TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

29’uncu Birleşim

30 Kasım 2016 Çarşamba

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

 

İÇİNDEKİLER

 

 

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMALAR

IV.- GEÇEN TUTANAK HAKKINDA KONUŞMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, 29/11/2016 tarihli 28’inci Birleşimdeki bazı ifadelerini düzelttiğine ilişkin konuşması

V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Mersin Milletvekili Yılmaz Tezcan’ın, mezhep çatışmalarına karşı sağduyulu ittifak çağrısına ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Şanlıurfa Milletvekili Dilek Öcalan’ın, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Bursa Milletvekili Lale Karabıyık’ın, Adana’da yaşanan yurt faciası ve acı kayıplara ilişkin gündem dışı konuşması

 

 

 

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Didem Engin’in, Adana Aladağ’da kız öğrenci yurdunda çıkan yangında hayatını kaybedenlerin ailelerine başsağlığı dilediğine ve öğrencilerin yurt sorununa ilişkin açıklaması

2.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın’ın, Adana Aladağ’da kız öğrenci yurdundaki yangın dolayısıyla üzüntü içerisinde olduğuna ve öğrencilerin barınma sorununu çözmenin devletin asli görevi olduğuna ilişkin açıklaması

3.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Mersin’in Silifke ve Erdemli ilçelerindeki çiftçilerin sorunlarına ve Aksıfat Barajı’nın acilen tamamlanması gerektiğine ilişkin açıklaması

4.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, Adana Aladağ’da kız öğrenci yurdunda çıkan yangında hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet dilediğine ve sorumlularla ilgili gerekli tahkikatın en detaylı şekilde yapılacağından hiç kimsenin endişesi olmaması gerektiğine ilişkin açıklaması

5.- Kayseri Milletvekili Çetin Arık’ın, Adana Aladağ’da kız öğrenci yurdunda çıkan yangında hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet dilediğine ve Nevşehir ilinin sorunlarına ilişkin açıklaması

6.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, Adana Aladağ’da kız öğrenci yurdunda çıkan yangında hayatını kaybedenlerin ailelerine başsağlığı dilediğine ve AKP hükûmetlerinin öğrencilerin ve çocukların geleceğini karartmaya devam ettiğine ilişkin açıklaması

7.- Ankara Milletvekili Murat Emir’in, Adana Aladağ’da kız öğrenci yurdundaki yangın dolayısıyla üzüntü içerisinde olduğuna ve iktidarın sorumluluğunu kabul ederek gereğini yapmasını beklediğine ilişkin açıklaması

8.- Çanakkale Milletvekili Muharrem Erkek’in, çocukları koruyamayan bir devlet olmayacağına ve yönetenlerin vicdanen, hukuken ve siyaseten sorumlu olduklarına ilişkin açıklaması

9.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, Adana Aladağ’da kız öğrenci yurdunda çıkan yangında hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet dilediğine ve ülkemizde yaşamın her anlamda sorunlu hâle geldiğine ilişkin açıklaması

10.- Adıyaman Milletvekili Behçet Yıldırım’ın, Adana Aladağ’da kız öğrenci yurdunda çıkan yangında 12 kişinin hayatını kaybettiğine ve eğitimi cemaat ve vakıfların tekeline bırakıp gerekli denetimleri yapmayan yetkililerin bu can kayıplarından sorumlu olduğuna ilişkin açıklaması

11.- Kocaeli Milletvekili Tahsin Tarhan’ın, ÖTV artışının uygulanmasında acele edilmesinin nedenini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

12.- Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un, Adana Aladağ’da kız öğrenci yurdunda çıkan yangında hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet dilediğine ve yurt, pansiyon ve benzeri yerlerin ruhsat denetim işlemlerinin Millî Eğitim Bakanlığı tarafından yapılması hususundaki düzenlemenin bir an önce kanunlaşması gerektiğine ilişkin açıklaması

13.- İzmir Milletvekili Tacettin Bayır’ın, Adana Aladağ’da kız öğrenci yurdunda çıkan yangında hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet dilediğine ve İzmir Ödemiş’te öğrencilerin zorla siyasi bir toplantıya götürülmelerine ilişkin açıklaması

14.- Osmaniye Milletvekili Mücahit Durmuşoğlu’nun, Adana Aladağ’da kız öğrenci yurdunda çıkan yangında hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet dilediğine ve devletin olayın duyulduğu ilk andan itibaren her türlü müdahalede bulunduğuna ilişkin açıklaması

15.- Bayburt Milletvekili Şahap Kavcıoğlu’nun, Avrupa Parlamentosunun yanlı ve yanlış kararının Bayburt’ta büyük bir infial ve tepkiyle karşılandığına ve 15 Temmuz ruhunu diri tutanları saygıyla selamladığına ilişkin açıklaması

16.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Adana Aladağ’da kız öğrenci yurdunda çıkan yangında hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet dilediğine, gelecek nesillere sahip çıkıp desteklemenin devletin asli sorumluluk ve görevleri arasında olduğuna ve bu facianın sorumlularının bulunup adaletin en kısa sürede tesis edilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

17.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, HDP milletvekillerinin Kandıra Cezaevi yolunda Valilik emriyle bekletildiğine, Adana Aladağ’da kız öğrenci yurdunda çıkan yangının sorumlusunun iktidarın çocuk politikaları olduğuna ve Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa bir yangınla ilgili yayın yasağı getirildiğine ilişkin açıklaması

18.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Adana Aladağ’da kız öğrenci yurdunda çıkan yangında hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet dilediğine, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve milletvekillerinin taziyeden başka sorumlulukları da olduğuna ve CHP Grubu olarak yurt sorunuyla ilgili verecekleri Meclis araştırması önergesine tüm partilerin destek vermesi gerektiğine ilişkin açıklaması

19.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Adana Aladağ’da kız öğrenci yurdunda çıkan yangında hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet dilediğine, AK PARTİ iktidarı olarak bu olayın takipçisi olacaklarına ve bu tip acı hadiselerin siyaset üstü bir mesele olarak ele alınması gerektiğine ilişkin açıklaması

20.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Valilik kararıyla HDP’li milletvekillerinin Kandıra’ya alınmamasının kabul edilemez olduğuna ilişkin açıklaması

21.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

22.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, İzmir Milletvekili Mahmut Atilla Kaya’nın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

23.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, bugün ihtiyaç olan yegâne şeyin bu ülkede birlikte barışı kurmak olduğuna ilişkin açıklaması

24.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, ülkenin içinde bulunduğu şartlar itibarıyla milletvekillerinin tutum ve sözlerine özen göstermesi ve hakaretamiz veya ağır ithamlar içeren sözlerden kaçınmaları gerektiğine ilişkin açıklaması

25.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, kamuoyunun vicdanını çok ciddi bir şekilde yaralamış olan Sivas Madımak katliamına ve yaşanan katliamların cezasızlıkla sonuçlanmasının bir devlet geleneği hâline geldiğine ilişkin açıklaması

26.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Parlamentoda onur kırıcı, incitici, küçük düşürücü bir üslubun asla kabul edilemeyeceğine ilişkin açıklaması

27.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, iktidar grubu olarak Parlamentoda ve toplumda hiçbir zaman gerilimden yana olmadıklarına ilişkin açıklaması

28.- Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Başkanı Beşir Atalay’ın, Bursa Milletvekili Ceyhun İrgil’in 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 56’ncı maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

29.- Bursa Milletvekili Ceyhun İrgil’in, Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Başkanı Beşir Atalay’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

30.- İstanbul Milletvekili Mehmet Metiner’in, Erzurum Milletvekili Kamil Aydın’ın 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın üçüncü bölümü üzerinde MHP Grubu ve şahsı adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

31.- Erzurum Milletvekili Kamil Aydın’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Metiner’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

32.- Afyonkarahisar Milletvekili Ali Özkaya’nın, Aydın Milletvekili Metin Lütfi Baydar’ın 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın üçüncü bölümü üzerinde CHP Grubu ve şahsı adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

33.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun, okulların kantinleri için herhangi bir denetim ve yaptırım olup olmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

34.- Erzurum Milletvekili Kamil Aydın’ın, İstanbul Milletvekili Erdal Ataş’ın 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 63’üncü maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

35.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, İstanbul Milletvekili Garo Paylan’ın 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 66’ncı maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

36.- Millî Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz’ın, İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 68’inci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

37.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Engin Altay’ın 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 68’inci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerini düzelttiğine ilişkin açıklaması

VII.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Pervin Buldan’ın, Başkanlık Divanı olarak, Adana Aladağ’da kız öğrenci yurdunda çıkan yangında hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet dilediklerine ve HDP’li milletvekillerinin Valilik emriyle Kandıra’ya alınmamalarına ilişkin konuşması

VIII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Balıkesir Milletvekili Mehmet Tüm ve 24 milletvekilinin, faili meçhul siyasi cinayetlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/386)

2.- Batman Milletvekili Saadet Becerekli ve 22 milletvekilinin, Hasankeyf’in UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne girmesi için çaba gösterilmemesinin ve Ilısu Barajı’nın yapımında ısrar edilmesinin nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/387)

3.- Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş ve 21 milletvekilinin, çocuk tutuklu ve hükümlülerin durumlarının ve sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/388)

IX.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, 30/11/2015 tarihinde Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel tarafından, 15 Temmuz darbe girişiminden hemen sonra ilan edilen OHAL kapsamında, demokratik siyaset kurumlarını devre dışı bırakmaya yönelik başlatılan yoğun baskı, engelleme, gözaltı ve tutuklamaların araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 30 Kasım 2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

X.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

2.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

3.- Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un yaptığı açıklaması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

4.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, İzmir Milletvekili Mahmut Atilla Kaya’nın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

5.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

6.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik partisine sataşması nedeniyle konuşması

7.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, Bursa Milletvekili Hakan Çavuşoğlu’nun HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

8.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Eskişehir Milletvekili Gaye Usluer’in 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 54’üncü maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

9.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Şanlıurfa Milletvekili Osman Baydemir’in 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 55’inci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

10.- Şanlıurfa Milletvekili Osman Baydemir’in, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

11.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Muğla Milletvekili Nurettin Demir’in 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 55’inci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

12.- İstanbul Milletvekili Garo Paylan’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un yerinden sarf ettiği bazı ifadeleri sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

13.- Aydın Milletvekili Metin Lütfi Baydar’ın, Afyonkarahisar Milletvekili Ali Özkaya’nın yaptığı açıklaması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

14.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Eskişehir Milletvekili Gaye Usluer’in 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 61’inci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

15.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 67’nci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

16.- Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

17.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

18.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/721), Tebligat Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/693), Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/511), Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı’nın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/546), Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/666) ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 405)

2.- Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısı (1/699) ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 341)

3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Benin Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ekonomik, Ticari ve Teknik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/549) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 205)

30 Kasım 2016 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.04

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara), Sema KIRCI (Balıkesir)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 29’uncu Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Sayın milletvekilleri, İstanbul Milletvekili Sayın Mahmut Tanal’ın, İç Tüzük’ün 58’inci maddesine göre, geçen birleşim tutanağında yer alan bir beyanının düzeltilmesi hususunda bir söz talebi vardır.

Sayın Tanal, sizi kürsüye davet ediyorum.

Size iki dakika söz vereceğim, düzeltme yapınız.

Buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

IV.- GEÇEN TUTANAK HAKKINDA KONUŞMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, 29/11/2016 tarihli 28’inci Birleşimdeki bazı ifadelerini düzelttiğine ilişkin konuşması

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygı ve hürmetle selamlıyorum.

Tabii, faili meçhul cinayetlerle ilgili hukuk devletinin ölçüsü ve kriteri, suç işleyen kim olursa olsun mutlak suretle devlet önünde hesap vermelidir. Dünkü konuşmamda, Urfa’da faili meçhul cinayetlere kurban giden kişiler arasında isim sayarken yanlışlıkla, sehven “Vedat Melik”(x) demiştim, bu “Muhsin Melik” olacaktı.

Aynı şekilde, dün gece Adana’da yaşanan ve adına yangın denilen, aslında yangın olmayan, ceza hukukunun temel ilkeleri uyarınca “olası kast” deriz yani kanun, nizam ve hükümlere uymadan yurt açan, buna izin veren kişilerin ölüme sebebiyet vermesi ihmal değildir, bu bir olası kasttır. Bu cinayetten, yetkili olan kişiler mutlak suretle sorumludur. Ölenlere Allah’tan rahmet diliyorum, ulusumuza sabırlar diliyorum. Bunda sorumlu olan Millî Eğitim Bakanını da derhâl istifaya davet ediyorum.

Hepinize saygı ve hürmetlerimi sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tanal.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekilline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü münasebetiyle söz isteyen Şanlıurfa Milletvekili Sayın Dilek Öcalan’a aittir. Ancak, Sayın Öcalan henüz Genel Kurula gelmemiş.

Diğer gündem dışı konuşmaya geçiyorum.

Gündem dışı ikinci söz, mezhep çatışmalarına karşı sağduyulu ittifak çağrısıyla ilgili söz isteyen Mersin Milletvekili Sayın Yılmaz Tezcan’a aittir.

Buyurunuz Sayın Tezcan.

Süreniz beş dakika. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Mersin Milletvekili Yılmaz Tezcan’ın, mezhep çatışmalarına karşı sağduyulu ittifak çağrısına ilişkin gündem dışı konuşması

YILMAZ TEZCAN (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Adana’da yangında hayatını kaybeden öğrencilerimize Allah’tan rahmet, yaralılarımıza da acil şifalar diliyorum. Allah, bir daha böyle acılar yaşatmasın.

Değerli milletvekilleri, mezhep çatışmalarına karşı sağduyulu ittifak çağrısı konusunda şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Sizleri saygıyla selamlıyorum.

Sayın Cumhurbaşkanı'mızın, İslam İşbirliği Teşkilatında yaptığı konuşmada "İslam dünyasının bugün mezhepçilik, ırkçılık ve terör olmak üzere üç konuda büyük sıkıntı çektiğini, bunların birer fitne olduğunu ve Müslümanları zayıflatıp kan kaybına uğrattığını" ifade etti. Bölgemizde mezhep eksenli bir çatışmaya doğru sürüklenmekteyiz. Suriye, Irak, Afganistan, Arakan, Myanmar, Doğu Türkistan, Yemen, Kuzey Afrika olma üzere Müslümanların kanlarının oluk oluk aktığı coğrafyalar. Bu olaylara karşı, 1931 yılında toplanan İslam Birliği Genel Kongresi kararlarının bir reçete olabileceğini düşünerek bu kongreye dikkat çekmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, tedirginlik nedeni güncel gelişmelere sağduyulu bir ittifak zemini oluşturması bakımından 1931 yılındaki İslam Birliği Genel Kongresi’nin kararları dikkate şayandır. Körüklenmekte olan mezhep gerginliğini engellemenin yollarından biri de 1931 yılında toplanan İslam Birliği Genel Kongresi’nde alınan kararların günümüze uyarlanmasından geçmektedir. Kuzey Afrika’da başlayıp Orta Doğu’da devam eden gelişmeler ekseninde oluşturulmaya çalışılan Sünni-Şii gerginliğinin bir kutuplaşmaya dönüşme ihtimali bölgedeki dost ülkelerin geleceğini tehdit etmektedir. Haksız işgallerle Orta Doğu’da başlayan iç karışıklıklar, Kuzey Afrika ülkelerinde yaşanan devrimler, son olarak Suriye, Irak, Yemen ve Bahreyn üzerinden körüklenen mezhep ayrımcılığı zemini Müslümanların uyanık olmasını gerektiriyor. Bu çerçevede 10 Aralık 1931 tarihinde Kudüs'te düzenlenen İslam Genel Kongresi'nde İslam inancını ve değerlerini yaymak için etnik köken ve mezhep ayrımı yapılmaksızın Müslümanlar arasında iş birliğini sağlamak ve genel İslam kardeşliğini geliştirmek yönünde çok önemli kararlar alındı. O gün için aralarında Türkiye, Suriye, Irak, Filistin, Yemen gibi yaklaşık 22 ülkeden 153 delegenin katıldığı katılımcılar, mezhep ayrımı -Sünni, Şii, Alevi, Şafi, Hanefi ve benzeri- gözetilmeksizin İslam kardeşliğini geliştirmek ve Müslümanların menfaatlerini birlikte savunmak için İslam ülkelerinin temsilcilerinin kendi iradeleriyle bir araya gelmeleri bakımından çok büyük önem arz etmektedir.

Zamanın Kudüs Müftüsü Hacı Emin el Hüseyni’nin ev sahipliğinde Kudüs'te gerçekleştirilen İslam Birliği Genel Kongresi 17 maddeden oluşmaktadır. Günümüz siyasi arenasında örnek alınmasını istediğim en dikkat çekici ve en önemli gördüğüm maddelerden bazıları şöyledir:

Madde 1) Dünyanın her yerinden Müslümanların katılımıyla düzenli ve genel bir kongre düzenlenecek ve bu kongre İslam Genel Kongresi olarak anılacaktır. Bugünkü İslam İşbirliği Teşkilatı.

Madde 2) Kongrenin hedefleri şunlardır:

a) İslam inancını ve değerlerini yaymak için etnik köken ve mezhep ayrımı yapılmaksızın Müslümanlar arasındaki iş birliğini ve genel İslam kardeşliğini geliştirmek.

b) Müslümanların menfaatlerini savunmak ve kutsal mekânlar ile toprakları herhangi bir müdahaleye karşı korumak. Kongre oturumlarında alınan kararlar gereği Müslümanlar arasında birliğin sağlanmasının nişanesi olarak Şii din âlimi Muhammed el Hüseyin Ali Kâşif, "Sünni, Şii ve İbadiyelerden oluşan ve on bini bulan cemaate" Mescidi Aksa'da cuma namazı kıldırdı. Ali Kâşif’in "İslam kardeşliğinin önemi ve İslam birliğinin tesisi" başlığıyla verdiği hutbede İslam Birliği Genel Kongresinde alınan kararları kimlerin nasıl engellemek isteyeceğine dair önemli tespitlerde bulunduğu kayıtlarda yer almaktadır.

Sonuç olarak, Peygamberimiz Hazreti Muhammed (SAV): "Birbirinize sırt çevirmeyiniz. Birbirinize kin tutmayınız. Birbirinizi kıskanmayınız. Birbirinizle dostluğunuzu kesmeyiniz ve Allah'ın kulları kardeş olunuz."

Hucurat Suresi 13’te: “Ey insanlar, muhakkak ki biz sizi bir erkek ve bir kadından yarattık ve sizi milletler ve kabileler kıldık ki birbirinizi tanıyasınız. Muhakkak Allah yanında en değerli olanınız ondan en çok korkanınızdır.”

Hucurat Suresi 10’uncu ayette: "Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını bulup düzeltin ve Allah'tan korkup sakının; umulur ki esirgenesiniz." Allah’ın birliğimizi, beraberliğimizi ve kardeşliğimizi daim etmesi temennisiyle yüce Meclisi saygıyla sevgiyle ve muhabbetle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Tezcan.

Gündem dışı ilk söz Sayın Öcalan’ındı ancak kendisi Genel Kurulda yoktu, şimdi geldi.

Sayın Öcalan, Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü münasebetiyle söz istemişti. Şimdi kendisini kürsüye davet ediyorum.

Buyurunuz. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Öcalan.

2.- Şanlıurfa Milletvekili Dilek Öcalan’ın, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

DİLEK ÖCALAN (Şanlıurfa) – Teşekkürler.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçtiğimiz hafta her ilde kadınlar, kadına yönelik her türlü şiddete karşı isyanını alarak sokaklara çıktı, eylemler yaptı. Özellikle son bir yılda yaşamın bütün alanlarında gerek fiziksel, psikolojik, sosyal, ekonomik, kültürel, cinsel gerekse de siyasal alanda kadınlara yönelik şiddet yoğunlaştı ve saldırılar mislice arttı.

Değerli Milletvekilleri, AKP'nin iktidara geldiği 2002 yılından 2009 yılına kadar yedi yılda cinsiyetçi politikalarının bir sonucu olarak kadın cinayetlerindeki yüzde 1.400’lük artış, hükûmetin kadına bakış açısını ve zihniyetini ortaya çıkarmada önemli bir veri sunmuştur. Son bir yıl içerisinde ise erkek şiddetinden kaynaklı 332 kadın öldürülmüş, savaştan kaynaklı en az 90 kadın katledilmiştir. Sadece bu sonuçlar bile, AKP'nin kadına bakış açısının sistematik ve ideolojik bir yaklaşıma sahip olduğunu göstermektedir.

Bütün diktatöryal rejimler ve tarihsel süreçler çok net bir şekilde göstermiştir ki toplumun demokratik özünü yok etmek için önce kadın örgütlülüğü, kurumsallığı ve kazanımları hedef alınmış ve yok edilmek istenmiştir. Bugün bir kadın partisi olarak bizlere dayatılan savaş politikaları irademizi kırmaya yöneliktir.

Biz biliyoruz ki demokratikleşmenin, eşit ve özgür bir toplumun adil ve barışçıl bir zeminde yaşamasının temel koşulu kadın toplumsallığı, kadın düşüncesi, rengi, gücü ve örgütlülüğüdür.

Demokratik siyaset alanından tasfiye edilmemize yönelik uygulamalar ne tesadüf ne de yenidir. Sadece ve sadece bin yılların cinsiyetçi, militarist ve milliyetçi politikalarının deneyimleriyle kurumsallaşmış, toplumsal değerlerin alt üst olduğu bir süreç yaşanmaktadır.

Hükümetin gayriahlaki yaklaşımları, KHK'larla ve son olarak çocuklara yönelik cinsel istismar suçlarında cezasızlığın önünü açan yasa önerisinde somutlaşmıştır.

Mirabellerin, Rozaların, Saraların, Sevelerin, Arinlerin, Eylemlerin, Kaderlerin verdiği yaşam ve mücadele gücüyle mücadele yürüten, cesaret ve kararlılığıyla kadınlara öncülük eden Eş Genel Başkanımız Figen Yüksekdağ'a, kadın özgürlük yürüyüşüne öncülük eden KJA sözcüsü Ayla Akat Ata’ya, bu Genel Kurulda "Biz kimsenin anası ya da bacısı değiliz." diyen DBP Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel şahsında kadın siyasetçilere, yıllarca Diyarbakır zindanlarında darbeci zihniyete karşı direnmiş, Diyarbakır Büyükşehir Belediye Eş Başkanı Gültan Kışanak şahsında belediye eş başkanlarına, kadın vekillere, kadın akademisyenlere, feministlere, eğitim ve sağlık emekçilerine, yine kadın özgürlük mücadelesinde yer alan bütün kadınlara yönelik sınırsız baskı, direnen ve giderek kurumsallaşan ve toplumsal dönüşümde temel dinamik olan kadın iradesine duyulan korkunun sonucudur.

Savaş süreçlerinde en önemli dayanışma ağlarını kuran, kadınların eşitlik ve özgürlük mücadelesini yürüten, eş başkanlık, eşit temsil gibi kadınların karar alma mekanizmalarında yer almasını sağlayan yöntemleri geliştiren kadınlar bugün çok önemli kurumsallaşmaları sağlamıştır.

Diğer yandan, kadınların kendi öz birikimlerinin toplumsal barış süreçlerine aktarılması ve gerçek bir demokrasinin inşasında siyasi bir perspektif sunmaları açısından varlığını ve önemini görmek elzemdir. Dünya deneyimleri de göstermiştir ki, kadınların olmadığı hiçbir toplumda barışın sağlanması mümkün değildir, tam da bu nedenle kadınların örgütlü gücünden korkmak yerine örgütlü gücünü esas almak gerekir.

Değerli milletvekilleri, tarihsel olarak ulus devletin mihenk taşı olan tekçilik ve ırkçılığa karşı kadınların ortaya koymuş olduğu demokratik toplum anlayışını inşa etmeye ve kadınların özgürlüğü için mücadele etmeye devam edeceğiz. Demokrasi, özgürlük ve eşitliğin ancak kadınların özgür olduğu bir toplumda gelişebileceğini bilerek -Kendini bilmeyenin fıtratı şiddettir- bizler, kendini ve mücadele edilerek kazanılacağını bilenler olarak mücadelemizi büyütecek ve mutlaka kazanacağız.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Öcalan.

Gündem dışı üçüncü söz, Adana’da yaşanan yurt faciası ve acı kayıplarımız hakkında söz isteyen Bursa Milletvekili Sayın Lale Karabıyık’a aittir.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

3.- Bursa Milletvekili Lale Karabıyık’ın, Adana’da yaşanan yurt faciası ve acı kayıplara ilişkin gündem dışı konuşması

LALE KARABIYIK (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adana’nın Aladağ ilçesinde bulunan ve adı “Tahsil Çağındaki Talebelere Yardım Derneği Ortaöğretim Kız Yurdu” olan bir barınma yurdunda dün akşam saatlerinde bir yangın çıktı, alevler ise kısa sürede bütün yurdu sardı çünkü yurt hem ahşap hem de halı kaplıydı. 3 ayrı köyden, Kışlak, Karahan ve Köprücük’ten, 5, 6, 7 ve 8’inci sınıflarda okuyan 11-14 yaşlarında 11 evladımız ve 1 personel bu yangında yaşamını yitirdi. 8’inci sınıf öğrencisi 2 kızımız Merve ve Hacer ise o gün yurda gelmemişlerdi, izinliydiler ve bu yangından kurtuldular.

Bu çocuklar yoksul ailelerin çocukları. Köyleri ilçeye o kadar uzak ki, bazen hafta sonunda bile ailelerini görmeye gidemiyorlar. Aileler, imkânları yetersiz olduğu için, ellerinden geldiğince çocuklarını okutma mücadelesi veriyorlar ama çok zorlanıyorlar.

Değerli milletvekilleri, Karaman olayında da bu kürsüde aynı şeyi söyledim, yine söylüyorum: Bu ülkede eğitimde barınma sorunu var ve bu sorunu çözmek de kesinlikle devletin sorumluluğundadır, Anayasa’nın ilgili maddesinde de aynen böyle ifade edilmektedir. Ancak devlet, görevini yapmayıp bu sorumluluğu üzerinden atınca da benzer sorunlar yaşanıyor. Zaten YİBO’lar yani yatılı ilköğretim bölge okulları da artık çok azaldı. Bu ilçede de bir devlet yurdu vardı ama kapandı, kapatıldı ve yerine yenisi de yapılmadı. İhtiyaç olunca da, işte, boşluğu dolduran bu şekilde oluşumlar gerçekleşti.

Şimdi, 5661 sayılı Yüksek Öğrenim Öğrenci Yurtları ve Aşevleri Hakkındaki Kanun’un bir maddesini okuyorum size, özel öğrenci yurtlarını kim açabilir. “Ortaöğretim ve yükseköğretim düzeyindeki öğrenci yurtlarını açma, işletme usul ve esasları Özel Öğrenci Yurtları Yönetmeliği’nde açıklanmıştır. Bu yönetmelik gereğince, Türkiye Cumhuriyeti uyruklu gerçek kişiler ile özel hukuk tüzel kişileri ortaöğrenim veya yükseköğrenim öğrencileri için yurt açabilirler.” Yani, bu şu demek: İlk ve ortaokul düzeyinde yurt açamazlar. Ancak, değerli milletvekilleri, bu yurtta barınan ve akşam yaşamını yitiren çocuklar 11-14 yaşlarındalardı; 5, 6, 7 ve 8’inci sınıf öğrencileriydi ve yaşamlarını yitirdiler.

Özel Öğrenci Yurtları Yönetmeliği’nden başka bir madde okuyorum, diyor ki 6’ncı madde: “Binanın kagir, prefabrik, çelik veya betonarme olması, giriş ve servis kapılarının bulunması…” Bakın, burası ahşap kaplı. Muhtemelen de orası bir orman köyü, maliyeti düşürmek için yapmış olabilirler ama diğer taraftan, bu çocuklar kilitli olup açılmayan yangın merdiveninin önünde cesetleri bulunarak yaşamlarını yitirdiler. Buraya dikkatinizi çekmek isterim.

Değerli milletvekilleri, şu anda 7 bakan Adana’da, bu ilçede basın açıklaması yapıyor. Keşke bu acı yaşanmadan önce bazı hataların önüne geçebilselerdi. Şimdi soruyorum: Bu yurda kim ruhsat verdi? Bu yurdun denetimleri yapılmış mıydı? Denetimler yapıldıysa raporları nerede? Bunları görmek istiyoruz. Neden orada kalmaması gereken yaş grubundaki kız çocukları orada barınıyorlardı? Ve yine, yangın merdivenine açılması gereken kapının standartları nasıldı, neden kapalıydı? Nasıl ruhsat verilmişti? Ve her zaman söylüyorum: Bu tür yurtlardan daha kaç tane var? Bunların envanterinin çıkartılmasını bu kürsüden defalarca ben ve arkadaşlarım söylemiştik.

Değerli milletvekilleri, Sema, Gamze, Sevim, İlknur, Zeliha, Nurgül, Sümeyye, Tuğba ve Cennet… Cennet doktor olmak istiyordu. Bu kızlarımız artık hayallerine kavuşamayacaklar. Hepimizin yüreği dağlandı ama bu acılar ne zaman dinecek? Unutmayalım ki değerli milletvekilleri, biz de anne ve babayız ve bu çocuklar bu ülkenin evlatları. Bu sorumluluk da bize düşüyor. Ancak, bu sorumluluğu hâlen yerine getiremediğimizi görüyoruz. Lütfen, herkes bunu bir kez daha düşünsün ve öncelikle bu illegal yurtların, illegal yerlerin, denetimsiz mekânların envanteri çıkartılsın, bu acılar bir daha yaşanmasın. Bu çocuklara Allah’tan rahmet, kederli ailelerine başsağlığı diliyorum. (CHP, AK PARTİ ve HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Karabıyık.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden önce sisteme giren ilk on beş milletvekiline yerlerinden kısa, birer dakika söz vereceğim.

Sırayla başlıyoruz.

Sayın Engin…

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Didem Engin’in, Adana Aladağ’da kız öğrenci yurdunda çıkan yangında hayatını kaybedenlerin ailelerine başsağlığı dilediğine ve öğrencilerin yurt sorununa ilişkin açıklaması

DİDEM ENGİN (İstanbul) – Adana Aladağ’da yanarak, birbirlerine sarılarak can veren çocuklarımızın ve eğitmenimizin ailelerine başsağlığı dileğimi büyük bir üzüntüyle, yüreğim sızlayarak iletiyor, yaralılara acil şifalar diliyorum.

Ülkemizin geleceği yavrularımız, evlatlarımız derneklerin, cemaatlerin ve tarikatların denetimsiz yurtlarında ya beyinleri yıkanarak ya da taciz, tecavüz ve istismara uğrayarak geleceklerini kaybediyorlar veya Adana’daki yangında olduğu gibi denetimsizlik ve ihmalden can veriyorlar.

6 Ekim tarihinde Mecliste yaptığım konuşmada gençlerimizin yurt sorununa değinmiş ve on dört yıldır inşaatlarla ve duble yollarla övünen AKP yetkililerinin neden devlet yurdu yapmadıklarını sormuştum. “Gençlerimizi cemaatlerin ve tarikatların himayesine bırakmış olmaktan dolayı vicdanlarınız sızlamıyor mu?” diye sormuştum. Yanıt verilmeyen bu sorumu bugün tekrarlamayacağım. Bu acı olayı yüce halkımızın tertemiz vicdanına havale ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Akın…

2.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın’ın, Adana Aladağ’da kız öğrenci yurdundaki yangın dolayısıyla üzüntü içerisinde olduğuna ve öğrencilerin barınma sorununu çözmenin devletin asli görevi olduğuna ilişkin açıklaması

AHMET AKIN (Balıkesir) – Adana’nın Aladağ ilçesindeki kız öğrenci yurdundaki 11’i öğrenci 12 kişinin yaşamını yitirdiği, 22 kişinin de yaralandığı yangın dolayısıyla derin üzüntü içerisindeyim. Bu, facia değil katliamdır. Öğrendik ki yangına neden olan elektrik sayacı bir gün önce değiştirilmiş ve denetimi yapılmamış. Öğrendik ki yangın merdivenlerinin kapısı kilitliymiş. Bu nedenle diyorum ki denetimsizlik katliam getirir ve denetimsizlik kader değildir. Bu olaya neden olan koşullar yine bağnaz düşüncenin sonucudur. Çocukların ölümü siyasidir, kadınların ölümü siyasidir, madencilerin ölümü siyasidir; insanların eceliyle ölmediği bir ülkede ölüm siyasidir. Öğrencilerin barınma sorununu çözmek, bu amaçla yurtlar yapmak ve yönetmek devletin asli görevidir. Devleti derhâl görevini yapmaya davet ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Atıcı…

3.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Mersin’in Silifke ve Erdemli ilçelerindeki çiftçilerin sorunlarına ve Aksıfat Barajı’nın acilen tamamlanması gerektiğine ilişkin açıklaması

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, pazartesi günü ziyaret ettiğim Silifke ve Erdemli’de çiftçilerin sorunlarını dinledim. Çiftçilerin iki temel sorunu var; bir, ürün elde etmek için su bulamıyorlar, iki, tüm zorluklara rağmen ürettikleri ürünleri satamıyorlar. Erdemli ve Silifke çiftçileri bütün ümitlerini Lamas Çayı üzerine kurulacak olan Aksıfat Barajı’na bağlamıştır. Ancak çiftçiler, AKP Hükûmetinin sürekli söz verdiği hâlde Aksıfat Barajı’nı tamamlamadığını ifade ediyorlar. Olaya teknik olarak bakıldığında Aksıfat Barajı’nın yine söz verilen zamanda bitirilemeyeceği anlaşılmaktadır. AKP Hükûmeti, Mersin çiftçileri başta olmak üzere, tüm çiftçilere açıkça eziyet etmektedir. Aksıfat Barajı acilen tamamlanmalıdır. AKP Hükûmetinin bunu yapacak gücü yoksa derhâl istifa etmelidir.

BAŞKAN – Sayın Taşkın…

4.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, Adana Aladağ’da kız öğrenci yurdunda çıkan yangında hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet dilediğine ve sorumlularla ilgili gerekli tahkikatın en detaylı şekilde yapılacağından hiç kimsenin endişesi olmaması gerektiğine ilişkin açıklaması

ALİ CUMHUR TAŞKIN (Mersin) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Geçtiğimiz hafta Adana Valiliğinin önünde yaşanan patlamanın ardından dün akşam Adana’dan yine acı bir haber aldık. Adana’nın Aladağ ilçesinde ortaokul öğrencilerinin kaldığı bir kız öğrenci yurdunda çıkan yangın sonucunda 11 yavrumuzu ve 1 yurt görevlisini kaybetmenin büyük üzüntüsünü yaşıyoruz. Hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, tedavisi devam edenlere de acil şifalar ve yavrularımızın ailelerine sabır diliyorum. Devletimiz olayın duyulduğu ilk andan itibaren her türlü müdahalede bulunmuştur. Sorumlulara ilgili, gerekli tahkikatın en detaylı şekilde yapılacağından hiçbir vatandaşımızın endişesi olmamalıdır. Milletimizin başı sağ olsun.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Arık…

5.- Kayseri Milletvekili Çetin Arık’ın, Adana Aladağ’da kız öğrenci yurdunda çıkan yangında hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet dilediğine ve Nevşehir ilinin sorunlarına ilişkin açıklaması

ÇETİN ARIK (Kayseri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Adana’dan gelen kara haberle yüreğimiz yandı. Ailelerin ve Türkiye'nin yüreğine ateş düştü. Öncelikle hayatını kaybeden yavrularımıza Allah’tan rahmet, ailelerine başsağlığı, yaralı yavrularımıza acil şifalar diliyorum.

Bu olay son olsun ama bunun için önce iktidarın göz yumma politikasından vazgeçmesi gerekiyor.

Bakın, Nevşehir’de de yaklaşık 15 tane denetimsiz yurt olduğu söyleniyor. Denetim yapmak için daha kaç çocuğumuzun hayatını kaybetmesi, tacize uğraması gerekiyor? Hafta sonu Nevşehir’deydik, bir turizm merkezi olan kentte şu an 100 otel satılık 21 otel kapatıldı. İşsizler ordusuna yeni neferler katıldı. İktidarın haberi yok, Nevşehirliler on yıldır Antalya-Nevşehir hızlı tren hattı yalanıyla oyalanıyor. Nevşehir İl Başkanımız Kamil Gülmez, hızlı tren hattının ne zaman hayata geçirileceğini soruyor. Turizm dışındaki en önemli geçim kaynağı olan tarım da can çekiyor, seslerini duyan yok. Diyeceksiniz ki: “Nevşehir’in milletvekili yok mu da sen bunları söylüyorsun?” Evet, var ama onların başkanlık dışında dertleri yok.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Özdemir…

6.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, Adana Aladağ’da kız öğrenci yurdunda çıkan yangında hayatını kaybedenlerin ailelerine başsağlığı dilediğine ve AKP hükûmetlerinin öğrencilerin ve çocukların geleceğini karartmaya devam ettiğine ilişkin açıklaması

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Dün akşam Adana’nın Aladağ ilçesinde Hükûmetin ilgili bakanlıklarının denetim zafiyeti ve ihmalleri sonucu kız öğrenci yurdunda çıkan yangında 11 öğrencimiz ve 1 eğitmen hayatlarını kaybettiler. Acılı ailelere sabır diliyorum.

Ailesi Aladağ’a bir buçuk saat mesafede oturan, 4+4+4 eğitim sistemiyle bu yıl 5’inci sınıfa başlayan, ilk kez ailesinden ayrılarak yurda yerleşen ve dün akşamki yangında can veren öğrencilerden Cennet Karataş’ın acılı babası kızının doktor olmak istediğini söyleyerek “Köyde okul yoktu, Aladağ’da başladı. Tek yurttu burası, eleştirme şansımız yoktu, başka seçeneğimiz de yoktu, mecburduk.” Evet, bu acılı babanın sözleri aslında her şeyi açıkça ortaya koyuyor. AKP hükûmetleri öğrencilerimizin ve çocuklarımızın geleceğini karartmaya devam ediyor.

BAŞKAN – Sayın Emir…

7.- Ankara Milletvekili Murat Emir’in, Adana Aladağ’da kız öğrenci yurdundaki yangın dolayısıyla üzüntü içerisinde olduğuna ve iktidarın sorumluluğunu kabul ederek gereğini yapmasını beklediğine ilişkin açıklaması

MURAT EMİR (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Yine acı bir haberle yüreğimiz yanıyor. Adana’da daha çocuk yaştaki kızlarımızı maalesef yangında kaybettik. Tam bir yıl önce, 1 Aralıkta Diyarbakır Kulp’ta 6 çocuğumuz yine yangından kaçmak üzere demir kapılara yaslanmış bir biçimde yanarak öldüler ve o sırada da bizim Meclis araştırması gündemine getirdiğimiz sözlerimize dikkat edilmedi. Bu yangının ve bu ölümlerin iktidar birinci derece failidir, sorumlusudur ve gözyaşı dökmeye hakkı yoktur çünkü yurt sorununu çözmemiştir, yurt sorununu özele sevk etmiştir, gerekli denetlemeyi yapmamıştır ve bunların yapılmaması dolayısıyla da biz bu ölümleri yaşıyoruz. Eğer bu sesler duyulmazsa bu ölümler olmaya devam edecek. Artık, iktidarın sorumluluğunu kabul etmesi ve gereğini yapmasını bekliyoruz.

Çok teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Erkek…

8.- Çanakkale Milletvekili Muharrem Erkek’in, çocukları koruyamayan bir devlet olmayacağına ve yönetenlerin vicdanen, hukuken ve siyaseten sorumlu olduklarına ilişkin açıklaması

MUHARREM ERKEK (Çanakkale) – Sayın Başkan, acılarımız her geçen gün büyüyerek derinleşiyor çünkü ülkemizde çocuklar ölüyor çünkü küçük çocuklara taciz, cinsel istismar iddiaları bitmek bilmiyor. Çocuklarını koruyamayan bir devlet, bir iktidar olur mu? Betonlaşmayı, inşaatı her şeyden çok seven bir iktidar, on dört yıldır yurt sorununu bu memlekette niçin çözmedi? On dört yıldır dev siteler, gökdelenler yapan TOKİ’ye niçin her ilde çocuklarımız için yurtlar yaptırılmadı? Acaba saray için harcanan paralarla çocuklarımız için bu memlekette kaç yurt yapılabilirdi? Bugün herkes Adana’da. Lütfen çocuklar öldükten sonra değil, çocuklar ölmeden bir yerlere gidin, çocuklar ölmeden bu memleketin her köşesinde çocukların kaldığı yurtları denetleyin ve hiçbir kişiye ya da gruba ayrıcalık yapmayın. Çünkü yönetenler sorumludur; yönetenler vicdanen, hukuken ve siyaseten sorumludur.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Gürer…

9.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, Adana Aladağ’da kız öğrenci yurdunda çıkan yangında hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet dilediğine ve ülkemizde yaşamın her anlamda sorunlu hâle geldiğine ilişkin açıklaması

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Adana’nın Aladağ ilçesinde kız öğrenci yurdundaki yangında 11 öğrenci, 1 kadın eğitmen yaşamını kaybetti, 22 öğrenciyse yaralandı. Vefat edenlere Allah’tan rahmet, yararlılara acil şifa diliyorum.

Ülkemizde yaşam her anlamda sorunlu hâle geldi. Şehit haberleri, iş cinayetleri, trafik kazaları, kadın cinayetleri, töre cinayetleri, cinsel tacizler, gıda zehirlenmeleri, sel, yangın gibi önüne geçilebilmesi ya da önlemlerle en aza inmesi olası can kayıpları ne yazık ki kaderci bir yaklaşımla ele alınmaktadır. Zorunluluk gerektiren görevlerin dâhil yeterince yerine getirilmediği tekrarından anlaşılmaktadır. Geniş kapsamlı operasyonlar, sıkı denetleneceği belirtilen demeçler inandırıcılığını yitirmektedir. Bedava yaşadığımız günlerin tek sorumlusu sorumluluk makamında olanlardır. Bahane üretme değil, çözüm üretmek görevleridir. Olayların arkasından değil, önünden gitmek şarttır. Sorumlular istifa etmenin de bir erdem olduğunu bilmelidir. Yayın yasağı koymakla haberin detaylarının öğrenilmesini engellemek ise suçluluk duygusundan öte, anlamlı bir sonuç değildir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Yıldırım…

10.- Adıyaman Milletvekili Behçet Yıldırım’ın, Adana Aladağ’da kız öğrenci yurdunda çıkan yangında 12 kişinin hayatını kaybettiğine ve eğitimi cemaat ve vakıfların tekeline bırakıp gerekli denetimleri yapmayan yetkililerin bu can kayıplarından sorumlu olduğuna ilişkin açıklaması

BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) – Dün akşam saatlerinde burada Millî Eğitim Bakanlığıyla ilgili yasa tasarısı görüşülürken Adana’nın Aladağ ilçesinde -köylerinde okul olmadığı için- yurtta kalan öğrencilerden 12’si yanarak can verdi, 22 kişi yaralandı.

Eğitimi cemaat ve vakıfların tekeline bırakıp gerekli denetimleri yapmayan yetkililer bu can kayıplarından sorumludur. Çocuklarını yoksulluktan dolayı bu yurtlara vermek zorunda kalan fakir ailelerin çocukları Gerger’de olduğu gibi ya tacize maruz kalıyor ya da böyle yanarak canından oluyor. Eğer öğrencilerin eğitimini bir cemaate, barınmalarını başka cemaate verecekseniz, gerekli denetimleri yapmayacaksanız Millî Eğitim Bakanlığının olması bu ülkede neyi ifade ediyor? Emekli milletvekilli akademisyenlerin çift maaş alma yasasını geçirirken bu çocuklar yangında can veriyordu. Bu çocukları korumak Hükûmet olarak göreviniz, sorumluluğunuzdur. Umarım bu katliamı da kader ya da fıtrat olarak açıklamazsınız çünkü bu kader değil cinayettir. Başta Millî Eğitim Bakanı olmak üzere, Adana Valisi, Adana Belediyesi, mülki amirler yurtta yangın merdiveninin kilitli olmasını, gerekli denetimlerin yapılmayışının gerekçesini nasıl açıklayacak?

BAŞKAN – Sayın Tarhan…

11.- Kocaeli Milletvekili Tahsin Tarhan’ın, ÖTV artışının uygulanmasında acele edilmesinin nedenini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Aralık ayı otomobil satışlarının en yüksek olduğu dönemdir. Birçok vatandaş araç almak için kampanyaların yapıldığı aralık ayını bekler. Satışların artacağı, hem yurttaşlar için hem de esnaf için avantajlı olan bu dönemde birdenbire ÖTV artışı gündeme gelmiştir. Bir gecede uygulamaya konulan bu uygulamayla ekonomi küçülmeye itildiği gibi hem vatandaşlar hem de esnaf mağdur edilmiştir. Böyle bir yönetim anlayışı cumhuriyet tarihi boyunca görülmemiştir. Ekonomi düşüşte, döviz sürekli artıyor. Buradan Hükûmete soruyorum: Herkesi mağdur edecek, ekonomiyi daha küçültmeye itecek ÖTV artışının uygulanmasında bu kadar acele edilmesinin nedeni nedir?

BAŞKAN – Sayın Tunç…

12.- Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un, Adana Aladağ’da kız öğrenci yurdunda çıkan yangında hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet dilediğine ve yurt, pansiyon ve benzeri yerlerin ruhsat denetim işlemlerinin Millî Eğitim Bakanlığı tarafından yapılması hususundaki düzenlemenin bir an önce kanunlaşması gerektiğine ilişkin açıklaması

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Adana Aladağ’da özel bir öğrenci yurdunda çıkan yangında kız çocuklarımızın vefatı milletçe hepimizi derinden üzdü. Öğrencilerimize Allah’tan rahmet, ailelerine başsağlığı diliyorum, yaralı çocuklarımıza da acil şifalar diliyorum. İhmali olanlar varsa bu konuda gerekli soruşturmanın da başladığını öğrenmiş bulunuyoruz ancak bu tür acı olayların bir daha tekrarlanmaması için gerekli tedbirlerin de alınması gerekiyor.

Geçen haftadan bu yana Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurul gündeminde görüşmelerini yaptığımız Millî Eğitim Bakanlığı Teşkilat Yasası’nda da bu konuda bir madde var. Öğrencilere yönelik barınma hizmeti veren gerek özel gerekse belediyeler gerekse vakıflar, her ne ad altında olursa olsun yurt, pansiyon ve benzeri tüm yerlerin ruhsatının Millî Eğitim Bakanlığı tarafından verilmesi ve denetimlerinin de Millî Eğitim Bakanlığı tarafından yapılması hususundaki düzenlemenin de bir an önce kanunlaşması gereği bir kez daha ortaya çıkmıştır.

Çocuk İstismarını Önleme Komisyonunda da bu konuda önerimiz vardır diyorum, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Bayır…

13.- İzmir Milletvekili Tacettin Bayır’ın, Adana Aladağ’da kız öğrenci yurdunda çıkan yangında hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet dilediğine ve İzmir Ödemiş’te öğrencilerin zorla siyasi bir toplantıya götürülmelerine ilişkin açıklaması

TACETTİN BAYIR (İzmir) – Öncelikle, Adana'da kaybettiğimiz evlatlarımıza Allah'tan rahmet, kederli ailelerine sabırlar diliyorum, sorumluların da en ağır biçimde cezalandırılmalarını talep ediyorum.

Geçtiğimiz hafta İzmir Ödemiş’te bir dernek üzerinden AKP'li milletvekillerinin düzenlemiş olduğu panele “Öğrenci ve öğretmenlerin katılımı zorunludur.” diyen bir ilçe millî eğitim müdürünün yazısını ele geçirdik. O saatlerde okulda olması gereken öğrenciler zorla siyasi bir toplantıya götürülmüşlerdir. AKP bayraklarıyla süslü olan o salonda bir yangın çıksaydı ya da bir terör olayı olsaydı velilere nasıl anlatacaktınız? İlçe millî eğitim müdürü devlet memuru olmasına rağmen, aleni biçimde siyaset yapmaktadır. Siyaset yaparken de asıl işi olan öğrencilerin can güvenliğini, yangına karşı tedbir almayı unutuyorlar. Ödemiş İlçe Millî Eğitim Müdürü derhâl görevden alınmalıdır.

Öğretmenleri sadece sendikaya üye diye kapının önüne koyanlar…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TACETTİN BAYIR (İzmir) – …açlığa mahkûm edenler, “Üniversitelerde siyaset olmaz.” deyip polise coplatanlar kendi toplantılarına lise öğrencilerini götürüyorlar. Bu kader değildir.

BAŞKAN – Sayın Durmuşoğlu…

14.- Osmaniye Milletvekili Mücahit Durmuşoğlu’nun, Adana Aladağ’da kız öğrenci yurdunda çıkan yangında hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet dilediğine ve devletin olayın duyulduğu ilk andan itibaren her türlü müdahalede bulunduğuna ilişkin açıklaması

MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Osmaniye) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Geçtiğimiz hafta valilik önünde yaşanan patlamanın ardından dün akşam da Adana'dan yine acı bir haber aldık. Adana'nın Aladağ ilçesinde ortaokul öğrencilerinin kaldığı bir kız öğrenci yurdunda çıkan yangın sonucunda 11 yavrumuzu ve 1 eğitmeni kaybetmenin büyük üzüntüsünü yaşıyoruz. Hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet, tedavisi devam edenlere de acil şifalar ve yavrularımızın ailelerine sabır diler, böyle acıların bir daha yaşanmamasını temenni ederim.

Devletimiz olayın duyulduğu ilk andan itibaren her türlü müdahalede bulunmuştur. Sorumlularla ilgili gerekli tahkikatın en detaylı şekilde yapılacağından hiçbir vatandaşımızın şüphesi olmamalıdır.

Tüm milletimizin başı sağ olsun.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Son olarak Sayın Kavcıoğlu…

15.- Bayburt Milletvekili Şahap Kavcıoğlu’nun, Avrupa Parlamentosunun yanlı ve yanlış kararının Bayburt’ta büyük bir infial ve tepkiyle karşılandığına ve 15 Temmuz ruhunu diri tutanları saygıyla selamladığına ilişkin açıklaması

ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) – “Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir.” serlevha bir ifade. Bunun Meclisimiz duvarlarına asılışının 91’inci yıl dönümü. Şükür, bu kavrama siyasi zeminde sahabetlik eden AK anlayışın mensuplarıyız ve şükür, cihan önünde temsil ettiği değerlerin haysiyetini vakurca ifade eden büyük bir devlet adamının, Sayın Cumhurbaşkanımızın yol arkadaşlarıyız.

Avrupa Parlamentosunun yanlı ve yanlış kararı Bayburt’ta da büyük bir infial ve tepkiyle karşılanmıştır. Her millî ve manevi meselede ilk ses veren Bayburt’un millî irade kararlılığını Meclis zemininde paylaşıyor, Edirne’den Kars’a, Hatay’dan Trabzon’a 15 Temmuz ruhunu diri tutanları kalben saygıyla selamlıyorum.

Tarihe not düşmek için söylüyorum: Üç beş yıl içerisinde Avrupa Birliği Türkiye'ye birliğe girmesi için baskı yapacaktır. Onun için, bugün milletvekili, gazeteci kisvesi altında…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) – …terörist gruplarla iş birliği yapan ve onları destekleyen ve AB’ye uşaklık eden bu kimseler iyi bilsinler ki Türk milletinin bağrı yufkadır, gönlü geniştir. Ancak ihanet edenleri asla affetmeyecektir.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz sayın milletvekilleri.

Şimdi, sayın grup başkan vekillerine söz vereceğim ve Sayın Akçay’dan başlıyoruz.

Buyurun.

16.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Adana Aladağ’da kız öğrenci yurdunda çıkan yangında hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet dilediğine, gelecek nesillere sahip çıkıp desteklemenin devletin asli sorumluluk ve görevleri arasında olduğuna ve bu facianın sorumlularının bulunup adaletin en kısa sürede tesis edilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Adana’nın Aladağ ilçesinde bir ortaöğretim özel kız öğrenci yurdunda çıkan yangında 11 öğrenci ve 1 eğitmenin hayatını kaybetmesi, 22 öğrencinin de yaralanması bütün ülkemizi derin bir üzüntüye sevk etmiştir. Bu, âdeta katliam çapında bir felakettir. Bu elim faciada hayatını kaybedenlere Cenab-ı Allah’tan rahmet, kederli yakınlarına, Adana’ya ve bütün Türk milletine başsağlığı diliyor, yaralı öğrencilerimize acil şifalar temenni ediyorum. Acımız tarifsizdir, kelimeler kifayetsizdir.

Sekiz yıl önce, 1 Ağustos 2008’de Konya’nın Taşkent ilçesinde yine bir öğrenci yurdunda tüp gaz patlaması sonucu 18 öğrencimiz hayatını kaybetmişti. Sekiz yıl önceki faciadan ders alınmamış olduğunu dün Adana’da bir kez daha gördük. Bundan sonra da, memleketimizin dört bir yanına yayılan bu özel yurtlardan facia haberlerini duymaya devam mı edeceğiz? Öğrencilerimizi, ülkemizin geleceği evlatlarımızı teslim ettiğimiz bu yurtlarda hiç mi denetim yapılmaz? Yangının nasıl çıktığı, içi ahşap kaplı iki katlı yurt binasını nasıl sardığı en kısa sürede netleştirilmeli, sorumlular ve denetim görevini suistimal edenler mutlaka bulunup cezalandırılmalıdır. Türkiye Cumhuriyeti’nin gelecek nesillerine sahip çıkıp desteklemesi asli sorumluluk ve görevleri arasındadır. Bunun tersini düşünmek yanlış, esef ve endişe vericidir. Şeyh Edebali’nin “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” sözü bugünlerde ne derece geçerlidir? İnsanını, hele ki çocuklarını yaşatamayan bir devlet ne durumdadır?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Açıyorum Sayın Akçay, buyurun.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim.

Devlet görevini yapacak; bu çocuklar eğitimleri için yurtlarda kalmak zorundaysa bu yurdu devlet yapacak. Çocuklarımızı birtakım yapılara; lobi, cemaat, tarikat vesairenin kucağına bırakmayacak. Öte yandan, mademki devlet kısa vadede bu yurtları yapamıyor, o zaman mutlaka, en iyi şekilde denetimini yapacak. Devletin ne idiği belirsiz informel yapılara terk ettiği alanlardaki hizmetleri denetleyemezseniz, düzenleyemezseniz yeni Somalar, yeni Taşkentler, yeni Siirt Şirvanlar ve yeni Aladağlar yaşamaya devam ederiz.

Elbette acılarımızı yaşayacağız, ancak mutlaka bu facianın sorumlularının bulunup adaletin en kısa sürede tesis edilmesi ve bundan sonrası için gerekli, kararlı ve etkili adımların atılması gerekmektedir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Akçay.

HDP Grubu adına Sayın Kerestecioğlu, buyurunuz.

17.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, HDP milletvekillerinin Kandıra Cezaevi yolunda Valilik emriyle bekletildiğine, Adana Aladağ’da kız öğrenci yurdunda çıkan yangının sorumlusunun iktidarın çocuk politikaları olduğuna ve Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa bir yangınla ilgili yayın yasağı getirildiğine ilişkin açıklaması

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Öncelikle, şu anda, hâlen, milletvekillerimizin Kandıra Cezaevi yolunda olduğunu ve orada, aslında, “Kandıra’ya giremezsiniz.” diyerek valilik emri olduğu iddia edilen bir emirle Grup Başkan Vekilimiz Çağlar Demirel’in de içinde olduğu vekillerimizin bekletildiğini ve böyle bir utancı yine bu Parlamentonun yaşadığını ifade etmek isterim. Bununla ilgili derhâl bir girişimde bulunulmasını ve Başkanlığınızın da bu konuda bir adım atmasını rica ediyoruz.

Şimdi, Aladağ’da çok büyük bir facia yaşandı ama şunu ifade etmek isteriz ki, artık bu halk bu Meclisin sadece rahmet ve taziye bildiren bir yer olmasından da sanıyorum bıktı ve endişe ediyor.

Öncelikle sorulması gereken üç soru var: İlk soru, bu çocukların orada ne işi vardı? Şimdi, mesele denetim meselesi değil sadece, bu çocukların orada ne işi vardı, bunu sormak istiyoruz. Çünkü 11-14 yaş arasındaki çocuklar bu çocuklar ve aslında izin ortaöğretime yani ilköğretimde böyle bir izin verilmesi, böyle bir yetki söz konusu değil. Dolayısıyla lise ve üniversite çağındaki çocuklar için ancak özel öğrenci yurtları açılabilecekken bu yaştaki çocukların orada ne işi vardı?

O nedenle, kimse “İhmali olan varsa…” demesin. Başta ihmali olan şey, şu anda iktidarın çocuk politikalarıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Açıyorum Sayın Kerestecioğlu.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Lütfen…

Bu politikalar Ensar’la da kendini göstermiştir, KAİMDER’le de kendini göstermiştir, yapılan başka istismarlarla da kendini göstermiştir. Çocukları, özellikle yoksul çocukları sadece cemaatlere mecbur ediyorsunuz, parası olanları da özel yurtlara. Oysa eğitim, laik, demokratik, çoğulcu, ana dilde ve parasız bir eğitim olmalıdır. Bunu tamamen ortadan kaldırdınız. Bu nedenle, öncelikle Aladağ Kaymakamının, Millî Eğitim Müdürünün, valinin –daha önceki Adıyaman Valisiydi zaten, Gerger’deki istismar olayı da yaşanırken- bunların istifa etmesi gerekiyor ve bakanların da bu konuda sorumluluğunun tespit edilmesi gerekiyor.

Son bir şey söylemek istiyorum: Özellikle tespit ettik, araştırdık, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa bir yangınla ilgili yayın yasağı getiriliyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen tamamlayınız.

Buyurun.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Demek ki aslında hakikati şu andan karartma gayretindesiniz ve maalesef, FETÖ yurtlarının, “FETÖ yurtları” dediğiniz yurtların şu anda hepsi TÜRGEV’e devredildi ya da başka cemaatlerde.

Hakikaten sormak istiyoruz Hükûmete: Siz acaba yeni bir darbe olmasını mı bekliyorsunuz? Onlara nasıl tepki gösterdiyseniz bu cemaatlerde nasıl yapılanmaların olduğunu gayet iyi biliyorsunuz. O nedenle denetimlere açık olun, yayın yasakları getirmeyin, şeffaf olun ve çocuklarımızın canlarını yakmayın. Bunun sorumlusu özellikle sizlerin çocuk politikalarıdır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kerestecioğlu.

Sayın Altay, buyurunuz.

18.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Adana Aladağ’da kız öğrenci yurdunda çıkan yangında hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet dilediğine, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve milletvekillerinin taziyeden başka sorumlulukları da olduğuna ve CHP Grubu olarak yurt sorunuyla ilgili verecekleri Meclis araştırması önergesine tüm partilerin destek vermesi gerektiğine ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Dün gece Mecliste çalışırken aldığımız haberle hem Meclisimize hem memlekete ateş düştü. Gerçekten, vicdanların kabul edebileceği düzeyin çok üstünde bir acı yaşıyoruz. Buradan siyaset yapmayacağız; kız çocuklarımızın cenazeleri orta yerde, hastanede hâlâ yaşam mücadelesi veren evlatlarımız var ama Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve sayın milletvekillerinin taziyeden başka sorumlulukları da var. Terör olur, şehitler olur, can kayıpları olur, geliriz burada taziye, taziye, taziye, Allah’tan rahmet dileriz, yakınlarına başsağlığı dileriz. Çok büyük görev kusuru ve denetim zafiyeti olduğu kesin olan böyle yangınlar, facialar olur, geliriz burada “Çok üzüldük, vah vah, içimiz acıdı.” deriz.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; burası Türkiye Büyük Millet Meclisi. Yarın Genel Kurulda konuşacağım. 2005’te bu kürsüden uyarmışız; ortaöğretim yurt sorununun Türkiye'nin en büyük sorunu olduğunu; en can yakıcı sorun olduğunu; kimi cemaat, örgütlenme, vakıf, dernek vesaire üzerinden öğrencilerin barınma sorunlarını bu yurtlarla, bu şekilde çözmenin, devletin sorumluluğunu ihmal etmesi anlamına geldiğini söyleyegelmişiz.

Şimdi çok lafa gerek yok. Biz, burada yarın Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak bir Meclis araştırması açılmasıyla ilgili grup önerisi getireceğiz. Bugünden söylüyorum ki hem iktidar partisi hem diğer muhalefet partileri olarak -ki Meclis araştırması açılabilmesi için mutlaka 4 partinin mutabakatına da ihtiyaç var- buradan siyaset yapmayalım sayın milletvekilleri.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Açıyorum Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – “Vay, falan cemaatti, şuydu buydu.” demiyoruz, demek istemiyoruz. İçimiz yanıyor, o evlatların analarının, babalarının içi yanıyor. Ama buradan peşin bir çağrı yapıyorum, kamuoyuna da sesleniyorum buradan: Türkiye Büyük Millet Meclisi, özellikle bu ortaöğretim yurtlarıyla ilgili duruma el koymak zorundadır. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak yarın bu konuyu Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna indireceğiz. Bugün indirmememizin sebebi, olayın bir parça daha netleşmesi, görev kusurları, sorumluluklar, ihmaller noktasında bir parça daha bilgi ve bulgu sahibi olmak istememizdir.

Türkiye kamuoyuna sesleniyorum, sayın milletvekillerinin vicdanına sesleniyorum: Yarın ortaöğrenim yurtlarıyla ilgili vereceğimiz Meclis araştırma önergesinin mutlaka gündeme alınmak suretiyle, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir araştırma komisyonu kurarak ciddi bir çalışma yapılması ve alınması lazım gelen tedbirlerin belirlenip görevdeki Hükûmete bildirmek suretiyle ve gerekli yasal düzenlemelerin de çıkarılması için müşterek kanun teklifleri hazırlamak suretiyle artık bu sorunu çözmek zorundayız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Açıyorum, lütfen tamamlayın.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Parlamentodaki siyasi parti gruplarına ve sayın milletvekillerine şimdiden söylüyorum, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, bugün olamıyor belli ama yarın bu konuya el atmaması hâlinde Meclisimiz büyük bir güven ve itibar kaybına uğrayacaktır. Sayın milletvekillerimizin, iktidar partisinin, çoğunluk partisinin sayın yöneticilerinin vicdanına ve duygularına ve kürsüde ettikleri yemine seslenerek bu çağrımı şimdiden yapmış oluyorum ve biraz sonra, benden sonra konuşacak iktidar partisinin sayın grup başkan vekilinin de kamu vicdanını ve kamuoyunu rahatlatıcı bir açıklama yaparak, en azından Türkiye Büyük Millet Meclisinin sadece bir taziye çadırından ibaret olmadığını hem milletvekilleriyle hem kamuoyuyla paylaşacağını ve bu şekilde kısmen de olsa bir rahatlamanın gerçekleşeceğini umuyorum.

Tekrar, yavrularımıza rahmet diliyorum, acılı ailelerine sabır diliyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Altay.

Sayın Muş, buyurun.

19.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Adana Aladağ’da kız öğrenci yurdunda çıkan yangında hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet dilediğine, AK PARTİ iktidarı olarak bu olayın takipçisi olacaklarına ve bu tip acı hadiselerin siyaset üstü bir mesele olarak ele alınması gerektiğine ilişkin açıklaması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, ben de Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Adana Aladağ’da öğrenci yurdunda çıkan yangın neticesinde yaşamını yitiren çocuklarımıza ve yurt görevlisine ben de AK PARTİ Grubu adına Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum, yaralılarımıza acil şifalar diliyoruz. Acımız büyük, yüreğimiz yanıyor. Millet olarak bu acıyı yaşıyoruz. Önce çocuklarımızın ailelerine, sonra milletimize sabırlar diliyorum.

Tabii, AK PARTİ iktidarı olarak bu olayın takipçisi olacağımızı buradan belirtmek isterim. Adli ve idari tahkikat sürecini yakından takip ediyoruz. Olayın meydana geldiği bilgisi ulaşır ulaşmaz Başbakan Yardımcımız, ilgili bakanlarımız ve bölge milletvekillerimiz mümkün olan en kısa süre içerisinde olay yerine intikal etmişlerdir, gereken incelemeler hâlen yapılmaktadır. Burada ihmali olan kim olursa olsun, statüsüne, konumuna bakılmaksızın gereken işlemler yapılacaktır. Olayla ilgili idari süreçle birlikte hukuksal süreç de bağımsız yargı tarafından başlatılmıştır. Bu kapsamda gözaltıların olduğu bilgisi kamuoyuna duyurulmuştur. Bu acı hadise detaylı bir şekilde araştırılacak, kusuru ve ihmali olanlar cezalandırılacaktır.

Burada şunu özellikle ifade etmek istiyorum: Bu tip acı hadiseleri siyaset üstü bir mesele olarak ele almamız gerekir.

Son olarak, tekrar ifade etmek istiyorum: Milletimiz müsterih olsun, biz bu konunun sonuna kadar takipçisi olacağız. İhmali ya da kusuru olan kim varsa kanunlar ve hukuk çerçevesinde hesabı sorulacaktır.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Muş.

VII.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Pervin Buldan’ın, Başkanlık Divanı olarak, Adana Aladağ’da kız öğrenci yurdunda çıkan yangında hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet dilediklerine ve HDP’li milletvekillerinin Valilik emriyle Kandıra’ya alınmamalarına ilişkin konuşması

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, biz de Başkanlık Divanı olarak, bir kez daha, dün Adana Aladağ’da yaşanan bu feci yangın olayında yaşamını yitiren öğrencilerimize, kızlarımıza Allah’tan rahmet diliyoruz; yakınlarına, ailelerine, sevdiklerine ve tüm Türkiye halklarına başsağlığı dileklerimizi ifade ediyoruz.

Ayrıca, Sayın Kerestecioğlu’nun, Sayın Çağlar Demirel’in yanında 4 milletvekiliyle birlikte Kandıra’ya alınmadığına dair yapmış olduğu bilgilendirmeden haberimiz var. Sabah saatlerinde Sayın Demirel bana da ulaştı, kendilerinin Kandıra’ya alınmadığına dair Valiliğin şifahen kendilerine Kandıra’ya giriş yasaklarının olduğunu ilettiklerini belirttiler. Hem İçişleri Bakan Yardımcısıyla hem de Meclis Başkanı Sayın İsmail Kahraman’la bir görüşme yaptım ancak bu oturum açılmadan beş dakika önce Sayın Kahraman’la görüşmüştüm. Sayın Kahraman Valiyle görüşeceğini, sorunu çözeceğini bana iletti ancak buraya geldiğim için tekrar Sayın Kahraman’la görüşemedim. Biraz önce bana gelen mesajda makamımı aradığını, benimle görüşmek istediğini ifade etmiş ancak Genel Kurulu yönetmemden kaynaklı bana bir not ileteceğini söylemiş. Bu not geldikten sonra da gerekli açıklamayı sizlerle paylaşacağım.

Sayın milletvekilleri, şimdi gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır. Önergeleri ayrı ayrı okutacağım.

Birinci sırada okutacağım Meclis araştırması önergesi 500 kelimeden fazla olduğu için önerge özeti okunacaktır ancak önergenin tam metni tutanak dergisinde yer alacaktır.

VIII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Balıkesir Milletvekili Mehmet Tüm ve 24 milletvekilinin, faili meçhul siyasi cinayetlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/386) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye'nin on yıllardır gündeminden düşmeyen konularının başında "faili meçhul" diye tabir ettiğimiz siyasi cinayetler gelmektedir. Abdi İpekçi'den Bahriye Üçok'a, Turan Dursun'dan Muammer Aksoy'a, Uğur Mumcu'dan Necip Hablemitoğlu'na, son olarak Tahir Elçi’ye kadar uzanan bir sol-sosyal demokrat düşünce eksenli bilim ve düşünce dünyasına mensup, aydın, ilerici insanların öldürülmeleri ve bu cinayetlerin faili meçhul kalması toplumun önemli kesimini derinden sarsmıştır. Bu cinayetlerin karanlıkta kalması devlete ve kurumlarına olan güveni yok etmiştir. Kamu adına adalet dağıtan yargı sistemi ters düz edilmiş, kimsenin yargıya güveni kalmamıştır, herkes kendi adaletini arar duruma gelmiştir. Devlete ve adalete olan güven duygusunun yeniden tesis edilmesi için öncelikle bu cinayetlerin aydınlatılması gerekmektedir. Bu nedenle Anayasa’nın 98'inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca faili meçhul siyasi cinayetler konusunda bir Meclis araştırması talep etmekteyiz.

1)                            Mehmet Tüm                           (Balıkesir)

2)                            Ahmet Akın                                                   (Balıkesir)

3)                            Kazım Arslan                          (Denizli)

4)                            Namık Havutça                       (Balıkesir)

5)                            Seyit Torun                                                   (Ordu)

6)                            Kadim Durmaz                        (Tokat)

7)                            Orhan Sarıbal                         (Bursa)

8)                            Durmuş Fikri Sağlar                                      (Mersin)

9)                            Sibel Özdemir                        (İstanbul)

10)                          Ali Şeker                                                      (İstanbul)

11)                          Kamil Okyay Sındır                                        (İzmir)

12)                          İlhan Cihaner                         (İstanbul)

13)                          Mustafa Hüsnü Bozkurt                                  (Konya)

14)                          Gülay Yedekci                        (İstanbul)

15)                          Devrim Kök                                                   (Antalya)

16)                          Candan Yüceer                       (Tekirdağ)

17)                          Nurhayat Altaca Kayışoğlu      (Bursa)

18)                          Türabi Kayan                          (Kırklareli)

19)                          Ali Yiğit                                                        (İzmir)

20)                          Serdal Kuyucuoğlu                                        (Mersin)

21)                          Mahmut Tanal                         (İstanbul)

22)                          Niyazi Nefi Kara                                            (Antalya)

23)                          Akın Üstündağ                        (Muğla)

24)                          Mustafa Ali Balbay                                        (İzmir)

25)                          Necati Yılmaz                         (Ankara)

Gerekçe Özeti:

Türkiye'nin on yıllardır gündeminden düşmeyen konularının başında "faili meçhul" diye tabir ettiğimiz siyasi cinayetler gelmektedir. Abdi İpekçi'den Bahriye Üçok'a, Turan Dursun'dan Muammer Aksoy'a, Uğur Mumcu'dan Necip Hablemitoğlu'na, son olarak Tahir Elçi’ye kadar uzanan bir sol-sosyal demokrat düşünce eksenli bilim ve düşünce dünyasına mensup aydın, ilerici insanların, barış, demokrasi ve dayanışma taleplerini yüksek sesle dile getirdikleri dönemlerde öldürülmeleri ve bu cinayetlerin faili meçhul kalması toplumun önemli kesimini derinden sarsmıştır. Bu siyasal cinayetler, tüm siyasi partilerin ortak sorunudur. Bunun için Türkiye Büyük Millet Meclisinde oluşturulacak bir araştırma komisyonu, demokratik siyasetin toplumsal beklentilere cevap vermesi bakımından katkı sunacaktır. Düşünceyi hedef alan bu cinayetler, özgür düşünceyi iktidara taşımayı amaç edinen tüm siyasi partileri de hedef almış sayılır.

Yukarıda açıklanan nedenlerle bu siyasi cinayetlerin bir komisyonca araştırılarak aydınlanması, toplumsal barışa ve devlete olan güven duygusuna katkıda bulunacaktır.

2.- Batman Milletvekili Saadet Becerekli ve 22 milletvekilinin, Hasankeyf’in UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne girmesi için çaba gösterilmemesinin ve Ilısu Barajı’nın yapımında ısrar edilmesinin nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/387)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne girmek için gereken 10 kriterden 9'una sahip olan, doğal ve tarihî güzellikleriyle bir turizm merkezi olabilecek Hasankeyf’in bu listeye girmesi için Kültür Bakanlığınca şu ana dek herhangi başvuruda bulunulmamasının ve Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişim Bölgeleri olarak seçilmemesinin ve bölgeye faydadan çok zarar getirecek olan Ilısu Barajı’nda ısrar edilmesinin nedenlerini ortaya çıkarmak amacıyla Anayasa’nın 98, İç Tüzük’ün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz. 20.01.2016

1) Saadet Becerekli     (Batman)

2) İdris Baluken                                 (Diyarbakır)

3) Filiz Kerestecioğlu Demir               (İstanbul)

4) Garo Paylan                                  (İstanbul)

5) Hüda Kaya                                     (İstanbul)

6) Müslüm Doğan                               (İzmir)

7) Ali Atalan                                      (Mardin)

8) Erol Dora                                      (Mardin)

9) Mithat Sancar                                (Mardin)

10) Ahmet Yıldırım      (Muş)

11) Burcu Çelik Özkan (Muş)

12) Besime Konca                              (Siirt)

13) Kadri Yıldırım                              (Siirt)

14) Aycan İrmez                                 (Şırnak)

15) Faysal Sarıyıldız   (Şırnak)

16) Ferhat Encu                                 (Şırnak)

17) Leyla Birlik                                  (Şırnak)

18) Dilek Öcalan                                (Şanlıurfa)

19) İbrahim Ayhan                             (Şanlıurfa)

20) Osman Baydemir   (Şanlıurfa)

21) Alican Önlü                                  (Tunceli)

22) Nadir Yıldırım                              (Van)

23) Tuğba Hezer Öztürk                      (Van)

Gerekçe:

Hasankeyf, Dicle Nehri’nin kıyısında bin yıllara dayanan tarihiyle doğanın tarihle sarmalandığı antik bir kenttir. Ünlü Taşköprü’sü dışında, Hasankeyf’te El Rızk Camisi, Zeynel Bey Türbesi, hamam, yaklaşık 5 binden fazla mağara ve kale gibi pek çok yapı ile yaklaşık 300 arkeolojik sit alanı bulunmaktadır. Bugüne kadar bölgenin yaklaşık yüzde 40'ında yüzey araştırması yapılmıştır. Dolayısıyla, Ilısu Barajı, değerli pek çok tarihî zenginliği gün ışığına çıkarılmadan sular altında bırakacaktır.

Türkiye'nin taraf olduğu UNESCO Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunmasına Dair Sözleşme çerçevesinde olağanüstü evrensel değerlere sahip varlıklardan bir Dünya Miras Listesi oluşturulmaktadır. Bir varlığın bu listeye girebilmesi için belirlenen 10 kriterden bir ya da birkaçını taşıması gerekmektedir, Hasankeyf bu 10 kriterden 9'una sahiptir ve listeye girmesi dünyaca bilinirliğini arttıracaktır, ayrıca Dünya Miras Fonu’ndan yardım alınabilecektir. Bugüne dek gönüllüler ve çevre dernekleri Hasankeyf’in UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne girmesi için Kültür Bakanlığı üzerinden birkaç kez başvuruda bulunmuş ancak başvurular Bakanlık engeline takılmıştır. Hasankeyf, Kültür ve Turizm Bakanlığının önerisi ve Bakanlar Kurulu kararıyla belirlenen Turizm Merkezleri (TM) ve Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişim Bölgeleri (KTKGB) Listesi’ne de alınmamıştır. Hem KTKGB olabilecek hem de UNESCO Kültürel Miras Listesi’ne girebilecek niteliklere sahipken sulara gömülme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Kurtarma planı çerçevesinde DSİ ve konsorsiyum, sular altında kalacak 9 eserin taşınmasıyla tarihî eser tahribatının önleneceğini öne sürmektedir. Ancak, eserlerin yapısal özellikleri ve alanda sürdürülmekte olan kazıların ancak kırk elli yıl sonra tamamlanabilecek olması nedeniyle bir başka alana taşınması olanaklı değildir.

Ilısu Barajı çevre illerdeki toplam 199 köyü ve Hasankeyf ilçesi ile binlerce insanı da etkileyecektir. Yeniden Yerleşim Eylem Planı çerçevesinde yapılan bir ankete göre, etkilenecek insanların büyük kısmı büyük şehirlere göç etmeyi planlamaktadır. Dolayısıyla, göç alacak şehirler de etkilenecektir. Kurulacak yerleşim yerlerine geçmeyi planlayan bir kısım yöre halkı ise olmayan paralarıyla borç altına alınmaktadır.

Barajın bölgede 10 bin kişiye istihdam alanı açacağı şeklindeki beyanlar ise gerçeklikten uzaktır. Zira, Ilısu Barajı tamamlandığında güvenlikçi, teknisyen, mühendis ve benzeri en fazla 200 kişiye iş sağlanabilecektir.

Baraj, ekolojik dengeye de büyük zarar verecek, vadi ve nehirde yaşayan birçok canlı türünü olumsuz etkileyecektir. Ayrıca, yer altı suyunun çekilmesine, nehir yataklarının bozulmasına ve yerel iklimde değişikliklere neden olacaktır.

Hasankeyf’in sular altında bırakılması yerine, bir doğa ve kültür turizmi merkezi olarak tescillenmesi bölgenin kalkınması için çok daha faydalı olacak ve bölge için binlerce hektarlık verimli alan sulara gömülmekten kurtarılabilecektir. Durum böyleyken, görevi tarihî, doğal ve kültürel varlıkları korumak ve gözetmek olan Kültür ve Turizm Bakanlığının böylesine bir kültürel ve doğal zenginliğin hak ettiği yeri bulması için hiçbir çaba göstermemesinin ve Ilısu Barajı’nda ısrar edilmesinin nedenlerinin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasını talep ediyoruz.

3.- Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş ve 21 milletvekilinin, çocuk tutuklu ve hükümlülerin durumlarının ve sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/388)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye’de cezaevlerinde çok sayıda çocuk bulunmakta olup çocuk tutuklu ve hükümlülerin durumlarının tespiti ve sorunlarının tüm boyutlarıyla araştırılarak gerekli çalışmaların yapılması için Anayasa’nın 98’inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasını arz ve talep ederiz.

1) Meral Danış Beştaş                        (Adana)

2) Behçet Yıldırım                                                     (Adıyaman)

3) Berdan Öztürk                                                      (Ağrı)

4) Dirayet Taşdemir                           (Ağrı)

5) Sırrı Süreyya Önder                       (Ankara)

6) Ayşe Acar Başaran                         (Batman)

7) Mehmet Ali Aslan                           (Batman)

8) Saadet Becerekli                           (Batman)

9) Hişyar Özsoy                                                        (Bingöl)

10) Mizgin Irgat                                                        (Bitlis)

11) Altan Tan                                                           (Diyarbakır)

12) Çağlar Demirel                            (Diyarbakır)

13) Feleknas Uca                                                     (Diyarbakır)

14) İmam Taşçıer                                                     (Diyarbakır)

15) Nimetullah Erdoğmuş                                          (Diyarbakır)

16) Nursel Aydoğan                           (Diyarbakır)

17) Sibel Yiğitalp                                                     (Diyarbakır)

18) Ziya Pir                                                              (Diyarbakır)

19) Mahmut Toğrul                             (Gaziantep)

20) Abdullah Zeydan                          (Hakkâri)

21) Mehmet Emin Adıyaman                                      (Iğdır)

22) Erdal Ataş                                                          (İstanbul)

Gerekçe:

Türkiye’de çocukların adalet sistemi içindeki maruz kaldıkları hak ihlalleri ve yaşadıkları güçlükler kamuoyuna tüm boyutlarıyla yansımamaktadır. Oysa çocuk hakları, Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme'nin yanı sıra, Çocuk Adaleti Yönetimine Dair Asgari Kurallar (Pekin Kuralları), Çocuk Suçlarının Önlenmesine Dair Kurallar (Riyad Kuralları) ve Özgürlüğü Elinden Alınan Çocukların Korunmasına Dair Kurallar’la (Havana Kuralları) güvence altına alınmıştır. Yine Türkiye, 1995 yılından itibaren BM Çocuk Haklarına Dair Sözleşme'nin ve 2002'den bu yana ise sözleşmeye ek iki ihtiyari protokolün tarafı konumundadır.

Ancak, devletin ihmali tavrı ve kamu görevlilerinin görevlerini ifa ederken çocuklara uyguladıkları şiddet yöntemleri, yersiz gözaltı ve tutuklamalar ağır yargı mekanizması içerisinde önemli bir sorun alanı teşkil etmektedir. Nitekim, BM Çocuk Hakları Komitesi ve BM İnsan Hakları Komitesinin kararlarına göre "Hiçbir çocuk yasa dışı ya da keyfî biçimde özgürlüğünden yoksun bırakılmayacaktır. Bir çocuğun tutuklanması, alıkonulması veya hapsi yasa gereği olacak ve ancak en son başvurulacak bir önlem olarak düşünülüp uygun olabilecek en kısa süre ile sınırlı tutulacaktır." Fakat, son dönemde, çocukların tutuklanıp cezaevine konulduğu, 15-18 yaş arası bu çocukların ağır ceza mahkemelerinde yargılanmakta olduğu, işkence ve şiddete maruz kaldıkları bilinmektedir. Bu durum, Türkiye'nin altına imza attığı sözleşmelere uymayarak çocuk haklarını ciddi biçimde ihlal etmeye devam ettiğini göstermektedir. Üstelik bu çocukların cezaevlerinde yaşadıkları hak ihlalleri ciddi boyutlara ulaşmış olup Pozantı Cezaevi başta olmak üzere, Antalya, Muğla ve hâlihazırda kamuoyuna yansımamış olsa dahi devam eden elim olaylar bunun açık bir ifadesidir.

2014 Türkiye Çocuk İstatistik Kurumu verilerine göre, suça sürüklenme sebebiyle güvenlik birimlerine getirilen çocuk sayısı 2011 yılında yaklaşık 85 binden 2012'de 116 bine yükselmiştir. Adalet Bakanlığının verilerine göre, 2015 yılı itibarıyla güvenlik birimlerine getirilen 12-17 yaş aralığında 525 çocuk hükümlü ıslahevinde, 1.582 çocuk ise tutukevinde bulunmaktadır. Fakat bu rakamlar, 18 yaşındaki çocuklar eklenmediği için gerçek rakamları yansıtmamaktadır. Çocuk mahkûmların sayısı 2013 yılı verilerine göre 2 kat artarken, toplam mahkûmların içindeki çocuk mahkûmların oranı yüzde 3,8 olmuştur. Tutuklandıktan sonra tahliye olan çocukların yeniden cezaevine dönme oranı yüzde 65 gibi olduğundan hareketle, çocuk tutukluluğu hususunda daha işlevsel tedbirler alınması gerekirken Türkiye'nin 2017 yılı hedefinde “Hâlihazırda 5 olan çocuk cezaevi sayısının 15'e çıkarılması” biçiminde ifade edilen hedefin bulunması ise maalesef çocuklar için öngörülen geleceğin pek de aydınlık olmadığını göstermektedir.

Örneğin Adana ilinde son yedi ay içerisinde 106 çocuk gözaltına alınmış, bu çocuklardan 22'si tutuklanırken 6 çocuğa da ev hapsi cezası verilmiştir. Bir tarafta sokağa çıkma yasağı uygulamalarının olduğu yerlerde çocuklar faili meçhul ölümlerin kurbanı olur iken öte tarafta eğitim öğretim çağındaki küçücük çocuklar ve çocuklukları cezaevlerinin soğuk duvarları arasında yok olmaktadırlar. Üstelik, çoklukla yetişkin cezaevinde kalan bu çocuklar sadece cezaevinde tutularak cezalandırılmamakta, bir de cezaevlerinde cinsel istismara uğrayıp iki kez mağdur duruma düşmektedirler.

Tutuklama tedbiri, ceza kanunlarında en son uygulanacak tedbirler arasında iken Çocuk Koruma Kanunu’nda da çocukların tutuklanmasının en son uygulanacak çare olduğunun altı çizilmektedir.

Yine, Anayasa'nın 41’inci maddesi, her çocuğun bir aile ortamında yaşama ve gelişme hakkı; aile içinde her çocuğun ve her annenin korunması ve desteklenmesi yönünde toplumsal (sosyal) yardım ve toplumsal (sosyal) hizmetlerden yararlanma ve erişme hakkını, her çocuğun ilköğretimi bitirme, meslek edinme hakkını güvence altına almaktadır.

Bu bahisle çocukların tutuklanarak cezaevine konulmaları, Anayasa başta olmak üzere uluslararası sözleşmelere ve mevcut mevzuata da aykırılık teşkil etmektedir. Bu bahisle, çocuk tutukluluğuna sıklıkla başvurulmasına dair hukuksuzluğun derhâl aydınlatılması ve bu sorunlara çare bulunması amacıyla Meclis araştırması talep etmek gerekmiştir.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sayın Altay, sisteme girmişsiniz.

Buyurun.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

20.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Valilik kararıyla HDP’li milletvekillerinin Kandıra’ya alınmamasının kabul edilemez olduğuna ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, Parlamento varsa demokrasi var diyoruz, muhalefet varsa demokrasi var diyoruz, temel hak ve özgürlüklerin Anayasa’dan kaynaklı temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasında Anayasa’da yazılmayan hiçbir iş ve işlemle ilgili hiçbir kurum, hiçbir makam kaynağını Anayasa’dan almadığı bir yetkiyi kullanamaz diyoruz. Gene Anayasa’mıza göre seyahat özgürlüğü var diyoruz. Şimdi, bütün bunları diyoruz, hatta demokraside, ileri demokrasi falan diye çağ atladık, bariyer atladık -her neyse- diyoruz. Şimdi, biraz önce sizin de Sayın Meclis Başkanıyla yaptığınız görüşme, gelinen nokta… Çağlar Hanım’ı da, mevkidaşımı da az önce telefonla aradım. Sayın Başkan, ne yapılmak isteniyor merak ediyorum. Bu ülkede gerçekten -dün de söylediğim gibi- ülkenin barışına, birliğine, ülkenin huzuruna açık bir sabotajdır bu, bunun başka türlü hiçbir izahı olamaz. Bir valinin bir siyasi partinin milletvekilini, grup başkan vekilini bir ilçeye sokmamasının ne gibi bir gerekçesi olabilir? Bizim buna Cumhuriyet Halk Partisi olarak seyirci kalmamız da bizim demokrasi anlayışımızla ters düşer, kendimizle çelişmemiz olur.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin Sayın Başkanına da bu vesileyle seslenmek istiyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisinin Sayın Başkanı Meclisin, hepimizin Başkanıdır yani iktidar çoğunluğu tarafından seçilmiş olmakla birlikte, oraya oturduğu andan itibaren öncelikli görevlerinden birisi, hatta en mühimi, en önemlisi Türkiye Büyük Millet Meclisinin itibarını, teker teker, ayrı ayrı bütün sayın milletvekillerinin itibarını korumaktır.

Böyle bir şey kabul edilemez Sayın Başkan. Bir milletvekili bir valinin keyfî tutumuyla bir ilçeye alınmıyor. Bugün onlara, yarın bize, öbür gün MHP’ye. Ben hep söylerim, faşizm törenle gelmez. Yapılan uygulamaların dünyadaki faşist rejimlerde yapılan uygulamalardan farklı bir yanı kalmamıştır. Bu durumu protesto ediyorum. Valiyle meşgul değilim, vali Hükûmetin emrindeki bir memurdur. Hükûmeti protesto ediyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanını protesto ediyorum.

İlaveten, burası Meclis, şu anda Genel Kurulda bir tane Hükûmet yetkilisi yok. 60’a göre yerinden söz verdiniz, milletvekilleri meramlarını anlattı. Nereye anlattı milletvekilleri meramlarını? Yürütme organına anlatıyor. Nerede yürütme organı? Nerede olduğu belli değil, ne yaptığı belli değil.

Sayın Başkan, tasarruf kullanarak, inisiyatif kullanarak grup başkan vekiline yapılan bu muamelenin giderilmesi adına, arkada 4 siyasi parti grup başkan vekiliyle bir değerlendirme toplantısı yapmanızı talep ediyorum.

Arz ederim efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Altay.

Sayın milletvekilleri, elbette ki yaşanan olay, 5 milletvekilinin bir ilçeye alınmaması çok vahim bir durumdur ve biz Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak bu soruna ileride başka milletvekillerinin bu sorunu yaşamaması adına… Sizin de ifade ettiğiniz gibi, seyahat özgürlüğünden bahsettiğimiz bir ülkede böylesi bir durumun asla kabul edilemez bir durum olduğunu ben de ifade etmek istiyorum.

Şimdi birleşime on dakika ara vereceğim ve sayın grup başkan vekillerini arkaya davet edeceğim; bir istişare edelim.

Kapanma Saati: 15.11

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.47

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara), Sema KIRCI (Balıkesir)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 29’uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Hakların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:

IX.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, 30/11/2015 tarihinde Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel tarafından, 15 Temmuz darbe girişiminden hemen sonra ilan edilen OHAL kapsamında, demokratik siyaset kurumlarını devre dışı bırakmaya yönelik başlatılan yoğun baskı, engelleme, gözaltı ve tutuklamaların araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 30 Kasım 2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

30/11/2016

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 30/11/2016 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                      Çağlar Demirel

                                                                                         Diyarbakır

                                                                                   Grup Başkan Vekili

Öneri:

30 Kasım 2016 tarihinde Diyarbakır Milletvekili Grup Başkan Vekili Çağlar Demirel tarafından verilen 3240 sıra numaralı 15 Temmuz darbe girişiminden hemen sonra ilan edilen OHAL kapsamında, demokratik siyaset kurumlarını devre dışı bırakmaya yönelik başlatılan yoğun baskı, engelleme, gözaltı ve tutuklamaların araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 30/11/2016 Çarşamba günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisinin lehinde olmak üzere ilk konuşmacı Muş Milletvekili Sayın Ahmet Yıldırım. (HDP sıralarından alkışlar)

AHMET YILDIRIM (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; oturuma ara verilmeden önce ifade edilen hususla ilgili olarak, 10 milletvekili arkadaşımızın siyasi iktidar tarafından rehin alınmasını, alındıktan sonra aynı partiden milletvekilleriyle görüşme kısıtlığının getirilmesini, tam bir rehine uygulamasıyla tecritte tutulmalarını, bugün de onları ziyaret etmek isteyen grup başkan vekilimiz ve onunla birlikte 4 vekil arkadaşımızın Kandıra ilçesine sokulmamasını, bunun engellenmesini şiddetle kınıyorum. Bunun demokrasiyle, seyahat özgürlüğüyle, anayasal özgürlüklerle hiçbir tarafının olmadığını ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, cumhuriyet tarihi boyunca Anadolu’nun kültürel çoğulculuğu ve zenginliği tekçilik perspektifiyle kurgulanmış olan devlet yapısı içinde rengi, kültürü, dili, dini, mezhebiyle özgürce kendine yaşam alanı bulamayanlar için sürekli hak arama mücadelesi sonucunu doğurmuştur. Ret, inkâr ve şiddetle hak arama süreçleri bastırılanlar daha şiddetli bir hak arama ve muhalefet etme biçimini geliştirmiş; bu süreç, cumhuriyet tarihi boyunca bu ülkede maalesef silahın, kanın, acının bu ülkenin tarihiyle özdeşleşmesi sonucunu doğurmuştur.

Bu meselelerden biri ve en önemlisi Kürt meselesi, cumhuriyet tarihi boyunca 26 isyan görmüş, bu isyanlar bazı dönemlerde sönümlenmiş olmakla birlikte özellikle tekçilik ve ulus devlet paradigmasının açığa çıkarmış olduğu “mutlu azınlık, mutsuz çoğunluklar” ile bir ülke gerçekliğine dönüşmüştür. Kürtlerin bir bölümü, demokratik hak arama kanalları kapatılınca çözümsüzlüğün bir sonucu olarak maalesef hak arama sürecine silahlı yöntemleri sokmuş ve bu ülkede kan, gözyaşı ülkenin bütün insanlarının yüreklerini dağlayan bir toplumsal gerçekliği açığa çıkarmıştır.

Demokratik talepler diğer partilerde Kürtler açısından yer ve ifade bulma sıkıntısı doğurunca kendi örgütlülük koşullarını zorlayarak son yirmi beş yılda özellikle seçim ittifakları ve bağımsız adaylarla antidemokratik seçim barajlarını aşarak şu Parlamento çatısı altına gelmişler ve temsiliyetini aldığı halkın sorunlarını dile getirerek legal, demokratik siyaset düzleminde siyaset yapma biçimini benimsemişlerdir. Ancak ülkede mutsuz edilenler, ötekileştirilenler ve bir araya gelenler bundan dört yıl önce bir araya gelerek “HDP” adı altında, yerellerden meclis saikiyle oluşturulmuş olan bir örgütlülükle HDP’yi kurmuşlar, kurulan Halkların Demokratik Partisi 7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerinde bütün antidemokratik koşullara, bütün saldırılara, parti bürolarının ve binalarının bombalanmasına, adaylara ve parti çalışanlarına silahlı yönelimlere, mitinglerinin bombalanmasına rağmen, bütün o karanlıkları yırtarak demokratik siyaset biçiminin temsil alanı olan ve milletin iradesinin tecellisinin çatısı olan bu Meclise gelerek seslerini yükseltmeye çalışmışlardır. Ancak özellikle ifade etmeliyim ki, bu ülkede yüz yıllık toplumsal mesele olan Kürt meselesinin “negatif barış” diyebileceğimiz, akan kanın durduğu, gençlerin ölmediği bir diyalog süreci olarak adlandırılacak olan “çözüm süreci”nin kıymeti siyasi iktidarın tek adamcılık, vesayet, merkeziyetçilik ihtiraslarına kurban edilerek ülke 7 Haziran seçimlerinden hemen sonra, çok öncesinden alınmış bir karar çerçevesinde bir savaş ortamına sürüklenmiş, o gün bugündür bu ülke gün yüzü görememekte, o gün bugündür ülkede kan ve gözyaşı makamlar, koltuklar, ihtiraslar uğruna kutsanmış bulunmaktadır. HDP, bu çoğulcu kimliğiyle başta Kürt meselesi olmak üzere bütün sorunları demokratik bir toplum muhalefetiyle çözebilme iradesini açığa çıkarınca, tekçi, merkeziyetçi, vesayetçi tek adamcıların paçaları tutuşmuş, o gün bugündür ülkede maalesef kan akıtılıyor.

Savaş politikalarını her mahkûm ettiğimizde iktidar sıralarından açığa çıkan bu bir buçuk yıllık çatışmalı süreçle alakalı olarak utanç verici şu cümleler kullanılmıştır: “Ama biz daha çok öldürdük.”, “Ölümler üzerinden bir skor yarışı yürütülmüş.”, “Kökünü kazıyacağız.” Son ferdi bitirilinceye kadar bir güvenlik konsepti devreye sokulmuş, maalesef bununla övünen bir iktidar gerçekliğiyle karşı karşıya geldik biz.

Burada şunu ifade edelim: Savaş bir kara deliktir. Hem ekonomik kara deliktir hem sosyal kara deliktir hem vicdani, ahlaki, toplumsal kara deliktir; içte de kara deliktir, dışta da kara deliktir. Türkiye bu Arap Baharı’yla birlikte karışan ve kâğıtların yeniden karıldığı Orta Doğu'da aktör olabilecekken, ancak Kürt fobisi ve düşmanlığından geri durmayınca yanlış kurgulanmış dış politikanın ürünü olarak bugün Orta Doğu'daki bütün duvarlara geri çarparak dış siyasette de iç politikanın sonucu olarak bir duvara çarpma durumunu yaşamaktadır.

Değerli arkadaşlar, özellikle iktidar vekilleri için söylüyorum, bu zulüm ve faşizm uygulamalarına herkesten önce siz itiraz etmelisiniz ve sesinizi yükseltmelisiniz. Bunun için muhalefet gibi düşünmenize gerek yoktur çünkü ifade etmeliyiz ki, bugün siyasi operasyonlarla tutuklanmış olan arkadaşlarımız başı dik, onurlarıyla bir halkın özgürlüğü ve ülkenin demokratikleşmesi için, bu ülkeye kalıcı ve onurlu bir toplumsal barışın nasip olması için… İktidar tarafından saray kararlaşmasıyla rehin alınmışlardır. Onlar yine onurluca çıkacaklardır ancak bugünkü uygulamaların sahipleri yarın bir gün konjonktür değiştiğinde asla ve asla değişen konjonktürde oluşturulmuş olan demokratik toplumda insanların yüzüne bakamayacaklardır. Bunun için tekrar söylüyoruz: İtiraz etmeniz, sesinizi yükseltmeniz için bizim gibi düşünmenize gerek yok, bazı değer yargıları vardır ki asla ve asla makama, mevkiye, koltuğa, herhangi bir dünyevi zevke feda edilemez; bunlar insani, ahlaki, vicdani değer yargılarıdır. Şunu ifade edelim: Bugün siyasallaştırdığınız ve teslim almış olduğunuz yargılar ve mahkemeler üzerinden bu zulüm düzenini kurgulamış olabilirsiniz ancak bunların hiçbirinin mahkemeyikübrada karşılığı olmayacaktır, ahiret günü geldiğinde, hesap gününde kanun hükmünde kararnameler sizi kurtaramayacaktır, bugün siyasallaştırmış olduğunuz mahkemelerin yargıçları olmayacaktır, ilahi tecelli asla ve asla bu faşizm politikalarını hoş görmeyecektir.

Şunu ifade edelim: İktidar partilerinin yöneticileri, milletvekilleri tarafından “millî irade”, “millî irade” diye dillerine pelesenk ettikleri hususla alakalı olarak rehin aldıkları arkadaşlarımızın bir buçuk yıl içinde girmiş oldukları 2 seçimden almış oldukları oyları sizleri paylaşmak istiyorum. Hani, millî irade her şeyin üstündedir… Bakın, Sevgili Selma Irmak, Sevgili Abdullah Zeydan ve Sevgili Nihat Akdoğan Hakkâri’de bir yıl önce yüzde 84,9 oyla seçildiler. Sevgili Leyla Birlik ve Ferhat Encu yüzde 83,9’la seçildiler. Sevgili İdris Baluken ve Nursel Aydoğan yüzde 77,7’yle seçildiler. Sevgili Eş Başkanımız Figen Yüksekdağ yüzde 73,6’yla seçim bölgesinden seçildi. Değerli Eş Genel Başkanımız Selahattin Demirtaş, İstanbul’da, seçim çevresinde yüzde 12,6 oy oranıyla, o kentin, Türkiye metropolünün 3’üncü büyük partisi olarak bu Meclise geldi. Millî iradeyi dillerine pelesenk edenlerin bunu düşünmesi gerekiyor.

Bu baskı, rehin alma politikalarınızdan vazgeçmemeniz durumunda -çok değil, konjonktür değişecek- bugün koltuklarınızı koruma uğruna sustuğunuz bu süreç, göreceksiniz içinizden birçoğunu yargı önüne çıkaracaktır.

Ve sizinle bir belgeyi paylaşmak istiyorum arkadaşlar. Bu sabah İdris Baluken arkadaşımıza gelen bir davetiye. Nereden geliyor? Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından. “4 Aralık günü, Kahta-Narince-Siverek yolunun temel atma törenini onurlandırmanızı diliyoruz.” diyor.

Evet, sevgili İdris Baluken şu anda Kandıra Cezaevinde, vekâletini aldığın halkın onurunu taşıyor. Sevgili İdris Baluken şurada herhangi bir temel atma törenini onurlandırmıyor ama özgürlüğü, barışı, demokrasi mücadelesini onurlandırarak, başı dik, cezaevinde de olsa, dışarıya çıkacağı gün de aynı onurla çıkacaktır diyorum.

Bütün Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yıldırım.

Sayın Muş…

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, “tek adamcılık”, “ihtiras”, “ülkeyi savaş sürecine sokmak”, “son neferi, ferdi bitirilene kadar öldürmek” gibi ithamlarla, hatip, grubumuzu muhatap almıştır.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Muş.

İki dakika söz veriyorum size de.

X.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hatibin iddialarını kabul etmediğimizi, reddettiğimizi bir kere ifade etmek isterim.

AK PARTİ her zaman çoğulculuğu temsil etmiş olan bir iktidardır, toplumun tüm kesimlerinden oy almayı başarabilen bir partidir. Yani ülkenin sadece bir kıyısında, bir köşesinde değil, 81 vilayetin tamamından oy alan ve Türkiye Cumhuriyeti’nin hemen hemen tamamından milletvekili çıkarabilen bir iktidardır. Bu açıdan, tek adamlık gibi bir iddiayı kesinlikle reddettiğimizi ifade etmek isterim.

Evet, son terörist bitene kadar terörle mücadelemiz devam edecektir.

Değerli milletvekilleri, eline silah almış, dağa çıkmış, kamu görevlimizi şehit ediyor, emniyet görevlisini şehit ediyor, vatandaşın üzerine baskı kuruyor; “Teslim ol.” diyorsunuz, olmuyor; devlet bu noktada ne yapacak, ne yapacak?

ALİM TUNÇ (Uşak) – Bebekleri katlediyor.

MEHMET MUŞ (Devamla) – Ankara’da, Kızılay’da, anne karnında altı aylık bebekleri katlediyorken devlet seyirci mi kalacak? Tabii ki bu teröristlerin tamamı bitirilinceye kadar mücadele devam edecektir.

Bakınız, değerli milletvekilleri, devlet, çözüm süreci noktasında, bu işin neticelendirilmesi, terörün sonlandırılması noktasında adımlar atmıştır. Ama, çözüm sürecinden şunu anlarsanız, burada devlet buna müsaade etmez: “Vergi” adı altında millete haraç kesmeyi anlıyorsanız buna müsaade etmez, eğer sözde mahkemeler kurup millete ceza kesmeye kalkarsanız buna devlet müsaade etmez, çukurlar kazıp kendinize hegemonya alanı kurmaya çalışıyorsanız devlet buna müsaade etmez. Çözüm sürecini bu şekilde bir noktaya itmeye çalışırsanız burada devlet “Dur!” der ve gereğini yapar. Şu an yapılan da devletin bu hükümranlık alanının, devletin egemenlik alanının birileri tarafından silahla beraber yok edilmeye çalışılması, kırılmaya çalışılmasına karşı verilen mücadeledir.

Kürtler bizim özbeöz kardeşlerimizdir. Buradaki mesele, Kürtlere karşı değildir, teröriste karşıdır. Bunun bir kere…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET MUŞ (Devamla) - …farkında olmamız lazım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Muş.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Yıldırım…

AHMET YILDIRIM (Muş) – Evet, çözüm sürecinin bir tarafı partimizdi. Ama hatip, çözüm sürecinde partimizle ilgisi olmayan pratiklerle partimizi belli iddialar altında, töhmet altında bıraktı. Bunlara dair sataşmadan söz istiyorum.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Niye ses çıkarmıyorsunuz onlara Ahmet Bey? Çıkın, kınayın bütün o hadiseleri.

BAŞKAN – Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

2.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

AHMET YILDIRIM (Muş) – Kürtlerin iktidarın ne kadar kardeşi olduğunu ve ne kadar haklarıyla bu ülke sınırları içerisinde yaşayacağını, dün şu Meclis çatısı altında üç cümlelik Kürtçeye olan tahammülsüzlüğünüzü ibretle izleyerek gördük; üç cümleye tahammül edemediniz. Böyle bir kardeşlik sadece size mahsus olabilir. Bizim için kardeşliğin, eşitliğe, hakikate, hakkaniyete dayalı bir tarafı olmalıdır.

Bir diğer husus: Benim konuşmamı bağlamından kopararak keşke millî iradeyle ilgili üç cümle söyleyebilseydiniz…

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Söyledim, söyledim.

AHMET YILDIRIM (Devamla) – …keşke arkadaşlarımızın seçim bölgelerinde, sizin hayalinizi kurduğunuz, rüyalarınızı süsleyen ama hiçbir zaman almadığınız, alamayacağınız oy oranlarına dair bazı şeyler söyleseydiniz.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Ahmet Bey, yüzde kaç alıyorsunuz?

AHMET YILDIRIM (Devamla) – İddia ediyoruz, bu ülkede “Yargıyı tanımıyorum, saygı duymuyorum.” diyen bizim partimiz değildir. Yargı siyasaldır, siyasal iktidar tarafından siyasallaştırılmıştır ve arkadaşlarımız sizler tarafından rehin alınmıştır.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Hiç kusura bakma, hiç kusura bakma.

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Arkadaşlarımız sizler tarafından rehin alındığı gibi, bir sömürge hukuku, bir tutsak hukuku, bir esir hukukuyla mülteci kamplarında tutulur gibi tutuluyor. Bir ay geçmiş, hâlâ arkadaşlarımız tek kişilik hücrededir. Bu, bu ülkenin demokrasisi için utanç vericidir. Herhangi bir arkadaşınız tutuklu olsun, bugün gösterdiğimiz tepkinin aynısını göstereceğimizden hiç şüpheniz olmasın. Bizden önce diğer partiler itiraz etmeliydi. Haklarında bir hüküm yok, haklarında bir karar yok. Tutuklama, çok ağır kaçma şüpheleri için bir tedbirdir; bunu az biraz hukuktan anlayan herkes iyi bilir. Onun için, biz asla bunu tutukluluk hâli olarak kabul etmiyoruz, sarayın ve siyasi iktidarın rehin alma politikasının bir sonucu olarak görüyoruz. Başkaca bir şey bizim için anlam ifade etmiyor.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yıldırım.

ALİM TUNÇ (Uşak) – Sen ne görürsen gör, milletin ne gördüğü önemli.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Sen gittiğin zaman gelip seni de cezaevinde savunurum ben. Gideceksiniz, siz de gideceksiniz.

ALİM TUNÇ (Uşak) – Ben sizi ziyarete gelmeyeceğim, kusura bakmayın.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Sen gelmezsen de ben ziyaret ederim seni.

ALİM TUNÇ (Uşak) – Ben gelmeyeceğim, ben gelmeyeceğim.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Aman istemiyoruz zaten.

ALİM TUNÇ (Uşak) – Gelmeyeceğim zaten.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Muş, buyurun.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, burada yargılama mahkemeler tarafından yapılmaktadır. (HDP sıralarından gürültüler)

AHMET YILDIRIM (Muş) – Tabii!

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Hangi mahkemeler?

AHMET YILDIRIM (Muş) – Cumhurbaşkanının tanımadığı ve saygı duymadığı mahkemeler!

GARO PAYLAN (İstanbul) – Bağımsız mahkemeler(!)

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Siyasi olarak ikide bir kürsüden ifade etmenin anlamı yok. Mahkemeler orada; mahkemeler kararlarını verirler, uygulamaları ortadadır. İtirazlarınızı oraya yaparsınız. (HDP sıralarından gürültüler)

GARO PAYLAN (İstanbul) – Darbe mahkemeleri onlar.

LEZGİN BOTAN (Van) – Bilal hâlâ mahkemeye gitmedi. Bilal niye ifade vermeye gitmiyor? Bilal’i gönderin, gönderin.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Bir diğer mesele: Biz millî iradeye dayanarak geldik. Millî irade noktasında vurgularımı yaptım. Türkiye’de 81 vilayetin tamamına yakınından milletvekili çıkaran tek iktidarız.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Ya, ne alakası var her yerden milletvekili çıkarmakla?

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Millî iradeye saygımızdan dolayı şu an Türkiye’de bu demokratik reformları yapabilmiş ve hayata geçirebilmişiz. Bu açıdan, millî irade noktasında bize kimsenin söz söylemeye hakkı yoktur.

Şunu isteriz: Bakın, bölgede terörle mücadele ediliyorken aynı desteği sayın hatipten de isterdik. Dün yapılan bir konuşmada “Tahir Elçi’yi kim öldürdü?” diyor, “Polis kurşunu mu yoksa yasa dışı bir şey mi?” “PKK” bile diyemiyorsa eğer, burada çıkıp sivil siyasetten bahsedecek, sivil siyasetin alanının daraltılmasından bahsedecekler…

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) – Araştırma önergesini reddeden sizsiniz.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – …öbür taraftan, tahakküm altına girdikleri örgüte tek laf edemeden bizi burada eleştirecekler; kusura bakmayın, bunu kabul etmiyoruz.

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Tamam, PKK yapmışsa araştırma önergesiyle çıkarılır, kim yaptıysa çıkarılır.

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) – Araştırma önergesiyle ortaya çıksın, niye reddediyorsunuz? Kim yapmışsa çıkarılır.

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Madem PKK yapmış, çıkarılır araştırma önergesiyle.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Muş.

Sayın Beştaş…

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Partimize, grubumuza bir sataşma vardır. Bizim “PKK” diyemediğimizi, tahakküm ilişkisi kurduğumuzu söylüyor. Açıkça…

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Tahakküm altındasınız.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Beştaş.

İki dakika da size söz veriyorum.

3.- Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un yaptığı açıklaması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hatip, sayın grup başkan vekili gerçekten konuya girmemek için epeyce dolanıyor etrafında.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Bayağı girdim Beştaş.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Millî irade konusunda biz size söz söyleriz…

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Söyleyemezsiniz. Sizin burada söz söyleme hakkınız yok.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – …ama sizin hiç kimseye söz söyleme hakkınız ve haddiniz yoktur.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Kusura bakmayın, sizin yoktur.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Şu anda millî iradenin dörtte 1’i cezaevinde rehindir Sayın Grup Başkan Vekili.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Millî irade burada.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Millî iradeyi savunuyorsanız, o rehin tutma olayına önce sizin parlamenter olarak söz söylemeniz gerekirdi. Her yerden oy olmakla başka yerden oy alan milletvekillerini rehin almak, talimat vermek yargıya, millî iradeye saygı olarak nitelendirilemez.

ALİM TUNÇ (Uşak) – “Rehin” ne demek? Bir de “rehin” çıkardınız ya!

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Ayrıca, biz, Tahir Elçi cinayetinde ve katlinde dün de söyledik, bugün de söylüyoruz: PKK mi, DAEŞ mi, IŞİD mi, devlet mi, polis mi, asker mi, çete mi, kim olursa olsun gelin bunu araştıralım. O dosyada tek bir şüpheli yok biliyor musunuz bugüne kadar. Aradan bir yıl geçti, daha o polis memurları, kameralar önünde silah kullanan polis memurları şüpheli sıfatıyla bile ifade vermemiştir. Bilmeden konuşmayın, size önerim.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Görüntüler ortada, 2 polis şehidimiz var.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Orada eğer fail ortaya çıkarılmıyorsa, o dosya bir yıl içinde hâlâ tek bir şüpheliye kavuşmamışsa o, cinayetin kapatılmak istenmesidir. Eğer güvenlik güçleri, devlet cinayetin arkasında olmasaydı bugüne kadar kırk bin kere fail ortaya çıkmıştı. Sizin bu konudaki manipülasyonlarınız, spekülasyonlarınız yanıt bulmadığı için boşuna çırpınıyorsunuz. Gelin, araştıralım dedik, dün ellerinizi gördük; bir baro başkanının, insan hakları savunucusunun ve barış savunucusunun katilini bulma konusundaki karartma iradenizi gördük, isteksizliğinizi gördük ve araştırmaya “Hayır.” dediniz. Ne söylerseniz söyleyin, siz millî iradeyi bugün katlediyorsunuz ve bunu yargı eliyle de katlediyorsunuz, bunu bütün Türkiye biliyor. (HDP sıralarından alkışlar)

ALİM TUNÇ (Uşak) – Delilleri karartanların kimleri olduğunu da Türkiye biliyor.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Beştaş.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – İddiaların tamamını reddediyoruz.

ALİM TUNÇ (Uşak) – Delilleri kimler kararttı? Savcılar niye gidemedi o alana?

IX.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- HDP Grubunun, 30/11/2015 tarihinde Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel tarafından, 15 Temmuz darbe girişiminden hemen sonra ilan edilen OHAL kapsamında, demokratik siyaset kurumlarını devre dışı bırakmaya yönelik başlatılan yoğun baskı, engelleme, gözaltı ve tutuklamaların araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 30 Kasım 2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin aleyhinde ilk konuşmacı İzmir Milletvekili Sayın Mahmut Atilla Kaya. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; “Ha De Pe” grup önerisi aleyhine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım.

AHMET YILDIRIM (Muş) – “He De Pe”, “Ha De Pe” değil. “A Ka Pe” diyelim biz de “A Ke Pe” değil.

MAHMUT ATİLLA KAYA (Devamla) - Bu vesileyle yüce heyetinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Adana Aladağ’da dün 11 çocuğumuzu ve 1 de vatandaşımızı kaybettik. Bu olayda ölen çocuklarımız için acımız çok büyük, anlatılabilir, tarif edilebilir bir acı değil. Sayın grup başkan vekilimiz de, Hükûmetimizin yetkilileri de net şekilde ifade ettiler. En küçük ihmali olanların da cezalandırılmasının hem Hükûmetimizin hem de bu Meclisimizin en önemli görevleri arasında olacağını düşünüyorum.

Evet, Türkiye’de temel hak ve özgürlüklerin gelişmesi, demokratik siyaset alanının genişlemesi için en çok çaba sarf edilen dönem AK PARTİ’nin iktidar dönemi olmuştur. Türkiye’nin el atılmamış birçok sorunu yine AK PARTİ hükûmetlerince çözümlenmiştir. Birçok alanda AK PARTİ, bizzat Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın Başbakanlığı sırasında tarihî adımlar atmıştır. Milletimiz yapılanları takdir ve tasvip ettiğini her defasında AK PARTİ’yi tek başına iktidara getirerek göstermiştir. AK PARTİ hükûmetleri döneminde gerçekleştirilen bu demokratik hamleler, devletimizin bütün kurumlarınca eş güdüm hâlinde yürütülen projelerle hayata geçirilmiştir ve burada amaç, Türkiye’yi demokrasinin geliştiği güçlü bir ülke hâline getirmektir. Bugün geldiğimiz noktada amacımız hâlâ budur.

“Ha De Pe” tarafından verilen grup önerisinde bazı “Ha De Pe”li milletvekillerin antidemokratik yollarla tutuklandığı -hatta “rehin” ibaresi kullanılıyor- o yönde propaganda yapıldığı görülmektedir. Önce, bir hususu kesin bir biçimde dile getirmek zorundayız: Duvarında “Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir.” yazan bu Meclisin çatısı altında her görüş dile getirilebilir, her farklılık ve dünya görüşü bu çatı altında kendisine yer bulmaktadır ve bulacaktır. Fakat bu farklılıkların hepsi Türkiye ve Türkiye Cumhuriyeti devleti merkez alınarak düşünülmek ve ifade edilmek zorundadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; demokrasi sadece bir amaç ve söylem değil, aynı zamanda yöntemler bütünüdür. Halkın oylarıyla seçilen ve bu yüce çatı altında görev yapmaya hak kazanmış hiçbir milletvekili, Meclis üyesi bulunmanın tanıdığı hak ve imtiyazları demokrasinin altını oyacak, demokratik yöntemleri itibarsızlaştıracak şekilde kullanamaz. Halk “Ha De Pe”yi Mecliste görev yapması, Türkiye'nin sorunlarına demokratik zeminde çözüm önerileri getirmesi için oy verdi. Oysa, bazı “Ha De Pe”li vekillerin demokratik yolları kullanarak elde ettikleri konumlarını yasa dışı ve antidemokratik eylemlerle sürdürme hatasına düştüklerini de bu süreç içerisinde hep birlikte gördük.

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Savcı mısınız, hâkim misiniz böyle konuşuyorsunuz?

MAHMUT ATİLLA KAYA (Devamla) - Bu yapılanları hiçbir hukuk devleti hoş görmez ve bugün de Türkiye’de gerçekleşen durum budur.

15 Temmuz sonrasında Millî Güvenlik Kurulumuzun önerisiyle birlikte Bakanlar Kurulumuz OHAL’i ilan etti ve Milliyetçi Hareket Partisinin desteğiyle de Meclisten OHAL kararı çıktı. Bu OHAL’de amaç, hem FETÖ’yle hem PKK’yla hem DAEŞ’le daha etkin mücadele edilmesinin sağlanmasıdır.

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) – Cumhurbaşkanı dün öyle söylemiyordu, “Esad’ı devirmek için gittik.” diyordu.

MAHMUT ATİLLA KAYA (Devamla) - Ve bu amaçla hem Hükûmetimiz hem de devletimizin diğer kurumları yoğun bir biçimde çalışmalarına devam etmektedir. Evet, 15 Temmuzdaki süreçten sonra FETÖ ile PKK’nın ve DAEŞ’in birbirlerine ne kadar net bir biçimde iç içe girdiklerini ve tek merkezden yönetildiklerini gördük. Evet, her birimiz, burada 20 Mayıs 2016’da, hatırlarsınız, 154 milletvekili arkadaşımızın devam eden dosyalarına yönelik olarak dokunulmazlıklarını Anayasa’mızın 83’üncü maddesine eklediğimiz geçici bir maddeyle kaldırmış olduk. Bu milletvekili arkadaşlarımızdan büyük kısmı -Milliyetçi Hareket Partisi lideri Sayın Devlet Bahçeli de, Cumhuriyet Halk Partisi lideri Sayın Kemal Kılıçdaroğlu da- gittiler, ifadelerini verdiler. Ama Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 145’inci maddesi gereğince, hepimiz biliyoruz, artık dokunulmazlık kalktıktan sonra normal bir vatandaşın hukuki durumu neyse milletvekilleri açısından da aynı usul ve yöntem uygulanacaktır ve aynı şekilde, hukuktaki eşitlik ilkesine dayanır bir biçimde, CMK 145 gereğince -davet edilen milletvekilleri gidip ifadelerini vermediler- bu ifadeler verilmezse zorla getirilecekleri zaten belliydi ve 146’ncı madde gereğince de daha sonraki süreç içerisinde gerekli işlemler yapıldı.

Bakın, bu noktadan sonra, özellikle burada her birimize, daha önceki süreçte dendi, hep beraber gördük: “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde yargılanacaksınız.” Evet, daha demin işte yine bir konuşmacı, burada sayın milletvekilimize “Yargılanacaksınız, göreceksiniz.” dedi. Hatamız, kusurumuz varsa biz Türk adaletine zaten hesap vermeye hazırız, bundan çekinecek, gocunacak da hiçbir noktamız yok. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Hangi hâkim hangi savcı çağırdıysa bizim tüm milletvekillerimiz gitti ve ifadelerini verdiler yüce Türk adaletine.

AHMET YILDIRIM (Muş) – 4 Bakan nerede, 4 Bakan? 17-25 Aralıkta niye vermediniz?

GARO PAYLAN (İstanbul) – Bakanları niye göndermediniz?

MAHMUT ATİLLA KAYA (Devamla) – Ama siz hem Türkiye Cumhuriyeti devletinin yargısını, adaletini tanımayacaksınız, “Ben ifadeye gitmem.” diyeceksiniz...

AHMET YILDIRIM (Muş) – Cumhurbaşkanı söylüyor onu, iftira atma Cumhurbaşkanı söylüyor.

MAHMUT ATİLLA KAYA (Devamla) - ...ondan sonra da gelinen süreç içerisinde gözaltına alındıktan sonra da “Ben milletvekiliyim, bana dokunmayın, bana bir şey yapmayın...”

BURCU ÇELİK ÖZKAN (Muş) – Savcı değil hâkim değil bizim sorunumuz, talimatla yürüyen yargıdan bahsediyoruz biz.

MAHMUT ATİLLA KAYA (Devamla) - Bakın, yok öyle bir yağma, yok öyle bir yağma. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bunlar kabul edilebilir şeyler değildir.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Saraya söyle, saraya!

MAHMUT ATİLLA KAYA (Devamla) – Türkiye Cumhuriyeti devleti bir çadır devleti değildir, bin yıllık devlet geleneği olan bir devlettir ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin bağımsız mahkemelerinin...

LEZGİN BOTAN (Van) – Bir yalanı savunmak çok zordur, çok zor; ayıp bir şey ya!

MAHMUT ATİLLA KAYA (Devamla) – ...ve bağımsız...

GARO PAYLAN (İstanbul) – Bağımsız(!)

MAHMUT ATİLLA KAYA (Devamla) – ...yargısının -ne gerekiyorsa- o süreci hızlı şekilde yönettiğini görüyoruz.

BURCU ÇELİK ÖZKAN (Muş) – Doğru konuşmuyorsunuz.

MAHMUT ATİLLA KAYA (Devamla) – Ama, bakın, ben sizin sıkıntınızı biliyorum, sizin sıkıntınız bu değil. Gözaltına alınma süreçlerinden sonra çağrılar yaptınız; bölge halkına, ülkemizin diğer yerlerinde yaşayan Kürtlere çağrılar yaptınız…

BURCU ÇELİK ÖZKAN (Muş) – 15 Temmuz gecesi neden halka çağrı yaptınız?

MAHMUT ATİLLA KAYA (Devamla) – …“Meydanlara çıkın.” dediniz, “İnin.” dediniz, “Direnin.” dediniz, “Tepki gösterin.” dediniz; 1 kişi dahi çıkmadı.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Tabii, faşizmle cevap veriyorsunuz.

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) - Sokağa çıkma yasaklarıyla mı…

MAHMUT ATİLLA KAYA (Devamla) – Bakın, siz sanıyorsunuz ki -“suni denge teorisi” diye bir şey uydurmuşsunuz- “Ben orada yaşayan bölgedeki vatandaşların üzerine baskı kurayım, üzerlerine silah kullanayım, tehdit edeyim; ondan sonra bunlar da bana destek versin.” 7 Haziranda belki böyle oy almış olabilirsiniz kendi kafanız içinde ya da 1 Kasımda, yine oylarınızdaki azalmaya rağmen, yine o bölgede çoğunluk alınarak, milletvekilli olarak seçilmiş olabilirsiniz. Ama, bakın, size bunu, buradan açık, net şekilde söylüyorum: O bölgede yaşayan vatandaşlarımız, o bölgedeki Kürtler sizlerin silahından korktu diye size oy vermediler; onlar barış istediler; onlar demokratik hak ve özgürlüklerinin daha genişlemesini istediler; onun için size oy verdiler. Siz ne yaptınız?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Elinizi indirin. Böyle tehdit eder gibi konuşmayın lütfen.

MAHMUT ATİLLA KAYA (Devamla) – 1 Kasımdan beri, şu Meclis içerisinde, ben, bir “Ha De Pe”li milletvekilinin -bölge halkı içerisinden- orada yaşayan vatandaşların sorunlarına ilişkin, bölge halkının sorunlarına ilişkin, şu kürsüden, bir ilçe için “Van’ın şu ilçesinde şöyle şöyle bir şey var. Bakanlıktan bir köprü istiyoruz, bir yol istiyoruz…” Böyle bir talep görmedim.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Köprü sizin işiniz.

DİLEK ÖCALAN (Şanlıurfa) – İnsanlar ölürken köprüyü ne yapacağız?

FUAT KÖKTAŞ (Samsun) – Yapılanları da yıkıyorlar.

MAHMUT ATİLLA KAYA (Devamla) – PKK’nın, PKK’ya karşı Hükûmetimizin ve devletimizin ve polisimizin, güvenlik güçlerimizin o sürdürdüğü şanlı mücadeleyi engellemek için ne yapabiliriz; bunların burada yollarını aradınız.

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) - Çok konuşma! Aptalca şeylerden bahsediyorsunuz.

LEZGİN BOTAN (Van) – Hediye Ataman’ı yakarak şanlı mücadele mi vermiş oluyorsunuz! Utan! Ayıp ya!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Rahatsız olmayın, rahatsız olmayın; hatip konuşuyor, rahatsız olmayın.

LEZGİN BOTAN (Van) – Ne rahatsızlığı ya?

SALİH CORA (Trabzon) – Sayın Başkanım, lütfen müdahale edin.

MAHMUT ATİLLA KAYA (Devamla) – Bakın, bu geldiğiniz nokta itibarıyla şunu net şekilde görün…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Elini kaldırma! Zoruna mı gitti doğrular? Doğruları konuşuyor.

MAHMUT ATİLLA KAYA (Devamla) – Kürtler sizden korktukları için oy vermiyor filan değil ya da artık, o bölgede yaşayan vatandaşlarımız sizden korktukları için oy verme şeyi değil…

LEZGİN BOTAN (Van) – Hediye Ataman diye bir kadını yaktınız. Ayıptır!

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Adam konuşuyor, ne var!

MAHMUT ATİLLA KAYA (Devamla) – Başkanım, müdahale eder misiniz…

BAŞKAN – Sayın Botan… Sayın Botan…

MAHMUT ATİLLA KAYA (Devamla) – Sayın Başkanım, lütfen müdahale eder misiniz. (HDP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

SALİH CORA (Trabzon) – Sayın Başkanım, müdahale eder misiniz, hatibi konuşturmuyorlar.

BAŞKAN – Müdahale ediyorum.

SALİH CORA (Trabzon) – Lütfen ama ya hatibi konuşturmuyorlar.

LEZGİN BOTAN (Van) – Ülkeyi kan gölüne çevirdiniz.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Sen çevirdin!

LEZGİN BOTAN (Van) – Utanmaz adamlar!

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Sensin utanmaz!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

MAHMUT ATİLLA KAYA (Devamla) – Kürtler artık size niye destek vermiyor biliyor musunuz?

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Terörün propagandasını yapacaksın, terörün arkasında duracaksın, konuşacaksın…

MAHMUT ATİLLA KAYA (Devamla) – Artık, sizin gerçek yüzünüzü gördüler. Eski bir “Ha De Pe”li vekil de çıktı, ne dedi Kürtler için? “Meydanlara inmediler, direnme çağrınızı dinlemediler diye olur olmaz Kürtlere ifade ettiler.” İşte, bakın, sizin Kürtlere bakış açınız bu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Evet, bravo!

MAHMUT ATİLLA KAYA (Devamla) – Orada yaşayan vatandaşlarımız bunu net şekilde gördü.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – O Kürt kızlara ne oluyor? Dağa kaçırdıkları çocuklara ne oluyor?

MAHMUT ATİLLA KAYA (Devamla) – Kürtlerin artık sizden tek bir isteği var: O da yakalarından düşmeniz. Yakalarından düşün artık.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Oraya bakın, oraya. Oraya anlatın yalanlarınızı.

LEZGİN BOTAN (Van) – Türkiye'nin yakasından… Hırsızlar, hırsızlar!

AHMET YILDIRIM (Muş) – Öyle bir düşeceksiniz ki.

MAHMUT ATİLLA KAYA (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bakın, bugün bu açılan davaların hiçbiri, böyle, işte, yolda geçerken konuşmayla vesaireyle olmuş hadiseler filan değil. İşte, bakın, “Ha De Pe”li 55 milletvekili hakkında 434 tane şu anda devam eden dosya var ve bunlara ilişkin kovuşturmalar devam ediyor.

Şimdi, Selahattin Demirtaş, Eş Başkanınız “Ben hiçbir şey yapmadım.” 6-8 Ekim olaylarını unutmadık hiçbirimiz.

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – 258 insan 15 Temmuzda öldü ya.

MAHMUT ATİLLA KAYA (Devamla) – Bakın, bunu buradan açık net şekilde ifade edeyim. Sizin diğer Eş Başkanınız sırtını terör örgütü PYD’ye, YPG’ye dayıyordu, değil mi? Bunda da bir şey yok değil mi? Değerlendirilemez.

LEZGİN BOTAN (Van) – Sen El Nusra’ya dayamışsın.

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – 15 Temmuzda 258 insan öldü.

MAHMUT ATİLLA KAYA (Devamla) – Ankara’da bombalı saldırı gerçekleştirdikten sonra o teröristin cenazesine giden milletvekiliniz suç işlemedi, değil mi?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Ankara) – Kim?

MAHMUT ATİLLA KAYA (Devamla) – Hepsini bakın, burada görüyoruz. O cenazelere gitmenin de hesabını verecekler.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Ya IŞİD’e giden silahlar?

Siz de vereceksiniz siz de.

MAHMUT ATİLLA KAYA (Devamla) – Bakın, Türkiye Cumhuriyeti devleti büyük bir devlettir ve yargısı bağımsızdır.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Yargı sizindir sizin.

MAHMUT ATİLLA KAYA (Devamla) – Yargı organlarımız bugün gereğini yapmaktadır.

LEZGİN BOTAN (Van) – Yargı bağımsız olsaydı Fetullahçılar bugün burada oturmazdı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT ATİLLA KAYA (Devamla) – Şunu net şekilde bilin ki Türkiye Cumhuriyeti devleti yenilmeyecek ve Türk milleti de hiçbir zaman eğilmeyecektir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kaya.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Yıldırım…

AHMET YILDIRIM (Muş) – Sayın Başkan, hatip konuşmasının başından sonuna kadar grubumuza dönerek “Böyle yaptınız, böyle ettiniz…” tek tek de sayabilirim. Tümüyle grubumuzu ilzam eden…

BAŞKAN – Sayın Yıldırım, iki dakika size söz veriyorum, daha sonra Sayın Altay ve Sayın Kerestecioğlu’na sistemden söz vereceğim.

Buyurun.

X.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

4.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, İzmir Milletvekili Mahmut Atilla Kaya’nın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

AHMET YILDIRIM (Muş) – Teşekkür ederiz Sayın Başkan.

“A Ka Pe” hatibi çıkıp buradan öyle bir konuştu ki…

SALİH CORA (Trabzon) – AK PARTİ.

AHMET YILDIRIM (Devamla) – “A Ka Pe, A Ka Pe.”

Partimin adını bilmeyenin partisinin adını biz hiç bilmeyiz. Önce Türkçeyi öğrenecek Türkçeyi. “A Ke Pe” midir, “A Ka Pe” midir?

MUSTAFA YEL (Tekirdağ) – “AK PARTİ, AK PARTİ.”

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Bak, “Ha De Pe” diyor, daha Türkçe bilmiyor.

Şimdi, Sayın Hatip, bakın size açık söylüyorum: Seçim çalışmalarınızı nasıl yürüttüğünüzü, yüreğiniz yetiyorsa gelin, Kürt illerinin birkaç gün ilini ilçesini gezin, nasıl böyle özellikle zırhlılarla sanki bir sömürge ülkeymiş gibi kuşattığınız üzerinden söyleyin. En ufak demokratik bir eyleme, etkinliğe silahlarla, gazlarla, orantısız güçle nasıl müdahale ettiğinizi bilin. Bir milletvekilinin giremediği bir ilçede neyin demokrasisinden söz ediyorsunuz.

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Kim yapıyor onu? PKK yapıyor.

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Eğer adaletin, yargının bağımsızlığından söz ediyorsanız, eğer yüreğiniz de yetiyorsa Cumhurbaşkanına iki cümle edeceksiniz. Şu ülkede 10 bin civarında hâkim, savcının 3 binini terörist suçlamasıyla biz atmadık. Biz, Anayasa Mahkemesine “Tanımıyoruz seni, saygı da duymuyoruz.” demedik. Bunları bileceksiniz.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Anayasa Mahkemesi kararına dedi, çarpıtma. Anayasa Mahkemesi kararına dedi, karara dedi, mahkemeye demedi.

SALİH CORA (Trabzon) – Anayasa Mahkemesinin kararına dedi.

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Bir diğer husus: Biz seçim çalışmalarını yürütürken öyle makarna, kömür, para dağıtarak yürütmedik; biz yoksul halkın alın teriyle yürüttük.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Siz silahla tehdit ettiniz.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Siz silahla tehdit ettiniz.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Hiç inandırıcı değilsiniz.

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Ya değilse, biz İŞKUR üzerinden hurafeler dağıtmadık. Biz kimsenin dolar dolu ayakkabı kutuları üzerinden seçim kampanyaları yürütmedik.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – O kürsüyü yalanlarla kirletmeyin.

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Aldığımız her oy anamızın ak sütü gibi helaldi.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Gerçek olmayan şeylerle kirletmeyin o kürsüyü, milletin kürsüsünü.

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Bir de seçimden söz ediyorsunuz, hadi, hodri meydan! Kayyum atamayın.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Sizin ne olduğunuzu biz biliyoruz, biz.

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Görevden aldığınız belediye başkanlarıyla ilgili, yüreğiniz yetiyorsa Diyarbakır’da, Mardin’de, Van’da, Batman’da, Dersim’de hadi seçime gidelim. Yer mi yüreğiniz seçime gitmeye?

ALİM TUNÇ (Uşak) – Her zaman yer.

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Yemez işte!

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Zamanı gelince gideriz.

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Ancak atanmışlar üzerinden bir seçim çalışması yürütürsünüz. (HDP sıralarından alkışlar)

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Hadi bakalım, hadi bakalım; Avrupa’ya selam, yola devam!

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yıldırım.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Seçim, seçim… Hadi, seçime gidelim.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Zamanı gelince gideriz, sizin isteğinizle değil.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Ahmet Bey, seçim zamanında olacak, endişe etmeyin, zamanında yapacağız seçimleri.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Daha üç yıl var değil mi?

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Zamanı gelince yapacağız.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Haramzadesiniz, haramzade! Seçilmediğiniz bir yeri yönetiyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MUSTAFA YEL (Tekirdağ) – Hadi oradan!

ALİM TUNÇ (Uşak) – Sen kimsin lan!

ABDULLAH BAŞÇI (İstanbul) – Siz de milletten tehditle oy topladınız, tehditle.

MUSTAFA YEL (Tekirdağ) – Hendek niye kazıyorsun?

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Sizin kimin maşası olduğunuzu herkes biliyor.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Muş…

ABDULLAH BAŞÇI (İstanbul) – Köylerden tehditle oyları topladınız, tehditle.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Ayakkabı kutularıyla topladınız, dolar dolu ayakkabı kutularıyla.

ABDULLAH BAŞÇI (İstanbul) – Siz de tehdit ettiniz, silah zoruyla oy topladınız.

SALİH CORA (Trabzon) – Seçim zamanı çukur kazdınız ya!

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Muş, hiçbir şey duyulmuyor.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın hatip konuşması içerisinde grubumuza ağır eleştirilerde ve sataşmalarda bulunmuştur. Bu sataşmalardan dolayı söz istiyorum.

BAŞKAN – Size de söz veriyorum.

Sayın milletvekili, demin laf attınız ya, “Neye göre söz veriyorsunuz?” diye, İç Tüzük’e göre. Sizin grup başkan vekilinize de söz veriyorum, CHP’nin grup başkan vekilini de İç Tüzük’e göre söz veriyorum.

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Grup başkan vekiline…

BAŞKAN – Lütfen, oradan laf atmayın.

AHMET YILDIRIM (Muş) – O Pensilvanya’dan alıyor, o Pensilvanya’dan alıyor! Bak, o fotoğrafı olan adam, Pensilvanya’dan söz alıyor!

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Pensilvanya’yla siz kol kolasınız, biz değil; kendinize gelin.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Muş.

5.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir kere, bazı tanımlamaları düzeltmemiz lazım. Buraya her çıkışında sayın hatip ısrarla “Kürt illeri” diye bir tanımlamada bulunuyor.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Rüya görüyor, rüya.

MEHMET MUŞ (Devamla) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti’nde 81 vilayet vardır, bu illerin isimleri bellidir. Bu illerimizde ne sadece Kürt vatandaşlar yaşamaktadır ne Türk vatandaşlar yaşamaktadır, her şehrimizde farklı etnisitelerden insanlarımız yaşamaktadır ve şehirlerin nasıl tanımlanacağı Anayasa’mızda ve yasalarımızda belirtilmiştir. Böyle faşizan, tek tipçi bir anlayışı reddediyoruz. Hep tek tipçilikten bahsediyorlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Kusura bakmayın, sömürge mantığından… Bu ifadeyi bir kere büyük bir hayal kırıklığı, aslında hayal kırıklığı değil de büyük bir öfkeyle kınadığımı ifade etmek isterim. Orası Türkiye Cumhuriyeti devletinin topraklarıdır, orada Türkiye Cumhuriyeti’nin egemenliği vardır. Devlet kendi toprakları içerisinde sizin bahsettiğiniz anlayışla hareket etmez.

Demokrasiden bahsediyor ya, ne diyor? “Biz oyları alnımızın akıyla aldık.” diyor.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Tabii, tabii, merdiven altında basarak, merdiven altında.

MEHMET MUŞ (Devamla) – Peki, Ahmet Bey, bir şey soracağım. Terör örgütünün elebaşlarından bir tanesi açıklamasında ne diyor? “Biz olmasak HDP yüzde 5 oy alamazdı.” diyor.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – “Mezardakileri kaldırıp oy verdirin.” diyen kim?

MEHMET MUŞ (Devamla) – Ne diyor? “Biz olmasak yüzde 5 oy alamazdı.” Demek ki sizin…

AHMET YILDIRIM (Muş) – Yalan, külli yalan. İspat et bunu.

MEHMET MUŞ (Devamla) – Cemil Bayık ifade etmiş.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Yalan, külli yalan.

MEHMET MUŞ (Devamla) – Bir şey söylediniz mi, gıkınız çıktı mı? Çıkmadı. Terör örgütü elebaşlarından birisinin ifadesi.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – “Yalan” deyin o zaman açıklamaya.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Diyorum, o da yalan, bu da yalan. Yalan söylüyor işte.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – “Yalan” deyin ona, “Cemil Bayık yalan söylüyor.” deyin.

MEHMET MUŞ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, buna çıkıp -ben daha önce de bunu defalarca buradan zikrettim- bir şey söyleyemiyorlar. Yüreğiniz varsa çıkar dersiniz ki o örgütün elebaşlarından bir tanesine: “Hadi oradan! Sen kimsin! Biz alnımızın akıyla çalışarak seçimlere giriyoruz, o şekilde oy alıyoruz.” dersiniz ama öyle bir yürek yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET MUŞ (Devamla) – Neden Yok? Sırtını oraya dayarsan adamda öyle bir yürek bırakmazlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Muş.

Sayın Yıldırım…

AHMET YILDIRIM (Muş) – Sayın Başkan, Sayın Grup Başkan Vekili tek tipçi ve faşizan politikalar üzerinden siyaset yaptığımızı iddia etti. Sataşmadan…

MUSTAFA YEL (Tekirdağ) – Maalesef öyle.

FUAT KÖKTAŞ (Samsun) – Ona itiraz etsen bile değişmeyecek, o öyle tescillendi.

BAŞKAN – Son kez size söz veriyorum Sayın Yıldırım, yeni bir sataşmaya mahal vermeyiniz.

Daha sonra grup başkan vekillerine söz vereceğim.

6.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik partisine sataşması nedeniyle konuşması

AHMET YILDIRIM (Muş) – Değerli milletvekilleri, hatip çıkıyor, işte bize ne için oy verildiği üzerinden bir tevatürle yürüyüp gidiyor. Bakın, yaptığınız tek şey var: Bütün gazeteleri, radyoları, televizyonları tek tipleştirerek yalanlarınızı gerçekmiş gibi topluma yutturmaya çalışıyorsunuz; günlerdir, belediye başkanlarımıza ve milletvekillerimize bir tek dahi sorulmamış sorular üzerinden bir algı operasyonu yapıyorsunuz.

Bir diğer husus: Hani bize barış için oy verdiler de biz savaşı çıkardık... Bakın, çok basit, yoruma mahal bırakmaksızın, hani 1 Kasımda seçimle gelen ve devrik olan mülga Başbakanınız var Davutoğlu -girin İnternet’e, çok somut- 9 Şubat 2016 günü Hollanda’dan dönüyor ve uçakta gazetecilerin sorularını yanıtlıyor. Eğer bakın, bu sözü söylememişse Davutoğlu çıkıp bütün Genel Kuruldan özür dileyeceğim. Şunu söyledi sorulan bir soru üzerine gazeteciye -uçakta, ayağı yere basmadığı için farklı söylemişse bilemem- diyor ki: “Biz daha Dolmabahçe yokken, seçim yokken Ekim 2014’te bütün güvenlik birimlerine hazırlığınızı yapın ve talimat verdiğimizde harekete geçeceksiniz dedik.” Kim barışı bitirdi, kim çözüm sürecini bitirdi, kim bu kirli savaşı başlattı; devrik Başbakan itiraf ediyor işte.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Teröre karşı her zaman teyakkuzda olacak bir devlet adamının söylediği sözdür o, tamam mı? Teröre karşı her zaman teyakkuzda olmaktır o, düşmanlık için değil.

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Kendisi diyor ki: “Dolmabahçe’den dört ay önce savaş hazırlığı yapın diye ben talimat verdim.” diyor.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Devletin her zaman güvenlik politikası var ya, hazır olacak her şeye. Allah Allah!

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Neyi anlatıyorsunuz siz? Siz daha seçimden, Dolmabahçe’den, çözüm süreci bitmeden çok önce kirli bir savaşa karar vermişsiniz; onun için barışla değil ancak savaşla kendinizi var edebilirsiniz. (HDP sıralarından alkışlar)

SALİH CORA (Trabzon) – 22 Temmuzda ne oldu, polisleri kim katletti?

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yıldırım.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

21.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, ben söz almayacağım tekrar. Sayın Davutoğlu partimizin Genel Başkanlığını yapmış, Başbakanlığımızı yapmış çok değerli bir siyaset ve devlet adamıdır. Kendisi uçakta -ben o açıklamayı görmedim- değerlendirme yapmış olabilir.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Girin, İnternet’ten bakın.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Ülkenin kendisine pek çok bilgi geliyordur, istihbari kaynaklardan bilgi geliyordur, emniyet kaynaklarından bilgi geliyordur…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – IŞİD tehlikesi var.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – …şikâyetler geliyordur; bunların hepsini değerlendirmek durumundadır bir Başbakan ve burada her zaman vatandaşın can ve mal güvenliği için teyakkuzda olmak gerekir. O açıdan devletin, herhangi bir taarruza, saldırıya veya vatandaşın can ve mal güvenliğine kastedecek bir saldırıya karşı teyakkuzda ve hazırlıklı olması kadar doğal bir şey olamaz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Muş.

Sayın Altay, buyurun.

22.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, İzmir Milletvekili Mahmut Atilla Kaya’nın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan, esasen bir üzüntümü de dile getirmek için söz aldım.

Değerli milletvekilleri, Parlamentonun müzakerelerinde ateşli tartışmalar bir ritüeldir, olsun, hiçbir itirazım yok ama çoğunluk partisinde bugün bir taktik ve strateji değişikliği gözlemledim. Yani, gerek HDP grup önerisinde konuşan sayın milletvekilimiz -kendisini çok da severim- âdeta Mecliste, Genel Kurulda gerilimi körükleyecek tarzda bir konuşma yaptı. Ve Meclisin tam yarım saati bu tartışmalarla geçti; geçsin, bunda bir beis yok ama 13-14 yavrumuzun cesedi orta yerdeyken Parlamentoda bu tarz tartışmaları doğru bulmuyorum. Lakin, şunu da merak ediyorum: HDP grup önerisinde konuşan milletvekilimiz yanlış anlamadıysam “İfade vermeye Devlet Bahçeli gitti, Kemal Kılıçdaroğlu gitti, siz de gideydiniz.” öyle mi dedi, ben mi yanlış anladım? Yani “HDP’li milletvekilleri ifade vermeye gitselerdi tutuklanmayacaklardı.” gibi bir algı çıkardım ki bunu nasıl düzelteceğiz, mümkün değil.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Altay, o sizin yorumunuz.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Hayır, yani, ifadeye gitmedikleri için tutuklandılarsa o daha garip bir durum. Öyle değil; gitseler de tutuklanacaklardı, gitmeseler de. Bu yanlış anlamayı da düzeltmekte fayda gördüm. Ancak tekrar Genel Kurulu, bütün Türkiye’nin kan ağladığı böyle bir günde daha makul bir ortamda tartışmaya davet etmeyi de ana muhalefet sorumluluğunda bir görev olarak sayıyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Altay.

MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Kaya, buyurun.

MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) – Sayın Başkan, benim açıklamalarım çok net şekilde ortadadır. Yargı bağımsızdır, yargının çizdiği yolda süreç çok net bir şekilde yürütmektedir. (HDP sıralarından gülüşmeler)

BAŞKAN – Peki.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Çok bağımsız, çok(!)

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Bağımsız Türk yargısına güveniyoruz.

BAŞKAN – HDP Grubu adına Sayın Kerestecioğlu, buyurun.

23.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, bugün ihtiyaç olan yegâne şeyin bu ülkede birlikte barışı kurmak olduğuna ilişkin açıklaması

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) - Sayın Başkan, biz de 13 çocuk yanmışken bu ülkede başka bir gerilimi konuşmayı tabii ki istemeyiz ama söz konusu olan, aynı zamanda içeride olan 10 milletvekilimizdir. Zaten şunu ifade etmek isterim ki: Bugün o çocukların yanmış olmasının nedeni de, aslında, bu ülkedeki iktidarın çocuk hakkındaki politikalarıdır; bunu başta da ifade ettik ve zaten ilk konuşmamızı bununla ilgili olarak yapmıştık.

Şimdi, yargıdan kimsenin korkusu yoktu. Hiçbir vekilimiz ortada olmayan ve mücadelesi bilinmeyen insanlar değildi, hepsi ortadaydı ve bizler dedik ki: ”Aslında, herkes için dokunulmazlık kalksın.” Ama, dokunulmazlığın neden kaldırıldığını gayet iyi biliyoruz. Bizi geçtik, bu ülkede, şu anda, gerçekten, aslında AKP’nin hukuk bürolarına dönüşmüş durumda olan yargıya hiç kimsenin güveni yok; bugün ne avukatların güveni var, belki, hatta kendi kaldıkları köşelerde ne yargıçların, savcıların güveni var.

HDP bu ülkenin demokrasi umuduydu, barış umuduydu, 7 Haziranda insanlar bunun için oy verdiler.

ALİM TUNÇ (Uşak) – O umudu katlettiniz.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Gerçekten, aslında, bu ülkede kadınlar özgür olsaydı, çocuklar korunabilseydi, istismara uğramasaydı, o Kürt illeri Şırnak başta olmak üzere -şu anda 81’inci il yok- yakılıp yıkılmasaydı bu ülkede bu baskıcı rejim olmazdı. Bizim bütün itirazımız bunadır ve aslında, o eleştirilen çözüm sürecine geri dönülmesinin bu topluma aldırdığı nefes, bir kez daha, nasıl toplum tarafından hissediliyorsa, nasıl asker aileleri tarafından hissediliyorsa, nasıl ölen her gerillanın ailesi tarafından hissediliyorsa herkes için, bütün siviller için hissediliyorsa iktidar tarafından da hissedilmesidir. Ülkeye kazanç getirecek olan budur; ekonomi de böyle batmaktadır, çocuklarımız da bu yüzden istismara uğramaktadır; herkes bundan dolayı muzdariptir. Bugün ihtiyacımız olan yegâne şey birlikte bu ülkede barışı kurmaktır.

Teşekkür ederim.

ALİM TUNÇ (Uşak) – Geçti Bor’un pazarı, sür eşeğini Niğde’ye.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kerestecioğlu.

IX.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- HDP Grubunun, 30/11/2015 tarihinde Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel tarafından, 15 Temmuz darbe girişiminden hemen sonra ilan edilen OHAL kapsamında, demokratik siyaset kurumlarını devre dışı bırakmaya yönelik başlatılan yoğun baskı, engelleme, gözaltı ve tutuklamaların araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 30 Kasım 2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, grup önerisinin lehinde olmak üzere ikinci konuşmacı İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Bekaroğlu.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Konuşmama Adana’da yanarak can veren 11 çocuğu ve 1 görevliyi rahmetle anarak başlıyorum. Elbette bu konuyla ilgili söylenecek çok söz var ama cenazeler duruyor; bugün bu konuyu konuşmayalım.

Değerli arkadaşlarım, 15 Temmuzda Türkiye bir darbe girişimiyle karşı karşıya kaldı. Biz bu Mecliste, burada bunu canlı kanlı bir şekilde yaşadık, biliyoruz. Darbeyi kimler yaptı, nasıl oldu bunu araştırmak için de araştırma komisyonu kuruldu, mahkemeler var devam ediyor. Ama ne oldu az çok biliyoruz. Hükûmet çıktı dedi ki: “Ben bu örgütle mücadele etmek için olağanüstü hâl ilan edeceğim.” Biz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, olağanüstü hâl ilan etmeye gerek yok -darbeye bütün parti grupları karşı çıkmıştır, ortak deklarasyon yayımlamışlar, birlikte hareket etmişlerdir- bu örgütle mücadele etmek için ne gerekiyorsa Türkiye Büyük Millet Meclisi yapacak, OHAL’e gerek yok dedik ama bu Meclisin iradesi, iktidar partisi çoğunluğu olağanüstü hâl ilan etti.

Anayasa’mız ortadadır değerli arkadaşlarım, olağanüstü hâl ilan edildiğinde Hükûmetin ne gibi yetkileri var, olağanüstü hâlle ilgili kanun hükmündeki kararnameler hangi konularla ilgili olabilir bunlar açık ama maalesef, Hükûmet fırsatçılık yaptı. Olağanüstü hâl bahanesiyle ya da olağanüstü hâl çerçevesinde, gerçekten, çok sayıda kuruyu yaşla beraber yaktınız. “Mağdur yok.” dedi Sayın Cumhurbaşkanı. Öyle değil arkadaşlar, mağdurlar var, sizin kapılarınıza da her gün mağdurlar geliyor; bu, açık, net.

Bununla sınırlı kalmadınız yani FETÖ ve ona bağlantılı kişilerle ilgili sınırlı kalmadınız, genişlettiniz; çok sayıda aydın, yazar, gazeteciyi tutukladınız ya da savcılar tutukladı, öyle diyelim, bağımsız mahkemeler var. Herkes gülüyor, “Bağımsız mahkeme var.” deyince bu ülkede, bu Mecliste herkes gülüyor değerli arkadaşlarım, iktidar partisi milletvekilleri de gülüyor. Ne acı, değil mi arkadaşlar?

Bakın, bunların hepsi tutuklandı. Bu ülkede çok az sayıda sahibi iş adamı olmayan, devlet ihalesi almayan gazete var. O gazetelerin bir tanesinin bütün yazarlarını, yöneticilerini tutukladınız ya da bağımsız mahkemeler tutukladı değerli arkadaşlarım.

Siyasetçileri tutukladınız.

Şimdi, biraz önce yapmış olduğunuz tartışmalara asla girmeyeceğim, o tartışmalar, o görüntü Türkiye Büyük Millet Meclisine, siz milletvekillerinin saygınlığına gölge düşürüyor değerli arkadaşlarım. Sanki iktidar partisi bunu bir taktik olarak seçmiş ve başkanlık referandumuna kadar böyle gidecek gibi görülüyor ama bunun sonu yok değerli arkadaşlarım, yanlış, bu kabul edilebilir bir şey değil.

Şimdi, herkes suç işler, suç işleyen herkes de ayrım olmadan yargılanır. Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin nasıl yargılanacağı bellidir. Ben “evet” oyu vermedim, açık söylüyorum burada ama Türkiye Büyük Millet Meclisi dokunulmazlıkları kaldırdı. Dolayısıyla o dosyalardan sınırlı olarak milletvekilleri yargılanacaklar; bu açık, net. Bir grup milletvekili ifade vermeye gitmedi, bir grup milletvekili de gitti ama biraz evvel grup başkan vekilimiz ifade etti, ifade vermeye gitmemek tutuklama gerekçesi olamaz değerli arkadaşlarım; bu, intikam almak olur. Devlet, intikam almaz.

Bakın, aynı intikamı almayı tutuklu gazeteciler, yazarlar için de yapıyorsunuz. Dün bir tane iş adamı cezaevinde kalp krizi geçirerek öldü; FETÖ’cüydü, şöyleydi, bilmiyorum, tanımıyorum kendisini, ismini filan da bilmiyorum ama ben bazı gazetecileri ziyaret ettim, hasta bunlar, isimlerini verebilirim: Biri Ali Bulaç, biri Aslı Erdoğan, biri Şahin Alpay, ciddi bir şekilde hasta. Şimdi, bunları yargılamayın demiyoruz ki, milletvekillerini yargılamayın demiyoruz ki milletvekillerinin suçları sabit olana kadar bu milletin kendilerine vermiş olduğu yasama, denetleme görevlerini yapacaklar. Anayasa Mahkemesinin de kararı vardır, demokrasinin gereği, hukukun gereği de budur. Bunu söylüyoruz değerli arkadaşlarım.

Bakın, “Terörle mücadele ediyoruz.” diyeceksiniz. Elbette bu ülkenin güvenlik sorunu var, elbette terör örgütleri var, terör örgütü var, silahlı mücadele ediyorlar ve güvenlik güçleri bunlarla mücadele edecek. Ama bu mücadele hukukun içinde olacak. Bakın bunu söylediğimizden dolayı hemen bir şekilde terör parantezine alabiliyorsunuz; yanlış, değerli arkadaşlarım. Sizin elinizde Türkiye, olağanüstü hâli bıraktık olağanüstü hâl devletine doğru evriliyor. Her şeyi ama her şeyi güvenlikleştirdiniz değerli arkadaşlarım; her konuyu güvenlik parantezine aldınız, her konuyu. Efendim, Kürt meselesi, Avrupa Birliği, dolar meselesi, havaalanı meselesi -ne aklınıza gelirse- demokrasi, insan hakları, her şeyi güvenlik parantezine aldınız. Öyle bir noktaya getirdiniz ki iktidarı milletin yegâne temsilcisi, bir millet fetişizmi, bir millî irade fetişizmi çıkardınız. Milletin yüzde 49 oyunu aldınız, elbette milletin temsilcilerisiniz ama öbür taraftan yüzde 51 de milletin temsilcisi. Ama yaptığınız bu yeni güvenlik konseptine göre herkesi ama herkesi neredeyse iç düşman ilan ettiniz ve iç düşman muamelesi yapıyorsunuz. Bu yanlıştır değerli arkadaşlarım. Bunun sonu yoktur.

Bakın, bu ülkenin ana muhalefet partisinin genel başkanı için iktidar partisinin genel sekreterinin “Sayın Kılıçdaroğlu, bu ülkenin bir ulusal güvenlik sorunu olmaya başladı, oldu.” demesi kadar talihsiz bir başka cümle kurulmamıştır değerli arkadaşlar. Muhalefet olmadan nasıl bir demokrasi yapacaksınız? Eğer muhalefet istemiyorsanız, ana muhalefet partisi genel başkanını da ulusal güvenlik problemi görüp onu da cezaevine gönderecekseniz, herkesi susturacaksanız ne yapacaksınız bu ülkede? Nasıl bir demokrasi kurmayı düşünüyorsunuz değerli arkadaşlarım? Bu yapacağınız şeyin ismi gerçekten demokrasi olabilir mi? Bakın, bu ülkenin yurttaşları herhangi bir suç işleyebilirler, terör suçu da olabilir. Bu insanlara hukuku uygulayacaksınız. Düşman hukuku uygulanmaz değerli arkadaşlar, intikam alınmaz, böyle bir şey yok; bu, son derece yanlıştır. Adalet ve Kalkınma Partisi, ben öyle görüyorum ki kendi topuğuna kurşun sıkıyor. Bakın, siz Şeyh Edebali geleneğinden geliyorsunuz. Osman Bey’e Şeyh Edebali’nin söylediklerini hatırlayın. Muhalefet çok sert eleştiri de yapabilir, siz sakin olacaksınız değerli arkadaşlarım.

Biraz evvel şu Meclis kürsüsünde, şurada yaşananlar, vatandaşlarımız tarafından, televizyonda bizi izleyen vatandaşlar tarafından nasıl karşılandı?

Biz neyi kurtardık 15 Temmuzda değerli arkadaşlarım? Demokrasiyi kurtarmadık mı? Peki, demokrasinin en önemli kurumu, millet iradesinin tecelligâhı bu yüce Meclis değil mi değerli arkadaşlarım? Peki, bu yüce Meclisin yüce Meclisin üyeleri tarafından bu kadar değersizleştirilmesini normal mi görüyorsunuz değerli arkadaşlarım?

Bakın, herkesin aklını başına alması gerekiyor. Hepimiz bu kayıktayız, hepimiz bu gemideyiz. Bu gemi batarsa hepimiz batarız. Ha, Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından bu tartışma, bu gerilim, bu kutuplaşma politikası bir strateji olarak görülüyorsa bu strateji de yanlıştır değerli arkadaşlarım.

Bakın, şimdi bir şey söyleyeceğim ama hiç kızmayın. Şimdi, genel başkanımıza genel sekteriniz “ulusal güvenlik sorunu” dedi ya, bu ülkenin en temel ulusal güvenlik sorunu sizin bu politikanızdır. Yani kutuplaşma politikasıyla bir yere gitmek, bu gerginlik politikasıyla milleti ikiye bölerek, milliyetçilikleri kışkırtarak, duyguları kışkırtarak buradan bir başkanlık çıkarma stratejisi bu ülkenin en büyük ulusal güvenlik sorunudur değerli arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar) Bakın, isimler üzerinde konuşmuyoruz ama bir kişinin Cumhurbaşkanlığı, bir kişinin başkanlığı üzerinden yürüyen bu tartışmalar bu ülkeyi ciddi bir şekilde ulusal güvenlik sorunun içine itiyor içeride ve dışarıda değerli arkadaşlarım.

Peki, size bir şey soruyorum: “Son kişi kalana kadar, son terörist kalana kadar mücadele edeceğiz.” diyorsunuz terörle, evet, bir egemen ülkede hiçbir şekilde silah güvenlik güçlerinden başkasında olamaz, varsa, güvenlik güçleri onun elinden silahı alır. Ama size bir şey soruyorum: Netice itibarıyla, bu sorun yani “Kürt meselesi” diye bir mesele var. Bu meseleyi bütün güvenlikçi politikalarla, son teröristi öldürerek çözebileceğinize inanıyor musunuz? Akıl, mantık ve dünyada yaşanan tecrübeler bu konuda size ne söylüyor? Bu bir hamasettir değerli arkadaşlar.

Sizin terörle mücadele çerçevesinde yaptığınız, bir hamasettir ve bu hamaset bu ülke için en büyük ulusal güvenlik problemidir değerli arkadaşlarım. Buradan çıkış yok. Herkes aklını başına toplamalı, Türkiye Büyük Millet Meclisi değersizleştirilmemeli. Bütün bu meseleleri burada konuşarak, tartışarak çözmemiz gerekiyor çünkü bu ülke bizimdir, Türk’üyle, Kürt’üyle hepimizin.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bekaroğlu.

Grup önerisinin aleyhinde ikinci ve son konuşmacı Bursa Milletvekili Sayın Hakan Çavuşoğlu.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de sözlerimin başında, dün akşam Adana’da meydana gelen elim hadise nedeniyle hayatını kaybeden çocuklarımıza Allah’tan rahmet, onların kederli ailelerine de başsağlığı niyaz ediyorum. Mevla’mdan dileğim odur ki, bir daha bu tür acıları bize yaşatmasın.

Sayın milletvekilleri, HDP grup önerisi aleyhinde söz aldım. Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

HDP grup önerisinin gerekçesine baktığımızda, bu ülkede hiçbir şey yaşanmamışçasına, yapılmakta olan yargısal faaliyetlerin tamamen keyfî ve tutuklanan milletvekillerinin, sütten çıkmış ak kaşık misali, tamamen mesnetsiz bir şekilde suçlandıklarına ve haksız yere tutuklandıklarına ilişkin ifadelerini görüyoruz. Bu ifadeler gerçekten insanı hayrete düşürüyor. Aslında, öncesinde ve son olarak hendek ve çukur siyaseti marifetiyle bu ülkede nelerin yaşandığı, kimlerin hangi faaliyetler içerisinde yer aldığı, milletimizin sinir uçlarına dokunan söz ve eylemlerin kimler tarafından sarf edildiği herkes tarafından malumdur.

Öncelikle şunu belirtmek isterim ki: Türkiye Cumhuriyeti devleti çok badireler görmüş, çok hainliklerle karşılaşmış, ancak bu kadar “kör gözüm parmağına” misali hoyratça tutumları ilk defa yaşamıştır.

Sayın milletvekilleri, özellikle 7 Haziran seçimlerinden sonra bölge insanının HDP’ye olan desteğini, bu parti, siyaset alanında temsil etmek yerine, ne yazık ki bölücü terör örgütünün kirli emellerine vasıta kıldığı tespitini yapmamız gerekiyor. Hatırlayınız, bu süreçte terör örgütünün devrimci halk kurtuluşu savaşı başlattığına ilişkin sözleri ve akabinde şehirleri işgal girişimlerine -tırnak içinde söylüyorum- HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş’ın “Cizre, Sur, Nusaybin, Silopi kahramanca direniyor, bu halk boyun eğmiyor. Yarın Kürt halkının tarihi yazıldığında bugünler çok özel olarak tarihe not düşülecektir. Cizre, Sur, Silvan, Nusaybin, Gever, Kerboran, Derik, Silopi, Şırnak gerçekten tarih yazıyorlar.” şeklindeki terör örgütüne payanda olacak ifadelerle destek verdiğini biz bugün dahi çok net bir şekilde hatırlıyoruz.

Yine, diğer Eş Başkan Figen Yüksekdağ’ın hendek ve çukur siyasetinin kendilerine oy kazandırdığı manasına gelecek konuşmalarını bu gözler gördü ve bu kulaklar hep duydu değerli milletvekilleri.

Yine, bu süreçte bazı milletvekillerinin ağzından “PKK sizi tükürüğüyle boğar.”, “O keleşi size çevirmesini biliriz.” sözlerini unutmak da mümkün değil, hatta bir teröristi arabasında taşıyan, onun silahını milletvekilliği etiketiyle koruma altına alan milletvekillerinin varlığına şahit oldu bu ülke, bu millet değerli kardeşlerim.

BURCU ÇELİK ÖZKAN (Muş) – Savcılık bile inkâr etti ya. Ayıp, ayıp!

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Sayın milletvekilleri, işte bu ve buna benzer birçok söz, eylem ve faaliyet hep bu ülkede yaşandı. Burası bir devlet, hem de güçlü bir devlet, gelenekleri olan bir devlet. Bu devletin kanunları var, kuralları var. Yapılanlar suç teşkil ediyorsa, burada artık failin etiketine bakılmaz, hukuk ve kanun önünde herkes eşittir. Eğer bir kimse suç işliyorsa yargı önünde bunun hesabını vereceğini de bilmelidir. Bugün tamamen yargısal faaliyet kapsamında yapılan hukuki işlemleri görmezden gelip kendilerini layüsel addederek gerçekleştirilen tutuklamaları siyasi muhalefeti bir sindirme hareketiymiş gibi göstermeye çalışmak, olsa olsa bu iddiaları ileri süren kimselerin kendilerini aldatmaya çalışmasından başka bir şey değildir.

Öte yandan, grup önerisine baktığımızda, bu soruşturmaların ve tutuklamaların 15 Temmuz darbe girişiminden sonra ortaya çıktığı şeklindeki gerekçelendirme tamamen asılsızdır. Gerçi biz arka kapı diplomasisini biliyoruz, gene biz Beyaz İnisiyatif Platformu’ndaki iş birliklerini de biliyoruz ama bu konu bugünün konusu değil. Sayın milletvekilleri, dokunulmazlıklar konusunu biz burada aylar önce tartıştık, enlemesine boylamasına tartıştık, her şeyi konuştuk ve nihayetinde Türkiye Büyük Millet Meclisi dokunulmazlıkların kaldırılmasına sadece AK PARTİ’nin oylarıyla değil, diğer siyasi partilere mensup sayın milletvekillerinin vermiş olduğu oylarla birlikte karar verdi. Bu süreç sonunda sadece HDP milletvekillerinin dokunulmazlıkları da kaldırılmadı, diğer siyasi partilerden olan milletvekillerinin de dokunulmazlıkları kaldırıldı. Herkes yargının çağrısına uyarak gidip ifadesini verdi ve bu kimselerin yargılanması da devam ediyor. Ancak dokunulmazlıkların kaldırılmasına ilişkin olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına dilekçe vermelerine rağmen kof kabadayılık yaparak yargıya meydan okuyan bu siyasetçilerin bugün sızlanmalarına da anlam vermek mümkün değildir.

Sayın milletvekilleri, belki bir niyet okuma olacak ama bugün bu kimseler tarafından yapılan bu sızlanmaların bir aldatılmışlık hissinden kaynaklandığını düşünüyorum ben. Müttefikimiz olan ülkelerin gerek 15 Temmuz sonrasında gerekse bu tutuklamaların akabinde tamamen terörden yana tavır almaları bu kimselere verilen kredinin açık bir tezahürüdür. Onlar sandılar ki Avrupa Birliği ve diğer bazı ülkeler Türkiye’ye ayar verecekler ve Türkiye boyun eğecek. Bir şeyi unuttular: Bu milletin vatan aşkını unuttular ve Recep Tayyip Erdoğan’ı unuttular. Ne demişti Sayın Cumhurbaşkanımız, Akif’in dizeleriyle? “Doğduğumdan beridir, aşığım istiklale/ Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lale/ Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum?/ Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boynum.” (AK PARTİ sıralarından “Bravo!” sesleri, alkışlar)

Sayın milletvekilleri, burada, tutuklanmalarla ilgili olarak bir hukuki değerlendirme de yapacak değilim. Gördüğüm, yargı kendi mecrasındaki işlerini sürdürmektedir. Şunu da hatırlatmak isterim ki: Bildiğim kadarıyla HDP milletvekillerinden tutuklananların çok üzerinde dosyası olan milletvekili var, hatta ifadesi alınanların bile tutuklananlardan fazla olduğunu biliyorum. Yargı bir kısmını tutuklamış, bir kısmını ise tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakmış. Yani yargı tutuklananlar bakımından mesnetsiz, hukuka aykırı karar vermiş oluyor, tutuklanmayanlar bakımından hukuka uygun mu karar vermiş oluyor? Bu çelişkiyi nasıl izah edeceğiz?

Sözün özü, yargı kendi çerçevesinde işini yapıyor ve Anayasa maddesi 138 gereğince soruşturması ve yargılaması devam eden konularda Meclisin araştırma yapmasına imkân yok.

Bu duygu ve düşüncelerle araştırma önergesinin aleyhinde olduğumuzu ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum değerli kardeşlerim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çavuşoğlu.

GARO PAYLAN (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Halkların Demokratik Partisi grup önerisini oylarınıza…

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Hayır efendim, söz istedim.

BAŞKAN – Söz mü istiyorsunuz?

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Evet.

BAŞKAN – Peki, Sayın Kerestecioğlu, buyurun.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Yani, bütün konuşma boyunca partimize ve özellikle de yargılanmakta olan, rehin alınmış vekillerimize sataşmada bulundu sayın hatip. O nedenle söz istiyoruz. Ahmet Yıldırım konuşacak.

BAŞKAN – Peki, buyurun Sayın Yıldırım. (HDP sıralarından alkışlar)

X.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

7.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, Bursa Milletvekili Hakan Çavuşoğlu’nun HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

AHMET YILDIRIM (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Herkes kendi demokrasi kalibresi kadar siyaset yapar. Evet, ölüm, kan, gözyaşı üzerine, yüz yıllık bir toplumsal yaranın daha fazla kangrenleşmesi üzerine bir siyaset kurgulamış olabilirsiniz. Gençlerin ölümünü, kanı kutsamış olabilirsiniz. Biz bütün bunlara rağmen dünya deneyimlerinin, insanlık tarihinin bu gibi toplumsal meselelerin çözümüyle ilgili binlerce örnek sunduğunu biliyoruz. Artık şunu anladık: Bu iktidar ancak zulüm, kan ve şiddet politikaları üzerine var olabilir. Onun dışında var olabilme şansı olmadığı için sürekli zulüm düzeyini yükseltiyor. Herkesin hesap verilebilirliğinden söz ediyorsunuz. Ya, bir lütfedip de o 4 bakanı da gönderseydiniz. Lütfedip de o ayakkabı kutularını dolarlarla dolduranları da gönderseydiniz.

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Ayakkabı kutularının ne olduğu 15 Temmuzda ortaya çıktı.

AHMET YILDIRIM (Devamla) - Lütfedip de o telefon “tape”lerinde 30 milyon eurocukları sayanları da gönderseydiniz. Biz de anlasaydık ki, bu ülkede yargının bakımsız değil, bağımsız olduğunu söyleseydik. Yargı bağımsız falan değil, bakımsızdır.

Bir diğer husus, şunu ısrarla söyleyeceğiz: Tekleştirdiğiniz medyada algı operasyonlarıyla yalan, yalan, yalan söyleyip -açık söyleyeyim- anlaşılan o ki “40 defa yalan söyle, sonra gerçeğe dönüşür.” diyen Goebbels’in rahleitedrisinden geçmişsiniz siz. Ya değilse…

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Onu okuyan sizsiniz. Onu siz bilirsiniz, onu en iyi siz bilirsiniz. İnkâr politikalarıyla, yapılan her şeyi inkâr ediyorsunuz, her şeyi.

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Bakın, çok iddialı söylüyorum, hatip geldi burada söyledi, çok iddialı söylüyorum, özür dilemeyeceğim, söz veriyorum milletvekilliğinden istifa edeceğim: Eğer bir milletvekilimizle ilgili herhangi bir örgüt üyesini taşıdığına, silah taşıdığına dair bir savcılık dosyası gösterin, söz veriyorum milletvekilliğinden istifa edeceğim.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – O siz misiniz? Siz misiniz o? O siz misiniz?

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Savcı bile bu söylediğinizi yalanladı. Onun için söylüyorum: Goebbels’ten öğrenmişsiniz, çakma öğrenmişsiniz, yalan söylüyorsunuz. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yıldırım.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Yoklama istiyoruz.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, yoklamadan önce…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Muş.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Zaman kazanmak için söz istiyor, yoklamadan sonra verin söz.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Hayır, olur mu Sayın Başkan? Sayın Başkan, söz istiyoruz.

BAŞKAN – Buyurun.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, burada kürsüde hatipler tabii ki ifadelerini kullanacaklar ama “Yalanın tedrisatından geçmişsiniz.” Yok efendim, “Yalan söylüyorsunuz.” gibi ifadeleri reddediyoruz, hiçbir tanesini kabul etmiyoruz, bunlara cevap verme gereği bile hissetmiyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Muş.

Sayın Kerestecioğlu da sistemde. Sayın Altay, siz ayakta bekliyorsunuz ama grup sözcüsü…

Buyurun.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Ben sadece çok kısa, aynı şekilde bir düzeltme için söylüyorum. Hatip konuşurken dedi ki: “HDP’den ifade verenler tutuklananlardan fazla.” Böyle bir gerçeklik yok, yani 3 vekil sadece serbest kaldı.

Bir de, gerçekten, aslında “Yalan yok.” diyorlar ama fezlekede dahi Sayın Faysal Sarıyıldız’ın “Arabada silah yok.” diyor. Fakat böyle siyaset yapılmaz. Yani sürekli bir yalan söyle ve 40 kere bunu tekrar et ile bazı şeyler gerçek olmaz. Bunu ifade etmek istedim.

BAŞKAN – Peki, teşekkürler Sayın Kerestecioğlu.

IX.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- HDP Grubunun, 30/11/2015 tarihinde Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel tarafından, 15 Temmuz darbe girişiminden hemen sonra ilan edilen OHAL kapsamında, demokratik siyaset kurumlarını devre dışı bırakmaya yönelik başlatılan yoğun baskı, engelleme, gözaltı ve tutuklamaların araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 30 Kasım 2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi grup önerisini…

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Yoklama talebimiz vardı.

BAŞKAN – …oylarınıza sunmadan önce bir yoklama talebi var, bunu gerçekleştireceğiz.

Sayın Altay, Sayın Usluer, Sayın Baydar, Sayın Gürer, Sayın İrgil, Sayın Kayan, Sayın Tanal, Sayın Tüm, Sayın Tuncer, Sayın Tüzün, Sayın Kayışoğlu, Sayın Aydın, Sayın Özdemir, Sayın Kara, Sayın Tarhan, Sayın Köse, Sayın Akaydın, Sayın Bozkurt, Sayın Ertem, Sayın Tekin.

Yirmi milletvekili oldu.

Şimdi, iki dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.58

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.12

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara), Sema KIRCI (Balıkesir)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 29’uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisinin oylamasından önce istem üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan, yoklama talebimizi geri çekiyoruz.

BAŞKAN – Yoklama talebini mi?

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Evet.

BAŞKAN – Şimdi, yoklama işlemini tekrarlayacağım.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

IX.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- HDP Grubunun, 30/11/2015 tarihinde Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel tarafından, 15 Temmuz darbe girişiminden hemen sonra ilan edilen OHAL kapsamında, demokratik siyaset kurumlarını devre dışı bırakmaya yönelik başlatılan yoğun baskı, engelleme, gözaltı ve tutuklamaların araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 30 Kasım 2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir.

Alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, Tebligat Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı’nın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/721), Tebligat Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/693), Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/511), Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı’nın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/546), Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/666) ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 405) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.                                 

Hükûmet? Burada.

Geçen birleşimde İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın ikinci bölümünde yer alan 50’nci maddesi kabul edilmişti.

Şimdi, 51’inci madde üzerinde aynı mahiyette olmak üzere üç önerge var, okutuyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın 51’inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Metin Lütfi Baydar                                  Ceyhun İrgil                                  Mustafa Ali Balbay

          Aydın                                                Bursa                                                 İzmir

     Haydar Akar                              Bülent Yener Bektaşoğlu                            Mustafa Tuncer

         Kocaeli                                              Giresun                                              Amasya

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

     Zühal Topcu                                      Erkan Haberal                                       Ruhi Ersoy

         Ankara                                               Ankara                                             Osmaniye

   Deniz Depboylu                                     Arzu Erdem

          Aydın                                               İstanbul

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

   Çağlar Demirel                                    Sibel Yiğitalp                                         Ziya Pir

       Diyarbakır                                          Diyarbakır                                          Diyarbakır

    Ayhan Bilgen                                      İmam Taşçıer                                         Altan Tan

           Kars                                              Diyarbakır                                          Diyarbakır

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

MİLLİ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara) – Katılmıyoruz.

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ilk konuşmacı Diyarbakır Milletvekili Sayın Altan Tan. (HDP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Tan, süreniz beş dakika.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; millî eğitim meselesi bu milletin, bu memleketin en büyük meselesi. Tabii, hafızalarımıza yerleşen bir kara mizah örneği var: Osmanlı Dönemi’nin bir millî eğitim bakanının “Bu mektepler olmasaydı bu maarifi çok iyi idare ederdim.” sözü maalesef bugüne kadar geçerli.

Türkiye'de birçok mevzuda mesafe kat edildi, birçok konu kendi içinde bir düzene sokuldu ancak maalesef, millî eğitim meselesi nitelikli insan yetiştirme, donanımlı insan yetiştirme meselesi bir türlü halledilemedi. Dünyada hangi devlet ve hangi millet; Japonlardan Almanlara, ABD’lilerden İngilizlere ve Fransızlara kadar eğer bir ilerleme kat etmişse önce eğitim sistemini bir şeklü şemaile sokmuş. Bugün, sadece Avrupa’nın gelişmiş ülkelerinde ortaöğretimde okuyan öğrencilerin üçte 2’si meslek liselerinde okuyor ama Türkiye’de, maalesef, genç bir çocuğumuz 4+4+4’ten sonra bir dört sene daha okuyor, üst üste yıllarca okuyor, üniversiteyi bitiriyor veya daha önce on iki sene ilk, orta ve lise eğitimini bitiriyor ama hiçbir formasyon sahibi olmuyor, olamıyor. On dört yıllık AKP Hükûmeti de birçok şeyle övünüyor; işte köprülerle, yollarla, Marmaray’la, deniz altına yaptığı tünellerle ama maalesef eğitimde her sene yönetmelik değişiyor, imtihan sistemi değişiyor, ders kitapları değişiyor, bir gelen bakan yine aynı partinin bir önceki bakanının yaptığı her şeyi ters yüz ediyor, tekrar yeni bir şey dayatıyor ve bu, maalesef, şu anda da bu şekilde devam ediyor.

Ben yirmi yedi, yirmi sekiz senedir neredeyse profesyonel veliyim; yani ilk çocuğumun ilkokula başladığı, anaokuluna başladığı günden bugüne kadar -hâlen ortaöğretimde okuyan çocuklarım var- yirmi sekiz senelik veliyim, yirmi beş senede emekli oluyor insan. Ben bu yirmi yedi, yirmi sekiz senede kaç sefer bu müfredat ve eğitim sistemi değişti unuttum şu an, bilmiyorum. Yani deseniz ki “Başla, bu yirmi sekiz sene ilk çocuğunu okula yolladığın günden bugüne kadar bu hikâyeyi anlat.” ben şu an neyi, nasıl sıraya koyacağım, ne, ne zaman, nasıl değişti karıştırmış durumdayım ve inan edin, bunu bir düzene koymadan, bu ülkede doğru düzgün bilgi üretilmeden, bilgili ve nitelikli formasyon sahibi insan yetiştirilmeden hiçbir şeyin düzene girmesi de mümkün değil. Bugün en büyük sorunumuz, maalesef hâlâ eğitim ve adliye sistemi. Diğer bütün sorunlarımız ondan sonra geliyor.

Değerli arkadaşlar, ikinci bir konu; bu son dönemlerde görevden almalar var. Sadece 20 binin üzerinde öğretmenin formasyonu iptal edildi yani bunlar bir özel okulda da artık çalışamayacaklar, kendileri, 3 öğretmen yan yana gelip bir kreş de açamayacaklar. İşte, sapla saman birbirine karıştırılıyor. “Karıştırılmasın.” dedik, önce itiraz edildi sonra tekrar göreve iadeler başladı, bir yandan tekrar görevden almalar var. Değerli arkadaşlar, bu konularda da mutlaka bir hakkaniyet ölçüsünün, doğru düzgün bir incelemenin, araştırmanın, suç ve suçun şahsiliğinin, sorumluluk derecesinin göz önüne alınması lazım. Yani bu son yaşadığımız üç dört aydaki mantıkla, yapboz şeklinde gidersek inan edin allak bullak hâline getireceğiz eğitim sistemimizi. Şu an birçok okulumuzda öğretmen yok. Bir öğretmen -diyelim- gitmiş, bir ay sonra tekrar dönmüş; çocukların düzeni, kafası, sistemi allak bullak olmuş ve bu altüst oluşun nereye kadar gideceği de, değerli arkadaşlar, belli değil. Onun için, eğitim sistemini düzene sokamayan bir iktidarın, bir devletin, bir partinin -ki bu partiler üzeri bir millî meseledir- bir halkın, bir milletin, bir ulusun yüzyıllık, iki yüzyıllık meselesidir; yola sokulmadığı müddetçe hiçbir şeyin düzelme imkânı yoktur.

Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tan.

Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ikinci konuşmacı, İstanbul Milletvekili Sayın Arzu Erdem. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Erdem, buyurun.

ARZU ERDEM (İstanbul) – Değerli milletvekilleri, 405 sıra sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 51’inci maddesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Gazi Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Adana’nın Aladağ ilçesinde bulunan kız öğrenci yurdunda çıkan yangında 11’i kız öğrenci, 1 tane görevli olmak üzere toplam 12 kişi hayatını kaybetmiştir. Sema, Gamze, Tuğba, Zeliha, Betül, Cennet, Sümeyye, Nurgül, Sevim, İlknur, Bahtınur evlatlarımıza Allah’tan rahmet, kederli ailelerine sabır diliyorum. Yaralı evlatlarımıza acil şifalar diliyorum.

Yüreğimizi dağlayan bu olay hepimizin zihninde “Neler oluyor?” sorusunu mutlaka canlandırmıştır. Eminim ki iş güvenliği açısından gerekli tedbirlerin tüm eğitim kurumlarında, sadece yurtlarda değil, hassasiyetle uygulanması gerektiği ve denetlenmesi gerektiği mutlaka sizin için de yapılması gereken en önemli görevlerden bir tanesi. Bize emanet edilmiş olan küçücük bedenler mukaddesatımızdır. Bu mukaddesata sahip çıkmak bizim vazifemizdir, bu evlatlarımıza sahip çıkmak bizim görevimizdir. Benim yüreğim yandı, Rabb’im hiçbir anne babayı evlat acısıyla sınamasın.

Eğitim, bir toplumun millî, manevi değerlerini yetişmekte olan kuşaklara benimsetme etkinliğidir ve günümüzde yeni amaçlar, boyutlar ve işlevler yüklenmektedir. Bilimsel ve teknolojik alanda gerçekleşen hızlı gelişmeler ve gelişmelerin sonucu olan bilgi patlaması toplumların sosyokültürel ve sosyoekonomik yapılarını daha da hızlı geliştirmektedir. Söz konusu işlevleriyle eğitim, kültür aktarmanın ötesinde toplumsal, ekonomik, kültürel, siyasal ve teknolojik gibi değişimlerden hem etkilenen hem de bu değişmeyi etkileyen işlevsel bir kurumdur. Bir ülke, bir toplum kalkınmak ve kendini geliştirmek istiyorsa, her şeyden önce, milletine kaliteli ve sağlıklı bir eğitim vermek zorundadır. Aksi takdirde o toplumun esir ve mahkûm olması kaçınılmaz bir sondur.

Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk “Eğitimdir ki bir milleti ya hür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk hâlinde yaşatır ya da milleti esaret ve sefalete terk eder.” diyerek eğitimin önemi yeterince vurgulanmıştır. Atatürk cumhuriyeti kurduktan sonra bu cumhuriyeti yeni nesillere, kurmuş olduğu eğitim sistemi sayesinde tanıtmış, işlemiş ve anlatmıştır. Eğer Atatürk’ün “Yeni nesiller sizin eseriniz olacaktır.” dediği öğretmenler ve cumhuriyetle birlikte kurulan eğitim sistemi olmasaydı, korkarım bugün cehaletin kör kuyusunda yaşıyor olacaktık. Aziz Türk milletinin millî egemenliğini doğrudan milletin kendisine vermiştir Atatürk; millî ve manevi duygulara hâkim, vatanını, milletini, bayrağını seven bu şanlı, şerefli neslin devam etmesinin tek yolu olarak güçlü bir eğitim sisteminin olmasını da vurgulamıştır. Bu yüzden cumhuriyetin ilk adımı olarak millî olan bir eğitim sistemi millî eğitimi etkin kılmıştır.

Değerli milletvekilleri, eğitimli bir insan ile eğitimsiz bir insanın hayata bakışı, olaylar hakkındaki yorumu ve düşünceleri yaşam standardı ve imkânlarıyla aynı değildir. Kullanılan ve farkında olmadan birilerinin çıkarlarına hizmet eden insanların hemen hepsi eğitimsiz kimselerdir aslında çünkü eğitimsiz insanı kandırmak ve kullanmak çok basittir. Eğitimsiz insanlar hayatın var olan gerçeklerine değil, çoğunlukla, kafasına değişmez hakikat diye empoze edilen hurafelere inanmaktadırlar. Eğitimsiz insan, peşinden gideceği adamda önderlik ve liderlik vasıflarının olmasına bakmaz. Onu, dinî duygularını kullanarak istediğiniz yöne sürükleyebilirsiniz, istediğiniz amaç için kullanabilirsiniz.

Onun için bu kürsüden tekrar vurgulamam gerekir ki: En önemlisi eğitim ama eğitim müfredatının da içeriği. Millî Eğitim Bakanlığına bu manada büyük görev düşmektedir. Eğer ülkemiz refah bir seviye içerisinde aydın bir geleceğe hep birlikte gidecekse Millî Eğitim Bakanlığının üzerine düşen görevleri yerine getirmesi gerekmektedir. Yasa yapmak yeterli değil, önemli olan, bu yasaların uygulamada da karşılığını bulmasıdır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Erdem.

Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde üçüncü konuşmacı Amasya Milletvekili Sayın Mustafa Tuncer.

Sizin de süreniz beş dakika.

Buyurun Sayın Tuncer. (CHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA TUNCER (Amasya) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 51’inci maddesi üzerinde verdiğimiz önergeyle ilgili söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan “Devlet terörü estiren zalim Esed’in hükümdarlığına son vermek için oraya girdik, başka bir şey için değil.” açıklamasında bulundu. Bu ifade, Parlamento iradesinin gasbıdır. Parlamento, Hükûmete IŞİD, PKK ve diğer terör örgütleriyle mücadele ve sınır güvenliğimiz için yetki vermiştir. Bu ifade, Anayasa’yı ihlaldir, Parlamentoyu yok saymaktır, başka bir ülkeye açık bir savaş ilanıdır ki bu yetki, Türkiye Büyük Millet Meclisine aittir ve devredilemez. Türk Silahlı Kuvvetleri, El Bab’a ilerlemektedir. Esad, 407 kilometre uzaklıktaki Şam’dadır. Bu ifadenin ayrıca bir inandırıcılığı yoktur, halüsinasyon belirtisidir.

Değerli milletvekilleri, eğitim, bilimsel literatürde en geniş anlamıyla “kendini gerçekleştirme” olarak tarif edilir. Eğitim, bireyi toplum yaşayışına ve geleceğe hazırlayan temel araçtır. Bu yönüyle belki bir toplumun temel taşı olarak değerlendirilebilir. Bu temel unsur, öteden beri ülkemizin kanayan bir yarası durumundadır. Öyle ki eğitim sistemimizde sorun olmayan bir alana rastlamak neredeyse imkânsızdır. Böylesine hayati bir işleve sahip olan eğitim sorunlarının kaynağı, eğitimde izlenen politikalarda yatmaktadır. Eğitim sistemi üzerindeki siyasi abluka, eğitim bütçesindeki sürekli azalma, devlet okullarında nitelik düşüşünün en önemli sebeplerindendir.

AKP, iktidarı süresince eğitime sadece siyasi amaçla bakmış, eğitim-ekonomi ilişkisini ise görmezden gelmiştir. Ekonomik kalkınma ile eğitimin gelişmesi arasında girift bir ilişki vardır. Geri kalmış ülkelerin kalkınamamalarının nedeni, eğitim yatırımlarına gereken önemi vermemiş olmalarıdır. 2002 yılından bu yana bütçeden eğitim yatırımlarına ayrılan payın sürekli azalma eğilimi gösteriyor olması, AKP’nin eğitime bakışını ortaya çıkarmaktadır.

Sayın milletvekilleri, geçmişte, malum cemaate terk edilen ve laikliğin canına okunan eğitim alanı, bu gün siyasi iktidar eliyle yeniden biçimlendirilmektedir. Eğitimin ticarileştirilmesi ve özelleştirilmesi, çeşitli adlar altında para toplanması, özel eğitim kurumlarına her türlü imkân tanınırken devlet okullarının ise kaderine terk edilmesi, eğitim politikalarının eğitim-piyasa ilişkisine göre belirlenmesi ve halkın cebinden yaptığı eğitim harcamalarının belirgin bir şekilde artması gibi farklı uygulamalar hız kesmeden devam etmektedir.

Bugün eğitim kurumları cemaatlerin yönetiminden alındı mı sanıyorsunuz? FETÖ gitti, başka cemaatler geldi. Ne yazık ki Adana’da yaşanan facia hepimizin ciğerini yaktı. Bugün Hükûmet bu faciayı sadece kınayıp geçecek, gencecik çocuklarımız öldükleriyle kalacak. Okul yapıp yurt yapmıyorsunuz, yurt yapıp güvenliği sağlamıyorsunuz, yurtlarda can bekçiliğini yapamıyorsunuz. Gördüğünüz gibi, eğitim, sadece binalar yapmak değil, bütünlüklü düşünülmesi gereken bir unsurdur.

Eğitimde, yine, “yeni” diye yaptığınız her şey, bize sorun olarak dönmektedir. 4+4+4 eğitim modeliyle toplam öğrenci sayısı yüzde 4 artmıştır. Özel öğretim kurumlarında devam eden öğrencilerde ise yüzde 119,1 oranında bir artış gerçekleşmiştir. Özel okullardaki öğrenci sayısındaki bu artış, kamusal eğitim anlayışından uzaklaşıldığını açıkça ortaya koymaktadır. Bu eğitim politikasıyla maddi imkânlardan yoksun ailelerin çocuklarının nitelikli eğitim alma şansı azalmıştır. Yine, zamanında yandaşa kazandırmak için yapılmış, maliyeti bile net olarak açıklanamayan Fatih Projesi’yle bu projeye devam edileceğinin, daha çok tablet, daha çok akıllı tahta yapılacağının müjdesini Ulaştırma Bakanı vermiştir. Peki, bu, eğitimin müjdesi midir gerçekten? Okula gidip barınacak yeri olmayan öğrenciler varken, okula gidemeyen kız çocukları varken, okula gidemeyen, öğretmeni olmayan çocuklarımız varken ilerlemeden bahsetmek mümkün müdür?

Eğitim demişken, Sayın Bakanımız da buradayken, Merzifon’da iktisadi ve idari bilimler fakültesi açılması, Resmî Gazete’yle yayımlanmış ve kararı alınmış ancak bugüne kadar bu fakülte hizmete açılmamış ve Merzifon cezalandırılmaya devam edilmiştir diyorum.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tuncer.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Karar yeter sayısı istiyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.36

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.49

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara), Sema KIRCI (Balıkesir)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 29’uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 51’inci maddesi üzerinde verilen aynı mahiyetteki önergelerin oylaması sırasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi, önergeleri tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Aynı mahiyetteki önergeleri kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önergeler kabul edilmemiştir.

405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

51’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

52’nci madde üzerinde üç ayrı önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın 52’nci maddesinde yer alan "staj" ibarelerinin "Uygulamalı Öğrenim" ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Metin Lütfi Baydar                     Ceyhun İrgil                       Bülent Yener Bektaşoğlu

    Aydın                                       Bursa                                      Giresun

Mustafa Ali Balbay                     Haydar Akar                              Kemal Zeybek

    İzmir                                       Kocaeli                                     Samsun

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan (1/721) esas numaralı Kanun Tasarısı’nın 52’nci maddesinin üçüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Zühal Topcu                             Erkan Haberal                               Ruhi Ersoy

   Ankara                                      Ankara                                    Osmaniye

Deniz Depboylu                          Arzu Erdem                    Mehmet Necmettin Ahrazoğlu

    Aydın                                      İstanbul                                      Hatay

                                          Fahrettin Oğuz Tor

                                             Kahramanmaraş

"Aday çırak, çıraklar, işletmelerde mesleki eğitim gören öğrenciler ile mesleki ve teknik ortaöğretim okul ve kurumlarında okumakta iken staja, tamamlayıcı eğitime veya alan eğitimine tabi tutulan öğrencilerin sigorta primleri asgari ücretin yüzde yetmiş beşi üzerinden, Bakanlık ile mesleki ve teknik eğitim yapan yükseköğretim kurumlarının bağlı olduğu üniversitelerin bütçesine konulan ödenekten karşılanır."

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 52’nci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Çağlar Demirel                          Sibel Yiğitalp                                 Ziya Pir

Diyarbakır                                 Diyarbakır                                 Diyarbakır

Ayhan Bilgen                            İmam Taşçıer                            Behçet Yıldırım

     Kars                                     Diyarbakır                                  Adıyaman

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLİ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Adıyaman Milletvekili Sayın Behçet Yıldırım. (HDP sıralarından alkışlar)

BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) – Teşekkürler Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 405 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 52’nci maddesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

657 sayılı Kanun’un disiplin hükümleri kendisine yetmediği için bugün bu yasa düzenlemesiyle akademik personel hakkında ekstra hükümler koyma ihtiyacı hisseden Hükûmet, kamu emekçilerine, 657 sayılı Yasa da yetmemiş, kanun hükmündeki kararnamelerle bu kanunun dışında “Allah’ın lütfuyla” Allah’ın hoş görmeyeceği tüm mağduriyetleri yaşatmıştır.

Millî Eğitim Bakanlığı sendikal eylem nedeniyle 11.300 öğretmeni açığa alırken, sadece 6.007 öğretmeni görevine iade etmesi göreve iade edilmeyen eğitim emekçilerine yönelik hukuksuz tutumun sürdüğünü göstermektedir. Adıyaman’da KESK’e bağlı EĞİTİM-SEN üyesi 500’e yakın öğretmen açığa alınmış, öğretmenler dâhil 57 kamu emekçisi ihraç edilmiştir. Açığa alınanlar, soruşturma tehdidi altında üç ay boyunca süren işkenceden sonra görevlerine iade edilmişlerdir. Bu açığa alınmalar üzerine üç ay boyunca bu insanlar ciddi anlamda hukuksuz bir şekilde mağdur edilmiştir. Aynı şekilde, ihraç edilen emekçiler hakkında bu hukuksuzluk devam etmektedir. Bu ihraç edilenleri göreve almadığınız müddetçe, bu ihraç kararını kaldırmadığınız müddetçe bu haksızlığı, bu hukuksuzluğu, bu mağduriyeti gidermiş olamayacaksınız.

Şanlıurfa’da -benim de üye olduğum- 100’ü aşkın SES üyesi arkadaş ihraç edildi. İhraç edilen bir doktor arkadaşla görüştüm, bana şunu söyledi: Bir ara mahkemeye çağırmışlar, diyorlar ki “Sen Rojava’dan gelen insanlara itinayla bakmışsın.” Bir doktorun hastasına itinayla bakması ne zaman suç olmuştur arkadaşlar, içinizde hekim arkadaşlar var? Evet, bu soru, benim doktor arkadaşıma, genel cerrah arkadaşıma sorulmuştur: “Sen hastalarına itinayla bakmışsın.” Evet, ben de hastalarıma, Rojava’dan gelen insanlara Suruç’ta, kapıda, çadır kentlerde itinayla baktım; suçsa bu suçu ben de işledim arkadaşlar.

Bir ikincisi: Rojava olayıyla ilişkilendirilen Sayın Demirtaş’a işte “Milleti sokağa döktü.” falan… Bir tek Sayın Demirtaş’ın bu söylemleri milleti sokağa dökmemiştir, Rojava’dan gelen havar sesleri vardır, uluslararası çağrılar vardır, “Rojava düştü, düşecek.” diyenler vardır, bütün bunlarla Kürtlerin ar damarına basılmıştır, Kürtler sokağa dökülmüştür, Rojavalıların yardımına koşmuştur, IŞİD belasını defetmiştir.

Adıyaman’da da halk sokağa döküldü. Ben de o süreçte, o sokaktaki insanlar bir şey yapmasın diye risk aldım. İşte, içinizde AK PARTİ milletvekili var şu anda, o zaman AK PARTİ il başkanıydı. Adıyaman’da bir şey olmasın, bak, insanlar yürüyor, 3 bin, 5 bin kişi sokaklarda yürüyor, bir şey olmasın diye biz inisiyatif aldık. Bir kişinin burnu kanamadı. Burada şu anda aranızda oturan vekil arkadaşa da teşekkür ederim. Biz süreci çok güzel yönettik.

Selahattin Başkan öyle dediyse kimsenin ölmesi gerekmiyordu. Bu insanların ölümünden bu tedbirleri almayan devlet sorumludur. 52 tane arkadaş ölmüştür, bu 52’sinin çoğu da bizim partilidir. Bu kadar insafsızlık olmaz.

Yine, bu açığa alınmalarla ilgili, ihraçlarla beraber, toplumda hukuka güven ve adalet duygusu kaybolmuştur. Hedef alınan, emekçilerin sadece iş yaşamı değil, hedef alınan, emekçilerin tüm kazanımları, esasında bu kazanımlara yol açan örgütlülüktür.

Bakın, Adıyaman’da ihraç edilenlere baktığımızda hepsi emek örgütlerinde, sendikalarda görev aldıkları için ihraç edilmiş, soruşturmalara tabi tutulmuştur. EĞİTİMSEN Adıyaman Şubesinin eş başkanları dâhil 7 kişilik yürütme kurulundan 6 kişi, SES Adıyaman Şubesi eş başkanları, BES Adıyaman temsilciliği, DİVES Temsilcilik Başkanı sırf yasal örgütlenmede görev aldıkları için soruşturmalara tabi oldular ve ihraç edildiler.

Bir tek insanın sendikalarda hakkını aramaması adına, belli sendikalar ve genellikle sol, muhalif sendikalar hedef alınmıştır. Darbe girişimiyle hiçbir şekilde alakası olmayan bu emekçi arkadaşlara faturanın bilinçli olarak kesilmeye çalışılması, sol, muhalif kesimler üzerinde uygulanan bir baskı ve sindirme politikasıdır ve işinden olan binlerce emekçiyle beraber bu emeğin muhatapları ve özellikle öğrenciler mağdur edilmiştir.

Bir de bu emekçi arkadaşların geri dönüş sürecinde her gün bir şeyler söyleniyor: “Bugün alınacak, yarın alınacak; bugün alınacak, yarın alınacak.” gibi. Bundan siyasi rant devşirmeye çalışan siyasiler olmuştur. Bu da çok yanlıştır. O arkadaşlar gerçekten bu konuda da çok mağdur olmuşlardır. Emekçilerin hak mücadelesini sonuna kadar destekleyip her zaman onların yanında bulunmak bizim işimiz olmalıdır. Yoksa bütün bu mağduriyetleri yaratan iktidar milletvekillerinin bulunduğu ilde propagandasına dönüşen eylem ve faaliyetlerde bulunmak değil, mücadeleleri sonucunda işlerine dönen emekçilerle her alanda ve her anlamda dayanışma içinde olmak gerekir.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yıldırım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum…

AHMET YILDIRIM (Muş) – Karar yeter sayısı Sayın Başkan.

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.58

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 18.10

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara), Sema KIRCI (Balıkesir)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 29’uncu Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 52’nci maddesi üzerinde verilen, Adıyaman Milletvekili Behçet Yıldırım ve arkadaşlarının değişiklik önergesinin oylaması sırasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Kâtip üyeler arasında anlaşmazlık olduğundan oylama işlemini elektronik cihazla gerçekleştiriyorum.

Oylama için iki dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Komisyon burada.

Hükûmet burada.

Şimdi diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan (1/721) esas numaralı Kanun Tasarısı’nın 52’nci maddesinin üçüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Necmettin Ahrazoğlu (Hatay) ve arkadaşları

"Aday çırak, çıraklar, işletmelerde mesleki eğitim gören öğrenciler ile mesleki ve teknik ortaöğretim okul ve kurumlarında okumakta iken staja, tamamlayıcı eğitime veya alan eğitimine tabi tutulan öğrencilerin sigorta primleri asgari ücretin yüzde yetmiş beşi üzerinden, Bakanlık ile mesleki ve teknik eğitim yapan yükseköğretim kurumlarının bağlı olduğu üniversitelerin bütçesine konulan ödenekten karşılanır."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Necmettin Ahrazoğlu konuşacak.

Buyurun Sayın Ahrazoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 52’nci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlarken, Adana’nın Aladağ ilçesinde kız öğrenci yurdunda çıkan yangında hayatını kaybeden evlatlarımıza Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum. Ailelerine ve milletimize başsağlığı, yaralı öğrencilerimize Rabb’imden acil şifalar temenni ediyorum.

Değerli milletvekilleri, 52’nci maddeyle, özelde ve devlette okuyan, staj yapan öğrencilere ücret ödenmesi ve sigorta primlerinin ödenmesiyle ilgili düzenleme yapılmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aylardır abluka altında olan, insani yardım malzemelerinin dahi girişinin yapılmadığı Halep’te 15 Kasım 2016’dan bu yana dünya tarihinin en ağır bombardımanı ve sivil katliamından biri yaşanmaktadır. Cuma gününden bu yana, ağır hava bombardımanı, rejim ve Rus güçlerinin topyekûn bir şekilde giriştiği kara harekâtı devam etmektedir. Halep’te 15 Kasımdan bu yana, rejim, Rusya ve diğer güçler tarafından 2 bin hava saldırısı, 7 bin top atışı yapılmıştır. Ağır saldırılar sonucu çoğu sivil 2 bin kişi yaralanmış ve 700’e yakın sivil hayatını kaybetmiştir. Bu insanlık dışı saldırıda en yoğun olarak hedef alınan bölgeler ise Türkmenlerin bulunduğu bölgeler olmuştur. Kadim Türk yurdu Halep’in Türkmen mahalleleri Bostan Paşa, Höllük, Haydariye, Şeyh Faris, Şeyh Hıdır ve Baidin tamamen yerle bir edilmiştir. Bölgedeki Türkmen birliklerinin karargâhları vurulmuş, maalesef, çok sayıda Türkmen mücahit şehit düşmüştür. Türkmen varlığına kasteden bu saldırı yetmezmiş gibi, YPG ve PYD unsurları da rejimin elde ettiği Halep’te Türkmen mahallelerine sızmaya başlamıştır. Sivillerin bir kısmı bombardıman bölgelerinde sıkışıp kalmışlardır. Birleşmiş Milletler 16 bin sivilin bölgeden kaçtığını ve çatışmaların Halep’in doğusunu “yiyeceksiz kent” hâline dönüştürdüğünü belirtmiştir. Büyük çoğunluğuysa Muntasır Billah ve Fatih Sultan Mehmet Tugaylarının canlı kalkan olmasıyla muhaliflerin kontrolündeki Meşhed, Sukkeri, Salhin, Firdevs ve Şaar Mahallelerine gelmiş, buralara sığınmıştır. Suriye savaşının başından bu yana her bölgede olduğu gibi Humus’ta, Şam’da, Halep’te, Bayır Bucak’ta, Rakka’da, Tel Abyad’ta Türkmenler direkt olarak hedef alınmaktadır. Merminin, bombanın ulaşmadığı bir yer kalmamıştır.

2013’te etnik temizliğe maruz kalan Humus’ta Türkmenler 6 köyde muhasara altında bulunmakta ve acil insani yardım beklemektedir. Bayır Bucak Türkmenleriyse Kasım 2015’te tamamen boşaltılmış ve bölgede sadece 5 köyde Türkmen güçleri bulunmaktadır. Rakka, Tel Abyad Türkmenleri PYD/YPG zulmü altındadır. Şimdi de kadim Türk yurdu Halep yerle bir edilmektedir. Dünyanın gözleri önünde Halep ölmektedir. Koskoca bir tarih, koskoca bir medeniyet savaş tacirlerine kurban edilmektedir. Tarih şahittir ki yıkılan sadece Halep değil, insanlığın vicdanıdır. Suriye’de Türkmenler, 2011’den bu yana, vatan bildikleri Suriye’de zulüm, katliam ve etnik temizlik neticesinde 35 bin can vermiş, hâlâ da vermeye devam etmektedir. Bin yıldır yaşadıkları topraklarından sürülmüş, sürülmeye de devam edilmektedir.

Değerli milletvekilleri, Halep’te yaşayan insanların, Türkmenlerin direnebilmeleri için hayatta kalmaları, hayatta kalmaları içinse şu anda Halep’te muhasara ve bombardımandan kurtulmaları, mücahit ve sivillerin bölgeden sağ ve salim şekilde ayrılmaları gerekmektedir. En kısa zamanda Halep’te gerçek bir ateşkes ilan edilmeli ve insani koridor açılmalıdır diyor, Halep’teki katliamın bir an önce durdurulmasını istiyoruz. Halep’in kader çizgisi, Anadolu’nun istikbal rotası ayrı ve uzak değildir, kaderimiz örtüşmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Devamla) - Halep emniyette değilse, Gaziantep, Kilis, Hatay tehdit altındadır diyor, bu konuda, başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere, Hükûmeti, sivil toplum kuruluşlarını, Birleşmiş Milletler örgütünü, uluslararası sivil toplum kuruluşlarını duyarlılığa ve sorumluluğa davet ediyor, Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ahrazoğlu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 52’nci maddesinde yer alan “staj” ibarelerinin “uygulamalı öğrenim” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Kemal Zeybek (Samsun) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Samsun Milletvekili Sayın Kemal Zeybek.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

KEMAL ZEYBEK (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Cumhurbaşkanı Erdoğan “Devlet terörü estiren zalim Esed -tabii, ben Esad diyorum- hükümdarlığına son vermek için oraya girdik, başka bir şey için değil.” açıklamasında bulundu. Bu ifade, Parlamento iradesinin gasbıdır. Parlamento Hükûmete, IŞİD, PKK ve diğer terör örgütleriyle mücadele ve sınır güvenliğimiz için yetki verdi. Bu ifade, Anayasa’yı ihlaldir, Parlamentoyu yok saymaktır, başka bir ülkeye açık bir savaş ilanıdır. Bu yetki Türkiye Büyük Millet Meclisine aittir, devredilemez.

Türk Silahlı Kuvvetleri El Bab’a ilerlemektedir. Esad, 407 kilometre uzaktaki Şam’dadır. Bu ifadenin ayrıca bir inandırıcılığı yoktur, halüsinasyon belirtisidir.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, dün gece Adana Aladağ’da bir kız yurdunda yitirdiğimiz değerli öğrencilerimize Allah’tan rahmet diliyorum, yaralılara acil şifalar diliyorum.

Tabii, bu yurtta yaralanan öğrencilerimizin, hayatlarını kaybeden öğrencilerimizin… Yıllardır ülkemizde üniversite yurtlarının yapılmadığını, devletin yurtlar yaparak öğrencilerine, çocuklarına sıcak bir dayanışma, onu kucağına alma, benimseme, yetiştirme olgusu olmadığını görüyoruz. Biz diyoruz ki: Bundan sonraki hükûmet inşallah… Dün akşam gelen kazadan sonra, Türkiye'de, cemaatlerin kucağına atılmayan ve devletin sıcak yuvasında kendi eğitimlerini sürdüren bir yurt yapısının Türkiye genelinde hayata geçirilmesini temenni ediyoruz.

Değerli milletvekilleri, 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 52’nci maddesi üzerine söz almış bulunmaktayım. 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’yla asıl yapılmak istenen, kariyer ve liyakati ortadan kaldırarak yandaş yöneticilerinizi görev başına getirmek. Millî Eğitim Bakanlığı, taşradaki yetkileri merkezde toplayarak, genel müdürlüklerin ve okulların adlarını değiştirerek yöneticileri “vekâlet”e dönüştürmektedir. Amaç, baskıyı artırmak, yandaş olmayan yöneticileri elemek, okul ve kurum müdürlüklerine yandaşları atamaktır. Kadrolaşmayı yaparken cemaatlerin talepleri doğrultusunda hareket ettiklerini bizzat kendileri açıklamışlardır. Asıl hedeflenenin personel hareketliliğiyle kadrolaşma olduğu açıktır.

Eğitimi siyasi bir rant ortamına çevirdiniz. İnsanların birbirine güvenmediği… Sınavları şaibeli hâle getirmiş bulunmaktasınız; soru çalmalar, vermeler gibi... Gelinen son nokta da 15 Temmuz darbesi. Dün olduğu gibi bugün de aynı yandaşlarla devam ediyorsunuz. Kariyer ve liyakat için, yarışma sınavları yerine, AKP’ye bağlılık derecesi ölçülüyor. Cemaatin biri gider diğeriyle iş tutmaya kalkarsınız. Günün birinde yine kandırılmış olabilirsiniz. Suçu sonradan bize atmayasınız diye buradan sizleri uyarıyorum: Yurttaşlık bağını esas alalım, vergi veren ve her türlü yasal yurttaşlık sorumluluklarını yerine getiren insanlarımızın arasında ayrım yapmayalım. Yarışma sınavları esas alınsın. Bilgi sahibi, birikimi olan yetkilileri makam sahibi yapalım. Millî Eğitim Bakanlığının, bundan sonra yapacağı atamalarda, liyakat sahibi olanları ve makamı en iyi şekilde temsil edenleri yerine, görevine getireceğine inanıyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Zeybek.

GARO PAYLAN (İstanbul) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeyi kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

52’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

53’üncü madde üzerinde ikisi aynı mahiyette olmak üzere üç önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 53’üncü maddesinde yer alan “Önceki öğrenmeler” ibarelerinin “Yabancı ülkelerden ve ülkemizdeki mesleki eğitim kuruluşlarından eğitim almış öğrenciler” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

          Erkan Aydın                              Metin Lütfi Baydar                                  Ceyhun İrgil

               Bursa                                            Aydın                                                 Bursa

Bülent Yener Bektaşoğlu                         Haydar Akar                                  Mustafa Ali Balbay

             Giresun                                         Kocaeli                                                İzmir

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan (1/721) esas numaralı Kanun Tasarısı’nın 53’üncü maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını ve diğer maddelerin teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

          Zühal Topcu                                 Erkan Haberal                                       Ruhi Ersoy

              Ankara                                          Ankara                                             Osmaniye

     Fahrettin Oğuz Tor                              Arzu Erdem                                     Deniz Depboylu

        Kahramanmaraş                                   İstanbul                                               Aydın

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

        Çağlar Demirel                                Sibel Yiğitalp                                         Ziya Pir

           Diyarbakır                                     Diyarbakır                                          Diyarbakır

         İmam Taşçıer                                 Ayhan Bilgen

           Diyarbakır                                         Kars

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergelere Komisyon katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ilk konuşmacı Diyarbakır Milletvekili Sayın Sibel Yiğitalp. (HDP sıralarından alkışlar)

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, dün Aladağ’da yaşanan yurt yangınında hayatını kaybedenlere rahmet, ailelerine başsağlığı, yaralılara acil şifalar diliyorum.

Bundan tam bir yıl önce Kulp’ta Kur'an kursunda böyle bir yangın olmuştu, 6 tane çocuğumuz yaşamını yitirmişti ve oluş biçimi de buna çok benzer bir hikâye; kapıları plastik, çok derme çatma bir yer, müftülüğe bağlı bir Kur'an kursu, izinsiz, ruhsatsız, hiçbir denetime tabi olmamış, yapılması gereken hiçbir yasal düzenleme yapılmamış, lalettayin bir şey. Orada yangın çıktıktan sonra çocuklar kendini çıkarmaya, kurtarmaya çalışırken, 6 tanesi kapının plastik olması sebebiyle kendini kurtaramadı, 3 çocuk çıkabildi, 3 çocuk da yaralandı ve yaralıların durumu da iyi değildi.

O dönem Başbakan Davutoğlu’ydu ve kendisine bir soru önergesi vermiştik, demiştik ki: “Bu yangın nasıl oldu? Bu çocuklar orada izinli mi kalıyorlar? O çocukların yaşları orada kalmalarına uygun mudur?” Ki, değil. “Bu çocuklar için herhangi bir planınız var mı? Bununla ilgili bir tutuklama var mı? Yaptığınız bir araştırma var mı?” Hiçbir cevap alamadık, zaten onun da Başbakanlık ömrü yetmediği için yerine yeni Başbakan geldi.

Şimdi aynı şey Adana’da da oldu. İşin ilginç tarafı, sekiz yıl önce Konya’da da böyle bir şey olmuştu, Konya’da o zaman da tam 18 öğrenci yaşamını yitirmişti ve 18 öğrencinin yaşamını yitirdiği, sekiz yıl önce olan bir olayda bir kişi dahi tutuklanmadı, bir insan hakkında soruşturma açılmadı ve ne yazık ki bu, kendini tekrar eden facialar ve katliamlara dönüştü.

Ve şimdi de Adana’da da bu aynı şeyi yaşıyoruz, yayın yasağı var. Gariptir, Adana’da da aynı gün, dün Diyanet İşleri Başkanı 6 milyon 639 bin liralık bir müftülük binası açıyor ve bunu açarken de gerçekten insanın vicdanını, ahlakını çok rahatsız eden bir şey… Siz yoksul ve yoksun öğrencileri tarikatlara ve cemaatlere mahkûm ederek, onların bütün her şeyini onların üzerine atarak kendinizi kurtaramazsınız ve onlara yapmış olduğunuz, vermiş olduğunuz bütün sorumluluklardan dolayı sorumlusunuz. Bugün o çocukları, yoksul çocukları tarikatlara, cemaatlere mahkûm eden zihniyet o çocukların katilidir ve bu katil olan zihniyete karşı sessiz kalan, yorum yapmayan, hatta bir yerde sessizce onaylayanlar da bu suçun ortağıdır. Eğer bugün Adana’daki olaya Kulp’taki gibi, Konya’daki gibi bakılırsa -ki nitekim öyle bakılacak, basın yasağı getirildi- toplumun huzursuzluğu oluşmasın, toplumun iç barışı bozulmasın diye böyle absürt, mantık dışı yasaklamalarla, kendince bu işin oradaki sorumlularını saklamayı, aklamayı, hatta ve hatta belki ileride de onları ödüllendirmeyi hep birlikte izleyeceğiz.

Umarım ve dilerim ki bugünkü Başbakan -eğer ömrü yeterse Başbakanlığa- bu sorularıma cevap verir çünkü kendisine de aynı soruları soruyorum.

Sorularımdan biri şu; bir: Bugün yangın çıkan kız öğrenci yurdu kimindir? İki: Bu yurtların imar denetimini kim yapmaktadır? Öğrenci yurtlarındaki denetimsizliğin ve sorumsuz davranışların nedenleri nelerdir? Bu yangının sorumluları kimlerdir? Millî Eğitim Bakanlığı Özel Öğrenci Yurtları Yönetmeliği’ne göre sadece lise ve üniversite öğrencileri için özel yurt açılabilir. Adana’da katledilen çocuklar 11-14 yaşları arasındadır, aynı Kulp’taki gibi, aynı Konya’daki gibi ve bu çocukların bu yurtta kalmasına kim izin vermiştir? Türkiye’de ilkokul öğrencilerine yurt açma izni verilmez iken Türkiye’nin dört bir yanına yayılan tarikat, cemaat yurtlarına Millî Eğitim Bakanlığı nasıl onay veriyor?

Dün akşam, facianın duyulduğu saatlerde yurdun önünde kızını arayan bir babanın şöyle bir isyanı vardı: “Burası Süleymancıların yurdu. Devlet, yurdunu yıktı ve çocuklarımızı buraya yerleştirdi.” Yurt açığını gidermek için, kamusal, parasız ve nitelikli barınma hakkı için politikalar üretmek kimin hakkıdır ve kimin görevidir? Neden bu politikaları üretmek yerine kız çocuklarının küçücük yaşta evlendirilmesi ve onların birtakım suistimal, istismar aracı hâline getirilmesi konusunda çaba gösteriyorsunuz?

Yine soruyorum: Bu tür yurt yangınlarıyla ilgili ne zaman önlem almayı düşünüyorsunuz? Sizin için önlem alma eşiği nedir?

Yine soruyorum: Denetim görevini yapmak yerine sabır dileyen ve hatta bunu kader olarak niteleyen bu bakış açınızdan ne zaman vazgeçeceksiniz? Çünkü, bu ülkeyi siz yönetiyorsunuz ve yönettiğiniz için de bir karınca bile incinse siz sorumlusunuz. Bugün Adana’da, ondan önce Kulp’ta, ondan önce Konya’da olan her şeyden sorumlusunuz ve bu sorumluluğunuzu tekrar size hatırlatmak istiyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yiğitalp.

Aynı mahiyetteki diğer önerge üzerinde Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Fahrettin Oğuz Tor konuşacak. (MHP sıralarından alkışlar)

Sayın Tor, buyurun.

FAHRETTİN OĞUZ TOR (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 405 sıra sayılı Tasarı’nın 53’üncü maddesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

Aladağ’da hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yaralılara şifa diliyorum. İnşallah bu, üzücü olayların sonuncusu olur.

Değerli milletvekilleri, Mesleki Eğitim Kanunu çırak, kalfa ve ustaların eğitimi ile okullarda ve işletmelerde yapılacak mesleki eğitime ilişkin esasları düzenlemektedir. Bu vesileyle ben de mesleki ve teknik eğitimden kısaca bahsetmek istiyorum.

Mesleki ve teknik eğitim, en genel anlamda, bireysel ve toplumsal yaşam için zorunlu olan bir mesleğin gerektirdiği bilgi, beceri, tavır ve meslek alışkanlıkları kazandırma; bireyi zihinsel, duygusal, sosyal, ekonomik ve kişisel yönleriyle dengeli biçimde geliştirme sürecidir. "Mesleki ve teknik eğitim okul ve kurumları" denince de mesleki ve teknik eğitim alanında diplomaya götüren ortaöğretim kurumları ile belge ve sertifika programlarının uygulandığı her tür ve derecedeki örgün ve yaygın eğitim öğretim kurumları anlaşılmaktadır.

Bilginin sürekli artması ve bilimin gelişmesine paralel olarak teknolojinin her geçen gün kendini yenilemesi ülkelerin eğitim sürecini etkilemektedir. Bu nedenle, eğitim programlarının güncel olması ve yapılan eğitim öğretim ortamlarının çağın koşullarına uygun olması gerekmektedir. Özellikle, mesleki ve teknik eğitim programlarının geliştirilmesinde toplumun ihtiyaçları, ülkenin istihdam alanları göz ardı edilmemelidir. Çünkü, mesleki ve teknik eğitim okul ve kurumları, mezun ettiği öğrencileri nitelikli eleman olarak sektörlere kazandırmakla görevlidir.

Gelişmiş ülkeler, bireylere verilen mesleki ve teknik eğitimde bireylerin teknolojiyi anlayıp kullanabilecek temel becerilere, iletişim ve problem çözme becerilerine ve iş birliği içinde çalışabilecek disipline sahip olmasına önem vermektedirler. Türkiye'de meslek yüksekokulları ile mesleki ve teknik ortaöğretim kurumları, mesleki ve teknik eğitim programlarının iş gücü piyasasının taleplerine uygun olarak güncellenmemesi sonucu mesleki ve teknik eğitim mezunlarının istihdamı artırılamamakta ve mezunların mesleki eğitime olan talebi azalmaktadır. Bu nedenle, mesleki ve teknik eğitimde modüler ve esnek bir sisteme geçilmesi şarttır. Mesleki eğitim sisteminin öğrencilere ekip hâlinde çalışabilme, karar verebilme ve sorun çözebilme, sorumluluk alabilme gibi iş gücü piyasasının gerektirdiği temel becerilere sahip öğrenci yetiştirmesi esas olmalıdır.

Değerli milletvekilleri, mesleki ve teknik eğitimin ülkemizin ve çağın gereklerine göre yeniden ele alınmasının zamanı gelmiş ve geçmektedir. Bundan otuz, kırk yıl önce bir endüstri meslek lisesinin eğitim ve öğretimi, kazandırdığı beceri bugün meslek yüksekokulları dâhil birçok mühendislik fakültesinde yoktur. Bir ticaret meslek lisesini bitiren rahatlıkla serbest muhasebecilik, mali müşavirlik yapabiliyordu. Bugün bir üniversitenin iktisat, maliye, işletme, muhasebe bölümünü bitirenin verilen bir monografiyi çözümleyebilmesi oldukça zordur. Sorun, teori ile uygulamanın birleştirilememesindedir.

Evet, her ilde bir üniversite açılmıştır. Sayısal olarak üniversitelerin artmasına seviniriz ancak kendimizi hiç aldatmayalım, sayısal olarak artan üniversitelerin içinin de doldurulması şarttır. Bugün Anadolu'da, uygulama alanlarından bahsetmiyorum, profesör görmeden, gerçek anlamda üniversite havası teneffüs etmeden diploma alanlar vardır, pratik sıfırdır. Japonlar başarılı olmuşlarsa en önemli sebeplerden biri eğitimdeki disiplinleridir. Disiplinden kastım, öğrencilerin kafasında cetvel parçalama değildir, disiplinden kastım 7-8 ana dersi zayıf olduğu hâlde ortalamayla sınıf geçmemedir. Bugün matematik gibi, fizik gibi ana dersleri zayıf olduğu hâlde diğer derslerin ortalamasıyla sınıf geçilmektedir. 7-8 ana dersi zayıf öğrenci sınıf geçse, diploma alsa ne yazar?

Bir başka ve önemli konu: Maalesef, bugün 3-4 matematik, fizik sorusunu yapan mühendislik fakültelerine girebilmektedir. Her zaman söyledim, söylemeye de devam edeceğim, Allah’ın emrine uyun ve işi ehline verin. Din kültürü ve ahlak bilgisi, felsefe, müzik öğretmenini, beden eğitimi öğretmenini branşına uygun veya düz liselere müdür veya vekil olarak verebilirsiniz, daire başkanı, genel müdür, müsteşar yapabilirsiniz ama sakın ola ki endüstri meslek liselerine müdür veya müdür vekili yapmayınız.

Bu ülkeye yazık edersiniz diyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tor.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Karar yeter sayısının aranmasını istiyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.39

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 18.52

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara), Sema KIRCI (Balıkesir)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 29’uncu Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 53’üncü maddesi üzerinde verilen aynı mahiyetteki önergelerin oylaması sırasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi, önergeleri tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeleri kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önergeler kabul edilmemiştir.

405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Komisyon burada, Hükûmet burada.

Şimdi diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 53’üncü maddesinde yer alan “Önceki öğrenmeler” ibarelerinin “Yabancı ülkelerden ve ülkemizdeki mesleki eğitim kuruluşlarından eğitim almış öğrenciler” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Erkan Aydın (Bursa) ve arkadaşları.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL ETYEMEZ (Konya) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Bursa Milletvekili Sayın Erkan Aydın. (CHP sıralarından alkışlar)

ERKAN AYDIN (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 53’üncü maddesinde verilen önerge üzerine söz almış bulunmaktayım.

Sözlerime başlarken dün akşam Adana’da hayatını kaybeden 11 yavrumuz, canımız ve 1 görevli için Allah’tan rahmet, yaralananlara da şifa diliyorum. Gerçekten ciğerimiz yandı, içimiz yandı. Orada yoksul ailelerin kızları hayatlarını kaybetti. Paraları, imkânları olmadığı için oraya gittiler ve canlarını verdiler. Gene yoksul ailelerin çocukları bilmedikleri topraklarda, Suriye’de, güneydoğuda hayatlarını veriyorlar ama Hükûmet ya da yetkililer maden işçisi öldüğünde “fıtrat”, burada denetimsizlikten, ilgisizlikten ölenlere de “kader” diyorlar. Olan garibana oluyor, orada canını yitirenlere oluyor.

Bugün tekke ve zaviyelerin kapatılmasının yıl dönümü, 30 Kasım 1925’te kapatıldı. Ama, bugün baktığımızda, Fetullah Cemaati’ne gönderilirken çocuklar, son birkaç yıldır -onun kötülenmesiyle- onun yerine Süleymancıların yurtlarına, Süleymancı cemaatlerin yurtlarına gidiyorlar ve orada da bu tanıdık, bu bildik görüntüler ortaya çıkıyor. Baktığımız zaman, belediye başkanı bu yurdu yıkmış, yerine de yenisini yapacağını söylemiş. Ama önce tedbiri alıp sonra yıkması gerekirken çocuklar da -açıkta kalmalarından dolayı- Süleymancıların yurtlarına yerleştirmişler. Herhangi bir denetim, ilgi olmadığı için de çocuklar orada hayatlarını kaybetmişler. Aslında yapılması gereken neydi? Oradaki çocukların bir belediye ya da devlet yurduna yerleştirilip ondan sonra inşaata başlanması gerekiyordu ancak yapılan iş tam tersi.

Bakın, kaybettiğimiz kızlardan birisi, Aladağ’daki Sinanpaşa Ortaokulunda okuyan Cennet Karataş. Bu yıl 5’inci sınıfa başlamış, ilk kez ailesinden ayrılarak yurda yerleşmiş. Ailesi, Aladağ’a bir buçuk saat mesafede, Kışlak köyünde oturuyor. Babası, kızının okumayı çok sevdiğini, doktor olmak istediğini ve bu yüzden de Aladağ’a gönderdiğini anlatıyor. Ancak, imkânı olmadığı için, okutacak parası, kalacak yeri olmadığı için bu yurda mecbur kaldığını söylüyor, mecburiyetten dolayı da gönderdiğini ekliyor. Bu, bir babanın feryadı. Hepimiz babayız, çoluğumuz, çocuğumuz var. Bu yüreği, bu acıyı içinde hissetmeyen kimse olabilir mi? Ama, bunu düzeltmekle görevli, bu hataları denetlemekle görevli Hükûmet, yetkililer ne diyor? Yayın yasağı koyuyor, “Bunlardan ders alacağız.” diyor. Sel oluyor, TOKİ’de insanlar ölüyor, Hükûmet ders almıyor. Deprem oluyor, birçok insan ölüyor, Hükûmet ders almıyor, Maden faciası oluyor, insanlar ölüyor, ders almıyor. Dün de çocuklar öldü, Hükûmetten gene bildik, tanıdık açıklama. “Bundan ders alacağız.” Daha ne kadar insan ölecek, ne kadar çocuk ölecek de ders alacaksınız ya da bütün gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, şu istifa mekanizmasını aklınıza getireceksiniz? Bir Allah’ın kulunun da aklına gelmez mi? Bunun bir sorumlusu var. Burada bir sürü gencecik, körpecik can gitti. Bir tane sorumlu da çıkıp Avrupa’da, Batılı ülkelerde olduğu gibi “Bunun bedeli, evet, benim sorumluluğumda.” deyip bir istifa olmaz mı?

Sayın milletvekilleri, Hükûmetin yetkilileri burada, Sayın Bakana soruyorum: Bir kişi de çıkıp bunu söylemez mi? Ama maalesef, bununla ilgili hiçbir açıklama yok. Konya’da da oldu, sekiz yıl önce, orada da 18 yavrumuz gitti, sekiz yıldır dava devam ediyor, tutuklanan yok. Hâlâ bekliyoruz, ne zaman sorumlular cezasını alacak? Bütün bunlar olurken Sayın Cumhurbaşkanı ne diyor? “Devlet terörü estiren zalim Esad’ın hükümdarlığına son vermek için Suriye’ye girdik, başka bir şey için değil.” diyor. Bu, Parlamento iradesinin gasbıdır. Bu, Anayasa’nın ihlalidir. Bu, başka bir ülkeye açık bir savaş ilanıdır ki bu yetki Türkiye Büyük Millet Meclisinindir kimseye devredilemez, Türkiye Büyük Millet Meclisinin haberi olmadan kimse böyle bir söz söyleme hakkına sahip değildir.

Buradan, bu ifadenin de yüce milletimiz tarafından değerlendirilmesini ve kamuoyunun da gündemin bu kadar yoğun olduğu bir dönemde bunları bir an önce değerlendirmesini talep ediyorum, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Aydın.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

54’üncü madde üzerinde iki ayrı önerge vardır, okutuyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 54’üncü maddesiyle kanuna eklenen geçici madde 11’de yer alan “devam etmekte olanlar” ibaresinin “devam edenler” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Metin Lütfi Baydar                     Ceyhun İrgil                          Mustafa Ali Balbay

    Aydın                                       Bursa                                        İzmir

Haydar Akar                          Bülent Bektaşoğlu                           Gaye Usluer

   Kocaeli                                     Giresun                                    Eskişehir

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 54’üncü maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Çağlar Demirel                          Sibel Yiğitalp                                 Ziya Pir

Diyarbakır                                 Diyarbakır                                 Diyarbakır

İmam Taşçıer                            Ayhan Bilgen                             Kadri Yıldırım

Diyarbakır                                     Kars                                         Siirt

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL ETYEMEZ (Konya) – Katılmıyoruz Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Siirt Milletvekili Sayın Kadri Yıldırım.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

KADRİ YILDIRIM (Siirt) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Bu konuşmamda, demokratik eğitimin bir gereği olan barış eğitimiyle ilgili birkaç hususu sizinle paylaşmak istiyorum.

Yapılan araştırmalara göre, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana yaklaşık 60 milyon insan hayatını iç çatışmalarda ve dış savaşlarda kaybetmiştir ve bunların çoğunu da çeşitli sivil kesimler -yani çoğunluğunu kadınlar, çocuklar, yaşlılar gibi sivil kesimler- oluşturuyor. Ve yine, yapılan araştırmalara göre, her bir F16’nın parasıyla bir okul rahatlıkla yapılabilmektedir.

Barış eğitiminin temel amacı, savaş kültürü yerine barış kültürünü hâkim kılmaktır ve barış eğitiminin kendine özgü bazı prensipleri vardır. Bunlardan biri: Empati kurabilmek. 2’ncisi: Tek kimliğe takılmayıp çoklu kimliklerimizin olduğunun farkına varmak. 3’üncüsü: Hiç kimseyi ötekileştirmemek. 4’üncüsü: Ayrımcılık yapmaksızın tüm bireylerin haklarına ve doğaya saygı göstermek. 5’incisi: Eleştirel düşünceyi, önünü açarak, sahiplenmek. 6’ncısı: İletişim mekanizmalarını açık tutmak. Ve 7’ncisi: Cinsiyet ayrımı yapmamaktır.

Maalouf’un bir tespiti vardır. Onun tespitine göre, hiçbir canlı kendi soyundan birini öldürmez. Eğer öldürüyorsa -insan da dâhil olmak üzere- mutlaka öldürmek istediğini bir şekilde yabancı görüyor, yabancı gözüyle bakıyor, öteki gözüyle bakıyor, öyle öldürmeye çalışıyor. Tekrar ediyorum Maalouf’un sözünü: “Hiçbir canlı kendi soyundan birini öldürmez ancak ötekileştirerek ve yabancı gözüyle ona bakarak öldürür.” Dolayısıyla, bütün yaşanan çatışmaların, savaşların, kan dökmelerin temeli karşısındakinin kimliğini -ister dinî kimlik olsun, ister etnik olsun, o kimliği- tanımamak veya karşısındaki halkın dilini tanımamak veya karşısındaki toplumun rengini hor görmek, o rengi adam yerine koymamaktır. Öyleyse barışçı eğitimin temel amacı ve olmazsa olmazı, toplumun bireylerine hem etnik ve dinî kimlik eşitliğini hem dillerin eşitliğini hem de renklerin eşitliğini benimsetmek, kavratmak ve bunu toplumun bireylerinde davranış değişikliğini meydana getirecek şekilde pratize etmektir. Eğer bir ülkede, bir devlette, bir memlekette bu yönde bir davranış değişikliği meydana gelmiyorsa -ki eğitimin en geçerli tanımı bireylerde davranış değişikliği meydana getirmektir- o hâlde o ülkenin, o devletin, o memleketin eğitimden beklenen amaca ulaştığı söylenemez. O hâlde, eğitimin temel amacı, barış kültürünü savaş ve çatışma kültürü yerine egemen kılmak, ikame etmektir.

Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yıldırım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 54’üncü maddesiyle kanuna eklenen geçici madde 11’de yer alan “devam etmekte olanlar” ibaresinin “devam edenler” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Metin Lütfi Baydar (Aydın) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET AKİF YILMAZ (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Sayın Gaye Usluer.

Buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

GAYE USLUER (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, geçtiğimiz gün, Cumhurbaşkanı Erdoğan “Devlet terörü estiren zalim Esed’in hükümdarlığına son vermek için oraya girdik, başka bir şey için değil.” dedi. Bu ifade, açıkça Anayasa’yı ihlaldir; bu ifade, Parlamentoyu yok saymaktır; bu ifade, Parlamento iradesinin gasbıdır. Parlamento Hükûmete IŞİD, PKK ve diğer örgütlerle, terör örgütleriyle mücadele ve sınır güvenliğimiz için yetki vermiştir, başka bir şey için değil.

Bakınız, 405 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nda yok yok. “Reform” diyorsunuz ama her bir maddeye baktığımızda eğitimde hangi deformasyonları yapacağını görmek zor değil.

Bakınız, 54’üncü madde de çıraklık eğitimine ilişkin. Çıraklık eğitimi Hayat Boyu Öğrenme Müdürlüğüne bağlanıyor. Buradan alınıp Meslekî ve Teknik Eğitim Genel Müdürlüğüne bağlanıyor. Yani mesleki eğitim ortaöğretime sıkıştırılıyor. 10 çalışanı olan işletmede dahi bu eğitimin verilecek olması, aynı zamanda “Çocuk emeği nasıl sömürülecek? Ucuz işçi nasıl oluşturulacak?” bunun göstergesidir. Bu düzenlemeyle, devlet kontrolünde, devlet destekli, devlet eliyle çocuk işçilik yasallaşmış olacaktır. Mesleki eğitimde elbette ki devletin, işverenin ve işçinin hem sorumlulukları vardır hem de görevleri vardır. Peki, mesleki eğitimde hedef nedir? Hedef, vasıflı iş gücünü oluşturmaktır. Hedef, bütün orta eğitim gençliğini üniversitenin önüne yığmamaktır. Ancak gördük ki 2012 yılında yine sizlerin oylarıyla hayata geçirilen 4+4+4 sistemi elbette ki baştan beri söylediğimiz gibi bir reform değildir. Bugün, bu sistemin millî eğitimde oluşturduğu dertleri, sorunları âdeta bir yumak olmuş biçimde hep birlikte izliyoruz. Ortaöğretimde, açık öğretim uygulamasıyla kurduğunuz bu sistemle eğitim 4’üncü sınıfın sonunda sonlanmaktadır. Öğrenciler aslında meslek ve teknik liseleri seçmek istememektedirler. Neden istememektedirler? Çünkü meslek liselerinin statüsü düşüktür, çünkü bu okullarda eğitim ne verimlidir ne kalitelidir. Peki, meslek ve teknik liseleri kimler seçmektedir? Ne yazık ki yine yoksul halk, yoksul halkın çocukları kısa yoldan iş bulsun düşüncesiyle çıraklık eğitimine, meslek ve teknik liselere yönlendirilmektedir.

Değerli milletvekilleri, her bir önergenin sonunda oy verme aşamasında hep birlikte parmaklarınızı kaldırıyorsunuz ama aslında neye parmak kaldırdığınızın bile farkında, bilincinde değilsiniz. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Hadi oradan ya! Ayıp ama.

ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Sen neye kaldırdığını biliyor musun?

GAYE USLUER (Devamla) – Otomatik parmaklar basıldığı düğmeyle birlikte havaya kalkıyor.

ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Sen kendine bak, kendine.

GAYE USLUER (Devamla) - Aynı 4+4+4’te nasıl parmak kaldırdıysanız subkortikal, akıl dışı, parmaklarınızı kaldırıyorsunuz.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Doğru düzgün konuşun, ifadenize dikkat edin Sayın Hatip.

HULUSİ ŞENTÜRK (İstanbul) – Seninki akıl dışı. Seninki akıl içi mi oluyor?

GAYE USLUER (Devamla) – Eğitimde bir reforma ihtiyacımız olduğu açık ancak bu yasa tasarısının hiçbir maddesiyle eğitimde reform olmaz.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkan, nasıl “akıl dışı” diyebilir?

HULUSİ ŞENTÜRK (İstanbul) – Hakaret ediyor ya. Hakaret etme hakkı yok ki.

GAYE USLUER (Devamla) – Sinirlenmeyin, sinirlenmeyin.

HULUSİ ŞENTÜRK (İstanbul) – Ayıp, ayıp! Sen kimsin, hakaret ediyorsun, kimsin sen?

GAYE USLUER (Devamla) – Kaldırdığınız parmaklar çocuklarımızın geleceğini yok ediyor.

HULUSİ ŞENTÜRK (İstanbul) – Önce haddini bil, önce medeni olmayı öğren.

AYŞE KEŞİR (Düzce) – Parmak sallamadan, parmak sallamadan.

GAYE USLUER (Devamla) – Eğitim sistemindeki deformasyon sizin ürününüzdür.

HULUSİ ŞENTÜRK (İstanbul) – Ayıp denen bir şey var, ayıp denen!

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Senin parmağın akıllı mı?

GAYE USLUER (Devamla) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Siz Genel Kurula hitap edin Sayın Usluer. Sayın grup başkan vekiliniz gerekirse cevap verir.

GAYE USLUER (Devamla) – Gücünüz yetiyorsa…

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – İndir parmağını, indir!

HULUSİ ŞENTÜRK (İstanbul) – Utanır insan, utanır!

GAYE USLUER (Devamla) – …ağabeyinize karşı gelin, vicdanınızın sesini dinleyin. (CHP sıralarından alkışlar)

HULUSİ ŞENTÜRK (İstanbul) – Hadsizlik! Okumuşsun ama…

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Senin parmağın akıllı mı, senin parmağın.

HULUSİ ŞENTÜRK (İstanbul) – İnsan edepten yoksun olunca böyle olur.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Parmağında akıl varmış(!)

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Muş.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Hatip grubumuza dönerek oy kullanırken farkında olmadığımız, bilmediğimiz, bilmeden oy kullandığımız gibi ifadeler kullandı. Kendisi çok bilmiş. Söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Muş.

X.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

8.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Eskişehir Milletvekili Gaye Usluer’in 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 54’üncü maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Parlamentonun bir seviyesi vardır.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Bravo! Doğru seviyeyi buldu.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Buraya gelen bütün insanlar bölgesinden seçilerek gelmişlerdir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Çıkıp da çok bilmiş edalarla “Onu bilmiyorsunuz, bunu bilmiyorsunuz…” Sizin bildiğiniz size kalsın. Bu milletvekilleri canhıraş bir şekilde çalışarak Türkiye’nin yönetilmesi noktasında oy kullanıyorlar, irade ortaya koyuyorlar. Çıkıp da yükseklerden bakarak tepeden bir bakış açısıyla ifadeler kullanmayın.

CEMAL OKAN YÜKSEL (Eskişehir) – Biz yoklama istemesek gelecekleri yok ya.

HULUSİ ŞENTÜRK (İstanbul) – Sen arkana bak, kaç kişi var?

AHMET UZER (Gaziantep) – Arkana bak Sayın Vekil, arkana bak; ondan sonra konuş.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

MEHMET MUŞ (Devamla) – Bunların aynısını size iade ediyoruz. Takmışlar bir şeye.

Değerli milletvekilleri, bu açıdan kendisine daha fazla söz söyleyecek değiliz. Tek tipçi bir anlayış vardır. Nedir o? “Bizim bildiğimiz doğru, bunun dışındaki yanlış.” 4+4+4 sistemi geçtiğinden beri bazı kişiler bunu dillerine pelesenk etti, bir tanesi de bu hatip. Efendim, 4+4+4 çok kötüymüş. Niye? “İstediğimiz gibi, herkes aynı yere gidecek.” diye bir sistem vardı, bunu değiştirdik. Esnek, isteyen istediği tercihi yapsın. Bütün dert buradan kaynaklanıyor. Tek tipçi anlayıştır bu işte.

MEHMET METİNER (İstanbul) – Mısır’da darbe olduğunda attığı “tweet”i hatırlasın.

MEHMET MUŞ (Devamla) - Hani eleştirmeye çalıştıkları var ya eleştirmeye…

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Yanlış tercih yapıyorlar ya. Çocukları zorla belli okullara yönlendiriyorsunuz.

MEHMET MUŞ (Devamla) - Eleştirmeye çalıştıkları, sürekli dillerinden düşürmedikleri ama zihin altında ve kodlarında olan o tek tipçi anlayışın dışa vurmasıdır.

Bu açıdan, ben şimdiye kadar göstermiş olduğunuz iradeden dolayı tüm AK PARTİ milletvekillerine, bu açıdan, bölgelerinizde yapmış olduğunuz çalışmalardan dolayı, seçim sürecindeki başarılı çalışmalarınızdan dolayı ve AK PARTİ’yi iktidara taşımanızdan dolayı her birinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Ya, millete de böyle bakıyorlar zaten, millet de sandığa gömüyor.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Muş.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Millete de yukarıdan bakıyorlar.

BAŞKAN – Sayın Bak…

TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) – Merak etme, sizi gömecekler bir daha çıkmamak üzere.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Sizi gömecekler.

BAŞKAN – Sayın Bak...

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – 11 seçimde gömüldünüz sandığa. Millete de böyle bakıyorsunuz, millet sizi sandığa gömüyor.

TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) – Yüz seneden beri gömülmedik.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Sonuçlar ortada, elli senedir iktidar olamıyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın Bak…

TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) – Göreceğiz, göreceğiz sonunuzu, hiç merak etme.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Millete yukarıdan bakarsanız, millet de sizi sandığa gömer.

BAŞKAN – Sayın Bak…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Meydan orası.

BAŞKAN – Sayın Bak…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Vatandaşa da aynısını yapıyorsunuz.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Sayın Başkanım, hatibin aşıları yapılsın, bu arkadaşın aşıları yapılsın.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Burası Meclis ya. Ya, burası manav dükkânı değil ya.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Vatandaşa da aynısını yapıyorsunuz, ondan sonra geliyorsunuz, devam edin.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Beyefendi, burası manav dükkânı değil, burası Meclis.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Bir disiplin işlemi yapacak mısınız Osman Aşkın Bak için?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Burası manav dükkânı değil, burası Meclis, böyle bağıramazsınız.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen sakin olun.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Ne alakası var?

BAŞKAN - Sayın Bak, lütfen bağırmayalım.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Fikrimi söylüyorum.

BAŞKAN – Sayın Bak…

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Sen fikrini söylemiyorsun, bağırıyorsun.

XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/721), Tebligat Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/693), Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/511), Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı’nın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/546), Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/666) ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 405) (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

54’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

55’inci madde üzerinde iki ayrı önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 55’inci maddesiyle kanuna eklenen geçici madde 12’de yer alan “staj” ibaresinin “Uygulamalı Öğrenim” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

               Metin Lütfi Baydar                 Ceyhun İrgil                       Bülent Yener Bektaşoğlu

                        Aydın                              Bursa                                      Giresun

                   Haydar Akar                 Mustafa Ali Balbay                        Nurettin Demir

                       Kocaeli                             İzmir                                        Muğla

Türkiye Büyük Milet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sayılı Kanun Tasarısı’nın 55’inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                Çağlar Demirel                     Sibel Yiğitalp                                 Ziya Pir

                   Diyarbakır                          Diyarbakır                                 Diyarbakır

                 İmam Taşçıer                      Ayhan Bilgen                           Osman Baydemir

                   Diyarbakır                              Kars                                      Şanlıurfa

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLİ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET AKİF YILMAZ (Kocaeli) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Şanlıurfa Milletvekili Sayın Osman Baydemir.

Buyurunuz. (HDP sıralarından alkışlar)

OSMAN BAYDEMİR (Şanlıurfa) – Bu fotoğrafı buraya koymamı eleştiren saygıdeğer milletvekilleri, bu fotoğraf benim eserim değil, Hükûmetin eseridir.

SALİH CORA (Trabzon) – Sizin eseriniz. Meydan okudular, meydan.

AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) – Kimse eleştirmiyor, istediğin kadar koy.

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) – Eserinizle ne kadar gurur duyarsanız o sizin bileceğiniz iştir. (HDP sıralarından alkışlar)

EBUBEKİR GİZLİGİDER (Nevşehir) – Kazdığınız çukurları tespit edin.

AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) – Sırtınızı PKK’ya dayarken düşünecektiniz onu.

SALİH CORA (Trabzon) – Osman Bey, meydan okudular.

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) – Değerli milletvekilleri, Sayın Başkan; bir kez daha bu Genel Kurulda hitap ederken demokratik değerler açısından, insanlık değerleri açısından, ahlak açısından cunta darbesi ile sivil, zorba rejimin yapacağı darbenin birbirinden farksız sonuçlar doğurmayacağının ispatı ve delaletidir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin temsilde üçüncü büyük siyasi partisinin eş başkanları yani liderleri şu anda cezaevinde; 10 milletvekili, milletin hür iradesiyle bu toplumun sözünü, bu toplumun talebini bu Parlamentoda ifade etmekle görevlendirilen, yetkilendirilen insanlar 10 milyonu bulan insanın iradesi yok sayılarak, çok açık ve net söylüyorum, talimatla cezaevine gönderildiler.

TAHİR ÖZTÜRK (Elâzığ) – Hadi canım!

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) – Cunta darbesini Allah’ın lütfu olarak gören siyasal anlayış şu an itibarıyla bir darbe hukukuyla bu ülkeyi yönetmeye devam ediyor.

Değerli milletvekilleri, çok açık ve net bir dille ifade etmemiz gerekir ki bugün ülke hem Orta Doğu’da hem dünyada bu kadar büyük bir krizi, yok oluşu, trajediyi, ölümü ve kan kaybını yaşıyorsa bu, her şeyden önce iktidarın korkusudur.

TAHİR ÖZTÜRK (Elâzığ) – Hadi canım!

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) – İktidarı yitirme korkusunun ülkeyi ne hâle getirdiğinin aynı zamanda göstergesi, delaletidir.

Benim size bir tavsiyem, bir önerim var: Korkun. Gelin, beraber korkalım ama sadece ve sadece Allah'tan korkalım. Çünkü, bu iktidar baki bir iktidar değildir hiçbiriniz, hiçbirimiz açısından. Gün gelecek bu emaneti başkalarına devretmek durumunda kalacaksınız. İki yıl uzar, iki yıl kısalır ama emin olun, bu ülkenin geleceğinde Türk’ün, Kürt’ün, Laz’ın, Çerkez’in, Sünni’nin, mütedeyyinin, Arap’ın, inananın veya inanmayanın, tüm mazlum halkların bu ülkenin geleceğinde onurlu yerleri olacaktır. Tıpkı Leyla Zanalar, Hatip Dicleler, Orhan Doğanlar nasıl bugün bu ülkede onurlu bir yerdeyse Selahattin Demirtaşlar ve arkadaşları da yine bu Parlamentoda onurlu bir yerde olacaklardır. Ama, zalimlerin, emin olun, bu ülkenin geleceğinde yeri olmayacaktır. Bundan hiçbirinizin şüphesi ve tereddüdü olmasın.

Şimdi, milletvekillerimizin ve eş başkanlarımızın tutuklu bulunuşunu yargının bağımsızlığına, yargının tarafsızlığına bağlamak ancak ve ancak akıl ve vicdan kabızlığıyla izah edilebilir. (HDP sıralarından alkışlar)

SEBAHATTİN KARAKELLE (Erzincan) – Allah, Allah! Teröristler ne olacak, teröristler?

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) – Ancak ve ancak akıl ve vicdan ishali olmakla açıklanabilir.

Açık ve net söylüyorum: Cuntanın hâkim olduğu dönemde dahi -burada hukukçular var sizler içerisinde, hepimiz çok iyi biliyoruz ki- Devlet Güvenlik Mahkemesinde bile hâkimlerin küçük de olsa bir hareket kabiliyeti vardı. Bugün bir hâkim, bir savcı, bir mahkeme gösterin bana ki iktidarın tutuklayın talimatını, işaretini verdiği…

SALİH CORA (Trabzon) – Yargı bağımsız.

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) – …bir siyasetçiyi, bir gazeteciyi tutuklamaktan imtina etsin. 5 bin hâkim ve savcı nasıl FETÖ’den içeriye alındıysa Hükûmetin talimatının gereğini yerine getirmeyen her hâkim ve savcının şu anda bağımsızlığı değil -çok açık söylüyorum- iradesi elinden alınmış durumdadır. Bu itibarla da bu karar hukuki değil, siyasidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) – Muhataplarınızla, rakiplerinizle hesaplaşacağınız yer adliye değildir, sandıktır. Sandıktan kaçanların adı, bana göre, demokratik olarak korkaktır. Gelin korkularımızdan, gelin korkularınızdan vazgeçin, arının çağrısını bir kez daha yinelemek istiyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Baydemir.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Muş.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın hatip darbe hukuku uyguladığımız, ülkeyi felaketin kenarına getirdiğimiz gibi bu ve buna benzer ithamlarla grubumuza açık bir sataşmada bulunmuştur. Sataşmadan söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun.

X.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

9.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Şanlıurfa Milletvekili Osman Baydemir’in 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 55’inci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepimiz mahkemeyikübrada hesap vereceğiz, buna inanıyoruz, iman etmişiz. Mahkemeyikübrada hesap vermekten korkacak olanlar anne karnında 6 aylık bebeği öldüren canlı bombanın sırtını sıvazlayanlardır, onlar korksunlar, onların verecek cevabı yok. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Çukurların içerisindeki askerimizi, polisimizi, vatandaşımızı şehit eden teröristlere sırt çıkan, onlara arka çıkanlar mahkemeyikübradan korksunlar, hesap veremeyecekler çünkü orada. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, sayın hatip hukuktan bahsetti. Bir şey hatırlatmak istiyorum kendisine. Kendisi Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanıydı. Hatırladınız mı, basına bir yargılama çıkmıştı.

EBUBEKİR GİZLİGİDER (Niğde) – Bir hesap soran vardı, hesap soran.

MEHMET MUŞ (Devamla) – Bir dakika…

Kendi personeli yargıladı onu. Hatırladınız mı? (AK PARTİ sıralarından “Evet.” sesleri) PKK hukuku.

NURETTİN DEMİR (Muğla) – Anlat, anlat.

MEHMET MUŞ (Devamla) – PKK hukuku. Sayın Baydemir’in hukuktan anladığı PKK hukukudur.

AHMET YILDIRIM (Muş) – FETÖ’nün iddialarının arkasına sığınıp konuşuyorsun. FETÖ’nün iddialarıyla konuşuyorsun sen.

MEHMET MUŞ (Devamla) – Orada bir temizlik işçisi yargıladı kendisini. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bir şey diyebildi mi? İşte, devletin çökerttiği yapı o yapıdır.

GARO PAYLAN (İstanbul) – Cemaatin iddiası o, cemaatin.

MEHMET MUŞ (Devamla) – Sayın Baydemir, rahat olun, sizi de kurtarıyor. Bakın, bir daha sizi personeliniz yargılayamayacak. Yargılayacaksa hâkim ve savcılar yargılayacak. Rahat olun, çekinmeyin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AHMET YILDIRIM (Muş) – Düşe düşe Gülen Cemaati’nin iddialarına mı düştün sen? Anlamazsın sen bunları.

MEHMET MUŞ (Devamla) – Bir belediye başkanı için çok kötü bir şeydir bir işçisi tarafından mahkeme kurulup yargılanması ve ona ceza kesilmesi.

Değerli milletvekilleri, AK PARTİ’nin bitirdiği budur. AK PARTİ’nin bitirdiği, o hendeklerdeki egemenlik sevdasına kapılan teröristlerin hayalleridir ve onlara destek olanın hayalleridir.

NURETTİN DEMİR (Muğla) – Oraya mahkeme göndermediniz mi?

MEHMET MUŞ (Devamla) – Türkiye terörü bitiriyor. Türkiye iyi yöne gidiyor.

Şunu unutmayalım: Türkler kadar Kürtler de bu ülkenin eşit öz yurttaşları ve sahipleridir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BURCU ÇELİK ÖZKAN (Muş) – Ama Kürtçe konuşamazlar.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Muş.

OSMAN BAYDEMİR (Şanlıurfa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Baydemir.

OSMAN BAYDEMİR (Şanlıurfa) – Sayın hatip açıkça hayali, iftira ve -açık söylüyorum- bugün Hükûmetin ve iktidarın “FETÖ” olarak tabir etmiş olduğu, devlet içerisinde onlarla birlikte, Hükûmetle birlikte aynı yatakta on iki yıl boyunca kalan bir yapının üretmiş olduğu bir algı operasyonu yalanını burada ifade etmek suretiyle ağır ve hadsiz bir sataşmada bulunmuştur. Söz diliyorum.

ORHAN KIRCALI (Samsun) – Oldu mu, olmadı mı öyle bir şey, onu anlat.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Baydemir. (HDP sıralarından alkışlar)

İki dakika.

10.- Şanlıurfa Milletvekili Osman Baydemir’in, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

OSMAN BAYDEMİR (Şanlıurfa) – Sayın grup başkan vekili, en az onlarca kez KCK ana dosyası olarak tabir edilen ve bugünkü siyasi soykırım operasyonunun aynısı olan bir hukuki saldırıyla, adına hukuk denilen bir saldırıyla Kürt siyasetçiler karşılaştı. O dönem, iktidar ortağınız olan, daha doğrusu devlet ortağınız olan ve bugün “FETÖ” olarak tabir etmiş olduğunuz o klik tarafından her siyasetçiye dair bir algı operasyonu yönetildi. Bana dair de yürütülen algı operasyonu buydu. Çok açık ve net söylüyorum: Eğer benim hakkımda herhangi bir yerde -devletin yargılamaları dışında- tek bir yargıyı ortaya çıkarırsanız, tek bir mahkemeyi ortaya çıkarırsanız, ben Türkiye Büyük Millet Meclisi ve siyaset hayatıma nokta koyarım, namusum ve şerefim üzerine söz veriyorum. Eğer ki sen ispat etmezsen, eğer ispat etmezsen ve istifa etmezsen bunu da milletvekillerimizin, Türkiye toplumunun, Kürtlerin, Türklerin haysiyetine bırakıyorum.

TAHİR ÖZTÜRK (Elâzığ) – Demagoji yapma, demagoji yapma.

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) - Çok açık ve net söylüyorum: Algı operasyonu yapıyorsunuz, cunta kliğinin yapmış olduğu algı operasyonunu şu anda yönetiyorsunuz. Bakın, onlarla beraber hâlen yürüyorsunuz. Onların sahte delillerini, sahte algı operasyonlarını hâlen kullanıyorsunuz.

Urfa’da bir gün, bir biber satıcısının, isot satıcısının müşterisi gelir; isotu kırar koklar, atar der ki: “Bu acı değil.” Diğerini kırar koklar, acı değil. Diğerini kırar koklar, acı değil. Biber sahibi der ki: “Ya, sen ne yapıyorsun.” “Ama bu biberler acı değil.” diyor. “Ya, vallaha benim biberlerim acı ama senin burnun yanmıyorsa ben ne yapayım?” diyor.

Şimdi, on iki yıl boyunca aynı yatakta kaldınız, en sonunda bunlar hançeri sizin sırtınıza sapladı, hâlen burnunuz yanmıyorsa, onların sahte delillerini kullanıyorsanız ben size ne diyeyim.

ABDULKADİR YÜKSEL (Gaziantep) - Şimdi beraber mi yatağa giriyorsunuz?

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Baydemir. (HDP sıralarından alkışlar)

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Muş, buyurun.

MEHMET MUŞ (İstanbul) - Ben tekrar söz almayacağım.

Bu meseleyle alakalı basına yansıyan kamera görüntüleri vardır, mevcuttur; isteyen YouTube’a girip bunlara bakabilir. İkincisi, iktidarda biz hiç kimseyi ortak etmedik; ne devlete ortak ne de iktidara ortak ettik. İktidar milletten alınır, zamanı gelince de millet değerlendirmesini yapar.

Teşekkür ediyorum. Arzu edenler YouTube’ta bu görüntüleri izleyebilirler.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Siz “Yanıldık.” demediniz mi canım?

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Muş.

XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/721), Tebligat Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/693), Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/511), Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı’nın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/546), Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/666) ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 405) (Devam)

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza…

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Yoklama istiyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - …sunmadan önce bir yoklama talebi vardır.

Sayın Altay, Sayın Usluer, Sayın Kayan, Sayın İrgil, Sayın Zeybek, Sayın Tanal, Sayın Aydın, Sayın Baydar, Sayın Gürer, Sayın Akın, Sayın Yüksel, Sayın Engin, Sayın Demir, Sayın Özcan, Sayın Özdemir, Sayın Bozkurt, Sayın Turpcu, Sayın Kara, Sayın Erdem, Sayın Pekşen.

Sayın milletvekilleri, yoklama için iki dakika süre veriyorum ve işlemi başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/721), Tebligat Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/693), Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/511), Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı’nın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/546), Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/666) ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 405) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 55’inci maddesiyle kanuna eklenen geçici madde 12’de yer alan “staj” ibaresinin “uygulamalı öğrenim” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Nurettin Demir (Muğla) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET AKİF YILMAZ (Kocaeli) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Muğla Milletvekili Sayın Nurettin Demir konuşacak.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

NURETTİN DEMİR (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 405 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 55’inci maddesiyle ilgili söz almış durumdayım.

Tabii ki ben aslında “subkortikal”a birazcık takılmıştım. Doktorum, biliyorsunuz. Acaba, dedim, iktidar partisinin milletvekillerine birazcık anatomi dersi mi vermek lazım? Biliyorsunuz, “subkortikal” olmadan, arkadaşlar, üst beyin gelişmez. “Subkortikal” o kadar önemlidir ki… İçimizde hekim arkadaşlar var, nörologlar var, beyin cerrahları var; onun için bu kadar alınganlık göstermemek lazım. İsmail Bey var, o çok iyi bilir. Dolayısıyla, yani, bu kadar neye alınıyor ekip, milletvekilleri, anlamakta zorluk çekiyorum.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Bir profesörün bundan başka söyleyecek lafı olmayınca ona üzülüyoruz.

NURETTİN DEMİR (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bugün beni üzen iki olay oldu, sizleri de tabii ki üzmüştür.

Özellikle Sayın Cumhurbaşkanının Suriye halkına, Suriye’ye savaş ilan etmesi; bunu, bir Parlamento grubu olarak, tüm milletvekilleri olarak kınamamız gerekiyor. Ne diyor Sayın Cumhurbaşkanı? “Devlet terörü estiren zalim Esed’in hükümdarlığına son vermek için oraya girdik, başka bir şey için değil.” açıklamasında bulundu. Bu ifade Parlamento iradesinin gasbıdır. Parlamento, Hükûmete IŞİD, PKK ve diğer terör örgütleriyle mücadele ve sınır güvenliğimiz için yetki verdi. Bu ifade Anayasa’yı ihlaldir, Parlamentoyu yok saymaktır. Ey halkım, ey eksik ve yaralı yüce Meclisin değerli üyeleri; bu ifade başka bir ülkeye açık bir savaş ilanıdır. Bu yetki sizlerin yani Türkiye Büyük Millet Meclisinindir, devredilemez. Türk Silahlı Kuvvetleri El Bab’a ilerlemektedir. Esat 407 kilometre uzaktaki Şam’dadır. Bu ifadenin, ayrıca, bir inandırıcılığı yoktur, halüsinasyon belirtisidir.

Değerli milletvekilleri, özellikle Adana Aladağ’daki yangın ve eğitim katliamı hepimizin, tüm Türkiye Büyük Millet Meclisinin büyük üzüntüsüdür. Bir çocuğun ne işi var arkadaşlar, bir yatılı okulda çocuğun ne işi var? 10 öğrenci ve 1 görevli cayır cayır yandı, sizin Madımak’ta yaktığınız aydınlar gibi yandılar çığlık atarak. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Ne demek ya “Sizin yaktığınız?”

MEHMET METİNER (İstanbul) – Kim yaktı ya?

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Ne diyorsunuz siz ya? Bu nasıl bir düşünce?

NURETTİN DEMİR (Devamla) – Yakanlar yakanlar, siz değil.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – İktidarda kim vardı, iktidarda?

MEHMET METİNER (İstanbul) – SHP iktidarında yakıldı o dönem.

NURETTİN DEMİR (Devamla) – Geri aldım, sözümü geri aldım, sözümü geri aldım.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Kim vardı iktidarda?

NURETTİN DEMİR (Devamla) – Geri aldım arkadaşlar.

BAŞKAN – Tamam, sözünü geri aldı.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Sen ne diyorsun ya?

NURETTİN DEMİR (Devamla) – Sizi kastetmedim, yakanları kastettim. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Kim vardı iktidarda?

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Sen kendi beynine bak, kendi beynine.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

MEHMET METİNER (İstanbul) – Saygısızlığa gerek yok, gittikçe saygısızlaşıyorsunuz ya.

NURETTİN DEMİR (Devamla) – Geri aldım.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Sayın Demir…

NURETTİN DEMİR (Devamla) – İçim yanıyor arkadaşlar baba olarak, dede olarak. Sizin de içiniz yanıyor. Yanmıyor mu? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Yanıyor.

NURETTİN DEMİR (Devamla) – Tamam, geri aldım arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Ne konuşuyorsun? Madımak’la ne alakası var?

MEHMET METİNER (İstanbul) – Beyniniz bu kadar sizin. Saygısız!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Sayın Demir sözünü geri aldığını ifade etti, lütfen dinleyelim.

NURETTİN DEMİR (Devamla) – Geri alıyorum arkadaşlar, sizi kastetmedim, sizi kastetmedim.

AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) – “Yaktınız.” ifadesini geri alsın Sayın Başkan.

BAŞKAN – Tamam, geri aldı.

NURETTİN DEMİR (Devamla) – Geri alıyorum sözümü arkadaşlar. Ben bir babayım, ben bir dedeyim; üzülüyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MEHMET METİNER (İstanbul) – O zaman beyninizi sorgulayacaksınız.

NURETTİN DEMİR (Devamla) – Siz de aynı şekilde. Aynı şeyi söyledim zaten; sizlerin de üzüldüğünüzü, sizlerin de aynı acıyı duyduğunuzu söyledim. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MEHMET METİNER (İstanbul) – O zaman beyninizi sorgulayacaksınız.

NURETTİN DEMİR (Devamla) – Arkadaşlar, çıraklık eğitimiyle ilgili…(AK PARTİ sıralarından gürültüler)

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Konuşmanın başında söylediğin beyinle ilgili konuya kendin baktır önce.

MEHMET METİNER (İstanbul) – Beyniniz böyleyse sorgulayacaksınız o beyni. Yeter ya! Sabrettikçe saygısızlaşıyorsunuz ya!

HİKMET AYAR (Rize) – Özür dileyecek!

NURETTİN DEMİR (Devamla) – Özür diliyorum tekrar, tamam mı? Sizi kastetmedim arkadaşlar, Mecliste hiç kimseyi kastetmedim.

HİKMET AYAR (Rize) – Ne demek o ya?

NURETTİN DEMİR (Devamla) – Kastetmedim arkadaşlar.

HİKMET AYAR (Rize) – Kimi kastettin o zaman? Kimi kastettiğini söyle.

NURETTİN DEMİR (Devamla) – Efendim?

HİKMET AYAR (Rize) – Kimi kastediyorsun?

NURETTİN DEMİR (Devamla) – Yakanları diyorum.

MEHMET METİNER (İstanbul) – Siz iktidardaydınız.

HİKMET AYAR (Rize) – Kimi? Kim ama?

NURETTİN DEMİR (Devamla) – Kim yakmışsa Sivas’ta.

HİKMET AYAR (Rize) – “Siz.” diyorsun ama, “Siz.” diyorsun.

NURETTİN DEMİR (Devamla) – Hayır, geri aldım onu.

MEHMET METİNER (İstanbul) – Siz iktidardaydınız, siz.

HİLMİ BİLGİN (Sivas) – Utanmadan konuşuyorsun!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NURETTİN DEMİR (Devamla) – Arkadaşlar, özür diliyorum.

MEHMET METİNER (İstanbul) – Özür diliyorsan erdemli davranıyorsun.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Sayın Demir bir dil sürçmesi sebebiyle ifade ettiğini ve geri aldığını söyledi.

Teşekkür ederiz.

MEHMET METİNER (İstanbul) – Özrünü kabul ediyoruz, eyvallah.

BAŞKAN – Sayın Muş…

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan…

MEHMET METİNER (İstanbul) – Darbe gecesi attığınız “tweet”ten dolayı özür dileyin, “Sıra Türkiye’nin Mursi’sinde.” diyen sizsiniz, hâlâ kalkıp konuşuyorsunuz ya. Allah’ım ya Rabb’im, sabrettikçe saygısızlaşıyorsunuz ya.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, dinleyelim.

Sayın Muş, buyurun.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, burada hatip grubumuza dönerek Madımak’takilerin de… Önce Adana’daki elim olaydan bahsedildi, hepimizin içi sızladı. Burada içi sızlamayacak kimse olamaz, herkes kahroldu. Sonra dönüyor, “Aynı Madımak’takileri yaktıklarınız gibi.” Bu gruba dönüyor. Şimdi, bu bir açık sataşmadır. Daha sonra hatip sözlerini geri aldı, fakat kayda girecek olan bazı ifadelerimiz olacaktır.

Söz istiyoruz.

BAŞKAN – Sayın Muş, size söz vereceğim.

MEHMET METİNER (İstanbul) – “Sıra Türkiye’nin Mursi’sinde.” diye “tweet” atan kimse çıksın özür dilesin.

BAŞKAN - Ancak, Sayın Demir, konuşması esnasında sözlerini geri aldığını ifade etti. Önce sizi dinleyelim, gerekirse Sayın Demir’e yerinden tekrar söz veririz.

MEHMET METİNER (İstanbul) – Profesörler var o “tweet”i atan, içinizdeki profesörler.

BAŞKAN - Buyurun, sizi kürsüye davet ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

X.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

11.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Muğla Milletvekili Nurettin Demir’in 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 55’inci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri…

MEHMET METİNER (İstanbul) – Buyurun, Gaye Hanım’a sorun, darbe gecesi atılan “tweet”i hatırlatıyoruz kendisine.

MEHMET MUŞ (Devamla) - …burada, çıkan bazı hatiplerin elinde bir metin var; bir metin sıkıştırılmış, orada bir yetki gasbının olduğundan bahsediliyor. Bakın, dün yansıyan bazı görüntüler vardı, YPG ile Esad bayrakları yan yana. Doğru, Türkiye, sınırlarını korumak için Suriye’ye girdi, terör örgütlerine karşı mücadele etmek için oraya girdi. Esed bunlara destek veriyorsa onlardan ne farkı var? Bir terör örgütünden farkı var mı? Eğer IŞİD’e alan açıyorsa, YPG’yle aynı maksatla, aynı şekilde faaliyet gösteriyorsa bunun bizim için bir farkı yok. Terör örgütüne destek ile terör örgütü olmak arasında da bir fark yok. Bizim amacımız sınırlarımızı korumaktır, Sayın Cumhurbaşkanımızın ifade ettiği budur.

İkincisi: Bir kere bu talihsiz bir açıklamadır. Buradan, önce çıkacaksınız, “Ben profesörüm, hekimim…” böyle afra tafra yapacaksınız, ondan sonra grubumuza dönerek kullandığınız ifade “Nasıl yandıysa, Madımak’ı yaktığınız gibi...” Sonra sözünü geri aldı. Kayıtlara girsin, bakın o dönem Başbakan Yardımcısı kim? Erdal İnönü.

KEMAL ZEYBEK (Samsun) - Birileri Madımak’ı yakmıştır, dün gece de önlem almadığınız yurt yanmıştır.

MEHMET MUŞ (Devamla) - Peki, Adalet Bakanı kim? Moğultay.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Ha o mantıkla Adana’yı da siz mi yaktınız şimdi? Bu mantık ona gider. Öyle şey mi olur?

MEHMET MUŞ (Devamla) - Başbakan Yardımcısı İnönü, Adalet Bakanı Moğultay.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Hükûmet sizsiniz, Adana’yı siz mi yaktınız?

MEHMET MUŞ (Devamla) - Neden ortaya çıkartmadınız? Niye ortaya çıkartmadınız? Neden ortaya çıkartmadınız? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ ÖZCAN (İstanbul) – Yakanlar kim? Avukatı kim? Yakanlar kim? Konuşma! Yakanlar kim? Avukatı kim? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MEHMET MUŞ (Devamla) – Üstünü neden örtbas ettiniz? Niye çıkarmıyorsunuz bunu ortaya?

ALİ ÖZCAN (İstanbul) – Sivas katliamının avukatı burada oturuyor!

MEHMET MUŞ (Devamla) – Bir kere, görevde olanlar bunlar. Utanmadan, sıkılmadan AK PARTİ’ye bu iftiraları atamazsınız.

ALİ ÖZCAN (İstanbul) – Sivas katliamının avukatı burada oturuyor! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Özcan, lütfen yerinize oturur musunuz.

MEHMET MUŞ (Devamla) – O dönemde AK PARTİ yok, o dönemde AK PARTİ yok.

ALİ ÖZCAN (İstanbul) – Yakan Erdal İnönü değil; zihniyettir, sizin zihniyetinizdir! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MEHMET MUŞ (Devamla) – Bunu yapanlar... O dönemde, sizin, önceki, aynı zihniyette olanların iktidarında oluyor bu olay. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)

KEMAL ZEYBEK (Samsun) – Sivas’ı yakanlar burada avukatlık yapıyor! Burada avukatlık yapıyor Sivas’ı yakanlar! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri...

ZEYİD ASLAN (Tokat) – Sana ne lan! Sana ne lan! Beni mi kastediyorsun?

BAŞKAN – Sayın Altay, buyurun.

KEMAL ZEYBEK (Samsun) – Kimse... Sensin. Terbiyesiz herif!

ZEYİD ASLAN (Tokat) – Sana ne lan!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri... (AK PARTİ ve CHP sıralarından gürültüler)

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.41

YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 19.59

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara), Sema KIRCI (Balıkesir)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 29’uncu Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/721), Tebligat Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/693), Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/511), Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı’nın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/546), Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/666) ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 405) (Devam)

BAŞKAN – Komisyon burada.

Hükûmet burada.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Sayın Başkan, bir söz talebim var.

BAŞKAN – Önergeyle ilgili oylamaya geçmeden önce, bir önceki oturumda yapılan konuşmalar esnasında yaşanan tartışmadan dolayı ara vermek durumunda kaldım.

Sayın milletvekilleri, Genel Kurulda kürsüde hitap eden milletvekili başta olmak üzere, tüm milletvekillerinin konuşmalarını yaparken birbirlerini rencide edici, kırıcı ve yaralayıcı söz kullanmamaları gerektiğini, İç Tüzük’e uygun davranış içerisinde olmaları gerektiğini buradan sürekli ifade etmemize rağmen, ne yazık ki zaman zaman bu tür tartışmalara ve bu tür atışmalara tanıklık ediyoruz. Arkada sayın grup başkan vekilleriyle yaptığımız toplantı sonucunda da Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışması, sağlıklı bir şekilde kanunların geçmesi açısından böylesi bir ortamın sağlanmasında fayda vardır diye de ifade ettik.

Şimdi ben bu konuda her 4 siyasi partinin, grubun grup başkan vekillerine yerlerinden konuyla alakalı söz vereceğim ve bir sükûnetin sağlanması açısından da bunlara ihtiyaç olduğunu özellikle belirtmek istiyorum.

Şimdi Sayın Akçay’a bu konuyla ilgili görüşlerini belirtmek üzere söz veriyorum.

Buyurunuz Sayın Akçay.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

24.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, ülkenin içinde bulunduğu şartlar itibarıyla milletvekillerinin tutum ve sözlerine özen göstermesi ve hakaretamiz veya ağır ithamlar içeren sözlerden kaçınmaları gerektiğine ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, maalesef zaman zaman Genel Kurul görüşmeleri sırasında gerek kürsüden gerekse yerinden yapılan konuşmalarda ve laf atmalarda istenmeyen sözler sâdır olabiliyor.

Burada önemli olan husus, sevgide serbestlik olmakla birlikte, saygıda bir mecburiyet olduğu hususunu hiçbir zaman aklımızdan çıkarmamamız gerektiğidir. O bakımdan, hakaretamiz veya ağır ithamlar içeren sözlerden özellikle kaçınmak gerekir. Bu, Genel Kurulda gerilimi ziyadesiyle artırıyor.

Ülkemizin içinde bulunduğu şartlar itibarıyla da bizlerin bu tutum ve sözlerine daha fazla bir özen gösterme ihtiyacı vardır. Özellikle Adana’da dünkü yangında hayatını kaybeden yavruların cenazelerinin bile daha henüz Adli Tıp morgunda olduğu bir ortamda, bütün vatandaşlarımızın da üzüntü içerisinde olduğu bir vasatta sözlerimizi daha özenle seçmemiz gerektiğini düşünüyorum ve ifade edilen bu sözlerden, daha sonra milletvekillerinin büyük çoğunluğunun da aslında pişmanlık duyduğunun da tanığıyız.

O nedenle, bundan sonraki oturumlarda ve görüşmelerde de benzeri durumların yaşanmayacağını ümit ediyor, hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Akçay.

Sayın Kerestecioğlu, buyurun.

25.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, kamuoyunun vicdanını çok ciddi bir şekilde yaralamış olan Sivas Madımak katliamına ve yaşanan katliamların cezasızlıkla sonuçlanmasının bir devlet geleneği hâline geldiğine ilişkin açıklaması

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben öncelikle, kamuoyunun vicdanını çok ciddi bir şekilde yaralamış olan Sivas Madımak katliamıyla ilgili bir iki bilgiyi yine kamuoyuyla ve buradaki değerli milletvekilleriyle paylaşmak isterim.

Yirmi bir yıl yapılan yargılamadan sonra 7 sanık hakkında, davada zaman aşımı kararı 2014 yılında onandı ve çok değerli insanlarımızı kaybettik o katliamla. 2012’de Başbakan Erdoğan, zaman aşımı kararı verilmesini “Milletimiz için, ülkemiz için hayırlı olsun, yıllar yılı içeride olan vatandaş, içlerinde kaçak olanlar vardı.” diyerek ifade etti.

Bu ülkede, maalesef, yaşanan katliamların cezasızlıkla karşılaşması, aslında bir devlet geleneği hâline gelmiştir. Ben, bugün için Aladağ’la ilgili olarak da aynı şeyin olmamasını ve bundan sonrasında, en azından bu nezaket ve birbirimize saygıda birleşiyorsak, aynı şekilde mağdurlara da saygıda birleşmemizi ve cezasızlığın bir gelenek olmaktan çıkarılmasını temenni ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kerestecioğlu.

Sayın Altay, buyurun.

26.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Parlamentoda onur kırıcı, incitici, küçük düşürücü bir üslubun asla kabul edilemeyeceğine ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, yaklaşık üç dört saat önce iktidar partisi ile Halkların Demokratik Partisi arasındaki gerilim sonrasında yerimden söz aldım, “12-13 kız evladımız diri diri yanarak can vermişken bu görüntüler Parlamentoya yakışmıyor.” dedim. Devamında, çoğunluk partisinin -bir strateji mi değiştirdi acaba- bugün daha bir gerilim havası estirecek bir tarz ve üslup içinde olduğunu belirttim, oldu bitti ve ondan sonra da Parlamento bir süre sakin yürüdü.

Hiç tereddüt yok, kürsüde kürsü üslubumuz fevkalade önemlidir, kürsü üslubumuzda her iki taraf için de onur kırıcı, incitici, küçük düşürücü ifadeler asla ve asla kabul edilemez. Siyasette yol kazası diye bir şey vardır. Zaman zaman hepimizden, her siyasetçiden istenmeyen cümleler çıkmıştır, bundan sonra da çıkacaktır. Lakin böyle bir hâl içinde bunun, bu partinin, bu partilerin sorumluları, grup başkan vekilleri ya da bir sürçülisan eden hatip zaten kendisine yakışanı yapacaktır. Ama hâl böyleyken çoğunluk partisinin bugünden beri süren kutuplaştırıcı, bir parça gerilime yatkın eğiliminden kaynaklı olsa gerek, bir de Parlamentonun dün gece sabah dörde kadar çalıştığı düşünüldüğünde herkes bir parça kontrolden çıkıyor, buna da bir yere kadar tolerans olur. Lakin yerinden laf atma Parlamento ritüelidir Sayın Başkan, kürsüde konuşan hatibe laf atılır, bu bir ritüel…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Açıyorum mikrofonunuzu Sayın Altay, buyurun, tamamlayın.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – …ama kürsüde konuşan hatiplere yönelik yerinden taciz başka bir şey, bunu da kabul etmek mümkün değil. Yerinde atılan laf şıktır, Parlamentoya bir anlam da kazandırır. Ama şimdi ismini vermeyeceğim, esasen de çok sevdiğim bir arkadaşın kurulmuş makine gibi, otomatik tüfek gibi kürsüdeki hatibe böyle ne olduğu da anlaşılmayan, sadece Mecliste bir gürültü kalabalığına sebep olan tacizi de kürsüdeki hatibin insicamını bozar.

Özetle, tekrar söylüyorum, Parlamentoda biz, Sayın Cumhurbaşkanı dâhil Hükûmetin bütün üyelerini, gelmiş geçmiş Hükûmet üyelerini kusurlu gördüğümüz iş ve işlemlerinden dolayı bundan sonra da eleştirmeye devam edeceğiz ancak hakareti doğru bulmuyoruz, kişilikle uğraşmayı doğru bulmuyoruz, özel hayatla uğraşmayı doğru bulmuyoruz.

Bu arada, 2 milletvekili sıralarda münakaşa ediyor, bu hâl çok oluyor ve kavgaların çıkış sebebi de bu. 2 milletvekili münakaşa ederken çok sayıda milletvekilinin konuya müdahil olması bu Mecliste biraz önce yaşanan görüntülere sebeptir. Bu Meclisin idare amirleri var, bu Mecliste en az 4 grup başkan vekili an itibariyle sürekli var. Bundan böyle arkalarda, sıralarda, sıralar arasında, gruplar arasında münakaşa eden milletvekillerine de idare amirleri ve grup başkan vekilleri dışında kimse müdahale etmemelidir.

Son olarak, evet, gerilebiliriz, öfkelenebiliriz. Biz çok böyle ağzımızdan istemediğimiz laflar çıkmış, sonra özür dilemişizdir ama çoğunluk partisi sıralarından bir tartışma esnasında muhalefet sıralarına toplu ilerleme bir nevi fiziki üstünlük kurma psikolojisiyle yapılan bir hamledir ve doğal olarak muhalefet sıralarından da savunma refleksi olarak -biliyorsunuz, en iyi savunma saldırıdır- bu konuda benzer bir fiziki hamlenin geleceği muhakkaktır. Buna sebep olan, buradan, sizin iktidar sıralarından muhalefete yönelik toplu hücumdur. Benim demin söylediğim, buraya toplu niye gelinir? Adam dövmeye gelinir, yoksa şarkı söylemeye gelmiyorsunuz. Ben de -üzülerek, söylediğime de şimdi üzülüyorum- “Buraya gelen ya ölür ya öldürülür.” dedim. Doğru mu? Değil. Bu duruma gelmeli miyim ben? Gelmemeliyim. Getiren kim? Sizsiniz.

Bundan böyle herkesin işini yapması doğru olandır. Zaten konuşan milletvekillerimiz, Sayın Nurettin Bey kürsüdeyken sözünü geri aldı, bunda bir tereddüt yok. Gaye Hocamın genel eleştirileri içerisinde, iktidar milletvekillerinin bazı oylamalarda ne getirip ne götürdüğünü bilmeden parmak kaldırma işi şudur: Grup kararı, bütün partiler için de bir anlamda bir nevi, bir parça geçerlidir. İktidarın bu konuda muhalefete yönelik biraz daha sabırlı olması da Parlamento geleneklerindendir.

Genel Kurulu saygıyla selamlarım.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Altay.

Sayın Muş, buyurun.

27.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, iktidar grubu olarak Parlamentoda ve toplumda hiçbir zaman gerilimden yana olmadıklarına ilişkin açıklaması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz iktidar grubu olarak Parlamentoda da toplumda da hiçbir zaman gerilimden yana olmadık, hiçbir zaman da toplumu kutuplaştırmak gibi ne bir düşüncemiz oldu ne bir politikamız oldu. Fakat, tabii ki muhalefet eleştirecek, hatta benim burada gerçekten, bir şeyin düzeltilmesi niyetiyle yapılan bazı eleştirileri not aldığım da olur, hatta bazen gider konuşurum da, anlamaya çalışırım neyi eleştiriyor diye, neyi söylüyor diye. Bir şey söylüyor adam. Bunu tabii ki eleştirecek, tabii ki fikirlerini söyleyecek ama bunun bir noktadan sonra milletvekillerinin şahsiyatına, milletvekillerinin kişisel becerilerine… Bir gruba dönüp de “Siz bundan anlamazsınız, gelir basar gidersiniz, düşünmeden yaparsınız.” gibi kırıcı, üzücü ifadeler kabul edilemez.

Biz, parti politikalarını eleştiririz burada, yapılan uygulamaları eleştiririz. İnsanların kara kaşıyla kara gözüyle şimdiye kadar hiçbir zaman uğraşmadık. Efendim, senin kaşların kara, buradan eleştireyim diye bir düşüncemiz asla olmadı, kürsüden de yapmadık bunu. Bunun doğru olduğunu da düşünmüyoruz. Burada konuşulurken Latince kelimeler kullanacağımıza anlaşılabilir kelimeler kullanmak daha iyi olabilir, herkes anlayabilir bu kelimeleri.

Bir diğeri: Sayın Engin Altay “Buraya yürüdüler, burada kavga çıkaracaklar…” Böyle bir şeyi biz kesinlikle tasvip etmeyiz. Bizim milletvekillerimizin de buraya gelmeleri… Bazen toplanılır, ara verildiği zaman, milletvekilleri burada toplanırlar, bu daha önce de oldu ama her toplanmanın sanki bir saldırıymış gibi lanse edilmesini de biz doğru bulmuyoruz.

Burada kanunu tartışalım, eksiklerini ortaya koyalım; biz, artı olarak, muhalefet olarak ne söylüyoruz iktidar partisine, bunu da bir görelim, eleştirdiklerimizin yanında bu düşüncelerimiz, bu kanun aslında şöyle olsa daha faydalı olur…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Muş, devam edin, tamamlayın.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Eleştirdikten sonra da nasıl olması gerektiğiyle alakalı kanaatlerini de alırsak biz bundan büyük memnuniyet duyarız ve Parlamentonun çalışmasında, kanunların çıkmasında, yasalaşmasında en temel sorumluluk bizimdir. Böyle bir sorumluluğumuz varken biz neden Parlamentoyu gerelim, neden bir gerilim oluşturalım? Bu noktada herkes, biz iktidar partisi olarak, muhalefet partileri de hepimiz buna dikkat edersek hem birbirimizi kırmayız, birbirimizin yüzüne bakacağız hem de milletimizin beklediği yasaları daha rahat yaparız diyorum.

Hayırlı akşamlar diliyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Muş.

Ben de konuşma yapan tüm grup başkan vekillerine Divan adına teşekkür ediyorum ancak genel bir uyarıyı bir kez daha ifade etmek istiyorum. İç Tüzük’ün 66’ncı maddesi İç Tüzük’e uymayı, görüşülen konudan ayrılınmamasını; İç Tüzük’ün 67’nci maddesi Genel Kurulda yapılan konuşmalarda temiz bir dil kullanılmasını, kaba ve yaralayıcı sözler sarf edilmemesini düzenlemektedir. Yine, İç Tüzük’ün 65’inci maddesinde Genel Kurulda söz kesmek, şahsiyatla uğraşmak ve çalışma düzenini bozucu harekette bulunmak yasaklanmıştır. Görüşmelerin sağlıklı ve verimli yürütülebilmesi, gerginliklere sebep olunmaması için tüm milletvekillerimizden konu dışına çıkılmaması, temiz bir dil kullanılması, şahsiyatla uğraşılmaması ve hatibin sözünün kesilmemesi hususunda hassasiyet gösterilmesini özellikle rica ediyorum.

XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/721), Tebligat Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/693), Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/511), Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı’nın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/546), Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/666) ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 405) (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi, 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 55’inci maddesi üzerinde verilen, Muğla Milletvekili Nurettin Demir ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında kalınmıştı.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

55’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Birleşime bir saat ara veriyorum.

Kapanma Saati: 20.14

SEKİZİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 21.19

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara), Sema KIRCI (Balıkesir)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 29’uncu Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.

405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Komisyon burada.

Hükûmet burada.

56’ncı madde üzerinde, aynı mahiyette olmak üzere iki önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 56’ncı maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

          Metin Lütfi Baydar                         Ceyhun İrgil                                  Mustafa Ali Balbay

                   Aydın                                       Bursa                                                 İzmir

               Haydar Akar                         Bülent Bektaşoğlu

                  Kocaeli                                     Giresun

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

             Çağlar Demirel                           Sibel Yiğitalp                                         Ziya Pir

                Diyarbakır                                Diyarbakır                                          Diyarbakır

              Ayhan Bilgen                            İmam Taşçıer                                       Garo Paylan

                    Kars                                     Diyarbakır                                            İstanbul

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI BEŞİR ATALAY (Van) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ilk konuşmacı İstanbul Milletvekili Sayın Garo Paylan. (HDP sıralarından alkışlar)

GARO PAYLAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çoğunuz yoksunuz ama saygıyla selamlıyorum sizleri.

Adolf Hitler’in bir propaganda Bakanı vardı, Goebbels. 1933’ten 1945’e kadar propaganda Bakanlığını yaptı. İşi yalan makinesi olmaktı, Adolf Hitler’in ve onun ideolojisinin öteki gördüğü, yok saydığı kesimleri itibarsızlaştırmaktı; Yahudileri bir nefret objesi hâline getirmekti, solcuları sosyalistlerle ilgili itibarsızlaştırma operasyonları yapmaktı, yalanlar üretmekti ve olacak provokasyonların ön hazırlığını yapmaktı. Toplumda şöyle bir algı yaratmak istedi hep: “Hak etmişlerdi; her ne yapıyorsak Yahudiler hak etmişti, solcular hak etmişti, sosyalistler hak etmişti.” Bu sayede çoğunluğu kutuplaştırdı ve çoğunluğu da o yalanlara inandırdı çünkü bir topluma 40 kez yalan söylenirse ve bu yalanları düzeltebilecek bağımsız bir medya olmazsa, bunu görebilecek bağımsız bir parlamento olmazsa, bunları yargılayabilecek bağımsız bir yargı olmazsa bu yargılar tutar. Bizim de yüz yıldır hep Goebbelslerimiz oldu, o propaganda bakanı gibi Goebbelslerimiz oldu ve hep siyaseti manipüle ettiler. Kimi Goebbelsler siyasetin emrindeydi ama başka Goebbelsler de içeride manipülasyonlar yapıyordu. Son dönemde, Sayın Cumhurbaşkanı, cemaatin kendini kandırdığını söyledi çünkü cemaatin de bir Goebbels mekanizması vardı ama daha öncekilerin de vardı aynı mekanizmaları ve bu mekanizmalar hep toplumu kutuplaştırdı, kamplaştırdı ve nihayetinde darbeler yaşadık.

Şimdi, son dönemde… Bakın, az önce Osman Baydemir bir konuşma yaptı. Sayın grup başkan vekili çıktı, dedi ki: “Siz, sizin kendi çalışanlarınız tarafından yargılandınız.” Açık bir yalan ve iftira etti, açık bir yalan ve iftira; elinde de hiçbir belge yok grup başkan vekilinin. Ama, bu iftirayı bütün milletvekilleri her yerde söylerse, akşam televizyonlarda aynı yalanlar 40 kere tekrarlanırlarsa, o “FETÖ” dediğiniz cemaatin yalanlarını hâlâ sürdürürseniz bu yalan ikna eder toplumu diye düşündü. Nitekim, maalesef oluyor sayın grup başkan vekili, bu yalanlar 40 kez söylenince -ben geziyorum esnafları- “Siz de şunu yaptınız, siz de bunu yaptınız.” diye bu yalanlar oraya işliyor çünkü bunu düzeltebilecek bağımsız bir basın yok.

Aynı şekilde bakalım, Sayın Faysal Sarıyıldız’ın dağa silah taşıdığına dair bir yalan var ortada, her akşam bu yalan söyleniyor televizyonlarda, her gün sizler de her yerde “Milletvekilleri dağa silah taşıdı.” diyorsunuz. Ya, biriniz -el insaf- savcının iddianamesini okuyun bari, “Böyle bir bulgu yok.” diyor savcı iddianamesinde, “Silah taşıdığına dair bir bulgu yok.” diyor iddianamede ama siz bu yalanı kiminiz bilerek kiminiz bilmeyerek kullanıyorsunuz maalesef. Yalanlar silsilesinde 6-7 Ekim olayları var, 52 insanımız hayatını kaybetti, 47’si HDP taraftarıydı; hepsine Allah’tan rahmet diliyorum. Ve burada önerge verdik, “Gelin, bunu araştıralım.” dedik, sizler “Hayır.” dediniz. HDP MYK’sı demokratik bir şekilde tepkiyi vermek üzere insanlarımızı meydanlara çağırdı; çağrı açık, MYK çağrısı. Selahattin Demirtaş’ın böyle bir çağrısı yok, Merkez Yürütme Kurulumuz çağrıyı yaptı. Ama, o suçu ortaya çıkarmak üzere siz sorumlusunuz ve hesap vereceğinize hesap soruyorsunuz ve bu yalanı tekrarlıyorsunuz. AB Bakanı, az önce televizyonda izledim, diyor ki: “Biz sözleri yerine getirdik, AB yerine getirmiyor, vize anlaşmasını yerine getirmedi.” 72 kriterin 65’ini yerine getirdiniz. 7’si nerede, en zülfüyâre dokunur 7 tanesi nerede? Yok.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya)- Teröristlere kapıları mı açacaktık, bağrımıza mı basacaktık onları?

GARO PAYLAN (Devamla) - “Para gelmedi.” diyorsunuz, 700 milyon dolar geldi, 1,5 milyar doları da sözleşmeye bağlandı. Israrla bakın, aynı Goebbels taktikleriyle aynı yalanları, büyük çoğunuz bilmeden bu yalanları söylüyorsunuz ama bazılarınız bilerek bu yalanları söylüyor.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Kimse yalan söylemiyor. Siz kendinize bakın, aynaya bakın, aynaya aynaya.

GARO PAYLAN (Devamla) – Maalesef, toplumu kutuplaştırmaya ve barışı dinamitlemeye devam ediyorsunuz. Bu açıdan çok üzgünüm hepiniz için.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Siz kendiniz için üzülün, bizim için değil.

GARO PAYLAN (Devamla) – Ama bir gün bunun hepsinin hesabını vereceksiniz. Maalesef, o gün biz yine sizi savunacağız. (HDP sıralarından alkışlar)

SEBAHATTİN KARAKELLE (Erzincan) – Sen kendini savun yeter, kendini.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Paylan.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, hatip, kendinden geçmiş bir edayla öyle şeyler düşünmüş, onlara öyle bir inanmış ki, ortadaki realitelerin yanlış olduğunu düşünüyor, yalan olduğunu düşünüyor. Asıl yalancı kendisidir.

İkincisi, benim az önce söylediğim…

BAŞKAN – Sayın Muş, bir milletvekiline yalancı…

MEHMET MUŞ (İstanbul) – “Yalancı” diyor bana, “yalancı” diyor bana kendisi, kendisine iade ediyorum.

BAŞKAN – Her ikiniz açısından da söylüyorum, lütfen, birbirinize “yalancı” diye hitap etmeyin.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, grubumuza dönük “Yalan söylüyorsunuz.” ifadesini kendisine iade ediyoruz.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – İade ediyoruz.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Belge istiyoruz, belge istiyoruz.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Belge istiyor. “Yalanları yayıyorsunuz.” diyor.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Belge… Belge…

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sakin ol, sakin ol!

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Yalanları yayıyorsunuz.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Belge, belge ya! Bak, bende mahkeme kararı var.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Belge istiyorlarsa YouTube’da, girsinler o görüntülerini, ses kayıtlarını dinlesinler.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Ne YouTube’u, iddianame diyoruz ya.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Benim söylediğim Türkiye'nin gündemine oturmuş bir olay.

LEZGİN BOTAN (Van) – YouTube girerse, hepiniz Fetullahçısınız ya. YouTube kalırsa hepiniz içeri girmelisiniz. Ayıp ya! YouTube’da hepinizin şeyleri var.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Bütün o ses kayıtları ortadayken çıkıp da bizi yalancılıkla itham etmesini kesinlikle kabul etmiyor, reddediyoruz.

LEZGİN BOTAN (Van) – Gerçekten YouTube üzerinden bir girelim bakalım kimler nerede ne yapmış, göreceğiz ya.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Girin bakın, orada.

GARO PAYLAN (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Paylan.

GARO PAYLAN (İstanbul) – Sayın Başkan, kendisi bana “yalancı” dedi, açık bir sataşmadır.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Böyle bir şey olur mu ya, az önce iftira attı.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Paylan.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, böyle bir şey yok ama. Kendi iftiralarına cevap veriyoruz. Böyle bir usul yok.

BAŞKAN – Sayın Muş, Sayın Paylan’a iki dakika sataşmadan söz veriyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Dinleyelim lütfen.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Böyle bir usul yok.

X.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

12.- İstanbul Milletvekili Garo Paylan’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un yerinden sarf ettiği bazı ifadeleri sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

GARO PAYLAN (İstanbul) – Sayın Grup Başkan Vekili, ben bir tek size söyledim çünkü siz böyle bir ifadede bulundunuz. Diğer arkadaşlarınıza şunu söyledim, kiminiz bilerek kiminiz bilmeyerek bu yalanlara alet oluyorsunuz ve gidip seçmenlerinize bunu söylüyorsunuz. Seçmenleriniz de bu yalanlara inanıyor.

Siz az önce Sayın Osman Baydemir’e, kendi çalışanları tarafından yargılandığını söylediniz. Bunun…

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Kayıtları var ya.

GARO PAYLAN (Devamla) – Hayır, belgesini ya…

MEHMET MUŞ (İstanbul) – YouTube’a gir bak belgesine.

GARO PAYLAN (Devamla) – Sizin ““FETÖ” dedikleriniz bunu çıkardı, bakın, “FETÖ” dedikleriniz. Sayın Bilal Erdoğan’ın Sayın Cumhurbaşkanıyla konuşmaları da kayıttaydı, değil mi? Siz onlara “Yalan.” dediniz, değil mi? Peki, o yalansa, “Onu da cemaat yaptı.” diyorsunuz, bunu da cemaat yaptıysa o yalan, bu niye gerçek? Nerede belgeniz? Cemaatin belgeleri belgeyse Cumhurbaşkanının söyledikleri belge olmuyor mu? Sayın Bilal Erdoğan’ı Cumhurbaşkanı neden o yargıya göndermedi? O yargı bağımsız yargıydı da bizim gitmediğimiz yargı bağımlı yargı mıydı? Var mı böyle bir şey? Koyun ortaya belgesini.

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Belgesi var, belgesi.

GARO PAYLAN (Devamla) - Hodri meydan, buyurun koyun. Cemaatin belgelerini koyarsanız Sayın Cumhurbaşkanının Bilal Erdoğan’la konuşmalarını da kabul etmiş sayılırsınız. Böyle bir manipülasyona alet olmayın arkadaşlar. Goebbels mekanizması işliyor, bu yalana alet olmayın, bu yalanlara ortak olmayın. Gelin araştırma komisyonlarını kuralım, 6-7 Ekimle ilgili araştırma komisyonunu kuralım, KCK soruşturmalarıyla ilgili araştırma komisyonlarını kuralım, kim nasıl o dosyaları manipüle etti ortaya hep beraber çıkaralım. Hakikatin bir özelliği vardır, bir gün ortaya çıkar.

ABDULLAH BAŞCI (İstanbul) – Çok büyük vebal altındasınız, o şehitlerin vebali de sizin üzerinizde.

GARO PAYLAN (Devamla) – Hep yalan söylendi; ama bir gün ısrarla, kötü bir huyu vardır, o hakikat ortaya çıkar arkadaşlar. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Paylan.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Muş…

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, ben ne söylediğimin farkındayım. Az önce de söyledim, girip baksın, belgeleri orada. Türkiye’nin gündemine oturmuş bir olaydır.

GARO PAYLAN (İstanbul) – Bilal Erdoğan’ın da orada.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – KCK’nın böyle bir yargılama yaptığı o günlerde Türkiye’nin gündemine oturmuştu ve ben bunu Genel Kurulda açtım ve burada bir hatırlatma yaptım.

GARO PAYLAN (İstanbul) – Gündemine oturmuştu, kim çıkarmıştı onu?

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Buyurun bakın oraya. Hâlen söylediklerimin arkasındayım. Girip bakabilirsiniz Sayın Paylan, girip bakabilirsiniz.

GARO PAYLAN (İstanbul) – Kim çıkardı onu, kim çıkardı, kim? Bilal Erdoğan’ın dosyasını çıkaranlar çıkardı. O da doğru o zaman, onu da kabul ediyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederiz.

Sayın milletvekilleri…

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Ne biçim konuşmalar ya, az önce burada konuşulmadı mı üslup konusunda. Ne biçim bağırmalar, inanılır gibi değil!

BAŞKAN - Sayın Kubat, yani gerçekten çok zor idare edilen bir yer burası, her iki taraf açısından da söylüyorum.

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Devam edelim Başkan, devam edelim, germeyelim.

XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/721), Tebligat Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/693), Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/511), Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı’nın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/546), Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/666) ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 405) (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ikinci konuşmacı Bursa Milletvekili Sayın Ceyhun İrgil. (CHP sıralarından alkışlar)

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Ne bakıyorsunuz ya, Allah Allah, dinlemek zorunda mıyız sizi sürekli?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Bütün Meclisi siz mi yönetiyorsunuz ya?

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri…

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Evet, sus, ben konuşmacıyı dinliyorum.

CEYHUN İRGİL (Devamla) – Başkanım, ben, sükûnet sağlansın, süremin tekrar başlatılmasını rica ediyorum. Şu tartışma bitsin.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Ne oluyor böyle sallana sallana, herkese talimat veriyorsunuz ya?

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) - Sizi ilgilendirmez, ne istersem onu yaparım.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Meclis Başkan Vekillerimize saygılı olun ya.

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) - Hatibi dinlemek istiyoruz Başkan.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, hatibi kürsüye çağırdım. Lütfen dinleyelim.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Ya, tarza bakar mısınız, sallanarak bize diyor ki: “Ne bakıyorsunuz?” Yani böyle bir şey var mı? Ayıp ya!

CEYHUN İRGİL (Devamla) – Arkadaşlar, sükûnet sağlandıktan sonra başlayacağım.

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) - Sayın Başkan, hatibi dinlemek istiyoruz.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, kürsüdeki hatibe saygılı olalım lütfen. Sayın hatibi dinleyeceğiz.

Sürenizi yeniden başlatıyorum Sayın İrgil.

Buyurun, devam edin.

CEYHUN İRGİL (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; oldukça gergin bir ortamda tabii ki Millî Eğitim yasalarını konuşmak kolay değil. Fakat ben, Millî Eğitimle ilgili maddeye dönmeden önce biraz önce grup başkan vekilinin bizim konuşmacılarımıza dönük olarak, ortamı da yumuşatan daha sonra yaptığı konuşmada şöyle bir ifade kullandı. Dedi ki: “Biz isteriz ki muhalefet öneride bulunsun. Biz isteriz ki muhalefet güzel önergeler getirsin, tasarılar getirsin, biz bunları konuşalım, bunların üstünden yürüyelim.”

Arkadaşlar, buraya gelen herkes millî iradeyle geldi. Siz oy aldıysanız, muhalefet patates toplayarak gelmedi. Biz de bu ülkenin toprakları içinden, şehirlerinden seçilip geldik. Biz uzaydan gelmedik. Biz de uzaydaki insanların tasarılarını veya taleplerini buraya iletmiyoruz. Biz de toplumdaki istekleri, talepleri veya size dönük eleştirileri iletiyoruz, bu da doğal bir şey. Kaldı ki, öfkeli olmak, şikâyet etmek bize yakışır muhalefete ama siz bir iddiada bulunarak bir seçime girdiniz ve bu seçimi kazanarak iktidar oldunuz. Size yakışan, icraat etmektir ama sizin yaptığınız şey, devamlı şikâyet etmek, devamlı taziyede bulunmak, devamlı acıları paylaşmak.

Şimdi ben, burada grup başkan vekiline birkaç belge göstermek istiyorum. Diyor ki: “Siz bir şey söyleyin, öneride bulunun, biz kabul edelim.” Buyurun arkadaşlar, üç yıl içerisinde HDP Grubu 135 tane Meclis araştırması önergesi getirmiş, kabul edilen sıfır; MHP Grubu 150 tane Meclis araştırması önergesi getirmiş, kabul edilen sıfır; CHP Grubu 238 Meclis araştırması önergesi getirmiş, kabul edilen 2; AKP Grubu 94 tane Meclis araştırması önergesi getirmiş, kabul edilen hepsi. Şimdi, biraz önce siz bize üstenci, üsten bakan, işte bilgiç tavırlar falan. Ben söylüyorum, bu rakamlara göre üstenci, üstten bakan, muhalefeti dinlemeyen, “Başkasının ortak aklına ihtiyacım yok.” diyen, “Kendimden başka akıllı tanımıyorum.” diyen kimdir acaba? Rakamlar burada. Bu, bir saygısızlıktır bir kere. Bu kadar insanın bu üç yıl içerisinde bir tane mi işe yarar fikri olmadı, bir tane mi akla, mantığa, vicdana uyan, hukuka uyan yararı olmadı? Kaldı ki, ben Meclis Başkanımız Sayın İsmail Kahraman’a bu dönem sordum, dedim ki: Ne kadar önerge var, ne cevap verdiniz? Kendi cevabını buradan size okuyorum aynen: “4 bine yakın önerge verilmiş muhalefet tarafından, 3.778’i cevaplanmamış ama bunun için, muhataplara dikkat çekmek için yazı gönderdim, merak etmeyin.” diyor. Bu, ayıp değil midir? 3.700’üne hiç yanıt vermemişsiniz. En azından saygı gereği, saygıyı geçtim, yasa gereği cevap vermeniz gerekirdi.

Şöyle bir şey söyleyeyim: 24’üncü Dönemde -hadi bu dönem bitmedi- 772 yasa tasarısı, 2.828 kanun teklifi gelmiş, muhalefetten kabul ettiğiniz bir tane yok. Onu da geçtim.

Arkadaşlar, böyle bir şey olabilir mi? Bu, ancak Türkiye’de olur. Siz kendinizden başka hiçbir şeyi duymuyorsunuz, herkese karşı duvarsınız. Ya, böyle bir şey olur mu? Dünyada olur mu bu? Bir tek bizde olur.

Ulusal medyada haber: “İlk kez muhalefetin önergesi kabul edildi.” Haydar Akar’ın önergesi kabul edilmiş, haber yapmış gazeteler ya. Neden o da biliyor musunuz? Kabul ettiğinizden değil. “hayır” demişsiniz de çoğunluğu sağlayamamışsınız, hasbelkader muhalefet bunu kabul ettirebilmiş.

Arkadaşlar, bu saygısızlıklara, bu çarpıtmalara son vermek lazım.

Şimdi, bu önerge bağlamından, nitekim, biz yine… Adana’ya geliyorum, bu çocuklarımızın yandığı okul meselesine, bu yaşanan son acıya. Biraz dinleseniz muhalefeti, biraz vicdanlı davranabilseniz, biraz önyargılı olmasanız, belki birçok konuda yararlı olabiliriz. Burası ortak aklın meydanı değil mi? Burası vicdanın, bu Türkiye’nin, bu toprakların, bütün insanların ortak vicdanı değil mi? Yüzde 51’in hiç mi vicdanı yok, hiç mi aklı yok?

Adana Milletvekilimiz ve bizim de imzamızın olduğu yirmi arkadaşımız daha altı ay önce -Adana milletvekili üstelik- demiş ki: “Bu özel yurtların daha etkin denetlenmesi ve öğrencilerin yurt ihtiyaçlarının giderilmesi için politikaların belirlenmesi ve önlemler amacıyla araştırma önergesi.” Bunu dinleseydiniz şu anda bu 12 çocuk yaşıyor olacaktı. Hani ortak akıl? Niye dinlemediniz o zaman?

Nitekim, aynı şekilde Konya’da -Bunlar hep yaşandı; hadi bizi dinlemiyorsunuz, yaşanan olaylardan da ders almıyorsunuz.- 1 Ağustos 2008’de 17 çocuk yanarak öldü. Hiçbir şey yapmadınız. Tek yaptığınız, buradan rahmet dilemek. Rahmet dilemek, herkesin, her vatandaşın görevi, herkesin vicdani görevi ama sizin işiniz icraat. Gelin, samimiyseniz, sahiciyseniz bu ülkedeki yurtları ve özel yurtları inceleyelim, araştıralım, önlem geliştirelim.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın İrgil.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı istiyoruz.

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan, yoklama…

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunacağım ancak yoklama talebi var.

Sayın Altay, Sayın Akar, Sayın Baydar, Sayın İrgil, Sayın Yalım, Sayın Kayan, Sayın Kayışoğlu, Sayın Demir, Sayın Çiçek, Sayın Torun, Sayın Gürer, Sayın Özcan, Sayın Özdemir, Sayın Usluer, Sayın Karabıyık, Sayın Topal, Sayın Göker, Sayın Demirtaş, Sayın Erkek, Sayın Çakırözer.

Yoklama için iki dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı yoktur.

Birleşime 10 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 21.39

DOKUZUNCU OTURUM

Açılma Saati: 21.50

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara), Sema KIRCI (Balıkesir)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 29’uncu Birleşiminin Dokuzuncu Oturumunu açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – 56’ncı madde üzerinde verilen aynı mahiyetteki önergelerin oylamasından önce istem üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi yoklama işlemini tekrarlayacağım.

Yoklama için iki dakika süre veriyorum ve işlemi başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/721), Tebligat Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/693), Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/511), Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı’nın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/546), Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/666) ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 405) (Devam)

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 56’ncı madde kabul edilmiştir.

Komisyon Başkanı Sayın Atalay’ın bir söz talebi vardır.

Buyurunuz Sayın Atalay.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

28.- Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Başkanı Beşir Atalay’ın, Bursa Milletvekili Ceyhun İrgil’in 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 56’ncı maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI BEŞİR ATALAY (Van) – Teşekkür ederim Değerli Başkanım.

Biraz önce, Komisyonumuzun değerli üyesi Ceyhun Bey, burada bir cümle kullandı da ben de onun için söz aldım doğrusu, Komisyon Başkanı olarak. “Bizim önergelerimiz hiç kabul edilmiyor.” manasında bir şey söyledi. Tabii, Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Başkanı olarak… Burada huzurunuzda görüşülen bu tasarı tabii, çok sayıda tasarı ve teklifin birleştirilmesidir. Komisyonumuzda çok uyumlu bir çalışma yaptık yani bütün partilerden katılan Komisyon üyelerimizle. Doğrusu, çok verimliydi, hem alt komisyon kuruldu, alt komisyonda hepsinin katkısı oldu. Bütün paydaşlar davet edildi üniversite kesiminden, sendikalardan; alt komisyonda hepsi dinlendi. Yani mümkün olduğunca eğitimle ilgili gelen tasarı ve teklifleri iyi olgunlaştırma yönünde doğrusu uzun bir çalışma yapıldı. Özellikle ben tabii, hem alt komisyonda hem de sonra Komisyonda katkıları için bütün partilerden Komisyon üyelerimize burada da teşekkür ediyorum. Bunlardan birisi de tabii, biraz önce söz alan Ceyhun Bey’dir.

Ayrıca şunu da ifade edeyim: Tasarılar geldiğinde, Komisyonda görüşüldüğünde üzerinde çok büyük değişiklikler yapıldı. Yani tabii, Bakanımızla da görüşerek, Bakanlık da ikna edilerek Bakanlığın gönderdiği, Hükûmetin gönderdiği tasarılar üzerinde büyük değişiklikler yapıldı.

Mesela, şu biraz önceki 56’ncı maddede, iki önergeye de baktım ben, iki partinin de önergesine, ikisi de bu maddenin çıkarılmasını… Hâlbuki bu madde, mesleki eğitimdekilere bir yeni imkân tanıyor, onları koordine eden, daha da netleştiren, onlara yeni haklar getiren bir madde ve ilk defa oluyor bunlar. Dolayısıyla niye çıkarılmak istendiğini de anlayamadım. Bu kısa açıklamayı yapmış oluyorum.

Söz verdiğiniz için de teşekkür ederim.

BAŞKAN – Rica ederim Sayın Bakan, biz teşekkür ediyoruz.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Başkanım, ben de bir açıklama yapmak istiyorum.

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI BEŞİR ATALAY (Van) – Sataşmadım.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Sataşmadınız, ben açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Sayın İrgil, elbette ki size yerinizden lütfen… Sayın Bakan…

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Zaten kayıtlara geçsin diye buradan söyleyebilirim.

BAŞKAN – Peki, tamam mikrofonunuzu açıyoruz.

Buyurun.

29.- Bursa Milletvekili Ceyhun İrgil’in, Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Başkanı Beşir Atalay’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

Sayın Komisyon Başkanım, size de teşekkür ederim.

Keşke bütün Meclisin çalışma ahengi, sizin nezaketiniz ve anlayışınızla olsa. Fakat benim konuşmamı herhâlde dikkatle dinlemediniz. Ben komisyonlardaki önergelerden bahsetmedim. Ben bu çatıyı, bu meydanı gösterdim. Bu Mecliste muhalefet tarafından getirilen hiçbir önergenin, soru önergesinin, Meclis araştırması önergesinin, kanunun ve tasarının kabul edilmediğini, soru önergelerini örnek verdim. Bazı komisyonlarda özellikle komisyon başkanının tutumundan kaynaklanan nedenlerle elbette uzlaşma ve anlaşmalar oluyor. Benim burada kastettiğim, kanun tasarısı ve Meclis araştırması önergeleridir.

Teşekkür ediyorum, bu açıklamayı yapmayı yapma ihtiyacı duydum, sağ olun.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın İrgil.

XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/721), Tebligat Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/693), Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/511), Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı’nın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/546), Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/666) ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 405) (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, ikinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.

Şimdi, üçüncü bölümün görüşmelerine başlıyoruz. Üçüncü bölüm 57 ila 85’inci maddeleri kapsamaktadır.

Şimdi, gruplar adına, üçüncü bölüm üzerinde ilk söz, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Sayın Meral Danış Beştaş’a aittir.

Sayın Beştaş, süreniz on dakika.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yirmi saniye değil, yirmi bin saat, yirmi milyon saat, demokrasi mücadelesi için bir hiçtir, önemli değil. Sonuçta, bu, bütün Türkiye'nin görmesi gereken bir manzara. Maalesef şu anda hiçbir şey usulüne uygun devam etmiyor.

Evet, değerli milletvekilleri, Millî Eğitim Bakanlığının yani günlerdir tartıştığımız bu Kanun Tasarısı’na ilişkin eğitimin bulunduğu aşama, şu anda yurtlardaki tabloyu, eğitim ve öğrenim alanındaki sıkıntıları, ana dil eğitiminin hâlâ yasaklı oluşunu, Türkiye’de özellikle öğrencilere, öğretmenlere yönelik uygulamaları, ihraçları, bunların hiçbirini aslında tartışmıyoruz fakat asıl gündem olması gereken bunlar. İktidar partisi -demin başka bir milletvekili arkadaşımın ifade ettiği gibi- gündemi kendisi tespit ediyor, kendisi tayin ediyor ve sonra o gündem doğrultusunda -isterseniz yüz binlerce bilimsel deneyle ispatlanmış olsun, tarihle ispatlanmış olsun- sunduğumuz öneriler burada parmak çoğunluğuyla reddediliyor.

Peki, gerçekten, demokrasi bu mu, demokrasinin gereklilikleri bu mu? Değil. Şu anda, biz, çoğunluğun aslında baskısı altında, diktası altında bu parlamenter faaliyeti yürütmeye çalışıyoruz. Hiç mi yok bizim doğru söylediğimiz bir şey? Gerçekten, biz hep gerçek dışı şeyler mi söylüyoruz? Yani, hayatı başka bir yerde mi yaşıyoruz? Türkiye’de yaşamıyor muyuz? Okuduklarımızdan farklı şeyler mi anlıyoruz? Şu anda cezaevlerindeki tutuklulukları, ekonomiyi, doları, Türkiye’nin dış politikasını konuşunca, biz eleştirince “Mutlak suretle haksızız.” diye bir kabulden hareket edilebilir mi? Muhalefetin görevi tam da budur, denetim faaliyetini yapmak. İktidar çoğunluk olabilir fakat demokrasi, çoğunlukçu bir rejim değildir, çoğulcu bir rejimdir. Önemli olan, o çoğulculuğun Parlamentoya, yaşama, hayatın her alanına sirayet ederek gerçek bir demokrasiyi solumaktır ve bunu yaşama geçirmektir.

Şu anda Türkiye’de gündem nedir? Vallahi, sadece millî eğitim değil, değil yani vatandaşın gündemi bu değil. Şu anda vatandaş, mesela, AB-Türkiye ilişkilerini konuşuyor, Türkiye’yle ilişkiler donduruldu ama biz ne yapıyoruz? Avrupa Birliği üyeliğine aday bir ülke olarak bu ilişkilerin dondurulmasına tehditle “densiz”, “terbiyesiz”, “Bize karışamazsınız.” diyerek politika belirliyoruz. Yok böyle bir şey. Biz 80 milyon insanın kaderini, yaşamını, standartlarını bu şekilde değerlendiremeyiz, böyle bir lüksü yoktur; ne Hükûmetin var ne herhangi bir siyasi iradenin böyle bir lüksü yoktur. Şu anda akademisyenler, gazeteciler, öğrenciler, esnaflar, bilumum kurum ve kuruluşlardaki insanlar tutuklanıyor. Hükûmetin en temel politikası; kendisini eleştiren, kendisine söz söyleyen, kabul etmeyen herkesi cezaevine atmakta buldu. Korkunç bir ülke. Türkiye şu anda yarı açık bir cezaevi. Cezaevinde olmayanlar da “Acaba ben ne zaman cezaevine girerim?” diye bir beklenti içinde, bir kaygı içinde ve neredeyse bu normalleştirildi. Gerçekten Hükûmet niye bunu yapıyor? Yani, bu çok tartışılabilir ama büyük bir korku yaşıyor, paranoyaklaştı -tırnak içinde söylüyorum- yani herkesten şüphelenir oldu, her kurumdan.

Bugün Adana’da, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına bağlı, oradaki kurumlarda 26 kişi alınmış. Bir açıyoruz, bakıyoruz: “Şu Emniyette 50 polis görevden alındı, tutuklandı.” Bir açıyoruz: “Şu kadar öğrenci tutuklandı.” Ya nasıl böyle bir şey olabilir? Her gün yüzlerce insanın gözaltına alındığı… Ha, suç? Gerçekten suç falan düşünmeyin ha; hırsızlık, cinayet, tecavüz, taciz tutuklamalarını bunun dışında tutuyorum. Şu anda Türkiye’de en büyük suç, AKP’yi eleştirmek, AKP’nin politikalarına karşı çıkmak; ya FETÖ’cü olursunuz ya PKK’li olursunuz ya DHKP-C’li olursunuz ya da başka bir şey olursunuz. Ama, demin milletvekili arkadaşlarla konuşuyorduk, bir milletvekili hakkında hem DHKP-C üyeliğinden hem FETÖ üyeliğinden hem de PKK üyeliğinden üç ayrı dava varmış. Akıl tutulması yaşanıyor, gerçekten “paranoyak” kelimesi bile bunu karşılamıyor artık.

Dolar almış başını gidiyor, neredeyse iktidar partisi dışarıda bir duaya çıkacak. Twitter’da, sosyal medyada espriler gırla gidiyor. İşte “Dolarlarınızı yakın.”, “300’er dolar bozun.”, “Bankalardaki dolarlarınızı çekin, ekonomiyi düzeltmemiz lazım.” Böyle bir şey olabilir mi? İnsanlar bu ekonomik darboğazda, bu sarsıntıda karınlarını doyuramıyorlar, iş insanları büyük bir tehlike altında. Böyle bir ortamda diyoruz ki her şey güllük gülistanlık, iktidara her söz söyleyen gerçek dışı söylüyor, düşmanlık yapıyor.

Diğeri, şu anda Türkiye’de -elimde tuttuğum- halkın iradesinin cezaevinde oluşu. Sakın ha böyle bakmayın. Biz arkadaşlarımız bu sıralarda oturuncaya kadar, gelip temsil ettikleri seçmenlerinin, halkının görüşlerini burada temsil etme hakkını tekrar elde edinceye kadar bunu söylemekten vazgeçmeyeceğiz. Biz geçen gün grup toplantısında da anlattık. Sayın Demirtaş bildiğiniz gibi Edirne Cezaevinde. Edirne Cezaevinde biliyor musunuz ne yaşanıyor? 1960 döneminde Menderes’e uygulanan sansür. Abartısız söylüyorum, yanımda değil ama yarın getireceğim, ilk ve son satır kalmış, sansürlenmiş. Menderes’e ne yapılıyordu, Sayın Menderes’e? Orada 50 kelimeden fazla olursa -yaptığım araştırmada- fazlalık ya makasla kesiliyordu ya da karalanıyordu. Çoğunun fotokopileri alınıp başka bir işleme tabi tutuluyordu. Sansürün boyutu -tarih kitaplarından öğreniyoruz- öyle bir boyuta geliyordu ki sadece hitap ve imza kısmı kalabiliyordu -1960’lı yıllardan söz ediyorum- ve bu şekilde, boş kısmı gizli mesaj içerebilir kuşkusuyla kesilip alındıktan sonra sahibine iade ediliyordu; iyi haberler verilmiyordu, kötü haberler veriliyordu. Bunu uzatabilirim.

Peki, Eş Genel Başkanımıza ne yapıldı? Grup toplantısında sunmamız için bize birkaç sayfadan ibaret bir yazı gönderdi. Bize gelmedi o yazı. Şu anda dokunulmazlığı olan, milletvekili olan, bir partinin lideri olan, eş liderleri olan, mutlak surette yargılandığı dosyalar dışında dokunulmazlığı ve sorumsuzluğu olan bir eş genel başkanın mektubu, bize yönelik, gruba yönelik mektubu -yarın getireceğim, size göstereceğim- başta 3 satır kalmış, sonda 1 satır kalmış, her sayfada başka bir sansür. Biz buna ne diyeceğiz? Sayın Demirtaş bize grupta okunmak üzere gönderdiği şeyde ne talimat verebilir? Ayrıca, Sayın Demirtaş bizim Eş Genel Başkanımız olarak bize talimat verebilir, bize görüşlerini iletebilir, oradan halka hitaben düşüncelerini ifade edebilir. Zaten orada olması bir hukuk garabetidir. Şu anda onun oyuyla ya da diğer milletvekili arkadaşların oyuyla Anayasa değişikliği ya geçebilir ya engellenebilir, bir kanun teklifinde bir madde oylamasında oyların sonucu değişebilir. Onların cezaevinde tutulması açıkça Anayasa’nın 83’üncü maddesine ve Anayasa 90’a, AİHS’e aykırı olduğu hâlde gözümüzün içine bakıla bakıla orada hem tecritte hem mektupları verilmiyor hem görüşçüleri engelleniyor hem bizim milletvekilleri olarak gidip arkadaşlarımızı ziyaret etmemiz engelleniyor.

Şimdi, bunu böyle anlatırken belki bazı arkadaşlara, hani, hayal dünyası falan gelebilir. Hayır arkadaşlar. 2016 Türkiyesi’nde, “demokrasi” denilen rejimde, hukuk devleti olduğumuz iddiası olan bir dönemde biz antidemokratik, hukuk dışı, Anayasa dışı, taraf olduğumuz sözleşmelere aykırı, tümüyle çoğunluğun gücüne dayanarak siyasetten dışarı atılmaya çalışılıyoruz ve bunu asla başaramayacaksınız. Son sözü biz söyleyeceğiz ve mutlaka kazanacağız. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Beştaş.

Bölüm üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Aydın Milletvekili Sayın Metin Lütfi Baydar. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Baydar, süreniz on dakika ancak şahıslar adına da söz talebiniz var, dolayısıyla birleştirebilirim.

METİN LÜTFİ BAYDAR (Aydın) – Tamam.

BAŞKAN – On beş dakika yapalım, tamam.

Teşekkür ederiz.

Buyurun.

CHP GRUBU ADINA METİN LÜTFİ BAYDAR (Aydın) – Sayın Bakan, hoş geldiniz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; doktoralı mezun sayısı geleceğin teminatıdır. Doktora meselesi gerçek bir memleket meselesidir aslında. Ülkemizde üniversitelerin yetişmiş elemanları olarak görülen doktoralı ve üstünü temsil eden bu unvanlı akademisyenlerin sayısı yaklaşık 75 bin kadardır. Bugün doktora öğrencisi sayımız da bu kadardır. Bunca yıldır meslekte aktif doktoralı sayısı ile öğrenci sayısı hemen hemen aynıdır, 75 bin. Mezunlar yıllık bazda 5 bin bile değildir. Doktora bitirmek kadar bitirtmek de meslektaşlarımız açısından zordur ve bu 5 bin mezun sayısı oldukça yetersizdir, öyle ki Türkiye'nin kısa ve orta vadeli hedeflerine ulaşmada en önemli engellerden birisi doktoralı uzman sayısının azlığı, kıtlığı ve yetersizliği olarak da söylenebilir. Rakam 10 binler seviyesinde olmalı ki Türkiye rekabetçi konumunu ve bölgedeki iddiasını sürdürebilsin. Elbette, Türkiye'nin hedeflerine ulaşmasına en büyük katkıyı eğitimde elde ettiği başarılar sağlayacaktır. Doktoralı sayısının Türkiye'nin hedefleriyle örtüşmesi için kısa vadede 100 bin kişiye ulaştırılması planlanıp teşvik edilmesi ve buna göre eylem planı yapılması gerekmektedir. Yıllık 5 bin mezun sayısının da 10 binler seviyesine ulaşması beklenirken bu artış konusu Türkiye için hayati olarak görülmelidir.

Gerçek şu ki doktora mezunu vermeden olmaz. Yıllık bazda doktoralı mezun sayısı Almanya’da 25 bin -bizim 5 katımız- İngiltere’de 17 binin üzerinde -neredeyse bizim 4 katımız- Brezilya’da 15 bin iken Türkiye'deki mezun sayısı olarak kayıtlara geçen bu 5 bin rakamıyla nereye kadar yol alınır? Şairin “Binbir başlı kartalı nasıl taşır kanarya?” sözündeki gibi hedeflerin gerisinde kalmışsak şaşırmamak gerek.

Şimdi, konuya bir de üniversiteye gelen öğrenciler açısından bakalım. Yıllık 2 milyonu aşan sayıda öğrenci üniversite sınavlarına girmekte ve bunun sadece üçte 1’i yerleşebilmektedir. Hâlâ yükseköğretim talebi hızla artarken, okullaşma oranı artarken yetişmiş akademisyenden yoksun olmak, yetersiz ve niteliksiz mezunların oluşmasına sebep olacaktır. Bu durum, doktoraya devam eden sayısının da baştan azalması ve elenmesine yol açacaktır.

Şimdi gelelim “Neden üniversiteler Türkiye’de hedef oldu, hedef seçildi?” sorusuna. Bu durum ülke için hayati önem teşkil etmekte. Vazgeçilmez, ihmal edilmez birer kuruma dönüşen yükseköğretim kurumları, ülkeye operasyon düzenlemek isteyenler için de mutlaka ama mutlaka ele geçirilmesi gereken birer hedef hâline gelmiştir. 15 Temmuz kalkışması da şunu gösterdi ki üniversiteler hedef olmuştur, üniversiteler kuşatılmıştır, üniversiteler ihanetin arkabahçesine dönüşmüştür. 672 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle 2.346 akademisyen ihraç edildi. Bu ihraçların yüzde 15 kadarını doktora altı gruplar oluştursa da Türkiye’nin yetişmiş 2 bin civarı akademik personelinin akademiyle ilişkisi kesilmiş oldu. Bu kadroların doçent ve profesör unvanlı olanları da göz önüne alındığında ülkenin içine düşürüldüğü durum daha iyi görülecektir.

Her tercih bir seçiş ve bir vazgeçiştir. Söz konusu kadrolara talip olup giremeyenlerin durumu da değerlendirildiğinde ve onlar da kayıp olarak görüldüğünde ülkenin insan kaynağı açısından kaybının büyüklüğü daha iyi anlaşılacaktır. Özellikle 2010 yılından itibaren FETÖ yapılanmasının siyaset ve YÖK ayağındaki etkisi FETÖ’cü rektörlerin etkinliğini artırmıştır. YÖK yönetimi ve dönemin rektör sıralamasının yapılmasında etkili olan YÖK üyeleri, bu örgüt lehine pozitif ayrımcılığa yönelerek FETÖ yapılanmasının talebine yönelik, arzu edilen kişilerin rektör olarak atanmasında etkili olmuştur. Hâliyle YÖK listesinden çıkan malum isimler, sayın cumhurbaşkanlarına da kolayca sunulmuştur. Bu rektörler sayesinde diğer devlet üniversitelerine de referans olunarak istedikleri başka kişilerin de rektör olarak atanmasının yolu açılmıştır. Örgütün YÖK’teki uzantıları da batıdan doğuya pek çok devlet üniversitesinde, paralel yapıyla dirsek temasındaki rektörlerin yönetime gelmesinde etkili olmuştur. YÖK’ün ilgili kurullarında görev alan, şimdinin FETÖ’den sabıkalı rektör ve YÖK üyelerinin kendi dönemlerindeki bütün faaliyetleri bu kapsamda mercek altına alınmalıdır. Biliyorsunuz, 14 rektör FETÖ’den dolayı ihraç edilmiştir, YÖK üyeleri de vardır bunların içerisinde. Bunların yaptığı işlemlerin, eğer YÖK’teki ve üniversitelerdeki FETÖ ayağının ne olduğunu anlamak istiyor isek mutlaka bakılması gerekmektedir. Hangi kurullarda görev yaptılarsa, görevlendirmeler, aklamalar, jüriler, satın almalar ve elbette doçentlik jürileri gözden geçirilmelidir. Hangi kurullardan hangi kararların kimler lehine geçirildiği, hangi jürilerin kimlerin atama ve terfileri için kullanıldığı… Özellikle doçentlik jüri ve sınavları bu kapsamda değerlendirildiğinde Türk yükseköğrenim sisteminin ve Türkiye Cumhuriyeti’nin maruz kaldığı tehdit daha iyi anlaşılacaktır. Önce rektör ve dekan ya da müdür -üniversitenin herhangi bir biriminde yönetimde- olduktan sonrası kolay. Sızma, yerleştirme, tutundurma ve ele geçirme belli başlı taktikler olarak gerçekleşmiştir. Adrese teslim ilanlarla kadrolaşma yapılmıştır. Yüksek lisans ve doktora programlarına kendi yandaşlarını yerleştirerek doktoralı kendi uzmanlarının sayısını artırmış ve mezunları için çeşitli üniversitelerde kadrolar bulunmuştur. Sonuçta, doçentlik sınavlarına da müdahil olarak üst ekibin de yerinin sağlamlaştırılmasında etkili olunmuştur. Yandaş ya da taraftar kadrolar öncelikle üniversite yönetimine getirilerek odak oluşturulmuş, sonra etrafı doldurularak yerleşmesi sağlanmıştır. Peşinden alt kadrolar ve fundalık niteliğinde asistan alımı ve geleceğe yatırım ÖYP’lilerle ilgili, kuruma tamamen nüfuz edilmiştir. Ne yazık ki üniversitelerde bu yapıyı doğuran kişiler hâlâ kadro alımına devam etmekte ve hâlâ adrese teslim ilanlara çıkılmakta ve buna da izin verilmektedir.

Bu kadrolar, düzenli himmet ödeneğine ya da yardım, burs kampanyasına bağlanarak örgütsel dayanışma ve örgüt bağlılığı artırılmaktadır. Bu kadrolar kendi yayın havuzlarına dâhil edilerek birden fazla ortak veya çok yazarlı yayınlar üretilmeye başlanmış, birbirinin adını yazarak birbirinden beslenen akademisyenler oluşturulmuştur. Kendi bağlantılı oldukları üniversitelerde ortak konferanslar, bağlantılı kişilerin sürekli davet listesinde yer alması ve kendi eğitim şirketleri vasıtasıyla yurt dışı üniversitelerle iletişim gerçekleştirilmiştir. Yurt dışına giden kişilerin bile işlemleri -baktığınız zaman, incelediğinizde göreceksiniz- aynı şirketler aracılığıyla yapılmıştır. Kadroya alınan akademik personelin yayın kurulları, bilim kurullarında isminin olması sağlanarak kendi yandaşlarının isimlerinden oluşan ekipler “güçlü bir akademik yapı” izleniminin oluşturulmasına sebep olmuştur.

Projeler kısmıysa en acı olanı. Proje dağıtan TÜBİTAK, bakanlıklar, kalkınma ajansları ve üniversitelerin proje fonlarının yönetimi ve karar mercilerinde yer alarak projeler kendi yandaşlarına servis yapılmıştır. Bunu görmek için üniversitelerden uzmanların yer aldığı projeler ile kurumlardan dağıtılan proje fonlarından yararlanan FETÖ mensuplarının karşılaştırılması sizlere yeterli olacaktır. Projenin uzman ekibi örgüt mensubu olduğunda malzemeler malum yandaş şirketten temin edilerek kaynaklar kullanıma geçirilmiştir. Proje desteğinin ilgili ekibe çıkması, makine, ekipman ve diğer malzemelerin ilişkili şirketten alınması ve gerekirse ek ödenek çıkartılması tamamen normal ve sıradan bir hâle getirilmiştir. Sonuçta, yayını olan, uluslararası konferanslara katılan proje sahibi ve yurt dışı görmüş kişi olarak kendi örgüt mensuplarının önü açılmıştır.

İhaleler blok olarak malum firmalara aktarılmış, ihaleler dilimlenmiş, ödemeleri peşin yapılmış, firma işi yarım bırakıp terk edip gittiyse bile eksikleri yeniden devlet bütçesinden karşılanmıştır. Başta hastaneler olmak üzere, makine ve ekipman alımı, altyapı yatırımları, “ilave yatırım” adı altında kullandırılan kaynakların hemen hepsi ve sarf malzemelerinin temin edildiği firmaların hesap ve işlemleri 2010’dan sonra izlendiğinde sonuç görülecektir Sayın Bakanım. Hatta, hizmet alımı firmalarının seçilmesi, kantinler vesaire işletmeler bile bu kuşatma hareketinden nasibini almıştır. Sadece işlem yapılan ve yönetim görevi bulunan kişilerin bile kendi dönemlerine ilişkin yapılan incelemelerde bu durum daha ayrıntılı olarak görülebilecektir. Konu, FETÖ açısından kurumlara yerleşme ve kurumları ele geçirme hareketi olsa da devlet açısından ise bir intihar hâline getirilmiştir.

Hâkimler, polisler, askerler derken bu sürecin ve kaynağın eğitim ayağı olan üniversiteler ne yazık ki arada kaynayıp gitmiştir. Üstelik üniversiteler de FETÖ’ye alet olmuş bulunmaktadır. Hâlbuki toplumun tasarımı, ahlakı, iş dünyası ve kamu bürokrasisinden başlayarak pek çok personelin yolu üniversitelerden geçmektedir. 672 ve 675 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerle ihraç edilen 3.608 öğretim elemanı, toplam öğretim elemanı sayısının içerisinde yüzdelik olarak yüzde 3 kadardır. Belki bu konu bile ayrı bir paniklenecek konu olarak değerlendirilmelidir. Eğitim açığı, sağlam temelli, bilime adanmış ciddi insan yetersizliği, yeniden ihtiyaç duyulan düzeylerde akademisyenlere sahip olma zorunluluğu zamana bağlı olarak daha fazla ortaya çıkacaktır.

Nihai soru şu olmalıdır: Şimdi değilse ne zaman? Mutlaka bir eğitim seferberliği yapılıp iki aşama öngörülmelidir; hem bu unsurların objektif delillerle sistemden ayıklanması hem de yeni bilim sevdalılarının ve daha önce engellenenlerin derhâl sürece dâhil edilmesi ve ilgili yeni programların üretilmesi.

Türk yükseköğretim sisteminden, kendi kurduğu, kendi içinde bulunduğu ve kendisinin ortaya çıkardığı yapıdan, yine kendisini kurtarması beklenmektedir. Bu konu sadece YÖK’ün ve üniversitelerin problemi de değildir; bir seferberlik ilan edilmeli, başta Millî Eğitim Bakanlığı, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, TÜBİTAK, hatta TÜBA da süreçte aktif olarak rol almalı ve birlikte çözümler geliştirilmelidir. Hatalar ve zaafların sarı öküzü feda ederek telafi edilmesi istenmektedir ama asıl ihmal edilen husus, bu yapıyı doğuran nedenler ve kurumsal yapılar ortadan kalkmadan bu sorunun çözülemeyeceğidir.

Son olarak, Kâtip Çelebi Üniversitesine dikkatinizi çekmek istiyorum Sayın Bakan. Atadığı 370 öğretim üyesinin 180’i açığa alınmış, 70’i gözaltında, 58’i tutuklu ve 51’i ihraç edilmiş olan; Üniversite Yönetim Kurulunun kendisi ve bir kişi dışında neredeyse tamamı FETÖ’den ihraç olmuş olan Katip Çelebi Üniversitesi Rektörüyle ilgili niçin bir işlem yapılmamaktadır? Bu kişiyi kim korumaktadır Sayın Bakan? Akrabası suçlu diye kimseyi suçlayamayız ancak eski Cumhurbaşkanının akrabası diye de kimseyi kollayamayız Sayın Bakan.

Afyon Kocatepe Üniversitesine de baktığımızda, atanabilmek için FETÖ’nün Afyon imamı Muhammet’ten icazet alan, göreve getirdiği tüm yöneticilerin neredeyse tamamı FETÖ’den ihraç edilen, YÖK Denetleme Kurulu Başkanı olduğu dönemde FETÖ’nün tüm üniversitelerde tetikçiliğini yapan Afyon Kocatepe Üniversitesi Rektörüyle ilgili dosya neden bekletilmektedir? Acaba atanmasına kefil olan Sayın Bakan mı dosyayı Emniyette bekletmektedir?

Bu 2 rektörle ilgili YÖK neden bir işlem yapmamaktadır ya da yapamamaktadır Sayın Bakan? Bu adamları kimlerin koruduğunun açıklanmasına ihtiyaç vardır Sayın Bakan. Konuyu sizin ve yetkililerin takdirlerine sunuyorum.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Çok teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Baydar.

Bölüm üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Erzurum Milletvekili Sayın Kamil Aydın.

Sayın Aydın, sizin de şahıslar adına konuşmanız var, birleştiriyorum, on beş dakika.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA KAMİL AYDIN (Erzurum) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de üçüncü bölüm üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Evet, bugün 405 sıra sayılı Tasarı’da Millî Eğitim Bakanlığı uhdesindeki birtakım hizmetleri kolaylaştıracak bazı maddelerin üzerinde görüşlerimizi ifade ediyoruz ama bu maddelere geçmeden önce, malum, gündemimiz daha acı, daha sıkıntılı bir süreçle meşgul edilmektedir. Acılarımız vardır, kederlerimiz vardır. Daha henüz maden ocağındaki kardeşlerimizin acısı yüreğimizde soğumadan buna bir de Adana’daki felaket eklendi. Burada da çocuklarımızı kaybettik. Kederli ailelerimiz, kederli milletimiz söz konusu. İnşallah, yaralılarımızı bir an önce şifaya erdiririz.

Öte yandan, bizim hummalı bir terör mücadelemiz var. İnşallah, sonunda terör ve terörizm bütün kötü emel ve niyetleriyle yok olur, bu ülkenin üzerindeki karabulut olmaktan bir an önce kurtuluruz.

Efendim, buna bağlı olarak bir de Avrupa Birliği eksenli bir Türkiye’yi kıskaca alma politikaları var. Bu, son zamanlarda şiddetini artırdı biraz. Gerek bireysel olarak Avrupa ülkelerinden birtakım tanımlamalar ya da yaptırımlar noktasında uygulamalara rastlıyoruz ya da birlik adına birtakım olumsuz kararlarla karşı karşıyayız. Bundan şunu çıkarmalıyız: O zaman biz demek ki onların bunu bir fırsat bilip sanki… Türkiye’de bir taraftan terörle mücadele, bir taraftan yaşadığımız sıkıntılar, bunun bir de ekonomik sahneye yansıması yani doların fırlaması, işsizliğin artması, istihdamın azalması, doların fırlamasına bağlı olarak iç piyasadaki Türk lirasının değer kaybı…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Yoksullaşma…

KAMİL AYDIN (Devamla) - Malum, bunun rakamsal ifadesi hakikaten ürkütücü. Yani “Yüzde 20’ler civarında şu ana kadarki, bir yıl içerisindeki TL’nin değer kaybı.” diyor ekonomistler. Rakamsal ifade etmek gerekirse 216 milyar TL civarında bir kaybımız var, bir erime söz konusu.

Bütün bunları niye söyledim? Gündemin çok sıkıntılı olduğunu belirtmek için, ifade etmek için. O hâlde -kıssadan hisse sahibi olmamız açısından söylüyoruz- bundan bir ders çıkararak bizim siyasi irade olarak --burada biraz önce de dilek ve temenniler şeklinde ifade edildi- birbirimizi kırmadan, rencide etmeden, hakaret etmeden, gerçekten seviyeli bir şekilde, ilme, bilgiye, irfana dayanarak birtakım, ülkemizin menfaatlerine çözüm üretmemiz gerekir. Bu noktada, biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak, elimizden gelen bugüne kadar gösterdiğimiz gayreti, bugüne kadar gösterdiğimiz performansı göstermeye devam edeceğiz. Bunu yaparken, arkasında herhangi bir siyasi mülahaza, siyasi bir kazanım gibi Makyavelist bir tavrımız da söz konusu değildir.

Değerli milletvekilleri, sosyal bilimlerin tüm alanlarında olduğu gibi siyaset biliminin de sıklıkla refere ettiği çok önemli bir yöntem vardır: Söylem çözümleme. Bu söylem çözümlemede, temelinde Fransız dil bilimci Ferdinand de Saussure diye bir dil bilim uzmanı ve daha sonra onu takip eden, ta Chomsky’lere kadar bir süreçte gördüğümüz bir şey var: Dilin çok net bir tanımı var. Dil nedir? Bütün bu dil bilimcilerin, kafa yorarak, herkesin anlayabileceği bir dil tanımı yapmaktadırlar. Dil nedir? Dil, çok genel hatlarıyla, tanımı ve işleviyle, kısaca, ister adına toplumlar deyin, insanlar deyin, uluslar deyin ya da bütün canlıları kapsar bir şekilde bir iletişim vasıtasıdır. Dil, iletişim vasıtasıdır. Dolayısıyla, biz de bu iletişim vasıtasıyla, kutsal emir, kutsal buyruk gereği birbirimizle tanışıp anlaşalım, konuşalım diye ortaya konulan bir iletişim aracından hareketle, birbirimizle tanışmaya, birbirimizle anlaşmaya çalıştık.

Bu yüce Meclis bunun çok tipik bir örneği. Her ne kadar farklı düşüncelerimiz olsa da bu ortak dil sayesinde birbirimizi anlamaya, birbirimizle ilgili, efendim, birtakım düşünceleri algılamaya çalışıyoruz. Bu, modern toplumlarda da böyle. Yani, birbirimizin tasasını, sevincini, sıkıntısını, başarısını ve başarısızlığını anlamaya çalışırız.

Modern toplumlarda da yerel, kültürel zenginlik ve aidiyetleri ortak millî değer hâline getirerek bu millî değerlerin de uluslararası boyuta taşınmasına aracı olan resmî ortak eğitim dilimizdir, bunun adı da Türkçedir. İyi ki bir ortak resmî eğitim dilimiz var. Niye? Çünkü, biz, gerçekten birbirimizle ancak böyle anlaşır, böyle hasbihâl ederiz. Bu ortak dil büyük bir gereksinimdir, bundan kaçmanın bir anlamı yok ama son günlerde, bu yüce Meclis çatısı altında, 100’üncü yılına ramak kalmış genç cumhuriyetimiz başta olmak üzere, efendim, onun kurucu iradesi olan Türk milletine ve birlik beraberlik harcımızın sesli tezahürü olan güzel Türkçemize akıl dışı, böyle mesnetsiz birtakım sataşmalara, birtakım hakaretlere tanıklık ediyoruz. Aslında gerek yok. Bu millet kurucu iradesini ortaya koymuş, aynen Anayasa'da milletimizi, devletimizi, bayrağımızın şekli, ölçüsü ve biçimini teminat altına aldığı gibi ortak dilimizi de teminat altına almıştır.

İşte, şimdi anlayabiliyor musunuz Milliyetçi Hareket Partisinin niye bu 4 madde hassasiyeti var? Çünkü, gerçekten, Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat Kanunu görüşülürken bizi bekleyen bir sürü sorunlar var. Bugüne kadar çeşitli konuşmacı arkadaşlar ifade ettiler nezih bir şekilde: “Ya, biz bu sorunlara odaklanalım.” Mevcut asgari müştereklerimizi, Anayasa'da teminat altına alınmış bu değerlerimizi, tekrar, sürekli, her türlü fırsatı ganimet bilerek dile getirmenin bir anlam ve önemi yoktur; bunlar teminat altındadır. Bunlarla ilgili eğer bir spekülasyon, efendim, bir değişim, dönüşüm gibi niyetler varsa, bu, direkt Anayasa değişikliğine ya da Anayasa'nın sağladığı teminatı bozmaya götürür; bunun dışında söylenenler lafügüzaftır.

Milletleşme sürecine... Mütemadiyen söylüyoruz bunları, hepiniz de biliyorsunuz, affınıza sığınarak ifade etmek istiyorum çünkü gerçekten hafızalarımızı taze tutarsak birbirimize daha fazla yardımcı olur, birbirimizi daha iyi anlarız. Bazen dil de yetmiyor, birazcık bilgi dağarcığımızı da canlı tutmak ve paylaşmak zorundayız.

Değerli milletvekilleri, bakın, Amerika Birleşik Devletleri, inanın, uluslar göçüne tanıklık etmiş bir devlettir. Bakın, etnisiteler demiyorum, topluluklar demiyorum, halklar demiyorum, daha ileri aşaması olan bir milletler göçüne ev sahipliği etmiş bir coğrafyadır. Yani, 1620’lerde İngilizlerle başlayan göç süreci ta 1776’ya kadar, Amerika’nın bağımsızlığına kadar bir İngiliz sömürgeciliği süreci yaşamış ama ondan sonra da Avrupa’nın bütün milletlerinden göç almıştır. Bakın, millet diyorum; İspanyol’u gitmiştir, Alman’ı gitmiştir, Fransız’ı gitmiştir, İtalyan’ı gitmiştir ve gerçekten, kendi kültürlerini de beraber götürmüşlerdir ama orada tek bir payda üzerine yoğunlaşılmıştır. Amerika Birleşik Devletleri’nde, İngiliz kolonisi olması hasebiyle ve daha sonra İngilizceyi de bir ana dil kabul etmesiyle eğitim ve ortak dil İngilizce olmuştur. Artık, hangi milletten göç ederse etsinler, oradaki ortak dili kabul edip onu kullanmak zorunda kalmışlardır çünkü birbirlerini anlamak, bir Amerika Birleşik Devletleri nosyonuna sahip olmak için olmazsa olmaz şey ortak bir iletişim vasıtasıdır. İşte, dil bilimcilerin tanım ettiği, söylediği şekliyle iletişim vasıtası. O da neydi? ABD için İngilizceydi, Fransa için Fransızca oldu, Almanya için Almanca oldu; yerel birtakım lehçelere, hatta yerel birtakım dillere rağmen.

İngiltere ayrı, tipik bir örnektir: Roma Dönemi geçirmiştir ama bugün Roma dili yoktur, Latince yoktur; Norman Dönemi geçirmiştir ama bugün Fransızca yoktur ama Cermen Dönemi geçirmiştir, baskın kültür, egemen kültür rengini, tonunu vererek diğerlerini de etrafında toplamış ve İngilizceyi ana dil, ortak eğitim dili kabul etmiştir. Hatta öyle olmuştur ki bırakın ikinci bir resmî dil, ikinci bir eğitim dili, eğitim öğretim amaçlı gidenlerin bile uymak zorunda kaldığı bir şart hâline gelmiştir. Yani, ABD’ye gidiyorsanız, Almanya’ya gidiyorsanız, İngiltere’ye gidiyorsanız eğitim dili olarak o ulusun resmî eğitim dilini kabul edip bu şartlarla kabul ediliyorsunuz.

Şimdi, buradan nereye gelmek isteyeceğiz? Elbette ki bizim Türkçemizin de eğitim ve ortak dil olmasının esbabımucibesi, nedeni böyle bir süreçten geçmesindendir. Bu millet büyük bir azim ve kararlılık ortaya koymuştur. Bütün etnik unsurlarıyla, bütün yerel güçleriyle bir irade koymuş ve bu iradesini bir millete dönüştürmüş, bunu cumhuriyetle taçlandırmış ve ortak bir dil olarak da eğitim dili Türkçeyi seçmiştir. Ama, bu demek değildir ki bizim, efendim, yerel dillerimiz yoktur, aksanlarımız yoktur, şivelerimiz yoktur. Olmaz mı? Vardır tabii ki. Zaten ortak bir dile odaklanmamızın nedeni de anlaşmaktır, kendi kendimizi birbirimize anlatmaktır.

Benim annem ile Karadenizli bir arkadaşımın annesi konuşurken hakikaten ben çok mutlu olurum, öyle tatlı bir sempati kanalı kurarlar ki. Çünkü biri “bibi” derken biri “hala” der, biri “eze” derken biri “teyze” der. Bu kadar zengin bir kültürden geliyoruz. Ama, bunların her birini bir farklılık, bir ayrıştırma unsuru gibi görüp her birini bir eğitim dili şekline dönüştürme iddiaları sakıncalıdır. Bu ancak birliği değil, vahdeti değil, ayrımcılığı, ayrışmayı, efendim, birilerinin ifadesiyle teklik değil, birliği bozmayı gerektirir.

Şimdi, yine hassaten bir dilbilimci olmam hasebiyle söyleyeyim. Bunu utanarak söylüyorum, Mehmet Bey biraz kızıyor bu tür şeylere “Profesörler falan çok şey söylüyorlar.” diyor ama şimdi… Bir latife etmeye çalıştım, sataşma yok.

MEHMET METİNER (İstanbul) – Yok yok, canın sağ olsun ya.

KAMİL AYDIN (Devamla) – Şimdi, bakın, sadece İngiltere’nin başkenti Londra’da 300’ün üzerinde şive var, ağız var. Gerçekten birbirleriyle konuşurken zor anlaşırlar ama bunların hepsi İngilizcenin zenginliğidir.

Bizim Türkçemiz de çok zengin bir dildir. İnanın, sadece benim bölgemde, Erzurum’da 20’nin, 30’un üzerinde farklı şive vardır, ağız vardır. Güneye indiğimiz zaman farklı, Ege’ye çıktığımız zaman farklı, Karadeniz yine farklı. Bunlar bizim zenginliğimizdir. Niye, bunlar neyin ifadesidir? Bunlar -gerçekten çok net bir şekilde söylüyorum- bu milletin kanlarını karıp karıştırarak kandaş olmasının ifadesidir; bunlar, bu milletin canlarını karıp karıştırarak candaş olmasının ifadesidir. Bunun ötesi yoktur.

Ben, Öğretmenler Günü dolayısıyla bir arkadaşımla olan ortak hatıramı paylaşmıştım ve benim o arkadaşım, şehit edilen o arkadaşım Elâzığlı ve Zaza kökenli bir kardeşimdi ama benim bu dünyada da ahirette de kardeşimdir, kardeşim olarak kalacaktır.

Şimdi, bizim gerçekten, ayrışmaya değil bütünleşmeye, bütün bu içerdeki ve dışarıdaki nifaklara karşı durma noktasında tek vücut olmamıza gerek vardır. Burada ortak paydalarımız üzerinde yoğunlaşalım, ortak değerlerimizden vazgeçmeyelim çünkü gerçekten, biz bir millet olmuşuz, biz büyük bir medeniyetin devamıyız. Her türlü zenginliğimizle, kültürel ya da dilsel, bütün zenginliklerimizi bir ortak değer hâline dönüştürüp bunu da kuşaktan kuşağa aktarmanın ve evrensele taşımanın yollarını aramak zorundayız.

Değerli milletvekilleri, onun için, gerçekten bazen birbirimizi kırma, incitme noktasında toleransımız yüksek olabilir; olur, yaparız, bağışlarız, bağışlanmamızı isteriz ama ne olur, değerlerimiz üzerinden bu incitmeye, bu kırmaya, bu yozlaşmaya götürücü, ayrışmaya götürücü ifadelerden uzak duralım diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Aydın.

MEHMET METİNER (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Metiner, buyurun.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sataşma yok, bir şey yok.

BAŞKAN – Sayın Metiner, öncelikle, niçin söz istediğinizi öğrenebilirsem…

MEHMET METİNER (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Yani, dün akşamdan beri herhâlde birbirimizi çok doğru anlamadık.

BAŞKAN – Açıklama mı yapmak istiyorsunuz?

MEHMET METİNER (İstanbul) – Sadece yerimden bir dakikalık açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Yerinizden, peki.

Buyurun.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

30.- İstanbul Milletvekili Mehmet Metiner’in, Erzurum Milletvekili Kamil Aydın’ın 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın üçüncü bölümü üzerinde MHP Grubu ve şahsı adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET METİNER (İstanbul) – Kürtçe de Türkçe gibi bir dildir yani Türkçe ne kadar saygıdeğerse Kürtçe de Lazca da Arapça da o kadar saygıdeğerdir. Türkler ne kadar saygın bir milletse Kürtler de o kadar saygın bir millettir ama hepimizi bir araya getiren bir millet bilinci vardır.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Adı ne milletin?

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Nedir adı?

MEHMET METİNER (İstanbul) – Yani, Kürtleri Türklerin bir alt şubesi, Kürtçeyi Türkçenin bir şivesi, dili, ağzı diye takdim etmenin hiçbir gereği yoktur. Bir millet olduğumuzu…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Adı ne, milletin adı ne?

MEHMET METİNER (İstanbul) - …ortak vatanda, tek devlet çatısı altında birbirimizin eşiti olarak yaşayacağımızı kabul edeceğimiz bir kardeşlik anlayışına ihtiyacımız vardır. Söylediğim bundan ibarettir, umarım doğru anlaşılır.

Çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Metiner.

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın Aydın, siz de yerinizden söz istiyorsunuz.

Açıyorum mikrofonunuzu.

31.- Erzurum Milletvekili Kamil Aydın’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Metiner’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şimdi, tabii, ben Sayın Metiner’e bugünkü şeyden dolayı bir espri yapıp, bir jest yapıp hani dikkatini çekeyim diye söyledim ama demek ki niyet ne ise akıbet de o oluyor, onun zihninde farklı, daha dünde kalmış, düne takılmış. Benim konuşmamı da dinlememiş çünkü kulağında bir şeyler vardı, onu çıkarınca sesini şey yaptı, keşke dinlemiş olsaydı. Ben tavsiye ederim, tutanakları alsın, bir okusun.

Ben, tam senin dediklerini çok edebî ve veciz bir şekilde ifade ettim Sayın Metiner, senin kadar basite indirgemeden çok veciz ve edebî bir şekilde ifade ettim. Kesinlikle bir üstünlük, bir hiyerarşi sistemi içerisinde ifade etmedim. Bugün siz bir arkadaşımıza takılırken hani bir profesör esprisi yaptınız, ben de sadece o noktada dikkatinizi çekme adına bir şey söyledim. Siz lütfen, alın tutanakları, bir okuyun, tavsiye ederim; kulaklığınız vardı, dinlemediniz beni.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederiz Sayın Aydın.

MEHMET METİNER (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Metiner, buyurun.

MEHMET METİNER (İstanbul) – Ben kendisine bana sataştığı için cevap vereceğimi söylemedim, dünden kalan bir konunun tarafımdan da doğru anlatılması için bir açıklama istedim.

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Benim konumla senin dünden kalan kafanın ne alakası var?

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Dünden kalan yok ya. Ne kalmış dünden ya? Dünden kalan bir şey yok.

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Sen dünü bırak, bugüne dön artık. O kulaklığı çıkar, bugüne dön önce.

MEHMET METİNER (İstanbul) – Ben kendisine cevaben konuşmadım. Dolayısıyla, konuyla ilgili fikrimi, mülahazamı dile getirdim. Bu kadar çok alınganlık göstermesine, bana sataştığını iddia etmesine, kulaklıkla dinlemediğimi iddia etmesine hiç gerek yok.

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Senin hiçbir şeyine alınmam ben ya, sen alınacak adam mısın ya!

MEHMET METİNER (İstanbul) – Konuyla ilgili fikrimi söyledim.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederiz Sayın Metiner.

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Özkaya, siz niçin söz istiyorsunuz?

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, az önce CHP Milletvekili Sayın Baydar Afyon Kocatepe Üniversitesiyle ilgili birkaç şey söyledi. On gündür sürekli aynı şeyleri söylüyor, bir düzeltme yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Tamam, bir saniye, açalım mikrofonunuzu.

32.- Afyonkarahisar Milletvekili Ali Özkaya’nın, Aydın Milletvekili Metin Lütfi Baydar’ın 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın üçüncü bölümü üzerinde CHP Grubu ve şahsı adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Sayın Baydar’ın Afyon Kocatepe Üniversitesiyle ilgili açıklamasıyla ilgili olarak sayın rektörle görüştüm. Sayın rektör, YÖK Denetleme Kurulu Başkanı olduğu dönemde, Sayın Baydar’ın Süleyman Demirel Üniversitesinde yaptığı görevle ilgili bir nitelikli dolandırıcılık soruşturmasında görev yapmış ve bununla ilgili bir rapor sunmuş. Özellikle buradan kaynaklandığını ve Sayın Baydar’ın göreve aldığı bir önceki Isparta Üniversitesi Rektörü ve daire başkanlarının çok önemli bir kısmının da hâlen tutuklu olduğunu söylüyor. Dolayısıyla, insanların başkalarına suç isnat ederken önce kendilerinde bakmalarında… Afyonkarahisar’ı dönüp dönüp on gündür sürekli dile getirmesi doğru değil. Varsa bir suç, cumhuriyet savcılıkları açık. Suç işleyen herkesin soruşturulması ve gereğinin yargı tarafından yapılmasını bekleriz. Bunu beyan etmek istedim.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özkaya.

XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/721), Tebligat Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/693), Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/511), Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı’nın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/546), Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/666) ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 405) (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi, bölüm üzerinde on beş dakika süreyle soru-cevap işlemini gerçekleştireceğiz.

Sisteme giren sayın milletvekillerine sırasıyla Komisyona ve Hükûmete soru sorma hakkını tanıyacağız. Sürenin yarısı yani yedi buçuk dakikası sayın milletvekillerine, geri kalanı Komisyon ve Hükûmete aittir.

Soru-cevap işlemini başlatıyorum.

Sayın Demir, buyurun.

NURETTİN DEMİR (Muğla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, benim birinci sorum şu: İlk 500 sıralamasına giren kaç tane üniversitemiz var? Bunların isimlerini öğrenmek istiyorum.

İkinci bir sorum: Özellikle büyük üniversite hastaneleri gerçekten hem ekonomik hem personel hem de teknik, teknolojik açıdan çok zor durumdalar. YÖK Başkanının bundan beş altı ay önceki açıklamasına göre, üniversite hastanelerinin 5 milyarı bulan bir borcu var. Hükûmete sorduğum zaman “Bir çalışma yapılıyor.” deniyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NURETTİN DEMİR (Muğla) – Bununla ilgili bir çalışmanız var mı?

BAŞKAN – Sayın Kayışoğlu…

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Teşekkürler.

Sayın Bakan, 19 Aralık 2007 tarihinde Binaların Yangından Korunması Hakkında Yönetmelik yayımladınız. Bu yönetmeliğin ek maddelerinde yangın algılama sistemi kurulmasıyla ilgili zorunluluklar düzenlenirken eğitim kurumlarını belli ölçülerde kapsam dışı bıraktınız. Bununla ilgili Elektrik Mühendisleri Odasının açtığı davada bu hüküm iptal edilmiş olmasına rağmen, karar düzeltme yoluna gidildi. Mahkemenin verdiği bu iptal kararını uygulayacak mısınız? Malum, mahkeme kararlarını uygulama konusunda sıkıntılı bir Bakanlığınız var. Bu eğitim kurumlarına bu yangınla ilgili algılama sisteminin kurulması zorunluluğunu getirecek misiniz?

Bir de şubat atamalarını engelli öğretmenlerimiz çok sık soruyorlar. Net bir bilgi alabilir miyiz bununla ilgili.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Sayın İrgil…

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Bakan, iyi akşamlar.

Sayın Bakan, öncelikle, bildiğiniz gibi, sizin de gidip yerinde bizzat gördüğünüz bu elim olaydan sonra ve öncesinde yaşanan bir dolu örnek var. Bu ilkokul ve ortaokul yurtları konusunda yani özel yurtlar konusunda hem Hükûmetimiz hem bu ülke hem bizler, hepimiz çok acı çekiyoruz. Bir dolu şaibe, iddia ve yaşanan vakalar var ve bu konuda verilmiş Meclis araştırması önergeleri var ve kurulması kabul edilmiş komisyonlarımız da var.

Acaba, Millî Eğitim Bakanlığı valilikler aracılığıyla -şimdi, bu 5’inci maddede valiliğe de bu yetkiyi devrettiniz- Türkiye’nin bir özel yurt envanterini çıkaramaz mı? Bunlar kimdir, nerededir, kimler işletir? Bunlarla ilgili bir denetlemeyi baştan aşağı yapsak hepimiz için iyi olmaz mı, sizin için de iyi olmaz mı?

İkincisi de bu lisansı iptal edilen öğretmenlerle ilgili net bir şey söylerseniz yani bu insanlar işsiz, bekliyor haklarında da bir hüküm yok. Acaba bunlar için ne yapılabilir?

Teşekkürler.

BAŞKAN – Sayın Gürer…

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Sayın Bakan, Niğde Üniversitesinin adı Niğde’nin gururu olan “Ömer Halisdemir” olarak değiştirilmiştir, “Niğde” ismi çıkarılmıştır. Neden “Niğde” ismi çıkarılmıştır? “Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi” olarak adının düzenlenmesi yönünde yeni bir çalışma var mıdır?

Niğde Üniversitesine bağlı Çamardı Meslek Yüksekokulu mevcut iken bu okul kapatılmış ancak 1999 yılında başlayan, ödenek yetersizliği nedeniyle de yarım kalan bir okul binası vardır. Bu bina tamamlanacak mıdır, tamamlanıp tekrar meslek yüksekokulunun Çamardı’da açılması düşünülmekte midir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Tarhan…

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, ilkokullarda folklor, halk oyunlarının kaldırıldığı ve engellendiği, gerekçe olarak kız ve erkek çocukların el ele oyun oynamalarının sakıncalı olduğu iddiası var. Böyle bir yasak var mı?

BAŞKAN – Sayın Ilıcalı…

MUSTAFA ILICALI (Erzurum) – Teşekkür ederim Başkanım.

Değerli Bakanım, öncelikle, bundan önce yaptığımız bir görüşmede atanamayan engelli öğretmenler için vermiş olduğunuz müjde bu 1.500 kişiyi çok sevindirdi, bunun için çok teşekkür ediyoruz.

İkinci olarak da, iki hafta önce Bakan Yardımcımızın da katıldığı Sürücü Eğitimcileri Konfederasyonunun bir çalıştayı vardı, oldukça da yararlı oldu ve onun peşine de Mecliste -bir ilk- Cumhuriyet Halk Partili katılan vekille bir basın toplantısı yaptık. Orada çıkan birtakım sonuçları zaten Bakanlığımızla paylaşacaklar. Yalnız, nüfus yoğunluğuna göre bu kursların azaltılması, buradan bir kalite yakalanması konusunda en öne çıkan istekleri oldu. Bunu da size arz etmek istedim.

Tekrar çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Paylan…

GARO PAYLAN (İstanbul) – Sayın Bakan, az önce BBC’de, Aladağ’da kaybettiğimiz çocuklarımızın ailelerinin beyanatlarını dinledim. Sanıyorum, yayın yasağıyla ilgili bu beyanları biz kendi ulusal medyamızdan izleyemiyoruz. Şöyle diyorlar: “Süleymancıların bir yurduydu bu.” Bu doğru mu? Bir cemaatten alıp artık, başka bir cemaate mi emanet ediyorsunuz çocuklarımızı? Bu konuda bilgi verir misiniz.

Ahşap bir yapı olduğu iddiası var, yanan halılar olduğu iddiası var ve siz denetimlerden geçtiğini söylüyorsunuz. Bu denetimleri yapanlarla ilgili acil, ivedi bir soruşturma başlatıyor musunuz? Bu suç da cezasız kalacak mı? Siz “Ders alacağız.” demişsiniz ama her yıl mutlaka böyle bir yangınla karşı karşıya kalıp çocuklarımızı kurban veriyoruz. Kaçıncı kez ders alacağız? Yeni bir bakansınız. İvedi olarak, suç cezasız kalacak mı sorusunu size soruyorum?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Tanal…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, bugüne kadar çok yayın yasağı gördük ama bir yangın sonrası için Türkiye’de yaşanan bir ilk yayın yasağıdır. Yani, yangın çıktıktan sonra yayın yasağının yapıldığı ilk süreci biz yaşıyoruz. Bunun sebebi nedir?

İkincisi: Türkiye’de kaç tane böyle özel yurt var? Bu yurtların cemaatlere yönelik dağılımı nedir? Devletin kaç tane yurdu var, devlete ait olan?

Aynı zamanda, Bakanlığınızda hem öğretmen kadrosunda hem de çalışanlar kadrosunda yasa uyarınca engellilere tanınan kontenjan sayısı ne kadardır, şu anda boş olan var mı? Engelliler kontenjanında engelli olmayan kişiler çalışmakta mıdır ve okulların girişinde, engelli çocukların girişiyle ilgili rampalar çoğu okullarımızda yok bununla ilgili çalışmalarınız nedir?

İstanbul 1’inci Bölge Milletvekiliyim ben.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bölgemizde uyuşturucu, okul çevresinde çok satılmaktadır. Bununla ilgili -daha önce de sorduk ama- bu tedbirler alınmadı.

BAŞKAN – Son soru, Sayın Ağbaba…

VELİ AĞBABA (Malatya) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, her seçimde okullarda bir sıkıntı var engelliler için. Özellikle birkaç katlı olan okullarda engelli insanlar karga tulumba çıkarılarak oy kullanmakta, maalesef, bazı engelliler de oy kullanmamaktadır çünkü onların da onuru kırılmakta, incinmektedir. Bununla ilgili belki görev Seçim Kurulunda ama Millî Eğitim Bakanlığının okullarında sonuçta oy kullanıyor engelli insanlar. Bununla ilgili bir tedbir almayı düşünüyor musunuz, bir çalışma var mı?

Ayrıca, bu, dün Adana’da yanan yurttaki gibi yurtlarda kalan kaç öğrenci var, sayısı belli mi; kaç yurt var, sayısı belli mi? Onu sormak istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, teşekkür ediyoruz.

Sayın Bakan, kalan süre size aittir.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Teşekkür ediyorum.

Başkanım, önümdeki metinlere de bağlı olarak soru sırasına bağlı olmaksızın sorulara cevap vermeye çalışacağım.

Ortaöğretimde özel öğrenci yurt sayısı 2.242’dir, toplam barınan 69.544’dür. Yükseköğrenimde de özel öğrenci yurtları var, bunların sayısı 1.641’dir. Yükseköğrenimde okuyup da özel yurtlarda kalanların sayısı da 129 bindir.

Yine, “Yangın algılama sistemi uygulanacak mı?” Gerçekten, “Her yıkılış bir yürüyüş öğretir.” derler. Dolayısıyla, bundan dolayı da mutlaka bir ders almamız gerekir. Şimdi, soruşturma devam ediyor, hem yargı hem idari yönden. Bunun neticesinde mutlaka bir şey alacağız ama yangın tedbirleri için de -ben biraz daha tekniğim yani hem hukukçu hem tekniğim- kesinlikle yangın sisteminin olması lazım, insanları uyarması lazım hatta otomatik söndürme sistemlerinin olması lazım. Ancak, bunları...

NURETTİN DEMİR (Muğla) – Ama bu eksiklik Sayın Bakanım.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – İşte, yapacağız, onu söyleyeyim.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ama üç sene önce de yandı Sayın Bakanım ya.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Bakın, belki yine bununla ilgili olarak da... Adana ili Aladağ ilçesinde Aladağ Kurs ve Okul Talebelerine Yardım Derneği kuruculuğunda faaliyetine devam eden yurt, Haziran 1997 yılında açılmış, 2010 yılında kız yurduna dönüştürülmüş, kapasitesi 54 öğrenci. 18/11/2016 tarihinde ise yani 2016 Kasım ayında Aladağ İlçe Millî Eğitim Müdürlüğüne 31 öğrencinin ilgili yurtta kaldığı kurum tarafından bildirilmiştir. İlgili kurum 26/10/2015 tarihinde maarif müfettişlerince ve 26 Mayıs 2016 tarihinde Aladağ ilçe Millî Eğitim Müdürlüğünce denetlenmiştir.

Maarif müfettişleri denetiminde, binanın olası bir yangından korunmasına yönelik her katta yangın tüplerinin bulunduğu -yangın tüpleri yangına ne kadar engel oluyor, işte bu da bir ders- yangın tüplerinin periyodik bakımının yapıldığı -yapılmış olabilir, ben de gördüm bir başka yerde ama demek ki bu yangını söndürmeye yetmiyor- sivil savunma ekiplerinin güncellendiği, yangın söndürme tatbikatının yapıldığı…

NURETTİN DEMİR (Muğla) – Kâğıt üzerinde.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Ama, belli ki gereği gibi yapılmamış yani eğer yapılsaydı gerçekten, 2 katlı, 3 katlı bir yer, pekâlâ iyi bir eğitim verilse kurtarılabilirdi. Binada da yangın merdiveninin bulunduğu belirtilmektedir.

Aladağ İlçe Millî Eğitim Müdürlüğünün denetiminde ise “Yurt binasında yangına karşı gerekli tedbirleri aldıkları belirtilmektedir.” diyor. Birinde 4 tane maarif müfettişim var, diğerinde de 1 Millî Eğitim Bakanlığı personeli, 1 de kaymakamlığın personeli var.

29 Kasım 2016 tarihinde saat 19.30 sıralarında Aladağ Orta Öğretim Kız Öğrenci Yurdunda ilk belirlemelere göre… Soruşturma devam ediyor, Aladağ’daki yurdu gidip gördüm ama bizim gittiğimizde hâlâ savcılık 3 savcıyla beraber incelemelerine devam ediyordu. Elektrik panosundan kaynaklı, binanın giriş kısmından bir yangın olayı başladığı ifade edilmekte, 10 öğrencimiz vefat etti, dolayısıyla da bununla ilgili soruşturma neticesini bekliyoruz.

Şu anda Adana’da YİBO’larda, bizim Bakanlığımıza bağlı 1.518 kontenjan var, kapasitemiz var, şu anda 1.047 öğrenci kalıyor yani 500’e yakın kapasitemiz açık. Kozan’da -bu Aladağ’a en yakın yer Kozan- 360 kontenjanımız var; 176 mevcudu var, 360’ın geri kalanında 200’e yakın boşluk var. Bu kardeşlerimizi de, bu evlatlarımızı da bu Kozan’daki yatılı pansiyonlara yerleştirmişiz fakat yerleştirdikten sonra, bu yurdu işletenler köylere gitmişler, ailelerle konuşmuşlar dolayısıyla da bir şekilde ikna etmişler. “Peki, niye vermediniz?” dediğimizde, bir kısmı Kozan’ın uzak olduğunu, bir kısmı ise yolun iyi olmadığını dolayısıyla kimisi yoldan dolayı, kimisi uzaklıktan dolayı burayı tercih etmediğini, Aladağ’ı tercih ettiğini söylüyor.

Yapmamız gereken ne? Daha çok yurt. Şu anda, Aladağ’da da 1 tane yurdumuz var, 164 kapasitesi var, 82 kız, 82 erkek öğrencimiz kalıyor, dolu. Bir başkasının ise temelinin kazıları yapılmış, 300 yataklı; inşallah bunu da yaparsak Aladağ’da bir sorun kalmıyor.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Denetimi yapanları da eğitmek lazım Sayın Bakanım.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Ona aynen katılırım, ona aynen katılıyorum.

Bir başka: “Engelli atayacak mısınız?” Şubat ayında 1.500 engelli atayacağız. Zaten engelli öğretmen sayımızda bu civardadır diye düşünüyoruz çünkü herkes, engelli tanıdıklarınız var, siz de bakın…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Yaşları ortalama kaç çocukların Sayın Bakanım?

NURETTİN DEMİR (Muğla) – Küçük yaştaki bir çocuğun ne işi var?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Yaşları var ama hepsi çocuk, onu söyleyelim, hepsi çocuk. 7’nci sınıf, 8’inci sınıf, 6’ncı sınıf, hepsi çocuk; yaşları 5 ile 8 arası.

Yine, 1.500 atama yapacağımızı söyledim.

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Şubatta mı Sayın Bakanım?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Evet, şubatta 1.500 engelli öğretmen ataması yapacağız.

Bakanlığımızda toplam 18.728 engelli çalışmaktadır.

Yine bir başka sayın vekilimiz “Folklor oyunları yasaklanmış mıdır?” diye sordu. Bu doğru değildir diye düşünüyorum yani bir yanlış bilgiden kaynaklanıyordur. 1'inci sınıflarda dört, 2’nci sınıflarda iki saat, 3’üncü sınıflarda iki ders saati oyun ve serbest etkinlik saatidir. En son Kültür ve Turizm Bakanlığıyla bir protokol imzaladık. Kültür ve Turizm Bakanlığının Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü var, bunların içerisinde uzman halk oyunları birimleri var, uzmanları, hocaları, öğretmenleri var dolayısıyla onlar gelecekler, hatta bizim halk oyunları grubunu eğitecekler. Dolayısıyla, böyle bir kaldırma, böyle bir şey yoktur diye düşünüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) –İddialar var, inceleyin.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Yok, saatleri var ama… Bir gün, beraber bir okula gidelim, beraber görürsek gözlerimizle daha iyi anlaşılır diye düşünüyorum.

Başkanım, bir iki dakika daha verirseniz…

BAŞKAN – Tabii ki Sayın Bakanım, tamamlayınız.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Bir de, Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesinin başındaki “Niğde” alındı, sadece “Ömer Halisdemir Üniversitesi” kaldı, “Niğde” çıkmış oldu. Bu, sadece sizin tarafınızdan değil, birçokları tarafından dile getiriliyor, “Bir ille bağlantısı uygun olsa isabet olur.” deniliyor. Bunun üzerine bir bakıyoruz, Meclis kabul etmiş. Keşke o kabul edilirken “Niğde”yi de koysaydık çünkü burada amaç, Ömer Halisdemir’in yapmış olduğu kahramanlığın takdir edilmesiydi, Meclis tarafından da bu takdirin yerine getirilmesiydi. “Niğde”nin ismi de konulursa uygun olur diye düşünüyorum. Bununla ilgili yine bir ortak çalışma yapılması gerekir diye düşünüyorum.

Suç cezasız kalır mı? Savcı bey 14 kişi hakkında tutuklama kararı çıkardı veya gözaltına alındı diyelim çünkü hâkimin önüne çıktıktan sonra tutuklama kararı. Bunların arasında yurt müdürü, bekçi ve orada 3 de misafir kadın var, bunların da arasında olduğu 14 kişi hakkında gözaltı kararı verildi. Biz deriz ki hak yerini bulsun, adalet yerini bulsun, kim kusur yapmışsa, kim hata yapmışsa, kim ihmal göstermişse o eyleminin karşılığında bir müeyyideye çarptırılması, adaletin yerine getirilmesi uygundur.

GARO PAYLAN (İstanbul) – Ailelerin Süleymancıların yurdu olduğuna dair söylediği…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Yani, biz böyle değerlendirmiyoruz, yani Süleymancıdır demiyoruz. Bakın, dedim, kaç yılında? 1997 yılında açılmış.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Aileler söylüyor.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Ya, diyebilir tabii, ben de hayır demiyorum ama benim böyle bir tasnifim yoktur diyorum.

Evet, teşekkür ediyorum Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, üçüncü bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, üçüncü bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

57’nci madde üzerinde üç ayrı önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın 57’nci maddesinin (e) bendinde yer alan “en fazla” ibaresinin “azami” olarak değiştirilmesini arz ve talep ederiz.

     Metin Lütfi Baydar                             Ceyhun İrgil                                       Haydar Akar                                              Aydın                                            Bursa                                                Kocaeli

     Mustafa Ali Balbay                             Özkan Yalım                              Bülent Yener Bektaşoğlu

               İzmir                                             Uşak                                                Giresun

                    

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 57’nci maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan "dört" ibaresinin "sekiz" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

          Garo Paylan                                  Sibel Yiğitalp                                      Adem Geveri

             İstanbul                                       Diyarbakır                                               Van

  Mehmet Emin Adıyaman                        Berdan Öztürk                               Nimetullah Erdoğmuş

               Iğdır                                             Ağrı                                              Diyarbakır

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan (1/721) esas numaralı Kanun Tasarısı’nın 57’nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

          Zühal Topcu                                 Erhan Haberal                                       Ruhi Ersoy

              Ankara                                          Ankara                                             Osmaniye

        Kadir Koçdemir                             Deniz Depboylu                                     Arzu Erdem

               Bursa                                            Aydın                                               İstanbul

MADDE 74- 3795 sayılı Kanunun 3 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) ve (e) bentleri aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"a) Mesleki ve teknik öğretim veren ortaöğretim kurumlarından mezun olanlar ve denkliği Milli Eğitim Bakanlığı tarafından kabul edilen diğer mesleki ve teknik öğretim veren ortaöğretim kurumlarından mezun olanlar ile bu okullara denk mülga okullardan mezun olanlara "teknisyen","

"e) Teknik öğretmen unvanını kazananlar için Yükseköğretim Kurulu tarafından belirlenen mühendislik fakültelerince düzenlenecek iki yarıyıl süreli mühendislik eğitimi tamamlama programını en fazla dört yarıyıl içinde bitirenlere dallarında "mühendis”,”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL ETYEMEZ (Konya) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Katılmıyoruz Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinden Bursa Milletvekili Sayın Kadir Koçdemir.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

KADİR KOÇDEMİR (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimin başında hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün Adana’da yüreğimizi dağlayan olayda hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, ailelerine başsağlığı ve sabır diliyorum ve bu olaydan sonra küçük çocukların gözlerini kapadıklarında kendilerinin yok olduğunu, görülmediğini zannettiğini düşünmesine benzer şekilde yayın yasağı konmasını manidar bulduğumu da ifade ediyorum.

Biz hâlâ 2016 dünyasına ve geçmiş tarihî birikimiyle kıyasladığımızda Türkiye’ye yakışmayan olayları burada tartışıyoruz. Esas tartışacağımız hususlara maalesef çok fazla vakit bulamıyoruz. Bugün açıklanan uluslararası fen ve matematik eğitimleri araştırmasında yine Türkiye sonlarda yer aldı. Baktığımızda, beğenmediğimiz pek çok ülkenin 4’üncü ve 8’inci sınıf çocukları bizim önümüze geçtiler. 4’üncü sınıflarda 47 ülke içinde 35’inci, 8’inci sınıflarda ise 39 ülke içinde 21’inci olduk. PISA’dan diğer alanlara, eğitim dışında, demokrasiden basın özgürlüğüne, yaşanabilir olma indeksinden hukuk devletine kadar pek çok alanda maalesef durumumuz bu sahip olduğumuz mirasla bağdaşmamakta, bu mirasa yakışmamaktadır. Durumumuzun kötü olmasından daha kötü olan ise, özellikle son beş altı senede her yıl açıklanan indekslerde, bir yıl öncesine göre daha kötüye doğru gitmemizdir, trendin, eğilimin de kötüye doğru olmasıdır.

Bugün Millî Eğitim Bakanlığıyla ilgili bir kanun tasarısını görüşüyoruz. Millî Eğitim Bakanlığının güzel Türkçemizin en iyi kullanıldığı bakanlık olması gerekir. Daha önceki maddelerde de pek çok imla, cümle kurulumu hatası görmüştük, üzerinde konuştuğum maddede de benzer şeyler var. Mesela “mülga okullar” diyoruz. Bir okul, bir yapı mülga olmaz. Yürürlükten kaldırma, “ilga” Arapçadaki “boş laf, hükümsüz kılma, yürürlükten kaldırma” kelimesini, biz, okullar için, binalar için, kurumlar için kullanmıyoruz, mevzuat için kullanıyoruz, bir uygulama için kullanıyoruz.

Yine, ikinci paragrafta, ikinci fıkrasında eklenen, eğer bunu, bu imtihana giren, fen bilimleri, matematik ya da PİSA’da okuduğunu anlama imtihanına giren ortalama bir çocuğa birisi yavaş yavaş okutsa ne kastedildiğini anlayamaz. Yani, “teknik öğretmen unvanını kazananlar için yükseköğretim..” diye öyle bir gidiyor ki, sadece bu “teknik öğretmen unvanını kazananlar için” kelimesini “fakültelerince”den sonraya koysak biraz daha bu cümle Türkçenin semantiğine, özne-yüklemle ilgili kurallarımıza uygun hâle gelecektir. Ama, bu maddeyle aynı zamanda bir şey daha yapıyoruz, öngörülebilirliği tekrar ortadan kaldırıyoruz. Üniversite tercihi yaparken statüsüyle ilgili tercihini bazı insanların değiştirip onlarla mühendislik okumayanları da beraber rekabet hâline koyuyoruz.

Son zamanlarda devlet yönetimimiz maalesef bu birikim ve kurallara uymaz hâle geldi. En son, Sayın Cumhurbaşkanımız dün “Fırat Kalkanı Harekâtının esas hedefinin Esad’ı devirmek olduğunu” söyledi. Bugün “Bunun açıklanması lazım gelir.” ifadelerinden sonra kuzey komşumuzdan akşamüzeri bir telefon görüşmesiyle zannediyorum bu durumu izah etmeye kalktık. Yani yayın yasağıyla, ona buna sürekli heyheylenmeyle devletin yönetilemeyeceğini bilecek kadar devlet tecrübemizin, diplomasi tecrübemizin olduğunu düşünüyorum. Eğer bunlar çözüm oluyorsa, o zaman başını alıp yukarı doğru giden dolarla ilgili de yasak koyalım, televizyonlarda anlık dolar kurunu yayınlamasınlar, diğer pek çok olumsuz şeyi bu şekilde biz gözünü kapadığında kendinin yok olduğunu, görünmediğini sanan çocuklar gibi bunlara devam edelim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KADİR KOÇDEMİR (Devamla) – Bunları bırakmak durumundayız yoksa gidişimiz iyi bir yere doğru değil.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Koçdemir.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Akar…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Şimdi, Metin Bey’in bölüm üzerindeki görüşlerinden hemen sonra Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Ali Özkaya onunla ilgili, söylemlerle ilgili bir cevap verdi ve bu cevabı içerisinde Metin Bey’in bir husumet nedeniyle –ifade, husumet şeklinde değil ama bunu ifade eder bir şekilde- işte, rektörün daha önce Denetleme Kurulu Başkanı olması ve Metin Bey hakkında soruşturma açması nedeniyle rektör üzerinde böyle bir algı yarattığını ifade etti.

Bu nedenle de, Metin Bey’in üzerindeki bu algıyı düzeltmesi için 69’a göre söz istiyoruz. Kendisine bir sataşma var.

BAŞKAN - Sayın Akar, siz sanırım grup başkan vekili yerine sözcüsünüz.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Evet.

BAŞKAN - Talebinizi değerlendireceğim ancak Sayın Özkaya yerinden açıklama yapmıştı. Dolayısıyla, Sayın Baydar’a da yerinden…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Sayın Başkan, 60’a göre söz istemiyorum, bir düzeltme yapmayacak. Direkt itham var Metin Bey’le ilgili. 69’a göre sataşmadan söz istiyorum.

BAŞKAN - Sataşmadan istiyorsunuz?

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Evet. Mümkünse kürsüden.

BAŞKAN - Peki, buyurun Sayın Baydar, size iki dakika söz veriyorum.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Teşekkür ediyorum.

CEYHUN İRGİL (Bursa) - Bizzat isim vererek var.

BAŞKAN - Peki, buyurun.

X.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

13.- Aydın Milletvekili Metin Lütfi Baydar’ın, Afyonkarahisar Milletvekili Ali Özkaya’nın yaptığı açıklaması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

METİN LÜTFİ BAYDAR (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2004-2011 yılları arasında Süleyman Demirel Üniversitesi Rektörü olarak bulundum. Bu dönem rektör olmamdan sonra özellikle malum grup bundan rahatsız oldu ve isimsiz dilekçelerle yüzlerce şikâyette bulundular. Bunlardan bir tanesiyle ilgili olarak kendi mekanizmaları içerisinde öncelikle Emniyet, oradan muhasebat kontrolörü ve daha sonra tekrar üniversiteye müracaat ederek bir soruşturma geçirdim. Soruşturmanın akabinde YÖK Denetleme Kurulu geldi ve soruşturmaya gerek olmadığını ifade etti. Ancak özellikle Mustafa Solak’ın, Afyon Kocatepe Üniversitesi Rektörünün YÖK’te Denetleme Kurulu Başkanı olmasıyla ve malum FETÖ tetikçiliğine başlamasıyla birlikte birçok rektör hakkında da buna benzer işlemler yeniden bazı isimsiz dilekçelerle hayata geçirildi. Daha sonra “Yargılanmasına gerek vardır.” kararı verildi, Danıştay da onayladı. Sonra Afyon mahkemelerinde yargılandım ve beraat ettim. Beraat ettikten sonra tekrar malum yapının yargıdaki koluyla bizim tekrar yargılanmamız gerektiğine karar verildi. Dokunulmazlığım kalktıktan sonra da Afyon mahkemelerine gidip ifademi verdim. Yüce Türk adaletine güveniyorum.

Onun dışında, Süleyman Demirel Üniversitesi Rektörü olduğum süre içerisinde de üniversitede, tabii ki, birçok insanla ciddi mücadelemiz oldu ancak benden sonra tutuklanan ve özellikle YÖK tarafından atanan rektör benim dönemimde göreve başlamadı, benden önceki dönemde göreve başladı. Ben de onu belirtmek istiyorum, yaptığı açıklamayı düzeltmek istiyorum.

Çok teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Baydar.

XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/721), Tebligat Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/693), Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/511), Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı’nın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/546), Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/666) ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 405) (Devam)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, şimdi önergeyi oylarınıza sunacağım…

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.

BAŞKAN – Yoklama talebi var.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – 20 kişi yok Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önergeyi oylamadan önce yoklama işlemini gerçekleştireceğiz.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Akar, 20 kişi olarak kalkmanız lazım.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın grup başkan vekili, sizden tamamlarız.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – 20 kişi ayağa kalkacak önce.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Tamam, tamamlarız sizden merak etmeyin.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Tamamlama olmaz. Sayın Başkan, 20 kişinin ayakta olması lazım.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ayaktaki arkadaşları sayalım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Akar, lütfen…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Tamam, kabul ediyorum, ayaktaki arkadaşları sayalım. Bakın, arkadaşlar ayakta, buyurun.

BAŞKAN – Sayın Muş, ne oldu?

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, yoklama talebi 20 milletvekilinin aynı anda ayağa kalkmasıyla olur.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Evet, tamam, sizin arkadaşlar ayaktaydı Mehmetçiğim.

BAŞKAN – Evet, şu anda ayaktalar Sayın Muş.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, kalktıkları zaman 20 kişi yoktu, onu söyledim. Toplasınlar, öyle kalksınlar o zaman.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bir sıkıntı yok. Aslında, şu anda salonda 20 kişi ayaktaydı sizin arkadaşlarınızla beraber, bir sıkıntı yok.

BAŞKAN – Sayın Erkek, Sayın Akar, Sayın Baydar, Sayın İrgil, Sayın Yalım, Sayın Kayışoğlu, Sayın Yüksel, Sayın Atıcı, Sayın Topal, Sayın Kayan, Sayın Gürer, Sayın Özcan, Sayın Özdemir, Sayın Usluer, Sayın Karabıyık, Sayın Bakan, Sayın Göker, Sayın Pekşen, Sayın Erdoğdu, Sayın Tanal.

Yoklama için iki dakika süre veriyorum ve işlemi başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/721), Tebligat Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/693), Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/511), Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı’nın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/546), Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/666) ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 405) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 57’nci maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan "dört" ibaresinin "sekiz" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Garo Paylan (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL ETYEMEZ (Konya) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Diyarbakır Milletvekili Sayın Nimetullah Erdoğmuş.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

NİMETULLAH ERDOĞMUŞ (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben de önceki hatiplere katılarak daha önce Siirt’te ve şimdi de Adana’da ülke olarak, millet olarak, halk olarak yaşadığımız bu facianın derin üzüntüsünü paylaşmak istiyor, ailelerine sabrıcemil nasip etmesini niyaz ediyorum.

Tabii, bu tür hadiseleri kaderle izah etme alışkanlığımız var. Bunu söylerken buradaki zevatı kastederek söylemiyorum. Hepimizin böyle bir alışkanlığı var. Ben kader mevzusuna girmeyeceğim, giremeyeceğim çünkü benim şahsım için çözülmez, çözülemez meselelerden bir tanesi. Ama izninizle bu “kader” kelimesiyle ortak olan, kardeş olan “kudret” kelimesini birkaç cümleyle izah etmek istiyorum. Neden? Çünkü son zamanlarda devlet için bu kudret kelimesi sıklıkla kullanılmaya başlandı. Eğer kudret kelimesini beşerî bir sulta, bir şahıs, bir varlık için kullanırsak bunun akidevi olarak tehlikesinin ne olup olmadığına girmeyeceğim ama bir farka dikkatinizi çekmek istiyorum. Kudret, ilahi bir sıfat olunca yani kadirimutlak olarak inandığımız ve her şeye kadir olan Allah için kullanılınca ayrıdır ama sulta için, beşer için kullanılınca hemen körlük hastalığıyla buluşur bu kavram. Bu, tarihle sabittir.

Bakınız, ben Kur’an-ı Kerim’den kudret körlüğüyle ilgili bir örneği sizinle paylaşmak istiyorum. Firavun’un kudretiyle ilgili yaşadığı körlüğü Kur’an-ı Kerim Hazreti Musa’nın onun sarayında büyümesiyle izah eder. Bizzat kendi sarayında, kendi kudretine iman eden, inanan, böylesine bir despotun bizzat sarayında Hazreti Musa’nın büyüyüp onun nasıl da bir kudret körlüğüne müptela olduğunu söyler.

Siyasi olarak da ABD’den bir örnek vermek istiyorum. Hepinizin bildiği, malumunuz, ABD’nin Vietnam, Lübnan, Afganistan, Irak vesaire savaşları, işgalleri var. Bu Afganistan’la ilgili önce, biliyorsunuz, Sovyetler Birliği’nin bir işgali var ve sonuçta mağlubiyet, Sovyetler Birliği’nin çöküşü var. Bu esnada ABD devreye giriyor. Bir ABD yetkilisi ile Sovyet yetkilisinin arasında şöyle bir konuşma geçtiği rivayet ediliyor, Sovyet yetkilisi ABD’li yetkiliye “Siz başınıza büyük bir bela aldınız, bunu üzülerek söylemek istiyorum.” diyor. Karşılığında ABD’li yetkili ise hiç tereddüt etmeden “Biz öldüreceğiz, sonunu getireceğiz, imha edeceğiz, o kudretimiz var." diyor. Son harekâtlar, mağaralara yapılan son saldırılar, sonlar, sonlar, neticede bu sonların sonunun gelmediğini gördüler ve oradan mağlup bir şekilde ayrıldılar.

Bu, uluslar için, ülkeler için genel bir kaderdir, karakterdir. İnanıyorum ve ümit ediyorum ki bu ülke, Suriye’yle ilgili, ankarîbizzamanda oradaki siyasetini gözden geçirir ve Allah korusun, böyle bir belaya düçar olmaz, müptela olmaz.

Sözlerimi tamamlarken nahak olarak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NİMETULLAH ERDOĞMUŞ (Devamla) – …şu anda tutuklu bulunan eş genel başkanlarımızın ve milletvekillerimizin ankarîbizzamanda halasını temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Erdoğmuş.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın 57’nci maddesinin (e) bendinde yer alan “en fazla” ibaresinin “azami” olarak değiştirilmesini arz ve talep ederiz.

Özkan Yalım (Uşak) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLİ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL ETYEMEZ (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Uşak Milletvekili Sayın Özkan Yalım. (CHP sıralarından alkışlar)

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Sayın Divan, Sayın Başkan, Sayın Bakanım, çok değerli çalışma arkadaşlarım; hepinizi saygıyla sevgilerimle selamlıyorum.

Evet, Sayın Bakan, özellikle sizin dikkatlice dinlemenizi rica ediyorum.

Çok değerli arkadaşlar, dün gece saat 19.00 civarlarına dönmek istiyorum, Adana’ya ve de Aladağ ilçesinde bulunan yurttaki 11 tane kız çocuğumuzun ve 1 kat görevlisinin ölüm anına. Dünyadaki en kötü ölüm, maalesef, yanarak ölüm. Birçoğumuzun aynı yaşlarda kızı var, evladı var ve de birçoğunuzun da aynı yaşlarda torunu var. Lütfen, bu çocukların yerine, özellikle Sayın Bakanım sizin de bu yaşlarda torununuz vardır muhakkak, bu çocukların yerine kendimizi koyalım.

Elimde biraz önce Cumhuriyet Başsavcılığının olay yeri inceleme tutanağı geldi. İnşaat bilirkişisi Sayın Kazım Şimşek, elektrik bilirkişisi Muharrem Eşsizoğlu, iş güvenliği ve elektrik bilirkişisi Ahmet Bülbül, makine ve A sınıfı iş güvenliği uzmanı bilirkişisi Hasan İhsan Pepedil. Aynen şöyle yazmışlar: “Kaçak akım rölesinin olmadığı.”

Sayın Bakan, en son Haziran 2016 tarihinde müfettişler tarafından denetleniyor. Peki, denetlendikten sonra neden kaçak akım rölesinin olup olmadığı denetlenmemiş veya rapor edilmemiş veya niye yaptırılmamış?

Bir de iş güvenliği uzmanı tarafından belirtilen şu dikkatimi çekti, yangın merdiveninin kapı kolunun olmaması. Özellikle şunu belirtmek istiyorum Sayın Bakanım: Cemaat yurtlarında saat 17.00’den itibaren bütün kapılar kilitleniyor, öğrencilerin içeriye giriş çıkışı tamamen kesiliyor. Kapı kollarının, açılan camların kollarının sökük olduğu, hatta kaçmasınlar diye vidalanmış olduğu, saat 17.00’den itibaren özellikle kız çocuklarının cep telefonlarının bile toplandığı bilgisine sahip oldum. Sayın Bakan, acaba çocuklarımız bu kapı kolu olsaydı kurtulabilirler miydi kurtulamazlar mıydı? Tabii ki bunu Allah bilir. Ancak, bundan sekiz yıl önce Konya’da 18 çocuğumuz ölmüştü, aynı şekilde can vermişti ve de hiçbir sorumlu, hiçbir kimse de bu olaydan tutuklu değil şu anda veya sorumluluk hâlâ bilinmedi. En kolay yöntem, elektrikten dolayı çıkmış olan yangında maalesef suçlu bulunmuyor veya suçlu aranmıyor, aranmak istenmiyor. Ben de diyorum ki: Özellikle Avrupa’da uygulanan ama Türkiye’de uygulanmayan, yurtlarda elektrik tesisatının her yıl mühendisler odası tarafından yenilenmesi ve de doğal gaz ve ısıtma tesisatının her yıl mühendisler odası tarafından denetlenmesi ve de bu belgenin bir yıllık geçerliliği olması, aynı şekilde Avrupa’da uygulanan binaya beş yılda bir sağlamlık testi raporu verilmesi. Bunların yapılması gerektiğini özellikle belirtiyorum, bununla ilgili Meclise de en yakın zamanda önergemi vereceğim. İnşallah bütün partili arkadaşlarım tarafından onaylanır ve de sizlerle bu işlemi kanun tasarısı hâline getiririz, kanunlaştırırız. Çünkü, giden canlar hepimizin canı. Şu anda 12 evde yas var. Bu çocukların ölümünün dünyanın en kötü ölümü olduğunu özellikle belirtmek istiyorum.

Cemaat yurtlarında müdürün veya yöneticilerin odalarının birçoğunun lambri, ağaç kaplaması olduğunu ve de yerlerin tamamının halıfleksle kaplı olduğunu; aynı şekilde, bu yurtların çatılarının hemen hemen tamamının ahşap olduğunu belirtmek istiyorum. Toplu yaşanan yurtlarımızdan ahşabın uzaklaştırılması ve de olmaması gerektiği kanaatindeyim.

Özellikle 2009 yılında binaların nasıl olması gerektiği de yazılmış ve kanunlaştırılmış. Binanın kâgir bina olması, prefabrik olması, çelik veya betonarmeden olması gerektiğinin de altını çizmek istiyorum. Kesinlikle ahşap olmaması gerektiği özellikle belirtiliyor.

Buradan, yeni ölümlerin olmaması adına Sayın Bakanım, sizin daha dikkatli bir araştırma yaptırmanızı rica ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

Bütün Meclisi saygı ve sevgilerimle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yalım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

58’inci madde üzerinde üç ayrı önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın 58’inci maddesinde yer alan “görüşü” ibaresinden sonra gelmek üzere “ve onayı” ibarelerinin eklenmesini arz ve talep ederiz.

Metin Lütfi Baydar                                  Ceyhun İrgil                              Bülent Yener Bektaşoğlu

          Aydın                                                Bursa                                               Giresun

      Haydar Akar                                  Mustafa Ali Balbay                                    Ali Özcan

          Kocaeli                                                İzmir                                                İstanbul

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 58’inci maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

     Garo Paylan                                      Sibel Yiğitalp                                      Adem Geveri

        İstanbul                                            Diyarbakır                                               Van

    Berdan Öztürk                             Mehmet Emin Adıyaman                         Bedia Özgökçe Ertan

           Ağrı                                                  Iğdır                                                   Van

"Bu Kanun kapsamında unvana sahip personelin yetki ve sorumlulukları, ulusal ve uluslararası meslek standartları ve yeterlilikler çerçevesinde tüm bakanlıkların, Devlet Personel Başkanlığının, Yükseköğretim Kurulunun ve meslek örgütlerinin görüşü alınarak Mesleki Yeterlilik Kurumunca hazırlanan yönetmelikle belirlenir."

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan (1/721) esas numaralı Kanun Tasarısı’nın 58’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

     Zühal Topcu                                      Erkan Haberal                                       Ruhi Ersoy

         Ankara                                               Ankara                                             Osmaniye

   Deniz Depboylu                                     Arzu Erdem

          Aydın                                               İstanbul

MADDE 58- 3795 sayılı Kanunun 6 ncı maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Bu Kanun kapsamında unvana sahip personelin yetki ve sorumlulukları, ulusal ve uluslararası meslek standartları ile yeterlilikler çerçevesinde Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı, Devlet Personel Başkanlığı ve Yükseköğretim Kurulunun görüşü alınarak Mesleki Yeterlilik Kurumu tarafından hazırlanan yönetmelikle belirlenir."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLİ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL ETYEMEZ (Konya) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde İstanbul Milletvekili Sayın Arzu Erdem konuşacak. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurun.

ARZU ERDEM (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, 405 sıra sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım, Gazi Meclisi saygılarımla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, söz konusu madde özellikle üzerinde durulması gereken konulardan bir tanesidir. Ben maddenin üzerinde durmaktan ziyade iktidar partisinin eğitime verdiği önem ve bugüne kadar geldiğimiz konu üzerinde durmak istiyorum. Kendi görüşlerim doğrultusunda da nasıl dizayn edildiğini anlatmak istiyorum. Değişiklikleri sisteme oturtmadan, yeni değişikliklerin nasıl yapıldığını da anlatmak istiyorum.

AKP iktidarları döneminde eğitim sisteminde her bakan her geldiğinde yeni uygulamalarla gelmiştir ve yeni bir sistemle gelmiştir. Ancak köklü değişikliklerin yapılması şarttır. Özellikle Sayın Bakana buradan seslenmek istiyorum.

Ayrıca dille alakalı bir iki tane teknik bilgi vermek istiyorum. Bu konu önemli bir konu. Eğitim müfredatında yer alması gerektiğine de inanıyorum.

Dil, yaşayan bir anlaşma aracıdır. Dille toplumdaki kişiler birbirlerini anlar; olayları yorumlar, tarih ve kültür değerlerini öğrenirler. Benlik, dil sayesinde kimliğe dönüşür. Ulusal kimliği oluşturan ortak değerler dil sayesinde düşüncemize kazınır, davranışlarımıza yansır; geçmişimizden günümüze taşıdığımız maddi ve manevi ortak değerlerimizi tamamen kültürümüze aktarmamızı da sağlar. Ulusal bayramların temeli ulusal marşlar, birliğimizin simgesi şanlı bayrağımız ise yine en önemli simgemiz ve hepimizi heyecanlandıran önemli millî değerlerden bir tanesi.

Osmanlı Devleti zamanında, değerli arkadaşlar…

Sayın Başkan, bir uğultu var, uyarabilir miyiz lütfen.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Genel Kurulda bir uğultu var. Lütfen sayın hatibi dinleyelim.

ARZU ERDEM (Devamla) – Evet, anlıyorum ki kimse çalışmak istemiyor, bunu da buradan görüyorum ama biz gayretle yine de anlatmaya çalışacağız.

Osmanlı Devleti zamanında ülkemizde iki çeşit dil vardı. Birincisi, özellikle bilim dalında, edebiyat ve resmî yazışmalarda kullanılan Osmanlıca; ikincisiyse halkın büyük bir çoğunluğunun gündelik dilde kullandığı Türkçe idi. Millî bütünlüğün sağlanması için bu dilin özellikle genişletilmesi ve geliştirilmesi gerekmekteydi. Bu nedenle Türk dilinin geliştirilmesi üzerinde hassasiyetle durulmuştur.

Dil, bir milletin bütünlüğü ve geleceği için çok önemlidir. Dilde ayrışmalar milleti ayakta tutan değerlerden yoksun kılar. Dil geçmişten günümüze köprüdür ve birikimlerimizi geleceğe aktarma şeklidir. Gazi Mustafa Kemal’den yine bir örnek vermek istiyorum dikkatinizi çeker diye: “Kesinlikle bilmeliyiz ki iki parça hâlinde yaşayan milletler çok zayıftır ve hastadır.” Bu manada, özellikle yine eğitim müfredatında yer alması gereken millî değerlerimizin öğretilmesi manasında “Türk kimdir?”i bir anlatmak istiyorum. “Bu memleket dünyanın beklemediği, asla ümit edemediği bir müstesna mevcudiyetin yüksek tecellisine yüksek sahne oldu. Bu sahne en aşaği yedi bin senelik bir Türk beşiğidir. Beşik tabiatın rüzgarlarıyla sallandı, beşiğin içindeki çocuk tabiatın yağmurlarıyla yıkandı. O çocuk, tabiatın şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından evvela korkar gibi oldu; sonra onlara alıştı; onları tabiatın babası tanıdı, onların oğlu oldu. Bir gün o tabiat çocuğu tabiat oldu; şimşek, yıldırım, güneş oldu; Türk oldu. Türk budur. Yıldırımdır, kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir.”

Ülkemizde işsizliği anlatmak istiyorum biraz da değerli milletvekilleri. Geçen yıla göre 435 bin kişi artarak 3 milyon 493 bin kişi olmuştur. Bu sayı Türkiye İstatistik Kurumunun Ağustos 2016 verisidir. Şu an hesaplanacak olsa ne yazık ki binlerce kişi daha eklenmiştir; bu oranlar ve rakamlar daha da artmıştır. İşsizlik oranı ise geçen yıla oranla 1,2 puanlık artışla yüzde 11,3 seviyesine yükselmiştir. Ülkemizde her 4 gençten, belki de her 3 gençten 1’i işsizdir. Ben, bana gelen taleplerden görüyorum ve bu talepler mutlaka size de geliyordur. Özellikle istihdam görmeyen ön lisans mezunu kardeşlerimize mutlaka kadro verilmesi gerekiyor.

Bir sonraki konuşmamda bu kadroları da saymak istiyorum. Temennim, iktidar partisi bunu dikkate alıp bu kadroların açılması için gereğini yapar.

Saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Erdem.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 58’inci maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Bedia Özgökçe Ertan (Van) ve arkadaşları

"Bu Kanun kapsamında unvana sahip personelin yetki ve sorumlulukları, ulusal ve uluslararası meslek standartları ve yeterlilikler çerçevesinde tüm bakanlıkların, Devlet Personel Başkanlığının, Yükseköğretim Kurulunun ve meslek örgütlerinin görüşü alınarak Mesleki Yeterlilik Kurumunca hazırlanan yönetmelikle belirlenir."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL ETYEMEZ (Konya) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz.

Önerge üzerinde, Van Milletvekili Sayın Bedia Özgökçe Ertan.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Evet, bir yerde çocuklar ölüyorsa en önemli gündem çocuklar olmalı. Adana Aladağ’daki yangında diri diri yanarak hayatını kaybeden çocuklar gerçekten hepimizin canını yaktı, duygusal olarak derinden sarsıldık hepimiz. Derin üzüntü duyduğumuzu, sarsıldığımızı, olayın çok can yakıcı olduğunu söylememiz elbette ki yanlış değil; bunu hepimiz hissettik.

Bu denli yoğun üzüntünün bir nedeni de benzer olayların sonuçlarından hareketle aslında biraz da öfke hissidir, güvensizlik hissidir, adaletin sağlanmayacağı, sorumluların cezasız kalacağı duygusudur. Hepimiz de iyi biliriz ki acı karşısında insanı teselli eden duygu adalet ve güven duygusudur; bir daha asla olmayacağına inanma, bu inancı özümseme duygusudur. O acılı ailelerin evlatlarının bu denli feci bir ölüm karşısında acılarını belki hiçbir şey telafi edemeyecek ancak gerçek bir sorumluluk alma, samimi bir özür dileme, bir benzerinin yaşanmayacağına dair herkesin vicdanını rahatlatacak adımlar atma, politika üretme belki bu duyguyu geliştirebilir. Siyasetin de esas görevi, öncelikli görevi bu politikaları üretmektir, Hükûmetin de sorumluluk almasıdır.

Olayın detaylarını öğrendikçe insanı öfkelendiren birçok veri var ve bizlerin de soruları, kaygıları gittikçe artıyor. Belediye başkanı açıklama yapıyor ve “Yangın merdiveni kapısı kilitliydi.” diyor, Başbakan Yardımcısı ise “Hayır, değildi.” diyor. Öğreniyoruz ki faciadan kurtulan bir çocuk diyor ki: “Kapının kolu yoktu.” Çocukların bir kısmı pencereden atlayarak kurtulabilmiş. Olayın detayları ortaya çıktıkça öğrendik ki birbirine sarılı hâlde yanmış olan çocukların cenazesi 3’üncü kattaki yangın merdiveni kapısının önünde bulunmuş.

Neredeyse her gün böyle kâbuslara uyanıyoruz, her gün taciz ve tecavüz ve istismar olayları duymaya başladık.

İktidar partisi 2013 yılında YİBO’ları kapatma kararı almıştı. YİBO’lar birden kapanınca ortada kalan binlerce çocuğun eğitim, barınma sorunu çözülmeden, âdeta taşeron mantığıyla, ortada kalan çocuklar bu gecekondu yurt gibi yüzlerce yurtlara yerleştirilmişti. Ne bir sivil denetim yapılmış ne de mevzuata uyulmuş. Dünkü faciada konuşan bütün aileler aynı şeyi söyledi, “YİBO’lar kapandı. Köyde okul yok, öğretmen yok. Bu yurda yerleştirmekten başka çaremiz kalmadı.” dediler. Bir baba dedi ki: “Eleştirme şansımız da yoktu, başka seçeneğimiz de.” Millî Eğitim Bakanlığı Ortaöğretim Kurumları Yönetmeliği’ne göre, ortaöğretim çağındaki çocuklarla ilgili özel yurt açılamaz. Bu hususu dikkatlerden kaçırmamak gerekir. Devlet, yapması gereken denetimi yapmadığı gibi, sivil toplumun da bu yurtlarda inceleme yapmasına kesinlikle izin vermemiştir; bunu zaten hepimiz çok iyi biliyoruz.

Taziye iletmek, bakanların gidip olay yerinde olması, bilgi alması yetmez, “Olayda ihmali olanlar cezalandırılacaktır.” demek yetmez, “14 kişiyi gözaltına aldık. Tutuklama kararı çıktı.” demek yetmez. Olaya dair “Önlem alınmış mıydı, denetim yaptınız mı?” diye soran gazeteciye “Kendinizi çok zeki sanıyorsunuz.” diye cevap vermek.” Daha ilk andan itibaren aslında merdiven boşluğu açıktı.” diye mazeret üretmek, sorumluluğu üzerinden atmaya çabalamak kesinlikle öncelikle siyasi ayıptır ve asla halkın, toplumun beklediği davranışlar değildir.

Değerli milletvekilleri, olaya dair teyit edilen bilgilere göre, çocukların yaş aralığı 11-14’tür ve bu çocuklar diri diri yanarak acılar içinde hayatını kaybetti. Geçen yıl Kulp’ta da Kur’an kursunda 6 çocuk bu şekilde yanarak hayatını kaybetmişti. Daha önce, sekiz yıl önce Konya’da da benzer bir olay yaşanmıştı. Kulp’taki olayda da, Konya’daki olayda da ne davalar sonuçlanabildi ne tek bir tutuklu var dosyalarda. Böyle olunca, birilerinin ya da bazı cemaatlerin korunduğu fikri öncelikle aklımıza gelen durumdu.

Dünkü faciaya dair, daha ne olduğunu, kaç çocuğumuzu kaybettiğimizi anlamadan sulh ceza hâkimleri yayın yasağı getirdiler. Bu da kabul edilemez bir hâldir. Yayın yasağı getirmek başlı başına bir kaygı konusu; yayın yasağı varsa herkesin genel kanısı “Bu olay da örtbas edilecek.” şeklindedir. Halkın haber alma hakkı engelleniyor. Ayrıca, yayın yasağı getirmek 11 çocuğun yanarak öldüğü gerçeğini değiştirmez. Yayın yasağı getirmek yerine ilk elden hemen yapılması gereken, bütün sürecin ve sorunların açığa çıkması adına bu olayın üzerine üzerine gidilmesini sağlamaktı.

Özür dilemek bu kadar zor olmamalıdır. Beklerdik ki Hükûmet adına bir yetkili, çocuklarımızın yanarak ölmesiyle sonuçlanan dünkü facia nedeniyle hayatını kaybeden çocuklardan, ailelerden ve kamuoyundan özür dilesin. Ama o özrü AKP Hükûmeti değil, OHAL kanun hükmünde kararnamesiyle kapatılan ve İçişleri Bakanının “Vurduk kapılarına kilidi. Hadi bakalım…”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) – “…açın da görelim.” dediği Gündem Çocuk Derneği yapmıştır.

Değerli milletvekilleri, hiçbir çocuğun ölümü normal değildir, doğal değildir. Çocuğun yaşam hakkı yaşamın gerçeğidir ve vazgeçilmezdir. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özgökçe Ertan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın 58’inci maddesinde yer alan “görüşü” ibaresinden sonra gelmek üzere “ve onayı” ibarelerinin eklenmesini arz ve talep ederiz.

Ali Özcan (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL ETYEMEZ (Konya) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Özcan, sizi çağırmadan önce, Sayın Kayışoğlu sisteme girmiş, yerinden 60’a göre bir dakika kendisine söz vereceğim, bir açıklama yapacak.

Buyurun Sayın Kayışoğlu.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

33.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun, okulların kantinleri için herhangi bir denetim ve yaptırım olup olmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, Bursa’nın İznik ilçesindeki Kılıçaslan İlköğretim Okulunda eğitim gören öğrenciler beslenme saatinde kantinden aldıkları çiğ köfte, tost, kızarmış patates ve köfte gibi yiyeceklerle beslenmişler ve 3’üncü, 4’üncü sınıf öğrencileri evlerine gittiklerinde, çoğu kusma, yüksek ateş, hâlsizlik belirtileriyle 12 öğrenci hastaneye kaldırılmış akşamüstü. Biraz önceki haberlerden…

Yani okulların kantinleri denetleniyor mu, herhangi bir denetim var mı, yaptırım var mı? Bununla ilgili ve öğrencilerle ilgili bilgi isteyecektim.

Teşekkürler.

XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/721), Tebligat Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/693), Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/511), Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı’nın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/546), Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/666) ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 405) (Devam)

BAŞKAN – İstanbul milletvekili Sayın Ali Özcan, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ ÖZCAN (İstanbul) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarımız; 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı hakkında partim adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi sevgiyle ve saygıyla selamlıyorum.

Biraz önce tatsız konuşmalar oldu 2 Temmuz Sivas katliamıyla ilgili. Bir kere, hep beraber, birlikte şu konuyu ele almak zorundayız: Sivas katliamında yakan da, 2 Temmuzun perde arkasını tezgâhlayan da ve zaman aşımına uğraması için orada gayret edip gerçekleştiren de yargı önünde zaman aşımına uğradığı için belki hesap vermedi ama Allah’ın huzurunda ve tarih önünde bu hesap muhakkak verilecektir. “Hayırlı olsun.” diyen de zaten hepinizin bildiği malum arkadaştır ama bu da bana göre yol kazasıdır.

Değerli arkadaşlar, ben bugün bu Meclise boynu bükük geldim. İçim yanıyor, içim parçalanıyor. 11 çocuk, 1 vatandaşımızı kaybettik ve bu acıyı vicdanlarımızla tarttığımız zaman, bu acının bir daha yaşanmaması için bu Meclisin ne yapması gerektiğini bugün burada konuşmamız gerekiyor. Aslında bu giden canlar hepimizin evlatları, torunları ve bu üzücü olaydan ders almamız gerekiyor. Kaybettiğimiz bu canlara Allah’tan rahmet diliyorum, yakınlarına da başsağlığı diliyorum.

Bu canların kaybedilmesi bana göre bir zihniyet meselesi. Yurt müdürünü tutukluyoruz; asıl sorumlular Hükûmettir, Bakandır. Ben Sayın Bakana buradan sesleniyorum: Buradan gerçekten bir vazife çıkartarak bir sorumluluk üstlenmenizi gerçekten rica ediyorum. Büyük saraylar yapıyoruz, büyük adliye sarayları yapıyoruz, büyük cezaevleri yapıyoruz. Aslında, biz büyük cezaevleri istemiyoruz, biz büyük adliye sarayları istemiyoruz; biz büyük okullar istiyoruz, büyük yurtlar istiyoruz, yaşanabilir, donanımlı ve ayrım yapılmadan herkesin sağlıklı bir şekilde yararlanabileceği yurtlar istiyoruz. Tabii ki bunların olabilmesi için gerçekten laik, demokrat, çağdaş düşünceye sahip olmak gerekir. İstikrar ancak böyle gelir, demokrasi ancak böyle gelir.

Şimdi, ahlakı gönülde ve zihinlerde arayan iktidarın, gençlere ve çocuklara ayrım yapmadan güvenmesi lazım. Ne demek bu kapı kilitleme? Ne demek kapılara zincir vurmak? Bu, çağımızda büyük bir ayıptır. Çocuklarımızı beyinleri abdestsiz zihniyetlere emanet edemeyiz, bir daha söylüyorum: Beyinleri abdestsiz zihinlere asla emanet edemeyiz. Hele hele, FETÖ’den kurtulduk, başka cemaatlere asla ve asla emanet edemeyiz.

Biz burada faili belli cinayetlerle ilgili araştırma komisyonu kurulsun istedik. Dün, Tahir Elçi’yle ilgili bir şey istedik. Memleketin sorunlarını aydınlığa çıkartmak için, cinayetleri aydınlığa çıkartmak için konuşuyoruz ama bir türlü sizinle bir araya gelemiyoruz. Hiç olmazsa, bütün partiler bu konuda birleşmelidir. Büyük köprüler yapıyoruz, otoyollar yapıyoruz ama bedeli yüksek ve yandaşlara, aynı kişilere veriyoruz. Ama ne olur, rica ederim -bir can bin tane köprüye bedeldir- Bu can kayıplarının bir daha bu şekilde yaşanmaması için, gerçekten bugün bütün partiler bir araya gelerek çağdaş, yaratıcı, üretken gençleri nasıl yaşatacağız ve bunları nasıl yurtlarda barındıracağız, üniversiteyi bitirinceye kadar sosyal devlet anlayışı içerisinde devlet bu gençlerimize nasıl arka çıkacak; bunu tartışmak zorundayız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ ÖZCAN (Devamla) – On iki yıl FETÖ’yle bir mücadele verdik. Birlikte hareket ettiniz, yol yürüdünüz. Bir darbe girişimi oldu ve orada neredeyse ülkemiz üçüncü sınıf, beşinci sınıf ülke hâline dönüşecekti. Aslında kapıyı zincirleyen zihniyet, düşünce... Biz, aslında, bunları, muhakkak toplumsal düşünceyi ve iradeyi ipotek altına almak yerine, özgür düşünceyi esas alan bir siyasi iklimi birlikte yeşertelim.

Sizden, bütün arkadaşlardan ricam, gelin, biz bir araştırma komisyonu kuralım bu konularla ilgili, yurtlarla ilgili, üniversitedeki gençlerimizle ilgili ve biz icrayı da, bu yurtların nasıl yapılacağını da Sayın Bakanım, birlikte konuşarak yapalım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özcan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

59’uncu madde üzerinde aynı mahiyette olmak üzere üç önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 59’uncu maddesinin kanun tasarısından çıkarılmasını arz ve talep ederiz.

                  Garo Paylan                      Sibel Yiğitalp                             Adem Geveri

                    İstanbul                           Diyarbakır                                      Van

                Berdan Öztürk              Mehmet Emin Adıyaman                       Mizgin Irgat

                       Ağrı                                  Iğdır                                        Bitlis

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

             Metin Lütfi Baydar                   Ceyhun İrgil                       Bülent Yener Bektaşoğlu

                      Aydın                                Bursa                                      Giresun

             Mustafa Ali Balbay                  Haydar Akar                                      

                      İzmir                               Kocaeli

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

                  Zühal Topcu                      Erkan Haberal                               Ruhi Ersoy

                     Ankara                              Ankara                                    Osmaniye

                  Arzu Erdem                     Deniz Depboylu

                    İstanbul                                                                              Aydın

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL ETYEMEZ (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ilk konuşma Bitlis Milletvekili Sayın Mizgin Irgat’a aittir. (HDP sıralarından alkışlar)

MİZGİN IRGAT (Bitlis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan önce, ben de Adana’da yaşanan olayı vahametle karşıladığımı belirtiyor, tüm ailelerin ve tüm Türkiye halklarının başı sağ olsun diyorum.

Bu noktada Millî Eğitim Bakanına bir önerim olacak. Her ne ad altında olursa olsun, bundan sonra açık olan veya açılması planlanan bu minvaldeki tüm yurtların kapatılmasını öneriyoruz çünkü daha önce Karaman dosyasında, bizzat izlediğim Ensar Vakfıyla alakalı dosyada ve Türkiye’nin çeşitli illerinde yaşanan olaylarda ve son Adana olayında görülmüştür ki bu yurtlar denetlenememekte ve buralarda her gün ama her gün bir ihlalle, bir suçla, bir hak kaybıyla karşılaşıyoruz ve en son gençlerimizin hayatına mal olacak bir durumla karşılaştık. Dolayısıyla da bu yurtların derhâl kapatılması gerektiğini düşünüyorum.

Millî eğitime ilişkin bu düzenleme, aslında millî eğitimin düzenlenmesi bir bütün olarak düşünüldüğünde, ideolojik bir alandan ibaret olduğunu söyleyebiliriz. Evet, bilimin, özgür düşüncenin, belki de tarafsız, objektif kişiliklerin geliştiği üniversiteler, hatta ilkokul, ortaokul ve lise yıllarından başlayan bilimsel, özgün eğitim maalesef ki Türkiye’de yıllarca sancılı bir şekilde işletilmekte, ideolojik bir alan hâline getirilmektedir. Son düzenlemenin ise hakeza, tekrar bu yaklaşımla, daha farklı bir şekilde ve AKP Hükûmetinin kendi çıkarları ve ideolojisi doğrultusunda yaptığı bir düzenleme olduğu çok açıkça anlaşılmaktadır. YÖK’e baktığımızda, yargıç, savcı hâline gelen bir düzenlemeyi görüyoruz ve aynı zamanda, zaman aşımına getirilen düzenlemeyle soruşturma baskısı altında tutulan akademisyenleri görüyoruz. Hakeza üniversitelerde yapılan tüm çalışmalara baktığımızda, âdeta Hükûmete bağlı, sistemin dediklerini öğrencilere ileten bir kurumdan bahsediyoruz.

Şu an tartışmakta olduğumuz 59’uncu maddede ise ideolojik alanın yanında, millî eğitimdeki sermayedarlara, sermaye gruplarına peşkeş çekilen bir düzenlemeyi görmekteyiz. Yani, bu düzenlemede FATİH Projesi kapsamında mal ve hizmet alımının kamu ihale standartlarının ve yasasının dışına çıkarılması öngörülmekte. Yani, burada yapılmak istenen şey, proje kapsamında belli çevrelere peşkeş çekmektir. Bugüne kadar pratikte uygulanan şey burada yasal hâle getirilmeye çalışılıyor. Kamu İhale Kanunu’nun dışına çıkarılması demek, belli gruplara, belli çıkarları olan çevrelere bu hizmetlerin, bu mal alımlarının peşkeş çekilmesi demektir, rant demektir. AKP çevresinin “millî eğitim” adı altında ekonomi alanındaki, sermaye alanındaki bir müdahalesini ve bir rant alanını açıkça kamuoyuna sunduğunu görebiliriz.

Sözlerimi bitirmeden önce, burada Grup Başkan Vekilimiz Sayın İdris Baluken’in boş olan sandalyesine bakarken buna olan itirazın sadece Halkların Demokratik Partisi milletvekillerinin değil, burada kendisiyle mesai yapan kendi mevkidaşları yani diğer grup başkan vekilleri ve diğer milletvekillerinin de itiraz etmesi gereken bir konu olduğunu düşünüyorum. 15 Temmuzda bu Meclise yapılan darbenin aynısı 4 Kasımda partimiz nezdinde aslında bu Meclise yapılmıştır. Bu Meclisin 10 üyesinin şu anda burada değil cezaevlerinde tutuklu olması darbe değil de nedir? Anayasa, AİHS ve yüzlerce karar bir milletvekilinin, seçilmişin yani oylarını alarak bu yetkiyi devralan milletvekilinin kendi yerinde yani yasama organında, Millet Meclisinde faaliyetlerini hiçbir şekilde engellenmeksizin yapmasına işaret eder. Ama, maalesef, bugün, bu sıralarda görevini layıkıyla, belki de hepinizin takdirini toplayarak yerine getiren Sayın İdris Baluken…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MİZGİN IRGAT (Devamla) - …burada değil ve diğer 10 milletvekilimiz burada değil.

Bu temelde yapılan yasa tasarısının çıkarılmasını öneriyorum ve özgürlüklerin bu Meclis eliyle, alelacele bu Meclise getirilmesini ve milletvekillerimizin tahliye edilmesini talep ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Irgat.

Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde Kocaeli Milletvekili Sayın Haydar Akar. (CHP sıralarından alkışlar)

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; evet, 59’uncu madde üzerinde konuşacağım. 59’uncu maddede verdiğimiz önerge neyle ilgili? FATİH Projesi’yle ilgili. Şöyle baktığımızda FATİH Projesi’ni iki yönüyle değerlendirebiliriz: Bir yönüyle çıkmaza girmiş bir proje, diğer yönüyle de yolsuzluklarla batağa sürüklenmiş bir proje olarak bakabiliriz bu FATİH Projesi’ne.

Yani burada bir saadet zinciri kurulmuş -Sayın Bakanım, bunu özellikle belirtiyorum- bu saadet zincirinin içerisinde olan vatandaşlar sorgulanmamış, haklarında bir soruşturma açılmamış, başka bakanlıklara, başka kurumlara atanmış; başlangıçta 8 milyar bütçeyle başlanan bu projeyle ilk önce saadet zinciri oluşturulmuş bu kurumda ve böyle devam etmiş. Şimdi, bu projeyi kurtarmaya çalışıyorlar.

Proje neydi? 2010 yılının Kasım ayında açıklandı. Projenin teknik altyapısı var mıydı? Projenin kesinlikle teknik altyapısı yoktu. Eline bir tablet aldı. Kim aldı? O dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan eline bir tablet aldı ve dünya projesi olarak hem Türkiye’ye hem de dünyaya lanse etmeye çalıştı. Bir dünya projesi falan değildi; ellerinde bir tablet vardı, bu tabletleri öğrencilere dağıtacaklardı, öğrenciler bu tabletlerle, akıllı tahtalarla, işte, iletişim kurarak bu projeyi yürüteceklerdi. Ama ne zaman açıklanıyordu? Hemen 2011 seçiminden önce açıklanıyordu. Neydi? Yine bir rüşvetti bu. Kime verilen? Vatandaşa verilen bir rüşvetti bu ve proje böyle hayata geçirildi hiçbir teknik altyapısı olmadan.

“Beş yılda bitireceğiz.” dediler yani 31 Aralık 2015 itibarıyla bu projenin bitmiş olması gerekiyordu. Bu projeye peki, şu ana kadar -2015 ve 2016- bu aya kadar Bakanın ifadesiyle ne kadar para harcanmış? 2,3 milyar lira para harcanmış. Bütçe neydi? 8 milyarlık bir projeydi. Aslında işin içine TELEKOM’u soktuğunuzda, işin içine başka şirketleri soktuğunuzda -çünkü birçok ayağı var bu projenin- 20 milyarı bulan bir proje bu proje ve inanın, yandaşlara kaynak aktarma dışında bir işe yaramayan proje hâline dönüştü bugün. Niye dönüştü bugün bu proje? Çünkü bu proje 3 ana başlık altında oluşuyordu: Bir tanesi altyapı, ikincisi donanım, üçüncüsü de yazılımdı.

Altyapıya baktığınızda hem okullara İnternet ağının ulaştırılması hem de konutların yani öğrencilerin evlerinin İnternet’le buluşturulması gerekiyordu. O TÜRK TELEKOM burada 10 milyon 500 bin aileden bugün adam başı minimum 28 TL para alıyor; birçoğuna da İnternet henüz gitmiş değil, bakır tellerle -ki dünya fiber ağlarla sarılmış vaziyette- bugün hâlen bakır tellerle bu işi yapmaya çalışıyor. Peki, okul için altyapı var mı, hazır mı bu iş için? Yani İnternet’i okulun kapısına getirmek yetmiyor, okul içerisinde modeminden “switch”ine, Legrand kanalından sınıflardaki “Wi-Fi” dediğimiz o “access point”lerine kadar bunların hazır edilmesi gerekiyordu. Var mı bugün bunlar? Bunların varlığıyla ilgili sayısal rakamlar verecek biraz sonra Sayın Bakan ama ben bunların doğru olmadığını ifade edeceğim.

Peki, donanımda ne var? Etkileşimli tahta var. Başardınız, etkileşimli tahtanın yüzde 60’lık kısmı tamamlanmış vaziyette. “Yerli teknoloji kullanacağız.” dediler; aslında bunun yerlisi falan yok, yüzde 70’ine yakını da yabancı menşeli bunların. Bu tahtalar çalışıyor mu okullarda?

Sayın Bakanım, sizi davet ediyorum, söylemeyin kimseye, bir gün “Haydar Akar, gel, diyoruz.” deyin, benim seçtiğim bir okula birlikte gidelim…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Tamam, olur.

HAYDAR AKAR (Devamla) - …tahtaların çalışmadığını göreceğiz, tabletlerin çalışmadığını göreceğiz.

Hele yazılım boyutu var bu işin. Yazılım boyutu çok daha ilginç, bakın arkadaşlar, yazılım boyutu. Bir şirketin satış müdürü yazılım danışmanı olarak alınıyor, 34 milyonluk bir yazılım alınıyor. Yazılım alındıktan sonra da o şirketin satış müdürünün danışmanlık görevi sona eriyor. 34 milyonluk yazılım şirketinin danışmanlık görevi sona eriyor. Danışmanlık için de şirkete ödenen para 5,5 milyon lira arkadaşlar. İnanılacak gibi değil bu FATİH Projesi.

Şimdi, o kadar çok detayı var ki bunu bir saat buradan size anlatabilirim teknik olarak, sayıları da verebilirim ama bu mantıkla bu teknolojinin hızla ilerlemesiyle yapılan işin doğru olmadığını anlatmanın daha doğru olduğunu düşünüyorum. Evet, üç sene önce, dört sene önce verdiğiniz tabletler, Sayın Bakanım, bugün kullanılmıyor, kullanılamazlar. Bir yıl sonra diğerlerini de kullanamayacak çocuklar. Demek ki bu proje başlangıçta ölü doğmuş bir proje. Aynı sınıfta otuz tabletin, aynı sınıfta iletişimli tahtanın, aynı sınıfta tek bir “Wi-Fi”den gitmenin anlamı şudur veya bir okulda bir İnternet çıkışındaki anlamı şudur: Üç şeritli otobana yüz şeritlik arabayı sokmak gibidir bu, mümkün değil. O tabletin enerjisi bitecek, o çocukların tabletleri arıza yapacak ama bununla ilgili hiçbir tedbir alınmadan...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HAYDAR AKAR (Devamla) –…2,3 milyar TL parayı harcamış bulunuyorsunuz. Yazıktır, günahtır bu milletin parasına.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Akar.

Aynı mahiyetteki diğer önergenin gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe:

FATİH projesi kapsamında yapılacak olan her türlü mal ve hizmet alımının İhale Kanunu'ndan çıkarılması ile mal ve hizmet alımları ile yapım işleri Sayıştay denetimine açık olmayacaktır. Bu alanda yapılacak olan her türlü harcamanın İhale Kanunu’na uygun ve Sayıştay denetimine açık olması gerektiğinden maddenin metinden kaldırılması öngörülmektedir.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

LEZGİN BOTAN (Van) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Sordum artık Sayın Botan, geç kaldınız.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.

Bir redaksiyon talebi vardır. Komisyona söz veriyorum.

Buyurunuz.

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL ETYEMEZ (Konya) – Sayın Başkan, 59’uncu maddeyle 4734 sayılı Kanun’a eklenmesi öngörülen ek maddenin madde numarasının söz konusu kanuna daha önce yapılan madde eklemeleri doğrultusunda ek madde 9 yerine, ek madde 10 olarak redaksiyona tabi tutulmasını Genel Kurulun takdirlerine saygılarımla arz ederim.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederiz. Sözleriniz kayıtlara geçmiştir.

Maddeyi redaksiyon talebi doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

60’ncı madde üzerinde dört önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 60’ıncı maddesinin (3)’üncü fıkrasında yer alan “beş” ibaresinin “iki” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

     Garo Paylan                                      Sibel Yiğitalp                                      Adem Geveri

        İstanbul                                            Diyarbakır                                               Van

    Berdan Öztürk                             Mehmet Emin Adıyaman

           Ağrı                                                  Iğdır

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 60’ıncı maddesinin tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

    Mustafa Elitaş                               Mehmet Doğan Kubat                                Ramazan Can

         Kayseri                                              İstanbul                                             Kırıkkale

Hacı Bayram Türkoğlu                        Mücahit Durmuşoğlu                                Halis Dalkılıç

          Hatay                                              Osmaniye                                            İstanbul

      İlyas Şeker                                    Osman Aşkın Bak

         Kocaeli                                                 Rize

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

Metin Lütfi Baydar                                  Ceyhun İrgil                                  Mustafa Ali Balbay

          Aydın                                                Bursa                                                 İzmir

Bülent Yener Bektaşoğlu                          Haydar Akar                                       Veli Ağbaba

         Giresun                                              Kocaeli                                              Malatya

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

     Zühal Topcu                                      Erkan Haberal                                       Ruhi Ersoy

         Ankara                                               Ankara                                             Osmaniye

      Arzu Erdem                                     Deniz Depboylu                         Mehmet Necmettin Ahrazoğlu

        İstanbul                                               Aydın                                                 Hatay

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara) – Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Çıkarılmasına ilişkin önergeye katılıyoruz.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önerge üzerinde gerekçe mi okutuyoruz Sayın Muş?

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçiyi okutuyorum:

Gerekçe:

20/8/2016 tarihli ve 6745 sayılı Yatırımların Proje Bazında Desteklenmesi ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 57’nci maddesi ile 5018 sayılı Kanun’un 28’inci maddesi değiştirilmiş olup aynı içerikli tasarının 60’ıncı maddesine ihtiyaç kalmamıştır.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki diğer önerge üzerinde Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Necmettin Ahrazoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 60’ıncı maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, anılan kanunla 5018, 5809 ve 6114 sayılı Kanunlarda bazı değişiklikler yapılmıştır. Yapılan ilavelerle, okullara sağlanan İnternet erişim hizmetleri, harita, plan, proje, etüt ve müşavirlik hizmetleri, elektrik ve doğal gaz alımları ile sınav işlemleriyle sınırlı olmak üzere basım, dağıtım, nakil, kamera kaydı izlenmesi ile sınav güvenliği ve gizliliği kapsamındaki alımlar üzerinde değişikliğe gidilmiştir. Bu işlemlerle ilgili olarak, yüklenme süresi üç yılı geçmemek üzere 5 katına kadar artırmaya Bakanlar Kurulu yetkili kılınmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu maddede yapılan değişikliklerin esasının bir tanesi, AKP Hükûmetinin 2010 yılı Kasımında açıkladığı, Şubat 2011’de proje uygulamasına başladığını belirttiği, 2014 yılında da tamamlayacağını iddia ettiği FATİH Projesi’nin aksayan yönlerini gidermeye yönelik olduğu; 2016 yılına gelindiğinde ise bu projenin maalesef kadük olduğu, amaca uygun olarak neticelendirilmemiş olduğu görülmüştür. FATİH Projesi kapsamında, okullarda akıllı tahta uygulaması başlatılmış ancak bu sistemi kullanacak ve öğrencilere aktaracak öğretmenler basit eğitimden geçirilmiş fakat yetkin hâle getirilmedikleri için de bu proje isteneni vermemiş, projeye ayrılan milyarlarca liralık bütçe de boşa gitmiştir. Okullarda geniş bant İnternet olması, öğretmenin gerek gördüğünde İnternet’e bağlanması gayet olumludur. Öğretmen ve öğrencilere güvenmeli, onların birbirleriyle ve dünyayla etkileşime geçmesini desteklemeliyiz, bu anlayışta bir sorun yok. Öğretmenlere “Alın bu bilgisayarı, kendinizi geliştirin, dünyayla irtibatlı olun.” diye bilgisayar, tablet vermeye kimse itiraz etmiyor. Öğretmene “Bu kitabı, bu etkileşimli tahtayı kullanacaksın, bu tableti kullanacaksın, seni izleyeceğiz.” baskısı uygun olmamıştır. Milyarlarca liralık bir projede yeterli hazırlık, planlama yapılmadan, kamuoyuyla etkileşime girilmeden, uzmanlarla diyaloğa geçilmeden bütün ülkeyi bir pilot uygulama hâline getirmek doğru olmamıştır. Öğretmeni ikna etmeden, onu sürecin bir parçası yapmadan projede ciddi bir başarı söz konusu olamaz.

Mevcut projenin yönetim yapısı genişletilmeli, bağımsız, bilimsel kurullar projeye dâhil edilmeli ve ancak pilot proje uygulamalarından olumlu sonuçlar çıktıktan sonra proje tüm ülkeye yayılmalıydı. Proje, katılımcı, saydam ve özgürlükçü bir bakış açısıyla tüm paydaşlarla diyalog içinde geliştirilmelidir. Kanaatimce, bu projeyle, aynı menzile farklı yollardan giden, millî ve manevi değerlerden uzak, “Bu ülke benim.” diyemeyen, Türk milletine mensubiyet duymayan, heba edilmiş bir nesil yetiştirilmiştir.

Değerli milletvekilleri, 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 60’ncı maddesinde, 6114 sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat Ve Görevleri Hakkında Kanunu’nda da değişikliğe gidilmiştir. Kanuna göre, sınav işlemleriyle sınırlı olmak üzere basım, dağıtım, nakil, kamera kaydı ve izlenmesi ile sınav güvenliği ve gizliliğini kapsayan alımların da Kamu İhale Kanunu’ndan ayrı tutulması istenmektedir. 2010 yılında yapılan KPSS sınavlarındaki yolsuzluk acaba bu yapılan değişikliklerle bundan sonra yapılmayacak mıdır? Kamu personeli alımında kameralar çalıştırılacak, sözlü sınav kayıt altına alınacak mıdır? Basım ve dağıtımdan sonra kitapçıklar yine birtakım örgüt veya tarikatlara sızdırılacak mıdır? Yoksa bu alımlarla bu işlerin önü alınacak diye kamuoyu ikna edilmek mi istenmektedir?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Devamla) – Değerli milletvekilleri, sendika üyesi, bir gazeteyi okuyan, okula, dershaneye giden veya yurtta kalan veya çocukları dolayısıyla birçok kişi mağdur durumda bırakılmıştır. KPSS ve ÖYS hırsızları ve sorumluları hâlâ belirlenmemiş, masum birçok genç puanları baraja takıldığı için sıralamaya girememiş ve istediği okullara ve iş yerlerine yerleştirilememiştir.

Acaba bunlarla ilgili sonuç alınmış mıdır diyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekküre ederiz Sayın Ahrazoğlu.

Aynı mahiyetteki diğer önerge üzerinde Malatya Milletvekili Sayın Veli Ağbaba konuşacaktır.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan teşekkür ederim.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, dün Cumhurbaşkanının söylediği sözlerle başlamak istiyorum. “Devlet terörü estiren zalim Esed’in hükümranlığına son vermek için oraya girdik, başka bir şey için değil.” diyor.

ORHAN KIRCALI (Samsun) – Doğru. Yanlış mı söyledi?

VELİ AĞBABA (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bu, sizin, “Olur.” diyen arkadaşlarımızın vermiş olduğu iradelerinin gasbıdır; bu, Cumhurbaşkanı tarafından Meclisin yok sayılmasıdır. Eğer siz kendinizin yok sayılmasını kabul ediyorsanız biz ona bir şey diyemeyiz. Ama, biz CHP Grubu olarak, bu gasbı kabul etmediğimizi buradan söylüyoruz ve bunu protesto ediyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, tabii, gündem yoğun. 15 Temmuz darbe girişimi nedeniyle kamuda çalışanların birçoğu ihraç edildi. Önceleri bu ihraçlarda, bu tutuklamalarda çeşitli kriterler olduğu söyleniyordu, byLock gibi, Bank Asya gibi, para yatırma gibi, çeşitli sendikalara üye olma gibi ama daha sonra bunların farklı olduğu anlaşılmaya başladı. AKP önce bunları böyle iddia ediyordu ama bir müddet sonra bunun böyle olmadığını yaşadığımız örneklerden görmeye başladık. Birçok kurumda insanların ihbar mektuplarıyla, ihbar telefonlarıyla hayatları karartıldı. Âdeta her yerden, bazen kendisini gizlemek isteyen bazı memurlar, bazen kendisine böyle bir suçlama yapılmasın diye insanlar dünyanın en onursuz işine yani ihbarcılığa, muhbirliğe başladılar, zorlandılar.

Değerli arkadaşlar, son günlerde ise “3 isim ver, kurtul; 3 isim ver, tutuksuz yargılan.” diyorlar, 3+1 kuralı geldi yani 3 ver, 1 kurtul.

Değerli arkadaşlar, yaşamı bu insanlarla, Fetullah’la hiç kesişmemiş insanlar meslekten atılmaya başlandı. Bazı insanların kardeşleri Fetullah okulunda okudu diye, bazı memurların kaynanası Bank Asyaya hesap açtı diye, kimi memur çocukları Fetullah okuluna gönderildi diye, faizi düşük diye kredi aldığı için insanlar işinden edildi.

Değerli milletvekilleri, sadece insanlar Fetullah okullarına kurban verdikleri için, sadece çocukları için burs aldıkları için, babalar burs verdikleri için, Fetullah yurtlarında çocuklar kaldıkları için, bazen çocuklar, bazen analar, bazen babalar, bazen kadınlar işten atıldı, hayatları zindana çevrildi. Hani suçun şahsiliği ilkesi vardı ya değerli arkadaşlar, hep övündüğümüz, herkesin övündüğü suçun şahsiliği ilkesi… Bakın, AKP’li belediye başkanının damadı Fetullah soruşturmasında finans sağladığı için tutuklandı, belediye başkanı büyükşehirde görevine devam ediyor. Bir milletvekili genel başkan yardımcısının kardeşi darbeci iddiasıyla tutuklu, genel başkan yardımcısı görevini yapmaya devam ediyor. Doğrusu da bu sayın milletvekilleri, doğrusu da, suçun şahsiliği ilkesi var, herkes görevine devam etmeli. Ama suçun şahsiliği ilkesi değerli milletvekilleri, sadece AKP’liler için var. Suçun şahsiliği ilkesi fakir fukara memur çocukları için, memurlar için yok.

Değerli arkadaşlar, bakın, “Her yerde Fetullahçı var.” diyorsunuz, öğretmende var, doktorda var, poliste var, işçide var, mimarda var, mühendiste var. Nerede yok? Sadece siyasette yok, sadece AKP Grubunda yok değerli arkadaşlar. Fakir memurda var, yoksulda var ama sizde yok.

Bakın, her yerde imam var; abi imam, abla imam, askerlerin imamı var, polisin imamı var, yargının imamı var.

ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – CHP’nin imamı var mı, CHP’nin imamı?

VELİ AĞBABA (Devamla) – Peki, milletvekillerinin imamı yok mu? Ben size söyleyeyim, örneğin, emekli askerlerin imamı -ben bir şey demiyorum- siz olabilir misiniz bilmiyorum.

ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Sen, CHP’nin imamı mısın?

VELİ AĞBABA (Devamla) – Peki, kulisin imamı kim? Kulis imamı var. Peki, grup imamı kim?

SALİH CORA (Trabzon) – CHP’nin imamı kim?

VELİ AĞBABA (Devamla) – Bir şey söyleyeceğim, bak bir şey söyleyeceğim: 24’üncü Dönemde, hani 17-25 Aralık milat ya, 17-25 Aralık milat.

ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Veli, CHP’nin imamını söyle.

VELİ AĞBABA (Devamla) – Ya, 17-25 Aralık milatsa 24’üncü Dönemde grup imamı kim ben merak ediyorum, vallahi merak ediyorum.

Şimdi, şiddet imamı kim, laf atma imamı kim?

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Sulandırma imamı kim, sulandırma?

VELİ AĞBABA (Devamla) – 24’üncü Dönem madem milat, bir çıkın açıklayın, bir çıkın açıklayın. Vallahi bizde yok. Örneğin, bir bakın aynaya, bir bakın. Hani, 17-25 milat ya, ya insan şaşırıyor kalıyor. Her yerde var; memur atayan, öğretmen atayan, hâkim atayan milletvekilleri, bunların içinde yok. Buna inanabilir misiniz, buna inanabilir misiniz arkadaşlar? Bakın, eğer samimiyseniz, bununla mücadele edeceksiniz.

SALİH CORA (Trabzon) – Parti meclisine bak, parti meclisine.

VELİ AĞBABA (Devamla) – Hiç bağırmayın, ben merak edip soruyorum, grup imamınız kim? Buradaki kulis imamı kim, kim el kaldırıyor? Ben şimdi el kaldıranları biliyorum da, onları suçlamam doğru olmaz, yakışık da almaz çünkü siz gündeme göre değil, bazı arkadaşlarımızın el kaldırmasıyla, el indirmesiyle kullanıyorsunuz. Kimseyi suçlamam, kimseye böyle bir suçlama da getirmem ama tekrar merak ediyorum…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

VELİ AĞBABA (Devamla) – Bakın Osman Bey de geldi, Osman Bey’e de bir şey demiyorum yani şiddet, laf atma…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Birgül Ayman’a sor sen, Birgül Ayman’a!

VELİ AĞBABA (Devamla) – Bir şey demiyorum ama bunu da merak ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Birgül Ayman’a sor CHP’nin imamı kim, Birgül Ayman’a sor!

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ağbaba.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Muş…

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, Veli Ağbaba her zamanki tarzıyla Genel Kurulu güldürdü, keyiflendirdi; kendisine teşekkür ediyoruz.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Muş.

Sayın milletvekilleri, aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önergeler doğrultusunda 60’ıncı madde metinden çıkarılmıştır. Bu yüzden madde üzerinde verilmiş olan diğer önergeyi işlemden kaldırılıyorum.

Madde numaraları açısından bir karışıklığa mahal vermemek için sıra sayısı metninin mevcut maddeleri üzerinden görüşmelere devam ediyoruz. Kanun yazımı sırasında madde numaraları Başkanlıkça teselsül ettirilecektir.

Şimdi 61’inci madde üzerinde aynı mahiyette olmak üzere iki önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 61’inci maddesinin kanun tasarısından çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

               Garo Paylan                                  Sibel Yiğitalp                                 Adem Geveri

                  İstanbul                                       Diyarbakır                                          Van

             Berdan Öztürk                        Mehmet Emin Adıyaman                          Gaye Usluer

                    Ağrı                                             Iğdır                                          Eskişehir

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

          Metin Lütfi Baydar                             Ceyhun İrgil                          Bülent Yener Bektaşoğlu

                   Aydın                                            Bursa                                           Giresun

          Mustafa Ali Balbay                             Haydar Akar

                    İzmir                                           Kocaeli

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergelere Komisyon katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara) - Katılmıyoruz Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ilk konuşmacı Eskişehir Milletvekili Sayın Gaye Usluer. (CHP sıralarından alkışlar)

GAYE USLUER (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; yemek arasından önceki konuşmamda epeyce bir gürültü koptu. Bazı tıbbi terimleri kullanmam -tabii ki doktor olmayan milletvekili arkadaşların bilmesi mümkün değil- hezeyana neden oldu. Onun için açıklamak istiyorum. İnsan beyni iki kısımdan oluşur: Korteks kabuk tarafı, subkorteks kabuk altı tarafı. Şimdi, subkorteks kabaca duyguların, dürtülerin, iç güdülerin üretildiği, ilk bellek verilerinin olduğu yerdir.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Sen CHP’ye bir ders ver önce, CHP’ye. Hocam, faydalı olur, önce dersi CHP’ye ver.

GAYE USLUER (Devamla) - Korteks verilerin analiz ve sentez edildiği, düşünmenin gerçekleştiği yerdir. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Önce CHP’ye ver Hocam.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen dinleyelim.

GAYE USLUER (Devamla) – Şimdi… İzansızlığınızı biliyorum, önemli değil, devam edin.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - Ne demek? Ne demek? Ya, hocalık yapmışsınız, size hiç yakışıyor mu hocam? Hocalık yapmışsınız, hiç yakışıyor mu? Öğrencinize böyle mi davranıyorsunuz siz? Öğrencinize böyle mi söylüyorsunuz?

GAYE USLUER (Devamla) - Şimdi kabuk altı benzerlikler üzerinden, kabuk farklılıklar üzerinden çalışır. Bakınız…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Bak, sizden bilgi alıyoruz. Bak, bilgi veriyorsunuz bize.

BAŞKAN – Sayın Bak…

GAYE USLUER (Devamla) - …hepimiz buraya seçilerek geldik.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Tamam, doğru da, öğrencinize böyle mi davranıyorsunuz?

GAYE USLUER (Devamla) - Seçilmiş olmanın verdiği haklarımız ve ödevlerimiz var.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen dinleyelim.

GAYE USLUER (Devamla) – Bunu ifade etmek yani “Seçilerek geldik, haklarımız ve ödevlerimiz var.” demek kortikaldir.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Ya, üstten bakma insanlara, insanlara üstten bakma.

GAYE USLUER (Devamla) – Buna karşın –iyi dinleyin- ağız dalaşına girmek…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Oraya anlatın, oraya.

GAYE USLUER (Devamla) - …subkortikaldir. (CHP sıralarından alkışlar) “Beni eleştiren haksızdır, öven haklıdır.” demek subkortikaldir.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Ya, siz yapıyorsunuz bunu, siz. Siz yapıyorsunuz. Sizin işiniz, sizin.

GAYE USLUER (Devamla) – Şimdi, grup başkan vekiliniz dedi ki, iyi dinleyin…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Öğrencilerinize böyle mi ders veriyorsunuz?

GAYE USLUER (Devamla) – Onlara anlattım biliyorlar, size anlatıyorum.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Öyle mi? Ha tamam. Anlattınız mı?

GAYE USLUER (Devamla) - Şimdi, grup başkan vekiliniz dedi ki: “Siz tek tipçisiniz.”

Şimdi, tek tipçiliğin karşısında çoğulculuk vardır. Birden fazla etnik grubun olduğu, farklı mezheplerin olduğu ülkelerde bu iki tanım stratejik hâle gelmektedir. Bakınız İngiltere’de, Kanada’da, Hindistan’da, İspanya’da demokrasilerde çoğulculuk vardır yani orada hiç kimse demez ki “Sandıktan biz çıktık, sandıktan siz çıktınız.” Sizin göreviniz azınlığa hükmetmek değildir, sizin göreviniz azınlığın haklarını korumaktır.

SALİH CORA (Trabzon) – Bunu genel başkanına anlat. Kaç seçim kaybettiniz Gaye Hoca?

GAYE USLUER (Devamla) – Türkiye’de, Bulgaristan’da özellikle son on dört yılda tek tipçilik tercih edilmektedir. Kimin tarafından? Sizin tarafınızdan. Biraz önce grup başkan vekiliniz ne dedi? “Çoğunluk biziz.” dedi. İşte, tek tipçilik, “Çoğunluk biziz.” diyen, “Sandıktan biz çıktık.” diyen anlayıştır. (CHP sıralarından alkışlar)

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Hocaya bak ya! Vah zavallı!

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Hoca ama bildiklerini kâğıttan okuyor.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Vah zavallı, vah zavallı!

GAYE USLUER (Devamla) – Şimdi kortekslerinize sesleniyorum: FATİH Projesi kapsamında yapılacak…

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Çok komiksin hoca, çok komik!

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Ya siz bildiklerinizi kâğıttan mı okuyorsunuz böyle?

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Çok zavallı duruma düştün hocam!

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Demek ki korteksin olsa…

GAYE USLUER (Devamla) – …iş ve işlemlerin, mal ve hizmet alımlarının Kamu İhale Kanunu dışına çıkarılması ne demektir korteksinizle düşünün.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Hocam, çok kötü duruma düştün. Dersi oraya anlat hocam, dersi oraya anlat!

GAYE USLUER (Devamla) – Bakınız, 2010 yılında başlayan bir proje, “2014’te bitecek.” dediniz…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Vah vah vah!

GAYE USLUER (Devamla) – 2014 geldi “2015” dediniz. Vah vah! 2015’te dediniz ki “2017”, 2016’da diyorsunuz ki “2018”. Vah ki ne vah! (CHP sıralarından alkışlar)

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Vah vah!

GAYE USLUER (Devamla) – Şimdi soruyorum kortekslerinize…

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Hocam, Osman’ın anlayacağı şekilde sorun lütfen.

GAYE USLUER (Devamla) – Bu tasarıyla neyi gizlemeye çalışıyorsunuz? Neden Kamu İhale Yasası dışına almak istiyorsunuz? Saklanan nedir, gizlenen nedir, kortekslerinize soruyorum, siz de sorun.

Şimdi, FATİH Projesi’ne ilişkin yolsuzlukları biliyorsunuz bizden daha iyi. Neler var? İhale süreçlerindeki yolsuzluklar var, bürokratlar ve özel şirket yöneticilerinin yolsuzlukları var, hatta, medyada izlediğimiz kadarıyla cinayetler var. Hâl böyleyken, hâlâ ne katma değeri olduğu anlaşılamayan, bu ülke için -Sayın Bakanım, sizi tenzih ediyorum- Millî Eğitim Bakanlığı için…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

GAYE USLUER (Devamla) – …bir utanç projesine dönüşmüş olan FATİH Projesi’ni sonlandırmak için... (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Usluer.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Balataları yakmış, balataları.

BAŞKAN – Sayın Muş…

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, burada iki mesele var: Birincisi, milletvekilimizi izansızlıkla suçladı; bu, direkt olarak sayın milletvekilimize bir sataşmadır. Bundan dolayı kendisine söz istiyoruz.

Grupla alakalı da…

GAYE USLUER (Eskişehir) – Kimsenin adını anmadım. Tutanaklarda…

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Osman Bey’in adını bile anmadı.

BAŞKAN – Sayın Usluer “Ben Sayın Bak’a söylemedim.” diyor.

GAYE USLUER (Eskişehir) – Adınızı anmadım, bilmiyorum zaten adınızı.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Sayın Başkanım, bakın, şahsımı işaret ederek izansızlıkla suçladı.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Hiç adı geçmedi; tutanaklara bakılsın lütfen.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Ben kendisine yakıştıramıyorum ama cevap vermek durumundayım.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Tutanaklara bakın, adı geçmedi onun. Sayın hatip onun konuşmasını hiç söylemedi, adını söylemedi.

SALİH CORA (Trabzon) – Sayın Başkan, “izansız” ne demek?

BAŞKAN – Sayın Muş, ben tutanaklara bakacağım.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Adınız hiç ifade edilmedi.

SALİH CORA (Trabzon) – “İzansız” ne demek Sayın Başkan?

BAŞKAN – Tutanaklara bakacağım.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Sayın Başkan, geçen sefer de yine aynısını yaptılar burada, lütfen.

SALİH CORA (Trabzon) – Sayın Başkan “izansız” ne demek?

BAŞKAN – Sayın Bak…

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Adınız geçmedi, biz andık seni.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Bak… Ben tutanaklara bakacağım Sayın Muş.

Evet, diğeri ne?

MEHMET MUŞ (İstanbul) – İkinci konu şu…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Öyle üstten bakmak yok millete.

BAŞKAN - Ben bakacağım, varsa size söz vereceğim.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – İkinci konu şu: Benim ismimi grup başkan vekili olarak ifade ederek, “Tek tipçi” olduğumuzu ifade etti; bu açık bir sataşmadır grubumuza.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Hayır, bizi tek tipçilikle itham ettiğinizi söyledi.

BAŞKAN – Bundan dolayı mı söz istiyorsunuz?

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Evet.

BAŞKAN – Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan, söz verin tabii, grup başkan vekilleri her zaman konuşsun da yani herhâlde…

Başkanım, bir saniye…

BAŞKAN – Bir saniye Sayın Muş.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Milletvekilimiz “Bizi tek tipçilikle suçluyorsunuz.” dedi, “Siz tek tipçisiniz.” demedi. Bunun için bir sataşmadan…

BAŞKAN – Tamam, şimdi Sayın Muş cevap verecek Sayın Altay, dinleyelim.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Ama yani cevap verecek bir şey yok ki.

BAŞKAN – Buyurun.

X.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

14.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Eskişehir Milletvekili Gaye Usluer’in 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 61’inci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; burada hatibi dinledik; herhâlde ders verdiği zamanları özlemiş, burada bir ders vermeye kalktı. Kendisi her zaman üniversiteye dönme imkânına sahip, orada öğrencilerine bu tıbbi terimleri anlatabilir. Bizim bu tıbbi terimlere ihtiyacımız yok.

Şimdi, mesele şu:

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Sizin hiçbir şeye ihtiyacınız yok zaten.

MEHMET MUŞ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, mesele şu: Konu nereden çıkıyor? Biz geçtiğimiz dönemde -Sayın Altay da o zaman hatırlıyorum KİT Komisyonundaydı- bu Millî Eğitim Yasası’nda bir değişiklik yaptık, bu 4+4+4 eğitim sistemini, esnek eğitim modelini getirdik. Bundan önce nasıldı? 8 yıl kesintisiz, seçme imkânınız yok ve seçme imkânınız olmadan buna mecbursunuz.

MEHMET METİNER (İstanbul) - İzansızca sözler işte.

MEHMET MUŞ (Devamla) - Biz ne dedik? Biz geldik, “Bunu bölüyoruz.” dedik, “İsteyen istediği bölüme gitsin.” Tercih hakkı sunduk. Şimdi, bu tercih hakkını sunmaktan dolayı, kusura bakmayın, bizi kimse tek tipçi bir anlayışla suçlayamaz çünkü burada daha fazla olanak ve imkânı sunan bir eğitim modelini biz Türkiye’ye kazandırmış olduk ve Türkiye'nin bir kazanımıdır bu. İsteyen istediği tarafa çocuğunu gönderir, istediği eğitimi alır.

Şu doğru bir şeydir: Çoğunluğun azınlığa tahakkümü yoktur, doğru ama azınlığın da çoğunluğa tahakküm kurmaya hakkı yoktur, bunun da bilinmesi lazım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Biz hiçbir zaman tek tipçi bir anlayışı tasvip etmedik. (CHP sıralarından gürültüler)

VELİ AĞBABA (Malatya) - Vay, Sayın Muş, vay!

MEHMET MUŞ (Devamla) - Hiçbir zaman tek tipçi bir anlayışı kabul etmedik, bunları reddettik. Reddettiğimiz için, Türkiye'nin tüm bölgelerini kucakladığımız için, tüm renklerini kucakladığımız için on dört yıldır bu millet tarafından iktidarda tutuluyoruz diyorum.

ÖZKAN YALIM (Uşak) - Ne hâle getirdiniz memleketi on dört yılda?

MEHMET MUŞ (Devamla) - Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET METİNER (İstanbul) - İzansızlara anlatamayız.

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Muş.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın Bak, tutanaklar daha gelmedi. Geldikten sonra bakacağım, söz; varsa gerçekten vereceğim size söz.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - Tamam Başkanım.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Fidel Castro’nun cenazesine gittiniz. Bir diktatöre gidiyorsunuz.

XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/721), Tebligat Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/693), Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/511), Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı’nın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/546), Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/666) ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 405) (Devam)

BAŞKAN - Şimdi, aynı mahiyetteki önergeler üzerinde Ağrı Milletvekili Berdan Öztürk. (HDP sıralarından alkışlar)

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Fidel Castro diktatör değil mi? Değil mi? Siz cumhuriyetin partisini ne hâle getirdiniz ya? Bir kendinize gelin, yazık ya!

VELİ AĞBABA (Malatya) - Biraz tarih oku, tarih, tarih.

BAŞKAN - Bir saniye, bekleyin Sayın Öztürk, bir bitsin, ne olur.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Fidel Castro gibi diktatörün cenazesine gidiyorsunuz, taziyesine gidiyorsunuz. Siz öykünüyorsunuz.

VELİ AĞBABA (Malatya) - Bu da laf atma imamı(!)

BAŞKAN - Sayın Ağbaba, hatibi kürsüye davet ettim.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Gitmişken gelmeyin Ağbaba, sen git, çekil kenara. Gitmişken gelme be kardeşim.

BAŞKAN - Sayın Çavuşoğlu, lütfen…

Sayın Öztürk, buyurun.

BERDAN ÖZTÜRK (Ağrı) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 61’inci maddesi üzerine grubum adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu selamlıyorum.

Söz konusu madde, FATİH Projesi kapsamında teknolojik alım, bakım, onarım ve işletme giderlerinde Bakanlığın on beş yıla kadar yüklenmelere girişebileceğini düzenlemektedir. FATİH Projesi, “okullarda teknolojik altyapı ve gelişme olanakları” adı altında belli sermaye gruplarına kamu kaynaklarının aktarıldığı bir projedir. Bugüne kadar geçici düzenlemelerle FATİH Projesi kapsamında yapılan mal ve hizmet alımlarını Kamu İhale Kanunu dışında tutan AKP iktidarı, bu durumu kalıcı bir hâle getirmeyi amaçlamaktadır. 2010 yılında başlayan FATİH Projesi 8,5 milyar TL’ye varması beklenen hacmiyle büyük şirketlerin iştahını kabartmaya yetmişti ancak niyet başka olunca proje altı yıldır boşta sallanıyor. Niye biliyor musunuz? Çünkü ortada adı var, kendisi yok bir proje var. Adı olan projenin içerik ve “network” bağlantıları yok. FATİH Projesi için çıkarılan yönetmelik tüm işlemlerin 31 Aralık 2015’e kadar bitmesini öngörüyordu ancak geldiğimiz noktada yapılabilenler ne biliyor musunuz? Okulların bazılarında “network” altyapısı kurulmuş ama dışarıya bağlantı yok. İçerik konusu öğretmen ve akademisyenlerce çok eleştiriliyor. Dağıtılan tabletler ise belirtilen miktarın ancak yüzde 10’u kadar. Altı senedir gelebildiğiniz devasa, büyük ve muhteşem projenizin durumu bu.

Şimdi, projede son durum nedir? Son durum da şu: İhaleye devam eden 3 firma olan Arçelik, General Mobile ve Vestel’den numuneler alınmış olunduğu ve bu numunelerin fiyatlarının önümüzdeki günlerde kesinleştirilebileceği söyleniyormuş. İhale çerçevesinde öğrencilere dört yıllık sürede 10 milyon tablet dağıtılacakmış. Tabletler 2 farklı firmadan yüzde 40 ile 60 şeklinde satın alınacakmış.

Şimdi, sayın Hükûmet sözcüsüne, Sayın Bakana sormak istiyorum: Millî Eğitim Bakanlığından alınan numunelerin değerlendirmeleri ne zaman bitecek? Bu konudaki planlamanız nedir? Bu kadar olumsuzluklara rağmen hâlen proje konusunda bu kadar ısrar edilmesinin nedeni projenin maddi hacmidir ve bu maddi hacimden kimlerin ne kadar pay alacağıdır, yoksa mesele bilgi çağında öğrencilerin dünyayla entegre olacağı kaygısı değildir. Kabul edin ki bu projeyi yüzünüze gözünüze bulaştırdınız. Bu tip projelerle uğraşacağınıza gidin önce devletin koruması altında olan çocukları tacizden, tecavüzden ve yangından koruyun; kamusal kaynakları “teknoloji yatırımı” adı altında belli sermaye gruplarına peşkeş çekmekten vazgeçin.

Size sadece bir örnek vermek istiyorum. Bir eğitim sendikasının sınırsız İnternet’in ayda 70 TL civarında olduğu fakat okulların bunun en az 10 katı İnternet ücreti ödediği iddialarına ilişkin Millî Eğitim Bakanlığına yaptığı yazılı başvuruya gelen cevapta Bakanlık “FATİH Projesi kapsamında kurulan akıllı tahtalara paralel olarak kullanılmak zorunluluğu getirilen İnternet sisteminin aylık kullanım ücreti için 2 bin ila 2.500 TL arasında değişen ücret ödendiğini” belirtmiştir. Bakın, oranı görebiliyor musunuz? Yani sınırsız İnternet 70 TL iken, Bakanlık tarafından verilen cevapta, akıllı tahtalara paralel olarak verilen, ödenen İnternet ücretinin 2 bin ile 2.500 TL arasında olduğunu belirtmiştir. Bu rakamlar bile kamu kaynaklarının bu proje kapsamında nasıl belli çevrelere peşkeş çekildiğini açıkça göstermektedir.

Buradan Sayın Bakana sormak istiyorum; rant ve iktidar kavgalarınızın başladığı 2014 yılına kadar FATİH Projesi kapsamında cemaate yakın şirketlere hangi ihaleler verildi? Bu şirketlere ne kadar para aktarıldı?

Değerli milletvekilleri, FATİH Projesi ve akıllı tahta kapsamında AKP iktidarının kopardığı teknoloji demagojileri kara bir tahtanın eğitimde ürettiği niteliğin binde birini bile üretememiştir.

Genel Kurulu selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Öztürk.

Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

62’nci madde üzerinde üç ayrı önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın 62’nci maddesinde yer alan "sırasında" ibaresinin "sürecinde" olarak değiştirilmesini arz ve talep ederiz.

Metin Lütfi Baydar                                  Ceyhun İrgil                              Bülent Yener Bektaşoğlu

          Aydın                                                Bursa                                               Giresun

Mustafa Ali Balbay                                  Haydar Akar                                      Haluk Pekşen

          İzmir                                                Kocaeli                                              Trabzon

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 62’nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

     Erkan Akçay                                  Fahrettin Oğuz Tor                                 Saffet Sancaklı

         Manisa                                         Kahramanmaraş                                         Kocaeli

     Kamil Aydın                           Mehmet Necmettin Ahrazoğlu

        Erzurum                                               Hatay

MADDE 62 - 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 5 nci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan "meslek liselerinde okumakta iken veya yükseköğrenimleri sırasında staja tabi tutulan öğrenciler" ibaresi " mesleki ve teknik ortaöğretim ile yükseköğrenimleri sırasında staja tabi tutulan öğrenciler, mesleki ve teknik ortaöğretim sırasında tamamlayıcı eğitim ya da alan eğitimi göre öğrenciler" şeklinde değiştirilmiş ve fıkranın sonuna aşağıdaki cümleler eklenmiştir.

"5/6/1986 tarihli ve 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanununda belirtilen çıraklar ile meslek liselerinde iken veya yükseköğrenimleri sırasında staja tabi tutulan öğrenciler, çıraklık ve 'staj sürelerini bu Kanunun 41 inci maddesine göre borçlandırabilirler. Borçlanılması halinde, çıraklık ve stajın başladığı tarih, sigortalılık başlangıç tarihi olarak esas alınır."

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın altmış ikinci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

     Garo Paylan                                      Sibel Yiğitalp                                      Adem Geveri

        İstanbul                                            Diyarbakır                                               Van

    Berdan Öztürk                             Mehmet Emin Adıyaman

           Ağrı                                                  Iğdır

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Diyarbakır Milletvekili Sayın Sibel Yiğitalp.

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün millî eğitim yasası üzerinden iki gündür konuşma yapıyoruz ama aslında ülkenin kanayan yaralarına, çözüm üzerinden görmezden gelinen, tartışılmaktan uzaklaşılan ve hatta mümkünse duymamaya gayret eden bir yerden bakıldığını görüyorum. Ancak, 1994’ü bir hatırlatmak istiyorum. 1994 yılında -yine bizim parti geleneğimiz olan- DEP’li milletvekili arkadaşlarımız tutuklandığında ve şimdiki mevcut iktidar, o dönemi tartıştığında veya anlattığında o dönemin çok ağır bir faturası olduğunu ve ekonomik krizin ve yaşamsal krizlerin o dönemden beri devam ettiğini söyleyip durdu. Hatta 2005 tarihinde, 2007 tarihinde şimdinin Cumhurbaşkanı, o dönemin Başbakanı olan Sayın Erdoğan “Kürt sorununu çözeceğim ve bu Kürt sorununun üzerinden de yeni politikalar geliştireceğim." dedi. Ancak, baktığınızda somut, pratik, yasal düzlemde hiçbir adım atılmadı -çözüme dair hiçbir adım atılmadığı gibi- sorun, kriz daha çok derinleşti. 1994’ten şimdiye kadarki baktığınız süreçte 70 bin insan yaşamını yitirmiş. Bu 70 bin insan… Eğer 1994 döneminde bu sorun, Kürt sorunu bir siyasal sorun olarak kabul edilmiş olsaydı -hakikat de budur- ve bu ülkenin demokratikleşmesinden kaynaklı bir sorun olduğunu görülmüş olsaydı bugün 70 bin insan belki de yaşayacaktı.

Şimdi de yine aynı dejavu, bakın, aradan yirmi altı yıl geçmiş, aynı zihniyet, aynı mantık, aynı yaklaşımlar. O dönemde de vatan bölünecek korkusu, o dönemde de Kürt sorununu terörizm olarak görmek; o dönemin de şimdiki yaklaşımlardan hiçbir farkı yok, hatta belki şimdiki o dönemden çok daha şiddetli gidiyor. O döneme baktığınızda ve bu dönemle kıyasladığınızda dünyanın dengesi bu kadar değişmişken, konjonktür bu kadar değişmişken hâlen yirmi altı yıl önceki ilkel zihniyet üzerindeki ısrarı anlamakta güçlük çekiyorum.

Bugün 10 arkadaşımızın tutuklanmış olması, hâlen kürdistanda çatışmaların devam etmesi, binlerce insanın tutuklanmasının Kürt sorununu çözeceğine inanıyor musunuz? Kürt sorununun bununla çözülecek olabileceğine inanmış olsaydınız devam etmezdi. Çözülmüş olsaydı eğer… Defalarca, bu askerî operasyonlarla, güvenlik politikalarıyla her şey yapıldı; köyler mi bombalanmadı, binlerce insan mı tutuklanmadı, köyler mi yakılmadı, insanlar diri diri mi yakılmadı, binlerce insan cezaevlerine mi girmedi, müebbet cezalar mı almadı, ağır işkencelere mi maruz kalmadı; her şey yapıldı, yapılabilecek insanlık suçlarının hepsi Kürt sorununun çözümünü Kürt sorunu olarak değil, bir terör sorunu olarak görüp güvenlik politikalarını çözmek adına yapıldı ve çözülmedi, çözülmedi, bakın. O dönemdeki sayımıza bakın, şimdiki sayımıza bakın. O dönemdeki seçmen sayımız 100 binlerken şimdi 6,5 milyona geldi.

Bugün 10 arkadaşımızın tutuklanmış olması, ülkenin ekonomik istikrarına kadar, bu siyasi krizin ekonomik istikrarsızlığa ve beraberinde ciddi bir ekonomik krize, bununla birlikte bir sürü can kayıplarına gittiğini artık kabul etmemiz gerekiyor. Burada istediğiniz kadar duymazdan gelin, istediğiniz kadar hiç kulaklarınızı sağır edin, bu gerçeği ne olursa olsun görmek zorundasınız. Defalarca, belki binlerce kez burada bu sorun söylenmiştir ama binlerce kez de aynı yaklaşım, aynı tarz. İnsan kendini biraz günceller, biraz der ki: “Ya, bu Kürt sorununu nasıl çözelim?” Bu Kürt sorunu, Türkiye’nin bir demokratik sorunudur. Gelin, bu işi demokratikleşerek, bu işi tartışarak, bu işi konuşarak çözelim. Ama gariptir, hiçbir şekilde, en ufak bir yaptırım, en ufak bir…

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Elinizde silah var.

SİBEL YİĞİTALP (Devamla) – Özellikle kadın milletvekilleri, bir kadın olarak, bir anne olarak, ölen herkes için burada refleks göstermeniz gerekir.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Bunu beklemeyin, elinizde silah varken bunu beklemeyin.

SİBEL YİĞİTALP (Devamla) – Ama gariptir, hemen, böyle şartlı bir refleks olmuş; “Kürt” dediğiniz an, terörizm; “Kürt” dediğiniz an, güvenlikçi. Bununla çözülmeyecek ve siz bunları yaptığınız için Lahey’de, her yerde yargılanacaksınız ve biz bunları söylemekten de asla ve asla vazgeçmeyeceğiz.

MEHMET METİNER (İstanbul) – Değişmeyen sizsiniz.

SİBEL YİĞİTALP (Devamla) – Sen sus Mehmet Metiner, senin bu hikâyedeki rolün bellidir, yerin bellidir, şansını zorlama.

MEHMET METİNER (İstanbul) – Her şeyin müsebbibi sizsiniz.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Arada Kandil’e de bir şey söyle.

SİBEL YİĞİTALP (Devamla) – Senin yerin belli bu hikâyede. Hayatın boyunca geçmişte ne bıraktığın bellidir.

MEHMET METİNER (İstanbul) – Her şeyin müsebbibi sizsiniz.

SİBEL YİĞİTALP (Devamla) – Hikâyede yerin belli.

BAŞKAN – Sayın Yiğitalp, Genel Kurula hitap edin.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Kandil’e de bir şey söyle.

SİBEL YİĞİTALP (Devamla) – Şansını zorlama.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

SİBEL YİĞİTALP (Devamla) – Şansınızı zorlamayın, şansınızı zorlamayın.

MEHMET METİNER (İstanbul) – Her şeyin müsebbibi sizsiniz.

SİBEL YİĞİTALP (Devamla) – Ölümlerle konuşamazsınız.

MEHMET METİNER (İstanbul) – Değişmeyen sizsiniz.

SİBEL YİĞİTALP (Devamla) – Özellikle sen hiç konuşma Metiner.

MEHMET METİNER (İstanbul) – Hadi oradan, hadi oradan!

SİBEL YİĞİTALP (Devamla) – Özellikle sen hiç konuşma, hiç konuşma, bu hikâyede senin yerin yok.

BAŞKAN – Sayın milletvekili…

MEHMET METİNER (İstanbul) – Kürtlerin adına konuşmayın.

SİBEL YİĞİTALP (Devamla) – O yüzden, yerinde olsam şansımı zorlamam.

RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) – Siz kimi tehdit ediyorsunuz?

MEHMET METİNER (İstanbul) – Haydi oradan, Kürtlerin adına konuşmayın.

RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) – PKK’ya laf söyleyin. Kimi tehdit ediyorsunuz?

SİBEL YİĞİTALP (Devamla) – Şansını zorlama. Tavsiye etmiyorum. Sen sus!

BAŞKAN – Sayın Yiğitalp…

RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) – Sen bana “sus” diyemezsin.

SİBEL YİĞİTALP (Devamla) – Sizinle konuşmuyorum.

RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) – Ben milletvekiliyim, öyle konuşamazsın.

SİBEL YİĞİTALP (Devamla) – Ben burada fikrimi söylüyorum.

RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) – PKK’ya laf söylemeye cesaretin yok.

SİBEL YİĞİTALP (Devamla) – Konuşuyorum, ölümleri durdurmaya çalışıyorum, sizler gibi siyaset üzerinden ölüme bakmıyorum.

BAŞKAN – Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma saati: 00.42

ONUNCU OTURUM

Açılma Saati: 01.12

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara), Sema KIRCI (Balıkesir)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 29’uncu Birleşiminin Onuncu Oturumunu açıyorum.

405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Komisyon burada.

Hükûmet burada.

62’nci madde üzerinde önerge işlemlerinde kalınmıştı.

Diyarbakır Milletvekili Sibel Yiğitalp ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 62’nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Erkan Akçay (Manisa) ve arkadaşları

MADDE 62:- 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 5 nci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan "meslek liselerinde okumakta iken veya yükseköğrenimleri sırasında staja tabi tutulan öğrenciler" ibaresi "mesleki ve teknik ortaöğretim ile yükseköğrenimleri sırasında staja tabi tutulan öğrenciler, mesleki ve teknik ortaöğretim sırasında tamamlayıcı eğitim ya da alan eğitimi göre öğrenciler" şeklinde değiştirilmiş ve fıkranın sonuna aşağıdaki cümleler eklenmiştir.

"5/6/1986 tarihli ve 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanununda belirtilen çıraklar ile meslek liselerinde iken veya yükseköğrenimleri sırasında staja tabi tutulan öğrenciler, çıraklık ve staj sürelerini bu Kanunun 41 inci maddesine göre borçlandırabilirler. Borçlanılması halinde, çıraklık ve stajın başladığı tarih, sigortalılık başlangıç tarihi olarak esas alınır."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Çırak veya stajyer öğrenci olarak çalışanlar; Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’na göre sigortalı sayılmakta, çırak veya stajyer olarak çalışmaya başlanılan tarih sigortalılık başlangıç tarihi olarak kabul edilmektedir. Ancak, bu haklar sadece kısa vadeli sigorta kolları ile sınırlı tutulmaktadır. Bu durum da eşitsizliğe ve dolayısıyla mağduriyete neden olmaktadır. Uygulamada; doğum, askerlik, aylıksız izin, doktora veya uzmanlık, avukatlık stajı gibi bazı süreler borçlanılabilmektedir. Ayrıca meslek lisesi stajı veya çıraklık sigortası başlangıcından sonra doğum yapanlar isterlerse doğum borçlanması yapıp emekliliklerini öne alabilmektedir.

Anayasanın eşitlik ilkesi de dikkate alınarak, uygulamada adaletin sağlanması için aslında fiilen bir çalışmaya ve sigortalılığa dayanan çıraklık ve staj süresine borçlanma hakkı tanınmalı, bu çalışmalar uzun vadeli sigorta kolları bakımından da sigortalılık başlangıç tarihi olarak esas alınmalıdır.

Yaşanan mağduriyetin giderilmesinin yanında mesleki eğitimin özendirilmesine de katkıda bulunmak amacıyla çırak veya stajyer öğrenci olarak çalışılan süreler için borçlanma hakkı verilmesi ve sigortalılık başlangıç tarihinin uzun vadeli sigorta kolları uygulanmasında da çırak olarak çalışmaya veya staja başlanılan tarih olarak esas alınması öngörülmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın 62’nci maddesinde yer alan “sırasında” ibaresinin “sürecinde” olarak değiştirilmesini arz ve talep ederiz.

Haluk Pekşen (Trabzon) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Trabzon Milletvekili Sayın Haluk Pekşen. (CHP sıralarından alkışlar)

HALUK PEKŞEN (Trabzon) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Orta Çağ’da yaşayan insanların hiçbirisi, kendi yaşadıkları çağın gelecekte “Orta Çağ” olarak nitelendirileceğinden haberdar değillerdi. Şu hâle bakın ki 21’inci yüzyılda konuştuğumuz, tartıştığımız gündemimizdeki konular ne yazık ki uygar dünyanın Orta Çağ’da konuşup, tartışıp çözümlediği konular. Neleri konuşuyoruz? 21’inci yüzyılda konuştuğumuz şeylere bir bakar mısınız. “Bilim”, “bilimsellik”, “akıl”, “hukukun üstünlüğü” gibi kavramları bir kenara koyduk, şimdi onun için büyük bir mücadele veriyoruz ki yeniden ülkemizi bu kulvara, bu zemine nasıl oturtabiliriz?

Sayın Bakan, dünyanın hiçbir ülkesinde eğitim, ideoloji temeli üzerine oturtulmaz ama ne yazık ki Türkiye'de sizin döneminizde tarikata göre, cemaate göre, öğrenciye göre, mahalleye göre, despota göre, herkese göre bir ideoloji var. Eğitimin hangi ideolojiler üzerinden kurgulandığını emin olun siz bile bilmiyorsunuz. Kasabalar arasında bile eğitim farklılıkları var. Okulların müdürleri bile kendi ideolojilerini eğitim olarak çocuklarımızın kafalarına yerleştirmeye çalışıyorlar ve siz bunlarla ilgili adım atma yönünde hiçbir çaba sarf etmiyorsunuz ne yazık ki. Tartıştığımız konular, zaten ülkenin gündemine oturan konular da bunu ortaya koyuyorlar.

Bakın, 1215 Magna Carta’dan bugüne kadar dünyadaki en büyük mücadele, hukuk ve güç arasındadır. Gücü dengeleyecek bir hukuk düzeninin kurulmasına yöneliktir. Ama ne yazık ki Türkiye 1215 Magna Carta’da bile elde edilen hukuki düzende hâlâ değildir. Bugün insanları yasayla mahkûm ediyorsunuz, dünyada ilk defa yasayla insanların mahkûm edildiği, yargılanmadığı ama yargılanmış gibi hüküm kurulduğu bir dönem yaşıyoruz. Böyle bir dönem çağdaş, uygar bir hukukun üstünlüğü dönemi olabilir mi? Buna ne denilebilir? Bizim ülkemizde konuşulan konularla uygar dünyada konuşulan konuları bir yan yana getirdiğiniz zaman hepimizin, bu parlamentodaki herkesin, emin olun, yüzü kızarır.

Şimdi, dünya ne konuşuyor? Grafen diye bir iletkeni konuşuyor; çelikten 200 kat daha güçlü, insan saç telinden 1 milyon kat daha ince bir iletkeni konuşuyor, elektrik üretiyor, ısı üretiyor; gen haritalarını konuşuyor; Higgs bozonunu konuşuyor; dünya, insansız otomobilleri konuşuyor, insansız kamyonları konuşuyor, şoförsüz kamyonları konuşuyor, pilotsuz uçakları konuşuyor, makinistsiz trenleri konuşuyor. Ya biz ne konuşuyoruz? Aladağ’da cayır cayır yanan çocuklarımızı konuşuyoruz, tecavüzü nasıl kılıfına uydurur, oradan bu suçluları kurtarabilirizi konuşuyoruz. Utanç verici.

Bakın, sizin kendi yaptığınız bir örnekle size isterseniz anlatayım: 2007 yılına kadar iktidarınızın döneminde ciddi işler yaptınız, o zaman da söylediniz “hukukun üstünlüğü, ileri demokrasi, daha fazla özgürlük” dediniz ve dünyanın her yerinden size belki de hak ettiğinizden daha fazla alkış verdiler ama ne oldu? 2007’den sonra bütün bunları terk ettiniz. O terk ettiklerinizle birlikte kaybetmeye başladınız. Emin olun, gücü elinize geçirdikten sonra büyük kazandığınızı zannettiniz ama çok büyük kaybettiniz. Siz büyük kaybettiniz, bize de büyük kaybettirdiniz. Yalnızca siz kaybetmediniz, hep birlikte kaybettik, hâlâ kaybetmeye çok ciddi olarak devam ediyoruz. Emin olun, bugün bu kaybedişe bir dur demezseniz bunun sonucunun çok daha ağır ve dramatik olacağını siz de biliyorsunuz.

Şimdi, bakınız, Türkiye’nin geldiği noktaya bir baktığınızda önünüze bir bilanço koyarsanız, Türkiye’nin coğrafyasında kayıplar var, adalarda kayıp var, sınırlar yol geçen hanını geçmiş, hukuki kayıp var, güvenlik kaybımız var, her yerde kaybediyoruz. Niçin? Çünkü hukuk düzenine ne yazık ki sırtınızı döndünüz, demokrasiye sırtınızı döndünüz, insan haklarına sırtınızı döndünüz ve yaptıklarınızın hiçbirisinin önünüze konulmayacağını zannediyorsunuz. Öyle değil. Emin olun, bakın, bu yaptıklarınızın tamamı önünüze çok ağır bedeller olarak gelecek. Dünyada hiç hesabı vermeden masadan kalkabilen bir güç iktidarı olmamıştır.

Ben, Karadenizli olduğum için size bir temel fıkrasıyla veda etmek istiyorum. Bizim Temel kitapçıya gitmiş “Zengin olmak istiyorum, çok zengin olmak istiyorum, bir kitap istiyorum.” demiş. Kitapçı, iki tane kitap getirmiş. Temel demiş ki: “Bir tane istedim. Sen niye iki tane getirdin?” Demiş ki: “Zengin olmak istemiyor musun?” “Evet, zengin olmak istiyorum.” “Al, birincisiyle çok zengin olacaksın; ikincisi de ceza kanunu, onunla da kendini savunmaya hazırlan.” demiş. Size tavsiyem: Şimdi ikinci kitaptasınız. Emin olun. Buna hazır olun.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Pekşen.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı istiyoruz.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 01.22

ON BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 01.32

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara), Sema KIRCI (Balıkesir)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 29’uncu Birleşiminin On Birinci Oturumunu açıyorum.

405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 62’nci maddesi üzerinde verilen, Trabzon Milletvekili Haluk Pekşen ve arkadaşlarının önergesinin oylaması sırasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Komisyon burada.

Hükûmet burada.

Şimdi, 62’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Hükûmetin görüşülmekte olan kanun tasarısının 37’nci maddesinin yeniden görüşülmesine ilişkin İç Tüzük’ün 89’uncu maddesine göre bir talebi vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 37’nci maddesinin yeniden düzenlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 89’uncu maddesi gereğince yeniden görüşülmesini arz ve teklif ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                                      İsmet Yılmaz

                                                                                                                 Millî Eğitim Bakanı

BAŞKAN – Başkanlık, Danışma Kurulunun görüşü alındıktan sonra Hükûmetin bu talebini yerine getirecektir.

Bilgilerinize sunulur.

63’üncü madde üzerinde üç ayrı önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 63’üncü maddesindeki “yer alan” ibaresinin “bulunan” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

       Garo Paylan                              Sibel Yiğitalp                      Adem Geveri

          İstanbul                                   Diyarbakır                              Van

     Berdan Öztürk                      Mehmet Emin Adıyaman                 Erdal Ataş

            Ağrı                                         Iğdır                               İstanbul

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın 63’üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve talep ederiz.

“MADDE 63- 5510 sayılı Kanunun 6 ncı maddesinin birinci fıkrasının (f) bendi madde metninden çıkarılmıştır.”

 

  Metin Lütfi Baydar                       Ömer Fethi Gürer                    Ceyhun İrgil

           Aydın                                        Niğde                                Bursa

       Atila Sertel                       Bülent Yener Bektaşoğlu                Murat Emir

            İzmir                                       Giresun                              Ankara

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan (1/721) esas numaralı Kanun Tasarısı’nın 63’üncü maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını ve diğer maddelerin teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

       Zühal Topcu                              Erkan Haberal                       Ruhi Ersoy

          Ankara                                      Ankara                             Osmaniye

    Deniz Depboylu                             Arzu Erdem

           Aydın                                      İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde İstanbul Milletvekili Sayın Arzu Erdem. (MHP sıralarından alkışlar)

ARZU ERDEM (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 405 sıra sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 63’üncü maddesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Gazi Meclisi saygılarımla selamlamaktayım.

Aziz Türk milleti bir bakanın sözünü mutlaka teminat kabul etmiştir ve bana da bu konuyla ilgili “Bakanımızdan müjdeyi, ne olur, bu sefer kürsüden alın.” diye özel olarak mesajlar geldi. Sizlere de mutlaka geliyordur.

Sayın Bakan, özellikle 1.709 şube müdürünün Danıştay kararının uygulanacağına dair bir hukukçu olarak söz verdiniz yerinizden bu Gazi Meclis çatısı altında. O sözünüzü yerine getirmeyle ilgili ben bir müjde vermek istiyorum milletimize. Bu noktada sizden bir cevap rica ediyorum. Teşekkür ederim.

Gençler, gençler, gençler… Özellikle, gençlerimizin okuduğu bölümleri buradan bir tekrar etmek istiyorum. Ön lisans dediğimiz iki yıllık okullarımız var. Bu okullar, belki sizler de şaşıracaksınız ama çok ilginç bölümler içeriyor: Acil durum ve afet yönetimi, alternatif enerji kaynakları teknolojisi, arıcılık, bağcılık, bilgi güvenliği teknolojisi, bilgi yönetimi, biyokimya, çay tarımı ve işleme teknolojisi, çevre koruma ve kontrol, çocuk koruma ve bakım hizmetleri, et ve ürünleri, fındık eksperliği, gıda kalite kontrolü, harita kadastro, hayvansal üretim, iş sağlığı ve güvenliği, kuruyemiş üretimi ve teknolojisi, kümes hayvanları yetiştiriciliği, laborant ve veteriner sağlıkçıları, mantarcılık, meyve ve sebze işleme teknolojisi, ormancılık ve orman ürünleri, sosyal güvenlik, su altı teknolojileri, su ürünleri teknolojileri, süt ve süt ürünleri, tarla bitkileri, üretimde kalite kontrol, zeytincilik, emlak ve emlak yönetimi, iktisadi ve idari bilimler fakültesinden mezun olan tüm gençlerimiz neredeyse, adalet bölümü mezunları, tıbbi sekreterler, edebiyat fakültesi mezunları, öğretmenlerimiz özellikle, ziraat mühendisleri, veteriner hekimler, gıda mühendisleri, teknikerler, teknisyenler. Evet, farkındayım ki siz de birçok bölümü yeni duydunuz. Ancak, ülkemizin ekonomisine katkı sağlaması açısından, millî projeler üretilmesi, bu millî projelerde özellikle bu bölümlerden mezun olan… Ki tarıma, ziraata, hayvancılığa hizmet edecektir bu. O zaman ithalat yapan ülke konumundan çıkıp, kendi ürünlerimizi üretip, bu gençlerimizin de işsizlik sorununu çözüp ihracata yönelik çalışmalar yapabiliriz arkadaşlar. Bu manada yapılması gereken, özellikle, önce projeleri üretip, buradan mezun olan kardeşlerimizin de istihdamını sağlamak.

Emlak ve emlak yönetiminden mezun olan şu ana kadar 8 bin gencimiz var, tıbbi sekreterlikten mezun olan 7 bin gencimiz var. Emlak yönetiminden mezun olan 8 bin kardeşimizden sadece 800 kişi yerleşmiş, tıbbi sekreterlikten ise 700 kişi yerleşmiş yani onda 1’e tekabül ediyor şu an. Burada yapmamız gereken… Bu bölümler elbette ki çok kıymetli, gençlerimiz de çok özel bir gelecek planlamasıyla bu bölümleri tercih ediyorlar. Ama biraz daha, bu bölümlerin mezunlarının da istihdamının sağlanması için millî projelere ağırlık vermekte fayda var.

Genç nüfusun işsizliği, onların umutsuzluğu, gözlerindeki ışığın sönmesi, gelecekle ilgili kaygı taşımaları hepimizi derinden etkiliyordur mutlaka. Değerli milletvekilleri, gelin, genç kardeşlerimizin umudunu tekrar yeşertelim. Her gün kapımıza onlarcası gelen arkadaşlarımıza müjdeli haberler verelim. Mezun oldukları bölümden sonra mutlaka istihdam göreceklerini ve bu istihdamın karşılığında da hak ettikleri yerlere geleceklerini onlara anlatalım. Bunun için yasalar çıkaralım, bunun için düzenlemeler yapalım. Bu manada, Türkiye Büyük Millet Meclisinde kendilerini temsilen bulunan biz büyüklerinden destek bekliyorlar, çözüm bekliyorlar.

Ben bunu buradan dile getirdim, sizlerin vicdanına teslim ediyorum.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Erdem.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın 63’üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve talep ederiz.

“MADDE 63 - 5510 sayılı Kanunun 6 ncı maddesinin birinci fıkrasının (f) bendi madde metninden çıkarılmıştır.”

Metin Lütfi Baydar (Aydın) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLİ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Gerekçeyi mi okutuyoruz Sayın İrgil?

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Evet.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Yüksekokullarda fiilen normal eğitim süreleri içinde yapılan tatbikî mahiyetteki yapım ve üretim işlerinde çalışan öğrencilerin de sigorta kapsamına alınması amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 63’üncü maddesindeki “yer alan” ibaresinin “bulunan” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Garo Paylan (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde İstanbul Milletvekili Sayın Erdal Ataş konuşacak.

ERDAL ATAŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde temel sorunların çözümüne yönelik ortak bir sözleşme olan Anayasa’da bütün bu meseleler, eğitim de dâhil olmak üzere eşit temelde ele alınmadığı için ister istemez diğer alanlarda olduğu gibi bu alanda da yapılan düzenlemelerin hiçbir tanesi gerçek anlamda bir çözüm ortaya çıkarmamaktadır. Anayasa’da eşitsizliklerin olduğu, ana dilde eğitimin hâlâ önemli oranda yasaklı olduğu, inançlara yönelik ayrımcılığın devam ettiği, toplumsal zenginliklerin bu ülkenin zenginliği olarak görülmediği, görüldüğü biçiminde söylenen ifadelerin de aslında sadece bu meseleyi geçiştirmek üzerine ele alındığı görülüyor. Bugün de yine Anayasa’nın tekrardan yapılması üzerine bir tartışma süreci yaşanıyor, yeniden bu süreç ele alınmış durumda. Ama maalesef yine aynı anlayış, aynı zihniyet, aynı yaklaşımla bu meseleler çözülmeye çalışılıyor.

Dikkat edilirse, bizim ülkemizde her on yılda bir bir darbe ve yeni anayasa yapma süreci gündeme getiriliyor. Bunun bir nedeninin olması lazım. Yani ya hukukçular bu meseleyi böyle geçici, günlük olarak ele alıyor ya da bilmiyoruz… Yani böyle bir problem var. Ama ben inanıyorum ki uluslararası alanda, tekniğin bu kadar gelişmiş olduğu bu koşullarda, dünya üzerinde hukukla ilgili temel kavramlarda, insan haklarına yönelik bütün bu kavramların tümünde oralarda ne tartışılıyorsa -dünyanın tümünde- bizim ülkemizde de aynı şeyler tartışılıyor. On binlerce hukukçu bu meselenin bilincinde, buradaki siyasetçiler de bu meseleyi biliyor ama her ne hikmetse, her on yılda bir, 1960’ta, 1970’te, 1980’de, 1990’da e-muhtıralar, olağanüstü hâller, darbe girişimleriyle sürekli “Yeni anayasa yapacağız.” biçiminde bu meseleler gündeme getirilmesine rağmen, maalesef, aynı zihniyetle, doksan küsur yıldır aynı zihniyetle bu ülkenin inançları birbirine düşürülüyor, bu ülkenin dilleri arasında ayrımlar yapılıyor, bu ülkede siyasetçilere, muhalefete yönelik yoğun saldırılar gerçekleştiriliyor ve bugün gelinen aşamada da muhalefetin sindirilmesi üzerine yine aynı politika gündeme alınmış durumda. Dikkat edin, 1960’ta, 1970’te, 1980’de bütün bu anayasayı yapma üzerine hangi yöntemler, hangi anlayış, hangi fikriyat, hangi felsefe hâkimse bugün de aynı. Köşe yazarları, bir sürü aydınlar tartışma yürütüyor: “Yeni anayasada acaba ne var?” Ne olsun, aynısı işte, bugün ne varsa aynısı var. Çünkü, ne olacak yani, şöyle bir şey tartışılıyor mu: “Bu ülkedeki bütün diller bu coğrafyanın zenginliğidir, herkes bunu korumakla yükümlüdür.” diye bir madde geçiyor mu? Yok. Genel anlayış bellidir, yaklaşımlar aynı, aynı ayrımcı 12 Eylül Anayasasının, faşist anayasasının bir biçimde başkanlıkla yeniden düzenlenmiş hâli devreye girmiş oluyor. Eğer içeriği değiştirilmezse, ister parlamenter biçimde olsun ister başkanlık isterse dünyanın değişik yerlerinde hangi biçimde uygulanıyorsa uygulansın, bu biçimlerin hiçbir tanesi çözüm getirmez.

Bakın, bugün de aynı yöntemler. Demokratik siyasette bu ülkede bir kesimi temsil eden, bu ülkede eşitliği, özgürlüğü isteyen insanlar içeri atıldı, gazeteler susturuldu, aydınlara cezalar açıldı, muhalefetin tümü sindirilmeye çalışılıyor ve bunun üzerinden yine aynı biçimde bir anayasa yapılmaya çalışılıyor. İşte 1960 yaptı, 1970 yaptı, 1980 yaptı, OHAL’lerle 1990’lar, 2000’ler, bunların hepsi denendi yani buradaki insanların hepsi bu meseleyi tartışıp bu yöntemin çöktüğünü ifade etmesine rağmen, yine aynı yöntemle, yine aynı yaklaşımla bu mesele gündeme getiriliyor. Belli ki toplumun çatışmasından, bu ülkedeki hakların bir şekilde gasbedilmesi üzerine sürdürülen bu siyasetten geçinenler var ve bu geçinme siyaseti bugün de halkların başına bela durumdadır. Ama 1960’lar, 1970’ler, 1980’ler, ondan sonraki süreçlerde -daha önceki de dâhil olmak üzere- bütün o anayasalar nasıl çöktüyse, nasıl biz şimdi onların artık işlemez hâle geldiğini söylüyorsak -partilerin tümü söylüyor- bu da çok daha erken çökecektir çünkü çözüm, ancak uluslararası alanda kabul edilmiş olan o insan hakları bildirgeleriyle oluşmuş olan temel haklarda tam hak eşitliğine dayalı bir anayasa yapmaktır.

MHP’den sayın vekil konuşurken şey diyor: “Amerika’da resmî dil yok.” ve benzeri.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERDAL ATAŞ (Devamla) ­– Dünyada, Birleşmiş Milletlerin üye kabul ettiği 113 tane ülkede çok dilli bir şey var. Resmî işlemleri yapmak için elbette bir dil kullanılabilir ama bütün dillerin tümüne sahip çıkmanız lazım. Muhataplarıyla bu meseleyi çözmek için adım atmazsak bir sene sonra bu meseleyi tartışmaya devam edeceğiz.

Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ataş.

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Aydın...

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Referans gösterdiği için, bir sataşma değil ama bir açıklama yapmamda yarar var.

BAŞKAN – Peki, buyurun, açıyorum mikrofonunuzu.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

34.- Erzurum Milletvekili Kamil Aydın’ın, İstanbul Milletvekili Erdal Ataş’ın 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 63’üncü maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Teşekkür ederim Başkanım.

Sayın konuşmacı beni işaret ederek işte “Amerika’da resmî dil yoktur.” falan gibi bir şey... Tam toparlayarak ifade edemedi ama benim kürsüden ifade etmeye çalıştığım şey şuydu: Dünyanın birçok ülkesinde, etnik çeşitliliğine rağmen, bir ortak payda olarak bir eğitim dili vardır. Amerika Birleşik Devletleri’nde de çok geniş -daha da spesifikleştireyim- bir Hispanik kökenli grup olmasına rağmen eğitim dili üniversitelerde, okullarda genellikle İngilizcedir, hatta deriz ki, biz oraya eğitim amaçlı gittiğimizde dahi o şartlara uymak zorunda kalırız. Ben o anlamda söylemiştim yoksa başka etnik dillerin ya da başka dillerin olmadığı anlamında bir şey söylemedim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Aydın.

XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/721), Tebligat Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/693), Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/511), Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı’nın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/546), Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/666) ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 405) (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

63’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

64’üncü madde üzerinde üç ayrı önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın 64’üncü maddesinde yer alan “sırasında” ibaresinin “sürecinde” olarak değiştirilmesini arz ve talep ederiz.

Metin Lütfi Baydar                                  Ceyhun İrgil                                  Mustafa Ali Balbay

          Aydın                                                Bursa                                                 İzmir

     Haydar Akar                              Bülent Yener Bektaşoğlu                           Ömer Fethi Gürer

         Kocaeli                                              Giresun                                               Niğde

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 64’üncü maddesinde yer alan “tamamlayıcı eğitim ya da” ibaresinin madde metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

     Garo Paylan                                      Sibel Yiğitalp                                      Adem Geveri

        İstanbul                                            Diyarbakır                                               Van

    Berdan Öztürk                             Mehmet Emin Adıyaman                              Lezgin Botan

           Ağrı                                                  Iğdır                                                   Van

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan (1/721) esas numaralı Kanun Tasarısı’nın 64’üncü maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını ve diğer maddelerin teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

     Zühal Topcu                                      Erkan Haberal                                       Ruhi Ersoy

         Ankara                                               Ankara                                             Osmaniye

      Arzu Erdem                                     Deniz Depboylu                                Fahrettin Oğuz Tor

        İstanbul                                               Aydın                                          Kahramanmaraş

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Fahrettin Oğuz Tor. (MHP sıralarından alkışlar)

FAHRETTİN OĞUZ TOR (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 405 sıra sayılı Tasarı’nın 64’üncü maddesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

Tasarının 64’üncü maddesiyle 5510 sayılı Yasa’nın 7’nci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde yer alan “mesleki eğitim” ibaresi “mesleki ve teknik eğitime, mesleki ve teknik ortaöğretim sırasında tamamlayıcı eğitim ya da alan eğitimine” şeklinde değiştirilmektedir. “Mesleki eğitim” ibaresi teknik eğitimi de içine alacak şekilde, ayrıca “mesleki eğitim” ibaresi günün şartlarına göre eğitimin yaygınlaştırılmasına paralel olarak yeniden düzenlenmektir. Teknik bir düzenlemedir, olumludur.

Değerli milletvekilleri, bugün ülkemiz sanayisinin en büyük ihtiyaçlarından biri ara elemandır. Sanayicinin sızlanması ara eleman bulamadığı yönündedir. Bir tarafta yüzde 11,3 oranıyla tarihî rekor kıran işsizlik, diğer yanda ara eleman bulamamaktan şikâyet eden sanayici. Bu tenakuzun sebeplerinden en önemlisi, belki de en önde geleni teknik ve mesleki eğitime gereken önemin verilmemesidir.

Burada tarih aralığı da vererek mesleki ve teknik eğitimdeki gelişmeleri anlatabilirsiniz ama sonuç ortadadır; sanayici ara eleman bulamamaktadır. Keşke her ile yeterli sayıda öğretim elemanı bulamadan bir üniversite açacağınıza, mesleki ve teknik eğitimi teori ve pratiğiyle birlikte ülkemizin önemli bir derdine derman kılabilseydiniz.

Mesleki ve teknik eğitimde staj başlangıcının uzun vade sigorta kolları yani emeklilik başlangıcı olarak alınması bir teşvik olarak fayda sağlayacaktır diye düşünüyorum.

Bu arada, fiziki gelişmelerden, yasal düzenlemelerden daha önemlisi, işin ehline verilip verilmediğidir, öğretmenimizin mutlu olup olmadığıdır. Siz ne kadar ince hesaplar yaparak öğretmenimizin reel gelirini artırdık deseniz de öğretmenimiz Orta Doğu, Afrika ülkelerinde yaşamamaktadır. Acı ama gerçek, bugün öğretmenimizin çok büyük bir kesimi borçludur, yarıya yakını yakınlarından yardım almaktadır.

Öğretmen sayısının artması öğretmeni huzurlu yapmaz. Öğretmeni huzurlu yapacak şey, emeğinin karşılığını almaktan, hak ve adaletten geçer. Bugün, 2 öğretmenden 1’i yarından emin değildir. Büyük çoğunluğu yarından emin olmayan bir camiadan millî eğitimin amaçlarını gerçekleştirmeyi nasıl bekleyebiliriz?

Değerli milletvekilleri, bildiğini öğretmek, öğretirken sevgi ve şefkati rehber etmek meziyetlerin en güzeli, en görkemlisidir. Öğretmenlerimizin hepsinin üzerimizde hakkı vardır, bu hakkı ödemek ise kolay ve mümkün değildir. Bize düşen, öğretmenlerimize kulak vermek, sorunlarına eğilmek, onları, içine düştükleri sosyal, ekonomik ve mesleki darboğazdan çekip çıkarmaktır.

Öğretmen mutlu değilse öğrenci umutsuz, veliler huzursuzdur. Öğretmen yılgın ve yorgunsa eğitim ve öğretim hayatı yarım ve yaralıdır. Bugünkü ülke tablosu içinde öğretmenimizin mutlu ve memnun olduğunu hiç kimse iddia edemeyecektir, edemez. Şimdiye kadar 30 bini aşkın öğretmen memuriyetten çıkarılmıştır, sayıları 17 bine ulaşan öğretmen açığa alınmıştır. Böyle bir tablo içinde öğretmenin mutlu olmasını nasıl bekleyebiliriz? İster Millî Eğitim Bakanlığında isterse başka bakanlıklarda görevden almalarda dahi ayrımcılık yapmak çok büyük yanlıştır, açık ve net. Bu şekilde davrananların yatacak yeri yoktur.

Sayın Bakan, öğretmeni arkanıza almanın yollarını arayınız lütfen.

Değerli milletvekilleri, öğretmen alımlarında kayırımcılığın revaçta olması, torpilli olanların öne çıkması Millî Eğitimi tümden laçkalaştıracaktır. Sözleşmeli ve geçici öğretmenlerin daimî kadrolara geçirilmesini, özür grubu tayinleriyle ilgili sorunların çözülmesini, ek ders ücretiyle ilgili eğitim ve öğretim tazminatının yükseltilmesini, eğitime hazırlık ödeneğinin artırılmasını, öğretmenlerin 3600 ek göstergeye kavuşturulmalarını, terfi sisteminin liyakat ve başarı kriterine göre yapılmasını beklemekteyiz.

Burada özellikle bir konuyu dikkatlerinize sunmak istiyorum. 1965-1969 yılları arasında 13’üncü Dönem Adana Milletvekilliği yapan Mahmut Bozdoğan 1970 yılında tekrar öğretmenliğe dönmüş ve Düziçi Öğretmen Okulunda öğretmenliğe başlamıştır. Allah’tan rahmet dilediğim Mahmut Bey’in tekrar göreve dönmesinde, mesleğini sevmesinin, görevini aşk ve heyecanla yapan bir öğretmen olmasının yanında mesleğin itibarının da önemli rolü olmuştur.

Öğretmenlik mesleğinin yeniden eski itibarlı günlerine dönmesini diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tor.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 64’üncü maddesinde yer alan “tamamlayıcı eğitim ya da” ibaresinin madde metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

Lezgin Botan (Van) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Van Milletvekili Sayın Lezgin Botan. (HDP sıralarından alkışlar)

LEZGİN BOTAN (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gecenin bu saatinde hitap etmek, belki sesimizi yeterince duyuramayacağız ama usulen bu konuşmayı yapmak durumundayım.

15 Temmuzda bombalanmış bir Meclis, hemen arkasından yasama yetkisi gasbedilmiş, hükümsüz ve yetkisiz kılınmış bir Meclis, 4 Kasım siyasi darbesiyle milletvekilleri içeri atılan bir Meclis gerçekliğiyle karşı karşıyayız. Bu Meclisin itibarının yerine getirilmesi ve 80 milyon insanın vekâletlik yetkisinin gereği, arkadaşlarımız, eş genel başkanlarımız derhâl serbest bırakılmalıdır. 6 milyon insanın vekâletini almış insanlara, milletvekillerine 15 Temmuzda yaşanmış olan darbeden sonra en büyük darbeyi iktidar partisi yaparak Meclisin itibarını yerle bir etmiş ve 6 milyon insanın vekâlet yetkisini gasbetmiştir. Bu bakımdan, ben buradan eş genel başkanlarımızı demokrasi, eşitlik, özgürlük ve emek için, Anadolu, Mezopotamya halklarının onurlu yaşamı, birlikte yaşamı, kardeşçe yaşamı için bedel ödedikleri için burada saygıyla selamlıyorum. Tarih bunu mutlaka yazacak.

Diğer bir konu: İktidar, gerçekten, çoğunluk gücüne dayanarak yargıyı resmen araçsallaştırmış; kendi hegemonyasını pekiştirmek, kendi ajandasını bu topluma dikte etmek için resmen yargıyı araçsallaştırmıştır. Bizim burada yargının bağımsızlığını artık tartışmamızın bir kıymetiharbiyesi kalmamış ancak şöyle bir hatırlatmada da bulunmak istiyoruz: Öfkelerinize teslim olmayın, nefretinize teslim olmayın. Öfke ve nefret insanın en büyük düşmanıdır.

Başka bir konuda da birkaç şey söylemek istiyorum. Şimdi, ikide bir burada Kürtçeyle alakalı birtakım tartışmalar yürüyor. Bizim ortak dil Türkçeyle, resmî dil oluşuyla bir sıkıntımız yok ancak ana dilimiz Kürtçedir. Bir insanın aidiyet duygusunun en güçlü bağı kendi dilidir. Bir dilin bağımsız bir dil olduğunun –burada belki filologlar var aranızda, dil bilimciler var- kriterleri var arkadaşlar. Çok merak ediyorsanız yanı başınızda “bin yıldır kardeş” dediğiniz insanların dilini, kültürünü bir zahmet artık öğrenin, bilin. Şimdi, yanı başınızda bin yıldır kardeşiz, iç içe yaşamışız, kız alıp vermişiz ama hâlen daha Kürtleri tanımıyorsanız, dillerini tanımıyorsanız vallahi artık söyleyecek bir şey yok.

Bakın, bir dil eğer bağımsız bir dilse evrensel ölçekte filologlar şunu der: Kendisine münhasır zamirler, renk isimleri, hayvan isimleri, insan organlarının isimleri, sayı isimleri, vesaire. Bu bakımdan, merak edenler baksın, dünyanın ilk 10 dili arasındadır Kürtçe. AKP çok şey yaptığını söylüyor ama kayyumların ilk işi, şu an, iş başına gelir gelmez Kürtçeyle alakalı olan bütün şeyleri silip aldılar.

KHK’yla, şu an, KURDÎ-DER’i kapattınız, Kürtçe kursları kapattınız, Kürtçe televizyonları kapattınız, Kürtçe dergileri, gazeteleri kapattınız. Niye yaptınız bunları? AKP geriye doğru sardı. (AK PARTİ sıralarından “Teröre destek veriyorlar.” sesi) Terörle alakası yok. Kürtçe 20 bin yıllık dildir. Bunu öyle, terörle merörle falan yaftalayıp işin içinden çıkamazsınız. Giderek otoriterleşen, giderek Türkiye’nin iç barışını, Türkiye'nin iç huzurunu tehdit eder hâle geldiniz.

Dolayısıyla, şu an Fransa Anayasası’nı merak edenler baksın.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

LEZGİN BOTAN (Devamla) – Fransa’yı çok örnek gösteriyoruz. Fransa Anayasası’na baktığınız zaman, yanı başınızda birçok ülkeye de baktığınız zaman, çok dillilik artık toplumsal gelişmişliğin bir ölçütüdür, bölünmüşlüğün değil. Aksine, reddetmek, inkâr etmek, aşağılamak, dışlamak, yok saymak bölücülüğün en büyüğüdür.

Saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Botan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın 64’üncü maddesinde yer alan “sırasında” ibaresinin “sürecinde” olarak değiştirilmesini arz ve talep ederiz.

Ömer Fethi Gürer (Niğde) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Niğde Milletvekili Sayın Ömer Fethi Gürer. (CHP sıralarından alkışlar)

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; meslek liseleri eğitim sistemimizin yaraya dönüşen önemli bir sorunudur. Ülkemizde, bu okullarda toplumsal kalkınmamıza ara eleman yetiştirme beklentisinde olduğumuz bir gerçektir. Eğitimde ileri düzeyde olan ülkelerde meslek liselerine katılım yüzde 65, ülkemizde ise yüzde 35 dolaylarındadır. Sanayi kuruluşlarına nitelikli ara eleman yetiştirmemekle önemli ölçüde iş kaybına yol açılmaktadır. Buna karşılık, üniversitelerimize giriş için yığılma, kazanamama, üniversite sonrası işsizlik gençlerimizin ve ailelerimizin önemli kaygısıdır. Sanayimizin kendisine gerekli iş gücünü bulmasında meslek liselerinin ve meslek yüksekokullarının payı tartışmasızdır. Devlet politikası olarak gençleri meslek liselerine özendirme görevi yüklenilmelidir çünkü meslek lisesi memleket meselesidir.

15 milyon dolayında işsiz olan ülkemizde, gençlerimizi yapma, yaratma ve üretmeye yönelik yetiştirme sorunu gerçeğe dönüştürülmelidir. Günümüzün gelişmiş ülkeleri sanayi toplumu sonrası bilgi toplumu olma yolunda hızlı bir sürece girmişlerdir. Bu sürece, eğitimde nitelikli ve üretken gençleri yetiştirerek ulaşmışlardır. Gelişmiş ülkeler, toplumun en önemli ederinin bilgi ve nitelik olduğunun değerini kavramışlardır. “Bilgi” kavramını ezberci eğitim olarak algılamamalıyız, iş eğitimi de geliştirilmiş, bilgili ve nitelikli gençlerin yetişeceği eğitimi önemsemeliyiz.

Ülkemizin diğer ülkelerle yarışabilmesi için nitelikli genç ve dinamik insan gücüne gereksinimimiz vardır. Kopenhag Kriterleri gereği, ülkelerin gençleri arasında beceri gelişkinliği ölçümlenmektedir. Farkı ülke gençlerinin meslek liseleri arasında eğitim ve öğretimi destek amaçlı kredi transferi, sertifikalandırma ölçümleri yapılmaktadır. Eğitimimizin parçalı yapıdan kurtarılması, birlik içinde üretken yapıda yerelliğe dayalı yeniden yapılandırılması kaçınılmazdır. Meslek liselerimizin bölgesel gereksinimleri göz önünde bulundurularak, sanat ve estetik duyarlılığı içinde hedeflenerek düzenlenmelidir. Meslek eğitiminde, işbaşında teorik ve pratik eğitim ve uygulama yeniden ağırlıklı yapılandırılmalıdır. Meslek liseleri ile sanayi meslek eğitimi iş birliği sağlanmalıdır. Meslek lisesi çıkışlıların “Meslek liseliyim, kendime güveniyorum.” anlatımı yaygınlaştırılmalıdır. Bu kurumların oluşumunun şekilsel yapıdan uzak, uygulama eğitimi yapılabilecek donanımda olması gereklidir. Bu kurumlar, işsizliğe karşı duruşun setleri olacaktır.

Bugünün meslek liseleri içerik olarak çalışma, uygulama, öğrenim ve yetenek geliştirme boyutlarıyla çelişkili konumdadır. İçeriği gereği teorik bilgilerle donanımlı ve genelde ezbere yönelik eğitim verilen imam hatip okulları, alanlarında eğitim veren okullardır. Diğer meslek liselerinin tümü, ülke ekonomisinin gelişmesine ara eleman olarak katkı sağlayacak düzeyde kurumlardır. Bu kurumlarda, teorik bilginin yanında, mesleki alanda da sanayimizi geliştirecek pratik uygulamalara, araştırma ve üretime ağırlık verilmesi artırılmalıdır.

Unutulmamalıdır ki tüm gençler ulusumuzun geleceğidir. Onlara üretime yönelik davranış kazandırmak temel görevimiz olmalıdır. Meslek liselerimizdeki karmaşa giderilmelidir. İçsel ve işlevsel kurumlar birbirinden ayrılmalıdır. İş ve üreten yapıya dayalı meslek liselerine daha çok destek sağlanmalıdır. Atatürk’ün “Bu millete gideceği yolu gösterirken dünyanın her türlü biliminden, buluşlarından, ilerlemesinden faydalanalım. Ancak, unutmayalım ki asıl temeli kendi içimizden çıkarmak zorundayız.” özdeyişi rehberimiz olmalıdır. Mesleki teknik liselerin önüne çekilen set yerine yeni şeyler söylemek ve düşünmek lazımdır. Düşüncenin eylemle şekillenmesi olan eğitim, geleceğin ideal insanını yetiştirmeyi hedefliyor. Gençlerimizin meslek seçiminde ana unsur yetenek, ilgi ve çok yönlü çözümlemeler olmalıdır. Bugünün bilişim çağında, bireylerin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖMER FETHİ GÜRER (Devamla) – …bilgi edinmelerinin yanında beceri ve iş yapma yeteneklerini geliştireceği meslek liselerinin ve meslek yüksekokullarının desteklenmesi ihtiyaçtır.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Gürer.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

64’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

65’inci madde üzerinde iki ayrı önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın 65’inci maddesinde yer alan “sırasında” ibaresinin “sürecinde” olarak değiştirilmesini arz ve talep ederiz.

     Ceyhun İrgil                              Bülent Yener Bektaşoğlu                              Haydar Akar                                          Bursa                                               Giresun                                              Kocaeli                                    Metin Lütfi Baydar                             Mustafa Ali Balbay                                    Bülent Öz

          Aydın                                                 İzmir                                              Çanakkale

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 65’inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

     Garo Paylan                                      Sibel Yiğitalp                                    Behçet Yıldırım

        İstanbul                                            Diyarbakır                                          Adıyaman

    Berdan Öztürk                                     Adem Geveri                                       Mizgin Irgat

           Ağrı                                                   Van                                                  Bitlis

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Bitlis Milletvekili Sayın Mizgin Irgat konuşacak. (HDP sıralarından alkışlar)

MİZGİN IRGAT (Bitlis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, aslında bu akşam dile getirmek istediğim çok önemli konulardan birkaç tanesi fakültede çok atıl bir konu olarak anlatılan kayyum ve kanun hükmünde kararname konularıydı.

Ders kitaplarında sadece bir ders gibi işlenen ve sınavda verilmesi gereken bir konu olarak anlatılan kayyum meselesi günümüzün en popüler mesleği hâline geldi. Aslında meslek de dememek gerekiyor; biz, buna belediyelerimize, kendi emeklerimizle kazandığımız kurumlarımıza gasp yöntemiyle, atama yöntemiyle gelen memurlar dersek daha doğru olur.

Diğer konu da kanun hükmünde kararnameler meselesidir. Orada anlatılan şey sadece belli bir dönemki Türkiye, Türkiye siyaset tarihinde tarihe gömdüğünü öve öve anlattığı olağanüstü hâl ve kanun hükmünde kararnameler de hakeza, bir ders kitabında, sadece sınavda verilmesi gereken bir konuyken bugün gündemimizi sarsan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin tüm gündemini alan ve aslında yaşamımızın bir parçası hâline gelen olağanüstü hâl sistemini tartışıyoruz. Bu sistemler tartışılırken bununla beraber, partimize yönelik olağanüstü gözaltılar, tutuklamalar, Genel Başkanımızın içinde olduğu, grup başkan vekilimizin içinde olduğu, 10’a yakın arkadaşımızın ve sayısız belediye eş başkanlarımızın, meclis üyelerimizin, parti çalışanlarımızın şu anda kendi faaliyetleri yerine hapishanelerde, cezaevlerinde olduğu gerçeğidir.

Kayyum atamak, zannedersem, AKP’nin çok rahat bulduğu, ucuz bir atama yöntemi olarak gördüğü bir sistem. Seçimde malum masraf yapılır, zaman ayrılır ama kayyumlar, bir gecede, sadece bir kararnameyle bir binaya atanan memurlar, gidip seçilmiş belediye eş başkanlarımızın koltuklarında bir gecede hem de bir pazar günü göreve başlıyorlar.

Seçim yerim Bitlis’te, bir günde hem Bitlis, daha öncesinde Ovakışla ve Norşin… Yani, 2 defa seçim hileleri yapılarak seçime zorla sokulan Norşin ilçemizde başarıyla, zaferle çıkan DBP belediyesi kendisine maalesef, az önce anlattığım bir kayyum yöntemiyle… Orada, belediye eş başkanımız ve meclis üyemiz tutuklanıp cezaevine gönderilmiştir. Hakeza, Halkların Demokratik Partisi il yönetiminde yer alan eş başkanımız, başkan yardımcılarımız maalesef, şu an cezaevinde. Yani, bir korku cumhuriyeti hâline gelen AKP Türkiye’sinde “olağanüstü hâl” adı altında ilan edilen, uygulanan, yapılan tek şey, kendisine muhalefet olarak gördüğü, iktidarına tehlike olarak gördüğü Halkların Demokratik Partisinin yandaşlarını, sevenlerini, partizanlarını ve çalışanlarını kendisine hedef almış durumdadır. Dolayısıyla, ideolojik bir alan olan millî eğitime dair çalışmalara ve bunun yanında yapılan tüm çalışmalara baktığımızda tek bir amaca hizmet etmektedir: Bu amaç, Türkiye'nin AKP iktidarına doğru yürüdüğü haksız, hukuksuz yolda bu taşları döşerken daha güçlenmek, iktidarı güçlendirmek, istediği sisteme, halkları, Türkiyeli halkları istediği kıvama getirmektir yani muhalefeti öldürmektir. Ama bizler, darbeler tarihinden gelen bizler ve dedelerimiz bunu çok iyi biliyoruz, Yusuf Ziya Paşalardan, Diyap Ağalardan, Orhan Doğanlardan, Leyla Zanalardan, Demirtaşlardan, Balukenlerden ve diğer tüm arkadaşlarımızdan çok iyi biliyoruz ki bu mücadele tutuklamalarla yok etmeyle, inkâr etmekle yok edilecek bir mücadele değildir çünkü yürütülen mücadele bir halkın gerçeğini, Türkiye'nin gerçeğini dile getiren, hak, hukuk, demokrasi ve barış adına verilen kutsal bir mücadeledir. Dolayısıyla, bunun için verilen bedeller de kutsaldır diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Irgat.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Muş…

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Demokrasiyi öldürmek gibi bir niyetimiz, bir düşüncemiz asla olmamıştır, olamaz. Türkiye Cumhuriyeti devleti demokrasiyle yaşayan, demokratik teamüllere göre seçimlere giden, bu seçim sonuçlarına göre iktidarı belirlenen, yönetilen bir ülkedir. Daha nice yıllara demokrasisi güçlenerek Türkiye Cumhuriyeti devleti gidecektir diyorum

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın 65’inci maddesinde yer alan “sırasında” ibaresinin “sürecinde” olarak değiştirilmesini arz ve talep ederiz.

Bülent Öz (Çanakkale) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Çanakkale Milletvekili Sayın Bülent Öz. (CHP sıralarından alkışlar)

BÜLENT ÖZ (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; madde üzerinde grubum adına söz aldım, hepinizi saygıyla selamlarım.

Dün Adana’da yavrularımız birer birer can verirken tüm Türkiye, 78 milyon birer birer öldü, kahroldu çünkü onlar çocuktu, onlar okumak için öldüler çünkü onlar devlette sığınacak kapı bulamadıkları için cemaatlerin kucağına itildi. Bu çocuklar devlete emanetti, bu çocuklar size emanetti. Siz, emaneti cemaatlere teslim ettiniz. Konya’da, Diyarbakır’da, bugün de Adana’da emanete sahip çıkmadınız; sahip çıkmamanın bedelini de ödemiyorsunuz. Çocuklarımız yanıyorlar, susuyorsunuz; tecavüze uğruyorlar, susuyorsunuz; işkence görüyorlar, yine susuyorsunuz, görmüyorsunuz, duymuyorsunuz, konuşmuyorsunuz. Gün gelir devran döner, kızlarımızı yakan o korlar yağmur olur üzerinize yağar efendiler.

İlkokul öğrencilerine yurt açma yasağına rağmen, öğrencilerin kaldığı bu yurda kimler göz yummuştur? Yurtlar başka ellerin değil, devletin kontrolünde olmalıdır. Daha kaç 15 Temmuz yaşamamız gerekir ki aklınız başınıza gelsin? Cemaatlere “Dur” demek için hep bir musibet mi bekleyeceğiz? Kamuoyu bu sorulara cevap ararken Hükûmet hâlâ ders almış değil. Neden her olaydan sonra yayın yasağı getiriyorsunuz, neyi gizliyorsunuz? Güneş balçıkla sıvanmaz, hiçbir cevap bu ayıpları örtemez, Soruşturmaların üzerine cesaretle gidileceğine artık milletimiz inanmıyor. Türk milleti, bu faciaların son bulması için adaleti sağlamanızı bekliyor sizlerden.

Değerli milletvekilleri, hükûmetleriniz döneminde millî eğitimin kamusal olma niteliğini ortadan kaldırıp eğitimi ticaretleştirdiniz. Parası olana kaliteli ve bilimsel eğitim sunulan bir yapı inşa ettiniz. KPSS’den 80 puan, 90 puan almış öğretmenler değil, torpilli olan öğretmenler atanıyor. Yönetici atama işini de berbat ettiniz. Sınav açıyorsunuz, sınavdan 95 alan, 100 alan öğretmeni değil sarı sendikanıza üye olan öğretmenleri müdür ya da müdür yardımcısı yapıyorsunuz. Yirmi beş yıllık öğretmen merkeze gelemezken 25 yaşındaki öğretmeni idareci yapıp merkeze çekiyorsunuz. Şeytanın bile aklına gelmeyen yöntemler devriiktidarınızda hayat buldu. Sonuç ise eğitimde başarısızlık, eğitimde çöküş.

Milletin çocuklarını hayata hazırlayın değerli milletvekilleri, değerli iktidar. Eğitim eskiden bu ülkede yoksul Anadolu çocukları için hayatın bir parçası olmanın, yaşama tutunmanın bir aracıydı. Bu politikalarla devam ederseniz, on yılın sonunda yüz binlerce işsiz yetiştirmiş olacaksınız.

İlkokullarda din kültürü ve İngilizce derslerine branş öğretmenleri girerken görsel sanatlar ve müzik gibi derslerde de branş öğretmenlerinin girmesi sağlanmalıdır.

Bu tasarıyla çocuk işçiliğini özendireceksiniz, lütfen bundan vazgeçin.

Çanakkale Gökkuşağı Kolejini öğrenci talebi olmamasına rağmen imam-hatip lisesine dönüştürdünüz. Okulun 3 katında 110 imam-hatip lisesi öğrencisi eğitim görürken 750 ilkokul öğrencisi aynı binanın 2 katında eğitim görmektedir, şu anda durum bu. İlkokul çocuklarının bulunduğu katlarda 2 tuvalet olmasından mı bahsedeyim yoksa 750 ilkokul öğrencisinin ergen 110 imam-hatip öğrencisiyle aynı binada eğitim görmesinden mi bahsedeyim? Sizin 4+4+4’ü getirirken temel gerekçeniz neydi? “7 yaşındaki çocuk ile 14 yaşındaki çocuğun aynı binada eğitim görmesi pedagojik açıdan sakıncalı.” dediniz. Şimdi ne değişti de bu çocukları aynı binaya mecbur ettiniz? Kendi ruh dünyanızı, yaşam biçiminizi herkese dayatma çabasından vazgeçin artık.

Değerli milletvekilleri, cumhuriyet hepimizin. Cumhuriyet sayesinde on dört yıldır iktidardasınız. Milletin DNA’sıyla oynamaktan vazgeçin. Bu toplumun genetiğine uymayan başkanlık sistemi hayalinden de vazgeçin.

Son olarak, arkadaşlar, içinizdeki bir vicdanlı sese teşekkür etmek istiyorum, Kocaeli Milletvekili Sayın Çakır’a. Sayın Çakır dün Adana’daki vahim olaydan sonra, “Bizi affedin, bize hakkınızı helal edin. Üzerimizdeki haklarınızı koruyamadığımız için, yaptığımız yanlışlar için, yapmamız gerekenleri yapmadığımız, yapamadığımız için bizi affedin.” dedi. Dilerim, bütün AKP Grubu bu vicdanlı sese kulak verir.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Öz.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

66’ncı madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 66’ncı maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

     İlknur İnceöz                                      Ramazan Can                                  Ahmet Sami Ceylan

        Aksaray                                            Kırıkkale                                              Çorum

      İshak Gazel                                    Osman Aşkın Bak                                   Halil Erdemir

        Kütahya                                                Rize                                                 Bilecik

                                                             Necip Kalkan

                                                                   İzmir

"MADDE 66- 5510 sayılı Kanunun 81 inci maddesinin birinci fıkrasının (1) bendinin dördüncü cümlesine "Bu bent hükümleri;" ibaresinden sonra gelmek üzere "vakıflar tarafından kurulan yükseköğretim kurumları ile Okul-Aile Birliklerince çalıştırılanlar hariç olmak üzere" ibaresi eklenmiştir."

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 66’ncı maddesindeki "birliklerince" ibaresinin "birlikleri tarafından" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

     Garo Paylan                                      Sibel Yiğitalp                                    Behçet Yıldırım

        İstanbul                                            Diyarbakır                                          Adıyaman

                                Berdan Öztürk                                     Adem Geveri

                                       Ağrı                                                   Van

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde İstanbul Milletvekili Sayın Garo Paylan. (HDP sıralarından alkışlar)

GARO PAYLAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, maalesef, eş genel başkanlarımız Selahattin Demirtaş’ın, Figen Yüksekdağ’ın, Grup Başkan Vekilimiz İdris Baluken’in ve 7 milletvekili arkadaşımızın tutsak tutulduğu bir Mecliste konuşmak zorundayım.

AKP Grubundan bir arkadaşımız sabah “Bağımsız yargının onları tutukladığını” söyledi. Kendisi dâhil hepimiz güldük, bütün AKP Grubu güldü, hepinizin yüzlerine baktım çünkü söylediğine inanmıyordu. Bağımsız bir yargımız yok, hiç de olmadı. Sizin döneminize özel değil.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Öyle bir şey yok. Sen gülmüş olabilirsin ama burası gülmedi.

GARO PAYLAN (Devamla) - Hiçbir dönemde bağımsız yargımız olmadı. Yani, cumhuriyet tarihinde hiçbir dönemde bağımsız yargımız olmadı hep güçlünün hukuku oldu, gücün hukuku oldu.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Hep düşmansın bu cumhuriyete ya! Nereden geliyor bu düşmanlık bu kadar?

GARO PAYLAN (Devamla) - Kim güçlüyse onun hukuku uygulandı. AKP’nin ilk dönemlerinde de “Dokunulmazlıkları kaldırın.” diye bastırıldığı zaman, o zaman yargı başka bir vesayetin elindeyken Sayın Cumhurbaşkanı “Siyasallaşmış bir yargıya kendimi emanet edecek kadar enayi değilim.” diye defalarca söyledi.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Kendiniz dilekçe verdiniz, grup adına dilekçe.

GARO PAYLAN (Devamla) - AKP grubunun pek çoğu bunu dillendirdi.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Kof kabadayılık yaptınız. Niye şimdi şey yapıyorsunuz? Kendiniz verdiniz dilekçeyi.

GARO PAYLAN (Devamla) - Bakın, 4 ayrı şehirde, o gece “4 Kasım darbesi gecesi” diyeceğim, 4 ayrı şehirde 4 ayrı cumhuriyet başsavcısı eşzamanlı olarak -Ne hikmetse, herhâlde vahiy indi kendilerine- gece saat birde eş zamanlı olarak düğmeye bastılar. Sonra bize diyeceksiniz ki… Hani bunları koordine edecek Türkiye’de herhangi bir mekanizma da olmadığını düşünüyoruz Anayasal olarak. 4 ayrı şehirde 4 ayrı cumhuriyet başsavcısının aynı saatte, gece saat birde düğmeye basıp milletvekili arkadaşlarımızı, eş başkanlarımızı tutsak alacak bir operasyona imza nasıl atılır? Hadi hep beraber sorgulayalım. Nasıl olabilir 4 ayrı cumhuriyet başsavcısı? Nasıl olduğunu söyleyeyim:

CEYHUN İRGİL (Bursa) – İçlerine doğmuş.

GARO PAYLAN (Devamla) - Evet, içlerine doğmuş olabilir ya da…

LEZGİN BOTAN (Van) – ByLock’tan yazışarak…

GARO PAYLAN (Devamla) - 4 Kasımın bir önceki günü, 3 Kasım günü sarayda Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Sayın Bahçeli’yle bir toplantı yaptı.

LEZGİN BOTAN (Van) - ByLock’ta yazışmış(!)

GARO PAYLAN (Devamla) - Büyük bir tesadüf, değil mi? O gün, operasyonun olduğu gün bir toplantı yaptı. O toplantıda, muhtemeldir ki yeni koalisyon ortağına o gece yapacağı operasyonu anlattı, rızalarını aldı ve düğmeye bastı. Talimatı muhtemelen Bekir Bozdağ üzerinden cumhuriyet başsavcılarına iletti ve düğmeye basıldı gece saat birde. 10 milletvekili arkadaşımız, eş başkanlarımız dâhil tutsak alındı. Bu mudur bağımsız yargı, sorun kendinize bakalım. Bu hukuku bugün bize uygulayabilirsiniz, buna göz yumabilirsiniz ama şunu unutmayın arkadaşlar: Bugün bize, yarın size; hep böyle olmuş.

Yakın tarihimize bakalım: Abdülhamit zannetmiş ki istibdadını kurduğunda hep kendine kalacak. Evet, uzun yıllar da istibdadını sürdürmüş ama eninde sonunda bir devrimle veya bir darbeyle görevden alınmış.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) - Kendisi bırakıyor.

GARO PAYLAN (Devamla) - Ondan sonra, ittihatçılar zannetmişler ki devran bize kalacak, bu devran böyle sürecek; ittihatçıların yargısına da kalmamış. Cumhuriyet kurulduktan sonra çoğulcu bir demokrasi yok, istiklal mahkemelerinde -biliyorsunuz, hepsi ayrı ayrı sosyolojiler- pek çok hukuksuzluk uygulanmış, zannetmişler ki devran hep böyle sürecek. Hayır, sürmemiş.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Yani, sözün kısası…

GARO PAYLAN (Devamla) - Adnan Menderes’i asan irade hep orada kalacağını zannetti. 12 Eylül hukuku bin yıl sürecek zannedildi. 28 Şubatçılar “Bu devran bin yıl böyle gidecek.” dediler, sürmedi. Bu devran da sürmeyecek arkadaşlar.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - PKK’yı destekliyor musunuz, desteklemiyor musunuz?

GARO PAYLAN (Devamla) - Bakın, cemaate emanet ettiniz yargıyı, zannettiniz ki yargı artık bizde. Meğer sizde değilmiş ki gelip kapınıza dayandı. Doğru veya yanlış, şimdi de yargı sizde zannediyorsunuz, bu devran böyle sürer zannediyorsunuz; sürmez arkadaşlar. Üç ay sürer, üç yıl sürer, on üç yıl sürer; sonra ya sizden ya çocuğunuzdan hesabını sorar. Gelin, tezelden bu yoldan dönün. Bu yol karanlık yol. Eninde sonunda bu devran dönecek. Gelin, tezelden dönün. (HDP sıralarından alkışlar)

CİHAN PEKTAŞ (Gümüşhane) - Muhtemelen sen göremeyeceksin.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Sen de göremeyeceksin.

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Paylan.

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Sayın Başkan, yerimden bir söz istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Akçay, buyurun.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

35.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, İstanbul Milletvekili Garo Paylan’ın 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 66’ncı maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şimdi…

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Nasıl bir şey bu ya? “Muhtemelen görmeyeceksiniz.” diyor ya?

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Yani, sen görmeyince bu hukuksuzluk normal olabilir mi?

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Bir milletvekili bir Meclisin içerisinde “Muhtemelen göremeyeceksin.” diyor.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Sayın Akçay’a söz verdim.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Pardon, affedersiniz.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Biraz evvel kürsüde konuşan sayın konuşmacı, tutuklanan HDP milletvekillerinin tutuklama gününden bir gün önce Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli’nin Sayın Cumhurbaşkanıyla yaptığı görüşmeyle bir bağ kurmak suretiyle, hayalî bir bağ kurmak suretiyle son derece yanlış bir niyet okuyuculuğu yapmıştır ve âdeta falcılıktır. Kaldı ki bu konuda kamuoyuna, basında çıkan spekülatif haberlere karşı da Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli çok net bir açıklama yapmıştır. Kaldı ki Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin bu Anayasa değişikliğinden itibaren dokunulmazlık ve fezlekelerle ilgili görüşleri defaatle kamuoyuyla açıkça paylaşılmıştır. Ayrıca bizim Sayın Genel Başkanımızın Cumhurbaşkanıyla görüşmesini veya Sayın Cumhurbaşkanının Genel Başkanımızla görüşmesini gerektirecek bir durum da söz konusu değildir. Bu sadece tesadüf bir hadisedir, tevafuk olmuştur. O bakımdan bu tür yanlış değerlendirmelerden uzak durmak lazım. Biz dostluğumuzla da, düşmanlığımızla da mert insanlarız Türk milliyetçileri ve ülkücüler olarak. Dolayısıyla, öyle bir durum olmuş olsaydı bunu da çok rahatlıkla ifade ederdik. Böyle bir durum söz konusu değildir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Akçay.

XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/721), Tebligat Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/693), Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/511), Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı’nın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/546), Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/666) ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 405) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 Sıra Sayılı Kanun Tasarısı’nın 66’ncı maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

İlknur İnceöz (Aksaray) ve arkadaşları

"MADDE 66- 5510 sayılı Kanunun 81 inci maddesinin birinci fıkrasının (1) bendinin dördüncü cümlesine "Bu bent hükümleri;" ibaresinden sonra gelmek üzere "vakıflar tarafından kurulan yükseköğretim kurumları ile Okul-Aile Birliklerince çalıştırılanlar hariç olmak üzere" ibaresi eklenmiştir."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılıyoruz Başkanım.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

5335 sayılı Kanun’un 30’uncu maddesinin ikinci fıkrası kapsamında olmaları nedeniyle, işverenlere sağlanan beş puanlık prim indiriminden yararlanamayan 2809 sayılı Kanun kapsamında vakıflar tarafından kurulan vakıf üniversitelerinin söz konusu teşvikten yararlanmaları amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

67’nci madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 67’nci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

          Garo Paylan                                  Sibel Yiğitalp                                    Behçet Yıldırım

             İstanbul                                       Diyarbakır                                          Adıyaman

         Berdan Öztürk                                Adem Geveri                                  Meral Danış Beştaş

                Ağrı                                              Van                                                  Adana

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Adana Milletvekili Sayın Meral Danış Beştaş.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gecenin bu saatinde biz konuşmaya, siz de oy çoğunluğunuzla istediğiniz yasayı geçirmeye devam ediyorsunuz.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Demokrasi dediğiniz şey böyle bir şey, parlamentarizm böyle bir şey; yapacak bir şey yok.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Biz direniyoruz, siz kendi çoğunlukçu diktanızı devam ettiriyorsunuz.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Siz de azınlıkçı dikta…

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Hiç demokrasicilik oynamayalım, hiç. Hiç gecenin bu saatinde demokrasi naraları duyacak hâlimiz yok.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Siz yapıyorsunuz.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Demin sayın grup başkan vekili, her zaman olduğu gibi “Biz demokrasiyle yönetiliyoruz, demokrasimizi büyütmeye çalışıyoruz. Bu ülke demokratik bir ülkedir.” diyedursun bu ülkede demokrasinin kırıntılarını bile bu iktidar kaldırmaya ant içmiştir. Kesinlikle her gün, her saat, her dakika siz demokrasiye taammüden, planlayarak yasasıyla, Anayasası’yla bütün kurduğumuz sözleşmeleri tek tek lağvediyorsunuz. Bugün Genel Başkan Yardımcınız Yasin Aktay demiş ki, yani her gün söylüyorsunuz da -malzeme çok- ama bugün olduğu için söylüyorum: “AKP’nin tüm kadroları Sayın Cumhurbaşkanının resmen olmasa da fiilen arkasındadır zaten.” demiş.

TAHİR ÖZTÜRK (Elâzığ) – Doğru söylemiş.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Kendisi aynı zamanda fiilen yani Cumhurbaşkanı Anayasa’ya rağmen bu işi yapıyor.

TAHİR ÖZTÜRK (Elâzığ) – Niye kıskanıyorsun ya!

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Doğru söylemiş de bu yasa dışı bir şey. Bu suç, suç! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

TAHİR ÖZTÜRK (Elâzığ) – Çalışın sizin de olsun.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Anayasa’daki yemine aykırı. Bir parlamento grubu olamaz. Siz işinize geldiğinde “Gayrimeşru, yasa dışı, hukuk dışı, fiilen ben ülkeyi böyle yönetiyorum.” diyemezsiniz.

SALİH CORA (Trabzon) – Halkın Reisi o. Reisicumhur o, Cumhurbaşkanımız.

TAHİR ÖZTÜRK (Elâzığ) – Deriz, deriz.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Bu ülkede hâlâ bir Anayasa var. Bu ülkede hâlâ bir hukuk var.

SALİH CORA (Trabzon) – Yüzde 52 oy aldı.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Siz sıkıştığınızda bağırmayı öğrenmişsiniz.

SALİH CORA (Trabzon) – Az önce oy oranlarından bahsediyordun, utanmıyorsun!

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Daha geçenlerde, İçişleri Bakanınız Süleyman Soylu ne dedi biliyor musunuz? Valiliklere, 81 ilin valisine yazı göndermiş, açın yazıyı okuyun, valilere söylüyor, dikkatinizi çekerim hani yargı bağımsızdı ya, demiş ki: “Eş başkanlık kurumu yasalarda yoktur.” demiş.

SALİH CORA (Trabzon) – Yok tabii, kamu görevini usulsüz üstlenmek.

TAHİR ÖZTÜRK (Elâzığ) – Yok yok.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Valilere idari ve cezai süreçlerin başlatılması talimatını vermiş.

SALİH CORA (Trabzon) – Helal olsun be, Aslan Süleyman Soylu!

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Sizin İçişleri Bakanlığınız kadın-erkek eşitliğini önceleyen, toplumun yüzde 50’sinden fazlasının meşru kabul ettiği bir uygulamayı “yasa dışı” diye yargıya talimat verecek.

SALİH CORA (Trabzon) – Kamu görevini usulsüz üstlenmek, suçtur o.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Genel başkan yardımcınız diyecek ki: “Cumhurbaşkanı Anayasa’da olmasa da fiilen bizim başkanımızdır.” Ne oluyor ya? Burası çete devleti mi?

TAHİR ÖZTÜRK (Elâzığ) – Hadi canım!

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Burada hukuk yok mu? Burada demokrasi kuralları işlemiyor mu?

SALİH CORA (Trabzon) – Burada, bu görevi usulsüz üstleniyorsunuz.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Siz Anayasa’yı değiştireceksiniz, değiştiriyoruz diyeceksiniz, Anayasa değiştirmek için kampanya yapacak liderleri tutuklayacaksınız. OHAL ilan edeceksiniz. Bari “hayır” vermeyi de yasaklayın.

ŞAHİN TİN (Denizli) – Saptırma olayı ya, saptırma!

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Deyin ki: “Bu ülkede Recep Tayyip Erdoğan’ın başkanlığına karşı çıkan hiç kimse konuşamaz, oy veremez, sandığa gidemez, kampanya yapamaz.”

HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – Konuşuyorsun ya işte.

SALİH CORA (Trabzon) – Sen de Cumhurbaşkanlığına saygı duy.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Sizin şu anda yaptığınızın anlamı budur çünkü siz kendi gücünüze güvenmiyorsunuz. Boş konuşuyorsunuz, boş.

ŞAHİN TİN (Denizli) – Sen boş konuşuyorsun.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Şu anda size iki örnek verdim; bir içişleri bakanı; bir de genel başkan yardımcısı.

SALİH CORA (Trabzon) – Eş başkanlık meş başkanlık yok artık.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – İkisinin söylediği 180 derece zıt. Biri diyor ki: “Fiilen uyguluyoruz.”, diğeri “Eş başkanlık yasaya aykırıdır.” diye valiye talimat veriyor.

SALİH CORA (Trabzon) – Ne eş başkanlığı ya? Eş başkanlık nerede var? Kamu görevini usulsüz üstleniyorsunuz, suç işliyorsunuz.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Ya, bir kere, gerçekten, hiçbir şey yapmasanız bile otuz saniye objektif olmaya çalışın, otuz saniye.

Şu anda biz iktidar olsak Sayın Binali Yıldırım’ı cezaevine göndersek…

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Allah korusun.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – …siz de burada muhalefette otursanız ve biz birkaç kişi arasında Türkiye’ye yeni sistem dayatması yapsak, burada ne yaparsınız?

ŞAHİN TİN (Denizli) – Biz bu ülkeyi bölmeye çalışmıyoruz.

SALİH CORA (Trabzon) – Ne diye göndereceksin Binali Yıldırım’ı?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Bir düşünün ya, bir otuz saniye empati yapın.

SALİH CORA (Trabzon) – Yani, terör örgütlerine sırtını dayadığı için mi göndereceksiniz?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Ondan sonra gelin, bize demokrasi dersi verin. Bu ülkeye demokrasi size rağmen gelecek biliyor musunuz.

ŞAHİN TİN (Denizli) – Ülkeyi bölmeye çalışan sizsiniz ya.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Bu ülkeyi bölen de sizsiniz.

ŞAHİN TİN (Denizli) – Geç onları, geç.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Bu ülkenin dörtte 1’inin temsilcilerini cezaevine koyarak siz bölüyorsunuz, siz. Siz, Kürt illerine tek tek kayyum atayarak bölüyorsunuz. İzmir’e, Antalya’ya, Yozgat’a neden kayyum yok? Sizin tek bir AKP’li belediyeniz suç işlemedi mi? Var mı böyle bir şey? Bize demokrasicilik oyunu oynamayın. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Beştaş.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Muş…

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, hatip konuşmasının başından sonuna kadar grubumuza ağır sataşmalarda bulunmuştur. Bu sataşmalara takdir edersiniz ki cevap vermek durumundayım.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Muş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

X.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

15.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 67’nci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz AK PARTİ Grubu olarak bütün gücümüzle Cumhurbaşkanımızın arkasında olduğumuzu buradan ifade ediyoruz. Tamam. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Recep Tayyip Erdoğan Adalet ve Kalkınma Partisinin liderliğini yapmış, bu partinin adayı olarak Cumhurbaşkanlığı seçimlerine girmiş, seçilmiştir ve şu anda devletimizin başıdır. Biz de Türkiye Cumhuriyeti’nin milletvekilleri olarak devletimizin başında bulunan Sayın Cumhurbaşkanımızın her daim yanında olacağız, bir kere daha söyleyeyim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AHMET YILDIRIM (Muş) – Partinizle ilişkisi var mı? Partiyle ilişkisi var mı, yok mu?

MEHMET MUŞ (Devamla) - Değerli milletvekilleri, demokrasi anlayışı şu değildir, bize şu ifadeleri kullananlar gelip burada demokrasi hikâyeleri anlatmasınlar: “Size o keleşleri de doğrultmasını biliriz.” Keleş demokrasisi bunlarınki değerli milletvekilleri, keleş demokrasisi, bunların demokrasi anlayışı bu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Şimdi, biz Cumhurbaşkanımızın arkasındayız, ya siz, siz kimin arkasındasınız?

LEZGİN BOTAN (Van) – Biz halkın arkasındayız, halkın.

MEHMET MUŞ (Devamla) - KCK’yla bağınız ne sizin? PKK’yla bağınız ne sizin? Eş genel başkanınız demedi mi “Sırtımızı oraya dayadık.”

AHMET YILDIRIM (Muş) – Yok, yalan, yalan!

MEHMET MUŞ (Devamla) - Demek ki sizin sırtınızı dayadığınız yer KCK, PKK, başka bir yer değil.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Yalan, “KCK”, “PKK” demedi; yalan söylüyorsun, yalan!

MEHMET MUŞ (Devamla) - Sayın Beştaş, KCK’yla bağınız nedir? KCK’yla bağınız nedir, burada söyleyin.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Hani, IŞİD’i temizleyen var ya.

MEHMET MUŞ (Devamla) - Biz bu yapılarla mücadele ede ede Türkiye’nin demokrasisini büyüteceğiz.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Sen IŞİD’le bağını anlat, IŞİD’le.

MEHMET MUŞ (Devamla) - Size rağmen büyüteceğiz, sizin bu anlayışınıza rağmen büyütmeye devam edeceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

LEZGİN BOTAN (Van) – Allah aşkına demokrasiyi büyütmekten vazgeçin, büyüte büyüte ülkeyi mahvettiniz.

MEHMET MUŞ (Devamla) - Şunu da ifade etmek durumundayız değerli milletvekilleri: Bu ülkede hukuk, demokrasi dünden daha güçlüdür, yarın çok daha güçlü olacaktır, bundan hiç şüpheniz olmasın diyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Muş.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Beştaş…

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sayın hatip açıkça, sözlerime atfen, bizi itham edecek sözlerle sataşmıştır.

BAŞKAN – Buyurun, iki dakika da size söz veriyorum.

16.- Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Ya, gerçekleri saptırmayı o kadar öğrenmişsiniz ki uzmanlaşmışsınız, tebrik ediyorum sizi. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Ben size “Cumhurbaşkanının arkasında mısınız, değil misiniz?” demedim. “Cumhurbaşkanının fiilen partinizle ilişkisi nedir?” dedim. Genel başkan yardımcınız “Fiilen ilişkimiz devam ediyor.” diyor. Siz bana Anayasa’yla ilgili çiğnediğiniz kuralları anlatın; birincisi bu.

MEHMET UĞUR DİLİPAK (Kahramanmaraş) – Otuz saniye samimi ol, KCK’yla ilişkiniz ne?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Siz nasıl Cumhurbaşkanının arkasındaysanız; resmî olarak, fiilî olarak ilişkiniz devam ediyorsa biz de eş genel başkanlarımızın sonuna kadar arkasındayız.

ŞAHİN TİN (Denizli) – PKK’ya “terör örgütü” diyebiliyor musun sen, onu söyle.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Onları cezaevinde tek kişilik hücrede tecrit altında tutmanıza izin vermeyeceğiz. Her yerde, her zeminde sizin bu maskenizi, demokrasi oyununuzu teşhir etmeye devam edeceğiz.

Bizim ne PKK’yle, ne KCK’yle ne diğer örgütlerle hiçbir ilişkimizin olmadığını gayet iyi biliyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Biz halka dayanıyoruz, halka ama sizin IŞİD terör örgütüyle ilişkinizi, irtibatınızı, gönderdiğiniz tırlarla silahları bütün dünya konuşuyor biliyor musunuz?

SALİH CORA (Trabzon) - IŞİD’e en büyük operasyonu biz yapıyoruz.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Bütün dünya bunu yazıyor.

SALİH CORA (Trabzon) – İstediği kadar konuşsun. Dünya mücadelemizi alkışlıyor, mücadelemizi alkışlıyor.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Sizin Fetullahçı terör örgütüyle bu ülkeyi ne hâle getirdiğinizi siz itiraf ediyorsunuz, bizim söylememize gerek yok.

HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – Bu propagandayı siz yapıyorsunuz, işinize öyle geliyor.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – O arkasında olduğunuz Sayın Cumhurbaşkanı var ya 3 defa, 4 defa dedi ki: “Ne istediniz de vermedik?” Gözümüzün içine baka baka bir terör örgütüne bugüne kadar bu ülkeyi peşkeş çektiğini açıkça ilan etmiştir. Sizin yerinizde olsak halka çıkıp öz eleştiri veririz, özür dileriz. 15 Temmuzu bize yaşattığınız için sizin bütün Türkiye halkına öz eleştiri ve özür dileme borcunuz vardır.

HASAN TURAN (İstanbul) - Siz öz eleştiriyi Kandil’de veriyorsunuz zaten.

ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – 15 Temmuzu beraber yaptınız FETÖ’yle.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Bununla demokrasi oyununu sürdüremezsiniz. Bütün dünya gerçek yüzünüzü görüyor. (HDP sıralarından alkışlar)

HASAN TURAN (İstanbul) – Öz eleştiriyi Kandil’de veriyorsunuz.

ŞAHİN TİN (Denizli) – Siz demokrasiden ne anlayacaksınız ki?

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Beştaş.

Buyurun Sayın Muş.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, hatip yine konuşmasında ısrarla grubumuza sataşmada bulunmuştur.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Sataştı, sataştı.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sataştım. Evet, evet, sataştım.

ŞAHİN TİN (Denizli) – İşine geliyor.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Tabii ki cevap vereceğiz size.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Verebiliyorsanız verin de işte, veremiyorsunuz.

HASAN TURAN (İstanbul) – Aslında çok kale almamak lazım ya, adamların istediği de o yani.

BAŞKAN – Buyurun.

17.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Değerli milletvekilleri, tabii ki biz iktidar partisiyiz. Yasama, Meclisin en önemli faaliyetlerinden bir tanesi. Fakat, değerli arkadaşlar, bazı konuları burada ifade etmek durumundayız, farklı algılar oluşturulmasına müsaade etmememiz gerekiyor.

Biz şunu tabii ki görmeyi çok arzu ederdik: Kırk yıldır Türkiye Cumhuriyeti'nin mücadele ettiği bir PKK terör örgütü var. Bu terör örgütüne şu an çok daha kapsamlı operasyonlar yapılıyor ve inşallah, Türkiye'nin gündeminden de bu yapı tamamen çıkarılacaktır. Bakın, biz ne zaman PKK'ya vursak ses buradan çıkıyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ne zaman PKK'ya operasyon yapılsa ses buradan geliyor.

LEZGİN BOTAN (Van) – Ne alakası var? Ayıp, ayıp!

MEHMET MUŞ (Devamla) – Nedir bu ses? PKK'ya vuruyoruz, buradan ses geliyor.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Tiyatro oynama. Partinizle ilişkisi var mı, yok mu? Soru bu.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Anayasa var ya, Anayasa; onu sorduk biz. Cevap verebiliyorsan ona ver.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Anayasa var mı, yok mu? Onu cevaplayın.

MEHMET MUŞ (Devamla) – Bakın değerli milletvekilleri, bizim Cumhurbaşkanımızla fiilî birlikteliğimiz tabii ki var; gider, geliriz Cumhurbaşkanımıza; gider, görüşürüz. Sayın Cumhurbaşkanımızın kanaatlerini önemseriz, burada bir beis görmüyoruz, tabii ki fiilî bir birlikteliğimiz var.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Anayasa maddesinden bahset.

MEHMET MUŞ (Devamla) – “Nasıl…” Yani, bu dediğiniz doğanın akışına aykırı. “Cumhurbaşkanıyla birlikteliğiniz var mı?” E, var tabii, biz iktidar partisiyiz, milletvekiliyiz, tabii ki görüşeceğiz Cumhurbaşkanımızla, tabii ki kanaatlerini değerlendireceğiz.

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Paralelcilerle ilişkiniz var mı?

MEHMET MUŞ (Devamla) – Bakınız değerli milletvekilleri, geçenlerde İstanbul’da birisi yakalandı, Sara Aktaş. Kim bu Sara Aktaş?

LEZGİN BOTAN (Van) – Hadi, bir yalan daha.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Tam yalan işte, yalan!

MEHMET MUŞ (Devamla) – KCK Türkiye sorumlusu. KCK eş başkanı İstanbul'da yakalandı.

Sayın Beştaş, tanıyor musunuz Sara Aktaş’ı?

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Evet, tanıyoruz.

MEHMET MUŞ (Devamla) – KCK Türkiye eş başkanı. Cevap versin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Siz mi karar verdiniz eş başkan olduğuna?

LEZGİN BOTAN (Van) – Siz mi atadınız?

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Kerestecioğlu, buyurun.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Sataşmadan dolayı söz istiyoruz. Ahmet Yıldırım konuşacak.

Yani, birisini, özellikle suç uydurarak burada, aslında kadın derneği sorumlusu olan bir insanı, KJA sorumlusu olan Sara Aktaş’ı, kalkıyor… Bununla ilgili hem suç uydurmak var hem de işte, kırk yıldır vuruluyor, “Şimdi PKK'ye vuruluyor, buradan ses geliyor.” gibi bir izahta bulundu.

BAŞKAN – Peki.

Sayın Yıldırım, buyurun.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Ahmet Yıldırım, Muş’ta arabanın içerisinde bir teröristten silahı alıp muhafaza ettin mi? O adam tutuklandı mı örgüt üyesi olmaktan, söyle, ses ver.

18.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

AHMET YILDIRIM (Muş) – Eğer yalan atanın alnında ampul yansaydı senin partinin ampulü senin alnında patlardı. (HDP sıralarından alkışlar)

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Arabanın arkasına o teröristin silahını alıp muhafaza ettin mi? Ses ver.

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Eğer bununla ilgili… Bakın, ben belgeyle konuşurum, hukuk düzleminde konuşurum.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Ses ver.

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Savcılıktan, yargıdan, emniyetten bir belge getirmeyen herkes iftiracıdır, yalancıdır, bu Çavuşoğlu’nun sabahtan beri attığı yalan gibi. Yalan atıyorsun.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Ahmet Yıldırım, arabada teröristin silahını muhafaza altına aldın mı? Ses ver.

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Evet, söylüyorum: Yalan atıyorsun ve sıkıştığınız her anda, sorduğumuz sorulara cevap veremediğiniz her anda konuyu saptırmakta mahirsiniz. Bakın, Anayasa 101 dördüncü bent ne diyor? “Cumhurbaşkanı seçilenin, varsa partisi ile ilişiği kesilir ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliği sona erer.” Şu kitapçık üzerine yemin edildi mi, edilmedi mi? Biz bunu soruyoruz. Başka yere çekmeye gerek yok. Yalana gerek yok. Bu ucuz siyasettir.

AHMET SAMİ CEYLAN (Çorum) – Ya, niye bağırıyorsun iyi de yani niye bağırıyorsun?

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Sara Aktaş için söyleyeyim, bakın somut söylüyorum: Demokratik Toplum Kongresinin toplantısında Sara Aktaş’la birlikte partiniz içinde şu an milletvekili olanlar toplantılarda bulundu mu, bulunmadı mı? Sara Aktaş son bir ayda kaç televizyon programına çıktı? Diyarbakır merkezli, kısaltması “KJA” olan Özgür Kadın Derneğinin yöneticisidir. Yeri geldi mi kendinize göre öyle terör örgütü üretebilirsiniz. Size kalsa AKP dışında bütün her yapı terörist, öyle ki Cumhuriyet gazetesini bile terörist ilan ettiniz. Seksen doksan yıllık gazeteyi bile, Hikmet Çetinkaya’yı, Kadri Gürsel’i, Aydın Engin’i terörist ilan etmediniz mi? Size göre sizin dışınızdaki herkes terörist. Biz somut şeyler söylüyoruz gelin iddialarınızla ilgili konuşun. Cumhurbaşkanı bu kitapçık üzerine yemin etti mi, etmedi mi?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Parti sözcünüz de diyor ki: “Partimizle ilişiği devam ediyor.” Biz somut soruyoruz, somut cevap bekliyoruz. (HDP sıralarından alkışlar)

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Somut cevap verdik Sayın Yıldırım.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yıldırım.

XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/721), Tebligat Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/693), Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/511), Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı’nın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/546), Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/666) ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 405) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

68’inci madde üzerinde üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 68’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

         İlknur İnceöz                                 Ramazan Can                                  Ahmet Sami Ceylan

             Aksaray                                        Kırıkkale                                              Çorum

           İshak Gazel                                  Halil Eldemir                                   Osman Aşkın Bak

             Kütahya                                         Bilecik                                                 Rize

         Necip Kalkan

               İzmir

"MADDE 68- 5510 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

“GEÇİCİ MADDE 70- Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihe kadar olan dönemlerde vakıflar tarafından kurulan yükseköğretim kurumları ile Okul-Aile Birliklerinin bu Kanunun 81 inci maddesinin birinci fıkrasının (ı) bendi hükmü uyarınca yararlandıkları teşvikler, usulüne uygun olarak yararlanılmış sayılır.""

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 68’inci maddesinin (2)’nci fıkrasında yer alan "Aynı dönemlerde Kurumca tahsil edilmiş olan teşvik tutarlarına ilişkin asli ve ferî borçlar ise iade ve mahsup edilmez" cümlesinin "Borcunu ödemiş şahıslara başvurularından itibaren bir ay içerisinde ödedikleri miktar iade edilir." şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

          Garo Paylan                                  Sibel Yiğitalp                                    Behçet Yıldırım

             İstanbul                                       Diyarbakır                                          Adıyaman

         Berdan Öztürk                                Adem Geveri                                     Ahmet Yıldırım

                Ağrı                                              Van                                                   Muş

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın 68 inci maddesinin madde metninden çıkarılmasını arz ve talep ederiz.

          Ceyhun İrgil                                 Gülay Yedekçi                                    Lale Karabıyık

               Bursa                                          İstanbul                                               Bursa

         Mahmut Tanal                                 Engin Altay                                   Metin Lütfi Baydar

             İstanbul                                         İstanbul                                               Aydın

     Mustafa Ali Balbay

               İzmir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLİ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde İstanbul Milletvekili Sayın Engin Altay, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Bir kanun görüşüyoruz. Çekincelerimiz var. Dedik ki bunları düzeltin. Olmadı. Muhalefet partisi olarak görevimizi yapmaya çalışıyoruz, çekincelerimizi ortaya koyuyoruz. Ancak, dün Türkiye bir acı yaşadı. Dün burada da söyledim. “Böyle günlerde Parlamentonun göstereceği olgunluk, dayanışma topluma yansır. Bunu yapmayın, yazıktır, günahtır.” dedik. Görüyorum ki iktidar partisi, bugün itibarıyla Parlamento stratejisini değiştirmiş. Olabilir, saygı duyarım ama ben dinlemekten bıktım, “Kayıkçı kavgası yapıyorsunuz.” diyeceğim… HDP Grubunun kendine göre belli bir çizgisi var ve uzun süredir var; bir şey demem. Şimdi… (AK PARTİ sıralarından “Diyemezsin.” sesi) Gel buradan konuş be kardeşim ya, ayıp ya!

“PKK terör örgütü, bildik bileli, başından beri böyle.” dedik. HDP dedi, demedi; bunu ayırıyorum şimdi. Sizin açınızdan -“sizi” derken sayın milletvekillerini ve iktidar grubunu tenzih ediyorum- 58’inci, 59’uncu, 60’ıncı, 61’inci, 62’nci, 63’üncü, 64’üncü ve 65’inci hükûmetler açısından PKK nedir? Nerede Hükûmet? Burada. Nedir? Gelsin Hükûmet, desin ki: PKK 58’inci Hükûmette de terör örgütüydü, 65’inci Hükûmette de terör… Değil, değil kardeşim.

Abdullah Öcalan… Abdullah Öcalan, bu hükûmetler için yeri geliyor “Sayın Öcalan” oluyor, yeri geliyor “İmralı” oluyor, yeri geliyor “teröristbaşı” oluyor. Bu ne tutarsızlık?

HDP-PKK ilişkisi… Olur, olmaz; kendilerinin millete vereceği bir hesaptır. Peki, biz size diyoruz ki, Adalet ve Kalkınma Partisine: Siz -Sayın Genel Başkan da söyledi, ben müteaddit defalar söyledim, milletvekillerimizin tamamı söyledi- bu hükûmetler -gene sayın milletvekilleri sizi tenzih ediyorum- içinizden çıkan bu Hükûmetin bütün üyeleri ya da bir kısım üyeleri PKK terör örgütüne, DAEŞ ya da IŞİD -ne derseniz deyin- ve FETÖ terör örgütüne yardım ve yataklık yaptılar. En az bin defa söyledik; bin defa. Hakkımızda bu ithamdan dolayı…

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Yanlış söylediniz.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Efendim?

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Yanlış söylediniz.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Yanlış bir sürü şeye dava açıyorsun ya…

Hakkımızda, bu ithamlardan dolayı, açılmış bir tane dava yok. Tekrar ediyorum: 58’inci Hükûmetten başlayarak 65’inci Hükûmete kadar bütün Hükûmet üyeleri Türkiye’de Türkiye'nin başına bela olan PKK terör örgütüne de, FETÖ terör örgütüne de, DAEŞ, IŞİD terör örgütüne de yardım ve yataklık yaptılar; iddia ediyorum, onları itham ediyorum, itham ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar) Efendim, ben bunu yüz defa söyledim. Bu, bir yanlışsa, Hükûmetin bir sayın üyesi gelir, dava açar.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Savcılara söyle, savcılara!

ENGİN ALTAY (Devamla) – Sayın milletvekilleri, ben bu polemiği sevmiyorum, sabahtan beri sabrediyorum. Sayın milletvekilleri, kan var, kan, gözyaşı var, evlat acısı var, ölüm var. Burası Parlamento, burası çözüm müessesesi.

Bir broşür bastırdık CHP olarak: “AKP teröre yardım ve yataklık ediyor.” Şimdi, iş inada binerse bütün önergelerde gelip bunu tek tek okuyacağım. İktidar partisine mensup çok sayıda sayın milletvekilinin burada, kimi bakanların burada, Abdullah Öcalan dâhil, KCK dâhil, PKK dâhil bir sürü övgü dolu sözleri var, belgeli.

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Fotoğraflı…

ENGİN ALTAY (Devamla) – Fotoğraf önemli değil.

Şimdi, sayın milletvekilleri, insaf… Samimiyet… Şunu derseniz anlarım: “Efendim, biz bu terörü çözmek istedik.” Ya, terörü çözmek…

HASAN TURAN (İstanbul) – Bence onu da anlamadın.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Ya, anlayacağım dilde söylersen anlarım.

HASAN TURAN (İstanbul) – Ya, anlamıyorsun…

ENGİN ALTAY (Devamla) – 1999’dan, Oslo’dan 2015’e (x)kadar, Dolmabahçe’de devrilen masaya kadar sizin iddia ettiğiniz bağlamda HDP ile PKK’nın ne kadar ilişkisi varsa -organik, inorganik- bu hükûmetlerin onun 2 katı PKK’yla organik, inorganik ilişkisi vardı.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Ya, yapmayın, o kadar da değil ya.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – İsterseniz devam ederiz polemiğe.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – İspat et o zaman! Savcıya git, ispat et! Atıp tutuyorsun.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Tamam, cevap ver. Tamam Osman, çık cevap ver.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Altay.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Altay’ın dediklerinin tamamını reddediyorum.

BAŞKAN – Peki Sayın Muş.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Sayın Bakanın söz talebi vardır. Sayın Bakana söz veriyorum.

Buyurunuz.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

36.- Millî Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz’ın, İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 68’inci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Muhterem Başkanım, sayın hatip biraz önce geçmiş hükûmetler için “PKK’yı hiç, bunlar, terör örgütü kabul etmedi.” gibi bir söz söyledi, hatta şimdi teröre de destek, yataklık yaptığını ifade etti. Bu ifadelerin hiçbirisinin doğru olmadığını çok net olarak söyleyeyim. Gerek 61’inci Hükûmette gerek 62’nci Hükûmette gerek 64’üncü ve 65’inci hükûmetlerde görev almış bir Bakan olarak, ondan önce de bu hükûmetlerin müsteşarı olarak çok iyi biliyorum ki her dönemde de PKK terör örgütü olmuştur, hiçbir zaman “Terör örgütü değildir.” diye bir vasıflandırma yapılmamıştır.

Şimdi, oradan geliyor çözüm süreciyle ilgili. Hiçbir zaman…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Miroğlu, Miroğlu, neredesin? Miroğlu duymasın.

AHMET SAMİ CEYLAN (Çorum) – Ya, dinle bir defa, bir dinleyin ya!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Bak, çok net şekilde, çözüm süreciyle…

BAŞKAN – Dinleyelim sayın milletvekilleri, dinleyin lütfen.

AHMET SAMİ CEYLAN (Çorum) – Bir dinleyin ya!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – …ilgili “PKK terör örgütüdür.”ün…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Unutmuş Miroğlu’nu, unutuldu…

AHMET SAMİ CEYLAN (Çorum) – Ya, konuşma be! Dinlemeyi öğren.

BAŞKAN – Sayın Akar, lütfen…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Bakın, bu çözüm süreci gizli saklı yapılmamıştır.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – İndir elini be!

AHMET SAMİ CEYLAN (Çorum) – Konuşma! Ayıp. Terbiyesiz adam!

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Saygılı konuş, bağırma.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

AHMET SAMİ CEYLAN (Çorum) – Soru sordu, Bakan cevap veriyor. Dinle be!

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Kimse soru falan sormadı ona.

AHMET SAMİ CEYLAN (Çorum) – Konuşma!

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Hadi be oradan!

AHMET SAMİ CEYLAN (Çorum) – Terbiyesiz!

ENGİN ALTAY (İstanbul) – “Terbiyesiz.” deme. Terbiyesiz!

AHMET SAMİ CEYLAN (Çorum) – Konuşma!

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Ne “Terbiyesiz.” diyorsun sen oradan?

AHMET SAMİ CEYLAN (Çorum) – Her şeyi derim. Önce oraya bakın.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Otur yerine, otur, otur otur… Otur dinle.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

AHMET SAMİ CEYLAN (Çorum) – Ayıp! Grup başkan vekilisin.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sen milletvekili değil misin? Niye “Terbiyesiz.” diyorsun adama?

AHMET SAMİ CEYLAN (Çorum) – Sen konuşurken herkes dinledi.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Tamam.

AHMET SAMİ CEYLAN (Çorum) – Niye dinlemiyorsun?

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sen ne karışıyorsun? Grup başkan vekilin var burada.

AHMET SAMİ CEYLAN (Çorum) – Birlikten, beraberlikten bahsediyorsun.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Grup başkan vekili var, o cevap versin.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Siz sataşmıyor musunuz hiç, siz sataşmıyor musunuz?

AHMET SAMİ CEYLAN (Çorum) – Birlikten, beraberlikten bahsediyorsun.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sataşmadı mı? Bizim grup başkan vekili konuşurken sataşmadı mı?

AHMET SAMİ CEYLAN (Çorum) – Böyle mi fotoğraf verilir?

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Hayret bir şey ya! Otur…

BAŞKAN – Sayın Bakan, siz konuşuyorsunuz, ancak…

AHMET SAMİ CEYLAN (Çorum) – Hükûmete atıfta bulundun, Hükûmetin Bakanı konuşuyor.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Otur, otur, yerine otur, yerine otur.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Otur yerine, otur.

BAŞKAN – Çok ayıp ediyorsunuz sayın milletvekilleri. Hiç yakışmıyor, gerçekten yakışmıyor.

AHMET SAMİ CEYLAN (Çorum) – Bence de yakışmıyor.

BAŞKAN – Evet yakışmıyor.

Birbirimizi dinleme tahammülünü bile gösteremiyoruz burada.

Gecenin yarısı olmuş, saat üç ya! Ayıp denen bir şey var gerçekten. Dün gece de sabaha kadar çalıştık, bu gece de sabaha kadar çalışacağız.

Sayın Bakan, devam edin lütfen.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Sayın Başkanım, çözüm süreci gizli saklı yapılmış bir eylem değildir veya bir işlem değildir. Çözüm sürecine ilişkin biz Mecliste kanun çıkardık. Birinci husus bu. Kanunlar gizli olur mu? Meclisin kabulüyle gelmiş Resmî Gazete’de yayımlanmış. Çözüm süreciyle ilgili geçmişte komisyon kurduk. Komisyona gelin, katılın dedik, Mecliste komisyon oluştu. Gizlisi saklısı var mı? Yok. Yine, çözüm süreciyle ilgili biz Bakanlar Kurulu kararı çıkardık ve Resmî Gazete’de yayımladık. Gizlisi saklısı var mı? Yok. Bir terör örgütü “Ben silahları bırakacağım, Türkiye’de artık bundan sonra demokratik mücadele sahası açılmıştır.” dediğinde “Yok ya, niye silahları bırakıyorsun? Türkiye’de kal.” denilir mi? Dolayısıyla, bu ana kadar çözüm süreci kapsamında yapılanlar doğruydu. Bizim terörle mücadelede öldürdüğümüz insanların da bu ülkenin vatandaşı olduğunu, onların da annesinin babasının olduğunu, gerçekten, iki evladı olanlardan birisinin Mehmetçik olarak askere gönderildiğini ancak diğerinin de dağda olduğunu, bu gerçeği de bilelim.

Dolayısıyla, çözüm süreci doğruydu, çözüm süreci PKK’yla iş birliği değildir, bu ülkenin anaları ağlamasın diye yapılmış iyi niyetli bir hareketti. Ne zaman durdu?

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Ne oldu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Aynen. Ne zaman durdu?

AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) – Analar ağlamadı mı?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Terör örgütü iradesini kullanamadı. Çok net olarak söylüyorum, iradesini kullansaydı… Bakın, “Yüzde 20 çıktık.” dediler, durdu.

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Şimdi iki oğlu da mı dağa çıktı?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Dış güçlerin maşası olma fonksiyonunu… “Zamanı değil.” denildi ve kendisi dışarı çıkmaları durdurdu. Demokratik mücadeledense… Hatta HDP’nin de önünü keserek silahlı mücadeleye geldi. Bu yapılanlar doğru değildir, bunu çok net söylüyorum.

İki: FETÖ terör örgütüyle ilgili Adalet Bakanımız çok güzel bir söz söyledi: “17-25’e kadar bizimle beraber yürüdü, 17-25’ten sonra da sizinle beraber yürüdü.” Dolayısıyla da çok net olarak onu söylüyorum. Hâlâ bile, bakın, bu yapıya mensup olan hâkimlerin tasfiye edilmesi için bir yasa çıkardık. Yasa çıkardığımızda siz daha yayımlanmadan Anayasa Mahkemesine gittiniz.

Bakın, şimdi, HSYK’nın bu hâkimleri tasfiyeyle ilgili kararları var, diyorlar ki: “Lütfen ona bir bakın.” Hâkimler dinleme kararını veriyor ama Türkiye’de değil, yurt dışındaki bir yere dinleme kararı veriyor. Böyle hâkim olur mu? Kendi dosyasında yetkisi yok ama dosyayı talep ediyor, tahliye kararı veriyor. Yine, bu mahkemedeki, yine, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu kararından…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Biz mi aldık o hâkimleri Sayın Bakan?

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Sayın Bakan, 2010’da biz sizi uyardık, o referandumda uyardık, “Yanlış yapıyorsunuz, HSYK yapısı değişecek.” dedik. Siz bize dediniz ki: “Yanılıyorsunuz.” Ne oldu? Siz yanıldınız.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Son cümlem Sayın Başkanım. Dosyanın fotokopisini alıyorlar, Amerika’ya gönderiyorlar. Oradan ne şekilde karar verilmesi şeklinde karar veriyorlar, buna HSYK kararı söylüyor. Dolayısıyla da biz ne yaptıysak iyi niyetle, doğrulukla yaptık. (CHP sıralarından gürültüler)

VELİ AĞBABA (Malatya) – Ama iyi niyetleriniz yanlış.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Bu milletin menfaatine olacak şekilde düşündük.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Siz iyi niyetle yapıyorsunuz, başkası hep kötü niyetle yapıyor(!)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Geldiğiniz yollar iyi niyet taşlarıyla döşeli. Siz yapınca iyi niyet biz yapınca niye kötü niyet?

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 03.01

ON İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 03.15

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara), Sema KIRCI (Balıkesir)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 29’uncu Birleşiminin On İkinci Oturumunu açıyorum.

XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/721), Tebligat Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/693), Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/511), Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı’nın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/546), Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/666) ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 405) (Devam)

BAŞKAN - 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Komisyon burada.

Hükûmet burada.

68’inci madde üzerinde önerge işlemlerinde kalınmıştı.

Şimdi, sıradaki önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 68’inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "Aynı dönemlerde Kurumca tahsil edilmiş olan teşvik tutarlarına ilişkin asli ve ferî borçlar ise iade ve mahsup edilmez" cümlesinin "Borcunu ödemiş şahıslara başvurularından itibaren bir ay içerisinde ödedikleri miktar iade edilir." şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Garo Paylan (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde, Muş Milletvekili Sayın Ahmet Yıldırım.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, açıkçası, belli polemikler üzerinden gecenin bu saatinde bu Meclisi germek gibi bir niyetimiz hiç yoktu. Ancak, elimden geldiğince, buraya getirilen temel kanunlarla ilgili müktesebatım yettiği ölçüde genelde bu bağlamda konuşmamı yapar, söyleyeceğim söz varsa söylerim. Ancak, son günlerde, iktidarın savunamayacağı şu pratikleri sırf meşrulaştırmak ve toplum nezdinde bir algı operasyonuyla olmayan şeyleri göstermek uğruna belli yalanlar sıralandığı sürece, biz, bunları ifşa etmeye devam edeceğiz.

Şuradan ifade edeyim: Kaç günden beri, belediye başkanlarımızın ve milletvekillerimizin görevden alınması veya tutuklanmasıyla ilgili olarak, emniyette, savcılıkta, hâkimlikte hiçbir şekilde karşılaşılmayan iddiaların burada iftira olarak gündeme getirilmesini, toplum nezdinde dilimiz döndüğünce, kanalları zorladıkça yalan olduklarını ifşa etmeye biz tekrar devam edeceğiz. Şunu söyleyelim: Gerek tutuklanan belediye başkanlarımız gerekse aynı şekilde rehin alınan milletvekillerimizle ilgili olarak bir, hiçbir örgütsel ilişki sorulmamıştır; iki, zorla getirilme üzerinden uydurulan yalanların ötesinde, örneğin -çok basit bir şey söylüyorum- Sayın Baluken’e sadece 2011 ve 2012’de yaptığı konuşmalar üzerinden soruların ötesinde herhangi bir örgütsel ilişkiye denk düşebilecek bir soru sorulmamıştır veya örgüte belediyelerin para aktarmasıyla ilgili olarak belde, ilçe, il büyükşehir belediyelerimizin muhatap olduğu bir soru değildir; bunların kökü yalandır. Bu temelde, iktidar savunamayacağı bir işi ya yapmayacak ya da onları toplum nezdinde yalanlarla meşrulaştırmayacak.

Şunu ifade edelim: Daha on beş on altı saat önce geride bıraktığımız gün içerisinde, bakın, İstanbul’da bir sempozyum düzenlendi: Uluslararası Arabuluculuk Sempozyumu. Kim düzenledi? 4 kurum düzenledi: Adalet Bakanlığı, Yargıtay, Türkiye Barolar Birliği ve Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği düzenledi. Orada Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit şunu ifade ediyor, direkt onun cümlelerinden söylüyorum: “Yargıya güven daha önce yüzde 70’lerin üzerindeydi ancak şimdi yüzde 30’lara düştü.” Şimdi, yargıya güvenin yüzde 30’lara düştüğü bir ülke gerçekliğinde ve bu yargının en azından bürokratik yönetiminin on dört yıldır bu iktidarın elinde olduğu bir dönemde yüzde 70’lerin üzerinden yüzde 30’lara kadar düşmüşse, bu yargıya iktidarın kendisi saygı duymuyorsa normal yurttaşlardan yasalara ve anayasal düzene saygı duymasını bekleyemez.

En başta yargı bağımsız ve adilse buna, başta, Cumhurbaşkanı olmak üzere, bütün hepimiz saygı duyacağız ki yurttaşlarımız da saygı duyar durumda olsun. Siz, bu ülkenin yargıçlarının, savcı ve hâkimlerinin yüzde 30’unu -ve büyük çoğunluğu da sizin döneminizde kadrolaşmış olmasına rağmen- terörist olduğu iddiasıyla görevden atıyorsanız, bunların yüzde 15’ini tutukluyorsanız, halktan bu yargıya güven duymasını bekleyemezsiniz.

Ya değilse, şahsımla ilgili olarak, az önce kendisi bağırdığı için benim de yüksek ses tonuyla ifade ettiğim, Muş Valiliğinin büyük bir iftirayla medyada hakkımda asla gerçekliği olmayan… O günden beri şu kürsüden valiye sordum, cevap bekliyorum. Ben aracımda örgüt üyesi taşımışım da, silah taşımışım.

Bununla ilgili Hakan Bey, bir belge getirin, söz veriyorum, istifa edeceğim ama getiremezsiniz, kökü yalandır. Lütfen, yalanların peşine takılarak burada üç dakikalık söylem üstünlüğü sağlama gibi bir ucuzculuğu denemeyin. Bakın, çok açık söylüyorum, bununla ilgili, Emniyetten, savcılıktan veya herhangi bir mahkemeden benimle ilgili bir belge getirin, ben istifa edeceğim. Benim aracımda, evet, yakalanan kişi, benim aracımda yakalanmadan on altı gün önce parti meclisi üyesi seçilmiş, seçilmek için de…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET YILDIRIM (Devamla) – …Yargıtaya verilmek üzere adli sicil belgesi vermiş legal, demokratik siyasetçidir. Birinin alınması ve bir iddiayla tutuklanması onu terörist yapmaz.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Örgüt üyeliği, örgüt üyeliği. Örgüt üyeliğinden tutuklanıyor.

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Örgüt üyesi sizsiniz.

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Onun için, bakın, şuradaki bir polemikte söylem üstünlüğü sağlamanız için böyle ucuz yalanlara tenezzül etmeyin, bu size bir şey kazandırmaz.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yıldırım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 68’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

İlknur İnceöz (Aksaray) ve arkadaşları

“MADDE 68- 5510 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

“GEÇİCİ MADDE 70- Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihe kadar olan dönemlerde vakıflar tarafından kurulan yükseköğretim kurumları ile Okul-Aile Birliklerinin bu Kanunun 81 inci maddesinin birinci fıkrasının (ı) bendi hükmü uyarınca yararlandıkları teşvikler, usulüne uygun olarak yararlanılmış sayılır.""

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLİ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Kapsamda olmamalarına rağmen, Millî Eğitim Bakanına bağlı okul ve kurumlarda kurulmuş olan okul-aile birliği iş yerleri ile 2809 sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu uyarınca kurulan vakıf üniversitelerine ait iş yerlerinin 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 81’inci maddesinde öngörülen beş puanlık prim indiriminden yararlanmış olmaları hâlinde, yararlandıkları devlet payı karşılığı tutarların geri alınmaması yönünde düzenleme yapılması amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

69’uncu madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 69’uncu maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “30” ibaresinin “90” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Garo Paylan                                           Sibel Yiğitalp                                    Behçet Yıldırım

        İstanbul                                            Diyarbakır                                          Adıyaman

Adem Geveri                                         Berdan Öztürk                                   Osman Baydemir

           Van                                                   Ağrı                                               Şanlıurfa

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan (1/721) esas numaralı Kanun Tasarısı’nın 69’uncu maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

     Zühal Topcu                                      Erkan Haberal                                       Ruhi Ersoy

         Ankara                                               Ankara                                             Osmaniye

      Arzu Erdem                                     Deniz Depboylu

        İstanbul                                               Aydın

MADDE 69- 8/2/2007 tarihli ve 5580 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanununun 3 üncü maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

"Bu Kanun kapsamında eğitim-öğretim faaliyetlerini gerçekleştiren ancak bu Kanuna uygun olarak kurum açma izni ile iş yeri açma ve çalışma ruhsatı düzenlenmeyen yerleri kuran veya işletenlere brüt asgari ücretin yirmi katı idari para cezası uygulanır ve bu yerler valilikler tarafından kapatılır. Bu fıkranın uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar yönetmelikle belirlenir."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Aydın Milletvekili Sayın Deniz Depboylu. (MHP sıralarından alkışlar)

DENİZ DEPBOYLU (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubumuz adına vermiş olduğumuz önergemizle ilgili olarak söz almış bulunmaktayım. Aziz Türk milletini ve sizleri saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, bir gün önce, 29 Kasım 2016 tarihinde Adana ilimizin Aladağ ilçesi Sinanpaşa Mahallesi’nde bulunan ve çok sayıda öğrencinin kaldığı iddia edilen Aladağ Tahsil Çağındaki Talebelere Yardım Derneği Ortaöğretim Kız Öğrenci Yurdunda çıkan yangında, resmî bilgilere göre 10 öğrencimiz, 1 küçük çocuğumuz ve 1 eğitimcimiz yaşamını kaybetmiştir; 22 evladımız da yaralıdır. Kaybettiğimiz evlatlarımıza Allah’tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum.

Buna “kader” demek mümkün müdür? Sanıyorum, buna vereceğiniz cevap “Evet.” olmayacaktır. Zira, ihmal ve kusurlarımızın muhasebesini de yapmak zorundayız. Vakıf ve derneklere ait mevcut yurtların kayıtlı olup olmadığının, kayıtlıysa durum ve şartlarının yeni bir denetimden geçirilmesini zaruri buluyoruz. Bununla birlikte, önceden yapılmış denetimlerdeki ihmal ve kusurların ve ayrıca, bu hatalardan sorumlu olanların tespit edilerek gereken yaptırımların da uygulanması gerekiyor.

Daha önceki konuşmalarımda belirtmiş olduğum gerekliliği tekrar hatırlatmak istiyorum: Ailelerinden uzakta eğitim görmek zorunda kalan çocukların sağlıklı ortamlarda, güvenle barınabilmesi için devlet gereken yatırımı yapmak, yurtlar açmak zorundadır. Çocukların eğitimi ve korunması vakıf ve derneklerin sorumluluğu değildir, devletin sorumluluğudur fakat ne yazık ki devleti yöneten iktidar bunun tam tersini yapmakta, mevcut yurtları kapatmakta, ihtiyaç gereği olan yeni yurtları açmaktan kaçınmaktadır. Aladağ’da kızını korkuyla yangın yerinde arayan bir velinin ifadesi bu yöndedir.

Yine, seçim bölgem olan Aydın ili Nazilli ilçesinde bulunan ve kapatılan Nazilli Anadolu Öğretmen Lisesinin yerine açılmış olan Sosyal Bilimler Lisesinin bahçe sınırları içinde bulunan yurdu neden kapatılmış, yatılı kalmak zorunda olan öğrenciler okulun dışındaki uzak bir binaya neden gönderilmiştir? Bunu da öğrenmek istiyoruz. Bir süre önce, okula yetişmek üzere gönderildiği yurttan aceleyle çıkarak derse yetişmek isteyen bir evladımız Nazilli’de geçirdiği trafik kazasında ağır yaralanmıştır. Okul içindeki pansiyon binası ise hâlâ boş bulunmaktadır, sebebini anlamak mümkün değildir. Yatılı kalmak zorunda olan öğrencilerimiz için açılmış yurtları kapatarak onları farklı dernek ve vakıfların yurtlarına mecbur bırakmak yasal ve adil değildir.

Değerli milletvekilleri, bir devletin gücü, himayesindeki çocukların güven, huzur içinde eşit haklara sahip olarak eğitim haklarını sonuna kadar kullanıp ruhsal ve bedensel açıdan sağlıklı büyümesiyle ölçülür. Çocuklarımızın okuması ve gelecek korkusu olmadan eğitimlerini bitirip hayata atılmaları en büyük temennimiz ama artık sorun, hangi üniversiteye gidip eğitimlerini tamamlayacaklar olmaktan da çıkmış, eğitimlerini bitirdiklerinde iş bulabilecekler mi, istihdam edilebilecekler mi kaygısına düşmüşüz.

Çeşitli sağlık okullarında okuyan gençlerimizin sorunu da diğer okullarda okuyanlardan çok farklı değil. Sağlık Bakanlığı temizlik, hasta bakıcılık, yemekhane hizmetleri gibi hizmetleri tamamıyla taşeron şirketler eliyle yürütürken ne yazık ki son zamanlarda hemşirelik, tıbbi sekreterlik, acil tıp teknisyenliği, radyoloji, laboratuvar teknisyenliği gibi eğitim ve tecrübe gerektiren işleri de taşeronlaştırmayı hedeflemektedir. Bir taraftan eski Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı ve şimdiki Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik taşeron sistem için “modern kölelik” ifadesini kullanırken diğer taraftan da hâlâ kamuya taşeron çalışan almanın tutarlı bir yanı yoktur. Anayasa’nın 128’inci maddesinde “Devletin, kamu iktisadî teşebbüsleri ve diğer kamu tüzelkişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği aslî ve sürekli görevler, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görülür.” denmektedir. Bu durumda, Anayasa’ya aykırı davranılmaktadır. 35 bin ortaöğretim ve ön lisans mezunu tıbbi sekreter atama beklerken de taşeron firma aracılığıyla veri hazırlama elemanı çalıştırmak adil değildir. O nedenle, 250 bin atama bekleyen sağlık çalışanı adına, Sayın Profesör Doktor Recep Akdağ’ın, Sağlık Bakanımızın taşeron çalıştırmaya son vererek atama bekleyen sağlık çalışanlarını işe almasını bekliyoruz.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Depboylu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 69’uncu maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “30” ibaresinin “90” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Garo Paylan (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Şanlıurfa Milletvekili Sayın Osman Baydemir…

OSMAN BAYDEMİR (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; söz hükmünü yitirirse bir müddet sonra hamaset başlar. Hamaset bir süre sonra husumete dönüşür. 8 Haziran sabahından bugüne değin, özü itibarıyla yaşamış olduğumuz tablo budur. Maalesef söz hükmünü yitirdi, maalesef hamasete dönüştü siyaset ve maalesef şu anda husumeti yaşıyoruz.

Sayın Bakan, bir hususu gerçekten doğru ifade ettiniz, ben de buradan size katılıyorum. Çözüm sürecinin özü itibarıyla doğurmuş olduğu sonuç, en az iki yıl boyunca ülkenin batı yakasına da doğu yakasına da cenaze gelmedi, insanlar ölmedi, nefes alma imkânına sahip oldu bu toplum. Ne oldu da bu masa devrildi, ne oldu da bu masa devirtildi, ne oldu da bu ülkenin üçüncü büyük siyasi partisinin lideri şu anda cezaevinde?

HARUN KARACA (İstanbul) – Ağa babalarınıza sor, ağa babalarınıza.

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) – Ne yaptı da Sayın Demirtaş, Sayın Yüksekdağ ve diğer milletvekillerimiz ne oldu da şu anda cezaevinde?

İSRAFİL KIŞLA (Artvin) – Çukurlar kazılırken müdahale edecektiniz, o çukurlar kazılırken.

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) – Ben ne olduğunu size söyleyeyim, sizler de biliyorsunuz…

İSRAFİL KIŞLA (Artvin) – O silahlar depolanırken…

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) - … bütün dünya âlem biliyor: “Çözüm süreci” adı verilen süreç hakikaten etkin yönetilseydi bugün bu ülkenin bambaşka bir noktada olması işten değildi. Bugün, bu ülke değerler sistemi itibarıyla çok daha büyük bir noktada olabilirdi.

Olan şuydu Sayın Bakan: HDP, 7 Haziran seçimine kendi siyasi kimliğiyle girmek istedi. AKP, Hükûmet ve dönemin Cumhurbaşkanı büyük bir baskıyla HDP’nin parti kimliğiyle değil bağımsız adaylar suretiyle seçime girmesini zorladı. HDP bu dayatmayı kabul etmedi ve HDP 80 milletvekiliyle Parlamentoya girdi. İşte bugün, bu milletvekillerinden, eş başkanlarımızdan alınan intikamın sebeplerinden bir tanesi budur. HDP 80 milletvekiliyle Parlamentoya girdiği için HDP’den intikam alınıyor çünkü bir hükûmet bu vesileyle düşmüş oldu.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Yazıklar olsun ya! Bu kadar olmaz!

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) - Bir diğer nedeni daha ben size söyleyeyim: Neden Selahattin Demirtaş cezaevinde? Çünkü Selahattin Demirtaş, sadece ve sadece saz çaldı, saz, bağlama çaldı, beytülmalden çalmadı. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Beytülmalden çalmış olsaydı bugün, bu tabloyu Selahattin Demirtaş yaşamamış olacaktı.

Sayın Bakan, bir diğer husus da: Alınan bir diyet var. “Seni başkan yaptırmayacağız.” sözünün diyeti alınıyor, intikamı alınıyor.

ŞAHİN TİN (Denizli) – Bunlarla alakası yok.

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – Yapmayın ya!

ŞAHİN TİN (Denizli) – Teröriste destek verdiği için girdi o.

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) - Çok açık ve net söylüyorum size: Merve Kavakcı’yı unutmayın Sayın Bakan. Refah Partisinin maruz kaldıklarını unutmayın Sayın Bakan. O dönemin siyasetçilerinin maruz kaldıklarına, bugün bunlar maruz kalıyorlar.

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) - Merve Kavakcı’nın ismini ağzınıza almayın siz.

RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) – Merve Kavakcı’nın adını siz anmayın.

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) - Bir mazlumdan nasıl zalim yaratılır, işte örneği burada.

RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) – Merve Kavakcı’nın ismini siz ağzınıza almayın.

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) – Bir mazlumdan nasıl zalim yaratılır, işte onun örneği odur.

RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) – Merve Kavakcı’nın ismini burada siz en son ağzına alacak kişisiniz.

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) – Nasıl ki bir bebekten katil yaratabiliyorlar, işte, geçmişinde mazlumiyet olanlar, mütedeyyinler bugünün zalimi olmuşlar, zalimi.

RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) – Kime “zalim” diyorsunuz siz, PKK’ya bir kelime söyleyemeyen insan burada Merve Hanım’ın ismini ağzına alamaz.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) – Elinizi vicdanınıza koyun, elinizi vicdanınıza; bu savaş bir vatan savaşı değildir, bu savaş bir vatan müdafaası savaşı değildir…

RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) – Savaş… Ne savaşı? Teröristlere karşı tek kelime etmeyen insan Merve Hanım’ın adını ağzına alamaz. Ayıp, ayıp! Ayıptır, yazıktır, günahtır!

BAŞKAN – Sayın Kavakcı Kan…

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) - …tek başına iktidar olma uğruna sizler bu ülkeyi felakete sürüklediniz. Bu ülkede bir kez daha yegâne bir çıkış yolu vardır, Kürt halkının haklı davası…

RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) – Kürtleri öldüren PKK’ya tek kelime söylemiyorsunuz. Kürtleri öldüren PKK’ya tek kelime söylemiyorsunuz; Merve Kavakcı’nın ismini ağzınıza alamazsınız. Ayıptır, yazıktır, günahtır!

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) - …özgürlük davası, birlikte yaşam davası kabul edilmediği müddetçe, kaybettirme çabasını ortaya koyduğunuz müddetçe hep birlikte maalesef kaybedeceğiz.

RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) – Ayıptır, yazıktır, günahtır!

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) – Ya hep birlikte eşitçe, özgürce yaşamayı öğreneceğiz ya da bu ülke hepimize zindan olacaktır.

RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) – Öğreneceğiz, PKK’yı lanetleyin, öğreneceğiz. Ayıptır, yazıktır, günahtır!

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) - Selahattin Demirtaş ve arkadaşlarımız zindanda, tecritte tutulurken sizler burada…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) – Tiyatro yapıyorsunuz, ayıp!

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) - …özgürce, cebren ve hileyle bu ülkeyi yönetmeye devam edemezsiniz.

MUSTAFA ŞÜKRÜ NAZLI (Kütahya) – Sıra sana da gelecek.

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) - En azından bu üslubu biz de size haram ederiz; sabaha kadar uyumayız, sabaha kadar uyutmayız onlar cezaevinde olduğu müddetçe, onlar tecritte olduğu müddetçe, bu dava derdest olduğu müddetçe. (HDP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ŞÜKRÜ NAZLI (Kütahya) – Yasin Börü’nün hesabını vereceksin.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - Haydi güle güle! Bak, yargılamaya geliyorlar.

MUSTAFA ŞÜKRÜ NAZLI (Kütahya) – Sıra sana da gelecek.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Baydemir.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

70’inci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 70’inci maddesinin ikinci fıkrasının “h” bendinden sonra gelen paragrafında yer alan “fiilin işlenmesi halinde” ibaresinden sonra gelmek üzere “uyarı cezası verilir, gerekli düzenlemelerin yapılması için üç ay süre verilir. Bu süre zarfında da gerekli düzenlemelerin yapılmaması durumunda” ifadesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

     Garo Paylan                                      Sibel Yiğitalp                                    Behçet Yıldırım

        İstanbul                                            Diyarbakır                                          Adıyaman

    Berdan Öztürk                                     Adem Geveri                                      Lezgin Botan

           Ağrı                                                   Van                                                   Van

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLİ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Van Milletvekili Sayın Lezgin Botan…

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

LEZGİN BOTAN (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; mevcut Hükûmetin on dört yıllık eğitim politikasını en iyi ifade eden bir fıkrayla anlatmak istiyorum.

Karadeniz’in bir ilçesinde yolda çukur oluşmuş, gelen geçen bütün araçlar kaza yapıyor. İlçe halkı toplanmış, “Buna bir çare bulalım.” demişler. 3 kişilik bir komisyon kurulmuş, komisyon toplanmış, kendi arasında önerilerini kararlaştırmış, köy merkezinde halkla paylaşmış. Birincisi demiş ki: “Biz bu çukurun başına bir tane ambulans alalım, yaralıları hemen hastaneye yetiştirelim.” Köylüler “Bu pahalı olur.” demiş.

FUAT KÖKTAŞ (Samsun) – Nerede olmuş bu, söyle de biz de öğrenelim ya.

LEZGİN BOTAN (Devamla) – İkincisi “Haçan, biz hemen yanı başına, yakın bir yere bir hastane yapalım.” demiş. Köylüler onu da pahalı bulmuş. Temel hemen devreye girmiş, demiş ki: “En iyisi, gelin, biz bu çukuru kapatalım da gidelim, çukuru hastanenin önünde açalum.”

Şimdi, AKP, bütün politikalarında geriye sardı. “Olağanüstü hâli kaldırdım.” dedi, onunla övündü; iki üç kentteki olağanüstü hâl şu an bütün ülkeye yayıldı. İnsan hakları konusunda şu yenilemeleri yaptık, şunu yaptık, bunu yaptık dediler, şu an Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi askıya alındı. “Yargı reformu yapıyoruz.” dediler, bugün yargının ne hâle geldiğini arkadaşlarımız sabahtan beri örnekleriyle ifade ediyorlar. Yine, AKP’ye çok yakın birtakım yandaş anketlerin sonuçları geçen gün ortaya çıktı; yargıya güven şu an Türkiye’de yüzde 93 oranında azalmış yani yargıya güven şu an yüzde 7. Haklı çünkü bu ülkenin Cumhurbaşkanı, Anayasa’yı takmıyorum, onun kararlarını kabul etmiyorum; Bilal’i ve 4 hırsız bakanı bu yargıya güvenip göndermiyorum derse doğal olarak yurttaşların da, halkın da bu yargıya güveni tabii ki kalmaz.

Şimdi, elinizi vicdanlarınıza bir koyun.

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Bizim elimiz sürekli vicdanımızda.

LEZGİN BOTAN (Devamla) – Vicdan varsa tabii. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

İSRAFİL KIŞLA (Artvin) – Teröriste sahip çıkıyorsunuz.

LEZGİN BOTAN (Devamla) – Şimdi eğer vicdan varsa elinizi bir vicdanlarınıza koyun, öyle düşünün. Düne kadar mağduriyet edebiyatını yapan, mağdurlar kampında olan, işte Refah geleneğinden gelen, Millî Görüş geleneğinden gelen Saadet Partisinin başına gelenleri, 28 Şubat sürecini hep birlikte yaşadık, gördük ama meğerse gerçekte 28 Şubatçıların iddia ettiği gibi, 28 Şubatın bin yıl süreceğini iddia etmişlerdi, belki bin yıl sürmedi ama AKP, 28 Şubat ürünü olarak şu an 28 Şubatçıların hedef aldığı, yapmak istediği, arzuladığı ne varsa hepsini teker teker şu an gerçekleştiriyor. AKP geriye sarmıştır. AKP üç beş konuda belki birtakım takiyeyle birtakım liberal adımlar atmışsa bile gerek Kürt sorunu konusunda gerek eğitim reformu konusunda gerek yargı reformu konusunda hepsinde geriye sardı ve giderek diktalaşıyor. Bir yalanı savunmak çok zordur arkadaşlar, bir yalanı savunmak çok zordur.

ŞAHİN TİN (Denizli) – Sizinki gibi!

LEZGİN BOTAN (Devamla) – Bakın, ayetikerimede Yüce Rabb’imiz diyor ki “İftira eden düşmanımdır.” Ama burada o kadar rahat iftira atıyorsunuz ki, o kadar rahat yalanlar atıyorsunuz ki, o kadar rahat insanları karalıyorsunuz ki, hiç mi… Şimdi, insanın vicdanı kararınca, insanın kalbi taşlaşınca…

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – PKK’nın cinayetleri yalan mı?

HÜSEYİN FİLİZ (Çankırı) – En son, kaymakamı kim şehit etti ya?

LEZGİN BOTAN (Devamla) – Roboski’yi de söyle, DAİŞ’in yaptıklarını da söyle, Ankara katliamını da söyle, Suruç katliamını da söyle, Uğur’u da söyle, Ceylan Önkol’u da söyle, nice çocukları… Kadın da olsa, erkek de olsa…

ŞAHİN TİN (Denizli) – Yasin Börü’yü de söyleyelim mi?

LEZGİN BOTAN (Devamla) – …gereği yapılacak diyen zihniyeti de söyle. Biz çok iyi tanıyoruz bunları. Hediye Ataman denen bir kadın, bir ev kadını kaç gün önce evinde diri diri yakıldı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

LEZGİN BOTAN (Devamla) – …basında şöyle geçti: “Teröristmiş.” ve siz de Kürt’ü öldür, kadını öldür, çocuğu öldür, çık de ki…

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Bak, yalan bu işte, tamam mı.

ŞAHİN TİN (Denizli) – Bence sen yalan söylüyorsun.

LEZGİN BOTAN (Devamla) – Sana bir şey söyleyeceğim.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Cinayetleri söyle, cinayetleri. PKK’nın cinayetlerini söyle.

LEZGİN BOTAN (Devamla) – Sakin ol, ya sakin ol! Ya, rahat ol, rahat!

ŞAHİN TİN (Denizli) – PKK ne yapmış, onu söylesene sen.

BAŞKAN – Sayın Botan, süreniz bitti.

LEZGİN BOTAN (Devamla) – Hediye Ataman bir ev kadınıdır, 37 yaşında…

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Altan Tan sizin için “kiralık katil” dedi ya.

LEZGİN BOTAN (Devamla) – …yoksul, zavallı bir kadın evinde yakılarak öldürülmüştür. Gelin birlikte gidelim, tamam arkadaşlar, bakın, gelin, gidelim, araştıralım, bu Hediye Ataman kimdir, nasıl öldürüldü, ne şekilde öldürüldü, kimdir, sicil kaydında bir şey var mıdır görelim.

BAŞKAN – Sayın Botan, teşekkür ederiz.

HÜSEYİN FİLİZ (Çankırı) – Kaymakamı kim öldürdü ya?

LEZGİN BOTAN (Devamla) – Kaymakamı da AKP’li öldürdü.

BAŞKAN – Sayın Botan, teşekkür ederiz.

ŞAHİN TİN (Denizli) – Ya, bırakın bu yalanları ya, bırak ya.

LEZGİN BOTAN (Devamla) – Belediye başkanı adayı öldürdü, AKP öldürdü. Kaymakamı da hedef yaptınız. Kaymakamı öldüren AKP’nin adayıydı. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

ŞAHİN TİN (Denizli) – Ayıp, sizin yaptığınız ayıp!

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

70’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Sayın Altay, sisteme girmişsiniz.

Buyurunuz.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

37.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Engin Altay’ın 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 68’inci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerini düzelttiğine ilişkin açıklaması (x)

ENGİN ALTAY (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Günaydın sayın milletvekilleri, sabah oldu.

Ben, sadece, biraz önce yaptığım konuşmada 2009-2015 yerine sehven 1999-2015 demiştim, bunun düzeltilmesini talep ediyorum, tutanaklara geçmesini istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Altay.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Muş…

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Az önce kürsüde konuşan hatibin partimize yönelik iddialarını reddediyoruz.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederiz Sayın Muş.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 03.46

ON ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 03.47

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara), Sema KIRCI (Balıkesir)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 29’uncu Birleşiminin On Üçüncü Oturumunu açıyorum.

405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam ediyoruz.

XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/721), Tebligat Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/693), Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/511), Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı’nın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/546), Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/666) ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 405) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada bulunan 341 sıra sayılı Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.

2.- Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısı (1/699) ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 341)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan 205 sıra sayılı Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.

3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Benin Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ekonomik, Ticari ve Teknik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/549) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 205)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Bundan sonra da komisyonların bulunamayacağı anlaşıldığından, alınan karar gereğince kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 1 Aralık 2016 Perşembe günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati:03.48



(x) Bu düzeltmeye ilişkin ifadeler 29/11/2016 tarihli  28’inci Birleşim Tutanağı’nın 127’nci sayfasında yer almıştır.

(x)  (10/386) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin tam metni tutanağa eklidir.

(x) (x)  405 S. Sayılı Basmayazı 22/11/2016 tarihli 24’üncü Birleşim Tutanağı’na eklidir.

(x) Bu ifadeye ilişkin düzeltme, bu Birleşim Tutanak Dergisi’nin 526’ncı sayfasında yer almaktadır.

(x) Bu düzeltmeye ilişkin ifade bu Birleşim Tutanak Dergisi’nin … sayfasında yer almaktadır.