TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                                TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                                30’uncu Birleşim

                                                                                         1 Aralık 2016 Perşembe

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                               İÇİNDEKİLER

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Çorum Milletvekili Ahmet Sami Ceylan’ın, Millî Tarım Projesi’ne ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı’nın, “Toplum Yararına Program” adı altında belediyelere eleman alımında yapıldığı iddia edilen keyfî ve ayrımcı uygulamalara ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Hatay Milletvekili Serkan Topal’ın, Suriye savaşının Hatay ekonomisindeki etkilerine ilişkin gündem dışı konuşması

 

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, eğer bir ülkede Hükûmet her dakika vergi çıkarıyorsa  o ülkede ekonomik büyüme ve gelişmenin olamayacağına ilişkin açıklaması

2.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun, Bursa’nın trafik sorununun gün geçtikçe katlanarak büyüdüğüne ilişkin açıklaması

3.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, Erdal Tosun’un genç yaşta yaşamını kaybetmesinin ülkemiz için çok büyük bir kayıp olduğuna ilişkin açıklaması

4.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, Niğde’nin Dündarlı ilçesinin sorunlarına ve Hükûmetin muhalefet belediyelerine gerekli desteği sağlamadığına ilişkin açıklaması

5.- Erzurum Milletvekili İbrahim Aydemir’in, 8 Aralıkta Atatürk Kültür Merkezi’nde düzenlenecek Erzurum Günleri etkinliğine tüm milletvekillerini davet ettiğine ilişkin açıklaması

6.- İzmir Milletvekili Musa Çam’ın, AKP'nin millî tarım politikasının çöktüğüne ve özellikle narenciye üreticilerinin çok zor durumda olduklarına ilişkin açıklaması

7.- Afyonkarahisar Milletvekili Hatice Dudu Özkal’ın, Afyonkarahisar Zafer Havalimanı’nın yakıt desteği uygulamasından yararlanması nedeniyle Başbakana ve Hükûmete teşekkür ettiğine ilişkin açıklaması

8.- İzmir Milletvekili Necip Kalkan’ın, AK PARTİ’nin Türkiye'yi dünyanın en güçlü ekonomilerinden biri konumuna getirdiğine ve küresel etkili sıkıntıların üstünden de gelineceğinin aşikâr olduğuna ilişkin açıklaması

9.- İzmir Milletvekili Tacettin Bayır’ın, Adana Aladağ faciasıyla ilgili bilirkişi raporuna göre yangın merdiveninin kapı kolunun söküldüğüne ve verilen soru önergeleri dikkate alınmış olsa bunların yaşanmayacağına ilişkin açıklaması

10.- Adıyaman Milletvekili Behçet Yıldırım’ın, Kandıra Cezaevinde bulunan HDP’li milletvekilleriyle görüşmeye giden Grup Başkan Vekili Çağlar Demirel ile 4 milletvekilinin Kocaeli Valisinin emriyle Kandıra’ya girişlerine izin verilmemesinin kabul edilemez olduğuna ilişkin açıklaması

11.- İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbay’ın, İzmir Menderes’te kız çocuklarını taciz eden müdürü açığa çıkaran öğretmen Saadet Özcan’ı kutladığına ve herkesi bu tür davalarda duyarlı olmaya çağırdığına ilişkin açıklaması

12.- Bayburt Milletvekili Şahap Kavcıoğlu’nun, 3 Aralık Dünya Engelliler Günü’ne ilişkin açıklaması

13.- Kırklareli Milletvekili Vecdi Gündoğdu’nun, on dört yıldır AKP hükûmetlerinin ve siyasetçilerin izlediği ayrışma, kutuplaşma, toplumu bölme politikalarının ülkede iç barışı her gün biraz daha zedelediğine ilişkin açıklaması

14.- Erzurum Milletvekili Orhan Deligöz’ün, 1 Aralık Türk kadınının siyasal haklarını kazanmasının 81’inci yıl dönümüne, 8 Aralıkta Atatürk Kültür Merkezi’nde düzenlenecek Erzurum Günleri etkinliği ile 12-17 Şubatta Erzurum’da yapılacak EYOF müsabakalarına tüm milletvekillerini davet ettiğine ilişkin açıklaması

15.- Kayseri Milletvekili Çetin Arık’ın, Kırşehir’de sanayi ve nüfusun eridiğine, işsizliğin arttığına ve AKP’nin neden Kırşehir’i cezalandırdığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

16.- Balıkesir Milletvekili Mehmet Tüm’ün, yaşanan sel felaketi nedeniyle Ayvalık halkının Hükûmetten destek beklediğine ilişkin açıklaması

17.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Adana Aladağ’daki faciada kusur ve ihmali olanların en kısa sürede gereken cezaları alacağına, yıllardır Suriye’deki iç savaşa duyarsız kalan,  Esed’in ve DAEŞ’in katliamlarına göz yuman dünyanın Suriye’deki ölümlere kör, sağır ve dilsiz kaldığına, Türkiye’nin 3 milyon Suriyeliye kucak açarken dünyaya insanlık dersi verdiğine ilişkin açıklaması

 

 

18.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, 30 Kasım “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” ilkesinin Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsüne yazılışının 91’inci yıl dönümüne ve egemenliğin kaynağının milletimiz olduğunu ilan eden Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ve Kurtuluş Savaşı’nın şehit ve gazilerini saygıyla ve minnetle andığına ve Halep’in bir toplu mezara dönüştürülmesine sessiz kalınmaması gerektiğine ilişkin açıklaması

19.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, tutuklu HDP’li milletvekillerine ziyaret etmek için Kandıra’ya girmelerine izin verilmemesinin tam bir faşizm olduğuna, bu uygulamanın sorumlularının açığa çıkarılması gerektiğine ve bütün milletvekillerinin aynı statüde olması gerekirken neden eşit uygulamaya tabi tutulmadıklarını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

20.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Pervin Buldan’ın yaptığı açıklamasındaki değerlendirmelere katıldığına ilişkin açıklaması

21.- Millî Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz’ın, İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın (10/392) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmeleri sırasında CHP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

22.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Millî Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

23.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Kırklareli Milletvekili Türabi Kayan’ın 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 71’inci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

24.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Trabzon Milletvekili Haluk Pekşen’in 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 76’ncı maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

25.- Trabzon Milletvekili Haluk Pekşen’in, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

26.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, “asimilasyon politikaları” diye bir tabiri kesinlikle kabul etmediklerine ve “Türkiye kürdistanı” diye bir tanımlama bulunmadığına ilişkin açıklaması

27.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, azınlığın hakları korunmadıkça demokrasi olmayacağına, diktatöryal bir rejim ya da bir çoğunluk tahakkümü olacağına ilişkin açıklaması

28.- Ağrı Milletvekili Cesim Gökçe’nin, Ağrı Milletvekili Dirayet Taşdemir’in 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 83’üncü maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

29.- Ağrı Milletvekili Dirayet Taşdemir’in, Ağrı Milletvekili Cesim Gökçe’nin yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

30.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, Sakarya’da Kredi ve Yurtlar Kurumu yurdunda bir gaz kaçağı olduğu haberleriyle ilgili bilgi almak istediğine ilişkin açıklaması

 

 

 

 

V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Pervin Buldan’ın, bir milletvekilinin bir ilçeye girişinin engellenmesinin izah edilir hiçbir yanı olmadığına ve bu konuyu Meclis Başkanıyla görüşeceğine ilişkin konuşması

 

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Önergeler

1.- Başkanlığın, esas komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonuna, tali komisyon olarak da Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonuna havale edilen (2/1477) esas numaralı Damga Vergisi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş tarafından geri alındığına ilişkin önerge yazısı (4/71)

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek ve 19 milletvekilinin, köprü ve otoyollarda kullanılan HGS ve OGS sistemlerinden gelen cezaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/389)

2.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek ve 19 milletvekilinin, seracılık faaliyetlerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/390)

3.- HDP Grubu adına, Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, sosyal güvenlik kurumlarına ait gayrimenkullerin satış ve devir işlemlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/391)

4.- AK PARTİ Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Mehmet Muş, CHP Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Engin Altay, HDP Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel ve MHP Grup Başkan Vekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Adana'nın Aladağ ilçesinde kız öğrenci yurdunda meydana gelen elim yangın vakasının araştırılması ve benzer acıların bir kez daha yaşanmaması ve kamusal eğitim ve barınma haklarının tüm öğrenciler için güvence altına alınıp yaygınlaştırılması için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/392)

 

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- AK PARTİ Grubunun, bastırılarak dağıtılan 441, 439 ve 440 sıra sayılı Kanun Tasarılarının kırk sekiz saat geçmeden gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının sırasıyla 2, 5 ve 6’ncı sıralarına, yine bu kısımda bulunan 205 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın ise yine bu kısmın 3’üncü sırasına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun 1 Aralık 2016 Perşembe günkü birleşiminde 341 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesine, 205 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanması durumunda Genel Kurulun 2 Aralık 2016 Cuma günü toplanmamasına ilişkin önerisi

B) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Danışma Kurulunun, 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Özel Gündemde Yer Alacak işler” kısmının 1’inci ve 2’nci sıralarında yer almasına; 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın Genel Kurulda görüşme usul ve takvimi ile konuşma sürelerine; kamu idarelerinin bütçeleri üzerindeki görüşmelerin dokuz turda tamamlanmasına, turların bitiminden sonra bütçe ve kesin hesap kanunu tasarılarının maddelerinin oylanmasına;

Adana'nın Aladağ ilçesinde kız öğrenci yurdunda meydana gelen elim yangın vakasının araştırılması ve benzer acıların bir kez daha yaşanmaması ve kamusal eğitim ve barınma haklarının tüm öğrencilerimiz için güvence altına alınıp yaygınlaştırılması için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla, AK PARTİ Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Mehmet Muş, CHP Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Engin Altay, HDP Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel ve MHP Grup Başkan Vekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay tarafından grupları adına imzalı ortak Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun 1 Aralık 2016 Perşembe günkü birleşiminde okunmasına, bu önergenin görüşmesinin aynı günkü birleşimde yapılmasına, bu görüşmede Hükûmet ve siyasi parti grupları adına yapılacak konuşmaların onar dakika, önerge sahipleri adına yapılacak konuşmaların beşer dakika olarak yapılmasına,

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın Genel Kurulun 29/11/2016 tarihli 28’inci Birleşiminde kabul edilen 37’nci maddesinin yeniden görüşülmesine dair Hükûmet adına Millî Eğitim Bakanının talebinin İç Tüzük’ün 89’uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun onayına sunulmasının uygun bulunduğuna ilişkin önerisi

 

VIII.- MECLİS ARAŞTIRMASI

A) Ön Görüşmeler

4.- AK PARTİ Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Mehmet Muş, CHP Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Engin Altay, HDP Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel ve MHP Grup Başkan Vekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Adana'nın Aladağ ilçesinde kız öğrenci yurdunda meydana gelen elim yangın vakasının araştırılması ve benzer acıların bir kez daha yaşanmaması ve kamusal eğitim ve barınma haklarının tüm öğrenciler için güvence altına alınıp yaygınlaştırılması için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/392)

 

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/721), Tebligat Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/693), Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/511), Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı’nın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/546), Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/666) ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 405)

2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında TürkAkım Gaz Boru Hattı Projesine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/788) (S. Sayısı: 441)

3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Benin Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ekonomik, Ticari ve Teknik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/549) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 205)

 

X.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un Kayan’ın 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 72’nci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

2.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbay’ın 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 82’nci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

3.- İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbay’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

XI.- OYLAMALAR

1.- (S. Sayısı: 405) Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı

2.- (S. Sayısı: 441) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında TürkAkım Gaz Boru Hattı Projesine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

3.- (S. Sayısı: 205) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Benin Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ekonomik, Ticari ve Teknik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

 

XII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, uzman jandarmaların ek göstergelerine ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı Fikri Işık’ın cevabı (7/8671)

1 Aralık 2016 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.05

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: Sema KIRCI (Balıkesir), Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 30’uncu Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Millî Tarım Projesi hakkında söz isteyen Çorum Milletvekili Sayın Ahmet Sami Ceylan’a aittir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Ceylan.

Buyurun.

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Çorum Milletvekili Ahmet Sami Ceylan’ın, Millî Tarım Projesi’ne ilişkin gündem dışı konuşması

AHMET SAMİ CEYLAN (Çorum) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Gazi Meclisimizin değerli milletvekilleri, öncelikle, sizleri, en kalbî duygularımla selamlıyorum.

Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığımız tarafından uygulamaya konulan Millî Tarım Projesi’nin milletimiz için, çiftçimiz için hayırlara vesile olmasını diliyorum. Bu vesileyle de, kurucu Genel Başkanımız, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a, yine aynı şekilde Sayın Başbakanımız Binali Yıldırım Bey’e ve Sayın Bakanımız Faruk Çelik Bey’e ve tüm Bakanlık teşkilatlarına, seçim bölgem olan Çorum ve hemşehrilerimiz adına, tüm milletimiz adına teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlar, insanoğlu dün olduğu gibi bugün de, yarın da, gıda ihtiyacını karşılamak için üretmek zorundadır. 21’inci yüzyılda tarım ve gıda güvenliği dünya gündeminin ilk sırasındadır. 7,5 milyar olan dünya nüfusunun 2050 yılında 9,7 milyarın üzerine çıkması bekleniyor. Dünyada tarıma elverişli araziler hızla azalıyor ve her yıl yaklaşık 12 milyar arazi tarım vasfını yitiriyor. Dünyada su ihtiyacı artıyor, biyoçeşitlilik azalıyor, küresel ısınma artıyor.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, bu olumsuzluklar karşısında, gelecek nesiller için, sürdürülebilir gıda arzını sağlamak daha önem kazanıyor. Ülke olarak, tarım arazilerimizi korumak, üretimimizi artırmak ve gıda güvenliğimizi sağlamak oldukça önemlidir.

Değerli arkadaşlar, son on dört yılda tarımın her alanına el attık. Tarımsal desteklerden bitkisel ve hayvansal üretime kadar, kırsal kalkınmadan güvenilir gıdaya kadar her alanda sayısız projeler başlattık. Tarım Kanunu dâhil sektörle ilgili önemli kanunlar çıkardık. Bulunduğumuz coğrafya, birçok tarımsal ürünün ana vatanı ve iklimiyle geniş bir çeşitliliğe ve potansiyele sahiptir.

Değerli arkadaşlarım, bu potansiyeli en iyi şekilde değerlendirmek, planlı, verimli ve bilinçli üretimi ön plana çıkarmak, gıda güvenliğimizi garanti altına almak ve tarımsal hasılamızı artırmak amacıyla, Millî Tarım Projesi’ni, Sayın Başbakanımız, 14 Ekimde İzmir’de açıklamışlardır. Bu Millî Tarım Projemiz iki ana başlıktan oluşmaktadır. Birincisi, havza bazlı üretime dayalı destekleme modeli: Havza bazlı üretime dayalı destekleme modeliyle hem üreticilerimiz hem de ülkemiz kazanacaktır, bilim alanında verimi yüksek ve kaliteli ürün elde edilecektir. Ülkemizde tarımsal üretim yapılan her ilçe havza hâline getirilmiştir. Bu havzalarımızda, verimlilik esasına dayanılarak, gereklilikler tespit edilerek ürünler ekilecektir. Böylece, ekim döneminden önce çiftçilerimiz hangi havzada, hangi ürüne destek vereceğini bilecektir. Çiftçilerimiz tüm üretiminde daha fazla gelir elde edecek, tarımsal hasılada artış sağlayacak, tarım alanlarımız daha etkin kullanılacak, kaliteli ve verimli ihracatımız daha da artacaktır.

Millî Tarım Projesi’nde ikinci ana başlığımız ise, hayvancılıkta destekleme ve üretim modelidir. Bu modelle ülkemiz, hayvancılığı ithalat bazlı değil, ihtiyaçlarını yerli üretimle karşılayan, ihtiyaç potansiyeli yüksek bir seviyeye gelecektir. Yine bu modelle; et ve süt üretiminde devamlılık sağlanacaktır, mera ve yem kaynakları etkin kullanılacaktır, damızlık ve ette dışa bağımlılık azalacaktır, ihtiyacımız tamamen yerli üretimle karşılanacaktır, kalite iyileşecek, izlenebilirlik sağlanacaktır, hayvansal ürün ihracatımız azalacaktır. Bundan sonra çiftçilerimiz yılda bir kez destekleme başvurusu yapacaklardır. Destekleme ödemeleri de nisan-mayıs ve eylül-ekim olmak üzere iki şekilde ödenecektir.

Değerli arkadaşlar, çok şükür gübrede yüzde 18 KDV’yi kaldırdık. Bununla da yetinmedik; Tarım Kredi, gübre fiyatlarında yüzde 23’lük indirime gitti. Aynı şekilde değerli arkadaşlarım, herhâlde en büyük katkılardan biri de Sayın Başbakanımızın geçen haftalarda açıkladığı, mazot maliyetinin yarısının yani yüzde 50’sinin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığımız vasıtasıyla Hükûmetimiz tarafından karşılanmasıdır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Değerli kardeşlerim, değerli milletvekili arkadaşlarım; 15 Temmuzdan sonra yaptığımız dik duruşla ve İstanbul’da yapılan büyük mitingle milletimizin bir olması, beraber olması sürdükçe emin olun her alanda olduğu gibi tarım alanında da Türkiye’yi kimse tutamayacak, 2023 hedefi olan dünyanın ilk 10 büyük ekonomisine doğru hızla koşacağız diyerek yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ceylan.

Gündem dışı ikinci söz, “Toplum Yararına Program” adı altında belediyelere eleman alımında yapıldığı iddia edilen keyfî ve ayrımcı uygulamalar hakkında söz isteyen Konya Milletvekili Sayın Mustafa Kalaycı’ya aittir.

Süreniz beş dakika Sayın Kalaycı.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

2.- Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı’nın, “Toplum Yararına Program” adı altında belediyelere eleman alımında yapıldığı iddia edilen keyfî ve ayrımcı uygulamalara ilişkin gündem dışı konuşması

MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Toplum Yararına Program uygulamaları hakkında gündem dışı söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Öncelikle, güncel bir konuda Maliye Bakanımıza çağrıda bulunmak istiyorum. Dün tüm illerde vergi dairelerinin önleri taksidini yatırmak isteyen vatandaşlarımızla dolup taştı, her taraf kilitlendi, çoğu işlemini yapamadı. Ayrıca, borcunu yapılandıramayan çok mükellef var, 6736 sayılı Kanun’la ilgili on gün ek süre istiyorlar. Ek süre mutlaka verilmelidir.

Türkiye İş Kurumunca yürütülen Toplum Yararına Program kapsamında belediyelere, okullara, orman idarelerine dokuz aya kadar varan sürelerde çalıştırılmak üzere İŞKUR elemanı alınmaktadır. Çalışma Bakanının Plan ve Bütçe Komisyonunda verdiği bilgilere göre, işe alınan İŞKUR elemanı toplamı 2014 yılında 118 bin, 2015 yılında 429 bin, 2016 Ekim ayı itibarıyla 153 bin kişidir. Görüldüğü üzere, milletvekili genel seçimlerinin 2 defa yapıldığı 2015 yılında işe alınan eleman sayısında patlama yaşanmıştır.

Bakınız, İŞKUR aylık bültenlerine göre 2015 yılı Nisan ayına kadar işe alınan eleman sayısı 22 bin kişi iken Haziran ayında 249 bin kişiye çıkmıştır. Yani 7 Haziran seçimlerinin içinde bulunduğu üç ayda 227 bin kişi ilave eleman alımı yapılmıştır.

Yine, 2015 Eylül ayı itibarıyla işe alınan eleman sayısı 266 bin kişi iken Kasım ayında 466 bin kişiye çıkmıştır. Yani 1 Kasım seçimlerinin içinde bulunduğu iki ayda 200 bin kişi ilave eleman alımı yapılmıştır.

Bu programların toplum yararından ziyade AKP yararına, AKP çıkarına programlar olduğu açıktır. İşe alınanların AKP tarafından belirlendiğini, muhalefet belediyelerinin bu programlardan ya hiç yararlanamadığını ya da çok az yararlanabildiğini cümle âlem bilmektedir.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak belediye başkanlarımızdan çok yoğun şikâyet alıyoruz. Geçen hafta tüm belediyelerimizden bilgi istedik. İllerinde gerek kendilerinin gerekse diğer belediyelerin Toplum Yararına Program kapsamında eleman alıp almadığını ve sayılarını istedik. Bütün belediyelerimizden bilgiler geldi, işte burada. Durum tek kelimeyle "rezalet". AKP’li belediyelere çok sayıda İŞKUR elemanı imkânı verilirken, aynı ildeki MHP'li belediyelere, taleplerine rağmen, ya hiç verilmemiş ya da bazılarına, AKP’li belediyelere göre çok az sayıda verilmiş, AKP’li belde belediyeleri alırken MHP’li birçok il ve ilçe belediyesi alamamıştır.

2016’dan bazı örnekler vermek istiyorum. Bakınız, 254 bin nüfuslu MHP’li bir il belediyemiz 250 kişi talep etmiş, hiç verilmemiş ama aynı ilde nüfusu üçte 1’inin altında olan bir AKP’li ilçe belediyesine 135 kişi verilmiş, yine aynı ilde 119 bin nüfuslu MHP’li bir ilçe belediyesine 30, bir diğerine 10 kişi verilirken 18 bin nüfuslu AKP'li ilçe belediyesine 53 kişi verilmiş, biri MHP'li, biri CHP’li ilçe belediyelerine ise hiç verilmemiştir. Bir ilimizde AKP'li 5 ilçe belediyesine 40 ila 70 kişi verilirken MHP'li bir ilçe belediyesine hiç verilmemiştir. Bir başka ilimizde 3-4 bin nüfuslu AKP’li belediyelere yirmi beşer kişi verilirken içlerinde 18 bin, 22 bin nüfuslu ilçelerin de olduğu MHP'li belediyelerin hiç birine verilmemiştir. Bir başka ilde 6 bin nüfuslu bir ilçeye 100 kişi verilirken 3 misli daha büyük ilçelere onar kişi verilmiş. Uygulama genelde böyle. Bu nasıl iştir? Üstat Necip Fazıl "Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul. Bu taksimi kurt yapmaz, kuzulara şah olsa." demiş ya, aynen böyle.

Müslümanlığı kimseye bırakmayan, Hazreti Ömer'in adalet anlayışını dillerinden düşürmeyenlerin uygulamasına bakar mısınız? Haksızlık var, adaletsizlik var, hukuksuzluk var, eşitsizlik var, kamu kaynaklarını kendi menfaatine kullanmak var, torpil var, iltimas var, israf var, partizanlık var, görevi kötüye kullanma var, siyasi çıkar sağlama var, var oğlu var. Soruyorum: Zerre Allah korkusu olan bunu yapar mı?

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kalaycı.

Gündem dışı üçüncü söz, Suriye savaşının Hatay ekonomisindeki etkileri hakkında söz isteyen Hatay Milletvekili Sayın Serkan Topal’a aittir.

Süreniz beş dakika.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

3.- Hatay Milletvekili Serkan Topal’ın, Suriye savaşının Hatay ekonomisindeki etkilerine ilişkin gündem dışı konuşması

SERKAN TOPAL (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Son on dört yılda “komşularla sıfır sorun” diyerek başlayan dış politika macerasında sıfır komşusu olan bir ülke gerçeği yaratıldığına şahit olduk. Biz “Hudut namustur.” derken IŞİD’li teröristlerin Hatay’da devlet hastanelerinde tedavi ettirildiğini duymadınız mı? Kendi vatandaşlarımız acil kapılarında günlerce sıra beklerken IŞİD’li teröristlere VIP muamelesi yapıldığını bilmiyor musunuz değerli arkadaşlar?

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Yalan, yalan.

SERKAN TOPAL (Devamla) – “Dış politika diyalogdur, hoşgörüdür, sınır güvenliğidir, sınır bütünlüğüdür, ulusal çıkarlardır.” dedik. Dedik ama dinletemedik. Orta Doğu’da ticaret ve sınır kapılarını kapatan, tır filolarını çürümeye terk eden, Hatay’da kayıt dışı ekonomi olgusunun ortaya çıkmasına yol açan, ülkemizin neredeyse her yerinde üreticiyi perişan eden Hükûmetiniz değil mi Sayın Bak?

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Değil yani.

SERKAN TOPAL (Devamla) – Hatay, kriz öncesinde yaklaşık 10 bin tırla İstanbul’dan sonra ikinci büyük taşımacılık filosuna sahip.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – O bilgileri nereden aldın bilmiyorum ama yanlış.

SERKAN TOPAL (Devamla) – Orta Doğu’ya yapılan doğrudan ve transit ihracatın ekonomik yükünü taşıyan şirketlerin tırları maalesef şu anda çürümeye terk edilmiş.

FUAT KÖKTAŞ (Samsun) – Bölgede can güvenliği yoksa ne yapacak tır filoları!

SERKAN TOPAL (Devamla) - Bu tır filoları, sadece Hatay’ın değil Türkiye'nin ihracatını, Tokat’ın kirazını, Bursa’nın şeftalisini, Sakarya’nın soğanını, Niğde’nin patatesini, Alaşehir’in üzümünü, Antalya’nın domatesini, Adana’nın karpuzunu, Kayseri’nin mobilya malzemelerini, Denizli’nin pancarını, Uşak’ın nohudunu, Hatay’ın sevgisini, kardeşliğini, hoşgörüsünü taşıyordu; Orta Doğu’ya ve ülke ekonomisine can suyu oluyordu.

Hatay’ımızda yanlış politikalarınız yüzünden esnaf kan ağlıyor, tüccar iflasın eşiğinde, iş yerleri, fabrikalar bir bir maalesef kapanıyor. Önceden güler yüzün, her dilde barış şarkılarının, kardeşliğin, güven ve hoşgörünün hâkim olduğu Hatay’ımızda maalesef şu anda kaygı ve endişe hâkim.

Her konuşmanızda “Yol yaptık, köprü yaptık.” diyorsunuz.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Geçmiyor musun köprülerden?

SERKAN TOPAL (Devamla) - Ama ulusal çıkarlarımızı yerle yeksan eden dış politikanız yüzünden ticaret yollarını, gönül köprülerini, kardeşlik bağlarını yıktığınızın farkında değil misiniz?

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Yollardan geçmiyor musun, köprüden geçmiyor musun?

SERKAN TOPAL (Devamla) – Türkiye, sözü dinlenmeyen, saygınlığı kalmamış bir ülke durumuna düşürüldü maalesef. “Fırat kırmızı çizgimizdir.” denildi ne renk kaldı ne çizgi. “YPG Fırat’ın batısına girmeyecek.” denildi ama maalesef Fırat’ın batısını deldi geçti.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Askerimiz orada ya, senin haberin yok mu?

SERKAN TOPAL (Devamla) - “YPG Menbic kentine girmeyecek.” denildi ama Menbic kentinde cuma namazı kıldı. “Rakka Operasyonu’nda YPG’nin bir rolü olmayacak.” denildi, YPG’nin sözcüsü “Türkiye’nin Rakka’da hiçbir rolü yok.” diye açıklama yaptı Sayın Bak, Sayın Hükûmet yetkilileri; ne diyorsunuz?

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Askerimiz orada ya, operasyon devam ediyor. Sen neredesin ya?

SERKAN TOPAL (Devamla) – Sayın milletvekilleri, dış politika tökezlemiştir, fotoğraf bu kadar nettir.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Asker orada, Türk askeri orada, ne konuşuyorsun?

SERKAN TOPAL (Devamla) – Örneğin, bakın, “Esad gidecek.” denildi, dış politikanızın mimarı Davutoğlu gitti…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Sen yoksun galiba orada. Hatay’a gitmiyor musun yoksa?

SERKAN TOPAL (Devamla) – …Obama gitti, “Çak.” denilen Hillary gitti, İngiliz Başbakan Cameron gitti, Mısır’ın Mursi’si gitti, Emevi Camisi’nde kılınamayan beş bayram gitti, İsrail’de iki hükûmet de gitti ama Esad hâlâ koltuğunda oturuyor. Neden? Çünkü, öngöremediğiniz yanlış bir dış politika uyguluyorsunuz. (CHP sıralarından alkışlar) Türkiye için umut ediyorum ki bu yanlış dış politikanız nedeniyle önümüzdeki ilk seçimde bu gidenler kervanına sizleri de milletimiz ekleyecektir. (CHP sıralarından alkışlar)

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Vay, vay, vay! 11 seçimdir aynı hikâyeyi dinliyoruz ya! Daha 1 Kasımda sandığa gömüldünüz, ne konuşuyorsun!

SERKAN TOPAL (Devamla) – Buradan yetkililere tekrar sesleniyorum: Bütün dünyayı huzursuz eden dış politikanızdan, yanlış dış politikanızdan bir an önce vazgeçin, barışı sağlayın.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Elli senedir iktidar olamadınız be, konuşuyorsun! Altmış sene, yetmiş sene…

SERKAN TOPAL (Devamla) – Mustafa Kemal Atatürk’ün “Yurtta barış, dünyada barış.” ilkesinin gereğini yapın. Sınır kapılarını açın. Bir an önce bütün liderlerle, başta Suriye’nin merkezî yönetimiyle Esad’la, Trump’la, Putin’le bir araya gelin, oturun, barışı sağlayın ve terör örgütlerini bitirin.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Merak etme, az kaldı.

SERKAN TOPAL (Devamla) – Hepinize teşekkür ediyorum, saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Topal.

Sayın milletvekilleri, şimdi sisteme giren sayın milletvekillerine sırasıyla söz vereceğim 60’a göre yerlerinden birer dakika.

Sayın Aydın…

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, eğer bir ülkede Hükûmet her dakika vergi çıkarıyorsa o ülkede ekonomik büyüme ve gelişmenin olamayacağına ilişkin açıklaması

ERKAN AYDIN (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ekonomide pembe tablo çizen Hükûmet şimdi çaresiz duruma düştü. Cumhurbaşkanının her meydan okuyuşuyla katlanarak artan devalüasyon bizim bütün uyarılarımıza rağmen büyük bir krize düştü. Hükûmet önce otomobilde, daha sonra sigarada ve alkolde, önüne gelen her şeyde zam yaparak faturayı halka yükledi. Eğer bir ülkede Hükûmet her dakika vergi çıkarıyor ve bu vergileri tahsil etmek için de vatandaşın ümüğünü sıkıyorsa o ülkede ekonomik büyüme ve gelişme olmaz, olamaz.

Şimdi bakıyoruz ekim ayı verilerine. Devlet geçen ay temsil ve ağırlamaya 128 milyon para harcamış. Bu rakam bir ay öncesinin 10 katı. Daha dikkat çeken bir veri var, ocak-ekim döneminde çiçek, çay, kahve, konuklara hediyelere yapılan toplam harcama 329 milyon lira. Bu kadar bol kepçe gideri varken bunun yükünü halka bindirmek olsa olsa vicdansızlıktır diyorum ve ben buna “kralın vergileri” diyorum.

BAŞKAN – Sayın Kayışoğlu.

2.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun, Bursa’nın trafik sorununun gün geçtikçe katlanarak büyüdüğüne ilişkin açıklaması

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

İktidarın beceriksizliği yerel yönetimlerde de kendini gösteriyor. Bursa’nın trafik sorunu gün geçtikçe katlanarak büyüyor. Çözüm diye yapılan köprüler, tam tersine, trafik kaosunu artırıyor. Hafif raylı sistemin vagonları yetmiyor. Bursalılar sıkış tepiş yolculuk yapmak zorunda kalıyorlar. Bursalıların cebindeki paraları hurda vagonlara yatıranlar, Bursalıların kışın üşüyerek, yazın terleyerek yolculuk yapmasına sebebiyet veriyorlar.

Son olarak, geçen hafta bozulan BURSARAY yüzünden insanlar sınavlarına maalesef yetişemediler. Üstelik, yapılan son zamlarla da en pahalı ulaşım hizmetini alıyorlar. Bütün bunlar yetmezmiş gibi, trol hesabından kendisine övgü mesajı bile atmayı beceremeyen Bursa Büyükşehir Belediye Başkanının yaptığı tek olumlu şeyse AKP’nin nasıl algı yarattığını dünya âleme göstermiş olmak oldu.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Sayın Özdemir…

3.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, Erdal Tosun’un genç yaşta yaşamını kaybetmesinin ülkemiz için çok büyük bir kayıp olduğuna ilişkin açıklaması

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Yeşilçam’ın, sanat ve sinema dünyamızın unutulmaz oyuncusu Necdet Tosun’un çok değerli oğlu ve sanat insanı Erdal Tosun dün sabah İstanbul’da diyaliz tedavisine gitmek üzereyken geçirdiği çok vahim bir trafik kazasında yaşamını kaybetti. Başarılı çalışmalarıyla ve Bir Demet Tiyatro’nun “Eyvah Necdet”i olarak bildiğimiz değerli sanatçımız Erdal Tosun’u zamansız kaybetmek çok üzücü. Sinema ve tiyatro çalışmalarında ve yapıtlarında önemli roller alan çok değerli sanat insanı Erdal Tosun’un genç yaşta yaşamını kaybetmesi ülkemiz için çok büyük bir kayıptır. Ülkemize, sanat dünyamıza ve sevenlerine başsağlığı diliyorum.

BAŞKAN – Sayın Gürer…

4.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, Niğde’nin Dündarlı ilçesinin sorunlarına ve Hükûmetin muhalefet belediyelerine gerekli desteği sağlamadığına ilişkin açıklaması

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Niğde merkez Dündarlı kasabasının 2014 yılında nüfusu 3.500’ken günümüzde 2.800’e kadar geriledi. Tarihî dokusu ve doğasıyla zengin olan Dündarlı, geçimini tarımla yapan bir beldemizdir. Üretilen ürünlerin değer bulmaması üzerine özellikle gençler bölgeden gidiyorlar. Doğal olarak, bölgeden göç belediyelerin de gelirlerini önemli ölçüde düşürüyor. Dündarlı Belediye Başkanı geçtiğimiz günlerde koltuğunu tamir ettiremediği için plastik koltukta hizmet vermeye başladı. Muhalefet belediyelerine ne yazık ki Hükûmet gerekli desteği sağlayamıyor. Ayrıca, Dündarlı’da camiye bir yıldır imam atanmadığı gibi müezzin de gidince cami cemaati hocasız da kaldı. Dündarlı, Niğde’nin gelişmiş önemli kasabalarından biriyken ne yazık ki diğer köylerdeki gibi göç veren, sorunları artan bir konumda. Hükûmetin konuya eğilmesini diliyor, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Aydemir…

5.- Erzurum Milletvekili İbrahim Aydemir’in, 8 Aralıkta Atatürk Kültür Merkezi’nde düzenlenecek Erzurum Günleri etkinliğine tüm milletvekillerini davet ettiğine ilişkin açıklaması

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) – Teşekkür ediyorum.

Bir vesile yaptığım Dadaşlık tarifini dikkatlere sunuyorum: Dadaşlık, cesaretliliktir, samimiyettir, sadakattir, vefadır, mükemmel ahlaktır, tükenmez bir sevgi ve çıkarsız bir saygıdır. Dadaş, olayı ve fikirleri araştırır, insanların ayıplarını asla araştırmaz, söylenene bakar, satır aralarının peşinde olmaz. Merttir ama patavatsız değildir, cömerttir ama müsrif değildir, yüreklidir ama saldırgan değildir, samimidir ama ahmak ve aptal değildir, inançlıdır ama yobaz değildir. Hasılı, Dadaşlık, Hazreti Kur’an’ın eşrefimahlukat olarak tarif ettiği insan olmaya çalışmaktır. İşte, bu tarif kıvamındaki dadaşlar 8 Aralıkta Başkent Atatürk Kültür Merkezi’nde Erzurum Günleri tertip ediyorlar. Bu vesileyle aziz milletimizi temsil eden bütün milletvekillerimizi etkinliğimize davet ediyor, hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Çam…

6.- İzmir Milletvekili Musa Çam’ın, AKP'nin millî tarım politikasının çöktüğüne ve özellikle narenciye üreticilerinin çok zor durumda olduklarına ilişkin açıklaması

MUSA ÇAM (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

AKP'nin millî tarım politikası çökmüştür. Özellikle, şu anda, narenciye üreten çiftçilerimiz gerçekten çok zor durumdadır. Mandalinalarını, narlarını ve portakallarını dallarında bırakmıştır çünkü işçi yevmiyesini bile karşılamamaktadır. Özellikle Karaburun’da Küçükbahçe, Yeniliman, Kösedere, Eğlenhoca, Ambarseki köylerindeki çiftçi köylü zor durumdadır. Yine, Menderes ilçemizde, Gümüldür’de, Özdere’de, Ahmetli’de ve Kestel bölgelerinde mandalina üreticisi, çiftçisi çok zor durumdadır. Selçuk bölgesindeki mandalina üreticisi, nar üreticisi çok zor durumdadır ve sıkıntı yaşamaktadır. Seferihisar bölgesinde Ürkmez, Orhanlı, Düzce köylerinde mandalina üreticisi gerçekten çok zor ve sıkıntılı durumdadır. Buradan Tarım ve Hayvancılık Bakanlığını desteklemeye davet ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Özkal…

7.- Afyonkarahisar Milletvekili Hatice Dudu Özkal’ın, Afyonkarahisar Zafer Havalimanı’nın yakıt desteği uygulamasından yararlanması nedeniyle Başbakana ve Hükûmete teşekkür ettiğine ilişkin açıklaması

HATİCE DUDU ÖZKAL (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Başkanımız ve Başbakanımız Sayın Binali Yıldırım son grup toplantımızda yurt dışından turist getiren seyahat acentelerine yönelik yakıt desteğinin 2017 yılında da süreceğini açıkladı. İlk kez 2015 yılında Hükûmetimiz tarafından başlatılan bu uygulamaya Afyonkarahisar Zafer Havalimanı da geçtiğimiz yıl nisan ayında dâhil edildi. Uçak başına 6 bin dolar olan destek, uçağın yüzde 75’inin dolu olması hâlinde yüzde 30 daha artarak 7.800 dolara çıkacak. Ülkemizin termal başkenti olan Afyonkarahisar’ımızın bu uygulamayla daha fazla misafir ağırlayacağını düşünüyorum. Bu destekle birlikte, çiftçimizden et üreticimize kadar çoğu sektörle entegre olan termal tesislerimizde doluluk oranı artacaktır.

Bu vesileyle Başbakanımız ve Hükûmetimize teşekkür eder…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kalkan…

8.- İzmir Milletvekili Necip Kalkan’ın, AK PARTİ’nin Türkiye'yi dünyanın en güçlü ekonomilerinden biri konumuna getirdiğine ve küresel etkili sıkıntıların üstünden de gelineceğinin aşikâr olduğuna ilişkin açıklaması

NECİP KALKAN (İzmir) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Ekonomide güven demek yatırım demektir, yatırım ise istihdam anlamına gelir. Güven, kazanılması zor, kaybedilmesi en kolay bir sermayedir. Bu açıdan, son günlerde doların Amerika’daki hükûmet değişikliği ve olan olaylar sonucu oluşan değer artışı, ülkemizde yanlış lanse edilmektedir. 15 Temmuzda bu millete diz çöktürmek isteyen hain yapılar, şimdi de bunu fırsat bilerek ekonomik olarak saldırmaktadırlar. Ülkede güvensizlik oluşturarak ekonomiyi çıkmaz sokaklara sürüklemek isteyenler, yatırımlara engel olmaya çalışmaktadır. Aziz milletimiz şunu iyi bilmelidir ki: AK PARTİ, Türkiye'yi krizler içinde devralmış, dünyanın en güçlü ekonomilerinden biri konumuna getirmiştir. Türkiye'nin, küresel etkili bu sıkıntının da üstünden geleceği açıktır, aşikârdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NECİP KALKAN (İzmir) – Bu vesileyle, milletimizin telaş etmemesi gerektiğini ve on dört yıldır olduğu gibi Hükûmetimize güvenmesini ifade eder, yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

BAŞKAN – Sayın Bayır…

9.- İzmir Milletvekili Tacettin Bayır’ın, Adana Aladağ faciasıyla ilgili bilirkişi raporuna göre yangın merdiveninin kapı kolunun söküldüğüne ve verilen soru önergeleri dikkate alınmış olsa bunların yaşanmayacağına ilişkin açıklaması

TACETTİN BAYIR (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Adana Aladağ faciasındaki bilirkişi raporu açıklandı. Yangın merdiveninin kapı kolu sökülmüş. Herkes bilir ki bir kapının kolunu sökmek demek o kapıyı kilitlemektir. Çünkü kapı kolunun hareketi, kilidin dilini açar, kolu sökerseniz kilit açılmaz, kapı kilitli kalır. Ayrıca, yangın kapısı plastik olamaz, alüminyum olma zorunluluğu vardır. “Her şeyi biz biliriz, muhalefetin aklına ihtiyaç yok.” anlayışınız ve inadınız yüzünden daha kaç evladımız diri diri yanarak can verecek? Gelin vazgeçin bu inadınızdan. Uyarılarımızı, verdiğimiz soru önergelerimizi dikkate almış olsaydınız uyarılarımız üzerine ilgili bakanlık bir yazı çıkarsaydı, bunlar yaşanmayacaktı. O çocukların kendi çocuklarınız, torunlarınız olabileceğini hiç düşündünüz mü? Yoksa bunları sırat köprüsünde mi cevaplayacaksınız? Neden soru önergelerimize yanıt alamıyoruz, neden, bunu soruyorum.

BAŞKAN – Sayın Yıldırım…

10.- Adıyaman Milletvekili Behçet Yıldırım’ın, Kandıra Cezaevinde bulunan HDP’li milletvekilleriyle görüşmeye giden Grup Başkan Vekili Çağlar Demirel ile 4 milletvekilinin Kocaeli Valisinin emriyle Kandıra’ya girişlerine izin verilmemesinin kabul edilemez olduğuna ilişkin açıklaması

BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) – Teşekkürler Başkanım.

Dün, 4 Kasımdaki siyasi darbeyle rehin alınan Kandıra Cezaevinde yatan milletvekili arkadaşlarımızla görüşmeye giden Grup Başkan Vekilimiz Çağlar Demirel ve 4 milletvekilinden oluşan heyetimizin, Kocaeli Valisinin keyfî bir emriyle, Kandıra’ya girişine izin verilmemiştir. Herkesin seyahat edebildiği bu ilçeye bir tek milletvekili heyetimizin girişleri engellenmiştir. 1980’li yıllarda bile cezaevlerinde böyle bir faşizan tutum yoktu. Bu, kabullenilecek bir durum değildir. Tamamen siyasi olan bu tutumu kınıyorum. Hep “Yargı, yargı.” diyorsunuz, acaba dün bu yolu yargı mı kapattı? Barışı savunmak için çırpınan ve bedel ödeyen bu vekillerimizi ziyaret etmenin kime zararı olurdu? Acaba AKP grup başkan vekillerini bile dinlemeyen kirli bir yapı mı var? Demokratik bir ülkede yaşadığımızı kim iddia edebilir? Adalet Bakanına soruyorum: Sizin adaletiniz bu mu?

BAŞKAN – Sayın Balbay…

11.- İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbay’ın, İzmir Menderes’te kız çocuklarını taciz eden müdürü açığa çıkaran öğretmen Saadet Özcan’ı kutladığına ve herkesi bu tür davalarda duyarlı olmaya çağırdığına ilişkin açıklaması

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sevgili arkadaşlar, bugün İzmir’de şu saatlerde, Bayraklı Adliyesinde bir dava var. Menderes’te yaşları 6 ile 11 arasında değişen 8 kız çocuğunu taciz eden müdürü tek başına açığa çıkaran Saadet öğretmen, bu davanın, önce tutuksuz yargılanmasını protesto edip kamuoyu oluşturdu ve tutuklu yargılama devam ediyor. Saadet öğretmeni kutluyoruz. Şu anda İzmir’de pek çok kişi onu yalnız bırakmadı. Saadet öğretmen “Okulun kapısı kilitliydi, müdürün odası kilitliydi; zorla açtım ve her şeyi ortaya çıkardım.” demişti. Şu anda Türkiye’de, Adana’daki yangın gibi milyonlarca öğrencinin yaşamında, yüreğinde yangın var. Millî eğitim demek öğretmen demek. Buna karşı da mücadele eden öğretmen var, öğretmenler var. Saadet öğretmeni gerçekten kutluyoruz ve herkesi bu tür davalarda duyarlı olmaya ve başı çeken kişilere yardımcı olmaya çağırıyoruz. Bazen bir kişinin çığlığı, çığ gibi büyür ve milyonlar onu görür.

BAŞKAN – Sayın Kavcıoğlu…

12.- Bayburt Milletvekili Şahap Kavcıoğlu’nun, 3 Aralık Dünya Engelliler Günü’ne ilişkin açıklaması

ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) – Engelli vatandaşlarımızın engelsiz bir hayat sürmeleri için Hükûmetimizin yaptıklarını, inşallah daha da pozitif ayrımcılık yaparak toplumun en faydalı insanları olmaları ve onların yaşam standartlarını en yüksek seviyeye çıkarmak için gerekeni yapacağız. Bizler, engelli vatandaşlarımızın ilgili eksikliklerinin giderilmesini bir lütuf olarak değil, hakların sahiplerine teslim edilmesi olarak görüyoruz. Devlet ve millet olarak en önemli sorumluluklarımızdan birisi, engelli vatandaşlarımızın sorunlarına sahip çıkmak ve onların yaşam sevinçlerini yitirmeden mutlu bir yaşam sürmeleri için çaba göstermektir. Hep birlikte engelsiz bir yaşam sürmek temennisiyle 3 Aralık Dünya Engelliler Günü’nü en kalbî duygularımla kutluyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Gündoğdu…

13.- Kırklareli Milletvekili Vecdi Gündoğdu’nun, on dört yıldır AKP hükûmetlerinin ve siyasetçilerin izlediği ayrışma, kutuplaşma, toplumu bölme politikalarının ülkede iç barışı her gün biraz daha zedelediğine ilişkin açıklaması

VECDİ GÜNDOĞDU (Kırklareli) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

On dört yıldır AKP hükûmetlerinin ve siyasetçilerin izlediği ayrışma, kutuplaşma, toplumu bölme, parçalama politikaları ülkede iç barışı her gün biraz daha zedelemektedir. Hain terör saldırısı sonucu şehit edilen Derik Kaymakamı ve ülke içinde ve dışında kahramanca canı pahasına vatanı için şehit düşmüş evlatlarımız, neden 15 Temmuz şehitlerine sağlanan imkânlardan yararlanamamaktadır? Neden şehitler arasında bir ayrımcılık yapma ihtiyacı duyulmuştur? Bu açık ve net ayrımcılıkla şehitlerimizin kemiklerinin sızlamasına, anaların bir kez daha ağlamasına nasıl izin veriliyor? Hiç mi vicdanlar sızlamıyor?

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Deligöz…

14.- Erzurum Milletvekili Orhan Deligöz’ün, 1 Aralık Türk kadınının siyasal haklarını kazanmasının 81’inci yıl dönümüne, 8 Aralıkta Atatürk Kültür Merkezi’nde düzenlenecek Erzurum Günleri etkinliği ile 12-17 Şubatta Erzurum’da yapılacak EYOF müsabakalarına tüm milletvekillerini davet ettiğine ilişkin açıklaması

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Değerli milletvekilleri, bugün, 1 Aralık 1935’te Türk kadınının siyasal haklarının kazandığı gündür. Bu vesileyle, Meclisteki kadın milletvekillerimizin nezdinde tüm Türk kadınlarını kutluyorum. Bundan sonra da daha fazla bir şekilde siyasi faaliyetlerde bulunmalarını önemsiyorum.

Bu vesileyle, önümüzdeki günlerde, 8 Aralıkta saat 11.00’de Atatürk Kültür Merkezi’nde Erzurum’un tanıtım günlerine bütün Meclisimizi, Ankara’da yaşayan bütün Ankaralıları davet ediyorum.

Bir de, 12 Şubatta Erzurum’da EYOF müsabakaları yapılacaktır. EYOF’un açılımı, Avrupa Gençlik Olimpik Oyunlarıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) – 39 ayrı ülkenin sporcuları katılacaktır. Erzurum’da çok güzel kayak imkânları vardır ve kış sporları yapılmaktadır. Bu vesileyle, tüm vekillerimizi bu kışın kış sporlarını izlemek ve kış sporlarını yapmak üzere şubat ayında Erzurum’umuza davet ediyorum.

Teşekkür ediyorum. Sağ olun, var olun.

BAŞKAN – Sayın Arık…

15.- Kayseri Milletvekili Çetin Arık’ın, Kırşehir’de sanayi ve nüfusun eridiğine, işsizliğin arttığına ve AKP’nin neden Kırşehir’i cezalandırdığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

ÇETİN ARIK (Kayseri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

1954 yılında Demokrat Parti, Kırşehir’de istediği oyu alamayınca bu şehrimizi cezalandırıp ilçe yapmıştı. Anlamadığım noktaysa AKP neden Kırşehir’i cezalandırıyor? Bugün Kırşehir’in 2 milletvekilinin 2’si de AKP’den. Aslında 3 olan milletvekili sayısı, eriyen nüfus nedeniyle 2’ye düşmüş. Kırşehir’de eriyen sadece nüfus da değil, sanayi de eriyor. Bu kentteki 48 fabrikadan 16’sı kapatılmış. Kırşehir’deki işsizlik, yüzde 13,9’la Türkiye ortalamasının da üzerinde.

Kırşehir’de 30 olan belediye, AKP döneminde 10’a düştü. Kırşehir bu gidişle tekrar ilçe olacak. Kırşehir İl Başkanımız Sayın Yılmaz Zengin ve Kırşehirliler soruyor: “Kırşehir size ne yaptı da bu güzel kentimizi cezalandırıyorsunuz? Yandaşınızın bir kalemde silinen 422 milyonluk vergi borcu bile bizi kalkındırmaya yeterdi.” diyorlar. “Artık ‘millet’ diyerek bizi kandırmayın. Sizin ‘millet’ten anladığınız sadece yandaşınız mı?” diye soruyorlar.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

Sayın milletvekilleri, normalde bitti, 15 milletvekili konuştu. Ancak Sayın Tüm, hem sisteme girememesinden kaynaklı hem de Balıkesir’in Ayvalık ilçesinde yaşanan sel felaketiyle ilgili konuşma ya da açıklama yapacağına dair bizi özel bilgilendirdiği için mikrofonunu açıyorum.

Buyurunuz Sayın Tüm.

16.- Balıkesir Milletvekili Mehmet Tüm’ün, yaşanan sel felaketi nedeniyle Ayvalık halkının Hükûmetten destek beklediğine ilişkin açıklaması

MEHMET TÜM (Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Geçtiğimiz pazartesi günü Ayvalık ilçemizde büyük bir sel felaketi yaşandı. Bu vesileyle bir kez daha hemşehrilerime geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.

Buradan Hükûmete soruyorum: Ayvalık ilçemizi afet bölgesi ilan edecek misiniz? Ayvalık ilçemizde hasar tespit çalışması yapıldı mı? Hasarın toplam bedeli ne kadardır? Yurttaşlarımızın acil ihtiyaçları karşılanmış mıdır? Bunun için herhangi bir ödeme yapılacak mıdır? Valiliğe veya belediyeye bu konuda bir ödenek gönderildi mi? Ayvalık halkı, Hükûmetten bu konuda destek beklemektedir. Bu desteği verecek misiniz? Esnafımızın vergi ve prim borçlarını ertelemeyi düşünüyor musunuz? Ayvalıklı yurttaşlarımız sizden acil çözüm beklemektedir.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

Sayın milletvekilleri, birleşime yirmi dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 14.39

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.25

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: Sema KIRCI (Balıkesir), Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 30’uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.26

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.04

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: Sema KIRCI (Balıkesir), Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 30’uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Gündeme geçmeden önce sayın grup başkan vekillerine söz vereceğim.

Sayın Akçay “Daha sonra.” diyor ama Halkların Demokratik Partisi grup başkan vekili şu anda yok, Cumhuriyet Halk Partisi grup başkan vekili şu anda yok.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Muş, önce size söz verelim.

Sayın Akçay geldi, sonra da size vereceğiz.

Buyurun.

17.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Adana Aladağ’daki faciada kusur ve ihmali olanların en kısa sürede gereken cezaları alacağına, yıllardır Suriye’deki iç savaşa duyarsız kalan, Esed’in ve DAEŞ’in katliamlarına göz yuman dünyanın Suriye’deki ölümlere kör, sağır ve dilsiz kaldığına, Türkiye’nin 3 milyon Suriyeliye kucak açarken dünyaya insanlık dersi verdiğine ilişkin açıklaması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önceki gün Adana Aladağ’daki acı hadise sonrası dün Mecliste yaptığımız konuşmada, AK PARTİ iktidarı olarak bu konunun sonuna kadar takipçisi olacağımızı ifade etmiştik. Bu kapsamda, Türkiye Büyük Millet Meclisi bünyesinde bir araştırma komisyonu kurulması için süreci inşallah bu Parlamento başlatacaktır. Zaten, adli ve idari soruşturmalar da devam ediyor. Kusur ve ihmali olanlar en kısa sürede gereken cezaları alacaktır.

Esed güçlerinin bombaladığı Halep’te uzun süredir büyük bir insani dram yaşanıyor. Esed’in uçakları, tankları Halep’i yok ediyor ve varil bombaları çocukların, bebeklerin üzerine yağıyor. Halep’ten gelen görüntüler içimizi yakıyor, yüreğimizi dağlıyor. DAEŞ, Suriye’de hangi katliamları yapıyorsa aynısını Esed de yapıyor. Halep yanıyor, Halep yıkılıyor. Dünya bu insanlık dramını sadece izliyor. Halep’te aslında sadece Halepli çocuklar değil tüm insanlık ölüyor, insanlığın vicdanı ölüyor. Yıllardır Suriye’deki iç savaşa duyarsız kalan, Esed’in ve DAEŞ’in katliamlarına göz yuman dünya, Suriye’deki ölümlere kör, sağır ve dilsiz kalıyor.

Özellikle Batı dünyası, Halep’te ölen insanlara sadece birer istatistik olarak bakıyor. Paris’te ölen çocuk ile Suriye’de ölen çocuk aynı tutulmuyor. Paris’te terör saldırısı olunca ayağa kalkan dünya, Suriye’de her gün ölen çocuklar için ayağa kalkmıyor. Suriyeli çocukların petrol kuyuları yok diye, Suriye’nin yer altı zenginlikleri yok diye oraya müdahale edilmiyor, katliamlara göz yumuluyor. Başta ekonomik konular olmak üzere, birçok küresel mesele için acil toplantılar yapıp karar alan uluslararası kuruluşlar, tam beş yılı aşkın süredir Suriye’yle ilgili çözüme yönelik en ufak bir somut adım atmıyor. Türkiye, 3 milyon Suriyeliye kucak açarken, ensar bilinciyle Suriyeli kardeşlerine ev sahipliği yaparken aslında dünyada da insanlık dersi veriyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Açıyorum Sayın Muş.

Buyurun.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – “Esed’in iç işlerine karışmayın.” diyenlere sormak istiyorum: Esed’in iç işleri çocukları, bebekleri öldürmek mi? Türkiye’ye ve dünyaya terörizm ihraç etmek mi?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Muş.

Sayın Akçay, buyurun.

18.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, 30 Kasım “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” ilkesinin Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsüne yazılışının 91’inci yıl dönümüne ve egemenliğin kaynağının milletimiz olduğunu ilan eden Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ve Kurtuluş Savaşı’nın şehit ve gazilerini saygıyla ve minnetle andığına ve Halep’in bir toplu mezara dönüştürülmesine sessiz kalınmaması gerektiğine ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Dün, Türkiye Büyük Millet Meclisinin temel dayanağını oluşturan “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” ilkesinin âdeta bir mühür olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsüne yazılışının 91’inci yıl dönümüydü. Bugün, kürsünün arkasındaki duvarda tamamı büyük harflerle yazılı bulunan ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna ışık veren bu ilke, Anayasa'mızın “Egemenlik” başlıklı 6’ncı maddesinde de aynen şöyle ifade edilmektedir:

“Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir.

Türk milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır.

Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.”

Bu ilke, ülkemizi alakadar eden siyasi, ekonomik iç ve dış her türlü kararın yalnızca Türk milletine ait olduğu, başka hiçbir kurum, kuruluş, devlet, kişi veya müessesenin alınan bu kararlarda hükümranlık haklarına sahip olamayacağı, egemenlik haklarından kısmen veya tamamen vazgeçmek anlamında teslimiyetçi hiçbir yaklaşımın kabul edilemeyeceği ve bunlara kati surette müsaade edilmeyeceği anlamı taşır.

Bu vesileyle, egemenliğin kaynağının milletimiz olduğunu ilan eden Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ve Türk milletinin egemenlik hakkını kazanmasına vesile olan Kurtuluş Savaşı’mızın aziz şehit ve gazilerini saygıyla, rahmet ve minnetle anıyorum.

Halep’teki gelişmeleri de kaygıyla izliyoruz. 15 Kasımdan beri Halep, Suriye Rejim Ordusu, Şii milisler ve YPG’nin saldırısı altındadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Akçay, açıyorum.

Buyurun.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Suriye’nin Halep kentinde bir ölüm kalım savaşı verilmektedir, insanlık Halep’te sınavdan geçmektedir. 2012’den beri saldırı altında olan Halep’te, Dünya Gıda Örgütünün açıklamasına göre, 13 Kasımdan itibaren su ve gıda stoku da tükenmiştir. Üstelik, Halep’e insani yardım ulaştıran yollarda da tıkanıklıklar mevcuttur. Halep’te insanlığın kültür varlığı, ortak mirası ve sorumluluğu çökmektedir, yeni bir insani kriz kapıdadır. Kilis’e 60 kilometre uzaklıktaki bu ata yadigârı kent sahipsiz bırakılmamalıdır. Halep’in bizim için Gaziantep’ten, Kilis’ten bir farkı yoktur ve Halep’in bir toplu mezara dönüştürülmesine sessiz kalınmamalıdır diyor, teşekkür ediyorum.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Akçay.

Sayın Demirel, buyurun.

19.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, tutuklu HDP’li milletvekillerine ziyaret etmek için Kandıra’ya girmelerine izin verilmemesinin tam bir faşizm olduğuna, bu uygulamanın sorumlularının açığa çıkarılması gerektiğine ve bütün milletvekillerinin aynı statüde olması gerekirken neden eşit uygulamaya tabi tutulmadıklarını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

4 Kasım darbesiyle gerçekleştirilen, eş başkanlarımızın ve milletvekili arkadaşlarımızın hukuk dışı uygulamayla rehin tutulmasına dair bugüne kadar yapmış olduğumuz tartışma ve konuşmalarımıza ek olarak, dün Kandıra Cezaevine gidip eş başkanımız, grup başkan vekilimiz ve milletvekili arkadaşlarımızla bir görüşme yapmak istedik Sayın Başkan. Fakat, aslında bu ülkenin kim tarafından yönetildiğini sormak istiyorum, bu Genel Kurulda bütün Türkiye halklarına sormak istiyorum: Hangi ülkede milletvekilleri bir yoldan geçip bir ilçeye giderken ilçeye alınmıyor ve cezaevine 1 kilometre kala o yoldan geçilmesine izin verilmiyor? Bu, sadece Türkiye’de yaşanan bir durumdur ve bunun adı faşizmdir; başka bir adı yoktur. Türkiye’de gerçekleştirilen bu hukuk dışı uygulamalar nasıl ki milletvekili ve eş başkanlarımızın rehin alınmasıyla gerçekleştiyse, aynı demokrasiye vurulan darbeyi, siyasi kararla alınan bu yöntemi bir kez daha kınamak istiyorum.

Sayın Başkan, biz dün 5 milletvekili arkadaşımız ve hukukçu arkadaşlarımızla birlikte cezaevinde milletvekili arkadaşlarımızı, eş başkanımızı ziyaret etmek istedik ve bizim bu ilçeye girişimiz engellendi. Bırakın cezaevine gitmek, bırakın cezaevindeki idareyle, müdürle görüşmek, ilçeye ve cezaevine girişimiz bile engellendi. Kim tarafından? Vali tarafından engellendiği söyleniyor ve valinin… Oradaki polislere ya da işte jandarmaya “Milletvekilleri bu ilçeye giremez, bu yoldan geçemez.” emrini kim verdi? Bunun derhâl açığa çıkarılması gerekiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Açıyorum Sayın Demirel, buyurun.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Siz hukuk dışı bir kararla milletvekillerimizi rehin alacaksınız, sonra yasama organında milletvekili olan arkadaşlarımızı rehin tutacaksınız ve onları ziyarete gitmek isteyen milletvekillerinin yolunu keseceksiniz. Bu faşizmdir.

Kimdir bu ülkeyi yöneten? Soruyoruz: Elinde hiçbir belgesi olmadan, hiçbir gerekçe göstermeden oradaki jandarma ve kolluğun bizi ilçeye almamasının yetkisini kim vermiştir onlara? Bu ülke kim tarafından yönetiliyor? Yani, Adalet Bakanı mı bunun sorumlusu? İçişleri Bakanı mı? Kimdir bunun sorumlusu, bu açığa çıkmalıdır.

Biz, milletvekili arkadaşlarımız ile buradaki, Parlamentodaki bütün milletvekilleri ve içeride rehin tutulan arkadaşlarımız aynı statüdeyiz. Hiçbir milletvekilinin birbirinden farkı yoktur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Toparlıyorum Başkan.

BAŞKAN – Açıyorum, buyurun.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Birbirinden farklı olmayan haklarımıza karşı neden eşit uygulamaya, neden hukuki uygulamaya tabi tutulmadığımızı ben Meclis Başkanına soruyorum, sizin aracılığınızla Meclis Başkanına bu soruyu soruyorum.

Milletvekillerini rehin alanlar, bu siyasi kararı ortaya koyanlar bir gün gelip buradan hesap vereceklerdir. Onların yasama faaliyetini engelleyenlerin, bizlerin onları görmesini engelleyenlerin Meclis Başkanı tarafından açığa çıkarılmasını ve bunun Genel Kurulda tüm kamuoyuyla paylaşılması gerektiğini ifade ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Demirel.

V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Pervin Buldan’ın, bir milletvekilinin bir ilçeye girişinin engellenmesinin izah edilir hiçbir yanı olmadığına ve bu konuyu Meclis Başkanıyla görüşeceğine ilişkin konuşması

BAŞKAN – Aslında dün de ifade ettik. Özellikle siz yoldayken Kandıra’ya girişinizin engellendiğine dair bize vermiş olduğunuz bilgi üzerinden birkaç görüşme gerçekleştirdik ancak bu görüşmelerin sonuç vermediğini özellikle buradan ifade etmek istiyorum. Siz dâhil 5 milletvekili bir ilin ilçesine gidemedi ve bu gidiş engellendi.

Elbette ki seyahat özgürlüğü çerçevesinde, bırakın normal, sıradan bir insanın, bir milletvekilinin bir ilçeye girişinin engellenmesinin elbette ki izah edilir hiçbir yanı, hiçbir gerekçesi yoktur.

Sayın Meclis Başkanıyla bu konuyu görüştüm. Kendisi, valiyle görüşeceğini, sorunu çözeceğini ifade etmesine rağmen, ne yazık ki sorun çözülmedi ve sizler geri dönmek durumunda kaldınız.

Buradan ben de bir kez daha, bu uygulamanın antidemokratik bir uygulama olduğunu ve seyahat özgürlüğü kapsamında hiçbir insanın bu tür engellerle karşılaşmaması gerektiğini, hele hele bir milletvekilinin, 5 milletvekilinin bir ilçeye girememesinin kabul edilir hiçbir yanı olmadığını ifade etmek istiyorum.

Meclis Başkanıyla bu konuyu bir kez daha görüşeceğim. Kendisiyle görüşeceğim birçok konu var aslında çünkü son dönemlerde, başta tutuklamalar olmak üzere, engellemeler ve buradan ifade edemeyeceğim birçok şeyin kendisi aracılığıyla çözülmesi konusunda görüşmeler yapacağım.

Bilgilendirdiğiniz için bir kez daha teşekkür ediyorum Sayın Demirel.

Şimdi, Sayın Altay, siz de sıra.

Buyurunuz, siz kaldınız.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

20.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Pervin Buldan’ın yaptığı açıklamasındaki değerlendirmelere katıldığına ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sizden sonra konuşmak çok doğru değil teamüller açısından. Temennilerinize katılıyorum. Usul, grup başkan vekilleri konuşur önemli hususlarda, sonra… Başkanlık değerlendirme yaptıktan sonra tekrar konuşmayı usul ve etik açısından doğru bulmamakla birlikte, değerlendirmelerinize katıldığımı belirtmek isterim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Altay.

Siz olmadığınız için ben son söz olarak konuşmamı yaptım.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Tabii, tabii, evet.

BAŞKAN – Siz burada olsaydınız, sizden sonra konuşacaktım.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Mutlaka, tabii.

BAŞKAN - Yine de teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Önergeler

1.- Başkanlığın, esas komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonuna, tali komisyon olarak da Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonuna havale edilen (2/1477) esas numaralı Damga Vergisi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş tarafından geri alındığına ilişkin önerge yazısı (4/71)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, esas komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonuna, tali komisyon olarak da Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonuna havale edilen (2/1477) esas numaralı Damga Vergisi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş tarafından geri alınmıştır.

Bilgilerinize sunulur.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek ve 19 milletvekilinin, köprü ve otoyollarda kullanılan HGS ve OGS sistemlerinden gelen cezaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/389)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Vatandaşlarımızın büyük sıkıntılar çektiği, köprü ve otoyollarda kullanılan HGS ve OGS sistemlerinden gelen cezaların kapsamlı bir şekilde araştırılması, bu mağduriyetlerin ortadan kaldırılması, kesilen cezaların sürücülere zamanında bildirilmemesinden dolayı biriken yüksek miktardaki faizlerin silinmesi ve sadece anaparasının ödenmesi, ayrıca bu sistemlerdeki sıkıntıların nelerden kaynaklandığı ve en önemlisi bu sorundan dolayı büyük sıkıntılar çeken vatandaşlarımızın sorunlarının giderilmesine yardımcı olmak için Anayasa’nın 98’inci, İç Tüzük’ün 104’üncü ve 105’inci maddeler gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

1)        Baki Şimşek                                                  (Mersin)

2)        Mustafa Mit                                                   (Ankara)

3)        Mustafa Kalaycı                                            (Konya)

4)        Arzu Erdem                                                   (İstanbul)

5)        Deniz Depboylu                                             (Aydın)

6)        İsmail Ok                                                      (Balıkesir)

7)        Erkan Haberal                        (Ankara)

8)        Ruhi Ersoy                                                    (Osmaniye)

9)        Ümit Özdağ                                                   (Gaziantep)

10)      Mehmet Parsak                                             (Afyonkarahisar)

11)      Kamil Aydın                                                  (Erzurum)

12)      Fahrettin Oğuz Tor                                        (Kahramanmaraş)

13)      Saffet Sancaklı                                             (Kocaeli)

14)      Nuri Okutan                                                  (Isparta)

15)      Yusuf Halaçoğlu                                            (Kayseri)

16)      Mehmet Necmettin Ahrazoğlu  (Hatay)

17)      Seyfettin Yılmaz                                            (Adana)

18)      Erhan Usta                                                    (Samsun)

19)      Kadir Koçdemir                                              (Bursa)

20)      Mehmet Erdoğan                                           (Muğla)

Gerekçe:

Hızlı Geçiş Sistemi (HGS), 17/9/2012 tarihinde İzmir-Aydın Otoyolu, İzmir-Çeşme Otoyolu, boğaz köprüleri, Avrupa Otoyolu, Anadolu Otoyolu ve Niğde-Mersin-Şanlıurfa Otoyollarındaki ücret toplama istasyonlarında PTT Genel Müdürlüğü tarafından devreye alınmıştır. Bu kanunun yürürlüğe girmesinden ve HGS-OGS sistemlerinin kullanılmaya başlanmasından bu yana uygulamadaki bazı yanlışlıklar dolayısıyla vatandaşlarımız bazı sorunlar yaşamışlardır.

HGS ve OGS’lerin devreye girmesinden sonraki süreçte vatandaşlarımızdan, bu sistemden kaynaklanan çok fazla sayıda şikâyetler almış bulunmaktayız. Bu şikâyetlerin başında belki de en göze çarpan vatandaşlarımıza gelen çok yüksek miktardaki para cezalarıdır. Kimi vatandaşlarımıza bu sistemlerden kaynaklanan sorunlardan dolayı 20-25 milyarlara varan para cezaları gelmiştir. Yine bir vatandaşımıza, Nisan 2014’te sattığı aracına Ekim ve Kasım 2014’te cezalar gelmiştir. Bir başka vatandaşımıza ise HGS kartında para yetersiz olduğu için ceza gelmiş ve bu vatandaşımız da bir hafta içerisinde gerekli işlemi yaparak parasını yatırmıştır ancak bu vatandaşımıza bir yıl sonra yaklaşık 940 TL para cezası gelmiştir. Köydeki traktöre dahi otoban cezası gelmiştir.

Yukarıdaki verdiğimiz sebeplerden dolayı mağdur olan vatandaşlarımızın sıkıntılarının ortadan kaldırılması, kesilen cezaların sürücülere zamanında bildirilmemesinden dolayı biriken yüksek miktardaki faizlerin silinmesi ve sadece anaparasının ödenmesi, gelen bu cezaların sebebinin araştırılması için gerekli düzenlemelerin yapılması amacıyla bir Meclis araştırmasının açılmasında fayda görmekteyiz.

2.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek ve 19 milletvekilinin, seracılık faaliyetlerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/390)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemizde yapılmakta olan seracılık faaliyetlerinin mevcut sorunlarını ve bu sorunların çözüm yollarını bulmak, seracılık faaliyetlerini geliştirmek ve Türkiye'nin sahip olduğu ekolojik özellikleri göz önünde bulundurularak sebze ve meyve üretimini artırmak amacıyla seracılık faaliyetlerini yaygınlaştırmak için Anayasa’nın 98’inci ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 104’üncü ve 105’inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

1) Baki Şimşek                                                         (Mersin)

2) İsmail Ok                                                             (Balıkesir)

3) Fahrettin Oğuz Tor                         (Kahramanmaraş)

4) Saffet Sancaklı                              (Kocaeli)

5) Mustafa Mit                                                          (Ankara)

6) Mustafa Kalaycı                             (Konya)

7) Arzu Erdem                                                          (İstanbul)

8) Deniz Depboylu                             (Aydın)

9) Erkan Haberal                                                      (Ankara)

10) Ruhi Ersoy                                                         (Osmaniye)

11) Ümit Özdağ                                                        (Gaziantep)

12) Mehmet Parsak                            (Afyonkarahisar)

13) Kamil Aydın                                                        (Erzurum)

14) Nuri Okutan                                                        (Isparta)

15) Yusuf Halaçoğlu                           (Kayseri)

16) Mehmet Necmettin Ahrazoğlu        (Hatay)

17) Seyfettin Yılmaz                           (Adana)

18) Erhan Usta                                                         (Samsun)

19) Kadir Koçdemir                            (Bursa)

20) Mehmet Erdoğan                          (Muğla)

Gerekçe:

Tarım faaliyetleri geçmişte olduğu gibi günümüzde de insanların en önemli uğraş alanını oluşturur. Nüfusun sürekli artışı, temel besin maddeleri ihtiyacının büyümesi, tarımsal üretime duyulan ihtiyacın giderek artmasına neden olmaktadır. Ancak tarım ürünlerine duyulan ihtiyacın artmasıyla birlikte, sanayi tesisi, yerleşme alanı açmak gibi nedenlerden dolayı tarım alanlarının giderek azalması seracılık faaliyetlerinin gelişmesine neden olmuştur.

Ülkemizde 1940 yıllarında Antalya çevrelerinde başlayan seracılık faaliyetleri genellikle Akdeniz ve Ege bölgelerinde yapılmaktadır. Son yıllarda da GAP projesiyle birlikte Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde seracılık faaliyetleri hız kazanmıştır. Türkiye İstatistik Kurumunun verilerine göre, örtü altı alanlarımızın yüzde 95’inde sebze, yüzde 4'ünde süs bitkileri, yüzde 1'inde meyve (muz, çilek) yetiştirilmektedir. Ülkemiz sahip olduğu ekolojik özellikleri nedeniyle sebze ve meyve çeşitliliği bakımından çok avantajlı konumdadır. Gerek sebze ve meyve yetiştiriciliğinde gerekse yetiştirilen bu sebze ve meyvelerin ithalatında seracılık faaliyetleri çok önemli bir etki yaratacaktır.

Seracılık faaliyetlerinin faydaları: Sadece çeşitli sebze meyve yetiştirmekle kalmamakta, kırsal kesimde refah düzeyini artıran, belirli bir alandan daha fazla ürün almayı sağlayan ve işsizliği büyük ölçüde azaltan bir iş koludur. Ayrıca, seralar sayesinde üretime elverişli küçük tarım alanlarından daha fazla ürün elde etmek, pazara sürekli ürün sağlamak gibi faydalar da bulunmaktadır. Tüm bu saydığımız faydalarla birlikte, gerekli seraların kurulması için gereken sanayi malzemelerinin de üretimiyle beraber yeni sanayi kollarının doğması da sağlanmaktadır.

Yukarıda saydığımız tüm bu faydalar göz önüne alındığında, seracılık faaliyetlerinin sadece belirli bir alanda değil ülkenin farklı bölgelerinde de geliştirilmesini sağlamak; seralarda kullanılan teknolojilere bakılınca, ülkemizde genelde küçük çapta olan, çok fazla teknoloji gerektirmeyen, genellikle de aile işletmesi olarak kullanılan seraları geliştirmek ve kapasitesini artırmak; bu şekilde, küçük çaptaki seraların yanı sıra, büyük çapta faaliyet gösteren ve bünyesinde ziraat mühendisleri çalıştıran, iklimlendirmeyle ideal ısıları yakalamayı başaran büyük ölçekli seralara gerekli teşvikleri vermek amacıyla bir Meclis araştırması açılması seracılık faaliyeti için büyük fayda ve katkı sağlayacaktır.

3.- HDP Grubu adına, Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, sosyal güvenlik kurumlarına ait gayrimenkullerin satış ve devir işlemlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/391)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

SSK, BAĞ-KUR ve Emekli Sandığının birleştirilip Sosyal Güvenlik Kurumunun oluşturulması esnasında bu kurumlara ait gayrimenkuller Hükûmet tarafından TOKİ'ye, Hazineye, Sağlık Bakanlığına, diğer kamu kurumlarına devredilmiştir. Devredilen taşınmazların bir kısmı özel girişimlere, otel projeleri gibi girişimlere konu edilmiş ve zenginleştirme aracı olarak kullandırılmıştır. Devredilen taşınmazlar çalışanların emeklerinin sömürülmesinin yoludur. 2005 süreci sonrasında yapılan satışlar ve devirlerin elden çıkarılma bedelleri ile ardından sağlanan değer artışlarının belirlenmesi ve emeklilere yansıtılabilmesi için Anayasa'nın 98'inci, İç Tüzük’ün 104'üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılması için gereğini arz ve teklif ederiz.

                                                                                       İdris Baluken

                                                                                         Diyarbakır

                                                                                HDP Grup Başkan Vekili

Gerekçe:

Türkiye'de 1945 yılında İşçi Sigortaları Kurumu Yasası, ardından 1949 yılında çıkarılan Emekli Sandığı Kanunu ve 1964 yılında çıkarılan 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu’yla ülkemizde gerçek anlamda sosyal güvenlik mevzuatı uygulamaya geçmiştir.

Bu kanunların çıkarılmasıyla ücretli çalışanların sosyal güvenlikleri düzenlenirken, kendi nam ve hesabına çalışan esnafın sosyal güvenliğe kavuşması ise 1479 sayılı BAĞ-KUR Kanunu’nun çıkarılmasıyla sağlanmış ve böylece ülkemizde sosyal güvenlik sistemi üçlü sacayağı üzerine oturtulmuştur.

Üç kurumdan SSK, daha sonra prim ödeyen sigortalıları ile bunların bakmakla yükümlü oldukları aile bireylerine sağlık hizmeti sunmak üzere sağlık alanına yatırım yapmış ve Türkiye'nin her tarafında kurduğu sağlık tesisleriyle hak sahibi yurttaşlara sağlık hizmeti sunmuştur. Yıllarca süren bu uygulamayla işçiler ile aile bireyleri sağlık ve sosyal güvenlik haklarından yararlanmıştır.

Çalışanların ödedikleri primlerin sağladığı olanakları değerlendiren ve gerekli hizmeti üretip sunmak amacıyla yatırım yapan bu kurumlardan özellikle SSK'nın sağlık kuruluşları 1/6/2005 tarihinde çıkarılan 5283 sayılı Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun gereğince Sağlık Bakanlığına devredilmiştir.

Sosyal güvenlik kurumları, kaynaklarını iyi bir şekilde değerlendirmek ve gelecek kuşaklara güçlü bir sosyal güvenlik yapısı devretmek için birçok gayrimenkul edinmişlerdir. Değişik amaçlarla kullanılan bu gayrimenkullerin önemli bir kısmı kiraya verilerek gelir elde edilmesinde değerlendirilmiştir.

Sosyal güvenlik kurumlarının kuruldukları ilk yıllarda emekli aylığı ödememiş olmaları, kaynaklarını bu yolla değerlendirmelerine olanak sağlamıştır. Türkiye'de sosyal güvenlik kurumlarının yönetimleri iktidarlar tarafından liyakat ölçüsüne bakılmaksızın atandı. Bu da kurum yönetimlerinin bağımsız karar vermesine ve kaynakların kurum yararına kullanılmasına engel olmuştur. Dolayısıyla, kurumların kaynaklarının prim ödeyen sigortalıların yararına kullanılmadığı tartışmaları sürekli olarak gündem konusu oldu.

Sosyal güvenlik kurumlarının devasa kaynaklarının devleti yönetenler tarafından ölçüsüzce kullanılması ve efektif olmayan yatırımlar yapılması, kurumların mali sıkıntıya düşmelerine yol açmıştır. 1980'li yıllardan itibaren dünyaya hâkim olan vahşi kapitalist anlayış devletin sosyal güvenlik sistemine yeterince kaynak aktarmasını da engellemiştir. Bu anlayış Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda ifade edilen sosyal devlet ilkesine aykırıdır.

Kurumların yeterliliği kamu yönetimince ilke olarak benimsenmiş olsa bile gelişmiş demokrasilerde devlet, sosyal güvenlik kurumlarına ek kaynak aktarır. Diğer bir deyişle, sosyal devlet ilkesi gereği, sosyal güvenlik kurumlarında gelir-gider dengesi aranmaz. Giderlerin fazlalığı merkezî yönetim tarafından karşılanır.

Aslolan, sosyal güvenlik kurumlarının sahip olduğu taşınmazların direkt ya da dolaylı olarak yandaş kesimlere aktarılması değildir. Plan değişikliği yapılacaksa kamu yararına olacak şekilde özelleştirmeden önce yapılması esastır. Sosyal güvenlik kurumlarının kaynaklarının amaç dışı kullanıldığının bilinmesi önemlidir. Özellikle, sosyal güvenlik kurumlarının kaynaklarının oluşmasında bu kurumlara yıllarca prim ödeyen emekliler ile hâlen çalışan sigortalıların konu hakkında bilgi sahibi olmaları önemlidir. Zira, bir anlamda bu kurumların asıl sahibi olan hak sahiplerine primlerle edinilmiş mali kaynaklar ve mal varlıklarının nasıl kullanıldığı konusunda yeterli bilgi aktarılmamaktadır.

Sosyal güvenlik kurumlarına ait birtakım taşınmazların lüks otel projeleri veya ticari amaçlı projelere peşkeş çekildiği kamuoyunca bilinmektedir. Tüm Emekliler Sendikası verilerine göre, Kamulaştırma Kanunu 30’uncu madde kapsamında, 450 bin metrekare arsa ve üzerindeki yapı ile müştemilat satılmıştır. TOKİ'ye satılan arsa miktarı 300 bin metrekare civarındadır. Yapılan bu satışlar arazi miktarı üzerinden gerçekleşmiştir. 345 sağlık birimi Sağlık Bakanlığına devredilmiştir.

Sosyal güvenlik kurumlarının bugüne kadar edindikleri gayrimenkullerin (SSK sağlık kuruluşları dâhil) ne kadarının hangi yöntemlerle kime satıldığı, ne kadarının 5283 sayılı Kanun gereği devredildiği, devredilen taşınmazların plan değişiklikleriyle kimlere ne kadar rant sağlandığının araştırılarak kamuoyuna ve emeklilere açıklanması seçilmişlerin temel sorumluluğudur.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.28

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.05

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: Sema KIRCI (Balıkesir), Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 30’uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- AK PARTİ Grubunun, bastırılarak dağıtılan 441, 439 ve 440 sıra sayılı Kanun Tasarılarının kırk sekiz saat geçmeden gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının sırasıyla 2, 5 ve 6’ncı sıralarına, yine bu kısımda bulunan 205 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın ise yine bu kısmın 3’üncü sırasına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun 1 Aralık 2016 Perşembe günkü birleşiminde 341 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesine, 205 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanması durumunda Genel Kurulun 2 Aralık 2016 Cuma günü toplanmamasına ilişkin önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 1/12/2016 Perşembe günü (bugün) yaptığı toplantıda siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince grubumuzun aşağıdaki önerilerinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

                                                                                                        Mehmet Muş

                                                                                                            İstanbul

                                                                                           AK PARTİ Grup Başkan Vekili

Öneri:

Bastırılarak dağıtılan 441, 439 ve 440 sıra sayılı Kanun Tasarılarının kırk sekiz saat geçmeden gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının sırasıyla 2, 5 ve 6’ncı sıralarına, yine bu kısımda bulunan 205 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın ise yine bu kısmın 3’üncü sırasına alınması ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi; Genel Kurulun 01 Aralık 2016 Perşembe günkü (bugün) birleşiminde 341 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesi, 205 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanması durumunda Genel Kurulun 2 Aralık 2016 Cuma günü toplanmaması; önerilmiştir.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, öneri üzerinde Meral Danış Beştaş konuşacaklar.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

Size on dakika söz veriyorum.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, yine, bir birleşimde, oturumda, Türkiye'de içinde bulunduğumuz ortamı, tarihsel süreci ve gerçekten Türkiye nereye doğru gidiyor, bu dışarıda yaşanan olaylar ne kadar Meclise yansıyor ve Mecliste, biz hangi koşullarda, hangi perspektifle ve hangi algıyla çalışıyoruz, bunu gerçekten güçlü bir şekilde tartışmaya ihtiyacımız var.

Sonuçta, yasama organı, Türkiye Büyük Millet Meclisi, halkın temsil edildiği bir organ olarak, demokrasilerde en önemli organ olarak faaliyetlerini sürdürüyor. OHAL KHK’leriyle ülke yönetilirken, hukuk dışı uygulamalar almış başını giderken, biz, burada, Parlamentoda, iktidar partisinin getirdiği, iktidar partisinin hazırladığı, iktidar partisinin karar verdiği ve kendi çoğunluk gücüne dayanarak buradan geçirdiği bir parlamenter faaliyet yürütüyoruz; muhalefet olarak konuşuyoruz, Meclis İçtüzüğü’nün elverdiğince düşüncelerimizi, önerilerimizi, Türkiye'nin bu karanlık girdaptan çıkması için, gerçekten, bütün samimiyetimizle, içtenliğimizle bir öneri her gün, her gün sunuyoruz, ama dün de ifade etmiştim, şu ana kadar hiçbir önerimiz kabul edilmedi.

Değerli arkadaşlar, size çok önemli birkaç belge göstereceğim. Şu anda, biliyorsunuz, Türkiye Büyük Millet Meclisinin üyeleri, parlamenterleri, partimizin eş genel başkanları hâlâ cezaevlerindeler, rehin tutulmaya devam ediyorlar. Bu, Parlamentonun eksik olmasıdır, meşruiyetinin tartışılır olmasıdır, buradaki oylamanın sonuçlarının kesinlikle hukuka, yasaya, Anayasa’ya uygun olmaması demektir; burada yapılacak Anayasa tartışmalarının, gidilecekse referandum kararının hukuken sakat olmasıdır, butlanla malul olması demektir çünkü halk iradesi bölünemez, halk ikiye ayrılamaz, ayrımcılık yapılamaz.

Değerli arkadaşlar, bildiğiniz gibi, Eş Genel Başkanımız Figen Yüksekdağ Kandıra Cezaevinde, Sayın Demirtaş da Edirne Cezaevinde. İkisi de tek kişilik hücrelerde, odalarda, “hücre”yi düzeltiyorum, tecrit altında tutuluyorlar. Bu öyle bir tecrit ki avukatla görüşmeleri bile kayıt altına alınıyor. Bu, Diyarbakır Sulh Ceza Hâkimliğinin ve Cumhuriyet Başsavcılığının kararı değerli arkadaşlar. Burada ne yazıyor biliyor musunuz? “29779 sayılı Resmî Gazete’de yayınlanan ve hâlen yürürlükte bulunan 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 6/4 maddesi uyarınca şüphelinin -Demirtaş’ın yani- avukatlarıyla görüşmesi sırasında toplum ve ceza infaz kurumunun güvenliğinin tehlikeye düşürülmesi, terör örgütü veya diğer suç örgütlerinin yönlendirilmesi, bunlara emir ve talimat verilmesi, yorumlarıyla gizli, açık ya da şifreli mesajlar iletilmesi ihtimalinin bulunduğu kanaatine varıldığından görüşmelerinin teknik cihazla, sesli veya görüntülü olarak kaydedilmesine, tutukluyla avukatının yaptığı görüşmeleri izlemek amacıyla görevlinin hazır bulundurulmasına, tutuklunun avukatına veya avukatın tutukluya verdiği belge veya belge örneklerine dosyalar ve arasındaki konuşmalara ilişkin tuttukları kayıtlara el konulmasına…” karar verilmiş değerli arkadaşlar. Diyarbakır 4. Sulh Ceza Hâkimliği, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı Terör Suçları Soruşturma Bürosunun talebiyle bunu karar altına almış ve şu anda Eş Genel Başkanımızın avukatlarıyla yaptıkları bütün görüşmeler, içeride görevli marifetiyle ve ses kaydı alınmak suretiyle, kamera kaydıyla tespit edilmek suretiyle izlenmektedir. Tabii ki şunu parantez içinde belirteyim: Bu kararı ne Kurtca Eker isimli cumhuriyet savcısı ne de Salih Zeki Bilgin isimli hâkim vermemiştir. Bu kararı merkezî akıl, merkezî irade vermiştir. Bu kararı, kesinlikle dokunulmazlıkların kaldırılmasının kampanyasının yürütülmesinden başlayarak bugüne değin, yakalama, gözaltı, bütün hukuk dışı işlemlerin yürütülmesi, merkezî bir planlamayla yürürlüğe konulmuş ve hâlâ devam ettirilmektedir.

Bir de başka bir şey var değerli arkadaşlar. Şu da ileride torunlarımızın, çocuklarımızın utanç duyacağı, başlarını kaldıramayacakları bir resimdir: Bu, Sayın Demirtaş’ın grup toplantısında okunmak üzere avukatlara verdiği ve idare tarafından el konulan konuşma metnidir değerli arkadaşlar. Bu çarpılar, sansürlenen bölümlerdir. Değerli arkadaşlar, bu çarpı, her şeyden önce hadsizliktir. Bu sansür hiç kimsenin haddine değildir. Bu çarpı barışa vurulmuştur, bu çarpı demokrasiye vurulmuştur, bu çarpı eşit ve özgür yaşam iradesine ve utkusuna vurulmuştur, bu çarpı hukuka vurulmuştur değerli arkadaşlar, bu çarpı herhangi bir sansür ifadesi değildir, olamaz. Sözünü ettiğimiz kişi, bizimle aynı koşullarda olan ve hâlâ milletvekilliği dokunulmazlığı devam eden Sayın Demirtaş’ın el yazısı belgesine, iradesine, partisine gönderdiği konuşma metnine vurulmuştur. Bu çarpı Türkiye'nin aydınlık geleceğine vurulmuştur. Gelin, bu çarpıları silmek için hep birlikte mücadele edelim.

Değerli arkadaşlar, gerçekten, bunları anlatırken de, yaşayınca da, izleyince de bütün Türkiye adına, Türkiye’de yaşayan 78 milyon adına büyük bir kaygı duyduğumuzu da ifade etmek istiyorum. Şu anda biz demokrasicilik oynarken, burada özgürce konuşurken, yarın, buradaki konuşmamızdan dolayı, savcılara verilen talimat gereğince fezlekeler hazırlanıyor. Şu anda içeride tutulan arkadaşlarımızın, Eş Genel Başkanlarımızın maruz kaldığı uygulama tam da budur. Daha önce de söylemiştim, hakkımızda açılan davalar ve metinlerin hepsini bu Parlamentonun önüne getireceğiz çünkü bu, Türkiye'nin demokrasiyle yönetilmediğinin resmidir.

Şu anda milletvekilleri içerideyken ve içeride olması yetmezmiş gibi, hukuk dışılığı yetmezmiş gibi tecritte tutulmaları, aynı milletvekillerinin hiçbir şekilde görüştürülmemeleri, avukatla görüşmelerinin kayıt altına alınıp izlenmesi, 2 genel başkanın yazılarının gruplarına iletilmemesi, sansürlenmesi kelimenin tam anlamıyla bir fecaattir. Biz bununla mücadele etmek zorundayız. Bu görev sadece bizim değildir, bu görev hepimizindir. Hepimiz aynı halktan, aynı yurttaş topluluğundan değerli arkadaşlar oy aldık.

Son olarak şunu söylemek istiyorum: Bu metinde Sayın Demirtaş terör örgütü lideri olarak tanımlanmıştır. Sayın Demirtaş’a terörist demek, Türkiye’de asgari 15 milyon insana terörist demektir. Kendisine terörist yaftası yapıştıranların ağababalarıdır terörist. Sayın Demirtaş’a hiç kimse terörist nitelemesi yapamaz, yaptırmayız, bu hadsizliğe asla izin vermeyeceğiz diyorum.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Beştaş.

AHMET BERAT ÇONKAR (İstanbul) – Yargıya hesabını versin.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Yargı yapıyor, yargı.

AHMET BERAT ÇONKAR (İstanbul) – Yargıya versin hesabını.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Talimatla yargı yapıyor zaten, okuduğum belge yargının belgesi.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Bir de oradan laf atıyorsunuz utanmadan!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Danışma Kurulunun bir önerisi ve görüşü vardır, okutup işleme alacağım ve öneriyi oylarınıza sunacağım.

B) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Danışma Kurulunun, 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Özel Gündemde Yer Alacak işler” kısmının 1’inci ve 2’nci sıralarında yer almasına; 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın Genel Kurulda görüşme usul ve takvimi ile konuşma sürelerine; kamu idarelerinin bütçeleri üzerindeki görüşmelerin dokuz turda tamamlanmasına, turların bitiminden sonra bütçe ve kesin hesap kanunu tasarılarının maddelerinin oylanmasına;

Adana'nın Aladağ ilçesinde kız öğrenci yurdunda meydana gelen elim yangın vakasının araştırılması ve benzer acıların bir kez daha yaşanmaması ve kamusal eğitim ve barınma haklarının tüm öğrencilerimiz için güvence altına alınıp yaygınlaştırılması için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla, AK PARTİ Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Mehmet Muş, CHP Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Engin Altay, HDP Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel ve MHP Grup Başkan Vekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay tarafından grupları adına imzalı ortak Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun 1 Aralık 2016 Perşembe günkü birleşiminde okunmasına, bu önergenin görüşmesinin aynı günkü birleşimde yapılmasına, bu görüşmede Hükûmet ve siyasi parti grupları adına yapılacak konuşmaların onar dakika, önerge sahipleri adına yapılacak konuşmaların beşer dakika olarak yapılmasına,

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın Genel Kurulun 29/11/2016 tarihli 28’inci Birleşiminde kabul edilen 37’nci maddesinin yeniden görüşülmesine dair Hükûmet adına Millî Eğitim Bakanının talebinin İç Tüzük’ün 89’uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun onayına sunulmasının uygun bulunduğuna ilişkin önerisi

1/12/2016

Danışma Kurulu Önerisi

Danışma Kurulunun 1/12/2016 Perşembe günü yaptığı toplantıda ekteki önerilerin Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.

 

                                                                                Mehmet Akif Hamzaçebi

                                                                             Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                       Başkanı Vekili

 

                          Mehmet Muş                                                            Engin Altay

                Adalet ve Kalkınma Partisi                                         Cumhuriyet Halk Partisi

                     Grubu Başkan Vekili                                                Grubu Başkan Vekili

 

                        Çağlar Demirel                                                         Erkan Akçay

               Halkların Demokratik Partisi                                       Milliyetçi Hareket Partisi

                     Grubu Başkan Vekili                                                Grubu Başkan Vekili

Öneri

1) 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı'nın Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmının 1'inci ve 2'nci sıralarında yer alması; bütçe görüşmelerine 5/12/2016 Pazartesi günü saat 13.00'te başlanması ve bitimine kadar, resmî tatil günleri dâhil her gün saat 11.00'den günlük programın tamamlanmasına kadar çalışmalara devam olunması ve görüşmelerin on iki günde tamamlanması; bütçe görüşmelerinin son günü olan 16/12/2016 Cuma günü görüşmelere saat 14.00'te başlanması ve bitimine kadar çalışmalara devam olunması,

2) Başlangıçta bütçenin tümü üzerinde gruplar ve Hükûmet adına yapılacak konuşmaların (Hükûmetin sunuş konuşması hariç) birer saat (bu süre birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilir) kişisel konuşmaların ise onar dakikayla sınırlandırılması,

3) Kamu idarelerinin bütçeleri üzerindeki görüşmelerin 9 turda tamamlanması, turların bitiminden sonra bütçe ve kesin hesap kanunu tasarılarının maddelerinin oylanması,

4) İç Tüzük'ün 72'nci maddesi gereğince yapılacak görüşmelerde gruplar ve Hükûmet adına yapılacak konuşmaların 1, 2, 3, 4, 5, 7 ve 8'inci turlarda seksener dakika, 6'ncı tur yetmiş dakika, 9'uncu tur altmış dakika, (bu süre birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilir) kişisel konuşmaların beşer dakika olması, kişisel konuşmalarda her turda İç Tüzük'ün 61'inci maddesine göre biri lehte, biri aleyhte olmak üzere iki üyeye söz verilmesi ve bir üyenin sadece bütçenin tümü üzerinde veya sonundaki görüşmelerde ya da bir turda söz kaydı yaptırması,

5) Bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin on dakika soru, on dakika cevap olarak sınırlandırılması,

6) Bütçe görüşmelerinin sonunda gruplara ve Hükûmete birer saat süreyle söz verilmesi, (bu süre birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilir) İç Tüzük'ün 86'ncı maddesine göre yapılacak kişisel konuşmaların onar dakika olması,

7) Adana'nın Aladağ ilçesinde kız öğrenci yurdunda meydana gelen elim yangın vakasının araştırılması ve benzer acıların bir kez daha yaşanmaması ve kamusal eğitim ve barınma haklarının tüm öğrencilerimiz için güvence altına alınıp yaygınlaştırılması için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Mehmet Muş, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Engin Altay, Halkların Demokratik Partisi Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay tarafından grupları adına imzalı ortak Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun 1 Aralık 2016 Perşembe günkü (bugün) birleşiminde okunması, bu önergenin görüşmesinin aynı günkü (bugün) birleşimde yapılması, bu görüşmede Hükûmet ve siyasi parti grupları adına yapılacak konuşmaların onar dakika, önerge sahipleri adına yapılacak konuşmaların beşer dakika olarak yapılması,

Önerilmiş;

8) Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın Genel Kurulun 29/11/2016 tarihli 28’inci Birleşiminde kabul edilen 37’nci maddesinin yeniden görüşülmesine dair Hükûmet adına Millî Eğitim Bakanının talebinin İç Tüzük’ün 89’uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun onayına sunulması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Hükûmetin 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 37’nci maddesinin yeniden görüşülmesine dair istemi geçen birleşimde okunmuştu. Danışma Kurulu görüşü doğrultusunda Hükûmetin istemini okutup oylarınıza sunacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 37’nci maddesinin yeniden düzenlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 89’uncu maddesi gereğince yeniden görüşülmesini arz ve teklif ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                                       İsmet Yılmaz

                                                                                                                  Millî Eğitim Bakanı

BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Hükûmetin istemi, sırası geldiğinde yerine getirilecektir.

Sayın milletvekilleri, Danışma Kurulu önerisinin kabul edilmesiyle 2017 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2015 yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın Genel Kurulda görüşme takvimi kararlaştırılmıştır.

Bütçe ve kesin hesap kanunu tasarılarının Genel Kuruldaki görüşme programı Türkiye Büyük Millet Meclisi İnternet sayfasında yer alacak ve bastırılarak sayın üyelere dağıtılacaktır.

Bütçeler üzerinde şahısları adına söz almak isteyen sayın üyelerin söz kayıt işlemleri 2 Aralık 2016 Cuma günü saat 11.00 ila 11.30 saatleri arasında Cumhuriyet Halk Partisi Grup Toplantı Salonu'nda Başkanlık Divanı kâtip üyelerince yapılacaktır. Söz kaydını her sayın üyenin bizzat yaptırması gerekmektedir, başkası adına söz kaydı yapılmayacaktır. Belirtilen saatler dışındaki söz kayıtları Kanunlar ve Kararlar Başkanlığında yapılacaktır.

Sayın üyelerin bilgilerine sunulur.

Alınan karar gereğince, “Gündemin Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Açılmasına Dair Görüşmeler” kısmına geçiyoruz.

Görüşülecek olan Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili, Halkların Demokratik Partisi Grup Başkan Vekili ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekilince grupları adına ortak imzalı verilen Meclis araştırması önergesi bilgiye sunulmadığı için okutuyorum.

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) Meclis Araştırması Önergeleri (Devam)

4.- AK PARTİ Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Mehmet Muş, CHP Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Engin Altay, HDP Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel ve MHP Grup Başkan Vekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Adana'nın Aladağ ilçesinde kız öğrenci yurdunda meydana gelen elim yangın vakasının araştırılması ve benzer acıların bir kez daha yaşanmaması ve kamusal eğitim ve barınma haklarının tüm öğrenciler için güvence altına alınıp yaygınlaştırılması için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/392)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

29 Kasım 2016 tarihinde, Adana ilimizin Aladağ ilçesinde faaliyet gösteren kız öğrenci yurdunda çıkan yangın sonucunda 11 öğrenci ve 1 eğitimci hayatını kaybetmiştir. Ülkemizde faaliyet gösteren öğrenci yurtlarında gerçekleşen çocuklarımıza yönelik istismar ve can kaybına neden olan olaylar tüm Türkiye'yi derinden üzmüş, endişelendirmiştir. Benzer acıların bir kez daha yaşanmaması ve kamusal eğitim ve barınma haklarının tüm öğrencilerimiz için güvence altına alınıp yaygınlaştırılması için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98’inci ve İç Tüzük’ün 104’üncü ve 105’inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılması için gereğinin yapılmasını arz ederiz.

                   Mehmet Muş                                                                                  Engin Altay

         Adalet ve Kalkınma Partisi                                                               Cumhuriyet Halk Partisi

             Grubu Başkan Vekili                                                                      Grubu Başkan Vekili

 

                  Çağlar Demirel                                                                                Erkan Akçay

        Halkların Demokratik Partisi                                                             Milliyetçi Hareket Partisi

             Grubu Başkan Vekili                                                                      Grubu Başkan Vekili

Gerekçe:

29 Kasım 2016 tarihinde, Adana ilimizin Aladağ ilçesinde faaliyet gösteren kız öğrenci yurdunda çıkan yangın sonucunda 11 öğrenci ve 1 eğitimci hayatını kaybetmiştir. Ülkemizde faaliyet gösteren öğrenci yurtlarında gerçekleşen çocuklarımıza yönelik istismar ve can kaybına neden olan olaylar tüm Türkiye'yi derinden üzmüş, endişelendirmiştir. Benzer acıların bir kez daha yaşanmaması ve kamusal eğitim ve barınma haklarının tüm öğrencilerimiz için güvence altına alınıp yaygınlaştırılması için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98’inci ve İç Tüzük’ün 104’üncü ve 105’inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılmasının uygun olacağı değerlendirilmektedir.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin en büyük sorumluluklarından birisi çocuklarımızı ve onların geleceğini güvence ve teminat altına almaktır.

Hiç şüphesiz, çocuklarımızın barındığı kurumların denetiminin yapılmasını sağlayacak güçlü bir mevzuatın oluşturulması ve bugüne kadar gerçekleşmiş ihmal ve kusurların belirlenmesi amacıyla açılacak Meclis araştırması, gelecekte yaşanabilecek benzer acıların önlenmesi açısından önemli katkı sağlayacaktır.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, okuttuğum (10/392) esas numaralı, Adana’nın Aladağ ilçesinde kız öğrenci yurdunda meydana gelen elim yangın vakasının araştırılması ve benzer acıların bir kez daha yaşanmaması ve kamusal eğitim ve barınma haklarının tüm öğrencilerimiz için güvence altına alınıp yaygınlaştırılması için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin 4 Grup Başkanlığı adına verilen önergenin görüşmelerine başlıyoruz.

VIII.- MECLİS ARAŞTIRMASI

A) Ön Görüşmeler

4.- AK PARTİ Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Mehmet Muş, CHP Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Engin Altay, HDP Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel ve MHP Grup Başkan Vekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Adana'nın Aladağ ilçesinde kız öğrenci yurdunda meydana gelen elim yangın vakasının araştırılması ve benzer acıların bir kez daha yaşanmaması ve kamusal eğitim ve barınma haklarının tüm öğrenciler için güvence altına alınıp yaygınlaştırılması için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/392)

BAŞKAN – Hükûmet? Burada.

İç Tüzük’ümüze göre Meclis araştırması açılıp açılmaması hususunda sırasıyla Hükûmete, siyasi parti gruplarına ve önergedeki imza sahiplerine veya onların göstereceği bir diğer imza sahibine söz verilecektir.

Alınan karar gereğince, konuşma süreleri Hükûmet ve gruplar için onar dakika, önerge sahipleri için beşer dakikadır.

Hükûmetin söz talebi yok.

Gruplar adına ilk konuşmacı, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Aydın Milletvekili Sayın Deniz Depboylu.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA DENİZ DEPBOYLU (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubumuzun önerisi üzerine -aslında bu ortak bir önerge hâline geldi tüm grupların vermesiyle birlikte- konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım. Aziz Türk milletini ve sizleri saygıyla selamlıyorum.

29 Kasım 2016 tarihinde Adana ilimizin Aladağ ilçesi Sinanpaşa Mahallesi’nde bulunan ve çok sayıda öğrencinin kaldığı iddia edilen Aladağ Tahsil Çağındaki Talebelere Yardım Derneği Ortaöğretim Kız Öğrenci Yurdunda çıkan yangında 10 öğrencimiz, 1 küçük çocuğumuz ve 1 eğitimci hayatını kaybetti. Aladağ’daki Sinanpaşa Ortaokulunda okuyan Cennet Karataş bu yıl 5’inci sınıfa başlamış ve ilk kez ailesinden ayrılarak yurda yerleşmişti. Ailesi Aladağ’a bir buçuk saat mesafede Kışlak köyünde oturuyordu. Baba Karataş kızının 4’üncü sınıfa kadar köyde okuduğunu anlatarak ortaokul için Aladağ’a gitmek zorunda kaldığını söyledi. Babası kızının doktor olmak istediğini, okumayı çok sevdiğini anlattı ve şöyle devam etti: “Köyde okul yoktu, Aladağ’da başladı. Tek yurttu burası. Eleştirme şansımız da yoktu ki, başka seçeneğimiz yoktu, mecburduk; ücretsiz kalıyordu. Okul açıldığından bu yana 3 kez görüşebildik. Hafta sonları da gelemiyordu. Ulaşım sağlanamamıştı.”

Aladağ İlçe Belediye Başkanı Sayın Mustafa Akgedik yangının zemin katta çıktığını, kısa sürede alevlerin yükseldiğini, 3’üncü kat ahşap olduğu için yangının büyüdüğünü söyledi. Ahşap katın yanmasıyla çatının da tamamen çöktüğü belirtildi. Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Hüseyin Sözlü, binanın yangın çıkış merdiveninin kilitli olduğunu, çocukların cansız bedenlerini yangın merdiveninin kapısının yakınında bulduklarını ifade etti. Başbakan Yardımcısı “Kilitli değildi.” dedi. Kurtulan bir çocuksa “Kapının kolu yoktu.” dedi. Değerli milletvekilleri, sadece bu ifadelere bakarak burada yaşanan ihmal ve kusurların önemli bir kısmını ortaya çıkarabiliriz.

Millî Eğitim Bakanlığı Özel Yurtlar Yönetmeliği’ne göre yurt binalarının kâgir, prefabrik, çelik veya betonarme olması gerekiyor. Biz binanın üst katının ahşap, duvarlarının ise lambri olduğunu öğreniyoruz. Yine, aynı yönetmelikte, “İhtiyaç olması ve açık kapasite bulunması hâllerinde, ders yılıyla sınırlı olmak üzere, yükseköğretim yurtlarında ortaöğretim öğrencileri, ortaöğretim yurtlarında ise yükseköğretim öğrencileri veya ilköğretim 6’ncı, 7’nci ve 8’inci sınıf öğrencileri barındırılabilir.” demektedir. Ancak biz 5’inci sınıfta, 11 yaşındaki çocuğumuzun da bu yurtta kaldığını öğreniyoruz.

Acil durumlarda en hızlı şekilde binadan tahliye sağlayacak bir yangın merdiveni neden kilitlenir ya da kapı kolu neden sökülür? Değerli milletvekilleri, normal büyüklükte bir odada küçücük bir kıvılcımla başlayacak yangının odayı tamamen sarması ve kaçılamayacak hâle getirmesi ne kadar sürer biliyor musunuz? Sadece üç dakika. İnternet’te simülasyon görüntüleri var, izleyebilirsiniz. Yangının başlangıcında doğal refleks olarak ilk akla gelen alevi söndürmek, başaramayacağını anladığındaysa kaçmaktır. Bu kadar kısa süre içerisinde, ilk gösterilecek refleksle birlikte ortaya konulacak çabanın kaybettirdiği süreyi de dikkate alırsak anahtarı nasıl arayıp bulacaklar, kapı kolunu nasıl bulup yerine takacaklar?

Ayrıca, bir konu daha var ki bunun da ihmal edilmemesi gerekir. 2007’de yürürlüğe giren yönetmeliğe göre 7 katın altındaki eğitim tesisleri için yangın alarmı takma zorunluluğu kaldırılmış. Bu, 21,50 metre şeklinde de yönetmeliğin ek 7’nci maddesinde belirtilmiş ve gerekçesinin tasarruf olduğu ifade ediliyor. Bu nasıl bir tasarruftur; 12 cana mal oldu, 11’i çocuktu.

Değerli milletvekilleri, yine yavrusunu alevler arasında kaybeden bir baba çaresizlik içinde “Köyde okul yoktu, ulaşım yoktu, devletin yurdu yoktu, ne seçme ne de şikâyet hakkımız vardı?” diyor. Devleti yöneten iktidar yaşanan bu acıda ihmal ve hatalarını hiç görmüyor mu? Biz eksik ve kusurlarınızı görüyoruz ve defalarca, yılmadan, sıkılmadan size tekrar etmekten de kaçınmıyoruz ve izninizle, ben burada tekrar etmek istiyorum.

Önce köy okullarını kapattınız, çocukları taşımalı eğitime mahkûm ettiniz. Taşımalı eğitimle eğitimine devam edemeyen çocukların güven içinde sığındığı yatılı bölge okullarının da büyük bir kısmını “Güvenliği sağlayamadık.” gerekçesiyle ya da başka sebeplerle kapattınız ve hatta, mevcut yurtları da ya kapatıyor ya da yıkıyorsunuz. Çocukları vakıf ve derneklerin açtığı yurtlar ya da kayıt dışı açılan evlere muhtaç ettiniz. Bu hatanız, FETÖ’nün açtığı yurt, dershane, okul ve evlerde birçok çocuğun devlet, cumhuriyet, demokrasi ve Atatürk düşmanı olarak yetiştirilip ileriki dönemde devletine, milletine ihanet etmesiyle sonuçlandı. Sayın Millî Eğitim Bakanımız dün bir ifadede bulundu, dedi ki: “Bu kişiler köylerde ev ev dolaşıp ikna etmişler velileri.” E, biz bunu daha önceden de yaşadık. Zamanında, Fetullah Cemaati de aynı şekilde yurtlarına, evlerine çocukları köyleri, evleri tek tek dolaşarak, ikna ederek almadı mı? Çocuklar dinî, siyasi, ideolojik istismara uğradı. Farklı yerlerdeyse bazı çocuklarımız cinsel istismar mağduru oldu. Türk milletini üzüntü ve acıya boğan bu elim hadiseler aynı zamanda benzer yurtlarda kalan çocuklarımızın güvenliğiyle ilgili kaygı duymamıza neden oldu. Bildiğimiz kadarıyla ülkemizde vakıf ve derneklere bağlı çok sayıda yurt var. Bizleri daha da endişelendiren kayıt altında olmayan bu derneklere, vakıflara ait açılan evler. 26’ncı Dönem Birinci Yasama Yılı’nda Türkiye Büyük Millet Meclisinde kurulmuş olan başta Cinsel İstismar Olmak Üzere Çocuklara Yönelik Her Türlü İstismar Olaylarının Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Komisyonun toplantılarında, ilgili evlerin ve yurtların denetiminin yapılmadığı, toplantılara katılan Bakanlık görevlilerinden aldığımız “Bizim yetki alanımızda değildir.” ifadesinden anlaşıldı. Hatta bu evlerin sayısı nedir diye sorduğumuzda “Bizim haberimiz yok.” diye ifade verdiler. Kayıt altında olan yurtların denetimlerinin nasıl yapıldığı, kayırma ve ihmal sebebiyle eksik ve kusurların görmezden gelindiğiyle ilgili ciddi şüphelerimiz var. Vakıf ve derneklere ait mevcut yurtların kayıtlı olup olmadığı, kayıtlı ise durum ve şartlarının yeni bir denetimden geçirilmesi zaruridir. Bununla birlikte, önceden yapılmış denetimlerdeki ihmal ve kusurların ve ayrıca bu hatalardan sorumlu olanların da tespit edilerek gerekli yaptırımların yapılması gerekmektedir.

4 Mart 2016 tarihinde Karaman ilimizde ortaya çıkan, milletimizi üzen o üzücü olaydan, vahim olaydan sonra kurulan Komisyonun çalışmaları 22 Ağustos 2016 tarihinde sonlandı. Biz, bu kurulan Komisyonun toplantılarına hiç olmazsa birer kez Millî Eğitim Bakanı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı, Adalet Bakanı, vakıf ve derneklerden sorumlu Başbakan Yardımcısı katılsın istedik. Amacımız, bizim tespit ettiğimiz sorunları direkt bakanlarımızla konuşup çözüm konusunda görüş alışverişinde bulunmaktı ama maalesef hiçbiri gelmedi. Vakıf ve derneklerden sorumlu Başbakan Yardımcısıyla görüşmemiz çok önemliydi bizim için, amacımız vakıf ve derneklerin öğrencilere yardım etmek niyetiyle gösterdiği faaliyetlerin çerçevesinin çizilmesi, sınırlarının belirlenmesi, bir disipline bağlı olması ve denetim mekanizmalarının işler hâle getirilmesiydi ama değerli bakanlarımız neden katılmadı anlayamıyorum, ya kendileri çağrılmadı ya da gelmek istemediler.

Değerli milletvekilleri, çocuklar güçsüz, savunmasızdırlar ve bu nedenle haklarını savunacak, onları koruyacak düzenlemelere, kurumlara ve yetişkinlere ihtiyaç duyarlar. Başta devlet olmak üzere aileler, çocuğa bakmakla yükümlü olanlar ve kurumlar bu haklara saygı gösterme, ihlal ve ihmal etmeme, mevcut hakları daha da ileriye götürüp güçlendirme sorumluluğuna sahiptirler. Türkiye Büyük Millet Meclisinin en büyük sorumluluğu çocuklarımız ve onların geleceğini teminat altına almaktır. Çocuklarımızın barındığı kurumların denetiminin yapılmasını sağlayacak güçlü bir mevzuatın oluşturulması ve bugüne kadar gerçekleşmiş ihmal ve kusurların belirlenmesi amacıyla açılacak Türkiye Büyük Millet Meclisi araştırmasının gelecekte yaşanabilecek faciaları engelleyeceğine inanıyoruz.

Değerli milletvekilleri, ben, konuşmamın sonuna gelirken bir kez daha, bu önergelerin birleştirilerek, gruplar arasında anlaşma sağlanarak tek bir önerge hâline getirilmesi ve bu araştırma komisyonunun kurulmasıyla ilgili çabalarınız nedeniyle tüm gruplardaki milletvekili arkadaşlarımıza teşekkür ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Depboylu.

Gruplar adına ikinci konuşmacı, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Sayın Meral Danış Beştaş. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, gerçekten, Aladağ’da yitirdiğimiz çocuklarımız, evlatlarımızla ilgili üç gündür -üçüncü gün oldu- burada bütün partilerden herkes bu yangının aslında bir yangın olmadığı, katliam gibi, âdeta bir katliam derecesinde çocuklarımızın canına, hayatına son verildiğini ve bununla ilgili denetim ne kadar yapıldı ve benzeri soruları her birlikte soruyoruz. Şu anda 4 partinin ortak, hem Aladağ hem de diğer, devlete bağlı olsun olmasın bütün yurtlarda, bütün barınma mekânlarında çocuklarımızın o yaşta gerçekten gerekli olanaklara sahip olup olmadıkları, can güvenliklerinin olup olmadığı ve devlet politikasının, Hükûmet politikasının bu konuda nelere mal olduğu meselesini araştırmak üzere aslında bu komisyonun kurulması olumlu ama bundan önceki komisyonlarda her ne kadar gerekli tedbirler yeterince alınmadıysa da temennimiz ve dileğimiz, bundan sonra artık bunun kesinlikle devam etmemesi gerektiğidir. Kanayan bir yara hâline dönen, yurtlarda, barınma merkezlerinde -tarikatlara, cemaatlere- “özel” adı altında bulunan yurtlarda istismar, tecavüz, yangın ve benzeri sebeplerle onlarca çocuğun yaşam hakkı sönüyor ve bu, çok büyük bir acı tabii ki, kahredici bir acı. Yani, burada, çocuğu olsun olmasın hepimizin anne olarak, baba olarak, kadın olarak, erkek olarak acı duyması çok normal. Ama, burada, bizim yaptığımız konuşmalarda ve tespitlerimizde acı duymak değil sadece -o, özel bir duygu tabii ki, hepimiz insanız- bunun olmaması için, gelecekte çocuklarımızın daha iyi koşullarda eğitim ve öğretim olanaklarından yararlanması için tedbirler nasıl alınır, sorumluluk nasıl yerine getirilir; bunları konuşmamız lazım. Başta iktidar partisi olmak üzere, hepimizin bu konuda sorumluluğu vardır ve bundan sonra bunu önlemek için öncelikle Meclis iradesinin, siyasi iradenin bunu ortaya koyması lazım.

Hâlâ Adana’da çocukların aileleri morgun önünde, hastanelerde ve bütün cenazelerin, o küçücük bedenlerin tek bir ambulansa konulduğu için teşhis edilemediği bir ortamda bu konuşmayı yapıyorum. Gerçekten, o ailelerin yaşadığı dramı, trajediyi, acıyı tarif edecek hiçbir dilde bir kelime yoktur, olamaz. Peki, bunun sebebi nedir? Daha önce Konya’da olan, geçen yıl Kulp’ta bir Kur’an kursunda meydana gelen yangındaki bu can kayıpları, çocukların kayıpları neden önlenemedi ve bugünlere kadar geldik? Tek bir açıklaması var arkadaşlar: Cemaat, özel yurt, tarikat vakıflarının teşvik edilmesi, buna göz yumulması, bunun kesinlikle soruşturulmaması, sorumluların cezalandırılmaması ve cezalandırmamak suretiyle bu teşvikin ve ödüllendirmenin devam ettirilmesidir.

Şimdi, Konya’da 18 çocuğumuzun yaşamına mal olan yangında failler bulunsaydı, ceza alsaydı, bugün Aladağ’da bu olay olacak mıydı? Hayır. Kulp’ta Kur'an kursunda 6 çocuk yangında can verirken eğer sorumlular bugün tutuklu olsaydı, ceza alsaydı diğer yurt işletenler bunun gereğini yapmazlar mıydı? Yaparlardı.

İşte bu, tam da bir devlet politikası olarak karşımızda duruyor arkadaşlar. Ensar Vakfında da tartıştık, daha birçok meselede de tartıştık. Öyle bir hâle geldi ki, geçenlerde bir taksiye bindiğimde taksi şoförünün bana şöyle bir beyanı oldu, çok etkilendiğim için aklımdan hiç çıkmadı -Ensar Vakfı dönemiydi, o tecavüz olayları- dedi ki: “Benim 10 yaşında bir kız çocuğum var, annesine demişim ki ‘Sakın ha başka bir işle uğraşma -bunu taksi şoförü söylüyor- sen çocuk neredeyse yanında olacaksın.’ çünkü çok kötü olaylar oluyor, çocuğumun başına bir şey gelmesinden ödüm kopuyor.’” Vatandaş böyle bir psikolojide, böyle bir ruh hâlinde. Yurda gönderiyor, neden gönderiyor? İşte Aladağ’daki veliler bunu söylüyorlar basına, kamuoyuna “Başka bir seçeneğim yoktu, parasızdı, yatılıydı, ben oraya gönderdim.” diyor. Sayın Millî Eğitim Bakanı dün dedi ki: “Ev ev dolaşıp kayıt yapmışlar.” Bu açıklama çok talihsiz bir açıklamadır. Neden talihsizdir? Millî Eğitim Bakanlığı yönetmeliğine göre, ilkokul, ortaokul çağındaki çocuklar özel yurtlarda kalamaz. Bunu bildiği hâlde Millî Eğitim Bakanlığı önlememişse birinci dereceden zaten sorumlu makamda oturuyor. Böyle bir açıklamanın, ne suçu hafifletici ne de ortadan kaldırıcı hiçbir etkisi yoktur ve gerçekten, şu anda Türkiye'nin her tarafında çocukları yurtlarda olan ve başka seçeneği olmayan aileler büyük bir kaygı yaşıyorlar, derinden büyük bir endişe yaşıyorlar. O küçücük bedenleri teslim ediyorlar ama sağ gelip gelmeyecekleri endişesiyle yaşıyorlar. Aladağ’a ilişkin ihmaller: Denetimsizlik, yangın merdiveninin olmaması, ahşap kapılar, halıların halıfleks olması ve benzeri. Bunların hepsi bu kürsüden anlatıldı, hepsine katılıyorum. Orada bugün bilirkişi raporu da çıktı. Bilirkişi raporunda da çok açıkça zaten tespit edilmiş değerli arkadaşlar. Peki, bu bilirkişi raporu ne işe yarayacak? Gerçekten önümüzdeki günlerde sorumlular cezalandırılacak mı? Bunun takipçisi olacağız. Bilirkişi raporuna göre, yangın merdiveninin kapı kolları bile yok değerli arkadaşlar ve PVC şeklinde yani kapının bu şekilde olduğu, yangın merdiveninin kapısının plastik yapıya sahip olduğu ve bunun yangını tetiklediği, ölümleri artırdığı etkisi de burada not edilmiş.

Peki, bu konuda daha önce, mesela dün gece bir İnternet sitesinde “Kaç saat oldu?” diye bir soru sorulmuş. Binlerce aile yurtların bu koşullarda olmadığı yönünde cevaplar vermiş. Bu cevapları okumanızı öneririm. Şu anda tehlike çok büyük. Yüzlerce yurtta binlerce çocuğumuz o denetimsiz, her an yangın ve benzeri bir felakete yol açabilecek koşullarda tutuluyor. Bu, ideolojik bir yaklaşımdır. Yurtları cemaatlere, tarikatlara, vakıflara, özel yurtlara terk etmek tesadüfi bir şey değildir. Bu, bir devlet, daha doğrusu, hükûmet politikasıdır ve bunun, zaten kız çocuklarının okumasından, kadınların kariyer sahibi olmasından çok haz etmeyen iktidar, işte bu şekilde, önlem alınmadan… Birçok sorumluluk da ortaya çıkıyor. Evet, suçlu kimdir? Gerçekten bu çocuklarımızı bu yurtlara mahkûm eden siyasi iradedir. Gerçekten bu siyasi iradenin bundan sonra bu konularda kesinlikle bu yaklaşımını değiştirmesi çok çok ivedidir ve bizim de bu konunun sonuna kadar takipçisi olacağımızı ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, son olarak şunu ifade etmek istiyorum: Parlamentonun tek kadın Genel Başkanı Sayın Figen Yüksekdağ şu anda Kandıra Cezaevinde rehin olarak tutuluyor. Figen Hanım’ın Adanalı olduğunu da bir kez daha paylaşmak isterim. Figen Yüksekdağ Adanalı ve şu anda Adana’da bu yaşanan katliamdan sonra, bu büyük acıdan sonra çok büyük bir acı yaşadığını ve orada olması sebebiyle bunun katlandığını da biliyoruz, hissediyoruz. Asıl meselemiz, bu çocukları o yurtlara mahkûm eden savaş politikasıdır. Eğer bugün bir barış ortamı olsaydı, savaşa ayrılan, silahlara ayrılan bütçe eğitime, öğretime harcanıyor olsaydı bugün çocuklarımız, yoksul ailelerin çocukları o yurtlara mahkûm olmayacaktı. İşte biz esas meseleyi ıskaladığımız müddetçe, esas meseleyi konuşmadığımız ve çözümün yol haritasını çıkarmadığımız müddetçe maalesef bu olaylar yaşanmaya devam ediyor diyorum ve hep birlikte, hepimizin üzülmek dışında, kahrolmak dışında sorumluluğunun, başta Hükûmet olmak üzere hepimizin bunları önleme iradesi göstermesi gerektiğini önemle ifade etmek istiyorum.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Beştaş.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Engin Altay. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ENGİN ALTAY (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Evvelsi gün Adana’da yaşanan -kaza desek kaza değil, bela desek bela değil- 11 öğrencimizi 1 öğretmenimizi kaybettiğimiz, büyük görev kusurları sonucu olduğu çok açık yangın afetinden sonra dün de Türkiye Büyük Millet Meclisinde bütün gruplar bu konuyu dile getirdi. Bugün üç saat süren gruplar arasında müzakere neticesinde çok şükür böyle hassas, mühim bir konuda Türkiye Büyük Millet Meclisini oluşturan siyasi parti grupları müşterek bir teklifle ortaöğretim öğrenci yurtları başta olmak üzere, Türkiye'de yaşayan bütün öğrencilerin, okuyamayan öğrencilerin, velhasıl, eğitimin en temel sorunuyla ilgili bir Meclis araştırma komisyonu kurulması inşallah bugün gerçekleşecek.

Bu komisyon, elbette, kaybettiğimiz minik yavrularımızı geri getirmeyecek. Ama umuyoruz ve diliyoruz ki bu komisyon kurulduktan sonra komisyona verilecek üyeler ait oldukları siyasi partilerin mülahazalarına, anlayışlarına, yaklaşımlarına göre değil de, insan haklarına, çocuk haklarına, en temel haklardan biri olan eğitim hakkına saygılı bir yaklaşımla orada birlik içinde bu sorunun çözümünün yolunu, yöntemini bir rapor olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna getirirler ve ondan sonra -asıl iş ondan sonra başlıyor- Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda görüşülen bu rapordan sonra, yine umarım ve dilerim ki Hükûmet de -gene yok burada- gerekli tedbirleri alır. Niyetimiz budur, muradımız budur, arzumuz budur. Bu anlayış içinde, şimdiden, çok tarihî bir görev yapacağına inandığım komisyona başarılar diliyorum.

Esasen, değerli milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi, bu konudaki yüksek duyarlılığını geriye dönük, yıllara sari hep göstermiştir. Balıkesir Milletvekilimiz Sayın Ahmet Akın, Adana Milletvekilimiz Sayın Elif Doğan Türkmen, İstanbul Milletvekilimiz Sayın Mahmut Tanal, Kocaeli Milletvekilimiz Sayın Fatma Hürriyet Kaplan, Edirne Milletvekilimiz Sayın Erdin Bircan, Malatya Milletvekilimiz Sayın Veli Ağbaba, İstanbul Milletvekilimiz Sayın Sezgin Tanrıkulu, Kırklareli Milletvekilimiz Turabi Kayan, biz 3 grup başkan vekili, İstanbul Milletvekilimiz Onursal Adıgüzel, şu anda Meclis Başkan Vekilimiz -Meclis Başkan Vekili değilken sanırım- İstanbul Milletvekilimiz Mehmet Akif Hamzaçebi, bu konuya Meclisin dikkatini çekmiş, bu konularla ilgili Meclis araştırma önergesi vererek bunun araştırılması ve yeni faciaların olmaması için bir büyük gayret içinde olmuşlar. Maalesef, gözler kör, kulaklar sağır bakılmış meseleye ve Türkiye'de insanlar, yavrularımız ya cinsel istismara maruz kalmış, böyle olmaması gereken, kabul edilebilir sınırların çok üstünde, anlamsız, çok küçük tedbirlerle önlenecek kazalara kurban edilmiş. Bunu da açık söylemek lazım.

Hepimizin sorumluluğu var. Siyaset sorumluluktur. “Ben milletvekili oldum, iyi, işimi yapayım.”, “Ben Hükûmet oldum, ne yapayım kardeşim?” Böyle şey olmaz. Madende işçi ölür, Hükûmet der ki: “Güzel öldüler.” Çocuklar cayır cayır yanar, “Allah rahmet eylesin.” Siyasetin işi bu değil. “Allah rahmet eylesin.” demeyin demiyorum ama bu ülkede iyi olan her şeyi üstlenen Hükûmetin olumsuzluklarla ilgili de bir sorumluluğunun olması lazım.

Şimdi, ya, çok garip, üzülüyorum, şöyle bir baktığımız zaman -güya G 20’deyiz, oradan da düştük galiba ama- yani, Türkiye’de yaşanan olaylar Türkiye’yi dünyaya mahcup eden olaylar. Dünyaya karşı utanacağımız manzaralarla karşı karşıyayız. Gelişmiş ülkelerde insanlar tesadüfen ölüyor, Türkiye’de insanlar tesadüfen yaşıyor sayın milletvekilleri. İş kazalarını mı söyleyeyim, hangisini söyleyeyim?

“On dört yıldır biz şunu yaptık, bunu yaptık.” Yani, yaptıklarınız var tabii, hele hele 2007’ye kadar eli yüzü düzgün bir Hükûmet vardı orta yerde. Ama şimdi neresinden baksan Taşköprü kebabı gibi dökülen bir Hükûmetle karşı karşıyayız. Ama şunun altını çizmek istiyorum: Bu yaşananlardan, bu olaylardan Hükûmet sorumludur.

Nasıl sorumludur? Bir kere -biraz sonra söyleyeceğim- ehliyet ve liyakat noksanlığı ve denetimsizlik ve bilinçli ve sistematik olarak eğitimi kimi cemaatlere, tarikatlara havale etmeniz, öğrencilerimizin barınmasını, beslenmesini kimi cemaatlere, camialara havale etmeniz bu yaşananların sebebidir. Bu ölümler o havalenin sonucudur.

“Efendim, bunlar bilerek mi yaptı?” Elbette kimse kimseyi bilerek öldürmez. Ama, işte, yurt ve barınma hizmetleriyle ilgili düzenleme, Millî Eğitim Bakanlığı Özel Öğrenci Yurtları Yönetmeliği, amacı; amaç net ortaya konulmuş. “Özel öğrenci yurtlarının tabi olacakları esaslar, iş ve işlemleriyle ilgili denetim esasları düzenlenir.” diyor. Ayrıca, anaokulu ve ilkokul çocukları için yurt açılmasına yönelik bir mevzuat yok. Ben dün çok şaşırdım sayın milletvekilleri, siz de şaşırın, Millî Eğitim Bakanı dedi ki: “5’inci sınıf öğrencileri de mevzuata göre bu yurtlarda kalabilir.” Yani, sayarız ederiz, koskoca Bakan “Yalan söylüyorsun.” desem, bana ayıp; demiyorum ama Millî Eğitim Bakanı Genel Kurula yanlış bilgi veriyorsa, bu olmaz. Bu mevcut yönetmelik sadece ve sadece kapasite müsaitse 6, 7 ve 8’inci sınıfların bu yurtlarda kalmasına imkân veriyor.

Bu 5’inci sınıfa, 4’üncü sınıfa giden çocuklar bu yurtlarda, bu evlerde kalıyor. Şimdi, ben soruyorum: O ilçenin kaymakamı raf elması mıdır? O ilçenin millî eğitim müdürü raf elması mıdır? O ilçenin cumhuriyet başsavcısı raf elması mıdır? Böyle şey olabilir mi? Devlet yetkisini kullanan insanlar haddini bilecek ve devlet yetkisini kullanan insanlara haddini bildirecek olan Hükûmettir sayın milletvekilleri. Bizlerin milletvekili olarak Hükûmete riyakârlık ve işgüzarlık yapmaktan başka hiçbir işe yaramayan kaymakamla, ilçe millî eğitim müdürüyle sizin bizim muhatap olmamız da doğru değil. Onlara haddini bildirecek olan Hükûmettir.

Şimdi, bakın, ben size bir şey daha söyleyeyim: Ben bu kürsüden 13 Aralık 2005’te konuşuyorum millî eğitimle ilgili: “Daha vahimi değerli arkadaşlar, Türk millî eğitim sistemimizdeki önemli sorunlardan birisi de ortaöğretim öğrenci yurdu sorunudur.” demişim, devam etmişim. “Şimdi, Sayın Hükûmete soruyorum: Bu ciddi ihtiyaca yönelik ne yaptınız? Fazla bir şey yapmadınız. Niye? Çünkü Türkiye’nin 850 ilçesinde ilçeye hâkim bir tepede yurt vardır, her ilçede vardır.” demişim. “Bu yurtlar, aslında özeldir, Millî Eğitim Bakanlığının denetimindedir ama sağ olsun millî eğitim müdürleri ve kaymakamların tümüne yakını -tümünü itham etmiyorum- büyük çoğunluğu bu yurtlara denetime gitmeden üç gün önce bunlara haber veriyorlar. Bu iddianın altını çizerek bunu söylüyorum ve Hükûmeti uyarıyorum.” demişim, “Hükûmet burada, üzerinde başka hiçbir gücün olmadığı Parlamento burada.” demişim, “Bu yurtların tümünü demiyorum ama bu yurtların büyük kısmında karşı devrim gerillaları yetişiyor.” demişim; haklı çıkmışım. (CHP sıralarından alkışlar) İşte, bu DAEŞ, işte bu FETÖ terör örgütü mensupları bu yurtlardan çıkıyor. Tümünü kastetmiyorum. Benim de ziyaret ettiğim yurtlar var ama bunlar da var.

Bugün bu araştırma komisyonunun huzurunuza dört saat geç gelmesi bizim tekliflerimizin metniyle ilgili. “Efendim, metinde şu ifade olmasın, bu ifade olmasın.” Arkadaşlar, niye olmasın? Cemaatler inançlarını özgürce yaşasın, hiçbir itirazımız yok, nasıl istiyorlarsa, nasıl ibadet etmek istiyorlarsa; din ve vicdan özgürlüğü var, düşünceyi ifade özgürlüğü var, inanç özgürlüğü var, laiklik bu zaten, cemaatler inançlarını özgürce yaşasın ama siyasi kaygılarla bir siyasi partinin Türk millî eğitim sistemini cemaatlere delege etmesi, onlara taşero etmesi kabul edilemez Doğan Bey. Sen de kabul etmiyorsun, biliyorum ama yapıyorsunuz.

“Efendim, bu önergeyi Adana’yla sınırlı tutalım, fazla açmayalım.” Niye açmayalım? Yani, bugün Adana’da, yarın Edirne’de, öbür gün Sinop’ta, öbür gün -Allah esirgesin- Hakkâri’de; hepsi bizim sayın milletvekilleri. Bu işlere, bu tür meselelere, çocuklarımızın geleceğine, çocuklarımızın bir damla kanına siyaseti alet etmek, siyasi kaygılarla bu işe bakmak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ENGİN ALTAY (Devamla) - …bizim kabul edeceğimiz bir yaklaşım değildir. Size tavsiyem: Siz de bu işlere bu yaklaşımla bakmayın. Cemaatler işini yapsın, inançlarını tatbik etsin, Allah kabul etsin ama bırakın artık şu eğitimden cemaatler elini çeksin. Cumhuriyet Halk Partisinin kurulacak bu komisyondaki üyelerinin öncelikli risk grubu olacaktır. Bir de, bununla beraber -bitiriyorum- yurtların dışında kaçak evler var. Bu Meclise bomba atanlar o kaçak evlerde eğitiliyor. Bugün FETÖ, yarın bilmem ne. Bu evlerle ilgili de bu komisyona tarihî bir görev düşüyor.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Altay.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Bartın Milletvekili Sayın Yılmaz Tunç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adana’nın Aladağ ilçesinde kız öğrenci yurdunda çıkan yangın sonucunda ortaya çıkan öğrencilerin barınma ve beslenme sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına dair bütün partilerimizin ortaklaşa verdiği önerge hakkında AK PARTİ Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

Öncelikle, Aladağ’daki öğrenci yurdunda çıkan yangında kız çocuklarımızın vefatı milletçe hepimizi derinden sarstı. Bu acının tarifi yok. Allah anne babalarına ve ailelerine sabırlar versin, milletçe başımız sağ olsun, yaralı yavrularımıza da acil şifalar diliyorum.

Değerli milletvekilleri, konu çocuklarımız. Çocuklarımız bizim geleceğimiz. Onları gerek sağlık gerek eğitim gerekse barınma ihtiyaçları başta olmak üzere her açıdan korumak, kollamak, devletin asli görevi. Bu konuda altına imza attığımız uluslararası sözleşmeler, Anayasa hükümleri, çocuklarımıza yönelik mevzuatımız ve çocuklarımızı korumaya yönelik diğer yönetmelikler… Ancak, bakıyoruz ki, uygulamada bu mevzuat yenilemelerine rağmen sorunların yaşandığını görüyoruz. Aladağ’da özel öğrenci yurdunda meydana gelen yangın bir kez daha dikkatlerimizi öğrencilerimizin barındığı yurtlara çevirdi. Yurtların fiziki durumu, yurt görevlilerinin eğitimleri, yurtların güvenliği, denetimi gibi konularda ne tür eksiklikler var da bu üzücü olaylar yaşanıyor? Bu konuda Meclisin ortak iradesiyle bir araştırma komisyonunu inşallah bugün hep beraber kuracağız.

Öncelikle, Aladağ’daki elim hadiseden sonra “Acaba devlet öğrencilerimizin barınması için yeterli sayıda yurt yapmıyor mu da öğrencilerimiz bu özel yurtlara gitmek zorunda kalıyor?” sorusuna hep beraber yanıt arayalım.

Türkiye'de 30 Kasım 2016 tarihi itibarıyla ortaöğretimde devlete bağlı olarak hizmet veren yurt sayısı 2.933. Bu yurtların toplam kapasitesi 531.934. Bu yurtlarda barınan öğrenci sayısı 359.181; boş kontenjan sayısı 172.757. Yani devlet yurtlarındaki doluluk oranı yüzde 67 değerli milletvekilleri. Özel ortaöğretimde, özel ortaöğretim yurtlarına baktığımızda da, yurt sayısı 2.247, barınan öğrenci sayısı 53.414. Rakama baktığımızda devletin boş kontenjan sayısı 172.757, özel yurtlarda barınan öğrenci sayısı 53.414. Yani özel yurtlarda barınan öğrenci sayısının 3 katından fazla devlet yurdunda boş kontenjan var aslında. Burada şunu görüyoruz: Çeşitli sebeplerle öğrencilerimizin ve velilerinin özel yurt konusunda tercihinin -bir kısmının- söz konusu olduğunu görüyoruz. Ancak bazı bölgelerde yurtların yenilenmesi ve yeni ihtiyaçlar için 2016 yılı devlet yatırımına baktığımız zaman 81.500 öğrenci kapasiteli 409 yurt projesinin de bir kısmının inşaatlarının, bir kısmının da ihalelerinin ve projelerinin gerçekleştirildiğini görüyoruz.

2017 Yatırım Programı, 2017 bütçesinde de yine en fazla bütçe çocuklarımıza, millî eğitime ayrılıyor, bütçenin yüzde 20’si millî eğitime yani 122 milyar lira, bunun da 13,7 milyar lirası derslik ve yeni yurt yapımıyla ilgili. Eskiyen yurtların yenilenmesiyle alakalı çalışmaların olduğunu görüyoruz. Yine, kız öğrencilere yurt yapımıyla ilgili talepleri de Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığımız karşılıyor. 200’e yakın gelen talepleri Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığımızın yaptıktan sonra millî eğitime devretmek üzere inşa ettiğini görüyoruz.

Adana ilimize baktığımızda da ortaöğretim özel öğrenci yurdu sayısı Adana’da 69; kontenjanına baktığımız zaman 5.364; toplam barınan 1.790, yüzde 33. Yine Adana’da devletin ortaöğretim öğrenci yurdu 45, kontenjanı 7.200, barınan 5 bin, doluluk oranı yüzde 70. Adana’da ortaöğretimde devlete ait boş kontenjan sayısı 2.200, özel ortaöğretim yurdunda kalan öğrenci sayısı 1.790. Yani aslında Adana’da da devletin boş kontenjanı özel öğrencilerin barındığı miktardan fazla.

Aladağ’da ne oldu? Aladağ’da devletin ortaöğretim yurdu geçen yıla kadar vardı ancak deprem riski nedeniyle yurt yıkıldı, yerine yeni 300 kişilik bir yurt inşaatı başladı. O yurtta kalan öğrenciler de Kozan’daki yatılı bölge okuluna kaydedildiler ancak özel öğrenci yurdunda, Aladağ’da kalmak isteyen bir kısım öğrenci velileri bu yurtta öğrencilerini barındırıyorlardı. Şimdi, devlet yurtlarındaki doluluk oranı yüzde 67 olmasına rağmen öğrencilerimizin ve velilerimizin bir bölümünün özel yurtlarda kalmayı tercih etmesi nedeniyle, faaliyet gösteren yurtların denetimi de büyük bir önem taşımaktadır.

Bu nedenle 11/10/2011 tarihinde Millî Eğitim Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun’da bir değişiklik yapılmıştır değerli milletvekilleri. Yapılan değişiklikle şu getirilmiştir: Her kademedeki öğrencilere yönelik dernek ve vakıflar ile gerçek ve diğer tüzel kişilerce açılacak veya işletilecek yurt, pansiyon ve benzeri kurumların açılması, devri, nakli ve kapatılmasıyla ilgili esasları belirlemek ve denetlemek görevi Millî Eğitim Bakanlığına verilmiştir. Özel öğrenci yurtları da 3/11/2014 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı’yla yürürlüğe giren -daha önce de yönetmelikleri vardı ama daha sonra bu yönetmelik yenilenmiş- Özel Öğrenci Yurtları Yönetmeliği’ne göre açılarak işletilmekte ve denetlenmektedir. Mevcut mevzuat uyarınca özel öğretim kurumlarına iş yeri açma ve çalışma ruhsatları Bakanlık tarafından verildiği hâlde özel öğrenci yurtlarının kurum açma izni Bakanlıkça düzenleniyor ancak ruhsatlarının yerel yönetimler tarafından verildiği görülüyor. Bu da tabii, uygulamada karmaşaya neden oluyor. Bakanlığın uygun görmediği birtakım uygulamaların olduğunu görüyoruz. Tabii, Bakanlık bunu da çözmek istediği için işte, gündemimizde olan 405 sıra sayılı kanuna bir madde ekledi. Burada da şu söz konusu: “Her ne ad altında olursa olsun, kim tarafından açılırsa açılsın öncelikle Millî Eğitim Bakanlığına gelecek ve ruhsatı Millî Eğitim Bakanlığı verecek. Millî Eğitim Bakanlığının verdiği bu ruhsat izninden sonra da denetimlerini Millî Eğitim Bakanlığı yapacak.” Yurtlar denetlenirken gerçek kişiler ile özel hukuk tüzel kişilerinin tabi oldukları mevzuat hükümleri ve yönetmelikte belirtilen esaslar dikkate alınıyor. Yurtlar, mülki idare amirleri tarafından hazırlanan plan doğrultusunda yılda iki defa, gerekli görüldüğünde ise bakanlıkça belirli aralıklarla denetleniyor.

Şimdi, Aladağ’daki özel öğrenci yurdunun denetimiyle ilgili denetim raporunu da istedik, denetim raporu burada. Tabii, denetim raporuna baktığımız zaman birtakım eksikliklerin olduğu da göze çarpıyor. Evet, “Şunlar şunlar var.” deniyor. İşte, yangınla ilgili maddeye baktığımız zaman “Binanın yangından korunmasına yönelik her katta yangın tüplerinin bulunduğu, yangın tüplerinin periyodik bakımının yapıldığı, sivil savunma ekiplerinin güncellendiği, yangın söndürme tatbikatının yapılmadığı…” Demek ki yangın söndürme tatbikatı yapılsa çocuklar yangın merdivenine ulaşabilecekler. “Yangın merdiveni var ancak kapı kolu kırık.” deniyor. Tabii, bilirkişi raporları net olarak ortaya çıktığında bunları göreceğiz. İşte, kapının PVC kapı olduğu söyleniyor. Tüm bunlar detay unsurlar. Demek ki denetimlerde sadece yangın merdiveninin olduğu ya da yangın tatbikatının yapılmadığı ortaya çıkmışsa bu konuda bir müeyyidenin yapılması gerekiyor. Tabii ki burada uygulayıcılara çok büyük görevler düşüyor. Bu ifadelerden yola çıktığımızda, yapılan denetimler formalitenin yerine gelmesi olarak görülmemeli. Yangın merdiveni var ancak bir tehlike anında bu merdivene açılan kapının kullanıma elverişli olup olmadığı gibi detay unsurların atlanmaması gerektiği ortaya çıkıyor. Yangının elektrik panosundan çıktığı söyleniyor. Bu konuda, denetim raporunda elektrik tesisatına ilişkin bir veri olmadığını görüyoruz. Eğer yönetmelikte varsa böyle bir eksiklik, bunların da giderilmesi gerekiyor.

Değerli milletvekilleri, çocuklarımız her türlü politik tartışmanın dışında tutulmalıdır. Her çalışmamızda çocukların üstün yararını gözetmek mecburiyetindeyiz. Bu acı olayın meydana gelmesinde etkili olan unsurlar, yapılacak olan soruşturma neticesinde belli olacaktır. Ancak, bundan sonra bu tür acı olayların meydana gelmemesi için de gerekli bir araştırmanın yapılması zarureti var, bu konuda zaten tüm siyasi partiler olarak görüş birliğindeyiz. Aslında konu çocuk haklarıyla ilgili konu. Çocukların bütün sorunlarıyla alakalı, çocukların korunmasıyla ilgili Mecliste daimi bir çocuk hakları komisyonunun da aslında artık bundan sonra daha net bir şekilde düşünülmesi gerektiğini ifade ediyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tunç.

Sayın milletvekilleri, gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi, önerge sahiplerine beşer dakika söz vereceğim.

İlk konuşmacı, Adana Milletvekili Sayın Mevlüt Karakaya.

Süreniz beş dakika, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MEVLÜT KARAKAYA (Adana) – Teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, tabii, burada kurulacak olan Komisyona çok önemli bir görev düşüyor. Her şeyden önce bu Komisyonun kurulması gerçekten faydalı ve hayırlı olacaktır. Ondan dolayı, ben tüm parti gruplarına böyle bir girişimde bulunmalarından dolayı teşekkür ediyorum.

Aslında, Anayasa’sında “sosyal” nitelendirmesi yapılan ve bu şekilde tanımlanan bir devletin asli görevidir öğrencilerinin, çocuklarının barınma ihtiyacını karşılamak. Dolayısıyla, Türkiye Cumhuriyeti devletinin öğrencilerinin barınma ihtiyacının karşılanması en temel görevidir. Bu görevindeki eksikliklerin bu Komisyon tarafından tespit edilmesi ve yapılması gereken yasal düzenlemelerin burada işaret edilmesi önemli bir konu olarak karşımızda olacak.

Değerli milletvekilleri, Adana’da yaşadığımız bu elim olay, gerçekten, sadece orada kaybettiğimiz çocuklarımızın ailelerini değil, sadece Adanalıları değil, büyük Türk milletinin tamamını üzüntüye boğmuştur. Dün diğer siyasi partilerin de olduğu gibi Milliyetçi Hareket Partisi heyeti olarak olay yerinde incelemelerde bulunduk. Türkiye Cumhuriyeti devleti yerel yönetimiyle, merkezî yönetimiyle gerekli tedbirleri, en azından bu olay çıktıktan sonra yapılması gerekenler noktasında asgari düzeyde de olsa almıştı ve yapmaya çalışıyordu ama burada önemli olan bu ve benzeri olayların yaşanmamasıydı. Geçmişte yaşanmış olan, Konya’da, Diyarbakır’da yaşanmış olayların bize ders vermediği maalesef burada yaşadığımız elim hadiseden sonra bir kez daha ortaya çıktı. Yine söyledik, evet, yaşadık, Allah rahmet eylesin ama burada önemli olan, ne yaparsak yapalım giden canları geri getiremeyeceğiz, hiç olmazsa ders çıkaralım diyoruz ama bu dersi de bir türlü çıkaramıyoruz.

Ben buradan, milletin kürsüsünden tekrar, bu elim hadisede hayatlarını kaybeden çocuklarımızın ailelerine sabır diliyorum, Türk milletinin başı sağ olsun diyorum, yaralılara acil şifalar diliyorum.

Değerli milletvekilleri, bugün öğleden sonra bu olayda hayatlarını kaybeden evlatlarımızın defin işlemleri gerçekleşti. Aladağ’da Köprücük köyünde 6’sı, Karahan’da 3 evladımız, Kışlak’ta 1 evladımızın defin işlemi gerçekleştirildi. Bu olayda hayatını kaybeden, eğitmen olan bir kardeşimiz ve onun küçük, sübyan çocuğunun cesedi Mersin’de toprağa verildi. Ben tekrar tekrar Allah rahmet eylesin diyor, Türk milletinin başı sağ olsun diyorum.

Değerli milletvekilleri, karartılan sadece yangınlarda ölen evlatlarımızın hayatı değil, karartılan Türkiye Cumhuriyeti devletinin istikbalidir. Acı hepimizin acısıdır, sorumluları bulmak, hesap sormak ve bir daha böyle bir durumun yaşanmaması için tüm tedbirlerin alınmasını sağlamak ise Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevidir. Bu komisyondan beklediğimiz, özellikle Türkiye'deki yurtların her yönüyle, güvenlik yönüyle, güvenilirlik yönüyle, yeterlilik yönüyle araştırılarak tüm eksikliklerin tespit edilmesi ve alınması gereken tedbirler konusunda gerekli önerilerin bulunmasıyla sonuçlanacak hayırlı bir iş, hayırlı bir çalışma olması dileğiyle yüce heyetinizi saygıyla tekrar selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Karakaya.

Önerge sahibi olarak ikinci konuşmacı İstanbul Milletvekili Sayın Filiz Kerestecioğlu.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri; evet, yaklaşık üç saat uğraştık ve ortak bir komisyon kurulmasını sağladık. Üç saat tabii ki çok değerli bir üç saat değil çünkü gerçekten bütün Türkiye'nin canı yandı, özellikle yakınlarının çok canı yandı. O aileleri hepimiz izledik, ağlıyorlardı -en yoksul yerlerden birisi Aladağ- ve diyorlardı ki: “Aslında çocuklarımız da gitmek istemedi, bizler mecbur kaldık oraya göndermeye ve sonunda yandılar, öldüler.”

Evet, maalesef, hep sonrasında bir şeyler yapılmaya gayret ediliyor ama bunlar aslında Hükûmetin çocuk politikalarının sonucudur. 4+4 düzenlemesinde ilköğretim okullarının ilkokul ve ortaokul ayrıştırılması sonucu Türkiye'de 28.177 ilkokul ve 16.083 ortaokul oldu. Bu düzenlemenin ilk beş yılında ilkokul sayısı 4.117, ortaokul sayısı ise 279 azaldı. Başta köy okulları olmak üzere çok sayıda okul kapatıldı. Millî Eğitim Bakanlığı Özel Öğrenci Yurtları Yönetmeliği’ne göre sadece lise ve üniversite öğrencileri için özel yurt açılması mümkünken siyasi iktidarın çeşitli dinî vakıf ve cemaatlerle ilişkileri üzerinden öğrenciler çeşitli cemaat yurtlarına yönlendirildi ve tıpkı Adana Aladağ’da olduğu gibi bu kız öğrenci yurdu adı altında açılan yurtlarda lise ve üstü eğitim çağında ortaokul öğrencileri olması gerekirken bu yurtlara mülki amirlerin de izni ve onayıyla 11-14 yaşlarında ortaokul öğrencileri yerleştirilerek suç işlendi, resmen suç işlendi. Yani şu anda bizim sormamız gereken soru, araştırmamız gereken şey yangın merdiveni değil, yangın merdivenini itfaiye araştırsın. Bizim araştırmamız gereken ve sormamız gereken soru 11-14 hatta daha küçük yaştaki çocukların orada ne işi vardı? İşte bizler temenni ediyoruz ki kurulan komisyonla bundan sonrasında bütün yurtlarda bütün çocukların, aslında yurt adı altında olmayan ve yasal statüsü olmayan yerlerde barınan çocukların durumlarını tespit etmek, bunların kapatılmasını sağlamak, var olan düzgün yasal düzenlemesi olan yurtların da kesinlikle denetlenmesini sağlamak ve denetimi sivil toplumun, eğitim sendikalarının, kadın örgütlerinin denetimine açmak aynı zamanda.

Bu olayın hemen akabinde EĞİTİM-SEN oraya gitti ve ne yapıldı onlara, incelemek isteyenlere, biliyor musunuz? Hemen oradan uzaklaştırıldılar, gözaltına alındılar ve arkasından da Türkiye tarihinde ilk defa, bir yangına yayın yasağı getirildi ve bu gösteriyordu ki aslında baştan itibaren bir şeyler karartılmak isteniyor. Biz aylarca Çocuk İstismarını Önleme Komisyonunda çalıştık ve bu Komisyonun aslında bütün partilerinin ortak bir kararı vardır: Mecliste çocuk hakları daimî komisyonunun kurulması. Bu Meclise aciliyetle, evveliyete gelmesi gereken şey budur, çocuk hakları daimî komisyonu kurulmalı ve hemen araştırmalara, denetimlere başlamalıdır.

Evet, bir yangın yaşadık ama bu ülkede aynı zamanda bir demokrasi yangını yaşıyoruz. Bizim milletvekillerimiz, eş başkanlarımız, grup başkan vekilimiz rehin durumda şu anda ve tecrit altındalar. Tecrit bir insanlık suçudur. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı burada, kadın milletvekillerimiz burada. Ben isimlerini anarak; Sevgili Figen Yüksekdağ, Leyla Birlik, Gülser Yıldırım, Nursel Aydoğan vekillerimizin ne durumda olduklarını, buradaki kadın vekillerimizin aslında dayanışma göstererek gidip yerinde incelemesi gerektiğini düşünüyorum. Kadın vekil kolay yetişmiyor bu ülkede ve bizim partimiz bunu sağlamıştır. Bu dayanışmayı yapmazsak ileride de bunu kuramayız hiçbir zaman.

Saygılar sunarım. (HDP sıralarından alkışlar)

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Selma Irmak, Selma Irmak. Tutanaklara girsin.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kerestecioğlu.

Şu anda cezaevinde bulunan kadın milletvekillerinin ismini sayarken Hakkâri Milletvekilimiz Sayın Selma Irmak’ı unuttunuz sanırım ya da kaçırdınız.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Asla unutmadım, kalbimde her zaman.

BAŞKAN – Kayıtlara geçmesi açısından ben de onlara selam gönderiyorum. Teşekkürler.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Çok teşekkür ederiz, sağ olun.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.23

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 18.36

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: Sema KIRCI (Balıkesir), Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 30’uncu Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

(10/392) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Hükûmet? Burada.

Sayın milletvekilleri, Hükûmetin bir söz talebi vardır. Teamüle göre, Hükûmetin söz talebi ilk konuşma olacak şekilde karşılanmaktadır. İç Tüzük’e aykırı olmadığı için, konuya ilişkin uzlaşıyı da dikkate alarak, şimdi Hükûmetin söz talebini karşılayacağım.

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sayın Fatma Betül Sayan Kaya, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA BETÜL SAYAN KAYA (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 29 Kasım akşamı Adana Aladağ ilçemizde hepimizin yüreğini dağlayan acı bir olay yaşadık. Özel bir kız öğrenci yurdunda meydana gelen yangında 11 evladımız, 1 de görevli hayatını kaybetti, kaybetmiş olduk. Bu olayda yaralanan kız çocuklarımızın ve görevlilerin tedavileri hâlâ hastanelerde devam etmekte.

Acımız gerçekten çok büyük. O gece hepimizin yüreğine büyük bir ateş düştü. Bu duyguyu, bu acıyı ifade edecek kelime bulmakta zorlanıyorum doğrusu. Bu çocuklar, ailelerinin umudu olduğu gibi gerçekten Türkiye'nin de umudu olan çocuklardı. Bu vesileyle, kaybettiğimiz canlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum. Ailelerine, milletimize sabır diliyorum. Yaralılarımıza da acil şifalar diliyorum.

Kaybedilen hiçbir canın telafisi yoktur. Bu olayda kusuru, ihmali olan kim varsa hukuk önünde en ağır şekilde cezalandırılacaktır. Konuyla ilgili adli ve idari soruşturma başlatılmıştır. Başbakan Yardımcımız Sayın Veysi Kaynak ve İçişleri Bakanımız Sayın Süleyman Soylu’yla birlikte o gece Aladağ ilçemize gittik. Bu süreçte devletimizin tüm imkânlarını seferber ettik ve ailelerimizin, yaralılarımızın yanında olduk. Ailelerimizi tek tek ziyaret ettim ve böylesine acılı bir günde, bir anne olarak acılarını, hüznü paylaşmak için yanlarında olduk. Millî Eğitim Bakanımız Sayın İsmet Yılmaz da hemen olayın sabahında Adana’ya geldi ve olayı da yakından takip ettiler. Bizler Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı olarak o gece kriz merkezimizi oluşturduk ve 32 psikososyal destek ekibimizle birlikte hem olay yerinde hem hastanelerde, Adli Tıp Kurumunda ailelerimizin yanında olduk, onları destekledik. Evet, bundan sonraki süreçte de ailelerimizin yanında olmaya devam edeceğiz. Maddi, manevi tüm imkânlarımızı seferber ederek acılarını hafifletmeye gayret edeceğiz.

Saygıdeğer milletvekilleri, bu elim hadiseyle alakalı, Hükûmetimizin gerek şüpheliler gerekse mağdurlarla alakalı ne gerekiyorsa yapacağından hiç kimsenin şüphesi olmasın. Aladağ’da da yaptığım açıklamada belirttiğim gibi, milletimiz olayın bütün yönleriyle ve titizlikle araştırılacağından emin olsun. Bu olay aydınlatılacak ve sorumlular en ağır şekilde hesabını verecektir, cezasını çekecektir. Konu hem idari hem de adli olarak araştırılmaya, soruşturulmaya başlanmıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisi de üzerine düşeni yapacak ve araştırma komisyonu oluşturulacak, konuyu bütün yönleriyle ele alacak. Buna benzer olayların bir daha yaşanmaması için yurtlarda alınması gereken tedbirler tespit edilecek. Bu elim olay, bizlere çocuklarımızın eğitimi ve barınması noktasında ne kadar hassas davranmamız gerektiğini bir kez daha göstermiştir.

Eğitimin altyapısını hızla yenilerken özellikle yurtlarımızda güvenlik konusunu ayrı bir şekilde ele almak durumundayız. Özellikle konu çocuklarımızsa daha titiz ve daha detaylı bir çalışma gerekiyor. Bu, bizim için çok hayati bir mesele. Bu meselenin sağlıklı bir şekilde çözüme kavuşturulması tüm kesimlerin sağduyu ve katkılarıyla mümkündür. Bu acı hepimizin ortak acısı. Bu meselenin siyasetüstü olduğunu düşünüyorum. Unutmamak gerekir ki biz kız çocuklarımızın öğrenim hayatından kopmaması için gerçekten çok büyük mücadele veriyoruz. Bu noktada kız çocuklarımızın eğitimine ilişkin yaptığımız bazı çalışmaları da aktarmak istiyorum.

Biliyorsunuz, zorunlu eğitimi on iki yıla çıkardık. Kız çocuklarımızın eğitimine devam etmesine yönelik pozitif ayrımcılık yapıyoruz. Bu amaçla, çocuklarımıza verdiğimiz şartlı nakit transferi desteğimiz kız çocuklarımızın lehine kullanılıyor. Ayrıca, kız çocuklarımızın eğitimine devam etmeleri için önem taşıyan yurt sayısını da Bakanlık olarak artırmaya gayret ediyoruz. Millî Eğitim Bakanlığımızın yaptığı yurtların dışında biz de Aile Bakanlığı olarak yurtlar inşa ediyoruz ve Millî Eğitim Bakanlığına devrediyoruz.

Bu çalışmaların sonucunda kız çocuklarımızın ortaöğretimde net okullaşma oranları 2003 yılında yüzde 45 iken bu oran 2016 yılında yüzde 80’e yükselmiş durumda. Bu olay kız çocuklarının eğitimine dönük yatırımlara asla engel olmamalı, aksine bu alandaki yatırımlarımızın kalitesini ve güvenilirliğini ve sayısını artırmalıyız. Özellikle kırsal kesimdeki kız çocuklarımızın eğitim hayatının içinde kalması bu gayretlere bağlıdır. İnşallah kurulacak bu komisyon kız çocuklarımızın eğitime katılımlarına olumlu bir katkı sağlayacaktır.

Bu komisyon vesilesiyle katkı sağlayacak olan milletvekillerine ve parti gruplarına şimdiden teşekkür etmek istiyorum. Bakanlık olarak biz de yaralarımızı sarmaya, kederli ailelerimizle birlikte olmaya devam edeceğiz. Benzer olayların bir kez daha yaşanmaması için herkesin bu elim hadiseden ders alacağına inanıyorum.

Hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, Millî Eğitim Bakanı Sayın Yılmaz’ın yerinden kısa bir söz talebi vardır.

Sayın Bakan, buyurunuz.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

21.- Millî Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz’ın, İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın (10/392) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmeleri sırasında CHP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Muhterem Başkanım, şunun için söz aldım, biraz önce hatiplerden birisi konuşurken şöyle bir tabir kullandı: “‘Millî Eğitim Bakanı yalan söylüyor.’ desem yakıştıramam.” Ben de aynı kimseye söylüyorum, benim söylemediğim şeyi söylemişim gibi söylemesi bir yalandır, ben de bunu kendisine yakıştıramıyorum.

Nedir o söylenen konu? Bana soru soruluyor: “Burada kalan öğrencilerin yaşları veya sınıfları nedir?” 5-6-7-8’inci sınıflardaki öğrenciler kalıyor. 5-6-7-8’inci sınıftaki öğrencilerin kaldığını söylemek somut bir bilgiyi vermektir ancak “5-6-7-8’inci sınıftaki öğrenciler burada kalır.” demek o kanunun verdiği bir icazeti söylemektir. Ben hiçbir zaman 5’inci sınıfa giden öğrencilere “Burada kalabilir.” veya “Kanun böyle bir izin verdi.” demedim. Demediğim hâlde sanki ben demişim gibi…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Dediniz.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Yok. “Burada 5’inci sınıf öğrencisi kalmıştır.” demek somut bir gerçek. Gerçekten kalmıştır ama “5’inci sınıftaki öğrenci kalabilir.” demek mevzuattaki izni gösterir. Ben, mevzuat için “Kalabilir.” diye hiçbir beyanım yoktur.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Var Bakanım.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Çok net. Gösterirseniz –çok net diyorum- Bakanlıktan istifa ediyorum.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Yok, istifa etmeyin.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Yok, bak, çok somut diyorum: Bakanlıktan istifa ederim, 5’inci sınıftakiler kalabilirse. Ama 5’inci sınıftaki öğrenci kalmış mıdır? Kalmıştır. Bu nedir? Somut gerçek, 5 kalmıştır, 6 kalmıştır…

İkinci soruyu sorsaydınız, “İsmet Bey, 5’inci sınıftakiler kalabilir mi?” 5’inci sınıftakiler kalamaz. 6-7-8 eğer ki mevcut imkân varsa, boşluk varsa kalabilir, çok net söylüyorum.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Mevzuatta var zaten.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakan, kayıtlara geçmiştir.

Sayın Altay…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Kayıtlara geçti ama ben yalancı durumuna düştüm.

BAŞKAN – Size düzeltme için ya da bir açıklama gereği duyuyorsanız Sayın Altay, yerinizden de söz verebilirim.

Buyurun.

22.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Millî Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Bakan, ben konuşurken siz burada yoktunuz. Bir kere…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – İzledim ama.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Ha, izlediniz.

Hafızam beni yanıltmıyorsa -bu konularda yanıltmaz, isim aklımda tutamam ama- siz dün “5’inci sınıf öğrencileri de kalıyor.” dediniz.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – “Kalıyor.” dedim, doğrudur, bu bir gerçektir. “Kalabilir.” demedim ama.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Ben ama… Gene tutanakları isteyeceğiz ama…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Lütfen isteyin.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sanki “Yönetmelik buna müsait.” algısı içinde söylediniz.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Hayır, etmez. Hayır, hayır. Olur mu?

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Ben öyle anladım. Yoksa…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Yok, çok net. Yok, hayır.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Çünkü yönetmelik açık, 6, 7, 8’ler kalabilir.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – O da boşluk var ise. Normalde ilkokul ve ortaokullara yönelik yurt açılamaz da.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Evet.

Ama dün sizin söylediğinizden ben -belki arkadaşlar da öyle anladı mı, bilmiyorum- “5’inci sınıflar da kontenjan varsa, kapasite varsa kalıyorlar.” algısını aldım.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Hayır, hayır, yok, doğru değil o.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Bakalım tutanaklara. Üzdüysem özür dilerim.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Yok, rica ederim, estağfurullah.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Ama kesinlikle öyle yani.

Olay budur.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederiz Sayın Altay.

VIII.- MECLİS ARAŞTIRMASI (Devam)

A) Ön Görüşmeler (Devam)

4.- AK PARTİ Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Mehmet Muş, CHP Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Engin Altay, HDP Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel ve MHP Grup Başkan Vekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Adana'nın Aladağ ilçesinde kız öğrenci yurdunda meydana gelen elim yangın vakasının araştırılması ve benzer acıların bir kez daha yaşanmaması ve kamusal eğitim ve barınma haklarının tüm öğrenciler için güvence altına alınıp yaygınlaştırılması için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/392) (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi, önerge sahibi olarak Konya Milletvekili Sayın Mustafa Hüsnü Bozkurt’u kürsüye davet ediyorum.

Buyurun Sayın Bozkurt. (CHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA HÜSNÜ BOZKURT (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yine bir araştırma komisyonu kurmak için görüşme yapıyoruz. Daha önce, çocuk istismarını araştırmak için Komisyon kurduk yine 4 partinin ortak önerisiyle; 15 Temmuz darbesini ve FETÖ terör örgütünü araştırmak için Komisyon kurduk, yine 4 partinin ortak önerisiyle. O komisyonlardan birinde ben de çalıştım. Umarım, bu defa kuracağımız komisyonda Hükûmetimizin, bakanlıklarımızın ne kadar olağanüstü işler başardıklarını dinlediğimiz ve sonunda da sayfalarca, sade suya tirit diyebileceğimiz, aslında ana sorunun etrafından dolaşan ve kesinlikle sorunu çözme niyeti taşımayan birtakım kâğıt tomarlarıyla uğraşacağımız süreçler olmaz.

Şimdi, bakın, burada da temel sorunu konuşmuyoruz aslında. Evet, Konya Taşkent’te, sekiz yıl önce yine bir tüp patlamasıyla bir yurtta 18 çocuğumuz yaşamını kaybetti. Sekiz yıldır o davada tek bir tutuklu yok, tek bir sonuç da yok; durmadan dava erteleniyor.

Yine, efendim, Adana’nın Aladağ ilçesinde, iki gön önce, vahim bir olay oldu. Elektrik kontağından çıktığı söylenen bir yangın, yangın merdivenine açılan kapıların açılamaması, çocukların yanması; tabii ki son derece acı olay, hepimizin içini yakıyor. Burada, denetimsiz yurtlar diyoruz ve denetlensin diyoruz. Oysa, hangi yasayı çıkarırsanız çıkarın, uygulayacak olan insan. Yasalarımızda bir eksiklik yok. O yurtların yangın merdivenlerinin nasıl olacağından, hangi malzemeden yapılacağına kadar ve kapılarının nasıl olacağına kadar her şey yazılmış ama sorun o değil.

Bakın, arkadaşlar, temel sorun şu: On dört yıllık iktidarınızda temel mesele, laik cumhuriyetin özgür bireyler yetiştirmek amacıyla çağdaş, bilimsel eğitimini yok edip dindar ve kindar nesiller yetiştirmeye yöneldiğiniz için, çocuklarımızın kaldığı yurtlarda da aynı anlayış hâkim olduğu için çocuklarımızın aslında beyinlerini yakıyoruz. Yoksa, orada 11 evladımız yandı, tabii, anneler babalar yanıyor, hepimizin içi yanıyor, insan kaybediyoruz, geleceğimizi kaybediyoruz, doğru ama geleceğimizi sadece yangınlarla kaybetmiyoruz.

Belki hepimizin dönüp Mustafa Kemal Atatürk’ün şu lafını bir daha hatırlamamız gerekir: “Efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, meczuplar, müritler memleketi olamaz. En gerçek tarikat medeniyet tarikatıdır.” (CHP sıralarından alkışlar) Nedir medeniyet tarikatı? Laik, bilimsel, aydın kafalar yetiştirecek bir eğitim sistemidir. Nedir medeniyet tarikatı? Özgür bireydir. Nedir medeniyet tarikatı? Aklını dogmalardan arındırmış, analitik düşünebilen, pozitif düşünebilen, rasyonel düşünebilen, kendine yönelik her türlü hareketin ne anlama geldiğinin ayırdında olan, hak bilinci ve itiraz bilinci gelişmiş çocuklar yetiştirebilmektir. (CHP sıralarından alkışlar) Bunun için emek harcamalıyız arkadaşlar. Yoksa, olur, yurtların kurallarını değiştirelim. Olur, tarikatların, cemaatlerin yurt açmasını engelleyelim. Tamam, peki, ama o tarikatlar ve cemaatlere 15 Temmuzdan hemen sonra, tam da Fetullah Gülen darbe yapmışken “Öbür cemaatler müsterih olsun.” diyen kim? Bu ülkenin Bakanı. Ben burada, şu çocuklardan, o tecavüze uğrayan çocuklardan, o yanan çocuklardan özür dileyen tek bir kişi, bir devlet yetkilisi duymadım. (CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi, izniniz olursa, bu cumhuriyeti kuran partinin Konya Milletvekili olarak, Karaman’da tecavüze uğrayan çocuklarımızdan da Aladağ’da yanan çocuklarımızdan da bu Meclis adına özür diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar) Çocuklar bizi affedin çünkü biz Atatürk’ün aydınlık yolundan bir karanlığa saptırdık bu ülkeyi ve bu hâle geldik. (CHP sıralarından alkışlar) Ciddi söylüyorum, temel sorun budur arkadaşlar. Yoksa mesele şu yönetmeliği ya da bu yasayı değiştirmemiz değil, kafalarımızı değiştirmemiz gerek. Bu ülke hakikaten çok namuslu, çok ahlaklı, çok doğru bir ulusal Kurtuluş Savaşı’yla kurulmuş güzelim bir cumhuriyet. Burada hepimize yer var, hepimiz kardeşçe yaşayabiliriz, aynı yolun yolcusu olabiliriz, bir engel yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA HÜSNÜ BOZKURT (Devamla) - Dinimiz de buna engel değil, inanın ki değil.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bozkurt.

Sayın milletvekilleri, Meclis araştırması önergesi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi Meclis araştırması açılıp açılmaması hususunu oylarınıza sunacağım: Meclis araştırması açılmasını kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Meclis araştırmasını yapacak komisyonun 15 üyeden kurulmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Komisyonun çalışma süresinin başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üyenin seçimi tarihinden başlamak üzere üç ay olmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Komisyonun gerektiğinde Ankara dışında da çalışabilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, biz de Başkanlık Divanı olarak bu konu üzerinde uzlaşı sağlayan tüm siyasi parti gruplarına teşekkür ediyoruz. Komisyonda görev alacak olan milletvekillerine başarılar diliyoruz. Bir daha bu ülkede böylesi vahim olayların yaşanmamasını temenni ediyoruz. Herkese bir kez daha teşekkür ediyoruz.

Şimdi, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, Tebligat Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı’nın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/721), Tebligat Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/693), Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/511), Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı’nın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/546), Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/666) ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 405) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Geçen birleşimde İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın üçüncü bölümünde yer alan 70’inci maddesi kabul edilmişti.

Şimdi, 71’inci madde üzerinde üç önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın 71’inci maddesindeki "elde edilen gelir okulun eğitim, öğretim ve yönetim hizmetlerinde kullanılır" ibaresinin "elde edilen gelir okulun eğitim, öğretim hizmetlerinde kullanılır" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

       Ömer Fethi Gürer                       Metin Lütfi Baydar                          Ceyhun İrgil

               Niğde                                       Aydın                                        Bursa

           Atila Sertel                                Murat Emir                       Bülent Yener Bektaşoğlu

               İzmir                                       Ankara                                     Giresun

                                                         Türabi Kayan

                                                           Kırklareli

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan (1/721) esas numaralı Kanun Tasarısı’nın 71’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

          Zühal Topcu                              Erkan Haberal                               Ruhi Ersoy

              Ankara                                      Ankara                                    Osmaniye

           Arzu Erdem                             Deniz Depboylu                      Ahmet Selim Yurdakul

             İstanbul                                      Aydın                                      Antalya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 71’inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

          Garo Paylan                              Sibel Yiğitalp                            Berdan Öztürk

             İstanbul                                   Diyarbakır                                     Ağrı

          Adem Geveri                            Behçet Yıldırım

                Van                                      Adıyaman

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL ETYEMEZ (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Şanlıurfa Milletvekili Sayın Osman Baydemir. (HDP sıralarından alkışlar)

OSMAN BAYDEMİR (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; bir kez daha, Adana’da ve daha önce bu coğrafyanın her bir köşesinde hayatını yitirmiş olan sabilerimizin, masumlarımızın ailelerine en içten dileklerimle başsağlığı diliyorum.

Sayın Bakan, eminim ki siz de bir baba olarak, belki de bir dede olarak ve eminim ki bu Kurulda bulunan tüm anne ve babalar empati yapmıştır: “Benim evladım böyle bir acı yaşarsa ben ne yaparım, ne hissederim, ne yaşarım?” Ve inanıyorum ki, bu duyguyla bir daha böylesi bir trajedi yaşanmasın, bir daha böyle bir acı hiç kimsenin ocağına düşmesin çabasını ortaya koymak. Sayın Bakan, bu çabayı samimiyetle hayata geçirmenin bir yolu var, o yol da büyük yangını durdurmaktır, neredeyse iki yıldır her bir eve, her bir ocağa düşen o büyük yangını söndürmektir. Eğer biz o büyük yangını söndürebilirsek, emin olun, kaynakları, insani kaynakları, ekonomik kaynakları, düşünsel kaynakları, kin, öfke ve nefretten sıyrılmış bir ülke imkânlarını, sabilerimizin, çocuklarımızın hayratla değil, bu toplumun öz gücü, öz imkânlarıyla geleceğe ve gelecek nesillere, aydınlığa götürme imkânına sahip oluruz ve bu da şu anda temsil etmiş olduğunuz Bakanlığın asli vazifesidir.

Peki, o büyük yangın nasıl durur? O büyük yangını, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 3’üncü büyük siyasi partisinin eş başkanlarını tutuklayarak o yangını söndüremezsiniz, tam tersine hem Orta Doğu’da var olan ama aynı zamanda Türkiye’ye sıçramış olan yangını büyütmekten başka bu politikanın insanlığa, bu ülkeye sunabileceği hiçbir ama hiçbir katkısı yoktur.

Gelin, bir kez daha… Siyaseten elbette ki eleştireceğiz, birbirimizi eleştireceğiz, siyaset zaten eleştiri üzerine, Parlamento zaten “parle”, konuşma üzerine kurulu bir sanattır, bir görevdir, bir icra alanıdır. Ama, aynı zamanda, dün ifade etmiş olduğunuz o iki yıllık Türkiye’nin kazanımı olan o süreç neden heba oldu? Kim nerede ne hata yaptı? Gelin, geçmişle yüzleşelim ve gelin, bugünkü tablonun bu ülkeye kazandırmayacağı konusunda hemfikirliğimizi haykıralım.

Bugün bu Parlamentonun Başkanı… 10 parlamenter tutuklu, konuşmuyor. Çok açık ve net söylüyorum, bu Parlamentonun gelenekleri var, daha önce Parlamento Başkanlığı yapan değerli siyasetçiler var; bugün konuşma zamanıdır, susma zamanı değildir. Eğer bugün konuşmazsak yarın çok daha geç kalmış olabiliriz, yaşamış olduğumuz bu acılara çok daha büyük acılar, bu yıkımlara çok daha büyük yıkımlar eklenmiş olabilir.

Seçim demokrasinin olmazsa olmazıdır. Eğer siyasetçi için bir mahkeme kurulacaksa, demokrasilerde seçilmişler için, liderler için kurulacak yegâne mahkeme vardır, o da halk mahkemesidir. Demokrasilerde halk mahkemesi seçimdir ve onun duruşması da sandığın kurulduğu seçim günüdür ve mahkeme salonu da sandığın ta kendisidir. Halk isterse göreve getirir, halk isterse görevden alır; bunun hakkı ve haddi başkasında değildir.

Cumhurbaşkanlığı seçiminde, 7 Haziran seçiminde, 1 Kasım seçiminde yok etmeye çalıştığınız bu halkın otuz yıllık, kırk yıllık alın teriyle, emeğiyle, sazıyla, sözüyle, vicdanıyla yetiştirmiş olduğu Selahattin Demirtaş’ı, Figen Yüksekdağ’ı ve arkadaşlarını sandıkta mahkûm etmediniz, şimdi yargıda mahkûm etmeye çalışıyorsunuz.

Bu coğrafya bu kadar büyük bir zulmü kaldırmaz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) – Demirtaş’ın, HDP’nin kaybetmiş olduğu bir Türkiye kazanmaz, kazanmaz. Kürt’ün kaybetmiş olduğu bir Orta Doğu’da Türk kazanmaz. Birlikte kazanabiliriz, birlikte öğretebiliriz, birlikte başarabiliriz. Bu yol, yol değildir. Gelin bu yoldan bir çıkış yolunu birlikte arayalım, birlikte üretelim. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Baydemir.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Muş.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Kayıtlara girmesi için… Bizim hiçbir siyasi parti liderini, hiç kimseyi yok etmek gibi bir hedefimiz, gayemiz hiçbir zaman olmamıştır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan (1/721) esas numaralı Kanun Tasarısı’nın 71’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Zühal Topcu (Ankara) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL ETYEMEZ (Konya) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Antalya Milletvekili Sayın Ahmet Selim Yurdakul… (MHP sıralarından alkışlar)

AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, muhterem vatandaşlar; acı üstüne acı yaşadığımız şu günlerde Türk milleti olarak büyük bir sabır testinden geçiyoruz. Adana Aladağ’daki bir kız öğrenci yurdunda çıkan yangında kaybettiğimiz evlatlarımızı bugün rahmetle anıyoruz. Yaşadığımız bu acı henüz taze olmasına rağmen bizleri sorgulamaktan alıkoymamalı.

Türk milletine karşı hepimizin sorumluluğu var. Bu gencecik evlatlarımızın kaybında ihmali olanları en kısa sürede adalete teslim etmeliyiz. Şüphesiz, Allah’ın verdiği canı Allah alır ancak tedbirsizlik bir kader değildir. Bu yüce milletin metanetini kimse bir kabulleniş olarak okumamalıdır. Milletimiz, iş bilmezliği kader olarak geçiştirenlerden artık bıkmıştır. Eğer Hükûmet bu faciadan ders çıkarmak ve ülkemize yaraşır bir gelişme kaydetmek istiyorsa şu önerilerimizi dikkatle dinlemelidir:

1) Yavrularımızın canı için tüm yurtlar acilen ehil ve yetkili kişilerce denetlenmelidir. Yoksa Sayın Bakanın belirttiği gibi ve yaptığınız gibi “Bu yurt 5 Haziran 2016’da denetlenmiş.” diyerek geçiştirilmemelidir.

2) Denetleme sırasında hiçbir eksikliğe müsaade edilmemeli, hiçbir yurt sahibi tüzel kişiliğinin gözünün yaşına bile bakılmamalıdır.

3) Tüm yurtları devlet yapmalı ve kontrolü tamamıyla devlet altında olmalıdır.

4) Buralarda, özellikle yurtlarımızda, çocuklarımızın kaldığı yerlerde yangın raporunu bu konuda uzman itfaiye ekipleri vermelidir.

5) Yurtlar gibi tüm ilgili alanlarda tatbikat ve eğitimler eksiksiz olarak verilmelidir. Bunlar bizim evlatlarımız. Hiçbir yaptırımdan ve masraftan kaçınmamalıyız, Hükûmetimiz evlatlarımız için hiçbir masraftan kaçınmamalıdır. Öyle yapacağından da eminiz.

Biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak ülkemizin ve vatandaşımızın yanındayız. Bu konuda yapılacak her türlü yasal düzenlemeye sonuna kadar destek de sunacağımızı belirtiriz.

Sayın Bakan, Sayın Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı, Sayın Millî Eğitim Bakanı; örneğin, 7 kat altı yurt binalarında yangın erken uyarı sistemini yani yangın alarmını siz AKP Hükûmeti olarak 2007 yılında o zamanki Bayındırlık Bakanı olarak kaldırdınız, sebep olarak da şunu ifade ettiniz: Tasarruf. Bakın, bir yangın dedektörü 15 lira. Derhâl bu yönetmelik tekrar yerine getirilmelidir.

Bilirkişi raporunda -biraz önce tüm milletvekilleri açıkça belirtti- elektrik paneli eski ve yangında elektrik akımını kesen röle yok. Bir kaçak akım rölesi, araştırdım, 20 lira. Ne kadar üzücü değil mi? Görüyoruz ki yurdun yangın merdiveninin kapı kolu yok ve kapı kolu plastikten yapılmış. Hâlbuki acil durumda binayı tahliye etmek için kolay açılabilen ve yangına dayanıklı ve yangından etkilenmeyen acil çıkış kapısı sadece 234 lira. Evlatlarımızın hayatı için bunlar çok küçük meblağlar.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak her bir Türk dünyaya bedeldir ilkesiyle yaşıyoruz, insan yaşamı söz konusu olduğunda tüm akan suları durdururuz. Hükûmet ilettiğimiz uyarıları ve önlemleri dikkatle dinlemelidir. Şunu artık herkes itiraf etmeli: Yaşadığımız tüm ana sıkıntıların sebebi, yapılması gereken işleri ve görevleri ehline ve uzmanlarına vermeliyiz.

Son olarak, ifade etmek isterim ki dualarımız Fırat Kalkanı Harekâtı sırasında irtibatımızın kaybolduğu 2 Türk askeriyledir. Hükûmet ivedilikle evlatlarımızı vatanıyla buluşturmak için gerekli tüm müdahaleleri yapmalıdır.

Orta Doğu Türk milletine tehdit üretmeye devam edecekse bunun karşılığını misliyle alacağını bilmelidir. Şunu unutmamak gerekir ki bizim güvende olmadığımız hiçbir coğrafyanın güvende olması mümkün değildir.

Hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yurdakul.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın 71’inci maddesindeki "elde edilen gelir okulun eğitim, öğretim ve yönetim hizmetlerinde kullanılır" ibaresinin "elde edilen gelir okulun eğitim, öğretim hizmetlerinde kullanılır" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Atila Sertel (İzmir) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL ETYEMEZ (Konya) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Kırklareli Milletvekili Sayın Türabi Kayan… (CHP sıralarından alkışlar)

TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, eğitim geleceğe hazırlamaktır. Toplumların geleceği çocuklardadır. Çocukların geleceği de iyi bir eğitimdedir.

Eğitim konularını konuştuğumuz bu günlerde Adana’da Aladağ ilçemizde kız öğrenci yurdu olan Süleymancılara ait yurtta 11 evladımızı ve 1 görevliyi maalesef kaybetmiş bulunuyoruz. Ne kadar sahip çıktığımız, ne kadar ilgilendiğimiz ve eğitime ne kadar önem verdiğimiz az çok buradan da belli oluyor. Cemaatlere ait yurtlarda bu tür felaketler sürekli hâle gelmeye başladı. Artık “Bir sonraki ne zaman olacak?” diye büyük bir endişe içindedir toplumumuz. 12-13 yaşlarındaki kız çocuklarımıza tecavüz edenleri zorla o kızlarla evlendirmeye çalışarak ve bunları affederek kızlarımızı yakıyoruz ve şimdi de, yine aynı şekilde, yurtlarda eğitim almaya çalışan kızlarımızı da maalesef diri diri yakıyoruz.

Millî eğitimimiz artık zıvanadan çıkmıştır. “Endüstri meslek liselerinde mesleki eğitim kalitesini, öğretmen ve öğrencilerin becerilerini geliştirmek amacıyla” diye bir sürü şey düzmüşüz biz bu maddede. Bir taraftan bu maddede bunları düzerken, diğer taraftan da kaliteli eğitim veren liselerimizin öğretmenlerini tarumar ederek okulların kalitelerini iyice düşürüyoruz. Bunların yanında da seçkin üniversitelerimizin dünya çapında yetişmiş öğretim elemanlarının seçtikleri rektörleri göreve atamayarak hiç aday olmayan birisini getirip rektör yapabiliyoruz.

Binaları endüstri meslek lisesi olarak tasarlanmış, atölyeleri, derslikleri ona göre dizayn edilmiş, tefriş edilmiş okullardan bu binaları alıp mevcudu olduğu hâlde imam-hatip okullarına tahsis ediyoruz. Sizler, herhâlde, teknik eğitimle donatılmış teknik elamanlarla değil de imam-hatip mezunlarıyla kalkındırmak istiyorsunuz ülkemizi. Afganistan örneğinde görüyorsunuz, Talibanlar bugün Afganistan’ı ne hâle getirmişlerdir. Millî gelirleri 400 doların altına düşmüştür. Dünyada dinî eğitimle kalkınan bir tane devlet varsa bize örnek gösterin, biz de öğrenmiş olalım bunu.

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Dinle alıp veremediğiniz ne sizin?

TÜRABİ KAYAN (Devamla) – Değerli milletvekilleri, biliyorsunuz da üst akıl bu ülkede ne emrederse siz onu yapıyorsunuz. Çünkü, üst akıl bu ülkede cahiller ordusu istiyor, çağdaş bilimi takip edecek bir insan yetişmesin istiyor.

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Dindarlar sizden daha çağdaştır.

TÜRABİ KAYAN (Devamla) – Onun için, bilim üretilmesin, sanat üretilmesin, zanaat, teknoloji, çağdaş hizmet üretilmesin, plan-program üretilmesin! Siz her istediğinizi yapacak, istediğiniz yere oy verecek kapı kulları istiyorsunuz. Onun için, içinizden birisi çıkıp “Bize ilkokul mezunu, hatta okuma yazma bilmeyen insanlar lazım.” diyebiliyor. Bir diğeri de çıkıp “Bize, teknoloji üretmek ne lazım, çağdaş toplumlar üretsin, biz onlardan alırız.” diyebiliyor fakat bunu almak için dövizi nereden bulacağını da bir türlü açıklayamıyor. Buradan, muradınızın ne olduğu apaçık bellidir zaten: Siz sürü istiyorsunuz, çobanı da hazırladınız zaten. Anlı şanlı üniversitelerimize, okullarının yetiştirdikleri öğretim elemanlarının aday göstermesini değil de bir çobanın oraya aday göstermesini istiyorsunuz.

RADİYE SEZER KATIRCIOĞLU (Kocaeli) – Çoban kim?

TÜRABİ KAYAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, Hükûmet ülkemizi cemaatlere teslim etmiştir. Cemaatle hiçbir şey olmaz. Eğitim cemaatlerde, emniyet cemaatte, ordu cemaatte, yargı cemaatte, ticaret cemaatte ama bir şeyi cemaatlere veremediniz: Sanayiyi. Çünkü sanayi ciddi iştir, çünkü sanayi titizlik ister.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Sanayi bizim işimiz.

TÜRABİ KAYAN (Devamla) – Sanayiye el sürmediniz, sadece ticaretle uğraşıyorsunuz.

EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) – Yapma yahu, yapma yahu.

TÜRABİ KAYAN (Devamla) – Niye sanayiye el süremiyorsunuz?

EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) - Dünyayı bir gezin, dünyayı bir izleyin dünya neler söylüyor.

RADİYE SEZER KATIRCIOĞLU (Kocaeli) – Bu bilgileri nereden aldın Sayın Hatip?

TÜRABİ KAYAN (Devamla) – Onları çok açık bir şekilde söyleyeyim size: Çünkü sanayi ciddiyet ister.

RADİYE SEZER KATIRCIOĞLU (Kocaeli) – Sen nerede yaşıyorsun Sayın Hatip?

TÜRABİ KAYAN (Devamla) - Çünkü sanayi yalakayla değil, yandaşla değil, tembelle değil, kaytarmacıyla değil, cahille değil, bilgisizle değil, yeteneksizlikle değil, disiplinsizle değil, hamasetle değil…

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Gözlük numaralarınızı değiştirin bence, gözlük numaranızı, iyi göremiyorsunuz dünyayı, Türkiye’yi.

BAŞKAN – Sayın Kayan, teşekkür ederiz.

EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) – Devam edin.

TÜRABİ KAYAN (Devamla) – Bunları yaparsanız Jet Fadıl gibi otomobiliniz bir gün yere çakılacaktır.

EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) – Dünya Türkiye’yi örnek alıyor, merak etme sen.

TÜRABİ KAYAN (Devamla) – Türkiye’yi yere çaktınız, Türk insanını yere çaktınız. (CHP sıralarından alkışlar)

EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) – Zorlama kendini, zorlama, kimse inanmıyor bunlara, zorlama.

TÜRABİ KAYAN (Devamla) – Ama bu ülkemizin insanları, bu değerli insanları sizi tanıdı on dört yıldır.

RADİYE SEZER KATIRCIOĞLU (Kocaeli) – Sen nerede yaşıyorsun bilmiyorum ki ben, sen hangi ülkede yaşıyorsun?

TÜRABİ KAYAN (Devamla) – On dört yıldan sonra sizlere bundan sonraki seçimlerde ne yapacağını çok iyi biliyor. Sizlerle beraber biz de göreceğiz diyoruz.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Evet…

TÜRABİ KAYAN (Devamla) - Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) – Göreceğiz bakalım.

RADİYE SEZER KATIRCIOĞLU (Kocaeli) – Gördükten sonra gelecek misin?

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kayan.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Yahu, biraz evvel Serkan Topal konuştu dinlemediniz bile. 11 tane seçim kaybettiniz hâlâ konuşuyorsunuz ya, gidin milletle konuşun.

TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) – Hiç merak etmeyin, bu ülkeyi Afganistan’a çevireceksiniz.

MUSA ÇAM (İzmir) – Türabi Bey, uyma sen, Osman’a uyma sen.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Hadi, tamam, yeter.

BAŞKAN – Sayın Bak…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Yenmekten bıktık yahu.

BAŞKAN – Sayın Bak…

TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) – Osman sana uyma dediler, uymuyorum.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Osman’a uyma sen, 5 tane cümlesi var, onu kullanıyor.

BAŞKAN – Sayın Bak, hani söz vermiştiniz.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Tamam efendim, özür dilerim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Sataşma oldu efendim bize.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın milletvekilleri önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Sayın Muş…

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

23.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Kırklareli Milletvekili Türabi Kayan’ın 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 71’inci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, grubumuza yönelik sarf edilen sözleri kabul etmediğimizi ifade etmek isterim. Millî Eğitim Bakanımız buradadır, kendileri arzu ederse tabii ki cevap verebilirler ama ben Grup Başkan Vekili olarak iktidarımız döneminde yapılan çalışmalardan birkaç tanesini söylüyorum. Şöyle bir derdim hiçbir zaman olmadı, Türkiye’de insanlar ilkokul mezunu olsun. AK PARTİ iktidarları döneminde zorunlu eğitim on iki yıla çıkartılmıştır. Üniversite sayısını da 2 katından fazlaya yine AK PARTİ çıkartmıştır. Sanırım bu istatistikler bile eğitime ve… İktidara geldiğimiz günden itibaren de aslan payını hep Millî Eğitime aktardık. Bu istatistikler sanırım eğitim noktasındaki düşüncelerimizi ifade eder.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederiz Sayın Muş.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/721), Tebligat Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/693), Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/511), Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı’nın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/546), Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/666) ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 405) (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 72’nci madde üzerinde üç ayrı önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 72’nci maddesiyle eklenen (j) bendinde yer alan “oluşan” ibaresinden sonra gelmek üzere “ve kamera ile kayıt altına alınmak zorunda olan” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

             Garo Paylan                                      Sibel Yiğitalp                               Adem Geveri

                İstanbul                                            Diyarbakır                                       Van

                    

           Berdan Öztürk                                   Behçet Yıldırım                            Ahmet Yıldırım

                  Ağrı                                               Adıyaman                                        Muş

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan (1/721) esas numaralı Kanun Tasarısı’nın 72’nci maddesinin sonuna gelmek üzere aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

          Zühal Topcu                                        Erkan Haberal                                Ruhi Ersoy

              Ankara                                                 Ankara                                      Osmaniye

          Arzu Erdem                                       Deniz Depboylu                                     

             İstanbul                                                 Aydın

 

Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren “bireyselleştirilmiş sınav” ve “deneme soru” uygulamasının değerlendirilmesi ve varsa hatalarının düzeltilmesi amacıyla altı aylık bir pilot çalışma yapıldıktan sonra “bireyselleştirilmiş sınav” ve “deneme soru” uygulamasına başlanır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 72’nci maddesine eklenen (j) bendinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

         Ömer Fethi Gürer                               Metin Lütfi Baydar                            Atila Sertel                                                  Niğde                                                Aydın                                          İzmir                       

            Ceyhun İrgil                              Bülent Yener Bektaşoğlu                        Murat Emir

                 Bursa                                               Giresun                                       Ankara

                                                                     Engin Özkoç

                                                                         Sakarya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL ETYEMEZ (Konya) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde, Sakarya Milletvekili Sayın Engin Özkoç…

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gerçekten çok acı duyduğumuz, yaşadığımız bu acılı günden sonra, Sayın Başbakanın grup konuşmasında yaptığı, hepimizi de derinden yaralayan bir başka konuya dikkati çekmek için söz almış bulunmaktayım.

Sayın Başbakan grup konuşmasında, Mardin Derik İlçe Kaymakamı Muhammet Fatih Safitürk’ün cenazesini kastederek, “Keşke Cumhuriyet Halk Partili milletvekillerimiz de Mardin’e gideceklerine, başka yerlere gideceklerine Sayın Kaymakamın cenazesine de katılsalardı, orada da bulunsalardı.” demiştir.

Sayın Başbakanın, bunca acıların yaşandığı, Türkiye'de şehitlerimizin olduğu bir dönemde, Cumhuriyet Halk Partisine yönelik böyle bir eleştiriyi araştırmadan, hatta Sakaryalı milletvekillerine dahi sormadan grup toplantısında bunu gündeme getirmesini Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünden kınıyorum.

Sayın Başbakanım, sayın şehidimizin babası, ailesi, annesi, eşi, çok saygıdeğer kişilerdir. Hepsi benim topraklarımın gerçekten saygın birer parçasıdır. Onlar bizim topraklarımızda yaşayan, âdetlerimizi, geleneklerimizi ve örfümüzü gerçekten yaşatan insanlardır. Biz onların cenazesinde bulunduk. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Sakarya Milletvekili olarak oradaydık. Evlerine gittik, saygıdeğer babasının, şehit babasının elini öptük. Dünya ahret kardeşimiz olsun, eşini Cumhuriyet Halk Partisinin Kadın Kolları ziyaret ettiler ve kucaklaştılar ve onlarla helalleştik. Sayın Genel Başkanımız telefonla benim bulunduğum yerde başsağlığı diledi. Sizinle bizim aramızdaki tek fark, bizler şehit cenazelerini politikaya alet etmiyoruz.

EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) – İftira bu. Külliyen iftira!

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Bizler şehit cenazelerini siyasete alet etmiyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – Yazık! Bu konuşmanızla siyasete alet ettiniz zaten. Şehitler üzerinden prim sağlamaya çalışıyorsunuz. Yapmayın.

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Bizler şehit cenazelerinde abdest alırken boy boy resimlerimizi çektirtip medyaya vermiyoruz. Bizler…

EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) – Şu anda siyasete alet ediyorsunuz.

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – Çok çirkin bir yaklaşım bu.

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Eğer şu anda alet etseydik oradaki görüntülerimizi buradan Meclise gösteriyor olurduk.

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – Siz her şeyi istismar ediyorsunuz, her şeyi istismar ediyorsunuz!

EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) – Biz çıkıp da oradan “Şehit cenazesine gittik.” demedik hiçbir zaman.

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Sizlerin, Türkiye’de şehitlerimiz sizin yüzünüzden, Habur sınır kapısından geçirdiğiniz militanların bizim askerlerimizi öldürmesi yüzünden…

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – Beraber miting yapan sizsiniz onlarla.

EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) – Onlarla mitinge biz gitmedik, siz gittiniz.

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – …orada öldürülen askerlerimizin annelerinin önlerine gelmesine rağmen hâlâ timsah gözyaşlarınızı akıtmanız…

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – Çok ayıp! Hiç yakışmıyor!

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Abdullah Öcalan ve Kandil’le yaptığınız görüşmeler yüzünden, kazılan tünellerde ve hendeklerde insanlarımızın, o zamanlarda kaymakamlara ve valilere uyarılar yapıldığı hâlde izni vermeniz sebebiyle öldürülen şehitlerimize biz siyaset yapmadığımız için, medyaya alet olmadığımız için siz bizleri görmüyorsunuz. Sizinle aramızdaki tek fark odur. Biz şehitlerimize saygı duyuyoruz, siz onları siyasete alet ediyorsunuz.

EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) – Büyük bir iftira bu, büyük bir iftira!

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Yazık!

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Onun için, buradan bir kere daha sesleniyorum. Oradan soruyorlar, siz bizim reşit olmayan kız kardeşlerimizle ilgili yasa vereceğinize, Esad’a meydan okuyup kendi tükürdüğünüz tükürüğü geriye alacağınıza, evlatlarımızı ne zaman şehit düşürmeyeceksiniz, ne zaman anaların evlatlarını şehit düşürüp önlerine getirmeyeceksiniz, grup toplantılarında Başbakan olarak onu açıklayın. Cumhuriyet Halk Partisiyle uğraşmayın, millete Hükûmet olarak gerekli sözü verin. Siz millet için ne yapacaksınız, onu söyleyin.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – Ne zaman demagojiyi bırakıp devletin yanında yer alırsanız siz de, o zaman.

FATMA BENLİ (İstanbul) – Kartal’da beraber miting yaptıklarınıza sorun siz onu.

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – Kartal’da miting yaparken iyiydi beraber, kol kola.

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Kendi kendinizle uğraşıyorsunuz. Gidin, işinize bakın.

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – Utanır insan azıcık ya, ayıp!

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Muş…

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, bizim timsah gözyaşları döktüğümüzü, şehitleri siyasete alet ettiğimizi, bu ve benzeri ifadelerle grubumuza alenen sataşmalarda bulunmuştur.

BAŞKAN – Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

X.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un Kayan’ın 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 72’nci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada grubumuza atfedilmeye çalışılan iddiaların tamamını reddettiğimizi ifade etmek isterim. “Timsah gözyaşı” gibi bir kavramı ne iktidarımız ne milletvekillerimiz ne teşkilatlarımız ne de bu milletin evlatları bilir; bu tabirleri bilmeyiz, bilmediğimiz bir şeyi de kesinlikle yaşamayız.

Esad ile ilgili konudaki… Zalim bir diktatördür, Suriye’de onlarca masum insanın kanına girmiştir. Halep’te çocuklar katledilmektedir. Bu zalimle alakalı düşüncelerimiz dün neyse bugün de aynıdır, burada bir değişiklik asla söz konusu olmamıştır. Zalim, zalimdir. Zalime karşı bir tavır almak, zalime karşı bir duruş sergilemek, mazlumdan yana olan herkesin yapması gereken bir duruştur. Tabii ki burada her siyasi parti şehitlerimize sahip çıkacak. Biz milletten yetki alarak buralara gelmişiz; iktidarı da gelmiştir, muhalefeti de gelmiştir. Şehit cenazelerimize katılmak, orada bu vatanın birliği, beraberliği için canını veren şehitlerimizin yakınlarının acısını paylaşmak kadar doğal bir şey olamaz. Bunu hem iktidar hem muhalefet milletvekillerinin yapması doğaldır, yapmaması anormal olandır. Bu açıdan, bizim meselelere yaklaşımımız, burada işte “Siz gittiniz gitmediniz”den ziyade…

MUSA ÇAM (İzmir) – Başbakanın bu konuda açıklamaları var yani Başbakana düşer mi?

MEHMET MUŞ (Devamla) -…tabii ki burada gitmeleri gerekir, burada acıyı paylaşmak gerekir, bu doğal bir şeydir. Bunun üzerinden hiçbir zaman polemik yapmadığımızı, yapmak istemediğimizi, bu tip bir konunun açılıp timsah gözyaşları vesaire gibi ifadelerin kullanılmasının da bizi üzdüğünü ifade etmek isterim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Muş.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/721), Tebligat Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/693), Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/511), Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı’nın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/546), Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/666) ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 405) (Devam)

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan (1/721) esas numaralı Kanun Tasarısı’nın 72’nci maddesinin sonuna gelmek üzere aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Arzu Erdem (İstanbul) ve arkadaşları

Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren “bireyselleştirilmiş sınav” ve “deneme soru” uygulamasının değerlendirilmesi ve varsa hatalarının düzeltilmesi amacıyla altı aylık bir pilot çalışma yapıldıktan sonra “bireyselleştirilmiş sınav” ve “deneme soru” uygulamasına başlanır.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL ETYEMEZ (Konya) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde İstanbul Milletvekili Sayın Arzu Erdem…

Buyurun.

ARZU ERDEM (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, 405 sıra sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 72’nci maddesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Gazi Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, ben ısrarla bu kürsüye çıktığımda aynı soruyu soracağım; dün de sordum, cevap alamadım -yoğunluğuna denk geldi diye düşünüyorum- bugün tekrar Sayın Bakana soruyorum: Sayın Bakan, 1.709 şube müdürüyle ilgili Danıştay kararının uygulanması konusunda Gazi Meclis çatısı altında vermiş olduğunuz sözü tekrar hatırlatmak istiyorum. Sizin sözünüz aziz milletimiz için bir teminattı, bu konuyla ilgili bir açıklama beklerler, tekrar etmiş olayım. Teşekkür ederim.

Evet, bol bol okul yapıldı, haklısınız ama okullara öğretmen atamalarıyla ilgili eksikler var. Bununla ilgili çalışmalarımızı yaptığımızda sayısal olarak da bu ortaya çıkmıştır. 2016, öğretmenler açısından, özellikle eğitim sistemindeki sorunların yansımasıyla talihsiz bir sene olarak nitelendirilebilir. Öğretmenlerin kaybolan inançlarının tazelenmesi için problemlerinin ivedi olarak çözülmesi gerekmektedir.

Eğitim sistemimizin problemlerinden biri de öğretmen atamalarıdır. 2016 yılında farklı alanlarda KPSS eğitim bilimleri sınavına yaklaşık 471 bin öğretmen adayı girmiştir. Bu veri Türkiye’de öğretmen adayı havuzunun 400 binin üzerinde olduğunu göstermektedir. Buna karşın 2016 yılı şubat ayı itibarıyla kurum bazlı öğretmen ihtiyacı 130 bin civarındadır. Norm fazlası öğretmen adayı bu sayıdan düşülecek olursa net öğretmen ihtiyacı yaklaşık 90 bin olarak hesaplanabilmektedir.

Değerli milletvekilleri, mevcut durumun yanı sıra eğitim fakültelerindeki mevcut öğrenci sayıları, yeni kayıt öğrenci sayıları ve mezun sayıları birlikte değerlendirildiğinde ve ayrıca fen edebiyat mezunlarının almış olduğu pedagojik formasyon sertifikalarının sayıları da göz önünde bulundurulduğunda önümüzdeki yıllarda da öğretmen arzının birçok alanda öğretmen talebinden fazla olacağı görülmektedir. Yıllara göre KPSS eğitim bilimleri ve öğretmenlik alan bilgisi sınavına giren öğretmen sayılarına baktığımızda sizler de göreceksiniz ki atama bekleyen öğretmen sayıları gün geçtikçe ve çok hızlı bir şekilde artmaktadır. Bunun önüne geçmenin en önemli yollarından biri ise Millî Eğitim Bakanlığı tarafından da kabul edilen açık kadar atama yapılmasıdır ki bu açıklama Sayın Bakan tarafından da yapılmıştır. Gerek atama bekleyen öğretmenler gerekse öğrencilerimiz adına elzem olan bu durumun ivedi olarak çözülmesi gerekmektedir. Buradan Sayın Bakana seslenmek istiyorum, öğretmenlerimiz atama beklemektedir.

Değerli milletvekilleri, 668 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle getirilen düzenlemeyle KPSS puan sırasına konulmak kaydıyla alım yapılacaktır. Her bir pozisyonun 3 katı kadar aday arasından sözlü sınavla atama yapılması öngörülmektedir. Böylelikle mülakat puanı nihai atama puanı olarak baz alınacaktır. KPSS puanı ise sadece mülakat puanı eşitliğini kazandıracaktır. Özetle, daha önce KPSS puanıyla öğretmen kadrolarına atanan öğretmen adaylarının puanları sembolik birer sayı olarak kalacaktır, ondan öteye gidemeyecektir. Millî Eğitim Bakanlığının yaptığı mülakatlar beş on dakika sürmektedir. Beş on dakikada yapılacak olan değerlendirmeler ne kadar sağlıklıdır, bunun mutlaka tartışılıp bir yerlere oturtulması gerekmektedir. Bir süredir aday öğretmenlik ve adaylık sonunda yapılan mülakat sistemi uygulanmaktadır. Bu mülakatlarda adayla bir yıl geçiren, adayın gelişimini yakından takip eden, adayı şahsi olarak tanıyan, yeteneklerini ve kısıtlılıklarını bilen yetkililer bulunmaktadır. Bu durum, aslında mülakatın güvenilirliği ve geçerliliği açısından olumlu bir durum ancak alım yapılırken uygulanan mülakatlar denilince öğretmenlerimizin ve tabii ki hemen hemen herkesin aklına torpil gelmektedir. Bu yüzden, mülakatlara katılanların büyük bir kısmı bu manada bir arayışa girmektedir ve güvensizlik hissetmektedir.

Değerli milletvekilleri, özellikle belirtmek isterim ki milletimizin devlete olan güvenini tazelemek adına gerçekleştirilecek olan tüm sözlü sınavlarda -eğer devam edecekse mülakatlar- elektronik görüntüleme sistemleri kullanılmalıdır. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak bu konuyla ilgili verdiğimiz kanun teklifinin değerlendirilmesi şart. Bu kayıtlar sınavın geçmesinden itibaren on sene süreyle saklanmalıdır. Bunu da bilgilerinize sunmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, çok mu zor mülakata düzenleme getirmek? Aklın yolu birdir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ARZU ERDEM (Devamla) – Gelin, bu sorunu çözelim, aradaki güvensizliği de ortadan kaldıralım.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Erdem.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 72’nci maddesiyle eklenen (j) bendinde yer alan “oluşan” ibaresinden sonra gelmek üzere “ve kamera ile kayıt altına alınmak zorunda olan” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Ahmet Yıldırım (Muş) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL ETYEMEZ (Konya) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde, Muş Milletvekili Sayın Ahmet Yıldırım... (HDP sıralarından alkışlar)

AHMET YILDIRIM (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; olağan dışı bir süreçte ve olağan dışı bir ülke gerçekliğinde olağan ve akıl dışı kararlaşmalarla antidemokratik uygulamalar geliştirilmektedir. Bu ülke kendi tarihinin farklı kesitlerinde, güç ve iktidar ilişkilerini sadece iktidar temelinde kullanan farklı hegemonik ve vesayetçi sevdalılar gördü ancak şunu ifade edelim ki antidemokratik siyasi darbe koşulları bu ülkeye kanıksatılmaya ve olağanmış gibi yutturulmaya çalışılıyor. İfade edelim ki dilimiz döndüğünce ve ayakta olduğumuz, var olduğumuz sürece bu zorbalıkların, bu vesayetin, bu merkezîleşme ve mutlak iktidar sevdalılarının emellerine ulaşmaması için var gücümüzle çalışacağız.

İfade edelim ki bir yıllık bir geçmişe sahip olan bir sürecin sonunda, 4 Kasım 2016 günü yapılan bir siyasi darbeyle, bu ülkede, ülkenin 3’üncü büyük siyasi partisinin eş genel başkanlarıyla beraber 10 milletvekili tutuklandı ve Anayasa’ya aykırı bir biçimde bir maddede yapılan değişiklikle bu aykırılık yine olağanmış gibi bu ülke insanlarına kanıksatılmaya çalışıldı. Bir hatırlayın: 4 turda yapılan Anayasa değişikliğinin son turu 20 Mayıs Cuma günü burada yapılırken, iki gün sonrasında iktidar partisinin bir olağanüstü genel kurulu vardı ve burada ibretlik tablolarla karşılaştık. Zaten kendisi antidemokratik olan bu değişiklikte iktidar partisinin vekillerinin şurada kurulmuş olan oy kabinlerinden çıkarken nasıl kırmızı, beyaz oy pusulalarını oranın önünde bekleyen siyasi komiserlere gösterdiğini bütün Parlamento gördü; biz o süreçlerden geldik. Hepimiz hatırlıyoruz ki seçimle gelen bir siyasi partinin genel başkanının genel başkanlığı ve başbakanlığı iki gün sonra sona erecekken o gün başbakan olan kişi de pusulalarını göstermek zorunda kaldı. Biz bu süreçlerden gelerek… Bir dokunulmazlık garabeti, bir Anayasa değişikliği garabeti ve bir demokrasi oyunculuğu, oyuncakçılığı üzerinden arkadaşlarımızın savunmaları dahi alınmadan dokunulmazlıkları kaldırıldı.

Şunu söyleyelim: 20 Mayısta dokunulmazlıklar Genel Kurulda oylandıktan sonra, bir hafta sonra, yirmi gün sonra ve yirmi yedi gün sonra düzenlenmiş fezlekeler eski tarihli olarak arkadaşlarımıza gönderildi. Bu süreçlerden geldik. Bütün toplum bunu bilecek ve biz burada olduğumuz sürece bu arkadaşlarımızın rehin kalma koşullarını kanıksamayacağız, kanıksatmayacağız. Arkadaşlarımızla siyaseten, sözle, kalemle ve kelamla baş edemeyenler, siyasetle baş edemeyenler ucuz bir güç siyasetiyle iktidarın olanaklarını kullanarak bir kişinin rejimine doğru giden yolda arkadaşlarımızı rehin aldılar ve o arkadaşlarımızı rehin alma koşulları sona erinceye kadar asla bu durumun kanıksanmasına müsaade etmeyeceğiz.

Ünlü İngiliz siyaset felsefecisi Lord Acton’un söylediği üzere “İktidar yozlaştırır, mutlak iktidar zehirler.” Bugün güç zehirlenmesi yaşayan iktidar ve saray gerçekliğinin yaptığı bunun dışında başka bir şey değildir. Yine, Lord Acton’dan alıntıyla ifade edeyim ben: “İktidarlar suistimale yakındır, mutlak iktidarlar suistimal hırsı olmaksızın asla yapamazlar.” Suistimalsiz yapamazlar mutlak iktidarlar ve yine Lord Acton diyor ki: “Güç yıkılır, mutlak güç ise mutlaka yıkılır.”

Bu anlamda, biz bu antidemokratik koşulların sona ereceği ülke özlemiyle, bu Meclisin utancı olan… Sadece HDP’ye oy vermiş olanların iradesini taşıyor olabilir bu arkadaşlarımız, sadece onların vekâletini taşıyor olabilir ama bu utanç bu ülkenin üzerine düşürülmeye çalışılan bir kara leke gibi bu ülkenin tamamının utancıdır diyorum.

Bütün Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

Önergeyi oylarınıza sunacağım.

GARO PAYLAN (İstanbul) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime kırk dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.38

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 20.32

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: Sema KIRCI (Balıkesir), Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 30’uncu Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 72’nci maddesi üzerinde Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar sayısı bulunamamıştı. Şimdi, önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Komisyon burada.

Hükûmet burada.

72’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

73’üncü madde üzerinde üç önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 73’üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

            Mustafa Elitaş                          Mehmet Doğan Kubat                   Ramazan Can

                 Kayseri                                       İstanbul                              Kırıkkale

       Hacı Bayram Türkoğlu                      Osman Aşkın Bak                Mücahit Durmuşoğlu

                  Hatay                                           Rize                                Osmaniye

             Halis Dalkılıç                                İlyas Şeker

                 İstanbul                                       Kocaeli

“MADDE 73- 6114 sayılı Kanunun 3 üncü maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “birimlere” ibaresinden sonra gelmek üzere “sınav görevlendirmeleri,” ibaresi eklenmiş, aynı maddenin dördüncü fıkrasında yer alan “iletişim altyapısı,” ibaresinden sonra gelmek üzere “yazılım geliştirme ve güncelleme” ibaresi eklenmiştir.”

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 73’üncü maddesinde yer alan “sınav görevlendirmeleri” ibaresinin “sınav görevlileri ve diğer görevlendirmeler” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

          Ömer Fethi Gürer                         Metin Lütfi Baydar                     Ceyhun İrgil

                  Niğde                                         Aydın                                  Bursa

              Atila Sertel                                  Murat Emir                  Bülent Yener Bektaşoğlu

                   İzmir                                         Ankara                                Giresun

             Sibel Özdemir

                 İstanbul

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 73’üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

              Garo Paylan                                Sibel Yiğitalp                       Berdan Öztürk           

                 İstanbul                                     Diyarbakır                                Ağrı

             Adem Geveri                              Behçet Yıldırım                    Dirayet Taşdemir

                   Van                                        Adıyaman                                Ağrı

“MADDE 73- 6114 sayılı Kanunun 3'üncü maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

‘(5) Sınavda görevlendirmeleri Milli Eğitim Bakanlığı ve Üniversite personeli içerisinden il düzeylerinde yapılacak kuralar ile belirlenir.’”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Ağrı Milletvekili Sayın Dirayet Taşdemir. (HDP sıralarından alkışlar)

DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sizlerin de bildiği gibi 4 Kasımda bir darbeyle eş genel başkanlarımız, belediye eş başkanlarımız ve 10 milletvekili arkadaşımız rehin alınarak cezaevinde tutuklandı. Bizler, içerisinde grup başkan vekilimizin de olduğu, benim ve 3 milletvekili arkadaşımızın oluşturduğu bir heyet, dün Kandıra Cezaevine gidip arkadaşlarımızı ziyaret etmek istedik. Ama maalesef, biz Kandıra Cezaevine giderken yolda araçlarımızın önü kesilerek durdurulduk ve cezaevine gidemeyeceğimiz söylendi. Oradaki yetkili kişiye, neye dayanarak bizlerin cezaevine gitmemizi engellediklerini sorduğumuzdaysa ya da herhangi bir resmî belge elinizde var mı dediğimizde, bize “Hayır, elimde herhangi bir resmî belge yok ama valinin şifahen bir talimatı var, biz bu talimata dayanarak sizleri cezaevine göndermeyeceğiz…” İzin vermeyeceklerini söylediler.

Peki, biz de bir kez daha burada sizlere soruyoruz: Bu vali hangi yasaya, hangi hukuka, hangi yetkiye dayanarak 5 milletvekilini cezaevine almıyor? Bu ne hadsizliktir, bu ne kendini bilmezliktir! Bakın, Meclis çatısı altında 4 tane siyasi parti var. Bu Mecliste 3 tane siyasi partinin milletvekilleri canları istediği zaman istediği yerde istediği kişiyle görüşebiliyorlar. Peki, bizler neden görüşemiyoruz, bizler neden bu ziyaretleri gerçekleştiremiyoruz? Sizler neden bunu engelliyorsunuz? Bu haklarımızı hangi hukuka dayanarak gasbediyorsunuz? Buraya gelip bunun açıklamasını yapmak zorundasınız. “AK PARTİ sıralarından “Terörle mücadele hukukuna dayanılarak…” sesi)

Bakın, Aile Bütünlüğünün Sağlanması Komisyonunda, Adalet Bakanına bu soruyu bir kez sormuştum. Adalet Bakanı o komisyonda şöyle söylemişti, demişti ki: “Sizlerin cezaevlerini ziyaret etmeniz önünde herhangi bir engel bulunmamaktadır. İstediğiniz zaman istediğiniz kişiyle görüşebilirsiniz.” Peki, o zaman dün yaşadığımız neydi? Ya vali sizden talimat almıyor, yine farklı bir paralelden talimat alıyor ya da siz doğru söylemiyorsunuz. O zaman, çıkın, açık ve net bir şekilde neden böyle yaptığınızı ifade edin, katakulli çevirmeyin, algı yönetmeyin, simülasyon yapmayın, deyin ki: “Biz şu hukuktan kaynaklı, şu nedenden dolayı sizlerin eş başkanlarınızı ziyaret etmenizi engelliyoruz.”

Bakın, biz bu durumlara alışkınız, biz çokça yaşadık. Ama bir kez daha sizler için söylemek istiyorum: Hukuk size lazım olacak. Bir kırıntı bırakın ki sizi savunabilsin. Daha çok değil altı ay önce Cizre’ye, Sur’a gittiğimizde karşımıza dikilenler diyorlardı ki: “Biz suç işliyoruz. Evet, biliyoruz. İşlemeye devam edeceğiz. Biz kimseden talimat almayız. Kimseyi tanımayız.” Bunu söyleyenler bugün cezaevlerinde en fazla “adalet” diyen, “hukuk” diyen kişilerdir. Evet, biz, onların hakkıydı, hukuka inandığımız için, demokrasiye inandığımız için, onlar için de hukuk dedik.

Onun için, öyle oraya buraya şuraya götürüp getirmeyin. Bunda sizin de rolünüz olduğunu bizler çok iyi biliyoruz. Bu zulmünüz karşısında geri adım atmayacağımızı da bilmenizi isteriz. Bunun en iyi örneği, 74 yaşında 3 defa tutuklanan Ahmet Türk’tür. Ahmet Türk’ü 1994’te bu kürsülerde otururken cezaevine gönderenler bugün burada oturmuyor. Ahmet Türk tutuklandığı zaman bizler çocuktuk, bu kürsüde oturan birçok arkadaşım daha çocuktu. Ahmet Türk’ün onurlu mücadelesi, Gültan Kışanak’ın verdiği onurlu mücadelenin ardılları olarak onlarca Ahmet Türk, onlarca Gültan Kışanak olarak bugün bu kürsülerde oturuyoruz. Sizler bilin ki yarın da onlarca Selahattin Demirtaş, onlarca Figen Yüksekdağ bu kürsülerde oturacak ama sizler burada yer almayacaksınız. Sizler de öncekiler gibi tarihin kara lekesinde, tarihin çöp sepetinde yerinizi alacaksınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

DİRAYET TAŞDEMİR (Devamla) – Bunu da böyle bilin. Ben bir kez daha… Eğer dün o görüşmeyi sağlamış olsaydık arkadaşlarımıza seçmenlerimizin, halkımızın selamını götürecektik.

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – Süre bitti, süre!

DİRAYET TAŞDEMİR (Devamla) – Ben de burada, tutuklanan eş başkanlarımızı, belediye eş başkanlarımızı, milletvekillerimizi ve tüm partili arkadaşlarımızı bir kez daha saygıyla selamlıyorum ve faşizm de boyun eğmeden yenilecektir. Bunları da sizlere bir kez daha hatırlatmak isterim. (HDP sıralarından alkışlar)

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Biz de faşizme boyun eğmeyeceğiz.

DİRAYET TAŞDEMİR (Devamla) – Söyleyeceğin şeyi gel burada söyle.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Taşdemir.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 73’üncü maddesinde yer alan “sınav görevlendirmeleri” ibaresinin “sınav görevlileri ve diğer görevlendirmeler” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Sibel Özdemir (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde, İstanbul Milletvekili Sayın Sibel Özdemir… (CHP sıralarından alkışlar)

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının 73’üncü maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, maddeyle ÖSYM Başkanlığının ölçme, değerlendirme, yerleştirme yöntemlerinin ve süreçlerinin seçimine ek olarak sınav görevlendirmeleri eklenmektedir ve getirilen bu düzenlemeyle hiçbir makam veya kişi tarafından talimat verilmeyeceği hükme bağlanmaktadır. Yaptığı sınavlarla güvenirliği ve saygınlığı zedelenen ÖSYM’nin teşkilat yapısındaki bu düzenleme kısmen de olsa görev alanını netleştirir ve üzerindeki şaibeyi az da olsa kaldırır diye düşünüyoruz.

Evet, değerli milletvekilleri, yasanın tamamlanmasına az bir süre kalmışken bugün kabul edeceğimiz tasarıda önemli bulduğum bir düzenleme hakkında konuşmak istiyorum. Şöyle ki: Adana’da yaşanan hepimizin yüreğini yakan olayın nedenini anlatmaya ve Hükûmetin sorumsuzluğunu ortaya koymaya çalışacağım.

Tasarıda yasal düzenlemeyle özel barınma hizmeti sunan kurumların izin ve denetim yetkisi yerel yönetimlerden Millî Eğitim Bakanlığına veriliyor ancak yine bu tasarıyla Bakanlık bu yetkisini valiliklere devredebilecek. Bakanlığın izin ve denetim yetkisini bu sefer de valiliklere devretmesi son yaşadığımız acı olay ve benzeri sonuçlar ortaya çıkarma tehlikesi taşımaktadır. Bu konuda tekrar bir değerlendirme yapılmasını öneriyorum. Yurt ve barınma izin ve denetiminde tek yetkilinin Bakanlık olması gerektiğini düşünüyorum.

Değerli milletvekilleri, eğitim ve barınma hakkının Anayasa’daki sosyal devlet ilkesinin bir gereği ve zorunluluğu olduğunu, AKP Hükûmetinin bu ilkenin gereğini tam olarak yerine getirmekle yükümlü olduğunu defalarca dile getirdik. Peki, bu uyarılarımız karşısında Hükûmet ne yaptı, Bakanlık ne yaptı? İlk olarak köyde ve beldelerde yaşayan dar gelirli ailelerin çocuklarının eğitim gördüğü yatılı ilköğretim bölge okullarını bir oldubittiyle hayata geçirilen 4+4+4 eğitim sistemiyle bu okullar kapatılmaya başlandı. Bu okulların sayısı 2002’de 521 iken 2015’te 315’e geriledi ancak öğrenci sayısı 278 binden 94 bine düştü. Dün geceki Genel Kurulda Sayın Bakanımız öğrencilerin gidebileceği Aladağ’a yakın ilçelerde kapasite açığı olan yatılı ilköğretim bölge okulları olduğunu bildirdi ama burada öğrencilerin bu okullara zorlu yol koşulları ve uzak mesafe nedeniyle erişemediklerini yine Sayın Bakan kendisi söyledi. Hükûmetin ve Bakanlığın görevi de tam da buradadır. Eğitime erişimdeki bu zor koşulları ortadan kaldırmak Hükûmetin sorumluluğundadır. Evet, bütçenin en büyük payının eğitime ayrılması çok değerlidir ancak yaşanan olaylar sonrasında öyle en büyük bütçenin eğitime ayrılmasıyla övünülmekle de olmuyormuş demek ki. Bu okulları kapatmanın yanında Bakanlık kendi görev ve sorumluluk alanındaki yurt ve barınma faaliyetlerini kendine yakın bulduğu, ayrıcalıklı, cemaat yapılanmalarının etkin olduğu dernek ve vakıflara devretti, hatta Bakanlık özel protokoller imzaladı.

Peki, sonra ne oluyor? Evet, bu yurtlarda barınan öğrenciler, çocuklar cinsel istismara maruz kalıyor, intihar girişimleriyle ya da Bakanlığın ve ilgili kamu kurumlarının ihmaller zinciriyle denetimsiz yurtlarda yaşanan yangın faciasında yaşamlarını kaybediyorlar.

Değerli milletvekilleri, Millî Eğitim, Aile ve Sosyal Politikalar, Sağlık gibi bakanlıklar görev alanlarında olan eğitim, sağlık, yurt, sosyal yardım gibi, yükseköğretim gibi görev ve sorumluluklarını dernek, vakıf ve maalesef yeni paralel yapılanmalara aktarmaktan vazgeçmelidirler. En son Adana’da yaşadığımız olay bunun en somut sonucudur. Faciada yaşamını kaybeden bir öğrencinin acılı babası bakın ne dedi: “Köyde okul yoktu, tek yurt burası; başka seçeneğimiz yoktu, mecburduk.”

Evet, değerli milletvekilleri, acılı babanın sözleri aslında bizim yıllardır size yönelttiğimiz uyarılarla aynı. AKP Hükûmetinin yanlış ve beceriksiz politikalarının bedelini çocuklarımız ödemektedir. Hükûmet, eğitim, barınma ve sağlık gibi kamu hizmetlerinin özelleştirilmesinden vazgeçmeli ve proje okul yerine proje yurt uygulamasını hayata geçirerek çocuklarımızın sağlıklı, korunaklı, güvenli barınma imkânlarını sunacak projeleri gündemine almalıdır.

Evet, bugün Genel Kurulumuzda bütün partilerin ortak önerisiyle kurulan bir araştırma komisyonunun bu sorunun çözümüne katkı sağlamasını temenni ediyorum ve Aladağ’da yaşanan olayın da son olay olmasını diliyorum. Buradan Hükûmete tekrar sesleniyorum: Artık bu sorumsuz politikalarınıza bir son vererek çocuklarımızın geleceğini karartmaktan vazgeçiniz.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özdemir.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 73’üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mustafa Elitaş (Kayseri) ve arkadaşları

"MADDE 73- 6114 sayılı Kanunun 3 üncü maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan "birimlere" ibaresinden sonra gelmek üzere "sınav görevlendirmeleri," ibaresi eklenmiş, aynı maddenin dördüncü fıkrasında yer alan "iletişim altyapısı," ibaresinden sonra gelmek üzere "yazılım geliştirme ve güncelleme" ibaresi eklenmiştir."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılıyoruz Başkanım.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Gerekçe…

BAŞKAN – Önergenin gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe:

Maddede sayılan hizmetlerle aynı nitelikte olan yazılım geliştirme ve güncelleme hizmetlerinin de kapsama dâhil edilmesi amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 73’üncü madde kabul edilmiştir.

74’üncü madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 74’üncü maddesiyle eklenen cümlenin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

     Garo Paylan                                      Sibel Yiğitalp                                    Behçet Yıldırım

        İstanbul                                            Diyarbakır                                          Adıyaman

    Berdan Öztürk                                     Adem Geveri                                      Ayhan Bilgen

           Ağrı                                                   Van                                                   Kars

“Yönetim Kurulunun toplantılarını bütün üyelerin katılımı ile yüz yüze yapması esastır. Fakat olağanüstü durumlarda Yönetim Kurulu toplantıları ses, görüntü veya yazı nakleden bilişim sistemleri ile de yapılabilir.”

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 74’üncü maddesinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

         Ömer Fethi Gürer                            Metin Lütfi Baydar                              Ceyhun İrgil

                 Niğde                                              Aydın                                            Bursa

    Bülent Yener Bektaşoğlu                             Atila Sertel                                    Murat Emir

                Giresun                                             İzmir                                            Ankara

  Nurhayat Altaca Kayışoğlu

                 Bursa

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Bursa Milletvekili Sayın Nurhayat Altaca Kayışoğlu konuşacak. (CHP sıralarından alkışlar)

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 405 sıra sayılı Yasa Tasarısı’yla ilgili olarak 74’üncü madde üzerinde vermiş olduğumuz önergeyle ilgili söz almış bulunuyorum.

Evet, maalesef, Aladağ’da yaşadığımız yangın felaketiyle ilgili hissettiğimiz acıları ifade etmeye kelimeler bulamıyoruz ve “Çocukların ölümleriyle ilgili siyaset yapılmasın.” deniyor ama düşünüyoruz, taşınıyoruz, maalesef, bu tarz felaketlerin altından hep siyasi iradenin yaptığı yanlışlar, siyasi iradenin çıkardığı yasalar, siyasi iradenin aldığı kararlar, uygulamadığı yönetmelikler çıkıyor. O yüzden biz bu eksikleri dile getireceğiz ve siyasi olarak da sizleri bu uygulamaları düzeltmeye, çocuklarımız için, geleceğimiz için düzeltmeye davet edeceğiz.

Şimdi, yasa dışı eğitim kurumlarının açılmasıyla ilgili olarak Türk Ceza Kanunu’nda bir hüküm vardı ve bu kişilere ceza öngörülüyordu. İktidarınız önce 2005’te bu cezayı azalttı, daha sonra, 2013 yılında tamamen bu cezayı Türk Ceza Kanunu’ndan kaldırdı. Dolayısıyla yasa dışı eğitim kurumları açılmasını teşvik etmiş oldu.

Peki, o gün ne diyordunuz? 17 Nisan 2013 tarihli tutanakta Bülent Turan -kendisi burada değil ama- şöyle diyor: “Muhalefet partisi milletvekili arkadaşlarımızın… Kanuna aykırı eğitim kurumu kurulmasındaki hapis cezasının kaldırılmasının bir sorun olarak önümüze konulduğunu gördük. Değerli arkadaşlarım, öncelikle içiniz ferah olsun diye, rahatlayın diye bir şey ifade etmek istiyorum: Kaldırılan hapis cezası üç aylık alt sınırı olan bir hapis cezası yani çok fazla yaptırımı olan, çok fazla korkulacak bir şey değil. Siyasetin esası millete güvendir, millete güvenmek zorundayız değerli arkadaşlar. Üç aylık ceza kaldırıldı, hurra, herkes gitti, kaçak eğitim okullarında, kaçak kurslarda çocuğunu okula başlattı. Böyle bir Türkiye yok.” diyor ve devam ediyor.

Gördük ki hurra, herkes gitmiş, bu yasa dışı eğitim kurumlarına çocuklarını emanet etmiş. Evet, biz millete güveniyoruz, millete güveniyoruz ama iktidara güvenmiyoruz. Biraz önce hatiplerin birçoğu söyledi, dünkü felaketle ilgili, aileler ne diyor: “Biz mecbur kaldık çünkü çocuğumuzu verebileceğimiz başka bir yurt yok. Köyümüzde okul yok.” Yani iktidar milleti o yasa dışı eğitim kurumlarına, yurtlara muhtaç ediyor. Diyor ki devamında: “10 binin üzerinde eğitim kursu olmasına rağmen açılan dava sayısı 28 Şubattan bugüne çok az işte, o yüzden çok problem yok. Zaten yasaya aykırı şeyler varsa diğer kanunlara göre bunlar kapatılıyor.” Ama Karaman’da da gördük, Aladağ’da da gördük, bir sürü eksiğine rağmen, bir sürü yasaya aykırı yönüne rağmen bunlar denetlenmiyor ve kapatılmıyor. Yine, Yılmaz Bey’in de benzer konuşmaları var, ona çok değinmeyeceğim.

Sayın Bakan, dün size dedim ki: Bakanlar Kurulu 2007’de bir yönetmelik çıkarıyor binaların yangından korunmasıyla ilgili ve bazı şeyleri, kurumların bazı binalarını kapsam dışı bırakıyor. Bunlardan bir tanesi de eğitim kurumları ve bununla ilgili Elektrik Mühendisleri Odası bir dava açıyor, bu davayı kazanıyor, şu anda karar düzeltme aşamasında. Siz de bana bir mahkeme kararı gönderdiniz Sayın Bakan. Benim söylediğim olayla gönderdiğiniz bu mahkeme kararının hiçbir ilgisi yok. Bürokratlarınız sizi yanıltıyorlar. Ben şimdi o mahkeme kararını bu kürsüden ayrılınca size ulaştıracağım ve en azından bari bundan sonra çocuklarımız yanmasın diye, bundan sonra çocuklarımız bu felaketleri yaşamasın diye bu yönetmeliği artık karar düzeltme yolunu vesaire beklemeden uygulamaya sokun. En azından, yasa dışı kurumları denetleyemiyorsunuz, kendi yurtlarınızda, kendi eğitim kurumlarınızda yangınla ilgili algılama sisteminin hepsini lütfen hayata geçirin. Bakın, sarayın elektrik faturasını birazcık kıssanız zannediyorum bütün yurtlara yangın algılama sistemi kurabilirsiniz diyorum ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Teşekkürler. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Altaca Kayışoğlu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 74’üncü maddesiyle eklenen cümlenin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Garo Paylan (İstanbul) ve arkadaşları

“Yönetim Kurulunun toplantılarını bütün üyelerin katılımı ile yüz yüze yapması esastır. Fakat olağanüstü durumlarda Yönetim Kurulu toplantıları ses, görüntü veya yazı nakleden bilişim sistemleri ile de yapılabilir.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde, Kars Milletvekili Sayın Ayhan Bilgen… (HDP sıralarından alkışlar)

AYHAN BİLGEN (Kars) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; madde, toplantı yapım biçimiyle ilgili, sanal ortamda da yeni teknolojiyle toplantı yapabilmeyle ilgili. Dolayısıyla, çok daha can yakıcı bir tabloyla karşı karşıyayız.

Onun üzerine birkaç şeyi ben de paylaşmak istiyorum ama öncesinde, biraz önce konuşan arkadaşımıza, milletvekillerinin görüşmesiyle ilgili, milletvekillerinin milletvekilleriyle görüşmesiyle ilgili iktidar partisi sıralarından terörle mücadele dolayısıyla görüşmenin engellendiği şeklinde bir seslenişte bulunuldu. Yani bu ifadeyi kim kullandı bilmiyorum ama en azından aranızdaki hukukçu milletvekillerine sorarsanız terörle mücadele dâhil hiçbir şekilde, değil milletvekili herhangi bir kişinin tek başına, tutuklu ya da hükümlü olarak tutulmasının doğru olmadığını, hukuki olmadığını, bunun işkence sayıldığını, kötü muamele sayıldığını ve Türkiye’nin bu nedenle çok sayıda ceza yediğini görürsünüz. Dolayısıyla, öyle, ayılana gazoz bayılana limon, her şeyi terörle mücadeleye falan bağlamayın, çok açık suç işliyorsunuz. Şu anda milletvekillerinin kendi rızalarına rağmen tek kişilik yerlerde tutulmaları sonra Türkiye’nin başını ağrıtacak.

Değerli arkadaşlar, ben Adana’daki yangınla ilgili birkaç şeyi paylaşmak istiyorum: Öncelikle, Şûra Suresi’ni siz de çok iyi biliyorsunuz ama bir kez daha hepimiz hatırlayalım, deniyor ki 30’uncu ayetinde: “Başınıza bir musibet gelirse kendi yaptıklarınız yüzündendir.” Şüphesiz, teknik olarak çok şey var konuşulacak yani ilçede itfaiye imkânının olmamasını konuşurken, büyükşehirle ilgili düzenlemeler yapılırken, ilçelerde büyükşehirin hangi imkânları bulunacak, uzak ilçelere büyükşehir nasıl hizmet yetiştirecek böyle acil durumlarda, bütün bunları tartışmak gerekiyordu. Öngörülü olmak tam da budur. Yerinden hizmet, hizmeti yerelde karşılama gibi ilkeleri yok saydığınızda ya da işte alarm sistemiyle ilgili, Elektrik Mühendisleri Odası açıklama yaptı, dedi ki: “Biz, o zaman alarm sistemleriyle ilgili yönetmelik çıkarken, yangınla ilgili yönetmelik çıkarken uyardık ama yönetmeliği yapanlar dediler ki: ‘Genç adamlar, yurtlardan atlar çıkarlar.’ Dolayısıyla da alarm sistemine gerek yok.”

Şimdi, bu tip düzenlemeler yapılırken istişare etmezseniz, ehline sormazsanız, uzmanına danışarak, onların uyarılarını dikkate alarak düzenleme yapmazsanız bunun bedelini ne yazık ki masum insanlar hak etmedikleri hâlde ödemek zorunda kalırlar.

Değerli arkadaşlar, bu konuda asla muhatap -bunun altını özellikle çizmek isterim- cemaatler, tarikatlar değildir. Siyasetin işi cemaatlerin, tarikatların ne yaptığını konuşmak değildir; siyasetin işi, devletin ne yapmadığını konuşmaktır, devletin yapması gerektiği hâlde yapmadığını konuşmaktır, Anayasa'da yükümlülüğü bulunduğu hâlde yerine getirmediği görevlerini konuşmaktır, denetimi ne kadar ciddi yapıp yapmadığını konuşmaktır. Dolayısıyla, burada, bırakın devletin yapmadıklarını konuşmayı, bununla yüzleşmeyi, neredeyse tersi bir tabloyla karşı karşıyayız.

Bir bakan olay yerine gece gidiyor ve diyor ki: “Kapı kilitli değildi.” Şimdi, kapı kilitli ya da değildi cümlesinden ne anlaşılır? Kapıda bir asma kilit anlaşılmaz herhâlde. Kapı açık ve çıkılabilir miydi, çıkılamaz durumda mıydı? Sonra anlaşıldı ki, evet, kapıda kilit yokmuş ama kapının kolu da yokmuş zaten, dolayısıyla dışarı çıkma imkânı yokmuş, kapıda kilit olup olmamasının da bu durumda hiçbir önemi yokmuş ama bu bir sehven söylenmiş söz müdür, bakan yanıltılmış mıdır ya da bir başka ihtimal, bakan, suçluları, sorumluları koruyan bir yargılama sürecini, soruşturma sürecini etkileyecek bir açıklamada mı bulunmuştur bilerek ya da bilmeyerek?

Dolayısıyla, bütün bunlar yüzleşilmesi gereken şeyler ama ben, izninizle, bu dar süreyi bitirirken... EĞİTİM-BİR-SEN’in bir İstanbul yöneticisinin çok güzel bir uyarısı var, bir yazısı var, diyor ki: “Bazılarını hiçbir makam kesmiyor, hangi makamı önüne koysanız bir yükseğine talip olmak istiyor, her gün yeni bir makam önerseniz ona bile ‘Hayır’ demiyor, dünyanın tüm makamlarına talip oluyor. Az tamah çok ziyan getirir. Hırsın azı çok ziyan getirdiğine göre çoğu kim bilir başımıza ne getirir? Ülkeyi yönetenlere, devleti yönetenlere duyurulur.” diye ifade ediyor ve biz de ne yazık ki bunun bedelini, bu yaşadığımız hırsın bedelini insanlarımızı, çocuklarımızı kaybederek ödüyoruz.

Herkesi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bilgen.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

74’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

75’inci madde üzerinde üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 75’inci maddesinde yer alan “diğer” ibarelerinin “benzeri” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

     Garo Paylan                                      Sibel Yiğitalp                                     Berdan Öztürk

        İstanbul                                            Diyarbakır                                              Ağrı

   Behçet Yıldırım                                    Adem Geveri

       Adıyaman                                               Van

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 75’inci maddesiyle 6114 sayılı Kanun’un 5’inci maddesinin dördüncü fıkrasının (g) bendine eklenen “kurumsal ilişkiler” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

  Ömer Fethi Gürer                               Metin Lütfi Baydar                                  Ceyhun İrgil

          Niğde                                                Aydın                                                 Bursa

      Murat Emir                               Bülent Yener Bektaşoğlu                               Atila Sertel

         Ankara                                              Giresun                                                İzmir

                                                              Veli Ağbaba

                                                                 Malatya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan (1/721) esas numaralı Kanun Tasarısı’nın 75’inci maddesiyle değiştirilen 6114 sayılı Kanun’un 5’inci maddesinin ikinci fıkrasına eklenen bentlerin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

     Zühal Topcu                                      Erkan Haberal                                       Ruhi Ersoy

         Ankara                                               Ankara                                             Osmaniye

                                                              Arzu Erdem

                                                                 İstanbul

“h) Araştırma Geliştirme Daire Başkanlığı: Başta yeni sınav veya soru türleri ve puanlama yöntemleri olmak üzere Başkanlığın faaliyet gösterdiği tüm alanlarda araştırmalar yapmak veya yaptırmak; yeni yöntem ve teknolojileri takip ederek bunları ülke koşullarına uyarlamak; bu alanlarda gerekli hizmet içi eğitimler vermek; eğitim programları düzenlemek; Başkan tarafından verilen diğer görevleri yapmak, yaptığı bütün görevleri değerlendirmek ve varsa hataları düzeltmek ve eksiklikleri gidermek.

ı) Engelli Adaylar Daire Başkanlığı: Başkanlıkça yapılan sınavlara başvuruda bulunan engelli adaylar ile ilgili tüm iş ve işlemleri takip etmek, gerekli raporları toplamak, gerekli bilgilendirmeleri yapmak, engelli adayların sınavlarının sorunsuz bir şekilde gerçekleşmesi için sınav evrakı ve yardımcı personel konusunda gerekli düzenlemeleri yapmak, bunun için gerekli eğitimleri vermek, yurtiçi ve yurtdışı toplantılar düzenlemek, engelli adayların sınav koşullarını iyileştirici tedbirleri araştırmak, takip etmek ve ülke şartlarına uyarlamak; Başkan tarafından verilen benzeri görevleri yapmak, yaptığı bütün görevleri değerlendirmek ve varsa hataları düzeltmek ve eksiklikleri gidermek."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önergenin gerekçesini mi okutuyoruz Sayın Akçay?

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Evet, gerekçeyi okutalım.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Araştırma Geliştirme Daire Başkanlığı ve Engelli Adaylar Daire Başkanlığının yaptığı görevleri değerlendirmesi ve varsa hataları düzeltmesi ve eksiklikleri gidermesi öngörülmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 75’inci maddesiyle 6114 sayılı Kanun’un 5’inci maddesinin dördüncü fıkrasının (g) bendine eklenen “kurumsal ilişkiler” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Ömer Fethi Gürer (Niğde) ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Malatya Milletvekili Sayın Veli Ağbaba. (CHP sıralarından alkışlar)

VELİ AĞBABA (Malatya) – Hepinizi saygıyla selamlıyorum Sayın Başkan ve değerli milletvekilleri.

Sözlerime başlamadan önce değerli arkadaşlar, ülkemizin yanan, tecavüz edilen, öldürülen bütün çocukları için bu kürsüye bir ah bırakıyorum. Ah alan abat olmaz. Bu ah hem bu dünyada hem öbür dünyada bu işte ihmali, kusuru olanların ve görmezden gelenlerin yakasında olsun.

Değerli arkadaşlar, herhâlde Hükûmetin en başarısız olduğu iki alanın dışişleri ve millî eğitim olduğunu herkes kabul eder. Her yıl millî eğitimde yönetmelikler değişir, her yıl sistem değişir. Bu dönem de, son dönem de, 15 Temmuz sonrası da Atatürkçü, solcu öğretmenler, sadece sendikal üyeliklerinden dolayı, sendikal faaliyetlerinden dolayı görevden atılıyor.

Geçmişte AKP ile Fetullah kol kola yürürken, iş birliği yaparken bu iki yapıya karşı EĞİTİM SEN mücadele ediyordu. Hiç kuşkusuz, Fetullah’ın en güçlü, en başarılı olduğu alan eğitimdir.

Yine, hiç kuşkusuz, sayın milletvekilleri ve Sayın Bakan; Fetullah’a karşı en kararlı mücadeleyi EĞİTİM SEN yapıyordu çünkü EĞİTİM SEN, laik, bilimsel ve parasız eğitimi savunuyordu.

Bakın, Sayın Bakan, size zaman zaman iletiyoruz; yaklaşık 5 bin öğretmen görevine döndü, bir yanlışlığa son verdiniz ama hâlâ, hiçbir terör örgütüyle ilişkisi olmayan binlerce öğretmen ve memur göreve dönmeyi bekliyor. Bakın, bu öğretmenlerin ya da bu memurların herhangi birinin örgütle ilişkisi varsa, herhangi bir suçu varsa lütfen gereğini yapın ancak bir şüpheyle ya da o ilin yöneticilerinin ihbarıyla bir insanı meslekten atmak, onları açlığa mahkûm etmek hiçbir vicdanla bağdaşmaz. Benim şahsen tanıdığım, bildiğim birçok öğretmenin ortak özelliği, bilimsel ve laik eğitimi savunuyor olmalarıdır.

O kadar ilginç örnekler var ki sayın milletvekilleri, örneğin ADD’ye üye olan insanlar, daha önce açığa alınmamış, soruşturmaya uğramamış öğretmenler ihraç edilirdi. Aralarında karı koca olan öğretmenlerin ihraç edildiğini ve hatta birçok yerde kanser hastası olan insanların da ihraç edildiğini görüyoruz.

Sayın Bakan, ihraç olan memurlar sağlık güvencesinden sadece yüz gün faydalanabiliyor. Kanser hastası bir öğretmenin veya bir memurun yüz günde iyileşmesi düşünülebilir mi? O hâlde, bu insanlara “ölün” diyoruz.

Sayın Bakan, bu insanlar sizin personeliniz. Bunlara sahip çıkacak, insanların mağdur edilmemesini sağlayacak olan sizsiniz. Bu konuda sizlerden daha adil, daha hızlı bir soruşturma bekliyoruz.

Yine, sayın milletvekilleri, bu tür haksızlıklar sadece öğretmenlere mahsus değil; HABER-SEN’de insanlar görevden alınıyor, BES memurları görevden alınıyor. BES’in Genel Başkanı görevden alındı, ihraç edildi.

Kendi gibi düşünmeyen bütün kamu memurları, kamu çalışanları kanun hükmünde kararnameyle terbiye edilmeye çalışılıyor. Bu insanlar, Sayın Bakan, bu ülkenin insanları, burada yaşıyorlar. Bunları açlığa, ölüme mahkûm etmek ne hukuka ne vicdana ne de ahlaka sığmaz.

Bunların dışında, sadece amirlerinin ya da muhbirlerin şikâyetiyle görevden alınıyor, bazı sendikalara üye oldukları için insanlar meslekten menediliyor. Geçmişte hiçbir cemaatle ya da örgütle bağı olmayan insanlar maalesef meslekten atılmakta, açlığa mahkûm edilmektedir.

Dün sordum, buradan huzurlarınızda bir kez daha sormak istiyorum: Poliste var Fetullah, hâkimde var, savcıda var, memurda var, taşeronda var, işçide var, mühendiste var. Değerli arkadaşlar, o öğretmenleri, o hâkimleri, o savcıları bu göreve atayanlar kim? Bu göreve atayanlar da milletvekilleri. Şimdi bir kez daha soruyorum: Fakir fukara insanları görevden atıyorsunuz cemaatçi diye, orada Fetullah var diye; milletvekillerinin içinde, AKP’nin içinde var mı merak ediyorum. Soruşturulsun, eğer resim çektirmekten dolayı cemaatçi varsa ben biliyorum ki yarısı gider, eğer cemaatle ilişkili geçmişte övücü sözler söylemiş, var diyorsanız bir yarısı daha gider, AKP diye bir grup kalmaz. Eğer sadece oğlu Fetullahçı diye meslekten atıyorsanız bunu ahlak kabul etmez. Sadece Bank Asya’ya para yatırıyor diye atıyorsanız ahlak kabul etmez. Sadece Zaman gazetesi okuyor diye insanları meslekten atıyorsanız olmaz. Eğer bunu yapacaksanız önce kendinize yapın. Zaman gazetesi okumayan AKP milletvekili yoktu. Fetullah’tan, Pensilvanya’dan randevu istemeyen bir tek AKP milletvekili yoktu. Sizi vicdanlı ve adil olmaya davet ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ağbaba.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Ne oldu, FETÖ’nün avukatı mı oldun?

VELİ AĞBABA (Malatya) – FETÖ’nün avukatı sendin!

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Avukatı oldun, avukatı!

VELİ AĞBABA (Malatya) – FETÖ’nün eteğine yapışan sendin düne kadar Osman Efendi!

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Avukatı oldun, hadi, avukatı oldun!

VELİ AĞBABA (Malatya) – FETÖ’nün eteğine yapışan, FETÖ’ye yalakalık yapan sendin!

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Sen yaptın! İspatla hadi!

BAŞKAN – Sayın Ağbaba… Sayın Bak…

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sen yaptın! FETÖ’ye yalakalık yapan sendin!

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Kim yalakalık yaptı? İspatla bak!

VELİ AĞBABA (Malatya) - Sen de ispatla! Sen de ispatla!

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – İspatlamazsan şerefsizsin!

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sen şerefsizsin! Sen şerefsizsin! Terbiyesiz!

BAŞKAN – Sayın Bak… Sayın Ağbaba… Sayın milletvekilleri…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – İnsanları zan altında bırakma, şahsileştirme!

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sen ispatla! Sen ispatla! Şahsileştiren sensin! Şahsileştiren sensin!

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Avukatlığını yapıyorsun burada! İnsanlar üzerine laf konuşuyorsun!

VELİ AĞBABA (Malatya) – Üzerine niye alındın? Bizim tarlamızda Fetullah yetişmez, bizim tarlamızda yetişmez!

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Çok var, çok, araştır sen! Fetullah sizi yönetiyor!

VELİ AĞBABA (Malatya) – Aynaya bakacaksın! Aynaya bakacaksın! Randevu isteyen sensin!

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Hadi oradan! Konuşma!

BAŞKAN – Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 21.09

YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 21.22

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: Sema KIRCI (Balıkesir), Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 30’uncu Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Komisyon burada.

Hükûmet burada.

75’inci madde üzerinde Malatya Milletvekili Veli Ağbaba ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında kalmıştık.

Şimdi önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 75’inci maddesinde yer alan “diğer” ibarelerinin “benzeri” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Garo Paylan (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Adıyaman Milletvekili Sayın Behçet Yıldırım… (HDP sıralarından alkışlar)

BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) – Teşekkürler Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 405 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 75’inci maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

Bugün 1 Aralık. Adıyaman altmış iki yıl önce bugün 1954 yılında Malatya’dan ayrılıp il oldu.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Memnun musunuz?

BEHÇET YILDIRIM (Devamla) – İl oldu ama olamadı, Adıyaman yine bir kasaba olarak devam ediyor. Şehirler arası yolu olmayan, otobüs garı bile olmayan ilimde dört tarafta bir yol yapımı var.

HALİL ETYEMEZ (Konya) – Adıyaman’a hakaret ediyorsun.

BEHÇET YILDIRIM (Devamla) – Adıyaman ile Diyarbakır arasında bir yol yapımı var, bu yol yapımıyla ilgili bir davetiye var, bu davetiyeyi müsaadenizle sizinle paylaşmak istiyorum. Bu davetiye Karayolları Genel Müdürü İsmail Kartal tarafından benim şu anda içeride bulunan Grup Başkan Vekilim İdris arkadaşıma gelmiş: “Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Sayın Ahmet Arslan’ın teşrifiyle Kâhta-Narince-Siverek yolu birinci kısım temel atma törenini onurlandırmanızı diliyorum.” diyor. Yol yapılıyor.

MUSTAFA ILICALI (Erzurum) – Ne var bunda?

BEHÇET YILDIRIM (Devamla) – Keşke İdris Başkanım olsaydı da beraber gitseydik. 4 Kasımda bir sivil darbeyle İdris arkadaş rehin alındı, onlarla birlikte diğer arkadaşlarımız da rehin alındı. Şu anda ceza evlerinde tecrit edilen, rehin alınan tüm arkadaşlarıma da buradan selam ve saygılarımı gönderiyorum. Ziyaret etmemize bile izin vermeyen zihniyeti de buradan kınıyorum.

İdris arkadaş -tabii, bizden bir iki dönem önce milletvekili olduğu için gayet tecrübeliydi- bir şey yazdığım zaman hep kürsüde temiz dil kullanmamı önerirdi, bana şöyle derdi: “Behçet dikkat et, sana söylenmesine razı olmadığın hiçbir kelimeyi karşındaki arkadaşlar için söyleme.” Bu kadar temiz bir insan maalesef şu anda cezaevinde rehin durumda.

Sayın Başkan Vekilim, Sayın Bakanım; siz de Meclis Başkanlığı yaptınız. Bu konuyu dün Meclis Başkanıyla görüştük, ne olur Meclise yapılan şu darbenin bir an önce ortadan kaldırılması için bir girişimde bulunun, rehin tutulan arkadaşlarımızı bir an önce aramıza gönderin dedik. Bana diyeceksiniz ki: “Olay yargıda.” İnanın, yargı denen bir şey yok arkadaşlar. Türkiye çok kötü şekilde, OHAL’le, kanun hükmünde kararnamelerle yönetiliyor. İstense, yarın arkadaşlar burada olabilir.

Gerger-Narince’ye yapılacak yol üzerinde duracağım ama ondan önce, bu Adana Aladağ’daki canlarını yitiren çocuklarımız için 4 parti anlaştı, bir araştırma komisyonu kuruldu, sevindirici. Keşke bir araştırma komisyonu da Gerger’deki cinsel tacize maruz kalan çocuklarımız için de -74 çocuk üç yıl boyunca cinsel tacize maruz kalmışlar- kursak, oradaki durumu araştırsak ama maalesef orada şimdi gizlilik kararı alınmış. Neyi gizleniyor? Kimden neyi gizliyoruz? Sayın Bakanım, bu sizi de ilgilendirir. Orada, Gerger İmam Hatip Lisesinde okuyan kızlı erkekli 74 öğrenciye tacizde bulunulmuş, 1 kişi tutuklanmış, 13 öğretmen ve yönetici açığa alınmış. Gelin, bu gizlilik kararı alınan olayı beraber ele alalım.

Sayın Millî Eğitim Bakanına yine diyorum: Gelin, burada beraber o açılışı yapmışken bir de Gerger’e gidelim, bu olayı açığa çıkaralım. Ben gelmeye hazırım ama iktidar milletvekilleri gelemez. Niye? Çünkü onlar cinayetlerin üstünü örtmeye çalışıyorlar. Örneğin, geçen gün dile getirdim, Mazel köyünden Ramazan Fırat olayına bakalım, belki ondan haberleri bile yoktur. Diyarbakır’da Tahir Elçi cinayetinin üstünü örtmeye çalışıyorlar, haritada bile Diyarbakır’ın yolunu bilmeyenler güneşi balçıkla sıvar gibi Tahir Elçi’nin katilini örtmeye çalışıyorlar, biat ettirmeye çalışıyorlar; yürekleri yetmez. Ben varım, gidip Gerger’deki olayı araştıralım diyorum.

Şimdi, yasa tasarısında yine çocuklarla ilgili bir bölüm var, bu beni çok ilgilendiriyor; çocuk köleliğine yönelik bir düzenlemedir diye görüyorum. Keşke çocuklarımız İstanbul’da çırak olsa, Adıyaman’daki çocukların gidecekleri yer ya tekstil fabrikası ya un fabrikası ama büyük şehirlerde öyle mi? Gidenler teknolojinin, bilimin olduğu yerlerde eğitimlerini yapacaklardır. Bakanlığın da dikkatini çekmiştir…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BEHÇET YILDIRIM (Devamla) – Söyleyecek çok şey var ama gerçekten çıraklık eğitiminin özellikle üzerinde durulmasını rica ediyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yıldırım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

76’ncı madde üzerinde iki önerge vardır okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 76’ncı maddesi ile 6114 sayılı Kanun’un 6’ncı maddesinin üçüncü fıkrasında değişiklik öngören fıkranın çıkartılmasını, dokuzuncu fıkrasında değişiklik öngören fıkrada yer alan “yarısını” ibaresinin “dörtte biri” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

     Garo Paylan                                      Sibel Yiğitalp                                      Adem Geveri

        İstanbul                                            Diyarbakır                                               Van

    Berdan Öztürk                                   Behçet Yıldırım                                Burcu Çelik Özkan

           Ağrı                                               Adıyaman                                               Muş

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 76’ncı maddesinin (1)’inci fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

     Ceyhun İrgil                                        Atila Sertel                               Bülent Yener Bektaşoğlu         

          Bursa                                                 İzmir                                                Giresun                     

      Murat Emir                                       Haluk Pekşen                                   Ömer Fethi Gürer

         Ankara                                              Trabzon                                               Niğde

Metin Lütfi Baydar

          Aydın

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Trabzon Milletvekili Sayın Haluk Pekşen. (CHP sıralarından alkışlar)

HALUK PEKŞEN (Trabzon) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepiniz bugünlerde ilginç bir olayı takip ediyorsunuz, gazeteler sık sık yazmaya başladılar. Türk Hava Yollarının 30 tane uçağı parklara çekilmiş ve bekliyor. Bir kısmı Antalya’da, bir kısmı Konya’da, bir kısmı Ankara’da, bir kısmı İstanbul’da. 30 tane uçak. Yalnızca kira bedeli -diğer giderleri, pilotu vesairesi hariç- aylık 30 milyon dolar. Niçin? Dünyanın herhangi bir yerinde savaş var, uluslararası alanda büyük bir ekonomik buhran var, dünyada seyahatler durdu, dünyanın ülkeleri birbirlerine gidip gelmiyorlar, insanlar yolculuk yapmıyorlar, bunun için mi hava yolu şirketleri uçaklarını uçurmuyor? Dünyada filosunu küçülten başka bir hava yolu şirketi var mı? Yok. Yazık, günah değil mi? 30 milyon dolar, her ay. Her ay. Ayrıca, diğer uçakların uçuş saatleri düşürüldü, onları da saymıyorum. Pistlerde bekleyen, kira parası olarak her ay 30 milyon dolar ödediğimiz uçaklar niye yerlerde? Soruyorum, niçin? Cevabı hepiniz biliyorsunuz. Bunun cevabını bile vermekten kaçınıyorsunuz?

“Eğitim” diyorsunuz ya hani “eğitim” diyorsunuz. Eğitim vicdanınızda yoksa, adalet vicdanınızda yoksa hiçbir yerde yoktur.

Bakın, o yönetim kurulu başkanı kim? Biliyorsunuz değil mi kim olduğunu? Nereden, kimin torpiliyle o hava yolunun başına atandığını bilmiyor musunuz? Biliyorsunuz. Kim getirdi bu İlker Aycı denilen adamı? Hayatında bir baltaya sap olamamış, uçağı havada görmüş, pistte görmüş, başka da hiçbir ilgisi olmayan bu adama koca Türk Hava Yollarını nasıl teslim ettiniz?

MUSTAFA ILICALI (Erzurum) – Nereden biliyorsun?

HALUK PEKŞEN (Devamla) – Bu hangi vicdana sığıyor Allah aşkına, soruyorum ben. 1.500 kişi onun yüzünden işsiz kaldı, aç sersefil kaldı. Antalya’da oteller bomboş, İstanbul’da oteller bomboş. Yazık günah değil mi? Hiç mi vicdanınız sızlamıyor buna?

Eğitim… Hani, liyakatli insanlar nerede? Hani bu havacılığa ömrünü vermiş insanlar? Yalnızca orada değil ki. Hangi sektör, nereye el attınız; ileri tahrip taburu gibisiniz maşallah, ülkenin hangi sektörüne, hangi konusuna el attıysanız, orada büyük kaybettik ve büyük çöktük. Bunların hiçbiri sağlıklı, vicdani ve insani değildir, bunların hiçbiri adil değildir, sürdürülebilir de değildir.

Bakın, Antalya’da otellerde, tatil köylerinde şu anda yapılan kontratlar yüzde 10, yüzde 10. Geçen yıl, 2016 yılında, 12 milyar dolar zararla kapattılar. Yazık günah, yazık! Oradaki otelci otelini kapalı tutuyor, Antalya’daki narenciyeci narenciyesini dalda çürütüyor, domates çürüyor, Niğde’de patates tarlada çürüyor. Niçin? Dünyada ne oldu da bu oteller boş kaldılar? Soruyorum. Siz değil misiniz bunları çözecek olan? Hükûmet siz değil misiniz? Niçin, Allah aşkına?

Bu soruların cevabını hepiniz biliyorsunuz. Bizim söylememize gerek yok. En az benim kadar siz de bu soruların cevabını çok iyi biliyorsunuz. Lütfen gereğini yapın bunların. Yazık, bu ülkeye yazık! Bu gidiş, gidiş değildir. Bu gidişten bir an önce geri dönmek için yapmanız gereken bir tek şey var: Vicdanınızı dinleyin. Adalet vicdanlarda yoksa hiçbir yerde yoktur. Yasalarda yazılan adalet değildir. Hukuk yasalarda yazılmakla olmaz, uygulamakla olur. Bunu uygulamazsanız hepimiz kaybediyoruz.

Bakın, güçlü olduğunuzu zannediyorsunuz ama sokaklarda değilsiniz, halkın arasında değilsiniz, seçmenlerinizin yanında değilsiniz. Çiftçinin yanına gidiyorsunuz, size yakınıyor; işçinin yanına gidiyorsunuz, işsiz kaldığından yakınıyor; banka kredi kartını alıyor, yanınıza geliyor, çocuğuna iş istiyor. Yoksul ailelerin çocukları ne iş yapıyor? Bakın, hepsi kapınızın önünde. Ya jandarma olmak için kapınızın önünde, ölümüne görev kabul ediyorlar ya polis olmak için kapınızın önünde, ölümüne görev üstlenmek istiyorlar ya da güvenlikçi olmak için. Ya başka iş var mı? Başka bir iş alanı var mı? Yazık günah değil mi? Bu ülkenin gençlerini ölüm tarlalarına sürdünüz, ülkeyi ölüm tarlası yaptınız, gençleri bu ölüm tarlalarına sürdünüz ve bundan ne yazık ki hâlâ bir ders çıkarmamakta ısrar ediyorsunuz. Bence evinize gittiğinizde, başınızı yastığa koyduğunuzda lütfen vicdanınızın sesini dinleyin. Ne söyleyeyim ben size? Vicdanınız varsa zaten söze gerek yoktur.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Pekşen.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Sayın Muş…

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, yerimden 60’a göre bir söz talebim olacak.

BAŞKAN – Tabii ki, buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

24.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Trabzon Milletvekili Haluk Pekşen’in 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 76’ncı maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kürsüde hatip çok ateşli bir konuşma yaptı fakat kullandığı bazı ifadelerin Genel Kurula yakışmadığını, çirkin düştüğünü belirtmek isterim. Burada olmayan bir bürokratla ilgili, ben aynı ifadeyi kullanmak istemiyorum… Şık olmamıştır, doğru olmamıştır.

Biz AK PARTİ iktidarı olarak ülkenin güvenliğini de sağlamakla yükümlüyüz, Türkiye’ye hükûmet ediyoruz. Bu açıdan, son dönemlerde özellikle artan terör olaylarına karşı da ülkenin güvenlik birimleri gereken tedbirleri almaktadır, almaya da devam edecektir. Bu, gençleri ölüm tarlasına sürmek veya Türkiye’yi ölüm tarlasına çevirmek gibi bir anlama gelmez, kabul edilebilir bir tabir de değildir. Şirketler belli dönemlerde yükselirler, belli dönemlerde belki satışlarında veya cirolarında düşüşler olabilir ama Türk Hava Yolları, Avrupa’da üst üste son dört yıldır en iyi seçilen hava yollarıdır.

Genel Kurulun takdirine sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Muş.

Sayın Pekşen…

HALUK PEKŞEN (Trabzon) – Sayın Başkan, bu konuda ben de bir söz hakkı kullanmak istiyorum.

BAŞKAN – Siz de yerinizden lütfen, buyurun.

25.- Trabzon Milletvekili Haluk Pekşen’in, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

HALUK PEKŞEN (Trabzon) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; bir milletvekilinin en önemli görevi, tüyü bitmemiş yetimin hakkını hukukunu korumaktır. Ben bir bürokratı değil, bir anlayışı ve bana verilmiş olan bir görevin gereğini yerine getirdim. Burada, Türk Hava Yollarının başında, Yönetim Kurulunda görev yapan şahsın oraya atanmasının tek gerekçesi, Sayın Cumhurbaşkanının oğluyla lisede, Kartal İmam-Hatip Lisesinde sınıf arkadaşı olmasıdır. Yoksa, ne liyakati ne kariyeri ne de sadakati bu göreve atanmasına yeterli değildir. Benim görevim de bu gerçekleri Türk halkının bilgisine ve takdirine sunmaktır.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkanım, bir milletvekili tabii ki burada eleştirecektir, tabii ki kendisince yanlış gördüklerini ifade edecektir. Benim eleştirdiğim nokta, kullandığı dille ilgilidir. Bu dili kabul etmiyoruz.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederiz.

Sayın milletvekilleri, tamam, konu anlaşıldı, teşekkürler.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/721), Tebligat Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/693), Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/511), Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı’nın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/546), Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/666) ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 405) (Devam)

BAŞKAN – Şimdi diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 76’ncı maddesi ile 6114 sayılı Kanun’un 6’ncı maddesinin üçüncü fıkrasında değişiklik öngören fıkranın çıkartılmasını, dokuzuncu fıkrasında değişiklik öngören fıkrada yer alan “yarısını” ibaresinin “dörtte biri” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Burcu Çelik Özkan (Muş) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeyi kabul ediyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Muş Milletvekili Sayın Burcu Çelik Özkan. (HDP sıralarından alkışlar)

BURCU ÇELİK ÖZKAN (Muş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye halkları defalarca darbe ve darbe girişimlerine tanıklık etmiştir. Ülkenin demokratikleşmesi ve özgürleşmesi amacıyla yürüttüğümüz mücadelemizde Halkların Demokratik Partisi olarak her türlü darbeye karşı olduğumuzu her yerde belirttik.

15 Temmuz gecesi yaşanan darbe girişiminin, darbeye zemin hazırlayan siyasi atmosferin ve ülkedeki savaş hâlinin hâlen iyi anlaşılmadığını ve üzerinde sağlıklı tartışma yürütülmediğini görmekteyiz. Özellikle 7 Hazirandan bu yana kaosa ve çözümsüzlüğe götürülmek istendiği açıktır. 7 Haziran seçim sonuçlarıyla birlikte halk iradesini kabul etmeyerek ülkeyi tekrardan seçime sürükleyenler bugünün zeminini hazırlayanlardır.

Bugün paralel yapı tarafından kurgulanarak yapıldığı tartışılan Ceylanpınar’daki 2 polisin hayatını kaybetmesinin ardından bu olay gerekçe gösterilerek ülkedeki müzakere ve diyalog tamamen kapatılmıştır. Diyalog ve müzakere yollarının kapanmasıyla birlikte ülke 1990’lı yılları aratmayacak bir sürece girmiştir. Yine bugün çözüm sürecinin paralel yapı tarafından bitirildiğini tartışanlar, bir türlü çözümü ve müzakereyi hâlâ konuşamamaktadırlar.

Bir yılı aşkın süredir Kürt illerinde yaşanan katliam ve yıkımları bu kürsüden size anlatmaya çalıştık. Sokağa çıkma yasakları adı altında insanların evinin yıkıldığını, yaşam alanlarının yok edildiğini, doğanın tahrip edildiğini ve yüzlerce insanın yaşamını kaybettiğini bizzat tanık olduğumuz olaylarla sizlere anlatmaya çalıştık. Bu savaş politikalarının devam etmesi hâlinde ülkede halklar arasında kopmanın ve duygusal anlamda ayrışmanın yaşanacağını izah etmeye çalıştık. Fakat tüm ısrarlarımıza rağmen bu durum Hükûmet ve muhalefet partileri tarafından anlaşılmadı ve netice itibarıyla ülke, siyasetin ve çözümün konuşulmadığı, barış ortamının inşa edilmediği bir noktada ne yazık ki darbe girişimiyle karşı karşıya kaldı.

Darbe girişiminin sebeplerini ele alırken en önemli sebeplerden birinin ülkedeki Kürt sorunu olduğu gerçeğini unutmamak gerekir ve ülkede bu sorunun kalıcı çözüm yolları konuşulmadığı sürece ülke her an yeni darbelere gebedir.

Vurgulamak istediğimiz diğer bir konu ise tüm bu yıllar içerisinde tüm bu savaş ve katliamları yapan komutanların paralel yapıyla bağlantılı olması gerekçesiyle tutuklanmasıdır. Fakat bu komutanları tutuklayanlar hâlen aynı politikalarla, aynı zulümle devam ediyorsa o zaman bugün “Asli sorumlular kimdir?” diye sormak isteriz.

Bugün konuşulması gereken halkların birlikte yaşama umudu ve radikal demokrasiyken, meydanlarda milliyetçilik ve tekçi söylemleriyle bunu fırsata çevirmek isteyenler asla demokrasiden bahsedemez.

Darbe girişimi sonrasında çözümü yine darbe pratiği olan OHAL uygulamasıyla arayan Hükûmet, bu kararı paralel cemaat yapılanmasıyla mücadele etmek amacıyla aldığını, hatta Genel Kurulda konuşma yapan bakanların OHAL kararını bizzat kendileri için aldıklarını belirtmişlerdir. Fakat bugünkü uygulamalar “paralel yapılanmayla mücadele” adı altında bu kararın keyfî ve hukuksuz olarak muhalif olan her kesime uygulandığını açık bir şekilde ortaya koymaktadır.

Çözümü ve müzakereyi konuşmak yerine demokratik siyasetin kanallarını tıkamak ve Parlamentonun 3’üncü büyük partisi olan Halkların Demokratik Partisinin eş genel başkanları ve milletvekillerini rehin almak kaosta ve çözümsüzlükte ısrar etmektir. Halkların Demokratik Partisi Türkiye için, Türkiye halkları için bir fırsattır. Biz başladığımız noktadayız, barış ve demokraside ısrarcıyız. Ancak şu bilinmelidir ki: 4 Kasım Türkiye siyasi hayatı için bir kara leke ve halkların birlikte yaşama umuduna, barış umuduna vurulan açık bir darbedir. Bu kürsüden defaatle Halkların Demokratik Partisinin milletvekillerinin cezaevlerinde görüş hakkının keyfî bir şekilde ellerinden alındığını, yapılan başvurulara cevap dahi verilmediğini dile getirdik. Bugün karşılaştığımız tablonun ise hiçbir hukuk devletinde izahatı yoktur. Siyasi bir kararla rehin alınan eş genel başkanlarımız ve milletvekillerimizle görüşmemizin engellenmesi hangi hukuk ile anlatılabilmektedir? Bu çok açık tecrittir. Tecrit ise açık bir insanlık suçudur. Hem Türkiye hem Orta Doğu hem de dünya ekseninde var olabilmeniz ve söz sahibi olabilmenizin yegâne yolu Kürt halkıyla barışmaktan geçiyor ancak bugünkü politikalar, Hükûmetin bu gerçeklikten çok uzakta olduğunu ortaya koymaktadır. Kırk yıldır sürdürülen devlet politikalarının Kürt sorununda gerçekçi ve şeffaf bir yaklaşımın olmadığını da açığa çıkarmaktadır.

Arkadaşlar, yapılması gereken, daha fazla geç olmadan, daha fazla yara almadan Kürt sorununun kalıcı çözümü için adım atmaktır.

Herkese teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özkan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 76’ncı madde kabul edilmiştir.

77’nci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 77’nci maddesi ile 6114 sayılı Kanun’un 7’nci maddesinin 3’üncü fıkrasında öngörülen değişikliğin sonuna “Bu şekilde yapılacak sınavlar görüntülü kayıt altına alınır. Bu kayıtlar güvenli bir elektronik ortamda saklanır” cümlelerinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

     Garo Paylan                                      Sibel Yiğitalp                                    Behçet Yıldırım

        İstanbul                                            Diyarbakır                                          Adıyaman

     Adem Geveri                                     Berdan Öztürk

           Van                                                   Ağrı

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz(!)

Önerge üzerinde Ağrı Milletvekili Sayın Berdan Öztürk. (HDP sıralarından alkışlar)

BERDAN ÖZTÜRK (Ağrı) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu selamlıyorum.

668 sayılı OHAL Kanun Hükmünde Kararnamesi’yle, öğretmen alımlarında mülakat yasalaştırılmıştır. Doğrudan siyasal iktidarın kadrolaşmasına hizmet edecek olan öğretmen alımlarındaki mülakat uygulamasının neden olduğu ve olacağı sorunlara değinmek istiyorum.

AKP Hükûmetinin mülakata dayalı sözleşmeli öğretmenlik teklifi TBMM Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunda görüşmeleri tamamlanarak Genel Kurula sevk edilen kanun tasarısında yer almasına rağmen, ilgili kanun tasarısının Genel Kurulda görüşülmesi beklenmeden OHAL kanun hükmünde kararnamesiyle yasalaştırılmıştır. Bu uygulama OHAL sürecinin topluma izah edilen gerekçesi dışında işletilmesinin somut bir örneği olarak karşımızda durmaktadır. Darbe girişimiyle ilişkisi hukuki olarak ortaya konulmadan 28.162 öğretmenin bir buçuk ay gibi kısa bir sürede görevden ihraç edilmesi, 20.088 öğretmenin açığa alınmasıyla toplumsal meşruiyet oluşturulmaya çalışılması bu hakikati gizleyememektedir. AKP iktidarı kendi siyasal iktidarını kalıcı hâle getirmek için eğitim alanına yönelik yapısal müdahalelerde bulunmaktadır. AKP iktidarının, 15 Temmuz darbe girişimini fırsat bilerek eğitim sisteminin temel dinamiği olan eğitim emekçilerini hukuka aykırı bir şekilde terör suçlamasıyla hedefleştirmesinin asıl amacı kendi kadrolarını adım adım eğitim sistemine yerleştirmesidir. Öğretmen alımlarında mülakat uygulaması bu amaçla hayata geçirilmiştir. Sözleşmeli öğretmenlik mülakatlarında adaylara sorulan sorular, Millî Eğitim Bakanının konuya ilişkin basın mensuplarına verdiği cevap AKP’nin bu uygulamadaki siyasal amaçlarını açığa çıkartmaktadır. Yakın bir zamanda, AKP’li olmayan ve siyasal iktidara yüzde yüz biat etmeyen hiç kimse, ne kadar başarılı olursa olsun bu mülakatları geçemeyecektir. Mülakat sistemi, doğrudan siyasal iktidara kadrolaşma için büyük bir zemin yaratmanın yanında, telafisi imkânsız çok sayıda eşitsizliği ve ayrımcılığı da üretmektedir. Örneğin, mülakatlarda başarılı olan adaylara “torpilci”, başarısız adaylaraysa “örgüt mensubu” damgası vurulduğu belirtilmektedir. Ayrıca, mülakatları yapan komisyonların verdikleri puan ortalamaları arasında ciddi dalgalanmalar olduğu iddia edilmektedir. Bu dalgalanmaların bölgesel bazda da mülakatların yapıldığı 18 il arasında olduğu belirtilmektedir. Millî Eğitim Bakanlığının ilgili verileri açıklamaması kuşkuları doğrular niteliktedir. Mülakatlar “Hamili kart yakınımdır, hemşehrimdir.”, siyasal ve ideolojik yakınlık ve benzeri torpil uygulamasına doğrudan açıktır. MEB tarafından gerçekleştirilen mülakatlarda torpilin önüne asgari düzeyde bile olsa geçebilecek hiçbir yasal düzenleme bulunmamaktadır. Mülakatlar görsel ve sesli olarak kayıt altına alınmamaktadır. Binbir güçlükle, zorlukla üniversite eğitimini tamamlayan, KPSS’ye yine binbir zorlukla hazırlanan kişilerin mesleğe alınmasının sadece mülakata, başvuru koşuluna indirgenmesi açıkça emek gasbıdır.

Yukarıdaki örneklere benzer şekilde mülakatların neden olduğu çok sayıda eşitsizlik ve ayrımcılık bulunmasına rağmen, AKP Hükûmeti ve Millî Eğitim Bakanı mülakatları savunan açıklamalar yapmaktadırlar. Açıklamaların yakından incelendiği zaman gerçeği yansıtmadığı ve kamuoyunu yanıltmaya dönük olduğu anlaşılmaktadır. Millî Eğitim Bakanı adayın kendini ifade edebilme, beden dilini kullanabilme ve benzeri, sınavla ölçülemeyecek becerilerini mülakatla ölçtüğünü iddia etmektedir. Oysa, dört yıllık üniversite eğitimi tam da bu yeterlilikleri de kazandırmak için verilmektedir.

AKP Hükûmeti mülakatı meşrulaştırmak için ileri sürdüğü gerçek dışı savlarla gerçek amacını gizlemeye çalışmaktadır. Mülakatlarla AKP iktidarı adım adım daha da katılaşacak olan kadrolaşma sürecini hayata geçirmektedir. Bu uygulama bilimsel, laik ve demokratik eğitim değerlerinin tasfiyesini de beraberinde getirecektir. Siyasi iktidarın kadrolaşmasına hizmet eden, bilimsel kriterlerden, objektiflikten, tarafsızlıktan, nesnellikten uzak olan ve telafisi imkânsız hak kayıplarına, eşitsizliğe ve ayrımcılığa neden olacak öğretmen alımlarındaki mülakat uygulamasına derhâl son verilmelidir.

Genel Kurulu selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Öztürk.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 77’nci madde kabul edilmiştir.

78’inci madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 78’inci maddesinin (2)’nci fıkrasının ilk cümlesinin “Millî Eğitim Bakanlığı ve üniversitelerde çalışan personel arasından ihtiyaç duyulması hâlinde yapılacak kura sonucu belirlenen kişiler Başkanlıkça sınav hizmetlerinde görevlendirilebilir.” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

     Garo Paylan                                      Sibel Yiğitalp                                      Adem Geveri

        İstanbul                                            Diyarbakır                                               Van

    Berdan Öztürk                             Mehmet Emin Adıyaman                             İbrahim Ayhan

           Ağrı                                                  Iğdır                                               Şanlıurfa

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 78’inci maddesinin (1)’inci fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

  Ömer Fethi Gürer                               Metin Lütfi Baydar                                  Ceyhun İrgil

          Niğde                                                Aydın                                                 Bursa

      Murat Emir                               Bülent Yener Bektaşoğlu                               Atila Sertel

         Ankara                                              Giresun                                                İzmir

Mustafa Ali Balbay

          İzmir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde İzmir Milletvekili Sayın Mustafa Ali Balbay. (CHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu madde uzun süredir tartıştığımız ve 2004 yılından sonra on yıl boyunca çalınan sınav sorularıyla ilgili, artık bundan sonra daha güvenli bir sınav yapılması için düzenlenen maddelerin bir bölümü. Ancak, böyle bir düzenlemede kamu kurum ve kuruluşlarından bu sınavlarda görev alacak kişilerle ilgili şöyle bir tanımlama yapılmış: “Başkanın uygun göreceği kişiler.” Bunun içini siz doldurun sayın milletvekilleri. Hiçbir kural yok, sadece uygun göreceği kişiler. Bugünkü yönetimin ya da belli kişilerin iyi niyeti ya da sınavlarla ilgili, adil yapılmasıyla ilgili samimiyeti ayrı bir konu ama bunun mutlaka bir düzene bağlanması, bir kuralının olması gerekir.

Değerli arkadaşlarım, tabii, bugün, Aladağ’da meydana gelen faciayla ilgili pek çok arkadaşımız görüşlerini belirtti. Aslında olayın bir iki teknik yanı var, onları paylaşmak istiyorum çünkü şu anda görüşmekte olduğumuz yasayla da ilgili bir durum. Aladağ 2015 yılı Haziran ayında maarif müfettişlerince denetlenmiş ve denmiş ki: “Yangın tatbikatı yapılmamış, yangın çıkması hâlinde gerekli önlemlerin alınıp alınmadığı belli değil. Öğretim sürdürülemez.” Bir de “Binanın depreme dayanıklı olup olmadığı konusunda bir inceleme yapılmamış.” denmiş. Ertesi yıl haziran ayında gelip denetleme yapılmış, onu Bakanlık yetkilileri yapmış yani yerel yöneticiler. İkisi arasındaki fark şu: Birincide her şey, bütün eksiklik ortaya konmuş.

Sayın milletvekilleri, işte maarif müfettişleri görevlerini bağımsız şekilde yapabilirlerse bütün eksikleri ortay koyacaklar. Bunun bir örneği 2008 yılında Konya’da meydana gelen olaydı. Orada yaşamını yitiren öğrencilerimizin aileleri davadan çekildiler, dava hâlen devam ediyor. Neden? Çünkü, maarif müfettişleri hazırladıkları raporda binanın eğitime uygun olmadığını yazmışlardı. Ben Bakanlık yetkililerini bu konuyu bir kez daha düşünmeye davet ediyorum.

Yine çok önemli bir konu daha var. Birkaç müfettişten teyit ettirdim ve bu konuda Sayın Bakandan bir açıklama bekliyorum. Maarif müfettişleri bu yurtları denetlemeye gittiklerinde eskiden yurdun bütün bölümlerini incelerken şimdi “Dershanelere girilmeyecek.” diye tel emri verilmiş. Yani gittiklerinde binaya bakacaklar, belli bilgisayardan inceleyecekler ama dershanelere girilmeyecek. Böyle bir denetim olabilir mi arkadaşlar? Şimdi, önümüzdeki günlerde, kurulan komisyonla birlikte bu eksiklikler ortaya çıkacak. Ben, bugün bu Meclisin 4 parti birden ortak bir karar almasını çok önemli bir adım olarak değerlendiriyorum. Ancak sayın milletvekilleri, şu anda Aladağ’daki yangın devam ediyor çünkü orada yaşamını yitiren yavrularımızla ilgili henüz ortaya hiçbir sorumlu çıkmış “Evet, şunu biz eksik yaptık.” demiş değil. Bakandan yerel görevlisine kadar hiç kimse bu konuda sorumluluk almış değil. Maalesef Türkiye’de istifa müessesesi değil istifade müessesesi geçerli, bu tür olaylardan sonra herkes kendini kenara çekiyor ve sorumlular ortaya çıkmıyor. Ancak bu Komisyonun ne olursa olsun olumlu bir başlangıç olduğunun da altını çizmek istiyorum.

Burada son olarak vurgulamak istediğim, komisyonlarda Sayın Bakan da uygun görmüştü, teknik okullardan mezun olanlar tekniker sayılacaktı. Son dönemdeki yenilik, aşçıların da tekniker sayılmasıydı, onlar bu konuda Bakanlık yetkililerinin ağzından bir değerlendirme duymak istiyorlar. 5 bin kadar aşçı da bu konuda net bir “Aşçılar da bu teknik sınıfa katılmıştır.” değerlendirmesini duymak istiyor.

Son olarak sayın milletvekilleri, Aladağ’da yaşamını yitiren çocuklarımız için “Eğitimden tasarruf israftır.” sözünü unutmamamız gerektiğini düşünüyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Balbay.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 78’inci maddesinin (2)’nci fıkrasının ilk cümlesinin “Millî Eğitim Bakanlığı ve üniversitelerde çalışan personel arasından ihtiyaç duyulması hâlinde yapılacak kura sonucu belirlenen kişiler Başkanlıkça sınav hizmetlerinde görevlendirilebilir.” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

İbrahim Ayhan (Şanlıurfa) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Şanlıurfa Milletvekili Sayın İbrahim Ayhan. (HDP sıralarından alkışlar)

İBRAHİM AYHAN (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; şu anda üzerinde konuşmuş olduğumuz mevcut madde özellikle bir kura sistemini getirmekte, sınav konusunda ortaya çıkabilecek bir durumda kura sistemiyle o denetimin yapılabileceğini söylüyor. Fakat üniversitenin kendisine baktığımızda, üniversitenin kendisinin yönetilmesi… Tamamen antidemokratik ve tekçi bir zihniyetle üniversiteler yönetiliyor. Geçmişten bugüne kadar üniversiteler, sürekli, toplum üzerinde bir baskı ve kambur olmaktan öte bir işlev görmedi. 12 Eylülde kurulan YÖK sistemi, şu anda iktidar olan AKP iktidarı tarafından iktidara gelmeden önce defalarca kaldırılacağı söylenmesine rağmen, alabildiğine 12 Eylül YÖK mantığının da daha ilerisinde bir yapılanmayla, daha ilerisinde bir yönetimle yönetilmeye ve oradaki mevcut faaliyetler o bapta gerçekleştirilmeye çalışıldı. Bunlar, oldukça, üniversitenin yapısına, ruhuna, işleyişine aykırı uygulamalardır.

Üniversiteler, özgür düşüncenin ve bilimin tartışıldığı, konuşulduğu, öğrenildiği mekânlardır. Tarihten bugüne kadar üniversitelerin mevcut rolü ve işlevini göz önünde bulundurduğumuzda bu yönüyle üniversiteler hep yönetilmiş ve var olmuşlardır. Bakın, iki bin beş yüz yıl önce ilk üniversitelerin tohumları Antik Yunan’da atılmıştır. Platon ve Aristo, hiçbir politik baskı olmadan, kendi öğrencileriyle felsefi tartışmaları bağımsız bir şekilde yürütebilmek amacıyla üniversitelerin ilk tohumlarını Atina’da atmıştır ve bu ilk tohumlarla günümüze kadar -Orta Çağ’da Avrupa’da ve Osmanlı’dan Türkiye’ye kadar- hep bu mantıkla gelişen kurumlar olmuştur. Ama Türkiye gerçekliğine baktığımız zaman üniversiteler, tekçi, sorgulamayan, biat eden insanların tutulduğu mekânlar ve kurumlar olarak kullanılmıştır. Yani eğer üniversitelerde siz özgür düşünceyi savunmayacaksanız, özgür düşünceyi tartışmayacaksanız, bu üniversitelerin topluma sunabileceği her hangi bir şey olmayacaktır.

Değerli arkadaşlar, üniversitelerden beklenen şey biat etmekse, sorgulamayan insanları orada yetiştirmekse bu üniversite değildir, bunun adı kışladır, bunun adı statükonun üretildiği eğitim merkezleri ve öğretim merkezleridir. Dolayısıyla, eğitim sistemimizdeki bu çarpıklığı demokratik ve bilimsel eğitim ve öğrenimi esas alan bir çerçevede değiştirmemiz gerekiyor. Şu anda YÖK’ün mevcut işleyişine baktığımız zaman, üniversitelerdeki yönetim anlayışına baktığımız zaman kesinlikle antidemokratiktir. Yani son yapılan düzenlemeyle, kanun hükmündeki kararnameyle daha önceden çok sınırlı da olsa demokrasinin işletildiği üniversitelerde o sınırlı demokrasi uygulaması da rafa kaldırılmış, askıya alınmış ve tek yetki Cumhurbaşkanının eline verilmiştir. Yani üniversitedeki akademisyenler kendi rektörlerini seçemez, öğrenciler üniversitedeki mevcut uygulamaya demokratik bir şekilde katılamaz bir duruma gelmiştir. Tüm bunlar ezberci eğitimi, biat eden eğitimi ve tekçi eğitimi sağlayan ve onu ileri götüren uygulamalardır. Dolayısıyla, Einstein’ın bir sözü aklıma geliyor. Einstein diyor ki: “Cehalet ne kadar güzel bir şey. O kadar çok şey biliyorum ki.” Yani üniversiteler bugün cehalet üretim merkezleri hâline getirilmiştir, “Benim gibi düşüneceksin.”, “Benim gibi hareket edeceksin.” ve “Benim gibi konuşacaksın.” denilmektedir. Bu üniversiteleri artık bizim kesinlikle kabul etmemiz mümkün değildir.

Toplumsal sorunlarımızın en büyük nedeni de üniversitelerdeki eğitim sistemimizin yanlışlıklardır. Bugün Kürt sorunu gibi devasa bir sorun eğer Türkiye’yi ciddi bir şekilde etkiliyorsa, savaş ve şiddet ortamından Türkiye bir türlü kurtulamıyorsa bunun en temel nedenlerinden biri de eğitim sistemindeki, üniversitelerdeki antidemokratik, yasakçı ve tekçi uygulamalardır ve biz bu sistemi değiştirmek durumundayız. Demokrasiyi, özgürlükleri bu ülkeye öncelikle eğitim sisteminden başlayarak getirmek durumundayız, yoksa farklılıkları hem etnik hem inançsal farklılıkları gidermemiz ve demokrasiyi Türkiye’de inşa etmemiz de mümkün değildir. Şu andaki uygulamalar ne yazık ki bunu göstermiyor ve bundan sonra da bu mevcut zihniyet ve uygulamalarla hareket edildiği takdirde bunlar da gerçekleşmeyecektir.

Saygılar sunuyorum.(HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ayhan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

79’uncu madde üzerinde üç önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 79’uncu maddesiyle değişiklik öngörülen 6114 sayılı Yasa Tasarısı’nın 9’uncu maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde yapılmak istenen değişikliğin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

           Garo Paylan                            Sibel Yiğitalp                    Adem Geveri

             İstanbul                                 Diyarbakır                            Van

   Mehmet Emin Adıyaman                    Berdan Öztürk                      Ali Atalan

                Iğdır                                       Ağrı                              Mardin

“Başkanlık, gizlilik ve güvenliğin sağlanması için sınav öncesinde, sınav sırasında ve sonrasında gerekli bütün tedbirleri alır, ilgili tüm kurumlarla işbirliği yapar”

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 1/721 esas numaralı Kanun Tasarısı’nın 79’uncu maddesinin altıncı fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

           Zühal Topçu                         Fahrettin Oğuz Tor                Erkan Haberal

              Ankara                              Kahramanmaraş                       Ankara

           Ruhi Ersoy                                                                    Arzu Erdem

            Osmaniye                                                                        İstanbul

“6) Altıncı fıkrasına aşağıdaki cümleler eklenmiştir.

“Başkanlık, adaylar ve sınav görevlilerini kapsayacak şekilde biyometrik yöntemlerle kimlik doğrulaması yapar. Biyometrik doğrulamanın kullanılamadığı durumlarda; adayların ve sınav görevlilerinin sınav binalarına girişinde nüfus cüzdanı veya geçerlilik süresi dolmamış pasaport haricinde ilgili kanunlarında resmi kimlik belgesi hükmünde olsa bile başka bir kimlik belgesi geçerli kabul edilmez. Biyometrik yöntemlerle kimlik doğrulama uygulamaları için elde edilen veriler sınav hizmetlerinde kullanılmak üzere saklanabilir.”

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasırısı’nın 79’uncu maddesinin 1’nci fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

              Ömer Fethi Gürer                 Metin Lütfi Baydar                    Ceyhun İrgil

                   Niğde                                  Aydın                                  Bursa

               Atila Sertel                          Murat Emir                  Bülent Yener Bektaşoğlu

                   İzmir                                 Ankara                                Giresun            

                                                        Gaye Usluer

                                                          Eskişehir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde, Eskişehir Milletvekili Sayın Gaye Usluer… (CHP sıralarından alkışlar)

GAYE USLUER (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle Sayın Bakanımıza, dün 37’nci maddeyi bir önergeyle geri çektikleri için, teşekkür ediyorum. Gerçekten, ben de bir öğretim üyesi olarak böyle bir madde yasa olarak bu Kuruldan çıksaydı, öğretim üyesi kimlikleriyle bugün milletvekili olan, yarın tekrar öğretim üyesi olacak kişilere kıyak emeklilik, kıyak çalışma koşullarından son derece büyük rahatsızlık duyacaktım. Sayın Bakanım, bir kez daha duyarlılığınız için size teşekkür ediyorum.

Şimdi, eğitimde başarının, verilen eğitimin başarısının ölçümü elbette ki çok önemli. Bu anlamda sınavların yapılması kaçınılmaz. Ancak merkezî sınavlara baktığımızda hiç öğretmeni olmayan öğrenciler ile tüm öğretmenleri seçilerek atanmış olan öğrencileri aynı sınava alıyoruz. Bu sınavlar çocuklarımızın çocukluğunu, yeteneklerini ve umutlarını öldürüyor. Âdeta sınavlar araçken sınavlar amaç hâline gelmiş durumda. Eğitim sistemimiz bir sınav şantajı içerisinde bulunmakta.

“ÖSYM” dediğimizde -aslında hepimizin ÖSYM’yle ilgili anıları elbette ki var, en azından ÖSYM içinde bir ya da birkaç sınava hepimizin girdiğinden eminim- aynı zamanda bugün Türkiye’de adı en fazla şaibeye karışmış, adı en fazla yolsuzluğa karışmış bir kurumdan da ne yazık ki bahsetmek durumundayız. 2002-2013 yılları arasında binlerce uyarıya karşın, çokça basın ve medyada yer almasına karşın bugün geldiğimiz noktada hep birlikte itiraf edilebiliyor ki FETÖ 2002-2013 yılları arasında ÖSYM’yi ve tüm sınavları ele geçirmiş. ALES soruları çalınmış ve bugün üniversitelerdeki akademik kadroların büyük kısmı, o çalınan ALES soruları ve o çalınan ALES sorularıyla başarılı olan kişilerin akademi camiasına FETÖ eliyle, FETÖ marifetiyle yerleştirildiği alanlar olmuş. İşte onun için uğraşıyoruz, uğraşıyoruz akademiyi bir türlü FETÖ’den temizleyemiyoruz.

Akademinin her tarafı FETÖ’yle dolu ancak bundan sonraki süreçte başka cemaatlerin akademide ve sınavla girilen hiçbir kurumda yer almaması için büyük dikkat gösterilmesi gerekiyor. Bakın, 2002-2016 yılları arasında istihdam edilen en az 500 bin kişinin, bu çalınan sorular marifetiyle, çalınan sorularla geçilen sınavlar sonucunda istihdam kazandığını biliyoruz ve yine eski ÖSYM başkanlarından birisi, zamanında suçlandığında, o dönemin Cumhurbaşkanı ve Başbakanı tarafından “Açıklamaları bizi tatmin etti.” denilen kişi şimdi tutuklu olarak yargılanmakta. Yine “Sınav soruları çalındı.” diyen, polis okulu sınavlarına giren, hakkında uyuşturucu kullanımı davası açılan bir öğrenciyi usulsüz olarak dinleyen 7 polisin 7’si de FETÖ nedeniyle bugün gözaltında.

Bakınız, ÖSYM’de bugün köklü bir değişikliğe gidilmek isteniyor ancak yapılan değişikliklerin bir bölümü olumlu görünmekteyse de Sayın Başkan, Sayın Bakanım, ÖSYM’de yapılan değişikliklerle yeni bir siyasi yapılanmanın, yeni bir ideolojik yapılanmanın asla ve asla önü açılmamalıdır. Aksi hâlde, bugün geldiğimiz nokta yani FETÖ’ye teslim ettiğimiz önemli kadrolar yine ÖSYM marifetiyle başka başka cemaatlere teslim edilecektir.

Bu noktada, Başkanlıkça uygun görüldüğünde ÖSYM’deki uzmanlara “eğitim uzmanı” kadrosunun verilmesinin son derece sakıncalı, maarifte, Millî Eğitimdeki eğitim uzmanlarına ve müfettişlere büyük haksızlık olduğunu da bildirmek isterim.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Usluer.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan (1/721) esas numaralı Kanun Tasarısı’nın 79’uncu maddesinin (6)’ncı fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Fahrettin Oğuz Tor (Kahramanmaraş) ve arkadaşları

“6) Altıncı fıkrasına aşağıdaki cümle eklenmiştir.

‘Başkanlık, adaylar ve sınav görevlilerini kapsayacak şekilde biyometrik yöntemlerle kimlik doğrulaması yapar. Biyometrik doğrulamanın kullanılmadığı durumlarda; adayların ve sınav görevlilerinin sınav binalarına girişinde nüfus cüzdanı veya geçerlilik süresi dolmamış pasaport haricinde ilgili kanunlarında resmi kimlik belgesi hükmünde olsa bile başka bir kimlik belgesi geçerli kabul edilemez. Biyometrik yöntemlerle kimlik doğrulama uygulamaları için elde edilen veriler sınav hizmetlerinde kullanılmak üzere saklanabilir.’”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Fahrettin Oğuz Tor konuşacak. (MHP sıralarından alkışlar)

FAHRETTİN OĞUZ TOR (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 79’uncu maddesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle sizleri saygılarımla selamlıyorum.

Tasarıyla YÖK Kanunu’na ilave edilen disiplin işlemleri konusunda görüşlerimi arz etmek istiyorum. Konu, toplumun tüm kesimleri ve kurumlarıyla da yakından ilgilidir.

Değerli milletvekilleri, disiplin cezası verme işlemi bir sonuçtur. Disiplin cezasıyla keyfîlik ve laçkalık doğru orantılıdır. Ne kadar ceza, o kadar laçkalık, o kadar keyfîlik. Disiplin cezasıyla kurumsallaşma, bürokrasinin geriliği ise ters orantılıdır. Disiplin cezasının olmadığı veya az olduğu yerlerde kurumsallaşma vardır, bürokrasi ileri seviyededir. Bir kurumun kuruluşu aşamasında eksiğinin, noksanının olması pekâlâ mümkündür, ancak kuruluşun üzerinden onlarca yıl geçtiği hâlde aynı hataların yapılmasını başka şekillerde izah etmek gerekir. Bunun adı keyfîliktir, hukuka saygılı olmamaktır, ahbap çavuş ilişkisinin öne çıkmasıdır, uzmanlığın yok sayılmasıdır, bunun adı işin ehline verilmediğidir.

Değerli milletvekilleri, siz disiplin cezası verme eylemini başlangıçta önleyemediğiniz müddetçe, önlemek için bir gayret göstermediğiniz, caydırıcı tedbirler almadığınız müddetçe disiplin cezası verme işlemini önleyemezsiniz. Şunu söylemek istiyorum: Öncelikle sistemi hataları en az olacak şekilde dizayn etmeliyiz, kurumsallaşmaya önem vermeliyiz, müktesebatları kollamalıyız, korumalıyız, keyfî uygulamaların önüne geçmeliyiz. Ondan sonra da yapılacak yegâne iş, bürokraside en alttan başlayarak en üst unvana kadar işi ehline vermektir. Bütün bunlara rağmen aykırı hareket edenler olursa da caydırıcı şekilde cezalandırmalıyız. Bu samimi bir inanç gerektirir, gayret gerektirir, kişilik gerektirir. Bakınız, ileri ülkelerin tamamı bu yoldan kalkınmışlar, ileri gitmişlerdir. İnancımız gereği buna en çok bizim riayet etmemiz gerekirken maalesef en az riayet edenlerdeniz. Böyle olunca da şu güzelim ülkede işsizlik rekor kırıyor, geçim sıkıntısı had safhadadır, yolsuzluk tavan yapmaktadır. İsrafı sorarsanız, ayranımız yok içmeye ancak 5-6 tane uçak durur kapımızda.

Siz işi ehline vermediğiniz müddetçe ne yapsanız başarılı olamazsınız. Bu, benim sözüm değil, ilahî emirdir. İşin ehline verilmemesi kul hakkına girer. Hizmetin gereği ve kamu yararı da buradadır. İşsizlik, pahalılık, geçim sıkıntısı, yolsuzluk, iç ve dış problemler, diğer bütün meselelerin temelinde işin ehline verilmemesi vardır.

Sayın Hocamın müsaadesiyle burada bir anekdotu arz etmek istiyorum. Ashabıkiramdan Ebu Zer Peygamberimiz’e “Ey Allah’ın Resulü, beni bir yere idareci olarak tayin etmez misin?” der. Bunun üzerine Peygamber’imiz eliyle omzuna vurur ve “Ebu Zer, sen zayıf bir adamsın. İdarecilik bir emanettir, şüphesiz hakkı verilmediğinde bu emanet kıyamet gününde hüsran ve perişanlık getirir.” der. Emanet vermekle yetkili olan kimseler onu ehline verecekleri gibi emanet kendilerine verilen kimseler de bunun sorumluluğundan kurtulmak için görevin gereğini yapmaya çalışacaklar ve görevde kusurlu davranmayacaklardır. Peygamber’imiz prensip olarak görev isteyenlere görev vermez, bu sorumluluktan kaçanları tercih ederdi. Siz ne yapıyorsunuz, kısa bir örnekle anlatayım: Üniversitede bir eğitim üyesi bir TV kanalında yaptığı konuşmada “Cahil halka güveniyorum.” diyor, cahil halka güveniyormuş. “Ülkeyi ayakta tutacak olanlar, okumamış hatta ilkokulu bile okumamış, üniversite okumamış cahil halktır. Türkiye’nin okumamış kesimi, profesörlerden başlayarak geriye doğru en tehlikeli olanlar üniversite mezunlarıdır. Okuma oranı arttıkça beni hafakanlar basıyor.” ve benzeri şeyler diyebiliyor. Kısaca, cahilliği öğütlüyor. Bu adamın, Allah’ın ilk emrinin “Oku.” olduğunu, “Hiç, okuyanla okumayan bir olur mu?” ayetikerimesini bilmemesi imkânsızdır. Ama bir gerçek var ki bu kişi, Yunus Emre’nin “İlim, ilim bilmektir/ İlim kendini bilmektir/ Sen kendini bilmezsin/ Bu nice okumaktır.” şiirinin anlamına en yakışan kişidir. Bu kişi ne oldu biliyor musunuz? YÖK Denetleme Kurulu üyesi oldu. Bu anlayışı Allah kabul etmemektedir. Bu anlayışın gözünü kör etmediğimiz müddetçe, bu anlayışı yerin dibine gömmediğimiz müddetçe iflah olmayacağımızı belirtiyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tor.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 79’uncu maddesiyle değişiklik öngörülen 6114 sayılı Yasa Tasarısı’nın 9’uncu maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde yapılmak istenen değişikliğin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Garo Paylan (İstanbul) ve arkadaşları

“Başkanlık, gizlilik ve güvenliğin sağlanması için sınav öncesinde, sınav sırasında ve sonrasında gerekli bütün tedbirleri alır, ilgili tüm kurumlarla işbirliği yapar”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Mardin Milletvekili Sayın Ali Atalan… (HDP sıralarından alkışlar)

ALİ ATALAN (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşülen eğitim sistemi, değerli arkadaşlar, bir toplumun veya ülkenin gelişmişliği o ülkedeki eğitim sisteminin gelişmişliğiyle ölçülür. Bunun için de eğitim sisteminin demokratik, bağımsız, objektif, bilimsel olması şarttır ama maalesef, Türkiye'de olan eğitim sistemi ezbere dayalı, tek yanlı, endoktrinasyon, tamamen çocukları bir yöne doğru eğiten, ezbere dayalı bir eğitim sistemi öngörülüyor ve bu uygulanıyor. Bunun da başarı getirmesi mümkün değildir; bildiğimiz sonuçları, gördüğümüz sonuçları ortaya çıkarır.

Değerli arkadaşlar, birçok arkadaşımızın da dünden beri dile getirmiş olduğu, benim de dün içinde yer aldığım 5 milletvekili arkadaşımızla Kandıra’ya doğru gittiğimiz, kendi arkadaşlarımızı, eş başkanımızı, grup başkan vekilimizi, diğer milletvekillerimizi, belediye eş başkanlarımızı ziyaret etmek üzere gittiğimizde yolumuz gerçekten gayrihukuki hiçbir mesnet ve dayanağı olmadan durduruldu ve ellerinde şifahen herhangi bir talimat olduğu söylendi ama yazılı hiçbir belge yok, bize tebliğ edilen hiçbir şey yok. Bize söylenen, cezaevini bizden korumakmış veya güvenliğini sağlamakmış! Sanki elimizde bomba var, gideceğiz oraya, cezaevi için tehdit oluşturuyormuşuz gibi bir edayla, bir söylemle... Ama bunun kesinlikle valiye bağlı olmadığını düşünüyoruz, bunun tamamen iktidar erkinde, iktidar partisinde olduğunu, bu sorumluluğun onlara ait olduğunu düşünüyoruz. Bunun kesinlikle doğru olmadığını, ülkemiz için, toplumumuz için tehlikeli bir gidişat olduğunu söylüyor, altını çiziyoruz.

Değerli arkadaşlar, şimdi, burada, bize göre, Meclisin meşruiyeti üzerine büyük bir gölge düşmüştür. Bu Meclis artık sakattır, meşruiyetini büyük ölçüde kaybetmiştir. Bir grubun eş başkanları, başkan vekili ve toplam 10 milletvekili içeri alınmış, bu milletvekillerinin hakları yalnız ait oldukları gruba aitmiş gibi, sanki bizim dışımızda burada hiçbir demokrat yokmuş gibi bir manzara ortaya çıkıyor. Oysa, bu Mecliste, hangi partiden olursa olsun, bir milletvekilinin hak ve hukuku kısıtlandığında ona sahip çıkmak bütün milletvekillerinin ve özellikle Meclis Başkanının görevidir ama yapılan tamamen tersi.

Şimdi, ben -belki bazılarınız biliyordur- Almanya’da otuz sene yaşadım, orada milletvekilliği yaptım, orada büyükşehir belediye meclis üyeliği yaptım yıllarca sol parti içinde. Sol parti ile orada muhafazakâr partisi, Hristiyan Demokrat Partisi arasında -biliniyor çok- husumet derecesinde bir karşıtlık var ama Parlamentoda bize karşı herhangi bir menfi, olumsuz şey yapıldığında ilk önce onlar hakkımızı, özgürlüğümüzü savunurdu.

Şimdi, Voltaire’nin bir sözünü Değerli İbrahim Ayhan alıntı yaptı, ben de bir alıntı yapayım. Voltaire kendi karşıtına diyor ki: “Senin düşüncenden nefret ediyorum, karşıyım sonuna kadar ama bu düşünceni ifade edebilme özgürlüğüne sahip olman için de canımı feda ederim.” Şimdi, maalesef, burada, ülkemizde yaşanan bunun tam tersidir. Bizim çağrımız, burada bulunan bütün grupların tutuklanan arkadaşlarımız için harekete geçmesi ve onların derhâl…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ ATALAN (Devamla) – Sayın Mehmet Ali Şahin’in dediği gibi, -maalesef, linç edilmediği kaldı- tutuksuz yargılanma yolunun açılması… Biz yargılanmaktan hiç kaçmıyoruz. Bu imkânın yaratılması ivedilikle gerekiyor.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Atalan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

79’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

80’inci madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 80’inci maddesinde yer alan “beş bin” ibaresinin “altı bin” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

             Garo Paylan                               Sibel Yiğitalp                                      Adem Geveri

                İstanbul                                    Diyarbakır                                               Van

    Mehmet Emin Adıyaman                       Lezgin Botan                                     Berdan Öztürk

                  Iğdır                                           Van                                                   Ağrı

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 80’inci maddesinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

      Ömer Fethi Gürer                          Bülent Bektaşoğlu                                   Mehmet Tüm

               Niğde                                          Giresun                                             Balıkesir

           Atila Sertel                                   Ceyhun İrgil                                        Murat Emir

               İzmir                                            Bursa                                                Ankara

     Metin Lütfi Baydar

               Aydın

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Balıkesir Milletvekili Sayın Mehmet Tüm. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET TÜM (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 80’inci maddesi üzerine grubum adına söz almış bulunuyorum.

Değerli milletvekilleri, tüm bu görüşmeleri demokrasi adına, halkımızın bize verdiği yetkiye dayanarak yapıyoruz. Bunun çağdaş hukukun ve demokrasinin bir gereği olduğunu hepimiz biliyor ve kabul ediyoruz. Bizim savunduğumuz, işte, bu çağdaş demokrasi anlayışıdır. Bu anlayışla, demokrasiye uygun olarak bir bakanlığın teşkilat yasasını günlerce görüşüyoruz.

Peki, şimdi buradan AKP’li arkadaşlara soruyorum: İçeri attığınız, yargısız infaza tabi tuttuğunuz gazeteci, aydın, bilim adamı, siyasetçi ve yazarları hiç düşündünüz mü? Bu insanları hangi demokratik kurallara göre tutukladınız? Hangi hukuka göre ceza veriyorsunuz? Tutuklayan savcı, yargılayan hâkim hangi özgür iradeyle bunları yapmaktadır, söyler misiniz? Gazetecileri hangi gerekçelerle içeri attılar, içinizde bunu bilen var mıdır? Sizce, demokratik bir ülkede bunlar olabilir mi? Bu karanlık tablo ülkemize asla yakışmıyor.

Değerli milletvekilleri, geçtiğimiz günlerde milletvekili arkadaşlarımla birlikte Silivri Cezaevinde Cumhuriyet gazetesi yazarlarını ziyaret ettik. Düşünce özgürlüğüne ve laik cumhuriyete inanan herkese, Murat Sabuncu’nun, Hakan Karasinir’in, Bülent Utku’nun, Güray Tekin Öz’ün, Mustafa Kemal Güngör’ün, Önder Çelik’in, Turhan Günay’ın, Kadri Gürsel’in, Musa Kart’ın ve Akın Atalay’ın selamlarını getirdik. Bu arkadaşların neden tutuklandıklarını çok iyi biliyoruz. Bunlar “Medya ve basın özgür olsun.” dedikleri için tutuklandılar; reisin kulu kölesi olmadıkları için tutuklandılar; gazetelerine manşetleri saraydan attırmadıkları için tutuklandılar; ülkemizde tam demokrasiyi ve insan haklarını savundukları için tutuklandılar.

Sadece Cumhuriyet yazarlarını değil, bunlarla birlikte 142 gazeteciyi daha tutukladınız ve dünyanın hiçbir yerinde bu kadar özgürlükleri rehin alınmış gazeteci, yazar görebilir misiniz?

Bu gazetecilerin çoğu, meslek yaşamları boyunca sizin eski ortağınız FETÖ’yle mücadele ettiler. Şimdi “Bunlar FETÖ’cü.” diye tutukluyorsunuz çünkü siz, bu gazetecilerden korkuyorsunuz. Sizin FETÖ’yle ortaklığınızı bunlar çok iyi biliyorlar. Bundan dolayı birilerinin emri üzerine tutukladınız.

Değerli milletvekilleri, AKP, ülkede çağdaş hukukun yerine bir Silivri hukuku yarattı. AKP’ye muhalif kim varsa önce Silivri’ye atıyorlar, sonra hiçbir suç bulamayınca da “Pardon, kumpas vardı, özür dileriz.” diyerek dışarı çıkarıyorlar. Bunun örneklerini saymama hiç gerek yoktur, hepiniz çok yakından biliyorsunuz; en canlı örneği Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan’dır.

Değerli milletvekilleri, AKP’nin ülkeyi getirdiği yerde hukuk yok, adalet yok, bağımsız yargı yok, her şeyden önemlisi vicdan yok. İnsanların yargılanmadan mahkûm oldukları tek ülke Türkiye’dir. İnsan olmanın en temel kuralı olan haklar yasayla yok sayılıyor. Kendilerini 15 Temmuzun mağduru ilan edenler şimdi bunu fırsata çevirdiler. Her gün cumhuriyetin değerlerini ve kazanımlarını tek tek yok ediyorlar. Cumhuriyetin yetiştirdiği irfanı hür, vicdanı hür insanlardan korkuyorlar. Özgür üniversite, özgür basın, özgür toplum, özgür insan istemiyorlar çünkü özgürlük biat etmenin düşmanıdır. Özgür insan soran, sorgulayan yurttaş demektir. Bunun yerine kaderci, biatçi, her şeyi fıtrata bağlayan kul yaratmak en büyük hayalleridir. Ancak şunu çok iyi biliyoruz ki; bu ülkenin demokratları, aydınları, yazarları, gazetecileri faşizmin zindanları olan Metrisleri, Ulucanları, Mamakları dün de bugün de çok iyi biliyorlar. Sizin baskı ve zulmünüz bu ülkenin aydınlarını, demokratlarını doğru bildikleri yoldan asla geriye döndürtemeyecek.

Sözlerime Nazım Hikmet’in sözleriyle son vermek istiyorum:

“Hava kurşun gibi ağır,

Hava toprak gibi gebe.

Bağır bağır bağırıyorum,

Kurşun kurşun eritmeye çağırıyorum.

Ben diyorum ki ona:

Sen yanmazsan, ben yanmazsam, biz yanmazsak,

Nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa?”

Sizin yarattığınız kurşun gibi bu ağır hava demokrasi ve özgürlüklerin meşalesi karşısında erimeye, yok olmaya mahkûmdur. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar; HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tüm.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 80’inci maddesinde yer alan “beş bin” ibaresinin “altı bin” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Lezgin Botan (Van) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Van Milletvekili Sayın Lezgin Botan... (HDP sıralarından alkışlar)

LEZGİN BOTAN (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; söz konusu yasa tasarısının 80’inci maddesi üzerine grubum adına söz almış bulunmaktayım.

Sözlerime başlamadan önce, bu Meclis nasıl ki bütün vesayetlere, her türlü darbeciliğe karşı durmuşsa, aynı şekilde şu an tutuklu olan, rehin alınan eş başkanlarımız, milletvekillerimiz ve üyelerine sahip çıkması da bu Meclisin şeref ve namus borcudur.

Değerli arkadaşlar, eğitimle ilgili bir yasanın görüşüldüğü saatlerde Adana’nın Aladağ ilçesinde 11 kız öğrencimiz ve 1’i de memur 12 canımızı kaybettik. Buradan vefat edenlere rahmet, ailelerine sabır diliyorum.

Türkiye’de eğitim alanında sorunlara kalıcı çözümler üretebilecek evrensel standartlarda değişikliklerin yapılması gerekirken AKP iktidarları dâhil herkes kendi ideolojik beklentileri doğrultusunda eğitimi dizayn etmeye çalıştı. Özellikle AKP iktidarları döneminde eğitim sistemi âdeta bir yazboz tahtasına dönüştürüldü. Bunun sonucunda, nitelikli bir eğitim sistemi oluşturulamadığı gibi, çocuklarımızın da yaşamı ikide bir değiştirilen sistemlere ayak uydurma koşturmacasıyla geçti. Görüldüğü kadarıyla, bugün de çocuklarımıza güvenli barınak, kaliteli yaşam, geniş olanaklar sağlamak yerine, AKP siyasal kodlarına sadık kalarak eğitimle oynamaktadır. Bunun yanında, söz konusu yasa tasarısının düzenleniş biçimi ve içeriğine bakıldığında, öğrencilerin ihtiyaçlarının gözetilmediğini görüyoruz. Eğer gerçekten AKP iktidarları döneminde çocuklarımız önemsenmiş olsaydı ne Ensar vakaları olurdu ne de Aladağ yaşanırdı. Aynı şekilde, Türkiye Kürdistan’ında okul çağındaki Uğurlar, Ceylanlar, Berkinler katledilmezdi, Kürt çocuğu ana dilinde eğitimden yoksun bırakılarak bilişsel dünyası tahrip edilmezdi. AKP iktidarları en azından eğitim konusunda iflas bayrağını dalgalandırdığını kabul etmelidir. Ama öyle şişkin bir gurur ve dolgun bir ego var ki hatalarını bile ne görüyorlar ne de kabul edebiliyorlar. Bunun yerine, her konuda inancımızı suistimal eden siyasal bir argüman hâline getirdiler. Soma’da, Şirvan’da bile gerekli tedbirleri alamadıkları için istifa etmeleri gerekenler fıtrata sığındı. Cemaati besleyip, büyütüp özellikle de Kürtlerin başına bela edenler faturayı ödemek yerine garibanlara kestiler. Bu sebeple sormak zorundayız: Eğitim başta olmak üzere birçok devlet kurumunun dümenine cemaatçileri kim veya kimler yerleştirdi? Dümendekilerin, yandaşları için sınav sorularını çalmasından dolayı küçük yüzdelik dilimlerle atanamadığı için intihar eden öğretmen adayı gençlerden haberiniz var mı? Bu yetmemiş olmalı ki bugün de binbir emekle çalışıp atanan insanları işlerinden ettiniz. İnsanların hayatlarını darmadağın ettiniz. FETÖ metö dediniz ama sapla samanı karıştırdınız. Öyle ki EĞİTİM SEN, SES gibi muhalif, sol sendika üyelerini mağdur ettiniz. Sadece vicdan diyoruz. Eğer vicdanınız kış uykusundaysa lütfen vicdanlarınızı uyandırın.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; eğitimin odağında çocuklarımız, yarınlarımız var. Zannedersem bu konuda hepimiz hemfikiriz. Peki, ana dilde eğitim alamayan milyonlarca çocuk için de bir şeyler yapmayı düşünüyor musunuz Sayın Bakanım? Bugün burada yapılan düzenlemelerin yanında, kentleri yakılmış, yıkılmış; dil, kültür, siyasi açıdan kendisini buradan uzaklaşmış hisseden milyonlarca insan için bir şeyler yapmayı düşünüyor musunuz? Dışarıya kendi soydaşlarınız için söz konusu olduğunda “Asimilasyon bir insanlık suçudur.” diyenler kendi Kürt vatandaşlarının ana dillerini yasaklayarak, ana dilde eğitimden yoksun bırakarak asimile etmenin de büyük bir insanlık suçu olduğunu düşünüyorlar mı?

Bu temenni ve duygularla hepinizi, Genel Kurulu selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Botan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

80’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, 60’a göre kısa bir söz istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Muş, buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

26.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, “asimilasyon politikaları” diye bir tabiri kesinlikle kabul etmediklerine ve “Türkiye kürdistanı” diye bir tanımlama bulunmadığına ilişkin açıklaması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Adalet ve Kalkınma Partisi olarak, AK PARTİ iktidarları döneminde biz “asimilasyon politikaları” diye bir tabiri kesinlikle kabul etmiyoruz, bunu reddediyoruz. Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırları içerisinde yaşayan her yurttaş eşit haklara sahiptir ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin her vatandaşı gibi -hangi bölgesinde yaşıyorsa yaşasın- hiçbir ayrım gözetilmeden eşit yurttaşlık haklarına sahiptir.

Bir diğer konu, Anayasa’mızda devletimiz “Türkiye Cumhuriyeti devleti” olarak tanımlanır. Devletin idari yapısı, şehirleri ve bölgeleri ilgili yasalarımızda yazılmıştır. 7 coğrafi bölgeden oluşur, 81 ili vardır ve burada “Türkiye kürdistanı” diye bir tanımlama bulunmamaktadır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 22.36

SEKİZİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 22.53

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye), Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 30’uncu Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.

405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/721), Tebligat Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/693), Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/511), Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı’nın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/546), Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/666) ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 405) (Devam)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

81’inci madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 81’inci maddesindeki “yer alan” ibaresinin “bulunan” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

          Garo Paylan                                  Sibel Yiğitalp                                      Adem Geveri

             İstanbul                                       Diyarbakır                                               Van

         Berdan Öztürk                        Mehmet Emin Adıyaman                             Mahmut Toğrul

                Ağrı                                             Iğdır                                               Gaziantep

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan (1/721) esas numaralı Kanun Tasarısı’nın 81’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

          Zühal Topcu                                  Baki Şimşek                                        Ruhi Ersoy

              Ankara                                          Mersin                                             Osmaniye

          Arzu Erdem                                  Erkan Haberal

             İstanbul                                         Ankara

Madde 81- 6114 sayılı Kanunun geçici 2 nci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “31/12/2015” ibaresi “31/12/2017” şeklinde değiştirilmiştir.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Mersin Milletvekili Sayın Baki Şimşek. (MHP sıralarından alkışlar)

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 81’inci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Sözlerime başlamadan önce yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Adana Aladağ’da üç katlı kız öğrenci yurdunda çıkan yangında hayatlarını kaybeden yurt müdürü Cumali Genç’in kızı Sare Betül Genç, eğitmen Mersin Çamlıyaylalı hemşehrim Fatma Canatan ile öğrenciler Sema Nur Aydoğdu, Gamze Bagir, Bahtınur Baş, Nurgül Pertlek, Tuğba Aydoğdu, Sümeyye Yetim, Cennet Karataş, Sevim Köylü, İlknur Maden ve Zeliha Avcı’nın cenazeleri bugün kaldırıldı. Şehitlerimize Allah’tan rahmet, ailelerine başsağlığı diliyorum.

2016 yılının Türkiye’sinde, umreye ve hacca dolarla gidilen 2016 yılının Türkiye’sinde, köy çocukları, Yörük çocukları, eğitim alma uğruna, dün Konya’da olduğu gibi, Diyarbakır’da olduğu gibi, bugün de Adana’da yanarak can verdiler. Maalesef, devletimiz, 2016 yılında hâlâ öğrencilerin yurt sorununu çözemedi. Hükûmet yetkilileri sadece yollardan, otobanlardan, tüp geçitlerden ve köprülerden sorumlular, eğitimden sorumlu hiç kimse yok bu ülkede; belediye sorumsuz, Hükûmet sorumsuz, denetleyenler sorumsuz, sadece sorumlu olan, bu çocukları okumak için bu yurtlara gönderen aileler var.

Değerli milletvekilleri, devletimiz eğitim sisteminin sorunlarını konuşmak zorundadır, bunları çözmek zorundadır. Bu acı sadece Adana’yı değil, bugün bütün Türkiye'yi yaktı. Yalnız sorumlu olarak, o yangın merdivenini kilitli bırakan yurt görevlisi veya buna müsaade eden belediye veya Bakanlık yetkilileri, bugün sadece geriye onlar kaldı.

Şimdi, biz, bu acıyla yurtları denetlemeye çıkacağız. Türkiye genelinde birçok yurt denetlenecek, ama yarın, Konya’da olduğu gibi, Diyarbakır’da olduğu gibi, üç ay sonra hepsi unutulup gidecek, yine öğrencilerimiz kaderleriyle baş başa kalacaklar. Onun için Sayın Bakanımızdan şunu istirham ediyoruz: TOKİ milyon dolarlık konut yapmayı bıraksın. Bu yıl üniversiteler açılırken sadece Kahramanmaraş’ta 4 bin üniversite öğrencisi açıkta kaldı. İstanbul’da binlerce, Ankara’da binlerce hâlâ yurda yerleşemediği için üniversiteye gidemeyen öğrencilerimiz var. Bu yılki bütçeye ciddi bir ödenek konulsun, Türkiye genelinde hem ortaokul, lise hem üniversite öğrencilerinin yurt sorunu çözülsün. Yoksa çıkıp burada şunu söylemek kolay: “Efendim, Aladağ’da yurt yok ama Adana’ya gönderseydiniz.” Biz bunu sorumsuzluk olarak algılıyoruz. Aladağ’ın köyünden gelen çocuk zaten bir buçuk-iki saatlik yolla geliyor Aladağ’a. Aladağ-Adana arası -buradan, bilmeyenler kürsüye çıkıp konuşuyorlar- iki-iki buçuk saatlik yol. Dört saatlik bir yola gönderecek anne baba çocuğunu, o çocuk hafta sonu tatil olacak, geri köyüne gidecek. Nasıl gidecek Allah aşkına? Köy okullarını kapatarak geldiğimiz süreç bugün bu noktalara geldi. Maalesef eğitimde iyi bir durumda değiliz.

Ben Mersin’de yaşıyorum, bugün Mersin’de tarlada çalışmaya giden Suriyeliler yabancı dil konuşuyorlar; İngilizce biliyorlar, Fransızca biliyorlar. Çöp toplayan çocuklar yabancı dil biliyorlar ama nasıl bir eğitim sistemimiz var? Sekiz yıl lise eğitimi -ortaokul, lise- dört yıl üniversite eğitimi veriyoruz. Şimdi ben bu kürsüden sorsam, “Kaç tane yabancı dil bilen milletvekili var?” desem bir elin parmaklarını geçmeyecektir. Onun için…

MUSTAFA ILICALI (Erzurum) – Çok vardır.

BAKİ ŞİMŞEK (Devamla) – Kesinlikle yoktur, çok yoktur yani iyi derecede yabancı dil bilen çok sayıda yoktur. Onun için, bunlarla ilgili gerekli planlamaların yapılmasını, millî eğitim politikasının sadece öğretmenin aldığı maaşla, kaç kilo süt alıyor, kaç kilo et alıyor olarak değerlendirilmemesini bekliyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle, tekrar, yanarak canlarını kaybedenlere Allah’tan rahmet diliyorum, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Şimşek.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 81’inci maddesindeki “yer alan” ibaresinin “bulunan” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mahmut Toğrul (Gaziantep) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Gaziantep Milletvekili Sayın Mahmut Toğrul…

Buyurun.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Bu vesileyle, Genel Kurulu selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, konuşmama Eş Genel Başkanımız Sayın Selahattin Demirtaş, Eş Genel Başkanımız Sayın Figen Yüksekdağ; Grup Başkan Vekilimiz Sayın İdris Baluken; Hakkâri milletvekillerimiz Selma Irmak, Abdullah Zeydan, Nihat Akdoğan; Şırnak milletvekillerimiz Ferhat Encu, Leyla Birlik; Diyarbakır Milletvekilimiz Nursel Aydoğan ve Mardin Milletvekilimiz Gülser Yıldırım’ı selamlayarak başlamak istiyorum. Yine aynı şekilde, belediye eş başkanlarımız Ahmet Türk, Gültan Kışanak, Fırat Anlı başta olmak üzere tüm belediye başkanlarımızı ve tüm siyasi tutsakları saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bugün, Aladağ’da yaşanan felaketle ilgili olarak Eş Genel Başkanımızın, eşi Başak Demirtaş aracılığıyla gönderdiği mesajı sizinle paylaşmak istiyorum.

“Adana’nın Aladağ ilçesinde meydana gelen yangında 11’i öğrenci, 12 kişinin hayatını kaybetmesi ve 22 öğrencinin yaralanması beni derinden üzmüştür. Hayatını kaybedenlere rahmet, ailelerine başsağlığı, yaralılara da acil şifalar diliyorum. Hepimizin özlemi, bu tür felaketlerin bir daha yaşanmadığı bir ülke ortamına ulaşmaktır. Ne yazık ki bu tür felaketler, bu ihmalkârlık ve denetimsizlik, bu sorumsuzluk, devlet kurumlarının umursamaz ve aymaz tutumları devam ettikçe yaşanacaktır.

Çocuklar hepimizin hem bugünü hem de geleceğidir. Onların sağlıklı, güvenli ve huzurlu ortamda yaşamaları, hiçbir istismarla karşılaşmamaları, nitelikli ve bilimsel eğitim almaları, hepimizin hem beklentisi hem de mücadele konusudur. Umuyorum ki bir daha böyle bir felaketi, böyle bir utancı yaşamayız. Bunun ilk adımı, sorumlulardan hukuk önünde hesap sorulmasıdır. Ama bu yetmez, partimiz başta olmak üzere tüm demokrasi güçleri, vicdan sahibi her bir yurttaşımız çocuklarımızın rahat edecekleri, kendilerini geliştirecekleri insani yaşam ve eğitim ortamını sağlamak için üzerine düşeni yapmalıdır. 1 Aralık 2016

                                                                                               Selahattin Demirtaş

                                                                                         Halkların Demokratik Partisi

                                                                                                Eş Genel Başkanı”

Değerli arkadaşlar, Eş Başkanımızın belirttiği gibi ben de bu olayda, bu katliamda yaşamını yitiren yurttaşlarımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı, yaralılara da acil şifalar diliyorum.

Değerli arkadaşlar, bugün yasama faaliyeti nedeniyle aramızda olması -açık hukuk hükmüne rağmen- engellenmiş vekillerimizin burada olmaması aslında bu Meclisin bir yüz karasıdır. Bu Meclisin kendi üyelerine sahip çıkmamasının tarihe not düşülecek bir leke olarak kalacağını ifade etmek isterim.

Değerli arkadaşlar, dün Kandıra’ya gidenler arasında ben de vardım. Kandıra yolunda maalesef bizi bir asker karşıladı. Önce polis noktası, arkasından jandarma noktasında bir asker karşıladı ve valinin talimatı olduğu gerekçesiyle bizim eş başkanlarımızla, vekil arkadaşlarımızla görüşmemiz engellendi. Şimdi, eğer bir karar veriyorsanız -zaten hukuku çiğniyorsunuz- mertçe arkasında durun, o kararı yazılı olarak bize gösterin. Sadece şifahen “Böyle bir karar var.” demeniz, aslında ne kadar kendi hukukunuza saygı duyduğunuzun da göstergesidir. Biz orada bir tutanak tutmak istedik ama tutanak dahi tutmadınız çünkü biliyorsunuz ki bu hukukla sizler asla bu hukuku savunabilir durumda değilsiniz.

Bakın, Saddam Hüseyin’in yargılandığı mahkemenin başkanının Saddam Hüseyin’le diyaloğunu hatırlatırım size. Saddam Hüseyin yargılandığı zaman mahkeme başkanı Saddam Hüseyin’e bir talebi olup olmadığını sorar. Saddam Hüseyin adil yargılanmak istediğini söyler. Mahkeme başkanı veciz olarak şu cevabı verir: “Biz sizin çıkardığınız yasalarla sizi yargılayacağız.” Evet, bugün AKP Hükûmeti, bu iktidar yıkılıyor, çatır çatır yıkılıyor; ekonomi yok, dibe vurmuş, demokrasi çökmüş, adalet çökmüş. Siz yarın yargılanacağınız bu yargılama çıtasını kendiniz koydunuz, buna göre yargılanacaksınız, bunu bilmenizi istiyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Toğrul.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

81’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

82’nci madde üzerinde üç önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan (1/721) esas numaralı Kanun Tasarısı’nın 82’nci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını ve diğer maddelerin teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

          Erkan Akçay                                  Zühal Topcu                                      Erkan Haberal

              Manisa                                          Ankara                                               Ankara

           Ruhi Ersoy                                 Deniz Depboylu                                     Arzu Erdem

            Osmaniye                                         Aydın                                               İstanbul

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahiplerini okuyorum:

Ömer Fethi Gürer                                Metin Lütfi Baydar                                  Ceyhun İrgil

               Niğde                                            Aydın                                                 Bursa

           Atila Sertel                              Mustafa Ali Balbay                         Bülent Yener Bektaşoğlu

               İzmir                                             İzmir                                                Giresun

           Murat Emir

              Ankara

Diğer önergenin imza sahiplerini okuyorum:

          Garo Paylan                                  Sibel Yiğitalp                                      Adem Geveri

             İstanbul                                       Diyarbakır                                               Van

  Mehmet Emin Adıyaman                        Berdan Öztürk

               Iğdır                                             Ağrı

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Biz bunlara katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ilk konuşmacı Iğdır Milletvekili Sayın Mehmet Emin Adıyaman. (HDP sıralarından alkışlar)

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, Meclisin 3’üncü büyük partisinin eş genel başkanları ve 8 milletvekilinin tutuklu olduğu bir süreçte doğrusu yasama faaliyetlerini çok içten, çok etik, çok ahlaki olarak yürütmek, yasama faaliyetlerine ilişkin gelen öneri ve tasarılar üzerinde çok içten tartışabilmek maalesef vicdanın elvermediği bir durum.

Milletvekili arkadaşım Sayın Osman Baydemir’in de söylediği gibi, eğer hukuk vicdanı, adalet vicdanı, siyasal vicdan ishal değilse ya da kabız değilse bu Parlamentonun çatısı altında sizler gibi meşru, demokratik yollarla seçilmiş olan ve 3’üncü büyük partinin milletvekili ve eş başkanlarının şu anda cezaevlerinde tecrit altında tutulmalarının sizin vicdanınızı da rahatsız etmiş olması gerekir.

Değerli arkadaşlar, aslında bu Meclisin tarihinde şu anda yaşadığımız durum yeni bir durum değil. 1990’lı yıllarda da milletvekilleri cezaevlerine tıktırıldı. Şu anda Parlamentomuzun içinde yer alan Sayın Mustafa Balbay da cezaevi sürecini yaşadı yine Sayın Mehmet Haberal da benzer süreçleri yaşadı.

Aslında kuvvetler ayrılığının gerçek anlamda ifadesini bulduğu demokratik sistemlerde, çağdaş demokrasilerde yargı erki ile yasama erki arasındaki dengenin çok önemli olduğunu belirtmek isterim. Her ne kadar maalesef bizde bu erkler arasındaki denge, iktidar çoğunluğu açısından bozulmuşsa da son birkaç yıldır maalesef yargı merci de âdeta siyasal iktidarın çoğunluğu tarafından rehin alınmış durumdadır.

Bakın, değerli arkadaşlar, bağımsız yargı sisteminde aslında içtihatlar, verilmiş kararlar tüm mercileri bağlar. Sayın Mustafa Balbay’ın kararı şu anda elimde. Bakın, Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu içtihatlar var. Bir milletvekilinin tutuklu yargılanıp yargılanamayacağına, yasama faaliyetlerinden alıkonulup konulamayacağına ilişkin Anayasa Mahkemesinin ortada içtihadı bulunduğu hâlde, maalesef talimatla, emirle, yine yürütmenin en tepesinde “Anayasa Mahkemesinin kararlarını tanımıyorum.” diyen Cumhurbaşkanının talimatı doğrultusunda bugün milletvekillerimiz tutuklu durumdadır.

Anayasa Mahkemesinin uzun, 30 sayfayı aşkın içtihadı var. Ben, keşke zaman olsa tümümü okumuş olsam ama sadece bir paragrafını okumak isterim, Sayın Mustafa Balbay’ın başvurusu üzerine bir gerekçesini. Aynen şunu söylüyor Anayasa Mahkemesi: “Seçilme hakkı sadece seçilmişlerde aday olma hakkını değil; aynı zamanda, seçildikten sonra milletvekili olarak Parlamentoda bulunma hakkını da ihtiva eder. Bu da hiç kuşkusuz kişinin seçildikten sonra milletvekili sıfatıyla temsil yetkisini fiilen kullanabilmesini gerektirir. Bu bağlamda, seçilmiş milletvekilinin yasama faaliyetine katılmasına yönelik müdahale sadece onun seçilme hakkına değil; aynı zamanda, seçmenlerinin serbest iradesine de yapılmış bir müdahaledir.”

Bizim partimiz 6,5 milyon oy almıştır dolayısıyla Sayın Eş Genel Başkanlarımıza ve milletvekillerimize yönelik bu hukuk dışı saldırı aslında 6,5 milyon seçmene yapılmıştır. Unutulmamalı ki adalet ok gibidir, hedefe ulaşır ama adaletsizlik, hukuksuzluk, hukuk dışılık bumerang gibidir, atanı sonuçta döner vurur, tıpkı Ergenekon, KCK davalarındaki FETÖ’cü hâkimlerin hukuk dışı davranışlarının bugün bumerang gibi, kendilerine dönmüş olması gibi.

Sayın milletvekilleri, bu hususta duyarlılık göstereceğinizi umut ediyor, saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Adıyaman.

Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ikinci konuşmacı, İzmir Milletvekili Sayın Mustafa Ali Balbay.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Arkadaşlar, 85 maddelik eğitimle ilgili uzun bir yasanın sonuna yaklaşmaktayız. Bu yasa tasarısında üniversitelere giriş koşullarından çıraklık eğitimine, maarif müfettişliğinin çalışma koşullarından okullardaki denetime kadar pek çok alanda yeni düzenleme getiriliyor. İddiayla söylüyorum, bu yasa üzerinde en çok bir yıl içinde yeni oynamalar yapmak zorunda kalacaksınız çünkü ne yazık ki yasa yapma biçimi o andaki gereklere göre yapılıyor.

Arkadaşlar, Almanya, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra çok büyük bir yıkımla karşı karşıya kaldığında Almanlara soruyorlar: “Şimdi ne yapacaksınız?” Almanlar şu karşılığı veriyor: “Bizim üniversitelerimiz var.” Gerçekten de Almanya o yıkıntının üzerinden yeni bir devlet yaratıyor, yeni bir demokrasi üretiyor ama ne yazık ki bizim şu anda eğitim kurumlarımız, üniversitelerimiz eğitimden çok sorun üretmekte.

Sayın milletvekilleri, bugün Aladağ’da meydana gelen olaydan sonra dört partinin bir araya gelip bu sorunla ilgili araştırma yapmış olmasına, yapmak istemesine sevindik. Gerçekten olması gereken buydu ama ortak noktalarımız öylesine azaldı ki dört partinin en temel konuda bile, en azından çözümde değil, “Çözüm nedir?” ya da “Sorun nedir?” bunu araştırmak için bir araya gelmesini bile çok önemsedik.

Bugün Türkiye’ye baktığımızda, bu Meclis ortamında olduğu gibi, bir yandan tutuklu milletvekilleri, bir yandan Türkiye'nin etrafındaki ülkelerle karşı karşıya kaldığı tablo, bir yandan dolardaki yükseliş; öyle bir yönetilemez ortamdayız ki sadece bugünkü iki haberi sizinle paylaşmak istiyorum. Biraz önce, akşam saatlerinde Atina bir açıklama yaptı arkadaşlar, dedi ki: “Siz Lozan’ı istemiyorsanız Sevr’i verelim.” Atina Türkiye’ye böyle bir şey deme hakkını gördü kendisinde. Rusya’da da Lavrov, Dışişleri Bakanı, Türkiye’ye “Ne yapmak istiyorsunuz? Suriye’yle ilgili niyetinizi bilmek istiyoruz, bir açıklama bekliyoruz.” dedi. Bununla ilgili, sosyal medyada çok iyi, iki farklı görüş var. Gerçekten de Türkiye’de üniversite eğitimi almış, diploma sahibi bir Cumhurbaşkanı olsaydı böyle bir tabloyla karşı karşıya kalmazdık arkadaşlar.

HİKMET AYAR (Rize) – Hadi oradan be!

MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) – Şimdi, bir başka tablo; önümüzdeki günlerde belki de bir tartışma yaşanacak, belki de bir referandum ortamına girilecek, bir kesim başkanlık sistemine “evet” diyecek, bir kesim “hayır” diyecek. 4 Aralık günü Ankara’da, Tandoğan’da Türkiye'nin üç büyük kuruluşu; Atatürkçü Düşünce Derneği, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği ve Birleşik Kamu-İş ortak bir karar aldılar ve Ankara’da bir miting yapmak istediler. Mitingin başlığı da şu: “Cumhuriyetimiz ve Parlamenter Sistemimiz İçin Halk Buluşması.” Bu miting bugün akşam saatlerinde yasaklandı arkadaşlar. Böylece, demokrasi anlayışınız, eğer önümüzdeki günlerde bir referandum söz konusu olursa bakışınız ortaya çıktı. “Evet” diyecek olanlara her yer serbest, “hayır” diyecek olanlara yasak. Daha yakın geçmişte, 15 Temmuzdan sonra sokaklara çıkmamak yasaktı, kim çıkmıyor onları denetliyorlardı ama şimdiyse çıkmayı yasak hâle getirdiniz. Bu mu demokrasi anlayışı? Bu mu demokrasiyi kurtarmak?

Sayın milletvekilleri, sözlerimi tamamlarken diktatörlükle ilgili bir sözü paylaşmak istiyorum. Diktatörlük, bir kişinin milyonlarca kişiye hükmetmesi değildir, milyonlarca kişinin bir kişinin zulmünü kabul etmesidir. Türkiye bu zulmü kabul etmeyecek. (CHP sıralarından alkışlar) Türkiye bu süreci aşacak. Göreceksiniz, 2017 çok yeni bir ufuk açacak Türkiye'nin önüne ve önümüzdeki dönem demokrasi Türkiye’de yerleşecek, bugünkü, biraz önce anlattığım anlayış tarihin çöplüğüne gidecek.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Fidel Castro sizin için ne anlama geliyor? Diktatör değil, değil mi sizin için?

MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) - Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Balbay.

Sayın Kılıç, sisteme girmişsiniz, buyurun.

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; az önce kürsüde konuşan hatiplerden bir tanesi Kahramanmaraş’ta Yükseköğretim Kredi ve Yurtlar Kurumu yurtlarına yerleşemeyen 3-4 bin öğrenci olduğundan bahsetti. Hâlbuki, bizdeki kesin bilgi şudur: Yedek yerleştirmeden sonra kalan yedek 1.214 kız, 350 erkek olmak üzere toplam 1.564 kişidir, 3 bin veya 4 bin değildir.

Bu bilgiyi paylaşmak istedim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Fark eden ne? 1.500 kişi yine açıkta kalmış.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederiz Sayın Kılıç.

Kayıtlara geçmiştir.

Sayın milletvekilleri, aynı mahiyetteki önergeler üzerinde üçüncü konuşmacı Aydın Milletvekili Sayın Deniz Depboylu. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın Muş, hatibi çağırdım, isterseniz hatip konuşsun, daha sonra size söz vereyim.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Muş söz istiyorsa ben de istiyorum Sayın Başkan.

DENİZ DEPBOYLU (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubumuz adına vermiş olduğumuz önergemizle ilgili olarak söz almış bulunmaktayım. Aziz Türk milletini ve sizleri saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, Millî Eğitim Bakanlığı Özel Öğretim Kurumları Genel Müdürlüğü 17/9/2015 tarihinde yaptığı düzenlemeyle özel okullar ile özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinde görevlendirilecek yeterli sayıda rehber öğretmen olmadığı ve temininde sıkıntı yaşandığı iddiasıyla öncelikle bu alanlara kaynak gösterilen yükseköğretim programlarınca karşılanması amacıyla da rehberlik kursu düzenleme kararı almıştır. Duyuru incelendiğinde, kursların katılımının felsefe grubu öğretmenleri mezunlarını, ortaöğretim alan öğretmenliği tezsiz yüksek lisans ya da pedagojik formasyon programı belgesi bulunan felsefe bölümü ve sosyoloji mezunlarını, eğitim fakültelerinin eğitim programları ve öğretimi, eğitim yöneticiliği ve denetçiliği, eğitimde ölçme ve değerlendirme, eğitim yönetimi teftişi ve planlaması ve halk eğitimi bölümü ana bilim dalı mezunları olup özel okullar ile özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinde hâlen görev yapmakta olan öğretmenlerin hizmet içi eğitimle ve sonucunda rehber öğretmen olarak görev alabilecekleri hükmü düzenlenmiştir.

Sayın Bakan, aslında bu bir diş hekimine beyin ameliyatı yaptırmak gibi bir şey olur diye düşünüyorum çünkü her alanın eğitimi birbirinden farklı. Rehber öğretmenlik, psikolojik danışmanlık eğitimi veren üniversitelerin lisans bölümleri yüksek puanlarla öğrenci almaktadır. Kimi üniversitelerin psikoloji bölümü ve psikolojik danışmanlık ve rehberlik bölümleri giriş puanları bazı hukuk fakültelerinden daha yüksektir. Bu bölümlerin derslerinin teorik ve uygulamaya yönelik özellikleri nedeniyle felsefe, sosyoloji bölümlerinde olabildiği gibi açık öğretim fakülteleri veya uzaktan eğitim veren fakültelerin programlarına alınmamıştır. Bu lisans programları dört yıl boyunca, temel psikoloji, gelişim psikolojisi, fizyolojik psikoloji, psikolojik danışma ve rehberlik, bireyi tanıma yöntemleri, insan ilişkileri ve iletişim, psikolojik danışmanlıkta konsültasyon, ruh sağlığı ve hastalıkları, özel eğitim, okulda gözlem, psikolojik danışma ve sosyal destek, yaşam dönemleri ve uyum problemleri, kişilik kuramları, psikolojik testler, mesleki rehberlik ve danışmanlık ilke ve teknikleri, kültüre dayalı psikolojik danışma, aile ilişkileri, travma yaşantıları, grupla psikolojik danışma, davranış bozuklukları, uyumsuz çocukların eğitimi, çocuk istismarı ve ihmali, psikolojik ölçme araçları geliştirme, öğrenme güçlükleri, bağımlılık ve psikolojik danışma, kriz ve krize müdahale, evlilik ve aile danışmanlığı, psikodrama, farklı kuram ve yöntemlerin eğitiminin verildiği teorik, uygulamalı ve süpervizyon destekli bir eğitim programıdır. Dört yıl süren rehberlik ve psikolojik danışmanlık eğitiminde öğrencinin toplam aldığı 240 kredinin 220’si psikolojik danışmanlık mesleğinin icrasıyla ilgilidir. Bu kadar önemli bir eğitimin, uzun süren bir eğitimin, 224 saat süren kısa bir kursla bireylere kazandırılmaya çalışılması mümkün değildir.

Alanında uzmanlaşmış, mesleğe münhasır eğitim almış psikoloji ve psikolojik danışmanlık ve rehberlik mezunlarının işsizlik sayısı azımsanamayacak kadar artmıştır. Bu yaklaşık 10 bin civarındadır. Bu kadar kişi, bu kadar yeni mezun, 10 bin civarında mezun atama beklerken, kısa süreli rehberlik kurslarıyla bu eğitimin verilerek yeni gruplar oluşturulmaya çalışılması hakkaniyet ilkesine aykırıdır. Bu, aynı zamanda meslekler arası uzmanlaşmayı anlamsız kılmakta, bilimsellik ilkesine de aykırı olmaktadır. Ayrıca, Millî Eğitim Bakanlığının yine belli bir yönetmeliğinde -ki bu Talim Terbiye Kurulunun bir yönetmeliği- bu programlara atanabilecek öğretmenlerin kimler olabileceği de verilmiş. Bunlar rehberlik ve psikolojik danışmanlık mezunları, eğitimde psikolojik hizmetler ana bilim dalı mezunları ve pedagojik formasyon eğitimi almış olmak şartıyla psikoloji mezunlarıdır. Tüm bu meslekî alanlarda bilimsellik ilkesine duyduğumuz saygıyla bu alan ihlallerinden doğan haksızlığa son verilmesini rica ediyoruz. Kısa süreli açılan bu rehberlik kurslarının meslektaşlarım adına kapatılmasını rica ediyorum.

Ayrıca, anaokullarında psikolojik danışmanlara, rehber öğretmenlere norm kadro verilmemesini de çok anlayamamış durumdayız. Zira bu, gelişimsel rehberlik ilkesine aykırıdır. Bu kadar çok mezun varken, bu kadar çocuğun ihtiyacı varken, bu kadar çok sorun varken bu sorunların çözülmesi için desteğinizi bekliyoruz.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Depboylu.

Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Dolayısıyla kabul edilen önergeler doğrultusunda 82’nci madde metinden çıkartılmıştır.

Bir karışıklığa mahal vermemek için sıra sayısını metninin mevcut maddeleri üzerinden görüşmelere devam ediyoruz. Kanun yazımı sırasında madde numaraları teselsül ettirilecektir.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Muş.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Az önce kürsüde konuşma yapan hatiplerden bir tanesi bizim grubumuza dönerek diktatöryal bir sistemin olduğunu, aslında diktatörlüğün ne olduğunu, Türkiye'nin böyle bir zulmü çekmeyeceğini, sanki bir diktatöryal sistem varmış gibi ifadeler kullandı. İktidarda olan biziz ve bunlar açık bir grubumuza yönelik sataşmadır.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Muş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Altay, daha sonra sizi dinleyeyim.

X.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbay’ın 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 82’nci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanun görüşülüyorken aslında bu şekilde bir cevap vermeyi arzu etmezdim.

Burada diktatörlükten bahsediliyor, Sayın Cumhurbaşkanımızı, AK PARTİ iktidarını bir diktatöryal sistem kurmuş gibi lanse etme çabası var hatipte. Bakın, Sayın Cumhurbaşkanı halk tarafından seçilmiş ve yüzde 52’yle ilk turda seçilmiş Türkiye Cumhuriyeti devletinin ilk Cumhurbaşkanı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

GARO PAYLAN (İstanbul) – Her şeyi yapabilir o zaman!

MEHMET MUŞ (Devamla) – Adalet ve Kalkınma Partisi on dört yıldır iktidarda. Seçimler dört yılda bir yapılıyor, sandık başına gidiliyor ve bu millet AK PARTİ’yi tekrar iktidara getiriyor. Bu nasıl bir zulümdür ki –onların ifadesiyle- bu millet tekrar tekrar, tekrar tekrar Adalet ve Kalkınma Partisini iş başına getiriyor.

Değerli milletvekilleri, bu nasıl bir diktatördür ki 15 Temmuz gecesi bir çağrısıyla milyonları sokağa dökmüş, (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) tankları bu millet durdurmuş hem Cumhurbaşkanını hem de Adalet ve Kalkınma Partisini devirmek isteyen bu kanlı darbe girişimini geri püskürtmüştür. Bir diktatörün olduğu ülkede siz bunları görebilir misiniz? Ama eğer milleti anlayamazsanız, milletin hissiyatını göremezseniz her baktığınız yerde diktatör görürsünüz. Aslında baktığınız yer sizin bir yansımanız olur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, bunu aynı zamanda milletimize karşı söylenmiş haksız bir ifade olarak belirtmek istiyorum. (AK PARTİ sıralarından “Hakaret, hakaret.” sesi) Bu, milletin iradesine bir hakarettir. Milletin verdiği karara karşı bir hazımsızlıktır. Siz ne derseniz deyin, bu millet Türkiye’yi nereye götürmek istiyorsa oraya götürecektir. Bunu, sizin, az önce kullanmış olduğunuz ifadelerin ne engellemeye gücü yeter ne de bu ülkeyi rayından çıkartmaya gücü yeter. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Muş.

Sayın Altay…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Şimdi, bu diktatörlük meselesine ben de değinmek istiyorum, yalnız, ben sataşmadan söz istesem veremezsiniz, 60’a göre söz istesem bir dakikada meramımı anlatamam, onun için ben biraz sonra 83’üncü maddede önerge üzerinde konuşacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Çok teşekkür ederiz Sayın Altay, sağ olun.

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Sayın Başkan…

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Balbay…

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Sayın Başkan, bu çok ağır bir sataşma bana. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Çok ağır bir sataşma, çok ağırıma gitti yani. Söylediklerimin tam tersi şekilde yorumlamış gerçekten.

BAŞKAN – Buyurun.

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Teşekkür ediyorum.

3.- İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbay’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ben dedim ki: “15 Temmuzdan sonra sokağa çıkmamak yasaktı.”

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Kim o yasağı koyan?

MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) - Öyle ki İzmir Çiğli’de bir lisede öğrencilere “Aileniz 15 Temmuz gecesi ve sonrasında ne yaptı, yazın.” diye kompozisyon getirdiler. (AK PARTİ sıralarından “Ne var onda?” sesleri)

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Güzel bir şey. Vatanı kim savunuyor, onu sormuşlar, gayet güzel.

MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) - Ve o dönem sokağa çıkmamak yasaktı, şimdi sokağa çıkmak yasak.

ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Hayal görüyorsun, hayal, hayal!

MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) - Türkiye'nin üç büyük kuruluşu demokrasi mitingi yapmak istiyor “Yasak.” diyorsunuz. Demokrasi sizin tarifinize mi bağlı?

YUSUF BAŞER (Yozgat) – Senin tarifine mi bağlı?

MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) - Demokrasiyi sizden başka kimse tarif edemez mi?

HÜSEYİN FİLİZ (Çankırı) – Siz mi tarif edeceksiniz demokrasiyi?

MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) - Önümüzdeki dönem bu süreci nasıl uygulayacağınız belli.

Sayın milletvekilleri, şunu unutmayın: Partiler, yönetimler oyu halktan alır, meşruiyeti hukuktan alır.

YUSUF BAŞER (Yozgat) – Halktan aldık, hukuktan alıyoruz zaten.

MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) - Hukuku bıraktığınız an meşruiyetinizi kaybedersiniz.

ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Halk da yolunda, hukuk da yolunda merak etme.

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Meşruiyeti halk belirler, seçimle halk belirler.

MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) - Bugün etrafımızdaki ülkelerde… 2014 yılında Cumhurbaşkanlığı seçimi yapıldı, 2014 yılı Haziran ayında, ağustostaki ayrı. Beşar Esad yüzde 96 oy aldı arkadaşlar, yüzde 96. (AK PARTİ sıralarından “Ne alakası var?” sesleri) Ve orada da seçime 3 tane aday katıldı.

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Onun neresi seçim ya? Onun neresi seçim?

İSMAİL BİLEN (Manisa) – Otuz partiyle…

MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) – O yüzden tarifinizi iyi yapın.

Bakın, bu hafta sonu siz Atatürkçü Düşünce Derneğine, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneğine miting yapma hakkını vermediniz. O zaman yasaklamak serbest, o zaman bir başka kurum kendi isteği doğrultusunda “Başkanlık iyidir.” dediğinde izin vereceksiniz. Bu mu demokrasi? Bu mu demokrasi? Önce bunun tarifini iyi yapın.

ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Sayın Balbay, elmalar ile armutları kıyaslamayın.

MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) - O yüzden, sayın hatip benim söylediklerimi tam tersi çarpıtarak söyledi. Demokrasinin tarifi sadece sizin tarifinizle olmaz. 2017 yılını göreceksiniz, halk size de öğretecek demokrasiyi, onun da zamanı geliyor.

Sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Size altmış yıldır öğretiyor, sorun yok!

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Balbay.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Kerestecioğlu, buyurunuz.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

27.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, azınlığın hakları korunmadıkça demokrasi olmayacağına, diktatöryal bir rejim ya da bir çoğunluk tahakkümü olacağına ilişkin açıklaması

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Sadece diktatöryal bir sistem olmamasıyla ilgili ülkenin bir açıklama yapma ihtiyacı duydum eğer siz de uygun görürseniz.

Gerçekten, Kenan Evren de, biliyorsunuz, 12 Eylülde yüzde 90 halk oylamasıyla almıştı. Hayatımın ilk “hayır” oyunu kullanmıştım o dönemde ve hiç de öyle kolay bir şey değildi. Şimdi, velev ki çoğunluksunuz ve gerçekten Cumhurbaşkanı da, evet, biliyoruz, halk tarafından seçildi, buna kimsenin bir itirazı yok ama zaten demokrasi dediğiniz şey aslında çoğunluğun azınlığın haklarını korumasıdır aynı zamanda.

YUSUF BEYAZIT (Tokat) – O zaman azınlıkları iktidara getirelim öyleyse!

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Yani bazen öyle bir iktidar sarhoşluğuna kapılıyorsunuz ki burada gördüğümüz manzara, böyle bir kişi konuşurken atılan sözler ya da verilen tepkiler…

YUSUF BEYAZIT (Tokat) – Tamam da, teröristlerin hakkını savunamayız ki.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Şimdi, demokrasi, 1 kişi dahi olsa bu Parlamentoda ya da herhangi bir yerde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kerestecioğlu, tamamlayın lütfen.

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Teröristlerin hakkını savunamayız ki, ne yapacağız?

BURCU ÇELİK ÖZKAN (Muş) – Yeter artık, gerçekten çok ayıp ya!

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Hayatta her şeye “terör” diyerek çözmek mümkün olsaydı zaten dünyanın her yerinde bu çözülürdü ama siz kendiniz dışındaki herkesi “terörist” ilan ederseniz zaten o zaman o kavramlar da sizin için çok kullanışlı ve kolay bir hâle gelir.

Ben sadece, özetle, aslında azınlığın hakları korunmadıkça, insanlar biraz böyle kendi bulundukları yerden, başkaları ne diyor, ne yaşıyor diye bakmadığı zaman o çoğunluk iktidarıyla yaşanan şey demokrasi olmaz, ancak diktatöryal bir rejim olur ya da bir çoğunluk tahakkümü olur. Bu da bu ülkeye yazık eder; zaten olan da budur, yaşadığımız da budur maalesef. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kerestecioğlu.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/721), Tebligat Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/693), Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/511), Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı’nın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/546), Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/666) ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 405) (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 83’üncü madde üzerinde üç önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair (1/721) esas numaralı Kanun Tasarısı'nın 83’üncü maddesiyle ihdas edilen (2) sayılı listenin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

             Ömer Fethi Gürer               Metin Lütfi Baydar                      Ceyhun İrgil

                     Niğde                                Aydın                                    Bursa

                 Murat Emir                        Atila Sertel                           Özkan Yalım

                    Ankara                               İzmir                                     Uşak

        Bülent Yener Bektaşoğlu               Engin Altay                                  

                   Giresun                             İstanbul

 

(2) SAYILI LİSTE

KURUM          : MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI

TEŞKİLAT      : MERKEZ

İHDAS EDİLEN KADROLARIN

SINIF

UNVANI

DERECESİ

SERBEST KADRO ADEDİ

TOPLAM

GİH

Teftiş Kurulu Başkanı

1

1

1

GİH

Hukuk Hizmetleri Genel Müdürü

1

1

1

GİH

Bakanlık Maarif Başmüfettişi

1

250

250

GİH

Bakanlık Maarif Müfettişi

1

2250

2250

GİH

Bakanlık Maarif Müfettişi

2

50

50

GİH

Bakanlık Maarif Müfettişi

3

50

50

GİH

Bakanlık Maarif Müfettişi Yardımcısı

5

150

150

GİH

Bakanlık Maarif Müfettişi Yardımcısı

9

150

150

GİH

Toplam

 

2902

2902

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 83’üncü maddesiyle ihdas edilen (2) sayılı listenin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini ve maddeye aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

             Ruhi Ersoy                            Erkan Akçay                           Mehmet Necmettin Ahrazoğlu

              Osmaniye                                 Manisa                                                Hatay

             Baki Şimşek                         Muharrem Varlı

                Mersin                                   Adana

(2) SAYILI LİSTE

KURUM : MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI

TEŞKİLAT : MERKEZ

İHDAS EDİLEN KADROLARIN

SINIF

UNVANI

DERECESİ

SERBEST

KADRO

ADEDİ

TOPLAM

GİH

Teftiş Kurulu Başkanı

1

1

1

GİH

Hukuk Hizmetleri Genel Müdürü

1

1

1

GİH

Bakanlık Maarif Başmüfettişi

1

250

250

GİH

Bakanlık Maarif Müfettişi

1

2250

2250

GİH

Bakanlık Maarif Müfettişi

2

50

50

GİH

Bakanlık Maarif Müfettişi

3

50

50

GİH

Bakanlık Maarif Müfettişi Yardımcısı

5

150

150

GİH

Bakanlık Maarif Müfettişi Yardımcısı

9

150

150

GİH

Toplam

 

2.902

2.902

“9/3/2016 tarihli ve 6682 sayılı 2016 Yılı Merkezi Bütçe Kanunu ile atama sınırlarına tabi tutulmaksızın Millî Eğitim Bakanlığına 1.500’ü engelli olmak üzere toplam 120.000 öğretmen kadrosu ihdas edilir.”

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 83’üncü maddesinin tasarı metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

             Garo Paylan                               Sibel Yiğitalp                                   Dirayet Taşdemir

                İstanbul                                    Diyarbakır                                              Ağrı

           Berdan Öztürk                              Adem Geveri                              Mehmet Emin Adıyaman

                  Ağrı                                            Van                                                   Iğdır

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Ağrı Milletvekili Sayın Dirayet Taşdemir konuşacak. (HDP sıralarından alkışlar)

DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği üzere halkımızın iradesiyle seçilen belediyelerimiz -35’ti aslında, bugün de Malazgirt Belediyemize kayyum atandı- 36 belediyemiz gasbedildi, halkın iradesine el konuldu ama bizler sizleri dinlerken şunu görüyoruz: Aslında bir kara propaganda şeklinde halka hizmet verilmediği, belediyelerin bu hizmeti yerine getirmediği ve bundan kaynaklı kayyum atandığına dair çokça söz dinliyoruz. Ben öbür illerden söz etmeyeceğim, sadece kendi seçim bölgemdeki belediyelerden size söz edeceğim.

Örneğin Diyadin Belediyesi. Hazal Aras seçildiğinde açıkçası Diyadin’in çehresi değişti. Diyadin halkının Hazal Aras’tan memnuniyet düzeyi yüzde 80’lerdeydi. Hazal Aras bir yıldır cezaevinde, hâlâ ortada bir iddianame yok, hâlâ bir mahkeme tarihi yok. Hazal Aras’ı tutuklayan, tutuklama kararı veren hâkim ve savcılar Fetullahçı terör örgütüne üye olmaktan şu an cezaevinde ama Hazal’ın rehin tutulma durumu hâlâ devam ediyor. Yani bu da bize şunu ifade ediyor ki darbeciler cezaevinde olsa da fikirleri aslında iktidarda.

Bir diğer örnekse Ağrı Belediyesi. Bakın, Ağrı Belediyesini 2014’te tüm hile hurdalara rağmen biz sizden devraldık. On yıl o belediyeyi siz yönettiniz. Ağrı’da taş üstüne taş koymadınız. Açıkçası biz sizden bir enkaz devraldık, trilyonlarca borç devraldık. Sadece bir ayda Belediyede yenilen kebabın parasıyla emin olun ki bütün Ağrılılar üç ay kebap yerdi ama bugün çıkıp bize hizmetten söz ediyorsunuz. Sizler 2002’den beri, on dört yıldır iktidardasınız.

Peki, ben size Ağrı’nın birkaç sorununa değineceğim. Madem bu kadar hizmet aşkıyla yanıyorsunuz, madem bu kadar hizmet sevdalısısınız, o zaman bu hizmetler Ağrı’ya neden gelmiyor, bunu sormak istiyorum. Ağrı, siz de biliyorsunuz ki aslında en soğuk illerimizden bir tanesi. Ağrı’da neden hâlâ doğal gaz yok? Doğal gaz Ağrı üzerinden neden atlanarak Erzurum’a götürülüyor? Beş yıldır bir hastane var ve o hastane hâlâ neden bitirilemiyor? Ağrı’daki ölüm oranlarının en büyük nedeni kalp, damar hastalıkları ama hâlâ bir anjiyo ünitesi yok. Ağrı’da yüzde 20’nin bile hâlâ elektrik altyapısı yok. Bir hafif rüzgâr estiğinde bile Ağrılıların büyük çoğunluğu karanlık içerisinde kalıyor. Peki bu hizmetler neden verilmiyor? Bu hizmeti vermenizin önündeki engel nedir? Ama biz kime, neye hizmet verdiğinizi çok iyi biliyoruz. Siz sadece kendinize hizmet veriyorsunuz. Nasıl hizmet veriyorsunuz? Gidin Ağrı’daki kurumlara bakın, kimlerin, kimlerin yakınlarının kurumları torpil aracılığıyla işgal ettiğini çok iyi göreceksiniz.

Bakın, iki gün önce -size tüm samimiyetimle söylüyorum- sizin bir seçmeninizle Ağrı’da konuştum, 1 Kasımda da 7 Haziranda da size oy vermiş. Dedi ki: “Ben açıkçası utanıyorum.” “Neden?” diye sorduğumda dedi ki: “Ben işsizim, İŞKUR’a başvurdum. Bir okulda hademe olmak için başvuruda bulundum. Bir okulun kantinini işletmek için başvurduğumda bana söyledikleri şey, bir tane milletvekilinin ya da tanıdık bir siyasetçinin araması gerektiği.”

SALİH CORA (Trabzon) – Havalimanı var, üniversite var.

DİRAYET TAŞDEMİR (Devamla) - Kendi ifadesiyle şunu da söyledi, dedi ki: “Hadi büyük ihaleleri anladık, hadi büyük işleri anladık da bu küçük şeyleri niye bize bırakmıyorlar?” “Kendi hakkımızla, hukukumuzda gidelim iş alalım.” dediler.

SALİH CORA (Trabzon) – Ağrı’da havalimanı var, üniversite var. Ağrı’ya gitmiyorsun.

DİRAYET TAŞDEMİR (Devamla) - Sonunda şunu da söyledi, dedi ki: “Bunlar bize kırıntıyı bile bırakmadı.” Bu sizin seçmenlerinizin sözü, sizin seçmeninizin sözü. Ben olsam dikkatlice dinlerdim ve bu söze, bu eleştiriye kulak kabartırdım. Ama şunu da size bir kez daha ifade etmek isterim ki: Sizin öyle hizmet, mizmet anlayışınız, sevdanız söz konusu değil. Sizin için söz konusu olan şey, aslında siyaseten bizim demokratik mücadelemizin, bizim oradaki kazanımlarımızın önünü almak. Bir hizmet veriyorsanız da bu bizim sayemizde, bizim verdiğimiz mücadele neticesinde sizler bu hizmeti veriyorsunuz. Onun için de öyle hizmetmiş, yok hizmet verilmiyormuş şeklinde böyle boş iddialarla, boş sözlerle kimseyi kandıramazsınız.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Siz ancak yıkmayı bilirsiniz, yıkmayı; yapmayı nereden bileceksiniz!

DİRAYET TAŞDEMİR (Devamla) – Böyle bir şey de söz konusu değil, bunu da böyle bilmenizi isteriz.

Tekrar Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Taşdemir.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Sayın Gökçe sisteme girmiş.

Buyurunuz.

CESİM GÖKÇE (Ağrı) – Sayın Başkan, bir düzeltme yapmak için 60’a göre söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

28.- Ağrı Milletvekili Cesim Gökçe’nin, Ağrı Milletvekili Dirayet Taşdemir’in 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 83’üncü maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

CESİM GÖKÇE (Ağrı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sayın vekil kürsüye çıkarak her seferinde Ağrı’yla ilgili yanlış beyanat ve bilgiler vermektedir. Ağrı’da hiçbir iş ile bir hizmet yapılmadığını dile getiriyor. Kendisi de biliyor ki, Ağrı’dan uçakla birlikte geliyoruz. Ahmed-i Hani Havaalanı Ağrı’da AK PARTİ iktidarı döneminde yapılmıştır.

Doğal gazla alakalı 3 defa ihale yapılmıştır. Bugüne kadar hiçbir firma doğal gaz ihalesine katılım sağlamamıştır. Şu anda, yeniden ihale süreci başlamıştır, aralık ayında doğal gaz ihalemiz yapılacaktır.

Yine, İŞKUR’a alınan işçilerle alakalı olarak biz mutlaka kurayla elaman alınsın diye mücadele ettik, çaba sarf ettik. Şu anda İŞKUR elemanları kurayla noter huzurunda...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CESİM GÖKÇE (Ağrı) – Ek süre...

BAŞKAN – Böyle bir usul yok Sayın Gökçe. Buyurun, siz devam edin, kayıtlara geçiyor.

Devam edin, buyurun.

CESİM GÖKÇE (Ağrı) – Sayın Başkan, İŞKUR’la ilgili alımlar kurayla tamamen noter huzurunda yapılmaktadır. Gerçeğe aykırı beyan ifade etmiştir.

Yine, sosyal destek kapsamında 324 milyon yatırım Ağrı’ya gelmiştir. Köy yolları 650 kilometre BSK sıcak asfalt yapılmıştır. Türkiye'de bir numarayız ve bu bir ilktir. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederiz Sayın Gökçe.

ALİ İHSAN YAVUZ (Sakarya) – Belediye ne yapıyor, belediye, bir de onu söyleyin.

BAŞKAN – Sayın Taşdemir...

DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı) – Benim gerçek dışı bilgi verdiğimi iddia etti sayın vekil.

BAŞKAN – Sayın Taşdemir…

DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı) – Ben, yerimden ya da kürsüden sataşmadan söz hakkı istiyorum.

BAŞKAN – Şimdi, Sayın Taşdemir, Sayın Gökçe size sataşmadan söz istemedi, sadece bir bilgi düzeltmesi yapmak istediğini ifade etti.

DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı) – Ama, benim her seferinde kürsüye çıkıp yanlış bilgi verdiğimi iddia etti.

BAŞKAN – Sayın Taşdemir, sizin mikrofonunuzu açayım, siz de yerinizden aynı şekilde konuşun lütfen.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Uçakla geldiğiniz yanlış bilgi mi? Uçakla gelmediniz mi buraya? Havaalanı yok mu Ağrı’da? Yanlış bilgi mi bu?

BERDAN ÖZTÜRK (Ağrı) – Havaalanının durumunu biliyor musunuz? Ne hâlde olduğunu biliyor musunuz?

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Havaalanı yok mu?

BAŞKAN – Buyurun.

29.- Ağrı Milletvekili Dirayet Taşdemir’in, Ağrı Milletvekili Cesim Gökçe’nin yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı) – Sanırsam, sayın vekilimiz Ağrı’da yaşamıyor, ben artık o kanaate vardım. Benim ifade ettiğim hiçbir konuyu kendisi burada ifade etmedi. Yani, Ağrı’da doğal gaz var mı? Yok.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – İhaleler yapılamıyor.

DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı) – Devlet Hastanesi bitmiş mi? Hayır. Anjiyo ünitesi var mı? Yok. Elektrik kesintileri var mı? Var mı, yok mu? Evet, haftanın dört günü elektrikler kesik, her gün onlarca vatandaş bizi arıyor. Bu bilgilerin hangisi yanlış, hangisi doğru bilgi değil? Bence, sayın vekilimiz Ağrı’da yaşamıyor, Ağrılıların sorunlarını bilmiyor, dolayısıyla da kendisince tozpembe bir tablo çiziyor.

İŞKUR’la ilgili de ben burada yanlış bir şey ifade etmedim, ben Ağrılıların ifade ettiklerini dile getirdim. Kendilerine önerimdir, madem bu kadar şeffaf yapıldığını söylüyor ise kendisiyle birlikte Ağrı’ya döndüğümüzde bir İŞKUR’u ziyaret edelim, kimlerin nasıl alındığına, listeye bakalım, sonra gelip burada birlikte, eğer ben yanlış bilgi vermişsem ben özür dilerim, kendisi vermişse kendileri diler.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Taşdemir.

Sayın Gökçe…

CESİM GÖKÇE (Ağrı) – Sayın Başkanım, Ağrı’da yaşamadığımı ifade etti ama ben şunu görüyorum: Herhâlde kendisi yaşamıyordur Ağrı’da. Ağrı’da bugün Aladağların eteğine gittiğinizde, Ağrı Dağı’nın eteklerine gittiğinizde asfalt görürsünüz, hizmet görürsünüz.

DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı) – Ben “Asfalt yok.” mu dedim?

CESİM GÖKÇE (Ağrı) – Bakın, belediyeyi devraldığında, işçi haklarından bahseden HDP’li arkadaşlar 250 işçiyi kapı dışarı ettiler. Şimdi, bu insanlara iş, aş biz bulamaya çalışıyoruz. Bu, HDP belediyeciliğinin anlayışının bir göstergesidir.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BERDAN ÖZTÜRK (Ağrı) – Ya, çarpıtma, çarpıtma. Sen niye çarpıtıyorsun?

DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı) – Sizinle İŞKUR’a birlikte gideceğiz.

CESİM GÖKÇE (Ağrı) – Gideceğiz, gideceğiz.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/721), Tebligat Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/693), Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/511), Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı’nın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/546), Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/666) ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 405) (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 83’üncü madde üzerindeki diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 83’üncü maddesiyle ihdas edilen (2) sayılı listenin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini ve maddeye aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Erkan Akçay (Manisa) ve arkadaşları

(2) SAYILI LİSTE

KURUM : MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI

TEŞKİLAT : MERKEZ

İHDAS EDİLEN KADROLARIN

İHDAS EDİLEN KADROLARIN

SINIF

UNVANI

DERECESİ

SERBEST

KADRO

ADEDİ

TOPLAM

GİH

Teftiş Kurulu Başkanı

1

1

1

GİH

Hukuk Hizmetleri Genel Müdürü

1

1

1

GİH

Bakanlık Maarif Başmüfettişi

1

250

250

GİH

Bakanlık Maarif Müfettişi

1

2250

2250

GİH

Bakanlık Maarif Müfettişi

2

50

50

GİH

Bakanlık Maarif Müfettişi

3

50

50

GİH

Bakanlık Maarif Müfettişi Yardımcısı

5

150

150

GİH

Bakanlık Maarif Müfettişi Yardımcısı

9

150

150

GİH

Toplam

 

2.902

2.902

“9/3/2016 tarihli ve 6682 sayılı 2016 Yılı Merkezi Bütçe Kanunu ile atama sınırlarına tabi tutulmaksızın Millî Eğitim Bakanlığına 1.500’ü engelli olmak üzere toplam 120.000 öğretmen kadrosu ihdas edilir.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Manisa Milletvekili Sayın Erkan Akçay. (MHP sıralarından alkışlar)

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 83’üncü maddede verdiğimiz önerge üzerinde söz aldım. Muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Millî Eğitim Bakanlığı bünyesinde bugün itibarıyla 2.334 maarif müfettişi bulunmaktadır değerli arkadaşlar ve bu maarif müfettişleri de yaklaşık 95 bin okul ve kurum, 17 milyon 590 bin öğrenci, 9 milyon 900 bin kursiyer ve 927 bin öğretmenle ilgili denetimler yapmakla görevlidir.

Şimdi, tasarıyla, 500 Bakanlık maarif müfettişi ve 250 Bakanlık maarif müfettiş yardımcısı kadrosu ihdas ediliyor ancak yeni alınacak maarif müfettiş yardımcıları zaten üç yıl boyunca yeterli denetimi de yapamayacaklar.

Bu alınacak 500 yeni maarif müfettişi için kurum dışından da çeşitli kurumlarda “denetçi” ve “müfettiş” unvanını taşıyanlar arasından mülakatla seçim yapılabilecektir ve yaklaşık 2 bin civarında maarif müfettişi illerde, il millî eğitim müdürlüğü emrinde, şahsa bağlı maarif müfettişi kadrosuyla inceleme, araştırma ve il millî eğitim müdürlüğünün vereceği görevleri yapacaktır.

Sadece örgün eğitimde 35 bin öğrenciye 1 müfettiş düşmektedir ve 500 Bakanlık maarif müfettişiyle nitelikli bir eğitim denetimi yapmak mümkün değildir.

Yönetimin beş temel fonksiyonundan birisi de denetimdir değerli arkadaşlar. Denetimin olmadığı yerde etkili bir yönetim olması da mümkün değildir. Bunu, iki gün evvel Adana Aladağ’daki öğrenci yurdunda meydana gelen yangında da görmek mümkündür.

Şimdi, bu faciada 11 öğrenci, 1 eğitim çalışanı da hayatını kaybetti ve bu yurt, değerli milletvekilleri, Ekim 2015 tarihinde Bakanlık maarif müfettişleri tarafından denetlenmiştir. Bu denetimde çok sayıda noksanlık tespit edilmiştir, Ekim 2015, maarif müfettişlerinin tespiti ve bu maarif müfettişlerinin hazırladığı raporda yurt binasının depreme dayanıklılık raporunun bulunmadığı ve yangın söndürme tatbikatının yapılmadığı yer almıştır. İki gün evvel Sayın Bakan Aladağ’daki bu yurdun 2016 yılı Haziran ayında denetlendiğini ifade etmişti ancak bu denetimin kimin tarafından yapıldığı ifade edilmemişti. 2016 yılı Haziran ayındaki bu denetimin Aladağ İlçe Millî Eğitim Şube Müdürü başkanlığındaki 2 kişi tarafından denetlendiği ifade ediliyor. Şube Müdürünün matbu raporunda da “Yurt binasında yangına karşı gerekli tedbirler alınmış mı?” sorusuna “Evet.” şeklinde cevap düşülüyor. Yurt binasında yangına karşı gerekli tedbirler alınmışsa bu yangın nasıl meydana geldi ve nasıl önlenemedi ve bu yavrular nasıl hayatını kaybetti? İşte, zincirleme bir sorumluluk, liyakat ve ehliyet cinayetiyle karşı karşıyayız değerli arkadaşlar. Hadiseyi bütün siyasi boyutundan ayırarak teknik, idari yönetim fonksiyonları ve denetim fonksiyonları itibarıyla ele almak zorundayız. Eğer siyasi veya birtakım değişik mülahazalara girersek bu hadiselerin önlenme imkân ve ihtimali kalmayacaktır. Şube Müdürü denetimle ilgili yeterli yetkinliğe sahip olmadığı için mi acaba denetim kâğıt üzerinde yapılmış? Evet, değerli arkadaşlar, maalesef, kanaatim odur ki bu denetim kâğıt üzerinde yapılmış.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERKAN AKÇAY (Devamla) - O bakımdan, gelin Sayın Bakan ve Hükûmet, maarif müfettişlerini harcamayın, bu teftiş biriminin daha etkin ve fonksiyonel hâle gelmesi için elimizden gelen gayreti gösterelim.

Önergemize desteklerinizi bekliyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Akçay.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair (1/721) esas numaralı Kanun Tasarısı'nın 83’üncü maddesiyle ihdas edilen (2) sayılı listenin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Engin Altay (İstanbul) ve arkadaşları

(2) SAYILI LİSTE

KURUM          : MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI

TEŞKİLAT      : MERKEZ

İHDAS EDİLEN KADROLARIN

SINIF

UNVANI

DERECESİ

SERBEST KADRO ADEDİ

TOPLAM

GİH

Teftiş Kurulu Başkanı

1

1

1

GİH

Hukuk Hizmetleri Genel Müdürü

1

1

1

GİH

Bakanlık Maarif Başmüfettişi

1

250

250

GİH

Bakanlık Maarif Müfettişi

1

2250

2250

GİH

Bakanlık Maarif Müfettişi

2

50

50

GİH

Bakanlık Maarif Müfettişi

3

50

50

GİH

Bakanlık Maarif Müfettişi Yardımcısı

5

150

150

GİH

Bakanlık Maarif Müfettişi Yardımcısı

9

150

150

GİH

Toplam

 

2902

2902

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde İstanbul Milletvekili Sayın Engin Altay… (CHP sıralarından alkışlar)

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Bu önergemizle esasen Millî Eğitim Bakanlığı bünyesindeki maarif müfettişleri arasındaki bu ayrıştırıcı, ötekileştirici, siyasi tasarruflara göre onların pozisyonlarını belirleyici uygulamanın adil, hakkaniyetli bir şekilde yeniden tanzim edilmesini hedefliyoruz. Milliyetçi Hareket Partisinin önergesi de bu mahiyettedir.

Adil olmakta fayda vardır sayın milletvekilleri. Ah almayın, beddua almayın, iyi gün görmezsiniz; tavsiye etmem, istemem. 2 bin civarında maarif müfettişi gözlerini dikmiş Genel Kurulu izliyor. Biz görevimizi yaptık, takdir çoğunluk partisinin ve onun sayın üyelerinin vicdanlarınındır.

Şimdi, iki haftadır bu kanunu görüşüyoruz, bu hafta da sabahlayarak, birbirimize Çin işkencesi ederek burada güya bir iş yapıyoruz, güya yasama faaliyeti yapıyoruz. Biz de diyoruz ki çekincelerimizi koyuyoruz, söylüyoruz ancak her şeye rağmen yasama faaliyetinin belli bir olgunluk içinde geçmesini arzu ediyoruz. Müteaddit defalar söylediğimizi gene söylüyoruz. İktidarın eleştirilere tahammül sınırı önemlidir. Parlamentonun çalışmasının ana koşullarından biri budur.

Değerli milletvekilleri, ikincisi, sahnedeki sanatçı alkış sever. Sahnedeki sanatçı yuhalanırsa mikrofonu bırakır, çeker gider. Siz sahnedeki sanatçı mısınız? Siz siyasetçisiniz. Size övgü de olacak, yergi de olacak. Siyasetçinin yergi karşısında hiddetlenmesinin, celallenmesinin, reflekslerini çok nizami olmayan yollarla yerinden sataşmayı bir yerinden tacize, kürsüdeki hatibi taciz eder noktaya getirmesinin size, bize, Parlamentomuzun itibarına bir hayrı yoktur.

Sayın Cumhurbaşkanını çok sevdiğinizi biliyorum, sevin. Milletin belli bir kesiminin çok sevdiğini biliyorum, sevsin. Milletin belli bir kesiminin de çok sevmediğini biliyorum, bırakın onlar da sevmesin, bırakın sevmesin, bu kadar basit. (CHP sıralarından alkışlar)

Yani, Sayın Cumhurbaşkanına kimsenin hakaret etmemesi gerekir, evet, ama Sayın Cumhurbaşkanını eleştireceğiz, dün de söyledim.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Eleştiriyle hakareti karıştırmayın.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Arkadaş, üç ay önce burada söyledim, 15 Temmuzdan önce, tutanaklara geçti. Cumhurbaşkanına diktatör demek siyasi bir eleştiridir, nokta.

HAMZA DAĞ (İzmir) – Değildir.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Böyle yüzlerce tutanak var arkadaşım, yüzlerce. Yani, Sayın Cumhurbaşkanı da…

HAMZA DAĞ (İzmir) – Ayıp oluyor Engin Bey, sen yapma bari!

ENGİN ALTAY (Devamla) – Ya bunu yüz kere yaptım, sesiniz çıkmıyordu, ne oluyor ben onu anlamıyorum.

HAMZA DAĞ (İzmir) – Neyi ya?

ENGİN ALTAY (Devamla) – Bu kürsüden Sayın Cumhurbaşkanına çok defa biz bu eleştiriyi yaptık. Diktatöryal bir yaklaşım, diktatöryal bir anlayış, diktatöryal bir tutum içinde iş ve işlem yapıyor dedim, dedim arkadaş, yine derim. Bakın, burayla meşgul olmayın, başka bir yerle meşgul olun, şununla meşgul olun: Avrupa Parlamentosu bir karar aldı, değil mi? Buradan diyorum ki Avrupa Parlamentosuna: Hadi oradan! Siz de deyin hadi oradan! Hiç bunda tereddüt yok. Ulusal meselelerde… Yani, elbette, Türkiye’de biz demokrasi standartlarının Avrupa istediği için değil, bu millete yakıştığı için, bu milletin hakkı olduğu için en maksimum seviyeye… Yani, Finlandiya’daki demokrasi standartları bu milletin hakkı değil mi? Hakkı. E ne güzel, Sayın Cumhurbaşkanı 15 Temmuzda milleti sokağa davet etti değil mi, çıkıldı. Niye çıkıldı sokağa? Demokrasiyi korumak için çıkılmadı mı kardeşim? Demek ki sokağa çıkılması lazım. Ama Sayın Cumhurbaşkanına ya da 65’inci Hükûmete yönelik; milletin ekonomik, akademik, demokratik, sosyal talepleri için, demokrasi talepleri için, temel hak ve özgürlükleri için insanlar sokağa çıkınca sen bunu engellersen sana “demokrat” demezler “otokrat” derler işinize gelse de gelmese de. İnşallah, beni dinliyordur Sayın Cumhurbaşkanı. Buradan rica ediyorum: Lütfen, 14 Temmuz ayarlarınızdan çıkın. Ne güzel, 16 Temmuz ayarlarındayken Türkiye’nin ağzının tadı gelmişti. Bedel ödemiştik ama millet geleceğe güvenle bakmaya başlamıştı. Şimdi, Sayın Cumhurbaşkanı döndü 14 Temmuz ayarlarına, Türkiye’nin huzuru kaçtı. Ülkenin huzuru kaçarsa o milletin Sayın Cumhurbaşkanına olan sevgisi de onu orada tutmaya yetmez -tutmaya derken sandık marifetiyle tabii- ya da o milletin ona olan sevgisi bir dahaki dönem bu sıraları size vermez. Benden size tavsiye, ister dinleyin ister dinlemeyin.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Altay.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

83’üncü maddede Komisyonun redaksiyon talebi vardır.

Buyurun.

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara) – Sayın Başkan, görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 83’üncü maddesinde geçen “EK MADDE 20” ibaresinin “EK MADDE 21” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

BAŞKAN – Komisyonun talep ettiği redaksiyon talebi kanun yazımı sırasında Başkanlığımızca yerine getirilecektir.

Şimdi, maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Bir açıklama yapmak durumundayız: Sayın milletvekilleri, Bursa Milletvekili Ceyhun İrgil ve arkadaşlarının 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’na, yükseköğretim kurumu kapatıldığı için işsiz kalanların intibaklarını konu edinen bir geçici madde eklenmesi ile yine aynı kanuna kadro fazlası olan üniversitelerde doktorasını tamamlamış olan Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı kapsamındaki araştırma görevlilerinin ihtiyaç bulunan üniversitelerin kadrolarına atanmasını konu edinen bir ek madde ihdasına dair iki önergesi vardır. Bu önergeler, 42’nci maddenin görüşmelerinden sonra verilmesi gerektiği ve işlem sırası geçtiği için işleme alınmamaktadır.

Şimdi, 84’üncü madde üzerinde iki önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 312 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 84’üncü maddesinde yer alan “tarihinde” ibaresinin “tarihinden itibaren” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

     Garo Paylan                                      Sibel Yiğitalp                                      Adem Geveri

        İstanbul                                            Diyarbakır                                               Van

Mehmet Emin Adıyaman                          Berdan Öztürk

           Iğdır                                                  Ağrı

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

TBMM Genel Kurulunda görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 84’üncü maddesinin “Bu kanun 1.1.2018 tarihinde yürürlüğe girer” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

  Ömer Fethi Gürer                               Metin Lütfi Baydar                                  Ceyhun İrgil

          Niğde                                                Aydın                                                 Bursa

      Atila Sertel                               Bülent Yener Bektaşoğlu                               Murat Emir

          İzmir                                                Giresun                                              Ankara

                                                              Özkan Yalım

                                                                   Uşak

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde, Uşak Milletvekili Sayın Özkan Yalım. (CHP sıralarından alkışlar)

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Sayın Divan, Değerli Bakan, çok değerli çalışma arkadaşlarım; hepinizi selamlıyorum.

Evet, Sayın Bakanım, ilk önce, ben tekrar düne dönmek istiyorum, Adana’daki bu çok acı olaya. Aladağ’daki bu 11 çocuğumuzun, aynen dünkü dediğim gibi, en kötü şekilde, ölümün en kötüsünü tadarak ölen bu 11 çocuğumuzun ahları, günahları bizlerin boynunda. Onun için, haziran ayında bu kontrolü yapan kişilerin tespitlerinin yapılıp, muhakkak gerekli cezaları aldırmanızın, buradan hepimizin görevi olduğunu özellikle belirtmek istiyorum. Sekiz yıl önce Konya’da ölen 18 çocuğumuzun da aynı şekilde olması gerektiğinin buradan altını çiziyorum, çünkü Konya’da ölen 18 çocuğumuzun da hiçbir faili bulunmamaktadır şu anda. Bu birinci konumuzdu.

Şimdi, maddelerle ilgili aslında konuşacaktım, ancak Engin Başkanım gayet güzel bir şekilde değerlendirdi. 2.400 müfettiş bizleri dinlemekte ve onların da haklarını savunmaktayız, bunu bu şekilde kapatıyorum.

Diğer taraftan, çok sayıda telefon ve de özellikle mailler geldi. Sayın Bakan, dün müjdeli haberi verdiniz, 1.500 engelli öğretmenin şubat ayında atanacağını belirttiniz.

Peki, dünkü bu müjdeden sonra, diğer öğretmenlerin, atama bekleyen öğretmenlerin -yüz binlerce öğretmen var çok değişik dallarda- onların kaçının atanacağıyla ilgili ne zaman rakam ve ay vereceksiniz? Bunu da sizden özellikle bekliyoruz, ben de onların buradan sözcüsü olarak bunu size soruyorum lütfen.

Şimdi, biraz önce Engin Başkanım çok güzel konulara değindi, ben de onu pekiştireceğim. Sayın Cumhurbaşkanı Avrupa Birliğine ne dedi? “Hadi len oradan!” dedi, “Biz sizi tanımıyoruz.” dedi, vesaire, vesaire, “Avrupa Birliği olmazsa, işte, Şanghay Beşlisi…” vesaire.

Değerli milletvekili arkadaşlarım; bakın, 15-16 Temmuz gecesi sokağa çıkan, demokrasiye sahip çıkan bu vatandaşlar Avrupa Birliğine vizesiz gitme, gezme hakkını hak eden insanlardır. Bunların haklarını almak için Avrupa Birliğiyle ilk önce onların istedikleri şartları değil, bizlerin de istediği şartları ama insanların haklarını, insanların demokrasisini, insanların özgürlüğünü kısıtlamadan, hiçbir televizyon ekranını kapatmadan, gazetecileri içeriye sokmadan, akademisyenleri içeri almadan, o almadığımız günler, o günler geldiğinde, inanın, Avrupa Birliği bizi kendiliğinden içeri alacaktır, Avrupa Birliğine kendiliğimizden üye olacağız.

Bunun yanında, bu “Hadi oradan!” dedikten sonra neler oldu? Bakın, değerli milletvekili arkadaşlarım; bugün dolar 3,52 oldu, euro 3,75 oldu. Asgari ücretle çalışan bir işçimiz, bir vatandaşımız bundan yirmi gün önce bu cep telefonunu almak için iki ay çalışıyordu. Değerli Bakan, bugün bu cep telefonunu almak için asgari ücretli üç ay çalışacak yani sizlerin yaptığı en ufak yanlış bir hareket bizim asgari ücretlimize, öğretmenimize, bütün vatandaşımızın cebine zarar vermektedir. Onun için, yaptığımız her hareketin vatandaşımızın cebine, millî bütçemize zarar verdiğini, ülke ekonomimizi dipten dibe vurduğunu özellikle belirtmek istiyorum. O kadar dipten dibe vurdu ki bakın, son iki ayda ÖTV zamlarından akaryakıt yüzde 18 arttı. Bugün nakliyeci kontağını çalıştıramıyor, çeviremiyor kontağını çünkü akaryakıt -motorin- şu anda 4,5 TL oldu. Bekleyin, dolar böyle giderse, ben şimdiden size buradan teyit ediyorum, en fazla bir ay içinde motorin 5,5 TL olacak arkadaşlar ve de bundan sonra ne yiyecek olduğumuz ekmek ne oturduğumuz koltuk evimize gelebilecek. Onun için, sizleri, buradan, ilk önce Sayın Cumhurbaşkanı, Başbakan ve bakanlar ve de milletvekilleri olarak vatandaşımızın hakkını korumak adına yaptığımız hamleleri, yapacak olduğumuz kanunları ve de konuşacak olduğumuzu -ister Avrupa Birliği olsun ister Şanghay olsun- daha dikkatli konuşmaya, ekonomimizin daha doğru gitmesine… Sizleri hep birlikte bu göreve davet ediyorum. Çünkü, vatandaşımızın haklarını savunmanın bizim, hepimizin boynunun borcu olduğunu buradan tekrar beyan ediyorum.

Sizleri bu yanlıştan bir an önce dönmeye davet ediyorum, Genel Kurulu saygı ve sevgilerimle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yalım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 312 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 84’üncü maddesinde yer alan “tarihinde” ibaresinin “tarihinden itibaren” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Sibel Yiğitalp (Diyarbakır) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Diyarbakır Milletvekili Sayın Sibel Yiğitalp, buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce ben Sayın Bakana bir teşekkür etmek istiyorum. Dün burada çözüm sürecine ilişkin çok olumlu bir cümle sarf etmişti, dedi ki: “Bir çocuk dağda, bir çocuk askerde ve biz ölümleri durdurmak için çözüm sürecine girmiştik.” Bu çok değerli bir şeydir ama bunu bugünlerde söyleyebilmek de ayrıca bir değerdir, bir cesarettir. Çünkü, sabah ayrı söyleyen, akşam ayrı söyleyen, bir hafta önce kükreyen, bir hafta sonra özür dileyen bir siyaset olduğu için böyle şeyler karşısında istikrarlı durabilmek de ayrıca bir cesaret ister. O yüzden, bir kadın olarak, bir anne olarak sizi barışın önünde ve barışın sahiplenilmesi noktasında da gerçekten kutluyorum.

SALİH CORA (Trabzon) – Barışa saygı göstermeyen sizsiniz maalesef.

SİBEL YİĞİTALP (Devamla) – Şimdi, 2012 tarihine baktığımızda, ben 2012’ye şöyle bir kısaca baktım, BDP yani o dönemin milletvekili arkadaşlarımıza, yine bu Kürt sorununa dair, tamamen dokunulmazlık kapsamında olan konuşmalara ilişkin kes-kopyala-yapıştır üzerinden yine onlarca yıllık hapis cezaları isterken AKP vekillerininkine baktım, nedir dokunulmazlık kapsamındaki dosyaların içeriği diye. Okuyorum ve gerçekten okurken de çok yüzüm kızararak okuyorum: İhaleye fesat karıştırma, zimmet, kamu taşıma biletlerinde kalpazanlık, resmî evrak ve kayıtlarda sahtecilik, ihaleye fesat karıştırmak. Bunun gibi onlarca yüz kızartıcı suçtan dolayı dokunulmazlık üzerinden mahkemeler açılmış. Ama baktığınızda, bir hukukî işlem yapılmış mı, bilmiyoruz; basına yansıyan bir şey var mı, bilmiyoruz. Zaten basın da sizin güdümünüzde, tahakkümünüzde olduğu için, özgür basın da susturulduğu için bu konuda bir işleyişe ve bilgiye erişmek de ne yazık ki imkânlar dâhilinde değil.

Şimdi orayı geçiyorum, buraya geliyorum, Fetullahçı terör örgütüne karşı methiye dizenlere bakıyorum: Bugünün Başbakanı Fetullah Gülen Hoca için ki “Hoca Efendi” diyordu, “Hazreti Hoca” vesaire… Pardon, önce Cumhurbaşkanından başlayarak… “Buradan okyanus ötesine mesajlar olduğuna göre bizim de bu mesajı verenlere bir cevabımız olması lazım. Okyanus ötesinden bu sürece destek veren tüm kardeşlerimi kutluyorum.” ve bunun gibi onlarca methiye var; Başbakanın var, bakanların var, milletvekillerinin var.

Diğer tarafa bakıyorsunuz, bir memur, bir öğretmen, bir öğrenci bankadan kredi çektiği için, oradaki yurtta kaldığı için ya da çok küçük sebeplerden dolayı işinden alınıyor, cezaevlerine atılıyor, ağır insanlık suçlarına maruz kalıyor ve bu ülkenin Cumhurbaşkanı şunu söylüyor: “Allah bizi affetsin. Biz onlara ne istediyse verdik.” Ama o yargılanmıyor. O, küçücük bir para çektiği için ya da gidip kredi çektiği için ya da gidip yurtta kaldığı için ağır cezalarla cezalandırılırken, bu işin başında olan, bu işin iktidarını beraber paylaşanlar, ortaklaşanlar ve bu organize suç örgütünün ortağı olanlar şu an, şu sıralarda oturup gece gündüz bizim milletvekillerimizin dokunulmazlık kapsamında yaptığı konuşmaları suç olarak görüyorlar. Bu kadar çifte standardın olduğu yerde, bu kadar yalanın dolanın olduğu yerde bu ülke tabii ki krize girer, tabii ki bu ülke kaosa girer, tabii ki bu ülkede savaş devam eder ve kan akmaya devam eder. Önce kendi gerçekliğinizi sahiplenecek kadar yürekli olmanız gerekir. “Evet, biz Fetullah Gülen’le beraberdik. Biz Fetullah Gülen’e şu belediyeyi, bu ihaleyi verdik, orada okul yaptırdık ve hatta gidip o okulun açılışında beraber kurdele kestik ama biz o kurdeleyi kestiğimiz için -milletvekiliyiz ya da bakanız- suçlu olamayız, Allah bizi affetsin.” diyebilin. Ama, o insan o okula gittiği için cezalandırılacak. Böyle bir çifte standardın olduğu bir yerde, böyle ahlaksızca bir yaklaşımın olduğu bir yerde insanların sizin yargınıza güveneceğine inanıyor musunuz? Veya bizim belediye başkanlarımızın, milletvekili arkadaşlarımızın cezaevinde olmasının siyasi bir sebep olduğunu ısrarla vurguladığımız hâlde burada terör üzerinden veya farklı sebepler üzerinden bize saldırıyı kabul edeceğimizi mi düşünüyorsunuz? Bizler şunun arkasındayız: Bugün Fetullah Gülen Cemaatiyle bire bir siyasi kanadın içinde olan sizlersiniz ve organize suç işleyen de sizsiniz. İhale veren, bankasının açılışına giden, bankasına milyarlarca dolar para yatıranlar bu sıralarda otururken gariban çocukları cezaevlerinde yurtlardan veya başka şeyler üzerinden yargılanıyor ve o da yetmemiş gibi bizim dokunulmazlığımızın, kürsü dokunulmazlığımızın önünde olan bütün konuşmalar müebbet hapislerle, ağır onlarca cezalarla yargılanmaya çalışılıyor ve bize de kalkıp burada demokrasi dersi veriliyor. Ben kendilerinin demokrasi konusunu bir daha okumaya davet ediyorum, demokratik ülkelerin nasıl yönetildiği konusunda da bir daha bir çabaya girmelerini, bir cümle kurmadan önce biraz altını doldurmalarını umut ediyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yiğitalp.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

85’inci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 312 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 85’inci maddesinde yer alan “Bakanlar Kurulu yürütür” ibaresinin “Bakanlar Kurulu tarafından yürütülür” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

    Sibel Yiğitalp                                      Adem Geveri                              Mehmet Emin Adıyaman

       Diyarbakır                                              Van                                                   Iğdır

    Berdan Öztürk                                   Mahmut Toğrul                                     Garo Paylan

           Ağrı                                               Gaziantep                                            İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Gaziantep Milletvekili Sayın Mahmut Toğrul. (HDP sıralarından alkışlar)

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu taslağın içerisinde özellikle üniversitelerle ilgili çok ağır disiplin yönetmeliklerini, üniversite öğretim üyelerini neredeyse çalışamaz hâle getiren yasaları burada geçirmeye başladık. Biliyorsunuz, üniversiteleri suç merkezi gibi gören 12 Eylül anlayışı maalesef günümüzde AKP’ye de sirayet etmiş görünüyor. Tüm rektörleri kendileri atıyor, Cumhurbaşkanı atıyor yine YÖK Başkanını hem süper savcı yapıyor hem yargıç yapıyor.

Değerli arkadaşlar, üniversiteler ortak yaşam alanlarıdır. Dolayısıyla ortak yaşam alanının ilkeleri olur. Ortak yaşam alanının ilkelerinin yasalaşması gerekir burada. Biz burada 29’uncu maddede -aslında 12 maddeden oluşan bir ortak yaşam ilkeleri- üniversitenin bileşenlerinin ortak yaşam alanları olarak 12 maddenin yasalaşmasını istedik. Tüm üniversite bileşenlerinin tabii ki bunları benimsemesi gerektiğini yasalaştırmamız gerekir. Neydi bunlar?

1) Birbirlerinin hak, özgürlük ve onuruna saygılı davranır.

2) Bilimsel araştırmalarda eğitim sürecinde ve gündelik ilişkilerde eşitlik ilkesi uyarınca hareket eder.

3) Uzmanlık alanları, akademik ve idari unvanlar diğer çalışanlar ve öğrenciler üzerinde bir baskı ve yıldırma aracı olarak kullanılamaz.

4) Bilginin üretilmesinde, öğrenim ikliminin örgütlenmesinde ortak çalışma, bilgi, deneyimlerin paylaşımını ve dayanışmayı esas alır.

5) Derslerin demokratik bir iklimde işlenmesini, öğrencilerin derslere ve öğrenimin her sürecine katılımını, soru sormasını ve eleştirmesini teşvik eder.

6) Bütün bilimsel, sanatsal ve felsefi etkinlikleri herkesin yararlanmasına açık tutar, bu etkinlikleri ticari kazanç konusu yapmaz.

7) İntihal, kopya, çarpıtma gibi akademik hilelere ve etik ihlallere başvurmaz ve bu tür yollara başvuranlara karşı ortak tavır geliştirir.

8) Kadrolu, güvenceli istihdam ve insanca çalışma koşulları için mücadele eder.

9) Ortak yaşam alanı içinde ve dışında baskıya maruz kalan kişi ve kurumlarla dayanışma içinde olur.

10) Toplum sağlığı için risk içeren durumların tespit edilmesi ve buna yönelik bilimsel çalışma yapılması konusunda sorumluluk üstlenir.

11) Üniversitenin ve toplumun ortak yaşam alanlarının korunması ve geliştirilmesi için gerekli önlemleri alır ve bu konuda toplumun bilgilendirilmesini sağlar.

12) Uluslararası anlaşmalarla güvence altına alınmış olan hak ve özgürlükleri ihlal etmez ve ihlal edilmesi durumunda bunu yapanlara karşı ortak tavır geliştirir.

Değerli arkadaşlar, üniversiteler için yasalaşması gereken bunlardır. Üniversiteleri disiplin yönetmelikleriyle suç ve ceza girdabında bir baskı aracına, bir baskı ortamına dönüştürmekle üniversitelerin gelişimini sağlayamazsınız.

Bakın, dün, burada, üniversitelerin özellikle yaşanmaz hâle geldiğini, bilgi üretilemez hâle geldiğini, demokratik iç işleyişinin artık mümkün olmadığını, demokratik ve mali özerkliğinin tamamen ortadan kaldırıldığı ve biat kültürünün egemen kılındığı bir ortama dönüştüğünü hepimiz biliyoruz. Üniversiteler özgürce tartışmanın olduğu alanlardır. Üniversite biat etmez; üniversite sorumluluk duyar, bu ülkenin meselelerine sorumlulukla yaklaşır ve gerekli çözüm yolları konusunda ön açıcı olur.

Bakın, bu ülkede yıllardır yaşanan bir Kürt sorunu var ama bugüne kadar bizim üniversitelerimizde bu konu bir tez konusu dahi yapılamamıştır. Nedenleri, sonuçları ve bugün yaşadığımız bu koşulların nasıl ortadan kaldırılacağına dair bir tez bile ileri sürülememiştir. Dolayısıyla, üniversitelerle ilgili bu yapılanların, bu tasarı kapsamında yapılanların sorunlarımıza derman olmayacağını bilmemiz gerekir. Üniversitelere yapılması gereken, biraz önce saydığım bu 12 ortak yaşam ilkesinin belirlenmesi ve bunların yasallaşmasıdır. Eğer bunlar olursa ancak üniversiteler özerkleşir, özgürleşir ve bilim üretir.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Toğrul.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum. Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, üçüncü bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.

Hükûmetin görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 37’nci maddesinin yeniden görüşülmesine ilişkin İç Tüzük’ün 89’uncu maddesine göre verdiği ve bugünkü birleşimin başında kabul edilen talebini Başkanlık yerine getirecektir.

Şimdi 37’nci maddeyi yeniden görüşmeye açıyorum.

37’nci madde üzerinde söz isteyen yok.

Soru yok.

Madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 37’nci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

          Mehmet Muş                                  Engin Altay                                        Erkan Akçay

             İstanbul                                         İstanbul                                              Manisa

        Mahmut Toğrul                          Mehmet Doğan Kubat

            Gaziantep                                       İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Düzenlemenin yeniden değerlendirilmesine ihtiyaç bulunduğundan madde metinden çıkarılmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Böylelikle kabul edilen önerge doğrultusunda 37’nci madde metinden çıkarılmıştır.

Kanun yazımı sırasında madde numaraları teselsül ettirilecektir.

Sayın Bakan, oylamadan önce mi yapacaksınız konuşmanızı, sonra mı?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Sayın Başkanım, sonra yapayım, daha iyi.

BAŞKAN – Evet, bence de.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oylama için üç dakika süre vereceğim. Bu süre içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin oy pusulalarını oylama için öngörülen üç dakikalık süre içinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Sayın milletvekilleri, oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:

 

“Kullanılan oy sayısı

:

253

 

 

Kabul

:

227

 

 

Ret

:

26

(x)

 

Kâtip Üye

Mücahit Durmuşoğlu

Osmaniye

Kâtip Üye

Ali Haydar Hakverdi

Ankara”

Bu şekilde tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Millî Eğitim Bakanı Sayın İsmet Yılmaz, size bir teşekkür konuşması vereceğim.

Buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; öncelikle, bu tasarıya vermiş olduğunuz destek için sonsuz teşekkür ediyorum.

On gündür yüce Meclisin önündeyiz ve yüce Mecliste yaklaşık bin yüz yirmi dakika muhalefet tarafından -yirmi saat, ki fazlası olabilir- konuşuldu, iktidar ise bu yasa görüşülürken altmış dakika kullandı yani bir şeyin yüzde 95’i muhalefete yüzde 5’i iktidara verildi.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Bakan, verilmedi, herkes hakkıyla… Lütufta mı bulundunuz, böyle bir şey olabilir mi?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Devamla) – Bunun fazlası var da…

Yine, bir başka husus; bakın, Nihal Atsız 1944 yılında yargılandı, muhterem -dakikama riayet edeceğim- diyor ki: “Cumhuriyet lafta kalmıştır, idare şekli diktatörlüktür.” Dolayısıyla da hem 1944’teki yönetime hem 1950’deki hem de daha sonra Özal dâhil her gelene diktatörlük denilmiştir ancak bütün dünya toplumlarının kafasında diktatör şudur: Tankın arkasında saklanıp da halkın üzerine tankla gidenlere diktatör denir, halkıyla beraber tanka karşı durana ise hiçbir literatürde diktatör denmez. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Bir başka husus, Başkanım “Maarif müfettişlerinin ders kurumlarına girmesine müsaade edilmiyor.” denildi. Bu doğru bir şey değil. Bir başkası “Aşçı olanlara bunlarla imkân tanınacak mı?” dedi. Teknisyen unvanı verilecek.

Yine bir başka sayın vekilimiz “Özel öğretim kurumlarında özel okul ve rehabilitasyon merkezlerinde rehber öğretmen…” Özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinde destek eğitimi uygulayacak uzman öğretici ihtiyacı ve zorunluluğu bulunmaktadır ancak bu alanlarda mezun yeterli değildir ve çalışan da eleman bulunamadığından Talim Terbiye Kurulu Başkanlığının bir uygulamasıyla eğitim fakültelerinin felsefe gibi yakın bölümleri mezunlarına kurslar düzenlenmektedir. 2016 yılında 2.275 kursiyere rehberlik, 3.852 kursiyere destek eğitim programında uzman öğreticilik kursu verilmiştir.

Muhterem Başkanım, bir başka husus: “Şube müdürlerinin ataması yapılacak mı?” Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu var. Dava Daireleri Kurulu “Bu dosya Danıştay 2. Dairesinin mi, yoksa 16. Dairesinin görev alanında çatışma olduğundan müşterek oluşturulacak kurulca karara bağlanması gerekir.” diyor. Bu karar çıktığında kararın hükmünü yerine getireceğiz.

NURETTİN DEMİR (Muğla) – Üç sene geçti Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Devamla) – Bir başka sayın vekilimizin “Binaların Yangından Korunması Hakkındaki Yönetmelik 2007 yılında çıkmış ama buradaki bazı şeylere itiraz etmişsiniz?” diye bir şeyi oldu, suçlama diyeyim. Bu yönetmeliği biz çıkarmadık. Bu davada taraf biz değiliz. Yani tashihi kararda da bulunmayın, itiraz ediyorsunuz diye. Bu yönetmelik, İçişleri Bakanlığı ve Bayındırlık Bakanlığının ortak yönetmeliğidir. Bizim, kendi çıkarmadığımız yönetmeliğe bir taraf olabilme gibi durumumuz söz konusu değil.

Son olarak da Başkanım, yine bir başka husus: “Yabancı dil eğitimi Türkiye’de yasak.” diye kardeşlerimiz bir söz söyledi. Bakın, Yasa 2923 diyor ki: “Türkiye vatandaşlarının günlük yaşamlarında geleneksel olarak kullandıkları farklı dil ve lehçelerin öğrenilmesi için Özel Öğretim Kurumları Kanunu hükümlerine tabi olmak üzere özel kurslar açılabilir.” Demek ki yasak değil.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Kapattınız Sayın Başkan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Devamla) – “Bu kurslarda ve diğer kurslarda aynı maksatla dil dersleri oluşturulabilir.” Yasak değil.

Yine devam ediyoruz: “Özel Öğretim Kurumları Kanunu hükümlerine tabi olmak üzere Türk vatandaşlarının günlük yaşamlarında geleneksel olarak kullandıkları farklı dil ve lehçeler için Bakanlar Kurulu kararıyla tespit edilir ve kurum açılabilir.” Böyle bir kanun olduktan sonra… Biraz önce dedik ya çoğunluk azınlığın haklarını korusun diye. Bundan daha güzel olur mu?

Dolayısıyla da Türkiye geçmişe kıyasla her alanda, demokratik alan da dâhil olmak üzere, iyiye gidiyor. Eksiklerimiz var mı? Var. Ancak hep beraber -Türkiye hepimizin- eksiklerimizi düzelteceğiz.

Bizim iddiamız şu: Her şeyi mükemmel yapmadık, her şeyi iyi yapmadık ama geçmişe kıyasla her şeyi daha iyi yapmak için gayretle çalışıyoruz.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 00.36

DOKUZUNCU OTURUM

Açılma Saati: 01.15

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye), Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara)

 

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 30’uncu Birleşiminin Dokuzuncu Oturumunu açıyorum.

2’nci sıraya alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında TürkAkım Gaz Boru Hattı Projesine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında TürkAkım Gaz Boru Hattı Projesine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/788) (S. Sayısı: 441) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Komisyon Raporu 441 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde Halkların Demokratik Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Garo Paylan…

Sayın Paylan, süreniz yirmi dakika.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA GARO PAYLAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Rusya’yla bir anlaşma yapmışız; TürkAkım Gaz Boru Hattı Projesi. Haberiniz var mı? (AK PARTİ sıralarından “Var, var.” sesleri”) Ne olduğunu biliyor musunuz? İçeriğini biliyor musunuz?

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Gel anlatayım sana bütün detaylarıyla.

GARO PAYLAN (Devamla) – Peki, Hükûmet böyle bir anlaşma yaptı, hangi bakanlıkları ilgilendirir? Önce Enerji Bakanlığını ilgilendirir, sonra Dışişleri Bakanlığını ilgilendirir. Hangi bakan var burada?

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – Ne fark eder?

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) – Ne alakası var? Bakan Hükûmeti temsil ediyor.

GARO PAYLAN (Devamla) – Hangi bakanı ilgilendiriyor?

Baktığımızda, arkadaşlar, Komisyonda tartışılmış, Dışişleri Bakanlığı Komisyonunda tartışılmış.

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – Garo Bey, yirmi dakikayı böyle dolduramazsın!

HAMZA DAĞ (İzmir) – Sen enerjiden anlıyor musun ya?

GARO PAYLAN (Devamla) – Bakın, Dışişleri Bakanlığı Komisyonunda -okudum raporunu- şöyle yazıyor: “Dışişleri Bakanlığı…”

Sayın Başkan, böyle mi devam edeceğiz?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen dinleyelim. Cevap verilmesi gerekiyorsa kalkarsınız kürsüden cevap verirsiniz, hepinize söz veririm.

HAMZA DAĞ (İzmir) – Ne yapıyoruz? Aramızda sohbet ediyoruz.

BAŞKAN – Sayın Paylan, siz Genel Kurula hitap edin lütfen, karşılıklı konuşmayın.

Buyurun.

GARO PAYLAN (Devamla) – Dışişleri Bakanlığı Komisyonuna rapor göndermiş. Şöyle söylüyor Dışişleri Bakanlığı Komisyonu raporunda: “Enerji Bakanlığı yetkilileri geldi, bilgi verdi, biz de ikna olduk bu boru hat projesi iyidir diye bir rapor göndermişler.” Oysa, bakın, bu tarihî bir anlaşma. Çok kritik bir dönemden geçiyoruz ve tarihî bir anlaşma. Yalnızca ekonomik, ticari bir anlaşma değil, stratejik, siyasi bir anlaşma. Türkiye'nin geleceğiyle ilgili pek çok noktada önemli parametreler içeren bir anlaşma. Bu anlaşma Dışişleri Bakanlığı Komisyonunda gerekiyorsa hem Dışişleri Bakanı hem de Enerji Bakanı tarafından sunulmalıydı. Ama maalesef Dışişleri Bakanlığı Komisyonunda böyle bir tartışma yürümeden geçirilmiş ve buraya gelmiş. Buraya geliyoruz… Bakın, tarihî bir anlaşma diyorum, burada mutlaka bize bir izahat verilmesi lazımdı arkadaşlar. Enerji Bakanımız gelip bu anlaşmanın gerekçelerini, ne olacağını, anlaşmanın parametrelerini bize anlatması gerekmez miydi? Neyin tepkisini veriyorsunuz? Bu konuda bir izahat alsaydık belki daha rahat ikna olurduk ve vereceğimiz “evet” ve “hayır” oylarını daha net belirleyebilirdik ama maalesef böyle bir izahatla karşı karşıya değiliz ve Sanayi Bakanımızın riyasetinde bu anlaşmayı görüşeceğiz.

Değerli arkadaşlar, Rusya’yla tarihî olarak hep inişli çıkışlı dönemlerimiz oldu, savaşılan dönemler oldu, barış dönemleri oldu ve Rusya’nın hep -ortaokul vatandaşlık bilgisi dersinden bahsedeyim- sıcak denizlere inme hayalleri vardı ve hep sorunlar yaşadığımız bir ülkeydi. Biz de buna karşı uluslararası dengelerde hep bir yere yaslanma, bir yerle iş birliği yapma, Rusya’nın bu hayallerine karşı belli dengelere göre, o dengeleri kurma çabası içinde olan bir ülke olduk Osmanlı Dönemi’nde de Türkiye döneminde de.

Baktığımızda, geçen yıl bir uçak krizi yaşadık, bir uçak düşürüldü ve sonrasında boru hatları, Türk Akım Projesi iptal edildi diye bir anlaşma geldi, haber geldi Türk Akım Projesi iptal oldu diye, hatta ve hatta doğal gazın kesileceği tehditleri oldu, bu ihtimaller ortaya çıktı tam kış arifesinde, hatırlayın. Bir milletvekiliniz çıktı, “Gaz göndermezlerse tezek yakarız.” diyebildi ve nihayetinde gaz kesilmedi ama bu riski yaşadık.

Ne dedik o günlerde? Dedik ki: Biz bu gaz tedarikiyle ilgili kaynağı çeşitlendirmeliyiz. Çünkü rakamlar var arkadaşlar. 4 boru hattından bize gaz geliyor. Bir: Rusya’yla batı hattından geliyor. Bu, Marmara’yı besleyen, en önemli hat bu, batı hattından geliyor Ukrayna ve Bulgaristan üzerinden. İkincisi: Mavi Akım. 2005’te açıldı Mavi Akım. Oradan ciddi bir 16 milyar metreküplük gaz geliyor. Batı hattından 15 milyar, İran üzerinden 10 milyar metreküp geliyor ve Azeri gazı da 6 milyar metreküp. Bunların kapasiteleri bunlar. Boru hatlarının kapasitesinin yüzde 64’ü Rusya’yla, yani üçte 2’si. Boru hatları, biliyorsunuz, sürekli bir tedarik içerir; geri kalanlar, tankerle gelenler sürekli bir tedarik içermez çünkü depolama imkânı da yoktur, boru hatları esastır. Boru hatlarının üçte 2’si Rusya üzerinden.

Şimdi, uçak krizi sonrası, bir yanda “Tezek yakarız.” dendiğinde “Ya, bir dakika, biz bu kaynağı çeşitlendirelim.” denmişti. Başbakan bunu söyledi, Müstafi Başbakan bunu söyledi, Sayın Davutoğlu. Enerji Bakanı Sayın Berat Albayrak “Biz bu kaynakları çeşitlendireceğiz. Böyle sürmez. Üçte 2’si bir yerden, bir tedarikçiden olamaz.” dedi. Ancak, baktığımızda, ne hikmetse, buraya bu anlaşma imzalandı. Hangi parametrelerle imzalandı, hangi siyasi çerçeveyle imzalandı, bununla ilgili bir izahat yok ve siz tepki de vermiyorsunuz.

Değerli arkadaşlar, doğal gazı depolamayla ilgili bazı çabalara girişildi, Tuz Gölü’nün altına, LNG hatlarıyla. Ama bu da yetmez. Siz eğer ki kaynaklarınızın hâlâ üçte 2’sini bir ülkeden sağlıyorsanız ve “O ülkeyle yeni bir boru hattı yapacağım.” diyorsanız, bu, kaynakların, daha fazla, bir ülkeyle bağımlı hâle gelmesi demektir. Rusya da kendine bağımlı ettiği her ülkeden mutlaka bir şeyler ister. Kafkas politikasına baktığımızda, kendine bağımlı hâle getirdiği ülkelerle nasıl oynadığını çok iyi biliyoruz, Ukrayna’yı ne hâle getirdiğini çok iyi biliyoruz. Bu çerçevede, “Bağımlılığı bu kadar yüksek bir ülke olarak ülkemiz için bir kez daha, biraz daha bu bağımlılığı yükseltmek ne anlama gelir?” hepimizin bu soruyu sorgulaması gerekir.

Şöyle diyor anlaşma, bir iki ifade söyleyeceğim: “Deniz bölümü” diyor, deniz bölümünü Rusya inşa edecek, kara bölümünü ise biz inşa edeceğiz, Türkiye inşa edecek. Bu anlaşmada, bakın, kara bölümünde şu yok: Şimdi, kara bölümünden 2 hat geliyormuş, biri Türkiye’ye tedarik verecekmiş, biri transit olarak Batı Avrupa ülkelerine gidecekmiş. Bu anlaşmada, bu transit geçiş ücretiyle ilgili herhangi bir ibare yok. Hangi şartlarda anlaşıldığına dair bu geçiş ücretinin, herhangi bir ibare yok. Bunu merak etmiyor muyuz, etmiyor musunuz gerçekten? Bir ödeme yükümlülüğü konmamış. Neden yok, hangi şartlarla bu ödeme yükümlülüğü konmadı; ülkenin hazinesine ne getirecek, ne götürecek, bu anlaşmada yok ve bir izahat da yok.

Rusya, geçen yıl, anlaşmadan önce -Sayın Davutoğlu defalarca dillendirdi- bir indirim yapacağını söyledi. Bu anlaşmada biz herhangi bir indirim de görmedik. Hangi şartlarla anlaşıldı, hangi indirim yapılacak? Bizim tüketicimize yansıma… Hani “İndirim yapılacak.” diye Enerji Bakanı söylemişti -gerçi dolar artık 3,5 oldu, böyle bir ihtimal olduğunu düşünmüyorum ama- bu indirimi sağlayabildik mi, sağlayamadık mı; anlaşmada herhangi bir şey yok.

Ben bir İstanbul Milletvekiliyim. Bu boru hatları İstanbul’a gelecek, “Karadeniz Kıyısı” dediği şey -okuyalım- “Kıyıköy” diye geçiyor. Kıyıköy’den sivil toplum örgütleri aradılar beni ve diyorlar ki “Bizim Kıyıköy’ümüz…” Kıyıköy’ü bilenler bilir; ben çocukluğumda, gençliğimde çok gittim, her yıl da giderim son yıllarda; İstanbul’un yeşil kalmış yerlerinden birisidir. Üçüncü köprüyle beraber kuzey ormanlarının ortasından yardık ve kuzey ormanları ciddi bir tehdit altında ve şimdi de biz boru hatlarını Kıyıköy’e sokacağız ve sonra o boru hatları Yunanistan’a doğru devam edecek. Nereden devam edecek? Ormanların içinden devam edecek arkadaşlar. Bir kez daha ormanlar yarılacak, kuzey ormanları.

Kanal İstanbul’u da konuşuyorsunuz, o da doğayı tarumar edebilecek bir şey. Eğer ki biz demokrasiden bahsediyorsak İstanbul halkının bu anlaşmadan haberi olması lazım. İstanbul’a ne getiriyor, ne götürüyor -İstanbul vekilleri burada, 88 vekiliz- herkesin bunu sorgulaması lazım. Kıyıköy halkına da İstanbul halkına da bunun hesabını vermemiz gerekir arkadaşlar.

24 Kasım 2015’te Rus uçağı düşürüldü ve gaz akım projesi de durdu. Bakın, 24 Kasım 2015 bir milat ve biz 24 Kasımdan sonra Rusya’yla ciddi bir kriz yaşadık. 24 Kasımdan sonra Rusya’ya hasmane konuşmalar oldu ve daha sonra bizler Sayın Cumhurbaşkanının konuşmalarında, Başbakanın konuşmalarında, milletvekillerinin konuşmalarında Rusya’yla ciddi bir kriz yaşadığımızı düşünüyorduk. Suriye politikasıyla ilgiliydi bu konuşma. Çünkü Suriye’de, bizler, stratejik derinlik çerçevesinde -ben “stratejik sığlık” diyorum- Rusya’yı devre dışı bırakıp, Suriye’deki Esad’ı devre dışı bırakıp -hâlâ bugün aynı şeyler söyleniyor- mezhepçi bir anlayışla bir birlik sağlayacağımızı düşündük. Bu anlayışla Suriye’deki yangına benzin döktük. Esad rejiminin “Terörist.” dediği unsurlara silahlar gönderdik.

Bayır Bucak Türkmenlerini hatırlıyor musunuz? İki yıl boyunca bunu dillendirdiniz. Önemliydi elbette, gadre uğrayan bir toplum ama bugün adlarını anan yok. Ben bir yıldır veya altı aydır, üç aydır Bayır Bucak Türkmen’inin adını duyuranı burada duymadım, hiç dillendirmiyorsunuz.

Halep’te mücadele eden insanlara -hani Esad rejimi onlara “Terörist.” diyor, bu anlamda büyük bir paradokstur hepimiz için- bizler özgürlük savaşçısı, direnişçi, cihatçı diyebiliyoruz. Bugünlerde orada siviller ölüyor. Geçen yıl Rusya’yla kriz yaşarken her gün bütün televizyonlar Halep’teki o gadre uğrayan insanlarla ilgili, sivillerle ilgili haberler yaparken bugün onların adlarını bile ananlar yok arkadaşlar.

Niçin buralara savrulduk peki biz? Çünkü AB kriterlerinden, bakın, Avrupa Birliği kriterlerinden biz Şangay kriterlerine doğru savruluyoruz, Şangay’a doğru savruluyoruz. Şangay kriterleri nedir, sizlere söyleyeyim. Şangay kriterlerinde kadın yoktur, Şangay’ın fotoğrafına bakın. Şangay’ın kriterlerinde özgürlük yoktur, eşitlik yoktur. Onların gücü doğal gazdır, petroldür, silahtır ve diktatörlüktür, tek adamlıktır. Oysa AKP’nin kuruluş yıllarına bakalım, iddianız demokrasiydi, özgürlüktü, eşitlikti, statükoya karşı mücadeleydi. Statükoyu devirmeyi önerdiniz. Sizlere karşı darbe girişimlerinde bulunuldu, buna rağmen hâlâ değişim önerdiniz ve Batı bu sayede buraya ciddi yatırımlar yaptı. Avrupa Birliği kriterlerini öne aldık. İlk üç yılda yalnızca 100 milyar dolarlık yatırımla karşılaştık. Şimdi baktığımızda, dışarıdan Türkiye’ye bakıldığında, oradan buraya doğru bakıldığında maalesef görülen diktatörlüğe doğru savrulan, Şanghay Beşlisi’ne göre savrulan bir ülke.

Bakın, ortaokul vatandaşlık dersinden bahsetmiştim. Orada şunu anlatırdı vatandaşlık dersi hocamız: Türkiye’nin stratejik önemi. Çok anahtar bir cümledir. “Türkiye, stratejik olarak çok önemli bir noktadadır.” derdi öğretmenimiz. Kenan Evren’in yıllarıydı o benim ortaokul yıllarım. Kenan Evren’i havalimanında karşılamaya giderdik, yolda saatlerce bekletilirdik. Orada Pakistan Cumhurbaşkanı geldi diye saatlerce yolda beklerdik, onları karşılamaya. O yıllarda anlatılırdı bunlar. Ve Şanghay Beşlisi’nin değerlerine savrulduğumuz bu yıllarda, o yıllara doğru baktığımda tekrar stratejik önemden bahsediliyor bu anlaşmada. Ama stratejik önem dediğiniz şey, maalesef, başkaları için boru hatlarıyken bizler için hayat meselesi.

Bakın, Rusya veya başka ülkeler, burada boru hatlarını geçirirken şuna bakarlar: Bu ülkede bir istikrar var mı, bir güven var mı, bir yönetim var mı? Evet var, şimdi de var, on yıl önce de vardı, demokrasi yolunda yürüyen bir AKP vardı; şimdi diktatörlük yolunda yürüyen bir AKP var. Yine, bakın, boru hatlarını buradan geçirmeyi düşünüyorlar, Ruslar düşünüyorlar. Neden? Çünkü bir yönetim var. Ama Rusya’nın kriterleri şunlar değildir: “İfadeler özgür mü? Demokrasi var mı? Basın özgür mü? Milletvekilleri tutuklu mu?” diye kriterleri yoktur. Çünkü onlarda da demokrasi yok. Putin de aynı şekilde vekilleri tutukluyor, gazeteler üzerinde baskı yapıyor. Boru hatlarının geçmesinde böyle kriterler yok ama içeride barışını, özgürlüğünü, eşitliğini sağlayamamış bir ülke olarak maalesef, böyle ülkelerle iş birliğine girersek varacağımız akıbet, öyle karanlık bir ülke olmaktır, dünyada da böyle algılanmaktır.

ŞAHİN TİN (Denizli) – Demirtaş niye gitti oraya o zaman?

GARO PAYLAN (Devamla) - Oysa, bizler demokrasimizle, birliğimizle, hepimizin birbirine saygısıyla dünyada parlayan bir yıldız olma hayalindeydik, yakın zamana kadar da bu hayali taşıyorduk. Barış süreciyle bu hayali taşıyorduk. Oysa şimdi savrulduğumuz yere bakın arkadaşlar, şimdi öyle mi algılanıyoruz? Hayır. Yalnızca TANAP Boru Hattı buradan geçsin, Azeri gazı buraya taşınsın, Rusya Boru Hattı şuradan geçsin ama içeride barışını sağlamış mı, eşitliğini sağlamış mı, demokratik bir ülke olarak mı algılanıyor, bununla kimse ilgilenmiyor.

Bakın, burada Suriye fezlekesi geçti. Cumhuriyet Halk Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi, AKP milletvekilleri el kaldırdınız, dediniz ki: “Terörle mücadele edilecek, o açıdan oraya giriyoruz.” Sayın Cumhurbaşkanı iki gün önce bir konuşma yaptı: “Devlet terörü estiren zalim Esed’in hükümranlığına son vermek için Suriye’ye girdik.” diyebildi. Bu bir savaş ilanıdır arkadaşlar, bir kez daha bir savaş ilanıdır ama bir telefon geldi Putin’den, hemen çark edildi çünkü buradan boru hatları geçecek arkadaşlar. Yani ben yanlış buluyorum elbette Sayın Cumhurbaşkanının söylemini ama bir telefonla çark ettirebildi Putin. 4 milyon turisti bir emriyle göndermedi ve 7 milyar dolarlık zararımız var. Bakın, Laleli kan ağlıyor, Rusya’yla 6 milyar dolarlık bavul ticareti 1 milyar dolara düştü, mal ihracatı yarı yarıya düştü.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Gazete okumuyor musun?

GARO PAYLAN (Devamla) – Putin hâlâ adım atmıyor çünkü daha taviz alacak çünkü biz “Batı’dan kopacağız.” dedik, blöf yaptık, Avrupa Birliğine “Sen kim oluyorsun?” dedik, sırtımızı Putin’e dayadık. Putin de “Gel buraya, bana daha fazla taviz vermelisin, bu yetmez. Ben turist göndereceğim ama daha fazla taviz vereceksin. Boru hatları buradan geçecek.” dedi. Bak burada anlaşma geçiriyoruz, hangi şartla geçirdiğimizi bilmiyoruz. Ne paralar döndü, ne oldu bilmiyoruz arkadaşlar. Oysaki bu Meclis bunu derinlemesine tartışmalıydı. Sırtımızı bu kadar Putin’e yaslamalı mıydık? Tartışmalıydık. Avrupa değerlerinden çıpasını çekmiş bir Türkiye’nin artık nereye, hangi karanlık noktaya savrulacağını bilemeyiz.

“Şanghay Beşlisi” dediğiniz şey, maalesef Rusya’nın güdümünde, Çin’in güdümünde bir 5’lidir, 2 tane güçlü dominant ülkesi vardır ve 2’si de demokrasi değil ve oranın kriterleri bizi karanlıklara sürükler arkadaşlar.

SAİT YÜCE (Isparta) – Her şey güzel olacak, merak etme.

GARO PAYLAN (Devamla) – O açıdan, dengeleri gözetmemiz lazım ve yüzümüzü -Avrupa Birliğinin o küstah tavrını ben de eleştiriyorum ama- o değerlere doğru çevirmeliyiz. Oradaki sağ siyasetin o küstah tavrını eleştiriyorum ama orada evrensel insan hakları değerlerini savunan sol partiler var, sosyalist partiler var, Yeşiller Partisi var ve hepsi insan haklarını, evrensel değerleri sonuna kadar savunuyorlar.

ŞAHİN TİN (Denizli) – Teröristlere destek veriyorlar.

GARO PAYLAN (Devamla) – Çıpayı oradan çekersek o çıpanın nereye kadar tarayacağını bilemeyiz arkadaşlar.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Sen şimdi kimin adına konuştun?

GARO PAYLAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, sizlere tekrar çağrım var: Bu anlaşmanın görüşmelerini durduralım, buraya Enerji Bakanımız gelsin, izahat versin, ona göre görüşmeleri tekrar yapalım. Önce komisyonda görüşülsün, sonra Genel Kurulda görüşülsün. Neye el kaldırdığınızı bilerek el kaldırın arkadaşlar.

Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Avrupa’nın hangi ülkesi adına konuştun? Türkiye adına konuşmadığın açık.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Paylan.

Gruplar adına ikinci konuşmacı Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Necmettin Ahrazoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakika.

Buyurun Sayın Ahrazoğlu.

MHP GRUBU ADINA MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 441 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ve Rusya Federasyonu Hükûmeti Arasında TürkAkım Gaz Boru Hattı Projesine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, TürkAkım Gaz Boru Hattı Projesi’ne yönelik siyasi desteği sağlamak, teknik, ekonomik ve hukuki çerçeveyi belirlemek amacıyla Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ve Rusya Federasyonu Hükûmeti arasında TürkAkım Gaz Boru Hattı Projesi’ne ilişkin anlaşma 10 Ekim 2016 tarihinde İstanbul’da imzalanmıştır.

Bilindiği üzere, hâlihazırda Rus doğal gazının ülkemize arzı, Ukrayna ve Bulgaristan topraklarından geçerek Malkoçlar’a ulaşan Batı Hattı’yla Karadeniz altından geçerek Samsun’a ulaşan Mavi Akım Hattı üzerinden gerçekleşmektedir.

Gazprom’la 1997’de imzalanan Mavi Akım anlaşmasıyla yılda 16 milyar metreküp, 1998’de imzalanan Batı Hattı’yla ise 4 milyar metreküp olmak üzere, Rusya’dan toplam 20 milyar metreküp doğal gaz alımı yapıldığı bilinmektedir.

Geçtiğimiz yıllarda Rusya Federasyonu ve Ukrayna arasında yaşanan doğal gaz anlaşmazlıkları Batı Hattı’ndan ülkemize arz edilen doğal gazda zaman zaman kesintiler yaşanmasına neden olmuştur. Rusya-Ukrayna arasındaki anlaşmazlığın sonucu, Rusya Devlet Başkanı tarafından TürkAkım Projesi gündeme getirilmiş, bu proje görüşmeleri esasında Türkiye de aldığı doğal gazın fiyatında indirim talebinde bulunmuştu.

Daha önce yapılan anlaşmalar çerçevesinde, uzun dönemli uluslararası doğal gaz alım satım anlaşmalarında taraflara belli periyotlarda anlaşma fiyatının revizyon hakkı tanınmışken, bu çerçevede anlaşma kapsamında fiyat revizyonu talebini takip eden altı ay içerisinde tarafların fiyat revizyonu konusunda bir mutabakata varamaması hâlinde, fiyat revizyonunu talep eden tarafa bu tarihten sonra konuyu tahkime götürme hakkı doğmuş idi.

TürkAkım Projesi’nin görüşmeleri sırasında, BOTAŞ anlaşma kapsamında 29 Aralık 2014 tarihinden geçerli olmak üzere Gazprom’dan fiyat revizyonu talep hakkında bulunmuş ve BOTAŞ anılan tarihte Gazprom şirketine yazılı olarak fiyat indirimi talebini iletmişti. Ancak, BOTAŞ göndermiş olduğu indirim talebine Gazprom’un yazılı cevap vermemesi sonucu konuyu uluslararası tahkime götürme kararı almış ve tahkime başvurmuştur. Gazprom yetkililerinin, Türkiye'nin mahkemeye gitme hakkının anlaşma kapsamında olduğunu ve sorunun mahkeme öncesinde çözülebileceğini söylemelerine rağmen hâlâ bir gelişme olmamıştır. TürkAkım Projesi’ne karşılık masada tutulan indirim konusunun tahkime taşınması, projeyle ilgili görüşmelerin tıkandığı, hatta sona erdiği şeklinde de yorumlanmış, uçak kriziyle birlikte önce Rusya, ardından Türkiye, müzakerelerin kendilerince buzdolabına kaldırıldığını açıklamışlardı ancak tahkim problemi sonuçlanmadığı için de bu projeyle alınacak gazın maliyeti de belirsizliğini korumaya devam etmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 19 milyar dolara mal olması beklenen TürkAkım Gaz Boru Hattı Projesi, Rusya Federasyonu’ndan başlayarak Karadeniz üzerinden Türkiye Cumhuriyeti’nin Karadeniz kıyısındaki alım terminaline, devamında Türkiye Cumhuriyeti toprakları üzerinden ülkemize komşu olan devletlerin sınırlarına kadar uzanan, her biri yıllık 15,75 milyar metreküp kapasiteli deniz ve kara bölümlerinde inşa edilecek iki boru hattından oluşan ve toplamda 31,5 milyar metreküp kapasiteye sahip yeni bir gaz boru hattı sistemidir.

Deniz bölümünde yer alan iki hattın inşası ve işletimi Rusya Federasyonu tarafından yapılacaktır. Kara bölümünde yer alan hatlardan birisi, ülkemize doğal gaz arz etmek üzere iletim sistemimizin bir parçası olarak BOTAŞ tarafından inşa edilecek, kara bölümündeki diğer hattın ise Avrupa’ya gaz arz etmesi planlanmakta olup inşaatı ve işletimi yüzde 50 oranında ortaklık payıyla iki ülkenin belirleyeceği şirketler tarafından kurulacak yeni bir şirket tarafından yapılacaktır.

10 Ekim 2016 tarihinde İstanbul’da, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı ve Rusya Federasyonu Enerji Bakanı tarafından imzalanmış anlaşmayla TürkAkım Projesi kapsamında inşa edilecek boru hatlarından birisinin ülkemize gaz arz etmesi kararlaştırılmış olup hattın devreye alınması akabinde Batı Hattı’ndan alınan gazın doğal gaz arzına ilişkin mevcut sözleşmelerin ticari şartları ve koşulları değişmeksizin TürkAkım üzerinden ülkemize teslim edilmesi kararlaştırılmıştır. Ancak, bu anlaşma tahkimde olduğu için ve tahkim de neticelendirmediği için alımla ilgili herhangi bir fiyat belirlemesi de muğlakta kalmıştır. Böylece başka bir ülkenin iletim sistemi kullanılmadan doğrudan Rusya Federasyonu’ndan ülkemize taşınacak gazın üçüncü taraflardan kaynaklı muhtemel kesintilere maruz kalmaması da sağlanmış olacaktır. AKP Hükûmeti tarafından TürkAkım Projesi kapsamında inşa edilecek ikinci kara bölümü boru hattıyla Rus menşeli doğal gazın da Güneydoğu Avrupa’ya ülkemiz üzerinden arz edilmesine imkân tanınması ve ülkemizin enerji koridoru rolünün ve doğal gaz ticareti merkezi olma potansiyelinin pekiştirilmesinin amaçlandığı belirtilmektedir bu projeyle.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; TürkAkım Projesi’nin maddelerinden biraz bahsetmek istiyorum. Anlaşmayla, projedeki altyapı, imalat ve diğer tesisler ile oluşturulan ve/veya edinilen tüm mal varlıkları kamulaştırılmayacak, millîleştirilmeyecek ya da kamulaştırma ya da millîleştirmeye eş değer bir etki yaratan herhangi bir tedbire tabi olmayacağı; şirketlerin hisse oranları belirlenmekte ve katılımcı şirketlerin anlaşmayla teyit edilen BOTAŞ ve Gazprom şirketlerinden farklı bir şirket olması hâlinde ülke makamlarının yazılı onayına tabi olacağı; projenin kapasitesi ve yatırımların zamanında yapılmasının gerektiği; projenin onay, lisans ve diğer iş birliklerinin belirleneceği; tarafların projenin kara bölümü 1 hariç yalnızca uluslararası kabul görmüş proje tasarım standartlarına uygun olacağı; bunların da Veritas gibi, Uluslararası Standartlar Birliği gibi, Avrupa Standartlar Komisyonu gibi kuruluşlar tarafından kontrol edileceği belirtilmektedir. Sayın Enerji Bakanımız burada olsaydı söyleyeceğim herhâlde bir söz olacaktı ancak Sayın Bakanım, size söylüyorum. Bu anlaşmada uluslararası bir değeri olan millî standartlar kuruluşumuzun (Türk Standartlar Enstitüsünün) onay kuruluşu olmamasını ve burada, bu anlaşmada bulunmamasını da üzüntüyle karşıladığımı belirtmek istiyorum.

Diğer maddelerde ise taraflar arasında anlaşmanın uygulanması ve/veya yorumlanmasından doğacak her türlü uyuşmazlığın taraflar arasındaki istişareler veya müzakereler yoluyla çözüleceği, anlaşmazlığın söz konusu istişareler ve müzakerelerin başlama tarihinden itibaren altı ay içerisinde çözülememesi durumunda anlaşmazlığın taraflardan herhangi birinin talebiyle tahkim mahkemesine taşınacağı ifade edilmektedir. Ayrıca, anlaşmanın otuz yıl süreli olacağı ve anlaşmanın uygulanmasına yönelik yetkili kuruluşların ülkemizde BOTAŞ, Rusya’da Gazprom olacağı belirtilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dünyada söz sahibi bir ülke olabilmenin öncelikli şartlarından birisi, hiç şüphesiz ki yeterli enerji kaynaklarına sahip olmak ve bu kaynakları doğru kullanabilmektir. Enerji politikalarını doğru belirleyerek uygulayan ülkeler uluslararası rekabette öne çıkarken, enerjide dışa bağımlı ülkeler gerek ekonomik gerekse siyasi politikalarda dışa bağımlı olmak zorunda kalmaktadır. Türkiye’nin de bölgesel ve küresel bir güç hâline gelebilmesi, bir yandan kendi enerji kaynaklarını üretimde kullanmasına, diğer yandan da bölgedeki enerji koridoru olma konumunu ve fırsatını iyi kullanmasına bağlıdır. Bu ise iş başındaki hükûmetler tarafından uygulanan enerji politikalarıyla yakından ilgilidir.

Ülkemizde son yıllarda AKP hükûmetleri tarafından uygulanan doğal gaz ve petrol ithalatına dayalı yanlış enerji politikaları sonucunda ne yazık ki enerjide dışa bağımlılık giderek artmış, üretimin tüketimi karşılama oranı düşmüş, yüksek kaçak ve kayıp oranları bir türlü kabul edilebilir sınırlara çekilememiştir. Ülkemizde enerji arz güvenliğinin sağlanabilmesi için enerji üretiminde rüzgâr, güneş, jeotermal, hidrojen ve biokütle gibi yeni, yenilenebilir ve yerli kömür kaynaklarından azami ölçüde yararlanılması, ayrıca doğalgaz depolama alanlarının belirlenerek arz güvenliğinin sağlanması gerekmektedir

Değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi olarak alternatif enerji temin yollarının bulunması için başta Azerbaycan olmak üzere, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan gibi zengin enerji kaynaklarına sahip Türk cumhuriyetleriyle ikili anlaşmalar yapılarak bu ülkelerin kendi aralarında anlaşmaları için önderlik edilmeli ve bu kapsamda Türk enerji ticareti birliği mutlaka kurulmalıdır diyoruz.

Bu vesileyle rebiyülevvel ayınızı kutluyor, yüce Meclise de saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ahrazoğlu.

Gruplar adına üçüncü konuşmacı, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ardahan Milletvekili Sayın Öztürk Yılmaz.

Süreniz yirmi dakika.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ÖZTÜRK YILMAZ (Ardahan) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 441 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ve Rusya Federasyonu Hükûmeti arasında TürkAkım Gaz Boru Hattı Projesine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı hakkında Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Rusya’yla bizim enerji ilişkilerimiz bir bağımlılığa dayanıyor. Ondan önce şunu belirtmek isterim: 1990 yılında enerji tüketimimizin yüzde 25’i dışarıdandı ve aradan geçen yaklaşık yirmi beş yıl içerisinde, 2015’te ise bu yüzde 75’e çıktı. Yani, dışa bağımlılığımız 3 kat arttı. Türkiye’nin 2015 yılında enerji tüketimine baktığımız zaman doğal gazda yüzde 32,5; petrolde yüzde 26,2; taş kömüründe yüzde 16,3 ve diğerlerinde yüzde 12,7. Şimdi, 2015 yılında toplam 48,4 milyar metreküp doğal gaz tüketmişiz ve bu doğal gazın Rusya’yla ilgili oranına baktığımız zaman yüzde 54,76; yarısından çoğunu Rusya’dan alıyoruz. İran yüzde 18; Azerbaycan yüzde 12; Cezayir yüzde 8,48; Nijerya yüzde 2,87 ve diğerleri yüzde 3,43. Şöyle kabaca bir baktığımız zaman, uluslararası ilişkilerde İran ile Rusya Federasyonu’nun pek çok konuda birlikte hareket ettiğini düşündüğümüz zaman ikisine olan bağımlılığımız yüzde 73’ten fazla bir oran. Bu, dış politikanın işleyişine ciddi manada etki yapan bir durumdur ve gerçekten bu bağımlılığı kırmadıktan sonra Türkiye hiçbir zaman özgür olamayacaktır, Rusya’yla ilişkilerde hiçbir zaman biz özgür karar veremeyeceğiz.

Rusya doğal gazını, petrolünü bir silah olarak kullanır ve kışın ortasında hem Avrupa Birliğini cezalandırdı hem Ukrayna’yı cezalandırdı. Rusya’nın bütçesinin çok önemli bir bölümü petrol ve doğal gaz gelirleriyle olur, silah endüstrisi bunun üzerine dayanır, dış politikanın en önemli enstrümanı buradan elde ettiği gelirdir. Biz enerji konusunda bütün yumurtaları Rusya’nın sepetine koymuş durumdayız. Türk Akımı, Batı Hattı ve Mavi Akım, yetmiyor Akkuyu Termik Santrali. Biz, gerçekten, bu bağımlılığı artırıyoruz, azaltmıyoruz. Enerjide en önemli konu, bağımlılığın, tek bir ülkeye olan bağımlılığın azaltılmasıdır, buradaysa bağımlılığı artırıyoruz. Bu proje de esasen Rusya’ya olan bağımlılığın artırılmasına dönük hizmet ediyor ve katkı sağlıyor. Bu kadar bağımlı olunca özgür, bağımsız bir dış politika yapılamaz. Neden? Çünkü siz 24 Kasım 2015 tarihinde Rus uçağını düşürdüğünüz zaman belki millî duygularla “Biz düşürdük.” yarışına girersiniz ama altı ay sonra bağımlılık sizi boğar ve bir yıl geçmeden bir an önce barışmak istersiniz. Sonra özür dilersiniz. Sonra Suriye konusunda açıklamada bulunursunuz: “Asıl amacımız Esad’ın oradaki varlığına son vermek.” İki gün, kırk sekiz saat içerisinde bu fikrinizden vazgeçersiniz ve “Esasen bizim bir devlet veya şahsa dönük değil, teröre dönük…” diye açıklamada bulunursunuz. Bu bir güç meselesidir. Türkiye bundan sonra Rusya’ya daha fazla bağımlı olacak, Rusya’nın borusu daha fazla ötecek, Rusya’nın eli kolu Orta Doğu’da daha fazla güçlü olacak ve esasen buna siz imkân sağlıyorsunuz bu anlaşmayla.

Hemen belirtmek isterim, bugün Halep cayır cayır yanıyor. Halep’te 30 kilometrekarelik bir alana 300 bin insan sıkışmış durumda ve esasen çevrelenmiş durumda. Halep’te camiler yıkılıyor, ibadethaneler yıkılıyor, Telafer’de camiler yıkılıyor, Hüseyniyeler yıkılıyor; korkunç bir savaş var ve Rusya bu savaşın da bir tarafı esasen. Biz bir taraftan anlaşma yaptığımız, bağımlı hâle getirdiğimiz, daha fazla bağımlı hâle geldiğimiz küresel bir güçle bölgede diğer taraftan pek çok konuda anlaşma yapmak ve birlikte çalışmak istiyoruz ama bu bir eşit ilişkiler sistematiği olmuyor maalesef, eşit bir ilişki kuramadık.

Şunu belirtmek isterim: En önemli konu, bu coğrafyada yerli kaynakları harekete geçirip biraz da olsa bağımsız kalabilmektir. Karar alamıyorsunuz, uygulayamıyorsunuz. Böyle devam ederse, bu enerji bağımlılığı Rusya’ya bu şekilde devam ederse, bundan sonra Rusya’nın eli Suriye’de daha fazla güçlü olacak, Halep’te daha fazla güçlü olacak, başka yerlerde daha fazla güçlü olacak.

Biz, Rusya’nın Kafkaslarda, Orta Asya’da, Balkanlarda esasen bu enerji politikasını nasıl kullandığını biliyoruz ve bu konuda ne kadar güçlendiğini de biliyoruz, siz bu güce sadece katkıda bulunuyorsunuz.

Bir başka konuyu da belirtmek isterim bu vesileyle. Daha önceden de bu kürsüde söyledik, sizin yönünüzü değiştirmek istiyor Rusya. Sizin Batı’ya olan öfkenizi kullanıp, sizi o raydan çıkarıp Şanghay İşbirliği Örgütüne hapsetmek istiyor ve siz de bu oyuna geliyorsunuz. Konuştuğunuz her kelime Batı’da esasen bir Batı karşıtlığı olarak algılanıyor ve sizin Batı’yla ilişkileriniz zedelendikçe zedeleniyor. Bu, sadece size zarar vermiyor, AKP’ye veya Hükûmete zarar vermiyor, bütün Türkiye'ye zarar veriyor. Batı’dan kopmak, bir anda “Biz Şanghay İşbirliği Örgütüne gidiyoruz.” demek, esasen sizin acziyetinizi gösteriyor.

Türkiye'de hukukun üstünlüğü, demokrasi, insan hakları ve diğer alanlarda raydan çıkmış demokrasiyi rayına oturtmak varken, kolaycılığa kaçıp, içeride başka hesapların peşine düşüp, böyle bir yönelim içine girmeniz gerçekten yazık, Türkiye'ye yazık ediyorsunuz siz.

Son olarak şunu belirtmek isterim: En önemli konu, Şanghay İşbirliği Örgütü dediğiniz örgütü bilmektir, Siz Şanghay İşbirliği Örgütünü de bilmiyorsunuz, “Şanghay Beşlisi” diyorsunuz. Hâlbuki Şanghay Beşlisi altı olalı on beş yıl oldu. Kaldı ki altılı da değil artık, Pakistan ve Hindistan da önümüzdeki yıl üye oluyorlar.

Diğer taraftan, buradaki rejimlere baktığınız zaman hiçbir tanesi demokratik rejim değil, sadece seçim var burada, seçim dışında demokrasinin hiçbir unsuru yok; hukukun üstünlüğü yok, eşitlik yok, adalet yok, tek üretim ve savunma. Bu örgüt ne Avrupa Birliğinin ne de NATO’nun yerini alabilir. Bu örgüt esasen bir aldatmacadır. Orta Asya ve Rusya coğrafyası, esasen, bir türlü işlemeyen örgütler mezarlığına dönüşmüş durumda. Bu bir örgüt mezarlığıdır, fotoğraf örgütüdür, her yıl 2-3 defa bir araya gelip bir fotoğraf verme örgütü; buna hizmet etme dışında esasen bir işlevi de yoktur. Kaldı ki böyle hassas bir dönemde, dış politikanın bu kadar iflas ettiği bir dönemde böyle bir eğilime girmek, bu konuda sanki Şanghay iş birliğine hemen giriyormuşuz gibi izlenim yaratmak sizin gücünüzü artırıyormuş gibi gelebilir, sanki pazarlık marjıymış gibi takdim edebilirsiniz ama sizi zayıflatıyor. Avrupa Birliği konusundaki öfkeniz hiçbir işe yaramıyor çünkü Avrupa Birliğinin mantığını bilmek lazım. Sizin karşınızda 28 tane üye var, 28 tane ortak akıl var ve biz ise sadece AKP’nin aklıyla hareket ediyoruz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yılmaz.

Şimdi şahıslar adına, Kocaeli Milletvekili Sayın Tahsin Tarhan. (CHP sıralarından alkışlar)

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; TürkAkım Gaz Boru Hattı Projesi Anlaşması’yla ilgili 441 sıra sayılı Tasarı üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu tasarıda Sanayi ve Enerji Komisyonu tali komisyon olarak görünüyor. Enerji Komisyonunda görüşüldü mü? Hayır. Bu sıradan bir uluslararası sözleşme değil. Altyapı çalışmaları, teknik boyutu, siyasi boyutu sebebiyle İçişleri, Çevre, Savunma Bakanlıklarının görüşleri alınmalıydı; detaylı incelemeler yapılarak gerekirse komisyonlar oluşturulmalıydı. Bu anlaşma, bakanlar düzeyinde değil, kurumlar düzeyinde yapılmış bir anlaşma gibi.

Öncelikle bir uyarıda bulunmak istiyorum: Kusura bakmayın ama burası holding değil. Tek bir bakanın imzasıyla, hiçbir kurumun görüşü olmaksızın Türkiye’yi böylesine bağlayacak bir anlaşma yapılmamalı. Ayrıca, bu projeler de hükûmetlerin projeleri değil. Sayın Bakan burada, eski Enerji Bakanımız. Bunun ismini de bildiğim kadarıyla o koymuştu. Türkiye Cumhuriyeti devletinin projesi, devlet projesi bu. Neden böyle acele, tartışmalarda görüşülmeden geçiriliyor, anlayamıyoruz. Burada bir enerji yatırımından söz ediyoruz. O hâlde, Sanayi ve Enerji Komisyonu bu anlaşmayı incelemeli ve bu konuda da raporunu vermeliydi.

Bu Türk Akımı Projesi’ne ilişkin anlaşmaya bir bakalım. Bu anlaşma, Türkiye’nin doğal gaz ithalatında Rusya’ya olan bağımlılığını pekiştiriyor, enerji hatları bakımından Türkiye’nin bir enerji ticaret merkezi olmasına katkı yapmıyor, geçiş ülkesi niteliğini sürdürüyor. Bu proje kapsamında, altyapı, imalat ve diğer tesisler için kamulaştırma ve millîleştirme garantisi veriliyor. Rus yetkili kuruluşu veya iştiraki, Türkiye Cumhuriyeti toprakları üzerinden kara ya da deniz gaz geçişine ilişkin herhangi bir harçtan, ücretten veya ödeme yükümlülüğünden muaf olacak. Projenin hayata geçirilmesi için gereken arazi kullanım hakları veriliyor. Rus şirketlerine çeşitli vergi muafiyetleri tanınıyor.

Sayın milletvekilleri, konuştuğumuz doğal gaz ve Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanımız da burada. Hep teknolojiden bahsediyoruz. Doğal gazı nerede kullanıyoruz? Konutta kullanıyoruz. Şimdi konutlar nasıl yapılıyor? Akıllı konutlar üretiliyor. Dünyanın her yerinde artık enerji yenilenebilir enerji yani rüzgâr enerjisi, güneş enerjisi kullanılıyor; sadece ısıtmada kullanılıyor, soğutmada kullanılmıyor. Yani konutlarda ileriki süreçlerde bir artış sağlanmayacak.

İkinci kullandığımız alan sanayi. Sanayide daha önce, ilk yıllarda kömür kullanıyorduk, üretim kalitesi düşüktü yani çelik sektöründe tufal üretiyordu. Sonra dökme gaza dönüştü, kalite biraz yükseldi. Şimdi doğal gazdayız ve doğal gazdan sonra elektriğe dönülecek. Çünkü teknoloji geliştikçe enerjinin kalitesi de gelişiyor. Onun için, doğal gaz yatırımlarını yaparken biraz daha düşünmemiz gerekiyor, elektrik üretimi oldukça pahalı.

Türkiye üzerinden Almanya’ya veya Avrupa’ya gidecek. Son yıllarda Almanya’nın enerji tüketimi artmıyor, daha doğrusu doğal gaz tüketimi artmıyor çünkü doğal gaz tüketmiyorlar, yenilenebilir enerjilere yöneliyorlar; rüzgâr enerjisi veya güneş enerjisine yöneliyorlar.

Çok değerli milletvekilleri, bir de bu hattın çevre etkisine bakmamız lazım. Demokrasi bitmiş, hukuk bitmiş, adalet zaten yok. Yapmayın, bari şu canlıların geleceğiyle oynamayın; denizlerimizi kirletmeyin, ağaçlarımızı kesmeyin. Bu hattın nereden geçeceğini biliyorsunuz. Demin bir hatip söyledi, İstanbul’un en güzel kıyılarından birisi Kıyıköy harap olacak, köprü geçişinden daha fazla etkilenecek. Bize ne artı getirecek? Doğal gaz indirilecek mi, ucuzlayacak mı? Sanayicimize bir faydası olacak mı? Tarlalarımız gidecek, bağlarımız gidecek, bahçelerimiz gidecek, Rusya buradan doğal gazı Avrupa’ya taşıyacak. Ya, düne kadar -ona üzülüyorum- şu kürsüye çıktığımız zaman “Ya, bu uçak krizinde yanlış yapıyorsunuz. İş adamlarımızı gümrüklerden geçerken çırılçıplak soyuyorlardı. Kamyonlar, tırlar kuyruklarda bekletiliyor.” diye buradan haykırdığımız zaman bize hakaret ediyordunuz. Altı ay geçti, bugünlerde Avrupa Birliğini tartışıyoruz, Avrupa Birliğine rest çekiyoruz, gecenin bu saatinde Rusya’dan doğal gazı Avrupa’ya gönderiyoruz, çevremizi kirletiyoruz. Bize bir faydası var mı? Yok.

Boru hattı teknolojisi eski artık. Yeni “LNG” diye dökme gaz sistemi bugün dünyada tartışılıyor. Amerika’dan, Kanada’dan, Avusturalya’dan Türkiye’ye taşınması doğal gazla aynı fiyat, aynı rakam. Üç beş yıl sonra doğal gazın altına düşecek. E, ne işe yaradı bu boru hatları? Yani, teknoloji değişiyor. Bugün nükleer santralleri Türkiye’de tartışıyoruz, biz çığlık atıyoruz, diyoruz ki bu elli yıl önce, yirmi yıl önce olsaydı belki Türkiye’de işe yarardı ama bugün eski bir teknoloji, doğal gaz da öyle, boru hattı da öyle. Onun için teknolojiyi yakından takip edelim. Eğer biz katma değeri yüksek ürünler üreteceksek, teknolojiye geçeceksek biraz daha tartışalım, komisyonlarda geniş çaplı, bütün kurumların fikirlerini alarak, tüketicilerin fikirlerini alarak ona göre yasa tasarısı ve kanunlar hazırlayalım.

Genel Kurulu saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tarhan.

Sayın Kerestecioğlu, sisteme girmişsiniz.

Buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

30.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, Sakarya’da Kredi ve Yurtlar Kurumu yurdunda bir gaz kaçağı olduğu haberleriyle ilgili bilgi almak istediğine ilişkin açıklaması

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Sakarya’da Kredi ve Yurtlar Kurumunda öğrenciler şu anda bir gaz kaçağı olduğunu ve görevlilerin de kendilerini dışarı çıkarmadığını yazıyorlar. Acaba bununla ilgili bir bilgi edinmek mümkün mü? Çünkü aynı şekilde, sıcağı sıcağına daha yeni bir olayı yaşamışken gerçekten bir endişe edecek durum var mı? Lütfen bu konuyu acaba Sayın Bakan aydınlatır mı? Bilgi almanız mümkün mü, bunu sormak için söz aldım.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kerestecioğlu.

Sayın Bakan...

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Sayın Başkan, bilgi alıp, bilgi verelim.

BAŞKAN – Sayın Bakan bilgi aldıktan sonra bilgi vereceğini söylüyor.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Kapanmadan yaparsak çünkü acil yazıyorlar.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Bu arada Sayın Kerestecioğlu, grup sözcüsü olarak söz aldı.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında TürkAkım Gaz Boru Hattı Projesine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/788) (S. Sayısı: 441) (Devam)

BAŞKAN – Şimdi sayın milletvekilleri soru-cevap işlemini gerçekleştireceğiz ancak sisteme giren sayın milletvekili yok.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelere geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ VE RUSYA FEDERASYONU HÜKÜMETİ ARASINDA TÜRKAKIM GAZ BORU HATTI PROJESİNE İLİŞKİN ANLAŞMANIN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) 10 Ekim 2016 tarihinde İstanbul’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında TürkAkım Gaz Boru Hattı Projesi’ne İlişkin Anlaşma”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – 1’inci madde üzerinde gruplar adına ilk konuşmacı Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Kars Milletvekili Sayın Ayhan Bilgen.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA AYHAN BİLGEN (Kars) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, Meclis, 4 parti iki şeyi ortak yaptı; birisi 37’nci maddenin çekilmesi, diğeri de Adana’daki yangın. Demek ki muhalefet de iktidarın yaptığı bazı şeylere destek veriyor yani uzlaşıldığında pekâlâ hızlı ve bütün toplumun memnun olacağı şeyleri yapabiliyoruz.

SALİM USLU (Çorum) – Bunlarda uzlaşabiliyoruz.

AYHAN BİLGEN (Devamla) - Ben Rusya’yla ilişkilere, boru hatlarına geçmeden önce Salim Bey, bir şeyi anlayamadığım için sahiden sormak istiyorum. Üç dört saattir, grubunuzda bazı milletvekili arkadaşlar “Başkanlık hayırlı olsun.” “hashtag”iyle bir imza atıyorlar ve bu imzayı da sosyal medyada paylaşıyorlar. Benim merak ettiğim soru: Hükûmet Sözcüsü biraz önce bir televizyon kanalında “Önümüzdeki hafta MHP’yle hukukçular görüşecekler ve bir ortak metin çıkaracaklar.” dedi. İmzalanan metin nasıl bir metin? Başkanlık mı? Başkanlıksa MHP’nin yaptığı açıklamalardaki “Cumhurbaşkanlığı” neyi ifade ediyor? Boş kâğıt mı imzalanıyor? Elbette imzalayabilirsiniz, imza sizin, tercih sizin ama doğrusu Anayasa gibi bütün toplumu ilgilendiren bir düzenlemeyle ilgili ortada bir metin yokken, kamuoyuna açıklanmış bir metni yokken bir şeyin imzaya açılmış olması beni şaşırttı.

Şimdi, Rusya’yla ilişkiler konusunda gecenin bu saatinde tabii uzun konuşmalar oldu ama ben, merhum Erzurumlu Naim Hocanın meşhur teravih namazı tarifini -biraz sansürleyerek tabii- sizlere hatırlatmak istiyorum. Biliyorsunuz, teravih namazı uzun olduğu için bazen cemaat imamdan daha hızlı rükûya, secdeye gidiyor. O da tabii aslında namazın erkânına uymuyor. Naim Hoca da kendi üslubuyla uyarıyor cemaati, diyor ki: “Cemaat, benimle yatın, benimle kalkın.”

MUSTAFA ILICALI (Erzurum) – Ama o cemaat…

AYHAN BİLGEN (Devamla) – O, başka türlü söylüyor da neyse…

MUSTAFA ILICALI (Erzurum) – Sansürledin sen.

AYHAN BİLGEN (Devamla) - Ben, artık, biraz böyle sansürledim kendimce.

Şimdi, değerli arkadaşlar, Rusya’yla ilişkiler konusunda da siz bütün ülkenin sizinle yatıp sizinle kalkmasını istiyorsunuz ama öyle değil gerçekler. Bakın, geçen yıl, bir yıl önce Eş Başkanımız ve heyetimiz Rusya’ya gittiğinde yaptığı çağrı çok net: “Rusya krizi ancak diyalogla çözülür.” Sadece onun orada yaptığı açıklama değil, Lavrov’la görüşmedeki açıklaması değil aynı gün grubumuzda Figen Yüksekdağ’ın konuşması var, Eş Genel Başkanımızın; o da benzer cümleler kuruyor, diyor ki: “Çok kritik ve tehlikeli bir eşiğe geldiğimiz bir ortamda soğukkanlılıkla ve sorun çözücü dinamikleri harekete geçirerek çözüm geliştirmeliyiz.” Ama bu ziyaret Hükûmete yakın medya organlarında bakın hangi başlıklarla yer alıyor? Yeni Şafak gazetesi “Hain” manşetiyle çıkıyor “Diyalogla sorunu çözün.” dediği için. Star’da benzer bir başlık, diğer gazetelerde de benzer, Akşam gazetesi “Moskova’da öz ihanet” başlığıyla çıkıyor.

Şimdi, yine aynı günlerde Sayın Cumhurbaşkanının açıklaması: “Rusya özür dilesin.” Güneş gazetesi uçağın düşürülmesiyle ilgili “Çok şımarmışlardı, gereği yapıldı” ifadesi. Şimdi, Naim Hocanın, hani, “Bizimle yatın, bizimle kalkın.” demesi galiba tam da Rusya ilişkilerini çok net biçimde özetliyor ama dünya böyle değil, dünya gerçekleri ne yazık ki böyle okunmuyor.

Biraz önce arkadaşlar hem enerji bağımlılığı konusuna değindiler hem de Türk-Rus ilişkileriyle ilgili riskleri ifade ettiler ama ben sadece bir noktaya dikkat çekmek istiyorum: Petrol geçtiğimiz yüzyılda, evet, Orta Doğu için büyük bir nimetti ama aynı zamanda büyük bir belayı, büyük bir felaketi de beraberinde getirdi. Geçen yüzyılın dünya savaşları, kanlı iç savaşlar, bölge çatışmaları bu petrole göz dikenlerin oyunuyla gelişti. Şimdi de önümüzdeki on yıllara damgasını vuracak en büyük tehditlerden, en büyük risklerden biri boru hatlarının güvenliği konusudur. Elbette, bir coğrafyanın avantajları olur -coğrafyayı siz seçmezsiniz- bu avantajlardan faydalanırken aynı zamanda, bu coğrafyada bulunmanın riskleriyle, tehlikesiyle de karşı karşıya kalırsınız. Enerji nakil hatlarının güvenliği nasıl size büyük kârlar getirirse, aynı şekilde, bu boru hatları üzerinden yürütülecek hesaplaşmalar, büyük devletlerin enerji nakil hesapları, kavgaları, mücadeleleri sizin topraklarınızda gerçekleşir, bedelini siz ödemek zorunda kalırsınız.

Değerli arkadaşlar, elbette ki Rusya’yla bir alternatif ilişki gelişebilir, enerji konusunda da Türkiye'nin alternatiflerini artıracak yollar zorlanabilir ama rakamlar ortada, tam tersi bir tabloyla karşı karşıyayız. Biz Avrupa Birliğine meydan okuyoruz, Rusya da meydan okuyor Avrupa Birliğine. Rusya’yla Avrupa Birliği arasındaki ilişki, bizim Avrupa’yla ilişkimizin tam tersi. Rusya -geçtiğimiz yıllarda hepimizin şahit olduğu gibi- Avrupa’yı enerjiyle tehdit ediyor ve Avrupa, Amerika’nın ambargo baskısına rağmen, sırf enerji korkusuyla, enerjide yaşayacağı kriz kaygısıyla ambargoyu deliyor. Ama Türkiye'nin Avrupa’ya karşı meydan okumasının böyle bir karşılığının olma ihtimali yok; ticari ilişkiler, ihracat rakamları, ithalat rakamları her şeyi zaten çok net biçimde ortaya koyuyor.

Değerli arkadaşlar, biraz önce Suriye, Rusya ilişkileriyle ilgili arkadaşlar değerlendirme yaptı, ben sadece, hani, sosyal medyada herkesin sorduğu, tesadüf olma ihtimali son derece düşük olan, geçtiğimiz günlerde El Bab yakınlarındaki kayıpların tam da Rus uçağının düşürüldüğü 24 Kasım 2015’in yıl dönümünde olmasıyla ilgili yapılan açıklamaları tekrar size hatırlatmak istiyorum. Hava aracıyla vurulduğu kesin, en azından Hükûmet sözcüsü böyle söylüyor. Rusların açıklamasına da itibar ettik, onlar da diyorlar ki: “Biz yapmadık.” Suriye de yapmadı. Şimdi, orada başka hava aracı olan bir de bizim müttefiklerimiz, koalisyon ülkeleri var, başka hava aracı olan yok. E, şimdi, bu tablo aslında Suriye politikasının bile tek başına ne kadar büyük bir çıkmaz içerisinde olduğunu göstermeye yetmiyor mu? Ama galiba bu işin başka bir izahı var, başka bir perde arkası var. O perde arkası da Rusya’nın geçtiğimiz haftalarda Halep’teki Nusra ve diğer grupların Halep’ten çekilmesiyle ilgili Türkiye’den ricalarının galiba karşılık bulmuş olması. Türkiye bu rica konusunda üzerine düşeni yaptı ama galiba kuyruğu dik tutmak için de Rusya’ya, Esad’a meydan okuyan birtakım sözler sarf etti fakat bu zaten durumu, vaziyeti kurtarmak içindi, dolayısıyla bunun ötesinde bir sonuç doğurmadı ama başka tehlikeler ortaya çıktı bu sefer, başka gerçekler ortaya çıktı.

O gerçek de şudur arkadaşlar: Şimdi, siz eğer Halep’te Nusra ve benzer grupları, Nureddin Zengi Tugayları falan gibi grupları ortada bırakırsanız, yarı yolda bırakırsanız, bakın, bumerang nasıl dönüp sizi vuruyor tekrar. Sizin “Türk Silahlı Kuvvetlerinin müttefiki” diye tarif ettiğiniz, El Bab yolunda desteklediğiniz gruplar da sizi yarı yolda bırakıyorlar. Demek ki Türk Silahlı Kuvvetlerinin El Bab yolculuğundaki ortakları Özgür Suriye Ordusu değil arkadaşlar. Bunu bütün dünya biliyor ama biz hâlâ kendimizi kandırmaya devam ediyoruz. Özgür Suriye Ordusu bir koalisyonun ismi ama başlangıçtaki, dört yıl önceki Özgür Suriye Ordusu yok ortada, haritalara bile baksanız bunu anlarsınız. Dört yıl önceki haritalarda Nusra’nın, Ahrar-uş Şam’ın elinde olan bölgeler uçtu mu, buharlaştı mı Suriye’de, nereye gitti? Aynı topraklar duruyorsa kimin kontrolüne geçti? IŞİD’in kontrolüne geçenler belli, rejimin kontrolüne geçen yerler de belli, YPG/Demokratik Suriye Güçlerinin kontrolüne geçen yerler de belli, bunun dışındaki bölgeler nereye gitti? Aslında, nereye gittiğini Türkiye'nin müttefikleri de biliyor, Rusya da, Suriye de, İran da, herkes biliyor, bilmeyen ne yazık ki sadece Türkiye kamuoyu değerli arkadaşlar çünkü Türkiye kamuoyuna bu gerçeği açıklamadığımız için Halep’te çocuklar, siviller bedeli ödüyorlar, yarı yolda bıraktıklarınız, masumlar bedel ödüyorlar; yetmiyor, tezkereye “evet” oyu verilerek oraya götürülen Silahlı Kuvvetler mensupları bedelini ödüyorlar, cenazeler geliyor, ailelerin gözü yaşlı ama Türkiye toplumu bizim, Suriye’de gerçekten ne için olduğumuzu, neyi hedeflediğimizi, hangi öngörümüzde şimdiye kadar başarılı olduğumuzu hâlâ bilmiyor.

Herkesi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bilgen.

1’inci madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Eren Erdem…

Buyurunuz Sayın Erdem. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA EREN ERDEM (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; tabii, bu kadar önemli enerji politikalarımızı ilgilendiren bir madde konuşulurken, bir anlaşma konuşulurken Enerji Bakanının burada olmamasını çok gayriciddi bulduğumu ifade etmek istiyorum. Kesinlikle Enerji Bakanının burada olması ve bu konuda malumat vermesi gerekirdi ve bu anlaşmanın şu gördüğünüz tali komisyonlara indirilmesi gerekirdi.

Enerji Komisyonuna indirilmedi değil mi?

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – İndirilmedi.

EREN ERDEM (Devamla) - İndirilmedi yani bu Dışişleri Komisyonu bu anlaşmanın mahiyetini tartışabilir ama mesele enerjiyle alakalıdır, dolayısıyla bu iş çok yanlış yapılmıştır, bunu söyleyelim.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Sen de Komisyona gelmedin.

EREN ERDEM (Devamla) – Tabii, bu Rus uçağının düşürülmesiyle alakalı değerli arkadaşlar, “Emri ben verdim.” şeklinde bir yaklaşım vardı, bunun üzerinde bir sürü değerlendirme zaten burada yapıldı.

Tabii, bu akımın Türkiye üzerinden geçmesinin çok farklı boyutlarda değerlendirilmesi mümkün ama toplamda ana gerekçe ve her yerde, medyada zikredilen temel gerekçe, Türkiye ekonomisine bu işin katkı sağlayacağı yönünde bir gerekçe. Bu gerekçe üzerine arkadaşlar, tabii, biz, meselenin arka planında Türkiye’nin bugün Rusya’yla ilişkilerinin daha farklı boyutlara evrileceği gerçeği -benden önce konuşmacılar çok dillendirdiği için ben çoğunu onayladığımı ifade etmek istiyorum- doğrudur, Türkiye bugün daha katı otoriter emperyalist rejimle sıkı fıkı bir ilişki içerisine girerek bir boyunduruk ve iltisak ilişkisine dâhil edilme aşamasına getirilmektedir ki bu aynı şekilde geçmişte Büyük Ortadoğu Projesi’nin eş başkanlığı ilanları döneminde farklı rejimlerle yürütülüyordu, anlaşılan o ki bu başka bir noktaya evrilecek.

Ama burada tehlikeli olan şey şudur değerli arkadaşlar: Bakın, siz yola çıkarken Kopenhag kriterleriyle başladınız, geldiğimiz noktada Belarus kriterlerine tabi oldunuz, bunun bir sonraki aşaması Singapur kriterleridir, daha da tehlikelisi ondan sonra Uganda kriterleriyle karşı karşıya kalabiliriz. Yani bunu temel hak ve özgürlükler açısından değerlendirdiğimiz zaman, Türkiye’nin önünde çok daha tehlikeli bir virajın olduğunu görüyoruz. Neden? Basit bir örnek verelim: Geçtiğimiz günlerde Sayın Cumhurbaşkanı “Biz Suriye’deki varlığımızı, Esad rejimini devirme ekseni üzerine konumlandırdık.” diye bir ifade kullandı. Akabinde nasıl bir görüşme oldu, bilmiyoruz ama bu görüşmenin sonrasında, Putin’le yapılan görüşme sonrasında “Ben orada bir kişiyi hedefleyen… Bu Fırat Kalkanı Operasyonu bir kişiyi hedeflemiyor.” şeklinde bir beyanat verdi.

Şimdi, bakın, şunu çok net söyleyeyim değerli arkadaşlar: Burada bulunan milletvekilleri, özellikle de iktidar partisi milletvekilleri, Cumhurbaşkanının hangi siyasi konu üzerinde nasıl bir tutum izleyeceğini muhtemelen televizyondan öğreniyordur. Yarın söyleyeceği bir cümlenin, bu akımla ilgili yapılan anlaşmanın da kapsamında, Türkiye’nin başını çok büyük belalara sokma potansiyeli olan bir anlaşmayla karşı karşıya olduğumuzu bilmeniz ve bunu görmeniz gerekiyor. Neden? Hemen basitçe şöyle değerlendirelim, değerli arkadaşlar. Rusya krizini hatırlayalım. Şener Şen’in meşhur bir filmi vardır. Neydi o filmin adı -bilenler- bu bando, mızıka meselesi olan?

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Selamsız Bandosu.

EREN ERDEM (Devamla) – Selamsız Bandosu gibi biz… Şener Şen’in değil miydi o? Tamam, yanlışım varsa düzelteyim. Selamsız Bandosu, hatırlıyorsunuz, tren geliyor, geçiyor, millet, işte bando müzik çalıyor falan derken gerçekten de keyifli bir filmdi. Arkadaşlar, krizin sona ermesi sonrası biz Rus turistleri bu şekilde karşıladık havalimanında, bandolar eşliğinde karşıladık. Yani bakın, bizim Rusya’yla yaşadığımız gerilimin şu anda Türkiye turizmine getirmiş olduğu zarar yüzde 38 oranında bir küçülmedir yani. Bunun yanı sıra dedik ki: Kardeşim, bu domatesler, biberler, vesaire, bunlar elimizde kaldı, bol bol yeriz dedik. 60-70 kuruşa mal ettiğimiz domatesi 4 liraya sattık. Yani bizim bu işten ettiğimiz zararın telafisi olmayan boyutlara geldiği gerçeğini görmemiz gerekiyor. Bunu ne zaman göreceğiz? Önümüzdeki turizm sezonunda zaten göreceğiz.

Gidelim Kapalıçarşı’ya -burada İstanbul milletvekillerimiz var- Kapalıçarşı esnafının hâlini beraber görelim. Kapalıçarşı’da insanlar peşin para dükkân kirası ödedikleri için dükkânlardan çıkmıyorlar. Niye? Çünkü benim iki ayım kaldı kardeşim. İki ay daha kalayım. Hiç olmazsa üç beş tane bir şey satarım da cebime para girer hesabı yapıyorlar. Ama o kiralar dolduğunda yani ocak ayı itibarıyla orada kimseyi tutamayacaksınız ve Kapalıçarşı gibi önemli bir yerin ana caddesi döner satılan, tabiri caizse oranın dokusuna uygun olmayan -dönercileri aşağılamak için söylemiyorum- oranın dokusuna yabancı bir zeminle karşı karşıya kalacağız. Bunun nedeni ne? Bizim Rusya’ya olan hem turizmdeki bağımlılığımızdır hem de enerjideki bağımlılığımızdır.

Şimdi, biz, Avrupa Birliğiyle farklı bir noktada bir tartışmanın içerisine girdik diye bugün Şangay zemininde bir ekonomik ilişkiye iltisaklandığımız zaman, yarın özellikle de Şanghay’ın Orta Doğu’daki siyasi stratejisinin 180 derece zıddında konumlanan Cumhurbaşkanının bir cümlesi bizim başımıza çok ağır felaketler getirecektir.

Burada yapılması gereken ne? Elbette bu akım ve aynı şekilde benzeri enerji projeleri Türkiye ekonomisi ve kalkınması adına yararlı olabilir. Bunları tartışalım ama Enerji Bakanıyla tartışalım, daha derinlikli bir şekilde değerlendirelim, Türkiye'nin yararına olan bir boyuta getirelim. Fakat, gelin, Sayın Başbakana bir konuda sizler itiraz edin. Sayın Başbakan dedi ya, “Bu teknoloji işine fazla kafayı takmayın. Bu teknoloji işine çok kafayı takarsanız kafayı yersiniz.” gibi bir cümle kullandı. Gelin arkadaşlar, teknolojiyi daha da güçlendirecek pozitif yatırımlar üreterek Türkiye'nin yeni enerji kaynaklarıyla daha ekolojik, daha doğal enerji kaynaklarıyla kendi kendisini var etmesini sağlayacak bir zemin oluşturalım. Bunu da birlikte yapalım. Ama biz kalkıp bütün irademizi bu tür projelerin üzerinden belli siyasi güç merkezlerine teslim ettiğimiz zaman ortaya ne çıkıyor? İşte, Cumhurbaşkanı bir cümle söylediği zaman bu, krize dönüşüyor.

Şimdi, burada, arkadaşlar, mesele ekonomik dedik. Ekonomi adına, tabii, geldiğimiz noktada vahim bir durumun da içerisindeyiz. Dolar az önce 3,50 bandını geçti. Yani burada birçok insan da takip ediyor çünkü bu, negatif etki yaratıyor. Birçok insan bundan çok geniş bir şekilde olumsuz etkileniyor. 1999-2000 dönemindeki kriz kadar derinlikli bir sorun yaratmıyor belki ama daha ileriye dönük olarak kalıcı birtakım hasarların oluşmasını sağlıyor.

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Yaratacak, yaratacak…

EREN ERDEM (Devamla) – Bakın, arkadaşlar, “Döviz bozdur.” diye bir kampanya başladı sosyal medyada. “Hashtag”ler açıldı. Efendim, vatandaş gitsin döviz bozdursun… Vallahi ben size bir şey söyleyeyim değerli arkadaşlar: Dövizi 3,5 bandından 3 lira bandına indirecek kadar, bizim vatandaşımızın döviz rezervi olduğunu düşünmüyorum. Tam tersine, bizim vatandaşımızın ortalama kredi kartı borcu 3.700 TL bandında. Bizim vatandaşımız zor geçiniyor. Asgari ücret kur farkı yüzünden 71 dolar azalmış. Türkiye’de yoksulluk derinleşmiş.

Ben şöyle bir tavsiyede bulunmak istiyorum: Gelin arkadaşlar, bu dövizleri İsviçre bankalarında paraları olan arkadaşlar bozdursunlar. Onlar bozdururlarsa biz o kuru emin olun 2,5 bandına indirebiliriz yani. (CHP sıralarından alkışlar) Çünkü gerçekten de, şu anda İsviçre bankalarında, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan, ekseriyetle bunların kimler olduğunu da biliyorsunuzdur, onların paralarını bozdurduğumuz takdirde dolar kuru 2,60 zeminine inebiliyor arkadaşlar. E, böyle yapalım, düzeltelim. Niye sürekli vatandaş elini cebine atıyor? Biraz da bu işin başını çekenler elini cebine atsın. Gelin arkadaşlar, şu ihale zengini edip vergi borcunu sıfırladığınız firmaların sahipleri dolarlarını bozdursunlar, dövizlerini bozdursunlar. Bunlar bozdurduğu zaman esas ekonomiye katkı sunacaklar. Madem millî ekonomiden yanalar, madem bu ülkenin kalkınmasından yanalar; bozdursunlar. Vallahi, benim dövizim, dolarım yok. Benim, hiçbir birikmiş mevduatım da yok ama ben çok iyi biliyorum ki siyasetle uğraşıp bu işten milyonlarca, milyarlarca dolar bir yerlerde biriktirmiş insanlar var; bunlar bozdururlarsa sorun biter.

Yahut da arkadaşlar, gelin kemer sıkma politikaları uygulayalım. Kemer sıkmaya da nereden başlayalım? Bakın, şöyle söyleyeyim size: Şimdi, tabii ki, ben, bir klişe kullanmak istemiyorum, sadece bir realiteyi ortaya koymak istiyorum, klişeleri çok sevmiyorum fakat bizim Sayın Cumhurbaşkanımızın örtülü ödeneği 150 milyon TL; bunu düşürelim. Yani gerçekten böyle zor bir dönemde 150 milyon TL çok para. Gelin, şimdi sarayın su gideri 3 milyon TL, bunu düşürelim. Dolar almış başını gidiyor, ne gerek bu kadar israf yapmaya. Gelin arkadaşlar, ısıtma gideri 3 milyon TL… Ya, arkadaşlar, bugün Hazreti Ömer yaşasaydı -muhtemelen sarayda yaşamazdı ama velev ki yaşasaydı- orada şu anda mum yakardı. Vatandaş -3,5 TL dolar- yani müthiş bir kriz yaşıyor. Bu kiralık araç giderleri 8 milyon TL, bakın, 8 milyon TL…

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – Nasıl bir demagoji bu ya, nasıl bir demagoji? Gecenin bu saatinde yapma Allah aşkına.

EREN ERDEM (Devamla) - Elektrik giderleri 9 milyon 672 bin TL. Buralardan kısalım, vatandaşa “Gelin, döviz bozdurun.” çağrısı yapmayalım. Yok arkadaşlar, vatandaşın yastığının altında hiçbir şey kalmadı, emin olun yok. Benim annem -hep biz ona “kirli çıkı” deriz- yastığının altına sürekli üç beş kuruş atardı, geçtiğimiz günlerde yani hâlini hatırını sordum, hakikaten onda bile yoksa vatandaşın hiçbirinde yoktur değerli arkadaşlar.

O yüzden, benim tavsiyem, bu anlaşmalara ekonomiyi entegre etmek yerine…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

EREN ERDEM (Devamla) - …üretimi ve teknolojik enerji üretimini sağlayacak Türkiye’yi emperyal güçlere teslim etmeyecek bir zemin oluşturalım. Enerji Bakanımızı da buraya davet edelim, öyle konuşalım diyorum.

Saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Erdem.

Sayın milletvekilleri, 1’inci madde üzerindeki konuşmalar bitmiştir.

Sisteme giren milletvekili yoktur. Soru-cevap işlemini gerçekleştirmiyoruz.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – 2’nci madde üzerinde konuşmacı yok.

Soru-cevap işlemi yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, bizim var.

BAŞKAN – Bize bildirilmedi Sayın Demirel.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Tamam Başkan.

BAŞKAN - Sayın Demirel, bize konuşmacı bildirilmediği için oylamaya geçmek durumunda kaldım. Ben size aslında haber gönderdim ancak “Sonra bildiririz.” demişsiniz. İsim de gelmeyince…

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Yanlış anlaşılma olmuş.

BAŞKAN – Peki.

Sayın milletvekilleri, 2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – 3’üncü madde üzerinde gruplar adına Iğdır Milletvekili Sayın Mehmet Emin Adıyaman. (HDP sıralarından alkışlar)

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – Kimin yürütmesini teklif edeceksiniz merak ediyorum. Bakanlar Kurulu yerine kim yürütsün? Merak ediyorum ne teklifiniz olacak bu konuda.

HDP GRUBU ADINA MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) – Sabrederseniz anlarsınız.

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – Ben merak ediyorum kim yürütsün diyeceksiniz.

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında Rusya’yla yapılan bu anlaşma üzerine, özellikle muhalefet partisi sözcülerinin değerlendirmelerine katılıyorum. Hakikaten Rusya sadece bu dönem değil, aslında Orta Çağ’dan beri Türkiye’yle rakip olan, çoğu zaman ilişkileri çok da yolunda gitmeyen, bugün de süper bir güç olan ya da emperyal bir güç olan bir ülke.

İki boru hattıyla… Biri ülkemizde kullanılacak gaza ilişkin. Diğer ikinci boru hattıyla Avrupa transit gaz geçişi yapılacaktır. Dolayısıyla, çok detaya girmeden, özetle bu, Türkiye'yi bir ölçüde bağımlı hâle getirecektir.

Tabii, mesele sadece bir Rusya’dan ibaret de değil. Esas mesele, özellikle AKP iktidarının uluslararası alanda yürüttüğü ilişkiler, diplomasinin tutarsızlığıdır. Bakın, öyle bir hâle geldik ki neredeyse her akşam ya da her gece AKP bir rüya görür ve ertesi günü, dış ilişkilerde veya uluslararası ilişkilerde yeni bir söz, cümle veya krize neden olmaktadır.

Mesela somut örnek olarak, geçen, iki gün önce Sayın Cumhurbaşkanının Mecliste de onaylanan Suriye ve Irak tezkeresinin gündeminde bile olmayan ama Suriye’de mevcut iktidarı devirmeye yönelik açıklamaları oldu. Şimdi, bu açıklamalara anında tepkiler geldi, en başta, şu anda anlaşma yapmış olduğumuz Rusya’dan geldi. Rusya Devlet Başkanı Sözcüsü ve Dışişleri Bakan Yardımcısı anında, Esad’ın yönetiminin devrilmesine ilişkin, Sayın Cumhurbaşkanının yaptığı açıklamaya ilişkin açıkça Türkiye’den açıklama istediler ve bakın, Rus haber ajansı Sputnik’te yer alan bir habere göre… Türkiye Cumhurbaşkanlığı makamından bir kaynağa dayanan bir açıklama Sputnik’te -ki Sputnik yarı resmî Rus haber ajansı- bu Cumhurbaşkanlık kaynağı, Cumhurbaşkanının sarf ettiği sözü boşa çıkarırcasına aynen şu açıklamayı yapıyor: “Erdoğan’ın sözleri harfi harfine ele alınmamalı. Umarım ki bu nedenle Rusya’yla yaşanan yanlış anlama hızlı bir şekilde ortadan kaldırılır.” Ve gördüğünüz üzere, ertesi günü Dışişleri Bakanlarının görüşmesinde, evet, bu söz geri alındı ve Sayın Cumhurbaşkanı muhtarlarla yaptığı toplantıda, aslında Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygı duyduklarını ve hiçbir şahsı da hedef almadıklarını dile getirdi.

Şimdi, değerli milletvekilleri, benzer hadise, Suriye’de de aynı şekilde krizlere neden oluyor. Bakın, Suriye’de ÖSO üzerinden Suriye topraklarında şu anda TSK var ve TSK’nın bünyesinde Amerika’nın kontrol ettiği gruplar var, Suudi Arabistan’ın kontrol ettiği gruplar var, elbette Türkiye’nin de belli ölçüde kontrol ettiği gruplar var. Ama bu koalisyon içerisinde farklı ülkelerin kontrol ettiği, farklı ülkelerin denetiminde olan grupların ne zaman ne yapacağı bilinmemektedir. Mesela, bugün, Yeniçağ gazetesinde köşe yazarı olan Ahmet Takan’ın Türk askerî kaynaklarını -ki sağlam kaynak diye belirtiyor- dayanak göstererek son günlerde özellikle, iki gün önce El Bab bölgesinde kaçırılan 2 askerin kaçırılma olayında, yanında ÖSO mensubu militanların olduğu, o baskın sırasında bu ÖSO militanlarının askerleri bırakıp kaçtığını ve bu askerlerin bu şekilde IŞİD’in eline esir düştüğünü ifade ediyor. Bu eğer gerçek ise şunu gösterir: Yarın Suriye’de ÖSO grupları içerisinde, ÖSO koalisyonu içinde hangi grubun bize silah doğrultacağını, askerlere silah doğrultacağını kestirmemiz mümkün değil.

Öte taraftan, dış politikada o kadar istikrarsız bir durumla karşı karşıyayız ki daha bir ay kadar önce, Musul operasyonu başlamadan önce, yine, AKP grubu başta olmak üzere, Başbakandan Cumhurbaşkanına kadar tek ağızla “Haşdi Şabi terör örgütüdür, Telafer’e giremez. Girerse gereğini yerine getiririz.” diye kamuoyuna ve dünyaya ilan ettiler. Haşdi Şabi bugün Telafer’de. Ve sadece bu mu? Değil. Irak parlamentosu Haşdi Şabi’yi Irak ordusunun bir parçası olarak kabul etti ve bu yönde karar çıkardı. Şimdi, Haşdi Şabi Irak ordusunun bir parçası hâline geldiğine göre biz Irak’la savaş mı yürüteceğiz? Ya da aynı şekilde, bugün terör örgütü diye ilan ettiğimiz, Suriye’deki YPG’nin de dâhil olduğu Suriye demokratik güçlerini, örneğin, yarın Hafız Esad “Suriye demokratik güçleri Suriye ordusunun bir parçasıdır.” şeklinde parlamentosundan veya organlarından geçirirse biz hâlâ, ısrarla “İşte, biz orada bir Kürt koridorunun oluşmasına izin vermeyiz, ne pahasına olursa olsun engel olacağız.” deyip savaş mı ilan edeceğiz? Ve savaş ilan ederken biz Putin’i karşımıza mı alacağız, Amerika Birleşik Devletlerini karşımıza mı alacağız, Avrupa Birliğini karşımıza mı alacağız? Bakın, gene basit bir örnek vereyim: Bu yetmezmiş gibi Sayın Cumhurbaşkanının iki gün önceki açıklamasına sadece Rusya’dan tepki gelmiyor. Bakın, bu tepki aynı zamanda Arap Birliğinden geldi. Bu açıklama üzerine, Sayın Cumhurbaşkanının “Esad’ı devireceğiz.” yönündeki açıklaması üzerine Arap Birliği Genel Sekreteri Ahmed Ebu Gayt Türkiye’yi direkt suçlayan bir açıklama yaptı. IŞİD’in tüm yabancı mensuplarının Türkiye üzerinden IŞİD’e katıldığını, yine, IŞİD’in gelir elde etmek için petrolü Türkiye üzerinden sattığını ileri sürdü. Rusya’nın dışında İran tepki gösterdi. İran Devrim Muhafızları Komutanı açıkça Türkiye’yi âdeta tehdit edercesine “Türkiye’nin gücü Beşar Esad’ı devirmeye yetmez.” diye açıklamada bulundu.

Dolayısıyla, değerli arkadaşlar, öncelikle uluslararası anlaşmaları yaparken uzun vadede bu işlerin bize neler getirip neler götüreceğini iyi hesaplamak lazım. Bakın, Orta Doğu’da şu anda var olan savaş, Orta Doğu denkleminde sürüklenmiş olduğumuz durum şu veya bu şekilde sonuçlansa bile hepinizin çok iyi bildiği üzere bölgesel savaşlar ya da üçüncü dünya savaşı dediğimiz bu süreç sona ermeyecektir. Orta Doğu’da bir şekilde bu savaş sona ererse -bir öngörü olarak söylüyorum, belki pek çok milletvekili arkadaşım bu düşünceye katılabilir- yakın bir gelecekte ikinci Orta Doğu Kafkasya’dır. Ermenistan-Azerbaycan sorunu, Gürcistan-Osetya, yine, Çeçenistan meselesi, Rusya Federasyonu’na bağlı Dağıstan meselesi yani emperyal güçler, silah satan holdingler yeni bir Orta Doğu’yu yaratacaklardır ve Kafkasya’da yakın gelecekte Orta Doğu benzeri halklar arasında başlayacak bir savaşta biz Rusya’yla tamamen karşı karşıya geleceğiz. İşte, o zaman bu bağımlı olduğumuz anlaşma bizim için en büyük handikap olacaktır, bizim için en büyük engel olacaktır. Dolayısıyla, salt ekonomik çıkar hesapları üzerinden kendi iç meselelerimizi, kendi komşularımızla olan sorunlarımızı, demokratik, çağdaş bir tarzda çözmeden emperyal bir güce mahkûm olmanın doğru olmadığını düşünüyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Adıyaman.

3’üncü madde üzerinde başka konuşmacı yok.

Soru-cevap işleminde bir sayın milletvekili sisteme girmiş, Sayın Yalım.

Sayın Bakan, cevap verirken diğer konuda da bilgilendirme yaparsınız.

Sayın Yalım, buyurun.

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, hem Meclisin tamamen aydınlanması adına hem de belirsizliğin kalkması adına, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının bilgilendirilmesi adına… Rusya’yla bu yeniden yapılan anlaşmada 2 tane boru hattı geçiyor; 1 tanesi İstanbul’a kadar, 1 tanesi Avrupa’ya giden transit boru hattı. Bu geçen transit boru hattıyla ilgili Türkiye’nin ekonomik geliri, herhangi bir geçiş bedeli alınıyor mudur? Bunun netleşmesi için bu soruyu özellikle soruyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurunuz.

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Şimdi, bu sorunuza yazılı cevap veririm, bir.

İkincisi, az önce Sayın Kerestecioğlu bir soru sordu, araştırdık. Sakarya Kız Öğrenci Yurdunda D Blokta saat 11.30’da böyle bir olay ihbarı geliyor. Gaz dağıtım şirketi on dakika içerisinde olay yerinde bulunuyor. Yapılan ölçümlerde ciddi bir şey olmadığı tespiti var, hâlâ gaz dağıtım şirketi orada. Sakarya Yurt Müdürü, Bölge Müdürü de olay yerinde, herhangi bir sıkıntı yok.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Bu çocuklar başka bir yere nakledilecek mi?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Çocukların hepsi oradalar, bahçedeler, oradalar, bir sıkıntı yok.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, 3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir. Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oylama için iki dakika süre vereceğim. Bu süre içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin oy pusulalarını oylama için öngörülen iki dakikalık süre içinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum ve süreyi başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ve Rusya Federasyonu Hükûmeti Arasında TürkAkım Gaz Boru Hattı Projesine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:

“Kullanılan oy sayısı : 223

Kabul                               : 210

Ret                                   : 7

Çekimser                          : 6 (x)

                          Kâtip Üye                                                                 Kâtip Üye

                  Mücahit Durmuşoğlu                                                  Ali Haydar Hakverdi

                          Osmaniye                                                                   Ankara”

Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Sayın milletvekilleri, 3’üncü sırada bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Benin Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Ekonomik, Ticari ve Teknik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Benin Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ekonomik, Ticari ve Teknik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/549) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 205) (xx)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Komisyon raporu 205 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde konuşmacı yok.

Soru-cevap işlemi yok.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE BENİN CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA EKONOMİK, TİCARİ VE TEKNİK İŞBİRLİĞİ ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- 9 Temmuz 2012 tarihinde Ankara’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Benin Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ekonomik, Ticari ve Teknik İşbirliği Anlaşması”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – 1’inci madde üzerinde söz isteyen yok.

Soru-cevap işlemi yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – 2’nci madde üzerinde konuşmacı yok.

Soru-cevap işlemi yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 2’nci madde kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – 3’üncü madde üzerinde konuşmacı yok.

Soru-cevap işlemi yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oylama için iki dakika süre vereceğim.

Bu süre içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin oy pusulalarını oylama için öngörülen iki dakikalık süre içinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Benin Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ekonomik, Ticari ve Teknik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:

 

“Kullanılan oy sayısı

:

220

 

 

Kabul

:

218

 

 

Ret

:

2

(x)

 

Kâtip Üye

Mücahit Durmuşoğlu

Osmaniye

Kâtip Üye

Ali Haydar Hakverdi

Ankara”

Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Gündemimizde başka bir iş bulunmadığından, alınan karar gereğince, 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nı görüşmek için 5 Aralık 2016 Pazartesi günü saat 13.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 02.56



(x) (x)  405 S. Sayılı Basmayazı 22/11/2016 tarihli 24’üncü Birleşim Tutanağı’na eklidir.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(x) 441 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(xx) 205 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.