TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                                TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                                44’üncü Birleşim

                                                                                       21 Aralık 2016 Çarşamba

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                               İÇİNDEKİLER

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Erzurum Milletvekili Kamil Aydın’ın, 22 Aralık 1914 Sarıkamış Harekâtının 102’nci yıl dönümüne ve Sarıkamış şehitlerine ilişkin gündem dışı konuşması

2.- İstanbul Milletvekili Onursal Adıgüzel’in, içinden geçilen süreçte Türkiye'nin durumuna ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Gümüşhane Milletvekili Cihan Pektaş’ın, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün kuruluş yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

 

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, haince yapılan saldırıda hayatını kaybeden Rusya’nın Ankara Büyükelçisinin ailesine ve Rus halkına taziyelerini ilettiğine, Anayasa değişikliğiyle dikta yönetimine meşruluk kazandırılmasına izin verilmemesi gerektiğine ilişkin açıklaması

2.- Kocaeli Milletvekili Fatma Kaplan Hürriyet’in, Kütahya Belediyesinin yeni evli çiftlere dağıttığı kadını aşağılayan kitap konusunda duyarsız davranan Belediye Başkanı ve bakanları kınadığına ilişkin açıklaması

3.- Adana Milletvekili İbrahim Özdiş’in, tıbbi dokümantasyon ve sekreterlik mezunlarının mağduriyetinin ne zaman giderileceğini öğrenmek istediğine ve Seyhan 1 Hidroelektrik Santralinin özelleştirme kapsamından çıkartılmasını talep ettiğine ilişkin açıklaması

4.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, şans oyunlarının devlet eliyle sürdürüldüğüne ve AKP Hükûmeti döneminde bahis oyunlarının giderek yaygınlaştığına ilişkin açıklaması

5.- Manisa Milletvekili Mazlum Nurlu’nun, Hükûmetin uyguladığı yanlış politikaların sorumluluğunu alması ve terör saldırılarını, suikastları önleyemeyen İçişleri Bakanı, MİT Müsteşarı ve Emniyet yetkililerinin derhâl istifa etmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

6.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, milletin rejim değişikliği ve başkanlık sisteminin öncelikli sorunları olmadığını ifade ettiğine, millî iradeye saygı duyularak başkanlık hevesinden vazgeçilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

7.- Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın, Türk Hava Yollarının Bosna-Hersek Hava Yollarına hiçbir bedel almadan hisselerini geri vermesi nedeniyle uğradığı zararla ilgili bir araştırma yapılıp yapılmadığını ve duble yollara verilen önemin neden demir yollarına verilmediğini öğrenmek istediğine, yapılan köprülerin dünyanın en pahalı köprüleri olduğuna ilişkin açıklaması

8.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek’in, Mersin Bozyazı’da elektrik kesintisinin günlerdir sürdüğüne ve bu elektrik kesintilerine bir son verilmesini istediğine ilişkin açıklaması

9.- Samsun Milletvekili Kemal Zeybek’in, Kahramanmaraş olaylarının yıl dönümüne ve yöre halkının Vezirköprü-Havza ile Vezirköprü-Taşköprü yollarının yapılmasını talep ettiğine ilişkin açıklaması

10.- Hatay Milletvekili Hilmi Yarayıcı’nın, bugün ülkeyi büyük bir krize sokacak bir cinayetin failinin dindar ve kindar nesil yetiştirme odaklı eğitim politikalarının sonucu olduğuna ilişkin açıklaması

11.- Trabzon Milletvekili Ayşe Sula Köseoğlu’nun, Şenol Güneş Spor Kompleksinin açılışına katılanlara teşekkür ettiğine ve tesisin ülkeye hayırlı olmasını dilediğine ilişkin açıklaması

12.- İzmir Milletvekili Atila Sertel’in, Kars’ta borçları nedeniyle elektrikleri kesilenlerin yaşadığı mağduriyete ilişkin açıklaması

13.- Muğla Milletvekili Nurettin Demir’in, tarımsal sulama tesislerinin işletilmesinde yaşanan sorunlara ve ülkemize özgün yeni bir tarımsal üretim teşvik sistemi oluşturulması gerektiğine ilişkin açıklaması

14.- Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker’in, İstanbul ve Kayseri’deki terör saldırılarında şehit olanlara Allah’tan rahmet dilediğine, Rusya’nın Ankara Büyükelçisine yapılan hain saldırıyı ve ABD ile Avrupa başta olmak üzere terörü ve teröristi destekleyen tüm ülkeleri şiddetle kınadığına ilişkin açıklaması

15.- Mersin Milletvekili Serdal Kuyucuoğlu’nun, El Bab’da şehit olan askerlere rahmet, yaralılara şifa dilediğine, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en zor günlerini geçirirken gündemin birlik ve uzlaşma olması gerektiğine ilişkin açıklaması

16.- Balıkesir Milletvekili Mehmet Tüm’ün, El Bab’da şehit olan askerlere Allah’tan rahmet dilediğine, Alevi Kültür Dernekleri Sultangazi Cemevi Başkanı Zeynel Odabaş’ın gözaltına alınmasıyla ilgili bilgi almak istediğine ilişkin açıklaması

17.- Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Ahmet Arslan’ın, Denizli Milletvekili Kazım Arslan ile İzmir Milletvekili Atila Sertel’in yaptıkları açıklamalarındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

18.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, El Bab’da şehit olan askerlere Allah’tan rahmet dilediğine, hem içeride hem dışarıda terörle mücadele edildiğine, taşeron işçilerin kadroya geçirilmesi ve sorunlarının çözümüne yönelik düzenlemeler yapılması gerektiğine ilişkin açıklaması

19.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, El Bab’da hayatını kaybeden askerlere Allah’tan rahmet dilediğine, Orta Doğu politikasını çarpık temeller üzerine kurgulamış olan siyasi iktidarın ülkeyi bir maceraya sürüklediğine, siyasi iktidarın gündemi ile ülkenin gündeminin birbirine zıt olduğuna, ülkenin toplumsal barışa ihtiyacı olduğuna ve içte bu sağlanmadığı takdirde dışta hiçbir politikanın başarılı olma şansının olmadığına ilişkin açıklaması

20.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Suriye topraklarında yaptığı operasyonlarla ilgili olarak Hükûmetin Meclise bugüne kadar bir bilgilendirme yapmamış olmasının olağan olmadığına ve Türk milleti adına Hükûmetten sağlıklı bir bilgilendirme talep ettiğine ilişkin açıklaması

21.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, El Bab’da şehit olan askerlere Allah’tan rahmet dilediğine, El Bab’a yönelik harekâtın Türkiye’nin güvenliğini sağlamaya dönük olduğuna ve terörle mücadelenin iktidarla birlikte bütün partilerin ve meşru kurumların görevi olduğuna ilişkin açıklaması

22.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, Eskişehir Milletvekili Emine Nur Günay’ın MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

23.- Trabzon Milletvekili Haluk Pekşen’in, MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

24.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Trabzon Milletvekili Haluk Pekşen’in MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

25.- Gaziantep Milletvekili Mehmet Gökdağ’ın, Alevilerin otuz sekiz yıl önce Kahramanmaraş’ta yaşanan olayların aydınlatılmasını istediklerine ilişkin açıklaması

26.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet İlker Çitil’in, Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

27.- Konya Milletvekili Hüsnüye Erdoğan’ın, otuz sekiz yıl önce yaşanan acı bir olayın iyiniyetli olmayan, ayrıştırmayı öngören bir şekilde gündeme taşınmasının hoş olmadığına ilişkin açıklaması

28.- Millî Savunma Bakanı Fikri Işık’ın, İstanbul Milletvekili Eren Erdem’in 341 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

29.- Adana Milletvekili Zülfikar İnönü Tümer’in, zeytinliklerin 3 bin metre yakınına sanayi kuruluşu yapılamayacağı hükmü nedeniyle organize sanayi bölgelerinin genişlemesi konusunda sıkıntı yaşandığına ilişkin açıklaması

30.- Millî Savunma Bakanı Fikri Işık’ın, Adana Milletvekili Zülfikar İnönü Tümer’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

31.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yaptığı son açıklamaya göre El Bab’da 10 askerin daha şehit olduğuna ilişkin açıklaması

32.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Fırat Kalkanı Operasyonu’nda bugün 14 askerin şehit olduğuna ve Hükûmetin Meclise ve kamuoyuna bilgi vermesi gerektiğine ilişkin açıklaması

 

V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, Başkanlık Divanı olarak El Bab’da şehit olan askerlere Allah’tan rahmet dilediklerine ilişkin konuşması

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, trafik kazasında hayatını kaybeden Amedspor futbolcusuna Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin konuşması

 

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğlu ve 23 milletvekilinin, Doğu Karadeniz Bölgesi'nde yapılan çay üretiminin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/396)

2.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 22 milletvekilinin, domuz gribinden kaynaklanan ölümlerin ve domuz gribi aşısında son yaşanan gelişmelerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/397)

3.- Kırklareli Milletvekili Türabi Kayan ve 21 milletvekilinin, Ergene Nehri havzasında yaşanmakta olan çevre kirliliğinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/398)

 

 

 

 

 

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- MHP Grubunun, Grup Başkan Vekili Samsun Milletvekili Erhan Usta ile Grup Başkan Vekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay tarafından, 12 Aralık 2016 günü Türkiye İstatistik Kurumu ulusal hesap sisteminde yapılan revizyonun yeterince istişarelerde bulunulmadan aceleye getirilmiş bir revizyon olduğu gerekçesiyle alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla 12/12/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 21 Aralık 2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- HDP Grubunun, Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel ile Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken tarafından, 19-24 Aralık 1978 tarihinde Maraş’ta nefret saikiyle gerçekleşen katliamı planlayanların ve siyasi destek sunanların tespiti, sorumlularının bulunması ve cezalandırılması ile bu katliamla ilgili yüzleşme süreçlerinin işletilmesi amacıyla 12/2/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 21 Aralık 2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, Trabzon Milletvekili Haluk Pekşen’in MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanına ve Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması

2.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

3.- Kahramanmaraş Milletvekili Fahrettin Oğuz Tor’un, İstanbul Milletvekili İlhan Cihaner’in HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

4.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet İlker Çitil’in HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

5.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, Konya Milletvekili Hüsnüye Erdoğan’ın yaptığı açıklaması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

6.- Diyarbakır Milletvekili Sibel Yiğitalp’in, Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’ün yerinden sarf ettiği bazı ifadeleri sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

7.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’ün yerinden sarf ettiği bazı ifadeleri sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısı (1/699) ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (S. Sayısı 341)

2.- Serbest Bölgeler Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/666) ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (S. Sayısı 443)

3.- Türkiye Cumhuriyeti ile Rusya Federasyonu Arasında Cezai Konularda Karşılıklı Adli Yardımlaşma ve Suçluların İadesi Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/650) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı 439)

X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İstanbul Milletvekili Onursal Adıgüzel'in, Kredi ve Yurtlar Kurumuna bağlı yurtların kontenjanlarına ve yerleşen öğrenci sayılarına ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç’ın cevabı (7/8728)

2.- Kocaeli Milletvekili Haydar Akar'ın, Kocaeli ilindeki spor kulüplerine yapılan nakdi yardımlara ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç’ın cevabı (7/8938)

 

21 Aralık 2016 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.02

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara), İshak GAZEL (Kütahya)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 44’üncü Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, 102’nci yılında Sarıkamış şehitleriyle ilgili söz isteyen Erzurum Milletvekili Sayın Kamil Aydın’a aittir.

Buyurun Sayın Aydın. (MHP sıralarından alkışlar)

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Erzurum Milletvekili Kamil Aydın’ın, 22 Aralık 1914 Sarıkamış Harekâtının 102’nci yıl dönümüne ve Sarıkamış şehitlerine ilişkin gündem dışı konuşması

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi en içten saygılarımla selamlıyorum.

Evet, yarın 22 Aralık, bu tarih bize 22 Aralık 1914’ü hatırlatıyor. Tarihte halkları, toplulukları bir arada tutan, milletleştiren ve milletlerin birliğine, dirliğine vesile kılan en önemli ortak paydalardan biri de tarih bilincidir, tarihten gelen ortaklıktır. İşte, büyük Türk milletinin geçirdiği bütün badirelere, kirli oyunlara ve senaryolara rağmen birliğini, dirliğini bozmadan tek vücut olmasının en önemli nedenlerinden biri büyük zaferler, destanlar ve trajedilerde ortaya koydukları kader birliğidir. Yakın tarihimize baktığımızda gerçekten büyük bir trajedi olarak tarihe not düşen bir olay Sarıkamış Harekâtı’dır. Allahuekber Dağları’nda vuku bulan bu harekâttan birazcık bahsetmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, 93 Harbi sonrası Gümrü’nün savaş tazminatı olarak verilmesi ve akabinde yapılan Berlin Anlaşması gereği Kars, Ardahan, Sarıkamış, Artvin’in Ruslara bırakılmasından sonra Osmanlı son bir hamle yaparak bu elimizden çıkardığımız toprakları geri almaya çalışmıştır. Dönemin Genelkurmay Başkan Vekili Enver Paşa, stratejik bir karar alarak, Rusların akamete uğradığı, büyük bir rahatlama içerisinde olduğu bir dönemde kurmaylarıyla bu harekâtın planını gerçekleştirir ve uygulamaya dönüştürür. Sarıkamış Harekâtı’nda, aslında, gerek Rus belgelerinde gerek Türk belgelerinde ve Genelkurmayımızın belgelerinde de belirtildiği gibi öyle 90 binli rakamlar falan yoktur; bu, büyük bir askerî plandır, projedir, iki tarafın da büyük kayıpları olmuştur. Plan şudur: 9, 10, 11’inci Kolordularla beraber 3’üncü Ordumuzun, özellikle iklim şartlarını da dikkate alarak, Şenkaya üzerinden, Bardız üzerinden Oltu’ya, Oltu’dan da hemen Sarıkamış’a yönelmesi planlanmıştır. Ama Hafız Hakkı Paşa, 10’uncu Kolordu Komutanımız, Oltu’ya girdikten sonra, çok kısa zamanda Oltu’yu ele geçirince, büyük bir sevince, büyük bir zafer sarhoşluğuna kapılıp “Buraya kadar gelmişken -planı, projeyi değil- ben Ardahan’a kadar gideyim, daha sonra Sarıkamış’a döneyim.” deyince tabii işler değişiyor. Hâlbuki, Oltu’dan sonra Sarıkamış’a yönelinseydi dar bir koridorla, iklim şartlarının çok fazla etkisinde kalmadan, bu zaferle taçlanabilirdi ama Ardahan’a gidip Ardahan üzerinden dönmeyi deneyince, maalesef, bu bize ağır bir bedel ödettirdi. Niye? Çünkü Allahuekber Dağları’nı aşmak zorunda kaldı. Kapalı bir vadiden geçmek yerine, açık, yüksek ve engebeli bir dağdan, kış şartları ağır olan bir dağdan geçmeyi tercih edince, bu büyük kayıplara neden oldu.

Değerli milletvekilleri, bu, söylenildiği gibi bir kayıp değil. Orada, Türk ordusu, gerçekten, üzerine düşen bütün askerî manevralarını yapmış, büyük kahramanlık örneği göstermiştir. Rus belgelerinde de geçer; 30-35 bin civarında bizim kaybımız var, 25-30 bin civarında Rus ordusunun kaybı var. Bunun içinde, efendim, savaşarak, büyük bir çoğunluk zaten savaşarak… Bu ecdadımıza bu haksızlığı yapmayalım; “Efendim, silahlarını çekmeden, kurşun atmadan, uykudan uyanamadan gittiler…” Hayır, onlar, birer Mehmetçik, efendim, birer savaşçı olarak, kanlarının son damlasına kadar savaşarak orada şehit düştüler. Elbette ki şartlardan dolayı etkilenen askerlerimiz de oldu, ama bu iki taraftan da oldu; hem Rus tarafından hem bizim tarafımızdan. Dolayısıyla, bugün, bize düşen, efendim, onların ruhaniyetlerini incitmeden… Bugün de şehitlerimizi veriyoruz, aynı şekilde o gün de vermiştik ama Çanakkale ve Sarıkamış olmasaydı, bugün, Fırat Kalkanı Harekâtı dâhil Türkiye’nin içeride ve dışarıdaki terörle mücadelesindeki o kararlı, iri, diri ve birlikte olan, beraberlik ruhuyla hareket eden bir yapı olmazdı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMİL AYDIN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bu harekâtı akamete uğratan bir başka şey de yine, efendim, Daşkov, Genel Komutan, Rus Komutanını “Artık, Türkler burayı aldılar, biz çekilelim.” dedikten sonra, bölgenin komutanlığını yapan Yudeniç adlı Bölge Komutanının, o bölgede yaşayan gayrimüslimlerden aldıkları birtakım tüyolarla “Hayır efendim, Türkler Sarıkamış’ta, Allahuekber’de zorlanıyorlar, geri dönün.” demesiyle geri dönülerek gerçekten bir mağlubiyet onlar açısından önemli bir zafere dönüşmüştür ama bu bizim için büyük bir istiklal mücadelesidir, bugün onları rahmetle anıyoruz.

Saygılar sunuyorum. (MHP, AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Aydın, teşekkür ederim.

Dedesini Sarıkamış’ta şehit veren biri olmak kaydıyla size içten teşekkürlerimi sunuyorum hatırlattığınız için bu konuyu.

Gündem dışı ikinci söz, İstanbul’un sorunları hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Onursal Adıgüzel’e aittir.

Buyurun Sayın Adıgüzel. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- İstanbul Milletvekili Onursal Adıgüzel’in, içinden geçilen süreçte Türkiye'nin durumuna ilişkin gündem dışı konuşması

ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, Kayseri ve El Bab’da yitirdiğimiz şehitlerimize Allah’tan rahmet, ailelerine başsağlığı diliyorum, yaralılara da acil şifalar diliyorum. Aynı şekilde Rus Büyükelçisine, Sayın Karlov’a yapılan saldırıyı kınıyorum, ailesine ve Rus halkına da taziye dileklerimi iletiyorum.

Değerli milletvekilleri, Sayın Bahçekapılı bana İstanbul’un sorunlarıyla ilgili söz vermişti ama kendisinin affına sığınarak, içinden geçtiğimiz süreçte yaşadığımız acılar, karanlık günler ve önümüzü göremediğimiz bu süreçle ilgili ben de bir şeyler söylemek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, 7 Haziran 2015’ten bugüne 25’i aşkın bombalı saldırıda birçoğunuzun ismini dahi hatırlamadığı birçok insanımızı, yüzlerce insanımızı yitirdik. Bugün bu kürsüden kolayca telaffuz ettiğimiz ve her birini birer rakama indirgediğimiz bu insanlarımız birer sayı değil birer evlattı, eşti, anneydi, babaydı. 20 Temmuz 2015 günü Suruç’ta katiller Nazegül Boyraz’ı katletti. Nazegül Boyraz’ı katlederken Yasemin’i annesiz bıraktı.

10 Ekimde Ankara’da, hepinizin hafızasına gülüşlerini kazıyan Eren hayallerini kaybetti. Veysel’in avukat olma hayalleri katledildi. Yusuf’un, Zelal’in ve Fatoş’un kardeşsiz bırakılmasına sebep oldu.

Selin, Beşiktaş’taki hain saldırıda yalnızca 19 yaşındaki kardeşini değil, aynı zamanda en yakın arkadaşını yitirdi. Dört gün önce, daha Selin’in kardeşi için söylediği sözleri sindirmeye çalışırken bombalar bu sefer Kayseri’de patladı. Çarşı iznine çıkmıştı Samet, 21 yaşındaydı. Tıpkı diğer 13 gencimiz gibi gençliğinin baharındaydı. Ama, Sayın Başbakanın da dediği üzere, önlenemeyen, elden kaçırılan canlı bombalardan biri yalnızca Samet’i hayallerinden ve geleceğinden koparmadı, Hüseyin Özen’i de evlatsız bıraktı.

Değerli milletvekilleri, 7 Hazirandan bugüne birçok eve ateş düştü, düşmeye de devam ediyor. Daha da acısı ise, ne yazık ki artık ülkemizde ölümler normalleştiriliyor. 14 asker şehit oluyor; bu ülkeyi on dört yıldır yönetenler, katliamda hiçbir sorumlulukları yokmuş gibi, havai fişek patlatılan açılışlarda boy göstermek için yarışıyor. Hadi, ülke yönetiminin sorumluluğundan ve ağırlığından bihaber olduğunuzu uzun zaman önce anladık ama yaşanan onca acıya rağmen hiç mi vicdanınız sızlamıyor, yitip giden canlara hiç mi acımıyorsunuz? Taş olsa çatlardı bunca acının sorumluluğundan. Bu ülkenin evlatları katlediliyor.

Dünyada neredeyse örneği olmayan bir şekilde, devletimizin koruması altında bir büyükelçi suikasta uğruyor ama bir Allah’ın kulu çıkıp da, “FETÖ’yle mücadele” adı altında binlerce kamu görevlisi ihraç edilirken, Mehmet amca sırf Bank Asyaya kira yatırdığı için görevinden uzaklaştırılırken, bu kişinin, bu teröristin FETÖ’yle bağlantısı bilinmesine rağmen neden hâlâ görevinin başında olduğuna bir açıklama getirmiyor.

Bugün iktidar partisi çıkmış, hiç utanmadan, diktatörlük anayasasını “istikrar anayasası, gençliğin anayasası” diye millete yutturmaya çalışıyor. Siz hangi istikrardan bahsediyorsunuz? Eğer ölümleri kastediyorsanız çok haklısınız. Bakın, o konuda kimse sizinle boy ölçüşemez. Ülkeyi kan gölüne çevirdiniz, 1 Kasımda tek başınıza iktidara geldiniz. Şimdi de bir kişinin hırsları için ülkeyi adım adım diktatörlüğe götürüyorsunuz. Tıpkı “400 vekili verin, bu iş huzurla çözülsün.” diyerek millete şantaj yaptığınız günlerdeki gibi diyorsunuz ki “Terör bitecek, istikrar sürecek.” Madem bitirecektiniz terörü, ülkeye huzuru, istikrarı getirecektiniz de on dört yıldır neden başaramadınız? Başkanlığı getirdiğinizde bugün yapamadığınız neyi yapacaksınız? Bugün çıkmış, “Bu anayasa gençlerin anayasası.” diyorsunuz. Ben de size soruyorum: Bu anayasayla gençliğin hangi sorunu çözülecek; işsizliği mi, güvenlik sorunu mu, eğitim sorunu mu, barınma sorunu mu? Ben de buradan diyorum ki: Diktatörlük heveslerinize gençleri alet etmeye kalkmayın. Sizin kimin için Anayasa değişikliğine gittiğiniz apaçık ortadadır. Siz eğer gerçekten gençleri düşünüyor olsaydınız biz “Terör araştırılsın.” dediğimizde ellerinizi “hayır”a kaldırmazdınız. Siz eğer gençleri gerçekten düşünüyor olsaydınız bugün Türkiye'deki gençlerin payına ölüm, işsizlik, endişe ve umutsuzluk düşmezdi. Siz eğer gerçekten gençleri düşünüyor olsaydınız daha 27 yaşındaki Ethem Sarısülük’ün yaşamına 10 bin lira değer biçen yargının taşlarını döşemezdiniz. Ama unutmayın ki ayarını bozduğunuz kantar emin olun yarın da sizi tartacak. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, bildiğiniz gibi, gündem dışı söz taleplerini her partiye belli oranlarda dağıtıyoruz ve sizler gündem dışıyla ilgili bizden, Meclis başkan vekillerinden söz istediğiniz zaman isteminizin konusunun ve içeriğinin ne olduğunu da belirtiyorsunuz. Elbette ki dağıtım yaparken içeriğinin ne olduğuna pek dikkat etmiyoruz ama özellikle rica ediyorum ki bundan sonra gündem dışı söz isteyen sayın milletvekillerinin dilekçelerinde yazdıkları konu ile söylemleri birbirini tutsun. Sayın Adıgüzel, İstanbul’un sorunları hakkında söz istedi.

ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) – Af istedim sizden efendim.

BAŞKAN - Bu sorunla ilgili olarak da söz talebinde bulunsaydı, kürsüde anlattığı konularla ilgili söz talebinde bulunsaydı ben tekrar kendisine söz verecektim. Buna dikkat edilmesini özellikle rica ediyorum sizlerden.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, Sayın Adıgüzel’in anlattıkları tamamen İstanbul’un ve Türkiye'nin problemleri. Hiç gündem dışı bir şey anlatmadı.

BAŞKAN – Bakın, Türkiye'nin problemleri olarak söylemeyin. Bana verilen dilekçede İstanbul’un sorunlarıyla ilgili bir istem var. Lütfen...

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – İstanbul’da terör problemi yok mu efendim? Onu anlattı.

BAŞKAN – Ben sizden bir ricada bulunuyorum. Dikkat edersiniz veya etmezsiniz, bu sizin sorununuzdur. Hassasiyet göstermenizi rica ediyorum. Bu kadar.

Gündem dışı üçüncü söz, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün kuruluş yıl dönümü hakkında söz isteyen Gümüşhane Milletvekili Cihan Pektaş’a aittir.

Buyurun Sayın Pektaş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

3.- Gümüşhane Milletvekili Cihan Pektaş’ın, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün kuruluş yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

CİHAN PEKTAŞ (Gümüşhane) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün kuruluş yıl dönümü münasebetiyle gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce İstanbul ve Kayseri’de meydana gelen hain terör saldırılarını nefretle kınıyorum. Bugün El Bab’daki harekâtta şehit olan askerlerimize Allah’tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum. Terör örgütleri ve arkalarındaki karanlık güçlere inat barajlarımızı, yollarımızı, bütün projelerimizi yapacağız. Birlik ve beraberliğimizi daha da pekiştirerek emin adımlarla hedeflerimize ulaşacağız.

Ülkemizde su yapılarının inşası Osmanlı döneminde vakıflar tarafından yürütülmekteydi. Cumhuriyetimizin kurulmasının hemen ardından 1925 yılında Sular Fen Heyeti Müdürlüğü kuruldu ve ilk çalışmalara başlandı. 1929 yılında ortaya çıkan kuraklık ve kıtlık neticesinde suyun önemi daha iyi anlaşıldı ve Sular Umum Müdürlüğü kuruldu. 1936 yılında işletmeye açılan ve Ankara’ya içme suyu sağlayan Çubuk Barajı cumhuriyet tarihinde inşa edilmiş ilk barajımızdır. 18 Aralık 1953 tarihinde kabul edilen ve 28 Şubat 1954 tarihinde yürürlüğe giren 6200 sayılı Kanun’la Bayındırlık Vekâletine bağlı olarak çalışmalarına başlayan DSİ, bugün faaliyetlerini Orman ve Su İşleri Bakanlığına bağlı olarak yürütmektedir.

Ülkemizin gelişmesinde ve kalkınmasında öncü bir kuruluş olan DSİ, tarım, enerji, hizmetler ve çevre alanlarında faaliyet göstermektedir. DSİ dört sektörde faaliyetlerini sürdürmekle beraber daha çok baraj inşa eden kuruluş olarak bilinmektedir. Geriye dönüp bakıldığında 1.073 adet baraj ve gölet ile 65 adet hidroelektrik santral tamamlanarak işletmeye açılmıştır. Bu baraj ve hidroelektrik santraller arasında dünyanın en yüksek ve en büyük barajları sıralamasına ismini yazdıran Atatürk, Keban, Karakaya, Altınkaya, Oymapınar; son dönemde Deriner, Ermenek ve Çine Adnan Menderes Barajlarımız bulunmaktadır. Hâlihazırda inşa hâlinde olan Yusufeli ve Ilısu Barajlarımız da tamamlandıklarında ülkemizin gurur kaynağı olarak üst sıralara yerleşeceklerdir.

Değerli milletvekilleri, bugün itibarıyla barajlarımızın depolama kapasitesi 165 milyar metreküptür. Yapılacak projelerle 2023 yılına kadar depolama kapasitemiz 200 milyar metreküpe çıkarılacaktır. Su ihtiyacımız ise sulama suyu olarak 40 milyar metreküp, içme suyunda 7 milyar metreküp, sanayide 7 milyar metreküp olarak hesaplanmıştır.

Görüldüğü üzere, su kullanımında en büyük kalemi tarımsal sulamalar oluşturmaktadır. DSİ 2000’li yılların başlarından itibaren sulamada büyük oranda tasarruf sağlayan modern sulama sistemlerine geçişi hızlandırmıştır. Yeni projelerin tamamı yağmurlama ve damlama sistemidir. Yüz ölçümü 78 milyon hektar olan Türkiye’nin 8,5 milyon hektarı ekonomik olarak sulanabilir arazidir. Bugün itibarıyla 6,4 milyon hektar sulamaya açılmış olup 2023 yılına kadar 8,5 milyon hektar arazinin tamamının sulanması planlanmaktadır.

Su kaynaklarımız hidroelektrik enerji üretimi bakımından uygun şartlara sahiptir. Ekonomik olarak yıllık 180 milyar kilovatsaat hidroelektrik üretim potansiyelimiz mevcuttur. Özel sektörün de devreye girmesiyle son on dört yılda 68 milyar kilovatsaat enerji üretimi gerçekleştirilmiştir. Daha önceki 26 milyar kilovatsaat üretimle beraber bu rakam 94 milyar kilovatsaate yükselmiştir. 2023 yılına kadar 160 milyar kilovatsaat üretim kapasitesine ulaşacağız.

İçme ve kullanma suyu ihtiyacını gidermek için başta İstanbul, Ankara ve İzmir olmak üzere bütün şehirlerimizin su temin projeleri hayata geçirilmektedir. 2040 2050 yıllarının ihtiyacı dikkate alınarak planlamalar yapılmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dünyada bir ilk olan denizden su götürme projesiyle Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin su ihtiyacı karşılanmaktadır. Bu proje, Türkiye’nin gücünü ve Türk mühendisliğinin geldiği noktayı göstermesi bakımından önemlidir. DSİ’de yetişen binlerce mühendis ve DSİ’ye iş yaparak uzmanlaşan Türk firmaları, dünyanın birçok ülkesinde dünya çapında su yapıları inşa ederek ülkemizin ekonomisine çok büyük katkılar sağlamaktadırlar.

Güçlü bir kuruluş olan DSİ, dünyadaki muadil kuruluşlar arasında ilk sıralarda yer almaktadır. Bugün itibarıyla, DSİ merkez teşkilatı, 26 bölge müdürlüğü ve bütün illerdeki yapılanmasıyla, toplam 25.200 personel ve 2.200 şantiyesiyle milletimize hizmetlerini sürdürmektedir.

Sözlerime son verirken tekrar yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Pektaş.

Sayın milletvekilleri, şimdi, sisteme giren milletvekillerine birer dakika olmak kaydıyla yerlerinden söz vereceğim.

Söz vereceğim milletvekillerini okuyorum: Sayın Özdemir, Sayın Hürriyet, Sayın Özdiş, Sayın Gürer, Sayın Nurlu, Sayın Atıcı, Sayın Arslan, Sayın Şimşek, Sayın Zeybek, Sayın Topal yerine Sayın Yarayıcı, Sayın Köseoğlu, Sayın Kayan yerine Sayın Sertel, Sayın Demir, Sayın Şeker, Sayın Kuyucuoğlu ve Sayın Tüm.

Sayın Özdemir, sizden başlıyoruz.

Buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, haince yapılan saldırıda hayatını kaybeden Rusya’nın Ankara Büyükelçisinin ailesine ve Rus halkına taziyelerini ilettiğine, Anayasa değişikliğiyle dikta yönetimine meşruluk kazandırılmasına izin verilmemesi gerektiğine ilişkin açıklaması

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Haince yapılan saldırıda hayatını kaybeden Büyükelçi Andrey Karlov’un ailesine, Rus devleti ve Rus halkına taziyelerimi tekrar iletiyorum. Geçen hafta yine hain bir terör saldırısında kaybettiğimiz askerlerimizi, güvenlik görevlilerimizi ve sivil vatandaşlarımızı da tekrar saygıyla anıyorum.

On dört yıldır tek başına ülkeyi yöneten AKP hükûmetlerinin kötü ve başarısız yönetimi nedeniyle ülkemizin içinde bulunduğu huzursuzluktan, gözyaşından, karanlıktan ve sorun yumağından çıkışın çözümü asla bir rejim değişikliği tartışmaları değildir. Ülkemizde güven ve huzur ortamı yokken, üyesi olduğumuz Türkiye Büyük Millet Meclisi üzerinden kurulmak istenen statükonun son çivisi olarak rejim değişikliğiyle parlamenter sistem yok edilmek istenmektedir.

Değerli milletvekilleri, dün komisyonda görüşmelerine başladığımız Anayasa değişikliği düzenlemeleriyle dikta yönetimine meşruluk kazandırılmasına, anayasal statü kazandırılmasına asla izin vermemeliyiz.

BAŞKAN – Sayın Hürriyet…

2.- Kocaeli Milletvekili Fatma Kaplan Hürriyet’in, Kütahya Belediyesinin yeni evli çiftlere dağıttığı kadını aşağılayan kitap konusunda duyarsız davranan Belediye Başkanı ve bakanları kınadığına ilişkin açıklaması

FATMA KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Geçen hafta Kütahya Belediyesinin yeni evli çiftlere dağıttığı kadını aşağılayan, kadını dövmeyi, çok eşliliği, çocuk yaşta evliliği tavsiye eden, “Kadının çalışması faydasızdır.” diyen bu kitabı gündeme taşımıştık ve tüm Türkiye gündemine de oturmuştu. Bu kitaptan Cumhuriyet Halk Partisi Kütahya İl Başkanımız Doktor Sayın Zeliha Aksaz Şahbaz ve il örgütümüzün dikkati ve hassasiyeti sayesinde haberdar olmuştuk. Bu vesileyle Cumhuriyet Halk Partisi Kütahya İl Başkanımız ve il örgütümüze tüm Türkiye önünde teşekkür etmek istiyorum. Israrla “Yetkililer hakkında bir soruşturma başlatacak mısınız?” diye sorduğum hâlde kitabı savunan belediye başkanını, net cevap vermeyen Eğitim Bakanını ve sadece gülen ama tek kelam etmeyen kadın Aile Bakanını buradan şiddetle kınıyorum. Biz kadınlar hâlâ bir özür bekliyoruz, hem de ısrarla bekliyoruz ve bunun için mücadele etmeye tüm örgütümüzle birlikte devam edeceğiz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Hürriyet, sizinle bu konuyla ilgili olarak görüştüm, bu hafta nöbetçi olmam nedeniyle bu konuyla ilgilenemedim, size de iletmiştim. Bu konuyla ilgili olarak Diyanet İşleri Başkanımız da beni aradılar, son derece üzgün olduğunu belirttiler. İnşallah yeni yılda bu işi sizinle çözümleyeceğiz. Bir kere daha duyurayım.

FATMA KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) – Ama belediye başkanı hâlâ savunuyor Sayın Başkanım, bunun önüne geçmek lazım.

BAŞKAN – Birlikte hepsini halletmeye çalışacağız.

FATMA KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) – Tamam, çok teşekkürler.

BAŞKAN – Sayın Özdiş…

3.- Adana Milletvekili İbrahim Özdiş’in, tıbbi dokümantasyon ve sekreterlik mezunlarının mağduriyetinin ne zaman giderileceğini öğrenmek istediğine ve Seyhan 1 Hidroelektrik Santralinin özelleştirme kapsamından çıkartılmasını talep ettiğine ilişkin açıklaması

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sorum Sayın Sağlık Bakanına: Hastanelere “hizmet alımı” adı altında taşeron sekreter alınıyor veya iki aylık kurslarla sertifika almış kişiler bu işin lisans diplomasına sahip kişilerin önüne geçiyor. Hemşire ve ebelere sekreterlik yaptırılıyor. Sözleşmeli alınan personel diğer atamalarda tekrar tercih yapıyor, atama bekleyen kişilerin önüne geçiyor. Kısacası, tıbbi dokümantasyon ve sekreterlik mezunları büyük bir mağduriyet yaşıyor. Bu durumu ne zaman düzelteceksiniz? Tıbbi sekreterlik atama sayıları ne zaman yükselecek?

Bir diğer sorum Enerji Bakanına: Adana’da Seyhan Gölü kenarında bulunan Seyhan 1 Hidroelektrik Santrali özelleştirme kapsamına alınmış. Çukurova’nın tarımsal sulamasında hayati önemi bulunan, Adana’nın elektriğini üreten, olası su taşkınlarını önleyici konumdaki bu barajın özelleştirilmesini doğru bulmuyoruz. Lütfen bu barajı özelleştirme kapsamından çıkartın.

BAŞKAN – Sayın Gürer…

4.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, şans oyunlarının devlet eliyle sürdürüldüğüne ve AKP Hükûmeti döneminde bahis oyunlarının giderek yaygınlaştığına ilişkin açıklaması

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Millî Piyango, Hemen Kazan bayileri sayısı ülkemizde 10.506’dır. 2014 yılında yalnız Millî Piyangodan kamuya doğrudan veya dolaylı olarak 1 milyar 61 milyon 959 bin 619 lira kaynak aktarılmıştır. Yılbaşı yaklaşıyor. Piyango bileti satışları her caddede, sokakta devam ediyor. Niğde Müftüsü, Millî Piyango kazancının haram olduğunu ancak herkesin bildiğini okuduğunu söylüyor. “Haram yolla kazanılan paradan hiç kimseye hayır gelmez, gelmemiştir.” diyor. Güzel söylemiş. Ama Millî Piyango ve İddaa gibi oyunları devlet oynatıyor. Fabrikalar özelleştirildi, şans oyunlarıysa devlet eliyle sürüyor. Devlet ciddi bir gelir elde ediyor bu işten ve bu paralar, yani müftümüzün haram paraları sonra Maliye eliyle maaşa dönüşüyor.

AKP Hükûmeti döneminde Millî Piyango, Sayısal Loto, İddaa, Şans Topu, On Numara, Kazı Kazan, Altılı Ganyan, Süper Loto gibi bahis oyunları giderek yaygınlaştı. Futbol maçlarında İddaa oyunu futbolu bir kumar aracına dönüştürdü. Türkiye’de İnternet üzerinden kumar ve bahis oynayanların sayısı 1,5 milyonu aştı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Devletin şans oyunlarında kazanılan para haramsa oradan elde edilen gelir, alınan para ne oluyor?

BAŞKAN – Sayın Nurlu…

5.- Manisa Milletvekili Mazlum Nurlu’nun, Hükûmetin uyguladığı yanlış politikaların sorumluluğunu alması ve terör saldırılarını, suikastları önleyemeyen İçişleri Bakanı, MİT Müsteşarı ve Emniyet yetkililerinin derhâl istifa etmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

MAZLUM NURLU (Manisa) – Değerli milletvekilleri, bombalı terör saldırılarına maalesef yabancı diplomatlara karşı girişilen suikastlar da eklenmiştir. Ülkede hiç kimsenin can güvenliği kalmamıştır. On gün içerisinde bombalı saldırılarda 58 polisimizi, askerimizi ve vatandaşımızı şehit verdik, Rusya Büyükelçisini alçak bir suikasta kurban verdik. Yaşadıklarımız Türkiye’yi Suriye bataklığına sokmanın bir bedelidir. Siz başka ülkenin teröristini desteklerseniz, MİT tırlarıyla silah gönderirseniz başkaları da sizin teröristinize silah verir, bomba verir, kan döktürür.

Değerli milletvekilleri, Hükûmet uyguladığı yanlış politikaların sorumluluğunu almalıdır. Olayları sadece kınamak yeterli değildir çünkü hükûmet makamı kınama makamı değildir. Bu nedenle terör saldırılarını, suikastları önleyemeyen İçişleri Bakanı, MİT Müsteşarı ve Emniyet yetkilileri derhâl istifa etmelidir.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Atıcı…

6.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, milletin rejim değişikliği ve başkanlık sisteminin öncelikli sorunları olmadığını ifade ettiğine, millî iradeye saygı duyularak başkanlık hevesinden vazgeçilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, her birimizi bu koltuklara vekil olarak oturtan milletimiz, yani bu koltukların asıl sahipleri, bizlerin el ele vererek işsizliği, yoksulluğu ve terörü yok etmemizi istiyor. Milletimiz, rejim değişikliği ve başkanlık sisteminin öncelikli sorunları olmadığını ifade ediyor. Benim konuştuğum AKP seçmeni, AKP’yi sevdiğini ancak ülkesini daha çok sevdiğini ve ölümlü olan tek bir kişiye emanet etmeyeceğini söylüyor. Benim konuştuğum MHP seçmeni, partisini sevdiğini ancak ülkesini daha çok sevdiğini ve ülkeyi, aldatılma ihtimali olan ve ölümlü olan tek bir kişiye emanet etmeyeceğini söylüyor. Benim konuştuğum CHP seçmeni, egemenliği saraydan alıp halka veren Atatürk’e bağlı olduğunu ve egemenliğin halktan alınıp yeniden Saray’a ve ölümlü bir kişiye verilmesine karşı olduğunu söylüyor.

Millî iradeye saygı duymalı ve başkanlık hevesinden vazgeçilmeli.

BAŞKAN – Sayın Arslan…

7.- Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın, Türk Hava Yollarının Bosna-Hersek Hava Yollarına hiçbir bedel almadan hisselerini geri vermesi nedeniyle uğradığı zararla ilgili bir araştırma yapılıp yapılmadığını ve duble yollara verilen önemin neden demir yollarına verilmediğini öğrenmek istediğine, yapılan köprülerin dünyanın en pahalı köprüleri olduğuna ilişkin açıklaması

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Ulaştırma Bakanlığına soruyorum:

1) Türk Hava Yolları 2008 yılında Bosna-Hersek Hava Yollarının yüzde 49 hissesini 6 milyon dolara almış, daha sonra bu hava yolu için 24 milyon dolar da harcama yapmıştır. Daha sonra da bu hisselerini hiçbir bedel almadan Bosna-Hersek Hava Yollarına geri vermiştir. Bunun sebebi nedir? Ülkemizin uğradığı 30 milyon zararla ilgili olarak bir araştırma ve soruşturma yaptınız mı?

2) Sürekli kara yolu yapıyorsunuz, dünyada ise raylı sistem öncelikli yapılıyor. Duble yola verdiğiniz önemi demir yoluna neden vermiyorsunuz?

3) “Orhangazi ve üçüncü boğaz köprüsünü yaptık.” diyorsunuz, dünyanın en pahalı köprülerini yaptığınızı söylemiyorsunuz. En pahalı geçiş yapılan köprüler olduğunu da söyleyin lütfen.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Şimşek…

8.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek’in, Mersin Bozyazı’da elektrik kesintisinin günlerdir sürdüğüne ve bu elektrik kesintilerine bir son verilmesini istediğine ilişkin açıklaması

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, elektrik kesintileri milleti canından bezdirmektedir. Seçim bölgem olan Mersin-Bozyazı’da günlerdir elektrik kesintisi vardır. Vatandaş isyan etmiş, Mersin-Antalya yolunu trafiğe kapatmıştır. Dün gece polis nezaretinde Enerjisa ekipleri gelip, arızayı giderip elektrik verebilmişlerdir. Bu kadar baraj yaptığımız söyleniyor, bu elektrik başka bir yere mi satılıyor? Her gün birçok noktada düzenli elektrik kesintileri yapılıyor. Artık bu elektrik kesintilerine son verilmesini… Bir muhatap bulamıyoruz. Enerjisa’yı aradığımız zaman karşımızda bir muhatap yok ancak bilgisayara konuşuyoruz, bir milletvekili bir muhatap bulamıyor.

Burada Bakanlığın siyasilere bir muhatap tanımasını, aradığımız zaman kiminle görüşeceğimizi bilmemizi, bu AKP’li vekillere verdikleri VIP telefon numaralarını muhalefet milletvekillerine de vermelerini bekliyor, saygılar sunuyorum.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sadece milletvekillerine değil, il başkanlarına, ilçe başkanlarına da vermiş.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Zeybek…

9.- Samsun Milletvekili Kemal Zeybek’in, Kahramanmaraş olaylarının yıl dönümüne ve yöre halkının Vezirköprü-Havza ile Vezirköprü-Taşköprü yollarının yapılmasını talep ettiğine ilişkin açıklaması

KEMAL ZEYBEK (Samsun) – Dünyamızı paylaşamayan güçler ve ülkemizdeki iş birlikçileri yakın tarihimizde onlarca katliam yaptı. Kana doymayan zalim zihniyetler katliamlar yapmaya devam ediyorlar. Kahramanmaraş katliamı en vahşilerinden. Kahramanmaraş’ta hayatını kaybeden yurttaşlarımızı, canlarımızı rahmetle anıyor ve bu katliamlardan ders alınmasını diliyor, bir daha yapılmamasını temenni ediyorum.

Samsun ili Vezirköprü-Havza arasındaki 30 kilometrelik yol AKP iktidarı tarafından ilçelerimize söz verilmesine rağmen yapılmamıştır. Vezirköprü halkı bu yolun yapılmamasından, her trafik kazasında maddi manevi zararlara uğramaktadır. Vezirköprü-Taşköprü yolunun yapılmasını talep ediyor, Vezirköprü ilçemizin bu çileli yolunun yapılmasının halkımızın talebi olduğunu iletmek istiyorum.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Yarayıcı…

10.- Hatay Milletvekili Hilmi Yarayıcı’nın, bugün ülkeyi büyük bir krize sokacak bir cinayetin failinin dindar ve kindar nesil yetiştirme odaklı eğitim politikalarının sonucu olduğuna ilişkin açıklaması

HİLMİ YARAYICI (Hatay) – Sayın Başkan, yıllardır bu kürsülerden dindar ve kindar nesil yetiştirme odaklı eğitim politikalarınızı eleştirdik. Bu politikalarınızın barındırdığı tehlikeler konusunda uyarılarda bulunduk. Her seferinde de uyarılarımıza kulaklarınızı kapattınız. İktidara geldiğinizde 8 yaşında olan bir çocuk, bugün ülkemizi büyük bir krize sokacak bir cinayetin failidir ve bu, kindar politikalarınızın bir sonucudur. “Perde arkasında FETÖ var.” deyin, “El Kaide” deyin, ne derseniz deyin, bunun kindar gençlik yaratma hevesinizin sonucu olarak gerçekleştiği gerçeği değişmeyecektir. Liyakat ilkelerini bir kenara atarak ideolojik tercihleriniz doğrultusunda devleti yeniden yapılandırmaya, polisleri Fetih Marşı ve ilahilerle mezun etmeye devam ederseniz Rus Büyükelçisinin öldürülmesi bu tür eylemlerin ne ilki ne de sonu olacaktır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Köseoğlu…

11.- Trabzon Milletvekili Ayşe Sula Köseoğlu’nun, Şenol Güneş Spor Kompleksinin açılışına katılanlara teşekkür ettiğine ve tesisin ülkeye hayırlı olmasını dilediğine ilişkin açıklaması

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; geçtiğimiz pazar günü Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve Katar Emiri Tamim bin Hamid es-Sani’nin teşrifleriyle açılışını gerçekleştirdiğimiz Şenol Güneş Spor Kompleksi birçok ilki bünyesinde barındırmaktadır. 92 bin metrekare yeşil alana sahip kompleksin içerisinde 41.461 seyirci kapasiteli, engelli dostu bir stadyumun yanı sıra, ikisi çim, beşi doğal çim saha da bulunmakta; ayrıca Trabzonspor’umuzun kullanacağı çok modern kamp tesislerini de barındırmaktadır içerisinde. Türkiye'nin, deniz yüzeyini doldurarak inşa edilen ilk stadyumu ve yine Türkiye'nin kendisini temizleyen ve hava kirliliğini önleyen akıllı çatı sistemine sahip ilk stadyumu olma özelliğini taşıyan stadyum, yine Türkiye'nin en hızlı ve teknolojik stadyumu olarak da tarihteki yerini almıştır.

Bu vesileyle, bu şekildeki stadımızın açılışına katılan tüm bakanlarımıza, milletvekillerimize ve Sayın Cumhurbaşkanımıza özellikle teşekkür ediyor, stadın Trabzonspor’umuza ve birçok takımımıza uzun yıllar hizmet vereceğine inanıyor, Türkiye'nin gururu Şenol Güneş Spor Kompleksi’nin ülkemize hayırlı olmasını diliyorum.

BAŞKAN – Sayın Sertel…

12.- İzmir Milletvekili Atila Sertel’in, Kars’ta borçları nedeniyle elektrikleri kesilenlerin yaşadığı mağduriyete ilişkin açıklaması

ATİLA SERTEL (İzmir) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.

Ulaştırma Bakanı Sayın Ahmet Arslan da geldi, tesadüf, Kars’tan söz edecektim.

Eşmeyazı, Hacıveli, Subatan, Başgedikler, Oğuzlu, Bekler, Yağıkesen, Bayraktar ve Küçükpirveli köylerinde bazı yurttaşlarımızın elektriği yok. Bunun nedeni yoksulluk. Kars’ta hava gündüz eksi 13 derece, gece ise eksi 20 derece. Bu soğukta Kars’ta insanlar borç nedeniyle, elektrik parasını ödeyememesi nedeniyle donduruluyor.

Bu elektrik kesintileri acaba başka bir mevsimde yapılsaydı daha uygun olmaz mıydı? Zaten bu insanlar ödeme gücü olsa bu elektrik borcunu öder ve elektrikle ısınma şansına sahip olabilirlerdi. Bu insanları Ahmet Arslan’ın vicdanına bırakıyorum, Kars’a bırakıyorum, AKP iktidarına bırakıyorum, elektrik idaresine bırakıyorum. Bu insanlar çaresiz, donuyor; bir kez de buradan haykırıyorum.

BAŞKAN – Sayın Demir…

13.- Muğla Milletvekili Nurettin Demir’in, tarımsal sulama tesislerinin işletilmesinde yaşanan sorunlara ve ülkemize özgün yeni bir tarımsal üretim teşvik sistemi oluşturulması gerektiğine ilişkin açıklaması

NURETTİN DEMİR (Muğla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

İlgili bakanlara iletmek için… Tarımsal sulama tesislerinin işletilmeleri ve bu tesisler için gerekli ödenek ihtiyaçları doğmaktadır. Muğla ili ve diğer büyükşehir belediyelerinde yapılan tarımsal sulama hizmetlerinin yapım, bakım, onarımı ve yeterli tanımlamalar yapılmadığından dolayı mevzuatta gerekli değişikliklerin yapılması ve bu hizmetlerin sürdürülmesi için büyükşehir belediyelerine ilgili bakanlıkların bütçelerinden veya genel bütçeden ilave ödenek aktarılması gerekmektedir. Aynı zamanda, tarımsal üretimdeki girdi maliyetlerinin -tohum, gübre, akaryakıt gibi- yüksek olması ile üretim ve pazarlamadaki yetersizliklerden dolayı üreticilerimizin emekleri heba olmaktadır, ürünler çoğu zaman tarlada kalmaktadır. Bunun önüne geçilmesi için ülkemize özgün yeni bir tarımsal üretim teşvik sistemi oluşturulmalıdır. Ayrıca, tarımsal desteklemelerin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Şeker…

14.- Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker’in, İstanbul ve Kayseri’deki terör saldırılarında şehit olanlara Allah’tan rahmet dilediğine, Rusya’nın Ankara Büyükelçisine yapılan hain saldırıyı ve ABD ile Avrupa başta olmak üzere terörü ve teröristi destekleyen tüm ülkeleri şiddetle kınadığına ilişkin açıklaması

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

İstanbul ve Kayseri’de yapılan alçak terör saldırısı sonrası şehit düşen polis, asker ve sivil vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı dilerken yaralılarımıza da acil şifalar diliyorum.

Rusya-Türkiye ilişkilerini bozmaya yönelik, Rusya Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov’a yapılan hain saldırıyı kınıyorum. Ailesine ve Rus devletine başsağlığı diliyorum.

Ülkemizin kalkınmasına, birlik ve beraberliğine yönelik yapılan bu terör saldırılarını nefretle kınıyorum. Kanla beslenen bu terör örgütlerinin bu hain ve kalleşçe yaptıkları terör eylemleri onların son çırpınışlarıdır. Halep’te Müslüman sivil halka yönelik katil Esad rejimi tarafından yapılan işkence, zulüm ve katliamlara sessiz kalan ve yine, bölgemizdeki terörist faaliyetlere destek olan, ABD ve Avrupa başta olmak üzere, terörü ve teröristi destekleyen tüm ülkeleri şiddetle kınıyorum.

BAŞKAN – Sayın Kuyucuoğlu…

15.- Mersin Milletvekili Serdal Kuyucuoğlu’nun, El Bab’da şehit olan askerlere rahmet, yaralılara şifa dilediğine, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en zor günlerini geçirirken gündemin birlik ve uzlaşma olması gerektiğine ilişkin açıklaması

SERDAL KUYUCUOĞLU (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

El Bab’da şehit olan askerlerimize rahmet, yaralılara şifa ve sağlıklar diliyorum.

Türkiye Cumhuriyeti, tarihinin en zor günlerini geçiriyor; siyaseten zor, dış ilişkiler zor, ekonomik olarak sıkıntılar içindeyiz. Sahaya indiğimizde, insanlar geçim derdinde. Ülkede terör var, ülkede güvenlik yok. Elçiler öldürülüyor, sorumlular gereğini yapmıyor. Ancak birileri bu kadar sıkıntı içerisinde başkanlık sistemi diye tutturuyor.

Türkiye’nin gündemi birlik olmalı, Türkiye’nin gündemi uzlaşma olmalı. Bu konuda en büyük görev de iktidara düşüyor. Sadece söylemle değil, uygulamada da uzlaşma bekliyoruz. Muhalefetin görüş ve önerilerinin de dikkate alınmasını bekliyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Tüm, son olarak…

16.- Balıkesir Milletvekili Mehmet Tüm’ün, El Bab’da şehit olan askerlere Allah’tan rahmet dilediğine, Alevi Kültür Dernekleri Sultangazi Cemevi Başkanı Zeynel Odabaş’ın gözaltına alınmasıyla ilgili bilgi almak istediğine ilişkin açıklaması

MEHMET TÜM (Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

El Bab’da şehit olan askerlerimize Allah’tan rahmet diliyorum.

Sayın Başkan, Alevi Bektaşi Federasyonu örgütlenmeden sorumlu Genel Sekreteri ve aynı zamanda Alevi Kültür Dernekleri Sultangazi Cemevi Başkanı Zeynel Odabaş dokuz gündür gözaltındadır. Yaşamı Alevi kurumları içerisinde geçen, hiçbir örgütsel bağlantısı ve hiçbir siyasi parti üyeliği olmayan Zeynel Odabaş neyle suçlandığını bilmemektedir. Hükûmete soruyorum, Sayın Zeynel Odabaş gece saat dört buçukta evi basılarak hangi gerekçeyle gözaltına alınmıştır? Neyle suçlanmaktadır? Alevileri, kurumlarını endişeye sevk eden bu durum karşısında dokuz gündür ailesine ve Alevi Bektaşi Federasyonuna neden hiçbir bilgi verilmiyor? Daha ne kadar gözaltında tutulacak? Neden bugüne kadar ifadesi alınmamıştır? Hükûmet, Aleviler üzerinde baskı kurarak ne yapmak istiyor? Alevileri hedef göstermekten ve ötekileştirmekten ne zaman vazgeçmeyi düşünüyor?

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tüm.

Sayın Sertel’in Kars’la ilgili, elektrik sıkıntılarıyla ilgili sorduğu soruya Sayın Bakan cevap vermek istedi.

Buyurun Sayın Bakanım.

17.- Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Ahmet Arslan’ın, Denizli Milletvekili Kazım Arslan ile İzmir Milletvekili Atila Sertel’in yaptıkları açıklamalarındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI AHMET ARSLAN (Kars) – Sayın Başkan teşekkür ediyorum.

Ondan önce de Türk Hava Yollarıyla ilgili soru vardı. Elbette ki Bosna Hersek’le iş birliği çok önemli iki ülke açısından. Dolayısıyla, Türk Hava Yollarının Ulaştırma Bakanlığıyla herhangi bir bağı ve ilgisi olmadığını özellikle değerli milletvekillerinin bilgilerine arz edeyim. Ancak yine de Maliye Bakanımızdan cevabını alıp sizlere bildireceğiz.

Kars’a gelince, tabii 382 tane köy var, hepsinin problemleriyle tek tek uğraşıyoruz. Elektriği özel bir şirket işletiyor. Köylerin, eğer işletmeden kaynaklı bir eksiklik nedeniyle bir mağduriyeti varsa hiç şüpheniz olmasın ki gereğini yapıyoruz. Ancak borç ödenmemesi nedeniyle bir kapanma söz konusuysa burada da yine yapılandırmaya gitmesi adına Hükûmetimizin daha önce çıkardığı düzenlemeler çerçevesinde yapılandırma şansı var. Biz yine vatandaşla, köylüyle kurumu birleştirip, buluşturup problemlerini çözmeye çalışıyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI AHMET ARSLAN (Kars) – Dolayısıyla, vicdanıma bırakmayın, vicdanım gereğini yapıyor.

BAŞKAN – Sayın Bakan, bir dakika daha süre veriyorum, tamamlayın isterseniz.

ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI AHMET ARSLAN (Kars) – Teşekkür ediyorum Değerli Başkanım.

Hiç şüpheniz olmasın ki 382 köyün hepsi bizim için değerli, Türkiye’nin bütün köylerinin ve köylülerinin değerli olduğu gibi. Problemlerini çözmek adına uğraşıyoruz ancak kişilerin borçlarıyla ilgili yapabileceğimiz en iyi şey, borçların yapılandırılması. O konuda bana da geliyor konu, ben de bunu özellikle onlarla paylaşıyorum.

Bilgilerinize diyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Sayın Bakan, tümünün borcu silinsin.

BAŞKAN – Şimdi, söz talebinde bulunan sayın grup başkan vekillerine söz vereceğim.

Sayın Usta, buyurun.

18.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, El Bab’da şehit olan askerlere Allah’tan rahmet dilediğine, hem içeride hem dışarıda terörle mücadele edildiğine, taşeron işçilerin kadroya geçirilmesi ve sorunlarının çözümüne yönelik düzenlemeler yapılması gerektiğine ilişkin açıklaması

ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bu sabah, yine, Fırat Kalkanı operasyonunda El Bab bölgesinde şehit ve yaralı askerlerimiz var; 4 şehidimiz, 15 yaralımız var. Ben şehitlerimize Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum, yaralılarımıza da acil şifalar temenni ediyorum.

Yurt içerisinde, yurt dışında -hep söylüyoruz- Türkiye ciddi bir terör kuşatması altında. Terörle mücadele ediyoruz hem içeride hem dışarıda. Cenab-ı Allah bütün polisimize, askerimize güç kuvvet versin, onu temenni ediyorum.

Sayın Başkan, dün Kamu Taşeron Çalışanları Platformu grubumuzu, Milliyetçi Hareket Partisi Grubunu ziyaret etti. Kendilerinin talebi, söz verildiği şekilde… Hem Hükûmet aslında söz verdi hem de muhalefet partilerinin de aslında seçim beyannamelerinde bu taşeronların kadroya geçirilmesi konusunda sözü var.

Tabii, biz nihayetinde icra makamında değiliz ama Hükûmetimizi de buradan tekrar uyarıyoruz ve burada verilen sözlerin tutulması gerektiğini onlar adına biz de talep ediyoruz çünkü hakikaten bir şeye söz verildiyse, yapacağım diye programa konulduysa bunun yapılması lazım yani bunların kadro taleplerinin karşılanması gerekiyor.

Tabii, bu yapılırken, bu talep karşılanırken de asli iş - yardımcı iş şeklinde bir ayrımın da yapılmaması gerekiyor. Bu şunun için önemli: Çünkü birçok yerde yardımcı sınıfta gözüküp aslında asli iş yapılan… Mesela, yani, Sağlık Bakanlığı bir hastaneye eleman alıyor, hemşirelik yaptırıyor ama orada, işte, temizlik işçisi olarak alıyor. Dolayısıyla, buradaki adaletsizliklerin giderilmesi açısından da böyle bir ayrımın yapılmaması lazım.

Bunun haricinde, yine bu taşeron işçilerle ilgili olarak haksız yere işten çıkarılanlar oldu tabii, elbette. Bunlar dava açma sürelerini kaçırdığı için dava açamamışlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Ek süre veriyorum, bir dakika.

Buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) – Bunlara da belki bu yapacağımız yasal düzenlemeyle bir dava açma imkânının verilmesinin yerinde olacağını düşünüyorum çünkü hakikaten, bilinçsizlikten kaynaklanan bir durum.

Bir de işten çıkarılmış, geri dönmesi konusunda mahkeme kararları var fakat -mesela elimde örnekleri var, dün bana bunlar verildi- bu mahkeme kararlarının da uygulanmadığını görüyoruz. Tabii, mahkeme kararını uygulamama diye bir şey olmaz. Kurumlarımızın bu konuda hassas olması lazım, bu mahkeme kararlarının da mutlak surette uygulanması lazım. Bizim Milliyetçi Hareket Partisi olarak, taşeron işçilerin kadroya geçirilmesine ve onların sorunlarının çözümüne yönelik olarak şu anda komisyonlarda bekleyen 4 tane kanun teklifimiz var. Bu kanun tekliflerinin de bir an evvel gündeme alınarak -veya Hükûmet tasarısı olur, ortak tasarı olur, nasıl olacaksa- toplumumuzda artık kanayan bir yara hâline gelen bu taşeron işçilerin sorunlarını çözmemiz çok iyi olacaktır. Hemen de bunun yapılmasının uygun olacağını düşünüyorum. Hele hele, böyle birlik beraberliğe ihtiyacımızın olduğu bu dönemde milletimiz açısından güzel de bir şeyi yapmış oluruz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Usta.

Sayın Yıldırım, buyurun.

19.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, El Bab’da hayatını kaybeden askerlere Allah’tan rahmet dilediğine, Orta Doğu politikasını çarpık temeller üzerine kurgulamış olan siyasi iktidarın ülkeyi bir maceraya sürüklediğine, siyasi iktidarın gündemi ile ülkenin gündeminin birbirine zıt olduğuna, ülkenin toplumsal barışa ihtiyacı olduğuna ve içte bu sağlanmadığı takdirde dışta hiçbir politikanın başarılı olma şansının olmadığına ilişkin açıklaması

AHMET YILDIRIM (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben de El Bab’da bir saldırı sonucu hayatını kaybeden askerlere Allah’tan rahmet diliyorum, ailelerine ve ülkeye başsağlığı diliyorum ancak şunu ifade edelim ki Suriye başta olmak üzere Orta Doğu politikasını çarpık temeller üzerine kurgulamış olan siyasi iktidar, ülkeyi maalesef bir maceraya sürüklüyor ve her geçen gün, bu ülkede toplumsal kamplaşmayı artıran, gerilimi yükselten bir politik hat üzerinde ilerlemeye devam etmektedir.

Açık söyleyelim, geçmiş dönemde cihadist örgütlerle kurulmuş ve hâlâ uluslararası kamuoyunu tatmin etmeyen ilişkilenimler ile Kürt karşıtlığı üzerine kurulmuş olan Orta Doğu politikalarının, bundan daha farklı bir yere ülkeyi götürmesi zaten beklenemezdi çünkü üç gün sonrayı bile sistematik bir şekilde planlamadan yürüyegiden bir dış politikamız var. Her geçen gün, bir önceki günle çelişen açıklamalarla karşı karşıyayız. En son, dün Moskova’da yapılan mutabakatta görülüyor ki daha bir hafta on gün önce Cumhurbaşkanının, Suriye’de rejim değiştirme, Esad’ı devirme planlarını, El Bab’da veya Fırat Kalkanı’ndaki operasyonun amacını söyleyen cümleleri, dün Moskova’da boşa çıkarılmıştır.

Buradan hareketle ifade edelim, siyasi iktidarın gündemi ile 80 milyonluk ülkenin gündemi birbirinden farklı değil, zıttır. Artık ülkedeki insanların düşündükleri ve hissettikleri ile siyasi iktidarın, maalesef, toplumla paylaşılmayan ajandası farklı işliyor. Ülke içte ve dışta siyasi, ekonomik, diplomatik, sosyal sorunlarla boğuşurken Hükûmet ise kendi partisinin tamamını bile tatmin etmeyen bazı Anayasa ve yasa değişiklikleriyle ülke gündemini, Meclis gündemini meşgul etmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Teşekkürler.

Bu 80 milyon insan arasındaki tansiyonu düşürecek, toplumsal gerilimi azaltacak, kamplaşmayı önleyebilecek politik hattı öncelemesi ve toplumsal barış çağrılarıyla bunu pratize edebilecek bir politikayı öne çıkarması gerektiğini düşünüyoruz. Daha fazla şiddete, kana ve çatışmaya değil, bu ülkenin elzem olarak bir toplumsal barışa ihtiyacı olduğunu, içte bunu sağlayamadığımız takdirde dışta hiçbir politikamızın başarılı olma şansının olmadığını ifade etmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Ben de teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

Sayın Altay, buyurun.

20.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Suriye topraklarında yaptığı operasyonlarla ilgili olarak Hükûmetin Meclise bugüne kadar bir bilgilendirme yapmamış olmasının olağan olmadığına ve Türk milleti adına Hükûmetten sağlıklı bir bilgilendirme talep ettiğine ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; her gün, her sabah kalktığımızda acı haberlerle uyanmak artık bizi gerçekten çok ciddi anlamda üzüyor. Hiçbir şey yapamıyor olmak, olayları seyreder bir durumda olmak ise bu Meclisin üyeleri olarak bizi ayrıca üzüyor Sayın Başkan.

Türk Silahlı Kuvvetleri yaklaşık yüz yirmi gündür Suriye topraklarında kimi operasyonlar yapıyor. Bugün sabah gene 4 şehit ve 11-12 yaralı askerimizin haberiyle uyandık. Bu tablonun… Elbette gerekiyorsa daha çok şehit de veririz. Bu vatanın bekası için, cumhuriyetimizin, devletimizin bekası için bu topraklarda yaşayan her birimiz de şehit olmaya hazırız. Bunda bir tereddüt yok ama tereddüt şurada: Burası Türkiye Büyük Millet Meclisi. Bu Meclisten alınan bir yetkiyle Türk Silahlı Kuvvetleri başka ülke topraklarında kimi askerî iş ve işlemler yapıyor. Şehitlerimiz var, sanıyorum 25-26 şehit verdik o bölgede. Sayın Hükûmetin bu Meclisin üyelerine, bu milletin temsilcilerine bir bilgilendirme bugüne kadar yapmamış olması olağan bir durum değildir. Ülkede olağanüstü hâlin olması Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin tribünde oturmasını gerektirmez. Bu konuda, bir siyasi polemik amacıyla söylemiyorum ancak bütün dünyanın bildiği, başka ülkelerin istihbarat teşkilatlarının, millî savunma bakanlıklarının, başka ülkelerin parlamentolarının, onların üyelerinin bildiği birçok bilginin Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinden saklanmasını doğru bulmuyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Bunu bu Meclisin üyelerine ve bu Meclise ve bu Meclisin şahsiyetine bir saygısızlık olarak da görüyoruz. Çok rica ediyoruz, siyasi polemik peşinde değiliz. Ölen çocuklar bizim çocuklarımızdır, bu milletin çocuklarıdır, gene fakir fukaranın çocuklarıdır. Hükûmetten, Parlamentoya sağlıklı bir bilgilendirme talep ediyoruz. Bunu Türk milleti adına diliyoruz, bize oy veren seçmenlerimiz adına diliyoruz ve bu konuda makamınızı da daha duyarlı olmaya ve bu talebimizi Hükûmete resmî olarak iletmeye sizi de davet ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Duyarlı olduğum konusunda bir tereddüdünüz yok Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Bilgilendirme bakımından.

BAŞKAN – İleteceğim, buna da inanmanızı isterim.

Sayın Bostancı, buyurun.

21.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, El Bab’da şehit olan askerlere Allah’tan rahmet dilediğine, El Bab’a yönelik harekâtın Türkiye’nin güvenliğini sağlamaya dönük olduğuna ve terörle mücadelenin iktidarla birlikte bütün partilerin ve meşru kurumların görevi olduğuna ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, teşekkürler. El Bab’da 4 askerimiz şehit oldu, 15 yaralımız var. Şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum, yaralılarımıza şifa diliyorum.

Suriye istikrarsız bir coğrafya. Aslında, Türkiye sınırına kadar olan bölgede istikrarı ve güvenliği sağlamakla mükellef bir devlet otoritesi olmadığı için, böylesine kaotik alanlarda sizin sınır güvenliğiniz de artık sınırınızda değildir. El Bab’a yönelik harekât Türkiye’nin güvenliğini sağlamaya dönüktür ve bu çerçevede yetki alınmıştır. Orada bulunma nedenimiz de esasen Türkiye’nin güvenliğidir. Onun ötesinde, her yerde Suriye’nin toprak bütünlüğünün Türkiye tarafından kuvvetli bir şekilde vurgulandığı ve müzakerelerde dile getirildiği hatırlanmalıdır. Suriye’ye ilişkin dış politikayı, her gün ittifakların değiştiği, tarafların, pozisyonların değiştiği, sınırların, iç sınırların değiştiği bir coğrafyada dış politikayı tartışmak iki üç cümleyle olmaz. Bunun tartışmaları zaten farklı zeminlerde çeşitli biçimlerde yapılıyor. Önemli olan, istikametin doğru olmasıdır. İnsani temelde ve Suriye’nin toprak bütünlüğü esasında bir politik yaklaşım her zaman muhafaza edildi, bu da önemlidir.

Öte taraftan, evet, çeşitli terörist meydan okumalarla karşı karşıyayız, büyük kayıplar yaşıyoruz. İnşallah, memleketimizin başına bu tür terörist saldırılar tekrar gelmez. Her türlü tedbiri almak muhakkak iktidarın görevidir. Teröre karşı mücadele iktidarla birlikte esasen bütün politik partilerin ve aynı zamanda meşru kurumların da görevidir. Bu, sadece iktidar marifetiyle yürütülecek bir iş değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen Sayın Bostancı.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - “Onların görevi nedir?” diye sorulursa, onların görevi de şudur: Teröristler zayıftır, terörist saldırılar marifetiyle toplumu iç çatışmalara, siyasal fay hatlarını hareketlendirip insanların birbirine düşmesine sebep olacak bir ortam kurmak isterler. Burada, farklı siyasette olacağız elbette, rekabet edeceğiz, Türkiye’nin geleceğine ilişkin müzakereler yapacağız ama teröre karşı ortak bir tavrı sürdürmek, bu müzakereleri de medeni bir şekilde yapmak teröre verilecek en önemli cevaplardan birisidir, çok temel bir görevdir. Esasen, Türkiye başarıyla bu görevini de iktidarıyla, muhalefetiyle yerine getiriyor.

Çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Ben de teşekkür ederim.

V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, Başkanlık Divanı olarak El Bab’da şehit olan askerlere Allah’tan rahmet dilediklerine ilişkin konuşması

BAŞKAN – Biz de Divan olarak, El Bab’da şehit olan askerlerimize Allah’tan rahmet diliyoruz; yaralı askerlerimize acil şifalar diliyoruz. Onlar bizim güvenliğimiz için orada şehit oldular. Allah onlardan razı olsun, ruhları şad olsun.

Gündeme geçiyoruz sayın milletvekilleri.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır.

Önergeleri ayrı ayrı okutacağım.

İlk sırada okutacağım Meclis araştırması önergesi 500 kelimeden fazla olduğu için önerge özeti okunacaktır, ancak önergenin tam metni tutanak dergisinde yer alacaktır.

Buyurun.

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğlu ve 23 milletvekilinin, Doğu Karadeniz Bölgesi'nde yapılan çay üretiminin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/396) (X)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ekte sunulan gerekçelerle, Doğu Karadeniz Bölgesi'nde yapılan çay üretiminin sorunlarının araştırılması, bu kapsamda politikaların ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasa'nın 98’inci ve TBMM İçtüzüğü'nün 104’üncü ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederiz. 25/01/2016

1) Mehmet Bekaroğlu                                 (İstanbul)

2) Bülent Yener Bektaşoğlu                        (Giresun)

3) Uğur Bayraktutan                                   (Artvin)

4) Kazım Arslan                                         (Denizli)

5) Seyit Torun                                           (Ordu)

6) Haluk Pekşen                                        (Trabzon)

7) Kemal Zeybek                                        (Samsun)

8) Ünal Demirtaş                                       (Zonguldak)

9) Mahmut Tanal                                        (İstanbul)

10) Orhan Sarıbal                                      (Bursa)

11) Onursal Adıgüzel                                 (İstanbul)

12) Yaşar Tüzün                                        (Bilecik)

13) Çetin Arık                                            (Kayseri)

14) Gaye Usluer                                        (Eskişehir)

15) Erkan Aydın                                         (Bursa)

16) Lale Karabıyık                                     (Bursa)

17) Özgür Özel                                          (Manisa)

18) Serkan Topal                                       (Hatay)

19) Şenal Sarıhan                                      (Ankara)

20) İbrahim Özdiş                                      (Adana)

21) Okan Gaytancıoğlu                               (Edirne)

22) Erdin Bircan                                        (Edirne)

23) Hüseyin Yıldız                                     (Aydın)

24) Tahsin Tarhan                                     (Kocaeli)

Özet Gerekçe:

Doğu Karadeniz Bölgesi'nde yaklaşık 770 bin dekar alanda çay tarımı yapılmakta, yılda 1 milyon 250 bin ton civarında yaş çay üretilmektedir. Yaş çay, çoğunluğu Rize ilinde olan fabrikalarda işlenerek yılda 260 bin ton civarında kuru çay üretilmektedir.

Bölgedeki müstahsile yaş çayın getirisi yaklaşık 2,2 milyar TL'dir. Çay sektörünün bölgeye işleme, depolama, paketleme, pazarlama dâhil olmak üzere toplam 5 milyar TL'lik getirisi vardır. Bölge halkının tek geçim kaynağı çaydır. İnsanlar ailelerini çay tarımı yaparak, çay işletmelerinde çalışarak ya da bu işletmelerden emekli olarak aldıkları emekli maaşlarıyla geçindirmektedir.

İlk çay kanunu 1924 yılında çıkmış, ama çay üretimiyle ilgili ilk bilimsel çalışmalar ancak 1937 yılında başlamıştır. 1940 yılında çıkarılan ikinci Çay Kanunu’yla çay tarımı ve çay işletmeleri belli kurallara bağlanmış ve ilk büyük ölçekli çay atölyeleri aynı yıl Rize'de kurulmuştur. İlk modern çay fabrikası ise 1946 yılında Rize'de işletmeye açılmıştır.

1983 yılında çıkarılan 112 sayılı KHK’yla Çay işletmeleri Genel Müdürlüğü adıyla bir kamu iktisadi kuruluşu oluşturulmuş ve çay işletmesi Tekel Genel Müdürlüğünden alınarak ÇAYKUR'a verilmiştir.

Çay tarımının kaderini değiştiren düzenleme, 4 Aralık 1984 tarihli ve 3092 sayılı Çay Kanunu’yla yapılmıştır. Bu kanunla devlet tekeli kaldırılmış; çayın üretimi, işlenmesi ve satışı serbest bırakılmıştır.

Çay müstahsillerinin sorunları da bu tarihte görünür hâle gelmiştir. Bu tarihten itibaren, özel sektör giderek artan payla çay işletmesine girmiştir. Bugün üretilen yaş çayın yüzde 45'ini özel sektör, yüzde 55'ini ÇAYKUR işlemektedir. "Yaş çay" denilen, taze yapraktır, zamanında kesilmesi ve yine zamanında satılması gerekiyor. ÇAYKUR, kontenjan ve kotalar koyarak yaş çayı almayınca üretici, özel sektörün istediği şartlarda çayını satmak zorunda kalmaktadır.

Çay tarımında yaklaşık kırk yıldır kimyasal gübre kullanılıyor. Bu gübre, hem çayın kalitesini düşürmekte hem de diğer ürünleri olumsuz etkilemektedir. O nedenle, bir an önce organik çay üretimine geçilmelidir. Ne var ki bu konuda beklenen gelişme sağlanamamıştır.

Türkiye'de çay üretimi yapılan alanlarda sınırlama vardır. Devlet, çay üretimini düşürme yönünde bir politika izlemektedir. Oysa dünyada çay ekim alanları ve kuru çay üretimi giderek artmaktadır. Şu an dünyada kuru çay üretimi 5 milyon tonu aşmıştır. Bu rakam, dünya kuru çay tüketiminden fazladır. O nedenle, 18 milyar doları bulan dünya çay pazarında müthiş bir rekabet mevcuttur.

Türkiye, 300 bin ton/yıl tüketimi ile dünyada ilk sıralarda olan bir kuru çay pazardır. Bu durum, çok uluslu şirketlerin iştahını kabartmakta ve Türkiye'de değişik kanallardan çay tarımından vazgeçmesi telkinleri yapılmaktadır.

Bugün Türkiye 250 bin ton/yıl civarında kuru çay üretmektedir ve bunun tamamı iç piyasada tüketilmektedir. Yılda yaklaşık 50 bin ton kuru çay da çoğu kaçak yollarla olmak üzere yurt dışından gelmektedir. Bunun anlamı, Türkiye’nin 18 milyar dolarlık dünya çay piyasasından hiç pay almamasıdır. Oysa, Türkiye çayının çok önemli avantajları var. Türkiye, dünya çay pazarından önemli bir pay alabilir.

Öncelikle, dünyada sadece Doğu Karadeniz'de, çay tarımında insektisit (böcek öldürücü) kullanma zorunluluğu yok. Dolayısıyla, bizim kuru çayımızda ilaç artıkları yoktur. Organik çay üretimine geçilebilirse, bu özellikleri dolayısıyla Türkiye çayı dünyada aranan ve tercih edilen çay olacaktır. İstenirse çay ekim alanları genişletilerek Türkiye yılda 500 bin ton kaliteli, sağlıklı ve aranan kuru çay üretebilir ve dünya çay pazarında önemli bir pay (200-250 milyon dolar) sahibi olabilir.

Bütün bu gerekçelerle, TBMM'de bir araştırma komisyonu kurulup Doğu Karadeniz Bölgesi'nde yapılan çay üretiminin sorunlarının araştırılması zorunluluğu vardır.

2.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 22 milletvekilinin, domuz gribinden kaynaklanan ölümlerin ve domuz gribi aşısında son yaşanan gelişmelerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/397)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Domuz gribinden kaynaklanan ölümlerin araştırılması ve domuz gribi aşısında son yaşanan gelişmelerin konunun uzmanları aracılığıyla görüşülmesi ve ortaya çıkan sorunlara kalıcı ve etkili çözüm önerilerinin bulunması amacıyla Anayasa'nın 98 ve TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1) Mustafa Sezgin Tanrıkulu                                      (İstanbul)

2) Orhan Sarıbal                                                       (Bursa)

3) Mustafa Hüsnü Bozkurt                                         (Konya)

4) Ceyhun İrgil                                                         (Bursa)

5) Kadim Durmaz                                                      (Tokat)

6) Melike Basmacı                             (Denizli)

7) Kamil Okyay Sındır                        (İzmir)

8) Elif Doğan Türkmen                                              (Adana)

9) Kazım Arslan                                                        (Denizli)

10) Utku Çakırözer                             (Eskişehir)

11) Bülent Tezcan                              (Aydın)

12) Tahsin Tarhan                              (Kocaeli)

13) Namık Havutça                             (Balıkesir)

14) Haydar Akar                                                       (Kocaeli)

15) Nihat Yeşil                                                         (Ankara)

16) Yakup Akkaya                              (İstanbul)

17) Nurhayat Altaca Kayışoğlu            (Bursa)

18) Mahmut Tanal                              (İstanbul)

19) Ömer Fethi Gürer                         (Niğde)

20) Dursun Çiçek                                                      (İstanbul)

21) Onursal Adıgüzel                         (İstanbul)

22) Tekin Bingöl                                                       (Ankara)

23) Serdal Kuyucuoğlu                                              (Mersin)

Gerekçe:

Domuz gribi hastalığının ortaya çıkmasından aşının üretilip satılmasına kadar geçen süre, çeşitli tartışmaların, spekülasyonların ve olumsuzlukların doğmasını da peşinden getirmiştir.

Dünya Sağlık Örgütünün domuz gribi aşısını önermesine rağmen aşı üzerine yaşanan tartışmalar son bulmamıştır.

Ülkemizde kullanılacak domuz gribi aşısı konusunda da tartışmalar yaşanmış ve yaşanmaya da devam etmektedir. Kaç milyon doz domuz gribi aşısı alındığı, bunun maliyetinin ne kadar olduğu ve hangi firma ya da firmalara bu aşının ihalesinin verildiği konusunda kamuoyu aydınlatılmalıdır. Nitekim, Adana ve Niğde'de domuz gribi sebebiyle yurttaşlarımız hayatını kaybetmiş, bu sebeple domuz gribi aşısı konusu yeniden gündeme gelmiştir.

Domuz gribi aşısı alımlarıyla ilgili vermiş olduğum yazılı soru önergesine -(7/31357) esas numaralı- 5/8/2014 tarihinde gelen cevapta Sağlık Bakanı pandemik griple mücadele kapsamında yaklaşık 6 milyon doz aşı alındığını, yaklaşık 3 milyon doz aşının kullanıldığını, 3 milyon doz aşının da tedbir amaçlı stoklandığını, stoklanan 3 milyon doz aşının muhtemelen bir salgın durumunda ihtiyaç duyulacak yeni karakterli grip aşısıyla üretici firma tarafından değiştirileceğini ifade etmiştir.

Kalkınma Bakanı Sayın Cevdet Yılmaz 2015 yılı Mart ayında TBMM Genel Kurulunda “Domuz gribinden şu ana kadar 12 kişi ölmüş. Yaygın bir salgından bahsedemeyiz.” demişti.

Art arda gelen gribe bağlı ölümlerin ardından Sağlık Bakanlığı Müsteşarı ise konuyla ilgili 2015 yılı Mart ayında "Vakalarda artış görüyoruz. Bu mevsimsel olarak diğer yıllara benzer bir artış görüyoruz. 2015 yılı itibarıyla 317 numune bize gelmiştir. Bunlar içerisinde 170 vakamız domuz gribidir. Bu vakalarda kaybettiğimiz oran da 11 vakadır. 11 domuz gribi vakamız hayatını kaybetmiştir. 2014'te 11, 2015'te 5 olmak üzere toplam şu ana kadar -2014-2015 sezonu için konuşuyorum- 16 vakayı kaybettik. Antalya, Kocaeli, Çanakkale, Sivas, Mersin bölgemiz içerisinde bulunuyor. Samsun'da da 3 vakamızı kaybettik. Bu illerimizle ilgili yerinde değerlendirme de yapılıyor." açıklamasını yapmıştı.

8 Ocak 2016 tarihi itibarıyla Manisa'da 53 yaşındaki Meral Kaçira ile Konya'da 4 yaşındaki bir çocuğun domuz gribi nedeniyle yaşamını yitirdiğinin basına yansımasının ardından, Manisa Sağlık İl Müdürü, yüksek ateşle hastaneye kaldırılan 53 yaşındaki Meral Kaçira'da domuz gribi virüsü tespit edildiğini doğrulamıştır.

Konya'da yüksek ateş ve kusma şikâyeti üzerine hastaneye kaldırılan 4 yaşındaki çocuk yaşamını yitirmiş, doktorlar çocuğun domuz gribinden (H1N1) öldüğü tanısını koymuşlardır.

17 yaşlarında bir gencin de yine aynı hastanede tedavi altında iken domuz gribinden öldüğü iddiaları üzerinde durulduğu yine basına yansımıştır.

Domuz gribinden kaynaklanan ölümlerin araştırılması ve domuz gribi aşısında son yaşanan gelişmelerin konunun uzmanları aracılığıyla görüşülmesi ve ortaya çıkan sorunlara kalıcı ve etkili çözüm önerilerinin bulunması amacıyla Meclis araştırması açılması elzemdir.

3.- Kırklareli Milletvekili Türabi Kayan ve 21 milletvekilinin, Ergene Nehri havzasında yaşanmakta olan çevre kirliliğinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/398)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ergene Nehri havzasında yaşanmakta olan çevre kirliliğinin araştırılması ve alınacak tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa’mızın 98 ve İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırması komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.

Gerekçe:

Türkiye’de 26 su havzası vardır. Ergene su havzası, sanayi ve nüfus yoğunluğun en yüksek olduğu (yaklaşık yüzde 80, 2.037 adet sanayi tesisi) havzalardan biridir. Tekstil, gıda, maden gibi farklı sanayiler bölgede hava kirliğine yol açmaktadır. Ergene havzası sanayi, ısınma, ulaşım kaynaklı kirliliğin etkisindedir. Mevsimsel olarak kirliğinin arttığı merkezî alanlarda Çevre Bakanlığınca ölçümler yapılmaktadır.

Kirliliğin çok nedenli, çok sonuçlu olması, çok tarafı bulunması, yasalar, yönetmeliklerle çözülememesi, insan doğasından kaynaklanan sorumlu, mağdur aranması ya da bunun reddedilmesi, toplumda yeterince önemli bulunmaması tehlikeyi daha da artırmaktadır,

Ergene Nehri havzasında yaşanmakta olan çevre kirliliğinin araştırılması ve alınacak tedbirlerin belirlenmesi amacıyla kurulmasını talep ettiğimiz Meclis araştırması komisyonu çalışmalarıyla Ergene havzasında yaşanmakta olan çevre kirliliğinin önüne geçilebileceğini düşünmekteyiz.

1) Türabi Kayan                                                        (Kırklareli)

2) Mahmut Tanal                                                      (İstanbul)

3) Mehmet Göker                                                      (Burdur)

4) Uğur Bayraktutan                           (Artvin)

5) Nurettin Demir                                                     (Muğla)

6) Mehmet Bekaroğlu                         (İstanbul)

7) Akın Üstündağ                                                      (Muğla)

8) Niyazi Nefi Kara                            (Antalya)

9) Dursun Çiçek                                                       (İstanbul)

10) Bülent Kuşoğlu                            (Ankara)

11) Necati Yılmaz                                                     (Ankara)

12) Serdal Kuyucuoğlu                       (Mersin)

13) Murat Emir                                                         (Ankara)

14) Orhan Sarıbal                                                     (Bursa)

15) Veli Ağbaba                                                       (Malatya)

16) Gürsel Tekin                                                       (İstanbul)

17) Muhammet Rıza Yalçınkaya           (Bartın)

18) Serkan Topal                                                      (Hatay)

19) Hilmi Yarayıcı                                                     (Hatay)

20) Şenal Sarıhan                                                    (Ankara)

21) Aydın Uslupehlivan                                             (Adana)

22) Sibel Özdemir                                                     (İstanbul)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sayın milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- MHP Grubunun, Grup Başkan Vekili Samsun Milletvekili Erhan Usta ile Grup Başkan Vekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay tarafından, 12 Aralık 2016 günü Türkiye İstatistik Kurumu ulusal hesap sisteminde yapılan revizyonun yeterince istişarelerde bulunulmadan aceleye getirilmiş bir revizyon olduğu gerekçesiyle alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla 12/12/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 21 Aralık 2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

21/12/2016

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 21/12/2016 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisini İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                   Erhan Usta

                                                                                                     Samsun

                                                                                         MHP Grup Başkan Vekili

Öneri:

12 Aralık 2016 tarih, 2075 sayıyla TBMM Başkanlığına MHP Grup Başkan Vekili ve Samsun Milletvekili Erhan Usta ile MHP Grup Başkan Vekili ve Manisa Milletvekili Erkan Akçay'ın… 12 Aralık 2016 günü Türkiye İstatistik Kurumu ulusal hesap sisteminde revizyon yapmıştır, bu revizyonun yeterince istişarelerde bulunulmadan aceleye getirilmiş bir revizyon olduğu görülmektedir, bu nedenle alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla verdikleri Meclis araştırması açılması önergemizin 21/12/2016 Çarşamba günü (bugün) Genel Kurulda okunarak görüşmelerinin bugünkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin lehinde ilk olarak Samsun Milletvekili Sayın Erhan Usta konuşacak.

Buyurun Sayın Usta. (MHP sıralarından alkışlar)

ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım.

12 Aralık 2016 günü, yaklaşık dokuz gün önce Türkiye İstatistik Kurumu yeni ulusal hesap serisi açıkladı; teknik tabiriyle gayrisafi yurt içi hasıla veya daha genel tabirle millî gelir serisini açıkladı. Bu seri, 1998 yılına kadar geriye doğru revize etti. Yani, 1998-2015’i yıllık olarak, 2016’da açıklanan -şu anda- üç çeyreği de çeyreklik olarak açıklamış oldu.

Temelde yapılan şey nedir? Burada, tabii, yapılan işlerin takdire şayan yanları var, geçen, bir konuşmamda bunları ifade etmiştim, şimdi oralara zaman darlığı nedeniyle çok fazla girmeyeceğim. Ancak, temelde yapılan şey, gayrisafi yurt içi hasıla 1998 yılından 2015’e kadar olan bir süreç içerisinde artırılmıştır. Tabii, GSYİH, toplam GSYİH artırılınca kişi başı gelir de artmıştır fakat burada, mesela, 1998 yılı GSYİH’sı yeni seride yüzde 2,4 artırılırken, son yılda, 2015’te yüzde 19,7 artırılmıştır. Burada daha enteresanı da aslında 2010’a kadar artışlar yüzde 5’in altında kalmış, 2015’ten sonra bir anda artışlar fırlamaya başlamıştır. Mesela, 2015 yılında neye tekabül ediyor dersek: Millî gelirdeki artış 385 milyar TL’dir yani eski parayla 385 katrilyon lira; Türkiye'nin millî geliri, 2015 yılı millî geliri yeni seride artırılmıştır. Mesela, kişi başı gelir de buna paralel olarak 1998 yılında 104 dolar artırılırken 2015 yılında 1.750 dolar artırılmıştır, 2016’da da tahminen 2 bin dolar civarında bir artış olacaktır.

Şimdi, buna ilişkin değerlendirme ve kritiklerim şu şekilde: İlk önce, birincisi, bu aslında daha önce açıklanması beklenen ve taahhüt edilen bir seriydi, zamanında açıklanmadı. Zamanında açıklanmadı ancak şimdi açıklanırken de paldır küldür açıklandı yani konunun taraflarıyla, ilgili kurumlarıyla konuşulmadan, istişare edilmeden, sektör komiteleri oluşturulmadan açıklanmış bir veridir. Mesela, Kalkınma Bakanlığı bu millî gelir konusunda otorite bir kurumdur, TÜİK de Kalkınma Bakanlığına bağlıdır. Sizi temin ederim ki bu serinin hiçbir çalışmasında, hiçbir evresinde Kalkınma Bakanlığıyla çalışılmamıştır. Yani, düşünün, Kalkınma Bakanlığı kendi içerisinde dahi bir koordinasyon yapamıyor çünkü açıkladığınız şeyin iktisadi sonuçları var. “Bu ne anlama geliyor?” konusunda TÜİK’in ihtisası olmadığı için, onun, ihtisası olan kurumlarla konuşulması gerekir. Hazine Müsteşarlığı, Merkez Bankasıyla bazı şeylerin konuşulması gerekirken hiçbir şekilde konuşulmadan, kredisi son derece zayıf bir seri, bir veri açıklanmıştır.

Diğer bir husus: Tabii, bu yeni seri önceki serilerle bir kırılma içeriyor ama kendi içerisinde de ciddi bir kırılma var. Bakın, yeni bir seri açıkladığınızda hiç olmazsa kendi içinde bir homojenlik beklersiniz. Kendi içerisinde bir kırılma var, bunu az önce izah ettim. Dolayısıyla, özellikle 2010 sonrasıyla 2010 öncesi, 1998-2010 dönemi arasında astronomik farklılıklar var revizyon açısından. Hâlbuki, siz bir şeyi seriye yeni katıyorsanız, baza önceden olmayan bir şeyi koyuyorsanız bu hem baza girecek hem de yeni yıla gireceği için aslında büyümelerin ve açıkladığınız dönemde serinin yıllar arasında radikal bir değişiklik göstermemesi gerekir işin metodolojisi gereği ancak böyle bir kırılmayı kendi içerisinde içeriyor.

Şimdi, sadece millî gelir düzeyleri değil büyüme rakamlarında da enteresanlık var. Şöyle söylersem çok özet olarak, çok uzatmadan: Mesela, 1999-2010 döneminde daha önce açıklanmış olan büyüme rakamları yüzde 3 civarında -yani büyümenin, artışların yüzdesini alarak söylüyorum- revize ediliyor. Ama 2011-2015 döneminde daha önce açıklanan büyüme rakamları yüzde 61 düzeyinde revize ediliyor, böyle bir şey olamaz. Yani, dolayısıyla, serinin kendi içerisinde ciddi bir kırılma olduğunu bu şekilde ifade ediyoruz.

Şimdi, sadece düzeyler değil, trendler de değişiyor. Çok vaktimiz olmadığı için bunları söyleyemeyeceğim, inşallah, Meclis araştırması açılırsa o zaman bunları detaylı konuşuruz. Daha önceki seride, mesela, yurt içi tasarruflar aşağı doğru giderken, “Türkiye’de yurt içi tasarruflar düşüyor.” denilirken şimdiki seride yurt içi tasarruflar yukarıya doğru gidiyor. Bu tür farklılıklar olmaz arkadaşlar. Bugüne kadar ne Türkiye’de açıklanan hiçbir seride, yeni seride ne de uluslararası camianın, diğer ülkelerin açıkladığı serilerde trendlerin böyle değiştiği görülmemiştir. Bakın, bu çok önemli bir husus, trendler değişiyor. Mesela, sabit sermaye yatırımları önceki seride aşağı doğru gidiyordu, şimdiki seride yukarıya doğru gidiyor. Hani, düzeyini değiştirirsin, onu anlarım, yeni bir şey katarsın ama eğilimlerinin, eğimlerinin değişmemesi lazım; bu seri maalesef, eğimleri de değiştiriyor.

Şimdi, detayda açıklanmayan birçok veri eksiği var, onların çok da teknik şeylerine girmeyeceğim ama mesela, çeyrekler itibarıyla elimizde bir seri yok şimdi. Nasıl model çalıştıracak, ben bilmiyorum bu ülkenin insanları. Nasıl çalışma yapacak? Çünkü çeyrekler itibarıyla ekonometrik modeller var bu ülkede. Şimdi, 2015’ten 1998’e kadar olan dönemde çeyrekler itibarıyla, bu çağda, bakın, 21’inci yüzyılda, bilgisayarın bu kadar geliştiği bir ortamda Türkiye'nin çeyreklik dönemler itibarıyla millî gelir serisi olmayacak. Bu asla kabul edilebilir bir şey değildir. Devlet hesaplarının detayları yok, sektör yatırımları yok. 2009 öncesinde TÜİK yeni seride tasarruf oranı açıklamıyor biliyor musunuz, 2009 öncesinde Türkiye'nin yeni seriye göre açıklanmış bir tasarruf oranı yok. Bu kabul edilebilir mi? Bu nasıl bir çalışmadır? O yüzden diyorum, böyle paldır küldür, aceleye getirilmiş, açıklanmış. Hükûmet bir şeyin farkında değil, Hükûmet hiçbir şeye vaziyet etmediği gibi bu işe de vaziyet etmiyor, böyle enteresan bir durum yaşıyoruz. Bu yeni seride açıklanan sonuçların hiçbirisi iktisadi olarak kabul edilebilir değil. Örneğin, 2013 yılında yeni seri diyor ki: “Türkiye ekonomisi yüzde 8,5 büyüdü.” 2013 yılını hatırlayın, neredeyse “kriz yılı” diye adlandırılan bir yıldı, piyasaların sıkıştığı bir yıldı. Yani böyle bir yılda şimdi 4 olan büyümeyi, 4,2 olan büyümeyi 8,5’a çıkartıyorsunuz, daha önceden açıkladığınız veriyi yüzde 100’ün üzerinde değiştiriyorsunuz. Ben bu TÜİK’e şimdi nasıl güveneceğim? Daha önce “yüzde 4,2” diyordun, şimdi “yüzde 8,5” diyorsun, bu kabul edilebilir bir durum değil.

Bugüne kadar iktisadi anlamda bilinenlerin hepsi yanlışmış arkadaşlar. Yani Türkiye'nin buna çok dikkat etmesi gerekiyor. Bugüne kadar akademi dünyasının, milletvekillerinin, daha da önemlisi, Türkiye’yi yöneten iktidarın bildiği her şey yanlışmış, bu seri onu söyledi şimdi, her şeyi yanlış biliyormuşuz biz, her şey yanlış rakamlar üzerinden konuşuluyormuş, ülkeye ilişkin sorunlar yanlışmış, çözümler yanlışmış, yeni seri böyle bir şey olduğunu, böyle bir durum olduğunu şu anda ortaya koyuyor. Bu kolay kabul edilebilir, kolay hazmedilebilir bir şey değil. Bütün uzmanlar yanılmış, uluslararası kuruluşlar, Türkiye’yle ilgili analiz yapan kuruluşlar, herkes yanılmış diyor bu seri.

Şimdi, meğer ülkenin bir tasarruf sorunu yokmuş, bakın burada “Tasarruf… Tasarruf…” diye konuşuyorduk. Ülkenin yatırım meselesini konuşuyorduk, “Ülke üretmiyor.” diyorduk, meğer bu ülke üretiyormuş, yatırım sorunu da yokmuş, tasarruf sorunu da yokmuş. Şimdi, çıplak gözle bu ülkeye baktığımızda bunlar iktisaden kabul edilebilir hususlar mı?

Şimdi, farklılıkların kaynaklarını açıklamak için bir tablo yayımlıyor TÜİK basın toplantısında, çok detayına girmeyeceğim. Bir de bu seri değişikliği nasıl takdim edildi? Mesela, Sayın Şimşek, Sayın Naci Ağbal dediler ki: “Uluslararası hesaplar sistemine uygunluk açısından bu revizyon yapıldı.” Değişimlerin kaynağına bakıyorsunuz yani 100 olan değişimin sadece yüzde 7’lik kısmı uluslararası hesaplar sistemine uyumdan kaynaklanıyor, yüzde 93’lük kısmı ölçüm sorunlarından kaynaklanıyor veya başka şeylerden kaynaklanıyor. Dolayısıyla, bunu hiç kimse bize “Uluslararası hesaplar sistemine uygunluk açısından böyle bir revize yaptık.” diye takdim etmesin. TÜİK’in bu kendi verileriyle de uyumlu değil, şu anda cari olan verilerle de uyumlu değil, istihdam verisiyle uyumlu değil. 8,5’luk büyümenin olduğu bir ülkede işsizlik oranı artıyor, bu da TÜİK verisi, sanayi üretimiyle uygun değil, ciro endeksleriyle uyumlu değil, güven endeksleriyle uyumlu değil. Türkiye’de kredi kullanımlarıyla büyüme arasında bakın, dünya kadar çalışma var, bunlar arasındaki ilişkileri açıklayan yani onların hiçbiriyle uyumlu değil. Türkiye’deki bütün modelleri de değiştirmemiz gerekecek, bütün çözümleri de, sorunları da değiştirmemiz gerekecek eğer bu revizyonun arkasında Hükûmet duruyorsa.

Şimdi, artışa bakıyorsunuz, detaylarına baktığımızda artışın aslında önemli bir kısmı özel sektör inşaat yatırımlarından kaynaklanıyor. Zaten bu inşaat her şeyi berbat etti, bu ülkeyi getirdi betona toslattı diyorduk, şimdi yani verileri de bozdu bu inşaat, TÜİK onu söylüyor. TÜİK bula bula aslında yani nihayetinde bu kadar çalışmadan sonra özel sektör inşaat yatırımlarını da artırıyor. Mesela 2015 için bir rakam söyleyeyim, daha önce açıklanan toplam inşaat yatırımları -özel artı kamu bu rakamlar çünkü o detayı da vermiyor ama biz onu zımnen çıkarıyoruz- 175 milyar TL’ymiş arkadaşlar, eski parayla 175 katrilyon. Şimdi açıkladığı seride ne diyor biliyor musunuz aynı rakama? “380 milyar TL” diyor yani yüzde 100’ün üzerinde yanılgı olur mu bir rakamda? Yani daha düne kadar bu rakam doğruydu, bu rakam resmî rakamdı, şimdi bir şey açıklanıyor 380 milyar. Buna nasıl güveneceğiz biz? Kaygım şu: Bunları analiz eden yok, bunlara bakan yok, eden yok. Şimdi, “Kayıt dışı ekonomi nedeniyle düzeltme yaptık.” deniyor. Eğer bu rakamlar doğruysa Türkiye’de -bunun daha sonra detaylarını konuşuruz- kayıt dışı ekonominin arttığı da itiraf ediliyor. Genel devlet verileriyle hâlâ uyumsuzluklar var açıkladığı seride, dolayısıyla bu şekilde 2023 hedeflerine mi ulaşmak amaçlanıyor, bunun ne olduğunu bilmiyorum ama TÜİK’in yapması gereken, kapsamlı bir rapor yazmalı bununla ilgili olarak. Eğer bu rapor piyasaları ikna etmiyorsa Hükûmetin yapacağı bir şey var Sayın Başkan, Meclis olarak bize de görev düşüyor çünkü Türkiye Büyük Millet Meclisi kalkınma planını kabul etti, o planları, Hükûmet programıyla orta vadeli programların tamamını çöpe atmak durumundayız, tamamı çöpe gitmeli, tamamı yanlış eğer bu açıklanan seri, bu açıklanan veri doğruysa.

Dolayısıyla, Türkiye ekonomisi pusulasını kaybetmiştir. Türkiye ekonomisi, bu verileri dikkate alırsak, bunları ciddiye alırsak bir yön bulma sorunuyla karşı karşıyadır. Hükûmet durumun vahametinin farkında değildir, bu ülkenin itibarını zayıflatacaktır. Dolayısıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisi vaziyete el koymalıdır, bir Meclis araştırması zaruri olmuştur, kaçınılmaz olmuştur.

Ben Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Usta.

Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin aleyhinde ilk olarak Eskişehir Milletvekili Emine Nur Günay konuşacak.

Buyurun Sayın Günay. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

EMİNE NUR GÜNAY (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin grup önerisi hakkında söz almış bulunmaktayım. Sizleri ve yüce Divanı saygıyla selamlıyorum.

Türkiye İstatistik Kurumu, ulusal hesaplama yönteminde yapılan değişikliği 3 soru kapsamında değerlendirelim. Neden böyle bir değişiklik yani revizyon yapıldı? En son ne zaman revizyon yapılmıştı? Revizyon neyi kapsıyor? Evet, Türkiye İstatistik Kurumu ulusal hesaplama yöntemindeki revizyonu Birleşmiş Milletler Ulusal Hesaplar Sistemi’ne ve Avrupa Hesaplar Sistemi’ne göre revize ediyor. Ulusal Hesaplar Sistemi’nde dünya genelinde beş ya da yedi yılda bir ana revizyonlar yapılmakta, ekonomik ve sosyal alanlarda ortaya çıkan yeni koşullar doğrultusunda hesaplamalara ilişkin kapsam ve yöntem değişikliğine gidilmektedir. Yani, beş ya da yedi yılda bir yapılan dünya genelindeki revizyonlara paralel olarak Türkiye de bu revizyonları yapmaktadır. Ana revizyon, baz yılı değişiklikleri, sınıflama, tanım ve kapsam değişiklikleri, yöntem, uygulama ve soru yapısındaki değişiklikleri kaynak verideki değişim ile yasal düzenlemelerden kaynaklanan güncellemeleri kapsamaktadır. Tüm ülkeler bu ana revizyon çalışmasını, metodolojik değişiklikleri sisteme entegre etmenin yanı sıra yeni veya güncellenmiş veri kaynaklarının entegrasyonunu sağlayarak istatistiki iyileştirmenin yapılabilmesi için bir fırsat olarak da değerlendirmektedir.

TÜİK hesaplamalarında Avrupa Komisyonunun istatistik birimi EUROSTAT’ın metodolojisi kullanılmaktadır. EUROSTAT da Avrupa Hesaplar Sistemi’nde değişiklikler yaptı. 2014’ten itibaren Avrupa Birliği ülkelerinin geçtiği yeni metodolojinin adı ESA-2010’dur.

Uluslararası karşılaştırmaların sağlıklı olması için Türkiye’de TÜİK yeni sisteme göre hesaplarını güncelliyor. Türkiye millî gelirde son kapsamlı revizyonunu 2008 yılında yaptı yani 2016’ya kadar da EUROSTAT’ın SNA-2008 yöntemine göre millî gelir hesabını kullandı. Yani kısacası aceleye getirilmiş bir revizyon olduğu iddia edilmekte. Buna katılmamız mümkün değil. En son 2008’de yapılan revizyondan sonra 2013 ve 2014’ten itibaren planlanan ve üzerinde çalışılan bir süreçtir ve hedef de şu şekilde konmuştur: 2017-2018 dönemine yetişmesi hedeflenen bu revizyon, o dönemde de belirtildiği gibi, ESA-2010 kapsamında yürütülen bir çalışmadır. Revizyonla dolaylı ölçülen hizmetler kapsama alınmış, genel devlet sınıflandırılması güncellenmiş, sektör kapsamları ve alt kırılımlar genişletilmiş, birçok veri hesaplarla uyumlaştırılmıştır ve Türkiye'ye ait istatistik ve veriler uluslararası hesaplama sistemine uyumlaştırılmış ve karşılaştırılabilir bir düzeye getirilmiştir.

Evet, revizyon neyi kapsıyor? ESA-1995’ten ESA-2010’a geçişte öne çıkan ve tüm ülkelerde temel değişim nedenlerini oluşturan başlıklar TÜİK kapsamında da revize edilmiştir. Girdi olarak değerlendirilen AR-GE ve silah sistemleri harcamalarının yatırım harcaması olması, sigortacılık sektörü hesaplama yönteminin değiştirilmesi, Merkez Bankasının çıktı hesabının değiştirilmesi, işlem gören mallara yönelik hesapların ödemeler dengesiyle uyumlaştırılması. Gayrisafi yurt içi hasıla hesaplamalarında kullanılan birçok alt hesap seti yeni verilerle yeniden hesaplanarak detaylandırılmıştır. Bu bağlamda, dolaylı ölçülen mali aracılık hizmetlerinin hesaplama yönteminin değiştirilmesi, kendi hesabına geliştirilen yazılımların sisteme eklenmesi, genel devlet sınıflamasının güncellenmesi, gözlenemeyen ekonomi hesabının geliştirilmesi, izafi kira hesaplama yönteminin değiştirilmesi, sabit sermaye tüketiminin hesaplamadaki değişiklikleri, tarım sektöründeki hesapların geliştirilmesi, kâr amacı olmayan kuruluşların hesaplarının iyileştirilmesi, sabit fiyatlarla hesaplamalarda yeni yöntemin benimsenmesi.

Revizyonun bir diğer nedeni de Türkiye’de sektörlere ilişkin hesaplamalarda sağlanan iyileşmedir. Birçok sektörde girdi ve çıktı verileri değişmiş, turizmden tarıma, sanayiden inşaata birçok sektörde daha iyi girdi ve çıktı hesaplamaları yapılmaktadır. 2009 bazlı yeni gayrisafi yurt içi hasıla tahminlerinde hem büyümenin daha hızlı ve daha doğru ölçülmesi hem de kalkınma ve refahın ölçülmesine yönelik göstergelerin bir kısmının hesaplanabilmesini kolaylaştırmak amacıyla idari kayıtların sisteme entegrasyonu revizyon çalışmalarının en önemli aşamasını oluşturmuştur. Yani kısacası, TÜİK tarafından yapılan bu revizyon 2013-2014 döneminden itibaren üzerinde çalışılmakta olan bir süreçtir. O dönemden itibaren, hangi hedeflere yöneldiği, neleri kapsadığı, uluslararası sistem içindeki kriterlere bağlı olarak, paralel olarak yapılmaktadır. Alelacele gelmiş bir çalışma değildir ve tamamen hedef, Türk ve Türkiye’de kullanılan istatistik ve verilerin uluslararası sisteme entegre edilebilmesi ve uluslararası sistemdeki metot ve veri toplama yöntemleriyle uyumlaştırılması ve bu sayede de Türkiye’de elde edilen verilerin yurt dışındaki verilerle karşılaştırılabilmesini hedeflemektedir. Bu devam eden bir süreçtir, tamamen planlı yönetilmektedir.

Saygılarımı arz ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Günay.

ERHAN USTA (Samsun) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Usta.

ERHAN USTA (Samsun) – Sayın hatip konuşmasında benim konuşmama atfen, yani ismimi söylemedi ama, hani, ben, aceleye getirilmiş, paldır küldür yapılmış bir çalışmadır dedim, onun öyle olmadığını ifade etti. Yani burada artık ya bir açıklama yapacağım ya da sataşmadan mı söz verirsiniz, o sizin takdirinizdir.

BAŞKAN – Bu sataşma değil, bir açıklama için size yerinizden söz verelim.

Buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

22.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, Eskişehir Milletvekili Emine Nur Günay’ın MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ERHAN USTA (Samsun) – Sayın Başkan, tam da dediğimiz o.

Tabii, Emine Hanım benim çok saygı duyduğum bir insan ama böyle nottan okumayla filan olmuyor bu işler, bunu bir defa görmemiz lazım.

İkincisi: Bizim ömrümüz bu işle geçti. Bu siyasi bir konu değil, bu mutlaka “Bir şey söyleyip, karşısında ben de savunayım.” diyeceğimiz bir şey değil. Ben Türkiye’yle ilgili kaygı taşıdığım için bunu söylüyorum. Emine Hanım, sizin de okuduğunuzu söylediğiniz şeyde bakın, TÜİK’in sunumu var. TÜİK diyor ki… Sadece bunu 2012 için yapmış, diğer yıllar için de yapmamış. Farklılığın nedenlerini açıklıyor. 2012 yılında millî gelirdeki büyüme yüzde 10,8. Bakın, bu çok kolay anlaşılabilir bir şey. Lütfen, herkes dikkatli dinlerse yani hakikaten ülke açısından faydalı bir şey yapmış oluruz. Yüzde 10,8 Sayın Başkanım, 2012 yılındaki revizyon oranı. Yani millî gelir 2012’de eski seride 100’se yeni seride bu 110,8’e çıkartılmış. Şimdi, bunun, farklılığın kaynakları nedir peki? “Yüzde 10,8 neden olmuştur?” diye TÜİK kendisi söylüyor, diyor ki burada: “ESA-2010 ve SNA-2008’e uyumdan kaynaklanan büyümedeki artış 0,7.” Az önce onu söyledim yani bu toplam değişimi 100 kabul edersek onun sadece yüzde 6,7’lik kısmıdır -ben onu yuvarlayıp yüzde 7 dedim- yüzde 93’lük kısmı uluslararası hesap sistemiyle alakası olmayan değişimdir. Şimdi, en son sözünde yine Emine Hanım “İşte, uluslararası hesap sistemine uygunluktan kaynaklanmıştır.” Lütfen, yani, bunda dikkatli olmamız lazım.

Diğer söylenen şeylerin de… Şimdi vaktimiz yok tabii, her birini tekrar tekrar etmeye. Mesela “genel devlet hesapları” diyoruz. Ya, Allah’tan korkalım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika daha vereyim, toparlayın lütfen Sayın Usta.

ERHAN USTA (Samsun) – Sayın Başkanım, ben bunları inanın siyaset olsun diye konuşmuyorum. Tabii, ömrümüz bizim bu hesaplarla geçti.

Şimdi, bakın, “genel devlet hesaplarının uyumu” deniliyor. Türkiye'de -ben iddia ediyorum, çıksın karşımda kim söyleyecekse söylesin- 2006’dan sonra genel devlet hesaplarında kayda değer –bakın, her yıl mutlaka küçük revizyonlar olur- revizyon olmadı. O hesapları da ben yaptım, ekibimle yaptım yani ben derken kişisel anlamda değil, Kalkınma Bakanlığında o gün bizim görevimiz oydu, biz onları yaptık. 2006’dan sonra genel devlet hesaplarında bir şey yapılmadı ki. Şimdi 2016, “On yıl sonra genel devlet hesaplarına uyum için biz bunu yaptık.” deniliyor ve hâlâ uyumsuzluk var, onu söylüyorum. 27 milyar lira, açılsın, bakılsın. Devletin, Hükûmetin orta vadeli programında, yıllık programındaki genel devlet 2015 yılı harcama rakamı ile şu anda TÜİK’in açıkladığı serideki genel devlet harcama rakamı arasında -hâlâ “Uyum için yaptık.” diyorlar- 27 milyar lira fark var. Kaldı ki -dediğim gibi- yeni bir şey de değil, ta 2006’da yapılmış. Çalışmaya uyumu on yıl sonra gösteriliyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERHAN USTA (Samsun) – Şimdi, elbette bunun yapılması lazım, ben seri değişikliğinin yapılması gerektiğini… Bunlar hatta EUROSTAT’a göre beş yılda bir yapılması lazım. Biz “Seri niye değiştirildi, niye revize yapıldı?” demiyoruz.

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen Sayın Usta.

ERHAN USTA (Samsun) – Biz yapılan şeyin iktisaden veya istatistiki olarak kabul edilebilir olmadığını ifade etmeye çalışıyoruz. Dolayısıyla burada, hani “Biz bunu açıkladık, illa öyle.” filan değil. Ben mesela yumuşatmak için şunu söyledim: Bir analiz raporu hazırlasın. Bu analiz raporu, TÜİK’in hazırladığı rapor piyasaları ikna etmezse, bu işin uzmanlarını ikna etmezse bu çalışma geri çekilsin, ülkeye yazık olmasın yoksa ülke pusulasını kaybediyor.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- MHP Grubunun, Grup Başkan Vekili Samsun Milletvekili Erhan Usta ile Grup Başkan Vekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay tarafından, 12 Aralık 2016 günü Türkiye İstatistik Kurumu ulusal hesap sisteminde yapılan revizyonun yeterince istişarelerde bulunulmadan aceleye getirilmiş bir revizyon olduğu gerekçesiyle alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla 12/12/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 21 Aralık 2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin lehinde son olarak Trabzon Milletvekili Sayın Haluk Pekşen konuşacak.

Buyurun Sayın Pekşen. (CHP sıralarından alkışlar)

HALUK PEKŞEN (Trabzon) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; bu TÜİK’le ilgili konuşurken gerçekten insanın yüzü kızarıyor ama gerçekleri de birkaç cümleyle söyleyelim.

Tabii, şu anda Türkiye’nin birincil gündemine baktığınız zaman, sokaktaki insanlar, yurttaşlarımız can havliyle terörü konuşuyorlar, büyük bir yangın gibi. Arkasından, açlık konuşuluyor. En önemli gündemlerinin ikinci sırasında da, büyük bir açlık, yoksulluk, sefalet diz boyu, onlar konuşuluyor. Yine, insanların hepsinin birincil gündemlerinin arkasına ekleyecekleri bir başka gündemi de nüfusunun yüzde 54’ü 25 yaşının altında olmasına rağmen işsiz gezen, yoksul gezen gençleri, umutsuz gezen gençleri, onları, ölüm tarlasına çevirdikleri ülkede ölüm tarlasına sunarken konuştuklarımız bunlar. Ve bu ülkenin orta yaşın üzerindeki insanların gündemi ise “Ne olacak bu ülkenin hâli?”

İstatistikler yayınlanıyor, TÜİK istatistik yayınlıyor. Efendim, tek tırnaklılar, domuz etleri şöyle yedirilmiş… Hamdolsun, iktidarınız döneminde halkınıza domuz etini de yedirmeyi başardınız. Kutluyorum sizi doğrusu (!)

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Yazıklar olsun!

HALUK PEKŞEN (Devamla) – Ama şu anda gördüğüm şey şu ki Parlamentonun gündemi ile yurttaşların, vatandaşların gündemi arasında hiçbir benzerlik yok. Vatandaşın derdiyle bu Parlamento ne zaman konuşacak, onlarla ne zaman meşgul olacak, doğrusu bunu da herkes merak ediyor.

Şimdi, Parlamentonun derdine bir bakar mısınız; yeni anayasayı konuşuyoruz. Yeni anayasaya bakıyorsunuz, Abdullah Öcalan yani Devlet Bahçeli Bey’in deyimiyle İmralı canisinin yazdığı anayasa. Yeni anayasa burada. Gerçekten Sayın Devlet Bahçeli’yi dinlerken büyük bir hayranlıkla dinliyordum, şaşkınlıkla dinliyordum, “Nereden biliyor bunları?” diye, ben de hayıflanıyordum, “Niye ben bilmiyorum, Devlet Bey bunları biliyor ve toplumu öncelikle uyarıyor?” diye, ben de şaşkınlıkla izliyordum. Sonra bu kitabı elime aldığımda bir baktım ki, aman Allah’ım, her şey burada anlatılıyor. Öcalan, “İmralı canisi” dedikleri Apo, her şeyi anlatmış, “2005’te anlaştık AKP’yle. Biz AKP’ye dedik ki: ‘Sizi Avrupa Birliğine almalarına destek vereceğiz. 2007’de Anayasa’yı değiştirecek çoğunluğa taşımaya biz size büyük bir destek vereceğiz ve siz de bunun karşılığında bize özerklik vereceksiniz; ve nitekim ondan sonra 4 Mayısta yapılan Dolmabahçe görüşmesi de bunun bir devamıdır.” diyor. “Demokratik özerklik konusunda bize taahhüt edilen özde değil sözde proje Anayasa değişikliğidir.” diyor. “Eğer Anayasa’yı değiştirirseniz, başkanlık sistemini getirirseniz o zaman çözümü beraber getireceğiz.” Nasıl olacak? Diyor ki: “Ben PKK’yı, eli kanlı katillerin el frenini çekerim. Siz KCK’yı alın doğuda, güneydoğudaki belediyeleri, beldeleri, kamu kadrolarını KCK’ya teslim edin. O zaman biz de size başkanlık rejiminde destek veririz. Sonra bir baktık ki bu iş bu kadar kolay değil, Türkiye'nin içerisinde direnen büyük güçler var.” Kim direniyor? Türkiye'nin Silahlı Kuvvetleri, millî ordu direniyormuş. Sonra? Millî Emniyet teşkilatı da direniyormuş. Sonra? Cumhuriyet Halk Partisi direniyormuş. Sonra? Sivil toplum direniyormuş. Sonra? Cumhuriyet mitinglerini yapan Tuncay Özkan direniyormuş, direniyormuş Türkiye. Diyor ki: “O zaman bunun çözümünü bulduk.” İşte, o “kumpas davaları” dedikleri o zaman büyük bir birliktelikle planlandı. O kumpas davalarıyla birlikte bu direnenlerin tamamı tek tek tek elimine edildi ve bugün direnecek Cumhuriyet Halk Partisi dışında hiçbir şey kalmadı. Artık koşullar oluşmuştur. Başkanlık sistemine ve Anayasa değişikliğine gidecek bütün yollar hazırlanmıştır.

Rahmetli Ecevit şöyle bir şey söylemişti: “Merak ediyorum, bugüne de kadar da anlamadım, bu Öcalan’ı bize niye teslim ettiler, ben de bilmiyorum.” diyordu. Meğerse biliniyormuş. Kim biliyormuş? 2009 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde bir politikacı, David Philip adında bir politikacı, diyor ki: “Türkiye yeni Anayasa’ya ve başkanlık sistemine geçmek durumundadır.” Sonrasında hepimizin kafasında büyük soru işareti olan Zarrab dosyası var biliyorsunuz. Niçin bu Zarrab dosyası Amerikan ceza hukuku tarihinde ilk kez ve tek kez, birer aylık ötemeler olmasına rağmen, on ay sonrasına bir kalemde ötelenmiştir. Anlıyoruz ki bugün, Demokles’in kılıcı Türkiye’nin başının üstüne konulmuştur. Zarrab dosyasıyla Türkiye büyük bir baskı altına alınmıştır. “Ya gereğini yaparsınız ya Lahey’e gidersiniz.” demenin bir başka adı Zarrab dosyasıymış.

O hâlde şimdi bakıyoruz, herkes feryat figan ediyor, diyor ki: “Ege’de adalar işgal edildi. Akdeniz’in ekonomik sahasını kaybettik. Akdeniz’deki gaz sahaları gitti. Türkiye Antalya Körfezi’ne sıkıştı. Hükûmet bunları niye konuşmuyor? Ege’yi konuşmuyor, Kıbrıs’ı konuşmuyor.” Konuşamaz, konuşamaz çünkü Demokles’in kılıcı orada ve Lahey’de duruyor. (CHP sıralarından alkışlar)

O hâlde geldiğimiz noktaya bir bakar mısınız, neyi konuşuyoruz? Anayasa değişikliğini. Anayasa değişikliğine ilişkin maddelere bir bakıyorsunuz, 126’ncı maddenin içerisinde bir fıkra var, diyor ki: “Devletin içerisinde idari yapılar, kentler birbirine bağlantılı hâle getirilip de bir bölge teşkil edilecekse bu, Parlamentodan yasayla geçmek zorundadır.” Şimdi ne yapıyorlar? Onu kaldırıyorlar, Cumhurbaşkanına yetkiyi veriyorlar, diyorlar ki: “Al, dilediğin gibi özerkliği sen ver.” Nedir o zaman bu telaş? Niye bu acele? Nedir bu koşturma, ne için? Çok açık; 9, 10, 11 Ocak tarihinde Cenevre’de Kıbrıs Rum kesimi ve Kıbrıs Türk kesimi masaya oturacaklar. Annan Planı’ndan daha kötü koşullarla Türkiye masaya zorlandı. Bakın, Türk Hükûmeti’nin hiç sesi çıkmıyor. Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükûmeti de çaresizlik içerisinde bu kulvara sokuldu ve mecbur, 9, 10, 11 tarihinde orada bu imzayı atmaya zorlanıyor. Peki ne diyor Sayın Cumhurbaşkanının basın sözcüsü: “12’sinde masaya Yunanistan, İngiltere ve Türkiye oturacaktır. Oraya Cumhurbaşkanı da katılabilir.” Anlıyorum ki Sayın Cumhurbaşkanı buradan bu Anayasa değişikliğiyle bu yetkiyi alacak, oraya da gidip arkasından bu üçüncü taahhütte bulunacak yani Ege’yi verdim, iktidarda kaldım; Kıbrıs’ı da verdim, iktidarda kaldım; alın size Türkiye’nin doğusu, orayı da veriyorum, beni yeter ki iktidarda tutun. (CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi, söylenecek sözün özetini aslında Sayın Devlet Bahçeli söylüyor. Sayın Bahçeli’nin konuşmalarını doğrusu büyük bir hayranlıkla takip ettim ve onların bazılarını da not aldım. Saygıdeğer milletvekilleri, 20 Ocak 2015’te diyor ki Sayın Bahçeli: “Erdoğan’ın başkanlık isteği parlamenter rejime taban tabana zıttır. PKK ve bölücü çevrelerde ‘al özerkliği, ver başkanlığı’ mutabakatını sağladığı anlaşılan Erdoğan tek adam olmak için bastırmakta, son kozlarını oynamaktadır.” Yine 8 Mayısta diyor ki: “Bu Anayasa değişikliği bölünme anayasasıdır.” Yine 9 Mayısta diyor ki: “Bu Anayasa değişikliği federasyon demektir, bölünme demektir. Anayasa değildir bu, bölünmenin temel yasasıdır.” (CHP sıralarından alkışlar) Devam ediyor, yine diyor ki Sayın Bahçeli: “…demokrasinin idam fermanıdır, tek adam diktatörlüğünün beratıdır, hırsızlık ve yolsuzluk beratıdır, karanlık bir Türkiye’dir.” Ben de diyorum ki: Sayın Bahçeli, yüreğinize sağlık. Sizin dediklerinizin tamamının altına ben de imza atıyorum. Söylediklerinizin arkasındaysanız emin olun bütün Cumhuriyet Halk Partisi Grubu da sizin yanınızdadır. Yüreğinize sağlık, aklınıza sağlık, size teşekkür ediyorum.

O hâlde finale doğru gelelim. Şimdi, saygıdeğer milletvekilleri, diyor ki Sayın Bahçeli yine: “Başkanlık sisteminin adını değiştirip de buna partili cumhurbaşkanlığı sistemi de diyebilirsiniz ama emin olun, buna bizim, Milliyetçi Hareket Partililerin asla rızası yoktur, buna yol verilmeyecektir.” Ben de diyorum ki: Sayın Bahçeli, sizi Türk halkı sözünün eri bir Genel Başkan olarak tanıyor. O hâlde, İmralı canisi -sizin tanımınız- köşeye sıkışmış Erdoğan ve siz üçünüz yan yana nasıl olacak, bunu nasıl izah edeceksiniz?

Ben inanıyorum ki bu projenin altına bu ülkenin milliyetçileri, bu ülkenin ülkücüleri, bu ülkenin yurtseverleri, bu ülkenin aydınları, bu ülkenin sevenleri, hiç kimse imza atmayacaktır. Bu, bir anayasa değildir; bu, Türkiye'nin bölünmesi projesidir. Tarihe not düşmek için bunu bir kez daha gösteriyorum.

AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) – Senin haddine değil o sözleri söylemek, tamam mı?

HALUK PEKŞEN (Devamla) - Bu, Türk halkının vicdanına büyük bir saldırıdır.

AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) – Senin haddine değil. Konuşurken dikkatli konuşacaksın, doğru konuşacaksın; oraya çıkıp şov yapmayacaksın, algı operasyonu yapmayacaksın.

HALUK PEKŞEN (Devamla) - Bugün anayasalar… Alman Anayasası’nı İngilizler yazdı, Japon Anayasası’nı Amerikalılar yazdı. Türkiye'nin Anayasası’nı Öcalan mı yazacak, Türk halkı mı yazacak hep beraber göreceğiz.

BAŞKAN – Sayın Pekşen, lütfen sözlerinize dikkat edin.

AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) – Algı operasyonu yapmayacaksın, sözlerine dikkat edeceksin.

HALUK PEKŞEN (Devamla) – Türkiye'nin Anayasasını Türk halkı yazacaktır.

Hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum. Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Pekşen, lütfen… Sayın Erdoğan’ı, Sayın Bahçeli’yi ve İmralı’daki Öcalan’ı aynı yere eşitlemeniz hiç yakışmadı bu kürsüye.

HALUK PEKŞEN (Trabzon) – Ben eşitlemedim efendim, durumu tespit ettim.

BAŞKAN – Lütfen…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Efendim.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sizin İç Tüzük’e göre böyle bir yorum yapma hakkınız yok.

BAŞKAN – Var.

AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) – Var.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Yok efendim.

BAŞKAN – Var.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Var.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Yapamazsınız. Keyfî uygulama yapamazsınız.

BAŞKAN – Yaparım, ben bu Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşıyım.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Yapar, bal gibi de yapar.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Böyle bir şey yok.

AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) – Var efendim. O, Meclis Başkan Vekili, yapabilir.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – İmralı’daki cani, buradaki hiçbir siyasi parti genel başkanıyla, milletvekiliyle özdeşleştirilemez.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Apo’yu en çok siz övdünüz bu memlekette ya.

BAŞKAN – Lütfen…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Lütfen… Böyle bir hakkınız yok.

BAŞKAN – Ben, bu Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşıyım, şu anda da Genel Kurulu idare ediyorum. Bu yetki bende var.

ENGİN ALTAY (İstanbul) –Sayın Başkan…

BAŞKAN - Bu kürsü de bu sözleri sarf etmenizi hak etmiyor, lütfen…

AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) – Haddini bileceksin! Teröristbaşıyla birlikte hareket ediyorsun, ondan sonra konuşuyorsun.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Teröristbaşıyla kimin hareket ettiği belli.

AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) – Belli, sen hareket ediyorsun.

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – PKK’lıların cenazesine gidenleri biliyoruz biz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Elitaş, sizi dinliyorum.

ERHAN USTA (Samsun) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Size de söz vereceğim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun önerisinin aleyhine konuşmak istiyorum. Tülay Hanım bana devretti.

BAŞKAN – Şimdi zaten sıra oradaydı. Tülay Kaynarca’nın yerine size söz vereceğim, yalnız Sayın Usta’nın da bir söz talebi var.

ERHAN USTA (Samsun) – Sataşmadan söz talebim var.

BAŞKAN - Sayın Usta, buyurun, iki dakika.

ERHAN USTA (Samsun) – Şimdi…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Allah Allah ya, her şeye atlıyor ya.

BAŞKAN – Söylediğinizi duyuyorum.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkanım, 64’e göre bu yorumu yapamazsınız. Yapamazsınız!

AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) – Yapar.

BAŞKAN – Ben her şeye atlamıyorum, sözlerinize dikkat edin.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Siz dikkat edin.

BAŞKAN - Ben müdahale ediyorum, atlamıyorum.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Siz bu İç Tüzük’ü çiğneyemezsiniz burada.

BAŞKAN - Lütfen sözlerinize dikkat edin, terbiyeli olun.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Siz dikkat edeceksiniz Sayın Başkan.

AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) – Dikkat ediyor.

BAŞKAN - Terbiyeli olun.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Benim terbiyeme laf etmeyin.

BAŞKAN – On dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.37

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.57

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara), İshak GAZEL (Kütahya)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 44’üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin aleyhinde Kayseri Milletvekili Sayın Mustafa Elitaş konuşacaklar.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan, öncesinde, biraz önce tartışmaya neden olan konuda milletvekilimizin yanlış anlaşıldığına ya da kastını aşan ifade kullandığına dair bir algı var. Milletvekilimiz bu algıyı düzeltmek ister uygun görürseniz.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Pekşen.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

23.- Trabzon Milletvekili Haluk Pekşen’in, MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

HALUK PEKŞEN (Trabzon) – Sayın Başkanım, saygıdeğer milletvekilleri; konuşmamın tamamı bir projenin anlatımına ilişkindir. Bir hukukçu olarak, dikkatli de konuşan bir hukukçu olarak hiç kimseyi siyaseten zan altına alacak, yaftalayacak bir konuşma biçimini asla tercih etmedim ve böyle bir şeyi de tercih etmem.

Sayın Devlet Bahçeli üzerindeki hassasiyeti anlayamadım. Niçin? Milliyetçi Hareket Partili arkadaşlar da belli ki konuşmayı dikkatli dinlememişler çünkü benim söylediğim şey şu: Kamuoyuna ilk ve doğru bilgileri Sayın Bahçeli’den dinledik biz. Sayın Bahçeli’nin söylediklerinin tamamı gerçek ve doğal olarak, biz o gerçeği sahiplenerek bugünden sonraki bu Anayasa değişikliğini takip ediyoruz. Sayın Bahçeli’nin böyle bir tuzağın içerisine, sürüklenecek olan bu tuzağın içerisine düşmeyeceğini, Milliyetçi Hareket Partililerin de, milliyetçilerin ve ülkücülerin de bu tuzakta yer almayacaklarını altını çizerek söyledim. Bunda asla kimseyi rencide etme kastı yoktur, yanlış da bir cümle yoktur.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

ERHAN USTA (Samsun) – Teyit ediyor, düzeltme falan yok.

BAŞKAN – Sayın Altay, bir şey ekleyecek misiniz siz?

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Ekleyelim, evet.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Altay.

24.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Trabzon Milletvekili Haluk Pekşen’in MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan, gerek Genel Kurul gerek milletimiz Sayın Devlet Bahçeli’nin Abdullah Öcalan’a bakışını, bakış perspektifini bilir. Milletvekilimizin kastı “Devlet Bahçeli ile Abdullah Öcalan yan yana duruyor.” değildir. Öyle değil mi Sayın Pekşen?

HALUK PEKŞEN (Trabzon) – Kesinlikle.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Böyle bir algı yoktur. Böyle algılanmıştır, Milliyetçi Hareket Partisine mensup sayın milletvekilleri doğal olarak buna tepki göstermişlerdir. Böyle bir anlayışımız, hem Sayın Pekşen’in hem partimizin böyle bir anlayışı yoktur, kesinlikle yoktur. Biz Sayın Bahçeli’nin Öcalan’a yönelik tutumunu da tavrını da biliyoruz, kamuoyu da biliyor. Kasıt bundan ibarettir, durum budur.

Öte yandan, “Her şeye karışıyor.” diye tutanaklara geçmiş bir laf var. Oradaki kasıt siz değilsiniz, zatıaliniz değil Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Altay.

Sayın Usta, konuşacak mısınız?

ERHAN USTA (Samsun) – Evet, bir sataşma var.

BAŞKAN – Buyurun, iki dakika. (MHP sıralarından alkışlar)

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, Trabzon Milletvekili Haluk Pekşen’in MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanına ve Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması

ERHAN USTA (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; benim Haluk Bey’e tavsiyem, yine Devlet Bey’i hayranlıkla izlemeye, dinlemeye devam etmesidir.

Ne Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli ne de Milliyetçi Hareket Partisi ülke politikalarında hiç yanılmamıştır ve bizim çizgimizde hiçbir kırılma olmamıştır. Biz dün ne söylediysek o sözlerimizin hepsinin arkasındayız, bir defa, bunda hiçbir tereddüt yok; bunun mutlaka böyle görülmesi lazım. Devlet Bahçeli sözünün eri bir adamdır ve sözlerinin arkasındadır.

Fakat o günkü şartlarla bugünkü şartları ve o günkü Anayasa değişikliğiyle bugünkü Anayasa değişikliğini de birbirinden ayırt etmemiz lazım. Şimdi, şu anda gelinen ortamda, Anayasa’nın ilk 4 maddesinde bir tartışma var mı? Yok. Türkiye'nin üniter yapısıyla ilgili bir tartışma var mı? Yok. Federasyon sistemi var mı bu Anayasa’da, bu değişiklikte, herhangi bir tartışma var mı? Yok. Bu tartışmaların hepsini Devlet Bahçeli ve Milliyetçi Hareket Partisi, yaptığı bu siyasi operasyonla diyelim, bunları gündem dışına atmıştır. Bu, Türkiye açısından çok ciddi bir kazançtır; bunu mutlaka böyle görmemiz lazım.

Ayrıca, 15 Temmuz sonrası, arkadaşlar, Türkiye'nin şartlarının değiştiğini de biraz görmemiz lazım. Hepimiz ne diyoruz? Türkiye beka düzeyinde sorunlarla karşı karşıyadır. Bu anlamda hükûmet sistemiyle ilgili tartışmaları Türkiye'nin gündeminden kalıcı olarak çıkarmamız lazım ve o ilk 4 maddeye ilişkin veya üniter yapıya ilişkin sorunları, riskleri de ortadan kaldırmak lazım. Ve Türkiye'nin gündeminden kalkmıştır.

Yoksa, burada siyaset yapacaksak ben de Cumhuriyet Halk Partisine şunları hatırlatabiliriz, “PKK’nın cenaze törenlerindeki milletvekillerinize sahip çıkın.” deriz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Sizin mitinglerinizde Abdullah Öcalan’ın pankartlarıyla, posterleri ile Atatürk’ün posterlerinin yan yana gelmesini size hatırlatırız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Yani bunların hepsi ortadayken, siz, nasıl işin başından itibaren çizgisinde hiçbir kırılma olmadan, birtakım fikirleri, Türkiye'ye ilişkin fikirleri, projeleri ortaya koymuş bir lidere bunları nasıl konuşabilirsiniz? Bunların hiçbirisini yakıştıramıyoruz.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Yanlış söylüyorsun.

ERHAN USTA (Devamla) – Bakın, Milliyetçi Hareket Partisi 7 Haziran sonrasında bu hassasiyetinden dolayı, bu hassasiyetimiz nedeniyle bir anlamda koalisyonu yani Hükûmet ortaklığını elinin tersiyle itmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERHAN USTA (Devamla) – O gün “yüzde 60’lık blok” diye ortada gezenleri hatırlatalım. Biz hiçbir şekilde o blokun içerisinde yer almayacağımızı, bunun Türkiye'nin menfaatine olmayacağını da ifade etmişizdir; bunları görmek lazım.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Usta.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Şimdi, sataşmadan söz istemeyeceğim lakin bizim İstanbul Milletvekilimiz Sezgin Tanrıkulu’nun, Diyarbakır Baro Başkanının -ki gayet normal- cenazesine gitmesi dışında hiçbir milletvekilimiz hiçbir PKK terör örgütü mensubunun cenazesine gitmemiştir. Bunun kayıtlara geçmesini istiyorum.

PKK bayrakları falan, bunların alayı da fotomontajdır. Cumhuriyet Halk Partisinin PKK’ya da Türkiye’ye de bakışı bellidir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- MHP Grubunun, Grup Başkan Vekili Samsun Milletvekili Erhan Usta ile Grup Başkan Vekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay tarafından, 12 Aralık 2016 günü Türkiye İstatistik Kurumu ulusal hesap sisteminde yapılan revizyonun yeterince istişarelerde bulunulmadan aceleye getirilmiş bir revizyon olduğu gerekçesiyle alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla 12/12/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 21 Aralık 2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisinin aleyhinde son olarak Amasya Milletvekili Sayın Mehmet Naci Bostancı konuşacak.

Buyurun Sayın Bostancı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; şu anda Komisyonda cumhurbaşkanlığı sistemine ilişkin konu müzakere ediliyor. Bu müzakerelere başlamadan önce de CHP’nin sayın grup başkan vekilleriyle görüşmüştük, aynı şekilde MHP’nin sayın grup başkan vekilleriyle görüştük; müzakerelerin medeni bir şekilde sürdürülmesi ve her kim bu sisteme ilişkin ne tür itiraz veya lehinde ne tür görüş bildiriyor ise, mantıklı, rasyonel, literatür çerçevesinde Türkiye’ye katacakları yahut da kaybettirdiğini düşündükleri çerçevede değerlendirmeler yapsın, medeni bir müzakere olsun ve bu çerçevede milletimiz de ne olup bittiğine ilişkin, böyle kışkırtıcı laflardan, provokasyondan, sloganlardan yahut da klişe tarihî anlatılardan öte gerçek duruma ilişkin soğukkanlı bir analiz yapma imkânı bulabilsin. Bunu konuştuk.

Şimdi, CHP’nin baştan beri bu cumhurbaşkanlığı sistemine ilişkin pozisyonu belli. Karşı, çeşitli nedenlerle karşı. Esasen, bu karşı olma hâli, daha bu Anayasa Komisyonu kurulurken, 24’üncü Dönemde ve daha sonraki dönemlerde onun devamı olarak kurulurken daha baştan CHP tavır olarak “teklif dahi edemezsiniz, bunu getiremezsiniz.” şeklinde bir yaklaşım sergiledi bu konuya ilişkin olarak. Keşke o zamanlar konuşabilseydik ama olmadı, geçtik, şimdi konuşuyoruz.

Anayasa metinleri, elbette toplumun bütün katmanlarının katılımıyla ve müzakeresiyle olmak durumunda, bunu biliyoruz. Ama eğer bütün katmanları bir araya getirecek bir metin üzerinde anlaşamıyorsanız, mümkün olan ortaklığı kurmak için çaba gösterirsiniz, siyaset mümkünün sanatıdır ve bu çaba çerçevesinde, esasen bizim de tam olarak düşündüğümüz, muhtemelen MHP’nin de tam olarak düşünmediği ama 2 siyasi parti bir araya geldiği için birlikte neler üzerinde uzlaşılabilir, bu çerçevede bir müzakere gerçekleştirilerek bir metin çıkarıldı ve bu metin şimdi komisyonda.

CHP’nin buradaki katkılarını, biz, geçmişteki tartışma ve değerlendirmeleri paranteze alıp bundan sonrası için kamuoyuna intikal edecek bilginin sıhhatli olmasına yönelik bir dikkat ve üslup içerisinde yapmasını bekleriz ve ümit ederiz. CHP, Türkiye siyasetinin köklü partilerinden birisi ve bu katkıyı beklemek sadece CHP’ye oy vermiş vatandaşların değil, herkesin görevi, herkesin beklentisi.

Şimdi, Sayın Pekşen geliyor, burada… Tamam, cumhurbaşkanlığı sistemine karşı olabilirsiniz ama siz bir terör örgütünün önderi, lideri olarak takdim edilen, başkanı olarak takdim edilen bir kişi ile bir siyasi partinin genel başkanını ve Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanını yan yana gösteren ve bütün bu yan yana gelme hâlinin de Cumhurbaşkanlığı sistemi etrafında bir anlamı olduğu iddia eden bir tavır sergilerseniz bu bir analiz değildir, bu bir medeni katkı değildir; bu, mantık olarak da yan yana gelmeyecek insanları yan yana getirerek buradan ancak bir kışkırtıcılık üretme taktiği olabilir. Buna gerek var mı, CHP’nin buna ihtiyacı var mı?

Ben eminim ki CHP’nin içerisinde son derece kıymetli, bu itirazlar her neyse, bunları çok rasyonel bir şekilde aktaracak arkadaşlar var. Nitekim Komisyonda yapıyorlar, bekliyoruz, Genel Kurulda da yapsınlar. Ama sonuçta burada konuşacağız ve nihai kararı sizin de bizim de meşruiyetimizi borçlu olduğumuz millet verecek. Bizim görevimiz millete doğru düzgün bilgilerin intikal etmesini sağlamak ve bu ortamı da alabildiğine sıhhatli iletişimin sağlandığı şekilde muhafaza etmek. Kışkırtıcılıktan, provokasyondan, slogandan, klişe hükümlerden uzak, gerçekten de bu tasarı, teklif ne getiriyor, onu anlatan bir dille müzakere etmek, bizim görevimiz bu. O yüzden burada bir üslup problemi olduğunu düşünüyoruz, bu üsluba dikkat etmek gerekir. Bu üslup meselesi elbette sadece CHP’nin meselesi değil, hepimizin meselesi, Mecliste o medeni müzakere ortamını sağlamak hepimizin görevi. Ümit ederim, bundan sonra bu konulara ilişkin değerlendirme yaparken kastımıza hizmet edecek bir dil, karşımızda olan çevreleri kışkırtmaya dönük, onları öfkelendirmeye dönük bir üsluptan kaçınan bir dikkat bize eşlik eder diye ümit ediyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bostancı.

Sayın Altay…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın hatip yaptığı konuşmada Cumhuriyet Halk Partisini kışkırtıcı bir üslupla konuşmak…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Halk Partisini değil efendim.

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisine yönelik söz söylemedi Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Öyle söylediniz.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Aksine hatibi…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Hayır, açıkça söylediniz.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Hayır, kesinlikle hatibi yani hayır.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Hatibimize yönelik bir eleştiri var neticede.

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisiyle ilgili bir şey söylemedi.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Aksine Halk Partisinin içinde çok güzel bir şekilde bu konuşmaları yapacak…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Başka sataşmalar da var Sayın Başkan. Ayrıca, geriye dönük olarak da Cumhuriyet Halk Partisinden katkı beklediklerini ama katkı vermediğimizi beyan etmek suretiyle kamuoyunda ve Meclisi izleyen vatandaşlarımız bakımından partimizle ilgili bir kafa karışıklığına neden olan bir konuşma yaptı, cevap vermem lazım.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Kafayı karıştıran sizsiniz ama ya sürekli.

BAŞKAN – Buyurun iki dakika. (CHP sıralarından alkışlar)

Bu arada tutanaklar da geldi Sayın Altay.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Efendim, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Bu milletin hayrına, bu ülkenin hayrına ne istediniz de vermedik Cumhuriyet Halk Partisi olarak? Daha bütçe görüşülürken, teröristler şehitlerimizi katlederken kanı durduracak bir çare varsa, Meclisten istediğiniz varsa bütçeyi bir günde geçirmeye hazırız demedik mi? Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu cumhuriyeti demokrasiyle tanıştıran ama maalesef, altmış altı yıldır hep birlikte cumhuriyetimizi demokrasiyle taçlandıramamışken biz, demokrasiye, parlamenter sisteme istenilen her türlü katkıyı vermeye hazırız. Buna 80 milyon yurttaşımızın önünde söz veriyorum. Ama biz, Türkiye’de tek adam yönetimine, kuvvetler birliği sistemine katkı vermeyeceğiz. Şurada mutabıkız, Sayın Elitaş burada mı bilmiyorum, Doğan Bey burada, komisyon aşaması başlarken şunu söyledik: “Cumhuriyet Halk Partisi olarak düşüncelerimizi, tezlerimizi ortaya koyacağız ama bu süreçte kimse Cumhuriyet Halk Partisinden Meclisin sükûnetini, olumlu iklimini bozacak bir tavır görmeyecek.” Bunu demedik mi? Bu tavrımızda bir değişiklik var mı? Yok. Nereden çıktı bu kışkırtıcı üsluptur, şudur budur? Komisyon aşamasında bir tavrımız var, düşüncemizi söyleyeceğiz; Genel Kurul aşamasında bir tavrımız var, düşüncemizi söyleyeceğiz. Elbet buradan geçerse -bana göre geçmez ama- 330 ve üstü oy alıp geçerse aziz milletimizin takdirine gidecek zaten. Orada da meydanlarda anlayışımızı söyleyeceğiz. Olay bundan ibaret.

Olayı germeyin, gerilim politikası yaparak toplumun belli bir kesimini konsolide etmeyi düşünüyorsunuz ama o konsolide ettiğiniz kesim de artık diyor ki: “Bunlar işin tadını kaçırdı.” Bilginiz olsun.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- MHP Grubunun, Grup Başkan Vekili Samsun Milletvekili Erhan Usta ile Grup Başkan Vekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay tarafından, 12 Aralık 2016 günü Türkiye İstatistik Kurumu ulusal hesap sisteminde yapılan revizyonun yeterince istişarelerde bulunulmadan aceleye getirilmiş bir revizyon olduğu gerekçesiyle alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla 12/12/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 21 Aralık 2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN - Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, şimdi, Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

2.- HDP Grubunun, Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel ile Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken tarafından, 19-24 Aralık 1978 tarihinde Maraş’ta nefret saikiyle gerçekleşen katliamı planlayanların ve siyasi destek sunanların tespiti, sorumlularının bulunması ve cezalandırılması ile bu katliamla ilgili yüzleşme süreçlerinin işletilmesi amacıyla 12/2/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 21 Aralık 2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

21/12/2016

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun, 21/12/2016 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                Ahmet Yıldırım

                                                                                                        Muş

                                                                                             Grup Başkan Vekili

Öneri:

12 Şubat 2016 tarihinde Diyarbakır Milletvekilimiz Sayın Çağlar Demirel ve Diyarbakır Milletvekili Sayın İdris Baluken tarafından verilen 1007 sıra numaralı, 19-24 Aralık 1978 tarihinde Maraş’ta nefret saikiyle gerçekleşen katliamı planlayanların ve siyasi destek sunanların tespiti, sorumlularının bulunması ve cezalandırılması ile bu katliamla ilgili yüzleşme süreçlerinin işletilmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 21/12/2016 Çarşamba günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin lehinde ilk olarak Adana Milletvekili Sayın Meral Danış Beştaş konuşacak.

Buyurun Sayın Danış Beştaş. (HDP sıralarından alkışlar)

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

19 Aralık 1978’in yıl dönümünde Maraş katliamına ilişkin araştırma önergemiz var, bu konuda söz almış bulunmaktayım grubum adına.

Gerçekten, 19 Aralık 1978, hâlâ hafızalarda tazeliğini koruyan çok önemli, yakın geçmişimizdeki katliamlardan bir tanesi ve travmalardan bir tanesi, 12 Eylül darbesine giden karanlık yolun başlangıcı olarak kabul ediliyor aynı zamanda. Bundan otuz sekiz yıl öncesine gidersek, 19 Aralık gecesi saat 21.00’de bir ülkücünün Çiçek Sinemasına yerleştirdiği tahrik gücü düşük bir bomba katliama giden olaylar zincirinin ilk adımı oldu ve Kahramanmaraş’ın Türkoğlu ilçesinden gelen bir grup ırkçı, “Kanımız aksa da zafer İslam’ın.” ve “Müslüman Türkiye” sloganlarıyla seyirci kitlesini Cumhuriyet Halk Partisi il binasına saldırtmak için kışkırttı. Bombanın ardından, Ülkücü Gençlik Derneği (ÜGD) Kahramanmaraş Şube Başkanı Mehmet Leblebici ve İkinci Başkan Mustafa Kanlıdere’nin talimatlarıyla bombayı attığı iddia edilen Ökkeş Kenger, Ankara’ya, Ülkücü Gençlik Derneğine telefon ederek yardım talebinde bulundu; yaptığımız araştırmalarda bu verilere ulaştık. Yani, bombayı atan ve bu katliamın öncüleri, o kadar iş çığırından çıktı ki yardım talebinde bulunuyordu. Ertesi gün olaylar silsilesi devam etti. Alevilerin oturduğu bir kıraathane bombalandı. 21 Aralıkta Tüm Öğretmenler Birleşme ve Dayanışma Derneği, TÖB-DER üyesi olan 2 öğretmen öldürüldü. 22 Aralık günü ise bu 2 öğretmenin cenazesini taşıyan kalabalığa, ırkçı grupların “Komünistlerin, Alevilerin cenaze namazı kılınmaz.” diyerek tahrik ettikleri bir grup kalabalık cenaze törenine saldırdı.

Bağlarbaşı Camisi imamı -arşivlerde mutlaka okumuşsunuzdur- Mustafa Yıldız ise cuma vaazında aynen şu öğütleri vermişti: “Oruç tutmak, namaz kılmakla hacı olunmaz. Bir Alevi öldüren 5 sefer hacca gitmiş gibi sevap kazanır. Bütün din kardeşlerimiz Hükûmete ve komünistlere, dinsizlere karşı ayaklanmalıdır. Çevremizde bulunan Alevileri ve CHP’li Sünni imansızları temizleyeceğiz.” Kalabalık dağılıp cenazeler ortada kalırken, güvenlik güçlerinin müdahalesiyle karşılaşmayan saldırgan kitle kent çarşısına yürümüş ve Alevilere ait iş yerlerini tahrip etmiştir. Çatışmalarda 3 yurttaşımız yine öldürüldü.

22 Aralık gecesi faşistler, Sünni mahallelerinde -ertesi gün- solcu Alevilerin silahlı saldırı yapacağını anlatarak kitleleri harekete geçirdi. 23 Aralıkta Kahramanmaraş’taki olaylar, bütün muhaliflere ve Alevilere dönük âdeta bir kıyıma dönüştü. 24 Aralık günü sokağa çıkma yasağı ilan edildi ancak kolluk güçleri haricinde herkes sokaktaydı. Sokağa çıkma yasağı sanki kolluk güçlerine karşı ilan edilmişti.

Evet, koşullar bu hâldeyken ırkçı gruplar çevre köy ve ilçelerden yeni silahlı gruplar getirdiğinde insanlık dışı büyük bir katliam artık önlenemez boyutlara ulaştı. “Alevi öldüren cennete gider.” söylemiyle büyük bir kıyım ve hâlâ toplumsal belleğimizde yer edinen çok önemli ve büyük bir travma yaşandı. Resmî rakamlara göre yedi gün süren olaylar sırasında 105 Alevi yurttaş yaşamını yitirmiş, Alevi yurttaşlara ait 200’ün üzerinde ev yıkılmış, 100’e yakın iş yeri tahrip edilmiştir. Savcılıktan edinilen bilgilere göre katliama karışanların sayısı 1.350 olup 752 kişi ilk etapta tutuklanmıştır. Yirmi üç yıl sürdü bu davalar. Bu davalar sonucunda 22 kişi idam, 7 kişi müebbet hapis, 321 kişi de bir ila yirmi dört yıl arasında değişen cezalar aldı. Katliamda çok önemli rol aldığı iddia edilen 68 kişiye ise ulaşılamamıştır. 1991 yılında çıkarılan Terörle Mücadele Kanunu kapsamında ceza alanların cezası ertelenirken bir kısım sorumlu da serbest bırakıldı. Maraş katliamı 12 Eylül darbesine sebep olan olaylardan biri olarak geniş bir kesim tarafından aslında kabul edilmektedir.

O dönemin kısa bir panoramasına bakacak olursak karşılaşacağımız manzara şöyledir: 16 Mart 1978’de İstanbul Üniversitesine bomba atılmış, 5 öğrenci hemen oracıkta maalesef yaşamını yitirmişti, 50 öğrenci de yaralandı. Üniversite eğitimine bir süre ara vermek durumunda kaldılar. 15 Nisan 1978’de Malatya’da 3 öğrenci, Ankara ve Kahramanmaraş’ta 2 öğrenci öldürülmüştür. Ardı ardına bombalı saldırılar ve Alevi yurttaşların evlerinin işaretlenmesi o dönemde neredeyse olağan bir hâle gelmişti. Bu esnada, o dönemde Alparslan Türkeş “Kahramanmaraş’ta halk infial hâlindedir.” şeklinde açıklamalar yaparken dönemin Başbakanı Kahramanmaraş’ta gerekli önlemlerin alındığını ifade ediyordu. Fakat öte yandan, muhaliflerin 1 Mayıs afişi astığı gerekçesiyle öldürüldüğü olaylara da sıklıkla tanıklık etmekteydik. Esasen Maraş katliamının öncü sarsıntıları aslında geliyordu fakat önlem alınmadığı gibi halkın kışkırtılmasına dönük provokasyonlar da aralıksız devam ettiriliyordu ve Alevi yurttaşlar bu provokasyonlarda hedef gösterilmekteydi.

Peki, aradan geçen otuz sekiz yıllık bu kadar koca bir zaman diliminde ne oldu? 7 Haziran 2015 seçimlerine giden yoldan geldiğimiz bugünde gerçekten değişen bir şey var mı 1978’den bugüne? Geçmişle yüzleştik mi? Acılarını sarmak yerine yeni acılar ve travmalar eklemiyor muyuz bu belleğimize? Aradan geçen otuz sekiz yıl boyunca hâlâ Alevi yurttaşlarımız bu tesir, bu katliam tehdidi ve bu çağrıları kulaklarında duyuyorlar ve yüreklerinde hissediyorlar. Örneğin, kamplara yerleştirilecek mültecilerin arasına, Orta Doğu’dan, Alevilere yönelik katliamlar yapan cihatçı çete mensuplarının sızabileceği ihtimali ise işin başka bir vahim boyutunu oluşturuyor. Alevi toplumunda bir bütün olarak Maraş, Çorum, Malatya, Sivas gibi derin yaralar açan acı olaylara zemin oluşturan atmosferin canlı tutulmaya çalışıldığı, bunun da özellikle iktidar yanlısı siyasilerin Alevi toplumuna yönelik ayrımcı tutumları sonucunda artan nefret gözlemlendiği çeşitli zamanlarda basına da yansıyan iddialar arasındadır.

Fakat, bu konuda tatmin edici yanıtlar, gerekli önlemler alındığını söyleyebilmemiz maalesef mümkün değildir. Örneğin, Maraş katliamının anmaları neden yasaklanıyor? Maraş katliamını her yıl anmak isteyen Alevi yurttaşlar, demokratik kitle örgütleri, farklı sivil toplum kuruluşları ve demokrasi güçleri neden saldırıya maruz kalıyorlar ve bu anmalarda yakınlarını, çocuklarını, evlatlarını anmalarına ve bu katliamı kınamalarına, yüzleşme taleplerine neden izin verilmiyor? Bu sorunun yanıtını alabilmiş değiliz. Bugün bile evler hâlâ işaretleniyor iddiaları ve resimleri var. Alevi yurttaşlar, muhalifler, solcular, Kürtler hedef gösterilirken ayrımcılığa maruz kalanların nefret suçlarının odağında duydukları kaygının ne denli büyük olduğunu hep birlikte tasavvur etmek zorundayız. Üstelik, sıradan bir yurttaş tarafından bilinç dışı yapılan bir hedef göstermeden söz etmiyorum asla, bizatihi devlet eliyle hedef gösteriliyor ve İçişleri Bakanı nefret söylemlerini dile getirmekten, paylaşmaktan bir an için imtina etmiyor. Birazcık da olsa İçişleri Bakanının ve bu nefret söyleminde, intikam çağrılarında bulunanların bir tarih okuması yapmasını öneririz çünkü tarihimiz bu kadar büyük travmalarla dolu. Şu anda milyonlarca insan katliam tehdidi ya da her an güvenlik tehdidi altında yaşarken bunları konuşuyoruz.

Evet, HDP il binaları bugün galeyana getirilmiş kitleler tarafından hunharca yakılıyor. Kürtçe konuştuğu için yurttaşlar, başka yurttaşların saldırısına maruz kalıyor. Alevi yurttaşların yaşadıkları alanlar mültecilere tahsis ediliyor ve evleri hâlâ işaretlenirken kuşkusuz bunun en büyük sorumlusu siyasi söylemlerine yön veren mevcut iktidardır.

Son olarak şunu söylemek istiyorum: Maraş katliamı ve bu katliamın öncü depremleriyle büyük sarsıntısı olan 12 Eylül karanlığının hâlâ üzerimizdeki karabasan etkisi devam ediyor. Bu nedenle, yüzleşme ve travmaları hep birlikte tartışma, cezasızlığı önlemek dışında bir yolumuz yoktur diyorum.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin aleyhinde ilk olarak Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Fahrettin Oğuz Tor konuşacak.

Buyurun Sayın Tor. (MHP sıralarından alkışlar)

FAHRETTİN OĞUZ TOR (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kahramanmaraş olaylarıyla ilgili verilen önerge üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

Bugün, Fırat Kalkanı Operasyonu’nda 4 askerimiz şehit olmuş, 15 askerimiz yaralanmıştır. Şehitlerimize Allah’tan rahmet, yaralılarımıza da başsağlığı diliyorum.

Yine, iki gün önce katledilen Rusya Federasyonu Türkiye Büyükelçisi Andrey Karlov’un ailesi ve Rus halkına da başsağlığı diliyorum. Olayın bir an önce açıklığa kavuşturulması en büyük dileğimizdir.

Değerli milletvekilleri, Kahramanmaraş olayları 19-24 Aralık 1978 tarihinde meydana gelmiş, herkesi derinden üzen olaylardır. Dün olduğu gibi bugün de ülkemizin en önemli meselesi bölücü terördür. Bölücü terör her dönemde bir başka şekilde yüzünü göstermiş, başka kılıklarda eylemlerine devam etmiştir. Bugün ülkemizin terör örgütlerinin açık saldırılarından kurtulamamış olması, devletin bölücü terörü tam manasıyla bitirememiş olması üzücü olmakla beraber terörün amaçları göz önüne alındığında, yakın zamanda İstanbul’da 45 şehit, Kayseri’de 14 şehit göz önüne alındığında, her zamankinden daha fazla üzerinde durulmalı, tedbir alınmalıdır.

Değerli milletvekilleri, hiç şüphe yok ki bugün de dış destekli olduğundan asla şüphemiz bulunmayan terör olaylarının ülkemizi bölmekten başka bir amacı yoktur. Zira, Türkiye'nin 80 milyona dayanan nüfusuyla, yüksek teknoloji üreten, ihraç eden bir konuma gelmesi, fert başına düşen millî gelirin 30 bin, 40 bin dolarlar seviyesine çıkması, kısaca, bulunduğu coğrafyada gelişmesi Batılı, Doğulu, Orta Doğulu hiçbir ülkenin hoşuna gitmeyecektir. Bu sebeplerle de hâkim güçler her dönemde ülkemizin iç işlerine karışmış, gelişmesini, kalkınmasını engellemek için de açık kapalı her yola başvurmuşlardır -adı Kahramanmaraş olaylarıdır, başka olaylardır- olaylara bu pencereden bakmak lazımdır diyorum. Olaylara daha geniş perspektiften bakmadan, terörün amacını açıkça ortaya koymadan olayları anlamak mümkün olmayacaktır. Terörün amacını tam olarak ortaya koyduğumuzda terör şeklinde tezahür eden bölücü faaliyetlerle, metot ve teknikleriyle mücadele daha kolay olacaktır.

Değerli milletvekilleri, 12 Eylül darbesine zemin hazırlayan sebeplerden biri olduğu iddia edilen Kahramanmaraş olaylarını, 12 Eylül darbesinin yapıldığı gece ABD Dışişleri Bakanı Muskie’nin Başkan Carter’a “Mr. President, Türk Ordusunun komuta heyeti Ankara’da yönetime el koydu. Herhangi bir kaygıya gerek yok. Kimlere müdahale etmesi gerekiyorsa onlara müdahale etti.” şeklindeki beyanında aramak lazımdır, aynı şekilde, 11 Eylül günü de Hava Kuvvetleri Komutanı Tahsin Şahinkaya’nın ABD’den döndüğünde aramak lazımdır. İstanbul eski Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Bedrettin Dalan’ın, darbe yapmaya önceden karar verildiği, yapılacak darbenin halkın gözünde meşru görülebilmesi için anarşinin üzerine bilerek gidilmediği ve fırsat kollandığı şeklindeki iddiası da, beyanı da gözardı edilmemelidir. Biz inanıyoruz ki 12 Eylül darbesi ABD’nin bilgi ve desteğiyle yapılmıştır, darbeyi de meşrulaştırmak için teröre göz yumulmuştur. Terörün tırmanmasının, tırmandırılmasının en önemli sebebi budur, o da 12 Eylül darbesini meşru kılmaktır. Terör örgütlerinin hâkimiyet kurma, kendilerinden olmayanları, haraç vermeyenleri sindirmeye yönelik eylemlerine göz açtırılmasaydı, Marksist-Leninist, Maocu bölücülerin, Kürtçü bölücülerin saldırılarıyla etkin mücadele edilebilseydi, ne Kahramanmaraş ne de başka yerde istenmeyen olaylar olmazdı.

Radio France Internationale 27 Aralıktaki yayınında, Kahramanmaraş olaylarında yabancı gizli servislerin, özellikle ABD Merkezî Haberalma Teşkilatı CIA’in rolüne değinmiştir.

BBC ise konuyla ilgili olarak, “Kahramanmaraş olayları, Pakistan, Afganistan ve İran’dan sonra belki de kaos ve belirsizlik içine düşme sırasının Türkiye'ye geldiğini gösteriyor. Başbakan Bülent Ecevit de dâhil olmak üzere “giderek artan sayıda kişi bir iç savaş tehlikesine dikkat çekiyorlar.” yorumunu yapmıştır.

Bugün Mısır’da, Tunus’ta yapılanların, Irak’ta, Suriye’de yapılanların, dün Türkiye'de yapılmak istendiğinden hiçbir kuşkumuz yoktur.

Değerli milletvekilleri, üzerinden otuz sekiz yıl geçen bu konu, başta Türkiye Büyük Millet Meclisi olmak üzere değişik platformlarda yüzlerce defa konuşulmuş, tartışılmıştır. Ülkemizin içinde bulunduğu durum itibarıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine gelen bu konuda konuşurken çok itinalı olunması gerektiğini, ülkemizin bugün buna çok ihtiyacının olduğunu belirtmek isterim. Konu yargıya intikal etmiş, eğrisiyle doğrusuyla hüküm altına alınmıştır. Bugün aradan otuz sekiz yıl geçtikten sonra kimsenin kazanacağı hiçbir şey yoktur. Olayları kışkırtan Marksist-Leninist, Maoist bölücü mihraklar hariç, tüm vefat edenlere Allah’tan rahmet diliyorum.

MHP, Türk milletinin tüm fertlerini insanların en şereflisi olarak görmektedir, milletin tek bir ferdinin ayağına taş değsin istemez. Ülkemizin Alevi’si, Sünni’siyle bir bütün ve kardeş olduğuna inanmaktadır.

Değerli milletvekilleri, bu Maraş olaylarıyla ilgili en önemli konu, az önce de söylediğim konudur; bu da dönemin İçişleri Bakanı İrfan Özaydınlı’nın bu olaylardan sonra istifa etmiş veya istifa ettirilmiş olması, yerine de Hasan Fehmi Güneş’in İçişleri Bakanı olmasıdır. Burada İçişleri Bakanı İrfan Özaydınlı’nın neden istifa ettirildiği Maraş olayları bakımından çok önemlidir. İrfan Özaydınlı, olayın gün ışığına çıkarılması için özel bir ekip görevlendirmişti. Özel ekibin ayrıntılı raporu İçişleri Bakanlığına sunulsa da raporun içeriği hiçbir zaman açıklanmamıştır. Ancak, bilinen bir gerçek var ki, olayları yakından izleyen İçişleri Bakanı İrfan Özaydınlı’nın olayların solcuların tahriki sonucu çıkmış olduğunu söylemesidir. Bu söylemi nedeniyle istifa ettirilmiştir.

Dönemin Sıkıyönetim Komutanı Tuğgeneral Tayyar Aygur’un konuyla ilgili verdiği beyanlardan da, demeçten de, röportajdan da bahsetmek istiyorum. Olaylarda Ermeni “Garbis Altınoğlu” adında birinin tespit edildiği, bu şahıs ölenler arasında değilse yakında bir vilayetin başını daha yakacağı beyanı son derece önemlidir sıkıyönetim komutanının. “Soldan her şey elimizde, silahlar, mermiler, dokümanlar, hepsini yakaladık; hatta Ermeni ‘Garbis’ adında birinin olduğunu tespit ettik. Eğer bu şahıs ölenler arasında değilse yakında bir vilayetin başını daha yakabilir. İnşallah ölen 7 sünnetsizden biri budur.” demiştir. Ayrıca, “Olayları kimin çıkardığını biliyorum. Ermeni ‘Garbis Altınyan’ diye sandık cinayeti faillerinden biri var, ‘Doktor Mustafa’ diye biliniyor burada. Elbistan-Afşin yöresinde örgütlendi. Bu olayları başlatanların başında o var. Kahramanmaraş olaylarının tertipçilerinden biri de Devrimci Halkın Birliği örgütü lideri Ermeni asıllı Garbis Altınoğlu idi.” şeklindedir beyanları. Garbis Altınoğlu, olayların sorumlularını, Türkiye düşmanlarının kimler olduğunu, dış güçlerin müdahalelerini göstermesi bakımından dikkate değerdir. Kahramanmaraş olaylarının tertipçilerinden biri olan Devrimci Halkın Birliği örgütü lideri Ermeni asıllı Garbis Altınoğlu Adana Sıkıyönetim Komutanlığı 2 Numaralı Askerî Mahkemesinde idam cezası almıştır daha sonraki süreçlerde. Son yıllarda, Kahramanmaraş olaylarında Suriye gizli haber alma örgütlerinin parmağı olduğu konusunda da iddialar vardır, söylemler vardır.

Bugün Orta Doğu’daki acımasız savaşın temel sebebi, mezhep kışkırtmasıdır kıymetli arkadaşlar; bugün Suriye’de yaşanan budur, Irak’ta yaşanan budur, bunu görmemiz lazım. Zaman zaman ülkemizde de bu yönde kışkırtmalar yapılmaktadır. Bu oyuna asla gelmememiz lazım, suhuletle hareket etmemiz lazım. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak her türlü mezhep kışkırtması dâhil karşısındayız, her türlü bölücü kışkırtmaya karşı olduğumuzu… Alevi, Sünni’nin kardeş olduğuna da gönülden inanıyoruz.

Şunu söylemek istiyorum: Tabii, üzücü olaylar cereyan etmiştir; otuz sekiz yıl geçmiştir, tarihe mal olmuştur. Ben bunları defaatle buraya getirmenin Türk milletine, bizlere bir faydası olmadığını düşünüyorum. Burada, uyanık olmamız gereken konu da… Bu tür kışkırtmalara, mezhep kışkırtmalarına asla fırsat vermememiz gerektiğini söylüyorum.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tor.

Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin…

NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) – Sayın Başkan, efendim, sayın hatip, az önce dönemin Cumhuriyet Halk Partili Bakanının gizli bir raporundan ve solcuların bu olayları kışkırttığından söz etti. Bu bilgi yanlış bir bilgi, düzeltmek istiyorum.

Öncelikle şunu ifade edeyim: Böyle bir rapor kamuoyuna sızmış değildir, bu bilgi gerçek ve doğru değildir; birincisi bu.

İkincisi: Sayın Özaydınlı, o zaman İçişleri Bakanı olarak, yaşanan bu acı olay karşısında siyasal sorumluluğunun gereğini yerine getirmiştir. Bugün olduğu gibi… Bugün Suruç’ta katliam var, siyasal sorumluluğu üstlenen yok. Örnek bir şey sergilemiştir. Böyle bir şey de, hatibin dediği gibi, Cumhuriyet Halk Partili bakanın kesinlikle böyle bir raporu yoktur.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim Sayın Havutça.

FAHRETTİN OĞUZ TOR (Kahramanmaraş) – Sayın Başkanım, tutanaklara geçmesi bakımından söylüyorum ben.

BAŞKAN – Buyurun.

FAHRETTİN OĞUZ TOR (Kahramanmaraş) – İrfan Özaydınlı istifa ettirilmiştir, bu tür söylemlerden sonra istifa ettirilmiştir.

NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) – Efendim, söylem değil, böyle bir rapor yoktur. Şimdi, her türlü söylem söylenebilir.

FAHRETTİN OĞUZ TOR (Kahramanmaraş) – Sol örgütlerin tertiplediğini iddia etmiştir, bundan sonra istifa ettirilmiştir; olayların hemen akabinde istifa ettirilmemiştir, söylemlerden sonra istifa ettirilmiştir.

Tutanaklara geçmesini istiyorum.

BAŞKAN – Şimdi, Sayın Tor, Sayın Bakanın istifa ettirildiğini söylüyor, siz de bu konunun böyle olmadığını söylüyorsunuz.

NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) – Efendim, İrfan Özaydınlı…

BAŞKAN – Bunun çözümü burada değil, şu anda bunu çözemeyiz.

NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Şu anda bunu tartışacak bir aşama yok.

NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) – Efendim, ben olayın tanığıyım.

BAŞKAN – Sizin söyledikleriniz de tutanaklara geçti, Sayın Tor’un söyledikleri de tutanaklara geçti.

NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) – Sayın Başkanım, şunu da ifade etmek istiyorum: Sayın İçişleri Bakanı Balıkesir Milletvekiliydi o dönemde, biz de öğrenciydik. Sayın Bakanla benim bire bir konuşmalarım vardır, kesinlikle böyle bir rapor söz konusu değildir. O, halkın yaşadığı acılar karşısında duyduğu siyasal sorumluluk gereği istifa etmiştir.

BAŞKAN – Tamam, peki. Takdiri izleyenlerde kalsın.

Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin lehinde son olarak İstanbul Milletvekili Sayın İlhan Cihaner konuşacak.

Buyurun Sayın Cihaner. (CHP sıralarından alkışlar)

İLHAN CİHANER (İstanbul) – “24 Aralık 1978 Pazar günü saat on sıralarında mahallemizin Muhtarı Mehmet Yemşen ile Fevzi Görkem’in başında bulunduğu saldırgan bir grup ‘Komünistlerin kökünü kazıyacağız. Büyük küçük demeyin, komünistlerin kafasını ezin. diye bağırıyorlardı. Muhtarın elinde silah ve bayrak vardı. Diğerlerinin elinde silah, patlayıcı madde, gaz, benzin sopa gibi saldırı malzemeleri vardı. Evime hücum ettiler, kapıyı kırarak içeri girdiler. Odada oturan kocamı alıp bahçeye çıkardılar. Ben de arkalarından koşarak çıktım. Muhtara ‘Aman etmeyin eylemeyin, kocamı öldürmeyin, çoluk çocuğumu meydanda koymayın.’ diye çok yalvardım. Muhtar bana dönerek ‘Çocuklarını götür, Karaoğlan beslesin, kocanı Karaoğlan’ın yoluna kurban kesiyorum.’ dedi. ‘Karaoğlan kim?’ diye sorduğumda ‘Ecevit.’ diye cevap verdi. Kocamı gözlerimin önünde işkence ederek öldürdüler. Öldürülürken kocama sarıldım, üstüm başım hep kan oldu. ‘Aman muhtar, etme eyleme, sen ne ediyorsun?’ dediğimde ‘Pişirdik, pişirdik; komünistler gelsin, hep yesinler.’ dedi. Saldırganlar bu defa yakınımızda oturan kardeşim Hüseyin Toklu’yu götürmek için evinin etrafını sardılar ve kardeşimi içeriden çıkardılar. Yine muhtara yalvardım, yakardım, ‘Kocamı öldürdün, bari kardeşimi öldürme.’ diye yalvardım. Muhtar ise ‘Hüseyin’i de Karaoğlan yoluna kurban ediyorum. Biz Karaoğlan yoluna bu sene kurban keseceğiz, bayram günü gelmiş.’ dedi ve kardeşim Hüseyin’i işkence ederek öldürdüler. Sonra, karşımızda oturan ve bir gözü görmeyen çok yaşlı Cennet Çimen’in evine gittiler. Bu kadını ‘Gel Nene, gel Nene.’ diyerek elinden tutup dışarıya çıkardılar. Cennet Kadın gözleri görmediği ve yaşlı olduğu için öldürülenlerden ve yakılanlardan habersizdi. Sanıklardan Cuma Yalçın ile Nuri Boğa tornavidayla Cennet Kadın’ın -80 yaşında- gözlerini oydular, sonra silah sıkarak öldürdüler. Yakınında bulunan helanın çukuruna baş üzeri atıp üzerine at arabasını devirdiler. Daha sonra hem bizim evi hem diğer evlerin tümünü yaktılar. Fevzi Görkem ‘Yürü, hadi seni de kurtarayım.’ diyerek beni alıp götürdü. Bir süre yürüdük. Aniden kalbim sıkıştı, yürüyemedim, beni bırakıp gitti.” Böyle devam ediyor. Bu, Maraş iddianamesine ve kararına esas alınmış mağdurlardan birinin ifadesi.

Şimdi, özellikle bununla başladım; amacım, ajitasyon ya da birtakım acıları orada geçen kavramlar üzerinden, biraz önce konuşma yapanlar gibi ayrıştırmak değil, tam tersi, bugün yaşadığımız, belki de tarihimizin en kırılgan döneminin dinamiklerinin tam da orada olduğunu tespit etmek. Her şeyden önce bir hakikati bulmamız lazım. Mutlaka siyaseten yaklaşılabilir ama önce bir hakikati inşa edeceğiz, o hakikatin üzerine siyasi yorumu nasıl yapacağız onu tespit edeceğiz. Buna ceza hukuku anlamında “maddi gerçek” de diyebilirsiniz. Yani, önce, kim burada bunu yaptı, bu eylemleri kışkırtan sorumlular kimler?

Şimdi, MHP adına konuşan hatip aslında bu önergeye “evet” oyu vermenin temellerini attı. İddianamede ya da kararda CIA yok, Tahsin Şahinkaya yok, Marksist-Leninistler yok sizin dediğiniz gibi. Bildiğim kadarıyla Garbis Altınoğlu da yok. Zaten, Garbis Altınoğlu bu meşhur “sandık cinayetleri” olduğu sırada, iki ay öncesinden beri cezaevinde bulunan birisi. Ama, tam da bu dili terk etmemiz için belki de bu araştırma önergesine ihtiyaç var. Şöyle ki: Konuşmanızda Marksist-Leninistler hariç rahmet dilediniz. Türkiye’nin artık bu gerilimleri, bu nefret dilini herhâlde terk etmesi gerekir. Ya da “sünnetsiz” kavramını kullandınız. Bu kavramın gayrimüslim yurttaşlarımız üzerinde nasıl bir etki bırakacağını herhâlde tahmin ediyorsunuzdur. Şu anda en son ihtiyacımız olan dil, bu dil.

Aynı şekilde, Sayın Naci Bostancı da burada kürsüde çok güzel üslup üzerine dersler verdi ama bence bu üslup uyarısını, örneğin milletvekillerinden Aydın Ünal’a daha önce yapsa herhâlde daha iyi olur.

Bakın, bir yandan millîlik söylüyorsunuz; bir millîlik kavramı, yerlilik kavramı üzerinden, hoşgörü üzerinden, işte Yenikapı ruhundan bahsediyorsunuz, bir araya gelmemiz gerektiğini söylüyorsunuz; doğrudur, bir araya gelmemiz lazım. Cumhuriyet Halk Partisi belki de kendi tabanını, hatta siyasi aklını riske edecek kadar bu konuda sizin yanınızda durduğu hâlde, sizin milletvekilleriniz Cumhuriyet Halk Partisini sürekli bir terörizmle… Bu, zaman zaman FETÖ oluyor, zaman zaman PKK oluyor, hatta giderek herhâlde yavaş yavaş IŞİD’e de getirirsiniz bunu, oraya getiriyorsunuz. Ama bilin ki şu anda Orta Doğu’daki yıkımların kökeninde tam da bu dil var. Burada söylevin ya da yazdığınız bir yerde şehvetine kendinizi kaptırıp bunu söyleyebilirsiniz ama daha iki gün önce Rus Büyükelçinin katline giden yol, işte tam da bu dille döşenmiş bir yoldur. Onun için, bir kere tutarlı olun. Eğer sahiden Türkiye’de birlik istiyorsanız, burada bu tarz söylemler kullanıp, maaşlı trollerle sosyal medyada ya da maaş verdiğiniz akademisyenlerin diliyle Alevi düşmanlığı, Kürt düşmanlığı yapamazsınız.

Ya da bir bomba patladığı zaman arkasından Cumhuriyet Halk Partisinin çelenklerini, Cumhuriyet Halk Partisinin binalarını, hatta legal siyaset yapan HDP’nin binalarını da kundaklayamazsınız. Kundaklanıyorsa da bunun bir adım sonrasının lütfen Suriye olduğunu, Halep olduğunu kabul edin.

Halep demişken, bakın, Halep’te çocuklar 2011’den beri ölüyor ama ne hikmetse Halep birdenbire sizin birincil önceliğiniz oldu. Daha önceden ele geçirilmesi noktasında bir ilişki kurmuştunuz Halep’le. Ama Halep üzerinden inanılmaz bir ayrımcı, nefret ve düşmanlaştırıcı dil kullanılmaya başlandı. Bunun gerekçesinin arkasında Halep’teki birtakım savaşçıların Fırat Kalkanı için El Bab’a çekilmesi olduğunu falan biliyoruz. Bu suçu örtmek için de yapıldığını biliyoruz. Ama, bunun içeriye nasıl yansıdığını, nasıl yansıyabileceğini, şimdi, tam da bu araştırmanın konusu olan, araştırma önergesinin konusu olan Maraş’ta yaşanan vahşet ile bu potansiyelin Türkiye topraklarında değişik eksenlerde var olduğunu görerek, bilerek yapın lütfen. Çünkü eğer bu kontrolsüz şiddet bir şekilde kaşınırsa, önüne geçilemezse çok daha vahşi olayları yaşarız. Bunun bir örneği de tam da Maraş’ta -HDP adına konuşan hatip söyledi bunu- Terolar köyünde, daha doğrusu Terolar bölgesinde Sivricehüyük köyünde kurulan kamp. Şimdi, burada bu kadar yurttaşın hassasiyeti varken, böyle bir olayın arka planı ortaya çıkarılmamışken 25 bin kişi gibi orada hem nüfus yapısını hem demografik veya sosyolojik yapıyı dönüştürecek bir nüfus enjeksiyonunun ileriye dönük neler yaşatabileceğini en azından görmeniz gerekirdi.

Şimdi, bir başka Türkiye’yi okurken en çok kullandığınız kavramlardan birisi de, anahtar kavramlardan birisi de son zamanlarda “Fetullahçı yapılanma”. Fetullahçı yapılanmayı neredeyse cumhuriyetin kuruluşuna kadar götüreceksiniz ki çok çok gerilere gittiği, ben de o kanaatteyim. Ama, mademki böyle her şeyin altında bu aranıyor… Örneğin Rus Büyükelçinin yaşamını yitirmesi nedeniyle Rusya’ya soruşturmada ortak olmaları için bir ekip bulundurmasına izin verdiniz ki bunun yasada karşılığı yoktur, ceza hukukunun mülkilik ilkesine aykırıdır ama ona rağmen verildi, olabilir, siyaseten güven vermek için bu kabul edilebilir. Yasal dayanağı olmamasına rağmen bir boşluktan faydalanılmış “Gelip siz de bilgileri paylaşın.” falan demişsinizdir. O kadar millîsiniz ki bu milletin oylarıyla Parlamentoya gelen milletvekilleriyle 78 yılında meydana gelmiş bir katliamın ortak olarak incelenmesine, soruşturulmasına izin vermiyorsunuz ama daha düne kadar düşmanlaştırdığınız, hatta ortak yavaş yavaş yeniden yer bulmaya başlayan komünizm üzerinden düşmanlaştırdığınız Rusya’ya bu olanağı tanıyorsunuz. Millîlik anlayışınız buysa daha çok büyük sorunlar yaşayacağız demektir.

Ben, burada -Türkiye'nin cezasızlık pratiği, Türkiye’de sizin çok kullandığınız bu “üst akıl” kavramı, bu ayrımcı dil- Türkiye’yi olası bir etnik ve inançsal çatışmaya götürecek dilin önüne geçilmesi için, gerçekten bir birlik ruhu oluşturmak için bu araştırma önergesinin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Sahiden CIA’in rolü olduğu konusunda ben de hemfikirim. Ortaya çıkaralım, ne güzel bir fırsat işte. Üst akıl orada, üst akıl Maraş’taydı, birilerini kullanmış olabilir ısrarla. Örneğin, Ökkeş Şendiller gibi -Kenger’di galiba- isimler burada geçirilmek istenmiyor olabilir, belli bir siyasi hareketin ismi geçirilmek istenmiyor olabilir. Doğrudur, şu anda buna da ihtiyacımız yok ama mademki bu kadar inanıyorsunuz bunun böyle olduğuna, gelin araştıralım, her şey açığa çıksın, bunun üzerinden yeni bir birlik ruhu inşa edelim.

Dinlediğiniz için teşekkür ederim. Sağ olun, var olun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Cihaner.

ERHAN USTA (Samsun) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Usta…

ERHAN USTA (Samsun) – Az önce, hatip, konuşmasında “Amacım biraz önce konuşma yapanlar gibi ayrıştırmak değil.” diyerek açıkça sataşmıştır.

Madde 69’a göre…

BAŞKAN – Buyurun, iki dakika…

ERHAN USTA (Samsun) – Sayın Fahrettin Oğuz Tor konuşacak.

BAŞKAN – Sayın Tor, siz konuşacaksınız herhâlde.

Buyurun.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

3.- Kahramanmaraş Milletvekili Fahrettin Oğuz Tor’un, İstanbul Milletvekili İlhan Cihaner’in HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

FAHRETTİN OĞUZ TOR (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, sayın vekil konuşmamı ayrıştırma olarak değerlendirdi. Böyle bir değerlendirmeyi asla kabul etmiyorum. Bizim seçim beyannamemizi, seçim beyannamesindeki vaatlerimizi eğer okursanız toplumun tüm kesimlerini nasıl sevdiğimizi, nasıl saydığımızı görürsünüz. Ben özellikle seçim beyannamemizi okumanızı tavsiye ediyorum.

Şimdi, ben konuşmamda sıkıyönetim komutanının yani dönemin sıkıyönetim komutanının beyanlarından bahsettim, adamın tespitlerinden bahsettim basına yansıyan; başka bir şey söylemedim, ben katmadım.

İLHAN CİHANER (İstanbul) – Kastım rahmet ve sünnetti.

FAHRETTİN OĞUZ TOR (Devamla) – Tabii.

Sonra, İrfan Özaydınlı’nın o dönemde… Ben de o dönemi çok iyi biliyorum, yöre insanı olarak çok yakın takip ettim, gerçekten sayın vekile de, sizin söylediklerinize de -tekrar ediyorum- katılmıyorum yani. Böyle söylediği için istifa ettirildi ama siz öyle düşünebilirsiniz.

NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) – Öyle bir şey yok.

FAHRETTİN OĞUZ TOR (Devamla) – Ben bir şey demiyorum, bu benim fikrim.

Şimdi başka bir konu… Tabii, burada en önemli konu, bu Devrimci Halkın Birliği örgütü lideri Ermeni asıllı Garbis Altınoğlu’nun, Altınyan’ın olaylarda, Maraş olaylarındaki fonksiyonunu dile getirdim.

İLHAN CİHANER (İstanbul) – Araştıralım işte.

FAHRETTİN OĞUZ TOR (Devamla) – Evet…

Nitekim, daha sonra Adana Sıkıyönetim Komutanlığı tarafından da idama mahkûm edilmiş biri. Bunları söyledim.

İLHAN CİHANER (İstanbul) – Maraş’ta değil ama.

FAHRETTİN OĞUZ TOR (Devamla) – Bunun mensup olduğu örgütün adı Devrimci Halkın Birliği ve bu kişi örgütün lideridir. Devrimci Halkın Birliği örgütü, bunu söyledim, başka bir şey söylemedim.

Değerli milletvekilleri şunu söylüyorum: İstanbul’da 44-45 asker, sivil vatandaşımız öldü, şehit edildi. Kayseri’de keza 14-15… Kim yaptı bunları?

İLHAN CİHANER (İstanbul) – Araştıralım…

FAHRETTİN OĞUZ TOR (Devamla) – Kabullenenler belli. Dün de bunu yapmak istediler, başaramadılar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FAHRETTİN OĞUZ TOR (Devamla) – Olay bir Alevi-Sünni çatışması değildir. Bunu söyleyeyim.

İLHAN CİHANER (İstanbul) – Tamam, o çıksın ortaya.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tor.

FAHRETTİN OĞUZ TOR (Devamla) – Şöyle bir şey var, onu söylüyorum…

Cümlemi toparlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Lütfen.

FAHRETTİN OĞUZ TOR (Devamla) – Yani, toplumsal bir olayda istenmeyen çok kötü olaylar olabilir. O çok kötü olayların örneklerini buraya getirerek bir koca vilayeti, bir koca camiayı yargılamak da doğru değil.

MEHMET TÜM (Balıkesir) – Araştıralım diyoruz işte, araştıralım. Araştıralım, daha iyi işte. Araştırmaya gelince “Yok.”

FAHRETTİN OĞUZ TOR (Devamla) – Teşekkür ederim.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Bostancı…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Cihaner konuşmasında CHP binalarına, “HDP” binalarına saldırdığımız anlamına gelebilecek bir değerlendirmede bulundu.

BAŞKAN – Parti ismini söylemedi.

İLHAN CİHANER (İstanbul) – Hayır, parti ismi zikretmedim.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – “Siz” olarak dediği için.

İLHAN CİHANER (İstanbul) – Evet, sizi kastetmedim.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Tamam, kastetmediğini söyledi.

İLHAN CİHANER (İstanbul) – Sadece tepki…

BAŞKAN – “Kastettim.” diyor.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – “Kastetmedim.” diyor.

İLHAN CİHANER (İstanbul) – Hayır, kastetmedim diyorum.

BAŞKAN – Kastetmediğini söylüyor.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Hayır, Sayın Cihaner konuşurken belki genel olarak söyledi ama “siz” öznesi kullanınca doğal olarak…

İLHAN CİHANER (İstanbul) – O soyut bir “siz” Sayın Bostancı, retorik gereği kullanılmış soyut bir “siz.”

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Bana bu vesileyle bir fırsat verirseniz Sayın Başkan, esasen kastım yeni bir sataşma filan açmak değil, sadece konuya ilişkin…

BAŞKAN – Sayın Bostancı, yalnız Sayın Cihaner Adalet ve Kalkınma Partisinin grubunu kastetmediğini açıklıkla beyan etti. Onun ötesinde başka bir açıklama yapacaksanız…

İLHAN CİHANER (İstanbul) – Tam tersi burada çok yumuşak yumuşak konuşuyorsunuz diye…

BAŞKAN – Sayın Cihaner, duymuyorum, lütfen.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, o zaman…

BAŞKAN – Sayın Başkan, eğer başka bir konuda bir açıklama yapacaksanız…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Şöyle, kayıtlara geçsin.

Bu ülkede hiç kimse kendisini devletin ve hukukun yerine koyamaz, bu işin kurumları var. Parti binalarına saldırmak -adı ne olursa olsun- bizim kabul edebileceğimiz bir husus değildir. Devletin en temel vasfı, kendisine emanet edilen bu kurumları savunmaktır. Birileri “Ben böyle istiyorum, böyle yargılıyorum.” diyerek bir yerlere gidip oralarda tahribat yapamaz. Hukuk devletini korumak hepimizin vazifesidir; bu bir. Biz HDP’ye eleştiri yapabiliriz, onlar da bizi eleştirebilirler ama parti binalarına saldırı kabul edilmez.

BAŞKAN – Elbette.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – CHP binalarına saldırı asla kabul edilemez.

BAŞKAN – Elbette.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – CHP ana muhalefet partisidir, Türkiye'nin meselelerine ilişkin bir okuma biçimi vardır ama hiçbir biçimde bir terör örgütüyle ilişkilendirilemez; bunu kabul etmeyiz, partimizin görüşü bu.

Öte taraftan, Sayın Cihaner konuşmasının başlangıcında bir pasaj okudu. Eminim ki burada, Türkiye'nin her yerinde her kim kendisini insan olarak görüyorsa her türlü vahşetin karşısında konumlanır, kan dökenin karşısında yer alır. Bunun adı olmaz, Sünni’ymiş, Alevi’ymiş hiçbir önemi yok. İnsanları katledenlere karşı insani bir bağlamda itiraz etmek, elinle, dilinle, her şeyinle karşı koymak bizim boynumuzun borcudur.

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen Sayın Bostancı.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Bugün Türkiye'nin bulunduğu yer burasıdır, bugün insanların bulunduğu yer burasıdır. Geçmişe bakarken, geçmişi konuşurken mutlak surette geleceği ve kardeşliği kuran bir dili esas almak önemli. Sayın Cihaner’in dilinde de böyle bir yaklaşım gördüm, kendisine de ayrıca teşekkür ediyorum.

Sağ olun.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bostancı.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- HDP Grubunun, Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel ile Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken tarafından, 19-24 Aralık 1978 tarihinde Maraş’ta nefret saikiyle gerçekleşen katliamı planlayanların ve siyasi destek sunanların tespiti, sorumlularının bulunması ve cezalandırılması ile bu katliamla ilgili yüzleşme süreçlerinin işletilmesi amacıyla 12/2/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 21 Aralık 2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin aleyhinde son olarak Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mehmet İlker Çitil konuşacaktır.

Buyurun Sayın Çitil. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET İLKER ÇİTİL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP Grubunun Meclis araştırması açılmasına ilişkin vermiş olduğu grup önerisi aleyhinde söz almış bulunmaktayım. Sizleri, ekranı başından bizleri izleyen vatandaşlarımızı ve Kahramanmaraşlı hemşehrilerimi de buradan en kalbî duygularımla selamlıyorum.

Konuşmama geçmeden önce, El Bab’da devam eden Fırat Kalkanı operasyonunda terör örgütü DAEŞ unsurlarınca yapılan saldırıda şehit olan 4 askerimize Allah’tan rahmet, 15 yaralı askerimize de acil şifalar diliyorum. Aziz milletimize sabır, metanet ve başsağlığı diliyorum.

Değerli milletvekilleri, Kahramanmaraş, büyük Türk milletinin kaderinin yazıldığı Millî Mücadele Dönemi’nin önemli cephelerinden biri olmuştur. Millet olarak tarihten bu yana bayraksız, vatansız ve milletsiz kalmadığımızın en önemli kanıtları Kahramanmaraş’ımızın dillere destan vatan savunması ve 12 Şubat ruhu olmuştur. Bu kadim şehrin kahraman evlatları işgal döneminde her mahallede teşkilatlanarak 12 Şubat 1920 tarihine kadar yirmi iki gün, yirmi iki gece devam eden savaştan, Alevi’si ve Sünni’siyle tek yürek, tek bilek olmuş vaziyette zaferle çıkmıştır. Millî birlik ve beraberlik ruhuyla millî iradenin tecelligâhı yüce Meclisimiz tarafından da kendi kendini kurtaran şehir olarak “kahraman” unvanıyla şereflendirilen Kahramanmaraş’ımız bu duruşuyla İstiklal Savaşı’mızda tüm illerin bir anlamda gıptayla baktığı örnek bir şehir olmuştur ve İstiklal Madalyası’yla da şereflendirilmiştir. Aynı şekilde, kahramanlık unvanını da topyekûn, tüm ferdiyle birlikte Millî Mücadele’de kahramanca tavrıyla almıştır.

İşte böyle bir duruşun, böyle bir adanmışlık ve inanmışlık ruhunun âdeta yıldızlaştığı edeler diyarı Kahramanmaraş’ımızda hepinizin malumu olduğu üzere yaşanan elim olaylar… O dönem ülkemizdeki siyasi konjonktürde Alevi-Sünni ayrımı yapmaya çalışan akıl bugün de FETÖ, PKK, DAEŞ gibi örgüt elleriyle ülkemizi karıştırmaya çalışmaktadır. Bu ülkede Alevi’nin Sünni’yle, Sünni’nin Alevi’yle, Kürt’ün Türk’le, Türk’ün Kürt’le, hiçbir etnik unsurun diğeriyle hiçbir problemi yoktur ve hiçbir zaman da olmayacaktır. Kahramanmaraş’ımızda aynı şekilde Kürt kardeşlerimizle, Alevi kardeşlerimizle hiçbir sorunumuz yoktur. Elim olayın olduğu o 19-26 Aralık 1978 tarihinden bu yana da Kahramanmaraş’ımız yaralarını sarmıştır. Birtakım kültürel etkinlikler, festivaller, millî beraberlik, birlik adına birçok etkinlikler o kardeşlerimizle hep beraber, birlikte bir şekilde düzenlenmiştir ve bundan sonrası süreçte de aynı barış ve kardeşlik ruhu devam etmektedir. Yine, 15 Temmuzda gerçekleştirilen hain darbe girişiminden sonra da yine millî irade ve demokrasi alanlarında, meydanlarında hep beraber tüm unsurlarımızla birlikte Kahramanmaraş’ımızda nöbet tuttuğumuzu da, aynı duyguyu aynı şekilde devam ettirdiğimizi de buradan ayrıca belirtmek istiyorum.

Günümüzde 15 Temmuz hain darbe girişiminin, iki gün önce Rusya Büyükelçisine yönelik suikast girişiminin, İstanbul’daki, Kayseri’deki patlama ve bombalama eylemlerinin ardındaki taşeronlar ve darbeci zihniyet kimse, maalesef o dönemde de Kahramanmaraş’ta, kendi memleketimde, Çorum’da, Sivas’ta sergilenen provokatif olaylardaki zihniyet ve azmettiriciler de aynı zihniyet ve aynı azmettiricilerdir. O dönemde darbeye zemin hazırlamak için yaptılar, bugün de aynı şekilde darbe ve işgal amaçlı girişimleri devam etmektedir.

Yine, benden önceki konuşmacılardan özellikle HDP’li konuşmacı, bu birlik ve beraberliği sağlamaya yönelik yapması gerekenler varken, özellikle Alevi ve Sünni kardeşlerimizi birbirlerine yakınlaştırmak, Kürt ve Türk kardeşlerimize arada bağ olmak, köprü olmak, birlik beraberlik ve kardeşliğe yönlendirmek gerekirken ayrımlaşma yapmaya çalışmakta ve maalesef aynı zihniyetin bir ürünü olan bu davranışları sergilemektedir. Kkendilerini de bu şekilde kınadığımı ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, iki gün önce Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Karlov maalesef hunharca katledildi, biraz önce bahsettim. Katille ilgili detaylara bakıldığında tüm odaklar kendisinin bir FETÖ terör örgütü üyesi olduğunu göstermektedir. İşte dün ülkemizi karıştıran, vatandaşlarımızı birbirine düşüren şer odakları bugün de hiç durmadan içimize fitne sokmaya devam etmektedirler. Bu menfur olayın ardından iki ülke cumhurbaşkanlarının birlikte yaptığı ortak açıklama çok kıymetlidir. Bir kendini bilmez hainin yaptığı bir cinayet ve arkasındaki taşeron zihniyetin oluşturmaya çalıştığı bu durum iki ülkenin dostluğuna gölge düşüremeyecektir.

15 Temmuz hain darbe girişimi ve darbe girişiminin ötesinde işgal girişimini halkımızın cesareti, feraseti ve sağduyusuyla atlatan Türkiye’miz bu hain kalkışma girişiminin izlerini silmeye devam etmektedir.

İçinde bulunduğumuz coğrafyada etrafımızda yaşanan olaylar, ülkelerdeki siyasi çalkantılar ve Halep’teki içimizi yakan katliamlar yakinen takip edilmektedir. Sayın Cumhurbaşkanımızın yoğun çabalarıyla açılmaya çalışılan insani koridor ve devam eden Fırat Kalkanı operasyonuyla birçok farklı kulvarlarda insani, vicdani ve güvenlik amaçlı diplomasi trafiği de devam etmektedir.

Gerek içeride gerek dışarıda öylesine yoğun bir gündemimizin olduğu bu süreçte ben böyle bir teklifin “araştırma” adıyla da olsa sunulmasını manidar karşılıyorum. Yine, benden önceki konuşmacı Sivricehüyük konusuna değindi, maalesef defalarca Genel Kurulumuza farklı amaçlarla getirildi. Ben Kahramanmaraşlıyım. Kahramanmaraş’ımızda 100 bine yakın Suriyeli misafirimiz belli bir süreden bu yana misafir edilmektedir. Sağlık sorunları, her türlü sorunları için topyekûn gerek vatandaşlarımız, STK’larımız, devletimiz ve Hükûmetimiz tüm unsurlarıyla orada uygun, yaşanabilir bir ortam sağlamakta, tedavileriyle de ilgilenmektedir ve şu an daha insancıl yaşayacakları… Ve Kahramanmaraş ilimizde, o bölgede -ki Sünni kardeşlerimiz var, Türk kardeşlerimiz var, Kürt kardeşlerimiz var- hiçbiri herhangi bir sıkıntı da duymamakta. Maalesef geçmişte olan zihniyet yine aynı şekilde ortaya konulmaya çalışılıyor. Ne varsa dışarıdan gelen STK yahut kendisine “avukatım” diyen kişiler, oradaki masum insanların o duygularını farklı bir şekilde kullanıp o ortamı oluşturmaya çalışan kişiler, yoksa oradaki kardeşlerimizin hiçbirinin biriyle bir sorunu yok. Sünni ve Alevi kardeşlerimiz zaten yan yana orada yaşamaktalar ve yapılan -geçenlerde de açılışını yaptık- o kent, yaklaşık 20-25 bin Suriyeli misafirimize -imkânlar dâhilinde- her türlü imkânı sunan, daha güzel, daha yaşanası bir ortam oluşturan ve belli alanda çevresine de çevre düzenlemesi yapılan, o bölgede de güzel görünümlü yollarıyla yapılan bir yardım.

MEHMET TÜM (Balıkesir) – Vekilim, yer uygun mu, başka yer yok muydu?

MEHMET İLKER ÇİTİL (Devamla) – Aynı şekilde o köyün, oradaki vatandaşlarımızın da hem su ihtiyaçlarında hem bundan sonraki süreçte kendilerine de faydalı olacak bir ortam ki inşallah bu süreç kısa bir zamanda hallolur ve oradaki bizim yaptığımız o binalar, Allah etmesin, herhangi bir afet, deprem durumunda kendi vatandaşımıza, kendi yaralanan vatandaşlarımıza, mağdurlarımıza hizmet edecektir. Yani çok amaçlı yapılmıştır.

MEHMET TÜM (Balıkesir) – Vatandaş istiyor muydu?

MEHMET İLKER ÇİTİL (Devamla) - Ben sizleri ve sizler gibi zihniyetleri, oraya yönelik, karıştırmaya yönelik bu hareketlerinizi kınıyorum. Gidin, yani hiçbiriniz gitmediniz.

MEHMET TÜM (Balıkesir) - Senin zihniyetinden dolayı onu yapıyorsun oradakilere. Onları göçe zorlamak için yapıyorsunuz.

MEHMET İLKER ÇİTİL (Devamla) - Hatta biraz önce HDP konuşmacısı baktım, özellikle sağdan soldan toparladığı yanlış bilgilerle gündem oluşturmaya çalışıyor. Fakat yerinde görmek lazım. O barış, kardeşlik ortamını, buyurun sizi misafir edelim orada görün. Daha öncesinde CHP’li milletvekillerimiz de geldi, Kahramanmaraş’ımızda olağanüstü hiçbir şey görmediler. Ve geçen açılışını yaptık sorunsuz bir şekilde ve aynı şekilde süreç devam ediyor.

Biraz önce konuşmacının biri yine farklı şeyler söyledi; işte, parti binalarına, farklı yerlere, farklı amaçla gidilmeler olduğunu. Daha birkaç gün önce İstanbul’da HDP binasındaki o karmaşaya yardım için giden, müdahale için giden Afşinli bir hemşehrim orada şehit oldu dördüncü kattan düşerek. Yani devletimiz, Hükûmetimiz, bizler parti olarak da o ortamın bir an önce ortadan kaldırılması… Geçmişteki o zihniyet neyse şu an Türkiye’nin gelişmesine, birliğine, beraberliğine gem vurmaya çalışan o zihniyete karşı hep birlikte bir olup ortak hareket etmemiz gerekirken maalesef ayrımlaştırmaya çalışıyoruz.

Ben bu vesileyle gerek içeride gerek dışarıda böylesine yoğun gündeme sahip ülkemizde HDP Grubunun araştırma önergesi teklifinin manidar olduğu düşüncesiyle önerinin aleyhinde olduğumu beyan ediyor, gündemimizdeki diğer konulara odaklanmamız gerektiğine, birlik beraberliğe ve millî duygulara odaklanmak gerektiğine ve ülkemiz için ne gerekiyorsa olumlu anlamda onu yapmamız gerektiğine inanıyorum ve herkesi buradan sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Sayın Başkan…

MEHMET GÖKDAĞ (Gaziantep) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Yıldırım…

AHMET YILDIRIM (Muş) – Sayın hatip konuşmasında “HDP’nin öteden beri kullandığı ayrıştırıcı dil” diye grubumuza sataştı.

BAŞKAN – Buyurun, iki dakika.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

4.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet İlker Çitil’in HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

AHMET YILDIRIM (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hatibin son söylediğinden hareketle söyleyeyim, biz sağdan soldan bilgi toplayarak değil, yaşanmışlık üzerinden, bu ülkenin otuz sekiz yıldır çözülmemiş ve bir kentte insanlar arasında barış köprüsünü tesis edememiş bir yarasından söz ediyoruz. Bakın, biz, bunlara, kalıcı bir araştırma önergesiyle bir heyet oluşturarak eğer çözüm bulamazsak, bu otuz sekiz yıl kırk sekiz yıl olur, elli sekiz yıl olur. Etkin bir yargılama süreci görmemiş, tarafları tatmin eden bir kararlaşmaya varılmamış bir süreçten söz ediyoruz.

Bir diğeri, şunu da ifade edelim: Bakın, siz Terolar’a değiniyorsunuz; siz, Terolar’ı, alabildiğine, merkezî, üstten indirgemeci bir kararla bir yer olarak belirlediniz. Eğer oradaki insanların bu konuda rızası varsa rızasını alsaydınız. Memleketin 800 bin kilometrekarelik alanı bitti de özellikle bir toplumsal hassasiyet üzerinden tepki gösteren, reaksiyon gösteren, bunun için günlerce eylem, etkinlik, gösteri yapanlar üzerinden mi yürüyorsunuz? Ve araştırma önergemizi “özellikle memleketin bu kadar önemli sorunu varken” deyip küçümseyemezsiniz. Memleketin en önemli aciliyeti, bu ülkede rejim değişikliğine tekabül eden Anayasa değişiklikleri değildir. İnsanların, bu 80 milyon insanın gündemiyle iktidarın gündemi birbirinden farklı mecralarda işlemektedir. Bu ülkenin rejim sorunu yoktur. Bu cumhuriyetin “demokratikleşme” gibi bir sorunu vardır. Ülkenin, bu cumhuriyetin “demokrasi” gibi bir sorunu vardır ve bu sorun doksan üç yıllık bir sorundur. Bu ülkede eğer bir değişiklik yapılacaksa, bütün toplumsal kesimlerin kabulü çerçevesinde, herkesin kendi rengiyle, diliyle, kültürüyle kendini ifade edebileceği bir demokratikleşme süreci yaşatmalıyız biz bu ülkeye; ya değilse, cumhuriyetle bu memleketin bir sorunu olmadığını ifade ediyorum.

Bütün Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

Sayın Gökdağ…

MEHMET İLKER ÇİTİL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan…

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bir müsaade edin.

MEHMET GÖKDAĞ (Gaziantep) – Sayın Başkan, konuyla ilgili olarak bölge milletvekili olarak kısa bir açıklama yapmak istiyorum 60’a göre efendim.

BAŞKAN – Buyurun, yerinizden bir dakika.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

25.- Gaziantep Milletvekili Mehmet Gökdağ’ın, Alevilerin otuz sekiz yıl önce Kahramanmaraş’ta yaşanan olayların aydınlatılmasını istediklerine ilişkin açıklaması

MEHMET GÖKDAĞ (Gaziantep) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; bundan otuz altı yıl önce Kahramanmaraş’ta gerçekten “insanım” diyen, insanlığın zerresini üzerinde taşıyan herkesi çok derinden etkileyecek bir katliam yaşandı. Bu katliam aslında cumhuriyete karşı yapılan bir katliam ama muhatabı Alevi yurttaşlarımız oldu. Alevi yurttaşlarımızın oradaki acıları kendilerini ne kadar derin etkilese de Aleviler bugün bir kin duygusuyla, bir öç alma duygusuyla yaşamıyorlar, olaya öyle yaklaşmıyorlar. Aleviler, inançları gereği, her zaman sevgiyi, barışı, kardeşliği öne çıkaran anlayışla hareket ettiler, bugün de aynı inançla, aynı düşünceyle hareket ediyorlar. Ama Alevilerin ortak bir isteği var, o ortak istek de: Otuz altı yıl önce böylesine bir vahşetle karşılaşıldı, bu vahşetin aydınlatılmasını istiyorlar, aydınlatılması talebi var. Bu talebe Meclis olarak kulak vermek zorundayız diyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Kahramanmaraş Milletvekili Sayın İmran Kılıç.

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – İlker Bey konuşacağı için ben konuşmayacağım.

BAŞKAN – Sayın Çitil, siz ne diyecektiniz, talebiniz nedir?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Yerinden kısa bir açıklama yapacak Sayın Başkan.

BAŞKAN – Bir dakika. Lütfen bir dakika içinde tamamlayın.

Buyurun.

26.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet İlker Çitil’in, Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET İLKER ÇİTİL (Kahramanmaraş) – Teşekkür ediyorum.

Biraz önceki HDP konuşmacısı benim konuştuklarımı da farklı bir anlama çekti.

Yaklaşık otuz sekiz yıl önce -buradan ifade ediyoruz- provokatif kaynaklı, milleti birbirine düşürme amaçlı, Alevi ve Sünni kardeşlerimizi, Kürt ve Türk kardeşlerimizi birbirine düşürmek ve darbeye zemin hazırlamak amaçlı provokatif bir eylem oldu ve maalesef orada Sünni ve Alevi kardeşlerimiz kullanıldı. Ben diyorum ki: Şu an bunları kullanmak, tekrar aynı ortamı oluşturmak yerine biz daha yapıcı söylemler yapıp millî birlik, beraberlik için çalışmalıyız.

İkincisi: “Bu Sivricehüyük’te, direkt gidildi, orası seçildi.” dendi. Fakat ben de içerisindeydim, bize de bilgilendirme yapıldı Valilik tarafından. Defalarca farklı alternatifler değerlendirildi, en az 15-16 yer değerlendirildi, hepsinin farklı sıkıntıları oluştu; kiminin arazisi uygun olmadı, kimi havaalanına yakındı, kimi askerî depolama alanıydı falan. En uygun yerdi orası. Orası üstelik tarımsal alana da elverişli bir alan değil ve oradaki köyler de, biraz önce bahsettiğim gibi, Sünni, Alevi herkesin kardeşçe yaşadığı yerler. Köylülerde, oradaki vatandaşlarımızda sorun yok; oradaki sorun, dışarıdan gelip orayı karıştırmaya çalışanlar.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Erdoğan, siz ne talep etmiştiniz?

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Sayın Başkan, 60’a göre fikrimi beyan etmek istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun, yerinizden bir dakika…

Başka söz vermeyeceğim çünkü böyle gidiyor.

Buyurun.

27.- Konya Milletvekili Hüsnüye Erdoğan’ın, otuz sekiz yıl önce yaşanan acı bir olayın iyiniyetli olmayan, ayrıştırmayı öngören bir şekilde gündeme taşınmasının hoş olmadığına ilişkin açıklaması

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; otuz altı yıl önce yaşanan acı bir olayın tam da gündemimizde çok farklı konuların olduğu, çok büyük acıların yaşandığı bir günde tekrar bence hiç de iyiniyetli olmayan, ayrıştırmayı öngören bir şekilde gündeme taşınmasının hoş olmadığını söylemek istiyorum.

Çukur siyaseti bitti, 15 Temmuzda yapılanlar başarılamadı, şimdi sıra milleti ayrıştırmaya mı geldi diyorum.

Teşekkür ediyorum.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bakın, sisteme giren ilk üç milletvekiline söz verdim ama arkası dolmaya başladı. Lütfen, sadece Sayın Yıldırım’a söz vereceğim ve oylamaya geçeceğim.

Buyurun Sayın Yıldırım, sizi dinliyorum.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Sayın Başkan, “Ayrıştırıcı ve iyiniyetli olmayan…”

BAŞKAN – Buyurun iki dakika.

MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) – Sayın Başkan, oylamaya geçelim.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sataşma çok açık Doğan Bey, çok açık. Sayın Başkan dinlemedi bile niye istediğini.

BAŞKAN – Buyurun.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

5.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, Konya Milletvekili Hüsnüye Erdoğan’ın yaptığı açıklaması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

AHMET YILDIRIM (Muş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bazı toplumsal yaralar vardır ki yüz yıl da geçer ve toplum vicdanında çözüme kavuşturulmadığı için gündemdeki yerini korur. Bu kimi rahatsız eder onu söyleyeyim: O dönem yaşanmış acıları yüreğinde hissetmeyenleri rahatsız eder veya o dönem acı yaşamış olanların acısını anlamayanları, anlamak istemeyenleri, görmek istemeyenleri rahatsız eder.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Sizin hâletiruhiyeniz tam da bunu anlatıyor işte.

BAŞKAN – Sayın Erdoğan, lütfen…

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Toplumsal kesimlerin, ifade edeyim, vicdanında hâlâ kanayan bir yaradır. Siz hiç gidip Maraş’ta mezalime uğrayan insanlarla üç dakika sohbet etme zahmetinde bulundunuz mu ki bizim yarayı kaşıdığımızdan söz ediyorsunuz.

MEHMET İLKER ÇİTİL (Kahramanmaraş) – Biz devamlı içindeyiz.

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Hiç öyle bir derdiniz yok gibi geliyor bana, belki de hiç temas dahi etmediniz.

Buradan hareketle, bakın, bunu üç cümlelik bir kalıp içerisine sıkışıp onun ötesine geçemeyen bir terminolojiyle aynı şeyleri burada tekrarlayıp durup partimize sataşarak kendinize bir malzeme çıkaramazsınız.

Memleketin gündemiyle siyasi iktidarın gündemi farklı; memleket açlıkla boğuşuyor, yoksullukla boğuşuyor, akan kanla boğuşuyor, acıyla boğuşuyor ama burada rejim değişikliğine tekabül eden bir sebepten ötürü “Ya kaos ya da Başkanlık!” diye bu ülkenin gündemini meşgul eden muhalefet toplumsal muhalefet değildir. Evet, rejimin bir sorunu var, o da cumhuriyetin -az önce de söylediğim üzere- demokratikleştirilmesi sorunudur. Hazırlanan paket bu ülkeyi daha fazla demokrasiye doğru evriltebilecek bir paket değildir; bu ülkede vesayeti, tek adamcılığı, toplumsal kamplaşmayı, gerilimi, insanların birbirine karşı ön yargılarını artıran bir pakete tekabül ediyor diyorum.

Bütün Genel Kurulu tekrar saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) - Söylediklerinizi içselleştirin, ondan sonra konuşun o milletin kürsüsünden.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- HDP Grubunun, Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel ile Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken tarafından, 19-24 Aralık 1978 tarihinde Maraş’ta nefret saikiyle gerçekleşen katliamı planlayanların ve siyasi destek sunanların tespiti, sorumlularının bulunması ve cezalandırılması ile bu katliamla ilgili yüzleşme süreçlerinin işletilmesi amacıyla 12/2/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 21 Aralık 2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN - Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısı (1/699) ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısı (1/699) ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (S. Sayısı 341) (x)

BAŞKAN - Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Geçen birleşimde, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen 341 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın maddelerine geçilmesi kabul edilmişti.

Şimdi birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

Birinci bölüm 1 ila 28’inci maddeleri kapsamaktadır.

Birinci bölüm üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Necmettin Ahrazoğlu konuşacaktır.

Buyurun Sayın Ahrazoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 341 sıra sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısı’nın birinci bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerimin başında, Fırat Kalkanı Harekâtı’nda şehit olan askerlerimize Allah’tan rahmet, yaralı askerlerimize de acil şifalar diliyorum.

Değerli milletvekilleri, son günlerde güzel yurdumuzda meydana gelen felaketlere kısaca değinmek istiyorum:

Beşiktaş'ta gerçekleştirilen saldırıda şehit olan 45 evladımızın acılarını içimizde hissederken, Kayseri'de bulunan 1. Komando Tugayı'nda görevli Mehmetçiklerimize yönelik çarşı izinlerine çıktıkları sırada gerçekleştirilen bombalı saldırıyla yüreklerimiz bir kez daha yaralandı. Şehitlerimize Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum, kederlerini unutup “Vatan sağ olsun!” diyen ve haykıran ailelerine başsağlığı, gazilerimize de acil şifa diliyorum. Dualarımız; acıların bir an önce bitmesi, tüm vatan evlatlarının sağlıkla görevlerini yapması, vatanımızın birlik ve dirliğinin sonsuza kadar muhafaza edilmesidir.

Değerli milletvekilleri, evet, millî birlik ve beraberliğe sahip olmak zorunda olduğumuz bir dönemdeyiz. Terör örgütleri dört taraftan canlarımızı almakta ancak hedeflerine ulaşamamaktadır ve ulaşamayacaklardır. Çünkü milletimiz bir bütün hâlinde millî dayanışma ruhu ve fedakârlığıyla hareket etmekte ve bölücülerin planlarına karşı çıkmaktadır. Ancak Hükûmetin vekilleri olarak seçilenler, yönetimine yetkilendirildiği yüce Türk milletine karşı sorumluluklarını dikkatle yerine getirmek mecburiyetindedir. Kayseri’de gerçekleştirilen bombalı saldırıda askerlerimizin yeterli tedbir alınmadan izne çıkmasına imkân tanıyan sorumlular ya da sistem eksikliği hakkında detaylı inceleme yapılmalı ve gerekli işlemler yapılmalıdır. Terör olayları benzer şekilde gerçekleştirilmekte, bu da istihbarat zaafının olduğu düşüncesini akıllara getirmektedir. 15 Temmuz kanlı girişimi sonrasında da benzer tartışmalar olmuş ancak herhangi bir iyileştirmeye gidilmediği yahut yapılmış ise derde deva olmadığı görülmüştür. Yetersiz ve kök-neden analizi yapıldığında “Sorumlusu benden ise kalsın.” yaklaşımının hâkim olduğu bir yönetimin ülkeyi felaketlerden kurtarması imkânsız görünmektedir. Kısacası hamasi söylemlerle, 2023’le Atatürk, 2053’le Fatih Sultan Mehmet, 2071’le Alpaslan olunmuyor.

Değerli milletvekilleri, pazartesi akşamı gerçekleşen silahlı saldırıyla hayatını kaybeden Rus Büyükelçi Karlov’un ailesi ve Rus halkına başsağlığı diliyor ve bu olayın bir an önce açıklığa kavuşması gerektiğini düşünüyorum.

Terör sadece ülkemizde değil, dünyanın çeşitli ülkelerinde de can almakta ancak bu olaylar münferit olaylar olarak gerçekleşmektedir. Buna bir örnek olarak geçtiğimiz günlerde Almanya Berlin’de Noel pazarına kamyonla dalmak suretiyle 12 kişinin can kaybına yol açan olayı hatırlatıyorum. Alman halkına buradan taziyelerimizi iletiyorum. İsviçre Zürih’te daha önce Türk toplumunun denetiminde olan ancak son dönemlerde başta Somalililer olmak üzere Afrikalılarca ibadet için kullanıldığı belirtilen camiye yönelik saldırıda yaralananlara da Allah’tan acil şifalar diliyorum. Ayrıca, Halep’teki dram hâlâ bitmemiştir “Ateşkes sağlandı” denilmesine rağmen Halep’te hâlâ katliamların devam etmesini, sivillerin şehri terk etmeleri için hazırlanan konvoylara rejim güçleri tarafından ateş açılmasını da, katliama göz yumulmasını da kınıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığına bağlı özel bütçeli bir kamu kurumu olan Türk Patent Enstitüsü, ülkemizde marka, coğrafi işaret, tasarım, patent ve faydalı model gibi sınai mülkiyet haklarının korunması, bu haklara ilişkin toplumdaki bilgi ve farkındalık düzeyinin artırılması amacıyla 1994 yılında kurulmuştur.

Bir yıl sonra yürürlüğe konulan patent ve faydalı modele ilişkin 551 sayılı Kanun Hükmünde Kararname; tasarımlara ilişkin, coğrafi işaretlere ilişkin, markalara ilişkin kanun hükmünde kararnameler yayımlanarak bu hakların söz konusu kanun hükmünde kararnameler kapsamında korunması sağlanmıştır.

Türkiye Patent Enstitüsünün kuruluşuna ilişkin 544 sayılı Kanun Hükmünde Kararname değiştirilerek 5000 sayılı Enstitü Kuruluş Kanunu 2003 tarihinde yasalaştırılmıştır ve görüşmekte olduğumuz anılan kanun tasarısı 5 kitaptan oluşmaktadır.

Değerli milletvekilleri, bugün itibarıyla Türk Patent Enstitüsüne baktığımızda AR-GE faaliyetlerinin bir sonucu olan patent başvuruları ve tescillerinde 2015 yılında 5.512 yerli, 8.446 yabancı patent başvurusu olmuş; yabancı patentlerden yüzde 99,1’i kabul edilirken yerli patentlerden yüzde 31’i kabul edilmiştir yani tescil edilmiştir. Yani, yabancı patent başvurularının neredeyse tamamı tescil edilmiş durumdadır. Demek ki biz patentin önemini tam anlatamamışız.

Ekonomik büyüklük açısından 17’nci sırada yer alan ülkemizin patent başvurusunda bulunan 25 ülke arasında son sırada yer almasını kabullenmek mümkün değildir. Ekonomik büyüklükte Türkiye’nin gerisinde yer alan Tayland, İsrail ve İran’ın listede daha üst sıralara yerleşmesi, konu üzerinde daha çok çalışmamız gerektiğini göstermektedir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin ekonomik gelişimine paralel olarak

sınai mülkiyet hakları alanında yeterli olmasa da önemli gelişmeler olmuş, başta patent, marka ve tasarım olmak üzere başvurularda dünya çapında olduğu gibi olmasa da artışlar yaşanmıştır.

2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı esnasında Türk Patent Enstitüsü kurumu bütçesi hakkında konuşma yaparken kurumda Sayıştayca tespit edilen uygunsuzluklara yönelik değerlendirmelerde bulunmuş ve yeni kanunla bunların giderilmesini umut ettiğimi belirtmiştim. Ayrıca, yasalaştırma çalışmasının etkin ve verimli yürütülmesini teminen muhalefet partileri olarak Milliyetçi Hareket Partisi ve CHP ile Hükûmet temsilcilerinden bir alt komisyon kurularak çalışmalar yapıldığından da bahsetmiştim. Alt komisyon toplantılarında özellikle üstünde durduğumuz konulardan biri de yasa genelinde kişi veya duruma göre farklı uygulamalara yol açabilecek şekilde kullanılan tanımlamalardı. Özellikle, “gerekli görüldüğü durumlarda”, “gerekli gördüğü sıklıkta”, “makul ihtiyaçlar” gibi ifadeler içerdiğini ve talebin ya da işlemin uygulanmasından sorumlu olacak kişilerin inisiyatifine, tecrübesine ya da yaklaşımına göre değişiklik gösterebilecek sonuçların oluşmasına imkân tanımaktadır.

Bu tip muğlak ifadeler yerine kanun tasarısında net, ilgili tarafların tamamınca aynı şekilde anlaşılıp uygulanacak, aynı sonuçların çıkarılacağı ifadelerin yer alması gerekmektedir.

Bu konuda gerekli uyarılar komisyon toplantıları esnasında yapılmış ancak uygulamada tanıdığı esnekliklerden dolayı önerimiz AKP milletvekilleri tarafından kabul görmemiştir. Bu yaklaşım, yasanın revizyon gerekçelerinde yer alan Avrupa Birliği bünyesindeki uygulamalar ve icraatlarına yönelik kurallara entegrasyon ve ortaya çıkabilecek sorunlar ile hak kayıplarının ortadan kaldırılması ihtiyacına cevap verebilecek bir yasaya müsaade etmemektedir.

Değerli milletvekilleri, markadan doğan hak bir mülkiyet hakkı olup Anayasa’yla güvence altına alınmış bir haktır. Bu hakkın idari bir organ tarafından iptal edilmesi de mümkün değildir. İptal konusunda karar verme yetkisi bağımsız mahkemelerin olmalıdır.

Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısı’nın 26’ncı maddesinde geçen “Enstitü” ibaresinin “yetkili mahkeme” olarak değiştirilmesi teklifimiz yine AKP milletvekilleri tarafından kabul görmemiştir.

Değerli milletvekilleri, özetle, söz konusu kanun tasarısı tüm tarafların aynı şekilde anlayarak, uygulamaya alacak şekilde düzenlenmemesi temelinde, tasarıyı Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak eksik bulmakla birlikte, sanayicinin beklentilerine cevap vermesini ve onlara katkı sağlanmasını umuyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Denizli Milletvekili Sayın Kazım Arslan konuşacak.

Buyurun Sayın Arslan. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA KAZIM ARSLAN (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Bugün görüşmekte olduğumuz tasarının özellikle ülkemize fayda getirmesini ve yatırımcıya, sanayiciye, üretim yapan alanlarda çalışma yapanlara fayda getirmesini diliyorum.

Amaç, burada patent, marka, coğrafi işaret, faydalı model gibi konularda sanayicimize, üreticimize, yatırımcıya yardımcı olmakla birlikte onun önünü açma anlamında bir çalışma yapıldığını belirtmek istiyorum. Dün de belirttiğim gibi bu yasanın geneli hakkında olumlu bir görüşümüz var. O nedenle Komisyonda gösterdiğimiz desteği, yine Meclisimizde de bir an önce çıkması için gösteriyor ve bu yasanın bir an önce uygulamaya, yürürlüğe girmesini destekliyoruz.

Değerli arkadaşlarım, özellikle birinci bölümün geneli hakkında aldığım bu sözün çerçevesinde bu yasanın da yine -komisyonlarda da bunu özellikle belirttik- yasa yapma tekniği, etiği, evrensel hukuk kuralları açısından doğru bir yöntem olmadığını da belirtmiştik. Yine de bunu belirtiyorum. Bu nedenle, tasarıya bağlı olarak çıkarılması öngörülen yönetmeliklerin tasarının yasalaşmasını takiben en kısa sürede ilgili mevzuata uygun bir şekilde çıkarılıp sanayicimize, yatırımcımıza ve üretim alanlarında faydalı olacak bir çalışmanın yürürlüğe girmesini istiyoruz.

Değerli arkadaşlarım, tabii sanayicinin, yatırımcının, özellikle iş dünyasının beklediği bu yasa tasarısının bir an önce çıkması noktasında da çalışmalarımızı, katkılarımızı sürdürmeye devam edeceğiz ve bundan sonra da devam etmeye çalışacağız çünkü Türkiye’nin sanayileşmeye, Türkiye’nin üretiminin artmasına, Türkiye’nin ihracatının artmasına, istihdam alanlarının, işletme alanlarının daha çok, fazlasıyla açılmasına olanak sağlayacak bir altyapının Türkiye’de henüz oluşmadığını, özellikle üretim odaklı bir sanayileşme modelinin Türkiye’de yürürlükte olmaması sebebiyle, iktidarın bunu ihmal etmesi sebebiyle sanayicilerimizin, üretim yapan arkadaşlarımızın ve yatırımcıların bu konuda çok şikâyetçi olduklarını belirtmek istiyorum.

Özellikle, üretim maliyetlerinin yüksekliği, üretim üzerindeki yüklerin fazlalığı, vergilerin fazlalığı, enerjinin pahalılığı, enerji noktasında gerekli indirimlerin yapılmaması, hatta zamların yapılmış olması, üretim alanındaki bu maliyetlerin yüksekliği sebebiyle sanayicimizi, ihracatçımızı zorlamakta, rekabet etme şansını her gün biraz daha azaltmaktadır. Eğer sanayicimize kazandıramıyorsak, sanayicimize iş yaptıramıyorsak, sanayicimizin, üreticimizin ihracatını artıramıyorsak sonuçta, gerçekten, insanların gelecekte yatırım yapma şevklerinin her gün yok olacağını, kırılacağını ve gelecekte de yatırım yapacak hiçbir özel şahsın, özel sektörün ortada olmayacağını görüyoruz. Belki bugün özel sektör, iş dünyası fazla sesini çıkarmıyor. Neden? Çünkü üzerine baskı uygulandığı için. Vergi baskısı, sigorta baskısı ve değişik alanlarda siyasi baskıların yapılmış olması sebebiyle sesini çıkarmıyor ancak, sesli bir şekilde bunu sızlandığı, özellikle bizlere, muhalefet partilerine bu şikâyetlerini söylediğini açıklıkla belirtmek istiyorum. Tabii, siz vekillere de, iktidar vekillerine de söylediğini biliyorum, ancak sizler dillendiremediğiniz için biz bunları dillendirmek ve Mecliste bunları söylemek durumunda kalıyoruz.

Tabii, Türkiye’de üretim odaklı, yatırım odaklı, insan odaklı, eğitim odaklı bir çalışma yapılmamış olması sebebiyle Türkiye’de eğitimde geri kalıyoruz, sanayide geri kalıyoruz, üretimimiz düşüyor, istihdam alanlarımız her gün daralıyor, birçok işletmeler kapatılma durumunda kalıyor, birçok insanımız işsiz, ortalıklarda dolaşıyor. Özellikle üniversiteyi bitiren gençlerimizin bugün, yüzde 25’in üzerinde, iş arar durumunda olduğunu ve ortalarda dolaştığını ve birçoklarının da iş yapamadıklarını ve annesine babasına bağlı olarak yaşamlarını sürdürmeye çalıştıklarını görüyoruz.

Şimdi, ülkenin gündemi bu olması gerekirken, bugün gerçekten hiçbir anlamı olmayan, ülkenin rejimle sıkıntısı olmamasına rağmen, rejimi değiştirecek manada bir başkanlık sistemine, bir Cumhurbaşkanlığı sistemine doğru çalışmaların yürütüldüğünü görüyoruz. Gündemi bu şekilde meşgul ederek, terörü bir kenarda bırakarak, ülkenin her alanında terör olaylarının olmasını dikkate almayarak eğer siz bunun üzerinde, başkanlık üzerinde ısrar etmeye, ülkeyi yine ayrıştırmaya, gerginliği sürdürmeye devam ederseniz, inanın, gelecekte bu ülkede insanların yaşama şevki de kalmayacaktır, hevesi de kalmayacaktır. Birçok insanın, bugün iş dünyasında olan ve bilim dünyasında olan birçok insanın Türkiye’yi terk etme gibi bir isteklerinin olduğunu da sizlere belirtmek istiyorum. Bu kadar yetişmiş, üretimin içinde olan, eğitimin içinde olan, ülkeye birçok katkıları olan insanlarımızı, birçok sorunumuzun ortada olduğu bir dönemde, farklı alanlarda bunları değerlendirmeye, farklı alanlarda baskı kurmaya çalışırsak, gerçekten, bu ülkede ne huzur kalır ne barış kalır ne de insanların yaşama şansı kalır. Bunu öncelikle bu iktidarın sağlaması gerekiyor. O nedenle, artık gündemimizi değiştirmemiz gerekiyor değerli arkadaşlarım, gündemimiz başkanlık gündemi olmamalı.

Terörün önlenmesi, Türkiye’de bir güven ortamının yaratılması, insanların rahatça yaşayabileceği, çalışabileceği, hem devlette hem özel sektörde rahatlıkla işine gidip gelebileceği, hayatını kazanabileceği ve günlük yaşamını sürdürebileceği bir ortamı bu iktidarın sağlamak zorunda olduğunu belirtmek istiyorum. Bunun önemi gerçekten çok fazlasıyla var. Her gün hiç beklenmedik olayları yaşıyoruz. Her gün bir şehit haberiyle yaşamımıza başlıyoruz, günlük hayatımıza başlıyoruz. Artık Türkiye’yi bu atmosferden kurtarmanın yeridir, zamanıdır. İktidarın bu konuda gerçekten daha dikkatli olması gerektiğini anlatmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, biz yıllarca şunu söyledik: Özellikle, Türkiye'nin cumhuriyete dayalı, laik cumhuriyete dayalı bir yönetim sistemiyle birlikte yönetilmesi gerektiğini ısrarla belirttik. Tarikatlara dayalı bir yönetim biçiminin her zaman Türkiye'de bu milletin ve bu devletin başına bela olacağını da belirttik. Hatta, ifadelerimiz hep şöyle geçmiştir: “Türkiye'de irtica tehlikesi vardır.” demişizdir. Ama, biz bu irtica tehlikesini söyledikçe sizler bunu yanlış değerlendirerek, kendi yandaşınız olan birçok tarikat mensubunu kendi alanlarınızda, kendi kadrolarınızda hem beslemek hem de onları liyakatsiz bir şekilde devletin kadrolarına yerleştirmek suretiyle, Türkiye'nin başına bela olan bir FETÖ terör örgütünü kendi ellerinizle yaratmış oldunuz. Yine bu yetmiyor; bugün bunları temizlemeye çalışıyoruz, biz de buna destek oluyoruz Cumhuriyet Halk Partisi olarak ama bu sefer farklı tarikat örgütlerini, tarikat mensuplarını bu devletin kadrolarına yerleştirmeye çalışıyorsunuz ve böylelikle kendi idarenizi, kendi iktidarınızı sürdürmeye gayret ediyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, değerli milletvekilleri; inanın, biz laik cumhuriyete bağlı kalmadığımız sürece, biz Atatürk’ün kurmuş olduğu bu cumhuriyete sahip çıkmadığımız sürece, gerçekten bu kargaşalardan, bu kavgalardan, bu kaoslardan kurtulmamız mümkün değildir. Bunu ısrarla belirtiyorum. Bunun ötesinde yapacağınız her bir çalışma Türkiye'ye zarar verecektir, Türkiye'nin rejimini değiştirecektir, Türkiye'nin geleceğini karartacaktır ve bu karanlığı bir daha aydınlatmak da mümkün olmayacaktır. Onun için sizlere özellikle hatırlatıyorum değerli arkadaşlarım: Ülkenin gündemi gerçekten terördür, Türkiye'nin gündemi açlıktır, sıkıntılar vardır; bunların aşılması için çalışılmalıdır.

Bu noktada çalışmaların sürdürülmesini diliyorum. Hepinizi sevgiyle saygıyla tekrar selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Arslan.

Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Ağrı Milletvekili Sayın Dirayet Taşdemir konuşacak.

Buyurun Sayın Taşdemir. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı) – Sayın Başkan, birinci bölüm üzerinde partimizin görüşlerini ifade etmek için söz hakkı aldım. Genel Kurulu selamlıyorum.

AKP iktidarı, kamu yararının, halkın bütünlüğünü ilgilendiren hizmetlerin çeşitli ambalaj kavramlar altında sermayeye devrediliş dönemidir. Sermayenin iktidarın bir bileşeni olduğu dönem de iktidarın kendisi hâline geldiği dönemdir.

Bugün konuştuğumuz Sınai Mülkiyet Yasa Tasarısı’nın da halkın kamu yararını ilgilendiren konuları mülk olarak gören, tekelleşmeyi kollayan düzenlemeler içeren bir tasarı olduğunu ifade etmek isterim.

Bir yandan böyle yasalar geçerken öbür yandan da bu düzenlemeler üzerine düşüncelerimizi, fikir üretmemizi giderek zorlaştıran bir toplumsal iklim yaratılıyor. Son iki yıldır yaşadıklarımız bir gerçeği su yüzüne çıkarttı: Biz, ülkeyi tek başına AKP yönetiyor sanıyorduk ama meğerse AKP bir tarikatlar ve cemaatler koalisyonuymuş, koalisyon dönemlerini bitirdik diye övünürken gizli koalisyonlarla ülkeyi yönetmiş. Bugün, Türkiye'deki bütün siyasal sorunların sınırlar içinde ve dışında dini kullanarak, cemaatleri kışkırtarak çözülmeye çalışılmasının yarattığı sorunlarla boğuşuyoruz. Öyle ki Kürt meselesi bile böyle halledilmeye, bu zihniyetle çözülmeye çalışılıyor maalesef.

Biz, sokağa çıkma yasaklarının devam ettiği dönemde Cizre’de, Sur’da duvarlara ırkçı, cinsiyetçi yazılmalar yapıldığını, altına da “esedullah timi” imzasının atıldığını bu kürsüde defalarca ifade ettik, bu konuda onlarca soru önergesi verdik. Hâlâ da bu konuda bu sorularımıza ve soru önergelerimize ilişkin tek bir cevap almış değiliz.

2014’te, Van’da HDP eylemlerine müdahale eden polisin “Yaşasın IŞİD” söylemleri videoyla kaydedildiği hâlde, bu konudaki soru önergelerine bir yanıt verilmedi. Vekili olduğum Ağrı’da “yabancı terörist savaşçılar” adıyla tedavi edilenlerle ilgili somut bir belge ortaya çıkmış olmasına karşı bu konuda da bir açıklama yapılmadı, tam tersine Kürt karşıtlığına dayanan maceracı dış politikayla bu yapılar Orta Doğu’da bir karşı güç olarak konumlandırıldı. Bu ittifak sınırı içinde Kürtlere, bütün muhaliflere karşı bir tehdit oluşturulurken yapılan tehditlerin üzeri örtüldü, hiçbir soruşturma açılmadı. Saldırıların muhaliflere, Kürtlere yönelik olması saldırıları iktidarın gözünde meşrulaştırdı. Bu sessizliği, yaşananları zamanında bütün kanıtlarıyla ortaya koymamıza rağmen, harekete geçilmemiş olmasının tek sebebi bu politik yaklaşımdır.

En son, Diyarbakır bombacısı Orhan Gönder’in normal koşullarda siyasi kriz yaratacak söylemleri basına yansıdı. Gönder devletin kendine sahip çıkacağının vadedildiğini, polisin “Bir yıl yatar, çıkarsın.” dediğini ifade etti. Bunu gündeminize aldınız mı? Kim bu polisler, kimden güç alarak böyle bir ilişki kurulabiliyor? Hâlâ bu sorularımızın cevabı da maalesef yok.

Bugün “terörist” olarak ifade ettiğiniz cemaatçi yapılanmaların yöntem ve politikalarını bize karşı kullanmaya devam ediyorsunuz. KCK davaları bunun en somut örneğidir. İddianameleri hazırlayan savcılar, hâkimler cezaevinde olmasına karşın yargılamalar hiçbir şey olmamış gibi devam ediyor. Binlerce kişi terörist olduğu iddia edilen yapılanmalara üye hâkimlerin verdiği kararlarla suçlu ilan edildi, onlarca yıl ceza verildi. Bunda bile bir sorun görülmüyor, aynı propaganda devam ediyor. Öyle ki eş başkanlarımız başta olmak üzere 12 milletvekilimiz, arkadaşlarımız bu hâkim ve savcıların birçoğunun düzenlediği fezlekeler gerekçe gösterilerek tutuklandı, yargılanmaları su anda devam ediyor. Tabii, yolsuzlukları açığa çıkmış bir iktidarın bütçeyi dağıtmasında bir gariplik görülmezse suçlu olduğu iddia edilen hâkimlerin verdiği adalet kararlarının da üzeri böyle örtülmeye çalışılır. Gerçekten bir hesaplaşma yapılacaksa, gerçekten bu infazcı yapılara bir son verilecekse bu hesaplaşmanın Cizre’deki, Sur’daki yazılamaları yapan esedullah timinden, Orhan Gönder’in tetikçiliğini yaptığı yapılanmalardan, partimize yönelik linç girişimlerini organize edenlerden başlaması lazım. Buradan başlanmadığı müddetçe sürekli iktidara ortak olma talebiyle ortaya çıkan ve birbirinin yerine geçen paralel yapılar oluşacak, siyasetin bir yüzü hep ikili bir organizasyonla gizlenecek. Hep birileri devleti ele geçirme çabası içinde olacak, iktidar yaratma sürecinde birbirini baypas etmeye çalışan yapıların 15 Temmuzlarıyla boğuşup duracağız.

İktidar, siyasetteki krizi demokratikleştirerek değil, yasama, yürütme, yargıyı tek elde toplayarak, bütün kamu kurumlarını kadrolaşarak yönetmeye çalışıyor; adaleti kendi çıkarlarına göre yorumlaya yorumlaya halkta kamusal adalet duygusunun, hukukun meşruiyetinin çökmesine yol açtı. İnsanlar, intikamı adaletin yerine koyarak bireysel hesaplarını devreye sokuyor.

Seferberlik ilanlarıyla, linç çağrılarıyla kışkırtılan şiddet halkta intikamcı duyguları harekete geçiriyor. Linç, bir kriz yöntemi, aracı olarak bu dönem kullanılıyor. Zor yaratmak, güçten meşruiyet almak, panik siyaseti örmek iktidarın genel dönem siyasetinin temel unsurları. İktidar hukuku ihlal etmiyor, işine yaramadığında ortadan çıkarıyor. Bugün yaşadıklarımız, iktidarın on dört yıldır bu ülkeyi nasıl yönetemediğinin, nasıl güvensiz bir ülke hâline getirdiğinin göstergesidir. Anladık ki OHAL sadece bize karşı ilan edilmiş. Bizim eylem, açıklama bile yapmadığımız koşullarda cihatçılar düğünlerde katliam yapabildiğine, kamu görevlisi olan birisi en üst düzeydeki Rus Dışişleri mensubunu öldürebildiğine göre OHAL’in tek muhatabı biziz.

İtalya’da, faşist parti nasıl her düzeydeki muhalif bağımsız kurumsal otoritenin karşısına bir parti organı olarak yerleştirildiyse iktidar da elemanı hâline getirdiği kamu görevlilerini bağımsız yapıların tepesine küçük reisler olarak dikti. 46 belediyemize kayyum atandı, 64 belediye eş başkanımız veya vekilimiz tutuklandı. 15 Temmuzdan sonra 5 bin civarında HDP’li, BDP’li parti çalışanımız ve seçmenimiz tutuklandı. Parti binalarımız polis gözetiminde, belediyelere ait itfaiye araçları ve personeline başka bir siyasi partinin bayrağı asılıyor. Yalova il binamıza düzenlenen saldırıda 7 yaşındaki bir çocuk ve yöneticilerimiz güçlükle tahliye edildi. Esenyurt ilçe binamıza silahlı saldırı gerçekleştirildi, içeride 100’e yakın mermi kovanı bulundu. İlçe binalarımıza ses bombaları atıldı, 2 ilçe binamız kundaklandı. Konya ile Denizli il ve ilçe yöneticilerimizin bazılarının isim ve fotoğrafları sosyal medya üzerinden servis edilerek evleri tespit edilip “Linç edelim.” çağrıları yapıldı. Her gün sosyal medya hesaplarından Cumhurbaşkanına hakaretten kaynaklı onlarca kişi gözaltına alınırken bu ve bizim partimize yönelik bu tür uygulamaları yapanlara ilişkin de herhangi bir girişimin olmadığını, en azından bu tür yaklaşımların göz ardı edildiğini de söyleyebiliriz.

Vaktim az kaldı, aslında birçok şeyi ifade etmek isterdim ama seçim bölgem Ağrı’yla ilgili bir sıkıntı var -aslında yoğunca telefon aldım ben bugün- onu ifade etmek istiyorum.

Aslında Ağrı, biliyorsunuz, kış koşullarının en sık, en soğuk yaşandığı, en sert geçtiği illerden biri ama maalesef, sanki Ağrı’da kış koşulları ilk defa yaşanıyormuş gibi Hükûmetin bir yaklaşımıyla karşı karşıyayız. Son dönemlerde özellikle su, elektrik ve yol gibi sorunlarda kamu kurumlarını aradığımızda hep gerekçe aynı oluyor. Ne söyleniyor bize: “Hava, kış şartları ağır, yollar kapalı, biz herhangi bir şey yapamıyoruz.”

Bakın, bugün, Tutak ve Patnos’ta neredeyse bir haftaya yakındır yani yaklaşık beş gündür elektrikler kesik birçok köyde ve mahallede. Özellikle Patnos’un Suluca köyünde -200 hanelik bir köy- beş gündür karanlıkta insanlar, suları donmuş. Elektriğin kesinti nedeni ise trafo patlaması. Beş gündür bir trafo değiştirilemiyor. Aslında bize iletilen gerekçe şu: “Faturalar ödenmedi diye, aslında insanları cezalandırmak niyetiyle, biz trafoyu acele bir şekilde değiştirmiyoruz.”

Şimdi, bir kez daha burada iktidara seslenmek istiyoruz: Ne zaman biz burada Ağrı’nın sorunlarını ifade etsek, iktidar yöneticileri ya da Ağrı vekilleri bu kürsüde ne kadar yol yaptıklarını, ne kadar hizmet verdiklerini anlatır dururlar ama şunu ifade etmek isterim ki yaptığınız yol altı ay boyunca kullanılmıyor. Dolayısıyla, insanları bu şekilde cezalandırmak yerine, bir kez de buraya pozitif bir ayrımcılık uygulayın, bu elektrik ve su meselelerine yapısal çözümler getirin.

Yani daha öncede burada ifade ettim, Ağrı’da kar ilk defa yağmıyor yani bu, ilk defa sizin döneminizde, AKP iktidarı döneminde yaşanan bir durum değil. Ağrı Ağrı olalı aslında kış koşulları böyledir. Yani dünyanın her yerinde benzer iklim koşullarına sahip iller, ilçeler ve ülkeler var. Dolayısıyla, insanlar buralarda günlerce karanlıkta kalmıyor, elektriksiz kalmıyor, kadınlar, çocuklar, hastalar bir şekilde bu hizmetlerden mahrum kalmıyor. Ama, Ağrı neden bu anlamda cezalandırılıyor ya da bir şekilde bu hizmetlerden faydalanamıyor?

Yani yaptığınız yollarda da -bunu da ifade etmek isterim- yani o çokça övünülen “Kilometrelerce yol yaptık.” denilen noktada da Ağrı’da, örneğin Tutak-Ağrı arasında geçen hafta onlarca trafik kazası yaşandı, 3 kişi yaşamını yitirdi. Yani, bütün hizmetini “yol yaptım” üzerinden kurgulayan bir iktidarın bir kez de aslında, Ağrı’nın en temel yapısal sorunlarına eğilmesini ve en azından çok insani bir ihtiyaç olan elektriğin on gün ya da bir haftaya varan kesintilerinin önlenmesi için bir girişimde bulunmasını ve bu sorunun bir an önce çözülmesini Ağrılılar adına, Ağrı halkı adına, Tutak, Patnos halkı adına bir kez daha burada ifade etmek isterim.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Taşdemir.

Sayın milletvekilleri, grup adına yapılan konuşmalar sona ermiştir.

Şimdi, şahsı adına konuşacak sayın milletvekillerini dinleyeceğiz.

İlk olarak Denizli Milletvekili Sayın Şahin Tin konuşacak.

Buyurun Sayın Tin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ŞAHİN TİN (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısı’nın birinci bölümü üzerine şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye’yi terör bataklığına sürükleyerek iç kargaşa çıkarmak isteyen PKK, FETÖ, DAEŞ gibi hainler ve onun kuklaları vahşice planladıkları terör eylemlerine devam ediyorlar. İnsanlıktan nasibini almayanların İstanbul ve Kayseri’de kahpece yaptıkları saldırılarda polis, asker, sivil demeden birçok vatandaşımıza kıydılar ancak başaramayacaklar. Bu hain terör saldırılarında hayatını kaybeden şehitlerimize Allah’tan rahmet, gazilerimize acil şifalar diliyorum. Yine, son olarak Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Karlov’a yönelik kalleşçe bir saldırı gerçekleştirildi. Yaşanan bu kahpe saldırıyı nefretle kınıyorum. Hain saldırıda hayatını kaybeden Büyükelçi Karlov’un ailesine ve Rus halkına başsağlığı diliyorum. Demokrasi havariliği yaparak siyasi söylemlerle teröristi ve terör olaylarını meşrulaştırmaya çalışanlar ve tüm dünya bilmelidir ki Türkiye Cumhuriyeti devleti küresel akıl tüccarlarını ve maşalarını terör bataklığına gömecektir.

Değerli milletvekilleri, ticari hayatımızın en önemli ve vazgeçilmez unsurlarından bir tanesi de şüphesiz markadır. Üreticilerimiz ve tüketicilerimiz açısından markalaşma konusunda rekabeti teşvik etmek son derece önemlidir. 1980’li yıllarda, tüm dünyada şirketlerin maddi varlıkları bilançolarının yüzde 80’ini oluşturuyordu, bugünse şirket varlıklarının yüzde 80’ini gayrimaddi varlıklar olan fikrî ve sınai mülkiyet hakları oluşturmaktadır. Marka, bir işletmenin aynasıdır, profesyonel duruşudur ve aynı zamanda pazarlamada da güven kapısıdır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’nin ekonomik gelişimiyle bağlantılı olarak ulusal ve uluslararası marka başvuruları her geçen gün artıyor. 2002 yılında 36 bin olan marka başvuru sayısı 2015 yılına gelindiğinde 3 kattan fazla artarak 111 bin olmuştur. 2011 yılından bu yana Avrupa’da en yüksek marka başvurusu alan ülke Türkiye’dir. Yine, Dünya Fikri Mülkiyet Teşkilatı raporuna göre, ülkemiz marka başvuruları bakımından dünyada 6’ncı sırada yerini almıştır. Sadece 2016 Aralık ayına kadar yaklaşık 100 bin marka başvurusu yapılmıştır.

Tekstil ve tasarım başta olmak üzere dünya pazarında birçok alanda adından sıkça söz ettiren Denizli ilimizdeki şirketler de markalaşma konusunda çok önemli adımlar attı. Son beş yıla baktığımızda marka, patent, faydalı model ve tasarım konusunda 10 binin üzerinde başvuru yapıldığını görmekteyiz. Denizli ilimiz Buldan bezi, Denizli traverteni, Kale biberi, Denizli leblebisi, İsabey çekirdeksiz üzümü gibi coğrafi işaretlerle de karşımıza çıkmaktadır. Bu durum gösteriyor ki Denizli ilimiz de ve ülkemiz de markalaşma konusunda çok önemli bir noktaya ulaşmıştır.

Genel Kurulda görüştüğümüz düzenlemeyle, marka başvuru işlemleri daha da kolaylaştırılacak, marka tescil süresi kısalacak, markadan doğan hakların etkin şekilde korunması sağlanacak, yeni marka üretimine, tesciline olanak sağlanacak, katma değeri yüksek markalar oluşturulacak, mahkemelerin uhdesinde olan marka iptal yetkisi de artık kurum tarafından hızla yapılacaktır.

Değerli milletvekilleri, kanun tasarısında emeği geçen Sayın Bakanımıza, değerli bürokratlarımıza, Komisyon üyelerimize ve STK’larımıza şükranlarımızı sunuyoruz.

Kanun tasarısının ülkemiz için hayırlı olmasını diliyor, milletimizi ve yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tin.

Şahsı adına ikinci olarak, Isparta Milletvekili Sayın İrfan Bakır konuşacak.

Buyurun Sayın Bakır. (CHP sıralarından alkışlar)

İRFAN BAKIR (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığınca hazırlanan, Bakanlar Kurulunca Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısı hakkında söz aldım. Gazi Meclisi ve ekranları başında bizleri izleyen kıymetli vatandaşlarımızı saygılarımla selamlıyorum.

Her gün kötü, her gün iç karartıcı haberler duymaktan, her gün karamsarlık rüzgârlarıyla savrulmaktan, ülkenin kötü gidişatına tanık olup kahretmekten yorulduk, usandık, yıprandık. Artık bu gidişata son vermemiz gerekiyor.

El Bab’daki şehitlerimize Allah’tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum.

Değerli milletvekilleri, ülkemizin kalkınması, gelişmesi, büyümesi, huzuru ve refahı için çalışan vatandaşlarımızın taleplerine çözüm üretmek amacıyla ilgili arkadaşlarımızın koymuş olduğu katkılar ışığında oluşturulan, genelinde olumlu maddeler içermekle birlikte çekincelerimizin de olduğu bir kanun tasarısının görüşmelerini gerçekleştiriyoruz.

Öncelikle, Komisyon çalışmalarında uyum içerisinde birlikte çalıştığımız tüm milletvekillerine, bu tasarının hazırlanmasında emeği geçen Bakanlık çalışanlarına, sivil toplum kuruluşlarına teşekkür ediyorum.

Evet, tasarıya bakacak olursak tasarının hazırlanması sürecinde pek çok kurum ve kuruluşun görüşü alınmış ancak alınan bu görüşler dikkate alınmamıştır. Başta, uluslararası literatüre uyumlu olması açısından, daha kapsamlı bir ifade olması nedeniyle kanun adının fikrî mülkiyet kanunu olması konusunda kurum ve kuruluşların getirdiği önerilerin dikkate alınmaması, bunlardan sadece birisidir.

Bunun yanında, tasarıda ilgili uluslararası sözleşmelere, Avrupa Birliği direktifi ve tüzüğüne atıfta bulunulmuş ancak bunların tamamının tasarıda yer almaması da genel bir eksikliğin göstergesi olmuştur. Bu tarz eksiklikleri günü kurtarma amacıyla çıkarılan yönetmeliklerle tamamlama çabası, ileride ciddi sakıncalar yaratabilir.

Tasarının birçok maddesinde uluslararası uyumdan söz edilmiştir. Türkiye'nin yatırım ortamının iyileştirilmesi ve sınai mülkiyet haklarının korunması sayesinde diğer ülkelerle rekabet edebilmesi için, sadece Avrupa Birliği uyumu değil, ülkemizde markalaşma konusunda ciddi adımların atılması bu tasarıdan beklentilerimiz arasındaydı, ancak bu beklentimiz tam anlamıyla karşılanamamıştır, çünkü marka yaratacak sürecin önünü açmak ve bu yönde teşvikleri sağlamak önem arz etmektedir. Bu konuya yeterli önem verilmemiştir.

Ülkemizin dünya piyasasına entegre bir şekilde sürdürülebilir bir kalkınma planına ihtiyacı olduğu açıktır. Artık küresel ekonominin her alanında, buna tarım, sanayi, enerji alanları da dâhil olmak üzere, tamamında yeni teknolojinin etkisi aşikârdır.

Türkiye'nin küresel ekonomide kendine rekabet gücü yaratabilmesi için katma değeri yüksek ürünleri üretmesi, bunun için de marka, patent, tasarım ve inovasyona yeterli önem vermesi gerekmektedir.

2015 yılı biyoteknoloji sıralamasında AR-GE yoğunluğu, şirket teşvikleri, eğitim, sermaye, politika ve istikrar yapısına bakıldığında, Türkiye 54 ülke arasında 41’inci sırada yer almaktadır.

2016 yılı patent istatistikleri araştırmasında, ülkemiz, en fazla patent başvurusu alan 40 ülke arasında 24’üncü, en fazla patent verilen ilk 40 ülke arasında 30’uncu, en fazla patente sahip ilk 40 ülke arasında ise 29’uncu sıradadır.

Bunun yanında, Dünya Fikrî Mülkiyet Örgütü raporuna göre de geçtiğimiz yıl, dünyada patent başvuru sayısı bir önceki yıla göre 4 bin artarak 218 bin olmuş, bu oran Türkiye'de yüzde 163’lük bir artışa rağmen, 1.016’da kalmıştır.

Elbette ki bu veriler tek başına gelişimi ve değişimi sağlayamaz. Önemli olan nitelikli, vizyoner bir bakış açısıyla çalışmaların yapılması, buna bağlı olarak olumlu sonuçların elde edilmesidir. Komisyon çalışmalarında da dile getirdiğimiz üzere, ülkemizde patent ve marka başvuru sayılarındaki artışı öne çıkarmanın, tek başına, küresel rekabette, iç piyasalarda süreklilik gösteren bir başarıyı yakalamakta yetersiz kalacağı görüşündeyim. Özellikle aralık aylarında yükseliş gösteren marka ve patent başvurusu sayıları, nitelikli bir üretime dönüşmediği ve uluslararası bir marka ya da patent olarak anlam ifade etmediği sürece sadece niceliksel bir artış olarak kalacaktır.

Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz tasarının elbette ki ülkemiz için olumlu tarafları da vardır. 1995’ten bugüne kadar, konuyla ilgili kapsadığı alanlar, getirdiği hükümler itibarıyla tasarı ülkemiz için bir kazançtır. Tasarı uzun yıllardır tartışılan ancak bir türlü çıkarılamayan patent kanunuyla birlikte, marka, coğrafi işaretlerle ilgili düzenlemeler içermektedir.

Cumhuriyet Halk Partisi olarak geneli itibarıyla olumlu bulduğumuz bu yasa tasarısının değişen ve gelişen dünya ekonomisi ve yapısı açısından bir gereklilik olduğunu ifade edebilirim. Bu tasarıyla mevzuattaki eksiklikler giderilmeye çalışılmış, ülkemizin gelecek vizyonu açısından iyi niyetli bir çalışma yapılmıştır.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakır.

Sayın milletvekilleri, şimdi bölümle ilgili soru-cevap işlemini yapacağız.

Süremiz on beş dakika. Bu sürenin yedi buçuk dakikasında soruları alacağız, diğer yedi buçuk dakikasında ise Bakan bu sorulara cevap verecek.

Evet, sisteme giren milletvekillerinden sırasıyla başlayalım.

Sayın Arslan…

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Bilim, Sanayi ve Ticaret Bakanına soruyorum:

1) KOSGEB’in esnaflara vermeye başladığı can suyu kredilerinin müracaatı sıralarında zorlukların çıkartıldığı, kredi için gelenler arasında ayrım yapıldığı, bazı iktidar yanlılarının müracaatlarının ayrı odalarda alınmak suretiyle kabul edildiği şeklinde şikâyetler gelmektedir. Bakanlığınızca bu şikâyetlerin dikkate alınarak yakinen takip edilmesini, kişiler arasında ayrım yapılmadan kredilerin verilmesinin sağlanmasını istiyorum.

2) Yerli yatırımcıların gelişmesi ve büyümesi açısından istihdam alanlarının çoğaltılması, ülke ihtiyaçlarının karşılanması için yerli sermaye ve yerli yatırımcıları teşvik etmek ve destek vermek için bir çalışmanız var mı?

3) Üretim odaklı sanayileşmeyi gerçekleştirmek için bir planınız, bir programınız var mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Şimşek… Burada yoklar herhâlde.

Sayın Erdem…

EREN ERDEM (İstanbul) – Sayın Bakan, Rus Ria Haber Ajansının bugün geçtiği bir haberde başsağlığı için giden bakanlarımızdan birinin ajansa şu demeci verdiğini gördük; bakın, Sayın Fikri Işık diyor ki: “Doğu Halep’in militanlardan arındırılması için başarılı operasyonun devam ettiğini gözlüyoruz.” Aynı şekilde devam ediyor: “Halepli muhalifler ve ailelerinin çocuklarıyla birlikte kurtarıldığını da söyleyebiliriz.” Şimdi, bu görüşe katılıyor musunuz? Bu bir.

Bu görüşü aynen ifade eden Hüsnü Mahalli bizzat sizin Hükûmetinizin desteklediği medya organlarında linç edildi, iki.

Eğer Halep’te aileler kurtarılıyorsa yani Sayın Bakan haklıysa ve Halep’te katliam olduğu ifadelerini zikredenler -ki hepimiz bu ifadeleri zikrettik- doğru mu söylüyoruz? Gerçekten katliam yok mu? Aileler kurtarılıyor mu? Yoksa Moskova Deklarasyonu sonrası değişen dış politik vizyonumuzun sonucu olarak mı görmeliyiz bunu? Bu açıklamayı nereye koymalıyız?

Halep’te Fikri Bey’le aynı fikirde misiniz yoksa farklı fikirde misiniz?

BAŞKAN – Sayın Tarhan…

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, birinci sorum: Marka, patent başvurularında alınan ücretler isim benzerliği nedeniyle onaylanmadığı takdirde ücretin geri iadesi yapılıyor mu? İtiraz etmek için ne kadar ek ücret talep ediliyor?

İkinci sorum: Coğrafi işaretlere ilişkin uyum yönetmeliği çıkarılırken uzman görüşü alınacak mıdır? Ülkemizde şimdiye kadar coğrafi işaret taşıyan ürün var mıdır? Var ise hangileridir?

BAŞKAN – Sayın Akar…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Bakan, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı olarak FATİH Projesi’nin neresindesiniz? FATİH Projesi’yle ilgili hangi alanda destek veriyorsunuz?

Yine, dağıtılan akıllı tahtaların yüzde kaçı Türk teknolojisiyle üretilmiştir?

Yine, bir başka soru: Öğrencilere dağıtılan iPad’lerin yüzde kaçı Türk teknolojisiyle veya Türk ürünleriyle hazırlanmıştır? Yine, bu dağıtılan iPad’lerin teknolojik ömrü ne kadardır? Kaç yılda bir yenilemeyi düşünüyorsunuz?

Yine, bu evlerde kullanılan ve okullarda kullanılan “switch”ler olsun, modemler olsun, “access point”ler olsun, “wi-fi”ler olsun -yani, hangi şeyi biliyorsanız, onu söyleyin- bunların yüzde kaçı Türk yapımıdır ve ne kadar internet bağlantısı sağlanmıştır? İnternetin hızı nedir?

Yine, bir başka şey: Türkiye’de kullanılan internetten, abonelerle 32 megabitlik, 64 megabitlik anlaşmalar yapılmasına rağmen, 8 megabiti geçmeyen hızlarla ve yüksek ücretler alınmaktadır vatandaştan. Bununla ilgili bir tedbir düşünüyor musunuz?

BAŞKAN – Sayın Erdem…

EREN ERDEM (İstanbul) – Sayın Bakanım, bugün medyada bir iddia yer aldı. Rus haber ajansları Sayın Rus Büyükelçisi Karlov’a yönelik saldırıyı yapan şahsın El Nusracı olduğu yönünde bir iddiada bulundu, El Nusracı ya da FETÖ’cü. Rusya’dan ülkemize bu yönde bir enformasyon yapıldığı hususunda bir bilginiz var mı? Eğer böyle bir bilginiz varsa bunu kamuoyuyla paylaşmayı düşünüyor musunuz? Bu saldırganın kimliğiyle ilgili belirginleşmiş, ortaya çıkan bilgiler ışığında elimizde somut veriler oluşmaya başladı mı? Bu konudaki görüşleriniz yahut da sizde olan bilgileri paylaşmanızı istirham edeceğiz.

Saygılar Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Tarhan…

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Sayın Bakan, belli bir süre geçtiği hâlde organize sanayi bölgelerindeki yatırım yapılmayan arsaların kamuya devri gündeminizde var mı?

İkinci sorum: İhracat yapan firmalar -mesai saatleri uzadığı için- yaz saati uygulamasından dolayı maliyetlerde artış meydana geldiğini söylüyor. Sanayide ihracatın payının yüksek olduğunu biliyoruz. Bu durumda ihracattaki kaybımız ne kadar?

Hükûmetin yaz saati uygulamasındaki ısrarının nedeni nedir?

BAŞKAN – Sayın Akar…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Bakan, 2002’de yüksek teknoloji sanayi üretimi ve ihracatı neydi? Bugün geldiğiniz noktada, on dört yıl sonra yüksek teknoloji üretiminin sanayi üretimi içerisindeki yeri nedir, yüzde kaçtır ve yine, ihracattaki yüzdesi kaçtır?

Ayrıca, Türkiye’de AR-GE’ye ayrılan payın iktidarlarınız döneminde 0,7’lerden 1,1’lere çıktığını biliyoruz, evet. On dört yılda sadece 0,4’lük bir artış sağlamışsınız. Gelişmekte olan ve yüksek teknoloji ürünü ihraç eden ülkeler arasında Türkiye'nin sıralaması nedir? Onların AR-GE’ye ayırdığı pay nedir gayrisafi millî hasılaya göre, bizdeki pay nedir?

BAŞKAN – Sayın Erdem…

EREN ERDEM (İstanbul) – Sayın Bakan, Türkiye’de yaşanan Rus Büyükelçisine yönelik saldırı akabinde biliyorsunuz ki Rusya kendi adli tıp uzmanları dâhil olmak üzere kendi kadrolarını Türkiye’ye gönderme ihtiyacı hissetti. Bu daha önceki farklı ülkelerdeki benzer vakaları incelediğinizde bunun rutin bir uygulama olduğunu mu düşünüyorsunuz yoksa bunun acaba bizim hukuk sistemimize olan güvensizliğe atıf içeren bir tutum olduğu kanaatinde misiniz? Yani Türk hukukunun, Türkiye yargısının bu konuyla ilgili incelemelerinde duyulan bir güvensizlik emaresi olarak mı değerlendirmeliyiz yoksa bununla alakalı, benzeri hadiselerle ilgili elinizde ne tür veriler vardır, geçmişe dönük bir inceleme yaptınız mı?

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Tümer…

ZÜLFİKAR İNÖNÜ TÜMER (Adana) – Sayın Bakan, organize sanayi bölgelerinin çevresinde bulunan zeytinliklerin o bölgedeki gelişimi istihdam açısından sıkıntı yaratabiliyor. Bununla ilgili bir yasal düzenleme yapılabilir mi acaba? Bu zeytinliklerin sanayi bitkisi olmasını… Sadece organize sanayilerin çevresindekilerden bahsediyorum. Bu konuda bilgi rica ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun.

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Sayın Başkan, şimdi, bu soruların bir kısmı gündemle ilgili yani patent yasasıyla ilgili, bir kısmı genel siyasetle ilgili.

Şimdi, KOSGEB’le ilgili ilk soruyu Kazım Arslan Bey sordu.

Sayın Milletvekilim, ayrımcılık yok, böyle bir şey olmaz; örneği varsa bana söyleyin, gereğini yapayım.

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Siteler, Siteler Mobilyacılar Sitesi’nde KOSGEB; isim de veriyorum.

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Yani, genel değil de kendisine ayrımcılık yapılan vatandaşımız her kimse lütfen bize bildirin, gereğini yapalım; böyle bir şey olmaz, dolayısıyla bu doğru değil.

KAZIM ARSLAN (Denizli) – “Olmaz.” demeyin, olmuş Sayın Bakanım.

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Yani, olmaması gerekir, olmasını arzu etmeyiz, böyle bir şey varsa bilelim, gereğini yapalım; o bakımdan söyledim.

Onun dışında, istihdamla ilgili, yerli yatırımcılara destekle ilgili sorunuz vardı. Bununla ilgili biliyorsunuz -en son pakette- yurt içi sanayiye 250 milyar liralık bir paket inşallah 2017’nin ilk yarısında devreye girecek, sanayicimizi rahatlatacağız; o var.

Onun dışında, Sayın Erdem’in sorduğu sorular var, 3 soru sordu Sayın Erdem.

Sayın Erdem, hiçbirisi bu kanunla ilgili değil, genel siyasetle ilgili, duyumlara dayalı, sosyal medyaya dayalı sorular. Dolayısıyla bunlara cevap vermeyeceğim.

EREN ERDEM (İstanbul) – Ajanslara dayalı Sayın Bakan.

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Sayın Tarhan’ın sorusu vardı marka ve patent başvuru ücretleriyle ilgili.

Sayın Tarhan, şimdi, başvurular reddedilse bile geri verilmemekte, itirazın haklı olması hâlinde alınan ücret geri ödenmektedir. İtiraz ücreti de 300 liradır.

Yine, Tahsin Bey’in bir başka sorusu: “Coğrafi işaretlere ilişkin yönetmelik hazırlarken görüş alınacak mıdır?” diyor soruda.

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Uzman görüşü alınacak mı?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Yine “Ülkemizde coğrafi işaret olarak tescilli ürün var mıdır” diye bir sorusu var. Yönetmelik hazırlığıyla ilgili kurum ve kuruluşlardan görüş alınacak, alınıyor. Ülkemizde 195 adet coğrafi işaret tescili var, bulunuyor. Bunun da listesi bizde var, takdim edebiliriz.

Yine bir başka soruda, kanunun adının “fikriyet, mülkiyet kanunu” olması gerektiği ifade edildi. “Fikrî mülkiyet” ifadesi telif haklarını da kapsamaktadır. Bu itibarla “sınai mülkiyet” ifadesi yerinde bir kullanımdır, uluslararası kullanım da bu şekildedir.

Yine, bendeki aldığım notlarda FATİH Projesi’yle ilgili bir soru vardı. FATİH Projesi, biliyorsunuz, Millî Eğitim Bakanlığının projesi, Millî Eğitim Bakanlığı bu projeyi yürütüyor. Ben sorularınızı Millî Eğitim Bakanımıza ileteceğim, ondan aldığım cevapları size takdim ederim.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – “Siz var mısınız projenin içinde? diye sormuştum.

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Projede Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı yoktur, biz yokuz.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Böyle bir teknolojik projede nasıl olmaz sizin Bakanlığınız?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – O bir tedarik projesidir.

Sayın Milletvekilim, o bir tedarik…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ama orada, orada…

BAŞKAN – Sayın Akar, lütfen…

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Bakanlığın tedarik projesidir, o bakımdan.

Yine, Sayın Tanal’ın sorusu var. OSB’lerde kullanılmayan arsaların kamuya verilmesi konusu vardı. Bununla ilgili bir çalışmamız var. Evet, bunu yapacağız. Kullanılmayan arsaları, kullanmayan sanayicilerimizin arsalarını OSB yönetimleri devralacak ve bunları kullanmak isteyen sanayicilere tahsis edecek. Böyle bir çalışmamız var.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Benim şu ihracat ve sanayi üretimi içindeki yeri.

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) - O en son soruydu, ona geleceğim.

Yerli teknolojik yatırımlara biz Bakanlık olarak 10 milyon liraya kadar destek veriyoruz. Ayrıca bunu ifade edeyim: Yerli malı teklif eden istekliler lehine de yüzde 15’lik bir avantaj var, bunu da uyguluyoruz.

Şimdi, bu yüksek teknoloji ürünlerinin payıyla ilgili. Evet, 2002’den 2016’ya yüksek teknolojili ürünlerin hem üretimde hem de ihracatımızdaki payında bir düşüş vardır ama orta yüksek teknolojili ürünlerde ve orta düşükte de bir yükseliş vardır, artış vardır. Bu aslında sanayimizin yapısal bir sorunudur. Yani bizim sanayimiz daha çok orta yüksek teknolojide ürünleri üretmeye daha yetkin, daha kabiliyetli. O bakımdan, orta yüksekte bir yükseliş, yüksek teknolojide bir düşüş vardır, doğrudur.

Sayın Başkan, bendeki sorular, alabildiğim notlar bu kadar.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Ben de teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkanım, çok kısa bir izahatta bulunmak istiyorum.

Sayın Bakana cevapları için teşekkür ederiz. Sayın Akar’ın sorusu Millî Eğitim Bakanlığını ilgilendirdiği için çok doğal olarak soruyu o Bakanlığa yönlendireceğini söyledi, bunda bir şikâyet yok.

Sayın Eren Erdem’in sorularına da “Bunlara cevap vermeyeceğim.” dedi. Beklerdik ki bunları da “Dışişleri Bakanlığına ileteceğim.” demesi sanki daha doğru olurdu diye düşünüyorum.

Teşekkür ederim.

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) - Sayın Başkan, cevap verebilir miyim?

BAŞKAN – Tabii ki buyurun.

Bir dakika.

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) - İlk soru, teknoloji tarafı olan bir soru ama tedarik projesi. O bakımdan Millî Eğitim Bakanına itibar ettik.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Tabii tabii, orada bir şey yok.

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) - Ama Sayın Erdem’in soruları tamamen gündemin dışında, tamamen konumuzun dışında.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Dış politika Sayın Bakanım, dış politika.

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Yani ben beklerdim ki Erdem’den, daha gündemle ilgili sorular sorsun.

EREN ERDEM (İstanbul) – Gündemde, gündemde…

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Tamamen sosyal medyadaki duyumlara, okumalara dair haberler; “öyle demiş”, “böyle yapmış”, “mış, mış”lı haberler. O bakımdan, kusura bakmasın, onlara cevap vermeyeceğim.

Teşekkür ederim.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Ama yani Dışişleri Bakanlığına iletmeniz daha doğru olandı Sayın Bakanım, onu söylüyorum.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

1’inci madde üzerinde üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 341 sıra sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısı’nın 1’inci maddesinin ikinci fıkrasında “dair” sözcüğünün “ilişkin”

şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                 Kazım Arslan                                       İrfan Bakır                                       Tahsin Tarhan

                     Denizli                                               Isparta                                               Kocaeli

                Mahmut Tanal                                      Erkan Aydın                                        Atila Sertel

                    İstanbul                                               Bursa                                                 İzmir

           Gamze Akkuş İlgezdi                                 Erkan Aydın                                    Ömer Fethi Gürer

                    İstanbul                                               Bursa                                                 Niğde

              Niyazi Nefi Kara                           Bülent Yener Bektaşoğlu                               Murat Emir

                     Antalya                                              Giresun                                              Ankara

             

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 341 sıra sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısı’nın 1’inci maddesinde geçen “suretle” ifadesinin “sayede” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

        Emin Haluk Ayhan                      Mehmet Necmettin Ahrazoğlu                         Muharrem Varlı

                Denizli                                                Hatay                                                Adana

          Deniz Depboylu                                   Mehmet Günal                                      Mustafa Mit

                 Aydın                                               Antalya                                               Ankara

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 341 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

   Filiz Kerestecioğlu Demir                            Ahmet Yıldırım                             Mehmet Emin Adıyaman

                İstanbul                                                Muş                                                  Iğdır

           Müslüm Doğan                                    Sibel Yiğitalp

                  İzmir                                              Diyarbakır

BAŞKAN – Okunan son önergeye Komisyon katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HARUN KARACAN (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde, Diyarbakır Milletvekili Sayın Sibel Yiğitalp konuşacak.

Buyurun Sayın Yiğitalp.

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Grup Başkan Vekilimiz Sayın İdris Baluken’in, Meclis Başkanlığına iletmek üzere soru önergesini okumak üzere söz almış bulunmaktayım ve Sayın İdris Baluken ve diğer milletvekili arkadaşlarımıza da buradan -ve bütün seçilmişlerimize, cezaevinde olan bütün siyasi tutsaklara- selam ve sevgilerimi iletiyorum.

“20/12/2016. Bildiğiniz gibi HDP’ye yönelen tüm baskı ve saldırılara rağmen gerek 7 Haziran gerekse de 1 Kasımda yapılan genel seçim sonuçlarına göre partimiz, Meclisin en büyük 3’üncü siyasi partisi olarak halklarımız tarafından görevlendirilmiş ve yetkilendirilmiştir. Bu görev ve yetkilerin ancak kendisini seçen halk kitleleri tarafından geri alınabileceğine dair düzenlemeler bütün modern demokrasilerde, evrensel hukuk sözleşmelerinde ve Türkiye’nin mevcut yasa ve Anayasa maddelerinde tanımlanmıştır. Buna rağmen 4 Kasım 2016 tarihinde aralarında eş başkanlarımızın da bulunduğu 10 milletvekili, 12 Aralık 2016 tarihinde de 2 milletvekilimiz tutuklanarak tecrit koşullarında tutulacak şekilde cezaevlerine gönderilmiştir. Yani evrensel hukuk normlarına ve modern demokratik teamüllere göre halkların demokratik seçimler yoluyla kullanabileceği denetim yetkisi gasbedilerek darbeci bir mantıkla halkın iradesine ağır bir saldırı gerçekleştirilmiştir.

Bu kapsamda İç Tüzük ve Anayasa’nın ilgili maddeleri gereğince aşağıdaki sorularımın yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

1) 4 Kasım ve 12 Aralık gününde olduğu gibi, seçilmiş olarak yasama fonksiyonunu yerine getiren görevi başındaki milletvekillerinin gözaltına alınmaları, tutuklanmaları, tecrit altında tutulmalarına benzer herhangi bir örnek Türkiye siyasi tarihinde var mıdır; varsa bu vekiller kimlerdir? Hangi tarihte hangi muamelelerle benzer hukuksuzluklara maruz kalmışlardır?

2) Meclisin en büyük 3’üncü parti grubunun 2 eş başkanının, 2 grup başkan vekilinin, 8 milletvekilinin yasama fonksiyonları devam ederken tutuklanmalarıyla ilgili herhangi bir yazılı açıklamanız olmuş mudur; olmamışsa bunun bizlere ve partimize yönelik ayrımcı bir yaklaşımı olarak tarafınızca da sürdürüldüğü hususuyla ilgili düşünceniz nedir?

3) Tavrınızın tarafsız ve bağımsız olması gereken Meclis Başkanlığı göreviyle uyuştuğu hususunda düşünceniz nedir?

4) Meclis Başkanı olarak hakkımızda tamamen siyasi saiklerle hazırlanmış iddianameleri Meclis Başkanlık Divanından kesinleşmiş hükümler gibi okuduğunuza dair haberleri basından takip ettik; bu haberler doğru mudur? Doğruysa, bir hukukçu olarak masumiyet karinesi gibi en temel hukuk ilkesinden haberdar değil misiniz? Milletvekillerine ve partimize yönelik yürütülen algı operasyonunda herhangi bir göreviniz var mıdır?

5) Meclis Başkanı olarak Meclisin, milletvekillerinin ve siyaset kurumunun itibarını korumayla ilgili tanımlanmış görevinizden haberdar mısınız? Gözaltı, tutuklama ve tecritle ilgili operasyonel süreçlerden önceden haberdar edildiniz mi? Bu operasyonlara onay verdiniz mi?

6) HDP milletvekilleri olarak şu anda bulunmamız gereken yer cezaevleri değil Parlamento çalışmalarıdır. Bu durumu sağlamanız gereken konumla ilgili acziyetiniz ortadayken, milletvekili arkadaşlarımızın demokratik bir protesto yöntemi olarak Meclis sıralarına koyduğu fotoğraflarımızdan hangi had ve hakla rahatsızlık duymaktasınız? O fotoğrafları Meclis sıralarına…”

BAŞKAN - Sayın Yiğitalp, bu konuları, bu soruları sanıyorum Meclis Başkanlığına sormanız gerekiyor.

SİBEL YİĞİTALP (Devamla) - Ama bitirmek zorundayım.

BAŞKAN - Bu soruların sorulduğu yer Genel Kurul değil. Bunları -usulü, bildiğiniz usul şeklinde- Meclis Başkanlığına iletirseniz gereğini yapar.

PERVİN BULDAN (İstanbul) - Ya, okuyor ama ya.

SİBEL YİĞİTALP (Devamla) - Bitiyor zaten Başkan, sürem de...

BAŞKAN - Lütfen…

PERVİN BULDAN (İstanbul) - Devam et.

SİBEL YİĞİTALP (Devamla) - O zaman şuna devam etmem gerekiyor.

“Meclis sıralarına koyduğu fotoğraflarımızdan, kendi sorumluluğunuzun ve ayıbınızın her gün görülmesinden mi rahatsızsınız?

15 Temmuz darbesi sonuç alsaydı milletvekilleri tutuklanıp cezaevlerine gönderilecekti. Mevcut durumumuzun bütün halkın iradesine yapılmış sivil bir darbe olduğu hususunda, 15 Temmuzla kıyaslayarak verebileceğiniz bir cevabınız var mıdır?

Meclisin en büyük 3’üncü siyasi partisinin Parlamento çalışmalarından sorumlu 2 eş başkanının, 2 grup başkan vekilinin, 8 milletvekilinin tutuklu olmasının, HDP’nin Parlamento çalışmalarını engellemesi, hatta akamete uğratması hakkındaki görüşleriniz nelerdir?

Hukukun evrensel ilkeleri ve temel insan hakları açısından tüm dünyada ‘tecrit’ bir işkence yöntemi ve insanlık suçu olarak tanımlanmıştır. Bu işkence yöntemi ve insanlık suçunun milletvekillerine uygulanmasına dair düşünceleriniz nelerdir?

Halkın verdiği görev ve yetkiyle çalışan milletvekillerinin yasama fonksiyonunun engellenebileceğine dair herhangi bir düzenleme mevcut yasalarda ve Anayasa’da var mıdır? Suçüstü hâli dışında buna dair bir örnek var mıdır? Varsa bu yasa ve Anayasa maddeleri hangileridir?

Hakkımızda düzenlenen iddianamelerin tamamı düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüğü kapsamında yaptığımız demokratik siyasi çalışmalardır. Meclis kürsüsünden yaptığımız konuşmaların dahi mutlak kürsü dokunulmazlığı hiçe sayılarak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SİBEL YİĞİTALP (Devamla) - …soruşturmalara tabi tutulması hakkında ne düşünüyorsunuz? İfade, örgütlenme ve düşünce özgürlüğünün yargı sorgusuna…

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yiğitalp.

SİBEL YİĞİTALP (Devamla) - …tabi tutulması hakkındaki düşünceleriniz nelerdir? Yargının Meclis iradesini sorgulamasının demokraside yeri var mıdır? En asli göreviniz olan Meclisin, milletvekillerinin ve siyaset kurumunun itibarını koruyamadığınız açık ve nettir.”

BAŞKAN – Sayın Yiğitalp…

SİBEL YİĞİTALP (Devamla) – “En asli görevini bile yapmayan birisi olarak istifa etmeyi düşünüyor musunuz? Kocaeli 2 no.lu F Tipi Kandıra Cezaevi.”

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 341 sıra sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısı’nın 1’inci maddesinde geçen “suretle” ifadesinin “sayede” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Günal (Antalya) ve arkadaşları

MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Hatay) – Önergeyi çekiyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge çekilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 341 sıra sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısı’nın 1’inci maddesinin (2)’nci fıkrasında “dair” sözcüğünün ilişkin şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Gamze Akkuş İlgezdi (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HARUN KARACAN (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde İstanbul Milletvekili Sayın Gamze Akkuş İlgezdi konuşacak.

Buyurun Sayın İlgezdi. (CHP sıralarından alkışlar)

GAMZE AKKUŞ İLGEZDİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 341 sıra sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısı üzerinde söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlarken bugün görülen ve tüm kadınlarımızı yakından ilgilendiren bir dava hakkında Genel Kurulu bilgilendirmek istiyorum. Anımsayacaksınız, Ayşegül Terzi, geçtiğimiz eylül ayında İstanbul Çekmeköy’de bindiği belediye otobüsünde şort giydiği gerekçesiyle tekmelenerek saldırıya uğramıştı. Bugün duruşması vardı, duruşmaya katıldım, oradan geliyorum. Ne acıdır ki sıklıkla vurgulamamıza rağmen cezasızlık uygulamasıyla bir kez daha yüzleştik. Mahkemeye gelme zahmeti bile göstermeyen tekmeci saldırganın tutuksuz yargılanmasının devamına karar verildi yani can güvenliği olmadığı gerekçesiyle Trabzon’a kaçan tekmeci saldırgan sokakta elini kolunu sallayarak dolaşmaya devam edecek. Bu yaklaşım, kadınların sadece erkek şiddetiyle değil, hukukun eliyle de ötekileştirildiğinin en açık kanıtıdır. Bakın, bu tekme sadece Ayşegül Terzi’ye değil, bütün kadınlarımıza atılmıştır; laikliğe, özgür yaşama hakkına atılmıştır.

Sayın Başkan, ben buradan, milletin Meclisinden soruyorum: Sizce güvende olmayan tekmeci saldırgan mıdır yoksa tekmeci saldırgan sokakta özgürce dolaştığı sürece kendini asla güvende hissetmeyecek olan Ayşelgül Terzi ve biz kadınlar mıdır? İyi bilinmelidir ki, bizler, saldırgan hak ettiği cezayı alana kadar bu davanın takipçisi olacağız.

Değerli milletvekilleri, bugün görüştüğümüz Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısı’na gelince, bu tasarıya genel hatlarıyla karşı değiliz. Yıllardır gündemde olmasına karşın sürekli göz ardı edilen Patent Kanunu’yla birlikte marka, tasarım ve coğrafi işaretlerle ilgili düzenleme yapılmasını önemsiyoruz. Ülkemizdeki yatırım ortamının fikrî mülkiyet haklarının korunarak diğer mevzuatlar bakımından gelişmiş ülkelere eşit hâle getirilmesini destekliyoruz. Bütün bunlara hiçbir itirazımız yok. Ülkemizin her alanda ilerlemesi bizim en büyük temennimiz. Ancak unuttuğunuz birkaç noktayı da sizlere hatırlatmakta fayda olduğunu düşünüyorum.

Değerli vekiller, 21’inci yüzyılda gelişmiş dünyayla rekabet edebilmenin temelinde sürdürülebilir kalkınma vardır. Fikrin üretilmesi, korunması, yaygınlaştırılması ve buna bağlı olarak refahın adaletli dağılımı vardır. Tüm bu bileşenlerin sağlıklı işleyebilmesi için de ülkede eksiksiz bir demokrasiye ihtiyaç vardır. Yurttaşlarımızı yasalar karşısında olduğu kadar siyasal, ekonomik ve sosyal hayatın içinde de eşit ve özgür kılabilirsek; adil gelir dağılımını sağlayıp yoksulluğu ortadan kaldırabilirsek; her alanda fırsat eşitliği yaratabilirsek; sınıf, zümre, cinsiyet, ırk, din veya mezhep nedeniyle ayrımcılığı önleyebilirsek; biat değil, birliktelik kültüründe buluşabilirsek; yani sosyal devleti güçlendirebilirsek sürdürülebilir kalkınma hedefine ulaşabiliriz. Oysa önümüzde duran Türkiye tablosu bizlere sosyal devletin her alanda erozyona uğratıldığını, kalkınma hedefinin ise Kaf Dağı’nın ardına kaldırıldığını gösteriyor. Bakın, ayda 660 liradan daha az bir gelirle yaşamaya çalışan 12 milyon yurttaşımız varsa, halkın yüzde 68’i borçlu ya da taksit ödüyorsa, iki günde bir et, tavuk, balık gibi en temel gıdaları tüketemeyen milyonlar varsa, çocuk yoksulluğunda rekor üzerine rekor kırılmışsa ve maddi yoksulluk oranı yüzde 30’u aşmışsa refah toplumundan değil, ancak sadaka toplumundan bahsedebiliriz; kalkınmadan değil, çöküşten bahsedebiliriz. Oysa sosyal devletin görevi, toplumu ve bireyi yoksulluktan kurtarmaktır, çaresizliğe mahkûm etmek değil.

Değerli vekiller, sizler unuttukça bizler hatırlatma ihtiyacı duyuyoruz. Sizin gündeminiz ile halkımızın gündemi bir değil çünkü Türkiye’nin gerçek gündemi, çöp konteynerinde yiyecek arayan bir kadının bulduğu muzu yanındaki çocuğa yedirmesidir, sayıları 1 milyona yaklaşan çocuk işçilerdir, kadın cinayetleridir, çocuk gelinlerdir, toplumsal barış ve huzur kaygısıdır, yetersiz özgürlük, sorunlu demokrasidir oysa sizin gündeminiz bambaşka. Can yakan bunca sorunu görmezden gelerek Anayasa paketiyle rejimi değiştirmek istiyorsunuz, yetkiyi tek elde toplayarak egemenliği kayıtsız şartsız şahsileştirmek istiyorsunuz, yürütmeyi denetleme görevini Anayasa’dan çıkararak kanun yapma gücünü budadığınız Meclisi fiilen tasfiye etmek istiyorsunuz. Çoğulculuğu değil, çoğunluğu seçiyorsunuz.

Bu Anayasa değişikliğine asla izin vermeyeceğimizin bilinmesini istiyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akkuş İlgezdi.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

2’nci maddede üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 341 sıra sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısı’nın 2’nci maddesinin (1)’inci fıkrasının (g) bendinde geçen "adlarına ilişkin" ibaresinin "adlarıyla ilgili" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

          Kazım Arslan                             Tahsin Tarhan                               İrfan Bakır

              Denizli                                      Kocaeli                                      Isparta

       Ömer Fethi Gürer                           Erkan Aydın                              Mahmut Tanal

               Niğde                                       Bursa                                      İstanbul

           Atila Sertel                       Bülent Yener Bektaşoğlu                       Murat Emir

               İzmir                                      Giresun                                      Ankara

       Niyazi Nefi Kara                             Ali Özcan

             Antalya                                     İstanbul

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 341 sıra sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısı’nın 2’nci maddesinde geçen "yayını" ifadesinin "yayınları" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

      Emin Haluk Ayhan               Mehmet Necmettin Ahrazoğlu                 Muharrem Varlı

              Denizli                                       Hatay                                        Adana

         Mehmet Günal                              Mustafa Mit                             Deniz Depboylu

             Antalya                                     Ankara                                       Aydın

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 341 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Filiz Kerestecioğlu Demir                    Ahmet Yıldırım                     Mehmet Emin Adıyaman

             İstanbul                                       Muş                                         Iğdır

         Sibel Yiğitalp                            Müslüm Doğan                             Feleknas Uca

           Diyarbakır                                     İzmir                                     Diyarbakır

BAŞKAN – Okunan son önergeye Komisyon katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HARUN KARACAN (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Diyarbakır Milletvekili Sayın Feleknas Uca konuşacaktır.

Buyurun Sayın Uca. (HDP sıralarından alkışlar)

FELEKNAS UCA (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan önce sizlerle bir mesajı paylaşmak istiyorum:

“Saygılarımla merhaba.

Özgürlüğün ve demokrasinin bedeli olarak esaret koşullarında rehin tutulmak bizim için mekânsal bir değişiklikten başka bir anlam ifade etmez. Hele de kadınların özgürlük adımları bu kadar güçlü iken ve cinsiyetçi, milliyetçi rejimin yöneticilerini bu kadar çok kaygılandırmış ve tedirgin etmiş iken her türlü zorluğa ve riske karşı mücadele etmek bizler için tarihî bir sorumluluk üstlenmekten başka bir anlam ifade etmez. Kazanmanın bedeli esaret ise ister hukuku, vicdanları ayaklar altına alıp tecrit koşullarında rehin tutsunlar, ister Fizan'a sürgün etsinler; ne yaparlarsa yapsınlar, bizler, insanı özgür kılan değerleri savunmaktan, bunun için siyaset yapmaktan ve direnmekten kaçınmayacağız. Özgür ve onurlu bir yaşam, kadının ve doğanın özgürlüğü için siyaset yapan bir partinin üyesi, ezilenlerin ve mazlum halkların temsilcisi olmaktan onur duyduk. Her koşulda bu hakikate layık olacağız.

Türkiye'de yaşanan acıların, kaos ve trajedilerin sorumlusu her zaman ülkeyi yönetenler olmuştur. Bugün de yaşananların sorumlusu Hükûmettir. Halk, hükûmetlerin yanlışlarına hizmet etmek, bunun için bedel ödemek zorunda değil, hükûmetler halkın doğrularına hizmet etmek zorundadır. Başta kadınlar ve gençler olmak üzere tüm kamuoyu OHAL rejimine karşı, faşizme teslim olmaya değil, özgürlüğümüzü almaya geliyoruz şiarıyla demokrasi, özgürlük ve adalet mücadelesini büyüteceğine ve buna kadının cesareti, morali ve inancının öncülük edeceğine inanıyorum.

Hakikat yolunda ve mazlum olan her zaman iyidir. Bizler de iyiyiz. Özgürlük kazanacak, mutlaka kazanacağız.

Sevgiler, selamlar.

                                                                                                 Besime Konca

                                                                                           HDP Siirt Milletvekili.”

Parti kadın sözcümüz Sayın Besime Konca -burada olması gerekirken- eş başkanlarımıza ve vekillerimize yönelik 4 Kasım siyasi darbesinin bir devamı olarak 13 Aralıkta genel merkezimiz önünde Grup Başkan Vekilimiz Sayın Çağlar Demirel’le birlikte hukuksuz bir şekilde gözaltına alındı ve şu an Kandıra F Tipi Cezaevinde rehin tutulmaktadır. Bu hukuksuzluğun bir an önce son bulmasını diliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Teşekkürler. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 341 sıra sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısı’nın 2’nci maddesinde geçen “yayını” ifadesinin “yayınları” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Günal (Antalya) ve arkadaşları

MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Hatay) – Önergeyi çekiyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge geri çekilmiştir ve işlemden kaldırılmıştır.

Son önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 341 sıra sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısı’nın 2’nci maddesinin (1)’inci fıkrasının (g) bendinde geçen “adlarına ilişkin” ibaresinin “adlarıyla ilgili” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Ali Özcan (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HARUN KARACAN (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge üzerinde İstanbul Milletvekili Sayın Ali Özcan konuşacaklar.

Buyurun Sayın Özcan. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ ÖZCAN (İstanbul) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri ve Sayın Bakan; Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonunun 341 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 2’nci maddesiyle ilgili Cumhuriyet Halk Partisi adına konuşma yapmak istiyorum.

Sayın Bakan, ben hep şunu merak ediyorum: Bir gün de bizim bu önergelerimize katılın; ne olur, Allah rızası için bir defa. Ya, bu kadar birbirimize karşı olmayalım. Evvela hiç olmazsa burada bir birlikteliği sağlayalım.

Şimdi, bir anayasa hazırlandı ve diyoruz ki: “Yeni bir anayasa taslağıyla geliyoruz.” Şimdi, bu gerçekten bir yeni anayasa mı yoksa Recep Tayyip Erdoğan’ı başkan yapmak için bir anayasa değişikliği mi? Buna bir karar vermek lazım.

Hep konuşuyoruz “Anayasa bir toplumsal uzlaşma metni.” diye. Ama öyle mi? Hayır, dayatmayla bir totaliter rejimi getireceğiz, sonra da biz bir diktatörle devleti ve Türkiye'yi dar edeceğiz. Anayasa teklifi içerisinde insan hakları yok ise, temel hak ve özgürlükler yok ise, demokrasi ve eşitlik yoksa bu anayasa toplumsal uzlaşmanın değil, sarayın anayasası olur. Bunu bir kere kabul edelim.

Halk güvence içerisinde olmak istiyor, halk daha etkin ve güçlü bir hâle getirilmek istiyor, fakir ve fukaralıktan kurtulmak istiyor, terörden kurtulmak istiyor; can derdine düşmüş, ülke kan gölüne dönmüş, e biz sarayı güçlendirmek için burada yasayı bir an evvel çıkarma mücadelesi veriyoruz.

Şimdi, halkta şöyle bir laf vardır: “Kasap et derdindedir, koyun da can derdindedir.” Biz de şimdi ne derdindeyiz? Halk ekonomik istikrara kavuşmak istiyor, terörden kurtulmak istiyor, fukaralıktan kurtulmak istiyor ama bizim derdimiz Recep Tayyip Erdoğan’ı, sarayı güçlendirmek.

Toplum, huzur için bize bir şey sunmak istiyor, “Ben huzur içerisinde olmak istiyorum, barış içerisinde olmak istiyorum, kardeşlik içerisinde olmak istiyorum.” diyor ve bunun da şartı olarak yasamanın, yürütmenin ve yargının ayrı olmasını istiyor. Ama biz ne yapıyoruz? İşte, bunu eğer yaparsak zaten, güçlendirilmiş gerçek bir demokratik rejimi kurmuş olacağız. Ama bizim böyle bir anayasaya ihtiyacımız varken biz ne yapıyoruz? Devlet yönetimini tek bir kişinin tasarrufuna, onun yönetmesine münhasır bir anayasa yapmaya çalışıyoruz. Arkadaşlar, koskoca Türkiye Cumhuriyeti devleti bir kişinin iki dudağı arasında asla olmayacak ve biz, bunu, Recep Tayyip Erdoğan’ın, Sayın Cumhurbaşkanının, demokratik rejim içerisinde, parlamenter rejim içerisinde, anayasal sınırlar içerisinde Cumhurbaşkanlığını kabul edeceğiz ama asla bir diktatör gibi ona başkanlık vermeyeceğiz. E başkanlıktan sonra bir dar bölge sistemi getireceksiniz, sonra kafanıza göre üç beş ili bir araya getirip bir bölge, sonra bir federasyon. Diktatörlerin zaten amacı şudur: Bütünleştirmek değildir, birlik değildir, bütünlük değildir; ayrıştırıp yönetmek, ayrıştırıp yönetmek… Emperyalistlerin de zaten taktiği budur. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, burada, bu konuda Anayasa’ya zaten bu şekliyle…

Şimdi, mesela Anayasa’yı, bırakalım 21 maddeyi, tek bir maddeyi referanduma sunsak -millî irade demiyor muyuz, millî irade- halka desek ki “Recep Tayyip Erdoğan başkan olsun mu, olmasın mı?” Bakalım yüzde kaç oy alacaksınız, bakalım yüzde kaç oy alacaksınız? Ama biz ne yapıyoruz? 21 madde, insanların kafasını karıştırıyoruz.

Şimdi, arkadaşlar, eğitim seviyemiz belli. Şimdi, Millî Eğitim Bakanı, PISA’yla ilgili şöyle bir laf etmiş.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ ÖZCAN (Devamla) – Diyor ki: “Eğer fen liselerini koymuş olsaydım, ben Türkiye üçüncü olacak derdim.” E be mübarek Bakan, o zaman fen liseleri yanında niye boyuna imam-hatip yapıyorsun ya?

BAŞKAN – Sayın Özcan, teşekkür ederim.

ALİ ÖZCAN (Devamla) - Nedir bu kadar sizin ihtirasınız, ihtişamınız ve bunun sevdalısı olmanız? Bunun anlamını, bir türlü, anlamakta zorluk çekiyorum.

BAŞKAN – Sayın Özcan…

ALİ ÖZCAN (Devamla) – Bittiyse bitti, canın sağ olsun. (CHP sıralarından alkışlar)

Yani parlamenter rejimlerde her zaman diktatör yüzde 28’dir; başkanlık sisteminin de -bu somuttur- yüzde 52’si diktatörlüğe gider. Şimdi, etnik, mezhepsel farklardan dolayı…

BAŞKAN – Sayın Özcan, sürenizi aşıyorsunuz, aştınız, lütfen…

ALİ ÖZCAN (Devamla) – Peki, efendim.

Teşekkür ederim Sayın Başkan, teşekkür ederim milletvekili arkadaşlarım.

MÜSLÜM DOĞAN (İzmir) – Beş dakika daha verin.

BAŞKAN – Adaletsiz davranmaya zorlamayın beni Sayın Doğan.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın Bostancı, sizi dinliyorum.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, kayıtlara geçsin diye söylüyorum.

Ali Bey, tabii, böyle kavramlar havada uçuşuyor, “diktatörlük” vesaire “Tayyip Bey için yapılıyor bu işler.” şeklinde değerlendirmeler… Anayasa değişiklikleri kişiye has olmaz; bu bir.

Anayasa’nın metninin içeriği Komisyonda, orada tartışılıyor; Ali Bey oradan okuyabilir ve tartışabilir, tartışan kıymetli arkadaşlar var.

Üçüncüsü: Millete gidilecek, 2019’da da Cumhurbaşkanı mevcut sisteme göre seçilecek; kimsenin cebinde değil. Belki Sayın Özcan Cumhurbaşkanı olacak.

ALİ ÖZCAN (İstanbul) – Allah vere! Allah vere! Bak sen o zaman birliği bütünlüğü gör.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

3’üncü maddede üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 341 sıra sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısı’nın 3’üncü maddesinin 1’inci fıkrasının (c) bendinde geçen “dahilinde” sözcüğünün “kapsamında” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                 Kazım Arslan                                       İrfan Bakır                                       Tahsin Tarhan

                     Denizli                                               Isparta                                               Kocaeli

              Niyazi Nefi Kara                                     Eren Erdem                                    Ömer Fethi Gürer

                     Antalya                                              İstanbul                                               Niğde

                  Atila Sertel                               Bülent Yener Bektaşoğlu                               Murat Emir

                      İzmir                                                Giresun                                              Ankara

                 Erkan Aydın                                      Mahmut Tanal

                      Bursa                                               İstanbul

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 341 sıra sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısı’nın 3’üncü maddesinin (b) fıkrasında geçen “yerleşim yeri olan veya” ifadesinin çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

             Emin Haluk Ayhan                      Mehmet Necmettin Ahrazoğlu                         Muharrem Varlı

                     Denizli                                                Hatay                                                Adana

               Deniz Depboylu                                   Mehmet Günal                                      Mustafa Mit

                      Aydın                                               Antalya                                               Ankara

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 341 sayılı Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

        Filiz Kerestecioğlu Demir                            Ahmet Yıldırım                             Mehmet Emin Adıyaman

                    İstanbul                                                Muş                                                  Iğdır

                Sibel Yiğitalp                                    Müslüm Doğan                                    Kadri Yıldırım

                   Diyarbakır                                             İzmir                                                  Siirt

BAŞKAN – Okunan son önergeye Komisyon katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Siirt Milletvekili Sayın Kadri Yıldırım konuşacak.

Buyurun Sayın Yıldırım. (HDP sıralarından alkışlar)

KADRİ YILDIRIM (Siirt) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinize saygılarımı sunuyorum, selamlıyorum hepinizi.

Bugün elimde DAİŞ’in kendi resmî bir Arapça bildirisi vardır. Bu bildiride, Alevilerin kendileri için açık bir hedef olduğu ve Alevilerle birlikte hareket edecek olan Sünnilerin de kendileri için hedef olacağı açık bir şekilde yazıyor. Birazdan okuyacağım ve tercümesine başlayacağım götürebildiğim kadarıyla.

Dolayısıyla, tarihe bakıldığında, normalde, Sünni ekol ile Alevi ekol arasında hiçbir problemin olmadığı ama bazı oluşumlar ve teşkilatlar yoluyla, kullanılan bu teşkilatlar yoluyla bu iki kesim arasına nifak sokulduğu, birbirine düşürüldüğü görülmektedir. Yoksa İmam-ı Azam bile “Eğer ben, ehlibeytten Cafer-i Sadık’ın yanında okuduğum iki yıl olmasaydı helak olacaktım.” diyor. “…”(x)

Sonra, Hazreti Peygamber, kendisinin Hüseyin’den, Hüseyin’in kendisinden olduğu; Allah’ın, henüz Adem’i yaratmadan dört bin yıl önce kendisini -yani Hazreti Muhammed kendini kastediyor- ve Ali’yi aynı nurdan yarattığını… Ki Sünni kaynaklarda bu geçiyor.

Ancak zamanımın darlığı dolayısıyla DAİŞ’in şu elimdeki kendi bildirisini, Arapça cümlelerini okuyarak Türkçeye tercüme etmeye çalışacağım. Diyor ki: “…”(x) “Yezid bizim komutanımızdır.” “…”(x) “Hüseyin bizim düşmanımızdır.”

Niye bunları söylüyorum? Şayet, şimdiye kadar bu örgüte en küçük bir destek verenler varsa, en küçük sempati duyanlar varsa, nerede olursa olsun, bilsin ki DAİŞ’ten Aleviliğe gidecek olan katliam veya nahoş olayların sebebi bizzat kendileri de olacak.

Evet “Yezid bizim komutanımızdır, Hüseyin bizim düşmanımızdır.”

“...” (x) Yani “Hüseyin kendi Hak imamı olan Muaviye oğlu Yezid’e başkaldırdı ve hak ettiği cezayı buldu.”

“...” (x) “Çünkü, Muaviye oğlu Yezid Müslümanların adil hakiki halifesiydi.”

“...” (x) “Hazreti Hüseyin ise Müslümanları birbirinden ayırmayı hedefledi.” Yani, günün modasıyla bölücülük yaptı.

“...” (x) “Halife, adil halife olan Yezid de ona karşı koydu.” Bir nevi onun dersini verdi.

“...” (x) “Hazreti Hüseyin’in taraftarı olan Rafıziler...” “...” (x) Burası ilginç yani “Muaviye oğlu Yezid’in sevdalıları olan ehlisünneti bir nevi galeyana getiriyorlar.” Burada, DAİŞ kendini sözde Sünni olarak tanıtmaya çalışıyor oysa biliyoruz ki onun Sünnilikle de bir alakası yoktur. Zaman olsaydı niye yoktur izah edecektik.

Sonra devam ediyor, “Düzenlenen aşuralar...” diyor “...” (x) “Düzenlenen aşura merasimleri Muaviye oğlu Yezid’i eleştirmek için yapılıyor.”

Neticede diyor ki “...” (x) Rafızileri de, Rafızilerle birlikte hareket eden Sünnileri de tehdit ediyorlar, sakındırıyorlar ve şöyle diyorlar: “…”(x) Yani “Sünniler, ehlisünnet; size ey Aleviler ve sizinle birlikte hareket eden Sünnilere acımayacaktır ve size gerekli dersi verecektir.” diyor.

Dolayısıyla, bunun farkına varmamız lazım. Bir Alevi düşmanı, bir ehlibeyt düşmanı ve bir tefrika örgütü olduğunu bilelim, ona göre bunun nereye varmak istediğini de kavrayalım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KADRİ YILDIRIM (Devamla) – Hepinize saygılar sunuyorum.

Keşke zaman olsaydı bildirinin hepsini okusaydım. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 341 sıra sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısı’nın 3’üncü maddesinin (b) fıkrasında geçen “yerleşim yeri olan veya” ifadesinin çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Deniz Depboylu (Aydın) ve arkadaşları

BAŞKAN – Okunan son önergeye Komisyon katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz efendim.

ERHAN USTA (Samsun) – Gerekçeyi okutalım.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Bu düzenlemeyle Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde sınai ya da ticari faaliyette bulunan gerçek veya tüzel kişilerin bu kanunla sağlanan korumadan yararlanması sağlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 341 sıra sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısı’nın 3’üncü maddesinin (1)’inci fıkrasının (c) bendinde geçen “dahilinde” sözcüğünün “kapsamında” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Eren Erdem (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN – Okunan önergeye Komisyon katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge üzerinde İstanbul Milletvekili Sayın Eren Erdem konuşacak.

Buyurun Sayın Erdem.

EREN ERDEM (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce Sayın Bakan, Bakan Sayın Fikri Işık’ın Rusya’nın RIA haber ajansında çıkan ifadelerini sorduğumda cevap vermeyeceğini ifade etti. Ben de tabii, başka bir şey beklemiyorum, cevap vermesi çok zor, Fikri Bey’in kendisinin cevap vermesi gerekiyor. “Doğu Halep’in militanlardan arındırılması için başarılı operasyonun devam ettiğini gözlüyoruz.” ifadesini yalansa ifade etsin, tekzip etsin.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Tekzip edildi, tekzip edildi.

EREN ERDEM (Devamla) – Devamında da iddia şudur: “Halep’ten muhalifler ve ailelerinin çocuklarıyla birlikte kurtarıldığını da söyleyebiliriz.”

Sayın Bakan, sizden bunun cevabını isteriz, eksikse bunu söylersiniz, biz de mutlu oluruz.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Tekzip edildi.

EREN ERDEM (Devamla) – Değerli arkadaşlar, şimdi, şu, Moskova Deklarasyonu. Moskova Deklarasyonu’nun tam metnini okuyan vardır umarım diye temenni ediyorum. Bakın, şimdi 1’inci maddeyi beraber okuyalım değerli arkadaşlarım.

Bir kere, şunu söyleyeyim: Ben, başka bir ülkenin iç işlerine karışmamız noktasında, elbette son derece rahatsız olan ve bölgede barış olmasını isteyen bir milletvekili olarak başka bir hususa dikkat çekmek için bu deklarasyonu okuyacağım.

Diyor ki: “İran, Rusya ve Türkiye, çok sayıda etnik yapı barındıran, çok dinli, mezhepçi olmayan, demokratik ve seküler bir devlet olarak Suriye Arap Cumhuriyeti’nin egemenliğine, bağımsızlığına, birliğine ve toprak bütünlüğüne saygılarını bir kez daha ifade ederler.”

Şimdi, değerli arkadaşlar, madem böyle bir deklarasyona imza atacaktık, madem böyle bir deklarasyonun parçası olacaktık, milyonlarca insanın kaderini -affederseniz- bu hâle getiren bir tutum içerisine bunca yıldır niye girdik, neden girdik, ne hakkımız var? Türkiye’de 3 milyon mülteci, bölge kan gölüne dönmüş. Madem bu hususta bu aşamaya gelinecekti, bu kadar ciddi bir aşama katedilecekti, bu kadar insanın ölmesi gerekir miydi değerli arkadaşlar?

Biz “Suriye’ye demokrasi götüreceğiz.” dedik, “Bölgede demokrasi yok.” dedik, “Tek adam rejimi var.” dedik, ”Diktatörlük var.” dedik; getirdik baş faşist diktatör Katar Emirinin resmini stadyum açılışlarımızla astık. Katar’da demokrasi mi var? Demokrasi yok ama dolar var. Yani bu mudur bizim tavrımızı belirleyecek olan şey? Yani demokrasi yok diye, biz, bölgedeki ülkeleri eleştiriyoruz. Katar’da demokrasi yok ama zannediyorum doların varlığı etkili oluyor.

Değerli arkadaşlar, aynı zamanda Moskova Deklarasyonu’nun son maddesi çok önemli. Bakınız, diyor ki son madde: “İran, Rusya ve Türkiye, IŞİD ve El Nusra’ya karşı birleşik mücadele ve silahlı muhalif grupları onlardan ayırma kararlılıklarını tekrar ederler.” Problem var mı? Yok. Terör örgütü müdür bunlar? Terör örgütüdür.

E, peki, arkadaşlar, bundan kısa bir süre önce, 18 Ekimde Sayın Cumhurbaşkanımız ne dedi? “Putin beni aradı. Efendim, Halep’ten El Nusra’nın çekilmesiyle alakalı bir talepte bulundu. Çocuklara haber verdim.” Tamam, güzel; bunu koyalım kenara, devam edelim değerli arkadaşlar.

Daha vahim olan şey, 21 Haziran 2016, ifade çok açık, “Neden El Nusra’ya terör örgütü diyorsunuz?” dedi; “Niçin El Nusra terör örgütü oluyor?” ifadesini çok açıkça kullandı.

Şimdi, arkadaşlar, madem biz dün ortaya çıkan Moskova Deklarasyonu’yla bu yapılarla mücadele edilmesi kararlılığını ortaya koyacaktık, neden bu kadar insanın ölümüne sebep olduk?

Değerli arkadaşlar, bakınız, bunu sadece ben söylemiyorum. Sizin Hükûmetinizin desteklediği bir dergi, mizah dergisinde -yani mizahtan da anlamıyor sizin bu desteklediğiniz dergi, gerçekten mizah yapmayı da başaramıyor- burada, El Nusra sembollerini ve bayraklarını takan kişilere övgüler düzen, onları öven ifadeler barındırılıyor.

Aynı zamanda, Moskova Deklarasyonu’nun 1’inci maddesinde bugünkü Suriye rejiminin bağımsızlık ve egemenliğini tanıdığımızı ifade eden o cümle üzerinden soruyorum; bakın, bu soru önemli bir soru çünkü bu sorunun cevabının verilmeyişi nedeniyle milyonlar hayatını kaybetti: Madem Suriye’deki mevcut Esad rejiminin bağımsızlığını koruyoruz dün itibarıyla, neden bugüne kadar milyonlarca insanın ölmesine sebep olan ifadeler kullandık? İşte, bakın, “Diktatör, faşist Esed, bilmem ne Esed” falan… Arkadaşlar, gelinen nokta ortada.

Patentle ilgili konuşuyoruz, yani -Sınai Mülkiyet Kanunu- patentle alakalı bir hususu ele alıyoruz. Arkadaşlar, dış politikada geldiğiniz nokta, AKP’nin dış politikasının çöküşünün patentini bizim önümüze koyuyor. Geldiğimiz nokta vahimdir, geldiğimiz nokta faciadır, söylenen sözler sıkıntılıdır ve derhâl bu konuda kamuoyu bilgilendirilmelidir. Niye bugüne kadar böyle davranıldı ve geldiğimiz noktada bu insanların vebal ve sorumluluğunu kim üstlenecek, olup bitenlerin sorumluluğunu kim alacak, diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Sayın Bakanın bir açıklaması olacak yerinden.

Sayın Işık, buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

28.- Millî Savunma Bakanı Fikri Işık’ın, İstanbul Milletvekili Eren Erdem’in 341 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Sayın Başkanım, bugün bir Rus haber ajansında çıkan ifade tarafıma ait değildir, bu ifade tekzip edilmiştir. Bizim ifademiz “Halep’ten insani tahliyelerin yapılmasıyla ilgili başarılı bir operasyon sürdürülürken Rusya’nın Ankara Büyükelçisine yapılan saldırının zamanlaması manidardır.” şeklindedir. Bu ifade… Özellikle, haber ajansının geçtiği ifadenin gerçek olmadığına yönelik tekzibi yaptık. Bu kadar yakın takip eden milletvekili arkadaşların tekzibi de takip etmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu tekzip yapılalı da birkaç saat oldu. Ben bir kez de Meclis Genel Kurulumuzu bu konuda bilgilendirmek istedim.

Ayrıca, Türkiye Cumhuriyeti, hiçbir terör örgütü arasında ayrım yapmaz, bütün terör örgütleri bizim için aynıdır. Türkiye, bu noktada, tamamen ilkesel bir durum sergilemektedir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısı (1/699) ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (S. Sayısı 341) (Devam)

BAŞKAN – 4’üncü maddede iki adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 341 sıra sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısı’nın 4’üncü maddesinde geçen “şartıyla” sözcüğünün “koşuluyla” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                 Kazım Arslan                                       Atila Sertel                                         İrfan Bakır

                     Denizli                                                İzmir                                                 Isparta

                Mahmut Tanal                                      Haydar Akar                                      Dursun Çiçek

                    İstanbul                                              Kocaeli                                              İstanbul                     

              Ömer Fethi Gürer                                  Tahsin Tarhan                                      Erkan Aydın

                      Niğde                                               Kocaeli                                                Bursa

        Bülent Yener Bektaşoğlu                               Murat Emir                                     Niyazi Nefi Kara

                     Giresun                                              Ankara                                              Antalya

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 341 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

        Filiz Kerestecioğlu Demir                            Ahmet Yıldırım                             Mehmet Emin Adıyaman

                    İstanbul                                                Muş                                                  Iğdır

               Müslüm Doğan                                    Sibel Yiğitalp                                              

                      İzmir                                              Diyarbakır

BAŞKAN – Okunan son önergeye Komisyon katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI AHMET ARSLAN (Kars) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Muş Milletvekili Sayın Ahmet Yıldırım konuşacak.

Buyurun Sayın Yıldırım. (HDP sıralarından alkışlar)

AHMET YILDIRIM (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, söz konusu bu patent kanunu tasarısı olarak kısaltılan tasarıda 204 maddenin temel ruhu patent, coğrafi işaretler ve marka tesciliyle ilgili. Murat edilen şey ise özellikle yerel ürünlerin uluslararası alandaki tescilinin yapılması, ön plana çıkarılması ve bir evrensel marka hâline gelmesiyle yurt dışından özellikle yurt içine belki de bu yasal değişiklikler sonrasında gelebilecek olan bazı sermayenin önünü açma amacı taşıyor. Buna normalde karşı çıkacak hiç kimse yoktur. Ancak, şunu ifade edelim ki: Biz, makro fotoğrafı kaçırarak ülkenin iç ve dış siyasette yatırımlar anlamında önünün tıkalı olmasına neden olan gerçeklikleri görmeden bu gibi yasal değişiklikler üzerinden bu sorunu aşabileceğimizi düşünüyorsak yanılıyoruz. Şöyle ki: Ülke, içte ve dışta gerilim siyaseti izlemek suretiyle hem içteki hem dıştaki yatırımcıyı ürkütmüş ve yatırımlar son bir buçuk yılda ciddi düşüş yaşamıştır. Yatırım barış sever, yatırım barış ortamını sevdiği gibi yarınlara güvenle bakabilmeyi, istikrarı sever. Ama, ülkede bir buçuk yıldır var olan tedirginlik, çatışma ve kamplaşma kültürü, iç ve dış siyasette yapılan yanlışlar yatırımın önündeki en büyük engellerdir.

Şunu ifade edelim ki: Yerliliği ve millîliği diline pelesenk eden siyasi iktidar, özellikle, yerlilik ve millîliğe aykırı olabilecek bütün adımları son iki, üç yılda atmıştır. Şöyle ki birkaç örnek üzerinden gidelim: Bakın, adına “mega proje” dediği birçok projenin özellikle yabancı sermayeye peşkeş çekildiğini, faturasının ise hazine garantisiyle yoksul halka verildiğini iyi biliyoruz. Düşünün, 3’üncü köprüyü, Osmangazi Köprüsü’nü, 3’üncü havaalanını, şehir hastanelerini eğer siz bu devletin malları sayıyorsanız yanılıyorsanız, bunların hepsi yabancıların. Ama, ödentileri ise istenilen bilançoya ulaşılamaması durumunda yoksul halkın alın teri olan vergilerden karşılanacak. Ve 6 Aralık günü İstanbul Emniyet Müdürlüğü polis ekiplerine yazdığı bir yazıda, 3’üncü köprü ile Osmangazi Köprüsü’nün pahalı olması sebebiyle kullanılmamasını öneriyor.

Şimdi, Allah aşkına, pahalı olduğunu bilen ve hazine garantisi verilmiş olan bu köprülerle ilgili Emniyet teşkilatı bir yazı yazıyor da yoksul halkın köprüden bir geçişi neredeyse bir depo benzin fiyatına; bunu nasıl izah edeceğiz, hangi vicdana sığdıracağız biz?

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ambulans geçemiyor, ambulans.

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Şimdi, güvenlik için müdahale edecek polis geçmeyecek, hastaya yetişmek üzere ambulans geçmeyecek ama yoksul halk oradan yolunu kısaltacak. Sosyal proje olarak ele alınması gereken, yaşamın hızlandırılmasına tekabül eden bir iş ve işlemi neredeyse bir depo benzin fiyatına fatura edeceğiz halka. Bunun vicdanla, etikle hiçbir ilgisinin olmadığını ifade etmek isterim.

Eğer ülkenin önü açılmak isteniyorsa iç ve dış siyasette yapılmış olan yanlışlardan geri dönülmelidir. Partimize dönük siyasi soykırım operasyonlarına son verilmelidir; rehin alınan belediye başkanlarımız, milletvekillerimiz, eş genel başkanlarımız, parti yöneticilerimiz bir an önce serbest bırakılmalıdır. Eğer bundan, yaratılan bir kamplaşma ortamı üzerinden, bir gerilim ortamı üzerinden başkanlığa uzanacak olan bir takvim hayal ediliyorsa büyük yanılınıyor.

Şunu söyleyelim: Türkiye’deki toplum yapısı bu kadar vicdansız değil; Türkiye’deki toplum yapısı, bir siyasi partinin eş genel başkanlarının, grup başkan vekillerinin ve milletvekillerinin tutuklanarak önümüzde bulunan bir referanduma gidilmesine dönük bu uygulamanın sahiplerine -bizim de yaptığımız kamuoyu araştırmalarında- göreceğiz ki çok ciddi bir biçimde iktidara yansıtacaktır bunu ve bugüne kadar iktidara oy vermiş olan birçok toplumsal kesim bile, yaptığımız kamuoyu araştırmalarında, bu siyasi soykırım operasyonlarıyla milletvekillerimizin tutuklanmasını kabul etmediğini, reddettiğini ifade ediyor. Göreceğiz, referanduma eğer gidilirse -ki inşallah gidilmez- siyasi iktidara, bu Anayasa değişikliğinde bu siyasi soykırım operasyonları üzerinden gelişebilecek tokadı halkın nasıl atacağını hep birlikte yaşayarak göreceğiz diyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 341 sıra sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısı’nın 4’üncü maddesinde geçen “şartıyla” sözcüğünün “koşuluyla” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Dursun Çiçek (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN – Okunan önergeye Komisyon katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge üzerinde İstanbul Milletvekili Sayın Dursun Çiçek konuşacak.

Buyurun Sayın Çiçek. (CHP sıralarından alkışlar)

DURSUN ÇİÇEK (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, konu Patent Kanunu. Yaşadığımız kumpas süreçlerinde patent bizim hayatımıza farklı girdi.

2009-2014 dönemini hatırlayalım. Bir ıslak imza kampanyası, İrticayla Mücadele Eylem Planı, bir taklit imza; o dönemde binlerce sevenimiz bu 3 kelimenin patent hakkının Çiçek ailesi tarafından alınmasını önermişlerdi. Bu konuda başvurularımız da oldu. Bu dönemde bu “İrticayla Mücadele Eylem Planı” denen sahte kâğıt parçasıyla ilgili, şu an 15 Temmuz darbe teşebbüsünde sanık olarak, şüpheli olarak yargılanan Mehmet Partigöç’ün hazırladığı bir bilirkişi raporu var. O bile, o dönemde askerî savcının verdiği görev kapsamında hazırladığı bilirkişi raporunda “Böyle bir eylem planı olmaz.” diye rapor vermişti. Ama aynı eylem planı için iktidar partisi, ağır toplarıyla birlikte Ankara Adliyesine giderek davaya müşteki olmuş ve hakkımızda suç duyurusunda bulunmuştu. Sene 2009, Haziran ayı.

Şimdi 2017’ye girmek üzereyiz; bu dava, Ergenekon davası Yargıtay tarafından bozuldu, yeniden görülecek. Yeniden görülmesi için ağır ceza mahkemelerinden hangisinin görevli olduğu konusunda yazışmalar devam ediyor ama dosya çok büyük, hiçbir mahkeme kabul etmiyor. Başladığı yıl 2008, 2016’ya geldik, daha adalet yok.

O dönemi hatırlayalım. Dönemin Başbakanı “Islak imza da bulundu, gereğini yapın.” diye şahsım hakkında cumhuriyet savcılarını 4 sefer göreve çağırdı. Onun üzerine suç duyurusunda bulunduk Nisan 2010, 30 Nisanda tutuklandık, dört buçuk yıl hapiste kaldık. Tabii, iktidar partisinin adı “adalet”le başlıyor. Önce bu “adalet” ismini hak etmek için sekiz yıl adalet dağıtmayan bir sistemi adalet dağıtır hâle getirmek lazım. Dava yeniden görülecek. Zekeriya Öz, davanın iddianamesini hazırlayan kişi. Onun yanında kim oturacak biliyor musunuz? İktidar partisinin temsilcileri çünkü müştekiler, hâlâ çekilmediler. Biraz samimiyet diyorum, biraz vicdan diyorum.

Sayın Bakanım burada. Bu davaların mağdurlarına iadeyiitibar yapacaktık. Şimdi, suçlu olanlar en ağır şekilde yargılansın, cezalandırılsın; FETÖ’den de, PKK’dan da, IŞİD’den de milletçe hesap soralım ama bu iadeyiitibarı sekiz senedir yapamayan bir iktidar partisinin “adalet”le başlayan ismini hak ettiği iddia edilebilir mi?

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Edilemez.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Edilir.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Edilemez.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sataşma Engin.

BAŞKAN – Sayın Çiçek, buyurun siz.

DURSUN ÇİÇEK (Devamla) – Şimdi, madde 104, Anayasa değişikliğini tartışıyoruz Komisyonda ve Hükûmetin, Başbakanın bütün yetkilerini Cumhurbaşkanına veriyoruz. Cumhurbaşkanıyla geçmişte yaşadığım bir örneği sizinle paylaştım. Ne kadar tarafsız olduğunu takdirinize sunuyorum. 1920’de saraydan alınıp millete verilen millî egemenliği 2017’de tekrar milletten alıp saraya verme girişimini -hukuki tabirle söylüyorum- bu millet mutlaka teşebbüs aşamasında bırakacaktır, bundan eminiz.

Son sözüm şudur: İktidar partisini ismine layık olmaya, şu an mağdurlardan biri olarak, iadeyiitibar yasasına sahip çıkmaya ve yeni mağdurlar yaratmamaya davet ediyorum.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çiçek.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Birleşime kırk dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.01

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.48

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara), İshak GAZEL (Kütahya)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 44’üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

341 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon yerinde.

Hükûmet yerinde.

5’inci madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 341 sıra sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısı’nın 5’inci maddesinin 1-b bendinin "Tescil ettirilmek istenen mal veya hizmet için herhangi bir ayırt ediciliğe sahip olmayan işaretler" şeklinde değiştirilmesini ve 5’inci maddesinin 1-i bendinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

             Emin Haluk Ayhan                      Mehmet Necmettin Ahrazoğlu                         Muharrem Varlı

                     Denizli                                                Hatay                                                Adana

                Erkan Haberal                                      Baki Şimşek

                     Ankara                                               Mersin

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 341 sıra sayılı Kanun Tasarısının 5’nci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

             Filiz Kerestecioğlu Demir                       Ahmet Yıldırım                             Mehmet Emin Adıyaman

                         İstanbul                                           Muş                                                  Iğdır

                     Sibel Yiğitalp                               Müslüm Doğan

                       Diyarbakır                                         İzmir

BAŞKAN – Okunan son önergeye Komisyon katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge üzerinde İzmir Milletvekili Sayın Müslüm Doğan konuşacak.

Buyurun Sayın Doğan.

MÜSLÜM DOĞAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yakında Genel Kurula gelecek Anayasa değişikliğine ilişkin görüşlerimi sizle paylaşmak istiyorum.

Uzlaşma kültürü çok zayıf olan ülkemizin, bu olumsuz siyasi iklim ve toplum psikolojisi içinde uzlaşma yoluyla anayasa yapma olasılığı zor da olsa bunu başarmalıdır. Bu konuda hepimizin yoğun bir çaba ortaya koyması gerekmektedir.

Toplumsal bir uzlaşma ile yapılacak bir anayasa ülke barışına ve bir yurttaşlık bilincinin gelişmesine katkıda bulunacaktır. Bu nedenle, süreç başlarken, partilerden, ideolojilerden, tercihlerden bağımsız olarak "Türkiye için nasıl bir anayasa" tartışmasına temel olacak, hepimizin uzlaşacağı objektif ve kapsayıcı bir metin ve de eşit yurttaşlık kriterinin altını çizmeliyiz.

1921, 1924, 1961, 1982 anayasaları ve son dönemde 1982 Anayasası’nda yapılan değişiklikler, maalesef -halkın katılımı sağlanmaksızın- halkın görüşlerini içeren bir toplumsal sözleşme temelinde yapılmamıştır. Var olan bunca değişiklik toplumsal sorunlarımızın çözümü için şimdi elimize bir fırsat ortaya koymaktadır. Kötü günler yaşamamıza rağmen yeni bir toplum sözleşmesi yapma koşulları önümüzde bir şans olarak durmaktadır. Ülkemizde ilk kez toplumu öne koyacak toplumcu bir sivil anayasa yapabilir. Bu anayasanın sivil ve toplumsal yönü ağır ve esas olmalıdır.

Değerli milletvekilleri, bu zamana kadar yapılan tüm anayasalar, bildiğiniz üzere, kentleşme seviyemizin en düşük olduğu seviyelerde, sanayi toplumu özelliklerimizin çok zayıf olduğu dönemlerdeki bir toplum sosyolojisinde yapılmıştır. Günümüzde artık, kentleşme oranı yüzde 74, 2020’deyse yüzde 100’e yakın bir kentleşme oranı beklenmektedir. Yani, bu veriler “nasıl bir toplum” sosyolojisine cevap verecek bir anayasa gereksinimini ortaya çıkarmaktadır. ihtiyaç olan toplum sözleşmemiz, sanayi toplumu yanında, kentleşmiş bir toplumun anayasası olmak zorundadır. Burada belirtmek istediğim husus şudur: Günümüze kadar yapılan tüm anayasa çalışmaları ve anayasaların ekonomi ve sanayisi az gelişmiş ya da gelişme düzeyinde, orta sınıfı zayıf ve yaygın olmayan bir ekonomik sosyolojide yapıldığı konusunda hemfikiriz.

Bugünse koşullar farklıdır değerli milletvekilleri. Anadolu'dan başlayarak, ekonomisi gelişen ve dinamik ve orta sınıflaşan bir Türkiye var artık. Yeni toplum sözleşmesi, orta sınıfı yaygınlaşmış, ekonomik dinamizmi çevreden yani Anadolu'dan başlayan bir toplum sosyolojisine yanıt verecek şekilde olmalıdır. Yaşadığımız koşullar itibariyle bugün uygulanan hükûmet ve devlet politikaları nedeniyle Türkiye aşırı kutuplaşmış, kimlikleşmiş, kimlikler ve farklı olanlar arası genel güveni çok az olan bir sorunla karşı karşıyadır. Yeni anayasa, kutuplaşma ve güven sorunlarına yanıt verebilmeli, birlikte yaşamak kültürünü ve genel güveni güçlendirmelidir. Bu durum da eşit yurttaşlık tanımından geçmektedir. Eşit yurttaşlık konumundan kaçmamalı, aksine eşit yurttaşlık anayasanın temeline işaret etmelidir.

Ayrıca, yine ifade edebileceğimiz diğer bir husus da: Bugün Türkiye, hukuka güvenin çok az, neredeyse sıfırlandığı bir ülke konumundadır. Yeni anayasa her alanda sorunların çözümünde hukuka güveni güçlendirecek nitelikte olmalıdır.

Ülkemizin, içinde olduğu sürecin bir ürünü olarak, uluslararası endekslerin ve araştırmaların gösterdiği gibi, Türkiye demokrasisinin özellikle haklar ve özgürlükler alanında demokrasi performansı çok zayıf; otoriterleşme eğilimlerinin çok güçlü olduğu bir demokrasiyle yönetiliyoruz. Yeni anayasa, sadece yeni ve sivil değil, demokratik anayasa da olmalıdır. Askerî vesayetin zayıflatılması, yerine tamamen ortadan kaldırılması Türkiye demokrasisinin gelişmesine hizmet edecektir. Başka bir deyişle, demokrasi sorununa çözüm bulacak yeni ve sivil anayasa yapımı hedeflenilmelidir. Doksan yıldır Türkiye parlamenter demokrasiyle yönetilmesine rağmen, parlamento ve milletvekilleri işlevsiz ve zayıf olan bir demokrasiye maalesef sahip oldu. Bu soruna, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı sorunu da eklendiği zaman, ortaya ciddi bir denge ve denetleme sorunu çıkmıştır. Yeni anayasa, yürütme-yasama-yargı arasındaki denge ve denetleme mekanizmaları güçlü ve milletvekillerini işlevsel yapacak nitelikte olmalıdır.

Neoliberal politikalar nedeniyle Türkiye ekonomisi son beş yıldır orta gelir tuzağı ve ekonomik durgunluk sorunlarını yaşıyor. Kişi başına düşen gelir 10 bin doların ilerisine gitmediği gibi sürekli azalmaktadır. Ekonomik büyüme durmuştur. Bu sorunlar ağırlaşarak devam edecektir.

Yeni anayasa, ekolojik toplum yaşamını esas alan istikrarlı, güçlü, sürdürebilir, çevre dostu ve insani kalkınmaya dayalı olmalıdır.

Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Doğan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum. Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 341 sıra sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısı’nın 5’inci maddesinin 1-b bendinin "Tescil ettirilmek istenen mal veya hizmet için herhangi bir ayırt ediciliğe sahip olmayan işaretler" şeklinde değiştirilmesini ve 5’inci maddesinin 1- i bendinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Emin Haluk Ayhan (Denizli) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Tasarının 4’üncü maddesinde soyut ayırt edicilik zaten almaktadır. Tasarıda somut ayırt ediciliğe de vurgu yapılmalıdır. Ayrıca diğer sınai mülkiyet haklarına ilişkin böyle bir koruma yokken sadece coğrafi işaretler için bunun getirilmesi uygun değildir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

6’ncı maddede iki adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 341 sıra sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısı’nın 6’ncı maddesinin dördüncü fıkrasının sonuna "5. fıkrada yer alan koşulların varlığı halinde tanınmış marka ile aynı veya benzer marka başvuruları, farklı mal ve/veya hizmetler bakımından da itiraz üzerine reddedilir." ifadesinin eklenmesini arz teklif ederiz.

             Emin Haluk Ayhan                      Mehmet Necmettin Ahrazoğlu                         Muharrem Varlı

                     Denizli                                                Hatay                                                Adana

               Deniz Depboylu                                     Mustafa Mit

                      Aydın                                               Ankara

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 341 sayılı Kanun Tasarısı’nın 6’ncı maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

        Filiz Kerestecioğlu Demir                            Ahmet Yıldırım                             Mehmet Emin Adıyaman

                    İstanbul                                                Muş                                                  Iğdır

                Sibel Yiğitalp                                    Müslüm Doğan

                   Diyarbakır                                             İzmir

BAŞKAN – Okunan son önergeye Komisyon katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge üzerinde kim konuşacak?

DİLEK ÖCALAN (Şanlıurfa) – Gerekçe Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

Önümüze getirilen Sınai Mülkiyet Tasarısı, şirketlerin meta olmayan ancak üretim, dağıtım, pazarlama, vb. süreçlerinde üretkenlik sağlayan bileşenlerinin hem rekabette öne geçici hem de özellikle elinde bunları oldukça fazla sayıda bulunduran büyük firmanın tekel varlığını korumaya yönelik bir önlem sağlamaktadır. Uluslararası üretim arenasındaki rolü montaj ve ara malı imalatına dayalı bir ülkenin AR-GE olanaklarını geliştirmesi için ihtiyaç duyduğu şey uluslararası tekellerin tasarım, teknoloji, marka vb. haklarını koruma altına alarak ülke içinde uygulanmasının önüne geçmek olamaz. Zira böyle bir ortamda AR-GE'ye dayalı üretim yapan uluslararası tekeller ile başta KOBİ'ler olmak üzere kamu kuruluşları, yerli şirketler ve kooperatifler arasında üretici güçler açısından bir asimetri doğacak, bu asimetri de yüksek teknolojili üretim pazarında yerli unsurları çok daha savunmasız bırakacaktır. Tasarıya gerekçe yapılan ve Anayasa Mahkemesinin iptallerinden doğduğu belirtilen "hak kayıpları ve sorunlar", uluslararası tekellerin sorunları ve hak kayıplarından başka bir şey değildir. Sadece makroekonomik bakış açısıyla düşündüğümüzde dahi söz konusu Sınai Mülkiyet Tasarısı’nın yasalaşmasının, Türkiye'nin ekonomik gelişimi için faydadan çok zarar getireceği görülebilir. Bunun en temel sebebi de Türkiye ekonomisinin bir üretim değil, borca dayalı bir tüketim ekonomisi olduğu ve tasarı yasalaşırsa yerli üreticilerin uluslararası tekeller karşısında zararlı çıkacağı gerçeğidir. Özetle, tasarım, buluş vb. süreçlerin tek taraflı mülkleştirilmesini tescilleyecek ve somut olarak da yabancı sermaye karşısında kamu ekonomisini, kooperatifleri ve KOBİ’leri yaşayamaz duruma getirip halkları tekel sermayesine bağımlı kılacak olan bu tasarının yasalaşmasına parti olarak ilkesel olarak muhalefet etmekteyiz.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum…

MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Hatay) – Geri çekiyoruz.

BAŞKAN – Önerge geri çekildiğinden işlemden kaldırılmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

7’nci maddede bir adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmek olan 342 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 7’nci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

        Filiz Kerestecioğlu Demir                            Ahmet Yıldırım                             Mehmet Emin Adıyaman

                    İstanbul                                                Muş                                                  Iğdır

                Sibel Yiğitalp                                    Müslüm Doğan

                   Diyarbakır                                             İzmir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz efendim.

DİLEK ÖCALAN (Şanlıurfa) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum önerge üzerinde:

Gerekçe:

Önümüze getirilen sınai mülkiyet tasarısı, şirketlerin meta olmayan ancak üretim, dağıtım, pazarlama, vb. süreçlerinde üretkenlik sağlayan bileşenlerinin hem rekabette öne geçici hem de özellikle elinde bunları oldukça fazla sayıda bulunduran büyük firmanın tekel varlığını korumaya yönelik bir önlem sağlamaktadır. Uluslararası üretim arenasındaki rolü montaj ve ara malı imalatına dayalı bir ülkenin AR-GE olanaklarını geliştirmesi için ihtiyaç duyduğu şey uluslararası tekellerin tasarım, teknoloji, marka vb. haklarını koruma altına alarak ülke içinde uygulanmasının önüne geçmek olamaz. Zira böyle bir ortamda AR-GE'ye dayalı üretim yapan uluslararası tekeller ile başta KOBİ’ler olmak üzere kamu kuruluşları, yerli şirketler ve kooperatifler arasında üretici güçler açısından bir asimetri doğacak, bu asimetri de yüksek teknolojili üretim pazarında yerli unsurları çok daha savunmasız bırakacaktır. Tasarıya gerekçe yapılan ve Anayasa Mahkemesinin iptallerinden doğduğu belirtilen "hak kayıpları ve sorunlar", uluslararası tekellerin sorunları ve hak kayıplarından başka bir şey değildir. Sadece makroekonomik bakış açısıyla düşündüğümüzde dahi söz konusu Sınai Mülkiyet Tasarısı’nın yasalaşmasının, Türkiye'nin ekonomik gelişimi için faydadan çok zarar getireceği görülebilir. Bunun en temel sebebi de Türkiye ekonomisinin bir üretim değil, borca dayalı bir tüketim ekonomisi olduğu ve tasarı yasalaşırsa yerli üreticilerin uluslararası tekeller karşısında zararlı çıkacağı gerçeğidir. Özetle, tasarım, buluş vb. süreçlerin tek taraflı mülkleştirilmesini tescilleyecek ve somut olarak da yabancı sermaye karşısında kamu ekonomisini, kooperatifleri ve KOBİ'leri yaşayamaz duruma getirip halkları tekel sermayesine bağımlı kılacak olan bu tasarının yasalaşmasına parti olarak ilkesel olarak muhalefet etmekteyiz.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

8’inci maddede bir adet önerge vardır, okutuyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 341 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 8’inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasın arz ve teklif ederiz.

        Filiz Kerestecioğlu Demir                            Ahmet Yıldırım                             Mehmet Emin Adıyaman

                    İstanbul                                                Muş                                                  Iğdır

                Sibel Yiğitalp                                   Dirayet Taşdemir

                   Diyarbakır                                              Ağrı

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Önümüze getirilen Sınai Mülkiyet Tasarısı, şirketlerin meta olmayan ancak üretim, dağıtım, pazarlama vb. süreçlerinde üretkenlik sağlayan bileşenlerinin hem rekabette öne geçici hem de özellikle elinde bunları oldukça fazla sayıda bulunduran büyük firmanın tekel varlığını korumaya yönelik bir önlem sağlamaktadır. Uluslararası üretim arenasındaki rolü montaj ve ara malı imalatına dayalı bir ülkenin AR-GE olanaklarını geliştirmesi için ihtiyaç duyduğu şey uluslararası tekellerin tasarım, teknoloji, marka vb. haklarını koruma altına alarak ülke içinde uygulanmasının önüne geçmek olamaz. Zira böyle bir ortamda AR-GE'ye dayalı üretim yapan uluslararası tekeller ile başta KOBİ’ler olmak üzere kamu kuruluşları, yerli şirketler ve kooperatifler arasında üretici güçler açısından bir asimetri doğacak, bu asimetri de yüksek teknolojili üretim pazarında yerli unsurları çok daha savunmasız bırakacaktır. Tasarıya gerekçe yapılan ve Anayasa Mahkemesinin iptallerinden doğduğu belirtilen “hak kayıpları ve sorunlar” uluslararası tekellerin sorunları ve hak kayıplarından başka bir şey değildir. Sadece makroekonomik bakış açısıyla düşündüğümüzde dahi söz konusu Sınai Mülkiyet Tasarısı’nın yasalaşmasının Türkiye'nin ekonomik gelişimi için faydadan çok zarar getireceği görülebilir. Bunun en temel sebebi de Türkiye ekonomisinin bir üretim değil, borca dayalı bir tüketim ekonomisi olduğu ve tasarı yasalaşırsa yerli üreticilerin uluslararası tekeller karşısında zararlı çıkacağı gerçeğidir.

Özetle, tasarım, buluş vb. süreçlerin tek taraflı mülkleştirilmesini tescilleyecek ve somut olarak da yabancı sermaye karşısında kamu ekonomisini, kooperatifleri ve KOBİ'leri yaşayamaz duruma getirip halkları tekel sermayesine bağımlı kılacak olan bu tasarının yasalaşmasına parti olarak, ilkesel olarak muhalefet etmekteyiz.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

9’uncu maddede bir adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 341 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 9’uncu maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

   Ahmet Yıldırım                           Filiz Kerestecioğlu Demir                      Mehmet Emin Adıyaman

           Muş                                                İstanbul                                                Iğdır

                                 Sibel Yiğitalp                                   Dirayet Taşdemir

                                   Diyarbakır                                              Ağrı

BAŞKAN – Okunan son önergeye Komisyon katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz efendim.

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

Önümüze getirilen Sınai Mülkiyet Tasarısı şirketlerin meta olmayan ancak üretim, dağıtım, pazarlama vb. süreçlerinde üretkenlik sağlayan bileşenlerinin hem rekabette öne geçici hem de özellikle elinde bunları oldukça fazla sayıda bulunduran büyük firmanın tekel varlığını korumaya yönelik bir önlem sağlamaktadır. Uluslararası üretim arenasındaki rolü montaj ve ara malı imalatına dayalı bir ülkenin AR-GE olanaklarını geliştirmesi için ihtiyaç duyduğu şey uluslararası tekellerin tasarım, teknoloji, marka vb. haklarını koruma altına alarak ülke içinde uygulanmasının önüne geçmek olamaz. Zira böyle bir ortamda AR-GE’ye dayalı üretim yapan uluslararası tekeller ile başta KOBİ’ler olmak üzere kamu kuruluşları, yerli şirketler ve kooperatifler arasında üretici güçler açısından bir asimetri doğacak, bu asimetri de yüksek teknolojili üretim pazarında yerli unsurları çok daha savunmasız bırakacaktır. Tasarıya gerekçe yapılan ve Anayasa Mahkemesinin iptallerinden doğduğu belirtilen “hak kayıpları ve sorunlar”, uluslararası tekellerin sorunları ve hak kayıplarından başka bir şey değildir. Sadece makroekonomik bakış açısıyla düşündüğümüzde dahi söz konusu Sınai Mülkiyet Tasarısı’nın yasalaşmasının, Türkiye’nin ekonomik gelişimi için faydadan çok zarar getireceği görülebilir. Bunun en temel sebebi de Türkiye ekonomisinin bir üretim değil, borca dayalı bir tüketim ekonomisi olduğu ve tasarı yasalaşırsa yerli üreticilerin uluslararası tekeller karşısında zararlı çıkacağı gerçeğidir. Özetle, tasarım, buluş vb. süreçlerin tek taraflı mülkleştirilmesini tescilleyecek ve somut olarak da yabancı sermaye karşısında kamu ekonomisini, kooperatifleri ve KOBİ’leri yaşayamaz duruma getirip halkları tekel sermayesine bağımlı kılacak olan bu tasarının yasalaşmasına parti olarak, ilkesel olarak muhalefet etmekteyiz.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

10’uncu maddede iki adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 341 sıra sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısı’nın 10’uncu maddesinde geçen “talep edebileceği gibi söz konusu tescilin kendisine devredilmesini de” ifadesinin çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

          Emin Haluk Ayhan                      Mehmet Necmettin Ahrazoğlu                         Muharrem Varlı

                   Denizli                                                Hatay                                                Adana

               Mustafa Mit                                     Deniz Depboylu

                   Ankara                                               Aydın

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 341 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 10’uncu maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

             Ahmet Yıldırım                           Filiz Kerestecioğlu Demir                      Mehmet Emin Adıyaman

                     Muş                                                İstanbul                                                Iğdır

              Sibel Yiğitalp                                   Dirayet Taşdemir

                Diyarbakır                                              Ağrı

BAŞKAN – Okunan son önergeye Komisyon katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Önümüze getirilen Sınai Mülkiyet Tasarısı, şirketlerin meta olmayan ancak üretim, dağıtım, pazarlama vb. süreçlerinde üretkenlik sağlayan bileşenlerinin hem rekabette öne geçici hem de özellikle elinde bunları oldukça fazla sayıda bulunduran büyük firmanın tekel varlığını korumaya yönelik bir önlem sağlamaktadır. Uluslararası üretim arenasındaki rolü montaj ve ara malı imalatına dayalı bir ülkenin AR-GE olanaklarını geliştirmesi için ihtiyaç duyduğu şey, uluslararası tekellerin tasarım, teknoloji, marka vb. haklarını koruma altına alarak ülke içinde uygulanmasının önüne geçmek olamaz. Zira, böyle bir ortamda AR-GE’ye dayalı üretim yapan uluslararası tekeller ile başta KOBİ’ler olmak üzere, kamu kuruluşları, yerli şirketler ve kooperatifler arasında üretici güçler açısından bir asimetri doğacak, bu asimetri de yüksek teknolojili üretim pazarında yerli unsurları çok daha savunmasız bırakacaktır. Tasarıya gerekçe yapılan ve Anayasa Mahkemesinin iptallerinden doğduğu belirtilen “hak kayıpları ve sorunlar”, uluslararası tekellerin sorunları ve hak kayıplarından başka bir şey değildir. Sadece makroekonomik bakış açısıyla düşündüğümüzde dahi söz konusu Sınai Mülkiyet Tasarısı’nın yasalaşmasının Türkiye'nin ekonomik gelişimi için faydadan çok zarar getireceği görülebilir. Bunun en temel sebebi de Türkiye ekonomisinin bir üretim değil, borca dayalı bir tüketim ekonomisi olduğu ve tasarı yasalaşırsa yerli üreticilerin uluslararası tekeller karşısında zararlı çıkacağı gerçeğidir. Özetle, tasarım, buluş vb süreçlerin tek taraflı mülkleştirilmesini tescilleyecek ve somut olarak da yabancı sermaye karşısında kamu ekonomisini, kooperatifleri ve KOBİ'leri yaşayamaz duruma getirip halkları tekel sermayesine bağımlı kılacak olan bu tasarının yasalaşmasına parti olarak, ilkesel olarak muhalefet etmekteyiz.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 341 sıra sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısı’nın 10’uncu maddesinde geçen "talep edebileceği gibi söz konusu tescilin kendisine devredilmesini de" ifadesinin çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Emin Haluk Ayhan (Denizli) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz efendim.

RUHİ ERSOY (Osmaniye) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Bu düzenlemeyle marka sahibinin izni olmadan markanın aynı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerinin ticari vekil ya da temsilci adına tescilinin yapılması hâlinde, ticari vekil veya temsilcinin haklı bir sebebi yoksa, marka sahibinin mahkemeden markasının kullanımının yasaklanmasını talep edebilmesi ancak söz konusu tescilin kendisine devredilmesinin önüne geçilmesi sağlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

11’inci maddede bir adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 341 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 11’inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Ahmet Yıldırım Filiz Kerestecioğlu Demir      Mehmet Emin Adıyaman

                       Muş                                                İstanbul                                                Iğdır

              Dirayet Taşdemir                                   Sibel Yiğitalp

                       Ağrı                                              Diyarbakır

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz efendim.

FELEKNAS UCA (Diyarbakır) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Önümüze getirilen Sınai Mülkiyet Tasarısı, şirketlerin meta olmayan ancak üretim, dağıtım, pazarlama vb süreçlerinde üretkenlik sağlayan bileşenlerinin hem rekabette öne geçici hem de özellikle elinde bunları oldukça fazla sayıda bulunduran büyük firmanın tekel varlığını korumaya yönelik bir önlem sağlamaktadır. Uluslararası üretim arenasındaki rolü montaj ve ara malı imalatına dayalı bir ülkenin AR-GE olanaklarını geliştirmesi için ihtiyaç duyduğu şey, uluslararası tekellerin tasarım, teknoloji, marka vb haklarını koruma altına alarak ülke içinde uygulanmasının önüne geçmek olamaz. Zira, böyle bir ortamda AR-GE'ye dayalı üretim yapan uluslararası tekeller ile başta KOBİ’ler olmak üzere kamu kuruluşları, yerli şirketler ve kooperatifler arasında üretici güçler açısından bir asimetri doğacak, bu asimetri de yüksek teknolojili üretim pazarında yerli unsurları çok daha savunmasız bırakacaktır. Tasarıya gerekçe yapılan ve Anayasa Mahkemesinin iptallerinden doğduğu belirtilen "hak kayıpları ve sorunlar", uluslararası tekellerin sorunları ve hak kayıplarından başka bir şey değildir. Sadece makroekonomik bakış açısıyla düşündüğümüzde dahi söz konusu Sınai Mülkiyet Tasarısı’nın yasalaşmasının, Türkiye'nin ekonomik gelişimi için faydadan çok zarar getireceği görülebilir. Bunun en temel sebebi de Türkiye ekonomisinin bir üretim değil, borca dayalı bir tüketim ekonomisi olduğu ve tasarı yasalaşırsa yerli üreticilerin uluslararası tekeller karşısında zararlı çıkacağı gerçeğidir. Özetle, tasarım, buluş vb. süreçlerin tek taraflı mülkleştirilmesini tescilleyecek ve somut olarak da yabancı sermaye karşısında kamu ekonomisini, kooperatifleri ve KOBİ'leri yaşayamaz duruma getirip halkları tekel sermayesine bağımlı kılacak olan bu tasarının yasalaşmasına parti olarak, ilkesel olarak muhalefet etmekteyiz.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

12’nci maddede bir adet önerge vardır, okutuyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 341 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 12’nci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasın arz ve teklif ederiz.

Filiz Kerestecioğlu Demir                                   Ahmet Yıldırım                             Mehmet Emin Adıyaman

                    İstanbul                                                Muş                                                  Iğdır

                Sibel Yiğitalp                                   Dirayet Taşdemir

                   Diyarbakır                                              Ağrı

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz efendim.

FELEKNAS UCA (Diyarbakır) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Önümüze getirilen Sınai Mülkiyet Tasarısı, şirketlerin meta olmayan ancak üretim, dağıtım, pazarlama, vb. süreçlerinde üretkenlik sağlayan bileşenlerinin hem rekabette öne geçici hem de özellikle elinde bunları oldukça fazla sayıda bulunduran büyük firmanın tekel varlığını korumaya yönelik bir önlem sağlamaktadır. Uluslararası üretim arenasındaki rolü montaj ve ara malı imalatına dayalı bir ülkenin AR-GE olanaklarını geliştirmesi için ihtiyaç duyduğu şey, uluslararası tekellerin tasarım, teknoloji, marka vb. haklarını koruma altına alarak ülke içinde uygulanmasının önüne geçmek olamaz. Zira böyle bir ortamda AR-GE'ye dayalı üretim yapan uluslararası tekeller ile başta KOBİ’ler olmak üzere kamu kuruluşları, yerli şirketler ve kooperatifler arasında üretici güçler açısından bir asimetri doğacak, bu asimetri de yüksek teknolojili üretim pazarında yerli unsurları çok daha savunmasız bırakacaktır. Tasarıya gerekçe yapılan ve Anayasa Mahkemesinin iptallerinden doğduğu belirtilen "hak kayıpları ve sorunlar", uluslararası tekellerin sorunları ve hak kayıplarından başka bir şey değildir. Sadece makroekonomik bakış açısıyla düşündüğümüzde dahi söz konusu Sınai Mülkiyet Tasarısı’nın yasalaşmasının, Türkiye'nin ekonomik gelişimi için faydadan çok zarar getireceği görülebilir. Bunun en temel sebebi de Türkiye ekonomisinin bir üretim değil, borca dayalı bir tüketim ekonomisi olduğu ve tasarı yasalaşırsa yerli üreticilerin uluslararası tekeller karşısında zararlı çıkacağı gerçeğidir. Özetle, tasarım, buluş vb. süreçlerin tek taraflı mülkleştirilmesini tescilleyecek ve somut olarak da yabancı sermaye karşısında kamu ekonomisini, kooperatifleri ve KOBİ’leri yaşayamaz duruma getirip halkları tekel sermayesine bağımlı kılacak olan bu tasarının yasalaşmasına parti olarak, ilkesel olarak muhalefet etmekteyiz.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

13’üncü maddede bir adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 341 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 13’üncü maddesinin tasarı metninden çıkarılmasın arz ve teklif ederiz.

             Ahmet Yıldırım                           Filiz Kerestecioğlu Demir                      Mehmet Emin Adıyaman

                     Muş                                                İstanbul                                                Iğdır

              Sibel Yiğitalp                                   Dirayet Taşdemir

                Diyarbakır                                              Ağrı

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz efendim.

FELEKNAS UCA (Diyarbakır) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Önümüze getirilen Sınai Mülkiyet Tasarısı, şirketlerin meta olmayan ancak üretim, dağıtım, pazarlama vb. süreçlerinde üretkenlik sağlayan bileşenlerinin hem rekabette öne geçici hem de özellikle elinde bunları oldukça fazla sayıda bulunduran büyük firmanın tekel varlığını korumaya yönelik bir önlem sağlamaktadır. Uluslararası üretim arenasındaki rolü montaj ve ara malı imalatına dayalı bir ülkenin AR-GE olanaklarını geliştirmesi için ihtiyaç duyduğu şey uluslararası tekellerin tasarım, teknoloji, marka vb. haklarını koruma altına alarak ülke içinde uygulanmasının önüne geçmek olamaz. Zira böyle bir ortamda AR-GE’ye dayalı üretim yapan uluslararası tekeller ile başta KOBİ’ler olmak üzere kamu kuruluşları, yerli şirketler ve kooperatifler arasında üretici güçler açısından bir asimetri doğacak, bu asimetri de yüksek teknolojili üretim pazarında yerli unsurları çok daha savunmasız bırakacaktır. Tasarıya gerekçe yapılan ve Anayasa Mahkemesinin iptallerinden doğduğu belirtilen hak kayıpları ve sorunlar uluslararası tekellerin sorunları ve hak kayıplarından başka bir şey değildir. Sadece makroekonomik bakış açısıyla düşündüğümüzde dahi söz konusu Sınai Mülkiyet Tasarısı’nın yasalaşmasının Türkiye’nin ekonomik gelişimi için faydadan çok zarar getireceği görülebilir. Bunun en temel sebebi de Türkiye ekonomisinin bir üretim değil, borca dayalı bir tüketim ekonomisi olduğu ve tasarı yasalaşırsa yerli üreticilerin uluslararası tekeller karşısında zararlı çıkacağı gerçeğidir. Özetle, tasarım, buluş vb. süreçlerin tek taraflı mülkleştirilmesini tescilleyecek ve somut olarak da yabancı sermaye karşısında kamu ekonomisini, kooperatifleri ve KOBİ’leri yaşayamaz duruma getirip halkları tekel sermayesine bağımlı kılacak olan bu tasarının yasalaşmasına parti olarak, ilkesel olarak muhalefet etmekteyiz.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

14’üncü maddede bir adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 341 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 14’üncü maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

   Ahmet Yıldırım                           Filiz Kerestecioğlu Demir                      Mehmet Emin Adıyaman

           Muş                                                İstanbul                                                Iğdır

                                 Sibel Yiğitalp                                   Dirayet Taşdemir

                                   Diyarbakır                                              Ağrı

BAŞKAN –Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

Önümüze getirilen Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısı, şirketlerin meta olmayan ancak üretim, dağıtım, pazarlama vb. süreçlerinde üretkenlik sağlayan bileşenlerinin hem rekabette öne geçici hem de özellikle elinde bunları oldukça fazla sayıda bulunduran büyük firmanın tekel varlığını korumaya yönelik bir önlem sağlamaktadır. Uluslararası üretim arenasındaki rolü montaj ve ara malı imalatına dayalı bir ülkenin AR-GE olanaklarını geliştirmesi için ihtiyaç duyduğu şey, uluslararası tekellerin tasarım, teknoloji, marka vb. haklarını koruma altına alarak ülke içinde uygulanmasının önüne geçmek olamaz. Zira, böyle bir ortamda AR-GE’ye dayalı üretim yapan uluslararası tekeller ile başta KOBİ’ler olmak üzere kamu kuruluşları, yerli şirketler ve kooperatifler arasında üretici güçler açısından bir asimetri doğacak, bu asimetri de yüksek teknolojili üretim pazarında yerli unsurları çok daha savunmasız bırakacaktır. Tasarıya gerekçe yapılan ve Anayasa Mahkemesinin iptallerinden doğduğu belirtilen “hak kayıpları ve sorunlar” uluslararası tekellerin sorunları ve hak kayıplarından başka bir şey değildir. Sadece makroekonomik bakış açısıyla düşündüğümüzde dahi söz konusu Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısı’nın yasalaşmasının Türkiye'nin ekonomik gelişimi için faydadan çok zarar getireceği görülebilir. Bunun en temel sebebi de Türkiye ekonomisinin bir üretim değil, borca dayalı bir tüketim ekonomisi olduğu ve tasarı yasalaşırsa yerli üreticilerin uluslararası tekeller karşısında zararlı çıkacağı gerçeğidir.

Özetle, tasarım, buluş vb. süreçlerin tek taraflı mülkleştirilmesini tescilleyecek ve somut olarak da yabancı sermaye karşısında kamu ekonomisini, kooperatifleri ve KOBİ'leri yaşayamaz duruma getirip halkları tekel sermayesine bağımlı kılacak olan bu tasarının yasalaşmasına parti olarak, ilkesel olarak muhalefet etmekteyiz.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

15’inci maddede bir adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 341 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 15’inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

     Filiz Kerestecioğlu Demir                            Ahmet Yıldırım                             Mehmet Emin Adıyaman

                  İstanbul                                                Muş                                                  Iğdır

              Sibel Yiğitalp                                   Dirayet Taşdemir

                Diyarbakır                                              Ağrı

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

Önümüze getirilen Sınai Mülkiyet Tasarısı şirketlerin meta olmayan ancak üretim, dağıtım, pazarlama vb. süreçlerinde üretkenlik sağlayan bileşenlerinin hem rekabette öne geçici hem de özellikle elinde bunları oldukça fazla sayıda bulunduran büyük firmanın tekel varlığını korumaya yönelik bir önlem sağlamaktadır. Uluslararası üretim arenasındaki rolü montaj ve ara malı imalatına dayalı bir ülkenin AR-GE olanaklarını geliştirmesi için ihtiyaç duyduğu şey uluslararası tekellerin tasarım, teknoloji, marka ve benzeri haklarını koruma altına alarak ülke içinde uygulanmasının önüne geçmek olamaz. Zira böyle bir ortamda AR-GE’ye dayalı üretim yapan uluslararası tekeller ile başta KOBİ’ler olmak üzere kamu kuruluşları, yerli şirketler ve kooperatifler arasında üretici güçler açısından bir asimetri doğacak, bu asimetri de yüksek teknolojili üretim pazarında yerli unsurları çok daha savunmasız bırakacaktır. Tasarıya gerekçe yapılan ve Anayasa Mahkemesinin iptallerinden doğduğu belirtilen "hak kayıpları ve sorunlar", uluslararası tekellerin sorunları ve hak kayıplarından başka bir şey değildir. Sadece makroekonomik bakış açısıyla düşündüğümüzde dahi söz konusu Sınai Mülkiyet Tasarısı’nın yasalaşmasının, Türkiye'nin ekonomik gelişimi için faydadan çok zarar getireceği görülebilir. Bunun en temel sebebi de Türkiye ekonomisinin bir üretim değil, borca dayalı bir tüketim ekonomisi olduğu ve tasarı yasalaşırsa yerli üreticilerin uluslararası tekeller karşısında zararlı çıkacağı gerçeğidir. Özetle, tasarım, buluş vb. süreçlerin tek taraflı mülkleştirilmesini tescilleyecek ve somut olarak da yabancı sermaye karşısında kamu ekonomisini, kooperatifleri ve KOBİ'leri yaşayamaz duruma getirip halkları tekel sermayesine bağımlı kılacak olan bu tasarının yasalaşmasına parti olarak, ilkesel olarak muhalefet etmekteyiz.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

16’ncı maddede bir adet önerge vardır, okutuyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 341 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 16’ncı maddesinin tasarı metninden çıkarılmasın arz ve teklif ederiz.

        Filiz Kerestecioğlu Demir                            Ahmet Yıldırım                             Mehmet Emin Adıyaman

                    İstanbul                                                Muş                                                  Iğdır

                Sibel Yiğitalp                                   Dirayet Taşdemir

                   Diyarbakır                                              Ağrı

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Önümüze getirilen Sınai Mülkiyet Tasarısı şirketlerin meta olmayan ancak üretim, dağıtım, pazarlama vb. süreçlerinde üretkenlik sağlayan bileşenlerinin hem rekabette öne geçici hem de özellikle elinde bunları oldukça fazla sayıda bulunduran büyük firmanın tekel varlığını korumaya yönelik bir önlem sağlamaktadır. Uluslararası üretim arenasındaki rolü montaj ve ara malı imalatına dayalı bir ülkenin AR-GE olanaklarını geliştirmesi için ihtiyaç duyduğu şey uluslararası tekellerin tasarım, teknoloji, marka vb. haklarını koruma altına alarak ülke içinde uygulanmasının önüne geçmek olamaz. Zira böyle bir ortamda AR-GE’ye dayalı üretim yapan uluslararası tekeller ile başta KOBİ’ler olmak üzere kamu kuruluşları, yerli şirketler ve kooperatifler arasında üretici güçler açısından bir asimetri doğacak, bu asimetri de yüksek teknolojili üretim pazarında yerli unsurları çok daha savunmasız bırakacaktır. Tasarıya gerekçe yapılan ve Anayasa Mahkemesinin iptallerinden doğduğu belirtilen "hak kayıpları ve sorunlar", uluslararası tekellerin sorunları ve hak kayıplarından başka bir şey değildir. Sadece makroekonomik bakış açısıyla düşündüğümüzde dahi söz konusu Sınai Mülkiyet Tasarısı’nın yasalaşmasının, Türkiye'nin ekonomik gelişimi için faydadan çok zarar getireceği görülebilir. Bunun en temel sebebi de Türkiye ekonomisinin bir üretim değil, borca dayalı bir tüketim ekonomisi olduğu ve tasarı yasalaşırsa yerli üreticilerin uluslararası tekeller karşısında zararlı çıkacağı gerçeğidir. Özetle, tasarım, buluş vb. süreçlerin tek taraflı mülkleştirilmesini tescilleyecek ve somut olarak da yabancı sermaye karşısında kamu ekonomisini, kooperatifleri ve KOBİ'leri yaşayamaz duruma getirip halkları tekel sermayesine bağımlı kılacak olan bu tasarının yasalaşmasına parti olarak, ilkesel olarak muhalefet etmekteyiz.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

17’nci maddede bir adet önerge vardır, okutuyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 341 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 17’nci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

       Ahmet Yıldırım                    Filiz Kerestecioğlu Demir              Mehmet Emin Adıyaman

              Muş                                       İstanbul                                       Iğdır

 

Dirayet Taşdemir                                Sibel Yiğitalp

              Ağrı                                     Diyarbakır

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Önümüze getirilen Sınai Mülkiyet Tasarısı, şirketlerin meta olmayan ancak üretim, dağıtım, pazarlama, vb. süreçlerinde üretkenlik sağlayan bileşenlerinin hem rekabette öne geçici hem de özellikle elinde bunları oldukça fazla sayıda bulunduran büyük firmanın tekel varlığını korumaya yönelik bir önlem sağlamaktadır. Uluslararası üretim arenasındaki rolü montaj ve ara malı imalatına dayalı bir ülkenin AR-GE olanaklarını geliştirmesi için ihtiyaç duyduğu şey uluslararası tekellerin tasarım, teknoloji, marka vb. haklarını koruma altına alarak ülke içinde uygulanmasının önüne geçmek olamaz. Zira böyle bir ortamda AR-GE'ye dayalı üretim yapan uluslararası tekeller ile başta KOBİ’ler olmak üzere kamu kuruluşları, yerli şirketler ve kooperatifler arasında üretici güçler açısından bir asimetri doğacak, bu asimetri de yüksek teknolojili üretim pazarında yerli unsurları çok daha savunmasız bırakacaktır. Tasarıya gerekçe yapılan ve Anayasa Mahkemesinin iptallerinden doğduğu belirtilen "hak kayıpları ve sorunlar", uluslararası tekellerin sorunları ve hak kayıplarından başka bir şey değildir. Sadece makroekonomik bakış açısıyla düşündüğümüzde dahi söz konusu Sınai Mülkiyet Tasarısı’nın yasalaşmasının, Türkiye'nin ekonomik gelişimi için faydadan çok zarar getireceği görülebilir. Bunun en temel sebebi de Türkiye ekonomisinin bir üretim değil, borca dayalı bir tüketim ekonomisi olduğu ve tasarı yasalaşırsa yerli üreticilerin uluslararası tekeller karşısında zararlı çıkacağı gerçeğidir. Özetle, tasarım, buluş vb. süreçlerin tek taraflı mülkleştirilmesini tescilleyecek ve somut olarak da yabancı sermaye karşısında kamu ekonomisini, kooperatifleri ve KOBİ'leri yaşayamaz duruma getirip halkları tekel sermayesine bağımlı kılacak olan bu tasarının yasalaşmasına parti olarak, ilkesel olarak muhalefet etmekteyiz.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

18’inci maddede bir adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 341 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 18’inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

   Ahmet Yıldırım                           Filiz Kerestecioğlu Demir                      Mehmet Emin Adıyaman

           Muş                                                İstanbul                                                Iğdır

                              Dirayet Taşdemir                                   Sibel Yiğitalp                 

                                       Ağrı                                              Diyarbakır                   

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

Önümüze getirilen Sınai Mülkiyet Tasarısı şirketlerin meta olmayan, ancak, üretim, dağıtım, pazarlama vb. süreçlerinde üretkenlik sağlayan bileşenlerinin hem rekabette öne geçici hem de özellikle elinde bunları oldukça fazla sayıda bulunduran büyük firmaların tekel varlığını korumaya yönelik bir önlem sağlamaktadır. Uluslararası üretim arenasındaki rolü montaj ve ara malı imalatına dayalı bir ülkenin AR-GE olanaklarını geliştirmesi için ihtiyaç duyduğu şey uluslararası tekellerin tasarım, teknoloji, marka vb. haklarını koruma altına alarak ülke içinde uygulanmasının önüne geçmek olamaz. Zira böyle bir ortamda AR-GE’ye dayalı üretim yapan uluslararası tekeller ile başta KOBİ’ler olmak üzere kamu kuruluşları, yerli şirketler ve kooperatifler arasında üretici güçler açısından bir asimetri doğacak, bu asimetri de yüksek teknolojili üretim pazarında yerli unsurları çok daha savunmasız bırakacaktır. Tasarıya gerekçe yapılan ve Anayasa Mahkemesinin iptallerinden doğduğu belirtilen "hak kayıpları ve sorunlar", uluslararası tekellerin sorunları ve hak kayıplarından başka bir şey değildir. Sadece makroekonomik bakış açısıyla düşündüğümüzde dahi söz konusu Sınai Mülkiyet Tasarısı’nın yasalaşmasının Türkiye'nin ekonomik gelişimi için faydadan çok zarar getireceği görülebilir. Bunun en temel sebebi de Türkiye ekonomisinin bir üretim değil, borca dayalı bir tüketim ekonomisi olduğu ve tasarı yasalaşırsa yerli üreticilerin uluslararası tekeller karşısında zararlı çıkacağı gerçeğidir. Özetle, tasarım, buluş vb. süreçlerin tek taraflı mülkleştirilmesini tescilleyecek ve somut olarak da yabancı sermaye karşısında kamu ekonomisini, kooperatifleri ve KOBİ'leri yaşayamaz duruma getirip halkları tekel sermayesine bağımlı kılacak olan bu tasarının yasalaşmasına parti olarak, ilkesel olarak muhalefet etmekteyiz.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Bir şey mi var arkadaşlar?

ATİLA SERTEL (İzmir) – Özcan Bey tane tane okuyordu, bu arkadaşı anlayamıyoruz.

BAŞKAN – Bir disiplin cezası vereyim ben o arkadaşa sonra.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Çok memnunuz Başkanım, çok güzel okuyor.

KÂTİP ÜYE ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Ankara) – O zaman yavaş okuyacağım, Osman Bey memnunsa ben yavaş okuyacağım.

BAŞKAN – 19’uncu maddede bir adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 341 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 19’uncu maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

          Ahmet Yıldırım                           Filiz Kerestecioğlu Demir                      Mehmet Emin Adıyaman

                  Muş                                                İstanbul                                                Iğdır

            Sibel Yiğitalp                                   Dirayet Taşdemir

              Diyarbakır                                              Ağrı

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz efendim.

FELEKNAS UCA (Diyarbakır) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Önümüze getirilen Sınai Mülkiyet Tasarısı şirketlerin meta olmayan ancak üretim, dağıtım, pazarlama, vb. süreçlerinde üretkenlik sağlayan bileşenlerinin hem rekabette öne geçici hem de özellikle elinde bunları oldukça fazla sayıda bulunduran büyük firmanın tekel varlığını korumaya yönelik bir önlem sağlamaktadır. Uluslararası üretim arenasındaki rolü montaj ve ara malı imalatına dayalı bir ülkenin AR-GE olanaklarını geliştirmesi için ihtiyaç duyduğu şey uluslararası tekellerin tasarım, teknoloji, marka vb. haklarını koruma altına alarak ülke içinde uygulanmasının önüne geçmek olamaz. Zira böyle bir ortamda AR-GE'ye dayalı üretim yapan uluslararası tekeller ile başta KOBİ'ler olmak üzere kamu kuruluşları, yerli şirketler ve kooperatifler arasında üretici güçler açısından bir asimetri doğacak, bu asimetri de yüksek teknolojili üretim pazarında yerli unsurları çok daha savunmasız bırakacaktır. Tasarıya gerekçe yapılan ve Anayasa Mahkemesinin iptallerinden doğduğu belirtilen "hak kayıpları ve sorunlar", uluslararası tekellerin sorunları ve hak kayıplarından başka bir şey değildir. Sadece makroekonomik bakış açısıyla düşündüğümüzde dahi söz konusu Sınai Mülkiyet Tasarısı’nın yasalaşmasının, Türkiye'nin ekonomik gelişimi için faydadan çok zarar getireceği görülebilir. Bunun en temel sebebi de Türkiye ekonomisinin bir üretim değil, borca dayalı bir tüketim ekonomisi olduğu ve tasarı yasalaşırsa yerli üreticilerin uluslararası tekeller karşısında zararlı çıkacağı gerçeğidir. Özetle, tasarım, buluş vb. süreçlerin tek taraflı mülkleştirilmesini tescilleyecek ve somut olarak da yabancı sermaye karşısında kamu ekonomisini, kooperatifleri ve KOBİ'leri yaşayamaz duruma getirip halkları tekel sermayesine bağımlı kılacak olan bu tasarının yasalaşmasına parti olarak, ilkesel olarak muhalefet etmekteyiz.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

20’nci maddede iki adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 341 sıra sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısı’nın 20’nci maddesine; "(3) İtiraz süresi dolduktan sonra ve itiraz işlemleri sonuçlanmadan önce, itiraz konusunu etkileyecek nitelikte bir yargı kararının sunulması mümkündür." şeklinde (3)’üncü fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

          Emin Haluk Ayhan                      Mehmet Necmettin Ahrazoğlu                         Muharrem Varlı

                   Denizli                                                Hatay                                                Adana

            Deniz Depboylu                                     Mustafa Mit

                   Aydın                                               Ankara

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 341 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 20’nci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

             Ahmet Yıldırım                           Filiz Kerestecioğlu Demir                      Mehmet Emin Adıyaman

                     Muş                                                İstanbul                                                Iğdır

           Dirayet Taşdemir                                   Sibel Yiğitalp

                    Ağrı                                              Diyarbakır

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Muş Milletvekili Sayın Ahmet Yıldırım konuşacak.

Buyurun Sayın Yıldırım. (HDP sıralarından alkışlar)

AHMET YILDIRIM (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Bakanla da daha önce yaptığımız görüşmelerde, özellikle ülkenin kendi öz varlıklarının ve endemik ürünlerinin hem tescillenmesi hem bir marka hâline getirilmesi hem de uluslararası dolaşımda bir marka değerine sahip olması üzerinden bir paketle karşı karşıyayız. Ama ben bir önceki konuşmamda söyledim; yerlilik ve millîlik üzerinden geliştirilen bir siyasi söyleme karşın, ülkenin bütün yer altı, yer üstü zenginliklerinin uluslararası sermayeye -deyim yerindeyse- peşkeş çekildiği bir gerçeklikle karşı karşıyayız. Bu ülkenin son dönem yapılan bütün büyük, mega projelerinin sahibi bu ülkenin ne devletidir ne milletidir, yabancılardır, bu, çok net ortada. Yapılan ve milyarlarca dolara mal olan köprüler, tüneller, geçitler, şehir hastaneleri, havaalanları hepsi yabancıların.

MUSTAFA ILICALI (Erzurum) – Milletin malı.

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Son üç yılda yapılanları araştırabilirsiniz.

Bir diğeri: Bakın, şu yeryüzünde 200 ülke içerisinde kendi komünikasyonunu, iletişimini yabancıya devretmiş tek ülkeyiz biz. TELEKOM’u biz yabancılara devretmişiz. Şu yeryüzünde TELEKOM’unu, komünikasyonunu bir yabancı sermayeye devretmiş ikinci bir ülke gösteremezsiniz. Biz bu kadar yerli, bu kadar millîyiz.

Bir diğer husus: Bakın, hepimizin çocukluğumuzdan beri eğitim sürecinde, eğitim yaşantımızda bildiğimiz bir geleneğimizi hatırlatayım size. Bu ay, Yerli Malı Haftası’nın kutlandığı bir ay Sayın Bakan. Şimdi, eskiden biz Yerli Malı Haftası kutlandığı zaman ilkokulda, ortaokulda gerçekten bu ülkenin insanlarının alın teriyle ürettiklerini alır okula götürürdük ve yerli malı üretiminin bilinci tartışılırdı. Şimdi, ben bir öğretmen eşi olarak söyleyeyim ve çevremdeki öğretmenlere sorduğumda “Çocuklara bu Yerli Malı Haftası’nın önemini kavratma konusunda güçlük çekiyoruz. Biz bir şeyler getirin diyoruz, Coca Cola getiriyorlar...” Bu kadar yerliyiz, bu kadar millîyiz. Yani bu ülkenin öz kaynaklarını, alın terini, göz nurunu kendi çocuklarımıza kavratmaktan uzaklaşmış ve buna yabancılaşmış bir ülke gerçekliğiyle karşı karşıyayız.

Yabancı markaların yerli markalardan çok daha iyi bilindiği bir ülkeye dönüştük biz. Bunu öncelikle kabul edelim, ya değilse yerlilik ve millîlik iktidarın sadece kendi iktidarını tahkim etmek ve sürdürmek için kullanacağı bir argüman olmaktan çıkarılmalıdır. Dilimize pelesenk edeceğiz yerliliği ve millîliği ama yaşamımızın hiçbir alanında; dilde, kültürde, üretilen ürünlerde, doğal ürünlerde, kültürel süreçlerde yerliliğe dair, millîliğe dair hiçbir şey kalmamıştır. Anadolu, Mezopotamya veya Trakya coğrafyasına ait gerçek ürünlerin bilinmesinden daha ziyade, özellikle bu ülkenin kendi üretimi olmayan markalar çocuklar tarafından daha iyi biliniyor. Bunu müzikte, sanatta, kültürde, birçok açıdan görebiliriz.

Şimdi, değerli milletvekilleri, böyle bir ülke gerçekliği. Şimdi, birileri böyle bir ülkenin bu hâldeki yerliliği ve millîliğinden gurur duyuyorsa duyabilir ama böyle bir yerlilik benim açımdan da, öyle sanıyorum bu ülkenin büyük bir çoğunluğu açısından da gurur duyulacak bir yerlilik değildir.

Yine özellikle demokratik teamüller; farklılıklara tahammül etme, farklılıklara saygı duyma anlamında da gittikçe dejenere olan bir nesil ve jenerasyonla karşı karşıyayız biz. Bizim gibi düşünmeyen, bizim gibi yaşamayan, bizim gibi doğmamış, Allah’ın bizim gibi özellikleri bahşetmediği, farklı farklı yarattığı insanların farklılığına saygı duyan bir noktada değiliz. Böyle bir toplumsal gerçekliğimiz de yoktur. Bilakis Allah’ın vermiş olduğu bu farklılıkları insanların toplumsal gruplar anlamında birbirlerine karşı kaşıyan, kışkırtan bir iktidar gerçekliğiyle maalesef karşı karşıyayız biz. Etnik, dinsel, mezhepsel farklılıklarımız bizim için bir zenginlik değil, siyasette pespaye bir rekabet sebebidir.

Bu ülke maalesef böyle bir ülkeye dönüşmüştür diyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 341 Sıra Sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısı’nın 20’nci maddesine "(3) İtiraz süresi dolduktan sonra ve itiraz işlemleri sonuçlanmadan önce, itiraz konusunu etkileyecek nitelikte bir yargı kararının sunulması mümkündür." şeklinde (3)’üncü fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Emin Haluk Ayhan (Denizli) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ ERCOŞKUN (BOLU) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz efendim.

ERHAN USTA (Samsun) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Marka tescil aşamalarındaki itiraz işlemleri bir zorunluluk olarak ortaya çıkmaktadır. Marka sahipleri ve marka tescil ettirmek isteyenler arasında zaman zaman itiraz olayı yaşanmaktadır. Türk Patent Enstitüsü bünyesinde itiraz işlemleri sürerken konuya ilişkin davalar da söz konusu olabilmektedir. İtiraz süresi dolduktan sonra, elde edilecek bir mahkeme kararı itirazın seyrini değiştirecek nitelikte de olabilmektedir.

19’uncu madde (2)’nci fıkrada yer alan "İtiraz süresinden sonra itiraz gerekçeleri değiştirilemez ve yeni gerekçeler eklenemez." hükmünün gerekçesi itirazın amaçlarından biri olan mahkemelerdeki yükün azaltılmasıdır. Ancak, gerekçelerin değiştirilememesi veya yeni gerekçelerin eklenmemesi hâlinde hak kayıplarına yol açılabilecektir. Bu durum da konunun tekrar yargıya taşınmasına yol açabilecektir. Dolayısıyla, itiraz süresi dolduktan sonra ve itiraz işlemleri sonuçlanmadan önce, itiraz konusunu etkileyecek nitelikte bir yargı kararının sunulmasının mümkün olduğu şeklinde bir fıkranın tasarının 20’nci maddesine eklenmesinin uygun olacağı düşünülmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

21’inci maddede bir adet önerge vardır, okutuyorum:

AHMET YILDIRIM (Muş) - Çekiyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge çekilmiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

22’nci maddede bir adet önerge vardır, okutuyorum…

AMET YILDIRIM (Muş) – Çekiyoruz.

BAŞKAN – Onu da mı çekiyorsunuz?

AHMET YILDIRIM (Muş) – 25’e kadar çekiyoruz.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

23’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

24’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

25’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

26’ncı maddede bir adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 341 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 26’ncı maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

          Ahmet Yıldırım                           Filiz Kerestecioğlu Demir                      Mehmet Emin Adıyaman

                  Muş                                                İstanbul                                                Iğdır

            Sibel Yiğitalp                                   Dirayet Taşdemir

              Diyarbakır                                              Ağrı

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ ERCOŞKUN (Bolu) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Önümüze getirilen Sınai Mülkiyet Tasarısı şirketlerin meta olmayan ancak üretim, dağıtım, pazarlama ve benzeri süreçlerinde üretkenlik sağlayan bileşenlerinin hem rekabette öne geçici hem de özellikle elinde bunları oldukça fazla sayıda bulunduran büyük firmanın tekel varlığını korumaya yönelik bir önlem sağlamaktadır. Uluslararası üretim arenasındaki rolü montaj ve ara malı imalatına dayalı bir ülkenin AR-GE olanaklarını geliştirmesi için ihtiyaç duyduğu şey uluslararası tekellerin tasarım, teknoloji, marka vb. haklarını koruma altına alarak ülke içinde uygulanmasının önüne geçmek olamaz. Zira, böyle bir ortamda AR-GE'ye dayalı üretim yapan uluslararası tekeller ile başta KOBİ'ler olmak üzere kamu kuruluşları, yerli şirketler ve kooperatifler arasında üretici güçler açısından bir asimetri doğacak, bu asimetri de yüksek teknolojili üretim pazarında yerli unsurları çok daha savunmasız bırakacaktır. Tasarıya gerekçe yapılan ve Anayasa Mahkemesinin iptallerinden doğduğu belirtilen hak kayıpları ve sorunlar uluslararası tekellerin sorunları ve hak kayıplarından başka bir şey değildir. Sadece makroekonomik bakış açısıyla düşündüğümüzde dahi söz konusu Sınai Mülkiyet Tasarısı’nın yasalaşmasının, Türkiye'nin ekonomik gelişimi için faydadan çok zarar getireceği görülebilir. Bunun en temel sebebi de Türkiye ekonomisinin bir üretim değil, borca dayalı bir tüketim ekonomisi olduğu ve tasarı yasalaşırsa yerli üreticilerin uluslararası tekeller karşısında zararlı çıkacağı gerçeğidir. Özetle, tasarım, buluş vb. süreçlerin tek taraflı mülkleştirilmesini tescilleyecek ve somut olarak da yabancı sermaye karşısında kamu ekonomisini, kooperatifleri ve KOBİ’leri yaşayamaz duruma getirip halkları tekel sermayesine bağımlı kılacak olan bu tasarının yasalaşmasına parti olarak, ilkesel olarak muhalefet etmekteyiz.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

26’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

27’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

28’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi ikinci bölüm üzerindeki görüşmelere başlıyoruz.

İkinci bölüm 29 ila 54’üncü maddeleri kapsamaktadır.

İkinci bölüm üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Ahmet Kenan Tanrıkulu konuşacak.

Buyurun Sayın Tanrıkulu. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA AHMET KENAN TANRIKULU (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz tasarının ikinci bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım, öncelikle Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, ülke ekonomisinin ihtiyacı olan, ancak oldukça gecikmiş ve yetersiz düzenlemelerin yer aldığı bir tasarıyı daha görüşüyoruz. Bir ülke ekonomisinde işlerin düzgün ilerlemesi bakımından mülkiyet hakları son derece önemli yer tutmaktadır ve bu haklardan da bir tanesi ve belki de en önemlisi sınai mülkiyet haklarıdır. Uluslararası firmaların, kuvvetli bir sınai mülkiyet koruma rejimine sahip olmayan ülkelere, örneğin bizimki gibi ülkelere AR-GE ve yüksek teknolojiye dayalı süreçleri taşımaktan çekindikleri de bugün artık genel kabul görmüş bir gerçektir. İşte, bu yüzden hakların korunması ve bu haklara sahip olan yerli-yabancı kişilerle ilişkilerin de düzgün bir şekilde götürülmesi için yasal bir yapının da oluşturulması gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, dünyada fırsat eşitliğini sağlayan, mülkiyet hakkı ve yargı bağımsızlığını içeren kapsayıcı kurumlar yerli ve yabancı yatırımcılara da güven verir. Bizde ise son zamanlarda yargı bağımsızlığının maalesef olmadığı, fırsatların ve paranın da belli bir kesimin elinde toplandığı algısı oluşmuş ve bu durum da ekonomiye olan güvensizliği artırmıştır. İşte, ekonomiye olan bu güvensizlik bugün açıklanan tüketici güven endeksinde de endeksin düşmesiyle ortaya konulmuştur, sekiz yılın en sert düşüşünün yaşandığı bir endeksle karşı karşıyayız.

Güvensizliğin arttığı bu ekonomiye baktığımız zaman döviz kurlarındaki bozulmayla birlikte dengelerin de yitirildiğini görüyoruz. Uzun süreden bu yana Türkiye orta gelir tuzağındadır ve bugün hâlen en kırılgan ekonomiler arasında yer almaktadır. Düşük tasarruf oranlarımız, artan dış ve cari açıklarımız, düşük olan ve gerileyen üretkenliğimiz, verimlilik katsayımız artık buna yer etmektedir.

ERHAN USTA (Samsun) – TÜİK düzeltti Sayın Bakan. Tasarrufları TÜİK düzeltti, Hükûmet düzeltemedi ama.

AHMET KENAN TANRIKULU (Devamla) – Artık inşaat ve ahbap çavuş ekonomisiyle Türkiye'nin de arzu edilen seviyede bir büyüme hızına ulaşamayacağı da ortadadır. Nitekim, üçüncü çeyrek rakamlarına baktığımız zaman hane halkı tüketiminde yüzde 3,2, yatırım harcamalarında binde 6, ihracatta da yüzde 7 bir düşüş görüyoruz. Yılın ilk çeyreğinde ekonomik büyümeye yüzde 1,7 katkı sunan sanayi sektörü bugün son çeyrek itibarıyla baktığımız zaman binde 3 daralmış gözüküyor. Yine, 2016’nın ilk on ayına baktığımız zaman değerli milletvekilleri, sanayi üretim artışı da yüzde 1,6’ya gerilemiş ve bu da son beş yılın en kötü rakamı olarak karşımıza çıkıyor.

Bu yaşadığımız ekonomideki çalkantı bizlere anlatıldığı gibi öyle 1994, 2001, 2008’deki krizlere benzemiyor değerli milletvekilleri. Buradaki en benzemez durum, mevcut durum yani şu anda yaşadığımız durum, 2008 ve sonrasında kamunun ekonomiye birtakım müdahalesiyle yönetilebilir vaziyetteyken şimdi bu durumdan çıkması ve farklı bir noktaya doğru gitmesidir. Nitekim, 24 Kasımda Merkez Bankası, biliyorsunuz, faiz artırımıyla ekonomiye bir pompa yapmaya çalıştı. Arkasından Ekonomi Koordinasyon Kurulu kararları alındı ve bu kararlar gerek Merkez Bankasının gerekse kurul kararlarının hem vatandaşların hem kamunun tasarruflarını -ki bunlar yaklaşık 343 milyon dolar civarında- TL’ye bağlamaları ne yabancı sermayenin yeterince Türkiye’ye çekilmesine ne de TL’deki kaybın önlenmesine gerekçe olabildi. Döviz yükselirken Türk lirası eriyor ve başta vatandaşlarımız olmak üzere bütün girişimcilerimiz de bu olaydan ciddi etkileniyor.

Şimdi bir başka riskle Türkiye ekonomisi karşı karşıya. Bir maliyet enflasyonuyla Türkiye ekonomisinin her an karşı karşıya kalabileceğini de öngörebiliyoruz.

Bugün yaşadığımız ekonomik bunalımın ana nedenlerinden bir tanesi de yabancı fonların bu ülkeyi terk etmesi olarak gözüküyor. Kasım ayına baktığımız zaman, yabancı portföyü 14,6 milyar dolarlık bir azalmaya gelmiş ve toplamda 80 küsur milyar dolara inmiş. Sıcak para sahipleri de son yıllarda hemen hemen ortalama 10 milyar dolar ki örneğin 2015 yılında 14 milyar dolar civarında da bir kâr ve faiz transferiyle dışarıya para aktarmaktalar. Şimdi, yabancıların dışarıya para aktarmasında ve bizden uzaklaşmasındaki önemli bir etken de yürütülen bu hukuksuz, güvensiz ve hatalı ekonomi politikalarıyla bugün görüştüğümüz yasal metinlerin gecikmesidir değerli milletvekilleri.

Bugün, bu kapsamda, görüyoruz ki 57’nci Hükûmet döneminde bu alanda atılan adımlar yani Sınai Mülkiyet Kanunu’nun, şu anda getirilen kanunun kapsamındaki adımlar devlette her ne kadar bir devamlılık öngörülse de maalesef daha sonra gerekli özenle takip edilmeyip bugüne getirilmiştir. Oysaki o dönemde Türkiye, Avrupa Patent Sözleşmesi’ne katılımı 27 Ocak 2000 tarihinde 4504 sayılı Kanun’la gerçekleştirmişti. Bir diğer gerçekleştirilen konu, Avrupa Patent Sözleşmesini kabul eden ülkemiz 1 Kasım 2000 tarihinde Avrupa Patent Ofisinin 20’nci üyesi olmaya da hak kazanmıştı. Demek ki birtakım adımlar geçmişte atılmış ama daha sonra bu adımlar bugüne kadar özenle getirilememiş.

Tasarının ikinci bölümüne baktığımız zaman, maddelere, bu alandaki ihtiyacın da tam olarak karşılanmadığını ve ileriki zamanlarda yeniden birtakım düzenlemelere ihtiyaç hasıl olabileceğini de görüyoruz. Özellikle coğrafi işaretlemelerdeki denetim konusundaki muğlaklığın giderilmesi gerekiyor değerli milletvekilleri. Buradaki denetimdeki amaç enstitüye iki yılda bir denetim raporunun verilmesi değil. Üreticilerin uygun üretim yapıp yapmadığının enstitü tarafından belirli aralıklarla denetimi yapılarak bu kapsamdaki taklit ürünlerin de tespit edilip önlenmesi gerekirdi.

Şimdi, günümüz ekonomisine tekrar döndüğümüz zaman bizdeki büyümenin olması gereken şekilde, teknolojik dönüşüm, verimlilik, yatırım eğilimi ve özellikle dış yatırım çekme potansiyeli ile sınai mülkiyet haklarının korunmasının etkinliği arasında bir yakın ilişkiyi ve doğrudan bir bağlantıyı kuramadığı noktasındadır. Ekonomik büyümenin hem içeride hem de ihracatta yakalanabilmesi için Türkiye’nin sınai haklar konusunda hamleler yapması ve katma değerli buluşlar yaratması da gerekmektedir. Her ne kadar -iktidar tarafından burada da belirtildi- birtakım patent ve marka sayısının artırıldığı iddia edilse de burada önemli olan husus on dört yılda Türkiye’nin akılda kalan, tercih edilen bir küresel marka yaratıp yaratmadığı noktasıdır. Eğer son on dört yılda coğrafi işaret tescili konusunda yöresel ürünlere daha fazla sahip çıkabilseydik bu ürünlerin pazarlanmasından tutun da diğer stratejik şeylerle birlikte yılda 10 milyar liralık bir kazanç sağlayabilirdik. Tabii ki bu da hem ihracatımıza hem büyümemize bir katkı sağlardı.

Türkiye son on yılında büyümenin yaklaşık yüzde 75’ini iç talep sayesinde yakaladı sayın milletvekilleri. Bu yüzden de gelecek yıllarda ekonomik büyümemizin hedefleri arasında hem AR-GE’ye dayalı, sınai mülkiyet haklarından doğmuş olan inovatif ürün ihracatına da önem vermemiz lazım. Bu kapsamda, sürdürülebilir ve devamı gelebilecek olan büyüme stratejisinin en önemli bileşeni olarak geleneksel sektörlerdeki teknolojik yenilenmeye ilave olup üretim ve ihracatta ileri teknolojinin paylarının da artırılması lazım. Bunu artırmanın yolu da hem yerli hem yabancı özel sektör yatırımlarının çekilmesinden geliyor.

O zaman mesele bunu nasıl yapacağımıza, yatırım ikliminin ve yatırım ortamının nasıl daha iyileştirileceğine gelmektedir ama burada tek meselenin teşvik olmadığını bir kez daha ben belirteyim. Çünkü bir teşvik paketinin mürekkebi kurumadan bir yenisi hazırlanıyor, demek ki bu konuda da yenilerine ihtiyaç duyuluyor, eskisi bu görevini göremiyor değerli milletvekilleri. Her yatırımcının ülkemize ve ekonomimize güven duyabileceği birtakım politikalara da ihtiyaç var.

O bakımdan, durgunluğumuzun asıl sebebi teşvikteki eksiklik değil, siyaset kesimindeki yanlışlar ve bunların düzeltilmesi gerekir. Bu bakımdan, önümüzdeki hedef, söylenenleri fark yaratarak yapan ülke değil, fark yaratacakları söyleyen bir ülke konumuna gelmemiz gerekir diye düşünüyorum.

Genel Kurulumuzu bir kez daha saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tanrıkulu.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Tacettin Bayır konuşacak.

Buyurun Sayın Bayır. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA TACETTİN BAYIR (İzmir) - Türkiye Büyük Millet Meclisini saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, işin doğrusu bugün çok sayıda telefon aldım. Meclis çalışmaları hakkında siyasete ilgi duyan arkadaşlarım “Ne yapıyorsunuz?” diye sordular. Aslında söz konusu Komisyon üyesi olarak sınai mülkiyet, patent ve diğer konularda iktidar partisi ile Cumhuriyet Halk Partisi arasında çok da ayrışmamız yok. Önerilerimizi de sağ olsunlar Sayın Bakan ve Komisyon kabul ettiler, kendilerine buradan teşekkür ediyorum.

Bu anlamda, vatandaşın sorusu: “Ülke yanıyor, ekonomik problem büyük, siz hâlâ orada ne konuşuyorsunuz, neler konuşuyorsunuz?” şeklindeki…

Ülke gündemiyle ilgili bir şeyler ifade etmek istiyorum. Birçok yönden, ağır ve karmaşık olumsuzlukları barındıran gerçekler, tehlike ortaya çıkmaya başlayınca görülmeye başlar. Şiddet çarkını tetikleyen sırların ardında yüzlerce şehit, yüzlerce gözü yaşlı anne-baba, yüzlerce yetim çocuk, yüzlerce faili meçhul yatıyor. Ulusal varlığımızın talan edilme sürecinde Türkiye’nin bugün içine düştüğü durum, on beş yıllık bir çözülme sonucudur. İnsanlar, ruhlarının ezilmediği, özgür ve barışçı bir yaşam çerçevesi içinde hayatlarını sürdürmek istiyorlar. İçinde bulundukları koşullardan duydukları hoşnutsuzluk, korku ve endişe gelecek ve umutlarını ne acı ki iyimser kılamadığı gibi geçmişe olan özlemleri de kat kat artırıyor.

Terör kuşatmalarıyla ülkemizi çürüme ve parçalanma aşamasına getirmek isteyenler, her parçanın da birbirini yiyip bitirmesini hedefliyorlar aslında. Savaşın ibresi, birlik beraberlik ilkesini bozan politik tuzakları gösteriyor. “Bu milletten bir şey olmaz.” söylemleriyle, yaratılan ve korku ve kaosun önderliğinde psikolojik harbin yıkıcı gücünü devreye sokuyorlar. Emperyalizmin boyunduruğu altındaki yol haritalarında ne halk var ne de vatan. İnsanlık tarihinde görülen en planlı ve en örgütlü sömürücünün kıskacındayız. Bu savaşta amaca yönelik galibiyet için her türlü girişimler yapılıyor; inanç farklılıklarından, yerel ayrılıklardan yararlanılıyor. Böylelikle, kargaşa ve çatışmalar için askerî eylemlere gerek bile kalmıyor.

Bu noktalara nasıl geldik? 1994 yerel seçimlerinde rahmetli Erbakan, “Biz geliyoruz gelmesine de bu iş kanlı mı olacak kansız mı, ona siz karar verin.” demişti. Giderek artan bir şiddet ögesi taşıyan bu söylem, ta o dönemlerde içinde bulunduğumuz karanlık resmin, fotoğrafın kanlı sınırlarını aslında çizmişti.

Dini kullanarak siyaset yapanların hedefi belliydi: Laikler ve Kemalistler. Vahşetin, şiddetin, dehşetin kanlı gölgesinde barışa değil savaşa hazırlandılar. Halkın aydınlanmasından korktular. Türkiye’deki düzen, halkın inancını, maneviyatını kendi çıkarlarına dönüştürenler için işlememeye başladı.

Orhan Veli “İstanbul’u dinliyorum gözlerim kapalı” diyordu; bu dizelerinde şair, insan ve yaşam sevgisini aşkla, tutkuyla, özlemle anlatıyordu. Ülkemizde artık şiddetin, ölümün sesi dinleniyor, öyle ki bu kanlı sistemi kabul etmeyenlere karşı gözleri kapalı, kulakları sağır.

Eğitimin gerilemesiyle ilgili, 20 Ekim 1994 tarihinde dönemin Sabah gazetesi “Bütçede Aslan Payı Diyanete” başlıklı bir haber yapmıştı. Haberin açılımı ise şöyleydi: “1995 bütçesinde Diyanet İşleri Başkanlığına Ulaştırma Bakanlığı, Bayındırlık Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığından çok daha fazla ödenek ayrıldı.” Bunun anlamı neydi? Eğitim sistemi çökecek, inanç yaşamı tarikatların ve cemaatlerin çizgisinde ilerleyip bilimin önüne geçilecekti. Düzen, düşünen insandan korkmaktadır. Düşünen, araştıran, sorgulayan insan tehlikelidir bu anlayışa göre. Türkiye’de cumhuriyet ışığını söndürme çalışmaları bu tarihlerde başlamış, 12 Eylül de bunun son halkası olmuştur.

Özetleyecek olursak, bir milletin yönetiminden, vatanın güvenliğinden sorumlu olan yöneticileri görevlerini unutup kişisel hırsları, ihtirasları ve kişisel çekişmeleri yüzünden Türkiye Cumhuriyeti’ni büyük zararlara uğratmış, memleket üç beş kişinin mutluluğu, doymak bilmeyen zenginlik hırslarından dolayı bu hâle gelmiştir. Ne siyasi ne de hukuki bir denetime tabi olmayan, elinde sonsuz bir kudret bulunan iktidar, terör saldırılarını on beş yıldır ne yazık ki engelleyemiyor. Şehrin ortasında bir arabanın içi yüzlerce kilo bombayla doldurulup patlatılabiliyor. Yaşanan yönetim zafiyeti nedeniyle bir yılda, 17 büyük saldırıda 360’ın üzerinde insan hayatını kaybetti, 1.800’den fazla kişi de yaralandı. İç cephesi çökmüş bir ulusu yaşatmak çok zor olmamakla birlikte, böyle bir duruma düşen ülkede bölünme kaçınılmaz görünmektedir. Türkiye böyle bir tehdit altındayken bu durumu fırsata çevirenler rejimi değiştirmekte ısrar ediyorlar. Bir taraftan bombalar patlıyor, gencecik çocuklarımızı kaybediyoruz, diğer taraftan bu kaosun içinde Anayasa değiştirilmek isteniyor, bu sistemin istikrar getireceği söyleniyor.

Peki, bu süreçten nasıl çıkabiliriz? Böylesine bir kaos ortamında halk, kendini dinen ihanete uğramış, siyaseten de ortada kalmış hissediyor. Sokaklarda insanların gözlerindeki korku ve umutsuzluk ülke üzerine sinmiş durumda. Daha büyük acıların yaşanmaması için birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyulan şu günlerde, ulusal varlığımıza sahip çıkan her bireyin, aydınların, eğitimcilerin, yazarların, politikacıların, umutsuzluğa kapılmadan, korkmadan, yılmadan her vakada milleti aydınlatmaları, uyarmaları ve genel hedefe yönelmeleri, her vesileden yararlanarak halka yaklaşmaları, halkla bir arada olmaları gerekmektedir çünkü Türk milleti, ülkeyi yönetenler tarafından aldatılmış, siyasetçiye ve siyasete olan güvenini kaybetmiştir. Âdeta, arkalarından rahmet okumadığımız apoletli darbecileri bile arkasından rahmet okuyacak noktaya getirdiler. İşte, bu noktada, sarılacağımız, sarılmamız gereken en önemli değerin, cumhuriyetin kurucusu Cumhuriyet Halk Partisi ve onun iktidarına şans verilme zamanı olduğunu düşünüyorum. Şimdi, ülkenin bölünmez bütünlüğü için, kardeşçe yaşamak ve bu ülkeyi içinde bulunduğu kaostan çıkarmak için cumhuriyete, cumhuriyetin değerlerine dört elle sarılmamız gerektiğini düşünüyorum.

Bazı şeyler anlatılıyor yandaş medya tarafından kafa karıştırılmak için, “Efendim, Amerika’da da başkanlık sistemi var.” İktidar mensubu milletvekillerine, televizyona çıkarak bunun getirilmesini savunan özellikle kadrolu akademisyenlere de şunu söylemek istiyorum: Evet, Amerika’da başkanlık sistemi var. Barack Obama kongreden gelen kanun tasarılarını inceleyip onaylar ya da geri çevirir ve yine büyükelçiler ile federal yargıçları atamak için de aday gösterir. Başkanın aday gösterdiği kişiler Senato onay verirse göreve başlayabilir. Bakınız, dikkat ediniz, ne diyor? “Başkan aday gösterir, Senato seçer.” Getireceğiniz sistemde bu var mı, soruyorum iktidar milletvekillerine, bu var mı? Lütfen halka doğru söyleyelim. Bazı arkadaşlarımız yeni Anayasa taslağını bile okumadan burada konuşma yaparak halkımızın kafasını karıştırıyorlar. Açık olalım, net olalım.

Kısacası, biz cumhuriyet ve değerlerine dört elle sahip çıkacağız ve bu Anayasa’nın katledilmesine asla müsaade etmeyeceğiz, asla müsaade etmeyeceğiz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bayır.

Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Sayın Sibel Yiğitalp konuşacak.

Buyurun Sayın Yiğitalp. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün, daha doğrusu dün, “Çocuklar ölmesin, maça gelsin.” diyen Amedspor takımı kaptanımız Sayın Şehmus Özer trafik kazasında yaşamını yitirdi. Amedsporun, bütün Amed halkının ve futbolseverlerin başı sağ olsun diyerek konuşmama başlamak istiyorum.

Ülke bir kaos içinde, yangın yeri ve her gün burada yasaları konuşuyoruz, tartışıyoruz ama gerçekten yasalar ve neler yapılacağı konusunda pratik bir çözüm üzerinden cümle kurulduğunu ne yazık ki göremedik.

Son bir buçuk yılda 32 bombalı saldırı olmuş ve 32 bombalı saldırıda, Meclis olarak ya rahmet okundu ya nefretle kınandı ama arkasından, 3’üncü bir bombalamadan ya da 5’inciden 32’ye kadar gelen bir süreç içerisinde ne yapılacağı, nasıl bir tutum alınacağı veya bunların olmaması için neler yapılacağı konusunda buradan, özellikle iktidar, Hükûmet tarafından bir cümle kurulmadı.

Yine buradan yola çıkarak şunu söylemek istiyorum: Bu ülkenin yüz yıl bir Kürt sorunu var ve bu son kırk yılda, Kürt sorunu üzerinde güvenlik politikaları ısrarında bulunan 6 Cumhurbaşkanı, 14 Başbakan, 15 Meclis Başkanı, 26 İçişleri Bakanı, 11 Genelkurmay Başkanı, bu Kürt sorunu konusunu hep güvenlik sorunuyla, güvenlik politikalarıyla çözeceğini iddia edenler bu kadar fazla sayıda değişti, gitti, geldi. Her gelen, bir süre sakinlik ve çatışmasızlık zemini üzerinden iktidarını güçlendirmeye çalıştı; arkadan, çatışmasızlığın onun iktidarını sarstığını fark ettiği an tekrar şiddet politikalarına yönelerek bugünlere kadar geldik.

Şimdi burada, son bir buçuk yıl içerisinde bizim partimize yapılan siyasi operasyonların sayısına baktığımızda, gerçekten bir başka parti olsa herhâlde esamesi kalmazdı ama Kürt halkı veya demokratik mücadele veren muhalefet kesiminin, sol sosyalist kesiminin, ötekileştirilenlerin hepsinin örgütlenmesinden kaynaklı hâlen dimdik ayakta duruyoruz.

Bakın, 15 Temmuzdan bu yana -sadece bu 2016’yı söylüyorum size- 4.222 kişi gözaltına alındı ve bunların içinden 1.068 kişi tutuklandı. Bunların içinde 3 tane MYK’mız var, 4 PM’miz var ve diğerleri de il ve ilçe örgütlerimizin yöneticileri olmak üzere 1.068 kişi tutuklandı ve yüz binlerce insan görevden alındı. O yetmedi, en son 12 milletvekilimiz gözaltına alındı, tutuklandı ve dosyası olanlar da ara ara gözaltına alınıp bırakılıyor sanki çok doğal, çok normal bir olaymış gibi. Oysaki milyonlarca oyla gelen bir siyasi partinin genel başkanlarının tutuklanmış olmasının inanılmaz düzeyde burada bir tartışma konusu olması gerekir. Biz değil, biz zaten tartışacaktık ama burada muhalefet ve iktidarın da aynı tepkiyi göstermesi gerekirdi, şunu demesi lazımdı: Burada, biz bu Parlamentoda…

Bakın, 32 tane bombalı eylem oldu, binlerce insan yaşamını yitirdi ve herkesin evine ateş düştü; bu hiç tartışılmıyor, tartışılmadığı için şiddet sarmalı daha da büyüyor. Konuşabilme zamanımız ve imkânımız varken gelin konuşalım, başka evlere, başka hayatlara ateşler düşmesin, başka yavrular ölmesin ve bunun yolu, yöntemi de konuşmaktan geçer. Ama biz konuştuğumuzda buradan tepki geldiğinde, oradan konuşulduğunda buradan tepki geldiğinde bu iş bu noktaya kadar gelmiş oluyor. Burada yapmamız gereken şudur: Cesurca, ilkelice oturup bu sorunu tartışabilmektir. Bugün konuşamazsak… Her zaman şurada, şu kürsüde HDP defalarca gelip şunu söylemiştir: “Bakın, arkadaşlar, çözüm ve müzakere sürecinin başlatılması lazım.” Bakın, daha önce oldu, iki buçuk yıl boyunca sürdü ve iki buçuk yıl boyunca -bu Hükûmetin yapmış olduğu en iyi şey odur- bir insanın burnu kanamadı. Bu yolun yöntemini ya değiştirelim ya stratejisini belirleyelim, farklı bir strateji üzerinden tekrar konuşabilelim ama konuşabilme konusunda, bu ön yargıların fazlasıyla güçlü olmasından kaynaklı ve bazılarının da iktidarını kaybetmesinden kaynaklı korkuları var, o korkularından dolayı konuşma konusunda ne yazık ki o cesareti gösteremedi. Cesareti gösteremediği gibi de bugün AKP’ye baktığımda, inanılmaz moralsiz, demoralize, motivasyonu bozuk, umutsuzca bakıyor, sanki artık bu sorun çözülmeyecek, sanki artık bizim kontrolümüzden çıkmış, biz konuşamayacağız gibi bir bakış açısına sahip. Bu konuşulmak zorunda, bu konuşulmak zorunda; konuşulmadıkça canlar gidiyor, konuşulmadıkça ölümler artıyor, konuşulmadıkça biz, hepimiz bu acıların vebali altında kalacağız.

Bakın, ben size Sur’u söyleyeyim: Her dakika şurada Sur için “hendek, barikat” vesaire dendi. Bakın, Martın 10’unda İçişleri Bakanı dedi ki: “Operasyonlar bitmiştir.” “Tam on aydır Sur’da hâlâ yasak var ve on aydır o Sur’da evler yakılıyor, kalan evler tahrip ediliyor, talan ediliyor ve orada paramiliter güçler var, Nusra ideolojisine sahip güçler var. gözlerimizle tanık olduğumuz, bire bir karşılaştığımız, bire bir şiddetini gördüğümüz paramiliter güçler var.” dedik. O güçleri burada ısrarla söylediğimizde bize karşı şu dendi: “Kesinlikle böyle değil, orada bir terör operasyonu var, orada şöyle bir operasyon var.” Dene dene, dene dene, bakın, en son, iki gün önce, bu ülkenin emniyetinde görevli olan, aktif, devletin silahını üstünde taşıyan bir polis memuru gidip Rus elçisini sırtından vurdu.

Bu zihniyet Sur’da yaptığında, Cizre’de yaptığında, Silvan’da yaptığında, Şırnak’ta yaptığında ısrarla söylediğimizde bir tanesi de “Ya olabilir mi acaba böyle bir şey? Gerçekten böyle bir durum var mıdır? Durup bir düşünelim, bir durup bunu tartışalım.” deme gibi bir cesarete sahip olamadığı gibi, neredeyse korkusuna mahkûm oldu, korkusunun kölesi oldu. Çünkü gerçekten Kürt sorununu tartışmak bir cesaret işidir ve Kürt sorununu tartışabilmek için de Kürt olmak gerekmiyor. Alevi sorununu tartışmak için Alevi olmak gerekmiyor. Tam tersi, bugün Kürt sorunu Türkiye’nin sorunu oldu, Alevi sorunu Sünni’nin sorunu oldu, kadının sorunu erkeğin sorunu oldu, yoksulun sorunu zenginin sorunu oldu. O denli ötekileştirilen, kutuplaştırılan ve birbirine düşman yaratılan ve birbirinden nefret edercesine politika güden bir noktaya geldik.

Bir gecede legal bir siyasi partinin, 6 milyon oy almış bir partinin 40 tane il ve ilçe örgütü talan edildi, yakıldı, tahrip edildi. Ya, bir defa şuradan bir “Geçmiş olsun. Ne yapabiliriz?” denmedi. Sadece “Kabul etmiyoruz.” dendi. Oysa demokratik, ilkesel bakış açısıyla bile baktığınızda, inanılmaz derecede utandırıcı bir şeydir bu. Sevmeyebilirsiniz, politikalarına muhalefet edebilirsiniz, farklı yerden bakabilirsiniz -zaten demokrasi de farklılıkların bir araya gelmesi demek değil midir- ama bu farklılıkları görmenize rağmen, bir gecede kırk tane il ve ilçe örgütümüz burada yakılıp yıkılırken bir arkadaşımız buradan çıkıp da, AKP’den bir milletvekili hariç, iktidar partisinden çıkıp da “Bunlar yanlıştır, yapmayın, böyle bir şey olamaz, biz kabul etmiyoruz.” demedi ve bu da yetmedi, orada partimize saldırı yapanlar -o kadar cesaretleri, özgüvenleri yüksek ki- kameralarla, videolarla sosyal medyada bunu çok rahat paylaştılar ve o güruh çok rahat bir şekilde çağrıda bulundu. İsimleri, kimlikleri, adresleri belli olmasına rağmen bir kişi gözaltına alınmadı. Ama ne hikmetse, o gece, bizim HDP il ve ilçe örgütlerimizin hepsine yine siyasi operasyon oldu ve hepsi tutuklandı. Bu kadar akıl dışı bir yöntemle, bu kadar akıl dışı bir saldırgan politikayla bu ülkenin yönetilebildiğini mi sanıyorsunuz?

Bu ülke yönetilemiyor. Bu ülke yönetilemediği için, bakın, uluslararası düzeyde hiçbir prestiji kalmadı. Kendi içinde, bir gün kükreyen, iki gün sonra af dileyen bir yerden bakıyor. Üç gün önce başka kahramanlık düzüyor, üç gün sonra “vatan haini” diye tutukluyor. Toplumları bu kadar yozlaştırmanın, herkesi birbirine kutuplaştırmanın, kendi içinde bu kadar istikrarsızlığa gitmenin sebebi nedir? Yani, bununla bu ülke yönetilir mi, bununla bu şekilde ölümler durdurulabilir mi? 32 tane bombalama diyorum ya, 32 tane bombalama ne demektir? 32 tane bombalamada yüzlerce, binlerce insanın hayatı gitmiş demektir yani.

Bir türlü burada, şurada, şu insanlar gelip de bir gün gerçekten güler yüzüyle, şu yüreğinin sesiyle “Ben bu savaşı istemiyorum. Evet, farklılıklarınızı ben kabul ediyorum. Ortak saygı çerçevesinde, gelin, konuşalım, bu işi çözelim; sizin de canınız yanmasın, bizim de canımız yanmasın. Giden canlar ortaktır.” diyebilirdik. Demediğimiz için, bakın, binlerce insan yaşamını yitirdi. Eğer bugün yine demeyeceksek, krizin bu kadar derin olduğu, kaosun derin olduğu bir yerde şimdi diyemeyeceksek… İnanın ki ben bir yıl önce burada Cizre için konuştuğumda “Arkadaşlar, bakın, orada insanlar yanacak, ölecek, çocuklar ölüyor.” dediğimde, bu masada, şu şıradakilerin hepsi saldırdılar bana ve o insanlar göz göre göre benzin dökülerek yakıldı. Bugün de eğer biz yine aynı şeyi, aynı tutumu, aynı rehaveti göstereceksek veya görmezden gelip korkularımıza teslim olacaksak ve bunun arkasına da sığınıp “Bizim işimiz değil.” diyebileceksek, inanın ki -hiç kimse kusura bakmasın- itiraz edenler bu konuda sorumlu olmayacaktır ama ülkeyi yöneten, bu ülkede sorumluluğa sahip olan iktidarın da bundan yüzde 100 sorumlu olacağını tekrar hatırlatmak istiyorum.

Şunu tekrar söylüyorum: Yol yakınken gelin, çözüm ve müzakere sürecini tekrar başlatalım. Muhatap Sayın Öcalan’dır. Tekrar başlasın. Her şeyi göze alalım, yeter ki bu kanı durduralım diyorum.

Herkesi selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yiğitalp.

Grup adına konuşmalar sona ermiş oldu böylelikle.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkan, kayıtlara girmesi bakımından, sataşmadan söz istemeyeceğim ama…

BAŞKAN – Buyurun.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Hem biraz evvel konuşan hatip hem ondan önceki hatip konuşmalarında sıkça zikrettikleri bir kelime vardı ki “savaş.” Şunu özellikle belirtiyoruz: Onlar söyledikçe biz de söylemeye devam edeceğiz, kürsüde kim olursa, hangi partiden olursa. Savaş, iki meşru devlet arasında olur. Bugün ülkemizde yaşadığımızsa, üstüne basa basa söylüyoruz, bunu HDP’den pek çok defa duyuyoruz ama Cumhuriyet Halk Partili bir milletvekilinin “savaş” sözünü, “savaş” kelimesini buradan zikretmesi gerçekten abesle iştigal. Türkiye’nin bir gerçeği var, terörle mücadele. Türkiye’nin bir Kürt sorunu yoktur, bunu özellikle söylüyoruz. Burada 79 milyonu temsilen bu Parlamento teşekkül etmiştir. Orada milletimizi, oy veren 6 milyon vatandaşımızı… Bu konuda buna asla, bu demokrasinin zenginliğidir burada bulunmaları… Ama burada bulunmalarının arkasında milletimizin değil de burada her seferinde PKK’ya, diğer terör örgütlerine söz ettiğimizde onlar adına sözcülük yapılması gerçekten abesle iştigal, kendilerine oy veren ve 79-80 milyon milletimiz adına da hakikaten üzülecek bir durumdur.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İnceöz.

Sayın İnceöz, yalnız siz “Cumhuriyet Halk Partisinden bir milletvekili.” dediniz konuşmanızda.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) - Biraz evvelki konuşmacı da…

BAŞKAN – Biraz önceki konuşmacı Cumhuriyet Halk Partisinden değil yalnız.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) - Hayır hayır, “HDP ve bir önceki” dedim. Yani az evvelki hatip ve bir önceki hatip, her ikisi de konuşmalarında “savaş” ibaresi kullanmıştır; reddediyoruz.

BAŞKAN – Tamam o zaman, anlaşıldı, peki Sayın İnceöz.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Yıldırım…

AHMET YILDIRIM (Muş) – Sayın Başkan, çok fazla örnek vermeye gerek yok. Bizim PKK adına konuştuğumuzu iddia etti. Bu, açıktan bir sataşmadır. Şimdi, siyasi iktidarın grup başkan vekilleri çıktığında onlardan farklı her düşüncemiz -tırnak içinde- teröristlikle suçlanıyor, bunu daha önce de söyledik. Kendileri gibi düşünmeyen sadece partimiz değil, çok farklı toplumsal muhalefet kesimlerini teröristlikle suçladılar. Bu, açıktan sataşmadır. İç Tüzük 69’a göre söz istiyoruz.

BAŞKAN – Peki, buyurun, iki dakika.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Sibel Yiğitalp Grubumuz adına konuşacak.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Yiğitalp.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

6.- Diyarbakır Milletvekili Sibel Yiğitalp’in, Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’ün yerinden sarf ettiği bazı ifadeleri sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, bunları çok hızlı düşünerek söylüyorum. “Varlık yokluk savaşı veriyoruz.” diyen Hükûmet, “Seferlik ilan ediyorum.” diyen Cumhurbaşkanı, bununla birlikte her gün, her saniye “Ezeriz, yok ederiz, şunu yaparız…” İl binalarımıza, ilçe binalarımıza gidip “Geldik, yoktunuz.” vesaire… “Esedullah timi” diyen, Silvan’da kendimizin tanık olduğu, Cizre’de tanık olduğumuz ve bunun gibi size ispat edebileceğimiz, elimizde onlarca sağlam kanıtlar ve doneler var ve bunu uluslararası düzeyde de tartışacağız, ayrıca bunu da söyleyeyim çünkü biz arkasında duramayacağımız hiçbir şeyi burada zikretmeyiz.

Diyorum ki: Diyarbakır’da çatışma bittiği hâlde 9 Marttan beri sokağa çıkma yasağı neden devam ediyor? Bunu bir başka kentte yapabilir misiniz? Veya binlerce insanın tutuklanmasının açıklaması ne olabilir? 6 milyon oy almış bir partinin binlerce üyesi, il yönetimi, eş başkanları, ilçe örgütleri neden tutuklanıyor? Barış isteyenler neden tutuklanıyor? Kadın eşitliğinden bahsedenler neden tutuklanıyor? 12 milletvekili neden tutuklanıyor? Bunlar neden tutuklanıyor ben size söyleyeyim: Farklı düşündüğümüz için, farklılıklarımız olduğu için ve farklılıklara sizin tahammülsüzlüğünüzden kaynaklı bir durum olduğu için. Biz burada tutuklanabiliriz, belki bugün, belki bu akşam, belki bir gün sonra, belki de olmayacak ama asla ve asla aldığımız oylara karşı ihanet etmeyeceğiz, binlerce insanın sesi olmaya devam edeceğiz. Ben Amed’de, Sur’da, Silvan’da, Cizre’de yaşadıklarımın, o annelerin, o çocukların annelerinin babalarının, aynı zamanda İstanbul’da yaşamını yitiren çocukların annelerinin babalarının da sesi olmaya devam edeceğim. Niye olacağım? Başka çocuklar yaşamını yitirmesin diye olacağım. Sadece burada kriminalize ederek, çatışmayı besleyerek, zenginleştirerek, kahramanlık dizerek bu iş çözülmüş olsaydı bugün burada bir tane insan yaşamını yitirmemiş olacaktı.

Şöyle bir söz vardır, bilirsiniz: “Acısını bilmediğiniz konularda çok rahat konuşursunuz.” Buradaki sorun bu. Acısını deneyimlemediğiniz sorunlar çok rahat konuşuluyor. Bizler belki bu deneyimlere sahip olduğumuz için bu kadar cesurca konuşabiliyoruz ve bizler şunu iyi biliyoruz: Ölüm çok acıdır, savaş kötüdür, yıkımdır. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Yiğitalp, teşekkür ederim.

Sayın Altay…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Aynı gerekçeyle biz de sataşmadan söz istiyoruz.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Altay.

7.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’ün yerinden sarf ettiği bazı ifadeleri sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Sayın İnceöz’ün bizim düşüncemize, bu konuda bizim anlayışımıza gelmesine sevindim. Zira, Cumhuriyet Halk Partisi devletlerin ancak devletlerle savaş yapabileceğini, savaş ilan edeceğini düşünen bir partidir. Sayın İzmir Milletvekilimiz Tacettin Bayır’ın konuşma metninin tümüne bakarsanız Türk milletinin coğrafyamıza yönelik emperyalizmin emellerine karşı bir savaş mantığından söz ediyor; PKK’yla, DAEŞ’le, IŞİD’le değil. Ben daha önce de söyledim: Devletler devletlerle savaşır. Devletler terör örgütleriyle mücadele eder; onların tepesine çöker, bertaraf eder, her ne yaparsa yapar.

Yalnız, Sayın İnceöz’ün Cumhurbaşkanıyla ters düşmesine de üzüldüm. Şimdi, evvelki salı günü Sayın Cumhurbaşkanı Anayasa’nın 104’üncü maddesine atıfta bulunarak seferberlik ilan etti. Seferberliğin tanımına baktığınız vakit ya da Seferberlik Kanunu’nu açıp okuduğunuz vakit devletin ve ülkenin bütün güç ve imkânlarını savaşın hizmetine sunulması olarak tarif eder. Yani PKK’yla bir savaş hâli ilan eden Sayın Cumhurbaşkanıdır, doğru da değildir. PKK Kürt sorunundan kaynaklı bir terör örgütüdür, alçak bir terör örgütüdür, devlet bununla etkin mücadele eder. Bu konuda da Meclisten… Bu Meclis iktidara, Hükûmete istediği her şeyi vermiştir. Ama o vakit söyledik: Biriyle masaya oturursa… Devletler de devletlerle masaya oturur. Terör örgütüyle masaya oturan devlet o terör örgütüne -bizce asla meşru olmaz ama- meşruiyet kazandırır. AKP hükûmetlerinin altı yıl boyunca yaptığı da budur. Şimdi, masaya oturduğunuz insanla savaş edersiniz. Masaya otururken de onu bir devlet gibi gördünüz, kalkınca da onu bir devlet gibi görmeye devam ediyorsunuz. Yani ülkenin geldiği bu çapraşık, âciz, ucube durum AKP hükûmetlerinin eseridir. Eserinizle övünebilirsiniz. Ama sizin yaklaşımınız Sayın Cumhurbaşkanının yaklaşımıyla taban tabana ters düşmektedir.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Altay.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkan, kayıtlara girsin. Böyle, biraz evvelki konuşmaları başka konulara saptırmakla… Mümkün değil. Yani o konuşma metnini de çıkaracağız, açıkça savaş ifadeleri, bunları reddediyoruz.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Var, emperyalizme karşı savaş var.

TACETTİN BAYIR (İzmir) – Suriye var.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Millî seferberlik, evet, bugün terörle mücadele ederken sadece bir PKK’dan değil, içimizdeki haince, devletin bütün kurumlarına sızmış…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Yerleştirilmiş…

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) - …FETÖ gibi bir terör örgütü, diğer DHKP-C gibi çok tehlikeli bir terör örgütü; bunların topuyla mücadele ettiğimiz bu dönemde elbette ki seferberlik ilan edeceğiz. Ama az evvelki konuşmalar zaten tutanaklara girdi. Bunu bu konuşmalarla örtbas etmek vesaire mümkün değildir.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İnceöz.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan, sadece tutanaklara geçmesi bakımından…

BAŞKAN – Buyurun.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – FETÖ, devlete sızmamıştır; FETÖ, devlete yerleştirilmiştir.

V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, trafik kazasında hayatını kaybeden Amedspor futbolcusuna Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin konuşması

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, biz de bir trafik kazasında hayatını kaybeden Amedspor futbolcusuna Allah’tan rahmet diliyoruz ve Amedspora ve taraftarlarına başsağlığı dileklerimizi sunuyoruz Divan olarak.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısı (1/699) ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (S. Sayısı 341) (Devam)

BAŞKAN – Şimdi, şahsı adına İstanbul Milletvekili Sayın Hasan Sert konuşacak.

Buyurun Sayın Sert. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HASAN SERT (İstanbul) – Sayın Başkanım ve değerli milletvekilleri; 341 sıra sayılı 201 madde ve 7 bölümden oluşan Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısı’nın ikinci bölümü üzerine söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Kanunun hazırlanması sırasında gerek Cumhuriyet Halk Partili milletvekili arkadaşlarımın gerek Milliyetçi Hareket Partisindeki milletvekili arkadaşlarımın değerli katkılarından dolayı teşekkür ediyorum.

Yoğun bir mesai sonucu hazırlanmış olan, ülkemizin kalkınmasına ve iş ortamının gelişmesine katkı sağlayacak Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısı’nın ikinci bölümü coğrafi işaret ve geleneksel ürün adının korunmasına yöneliktir. Kanunun hazırlıkları sırasında Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği, TESK, MÜSİAD, TÜSİAD, TÜMSİAD, Fikri Mülkiyet Hakları Koruma Derneği, Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği, Türkiye İlaç Sanayi Derneği, İlaç Endüstrisi İşverenler Sendikası, Türkiye İhracatçılar Meclisi, YASED, Patent ve Marka Vekilleri Derneği, Endüstriyel Tasarımcılar Meslek Kuruluşu ve ilgili diğer sivil toplum kuruluşlarından görüşler alınmış, kanunu nasıl daha mükemmel yapabiliriz, bununla ilgili eleştirilerini almaya çalışmışız.

Sadece bu değil, aynı zamanda Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Türk Patent Enstitüsü, Rekabet Kurumu, Adalet Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, Avrupa Birliği Bakanlığı, Ekonomi Bakanlığı, Kalkınma Bakanlığı, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu, Millî Savunma Bakanlığı, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığından da geniş oranda bilgiler, görüşler alınmıştır.

Sınai Mülkiyet Kanun Tasarısı’yla neyi kazandık, neyi yapmaya çalıştık, hangi aksaklıkları düzeltmeye çalıştık? Kullanılmayan tescil markalarının ve yeni girişimcilerinin önünün açılması, yeni marka türlerinin tesciline imkân sağlanması, marka tescil sürecinin kısaltılması, markalara ilişkin uyuşmazlıkların ara buluculukla çözümünün teşvik edilmesi, kullanılmayan markaların enstitü tarafından iptaline imkân sağlanması, hak sahiplerinin iradesiyle markaların piyasada birlikte var olmalarına imkân verilmesi, coğrafi işaret başvurularının daha kısa sürede tescilinin sağlanması, coğrafi işaret tescil maliyetlerinin azaltılması, geleneksel ürün adlarına koruma getirilmesi, coğrafi işaret ve geleneksel ürün adlarına ilişkin denetim sisteminin etkinleştirilmesi, coğrafi işaret ve geleneksel ürün adlarında amblem kullanımının sağlanması, Coğrafi İşaretler Dairesi Başkanlığının kurulması ve idari kapasitenin artırılması, tasarımlara yenilik incelemesinin getirilmesi ve daha yüzlerce sanayide ve endüstride, özellikle iş dünyasında aksayan kesimlerin aksaklığının giderilmesi amacıyla kanun düzeltilmeye çalışılmıştır. Özellikle, öğretim elemanlarının yaptığı tasarımların hak sahibi üniversitelerde olması, patent tescil süresinin kolaylaştırılması, patentlerin kalitesinin artırılması yine hedefler arasında teşkil etmektedir.

Yine, coğrafi işaretler, kültürel değerlerin korunarak bölgelerin ve ülkelerin tanıtılmasına katkı sağlayan ürünlerin kaynağı ve buna bağlı olarak kalitesi konusunda garanti veren, bu vesileyle ülke ekonomisine katkı sağlayan sınai mülkiyet haklarından biridir. Coğrafi işaret tescili ise ürünün niteliğini, kaynağını ve sahip olduğu değeri korumak için yapılmış bir çalışmadır. Bu çalışmanın sağlıklı bir şekilde işlemesi ise işaret tescili edilmiş ürünün denetimi ve sonrasında tanıtımının etkili bir şekilde yapılmasına bağlıdır. Bundan dolayı 2016 yılı sonu itibarıyla Türk Patent Enstitüsü nezdinde 192 tanesi ülkemize ait olmak üzere toplam 195 adet coğrafi işaret tescili bulunmaktadır.

Değerli milletvekilleri, bu kanunla Avrupa Birliği Marka Tüzüğü, Dünya Fikri Mülkiyet Teşkilatı, Alman Marka Kanunu, Türk Ceza Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu’yla uyumlu hâle gelmesi de sağlanmıştır.

Bu vesileyle, özellikle Kayseri, İstanbul ve El-Bab şehitlerimizi rahmetle anarken, Rus Büyükelçisi Andrey Karlov’un ailesine ve Rus halkına başsağlığı diler, kanunumuzun memleketimiz için, milletimiz için hayırlı olmasını temenni eder, saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sert.

Şahsı adına ikinci ve son konuşmacı, Niğde Milletvekili Sayın Ömer Fethi Gürer olacak.

Buyurun Sayın Gürer. (CHP sıralarından alkışlar)

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısı Cumhuriyet Halk Partisinin de destek verdiği bir tasarı. Uluslararası sözleşmeler ve Avrupa Birliği mevzuatına uyumun artırılması ve daha nitelikli ve etkin işleyen çağdaş bir sınai mülkiyet sistemine geçişin sağlanması amaçlanan bu tasarı, özünde 1994 yılında Gümrük Birliği Anlaşması’yla başlayan sürecin bir devamı, geliştirilmiş hâli. Buna eklenen, coğrafi işaret ve geleneksel ürünün adının korunması. Tabii, burada belirttiklerim, anlattıklarım içinde 3 tane konu geçiyor:

Avrupa Birliği uyum diyoruz, Gümrük Birliği diyoruz ve geleneksek ürün diyoruz. Ne yazık ki son dönemde Adalet ve Kalkınma Partisi, Avrupa Birliğiyle olan ilişkilerimizide “Gümrük Birliğini dahi değerlendireceğiz.” noktasına taşıdı. Geleneksel ürün olarak da Niğde’de, kendi bölgemde 20’ye yakın geleneksel üründen bugün o artık adı bilinen dahi kalmadı. Bir şeyde neredeyse sona doğru yaklaşırken yasal düzenlemeler yapıyoruz. Bu bağlamda dünden farklı olarak getirdiğimiz, kanun tasarıları kanuna dönüşüyor, bir süre sonra onları yeniden ele alıyoruz ve onlara ek yapıyoruz ama bugün için Türkiye Büyük Millet Meclisinin böyle bir tasarıyı mı görüşmesi gerekir? Bu konuyu Meclisin dışında yurttaşlar da bize soruyorlar. Ülkede terör almış başını gidiyor, patlayan bombalar, suikastlar, acılar üst üste. Bu arada El Bab’da şehit sayımız 25’e ulaştı. Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu konularda bugüne kadar yaptığı bir toplantıya, değerlendirmeye ben şahit olmadım. Grup başkan vekillerimiz geliyor, terörle ilgili oturum yapalım istiyor; bu konuda siyasi partilerin uzlaşı sağlayacakları yerin Türkiye Büyük Millet Meclisi olduğu ve bunun için de çalışmalarda bulunulması gerektiğini belirtiyor. Ama ne yazık ki, ben bir yıllık milletvekili olarak, terör konusunun bu Mecliste tartışıldığını, konuşulduğunu konuşmalar dışında görmedim.

Oysa ülkemiz, terörün dışında da sorunlarla boğuşuyor. İşsizlik almış başını gidiyor, yolsuzluk artmış, yoksulluk artmış, eğitimde PISA’yla açığa çıkan başarısız durum ülkemizin eğitim sorununu sorgular noktaya taşımış. Atanamayan öğretmenler, özlük haklarında iyileşme bekleyen öğretmenler, emeklilikte yaşa takılanlar, 4/C’yle, toplu sözleşmeyle kazandığı haklarını alamayanlar, tarımda ürününü satamayan çiftçiler, siftahsız dükkânını kapatan esnaflar, her ürün sonrasında oluşan zamlar, sağlıkta yaşanan sorunlar, kadın cinayetleri, susturulan medya, güven duyulmayan adalet, üniversite kapılarında kalan gençlik, diplomalı işsizler ve her şeyiyle değişimi süren bir ülke. Bu bağlamda, şu anda Anayasa Komisyonunda görüşülen yeni anayasa taslağıyla da rejim değişikliğine doğru giden bir ülke.

Ne yazık ki ülkemiz bunları hak etmiyor. Kardeşliğimizin, birliğimizin, dirliğimizin, düzenimizin daha iyiye gitmesi noktasında Meclisimizin üretecek çok şeyi olduğunu düşünüyorum. Ne yazık ki ötekileştirme, ayrıştırma, toplum içinde birbirine olan saygıyı ve birbirine olan değerlendirmeyi dahi olumsuz noktaya götürüyor. Cumhuriyet Halk Partisinin teröre karşı bakışı nettir, terörün her türlüsünü lanetliyor, insanlık suçu olduğuna inanıyor çünkü Cumhuriyet Halk Partisi, “önce insan” diyen, sosyal adaleti savunan, herkesin aşı, işi olsun düşüncesinde bir partidir. Cumhuriyet Halk Partisinin terörle uzaktan yakından ilgisi olması düşünülemez ve Cumhuriyet Halk Partisi, Mustafa Kemal Atatürk’ün kurucusu olduğu, Misakımillî sınırları içinde ülkenin birliğini, dirliğini savunan, bunun dışında da bir düşünceye sahip olmayan bir partidir.

Ne yazık ki, ülkemizin bulunduğu koşullarda yaşadığımız sorunların aşılmasından öte rejimin dahi tartışılır boyutlara gelmesi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin sorunu her yönüyle, en ince detaylarına kadar düşünüp aklıselim davranışı gerekli kılıyor. Biz, birbirimizi anlamazsak; biz, birbirimizin söylediğini dinlemezsek; biz, ben bilirim mantığıyla gidersek bu ülkenin gidişi iyi değil. Akan kanda hepimizin canı yanıyor, acı duyuyoruz. Ne yazık ki anaların babaların gözyaşları her gün daha da artıyor. Bu sorunları aşmanın yolu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin acilen ülkenin gerçek sorunu olan, başta terör olmak üzere, işsizlik ve yoksulluğu da ele alan konuları gündeme taşımasıdır.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Tümer, bir şey mi söyleyecektiniz?

ENGİN ALTAY (İstanbul) – 60’a göre söz talebi var.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Tümer, bir dakika.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

29.- Adana Milletvekili Zülfikar İnönü Tümer’in, zeytinliklerin 3 bin metre yakınına sanayi kuruluşu yapılamayacağı hükmü nedeniyle organize sanayi bölgelerinin genişlemesi konusunda sıkıntı yaşandığına ilişkin açıklaması

ZÜLFİKAR İNÖNÜ TÜMER (Adana) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, 1939 yılında çıkan 3573 sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerin Aşılattırılması Hakkında Kanun’la zeytinliklerin 3 bin metre yakınına sanayi kuruluşunun yapılamayacağı hükmü getirilmiştir. Ülkemizin birçok yerinde olduğu gibi Hacı Sabancı Organize Sanayi Bölgesinin gelişimi konusunda bu yasadan kaynaklı sıkıntı yaşanmaktadır. Türkiye'nin en büyük organize sanayi bölgelerinden biri olan, hâlihazırda 1.590 hektarlık alanda 345 firma ve 30 binin üzerinde çalışanı bulunan Adana Organize Sanayi Bölgesi, 365 hektarlık genişleme alanına sahiptir. Bu genişleme alanı içerisindeki zeytinlik, yeni yatırımlara engel teşkil etmekte, kent ve ülke ekonomisinde önemli kayıplara sebep olmaktadır. İşsizlik rekorunun kırıldığı Adana’da ve Türkiye’deki tüm organize sanayi bölgelerinde yeni istihdam ve üretim alanlarının oluşması için zeytinlik bölümlerin başka bir yere taşınması, söz konusu genişlemeyle bölgelerinin sanayi yatırımlarına izin verilmesi ülke ekonomisi açısından büyük önem taşımaktadır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tümer.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Sayın Başkan, sayın vekilimize kısa bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.

30.- Millî Savunma Bakanı Fikri Işık’ın, Adana Milletvekili Zülfikar İnönü Tümer’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; bu 1939 tarihli Zeytincilik Kanunu’muz, doğru ama zeytinliklere 3 kilometre şartı getiren düzenleme 1993 veya 1994’te yapılmış yani 1939’da yapılmamış. Şu anda Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığımızın konuyla ilgili hem zeytin sahalarımızın korunması hem de bu noktadaki ihtiyaçlarının karşılanmasına yönelik bir çalışması var. Ümit ediyorum bu konuda bütün partilerimiz mutabakat sağlar ve güzel bir düzenleme olur.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısı (1/699) ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (S. Sayısı 341) (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, ikinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, ikinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

29’uncu maddede bir adet önerge vardır.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Çekiyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge işlemden kaldırılmıştır.

29’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

30’uncu maddede bir adet önerge vardır.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Çekiyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge çekilmiştir.

30’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

AHMET YILDIRIM (Muş) – İkinci bölüm üzerindeki tüm önergelerimizi çekiyoruz Sayın Başkan.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – İkinci bölümdeki önergelerin tamamı çekiliyor.

BAŞKAN – Hepsi çekildi.

31’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

32’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

33’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

34’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

35’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

36’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

37’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

38’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

39’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

40’ıncı maddede bir adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 341 sıra sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısı’nın 40’ıncı maddesinin (3)’üncü fıkrasının "İtiraza ilişkin ücretin, itiraz süresi içinde ödenmesi ve ödendiğine ilişkin bilginin aynı süre içinde Enstitüye sunulması zorunludur. Aksi takdirde itiraz yapılmamış sayılır. Kamu kurum ve kuruluşlarınca veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarınca yapılan itirazlardan ücret alınmaz." şeklinde değiştirilmesinin arz ve teklif ederiz.

        Emin Haluk Ayhan                      Mehmet Necmettin Ahrazoğlu                            Ruhi Ersoy

                Denizli                                                Hatay                                              Osmaniye

             Arzu Erdem                                        Baki Şimşek

                İstanbul                                              Mersin

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ ERCOŞKUN (Bolu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

ERHAN USTA (Samsun) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Başvuru hakkına ilişkin 36’ncı maddenin (1)’inci fıkrasının (b) bendinde yer alan hükümle anılan madde arasında paralellik sağlanması bakımından itiraz ve itirazların incelenmesinde kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarından da ücret alınmaması uygun olacaktır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

41’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

42’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

43’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

44’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

45’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

46’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

47’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

48’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

49’uncu maddede bir adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 341 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 49’uncu maddesinin (3)’üncü fıkrasında yer alan “iki” ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

        Emin Haluk Ayhan                              Mehmet Ahrazoğlu                                Muharrem Varlı

                Denizli                                                Hatay                                                Adana

          Deniz Depboylu                                   Mehmet Günal                                      Mustafa Mit

                 Aydın                                               Antalya                                               Ankara

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞAHİN TİN (Denizli) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılıyoruz efendim, katılıyoruz.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Coğrafi işaret ve geleneksel ürün adlarına ilişkin iki yılda bir sunulması öngörülen denetim raporunun sunulma sıklığının bir yıla düşürülmesi ve böylece denetimin etkinleştirilmesi amacıyla fıkra belirtilen şekilde değiştirilmiştir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 49’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

50’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

51’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

52’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

53’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

54’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, ikinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.

Şimdi üçüncü bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

Üçüncü bölüm 55 ila 84’üncü maddeleri kapsamaktadır.

Üçüncü bölüm üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Sayın Mustafa Kalaycı konuşacaklar.

Buyurun Sayın Kalaycı. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 341 sıra sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısı’nın üçüncü bölümü üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Sözlerime güncel bir konuyla başlamak istiyorum. KOSGEB’in sıfır faizli işletme kredisi faiz desteği kapsamında 15 bin KOBİ’ye sunulmak üzere ilk yılı ödemesiz üç yıl vadeli 50 bin liraya kadar sağlanacak faizsiz kredi için başvurular 19 Aralık Pazartesi günü başlamış olup 21 Aralık Çarşamba günü yani bugün saat yirmi dörtte sona erecektir. Krediden yararlanmak isteyen KOBİ’lerin öncelikle KOSGEB veri tabanına kayıtlı olması, kayıtlı KOBİ’lerin de veri tabanındaki bilgilerini güncellemeleri gerekmektedir. Aynı anda on binlerce kayıt ve güncelleme yapılması ve kredi başvurusu için ayrılan sürenin sınırlı olması nedeniyle evrak temini için oda ve birlikler önünde ve başvuru merkezlerinde yığılma ve uzun kuyruklar oluşmuştur. Birçok vatandaşımızın başvurularını yapamaması söz konusudur. 15 bin KOBİ’ye 50 bin liraya kadar sağlanacak faizsiz krediye çok yoğun talep bulunmaktadır. Bu yoğunluk karşısında yeteri kadar başvurunun yapılabilmesi ve gerçek ihtiyaç sahiplerinin faydalanması adına süre mutlaka uzatılmalı ve faizsiz kredi verilecek esnaf sayısı artırılmalıdır.

Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanımız faizsiz kredi için başvurup yararlanma hakkını elde eden 15 bin KOBİ’ye 2016 yılı bitmeden ödeme yapılacağını açıklamış, 2017 yılı bütçesinden de benzer bir uygulama yapılacağını, bu itibarla yararlanma hakkını elde edemeyenlerin üzülmemesini söylemiştir. Bizatihi yüz yüze de görüştük Sayın Bakanla, olumlu bir açıklama. Biz yine de Milliyetçi Hareket Partisi olarak 2017 yılı uygulamasının hemen yılın başlarında yapılmasını ve yararlanacak KOBİ sayısının da mümkün olduğunca artırılmasını istiyoruz, bu konunun dikkate alınacağını da umuyoruz.

Ayrıca, faizsiz kredilerden esas yararlanması gereken işletme sermayesi yetersizliğinden kıvranan, borç yükü altında işini çeviremeyen esnaf ve KOBİ’ler olmalıdır. Ancak borcunu gecikmeli olarak ödemiş olsa bile bankaların kara listeye aldığı esnaf ve KOBİ’lere KOSGEB’in faizsiz kredileri verilmemektedir. Güya zor durumda olan esnaf ve KOBİ’lere yönelik getirilen uygulamadan maalesef bu durumda olanlar yararlanamamaktadır. Faizsiz kredinin veriliş amacına ulaşılabilmesi için esnaf ve KOBİ’lerin sadece bugününe bakarak değil, geçmiş yıllarına bir bütün olarak bakılsa daha sağlıklı karar verilebilecektir. Bu çerçevede, borçlarını ödemiş olanlara yönelik gerçekçi ve uygulanabilir bir sicil affı da bir an önce çıkarılmalı ve etkin bir şekilde uygulamaya konulmalıdır.

Yine, daha önce de dile getirdim, vergi ve prim borçlarının yapılandırılmasını öngören 6736 sayılı Kanun’la ilgili de önemli sayıda başvuramayanlar ve başvurup ilk taksitini yatıramayanlar bulunmaktadır. Bunlarla ilgili bir düzenleme yapılması, hem maliyenin hem de vatandaşın yararına bulunmaktadır. Umarım bu konuda da gerekli düzenlemeler yapılır, talepler dikkate alınır.

KOBİ’ler sayıları ve sağladıkları istihdam, üretim ve katma değerle ülkemiz ekonomisinin lokomotifi konumundadır. TÜİK verilerine göre ülkemizde KOBİ ölçeğindeki girişim sayısı 2 milyon 695 bin 131 olup toplam işletmelerin yüzde 99,8’ini oluşturmaktadır. Ekonomik sıkıntılardan dolayı KOBİ’lerimiz ve esnafımız, ticaret ve meslek erbabımız ciddi sorunlarla karşı karşıya kalmıştır. Son dönemde piyasalarda büyük bir durgunluk hâkimdir. Ciddi boyutta nakit sıkışıklığı ve tahsilat sıkıntısı yaşanmaktadır. Karşılıksız çekler, protestolu senetler ve sorunlu kredilerde yüksek artışlar görülmektedir. Piyasanın canlanması, KOBİ’lerin ve esnafın rekabet gücünün artırılması amacıyla geniş, kapsamlı bir program açıklanmalı, KOBİ’lerin ve esnafın yatırım yapması, tezgâhını ve işletmesini büyütebilmesi için uygun şartlarda krediye rahat ulaşabilmeleri sağlanmalıdır. KOBİ’ler ve esnafın vergi ve prim oranlarında indirim yapılmalı, elektrik, su ve doğal gazda özel tarifeler getirilmelidir. KOBİ’lerin katma değeri yüksek mal ve hizmet üretmeleri desteklenmeli, AR-GE yatırımı yapmaları ve araştırmacı istihdam etmeleri özendirilmeli, markalaşmaları, kurumsallaşmaları ve yenilikçi iş modelleri geliştirmeleri sağlanmalıdır. KOBİ’lerin her kademedeki insan gücü kapasitesi artırılmalı, nitelikli insan gücüne dönük eğitim-sanayi iş birliği politikaları desteklenmeli, çıraklık ve kalfalık destekleri hayata geçirilmelidir.

Değerli milletvekilleri, görüştüğümüz tasarı marka, coğrafi işaret, tasarım, patent, faydalı model ile geleneksel ürün adlarına ilişkin hakların korunmasını ve bu suretle teknolojik, ekonomik ve sosyal ilerlemenin gerçekleştirilmesine katkı sağlamayı amaçlamaktadır.

Bugün, bir ülke ekonomisinin uluslararası pazarlarda rekabet edebilmesinin temel unsurlarından birisi, hiç şüphesiz iyi işleyen bir sınai mülkiyet sistemidir. Milletler ve medeniyetler arası yarışın tüm hızıyla devam ettiği günümüzde, bilime, bilimin güvenilir rehberliğine her zamankinden daha çok ihtiyaç vardır. Bir toplumun başı dik ve refah içinde yaşayabilmesi önemli ölçüde bilim ve teknolojideki gücüne bağlıdır. Teknoloji, bilimsel bilginin uygulama alanına aktarılmasıdır.

Bugün toplumların üstünlükleri bilim ve teknoloji alanında vardıkları düzeylerle ölçülmektedir. Bilim, bilimsel zihniyet ve yeteri kadar bilgi üretimi olmadan teknolojide ve uygulama alanlarında ilerleme olmaz. Bilim üretilmeden, yeterli bilgi birikimi olmadan sadece teknoloji ithali yoluyla milletler arasında devam eden baş döndürücü siyasi, sosyal, kültürel, ekonomik yarışı sürdürmek ve medeniyetler yarışını kazanmak şöyle dursun, mevcut durumumuzu ve yerimizi korumak bile mümkün değildir.

Ülkeler arası rekabette avantajlı duruma geçebilmemiz AR-GE çalışmalarına gereken önem verilmesine, bilgi ve teknoloji yoğun yüksek katma değerli ürünleri ihraç edebilmemize bağlıdır. Bu da ancak ve ancak iyi bir ekonomik yol haritası kapsamında gerçekleştirilecek yapısal değişiklikler, beşerî sermaye yatırımları ve öngörülebilir bir ekonomik faaliyet alanıyla mümkün olabilecektir.

Türkiye ekonomisi bir türlü AR-GE yoğun üretim yapısına geçememiştir. 2002 yılında gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 0,53’ü olan AR-GE harcamalarımız 2015’te yüzde 1,06’ya yükselmiştir. Bu oran yüzde 2,03 olan Avrupa Birliği ortalamasının yarısının altında kalmıştır. AR-GE harcamalarının gayrisafi yurt içi hasılaya oranı 2018 yılı için yüzde 1,8; 2023 yılı için yüzde 3 olarak hedeflenmiştir ancak geçmiş yıllar performansına bakınca gelecek yıl için umutlu olmak gerçekçi değildir. Zira, AKP döneminin geçmiş on üç yılında sadece 0,53 puan artış gösteren bu oranın üç yılda 0,74; sekiz yılda ise yaklaşık 2 puan artış kaydetmesi gerçekçi görünmemektedir.

AR-GE politikaları sadece arz yönlü kaynak sunumu olarak görülmemelidir. AR-GE alanında kayda değer bir başarının sağlanabilmesi, AR-GE yatırım, dış ticaret ve sanayi politikalarının eş güdüm içerisinde ele alınmasına bağlıdır. AR-GE için teknoloji seviyesi yüksek, üretken bir ekonomi ve sanayi tabanına ihtiyaç bulunmaktadır.

Tüm dünyada büyümenin motor gücü, ekonomilerin imalat sanayisine dayalı ihracat yapabilme kapasitesidir. Yüksek teknoloji ürünlerinin sanayi üretim ve ihracatındaki payı birçok ülkede çift hanelere ulaşmışken, Türkiye’de bırakın artmayı, iyice gerilemiştir. Ülkemizde 2003 yılında yüzde 5,7 olan yüksek teknoloji ürünlerinin sanayi üretimi içindeki payı 2015 yılında yüzde 4,2 düzeyinde olup gerilemiştir. Yine, 2002 yılında yüzde 6,2 olan yüksek teknoloji ürünlerinin ihracat içindeki payı da 2015 yılında yüzde 3,9’a düşmüştür. Yüksek teknoloji ürünlerinin ihracat içindeki payı Avrupa Birliğinde yüzde 19,4 düzeyindedir.

Yüksek büyüme oranlarını yıllara sari bir biçimde sürdürebilen ülkelere bakıldığında, bu ülkelerin katma değeri yüksek ürünler ürettikleri ve ihracatlarını da bu ürünlere dayalı olarak gerçekleştirdikleri görülmektedir. Ülkemizin de bu şekilde bir üretim ve ihracat yapısına geçebilmesi için AR-GE, yenilik ve teknoloji alanında önemli bir atılım yapması gerekmektedir. Yenilik ve teknoloji altyapısı güçlü olmayan ve imalat sanayisindeki sıçramaya dayanmayan bir üretim yapısıyla yüksek büyüme hedeflerine ulaşılması mümkün değildir.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kalaycı.

ERHAN USTA (Samsun) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Usta, sisteme girmişsiniz, buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

31.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yaptığı son açıklamaya göre El Bab’da 10 askerin daha şehit olduğuna ilişkin açıklaması

ERHAN USTA (Samsun) – Evet Sayın Başkan.

Az önce ajanslara düşen bir son dakika haberi var, Türk Silahlı Kuvvetleri de açıklama yapmış. Fırat Kalkanı operasyonu kapsamında El Bab’da 10 askerimiz şehit olmuş; 6’sı ağır 18 de yaralı askerimiz var. Ben bütün şehitlerimize Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum, onların makamları yüce olsun; yaralılara da şifa, ihsan diliyoruz. Milletimizin başı sağ olsun. Bilmiyorum, Hükûmetten buna ilişkin bir açıklama gelir mi ama bu taziye dileklerimizi ifade etmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Yıldırım…

AHMET YILDIRIM (Muş) – Ben aynı sebeple söz alacaktım ama zaten kürsüye çıkacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Zaten?

AHMET YILDIRIM (Muş) – Zaten konuşma sırası bende.

BAŞKAN – Tamam, peki.

Sayın Altay…

32.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Fırat Kalkanı Operasyonu’nda bugün 14 askerin şehit olduğuna ve Hükûmetin Meclise ve kamuoyuna bilgi vermesi gerektiğine ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkanım, bu sabahleyin yani Genel Kurul başladığında “Fırat Kalkanı operasyonundan haber geldi, 4 şehidimiz var, 10 küsur yaralımız var; içimiz acıyor, üzülüyoruz, Hükûmetten bilgi istiyoruz.” demiştim. Şimdi gelen haberle, ilaveten 4 şehidimizin üstüne 6 şehidimiz daha mı oldu, bunu dahi bilmiyoruz Sayın Başkanım.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Yok, ayrı.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Ayrı, öyle anlaşılıyor, ayrı bir saldırı.

Dolayısıyla, bugün Fırat Kalkanı’nda 14 şehidimiz var.

Sabah da söyledim, bu ülke için hepimiz şehit olmaya hazırız ama yani bu kadar çocuklarımızın kanı akarken, dökülürken bu Parlamentonun… Yani, ben bütün sayın milletvekillerinin de bu duruma çok üzüldüğünü tahmin ediyorum ama egemenlik kayıtsız şartsız milletin ise ki öyle, burası milletin iradesinin tecelligâhı ise ki öyle, burasının da bilgisi yoksa böyle bir şey kabul edilemez Sayın Başkanım.

Çok rica ediyorum, yani lütfen Hükûmetin hem Meclise hem kamuoyuna da bilgi vermesi gerekir, böyle bir şey olamaz. Yani, birileri bir kararlar veriyor, bu Meclisten alınmış bir tezkere var, askerlerimiz ölüyor, kimse ne olup bittiğini bilmiyor; bu doğru değil.

Meclisin bilgilendirilmesini talep ve rica ediyorum.

BAŞKAN – Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 21.49

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 22.13

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara), İshak GAZEL (Kütahya)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 44’üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

341 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam ediyoruz.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısı (1/699) ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (S. Sayısı 341) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon yerinde.

Hükûmet yerinde.

Üçüncü bölüm üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı konuşacaktır.

Buyurun Sayın Atıcı. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; her gün yeni şehitler için rahmet ve başsağlığı diler olduk. Yine, az önce El Bab’ta kaç şehit verdiğimizi dahi bilmiyoruz.

Türkiye Büyük Millet Meclisi sadece rahmet dileme yeri değildir, çözüm üretme yeridir. Çözüm üretilemiyor ise Hükûmetin o koltukta bir dakika oturma hakkı yoktur, bir tek dakika.

Bu çocuklarımızı koruyamadık. Elbette rahmet diliyoruz. Evlatlarımızı koruyamadığımız için de o ana babalardan da özür diliyorum.

Değerli arkadaşlar, Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısı’nın üçüncü bölümü üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubumuz adına söz aldım. Türkiye kan gölüne dönmüşken, millet işsizlikten, yoksulluktan kırılırken tek adam rejimi peşine düşmeyen milletvekillerini saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, üçüncü bölümde fikrî ve sınai mülkiyet haklarının kapsamını, özelliğini, tescili ve korunmasının nasıl olacağını düzenliyoruz. Üçüncü bölümün son maddeleri patent hakkını düzenliyor.

Değerli arkadaşlar, içinde bulunduğumuz bu Türkiye Büyük Millet Meclisi binası da bir tasarımdır ve patenti alınmıştır. Bina tasarımdır ama ben ağırlıklı olarak fikrî tasarımdan bahsedeceğim. Bu fikrî tasarım Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün tasarımıdır. Bu tasarım Atatürk ve silah arkadaşlarının önderliğinde halkın canı, malı ve kanıyla gerçekleşmiş, özgürlük ve medeniyet yolunda büyük bir tasarımdır. Atatürk’ün tasarımı gerçekleşene kadar herkes padişahın kuluydu yani kula kulluk ediyordu. Padişah kullarını canı istediği gibi yönetiyordu. Ülkeyi borçlandırarak yöneten tek kişi kurtulurum ümidiyle çeşitli savaşlara girdi ve kaybetti. Size bugünü anımsatıyor mu bilmem ama iyi dinleyin. O bir kişi yani padişah yenilgi üzerine, tek başına verdiği kararlar ve yenilgileri üzerine kendini kurtarmak için ordusunu dağıtıp ülkenin işgal anlaşmasını imzaladı ve kaçtı. İşgale karşı direnişle başlayan kendi kendini yönetme tasarımı Millet Meclisinin kurulmasıyla vücut buldu. Halk yönetme yetkisini bir kişiden aldı ve kendi kendini yönetmeye başladı. Bir kişinin kulu olanlar şimdi artık eşit vatandaş oldular yani halk kayıtsız şartsız egemenliğini eline aldı.

Atatürk ve silah arkadaşlarının önderliğindeki tasarım laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti tasarımıdır. Bu tasarım 1923’te Lozan’la tescil edilmiştir, 29 Ekim 1923’te de Türkiye Cumhuriyeti patentiyle cümle âleme ilan edilmiştir. Bu patent, halkımıza aittir. Şimdi biz burada, Genel Kurulda, büyük salonda fikrî ve sınai hakları, patentleri güvenceye almaya çalışıyoruz. Şu dakikalarda yine Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir başka salonunda ise bazı milletvekilleri Türkiye Büyük Millet Meclisinin kendisini var eden tasarımın yani patentin haklarını ve yetkilerini bir kişiye verme gayreti içerisinde canhıraş çalışıyorlar.

Şimdi, sizi tasarının 71’inci maddesine götüreyim. Bu bölümün 71’inci maddesi neyi düzenliyor? Tasarının gasbını düzenliyor. Hep beraber yaptık. Tasarı gasbedilirse ne olur? Peki diğer salonda yapılan nedir? Milletin egemenliğini gasbetme çalışmasıdır, başka hiçbir şey değildir. Herkesin kendine gelip millete ait olan bu tasarımı ve patenti tıpkı bugün şu salonda yaptığımız gibi o salonda da koruma altına alma mecburiyeti vardır.

Peki, yaklaşık yüz yıl sonra milletin egemenliği neden gasbedilip de bir tek kişiye veriliyor? Bunun amacı ne? Amacı şu: Her gün patlayan bombaların neden önlenemediğini gizlemek için. Fakir halk çocuklarının şehit olmasının nasıl engellenemediğini unutturmak için. On beş yıldır tek parti yönetimine rağmen doların nasıl da 3 kat fırladığını unutturmak için. Fakir köy çocukları neden cemaat yurtlarına mahkûm kaldı, bunu unutturmak için. Çocukları taciz ve tecavüze uğrayan annelerin isyanlarını bastırmak için. On beş yıllık iktidarın eğitim sisteminde on beş yaşına gelen çocuklarımızın kendi öz dilini okuyup anlamada neden dünyada 50’nci sırada olduğunu gizlemek için. Suriye bataklığına niye saplandığımızın sebebini unutturmak için. Diğer salonda insanlar bir yetki gasbı için uğraşıyorlar, asla istikrarlı bir yönetim için değil. İstikrarlı bir yönetim için kimse uğraşmıyor çünkü sizlerin tabiriyle, zaten bu ülkede fiilî başkanlık sistemi var. Öyle diyorsunuz, değil mi? Milliyetçi Hareket Partisi de bunu söylüyor, AKP de bunu söylüyor: “Fiilen başkanlık sistemi var ve biz buna bir yasa uydurmaya çalışıyoruz, bu fiilî durumu resmî hâle getirmeye çalışıyoruz.” E, soruyoruz: Mademki fiilî bir başkanlık sistemi var yani Cumhurbaşkanı halk tarafından seçildikten sonra bugüne kadar mademki fiilî bir durum var neden bu saydıklarım bir türlü düzelmiyor? Bu başkanlık sisteminden ne medet umuyorsunuz, bunu mutlaka söylemeniz lazım.

Çıkıp diyorsunuz ki: “Biz rejim değişikliği istemiyoruz, bunun adı rejim değişikliği değildir.” Bal gibi rejim değişikliğidir. Açın Türk Dil Kurumunun sözlüğünü “rejim” ne demek bir bakın. “Rejim, bir ülkenin yönetim biçimidir.” diyor, Türk Dil Kurumu diyor, bir ülkenin yönetim biçimidir. Siz de bunu değiştiriyorsunuz ve bir rejim değişikliği yapıyorsunuz. Allah aşkına, bunu bir tek kişiye indirgemek elbette doğru değil, bir şahıstan bahsetmiyorum. Allah aşkına bir an için düşünün, bu koltukta sizin istediğiniz adam oturmaz ise siz bu yetkileri kime verdiğinizin farkında mısınız? Sizin istediğiniz adam o koltukta oturursa sorun yok. E, bu adam ölümsüz değil ki, Hak vaki olduğunda o koltuğa kimin oturacağını ne siz bilirsiniz ne ben bilirim.

“Koalisyon olmayacak.” diyorsunuz, doğru söylemiyorsunuz, bugün bir koalisyon içindesiniz. Koalisyon yapıldığında hiç olmazsa herkes onuruyla, şerefiyle masaya oturur, boyunun ölçüsünü gider halktan alır, yüzde kaç oy aldıysa hükûmette o kadar ağırlığını koyar ama şimdi kim ne pazarlık yaptı, ne etti, bilgimiz yok. Bir koalisyon var ama şartlarını hiç kimse bilmiyor. O nedenle, bu yol yetki gasbı, patent gasbıdır. Buna kimsenin girmemesi lazım.

Anayasa değişikliği yapıyorsunuz. Dünyada bana bir ülke gösterin ki, bir demokratik ülke gösterin ki olağanüstü hâl döneminde anayasa değişikliği yapılsın. Eşit şartlarda mücadele etmiyoruz. Bütün televizyonlar elinizde, bizim sokağa çıkmamızı da yasaklıyorsunuz. OHAL var, çocuklarımızı topluyorsunuz. OHAL var, bizlere gaz sıkıyorsunuz. Neyin arkasına sığınıyorsunuz arkadaşlar? Yiğitseniz kaldırın OHAL’i, gelin hep beraber mücadele edelim.

Bakın, “millî irade, millî irade” diyorsunuz, kendi tabanınızın sesini de duymuyorsunuz. AKP’li seçmen diyor ki: “Vallahi ben başkanlık istemiyorum.” Çoğu böyle söylüyor. “Evet, partimi seviyorum, oy veriyorum, helal olsun oyum ama başkanlık sistemi uygun değil.” Milliyetçi Hareket Partisinin seçmeni de aynı şeyi söylüyor: “Ben genel başkanımı seviyorum, sorun yok, partimi de seviyorum ama bu başkanlığı vermeyeceğim.” diyor. HDP seçmeni diyor ki: “Zaten seni başkan yaptırmayacağım.” Biz de diyoruz ki: “Atatürk’ün yolundan ayrılmayacağız.” Hiçbir şekilde halkımızın önceliğinin bu olmadığını siz de duyuyorsunuz.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – O zaman mesele yok.

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Siz de biliyorsunuz halkın bunu istemediğini.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sizin konuşmanıza bile gerek yok, halkımız gereğini yapacak.

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Halkın istemediği bir şeyi bile bile, bir tek adam için gelip de burada gündemi meşgul etmek günah değil mi? Aldığınız paralar helal mı olacak zannediyorsunuz? Hayır, burada sizler halkın temsilcisisiniz. Halk bizi, hepimizi buraya kendi adına söz söylemeye gönderdi, “Ancak başın sıkışırsa bana gelebilirsin.” dedi. Şimdi siz, çeşitli yöntemlerle halktan bunu koparmaya çalışıyorsunuz ama halk bunu size vermeyecek. Öncelikle biz burada bunun yolunu keseceğiz. Ama olmadı, ola ki olmadı bu necip halk bu başkanlık sistemini, bu rezilliği hiçbir şekilde size vermeyecek.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Muş Milletvekili Sayın Ahmet Yıldırım konuşacak.

Buyurun Sayın Yıldırım. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA AHMET YILDIRIM (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; akşamın bu geç saatinde ben de hepinizi saygıyla selamlayarak başlamak istiyorum.

Bugün Suriye toprakları içerisinde hayatını kaybeden, bu akşamki 10 askerden sonra hayatını kaybeden sayısının 14’e yükselmiş olmasına dair içtenlikle üzüntülerimi ifade ediyor, onlara Allah’tan rahmet diliyor, ailelerine başsağlığı diliyorum ve yaralılara da acil şifalar diliyorum. Ancak biraz empati yapabilirsek, bugün hayatını kaybeden askerlerden birinin çocuğumuz, kardeşimiz, babamız veya yakın bir akrabamız olmasını bir yana bırakın, acaba adına “Fırat Kalkanı” denen operasyonda bu düzeyde yakınlığımız olan birinin asker olarak sadece orada bulunuyor olması bizi nasıl bir kaygıya, nasıl bir tedirginliğe sevk eder düşünebiliyor muyuz acaba, biraz empati yapıp bunu düşünebiliyor muyuz? Evet, bu 14 gencecik askerin ailesine, evine, ocağına nasıl ateşin düştüğünü biz yarın unutacağız ama o aile ömür boyu unutmayacak ve onarılmaz bir yarayla karşı karşıya kalacak. Bizim için kolay. Burada taziye dileyeceğiz, yaralılara acil şifa isteyeceğiz, ondan sonra geçip gideceğiz. Peki, o askerlerin minicik çocukları, o askerlerin saçlarını süpürge ederek onları bu yaşa kadar büyüten anneleri, babaları, kardeşleri, eşleri ne hissediyor, acaba biz bunun acısını kendimizde içselleştirerek ne kadar hissediyoruz? Bu da Parlamentodaki grubumuz dışındaki diğer 3 partiye eleştirimdir ki, bu tezkereye oy vermemiş Mecliste grubu bulunan tek siyasi partiyiz biz. Çünkü, bugün bu olaydan ne kadar üzüntü duyuyorsak, tezkerenin görüşüldüğü gün bu ve benzeri durumları da -tezkerenin görüşüldüğü zaman, oy vermediğimiz zaman- öngörerek bu yönde bir kanaat kullandık.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın, 24 Ağustostan beri Suriye toprakları içerisinde hayatını kaybedenlerin sayısı 40’a yaklaştı. Bir de hiç kimsenin sözünü etmediği, unuttuğu, unutturmaya çalıştığı 2 askerimiz de DAEŞ’in elinde. İki haftadır buna dair hiç bilgi veren yok, sayının 2 mi veya daha fazla mı olduğunu da maalesef bilmiyoruz. Bunlar şu anda ne durumda veya Türkiye’deki Millî Savunma Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı bunların sağ salim elde edilmesi, teslim alınması için nasıl bir çaba sarf ediyor bilmiyoruz biz.

Şimdi, değerli milletvekili arkadaşlarım, bakın, şunu söyleyelim: Biz El Bab’ı düşürüp ele geçirsek ne olacak? Ne olacak? Bizim egemenlik sahamız değil, işgal edilmiş bir toprağımızı geri alma pozisyonuyla da karşı karşıya değiliz ama biz bu tezkereye oy vermemiş bir siyasi parti olarak El Bab’ı DAİŞ’ten temizlesek bile ne olacağını ben söyleyeyim: En fazla bir hafta sonra rejim ve Rusya, bu aralar sıcak ilişkiler geliştirmeye çalıştığımız rejim ve Rusya “Hadi, işiniz bitti; çekilin buradan.” diyecek. Oranın Türkiye’ye kalacağını mı sanıyorsunuz? Türkiye askerinin orada ilanihaye kalacağını mı düşünüyorsunuz? Göreceksiniz, Bab’ı alsak bile ya, rejimin ve Rusya’nın canına minnet; hiçbir askerini kaybetmeden, operasyon yapmadan, silah kullanmadan, yaralı ve şehit vermeden teröristlerce işgal edilmiş olan bir kentini onlarca kilometre ötede sınırı kalmış olan bir ülkenin askerleri gelip yaşamını vererek ellerinden alıyor ve… Göreceğiz arkadaşlar, bakın, yaşayarak göreceğiz, umarız bu sayı burada kalır, umarız bunun üzerine bir can daha toprağa düşmez ama bu sayı neye varır bilmiyorum ancak şunu iyi biliyorum, orayı DAİŞ’ten Türkiye’den giden güvenlik güçleri teslim alsa bile gidecek o toprağın sahiplerine ve egemenlik hakkı üzerinde olan devlete teslim edecek; bu. Çünkü üç gün sonrasını göremediğimiz; üç gün sonranın hesabını yapamadığımız bir dış politikayla Suriye’de bulunuyoruz ve günübirlik, haftalık da değil günübirlik açıklamaların ve Hükûmet yetkililerinin birbiriyle çelişen, tezat olan demeçleriyle karşı karşıyayız biz. Yarın, bugün söyleneni tekzip edecek bir açıklamayla karşılaşırsak artık, ülkenin maalesef şaşırmadığı bir Suriye politikasına sahibiz. Peki, Fırat Kalkanı’nda askerlerin akıbeti bilinmezliklerle dolu ve insan hayatı da Türkiye’deki televizyon kanallarının altındaki alt yazıyla özdeşleşmiş durumda. Alt yazı geçiyor: “Son dakika…” Alt yazı geçiyor: “Bu kadar asker hayatını kaybetti.” Alt yazı geçiyor: “Bu kadarı ağır olmak üzere bu kadar yaralı.” Ee, sonuç? Ne yapmaya çalışıyoruz, amacımız ne? Biz bütün bunları düşündüğümüz için ve bu ülkenin kendi toprakları üzerindeki egemenlik hakkını sonuna kadar savunma hakkını teslim ederek kendi sınır güvenliğini sağlayacak olan bir pozisyonda ve tavırda, bir politikada olması gerektiğini düşünüyoruz. Ya değilse?

Bakın, tekrar söylüyorum: El Bab’dan yürüyüp Rakka’ya gideceğimizi mi sanıyoruz? Bunu bize yedireceklerini mi sanıyorsunuz? Tırnak içinde söylüyorum, en zahmetli, en sıkıntılı, en netameli işleri havale etmiş bize; bizim askerimiz orada şey yapıyor. Rusya yarın “Çık.” dediğinde, “Çıkmazsan seni de havadan vuracağım.” dediğinde -ki ilk saldırıda, Türkiye'nin 3 askeri bundan bir ay önce öldüğünde bütün uluslararası haber ajansları geçti ki Rus uçakları vurmuştu- “Yine vururum ya da çekileceksiniz.” dediğinde ne yapacaksınız? “Yok, biz kendi topraklarımız üzerindeyiz ve burayı koruyacağız.” mı diyeceğiz?

Böyle anlamsız bir dış politikanın içine saplanmışız ve bütün dünya bu sendromu “Vietnam sendromu” olarak tanımlar. Bir kişinin, bir ülkenin, bir ülkenin silahlı güçlerinin, kendi egemenlik hakkının olmadığı topraklarda operasyon yapması ve orada tıkanmış bir politikayla karşı karşıya gelmesini bütün diplomatik literatürde “Vietnam sendromu” olarak tanımlarlar, bunun adı “Vietnam sendromu”dur.

Bütün içtenliğimle ve kalbî duygularla söylüyorum: Bu akşamki kayıpların son kayıplar olmasını içtenlikle temenni ediyorum. Bir fazla kaybın daha gerçekleşmemesi için bu Parlamentonun ve başta da siyasi iktidarın elinden ne geliyorsa onu yapması gerektiğini düşünüyoruz; Bir an önce kendi sınır güvenliğini sağlayacak şekilde o topraklardan çekilmesi gerektiğini, tezkereden almış olduğu yetkiden imtina etmesi gerektiğini düşünüyoruz biz. Bize orada istediğimiz gibi hareket etme şansı vermeyecekler. Rejimin ve Rusya’nın Fırat’ın batısında kalan topraklarda izin verdiği ölçüde ilerleyebiliyoruz biz. Onların izin vermediği hiçbir yere ilerleyebilme şansımız yok. Onların “Dur.” dediği yerde durma, “Geri çekil.” dediği yerde ya orantısız bir mukabeleyle onlarla çatışmayı ve savaşa girmeyi deneyeceğiz ki o zaman işin içinden çıkılmaz bir Vietnam sendromuyla karşı karşıya kalacağız ve aklımızın hayalimizin tasavvur edemeyeceği bir problem ve sıkıntıyı bu ülke insanlarına yaşatacağız. Ne olursunuz, bırakın, bizim siyasi kaygılarımızı, taleplerimizi oradaki askerlerin yaşam hakkı için, oradaki insanların ailesinin mutluluk hakkı için, kendi çocuklarına, annelerine, babalarına ulaşma hakkı için de olsa bu operasyonu Türkiye'nin bir an önce sonlandırması gerektiğini düşünüyoruz. Bu tezkere baştan beri anlamsızdı, bu saatten sonra tümüyle işlevini yitirmiştir. Bunların üzerine daha bir can verme lüksümüzün bile kalmadığını düşünüyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yıldırım.

Şahsı adına Gaziantep Milletvekili Sayın Mehmet Erdoğan konuşacak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygı ve muhabbetle selamlıyorum.

Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısı üzerinde söz almış bulunuyorum. Tabii, bu kanun, hepinizin bildiği gibi 23’üncü Dönemde, 24’üncü Dönemde, hatta 26’ncı Dönemin yani bu dönemin şubat ayında hep gündeme geldi. Mensubu olduğum Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonunda görüşüldü. Tabii, biz orada Komisyon üyelerimizle çok büyük bir mutabakat içerisinde bu kanunu geçirdik. Bugün de o mutabakat Parlamentoya yansımış durumda. Bu kanun çok önemli çünkü bir defa, bir malın kimliği patentiyle, markasıyla, tasarımıyla ölçülür. Bunların bugüne kadar kanun neticesinde ciddi bir somut delili bile yok gibi. 1995’te çıkarılan bir kararnameyle bugüne kadar getirmişiz ve hep kadük kalmış. Onun için son derece önemli bir kanun görüşüyoruz.

Tabii, bu kanunun geçmesine kolaylık gösteren tüm grup arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum. Bu kanunla birlikte Türkiye ihracatında ve dış politikasındaki birçok olayda bile… Biliyorsunuz, ticaret bazı yakınlıkları da beraberinde getiriyor, dostlukları da pekiştiriyor. Birçok ülkeyle daha çok mal satma, daha çok ticari ilişkilerde bulunma durumu söz konusu olacak diye düşünüyorum. Rusya’yla yüzde 50’lerde olan ticaret hacmimizin daha da artacağını… Ve dünyanın birçok ülkesinde, özellikle Körfez ülkelerinde 1,7 trilyon dolar -biliyorsunuz- ticaret hacmi var, oralara girmemiz lazım. Siyasi anlamda söylemiyorum, yanlış anlaşılmasın. Mesela Şanghay bölgesinin 15 trilyon dolar ticaret hacmi var, oralara doğru girmemiz lazım. Afrika’ya girdik ve bunları artırmak için de malımızın kimliği olmalı. Tabii, bütün grupların temsilcilerine burada teşekkür ediyorum.

Hakikaten ortak bir acımız var. 14 şehit tabii ki az değil, 14 şehidimiz… Bugün El Bab bölgesinde maalesef, şehit verdik 14 kardeşimizi, askerimizi. Hemen çok ileri gitmeden…

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Niye verdik?

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – İşte, niye verdiğimizi anlatacağım müsaade edersen Kazım ağabey. O 45 şehidi İstanbul’da nasıl verdiysek, niye verdiysek bunu da öyle verdik.

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Aynı değil ya, yapmayın!

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Hepsi aynı, eğer bunu dersek… Bakın, yarım kalır, sürem kısa, müsaade edin, tamamlayayım.

14 şehidi Kayseri’de niye verdiysek onun için verdik. Siirtli bir ailenin düğünü vardı Gaziantep’te. DAİŞ denen örgüt bombayı patlattı, 35’i çocuk 56 masum insan öldü ve bu Suriye meselesinin kararı da, El Bab kararı da o gün alındı.

Burada bizim kimsenin toprağında gözümüz yok. Yani şu zannedilmesin: Türkiye Suriye‘ye toprak için girse altı yıldır girerdi. Ancak ne zaman girdik? Örgütlerin topyekûn Türkiye’ye karşı bir savaş açması var. DHKP-C neyse, PKK aynısını yapıyor, DAİŞ aynısını yapıyor. 15 Temmuzu ne çabuk unutuyoruz arkadaşlar. İşgal planı koydular ve bu işgal planını koyan Stratfor diye CIA’nın yan kuruluşunun olan strateji kuruluşunun yayınladığı haritayı görmedik mi? Hiç bakmadık mı? Haritada açık açık İstanbul’da bir şehir devleti kuruyorlar, metropoliten bir devlet. Ege işgal altında. Doğu ve güneydoğuda 2 tane devlet ve yine, İç Anadolu’ya sıkıştırılmış bir Türkiye. Şimdi, bunları görürken…

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Esad’a müdahale etmeseydik olacak mıydı bunlar?

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Esad’a gelince, Esad’ı dilinize dolamışsınız da…

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Müdahale etmeseydik olacak mıydı Allah aşkına ya?

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) - Biz Esad’la da, biz İran’la da, biz komşularımızla da sıfır toleransta bunları hep savunduk, iyi ilişkiler içinde bulunduk. Ne zaman Esad’ı karşımıza aldık? Halkını bombaladığı gün karşımıza aldık, sarin gazını attığı gün karşımıza aldık. Biz bölgemizde, coğrafyamızda her zaman barıştan yana olduk, her zaman kardeşlikten yana olduk. Ama, adam 15 Temmuzda ülkeyi işgal ederken müsaade edin biz de sessiz kalmayalım yani ve bütün örgütlerin ne oldu da bugün tamamı birden hareket geçti. Bunu niye sorgulamıyorsunuz?

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Sorguluyoruz, cevap bulamıyoruz.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Cevabı biraz sonra çıkar, verirsin.

Şimdi, bir bakın, hangi örgüt sessiz duruyor? Örgütlerin hepsinin elinde silah, her biri bir kesimde bombalıyor. Bakın, sekiz ay önce, on ay önce, iki yıl önce bu kürsüde söylediklerimizin tamamı bugün uygulanıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Küresel güçler istediğini yapıyor. Onun için, arkadaşlar, birbirimize laf atacağımıza birbirimizle empati yapalım, bu olayları hep ele ele vererek aşalım.

Hepinize teşekkür ediyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Yapıyoruz ki anlatamıyoruz ya, baksanıza! Yapıyoruz da anlatamıyoruz.

BAŞKAN – Şahsı adına ikinci ve son olarak İzmir Milletvekili Sayın Atila Sertel konuşacak.

Buyurun Sayın Sertel. (CHP sıralarından alkışlar)

ATİLA SERTEL (İzmir) – Sayın Başkanım, kıymetli vekil arkadaşlarım: tabii, çok üzücü günler yaşıyoruz. 14 askerimize, geçmiş dönemde ölen polislerimize, askerlerimize Allah'tan rahmet diliyorum. Ama, siz de biliyorsunuz ki ölenler üniforma değil, toprağa verilenler üniforma değil, onlar birer insan ve hepsi birer ana kuzusu.

Şehitleri yalnızca Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında ya da buluştuğumuz cami avlularında çelenklerin altında namaz kıldıktan sonra onlara hakkımızı helal ederek uğurlamıyoruz; onları çok genç yaşta ve çok haksız bir biçimde, bir şehit mertebesine ulaşmalarına rağmen, anne ve babalarından kopararak öbür dünyaya yolluyoruz. Canımız yanıyor.

Ben şehitleri sadece uğurlamaya gitmiyorum arkadaşlar, İzmir ve çevresindeki on beş yıl önce, yirmi yıl önce şehit olanların ailelerinin evlerine gidiyorum. Her biri birer odalarını ayırmış, çocuklarının fotoğraflarıyla süslemiş ve her ölüm yıl dönümünde taze çiçekleri fotoğraflarının yanına koyan aileleri biliyorum. O acıyı aileler yaşıyor. Biz gerçek anlamda o acıyı yaşamış olsak ve hissetmiş olsak burada, Türkiye Büyük Millet Meclisini etkin bir görevle ve etkin bir yapıyla bu çocukların ölmemesi için, çocuklarımızın ölmemesi için harekete geçiririz. Bunu yapmadığımız sürece sadece gözyaşı dökeriz.

Türkiye'de insanların yüzü artık gülmüyor. Türkiye'de insanlar mutsuz. Sokağa çıkın, bakın. Ankara sokaklarında yürüyün. İzmir, Çankırı, Artvin, Van, Hakkâri, Şırnak, hangi bölgede olursa olsun insanlar artık gülmüyor ve geleceğe ilişkin kara kara düşünüyor; Türkiye'de can güvenliği açısından düşünüyor, ekmek olarak düşünüyor, elektrik olarak düşünüyor, su parası olarak düşünüyor ve gerçekten, çok büyük ekonomik sıkıntılarla birlikte bir de geleceğe yönelik endişelerini duyuyor.

Sevgili arkadaşlarım, beş gün önce Silivri Cezaevindeydim. Altı yıl gittiğim, beş buçuk yıl gittiğim ama bir daha gitmeyeceğim diye söz verdiğim cezaevine Cumhuriyet gazetesinin çok saygın çalışanlarını ve orada bulunan tutuklu insanları ziyarete gittim, oturduk konuştuk. Size bir isim vereyim: Akın Atalay, Cumhuriyet Vakfı Başkanı. Geçen gün o ziyaret anında gelen kâğıdı söyleyeceğim: Tutukluluğuna itiraz kâğıdına verilen yanıtta kaçma şüphesinin yoğunlaşmasından söz ediliyor. Oysaki, Akın Atalay Berlin’den kendi ayaklarıyla İstanbul’a gelen, Atatürk Havalimanı’nda gözaltına alınan ve “Benim için aslolan Cumhuriyet gazetesidir, ben tutuklanabilirim ama yurduma döneceğim.” diyen bir insandır. Diğer gazeteci arkadaşlarımızın da orada iddianamenin hazırlanmasını beklediğini gördüm. Örneğin, FETÖ’ye yardım ve yataklıkla yargılandığı söylenen Murat arkadaşımız için, Atilla Taş için yüz on günü geçmesine rağmen iddianame bile hazırlanmamış, hazırlanmıyor, cumhuriyetçiler için hazırlanmıyor.

Sevgili arkadaşlarım, yarın İzmir’in 9 Eylül gazetesinde bir haber okuyacaksınız ve bu haber gerçekten bizim yüzümüzü kızartacak: 3 engelli genç kızımıza; 20, 21 ve 24 yaşlarındaki genç kızımıza Halk Eğitimden görevlendirilen 61 yaşındaki bir öğretmenin tacizini okuyacaksınız. Yeter artık! Türkiye katillerin, tacizcilerin, adam vuran çetecilerin ülkesi olmaktan çıksın. Bu konuda Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarının etkin görev yapması gerekiyor, bu rezilliklere son vermek gerekiyor ama siz başka hesapların peşindesiniz, halkın millî iradesini tek kişiye vermenin peşindesiniz. Türkiye’deki hiçbir sorun ne yazık ki siz ilgilendirmiyor.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Çok güzel, bravo.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sertel.

Sayın milletvekilleri, üçüncü bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, üçüncü bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

55’inci maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

56’ncı maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

57’nci maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

58’inci maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

59’uncu maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

60’ıncı maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

61’inci maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

62’nci maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

63’üncü maddede bir adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 341 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 63’üncü maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

             Ahmet Yıldırım                                 Dirayet Taşdemir                                    Dilek Öcalan

                     Muş                                                  Ağrı                                               Şanlıurfa

              Sibel Yiğitalp                                     Feleknas Uca

                Diyarbakır                                          Diyarbakır

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Ağrı Milletvekili Sayın Dirayet Taşdemir konuşacak.

Buyurun Sayın Taşdemir. (HDP sıralarından alkışlar)

DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Gecenin geç saatlerine kadar aslında, Parlamentoda hep birlikte oturuyoruz, emek sarf ediyoruz ama açıkça ifade etmek isterim ki Parlamentoyu bu işleme biçimimizin, Parlamentoda verdiğimiz bu emeğin açıkçası ülkenin gündemiyle yakından uzaktan bir ilişkisi yok. Parlamento asli görevini yapmıyor, onun dışında aslında farklı farklı konularla da ilgileniyor. Yani, bu kürsüde günlerdir devam eden, aslında bir ritüele binmiş bir şekilde ya başsağlığı dileniyor, taziye dilekleri iletiliyor ya da intikam yeminleri ediliyor. Yani artık, bu kürsüde çözümü konuşmanın zamanının geldiğini, geçtiğini düşünüyorum. Artık, bir kere, bu kürsüde ölümleri yüceltmenin dışında bizim oturup “Neden bunlar yaşanıyor, bu sorunun faklı bir çözümü olabilir mi?” bunun üzerinde tartışma yürütmemiz gerekiyor. Yoksa, sürekli “mış gibi” yaparak bu sorunların üstesinden gelemeyiz, bu sorunlar çözülmez; bizler de her gün bu kürsüde ya intikam yeminleri ederiz ya da başsağlığı dileklerini iletiriz.

Bugün Bab’da 14 asker yaşamını yitirmiş; kendilerine Allah’tan rahmet, ailelerine de başsağlığı diliyorum. Ama bizim, bir kere, bu konuyu da tartışmamız lazım yani Bab’da o askerler neden, niçin yaşamını yitirdi? Bunun sorumlusu kim? Elbette ki burada, Hükûmetin dış siyasette uyguladığı siyaset bundan birinci derecede sorumludur çünkü sürekli emperyal hayaller, derin stratejiler, günlük ittifaklar açıkçası ülkeyi bu çıkmaza sürüklemiştir, bunun hesabını da Hükûmetin açık ve net bir şekilde halka vermesi gerekiyor ama maalesef, her zaman olduğu gibi Hükûmetimiz yani AKP iktidarı sürekli mağdur. Bir kez bile olsun yapılanların, olanların hesabını vermek yerine, sürekli bir mağduriyet üzerinden kendini ifade eden, on beş yıldır aslında bu siyaseti yürüten bir Hükûmetle de karşı karşıyayız.

Bakın, yıllar önce basına yansımıştı, sizler de mutlaka izlemişsinizdir; sadece bir köprüdeki hata payından kaynaklı, bir Japon mühendis intihar etmişti. Açıkçası, bizim sizlerden beklentimiz intihar etmeniz veya istifa kurumunu işletmeniz değil -hani bunların olmayacağını biliyoruz- sadece bir kez, aslında, sorumluluk alın ve hesap verin, yaşananların nedenini bu halka açık ve net bir şekilde izah edin. Ama, ifade ettiğim gibi, on beş yıldır demagoji ve manipülasyonla bir siyaset yürütülüyor maalesef. Yani aslında, bunun sıkça burada işletildiğini, bu siyasetin güdüldüğünü biliyoruz. Sürekli, asıl meseleyi tartışmak yerine aslında gündemden uzaklaştırıcı kavramlar üzerinden bir siyaset yapıldığına tanıklık ediyoruz.

Az önce bir arkadaşımız bir ifadesinde “savaş” kavramını kullandı. Yine, iktidar masalarında “Bu yaşanan savaş mı, değil mi?” tartışması yürütüldü. Yani olan üzerinden, yaşananlar üzerinden bir açıklama yerine kavramlar üzerinden, olayı aslında özünden uzaklaştırarak bir tartışma, bir gündem oluşturuluyor. Yani yaşananın isminin ne olduğu önemli değil. İnsanlar ölüyor mu, insanlar göç ediyor mu, köyler yakılıp yıkılıyor mu, şehirler şu an bomboş mu, yoksulluk artıyor mu, yaşanan budur, bunu tartışmamız lazım. Yoksa isminin, kavramın ne olduğunun bir önemi yok. Ama maalesef, bu, Türkiye’de bir siyaset biçimidir. Yıllardır biz bu siyaseti yaşıyoruz.

Bakın, önce Kürt sorunu vardı, yoktu, karttı, kurttu, sonra geri kalmışlıktı, eşkıyalıktı yani doksan yıl boyunca bu kavramsallaştırmayı, bu isimlendirmeleri bu Hükûmet, bu hükûmetler çokça yaptı ama gelip dayandığımız, vardığımız nokta nedir? Aslında, bir savaş hâli var, bir çatışma hâli var; biz bundan uzaklaşamayız.

Bakın, 2005’te Diyarbakır’da, dönemin Başbakanı ve bugünün Cumhurbaşkanı orada ismini doğru koydu aslında, tespitini doğru koydu, “Kürt sorunu vardır ve benim sorunumdur.” dedi. Ama maalesef, yine dönüp dolaşıp statükocu noktaya geri geldik, hatta biraz daha zorlanırsak herhâlde, kart kurt meselesine de tekrar bir geri dönüş sağlanacak.

Ama biz, burada işin özünü tartışmanın zamanının geldiğini, artık güvenlikçi politikalarla, Kürt karşıtlığı siyasetle bu işlerin çözülemeyeceğini bir kez daha ifade etmek isteriz. Olması gereken, aslında 2011’de denenen, ismini “barış süreci” yani “müzakere süreci”, “diyalog süreci” olarak ifade ettiğimiz dönemin tekrar başlayıp…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Taşdemir.

DİRAYET TAŞDEMİR (Devamla) - …sorunlarımızı diyalog ve müzakereyle tekrar tartışmak gerekir. Dolayısıyla, bunun Orta Doğu sorunlarına da bir çözüm getireceğine inanıyorum.

Tekrar sizleri saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

63’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

64’üncü maddede bir adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 341 sıra sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısı’nın 64’üncü maddesinin (6)’ncı fıkrasından (d) bendinin çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

          Emin Haluk Ayhan                      Mehmet Necmettin Ahrazoğlu                            Erhan Usta

                   Denizli                                                Hatay                                               Samsun

                                  Kamil Aydın                                       Arzu Erdem

                                     Erzurum                                             İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz efendim.

ERHAN USTA (Samsun) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

Enstitü tarafından reddedilecek tasarımlar için belirlenen ölçütlerden biri olan "Yeni olmadığı tespit edilen" ifadesi yeterli bilgi vermemektedir.

Tasarının 56’ncı maddesinin (4)’üncü fıkrasında yer alan yenilik tanımına göre tescil istenen tasarımın herhangi bir yerde kamuya sunulup sunulmadığı Enstitü tarafından araştırılarak bir karar verilecektir. Ancak, bu araştırmanın nasıl yapılacağı konusunda tasarı metninde ve gerekçede açıklama yapılmamıştır.

Tasarımlara ilişkin önceki veriler patent olayında olduğu gibi kolay ulaşılabilir veriler değildir. Gerekçede de açıklandığı gibi mutlak yenilik ölçütü tercih edildiği için dünya çapında önceki tarihli bütün tasarımların değerlendirilmesi gerekmektedir. Bunun yerine getirilmesinin imkânsız olduğu düşünüldüğünde beyan sisteminin uygulanmasının tercih edilmesi ve (d) bendinin metinden çıkarılmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

65’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

66’ncı maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

67’nci maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

68’inci maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

69’uncu maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

70’inci maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

71’inci maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

72’nci maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

73’üncü maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

74’üncü maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

75’inci maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

76’ncı maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

77’nci maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

78’inci maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

79’uncu maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

80’inci maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

81’inci maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

82’nci maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

83’üncü maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

84’üncü maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, üçüncü bölümde de yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.

Şimdi, dördüncü bölüm görüşmelerine başlıyoruz.

Dördüncü bölüm, 85 ila 112’nci maddeleri kapsamaktadır.

Dördüncü bölüm üzerine, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Sayın Ahmet Selim Yurdakul konuşacaktır. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Yurdakul.

MHP GRUBU ADINA AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi olarak desteklediğimiz Sinai Mülkiyet Kanunu Tasarısı’nın dördüncü bölümü üzerinde grubumuz adına söz aldım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, saygıdeğer vatandaşlar; sözlerime başlamadan önce terör örgütünün kahpe saldırılarında şehit olan, her biri fidan gibi, birbirinden kahraman Türk evlatlarını rahmetle ve şükranla anıyorum. Genç yaşında Türk evlatlarının hayallerini yıkan, onların karşısına geçecek yüreği bile olmayan kahpe terör örgütlerini Türk milleti olarak lanetliyoruz. Her şehadette biraz daha bileniyoruz, her şehadette bir ölüyor, bin doğuyoruz. Dost düşman, herkes şundan emin olsun: Millet olarak şehadete yolcu ettiğimiz her bir kardeşimiz Türk Bayrağı’nı bir kademe daha göklere yaklaştırıyor. Kırmızı rengini gönüllere düşen kahramanlardan alan bayrağımız daima dalgalanacaktır. Bayrağımızın gölgesinden bile ürken farelere Türk milleti şu dizelerle cevap verecektir: “Delinse yer, çökse gök/ Yansa, kül olsa dört yan/ Yıldırımdan, tipiden, kasırgadan yılmayan, ölümlerle eğlenen tunç yürekli Türkleriz/ Bizler bir ölür bin diriliriz.” diyen gururlu bir milletin fertleriyiz. Allah’ın izniyle, fırtınayla dolu bu deryadan çıkacak ve sakin limanlara varacağız. İşte, bu yolculukta, içinde bulunduğumuz gemide hepimiz biriz, hepimiz aynı hedefe kürek çeken bir milletin gururlu fertleriyiz. Bizim bu birlik ve beraberliğimize kastedenler kaybedecekler, bizim güvenliğimize kastedenler kendi silahlarıyla yok olacaklar. Bilinsin ki evlatlarımıza kastedenlerin soyları kuruyacak. Bugün dost gibi görünüp bizi sırtımızdan vuranlar kendi tuzaklarında can verecekler. Bir metre toprağımıza göz koyan alçaklar hezimete uğramaya mahkûmlardır. Bu alçakların peşine takılanlara seslenmek istiyorum: Ülkemizi bölmek ve bir karış dahi toprak almak isteyen varsa bunun bedelini ödemeye hazır olmalıdır.

Bu toprakların tek hâkimi Türk milletidir. Ey kirli ellerin taşeronluğunu yapan terör örgütü, yeryüzünün en gururlu milletine kafa tuttuğunuzu zannediyorsunuz ama yanıldığınızı göreceksiniz. Ey terör örgütü, 2000 yılında girdiğin fare deliğinden 2002’de çıktın ve o günden beri hainliğe devam ediyorsun. Hatırlatmak isterim, zaman sürekli akan bir nehir gibidir. Nitekim, Türk tarihi binlerce yıldır hiç durmadan akmaktadır. Geçmişte Türk’e silah doğrultanlar bu nehir yatağının dibini boyladılar. Sen de bu nehir yatağının dibini boylayacaksın ve kimse seni hatırlamayacak. Romantik sempatizanlarının gönlünde yer bulacağını zannediyorsan yanılıyorsun. Onların sempatileri de senin gövdenle birlikte o nehir yatağında çürüyecek. Çirkin hainliklerinle nehir yatağının pislik ve balçıkla dolu ve kimsenin hatırlamayacağı bir bölümünde unutulacaksın. Tarih hainleri değil, kahraman ve mert savaşçıları onurlandırır. Şeref yoksunu namertler ne tarihte ne coğrafyada yer bulamazlar.

Dün bize hainlik edenleri bugün komşu ülkelerde farklı adlar ve farklı üniformalarda görüyoruz. Başka bayrakları omuzlarına takınca kendilerini savaşçı zannedenlere şunu hatırlatmak lazım gelir: Savaşçının bir onuru vardır, savaşçı şerefiyle mücadele eder; savaşçının felsefesi vardır, ancak ülkesi ve vatanı için mücadele eden savaşçı saygıyı hak eder. Hain teröristlere ve radikal farelere baktığımızda gördüğümüz, lağımlarda gezen hastalık taşıyıcı kemirgenlerden başka bir şey değildir. İşte, siz bu nedenle kaybedeceksiniz, siz bu nedenle onursuz farelerden fazla değilsiniz. Sizi himaye eden ve besleyen yabancı ülkelerin habercilerine anlattığınız çatışma hikâyelerini biz, haşerelerle mücadele olarak anlatıyoruz.

Aynı Batılı habercilere seslenmek istiyorum: Kahraman gibi göstermeye çalıştığınız teröristlerin hepsinin gözümüzde haşerelerden bir farkı yoktur. Hayatın anlamını arayan, yolunu kaybetmiş Avrupai ruhlarınızla terörü kollamanızı lanetliyoruz. Bakın, cebinde akrep taşıyan akrep tarafından sokulur. Türk milletine hainlik eden teröristlere şu kadarcık sempati besleyen Avrupalılar, günün birinde o akrep tarafından sokulduklarında bizi anlayacaklardır.

Ey kendisini satranç oyuncusu zanneden küçük diktatörler, birkaç bin kişilik kabile ağaları; en modern silahlara bile sahip olsanız Türk milletinin azmine ve direncine karşı duramazsınız. Babanıza ve dedenize sorun, temiz içme suyunun dahi ne olduğunu Türkler sayesinde öğrendiniz, sonra emperyal bir fistanlının krallık vaadine inanarak sizlere barış getiren necip Türk milletine ihanet ettiniz. Bizim hakkımızda sahte fetvalar uyduranların evleri o günden beri yanıyor, bize “kâfir” diyenler yüz yıldır cehennem ateşiyle yanıyor. Şair boş yere söylememiş: “Türk’e kefen biçenin ölümü korkunç olur.” Bunu zor yoldan öğrenmek isteyen her bir teröristi terbiye edecek kadar yiğidimiz var. Kimse merak etmesin, bizde er tükenmez, ezan dinmez, bayrak inmez, vatan asla bölünmez. Allah, kahraman evlatlarımıza güç versin; Allah, hainleri girdikleri inlerde helak etmeyi bize nasip etsin; Rabb’im, Metehan’ın torunlarına dirayet versin; Rabb’im, Alp Arslan’ın, Fatih’in kılıcıyla Türk polisine, Türk askerine yol göstersin; Rabb’im, Türk milletine, Başbuğ Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün emriyle Akdeniz’e yürüyen dedelerimizin zaferlerini unutturmasın; Allah, birlik ve beraberliğimizi daim, Türk düşmanlarını helak etsin; Allah Türk’ü korusun ve yüceltsin.

İnşallah, bu kanunla sınai haklarımız daha kolay tescil edilecek, araştırma ve geliştirme projelerinde emekler rahatça korunacaktır. Devlet, fertlerinin fikrî ve sınai haklarını koruyabildiği kadar gelişir.

Bu kanunla, sağlık alanında yapılacak çalışmaların da hakları korunacaktır. Yıllardır yurt dışında özellik tıp, biyoteknoloji ve farmakoloji alanında çalışan Türk bilim adamlarının çalışmalarını ülkemize taşıyabilmelerinin önü de açılacaktır.

Araştırmacılarımızın emekleri, Türk makamları tarafından tescillenerek ülkemizin AR-GE kapasitesi gelişecektir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak bilimi, üretimi ve sanayiyi destekleyen, fikrî gelişimlerin önünü açan kanunları büyük bir sevinçle karşılıyoruz. İnşallah, bunun gibi daha fazla kanunu Mecliste istişare etme şansı buluruz.

Esasen, Türk milletinin bizden beklediği de tam olarak budur. Vatandaşlarımız girişimciliği teşvik eden, araştırmacılarımızı baş tacı eden çalışmalara hasret durumdadır. Bundan sonra Türk milleti olarak, beton ve inşaattan ziyade bilgi üretimini esas alan bir toplum olmak istiyoruz. Biz bunu hep birlikte istişare ederek, birbirimize sevgi ve saygı çerçevesinde hareket ederek birleştirirsek bu kanunları Türk milletine yakışır tarzda geçiririz ve bu birlik ve beraberliğimizi koruduğumuz müddetçe de, biraz önce de ifade ettiğimiz gibi, dünya, cihan üzerimize gelse bizi kesinlikle yıkamayacaktır, birlik ve beraberliğimizi asla bozamayacaktır.

Hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yurdakul.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kocaeli Milletvekili Sayın Haydar Akar konuşacak. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Akar.

CHP GRUBU ADINA HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; evet, hepimiz üzücü haberleri alıyoruz, almaya da devam ediyoruz. El Bab’da şehit olan askerlerimize, kardeşlerimize Allah’tan rahmet diliyorum, ailelerine ve ulusumuza da başsağlığı diliyorum. Umarım şehit sayımız artmaz, umarım bundan sonra şehit vermeyiz.

Son on güne baktığımızda Beşiktaş’ta 44, sonradan dâhil olan yine bir polis arkadaşımızla 45, Kayseri’de 14 -ve bu arada bir Rus Büyükelçisini yine ülkemizde uğradığı bir suikast sonucu kaybettik- ve El Bab’da 14 şehidimiz. 20’li yaşlarda, baktığınız zaman, gencecik fidanları toprağa veriyoruz. Koaceli’de de hafta sonu 2 şehidimizi toprağa verdik. Aileleriyle beraber olduk, onların acılarını paylaştık ama artık bu paylaşımları çoklandırmak değil, en aza indirmek hepimizin görevi. Evet, bizim suçumuz var, biz muhalefet olarak suçluyuz sizin yanlış dış politikalarınızı önleyemediğimiz için ama sizler de suçlusunuz bu yanlış politikalara “Dur!” diyemediğiniz için. Bir ülkenin dış politikası millî olmalı, bir kişiye bağlı olmamalı. Bir ülkenin millî eğitimi millî olmalı, adından da anlaşılacağı gibi millî olmalı. 6 tane millî eğitim bakanı değiştirerek her bakana göre millî eğitim şekillenmemeli. Dış politika, iktidara gelen partilerin ideolojilerine göre, muhafazakârsa Orta Doğu’ya, işte, milliyetçiyse Asya’ya, sekülerse Avrupa’ya değil; ortak millî hedeflerimiz olmalı. Bu millî hedeflerimizde muhalefet partileri, iktidar partileri uzlaşmalıdır.

Bakın, sevgili milletvekili arkadaşlarım, yukarıda, parlamentoda şu anda çok az sayıda milletvekili var. Hepimizin yüzü düşük. Anlaştığımız, Türkiye’nin ihtiyacı olan bir kanun tasarısını bile burada birlikte geçirirken o mutluluğu yaşayamıyoruz; o mutluluğu halkımıza, bunu bekleyen sanayicimize hissettiremiyoruz. Bakıyorum, şöyle izliyorum, hem muhalefet grubunu izliyorum hem iktidar grubunu izliyorum, hepimizin başı aşağı düşüyor. Ama, yukarıda ne görüşülüyor? Arkadaşlarımızın çoğu yukarıda. Nerede? Bir başka salonda. Neyi görüşüyor? “Bir anayasa değişikliği” diye adlandırılan rejim değişikliğini görüşüyorlar. Türkiye’nin ihtiyacı olan bu değil arkadaşlar. Evet, hepimiz seçim dönemlerinde anayasa değişikliğine vurgu yaptık, Türkiye’nin 1982’de çıkarılan Anayasa’yla yönetilmemesi… Ki 18 kez değişmiş, 112 maddesi değişmiş, 2002’den evvel 56 maddesi değişmiş, 2002’den sonra, sizin iktidarlarınız döneminde 56 maddesi değişmiş. Aslında baktığınız zaman değişmeyen yeri kalmamış. Ama, yine de yeni bir anayasaya Türkiye’nin ihtiyacının olduğunu söylüyordum. Bu yeni anayasa tek adamlık bir rejim değildi, saraydan alınıp halka verilen iktidarın tekrar saraya verilmesi değildi; beklenti bu değil.

Anayasa’nın maddelerine baktığınızda, sokaklarda, seçim kampanyalarında bu halka, bu millete verdiğimiz anayasa sözü değil bu arkadaşlar. Bir bakın, maddeleri tek tek inceleyin lütfen, sizden rica ediyorum. Tamamen tek adamlı rejime yönelen bir sisteme doğru hızla gidiyoruz. Tamam, kabul edelim, tek adamlı bir rejim olsun. On dört yıldır zaten tek adamlı yönetiliyor Türkiye, on dört yıldır. On dört yılda terörü mü çözdünüz? 2002 yılında 7 tane şehitle aldınız bu iktidarı; 5 tanesi güvenlik güçlerimizden, 2 tanesi sivildi. Bugün geldiğimiz noktada son bir yılda 800’lerin üzerinde şehitten bahsediyoruz arkadaşlar. Niye çözmedi tek adam bunları? Eğer tek adam rejimi bunları çözecekse gelip bu millete anlatın arkadaşlar, gelip bu millete anlatın. Yukarıda bunları konuşalım, eğer anayasa değişikliği yapacaksak bunları konuşalım, bu terörü nasıl çözeceğimizi konuşalım.

Peki, tek adam rejimi, on dört yıldır Türkiye’deki tek adam rejimi Türkiye’de işsizliği mi çözdü arkadaşlar? Tarihin en büyük işsizliğini yaşıyoruz? Cumhuriyet tarihine baktığınızda bu kadar büyük bir işsizlik yaşamamışız. Niye çözemedi arkadaşlar? Ne var elinde, sihirli formül mü var on dört yıl sonra gelip o sihirli değneği dokunacak ve Türkiye’deki işsizlik problemini mi çözecek? Çözemedi çünkü bugün konuştuğumuz nedenlerden dolayı çözemedi, konuşmaya çalıştığımız işte, sanayi, üretim, teknolojiden dolayı çözemedi. Evet, onu çözmedi. Peki, 30 bin atanmayan öğretmenle aldığınız hatta İzmit’te, benim seçim bölgemde meydanlarda “30 bin öğretmen ne demek, benim iktidarımda bir tane atanmayacak öğretmen kalmayacak.” dediğiniz yerde 400 bine çıktı. Bunu mu çözecek tek adamlı rejim Türkiye’de arkadaşlar? Çok merak ediyorum nasıl çözeceğini.

Üretimi mi artırdınız bu ülkede? Geldiğiniz tarihten beri üretim tesisi adına bir tesis açmadınız, betona, köprüye, yola yatırım yaptınız. Evet, Türkiye’nin buna ihtiyacı var mı? Var arkadaşlar ama Türkiye’nin köprüden önce, yoldan önce terörü çözmeye ihtiyacı var arkadaşlar. Türkiye’nin onlardan önce üretimi artırmaya ihtiyacı var arkadaşlar. Yapabildik mi bunları? Yapamadık maalesef. Tarımı mı geliştirdiniz? Hayır. Tarım Bakanı Millî Tarım Projesi’ni açıkladı. On dört yıldır bu ülkenin tarım projesi, politikası gayrimillî miydi arkadaşlar? On dört yıl sonra geldiğimiz noktada saman falan konuşmuyorum, bir tek üründe üretimimiz artmış, bir tek üründe, mısırda. O da çocuklarımızı zehirleyen tatlandırıcıları üretebilmek için artırdığımız bir ürün türü. O da bugün “emperyal güçler” dediğimiz, Orta Doğu’da savaştığımız ya da “Türkiye’ye nifak tohumları sokuyor.” dediğimiz Cargill’in, Amerikan güçlerinin Amerikan sermayesine sermaye katmak için ürününü artırmışız.

Peki, bu mu sadece? Asgari ücretlinin problemini çözememişiz, yoksulluğu çözememişiz. 17 milyon yoksula çıkmış bu ülke. Yaptığınız sosyal yardımları artırdık diye övünüyorsunuz, 17 kat, 20 kat. Aslında övünmeniz gereken şey, biz iktidara geldikten sonra Türkiye’de yoksul bırakmadık, yoksulu 17 kat artırmadık ama… “Yoksul sayısını da 3 milyona, 2 milyona, 1 milyona düşürdük.” demeniz gerekirken 17 milyona çıktı.

Gelelim teknolojiye… Teknolojiyi mi geliştirdiniz? Aslında burada bir resim göstermek istiyordum size.

Sayın Bakan, siz de bakın da, bu, Batman’da bugün çekilen bir resim. Bakın, arkadaşlar, Allah aşkınıza bakın, şu resim bir hastane koridorlarında çekilmiş, “Acil çıkış” diyor, acil çıkış kapısı. Bu teknolojiyi, alttaki teknolojiyi biz geliştirmedik, o gelişmiş ülkeler geliştirdi, üsteki teknolojiyi de biz geliştirdik. O acil çıkış kapısına kilit asmış. İşte, biz, bu kafayla, mantıkla hareket ediyoruz. Onun için teknolojimiz falan gelişmez, kimse kimseyi aldatmasın.

Bakana bir soru sormuştum “Yüksek teknolojik ürün ihracatımız, üretimimiz arttı mı?” diye. 2002’den bu yana yüksek teknoloji ürünündeki ihracatımız da düştü, üretimimiz de düştü. Demek ki yapmamız gereken bu ülkede çok şey var. Yukarıda tek adamlı rejimi görüşmeyeceğiz arkadaşlar. Yukarıda değil burada Türkiye’nin demokratikleşmesini görüşeceğiz, bireysel hak ve özgürlükleri kullanmayı konuşacağız, bu Parlamentodaki partilere uygulanan seçim barajını konuşacağız, bunları çözeceğiz. Türkiye’nin demokrat bir ülke ve hukuk içinde yönetilen bir ülke olması için çaba sarf edeceğiz. Hukukun olmadığı, her gün terör olaylarının olduğu yerde teknoloji de gelişmez, üretim de gelişmez. Evet, sanayicinin buna ihtiyacı var, sanayicinin buna ihtiyacı var ama bu ülkeye kimse gelip yatırım yapmaz. “Yatırım yapar.” diyen bir Allah’ın kulu çıkabilir mi? Her gün bombaların patladığı, mülkiyet hakkının elinden alındığı, kanunların çalışmadığı, yargının bağımsız olmadığı bir ülkede üretimden bahsetmek, yeni yatırımdan bahsetmek mümkün mü arkadaşlar? Değil, değil mi? Maalesef acı durumumuz bu.

Bir, iki örnekten yola çıkarak pozitif bir Pollyanna’cılık oynuyorsunuz: “Şunu yaptık bunu yaptık.” Sanki Türkiye’nin çağ atladığını o yandaş medyayla insanlara anlatıyorsunuz. Verilecek o kadar çok örnek var ki, o kadar çok örnek var ki. Bu neye benziyor biliyor musunuz? Galatasaray’ın UEFA şampiyonu olmasına benziyor. Barselona UEFA şampiyonu olduğu zaman kimse konuşmuyor ya da her yıl UEFA şampiyonu olan bir takımı kimse konuşmuyor ama bir ülkede, bir takım otuz yılda, elli yılda bir kez olduğu zaman onu herkes övünerek anlatır; biz de bunu yapıyoruz.

Bakın, patent konuşacağız, marka konuşacağız. Patent sayılarına baktığımızda, AR-GE’ye baktığımızda ne hâlde olduğumuz ortada. Konuşacak çok şey yok aslında. Bu kanunlardan önce, oturup bir millî sanayi projesi geliştirmemiz gerekiyor. Bu kanunlardan önce Millî Eğitimimizi düzeltmek gerekiyor. PISA sonuçları çok konuşuldu. Ya, okuduğunu anlayamayan öğrenci yetiştiriyoruz. Millî Eğitim Bakanı çıkıyor diyor ki: “Fen lisesi öğrencilerini yollasaydık başarılı olurduk.” O zaman niye imam-hatip açıyoruz sürekli? O zaman fen lisesi açalım arkadaşlar, fen lisesi. Eğer gelişmişliği yakalayacaksak, Türkiye’yi müreffeh, kendi ihtiyaçlarını üreten bir ülke hâline dönüştüreceksek bilime önem vermeliyiz. Maalesef bunların hiçbiri Türkiye’de gerçekleşmiyor. Tekrar Türkiye’nin bu belalardan kurtulması için ortak aklı yakalamamız gerektiğini ifade ediyorum. Sokaklarda başımız dik gezebilmemiz için biz milletvekilleri olarak, milleti temsil eden insanlar olarak bu Parlamentoda ortak akılla çözüm üretmeliyiz. Eğer bu çözümü üretemezsek daha da karanlık günler bekliyor diyor, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akar.

Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Şanlıurfa Milletvekili Sayın Osman Baydemir konuşacak.

Buyurun Sayın Baydemir. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA OSMAN BAYDEMİR (Şanlıurfa) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi saygıyla, hürmetle selamlıyorum. En son Bab’da hayatını yitiren bütün canlar şahsında Temmuz 2015 gününden bugüne değin bu coğrafyada haksız çatışmalarda, savaşta, bombalamalarda, saldırılarda hayatını yitiren bütün canları saygıyla, hürmetle yâd ediyorum, ailelerine bir kez daha başsağlığı diliyorum. Bir siyasetçi olarak, temsil etmiş olduğum halkın özlemlerinin savunucusu olarak bu kürsüde başsağlığı dilemekten de büyük bir ızdırap duyduğumu ifade etmek istiyorum zira siyasetin ve siyasetin yürütücüsü olan siyasetçilerin görevi taziye dileğinde bulunmak değil, önlemektir Sayın Başkan, önleme çabasını ortaya koymaktır. Bugün fikri ve sınai hakların patentinin korunma altına alınması sürecini konuşuyoruz oysa esas olarak bizim koruma altına almamız gereken, başarmamız gereken insan hayatıdır, insan hayatı. Ne olursa olsun bir daha yitirdiklerimizin tek bir tanesini geri getiremeyeceğiz, onların anne babalarının ve evlatlarının ızdırabını ortadan kaldırabilecek bir derman yitirdiklerimiz açısından üretemeyeceğiz. Hâl böyleyken, neden her gün tekerrür ediyor? Neden her gün tekerrür etmesine izin veriliyor, fırsat veriliyor? Müsaadeniz olursa bu nedenlere dair birkaç hususu öncelikle ifade etmek isterim.

Bu Parlamento çatısı altına adımımı attığım günden beri muhalefet partisinin bir ferdi olmaktan kaynaklı, Hükûmete dair eleştirilerimizi ortaya koyduk, eleştirilerimiz ortaya koymaya da devam edeceğiz ancak bununla birlikte, sadece eleştirmedik, sadece ayna tutmadık, çıkış yolu da ürettik, çıkış yolu da önerdik ve ne olursa olsun çıkış yolunu önermeye de devam edeceğiz çünkü bu yol çıkmaz bir yoldur, hem içeride hem dışarıda savaş, çatışma çıkmaz yoldur.

Sayın Bakan, Sayın Başkan; insanlığın bugüne kadar üretmiş olduğu en büyük fikrî eser ve daha eşi benzeri görülmemiş fikrî eser barıştır, barış. Biz, gelecek nesillere barışı miras bırakmadığımız müddetçe, yaşam hakkını ve kişi güvenliğini garanti altına almadığımız bir toplumsal sözleşmeyi inşa etmeyi başarmadığımız müddetçe hem fikrî hem sınai hem ekonomik değerler açısından da gerileme, maalesef, devam edecektir. Bu minvalde, çıkış yolu her şeyden önce legal demokratik siyaseti güçlendirmekten geçiyor, legal demokratik siyasetin kapısını kapatmamaktan, kilit vurmamaktan geçiyor. Ama gelin, görün ki bugün OHAL’in 5’inci ayındayız, 5’inci ayını doldurmuş bulunuyoruz. Devlete ilan edildiği söylenen OHAL halka karşı gözaltı, işkence ve sindirme olarak, âdeta her geçen gün ağırlaşan bir yapı olarak, büyüyerek devam ediyor. OHAL’in ağır faturası da bir kez daha Kürt’e, bir kez daha Kürt siyasetçisine çıkarılıyor. Yüz elli gün içerisinde tam anlamıyla 4.222 kişi gözaltına alındı yani günde ortalama 28 kişi gözaltına alınıyor. Aralarında eş genel başkanımız, milletvekillerimiz, il ve ilçe eş başkanlarımız ile diğer yöneticilerimiz de dâhil olmak üzere 1.068 kişi tutuklandı, 1.068 kişi. Yine, çatışmalı sürecin başlamış olduğu 22 Temmuzdan bugüne değin, on yedi ay içerisinde toplamda 8.523 kişi ayrıca gözaltına alındı.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Temmuz 2015’ten bugüne değin 23 HDP il eş başkanı, 44 HDP ilçe eş başkanı, 17 DBP ilçe eş başkanı ve 42 DBP ilçe eş başkanı tutuklandı. Eş genel başkanımızla birlikte 12 milletvekilimiz, 3 merkez yürütme kurulu üyemiz, 3 parti meclisi üyemiz, 750’yi aşkın il ve ilçe yöneticimiz tutuklandı. Başkan vekili dâhil olmak üzere 69 belediye eş başkanı tutuklandı, 46 belediyeye kayyum atandı, görevden alınan belediye eş başkanlarının sayısı 58, 10 belediye eş başkanı şu an, şu dakika, şu saat itibarıyla hâlen gözaltında bulunuyor.

12 Aralık İnsan Hakları Haftası’nı kutlamış olduğumuz hafta, temenniler, özlemler, taleplerin dile getirilmiş olduğu zaman dilimi içerisinde -çok açık ve net söylüyorum- bir kez daha hayat zehre bulandı, hayat zehirle zerk edildi. O günden bugüne değin Türkiye genelinde 33 şehirde 16 HDP il eş başkanı olmak üzere 756 partili ve yöneticimiz gözaltına alındı.

Bu uygulamanın, bu tablonun en ağırını seçilmiş olduğum şehir olan Urfa’da yaşıyoruz, Urfa’da yaşatılıyor. Neredeyse Urfa’da şu saat itibarıyla 210 kişi, siyasetçi, hukukçu, sivil yurttaş şu anda gözaltında bulunuyor. Viranşehir Belediye Eş Başkanı Emrullah Cin ile Bozova Belediye Eş Başkanı Zeynel Taş şu anda gözaltında. DBP, HDP’nin ilçe eş başkanları, yöneticileri, Demokratik Toplum Kongresi’nin delegeleri şu anda gözaltında. 9 meslektaşımız, hukukçu, avukat şu an Urfa’da gözaltında. Yaklaşık 160 insan bu soğukta, bu atmosferde Haliliye Belediyesine ait olan spor salonunda tutuluyor. Artık gözaltılar emniyet müdürlüğünde değil âdeta toplama kamplarında tutuluyorlar. Çok açık ve net söylüyorum; on bir gündür, 160 kişi, o ortam içerisinde tek bir lavabo, tek bir ıslak zemini kullanıyor, tek bir doktor kontrolünden geçmiş değiller ve yaklaşık olarak 50 kadın, on bir gündür Urfa Terörle Mücadele Şubesinde tutuluyor. Bunlarla birlikte şu ana kadar sadece ve sadece 7 kişinin ifadesi alınabilmiş durumda ve bu insanların avukatlığını yapabilecek, avukatlığını yapacak olan avukatlar da onlarla birlikte gözaltında tutuluyor. Yani savunmanın kendisi de şu anda gözaltında tutuluyor.

Bir siyaset düşünün, bir Hükûmet düşünün, alması gereken önleyici tedbiri almadığında, alamadığında basiretsizliğinin hesabını legal demokratik siyasetten alsın. İşte, bütün bu söylediklerim ve daha eksik bıraktıklarım, Allah aşkına, darbe değil de nedir? Darbe değil de nedir? Bu uygulama Hükûmet partisine yapılmış olsaydı, bu uygulama Parlamento içerisinde bulunan bir başka siyasi partiye yapılmış olsaydı bunun adı darbe değil de ne konulmuş olacaktı? Bu itibarla da darbe kimden gelirse gelsin demokrasiyi ayak altına almaktır, demokrasiyi çiğnemektir ve demokrasi çiğnenerek bu ülkenin geleceği garanti altına alınamaz.

Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; bugün sadece yitirdiğimiz canlarla kalmıyor süreç, sadece onları yitirmiş olmuyoruz; kimliği, adı, aidiyeti ne olursa olsun bugün yaşayan çocukların geleceği çalınıyor, geleceği, geleceği karartılıyor ve henüz doğmamış çocukların geleceği karartılıyor. Bir tek çıkış yolu var, bir tek çıkış yolu: Tarihe bakın, tarihe. Gelin, hep beraber tarihe bakalım. Ne zaman ki bu coğrafya, Anadolu insanı ne zaman ki Kürt halkıyla, Mezopotamya insanıyla el ele verdi ve ittifak kurdu, tarih sahnesinde onurlu bir yer edinmiştir. Ne zaman ki buranın insanı kendi iç barışını, kendi kardeşlik hukukunu yerle yeksan ettiyse bunun faturasını çok ağır ödemiştir. Gelin, bir kez daha siyaset söz alsın; bir kez daha hep birlikte yaşam hakkını, barış hakkını, insanların güven içerisinde yaşam hakkını garanti altına alacak bir çabanın ortak paydaşı, ortak partneri olalım.

Hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baydemir.

Şahsı adına Amasya Milletvekili Sayın Mehmet Naci Bostancı konuşacak, isim değişikliği var.

Buyurun Sayın Bostancı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; esasen burada arkadaşlarımız hem yasaya ilişkin hem de Türkiye'nin genel meselelerine ilişkin değerlendirmelerde bulunuyorlar. Bunların hepsine söylenecek cevaplarımız var ama bu cevaplar verildiğinde sürekli karşılıklı bir polemik durumu ortaya çıkıyor, ki Meclis sadece konuşulan yer değil aynı zamanda iş yapılması gereken yer ve bugün de aşağı yukarı bütün partiler ittifakla bir yasayı çıkartmaya çalışıyoruz. Esasen bu bahsedilen konulara ilişkin cevaplar geçmiş metinlerde de, zabıtlarda da mevcut ama bazen herhâlde üzerine gitmek gerekiyor. Mesela, en kıymetli hususun barış oluğunu bilmeyen hiç kimse yok. Bu ülkede biz AK PARTİ olarak, iktidar olarak bu memlekette barış ve selamet olsun istemez miyiz? İsteriz. Hiç kimsenin burnu kanamasın, herkes huzur ve sükûn içinde olsun, insanların yüzü gülsün, hiç kimse hayatını yitirmesin. Bunu istemeyecek bir insan var mı? Aklını yitirmiş olmalı.

Peki, niçin bu işler olur? Eğer birileri elinde silahla adını “barış ve uzlaşma” koydukları bir siyaseti size dayatmaya kalkar, “Benim barışım olacak.” derlerse siz o barışı kabul etmezsiniz çünkü onun adı barış değildir. Türkiye 1984’ten bu yana bir terör örgütünün meydan okumasıyla karşı karşıya. İniyor, çıkıyor, yavaşlıyor, hızlanıyor ama 1984’ten beri etnik kimlikçi bir siyaset üzerinden Türkiye’de silah marifetiyle bir durum yaratmak isteyen, bütün stratejisini bunun üzerine kuran bir terör örgütü var. Yapmaya çalıştığı şu: Kan aksın, insanlar ölsün çünkü onların kanlı bedenlerinden bir devrimci durum, bir siyaset çıkacak. Beklentisi bu. Kürt çocukları ölsün ki o Kürt çocuklarının ölümü üzerinden insanlar bizim bayrağımız altında toplansınlar. Bu ülkede Türk kökenliler, karşı taraftakiler hayatlarını yitirsin, onlar da ölsünler ki bir milliyetçi öfke Kürtlerin üzerine gelsin ve literatürdeki ifadesiyle Kürtler kendisi için kendiliğinden Kürt olsunlar. Bunu yapmaya bizim gücümüz yetmez. O yüzden, bir öfkeli, bir kızgın, bir saldırgan milliyetçilik, akan kanla tahrik edilmiş bir milliyetçilik böylelikle bize hayat versin. Bizim ulaşamadığımız Kürtleri de bizim bayrağımız altında toplasın. Şiddetin stratejisi bu, amacı bu.

Peki, devlet ne yapmış? Bütün bu süre içerisinde, aslında 1984’ten bu yana, bunun on dört yılında da AK PARTİ bu ülkede barış ve selamet sağlansın diye işin sosyolojik tarafına bakmış, işin politik tarafına bakmış, işin barış ve selametle halledilebilecek yol ve yöntemleri varsa bunlara bakmış ama maalesef, bunlarla netice alınamamış ve -devlet, nihai olarak, bir toplumun birliğini ve devamını sağlamak için gerekirse meşru kuvveti kullanan organizasyondur- bu çerçevede de bu insanların selameti için elbette terör örgütüne karşı mücadele etmiş.

Tabii, terör örgütünün varlığı esasen sadece gayrimeşru güçlere ilişkin bir problem doğurmaz. Aynı sosyopolitik zemindeki meşru zeminlerde bulunan, en azından öyle akleden, meselelere bu şeklide bakan çevreler üzerinde de kendi hayaletini gezdirir, onların da ayarlarını bozar, onlar üzerinde de bir tahakküm ve vesayet oluşturur. En hafifinden, dağdaki insan elindeki silahla şiddet kültürü üzerinden kendisini yüceltirken, meşru zeminlerde bulunup siyaset marifetiyle yol almaya çalışanları aşağılar, hakaret eder, tahrik eder ve onlar üzerinde hem şiddete dayalı hem moral unsuruna dayalı bir tahakküm kurar.

Türkiye, demokrasiyle elbette bunları aşacak. Hepimiz demokrasiyi güçlendirmeliyiz. Barış bu ülkeye gelecekse devlet görevini yapacak, demokratik zeminleri güçlendirerek yapacağız, bunda da el birliği etmemiz gerekir.

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bostancı.

Şahsı adına son olarak Denizli Milletvekili Sayın Kazım Arslan konuşacak.

Buyurun Sayın Arslan (CHP sıralarından alkışlar)

KAZIM ARSLAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi öncelikle sevgiyle saygıyla selamlıyorum.

El Bab’dan gelen 14 şehidimizin acısını paylaşıyorum. Gerçekten, yine içimiz acıdı, yine gönlümüz burkuldu ama şehitlerimizle ilgili bir çözümü bir türlü getiremeyen iktidarla karşı karşıyayız.

Şimdi, bugün 341 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısı’nın dördüncü bölümünü görüşüyoruz. Geneli hakkında şahsım olarak söz aldım.

Bu bölüm, patent hakkının kapsamını, sınırlarını, hakların korunmasını, rüçhan hakkının düzenlenmesi şeklinde yapılan bir düzenlemeyi getiriyor. Yasanın bir an önce çıkması için biz grup olarak, Cumhuriyet Halk Partisi olarak elimizden geleni yapıyoruz. Yalnızca bölümlerde konuşmak suretiyle bir an önce iş dünyasının beklentisine cevap verebilecek bu yasanın çıkması için çalışıyoruz. Bu konuda gayret eden bütün arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.

Bakın, bu yasayla ilgili olarak sağladığımız birlik ve beraberliği her alanda her şekilde sağlayabilsek; iktidar partisinin mensupları, bakanı, Başbakanı, Cumhurbaşkanı da dâhil olmak üzere muhalefet partisinin, bizlerin, Cumhuriyet Halk Partisinin söylediği önerileri dikkate almış olsa, eleştirileri dikkate almış olsa birçok sorunun ortada kalmayacağına ve Türkiye'nin önemli sorunlarının daha iyi bir şekilde çözülebileceğine yürekten inanıyorum. İşte, bugün bunu sergiliyoruz ve bunu da görüyoruz.

Bugün Türkiye'nin gerçekten çok temel sorunları var. İşte terör, işte terör örgütleriyle uğraştığımız durumlar. FETÖ terör örgütü bir yandan, IŞİD bir yandan, PKK bir yandan, Türkiye'yi terör sarmalının içinde bulduğumuz bir noktadayız. Ayrıca, yoksulluk var, işsizlik var, yolsuzluk var; bunlarla ilgili çözüm üretmek yerine sürekli birbirimizle didişmekle, birbirimizi eleştirmekle ve iktidarın da vurdumduymazlığıyla karşı karşıya kalmış bulunmaktayız. Bugün ülkede işsizlik yüzde 12’lere varmış, genç işsizlerimiz yüzde 25’in üzerine çıkmış. 400 bine yakın öğretmenimiz var; bu öğretmenlerimiz boşta geziyor, Millî Eğitim Bakanlığı sözleşmeli öğretmen, ücretli öğretmen çalıştırmak suretiyle bu öğretmenlerimizi ortada bırakıyor. Birçok ziraat mühendisi arkadaşımız var, veteriner hekimlerimiz var, bunları tarımda değerlendiremiyoruz, hayvancılıkta değerlendiremiyoruz değerli arkadaşlarım.

Uyguladığımız yanlış dış politika sebebiyle bir türlü Türkiye'yi kendi güçlü durumuna getiren, Orta Doğu’da ve Avrupa Birliği içinde kendi gücünü gösterebilen bir ülke konumundan çıkardık, âdeta terörle boğuşan, âdeta Orta Doğu ülkesi konumuna getirilen bir kargaşa yaşadığımız bir Türkiye konumuna getirdik. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk doksan üç yıldır ortaya koymuş olduğu ve Türkiye'nin, şimdiye kadar bütün iktidarlarının buna harfiyen uyduğu “Yurtta sulh, cihanda sulh.” ilkesini maalesef, iktidarınız bir kenara bıraktı, kendisine göre bir dış politika yürütmeye başladı; içte barışı, komşularımızla ilişkilerimizi de bozdu değerli arkadaşlarım. Doksan üç yıldır bu ülkede kardeşçe, Türk’üyle, Kürt’üyle, Laz’ıyla, Alevi’siyle, Sünni’siyle birlikte yaşamayı gerçekleştirmiş olan bu ülke nasıl oldu da birdenbire bozulan, birbirine giren, birbiriyle çatışan bir noktaya geldi? Bunun cevaplarını oturup hep birlikte bu Mecliste aramak ve iktidarın da bu öneriler çerçevesinde cevaplarını bulması ve görevlerini yapması gerektiğini düşünüyorum.

O nedenle değerli arkadaşlarım, bu kadar acımızın yoğun olduğu bir dönemde ülkenin temel sorunlarına eğilerek, başkanlık derdini bir kenara bırakarak, Anayasa’da yapacağımız değişiklikleri bir kenara bırakarak özümüze dönmeliyiz, öz sorunlarımıza dönmeliyiz ve kendimize dönmeliyiz, bu sorunları birlikte çözmeliyiz diyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Arslan.

Sayın milletvekilleri, dördüncü bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi dördüncü bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

85’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

86’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

87’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

88’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

89’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

90’ıncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

91’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

92’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

93’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

94’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

95’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

96’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

97’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

98’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

99’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

100’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

101’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

102’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

103’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

104’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

105’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

106’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

107’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

108’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

109’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

110’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

111’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

112’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 23.40

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 23.43

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara), İshak GAZEL (Kütahya)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 44’üncü Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

341 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam ediyoruz.

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, 443 sıra sayılı Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.

2.- Serbest Bölgeler Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/666) ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (S. Sayısı 443)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan, 439 sıra sayılı Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.

3.- Türkiye Cumhuriyeti ile Rusya Federasyonu Arasında Cezai Konularda Karşılıklı Adli Yardımlaşma ve Suçluların İadesi Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/650) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı 439)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Bundan sonra da komisyonların bulunamayacağı anlaşıldığından, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 22 Aralık 2016 Perşembe günü, alınan karar gereğince, saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum; bütün grup başkanlarına, vekillerine ve bütün gruplara teşekkürlerimi sunuyorum; iyi geceler diliyorum.

Kapanma Saati: 23.44



(X) (10/396) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin tam metni tutanağa eklidir.

(x) 341 S. Sayılı Basmayazı 20/12/2016 tarihli 43’üncü Birleşim Tutanağı’na eklidir.

(x) Bu bölümlerde Hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

 

 

(x) Bu bölümlerde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

 

 

 

 

 

 

(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.