akaydın, Sayın Yalım, Sayın Özdemir, Sayın Balbay, Sayın Karabıyık, Sayın Hakverdi, Sayın Tümer, Sayın Yalçınkaya.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

İki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.11

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.24

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Zihni AÇBA (Sakarya)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 50’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin oylamasından önce istem üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi yoklama işlemini tekrarlayacağım.

Yoklama için iki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- CHP Grubunun, Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın ve arkadaşları tarafından, 2016 yılının son günlerinde başlayan ve devam eden elektrik kesintileri ile elektrik üretiminde var olan sıkıntıların araştırılması, elektrik arz güvenliğinin sağlanması için yapılacakların belirlenmesi amacıyla 4/1/2017 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 4 Ocak 2017 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

Gündemin “Seçim” kısmına geçiyoruz.

X.- SEÇİMLER

A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim

1.- Plan ve Bütçe Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN - Bazı komisyonlarda boş bulunan ve Halkların Demokratik Partisi Grubuna düşen üyelikler için seçim yapılacaktır.

Plan ve Bütçe Komisyonunda boş bulunan üyelik için Van Milletvekili Bedia Özgökçe Ertan…

Oyunuza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2.- Adalet Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN – Adalet Komisyonunda boş bulunan üyelik için Iğdır Milletvekili Mehmet Emin Adıyaman…

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

B) Kişisel Verileri Koruma Kuruluna Üye Seçimi

1.- Kişisel Verileri Koruma Kurulunda boş bulunan üyeliklere seçim

BAŞKAN – Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’nun 21’inci maddesi uyarınca Kişisel Verileri Koruma Kuruluna 2 üye için seçim yapılacaktır.

Siyasi parti grupları tarafından gösterilen adayları soyadı sırasına göre okutuyorum:

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu Kontenjanı Aday Listesi

İhsan Ezel Büyüksekban

Hayrettin Kurt

Halkların Demokratik Partisi Grubu Kontenjanı Aday Listesi

Ferhat Kabaiş

Vedat Yıldız

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’nun 21’inci maddesi gereğince siyasi parti grupları kendilerine düşen üyeliğin 2 katı kadar aday göstermişlerdir. Birleşik oy pusulası adayların soyadı sırasına göre düzenlenmek suretiyle bastırılmıştır. Toplantı ve karar yeter sayısı mevcut olmak şartıyla seçimde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu ile Halkların Demokratik Partisi Grubu listelerinden en çok oyu alan birer aday seçilmiş olacaktır.

Sayın milletvekilleri, oylamanın sayım ve dökümü için ad çekmek suretiyle 5 kişilik bir Tasnif Komisyonu tespit edilecektir. Tasnif Komisyonuna seçilen üyeler, oylama işlemi bittikten sonra komisyon sıralarında yerlerini alacaklardır.

Şimdi, üye seçimini gerçekleştiriyorum:

Ramazan Can, Kırıkkale? Burada.

Celal Doğan, İstanbul? Yok.

Gökcen Özdoğan Enç, Antalya? Yok.

Volkan Bozkır, İstanbul? Burada.

Cevdet Yılmaz, Bingöl? Yok.

Nuri Okutan, Isparta? Yok.

Fatma Güldemet Sarı, Adana? Burada.

Adnan Boynukara, Adıyaman? Burada.

Alican Önlü, Tunceli? Yok.

Mahmut Kaçar, Şanlıurfa? Burada.

Evet, 5 kişilik Tasnif Komisyonu oluşmuştur.

Şimdi oylamanın ne şekilde yapılacağını arz ediyorum: Komisyon ve hükûmet sıralarında yer alan kâtip üyelerden komisyon sırasındaki kâtip üyeler, Adana’dan başlayarak Denizli’ye kadar (Denizli dâhil) ve Diyarbakır’dan başlayarak İstanbul’a kadar (İstanbul dâhil) hükûmet sırasındaki kâtip üyeler ise İzmir’den başlayarak Mardin’e kadar (Mardin dâhil) ve Mersin’den başlayarak Zonguldak'a kadar (Zonguldak dâhil) adı okunan milletvekilinin adını defterden işaretleyecektir. Adı işaretlenen milletvekiline mühürlü birleşik oy pusulası ve zarf verilecektir. Oyunu kullanan milletvekili oy pusulasını içeren zarfı Başkanlık Divanı kürsüsünün önüne konulmuş olan oy kutusuna atacaktır. Birleşik oy pusulasında Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu ve Halkların Demokratik Partisi Grubu aday listelerinden birer adayın isimlerinin karşısına yani kare içerisine çarpı işaretiyle işaret koyulacaktır. Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu ve Halkların Demokratik Partisi Grubu aday listelerinden birden fazla adayın işaretlendiği oy pusulalarında ilgili bölüm geçersiz sayılacaktır. Bu hususlar birleşik oy pusulasında da dipnot olarak belirtilmiştir.

Şimdi, sayın kâtip üyelerin yerlerini almalarını, oy pusulaları ile zarfların da kâtip üyelere teslim edilmesini rica ediyorum.

Oylamaya Adana ilinden başlıyoruz.

(Oylar toplandı)

BAŞKAN – Oyunu kullanmayan sayın üye var mı?

Oy verme işlemi tamamlanmıştır.

Tasnif Komisyonu üyeleri lütfen yerlerini alsınlar.

Tasnif Komisyonu üyelerinin isimlerini tekrar okuyorum:

Ramazan Can, Kırıkkale; Mahmut Kaçar, Şanlıurfa; Adnan Boynukara, Adıyaman; Fatma Güldemet Sarı, Adana; Volkan Bozkır, İstanbul.

Oy kupalarını Tasnif Komisyonuna teslim edelim.

Tasnif Komisyonu Üyesi Sayın Mahmut Kaçar’ı bekliyoruz, gelmediği için tasnif işlemi, sayım işlemi başlayamadı. Oysa, burada torbadan isimleri çektik; bütün üyelere, Tasnif Komisyonu üyelerine duyuruyu yaptım. Öyle olduğu hâlde, Sayın Kaçar, herhâlde önemli bir mazereti mi çıktı, bilemiyorum…

Sayın Kaçar’ın nerede olduğu hakkında bir bilgi var mı acaba? Bir dakika içerisinde burada olacakmış.

Sayın Kaçar, bütün Genel Kurul sizi bekliyor, hoş geldiniz.

Sayım işlemine başlayalım.

(Oyların ayrımı yapıldı)

BAŞKAN – Tasnif heyetinin getirmiş olduğu tutanağı bilginize sunuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kişisel Verileri Koruma Kurulunda boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu ile Halkların Demokratik Partisi Grubuna düşen 1’er üyelik için yapılan seçime 272 üye katılmış, kullanılan oyların dağılımı aşağıda gösterilmiştir.

Saygıyla arz olunur.

                   Ramazan Can                                           Volkan Bozkır                                   Adnan Boynukara

                      Kırıkkale                                                    İstanbul                                                   Adıyaman

             Fatma Güldemet Sarı                                     Mahmut Kaçar

                         Adana                                                     Şanlıurfa

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu Aday Listesi

İhsan Ezel Büyüksekban                 252

Hayrettin Kurt                                  8

Halkların Demokratik Partisi Grubu Aday Listesi

Ferhat Kabaiş                                  3

Vedat Yıldız                                 234

Boş                                                0

Geçersiz                                         7

Buna göre, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu aday listesinden İhsan Ezel Büyüksekban, Halkların Demokratik Partisi Grubu aday listesinden ise Vedat Yıldız, Kişisel Verileri Koruma Kurulu üyeliklerine seçilmişlerdir.

Hayırlı olmasını diliyorum.

Seçilen üyelere başarılar diliyorum.

Alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sıraya alınan Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.

XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/796) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 446) (x)

BAŞKAN - Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

Komisyon raporu 446 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince bu tasarı, İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında temel kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle, tasarı tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.

Şimdi, tasarının tümü üzerindeki söz taleplerini karşılayacağım.

Tasarının tümü üzerinde önce siyasi parti gruplarına söz vereceğim; sonra, şahsı adına söz talep eden milletvekillerine söz vereceğim.

Gruplar adına ilk konuşma, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı tarafından yapılacaktır.

Buyurunuz Sayın Kalaycı.(MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 446 sıra sayılı Kanun Tasarısı üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

2017 yılının ilk kanununu görüşüyoruz. Yine bir torba kanun. AKP Hükûmeti, torba sevdasından bir türlü vazgeçmemiş, torbadan bir türlü çıkamamıştır. Tasarı hazırlanırken yine mevzuat hükümlerine uyulmamış, katılımcılık ve sosyal diyalog dikkate alınmamıştır. Hükûmet, topladığı vergileri torbalarla savurmaktadır; vergi reformu yapmaya yanaşmamaktadır. Son dönemde torba kanunlara serpiştirilen vergi indirimleriyle ilgili, istisna ve muafiyetlerle ilgili, teşviklerle ilgili, yatırım ortamıyla ilgili parça parça, bölük pörçük düzenlemeler yapılmaktadır. Düzenlemelerde eksiklikler oluyor, kısa süre sonra tekrar düzenleme yapılmak zorunda kalınıyor. Sistem, bütüncül olarak ele alınıp reformist bir anlayışla düzenlenmiyor. Amaç, hâsıl oluyor mu yoksa kaynaklar boşa mı gidiyor; bir değerlendirme yok. Böyle günübirlik politikalarla yol almamız mümkün değildir. Ekonominin ihtiyacı olan alanlarda yapısal reformlar bir an önce hayata geçirilmelidir.

Son dönemde yapılan torba torba düzenlemelerde çiftçimizin esamesi okunmamaktadır. Ne hikmetse, çiftçi ve köylümüze yönelik bırakın torbayı bir paketçik bile yapılmamaktadır. Tarımda sorunlar çığ gibi büyürken Hükûmet, inatla duyarsız kalmaktadır. Köylü ve çiftçi, zor günler yaşamaktadır. Çiftçimiz, bankacıların ve tefecilerin kıskacında bunalmıştır. Çiftçimizin tarlası, bahçesi, neyi varsa ipoteklidir. Çiftçimiz, dövizle biçerdöver, traktör aldığından bugün borcu 2 katına çıkmış ve ödeyememektedir. Sosyal Güvenlik Kurumuna kayıtlı zorunlu sigortalı çiftçi sayısı her geçen yıl azalmaktadır. Ağır ekonomik şartlar ve borç altında ezilen çiftçimizin sorunlarına duyarsız kalınmamalı, kapsamlı bir destek paketi acilen uygulamaya konulmalıdır. Çiftçilerin tarımsal kredi ve elektrik borçlarına belli dönemi ödemesiz ve faizsiz yeniden yapılandırma imkânı verilmelidir.

Mersin’de afetten zarar gören çiftçilerin zararı giderilmeli, borçları ertelenmeli, faizsiz ve uzun vadeli kredi imkânı verilmelidir. Hükûmet, mağduriyet yaşayan çiftçilerimize muhakkak yardım eli uzatarak şefkat ve iyi niyet göstermelidir.

Değerli milletvekilleri, tasarının 25’inci maddesiyle işverenlere 2016 yılında başlatılan asgari ücret desteğinin 2017 yılında da devam ettirilmesine karşın, bu desteğin, yine, esnaf, çiftçi ve muhtarlarımızı kapsamaması asla kabul edilemez. Özellikle küçük esnafımız ve çiftçimiz, ağır vergi ve prim yükü altında ezilmektedir. Bu yıl esnafın ödeyeceği en düşük aylık sigorta primi 613 liraya, çiftçinin en düşük aylık sigorta primi ise 490 liraya yükselmiştir. Mevcut primlerini ödeyemeyen esnaf ve çiftçiler, sağlık hizmeti alamaz hâle düştüğü için 29 Eylül 2015 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla kamu sağlık hizmetlerinden ücretsiz yararlanmaları sağlanmış, Hükûmet süre uzatımlarıyla uygulamayı sürdürmüştür. Bu durum bile esnafımızın ve çiftçimizin ne hâllere düşürüldüğünü açık bir şekilde göstermektedir. Esnaf ve çiftçilerin vergi ve prim yükü hafifletilmeli, işverenlere verilen destek, esnafımıza, muhtarlarımıza ve çiftçilerimize de verilmelidir.

Hükûmet, bazı maktu vergi ve harçları yüzde 3,83 oranında belirlenen yeniden değerleme oranında, bazılarını da yüzde 7,5 oranında artırmıştır. Buna karşın yeniden değerleme oranında artırılması gereken 2017 yılı vergi tarifesi gelir dilimleri aynı kalmış, sadece ilk dilimi yüzde 3,17 oranında artırılmıştır.

Gelir Vergisi Kanunu’nun mükerrer 123’üncü maddesinde, yeniden değerleme oranında artırılan tutarların yüzde 5’ini aşmayan kesirlerinin dikkate alınmayacağını, Bakanlar Kurulunun bu surette tespit edilen had ve tutarları yüzde 50’sine kadar artırmaya ve indirmeye yetkili olduğu hükmü yer almaktadır ancak Bakanlık, kesirler yerine yüzdelik tam rakamları dikkate almamaktadır.

Bakınız, ilk gelir diliminde bu yıl 482,5 TL’nin 82,5 TL’si, geçen yıl 669,60 TL’nin 69,60 TL’si, önceki yıl 1.112,10 TL’nin 112,10 TL’si dikkate alınmamıştır, diğer gelir dilimleri ise keyfî olarak bu yıl hiç artırılmamıştır; Hükûmet, esnafın ve çalışanların ücret ve gelirlerini bu yolla tırtıklamaktadır. Hükûmet, söz de verdiği hâlde rant vergisini getirmeye cesaret edemezken on dört yıldır rantiyecileri ve faiz lobisini abat ederken esnafın, çiftçilerin, dar gelirlilerin ve çalışanların ümüğünü sıkmaktadır.

Bu yıla dair asgari ücret, yüzde 7,9 artışla brüt 1.777 lira 50 kuruş, net 1.404 lira olarak belirlenmiştir. Asgari ücretli, dokuzuncu ayda yüzde 20 gelir vergisi oranına yakalanacak ve eylül ayından itibaren net asgari ücret, 1.404 liranın altına düşecektir. Sayın Başbakan, yıl boyunca düşmeyeceğini söyledi ama buna yönelik düzenleme yapılması teklifimiz maalesef reddedildi.

Mevzuattaki tanımına göre asgari ücret, işçinin gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım ve kültür gibi zorunlu ihtiyaçlarını günün şartlarına göre asgari düzeyde karşılamaya yönelik ücrettir. Ancak asgari ücret belirlenirken Anayasa ve ilgili mevzuat hükümleri yine göz ardı edilmiştir.

Türkiye İstatistik Kurumu, 2016 Kasım itibarıyla ağır bir işte çalışan bekâr bir işçinin aylık harcama tutarını net 1.668,90 TL olarak hesaplamıştır. TÜRK-İŞ tarafından yapılan hesaplamaya göre, 2016 Kasım ayı itibarıyla 4 kişilik bir ailenin yapması gereken gıda harcaması tutarı, yani açlık sınırı 1.416,83 TL’dir. Yine, bekâr bir çalışanın aylık yaşama maliyeti ise 1.750,31 TL’dir.

Diyanet İşleri Başkanlığı, 2016 yılı fitre tutarını 15 lira olarak belirlemiştir. Fitre, bir kişinin günlük asgari gıda ihtiyacı göz önünde bulundurularak hesaplanmaktadır. Buna göre, 4 kişilik bir ailenin bir aylık asgari gıda ihtiyacı 1.800 liradır. Asgari ücretin, çalışanların asgari gıda ihtiyacını bile karşılamadığı ortadadır.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak, net asgari ücretin açlık sınırının üzerine çıkarılmasını, asgari ücretlilere büyük şehirlerde ulaşım desteği verilmesini, asgari ücretten vergi alınmamasını ve çalışanların asgari ücret kadar gelirinin vergi dışı bırakılmasını gerekli görüyoruz.

Değerli milletvekilleri, Hükûmet “güncelleme” diye vergi ve harçları artırırken, tasarının 1’inci maddesinde emeklilerin otuz yıl üzeri ikramiye alacaklarını güncellemeden ödemek için düzenleme yapmaktadır. Otuz yıl üstü ikramiye farklarının güncelleme yapılmadan verilmesi, “adalet” ve “hakkaniyet” ilkesiyle bağdaşmamaktadır. Konuya ilişkin olarak dava açmış olanlara, dava öncesi yapılan idari başvuru tarihinden itibaren kanuni faiz işletilerek ödeme yapılacak olması, dava açanlar ile açmayanlar bakımından da eşitsizliğe neden olacaktır.

Uygulamada, Anayasa Mahkemesinin emekli ikramiyesine esas otuz yıllık üst sınırı iptal ettiği 7 Ocak 2015 tarihinden önce emekli olup otuz yıldan fazla hizmet süresi bulunanlarca açılan davalar üzerine emekli ikramiyesi farklarının ödenmesi gerektiği İdare Mahkemesi ve Danıştay tarafından kabul edilmiştir. Nitekim, emekliler dava yoluyla haklarını almaktadır ancak yapılan düzenleme, yargı yolunu da kapatmaktadır. Emeklilerin alacaklarına güncelleme yapılmaması, üstelik yargı yoluyla haklarını alabilmelerinin önünün tıkanması büyük haksızlıktır. Yapılan düzenleme, Anayasa'nın eşitlik, adalet ve hukuk devleti ilkelerine aykırıdır.

Yine, maddenin (2)’nci fıkrası, yargıya müdahale niteliğinde olup Anayasa'ya açıkça aykırıdır. Komisyonda yönelttiğimiz eleştiriler üzerine verilen önergeyle her yıl için en az 50 TL'den ve toplamda 100 TL'den az olmamak üzere ödeme yapılması yönünde değişiklik yapılmıştır. Yapılan değişikliğin, adaletsizliği, haksızlığı ve eşitsizliği gidermemekte olduğu, kuruş ayıbından kurtulmak, kamuoyunun "3 kuruş para veriyorlar." eleştirisinden kaçmak için yapıldığı açıktır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak, otuz yıl üstü ikramiye ödemelerinin bugünkü katsayılar esas alınarak güncellenmesi yönünde Komisyonda verdiğimiz önerge maalesef reddedilmiştir. Burada da madde görüşülürken önergemizi yineleyeceğiz. Emeklilerin, haklarını alabilmeleri için önergemizin desteklenmesini bekliyoruz.

AKP Hükûmeti, yüksek oranlı zamlarla milletimize adeta zulüm uygulamaktadır. Vatandaş, her gün yeni bir zam haberiyle karşı karşıya kalmaktadır. Ulaşım, gıda, su, akaryakıt başta olmak üzere her şeye yüksek oranda zam gelirken, Hükûmet, vergilere, muayene ücretlerine, otoyol ücretlerine yüksek oranda zam yaparken, SSK ve BAĞ-KUR emekli maaşlarına yüzde 4,73; memur ve memur emeklilerine yüzde 3 zammı reva görmüştür. Banka promosyonunda da dağ fare doğurmuş, emekliler, sukutuhayale uğramışlardır. Emekliler, enflasyonla aldatılmakta, düşük maaş zammıyla avutulmaktadır. Emeklilerin büyük çoğunluğu, açlık sınırının altında aylık almaktadır. Emeklilerin ortak derdi, geçim sıkıntısıdır. Emekli aylıkları yetmemektedir. AKP, emekliyi borca batırmış, krize sokmuştur. Emeklilerimizin cebine giren her kuruş, zamlara, faize, vergiye gitmektedir. Aldığı aylıkla ay sonunu getiremeyen emekliler, geçimlerini sağlamak için ek iş arıyor, ek gelir sağlamak için olumsuz şartlarda bile çalışıyorlar. Emekliler, emekli aylıkları arasındaki eşitsizlikten dert yanmaktadır. AKP, emekliler arasındaki maaş adaletsizliğini gidereceğini vadetmesine karşın, yerine getirmemiştir.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak, emekli aylıkları arasındaki farklılıkların giderilmesi, emekli aylığı artışında büyümeden pay verilmesi, sağlık hizmetlerinde alınan bazı katılma paylarının kaldırılması ve emeklilere "emekli destek ödeneği" adı altında yılda iki kez ikramiye ödenmesi için gerekli düzenlemelerin yapılması çağrısında tekrar bulunuyoruz.

Değerli Milletvekilleri, torba kanunların yapım sürecinde pek çok konu dikkatlerden kaçmakta ya da kaçırılmaktadır. Anayasa'ya aykırı, özel nitelikte, adrese teslim, hatta birilerine çıkar sağlamaya yönelik bazı maddeler torba kanunlara sıkıştırılmaktadır. Bu tasarıda da bazı maddelerde benzer amaçlı düzenlemeler yer almıştır. Tasarının 8 ve 9’uncu maddeleriyle, belediyelere ve özel idarelere ait taşınmazların satışına dair KDV istisnası uygulamasında satışa konu taşınmazların en az iki tam yıl süreyle maliki olma şartı kaldırılmaktadır. Bu sürenin kaldırılmasına neden ihtiyaç duyulduğu konusunda tatmin edici bir gerekçe ortaya konulamamıştır. Bu düzenlemenin devamında, daha önce yapılmış satışlara ilişkin geçmişe dönük af da getirilmektedir. Zira, daha önce belediyeler ve il özel idareleri tarafından yapılan taşınmaz teslimlerinde katma değer vergisi aranmaması, geçmişe dönük herhangi bir tarhiyat yapılmaması, yapılmış tarhiyatlardan vazgeçilmesi, tahakkuk eden tutarların terkin edilmesi, tahsil edilen tutarların ret ve iade edilmemesi düzenlenmektedir.

Kanuna uymayan, usulsüz işlem yapan ve kanunun değiştirilip kendilerine af getirilmesini isteyenler kimlerdir? Açıklanmalıdır. Ayrıca, taşınmaz alanların ödedikleri vergilerin iade edilmeyerek üzerine yatılması da hukuk devleti ilkeleriyle bağdaşmamaktadır. Dolayısıyla, hukuksuz ve adrese özel bir mahiyet arz eden bu düzenleme, kamu taşınmazlarının kamu yararı gözetilmeksizin keyfî olarak tasarruf edilmesine de zemin hazırlayacağından 8’inci ve 9’uncu maddeler tasarı metninden çıkarılmalıdır.

Tasarının 21 ve 22’nci maddelerinde Bakanlar Kurulunca vergi muafiyeti tanınan ve öğrencilere yönelik eğitim ve yurt temini faaliyetinde bulunan vakıflardan belirlenen şartları sağlayanlara mülkiyeti Hazineye ve kamu kurumlarına ait taşınmazlar üzerinde kırk dokuz yıl süreyle bedelsiz irtifak hakkı tesis edilmesi öngörülmektedir.

Halen hazineye ait taşınmazların, bu tür vakıflara düşük bedelle devri mümkün iken bedelsiz hâle getirilmesi ve kapsama kamunun diğer taşınmazlarının da alınması, belli vakıflara bir aktarım mı yapılacağı kaygısını akla getirmektedir. Zira, tasarı, tercihe yönelik düzenlemeyi üç bakanlığa bırakmaktadır. Hangi şartların ya da hangi kriterlerin aranacağı tasarıda belirlenmemiştir.

Türkiye, vakıf ve derneklere ait izinsiz veya denetimsiz öğrenci yurtlarında yaşanan olumsuz olaylar ve gelişmeler nedeniyle öğrencilerin barınmasının nasıl olması gerektiği hususunu tartışmaktadır. Özellikle yoksul ailelerin çocuklarının barınmasının, farklı yapıların eline bırakılmaması amacıyla devlet tarafından temin edilmesi gerekmektedir. Bize göre, isteyen her öğrencinin barındırılabileceği bir kapasitenin devlet tarafından temini şarttır. Dolayısıyla, tasarının özel bir düzenleme mahiyetini arz eden 21 ve 22’nci maddeleri gözden geçirilmeli, eğitim ve yurtların kalitesinin artırılması için şeffaf ve köklü tedbirler alınmalıdır.

Değerli milletvekilleri, tasarıda gemilerle yat, kotra ve teknelere yönelik bazı vergi kolaylıkları getirilmektedir. Bu kapsamda, bağlama kütüklerine kaydedilen gemi, yat, deniz ve iç su araçlarından yıllık vize harçları kaldırılmaktadır. Türk Uluslararası Gemi Sicili’ne kaydedilecek gemilere ve yatlara ilişkin damga vergisi, harç, banka ve sigorta muameleleri vergisi ve fon istisnası kapsamına gemi kira, zaman çarteri ve tüm navlun sözleşmeleri de alınmaktadır.

Gemi ve yatların, Türk Uluslararası Gemi Sicili’nden terkin edilerek bir başka sicile kaydedilmek üzere veya sair suretlerle devrinde de vergi, resim, harç istisnası düzenlenmekte ve geçmişe dönük herhangi bir tarhiyat yapılmaması, daha önce yapılmış olan tarhiyatlardan vazgeçilmesi ve tahakkuk eden tutarların, terkin edilmesi öngörülmektedir.

Bir yandan gemi ve yatların Türk Uluslararası Gemi Sicili’ne kaydı teşvik edilirken diğer yandan başka sicile devirlerin de teşviklerden yararlandırılması büyük bir çelişkidir. Ayrıca, başka sicile devirle ilgili geçmişe dönük herhangi bir tarhiyat yapılmaması, yapılmış tarhiyatlardan vazgeçilmesi, tahakkuk eden tutarların terkin edilmesi hususu adrese teslim özel bir düzenleme mahiyetini taşımaktadır. Acaba kimlerin vergi borçları terkin edilecektir?

Yine, yat, kotra, tekne ve gezinti gemilerinin, Türkiye’deki gerçek veya tüzel kişilere bedelsiz intikali, yurda ithali, kayıt ve tescili iş ve işlemlerine vergi, resim, harç istisnası tanınması, bunları ithal edenler veya adlarına kayıt ve tescil ettirenlere vergi incelemesi veya tarhiyat yapılmaması güvencesi verilmesi, üstelik, daha önce yapılmış olan tarhiyatlardan vazgeçilmesi ve tahakkuk eden tutarlardan terkin edilmesi de özel bir düzenleme görünümündedir. Kimlere ve neden vergi incelemesi yapmama güvencesi verilmekte ve neden geçmiş vergilerden vazgeçilmektedir? Konunun hukuki veya ahlaki olmayan bir boyutu mu vardır? Yabancı bayraklı yat, kotra, tekne ve gemilerin Türk bayraklı hâle getirilmesinin özendirilmesi, elbette önemlidir ve yapılmalıdır ancak yapılan düzenleme, açık olmalı, hiçbir şüphe ve şaibeye meydan vermemelidir. Bu itibarla, şaibeli bir görünüm arz eden 14, 15 ve 36’ncı maddeler, tasarı metninden çıkarılmalıdır.

Değerli milletvekilleri, AKP zihniyetinin gemilere, yatlara, kotralara olan merakı, neredeyse her torba düzenlemede bunlara yönelik vergi kolaylıkları getirme ve güvence verme çabası dikkat çekmektedir. Hükûmet, gemi sahibi, yat sahibi, kotra sahibi olanlara vergisiz mazot veriyor, vergi, harç ve fon istisnaları getiriyor, yıllık vize harçlarını kaldırıyor ama taksiciyi, kamyoncuyu, otobüsçüyü, minibüsçüyü, velhasıl, nakliyeci esnafını hiç görmüyor. Vergi, prim ve yüksek akaryakıt fiyatları karşısında kazançları düşen şoför esnafı, ailelerine ekmek götüremez duruma gelmiştir. AKP Hükûmeti sanki bu ülkenin en çok kazanan vatandaşları onlarmış gibi nakliyeci esnafına, kamyonculara yükleniyor. Trafik polisi kamyoncuyu çeviriyor, ceza yazıyor; Ulaştırma Bakanlığı kamyoncuyu çeviriyor, ceza kesiyor; Maliyecilerin gözü yine kamyoncuyu görüyor. Ne istiyorsunuz bu çilekeş kamyonculardan?

Hükûmet, nakliyeci esnafımızın yaşadığı sorunları artık görmelidir. Yük ve yolcu taşımacılığı yapan şoför esnafına da vergisiz akaryakıt verilmelidir. Şoför esnafına vergi indirim ve kolaylıkları getirilmelidir. Dünyanın en yıpratıcı mesleklerinden birini yapan şoför esnafına yıpranma payı hakkı verilmelidir. Yetki belgeleri şoför esnafına yük ve eziyet olmaktan çıkarılmalı, uygulamadaki karmaşa giderilmeli ve belgelerin amacı dışında kullanımı ve haksız rekabet önlenmelidir.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kalaycı.

Tasarının tümü üzerinde Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Garo Paylan, İstanbul Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Paylan. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA GARO PAYLAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. İyi bir yıl olsun diyorum. Gerçi iyi başlamadık ama “İyi bir yıl olsun.” dileklerimizi hep koruyalım arkadaşlar.

Değerli arkadaşlar, tekrar, bir torbayla başlıyoruz. Bakın, ben Plan ve Bütçe Komisyonu üyesiyim ve sürekli, pek çok yasa torba şeklinde Plan ve Bütçe Komisyonundan geçiyor. Yaklaşık bir yıldır da Hükûmet sürekli bazı tedbirlerle ilgili torbalar bize getiriyor. Özellikle son dönemde sürekli ekonomik tedbirleri bir panik hâlinde getiriyor çünkü bazı şeyler hiç iyi gitmiyor. Sürekli olarak, yatırımcının bazı talepleri var diye, yatırımcı hep daha fazlasını istedi diye bize çevre şartı gözetmeme önerisi getiriyor mesela; geçen geçti, meşhur 80’inci madde. “Çevre şartı artık gözetilmesin.” diye bir yasa getirebildi Plan ve Bütçe Komisyonuna Hükûmet. Mesela, işçinin güvencesiz ve esnek çalışmasıyla ilgili bir önerge getirdi. Sürekli “Arsa vereceğim.”, “Bedava arsa vereceğim yatırımcıya.” diye önergeler getirdi. “Fabrika binanı ben yapacağım." dedi. Hani, çok az olmuş bir şeydir, bunu dahi getirdi. Sendika filan Hak getire; zaten öyle bir şey yok; hiç işçinin, emekçinin hakkı hukuku yok. “Merak etmeyin.” dedi yatırımcıya, en çok da “Vergi almayacağım.” önerileri getirdi, “Ben vergiyi hep daha az alacağım.” Kurumlar vergisi mesela bu tasarıda var, “Daha azını alacağım, bütün vergilerin, damga vergilerinin hepsini daha az alacağım.” diyor. Neden arkadaşlar sizce? Neden ekonomiyi canlandırmak için bir yılı aşkın süredir, son dönemlerde özellikle panik hâlinde Hükûmet sürekli önergeler getiriyor? Çünkü işler iyi gitmiyor.

Bakın, daha iki ay önce Sayın Maliye Bakanı Plan ve Bütçe Komisyonuna geldi, dedi ki: “Biz 2015 sonunda 2016 büyümesini 4,4 öngörmüştük ama -daha iki ay önce, bakın- biz bunu gerçekçi bir hedefle ve muhafazakâr bir hedefle 3,2 olarak gerçekleştireceğiz.” Bugün ne? 2,5. Dördüncü çeyrek büyümesi açıklandığında ne olacak? O da küçülme gelecek –maalesef, sanayi verileri ve bütün veriler onu gösteriyor- yüzde 2’nin altına düşecek 2016 büyümesi. Bakın, daha iki ay önce verdiği öneriyi yerine getiremeyen bir Hükûmet var, o da revize öneri.

Enflasyon için dedi ki: “Biz yüzde 6 demiştik ama enflasyon yüzde 7 olacak.” Bugün ne, 2016 yıl sonu enflasyonu? Yüzde 8,5 yani yükselmiş. Büyüme iki çeyrektir yok, ülke küçülüyor, enflasyon yukarıya doğru gidiyor. Bunun ekonomi bilimindeki ismi “stagflasyon”dur yani enflasyon yukarı gidiyor ve büyüme yok, tam tersine, küçülme var. Bunun adı “stagflasyon”dur maalesef, en kötüsüdür. Hani enflasyona “kötü” derdik ya, stagflasyon onun beteridir, hem ülke küçülür hem enflasyon büyür.

Değerli arkadaşlar, Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bugün televizyonlara çıktı, denk geldim dinledim, “Faiz oranlarını düşürün." diyor bankalara. “Öncelikle kamu bankalarına talimat veriyorum, faiz oranlarını düşürün. Merkez Bankasına diyorum ki: Aman ha, faiz oranlarını düşür.” Arkadaşlar, enflasyon yüzde 8,5 -pek çok noktada sıkıntı var ama- TÜİK verilerine göre. Güven yok ve Hazine yüzde 11,5’la zor borçlanıyor. Kendi emrindeki Hazine yüzde 11,5’la zor borçlanıyor. Siz diyorsunuz ki: “Faiz oranlarını düşürün.” Ben kura bakıyorum, ne hikmetse, Cumhurbaşkanı her “Düşürün.” dediği zaman kur 3,55 ise 3,58’e çıkıyor. Bakın, dün OHAL’i, olağanüstü hâli uzatmadan önce kur 3,52 idi. “Olağanüstü hâli uzatın.” dediği anda, Sayın Başbakan açıkladığı anda kur 3,60’a çıktı. Yani her konuştuklarında ekonomiyle ilgili veya siyasi hayatımızla ilgili, ekonomiyi daha kötü bir noktaya götüren bir Cumhurbaşkanı, bir Başbakan ve maalesef basiretsiz bir ekonomi yönetimimiz var.

Bu anlamda ekonominin nereden yönetildiği de belli değil arkadaşlar. Sarayda, biliyorsunuz, danışmanların söyledikleri daha esas olabiliyor. Oysa ekonomi tek elden yönetilir ve bu anlamda ekonomi bilimini bilmeyen, Sayın Cumhurbaşkanına “Faiz nedendir, enflasyon sonuçtur.” bile dedirtebilen danışmanlarla çalışıyor maalesef. İktisat bilimciler saçlarını başlarını yoluyorlar tabii bunları duyduklarında.

Peki, bu torba ne getiriyor arkadaşlar, biraz ona bakalım. Tabii ki bir yıllık süreci söyledim. “Sicil affı.” diyor Sayın Başbakan. Bugün tekrar açıkladı. Ben, yalan söylemeyin dediğimde kızıyorsunuz ama bari doğru söyleyin diyeyim burada. Sayın Başbakan “12 milyon kişinin sicil problemi var.” diyorsunuz. Yani 12 milyon kişi temerrüde düşmüş; kredi kartını ödeyememiş, vergisini ödeyememiş, bankalara borcunu ödeyememiş 12 milyon kişi veya kurum. Çok büyük bir rakam. Yani çarpı 4 deyin, 30 milyon insandan bahsediyoruz aileleriyle birlikte. Yani ülkenin neredeyse nüfusunun yarısı temerrüde düşmüş ve sicil problemi var. Diyorsunuz ki: “Buna sicil affı getiriyoruz.” Maddeye bakalım, bakalım bu madde sicil affı getiriyor mu? Bu madde diyor ki: “Bu sicil problemleri dikkate alınmayabilir.” Bakın “Alınmayabilir.” diyor. Yani sicil affı gelmiyor. Bankalar Birliğinin biliyorsunuz bir sicil ve bilgi merkezi var, o bilgi noktasında, merkezde o bilgiler duracak, yani temerrüde düştüğü bilgisi. Vatandaş borcunu ödese bile, ey vatandaş, bunu bilin, borcunuzu ödeseniz bile siciliniz orada duracak; banka da keyfine göre ya da kamu bankaları baskıya göre krediyi isterse verecek sicilinizi görüp, istemezse vermeyecek. Yani bu bir sicil affı getirmiyor ey vatandaşlar.

Diğer konu ne getiriyor? “İlk üç ayın sigorta primlerini ekim, kasım, aralığa erteliyoruz.” dedi Sayın Başbakan. İki ay önce de dedi, bugün de söyledi ama gerçek bu değil, Sayın Bakan açıklasın. İlk üç ayın sigorta primlerini kısmen son üç aya erteliyorsunuz Sayın Bakan. Sayın Başbakanı bilgilendirmiyor musunuz? Bugün yine aynı şeyi söyledi, “İlk üç ayın primlerini son üç aya erteliyoruz.” diye.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Siz partinizi bilgilendiriyor musunuz?

GARO PAYLAN (Devamla) – Bilgilendirdim tabii ki. Şimdi göreceksiniz, arkadaşlarımız gayet derslerini çalıştı.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Yani bilgi sahibi misiniz?

GARO PAYLAN (Devamla) – Siz Başbakanı bilgilendirin. Siz Hükûmetsiniz.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Siz konuyu anladınız mı?

GARO PAYLAN (Devamla) – Siz Başbakanı bilgilendirin.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Siz anladınız mı konuyu?

GARO PAYLAN (Devamla) – Elbette anladım.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Eyvallah…

GARO PAYLAN (Devamla) – “İlk üç ayın sigorta primlerini son üç ayda ödeyecek.” diyor Sayın Başbakan bugün tekrar.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Kanun ne yazıyorsa o.

GARO PAYLAN (Devamla) – Ya, değil efendim! Kısmen olduğunu söyleyin bunun. Böyle değil.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) - Ay nasıl yani? Biz anlamayacak mıyız veya bilmeyecek miyiz?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Belki haberiniz yoktur.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) - Hayır, var haberimiz.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Öyle mi?

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Evet, bütün maddelerle ilgili.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Bir anlatır mısınız?

GARO PAYLAN (Devamla) – Gemi, yat maddelerine –arkadaşlarımız maddelerde girecek- çok girmek istemiyorum. Bu gemi meselesi, takıntısı, Hükûmetin, ne âlemse… Evet, Türk Bayrağı çekilmesini çok önemsiyor ama bu kadar da vergiden muaf bırakılması hakkaniyetli değil arkadaşlar. Hani, zengine bu kadar da kıyak yapılması hakkaniyetli değil.

Bakın, AKP iktidarı para bolluğu döneminde söz konusu oldu, on dört yıldır da böyle oldu. Amerikan Merkez Bankası hep genişlemeci politikalar devreye soktu. 2009 krizinin teğet geçmesinin sebebi de Amerikan Merkez Bankasının para musluklarını daha da açmasıydı ve bu para muslukları açılırken arkadaşlar, ülkemize 500 milyar dolar para girdi yani bu, borç olarak ve yatırım olarak… 500 milyar dolar, bakın, çok büyük bir kaynak. Oysa Hükûmet bu 500 milyar dolarla ne yaptı? Bakın, bu kaynaklar büyük oranda borca döndü ve bütün vatandaşlarımız açısından söyleyeyim, servet etkisi yaratacağına geniş kesimlere, daha çok borç etkisi yaratıldı. Yani gelir tabana doğru etkin anlamda dağıtılmadı, daha çok borç dağıtıldı. Yani insanlarımıza, hane halkına borçlanması salık verildi gelir verileceğine. Yani gelirler tabanda artırılacağına, asgari ücret daha yüksek rakamlara çıkarılacağına borçlar yükselttirildi. Bu da halkı güvensiz hissettirdi. Bakın, değirmenin suyu akarken her şey çok iyidir ama değirmenin suyu durdu hissine kapılırsa halk; yatırımcı, tüketici, taban, özellikle dar gelirliler ve borçlular, bunlar değirmenin suyunun durduğunu hissettiği anda paniğe kapılırlar çünkü onlara hep şu söylendi: “Ekonomi büyüyecek. 2023’te 2 trilyon dolarlık bir ekonomimiz olacak.” TÜİK verilerine göre geçen ay 680 milyar dolardaydık, hadi TÜİK verileri sizi 800 milyar dolara taşıdı. İhracat rakamları belli, yerinde sayıyor beş yıldır. Geldiğimiz noktada ekonomi büyümüyor, tam tersine, küçülüyoruz. Bu da zincirleme bir korku iklimini devreye sokuyor arkadaşlar.

Bakın, servetin yüzde 55’i nüfusun yüzde 1’inde yani toplam servetin, toplam bütün varlığımızın yüzde 55’i nüfusun yüzde 1’inde. Bu, AKP’nin iktidara geçtiği dönemde servetin yalnızca yüzde 39’u yüzde 1’deydi. Hani “Tabana serveti yayacağım.” derken… Evet, pasta büyüdü ama pastanın yüzde 55’ini yüzde 1 aldı. Bu da, dar gelirli kesimlerde, emekçilerde o güven hissini yaratamadı, ekonomi iyi olacak hissini yaratamadı, tam tersine, o kesimleri alabildiğine borçlandırdınız. Yüz milyarlarca dolar kaynak geldi ve o kaynaklar, topluma bankacılık sektörü aracılığıyla borç olarak aktarıldı ve şimdi de, güven ortadan kalktığında arkadaşlar, maalesef, o kesim artık tüketmemeye, içine kapanmaya başladı.

Ne tip tedbirler düşünüyor Hükûmet? “KOSGEB esnafa 50 bin lira kredi verecek.” diyor, kurumlar vergisinde indirimler öngörüyor. Bakın, durumlar kötüye gittiğinde hep, sermaye, yatırımcı daha fazlasını ister, der ki: “Bana daha fazla taviz ver; vergimi düşür, bana teşvikler ver.” Nitekim o oluyor ama hep daha fazlasını isteyecek arkadaşlar. En önemli maddelerden birisi, 25 milyar TL yani eski parayla 25 katrilyon lira Hükûmet kaynak koyuyor Kredi Garanti Fonu’na ve 250 milyar liralık bir krediyi garantiye alacağını söylüyor. Oysa, bunun yalnızca 25 milyar TL’sini Hükûmet karşılamayı öngörüyor ve yatırımcıların sorunlu kredilerinin bu Hükûmet garantisinde olan kredilere dönüşme olasılığı var arkadaşlar.

Bakın, hep şunu öneriyorsunuz: “Biz yatırımcıyı iyi hissettirirsek o da toplumu iyi hissettirir; işçi alır ve toplumda istihdam büyür, üretim büyür.” Ama arkadaşlar, bu sefer öyle olmuyor çünkü toplum ciddi bir güven bunalımıyla karşı karşıya. Tüketici daha az tüketiyor, bunun karşılığında üretici de talep görmediği için daha az üretiyor ve yatırımlarını kısıyor. Hep Hükûmet şunu önerdi: “Biz yatırımcıya destek verelim.”

Ya, Sayın Hükûmet, niye bu sefer farklı bir şey düşünmüyorsunuz? Bu sefer “Biz halkı iyi hissettirelim, tabanda borçlu olan milyonlarca insanın borcunu yapılandıralım, onlara geliri büyütelim.” diye niye bir öneriniz yok?

Bakın, asgari ücreti 1.300 liradan yalnızca 1.400 TL’ye yükselttiniz. Oysa geçen yılki, bakın, yüzde 30’luk artışla ilk iki çeyreğin büyümesinin alametifarikası budur. Bin liradan 1.300 liraya çıkardığımız için ilk iki çeyrekte büyüme yüzde 4 çıktı. Siz şimdi 1.300 lirayı 1.400 lira yaparsanız büyüme olmaz arkadaşlar çünkü o kesim zaten sıkıntılı, güvende hissetmiyor, harcamalarını da kısar ve gelir duygusu da olmadığı için harcamaz. O açıdan, bakın, dolar bazında bile asgari ücret ciddi bir kayıp altında 1.400 liraya çıkardığınız hâlde, o kesimler, geniş kesimler güvensiz hissedeceği için bu da ekonomimizi daha büyük bir darboğaza sokar.

Binali Yıldırım ekonomik kriz içinde olduğumuzu itiraf etti, geçenlerde bunu açıkladı. Ciddi hasarlar verecek bu ekonomik kriz arkadaşlar, içindeyiz ama ne kadar hasar vereceğini Hükûmet belirleyecek. Herkes tedirgin şu anda; sokağa çıkın, herkese sorun, tedirgin. İşçi, esnaf, herkesin bir gelecek kaygısı var. Gelecek kaygısı varsa arkadaşlar, çarklar yavaşlar.

Bu meselede ben Sayın Bakana da önerdim Plan ve Bütçe Komisyonunda, siz hep iktisatçılarla çalışıyorsunuz Sayın Bakan, biraz sosyal bilimcilerle çalışın dedim bu güven meselesini devreye sokmak için. Bakın, etrafınızda hiç sosyal bilimci var mı? Yok, hep iktisatçılar var.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Var, bunların hepsi sosyal bilimler üniversitesi mezunu.

GARO PAYLAN (Devamla) – Bakın, Sayın Bekaroğlu -burada mı bilmiyorum- sosyal bilimci, pek çok sosyal bilimci var. Toplumda ciddi bir güven bunalımı var. Bizim Mithat Hocamız sosyal bilimci, bizim grubumuzun neredeyse tamamı sosyal bilimci. Gelin size anlatalım, nasıl güven sağlanır, neden güven bozuldu? Gelin, bu güveni nasıl sağlarız… Bakın, Tüketici Güven Endeksi yerlerde sürünüyor, Ekonomi Güven Endeksi yerlerde sürünüyor, Yatırımcı Güven Endeksi yerlerde sürünüyor. Böyle bir iklimde bu ekonomiyi bu maddelerle canlandıramazsınız.

Değerli arkadaşlar, güveni sağlayacak, güvenlik duygusunu sağlayacak, geleceğin iyi olacağı duygusunu sağlayacak şey yalnızca ekonomik tedbirler değildir, sosyal bilimler bu noktada devreye girer. Bunun için, arkadaşlar, neyin işlemediğine bakalım. Yatırımcımız var, emekçimiz çalışkan, herkes üretmek istiyor, daha iyi bir gelecek istiyor, daha iyi ekonomik şartlar istiyor. Oysa sıkıntı, sistemin işlememesi, siyaset kurumunun işlememesi, hukuk sisteminin işlememesi.

Değerli arkadaşlar, toplumsal barışın olmadığı yerde insanlar yatırım yapmazlar. Bakın, toplumumuz ciddi bir ayrışma içinde. Özellikle gelecek hafta buradan geçirmeyi düşündüğünüz Anayasa önerisi toplumu daha da kamplaştıracak ve kutuplaştıracak bir öneri. Hukuk devleti işlemiyor. Bakın, Hukukun Üstünlüğü Endeksi’nde -hani hep rakamlardan bahsediyorsunuz- Türkiye 113 ülke içinde 99’uncu sırada. 113 ülke içinde 99’uncu sırada olan bir ülkeye ne yerli yatırımcı ne yabancı yatırımcı bir yatırım yapmaz arkadaşlar. Bu anlamda, yasama, yürütme ve yargının işlediği bir sistemi esas alırsak ancak güvenle geleceğe bakabiliriz.

Bakın, turizm sektörü, bir sektör örneği. Geçen yıla göre yüzde 30’a yakın turizm eksikliği var. Niye bu var arkadaşlar? Çünkü ülke algımız başka bir noktaya gitti. Bakın, siz böyle bir yazı yazarsanız… Millî Eğitim Bakanlığı tarafından şöyle bir yazı yazıyorsunuz: “Kültürel değerlerimize uygun olmadığı için Noel ve yılbaşı etkinliklerinin yapılmaması…” diye bir yazı yazarsanız, arkadaşlar, o ülkeye turist gelmez. Bırakın bu ülkede Hristiyanların olmasını -hani, siz onları çok da fazla önemsemiyorsunuz gerçi ama- Hazreti İsa’nın doğum günü değil midir Noel arkadaşlar? Siz peygamber saymıyor musunuz Hazreti İsa’yı? Haşa, sayıyorsunuz mutlaka, yoksa dininizi inkâr etmiş olursunuz.

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Bizim Kurban Bayramı’nda kurban kestin mi sen hiç?

GARO PAYLAN (Devamla) – Yılbaşı kutlaması da yeni bir yılın kutlamasıdır, biliyorsunuz, Hristiyanlıkla ilgisi yoktur.

Bu yazının yazıldığı bir ülkede, arkadaşlar, maalesef, o Reina saldırısı gibi saldırılara yol açılır. Nefret suçları nefret söylemleriyle oluşur arkadaşlar. Diyanet İşleri Başkanlığının yılbaşı kutlamalarını gayrimeşru saydığı bir ülkede, maalesef, böyle nefret söylemleri öyle nefret suçlarına yol açar. O açıdan, bütün bunları, ülkemizin ne noktadan, hangi algıdan hangi algıya geldiği noktasında hepimizin şapkayı önümüze koyup düşünmemiz gerekir arkadaşlar.

Peki, bu krizin faturası kime çıkacak arkadaşlar? Krizin içindeyiz de getirdiğiniz önerilerle, görüyoruz ki işçiye çıkarmayı planlıyorsunuz, emekçiye çıkarmayı planlıyorsunuz bütün savaş politikalarınızın, bütün çatışma politikalarınızın karşılığını. Bakın, işsizlik yüzde 12 ve üzerlerine doğru çıkıyor, enflasyon yükseliyor, herkes huzursuz. Bu krizin faturası öncelikle işçiye, emekçiye çıkar ama işçi ve emekçi de size gereken dersi hem referandumda -eğer geçerse burada- verecek hem de gereken noktada siyasi hesabını elbette ödeyeceksiniz.

Buradan çıkış için, arkadaşlar, ne yapmalıyız peki? Hani sosyal bilimciler dedik. Birbirimize sarılmalıyız arkadaşlar, birbirimize. Bütün toplum kesimleri burada, bütün sosyolojik kesimler burada, bütün etnik kimlikler, bütün dinî kimlikler burada. Siz “Ben çoğunluğum, ben ne istersem yaparım.” duygusuyla hareket ederseniz hem siyaseti berhava edersiniz, siyaset kurumunu işletmezsiniz hem de ekonomi işlemez bir noktaya girer.

O anlamda, önerimiz: Şu, toplumu kutuplaştırma meselesinden vazgeçin, Anayasa önerisini geri çekin. Bakın, olağanüstü hâli devam ettireceğiz dedik, ekonomi daha da beter bir kaosa girdi. Olağanüstü hâli kaldırın, hukuk devletini işletelim. Bütün bunları yaparsak, yalnızca bunları yaparsak, arkadaşlar… Bu ülkenin yatırımcılarına güvenin, istihdamına güvenin, işçilerine, emekçilerine, çiftçilerine güvenelim, hep beraber güveniyoruz. Bütün mesele, bu maddeleri yalnızca işletirsek ekonomi harekete geçer yoksa siyasi krizle beraber büyük bir ekonomik krize gireriz ve arkadaşlar, bunun olmaması için hep beraber birbirimize sarılmalıyız.

Bakın, demokrasimizin kalitesi ekonomimizin de kalitesini belirler. Demokrasimiz ne kadar kaliteliyse ekonomimiz de o kadar kaliteli olur çünkü bizim petrolümüz yok, petrolü olan ülkelerin de zaten demokrasi kalitesi belli ve bununla beraber, demokrasi kalitesiyle beraber kaliteli yatırımcı da gelir. Kaliteli yatırımcı vergiye bakmaz, vergi yüksek mi diye bakmaz, vergi yüksek de olsa öder çünkü güvende hisseder. Çevreye zarar vermez kaliteli yatırımcı ve bu anlamda işçiyi sömüreyim diye bakmaz, çünkü sendikalar güçlüdür, işçi haklarını demokrasinin güçlü olduğu ülkelerde alır.

Ülkemizi ikinci ligden siyasi olarak üçüncü lige düşürmek gibi bir sıkıntıyla karşı karşıyayız, oysa iddiamız birinci lige çıkarmaktı, ekonomimiz de orta gelir tuzağından maalesef şu anda dar gelir tuzağına doğru sürükleniyor. Bütün bunların olmaması için, arkadaşlar, hep beraber birbirimize sarılalım diyorum. Ekonomimizi de siyasetimizi de… Ekonominin iyi işlemesini gerektiren şeyler siyasetin iyi işlemesinden geçer, yargının, hukukun iyi işlemesinden geçer ve böyle ayrımcı ve nefret suçlarının olmamasından geçer diyorum.

O anlamda, bu maddelerden ziyade, siyaseti öne koyan, siyaset kurumunu işleten maddeleri görüşelim derim arkadaşlar.

Hepinize saygılar sunarım. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Paylan.

Üçüncü olarak, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Zekeriya Temizel konuşacaktır.

Buyurunuz Sayın Temizel. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 446 sıra sayılı Kanun Teklifi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Sözlerime başlarken siz değerli milletvekillerine ve tüm Meclis çalışanlarına sağlıklı ve huzurlu bir yıl diliyorum.

Değerli milletvekilleri, 2016 yılı çok sıkıntılı geçti, çok büyük acılar üretti. Yüzlerce şehit verdik, milyarlarca dolarlık ekonomik kayba uğradık, ülkemiz riskli ülke oldu. 2017 yılına, demokrasimizin tehditlerle karşı karşıya kalmadığı, hain kalkışmalarda can kayıplarının yaşanmadığı, ülkemizde ve çevremizde gerçek bir barışın hâkim olduğu, terör belasından kurtulduğumuz bir yıl olması dilekleriyle girdik ama yeni yılın daha iki saati dolmadan terör saldırısına uğradık.

Ülkemiz, içten ve dıştan, ayrılıkçı ve dinsel terör saldırılarının hedefi hâline geldi. Türkiye Cumhuriyeti, kuruluşundan bu yana bu derece vahim terör saldırılarının muhatabı olmadı. PKK’nın, IŞİD’in, FETÖ’nün, henüz adını pek duyuramamış terör örgütlerinin saldırı alanı hâline geldik. Güvenlik güçlerimiz canını dişine takarak bu örgütlere karşı savaşıyor. Ancak, bu sadece güvenlikçi yaklaşımlarla çözülecek bir sorun değil. Bu terör saldırılarına karşı durmamızın bir tek yolu var; o da demokratik cumhuriyete yapılan 15 Temmuz saldırısına karşı oluşturulan ulusal birliğin güçlendirilerek sürdürülmesi, toplumda ayrışmaları ve tartışmaları körükleyen davranışların derhâl ötelenmesi, hukuk devletinin evrensel hukuk ilkelerine uygun olarak işletilmesi.

Değerli milletvekilleri, üzülerek belirtmek gerekiyor ki 2017 yılı yasama çalışmalarını da tüm bu açıklamalarımıza taban tabana zıt, aykırı bir çalışmayla başlatıyoruz. Geçen dönemde, yasama kalitesini düşürmesi nedeniyle çok eleştirdiğimiz torba yasa uygulaması, 2017 yılının ilk yasama faaliyetinde yine önümüze geldi. Yani, değerli arkadaşlar, bizler, Sayın Mehmet Günal’ın da kitaplaştırdığı gibi, 2017 yılında da hukuku torbada boğmaya, katletmeye devam edeceğiz. Aceleyle torbaya attığımız maddelerle yaptığımız düzenlemelerden, daha yasanın mürekkebi kurumadan başka bir yasa maddesi çıkartıyor, o yeni yasada da onları değiştiriyoruz. Düzenlemeler derde deva olamıyor, sorunları bir türlü çözemiyor.

Değerli arkadaşlar, çıkarılan her kötü yasa, her kalitesiz yasa demokrasi çınarından bir parça koparıyor. Demokrasi çınarı yaralı bereli, zedeli bir hâle geldi. Demokrasi çınarına son saldırımızı da Anayasa değişikliğiyle gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Toplumda büyük gerginlik ve endişeler yaratan bu Anayasa değişikliği taslağı üzerinde tartışıyoruz, kavga ediyoruz. Uymaya, korumaya yemin ettiğimiz Anayasa'yı değiştirmek için çırpınıyoruz. Gücümüzü ülkenin sorunlarını çözme konusunda yoğunlaştırmak yerine, demokratik bir cumhuriyet olan ülkemizde iktidar ve yetkilerini Cumhurbaşkanında toplamak için düzenlemeler yapıyoruz.

Allah aşkına, değerli milletvekilleri, daha önce belki yüzlerce kere soruldu ama yine sormadan da duramıyoruz; şu anda devlette yönetim erkini elinde bulunduranların dolaylı ve doğrudan kullanmak isteyip de kullanamadığı hangi yetkisi kaldı, hangi yetki eksik? Kaldı ki, yapılmaya çalışılan, devletteki yetki eksikliğini tamamlamak değil, yetkilerin demokratik bir cumhuriyette görülmeyecek şekilde bir kişide toplanması, yetkilerin kişiselleştirilmesi; yetkilerin kişiselleştirilmesi sonucunda da cumhurbaşkanlığının ve cumhuriyetin niteliğinin değişmesi.

Bir demokratik cumhuriyetin olmazsa olmazı... Süslü ve ağdalı cümlelerle söylemeye hiç gerek yok. Eskiden okutulan yurttaşlık bilgisi derslerinde bile ilk olarak bunlardan bahsedilirdi, o kitaplarda bunlar da vardı. Bu kitaplarda, yurttaşlık bilgisi derslerinde, demokratik cumhuriyetin üç ayak üstünde duracağı söylenirdi. “Bu ilkeler olmadan demokratik cumhuriyet olmaz.” denilirdi. Neydi bunlar? Hepimiz gayet iyi biliyoruz; kuvvetler ayrılığı, yargının bağımsızlığı, yürütmenin her türlü işleminin denetlenebilmesi.

Peki, değerli arkadaşlar, bu ilkeler korunuyor mu bu değişikliklerden sonra? Maalesef hayır. Yürütmenin tüm yetkilerini toplayan Cumhurbaşkanı, çıkardığı kararnamelerle yasamanın da görevlerini üstleniyor. Yargıdaki atama yetkisi doğrudan ve dolaylı olarak tamamen idarenin başına bırakıldığı için yargı bağımsızlığı zedeleniyor. Mevcut denetim sisteminin etkinsizleştirilmesi sonucunda denetim sistemi de kurulamıyor. Kısacası, Meclis en temel yetkileri konusunda artık etkisiz bir hâle geliyor.

Değerli arkadaşlar, hepiniz, bütçenin Meclisin denetim yetkisini kullanması konusundaki önemini kabul edersiniz ve bilirsiniz ki bütçesi kabul edilmeyen bir hükûmet istifa eder çünkü onun bir yıllık uygulamasına bu Meclis izin vermemiştir. Yeni düzenleme yapıyorsunuz, bütçeyi sunma yetkisini Cumhurbaşkanına veriyorsunuz. Bütçesi getiriliyor, kabul edilmedi. Ne yapıyoruz? Anayasa’ya hüküm koyuyoruz, diyoruz ki: “Eğer Mecliste bütçe kabul edilmezse bir yıl önce uygulanan bütçe belirli oranlarda artırılmak suretiyle uygulamaya devam edilir.” Böyle demokrasi olur mu Allah aşkına? Böyle bir şey olabilir mi? Daha sonra da “Parlamento gücünü koruyor, Parlamento gücünü korumaya devam edecek.” deniliyor.

Değerli arkadaşlar, aslında, yaptığımız düzenlemelerle Anayasa’nın değiştirilmez maddelerini değiştiriyoruz yani sacayağının ayaklarını kırıyor, sonra da ayakta kalacağını düşünüyoruz. Ancak, en tehlikelisi de, belki de en fazla üzerinde durulması gereken de, Anayasa değişikliğiyle ilgili düzenlemelerimizi de torbanın içerisine atıyoruz, Anayasa’yı bir torba kanunla değiştiriyoruz değerli arkadaşlar. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası 177 madde, biliyorsunuz. Anayasa’da değişiklik yapılmasına ilişkin düzenleme görünürde 18 madde ancak değiştirilen maddeleri sayıyorsunuz, 51 maddede değişiklik yapılıyor, daha sonra da 21 madde yürürlükten kaldırılıyor ve yürürlükten kaldırılan maddelerin hepsi de bir torba maddenin içerisinde. Torba maddeyle Anayasa değiştiren demokratik bir ülke ilk defa görülecek. Madem Anayasa değiştiriyorsunuz, usulüne uygun olarak değiştirin. Usulüne uygun olarak değiştirmediğiniz bir anayasanın daha sonra geçerliliği ve korunma güdüsü ne şekilde sağlanacak? Elbette ki sağlanamayacak.

Değerli arkadaşlar, Anayasa, Anayasa’ya uygunluk denetimi yapan Anayasa Mahkemesinin yetkileri çerçevesinde değiştirilir. Anayasa’nın 148’inci maddesi, net olarak kanunlarla ilgili olarak yapılacak usul değişikliğinin ne şekilde olduğunu söylüyor, açıkça diyor ki: Kanunlarda son oylamanın öngörülen çoğunlukla yapılıp yapılmadığına bakar Anayasa Mahkemesi. Peki, Anayasa değişikliklerinde ne yapılıyor? Anayasa değişikliklerinde ise -aynen bu ifadeyle başlıyor- teklif ve oylama çoğunluğuna uyulup uyulmadığına bakılarak yapılıyor.

Oylama çoğunluğuna bakacaksınız değerli arkadaşlar. Maddeleri torbanın içerisine atmış şekilde Anayasa’yı toplu olarak oylayarak değiştiremezsiniz, bunu yapamazsınız. Bunu yapmaya kalktığınız takdirde, Anayasa’nın temel ilkelerini değiştirmiş oluyorsunuz. Dolayısıyla, Anayasa’da değiştirdiğiniz bütün maddelerin hepsinin getirilip teker teker burada görüşülüp oylama yapılması lazım. Çoğunlukla oylama, çoğunluğa uyulma olayı bu anlama gelir anayasalarda.

Değerli arkadaşlar, böyle bir şey olmaz. Böyle bir şey, gerçekten ancak kâbus olarak demokratların rüyalarında göreceği bir olaydır. Bu yaptığımız düzenlemeyle cumhuriyet çınarını sadece zedelemiyoruz, kökünden kesiyoruz. O çınarı büyütmek çok zor, çok zordu, zor oldu. Dolayısıyla, şu andan itibaren, bu yapılan değişikliklerle ilgili herkesin bir defa daha vicdanını da önüne koyarak düşünmesi gerekiyor.

Şimdi, gelelim bu torba kanunla yaptığımıza. Değerli arkadaşlar, yeni yıl armağanı olarak Meclise getirilen ve topluma da bu şekilde duyurulan düzenleme gerçekten bir armağan mı? Aslında Mecliste dinlenilmediği için pek, arkadaşlarımızın da az önce söyledikleri gözden kaçmış olabilir çünkü bu konuda eleştiri yapanların hepsi aşağı yukarı aynı şeyleri söylüyorlar. Ya, bunlar düzenleme değil, bunların halka getirdiği herhangi bir şey yok. Yaptığınız düzenlemeler direkt olarak adrese dönük, belirli teslim çalışmaları. Bunlar olmaz.

Bazı düzenlemeler, daha önceki torba yasalarda yeteri kadar incelenmeden, apar topar çıkarıldığı için, daha mürekkebi kurumadan bu tasarı içerisinde değiştiriliyor. Bu kadar fazla değişikliğe, yasaların bu kadar hızlı değişmesine bir ekonomi dayanmaz. Sorunlar buralarda çok daha büyüyerek gitmeye başlıyor.

Bu tasarının 1’inci maddesi, değerli milletvekilleri, Emekli Sandığı Yasası’nda bir değişiklik yapıyor, bunu hepiniz biliyorsunuz. Emeklilere bir müjde olarak, hatta bu kanunun görüşülmesiyle ilgili takvimi belirlerken Adalet ve Kalkınma Partisinin grup başkan vekili “Herkesin, emeklilerin heyecanla beklediği düzenleme.” diye verdi bunu. Bu düzenleme -arkadaşlar belirttiler- otuz yılda emekli olanlara verilen ikramiyenin otuz iki, otuz üç, otuz dört yıl çalışanlara bu yıllarla ilgili olarak verilmemesiyle ilgiliydi. Yani, siz, otuz yıldan emekli ikramiyesi alıyorsunuz, otuz iki, otuz üç yılda emekli olduysanız, bunun için size ikramiye verilmiyordu. Anayasa Mahkemesi bunu iptal etti, iyi etti, geç de olsa iptal etti. Bununla ilgili bir yasal düzenleme yapılması gerekiyordu. Ha, bu düzenleme yapıldı; Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığında yapıldı, orada yapılan düzenleme bu Meclise indi, altı ay burada bekledi; altı ay içerisinde bu yasalaşmadı, görüşülmedi bile. Sonra ne oldu? Torbanın içerisine atıldı.

400 bin kişiyi ilgilendirdiği düşünülen bu düzenlemeyle ilgili olarak yapılan değişiklikler, gerçekten Meclisteki bu çınarda, demokrasi çınarımızda çok büyük bir oyuk açmak üzere. Bu olmaz. Yasa dediğiniz, hakkaniyete uygun olmak zorundadır. Hakkaniyete uygun olmayan yasanın hukuki olması veya yasaya o maddenin yazılması hiçbir şey ifade etmez. 1990’lı yılların başında emekli olmuş 3’üncü dereceden bir öğretmene vereceğiniz paranın kuruşlarla ifade edildiğini düşünün. Önergelerle değişmiş, yapılan değişiklikte bu 50 liraya çıkartılmış, 50 lira. Bir yıllık ikramiyesinin karşılığında kendisine 50 lira verilen bir insanın bu davranışını birazcık kendinizi onun yerine koyarak değerlendirin. Meclise saygının bu kadar erozyona artık tahammülünün olmadığını bir noktada kabul edelim.

Değerli arkadaşlar, bu tasarının 3 tane maddesi de daha birkaç ay önce çıkartılmış, mürekkebi kurumamış olan yasadaki eksiklikleri gideriyor. Söyleyecek bir şey yok, giderilmesi gerekiyor, zorunlu olarak yapılacak.

Ancak, bu tasarının özellikle, sanki çıkarılma nedeni buymuş gibi getirilmiş olan birtakım maddeleri var; o da Türk gemicilik sektörünün niyeyse bir türlü gerçekleştirilemeyen temel yasasının böyle, bölük pörçük değişik yerlere dağıtılarak neye hizmet ettiği anlaşılmayan bir şekilde düzenlenmesi. Yurt dışında, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarına ait olup da başka bir bandırayla dolaşan gemilerin Türk bandırası altına alınması için düzenleme yapılıyor. Güzel, yapılsın, itirazı olan yok. Ancak, değerli arkadaşlar, böyle bir düzenlemeyi yaparken siz hiçbir şekilde bunlarla ilgili olarak vergi, resim, harç, hiçbir şey alamazsınız. Hatta, ilk bağlanmasından itibaren istisna maddesini başına koyduk. Daha önce buralarda bağlamaya alınmış olan gemilerden her yıl düzenli olarak yenileme harcı alınır idi. O yenileme harcını kaldırdık. Niye kaldırdık? Türkiye’nin şu koşullarında, bilmem kaç metrelik teknelerin gelip de orada bağlanması hâlinde, sıradan bir otomobilden bile her yıl düzenli olarak motorlu taşıtlar vergisi alırken bir gemiden niye bağlama vergisini almazsınız, harcını almazsınız?

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Kendi gemileri, kendi.

ZEKERİYA TEMİZEL (Devamla) – Bunlar diğer ülkelere gidip bağlandıkları zaman yaptıkları sistem basit, açık. Bir vergi cennetinde bir posta kutusu kiralıyorlar. Buradaki bağlama bedeli, oradaki posta kutusu kirasının neredeyse üçte 1’i kadar ancak. Onun yanında, bir avukata vekâlet veriyorlar, o avukat her sene onların şirketinin genel kurulunu yapıyor veya yeniden devamıyla ilgili olarak işlemlerini bitiriyor. Avukata verilen para, posta kutusuna verilen para; bunları tıkır tıkır ödüyorlar. “Türkiye'ye gelirim ama bunların onda 1’i kadar olan bağlama bedelini bile vermem.” Buna hangi vicdan razı olur Allah aşkına? Peki, bunların bize getirdiği ne? Yanıt yok.

5.600 tane gemi gelecek buraya. Gemi değil daha doğrusu…

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Yat…

ZEKERİYA TEMİZEL (Devamla) – …sürat teknesi, yat, kotra, yelkenli, vesaire; elbette gelsin, gelecek.

HAYATİ TEKİN (Samsun) – Gemicik, gemicik.

ZEKERİYA TEMİZEL (Devamla) – Ama, işin garip kısmı, bu gemilerin Türkiye'deki kişiler adına gelmesi hâlinde, bunları bağışlayacak olanlar nedeniyle bunlardan veraset ve intikal vergisi de almayacakmışız. Bu, insanların kendi gemilerinin yeniden kendilerine geldiğini gösteriyor ama bir yasa yaparken bu kadar kör parmağım gözüne denmez, bir ülkenin saygınlığı bu kadar ayaklar altına alınmaz. Veraset ve intikal vergisini de vermeyecek. Yani yarın, bu kanun çıktıktan sonra, birileri Türkiye'deki binlerce insana “Ben bu gemileri bunlara bağışladım.” diye gelse –tabii, bunların satın aldıkları- hiçbir vergi, harç, vesaire ödemeden bunların hepsini getiriyorsunuz Türkiye'ye. Böyle devlet olur mu? Böyle ekonomisine hâkim olmayan, böyle varlıklarına hâkim olmayan, varlıklarının ne şekilde kaydedileceğini bilmeyen devlet olur mu?

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Olur, AKP devleti olur.

ZEKERİYA TEMİZEL (Devamla) – Bunun mutlaka gözden geçirilmesi gerekiyor.

Sonra, altı ay kaldıktan sonra çıkacak, “Çıkabilirsin.” diyor. Çıkabilirsin, elbette ki yani ekonomide serbesti var, isteyen herkes çıkar, çıkana da aynı teşvikleri veriyor, “Oradan da bir şey alınmaz.” diyor. Daha önceden bunlarla ilgili yapılan işlemlere ilişkin af kanunu getiriliyor -parantez içerisinde söyleyelim- bu şekilde getirilen aflar, kesin olarak, Meclisin nitelikli çoğunluğuyla çıkacak maddeler grubuna girer ayrıca; böyle, sıradan bir olaymış gibi buradan çıkıp gidemez.

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Akaryakıtı da vergisiz veriyor.

ZEKERİYA TEMİZEL (Devamla) – Peki, altı ay sonra çıkan bu gemiler niye daha önce gelmiş ve altı ay sonra yeniden çıkıyor olmuş olabilir?

Değerli arkadaşlar, hiç kimseyi suçlamak istemiyoruz, böyle bir değerlendirme yapmak da istemiyoruz ama bunun uluslararası hukuk ve literatürdeki adı kara para aklamadır, kara para aklamadır ve Türkiye’nin bu tür olaylar nedeniyle bu şekilde suçlanmasına kesin olarak gönlümüz razı olmuyor. Eğer biz, 3 tarafı denizlerle çevrili ülke, bu konuda doğru dürüst bir düzenleme yapmak istiyorsak bunu tam bir yasa bütünlüğü içerisinde yapıp diğer ülkelerin uygulamalarıyla da paralellik gösteren bir şekle dönüştürmemiz lazım. Böyle, apar topar, nereden geldiği, ne idiği belli düzenlemelerin, bütün bunların hepsini yapamazsınız değerli arkadaşlar.

Vakit azaldığı için çok kısa olarak söylemem gereken bir olay daha var. Değerli arkadaşlar, şu anda bir sicil affıyla bütün toplumda inanılmaz bir umut yaratıldı. Millet zannediyor ki bizim banka borçlarımız ya da faizleri vesaireleri affedilecek; sicil affı geliyor, banka borçlarına af geliyor zannediyor. Etmeyin, umut büyütülüp de arkasından birdenbire “gümbürt” diye ortalıkta bırakılırsa bu insanlar, bunların tepkileri çok yüksek oluyor. Yok böyle bir olay, yok böyle bir olay! Sicil affıyla yapılması gereken tek şey, Bankalar Birliğinde, daha önceden yükümlülüklerini yerine getirememiş dolayısıyla kredi ve kredi kartı kullanamayan insanlara “Gel borcunu öde ya da yapılandır, sana böyle bir olanak tanıyalım…”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Temizel, bir dakika ek süre veriyorum, konuşmanızı tamamlayınız lütfen.

ZEKERİYA TEMİZEL (Devamla) – Teşekkür ederim Başkanım.

Verilen sadece bu: “Gel borcunu öde ya da borcunu yapılandır ve ödemeye başla. Ben o zaman sana yeniden kredi verir miyim, vermez miyim diye bakacağım.” deniyor. Bunu böyle söyleyin, bunun farklı bir şekli yok. Yarın insanlar gelecekler, borçlarını, yapılandıracaklarını ve ödeyeceklerini gördükleri zaman… Zaten ödeme güçleri olsa şimdiye kadar çoktan gider yaparlardı bunu.

Düzenlemelerimizin hepsi ayakta kalıyor değerli arkadaşlar. O nedenle, bu olayları müthiş şekilde tehlikeli bulur hâle geldik. Yaptığımız yasalar işte bu nedenlerle saygı da uyandırmıyor. Öyle uygulamalar yapmaya başlıyoruz ki insanları suçluyoruz, daha yargılamaları bitmeden, suçları sabit olmadan mallarına mülklerine el koyuyoruz. İnsanları terör örgütüne yardımdan veya desteklemekten ötürü tutukluyoruz. Gerekiyorsa elbette ki tutuklanacak ancak tutuklandı diye dedesinden kalma zeytinliğe el koyuyoruz.

Bizim kaliteli bir hukuka ihtiyacımız var değerli arkadaşlar, kaliteli bir hukuka.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ZEKERİYA TEMİZEL (Devamla) – Torbanın içerisinde boğulan bir hukuku istemememiz gerekiyor. (CHP sıralarından alkışlar) Dolayısıyla, bizim, Anayasa’nın torbaya atılması olayı da dâhil olmak üzere, bu düzenlemeler konusunda yeniden gerçek anlamıyla bir vicdan muhasebesi yapmamız gerekiyor.

Sabrınız için teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Temizel.

Tasarının tümü üzerinde gruplar adına yapılan konuşmalar sona ermiştir.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, pek kısa bir söz talebim var ama…

BAŞKAN – Şimdi, şahsı adına söz talep eden sayın milletvekillerine söz vereceğim ancak ondan önce Sayın Özel’in bir söz talebi olduğunu görüyorum.

Buyurunuz Sayın Özel.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

32.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, görüşülmekte olan 446 sıra sayılı Kanun Tasarısı üzerinde Hükûmetin söz hakkını kullanmamasının nasıl yorumlanması gerektiği konusunda Bakandan bir açıklama beklediklerine ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

Duruma bakınca, Adalet ve Kalkınma Partisi bu torba yasa üzerinde söz talep etmedi, yirmi dakikalık konuşma hakkını kullanmıyor. Bakanlığın da böyle bir şey yapmayacağını, bir söz talebinde bulunmadığını görüyoruz. Böylesine bir torba yasada -ki Sayın Bakanımız biraz önce açıklıkla ifade etti yasama kalitesi açısından ne kadar sakıncalı olduğunu- gerek Plan ve Bütçe Komisyonunda gerek buradaki tüm torba yasalarda bu Plan ve Bütçe Komisyonunun bir alt meclis olarak çalıştırılıp, ilgili ilgisiz bütün konuların aynı torbaya konulup Mecliste maddeler üzerinde görüş bildirilemeyen ancak varsa, önerge işlemi yapıldığında, önergeyi veren milletvekillerinin beş dakika süreyle konuşabildikleri sağlıksız bir yasama yöntemi tercih ediliyor. Böylesi bir torba yasada Bakanlığın yirmi dakikalık söz hakkını kullanmayıp Meclise konu hakkında bilgi vermemesini Meclisi önemsememesi olarak mı yorumlamalıyız yoksa birbiriyle iler tutar tarafı olmayan, pek çok maddesini savunamayacakları, içinde bizlerin de desteklediği birkaç önemli madde olmasına rağmen, bu torba yasanın arkasında duramadıkları şeklinde mi yorumlamalıyız? Bunu, hiç olmazsa Sayın Bakanın yerinden cevaplamasını bekleriz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özel.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bir eski maliye bakanı konuşunca yenisinin konuşmasına gerek var mı Sayın Özel?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Durum ancak böyle ifade edilirse bir nezaket kazanabilirdi efendim. Teşekkür ediyoruz.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Kerestecioğlu, mikrofonunuzu açıyorum…

Yani, Maliye Bakanlığında üstada saygı diye bir şey vardır; kıdemli üstat konuşunca kıdemsiz olan konuşmaz.

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Eskidendi o. Şimdi ayaklar baş oldu, başlar ayak oldu.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Efendim, tutanağa geçsin.

Sayın Bakanın Meclise karşı takındığı tutum ancak böyle bir ifadeyle nezaket kazanabilirdi. Ben de sizi tebrik ediyorum.

BAŞKAN – Rica ederim, ben Sayın Bakanın adına konuşmadım, kendi düşüncemi ifade ettim.

Buyurunuz Sayın Kerestecioğlu.

33.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, görüşülmekte olan 446 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın torba yasa şeklinde getirilmesinin Meclisin itibarını zedeleyen bir durum olduğuna ve bu tasarıyla çalışanların hak gasbıyla karşı karşıya kaldıklarına ilişkin açıklaması

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Ben de kayıtlara geçmesi açısından… Çünkü, bir yandan, halka müjde olarak sunulan ve adına “Emekli Sandığı Kanunu” denilen bir yasa getiriliyor. Aslında, bunu bir açıklığa kavuşturmak gerekiyor. Çünkü, öncelikle, bu yasanın zaten torba yasa anlamında getirilmesine ve torba yasa tarzına karşı olduğumuzu da ifade edelim. Çünkü, tali komisyonlarda görüşülmeyip her şey direkt Plan ve Bütçe Komisyonuna getirildiğinden ve o kargaşa içerisinde hazırlandığından, yapılan hatalar için de aradan bir üç ay geçiyor, üç ay sonra tekrar bir başka torba yasayla karşı karşıya kalıyoruz. Bu, Meclisin itibarını da yasamanın itibarını da zedeleyen bir şey. Öncelikle bunu ifade etmek isterim.

İkinci olarak da bu yasayla ilgili bütün kamu federasyonlarının, sendikalarının çağrısıyla binlerce insanın kendi hak gasplarıyla ilgili açtığı davaların sonunda Anayasa Mahkemesinde, Danıştayda kazanılan davalar ve artık, yargı sonucunda yapılması gereken bir yasal düzenlemeyle karşı karşıyayız. Yani, öyle, Hükûmetin halkımıza yönelik yaptığı müjdeli bir durum falan yok. Tabii ki olması gereken buydu ama aynı zamanda, bu yasanın kendi içerisinde de bir başka hak gasbıyla karşı karşıya kalıyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurunuz, tamamlayınız lütfen.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Tamamlayacağım.

Bu tasarıyla, aynı zamanda bir başka hak gasbıyla da karşı karşıya kalıyor aslında çalışanlar çünkü bu teklif, şu anda yerel mahkemelerde görülen davaları da hükümsüz hâle getiriyor. Eğer bu davalar devam edebiliyor olsaydı bugünkü katsayıyla insanlar tazminatlarını alabileceklerdi ama şimdi, bu tekliften sonra, şu anda görüşülen kanundan sonra, bugünkü katsayıyla değil, ne zaman emekli olmuşlarsa o zamanki değerlerle tazminatlarını alabilecekler, hak kazanabilecekler. Dolayısıyla, ortada bir müjde falan yok aslında, kazandıkları hakları var emekçilerin, çalışanların ve ondan sonrasında da üstelik bu kanunla daha fazla tazminat alabilecekken bundan da yoksun kalmaları söz konusu.

Ama işin özü, torba yasalarla bu olmuyor, Meclisin itibarını da tamamen zedeleyen bir durumla karşı karşıya kalmış oluyoruz.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kerestecioğlu.

XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/796) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 446) (Devam)

BAŞKAN – Tasarının tümü üzerinde siyasi parti grupları adına yapılan konuşmaların sona erdiğini belirtmiştim. Daha sonra iki sayın grup başkan vekili söz aldı, o sözlerin gereğini yerine getirdik.

Şimdi tasarının tümü üzerinde şahsı adına yapılan konuşmalara geçiyoruz. Şahsı adına söz talep eden sayın milletvekillerine şimdi söz vereceğim.

İlk konuşmacı Abdullah Nejat Koçer, Gaziantep Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Koçer. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, zor bir coğrafyada yaşıyoruz ve bunun etkisiyle ülkece yine zor günlerden geçiyoruz. Birliğimizin ve huzurumuzun hedef alındığı kirli oyunlarla karşı karşıyayız. Yurt içi ve yurt dışı kaynaklı terör saldırılarına karşı eşi, benzeri görülmemiş bir mücadelenin içerisindeyiz. Açıkça görüyor ve anlıyoruz ki yalnızca birkaç terör örgütüne karşı değil, yedi düvele karşı yeni bir istiklal mücadelesi verilmekte. Mücadele azmimizi asla kaybetmeden, geleceğe ilişkin hedeflerimizi değiştirmeden ülkemiz, devletimiz, milletimiz tüm bunların üstesinden gelecek güce sahiptir.

Değerli milletvekilleri, umudumuzu kırmak, hevesimizi köreltmek, hedeflerimizden saptırmak istiyorlar. Buna asla müsaade etmeyeceğiz, mücadelemizi kararlılıkla sürdürecek ve Allah’ın izniyle terörün hakkından geleceğiz. Bu zor günlerde terörle mücadelede şehit olan asker, polis ve vatandaşlarımıza buradan Allah’tan rahmet dilemek istiyorum. Ülkemizin birliğine, beraberliğine kasteden PKK’dan DAEŞ’e, DHKP-C’den FETÖ’ye başta olmak üzere her türlü terör örgütünü ve teröre destek veren herkesi buradan bir kez daha lanetlemek istiyorum.

Sayın milletvekilleri, Türkiye aynı zamanda baş döndürücü bir küresel yarış içerisinde. Genç bir nüfusumuz, dinamik bir ekonomimiz, sürekli değişen toplumsal, ekonomik ihtiyaçlarımız var. İşte, bizler de burada bu ihtiyaçlara cevap vermek üzere yasal düzenlemeleri gerçekleştiriyoruz. Son dönemde hep birlikte çıkardığımız AR-GE Kanunu, Taşınır Rehni Kanunu, Yatırım Ortamının İyileştirilmesi Kanunu gibi kanunların her biri son derece önemli.

Bugün görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı da toplumun farklı kesimlerini ilgilendiren oldukça kapsamlı bir düzenleme. Tasarıda çok farklı kanunlarla ilgili düzenlemeler yer almakta. İşletmelere, yatırımcılara, ihracatçılara vergisel teşvikler getiriliyor, KOBİ’lerin krediye erişimi kolaylaşıyor, denizcilik sektörünün gelişmesine imkân sağlanıyor. Memurların emekli ikramiyesine yönelik düzenlemeler yapılıyor.

Bu tasarı, esas olarak 18 Kasım 2016’da gerçekleştirilen Ekonomi Koordinasyon Kurulu toplantısında alınan kararlar çerçevesinde, ülke ekonomimizin ihtiyaçlarına yönelik bir reçete niteliği taşıyor. Bu reçetede yer alan her başlık ayrı ayrı son derece önemli çünkü toplumun farklı kesimlerinin beklediği, bir an önce çıkmasını istediği farklı yasal düzenlemeler hayata geçiyor.

Kredi Garanti Fonu’na ilişkin düzenleme, işletmelerimizin krediye erişimlerini sağlamak, bilhassa reel sektörün kredi kullanma imkânını artırmak bakımından son derece önemli. Bu düzenlemeyle 250 milyar liralık bir kredi hacmi oluşturulmaktadır. Oluşacak kredi hacmiyle kredi piyasası genişliyor, kredi kullanma imkânları artırılıyor, reel sektörü canlandırmak amaçlanıyor.

Geçen ay, Hazine Müsteşarlığı ile KOBİ’lerin ve ihracatçıların finansmana erişimini kolaylaştırmak için Kredi Garanti Fonu arasında bir protokol yapıldı. Burada amaç, reel sektörün daha güçlü bir şekilde desteklenmesi. Bunun için de kredi Garanti Fonu’nun imkânları artırılıyor, Kredi Garanti Fonu üzerinden kaynak kullanımı kolaylaştırılıyor ve bürokrasi ciddi anlamda azaltılıyor. Ocak, şubat, mart aylarına ilişkin sosyal güvenlik prim ödemelerinin ekim, kasım ve aralık aylarına ötelenmesiyle asgari ücret desteğinden yararlanan işletmelere sağlanacak katkı artırılıyor. Özellikle küçük ve orta ölçekli işletmelerimiz başta olmak üzere, işletmelerin nakit ihtiyaçlarına katkı sağlamak, işletme sermayelerine destek verilmek üzere bu değişiklik yapılıyor. İmalat sanayisinde faaliyette bulunan ve birleşen 2 şirketin KOBİ olması durumunda, bu birleşmenin olduğu dönem dâhil 3 dönem yüzde 75’e kadar indirimli kurumlar vergisi uygulaması son derece teşvik edici. Böylece işletmeler güç birliği yapmış olacaklar, işletme ölçeklerini büyütecek, kurumsallaşacaklar ve rekabet güçlerini geliştirebilecekler. İmalat sektöründe yatırım teşvik belgesine sahip yatırımcılar, 2017 yılındaki inşaat yatırımları nedeniyle yüklendikleri ancak mahsup yoluyla indirim konusu yapamadıkları KDV’leri iade yoluyla geri alabilecekler. Ayrıca, 2017’de imalat sanayisinde gerçekleştirilen yatırım teşvik belgesi kapsamındaki yatırım harcamalarına ilişkin kurumlar vergisi indirim oranı yükseltilmesi suretiyle yatırımlara sağlanan teşvik yukarıya çekilmiş olacaktır.

KDV mevzuatına göre, belediyeler ve il özel idareleri, sahip oldukları taşınmazları iki yıldan önce satmaları hâlinde katma değer vergisine tabiler. Yine bu tasarıda yer alan bir düzenlemeyle iki yıl şartı ortadan kalkacak, yerel yönetimlere kaynak sağlanmış olacaktır. Böylece vatandaşlarımıza yönelik hizmetin hem kalitesi hem de çeşitliliği artmış olacaktır.

Yıllardır gemi ve yatlar üzerindeki vergi yükü nedeniyle denizlerimiz yabancı bayraklı gemi ve yatlarla dolu idi. Veraset ve intikal vergisi ile diğer vergisel muafiyetler tanınmasıyla bu gemi ve yatlar ülke bayrağımızı taşımaya özendirilecek, bu yolla etkin bir denetim mekanizmasına olanak sağlanacaktır dolayısıyla ülkemizde denizcilik sektörünün gelişmesi teşvik edilmiş olacaktır.

Mali sorumluluk sigortası kapsamında sigorta şirketlerinin hasar tedbir sürecinde orijinale eş değerliliği belgelendirilmiş parçaların da kullanılabilmesine yönelik düzenlemeyle piyasada rekabet artacak, bu parçaların üretimini yapan yerli sanayi gelişecektir.

Sayın milletvekilleri, geçmişe yönelik olarak memur emekli ikramiye ödemelerine ilişkin düzenlemeyle ikramiyeye esas hizmet süresinin hesabındaki otuz yıllık üst sınırın Anayasa Mahkemesince iptali üzerine ortaya çıkan sorunlar giderilmiş olacaktır.

Bütün bu düzenlemelerle birlikte, ekonomimizin yeniden gelişmesi ve ortada yaşanan bütün bu sıkıntıların giderilmesi noktasında alınan kararların, EKK kararlarının da bu yasa tasarısı içerisinde işletmecilerimizin, üreticilerimizin, yatırımcılarımızın faydalanması noktasında yasa tasarısında bulunduğunu söylemek istiyorum.

Yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen Türkiye ekonomisi büyümeye devam ediyor ve edecektir. Alınan bu kararlarla ekonomimizin rekabet gücü artacak ve gerek istihdam gerekse üretim ve ihracatta artış sağlanacaktır. 2017 yılında Türkiye ekonomisinin daha fazla büyümesi için başkaca gerekli tüm önlemler şimdi olduğu gibi ileriki günlerde de alınacaktır. Hedef 2017’de ülkemizin büyümesini artırmak, ihracatımızı geliştirmek, istihdamımızı artırmak ve işsizliği azaltmak olacaktır. Terörle mücadeleye rağmen, bölgesel sorunlarımıza rağmen, dünyadaki ekonominin gerilemesine rağmen, 2016 yılını son derece büyüme oranlı ve gelişme oranlı bitirdik. 2017’de daha iyi rakamlara ulaşacağımızı buradan belirtiyor, bu yasa tasarısının hayırlı ve uğurlu olması dilekleriyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Koçer.

Şimdi, Hükûmetin söz talebi vardır.

Hükûmet adına Maliye Bakanı Naci Ağbal.

Buyurunuz Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Bakan süreniz yirmi dakikadır.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; ben de Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında Hükûmetimiz adına açıklamalar yapmak üzere huzurlarınıza gelmiş bulunuyorum. Sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, Hükûmet tasarısı hakkında Genel Kurulu bilgilendirme noktasında herhangi bir şekilde bir yanlış düşüncem olması söz konusu değil, böyle bir şeyi asla düşünmem, birlikte istişare ederek… Böyle bir talep olduğu için özellikle ben söz istedim. Onun için, bir yanlış anlama asla olmaması lazım. Her zaman için, komisyonlarımızda, Genel Kurulumuzda tasarı hakkında her türlü bilgilendirmeyi yapmak zaten bizim bir görevimiz; o açıdan, ben bu söz talebinden dolayı da, bu ikazdan dolayı da teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ekonomik büyüme, üretim ve istihdamın en önemli kaynağını yatırımlar oluşturmaktadır. Hükûmetimiz döneminde yatırım, üretim, istihdam, ihracat ve girişimciliğin teşviki, yatırımlar üzerindeki işlem maliyetlerinin azaltılmasıyla katma değerli üretimin teşvikine yönelik son bir yılda özellikle çok sayıda yasal düzenlemeyi de Genel Kurulumuzdan geçirmiş olduk; böylelikle yatırım ortamının iyileştirilmesi bakımından son bir yılda önemli düzenlemelere de imza attık.

Söz konusu tasarıda aynı zamanda kamu idarelerimizin ortaya çıkan farklı ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla da birtakım düzenlemeler var, yeri geldiğinde o düzenlemeler hakkında da Genel Kurulumuzu bilgilendireceğim.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; girişimcilik, ekonomik büyüme ve kalkınmanın itici gücü yenilik ve özellikle inovasyonun çok önemli olduğunu da söylemem gerekir. Bu tasarıyla girişimciliğin desteklenmesi için çok önemli teşvikleri hayata geçiriyoruz. Bu kapsamda, asgari ücretle çalışanların yoğunlukta olduğu KOBİ’ler başta olmak üzere işletme sermayelerinin desteklenmesi için 2016 yılında uygulamasını başlattığımız ve kayıtlı istihdamın artırılmasına da önemli katkılar sağlamış olan asgari ücret desteğini 2017 yılında da devam ettirmek amacıyla bu tasarıda bir madde düzenlemesi huzurlarınıza getirmiş durumdayız.

Ayrıca, özel sektör işverenlerimizi finansman yükü açısından daha da rahatlatmak amacıyla da asgari ücret desteğinden yararlanan işletmelerimize, işverenlerimize dönük olmak üzere sigorta primlerini de öteleyen bir düzenlemeyi hayata geçiriyoruz. Bu konuda biraz önce söz alan hatipler birtakım değerlendirmelerde bulundular. Bunu Komisyonda da yaptığımız açıklamalarda açıkça ifade ettik, bu konuyla ilgili gerekli bilgilendirmelerde de bulunduk. 2016 yılında asgari ücret desteği uygulamasını başlattığımız sistemde belirli bir gelir, belirli bir ücret düzeyinin altında ücret alan tüm çalışanlarımıza bu imkânı sağladık ve böylelikle ücret geliri 2.550 liranın altında olan yaklaşık 10 milyon çalışan asgari ücret desteğinden yararlandı. Şimdi, ilk defa, bu defa 2017 yılı Ocak, Şubat ve Mart aylarında ödenmesi gereken sigorta primine ilişkin de bir erteleme düzenlemesi getiriyoruz. Bu erteleme düzenlemesini yaparken de bir skala oluşturuyoruz. Bu skalayı da asgari ücret desteğinden yararlanan işletmelerimizde veya asgari ücret desteğinden yararlanan çalışanlarla sınırlı olarak yapıyoruz. Bunu, yani, Komisyonda da ifade ettik, bu düzenlemenin bütçe maliyetini de ifade ettik...

GARO PAYLAN (İstanbul) - Başbakan böyle söylemedi.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Devamla) - …ve bunu da ben Maliye Bakanı olarak farklı ortamlarda, sistem olarak bu şekilde izah ediyorum. Sayın Başbakanımız, tabii ki, özellikle işletmelerimizin çok önemli olarak bekledikleri böyle bir düzenlemeyi vatandaşlarımızla paylaşırken, getirilen düzenlemenin ana başlığını paylaşmış oldu. Biz de o ana başlığın altındaki düzenlemelerin detaylarını hem kamuoyuna yaptığımız açıklamalarla ortaya koyduk hem de Komisyonda detaylarını kendileriyle paylaştık. Özellikle ocak, şubat ve mart aylarında sigorta primi ödemelerinin ekim, kasım ve aralık aylarına ertelenmesinin, gerçekten, başta KOBİ’ler olmak üzere işletmelerimizin ihtiyaç duydukları işletme sermayesi bakımından önemli bir destek olduğunu düşünüyorum, onu da ifade edeyim.

Getirmiş olduğumuz yasal düzenleme taslağında yer alan önemli düzenlemelerden bir tanesi de Kredi Garanti Fonu’na sağlamış olduğumuz desteğin tutarını 2 milyar liradan 25 milyar liraya artırıyoruz. Hâlihazırda, biliyorsunuz, işletmelerimizin bankalardan kullandıkları kredilerin geri dönüşlerinde yaşanabilecek risklere karşı Hazine Müsteşarlığı üzerinden Kredi Garanti Fonu’na sağlanmış bir 2 milyar liralık limit var. Biz bu limiti yasal düzenlemeyle 25 milyar liraya çıkarıyoruz. Böylelikle Kredi Garanti Fonu da ikincil mevzuat çerçevesinde bankalarla yapmış olduğu anlaşmalar çerçevesinde, bu limitleri yani 250 milyar liralık limiti bankalara kullandırmak suretiyle, işletmelerimizin ihtiyacı olduğu hem yeni kredi taleplerinde hem de mevcut kredilerin döndürülmesinde son derece önemli bir imkân getirmektedir. Bu açıdan bu tasarı içerisinde özellikle özel sektöre dönük önemli düzenlemelerden bir tanesi de Kredi Garanti Fonu’na sağlamış olduğumuz bu imkân olmaktadır.

Diğer taraftan, yasal düzenleme taslağında yer alan önemli düzenlemelerden bir tanesi de yatırım teşvik sisteminde, özellikle imalat sanayisinde yatırım yapan işletmelerimize getirdiğimiz yeni teşviklerdir. Burada hâlihazırda -biliyorsunuz- mevcut teşvik sistemi içerisinde indirimli kurumlar vergisi uygulaması yoluyla, yapılan yatırımların önemlice bir kısmını aslında devlet olarak biz vazgeçtiğimiz vergilerle bir şekilde karşılamış oluyoruz. Burada hem mevcut teşvik belgeli yatırımlarda hem de yeni alınacak teşvik belgeli yatırımlarda 2017 yılında yapılacak yatırım harcamalarını daha cazip hâle getirmek için mevcut teşvik unsurlarını artırıyoruz. Ne yapıyoruz? Öncelikle imalat sanayisinde yapılan teşvik belgeli yatırım harcamalarında “katkı payı” dediğimiz yatırıma katkı oranını 15 puan artırıyoruz. Örnek vermek gerekirse; 100 milyon liralık bir yatırımda örneğin 30 milyon liralık kısmını devlet olarak biz vazgeçtiğimiz vergilerle finanse ederken 2017 yılı için diyoruz ki biz bu rakamı 45 milyona çıkardık. Yani 30 milyon liradan 45 milyon liraya çıkarıyoruz. Dolayısıyla burada işletmelerimiz için özellikle 2017 yılında yapılacak yatırım harcamalarında önemli bir teşvik imkânı getiriyoruz. Burada sadece yatırıma katkı tutarını artırmıyoruz, aynı zamanda kurumlar vergisi beyannamesi üzerinden indirilebilecek kazanç tutarının da tamamını indirme hakkı getiriyoruz. Bu da önemli bir düzenleme. Normalde mevcut teşvik sistemi içerisinde bir yatırım indirimi hakkınız olsa bile yapılan yatırımın bölgesine göre belirli oranlarda kurumlar vergisinin yine ödenmesi gerekiyor ama 2017 yılında yapılacak yatırım harcamalarına ilişkin vergi indirim hakkını kazancın tamamına uygulama hakkı getiriyoruz. Bu da son derece önemli. Dolayısıyla, buradan özellikle bütün yatırımcılarımıza da çağrıda bulunuyorum: 2017 yılında imalat sanayisi sektöründe teşvik belgesi olan yatırımcılarımızın mutlaka ve mutlaka getirilen bu olağanüstü imkânları değerlendirmek suretiyle özellikle yatırım harcamalarını artırmalarını da bekliyoruz, umuyoruz. Bu konuda da farklı diğer enstrümanlarla da zaten yatırım harcamalarını destekliyoruz.

Yine, biliyorsunuz, diğer kazançlardan elde edilen, diğer faaliyetlerden elde edilen kazançlara uygulanabilecek indirimli kurumlar vergisi uygulamasını da 2017 yılında yapılacak harcamalar bakımından sınırsız bir şekilde kullanma imkânı getiriyoruz. Bu da son derece önemli bir düzenleme.

Yine, bu tasarı içerisinde yatırımcılara dönük yapmış olduğumuz önemli düzenlemelerden bir tanesi de teşvik belgesi kapsamındaki yapılacak inşaat harcamalarında vergi iadesi imkânı getiriyoruz. Normalde teşvik belgeli yatırımlarda yatırımın bir unsuru olarak bir fabrika binasını inşa ettiğiniz zaman inşaat sırasında ödediğiniz katma değer vergisi işletmenin üzerinde bir yük olarak kalıyor. Dolayısıyla, bunu ancak işletme faaliyete geçtikten sonra elde edilecek hasılattan indirme imkânı oluyor ama biz burada getirmiş olduğumuz düzenlemede 2017 yılında yapılacak inşaat yatırım harcamaları için yüklenilen katma değer vergisini iade hakkı getiriyoruz. Böylelikle özellikle yatırımcılarımız 2017 yılında yapacakları yatırım harcamalarını ne kadar artırırlarsa buna ilişkin yüklendikleri katma değer vergisini de alma imkânı elde ediyorlar.

Yine, teşvik belgeli yatırımlarda getirdiğimiz önemli düzenlemelerden bir tanesi de yazılım ve gayrimaddi hakların satın alınması ve kiralanması nedeniyle katma değer vergisi ödenmesi gerekiyor, bunu istisna ediyoruz. Hâlihazırda makine teçhizat alımlarında, teşvik belgeli yatırımlarda katma değer vergisi istisnası var ama biz biliyoruz ki birçok yatırımcımız aslında yatırım evresinde gayrimaddi hak da satın alabiliyor veya kiralayabiliyor veya yine birtakım yazılımlar satın alabiliyor. Burada özellikle yatırım maliyetlerinin düşürülmesi amacıyla da yazılım ve gayrimaddi hak satın alma ve kiralamalarını da katma değer vergisinden müstesna ediyoruz.

Tasarıda yer alan önemli düzenlemelerden bir tanesi de kurumların birleşmesini teşvik etmek. Biliyorsunuz, ölçek büyüdükçe, şirketlerde, işletmelerde kurumsallaşma arttıkça rekabet edebilme yeteneği de artıyor. Dolayısıyla, küçük ve orta ölçekli işletmelerin yoğun olduğu bir ekonomik yapımız olduğu dikkate alınacak olursa, bizim mutlaka işletme ölçeklerini büyüten, işletmeleri kurumsallaştıran teşvik unsurları getirmemiz lazım. Bu anlamda, bu tasarı içerisinde yer alan bir madde düzenlemesiyle imalat sanayisinde sanayi sicil belgesini haiz olarak imalat işi yapan KOBİ’ler eğer birleşirlerse yani iki şirket birleşip tek bir şirket hâline gelirlerse, bu durumda, birleşmeden sonraki 3 dönem boyunca, birleşme dönemi dâhil 3 dönem boyunca kurumlar vergisi oranını yüzde 75 oranında düşürüyoruz. Dolayısıyla, yüzde 20 olan kurumlar vergisini yüzde 5’e kadar indirimli olarak uygulama imkânı getiriyoruz. Bu da işletmelerimize, özellikle imalat sanayisinde global rekabet içerisinde çalışan şirketlerimiz bakımından önemli bir vergisel avantajı getiriyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarıyla yapmış olduğumuz düzenlemelerden ana başlık oluşturabilecek diğer bir düzenleme ise, denizcilik sektörüne ilişkin olarak yapmış olduğumuz düzenlemelerdir. Zaman zaman bu konu gündeme getirildiğinde denizcilik sektörüne dönük bir düzenleme gibi anlatılıyor bu. Denizcilik sektörüne ilişkin bir düzenleme yapma iddiasında değiliz. Burada, gemi ve yatların sahipliğine ve kullanımına bağlı olarak hâlihazırda alınmakta olan vergi, resim, harç, banka sigorta muameleleri vergileriyle ilgili bir uygulama yapıyoruz. Sayın Bakan burada dedi ki: “Burada, denizcilik sektörüyle ilgili genel bir düzenleme yapılması ve bunun içinde bu konunun getirilmesi daha doğru olur.” Yani, denizcilik sektörüyle ilgili tabii ki Hükûmet olarak bugüne kadar yapmış olduğumuz birçok düzenleme var.

Denizcilik sektörü gerçekten AK PARTİ hükûmetleri döneminde önemli ölçüde büyüdü, rekabetçi gücünü artırdı ve denizcilik sektörüne de bu anlamda hem imalat hem ihracat hem de işletme olarak bakım onarım faaliyetleri dâhil olmak üzere çok önemli teşvikler verdik, çok önemli imkânlar getirdik ve bugün Türk denizcilik sektörü gerçekten dünyayla rekabet edebilen bir sektör hâline geldi. O anlamda, denizcilik sektörüyle ilgili meselelerde her zaman için geniş kapsamlı düzenleme yaparız ama burada yapmış olduğumuz düzenleme, denizlerimizde, limanlarımızda vatandaşlarımıza ait olan farklı boyutlardaki, büyüklüklerdeki gemi ve yatlardan Türk gemi siciline dâhil olmayanları Türk gemi siciline dâhil edecek birtakım teşvik unsurları getiriyoruz. Bu, Türkiye’ye mahsus bir şey değil, dünyada birtakım ülkelerde, birtakım merkezlerde çok düşük oranlarda, tutarlarda sicil kaydı yapılmak suretiyle böyle bir rekabet ortamı oluşturulmuş. Türkiye olarak -bu gemi ve yatlar bizim vatandaşlarımızın gemi ve yatları- bizim ne yapmamız lazım? Bu global, küresel ortam içerisinde bu sisteme karşı bizim de aynı rekabetçi vergi yapısını getirmemiz lazım. Bundan daha doğal ne var? Onun için, yapmış olduğumuz düzenlemeyle gemi ve yatların ilk kaydında alınması gereken kayıt harcını almaya devam ediyoruz, yıllık harcı kaldırıyoruz. Çünkü, ister istemez, bu alanda bir düzenleme yapacaksanız -Sayın Bakan da çok iyi bilir- iki şeyi teraziye koymanız lazım: Bu düzenlemeyi yapmadığınız durumda ne vergi alıyorsunuz, bu düzenlemeyi yaptığınızda ne vergi alıyorsunuz? Dolayısıyla, bugün biz biliyoruz ki çok sayıda yat ve gemi bu anlamda Türk gemi siciline kaydedilmediği hâlde aslında vatandaşlarımız tarafından kullanılıyor. O açıdan, bizim yapmış olduğumuz düzenleme, kendi kapsamı itibarıyla bütün unsurları kapsayan bir bütünlük arz eden düzenleme. Bizim denizcilik sektörüne ilişkin genel bir düzenleme yapma iddiamız zaten yok, bu konuda da zaten bugüne kadar çok sayıda önemli düzenlemeleri de yaptık.

Yine, tasarıda önemli düzenlemelerden bir tanesi, kamuoyunda “esnaf sicil affı” olarak nitelenen düzenleme. Çeşitli nedenlerle geçmişe dönük olarak çeki, senedi karşılıksız çıkmış olan vatandaşlarımıza ilişkin önemli bir kolaylık getiriyoruz. Bu kolaylıkta ister istemez bu alandaki uluslararası normlara dikkat etmemiz lazım; bankacılık sisteminin kurallarına, prensiplerine, çalışma anlayışına dikkat etmemiz lazım. Türkiye'nin bugün en güçlü olduğu iki alan var: Bir tanesi, kamu maliyesi. Gerçekten, kamu mali disiplini bakımından Türkiye örnek gösterilen bir ülke. İki: Güçlü bankacılık sektörümüz. Bu anlamda, bankacılık rasyolarımız Türkiye'yi gerçekten ileri noktalara taşıyan bir noktada.

Burada bir esnaf sicil affı uygulanacak. Bankalarımız bu noktada bu uygulamayı yapmakta arzulu, istekli. Devlet olarak bu konuda gereken hukuki düzenlemenin çerçevesini oluşturmuş oluyoruz. Vatandaşlarımız da burada belirlenmiş olan kural ve kaidelere uymaları hâlinde bu düzenlemelerden yararlanacaklar. Onun için, ben baştan itibaren bu meseleyle ilgili olumsuz bir kanaatin oluşturulmasını açıkçası doğru bulmam. Hep beraber bu uygulamayı takip edeceğiz. Ama, demin dediğim gibi, uluslararası normlara, kaidelere, bankacılık sisteminin genel prensiplerine, risk esaslı bankacılık yöntemlerine de mutlaka ve mutlaka dikkat etmemiz gerekiyor.

Yine, yapmış olduğumuz düzenlemelerden bir tanesi, otuz yıldan fazla süreyle çalışıp da emekli olanlardan geçmişte emekli olanların emekli ikramiyelerinin hesaplanmasına ilişkin meseleyi çözüyoruz. Burada yargıda devam eden davalar var. Özellikle Anayasa Mahkemesinin bu konuyla ilgili yasal düzenlemeyi iptal ettiği tarihten geriye dönük olmak üzere bu şekildeki hak sahibi bütün vatandaşlarımızın emekli ikramiyelerini, yargısal ihtilafları ortadan kaldırmak suretiyle değiştiriyoruz. Burada ben muhalefet partilerine de teşekkür ediyorum. Komisyon aşamasında hep beraber ortak bir değerlendirme yaptık ve her yılbaşında hesaplanacak emekli ikramiyesinin asgari tutarlarına ilişkin ortaklaşa bir belirleme yaptık. Dolayısıyla, bu belirlemeyle de hakikaten bu alandaki bir sorunu da çözmüş olacağız.

Yine, bu tasarı içerisinde, belediyelerin ve il özel idarelerinin taşınmaz satışlarında katma değer vergisi istisnası getirilmesi düzenlemesi var. Yine, gümrükten kurallara aykırı bir şekilde yurda sokulan veya düşük beyanla yurda sokulan araçların el koyma işlemlerini belirli vergilerin ödenmesi hâlinde kaldıracak şekilde düzenlemelerimiz var. Merkez Bankasının Para Politikası Kurulunun toplantı sayısına ilişkin düzenlemelerimiz var. İnşallah, bütün bu düzenlemeler tabii, geniş toplum kesimleri tarafından beklenen düzenlemeler; emeklilerimizi ilgilendiren düzenlemelerimiz var, çalışanlarımızı ilgilendiren düzenlemelerimiz var, iş âlemini, yatırımcıyı, üretimi ilgilendiren düzenlemelerimiz var.

Genel Kurulda yapılacak tartışmalar, görüşler çerçevesinde tasarı son şeklini alacak ve Cumhurbaşkanımızın onayına sunulacak. Ben şimdiden vereceğiniz bütün katkılara teşekkür ediyorum. Yüce Meclisimize, Genel Kurulumuza saygıyla arz ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

GARO PAYLAN (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Paylan…

GARO PAYLAN (İstanbul) – Sayın Başkan, yerimden kısa bir söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurunuz, açıyorum.

GARO PAYLAN (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, Sayın Bakan benim sözlerimi tekrarladı aslında. Yani bir sicil affının olmadığını ikrar etti ama Sayın Başbakan ısrarla sicil affının olduğunu söylüyor. Bankalar Birliğinin bir merkezi var ve orada bir sicil havuzu var. Bu sicil havuzunda vatandaşlarımızın bilgileri var ve onların silinmeyeceğini söyledi. Kanun da yalnızca bunun dikkate alınmayabileceğini ortaya koyuyor, yani silinmesi diye bir durum yok, vatandaşlarımızın sicili aynen orada kalacak. Yalnızca “Bankalar bu durumu dikkate almayabilir.” diyor.

İkinci konu: Sigorta primlerinin de kısmen ötelendiğini Sayın Bakan söyledi ama Sayın Başbakan bunu bu şekilde anlatmıyor. Benim kendisine önerim, Sayın Başbakanın bu konuda bu şekilde bilgileri vermesi. Yoksa, vatandaşlarımız banklara gider “Benim sicilim silindi arkadaş, sen bana nasıl kredi vermezsin?” diyebilir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim Sayın Paylan.

GARO PAYLAN (İstanbul) – Bitireyim.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Şimdi, Sayın Paylan tabii anlamak istemiyor. Israrla, çok net bir şekilde, kendisinin ne söylediğini, benim ne söylemek istediğimi kürsüde anlattım.

GARO PAYLAN (İstanbul) – Başbakan öyle söylemiyor.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Anlattım ve Sayın Başbakanın, bu konuyla ilgili yapılan düzenlemenin geneline ilişkin bizim ortaya koyduğumuz prensibi ifade ettiğini söyledim.

Ondan önce şunu söyleyeyim: Yapmış olduğumuz düzenleme, esnafımıza bir sicil affı düzenlemesidir. Siz, buna farklı nedenlerle “Böyle değildir.” deseniz bile bu doğru değil. Bu, esnafımıza getirilen bir sicil affıdır. Burada bu düzenlemenin tarafları vardır, bankalar vardır, değil mi? Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu vardır, işletmeler vardır ve bu düzenlemenin kendisi vardır. Bu düzenleme yapılırken, madde oluşturulurken bütün taraflar, yani bankalarımız son derece olumlu, son derece yapıcı; bu düzenlemenin hayata geçirilmesi hâlinde, bu düzenlemeyi uygulamak konusunda istekli olduklarını ifade etmişlerdir. Bu konuyla ilgili yapılan düzenlemede, özellikle bankalarımızın bu uygulamayı yaparken hukuki bakımdan uygulamayı rahat yapmalarını sağlayacak düzenleme de maddenin içerisine konulmuştur. Diğer taraftan, maddenin içerisinde işletmenin yani…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Sayın Başkanım, çok önemli olduğu için birkaç hususu...

BAŞKAN – Açıyorum, buyurunuz.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Yine madde düzenlemesi içerisinde, hem bankalarımızın risk analiz sistemlerinin dikkate alınması hem de bu sicil affından yararlanmak isteyen esnafımızın menfaatinin uyumlaştırılması şeklinde bir ana prensip benimsenmiştir. Onun için siz endişe etmeyin, bu madde bütün taraflarla ortak bir amaç etrafında dikkatle kaleme alınmış. Bankalarımız da, esnafımız da, bu konuyla ilgili diğer taraflar da buna dikkat edecekler.

Sigorta primi ertelemesi konusunda ise: Komisyonda da burada da tekrar açıkladım. Yani benim açıklamama siz çok farklı bir anlam yükleyebilirsiniz…

GARO PAYLAN (İstanbul) – Sizin değil, Başbakanın…

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Hayır, benim yaptığım açıklamalar Sayın Başbakanımızın yaptığı açıklamalarla uyumludur. Hiçbir sorun bulunmamaktadır. Siz sadece farklı anlamlar yükleyerek sanki burada bir anlam var gibi bir şey söylüyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Bir de şunu söyleyeyim: Biz her konuda Sayın Başbakanımızı tam bilgilendiririz. Sayın Başbakanımızın yaptığı bütün açıklamalar da buraya gelen yasa maddelerine uygundur Sayın Paylan.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, anladık meseleyi.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

GARO PAYLAN (İstanbul) – Sayın Başkan, farklı anlamlar yüklediğimi söyleyerek bir sataşmada bulundu.

BAŞKAN – Hiçbir sataşma yok Sayın Paylan.

GARO PAYLAN (İstanbul) – O zaman yerimden efendim, kayıtlara geçsin diye.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bakınız, şimdi tümü üzerindeki konuşmaları gerçekleştiriyoruz. Gruplar konuştu, şahsı adına Sayın Koçer konuştu, sonra Hükûmet söz istedi, Hükûmet konuştu. Şahsı adına Sayın Aykut Erdoğdu’ya söz vereceğim şimdi. Bu soru-cevap biraz sonra olacak. Biraz sonra tasarının tümü üzerinde yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemi yapacağız. Bu aşamada bunu biz karşılıklı soru-cevaba dönüştürürsek…

GARO PAYLAN (İstanbul) – Soru-cevap değil efendim.

BAŞKAN - …İç Tüzük’e aykırı hareket etmiş oluruz ve bekleyen konuşmacıların haklarını elinden almış oluruz.

Sayın Aykut Erdoğdu, İstanbul Milletvekili, şahsı adına.

Buyurunuz Sayın Erdoğdu. (CHP sıralarından alkışlar)

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 446 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapan Kanun Tasarısı üzerinde şahsım adına söz aldım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, kanunun öyle bir adı var ki kapağa sığmadığı için bir uyanıklık yapılmış, “bazı kanunlar” denmiş. “Bazı kanun” dediği kaç tane kanun? 19 tane kanunu toplamışlar bir torbaya koymuşlar, adı olmuş “torba kanun”, “çuval kanun.” İsmi sayfaya, kapağa yetişmediği için de “bazı kanunlar” demiş geçmişler. İçinde emeklilerden yat ve kotra sahiplerine, vergilerden öğrenci yurtlarına, bankacılıktan kentsel dönüşüme ne isterseniz var. Değerli arkadaşlar, böyle kanun yapılmaz.

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Kes kelalaka.

AYKUT ERDOĞDU (Devamla) – Biz milletvekiliyiz, burası Türkiye Büyük Millet Meclisi; yasama kalitesi çok önemli. Bir kanun bir duvar gibi, bir maddesini çektiğinizde bir tuğlasını çekmiş gibi oluyorsunuz. Şimdi, o duvarın tamamını düşünmeden bir tuğlasını çektiğinizde yarın o duvar yıkılıveriyor. Ondan sonra bir torba kanun 5 tane torba kanun daha getiriyor. Ondan sonra da kalitesiz, niteliksiz bir yönetim ortaya çıkıyor.

Şimdi, bakın, Sayın Maliye Bakanı konuştu. Emeklilerle alakalı bir düzenleme var, bütçeden emeklilere bir şey ödenecek gibi görünüyor. Sanmayın ki Hükûmet çok istedi de emeklilere bir şey veriyor. Anayasa Mahkemesi bir karar verdi. Şöyleydi, eskiden emekli ikramiyesinde otuz yılın üzerinde kimse para alamıyordu. Emekli ikramiyesi otuz yıl üzerinden ödeniyordu, ister kırk yıl çalış ister kırk beş yıl çalış. Anayasa Mahkemesi dedi ki: Yazıktır, ayıptır; bu adam kırk çalıştıysa kırk yıl üzerinden öde. Böyle bir karar verince kanun çıkarmak zorunda kaldılar, geçmişteki emeklilere para ödeyecekler. 1980’de, 1990’da, 2000’de emekli olmuş tüm emeklilere para verilecek ama Sayın Maliye Bakanı “Emekliye faiz vermem. Bu memur maaşı zamlarından yararlandırmam.” diyor. Emekliye faiz vermemesinin sebebi “Faiz ve riba haramdır.” fikri falan değil çünkü her tarafa faiz veriyorlar. Kendisi emekliden alacaklı olduğu zaman, üç gün ödemezse gırtlağını sıkıp faiz alıyor ama emekliye tek kuruş faiz yok. Öyleydi ki 50 kuruş ile 1 lira arasında ödeme yapılacak yerler vardı da, Allah’tan muhalefet isyan etti, bir 50 liralık alt bant geldi; emekliye verilecek para bu. Emekliye verilmeyen nereye veriliyor? Yat sahibine, kotra sahibine, gemicik sahiplerine vergi yok, resim yok, harç yok. Neymiş? Bunlar uluslararası alanda geziyorlarmış, Türkiye’ye getireceklermiş. Zaten bir gemicilik düşkünlüğü söz konusu, bir gemicik düşkünlüğü söz konusu. Biz de biliyoruz ki Türkiye Cumhuriyeti’ni en üstte yönetenlerin çocuklarının çoğu bu gemicilik işleriyle iştigal ediyorlar. Çok da başarılılar, maşallah diyeceğim ama keşke kamunun parmağı oralarda olmasaydı da başarıları kendi yeteneklerinden olmuş olsaydı.

Şimdi, arkadaşlar, bakın, torba kanun… Mesela torba kanunda bir madde: Belediyelerin arsa ve arazi satışları, eskiden, iki yıl kalmak kaydıyla KDV’den istisnaydı. Şimdi bu iki yıl şartını kaldırdılar yani bir gün alsa, bir gün satsa, emlakçılık yapsa, belediye ve belediyelerle birlikte iş yapan özel şirketler KDV ödemeyecek. E şimdi, özel sektörde inşaatçılar kan ağlıyor, inşaat sektörü çökmüş durumda, onların hepsi yüzde 8 KDV ödeyecek ama belediye ve belediyeyle iş yapan şirketler de kentsel dönüşüm işlerinde belediyeler KDV ödemeyecek. Ya, böyle bir adalet olur mu değerli arkadaşlar ya? O zaman herkese kaldırın. Madem bu KDV kötü, kefende bile KDV alıyorsunuz, herkesten kaldırın. Bu nedir yani belediye ve saz arkadaşlarına getirdiğiniz bu istisnalar?

Şimdi, getirmişler vergi muafiyeti. Kime? Eğitim vakıflarına. Hazine arazileri kırk dokuz yıllığına karşılıksız, bedelsiz bu vakıflara verilecek, özel eğitim vakıflarına. Kim var arasında? Ensar Vakfı var, TÜRGEV vakfı var, diğer vakıflar da var ama diyoruz ki, kardeşim, eşit davranmıyorsunuz. Maliye Bakanına Komisyonda üç buçuk saat söyledik, hangi vakfa ne verdiğinizi açıklayın, açıklayamıyorlar. Devletin millî eğitim politikası bu vakıflara emanet edildi, sonra tecavüz olayları patladı, yüzümüz kızardı.

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Yandık…

AYKUT ERDOĞDU (Devamla) – Ciğerimiz yandı. Aladağ’daki yangında küçücük kız çocukları yandılar. Ya, bu, devletin işi arkadaşlar. Bu devlete bu yüzden vergi veriyoruz biz, okul yapsın, yurt yapsın diye, çocuklarımızı devlete emanet edelim diye. Ama siz sevdiğiniz bazı vakıflar üzerinden –onu da Fetullahçılardan öğrendiniz, şimdiye kadar o altın nesil diye Anadolu’nun en fakir, en başarılı çocuklarını Fetullahçılara emanet ettiniz, bugün hepsine “Terörist.” diyorsunuz kendiniz- şimdi, aynı hatayı kendi vakıflarınızdan yapıyorsunuz. Yapmayın, devlet yapsın bu işi, devleti siz yönetiyorsunuz. Devletten bu kadar çekinmeyin. Niye özel vakıflara şey yapıyorsunuz?

Bununla sınırlı değil, bir TOKİ operasyonu var. Şimdi, Sayın Bakan diyor ki: “Bizim en başarılı olduğumuz yer bankacılık.” Orada çok başarılısınız yabancı bankalara korkunç fahiş faizler ödediğiniz için. Bir de kamu mali yönetimiymiş.

Bakın şimdi, düzenlemeye bakın. Şimdi, bu TOKİ… Emlak Bankası vardı, Emlak Bankasında bizim çok kıymetli arsa, arazilerimiz vardı. Bu Emlak Bankasındaki arsa, arazileri aldılar içinden, götürdüler Emlak Konut Gayrimenkul Yatırım Ortaklığına TOKİ’ye devrettiler, Emlak Bankası çulsuz kaldı. Emlak Bankasının borcu var TOKİ’ye, TOKİ’nin Emlak Bankasına, Emlak Bankasının hazineye borcu var 1 katrilyon 200 milyon lira. Şimdi bir hüküm getiriyorlar, bu 1 katrilyon 200 milyon lirayı bütçenin gelir ve gider kalemleriyle ilişkilendirmeksizin -yani bunun adı muhasebe hilesidir- bütçeden buharlaştırıp TOKİ’ye kaynak aktarıyorlar. Yahu, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu var, 13/(f) maddesi var, “Böyle gayrisafi yapamazsınız bu işi.” diyor. Hani mali disiplin vardı? Siz Parlamentonun bütçe hakkını böyle nasıl alırsınız elinden? Neymiş? Kamu mali yönetimi çok iyiymiş. Yahu, bütçe hakkı yok, bütçe; nasıl böyle bir şey söyleyebiliyorsunuz?

Üstelik, o TOKİ’den aktarılan arsa ve araziler vardı ya -demin dedim hani, Emlak Bankasının içinden çekip aldılar- kimindi onlar? Çalışanlarındı. Konut Edindirme Yardımı var ya, KEY’ler, şimdi bu Hükûmet çıktı, “Biz KEY’leri ödedik, KEY’leri ödedik.” Siz sanıyor musunuz ki babasının hayrına ödedi? O, Konut Edindirme Yardımı karşılığı olan arsaların hepsini yandaşlarına peşkeş çektiler. Üstelik, yandaşlarına peşkeş çekerken arsanın fiyatını düşürdüler, yandaşların inşaat maliyetini yükselttiler. 7 projede 774 milyon lira zarar olduğuna ilişkin Sayıştay raporu var. Şimdi, bu projelerin sayısı geldi, 200-220 tane proje var, 10 milyarın üzerinde bir dolandırıcılık söz konusu. Yapanlara uyarı cezası vermişler. Şimdi, diyorlar ki: “Biz kamu mali yönetiminde çok başarılıyız. KEY’leri biz ödedik.” Babanızın hayrına mı ödediniz? Adamların arsasını yediniz ki o arsaların değeri 1999 fiyatlarıyla 390 trilyon, bugüne getirseniz 15 katrilyon para eder arsa değerlerini koyduğunuzda üstüne. Dağıtın çalışana. Çalışana 2,5-3 milyar lira KEY parası ödediler, arsalarını iç ettiler. Millete de çıkınca: “Geçmiş hükûmetler sizi soydu, KEY’leri elinizden aldı. Biz getirdik şimdi, sizin KEY’lerinizi ödedik.”

Şimdi, getirmişler, bakın, sigorta şeyiyle ilgili bir hüküm var, hüküm şunu söylüyor: Hasar ödemesi sırasında orijinal parça kullanmak zorunda sigorta şirketleri mevcut mevzuat gereğince. Yedek parça veya çıkma parça kullanma hakkı veriyor. Şimdi, bu sigorta şirketlerine bakalım, kimin bu sigorta şirketleri? Yüzde 90’ı yabancıların, değil mi? Sigortalı kim? Yerli ve millî halkımız. Sürekli “yerli ve millî” diyen Hükûmetin kimi koruması lazım? Yerli ve millî, arabasını, evini, hayatını, konutunu sigortalayan insanlarımızı koruması lazım. Kimi koruyor? Yabancı sigorta şirketlerini. Bu yabancı sigorta şirketleri hangi bedeller üzerinden prim toplamış milletten? Orijinal parçalar üzerinden prim toplamış. Tak, bir kanun değiştiriyor, sigorta şirketleri bundan sonra milletin arabası kaza yaptığında yerli veya çıkma parça takacak. Bir de bize şöyle diyorlar: “Siz yerli sanayinin gelişmesini istemiyor musunuz, orijinal sanayinin yanında yan sanayinin gelişmesini?” Yahu, yan sanayiyi, yerli sanayiyi geliştireceksen başka yol mu yok? Bizi mi kandıracaksın sen? Teşvik getir, vergi kolaylığı sağla, bu sanayiyi destekle. Sen sigortalıyı dolandıracaksın, sigorta şirketlerine para aktaracaksın, yabancı sigorta şirketlerine aktaracaksın, “yerli ve millî” diye de bize bunu yutturacaksın. Biz de bunu yuttuk. Milletin bir tane arabası var, araba 2 bin lira, sigorta bedeli 3 bin lira. Şimdi, diyor ki: “Sigorta şirketlerini de korumak zorundayız.” Ya, bu sigorta şirketleri 2016 yılının ilk dokuz ayında 1,5 katrilyon kâr etmiş, yüzde 90’ı yabancı. Hani yerli ve millîydiniz, niye yerli ve millî halkı korumuyorsunuz beyler sigorta şirketlerini koruyorsunuz?

Arkadaşlar, böyle kanun yapılmaz. Bakın, 19 tane kanunu bir torbaya getirmişler, vatandaş lehine bir tane hüküm bulamıyorsun. Kredi Garanti Fonu…

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) – Ama sizinkilere anlatıyorsun, bize doğru anlat Sayın Erdoğdu.

AYKUT ERDOĞDU (Devamla) – Mali yönetim kaliteli ya, 25 milyar lira bütçeden para koymuş. Parlamenterler, bütçe sizin hakkınız. Kaynağı ne bu 25 milyar liranın, nereden kesip koyuyorsun sen buraya? Hiçbir şey söylemiyor. 25 milyar lirayı da nasıl bir düzenbazsa 250 milyar… O kredi alacakmış, o gidecekmiş, bankaya yatıracakmış, buradan koyunlar geçecekmiş, o koyunların yünlerini toplayacaklarmış; 25 milyar, oldu 250 milyar; biz de bunu yuttuk. Nereden koyuyorsun o 25 milyar lirayı, kaynağı ne? Kaynağını koymamış. Ekonomi krize giriyor, Kredi Garanti Fonu -hazine bütün bunların kefili- batarsa ne olacak, nereden keseceksin; eğitimden mi keseceksin, sağlıktan mı keseceksin?

İşte bütün bunları konuşmayalım diye, şu muhalefet on saniye daha çok konuşacak diye torba kanunu getiriyorlar. Demokrasiyi de, hukuku da, adaleti de torbaya koydular; bir gün de sizi torbaya koyarlar.

Hoşça kalın. (CHP sıralarından “Bravo!” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Erdoğdu.

Tasarının tümü üzerinde gruplar, şahıslar ve Hükûmet adına yapılan konuşmalar sona ermiştir.

Sayın milletvekilleri, şimdi tasarının tümü üzerinde İç Tüzük’ün 72’nci maddesine göre verilmiş bir önerge vardır, önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 446 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın geneli üzerinde yapılan görüşmelere Meclis İçtüzüğü’nün 72’nci maddesi gereğince devam edilmesini teklif ederiz.

                     Özgür Özel                                             Lale Karabıyık                                          Kazım Arslan

                        Manisa                                                       Bursa                                                       Denizli

                Zekeriya Temizel                                  Fatma Kaplan Hürriyet                  Bülent Yener Bektaşoğlu

                          İzmir                                                       Kocaeli                                                     Giresun

                    Erkan Aydın

                         Bursa

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum…

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Yoklama talebimiz var efendim.

BAŞKAN – Önergeyi oylamaya sunmadan önce bir yoklama talebi vardır, yoklama işlemini gerçekleştireceğim.

Önce isimleri tespit ediyorum: Sayın Özel, Sayın Erdoğdu, Sayın Karabıyık, Sayın Temizel, Sayın Basmacı, Sayın Özdiş, Sayın Kaplan Hürriyet, Sayın Karadeniz, Sayın Bektaşoğlu, Sayın Arslan, Sayın Aydın, Sayın Öz, Sayın Yalım, Sayın Gökdağ, Sayın Tüm, Sayın Sibel Özdemir, Sayın Şenal Sarıhan, Sayın Demirtaş, Sayın Tekin, Sayın Akaydın.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

İki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 20.09

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 20.21

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Zihni AÇBA (Sakarya)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 50’nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – İç Tüzük'ün 72’nci maddesine göre verilen görüşmelere devam önergesinin oylamasından önce istem üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi yoklama işlemini tekrarlayacağım.

Yoklama için iki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/796) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 446) (Devam)

BAŞKAN – Görüşmelere devam önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

446 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon yerinde.

Hükûmet yerinde.

Birleşime kırk beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 20.24

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 21.14

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Zihni AÇBA (Sakarya)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 50’nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

446 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon yerinde.

Hükûmet yerinde.

Şimdi tasarının tümü üzerinde yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır. Bu sürenin yarısı sorular için, yarısı da cevaplar için kullanılacaktır.

Soru sorma işlemini başlatıyorum.

Sayın Aydın…

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Bir yanlışlık olmasın.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Biz ondan önceydik Başkanım.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Daha önceki liste vardı Başkanım.

BAŞKAN – Efendim “Sayın Aydın” dedim ben, tereddüt yok.

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Ama sıra farklıydı Sayın Başkanım; önceki sıra çok farklı, orada bir değişiklik oldu herhâlde.

BAŞKAN – Sayın Arslan, lütfen…

ERKAN AYDIN (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sisteme giren arkadaşlar sorularını soracaklardır.

Buyurunuz Sayın Aydın.

ERKAN AYDIN (Bursa) – Efendim, rica ediyorum, bir dahakine siz de girin, siz de sorun, beis yok bu konuda.

Sayın Bakan, bankacılık sistemine borçlu olan vatandaş sayısı 25 milyonun üzerinde. Vatandaşın borcu 2002 yılında 6,6 milyar TL iken Eylül 2016 itibarıyla 403 milyar TL’ye ulaşmış durumda. Vatandaş borçlu, ya işini kaybetti ya da borcunu ödeyemeyecek duruma düştü. Vatandaşın konut, taşıt, ihtiyaç kredisi tutarı 2002 yılında 2,3 milyar dolar iken bugün 324 milyar TL’ye kadar geldi. Kredi kartı borcu ise 4,3 milyardan 82 milyar TL’ye ulaştı. Bu borç tablosu siyaseti de belirlemektedir. Vatandaşı böylesi bir borç batağından çıkarmak için herhangi bir planınız var mı? Sicil affı buna bir çözüm olacak mı? Cevaplarını bekliyoruz.

Sağ olun.

BAŞKAN – Sayın Bektaşoğlu…

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

KOSGEB üzerinden esnafa 50 bin lira faizsiz kredi vereceğinizi duyurdunuz ama bunun için başvuru yapmak âdeta işkenceye dönüştü, tam bir rezalet yaşandı, bilgisayar sistemi çalışmadı, on-line giriş yapılamadı. Kimler bu kredide yararlanacak belli değil. Kurumun bürolarından yeterli bilgilendirme dahi yapılmadı. Sanki her esnaf için kredi veriliyormuş gibi bir algı yaratıldı. Dosya hazırlayan esnaf hayal kırıklığı yaşadı. 14 bin kayıtlı esnafın bulunduğu Giresun’da 5 bini aşkın esnaf güçlükle de olsa başvuru yaptı ama bunların içinden bu krediden sadece 71 kişi faydalanabildi çünkü öyle bir kriter koymuşsunuz ki öyle bir esnafın zaten krediye ihtiyacı olmaz. Sicili temiz, kredi borcunu ödemiş, icra takibine uğramamış esnaf mı kaldı? Bu kredinin başvuru süresinin uzatılmasını, koşullarının ve kriterlerinin esnaf mağduriyetlerini giderecek şekilde düzenlenmesini istiyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Kazım Arslan…

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Maliye Bakanına soruyorum: Kamu-özel iş birliği projeleri kapsamında büyük altyapı projelerinde kime ve kimlere, ne miktar ödemeler yapılmıştır, kime ne tür taahhütler edilmiştir?

Ayrıca, Enerji Bakanına soruyorum: Son günlerde sıkça elektrik kesintileri yaşanmakta, üretim yapan işletmeler ve fabrikalar iş yerlerini kapatmak zorunda kalmaktadır. Ortaya çıkan zararın büyük olduğu bir gerçektir. Uzun süren bu kesintiler ne zaman sona erecektir?

İki: Kış saati uygulamasına geçilmemesi nedeniyle enerjide tasarruf değil, israfın yapıldığı, kasım ayında ekonomideki yavaşlamaya ve sıcaklıkların mevsim normallerinde olmasına rağmen elektrik tüketiminde artışın yaşandığı Elektrik Mühendisleri Odası tarafından tespit edilmiştir. Ortaya çıkan bu tablo karşısında kış saati uygulamasına geçmeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Tüm? Yok.

Sayın Yalım…

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, şu anda Türkiye’de 14-15 yaşını doldurmuş, halkın diliyle “Hacı Murat” diye tabir edilen Murat 124’e bile 191 TL vergi alınırken yabancı bayraklılardan Türk Bayrağı geçişlerinde hiçbir verginin, hiçbir harcın alınmamasını siz olumlu mu karşılıyorsunuz ve de bu arada bu yatlar ÖTV’siz, KDV’siz yaklaşık 1,5 TL’ye mazot alırken çiftçinin traktörüne 4,70’ten mazot almasını adil buluyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Basmacı…

MELİKE BASMACI (Denizli) – Sayın Başkan, öncelikle, ülkem için barış, demokrasi ve laikliğin geri gelmesi en büyük dileğimdir.

Sayın Bakan, TÜİK hesaplarını bir gecede okus pokusla değiştirerek millî gelirimizi 718 milyardan 859 milyara çıkardınız. Size sorum: Acaba aynı okus pokusla emekli, memur ve asgari ücret zamlarını artırıp gıda, elektrik, su, ulaşım zamlarını azaltabilir misiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Kaplan Hürriyet…

FATMA KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, geçtiğimiz Genel Kurul çalışmalarında size iki soru sormuştum. Bir tanesi, emekli olmak isteyen engellilerin Maliye Bakanlığında engellilik oranlarının düşürülmesiyle ilgiliydi, “Maliye Bakanlığı bunu neye dayanarak düşürüyor?” diye sormuştum. Siz de bu konuda hemfikir olduğunuza dair bir cevap vermiştiniz ve “Çalışıyoruz Sağlık Bakanlığıyla birlikte.” demiştiniz. Bu konuda son durum nedir, bunun bilgisini almak istiyorum.

Yine size sormuştum Sayın Bakanım. Gazi sayılmayanlarla ilgili Başbakan, “7 bakanlığa talimat verdim ve üzerinde çalışılıyor.” demişti, size sorduğumda, “Benim bu konudan bilgim yok, bir araştırayım, size bununla ilgili dönüş yapayım.” demiştiniz. Hazır burada siz varken bu soruyu bir daha tekrarlamak istiyorum, gazi sayılmayanlarla ilgili bir çalışmanız var mıdır?

Ayrıca, Suriyeli insanlardan alınmayan genel sağlık sigortası primlerinin engelli, işsiz vatandaşlardan alınmasının nedeni nedir ve bununla ilgili bir düzenleme yapılacak mı?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Özdiş…

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Geçtiğimiz günlerde, birkaç gün önce, Ayşegül Başar ve Hamit Dışkaya adlı Halkevleri üyesi 2 gencimiz laiklik propagandası yaptıkları gerekçesiyle… Ki İstanbul’da bir kahvehaneye gidiyorlar, laiklikle ilgili, laikliğin önemiyle ilgili bir konuşma yapıyorlar. Daha sonra bu konuşmalarını sosyal medyaya yüklüyorlar. Hemen akabinde gözaltına alınıyorlar. Yine dün bu 2 kardeşimizin, arkadaşımızın tutuklandığını duyduk.

Mezhepçiliğin, cemaatçiliğin ne denli tehlikeli olduğunu 15 Temmuzda anladığınızı sandık, laiklik hakkındaki düşünceleriniz değişir sandık. Ancak uygulamalarınız gösteriyor ki, hiçbir gelişme yaşanmamış, yaşanmayacak gibi görünüyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Gericiliğe karşı dayanacağımız nokta neden laiklik olmuyor, olamıyor? Laikliği savunmak ne zamandan beri suç olmuştur?

BAŞKAN – Sayın Kuşoğlu…

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, millî gelir hesaplama serileri değiştikten sonra, buna bağlı olarak değiştirilmesi gereken OVP dâhil, bütçeyle ilgili, mesela tarım destekleri dâhil birçok konu var. Bunlarla ilgili Maliye Bakanlığı olarak bir çalışma yapıldı mı? Yapılmakta ise de hangi aşamadadır, bilgi almak isterim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Şimşek…

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, Mersin’de çok büyük bir doğal afet yaşanmıştır. Bakanlar Kurulunda Mersin’in afet bölgesi ilan edilmesiyle ilgili bir karar aldınız mı? Bu çiftçilere nakdi bir yardım yapmayı düşünüyor musunuz? Ziraat Bankasına ve özel bankalara olan borçlarında yapılandırma istiyor çiftçilerimiz, bu konuda bir planınız var mı?

Ayrıca, bir de Adana’dan Antalya’ya kadar özellikle paketleme ve soğuk hava depolarında mevsimlik işçi olarak çalışan binlerce insanımız mevcuttur, bunların çoğunluğu, tarım işçisi olduğu için sigortasız çalıştırılmaktadır. Bunlarla ilgili bir düzenleme yapıp, bu tesislerin de denetlenerek bu insanların mağduriyetine son verilmesini bekliyoruz.

Saygılar sunuyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Kamil Aydın…

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, şu aralar elektrik kısıntılarını konuşuyoruz ama malumunuz, Doğu Anadolu Bölgesi ağır kış şartlarından geçiyor, özellikle Erzurum, inanın geceleri eksi 32, 34, 38; 42’yle ben uçağa gittiğimi hatırlıyorum. Erzurum halkı bir müjde istiyor. Bakın, bugün kotralar, yatlar, işte, efendim, altındı, elmastı, şuydu buydu onlarda vergi indirimi düşünülürken, Erzurumlu yılın sekiz ayında doğal gaz fiyatlarıyla cebelleşirken bunlara bir müjde verebilir miyiz acaba? En azından ÖTV’sini yok sayma noktasında bir müjde bekliyorlar.

Saygılar sunuyorum, sağ olun.

BAŞKAN – Sayın Tekin… Sayın Tekin yok.

Sayın Özdemir…

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakana bugünkü görüşeceğimiz torba yasa içerisinde yer alan bireysel emeklilik sistemiyle ilgili bir soru sormak istiyorum. Zorunlu bireysel emeklilik sistemi, çalışanların iradesi dışında ücretlerinin yüzde 3 azalması anlamına geliyor ve zorunlu BES’le asgari ücrete yapılan 104 liralık zammın neredeyse yarısının da kesilmesi gerçekleşmiş olacak. Hatırlanacağı üzere Sayın Bakan, zorunlu BES’in temel gerekçesi olan tasarruf oranlarının düşüklüğü iddiası idi ancak TÜİK’in Aralık 2016 tarihinde açıklanan bir raporunda Türkiye’nin brüt tasarruf oranı yüzde 24,8 olarak belirlendi ama zorunlu bireysel emeklilik sisteminin yasa tasarısı gerekçesinde ise tasarruf oranı yüzde 15,6’ydı. Doğal olarak, BES’in uygulama gerekçesi geçerliliğini hâlâ koruyor mu ve şu anki tasarruf oranları gerçekte ne kadar?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Tanal…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, Sayın Bakan; şimdi, bu gemisi, yatı, teknesi olanların gayet rahat vizesini kaldırıyoruz, yani vergide, parada bir ek katkı sağlıyoruz.

Bununla birlikte -Düzce ilimizde çevre kirliliği had safhada- Düzce ilimizde çevre kirliliğinin had safhada olması nedeniyle… Doğal gazla ilgili de bizim depolama sistemimiz yok ve parasını ödediğimiz hâlde bu doğal gaz ya Rusya’da kalıyor ya İran’da kalıyor. Acaba bunu daha düşük bir ücretle Düzce halkına satsak, Düzceliler de sağlıklı, dengeli bir çevrede yaşar, bu daha yararlı olmaz mı? Çünkü, aynı zamanda, mademki burada, yatı, teknesi olana biz vergi açısından bir kolaylık getiriyoruz, ondan muaf tutuyoruz, Düzcelilere de sosyal adalet ilkesi uyarınca aynı indirimi yapamaz mıyız?

İki: Türkiye’de dava açarken, icra takibi yaparken harç ödemeyen dernekler var, vakıflar var, kurumlar var. Mesela varlık hizmetleri, kaç tanedir bunlar? Bugüne kadar…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tanal.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Cevaplar için Hükûmete söz veriyorum.

Buyurunuz Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Öncelikle, Sayın Aydın genel anlamda bu hane halkları borçluluğuyla ilgili birtakım rakamlar verdi, doğrudur. Son yıllarda hane halkı borçluluk oranlarında artış meydana gelmiştir ama Türkiye’deki hane halkı borçluluk oranlarını uluslararası karşılaştırmalara koyduğunuz zaman Türkiye’de hane halkı borçluluk oranı hâlâ düşük seviyelerdedir, bunu özellikle ifade edeyim. Bu dönemde yani son on dört yılda hane halkının borçlarında özellikle son yıllarda bir artış olmakla beraber yine hane halkının varlıklarında da bu dönemde önemli artışlar meydana gelmiştir, onu ifade edeyim.

Sicil affıyla ilgili olmak üzere de, başlangıçtaki konuşmamda da ifade ettim, sicil affı düzenlemesi yasalaştıktan sonra bankalarımız tarafından da kolaylaştırıcı bir şekilde uygulanacağına, özellikle geçmişe dönük çek, senet gibi borç ödememeye bağlı olarak ortaya çıkan sıkıntıların aşılacağına inanıyoruz. Bu konuda bankalarımızla birlikte, Türkiye Bankalar Birliğiyle birlikte bu düzenleme konusunda ortak bir çalışma yapıldı. Zaten yapılan düzenlemede de bir taraftan uluslararası normları dikkate alırken diğer taraftan da esnafımızın bu düzenlemeden olabildiğince yararlanmak suretiyle hem mevcut borçlarını yeniden yapılandırmalarına imkân vermiş olacağız hem de geçmişten kaynaklanan sicil kayıtları nedeniyle krediye erişimde karşılaştıkları sorunları da aşabileceklerdir. İnşallah yasa çıkar çıkmaz Bankalar Birliği ve bankalarımızla birlikte ortaklaşa, ortak bir anlayış içerisinde, uygulamayı da kolaylaştıracak bir çerçevede bu konuda bir uygulamayı yapacağımıza inanıyorum.

Sayın Bektaşoğlu, KOSGEB başvurularıyla ilgili, anladığım kadarıyla, sistemden kaynaklanan bazı sıkıntılar var. Tabii, belki ilk başta bu kadar başvuru beklenmiyordu ama vatandaşlarımız tarafından yoğun bir başvuru yapıldı, bütün vilayetlerimizde bu kredi imkânından yararlanmak için çok sayıda vatandaşımız KOSGEB’e müracaat etti. Burada, tabii, belli ki idari olarak böyle bir başvuru sayıca beklenmediği için birtakım sıkıntılar olmuş. Ama ben biliyorum; Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanımız bu konuda KOSGEB’le ilgili çalışmaları yapıyor. İnşallah bu aksaklıkların üzerinden gidilir. Sayın Başbakanımız da zaten bugün ifade ettiler. Gerçekten esnafımızın yoğun bir şekilde rağbet gösterdiği bu programda ortaya çıkan aksaklıkları da inşallah süratle ortadan kaldırırız diye düşünüyorum.

Sayın Arslan, kamu-özel iş birliğiyle ilgili düzenlemeler konusunda, tabii, nereden baktığımıza bağlı olarak farklı değerlendirmelerde bulunabiliriz ama kamu-özel iş birliği modelleri dünyada birçok ülkede başarıyla uygulanan; kamu hizmetlerinin, kamu yatırımlarının daha hızlı, özel sektörün de daha içinde olduğu bir modelle gerçekleştirilmesini sağlayan bir model. Türkiye’de de aslında önce Sağlık Bakanlığının şehir hastaneleri projesiyle ciddi bir tecrübe kazanıldı. Daha sonra köprü ve otoyol projelerinde bu projeler başarılı bir şekilde uygulanıyor. Burada, tabii ki Hükûmet olarak biz, yatırımı normal bütçe imkânlarıyla yapmak ile kamu-özel iş birliği projesi üzerinden yapmak arasındaki dengeyi gözeten bir perspektif izliyoruz. Bu konuda Kalkınma Bakanlığımız, Hazine Müsteşarlığımız, ilgili kurumlarımız bu projelerin uzun vadeli sürdürülebilirliğini, fayda-maliyet analizlerini, riskin paylaşımını birlikte değerlendirmek suretiyle bu projelere kararlar veriyorlar. Ben orta ve uzun vadede hem kamu hizmetleri sunumuna sağladığı faydalar bakımından hem de Türkiye’ye kazandırılan eserler bakımından bu projelerin inşallah başarıyla anılacağını ümit ediyorum.

Bu projeler Türkiye’de rasyonel projelerdir, bunları daha da yaygınlaştırmamız gerekiyor ama burada kritik olan şeffaflık, hesap verebilirlik. Maliye Bakanlığı olarak bu anlamda kamu-özel iş birliği projelerine ilişkin gerek taahhütlerin gerek yüklenimlerin gerekse risklerin muhasebeleştirilmesi, bunların uluslararası standartlarda raporlanması, takibi, izlenmesi konusunda 2015 yılından başlayan değişik düzenlemeleri art arda uygulamaya koyduk. Bu çerçevede, her zaman için önemsiyoruz, Türkiye'nin mali raporlaması uluslararası standartlara uygun olmalıdır diyoruz. Bu konuda da zaten kamu-özel iş birliği projelerinin doğurabileceği muhtemel risklerin raporlanması konusunda da uluslararası standartlarla uyumlu bir çerçeveyi oluşturduk, daha da oluştururuz; hiçbir sorun yok bu konuda. Yani, şeffaf olmalıyız, şeffaf bir düzenleme çerçevesi oluşturmalıyız. Bu konuda da gerekeni yapıyoruz, onu da ifade edeyim.

Enerji Bakanlığıyla ilgili konularda, uygun görürseniz Sayın Bakanımıza bu konuları sormam gerekiyor.

Sayın Yalım, gemi ve yatlarla ilgili yapılan düzenlemenin denizcilik sektörüne ilişkin genel bir düzenleme olmadığını, daha çok, üç tarafı denizlerle kaplı olan Türkiye’de çok sayıda gemi ve yatın vatandaşlarımıza ait olmasına rağmen ucuz edinim maliyetleri, ucuz işletim maliyetleri nedeniyle başka ülkelerin gemi sicillerine kaydedildiğini ve bunu ortadan kaldırmak amacıyla bu düzenlemeleri getirdiğimizi söyledik.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Kaç vatandaşımız var Sayın Bakan burada?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Çiftçilerimizle ilgili de hani çok ciddi anlamda destekler veriyoruz. En son mazot desteğiyle ilgili, Sayın Başbakanımız da açıkladı, 2017 yılında çiftçilerimizin yapmış olduğu mazot harcamalarının yüzde 50’sini 2018’in başından itibaren devlet bütçesinden karşılayacağız. Bütçe imkânlarımız çerçevesinde her zaman için çiftçimizin yanında olduk, bundan sonra da olmaya devam edeceğiz.

Sayın Basmacı TÜİK hesaplarıyla ilgili bir değerlendirmede bulundu, ben aynı kavramları kullanmayacağım. Ama, ben de Türkiye İstatistik Kurumu bu açıklamaları yaptıktan sonra açıklamanın çerçevesi, dayandığı varsayımlar, izlenen metodoloji konusunda kendim de bakan olarak “Acaba burada yapılan düzenlemede ifade edilen tereddütler nedir?” diye baktığımda… Hani herkes farklı farklı değerlendirmelerde bulunuyor ama herkesin mutabık kaldığı bir ortak nokta var, o da: Evet, Türkiye İstatistik Kurumu bunu kendisinin de içinde bulunduğu uluslararası normlara uygun bir şekilde yapmıştır, bu kurallara uygun bir şekilde bu…

İnanmıyor musunuz yani ben bunu söylüyorum. Yani, burada Türkiye İstatistik Kurumunun…

MELİKE BASMACI (Denizli) – Bir şey demeden başladınız.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – İnanıyoruz Sayın Bakanım, inanıyoruz, halk da inanıyor.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Değil, değil hayır, şunu söylüyorum bakın: Türkiye İstatistik Kurumunun en büyük güvencesi güvenilirliği.

MELİKE BASMACI (Denizli) – Sayın Bakanım, biz bir şey demeden siz söylediniz, panik oldunuz.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Bu kurum yani Türkiye İstatistik Kurumu hepimiz için bir güvence; hiçbir şekilde hiçbir etki ve tesir altında kalmadan bunları yapmalı. Nitekim, ESA 2010 standartlarına uygun olarak, yine uluslararası metodolojileri kullanarak, yine uluslararası normlara uygun olarak bunları yapmıştır. Burada, Türkiye İstatistik Kurumunun yaptığı açıklamalar vardır.

Bir: Daha önce kullanılan verilere ilave yeni veri setleri elde edilmiştir. Kendi Bakanlığımı da ilgilendirdiği için söyleyeceğim: Mesela, daha önce İstatistik Kurumu millî gelir hesaplarını yaparken Maliye Bakanlığının kayıtlarına ulaşamazken 2 kurum arasında protokol yapılmıştır ve bu kayıtlara ulaşılmıştır; verinin kapsamı genişletilmiştir, metodolojisi uluslararası standartlara uygundur. Ben de zaman zaman yorumlara yani teknik yorumlara bakıyorum, alt kalemlere ilişkin birtakım değerlendirmeler var, özellikle yatırım harcamalarının çok hızlı artması, özellikle güncellemenin son üç yılda yoğunlaşması konusunda. Ama TÜİK de bu konuda son derece profesyonel teknik açıklamalar yapıyor.

MELİKE BASMACI (Denizli) – Sayın Bakanım, sorumda hiçbir yorum yok, sadece yapabilir misiniz diye sordum.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Ama bizim Maliye olarak hiç hokus pokusumuz olmaz yani memur maaşları arttıysa rakamlar burada, emekli maaşları arttıysa rakamlar burada, çiftçi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MELİKE BASMACI (Denizli) – Elektrik arttıysa burada, mazot arttıysa burada, su arttıysa burada…

BAŞKAN – Mikrofonunuzu açıyorum Sayın Bakan, devam ediniz.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Dolayısıyla orada hokus pokus yok onu söyleyeyim, vatandaşın mutluluğu var.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Bravo!

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Sayın Kaplan, engellilik oranıyla ilgili çalışıyoruz. Yani benim kendi Bakanlığımda bence oradaki yapılan o kurulu gözden geçirmemiz gerekir, ben de ona inanıyorum.

İkinci soruyla ilgili tam alamadım onu ayrıca ben sizden bilgi alıp tekrar cevaplayacağım.

Sayın Özdiş, yani Sayın Başbakanımız da çok net açıkladı, bir hukuk devleti içerisindeyiz, kimseyi baştan suçlu ilan edemeyiz, kimseyi baştan suçsuz da ilan edemeyiz. Siz de çok güzel ifade buyurdunuz, bu konuda bir hukuk süreci işlemektedir, hukuk süreci içerisinde kişilerle ilgili isnat edilen suçlar konusunda gerek yargının gerek savcılığın yapacağı muamelelere bakmamız gerekir. Benim orada bir şey söylemem yanlış olur.

Sayın Kuşoğlu, millî gelir hesaplarının revizyonundan sonra tabii ki orta vadeli programdaki bizim program ekine koyduğumuz tabloda yer alan makroekonomik göstergelerin ve buna göre de bütçe göstergelerinin gözden geçirilmesi gerekiyor. Yıl başladı, inşallah, uygun bir zamanda Kalkınma Bakanlığı, Hazine Müsteşarlığıyla beraber bu çalışmaları da yapacağız çünkü sonuç itibarıyla ekonominin pusulasını bu temel makroekonomik göstergelere göre oluşturacağız.

Sayın Şimşek, Mersin’de tabii büyük bir afet oldu. Mersin halkına geçmiş olsun diyorum. Orada can kaybı oldu, Allah rahmet eylesin, başsağlığı diliyorum. Ama şundan emin olun, Mersin halkımız emin olsun oradaki bütün yaralar sarılacak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) İlk andan itibaren Bakanımız oraya gitti, AFAD Başkanımız oraya gitti. Beni aradılar, ben dedim ki ne gerekiyorsa… Ne gerekiyorsa arkadaşlarıma da talimatı verdim.

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Para gönderin Sayın Bakanım, para gönderin.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Yok yok, parayı da söyledim, parayı da söyledim. Yani, hani Allah cana getirmesin, cana geleni geri getiremiyoruz ama Mersin’le ilgili, devlet olarak, Hükûmet olarak bütün imkânlarımızı sonuna kadar kullanacağız. Başka yerlerde de zaman zaman afetler oluyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Mikrofonunuzu açıyorum, tamamlayınız Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Sayın Aydın doğal gaz fiyatlarıyla ilgili Erzurum… Ben de Bayburtlu olduğum için bu konuyu biliyorum yani bunu konuşmak gerekiyor.

Sayın Özdemir zorunlu BES’te… Bakın, zorunlu BES sisteminde kimsenin ücreti azalmıyor. Burada, zorunlu BES sisteminde insanların ücretini azaltmıyoruz, ücretlerinden 100 liralık kısmı onların adına açılmış bir banka hesabında iki ay üst üste tutuyoruz. Kişi ikinci ayın sonunda isterse oradaki birikimini nemasıyla beraber geri alabiliyor. Onun için “zorunlu BES” demek kişilerin ücretinde bir azalma demek doğru değil.

Türkiye’de tasarruf oranları son açıklanan istatistiklere göre artmıştır ama Türkiye’de yatırım oranları da artmıştır. Önemli olan bizim için ekonomik istikrar açısından yatırım-tasarruf dengesi yani cari açıktır. Dolayısıyla son yapılan güncellemelerde de cari açıkla ilgili bizim hassasiyetimiz devam ediyor. Tasarruf oranlarının yukarıya geldiği yerde yatırım oranları da yukarıya gelmiştir. Dolayısıyla Türkiye olarak her zaman için daha fazla tasarrufu her hâlükârda yapmamız gerekiyor. Burada hiçbir tereddüt yok.

Sayın Tanal çevre duyarlılığı içerisinde çok güzel şeyler söyledi, ben de kendisine katılıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Şimdi birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

Birinci bölüm 1 ila 15’inci maddeleri kapsamaktadır.

Birinci bölüm üzerindeki söz taleplerini karşılayacağım.

Gruplar adına ilk konuşma Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili İsmail Faruk Aksu tarafından yapılacaktır.

Buyurunuz Sayın Aksu. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 446 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın birinci bölümü hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Genel Kurulu ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Ülkemizde yaşanan güvenlik boyutlu sıkıntılı süreç ile siyasi ve sosyal gelişmeler iyi yönetilmediği ve var olan temel yapısal sorunlar çözülmediği takdirde ekonomik hayatı da olumsuz etkileyecektir. Türkiye ekonomisi bir türlü istikrarlı ve yüksek oranlı bir büyüme kaydedememektedir. Her ne kadar dışsal etkilere bağlı olduğu ifade edilse de ekonomi politikalarındaki rant temelli yaklaşım üretimden uzaklaşmaya, işsizlik ve yoksullukta artmaya sebep olmaktadır. Adaletsiz vergiler, genç işsizlik, kayıt dışılık ve sosyal hayata ilişkin çarpıklıklar toplumsal uzlaşma dinamiklerini tehdit eder hâle gelmiştir. Dün açıklanan verilere göre yıllık enflasyon TÜFE’de yüzde 8,53; ÜFE’de ise yüzde 9,94 olmuştur. Aralık ayı TÜFE oranı yüzde 1,64; ÜFE oranı ise 2,94 olmuştur. Üretici fiyatlarındaki yükseklik maliyetlerin arttığını, gelecek aylara ilişkin tüketici fiyatlarındaki artış oranlarının yüksek olabileceği anlamına gelmektedir.

Yine Türkiye İhracatçılar Meclisi verilerine göre 2016 yılı ihracatımız geçen yıla göre yüzde 1,2 oranında azalarak 142,1 milyar dolara gerilemiştir. Bilindiği gibi imalat sanayisinde kullanılan ithal, ara malı ve ham madde girdi oranı yüzde 50'nin üzerindedir. Kur artışının ithal girdi fiyatlarını da aynı oranda artırıyor olması üretim maliyetlerine de yansımaktadır. Bunun yanı sıra sıklaşan elektrik kesintileri üretimin aksamasına yol açarak birim maliyetleri artırmaktadır.

Yeni yılın ilk günlerinde seçim bölgem İstanbul'da yaşanan elektrik kesintileri üretimi ve ihracatı olumsuz etkilemektedir. Dudullu, İkitelli, Gebze ve Çerkezköy organize sanayi bölgelerindeki elektrik kesintileri yaklaşık 40 bin iş yerinde üretimin durmasına ve yine yaklaşık 300 bin çalışanın üretim yapamaz hâle gelmesine sebep olmuştur. Bu durum süreli ürün teslimlerinde aksamalara yol açmış ve önemli bir maliyet unsuru hâline gelmiştir. Ayrıca kesintiden İstanbul’un birçok ilçesi de etkilenmekte, kesinti yüzünden evlerde, iş yerlerinde, hastanelerde ve trafikte kış ortasında çok büyük sıkıntılar yaşanmaktadır. Bu sorunun daha fazla mağduriyet yaratmadan süratle kalıcı bir çözüme kavuşturulması gerektiğini vurgulamak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı birbirinden farklı konulardan oluşmaktadır. Birden fazla komisyonda görüşülmesi gereken hususları içeren tasarının bir torba kanunda toplanarak Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmesi konunun tüm boyutlarıyla incelenmesini sekteye uğratmakta ve sağlıklı bir değerlendirme ve kanaat oluşturulmasına da mani olmaktadır. Özensiz, eksik ve meri mevzuat hükümlerine bağlı kalmaksızın yürütülen yasama çalışmaları hiç kuşku yok ki yasama kalitesini de düşürmektedir.

Tasarıda yer alan sosyal destek, yatırım ortamının iyileştirilmesi, üretim ve istihdamın artırılmasına ilişkin düzenlemelerle, emeklilerimize otuz yılın üzerindeki hizmetleri için de ikramiye ödemesi yapılmasına ilişkin düzenlemeyi eksik bulmakla birlikte olumlu değerlendiriyoruz. Bugüne kadar Türkiye Büyük Millet Meclisinde yatırımın, üretimin, istihdamın artırılmasına, milletimize iş ve aş temin edilmesine yönelik tasarıları destekledik, bu amaçla parti politikalarımız doğrultusunda yapıcı öneriler getirdik.

Bununla birlikte, Türkiye’nin içinde bulunduğu sosyal ve ekonomik sorunları aşabilmesi için bir yandan sağlıklı bir yatırım, üretim ve istihdam zinciri oluştururken, bir yandan da etkili bir terörle mücadeleyi, öngörülebilir hukuk düzenini ve iyi bir kamu yönetimi reformunu hayata geçirmesi, toplumsal güveni tesis edecek adımları atabilmesi şarttır. Kapsamlı, entegre düzenlemelerin yapılmaması hâlinde ise torba yasalarla sağlıklı ve kalıcı çözümlerin ortaya konulması mümkün olamayacaktır.

Bilindiği gibi Anayasa Mahkemesinin 7 Ocak 2015 tarihli kararıyla, 5434 sayılı Kanun’un 89’uncu maddesinin dördüncü fıkrasının birinci cümlesindeki “Verilecek emekli ikramiyesinin hesabında otuz fiili hizmet yılından fazla sürelerin dikkate alınmayacağı” ibaresi iptal edilmiştir. İptal kararının yürürlüğe girmesiyle 7 Ocak 2015 ve sonrasında emekli olanlara hizmetlerinin otuz yıldan fazla olan süreleri için emekli ikramiyesi ödenmesi mümkün hâle gelmiştir. Bu doğrultuda, Milliyetçi Hareket Partisi olarak konuyu denetim yollarını kullanarak Meclis gündemine taşıdık, kanun teklifleri vererek de emeklilerimizin mağduriyetlerinin giderilmesi için çaba sarf ettik ancak bu girişimlerimiz bugüne kadar karşılık bulmadı. Oysa Anayasa Mahkemesinin iptal kararına uygun bir düzenleme çok daha önceki bir tarihte Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine getirilmiş olsaydı hem hak sahibi kimselerin yargıya başvurmaları önlenebilir hem de tamamına yakını Sosyal Güvenlik Kurumu aleyhine sonuçlandığı anlaşılan bu davalar nedeniyle kurumun ödediği yargılama giderlerinin önüne geçilmiş olurdu.

Geç de olsa yapılan bu düzenlemede ise ödemelerin güncellenmemesi, beklenti içinde olan geniş emekli kitlesini hayal kırıklığına uğratmıştır. Komisyondaki “her yıl için 50 liradan, toplamda 100 liradan az olmamak üzere ödeme yapılması” yönündeki önerge bu anlamda yeterli olmamıştır.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak, ikramiye ödemelerinin güncellenerek bugünkü katsayılar esas alınmak suretiyle ödenmesi yönündeki önergemiz maalesef reddedilmiştir. Oysa hakkaniyetli bir yaklaşım, emekli olunan tarihte alınan ikramiye tutarını, o tarihteki satın alma gücüyle ilişkilendiren bir hesaplama yapılmasını gerektirmektedir. Yine, 7.500 liranın altındaki ödemeler için herhangi bir faiz işletilmeyecek olması, bu düzenlemenin ilgililere faydasının yok denecek seviyede olacağı anlamına gelmektedir.

Mesela 2008 yılından önceki tarihlerde emekli olmuş bulunan tüm hizmetlilerin alacağı yıllık fark 100 liranın altında olacağından, binlerce emekliye fiks 100 lira ödenecektir. Oysa bizim önerdiğimiz şekilde güncelleme yapılmış olsaydı, aynı emekliye yıllık 2.192 lira ödenecekti. Birçok memur emeklisi için de aynı mağduriyet söz konusudur. Bu sebeple, emeklilerimize güncelleme yapılarak ödeme yapılması akıl, hukuk ve adalet anlayışının bir gereği olacaktır.

Ayrıca, konuya ilişkin dava açmış olanlara, idari başvuru tarihinden itibaren kanuni faiz işletilerek ikramiye ödenecek olması, dava açanlar ile açmayanlar bakımından farklı ikramiye rakamlarının görülmesine ve faiz ödenip ödenmemesine bağlı olarak eşitsizliğe neden olacaktır.

Değerli milletvekilleri, tasarıda düzenlenen birkaç hususa da değinmek istiyorum:

Engellilere yönelik evde bakım yardımı uygulamasında, gerçeğe aykırı belge ve sağlık kurulu raporu kullanımı nedeniyle yapılan ödemeler hariç olmak üzere, fazla ve yersiz ödenen tutarların ve faizlerinin terkin edilmesi öngörülmektedir. Engelliler için yapılan bu düzenlemeyi olumlu bulmakla birlikte temel problemi ortadan kaldırmayacağını değerlendiriyoruz. Zira, sorun teşkil eden husus, aylık verilmesinde aile gelirinin esas alınması uygulamasıdır. Bize göre aylık bağlanmasında engellinin kendi gelirinin esas alınması gerekmektedir.

Bir başka husus, gümrük mevzuatına aykırı edinilmiş bulunan araçlarla ilgilidir. Esasen usulsüz olarak ülkeye sokulan araçları getirenlerin bu usulsüzlükten sorumlu tutulması hukuka uygun olacaktır. Düzenlemeyle, bilmeden araçları satın alan vatandaşlarımız bu usulsüzlüğe ortak edilmekte, bir ödeme yükümlülüğüyle karşı karşıya bırakılarak yeni bir mağduriyete sebep olunmaktadır.

Diğer taraftan, tasarıdaki bazı düzenlemeler hazineye ve kamu kurumlarına ait taşınmazların belirli vakıflara aktarılmasına imkân vermektedir. Bilindiği gibi, son günlerde Türkiye, vakıf ve derneklere ait öğrenci yurtlarında yaşanan olumsuz olaylar ve gelişmeler nedeniyle öğrencilerin barınmasının nasıl olması gerektiği konusunu tartışmaktadır. Bize göre isteyen her öğrencinin barındırılabileceği bir kapasitenin devlet tarafından temini şarttır. Öte yandan hâlen hazineye ve kamu kurumlarına ait yerlerin bu tür vakıflara bedelsiz verilmesi, belli vakıflara özel ilişkilerle kamu kaynaklarının aktarılabileceği kaygısını akla getirmektedir. Bu kaygıyı giderecek bir açıklık ve katılımcı anlayışla tahsis yapılması ise tasarıda bulunmamaktadır.

Son olarak, özellikle gemi ve gemicilere yönelik olarak getirilen kolaylıkların kamyoncularımıza, otobüs, dolmuş ve taksi kullanan şoför esnafına da sağlanmasını istiyoruz.

Bu düşüncelerle kanun tasarısının hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aksu.

Birinci bölüm üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mehmet Bekaroğlu, İstanbul Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Bekaroğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu, 1 Kasımdan bu yana 3’üncü, 4’üncü torba. Hükûmet böyle panik şeklinde ekonomiyi düzeltmek için tedbirler alıyor sürekli olarak. Yatırım ortamını iyileştirmekle ilgili dünya kadar teşvik getirdi. Öyle ki bütün vergilerden vazgeçti, arsa verdi. Öyle bir noktaya geldi ki “Kuruyoruz işletmeyi, al, on sene de vergi verme.” noktasına kadar getirdi. Yetmedi, şimdi yeni bir torbayla karşı karşıyayız. Aslında isim de çok enteresan seçilmiş. Emekli Sandığı Kanunu ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmündeki Kararnameler… Yani, uzunluğu bir tarafa, sanki emeklilerle ilgili bir şey yapılıyormuş gibi geliyor ama 19 yasada yapılan bu değişiklikler öyle emekliler, dar gelirliler için çok fazla bir şey getirmiyor; yine, imkânları, durumları iyi olanlar için geliyor. Özellikle, defalarca, gemi sahipleri, yat sahipleri, kotra sahipleriyle ilgili yapılan bu değişikliklere şaşıyorum. Bir çekiliyor ama öbüründe tekrar geri getiriyorlar. Ne oluyor? Böyle bir durum var.

Değerli arkadaşlar, bu yama bohça tutmuyor, gerçekten bohça tutmuyor; ne yaparsanız yapın, işlemiyor. Bu kadar, bunca yapılan değişikliklere rağmen ekonomi yine iyi gitmiyor. Aslında amaç, işte, ekonomi düzelecek, yatırım ortamı iyileşecek, dolayısıyla istihdam artacak gibi argümanlarla bunlar getirildi ama olmadı.

Bakın, veriler ortada, son üç çeyrekten beri Türkiye küçülüyor, küçülüyor Türkiye. 4’üncü çeyrekle ilgili yapılan araştırmalar ve projeksiyonlar işin çok da iyi olmadığını gösteriyor.

Şimdi, biraz evvel TÜİK rakamları tartışıldı, TÜİK’in millî geliri artırması tartışıldı; gerçekten, Sayın Bakan, işte, “Ben kefilim.” noktasına getirdi. “Burada söylenen her şey doğrudur…” Sayın Bakan, Türkiye’de tasarrufun olmadığı ortada, bu konuyla ilgili getirdiğiniz yasalara gerekçe olarak bile sundunuz ama şimdi diyorsunuz ki: “TÜİK iyi şeyler yaptı.” Eğer Türkiye’de tasarruf oranı gerçekten yüzde 25 ise şu elimizdeki rakamlar ne değerli arkadaşlarım? Sayın bakanlar, kim çıkıyorsa, Hükûmet yetkilileri hep 2002 ile 2016’yı karşılaştırıyor. Şimdi ben size karşılaştırayım: 2002 devlet iç-dış borç toplamı 242,7 milyar TL; 2016, 677,7 milyar TL. İç borç stoku 149,9 milyar TL; 2016, 440 milyar TL. Aralık 2002 dış borç stoku 129 milyar dolar; Aralık 2016, 406 milyar dolar. Bunlar gidiyor. Özellikle de özel sektörle ilgili gerçekten vahim rakamlar var. Özel sektörün dış kredi borcu 43 milyar dolardan 289 milyar dolara çıktı. Sadece bunlar değil tabii, faiz ödemeleri, cari açıkla toplanan para 600 milyar doları buluyor. Faize ödenen paralar. Özelleştirmeyle gelen 60 küsur milyar dolar var ve ekonomik tablo ortada. 1 trilyon dolar kaynak kullandınız değerli arkadaşlar, on beş yılda 1 trilyon kaynak kullandınız ve Türkiye ekonomisi krize giriyor. Eğer 4’üncü çeyrekte de aynı rakamlar gelirse gerçekten ekonomi krizde demektir.

Değerli arkadaşlarım, sürekli olarak iyi tablolar ortaya çiziliyor. Geçenlerde, daha dün sanıyorum, grup toplantısında Sayın Başbakan çıktı, çok tozpembe bir tablo anlattıktan sonra “Evet, ufak tefek problemler var ama bütün bu problemleri halledecek tedbirleri de aldık.” diyor. Sayın Bostancı, sizin tedbirler Nasrettin Hoca tedbirleri gibi. Hani, biliyorsunuz, Hoca’nın alacakları var, sürekli sıkıştırıyorlar. Evin önünde bir dikenli tel, buradan koyun geçecek, yünler takılacak, bunları işleteceğiz, satacağız, güleceğiz. Adam çıldıracak, gülüyor, “Peşin parayı gördün, gülüyorsun.” diyor. Sizin durumunuz böyle.

Şimdi diyorsunuz ki: Biz, 250 milyar TL’lik bir kaynak oluşturuyoruz. Biz Plan ve Bütçe Komisyonunda Sayın Bakana defalarca sorduk: Nasıl bir kaynak bu, nasıl olacak, nerede bu para? İşte, 25 milyar TL’si… Peki, nerede? Hiçbir şekilde şeyden borç almadan, başka bir kaynak kullanmadan, bütçe imkânlarıyla falan, böyle bir şey yok, böyle bir şey yok. Yani bir kredi garantisi getiriliyor, bunu millete açık açık söyleyeceksiniz.

Aynı şekilde bu düzenlemeyle getirmiş olduğunuz sicil affının da gerçekten sicil affı olmadığını insanlara söyleyeceksiniz. Belki psikolojik bir ortam oluşturmaya çalışıyorsunuz ama hayal kırıklıklarıyla sonuçlanabilir bütün bunlar. Çok sayıda insan iflas etmiş durumda, zor durumda ve bunlar bankalara gidecekler “Sicil affı oldu, bizim kalan borçlarımızı yapılandıralım, yeni krediler…” diyecekler, hayal kırıklıkları yaşanacak değerli arkadaşlarım.

Bu yasayla ilgili çok değişik maddelerde, kanun maddelerinde değişiklikler yapılıyor. Bunlardan bir tanesi de, çok önemli, dikkat çekicidir, kamuya ait olan taşınmazlar, arsalar, hatta kıyılar, vadiler bile birtakım vakıflara ücretsiz kırk dokuz yıllığına verilebilecek. Değerli arkadaşlarım, sizinle ilgili en önemli problem gerçekten iktidar anlayışınızdır, siyaset anlayışınızdır. Sizin siyaset tarzınız da birikim ve tahakkümün üzerine kuruluyor. Kamu imkânlarıyla, devlet imkânlarıyla statü elde etmek, oradan birikim elde etmek, birikim elde edince, bir adım öne çıkınca da aşağıda kalanlara, geride kalanlara tahakküm etmek. Bu, temel problemdir; aslında bu Türk siyasetinin temel problemidir, siz de aynı hastalığa yakalanmış durumdasınız. Oysa, siyasetin temel amacı adalettir değerli arkadaşlarım yani herkesin güvenliği, herkesin ekmeği, refahı ve herkesin özgürlüğü. Böyle olunca işler iyi gider ama maalesef böyle değil.

Değerli arkadaşlarım, şimdi size kısa bir paragraf okuyacağım. Diyor ki birisi: “Bizim iktidarımızda, ekonomik istikrarı sağlamış, rekabetçi bir piyasa yapısı oluşmuş, sürdürülebilir bir kalkınma ortamı yakalanmış, bunun nimetlerini adil bir şekilde dağıtan, yoksulluk ve yolsuzluğun giderildiği, özgür ve müreffeh insanların barış içinde yaşadığı, çağdaş dünyayla entegre olmuş, farklılıkların çatışma kaynağı değil, zenginlik olarak algılandığı ve bu anlayışla yeni bir dünyanın inşasına katkıda bulunan ve böyle bir dünya içinde itibarlı, demokratik, Doğu ve Batı’nın bir arada hayat bulduğu bir Türkiye vizyonu hayata geçirilecektir.” Ne zaman söyleniyor biliyor musunuz bu sözler arkadaşlar? 2002’de; tarihini de tam olarak vereyim, 16 Kasım 2002. Kim söylemiş dersiniz? O zamanın Adalet ve Kalkınma Partisinin Genel Başkanı söylemiştir. Peki, arkadaşlar, şu anda ne konuşuyoruz, ne yapıyoruz, Türkiye nereye gidiyor? Herkes “Türkiye nereye gidiyor?” diye soruyor. Ekonomi ortada zaten, rakamlar ortada, konuşuyoruz. Artık, makroekonomik rakamlarla falan bile kimseyi ikna edemiyorsunuz, her şey ortada; sadece ekonomiyle ilgili değil, demokrasiyle ilgili, iç barışla, barışla ilgili, Türkiye'nin uluslararası ilişkileriyle ilgili her şey ortada.

Bakın, 7 Haziranda iktidarı paylaşmayı asla kabul etmediniz, paylaşmadınız iktidarı çünkü siz siyaseti birikim ve tahakkümün aracı olarak kullanıyorsunuz. Eğer siz siyaseti herkesin güvenliği, herkesin özgürlüğü, herkesin ekmeği amacıyla yapsaydınız iktidarı paylaşırdınız. Ne dediniz o zaman? Nasıl 1 Kasıma geldiniz? 1 Kasıma gelirken yaptığınız şey şuydu: “Efendim, Türkiye'de huzur bozulmaya başladı, terör artmaya başladı, gerginlikler artmaya başladı, ekonomi de iyi gitmiyor; dolayısıyla tek parti iktidarına ihtiyaç var.” dediniz ve o günden bugüne, daha evvel olduğu gibi, yapamadığınız hiçbir şey yok; usulleri çiğnediniz, Anayasa'yı çiğnediniz, torbalar doldurdunuz, getirdiniz, her şey yaptınız. Buna rağmen, 1 Kasımdan bu yana ekonomi nereye geldi, demokrasi nereye geldi, iç barış nerede, Türkiye'nin uluslararası ilişkileri nerede, terör ne noktada, ne kadar insan kaybettik, hepsi ortada. Şimdi, bütün bunlar yetmemiş, diyorsunuz ki: “Tek parti yönetimi.”

Değerli arkadaşlarım, şimdi soruyorum: siz “Tek insan yönetimi.” diyorsunuz, “Parlamenter sistemle olmadı.” diyorsunuz ama birisi çıksın, anlatsın, “Parlamenter sistem şurada bizi engelledi.” Hayır, her şeyi yaptınız. Zaten fiilî bir başkanlık sistemi devam ediyor. Buna rağmen Türkiye'de ekonomide istikrarsızlık var; buna rağmen demokrasiyle ilgili, haklarla ilgili, özgürlüklerle ilgili problemler var; buna rağmen insanlar tedirgin; buna rağmen insanlar gelecek göremiyor. “Bu ülkede ben ve çoluk çocuğum on sene sonra, on beş sene sonra kendi yaşam tarzıyla, kendi özellikleriyle, kimliğiyle rahat bir şekilde yaşayabilir mi, böyle bir gelecek var mı?” sorusuna gerçekten “Vardır.” cevabı veremiyor değerli arkadaşlarım. Çok ciddi sorunlarla, sıkıntılarla Türkiye karşı karşıya. Bu paket bunu aslında açıkça gösteriyor, bundan önce gelen paket de aslında açıkça gösteriyor. Gerçekten, artık bohça yama tutmuyor, ne yaparsanız yapın yama tutmuyor. Yapılacak şey şudur değerli arkadaşlarım: Buraya nasıl geldik sorusunu sorup bunun cevabını vereceksiniz, demokrasisinden, haklarından, özgürlüklerinden ve ekonomide de yapılması gerekli yapısal kararları alacaksınız, ondan sonra Türkiye belki düze çıkar.

Saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bekaroğlu.

Birinci bölüm üzerinde Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Mehmet Emin Adıyaman, Iğdır Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Adıyaman. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın birinci bölümü hakkında Halkların Demokratik Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, AK PARTİ, on dört yıldır iktidarda. Daha önceki yasama dönemlerini bilmiyoruz ama gerek daha önceki yasama dönemlerinde -takip ettiğimiz kadarıyla- gerekse 26’ncı Yasama Döneminde gerek dönemin Başbakanı gerekse Hükûmette görevli olan yetkililer, bakanlar her seferinde bu torba yasalar Meclise geldiğinde bunun son olacağı, bir daha torba yasaların Meclise gelmeyeceği şeklinde beyanlarda bulundular. Aslında hukuk tekniği bakımından yasamanın yasa yapma yetkisi yani bu Parlamentonun yasa koyma yetkisi, tam anlamıyla Parlamento üyelerinin Parlamentoya gelen her kanuni düzenleme konusunda tam bir bilgiye sahip olmasını gerektirir ki halkın iradesi, yurttaşın iradesi, kanuna tam anlamıyla yansımış olsun yani kanunda kristalize olan, ortaya çıkan o yasal biçim, Parlamento üyelerinin tam anlamıyla özgür iradelerinin bir yansıması şeklinde olsun. Ama maalesef, torba yasa düzenlemesiyle, hem kanun yapma tekniği açısından hem yurttaşın iradesinin kanuna yansıması açısından hem de her bir milletvekilinin, özgür iradesiyle, söz konusu yasal düzenlemenin lehine veya aleyhine oy kullanması önünde engel teşkil eder.

Mesela, önümüze gelen 446 sayılı Yasa Tasarısı’nda kanun ve kanun hükmünde kararnamelerle toplam 22 kanunda değişiklik söz konusu. Şimdi bir düşünün bakalım, her biri ayrı kanuna konu olan farklı alanları kapsayan ve kimisi bir cümle, kimisi bir paragrafı kapsayan bir kanun değişikliğini bir milletvekili, 22 kanunu ayrı ayrı mukayese edecek, 22 ayrı kanunla torba yasadaki her bir fıkrayı ya da maddeyi karşılaştıracak; kaldı ki o değişikliği de söz konusu temel kanundaki diğer maddelerle mukayese edecek ve kanun sistematiği açısından birbirleriyle çelişmeyen, birbirleriyle aynı paralelde, birbirini tamamlayan genel ve soyut bir düzenleme ortaya çıkmış olsun. Maalesef böyle bir durum söz konusu değil. Ki ben inanıyorum, şu anda Parlamentoda olan milletvekili arkadaşların yüzde 80’i, bu torba yasadaki 38 maddenin her birinin ait olduğu kanunu ve kanundaki konumunu, ne ifade ettiğini bilebilecek durumda değil. Bunu bilmesi zaten mümkün değil. Bu, neye benziyor? Elimizde, önümüzde bir sepet var, işte armut, portakal, domates, mandalina, biraz ceviz, biraz fındık, ne bulduysak dolduruyoruz, evet sepetimiz doldu, haydi gidiyoruz.

Bakın, daha beş ay önce bu Mecliste, yine torba yasa şeklinde bir düzenleme geçmiş, 15 Temmuz 2016 tarihinde 480 sayılı Damga Vergisi Kanunu ve Harçlar Vergisi Kanunu. Yine bu mantaliteyle, yine bu mantıkla bir torba yasa içerisinde geçirilmiş. Burada milletvekillerinin, özellikle iktidar partisinin çoğunluk olmasından kaynaklı “el kaldır, el indir” yöntemiyle yasa kabul edilmiş ama bir torba yasa içerisinde bu kanunu getiren Hükûmet, bu düzenlemeye ancak beş ay dayanabilmiş. Beş ay sonra kendi düzenlemiş olduğu yasal düzenlemeyi yeniden düzenlemek zorunda kalıyor.

Değerli arkadaşlar, bu Parlamentonun yapması gereken kanunların beş aylık değil, üç aylık, bir yıllık değil, genel, soyut ve adrese teslim olmayan, tüm halkı ilgilendiren ve gerçekten yurttaşların iradesini bilinçli olarak ifade eden, yasalara yansıtan bir iradeyle ortaya çıkması gerekiyor ama maalesef biz bunu görmüyoruz.

Kanunun başlığında ne var? Emekli Sandığı Kanunu. Emekli Sandığı Kanunu’nun sadece 1 maddesinde değişiklik var. Peki, bu değişikliği iktidar partisi rızai olarak mı değiştiriyor, gönüllü olarak mı değiştiriyor? Gerçekten emeklileri çok sevdiği, emeklilere -hani şu anda kullanılıyor “emeklilere müjde”- müjde vermek için mi bu değişikliği yapıyor? Hayır, mecburen yapıyor. Çünkü yüzlerce emekli, mağdur olduğundan, onlarca dava açtığından, yüzlerce dava açtığından ve Anayasa Mahkemesinin iptal kararı da içtihat hükmünde olduğundan, yüzlerce davada bilirkişi marifetiyle emekliler, ciddi paralar kazanacaktır çünkü mahkemeler buradaki düzenleme gibi 50 lirayla emeklileri defetmeyecek, bilirkişi marifetiyle gerçek hak ettikleri ikramiyeleri neyse onu verecektir. İşte bunun da önünü kesmek adına ve Anayasa Mahkemesinin iptal kararı karşısında Hükûmetin yapması gereken tek şey var: Bu yasal düzenlemeyi yapmak... Anayasa Mahkemesinin içtihadı karşısında, iptal kararı karşısında bu yasal düzenlemeyi yapan Hükûmet, bir tek emeklilerin lehine gibi gözüken bu düzenlemeyle, 22 kanun ve kanun hükmünde kararnamedeki değişiklikle aslında sermayeyi kurtarmaya çalışmakta. Türkiye'nin giderek daha da içinden çıkılmaz bir kriz sürecinde, yandaş sermayeyi veya adrese teslim yasal değişiklikle belli sermaye gruplarını kurtarmaya, onları… Bu kriz sürecinde, yoksulun, emekçinin, fakirin fukaranın vergi olarak, alın teri olarak kazancından kesilen vergilerden elde edilen kamu kaynakları, bir şekilde bu kesimlere aktarılmış olacaktır.

Değerli arkadaşlar, usul açısından da bu kanun, hukuk mantığına, kanun yapma tekniğine aykırı. Bakın, bu kanunda mevcut düzenlemelerin esasen ihtisas komisyonları birden çoktur. Bu ihtisas komisyonları, maddelerin içeriği itibarıyla, kapsadığı alan itibarıyla, Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm; Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu; Tarım, Orman ve Köyişleri gibi uzman komisyonların detaylı olarak inceleyeceği ve üzerinde kamuoyunun bilgisinin olacağı, milletvekillerinin bilgilendirileceği komisyonlar baypas ediliyor ve bu baypastan sonra tek bir komisyondan alelacele Parlamentonun huzuruna getiriliyor. Tabii, burada bir amaç var. Amaç nedir? Her zaman AKP’nin yaptığı gibi, halkın duygularında algılar yaratarak iyi bir şey yapıyormuş gibi, başlığında, işte, emeklilere yönelik bir düzenlemeymiş gibi bir algı yaratarak ama aslında bir tek madde altında hem sermayeyi el değiştirmek ama aynı zamanda var olan yandaş sermayeyi de güçlendirerek, onları koruyarak kamu kaynaklarını bu alanlara aktarmaya yönelik bir düzenleme.

Biz, bu düzenlemenin halkımızın çıkarlarına, emekçilerin, memurların, çalışanların, işçilerin menfaatine olmadığını, bu düzenlemenin tamamen sermayeye ve sermaye sahiplerine, iktidarın yandaş şirketlerine adrese teslim düzenlemeler olduğuna inandığımızdan olumsuz oy vereceğimizi ifade ediyor, saygılarımı sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Adıyaman.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Sayın Tanal…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Hatip şöyle bir sataşmada bulundu, dedi ki: “Burada bulunan milletvekillerinin bu tasarıyı okuduklarını ben zannetmiyorum, bir şey anladıklarını da zannetmiyorum.” Ve onun üzerine…

MÜSLÜM DOĞAN (İzmir) – Bazı milletvekilleri… Bazı milletvekilleri…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Ama özellikle bunu iktidar partisi milletvekillerine diyor ama Parlamentoda hepimiz de bulunuyoruz yani.

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) – Efendim, hepsine sataştım.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Gayet de ben bu tasarıyı okudum, biliyorum ve onun için bu sataşmadan dolayı ben söz istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Tanal, Sayın Adıyaman sizi hariç tutmuştur, eminim.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Peki, teşekkür ediyorum.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Biz de okuduk biliyoruz. Sicil affı başta olmak üzere, esnafın beklediği şeyler geliyor, bize anlatmayın.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Sen hiç anlamamışsındır Osman, hiç anlamamışsındır sen.

BAŞKAN - Şimdi, birinci bölüm üzerinde şahsı adına söz talep eden sayın milletvekillerine söz vereceğim.

Şahsı adına ilk konuşmacı Şahap Kavcıoğlu, Bayburt Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Kavcıoğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) – Değerli Başkanım, kıymetli milletvekillerim; 446 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında söz almış bulunmaktayım.

Öncelikle, geçen günlerde şehit olan askerlerimize, vatandaşlarımıza, yılbaşı gecesi yine Reina’da bir silahlı saldırı sonucu ölen vatandaşlarımıza, misafirlerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Bu vesileyle de gecenin bu saatinde hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, şöyle bir baktığımız zaman, bizim, torba yasada, özellikle Plan Bütçede konuştuğumuz ve gündeme getirdiğimiz konular. Tabii, farklı da olsa en önemlisi, Türkiye’nin geçmiş altı yedi ayda yaşadığı sıkıntılar veya Türkiye’ye yaşatılmaya çalışılan sıkıntılar neticesinde yaratılmaya çalışılan kaosa özgü alınan tedbirler öncelikle torba yasada da yerini almıştır.

Bunların başında, tabii, torba yasada, özellikle ekonomik olarak Türkiye’yi girdaba sokup sıkıntı yaratılmaya çalışılan 15 Temmuzdan sonraki olayların neticesinde bizim en önemli kararlarımız özellikle finans kesiminde alınmıştır. Bunlardan en önemlisi, en son dönem Ekonomi Koordinasyon Kurulunda alınan kararlar. Türkiye'deki ekonomiyi çok canlı tutması yönünde önemli kararlar alınmıştır.

Biraz önceki konuşmalarda, hatiplerin en önemli konuştukları ve “Nereden bulunacak?” diye söyledikleri kaynaklardan özellikle Kredi Garanti Fonu kefaletiyle 250 milyar bir kredi kaynağı oluşturulmasıyla ilgili eleştirilerde… Bunu Plan Bütçede de biz konuştuk. Bu, tabii, daha önceki, 2008’deki krizde de daha küçük bir meblağla yapılan Hazine garantili kaynaklardan yapılmıştı, olumlu sonuçlarla neticelenmişti. Şimdi, bu sefer 250 milyarlık bir kaynak. Burada, Kredi Garanti Fonu kefaletiyle oluşturulan bu kaynağın… Aslında hep söylediğimiz, KOBİ’lerin özellikle teminat neticesinde, teminatlarının yetersiz olması neticesinde krediye erişim noktasında sıkıntı yaşamalarından dolayı bu sıkıntıların giderilmesi için Kredi Garanti Fonu kefaletinin gündeme sokulmasıdır. Burada oluşturulan kaynağın Hazineye külfeti sadece yaklaşık 17,5 milyardır. Buradaki temel şey de… Bütün verilen kredilerin batacağını düşündüğümüzde -ki bankacılıkta böyle bir şey yoktur- yani ne verilen tüm mevduatların birden çekilmesi ne de verilen kredilerin tamamen batacağı varsayımı doğru bir yaklaşım değildir. Ama bununla birlikte, bu kaynakta, yine, bankacılık bilançosuna baktığımızda, şu an yaklaşık 1 milyar 700 milyonluk bir kredi kullanımı karşısında, bankacılığın pasifinde yaklaşık 400-450 milyar daha verebileceğimiz kaynak olduğunu görürüz. Bu, dolayısıyla, teminat bacağı halledildiğinde KOBİ’lerin, esnafın bu kredi erişim noktasında bunlardan faydalanması için, bunların gelişimi için önemli bir kaynak sağlanmış olacaktır.

Yine, özellikle, Türkiye’nin şu an EXİMBANK kredilerine baktığımızda, dış ticaret anlamında, Türkiye, iki üç saat zaman farkıyla yaklaşık 1,5 milyar nüfusun olduğu, 2,5 trilyon dolarlık millî gelir ve 8 trilyon dolarlık bir ticaret hacmi üzerinde oturuyor. Yaklaşık 18 trilyon dolarlık bir pazardan pay alabilmek için EXİMBANK’ın sermayesi artırılıyor. Yine, yurt dışı müteahhitliklerle ilgili verilecek kredilerde faiz yükü tamamen Ekonomi Bakanlığı tarafından karşılanacak. Yine, yurt dışı müteahhitliklere verilen kredilerde, aynı şekilde, imkânlar genişletiliyor.

Dolayısıyla, Türkiye’nin önümüzdeki dönemde, bu alınan kararlar neticesinde büyümesi noktasında reel sektörüne çok önemli katkı sağlayacaktır. Özellikle, iki üç nesildir yetiştirilen, oluşturulan bu firmalarımızın böyle…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ŞAHAP KAVCIOĞLU (Devamla) - …bu dönemlerde çarçur edilmesi doğru bir yaklaşım değil. Alınan bu kararlarla bu firmaların hayatiyetlerini en iyi şekilde devam ettirmesini sağlamış olacağız.

Bu vesileyle, tekrar, bu kanunun ülkemize hayırlı uğurlu olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kavcıoğlu.

Şahsı adına ikinci konuşmacı Erhan Usta, Samsun Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Usta. (MHP sıralarından alkışlar)

ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; az önce soru-cevap kısmında Sayın Maliye Bakanının, yine, bu, TÜİK’in GSYH revizeleriyle ilgili bir kısım ifadeleri oldu. Aslında ben ona cevap mahiyetinde bir şeyler söylemek için söz almıştım ama şimdi Bakan gitti. Neyse, Bakan gitti ama bir Bakanımız var. Ben, yine, tasarladığım şekilde görüşlerimi ifade edeceğim.

Şimdi, Sayın Bakan, maliye politikası kısmını -bu artık pehlivan tefrikası gibi olacak- bu akşam birkaç defa konuşacağız. Arkadaşlar, kusura bakmayın çünkü -belki hatırlayan arkadaşlar olacaktır- ben iki defa on dakika konuştuğumu hatırlıyorum, ara ara da bu konuyu hep görüştük. Yani bir siyasetçi gibi değil de bir teknisyen gibi, konuyu bir siyasi konu olarak değil, bir teknik konu olarak ele alarak burada görüşlerimizi ifade ettik. Şu anda daha karşımıza bunu teknik olarak ifade eden kimse çıkmadı. Sayın Bakan “Güvenin.” diyor, güvenelim de yani şimdi, ortada koca koca sorular var. Bu soruların cevabını kim verecek? Birazdan önergelerin bir tanesinde konuşacağım, o zaman belki biraz daha iyi kavrayacağız meseleyi. Yani bu öyle hayati sonuçları doğuracak ki bütün politikalarımızı değiştirmemiz gerekecek. Eskiden düşüyor dediğimiz şeylerin şimdi yukarıya doğru çıktığını görüyoruz. Birazdan grafiklerle onları size göstermeye çalışacağım.

Dolayısıyla, TÜİK konusu çok önemlidir. Bakın, bütün kurumlar çok önemlidir. Biz burada defalarca -başka arkadaşlarımızla- kurumlarımızın itibarını korumamız gerektiğini, kurumlar üzerinde çok hassas olmamız gerektiğini, ülkeleri ayakta tutan unsurların kurumlar olduğunu ifade ettik. Hatta bir anımı da söyledim, OECD’de bir toplantıda, 2009’da tam, küresel krizin en yoğun olduğu zamanda, işte, Amerika battı batacak derken, Bayan Clinton orada konuşmasında dedi ki: “Biz bu krizi aşarız çünkü güçlü kurumlarımız var.” Yani kurumlar böyle önemli meselelerdir, kurumların Türkiye’de ne hâle geldiğini görüyoruz. Şimdi, hiç olmazsa TÜİK’in itibarı zedelenmesin diye, eski bir teknisyen olarak, TÜİK’le çok yakından çalışmış birisi olarak -benim çalıştığım Bakanlığın bağlı kuruluşudur TÜİK, belki 10 defa TÜİK’le ben teknisyenliğim zamanında telefonla görüşen birisiyim yani oradaki arkadaşların birçoğunu da tanırım- dikkat ederseniz TÜİK’in özerkliği konusunda çok ciddi vurgu yapıyoruz, vekâletle yürütülmesin TÜİK diyoruz, oradaki arkadaşların ücret durumlarını defalarca gündeme getirdik. Yani TÜİK’in güvenilirliği meselesi önemli ama burada, tabii, TÜİK’in güvenilirliği önemli de TÜİK’in, itibarına bizim kadar kendisi de sahip çıkması lazım ve Hükûmetin sahip çıkması lazım.

Şimdi, TÜİK yeni bir şey açıkladı, birazdan sonuçlarını konuşacağız vaktimiz oldukça ancak bu, hakikaten hiçbir şekilde kabul edilebilir, anlaşılabilir değil; kendi verileriyle uyumsuz. Yani TÜİK diyor ki, büyümeleri revize ediyor. Mesela arkadaşlar, hiçbir revizyonda -geriye doğru bütün revizyonları inceleyin- birtakım meseleler yani birtakım rakamlar diyelim ki düzey olarak artırılır. Bir şeyi yanlış ölçüyorsunuzdur, onları düzey olarak artırırsınız, millî gelir artar ama bir yıldan öbür yıla geçişlerde radikal değişiklikler olmaz. Örneğin ne yapıyordu? Bakın, 1999… Bir de bu serinin kendi içerisinde kırılma var diyorum. Burası çok önemli yani seri, geçmiş serilerle kırılıyor. Yani 2015’i açıkladılar şimdi, 1998 öncesiyle zaten kırılıyor ama 1998-2105 döneminde de ciddi kırılma var.

Bakın, 1998-2010 yılları arasında millî gelir büyümesindeki değişim -yani büyümeleri de revize ediyorlar ya şimdi- sadece 0,1 puan, yıllık ortalamada. Yani bu, anlaşılabilir; ortalaması da 0,1 puan büyümede bir değişim var ama 2010’dan sonraki dönemde -esas orada bir sıkıntı var- 2,7; her yıl ortalama büyümeyi artırıyorsunuz. Bakın, millî gelir artırma değil, millî gelir yüzde 19,7 artıyor en son yılda. İlk yılda yüzde 2,4, ilk yılda şu kadarcık bir artış yapıyorsunuz yüzde olarak, son yılda bu kadar yapıyorsunuz. Böyle bir revizyon olmaz. Niye olmaz? Mantığı var zaten bunun. Çünkü iyi ölçemediğiniz bir şeyi baza koyuyorsunuzdur, baza da koyduğunuz zaman bir şeyin değişimleri çok fazla değişmez. Yani ikisini birbirine böldüğünüz için çok fazla değişmemesi lazım. Ha nedir? Önceki yıllarda biraz önemsizdir, sonradan daha önemli olmuştur, yeni bir şey girdiyse büyüme rakamlarında küçük değişiklikler olabilir, bütün ifade etmeye çalıştığım şey bu. Ama TÜİK, öyle bir şey açıkladı ki son yılların büyümelerini 2,7 puan artırıyor ve önceki yıllar büyümelerinde hiçbir farklılık yok. Yanlış olan, önceki yıllar değil, bakın yanlış olan, sonraki yıllar ve TÜİK’in kendi açıkladığı… Arkadaşlar güvenilirlik diyoruz da TÜİK’in başka istatistikleri var, bunların hepsi de şu anda cari istatistik, İnternet sitesinde var, onların hepsiyle çelişiyor TÜİK’in şimdi yeni açıkladığı seri. Nasıl bu TÜİK’e güveneceğiz biz bu durumda?

İstihdam serisi: Şimdi, istihdam ve büyüme arasındaki ilişki en sıkı ilişkidir. Örneğin, 2013 yılında büyümeyi 4,2’den 8,5’e çıkartıyor TÜİK, bakın revizyona bakın, 4,2’den 8,5’a çıkartıyor. Fakat aynı yılda işsizlik oranı da 8,4’ten 9’a çıkıyor. 8,5 büyüme olan bir ülkede işsizlik artar mı? O yüzden yani TÜİK’in...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayınız.

Mikrofonunuzu açıyorum.

ERHAN USTA (Devamla) – Çok teşekkür ederim Sayın Bakan, pardon, Sayın Başkan. İnşallah bakan da olursunuz efendim.

Dolayısıyla, bizim burada yapmamız gereken şey, birazdan bunun Türkiye açısından ne tür hayati sorunlar doğurduğunu... Ben bir konuşmamda “Türkiye, pusulasını kaybetti.” dedim. Bu TÜİK revizyonlarında hakikaten bu ülke ekonomisi pusulasını kaybetti, yön bulmaya çalışıyoruz. Ne tarafa gideceğiz? Biz tasarrufları artıracak mıyız, artırmayacak mıyız? Vergi politikalarımız nasıl olacak? Bence Sayın Bakanın bu tasarıyı çekmesi lazım çünkü bu TÜİK revizyonlarından sonra bu tasarıdaki bazı hususların da bir önemi kalmadı. Tekrar bunların hepsine bakılması lazım. Dolayısıyla, buralar bizim çok dikkatli olmamız gereken hususlar ve TÜİK’in itibarı, ülkenin itibarıdır, bu açıdan da son derece önemlidir.

Diğer bir husus, bunun uluslararası hesap sistemine uyum açısından olduğu sürekli ifade ediliyor. Bakın, burada, TÜİK’in kendi açıklamasından söylüyorum: 2012 yılında millî gelirdeki revizyon 10,8; bunun sadece 0,7 puanı uluslararası hesap sistemine uyumdan kaynaklanıyor arkadaşlar, 10,8’in 0,7’si. 10,1 puan uluslararası hesap sistemine uyumla açıklanamıyor. Ondan sonra, hemen bize geliyorlar, diyorlar ki: “Efendim, biz uluslararası hesap sistemine uyum açısından bunu yaptık.” Bu, son derece inandırıcı olmayan bir durumdur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERHAN USTA (Devamla) – Çok teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Usta.

Birinci bölüm üzerindeki konuşmalar sona ermiştir.

Şimdi bölüm üzerinde on beş dakika süreyle soru-cevap işlemi yapacağız. On beş dakikalık sürenin ilk yarısı sorulara, ikinci yarısı da cevaplara ayrılmıştır.

Soru sorma işlemini başlatıyorum.

Sayın Tanal...

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

İşbu kanun tasarısıyla ekonomik, mali etki analizleri yapılmış mıdır? Yapılmışsa raporun bir suretini tarafıma verir misiniz? Sayın Bakanlıktan istiyorum.

İki: Bu tasarının 1’inci maddesinin ikinci fıkrasındaki vekâlet ücretlerinin 1/4 oranında düşürülmesi, Anayasa'nın 48’nci maddesinde düzenlenen sözleşme özgürlüğü ilkesine, Anayasa'nın 2’nci maddesindeki Türkiye Cumhuriyeti devleti hukuk devletidir şeklindeki hukuki güvenlik ilkesine aykırılık teşkil etmiyor mu?

Soru üç: Anayasa’mızın 138’inci maddesi uyarınca “Mahkeme kararlarının etkilerini ortadan kaldırabilecek hiçbir düzenlemeyi yürütme organı, yasama organı yapamaz.” diyor. Bununla, açılmış olan davalarla ilgili, kazanılmış olan davalarla ilgili bu etkiler ortadan kaldırılmıyor mu? Anayasa’nın 138’inci maddesine aykırı değil midir?

Bu tasarıyla kaç kanunda düzenleme yapılmaktadır? Bunun tek tek ayrıntılarını mümkünse yetkililer tarafımıza verir mi?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kamil Aydın…

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Sayın Bakan, 15 Temmuz menfur kalkışmasından sonra Türkiye gündemine çok yoğunluklu bir mesele oturdu, bu da harp malulleri ve gazilerimizin özlük hakları, yakınlarının huzur hakları gibi, bir de tanımları ve hangi yardımı ne mahiyette alacakları konusunda bir ikileme düştük. Bu konuda sıklıkla şikâyetler geliyor. 15 Temmuz sonrası oluşan yeni bir gazilik kavramıyla birlikte, daha önce Kıbrıs’ımız var, Kore’miz var ve terörle mücadeledeki gazilerimiz var; bunların hepsinin ortak talebi, bir ortak havuzda hepsine eşit, gerçekten adil ve hakkaniyetle dağıtılacak bir özlük hakkı, maaş ve diğer yaşam haklarında sorun giderici birtakım güzelliklerin yapılması konusunda talepleri var.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Kaplan Hürriyet…

FATMA KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, az önce “Alamadım.” dediğiniz soruyu ben bir daha tekrar etmek istiyorum, bir önceki hatibin de konuşmasıyla ilintili. Terörle mücadele sırasında yaralanıp gazi sayılmayan vatandaşlarımız var, yaklaşık 15 bine yakın. Geçen Genel Kurul görüşmelerinde de size sormuştum, “Bu konuda bilgim yok.” demiştiniz ancak Başbakan, bu konu üzerine “Ben 7 bakanlığa talimat verdim, üzerinde çalışılıyor.” demişti, “Bilgi alayım, size öyle dönüş yapayım.” demiştiniz. Şimdi, bununla ilgili eğer bir gelişme varsa ve Bakanlığınızda başlatılmış olan bir çalışma varsa bununla ilgili bilgi talep ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bektaşoğlu…

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Noel dolayısıyla fındık fiyatlarında bir düşüş yaşandı. 2015-2016 yılı, fındık üreticileri için pek de iyi geçmedi. Fındık, millî bir üründür, ülkemize aynı zamanda en çok döviz getiren bir tarımsal üründür.

Soru: 2017 yılı için bir fındık politikanız var mıdır? Düşen fındık fiyatlarına hâlâ müdahale etmeyi düşünmekte misiniz yoksa 502 bin fındık üreticisini kaderiyle baş başa mı bırakacaksınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Şimşek…

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, 1 Ocak 2016 tarihinde asgari ücret, 1.300 TL yani yaklaşık 490 dolardı. 1 Ocak 2017’de asgari ücret, 1.404 TL yani 390 dolar. Geçen yıla göre yaklaşık 100 dolarlık bir azalma var ama dönüyoruz, 9 bin dolar olan millî gelir, dolardaki artışla beraber, normal teknik hesaplara göre 7 bin dolarlara düşecekken yapılan revizyonla 11 bin dolara çıkarıldı. Siz buna inanıyor musunuz? Gerçekten millî gelir bu şekilde arttı mı? Artmışsa, asgari ücret alan insanlara bu niye yansımamıştır? Bu konuda bir açıklama yapar mısınız?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Kazım Arslan…

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Maliye Bakanına soruyorum, bir: Ülkemizde doların ve euronun kısa sürede çok değer kazanması, ekonomimizin iyiye gittiğinin mi yoksa kötüye gittiğinin mi bir işaretidir, bunu öğrenmek istiyorum.

İki: Ülkemizin kısa vadede 200 milyara yakın bir dış borcu bulunmaktadır. Bunu ödeyebilecek hazırlıklar var mıdır? Bu borcun çevrilebilir olması mümkün müdür?

Üç: Ülkemizde birçok sıkıntılar olması nedeniyle, üretimde ve yatırımda hayli azalma vardır. Üretimin ve yatırımın artması için Bakanlığınızca alınan tedbirler var mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Tor…

FAHRETTİN OĞUZ TOR (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, bu kanun tasarısının Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmesi sırasında dağıtılan etki analizi raporunun 1’inci maddesinde gider olarak 360 milyon gösterdiniz. Bu tasarının, daha önce, haziran ayında Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunda görüşülmesi sırasında, dönemin Çalışma Bakanı da gideri 2 milyar olarak açıklamıştır. 360 milyon mu doğrudur, 2 milyar mı doğrudur bu 1’inci maddeyle ilgili gider?

Teşekkür ediyorum, bunun cevabını istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Basmacı…

MELİKE BASMACI (Denizli) – Sayın Bakan, sadece ilimde mi böyle, Türkiye geneli mi böyle, bilemedim. Denizli ilçelerimizdeki içinde uzman doktor olmayan, eski binalı hastanelerimizi, yandaşlara yaptırılmış, yine doktorsuz, yeni fakat Çivril gibi kadın doğum uzmanı yetmeyen, Çal gibi Akkent’e doktor gönderemeyen ve Tavas gibi ısınma sistemi bozuk olduğu için doktorlara atkı, hastalara ısıtıcı dağıtan hastaneler hâline geldiler. Bu hastaneler ne zaman düzelecek?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Özdiş…

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sorum Sayın Aile ve Sosyal Politikalar Bakanına: Bakanlığınızda sosyolog, psikolog gibi önemli mevkilerde sözleşmeli olarak çalışan yaklaşık 1.500 kişiye özlük hakkı verilmiyor. Kimi zaman asgari ücretin de altında maaş alan bu gençlerimizin yıllık izin, süt izni gibi izinleri de yok. Haftalık otuz beş saat karşılığı maaş alıp kırk-kırk beş saat çalıştıkları oluyor. Kadrolu personelle aynı işi yapıp aynı masayı paylaşan bu kişiler 1.000-1.500 TL maaş alırken kadrolular 2.500-3.000 TL maaş alıyor. Bu 1.500 kişinin çalışma koşullarını ne zaman düzelteceksiniz?

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Yalım…

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, biliyorsunuz, Osmangazi Köprüsü yaklaşık bir yılını dolduruyor. İlk açıldığında 35 dolar + KDV idi, 121 TL idi, şu andaki kurla 140’tı ancak tepkilerimizden sonra 89’a çekildi ve de dünden itibaren de 65 lira 65 kuruşa düştü. Bence bu rakam hâlâ çok yüksek. Küçük araçların 20, büyük araçların 40 TL olması gerekiyor rantabl olabilmesi için.

Benim esas sorum şu: Peki, açıldığından bu tarafa, günde 40 bin araç geçişinden dolayı devletin kasasından yapıcı firmaya ne kadar para ödediniz Sayın Bakan?

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yalım.

Şimdi, cevaplar için Hükûmete söz vereceğim.

Buyurunuz Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sayın Tanal “Şu anda Genel Kurulda görüşülmekte olan kanun tasarısında kaç kanunda, kaç kanun hükmünde kararnamede değişiklik yaptınız?” şeklinde bir soru yönelttiler.

Elimdeki bilgiye göre, bu tasarıda 20 farklı kanunda ve 2 kanun hükmünde kararnamede değişiklik yapıyoruz. Burada yapılan değişikliklerden öne çıkanlara baktığımız zaman, geniş toplum kesimlerini ilgilendiren düzenlemeler var. Emeklilerimizle ilgili düzenlemelerimiz var, çalışanlarla ilgili düzenlemelerimiz var, işçilerle ilgili düzenlemelerimiz var. Yatırım, üretim, ihracat ve istihdamla ilgili düzenlemeler var. Zaten bölümlerde de bunları tek tek görüşüyoruz.

Sayın Aydın, harp malulleri ve gazilerin hakları konusunda, tabii, zaman içerisinde karşılaşılan durumlara uygun olarak o dönemlerde bu düzenlemeler ardı ardına yapıldı yani ardı ardına yapıldı.

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Eşitsizlik var, alınganlık var.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Her olayın da kendi özelliğine göre, önceki durumlarla mukayese edilerek bir adalet ve denge gözetilmeye çalışıldı. Tabii, aslında yakın zamana kadar çok farklı adlarla bu ödemeleri yaptığımız dönemde de biz bunlara mevzuatta açıkça “gazi” veya özel olarak “şehit” ifadesini de kullanmadık, bunu hep kendimiz kullanıyoruz ama kanunda bunun özel olarak bir karşılığı da yoktu. Ama şu anda tabii, çok farklı durumlara göre karmaşıklaşan bir mevzuat oluşturduk.

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Terminolojik bir sıkıntı var artık.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Yani burada böyle bir talebiniz önemli bir talep, mutlaka değerlendirilmesi gerekiyor.

Ama bu vatan için canını feda eden bütün şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyoruz. Güvenlik güçlerimizden vefat edenlere Allah rahmet eylesin. Yine, terör olayları nedeniyle canlarını kaybeden vatandaşlarımıza Allah rahmet eylesin, milletimizin başı sağ olsun. Gerçekten bu insanlar bu memleket için canlarını feda ettiler. Allah memleketimizi bu tür sıkıntılardan ırak eylesin.

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Bazıları o şerefe bile razı, maddi bir şey de beklemiyorlar.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Mutlaka Aile Bakanlığımızla birlikte bu konuda gereken çalışmaları yaparız.

Sayın Hürriyet de benzeri şekilde bir değerlendirme yaptı ama bu konuyla ilgili çalışmaları Aile Bakanlığımız yapıyor, Maliye Bakanlığı olarak da biz Bakanlığımıza teknik destek sağlıyoruz. Yani sizin de gündeme getirmiş olduğunuz konularla ilgili bir çalışma yapılması konusunu şimdi arkadaşlara sorduruyorum, yani o gelince ben size ayrıca bilgi vereceğim, onun ötesinde detaylı bir bilgim yok.

Sayın Bektaşoğlu “2017 yılı için fındıkta bir fındık politikanız var mı?” dedi. Bizim sadece 2017 yılı için değil, bütün zamanlarda bir fındık politikamız var. 2009 yılından itibaren, özellikle fındık üretimi yapan çiftçilerimizin rekoltedeki dalgalanmalara bağlı olarak gelir düzeylerinde dalgalanmalar olmasın diye, asgari gelir sağlamak üzere bir düzenleme yaptık. Dekar başına kilogram olarak bir ödeme getirdik. Benim hatırladığım, en son bu tutar yaklaşık 900 milyon lirayı aştı. Yani her sene fındık üreticimize ürettiği dekar başına belli bir ödeme yapıyoruz. Yani 2009’dan bu yana baktığımız zaman, bu dönemdeki rekolte miktarlarına, hasat miktarlarına baktığımız zaman 2009’da uygulamaya koyduğumuz politika da gerçekten üreticiyi memnun etti.

Bakın, her sene için şuna bir geriye gidip bakalım. Bu dönemde fındık fiyatlarında da önemli artışlar meydana geldi.

MURAT BAKAN (İzmir) – Üçte 1’ine düştü.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Hem önemli artışlar meydana geldi hem de biz devlet olarak, Hükûmet olarak fındık çiftçimize sürekli olarak bu gelir desteğini de vermiş olduk.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – 10 lira, 10 lira…

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Onun için, her zaman için fındık üreticimizin yanındayız, bütün çiftçilerimizin yanındayız. Hem onların maliyetlerinin aşağı çekilmesi hem de gelirlerinin artırılması için devlet bütçesinden de önemli destekler sağlıyoruz. Bunların sonuçlarını da seçimlerde görüyoruz, siz de görüyorsunuz, onu ayrıca ifade edeyim.

MURAT BAKAN (İzmir) – Dolar bazında üçte 1’ine düştü.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Vallahi, Düzce’deki fındık üreticisi perişan.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Sayın Şimşek, millî gelir -biraz önce Sayın Erhan Usta da değindi- konusundaki mesele tabii teknik bir mesele. Yani siyasetçiler olarak biz kalkıp TÜİK’in, Türkiye İstatistik Kurumunun açıklamalarını siyasi olarak değerlendirirsek zaten yanlış bir yolda yürümüş oluruz. Teknik olarak bakmamız lazım, bu işin uzmanları var, Sayın Usta da bu konuda gerçekten uzman bir arkadaşımız. Tereddütleri olabilir, yani anlamak istediği konular olabilir. Burada da Türkiye İstatistik Kurumu, zaman zaman, siyasetçilerimizden de gelen bu tür tereddütler olsun, ekonomistlerden gelen talepler olsun, bu konuda gerekli açıklamaları yapıyor; daha da yapılır yani hâlâ açıklanması gereken konular varsa açıklanır. Benim söylediğim Erhan Usta Bey’in söylediğiyle aynı; mutlaka ve mutlaka kurumlarımızın kalitesi son derece önemli, TÜİK’in kurumsal anlamda yapmış olduğu işlemlerin tarafsızlığı, doğruluğu, güvenilirliği her şeyin üzerinde. Bu konuda da TÜİK’in her çalışmasında Hükûmet olarak -ben de bu işin 2006 yılından beri içinde olan bir insan olarak söyleyeyim- hakikaten… Sayın Erhan Usta’yla beraber de çalıştık, her zaman için beraber oturduk, orta vadeli programlar hazırladık.

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Sayın Bakanım, önceki mi yanlış, sonraki mi yanlış; hangisi yanlış?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Türkiye İstatistik Kurumundan… Yani Erhan Usta Bey’le o kadar çalışmışlığımız vardır, onun bir hatırı var. Dolayısıyla, buralarda Türkiye İstatistik Kurumunun kurumsal kapasitesinin artırılması, kabiliyetlerinin artırılması, yapmış olduğu istatiksel çalışmaların kalitesi, doğruluğu, güvenilirliği… Hiçbir farkımız yok, hepimiz aynı düşünüyoruz ama ben bu konuda TÜİK’in yerine geçip “Şöyledir, böyledir.” demek istemiyorum. Ben de dışarıdan birisi olarak, yapılan açıklamalardan hareketle, elimden geldiğince bir siyasetçi olarak bunu size açıklamaya çalışıyorum ama ben, yapılan açıklamalara baktığım zaman, TÜİK’in bir profesyonel çalışma yaptığını görüyorum. Dışarıdan eleştiri yapanların da eleştirilerine bakıyorum, orada da benzeri değerlendirmeler var fakat sadece bazı konularda ilave açıklayıcı izahatlar isteniyor, bence bu doğru bir şey. Bunları hep beraber daha da geliştirmemiz lazım. Onun için, ifade edilen hususların hepsi kıymetli şeyler, bunları yapacağız.

Onun için, millî gelir ve asgari ücret ilişkisi konusunda Sayın Şimşek’in sorduğu konuda, yani millî gelirde bir düzeltme yapıldı ama son iki yılda da…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Mikrofonunuzu açıyorum, tamamlayınız Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – …asgari ücrette birikimli olarak yüzde 40’ın üzerinde bir artış da yapıldı. Yani burada zamanınızı almak istemiyorum, asgari ücretin 2002 yılındaki satın alma gücü ile bugünkü satın alma gücünü yan yana koysak, gerçekten, asgari ücretlinin satın alma gücü bu dönemde arttı. Nominal, reel ücret artışlarına baktığımız zaman bunlar arttı.

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Siz 2016 ile 2017’yi kıyaslayın, 2002’ye gitmeyin.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – 2016’da da…

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – 2016-2017, 100 dolar geriye düştü şu anda. Nasıl artıyor alım gücü?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Sayın Tor etki analiziyle ilgili bir soru sormuş. Şöyle: Sosyal güvenlik, emekli ikramiyesine ilişkin hesapta bir yanlışlık yok. Sosyal Güvenlik Kurumunun yaptığı teknik çalışmada emekli ikramiyesinden kaynaklı toplam maliyetin yaklaşık 2 milyar lira olduğu… Bugüne kadar bunun yaklaşık 400 milyon liralık bir ödemesi yapıldı. Bundan geriye kalan ödenecek tutar 1,6 milyar lira. Bunu iki taksitte ödeyeceğimiz için, kurumlar hesabı 2017 ve 2018 yılına ilişkin yansıttıkları için size dağıtmış olduğumuz tabloda yıllık analiz vardır. Onun için…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Evet, son cümleler Sayın Bakan…

Açıyorum mikrofonunuzu.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Efendim, teşekkür ediyorum. Diğer sorulara kalan zamanda cevap vermeye çalışacağım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

1’inci madde üzerinde üç önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 446 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesinin (1)’inci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

               İsmail Faruk Aksu                                      Mustafa Kalaycı                                          Kamil Aydın

                       İstanbul                                                      Konya                                                     Erzurum

                  Saffet Sancaklı                                        Deniz Depboylu                                Fahrettin Oğuz Tor

                        Kocaeli                                                      Aydın                                            Kahramanmaraş

“GEÇİCİ MADDE 226- Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce otuz yıldan fazla emekli ikramiyesine müstahak hizmet süreleri bulunmasına rağmen, otuz tam hizmet yılı üzerinden emekli ikramiyesi ödenenlere, otuz yılı aşan her tam hizmet yılı için, görevlerinden ayrıldıkları tarihteki emekli keseneğine esas aylık unsurları üzerinden ödemenin yapılacağı tarihteki katsayılar ve emekli ikramiyesi ödenmesine esas hükümler dikkate alınarak tahakkuk ettirilecek emekli ikramiyesinin, kendilerinin veya hak sahiplerinin bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihi takip eden bir yıl içerisinde başvuruda bulunmaları şartıyla, başvuru tarihinden itibaren üç ay içerisinde hesaplanacak kanuni faiziyle birlikte ödenir. Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce başvuru yapıp dava açmamış olanların başvuruları, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte yapılmış sayılır."

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 446 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 1'inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

                Bihlun Tamaylıgil                                       Kadim Durmaz                                 Mehmet Bekaroğlu

                       İstanbul                                                      Tokat                                                      İstanbul

                     Musa Çam                                             Lale Karabıyık                                       Utku Çakırözer

                          İzmir                                                        Bursa                                                      Eskişehir

                  Yakup Akkaya

                       İstanbul

MADDE 1- 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununa aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 226- Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce otuz yıldan fazla emekli ikramiyesine müstahak hizmet süreleri bulunmasına rağmen, otuz tam hizmet yılı üzerinden emekli ikramiyesi ödenenlere, otuz yılı aşan her tam hizmet yılı için, bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihte emsal görev ve kadrolarda bulunanlara yapılacak ödemeler esas alınarak tahakkuk ettirilecek emekli ikramiyesinin, kendilerinin veya hak sahiplerinin bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihi takip eden bir yıl içerisinde başvuruda bulunmaları şartıyla, 11.000 Türk Lirasına kadar olan kısmı başvuru tarihinden itibaren üç ay içerisinde, varsa kalan kısmı ise ilk ödeme tarihinden itibaren hesaplanacak kanuni faiziyle birlikte takip eden yılın aynı ayı içerisinde ödenir. Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce başvuru yapıp dava açmamış olanların başvuruları, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte yapılmış sayılır.

Görülmekte olan davalarda ayrıca bir başvuru şartı aranmaksızın bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç ay içerisinde, dava öncesi yapılan idari başvuru tarihinden itibaren işleyecek kanuni faiziyle birlikte hesaplanacak tutar birinci fıkra hükümlerine göre ödenir. Mahkemelerce, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce açılmış davalarda davanın konusuz kalması sebebiyle karar verilmesine yer olmadığına karar verilir. Yargılama giderleri idare üzerinde bırakılır ve vekalet ücretinin dörtte birine hükmedilir. Ayrıca, ilk derece mahkemelerince verilen kararlar hakkında Sosyal Güvenlik Kurumunca kanun yollarına başvurulmaz ve bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce yapılan itiraz veya temyiz başvurularından vazgeçilmiş sayılır."

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 446 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                 Ahmet Yıldırım                                       Osman Baydemir                      Mehmet Emin Adıyaman

                          Muş                                                       Şanlıurfa                                                      Iğdır

                  Mahmut Toğrul                                         Berdan Öztürk

                      Gaziantep                                                      Ağrı

MADDE 1: 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununa aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 226- Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce otuz yıldan fazla emekli ikramiyesine müstahak hizmet süreleri bulunmasına rağmen, otuz tam hizmet yılı üzerinden emekli ikramiyesi ödenenlere, otuz yılı aşan her tam hizmet yılı için, yasanın yürürlüğe girdiği tarihteki emekli keseneğine esas aylık unsurları ve kanuni faizi üzerinden emekli ikramiyesi ödenmesine esas hükümler dikkate alınarak tahakkuk ettirilecek emekli ikramiyesinin, kendilerinin veya hak sahiplerinin bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren başvuru şartı aranmaksızın, hakedilen tazminatın tamamı üç ay içerisinde ödenir. Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce başvuru yapıp dava açmamış olanların da tazminatları başvuru yapma şartı aranmaksızın bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte yapılmış sayılır. Görülmekte olan davalarda ayrıca bir başvuru şartı aranmaksızın bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir ay içerisinde, dava öncesi yapılan idari başvuru tarihinden itibaren işleyecek kanuni faiziyle birlikte hesaplanacak tutar birinci fıkra hükümlerine göre ödenir. Mahkemelerce, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce açılmış davalarda, davacı lehine sonuçlanan davalarda hak kazanılan ödemenin yasal süresi içinde yapılmasına karar verilir. Yargılama giderlerinin tamamı idare üzerinde bırakılır ve vekâlet ücretine hükmedilir. Ayrıca, ilk derece mahkemelerince verilen kararlar hakkında Sosyal Güvenlik Kurumunca kanun yollarına başvurulmaz ve bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce yapılan itiraz veya temyiz başvurularından vazgeçilmiş sayılır."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Mahmut Toğrul, Gaziantep Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Toğrul. (HDP sıralarından alkışlar)

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Genel Kurulu bu vesileyle saygıyla selamlıyorum.

Sanıyorum ki bu tasarıyla ilgili, kitapçıkta geçen başlıkla ilgili tek madde bu madde. Yani, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu’nda değişiklik ve tek bir madde.

Şimdi, bu maddeye baktığımızda, aslında, bu torbanın janjanı olarak kullanılmak ve sunulmak istendiği son derece açık. Ancak, sanki, baktığınızda, bu değişikliği AKP isteyerek yapıyor ya da çalışanlar lehine, emekliler lehine, yoksullar lehine, emekçiler lehine bir değişiklik yapıyormuş gibi algılıyorsunuz. Değerli arkadaşlar, durum böyle değil.

Biliyorsunuz, 7 Ocak 2015 tarihinde, Anayasa Mahkemesi, daha önce geçerli olan emeklilik yasasına karşı açılan bir davada… Daha önce geçerli olan, otuz yıldan daha fazla çalışmışlar için otuz yılı esas alıp emeklilik ikramiyesini öyle hesaplıyordu. Anayasa Mahkemesi bunu reddetti ve bunu çalışanlar lehine, emekliler lehine değiştirdi. Peki, bu durum karşısında Hükûmet ne yaptı? Sanırsınız ki bu yasayı getiren Hükûmet veya SGK, Sosyal Güvenlik Kurumu hemen bunu yürürlüğe koydu.

Değerli arkadaşlar, böyle yapmadı. Ne yaptı SGK? Anayasa’nın 153’üncü maddesine dayanarak, Anayasa Mahkemesi kararlarının geriye işlemeyeceğini iddia ederek, ancak 7 Ocak 2015 tarihinden sonra emekli olanları ilgilendireceği şeklinde ısrar etti. Bu durum karşısında bir kamu emekçisi Ankara 12. İdare Mahkemesine dava açtı ve dava kamu emekçisi lehine sonuçlandı çünkü bu anayasal eşitliğe aykırıydı ve bu 12. İdare Mahkemesi kararının en son Danıştay 11. Dairesince de onaylanmasıyla Hükûmet çaresiz olarak böyle bir değişikliği getirdi.

Ancak, değerli arkadaşlar, biliyorsunuz ki bu torba yasada birbirinden bağımsız komisyonlarca değerlendirilmesi gereken birçok kanun maddesi varken sadece Plan ve Bütçede görüşüldü. Aslında, bu tasarı Haziran 2016 tarihinde Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu tarafından raporlaştırılarak Genel Kurulun gündemine getirildi. Ancak, Genel Kurul bunu gündemine almadı, AKP bunu Genel Kurulun gündemine getirmedi ve dolayısıyla bir torbanın içine aldı ve şimdi biz bu torba içerisinde görüşüyoruz.

Değerli arkadaşlar, baktığımızda, AKP yine çalışanların kazanımlarını engellemek için ne yapmaya çalışıyor? Bu kanuna yerleştirmeye çalışmış. Ne yapıyor peki? Emeklilerin otuz yılın üzerindeki süreçler için hak ettikleri emeklilik kesintisini emekli olduğu tarihteki emekli kesintisinden hesaplamaya başlıyor. Yani, aradaki güncel enflasyonu hesaba katmıyor ve çalışanı bir kez daha mağdur ediyor. Onun için bu tasarının adı “kuruş ödemesi” şeklinde kamuoyunda yer aldı. Plan ve Bütçe Komisyonundaki tartışmalar sırasında muhalefetin önerileriyle ancak alt sınır yıllık 50 TL olmak üzere düzenlendi yoksa aslında emekçi lehine bir sonuç yoktu. Peki, bununla ne yapmak istiyor? Aslında AKP, emekliye hak ettiği, mahkemelerce de verilen kararlarla hak ettiği ücretleri kısmaya ve kesmeye yönelik davranışa devam ediyor. Mesela, daha önce dava açmışsanız siz mahkemeye gidemiyorsunuz ya da bugünkü kur üzerinden, bugünkü emeklilik kesintisi üzerinden değerlendirmek üzere mahkemeye gidişin yolunu bu tasarıyla kapatıyor değerli arkadaşlar. AKP, zengine gelince -bu tasarının içinde var- yatlar, kotralar bu ülkeye getirildiğinde herhangi bir ücret, herhangi bir şey almıyor ama emekliye gelince 3 kuruşu vermemek için her şeyi deniyor. Bugün emeklimiz, dünyanın en zor şartlarında yaşayan emeklisidir.

Bu, bizim önerimiz doğrultusunda değiştirilmelidir diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Toğrul.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 446 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 1'inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

Yakup Akkaya (İstanbul) ve arkadaşları

MADDE 1- 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununa aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 226- Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce otuz yıldan fazla emekli ikramiyesine müstahak hizmet süreleri bulunmasına rağmen, otuz tam hizmet yılı üzerinden emekli ikramiyesi ödenenlere, otuz yılı aşan her tam hizmet yılı için, bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihte emsal görev ve kadrolarda bulunanlara yapılacak ödemeler esas alınarak tahakkuk ettirilecek emekli ikramiyesinin, kendilerinin veya hak sahiplerinin bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihi takip eden bir yıl içerisinde başvuruda bulunmaları şartıyla, 11.000 Türk Lirasına kadar olan kısmı başvuru tarihinden itibaren üç ay içerisinde, varsa kalan kısmı ise ilk ödeme tarihinden itibaren hesaplanacak kanuni faiziyle birlikte takip eden yılın aynı ayı içerisinde ödenir. Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce başvuru yapıp dava açmamış olanların başvuruları, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte yapılmış sayılır.

Görülmekte olan davalarda ayrıca bir başvuru şartı aranmaksızın bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç ay içerisinde, dava öncesi yapılan idari başvuru tarihinden itibaren işleyecek kanuni faiziyle birlikte hesaplanacak tutar birinci fıkra hükümlerine göre ödenir. Mahkemelerce, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce açılmış davalarda davanın konusuz kalması sebebiyle karar verilmesine yer olmadığına karar verilir. Yargılama giderleri idare üzerinde bırakılır ve vekâlet ücretinin dörtte birine hükmedilir. Ayrıca, ilk derece mahkemelerince verilen kararlar hakkında Sosyal Güvenlik Kurumunca kanun yollarına başvurulmaz ve bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce yapılan itiraz veya temyiz başvurularından vazgeçilmiş sayılır."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Yakup Akkaya, İstanbul Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Akkaya. (CHP sıralarından alkışlar)

YAKUP AKKAYA (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, Sayın Bakan burada konuşmasında “Özellikle otuz yıl hizmetini tamamlamış, artan sürelerle ilgili tazminat almaya hak kazanmış memurların alacakları emekli ikramiyeleriyle ilgili yeni bir düzenlemeyi ortaklaşa Plan ve Bütçe Komisyonunda yaptık.” dedi. Bizim Cumhuriyet Halk Partisi olarak o önergede imzamızın olmadığını, böyle bir önergeye de imza atmayacağımızı buradan bir kez daha ifade etmek isterim.

Değerli milletvekilleri, 7 Ocak 2015 tarihinden önce emekli olmuş memurlarımızın otuz yılı aşan çalışma sürelerinin ödenmeyen ikramiyeleri için bir kanun düzenlemesi için buradayız. Peki neden bu düzenleme 7 Ocak 2015 tarihinden öncesi için yapılıyor? Çünkü Anayasa Mahkemesi bu tarihte aldığı bir kararla “Memurların otuz yılı aşan çalışma süreleri varsa emeklilik ikramiyelerini buna göre öde.” diye, böyle bir karar verdiği için. Yani bu AKP iktidarının, Hükûmetinin memurlarımıza vermiş olduğu bir kazanım değil, tamamen Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu bir kararın uygulanmasından ibarettir. Anayasa Mahkemesi kararı 7 Ocak 2015 tarihinden sonra yürürlüğe girmiştir ve o tarihten sonra emekli olan, otuz yılı aşan memurlarımız ikramiyelerini fazlasıyla almaya başlamışlardır. Ama ondan öncekiler için bu yasal düzenlemenin yapılması gerekiyordu.

Peki, bu yasal düzenlemeyi niye iki yıl sonra yapıyor? İşte buradaki soru, AKP Hükûmetinin, iktidarının, gerçekten, çalışma yönteminin, çalışanların, emekçilerin lehine olmadığının bir göstergesidir. Yani iki yıl oldu, iktidar o kadar hızlı çalışıyor ki inanamazsınız, tam iki yıl sonra Meclis gündemine getirdi. Yaklaşık 400 bin memuru ilgilendiriyor yani geçmişte bu ülkeye hizmet etmiş, emekli olmuş 400 bin memur işte bu yasal düzenlemeyi bekliyor. Peki, iki yıl önce bu yapılamaz mıydı? Evet, yapılabilirdi. İki yıl önce biz bu Meclis kürsüsünden bu düzenlemeler için burada konuştuk. Hatta geçen sene, 27 Ocak 2016 tarihinde Grup Başkan Vekilimiz Özgür Özel, İzmir Milletvekilimiz Musa Çam ve ben bir yasa teklifi verdik ama AKP gündeme bile almadı. Gene 2016 Haziranının başında Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonuna geldi, orada görüştük ama gene AKP Hükûmeti tarafından gündeme alınmadı. Şimdi ise bir bohçanın içinde önümüze getirildi. Bu bohçada ne ararsan var, tabiri caizse batan geminin malları misali yani her şey var, uluslararası taşımacılıktan tutun da Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesine akademisyen kadro tahsisi bile bu torbanın içinde var.

Peki, bekletilen ve bunca zaman sonra, otuz yıldan fazla devletine hizmet etmiş olan emekçiler, hak ettikleri bu düzenlemeyle kayıplarını alabiliyorlar mı? Ne yazık ki alamıyorlar. Getirilen düzenleme memurlarımızın emekli olduğu tarihteki ücretleri üzerinden olacak, on sene, on beş sene önce emekli olmuş memurlarımız o günkü ücretleri üzerinden alacaklar yani kuşa dönen bir ücret düzenlemesi var burada. Devletimiz en küçük alacağı için faiz talep ederken emeklilerimiz zamanında ödenmemiş olan alacakları için yani gecikmiş ikramiyeleri için gecikme faizi alamayacaklar. Bu konuda Cumhuriyet Halk Partisi olarak verdiğimiz önergede “Güncelleme yapılsın, katsayılar yükseltilsin ve faiz uygulansın.” dediğimiz hâlde yine AKP tarafından reddedildiğini bilginize sunmak isterim.

Ayrıca, değerli milletvekilleri, bu yapılan düzenlemeyle, bu gecikmeyle devlet de zarara uğratılmıştır çünkü hem Anayasa Mahkemesinin kararı hem de Danıştay 11. Dairesi kararı sonrasında birçok memur emeklisi mahkemeye başvurmuş ve faiziyle birlikte bunları alır olmuştur ve devlet de bu yüzden vekâlet ücreti ödemek zorunda kalmıştır. Eğer iki yıl önce bunlar yapılmış olsaydı devletimiz bu kadar vekâlet ücreti ödemeyecekti, hatta o vekâlet ücretlerini memurlarımıza vermiş olsaydı memurlarımız bu konudan daha çok faydalanacaklardı ve birçok eksiklikleri, zararları da ortadan kalkmış olacaktı.

Bu düzenlemede aynı zamanda Anayasa’ya da aykırılıklar bulunmaktadır çünkü burada sözleşmeye dayalı vekâlet ücretlerinin sonradan yasayla değiştirilmesi Anayasa’nın “Çalışma ve sözleşme hürriyeti” başlıklı 48’inci maddesindeki irade özgürlüğüne de uymamakta, onu yok etmektedir. Bu maddenin eğer yasalaşırsa, Anayasa Mahkemesi tarafından da iptal edileceği açıktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YAKUP AKKAYA (Devamla) – Yani gelin bu maddeyi Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu önergeler doğrultusunda düzenleyelim, memurlarımız hak ettikleri kıdem tazminatlarını alsınlar.

Çok teşekkür ediyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akkaya.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 446 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesinin (1)’inci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Fahrettin Oğuz Tor (Kahramanmaraş) ve arkadaşları

“GEÇİCİ MADDE 226- Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce otuz yıldan fazla emekli ikramiyesine müstahak hizmet süreleri bulunmasına rağmen, otuz tam hizmet yılı üzerinden emekli ikramiyesi ödenenlere, otuz yılı aşan her tam hizmet yılı için, görevlerinden ayrıldıkları tarihteki emekli keseneğine esas aylık unsurları üzerinden ödemenin yapılacağı tarihteki katsayılar ve emekli ikramiyesi ödenmesine esas hükümler dikkate alınarak tahakkuk ettirilecek emekli ikramiyesinin, kendilerinin veya hak sahiplerinin bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihi takip eden bir yıl içerisinde başvuruda bulunmaları şartıyla, başvuru tarihinden itibaren üç ay içerisinde hesaplanacak kanuni faiziyle birlikte ödenir. Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce başvuru yapıp dava açmamış olanların başvuruları, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte yapılmış sayılır.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Önerge hakkında konuşmak isteyen Fahrettin Oğuz Tor, Kahramanmaraş Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Tor. (MHP sıralarından alkışlar)

FAHRETTİN OĞUZ TOR (Kahramanmaraş) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 446 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi hakkında verdiğimiz önerge üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan önce, emeklimizin elinden alınan hakka yeniden kavuşmasını sağlayan Anayasa Mahkemesinin Kıymetli Başkan ve üyelerine, emeklimizin meşru beklentisine müspet cevap veren İdare Mahkemesi ve Danıştayımızın saygın yargıçlarına, otuz yıl üzeri hizmetler için de ikramiye ödenmesinin yolunu açan Elektrik Üretim Anonim Şirketi teknikerine açık teşekkür ediyorum; bir haksızlığın giderilmesine imza atmışlardır, vesile olmuşlardır.

Değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan tasarı on binlerce emeklimizi ilgilendiren, zamanında ödenmeyen ikramiyeleriyle ilgilidir. Geç de olsa anlaşılmıştır ki emeklimizin hakkı yenmiştir, bu sebeple de devlet, zamanında ödemediği ikramiyeleri nedeniyle emeklilerimize borçludur. Gecikmiş de olsa bir haksızlığı giderelim derken başka haksızlıklara yol açmamak lazımdır. Adaletli olmak, vicdanlı olmak, hak ve hukuktan yana olmak mecburiyetimiz vardır. Yarınlarda tek tek helalleşemeyeceğimiz on binlerce emeklinin hakkını teslim etmezsek, hakkını yersek bu kul hakkı sebebiyle huzurumahşere borçlu gideceğimiz de açıktır. Bu sebeple, tasarının 1’inci maddesini aceleye getirmeden, üzerinde titizlikle durmamız gerektiğini düşünüyorum. Zira, bu şekliyle madde büyük vebal doğuracaktır.

Değerli milletvekilleri, beş dakikalık sürede bu kadar önemli bir konuyu etraflı olarak izah edemeyeceğimiz açıktır. Bu sebeple, ben bir örnekle konuyu açıklamaya çalışacağım.

Sosyal Güvenlik Kurumu, 7/1/2015 tarihinden önce emekli olan hak sahibi kişilere bugüne kadar mahkeme kararlarına göre aylıklarının başlangıç tarihindeki katsayıları dikkate alarak emekli ikramiyesi tahakkuk ettirerek ödeme yapmıştır. Bunun neticesinde de çok sayıda kişi kuruşlarla ifade edilen ikramiye almıştır. 1/1/1980 tarihinde emekli olan 1’in 4’üncü derecesinde ek göstergesi 1200 olan öğretmene 21 kuruş ödeme yapılmıştır. 1/1/1991 yılında 7’nin 9’uncu kademesinden emekli olan hizmetliye 93 kuruş ödeme yapılmıştır. Aynı tarihte 3’üncü derecenin 8’inci kademesinden 600 ek göstergeli emekli olan bir memura bir yıl için ödenen emekli ikramiyesi 1 lira 31 kuruştur. Aynı tarihte emekli olan 1’inci derecenin 4’üncü kademesi 1300 ek göstergeli şube müdürüne ödenen yıllık ikramiye bedeli 1 lira 60 kuruştur. Örnekleri çoğaltmak mümkündür. Daha eski tarihlerde emekli olanlar için ise 3 kuruş, 5 kuruş ödeme yapılmıştır. Bu, son derece yanlış, emeklinin hakkını yiyen bir uygulamadır. Olayda emeklimizin herhangi bir kusuru olmadığı hâlde emekli cezalandırılmıştır, madde yasalaşırsa cezalandırmaya da devam edilecektir. Devlete haksız bir şekilde cezalandırma asla yakışmaz.

Değerli milletvekilleri, 1/1/1988 tarihinde emekli olan 1’inci derece 4’üncü kademe, 1200 ek göstergeli bir öğretmene ödenen bir yıllık ikramiyesinin karşılığı o tarih itibarıyla 2,94 asgari ücretti. Bugünkü asgari ücret olan 1.300 TL’yle çarparsak emeklimize bir yıl için ödememiz gereken miktar 3.800 TL’dir. Biz ne yaptık? Yıllarını bu ülkenin eğitimine adamış, saçlarını ağartmış öğretmenimize sadece 21 kuruş ikramiye ödedik. Kimse kusura bakmasın, bu ayıp bize yeter, bu vebalden de bizi kimse kurtaramaz. Memur, imam, şube müdürü, daire başkanı, hemşire, ebe, hepsi aynı durumdadır. Öğretmenimizin tasarı kanunlaştıktan sonra müracaat etse alacağı miktar 50 liradır; dün 21 kuruştu, bugün 50 liradır. Dün çok gülünçtü, bugün de çok komiktir, haksızdır.

Değerli milletvekilleri, bir konuyla olayı bağlamak istiyorum. Hazreti Osman, yanlışlıkla kulağını çektiği kölesinin hakkı kalmaması için kulağını çektirmiştir. Siz, emeklinin kulağını öyle bir çektiniz ki bu, her bir yıl için 2 bin, 3 bin TL’dir. Emeklimiz hüsrana uğramıştır, uğramaya da devam edecektir. Hazreti Osman sadece bir kişiye kulağını çektirerek hakkını helal ettirmiştir. Siz, kalan ömrünüzü kulağınızı çektirerek devam etseniz emekliyi bitiremezsiniz, hakkını ödeşemezsiniz.

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Kulak kopar.

FAHRETTİN OĞUZ TOR (Devamla) – Evet, kulak kopar.

Tamamıyla hakka, hukuka, vicdana aykırı, kamu vicdanını rahatsız eden, emeklimizin meşru beklentisini karşılamayan bu anlayışı şiddetle kınıyorum.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tor.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 1’inci madde kabul edilmiştir.

2’nci madde üzerinde üç önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 446 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesinde yer alan "yük ve yolcu taşımacılığından döviz olarak kazanılan bedellerin" ibaresinin “yük ve yolcu taşımacılığından kazanılan döviz bedellerinin" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                 Ahmet Yıldırım                                       Osman Baydemir                      Mehmet Emin Adıyaman

                          Muş                                                       Şanlıurfa                                                      Iğdır

                  Mahmut Toğrul                                 Filiz Kerestecioğlu Demir

                      Gaziantep                                                   İstanbul

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 446 sıra sayılı Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

               İsmail Faruk Aksu                                      Mustafa Kalaycı                                          Kamil Aydın

                       İstanbul                                                      Konya                                                     Erzurum

                  Saffet Sancaklı                                        Deniz Depboylu                                            Erhan Usta

                        Kocaeli                                                      Aydın                                                      Samsun

“MADDE 2- 1/7/1964 tarihli ve 488 sayılı Damga Vergisi Kanununun ek 2nci maddesinin (2) numaralı fıkrasının (e) bendinde yer alan "münhasıran yük" ibaresi yürürlükten kaldırılmış ve (f) bendinde yer alan "yük taşımacılığından döviz olarak kazanılan navlun bedellerinin" ibaresi "yük ve yolcu taşımacılığından döviz olarak elde edilen bedellerin" şeklinde değiştirilmiştir."

BAŞKAN – Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 446 sıra sayılı “Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”nın 2'nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

                Bihlun Tamaylıgil                                       Kadim Durmaz                                 Mehmet Bekaroğlu

                       İstanbul                                                      Tokat                                                      İstanbul

                     Musa Çam                                             Lale Karabıyık                                       Utku Çakırözer

                          İzmir                                                        Bursa                                                      Eskişehir

                    Tufan Köse

                        Çorum

MADDE 2- 1/7/1964 tarihli ve 488 sayılı Damga Vergisi Kanununun ek 2nci maddesinin (2) numaralı fıkrasının (e) bendinde yer alan "münhasıran yük" ibaresi madde metninden çıkarılmış ve (f) bendinde yer alan “yük taşımacılığından döviz olarak kazanılan navlun bedellerinin” ibaresi “yük ve yolcu taşımacılığından döviz olarak kazanılan bedellerin” şeklinde değiştirilmiştir.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

BAŞBAKAN YARDIMCISI VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Tufan Köse, Çorum Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Köse. (CHP sıralarından alkışlar)

TUFAN KÖSE (Çorum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

2’nci maddeyle 488 sayılı Damga Vergisi Kanunu’nda bir değişiklik yapmak istiyoruz.

Döviz kazandıran uluslararası yük taşımacılığı için uygulanan damga vergisi ve harçlar istisnasını, muafiyetini yolcu taşımacılığı için de öngörülmesini biz de olumlu buluyoruz ancak yeterli mi? Yeterli değil. Bu değişikliğin yurt içi kara yolu taşımacılığında da uygulamasının yapılması muhakkak çok önemlidir ve gereklidir. Yeterli mi? Bu da yeterli değil. Kamyon, otobüs, taksici esnafının özellikle kullandıkları yakıtı da ucuzlatacak birtakım düzenlemelerin yapılması, küçük esnaf sayılabilecek bu insanların da geçimine ve ülke ekonomisine katkı sağlayacağını düşünüyoruz.

Tabii, bu kanunla ilgili, bu kanunun bu maddesiyle ilgili partimizin de görüşü, bu eksiklikleriyle beraber olumludur ama ülkemiz daha önemli süreçlerden geçmektedir, çok büyük bir kaostan geçmektedir, büyük zorluklar yaşamaktayız bugünlerde. Hatta, bazı yazarların, düşünürlerin söylediği biçimiyle Kurtuluş Savaşı’ndan da zor koşullar altında bir dönem geçirmekteyiz. Böyle bir dönemde ve olağanüstü hâlin uygulandığı bir dönemde, maalesef, Anayasa’yı değiştirmeye ve Anayasa’mızdaki yüz kırk yıllık parlamenter demokrasi geleneğimizden ayrılarak bir başkanlık rejimini getirmeye çalışmaktayız.

Tabii, başkanlık rejimiyle ülkemizde ne değişecek, acaba ekonomi mi düzelecek? Bugün geldiğimiz noktada, doların 3.600’ü bulduğu noktada, ekonomiye bir katkısı olacak mı başkanlığın? Hiçbir katkısı olmayacağını hepimiz biliyoruz. Bakın, bugün enflasyon yüzde 8,53’e, 9’a dayanmış, emekliye verdiğimiz zam yüzde 4,73; memura yüzde 3’le baskılamışız; hastanelerde alınan muayene katkı paylarına yapılan zam oranları yüzde 20 ile 60 arasında olmuş hatta Boğaz köprüleri geçişi bile yüzde 48 oranında artırılmışken çare, bunların çaresi başkanlık diyoruz.

Şimdi, çok garip işler oluyor maalesef ülkemizde. “Karşımızda aynı merkezden yönetilen farklı örgütler var, üst akıldan.” diyor iktidar mensupları, Başbakan, Bakanlar Kurulu hatta Cumhurbaşkanı fakat bakıyoruz, açılımı kiminle yapmışsınız aynı merkezden yönetilen örgütlerden? PKK’yla yapmışsınız. Eğit donatı kiminle yapmışsınız? IŞİD’le yapmışsınız. FETÖ’ye de “Ne istedilerse verdik…”

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – IŞİD mi? Nereden çıkarıyorsun? Ne alakası var? Eğit donatın IŞİD’le ne alakası var?

FATMA BENLİ (İstanbul) – Ne alakası var?

TUFAN KÖSE (Devamla) – Biz çıkarmıyoruz Sevgili Osman, bu zaten ortada olan bir şey.

“Ne istedilerse verdik.” diye de FETÖ terör örgütü… Yani, kiminle iş birliği yaptıysa iktidar “Bunlar terör örgütü olarak bugün aynı merkezden yönetiliyor.” diye kendi kusurlarını gizlemeye dönük bir aygıt hâline gelmiş.

Değerli arkadaşlarım, yine, garip şeyler oluyor dedik. İktidar, kendisini devirmeye yönelik olduğunu söylediği bir kalkışmanın sebeplerini, bu kalkışmayı yapanları araştırmak istemez mi? İster, normalde istemesi de gerekir, yoksa bu kadar insan boşuna mı şehit oldu? Ama istemiyor, istese… Biliyorsunuz, bununla ilgili kurulan Komisyon bugün son toplantısını yaptı ve bu darbe girişiminin en etkili adamlarını yani darbeyi önleyen diye söyleyebileceğimiz Genelkurmay Başkanı ile MİT Müsteşarını dinlemedi.

Değerli arkadaşlarım, bu Anayasa değişikliğiyle kurulmak istenen yeni Türkiye rejimi totaliter bir rejimdir. Mahkemelerin, ordunun, polisin, sendikaların, meslek örgütlerinin, üniversitelerin, TÜBİTAK’ın tek merkeze bağlanacağı, baktığında gözlerinden ne dediğinin anlaşılacağı tek adama bağlanan bir rejimdir. Bir partinin üyesi, belki de genel başkanı olan partili cumhurbaşkanına bağlanmak isteniyor bu kadar kurum. Devletin ve toplumun bütün kurumlarına bir partinin, özellikle de bugün için konuşursak Adalet ve Kalkınma Partisinin üniforması giydirilmeye çalışılıyor. Demokrasi bunun neresinde? Biz şunun sözünü veriyoruz burada, 79 milyon insanımızın huzurunda ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin sağduyulu milletvekillerinin huzurunda: Biz buna izin vermeyeceğiz değerli arkadaşlar. Bu tek parti, tek adam yönetimine dayalı bu rejimin ülkemizin geleceği, 79 milyon insanımızın ve gençlerimizin geleceği açısından doğru olmadığını söylüyoruz.

Ocak ayı, aydınlanma ve daha fazla demokrasi yolunda yitirdiklerimizden dolayı karanlık bir aydır, acılarla dolu bir aydır. Ocak ayındayız şimdi. Demokrasi şehitlerimiz var; Metin Göktepe, Onat Kutlar, Muammer Aksoy, Gaffar Okkan, Uğur Mumcu, ocak ayında yitirdik bunların hepsini. Biz onların aziz anıları önünde, hatıraları önünde ve 79 milyon insanımızın önünde, bu Anayasa değişikliğine ve Türkiye'nin yüz kırk yıllık parlamenter demokrasisini tek bir adamın iradesine bağlayan başkanlık anayasasına izin vermeyeceğiz diyoruz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Köse.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Sayın Bostancı…

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

34.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Çorum Milletvekili Tufan Köse’nin 446 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Tufan Bey kürsüde konuşurken IŞİD’i eğit donat programı çerçevesinde silahlandırdığımıza ilişkin bir sataşmada bulundu. Postmodernizm böyle bir şey galiba; merkezin yokluğu ve bir terör örgütü iç siyasette bir kaldıraç unsuru hâlinde kullanılabiliyor, başka amaçların aracı yapılabiliyor. Türkiye Cumhuriyeti devleti IŞİD’i bir terör örgütü olarak görüyor, IŞİD’e karşı muamelesi de her zaman böyle oldu. Eğit donat programı, Suriye'deki ılımlı muhalif çevrelere yönelik olarak esasen koalisyonla birlikte yapılan bir işti. Bunun yabancı menşeli kaynaklarına bakılırsa da görülür eğit donatın kimlere yapıldığı. Dolayısıyla, burada ümit ederim bir bilgi hatası vardır.

Teşekkürler.

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Bize ne ya?

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bostancı.

TUFAN KÖSE (Çorum) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Sayın Köse…

TUFAN KÖSE (Çorum) – Sayın Başkanım, kamuoyunu yanlış yönlendirdiğim ya da açıklamada bulunduğum doğrultusunda bana sataşma vardır. İki dakika söz istiyorum sataşmadan dolayı.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Hayır efendim, ne sataşması?

BAŞKAN – Nasıl bir sataşma?

TUFAN KÖSE (Çorum) – Efendim, “IŞİD’e biz eğit donat yapmadık, oradaki başka ılımlı örgütlere yaptık.” filan diye… Ben bu konuda bir açıklama yapmak istiyorum. Benim söylediğimin…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Zaten söyledi, düzeltti efendim.

TUFAN KÖSE (Çorum) – Efendim, ben onu düzeltmek istiyorum.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Ne alakası var?

BAŞKAN – Açıklamanızı duymadım ama buyurunuz Sayın Köse. (CHP sıralarından alkışlar)

TUFAN KÖSE (Çorum) – Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sevgili arkadaşlar, sayın milletvekilleri, ayakta yapılan konuşmalarda özellikle ses tonunun biraz daha yükseltilmesini rica ediyorum, buraya gelmiyor çünkü.

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – Ya da yaka mikrofonu olsun Sayın Başkan.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

5.- Çorum Milletvekili Tufan Köse’nin, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın yaptığı açıklaması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

TUFAN KÖSE (Çorum) – Sayın Adalet ve Kalkınma Partisinin grup başkan vekili “Biz IŞİD’e eğit donat yapmadık, biz oradaki ılımlı bir grup muhalife koalisyon güçleriyle ortak olarak eğit donat yaptık." diyor ama ben 79 milyon Türk vatandaşının yaşadığı Anadolu coğrafyasından Suriye’ye baktığımda, bizim için El Nusra da ÖSO da IŞİD de hepsi aynı mantık çerçevesinde hareket eden örgütler olarak görünüyor. Kaldı ki iktidar mensupları bugün IŞİD’i terör örgütü olarak nitelendiriyorlar ama bundan üç yıl önce Sayın Başbakan Ahmet Davutoğlu, dönemin Başbakanı IŞİD’i “öfkeli Sünni gençler” olarak nitelendirmişti. Yani bugün…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Öyle bir açıklaması olmadığını söylemişti. Olmadı. Nerede yapmış?

TUFAN KÖSE (Devamla) – IŞİD’i, IŞİD’lileri… Böyle bir açıklaması oldu. Yani, buradan bakıldığında, bugün ülkemizde terörün kaynağı olarak, terörün en önemi kaynaklarından birisi olarak gösterilen, Suriye’deki iç savaşın sonuçlarından birisi olan IŞİD terör örgütü de El Nusra da ÖSO da orada ne kadar El Kaide bağlantılı örgüt varsa hepsi bizim için IŞİD’dir, hepsi Türkiye'deki 79 milyon insanımızın Alevi’si, Sünni’si, Kürt'ü, Türk'ü, Çerkez’i, hepsinin düşmanıdır, biz böyle görüyoruz. Bu konuda aydınlatmak istedim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Köse.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Şu anda IŞİD’le mücadele ediyor askerimiz orada, 1.500 IŞİD militanını öldürdü ya. Hâlâ Türkiye'yi IŞİD’le bir tutuyorsun be. 1.500 IŞİD militanı öldürdü orada.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Bostancı…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, Eski Genel Başkanımız Ahmet Davutoğlu’nun böyle bir beyanı yoktur. Bu açık bir sataşmadır, söz hakkı talep ediyorum.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Bostancı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

6.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Çorum Milletvekili Tufan Köse’nin sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ eski Genel Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; gerçekten bu kürsüye gelip “Birileri şöyle demiş.” derken…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Ülkeye iftira atıyorlar ya, tutanaklara bakın ya. Kimin ülkesi bu? Adam kendi ülkesine iftira atıyor.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – …piyasada bu konuya ilişkin bilgiler nedir, dönüp bakmak ve bu çerçevede konuşmak gerekir, işin ciddiyeti buna ihtiyaç hissettirir diye düşünüyorum.

Sayın Davutoğlu’nun açıklaması var “Bu konu bir saptırma, bir manipülasyon olarak kullanılıyor, ilgili çevreleri de mahkemeye veriyorum.” diye. Tufan Bey’in “IŞİD’i öfkeli gençler olarak tanımladı.” dediği husus şu anda mahkemelik.

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Olsun ama söyledi.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Siyasette bu tür manipülasyonlar, siz de çok iyi biliyorsunuz ki zaman zaman yapılıyor, haksız, yersiz, alakasız, ilgisiz. Şimdi onları alıp tekrar tekrar burada dile getirerek olmamış bir işi olmuş gibi göstermek mümkün olmaz.

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – Şimdi kaç vilayette örgütlü IŞİD Sayın Başkan?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Suriye’deki olaya gelince: Bakın, Suriye keşke huzur ve sükûn içinde olsaydı, keşke bir kişinin bile burnu kanamasaydı ama Suriye’deki iç gelişmeler dramatik bir noktaya ulaştı ve orada birtakım çatışmalar yaşanmaya başlandı. Ondan sonraki süreç, kendi iç dinamikleri içerisinde, muhaliflerin, uç radikal hareketlerin, dışarıdan gelen yabancı savaşçıların, bir sürü unsurun devreye girdiği çok çeşitli muhalif hareketlerin mevcut Esad rejimine karşı mücadele ettiği bir bağlama yerleşti. Şimdi bütün muhalif hareketleri aynı sepete koymak doğru mu?

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Bize ne?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Elbette, IŞİD, El Nusra, bunlar son derece fanatik, radikal, kanaatimce İslam’la da alakası olmayan, yağma ve talan amaçlı örgütler ama muhalif çevreleri, Esad’ın zulmüne uğramış olan insanları da aynı safha koymak haksızlık ve adaletsizlik.

KEMALETTİN YILMAZTEKİN (Şanlıurfa) – Bilmiyorlar, bilmiyorlar.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Mazlumların yanında olmak, Tufan Bey, sizin de göreviniz, benim de görevim. Suriye’deki mazlumların da yanında olacağız, zalimlerin de karşısında olacağız.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Ama, Türkiye’de de zalimlik yapmayacağız.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Elbette.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bostancı.

Sayın Yıldırım, söz talebiniz var.

Buyurun, mikrofonunuzu açıyorum.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

35.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, HDP il ve ilçe teşkilatlarına dönük operasyonlar dizisinin devam ettiğine ve HDP İstanbul İl Eş Başkanları Doğan Erbaş ile Aysel Güzel’in de içerisinde olduğu 10 kişinin henüz savcılığa çıkarılmadan tutuklandıkları haberinin iktidara yakın bazı sosyal medya adreslerinden duyurulmasını şiddetle kınadığına ilişkin açıklaması

AHMET YILDIRIM (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, malumumuz, Meclis Genel Kuruluna önümüzdeki haftadan itibaren bir Anayasa değişiklik paketi geliyor ve burada, her ne kadar adına “partili Cumhurbaşkanı” dense de veya adına ne denirse densin, tek kişinin yetkilerinin çok arttırıldığı bir süreci yaşıyoruz. Muhtemeldir ki bunun referanduma gitme durumu da var. Ama, belli bir süreden beri, bizim adını “siyasi soykırım operasyonları” olarak ifade ettiğimiz, partimizin il ve ilçe teşkilatlarına dönük, siyasi altyapısı güçlü ama hukuki altyapısı tümüyle mesnetsiz olan bir operasyonlar dizisi yürüyor, gidiyor. En son, tam dört saat önce “Başkentçi” mahreciyle iktidara yakın olan bir Twitter adresinden…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Mikrofonunuzu açıyorum, tamamlayınız lütfen.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Teşekkür ederim.

…bugün mahkemeye çıkarılan ama yirmi dört gündür gözaltında olan İstanbul İl Eş Başkanlarımız Doğan Erbaş ve Aysel Güzel’in de içerisinde olduğu 10 kişi tutuklandı. Anlaşılan o ki olası bir referandumda toplumsal muhalefetin gücünü, direncini kırmak isteyen siyasi iktidar, siyasallaştırdığı yargı aracılığıyla bu operasyonlarını sürdürmeye devam ediyor. Biz bunların hukuki olmadığını, bir normal yargısal, bağımsız yargısal sürecin eseri olmadığını, tümüyle siyasi saiklerle yürütüldüğünü düşünüyoruz. Daha bunlar savcılığa çıkarılmadan, tutuklandıklarını iktidara yakın bazı sosyal medya adreslerinden duyurdular ve bunu şiddetle kınadığımı ifade etmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/796) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 446) (Devam)

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 446 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 2'nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“Madde 2- 1/7/1964 tarihli ve 488 sayılı Damga Vergisi Kanununun ek 2 nci maddesinin (2) numaralı fıkrasının (e) bendinde yer alan "münhasıran yük" ibaresi yürürlükten kaldırılmış ve (f) bendinde yer alan "yük taşımacılığından döviz olarak kazanılan navlun bedellerinin" ibaresi "yük ve yolcu taşımacılığından döviz olarak elde edilen bedellerin" şeklinde değiştirilmiştir.”

Erhan Usta (Samsun) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

BAŞBAKAN YARDIMCISI VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Erhan Usta, Samsun Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Usta. (MHP sıralarından alkışlar)

ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bizim bu akşam şansımıza; her çıktığımızda Maliye Bakanımız dışarıya çıkmış oluyor herhâlde.

BAŞKAN – İki teknisyen olmasın diye herhâlde burada. Siz teknisyen kürsüde…

ERHAN USTA (Devamla) – Ama, fikirlerimizi öğrensek iyi olur çünkü bizim amacımız bir katkı sunmak. Gerçekten bir katkı sunmaya çalışıyorum.

Bu millî gelir serisi, işte, pehlivan tefrikası gibi devam edecek demiştim. Özetle benim söylediğim şuydu: Ya bu seri geri çekilmeli veya Hükûmet bu serinin arkasındaysa o zaman bütün politikalar gözden geçirilmeli yani hiçbir şey yokmuş gibi davranamayız.

Şimdi, size arkadaşlar, bir tane grafik göstereceğim. Bu, AKP hükûmetleri dönemindeki ortalama büyüme grafiği. Şimdi, şu ilk kısım, ikinci kısmı görmeyin. İlk kısım eski seriyi gösteriyor, eski serideki ortalama büyümeler. Maviyle olan kısım 2003-2010 dönemi, ikinci kısım da 2011-2015 dönemi. Niye 2010’dan ayırıyorum? Seride kırılma var 2010’da yani bu, seriyle alakalı bir şey, Hükûmet performansıyla alakalı bir şey değil. Yani, 2010’a kadar seri böyle küçük küçük artışlarla gelirken, ondan sonra bir “jump” etmeye başlıyor, o yüzden ayırıyorum.

Eski seriye göre yani bundan on beş gün öncesine kadar, Türkiye’deki bütün akademisyenler, siyasetçiler, kurumlar, uluslararası kuruluşlar, bütün uzmanlar “Türkiye 2010 sonrası bir yavaşlama dönemine girdi, bu yavaşlamadan çıkarılması için şunlar yapılması lazım, bunlar yapılması lazım.” diye politikalar üretiyordu değil mi? Sayın Başbakan, işte, paketler açıklıyor, birtakım işler yapılıyordu, her ne kadar uygulamaya geçmese de. Meğer şimdi, yeni seride böyle bir şeye gerek yokmuş arkadaşlar. Şu ikinci kısım yeni seri. Bakın, şu kısımda, mavi yine, 2003-2010 dönemi büyümeleri, tamam mı? Rakamların çok önemi yok ama okuyayım: 5,1; yeni seride ikinci dönem yani ilk dönem 4,9’dan 5,1’e revize ediliyor. Normal, olabilir; 0,2 puan değişiklik olur. Ama ikinci kısım 4,4’ten 7,1’e revize ediliyor arkadaşlar. Bunun anlamı ne biliyor musunuz? Bunun anlamı şu: Yani, büyümeyi artırmaya çalışan politikaların hepsi yanlışmış, yanlış politikalarmış, meğer Türkiye’de büyüme zaten 2010 sonrası fırlamış. Hatta yapmamız gereken şey şu: Cari açığı düşürmek için şu anda belki büyümede frene basılması gerekir. Bu verilerin söylediği şeyi söylüyorum. Gerçek hayat böyle mi? Değil. Yani bu, vicdan sahibi herkesin göreceği bir şey.

Bakın, politikaları kökten değiştirmek gerekiyor şu grafiğe göre. Şu grafik yetiyor aslında ama ben biraz daha, Maliye Bakanlığının ve Maliye bürokrasisinin de işini kolaylaştırmak için, belki onlar bu analizleri yapmamışlardır diye, birkaç da bütçe gelirleriyle ilgili, Sayın Müsteşar takip ediyordur herhâlde, Gelir İdaresi Başkanı da takip ediyordur…

Evet, Sayın Gelir İdaresi Başkanını bir rahat bırakabilir miyiz. Yani Bakan yok, hiç olmazsa bürokratlarına anlatalım efendim.

Şu, merkezi yönetim bütçesi Sayın Müsteşarım, toplam gelirleri. Burada mavi olan -eski seride- millî gelire oranlar. İstirham ediyorum, bir trendine bakın. Yani şurası kırılma yılı yine, öncesini çok fazla görmeyin. Serideki kırılmadan önce bu grafiğe bakan birisi ne der? “Türkiye’de bütçe gelirleri, millî gelire oranları -eski seriye göre, maviyi söylüyorum- evet yani zikzak var ama artıyor aslında istikrarlı bir şekilde.” Yani oradan bir trend çizgisi alsanız, yukarıya doğru gösterir. Şimdiki seri diyor ki: “Hayır efendim –şuradan sonra- tam tersine, yukarıya doğru gidiş yok, aşağıya doğru iniş var.”

Şimdi, burada politikalarınızı, bütün politikalarınızı değiştirmeniz gerekiyor şu yeni seri ve eski seri ayrımında. Bunun aynısını vergi gelirleri için görebiliriz -şu anda vergi olduğu için konumuz- vergi gelirlerinde de aynı şey var. Eski seride vergi gelirlerinin millî gelir içerisindeki payı yukarıya doğru artarken şimdiki seri diyor ki: “Hayır, tam tersine, verginin millî gelir içerisindeki payı düşüyor, sizin vergileri artırmanız gerekir.” Şimdi, hiçbir şey yokmuş gibi davranabilir miyiz? Ben onu söylüyorum. Diyorum ki harcamaya da bakalım, harcama da enteresan. Eski seride harcamaların arttığını görüyoruz 2010 sonrasında, yeni seri diyor ki: “Hayır, harcamalar artmıyor, tam tersine düşüyor.” Ya, şimdi, Türkiye o yüzden pusulasını kaybetti diyorum. Bu harcama artıyor mu, artmıyor mu? Biz harcamayı önümüzdeki dönemde artıracak mıyız; makroekonomik istikrarı sağlamak açısından, bu ülkenin büyümesini sağlamak açısından, bu ülkenin ihtiyaçlarını görmek açısından artıracak mıyız, azaltacak mıyız, ne yapacağız? Var mı bir fikrimiz? Yok.

O yüzden, politika dokümanlarının ya hepsini çöpe atın ya da bu seriyi çekin. Yani bu ikisini aynı anda sürdürmek… “Efendim, seri iyidir, o politikalara da devam.” diyemezsiniz, Türkiye’ye çok büyük zarar verilir.

Başka ifade edeceğim hususlar da var; kayıt dışı konusunu söyleyeyim. Revizyonların bir gerekçesi de “Kayıt dışı ekonomiyi daha fazla kapsıyoruz.” diyor TÜİK. Bunun anlamı nedir biliyor musunuz? Son dönemde kayıt dışı ekonomi artıyor demektir, bunun itirafıdır. Niye? Çünkü daha önceki…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERHAN USTA (Devamla) - …dönemlerde de daha iyi kapsadığınız zaman yani son dönemde millî gelirde çok artış oluyorsa demek ki bizim görmediğimiz kayıt dışı ekonomi çok fazla artmış. Bunu da şimdi yeni seride kapsadığımız için millî gelirimiz büyüdü. Kayıt dışı ekonominin, ben, zaten artıyor olduğunu buradan hep iddia ediyordum, Maliye Bakanı “Azalıyor.” diyordu; TÜİK de tabii, burada benim argümanımı doğrulamış oldu. Bunu da sizlere arz etmek istedim.

Saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Usta.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 446 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesinde yer alan “yük ve yolcu taşımacılığından döviz olarak kazanılan bedellerin” ibaresinin “yük ve yolcu taşımacılığından kazanılan döviz bedellerinin” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Emin Adıyaman (Iğdır) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

BAŞBAKAN YARDIMCISI VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN - Önerge hakkında konuşmak isteyen Mehmet Emin Adıyaman, Iğdır Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Adıyaman. (HDP sıralarından alkışlar)

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tasarının 2’nci maddesindeki -az önce de dile getirmiştim- bu değişiklik de aslında, 15 Temmuz 2016 tarihinde yani bundan yaklaşık beş buçuk ay önce yine bir torba yasayla getirilen bir düzenlemeydi. O düzenlemede münhasıran yük taşımacılığına ilişkin döviz karşılığı taşımacılıkta muafiyet getirilmişti; şimdi alanı biraz daha genişletildi, birtakım şirketler daha da zenginleşmiş olacak, bu muafiyetten faydalanmış olacak. Dolayısıyla, bu muafiyetin kapsamında eskiden sadece yük taşımacılığıyla uğraşan şirketler muaf tutulurken şimdi yolcu taşımacılığı da devreye sokuldu yani şirket sayısı çoğaltıldı. Emekçilerin vergilerinden, halkın vergilerinden elde edilecek kaynaklar Hükûmet tarafından keyfîce kullanıldığı gibi sermaye şirketlerinin, büyük şirketlerin, holdinglerin de böylece vergi ödememe, vergiden muaf tutulma gibi bir çabası ortaya çıkıyor. Ama, daha da önemlisi şu: Hükûmetin hep tartıştığımız bu torba yasa mantalitesinin, mantığının iflasının da göstergesi bu. Dört ay önce bir düzenleme yapılıyor, dört ay sonra pişmanlık duyuluyor. Şimdi, bir dört ay sonra eminim ki bu torba yasada da yine, yeni bir torba yasayla yeni değişiklikler getirilecektir. Yani torba yasalar birbirlerini bu şekilde idame edecek, her dört ayda, beş ayda bir yeni bir torba yasayla, bir dört ay önce yapılmış düzenleme yeni bir düzenlemeyle geçiştirilmeye çalışılacak. İşte burada aslında, ipotek altına alınan Meclisin yasama yetkisine karşı bir hile söz konusu. Yani bu torba yasa yöntemi Meclisin yasa yapma yetkisine karşı bir hiledir. Neden hile? Çünkü torba yasa içerisine değişik kanunları ilgilendiren o kadar çok madde doldurulur ki o maddelerin esas temel kanunlarla ilişkisi, irtibatı, ne gibi fayda getireceği, pratikte ne gibi sonuçlar doğuracağı, uygulamada nasıl sonuçlar ortaya çıkacağına ilişkin ne komisyonlarda, ihtisas komisyonlarında ne de Parlamentoda yeteri kadar tartışılmamakta.

Bu konuyu zaten genelde muhalefet partilerine ait hatip arkadaşlar defalarca dile getirdiler ama ben burada bir hususa dokunmadan geçemeyeceğim.

Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz, bir süre önce 4 askerin IŞİD barbarları tarafından yakıldığına dair bir video yayınlandı. O askerlerden birisi Sefter Taş isimli bir askerdi. Bundan yaklaşık bir buçuk yıl önce Kilis hududunda nöbet tutarken bir asker arkadaşı IŞİD tarafından şehit düşürüldü, bu Sefter Taş da yaralı olarak IŞİD’in eline geçti ve o tarihten bu tarafa bir haber alınamadı. Ben şahsım olarak bu konuda 1 Aralık 2015 tarihinde Millî Savunma Bakanlığına soru önergesi verdim. 2 defa bu kürsüden bu askere ilişkin, durumu hakkında bir araştırma yapılması konusunda Hükûmete seslendim. Yine, bizzat Savunma Bakanı ve İçişleri Bakanıyla görüştüm. Hiçbir bilgi bana da verilmedi, askerin ailesine de verilmedi ama hepiniz bir şekilde sosyal medyada izlediniz, 2 askerin yakıldığı yayınlandı. Bu videonun doğru olup olmadığını biz bilmiyoruz, bunu istihbarat bilecek, devlet bilecek ama bu askerin ailesi bugüne kadar hâlâ bilgilendirilmiş değil. Askerin ailesi ne taziye çadırı kurabiliyor ne taziye kabul edebiliyor ne de “Çocuğum sağdır.” diyebiliyor ve yetkililerden bir cevap bekliyor. İlgili yerlere müracaatlarına rağmen verilen tek cevap var: “Bekle.” AKP iktidarının klasik yöntemi; bütün vahim vakalarda, bütün vahim olaylarda, kendi aleyhine cereyan eden bütün olaylarda “Bekle, bekle, bekle.” politikası izlenir; amaç unutturmak, gündemden düşürmek. Şimdi, bir kez daha sesleniyorum: Bu Sefter Taş adlı asker sağ mıdır, bu video doğru mudur, Hükûmetten bu konuda bir cevap bekliyoruz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Adıyaman.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum…

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

LEVENT GÖK (Ankara) – Yoklama talebimiz var.

BAŞKAN – Bir yoklama talebi vardır, yoklama işlemini gerçekleştireceğim. Talepte bulunan milletvekillerini ismen tespit edeceğim.

Sayın Gök, Sayın Karabıyık, Sayın Bakan, Sayın Çam, Sayın Basmacı, Sayın Kaplan Hürriyet, Sayın Tanal, Sayın Bektaşoğlu, Sayın Arslan, Sayın Yalım, Sayın Yılmaz, Sayın Çamak, Sayın Gökdağ, Sayın Özdemir, Sayın Öz, Sayın Tüzün, Sayın Demirtaş, Sayın Balbay, Sayın Tüm, Sayın Doğan.

Yoklama için iki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/796) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 446) (Devam)

BAŞKAN - 2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 2’nci madde kabul edilmiştir.

3’üncü madde üzerinde üç önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 446 sıra sayılı Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

               İsmail Faruk Aksu                                      Mustafa Kalaycı                                          Kamil Aydın

                       İstanbul                                                      Konya                                                     Erzurum

                 Deniz Depboylu                             Mehmet Necmettin Ahrazoğlu                            Saffet Sancaklı

                         Aydın                                                        Hatay                                                      Kocaeli

"MADDE 3- 2/7/1964 tarihli ve 492 sayılı Harçlar Kanununun ek 1 inci maddesinin (2) numaralı fıkrasının (e) bendinde yer alan "münhasıran yük" ibaresi yürürlükten kaldırılmış ve (f) bendinde yer alan "yük taşımacılığından döviz olarak kazanılan navlun bedellerinin" ibaresi "yük ve yolcu taşımacılığından döviz olarak elde edilen bedellerin" şeklinde değiştirilmiştir."

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 446 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 3'üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

                Bihlun Tamaylıgil                                       Kadim Durmaz                                 Mehmet Bekaroğlu

                       İstanbul                                                      Tokat                                                      İstanbul

                     Musa Çam                                             Lale Karabıyık                                       Utku Çakırözer

                          İzmir                                                        Bursa                                                      Eskişehir

                                                                                    Özkan Yalım

                                                                                           Uşak

MADDE 3- 2/7/1964 tarihli ve 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun ek 1 inci

maddesinin (2) numaralı fıkrasının (e) bendinde yer alan "münhasıran yük" ibaresi madde metninden çıkarılmış ve (f) bendinde yer alan "yük taşımacılığından döviz olarak kazanılan navlun bedellerinin" ibaresi "yük ve yolcu taşımacılığından döviz olarak kazanılan bedellerin" şeklinde değiştirilmiştir.

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 446 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

          Filiz Kerestecioğlu Demir                                Osman Baydemir                                     Ahmet Yıldırım

                       İstanbul                                                    Şanlıurfa                                                       Muş

          Mehmet Emin Adıyaman                                 Mahmut Toğrul                        Mahmut Celadet Gaydalı

                          Iğdır                                                      Gaziantep                                                     Bitlis

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

BAŞBAKAN YARDIMCISI VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Mahmut Celadet Gaydalı, Bitlis Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Gaydalı. (HDP sıralarından alkışlar)

MAHMUT CELADET GAYDALI (Bitlis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; partim ve grubum adına, görüşülmekte olan 446 sıra sayılı Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Sizleri ve kamuoyunu saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, öncelikle herkese yeni yılda barışın ve kardeşliğin hayat bulacağı bir gelecek diliyorum. Tutuklu bulunan bütün vatandaşlarımızı ve ailelerini selamlıyor, onlara sabır ve metanet diliyorum.

Değerli milletvekilleri, her geçen gün değiştirilen dış politika anlayışı ve Avrupa’dan uzaklaşan siyasi söylemin bugün Türkiye'yi ekonomik anlamda zora soktuğu bir gerçektir. Siyasi iktidarın oluşturduğu dil, aslında ekonomik darboğazın belirgin bir biçimde kamuoyuna yansımasını önlemekten başka bir şey değildir.

Cari açık, ithalatçı politika anlayışı, döviz kurundaki yükseliş, işsizliğin giderek artması, iç ekonominin çarkını döndürememesi gibi birçok sorun hâlihazırda sıcaklığını korumaktadır. Tabii, döviz açığını kapatabilmek adına iktidar birtakım adımlar atmakta fakat bu adımlar var olan adaletsiz gelir dağılımını daha da içinden çıkılmaz bir hâle getirmektedir.

3’üncü madde incelendiği zaman, Harçlar Kanunu değiştirilmekte ve uluslararası taşımacılığa ilişkin harç istisnası yolcu taşımacılığını da kapsayacak şekilde değiştirilmektedir. Yani, döviz kazandırıcı faaliyet olarak görülen her alan devlet tarafından desteklenmekte ve kısmi imtiyazlar tanınmaktadır. Fakat, bu tarz uygulamalar, günü kurtarmak adına yapılan ve uzun vadede hiçbir kazandırıcı yanı olmayan girişimlerdir.

Türkiye, üç tarafı denizlerle kaplı ve dünya denizciliği için etkin ve önemli limanlara, boğazlara sahiptir. Fakat, bakıldığı zaman, etkin ve doğru bir şekilde oluşturulamayan liman politikaları, denizcilik alanında da yeterince gelişme sağlayamamaktadır. Türkiye’nin en büyük kaynağının etkin kullanılamaması uluslararası arenada güçlü bir ülke yaratmanın da önüne engel olmakta, ufak adımlarla ekonomik düzen sağlanmaya çalışılmaktadır. “Yolcu gemilerinden de harç almayalım, döviz kazandırıyor, teşvik edelim.” tarzı uygulamaların ekonomi adına çok bir katkısı bulunmamaktadır. Asıl sorunun anlaşılması ve ekonomik darboğazın giderilmesi adına ciddi ve sağlam adımlar atılmalıdır. Bir şirket mantığıyla sadece bugünü kurtarmak adına yapılan girişimler, gelecek adına ülkeye bir şey katmıyor, aksine var olan kaynakların da yok olmasına neden oluyor. Bu kadar reel konular arasında oluşturulan bu tarz teklifler, var olan sorunu çözmekten ziyade, hâlihazırda sermaye sahibini daha da güçlü kılmaktan başka bir işe yaramaz. Halkın üzerindeki vergi oranları her geçen gün artırılırken, oluşan gelir dağılımı adaletsizliğini korurken, sermayenin bu denli beslenmesi ve bunu “Döviz kazandırıyor.” gibi söylemlerle açıklamak ciddi devlet anlayışından uzaktır.

Değerli milletvekilleri, ekonomik krizlerin de en büyük ilacı iç ve dış siyasette güvenilir bir ülke olabilmektir. Fakat, iç siyasette OHAL uygulamaları, gözaltı ve tutuklama mekanizması; dış siyasette Suriye savaşı bugün Türkiye’yi güvenilir bir liman yapmaktan çok uzaktır. Bu tarz politik ve siyasi tutumlar ortamında, büyüyen değil, küçülen bir ekonomik yapı oluşturulur. Bu kadar akademisyen, gazeteci, siyasetçinin içeride tutsak bulunduğu ve hukuki hiçbir gerekçe göstermeksizin alıkonduğu bir ortam yatırımcıları çekmekten uzaktır. Önceliğimiz tabii ki barıştan ve adaletten yana olmaktır. Ekonomik istikrar, ancak bu iki ana kuralın sağlandığı ortamlarda hayat bulacaktır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gaydalı.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 446 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 3'üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

MADDE 3- 2/7/1964 tarihli ve 492 sayılı Harçlar Kanununun ek 1 inci maddesinin (2) numaralı fıkrasının (e) bendinde yer alan "münhasıran yük" ibaresi madde metninden çıkarılmış ve (f) bendinde yer alan "yük taşımacılığından döviz olarak kazanılan navlun bedellerinin" ibaresi "yük ve yolcu taşımacılığından döviz olarak kazanılan bedellerin" şeklinde değiştirilmiştir.

Özkan Yalım (Uşak) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) –Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

BAŞBAKAN YARDIMCISI VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Özkan Yalım, Uşak Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Yalım. (CHP sıralarından alkışlar)

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakana, değerli çalışma arkadaşlarıma ve de bu saatte bizi izleyen Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarımıza sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

Değerli arkadaşlar, şu anda 446 sıra sayılı Torba Kanun’dan konuşuyoruz. Bunun içinde çok değişik şeyler var. Biliyorsunuz, emeklinin otuz yılından sonraki ikramiyesini alıp alamayacağı, işte, yabancı bayraklı, bandıralı yatların Türk bandıralı olması vesaire vesaire. 3’üncü maddede de Harçlar Kanunu ve de uluslararası taşımacılığa ilişkin harç istisnası yolcu taşımacılığını kapsayacak şekilde değiştirilmektedir.

Şimdi, değerli arkadaşlar, ilk önce şunun altını çizmek istiyorum: İktidarın yani sizlerin içeride ve dışarıda yürüttüğünüz politikalar sonucu ortaya çıkan siyasi kriz ve OHAL rejiminin yarattığı ekonomik kriz süreci, böyle, döviz kazandırıcı faaliyetlerle aşılamayacaktır; ilk önce bunu belirtmek istiyorum.

Eğer ülkede ekonomik krizi aşmak istiyorsa, iktidarın, mevcut hukuksuz uygulamaları bırakarak, Anayasa değişikliği ve rejim tartışmalarıyla ülkeyi daha da büyük bir kutuplaşmaya iterek siyasal krizi derinleştirmek yerine demokrasiyi güçlendirerek barış ortamını sağlayacak adımları ivedilikle atması gerekmektedir. Öbür türlü, böyle göstermelik düzenlemelerle hiçbir şeyin, dövizin girmesinin vesairenin imkânsız olduğunu özellikle belirtmek istiyorum.

Deniliyor ki: “Yolcu taşımacılığından dolayı.” Değerli arkadaşlar, Sayın Bakan, son olan olaylardan sonra siz yolcuyu nasıl getireceksiniz? Değil yolcuyu, ülke dışından yük bile gelmeyecek. Onun için, ilk önce iç güvenliğimizi sağlamak zorundayız.

Biraz önce MHP Konya Milletvekili Sayın Mustafa Kalaycı arkadaşım çok güzel anlattı, ben bunları aynen, bir daha tekrarlamak istemiyorum; nakliyecinin sorununu, akaryakıtını, otobanını, yok kontrolcüsünü, gümrük memurunu, kantarını, ağırlık kontrolünü vesairesini bunları anlatmak istemiyorum. Zaten onların sırtına yüklediniz; 25 ton yükü alıyor, üzerine siz 25 ton daha atıyorsunuz, sigortasını bindiriyorsunuz, MTV’sini bindiriyorsunuz, zaten o bitmiş durumda. Ancak, özellikle bu madde, yolcu yani otobüslerin yolcu, insan getirmesiyle ilgili. Kimse gelmeyecek ki Sayın Bakan.

BAŞBAKAN YARDIMCISI VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Merak etme.

ÖZKAN YALIM (Devamla) – Özellikle cumartesi akşamı -pazar sabahı- olan olaydan sonra, İstanbul Ortaköy’de olan olaydan sonra, Avrupalı zaten gelmiyordu Sultanahmet’teki patlamadan dolayı -ne Alman ne Fransız ne Belçikalı ne Hollandalı- şimdi Araplar da gelmeyecek. Yani, yolcuyu nerede bulacaksınız?

Değerli Başkanım, biz şu anda, işte gemilerin yok yabancı, Amerikan bandıralı, yok Yunan bandıralı, Türk bandıralı geçmesiyle uğraşıyoruz. Bizim konumuz o değil. Bizim konumuz, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının haklarını ve can güvenliğini sağlamak.

Ben, biraz önce Sayın Bakana 3 sayfa metin gönderdim. 23/12/2016 tarihinde, Millî Savunma Bakanlığına, Türk Silahlı Kuvvetleri Genelkurmay Başkanlığına ve de Başbakanlığa... Hâlâ buna, on üç gün geçti, yazılı mektubumuza, yazılı sorularımıza cevap vermediler Sayın Bakan. Biraz önce size gönderdim bunları, umarım gönderirsiniz.

Ne yazıyor bunun içinde biliyor musunuz? Evet, işte, bunları yazıyor, bunları yazıyor. Değerli arkadaşlar, bunları yazıyor. Bunlar eğer gerçekse hepimizin ayıbı, gerçekse hepimizin ayıbı. Bunlar gerçekse hepimizin ayıbı. Bunlar kim biliyor musunuz, eğer gerçekse, görüntülerde…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Ya, provokasyon yapma be!

ÖZKAN YALIM (Devamla) – Osman Bey, sus!

İlk önce Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının hakkını koruyacağız.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Ne alakası var? Konuşma! Konuşma! Ne konuşuyorsun?

ÖZKAN YALIM (Devamla) - Bir kere sus!

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Olmayan şeyi gösteriyorsun be, yakışıyor mu?

ÖZKAN YALIM (Devamla) – Bunlardan -on üç gün geçti- birisi Fethi Şahin, doğum yeri Konya, 26 yaşında, görev yaptığı yer Tekirdağ ve de istihbaratta çalışıyor.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Amerikalı “Türkiye’ye bir daha geleceğim.” diyor, CHP milletvekili “Kimse gelmeyecek.” diyor. Öyle şey mi olur ya? Köşe yazısına bak sen, “Bu ülkeye gelsin.” diyor. Böyle bir şey yok. Açıklama yapacak.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen hatibi dinleyin efendim.

ÖZKAN YALIM (Devamla) – Diğer kişi Sefter Taş, görev yeri Kilis, 21 yaşında, piyade. İşte, bunun cevabını istiyorum ben Sayın Bakan. Bizim görevimiz burada bu çocuklar yakıldı mı, yakılmadı mı? Bu çocuklar bu dediğimiz kişiler mi, değil mi?

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Değil. Konuşuyorsun ya!

ÖZKAN YALIM (Devamla) - Bizim görevimiz… Şu anda yatların Türk bandıralı, Avrupa bandıralı, Amerikan bandıralı olması umurumda bile değil. Bu çocuklar bizim çocuklarımız mı, değil mi? Eğer bu çocuklar bizim çocuklarımızsa vay hâlimize hepimizin.

Biz çölde kimi koruyoruz ya, kimi koruyoruz biz?

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Kimseyi korumuyoruz be! DEAŞ militanlarını yok ediyoruz be! Konuşuyorsun!

ÖZKAN YALIM (Devamla) - Bizim ilk önce 3 milyon Suriyeliyi, kontrolsüz gelen 3 milyon Suriyeliyi, bir an önce sınırlara gerekli olan kampları kurup hepsini toparlamamız gerekiyor. Kontrolsüz giriş çıkışı engellememiz gerekiyor. Siz kontrol etmediğinizden dolayı, bu gangsterlerin, bu teröristlerin, bu IŞİD’lilerin dolayısıyla işte bu kadar vatandaşımız öldü.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZKAN YALIM (Devamla) – Yılbaşı gecesi 39 vatandaş bizlerin kontrolsüzlüğü sayesinde, boş vermemiz sayesinde öldü.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Ya, bırak Allah’ını seversen. Kendi ülkene bak, kendi. Kendi ülkeni küçümsüyorsun be, yazıklar olsun!

ÖZKAN YALIM (Devamla) – Onun için bir an önce biz kendi vatandaşımızı koruyacağız.

Sayın Bakan, bu sorunun cevabını bekliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yalım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Yazıklar olsun be! O açıklama yapılınca göreceğiz yüzünü, kimsenin yüzüne bakamayacaksın.

MUSTAFA ILICALI (Erzurum) – Ayıp ya! Yakıştı mı?

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Gel kendi vatandaşını koru. Kendi çocuğumu savunuyorum ben. Senin çocuğun gitse ya Suriye’ye?

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Hadi kardeşim, hadi! Provokatör, hadi!

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Yok öyle bir şey.

EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) – Bizim çocuklarımız orada, bizim. Bizim çocuklarımız orada zaten.

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Onlar bizim çocuklarımız.

BAŞKAN – Sayın Yalım, lütfen efendim… Sayın Yalım, lütfen yerinize geçiniz.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Kimin reklamını yapıyorsun be? Kimin propagandasını yapıyorsun? Böyle bir şey olur mu ya?

BAŞKAN – Sayın Bakan…

ÖZKAN YALIM (Uşak) – On üç gündür cevap verilmiyor, on üç gündür cevap verilmiyor.

LEVENT GÖK (Ankara) – Özkan tamam.

EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) – Bizim çocuklarımız sizin çocuklarınızla birlikte gider.

BAŞKAN – Sayın Yalım, böyle bir usul yok; lütfen, rica ediyorum.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Böyle bir şey var mı ya? Kendi askerini küçük düşürür mü ya? Bu ne ya? (AK PARTİ ve CHP sıralarından gürültüler)

LEVENT GÖK (Ankara) – Özkan…

ÖZKAN YALIM (Uşak) – On üç gündür cevap verilmiyor.

BAŞBAKAN YARDIMCISI VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurunuz, mikrofonunuzu açıyorum.

BAŞBAKAN YARDIMCISI VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Evet…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Bu ne ya? Komisyonda da aynısını yaptın. Ya, bırak bu işleri ya, bırak.

BAŞKAN – Bir saniye Sayın Bakan. Sayın Bakan, bir saniye.

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Sen bunu bir cevapla.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Ne cevaplaması, bırak onu. Hadi! Hadi kardeşim!

BAŞBAKAN YARDIMCISI VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Osman Bey…

BAŞKAN – Sayın Bakan, bir saniye efendim.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Asker seni affeder mi? Sen kimsin be?

BAŞKAN – Sayın Bak… (AK PARTİ ve CHP sıralarından gürültüler)

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Buna cevap ver, buna cevap ver.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Konuşma! Açıklama yapıyor.

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Verilmedi Osman, verilmedi.

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) – Ne yapacaksın lan? Otur oturduğun yerde terbiyesiz.

BAŞKAN – Birleşime yarım saat ara veriyorum.

Kapanma Saati: 23.51

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 00.21

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Zihni AÇBA (Sakarya)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 50’nci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

446 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon yerinde.

Hükûmet yerinde.

3’üncü madde üzerindeki önerge işlemlerinde kalınmıştı.

Madde üzerindeki son önergeyi okutacağım ama Sayın Bakanın bir söz talebi vardı…

BAŞBAKAN YARDIMCISI VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Talebimi geri aldım.

BAŞKAN – Sayın Bakan söz talebini geri aldı.

Madde üzerindeki son önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 446 sıra sayılı Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Necmettin Ahrazoğlu (Hatay) ve arkadaşları

"MADDE 3- 2/7/1964 tarihli ve 492 sayılı Harçlar Kanununun ek 1 inci maddesinin (2) numaralı fıkrasının (e) bendinde yer alan "münhasıran yük" ibaresi yürürlükten kaldırılmış ve (f) bendinde yer alan "yük taşımacılığından döviz olarak kazanılan navlun bedellerinin" ibaresi "yük ve yolcu taşımacılığından döviz olarak elde edilen bedellerin" şeklinde değiştirilmiştir."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Katılamıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

BAŞBAKAN YARDIMCISI VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Mehmet Necmettin Ahrazoğlu, Hatay Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Ahrazoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 446 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesi üzerinde verdiğimiz önerge hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, 2017 yılının ilk saatlerinde İstanbul’da gerçekleşen terör saldırısında hayatını kaybeden vatandaşlarımıza ve şehit düşen polisimize Allah’tan rahmet, yaralılara da acil şifalar diliyorum. Ayrıca, misafir olarak ülkemizde bulunan, yabancı uyruklu, vefat eden misafirlerimizin de ülke halklarına ve ailelerine başsağlığı diliyorum.

1 Ocak 2017 Reina katliamı ve 15 Temmuz sonrası tüm terör olayları aslında 15 Temmuz FETÖ darbe kalkışmasının artçı sarsıntılarıdır. Terör nereden gelirse gelsin, kimden gelirse gelsin ülkemizi teslim alamayacaktır; korku ve endişe yaratamayacak, aksine Türk milletini bir ve bütün kılacak; her Türk, istiklaline ve istikbaline sahip çıkacaktır.

Değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan kanun tasarısı, AKP’nin -her seferinde söylediğimiz- klasiği hâline gelen ve “torba” denilen yöntemle gelmeye devam eden kanun tasarılarından yine bir tanesidir. Kanun tasarısı hazırlanırken birbiriyle doğrudan ilişkili olmayan onlarca farklı kanunda değişikliğe gidilmektedir ve öngörülen düzenlemelerin aciliyeti gerektiren hususlar olmaması nedeniyle de tasarının ilgili olabilecek tali komisyonlarda görüşülmeden, sağlıklı bir değerlendirme ve kanaat oluşturulmadan olgunlaştırılmaması ve dikkat edilmemiş önemli birkaç madde nedeniyle oldubitti bir şekilde torba yasa olarak huzurlarınıza getirilmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisi ihtisas komisyonlarına seçilen üyelerde milletvekillerinin uzmanlık alanları dikkate alınmakta, Plan ve Bütçe Komisyonu üyelerinin her konuda uzman olduğunu da söylemek mümkün olmamaktadır. Bu nedenle, özel uzmanlık alanı ve değerlendirme gerektiren konuların öncelikle ilgili ihtisas komisyonlarında görüşülmesi gerekmektedir.

Kanaatimce, bir yılda edindiğim intiba gereği, Türkiye Büyük Millet Meclisi yasama faaliyetleri baştan sona düzensiz, eksik ve özensiz bir şekilde yürütülmekte, yasama kalitesi iyice düşmekte, tasarılar hazırlanırken mevzuat hükümlerine riayet edilmemektedir. Ayrıca, Hükûmet tarafından hazırlanan düzenlemelerin düzenleyici etki analizinin bulunması zorunludur. Düzenleyici etki analizinde düzenlemenin muhtemel fayda ve maliyetinin analizi ve düzenlemenin sosyal, ekonomik ve ticari hayata, çevreye ve ilgili kesimlere etkileri ile izlenen danışma ve görüş alma süreçlerine ilişkin ayrıntılı bilgi ve değerlendirmelere yer verilmesi öngörülmüştü. Ancak, tasarının düzenleyici etki analizi yoktur; kime, ne fayda ve zarar getireceği analiz edilmemiş, devlete getireceği yük belirtilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının 3’üncü maddesiyle Harçlar Kanunu’nda yapılan değişiklikle, kamu kurum ve kuruluşları tarafından uluslararası ihale konusu edilen yük taşıma işlerinde döviz kazandırıcı faaliyetlere ilişkin damga vergisi ve uluslararası taşımacılığa ilişkin damga vergisi istisnasının yolcu taşımacılığını da kapsayacak şekilde genişletilmesi amaçlanmıştır. Söz konusu maddeyle değiştirilmesinin asıl nedeninin yeni bir torba kanun mantığıyla hazırlanarak Plan ve Bütçe Komisyonunda aceleyle görüşülüp temel kanun olarak 15/7/2016 tarihinde Yatırım Ortamının İyileştirilmesine Dair Kanun’da yapılan değişikliğe rağmen, yeniden “münhasıran” kelimesinin, ibaresinin amacı dışında kullanılması sonucu, yolcu taşımacılığı faaliyetinin madde metnine yerleştirilmemesinden kaynaklanarak geldiği anlaşılmaktadır.

Bu düzenleme yapılırken yurt içi taşımacılığında da benzer uygulamaların yapılması; kamyon, otobüs ve taksi esnafının özellikle kullandıkları yakıtı ucuzlatacak vergi indirimine ilişkin düzenlemelerin de yapılarak kamyon ve otobüsçü esnafların da ayrıca araç yenilemesinde ÖTV’den muaf tutulması gerektiğini belirtiyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ahrazoğlu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 3’üncü madde kabul edilmiştir.

4’üncü madde üzerinde üç önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 446 sıra sayılı Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesinde “yer alan” ibaresinin “bulunan” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

               İsmail Faruk Aksu                                      Mustafa Kalaycı                                          Kamil Aydın

                       İstanbul                                                      Konya                                                     Erzurum

                 Deniz Depboylu                                          Baki Şimşek                                         Saffet Sancaklı

                         Aydın                                                       Mersin                                                      Kocaeli

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 446 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

                Bihlun Tamaylıgil                                        Lale Karabıyık                                       Utku Çakırözer

                       İstanbul                                                      Bursa                                                      Eskişehir

                  Kadim Durmaz                                             Bülent Öz                                     Mehmet Bekaroğlu

                         Tokat                                                    Çanakkale                                                   İstanbul

                     Musa Çam

                          İzmir

MADDE 4- 492 sayılı Kanuna bağlı (8) sayılı tarifenin “XIII- Bağlama kütüğü ruhsatnamelerinden ve bunların vizelerinden alınacak harçlar:” başlıklı bölümünün başlığında ve birinci cümlesinde yer alan “ve bunların vizelerinden” ibareleri ile üçüncü cümlesinde yer alan “ve yapılacak vize” ibaresi madde metninden çıkarılmıştır.

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 446 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

          Filiz Kerestecioğlu Demir                                Osman Baydemir                                     Ahmet Yıldırım

                       İstanbul                                                    Şanlıurfa                                                       Muş

                  Mahmut Toğrul                                 Mehmet Emin Adıyaman                                    Mizgin Irgat

                      Gaziantep                                                      Iğdır                                                         Bitlis

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

BAŞBAKAN YARDIMCISI VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Mizgin Irgat, Bitlis Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Irgat. (HDP sıralarından alkışlar)

MİZGİN IRGAT (Bitlis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, aslında ülkemiz torba yasalarla anılacak bir ülke hâline geldi. Maalesef, her defasında yasama işlevini baypas eden bu Meclis, AKP Hükûmetinin torbalarla doldurduğu değişiklikleri buraya getiren bir sistem hâline dönüştü. Buradan da şu eleştiriyi yapmak gerekiyor: Evet, aslında, birçok yasa tasarısını ilgilendiren, tek tek düzenlemeleri ilgilendiren, tartışılması gereken birçok konunun bir potada yani bir torba yasada buraya getirilmiş olması aslında ciddiyetten yoksun bir çalışmanın da yürütüldüğünün en önemli göstergesidir diye düşünüyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada birçok konu tartışıldı, bugün size çok çarpıcı bir örneği sunmak istiyorum: Bugün İstanbul’da yapılan bir yargılamada IŞİD üyesi olduğu iddia edilen bir kişi, serbest ikametgâh sahibi olması sebebiyle yani o gerekçeyle tahliye edildi. Yirmi dört gün önce gözaltına alınan, aralarında eş başkanlarımızın ve yöneticilerimizin de olduğu 8 kişi hakkında ise yine bugün, aynı gün tutuklama kararı verildi. Eş başkanımız -bir hukukçu, bir avukat- Sayın Doğan Erbaş ve diğer arkadaşlarımızın tamamı sabit ikametgâh sahibi ve Halkların Demokratik Partisinin üyesi.

Diğer taraftan, Urfa’da 31 kişinin içinde yer aldığı, aralarında ilçe eş başkanlarımız ve avukatların da olduğu bir grup hakkında da hakeza tutuklama kararı verildi. Aslında buradan yargıya yaptığımız birçok eleştirinin, birçok yorumun burada sizler tarafından kabul edilmediğini, itiraz edildiği iyi biliyoruz. Sadece dışarıda da değil, Mecliste de bir dizayn, tehdit dili, bir dil adı altında baskı unsurunu oluşturduğunuz bu sistem, aslında şu anda çürümeye ve yok olmaya gitmek üzere. Parlamenter sistem baypas edilerek OHAL’lerle, KHK’lerle yönetilmek istenen bu sistem, bir gün mutlak surette ortadan kalkmak durumundadır. Evet, konuştuğumuz madde ve yasa tasarısı bir grup sermayedara, taraflı, sizin yandaşlarınıza, yandaş olan kurumlara, yandaş olan belediyelere getirilmiş bir çalışmadır, bir tasarıdır. Yani bu tasarının içerisinde emekçiler yok, yoksullar yok, halkımız yok, bu ülkenin büyük çoğunluğu yok. Yat ve marinalara getirilen bu istisnaya baktığımızda buradan sormak isterim: Kaç yoksulun, kaç vatandaşın yatı ve limanı var ki siz kalkıp bu düzenlemeyi iyi bir şeymiş gibi burada Meclisten geçirilen bir yasa tasarısı boyutunda tartışıyorsunuz? Maalesef ki bu tasarının halkımız nezdinde bir karşılığı bulunmamaktadır.

Buradan, bu tasarıdan çıkardığım çok önemli bir cevap da var: DBP’li belediyelere getirilen, atanan kayyumların da bu tasarıyla bir bağını ben kurdum -tasarıyı okurken- kayyumlar yani bizim belediye başkanlarımızı görevinden alarak yerlerine atadığınız kayyumlar, bu yasa çerçevesinde o kurumu, belediyeyi, istediği kişiye, istediği kurumlara, istediği yerlere peşkeş çekecek. Demek ki siyasi bir anlamı vardı ama bir anlamı da bu yasa tasarısıydı çünkü siz yandaşlarınıza, sermayedarlara kendi politikalarınız üzerinden rant devşiriyorsunuz. Dolayısıyla bu yasa tasarısının, halkların, Türkiye'nin gerçekliğine uygun bir tasarı olmadığı çok açık bir şekilde anlaşılmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz, bu halkın gerçek sorunlarının tartışıldığı, gerçekten hak ve özgürlükler temelinde yasama, yargı ve yürütmenin mutlak suretle ayrıştığı, bağımsız bir yasama faaliyetinin yürütüldüğü bir Meclisi görmek istiyoruz. Maalesef ki günbegün gittiğimiz doğrultu bu değildir; gittiğimiz doğrultu hak ve özgürlüklerin askıya alındığı, keyfî tutuklamaların ayyuka çıktığı, maalesef yarın hangi güne uyanacağımızı bilmediğimiz, özgürlüklerin yok olduğu bir ülke hâline geldik.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MİZGİN IRGAT (Devamla) – İçeride ve dışarıda istikrarsız bir politikayla yürüttüğümüz bu sistemin bu tasarılarla istikrar kazanamayacağını düşünüyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Irgat.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 446 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

Bülent Öz (Çanakkale) ve arkadaşları

MADDE 4- 492 sayılı Kanuna bağlı (8) sayılı tarifenin “XIII- Bağlama kütüğü ruhsatnamelerinden ve bunların vizelerinden alınacak harçlar:” başlıklı bölümünün başlığında ve birinci cümlesinde yer alan “ve bunların vizelerinden” ibareleri ile üçüncü cümlesinde yer alan “ve yapılacak vize” ibaresi madde metninden çıkarılmıştır.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

BAŞBAKAN YARDIMCISI VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) - Katılmıyoruz Başkanım.

LEVENT GÖK (Ankara) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Madde metninin daha iyi anlaşılması için söz konusu değişiklik yapılmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 446 sıra sayılı Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesinde “yer alan” ibaresinin “bulunan” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Baki Şimşek (Mersin) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Katılamıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

BAŞBAKAN YARDIMCISI VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Baki Şimşek, Mersin Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Şimşek. (MHP sıralarından alkışlar)

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

446 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesi üzerine verilen önergede Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.

Yalnız, ben, bugün Mersin’de yaşanan doğal afetle ilgili düşüncelerimi Sayın Bakana aktaracağım. Mersin, son otuz yılın en büyük doğal afetiyle karşı karşıya kalmıştır. Metrekareye yaklaşık 167 kilogram yağış olmuş, Toros Dağlarında kar şu anda 3 metrenin üzerindedir ve Türkiye’yi doyuran Çukurova’nın yüzde 70’i sular altındadır hâlâ. Yani sel olmuş, bitmiş değildir. 5 vatandaşımızı Mersin’de kaybettik, 2 vatandaşımız da Adana’da hayatını kaybetti, 1’inin cesedine hâlâ ulaşılamadı. Doğal afetin boyutu basına yansıyandan çok daha büyüktür. Onun için Mersin’le ilgili Hükûmetin acil afet bölgesi ilan etmesini bekliyoruz. Tarım müdürlüğünün tespitlerine göre 116 milyon liralık sadece tapulu arazilerde zarar mevcuttur. Bütün seralar sular altındadır. Bununla ilgili Bakanlar Kurulu toplantısında geçen hafta görüşüldü ama sanıyorum henüz yaraya merhem olacak bir sonuç duyamadık. Acilen çiftçilerin borçlarının ertelenmesi gerekiyor. Bu çiftçilerin bu borçları ödeme şansı yok, önümüzdeki yıl da ödeme şansı yok çünkü bütün mahsulleri suyun altında kaldı, bunun en az dört beş yıllık bir vadeye yayılmasını bekliyor çiftçilerimiz. Bunun dışında da nakdi yardım bekliyorlar, sadece borçların ertelenmesi çiftçilerimiz kurtarmayacak ve bunlarla ilgili de…

Tabii doğal afet Mersin’in kaderi değil. Bu bölge deniz seviyesinin altında. Yukarıdan çok yağmur suyu geldiği zaman her on-on beş yılda Mersin kaderiyle baş başa kalıyor. Elli yıl önce, 1970’li yıllarda bu bölgede tahliye kanalları yapılmış, drenajlar yapılmış, pompaj istasyonları yapılmış ama bu güncellenmemiş, yenilenmemiş, teknoloji şu anda cevap vermiyor. Onun için bu bölgeye acilen… Kalkınma Bakanımız ve bütün siyasi partilerdeki milletvekilleri bölgeyi ziyaret ettiler. Yalnız, bölgeyi acilen Tarım, Çevre ve Orman Bakanlarının ziyaret etmesi gerekmektedir. Çünkü afet anında burayı bunların görmesi gerekmektedir. Burada yapılacak yatırımların çoğunluğu Çevre ve Orman Bakanlıklarıyla alakalıdır. DSİ Genel Müdürünün gidip bu bölgeyi mutlaka görmesi lazım. Biz her on yılda bu afetle karşı karşıya kalıyoruz. Sadece bir afette harcanan para normal zamanda harcansa Çukurova’nın kaderi mutlaka değişecektir. Ayrıca şehrin içerisinden geçen dereler de Mersin’i esir almıştır, Mersin de sular altında kalmıştır. Bu derelerle ilgili DSİ’nin ya kendisinin bu dereleri acil ıslah etmesi gerekmektedir, eğer ıslah etmiyorsa da bunları belediyelere devretmesi lazım. Mevzuatı aşamıyor; belediye, derede bir düzenleme yapacak, iyileştirme yapacak maalesef mevzuatı aşamıyor. DSİ müsaade etmiyor ama dereler temizlenmediği için de yağan her yağmurda, arkası dağ, önü deniz olan bir yerde maalesef şehri su basıyor. Bununla ilgili de gerekli düzenlemelerin yapılması gerekiyor.

Afet sebebiyle belediyelere ve valiliklere ek ödenek gönderilmesi gerekiyor -2000 yılındaki doğal afette bu bölge afet bölgesi ilan edilmişti, o zaman bu bölgedeki bütün belediyelere devlet tarafından ayrıca ilave para gönderilmişti- çünkü belediyeler de bütün imkânlarını hem karla hem selle mücadelede seferber ettiler. Ciddi zararlar var, altyapıda büyük çöküntüler var, bunların tamir edilmesi gerekiyor. Hükûmetimizin bunlarla ilgili de ilave ödenek göndermesini bekliyoruz.

Ayrıca, bu kanalların etrafında doğudan, güneydoğudan gelen vatandaşlarımız, mevsimlik tarım işçisi olarak çalışanlar ve Suriyeli vatandaşlarımız ilkel şartlarda yaşamlarını devam ettiriyorlar. İnsanlığımızdan utanıyoruz. Çadırların içerisinde, elektrik ve suyun olmadığı, o kanallardaki pis suları içerek insanlar hayat mücadelesi veriyor. Suriyelilere tanıdığımız konteyner kent ve çadır kentlerin bu bölgede çalışan mevsimlik tarım işçilerine de verilmesi, konteyner konulup en azından bir elektrik ve su verilerek daha insanca, daha medeni şartlarda çalıştırılmalarının sağlanmasını bekliyoruz. Bu konuda da Sayın Başbakan Yardımcımız bu işlerden sorumlu bakanlık görevini yerine getiriyor.

Çukurova’nın kaderinin yapılacak sağlıklı yatırımlarla değişeceğini umuyor, yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şimşek.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

4’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 4’üncü madde kabul edilmiştir.

5’inci madde üzerinde bir önerge vardır, okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 446 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 5’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

                Bihlun Tamaylıgil                                       Kadim Durmaz                                 Mehmet Bekaroğlu

                       İstanbul                                                      Tokat                                                      İstanbul

                  Lale Karabıyık                                             Musa Çam                                          Utku Çakırözer

                         Bursa                                                         İzmir                                                      Eskişehir

                  Bülent Kuşoğlu

                        Ankara

MADDE 5- 14/1/1970 tarihli ve 1211 sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanunu’nun 22/A maddesinin dördüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Para Politikası Kurulu toplantıları, Başkan (Guvernör)’ın çağrısı üzerine ulusal ve uluslararası ekonomideki gelişmeleri değerlendirmek üzere yılda en az sekiz defa yapılır. 21 inci maddenin ikinci fıkrasının diğer hükümleri ile üçüncü fıkrası, Para Politikası Kurulu toplantıları için de uygulanır.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) –Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

BAŞBAKAN YARDIMCISI VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Bülent Kuşoğlu, Ankara Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Kuşoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

446 sıra sayılı Tasarı’nın 5’inci maddesi üzerinde söz aldım, bu konuyla ilgili verdiğimiz değişiklik önergesi üzerinde söz aldım ama ondan önce, bu saatlerde çalışmamızın çok doğru olmadığını, sıhhatli olmadığını, sağlıklı olmadığını, özellikle bu konunun sorumlusu olan grup başkan vekillerimizi hiç ayrım yapmadan kınadığımı söylemek istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar) Ama, tabii, kınamada öncelik iktidar partisinin. Herhâlde Doğan Bey’in kabahati, grup başkan vekillerinin de değil ama bu saatte çalışmalarımızın organizatörü Doğan Bey herhâlde.

MUSA ÇAM (İzmir) - En büyük suç onun.

BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) - Efendim, değişiklik önergemizin konusu Merkez Bankasının toplantılarının, Para Politikası Kurulu toplantılarının 12’den 8’e indirilmesiyle ilgili. Uluslararası literatürde de böyledir. FED’in toplantıları da yılda en az 8 kez yapılır. Bizim toplantılar yılda en az 12 kez yapıldığı zaman mecburen toplantılar yapılıyor, henüz FED toplantıları ya da diğer önemli merkez bankalarının, piyasa belirleyicisi merkez bankalarının toplantıları yapılmadığı için bizimkiler karar almada güçlük çekiyordu, boşuna toplantı yapılmış oluyor, sıkıntı oluyordu, anlamsız oluyordu; bu nedenle 8’e indirilmesi doğrudur. Ama Merkez Bankasıyla ilgili bu konu gündeme gelmişken şunu da söylemek istiyorum: “Merkez Bankasının -kanuna göre, 1211 sayılı Merkez Bankası Kanunu’na göre- esas görevi fiyat istikrarını sağlamaktır.” der kanun. Fiyat istikrarıyla ilgili, enflasyonla ilgili son veriyi biliyorsunuz. 2016 yılı enflasyonu maalesef çok yüksek çıktı; 8,53 olarak açıklandı TÜFE. Tahminlerin çok ötesinde oldu. Biz diğer hedeflerin, iktidarın diğer hedeflerinin gerçekleşmediğini ama enflasyon hedefinin aşağı yukarı gerçekleşeceğini umarken bu da maalesef çok saptı. Enflasyonun olması, yüksek olması istikrarsızlık demektir. İstikrarsızlık da ekonomide büyük sıkıntı getirir. Maalesef, önümüzdeki yıl yani içinde bulunduğumuz yıl ve sonraki yıllarda bu istikrarsızlığı, sıkıntıyı, ekonomide denge sağlanamamasını, bunun sıkıntılarını çok fazla yaşayacağız, şimdiden bunu görüyoruz. Bununla ilgili önlem alınması lazım.

Ben demin soru-cevap bölümünde Sayın Maliye Bakanına bir soru yönelttim, dedim ki özellikle bu TÜİK’in açıkladığı yeni seri millî gelir rakamları sonrası gelirimiz yüzde 20 arttı kâğıt üzerinde ama bu, birçok konuyu da beraberinde değişiklik olarak getiriyor. En azından OVP’de bu değişiklikler yapıldı mı; buna uygun, buna paralel değişiklikler söz konusu oldu mu? Çünkü mesela millî gelirin gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 1’i kadar kanuna göre tarım desteği vermemiz gerekiyor köylüye, çiftçiye. Şimdi, millî gelirimiz arttığına göre köylüye yapılması gereken desteğin de artması lazım, şimdi yüzde yarımın altına da düşmüş vaziyette. Son durumu bilmiyorum tam olarak ama zaten yüzde 1’i sağlayamıyorduk, şimdi yüzde yarımın da altına düşmüş vaziyetteyiz.

Vergi yükü konusu; Erhan Bey de anlattı, vergi yükü azalmış oldu. Ee, o zaman, vergilerin artması lazım. Zaten gerçek anlamda doğrudan beyana dayanan gelir vergisini ve kurumlar vergisini alamıyoruz, tahsilat yapamıyoruz. Bu göstergelerden sonra her şey altüst oldu. Yani şu anda ekonomide, ekonomiyle ilgili kurumlarda, ekonomiyle ilgili kurumların koordine edilmesinde büyük bir karmaşa yaşanıyor, büyük bir sıkıntı yaşanıyor gerçek anlamda. Bunu siyaset olarak söylemiyorum, rahatsız olduğum için söylüyorum; bu konuyla ilgili hep beraber bir çözüm bulmamız gerektiği için söylüyorum çünkü siyaseti aşmış, bir kaosa doğru gitmekte ekonomi; bu vaziyette maalesef. Bununla ilgili hepimizin bir şeyler yapması lazım. Güvensiz bir ortam oluşuyor gittikçe ve son yıllarda bu rakam açıklanmıyor, tam olarak da tespit edilmiş değil ama iş adamlarımız Türkiye’den daha çok yurt dışına yatırım yapıyor, maalesef arkadaşlar böyle bir ortam var. Bu ortamda bu şekilde devam edemeyiz, güven ortamının yaratılması lazım bir an önce. Bununla ilgili tedbirlerin bir an önce alınması lazım. Bu şekilde, uydurma torba kanunlarla samimi bir iş yapamayız. Türkiye, bu şekilde yönetilmez, istikrar ve güven ortamı bu şekilde oluşmaz; dibe vurmuş vaziyette. Bunlarla ilgili, hep beraber, üzerimize bir sorumluluk düşüyor, bir şeyler yapalım…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) – …bu konuları tartışalım ama bu iş bu şekilde olmaz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kuşoğlu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

5’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 5’inci madde kabul edilmiştir.

6’ncı madde üzerinde ikisi aynı mahiyette olmak üzere üç önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 446 sıra sayılı Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 6’ncı maddesinin ilk cümlesindeki "gerçeğe uygun olmayan" ibaresinin "gerçeğe aykırı" şeklinde değiştirilmesini ve maddenin sonuna aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

               İsmail Faruk Aksu                                      Mustafa Kalaycı                                          Kamil Aydın

                       İstanbul                                                      Konya                                                     Erzurum

                  Saffet Sancaklı                                        Deniz Depboylu

                        Kocaeli                                                      Aydın

"Bu madde uygulamasında bu kanunun ek 7'nci maddesindeki hane içinde kişi başına düşen ortalama aylık gelir tutarı hesabında sadece engellinin aylık geliri esas alınır"

BAŞKAN – Şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyette olduğundan önergeleri birlikte işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 446 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 6’ncı maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

                Bihlun Tamaylıgil                                       Kadim Durmaz                                 Mehmet Bekaroğlu

                       İstanbul                                                      Tokat                                                      İstanbul

                     Musa Çam                                             Lale Karabıyık                                       Utku Çakırözer

                          İzmir                                                        Bursa                                                      Eskişehir

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

          Filiz Kerestecioğlu Demir                                Osman Baydemir                                     Ahmet Yıldırım

                       İstanbul                                                    Şanlıurfa                                                       Muş                            Mehmet Emin Adıyaman                                 Mahmut Toğrul                                             Erol Dora

                          Iğdır                                                      Gaziantep                                                    Mardin

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

BAŞBAKAN YARDIMCISI VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Aynı mahiyetteki önergelerle ilgili olarak söz talep eden sayın milletvekillerine söz vereceğim.

Önerge hakkında konuşmak isteyen Erol Dora, Mardin Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Dora. (HDP sıralarından alkışlar)

EROL DORA (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Emekli Sandığı Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 6’ncı maddesi üzerinde söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, tasarının bu maddesiyle, engelli yurttaşlarımıza çeşitli kalemlerde yapılan ödemelere ilişkin, “yapılan yersiz ödemeler”e dair, olası bir Anayasa referandumu gözetilerek, af niteliğinde popülist bir affa gidilmektedir.

Mevcut durumda, hane içinde kişi başına düşen gelir, asgarî ücretin aylık net tutarının üçte 2’sini geçtiği takdirde engelli vatandaşlarımıza evde bakım yardımı kesilmekte ve “yersiz ödemeler” adı altında yapılmış ödemeler faiziyle geri alınmaktadır.

Şimdi burada yapılan düzenlemede yasaya eklenen geçici maddeyle gelir artış oranıyla aynı oranda olacak şekilde yersiz ödemenin tahsil edilmesi amaçlanmaktadır. Burada aslında sorunun kaynağı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığıdır. Çünkü “yersiz ödeme” olarak adlandırılan ve örneğin ölüm durumu, adres değişikliği, sağlık durumu raporunun değişmesi, engellilik hâlinin ortadan kalkması gibi durumlar Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından takip edilmesi gereken hususlar olup bu sorunlar Bakanlığın bu konudaki sorumluluğunu yerine getirmemesinden kaynaklanmaktadır.

Değerli milletvekilleri, bir diğer sorun ise, Türkiye’de yaşayan sekiz buçuk milyon engelli yurttaşımız arasında hak kazandığı hâlde, faydalanması gereken yardımları alamayan yurttaşlarımızın da olması ve bu maddenin, mağdur olan bu engelli yurttaşlarımıza dönük herhangi bir düzenleme getirmemesidir. Oysa, sekiz buçuk milyon engelli yurttaşı yakından ilgilendiren bir düzenleme getiren bu maddenin ilgili komisyon olan Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunda etraflıca görüşülmesi, sosyal politikalar çerçevesinde ilgili sivil toplum kuruluşlarının da katkılarıyla hazırlanması gerekmektedir. Hâl böyle olunca, maddelerin hazırlanması sürecinde iktidar tarafından STK’ları dışlayan, merkezî ve “ben yaptım, oldu” yaklaşımının benimsenmesi sebebiyledir ki daha birçok sorun ortaya çıkmakta ve sosyal yardıma ihtiyaç duyan insanlar daha da mağdur edilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; düşük gelirli ve sosyal yardıma muhtaç durumdaki yurttaşlara yaklaşım bakımından bir hükûmetin sosyal politika analizi rahatlıkla yapılabilir. Diğer taraftan, bu verilerle bir devletin ne ölçüde sosyal devlet ilkesini benimsediği de gözler önüne serilebilir. Bakınız, geçtiğimiz günlerde Asgari Ücret Belirleme Komisyonu toplandı ve asgari ücrete sadece ve sadece 100 liralık bir zam kararı aldı. Tabii, şunun altını çizmekte fayda vardır ki bir ülkede toplumsal sınıflar ve bireyler arasındaki ekonomik paylaşımın ne kadar adil olduğunu ortaya koyan en önemli göstergeler gelir dağılımı ve yoksulluk verileridir. Gelir dağılımı ve emekçilerin yaşama koşullarıyla birlikte değerlendirilmesi gereken konuların başındaysa asgari ücret tartışması gelmektedir. Ülkemizde, asgari ücretin tespitinde uluslararası standartlara uyulmamakla beraber, Birleşmiş Milletler, ILO ve Avrupa Konseyi standartları da dikkate alınmamaktadır. Asgari ücretin tespitinde sadece uluslararası ilkelere değil, ulusal mevzuat hükümlerine ve TÜİK verilerine de uygun davranılmamaktadır. Çünkü TÜİK bile Asgari Ücret Tespit Komisyonuna sunduğu raporda bir işçinin asgari yaşam maliyetini 1.669 lira olarak belirlemiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ekonomi Bakanı Sayın Nihat Zeybekci’nin sendikaların asgari ücret talepleri konusunda “Biliyorsunuz, istemenin sonu yok ama ekonominin realitelerini de unutmamak lazım. Millî gelirine oranla dünyada en yüksek asgari ücreti olan ülkedeyiz.” iddialarıysa OECD verileri dikkate alındığında son derece temelsiz ve yanlış bir veriye işaret etmektedir. Çünkü, açıklanan OECD verilerine göre, asgari ücretin satın alma gücü bakımından Türkiye 26 ülke arasında 20'nci sıradadır.

Konuşmamı sonlandırırken Hükûmeti milyonlarca yoksul yurttaşımızın sorunlarına gerçekçi yapısal çözümler geliştirme konusunda samimiyete davet ediyor, Genel Kurulu tekrar saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Dora.

Aynı mahiyetteki diğer önerge hakkında konuşmak isteyen Lale Karabıyık, Bursa Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Karabıyık. (CHP sıralarından alkışlar)

LALE KARABIYIK (Bursa) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 6’ncı maddesiyle ilgili verilen önergede Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.

Evet, Plan Bütçe Komisyonuna bu maddenin gelişi şöyle: Şimdi, bir hane içerisinde engelli vatandaş varsa… Eski hâliyle engelli vatandaşın evde bakım aylığı söz konusuydu, daha sonra getirilen düzenlemede yani şu andaki, bu tasarı gelinceye kadar olan uygulamada ise bu hane içerisinde kişi başına düşen gelir asgari ücretin üçte 2’sini geçiyorsa o zaman bakım yardımı bu engelliye verilmiyor, kesiliyor, hatta bunun öncesinde yapılan yersiz ödemeler varsa tamamı da faizleriyle birlikte geri alınıyordu. Bundan dolayı çok aile perişan oldu, ailelere icralar geldi.

Geldik Plan Bütçe Komisyonuna bu maddenin geliş şekline: Aynı amaçla geldi, hatta “Kaç misli asgari ücretten fazlaysa o kadar faiziyle birlikte geri alınacak.” şeklinde Plan Bütçeye girdi. Peki, Plan Bütçeden nasıl çıktı? Çıkarken tam tersiyle çıktı, zaten olması gerektiği şekliyle çıktı yani aynen şöyle: “Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bugüne kadar fazla ve yersiz ödenen ve geri alınması gereken faiz tutarları dâhil terkin edilir.” deniyordu. Yani, olması gereken aslında buydu.

Şimdi, burada iki tane önemli nokta var değerli vekiller, bu neyi gösteriyor? Plan ve Bütçe Komisyonuna gelirken o kadar çalakalem geliyor ki, o kadar kervan yolda düzülüyor ki çıkarken olması gerektiği gibi tam doğru mahiyette çıktı ama gelişi böyle değildi, bu çok ilginç.

MUSTAFA ILICALI (Erzurum) – Düzelttik.

LALE KARABIYIK (Devamla) – Tabii, uyardık.

İkincisi: Bu hesaplamaları hane yapmıyor, hanedeki engelli vatandaş yapmıyor. Peki kim yapıyor? İlgili sorumlu idare yapıyor yani geliri hesaplayan o. Demek ki yeteri ölçüde etkin bir ödeme ve izleme mekanizması mevcut değil. E, peki bu vatandaşın suçu mu? Yani şimdi, bu ödemelerin geri alınmış olmasıyla aslında iktidar bir şey bahşetmedi, kendi yaptığı hatayı düzeltiyor, telafi ediyor; bunu böyle görmek lazım.

Bir noktaya daha değinmek istiyorum: Biz Plan ve Bütçe Komisyonunda dedik ki, daha önce fark edilmemişti, bakın, gerçeğe uygun olmayan belge ve sağlık kurulu raporu kullanımı sebebiyle yapılan ödemeler bunun dışında tutulsun, hariç olsun dedik ve bu uyarımızı kabul ettiler, daha önce gözden kaçmıştı, bunu da ilave ettirdik, bunun da altını çizmek istiyorum. Peki, ne kadarmış bu miktarlar? Bakın, 57 milyon ve yaklaşık 10 bin kişiden bu şekilde tahsilat yapılıyormuş yani yanlış bir ödeme yapılmış, yersiz bir ödeme yapılmış ve tahsilat yapılacakmış ve bu 57 milyonun 3 milyonu sahte ve yanıltıcı raporlaymış. Yani oraya hariç tutulmasını ifade ettiğimiz konu aslında son derece yerinde.

Peki, şunu ifade edelim şimdi de: Neden zaten engelli bireye kendisine ait bir evde bakım aylığı verilmiyor? O niye görmezden geliniyor? O aile içerisinde görmezden gelinmeden ayrı bir fert olarak düşünülmesi gerekmez mi?

Başka bir nokta daha söyleyeyim size: Bizim toplumumuzda, bizim kültürümüzde anneye babaya kızlar veya gelinler kayınvalidelerine para karşılığında mı bakarlar sayın vekiller? Şimdi getirilen sistem -yakında bir sistem daha geldiğini biliyorum- para karşılığında aile büyüklerine bakımı getiriyor. Bu, bizim toplumsal dokumuza aykırı değil mi? Bırakın, engelli bireyin evde bakım aylığını kendisine verin ve bu toplumsal dokuyu değiştirmeyin. Böyle bir şey olabilir mi? Gelinler, evlatlar annelerine, kayınvalidelerine, babalarına para karşılığı bakacaklar. Yani ben bunu bizim toplum yapımıza da asla yakıştırabilmiş değilim.

Bir başka noktaya değinmek istiyorum. Engelliler şu anda sağlık hakkından da etkin bir biçimde yararlanamamaktadırlar. Özellikle ihtiyaç duydukları akülü sandalye, tekerlekli sandalye, protez, işitme cihazları, hatta bazen bastonu bile kendisine temin edilememektedir. Bu da çok önemli bir nokta.

Sayın vekiller, bir toplum engelli ve yaşlı vatandaşlarına sahip çıkmıyorsa, gerekli desteği vermiyorsa o toplum gelişmiş bir toplum olamaz.

Çok teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Karabıyık.

Aynı mahiyetteki iki önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.

6’ncı madde üzerindeki diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 446 sıra sayılı Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 6’ncı maddesinin ilk cümlesindeki "gerçeğe uygun olmayan" ibaresinin "gerçeğe aykırı" şeklinde değiştirilmesini ve maddenin sonuna aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

"Bu madde uygulamasında bu kanunun ek 7'nci maddesindeki hane içinde kişi başına düşen ortalama aylık gelir tutarı hesabında sadece engellinin aylık geliri esas alınır."

Deniz Depboylu (Aydın) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BAŞBAKAN YARDIMCISI VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Deniz Depboylu, Aydın Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Depboylu. (MHP sıralarından alkışlar)

DENİZ DEPBOYLU (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 6’ncı maddesindeki önergemiz üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi ve aziz Türk milletini saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, 2828 sayılı Sosyal Hizmetler Kanunu’na eklenecek geçici maddeyle mağduriyetlerin giderilmesi konusunda Hükûmet tarafından bir adım atılmış olsa da sorunu kökten çözmekten uzak bir tutum sergileyerek yine Hükûmetin plansız ve geleceği düşünmeyen anlık hareketleriyle ülke yönetmeye çalıştığını görmekteyiz.

Sorun teşkil eden husus, aylık verilmesinde aile gelirinin esas alınmasıdır. Bize göre, engellinin kendi geliri üzerinden bir değerlendirme yapılarak aylık bağlanması gerekmektedir; aksi takdirde, uygulamalarda benzer problemler yaşanmaya devam edecektir.

Değerli milletvekilleri, TÜRK-İŞ’in Aralık 2016 ayı yaptığı araştırma sonucuna göre, 4 kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarı açlık sınırında 1.432 lira 17 kuruştur. Gıda harcamasıyla birlikte giyim, konut, kira, elektrik, su, yakıt gibi masraflar, ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamaların toplam tutarı ise yoksulluk sınırı altında 4.665 lira 4 kuruş olmuştur. Bekâr bir çalışanın aylık yaşama maliyeti ise 1.761 lira 74 kuruş olarak belirlenmiştir.

2016 yılı itibarıyla engellilerimiz ve yaşlılarımızın aylığına bakıyoruz: 65 yaş üstü aylık aylığı 680 lira 51 kuruş. Yüzde 40 ila 69 arasında engel durumu olan vatandaşımızın aylığı 1.021 lira 93 kuruş. Yine yüzde 70 ve üstü engelli raporu olanların aylığı ise, bakıma muhtaç engelli aylığı 1.532 lira 89 kuruş. 18 yaş altı engelli yakını aylığı 1.021 lira 93 kuruş.

2022 sayılı Engelliler Aylıkları Yasası’nda yapılan değişikliğe göre, hanede kişi başına düşen aylık gelir 392 lira 50 kuruşa eşit olduğu takdirde ise ailedeki engelli bireyin aylığı kesiliyor.

Peki, bu koşullarda engelli vatandaşlarımız bu aldıkları maaşla, yardımla nasıl yaşayacaklar açlık sınırının çok altında aldıkları bir bedelle? Üstelik bu yardım, ancak talep edenlere kendisi talep ederse veriliyor yani bu durumda da birçok engelli bu haktan da mahrum kalıyor. Devletin, engellilerin çalışma hayatına girmesini kolaylaştırmak için çıkarmış olduğu kanunla özel sektörde yüzde 3, kamu sektöründe yüzde 4 engelli personel çalıştırma zorunluluğu var. 50 işçi çalıştıran bir iş yeri ancak engelli çalıştırma zorunluluğu altına giriyor ki bu durumda 2 engelli çalıştırıyor ama mevsimlik işçi çalıştırıyorsa ve mevsimlik dönemde gereken iş gücünü sağladıktan sonra ihtiyacı kalmadığı takdirde 50 işçinin altına düştüğünde, bu sefer engelli olan vatandaşımızı işten çıkarıyor. Bu durumda da, engelli olan vatandaşımız sıkıntıya giriyor çünkü tekrar maaş alabilmek için birçok prosedürü geçmesi gerekiyor. Yani zor zahmet almış olduğu engelli maaşından sonra bulduğu bir işle, yine zor zahmet bulduğu bir işle ortada kaldığında üç ay gibi bir süre boyunca yeni engelli maaşını beklemek durumunda kalıyor ki bu da çok uzun bir süre.

Peki, bu sorun nasıl çözülebilir? İşçi çalıştırma durumunda, engelli bir işçiyi çalıştırıyorsa bir iki yıl zorunlu çalışma zorunluluğu getirilebilir. Yine, başvuru koşulları düzeltilebilir, böylece engelli vatandaşımız işe başvurmaktan da korkmaz, işten çıkarılmaktan da korkmaz. Yine, engellilerin evde bakım yardımı ve engelli maaşıyla ilgili mevcut yasalardaki mağduriyetlerin giderilmesi lazım. Bir de önemli bir nokta var; aynı bakanlıktan, şehit, gazi ve engelliler olarak yardım alıyorlar ama maalesef aynı haklara sahip değiller. Özellikle engelli ebeveynlerin çocuklarının öğrenim durumunda yurt yardımı maalesef yok. Bu çocukların da, engelli ailelerin çocuklarının da bu yardımdan yararlanması gerekiyor.

Bunu da bilginize sunuyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Depboylu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

6’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 6’ncı madde kabul edilmiştir.

7’nci madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 446 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 7'nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

MADDE 7- 25/10/1984 tarihli ve 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun 13 üncü maddesinin birinci fıkrasının (d) bendine "teçhizat teslimleri" ibaresinden sonra gelmek üzere "ile belge kapsamındaki yazılım ve gayri maddi hak satış ve kiralamaları" ibaresi ilave edilmiştir.

                Bihlun Tamaylıgil                                         Yaşar Tüzün                                          Lale Karabıyık

                       İstanbul                                                     Bilecik                                                       Bursa

                  Kadim Durmaz                                             Musa Çam                                     Mehmet Bekaroğlu

                         Tokat                                                         İzmir                                                       İstanbul

BAŞKAN – Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 446 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 7’nci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

          Filiz Kerestecioğlu Demir                                Osman Baydemir                                     Mahmut Toğrul

                       İstanbul                                                    Şanlıurfa                                                  Gaziantep

                 Ahmet Yıldırım                                       Mehmet Ali Aslan                     Mehmet Emin Adıyaman

                          Muş                                                        Batman                                                        Iğdır

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BAŞBAKAN YARDIMCISI VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Mehmet Ali Aslan, Batman Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Aslan. (HDP sıralarından alkışlar)

MEHMET ALİ ASLAN (Batman) – Sayın Başkan ve Sayın Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

2016’da hayatını kaybeden bütün insanlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum; 2017’nin de bu anlamda acılarla, hüzünlerle, ölümlerle 2016’ya benzememesi temennisini de Allah’tan diliyorum.

Bu arada Batman’da TEOG Sınavı’nda 120 sorunun tamamını doğru cevaplayıp Türkiye birincileri arasına giren Simanur Beyaz kardeşimizi de, öğretmenlerini de, ailesini de buradan tebrik ediyorum, kutluyorum, başarılarının devamını diliyorum.

7’nci maddeyle ilgili ben söz almış bulunmaktayım. Yapılan düzenlemeyle özel şirketlere, sermaye kesimlerine vergi muafiyetleri, istisnalar getirmek ve bu muafiyetlerin toplumun ekseriyetinden azade kılınması vergide adalet ilkesine aykırıdır, Anayasa’nın da eşitlik ilkesine aykırıdır. Vergide uyumluluğu ortadan kaldıran bir düzenlemedir. Büyük sermaye kesimlerine sürekli yapılan bu vergi afları ve istisnaları mali disiplini de bozmaktadır ve bununla beraber vergi alanında da birçok usulsüzlüğü de beraberinde getirmektedir. En önemlisi, bu, istisna edilen vergilerin yükü de işçiye, emekçiye, kadına, öğrenciye, memura yani özetle toplumun ekseriyetini teşkil eden kesimlerin tamamına yüklenmektedir.

Siyasi iktidarın yaptığı torba yasa uygulamalarıyla getirilen muafiyetler ve istisnalarla yaşanan ekonomik bunalım ve krize evrilen süreç de engellenemez. Bu krizi sonlandıracak ve toplumsal anlamda refahı sağlayacak yegâne reçete, ülkede barış iklimini egemen kılarak gelir adaletsizliğini sonlandırmak; işçiyi, emekçiyi, öğrenciyi, memuru önceleyerek yani üretim odaklı, adaletli bir ekonomik büyümeyi egemen kılmaktır.

Midyat’tan Bave Egîd kardeşimiz ve Abdülhakim’in de engellilerle ilgili yer almasını istedikleri önerileri buradan Sayın Genel Kurul ve bakanlarla da paylaşmak istiyorum: Türkiye’de yaklaşık 8,5 milyon engelli insanımız vardır. Kesinlikle, en başta, engelli insanımızdan ve yaşlılardan hiçbir şekilde elektrik ve su parası alınmamalıdır. Temel ihtiyaçlarını devlet karşılamalıdır. Belli bir limit İnternet ve iletişim, telefonla görüşme olanağı sağlanmalıdır. Çocuklarına ücretsiz kırtasiye malzemesi sağlanmalıdır. Evlenmek isteyen engellilerin düğün masraflarını devlet karşılamalıdır.

Maalesef şundan da engelli insanlarımız yakınmaktadır: Birçok hastane ve çarşıda engelliler için özel park yerlerine, maalesef, engelli olmayan insanlar aracını park etmektedir. Hatta, görme engelli insanlarımız için yapılan yürüme bantlarına bile esnaf, dükkânlar eşya koymaktadır ya da yine orada arabalar park edilmektedir ve görme engelli insanlarımız onlara çarpmaktadır, yaralanmaktadır.

Engelli araçlarından önceden fenni muayene ücreti alınmıyordu ama bunun özele devredilmesiyle beraber yine engelli insanımızdan araçları için muayene ücreti alınmaktadır. Araç alımlarında engelliler için -bütün engelliler için ama- ÖTV alınmadığı gibi KDV de alınmamalıdır; bir kısmından alınıyor, bir kısmından alınmıyor. Engelli istihdamı artırılmalı ve her kurumun büyüklüğüne ve niteliğine göre belli bir kotada engelli istihdamı şart koşulmalıdır. Şu anda bir şart var ama azdır, onun artırılması gerekiyor. İlaç paraları alınmamalıdır engelli bireylerden ve çocuklarından, ailesinden. Uçak, tren, gemi gibi toplu taşıma araçlarında ücretsiz ulaşım imkânı sağlanmıyorsa bile en azından yüzde 50 indirimli bir şekilde engelli insanımız faydalanmalıdır.

Bu duygu ve temenniler içinde de hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aslan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 446 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 7'nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

MADDE 7- 25/10/1984 tarihli ve 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun 13 üncü maddesinin birinci fıkrasının (d) bendine "teçhizat teslimleri" ibaresinden sonra gelmek üzere "ile belge kapsamındaki yazılım ve gayri maddi hak satış ve kiralamaları" ibaresi ilave edilmiştir.

Yaşar Tüzün (Bilecik) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

BAŞBAKAN YARDIMCISI VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN - Önerge hakkında konuşmak isteyen Yaşar Tüzün, Bilecik Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Tüzün. (CHP sıralarından alkışlar)

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz kanun tasarısının 7’nci maddesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına vermiş olduğumuz önergeyle ilgili söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sevgili arkadaşlar, milletvekili olarak yasama yetkisini elimizde bulunduruyoruz. Bu yetkiyi özellikle 2002’den beri AKP iktidarları döneminde, AKP’nin Parlamentoda çoğunluğu sağladığı günden bugüne kadar istismar etmekle meşgulsünüz. Bu bir torba kanun, bu torba kanun tabiri caizse bir nevi çuval kanun olmuş durumda. 23 ayrı konuyu içerisine alıyor, 23 ayrı kanunu oyluyoruz ve üstelik yetmiyormuş gibi bir de temel kanun olarak getiriyorsunuz, hem temel kanun hem torba kanun. Şunu içtenlikle söylemek istiyorum: Yarın sabah seçim bölgenizden bir partiliniz, bir vatandaşınız sizi aradığında, “Sayın Milletvekilim, gece, dün akşam 01.15 sularında çıkan maddeyle ilgili benim bir sorum var: Bu nedir, nasıl kabul edildi veya edilmedi?” diye bir telefon aldığınızda buna maalesef birçoğunuzun cevap veremeyecek durumda olduğunu itiraf etmek istiyorum. Çünkü yasama görevimizi yerine getirirken yürütmeye yani Bakanlar Kuruluna bu kadar yetkiyi devretmenizi anlamış değilim. Bu doğru değildir, Türkiye'nin gündemi bu da değildir. Türkiye’de terör belası almış başını gidiyor, işsizlik had safhada, güvensizlik had safhada.

Bu tasarıda belki de en önemli madde 7’nci madde, bir muafiyet sağlıyor. Kuşkusuz olumlu bir madde ama bu maddenin yürürlüğe girmesi, kanun olarak kabul edilmesi, vatandaşa veya esnafa yansıması direkt anlamda doğru olmayacaktır çünkü siz bir sicil affı gündeme getiriyorsunuz. Bu sicil affından birçok vatandaşımız, yurttaşımız, esnafımız kuşkusuz faydalanacaktır ama bugüne kadar SSK’sını, BAĞ-KUR’unu, vergisini zamanında, doğru ve dürüst bir şekilde ödeyen esnafımızın kabahati ne olacak? Ona ne muafiyet sağlıyoruz? Yani sicili bozulanları affediyoruz. Evet, affedelim ama dürüst ve namuslu bir şekilde esnaflık görevini yerine getiren; vergisini, SSK’sını, BAĞ-KUR’unu ödeyen bir vatandaşa, bir esnafımıza hangi kolaylığı sağlıyoruz? Sağlamıyoruz. Dolayısıyla, bugünkü bu torba kanunun bu akşam veya yarın kabul edilip yürürlüğe girmesi Türkiye Cumhuriyeti devletinde hizmet eden esnafımıza, ticaret erbabımıza bir kolaylık sağlayamayacaktır. Çünkü, yatırım noktasında vatandaşımız, esnafımız, bugünkü Hükûmete, bugünkü AKP iktidarına maalesef güvenmiyor. Güvenmediği için de bu paket, bu çıkarılan kanunlar sadece kâğıt üzerinde kalacak, yürürlüğe girmeyecektir.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, şunu içtenlikle söylemek istiyorum: Eğer şimdiden, Anayasa’mız ve İç Tüzük’ümüz gereği bu yetkileri bugünkü Bakanlar Kuruluna bu anlamda devrediyorsak, Türkiye'nin gündeminde olan yani Anayasa değişikliği maddeleri gerek Genel Kurul aşamasından gerekse referandum aşamasından sonra kabul edilirse bu yetkinizin tamamen ama tamamen elinizden alınacağını da bilmenizi isterim. Geçmişte belediye meclis üyeliği ve belediye başkanlığı yapmış bir arkadaşınız olarak şunu söylüyorum: Eğer bu kanun, önümüzdeki hafta bu Meclisten geçerse ve referandumda kabul edilirse hepiniz birer belediye meclis üyesi durumuna düşeceksiniz. Sadece ve sadece başkanın emrinde birer yurttaş durumuna düşeceksiniz. O nedenle, Türkiye'nin gündeminde olan bu Anayasa değişikliği gerek Genel Kurul aşamasında gerekse referandum aşamasında biz vatandaşlarımızın, duyarlı vatandaşlarımızın… Cumhuriyetin kazanımlarının tek kişiye devredilmesine karşı duruyoruz.” diyen milyonlarca insanımız var. Bu insanlarımıza kulak vermenizi temenni ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tüzün.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

7’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 7’nci madde kabul edilmiştir.

8’inci madde üzerinde iki önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 446 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 8'inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

                Bihlun Tamaylıgil                                        Lale Karabıyık                                       Kadim Durmaz

                       İstanbul                                                      Bursa                                                        Tokat

                     Musa Çam                                             Utku Çakırözer                                 Mehmet Bekaroğlu

                          İzmir                                                      Eskişehir                                                    İstanbul

MADDE 8- 3065 sayılı Kanun’un 17’nci maddesinin (4) numaralı fıkrasının (p) bendinde yer alan "arsa ve arazi teslimleri," ibaresinden sonra gelmek üzere "belediyeler ve il özel idarelerinin mülkiyetindeki taşınmazların satışı suretiyle gerçekleşen devir ve teslimler," ibaresi ilave edilmiş; (r) bendinde yer alan "veya belediyeler ile il özel idarelerinin mülkiyetinde," ibaresi madde metninden çıkarılmıştır.

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 446 sıra sayılı Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 8’inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

               İsmail Faruk Aksu                                      Mustafa Kalaycı                                          Kamil Aydın

                       İstanbul                                                      Konya                                                     Erzurum

                  Saffet Sancaklı                                        Deniz Depboylu                                   Mevlüt Karakaya

                        Kocaeli                                                      Aydın                                                       Adana

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

BAŞBAKAN YARDIMCISI VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Mevlüt Karakaya, Adana Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Karakaya. (MHP sıralarından alkışlar)

MEVLÜT KARAKAYA (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her türlü uyarı ve tavsiyelerimize rağmen görüştüğümüz bu torba kanunun 8’inci maddesiyle Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 17’nci maddesinin (4)’üncü fıkrasında yapılan değişiklikle belediyelere ait arsa ve arazilerin satışında katma değer vergisi alınmaması öngörülmektedir. Parti grubumuz adına bu konuda verilmiş olan önerge adına söz almış bulunuyorum. Öncelikle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, mevcut kanun hükümlerine göre zaten bu alanda iki yıllık arsa ve araziler için katma değer vergisi olmadan satış yapılabilmektedir. Bundan dolayı, bu sürenin kaldırılmasındaki amaç maalesef anlaşılamamaktadır. İki yıldan önce edinilen ve akabinde satılması gereken hangi arsanın ya da arazinin olduğu da bir muammadır. Tasarının madde gerekçesinde de açık bir şekilde düzenlemenin neden yapılmadığına dair bir bilgi maalesef bulunmamaktadır. Tasarının madde gerekçesinde açık bilgi olmamasının yanında, sözlerimin başında da belirttiğim gibi, kanunların muhakkak açık bir şekilde olması gerekiyor ve daha önceden Katma Değer Vergisi Kanunu istisnası olmasına rağmen, katma değer vergisi alınmamasına rağmen, bu iki yıllık sürenin kaldırılmasındaki maksat anlaşılamamıştır. Kişi ya da kişilerin veya bir zümrenin menfaatinin değil, toplumun tamamının çıkarının gözetilmesinin kanunların temel amaçlarından biri olması gerektiğini elbette hepimiz biliyoruz.

Bu maddeyle getirilen düzenlemeler belediyelerin âdeta emlakçı gibi arsa ve arazi alım satım işini yapan kuruluşlara dönüştürülmesine imkân sağlayacak ya da yol açacaktır. Belediyelerin bir ticari organizasyon gibi arazi alım satım işine girmesi, aynı işi yapan kişi ve kuruluşlar arasında haksız rekabet yaratılmasına da neden olabilecektir. Bu maddeyle, arsa ve arazilerin kent ve imar rantlarına bağlı oluşturularak haksız kazanç oluşturulup yandaşlara peşkeş çekilmesine zemin hazırlanacaktır. Haksız rekabete ve vergi kaybına yol açacak bu uygulamanın belediyelerimizi arsa ve arazi emlakçısı durumuna düşüreceği endişesini taşımaktayız. Bundan dolayı, bu maddenin tasarı metninden çıkarılmasını teklif ediyoruz.

Değerli milletvekilleri, tabii, bu tasarı içerisinde yine Katma Değer Vergisi Kanunu’nun bazı maddelerinde de değişiklikler söz konusu ve bu maddelerin gerekçesinde yatırımların teşviki gündeme alınmakta. Artık bunlar bir Adalet ve Kalkınma Partisi klasiği hâline geldi. Bazı konuların ana başlık hâlinde getirilmesi gerekirken, bunlar sürekli yan maddelerle, alt başlıklarla getiriliyor.

Yine, 10’uncu Kalkınma Planı’nda “25 konuda dönüşüm” dendi ama 25 kuruşluk bir dönüşüm maalesef yapılamadı. İflas eden bezirgân misali, yapılan, TÜİK aracılığıyla rakamlar üzerinde oynanarak, efendim, metodoloji, yöntem, teknik, metot değişiklikleriyle mukayese edilebilirlikler ortadan önce kaldırılmakta, daha sonra, dönemler arasında tutarlı olmayan, dönemler arasında tutarlılığı sağlamak için gerekli düzeltmeler yapılmadan veriler siyaseten kullanılmaktadır. Yani, 2006 yılında bir düzenleme yapılmıştır ama rakamlar karşılaştırılırken 2002 ile 2015 yılı aynı ortamda, aynı tutarlılıktaymış gibi karşılaştırılmaktadır.

Ben bu düzenlemelerde de dikkat edilmesi gereğini bir kez daha vurgulayarak yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Karakaya.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 446 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 8’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

Bihlun Tamaylıgil (İstanbul) ve arkadaşları

MADDE 8 - 3065 sayılı Kanun’un 17’nci maddesinin (4) numaralı fıkrasının (p) bendinde yer alan "arsa ve arazi teslimleri," ibaresinden sonra gelmek üzere "belediyeler ve il özel idarelerinin mülkiyetindeki taşınmazların satışı suretiyle gerçekleşen devir ve teslimler," ibaresi ilave edilmiş; (r) bendinde yer alan "veya belediyeler ile il özel idarelerinin mülkiyetinde," ibaresi madde metninden çıkarılmıştır.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BAŞBAKAN YARDIMCISI VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe

Söz konusu madde metninin daha iyi anlaşılması için söz konusu değişiklik yapılmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

8’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 8’inci madde kabul edilmiştir.

9’uncu madde üzerinde ikisi aynı mahiyette olmak üzere üç önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 446 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 9'uncu maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

                Bihlun Tamaylıgil                                        Lale Karabıyık                                       Kadim Durmaz

                       İstanbul                                                      Bursa                                                        Tokat

               Mehmet Bekaroğlu                                          Musa Çam                                          Utku Çakırözer

                       İstanbul                                                       İzmir                                                      Eskişehir

MADDE 9- 3065 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 36 - Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce belediyeler ve il özel idareleri tarafından iktisadi işletme oluşturmaksızın yapılan taşınmaz teslimlerinde katma değer vergisi aranmaz, bu nedenle geçmişe dönük herhangi bir tarhiyat yapılmaz, daha önce yapılmış olan tarhiyatlardan varsa açılmış davalardan feragat edilmesi kaydıyla vazgeçilir, tahakkuk eden tutarlar terkin edilir, tahsil edilen tutarlar red ve iade edilmez. Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce belediyelerce tahsil olunan katma değer vergileri vergi dairelerine yatırılır.

Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye Maliye Bakanlığı yetkilidir."

BAŞKAN – Şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyette olduğundan önergeleri birlikte işleme alacağım.

Aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 446 sıra sayılı Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 9’uncu maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

               İsmail Faruk Aksu                                      Mustafa Kalaycı                                          Kamil Aydın

                       İstanbul                                                      Konya                                                     Erzurum

                  Saffet Sancaklı                                        Deniz Depboylu

                        Kocaeli                                                      Aydın

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

          Filiz Kerestecioğlu Demir                                 Ahmet Yıldırım                      Mehmet Emin Adıyaman

                       İstanbul                                                        Muş                                                          Iğdır

                Osman Baydemir                                       Mahmut Toğrul                                       Müslüm Doğan

                       Şanlıurfa                                                  Gaziantep                                                     İzmir

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki iki önergeye Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BAŞBAKAN YARDIMCISI VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergelerle ilgili olarak söz isteyen Müslüm Doğan, İzmir Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Doğan. (HDP sıralarından alkışlar)

MÜSLÜM DOĞAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 446 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 9’uncu maddesi üzerine grubum adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, AK PARTİ Hükûmetinin 2001 yılında yaşanan ekonomik ve siyasal krizden yararlanarak tek başına iktidar olduğu ve bu iktidarını sürdürmek için referans aldığı bütün planlamalar, artık büyük bir çöküşün eşiğine gelmiş ve sürdürülemez bir durum olarak ortadadır. Bu torba tasarısı da bu çöküşün ekonomideki resmiyete dökülmüş hâli olarak karşımızda durmaktadır. Yapılan bu düzenlemeler işçinin, emekçinin, memurun, vergisini ödeyen vatandaşların sorunlarını düzenlemek yerine, sermayenin içine düştüğü çıkmazı aşmak üzerine kurgulanmakta, bunun yükünün de yine vatandaşın üzerine yüklendiğini görüyoruz.

Normalde yatırım teşvik belgesine bağlı olarak inşaatlarla ilgili yüklenen katma değer vergilerinin iadesi yapılmamaktadır. Yapılan düzenlemeyle KDV’nin iadesi öngörülmektedir. Bu düzenlemenin artık doygunluk seviyesine ulaşmış ve kıpırdamaz hâlde duran inşaat sektörünü canlandırmak için yapıldığını da açıkça görmekteyiz. Burada KDV iadesi olarak öngörülen kısım, işletmeler üzerinde yük olarak görülen kısımdır aslında. TÜİK’in Kasım 2016 verilerine bakıldığında İnşaat Sektörü Güven Endeksi bugüne kadarki en büyük düşüşünü yaşamış, yüzde 6,9 oranında azalarak 75,75 değerine inmiştir. Kontrolsüz bir şekilde bugüne kadar genişleyen inşaat sektöründeki kriz, sadece yasa çıkarılarak düzeltilemez. Sektöre yönelik yapısal sorunlar doğru bir biçimde belirlenmeden, vatandaşlarımızın sahip olduğu sosyal haklar için gerekli düzenlemeler yapılmadan, işçi sağlığı ve güvenliği konusunda doğru adımlar atılmadan sadece rant odaklı politikalar sonuç vermeyecektir.

Değerli milletvekilleri, bakın, daha dün, 2017’nin ilk günlerinde İzmir’in Aliağa ilçesindeki bir fabrikada demir eritme kazanının belirlenemeyen bir nedenle patlaması sonucu 1 işçimiz hayatını kaybetmiş, 3 işçimiz ise yaralanmıştır. İşçi sağlığını değil de işi önceleyen politikaların bedelini yine maalesef vatandaşlarımız ödemektedir.

Üzerinde konuşmak istediğim diğer bir konu da, 4632 sayılı Bireysel Emeklilik Tasarrufu ve Yatırım Sistemi Kanunu. Bireysel emeklilik sistemi AK PARTİ Hükûmeti tarafından, gelişmiş Avrupa ülkeleri de örnek gösterilerek olumlu bir şeymiş gibi sunulsa da sosyal güvenlik sisteminin tasfiye edilmesinin bir başka adıdır aslında. AK PARTİ Hükûmeti, Türkiye Cumhuriyeti’nin sosyal devlet ilkesini yok etmek için çabalarını yoğunlaştırmıştır.

Sosyal bir devlette, çalışanların kendi emekleri üzerinden zorunlu bir biçimde bir sistemin içine dâhil edilmesi nerede görülmektedir? Sistemin çarklarının dönmesi adına, sermayeye ciddi bir kaynak yaratmak adına sosyal güvenlik ve sözleşme hürriyeti yok sayılmaktadır. Zira Anayasa'nın 60’ıncı maddesindeki “Herkes sosyal güvenlik hakkına sahiptir ve devlet, güvenliği sağlayıp gerekli teşkilatı kurmakla yükümlüdür.” hükmüyle sosyal güvenlik hakkı çok açık olarak tanımlanmaktadır. Sosyal devlete düşen görev, vatandaşları bireysel emeklilik sistemine zorunlu dâhil etmek değil, çalışanların mevcut durumda primini ödediği sosyal güvenlik sistemini iyileştirmek ve bunu geliştirmektir. İşçilerin, emekçilerin ihtiyacı, zorunlu bireysel emeklilik sisteminden ziyade, parasız ve nitelikli, sağlıklı ve sosyal bir güvenlik hakkıdır.

Devlet katkısıyla bireysel emekliliklerin dayatılması, devlet kesesinden özel sigortaların finansmanı demektir. Oysaki, devletin vergi gelirlerinin önemli bir bölümü ücretlilerden sağlanmaktadır. Emekçiden zorla kesilen paralarla, vergilerle sermayeye kaynak yaratılması, ekonomideki durgunluğun bu şekilde aşılmak istenmesi kabul edilebilir durum değildir. İlla tasarruf oranları artırılmak isteniyorsa, bunun çaresi, büyüme programlarıyla değil, kalkınma programlarıyla olmalıdır. Zorla tasarruf olmaz. Tasarruf yapılacaksa vergide adalet sağlanır, çok kazanandan çok, az kazanandan az vergi toplanır, “vergi barışı” adı altında büyük sermaye kesimlerine, yandaşlara milyarlarca lira vergi affı getirilemez.

Değerli milletvekilleri, bu sistemin istismara açık olduğu, herkes tarafından bilinmektedir. Bu nedenledir ki, yapılması gereken, devlet katkısı alanının düzenlenmesi değil, sosyal devlet ilkesine bağlı kalarak zorunlu bireysel emeklilik uygulamasından ve devlet katkısından vazgeçilmesi, kamu kaynaklarının israf edilmemesidir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Doğan.

Aynı mahiyetteki ikinci önergenin gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe:

Belediyelere ait arsa ve arazilerin satışında katma değer vergisi alınmaması uygulaması iki yıllık arsa ve araziler için hâlen tatbik edilmektedir. Bu sürenin kaldırılması kent ve imar rantlarına bağlı oluşturularak haksız kazanç oluşturup peşkeş çekilmesine zemin hazırlayacaktır. Haksız rekabete ve vergi kaybına yol açacak ve geriye dönük af getirecek bu uygulama belediyeleri arsa ve arazi emlakçısı durumuna düşürebilecektir. Bu sebeple, maddenin çıkarılması öngörülmüştür.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki iki önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önergeler kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 446 sıra sayılı “Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”nın 9'uncu maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

Bihlun Tamaylıgil (İstanbul) ve arkadaşları

MADDE 9- 3065 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

“GEÇİCİ MADDE 36- Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce belediyeler ve il özel idareleri tarafından iktisadi işletme oluşturmaksızın yapılan taşınmaz teslimlerinde katma değer vergisi aranmaz, bu nedenle geçmişe dönük herhangi bir tarhiyat yapılmaz, daha önce yapılmış olan tarhiyatlardan varsa açılmış davalardan feragat edilmesi kaydıyla vazgeçilir, tahakkuk eden tutarlar terkin edilir, tahsil edilen tutarlar ret ve iade edilmez. Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce belediyelerce tahsil olunan katma değer vergileri vergi dairelerine yatırılır.

Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye Maliye Bakanlığı yetkilidir."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

BAŞBAKAN YARDIMCISI VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

9’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 9’uncu madde kabul edilmiştir.

10’uncu madde üzerinde iki önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 446 sıra sayılı Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 10’uncu maddesindeki “50 milyon” ibaresinin “40 milyon” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

               İsmail Faruk Aksu                                      Mustafa Kalaycı                                    Deniz Depboylu

                       İstanbul                                                      Konya                                                       Aydın

                Mevlüt Karakaya                                          Kamil Aydın                                         Saffet Sancaklı

                         Adana                                                     Erzurum                                                    Kocaeli

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 446 sıra sayılı "Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”nın 10'uncu maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

                Bihlun Tamaylıgil                                       Kadim Durmaz                                 Mehmet Bekaroğlu

                       İstanbul                                                      Tokat                                                      İstanbul

                     Musa Çam                                             Lale Karabıyık                                       Utku Çakırözer

                          İzmir                                                        Bursa                                                      Eskişehir

MADDE 10- 3065 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde ilave edilmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 37- İmalat sanayiine yönelik yatırım teşvik belgesi kapsamında;

a) Asgari 50 milyon Türk Lirası tutarında sabit yatırım öngörülen yatırımlara ilişkin inşaat işleri nedeniyle 2017 yılında yüklenilen ve 2017 yılının altı aylık dönemleri itibarıyla indirim yoluyla telafi edilemeyen katma değer vergisi altı aylık dönemleri izleyen bir yıl içerisinde,

b) 50 milyon Türk Lirası tutarına kadar sabit yatırım öngörülen yatırımlara ilişkin inşaat işleri nedeniyle 2017 yılında yüklenilen ve 2017 yılı sonuna kadar indirim yoluyla telafi edilemeyen katma değer vergisi izleyen yıl içerisinde,

talep edilmesi halinde belge sahibi mükellefe iade olunur. Teşvik belgesine konu yatırımın tamamlanmaması halinde, iade edilen vergiler, vergi ziyaı cezası uygulanarak iade tarihinden itibaren gecikme faizi ile birlikte tahsil edilir. Bu vergiler ve cezalarda zamanaşımı, verginin tarhını veya cezanın kesilmesini gerektiren durumun meydana geldiği tarihi takip eden takvim yılı başında başlar.

Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye Maliye Bakanlığı yetkilidir."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

BAŞBAKAN YARDIMCISI VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Söz konusu madde metninin daha iyi anlaşılması için söz konusu değişiklik yapılmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 446 sıra sayılı Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 10’uncu maddesindeki “50 milyon” ibaresinin “40 milyon” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mevlüt Karakaya (Adana) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

BAŞBAKAN YARDIMCISI VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz Başkanım.

İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Sabit yatırım öngörülen yatırımlara ilişkin inşaat işleri nedeniyle verilen desteğin artırılması öngörülmektedir.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

10’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 10’uncu madde kabul edilmiştir.

Birleşime iki dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 01.39

YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 01.41

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Zihni AÇBA (Sakarya)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 50’nci Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

446 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada bulunan 443 sıra sayılı Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.

2.- Serbest Bölgeler Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/666) ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 443)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan 439 sıra sayılı Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.

3.- Türkiye Cumhuriyeti ile Rusya Federasyonu Arasında Cezai Konularda Karşılıklı Adli Yardımlaşma ve Suçluların İadesi Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/650) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 439)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Bundan sonra da komisyonların bulunmayacağı anlaşıldığından, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 5 Ocak 2017 Perşembe günü, alınan karar gereğince, saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum; iyi geceler diliyorum.

Kapanma Saati: 01.42



(x) 446 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.